Bicda Mart 2015 Bülteni

Page 1

Bilişim ve İletişim Çalışanları Dayanışma Ağı Bülten - Mart 2015

Bilişim Çalışanları Manifestosu

İnternetin üç harflileri: DNS, VPN, Tor…

1. Tüm gün klavye ve bilgisayar başında hareket etmeden beyin gücü ile çalışan herkes bilişim çalışanıdır. 2. İş günü ek mesai olmadan 8 saattir. 3. Tüm asgari maaşlar odaların belirlediği sınırların altında olamaz. 4. Sigortalar tam ücret üzerinden yatırılmalıdır. Tam ücret üzerinden yatmayan sigorta hırsızlıktır.

Deneyim: Bir Şirketin

Taşeronlaşma

Süreci

Deneyim: Bilişimin Arka Odası

Kadın Bilişimciden Bir e-POSTA!

5. Ek mesai durumunda ücret ödenmelidir. Ücretsiz ek mesai hırsızlıktır. 6. Tüm maaşlar gecikmesiz yatırılmalıdır. Her türlü gecikme hırsızlıktır. 7. Çalışanların, şirketlerinde en yeni ve verimli teknolojilerin kullanılmasını talep etme hakkı vardır. Bu teknolojilerin kullanılması, hem çalışanı hem de genel teknoloji düzeyini geliştirir. Çalışanların kendilerini geliştirmeleri teşvik edilmelidir. Çalışanların kendilerini geliştirme aktiviteleri iş saatleri içinde olmalıdır. İş gereksinimleri dolayısıyla verilen eğitimler için haftasonu, mesai sonrası zamanlarının çalınması kabul edilemez. 8. İşverenler çalışanlarının sağlığından ödün vermeyecektir. İş takip yazılımları ve kamera sistemleriyle, çalışanların insanlık dışı hedeflere ulaşmaları için zorlanmaları eziyettir. 9. Her türlü mobbing, psikolojik taciz, zorlama, dayatma, baskı, dışlama, ayrımcılık ahlaksızlıktır. Ne işveren, ne de işverenle işbirliği içinde olan başka bir kimsenin kimseye mobbing, zorbalık yapmaya hakkı yoktur. Bilişim Çalışanları olarak haklarımızın farkındayız, eziyete, zorbalığa, sömürüye ve hırsızlığa karşıyız! Değeri, emek verenler yaratır! www.bilisimcalisanlari.org - Mart 2015


bilişim ve iletişim çalışanları dayanışma ağı - BİÇDA

Özgür Yazılım Ve Donanım Üzerine...

İnternetin üç harflileri: DNS, VPN, Tor…

“... Bugün artık araba diye bir şey yok, uçak diye bir şey yok, işitme cihazları yok; dört tekerleği olan bilgisayarlar, kanatlı bilgisayarlar, ve duymanıza yardımcı olan bilgisayarlar var. Burada söz konusu olan bunların tek amaca hizmet eden bilgisayarlar olup olmamaları değil; mesele, asıl yapım amaçlarına hizmet edip etmemeleri ve ne derece hizmet ettiklerini kontrol edebilmemiz. Bugün şirketler çoğu kez bu özelliği kilitleyip sır olarak saklama hakları olduğunu iddia ediyorlar, dolayısıyla ya karmaşık bilgisayarlar üretiyorlar veya anlaşılmasını yasal olarak güçleştiriyorlar. Aslında toplum için tehlikeli bir şey bu, çünkü üreticiler her zaman herkesin yararına hareket etmeyebilir. Ayrıca biliyoruz ki insan hata yapan bir varlık, kasten olmasa da. Dolayısıyla bu aletleri kilitlemek birçok açıdan tehlikeli, zira hepimiz kusurlu varlıklarız. Apaçık bir gerçek bu. Hayatımızın bağlı olduğu sistemlern püf noktalarına erişebilme ihtiyacı, bağımsız yazılımı bu derece önemli kılıyor. Ve aynı nedenden ötürü, bağımsız donanım da önem kazanıyor; kendi irademizle sürdürülebilir yatırımlar yapma, kullanmakta olduğumuz sistemleri geliştirme, ve bu sistemlerin beklendiği gibi çalışıp çalışmadığını kontrol etme becerimizi artırıyor.

Türkiye'de internet kullanımının giderek arttığı ancak internet okur-yazarlığının aynı oranda artmadığı süregelen bir tartışmaydı. Bu tartışmalar içinde devlet bürokrasisi en çok kullanılan servislere bir bir yasak koymaya başlayınca bir kırılma yaşandı. (Youtube, twitter, dizi izleme siteleri, dosya paylaşım siteleri, torrent siteleri,..) En temel kullanıcılar arasında bile DNS, VPN, proxy, tor gibi terimler yaygınlaşmaya başladı. Fakat bu yaygınlaşma kimi zaman bilimsel gerçekler üzerinden değil; efsaneler, mitler ve fısıltılar arasında yanlış bilgilerle anılmaya başlandı. Yasağın cazibesi internetin 3 harflilerini dilden dile yaygınlaştırdı.

Sağladığı özgürlük bir yana, bu sistemleri anlamak kendi başına çok önemli, çünkü anlamadığımız zaman, işleri otoriteye, bu teknolojiden anlayan veya buna hâkim olan kişilere havale etmek gibi genel bir eğilim doğuyor, her ne kadar bu otoriteler sistemin özünü anlamasalar da. Siber savaşların bu kadar abartılması da bu yüzden — savaş konusunda otorite olan birtakım kişiler, sanki anladıkları bir şeymiş gibi teknolojiden bahsetmeye başlıyorlar. Durmadan siber savaştan bahsediyorlar ama içlerinden hiçbiri, bir teki bile siber ortamda barış tesis etmekten, veya barışın tesisiyle ilgili herhangi bir şeyden söz etmiyor. Durmadan savaş konuşuyorlar, çünkü işleri bu. Bu yolla teknolojik ve hukuksal süreçleri kendi çıkarları doğrultusunda kontrol etmeye çalışıyorlar. Böylece kullandığımız teknoloji üzerinde hiçbir denetimimiz kalmadığında, bu tür kişiler onu kendi amaçlarına, özellikle de savaşa alet etmek istiyorlar. Bu da oldukça ürkütücü bir şeylere davetiye çıkarıyor...” Jacob APPELBAUM 2

Peki bu kadar konuşulan, ana akım ulusal medyanın ana haber bültenlerine konuk olan bu terimleri ne kadar biliyoruz. Bu yazımızda olanca basitliği ile bu terimlerden bahsedeceğiz. İnternet, İP, DNS nedir? İnternet birbirine bağlı sayısız bilgisayardan oluşan bir ağdır. IP ise bu bilgisayarlara ait sayısal adrestir. IP adresini telefon numarası gibi hayal edin. İnterneti telefon şebekesi gibi düşünün. Nasıl ki telefon numarasını bildiğiniz tüm insanlara ulaşabiliyorsunuz, IP adresini bildiğiniz tüm internet sitelerine (yani onu depolayan bilgisayarlara) ulaşabilirsiniz. Peki internette gezinmek için 66.102.15.243 gibi adresleri aklımızda tutmak zorunda mıyız? Nasıl ki telefonları aklımızda tutmak yerine onları telefon defterimize kayıt ediyorsak, internet adresleri de uluslararası kuruluş tarafından IP adresleri olarak kayıt ediliyor ve tüm DNS servislerine duyuruluyor. Yani DNS servisine internetin telefon defteri (yada IP defteri) diyebiliriz. Biz google.com adresine girmek istediğimizde bilgisayarımız ilk iş olarak tanımlı DNS adresine gidip google.com adresinin ip adresini soruyor, sonrasında cevabı alıp (örneğin 66.102.15.243) o adrese (bilgisayara) bağlanıyor. İnternet siteleri nasıl engellendi, biz nasıl girebildik? Mahkeme kararı Türkiye'deki servis sağlayıcıların DNS servisleri engellendi. Yani biz youtube.com adresine girmek istediğimizde bilgisayarımız Türkiye'deki DNS adresinden youtube.com adresinin IP adresini istedi. Türkiye'deki DNS youtube.com'un IP adresini vermek yerine mahkeme kararının yazılı olduğu sayfanın adresini verdi. Böylece DNS adresleri Türkiye'deki servis sağlayıcılara tanımlı hiçbir bilgisayar youtube.com adresine ulaşamadı. DNS adresini yurtdışından servis veren bir DNS adresi ile değiştirmek, mahkeme kararı ile alınan yasakları aşmak için bir yöntem oldu. Çünkü mahkeme kararı sadece Türkiye'deki DNS sistemler üzerinde söz sahibi olabilirdi.

www.bilisimcalisanlari.org - Mart 2015


DNS'i sadece bir telefon defteri gibi hayal etmenizi söylemiştim. Siz aslında yurtdışında bir DNS adresi kullandığınızı zannederken aslında Türkiye lokasyonlu bir DNS'e yönlendirilebilirsiniz. Özellikle de devlet imkanları ile bunun yapmak çok zor değil. Buna DNS zehirlenmesi deniliyor, yasal olmayan bu yöntem sahtecilik ve hack işlemlerinde kullanılıyor. Türkiye'de ise devletin sansür yöntemi olarak kullandığı söyleniyor, kanıtlar nitelikte bilgiler var ancak devletten resmi bir açıklama bulunmuyor. (kaynak: http://googleonlinesecurity.blogspot.ie/2014/03 /googles-public-dns-intercepted-in-turkey.html )

için çeşitli girişimlerde bulunulduğu oluyor. Ancak bu düşük ihtimalli veri gizliliği ihlalleri gözünüzü korkutmasın. Bu servisleri kullanmadığınızda da izlenebiliyorsunuz. Yasakları aşmanın bir diğer yolu Hosts dosyası Hosts dosyasını bilgisayarınızda tuttuğunuz adres defteri gibi düşünün. Hosts dosyasına yazdığımız siteler için bilgisayarımız DNS adresini kullanmaz. Yani DNS'ten alacağımız cevabı hosts dosyasına yazarak DNS yasağının önüne geçmiş oluruz. Yasaklar ve aşma yöntemleri nereye kadar gidebilir?

Yani DNS'e güvenimizi kaybettiğimizde daha güvenli bir sistem arayışına giriyoruz. Tam bu noktada arayışlarımız karşımıza VPN, Proxy, Tor gibi sistemleri çıkarıyor.

İnternette bilgiye ulaşmayı engellemenin kesin bir yolu yok. Her yasağın bir açığını bulmak mümkün oluyor. Yasağı koyan devlet tüm internet imkanlarını elinde

Bu sistemler yöntem olarak birbirinden ayrışsa da temellerinde aynı mantık var. Bunu basitçe açıklamaya çalışalım. İstanbul'daki bilgisayarınız ile Londra'daki bilgisayarınızın arasına bir kablo çektiğinizi ve onun internetini kullandığınızı düşünün. Bu sistemlerde arada kablo yerine şifreli bağlantı var. Bağlantı şifreli ve kırılması neredeyse imkansız olduğu için, Londra'daki bilgisayarın başındaymış gibi internete girebilirsiniz.

bulundurduğu için yasağı aşmanın yollarını doğru seçmek gerekiyor. Bir yöntemi kullanmadan önce mutlaka o konuda araştırma yapın, konuyla ilgili insanlarla konuyu tartışın. İnternet bankacılığı ve benzeri kişisel bilgi güvenliği gerektiren işlemleri -şifreli bağlantı dahi olsagüvenmediğiniz proxy, VPN sistemleri üzerinden yapmayın.

Bu sistemleri kimliklerini gizlemek, yasakları aşmak, bağlanılan ülkeye özgü bir servisi kullanmak için kullanan çok fazla insan var. Kullanım sayısı yüksek olduğu için kimi zaman bu servisleri kullanan insanların bilgilerini çalmak

bilişim ve iletişim çalışanları dayanışma ağı - BİÇDA

DNS yasakları aşmak için yeterliyse VPN, Proxy ve Tor nereden çıktı?

Sanal dünya bir çok yönüyle gerçek dünyaya benziyor. Tehlikelere tedbirli yaklaştığınız ve saçma yasakların etrafından dolaşmaktan çekinmediğiniz sürece sorun yaşamayacaksınız.

www.bilisimcalisanlari.org - Mart 2015

3


Deneyim: Bir Şirketin Taşeronlaşma Süreci

bilişim ve iletişim çalışanları dayanışma ağı - BİÇDA

Merhabalar, Yaklaşık 2 yıl önce çalıştığım şirket tarafından taşeronlaştırılma olayı ile karşılaştım. Ben ve bir grup arkadaşım buna karşı çıktık ve hukuka başvurduk. Şu an iş mahkemesince haklı bulunduk ve temyiz sürecini bekliyoruz. Yaşadıklarımıza kısaca değinmek ve örnek olması için başkaları ile paylaşmak adına aşağıdakileri yazıyorum. Ülkenin ilk 100'e giren bir şirketinde Bilgi İşlem bölümünde çalışıyorduk. Yüze yakın kadrolu çalışandık. Son yıllarda bu kadrolu çalışanların yanına taşeron bir firmadan bir o kadar daha çalışan eklenmişti. Çalışırken kadrolu ve taşeron arasındaki bariz farkı görebiliyorduk; Kadrolu çalışan bizlerin her türlü sağlık, sosyal ve finansal hakkı, taşeron çalışanlardan çok daha iyi durumdaydı. Yan yana çalışıyoruz, aynı işi yapıyoruz, ama hastalanınca biz özel sigortamızı kullanıyoruz ama taşeron çalışanı sadece SGK hastanelerine gidebiliyor. Bu sadece yaşanan örneklerden biriydi.

Bu şekilde çalışma ortamındaki farklılığın uzun süre gidemeyeceğini tahmin ediyorduk ve asıl önemli soru ise farkın nasıl giderileceğiydi. Tahminlerimizde haklı çıkmaya başladığımızı ortaya çıkmaya başlayan dedikodulardan öğrenmeye başlamıştık. Her dedikodu yöneticilere sorulduğunda, 'Olur mu öyle şey? Yok canım. Siz bunlara inanmayın.' gibi cevaplar alıyorduk, ama üst yönetimin hazırladığı planı sindire sindire kabul ettirmesinin bir yoluydu herhalde bu dedikodular. Bizim de her yeni söylenti sonrası tepkilerimiz azalıyordu zaten. Zaman ilerledikçe dedikodular birer birer gerçeğe dönüşüyordu artık ve şirketimiz ile taşeron firmanın ortak bir teknoloji şirketine sahip olduğu gerçeği ortaya çıkmıştı. Tabii ki yeni şirketin hakim payı taşeron firmada kalacak şekilde. Artık yöneticilerimiz yavaş yavaş dillendirmeye başlamıştı bile. Bu teknoloji şirketi herkes için bir fırsat olacakmış, şirketimiz bu yeni şirket ile iç yazılımlarını dışarıya pazarlayacakmış, sektörün çoğunu ele geçirecekmiş ve daha neler neler. Abartmıyorum bizden neden bir Steve Jobs çıkmasınmış, neden bir Angry Bird yazılmasınmış. Bu yeni şirket ile bunların hepsi gerçek olacakmış. Bir de şirketin çalışan sayısı 1-2 yılda 1000 kişi olacakmış. Vay be, 100 kişiden 1000 kişiye! İnsanın kulağına hoş gelen bu sözlere inananlar da çıkmıyor değildi hani, insan kolay hayal satın alabiliyor demek ki. Ama çoğumuz bu oyunu biliyorduk. Taşeron firmada çalışan arkadaşlarımızın özlük haklarını daha detaylı incelemeye başlamıştık ve büyük bir tırpanın bize doğru yöneldiğini görüyorduk. Artık kadrolu çalışanların yeni şirkete geçeceği açıkça söyleniyordu yüzlerine. Toplantılar yapılıyordu ne kadar iyi bir geçişin olacağı hakkında. Bu taşeronlaştırma olayının adı da 'Geçiş' oluvermişti.

4

www.bilisimcalisanlari.org - Mart 2015


şirket tarafından aynı koşullarda sağlanacağı yazıyordu.

Artık tarih gelmişti. Biz açıkçası bu söylentiler arasında bizi yeni kurulan şirkete imza atmaya zorlayacaklarını düşünüyorduk. İmza atmaz isek çeşitli yıldırma politikaları uygulayabilirlerdi, başka birimde çalışma, başka ilde çalışma (Türkiye’nin bir çok yerinde çalışanı vardı zaten), mobbing uygulama gibi. 'Geçiş' süreci boyunca arkadaşlarımızın 5'te biri istifa edip, tüm haklarını bırakıp, başka işe girdiler. Başka iş bulanlarımız nispeten yaşları daha küçüktü. Zaten bilişim sektöründe çalışıyorsan yaşın 30'u geçtiyse zor iş buluyorsun, 35'i geçtiysen son işini belki bulursun, 40'ı geçtiysen kepaze olursun. Birçoğumuzda yaş kriteri nedeniyle herhalde yeni bir iş bulamadılar. Yaş da ilerledikçe insanın işsiz kalma korkusu artıyordu haliyle. Sonunda bir gün herkese iş akitlerinin fesih edildiğine dair belgeler verildi. Belgede iş kanunundaki bir madde gereği, tüm birimi kapatacakları, çalıştığımız birimin yaptığı işi artık şirketin yapamayacak durumda olduğu, işi dışardan alacağı ve bizim istihdamımızın yeni kurulan bir

İş akdi fesih edilenlerin büyük çoğunluğu mecburiyetten taşeron firma ile yeni iş sözleşmesi imzalama yoluna gitti. Fakat taşeron firma, bazı çalışanlarla sözleşme bile imzalamadı. Nerden bakılırsa tutarsız bir olay yaşanmıştı. 10 kişi civarında bir grup olarak bu olaylara karşı çıkıp, hukuk yolunu seçtik. Başta da belirttiğim gibi hukuk bizi haklı buldu, ama süreç sonunda tekrar işimize döner miyiz? Pek umutlu değiliz. Taşeronlaştırma olayı üzerinden 2 yıl geçtiğinde ortaya çıkan durum şu oldu; Birim kapatılmadı fakat kalanların çoğu işten ayrıldı. Taşeron firmaya geçenlerin bir kısmı firma tarafından işten çıkarıldı, firmanın çalışan sayısı 30-40 civarında kaldı. Ne dışarıya yazılım yapıldı, ne de sektörde ismi duyuldu. Hala bir Steve Jobs mı çıkması bekleniyor içeride bilinmiyor. Olay öncesi ve sonrası ayrılanlar çok farklı yerlerde iş aramak zorunda kaldılar ve iş bulanlar belki de pek hoşlanmadığı şartlarda çalışmak durumunda kaldılar.

bilişim ve iletişim çalışanları dayanışma ağı - BİÇDA

Ama yazılanlara bile uyulmuyordu. Birim kapatılıyordu ama yaklaşık çalışanların 5'te biri birimde bırakılmıştı (müdür dahil), kalanlar yeni taşeron firma ile koordinasyon sağlayacaktı. Üstelik kalanların nasıl seçildiğine dair bir açıklama istenmesine müdürün verdiği cevap 'ben istedim öyle oldu' şeklinde bir keyfiyet de içeriyordu.

Özetle iş yaşamında taşeronlaştırma olayının dolaylı etkilerini ve savrulan çalışma hayatlarını anlatmaya çalıştım. Saygılarımla. Bir BT çalışanı.

Bilişim ve İletişim Çalışanları Dayanışma Ağı BİÇDA, Tüm Emek Sen üyesi oldukları için işten atılan Dora Otel işçileriyle Uluslararası bir dayanışma kampanyası düzenledi. “... We call for international solidarity because without support from our fellow workers wherever they may reside no one will win. If we allow ourselves to be divided by country, by ethnic group, by gender, by “race” we all lose. Therefore, we are calling on our brothers and sisters to help support our strike by • Protest the hotel management to send email or fax to the hotel: İstanbul Dora Hotel e-mail: info@istanbuldora.com, booking@istanbuldora.com Fax: “+90 212 233 99 96 Tel: +90 212 233 70 70 ...” Sosyal medyadan #boycottDoraHotel ve #doraHotel hashtagleri altına destek mesajlarınızı yazabilirsiniz.

Ayrıca destek olmak için Biçda’nın hazırladığı http://boykotediyoruz.org/boykot-dora-otel/ sayfasındaki dilekçeyi imzalayabilirsiniz.

www.bilisimcalisanlari.org - Mart 2015

5


bilişim ve iletişim çalışanları dayanışma ağı - BİÇDA

Deneyim: Bilişimin Arka Odası Depo Antrepo Çalışma Koşulları Merhaba, bir yılı aşkın süredir, depo antrepo iş kolunda bir teknolojik dağıtım merkezinde çalışmaktayım. Toplam 50 kişilik personelin yarısı mal kabul, yarısı sevkiyat elemanı olarak çalışıyor. RF adı verilen elektronik cihazlarla çalışıyoruz. Depoda isimlendirilmiş koridorlardan bu cihazlarla elektronik ürünlerin üzerindeki EAN adı verilen barkotları okutarak toplayıp, paketleyip faturalandırarak kargolara teslim ediyoruz. (Yurtiçi, Fillo, Aras kargo gibi) Esnek çalışmaya tabiyiz. Üç grup halinde çalışıyoruz ve genel olarak günlük çalışma saatlerimiz belli olmuyor. Bazen 12 saat bazen 15 saat bazen de daha fazla çalışabiliyoruz. Net maaşımız 900 lira. Bunun yanında aylık cironun açık miktarına göre prim alıyoruz. Örneğin 5000 dolar açık olursa, yani kayıp ürün olursa, 100 lira; 2500 dolar açık olursa 220 lira, 1000 dolar açık olursa 330 lira

gibi. Ve bizden istenen bir de kota miktarı var. Her gün 200 kalem sipariş adedi toplamamız gerekiyor, yani her barkot okuttuğumuz adres bir kalem sipariş anlamında. Ayda 20 gün çalıştıysak bizden 4000 kalem kotayı doldurmamız bekleniyor. Bunun üzerine çıkıldığında prim olarak maaşımıza yansıtılıyor. Sigortamız maaşımıza yatan miktar üzerinden yatırılıyor. Ancak bu kadar yoğun iş temposunda hatalı durumlarımızda puan cezaları kesiliyor ve maaşımıza yansıtılıyor. Mesela eksik veya fazla ürün gönderildiğinde, hasarlı ürün gönderildiğinde, sorumlu olduğun koridor düzensiz ise aylık depo sayımlarında eksik ürün saydığında vb. puan hataları yazılıyor. Örneğin geçen ay personelin puan hatalarında toplam kesilen miktar 826 liraydı. Ve arka arkaya üç hata yapan ihtar, tutanak gibi sıkıntılarla da karşılaşabiliyor. Bu psikolojik baskılar doğrultusunda personel az çalışan az para alır çok çalışan çok para alır mantığıyla birlikte 6

hareket etme cesaretine de sahip değil. Bize zaten vermesi gereken ücretleri lütuf gibi gösterip bakın herkes düzgün çalışırsa her ay priminizi alırsınız gibi konuşmalarla da personeli kandırmanın peşindeler. Zaten personelin her ay hata yapmaması imkansız, bunu onlar da biliyorlar. 1000 dolarlık açığı zaten 50 kişinin priminden keserek kar bile yapabiliyorlar. Personel çıkartırken de istifa etmeye zorlama gibi bir politikaları var. Ayrıca tazminatı verseler dahi istifa mektubu imzalatıyorlar. Borsada yer aldıklarından dolayı olduğunu düşünüyorum. Eski personelle yeni personel arasında da pek bir fark yok. Örneğin on senelik personelle bir senelik personel arasında 100 lira bile ücret farkı yok. Çok uzun süre yürüdüğümüz ve genelde ağır ürünlerin sevkiyatını yaptığımız için, sık görülen rahatsızlıklar

arasında bel fıtığı, bacaklarda varis, testislerde varikosel, tırnak batmaları, iş ayakkabısının ucundaki çeliğin verdiği rahatsızlıklar, kasık fıtıkları ve yanıkları, ayak tabanında şişmeler geliyor. Sürekli seri olmamız gerektiği için, iş dışında herhangi bir sosyal alanda da seri hareket etme rahatsızlıkları oluyor. Mesela yemeği hızlı yeme, sigarayı hızlı içme, tuvalet ihtiyacını hızlı giderme gibi. Bütün bunlar farklı başka rahatsızlıklara da sebep oluyor diye düşünüyorum. Evli personelin ailelerine zaman ayıramamaları yada bizim sosyal aktivitelerden mahrum kalmamız da ayrı bir konu. Bu saydığım hastalıkların ilerlemesi halinde, işverenin personelini çalışma süresine de bakmaksızın kapının önüne koyduğunu gördük. Geçenlerde molada bir arkadaş, “Her ay pudra, çorap ve iç çamaşırı almaktan cebime harçlık kalmıyor.” diye yakınmıştı. hepimizde bu duruma gülmüştük.

www.bilisimcalisanlari.org - Mart 2015


Sevgili erkek ve kadın bilişimci arkadaşlarım, Sabah, akşam bindiğimiz ve şehir trafiğinde saatlerimizi geçirmek zorunda kaldığımız servislerde rahatça oturmak istiyorum. Servis kullanmayan biriyken, 1 ay önce, toplu taşımanın kalabalığından, araba kullanmanın stresinden kaçıp işe servisle gitmeye karar verdim. Bizim teknoparkta kullanılan servislerin daracık koltuklu, okul servislerinden bozma işyeri servisleri olmadığını görünce sevinmiştim. Maalesef sevincim hergün yerimin işgal edilmesi sebebiyle kursağımda kaldı. Erkek arkadaşlar, bacaklarınızı toplamanız bu kadar zor mu?

ne hissediyorsunuz bilemiyeceğim ama ben bir kadın olarak zaten sürekli heryerde hiçe sayılan kadınlığımın hiçe sayıldığını, ezildiğini hissediyorum. Sanki ben yokum, koltuk boş, sanki ben hiçmişim gibi... Bakın bu cinsel tacizden başka bir şey değildir... Biz kadınlar neden bu duruma ses çıkaramıyoruz, "Biraz toplanır mısın?" diyemiyoruz, hele ki işyeri servisi ise neden bunu yapamıyoruz? Bu da ayrı bir tartışma konusu... Bu konuda Biçda'nın birşeyler yapmasını kadın bilişimcilerin sesini duymasını ve duyurmasını istiyorum. Madem dayanışma ağıyız, erkek bilişimciler kadın bilişimcilerle dayanışın, servislerde bacaklarınızı toplayın!

Serviste yanınıza sizin koltuğunuzu da işgal ederek oturan, köşede büzüşmüş saatlerce yolculuk etmenize sebep olan işyerindeki veya teknoparklardaki erkeklerin metrobüste, otobüste bacaklarını açmış elindeki tesbihi bacaklarının arasında çekenlerden tek farkı tesbihin yerini cep telefonunun almış olması. Erkek erkeğe oturduğunuzda biri sizin üstünüze yaslanmış

www.bilisimcalisanlari.org - Mart 2015

bilişim ve iletişim çalışanları dayanışma ağı - BİÇDA

Kadın Bilişimciden Bir e-POSTA!

7


Bir Kadıköy Gecesi... Yine bir kadıköy gecesi, Koltuğumda, Gecenin kasvet ve kederi içinde boğuşmalar, Uyuma ve uyumama arası kararsızlıklar, Uykusuzluk çıplak yalnızlık, koskoca insan okyanusunda yalnızlık, Ama uyumak gerekli, Sabaha efendilerine daha güçlü hizmet edebilmek gerekli, Sabaha dinç bir uyku, Minibüste, otobüste asık suratlı insanlar, Elektronik kapılar, Kışın keskin soğukları, Dindar iş ahlakı ile çalışmalar, Harcanmış zamanlar, Mesai bitimini sabırsızca beklemeler, Ve sonra yine kadıköy yolları, Belirsizlikler, muğlaklıklar zihinlerde... Gün akışı içinde ani kırılmalar yaşamalar, Sonra tekrar yenilenmeye çalışmalar, Geçmişin acıları ve geleceğin kaygıları arasında boğuşmalar, İki asfalt yoluda seçmeyip aradan yürümeler, Bu sancıyı atlatmak için sıkça ihtiyaç duyulan carpe diem hapları, Tüm bunlar uygarlığın laneti mi yoksa boktan ego mu? Nedir bizi bunca boktan ego'ya sahip kılan İzlediğimiz temel reisler, ninja kaplumbağalar mı beyinsizleştirdi? Beklentiler böyle mi yükseldi? Güç dengeleri ile dost, sevgili edinmeler, Eşikler belirlemeler,... Galiba yine ertelemece... 19.03.2015 A/B

Bilişim ve İletişim Çalışanları Dayanışma Ağı

- http://www.bilisimcalisanlari.org - iletisim@bilisimcalisanlari.org - bicda@googlegroups.com - http://twitter.com/bicda


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.