Bes sehirde erzurum

Page 1

BEŞ ŞEHİRDE ERZURUM TARİHİ

BEŞ ŞEHİRDE ERZURUM TARİHİ

Ahmet Hamdi Tanpınar Erzurum şehrinin tarihi yapısı üzerine tespitlerini aktarırken iki ana etkenin etkisi altında kalmıştır. Bunlardan ilki 1. Dünya Savaşı ve hemen arkasında sürdürülen milli mücadele döneminde yaşanan yıkım, hayatta kalma mücadelesi ve diğeri ise belleğinde yer eden çocukluk dönemindeki Erzurum anılarıdır. İşte bu iki etken edebiyat öğretmeni olarak gelen Tanpınar’ın milli mücadelenin önemli isimlerinden birisi olan Cevat Dursunoğlu ile olan mesai arkadaşlığının etkisi ile apayrı bir tatla ve önemle Erzurum tarihine bakmıştır. “Bu sefer geldiğim Erzurum başka bir Erzurum’du[1]… Harp, hicret, katliamlar, tifüs, çeşit çeşit felaket, üzerinden ağır bir silindir gibi geçmiş, her şeyi ezip devirmişti.[2]” “…Şehir, ölümün mukadder göründüğü kazadan nasılsa kurtulmuş bir insana benziyordu…”[3]

Ahmet Hamdi Tanpınar Erzurum tarihi üzerinde ilk önce milli mücadele dönemindeki önemine vurgu yapmıştır. “Milli Mücadele’ye ön ayak olmuş, Ermenistan zaferini idrak etmiş[4]” olan bu şehir yani “Erzurum Türk tarihine, Türk coğrafyasına 1945 metreden bakar, şehrin macerası düşünülürse, bu yükseklik daima göz önünde tutulması gereken bir şey olur. Malazgirt zaferinin açtığı gedikten yeni vatana giren cetlerimizin ilk fethettikleri büyük merkezi şehirlerden biridir.[5]” demektedir. Bununla şehrin coğrafik konumu ile tarihi arasında çok ciddi bir bağlantı olduğu, şehrin stratejik


öneme sahip olduğunu belirtmektedir. Bunun yanı sıra Erzurum’un Selçuklular tarafından fethedildiğinde de önemli ve büyük bir merkez olduğunu da vurgulamaktadır. “Tarihimizin ikinci dönüm yerinde, Milli mücadelenin ilk temeli gene Erzurum’da atılır. Her şeye rağmen hür, müstakil, yaşamak iradesi ilkin bu kartal yuvasında kanatlanır. Atatürk, Erzurum’dan işe başlar. Tıpkı ilk fatihler gibi oradan Anadolu’nun içine doğru yürür; oradan başlayarak yurdumuzu, milletimizin tarihi hakları adına yeni baştan fethederiz.”[6] “ Bu iki hadise arasında iki imparatorluk tarihi, bu tarihin acı tatlı bir yığın tecrübesi içinde meydana gelmiş bir cemiyet ruhu, bir millet terbiyesi, bir hayat görüşü, bir zevk, sanat anlayışı kısacası, dünkü, bugünkü, çehrelerimizle biz varız. Onun içindir ki Erzurum Kalesi’ni gezerken gözümün önünde olan şeylerden çok başkalarını görür gibiydim. Sanki vatana çatısından bakıyordum.”[7] Bu cümleler gerçekten üzerinde düşünülmesi gereken itina ile seçilmiş cümlelerden kurulmuştur. Tanpınar, şu ana kadar Erzurum şehir tanıtımı için çok ihmal edilmiş üç konuya dikkat çekmiştir. Erzurum Anadolu’nun fethinde önemli bir merkez şehridir. İkinci önemli nokta Erzurum bir imparatorluk şehridir. Üçüncü nokta ise Erzurum Milli Mücadele döneminin en önemli şehridir. Dolayısıyla Erzurum bu üç tarihsel özelliği nedeniyle milli değerlere azami dikkat gösteren, dayanışma ve toplumsal kontrolün sağlandığı bir otoriteye dayalı bir ruha sahip olmuştur. Erzurum bu otoriteye dayanan ruh ile kendisine özgü bir hayat, sanat ve zevk oluşturarak kuvvetli bir aidiyet duygusunu Erzurumlulara ve Erzurum sevdalılarına vermektedir. İşte Tanpınar Erzurum Kalesinde bu aidiyet duygusunun farkına ve tadına varmıştır. Bu farkındalık ve tat bir şehir kimliğinden bir vatandaşlık kimliğine bakıştır. Tanpınar’ın ifadesiyle “3 Temmuz 1919 şehri olan[8]” Erzurum’a Mustafa Kemal paşanın gelmesi ile başlayan mücadele azmi ile bütün bir yurt ve millet esaret altından kurtarılmıştır. Ancak Erzurum şehrinin bu konumu ders kitaplarındaki bir iki satır ve bir iki bilimsel kongrenin haricinde işlenmemiş ve şehircilik açısından hiçbir çalışma yapılmamıştır. Erzurum bu yönden en azından simgesel bir değer olarak ülke genelinde tanıtılmalı ve bu önemi şehir halkı başta olmak üzere tüm Türk toplumunun belleğine yerleştirilmeliydi. Bu konuyu daha fazla açmak için yapmış olduğumuz şu tespitleri zikretmek isterim. Erzurum ulusal mücadelenin halka dayandırıldığı ve fikri yapısının atıldığı bir şehirdir. İzmir’de askeri başarı ile neticelenen ulusal mücadelenin sivil halk önceliği ile şekillendiği şehir olarak simgeleştirile bilinir. Burada Mustafa Kemal sivildir ve halkın bağrından çıkan sivil bir meclisin başkanıdır. İzmir de ise askerdir. İzmir kurtarılmayı bekleyen bir şehir iken Erzurum da İzmir’in nasıl kurtarılacağı yolunu belirleyen şehirdir. İzmir milli mücadelenin nihai noktası, Erzurum ise milli mücadelenin başıdır. Bu önemine rağmen Erzurum, İzmir şehri kadar milli mücadele şehri olarak simgeleştirilememiş ve hak ettiği şehir tanıtımından ve şehir belleğinin oluşturulmasından mahrum bırakılmıştır. “Önceleri 1828 mağlubiyeti, 1876 felaketi ve daha önce birçok isyan ile sarsılmış[9]” olduğunu söylediği Erzurum’u “1916 Şubat’ında ordusunun ricatini temin için çocuğu, kadını sipere koşan destani şehri”[10] olarak tanımlamıştır. Maalesef bu cümlesinde geçen şehir halkının kahramanlığı şehir hayatına, belleğine tam olarak aktarılamamış ve şehir içindeki izleri silinmiştir. Tıpkı Gavurboğan ve 93 harplerindeki kahramanlıklarının şehir hayatına


aktarılamadığı gibi bu önemli tarihi olayda şehir hayatına dâhil edilememiştir. Bu kahramanlık öyküsünden çok az Erzurumlunun haberi ve bilgisi vardır. Şehircilik açısından son derecede önemli olan ve değerlendirilmesi halinde şehir kimliği, belleği ve aidiyet duygusunu oluşturacak ve uluslararası arenada değerlendirilebilecek olan, bu nadide kahramanlık örnekleri Erzurum şehirciliğinde hak ettiği öneme kavuşamamış, Urfa, Maraş ve Antep şehir savunmalarının Türk toplumuna anlatıldığı gibi anlatılamamıştır.

Tanpınar Erzurum tarihi açısından şehrin ticaret merkezi olmasından dolayı önemli bir gümrük merkezi olduğunun bilgisini ise Evliya Çelebi’nin seyahatnamesinden bir alıntı yaparak açıklar.“- Hakirin Kâtibi bulunduğum gümrük bundadır. Dört çevresinde Arap, acem, Hint, Sint, Hıtay, Hoten bezirgânlarının haneleri de vardır. İstanbul ve İzmir gümrüğünden sonra en işlek gümrük bu Erzurum gümrüğüdür. Zira tüccarına adalet ederler.[11]” Tabi ki bu adalette ileriki bölümlerde açıklayacağımız şehirdeki iktisadi ve toplumsal ahengin payı çok büyüktür. Bu alıntının hemen altında Erzurum’un tarihi değerini izah eden önemli bir not düşer. “Bu dört satır eski dünyamızda Erzurum’un çehresini çizmeye kifayet eder. O, şarkın büyük ticaret ve transit şehridir.[12]” Erzurum tarihi açısından önemli olan Ermeni iddialarına ilişkin bir delili Erzurum’a Wilson ilkeleri gereği gelen Amerikan heyetine Erzurum Belediye Başkanı olan Zakir Bey’in vermiş olduğu nüktedan cevabı aktararak sunmuştur. “- Bakın şurada bütün şehri saran bir taşlık var. Onun ortasında yirmide biri kadar duvarla çevrilmiş bir yer var. O büyük taşlık Müslüman Mezarlığı, o küçüğü de Ermeni mezarlığıdır: bunlar kendi ölülerini yemediler ya![13]”maalesef Zakir Beyin sunmuş olduğu bu delil şehrin imarı amacıyla ortadan kaybedilmiş ve şehir belleği açısından ağır bir tahrip olmuştur.

Erzurum şehir tarihine ilişkin vermiş olduğu önemli bilgilerden bir tanesi ise 13.09.1924 tarihli Hasankale depremidir. “Bu zelzele bir ay kadar sürdü. Kazalarda o kadar büyük ve devamlı tahribat yapmıştı ki, hafif ürpermelerden başka şey kalmamasında rağmen halk bir türlü evlerine girmek istemiyordu. Bu korkuya o sıralarda Erzurum’a gelen Atatürk son verdi.[14]” Milli mücadele döneminde aramış olduğu halk ve ordu desteğini bulduğu, Millet Meclisinde mebus olarak temsil ettiği Erzurum’a vefasını, sevgisini göstermek için gelen Mustafa Kemal Paşa bu sefer Erzurum halkının aradığı desteği vermek için şehre gelmiş ve dadaşlar ile buluşmuştur. Devletin halk ile kucaklaşmasının örneğini teşkil eden şehir tarihi açısından önemli olan bu olay maalesef şehir belleği içerisine de tam olarak aktarılamamıştır. Bu olaydan çoğu Erzurumlu ancak bir reklam filmi ile haberdar olmuştur.


BEŞ ŞEHİRDE ERZURUM TOPLUMSAL YAPISI

BEŞ ŞEHİRDE ERZURUM TOPLUMSAL YAPISI

Ahmet Hamdi Tanpınar Beş Şehir çalışmasında şehir kurgusu içerisinde en çok toplumsal yapıya yönelik çalışmalar yapmıştır. Ancak Erzurum bu şehirler içerisinde çok farklı bir yer tutmaktadır. Bunda etkili olan en önemli faktör çocukluk yıllarında gelmiş olduğu bu şehirde dimağında yer tutan anıların bıraktığı tesirdir. "Büyük anneannemin masallarıyla Kerem'den, Yunus'tan okuduğu beyitlerle, bana öğretmeye çalıştığı yıldız adlarıyla muhayyilemde büyülü hatırası hala pırıl pırıl tutuşur.”[1]

Bundan dolayı olacak ki Tanpınar, Erzurum insanına ve toplumuna karşı çok derinlerden gelen bir sevgi ve hayranlık duymuştur. Erzurum insanını ve toplumunu tanımlarken bu duygularını da ifade etmiştir.” İş terbiyesi almış, eli işlediği, yarattığı için nefsine saygı duygusu yerleşmiş şahsiyetli, kendine güvenir vatandaşlardan teşekkül etmiş bir kalabalık…”[2]olarak tanımladığı Erzurum toplumunu ve bu toplumun yapısının nasıl oluştuğunu Tanpınar çalışmasında ana başlıkları altında incelemiştir. İsterseniz beş şehirde Erzurum toplumsal yapısına kısa bir göz atalım. “Her türlü kıyafette bir kalabalığın çarşı pazarını doldurduğu, saraç, kuyumcu, bakırcı, dükkânlarıyla senede o kadar malın girip çıktığı hanlarıyla ambarlarıyla, eşraf ve ayanı, esnafı, otuz sekiz medresesi, eli dört camisiyle, İran transitin beslediği refahlı ve mamur Erzurum.”[3] Bu pırıl pırıl tutuşan hatıralardan biri ve belki de en önemlisidir. Dikkat ederseniz bu cümle yazımız içerisinde en sık kullanmış olduğumuz tanım, tespit ve hatıradır. Çünkü bu cümlenin içerisinde şehir kültürü, tarihi, ekonomisi, mimarisi ve hatta toplumsal yapısı vardır. Eşraf, ayan ve esnaf Erzurum ekonomisinin olduğu gibi toplumsal


yapının da en önemli ayaklarını teşkil etmektedirler. “küçük ve yarı aydınlık dükkânlarında ince, dikkatli, işin terbiyesini almış, adeta iş terbiyesi ile durulmuş adamlar…”[4] diye tarif ettiği kişilerden oluşan bir toplumsal yapıya sahip olan şehir için ticaretin önemi kendiliğinden ortaya çıkmaktadır.

Tanpınar Erzurum toplumsal yapısının şekillenmesinde serhat şehri olmasının da etkisi olduğuna inanmaktadır. “Fakat dört kapılı şehrin kendisi yoktu. Denebilir ki asırlarca gururunu yapan ve topluluk hayatına istikamet veren serhat şehri ruhundan başka ortada pek az şey kalmıştı.”[5] Ancak şehrin kendisi yoktur. ”Erzurum hatırlıyordu: gömüldüğü toz ve çamur yığınının içinde canlı dününü, dört kapısından girip çıkan kervanları, çarşı pazarının uğultusunu, çalışan insanlarını temiz yüzleri ve sağlam ahlaklarıyla şehrin hayatına kutsilik katan âlimlerini, güzel sesli müezzinlerini, her yıl hayatına yeni bir moda temin eden düğünlerini, esnaf toplantılarını, bayramlarını idare eden ve halk hayatını bir sazı coşturur gibi coşturan bıçkın endamlı, yiğit örflü dadaşlarını, onların cirit oyunlarını, barlarını, bazen bir alayı birden günlerce misafir eden ve bir menzillik arazisine paytonla gidip gelen eski beylerini kısacası, bütün hayatını hatırlıyordu.”[6] Evet bu cümle ile Tanpınar Erzurum şehrinin toplumsal yapısının ticaret ve çarşı ile ne kadar içli dışlı olduğunu ve şehir hayatında rol alan aktörlerini ve bu toplumsal yapının içerisinde nasıl bir vazife gördüklerini özetlemiştir. Bu cümleyi analiz ettiğimiz zaman Erzurum toplumsal yapısında yer alan aktörlerin toprak beyleri yani aristokratların, ulemanın, esnafların ve dadaşların olduğunu ve bu sosyal yapının ticaret ve çarşı Pazar etrafında geliştiğini görmekteyiz. Şehir kaybolmuştur. Ancak bu toplumsal yapı aktörlerinin hala şehir hayatında izlerinin görüldüğü anlaşılmaktadır. Savaşların katliamların, hastalıkların ve kaybolan ticaret yüzünden yaşanan tahribat bütün cemiyeti etkilemiş toplumsal yapı ağır bir darbe yemiştir. “Bütün cemiyet o kadar kat’i bir talihin etrafında dolaşmış, o kadar dönülmeyecek yerlere kadar gitmiş ve gelmişti ki, şehir ölümün mukadder göründüğü kazadan nasılsa kurtulmuş bir adama benziyordu… Yeniden canlanan şuur bir türlü esaslının üzerinde duramıyor, teferruat üzerinde geziniyordu.”[7] Esaslı ile Tanpınar’ın ne demek istediğini ise şu cümlesinden çıkarabiliyoruz.“Gerçekte kaybolan şey, bütün bir hayat tarzı, bütün bir dünya idi. 1855’te yüz binden fazla nüfuslu bir şehir olan Erzurum, bu gelişmesini bir iktisadi denklik üzerine kurmuştu. İran, ithalat ve ihracatının yarısından fazlasını Trabzon – Tebriz kervan yoluyla yapıyordu. İşte bu kervan yolu, Erzurum’u asırlar içinde eşrafıyla, ayanıyla, ulemasıyla, esnafıyla tam bir şark Ortaçağ şehri olarak kurmuştu.”[8] Burada ortaçağ şark şehri ayrı bir mana ifade etmektedir. Çünkü ortaçağda doğu medeniyet ve ilimde batının çok ilerisinde olan bir yerdir. Dolayısıyla bu şark şehri batı şehirlerine nazaran daha ileri bir noktadadır. Zaten şehir tarihleri incelendiği zaman Erzurum, şu anda Avrupa’nın önemli şehirlerinden, orta çağda daha gelişmiş ve müreffeh olduğu gözlerden kaçmayacaktır. Dolayısıyla sağlam bir toplumsal yapıyı tarihin derinliklerinden itibaren Erzurum içinde barındırmaktadır. Erzurum şehrinin temeli İran transit yolu, toplumsal yapısının temeli ise iktisadi denklik üzerine kurulmuştur. Dolayısıyla Erzurum için esaslı olan şey Erzurum ticaret


hayatının ve onun beslediği çarşının ayakta tutulmasıdır. Bunun için ise Erzurum bir ticaret şehri olmalıdır. Erzurum şehir ve toplumsal yapısında kaynaklanan asıl sorun Erzurum ticari hayatındaki tahribat ve değişimden kaynaklanmaktadır. Bu görüşümüzü Tanpınar aşağıdaki cümlesi ile desteklemektedir. “Servetin, çalışmanın bulunduğu yerde içtimai nizam kendiliğinden doğar. Eski Erzurum çok muntazam bir çerçeve içindeydi. En başta toprak sahipleri gelirdi. Eski devirlerde mahalli ve askeri idareye de iştirak eden, kale dizdarlığı, muhafızlık gibi vazifeler alan bu beyler, tıpkı Rumeli’de, Tuna’nın bizim tarafa düşen şehit anavatan parçası kısmında olduğu gibi, tam bir toprak aristokrasisi kurmuşlardı.”[9] Aristokrasi kendine ait gelenekler oluşturan ve bu gelenekler etrafında şekillenen katı bir muhafazakâr sistemi getirir. Her toplumun aristokrat kesimi beslenmiş olduğu kültürün değerlerini en katı şekilde kendi içinde barındırmaktadır. Bu katı kültür toprağın getirmiş olduğu zenginlik ile birleşince köklü gelenekleri olan çok katı bir otoritenin oluşmasına neden olur. Bu otoriteyi ayakta tutan asıl güç ailedir. Çünkü aristokrasi güçlü ve akrabalık ilişkileri sıkı olan ailelerin varlığını gerekli kılar. Bu ailelerin her birinin kendine ait gelenekleri vardır. Bu gelenekler özellikle kadınlar tarafından bir sosyal statü olarak, erkekler için ise bir siyasi ve toplumsal güç ve simge olarak kabul edilir. Tanpınar Erzurum kadınları arasında da bu muhafazakârlığın ve statünün yerleştiğini tespit etmiş ve toplumsal yapı içerisindeki yerini vurgulamıştır. “Bütün gelenekte olduğu gibi kadınlar burada da son derecede muhafazakar idiler. Evlenmelerde akran, denk aramada onlar erkeklerden daha mutaassıptırlar. Toprak sahiplerinin kızlarından alınan kadınlara “paşa” denir, esnaf zümresinden seçilenler, yahut dışardan alınanlar veya cariyelikten gelenler “hanım” olurdu. Bu evlenmeler bazen vilayetin sınırları dışına çıkar, Gürcü beylerinin kızları Erzurum’a paşa olarak gelirlermiş.”[10] Erzurum toplumsal yapısında ilmin ve ilim ehlinin ayrı bir önemi vardır. O kadar büyük bir öneme sahiptir ki bu özelliği sayesinde Erzurum şarkın önemli merkezlerinden birisi yapmaktadır.“Erzurum’da İslami ilim geleneği bu şehri şarkın ön safta merkezlerinden biri yapıyordu.”[11] Dikkat edilirse Erzurum aslında bir gelenekler şehridir. Aristokrasinin getirmiş olduğu yaşam geleneği, bir başka güçlü gelenekle birleşmekte sağlam bir toplumsal şuurun oluşmasına neden olmakta ve bu yine bir başka güçlü gelenekle yani ticari gelenekle buluşmaktadır. Bu gelenek köklerini ahilik içerisinde alıp gelişmiş ve ticaret şehri olan Erzurum şehrinde bir otorite haline gelmiştir. Bu otorite aynı zamanda şehrin ruhudur. Bundan dolayı olacak ki Tanpınar toplumsal yapı içerisinde en çok esnaflar üzerinde durmuştur. “ ulemadan sonra, başlarında Dabaklar şeyhi bulunan ve şehrin asıl belkemiği olan esnaf gelirdi. Dabaklar şeyhi, icabında hükümet nüfuzuna bile karşı koyabilecek bir şahsiyetti. Ne Tanzimat, ne Abdülhamit idaresinin merkezciliği şehrin ruhu olan ve esasını ahilikten alan bu otoriteyi yıkamamıştı. Eski dünyamızda Dabaklar şeyhi, asıl bünyesini esnafın teşkil ettiği Anadolu şehirlerinde daima bu kudreti taşırdı. Dabaklığın ayakkabıcılık, saraçlık gibi geniş ihtiyaçları karşılayan sanatları beslemesi, belli başlı servet kaynağı olan hayvancılığa dayanması bu sanatı doğrudan doğruya köy ve aşirete bağlıyordu.”[12]Köy ve aşiret Erzurum toplumsal


yapısının önemli olan aktörlerine yani toprak ağalarına dolayısıyla Erzurum aristokrasisine gözlerin yeniden çevrilmesine neden olmaktadır. Aristokrasi, çarşı ile birleşince çok sağlam bir toplumsal yapının merkezini oluşturmaktadır. “Dabaklar şeyhinin arkasında, İstanbul’da bile XVII. , XVIII. Asır ihtilallerinde iki azgın ocağa karşı kuvvetini zaman zaman gösteren çarşısı gelirdi. Fakat asıl mühim olan bu zümreler zinciri değildi; onun arkasındaki canlı kuruluştur. Bu kuruluş, şehrin hayatını gerçekten kuvvetlendiriyordu. Köylü ile çiftçi sınıfının hakları toprak sahibi beyler tarafından korunurdu. Köylü ile bey arasındaki münasebetler, bir serhat vilayeti olduğu için, Erzurum’da başka yerlerdekinden daha babaca kurulmuştu… Çarşı bu kadar kökleşince şehirde tagallup[i] fikrinin yerleşmesi çok güçtür. Bu sebeple her canlı şeyde rastlayan anlaşmazlıklara rağmen, eski Erzurum’da bir nevi muvazene teşekkül etmişti. Bu hal her sınırı kendi hayatında, kendi zevkinde rahat ve müstakil bırakarak, mesut ederek, ikinci Meşrutiyet’e hatta biraz sonrasına kadar sürer.”[13]

Erzurum yukarıdaki paragrafta işaret edildiği gibi bir denge şehridir. Geleneklerin etkisi ve Rus tehlikesi ister istemez toplumsal yapıyı dayanışma ve çatışmadan uzak bir yaşam etrafında şekillendirmiştir. Bu yaşam içerisinde çarşı önemlidir. Çarşı sayesinde sağlam bir sınıf şuuru ve iş mesuliyeti ile yükselen insanlardan oluşan bir toplum vardır. “ Erzurum’un asıl hayatını bu esnaf yapıyordu. Asıl güzel olan şey de sağlam bir sınıf şuuruna ermesi, yukarıya imrenmeden kendini aşağıya açık tutmasıydı. Esnaf kadını, eşraf kadınının giydikleri elbiseleri giymez… On üç yaşında henüz çıraklığa giren bir çocukta bile az zamanda nefsine güven başlar, el emeğine dayanan bir hayatın mesuliyet fikrinin insanoğlunun nasıl yükselttiği görülürmüş.”[14] Bu yükselişten dolayı musiki zevkinden tutun değişik sanat dallarına ve kültürlere, düşüncelere Erzurum ev sahipliği yapmış, güçlü bir dayanışma ve aidiyet duygusunun gelişmesi sağlanmıştır.

[1] Tanpınar a.g.e s. 27 [2] Tanpınar a.g.e s. 39 [3] Tanpınar a.g.e s. 30 [4] Tanpınar a.g.e s. 30 [5] Tanpınar a.g.e s. 31 [6] Tanpınar a.g.e s. 33


[7] Tanpınar a.g.e s. 33 [8] Tanpınar a.g.e s. 34 [9] Tanpınar a.g.e s. 37

[10] Tanpınar a.g.e s. 37 [11] Tanpınar a.g.e s. 37 [12] Tanpınar a.g.e s. 37 [13] Tanpınar a.g.e s. 38 [14] Tanpınar a.g.e s. 39


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.