Beleştepe 2. sayı

Page 1


Biz Sevinmek İçin Sevmedik

BELESTEPE

Özcan Sapan

BU SAYIDA

MERHABA!

Biz sevinmek İçin Sevmedik / Özcan Sapan

2

Gölgede ve Adana’da Futbol / Ferhat Talan

4

Yenilgiler yal(ı)nız yaşanırdı ve biz yine Atkısı Boynunda / Elif Çangur 7 bize has bir çelişkiyle Hayalbaz Ali’nin Ölümü / Orçun Masatçı 8 her zamankinden çok Bazen beklenmeiz “topa tutmak”/ Kerim desekAkbaş de bu sözün hayat bul- Quaresma,10bazen de Aboubakar… Hafta İçinin Yorgunluğu olmamız gerekirken duğu gerçek mekân, topçu alayıdır; askeri bir dik yerden gelen bir asist, bazen de tüfeğinde mermiazdık. Ahhlar Ülkesi / Sinan Yılmaz 12

B

terimdir. Bir başka askeri terim de kurşuna di- si olmayan, bilinmeyen bir yerden gizli bir kahraman Tribünlerde Kesintisiz Faşizm / Hakan Kirezci 14 öldürücü darbeyi indirir… zerek infazdır; kurşuna dizme terimi askeri olmakla çıkar ve o meşhur Aralıksız birlikte birOnlar suçudaveya Evet, 17 tam da beklediğiniz gibiüşüyor bir yanıtıvevar… Sahalarda Vardısuçu / Aratişleyeni Saadetyan infaz etmek için kullanılır. Bu bir gerçek… Çünkü mermiler öldürür. Neden söz ettiğimi anlamış ölüyorduk, malum olmalısınız, kimdenson bahHerkesin 21 Ve hedef Beleştepe’si yere yığılır.Kendine / Burcu Ay Özger settiğimi de; o gizli kahramanı açıklamak istiyorum. bahardı ama bu sonBen Özellikle Sebalı Oldum / Özgenhüküm Aydos sürdüğü zamanlarında Gizli ama “kahraman”, 22 “kahraman” ama “suçlu”, “suçsavaşın bahar gibi kokuyordu, lu” ama aynada günahsız olandan bahsediyorum… kullanılan bir idam yöntemidir bu şekil de yapılan Beşiktaşlı Olmak / Ayhan Güner 24 baharı kahramanlarından… infaz... İdam mangası çoğunlukla askerlerden oluşur. Öldürücü darbenin tüfeksiz Bizler Hayatın Makul Çocuklarıyız, Beşiktaş Hariç / İmgesu Ünal 26 İnfaz, idamı gerçekleştirecek gruptaki herkesin aynı Bazen “kahraman”muştuluyordu. bazen de “suçlu” olandan, naanda ateş etmesi yöntemiyle gerçekleştirilir... sıl olur demeyin; hem de 15 dakikada olan olur. FarRecep Abi / Serkan Osanmaz 28 kına varamazsınız… Bir WC molası, maç arası veya mahkûmların OptikÇoğunlukla Başkan’ın Öğrencileriyiz / Cangözleri Bal bağlanır ya da 30 Yazının kırsalına çay faslında bile olanaklı şeylerden bahsediyorum… bir başlık takılarak görmeleri engellenir. ilk adımı atmıştık ve Bozcaada’dan Beşiktaş’a Bir Rüzgar Eser / Mustafa Dermanlı 31 Tam orada, suçun işlendiği yerde, kahramanlıVe çoğu zaman da idam mangasının bir üyesiişte Tam başlamıştı da o gün… 15 dakikada Topiçinde Çizgiyikurşun Geçse Neolmayan Olur, Geçmese Ne Olur? / Özgür Ozan Yılmaz ğın göbeğindeydim… 32 ne bir silah verilir. Gruptaki değiştiğini, herkesin nasıl kilitlendiğiyolculuk. hiç bu /kişinin kim olduğunu bilmez. Ve infaz her şeyin nasıl Biz kimse, de Yenildik Vedat Altun 34 Kuşkusuz ni gördüm… Beşiktaş–Benfica maçından gerçekleşir; ama infazı gerçekleştiren bu manga üyeBiliyoruz ve inanıyoruz Kadınlar Günü / Önder Abay 36 ama bu çok önemli geri dönüş maçını leri aynaya baktığında “Evet içi boş olan silah benim- bahsediyorum yürüdükçe artacak bu yazıya heba etmeyecek, aynı zamanda da bu maç kiydi” kendini avutur… Ofsaytıdiyerek Bilen Kadınlar / Açelya Kirezci Ancak, olan olmuş, 38 Ancak, o kadar heybemizdeki umut, hedef yere yığılmıştır çoktan. Yani kuru sıkı atanın üzerinden derdimi anlatmayacağım. Futbol Yürek İşidir Erkeği Kadını Olmaz / Serhat Akay 40 maçta yaşananlar ve gelişmeler “suçlu” net ki… Bu dışında kalanlardan biri vurdu. Hedef yok oldu… yanımızdaki dostluk ve ve “kahraman” arasındaki çizgiyi çok fazla yakınlaşMessi’den Bir Çalım Hikayesi / Osman Bulugil 42 Kimdi ateşCristiano’ya eden, manga üyeleri aynada kendini aklayüreğe ‘haydi birneadım tırdı. Skor 3-0’dan 3-3’e gelseydi acaba tablo olurdığına göre öldürücü darbeyi vuran kimdi? Futbol’da Doğan “Güneş”i daha’ diyen du?.. Seyrine doyamazdık. Acaba neler soluk... konuşulurdu. Bu, bir vicdan muhasebesi için, hayat boyu ken- Günah kime Basketbolda da “Ufuk”ta Görebiliriz / Mete Gürkan 44 kitlenirdi. Kaç kişi çarmıha gerilirdi… dini kandırmak için, küçük bir oyundu. Ama 0-3’ten kahramanlıklar anlatılmaya Karar Verin: “Sizin Muhammed Ali’niz Hangisi?” / Temel Demirer 48 3-3 olunca; Belki geciktik Şimdi topçu alayı ve askeri terminolojiden yol başlandı. Hatta ufacık da olsabiraz boşa giden dakikalar, Bir Sur’un Dibinde Saklı Düşler / Utkan Çalışkan amaverse dilimizde toalarak, yolu Beşiktaş’tan geçirelim, tam da kalbin- ah hakem 53 biraz daha süre veya dahahala iyi vurabiden… Öldürücü vuran bazen Cenk, bazen lirlerdi, konuşmaları yapıldı… murcuklu dal gibi tapBarcelona Kulübünedarbeyi Mektup 54 Kısa Kısa... 56

Özcan Sapan Sinan YILMAZ Yayın Kurulu : Burhan Çoban Doğan Dikdere Ferhat Talan

2

Redaksiyon : Açelya Kirezci Tasarım : Münir Refi Şira

taze bir “merhaba”...


BELESTEPE

Biz Sevinmek İçin Sevmedik Özcan Sapan

B

iz “topa tutmak” desek de bu sözün hayat bulduğu gerçek mekân, topçu alayıdır; askeri bir terimdir. Bir başka askeri terim de kurşuna dizerek infazdır; kurşuna dizme terimi askeri olmakla birlikte bir suçu veya suçu işleyeni infaz etmek için kullanılır. Bu bir gerçek… Çünkü mermiler öldürür. Ve hedef yere yığılır. Özellikle savaşın hüküm sürdüğü zamanlarında kullanılan bir idam yöntemidir bu şekil de yapılan infaz... İdam mangası çoğunlukla askerlerden oluşur. İnfaz, idamı gerçekleştirecek gruptaki herkesin aynı anda ateş etmesi yöntemiyle gerçekleştirilir... Çoğunlukla mahkûmların gözleri bağlanır ya da bir başlık takılarak görmeleri engellenir. Ve çoğu zaman da idam mangasının bir üyesine içinde kurşun olmayan bir silah verilir. Gruptaki hiç kimse, bu kişinin kim olduğunu bilmez. Ve infaz gerçekleşir; ama infazı gerçekleştiren bu manga üyeleri aynaya baktığında “Evet içi boş olan silah benimkiydi” diyerek kendini avutur… Ancak, olan olmuş, hedef yere yığılmıştır çoktan. Yani kuru sıkı atanın dışında kalanlardan biri vurdu. Hedef yok oldu… Kimdi ateş eden, manga üyeleri aynada kendini akladığına göre öldürücü darbeyi vuran kimdi? Bu, bir vicdan muhasebesi için, hayat boyu kendini kandırmak için, küçük bir oyundu. Şimdi topçu alayı ve askeri terminolojiden yol alarak, yolu Beşiktaş’tan geçirelim, tam da kalbinden… Öldürücü darbeyi vuran bazen Cenk, bazen

2

Quaresma, bazen de Aboubakar… Bazen beklenmedik yerden gelen bir asist, bazen de tüfeğinde mermisi olmayan, bilinmeyen bir yerden gizli bir kahraman çıkar ve o meşhur öldürücü darbeyi indirir… Evet, tam da beklediğiniz gibi bir yanıtı var… Neden söz ettiğimi anlamış olmalısınız, kimden bahsettiğimi de; o gizli kahramanı açıklamak istiyorum. Gizli ama “kahraman”, “kahraman” ama “suçlu”, “suçlu” ama aynada günahsız olandan bahsediyorum… Öldürücü darbenin tüfeksiz kahramanlarından… Bazen “kahraman” bazen de “suçlu” olandan, nasıl olur demeyin; hem de 15 dakikada olan olur. Farkına varamazsınız… Bir WC molası, maç arası veya çay faslında bile olanaklı şeylerden bahsediyorum… Tam orada, suçun işlendiği yerde, kahramanlığın göbeğindeydim… Tam da o gün… 15 dakikada her şeyin nasıl değiştiğini, herkesin nasıl kilitlendiğini gördüm… Kuşkusuz Beşiktaş–Benfica maçından bahsediyorum ama bu çok önemli geri dönüş maçını bu yazıya heba etmeyecek, aynı zamanda da bu maç üzerinden derdimi anlatmayacağım. Ancak, o kadar net ki… Bu maçta yaşananlar ve gelişmeler “suçlu” ve “kahraman” arasındaki çizgiyi çok fazla yakınlaştırdı. Skor 3-0’dan 3-3’e gelseydi acaba tablo ne olurdu?.. Seyrine doyamazdık. Acaba neler konuşulurdu. Günah kime kitlenirdi. Kaç kişi çarmıha gerilirdi… Ama 0-3’ten 3-3 olunca; kahramanlıklar anlatılmaya başlandı. Hatta ufacık da olsa boşa giden dakikalar, ah hakem biraz daha süre verse veya daha iyi vurabilirlerdi, konuşmaları yapıldı…


FUTBOLUN EDEBİYATI

Alev alev yanan bir sıcaklık ve sessiz bir ırkçılık tepkisiyle maç başladı… Ne olduğunu anlamadığımız bir gol yedik. Neyse atlatırız dedik. Sonra ikinci füze… Acaba dedik… Üç gelince fazlasıyla umutsuzluğa kapıldık… Küfürler havada uçuşmaya başladı. Oyuncular bir bir çarmıha gerildi… Şenol Hoca hedefe yerleştirildi… Ve herkes söylenmeye başladı. Sosyal medya çöktü. Erken gelen üç gol kimilerinin salya sümük olmasını sağladı, kimilerini arsızlaştırdı… İlk yarı tam da böyle bitecekti ki… Az önce bu suçları işleyenler, kahraman oluverdi. 3-0’la soyunma odasına giden oyuncularını çağırarak tezahürat yapıp ayakta alkışladılar… Bu görüntü öncesinde, inanın gitmek bile istemiştim. Çıkıp gitmek… Zira kalbim dayanmıyor… Çok geriliyorum Beşiktaş durumlarında… Ama bu görüntü… Tam da bu dedim… Ah ah… Biz “sevinmek için sevmedik…” Söz bu ya… Hayat buldu ve ben tanık oldum… Herkesin gözü önünde oldu ve hep birlikte tanık olduk… Öyle ki maç öncesi dünyada eşi benzeri olmayan bir sessiz çığlıkla “ırkçılığa hayır” demiştik… Bu maç bunu bile gölgede bıraktı… Bir oyunun kahramanları çıktı ve “biz sevinmek için sevmedik” dedi… Önce ırkçılıkla ilgili yaptığı sessiz şovu, güven duyduğu takımını ayağa kaldırmak için sesli hale çevirdi. İkinci yarı başladı ve sonucu hepimiz biliyoruz…

Peki, şimdi bu kadar güzelleme yaptım da neden “suçlu” ile “kahraman”ı karşı karşıya koydum dersiniz… Evet “suçlu”lardan bahsediyorum; ayağına, kafasına küfürler savurduğunuz o insanlar, sizi güldürdü, gönlünüzü hoş etti, tam da bu türden suçlardan bahsediyorum. Kızmak, anlık küfretmek, bağırmak anlaşılır bir durum gibi gözükebilir. Hemen herkes çok keyifsiz ve gergin olabiliyor, anlaşılabilir gibi geliyor fakat defalarca tekrarlanan bir küfürün anlaşılır bir yanı yoktur. Hele ki bu takımda top koşturan insanlar için. Hele ki bu takımın hocası için… Kısaca küfretmek,

küfür savurmak, kızmak, bağırmak, takıma küsmek, oyuncuları çarmıha gerip, hocayı hedefe yerleştirmek bize yakışmaz. Yakışmayan hareketi yaptığımız için hepimiz “suçlu”yuz… Şimdi de “kahraman”lıklardan bahsedelim; “biz sevinmek için sevmedik” lafını tarihe kazıdığımız için, 3-0’la soyunma odasına giden takımı çağırıp tezahürat yaptığımız için, inandığımız için, kaybetsek bile üzülmemeyi bildiğimiz için, kazanmanın çok önemli olmadığını bildiğimiz için, gönül kazanmanın asil bir duruş olduğunu bildiğimiz için, Beşiktaş duruşu sergilediğimiz için, takımı fitillediğimiz için, bize yakışanı yaptığımız için kahramanız… Şimdi, girişteki örneği neden verdiğim anlaşılmıştır sanırım… Küfrederken, kızarken ben de oradaydım. Aynaya baktım… Bu, ben değildim. Elimdeki silah boştu… Ağzımda kelimeler yoktu… Sevinirken, takımı uçururken, geri dönüş sağlanırken ben de oradaydım. Aynaya baktım, gülümsedim… Bendim ve ağız dolusu gülücükler yüzümde şekilleniyordu. Ama unutmayın ki çarmıhta kalan Beşiktaş’ın oyuncularıydı. Hedefte de hocası… Bunu bilerek maç izleyelim. Şunu asla unutmayın hepimizin elinde silah var ve asla boş değil. Çünkü en büyük yaralar dil yarasıdır… Yarın aynı hatayı kimse yapmasın dilerim. Dilerim hiçbir taraftar bu davranışı tekrar etmez. Rakip de olsa, ezeli rekabet de olsa... Bize Beşiktaşlı duruşu gerekirdi. Çünkü “biz sevinmek için sevmedik.”

3


BELESTEPE BELESTEPE

Gölgede Gölgede ve ve Adana’da Adana’da Futbol Futbol Ferhat Ferhat Talan Talan

Futbol, Futbol, Tanrı’ya Tanrı’ya ne ne yönüyle yönüyle benzer benzer? ? Hemen söyleyeyim; birçok insanın ona inanmasıyla Hemen söyleyeyim; birçok insanın ona inanmasıyla ve ve entelektüellerin ona kuşkuyla yaklaşmasıyla. entelektüellerin ona kuşkuyla yaklaşmasıyla. Eduardo Galeano / Gölgede ve Güneşte Futbol Eduardo Galeano / Gölgede ve Güneşte Futbol

A

dana’da kışlar ılık ve yağışlı, yazlar ise cedana’da kışlar yağışlı,Adana yazlarvaroşları ise cehennemin dibiılık gibivegeçer. hennemin gibi geçer. Adana varoşları ise daha da dibi bir sıcaktır bu mevsimde, kaçak ise daha da bir sıcaktır bu mevsimde, kaçak elektrik kullanılıyorsa klima bir nebze ortamı serinelektrik kullanılıyorsa klima bir nebze ortamı serinletir. Sokakları alabildiğince sıcaktır, top oynayan letir. Sokakları alabildiğince sıcaktır, top oynayan çocukların ayakkabılarının altı sıcaktan erimiştir; bu çocukların ayakkabılarının altı sıcaktan erimiştir; bu nedenle Brezilyalı çocuklar gibi yalın ayak oynarlar. nedenle Brezilyalı çocuklar gibi yalın ayak oynarlar. Cam parçalarından kesilmiş ayaklar, harçlığını çıkarCam parçalarından kesilmiş ayaklar, harçlığını çıkarmak için değil, ailesini geçindirmek için çalışan çomak için değil, ailesini geçindirmek için çalışan çocukların içinden futbol sevgisini yine de alamamıştır. cukların içinden futbol sevgisini yine de alamamıştır. Çocuk yaşta küfürle ve kavgayla sokakta tanışırlar. Çocuk yaşta küfürle ve kavgayla sokakta tanışırlar.

44

Böyle bir mahallede doğdu Durmuş. Her maBöyle bir mahallede doğdu Durmuş. Her mahalle çocuğu gibi futbol tutkusu onu küçük yaşta halle çocuğu gibi futbol tutkusu onu küçük yaşta sarmıştı. Mahalledeki diğer çocukların babalarının sarmıştı. Mahalledeki diğer çocukların babalarının aksine onun babası, futbol oynamasına engel olmuaksine onun babası, futbol oynamasına engel olmuyor ve destekliyordu. Çünkü gerçekleştiremediği hayor ve destekliyordu. Çünkü gerçekleştiremediği hayalini çocuğu üzerinden gerçekleştirmek istiyordu. yalini çocuğu üzerinden gerçekleştirmek istiyordu. Futbol aracılığı ile zengin olmak! Kim istemezdi ki? Futbol aracılığı ile zengin olmak! Kim istemezdi ki? Sabahtan akşama kadar Saydam Caddesi’nde açtığı Sabahtan akşama kadar Saydam Caddesi’nde açtığı işporta tezgâhı, iki günde bir zabıtalarla köşe kapişporta tezgâhı, iki günde bir zabıtalarla köşe kapmaca oynaması, arada bir yakalanınca on beş günmaca oynaması, arada bir yakalanınca on beş günlük kazancı rüşvet vererek kaptırması onu, hayatınlük kazancı rüşvet vererek kaptırması onu, hayatın-


FUTBOLUN EDEBİYATI FUTBOLUN EDEBİYATI

dan bezdiriyordu. Kendi çocukluğunda gibi okulla dan bezdiriyordu. Kendi çocukluğunda gibi okulla pek arası olmayan çocuğunun, kendisi gibi işportacı pek arası olmayan çocuğunun, kendisi gibi işportacı değil futbolcu olmasını istiyordu. Kendi kurtuluşu değil futbolcu olmasını istiyordu. kurtuluşu da buna bağlıydı. Tüm gün stresle,Kendi kavgayla geçen da buna bağlıydı. Tüm gün stresle, kavgayla geçen günün ardından evine gelir, hıncını eşi Durdane’den günün evine gelir, hıncını eşi Durdane’den çıkarır; ardından borçtan harçtan bitmiş bir vaziyette her gün çıkarır; borçtan harçtan bitmiş bir vaziyette her gün yoksulluğuna ve Allah’a küfrederdi. yoksulluğuna ve Allah’a küfrederdi. Tek umudu olan oğlu Durmuş, Adana’nın amaTek umudu olan oğlu Durmuş, Adana’nınhenüz amatör takımlarından Maliyespor’da oynuyordu, tör takımlarından Maliyespor’da oynuyordu, henüz on beş yaşında olan bu gencin, futboldan başka kuron beş yaşında olan bu gencin, başka kurtuluşu yoktu. Ergenlik çağının futboldan etkisi ve mahalledetuluşu yoktu. Ergenlik çağının etkisi ve mahallede-

ki gençlerin ipsiz sapsız oluşu ile gayr-i meşru işlere ki gençlerinpotansiyeli ipsiz sapsız ile gayr-i meşru işlere sapabilme deoluşu yüksekti; öyle bir mahallesapabilme potansiyeli de yüksekti; öyle bir mahallede yetişmişti çünkü. Derken, yeteneği bölgesel genç de yetişmişti çünkü. Derken,hem yeteneği genç amatör liginde keşfedilince, genç bölgesel milli takıma amatör liginde keşfedilince, hem genç milli takıma seçildi hem de Fenerbahçe alt yapısından transfer seçildi hemDönemin de Fenerbahçe alt15yapısından transfer teklifi aldı. parasıyla bin TL yetiştirme teklifi aldı. Dönemin parasıyla bin Tabi TL yetiştirme parasıyla Fenerbahçe’ye transfer15 oldu. bu transparasıyla Fenerbahçe’ye transfer oldu. Tabi transferden sadece kulübü kazandı, oyuncuya vebuailesine ferden sadece kulübü kazandı,onu oyuncuya ailesine para verilmedi. Fenerbahçe, kendi vekolejinde para verilmedi. Fenerbahçe, onu kendi kolejinde okutacak, tesislerde barınmasını sağlayacak ve asgari okutacak, tesislerde barınmasını ve asgari ücret vererek şehir dışında okuyansağlayacak bir genç gibi kenücret vererek şehir dışında okuyan bir genç gibi ken-

55


BELESTEPE

di yağında kavrulacaktı. Ailesi buna elbette ki razı oldu, iki üç sene zorluk çeker, sonra profesyonel imzayı bir attı mı hayatları kurtulurdu. Hayal buydu ve çok yakındılar. Durmuş’un babasının keyfine diyecek yoktu, mahallede ve esnaf arkadaşlarının arasında havasından geçilmiyordu, dar olan bütçesine rağmen eve kablolu TV bağlatmış, hafta sonları Fenerbahçe TV’de oğlunun maçlarını izliyordu. Anne Durdane Hanım da aynı şekilde oğlunun havasını mahallede atıyordu. Durmuş, devre arasında Adana’ya izne geldiğinde, mahalle çocukları adeta imza alacak durumdaydı, Durmuş’a süper star muamelesi yapıyorlardı; aile de bundan oldukça mutluydu. Durmuş’un boyu uzamıştı, iyiden iyiye delikanlı olmuştu. Ama içindeki asilik, snoplukla birleşince, içten içe insanların pek sevmediği bir insan haline geliyordu ama kimse bunu açıktan belli edemiyordu mahallede, olur da bir gün büyük bir futbolcu olursa arayı bozmamak gerekirdi. Şimdiden forma siparişi veriyorlardı. Durmuş’ta herkese söz veriyordu, Fenerbahçe o sene Şampiyonlar Ligi’nde oynuyordu, grupta Manchester United vardı, kenarda top toplayıcılığı yaptığı için forma alabileceğini düşünüp mahallede arkadaşlarına Rooney’in, Ronaldo’nun formasını bile getirebileceğini söylüyordu. Durmuş, kısa sürede çevresinde yakaladığı şöhreti İstanbul’da sağlayamadı, kolejde okurken zengin arkadaşlarının ortamına ayak uyduramadı, okula zaten sınırlı zamanda gidiyordu, zengin arkadaşlarının yanında hep kendini ezik hissediyordu. Bu, onun oyununa olumlu anlamda yansımıyor, tam tersine karakterini daha da olumsuz etkileyip onu farklı yollardan daha kolay para kazanma yoluna itiyordu. Hata üzerine hata yaptı, tesislerden krampon çalıp dışarıda sattı, bahis oyunlarına da iyiden iyiye dadanmıştı. Derken beklenen oldu, Fenerbahçe’den kovuldu. Fenerbahçe etiketi olduğu için yeni bir kulüp bulması zor değildi; önce Ankaragücü’ne sonra da Tarsus İdmanyurdu’na gidecekti. Düşüş hızlıca gerçekleşiyordu. Yaşı da 18’i bulmuştu. Bu saatten sonra artık ya bir yere doğru düzgün imza atacaktı ya da kaybolup gidecekti. Şanssız bir sakatlık yaşadı, menüsküs ameliyatı oldu; artık toparlanması çok zordu. Kimse onun artık iyi bir yerlere geleceğini düşünmü-

66

yordu. Futbol dışında kazanç kapısı bulmak zorundaydı. Ailesi ile de arası açıldı, babası yaşadığı hayal kırıklığını yine Allah’a küfrederek ve eşini döverek çıkarıyordu. Durdane Hanım daha fazla dayanamadı, babasının ölümünü de fırsat bilerek sonunda boşanabildi. Babası boşanmalarına karşıydı: Gelinlikle o evden çıkmıştı ancak kefenle dönebilirdi. Baba ölünce, erkek kardeşler Durdane Hanım’ın şiddet görmesine daha fazla dayanamadılar ve boşanmasına engel olmadılar; tabi bunda babadan kalan emekli maaşın devlete değil de Durdane Hanım’a kalacak olmasının etkisi de var. Durmuş, artık futboldan iyiden iyiye uzaklaşmıştı, mahalleye geri döndü. Halı saha maçlarında bile oynamıyordu. Fenerbahçe’de oynarken sahip olduğu mahalledeki popülerlik artık yerini dedikoduya ve Fenerbahçe gibi bir yerden nasıl kovulduğu konuşmalarına bırakıyordu. Günler günleri kovaladı, Durmuş mahallenin de etkisiyle torbacılığa başladı, eline artık üç beş kuruş para geçiyordu ve fiyakayı az buçuk düzeltmişti. Ama riskliydi, bedeli her an canıyla ya da mahpuslukla ödeyebilirdi. İşler büyüdü, kendisi de uyuşturucuya bağımlı hale gelmişti, annesini dövecek kadar gözü dönüyordu. Kimse onu zapt edemiyordu. Polis her yerde onu arıyordu. Polisten kaçarken yolu İstanbul’a düştü. Kaderin bir cilvesi olarak Fenerbahçe, Dereağzı Tesisleri’nin orada polis tarafından yakalandı. Hikâyenin orda bitişi hüzünlüydü. Diğer yakalanan kişilerde bütün suçları Durmuş’a atınca 12 yıl hüküm giydi Durmuş. Futbol, fena halde hayata benzerdi: Birinci dakika da gol attığı hayat, ona, 90 +1. dakikada skor tabelasında hayallerinin 5-1 yenildiğini gösteriyordu. Birçok hayalini gerçekleştiremeyen çoğu çocuk gibi.


Atkısı Boynunda

FUTBOLUN EDEBİYATI

Elif Çongur

G

eçen sene o vakitlerde yazmıştım. Ata Önder Atabay, “Barış” demek için, “Artık kimsenin evladı, kardeşi, öğrencisi ölmesin” demek için “Bu ülkede yan yana, sırt sırta, bir arada insan gibi yaşayalım” demek için kalkıp geldiği bir şehrin, bir hastanesinde uyurken yazmıştım. Önder, Gazi Hastanesi’nde bütün yaşam fonksiyonları makineye bağlı yatarken yazmıştım: “Ferhad ile Şirin için Doğu’nun Romeo ve Jüliet’i derler. Biliyoruz işte, çok severler kavuşamazlar. Efsane, Nazım Hikmet’in oyununda bambaşka bir boyuta taşınır. Ferhad ile Şirin’in birbirlerine duydukları aşktan ötede bir yere. Ferhad’ın halkı suya kavuşturma aşkına. İşte o oyunda Ferhad, dört gün dört gece hiç durmadan çalışıp yorgunluktan baygın düşer. Ferhad’ı uyandırmak için babası ‘Yaptığın nakışlar bozuldu uyan Ferhad Usta, uyan!’ diye fısıldar oğlunun kulağına. Ferhad ayılıp kendine gelirken babası neden böyle söylediğini açıklar: ‘Ölmüş nakkaşın kabri başına gideceksin, yaptığın iş bozuluyor diye sesleneceksin, nakkaş nakkaşsa, toprağı yarıp nakşının başına koşacak!’ Uyanır Nakkaş Ferhad. Uyanır işinin başına koşar. Önder de işte şimdi uyuyor ama aklı eminim Beşiktaş’ta. Uyuyan sadece bedeni… Kadıköy vapurundan inip yeni stada doğru yürüyor. Sonra Köyiçi’ne gidecek. Şairler Parkı’na gidecek. Boynunda ‘Halkın Takımı’ atkısı… Beşiktaşlıları derin uykulardan uyandırabilecek tek bir şey biliyorum o yüzden şöyle diyorum: Önder uyan, uyan Beşiktaş şampiyon!” Sesimiz soluğumuz yetmedi. Altı gün direndi, olmadı. Önder uyanmadı. Vedalaşmak için bir araya geldik, bedenini yollamadılar. Onu, onsuz, karanfillerle ve Beşiktaş bayraklarıyla uğurladık Ankara’dan memleketine. O akşam Önder en sevdiği yerden, Beşiktaş’tan baktı bize, atkısı emin ellerde. Geride kalanlar, o gün o alandan çıkanlar öyle yaşadık gittik sonra. Yaşamak dediğim Suruç’tan sonra nasıl yaşadıksa öyle bir yaşamak. Ömrümüzün en korkunç yıllarının en korkunç sabahıydı. Ağır yaralıları taşırken hafif yaralıların koluna bacağına bastık. Yerdeki kandan ayağımız kaydı, arkadaşlarımızın kanına düştük. Tanıdığımız ve tanımadığımız kardeşlerimizi kaybettik. Vücut bütünlüğü kalmayan arkadaşlarımızı teşhis ettik. Bambaşka insanlardık, geri dönüşsüz biçimde başka insanlarız artık. Sonra Önder göremedi ama Beşiktaş çok güzel günler gördü, gerçekten motorları maviliklere sürdü. Beşiktaş ne zaman iyi gün görse bizim aklımıza hep Önder düştü. Şeref Bey Stadı’na kavuştuklarında da şampiyon olduklarında da Önder o fotoğrafındaki gibi güldü. Atkısı boynunda. Önder şimdi Hekimhan’da, başucunda Beşiktaş, ayakucunda bir kartalla uyuyor. Rahat uyusun. Bu yazı onunla birlikte, Gezi’de, Suruç’ta, Ankara katliamında kaybettiğimiz bütün arkadaşlarımızı ansın. Mıh gibi tutuyoruz adlarını aklımızda, atkıları boynumuzda.

7


BELESTEPE

Hayalbaz Ali’nin Ölümü Orçun Masatçı

“Yapmamız gereken ne çok şey var değil mi Nebahat!” Kendine acıyarak öldüğüne mi yansın şimdi Ali, yoksa kurduğu o binbir hayalin hiç birini gerçekleştiremediğine mi? Gece, -10 dereceyi gösteriyordu, neredeyse gökyüzüne tırmandığı Ulus’un yokuşlarındaki bir eczanın tabelasında. Az önce Kurtuluş Parkı’ndaki buz kesmiş suların üstündeki tahta köprüde bir genç kadını öpmüştü ağzından. Kuşlar, uçar gibi beline kadar uzanan örülmüş saçlarından bir neşeyle tırmanıyordu gökyüzüne. Ki yorgundu aslında. Sabah erkenden kalkacaktı, Hamamönü’nün henüz dönüşmemiş evlerinin arasından kedilere süt vereceği bakkala gidecekti çalışmaya. Söz vermişti, o akşam bir kadeh

şekilde polisin elinden kurtulmuştu. Nasıl mı? Çevik kuvvet onlarca gözaltı yapıyordu. Çoğu direniyordu gençlerin, bir tek o direnmeden binmişti otobüse; o yüzden plastik kelepçe takmamışlardı. Dışarıdaki arbede esnasında otobüsten inivermişti, Ali’nin aldığı ama giymekten utandığın bir beresi vardı. Üstünde Nike yazıyordu. Ceketinin cebinde taşırdı hep, gece eve dönerken kimse görmeden takardı. Pantolonun paçalarını kıvırdı, korkulu gözlerle etrafa bakan büfeciden bir kola aldı. Çevik kuvvet noktasından geçerken de ağzını yayarak “Kolaay gelsiin” dedi. Kurtulmuştu ama korkudan o gece eve gitmedi. O kadehi içemedi yani yine. Dizlerini karnına çekmiş son nefesini verdi Ali.

Şimdi pencerelerin pervazında yığılmış kar taneleri bekliyoruz güneşi. Birbirimize karışacağız usulca. O zaman tüm anlamsızlığımızın kederiyle, yeni bir heyecan kaplayacak dünyamızı. rakı içecekti Ali’yle; ama “epey geç oldu uyumamıştır inşallah” diye sayıklayarak hızlandırdı adımlarını. Aslında, bazen nefes alınmayacak kadar sisli oluyordu Ankara; ama o akşam sis bile donmuştu. Geceye, nefes ve adımlarının sesi karıştı. Her gece uyumadan önce aklına düşerdi ölüm korkusu. “Öldükten sonra ne olabilir?” “Sahi neden yaşıyoruz biz?” Bir türlü aklı ermiyordu yaşam düzenine. “Öylesine gelmişsek, neden düşünebiliyoruz?” Hamamönü’nden çıktı öğlene doğru, akşam o kadehi içememişlerdi Ali’yle; eve uğrayıp bir görmek istedi epeydir üzmüştü onu, sohbet edememişlerdi. Siyasal Bilgiler Fakültesi’nin yanında çok ucuza, muazzam pizzalar yapan bir dükkân vardı. Oraya uğradı. Fakat tam o köşede kapamıştı çevik kuvvet yolu. Bir anda gaza kesti ortalık. Kendini duvarın dibine attı genç bir erkek, pizzayı fırlattı ve onu karşıdaki kahveye sokmaya çalıştı, uzun saçlarından bir polis yakaladı onu tam o sırada. Ondan sonrası anlatmadı nedense. O akşam bir

8

Kurduğu hayalleri bırakarak koltuğa, yerini bir acı çığlığa ve sonsuz kadehlere bıraktı. Eve geldiğinde, Ali, ezberlenmiş bir ölüm acısının dışa vurumuydu. Böyle durumlar için toplum çaktırmadan çalıştırır sizi. Nasıl davranacağınıza o anlarda karar vermiş olursunuz aslında. Yıllar geçti üstünden buzlu suların. Nebahat, yapılacak şeylerin listesine her baktığında içini geçirdi. Hayal kuranların çocukları başka çocukların da hayal kurabilmesi, korkmadan uyuyabilmesi için yola çıktı... Sessizliği paramparça eden bir birliktelikle o çocukların arkadaşları, aileleri, hiç kimse ölmesin demek için toplandı Ankara Garı’nda. Bağdaştıramadık hayatı sonra, bölük pörçük anılarımızı toplayıp da dönüştüremedik dört başı mamur bir öyküye. Çok küçüktüm ama bütün yazımı Sovyetler Birliği’ne ayırmaya kararlıydım. Mahalledeki bütün çocuklar Hollanda’yı tutuyordu. Portakal güzellemeleri etrafımı sarmıştı. DYP’li eniştem, yarı finalde Sov-


FUTBOLUN EDEBİYATI

yetlerin kaçırdığı pozisyonlardan sonra üzüldüğümü gördüğünde “Komünist misin len yoksa sen?” diye şakayla karışık azarlamıştı beni. “Komünist derken?” diyemedim tabi. İlk 11’i ezbere biliyordum. TV spikerleri Belenov diye bir futbolcudan bahsediyor, oynasa ne iyi olacağını anlatıyordu. Finalde oynadı. Bir de penaltı kaçırdı. Gullit ile Van Basten yazımı kışa çevirmişti. Tüm çocukların dalga konusu olmuştum. O yaza şampiyonluğu kaçırmış bir taraftarın hüznüyle girmiştim. Parıldayan, yaldızlı çıkartmalar da o yazın sonunda çıkmıştı. Daha önce çıktıysa da biz

milyonların hayalini çalan Zalad varken de üstümdeydi. Üst üste dört şampiyonluk kazanan ilk takım olacaktık neredeyse. Herkes inkâr etti. Ekmek ve benzin zamlanmıştı. Babamın işleri iyiye gitmiyordu. Ailem ve mahallem yoksullaşıyordu git gide, mahallenin ucundaki evlerin kiremitleri, gövdeleri kayboluyordu, dozer yaklaşıyordu her geçen günde. Ölüm haberleri kaplıyordu her yanı. Her güne başka anmalar ekleniyordu. İçinden çıkamadığımız bir döngüye düşmüştük. Beşiktaş acılarıyla, uğradığı haksızlıklarla aynı bize benziyordu. Dayak yiyen,

o eylül gördük işte onları. Sadece defter, kitap kabına değil, bulduğumuz her yere yapıştırdık. İnanıyordum, bu sene kaçmayacaktı şampiyonluk. Senelerdir hep ikinci bitirmiştik, bu sene hakkımızdı çünkü. Kaçtı... Kaçtı da o bir dönem geldi ki önümüze çıkan perişan oluyordu. Metin, hakemlere “Sahana geçte başlayalım” demiyor, sol kanadı felç ediyordu. Saman pazarından aldığım kocaman 11 numara yazılı formayla uyuyordum geceleri. O formayı uzun yıllar çıkartmadım. Ankaragücü’nün kalesinde, bir takımın emeğini,

hakkını aradığı için cezalandırılan, başarıları görünmeyen yığınların yansıması gibiydi. Şimdi pencerelerin pervazında yığılmış kar taneleri bekliyoruz güneşi. Birbirimize karışacağız usulca. O zaman tüm anlamsızlığımızın kederiyle, yeni bir heyecan kaplayacak dünyamızı. O zaman Ali’nin ölümünü düşüneceğiz. Sayılarla belirtilenlerin hayatlarını öyküleyeceğiz. O öykülerin her satırında gülümseyerek kucaklayacağız birbirimizi. Tut ki tüm okudukların Hayalbaz Ali...

9


BELESTEPE

Hafta İçinin Yorgunluğu Kerim Akbaş

Bir bıçak saplı durur göğsünde Hangi su tasına uzansan boş Hangi pencereye koşarsan koş Aynı siyah güneş gökyüzünde.

son dakikalarda gelen o hırsla depara kalkıyorum. Rakip oyuncular peşimde ama yetişemiyorlar. İçeride Berkant’ı görüyorum, çizgiye kadar inip ortayı yapıyorum, Berkant gelişine yarım volelik bir cümle kuruyor orada ama virgül kullanmayı hep unutuyor. Ahmet Muhip Dıranas Korner. Karadeniz’de bir kasaba burası, çocuklarla on birerden maç yapıyoruz, liseye bile gitmiyoruz daha. “Erken yediğimiz gol planlarımızı bozdu. Oyu- Tatillerden tatillere kararlaştırıp burada buluşuyoruz. na sadık kalamadık, hafta içinin yorgunluğu da had Maç bitiyor, yeniliyoruz. safhadaydı, artık önümüzdeki önemli maça odaklanHafta içinin yorgunluğu. Bahsi geçen maçlar gemak istiyoruz. Hatalarımızı telafi edip yeni bir sayfa nelde cuma akşamüzeri oluyor. Takımlar değişmiyor, açacağız.” Farka gitmiş maçlarda, mağlup takımın eksik varsa yeni çareler bulunuyor hemen. Berkant hocası aşağı yukarı bu cümleler üzerinden kurar ko- evin önünde bizi bekliyor, Bulut geliyor sonra. Sahanuşmasını. Erken yenilen gol planlarını bozmuştur, ya gidene kadar anlatıyor Berkant, şifreli Cine 5’ten oyuna sadık kalamamışlardır. bahsediyor, şampiyon olmak için yapılması gerekenOyuna sadık kalmak. Stratejiyle ilgili bir kitap lerden ve çıkartıp bir torpil daha patlatıyor. Bir tek okumuştum; küçücüktüm, savaş hileleri de vardı şeker kalmış cebinde, gözlerinin içi gülerken şekeri içinde satranç kuralları da. Müthiş genellemeler içe- uzatıyor bana. En küçüğümüz, kardeşimiz, arkadaren bir kitaptı, kısacık. Gözüm satrançtan başka bir şımız Berkant. şey görmüyordu okuduktan sonra, bana çok iyi gelPassolig öncesi, Ankara’da bir Beşiktaş maçınmişti. Evimize gelen her misafirin önüne hemen tahtayı ve taşları koyuyordum. Uzun süre sürdü bu, atın dan sonra eve dönüyorum. HAVAŞ’ın önünden sola L şeklinde hamleleri beni inanılmaz heyecanlandırı- kıvrıl, metroyu görünce sağa sap, yavaş yavaş yürü. yordu. Hamle, oyuna sadık kalmak için çok önemli Benim sesleri kısılmış, hüzünlü ve güzel kardeşlerim. Kaybettiğimiz bir maç bu, hamlesiz bir maç. yer teşkil eder, etmişti de. “Oyuna sadık kalamadık” diyor maç sonu futPas bana geliyor, orta sahada en ilerideyim, yabolcuların çoğu, hafta içinin yorgunluğu. Kaybettiğikınlarda pas verebileceğim kimse yok, ileride üç rakip oyuncu beni bekliyor ama üçü de hem kalıplı mize ya da ertesi gün olacak coğrafya sınavına kafamı hem hızlı. Çalım atmayı deneyebilirim fakat kaptı- yoramıyorum, çok durgunum. Telefonun ucundaki rırsam telafi edecek oyuncu yok arkamda. Bulut’tan Bulut her zamanki gibi değil, “Berkant’ı kaybettik,” gelen pas bu; kanada inip düz koşu yapıyorum, Ber- diyor… “Mengen yolunda takla atmışlar, araba yerle kant fırlayıp geliyor defanstan. Sahada onun kadar bir olmuş,” diyor. Kar yağıyor. Evden çıkıp saatlerce hızlı kimseyi hatırlamıyorum. Berkant’ı görünce koşuyorum.

1010


FUTBOLUN EDEBİYATI

Ezgi Sadet’in, “Bombalara Karşı Sofralar” adlı ödev metnini okuyorum. Altında fotoğrafı var. Çantasında çocuklara götüreceği oyuncaklarla yerde paramparça yatışının hayalini gözlerimin önünden silemiyorum. Müthiş bir yalnızlık içine düşüyorum. Müthiş bir yalnızlık bu, koşmak ertelemektir. 10 Ekim 2015 tarihinde yalnızlığımın ne anlattığını anlayabilecek arkadaşlarım paramparça yatıyor yerlerde. Ankara Garı’nda karanfiller kurumuyor. Neden bilmiyorum Berkant geliyor aklıma, sonra Ethem’in bir şiir dinletisinde tebessümü, Ezgi tabii, Şebnem’in o müthiş tebessümüyle geçmesi kütüphane önünden; Sema telefonda hâlâ evden çıkamadığını söylüyor. Arkadaş kelimesi bir çığlığa dönüşüyor.

Bu coğrafyada bedel ödemek kavramı her gün yeniden şekilleniyor. “Golü erken yediysek de plana ve oyuna sadık kaldık, hafta içinin yorgunluğuna rağmen gerekli hamleleri yaptık. Önümüzdeki maça daha da iyi olacağız.” Artık, bu cümleler etrafında hep beraber bir şeyler söyleyelim istiyorum. Öfkem, yalnızlığıma söz geçiremez hale geldiğinde bunu düşünüyorum. Bir hamle yapmalısın. Arkadaşlarım ölüyor, arkadaşlarımız ölüyor, bize kalıyor mücadeleleri çünkü. Hırsla kanada inip, ortayı yapıp bekliyorum. Arkadaşlarım için bir karanfil de ben bırakıyorum.

Artık, bu cümleler etrafında hep beraber bir şeyler söyleyelim istiyorum. Öfkem, yalnızlığıma söz geçiremez hale geldiğinde bunu düşünüyorum. Bir hamle yapmalısın. Arkadaşlarım ölüyor, arkadaşlarımız ölüyor, bize kalıyor mücadeleleri çünkü.

11


BELESTEPE

Ahhlar Ülkesi Sinan Yılmaz

S

iz İsmail abiyi tanır mısınız? Ahhh, keşke tanı“Falanca maça gittin mi sen, benim oğlum gitsaydınız... mişti, Çarşı’dandır o da.” Beşiktaşlıydı İsmail abi, Passolig’den dolayı “Ne güzel...” maçlara gitmezdi. Passolig olmasa da parası olmadığı Kermesten ve stanttan topladığımız gelirle ve için gidemezdi muhtemelen. yardım malzemeleri ile çıktık yola, Maviş uğurladı, Ahhlar ülkesinde tesadüfen yaşadığımız ama İsmail abi yanımızdaydı... Suruç’a vardık, bir dakika ölümün yine de bu kadar yanı başımızda, bu kadar ayırmadı gözünü üzerimizden. O bizim yoldaşımız, burnumuzun dibinde, bu kadar ensemizin kökünde biz ise onun evlatlarıydık. Ben bir tek babamın göolmadığı zamanlardı. Dünyanın en cani, en canavar, zünde gördüm, onun gözlerinde gördüğümü... en onursuz örgütü, dünyanın en güzel çocuklarını İnşaatta çalıştık beraber. Affetsin, hiç kıyamıöldürmeye başlamıştı. Dünyanın en güzel çocukları; yor olmama rağmen, ağır işleri onun yerine ben ya“Hayal gücü iktidara”, “Her yürek devrimci bir hücpıyorken bazen kaçtığım oluyordu zor değil de pis redir” deyip koşu vermişlerdi, yanı başlarında zulme işlerden. Ama o kaçmıyordu. O kıyamıyor, yerime direnen, “Kobanê düştü düşecek” diyenlere inat direyapıyordu zaten. Geçirdiğim ufacık bir kaza da bile nen halkların yanına. görmeniz lazımdı telaşını... Bu kadar çok sahipleneKobanê’den Suruç’a gelmeyi başaran kadınlar, cek ne vardı be İsmail abi? “İyi insan olmadan iyi çocuklar ve yaralılar için çeşitli yardım kampanyala- Beşiktaşlı olunmaz” sözünü, “İyi emekçi olmadan iyi rı düzenleniyordu. Onlardan birini de biz organize Beşiktaşlı olunmaz” diye değiştirdiği olurdu. etmiştik. Kermes açmıştık, Yüksel’in Konur’una, EtEthem, yanında vurulmuştu İsmail abinin. Ethem’in soluğunu hissettiğimiz sokağa. İsmail abi de hem hastanede hayat mücadelesi verirken, hastabizimleydi. Ahh ne kadar güzeldi. İçtiği çayın parasınenin önünde direniyordu, Ethem’in katillerine. nı dahi verirdi; “Çayı biz demliyor, biz satıyor olabiGözünden vurmuşlardı İsmail abiyi, yine de bırakliriz ama bu çay aslında bizim değil” derdi. “Parasını mamıştı elinden “Diren Ethem” yazan dövizi. Ethem vermemiz lazım...” direnemedi, kaybettik. İsmail abiyi de Maviş’le beraSerdar da gelmişti bir gün standa. Maviş... Ma- ber öldürdüler, en yüksek sesle “Barış” diye haykırıaşlarını alamayan işçilerin eylemine destek vermek yorken... için... Ankara’ya, gitmeden de standa uğramışlardı. “Bizi öldürmekle kalmayıp vicdanımızı da öldüKasım ayıydı, Kasım 2014... Gelirini Kobanê’de dirüyorlar” demiştim, 10 Ekim’de. “Tanıdığımız birirenen halklara göndereceğimiz stanttan iki parça bir şeyler almıştım ben de. Biri yıldızlı bir şal, diğerini nin ölmemiş olmasına seviniyoruz...” İsmail abiden haber alınamamıştı saatlerce, akinanın hatırlamıyorum ama bir küpe olabilir. Burcu şam saatlerinde öldüğü kesinleşmişti. Maviş için ve Özge için... Birkaç gün arayla doğum günleriydi. Kargoya vermek yerine, Serdar’a vermiştim Burcu’ya umutluyduk, günler sonra bile. Maviş’in, masmavi vermesi için. Burcu beğendiğini kendisine alacak, di- gülen Serdar’ın cansız bedeni ancak birkaç gün sonra ğerini de Özge’ye verecekti. Doğum günü hediyeleri... tanındı... Ethem’in yanına da beraber gittiler...

Beşiktaşlıydı İsmail abi. Ama kendisinden çok oğlunun Beşiktaşlı olmasıyla övünürdü.

12

Aradan aylar geçti. Bu yazıyı o “kara” günün yıl dönümünde yazıyorum. Bir ay kadar önceydi, tesa-


FUTBOLUN EDEBİYATI FUTBOLUN EDEBİYATI

düfen karşımıza çıktı bir yerde Maviş’in fotoğrafı; “Maviş’i hatırlıyor musun” dedim, Burcu’ya? düfen karşımıza çıktı bir yerde Maviş’in fotoğrafı; “Maviş’i hatırlıyor musun” dedim, Burcu’ya? - Maviş?.. Ha Serdar, Ankara’da öldürülenlerden değil mi? - Maviş?.. Ha Serdar, Ankara’da öldürülenlerden değil mi? - Evet ama sen hatırlamıyor musun? - Evet ama sen hatırlamıyor musun? - ??? - ??? - Önceki sene size aldığım doğum günü hediyelerini sana kim getirmişti? - Önceki sene size aldığım doğum günü hediyelerini sana kim getirmişti? ... ... Ahhh, Ahlar ülkesi... Burası bizim değil, bizi öldürmek isteyenlerin ülkesi sözünü bazen kabul etsem de Ahhh, Ahlar ülkesi... Burası bizim değil, bizibahara öldürmek isteyenlerin ülkesiülkesi sözünü bazenolmak kabulzorunda.” etsem de doğru o değil bence. O olmamalı. Burası “ağacı cesaretlendirenlerin olmalı, doğru o değil olmamalı. Burası “ağacı bahara cesaretlendirenlerin ülkesi olmalı, Ethem’e, İsmailbence. abiye,OMaviş’e... Ahhh, dokuz yaşındaki Veysel Atılgan’a borcumuz bu... olmak zorunda.” Ethem’e, İsmail abiye, Maviş’e... Ahhh, dokuz yaşındaki Veysel Atılgan’a borcumuz bu... Ödemeliyiz, ödeyeceğiz. Mutlaka ödeyeceğiz... Ödemeliyiz, ödeyeceğiz. Mutlaka ödeyeceğiz... Bütün çiçekleri koparsalar da baharın gelişini engelleyemeyecekler. Bütün çiçekleri koparsalar da baharın gelişini engelleyemeyecekler.

13 13


BELESTEPE

Tribünlerde Kesintisiz Faşizm Hakan Kirezci

B

enim jenerasyonum ilk gençlik yıllarında TV bilmezdi. Radyo günlerinden geldik. TRT radyoları ortak yayınında çökerdik lambalının önüne, (sonraları transistörlüler çıktı da seyyar hale gelebil-

Sanırım 74 ya da 75 yılıydı, TRT maçları aynı radyoda olduğu gibi parça parça TV’den naklen yayınlamaya başlamıştı. Bir o stada, bir bu şehre bağlanarak parça parça da olsa radyo zevkini görsel hale getirmişti bu hareket. Böylelikle, halı üzerinde hayali animasyonlarla maç seyretmekten kurtulduk demiştik ki kısa sürdü nedense…

dik maç dinlerken) bir o şehre bir bu şehre bağlana bağlana dinlerdik maçları. Hele evde göbekten yuvarlak desenli bir halı varsa (bizde vardı) onu saha beller hayalimizden anlatılana uygun seyir bile ederdik. Bizler TV hikâyesini 70’li yılların başında tanıdık; maç özeti denilen kavramla da bu şekilde tanıştık ilk olarak. Pazar gecesi film banyoları yetiştirilebilirse tabii… Evet, o zaman maçlar bildiğin filme çekilirdi siyah beyaz olarak. Dijital teknoloji henüz girmemişti hayatımıza. Banyo edilip montajı yapılırsa seyredeceğiz diye, ekran başında uykusuz geceler geçirirdik. Ertesi gün okul vardı ve bizler pazartesi günlerinin ilk iki dersini hep uyuyarak geçirmişizdir. Sonra bir şey oldu. TRT genel müdürlüğüne İsmail Cem İpekçi atandı. Adamın yaptığı ilk iş, spor programlarını pazar gecelerinden pazartesiye almak oldu. Öyle olunca da yok uçak yetişmediğinden falanca maçı veremiyoruz, yok filmin montajı yetişmedi, yok film yandı gibi dertler de bitiverdi. “Ulan” demiştim o zaman, “Neden şimdiye kadar böyle yapılmadı ki o kadar ıstırap çektik biz?”

89 yılında ilk özel TV Star1 yayınıyla özel TV’ler dönemi başladı, dolayısıyla spor programları kavramı da geldi yerleşti hayatımıza. Özal’ın oğlunun da ortak olduğu bu kanalın açılmasıyla mevcut anayasanın bir kez delinmesinden bir şey olmayacağını da bizzat başbakanın ağzından öğrenmiş olduk.

İşte, o zamanlar, aynı zamanda yarı yarıya derbilerin de sonunu getiren zamanlar oldu. Nasıl mı? Kombine bilet diye bir mevzuu çıkmıştı bir süredir. 1993 yılında ilk kez Galatasaray başlattı bu hikâyeyi. Bütün sezonun biletlerini toptan alırsan maç başı düşük fiyat avantajın oluyordu. Peki, kombine bilet Babamın cevabı, “Solcu adamın kafası çalışır” alan taraftarın yerlerini nasıl garanti edebilecektin? Numaralı koltuk koyarak… İyi de o zaman 35 binlik olmuştu.

14


FUTBOLUN EDEBİYATI

Hiç kimse bu denli büyük kitleleri provoke etmeye cesaret edemediğinden maçlarda pek olay olmazdı. Ancak, maç günü sabah çok erken saatlerde isteyen sözleşir, kavilleşir ve bir yerde buluşup kapışırlar; sonra maça doğru herkes bilet telaşına düşerdi. Maçlarda karşılıklı bağrışılır, çığrışılır sonra uslu uslu dağılınırdı. Şimdi sen, her bir misafir rakibe karşılık yirmi kişiyi koyarsan tribünlere, tahrikin, tahkirin, holiganizmin kralını da tribünlerine taşımış olursun. Sattığın kombine bilet birkaç binde kalırsa, yok Bütün kedi yavruları aslan kesilir. Arkasındaki faztabii de ya 30 bin kişilik statta 15 bin kombine sa- ladan on dokuz kişiye güvenen her sümsük kendini tarsan derbi maçta ne olacak? Stadın diğer yarısını Barbar Conan sanmaya başlar. Linç kültürünün pek rakip taraftara vereceğinden kendi taraftarına gişeden içselleştirilmiş olduğu bu ülke statlarında da kan kabilet satamayacaksın. Kombine alanların hepsinin de çınılmaz olur. Haliyle de deplasmana gidecek olan o maça gelemediğini hesaba katarsan kendi sahanda bir avuç taraftar da itinayla seçilip kadrolaşır. Ancak gerilla kadrosu nitelikli adamların gidebilir maçlara. azınlık kalabilirsin, hem de bir derbi maçta… O zaSonra gelsin bıçaklar, tabancalar; gelsin 6222, gelsin man ne yapmalı? deplasman yasakları… E, geldi de zaten. Çözümü yine Galatasaray’ın futbol şube soArdından yayıncı kuruluş diye bir hikâye çıkarrumlusu Adnan Polat buldu ilk olarak. Dedi ki artık dılar. Maçlarımızı bilet alıp izleme şansımız büyük bizim sahamız olan Ali Sami Yen stadında istisnasız oranda kısıtlanmışken, üstüne üstlük bir de iyi kötü her takıma TFF’nin %5 misafir takım kontenjanını açık kanallara satılan maç yayınlarıyla tatmin olmaya uygulayacağım. Yani üç büyük kulübün aralarındaki çalışan çoğunluk, “decoder” denilen bir aletle tanışmaçlarda deplasman kavramı hayata geçirilecek detılar. Bu ne demek? Maçı yayınlıyor arkadaş ama bir mek oluyordu bu. “code” koyuyor. Şifre yani. İşte, o “Code” u çözen Bunu dediğinin arkasındaki ilk derbi 2 Ekim aleti de sana bana satıyor. O aleti takıp o “Code” u 1994 günü, Galatasaray’ın iç saha maçı sayılan bir “decode” ediyor bu “code”umun aleti. Artık maçlar Galatasaray-Beşiktaş maçıydı. Beşiktaş tribünlerine yayında ama köprünün başında da Deli Dumrul var. sadece Ali Sami Yen Stadı’nın kapalı tribünün eski Parayı bastıracaksın ya da veremiyorsan kahvelere, açığa yakın tarafında, yan taraftan kafesle ayrılmış restoranlara kesileceksin maç maç… 1200 kişilik bir bölüm verilmesiyle bugün uygulaHer şey gibi ona da alıştık. Alışıyor insan itiraz nan derbi maçlarda misafir takım kontenjanı dönemi etme gücü yoksa. Kombine satışları arttı, tribünlerin başlamış oldu. O sezon için Fenerbahçe ve Beşiktaş motor gücü taraftar grupları kulübün dümen suyukendi aralarında bu uygulamayı hayata geçirmemiş na sokuldu, girmeyenler kısıtlı bilete mahkûm edildi olsalar da aynı sezonun ikinci yarısında Beşiktaş, ama yine de yetmedi… İnönü’de Galatasaray’a aynı tarifeyi uyguladı. SonBir sezonda maça giden taraftar sayısı bizde orraki sezonlarda bu uygulama kurumsallaşıp her şey talama beş milyon. Futbol endüstrisi için bu büyük günümüzdeki haline geldi. bir pazar demek. İnşaat sektörü, sağlık sektörü, enerji Taa o zamanlar dedik ki bu kombine işi sakat iş. sektörü derken en kârlı sektörler arasında işletilmeKulüp, tüm tribünleri kombine olarak satmayı be- yen bir maden olarak görülen futbol taraftarının lacerebilirse taraftar profilini de belirleme şansını ele yıkıyla işletime açılması için bir proje gerekiyordu. geçirir. Bu da kadim tribüncülük kültürünü öldürür. Öyle ki hem statlara istemediklerini sokmayacaksın, Talep, arzdan fazla olursa adamlar istediklerine verir soktuklarını anasının nikâh tarihine kadar fişleyecekkombineyi istemediklerine vermez. Tribünler kulüp sin, maça girmek için bildiğin parayı ortadan kaldıyönetimlerinin meşrebine uygun cici çocuklarla do- rıp herkesi bildiğin kredi kartına mahkûm edeceksin lar. Kombine almayın, aldırmayın… Haliyle olmadı. ama o kredi kartını da sadece sen satacaksın; başka Yarı yarıya olmak demek denk güçler demektir. kartlar olmayacak. Sami Yen 22 bine düşüyor? Demek ki 35 bin taraftardansa 22 bin müşteri yeğdir kulüpler için. Herkese pek güzel geldi bu iş. Taraftar (fiilen müşteri) avantajlı, ucuza giriyor maçlara; kulüp avantajlı, sezon başında toplu para alıyor vs vs. İyi de her maça gelemeyenler ne olacak? Onlara da kombine harici kalan biletler satılıyordu. Kombineyi kaç kişi alıyordu ki zaten? Üç ya da beş bin. Haydi olsun olsun on bin. Sorun yoktu yani. Yok muydu?

15


BELESTEPE

Milletin (diğer bankaların) yalvar yakar dağıtmaya çalıştığı kredi kartını bu sayede elini öpene parayla satacaksın. Yetmedi; girdiği her maç için de ayrı haraç keseceksin. Peki, bunun sonu nereye varacak? Daha tabelasını bile görmediğin iktidar bağlantılı bir bankayı futbol sevdamız üzerinden uçuracaksın. Sosyal duyarlığı olan taraftarı tribünlerden ayıklayacaksın. Pek olasıdır ki çok ses çıkaranın da kartını iptal ederek sinema seyircisi kıvamında bir taraftar sürüsü yaratacaksın. Amerikan filmlerinde izlerdik de bu ne lan derdik. Tribünlerde sosisliler, kolalar, çekirdekler ellerinde, kafalarında el çırpan soytarı şapkaları. Orada maç oynanırken aralarında muhabbet eden obezler sürüsü… Çocuk ağlar, kadının çişi gelir, adamın

biralaması gelir. Ortada maç mı var, başçavuşun beygiri mi yelleniyor belli değil. Arada ponpon kızların bacakları olmasa sahaya bakmayı unutacak herifler. Aha oldurulmak istenen buydu. Kapitalizm, cuma pazarı tezgâhına çevirdiği tribünlerimizi tırnağı sökülmüş, gagası ve kanatları kesilmiş, Nasreddin Hoca’nın kuşuna döndürdüğü milyonların cebine elini atıp hiç çıkarmamak, senin de buna sesini çıkarmanı engellemek için oynuyordu oyununu. Passolig kartı hilekârın ceketinin kolundan çıkardığı beşinci astı. Kerizleyemediği tribün kültürünü ve onu omuzlarında taşıyanları süpürüp yerine sirk kültürünü

16

tribünlere yerleştirmekti amaç. Şimdi buna da karşı çıkıldı ilk başlarda. Eyvallah. Sonra ne oldu? Örgütlü sermayenin oturduğu suyun başına doğru hareketlenmektense onun “istediğimi ıslatır, istediğimi nemlendirir, istediğimi de köküne kadar kuruturum” tavrına karşı bizimkisi ancak “kuru kalırım daha iyi ulan!” tavrından öte gidemedi. Örgütsüz serbest güçler, protest türkülerle halay çekmek ile sevdasının peşinden her ne olursa olsun gitmek arasında sıkıştı kaldı. Bunun sonucunda ise bizler yine örgütlü güç ve fikir ve de strateji oluşturmak yerine başladık mı “Vay sen aldın hain, vay sana ne ulan, takımımı terk mi edeceğim” muhabbetine? Başladık. Hangimiz haklıyız? Meşhur fıkradır ama yeri geldi tekrar edeyim: Bir erik bahçesinden erik almak için grip de sahibinden dayak yiyen bir Ermeni, bir Kürt ve Türk’ü anlatır. Eriklerinin alınmasına sinirlenen bahçe sahibi önce Ermeni’yi döver, “Bunlar din kardeşim, sana ne oluyor?” diye sorar. Sonra Kürt’e döner “Bu adam benim milletimden, sen kim oluyorsun” der, onu da döver. En son ise Türk’e “Sen Ermeni ve Kürt’le birlik olup bahçemden erik çalıyorsun. Ne biçim Türksün?” diyerek, onu da döver. Üç arkadaş, “Nasıl olup da üç kişi, tek kişiden dayak yedik?” diye düşünürlerken Türk, “Biz” der, “Başta Ermeni’yi dövdürmeyecektik.”


Sahalarda Onlar da Vardı

FUTBOLUN EDEBİYATI

Arat Saadetyan

B

ir zamanlar bu toprakların spor hayatında Ermeniler, Rumlar, Yahudiler de vardılar ve birçok spor dalında öncülük ettiler. Bazılarını hatırlayalım isterim. 1906’da yapılan olimpiyatlarda Osmanlı İmparatorluğu’na ilk olimpiyat altın madalyasını kazandıran Yorgo Alibrantis’ti. Bu dönem olimpiyatlarda Anadolu’yu 18 Rum, 10 İngiliz, 1 Ermeni ve 1 de Musevi sporcu temsil edecekti. Rum Aleko Mulos ise 1908 Londra Olimpiyatları’nda Osmanlı’yı temsil eden ilk sporcu olacaktı. 1912 Stockholm Olimpiyatları’na katılan iki sporcumuz Mıgır Mıcıryan ve Vahram Papazyan’dı. Vahram Papazyan 1500 metre yarışına katılarak ülkesini temsil edecekti. Rum bir ailenin çocuğu olan Toma Balcı 1940 ile 1955 yılları arasında çekiç atmada Türkiye’nin rakipsiz sporcusuydu. Bu sürede Türk atletizm takımının girdiği bütün yarışmalarda milli formayı sırtlayan Balcı, 15 kez Türkiye şampiyonu olmayı başaracaktı. Türkiye’nin boksta rakipsiz sporcularından olan Garbis Zaharyan’dı. O da Türkiye’yi başarıyla temsil etti. 1950’de profesyonel olan Ermeni sporcu 51 maçta 34 galibiyet alarak boks tarihine adını altın harflerle yazdırdı. Rupen Semerciyan’ı es geçmeyelim. Basketbol yaşamına Robert Kolej’de başlayan Semerciyan’a 1930’larda basketbolun tanıtılması ve yaygınlaştırılmasına yönelik çalışmalarındaki başarılarından dolayı Türkiye Milli Spor Teşkilatı tarafından basketbol milli takımı kurması görevi verildi. 1935–1938 arasında Türkiye Milli Basketbol Takımı’nın ilk antrenörlüğünü yaptı. 1936 Berlin Olimpiyatları’na katılan Millî Basketbol Takımı’nın başında yer alan isim oldu. Türkiye’de Basketbol hakemliğinin temellerini attı. Önceliğimiz elbet futbol, o nedenle burada bir nokta koyalım. Futbolla başlayacaksak elbet başı Lefter Küçükandonyadis çekecektir.

Ver Lefter’e, Yaz Deftere!

Futbola Büyükada’da başladı. Taksim Spor Kulübü’nde yetişti. İki yıl Taksim takımında yer aldı. 1943’te askere gitti, dört yıl süren askerlikten sonra 1947’de İstanbul’a döndü ve Fenerbahçe kulübüne girdi. Buradaki futboluyla dikkat çeken Lefter, 1951’de İtalya’nın ACF Fiorentina takımına transfer oldu. Ardından bir yıl da Fransa’nın OGC Nice takımında oynadı Lefter, 1953–1954 sezonundan itibaren yeniden Fenerbahçe’de top koşturmaya başladı. Aynı sezon, İstanbul Ligi’nde gol kralı olan Lefter, 1964’e kadar toplamda on yedi yıl giydiği Fenerbahçe forması altında 400’ün üzerinde gol kaydederek erişilmesi güç bir rekora imza attı. Bu süre zarfında, Türk futbolunun efsaneleşen isimlerinden biri olarak tanındı. Golcülüğünden ötürü “Ver Lefter’e, yaz deftere!” sloganı onun için yaygın olarak kullanıldı. Futboldaki ustalığından, çalımlarından ve gollerinden ötürü Ordinaryüs sıfatıyla anıldı. Futbol yaşamında toplam 50 kez millî formayı giydi (46 kez A, 1 kez B, 3 kez 21 yaş altı). 1954 FIFA Dünya Kupası’nda forma giyen Lefter turnuvada 2 de gol attı. Türk futbolunda 50. Millî Maç altın madalyasını alan ilk futbolcu oldu. Millî takım forma-

17


BELESTEPE

sıyla attığı 21 golle en çok gol atan millî oyuncu unvanını 33 yıl boyunca elinde tuttu, 9 kez de millî takım kaptanlığını yaptı. Lefter Küçükandonyadis’i 2012’de kaybettik. Ne ilginçtir ki cenazesi Varlık Vergisi’nin en önemli isimlerinden olan Fenerbahçe stadına adını veren Şükrü Saraçoğlu stadından kalkacaktı. Fenerbahçeli yöeneticilerin Küçükandonyadis’in Rumluğuna vurgu yapılırken hepimizden daha fazla Türk’tü söylemleri ise unutamadıklarımız arasında kalmıştır. Küçük bir anektodla kapatalım Lefteri. 6–7 Eylül olaylarının yaşandığı 1955’te Büyükada’daki evi taşlanır Lefter’in. O gün başına gelebilecek tehlikelerden onu takım arkadaşları korur. Lefter, yıllar sonra Sabah Gazetesi’ne verdiği bir röportajda Büyükada’da yaşadığı o günü şöyle anlatır: “On beş gün önce gol attığımda omuzlardaydım. O gün ise kayalar ve boya tenekeleriyle karşılaştım. En kötüsü harçlık verdiğim çocuklar evime saldırdı. Evde ne pencere, ne kapı kalmıştı. Kızlarım küçüktü, onları öldürmeye kalktılar. İstanbul’dan emniyet müdürü evime geldi. Gece gördüğü manzara karşısında ‘Aman Allah’ım’ demişti. Çok sordular kim yaptı diye; ama o gün de söylemedim, bugün de söylemeyeceğim.”

Nikola Büyükvafiadis Nam-ı Diğer Boduri

da birliğine dönmesi gerekiyordur. Ancak, titreme geçirir. Birliğine bir sonraki gün gitmesi için izin istenir. Ne varki gece sevkiyat vardır ve asker Boduri’nin orada olması gerekiyordur. Boduri o gece Sirkeci’den Kilyos’taki birliğine giderken yolda fenalaşır. Gümüşsuyu Askeri Hastenesi’ne kaldırılır. Zatürreye yakalanan 21 yaşındaki genç oyuncu birkaç gün sonra hayata gözlerini yumar. Son maçını yetiştiği Beyoğluspor’a karşı oynayacaktır Boduri.

Hristo Kostanda

Beş sezon üst üste şampiyon olan, 144 maçta 599 gol atan ve sadece 81 gol yiyen takımın belkemiğiydi o... Baba Hakkı Yeten, Voleci Şeref Görkey, Şükrü Gülesin, Baba Hüsnü Savman, Çengel Hüseyin Saygun, Kemal Gülçelik gibi isimlerin yer aldığı efsane kadro içindeydi. 1936-1947 yılları arasında 7 sezon Beşiktaş’ta oynayan, 2 yılını da Beyoğluspor’da geçiren Hristo, Beşiktaş tarihinin en iyi sağ beklerinden biriydi. Beşiktaş’ın 100. yılında, tarihte Beşiktaş formasını giymiş futbolculardan altın, gümüş ve bronz 11’ler seçildi. 1979’da vefat eden Hristo, gümüş karmada yer aldı.

Niko Kovi

Beşiktaş’ta oynayan azınlık oyuncularından biri de Niko Kovi’ydi. 1953 doğumlu Niko, 1968–1973 yılları arasında Vefa’da, sonrasında ise 5 sezon siyah-beyazlı takımda yer aldı. 1978–85 yıllarında ise Yunanistan’ın Panathinaikos ve OFI Girit takımlarında ter döktü. Niko Kovi, 3 kez A Milli Takım formasını giydi. Kovi, Beşiktaş ile lig şampiyonluğu kazanamadı ama Kara Kartallar’ın kazandığı ilk Türkiye Kupası’nda büyük rol oynadı. 1975’te Trabzonspor ile oynanan kupanın ilk maçını Beşiktaş 1–0 kaybetmişti. İkinci maçta Kovi’nin attığı golle 1-0’ı yakalayan siyah-beyazlılar, maçı 2–0 kazanarak kupaya uzanmıştı.

Hatırlayacaklarımız arasında en hüzünlü hikaye muhtemelen ona aittir. Boyunun kısalığı nedeniyle ‘Boduri’ lakabı ile anıldı. ‘Manita’ adını taktığı çalımlarıyla meşhur oyuncu, futbola Beyoğluspor’da başlar, G.Saray’a 1938–39 sezonunda gelir ama bu takımda üçüncü sezonunu bile tamamlayamadan hayata gözlerini yumacaktır. 23 Aralık 1940’ta Şeref Stadı’nda G.Saray ile Beyoğluspor karşı karşıya gelir. Boduri de bir gün önce askere alınmış ve Sirkeci’deki ikmal merkezine gönderilmiştir. Yöneticiler Boduri’nin maçta oynaması için yüzbaşıdan izin ister. İzin verilir. Kışın sert bir günü üzerinde ince bir tulumla kulüp binası- Rober Eryol na gelen Boduri bir hayli Galatasaray’ın efsane futbolcularından Rober Eryol üşümüştür. Maçtan sonra Museviydi. Futbola 1947’te G.Saray’da başlayan, solaçık ve solbek mevkilerinde oynayan Eryol, 6 kez

1818


FUTBOLUN EDEBİYATI

de A Milli formayı giydi. 1930’da Mersin’de doğmuş, 1937’de ailesiyle Taksim’e yerleşmişti. Çeşitli takımlarda amatör futbol oynadıktan sonra 1947’de Pera (Beyoğlu) ve Taksim takımları onu istedi ama Rober Eryol, Galatasaray’da oynamak istedi. Eryol, 1953’te Çanakkale Şehitler Anıtı’nın yapılması için üç büyükler arasında düzenlenen turnuvada da oynamıştı. Bu maçlar onun için anlamlıydı. Zira dedesi Çanakkale’de hayatını kaybetmiş, arkasında yedi çocuk bırakmıştı. Birçok şehidimiz gibi onun da dedesinin mezarı bilinmiyordu. Turnuvayı Galatasaray kazandı. 2000 yılında hayata gözlerini yuman Rober Eryol ise yapılan Çanakkale Şehitler Anıtı’nı dedesinin mezarı olarak kabul ettiğini açıklayacaktı.

Garbis Parsehyan Nam-ı Diğer Gözlüklü Garbis

Lakabı ‘Gözlüklü Garbis’di. Gözleri ileri derecede bozuk olduğu için çerçeveli gözlükleriyle Taksim’de forma giyiyordu. Yağmur, çamur demeden gözlükleriyle top oynayan bir futbolcuydu. Öyle ki maç esnasında gözlüklerini formasına silerek temizliyordu. TürGarbis İstanbulluoğlu kiye liglerinde gözlükle oynayan tek futbolcuydu. Adana Demirspor-Taksim maçında bir futbolcu ile Namı-Diğer Tenekeci Garbis Garbis, Taksim Spor’un forvet hattında yer alırdı. çarpıştı. Gözlüğünün sol sapı yanağından içeri girdi. Babasının teneke soba atölyesinde çalıştığı için her- Gözlük parçası yanağından çıkarıldıktan sonra maça kes ona ‘Tenekeci Garbis’ devam etti. Garbis Parsehyan, Türkiye Futbol Fedediyordu. Futbola, doğ- rasyonu’ndan izin alarak sahaya gözlükle çıkan ilk duğu semtin takımların- futbolcu olur. dan olan Kadırgaspor’da Varujan Aslanyan başlar. 1950’de Vefa’ya 1945’te Taksim Spor formasını giymişti. Beş yıl butransfer olur. Burada 90 rada oynayıp kaptanlık pazubandını takan Varujan lig maçına çıkan Garbis 1950’de Galatasaray’a transfer olur. Galatasaray’da İstanbulluoğlu, 52 gol bir yıl forma giydikten sonra Taksim Spor’a geri döatmayı başarır. 1957’de ner. Unutulmaz kaptan, takımın en uzun süre forma Vefa’dan ayrılır. Sonra- giyen ismi oldu. sında Taksim’de forma giymeye devam eder. Aleksan Dadyan 1952–53 yılları arasın- Efsane kaleci Aleksan Dadyan, futbola 1958 yılında da Türkiye Milli Takımı Şişlispor’da kaleci olarak başlar. Dadyan, genç yaşıformasını giyer. 1 Hazi- na ve takımın içinde bulunduğu zorluklara rağmen, ran 1952’deki 5–1 kay- performansıyla futbolseverlerin ilgisini çekmeyi babedilen İsveç maçında bir, 24 Mayıs 1953’teki 2-1 şarır. 1962’de, efsane antrenör Nubarig’in yönetimindeki, Aleksanlı ve Garolu Şişlispor, ligde birinci kazanılan İsviçre maçında iki gol atmayı başarır. olur. Dadyan, askerlik görevini tamamladıktan sonYıllar sonra Milli Takım formasıyla bir fotoğra, 1965’te Taksim Spor’da oynamaya başlar. Bu sırafının olmaması onu üzer. 1989’da gazeteci Cem rada, başka bir kulübe transfer olmak için, dönemin Atabeyoğlu’ndan Milli Takım formasını giydiği bir gözde aracı Murat 124 teklifi almasına karşın, tek fotoğrafını bulmasını rica eder. Cem Atabeyoğlu kuruş almadan Taksim’i seçer. Toplam dokuz yıl Tak1950’de Türkiye ile Yugoslavya’nın 2–2 berabere kalsim’in kalesini koruyan Dadyan, sonrasında 1. Lig’in dığı maçta çekilmiş fotoğrafını buldur. Garbis İstangüçlü takımlarından Beykoz’a transfer olur. 1980’de bulluoğlu çok mutlu olmuştur, “Mezarımdaki fotoğağır bir sakatlık geçiren Aleksan Dadyan, Sarıyer’de raf bu olacak” der. 1994’te ölen Tenekeci Garbis’in futbol hayatına veda eder. Sahalarda nadir bulunan mezarında haç ve ay-yıldız bir aradadır.” centilmen oyunculardan olan Dadyan, 22 yıllık spor hayatı boyunca bir kere bile kart görmez. Bu neden-

19


BELESTEPE

le, birçok spor kurumu tarafından ödüle layık görülür.

Garo Hamamcıoğlu

Taksimspor’un efsane golcüsü Garo Hamamcıoğlu, Taksimspor’da yetişti, ardından 19 yıl boyunca oynayacağı Sarıyer’e transfer oldu, Sarıyer’in kaptanlığı yaptı, defalarca gol kıralı oldu, Sarıyer’de 393 resmi, 91 özel karşılaşmada toplam 483 kez forma giyerek en fazla forma giyen üçüncü oyuncu oldu, Sarıyer’de toplam 165 gol atarak Sarıyer tarihinin en gölcü futbolcusu ünvanını elinde bulunduruyor. Azmi ve çalışkanlığıyla öne çıkan Garo Hamacıoğlu, futbolu yetiştiği Taksimspor formasıyla bıraktı ama takımından kopamadı, bugün Taksimspor’un başkanlığını yapmakta.

Yıllar Sonra Aras Özbiliz

Bugun üst düzey spor ortamında artık Ermeniler, Rumlar ve Yahudiler yok. 1940’larda iyi kötü isimlerine rastlarken Varlık Vergisi, 6-7 Eylül Olayları, 20 Kura Askerlik derken ticareti ve mülkiyeti Türkleştirme politikalarının sonucunda artık yoklar. Futboldaki son temsilcilerini 1980 yılında futbolu bırakan Sarıyer’in efsane golcüsü Garo Hamamcıoğlu ile hatırlıyoruz. O tarihten bugüne onların adlarını artık rastlamıyoruz. Bu yalnızca cemaatin küçülmesiyle açıklanamaz elbet; keza cemaat neden küçüldü sorusu da ayrı bir sorudur. Şimdi yıllar sonra sahalarımızda hem de Beşiktaş forması ile bu topraklarda doğmuş bir başka Ermeni futbolcuyu izleyeceğiz. İstanbul Bakırköy doğumlu futbolu Hollanda menşeli Aras Özbiliz… Muhtemelen bu coğrafyada kalsaydı yetenekleri asla bu seviyeye gelmeyecek ve hak ettiği değeri göremeyecekti. Onun Hollanda macerası yolunu yine doğduğu topraklara, hem de ne mutlu Beşiktaş’a getirdi. Şu an sakatlıklardan yakasını bir türlü kurtaramadı ama oynamaya başladığında, Beşiktaşlısı, Fenerbahçelisi, Galatasaraylısı bütün Ermenilerin “Aras bu hafta ne yaptı?” diye soracağından en ufak bir şüphem yok…

20 20


Herkesin Beleştepe’si Kendine

FUTBOLUN EDEBİYATI

Burcu Ay Özger

Rengini seviyorum. Adını seviyorum. Biraz büyüyüp de kendimi solcudan sayınca ‘solculuğunu’ seviyorum. ‘1 Mayıs’larda kortejden çıkıp Çarşı izlemeyi seviyorum. Taraftarının ‘kötü gün’ taraftarı olmasını seviyorum.

B

abam hasta Fenerli, kardeşim epey Fenerli, eşim derbi günleri Fenerli, oğlum eh işte Fenerli. Bunca Fenerli erkeğin arasında doğal olarak annem de Fenerli. Babaannem, halalarım vd. bütün aile kadınları gibi. Ben değilim. Pendik’te oturuyorduk. Alt geçidin içinde takımların taraklarını, bez cüzdanlarını, anahtarlıklarını, bantlarını satan bir amca var. Babam gelip geçerken “odun yaşken eğilsin” diye bir sürü Fener şeyi alıyor. Odun yaşken inat ediyor, eğilmiyor. İnadım inat, olmuyorum. Bu durumda kendime bir takım bulmam gerekiyor. Kısa zamanda buluyorum: “Metin - Ali - Feyyaz” takımı. Rengini seviyorum. Adını seviyorum. Biraz büyüyüp de kendimi solcudan sayınca “solculuğunu” seviyorum. ‘1 Mayıs’larda kortejden çıkıp Çarşı izlemeyi seviyorum. Taraftarının “kötü gün” taraftarı olmasını seviyorum. Hangi takımı tutuyorsun sorusuna “Beşiktaş” cevabını vermeyi seviyorum. Uzun zaman önce Bursa’ya yerleşmem gerektiğinde bulduğum ev Altıparmak’ta, stadın karşısında idi. Stadın hemen yanındaki parkta oğlumla oynardım işten fırsat kalan zamanlarda. (O zamanlar bir bankada köle olarak çalışıyordum ve fırsatlar öyle kolay yaratılmıyordu.) O stat bana çok şey öğretti. Önce, maç günleri parka gitmemeyi öğrendik...

Sonra maç günleri evin yakınlarında gezmemeyi... Beşiktaş maçı varsa evde oturmayı. Timsahlara karşı herhangi bir sempatim zaten yoktu ama hayvandan iyice nefret eder oldum zamanla. Sonrası Texas... Adı Texas olan grubun Türk milliyetçisi olduğunu da o günlerde -bankacılığın yanı sıra- işlettiğimiz kafede öğrendim. Ekim 2007. Bursa, terör estirerek “terörü lanetleme eylemleri” yapıyor ve vatanı, Arapşükrü’de bulunan bir kafe ve markete saldırarak kurtarıyorlardı. İstanbul’dan arkadaşlarım gelmiş, kafe kapısının önünde oturuyoruz. Biraz ileride, kafenin mutfak camı önünde bebek arabası var. İçinde o zamanlar 3,5 yaşında olan oğlum uyuyor. Sel yaşayan insanlar der ki; “Selin nasıl geldiğini anlamazsınız. Texas’ın holigan selinin nasıl geldiğini anlayamıyoruz biz de. Arkadaşım koşup oğlumu arabadan alana kadar tekmeliyorlar arabayı. Dillerinde, “Bursa’da satanist, komünist istemiyoruz” bağırışları. Düşüncelerini hastalık, dillerini zehir sarmış. Ellerinde taşlar. Taş atmak bazılarına yasak değil, siz bunu zaten biliyorsunuz. Polis uzunca bir süre gel-E-medi. Bir hafta boyunca camları, masaları kırık dükkân açılmadı. Oğluma koşmaya çalışırken atılan tekmelerin morluğu sarıya döndü bir haftada. Oğlum, “ya kreşin yerini biliyorlarsa” korkusuyla İstanbul’a anneanneye gönderildi. Ben Çorum’u, Maraş’ı, Sivas’ı daha bir dehşetle okudum sonrasında. Günler geçti... İşte, ben o günlerde “Metin - Ali – Feyyaz” takımını daha çok sevdim.

21


BELESTEPE

Ben Sebalı Oldum Özgen Aydos

Y

er; Ankara’da bir düğün salonu. Zaman, yıllar önce. Bütün davetliler salondaki yerlerini almış ama düğün başlamıyor. Çünkü damat ortada yok. Düğün başlayalı kırk beş dakika olmuş üstelik. Gelin sinirli, sigara üstüne sigara içiyor, sigaranın kokusu gelinliğin üstüne sinmiş şimdiden. Saçına, makyajına aldırmadan çıkıyor sokağa, bir sigara daha yakıyor. Söndürdüğü an görüyor damadı karşısında. “Neredesin!” diye soruyor hışımla; damat rahat, “Beşiktaş’ın maçını izledim, kaybetseydik hiç gelmezdim,” diye yanıtlıyor soruyu. “Sen zaten Beşiktaş’la evliymişsin, ben kuma gelmişim ama sen görürsün,” diye geçiriyor içinden genç kadın.

Rıdvan abiyi mahcup etmek de istemiyorum. Çıkıyoruz yola. Yol uzun, gerçekten uzun. Bunu Süleyman Seba’yla tanışır tanışmaz anlıyorum. Ve inanın o anı satırlara dökerken tedirgin oluyorum. Çok söyleyip abartmaktan, az söyleyip hakkını verememekten korkuyorum. Bir efsaneydi demeyeceğim, insanüstü vasıflar yükleyerek olayı masallaştırmayacağım. Onu gördüğümde hissettiğim ilk şey sıradan olduğumdu. Ben sıradan bir insandım. Çünkü hayatımda hiçbir şeye, onun Beşiktaş’a bağlandığı gibi bağlanmamıştım. Çok çok az insan bir şeye bu kadar tutkuyla bağlanır ve ömrünü ona adayabilirdi. Beşiktaş, Seba’nın varı yoğuydu, belki tek aşkı ve tek çocuğuydu.

O damat; babam. Otuz beş senedir bu olay ne zaman anlatılsa kahkahayı basar. Eminim yaptığından pişman değil, bir tek kadının fendinin erkeği yendiğinden muzdarip; çocukları, yani abim, ben ve kardeşim Beşiktaşlı olmadık. Annem, nikâh masasında kendine verdiği sözü tuttu.

Seba’nın belgeselini hazırlarken -haliyle- çok zaman geçirdim onunla. O zamanlarda daha da hayran oldum. Akaretler’de Bordo Restaurant’ta oturup yemek yediğimizde, masaya bir çocuk dahi gelse ayağa kalkmaya çalışırdı. Övgü sevmezdi, masada biri onun hakkında iyi konuşmaya mı başladı, hemen asardı yüzünü, yüzü asılınca da susulması gerekildiğini bilirdi herkes. Yanına kamerayla gitmemizden hiç hoşlanmazdı. Kamerayı açmadan önce sohbet edip gönlünü alırdık. Ancak o zaman bir şey demezdi, her anını çekmeye çalışma çabamıza. Sık sık gülümserdi bize o anlarda. Ben büyük başkanla futbola, “fitbol” demeyi, futbolcunun bonservisi için “Süleyman Seba sözü”nün en kallavi imzadan daha güçlü olduğunu, galip gelmek yerine şereflice ikinci olmanın önemini, rakip takımların başında iş adamları varken, kendi takımının kasası bomboşken bile nasıl adım adım, dişle tırnakla kazınarak şampiyonluğa yükselebileceğini ve vazgeçmemeyi öğrendim.

Yine de ne zaman Beşiktaş’ın maçı olsa, “Umarım siz kazanırsınız” diye yolcularım babamı. “İyi olan kazansın” diyecek kadar hakkaniyetli bir adamdır ve Beşiktaş’ı galip gelmesi için sevmez. Babam Beşiktaş’ı çok güzel sever, ben babamı; bu yüzden Beşiktaş’ı da çok severim. Ama sonra Beşiktaş’ı sevmem için başka bir neden daha oldu. Gazetecilik hayatımın ilk ciddi dosyasını önüme koydu hasta Beşiktaşlı müdürüm Rıdvan Akar. “Ama abi, ben futboldan anlamam, zaten ben Beşiktaşlı bile değilim,” veryansınlarım fayda etmedi. Önümde duruyordu işte dosya. Adı: Süleyman Seba. Kafamda düşünceler uçuşmaya başladı; “Kolay mı seksen küsur senelik hayatı araştırmak, anılarını kendisinden ve çevresindekilerden dinlemek? Büyük başkan yahu bu, ben bile biliyorum. Ama ben gerçekten futboldan anlamam ki. Beceremeyeceğim bu işi.” Ekibe yeni katılmışım ama mahcup olmak da

22

Dedim ya, ben futboldan anlamam. Ama başka bir başkan varsa siz söyleyin; kulüpten en son çıkan, çıkarken kulübe fatura fazla gelmesin diye ışıkları söndüren, kalbi dayanmadığı için takımının maçlarını izleyemeyen, futbolcularının evlerine gece yarıları “Napıyor bunlar bakalım’” diye baskın yaptıran,


FUTBOLUN EDEBİYATI FUTBOLUN EDEBİYATI FUTBOLUN EDEBİYATI

Beşiktaş para kazansın diye düzenlediği Beşiktaş para kazansın diye düzenlediği piyango geceleri için annesine zorla biBeşiktaş para kazansın diye düzenlediği piyango geceleri için annesine zorlaçı-bilet aldırıp, “Anneiçin bakannesine araba sana piyango geceleri zorlaçı-bilet aldırıp, “Anne hediye bak araba sana karsa, onu kulübe et tamam let aldırıp, “Anne hediye bak araba sana çıkarsa, onu kulübe et tamam mı” diyen, ona buna, iş adamına, karsa, onu kulübe hediye et tamam mı” diyen, buna, iş adamına, zengine aslaona hediye bilet vermemı” diyen, ona buna, iş adamına, zengine asla hediye bilet vermeyen, kimseye yaranmaya çalışzengine asla hediye bilet vermeyen, kimseye yaranmaya çalışmayan ve gerektiğinde tarafyen, kimseye yaranmaya çalışmayan ve gerektiğinde tarına bile rest çeken... tarafmayan ve gerektiğinde taraftarına bile rest çeken... tarına bile rest çeken... Evet, onun Beşiktaş’ı Evet, onun Beşiktaş’ı bırakışı endüstriyelleşen Evet, onun Beşiktaş’ı bırakışı endüstriyelleşen futbola, “dostum” dedibırakışı endüstriyelleşen futbola, “dostum” dediği ve arkasından türlü iş futbola, “dostum” dediği ve arkasından türlü iş çevirenlere, “Ahmet Durği ve arkasından türlü iş çevirenlere, “Ahmet Dursun, Seba gitsin” diyenleçevirenlere, “Ahmet Dursun, SebaHayatını gitsin” diyenlere restti. adadığı sun, Seba gitsin” diyenlere restti. Hayatını adadığı Beşiktaş’ı bırakırken, kürre restti. Hayatını adadığı Beşiktaş’ı bırakırken, kürsüde yaptığı konuşmada Beşiktaş’ı bırakırken, kürsüde yaptığı konuşmada ellerinin titremesinin artmasüde yaptığı konuşmada ellerinin titremesininde artmasını önemsememişti kalbiellerinin titremesininde artmasını önemsememişti kalbinin kırılma sesini duymuştu. sını önemsememişti de kalbinin kırılma sesini duymuştu. nin kırılma duymuştu. Onunla sesini geçirdiğimiz onca Onunla geçirdiğimiz onca zaman içinde,geçirdiğimiz o dönem o sloganı Onunla onca zaman içinde, ohakkında dönem o hiç sloganı atan taraftarlar kötü zaman içinde, o dönem o sloganı atan taraftarlar hakkında hiç kötü bir şey söylemedi. Ama anlaşılıyordu, atan taraftarlar hakkında hiç kötü bir şey söylemedi. anlaşılıyordu, hâlâ kırgındı. BenAma de kırıldım onunla bir şey söylemedi. Ama anlaşılıyordu, hâlâ kırgındı. Ben de kırıldım onunla beraber, öfkelendim. İnsan böyle bir hâlâ kırgındı. Ben de kırıldım onunla beraber, öfkelendim. İnsan böyle bir başkanı, öyle gönderebilir miydi? beraber, öfkelendim. İnsan böyle bir başkanı, öyle gönderebilir miydi? başkanı, öyle gönderebilir Biliyorum, taraftara miydi? küstü. Ta ki Biliyorum, taraftara küstü. Takadar. ki Beşiktaş’ın 110. yıl kutlamasına Biliyorum, taraftara küstü. Takadar. ki Beşiktaş’ın 110. yıl kutlamasına Hastaydı ama dayanamadı, kutlamaya kaBeşiktaş’ın 110. yıl kutlamasına kadar. Hastaydı ama dayanamadı, kutlamaya katıldı. Yanındaydım. Tüm stat ayağa kalkıp Hastaydı ama dayanamadı, kutlamaya katıldı. Yanındaydım. Tüm stat ayağa kalkıp “Süleyman Seba” diye bağırdığında gözyaşlarını tıldı. Yanındaydım. Tüm stat ayağa kalkıp “Süleyman Seba”öyle diye bağırdığında gözyaşlarını tutamadı. Onu görünce içim dağlandı. Anla“Süleyman Seba” diye bağırdığında gözyaşlarını tutamadı. Onu bitmiş, öyle görünce içim dağlandı. Anla-son mıştım, küslük barış gelmişti. Ömrünün tutamadı. Onu bitmiş, öyle görünce içim dağlandı. Anla-son mıştım, küslük barış gelmişti. Ömrünün deminde, taraftar Seba’nın gönlünü almıştı. mıştım, küslük bitmiş, barış gelmişti. Ömrünün son deminde, taraftar Seba’nın gönlünü almıştı. deminde, taraftarbirlikte Seba’nın gönlünü almıştı. de tamamlanKutlamayla bizim belgeselimiz Kutlamayla birlikte bizim belgeselimiz de tamamlanmıştı. Her hafta buluşmalarımız sona erdi. Vedalaşırken bana, Kutlamayla birlikte bizim belgeselimiz de tamamlanmıştı. Her hafta buluşmalarımız sona erdi. Vedalaşırken “Beşiktaşlı oldunbuluşmalarımız mu artık?” diyesona sordu. “Olmadım, benbana, Sebalı mıştı. Her hafta erdi. Vedalaşırken “Beşiktaşlı oldunGülümsedi. mu artık?” diye sordu. “Olmadım, benbana, Sebalı oldum” dedim. “Beşiktaşlı oldunGülümsedi. mu artık?” diye sordu. “Olmadım, ben Sebalı oldum” dedim. oldum” dedim.hâlâ Gülümsedi. Biliyorum bir yerlerde Beşiktaş hakkıyla kazandıkça Biliyorum hâlâ bir yerlerde Beşiktaş hakkıyla kazandıkça gülümsüyor. Biliyorum hâlâ bir yerlerde Beşiktaş hakkıyla kazandıkça gülümsüyor. gülümsüyor. Ve ben hayatımda Beşiktaş’ı en güzel seven iki adam ben en kazansın güzel seven iki adam için; Ve Seba ve hayatımda babam için Beşiktaş’ı hep Beşiktaş istiyorum. Ve ben hayatımda Beşiktaş’ı en güzel seven iki adam için; Seba ve babam için hep Beşiktaş kazansın istiyorum. için; Seba ve babam için hep Beşiktaş kazansın istiyorum.

23 23 23


BELESTEPE

Beşiktaşlı Olmak... Ayhan Güner

Beşiktaşlı olmak, sadece ‘taraftar’ olmak anlamına gelmez. Beşiktaşlılık, bir zihniyet biçimidir öncelikle... Ortaya konulan davranış biçiminden tutun da sergilenen düşünce tarzına kadar yerleşen bir bakış açısı... Beşiktaşlılık, bir kez sızdı mı insanın içine, gerisi kendiliğinden gelir. ‘Beşiktaşlılık, başlı başına yaşanan bir biçimdir çünkü...’

K

uruluşundan bu yana herhangi bir dejenerasyona uğramamış bir ahlaki düzendir... Centilmenliğin tribünlerden sahaya, sahadan tribünlere yayılışıdır. Haksız rekabete, karşı duruştur... Sahalarda, ister futbol, ister basketbol, ister voleybol olsun, sadece sportmence başarının rol oynaması demektir... Başarının sadece çalışmaktan, koşmaktan, yorulmaktan, düşünmekten, kararlı davranıştan gelirse gerçek başarı olacağını bilmek ve buna inanmaktır.

Bir inançtır Beşiktaş... Attığı ve atacağı her adıma, inanmak ve güvenmektir... Hem bu öyle bir güven ki temeli 100 yıla dayanan bir inançtan gelen, içerde ve dışarıda, hiçbir zaman, sarsılmayacağını bildiğin... Hakkında konuşurken, hiç tereddüt etmeyeceğin...

Beşiktaşlı olmak, gerçek bağlılığı taa içinde hissetmektir... Koşullar ve sonuçlar ne olursa olsun, terk etmemek... Destek vermek, arka çıkmak... Başarısızlıkların rasyonel nedenleri üzerine düşünerek, sorunlara hep beraber çözümler aramak... Başarıları hep beraber, yürekten kutlamak, demektir... Kucaklaşmak, omuz omuza vermek ve ileriye gitmek, daime ileriye... Hep beraber ve durmadan çoğalarak...

Biz ki en sağır kulaklara fısıldardık “Burası İnönü, buradan çıkış yok oğlum, yok kızım,” diye... Burası İnönü; golden sonraki sevinçle başlar ölüm-kalım savaşı; Beşiktaşımızın üstünde siyah-beyaz çubuklu forma, bizim dilimizde “Beşiktaşım sen çok yaşa, canım feda olsun sana”.

“Beşiktaş ile sadece övünmezsiniz, Beşiktaş ile gurur duyarsınız... Çünkü tek büyük Beşiktaş’tır” dedik ya bir kere, “Beşiktaş ya ruhunuzdadır ya da hiçbir yerde...”

... gökyüzünün en yüksek noktasından süzülürcesine... Beşiktaşlı olmak sadece “taraftar” olmak anBeşiktaş’ı sadece sevmezsiniz, Beşiktaş’a gönül lamına gelmez. Taraftarlığı da bir kutsal forma içeriverirsiniz... Bir kez ve sınırsız... Kimi zaman yaptığı sinde kutsamaktır... İşte, o zaman ruhlar ve bedenler bir hatayı, tüm içtenliğinizle affettiğiniz çocuğunuz- tek bir varlık gibi dans ederler tribünlerde... dur... Ya da birlikte ağladığınız, güldüğünüz arkadaDedik ya burası İnönü! Burada yaşanılanlar, şınız... Sıcak bir kucaktır Beşiktaş... Sizi saran, size anlamayanların akıl sağlığını bozar. Mabedimiz güven veren... İnönü kutsaldır bizim için. Kucaklaşmanın olduğu

24


FUTBOLUN EDEBİYATI

güne siyah-beyaz, peynir zeytinle başlarsın; sonra kartal olur 40 bin kişi konarsın tribünlere, topla birlikte sen de tribünde atağa geçersin; orta yaparsın; kafa topuna çıkarsın; gol atar gol kaçırırsın; rakibin atağını kesmek için tribünde kendi kalene koşarsın; ara sıra sen de tribünde sakatlanırsın ama kimseye çaktırmazsın; totem yaparsın; maçı bırakıp, koridora çıkıp dua edersin; kulaklarına gelen sesin tansiyonuna dayanamaz, tekrar tribüne koşarsın; inanmışlığın verdiği haykırmayla tekrar tribünde atak üstüne atağa geçersin... “Haydi Kartalım... Haydi Beşiktaşım...” diye yalvarırcasına bağırırsın... Çünkü sen 12. adamsın! 12. adam asla yorulmaz, inancını yitirmez, hep pozitif olmak zorundadır, bu enerjiyi sahaya yansıtmalıdır.

Giydiği 12 numaralı formanın hakkını verir. Akıttığı terden güneşte çay demler. Maçı kartallar edasında koparır, kazandırır. İnönü’de maç oynanırken orada olamayan 12. adamların gözleri açık gider ölüme. 12. adamlar zor bulunurlar... Öldüklerinde İnönü’nün Beleştepe’sinde gömülmek için oranın kendilerine mezarlık yeri olarak ayrılmasını isterler ya da küllerini İnönü’nün çimlerine savrulmasını vasiyet ederler. Ama ruhları asla ve asla ölmez! 12. adam giydiği kartal baskılı Çarşı formasını stat yapılırken İnönü’nün çimlerine çoktan ruhuyla birlikte gömmüştür. Şimdi o formanın üstünde gelecekteki başarılar ve zaferler özgürce yeşermektedir... Ve artık sahada 12’ler savaşmaktadır. Forma nerede mi gömülü? Eski açık tarafı ceza alanı dışındaki sağ iç köşede... “12. adam Çarşı forması”nı yaptığımız ayinle mabedimize gömdük ve üzerine de aşağıdaki dörtlüğü yazdık. O forma Beşiktaşımıza ömür vermiş ve vermekte olan tüm Kartallara hitaben oraya gömülmüştür. Dünyada başka örneği varsa buyursunlar çıkarsınlar. Bir ömür de bizden Kartalım... Bir ömür de bizden Beşiktaşım... Tüm Kartallara selam olsun.

“İnönü’ye karanlık çöktüğü zaman Dışarıda yağmurlar yağdığı zaman Tribünlerde Çarşı coştuğu zaman Haydi bastır şanlı kara kartalım...”

25


BELESTEPE

Bizler Hayatın Makul Çocuklarıyız, Beşiktaş Hariç* İmgesu Ünal

B

üyük hayallerin kibriyle Beşiktaş’tan Wolfsburg’a, adeta “ellere yar olurcasına” transfer olan Mario Gomez’e sorarlar: “Takımdan ayrılmamanız için açlık grevine giren taraftar hakkında ne söyleyeceksiniz?”

Gomez bu soruyu, Almanlara özgü bir donuklukla ve oldukça net cevaplayacaktır: “Umarım yeniden yemek yemeye başlamıştır…”

Kısacası, söz konusu karşılıksız aşk diyalogları sürerken meşhur taraftar aynı kameranın karşına geçerek, “Sana değmezmiş” adlı konuşmasını, yanılmıyorsam bir hamburger ısırığıyla sonlandırmıştı. Lahmacun da olabilir. Soğuk yenen intikam lahmacunu... Ben de seni bir şey sanmıştım hamburgeri. Neticede bütün endüstriyel, politik ve sosyo-ekonomik normlardan bağımsız olarak sadece sevmiş; attığı gollerle profesyonelce işini yaparken onu kendisinin kahramanı ilan etmişti... Bir zamanlar Sabiha Gökçen Havalimanı’nda Slaven Bilic’i uğurlarken de benzeri bir iç acısı hâsıl olmuş, aynı şekilde benim için unutulmaz bir adam olan Ersan’ın takımdan ayrılmasıyla bir acılı lahmacun gömmemiş olsak da inceden sonbahar havasına girmiştik. Elbette kabul edilebilir bir manyaklık bu. Hepiniz onun yaşlarında türlü çeşit karşı cins siluetinin ve gelip-delip-geçici aşklarınızın arasından bir deparla sıyrılıp Metin’i, Ali’yi, Feyyaz’ı düşünerek daldınız uykuya. Tribünde aynı coşkuya ortak olurken yaşadığınız heyecanı hiçbir “ilk buluşmada” yakalayamadınız. Özel hayatında kimseye eyvallahı olmayanlarınız, Beşiktaş’ın büyük hezimetlerinin ardından ne yaparsa yapsın kızılamayan, küsülemeyen bir sevgili gibi atkısını boynuna takıp omuzlarını düşürerek yürüdü sokaklarda. Mevsim değişimlerinde yükselen sular gibi, yağmurda karda fırtınada, kaybettikçe daha çok, kaybettikçe daha hırslı, kaybettikçe manyaklar gibi, sev-me-dik mi? Sağda solda kestiğimiz raconlar, bir takım Sadri Alışık pozları filan, hepsi aynı tutkudan kaynaklı değil mi? Yerküre ölçeğinde şairler ve kimi edebiyatçılar haricinde, acı çektiği yerden ilham alarak üretime geçen ve efkarını; sadece futbola dair olmayan efkarını hayatın her alanına kanaviçe gibi işleyen tek taraftar topluluğu Beşiktaş’ın değil mi? Vakti zamanında derbi sonrası bir sohbette, oyundaki fair play hareketlerden bahsederken karşı takım formalı bir dümbelek çıkmış ve hayatın sırrına vakıf olmuş gibi sırıta sırıta “Futbol bu değil” demişti. “Futbol ne değil?” dedim kendisine; esasında göründüğünden çok daha derin bir soruydu bu, hepimizin kafasını zaman zaman kurcalayan bir soru: Futbol ne değil? Bir futbolcu için, bir taraftar için, bir kulüp başkanı ya da top toplayıcısı için futbol, nelerden hariç tutulmalıydı mesela? Onlara göre, bir futbolcunun korner kararı çıkan topa, takımı aleyhine aut diye itiraz etmesi gülünç bir artistlikti. Buna benzer durumlar profesyonelce bir davranıştan öte duygusallık diye adlandırılırdı ve büyük adamların oyununda böyle şeylere yer yoktu. Tribün duruşunu, tavrını sevmez, eleştirirlerdi: “Futbola siyaset karıştırmayın. Futbol bu değil!” Yeri gelince Türkiye’de “Tren Garı” saldırısında yitirdiklerimizin anısını ıslıklamayı, İspanya’da göçmenlere bozuk para atarak dalga geçmeyi bilenler; her zaman ve hiç kuşkusuz “Futbol”un ne olup olmadığını bizden daha iyi biliyorlardı… *) Küçük bir kelime oyunu dahilinde Ali Ulvi Hünkâr’dan alıntıdır. Orijinali “Bizler hayatın makul çocuklarıyız, aşk hariç” şeklinde olup, söz konusu aşk, Beşiktaş olarak revize edilmiştir.

26


FUTBOLUN EDEBİYATI FUTBOLUN EDEBİYATI

Plüton’u gezegen statüsünden çıkaran NASA’ya “Hayırgezegen statüsünden “Hayırdır?”Plüton’u diyecek kadar orijinal bir dert çıkaran skalasınaNASA’ya sahip bizler dır?” diyecek kadar orijinal bir dert skalasına sahip bizler ise, Beşiktaş taraftarı olmanın ve “her şeyi en iyi biise, Beşiktaş taraftarı olmanın ve “her şeyi entasası iyi bilenlerin” arasında yaşamak zorunluluğunun lenlerin” yaşamak zorunluluğunun tasası yetmezmişarasında gibi, Turgut Uyar’ın deyimiyle “Öteyi yetmezmiş gibi, Turgut Uyar’ın deyimiyle “Öteyi beriyi omuzluyorduk...” Bizi sevmemeleri bu beriyi omuzluyorduk...” sevmemeleri yüzdendi. Bizi deli gibi Bizi sevmeleri, “Futbol-bu yüzdendi. Bizi deli gibi sevmeleri, “Futboldan anlamam ama bundan sonra Beşiktaşdan anlamam bundan sonraBizler Beşiktaşlıyım” demeleriama de bu yüzdendi. halıyım” demeleri de bu yüzdendi. Bizler hayatın makul çocuklarıydık, Beşiktaş hariç. yatın makul çocuklarıydık, Beşiktaş hariç. Profesyonel liglerin toprak saha sevdalılaProfesyonel liglerin toprak saha rı, bu sevdanın ne rantından nesevdalılade bahrı, bu sevdanın ne rantından ne bahtından fayda sağlayanları, futbol de anlayıtından sağlayanları, anlayışını da fayda insaniyete bakışıylafutbol ölçen ve aklı şını da insaniyete bakışıyla ölçen ve aklı hâlâ üzülmesin diye “Bu gol de benden hâlâ üzülmesin diye “Bu gol de benden olsun” dediği mahalle arkadaşında kalan olsun” dediği“Futbol” mahalle ne arkadaşında kalan bizler için, zaman, sadece bizler için, “Futbol” ne zaman, sadece futbol oldu ki? futbol oldu ki? İçin rahat olsun çocuk… İçin rahat olsun çocuk… Bulamazlar, bulamazlar, bulamazlar Bulamazlar, bulamazlar, bulamazlar bizim gibi seveni! bizim gibi seveni!

27 27


BELESTEPE

Recep Abi Serkan Osanmaz

Y

ine böyle yağmurlu bir gündü, rüzgâra rağ- böyle kalabalık görmedim. Sonra ne zaman kalabalık men yine bir başına herkesten evvel gelmişti ben peşlerindeyim.” Recep abi. Zaten bir tek Beşiktaş maçında er“Bir gün kapıda polis durdurdu beni, ‘bilet’ dedi. ken kapatırdı tezgâhı. Dedim, memur bey yanlış geldim herhalde evvelden Ayakkabı boyacılığı yapıyordu martıların yanı burada bilet neyim soran yoktu. Tuttular kolumdan başında hemen iskelenin kenar yerinde. Hikâyesini attılar beni dışarıya, bir de tabi ardı sıra okkalı küfürçok sonra öğrendim, meğer on üçünde babasına kı- ler. Gerisin geri döndüm geldiğim yönden ama nasıl zıp vurup kapıyı çıkmış evden, bir daha da dönme- zoruma gitti. Yumruklarım top top olmuş, açamımiş. Şehir şehir gezip ırgatlık etmiş, bekçilik etmiş. yorum ki işimi yapayım. Bir arkadaşım gelmiş, epey Bir gün çalıştığı evin beyinden dinlemiş Beşiktaş’ı. konuşmuş duymamışım. Bilmem kaç zaman sonra Zaten gurbet dedin mi taşı toprağı anlatılmayan İs- kendime geldim. Anlattım durumu. Ruhu şad olsun tanbul olur muydu? Anlamamıştı ya aklında da kal- iyi adamdı arkadaş, adını unuttum, epeydir bir türlü mıştı Beşiktaş. Zaten niyetliydi İstanbul’a taşınmaya, aklıma gelmiyor. O söyledi: ‘Biletsizler için bir yer var iyice bir yüreklenmişti bu yeni öğrendiği semtin adı- amma sahayı tastamam görmüyor,’ dedi. Varsın olsun, nı duyunca. Bey, futbol falan da demişti ya onu pek neresidir diye sordum soruşturdum çıktım tekrar yola. duymamış. Sabahın ilk saatinde almış yükünü sırtı- Stadın önüne vardım gençten bir oğlan. Dedim, burana çıkmış beyin karşısına helallik istemeye. Vurmuş da beleş bir yer varmış maç bakılırmış. Oğlan hemenkendini yola, “O zamanlar gelmek, gitmek böyle ko- cik uyandı, ‘Ağabey,’ dedi ‘şu parkın yanı sıra yukarı lay değildi,” dedi yaktı cigarasını. doğru yürü kalabalığı görürsün.’ Vardım ki kalabalık Epey bir zamanda güç bela varmış İstanbul’a, dağılıyor amma yeri de bir iyice belledim.” sormuş soruşturmuş bulmuş Beşiktaş’ı. “Martılara,” “Sonrası hep buradayım işte. Buraya bilet parasıdiyor “Çok şaşırdım evlat.” Daha onun şaşkınlığı na gelen zam da uğramaz, kombine miymiş neymiş, geçmemiş ki gemilere şaşırmış. Tünemiş bir kaldırı- o da. Zalim başkan sizi taşıyacağım da diyemez ya, mın ucuna gelip geçene bakmaya başlamış. Bakmış köpürür bu beleşçilere. Ama yolda rastlasam diyeceya, baktıkça şaşırmış, şaşırdıkça bakmış. “Ula dedim ğim, beyim garibanlık suç mudur, diye.” bu ne kalabalık, bu ne insan seli.” Epey oturmuş o Bir nefes daha asıldı cigarasına. “Madem diyetaşın üstüne sonra başlamış can derdine. ceğim suç, o zaman hükümete deyin toplasın fakir, “Bir maç günü...” dedi, yine cigarasına döndü, sustu. Derin bir nefes çekti, gözleri buğulandı. “Bir maç günü normal geçenden çok adam geçiyor” diyor. “Ula, bu defa daha da şaşırdım. Bir de gürültü var ki sorma. Merak ettim düştüm artları sıra ya, nereye gidiyorum bilmiyorum. Vardık büyük bir duvar, büyük büyük kapılar. O gün gündüz maçı varmış, bilet neyim soran da olmadı. Bir yığın insan tepede, sayamadım bilmem kaç adam yeşil çimenlikte bir şeyin peşinde koşuyor ha koşuyor. Ula dedim bu da ne ola ki. Yirmi dört yaşımda ancak varım, ömrümde

28

fukarayı, kökünden ateşe verin. Fakirlik de ne fakirlik amma, bak evde dört torunum var anası babası ekmek peşinde yitip gitti, ben bakarım onlara. Sabahtan akşama ayakkabılara boya sallarım ya beğenmez bey oğlu, iki lira verir üzerine de on liralık söver. Akşam da iki ekmeğim bir kaç lokmalık alacağı kazandım mı değme keyfime. El kadar sabiler ölsem aç kalacaklar diyorum, millet gidiyor da ben peşlerine gitmiyor biraz daha çalışıyorum. Bari diyorum, ben sağken yiyip yağlansın boya gelsinler de hiç değilse kendilerine bakabilsinler.”


FUTBOLUN EDEBİYATI FUTBOLUN EDEBİYATI FUTBOLUN EDEBİYATI

Ulan dinsiz köpek! Parada ne var ki, kazanırım girerim. Ulan dinsiz köpek! Parada ne var ki, kazanırım girerim. Ulan dinsiz köpek! Parada ne var ki, kazanırım girerim. Orasında ne var? Ben garibana üzülürüm. Ellerinde, onları mutlu Orasında ne var? Ben garibana üzülürüm. Ellerinde, onları mutlu Orasında neavuçtan var? Benfazlası garibana üzülürüm. Ellerinde, onları mutlu edecek bir görünmeyen yer vardı; onu bile çok edecek bir avuçtan fazlası görünmeyen yer vardı; onu bile çok edecek bir avuçtanzenginleri. fazlası görünmeyen yer burada vardı; onu bile çok gördü bu dünyanın Ben, yıllar yılı hep kendime, gördü bu zenginleri. Ben, yıllar yılı hep gördü bu dünyanın dünyanın zenginleri. Ben, yıllar yılı burada burada hep kendime, kendime, garibanların aha bura kadar yeri olsa dünyayı görebilen, ne güzel garibanların aha bura kadar yeri olsa dünyayı görebilen, ne garibanların aha bura Aha kadar yeri olsa dünyayı görebilen, ne güzel güzel olurdu, dedim. burasını da aldılar ellerimizden. olurdu, dedim. Aha burasını da aldılar ellerimizden. olurdu, dedim. Aha burasını da aldılar ellerimizden. “Bir zevkim cigaram, bir zevkim de aha şu be“Bir zevkim cigaram, bir zevkim de aha şu beleşçilerin tepedencigaram, sahaya bakmaktı. Bakmaktı ya, bebu “Bir zevkim bir zevkim de aha şu leşçilerin tepeden sahaya bakmaktı. Bakmaktı ya, bu yeni bey oğlu yıkacakmış buraları, daha da izleyemeleşçilerin tepeden sahaya bakmaktı. Bakmaktı ya, bu yeni bey oğlu yıkacakmış buraları, daha da izleyemeyecekmiş garibanlar sahayı.” yeni bey oğlu yıkacakmış buraları, daha da izleyemeyecekmiş garibanlar sahayı.” yecekmiş Oncagaribanlar tuttu ya sahayı.” kendini, bir buna dayanamadı Onca tuttu ya kendini, bir buna dayanamadı koy verdi sessizbirsessiz birdayanamadı kenarda. Oncakendini. tuttu yaAğladı kendini, buna koy verdi kendini. Ağladı sessiz sessiz bir kenarda. koy verdi kendini. Ağladı sessiz kenarda. Üzülme be Recep abi,sessiz dedim. Benbir sana da komÜzülme be Recep abi, dedim. Ben sana da kombineÜzülme alırım hem bizimabi, arkadaşlarda var.sana Beyoğlu debe Recep dedim. Ben da kombine alırım hem bizim arkadaşlarda var. Beyoğlu değiller ya, onlar dabizim tutar elinden, yine var. gideriz. Hemdebu bine alırım hem arkadaşlarda Beyoğlu ğiller ya, onlar da tutar elinden, yine gideriz. Hem bu defa büyük olacakmış, kalabalık ğillerilk ya,gittiğinden onlar da tutar elinden, yine gideriz. Hemolabu defa ilk gittiğinden büyük olacakmış, kalabalık olacakmış. Kalktı bir hışımla oturduğu yerden, görsen defa ilk gittiğinden büyük olacakmış, kalabalık olacakmış. Kalktı bir hışımla oturduğu yerden, görsen demezsin ki altmış yaşında. “Ulanyerden, dinsiz köpek! cakmış. Kalktı bir yedi hışımla oturduğu görsen demezsin ki altmış yedi yaşında. “Ulan dinsiz köpek! Parada ne ki varaltmış ki, kazanırım girerim. Orasında var? demezsin yedi yaşında. “Ulan dinsiz ne köpek! Parada ne var ki, kazanırım girerim. Orasında ne var? Parada ne var ki, kazanırım girerim. Orasında ne var?

Ben garibana üzülürüm. Ellerinde, onları mutlu edeBen garibana üzülürüm. Ellerinde, onları mutlu edecek avuçtan fazlası görünmeyen yer mutlu vardı; edeonu Ben bir garibana üzülürüm. Ellerinde, onları cek bir avuçtan fazlası görünmeyen yer vardı; onu bile çokavuçtan gördü bu dünyanın zenginleri. Ben, yıllar cek bir fazlası görünmeyen yer vardı; onu bile çok gördü bu dünyanın zenginleri. Ben, yıllar yılı hep kendime, garibanların aha Ben, bura kadar bileburada çok gördü bu dünyanın zenginleri. yıllar yılı burada hep kendime, garibanların aha bura kadar yeri olsa dünyayı görebilen, ne güzel olurdu, yılı burada hep kendime, garibanların aha buradedim. kadar yeri olsa dünyayı görebilen, ne güzel olurdu, dedim. Aha burasını da aldılar ellerimizden.” yeri olsa dünyayı görebilen, ne güzel olurdu, dedim. Aha burasını da aldılar ellerimizden.” Aha Recep burasını aldılar ellerimizden.” abidayeni stadı görmedi, elbet görse daha Recep abi yeni stadı görmedi, elbet görse daha da beter olurdu. Binstadı defa görmedi, konuştuk,elbet bir defa anasını Recep abi yeni görse daha da beter olurdu. Bin defa konuştuk, bir defa anasını babasını demedi,Bin ya defa garibanlık dedi bir ya defa da torunlada beter olurdu. konuştuk, anasını babasını demedi, ya garibanlık dedi ya da torunlarım. Bir de dünyada fakirin Beleştepe kadar yeri olsa babasını demedi, ya garibanlık dedi ya da torunlarım. Bir de dünyada fakirin Beleştepe kadar yeri olsa ne Öylece fakirin gitti... Gitti ya, enkadar güzelyeri zamanı rım.olur, Bir dedi. de dünyada Beleştepe olsa ne olur, dedi. Öylece gitti... Gitti ya, en güzel zamanı seçti; Beşiktaş’ı son defa Beleştepe’den, “Pasne olur, dedi. Öylece gitti... Gitti ya, en hem güzelde zamanı seçti; Beşiktaş’ı son defa Beleştepe’den, hem de “Passolig”siz izleyip son gitti.defa Beleştepe’den, hem de “Passeçti; Beşiktaş’ı solig”siz izleyip gitti. solig”siz izleyip gitti.

29 29 29


BELESTEPE BELESTEPE

Optik Optik Başkan’ın Başkan’ın Öğrencileriyiz Öğrencileriyiz Can Can Bal Bal

“Rıza Efendi 2 Ekmek 1 Süt” pankartı açıldığında li“Rıza Efendi 2 Ekmek 1 Süt”Burak pankartı açıldığında lisedeydik. Sıçan Hasan, Kupa ve ben... Üçümüz sedeydik. Hasan, Kupa ve ben... Üçümüz de on dörtSıçan yaşındaydık, SıçanBurak ile Kupa Beşiktaşlıydıde dörtaileden yaşındaydık, Sıçan ile Kupa lar,on bense Fenerbahçeliydim ve Beşiktaşlıydıbir kapıcının lar, bense aileden Fenerbahçeliydim ve bir kapıcının oğluydum. Fenerbahçeli olduğumu semtte her çooğluydum. Fenerbahçeli olduğumu semtte çocuk bilirdi. Ama Fenerbahçeliyim diye hiçbirher zaman cuk bilirdi. Ama Fenerbahçeliyim diye hiçbir zaman ayırmazlardı beni. Onlarla beraber Beşiktaş atkılarını ayırmazlardı beni.her Onlarla beraber Beşiktaş atkılarını takar, Beşiktaş’ın maçına giderdim. Statta görevli takar, Beşiktaş’ın her maçına maç giderdim. Statta görevli abilerimiz vardı mahalleden, başladıktan beş on abilerimiz vardı mahalleden, maç başladıktan beş gion dakika sonra alırlardı içeri. Zaten çoğunlukla kaçak dakika sonra alırlardı içeri. Zaten çoğunlukla kaçak girerdik stada. Stada giremezsek koşa koşa Beleştepe’ye rerdik stada. Stada giremezsek koşabizi koşa Beleştepe’ye çıkardık. Beleştepe’deki büyükler sever, görünce çıkardık. Beleştepe’deki büyükler bizi sever, görünce yer açar, tuzlu fıstık verirlerdi. İnönü tarihinin en kıyer tuzlu gibi fıstıkgelirdi verirlerdi. en kıyak açar, zamanları bana.İnönü Başkatarihinin bir atmosferdi. yak zamanları gibi gelirdi bana. Başka bir atmosferdi. Beşiktaş, Fener’e gol atınca bile seviniyordum. Beşiktaş, Fener’e gol atınca bile seviniyordum. Bir gün evden ekmek almaya çıktım (o zamanBir günbatısındaki evden ekmek almaya çıktım (ogönül zamanlar ülkenin anneler çocuklarını ralar ülkenin batısındaki anneler çocuklarını gönül rahatlığıyla ekmek almaya yollayabiliyorlardı), baktım hatlığıyla ekmek bir almaya yollayabiliyorlardı), yokuşun başında topluluk, bütün çocuklarbaktım orada. yokuşun başında bir topluluk, bütün çocuklar orada. Ekmek aklımdan çıktı, koşa koşa yanlarına gittim. Ekmek aklımdan çıktı, koşa yanlarına Bir baktım Optik Başkan. Birkoşa kedinin ayağınagittim. krem Bir baktım Optik Başkan. Bir kedinin ayağına krem sürmüş, sarıyor. sürmüş, sarıyor. “Mehmet abi!” “Mehmet abi!” “Vay, Fenerli ne haber?” “Vay, Fenerli ne haber?”

30 30

“İyiyim be abi ama artık Fener’i sevmiyorum.” “İyiyim be abi ama artık Fener’i sevmiyorum.” “Neden?” “Neden?” “Açtıkları pankartı görmedin mi abi?” “Açtıkları pankartı görmedin mibez abi?” “Birkaç kendini bilmezin açtığı parçasını bü“Birkaç kendini bilmezin açtığı bez parçasını bütün taraftarın, takımın üstüne yıkamayız. Sen takma tün taraftarın, takımın üstüne yıkamayız. Sen takma kafana.” kafana.” Bir süre sustum. Mehmet abi babamı tanır, Bir süre sustum. Mehmet abi babamı tanır, apartman görevlisi olduğunu bilirdi. apartman görevlisi olduğunu bilirdi. “Doğru ama sevmiyorum artık, Fener maçlarını “Doğru ama sevmiyorum FenerSıçanlarla.” maçlarını bile bıraktım. Beşiktaş maçlarınaartık, gidiyoruz bile bıraktım. Beşiktaş maçlarına gidiyoruz Sıçanlarla.” “Hâlâ Beleştepe’de mi izliyorsunuz?” “Hâlâ Beleştepe’de mi izliyorsunuz?” “Bazen. Aydın abiler içeri alırsa, boş bulduğuAydın abiler içeri alırsa, boş bulduğumuz“Bazen. yerde izliyoruz.” muzMehmet yerde izliyoruz.” abi gülümsedi. Semtin en delikanMehmet abi gülümsedi. Semtin delikanlı adamlarındandı. Bize hikâyeler anlatır,enokumamız lıgereken adamlarındandı. hikâyeler anlatır, okumamız romanları, Bize bilmemiz gereken şairleri sayardı. gereken romanları, bilmemiz gereken şairleri sayardı. Dostoyevski’yi de ondan öğrendik, Yaşar Kemal’i de… Dostoyevski’yi de ondan öğrendik, Yaşar Kemal’i de… “O güzel insanlar, o güzel atlara binip gittiler. “O güzel insanlar, o güzel binip gittiler. Demirin tuncuna, insanın piçineatlara kaldık.” Demirin tuncuna, insanın piçine kaldık.” Mehmet abi artık yok. Şövalye ruhlu semt çoMehmet abi artıksaklı. yok. Şövalye ruhlu semt çocuklarıysa “Işıklar”da cuklarıysa “Işıklar”da Fenerbahçe mi? saklı. Fenerbahçe mi? Ali İsmail Korkmaz! Ali İsmail Korkmaz!


Bozcaada’dan Bozcaada’dan Beşiktaş’a Beşiktaş’a Bir Bir Rüzgâr Rüzgâr Eser Eser

FUTBOLUN EDEBİYATI FUTBOLUN EDEBİYATI

Mustafa Mustafa Dermanlı Dermanlı

Çanakkale’nin hatta Türkiye’nin en çok bilinen tuÇanakkale’nin Türkiye’nin çok bilinenköyü turizm yerlerindenhatta biridir Bozcaada.enTürkiye’nin rizm yerlerinden Bozcaada. Türkiye’nin köyü olmayan tek ilçesi biridir durumundadır Bozcaada. Şarapları, olmayan tek ilçesi durumundadır Bozcaada. Şarapları, üzüm bağları ve son dönemde revaçta olan plajlarıyüzüm bağları ve son plajlarıyla birçok insanın tatildönemde tercihininrevaçta başındaolan geldiği, hepi la birçok insanın tatil tercihinin başında geldiği, hepi topu otuz kilometrekareye sığan yüzlerce yıllık acı-tatlı topu otuz kilometrekareye sığan yüzlerce yıllık acı-tatlı hikâyenin odak yeri... Ve Bozcaada’nın, mazisi oldukça hikâyenin odak siyah yeri...beyazlı Ve Bozcaada’nın, mazisi oldukça derinlere giden kulübü Bozcaadaspor... derinlere giden siyah beyazlı kulübü Bozcaadaspor... Renklerinin benzerliği bir yana dursun, o mütebirhali yanavedursun, o mütevazı Renklerinin yapısı, semt benzerliği takımı olma denizden gelen vazı yapısı, semt takımı olma hali ve denizden esintisiyle de benzeşiyor Bozcaada ve Beşiktaş.gelen Bir esintisiyle de diğer benzeşiyor Beşiktaş. Bir yanda siyah, yanda Bozcaada beyaz. Birveyanda İstanbul yanda beyaz.Boğazı… Bir yanda İstanbul Boğazı,siyah, diğer diğer yandayanda Çanakkale Boğazı, diğer yanda Çanakkale Boğazı… Bozcaadaspor’un miniklerinin yolu 90’larda Bozcaadaspor’un miniklerinin yoluayak 90’larda İnönü’ye düşüyor. İnönü Stadı çimlerine basan İnönü’ye düşüyor. İnönü Stadı çimlerine ayak basan miniklerin heyecanını düşleyemiyorum bile. Beşikminiklerin heyecanını düşleyemiyorum bile. taşlı ve Bozcaadasporlu minikler kısa süreli birBeşikmaçtaşlı ve Bozcaadasporlu minikler kısa süreli bir maçtan sonra, karma halinde kapalı tribün önünde hatıra tan sonra,çektiriyorlar. karma halinde kapalı bir tribün önünde hatıra fotoğrafı Karenin tarafında Bozcaafotoğrafı çektiriyorlar. Karenin bir abi tarafında Bozcaadalının çok sevdiği abisi Aydoğan var. Diğer tadalının çok sevdiği abisi Aydoğan abi var. Diğer tarafta da Orhan Hoca. Aradan geçen onca yıla rağrafta Orhan Hoca. Aradan geçen onca yıla rağmen, da Bozcaadaspor’un bugün çektirdiği maç öncesi men, Bozcaadaspor’un bugün çektirdiği maç öncesi fotoğraflarda da bir tarafta Aydoğan abi, diğer tarafta fotoğraflarda tarafta Aydoğan abi,omuza diğer tarafta Orhan Hoca da var.birYıllar geçse de omuz süren Orhan Hoca var. YıllarNe geçse de Tabii omuzkiomuza mücadele değişmemiş. güzel! büyüksüren başmücadele değişmemiş. Ne güzel! Tabii ki büyük başkan Osman abiyi unutmamak lazım. kan Osman abiyi unutmamak lazım.

O değil de “Eski Açık” tarafından esen lodos ile O değil debenzeşiyor “Eski Açık”muydu tarafından lodos ile Ada’daki lodos acabaesen o gün? Ada’daki lodos benzeşiyor muydu acaba o gün? Fotoğrafa dikkatlice bakıldığında Korkut abiyi de FotoğrafaKorkut dikkatlice bakıldığında Korkutsene abiyi de görüyorum. abi ile bundan 12-13 evvel görüyorum. Korkutteyzenin abi ile pansiyonunda bundan 12-13tanışmıştım. sene evvel Bozcaada’da Nazire Bozcaada’da Nazire teyzenin pansiyonunda tanışmıştım. “İstanbul’da mutlaka görüşelim” dediğinde, “Nerede “İstanbul’da mutlaka görüşelim” dediğinde, buluşacağız abi?” dediğimi hatırlıyorum, Korkut“Nerede abinin buluşacağız abi?” dediğimi hatırlıyorum, Korkut abinin Kazan Birahanesinin işletmecisi olduğunu bilmeyerek... Kazan Birahanesinin işletmecisi olduğunu bilmeyerek... Geçtiğimiz kışı Ada’da geçirdik. Ada’daki hiçbir Ada’da geçirdik. Ada’daki hiçbir maçıGeçtiğimiz kaçırmadık.kışı Fakat gelen deplasman takımlarına maçı kaçırmadık. Fakat gelen deplasman takımlarına Ada’yı dar ettiğimizi söyleyemem. En fanatik taraftaAda’yı dar ettiğimizi söyleyemem. Enbizim fanatik taraftarımız Güllü abla. Tellere dayanıp da ‘topçuları’ rımız Güllü abla. Tellere dayanıp da bizim ‘topçuları’ harekete geçirdiği çok maç olmuştur. Bizse çekirdek harekete çok maçOolmuştur. Bizse çekirdek çitlemedegeçirdiği sınır tanımadık. sebeple rakipler için en çitlemede sınır tanımadık. O diyebilirim. sebeple rakipler en keyifli deplasman Bozcaada Kaleiçin arkakeyifli deplasman Bozcaada diyebilirim. Kale arkasında yanan mangallar, biletsiz girilen maçlar, rakibe sında mangallar, biletsiz girilen maçlar, rakibe sıcak yanan çay ikramları, goygoyun feriştahı anlayacağısıcak çay ikramları, goygoyun feriştahı anlayacağınız... Her maçın son yarım saati kayıp. nız... Her maçın son yarım saati kayıp. Belki de futbol, bu amatörlükleri yaşadığımız de futbol, bu sevimsiz amatörlükleri için Belki bu kadar güzel. O GSM yaşadığımız şebekesinin için bu kadar güzel. O sevimsiz GSM şebekesinin adıyla değil de halen Şeref Bey, yahut İnönü olarak adıyla değil de halen Şeref Bey, yahut İnönü olarak hitap etmemizin sebebi de bu sanki. hitap etmemizin sebebi de bu sanki. Son söz: Bozcaada’da kale arkasında yanan mansöz: Bozcaada’da kaleköftecilerin arkasında dumanı yanan mangalınSon dumanıyla, İnönü’deki birgalın dumanıyla, İnönü’deki köftecilerin dumanı birbirini aynıdır... birini aynıdır...

31 31


BELESTEPE

Top Çizgiyi Geçse Ne Olur Geçmese Ne Olur? Özgür Ozan Yılmaz

Ş

air ceketli çocuk Kazım Koyuncu’nun cümleleriydi bunlar. Trabzonspor ve futbol sevgisinden bahsederken -belki de- futbol, spor, hayat üzerine yazılmış sayfalar dolusu kitabı özenle sıkıştırıp tek bir cümlede toparlamıştı adeta. Bir cümle bir insanın hayata bakış açısını nasıl da güzel ortaya koyuyor değil mi? Diyarbakır’da çıktığı ve birçok sanatçının katıldığı konserde üstteki cümlesine eşdeğer olan, “Birbirimizi anlamamız için, aynı dili konuşmamıza gerek yok, ezildikten sonra, hepimiz aynı şarabız...” demiş ve dilini bilmediği, belki de daha önce gidip görmediği insanları anlamak; onların sevincini, acısını, hüznünü paylaşmak için aynı dili konuşmanın çok da gerekli olmadığını anlatmak istemişti. Tıpkı gönülden bağlı olduğu futbol takımı oyuncularının topu çizginin öbür tarafa taşıyıp taşıyamamasının, bu oyuna duymuş olduğu sevgiyle hiçbir alakası olmadığını anlatması gibi.

32 32

Mahalleler arası yapılan maçlardan pek de farksız değil hayat. Diyalektiğin temellerini biliyor olmak aradaki bağı kurmak için yeter de artar bile. Mahalle maçlarında tek bir kural vardır; pozisyonun faul olup olmadığını faul yapılan kişi belirler. Üç korner her zaman bir penaltı olmaz ya da kaleci oyuncu olmak her zaman kabul edilebilir bir atak başlangıcı değildir... Kısaca, geri kalan her şey talidir. Bir tek amaç vardır ve kazanmak hiçbir zaman amaç olmadı ve umuyorum ki hiçbir zaman da esas amaç olmayacaktır. Tek gayesi o anın zevkini çıkartmaktır mahalle maçlarının. Asfalttaki en iyi performansını göstermek ve üzerinde taşıdığın formanın -hayallerini süsleyip, adını haykırdığın o futbolcunun- hakkını verebilmektir. Bir de sözsüz racon vardır ki yapılan hareket sonrası karışan sahada hakem olsa tüm takımı kırmızı kart bombardımanına tutar: “Bacak arası atmayacaksın. Yemeyeceksin de.”


FUTBOLUN EDEBİYATI FUTBOLUN EDEBİYATI

Mahalle maçı fena halde hayata benzer dedik... Mahalle maçı fena halde Biz kısıtlı yeteneklerimizle hephayata bizdenbenzer daha iyidedik... toplaBiz kısıtlı yeteneklerimizle hep bizden daha iyi toplara, daha iyi ekipmanlara sahip olanlara karşı sürdürra, daha iyi ekipmanlara sahip olanlara karşı sürdürdük mücadelemizi asfaltta, toprakta ya da bir okul dük mücadelemizi toprakta ya da bir okul bahçesinde. Topun asfaltta, sahibi hep öbür mahallenin çobahçesinde. Topun sahibi hep öbür mahallenin çocuklarıydı. Çünkü “Mikasa” topları onların babaları cuklarıydı. “Mikasa” topları çocuklarına onların babaları alabilirdi veÇünkü dediğim dedik mahalle alabilirdi ve dediğim dedik mahalleadıydı çocuklarına karşı verdiğimiz haksız rekabetin karşı verdiğimiz haksız rekabetin adıydı bu maçlar. Kuralları onlar koyar, maç bu maçlar. Kuralları onlar koyar, maç süresini onlar belirler, tartışması süresini onlar belirler, tartışması güç pozisyonları, yavaş çekimde güç pozisyonları, yavaş çekimde defalarca izlemişçesine süzer defalarca izlemişçesine süzer ve kendi takımı lehine karar ve kendi takımı lehine karar verirlerdi. Yani taşın üstünverirlerdi. Yaniiçine taşın üstünden kalenin yakın den kalenin içine yerden geçen hiçbiryakın top yerden top hanemizegeçen gol hiçbir yazılmazhanemize gol yazılmazdı. Tıpkı hayatta olduğu dı. Tıpkı hayatta gibi… Çoğunluğaolduğu karşı gibi… Çoğunluğa karşı azınlık olmak çocukluktan azınlık olmak çocukluktan beri sorun olmadı. Çünkü asıl beri sorun olmadı. Çünkü asıl önemli olan sayı değil, o sayının önemli olanvesayı o sayının niteliğiydi biz değil, mahalleler arasınniteliğiydi ve biz mahalleler arasın- bizdaki en kararlılarıydık. Başkalarının daki en kararlılarıydık. Başkalarının biz- emeğiden daha çok parası olması hiçbir zaman den daha çok parası olması hiçbir zaman emeği-son mizin karşılığını almaktan, en azından terimizi mizin karşılığını almaktan, enalıkoymadı azından terimizi son damlasına kadar akıtmaktan bizi, alıkodamlasına akıtmaktan alıkoymadı yamayacakkadar da. Rakip takım kalecisini bir bizi, adımalıkoönde yamayacak da. Rakip takım kalecisini bir adım önde görüp vurduğun aşırtma topun direkten geri gelmesi görüp vurduğun aşırtma topun direkten geri gelmesi

hiç önemli olmadı bizim için. Çünkü o klas hareketi hiç önemliuygulayabilmek olmadı bizim için. o klas düşünüp, sertÇünkü bir şutla topuhareketi kaleye düşünüp, uygulayabilmek sert bir şutla topu kaleye göndermekten daha forsluydu. Kalecinin duygulagöndermekten daha forsluydu. Kalecinin duygularıyla fazla oynamadan ve rakip takımın gururunu rıyla oynamadan ve rakipkaleciyi takımıngeçip gururunu kendifazla zevkimiz için kırmadan topu kendi zevkimiz için kırmadan kaleciyi geçip topu boş kaleye bırakmak daha bir zevk veriyordu bize. boş kaleye bırakmak daha bir zevk veriyordu bize. Emeğimizi çalanlara, dediğim dedik Emeğimizi çalanlara, en dediğim mahalle çocuklarına, ufak birdedik skor mahalle çocuklarına, en ufak bir dezavantajında topuna sarılıp skor madezavantajında topuna sarılıp mahallesine doğru gidecek olana, hallesine doğru gidecek olana, en iyisini ben bilirim diyen enzengin iyisini züppelerine, ben bilirim diyen ilgisi zengin züppelerine, ilgisi alakası olmadığı pozisyonalakası olmadığı pozisyonlara yorum yapan o çoklara yorum yapan çokbilmiş çocuğa en o güzel bilmiş çocuğa en güzel hareketimizdi, biraz sonra hareketimizdi, biraz sonra çıkacak mahalle kavgasıçıkacak mahalle kavgasını göze alarak attığımız o nı göze alarak attığımız bacak arası. Çünkü Kazımo bacak arası. Çünkü Kazım Koyuncu’nun da dediği gibi: Koyuncu’nun da dediği gibi: “Topun çizgiyi geçmesinden “Topun çizgiyi daha başka bir şeydi geçmesinden futbol bizim daha başka bir şeydi bizim için. Top çizgiyi geçsefutbol ne olurdu, için.neTop çizgiyi geçse ne olurdu, geçmese olurdu?” geçmese ne olurdu?”

33 33


Biz de Yenildik

BELESTEPE

Vedat Altun

Hep denedin, hep yenildin. Olsun. Gene dene, gene yenil. Daha iyi yenil.

H

erhalde Beckett bu sözleri söylemeden Beşiktaş’ı tanısaydı üzülürdü. “Ama yok bu kadar da demek istemedim” derdi. Sanırım şampiyonluktan önceki son iki senemiz bu söz için yaşanmış koca iki yıldı. Sürekli yenilmedik tabi ki ama yenilmelerimizde bile bir asalet vardı. Hayır, daha güzel nasıl yenilebiliriz ki moduna artık girdim girecektim. Hani belki yensek bu kadar güzel oynayamayacağız durumundan halliceydik. Takımın futbolunda bir şeyler geliyorum ben diyordu ve bir doğum sancısı çekiyorduk. Neyse ki, bu sene o güzelim çocuk tekrar dünyaya geldi de rahatladık.

seyircisini, stadını, tribününü... Gelip bizi yenmesi üzse de çok koymamıştı. Hiç saklamak gibi bir niyetim olmadı. Dünyanın sonu değildi ya. Ve keşke yenilgiler hep bu cinsten olsa.

Unutamadığım yenilgilerden birisi 8-0’lık Liverpool maçıdır. Unutamayışımın nedeni farklı yenilmemizden ziyade, Liverpool’a duyduğum sevgidir. Severim Liverpool’u, hep sevmişimdir; tarihini,

“Tamam işte, buldum siyahımın beyazını” dersin yenilirsin; paran yoktur yenilirsin, paran olsa da yiyemezsin… “Bu sene şampiyon oluruz” dersin beklersin de beklersin; Adana Demirspor’u yirmi senedir

Çok yeniliyoruz be abi! Hangimizin gırtlağının ucuna kadar gelmedi ki? O, bu, şu değil… Her şey. Her şey koyar oldu. Nasıl tahammül edebiliyoruz artık bu olanlara noktasından çıktık. Alışkanlık noktasına ise hiç gelmedik. Arada bir yerlerde akıl sağlığımızı koruyup, inancımızı yitirmemeye çalışıyoruz. Hayatımın son on beş senesine bakıyorum da neyle mücadeleye girdim de kazandım sorusuna o kadar az Neyse asıl konu bu değil aslında. Yenilmeden cevabım var ki. Ulan bu kadar yenildin de hâlâ nasıl duyulan haz ya da bize kattıkları üzerine, futboldan bu kadar mutlu, umutlu ayakta durabiliyorsun diyobağımsız konuşmak çok mümkün olmasa gerek gibi. rum kendi kendime. Cevabı var! Yenilgi en az futbola içkin olduğu kadar hayata da içKurumsal hayata paydos artık kendi işimi yapakindir, ondandır, parçasıdır. Her yenilginin mutlaka cağım dersin yenilirsin; bu seçimde bu defa değişecek bıraktığı bir iz vardır; kimisi unutulmaz kimisi unu- dersin yenilirsin; AKP artık miadını doldurdu daha tulsa iyi olacak cinsten. da olmaz, yok artık dersin yenilirsin; âşık olursun

34 34


FUTBOLUN EDEBİYATI FUTBOLUN EDEBİYATI

süper lige çıksın diye beklersin, gösterir de gelmez, süper lige çıksın diye beklersin, gösterir de gelmez, ağlatırız da üzmez. Yine de vazgeçmezsin işte, vazgeağlatırız da üzmez. Yine de vazgeçmezsin işte, vazgeçemezsin. Acaba birisi birisini tetikliyor mu sorusuçemezsin. Acaba birisi birisini tetikliyor mu sorusunu çok sordum kendi kendime de yok ya, girmeye nu çok sordum kendi kendime de yok ya, girmeye gerek yok çetrefilli teoriler içerisine. Yok, yani orada gerek yok çetrefilli teoriler içerisine. Yok, yani orada da yenilirsin! Hatırlıyorum da Martin Eden yazar olda yenilirsin! Hatırlıyorum da Martin Eden yazar olmak için kasarken kaç kâğıt harcamıştı, ne ret cevapmak için kasarken kaç kâğıt harcamıştı, ne ret cevapları yemişti, ne çok yenilmişti de ne yazar olmaktan ları yemişti, ne çok yenilmişti de ne yazar olmaktan ne de aşkından vazgeçmemişti. ne de aşkından vazgeçmemişti. Şaka bir yana, korkmaz olduk aslında yenilgiŞaka bir yana, korkmaz olduk aslında yenilgiden. Ve yenile yenile öğreniyoruz; doğruyu değil den. Ve yenile yenile öğreniyoruz; doğruyu değil ayakta durmayı, direnmeyi. Ve belki de bu yüzden ayakta durmayı, direnmeyi. Ve belki de bu yüzden elimizdekilerin değeri daha da artıyor, kıymetleniyor. elimizdekilerin değeri daha da artıyor, kıymetleniyor. Elde ettiğimiz zaman bırakasımız gelmiyor, sonuna Elde ettiğimiz zaman bırakasımız gelmiyor, sonuna kadar emek vermeden rahat edemiyoruz. kadar emek vermeden rahat edemiyoruz.

Zaten biz yenmek kelimesini de pek sevemiyoyenmekdidişmesek kelimesini de sevemiyoruz. Zaten Hani biz yenmesek, de pek anlaşsak daha ruz. Hani yenmesek, didişmesek de anlaşsak daha iyi olacak. Savaşa ne gerek var barış varken, değil iyi ne bizim gerek için var barış değil mi olacak. sonuçta?Savaşa Yenmek galip varken, gelmek değil mi sonuçta? Yenmek bizim için galip gelmek değil mücadele etmektir; güçlü olmak değil, hak etmektir. mücadele güçlü olmak hakEzilmişlik etmektir. Yenilgi iseetmektir; futbola da hayata da değil, içkindir. Yenilgi ise futbola teslim da hayata da değil içkindir. Ezilmişlik değil, öğrenmedir; olmak direnmedir. değil, öğrenmedir; teslim olmak değil direnmedir. İşin özü; yenilmeye alışığız diye koy vermiş deözü; yenilmeye alışığız diye aittir koy vermiş değiliz.İşin Mücadele de direnme de bize bizdendir. ğiliz. Mücadele de direnme de bize aittir bizdendir. Sahada mücadele edene tek bir laf edemememizin neSahada mücadele edene tekönemlidir bir laf edemememizin nedeni bundadır. Değerlidir, bizim için. Ama deni bundadır. her Değerlidir, için. Ama o mücadeleyi alanda önemlidir gösterecekbizim futbolcuya da oinsana mücadeleyi her alanda gösterecek futbolcuya da da ihtiyacı var bu ülkenin. Mücadele edersek insana var bu Mücadele yenilsekdadeihtiyacı kazanırız, bir ülkenin. gün mutlaka ama edersek mutlak yenilsek de kazanırız, bir gün mutlaka ama kazanırız. Sen yeter ki mücadele et, git yenil,mutlak yenikazanırız. Sen yeter ki mücadele et, git yenil, yenilirsen yine yenil, daha iyi yenil, vardır elbet bir sonu! lirsen yine yenil, daha iyi yenil, vardır elbet bir sonu!

35 35


BELESTEPE

Kadınlar Günü* Önder Abay

Ç

ocukluğumun geçtiği saçma mahallede, mahallenin saçmalığına uygun bir toprak saha vardı. Sahanın saçmalığı olur mu demeyin, oluyor. Kulaktan dolma belediyecilik bilgisine sahip yeni başkan, seçildikten sonra onun da çocukluğunun geçtiği mahallenin moloz dolu tarlasını iş makinelerine düzlettirip bir toprak saha yaptırdı. Sahanın etrafına yaşadığım bölgenin coğrafyasına ve iklimine uymayan ağaçlar dikmeye başladıklarında palmiye ağacıyla muz ağacını ayırt edemediğimizden günlerce bedavaya muz yiyeceğimiz için sevinmiştik. Öyle mutlu günler yaşıyordum ki gece rüyamda muz dolu havuzlara filan atlıyordum. Saha tamamlandığında, mahalle maçları başlamıştı. Herhangi düz tarladan farkı olmayan bu sahada takımlar maç yapmak için sıra bekliyor, garip şekilde halı saha muamelesi yapılıyordu. İki direkten kale yapılan bu tarla sahaya henüz çivili krampon ve Adidas top gelmemişti ama her ayağına top değen birden Pele veya Maradona oluveriyordu. Bizim evimiz sahanın hemen karşısındaki gecekondu olduğu için toprak sahayı sahiplenmiştim. Golü kaçıran futbolcunun “.mına kodumun sahası” diye sinirlenmesine bile alınıyor, kavga çıkarıyordum. Gerek evimizin yakınlığı gerekse sahayı bu kadar sahiplenmemden kaynaklı vaktimin çoğunu sahada geçiriyor, sürekli antrenman yapıyordum. Lojmanların olduğu mahallelere gidip gece zengin piçlerinin toplarını çalıyor, sabaha kadar o topları guaj boyayla boyuyordum. Rengi değişen top üzerinde kimse hak iddia edemiyordu. Gece gündüz antrenmanın meyvesini yavaş yavaş topluyor, muhteşem top oynuyordum. Mahalleler arasında karma maçlar yapıldığında bile takımları ben kuruyordum, yeni yetişen veletlere taktik ve teknikler öğretiyordum. Artık, boş vakitlerimde antrenörlüğe soyunmuştum. Bunca yoğunluk içeri-

sinde Ayşem adında, bir polis kızına âşık olmuştum. Benim yaşlarda polis kızına âşık olmak ayrı bir cesaret gerektiriyordu; solcu abileri kaçırıp işkence eden birilerinin, polis olduğundan haberdardık çünkü. O hafta herkeste ayrı bir heyecan mevcuttu. Yıldız Mahallesi’nin piçleriyle derbi niteliğinde bir maçımız vardı ve kadroyu ben kuruyordum. Üstelik Ayşem maçı izlemeye gelecekti; yani o maçta hem Pele hem Maradona olmalıydım. Maç günü erkenden kalkıp iki tane çiğ yumurta içtim, kendimi dinç hissetmek için ama midem bulandığı için dört defa kustum. Hafif bir kahvaltı sonrası tempolu koşu yapmak için sahaya indim. Bir saat sonra takımın tamamı geldi; maç saatine kadar hafif bir antrenman yaptık. Maç başlamasından yedi dakika sonra muhteşem bir voleyle golü doksana çivilemiştim. Golün sevincini abartmadım ve Ayşem’e dönerek sağ elimi kalbimin üzerine koydum. Bu hareket “Çok seviyorum” demekti benim kitabımda. Afili çalımlar atıyordum, her pası kaleye kadar sürüklüyor, kalecinin korkacağı şiddette şut çekiyordum. Maçın tartışmasız yıldızı olmuştum. 34. dakikada kalecinin beşliğinden muhteşem bir gol döşemiştim. Sevincimi yaşamak için Ayşem’e doğru giderken babasının tribünde Ayşem’i dövdüğünü gördüm. O kadar sert vuruyordu ki benim canım yanıyordu. “Orospu mu olacaksın, sokaklarda sürtüyorsun kahpe?” diye bağırıyordu. Maçı bırakıp babasının yanına koştum ve elini tutmaya çalıştım. Ama beni de çok pis dövdü şerefsiz polis bozuntusu. Ayşem’i saçlarından sürükleyerek evine götürürken ben yerde yatıyor, acıdan kıvranıyordum. Hiçbir şey yapamadım. Annem gelip beni eve götürdü ve maç ileri bir tarihe ertelendi. Annem, moraran yerlerime buz koyuyordu. Ben bu haldeysem Ayşem’i düşünemiyordum.

*) Yazımın başında hayatımın intikamını alan ömrümü onurlandıran yüce insan Nevin Yıldırım’ın önünde saygıyla eğiliyorum, yolu yolumuzdur.

36 36


FUTBOLUN EDEBİYATI

Akşamüstü kendime geldim, gidip bakkaldan bir bira istedim, yaşım tutmadığı için vermedi, şerefsiz Sefer amca. Lojmanların oradaki markete gidip bir bira çaldım, sahanın çevresindeki muz ağacı sandığım ağaçların birinin dibine çömeldim. Bir yandan bira içmeye çalışıyor, diğer yandan ağlıyordum. Biranın yarısına geldiğimde sarhoş olmuştum. Sarhoşluğun bana verdiği cesaretle bağırarak Ayşemlerin apartmanın önüne doğru koşmaya başladım. Hem koşuyor hem de bağırarak küfrediyordum. Kendimi kaybetmiş çöp tenekesine tekme atmışım ki muhteşem bir acıyla yere serildim. Annem gelip beni hastaneye götürdü. Sağ kaval kemiğim iki yerden ciddi şekilde kırılmıştı. Dört ay sırtüstü, ayağım alçıda yatmak zorunda kaldım; üstelik futbol hayatım bitmişti. En önemlisi Ayşem’in babası tayin istemiş ve Erzurum’a taşınmışlardı. Yedi yıl sonra ana haber bülteninde rastladım Ayşem’e. “Polis memuru tutuklandı” başlıklı haberin içeriği şuydu: “Erzurum’da 20 yaşındaki A.E. komiser yardımcısı olan öz babası K.E. tarafından dört yıldır tecavüze uğradığını yazdığı bir mektup bırakarak intihar etti. Olay yerine gelen polisler tarafından bulunan mektup sayesinde komiser yardımcısı K.E. tutuklandı.” Başta adını saygıyla andığım Nevin Yıldırım ise kendisine tecavüz eden adamın kafasını keserek köy meydanına fırlatmış bir insandır. Bu haberi okuduğum gün, içim o kadar huzurla doldu ki gece rüyamda muzlarla dolu bir havuza atlıyordum. Bu eylemiyle benim yıllarca almak istediğim intikamı almış ve tarihime adını altın harflerle döşemişti. Teşekkür ederim Nevin abla...

37


BELESTEPE

Ofsaytı Bilen Kadınlar Açelya Kirezci

Ben, bir bayanla futbol konuşmam. Akli dengesi yerinde olan her insan, ‘kadınlar da erkekler kadar futboldan anlar’ cümlesini kabul e-de-mez!

Y

ukarıdaki ifade Ümit Özat’a ait. Hani şu bir aralar takımı kaybederse “etek giyeceğini” beyan eden eski futbolcu, yeni yorumcu Ümit Özat. Kadınlara bakış açısını her fırsatta dile getirmekten çekinmeyen Özat, kendisi ile aynı görüşü paylaşmadığını savunan pek çok erkeğin de tezahürü aslında. En sosyalistinden en devrimcisine; takımı kazanmayagörsün, hemen ortalığa dökülüveriyor o meşhur Japon bayrakları. Galibiyete kendisiyle eşit oranda sevinmiş kadın arkadaşına dönüp “Nasıl da tecavüz ettik ama!” diyebiliyor ve bu şuursuz neşesini paylaş-a-mayan kadını da gereksiz hassasiyetle itham ediyor, yenilgiyi “altta kalmak” olarak gören bu egemen dile, biz kadınların da aynı hevesle iştirak etmesini bekliyor. Diğer bir tarafta koskoca bir kulüp başkanı kendilerinin mağdur edildiğini düşündüğü olaylı bir maç sonrasında “…Bizi kadın gibi yaşatmaya da kimsenin gücü yetmez!” talihsiz cümlesini kuruyor. TDK’nin eminim buna uygun bir karşılığı da vardır ya da olacaktır ama biz yine de “kadın gibi yaşamak” ifadesinin kendisi için aşağılayıcı, onur kırıcı bir durum olduğunu anlayabiliyoruz. Sonrasında gelen tepkilerden kendince bir geri adım atıyor ve bir özür metni yayınlıyor: “Benim annem de kadın, eşim de kadın.” Ve biz yine anlıyoruz ki kadın olarak saygı görebilmemiz için ya birinin annesi ya da birinin karısı olmamız gerekiyor. Bekâr ve çocuksuz olanlarımız kadın değil, olsa olsa un kurabiyesi olabilirler zaten. Çoğumuz bu dilin içine doğuyoruz aslında. “Kadın” kelimesinin “iffet”le, “namus”la bir tutulduğu bu erk egemen dile bu kadar kayıtsız kalışımız bundan. Gazete manşetlerinin cinselliği “ezenle ezilenin mücadelesi” olarak yansıtmasına da AMK diye bir gazetenin yıllardır varlık göstermesine de alıştık. Futbolun “eril” bir alan olduğu kafamıza vura vura öğretildi, bu yüzden futbolu sevdiğini söyleyen bir kadına ilk “ofsaytı bilip bilmediği” soruldu. Öyle ki; aslında bu şiddet dilinin mağduru olması gereken kadınlar da bu mecralarda varlık gösterebilmek için belki de onların dilinden konuşmaya başladılar. Kötü oynayan futbolcuya “kız gibi oynama!” diye bağırdılar, takımı biraz güçten düştüyse “Ayağa kalkın adam gibi oynayın!” diye tezahüratlarda bulundular. Böylece tribünlerde, deplasman otobüslerinde istenmeyen cinsiyet olmak yerine, onlara benzeyerek, erkekleşerek, güçlü olanın yanında yer alarak kendilerini kabul ettirme kaygısına düştüler. Kadınları boş koltuklarla bir tutan “cezalı maç” uygulamalarında bile küfür sebebiyle kapanan sahalar oldu. Kadınların da iştirakiyle bu dil yıllar içinde şiddetlendi ve sloganların pek çoğu kadın düşmanı ve homofobik söylemler olarak hafızalara kazındı. Peki kadınları ve eşcinselleri bu alandan tamamen uzaklaştırmadan, alternatif bir futbol kültürü oluşturmak mümkün mü? Bunun için “Topumuz deri olmayacak, değil mi?” diye soran bir veganın da yer aldığı muhalif liglere göz atmak yeterli. Bu alternatif futbol ligleri içinde, kurulduğundan beri takip ettiğim, karma takımlarıyla ezber bozan, ismiyle müsemma Karşı Lig’in manifestosu ise “sahalarda görmek istediğimiz” türden ifadeleriyle içimize su serpiyor. Başka bir futbol da başka bir dünya da mümkünmüş gibi geliyor böyle zamanlarda. Yeri gelmişken FIFA’nın başkanından söz etmeden yazıyı sonlandırmak olmaz. “Kadın” ve “futbol” keli-

38


FUTBOLUN EDEBİYATI FUTBOLUN EDEBİYATI

melerini aynı cümle içinde kullanmaktan bile imtina eden bir güruhun kadın futbolunu desteklemesi elbette melerini aynı cümle imtina da eden bir güruhun kadın futbolunu beklenemezdi; ancak,içinde medyakullanmaktan ve federasyon bile tarafından yıllardır yok sayılan kadın futbolu,desteklemesi özellikle sonelbette yıllarbeklenemezdi; ancak, medya ve federasyon tarafından da yıllardır yok sayılan kadın futbolu, özellikle son yıllardaki başarılarıyla yükselişe geçti. Başkanlık koltuğunda oturan zat ise bunun yolunun kadınların kıyafetlerinden daki başarılarıyla yükselişe geçti. Başkanlık koltuğunda oturan zat ise bunun yolunun kadınların kıyafetlerinden geçtiğini düşünerek şöyle bir beyanat veriyor bir gazeteciye: geçtiğini düşünerek şöyle bir beyanat veriyor bir gazeteciye: “Kadınlar voleybolda olduğu gibi daha feminen kıyafetlerle oynasınlar. Mesela daha dar şortlar giysinler. “Kadınlar voleybolda olduğu gibi daha feminen kıyafetlerle oynasınlar. Mesela var, dahamesela dar şortlar Kadın futbolcular, söylemesi ayıp, güzeller. Ve hâlihazırda erkeklerden farklı kuralları dahagiysinler. hafif bir Kadın futbolcular,Bu söylemesi ayıp, güzeller. Ve hâlihazırda erkeklerden kuralları mesela daha de hafif bir topla oynuyorlar. karar daha estetik bir kadın futbolu yaratmak içinfarklı alınmıştı, pekivar, neden giyimde bunu topla oynuyorlar. Bu karar daha estetik bir kadın futbolu yaratmak için alınmıştı, peki neden giyimde de bunu yapmayalım?” yapmayalım?” Üzerine hiç yorum yapmadan sadece şunu söylemek istiyorum; topun ağırlığı lige göre değişmiyor, yani hiç yorum söylemek istiyorum; topun ağırlığı lige göre değişmiyor, yani kadınlarÜzerine ve erkekler yıllardıryapmadan aynı toplasadece sahayaşunu çıkıyor. kadınlar ve erkekler yıllardır aynı topla sahaya çıkıyor. Biz, Gezi’yi yaşamış, duvarlardaki AMK yazılarını AŞK olarak değiştirmiş, “Küfürle Biz, Gezi’yi yaşamış, duvarlardaki AMK yazılarını olarak kendi değiştirmiş, “Küfürle değil, inatla diren” diyen, ofsaytı bilen kadınlarız. Çünkü AŞK biz aslında sahamızda değil, inatla diren” diyen, ofsaytıdiyoruz bilen kadınlarız. Çünkü biz aslında kendi sahamızda bile deplasmandayız. Bu yüzden ki: bile deplasmandayız. Bu yüzden diyoruz ki: “Sokakları da tribünleri de terk etmiyoruz!” “Sokakları da tribünleri de terk etmiyoruz!” Böyle biline... Böyle biline...

39 39


BELESTEPE BELESTEPE

Futbol Futbol Yürek Yürek İşidir İşidir Erkeği Erkeği Kadını Kadını Olmaz Olmaz Serhat Serhat Akay Akay

H

er şey 2012 yılının bir kış ayında başladı. er şey açık, 2012vizyonu yılının geniş, bir kışfutbol ayındabilgisi başladı. Ufku üst Ufku açık, vizyonu geniş, bilgisi üst seviyede olan idealist bir futbol antrenör, İstanseviyede olan idealist bir antrenör, İstanbul’da semt semt, okul okul gezerek kuracağı kadın bul’da okularıyordu. gezerek Türkiye’nin kuracağı kadın futbol semt takımısemt, için okul oyuncu en futbol içinspor oyuncu arıyordu. Türkiye’nin en büyük takımı ve en eski kulübünün bünyesinde kurubüyük ve en eski spor kulübünün bünyesinde kurulacak olan bu takımdan ve bu çalışmalardan, koskoca lacak bu takımdan ve bu çalışmalardan, koskoca camiaolan içinde, sadece yönetim kurulundan birkaç kicamia içinde, sadece yönetim kurulundan birkaç kişinin haberi vardı. Kadının değersiz görüldüğü, şidşinin haberikaldığı vardı. ülkede, Kadınınböylesine değersiz görüldüğü, şiddete maruz köklü bir camidete kaldığıtakımı ülkede,kurmak böylesine köklüniteliğinde bir camiada, maruz kadın futbol devrim ada, kadın futbol takımı kurmak devrim niteliğinde bir karardı. Çeşitli zorluk ve engellere rağmen bunu bir karardı. Çeşitli zorluk ve engellere başardı. Sadece kızları değil, ailelerini rağmen de iknabunu etti. başardı. Sadece kızları değil, ailelerini de ikna etti. Yaş ortalaması sadece on yedi olan bir takımla yola Yaş ortalaması on yedibaşladı. olan birTüm takımla yola koyuldu. En altsadece basamaktan çalışmakoyuldu. En alt basamaktan Tüm çalışmalarını tamamlayıp kadrosunubaşladı. oluşturduğunda; Belarını tamamlayıp kadrosunu oluşturduğunda; Beşiktaş Kadın Futbol Takımı, 2014-2015 sezonunda şiktaş Kadın Futbol Takımı,Ligi’ndeki 2014-2015 sezonunda Türkiye Kadınlar 3. Futbol yerini alıyorTürkiye Kadınlar 3. Futbol Ligi’ndeki yerini alıyordu. Beşiktaş JK Yönetim Kurulu da o zamanlarda birdu. Beşiktaş JK Yönetim Kurulu da o zamanlarda bir-

40 40 40 40

çok sıkıntı ile uğraşmasına rağmen, bu güzel takımın çok sıkıntıduruyordu. ile uğraşmasına bu başarı güzel takımın arkasında İşte,rağmen, bu büyük öyküsü arkasında İşte,Bir buperi büyük başarıdönüşeöyküsü bu şekilde duruyordu. başlamış oldu. masalına bu şekilde başlamış oldu. Bir peri masalına dönüşecek bu hikâyenin ilk adımları atılmıştı. cek bu hikâyenin ilk adımları atılmıştı. Yukarıda bahsettiğimiz bu gözü pek ve idealist Yukarıda bu gözü pekbeşveyaşındaidealist adamın ismi, bahsettiğimiz Mutlucan Zavotçu. otuz adamın ismi, Mutlucan Zavotçu. otuz beş yaşındaki bu genç antrenör, yeni kurduğu ekibiyle daha ilk ki bubüyük genç antrenör, kurduğu ekibiyle ilk sene bir başarı yeni sağlayarak, takımını birdaha üst lige sene büyük bir başarı sağlayarak, takımını bir üst lige yani 2. Lig’e çıkardı. Çeşitli zorluk ve engellere karyani 2. Lig’e çıkardı. zorluk veonengellere şın, Mutlucan Hoca veÇeşitli yaş ortalaması yedi olankarbu şın, Mutlucan Hoca ve yaş ortalaması on yedi olan bu kızlar, yönetimin de verdiği destekle daha ilk senede kızlar, yönetimin de verdiği destekle daha ilk senede büyük bir başarıya imza atmış oldular. İşin üzücü kısbüyük bir başarıya imza atmış oldular. İşin üzücü kısmına gelince, taraftarlar arasında bu başarıdan haberi mına gelince, taraftarlar arasında bu başarıdan haberi olan çok az sayıda kişinin olmasıydı. Birçok taraftaolan çok az sayıda kişinin olmasıydı. Birçok taraftarın; Kayseri’de kazanılan şampiyonluktan sonraki gün rın; Kayseri’de kazanılan şampiyonluktan sonraki gün Ankara’da oynanan Beşiktaş - Kardemir Karabükspor Ankara’da oynanan Beşiktaş Kardemir Karabükspor maçı öncesinde yapılan anons sonrasında şampiyonmaçı öncesinde yapılan şampiyonluk turuna başladığı anaanons kadarsonrasında “Kadın Futbol Takıluk turuna başladığı ana kadar “Kadın Futbol Takımı”nın bu başarısından haberi yoktu. Birçok Beşikmı”nın bu başarısından haberi yoktu. Birçok Beşik-


FUTBOLUN EDEBİYATI FUTBOLUN EDEBİYATI

taşlı, kulüplerinin bir kadın futbol takımını olduğunu taşlı, kulüplerinin bir kadın futbol takımını olduğunu bu şekilde öğreniyordu. Artık, daha çok insan bu bu şekilde öğreniyordu. Artık, daha çok insan bu güzel takımı biliyor, varlığından haberi oluyordu. İlk güzel takımı biliyor, varlığından haberi oluyordu. İlk kıvılcım yakılmıştı artık ve devamı gelecekti elbet… kıvılcım yakılmıştı artık ve devamı gelecekti elbet… Yeni sezonla birlikte, 2. Lig’in ilk haftalaYeni sezonla birlikte, 2. Lig’in ilk haftalarından itibaren, Çilekli Tesisleri’nde oynanan rından itibaren, Çilekli Tesisleri’nde oynanan maçlara daha çok taraftar gelmeye başlamıştı. maçlara daha çok taraftar gelmeye başlamıştı. Sahada canla başla mücadele eden kızlarımıza, Sahada canla başla mücadele eden kızlarımıza, yalnızca aileleri ve serüvenin en başından beri yalnızca aileleri ve serüvenin en başından beri onları destekleyen bir avuç taraftar değil; daha onları destekleyen bir avuç taraftar değil; daha çok insan seyretmeye ve destek vermeye geliyordu. Saçok insan seyretmeye ve destek vermeye geliyordu. Sadece Çilekli mi? Gidilen deplasmanlarda, Anadolu’da dece Çilekli mi? Gidilen deplasmanlarda, Anadolu’da hiçbir maçta yalnız kalmadılar. İzmir’den Van’a, Karahiçbir maçta yalnız kalmadılar. İzmir’den Van’a, Karabük’ten Hakkari’ye kadar, her deplasmanda tribünlerbük’ten Hakkari’ye kadar, her deplasmanda tribünlerde onları desteklemeye gelen insan sayısı artmaya başde onları desteklemeye gelen insan sayısı artmaya başladı. Bu güzel peri masalı, her geçen gün büyüyor ve ladı. Bu güzel peri masalı, her geçen gün büyüyor ve daha da güzel bir hal alıyordu. Mutlucan Hoca ve tadaha da güzel bir hal alıyordu. Mutlucan Hoca ve takımı kendilerine verilen bu desteğin hakkını vererek; kımı kendilerine verilen bu desteğin hakkını vererek; A Futbol Takımımızın 1991-92 sezonunda elde etmiş A Futbol Takımımızın 1991-92 sezonunda elde etmiş

olduğu namağlup şampiyonluk gibi hiç mağlup olmaolduğu namağlup şampiyonluk gibi hiç mağlup olmadan, sezonu namağlup şampiyon olarak tamamlıyor dan, sezonu namağlup şampiyon olarak tamamlıyor ve kadın futbolunun en üst ligi olan 1. Lig’e yükselme ve kadın futbolunun en üst ligi olan 1. Lig’e yükselme başarısını elde ediyordu. Böylece, sadece iki sene içinbaşarısını elde ediyordu. Böylece, sadece iki sene içinde, Beşiktaş Kadın Futbol Takımı 1. Lig’deki de, Beşiktaş Kadın Futbol Takımı 1. Lig’deki yerini almış oluyordu. Bu sene de Mutlucan yerini almış oluyordu. Bu sene de Mutlucan Hoca’nın önderliğindeki bu güzel takım, peri Hoca’nın önderliğindeki bu güzel takım, peri masalına kaldığı yerden devam edecek ve belki masalına kaldığı yerden devam edecek ve belki de Türkiye’nin en büyük ve en köklü spor kude Türkiye’nin en büyük ve en köklü spor kulübüne, bir de 1. Lig şampiyonluğu kupasını lübüne, bir de 1. Lig şampiyonluğu kupasını hediye edecek... hediye edecek... Kim bilir, belki biz de bu güzel takım ile ilgili Kim bilir, belki biz de bu güzel takım ile ilgili bir sonraki yazımızı, şampiyonluk apoletini takıp ülbir sonraki yazımızı, şampiyonluk apoletini takıp ülkemizi Şampiyonlar Ligi’nde temsil etmesi hakkında kemizi Şampiyonlar Ligi’nde temsil etmesi hakkında yazarız. yazarız. Neden olmasın?.. Neden olmasın?..

41 41


BELESTEPE BELESTEPE

Messi’den Messi’den Cristiano’ya Cristiano’ya Bir Bir Çalım Çalım Hikâyesi Hikâyesi

Osman Osman Bulugil Bulugil

S

tatik çalım davranışı günümüz futbolunun en temel hareketi konumunda. tatik çalımdedavranışı en temel hareketi konumunda. Temsilini Cristiano günümüz Ronaldo’dafutbolunun kavramsallaştırabiliriz. Bilekle yapılan haTemsilini de Cristiano Ronaldo’da kavramsallaştırabiliriz. Bilekle yapılan reketler ve adam geçmeye yönelik toplu/topsuz hareketleri kapsayan bu ça-hareketler ve adam geçmeye yönelik toplu/topsuz hareketleri kapsayan bu çalım biçimi, rakibi (adının verme nedenimiz de olan) belirli kalıplar dâhilinde lım biçimi, rakibi (adının verme nedenimiz de olan) belirli kalıplar dâhilinde savunma algısında görmekle başlıyor. Zihinde fazlaca olasılığın biriktirilmesavunma algısında görmekle başlıyor. Zihinde fazlaca olasılığın biriktirilmesi demek de yanlış olmaz. Bilgiyi işlemeye dayalı deneyimlere dayanıyor. si demek de yanlış olmaz. Bilgiyi işlemeye dayalı deneyimlere dayanıyor. Yapılan çalım davranışı da rakibin karşısında verili olan, antrenmaYapılan çalım davranışı da rakibin karşısında verili olan, antrenmanı yapılmış savunma davranışlarına karşı hamle olarak karsımıza çıkını yapılmış savunma davranışlarına karşı hamle olarak karsımıza çıkıyor. Belirli oranda sahada işlerlik kazanması meşrulaştırılıp tekrardan yor. Belirli oranda sahada işlerlik kazanması meşrulaştırılıp tekrardan antrenmanlar kanalıyla yeniden üretilmesinin önünü açıyor. Böylece antrenmanlar kanalıyla yeniden üretilmesinin önünü açıyor. Böylece artık Ronaldo’nun topla bilek hareketlerinde sıkça gördüğümüz çaartık Ronaldo’nun topla bilek hareketlerinde sıkça gördüğümüz çalım biçimi de meşrulaşmış, futbol için olumlu, hatta gerekliliği olan lım biçimi de meşrulaşmış, futbol için olumlu, hatta gerekliliği olan hareketler olarak lanse ediliyor. hareketler olarak lanse ediliyor. Çift taraflı antrenman bilimi adını verdikleri statik hareket geliştirÇift taraflı antrenman bilimi adını verdikleri statik hareket geliştirme mekanizmasının yeniden üretilmesini sağlıyor ve bununla da estetik futbol kavramını me mekanizmasının yeniden üretilmesini sağlıyor ve bununla da estetik futbol kavramını inşa ediliyor. Tribünlere “oooooo” yaptırırken, futbolun yaratıcılığına darbe vuruyor ve inşa ediliyor. Tribünlere “oooooo” yaptırırken, futbolun yaratıcılığına darbe vuruyor ve çalımı antrenman dahilindeki statik hareketlere indirgeyip, estetiğin var olacağı koşulları çalımı antrenman dahilindeki statik hareketlere indirgeyip, estetiğin var olacağı koşulları mimimize etmiş oluyor. mimimize etmiş oluyor. Futbolcuların özenmeleri, çalışmaları ve denemeleriyle birlikte artık yaratıcılıkları da Futbolcuların özenmeleri, çalışmaları ve denemeleriyle birlikte artık yaratıcılıkları da kalıplara dahil oldukça estetik görünümlü hareketler de azalmaya başlıyor. Temel olarak kalıplara dahil oldukça estetik görünümlü hareketler de azalmaya başlıyor. Temel olarak futbolun estetiği yeni alan üretmek, arkadaşına alanı gönderebilmek üzerine kurulu. Bufutbolun estetiği yeni alan üretmek, arkadaşına alanı gönderebilmek üzerine kurulu. Bunun yanında rakiple mücadelede de rakibi verili almadan, sahanın, oyunun her harenun yanında rakiple mücadelede de rakibi verili almadan, sahanın, oyunun her hareketle değişen, dönüşen ve sürekli yeniden kurulan, hareketli davranışla yapılan ketle değişen, dönüşen ve sürekli yeniden kurulan, hareketli davranışla yapılan dinamik çalım olduğunu belirtelim. dinamik çalım olduğunu belirtelim. Başka bir tabirle de doğaçlama hareketlerle yapılan, topu kaBaşka bir tabirle de doğaçlama hareketlerle yapılan, topu kazanma, kaybetme algısının zihinde yerinin en aza indirgendiği zanma, kaybetme algısının zihinde yerinin en aza indirgendiği bir çalımlamanın oyununda, hem toplu oyuncu hem de sabir çalımlamanın oyununda, hem toplu oyuncu hem de savunan oyuncu özgürleşiyor ve oyun, özündeki doğaçlamayla vunan oyuncu özgürleşiyor ve oyun, özündeki doğaçlamayla yeniden kurulabiliyor. Bu da bize futbolun gerçek estetiğiyeniden kurulabiliyor. Bu da bize futbolun gerçek estetiğini sunuyor, belki mahalle aralarında hâlâ izlediğimiz oyun ni sunuyor, belki mahalle aralarında hâlâ izlediğimiz oyun karşılık geliyor (eğer çocuklar az izleyip çok oynuyorlarsa). karşılık geliyor (eğer çocuklar az izleyip çok oynuyorlarsa). Hareketli oyun kavrayışı olarak dinamik çalımın Hareketli oyun kavrayışı olarak dinamik çalımın oyuncuyu özgür kılması ile futbol Luis Ronaldo veya oyuncuyu özgür kılması ile futbol Luis Ronaldo veya Garrincha’yı üretebiliyor ya da Messi’yi. Bu da haGarrincha’yı üretebiliyor ya da Messi’yi. Bu da hareketi karmaşıklaştırmadan, doğaçlama yolla davrareketi karmaşıklaştırmadan, doğaçlama yolla davranışla ilişkili olduğu için daha basit davranış olarak nışla ilişkili olduğu için daha basit davranış olarak algılanıyor. Messi rakibi çok basit egale ediyor, L. algılanıyor. Messi rakibi çok basit egale ediyor, L. Ronaldo da öyleydi, Hagi de Garrincha da. Ronaldo da öyleydi, Hagi de Garrincha da.

42 42


FUTBOLUN EDEBİYATI FUTBOLUN EDEBİYATI

Yaptıkları, oyunun akışına göre basit olanı, karmaşıklaştırmadan Yaptıkları, oyunun akışına göre basit olanı, karmaşıklaştırmadan yapabiliyor olmaları. Tribünün de oyunun bir parçası olduğunu, oyuyapabiliyor olmaları. Tribünün de oyunun bir parçası olduğunu, oyunun şov olmadığını gösteriyorlardı bize. Rakibi geçmek için “Show nun şov olmadığını gösteriyorlardı bize. Rakibi geçmek için “Show Ponny”liğe gerek olmadığını, aslında “Show Ponny”liğin rakibi geçPonny”liğe gerek olmadığını, aslında “Show Ponny”liğin rakibi geçmek değil, rakip yoluyla gösterinin futbolunu üretmek olduğunu mek değil, rakip yoluyla gösterinin futbolunu üretmek olduğunu gösteriyorlar... gösteriyorlar... Topu alırsın, saha verili değildir, oyuna ve akışa göre yeniden Topu alırsın, saha verili değildir, oyuna ve akışa göre yeniden kurulur, basitçe oynarsın, kavrayışınla yaratıcılığın ortaya çıkar. kurulur, basitçe oynarsın, kavrayışınla yaratıcılığın ortaya çıkar. Messi’nin çalımları gibi... Messi’nin çalımları gibi... Çalımı da oyunun akışı belirlediğinde basitliğin en önemli Çalımı da oyunun akışı belirlediğinde basitliğin en önemli görünümü de rakibin hareketsiz kalabiliyor olması olsa gerek. görünümü de rakibin hareketsiz kalabiliyor olması olsa gerek. Rakibi hamlesiz kılmak karşısında topla “Show Ponny”lik yapRakibi hamlesiz kılmak karşısında topla “Show Ponny”lik yapmakla değil, oyunun akışına göre hareketsizliğin üretimiyle, aslınmakla değil, oyunun akışına göre hareketsizliğin üretimiyle, aslında hamlesizliğin de bir harekete karşılık geldiğini görebilmektir. Son da hamlesizliğin de bir harekete karşılık geldiğini görebilmektir. Son dönemde Messi, İniesta ve Robben’de izlediğimiz de futbolun küçük dönemde Messi, İniesta ve Robben’de izlediğimiz de futbolun küçük geometrik alanda, küçük adımlarla akışını sağlayan estetik çalım tekgeometrik alanda, küçük adımlarla akışını sağlayan estetik çalım tekniği olsa gerek. Bu oyunu ne istatistiklerle ne de ödüllerle açıklamaya niği olsa gerek. Bu oyunu ne istatistiklerle ne de ödüllerle açıklamaya kalkışmamak gerekiyor. Başka oyunun değeri başka bir oyun kavrayışıyla kalkışmamak gerekiyor. Başka oyunun değeri başka bir oyun kavrayışıyla olabilir sadece. Bu açıdan “Show Ponny”lerin temsilcisi Ronaldo ile esteolabilir sadece. Bu açıdan “Show Ponny”lerin temsilcisi Ronaldo ile estetik futbolun temsilcisi Messi’nin hikâyesi belki bu ama rekabetleri değil. tik futbolun temsilcisi Messi’nin hikâyesi belki bu ama rekabetleri değil. Son olarak oyunun estetiği, vücut geliştirmeden, kasların gücünün ölSon olarak oyunun estetiği, vücut geliştirmeden, kasların gücünün ölçülmesinden, gelişiminden öteye sahada kavrayışla, hareketli oyunun parçülmesinden, gelişiminden öteye sahada kavrayışla, hareketli oyunun parçası olarak yaratabilmeye, yeniden kurulan oyuna göre pozisyon alabilmeye çası olarak yaratabilmeye, yeniden kurulan oyuna göre pozisyon alabilmeye dayanıyor. Bugün estetik futbolun temsilcileri, ne kas ne de vücut olarak dayanıyor. Bugün estetik futbolun temsilcileri, ne kas ne de vücut olarak dayatılan tipolojiyle alakaları yok. Geçmişte de öyleydi çünkü zaten bu oyun dayatılan tipolojiyle alakaları yok. Geçmişte de öyleydi çünkü zaten bu oyun farklılıklarıyla büyüyor ve bu oyunun peşinde olmak futbolun peşinde olmak farklılıklarıyla büyüyor ve bu oyunun peşinde olmak futbolun peşinde olmak demek... demek...

43 43


BELESTEPE

Futbolda Doğan “Güneş”i Basketbolda da “Ufuk”ta Görebiliriz Mete Gürkan

Beşiktaş sadece bir futbol kulübü değildir, Beşiktaş’ı Beşiktaş yapan öğelerden biri de amatör branşlardaki varlığıdır. Bu branşlardan biri de basketbol. Kökeni 30’lu yıllara dayanan Beşiktaş basketbolunda, kadın ve erkeklerde son yıllar plansızlık, yanlış seçimler ve her sene sil baştan oluşturulan kadrolarla geçti. Bu sene ise erkeklerde Ufuk Sarıca, kadınlarda ise Aziz Akkaya liderliğinde ve “Ufuk’ta Şampiyonluk Var” sloganıyla yepyeni bir yola çıkılıyor.

G

elin Beşiktaş basketbolunun bugününü ve geleceğini konuşmadan önce biraz geçmişe gidelim, Beşiktaş basketbolu içinde bir tarih yolculuğu yapalım. Beşiktaş’ta erkek basketbolunun tarihi 1933 yılına dayanıyor. İlk maçını 10 Mart 1933 günü Galatasaray ile oynayan Beşiktaş, bu karşılaşmayı 28’e 27 ile kaybediyor. 1936’da Beşiktaş takımı dağıldığı için şube faaliyetlerine bir süre ara veriyor, 1940’da ise Musevi oyunculardan oluşan Barkhoba takımının kapanma kararının ardından, takımdaki basketbolcuların hepsi Beşiktaş’a geçiyor ve Beşiktaş basketbolda tekrar varlık göstermeye başlıyor. Turnuvalar, İstanbul Bölgesel Ligi’nde mücadele ile geçen yıllar derken, 50’li yıllarda şubenin faaliyetleri neredeyse bitme noktasına geliyor. 1956–57 sezonunda 8 yıllık aradan sonra tekrar 1. kümede mücadele eden

44

Beşiktaş, 16 Mart 1957 tarihinde Beşiktaş’ın Karagücü ile oynadığı ve siyah beyazlı takımın 110-46 kazandığı maçta, Beşiktaş kaptanı Hüdai Budanur’un takımının bütün sayılarını (tam tamına 110 sayı) tek başına atmasıyla bir rekoru da tarihe yazıyor. 1966’da Deplasmanlı Basketbol Ligi’nin kurulması ardından, 1968’de ise bu ligde ilk kez yer alıyoruz. Ve İlk Şampiyonluk Geldi Özlemle beklenen şampiyonluk ise nihayet 1974-75 sezonunda geliyor, toplamda sadece iki yenilgi ile Beşiktaş, Türkiye Basketbol Ligi’nde ilk kez şampiyon oluyor. Sonraki sezonda da Beşiktaş’ta tek hedef ikinci şampiyonluktu. Fakat o yıllarda Türkiye basketboluna bir müessese takımı damgasını vurmaya hazırlanıyordu; Eczacıbaşı. O sezon, Eczacıbaşı averajla şampiyon oluyordu Beşiktaş’ın önünde. Sonraki birkaç yıl da yine Beşiktaş, Eczacıbaşı ile zirvede yalnız kalacak ama bir türlü şampiyonluğu tekrar elde edemeyecekti. Eczacıbaşı ve Efes yıllarında Beşiktaş’ta duraklama dönemi Artık basketbolda müessese takımlarının, Eczacıbaşı ve Efes Pilsen egemenliğinin yılları başlamıştı. Bu,


FUTBOLUN EDEBİYATI FUTBOLUN EDEBİYATI

Beşiktaş basketbolu için düşüşün de başlangıcıydı. Beşiktaş basketbolu için düşüşün de başlangıcıydı. Öyle ki; 1967-68 sezonundan bu yana Türkiye BasÖyle ki; 1967-68 sezonundan bu yana Türkiye olan Basketbol Ligi’nde, 20 senedir mücadele etmekte ketbol 20 senedir mücadele etmekte olan BeşiktaşLigi’nde, Erkek Basketbol Takımı, 1987-88 sezonunBeşiktaş Erkek Basketbol Takımı, 1987-88 sezonunda elde ettiği 3 galibiyet ile ikinci lige düşecekti. Bir da elde ettiği ile ikinci lige düşecekti.SonBir sonraki sezon 3isegalibiyet ilk kümeye geri dönülüyordu. sonraki sezon ilk kümeye geri bir dönülüyordu. Sonraki yıllar ortaisesıralarda yer alan Beşiktaş’ı görüraki yıllar orta sıralarda yer alan bir Beşiktaş’ı görüyoruz. Avrupa’da ise Koraç Kupası’nda çeyrek finalin yoruz. ise Koraç Kupası’nda çeyrek finalin ötesineAvrupa’da hiç geçilememişti. ötesine hiç geçilememişti. 30 Yıl Sonra Gelen Final 30 Yıl Sonra Gelen Final 2004-05 sezonunda Beşiktaş, 1975’ten bu yana ilk 2004-05 sezonunda Beşiktaş, 1975’ten bu yana ilk kez final oynama hakkını elde etti. Finalde rakip kez oynama hakkını eldePilsen etti. idi Finalde rakip Türkfinal basketbolunun ekolü Efes ve Beşiktaş Türk basketbolunun ekolü Efes Pilsen idi ve Beşiktaş rakibine 4-1’lik seri sonucunda kaybederek, 30 yılrakibine 4-1’lik seri sonucunda kaybederek, yıldır özlemini duyduğu şampiyonluğu kaçırmış30oldu. dır özlemini duyduğu 2005-06 sezonu öncesişampiyonluğu ise Beşiktaş üç kaçırmış büyükleroldu. için2005-06 sezonu öncesi ise Beşiktaş üç büyükler içinde isminin önüne ilk sponsoru alan takım oldu, Cola de isminin önüne ilk sponsoru alan takım oldu, Cola Turka ile ana sponsorluk anlaşması imzalandı. Bu Turka ile ana sponsorluk anlaşması imzalandı. Bu yıllarda da 4 ila 5 arasında giden dereceler, ULEB yıllarda 4 ila finallerde 5 arasındaedinilen giden dereceler, Cup’takidaçeyrek düzeyler ULEB vardı. Cup’taki çeyrek finallerde edinilen düzeyler Diğer yandan da tribünlerde “Üç Hece Sekiz vardı. Harf, Diğer yandan da tribünlerde “Üç Hece Sekiz Harf, Sadece Beşiktaş” tepkileri. Sadece Beşiktaş” tepkileri. Kulübü saran Demirören kâbusu tabii ki basketsaran Demirören kâbusu tabiioluşan ki basketboluKulübü da vuracaktı. Boşa harcanan paralar, bübolu da vuracaktı. oluşan büyük borçlarla yıllarBoşa hebaharcanan edilmeyeparalar, başlanıyordu. Bu yük borçlarla yıllar heba edilmeye başlanıyordu. dönemde 2010-11 sezonunda NBA tarihinin en Bu iyi dönemde 2010-11 sezonunda basketbolcularından biri Allen NBA Iver- tarihinin en iyi basketbolcularından biri Allen Iver-

son’u Türkiye’ye getirerek adını dünyada duyuracak son’u Türkiye’ye getirerek adını dünyada duyuracak bir transfer yapıyordu Beşiktaş ama bunlar sadece bir transfer yapıyordu Beşiktaş ama bunlar sadece günü kurtaracak şeylerdi. Kalıcı başarılar gelmiyor, günü kurtaracak şeylerdi. Kalıcı başarılar gelmiyor, rakipler ise almış başını gidiyordu. Yine 2011-12 serakipler ise almış başını gidiyordu. Yine 2011-12 sezonunda NBA yıldızı Deron Williams transfer edilezonunda yıldızı Deron Williams edilerek büyükNBA yankı uyandırıldı. Lokavtıntransfer beklenenden rek büyük yankı uyandırıldı. Lokavtın beklenenden erken bitmesi sebebi ile Williams, 13 maç sonunda erken bitmesi sebebi ile Williams, 13 maç sonunda ülkesine geri döndü. Deron Williams’ın ayrılması ülkesine geri döndü. Deron Williams’ın ayrılması sonucu yönetimin kararı ile Deron’un giydiği 8 nusonucu yönetimin kararı ile Deron’un giydiği 8 numaralı forma emekliye ayrılıyordu. maralı forma emekliye ayrılıyordu. Hem Beşiktaş Hem BeşiktaşBasketbolu İçin Özel Yıl Hem Türkiye Hem Türkiyekazandığı Basketbolu Özel Yıl 1974-75’te ilk İçin şampiyonluğunun üze1974-75’te kazandığı ilk şampiyonluğunun üzerinden geçen 37 yıldan sonra, 2011-12 sezonunda rinden geçen yıldan 2011-12Lig, sezonunda muhteşem bir37sezon bizisonra, bekliyordu. Türkiye muhteşem bir sezon bizi bekliyordu. Lig, Türkiye Kupası ve FIBA Eurochallenge Kupası’nı kazanarak Kupası ve FIBA Eurochallenge Kupası’nı kazanarak sezonu 3 kupayla noktalıyorduk. Tadı halen damaksezonu 3 kupayla noktalıyorduk. Tadı halen damaklarda olan bu sezonda, Ergin Ataman’ın çalıştırdığı larda olan bu sezonda, Ergin Ataman’ın çalıştırdığı siyah beyazlı takımımız adeta sezonu “süpürüyordu.” siyah beyazlı takımımız adetaBanvit’i sezonu “süpürüyordu.” Türkiye Kupası finalinde yenerek yapan Türkiye Kupası finalinde Banvit’i yapan Kara Kartallar, sezon içinde de FIBAyenerek Eurochallenge Kara Kartallar, sezon içinde de FIBA Eurochallenge Cup’u müzesine taşıyıp, basketbolda Avrupa ŞampiCup’u taşıyıp, ikinci basketbolda yonluğumüzesine sevinci yaşayan TürkiyeAvrupa kulübüŞampiolarak yonluğu sevinci yaşayan ikinci Türkiye kulübü olarak tarihe not düşecekti. Play-off yarı finalinde Galatasatarihe not düşecekti. Play-off yarı finalinde ray’ı eleyerek final vizesini kapan Beşiktaş, Galatasa7 maçlık ray’ı eleyerek final vizesini kapan Beşiktaş, 7 maçlık seride Anadolu Efes’i 4-2 ile geride bırakıp, 37 yıl seride Anadolu Efes’i 4-2 ile geride bırakıp, 37 kez yıl aradan sonra lig şampiyonluğu kupasını ikinci aradan sonra lig şampiyonluğu kupasını havaya kaldırıyordu. Ve unutulmaz Sinan ikinci Erdemkez ve havaya kaldırıyordu. Ve unutulmaz Sinan Erdem ve Abdi İpekçi tribünleri... Abdi İpekçi tribünleri...

45 45


BELESTEPE BELESTEPE

Feda Yıllarında Feda Edilen Şube Feda Yıllarında Feda Edilen Şube 2012-13 sezonu öncesi önce sponsor “Milangaz” 2012-13 sezonu öncesi önce sponsor “Milangaz” sponsorluktan çekildi. Takıma ana sponsor bulma sponsorluktan çekildi. Takıma ana sponsor bulma konusunda sıkıntı yaşayan yönetim, forma göğüs konusunda sıkıntı yaşayan yönetim, forma göğüs sponsorluğu için her maça farklı sponsorla çıktı. sponsorluğu için her maça farklı sponsorla çıktı. 2011-12 sezonunun şampiyonu olarak tarihinde 2011-12 sezonunun şampiyonu olarak tarihinde ilk kez Euroleague’de mücadele etme hakkı kazandı ilk kez Euroleague’de mücadele etme hakkı kazandı Beşiktaş, TOP 16’ya kaldı. Ama geçen dört yıl, sık Beşiktaş, TOP 16’ya kaldı. Ama geçen dört yıl, sık sık “Beşiktaş basketboldan çekiliyor” söylentileriyle, sık “Beşiktaş basketboldan çekiliyor” söylentileriyle, takımdaki basketbol emekçilerinin maaşlarını bile takımdaki basketbol emekçilerinin maaşlarını bile alamadığı haberlerini okuyarak geçen yıllardı. alamadığı haberlerini okuyarak geçen yıllardı.

sene ligde zirvede Beşiktaşımız yer aldı. Bu sene de yine sene ligde zirvede Beşiktaşımız yer aldı. Bu sene de yine ligin en büyük şampiyonluk adayı Beşiktaş olacak. ligin en büyük şampiyonluk adayı Beşiktaş olacak.

Ufuktaki Şampiyonluklara Ufuktaki Şampiyonluklara Ancak Beraber Koşulabilir Ancak Beraber Koşulabilir Bu sene Beşiktaş basketbolu tekrar yola düşüyor. YepBu sene Beşiktaş basketbolu tekrar yola düşüyor. Yepyeni bir yol ve bu sefer uzun olması istenilen bir yol. yeni bir yol ve bu sefer uzun olması istenilen bir yol. Erkeklerde, uzun süredir camianın görev almasını isErkeklerde, uzun süredir camianın görev almasını istediği Ufuk Sarıca var geminin dümeninde. Beşiktaş tediği Ufuk Sarıca var geminin dümeninde. Beşiktaş tribünlerinden gelmiş, Beşiktaşlılığıyla bilinen ve en tribünlerinden gelmiş, Beşiktaşlılığıyla bilinen ve en önemlisi önü ve geleceği çok açık bir koç, Sarıca. Kyle önemlisi önü ve geleceği çok açık bir koç, Sarıca. Kyle Weems, Michael Thompson, Earl Clark, Michael Roll, Weems, Michael Thompson, Earl Clark, Michael Roll, D.J. Strawberry, Kenan Sipahi, Sertaç Şanlı, Vladimir Engelli Basketbolda Şube Açan İlk Büyük Takım D.J. Strawberry, Kenan Sipahi, Sertaç Şanlı, Vladimir Engelli Basketbolda Şube Açan İlk Büyük Takım Beşiktaş’ın kadın basketbolundaki gidişatı da erkek Stimaç gibi önemli transferler yapıldı. Kadın basketbol gibi önemli transferler yapıldı. Kadın basketbol Beşiktaş’ın kadın basketbolundaki gidişatı da erkek Stimaç takımınkine çok benzer. Yıllarca mücadele edilen bu takımımız ise eski antrenörümüz Aziz Akkaya ile önce ise eski antrenörümüz Aziz Akkaya ile önce takımınkine çok benzer. Yıllarca mücadele edilen bu takımımız şubede bir başarı geleneği oluşturulamadı. Şubenin gençlerle deneyimli oyuncuların kaynaşarak başarıya deneyimli oyuncuların kaynaşarak başarıya şubede bir başarı geleneği oluşturulamadı. Şubenin gençlerle geçmişinde bir Türkiye şampiyonluğu yer alıyor ve Av- koşacağı sistemli bir takım oluşturma niyetinde. koşacağı sistemli bir takım oluşturma niyetinde. geçmişinde bir Türkiye şampiyonluğu yer alıyor ve Avrupa ile Türkiye’de başarılar kazanılan rakiplerin fersah rupa ile Türkiye’de başarılar kazanılan rakiplerin fersah Akatlar’a Dönüş, fersah gerisinde kalındı. Tekerlekli sandalye basketbolDönüş, fersah gerisinde kalındı. Tekerlekli sandalye basketbol- Akatlar’a da ise Beşiktaş’ın yeri çok özel. Bu anlamlı branşa üç Yoksa Veda Yılında Son Bir Ziyaret mi? Yoksa Veda Yılında Son Bir Ziyaret mi? da ise Beşiktaş’ın yeri çok özel. Bu anlamlı branşa üç Beşiktaş basketbolda son yıllarda maçlarını sık sık Sibüyüklerden ilk yatırım yapan Beşiktaş oldu. Daha büyüklerden ilk yatırım yapan Beşiktaş oldu. Daha Beşiktaş basketbolda son yıllarda maçlarını sık sık Sisonra Galatasaray’ın gerisinde kalınsa bile geçtiğimiz nan Erdem’de oynuyordu. Bu sene ise iç saha maçlasonra Galatasaray’ın gerisinde kalınsa bile geçtiğimiz nan Erdem’de oynuyordu. Bu sene ise iç saha maçla-

46 46 46 46


FUTBOLUN EDEBİYATI FUTBOLUN EDEBİYATI

rını 3,200 kişi kapasiteli BJK Akatlar Arena’da oynayacak. Diğer yandan, yönetim Akatlar’daki mevcut salon rını 3,200 kişi kapasiteli Arena’da oynayacak. Diğer yandan, yönetim salon yerine 12 bin kişilik yeniBJK birAkatlar salon yapma planını dillendiriyor. Akatlar’a dönüş Akatlar’daki yılı belki demevcut Akatlar’daki yerine 12 bin kişilik yeni bir salon yapma planını dillendiriyor. Akatlar’a dönüş yılı belki de Akatlar’daki mevcut salona veda yılımız olabilir. mevcut salona veda yılımız olabilir. Beşiktaş basketbolunda belki ilk zamanlarda büyük başarılar gelebilir belki gelmeyebilir. Ne olursa basketbolunda belki ilk zamanlarda büyük başarılar gelebilir belki gelmeyebilir. olursa olsunBeşiktaş bu sezonun bir geçiş sezonu olduğu da unutulmamalı. Beşiktaş’ın basketbolda sabırlı olmaNe vakti. Ve olsun bu sezonun bir geçiş sezonu olduğu unutulmamalı. Beşiktaş’ın basketbolda Ve Beşiktaş’ta basketbolda bir geleneğe ve tarihedasahip olduğunu hatırlama vakti. Dönemliksabırlı değil olma kalıcı vakti. başarılar Beşiktaş’ta geleneğe ve tarihe sahip olduğunu hatırlama vakti. Dönemlik değil kalıcı başarılar için sağlambasketbolda bir sisteminbir oluşması zamanı. için sağlam bir sistemin oluşması zamanı. Beşiktaş’ta basketbol kültürünü tribünüyle, teknik ekibiyle, organizasyonuyla, salonuyla canBeşiktaş’ta basketbol kültürünü tribünüyle, ekibiyle, salonuyla canlandırma, oturtma vakti geldi geçiyor. Şu kesin; teknik mücadele eden, organizasyonuyla, heyecan verici takımlar olacak landırma, oturtma vakti geldi geçiyor. Şu kesin; mücadele eden, heyecan verici takımlar olacak sahada. Antrenörlerin istediği gibi mücadele edecek, pes etmeyi bilmeyen takımlar… Bizim sahada. Antrenörlerin istediği gibi mücadele görevimiz ise, tribünlerde pes etmemek olacak.edecek, pes etmeyi bilmeyen takımlar… Bizim görevimiz ise, tribünlerde pes etmemek olacak. Kim bilir belki futbolda doğan “Güneş”i basketbolda da “Ufuk”ta görebiliriz. Kim bilir belki futbolda doğan “Güneş”i basketbolda da “Ufuk”ta görebiliriz.

47 47


BELESTEPE

Karar Verin: “Sizin Muhammed Ali’niz Hangisi?”* Temel Demirer

“Ölüm haberim bir abartıydı.”1 Eski dünya ağırsıklet boks şampiyonunu 3 Haziran’da 74 yaşında kaybettik. Epeydir Parkinson’dan mustaripti. Konuşma dahil pek çok yeteneğini yitirmişti. Eşi Lonnie’nin deyişiyle “İnsanlarla gözleriyle, kalbiyle konuşmaktaydı...” “Tüm organları durdu, kalbi 30 dakika daha atmaya devam etti”2; ardından dökülen “gözyaşları siyah”tı.3 Bana Albert Camus’nün, “Ölümden üç sonuç çıkarıyorum: başkaldırım, özgürlüğüm ve tutkum,” sözlerini anımsatan ölümüne üzüldüm; boksu sevmediğim; bir spor olarak da kabul etmediğim; yaşım Muhammed Ali maçlarını siyah-beyaz TRT’de izlemeye el verdiyse de seyretmeyip, alkışlamadım… Ben, onu hep, “Nasıl hatırlanmak istersiniz” sorusuna, “Halkını hiçbir zaman satmayan bir insan olarak,” yanıtını vermesiyle4; “Vietnamlılar bana hiç kötülük yapmadılar ki onlarla savaşayım. Benim Vietkong ile bir sorunum yoktur,” demesiyle sevdim ve alkışladım… *** O sadece gelmiş geçmiş en büyük boks şampiyonu, sadece bir Amerikan siyahi haklar savunucusu değil aynı zamanda, en şaşaalı döneminde ABD emperyalizmine baş kaldırmaya, “Hayır” demeye cesaret eden bir cüretti; 68’in habercilerinden biriydi. Clay, dünyanın en büyük ve en gelişmiş ülkelerinden birisi olan ama aynı zamanda ırkçılığın, kölecilik kalıntılarıyla iç içe geçerek siyasetle gericiliğin özgün bir karışımının toplumsal yaşamını zerrelerine kadar nüfuz ettiği ABD’nin ırkçılığı ile ünlenen Kentucky eyaletinde, Luisville’de doğduğunda, ülke dünyayı kasıp kavuran II. Dünya Savaşı’na henüz girmişti. Ama onun ilk gençlik yılları, II. Dünya Savaşı’ndan “Dünyayı Hitler faşizminden kurtarmış, komünizme karşı da ‘Hür dünya’nın tek koruyucusu”, “dünyanın en büyük ekonomi ve askeri gücü”, “dünyanın tek hâkimi” olarak propaganda edilen, “Büyük Amerika” ideolojisinin biçimlendirildiği yıllarda geçti. Bu yıllarda ABD, “dünya jandarması” rolüyle dünyanın her köşesine müdahale derken, iç politikada militarizmin, beyaz ırk ve Amerikan ideallerinin yüceltilmesinin koçbaşı olarak McCarthyciliğin anti-komünizm etrafında yarattığı korkudan beslenerek, en gerici güçlerin basını, siyaseti, kültür alanını zapt ettiği, demokrasi güçlerinin sindirildiği bir ülkeydi. *) Newroz, Eylül 2016… 1) Mark Twain. 2) Tüm Organları Durdu, Kalbi 30 Dakika Daha Atmaya Devam Etti”, Cumhuriyet, 6 Haziran 2016, s.18. 3) “Gözyaşları Siyah”, Cumhuriyet Sokak, 5 Haziran 2016, s.20. 4) “Cenaze Cuma Günü Kaldırılacak”, Birgün, 6 Haziran 2016, s.14.

48 48


FUTBOLUN EDEBİYATI FUTBOLUN EDEBİYATI

“Ölümden üç sonuç çıkarıyorum: başkaldırım, özgürlüğüm ve tutkum” Albert Camus Albert Camus

49 49


BELESTEPE

1960’da Roma Olimpiyatları’nda Amerika adına altı madalya kazanması da onu ırkçıların gözünde aklamadı! Boynundaki olimpiyat madalyası umursanmadan siyahlara servis yapılmayan (o dönemde ırkçılığın etkin olduğu eyaletlerde bu tür restoranlar, kapılarına, “Köpekler ve zencilere servis yapılmaz” diye yazılar asıyordu) bir restorandan atıldı. O da buna tepki olarak madalyasını Ohio Nehri’ne attı! Ve bir süre sonra da Müslüman olduğunu söyleyerek, Muhammed Ali adını aldı. İslâmi çevreler, ABD’de siyahların bu arada Ali’nin İslâm’ın felsefesini ve ondaki ilahi ışığı gördükleri için Müslümanlığı tercih ettiğini söyleseler de gerçek böyle değildir. 1960’ların Amerika’sında siyahlar, Hıristiyan beyazların ırkçılığını protesto etmek için Müslümanlığa geçiyorlardı; yani Müslüman olmak bir protesto biçimiydi. Clay de bunun için Müslümanlığı seçmişti. Ali’yi, Ali yapan, Vietnam Savaşı’nı götürülmek üzer askere alınmayı reddetmesiydi ki, ABD’nin Ali’ye yanıtı da; unvanlarına el koymak ve beş yıl hapis, 10 bin dolar para cezasına çarptırmak oldu. O günden sonra artık Ali için hiçbir şey eskisi gibi olmadı; zaten zor olan yolu daha da zorlaştı.5 *** ABD Başkanı Obama’nın, “Bir ikonu kaybettik. Afro-Amerikalıları özgürleştiren ve kimlikleriyle gurur duymalarını sağlayan biriydi”; St. Stephen Baptist Kilisesi Baş Papazının ise, “O siyahilerin bile kendini sevmekle ilgili sorunları olduğu zamanda siyahileri sevme cesaretini gösterdi,”6 diye betimledikleri Ali kadar “Uzun zamandır hiç kimse birleştirememişti parçalı dünyayı. Savaş karşıtları, ırkçılık karşıtları, anti-emperyalistler, Sivil Haklar Hareketi’nin günümüze uzanan sempatizanları, Müslümanlar, Marksistler, sosyalistler vd., hepsi Ali sevgisinde birleşti.”7 Bunun böyle olmasında bir anormallik yok mu? Jean Paul Sartre’ın, “Yekî/ê ji nav me hildibijêrin, wî/wê bi hêrs yan jî bi kulê dikujin, piştî bîst salan li ser navê wî/wê peykerê wî/wê çêdikin. Eynî mirov, him dikujin him jî li ber peykerê wî/wê axaftinê dikin, miriyekî/ê bi şan û şerefê berz dikin, daku paşê jiyana yekî/ê din bikaribin jahrî bikin. “Aramızdan birini alıyorlar, onu öfkesinden ya da kederinden öldürüyorlar, yirmi beş yıl sonra da onun adına bir anıt dikiyorlar. Aynı adamlar, hem öldürüyorlar hem de anıt başında nutuk çekiyorlar, bir ölüyü şana şerefe boğuyorlar ki daha sonra bir başkasının yaşamını zehir edebilsinler,” uyarısını “es” geçmeyenler için elbette var. “Nasıl” mı? Tüm haber kanallarında, görsel ve yazılı medyanın neredeyse tamamında Cassius Marcellus Clay’den Muhammed Ali’ye evrilen bir adama, bir sporcuya ve bir boksöre ilişkin övgüler yer aldı. Kendini sol cenahta görenlerin ağırlıklı olarak övgülerinde vurgu yaptıkları tema, Muhammed Ali’nin Vietnam Savaşı ve bu nedenle askerliği reddi ile ABD başta olmak üzere siyahilere karşı uygulanan ırkçılığa karşı takındığı protest tavırdır. Muhammed Ali’nin Küba Devlet Başkanı Fidel Castro’ya “Sizi ABD dahi deviremedi” sözleri önemsiz ya da az önemli laflar ve yaşanmışlıklar değildir. Tüm bunlara rağmen sol düşünce ve cenah açısından dile getirilmesi gereken bir konu da şu olmadır; Cassius Marcellus Clay’den Muhammed Ali’ye evrilen söz konusu yaşamda, sondan başa doğru bakıldığında “savaşa ve ırkçılığa” indirilmiş bir yumruk serüveninde elbette takdir edilecek çok şey bulunabilir ve bulunmalıdır da... Lakin sonuç olarak siyahilere yönelik tutuma ve Vietnam Savaşı karşıtlığına yönelik muhalif duruş güzelli5) İhsan Çaralan, “Bu Dünyadan Bir Muhammed Ali Clay Geçti!”, Evrensel, 6 Haziran 2016, s.3. 6) “Efsaneye Yakışan Uğurlama”, Cumhuriyet, 11 Haziran 2016, s.2. 7) Fırat Mollaer, “Muhammed Ali, Politik Anlamı ve Muhafazakârlar”, 9 Haziran 2016… http://www.birikimdergisi.com/guncel-yazilar/7721/muhammed-ali-politik-anlami-ve-muhafazakârlar

50 50


FUTBOLUN EDEBİYATI

ğini ve toplumsal kazanımı sonraki süreçte Hıristiyanlıktan Müslümanlığa geçerek göstermek yağmurdan kaçarken doluya tutulmaya benzemiştir.8 *** Tayfun Atay’ın, “Ali, bir ‘seküler-İslâm’ timsaliydi!”9 varsayımı oldukça tartışmalıdır; Ali Sirmen’in, “O dini vecibelerini yerine getirme konusunda titiz, mutekit bir Müslüman’dı. 22 yaşında, o dönemde herhangi bir Amerikan zencisinin başına gelebilecek türden bir haksızlığa kızarak, ihtida eden Ali’nin Müslümanlığı, ırkçılığa, sömürüye, savaş kışkırtıcılığına karşı başkaldıran bir Müslümanlıktı. Adını doğru koymak gerekirse, Ali’nin İslam’ı, mazlumun İslam’ıydı,”10 sözleri gibi… Unutulmasın: ABD’de Martin Luther King’in 1963 Ağustos’unda namlı ‘Bir Hayalim Var’ konuşmasını yaptığı dönemde trendler sivil haklar, entegrasyon iken; 22 yaşındaki Ali açıkça ırk ayrımcısı reaksiyoner bir hareketten etkilendi. Kin ve nefret telkin eden, beyazları “mavi gözlü şeytan”, kendini ise “mesih” ilan etmiş Elijah Muhammed’in “İslâm Ulusu” hareketine katıldı, “PR adamı” oldu. Değişimi yaş aldıkça geldi. Elijah Muhammed’in 1975’teki ölümüyle ayrılıp “hakiki İslâm” olduğuna inandığı yolu seçti.11 Ama, örneğin İslamcı fundementalizm ya da IŞİD benzeri oluşumlar karşısında sessiz kalmayı yeğledi. Tam da bu noktada: “Hangi Muhammed Ali?” sorusu hatalı aslında. Doğru soru şu: Sizin Muhammed Ali’niz hangisi? Tamam, şu konuda hemfikiriz. Tarihin en büyük spor insanı öldü. Öyle olmasa dünyanın tüm gazeteleri, tüm TV bültenleri onunla başlamaz, herkes aynı adamın birbirinden güzel resimlerini manşete koymazdı. O başkaydı, evet. Yaptıklarıyla, söyledikleriyle hepimizi bir yerden başka bir yere taşıdı. Kimse onun kadar bir spor dalını etkilemedi. Kimse onun kadar genel olarak spor kültürünü değiştirmedi. Bir sporcu olarak kimse onun kadar toplumsal hayatın belirleyicisi olmadı. Ama bu Ali’nin birden çok yüzü olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Büyük bir Ali hayranı olan ve hakkında kitap yazan New Yorker dergisinin genel yayın yönetmeni David Remnick, Ali öldükten sonra yazdığı yazıda şunu net olarak vurguluyor. Parkinson’a yakalandıktan sonra kamusal imgesi değişti Ali’nin. “Evcilleşti.” Herkesin Ali’si oldu. Reagan’a destek verdi örneğin. Çok suya sabuna dokunmaz hâle geldi. Büyük bir şampiyon ve büyük bir star olarak hayatına devam etti. Aslında o günden sonra herkesin Ali’si oldu. Ondan evvel bazılarının pek haz etmediği biriydi. Hele de devletin. Yani demem o ki, bugünün sembol Ali’si, bugünün “pop imgesi”, herkeslerin sevgilisi Ali başka, hayatının ilk 40 yılındaki “gerçek” Ali başka. Onun sihri son yıllardaki “kullanışlı” halinde gizli değil.12 *** Ve nihayet Cassius Marcellus Clay, Jr., namı diğer Muhammed Ali, daha toprağa girmeden cenazesi üzerinden “prim yapma”ya kalkışanlar da altını çizdiklerimize mündemiç bir soru(n)dur. “Nasıl” mı?13 8) İsmail Topkaya, “Nam-ı Diğer Muhammed Ali”, 6 Haziran 2016… http://sendika10.org/2016/06/nam-i-diger-muhammed-ali-ismail-topkaya/ 9) Tayfun Atay, “Muhammed Ali, Bir ‘Seküler-İslâm’ Timsaliydi!”, Cumhuriyet, 13 Haziran 2016, s.2. 10) Ali Sirmen, “Zalimin İslâmı Mazlumun İslâmı”, Cumhuriyet, 9 Haziran 2016, s.6. 11) Ceyda Karan, “Muhammed Ali Kim, Siz Kim...”, Cumhuriyet, 8 Haziran 2016, s.7. 12) Bağış Erten, “Hangi Muhammed Ali?”, Cumhuriyet, 8 Haziran 2016, s.17. 13) “Burada herkes adına ciddi bir ‘ikiyüzlülük’ var. Ali hakkında söylenen her şeyde büyük oranda bir doğruluk payı var ama bu sene bu ülkede benzer bir sporcu vardı ve bütün emeği burnundan fitil fitil getirildi. Amedspor’un ve oyuncusu Deniz Naki’nin bu sene yaşadıklarını hatırlıyor musunuz? ‘Barış’ dedikleri için, ‘Irkçılığa karşıyız’ dedikleri için, ‘Çocuklar ölmesin maça gelsin’ dedikleri için başlarına neler geldi? Deniz Naki’nin aldığı 12 maçlık ceza niye verilmişti? (İlker Aktükün, “Muhammed Ali, Deniz Naki ve İkiyüzlülüğümüz!”, Evrensel, 9 Haziran 2016… http://www.evrensel.net/yazi/76807/muhammed-ali-deniz-naki-ve-ikiyuzlulugumuz) Ayrıca bkz: “Erdoğan: Cenazesinde Gelip Konuşayım”, Cumhuriyet, 7 Haziran 2016, s.4; “Irkçılara ‘Söz Hakkı’ Yok”, Gündem, 8 Haziran 2016, s.13.

51


BELESTEPE

Ali’nin ölümü, dünya genelinde büyük üzüntü yaratırken, AKP iktidarının havuz medyasının riyakârlığını da tüm çıplaklığıyla ortaya serdi. Demokrasi, barış, insan hakları söylemlerinin yalan olduğunu, halklara karşı nefret suçu işlediklerini, ırkçılık yaptıklarını iyice açık ettiler. Havuz medyası (Yeni Şafak, Akşam, Star, Sabah, Taraf) barış ve adalet için savaşan Ali’nin meziyetlerini yazarken, Ali’ye zulmeden “ırkçı beyaz iktidar”ın benzeri konumunda olduklarını gizlemeye çalıştılar.14 Ali’nin cenazesi için Louisville’e giden Cumhurbaşkanı Erdoğan,15 programını yarıda keserek Türkiye’ye dönmek zorunda kalırken; Ali ailesinin sözcüsü Bob Gunnell, cenaze töreni programına daha sonradan konuşmacı olarak iki ismin daha eklendiğini belirterek, Erdoğan ve ikinci Abdullah’ın konuşması programdan çıkarıldığını duyurdu.16 Muhammed Ali’nin cenazesinin defnedilmesinin ardından KFC Center’da yapılan son törende Haham Michael Lerner konuşmasına, “Seçimle işbaşına gelen yetkililere işkenceye son vermelerini söyleyin. Bu ülkede 2008’de ekonomik kriz yaratan bankalara ve büyük şirketlere, gelir dağıtımı adaleti istediğinizi söyleyin. Şiddet kullanan politikacılara dur deyin, savaşlara dur deyin. Türkiye’nin liderlerine Kürtleri öldürmeyi durdurmayı söyleyin. İsrail Başbakanı Netanyahu’ya, iç güvenliği sağlamanın yolunun Batı Şeria’yı işgal etmeyi durdurmak, Filistin devletinin kurulmasına yardımcı olmaktan geçtiğini söyleyin,”17 dedi. Bu bağlamda hayatına uygun bir dünya finali yaptı Ali. “Bulunduğu yerden kırk Yasin okuyup ruhuna hediye etmek varken binlerce mil yol kat edip canlı yayın kameralarının önünde kısa bir aşr-ı şerif okuma gayretleri de yine aynı Ali kriterlerine takılmıştı aslına bakarsanız.”18 *** İnsan, karmaşık bir varlık. En cüretli isyanlarla, en uysal uzlaşmacığı barındırabiliyor bünyesinde. Bir ırkçılığa tepkisini, bir başka ırkçılığa sığınarak verebiliyor. En yalınkat radikalizmle, en koyu muhafazakârlık arasında salınabiliyor. Ve ömrüne şampiyonlukları, zaferleri, şanı, şöhreti ve unutulmayı, yok edilmeyi, aşağılanmayı sığdırabiliyor. Ali de böyle bir insan. Ölümünden Erdoğan’ın da Obama’nın da ırkçılık karşıtlarının da devrimcilerin de bir pay çıkarması bundan. Ama belki de “altın vuruş”, ‘Biz onu bir İslâmcı olarak değil, bir ırkçılık ve savaş karşıtı, bir aktivist olarak görmeyi istiyoruz,’ tavrıyla Erdoğan’ı yüz geri eden ailesinden geldi. Biz de onu bu yönleriyle hatırlayacağız. O halde diyebiliriz ki, “Comple promissum / “Söz verdiğini yap” ilkesinden ödün vermeyen Ali’nin bize bıraktığı miras, “Şu hayatta önemli olan tek şey, bir insanın ‘ben gerçekten yaşadım’ diyebilmesidir. Onun dışında hiçbir şeyin önemi yok,” sözüdür Jean Paul Sartre’ın…

14) “Yumrukları Riyakârlığı da Yere Serdi”, Gündem, 6 Haziran 2016, s.13. 15) Cumhurbaşkanı Erdoğan, ‘Bloomberg’de Muhammet Ali için kaleme aldığı makalede, “Dünyanın sorunlarını çözmek için Muhammed Ali’nin mirasını kullanın” başlıklı yazıda “dünyanın her yerinden insanlar Ali’nin sporcu kişiliğinin yanı sıra siyasi duruşundan da etkilenmişti. İnsanlığın her zamankinden daha büyük sorunlarla karşı karşıya olduğu bu dönemde Ali’nin barış, özgürlük ve dayanışma mesajı Türkiye’nin politikalarına yol gösteriyor,” dedi. (“Konuşamadı Makale Yazdı”, Cumhuriyet, 10 Haziran 2016, s.13.) 16) “Erdoğan Muhammed Ali’nin Cenazesinde ‘Bozulunca’ Programını Yarıda Kesti”, 10 Haziran 2016…http://www.diken. com.tr/erdogan-muhammed-alinin-cenazesinde-bozulunca-programini-yarida-kesti/ 17) “Muhammed Ali’nin Cenaze Töreninde Erdoğan İçin Ağır Sözler”, Cumhuriyet, 12 Haziran 2016, s.11. 18) Turgay Oğur, “Kendi Cenazesini Tertip Eden Boksör”, 13 Haziran 2016… http://www.meydangazetesi.com.tr/kendi-cenazesini-tertip-eden-boksor-makale,3620.html

52 52


Bir Bir Sur’un Sur’un Dibinde Dibinde Saklı Saklı Düşler Düşler

FUTBOLUN EDEBİYATI FUTBOLUN EDEBİYATI

Utkan Utkan Çalışkan Çalışkan boş bir araziye bırakılmış olsa tüm gökkuşakları boş bir araziye bırakılmış olsa tüm gökkuşakları ve yedi rengin her biri alnından vurulsa böyle kanamazdı içim ve yedi rengin biri alnından vurulsa zor böyle kanamazdı içim ekmeği aldığımher toprağa canımı vermek değil ama ekmeği aldığım toprağa canımı vermek zor değil ama hani böyle apansız, bir telaş yaşarken çocukluğumu hani böyle kanatarak apansız, bir telaş yaşarkençok çocukluğumu kanayarak yere düşüşüm dokundu çok kanayarak kanatarak yerealınmam düşüşüm çok dokundu çok adıma ne derseniz deyin adıma ne derseniz deyinacılarınıza alınmam yardım ve yataklık ettiği yalan ama küçücük ellerimin ama küçücük ellerimin acılarınıza yardım ve yataklık ettiği yalan kimse beklemesin kararmış yüzümde ihanetin çizgilerini görmeyi kimse yüzümdekararmış ihanetinbir çizgilerini görüp beklemesin göreceğiniz kararmış surları çığlıklarla kentin görmeyi görüp göreceğiniz surları çığlıklarla kararmış bir kentin tüm sokaklarını bezeyen isyan çiçekleridir... tüm sokaklarını bezeyen isyan çiçekleridir... kara tahtanın önündeyim kara tahtanın önündeyim matematikten sözlüdeyim matematikten sözlüdeyim abimin pantolonu büyük geliyor hâlâ abimin pantolonu önlüğümün yakası büyük yok geliyor hâlâ önlüğümün yakası yok küçülmüş kurşun kalemin ucu cebimi oymuş nicedir kullanılmaktan nicedir kullanılmaktan küçülmüş kurşun kalemin ucuşiircebimi oymuş simit susamları var ceplerimde, birde isimsiz onlarca simit susamları var ceplerimde, birde isimsiz onlarca şiir “welat ..... söyle bakalım iki kere sekiz?” “welat söyle bakalım iki kere sekiz?” üçüncü..... sınıftayım, on yaşındayım üçüncü sınıftayım, on yaşındayım “welat ..... söyle bakalım iki kere sekiz?” “welat ..... söyle bakalım ikialınıp kere sekiz?” ortayı bitirmeden okuldan tütüne gönderecekler beni biliyorum ortayı bitirmeden okuldan alınıp tütünetarlalarında gönderecekler beni biliyorum çocukluğumu tütün, gençliğimi pamuk bırakacağım çocukluğumu tütün, gençliğimi pamuk tarlalarında bırakacağım “welat ..... söyle bakalım iki kere sekiz?” “welat ..... söyleonlarca bakalım kere sekiz?” kendi dilimde şiirikiyazmışım on yaşında kendi dilimde onlarca şiir yazmışım on yaşında 1 bütün stranları1 bilirim emin olun bütün stranları bilirim emin olun ve hiç şaşırmam kardelenlerin açış günlerini ve hiç şaşırmam kardelenlerin günlerini dünyanın döndüğünü bilirim,açış geceyi ve gündüzü dünyanın döndüğünü bilirim, geceyi gündüzü ve akasyalar erken açtığında kışın sert ve geçtiğini ve akasyalar erken açtığında kışın sert geçtiğini ve trenle Ankara yolunun bir gün çektiğini bilirim ve trenle Ankara yolunun bir gün çektiğini bilirim ama... ama... ama susuyorum... ama susuyorum... “bileceksiniz ... İki kere sekiiiizzz... Eşittiiirr...” “bileceksiniz eşit midir? ... İki kere sekiiiizzz... Eşittiiirr...” eşit midir?hocam iki kere sekiz eşit midir? söylesene söylesene iki kere sekiz tablosunun eşit midir? boş ver cevaplarınıhocam ezberletme çarpım cevaplarını ezberletme tablosunun boş ver iki kere sekiz bir şeylereçarpım eşittir mutlaka iki kere sekiz bir şeylere eşittir mutlaka ama güneşin benden bir saat sonra uyandırdığı ama güneşin benden bir saat sonrayiyenler uyandırdığı ve kahvaltısında çikolatalı ekmek ve kahvaltısında çikolatalı ekmekiçebilenler yiyenler çaylarını istedikleri kadar şekerli çaylarını istedikleri kadar şekerli içebilenler kardeşlerini adını bile bilmediği bir acıya kurban etmemişler kardeşlerini adınıçiçeklerle bile bilmediği acıya kurban babası ellerinde ölümübir taşımamışlar eşitetmemişler midir? babası ellerinde çiçeklerle ölümü taşımamışlar eşit midir? gözlerinde korkuyu beslemeyenler gözlerinde korkuyu beslemeyenler türküleri silah sesleriyle kesilmeyenler türküleri silahdipçik sesleriyle kesilmeyenler çocuklukları darbeleriyle ezilmeyenler eşit midir? çocuklukları dipçik darbeleriyle ezilmeyenler eşit midir? zil çaldı, yok teneffüs değil zil çaldı,panzer yok teneffüs değil üzerine sürülmüş bir arkadaşımızı getirmişler sadece üzerine panzer sürülmüş bir arkadaşımızı getirmişler sadece zil çaldı, zil çaldı, saklayın kaldırım taşlarını... saklayın kaldırım taşlarını... 1) Stran: Türkü. 1) Stran: Türkü.

53 53


Geçtiğimiz günlerde Rıdvan Dilmen ve Burak Yılmazla beraber saray dalkavukluğunun öncülüğünü yapan Arda Turan için Barcelona kulübüne mektup yazdık, çağrımız İspanyolca ve Türkçedir.

“Hola FC Barcelona, que sois más que un club de fútbol, los hijos de los que lucharon contra Franco. Hola pueblo de Cataluña, Les hacemos esta llamada desde Turquía, el país de vuestro jugador Arda Turan. Vamos a tratar de explicar por qué Arda Turan se ha convertido en un asunto de interés en común: El gobierno turco va a someter a referéndum (referendo?) el cambio de 18 artículos de la constitución en abril de 2017 para convertir la República de Turquía en un régimen de un solo hombre. Con este cambio el poder se va a concentrar en solo una persona y cualquier forma de oposición va a ser oprimida y eliminada. El fascismo va a invadir los pueblos de Turquía sin necesidad de esconderse. Arda Turan, ciudadano de nuestro país y jugador de vuestro equipo, y algunos otros futbolistas turcos han declarado que van a decir “sí” y han hecho llamadas en medios sociales para convencer a la gente a votar “sí” en el referéndum y así aprobar los cambios en la constitución turca. Nosotros, los aficionados del club Beşiktaş, procedemos de una tradición en la que se prima la buena personalidad de nuestros jugadores, actuales y futuros. Por este motivo, muchos “buenos” jugadores fueron despedidos rápidamente de nuestro club mientras que otros jugadores mediocres se pudieron convertir en leyendas. Asumiendo que el club de fútbol del pueblo de Barcelona que convirtió el eslogan “No pasarán!” en su bandera y lucho contra el fascismo de Franco pensará como nosotros, hemos querido que se dieran cuenta de la actitud de Arda Turan. Esta actitud es racista, sectaria y enemigo del laicismo. Esta actitud lanza gritos de guerra y detiene a los que reclaman la paz. Esta actitud es misógina y considera a la mujer como un ser humano de segunda clase. Esta actitud es la de ladrones y corruptos. Esta actitud junto con todos estos delitos quiere apoderarse del monopolio de todo el poder a través de la nueva constitución para poder reprimir al pueblo y a la oposición. Al lado de todas estas culpas la gente con esta actitud quiere unir el poder en una sola mano y intimidar al pueblo y a la oposición con el cambio de la constitución turca. Esta es la actitud a la que Arda Turan dice “sí” y por todo lo explicado va en contra de un club que cuenta con aficionados en nuestro país y en todo el mundo que es el Fútbol Club Barcelona y de su filosofía. Con el deseo de ver a un FC Barcelona sin Arda Turan en Estambul algún día.” “No Pasaran!” HAYIR! Los aficionados del Beşiktaş defensores de la paz y libertad.

“Merhaba bir kulüpten daha fazlası olan Barcelona kulübü, Faşist Franco’ ya karşı dövüşenlerin çocukları, Merhaba Katalunya halkı, Sizlere, kulübünüzün oyuncusu Arda Turan’ın ülkesi Türkiye’den sesleniyoruz. Arda Turan neden ortak gündemimiz oldu onu anlatmaya çalışacağız. Cumhuriyet rejiminin tek adam rejimine dönüşmesini sağlamak üzere iktidarın dayattığı 18 maddelik yeni anayasa değişiklik paketi 2017 Nisan ayrında referandum ile Türkiye halkına sunulacak. Bu değişikliklerle güç tek bir kişide toplanacak, her türlü muhalefet sindirilip yok edilecek, Faşizm artık dişlerini saklama gereği bile duymadan tüm çıplaklığıyla halklarımızın üzerine çökecek. Ülkemiz vatandaşı ve kulübünüzün oyuncusu Arda Turan ve birkaç diğer Türk futbolcu futbolcu bu değişikliklere evet diyeceklerini açıklayarak sosyal medyada topluma “evet “ demeleri çağrısında bulundular. Bizler, Beşiktaş taraftarı olarak kulübümüzde oynayan ve oynayacak olan oyuncuların önce iyi insan olmaları yönünde tavır belirleyen bir gelenekten geliyoruz. Bu nedenledir ki nice “iyi” oyuncunun çabucak kovulduğu kulübümüzde nice vasat oyuncular da efsanemiz olabilmiştir bu sayede. “No Pasaran “ sloganını bayrak edip Franco faşizmine karşı mücadele etmiş Barcelona halkının kulübünün de bizler gibi düşüneceğinden hareketle Arda’nın anlayış biçiminin farkına varmalarını istedik. Bu anlayış ; ırkçıdır, mezhepçidir, laiklik düşmanıdır. Bu anlayış savaş çığlıkları atıp barış diyenleri tutuklar. Bu anlayış kadın düşmanıdır; kadını ikinci sınıf vatandaş olarak görür. Bu anlayış; hırsızdır, adları yolsuzluklara karışmıştır, Bu anlayış tüm bu suçlarının yanında, gücü yeni anayasa ile tamamen kendi tekellerine alıp halkı ve muhalefeti sindirmek istemektedir. İşte Arda Turan evet dediği anlayış budur. İşte bu yüzden ülkemizde ve dünyada bir çok taraftarı olan Barcelona kulübüne ve felsefesine yakışmamaktadır. Arda Turan’sız bir Barcelona ile İstanbul’da bir gün görüşmek dileğiyle . “No Pasaran” HAYIR ! Barıştan ve Özgürlükten yana olan Beşiktaşlılar


FUTBOLUN EDEBİYATI

Beleştepe Beleştepe’dir. ğini ve toplumsal kazanımı sonraki süreçte Hıristiyanlıktan Müslümanlığa geçerek göstermek yağmurdan kaçarken doluya tutulmaya benzemiştir.8 *** Tayfun Atay’ın, “Ali, bir ‘seküler-İslâm’ timsaliydi!”9 varsayımı oldukça tartışmalıdır; Ali Sirmen’in, “O dini vecibelerini yerine getirme konusunda titiz, mutekit bir Müslüman’dı. 22 yaşında, o dönemde herhangi bir Amerikan zencisinin başına gelebilecek türden bir haksızlığa kızarak, ihtida eden Ali’nin Müslümanlığı, ırkçılığa, sömürüye, savaş kışkırtıcılığına karşı başkaldıran bir Müslümanlıktı. Adını doğru koymak gerekirse, Ali’nin İslam’ı, mazlumun İslam’ıydı,”10 sözleri gibi… Unutulmasın: ABD’de Martin Luther King’in 1963 Ağustos’unda namlı ‘Bir Hayalim Var’ konuşmasını yaptığı dönemde trendler sivil haklar, entegrasyon iken; 22 yaşındaki Ali açıkça ırk ayrımcısı reaksiyoner bir hareketten etkilendi. Kin ve nefret telkin eden, beyazları “mavi gözlü şeytan”, kendini ise “mesih” ilan etmiş Elijah Muhammed’in “İslâm Ulusu” hareketine katıldı, “PR adamı” oldu. Değişimi yaş aldıkça geldi. Elijah Muhammed’in 1975’teki ölümüyle ayrılıp “hakiki İslâm” olduğuna inandığı yolu seçti.11 Ama, örneğin İslamcı fundementalizm ya da IŞİD benzeri oluşumlar karşısında sessiz kalmayı yeğledi. Tam da bu noktada: “Hangi Muhammed Ali?” sorusu hatalı aslında. Doğru soru şu: Sizin Muhammed Ali’niz hangisi? Tamam, şu konuda hemfikiriz. Tarihin en büyük spor insanı öldü. Öyle olmasa dünyanın tüm gazeteleri, tüm TV bültenleri onunla başlamaz, herkes aynı adamın birbirinden güzel resimlerini manşete koymazdı. O başkaydı, evet. Yaptıklarıyla, söyledikleriyle hepimizi bir yerden başka bir yere taşıdı. Kimse onun kadar bir spor dalını etkilemedi. Kimse onun kadar genel olarak spor kültürünü değiştirmedi. Bir sporcu olarak kimse onun kadar toplumsal hayatın belirleyicisi olmadı. Ama bu Ali’nin birden çok yüzü olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Büyük bir Ali hayranı olan ve hakkında kitap yazan New Yorker dergisinin genel yayın yönetmeni David Remnick, Ali öldükten sonra yazdığı yazıda şunu net olarak vurguluyor. Parkinson’a yakalandıktan sonra kamusal imgesi değişti Ali’nin. “Evcilleşti.” Herkesin Ali’si oldu. Reagan’a destek verdi örneğin. Çok suya sabuna dokunmaz hâle geldi. Büyük bir şampiyon ve büyük bir star olarak hayatına devam etti. Aslında o günden sonra herkesin Ali’si oldu. Ondan evvel bazılarının pek haz etmediği biriydi. Hele de devletin. Yani demem o ki, bugünün sembol Ali’si, bugünün “pop imgesi”, herkeslerin sevgilisi Ali başka, hayatının ilk 40 yılındaki “gerçek” Ali başka. Onun sihri son yıllardaki “kullanışlı” halinde gizli değil.12 *** Ve nihayet Cassius Marcellus Clay, Jr., namı diğer Muhammed Ali, daha toprağa girmeden cenazesi üzerinden “prim yapma”ya kalkışanlar da altını çizdiklerimize mündemiç bir soru(n)dur. “Nasıl” mı?13

8) İsmail Topkaya, “Nam-ı Diğer Muhammed Ali”, 6 Haziran 2016… http://sendika10.org/2016/06/nam-i-diger-muhammed-ali-ismail-topkaya/ 9) Tayfun Atay, “Muhammed Ali, Bir ‘Seküler-İslâm’ Timsaliydi!”, Cumhuriyet, 13 Haziran 2016, s.2. 10) Ali Sirmen, “Zalimin İslâmı Mazlumun İslâmı”, Cumhuriyet, 9 Haziran 2016, s.6. 11) Ceyda Karan, “Muhammed Ali Kim, Siz Kim...”, Cumhuriyet, 8 Haziran 2016, s.7. 12) Bağış Erten, “Hangi Muhammed Ali?”, Cumhuriyet, 8 Haziran 2016, s.17. 13) “Burada herkes adına ciddi bir ‘ikiyüzlülük’ var. Ali hakkında söylenen her şeyde büyük oranda bir doğruluk payı var ama bu sene bu ülkede benzer bir sporcu vardı ve bütün emeği burnundan fitil fitil getirildi. Amedspor’un ve oyuncusu Deniz Naki’nin bu sene yaşadıklarını hatırlıyor musunuz? ‘Barış’ dedikleri için, ‘Irkçılığa karşıyız’ dedikleri için, ‘Çocuklar ölmesin maça gelsin’ dedikleri için başlarına neler geldi? Deniz Naki’nin aldığı 12 maçlık ceza niye verilmişti? (İlker Aktükün, “Muhammed Ali, Deniz Naki ve İkiyüzlülüğümüz!”, Evrensel, 9 Haziran 2016… http://www.evrensel.net/yazi/76807/muhammed-ali-deniz-naki-ve-ikiyuzlulugumuz) Ayrıca bkz: “Erdoğan: Cenazesinde Gelip Konuşayım”, Cumhuriyet, 7 Haziran 2016, s.4; “Irkçılara ‘Söz Hakkı’ Yok”, Gündem, 8 Haziran 2016, s.13.

51


KISA KISA... H

Dergimizin ilk iki sayısında yazan Elif Çongur, Yılın Spor Yazarı seçildi. Tebrik eder, başarılarının devamını dileriz.

H

Dergimizin ilk sayısında Amedspor üzerine “çocuklar ölmesin, maça da gelsin” belgeseli yapan Onur Öncü ile röportaj gerçekleştirmiştik, bu röportajda bizden kaynaklanan hatalar yüzünden Onur Öncü’den özür dileriz.

H

Chapecoense camiasının acısını paylaşıyoruz.

H HAYIR



Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.