Erzurumlu sahsiyetler binbir hatimler

Page 1

ERZURUM’DA OKUNAN “BİN BİR HATİMLER” Abideleri ve kitabeleri ile Erzurum tarihi eserin 345. sahifesinde bahsedildiğine göre Pir Ali Baba’nın hicri ;945 miladi 1533 yıllarında yaşadığı anlaşılmıştır. Pir Ali Baba’nın yaşadığı dönem Yavuz Sultan Selim ve oğlu Kanuni Sultan Süleyman ‘ın Osmanlı padişahı olduğu yıllardır. Bu dönem Osmanlı Devletinin yükselme ve gelişme yıllarıdır . ilim ,sanat ve edebiyat alanında büyük gelişmeler olduğu ve günümüze kadar gelen kalıcı eserlerin meydana geldiği yıllardır. Bu ortamda yetişen Pir Ali Baba ,alim ,fazıl,zahit bir zat olup o devrin büyük zenginlerindendir . Maliki bulunduğu 8 köyden 4 gelirini tamamen Erzurum ‘da yılda bir defa okunmasını ihdas ettiği “Bin Bir Hatimler”e vakf etmiş ve bu hatimler o günden sonra Erzurum’da okutulmuş ,Birinci Cihan Harbi yıllarına kadar devam etmiştir. O yıllarda bir aksama meydana gelmiş okutulmamıştı, o zaman Erzurum Müftüsü Hacı Muhammed Sadık Solakzade o zamanki Erzurum milletvekillerinden Mühirzade Asım Efendi ve Zihni beylerle temasa geçerek bu bin bir hatimlerin başlatılmasının temini için Cumhur Başkanı Mustafa Kemal Paşa’dan istihsal ettirerek bu ananevi hatimlerin yeniden başlatıp devam etmiş ve böylece bugünümüze kadar gelmiştir. Pir Ali Baba’nın mezarı ise merkeze bağlı Tepe köy ile Tuzcu köyleri arasında Erzurum ovasına nazır kendi adını taşıyan Pir Ali Baba tepesi

1


üzerinde bulunmaktadır . Kendisini hayırla yad eder Allah’tan rahmet dileriz.

2


‘ AHMET YESEVİ’DEN HASAN DEDE’YE ERZURUM YÖRESİ Anadolu’ya Türkler Doğu (Ahlak), Güneydoğu (Urfa), Balkanlar (Edirne)’dan girerlerken bu kapıların en işleği de muhtemelen Kuzey doğu (Kars ve Ağrı) kapıları idi. Erzurum ise kuzeydoğu ve doğu güzergahlarının kavşak noktası, bir Alperen karargahı Horasan Eri diyarı idi. Halk arasında, Horasan Erenleri, ilahi görevle, görevlendirilmiş kimseler olarak görülmekteydi. Halkın anlayışına göre, bu ilahî görev kalpleri batıldan koparıp, doğruluğa, iyiliğe, güzelliklere,İslam’a bağlama görevidir. Şirk’i ve inkarı yok etme, tevhide davet mücadelesidir. Bu mücadele bir anlamda Hz. Muhammed’(SAV)in getirmiş olduğu son ilahi mesajın engin hoşgörü ve kardeşlik ortamına davet mücadelesi idi.Halk; Hz. Muhammed(SAV) in tebligatı başladıktan sonra kendisinden evvelki semavi dinlerin geçerliliklerini yitirmiş olduğuna inanmalarına rağmen ,dinde zorlanmanın ikrah getireceğini, yeni dine sarılacaklarına ,ondan nefret ederek , son ve hak din olan İslam’a karşı mücadeleye gireceklerine inanıyor, onların Allah dostları vasıtasıyla yüreklerinin feth edilmesi gereğine inanıyorlardı. Yürek fatihlerinin hedefi ,Hz.İsa’nın getirdiği ilahi buyruğu, tevhid inancını,çarpıtan ve onu siyasi ,şahsi entrikalarına alet eden dönemin bu dine mensup görevleri idi .

3


Bunlar Allah’ın İlahi adını kullanarak ,onun kullarına zulm ediyorlardı .Allah’a ait olmayan beyanlarla dini istismar ediyor,halkı kandırıyorlardı. Halka bunların uygulamalarının yanlışlığının açıklanması gerekiyordu. İçlerinde Allah’ı hile ve desiselerine alet etmeğe yeltenmeyen aziz kişiler de vardı. Bunlara uzun süre Müslüman halkada saygılı davranmıştı. Çok ince bir stratejinin izlenmesi gerekiyordu. Horasan erenleri ve Allah dostlarının irşadları hıristiyan ahalı ve onların dini rehberleri keşişler,rahipler ve papazlardan bir çoğunun kalp gözlerinin açılmasına sebep oldu. Hakkın mesajına direnenlerin kaleleri yıkılıp yok edildiler. İşte yürekleri feth eden bu muzaffer ordunun komutanları horasan Erleri ve Başkomutanda Hz Türkistan Hoca Ahmet Yesevi idi. Bu ordu öteden beri hakkın emrindeydi . Allah’ın kendisine verdiği “Kutsal görev”i yine Allah’ın kullarına hizmet için kullandı ve Anadolu ‘da dirlik ,düzenlik ,sevgi kardeşlik paylaşmacılık tekrar başladı . Halka hizmetin yapılması, Bu kutsal görev için yeterli sebepti ve bu görevi yerine getirmek sorun değildi . Bu zihniyete göre mülkün temeli adaleti ve adaleti tesis imandan kaynaklanıyordu . Bu temel harekete katılan Allah dostlarından,Erzurum ve yöresinde 210 ziyaret yeri tespit edilmiştir. Bunları kutsal sayılara göre yatırlar;”Üçler olarak bilinen yatırlar”,”kırklar olarak bilinen yatırlar”.Şifa yöntemlerine göre yatırlar; (özel translarla şifa veren yatırlar,suyundan yararlanılan yatırlar,toprağından yararlanılan yatırlar ).Yapılan işlemlere /Kurban kesilen yatırlar bez bağlanılan yatırlar ,dağıtılan yatırlar ,mum yakılan yatırlar ,taş yapıştırılan yatırlar);tabiat örtüsü ile ilgili yatırlar (ağaçlarla ilgili yatırlar ,mağaralarla ilgili yatırlar,toponomi ile ilgili yatırlar),mucizesi veya efsanesi bilinen yatırlar;(ışık saçan yatırlar ,efsanesi olan yatırlar),fonksiyonlarına göre yatırlar;(hayvanlar için gidilen yatırlar .Ana maygil motifli yatırlar),dini hirararşiye göre yatırlar, (horasan eri olarak bilinen yatırlar ,Müslümanlık evveli yatırlar) Erzurum un tesbitini yapabildiğimiz 12 Horasan Eri var iken iki yatırın adı da Horasan Baba’dır Bunları ziyaret etmek veya bunları ziyaret ederken Allah’tan ihtiyaçları için dilekte bulunmak bakımından Alevi veya Sunnı,Kırmanç ,Zaza veya Türkmen olmak gerekmektedir.Horasan erleri mekan tutmak için ille de Sunni veya Alevi,Kırmanç Zaza veya Türkmen bölgesi seçmemişlerdir. Bu gönül erleri hayatta iken çeşitli mesleken örnek insanlardı . Sabır,şükür ,hamd ve azmi temsil diyorlardı . İnsanların her türlü hacetleri için çözüm ve ümit kapısı oluşları,ölümlerinden sonra da devam etmiştir . Onlar;şunun veya bunun değil,insanların gönül erlerydi . Onların kalp gözünü Allah sadece zümre veya kesim için değil,inananlar için açmıştı . İnsanlarının ihtiyaçlarının karşılanması için adeta ihtisaslaşmış,herbiri bir veya birkaç alanda görev almıştı . Bir kısmı tamamen iz bırakmazken bir kısmı kısmen bilinme........... ile programlanmıştı . Onlar bizim bu topraklarda yaşanmış olan ve yaşayacaklarımızın ortak mirasıdır.

4


ERZURUM’UN YETİŞTİRDİĞİ ŞAHSİYETLER Şair Rabia Hatun XIII Asır’da yaşadı . “ilk Türk kadın şairimiz”dir . Hayatı ve eserleri hakkında kesin bilgi yoktur . XIII asırda yaşadığı ve Erzurum’lu olduğu bilinmektedir . Rabia Hatun ‘un yaşadığı futuhatlarla geçen bir devirdir. Erzurum coğrafi konumu itibariyle yukarı Doğu Anadolu’nun en çok felaketlere ve istilalara uğrayan şehridir. Hindistan ,Çin ,İran ve Kafkasya’yı Ora ve Batı Anadolu ‘ya bağlayan bir geçit üzerinde bulunması sebebiyle şehir bir çok istilalara uğramıştır. Bu istilalar Erzurum’un bir hayli yıpranmasına eşşiz bir çok abidelerin maddi eserlerin imhasına ,yıkılıp yakılmasına sebep olmuştur.Bu yıkılıp yok edilmeler emsalleri gibi Rabia Hatun ‘un mezarı Erzurum’un Sultan Melik Mahallesinde kendi ismiyle anılan bir sokağın içerisindedir. Bu türbe halk arsında (Rabia ana –Raiba Hatun – Sultan Rabia Hatun –Şair Rabia –Sultan) türbesi namlarıyla anılmaktadır. Bu türbenin gerek Sultan Melik mahallesi gibi zamanın Selçuk sultanlarına has,mutena bir mahalinde bulunması ve gerekirse Selçuk Tarzi mimarisinde inşası Rabia Sulta’nın Selçuk hanedanına mensup olduğunu göstermektedir. Kümbet’in ayrı bir husisiyeti köşe zaviyelerin şakuli işlemleri ve taşların birbirine olan iltisakları bilhassa tezyinatı Çifteminareleri içkısım inşaat tarzını andırmaktadır . Bu da bu türbenin XIII asırda yapıldığının delilidir. Rabia Hatun’un Erzurum ve civarında halk arasında bazı mısraları zevk ve ahankle söylenmektedir . Rabia Hatun’un Hasan Basri Hazretleri ile olan tasavvufi müşaareleri halen Erzurum’da ve civarlarında halk ara sında söylenip durmaktadır . Yazıcı oğlu Ahmet Bican’ın XV asırda yazdığı “Ahmediye” isimli eserinde Rabia Sultan ile Hasan Basri Hazretlerinin bunlar olması muhtemeldir. Rabia Sultan ‘ın Selçuklu sultanlarından Rüknettin Şah’ın karısı veya kızı olduğu tahmin edilmektedir.Rüknettin Şah Alaattin Keykubtın yeğenidir. Bazı araştırmacılara göre Rabia Hatunun Azerbaycanlı bir kadın olduğuda söylenir. Ayrıca osmanlı tarinde meşur bir kadın vardır ki bu kadın aynı zamanda (MAL HATUN) nam ilede anılır.13 asır sonlarında ve 14 asırda Vefat etmiştir . Osmanlı devletini tesis eden Sultan Osman’ın karısıdır . Bununda Rabia Hatunla ilgisi yoktur.Rabia hatun’un Erzurum’da doğup ve vefat etmesi bunu isbat eder.Rabia Hatun’un üç kıtalık bir şiiri mevcutdur . Aruz vezni ve rubai usulunde yazılmıştır. Bu kıtaların bize Rabia Hatunun olgun ve mutasavvıf bir şair olduğunu gösterir. Aşak ve Maş’uk Bir kasidedir alev dolu gönlüm yana yana, Men ta senin yanındayken hasretim sana Yaşlar dökende söndüremez ateşimi su, Sunsan elinne kanımı içsem kana kana, Olsaydı sen sema,olsaydı sen hava, Alsamdı seni dem dem, nefes nefes ,

5


Olsaydı sen,zaman,olsaydı men mekan, Eflaki dolduran bir aşk olurdu bes, Payın sadası gelse desen hiç gelmesen, Men beklesem dek vuslat istemem, Bulsam izinle semtini,ol semte ermesem, Akşam zamanı hasretin encamı gelmeden, Nef’i (1572-1635). Klasik Türk edebiyatının XVII. Yüzyıl şairleri arasında ilk planda ve en başta geleni ,Nefi mahlası ile ün kazanmış bulunan Erzurumlu Ömer efendi’dir. Nef’i’nin asıl adı Ömer dir. Erzurum’un 40 kmkuzey doğusunda ki Hasankale’de , doğum yılı yaklışık olarak 1572’ de ,Dünyaya gelmiştir. Nef’i Türk edebiyatının başarılı etken,güçlü şairlerinin ilksafın da ve hele övme ve sövmede (medhiye ve hicviye )en baştadır. Eserleri :1.türçe divan 2.farsça divan 3.siha-i Kaza. Şair Nef’i bir şiirinde şöyle söyler: Tut –i mu’cize –guyem ne desem laf değil Çarh ile söyleşemem aniyesi saf değil Ehl-i dildir diyemem sinesi saf olmayana Ehl-i dil birbirini bilmemek insaf değil Yine endişe bilir kadr-i dür-i güftarım Rüzgar ise deni denr ise sarraf değil Girdi miftah –i der-i genc-i ma’ani elime Aleme bezl-i mahfuz-i suhandır dil-i pak-i Nef’i Tap-i yaran gibi dükkançe –i sahhaf değil Mucize gibi söz söyleyen –tatlı dilli –bir paranağım; ne söylesem bayağı söz değildir .Çarh (felek ) ile söyleşemem, onun aynası (kalbi) saf (temiz) değildir. Bağrı tertemiz olmayana , gönül ehlidir diyemem . Gönül ehlilerinin birbirlerini bilmesi insaflı bir davranış değildir. Her ne kadar zamana alçak ve Dünyada kıymet bilmez ise de ,sözümün incisinin değerini yine düşünce bilir tanır. Manalar hazinesinin kapısının anahtarı elimegeçti ; aleme-bol bol –inci saçsam bunlara boşuna harcan mış gözüyle bakılmaz. Dostlarındaki gibi küçücük bir sahhaf (kitapçı) dükkanı değildir.

6


ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ. (Hasankale/Erzurum 18 Mayıs 1703-Tillo/Siirt 22 haziran 1780).Alim mutasavvıf ,şair Erzurum ‘un tanınmış simalarından Derviş osman efendinin oğludur. Anenesi Hz . peygamberin soyundan Şerife Hanife Hatun’dur. İlk tecvit ve Kur’an derslerini babasından aldı. Dokuz yaşında iken babasının arkasından Siirt’in Tillo köyüne giderek kadiri şeyh -i İsmail Fakirirullah’a intisap etti .tahsilini burada tamamladı. Babasının ölümünden sonra (1719), şeyh İsmail Fakirullah’a halife oldu. İslami ilimlerle tasavvufu şeyhinden tahsil etti. 1719 ve 1735’te iki defa Tillo’dan Erzurum’a döndü Erzurum’a birinci gelişinde dokuz yıl kalmıştır. 1738’de istanbul’a, oradan Hicaz’a gitti,dönüşte bir müddet Mısır’da kaldı.1745 ve 1754’te İstanbul’a 1763 ve 1754-1764 yıllarını Erzurumda geçirdi . ilk beş eserini burada tamamladı. Çok küçük yaşından itibaren hayatını ilim aşkı ve okuma zevki ile doldurmuş olan İbrahim Hakkı,1764’ten itibaren Fakirullah tekkesinde okuyup yazarak örünü tamamladı. İbrahim Hakkı çok yönlü bir alimdir. Mutasavvıf,mütefekkir, ictimaiyatçı, ruhiyatçı,felekiyet alimi,Türkçe’ci fen adamı ve kelamcıdır. Divan sahibi şairdir. Eserlerinde matematik,geometri,anatomi,astronomi gibi ilimlerin yanında da tasavvufa geniş yer vermiştir. yazdığı dönemi derinden etkilediği gibi zamanımızda da şöhret kıymetinden kaybetmemiş olan Marifatname’deki astronomi,coğrafya matemetik tıp tedris usulü,karekteroloji, adabı-ı cima itihadü ahvalü eşkali evlat a kadar kimsenin yaklaşmaya cesaret edemediği meseleler tam bir serbestlik içinde ele alınmıştır. İbrahim Hakkı bütün bunlara İslami yönden yaklaşır. İbrahim Hakkı’da derin bir insan sevgisi vardır. İnsana Kur’an-ı Kerim ‘in “eşrefül-mahlükat”diye buyurduğu gözle bakar. Onda Yunus emreyi hatırlatan,insan sevgisiyle dolu birçok şiire rastlanmaktadır. “şeriat,tarikat hakikat,ve üçünün neticesi olan marifetin en yüksek derecesi ve mertebesi Allah’ı bilmektir. Ancak Hakkı bilmek için nefsi bilmek lazımdır. Nefsi bilmek içinde biniti olan bedeni bilmek gerekir. Marifetname’nin her bölümü islam akidelerini ifade eden şiirle desteklendirilmiştir. Marifetnamesiyle diğer eserleri göz önünde bulundurduğu taktirde İbrahim Hakkı’nın bütün ilim dallarından hareket ederek varmak istediği gaye insan-ı kamil olmak ve Allah’ı bilmektir. Ona göre insan,önce bedenini ve nefsini münasebeti olan insanları dünyayı,felekleri tanıyarak fizik aleminin ötesine geçebilir, Allah’ı idrak edebilir. Eserlerinin sayısı hakkında çeşitli kaynaklar birbirinden farklı bilgiler verirler İsmail Fehmi Paşa Hediyyetül, arifin esmaü’l-müellifin ve asarülmusannifin adlı eserinde 32,Bursalı M.tahir osmanlı müelliflerinde 39,İbrahim Hakkının torunlarından Celalettin toprak Erzurumlu İbrahim

7


Hakkı ve hocası Şeyh İsmail Fakirullah adlı lisans tezinde 54 eseri olduğunu belirtirler. Bu eserlerin adları ile İbrahim Hakkı üzerine yazılmış kitap ve makalelerin listesi ismet binark-Nejat Sefercioğlu’nun hazırladığı İbrahim Hakkı bibliyografyası(1977)adlı kitaptır. İbrahim Hakkının basılmış diğer eserleri:Divan-ı İbrahim Hakkı (1847)Marifetname (ilk baskısı Kahire 1835,daha sonra Kazanda Kıbrısta ve İstanbul’da defalarca basıldı), insan-ı Kamil (1971)ve Kenzü’l-fütüh (1989)dur. İbrahim Hakı’nın şiirlerinden bazı örnekler: Vasfı lisan seninledir-Vasfedemem gönül seni, Nutku beyan seninledir-Vasfedemem gönül seni, Her hünerin kemalisin-Her güzelin cemalisin Hüsnile an seninledir-Vasf edemeden gönülseni, Şaevki talep ki sendedir –zevki tarap ki sendedir Aşk ile can seninledir-Vasf edemem gönül seni, Küncü nihan seninledir-Vasf edemem gönül seni, Olmasa kibr ile riya-sensin o beyti kibraya, Aynü ayan seninledir-Vasf edemeden gönül seni, Bilmedi kime cevherin-aleme doldu kevserin, Zevkü cihan seninledir-Vasf edemeden gönül seni, Olsa gilaften cüda –Ayinesin cihannuma Aslı cihansın ey gönül-vasla mekansın ey gönül, Kaenü mekan seninledir-Vasf edemem gönül seni, Çekmeye hakkı bendedir-canı seninle zindedir Cümle cihan seninledir-Vasf edemem gönül seni. Aşk ile mamur olur-hane-i viranımız Hüznile mesrur olur-Talibi cananımız, Herneki alemde var-Aşk imiş ey yarigar, Olmuş leynü nihar-ilmile irfanımız Aşk ile hoş dolmuşuz-mestu müdam olmuşuz Fakru fena bulmuşuz-Oldu veli aşkı pak Dilde çu meh tabnak-Oldu çu erkanımız Hakkı çu meyhanedir-Şevkile hayranımız. Gazel Gafletten uyan ey dil kim bal-ı saba geldi Aikın yeli esti bil cana safa geldi. Ey aşık-ı ruhani,vey arif-i rahmani Tenha gece bulanı kim cana heda geldi. Ve habını emtava gel kadi-i hacata Hoş başla münacata avan-ı sena geldi. Kesret kederinden geç vahdet meyini saf iç

8


Sen sayma vücüdun hiç ol nur-ı Ziya geldi. Hab içre olur gamlar aşk içre olur demler Ahgah olun ademler çün Avni huda geldi. Hakkı ko bu ağyarı bul dilde o dildarı Fevt eyleme esharı kim vakt-i nida geldi. Tevfizname Hak şerleri hayr eyler Zannetme ki gayr eyler Arif anı seyr eyler Mevla görelim neyler Neylerse güzel eyler. Senhakka tevekkül kıl Tefviz et ve rahat bul Sabreyle razı ol Mevla görelim neyler Neylerse güzel eyler. Kalbin ana berk eyle Tedbirini terk eyle Taktirini derk eyle Mevla görelim neyler Neylerse güzel eyler. Hallaki rahim olgur Razzaki kerim oldur Faali hakim oldur Mevla görelim neyler Neylerse güzel eyler. Lezgi Ahmet (1791-1847). Oda çoğu aşıklar gibi sevda yüzünden yollara düşüp pek çok yer gezmiştir. Gitiği yerlerde çalıp söyleyerek ün kazanmıştır.Erzurum çevresinde çok beğenilen ve sevilen aşıklarındandır. Lezgi Ahmet,başına gelenlerin kaderi icabı olduğuna inandığını, aşık sevdasını dile getirdiği bir şiir şöyle: Ahmet yoktur senin derdin çaresi Yaktı sinem kaşlarının karesi Gürcistan’da Lalezar’ın beldesi Böyle imiş emri ferman dediler.

9


DİKKATİ ÇEKEN SİMALAR İttihadçılar,Meclis’te meb’us olarak,haricde iş-güç sahibi,İttihad ve Terakki bakayası tavırlarıyla,hareketleriyle,ağır başlıklarıyla,tecessüsleriyle nazar-ı dikkati çekiyorlardı.Bunların içinde İzmir mebusu Celal Bey (Bayar) müstesna,diğer İttihadçıların hepsi milli bir felaket olan bozuk düzenli on yıllık İttihad Terakki idaresine hasret çekiyorlar;eskiden beri cemiyete muhalif olan Mustafa Kemal Paşa’ya içlerinden diş biliyorlardı.Bunların arasında babacan tavırlı ,iyi niyetli,hayırhah,cidden vatansever bir İttihadçı kahraman vardı ki; o da Eyüp Sabri Beydi.Bu zat ,bizim görüşümüze göre Mustafa Kemal Paşa’yı feda edemedi. Çok dikkate şayandır,İttihadçılar birbirlerine o kadar bağlıydı ki,bir sarıklı dindar ile bir mason İttihadçı birbirleriyle pek çabuk birleşebilirdi.Mesela Erzurumlu Naibzade Raif Efendi,Tal’a Paşa dahil hemen bütün İttihadçıların hürmet bütün ettiği bir hoca idi.

10


ERZURUMLU RAİF EFENDİ Meşrutiyetten sonra İttihad ve Terakki Fırkası’ndan Erzurum Meb’usu çıkmıştır. Erzurum’da kadılık yapmış olan, bu havalide halkın ve okuryazarların kendisine itimad ve hürmet ettiği,nüfuz ve şöhret sahibi bir kimseydi.Memleketin imarı için çok çalışmıştır. Tortum şelalesinden elektrik enerjisi istihsal edilmesini hükümete ilk teklif edendir.Yıllarca bu fikrini ileri sürmüş,nihayet inandırmıştır. Erzurum’da Milli Mücadele’nin önde gelen şahsiyetlerindendir;Erzurum ve Sivas Kongrelerinde bulunmuştur.Sivas Kongresi için,Mustafa Kemal Paşa’yı kucağında silahıyla araba içinde Dersim Dağları’ndan Sivas’a getiren odur.Birinci Büyük Millet Meclisine kendisi iltihak etmemiş,iltihakı lazım gelenlerin listesini hazırlamıştır. Bir zarüret-i siyasiye üzerine,İştirakiyyun Fırkası kurulup teşkilatlanmaya başladığı zaman,Erzurum’da teşkil ettiği Muhafaza-i Mukaddesat Cemiyeti’nin reisi sıfatıyla Meclis’e çektiği bir telgraf üzerine bütün vali ve kaymakamlara İştirakiyyun Fırkasının kapatılması için şifre telgraf verilmiştir.Keyfiyeti bir müddet Çerkeş Kaymakamlığı yapan,sonradan Evkaf Umum Müdiri olan Ankara Vilayeti Evkaf Müdiri Hayri Bey söylemişti. İkinci Meclis’te Erzurum meb’usu olarak iltihak edilen Raif Efendi bir gün Meb’us seçilip partinin umumi katipliğine getirilmiş olan Recep (Peker) Bey’in şimdi hatırlayama- dığım bir münasebetle Rauf Bey’e yaptığı şiddetli bir hücuma çıkmıştı.Bunu üzerine Recep Bey de kendisine dil uzatınca,Raif Efendi ayağa kalkıp ” Ben,Paşa’yı Dersim Dağlarından geçirerek Sivas Kongresine getirdiğim zaman,sen neredeydin?”deyince Meclis hararetlenmiş ve dışarı çıkan Raif Efendi’nin etrafını Kılıç Ali,Kel Ali,Rize meb’usu Rauf, Adana meb’usu Ali Saib ve daha birkaç kişi bizim zabıt kaleminin önünde çevirmişlerdi; elleri ceplerindeki tabancaların tetiğinde bir emir veya bir hareket bekliyorlardı.Fakat o anda Erzincan meb’usu Sabit Bey,Raif Efendi’nin önüne dikildi ; yani “himayetimdedir” demek istedi. Bu muhterem zat,bu mehabetiyle bir kere de Birinci Meclis’te şiddetle muhalefet eden Mersin meb’usu Selahaddin Bey’in önüne dikilip siper olmuştu.Onu görenler çekilip gittiler.Çünkü Raif Efendi ile Sabit Bey şark olmuştu.vilayetlerinin adeta mesabesinde idiler. Kendilerine şehir ve aşiret beylerinin hürmet ve muhabbeti sonsuzdu.Raif Efendi bu suretle tabir caizse bir “kaza’yı muhakkak”’tan kurtuldu ve sarahaten Halk Partisine karşı muhalefete geçmiş bulundu.Ondan sonraki seçimlerde Meclis’e giremedi. 11


Cumhuriyet’in onuncu yılından sonra,aile geçiminde çektiği güçlük karşısında, bir İdare Meclisi Reisi bulunan eski dostu Abdulhalik Renda’ya müracaat etti.Abdülhalik Bey vaktiyle Haleb Valiliğinde iken,Dahiliye Müsteşarlığı’na tayini için Raif Efendi,Tal’at Bey’e iltimasda bulunmuştu;bu defa da Abdülhalik Bey ona karşı olan şükran vazifesini yerine getirmek üzere Mustafa Kemal Paşa’ya müracaat etti.Paşa ise : “Biz, Raif Efendi ile bu işe beraber başladık yine beraber sonuna kadar getireceğiz,bir arada bulunacağız.Meb’usluktan başka bir iş olmaz.Fakat Erzurum’dan seçilmesi de uygun olmaz Rize’den seçtirelim”demiş. Abdulhalik Bey keyfiyeti eniştem olan Raif Efendi’ye bildirdi ve Anadoluhisarı Halk Partisi mu’temedi Kanlıcaya gelerek,Raif Efendi’nin partiye kaydını yaptı.Onun üzerine Raif Dinç,Rize meb’usu sıfatıyla 1935 seçiminde Meclis’e girdi. Bu hadiseyi işiten aziz dostu Erzurumlu Gözübüyükzade Ziya Bey telaş içinde Kanlıca’ya gelerek Raif Efendi’yi şiddetle tenkid etmiş,mücadelenin başından beri aykırı icraata göğüs geren ve Birinci Büyük Millet Meclisinde kurulan İştirakiyyum Fırkasına karşı Erzurum’da teşkil ettiği Muhafaza-i Mukaddesat Cemiyeti’ni hatırlatarak “Bütün memleketin hürmetle yad ettiği ve Mustafa Kemal Paşa tarafından dahi hizmetleri sitayişle bahsedilen senin gibi bir zat nasıl olur da Halk Partisinin mebusluğunu kabul eder?” demiş,teessürünü heyecanla bildirmiş ve derin bir muhabbetle bağlı bulunduğu Raif Efendinin gözlerinden yaş getirmişti.

12


GÖZÜBÜYÜKZADE ZİYA BEY Gözübüyükzade Ziya Bey fikir ve kanaat kahramanlarından olup,kendisinden bilhassa bahsedilmesi gereken bir şahsiyettir.Erzurum’da dünyaya gelmiştir,pederi Gözübüyükzade Ali Efendi,validesi Hatice Hanımdır.İlmiye sınıfındadır;Erzurum Dar-ül-Hilafet-ül Aliyye Medresesi’nin müdiri iken meb’us intihab olunmuştur.Birinci Meclis’e iştirak etmemiş Meclis’e İkinci İntihab devresinde iltihak etmiştir. Ziyaeddin Bey vekar içindeki toksözlülüğü ile Erzurum toprağının yetiştirdiği kahramanlar silsilesinin medeni cesaret sahsındaki sayılı örneklerindedir.Meclis Zabıtaları tedkik edildiği zaman emsali arasındaki hususiyeti derhal kendini gösterir.Meclis’te iman ve kanaatinden başka hiçbir desteği olmayan başlı başına bir şahsiyetti.Cesaret ve celadeti imanından neş’et ediyordu;başkalarından ayrıldığı hususiyeti buydu. Hiçbir kuvvetin önünde eğilmemiş,hakkı müdafaa etmiş,ne kuvvet, ne de hatır ve dostluğa hiçbir zaman taviz vermemişti.İnanmadığı her söz ve teklif karşısında derhal ortaya atılır,muhatabını münakaşaya davet eder,meseleleri ait olduğu Vekile,hatta Meclis Reisine kadar takibden yorulmaz ve çekinmezdi.Mustafa Kemal Paşa ile karşılaşınca düşünce ve tenkidlerini hiç çekinmeden olduğu gibi kendisine bildirirdi. Hükümete muhalif mebuslardan bazılarının suikastlara uğrayıp öldürüldükleri, bir kısmının da sehpalarda can verdiği bir devirde,bilhassa Ankara İstiklal Mahkemesi’nin sayısız i’dam kararlarının etrafa dehşet saçtığı günlerde Hoca Ziya Efendi,mecliste kürsüye çıkıp ”Eğer hükümet layuhti ise ve her getirdiği,her arzu ettiği şey emr-i semavi gibi hemen kabul,tasdik edilecek ise,Meclisin mana-yı vücudunu anlamam…Efendiler hırs-ı menfaat,hiddiyat-ı redie insanları her türlü mezaya-yı necibeden tecrid edecek kadar bir kudret-i sahire gösterebilir.Fakat zannetmem ki,Meclis-i alide bazı menafi-i hasise zımnında hakdan sükut edecek bir ekseriyet bulunsun” diye kükreyip en ağır ve en sert tenkidleri yapmaktan çekinmemiştir. Gözübüyükzade Ziyaeddin ey,Meclis’in İkinci devresinden sonra İstanbul’a gelip yerleşmiş,siyasetten tamamen uzaklaşıp tetebbu ve hüsn-i hat ile meşgul olarak imrar-ı hayat eylemiştir.Aralık 1944 Cuma günü fani hayata gözlerini yummuş olup,Merkez Efendi Kabristanı’na gömülmüştür.Kendisini çok seven Hafız Yusuf Cemil Arat tarafından vefatı münasebetiyle şu mısra-ı berceste söylenmiştir. Hüseyin Avni Bey ve Cazim Efendi de Meclis’te Erzurum dadaşlarının iftihar ettiği fikir mücahitlerinden idiler.Burada bir hususu belirtmemiz yerinde 13


olacaktır.Biz bazı zevatı yazarken bazılarını unutuyoruz veya kasden söylemiyoruz zannedilmesin.Erzurum meb’usları deyince Dursun Bey,Salih Efendi ve Abdullah Edip Efendi gibi yerinde fikir ve kanaatlerini söyleyen zevatı ihmal etmiş değiliz.Ancak bizi her mümin hadisede fikrini ve reyini hiç çekinmeden açılayan ahrarı tarihe nakletmek istiyoruz.Yoksa mesela Durak Bey,Meclis’in Kayseri’ye nakli aleyhinde çok kuvvetli ve mücahidine beyanda buyurmuştur. Salih Yeşil Efendi de inandığı bazı zevatı müdafaa etmiştir.

14


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.