9 minute read
BARIŞ KEREM BAHAR
from Bahar Dergi 11
BARIŞ KEREM BAHAR
Advertisement
Düşünsenize tarihte bugün kabul ettiğimiz bütün dönemler ve akımlar üzerinde yaşanmış olan sos-
yopolitik olayların büyük etkisi var. Yani barok dönem sadece müzikte oluşmadı, ya da klasik dönemdeki saray kültürü o dönemin sanatsal yapısı için ciddi anlamda belirleyici nitelikteydi.
– Barış Kerem Bahar
46. International Viola Congress
Tıknaz Modiri
Söyleşi: Abdulhalim Karaosmanoğlu
ULUSAL VİYOLA GÜNLERİ
Bahar:
Barış hocam, öncelikle yakın zamanda kazandığınız doçentliğinizi ve Turkish Viola Society başkanlığınızı tebrik ederiz.
Barış:
Sağolun, ben de beni bu sayıda konuk ettiğiniz için çok teşekkür ederim. Turkish Viola Society bizim için yepyeni ve değerli bir oluşum. Akademik titrler ise elbette önemli, mühim olan ise kazanılan ünvanların içlerini doldurabilmek, bundan sonrası için beni en çok heyecanlandıran kısmı da bu.
Bahar:
İkimizin de yoğunluğu sebebiyle etkinliğin öncesinde konuşamamıştık. Ulusal Viyola Günleri nasıl geçti? Ama öncesinde böyle bir etkinliğe nasıl karar verdiniz? Fikri nasıl geliştirdiniz ve hepsinden önemlisi amaçladığınız şey neydi?
Barış:
Bizim için oldukça yoğun bir süreçti. Hangi alanda olursa olsun bir organizasyonu gerçekleştirmek zaten oldukça özveri, sabır ve çalışma gerektiriyor. Buna zaten en başından razıydım. Herşey 2019 yılında Polonya’da gerçekleştirilen 46. International Viola Congress (Uluslararası Viyola günleri) ne davet edilmemle başladı diyebilirim. Sıkça yurtdışına giden, mesleğimi orada da geliştirme fırsatı bulup icra eden biri olmama rağmen bu etkinlik yepyeni bir dönemin başlangıcıydı diyebilirim. Bir konser ve sunum gerçekleştirdim, harika meslektaşlarımla tanıştım, çok şey öğrendim. International Viola Society’nin zaten dünyadaki en uzun soluklu ve aktif enstrüman topluluğu olduğunu biliyordum ancak bu kongre sayesinde daha yakından izleme fırsatım oldu çalışmalarını.
Hâlihazırda 19 ülke bu organizasyonda bölüm olarak temsil ediliyordu, neden Türkiye’de temsil edilmesin diye düşünerek Türkiye’ye döndüğümde başta değerli dostum Prof. Beste Tıknaz Modiri ile konuşarak Türkiye kısmını oluşturmak için çalışmalarımıza başladık. Ardından hemen Ulusal Viyola Günleri’ni tasarlamaya başladık. Yola çıkarken eğitim ve perfomans alanındaki değerli sanatçı ve eğitmenlerimizi öğrencilerle bir araya getirmek, Türkiye’nin adını uluslararası platformda duyurabilmekti. İlk yılımız olmasına rağmen aldığımız tepkilerden bunu başarabildiğimizi düşünüyorum. Nitekim ülkemizde ilk defa bir enstrüman üzerine bu kadar kapsamlı bir etkinlik haftası gerçekleştirildi.
Bahar:
Sizce bu tür etkinlikler, sanatçılarla izleyicileri buluşturmak adına yeterli fırsatı sunuyor mu?
Barış:
Önce sanatçıların birbirleriyle buluşmaları gerekliliğine inanıyorum. Herkes kar tanesi gibi birbirinden eşsiz, her ülkenin her yörenin kültürel birikimi çok değerli. Bu etkinlikler sayesinde aslında önce sanatçılar birbirinden beslenme fırsatı buluyorlar ki bu çok değerli ve
önemli. Diğer taraftan sosyal medyanın ve dolayı bazı şeyleri önümüzdeki yıla erteledik. internetin bu kadar güçlü olduğu günümüz- Yapılan çalışmalar ancak insanlarla buluştude ben insanların etkinliklere ulaşmak için ğunda değer buluyor diye düşünüyorum, bu biraz da tembelleştiklerini düşünüyorum. etkinlik haftası da çalışmalarımızı hem birHiçbir elektronik ortam, akustiği harika bir birimizle hem de uluslararası platformdaki salondaki konseri canlı olarak izlemenin meslektaşlarımız ve sanatseverlerle paylaşyerini tutamaz, o hazzı size veremez. Bunu mak adına oldukça önemliydi. Sadece konsadece pandemiye de bağlamamak lazım. serler açısından değil, çalıştaylara katılan Birçok alanda olduğu gibi sanatta da ko- öğrencilerimizin kendilerini yurtdışındaki laycılık hâkim olmaya başladı son yıllarda. hocalara tanıtabilmeleri açısından da oldukAncak ben bu konuda özellikle yeni nesili ça önemliydi. Nitekim etkinliklerimiz diğer 19 yetiştiren anne babaların büyük sorumlu- üye ülkeden de izlenebildi. Bu tabi ki sadece FUCHS luğu olduğunu düşünüyorum. Eğer insanlar çocuklarını herşey düzeldikten sonra canlı konserlere götürürlerse, sergilerde sanat eserleriyle tanışmalarını sağlarlarsa bu hem kendi çocukları hem de dünya için bırakabilecekleri en büyük miras olur. Belirtmek gereken bir diğer nokta ise insanların sanat ve sanatçıyla buluşabilmeleri için mutlaka bir başlangıç adımıydı bizim için. Daha gerçekleştirmek istediğimiz çok fazla proje var. Bahar: Sizce Türkiye’de gelişen sanatın ve bu tarz etkinliklerin uluslararası kitleleri cezbetme potansiyeli var mı? Teşvik uygun ortamlara, sergi alanlarına, tiyatro ve Barış: konser salonlarına ihtiyaçları var. Bu konuda Elbette var. Aslında yurtdışında eğitim alan, hepimiz elimizden geleni yapmalı, mevcut sanatını icra eden çok fazla Türk var. Ekibisalonları kullanmalı ve yenilerinin yapılması mizdeki sanatçıların da birçoğu hayatında için sanatseverleri teşvik etmeliyiz. bunu deneyimlemiş. Ancak kişisel çabaların ötesine gidebilmek için ülke kimliğinin de ön Bahar: plana çıkartılabilmesi gerekiyor, bu anlamda Etkinlik kapsamında dünyanın dört bir ya- da uluslararası toplulukların ülke adına parnından birçok farklı isimle birlikte çalıştınız. çası olabilmenin gerekliliğini çok önemsiyoBu size ve etkinliğe neler kattı? rum. Sanat bir toplum için en değerli ifade biçimlerinden biri. Bazen öykünüzü yüzlerce Barış: sayfaya sığdıramayabilirsiniz anacak 3 daInternational Viola Society’nin uluslararası kikalık bir eserle herkese kendinizi dinleteInternational ekibi her zaman büyük destek verdi. Hatta bilir, hikâyenizi anlatabilirsiniz. Kocaman bir Viola Society bu yılı ulusal olarak planlamış olmamıza rağ- ormana dikilmiş yabancı bir ağaç olmak da men birçok sanatçı ve eğitmen yurtdışından değerlidir, ama benim hedefim kendi ormangelmek istedi ancak pandemi koşullarından larımızı oluşturabilmek, varlığımızı sanatla
daha fazla görünür kılmak.
Bahar:
İzninizle biraz da sizinle ilgili şeyler sormak isterim. Bize biraz İtalya’da sanat üzerine aldığınız eğitimden bahsedebilir misiniz? Aldığınız bu eğitim, sanatınız üzerinde ne denli etkili oldu? Ve aldığınız eğitimi, bugün Türkiye’de verilen eğitimle kıyaslayacak olursanız ne gibi farklar var acaba?
Barış:
Türkiye’de harika hocalar var ve ben gayet iyi bir eğitim aldığımı düşünüyorum. Ancak mezun olup işe girdikten sonra İlgimi çok çeken barok dönem oda müziği üzerine özel bir eğitim almak istedim. Kurulu düzenimi bozup İtalya’ya gittim, biraz da kalbimin sesini dinleyerek tabi ki, bazen dinlemek lazım. Benim için sadece müzik değil hayat adına da ciddi bir değişimin habercisiydi bu ses. İçilen tek bir bardak kahveden bile her şeye rağmen nasıl zevk almak gerektiğini fark ettim. Müziğin ve sanatın meslek değil bir yaşam biçimi olduğu gerçeği kafamda daha da netleşti. Ülkemizde barok stil üzerine müzik eğitimi almak pek de mümkün değil. Oda müziği ise eğitim programlarındaki bir ders sadece. Oysa bu iki alan kendi başlarına çok önemli ve özel. Bir de tabi unutulmaması gereken bir gerçek var ki, sanat ülkeden, toplumdan ve tarihten beslenir. İcra etmek istediğim bestecilerin ve müzik türünün anavatanında bulunmak ve eğitim almak elbette çok önemliydi benim için. Daha gittiğim ilk gün ne kadar doğru bir işe kalkıştığımın farkına vardım ve bu fikrim hiç değişmedi.
Bahar:
Sanat tarihine dönüp baktığınızda sizi en çok kimlerin etkilediğini söyleyebilirsiniz? Aynı dili konuştuğunuzu düşündüğünüz sanatçılar var mı? Örneğin kuramsal açıdan kimlerle diyalog halindesiniz? Sanata bakma biçiminize yön veren ilk eser neydi hatırlıyor musunuz?
Barış: Herkes için bazı özel sanatçılar, eserler vardır. Bu anlamda ilk tanıştığınız eserlerin çok önemli olduğunu düşünüyorum. Devlet Opera ve Balesi çocuk korosu ile müziğe başladığım için oldukça şanslıydım aslında, daha çok küçük yaşlarda enstrümanları tanıma, eserlerle tanışma fırsatım olmuştu. Ancak beni en çok etkileyen eserlerin başında Puccini’nin La Boheme operası ve Çaykovski’nin Kuğu Gölü geliyor diyebilirim. İki bestecinin de yarattıkları melodilerle duyguları aktarma konusunda olağanüstü olduklarını düşünüyorum. Kendi alanımdan bahsetmek gerekirse, solo kimliği diğer yaylı çalgılara göre daha geç oluştuğu için repertuvar konusunda daha sonraları gelişim göstermiş bir enstrüman viyola. Çok sevdiğim barok döneme dair ise atası sayılabilecek viyol ailesinin üyeleri için yaratılmış eserlerin düzenlenmiş hallerini seslendiriyoruz çoğunlukla. Bach, Vivaldi ve Marcello en sevdiğim besteciler diyebilirim barok döneme dair. Günümüzde viyola eğitimi ve müziğine dair sürekli dünyayı ve gelişmeleri takip ediyorum. International Viola Society bu anlamda harika meslektaşları dost olarak kazandırdı bana. Örneğin başkanımız Jutta
Puccini La Boheme
Çaykovski
Bach Vivaldi Marcello
Paul Cortese
Roma
Puchhammer harika bir eğitmen ve izlediğim derslerinden çok şey öğrendim. İspanyol dostum Paul Cortese kendi jenerasonunun en iyilerinden, onun çalışmalarını da takip ediyorum. Diyalog kurabilmek çok değerli. Bizim de Turkish Viola Society’de temel amacımız birbiriyle diyalog kurabilen bir ekip oluşturmaktı. Bu anlamda oldukça başarılı bir iş çıkarttığımızı düşünüyorum.
Bahar:
Hakkında çalışmalar yürüttüğünüz sanat dönemlerini nasıl belirliyorsunuz? Sizi Barok döneme yönlendiren şey neydi?
Barış:
Beni barok döneme yönlendiren şey bir İtalya ziyaretimde bulunduğum bir konserdi. Her zamanki gibi sıkı bir program hazırlamıştım, gidilecek birçok etkinlik belirlemiştim kendime. Sonra bir akşam Roma’da gittiğim konserde adeta büyülendim. Yapılan şey sadece enstrüman çalmaktan öteydi ve bana daha önce hiç deneyimlemediğim bir his yaşatmıştı. Bu benim hayatımda bir kapı açılmasına sebep olmuştu diyebiliriz.
Bahar:
Çalışmalarınızı bütünsel olarak ele alacak olursanız, toplumsal olguları kavramakta araç işlevi gördüğünüzü düşünüyor musunuz? Başka bir ifadeyle, sanatın böyle bir vazifesi var mı sizce?
Barış: Bu konularda herkesin görüşü farklı, aslında aynı olmak zorunda da değil belki de. Sanatı sadece biçimsel tarafıyla önemsiyorum diyenler de olabilir ki onlar için bir tablo sadece renk uyumunu sağlayacak bir araçtır salonunda. Ancak ben öyle düşünmüyorum. Tolstoy der ki; Sanat; düşünebilen, gerçeği görebilen, toplumu anlayabilen insanların işidir. En azından bu konuda çaba göstermenin gerekliliğine inanıyorum. Düşünsenize tarihte bugün kabul ettiğimiz bütün dönemler ve akımlar üzerinde yaşanmış olan sosyopolitik olayların büyük etkisi var. Yani barok dönem sadece müzikte oluşmadı, ya da klasik dönemdeki saray kültürü o dönemin sanatsal yapısı için ciddi anlamda belirleyici nitelikteydi. Hayat iyisiyle kötüsüyle bir bütün ve sanat da bunun en güçlü ifade biçimi. Mutluluklar kadar acılar da var, hayal kırıklıkları da ve hayattaki her şeyin bir nedeni olduğunu düşünün biri olarak, neden bu nedenler sanatsal ifade biçimine dönüşmesin ki?
Bahar:
Öğrencilerinizin sanatsal üretimleriyle son derece ilgili bir akademisyensiniz. Onlar için eğitimde neleri değiştirebilmek isterdiniz? Eğitimde neleri geliştirmek, neleri başarmak gerek sizce?
Barış:
Eğitim sisteminde mükemmeli aramaktansa günün gerçeklerine göre hareket etmek gerekli diye düşünüyorum. Hayat ve teknoloji o kadar büyük bir hızla değişiyor ki, bugünkü nesille 20 yıl öncekisini kıyaslamanın çok doğru olduğunu düşünmüyorum. Biz bir tane eserin kaydına ulaşmak için haftalarca yurtdışından gelecek bir kargo paketini bek-
46 SOCIETY
lerken bugün aynı eserle ilgili onlarca kayıta telefonlarından ulaşabiliyor öğrenciler. Sadece hassas olunması gereken bir konu var ki, eğitim alan öğrenci de bir insan ve hayatı var. Herkesin hayatında daha iyi yapabileceği şeyi keşfetmesi önemli olan. Yani güçlü noktalarımızı fark edip, onun üzerine eğilmeliyiz. Bu anlamda eğitmenin üzerine sadece çalgı çalmayı öğretmekten fazlası düşüyor. Herkes sanatçı olmak zorunda değil, doktor olmak zorunda olmadığı gibi. Öğrencinin farkındalığını arttırmanın gerekliliğine inanıyorum. Farkındalığı artan öğrenci, kendisi için neyin daha iyi olacağını keşfetmekte özgürleşebilir ve daha doğru tercihlerde bulunabilir. Ben okumanın gerekliliğine inanıyorum. Daha iyi müzik dinlemenin, sanatın diğer dallarıyla ilgilenmenin ve açık fikirli olabilmenin gerekliliğine. Adı üzerinde çokseslilik diyoruz ya, bu sadece müzik alanında olmamalı. Biz oda müziğinde temel olarak şunu söyleyerek başlarız işe. Karşınızdakinin sesini duyabileceğiniz yükseklikte çalmalısınız.
Bahar:
Müzik sanatı dışında, sinema, popüler kültür, edebiyat ve özellikle öykü ile de ilgileniyor, hatta kitaplar yazıyorsunuz. Bize biraz da bundan bahsedebilir misiniz? Yeni kitap projeleriniz var mı?
Barış: Bir sanatçının, kendi alanının dışına çıkabilmesi gerektiğini düşünüyorum. Renkler çok önemli hayatta, hayat da bir renk paleti gibi. Çeşitlendirebildiğiniz kadar varsınız aslında. İki akademik kitabın ardından geçtiğimiz yıl bir öykü ve şiir kitabım çıktı. “Aşk Üzerine Uzun Bir Öykü” , isminde çok sevdiğim Kieslowki’nin dekaloglarına gönderme var. Yeni bir öykü kitabının hazırlıklarına başladım. Diğer taraftan sinema da benim vazgeçilmezim. Her ne kadar dijital platformlar popüler olsa da ben hala arşiv yapıyorum, dünyanın her yerinden özel dvd ve bluray baskılar topluyorum, sanırım 3000’den fazla orjinal baskım var. Saymayı bırakalı çok oldu. Özellikle Avrupa sinemasını seven, Kieslowki, Truffaut, Almodovar hayranı biri olarak sanatın hiçbir alanında popüler kültürü yadırgayan biri değilim. Popüler kültür günün gerçeğidir, onu reddetmek de gerçekliği inkâr etmektir bence. Tabi ki daha iyisini, kalitelisini aramak bulmak ve hayatımıza dâhil etmek bizim seçimimiz. Unutmayalım ki Mozart da kendi döneminin popüleriydi. Kendi işimizi ya da beğenilerimizi daha önemli kılmak için bir şeyleri değersizleştirmeye çalışmayı çok doğru bulmuyorum. Daha önce de bahsettiğim gibi farkındalık kazanmak belki de insan için en önemli şeylerden biri hayatta. Yürüyeceği yolu belirlemek ve sevdiği şeyleri o yola dâhil etmek de kendi seçimi olmalı. Kimi zaman bir fincan kahve, kimi zaman bir Verdi operası, kimi zaman da bir Fellini filmidir belki hayatını renklendirecek olan. Hayat kısa, kendisini mutlu eden renkleri keşfedebilmeli insan.
Bahar:
Bizimle değerli vaktinizi paylaştığınız için çok teşekkür ederiz.
Fotoğraflar: Elif Özüdoğru