cy a
pe
Tiyatro... Tiyatro... Sayı: 2 MART/1991 ÜCRETSİZDİR
Merhaba İkinci sayımızla tekrar beraberiz. İlk sayıyı hazırlamanın yoğunluğu, yorgunluğu, heyecanı derken birdenbire ikinci sayının hazırlıkları içinde buluverdik kendimizi. Bu ayın kapak konusu 27 Mart Dünya Tiyatro Günü. Her yıl olduğu gibi bu yıl da tüm dünyada kutlanacak olan günün çıkış öyküsünü verdik bu sayıda. İlk sayıda yer vereceğimizi duyurduğumuz Çocuk Tiyatroları sayfalarımıza ilk Çocuk Tiyatrosu olan ACOK ile başladık. Her sayıda bir çocuk tiyatrosunu tanıtmaya devam edeceğiz. Yine her sayıda Amatör tiyatrolar da yer alacak. Ayrıca, her sayıda Ferhan Şensoy'la başladığımız, "tiyatrocu bir konuk" yazan" bulacaksınız. Konuk yazarlarımız serbest olarak anılarını, tiyatro hakkındaki düşüncelerini sizlere aktaracak. "Tiyatro...Tiyatro..." daha çok tiyatro, daha çok oyun, daha çok izleyici için yeni sayılarında sizleri bilgilendirmeye devam edecek.
pe
cy a
Sahibi: Boyut Yayınevi Tic. ve San.Ltd.Şti. adına T. Yılmaz ÖĞÜT Yayın Yönetmeni T.Yılmaz Öğüt Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Mustafa DEMİRKANLI Danışma Kurulu: • Orhan ALKAYA • Rutkay AZİZ • Tuncer CÜCENOĞLU • Genco ERKAL •Fikret İLKİZ • Yılmaz ONAY • Işık YENERSU Ankara Temsilcisi: Koray ERGUN Reklam ve Halkla İlişkiler: Kemal DEMİRKANLI Bu Sayıda Katkısı Olanlar: • Ufuk AKBAHARER • Metin BALAY • Ümit DENİZER Ferda ERDOĞAN • Halil SEVER • Ferhan ŞENSOY • TİYAP • Taygun TONGUÇ • Rengin UZ • Zeynep ÜSKÜL Adres: Oba Sok. No:9/l Cihangir-İstanbul Tel: (9-1) 149 87 37-38 Fax:(9-1) 149 02 18 Ankara Büro: Ihlamur Sok No:? Yenişehir Tel: (9-4) 125 02 56 * Dizgi: Boyut Dizgi Ünitesi • 149 87 37 Linotype Çıkış: Çağdaş • 517 63 65 Ofset Hazırlık: BassanA.Ş. 528 15 90-91 Basıldığı Yer: Son Havadis Basım Yayın A.Ş. • 575 35 60
Mustafa Demirkanlı
4.
HABERLER
YASAKLAMALAR DEVAM EDİYOR Ankara Birlik Tiyatrosu.
Tiyatro... Tiyatro...
Tiyatrocularla Tanıştı
cy a
Dergimizin tiyatrocularla tanışma kokteyli 18 Şubat pazar tesi günü 16.00 - 18.00 arasında Çiçek Bar'da yapıldı. Tiyatro sahipleri, oyuncular ve basın mensuplarının katıldığı kokteyl de dergimize yapılan eleştiriler, öneriler dinlendi, yöneticileri miz tarafından kendilerine istenilen bilgiler verildi.
Geçen sayımızda yasaklanma öykülerini verdiğimiz PİR SULTAN ABDAL oyununun, Şubat ayı içinde de yasaklamaları devam etti. Bu defa, Kırklareli Valisi Kenan Güren ve Denizli Valisi Alpaslan Karacan tara fından oyunun bu kentlerde oynanması (8.2.1991) ya saklandı. Son olarak oyuna, Ankara'da iki gün oynan dıktan sonra, Ankara Valisi Saffet Arıkan Bedük tarafından 22.2.91 tarihinde yeni bir yasaklama geldi. Böylece oyuna gelen yasaklama kararlarının sayısı 7'ye yükselmiş oldu. Denizli Valisi oyunu kendi ilinde yasaklamaktan öteye, diğer illerin valilerine bu kararını gönderirken "Bundan böyle bu oyun, hiçbir ilde oynanmayacak" diye Türkiye geneline dönük bir yasak karan verdi. Bu karardan sonra Ankara Birlik Tiyatrosu yöneticile ri, "Denizli Valisi mahkemeler üstü müdür? Oyun mahkeme kararlan ile sahneleniyor. Sayın Vali hangi yasal yetki ile oyunu tüm Türkiye'de yasaklayabildiğini söyleyebilir?" diyorlar. Konu yine mahkemede. Oyunun İstanbul'da Karaca Tiyatro ile Bakırköy Belediye Tiyatrosunda sergilen mesine devam ediliyor.
pe
Ankara Halk Oyuncuları Tiyatrosu Yöneticileri Sorgulandı
Dünya Tiyatrocularının anası Ellen Stetwart arkadaşımız Zeynep Üskül'le birlikte.
ITI Kongresi İstanbul'da
Uluslararası Tiyatro Enstitüsünün (ITI) 1991 Genel Kong resi 25 Mart - 1 Haziran tarihleri arasında İstanbul'da yapıla cak. Kongreye, 150'den fazla ülkeden 800 kadar delege ve 200 kadar gazeteci ve tiyatro eleştirmeni konuk olarak katılacak lar. Kongre çalışmalarının yanında deneysel tiyatro çalışmala rı da yapılacak; bu çalışmalarda dünya tiyatrocularının anası olarak bilindiğinden "La Mama" diye anılan Ellen Stewart yön verecek. Bu amaçla, Ellen Stewart İstanbul'a geldi ve 20.2.91 günü Pera Palas'ta bir basın toplantısı yaptı. Bu çalışmalar çe şitli ülkelerden gelen 45 yabancı ve 15 Türk sanatçısı ile ve 5 stüdyo halinde yapılacak. Türk sanatçıların teknik eleman yönlendiriciliğini Çetin İpekkaya üstleniyor. Atölye çalışmala rında Refik Erduran'ın nenesinden duyduğu Duvar adlı bir peri masalı işlenecek. Bu çalışmalar AKM'de yapılacak ve belli günlerde halka açık olacak. Bu çalışmalara katılamayan tüm dünya tiyatrocularına ula şabilmek amacı ile atölye çalışmaları filme alınacak ve bir kitap hazırlanacak.
Ankara Halk Oyuncular Tiyatrosu yöneticileri Mert Egemen ve Fuat Çiyiltepe Ankara Emniyet Müdürlüğü 1. Şube tahkikat Müdürlüğünce sorguya alındılar. Tiyatro yöneticileri sorgulamanın ardından, Karaman ve Mut'da "Baba 12 Eylül'de Neredeydin?" adlı oyunlarının yasaklandığını ve asıl amacın bu oyunun oynatılmaması için bir gözdağı olduğunu söylediler. Ankara'da başladığı günden beri kapalı gişe sergilenen oyun, 12 Eylül yöneticilerinin yargıç önüne çıkması gerektiği mesajını taşıyor. Yönetmen Mert Egemen sorgulama nedenini: "Biz ka nıtlarıyla 12 Eylül yönetiminin işkence ve zorbalıklarını sergiliyoruz. Söylediğimiz herşey gerçek, kanıtları elimizde. İşkenceleri sergileyince İçişleri Bakanlığın dan tepki almamız, oyunun gerçek hedefini bulduğunu gösteriyor." diye açıklıyor. Sunucu oyunun başında, her hafta oyundaki bir tablo nun çıkartılarak yeni bir tablonun sergileneceğini, bu sergilemenin 12 Eylül yönetiminin yargıç önüne çık masına kadar süreceğini söylüyor; ellerinde yıllarca oynanabilecek işkence suçunu sergileyen belgenin ol duğunu açıklıyor.
Sahnelerimize Özgürlük İstiyoruz Yasaksız bir Türkiye özlemi çekerken, tiyatrolarımıza uygulanan yasakçı girişimleri (Ankara Birlik Tiyatro su ve Ankara Halk Tiyatrosu) kültür alanımızın de mokratik gelişimine indirilen bir darbe olarak nitelen dirdiğimizi kamu oyuna duyururuz. Rutkay Aziz TİYAP Başkanı
5
HABERLER TİYATROLARDAN KISA KISA • Tiyap Ödülü
Halk Bankası Çocuk Tiyatrosu'nda Metin Coşkun'un yönettiği iki bölümlük Cansu Mikroplara Karşı oyunundan bir sahne.
Ankara'da Çocuk Tiyatroları
• Dormen'lerde Ankara Devlet Tiyatroları
Ankara Devlet Tiyatrosu, 4 Mart'tan başlayıp her pazarte si matine ,ve suare olarak DORMEN Tiyatrosunda bir oyun sergileyecek. Bu etkinlik içindeki ilk oyun Cüneyt Çalışkur'un sahneye koyduğu, bir perdelik ve iki kişilik, F.Karinthy'nin PEYNİRLİ YUMURTA adlı oyunu.
• A.H.T 'da "Sığıntılar"
Hafta içleri, "Dev-i Yalan" ile "Başımızda Pakbulut Sen Bu Seçimi Unut" isimli oyunlarıyla turne yapan Ankara Halk Tiyatarosu Slowamır Mrozek'in "Sığıntılar" isimli oyununun provalarını yapıyor. Topluluk bu oyunu sahneledikten sonra da Gençlik Parkı Erkan Yücel açıkhava tiyatrosunda sergilen mek üzere "Kabare Kabare" isimli güldürünün çalışmalarına başlayacaklar. ,
a
Ankara'da, özel tiyatrolar ve bankalara ait, etkinlikleri devam eden, saptayabildiğimiz 10 çocuk tiyatrosu var. Her cu martesi pazar perdelerini küçükler için açan bu tiyatroları Nisan sayımızda geniş olarak tanıtacağız. Bunların adları ve oynadıkları oyunlar ve sahneler şöyle: ASM Çocuk Tiyatrosu: Issız Ada, ASM Salonu - Vakıfbank Ç.T.: Renkli Benekli, AST Sahnesi - T.M.O Çocuk Ti yatrosu: Tavladaki Hazine ve Sokak Satıcıları, TMO Genel Müdürlük Salonu - Gösteri Sanatları Merzezi Ç.T.: Ballı Ku rabiye, İlkokullarda sahneleniyor - SAHNE Ç.T.: Birlikte Oy nayalım, kendi salonunda - Ankara Halk Tiyatrosu (AHT): Edi ile Büdü ve Uzaylı Arif, Gölbaşı Sineması - Ziraat Banka sı Ç.T.: Oyun Oynamak Yasak, Z.B. Kültür Sitesi - Etibank Ç.T.: Boya-Bola, Türk Amerikan Derneği Salonu - ÇAN T.: Kara Şövalye Korsanlara Karşı, Talip Sineması - Halk Banka sı Ç.T.: Cansu Mikroplara Karşı, Batı Sineması.
TİYAP (Özel Tiyatro Yapımcıları Derneği) yönetim kuru lu aldığı kararla, Türk Tiyatrosuna katkılarından dolayı bir kişi, grup veya kuruma her yıl TİYAP ÖDÜLÜ verecek. Bu yılkı TİYAP ÖDÜLÜ'nün sahibi, 18 Mart'ta Maçka Maden Fakültesi'nde yapılacak YAŞASIN TİYATRO şenli ğinde açıklanacak.
pe cy
• Tiyatrolardan Belediye Vergisi Kalktı
Belediyeler artık tiyatro, operet, karagöz, kukla ve ortaoyun gösterileri ile yerli filmlerden "Eğlence Vergisi" adı ile vergi alamayacak. Bakanlar Kurulu'nun, 1 Ocak 1991'den başlayarak yürür lüğe girmesi öngörülen karan, Resmi Gazete'de yayımlandı. Daha önce, Belediyeler tiyatrolardan % 5 "Eğlence Vergisi" alıyordu.
• AST Ankara'da Oynarken Turne de Düzenliyor.
Fransız Kültür Merkezinde iki oyun:
Alejandro Casona'nın «Aldatılmış, Yenilmiş ve Mutlu» oyunu ile Labiche'in «Gölgede 29°» adlı oyunu 14-23 Mart arasında Jean-Paul Micouleau tarafından sahneye konuyor. Alejandro Casona, bir fars olan ve «Aldatılmış, Yenilmiş ve Mutlu»yu, İspanya'da dolaştırdığı kendi topluluğu için yaz mış.
• Dostlar Tiyatrosu İspanya'da Dostlar Tiyatrosu, 7 Mart 1991 Perşembe saat 21.00 de, İspanya'nın Motril kentinde Akdeniz Tiyatro Festivali kapsa mında MERHABA adlı gösterilerini sergileyecek. Yurtiçinde ve dışında (Avustralya, İsviçre ve Almanya'da) bugüne dek 150 kez sergilenen MERHABA adlı müzikli gösteri Nazım Hikmet, Aziz Nesin, Haldun Taner ve Bertolt Brecht'in şiir, öykü ve şarkılarından oluşuyor. Genco Erkal'ın uyarladığı ve yönettiği gösteride sanatçıya Zeynep Irgat ve Serdar Bordonacı eşlik ediyor.
Ankara Sanat Tiyatrosu, Mart ayında Gorki'nin "Ayak Ta kımı Arasında" adlı oyununu Ankara'da, perşembe-cumacumartesi-pazar günleri oynadıktan sonra, haftanın diğer gün leri turneye gidecek. AST, 4 Mart'ta Eskişehir, 5 Mart'ta Bursa, 6 Mart'ta Balıkesir, 21 Mart'ta Sakarya ve 26 Mart'ta Kocaeli kentlerine turne düzenledi.
•
Haldun Dormen, Turnelerde 30 yıldır Salon Sıkıntısı Çektiğinden Yakınıyor.
Haldun Dormen, 30 yıldır Anadolu'ya turne yaptıklarını, başlangıçta iki büyük sıkıntı ve endişeleri olduğunu; bunlar dan birincisi otel, ikincisi ise salon iken artık bugün otel soru nunun her kentte çözümlenmiş olduğu halde salon sorununun hâlâ çözümlenemediğini söylüyor. Anadolu'nun bazı yerlerinde yapılan Kültür Merkezleri nin ise o kadar emek ve para harcandığı halde yetersiz ve do nanımsız olduğunu açıklıyor. Bu projeler yapılırken, kentin kültür yaşamına yön verecek olan bu yapıların çok yönlü, uzun vadeli düşünülmesi gerektiğini vurguluyor. Buna örnek olarak, İzmit'teki koca Sabancı Kültür Merkezi binasında ancak 400 kişilik oturma yeri olduğunu gösteriyor. Diğer Kül tür Merkezleri de aynı eksiklikleri taşıdığından, bunların za manla geçerliliğini kaybedip kentte fazla işe yaramayan bina lar haline gelebileceği endişesini dile getiriyor.
TİYATROLARDAN
_6_
TİYAP 18 Mart'ta
"Yaşasın Tiyatro" diyor
pe cy
Rengin Uz
İkinci başkan olarak TİYAP'ın ça lışmaları hakkında bilgi verir misi niz? TİYAP'ın yeni yönetim kurulu Rutkay Aziz başkanlığında yaptığı dört toplantıda çok olumlu kararlar aldı. Özel tiyatroların en önemli so runlarının başında salonsuzluk geli yor. Biz TİYAP olarak, salonsuz ti yatrolara salon kazandırmak için çalışıyoruz. Bu konuda çok anlayışlı bir ortam var. Olumlu sonuç alaca ğımıza, önümüzdeki sezon birkaç ti yatronun salon sorununun çözümle neceğine inanıyorum. TİYAP'ın öncelikle, tiyatrocuları bir arada toplayacak, kitaplığı olan, paneller, seminerler düzenlenebilecek bir lo kale ihtiyacı var. İşte bu amaçla özel bir gece düzenleyeceğiz.
a
T
İYAP (Özel Tiyatro Ya pımcıları Derneği) Yöne tim Kurulu, 18 Mart 1991 gecesi adı YAŞASIN Tİ YATRO olan bir şenlik düzenlemeye karar verdi. Bu gecede bütün tiyatro sanatçıları bir "resmi geçit" yapacak. Derneğin Başkan Yardımcısı Gülriz Sururi'ye, yönetim kurulun ca, bu gecenin düzenleme sorumlu luğu verildi. Gülriz Sururi ile Tiyatro Der nekleri ve YAŞASIN TİYATRO şenliği üzerine konuştuk.
Gülriz hanım, hem TİYAP hem TODER'in yönetim kurulundasınız, ikinci başkansınız. Biri özel tiyatro yapımcılarının derneği, diğeri tiyat ro oyuncularının. Bu çelişkili bir durum yaratmıyor mu? İkisinin hak ları birbirleriyle çatışmıyor mu? Hayır, çatışmıyor. Çünkü bildiğiniz gibi, bütün TİYAP üyeleri doğal bir TODER üyesi. Bütün özel tiyatro sahip leri oyuncu, oyunculuktan gelme; aralarından biri mutlaka tiyatroyu yönetecektir. Vaktiy le, Nisa Serezli, Haldun Dormen'in oyuncusu, Hadi Çaman hem bizim, hem Haldun Dormen'in oyuncusuydu. Sorunla rımız aynı.. Biz hepimiz işçi yiz, karşılıklı replik alışverişi yaparız... Bazen oyuncu, işve reninden daha büyük rol oynar. Biz hasım olamayız... Salon kazandırmak için çalışıyoruz TİYAP'ın iki yıllık bir ku ruluş olmasına rağmen, yalnız, devlet yardımında para topla maya yarayan bir dernek gö rüntüsünde olması eleştiriliyor.
Aynı sahneyi paylaşacağız Nasıl bir gece olacak, biraz açar
mısınız? 18 Mart Pazartesi, Maçka Maden Fakültesi Salonunda Yaşa sın Tiyatro adı altında yapacağız. Bu geceye 23 özel tiyatro dışında, İstanbul'da tiyatroya emek vermiş, Mücap Ofluoğlu, Lale Oraloğlu, Müjdat Gezen, Pekçan Koşar gibi eski özel tiyatro yapımcıları ve oyuncuları da katılacak. Eski oyun larımızdan kısa bölümler sergileye ceğiz, isteyen arkadaşlarımız şiir okuyacak. Her gece perde açan ama hiçbir zaman aynı sahneyi paylaş mamış tiyatrocuların aynı sahneyi paylaştıkları bir gece, güzel ola cak... Bunu geleneksel hale getir mek istiyoruz. Biletler 150 bin lira ya satılacak. Elde edilecek gelirle Kültür ve Maliye Ba kanlıklarının derneğimize AT LAS Sineması içinde verdiği lokali dekore ve tefriş edece ğiz. Biraz da TODER'den söz edelim isterseniz... TODER olarak öncelikle, Kültür Bakanlığının Özel Ti yatrolara yaptığı devlet yardı mının oyuncu maaşlarına yan sıması için çalışıyoruz. Üyemiz olan oyunculara veri lecek TODER kartı'na bir takım öncelikler de tanınması gerek. TODER kartı bir tiyat roya kabul edilmek için yeterli olmalı. Boşta oturan üyeleri mize tiyatrolarda iş bulmada, dublajda öncelik tanınmasını istiyoruz. Şu anda 400 civarın da üyesi bulanan TODER'e girebilmek için de en az 2 yıl profesyonel olarak oyunculuk yapmak gerekiyor. •
7
TİYATROLARDAN
Yeni Bir Oyun, Güzel Bir İnsan
Fil Adam Yazan: B. Pomerance Çeviren: Prof. Dr. C. Kuruç Yönetmen: Baykal Saran Yönetmen Yard: Şirin Erdem Dekor: Sertel Çetiner Kostüm: Sevinç Gürlük Işık: Ekrem Karadağ Danslar: Tufan Kaytmaz Müzik: Kemal Günüç Plastik Makyaj: Macit Kavuncu
panayırlarda pazarlanırken 'Anotomici Dr. F. Treves tarafından görü lüp, Londra Hastahanesine yatırılır. Ancak, bu defa hastahanede de bilim adamlarının ve Londra sosye tesinin ilgisinden kurtulamaz. Yazar oyununu, John Merrick'in özürlü yapısının garipliğine yaslan dırmamış, FİL ADAM'ın ve Dokto
run iç dünyalarını işleyerek toplu mun simgesi olarak gösterilen Dr. Treves'in iç dünyasının sakatlığını vurgulamıştır. Ayrıca oyunda göste ri dünyasının estetik ve ahlak anla yışı vurgulanmakta, kilise ve top lumdaki yanılgılar ortaya çıkarıl maktadır. •
Koray Ergun
F
İşte, 1940 Newyork doğumlu Bernard Pomerance'nin yazdığı FİL ADAM, böyle bir gerçek yaşam öy küsüne dayanan bir oyun. İlk defa 1979'da Broadway'de sahnelenmiş, İngiliz yönetmen David Lynch tara fından siyah-beyaz olarak 1980 yı lında filme de alınmıştır. John Merrick garip görünüşü ile
Baykal SARAN
"Arka ayakları üzerinde yürüyen bir sirk köpeği" değildi. BİR İNSANDI... Ama yine de panayırlarda "teşhir" ediliyor, ve sırtından para kazanılıyordu. İşin acısı toplumda kimse buna karşı çıkmıyordu. Yalnız Dr. Treves O'na sahip çıktı. Ve görüldü ki, O normal doğmuş insanların çoğundan AKILLI, DUYGULU, YARATICIYDI. İnsanlar "kendi iyilikleri için" KURALLAR, YASAKLAR koymuşlar, ULUS LARARASI ANTLAŞMALAR yapmışlardır. O, birazcık sağlık ve eğitim olanağına kavuştuğunda gördü ki; kişiler ve top lumlar bunları, genellikle kendi çıkarlarına göre yorumlamak eğilimindeydiler. FİL ADAM da, DR. TREVES de çaresizdi. BU HASTALIK NE KADAR SÜ RECEKTİ ACABA?! Bir "RASTLANTI..." Oyunumuzun provalarına "İNSAN HAKLARI" günü başlamıştık.
pe cy
il Adam" adlı oyun Anka ra Devlet Tiyatroları Şinasi Sahnesinde 12 Şubat'ta başladı. Sahnede, gösterişli bir karnaval kulübesi önünde bir sirk çığırtkanı gösteri için şöyle bağırır: "Tabiat ananın korsesiz ve kont rolsüz bir anında hışmına uğramış bu yaratığı gelin görün!.. Sadece iki penny!.. İçeri gelin görün bu yaratı ğı!.." Çığırtkanın görülmesine çağırdı ğı yaratık, ya da FİL ADAM diye çağrılan kişi, Victorya dönemi İngil tere'sinde yaşamış olan ve fiziksel özürlü, bir "hilkat garibesi" olarak görülen John Merrick adında bir in giliz yurttaşıdır. Oysa FİL ADAM, bugün artık tıpta "nörofibromatosis" diye bilinen bedensel özürlü bir has tadır. Ama yaşadığı günlerde beden sel sakatlığı ve konuşma bozukluğu ile panayırlarda görsel bir malzeme ye dönüştürülüp, üstünden para ka zanılan bir insan haline getirilmiştir.
a
"O..."
8
TİYATROLARDAN
Şehir Tiyatrosunda: PIRANDELLO
" İ n s a n , hayvan ve erdem" ehir Tiyatroları FatihReşat Nuri Sahnesinde, Pirandello'nun "İnsan, Hay van ve Erdem" adlı oyunu 19 Şubat'ta başladı. Oyunu Zihni Küçümen sahneye koydu. Aşağıda, yönetmen le bu oyun üzerine yapılmış söyleşi yi sunuvoruz.
Ş
Kemal Demirkanlı
pe cy a
Niçin Pirandello? Bu soruya sevindim. Çünkü bir çok tiyatrocu bu soruyu sevmez. "Niçin Hamlet? diye sorulur mu, Hamlet, Hamlet olduğu için oyna nır" derler. Oysa, Hamlet'i ben top lumsal zamanlaması uygun düştüğü vakit ve o zamanların koşulları için de değerlendirmeyi düşünürüm. Pirandello'ya gelince, onaltı ya şımdan beri kafamı kurcalayan so runlara eğildiği için seviyorum onu. Onyedi yaşında iken de zaten, "Size Öyle Geliyorsa Öyledir"ini üniver sitede sahneye koymuş ve oynamış tım. Bu soranlar, insanın yaşadığı toplum içinde ne dereceye kadar saydam, içtenlikli, bilinçli, dürüst olabileceği, ne dereceye kadar ken disine ahlak, gelenek, görenek adına belletilmiş önyargılardan sıyrılabile-
ceği gibi bireysel gibi görünen ama aslında toplumsal olan sorunlardı. Daha sonra A.Gide ve Sartre, hele Camus'de bu sorunların daha ayrın tılı ve boyutlu olarak incelendiğini de görmüştüm. (L'Etre et le Neant'daki garson rolü oynayan garsonu hatırlayınız.) Bu sorunlar, sizce ülkemiz seyir cisini de ilgilendirir mi? Biz Türkler oldum olası mertli ğimizle övünmüşüzdür. Ama en çok kurnazlığa, cin fikirliliğe prim veren de gene biziz. Pirandello, bu oyunu ile (İnsan, Hayvan ve Erdem) entel lere değil, doğrudan doğruya halka seslenmiştir. Öyleyse, "Altı Kişi Yazarını Arı yor" un Pirandello'su değil bu. Değil! Pirandello 43 oyun yaz mış ama bizde pek azı bilinir. Bir ti yatro önemli bir yazarın bir oyunu nu oynamak isterse nedense akla hemen onun en ünlü oyunları gelir. (Labiche deyince, akla hemen "Hasır Şapka"nın gelmesi gibi) Pirandello, tiyatro yönetmenliği de yaptığı için, oyunlarında paran tez içi çok geniş açıklamalar yapar. Bunlara uydunuz mu? Ben parantez içi yönetmenlerden değilim. Bu bakımdan Pirandello içtenlik adına kadın kahramanını da
küçük düşürürken ben onu asıl yeri ne oturtmaya çalıştım. Erkek kahra manın da topluma uymak saydamlı ğını nasıl yitirdiğini belirtmeye çaba gösterdim. Yani karalara, beyazlara griler adamakıllı karıştı. Oyun bir güldürü mü? Evet. Zaten Pirandello bence alışılmadık bir türde hep mizah ya pıyor. Ama bu mizahı, toplumun yanlış kurallarını taşlamak için de bir silah olarak kullanıyor. Bu ba kımdan oyunumuzu karı-koca-aşık üçgeninde basit bir bulvar oyunu olarak görenler de çıkarsa hiç şaş mam; •
9
TİYATROLARDAN
Pirandello'nun Oyun yazarlığı
Metin Balay
Anadolu Ü. Devlet Konservetuarı "Benim yaşamımı yaşayan biri var ve ben onun kakında hiçbir şey bilmiyo rum" Pirandello
pe
cy a
Akdeniz'in tam ortasından, Sicil ya'dan bir yazar Pirandello... Akde niz'in genizleri yakan tuzlu rüzgarları onun da beyninin kıvrımlarında dolaş mış olmalı ki pek çok Akdenizli sanat çıda görülen düş ve gerçek ikilemi Pirandello'da bir ustanın elinde klasiklere dönüşüyor. Sicilyalı Luigi Pirandello, oldukça zengin bir aileden geliyor. Babasının kükürt işinde biraz çalıştıktan sonra edebiyat ve felsefe okumak için önce Palermo'ya, sonra da Roma'ya gidiyor. Akademik serüveni Bonn'a kadar uza nıyor ve doktorasını orada tamamlıyor. Daha çok ailesinin ekonomik çıkarları
nı kollayan bir evlilik yapıyor. İlk yılla rında üç çocuk verecek kadar iyi giden bu evlilik daha sonra ekonomik felaket le birlikte çöküyor. Böylece karısı akıl hastanesine, kendisi de yalnızlığa mahkûm oluyor. Bu arada Roma'da kurmaya çalıştığı tiyatro, sanatsal başa rısına rağmen ekonomik açıdan bir fela ket oluyor. "Bir insan olarak diğer insanlara bir şeyler anlatmaya çalışıyorum, hiçbir hırs duymadan. Eğer varsa tek hırsım, doğmuş olduğum için kendime karşıdır. Ve bana bu kadar acı çektiren yaşam, her şeye rağmen o kadar güzel ki..." Düşle gerçek iç içe, yaşamının ger çeğiyle yazdıklarının düşsel şiiri son ar zusunda buluşuyor: "Sadece arabacı, at ve tabut, başka hiçbir şey istemiyo rum." Giderayak Akdeniz in tuzlu rüz garlarını bir daha savuruyor Pirandello.
Modern tiyatronun köşe taşların dan biri. Şair olarak yaşamdaki düş ile gerçeğin "konvertibilite"sini derinliği ne duyumsuyor ve bu "konvertibıl" ol guya tiyatroda yatırım alanı buluyor: tiyatronun gerçeği, ya da oyun ve yaşa mın gerçeği, ya da gerçek! (Yoksa tersi mi?) Usta bir kurgucu. Ama önceden belirlenmiş, standart bir kalıptan değil, öyküden, ama yaşamın öyküsünden yola çıkıyor. Kurgusu doğrudan tema ve konudan doğuyor. Bu yüzden yaz mak bir serüven Pirandello için. Oyun ları sürprizlerle dolu, ama her sürpriz yerli yerine oturuyor. Bu yer her zaman mantıklı bir yer olmasa da... Sürprizleri en sonunda mantıklı ya da mantık dışı, ama "anlamlı" olgulara dönüşüyor. Yaşam gibi. Bir diyalog ustası aynı zamanda. Sözünü doğrudan söylüyor. Gündelik yaşamın ritmiyle şiirin büyüsünü kay naştırıyor diyaloglarında. Pirandello, oyunlarının oynanabilmesi için büyük özverilere katlanıyor. Teatro Argentina'da oyunlarının pro valarını günlerce izleyip, metnini defa larca değiştirmekten çekinmiyor. Ye meğin mutfakta piştiğini bilen büyük bir usta, Nobel'li bir usta Pirandel lo...
TİYATROLARDAN
10
Dün gece yolda Giderken Çok komik bir Şey oldu
Rengin Uz
pe cy
Sayın Dormen, yıllar sonra ilk kez mi aynı oyunu tekrar sahneye ko yuyorsunuz? Hayır, üç yıl önce kendi tiyatromda yönettiğim Philip King'in Papaz Kaçtı oyununu 1954-55 sezonunda oynamıştım. Bu benim profesyonel anlamda ilk oyunumdu. Üç yıl önce de tekrar hem yönettim, hem de aynı rolümü oynadım. Türkiye'deki ilk şa-
şırtıcı farstı ve 36 yıl önce oynandı ğında büyük iş yapmıştı... Bu sezon, 26 yıl önce Dormen Ti yatrosuna en parlak oyunlarından sa yılan "Dün Gece Yolda Giderken Çok Komik Bir Şey Oldu" oyununu Devlet Tiyatrosunda sahneye koydunuz. Tiyatronuzdaki ilk çalışmanız için neler söyleyeceksiniz? O zaman için bizim tiyatroya çok uygun bir oyundu. Ekip yerine otur muştu. Dormen Tiyatrosunun hemen tüm oyuncularının bir. araya geldiği bir oyundu. İlk kadroyu sayabilir misiniz? Oyunda özgürlüğüne kavuşmak için türlü dolap çeviren köle Psedolus'u rahmetli Altan Erbulak oynuyor du. Diğer rolleri, Ayfer Feray, Erol Keskin, Tolga Aşkıner, Tülin Oral, Turgut Boralı, Hüseyin Kutman, Erol Günaydın, Hadi Çaman, Yılmaz Kok sal, Nisa Serezli, Zeynep Tedü, Suna Keskin, Esmeray, Yüksel Gözen,
a
H
aldun Dormen, 1964-65 tiyatro sezonunda kendi tiyatrosunda sahneye koymuş olduğu, Larry Gelbart-Bert Shevelove'nin yazdığı "Dün Gece Yolda Gi derken Çok Komik Bir Şey Oldu" mü zikalini bu sezon, İstanbul Devlet Tiyatrosunda sahneye koydu. Arkada şımız bu iki yapım üstüne Haldun Dormen'le konuştu.
Göksel Kortay, Füsun Erbulak gibi önemli isimler paylaşıyordu. İlk pro düksiyonda genç kızı oynayan Tülin Oral, bu yeni prodüksiyonda eski kadrodan tek oyuncu; şimdi anneyi oynu yor. İlk oyunda birlikte çalıştığımız Altan Erbulak, Hüseyin Kutman, Maritza Boralı ve ışık düzenimizi yapan Yılmaz Aslancan artık aramızda değil; ben bu oyunu onların anısına adıyorum...
M a l z e m e y e göre hareket etmekten yanayım
İki çalışmanız arasında bir karşı laştırma yapabilir misiniz? Bunca yıl sonra bu müzikali yeni den Devlet Tiyatrosu kadrosuyla sah nelerken yine aynı keyfi duydum. Devlet Tiyatrosu için bu tarz bir mü zikal oldukça yeni bir şey. Çok disip linli ve yetenekli bir kadro ile çalış tım. Bu kez, hikâyeyi öne çıkarıp komik unsurları yardımcı unsurlar olarak ikinci plana ittim. Oyuncuların komik yetenekleri var, ama tarza ya bancılar. Ben yönetmen olarak, her zaman malzemeye göre hareket et mekten yanayım. Bu ikinci prodüksi yonda, ilkindeki kadar gülme bekle miyorum. Aynı zamanda çevirisini de yaptı ğınız oyuna çağdaş bir yorum getirdi niz mi? Çağdaş bir yorum demeyelim de çağdaş espriler kullandım. Oyunda hamburgerden, pizzadan söz ediliyor. Ertuğrul İlgin sahnede bisikletle dola şıyor. Roma semalarında TV antenle ri, çanak antenler yükseliyor... Step en Sondheim'in müziği de çok çağdaş... Bu müzikali yazanlar oyunlarını, Roma'lı oyun yazarı (M.Ö. 254-184) Plantus'tan derlemişler. Plautus'un, sizin Dormen Tiyatrosunda vazgeçme diğiniz çağdaş güldürü ustası Ray Cooney'i bile etkilediğini söyleyebilir miyiz? Tabii, Plautus tüm komedi yazar larını etkilemiştir. Bu tür farslarda formüller değişmiyor. Moliere de, Feydeau da, Shakespeare da Plautus'tan etkilenmiştir. Benim Plautus'a büyük aşkım var. Ben 1956 yılında, ilk büyük süksemi, Cep Tiyatrosunda, Plautus'un Amphtrion oyunu ile ka zandım. İşin ilginç yanı da, oyunun kaybolmuş bölümünü de ben yazmış tım. Müzikali neden play-back oynu yorsunuz? Maalesef Taksim Sahnesinde mü zikal oynamak için ses düzeni yok. Bu da hemen olmuyor, çünkü bütçe meselesi. Biz Ses Tiyatrosunda oyna dığımız zaman sahnenin üzerine mik rofon ağı kurmuştuk. Müzikal demek, teknik demek... •
cy a
pe
TİYATROLARDAN
12
Yeni bir sahne, yeni bir oyun
Demokrasi gemisi akırköy Belediye'sının, Güngören sem tinde Aziz Nesin adıyla bir tiyatro salonu açmaya hazır landığını geçen sayımızda duyurmuştuk. Bu sahnede oynanacak ilk oyun Aziz Nesinden. Demokrasi Ge misi adıyla oynanacak hu oyunu yönet men Ahmet Gülhan sahneye koyuyor. Yönetmenle oyun ve yeni salon üzerine konuştuk.
B
Zeynep Üskül
pe cy a
Aziz Nesin Sahnesini Aziz Nesin'in bir oyunu ile açıyorsunuz. Sizden bu oyunu okurlarımıza tanıtmanızı rica edi yoruz. Oyunumuz çağdaş bir Karagöz oyunu. Aziz Nesin , Karagöz temasından yaralanarak Karagöz'ü güncelleştirmiş, günümüze getirmiş. Günümüz politikası na, dünya olaylarına, ülke olaylarına bağ lamış. Aslında, Karagöz'ün yapısında var bu. Karagöz her oynadığı dönemde kendi çağını eleştirmiş: 1600'lgrde 1600'ün olaylarını, 1700'lerde 1700'ün olaylarını işlemiş; 1900'ün başlarında, işte Direklerarasında o günün esprileriyle hep ken dini yenileye yenileye gelmiş. Uzunca bir zamandır da hep Direklerarasında otantik şekliyle , tekerlemeleriyle, yani bundan 50- 60 sene evvelki haliyle kal mış, hiç günümüze getirilmemiş. Aziz Nesin geleneksel Karagöz motiflerinden yararlanıp üç tane yeni baştan Karagöz oyunu yazmış: Karagöz'ün Kaptanlığı, Karagöz'ün Berberliği, Karagöz'ün Ant renörlüğü diye. Aziz Nesin .Karagöz'ün Kaptanlığı adlı oyununu Demokrasi Gemisi adıy la yeniden yazmış . Ülkemiz aşağı yuka rı 40 senedir , 1950'lerden bu yana hep demokrasi arayışı içerisinde. Bunu tam
bulamadığımızı da , zaten ülkece biliyo ruz. Bazen adına güdümlü demokrasi de mişiz, bazen yarım demokrasi demişiz, bazen göstermelik demokrasi demişiz. Aziz Nesin de bu olaya parmak basmış. Gelişmekte olan, çağa ayak uydurmak is teyen ülkemizde demokrasi anlayışını bir fanteziyle, bir Karagöz oyunuyla anlat mış. Ben de yönetmen olarak Aziz Nesin'in bu anlatımını doğru yorumlama ya çalıştım. Oyundaki tiplerin günümüz deki izdüşümlerini bulmaya , yazarın is tediği biçimde seyirciye aktarmaya çalıştım. Karagöz iki boyutlu bir oyundur: enine ve boyuna, perdede gös terilen bir gölge oyunudur. Biz bunu sah nede üç boyutlu hale getiriyoruz , yani derinliği de var ve canlı. Öyle olunca da tabii, o statik halinden kurtarmak gerekir, biraz ortaoyunu gibi bir biçem tuttur duk. Fakat esasında bu çağdaş bir Türk farsıdır. Oyuncu kadronuz kimlerden oluşu yor? Oyuncu kadromuzun, çoğunluğu gençlerden. Birçok arkadaşımız yeni konservatuardan mezun olmuş, Bakır köy Belediye Tiyatrosunun stajyer kad rosunda bulunan gençler. Bu nedenle , oynanış biçimi ve hazırlanışı kollektif olan bir oyun gerektiriyor. Doğru yo rumlayan, yorumu seyirciye doğru aktar maya çalışan genç, enerjik bir ekip. Her halde seyirci de bunu böyle değerlendirecek. Tiyatroyla y e n i insanlar tanışıyor Yeni bir sahnede oynamak size heye can veriyor mu? Yeni bir sahnede oynamak çok güzel, çok olumlu bir şey tabii. Güngö ren sahnesinin bence birkaç önemli anla mı var: Birincisi , halen hayatta olan bir mizahçımız, Aziz Nesin'in isminin ve rilmiş olması. Bizde hep öldükten 'sonra
isimler verilir. İlk defa bir edebiyatçının, bir yazarın, bir mizahçının hayattayken adı bir tiyatroya veriliyor;ikincisi hiç ti yatroyla tanışmamış bir semtte ilk defa bir tiyatro binası yapılıyor ve oraya ti yatro hizmeti götürülüyor. Üçüncüsü Bakırköy Belediye Tiyatroları ileriye dönük çağdaş tiyatro biçimi arayışı içeri sinde, böyle genç bir tiyatroda bana böyle bir görev verilmesi ayrıca benim için bir mutluluk kaynağı. İzleyicinin ilgisi ne boyutta olacak? İnsanlar Güngören'den mi gelecek? Siz buraya hizmeti getirdiniz ama halk size ulaşabilecek mi? Ulaşacaklar. Salonumuz çok küçük, bu salon, bu hinterland için , Güngö ren, Bahçelievler, Haznedar'da yaşa yanlar için çok küçük bir salon . Dikkati nizi çekti mi , bu semtte hep 6'şar katlı apartmanlar ve yoğun bir yerleşim var. Burada eğitimli bir orta sınıf yaşıyor. 170 kişilik bir tiyatro onlara az gelecek, yetmeyecek. Bunun gibi 5 tiyatro olsa, bu hinterland onu da doldurur. Demek ki önce onlar gelecek ama bu dışarıdan gelmeyecekler anlamına gelmez tabii. Ti yatro bir iletişim aracı, İstanbul'un en uç noktasından da seyirci gelecektir. Daha büyük salonlara ihtiyacı var bu semtle rin. Haftada kaç temsil vermeyi düşünü yorsunuz? Diğer tiyatrolar gibi pazartesi hariç her gün temsil vereceğiz. Her gece aynı oyun mu sergilenecek, yoksa yakında ikinci bir oyun da devre ye girecek mi? Şimdilik aynı oyun. Yakında 2. oyun devreye girecek. Zaten Bakırköy Bele diye Tiyatrolarının repertuar anlayışı da öyle. Yani bir salonda iki oyun. Yakında üçüncü salonlarına kavuşacaklar. Bundan sonraki oyun hakkında bir bilginiz var mı? Bilmiyorum. Bu oyunun prömiyeri olduktan 10-15 gün sonra öbür oyunun provaları başlayacak. Ama yalnız burası için değil Adile Naşit Salonu için de oyun lazım. Mayıs ayında Ataköy 9. Kı sımdaki Baruthane Kültür Merkezi hizmete açılacak, orası için de oyun lazım. Bunlar birbirini takip edecek sanı yorum. •
cy a
pe
TİYATROLARDAN
14
"Nigar, fahişe değil, feministti" Zeynep Üskül Oyununuzdan
biraz söz
eder misi-
niz?
pe
cy
Kanlı Nigar, önceleri eski tuluat us talarının oynadığı bir anonim tekstmiş; daha sonra ünlü Türk oyun yazan rah metli Sadık Şendil, oyunu toparlamış ve biz oyunun yazan olarak Sadık Şen d i n biliyoruz. Devlet Tiyatroları ve ödenekli tiyatrolar, çeşitli şekillerde oy namışlardı, hatta filmi bile yapılmıştı; fakat ben teksti okuduğumda bugüne çok paralellikler buldum. Bir kere Nigar fahişe değildi, feministti, k a d ı n haklarını koruyan, adeta bir kadın savaş çıydı o döneme göre. Bugüne getirince de çok denk düştü. Ayrıca oyun ahlâk anlayışını irdeliyor. Bugün d e , ahlâkın özellikle ne olduğu çeşitli kesimlerce tartışılmakta. İşte, oyunu bugüne geti rince hem ahlâk anlayışının irdelenmesi, seyirciye bir mesaj olarak iletiliyor, hem de kadınların ezilmişliği, hayat kadınla rının hor görülüşü, özellikle son zaman larda namus kavramının çok görece ol duğu bir d ö n e m d e , mesajlarını veriyor. Niçin geleneksel, eski Nigar'ı oyna madım da böyle bir şey yaptım? G e l e neksel Türk tiyatrosu biçim olarak son derece çağdaş, fakat tekstler çok eski miş, yani geleneksel Türk tiyatrosunda ki ne hakla, 3 5 ' e bakla gibi esprilere artık bugünün seyircisi gülmüyor. Haci vat Karagöz'ü de Türk seyircisinin sey retmeme nedeni bu. Çocuklara Hacivart-Karagöz'ü sevdiremiyoruz, çünkü bilgisayarlarla oynuyorlar, televizyon da son derece çağdaş çizgi filmler seyre diyorlar. İşte, çağdaş tekstler yazarak, geleneksel Türk tiyatrosunun o biçemiyle sentez yaptığınızda, ulusal Türk tiyat rosuna bir takım göndermeler yapmak mümkün oluyor. Yaptığım Kanlı Nigar 90'ın tiyatro çevrelerince de seyredilme sini bekliyorum; halk onlardan daha çok ilgi gösterdi.
rosunda bir kilometre taşı olacağına ina nıyorum. Bundan sonra da eski oyunları bu güne uyarlamaya devam edecek misi niz? Yok, bu biçemde yeni oyunlar yazı labilir. Türk yazarlarına zaten gereksin memiz var. Söz üzerine, durum komedi si üzerine, Türk motifleri taşıyan yeni komediler üretilebilir. Nasıl İtalyanlar Comedia Dell'Arte'sini inkâr etmeden, çağdaş tiyatro yapıyorlarsa, Türk tiyat rosu da gelenekselin biçemini alarak çağdaş eserler yaratabilir. Ünlü üstat Haldun Taner ulusal Türk tiyatrosunun temelini atmıştır. G e ç e n sene de Gözle rimi Kaparım, Vazifemi Yaparımı
a
E
nis Fosforoğlu ile eski oyunların güncelleştirilmesi üzerine konuştuk. Ortaya eski değil, yepyeni bir sen tez çıktığını gördük.
Bu tip sentezlerin, ulusal Türk tiyat-
oynamıştım. Tabii ulusal diye sadece bize özgü, bize kapalı, bize dönük bir ti yatrodan bahsetmiyorum, ulusaldan ev rensele gitmekten bahsediyorum. Yani, bugün şu Kanlı Nigar 90'ı, Fransa'da, İngiltere'de seyrettirseniz onların da keyif alacağına inanıyorum. Kadın her yerde kadın, fahişe her yerde fahişe, fa hişe olma nedenleri bütün dünyada aynı. Ahlâk anlayışı, ahlâkın irdelenmesine gelince hıristiyanlıkta da, müslümanlık ta da, doğu toplumlarında da, batı t o p lumlarında da bir türlü çözümlenememiş. Öğrencilerinizden biraz bahsedelim. Yer sorunu nedeniyle, son yıllarda büyük çapta kurslar açamıyorum ama
yıllar önceden başlayan konservatuar eğitimini kısaltarak ve hızlandırarak gençlere vermeye çalışıyorum.
Timur Selçuk'un yaptığı gibi Öğrencileriniz hep olacak mı? nunla neyi amaçlıyorsunuz?
Bu
Evet, ideallerim arasında bir yer bul mak, bir kurs değil de bunu bir okula dönüştürmek istiyorum. Aktör stüdyo gibi. Timur Selçuk'un müzikte yaptığı gibi. Tabi biraz ekonomik gücü bulmak lazım onun için, iyi bir şey açmak için şöyle 2-3 katlı bir yer lazım. Tiyatro doğru yaşama biçimini öğre tir insanlara. Tiyatro bir yaşam tarzı ol duğu zaman, o toplum güzelleşiyor. 1960'h yıllarda tiyatro altın çağını yaşa mıştı, ben de çocuktum. Tiyatroya git mek bir yaşama biçimi olması lâzım. Paris'te bugün 4 0 0 ' ü aşkın tiyatro perde açıyor. İstanbul'da sanıyorum 20'ye ulaşmıyor ve zor açıyor. Devletin kültür politikasının -ki son yıllarda oluşmaya başladı- sürekliliği ile, salon sorunları halledilerek, okullara tiyatro sokularak, çocuklara tiyatro sev dirilerek, kitle haberleşme araçlarının il gisiyle tiyatroyu halka gerçekten yay mak ve tiyatroyu bir yaşama biçimi haline getirmek gerekliliğine inanıyo rum.
Fıkra anlatarak kaloriferi yaktırıyorum Sizin
salonsuzluk
probleminiz
var
mı? Var, ben Kadıköy'deki bir müteah hidin ardiyesini salon yapmıştım, 3 yıl sonra salona kondu ve beni tahliye etti. Şimdi de sinema orası. Kadıköy Halk Eğitim Merkezi, bakımsız, eski bir salon. Devletin burayı onarması gereki yor, bizim cebimiz yetmiyor, biz yetebildiği kadarıyla yapıyoruz; ben perdesi ni yaptırdım, savcılara fıkralar anlatıp kaloriferleri yaktırıyorum, çünkü kalori feri adliyeden yanıyor, hidrofor için pa ralar veriyorum, kalorifer yakmak için adamlar tutuyorum; böyle mücadeleler var sahnenin gerisinde ve birkaç tiyatro bir arada seansları bölüşüyoruz. Söylemek var mı?
istediğiniz
başka
bir
şey
"Tiyatro...Tiyatro..." konusunda da konuşacağım. Yıllardır özlediğimiz ve mutlaka gereken bir dergi çıkıyor. Ti yatrocuların da bu dergiye sahip çıkma sını, seyircinin de sahip çıkmasını isti yorum. Ve gelişerek uzun yıllar, Türk tiyatrosu var oldukça yaşamasını diliyo rum. Çünkü bugüne kadarki denemeler hep güdük kaldı, büyük heyecanlarla çı karıldı, başarısız kaldı. "Tiyatro... Ti yatro..." dergisini gönülden, candan ve maddi olarak da desteklemek gerektiği ne inanıyorum. •
a
pe cy
AYIN KONUSU
16
DÜNYANIN BÜTÜN SAHNELERİNDE TİYATRONUN
27 MART, DÜNYA
1
alanlarda işbirliğine yardımcı olmak amacı ile çalışıyordu. Bu kuruluş 1948 yılında, Paris'teki merkeze bağlı 48 ülkede yerleşik ulusal tem silcilikler biçiminde örgütlenmesini tamamladı. Bu örgüt de iki yılda bir kendine üye ülkelerden birinde dünya çapın da bir kongre düzenliyor, oyunculuk
eğitimi, tiyatro mimarisi v.b. özgün konularda toplantılar düzenliyor. "Dünya Tiyatro Günü"nün oluş masında, işte bu iki girişimin payı var. "Uluslararası Tiyatro Enstitüsü", kısa adı ile I.T.1,1962 yılından başla yarak, kuruluş amacı doğrultusunda, kendine üye ülkelerde kutlanmak
27 MART BİLDİRİLERİNDE İÇTE-DIŞTA BARIŞ İSTEĞİ
cy a
954 yılının ilkbaharında bir Fransız yurttaşı olan A. M. Julien, Paris'te, yabancı top lulukların kendi özgün de neysel çalışmalarını sergile yecekleri bir festival düzenledi. "Theâtre Des Nations" (Uluslar Ti yatrosu) adı ile 27 Mart'ta başlayan bu festival daha sonraki yıllarda ba arı ile sürdürüldü. Dünyanın çeşitli ülkelerinden gelen topluluklar, birbirlerinden fark lı oyunculuk ve sahne anlayışları ile değişik oyunlar sergilediler. Bu et kinliklerle sanatçılar, diğer sanatçıla rı tanıma, izleme ve birbirlerinden et kileşim olanağı buldular. Her topluluk kendi sanatçıları ile kendi uluslarının dil ve biçim anlayışlarını sergiliyorlar; böylece de tiyatronun evrensel olan birleştirici gücü, dost luk ve barış anlayışı güçleniyordu. Bu kuruluş, yalnızca yılın belli döneminde oyunlar sergileyen, ilginç bir festival düzenlemekle yetinmedi. Başlangıçta adı "Dünya Tiyatroları nın Randevusu" adı ile bir yayın or ganı oluşturdu. Daha sonra bu yayın "Tiyatro: Dram, Müzik, Dans" adıyla devam etti. Bu yayın organı ilginç ti yatro tartışmaları açmak, özgün ko nularda kongreler, ünlü tiyatro adam larının verdiği konferanslar düzenlemek gibi önemli etkinliklerle tiyatro sanatına önemli hizmetler vermeye devam etti. Bütün bunların yanında "Uluslararası Tiyatro Tek nisyenler Birliği" ve "Tiyatro Eleştir menler Birliği" adı altında iki de önemli uluslararası örgütü oluştur mayı başaran bu kuruluş, her yıl artan sayıda oyuncu, topluluk ve se yirciyi bir araya getirmeyi amaçla yan çalışmalarını başarı ile sürdür mekte. 1947 yılında, Birleşmiş Milletle rin bir kuruluşu olan UNESCO'ya bağlı yeni bir kuruluş doğmuştu. "Uluslararası Tiyatro Enstitüsü' adı verilen bu kuruluş, tiyatro sanatçıla rı, bilimcileri arasında uluslararası düzeyde fikir alışverişine ve çeşitli
pe
27 Mart Dünya Tiyatro Günü'nde yurt dışında ve ülkemizde yayımlanmış bildirilerden ikisini yayımlıyoruz. Bunlar dan birincisi, 1976 yılında Helena Weigel (1900-1971} tarafından sunulmuş olanı. H. Weigel, B. Brecht'in eşi ve Brecht, 1956 yılında öldükten sonra, Brecht'in kurmuş olduğu tiyatro toplulu ğunun yönetimini üstlenmiş kişi olup, dünyada epik tiyatronun en usta yorum cusu olarak tanınan bir tiyatro sanatçısı dır. İkinci bildiri ise, tiyatromuzun büyük ustası M. Ertuğrul'a ait. Okununca anlaşılacağı gibi, her iki bildirinin ortak yanı, tiyatro sanatı adına, iç ve dış barış istem ve kaygıları nın öne çıkarılmış olması. Hiç etkili ola mayacağını biliyorsak da, yanıbaşımızdaki dünyayı sarsan, kanlı savaşı sürdürenlere bildirilerin "Durun" diyecek insancıl mesajlar vermesi dileği ile... HELENE WElGEL'ın Bildirisi Tiyatro ve tiyatroya yakın sanatlar insan topluluklarına karşı üzerine aldıkları görev ve sorumluluklarına gereği kadar önem vermemektedirler. Oysa çalışmalarımızın sonuçları çok önemlidir. Bu sonuçların önemi ni sınırlarımız dışında da göre bilir, izleyebiliriz. Halka, ger-
çeklerimize uygun sahneleri eğ lendirici, akıl yoluyla, incelikle verebilmek için ve bu gerçekleri anlayıp öğrenebilsin diye onu tiyatroya çağırıyoruz. Bizler, ti yatro adamları, kendimize özge araçlarla dünyamızı yaşanabilir bir duruma getirmeye çalışıyo ruz. Tiyatro ile ilgilenmemizin anlamı yine ve her zamankin den daha çok, insana barış dolu bir "bugün" ile insanın insan için yardım, dayanışma kaynağı olacağı dostluk dolu bir "gelecek" hazırlamaktır. Bütün dünya tiyatrolarına 1967 yılı için gönderdiğimiz iyi dilek bildirimizin anlamı da budur. Brecht'in bir sanat kolu yararına ortaya koyduğu şu gö rüşün benimsenmesini dileriz: "Bu büyük seçme çağında sanat da seçimini yapmalıdır. Sanat ya körü körüne bir inanç la kaderini bir azınlığa bağlar ve onun aracı olur, ya da ço ğunluğun tarafına geçerek ka derini ona bağlar. Ya insanları düşlere sürükler ve onları uyu tur; bilgisizliği artırır, ya da ger çeklere yöneltip bilgiyi çoğaltır. Ya yıkıcı yanı ağır basan güçle re ya da yapıcı ve ilerici güçlere seslenir."
17
AYIN KONUSU
EVRENSEL DOSTLUK VE BARIŞ ÇAĞRILARI
TİYATRO
MUHSİN ERTUĞRUL'un Bildirisi
İşte size şimdiye dek sahneye getirilmiş en acı konu. Ulus ona rak bugün bizim en önemli so runumuz bu. Bunun çözümünü düşünmek siz sayın seyircileri mize düşüyor. Siz ve bizler ki öldürenle kurbanını aramızda yetiştirdik, vuranla vurulanı bağrımızda besledik, ikisinden biri ya kardeşimiz, ya akraba mız, ya komşumuz, ya tanışı mızın arkadaşı! Şimdi bu sahneden soruyo rum sizlere: Kardeşi kardeşe kim kırdırı yor? Hangi katı yürekli, hangi cana kıyıcı, hangi bencil çıkarcı perde arkasından bu suçsuz yavruları, sinsi sinsi, kukla gibi kullanıyor? Neden? Bunun ya nıtını vermek için derin derin düşünmenizi bekliyoruz. Büyük kurtarıcı Atatürk, yurtta, dünyada barış, diye temel bir ilke atmıştı. Nerde yurttaki barış? Bu temeli yıkan ların ard niyetlerini düşünüp bulmak siz sayın seyircilere dü şüyor. Çünkü Tiyatro, sahnede sorunları yalnız sergilemekle yetinir. Bu sorunları düşünerek çözmek seyircinin sağduyusuna bırakılmıştır. Sahnenin başlıca çabası seyircileri sağlam dü şünmeye zorlamaktır. Sorun bu: Neden öldürüyorlar? Niçin ölüyorlar? Tatlı saatler geçirmeye gel diniz tiyatroda acı gerçeklerle sizleri tedirgin ettik, bağışlan mak diler, saygılar sunarım. •
pe cy
Bugün 17 Mart 1978, Dünya Tiyatro Günü. Bu kez önünüzde konuşmak görevi ve onuru bana verildi: Tiyatroya hizmet yolunda çok yaşamış bir emekçi olarak izni nizle söz alıyorum. Derler ki tiyatro üçüz doğ muş bir sanat koludur: Yazar, oyuncu ve seyirci. Bunlar birbi rinden ayrılırsa ortada tiyatro kalmaz. Oysa ben diyorum ki, ünün en önemli sorunlarını ağıda aktaran yazar da, onla rı sahnede dile getiren sanatçı da sizin aranızdan çıkmıştır. Onun için biz bir bütünüz. Teker teker düşüncelerimiz ayrı olabilir, ama dertlerimiz birdir. Bugün Dünya Tiyatro Günü'dür, şu dakikada yüzler ce sahnede her ulusun kendi dramı oynanıyor. İzninizle biz de yurdumuzda oynanan oyuna bir göz atalım. Ben per deyi açıyorum. Sahne, Türkiye haritası yüzeyine yayılmış yaslı ana babalar, bir ağızdan, yitir dikleri gencecik yavrularının tabut kervanına ağıt yakmaktalar. Perdeyi hemen bu acıklı görünüme kapatıyor ve sizlere soruyorum: Gençler, gençleri neden öl dürüyor? Kardeş kardeşi neden öldürüyor? Gençler ken dilerini neden öldürtüyorlar?
tarih, Fransız yurttaşı A. M. Julıen'in "Uluslar Tiyatrosu" festivalini 1954 yılında başlattığı 27 Mart oldu. 1962 yılından başlayarak her yıl dünyada sayıları bugün 70'e ulaşan ülkede, 27 Mart günü, Dünya Tiyatro Günü olarak kutlanıyor; tiyatro sana tının ulusal ve uluslararası sorunları çeşitli toplantılarda dile getiriliyor.
a
üzere bir tiyatro günü saptanmasını kararlaştırdı. Bu günün amacı, tiyat ronun ülkeleri birbirine yaklaştır maktaki rolünü anlatmak; tiyatronun eğitici ve yükseltici görevini belirt mek; ulusların kültür gelişmelerindeki yerinin değerini unutturmamak olarak açıklanabilir. İşte saptanmak istenen böyle bir gün için seçilen
GÜNÜ Bu günde ödenekli ve özel tiyatrolar dan dileyenler, ekonomik nedenlerle tiyatroya gitmemiş olanlara ücretsiz olarak kapılarını açıyorlar. 1962 yılında başlayan "27 Mart Dünya Tiyatro Günü" kutlamaları ile başlayan bir gelenek de, her yıl bu günde açıklanan bildirilerdir. Bu bil diriler, 1962-1977 arasında, her yıl dünya ölçüsünde tanınmış bir sanat çıya hazırlatıldı ve I.T.I.'ye bağlı ül kelerin ulusal merkezlerinde ulusal dillere çevirilerek sahnelerde okun du, dağıtıldı, radyo, TV, basın yoluy la yurtdaşlara ulaştırıldı. 1977 yılında Stocholm'de topla nan I.T.I kongresinde, Türkiye'nin önerisi ile bildirilerin Genel Merkez den değil, ulusal merkezlerden ya yınlanması kararı alındı. 1978'den bu yana artık ulusların kendi tiyatro so runları, kendi önde gelen tiyatrocula rı, sanatçıları, yazarları tarafından hazırlanmış bildirilerde yer almakta. Bu yıl, 1991 için, ülkemizde Tiyatro Bildirisini hazırlamak görevi bu yazı hazırlandığında daha belli olmamıştı Başlangıçtan beri Bildiri sunanla rın adları ve yıllar: Jean Cocteau (1962), Arthur Mil ler (1963), Sir L. Olivier ve Jean Louis Barrault (1964), Jean Villar (1965), Rene Maheu (1966), Helene Weigel (1967), M. Angel Asturias (1968), Peter Brook (1969), D. Sostakoviç (1970), Pablo Neruda (1971), Maurice Bejart (1972), L. Visconti (1973), Richard Burton (1974), Ellen Stewart (1975), E. İonesco (1976), Radu Beligan (1977). Muhsin Ertuğrul (1978), Haldun Taner (1979), Bedia Muvahhit (1980), Necati Cumalı (1981), Cüneyt Gökçer (1982), İrfan Şahinbaş (1983), Tarık Buğra (1984), Melahat Özgü (1985), Sabahattin Kudret Aksal (1986), Recep Bilginer (1987), Refik Erduran(1988), Orhan Asena (1989), Bozkurt Kuruç (1990). (Kaynak, a- Dünya Tiyatro Günü Bildiri leri, İzmir Devlet Opera ve Balesi Yayınları. - 1984. b- I.T.I Türkiye Ulusal Merkezi bül tenleri)
TİYATROLARDAN
18
ZELİHA BERKSOY:
"Tiyatro, yaşamdan, h a l k t a n kopuk değildir
pe cy
ayın Zeliha Berksoy, bir sü redir Bakırköy Belediyesi Bakırköy'de bir tiyatro hare keti başlattı. Bize etkinlikle rinizi, yapmayı hedefledikle rinizi anlatır mısınız? Geçen yıl, Bakırköy Belediye Baş kanı Yıldırım Aktuna'nın yerleşik bir tiyatro ve kültür hareketi olsun diye başlattığı güzel bir hareket var. Bu ha reket, tabii ki, çok zorlu, yıpratıcı bü rokratik bir hareket. Geçen yıldan beri buna emek veren oyuncular, yani bil fiil tiyatroyu ayakta tutan oyuncu takı mı, bir vakıf tiyatrosu çerçevesi içinde çalışmalarını sürdürdü. İki amaç vardı, birincisi tiyatroyu çok benim seyen, seyircisi olan fakat ne yazık ki tiyatrosu olmayan Bakırköy'de tekrar izleyicisine ulaşmak; ikincisi de üre tim meselesi. Bu nedenle, her gece, bu tiyatro perdelerini açtı. Haftada 4 temsil veren bir tiyatro iken burası, haftada 8 temsile çıkmıştır. Bu büyük bir başarıdır. Ayrıca yaptığımız ista tistiklere göre de % 48 seyirci artışı mız vardır. Bunun yanında turneleri miz var. Kültür getirmek, her gece perde açmakla olmuyor. Her koldan saldırmak lazım: binalar, yapılanma, yönetmelikler, atölyeler, repertuar ve bütün ilişkiler... Yurt dışında, meselâ Viyana'daki tiyatro çevresi bizi tanı yor. Haziran sonunda Demokrasi Ge misi oyunu Azerbeycan'a gidiyor. Yu goslavya'yla anlaşma yaptık; Mart'ın ortasındaki tiyatro şenliklerine bizi bekliyorlar. Eğer bürokratik işlemleri mizi bitirirsek, Mart'ın 15'inde De mokrasi Gemisi Üsküp'de olacak. 25 Mayıs - 5 Haziran arasında kültür ateşelikleri aracılığıyla girişimlerine başladığımız bir uluslararası gençlik tiyatro festivalimiz var. Şu anda 10 ülke resmen katılacağını bildirdi. Bu radaki kuralımız şu: gelecek olanlar yalnızca o ülkenin akademik tiyatrola rından oluşacak. Bir yaz okulu da isti yoruz, festivale tiyatroların bazıları eğitimcileri ile gelecekler; böylece belli başlı yönetmenlerle 2'şer - 3'er
gün sürecek workshop'lar gibi bir yaz okulu oluşturacağız. Bizim üniversitelere çağrı yaptık. Sanıyo rum Mayıs'ın sonun da, birçok ülkenin genç kuşak tiyatrosu nun son sınıf öğrenci leri Bakırköy'de kucaklaşacaklar. Çağdaş tiyatro sorunlarını, kendi üretimlerini, oyunculuk üzerine problemlerini tartışa caklar. İstanbul Tiyatro Festivali'ne de başvur duk. Danışma Kurulu önerdiğimiz Nazım Hikmet'in İvan İvanoviç Var mıydı, Yok muydu oyununu kabul etti. Provaları bu ay (Mart) başlayacak. Çok hızlı bir tempoda gitmiyor musunuz? Evet, çok çabuk gidiyoruz. Düşün düklerimizi çok hızlı hayata geçiriyo ruz. Bu bir gerçek. Tüm arkadaşlarım adına bundan büyük bir onur duydu ğunu söyleyebilirim. Bundan sonra amacımız seyircimi zi çağdaş tiyatronun içine çekerek, on larla birlikte bu işi kotarmak, yetişen genç kuşağı daha da yönlendirmeye çalışmak.
a
s
Zeynep Üskül
Genç kuşağı başka bir dünyaya çekeceğiz
Burayı bir okul olarak mı düşünü yorsunuz? Burası konservatuar sonrası, tiyat ro eğitimi sonrası, ikinci bir gelişme süreci. Sanatçının kendini geliştirmesi lâzım. Ama sanatçının o kültürel orta mı yakalaması da lâzım. Bizim amacı mız, tiyatro olarak oyuncuyu eğiten değil, oyuncuyu geliştiren, ortamı ya ratmaktır. Şimdi biz haftalık ders programı koyuyoruz, bunun çalışma larını yapıyoruz. Kondisyon çalışma ları bunlar. Yani, her türlü oyuncuyu rahatlatacak, bir takım belli başlı uz manlarla kendi mesleği üzerinde tartı şabileceği ve kendi bedeni, kendi
Zeliha Berksoy oyunculuğu üzerine gelişmesi adına arayışlarını sürdürebileceği yerler bunlar. Bunun için de hem bizimkiler le, hem de yabancı akademilerle ilişki ye geçmek istiyoruz. Böylece genç kuşağı bir başka dünyaya çekmek isti yoruz: oyunculuk dünyasına. Ve sanı yorum bu şekilde yeni yönetmenler, yeni oyunculuk tartışmaları ortaya çı kabilir. Bunun yanında her gece per delerini açan, seyircisine çağdaş tiyat royu son derece çekici bir hale getirmesi gereken ve çağdaş tiyatro adına her denediği şeyi hemen yaşam sal boyutta karşılığını bulacak bir ti yatro sunmak gibi bir sorumluluğu muz da var. Modern tiyatro yaşamdan, halktan kopuk değildir; halkı içine almıyorsa işlevini yerine getirmiyor demektir. Repertuarınız hakkında ne diye ceksiniz? Türk yazarları ağırlıklı bir repertu ar istiyoruz. Türk yazarları ile yönet menler arasında bir ilişki kurmak isti yoruz. Tüm oyunları yeniden başka konseptlerde tiyatro ışıklarına çıkar mak, çağdaş perspektifleri oyunlar üzerinde tartışıp, başka görüşlerden
19
TİYATROLARDAN
faydalanmak istiyoruz. Bunun yanın da elbette dünya literatürünü de oyna mak durumundayız. Dünya literatü ründen, antik yazarlardan, klasik yazarlardan, romantiklerden, çağdaş lardan mutlaka örnekler vermek duru mundayız. Çünkü ödenekli bir tiyatro yuz; buna mecburuz. Böyle bir tiyatro kültürünü izleyicimize tanıtmak, an latmak ve aktarmak durumundayız. Yoksa kendi yazarımız da yerini bula maz.
a
Aziz Nesin ve Zeliha Berksoy Demokrasi Gemisi Oyununun okuma provasında caklık taşıyan ye içinde yapılan işe nunda hizmete girecek. Bugün İstanbul'da tiyatro salonu uygun, o işin karakterini yansıtan bir çok büyük bir sorun. Uzun bir süre yapı olmalıdır; yani orası tiyatro bunlar pasaj ya da otopark haline geti kokmalıdır. Bütün bunların sonucunda Türk ti rildi. Diğer ülkelerdeki belli başlı kentlerde tiyatro binaları eskiden kal yatrosunda başka bir tiyatro atmosfe madır, ama temiz, bakımlı, sahne ma- ri, başka bir tiyatrocu yaşantısı gelişir. kinaları işler durumdadır. Tiyatro Türk tiyatrosuna yeni oyuncular, yeni başka bir fabrikadır, yapı olarak da yönetmenler, yeni yazarlar, yeni değişiktir. Tiyatro, bir sinema salo oyunlar armağan edilir. Çok umutlu nunda olamaz. Tiyatro salonu, bir sı- yum ben. •
pe cy
Tiyatro binası Tiyatro kakmalıdır İstanbul'da ciddi bir salonsuzluk sorunu yaşanırken Güngören'de yeni bir tiyatro binası hizmete giriyor. Bundan bize biraz söz eder misiniz? Biz, sadece her gece var olan per delerimizi açmak zorunda değildik, binalar da yapmak durumunday dık. Nitekim Göngören'de bir binanın altını tiyatro salonuna dönüştürdük. İnşaatı ile bizzat ben de ilgilendim. Ayrıca, Ataköy 9. Kısımda bir Kültür Merkezi oluşturma yolundayız. Baruthane binası bir modern konstrüksiyonla 700 kişilik bir salona dönüştü rülüyor. Kitap Kulübü, Sergi Alanları ile bir Kültürevi şeklinde Mayıs so-
TİYATROCULARDAN
20
Seyirciye inat
Yalnız "Ferhangi Şeyler" Oynamayacağız
B
pe cy
atı dillerinde "Repertuar Tiyatrosu" denilen tiyatro ya, "Çok Sesli Tiyatro" di yebiliriz. Kuruluşumuzdan bu yana, kendi yazdığım oyunlar yanında, Brecht, Aristofanes, Karl Valentin gibi uy gulamalarla izleyicimize başka pencereler açmaktan hiç vaz geçmedik biz. Bizi ŞAHLARI DA VURURLAR Tiyatrosu olarak isimlendirmeyi yeğle yen tiyatro izleyicisi, bu çeşni lerden pek hoşlanmadı. Elinin tersiyle itti bu oyunları, kimile ri dudak büktü, dudağa eziyet oldu. İzleyiciye kalsa, yalnızca ŞAHLARI DA VURURLAR'ı oynamalıydık. Bu bizi, izleyicinin istediği, bizim ka çındığımız, sittin yıl değişik isimlerle aynı oyunu oynayan basma kalıp bir firma tiyatroya dönüştürürdü. Biz sanki izleyi cimizle inatlaşarak, tiyatromu zun 12. yılında, haftada 6 deği şik oyunla ve 50 kişilik bir kadroyla perde açan, çok sesli bir tiyatro konumuna ulaştık. Birbirinden çok başka oyunlar yan yana gelince bu çok sesli lik söz konusu; birbirine çok benzeyen ayni türde altı deği şik oyun oynamaya gerek yok. O zaman takarsın Ferhangi Şeyler'i 32 kısım tekmili Ferhan, matine-suare kaptırır gidersin. Bu bizim de çok ko layımıza gelir. Ne dekor sökme var, ne dekor kurma var, ne 50 kişilik kadroya gerek var... O zaman Engin'in (Engin Ardıç) çok gözlüklü imgelemindeki "bok gibi para kazanmak" da olası... Ne Ses-1885'i onarmaya gerek var, ne de kültür jandarması olarak Muhsin Ertuğrul'un Küçük Sahne'sini her ay zarar ederek korumaya; bir bavuldan ibaret Ferhangi Şeyler!
a
Ferhan Şensoy
Her iki tarafı kullanılmış müsvette ka ğıtlarımı mandalladım sahnedeki panomsu demir parmaklıklara, sağ tarafa telefon, sol tarafa bir sandalye bir saz, ortaya bir masa, bir sandalye, koltuğurnun altında, dünün Türkçe gasteleri, yakın ışığı kardeşim! Fakat Türkçe bil miyor Bobigny'de ışığı yakması gere ken; frenkçe ünlüyorum ışığın yakıl ması gerektiğini, anlıyor, yakıyor,
Bir bavulla indim Paris'e, Ferhan gi Şeyler, Bobigny'de! 573. oyun!
kaptırıp oynuyorum. Telefon çalınması gereken yerde, bir çıngırağa dling ya pılması gerek, orası geliyor oyunun, dling sesi gelmiyor. Varsın gelmesin, Erbil'in unuttuğu ya da zilin bozuldu ğu olmadı mı sanki hiç? N'apılıyor o zaman? Telefon mu çaldı, bana mı öyle geliyor, aslında burda çalması gerek, diye gülerek gidip açıyorum te lefonu... Salı gecesi duruyorum bavu lu, artık kestane ağaçsız Victor Hugo Bulvarından bindiriyorum onu bir taksiye, Yeşilköy'de bir süre bekledik ten sonra kavuşuyorum bavuluma,
tutup kulağından getiriyorum onu Beyoğlu'na; devrisi akşam İstanbul'da 574. oyun! Böyle bir tiyatro da olası, bir şarkıcının konser turnesi gibi... Çok küçüktüm. Babam Çarşam ba'da Belediye Başkanı, ben de baba mın odasında oynuyorum. Maroken koltuklan arkasına saklanıyorum, tül perdeyi aralayıp ırmağa bakıyorum. Bir sürü adamlar gelip gidiyor, onları inceliyorum. Sıkılıyorum, koridora çıkıp koşmaca oynuyorum, odacılar peşimde, çocuk düşmesin durumu... Ben düşersem onlar yiyecek fırçayı. Herkes sıraya giriyor odanın kapısın da. Bir tek ben zart diye girebiliyorum başkanın odasına. Maroken koltuklarla koridor arasında koşuşturduğum bir gün, takım elbiseli, vişneçürüğü boyunbağlı, esmer, ince bıyıklı, ayakka bıları gıcır boyalı bir adam giriyor odaya. Babam ona ilgi gösteriyor, eski bir dostu karşılar gibi karşılıyor, Çar şamba'ya hoşgeldiniz Kemal Bey! Çarşamba'ya hoşgelen Kemal Bey, babamın odasından maro ken koltuk, sehpa, sandalye ve benzeri eşya beğeniyor... Bir de halı bulunursa, yeter, diyor Kemal Bey. O akşam ırmak kı yısındaki sinemada, bizim evin bir halısı üstüne, babamın odası nın değişik yerleştirilmiş bir bi çimi olan dekor içinde, iki perde komedi oynuyor Kemal Bey ve Arkadaşlar: Topluluğu. Oyun dan sonra ağırlanıyor, yiyor, içi yor, geceyi Çarşamba'da geçiri yor, sabah erkenden bir otobüse atlayıp, Terme Belediye Başka nına kahve içmeye gidiyorlar Kemal Bey ve Arkadaşları! İşte böyle bir tiyatro da olası! Diyor ki izleyici, zaten tüm gün yoruluyoruz, stresleniyoruz İstanbul'da yaşamaktan. Akşam iki saat eğlenmek için geldiği miz tiyatroda, niye Pierre-Henri Cami olarak çıkıyorsun karşımı za? Niye anlatıyorsun iki saat bu adamın yaşamını? Ne demek is tiyorsun? Niye yoruyorsun zaten yorgun kafamızı? Neden tiyatro da da ayrıca günlük mesaimize ek ola rak kafamızı çalıştırmamızı istiyorsun bizden? Zaten yorgunuz, hafif alkollü yüz, sen söyle biz gülelim; yalnız biri ne gülmemiz bitmeden hemen öbürünü söyleme, tıkanıyoruz, ağır ağır, sırayla söyle hepsini, biz zaten onlara eve gi dince de gülüyoruz... Biz de diyoruz ki, hiç yormazsanız bu cici beyninizi, yirmibirinci yüzyıla beyin sıfır kilometrede girersiniz, hiç de iyi olmaz sizin için, 2050'ye dek rodajdasınız! Sizinle bu inatlaşmamız sürecek sayın izlemeciler, sizi düşün düğümüz için!•
TİYATROLARDAN
21
Yeni bir tiyatro'da, yeni bir oyun
İnsan Suretleri Taygun Tonguç
Y
pe
cy
eni bir tiyatro kurdunuz, önce İzmir'de , sonra istanbul'da oyna maya başladınız. Bu nedenle ti yatronuzu ve oyununuzu tanıtmak iste dik. Oyunumuz Aziz Nesin'in hikayele rinden derlenmiş skeçlerden oluşuyor. "İnsan Suretleri" adını verişimizin nede ni Aziz Nesin hikayelerinin ülkemiz in sanlarının çeşitli kesimlerinden, onların davranışlarından, sınıfsal çatışmaların dan kaynaklanmış olması. Politik, sos yal hicivleri kabare biçiminde bir kolaj haline getirdik. İkinci oyunumuz için üç yazar arka daşımız çalışmakta, onun için şimdiden birşey söylemek istemiyorum. İkinci oyunumuz da kabare biçiminde politik içerikli bir hiciv olacaktır. Oynadığınız rollerin seçimini nasıl yapıyorsunuz? Rol dağılımı yapılırken yeteneğimi ze, fiziğimize, tipimize uygun rolleri seçmeye çalışıyoruz. Biz şimdiye kadar klişeleşmiş star patronlar gibi düşün müyoruz; tüm baba rolleri biz alalım, oynayalım da öteki arkadaşlarımız arka dan gelsin gibi bir düşünceyle kurmadık bu tiyatroyu. Otuz senedir bu mesleğin içerisindeyim. Tiyatro en küçük teknis yeninden en baş oyuncusuna kadar bir
ekip işidir. En ufak bir aksama, seyirci nin karşısında büyük hatalar doğurur; onun için rolleri, skeçleri, oyunları se çerken bize uygun olmasına dikkat edi yoruz. Genç oyunculardan yararlanıyor musunuz? Bizim tarzımızdaki oyunlarda ama tör oyuncu arkadaşların pek uyum sağ layamadığını senelerdir gözledim. Ekip olayı içerisinde, tüm arkadaşların bir bütünlük içerisinde oynaması gerekiyor. Bu nedenle amatörlere pek yer veremi yoruz. Gelecek sene bir kurs açarak ti yatromuza veya diğer tiyatrolara genç arkadaşlar yetiştirmeyi amaçlıyoruz. Bu oyunda profesyonel oyuncuları tercih ettik; yalnız konservatuar öğrencisi bir bayan arkadaşımız var, Buket Dereoğlu. Çok yetenekli, profesyonel biçimde oy nuyor, bize ayak uydurmaya çalışıyor, sanırım ileride daha iyi olacak. Sizce televizyon ve tiyatro çalışma ları arasında ne gibi farklılıklar var? Tabii ki tiyatro benim için ayrı bir yerde. Tiyatro canlı bir olay, yaşayan bir olay. Sinemada olsun, televizyonda olsun sil baştan yapabilirsiniz. Bu ise canlı ve canlı tiyatro seyircisinin kar şısında; seyircinin anında reaksiyonunu alırsınız; bir hata yapıyorsanız onu se yirci hemen görür. Tüm tiyatroculara, aşağı yukarı filmlerde, dizilerde hepsi oynuyorlar ama, tiyatro mu, dizi mi, si nema mı? diye sorsanız sanırım hepsi tiyatro diyeceklerdir. Bizimkiler adlı televizyon dizisinden ayrılmanızın önemli bir nedeni var mı? Ben bu diziden ayrıldıktan sonra Devlet Tiyatrolarından Engin Şenkan
a
Cihat Tamer'le, bu mevsim yeni kur dukları Tiyatronun oyun ve oyuncu seçim ilkeleri ve repertuarı üzerine ko nuştuk.
arkadaşımız bu role talip oldu. Hem ya pımcılara, hem Engin'e seyirciden olum suz tepki geldi. Bana da seni arıyoruz, neden bıraktın dediler. Ama, burası Tür kiye , herşeye alıştığımız gibi mutlaka Engin Şenkan'a da seyircimiz alışacak tır. Ayrılış nedenim ise benim hakkım da basında hakarete varan beyanat ve yazılar çıkmasından kaynaklanıyor. Bi zimkiler dizisine devamım ise bundan sonra kesinlikle mümkün olamaz. Başka dizilerden, başka yapımcılardan bana uygun bir rol için teklifler gelirse, tabii ki oynarım. Dergimiz için söylemek istediğiniz bir şey var mı? Yayınladığınız Tiyatro... Tiyatro... dergisinin gerçekten Türk tiyatrosunda büyük bir boşluğu dolduracağı inancın dayım. Tabii ki bir takım eleştiriler gel miştir; biraz fazlaca politik olduğundan söz ediliyormuş. Ben aynı kanıda deği lim. Benim bir başka eleştirim var. Her tiyatroda dağıtılacak bir dergi olduğun dan biraz daha düzeltilmesi gerekecek. Biraz mizanpajı karışık geldi bana, ounu da ilk sayı olduğundan hoş karşılıyo rum. Derginin kağıt kalitesi mutlaka daha iyi olmalı, olacaktır. Derginizin büyük bir boşluğu doldurduğundan emi nim. •
DÜNYA TİYATROLARINDAN
BROOK ve STEİN TARTIŞIYOR
TİTANLARIN DÜETİ İKİ ÜNLÜ YÖNETMENİN SHAKESPEARE ÜZERİNE GÖRÜŞLERİ
a
Peter Brook - Shakespeare, ger çekliğin çelişki dolu sayısız görünüm lerini gözle saptamayı, başka hiç bir ustanın erişemediği düzeyde başarmış bir oyun yazarı: Hayatın hem açık hem gizli olguları görselleşir onda. Rejisör, metnin içine girmeye çalışmalı, bu gerçeklikleri sergilemeli, ama yorum lamaya kalkmamalıdır. Bu işi daha çok bir orkestra şefinin müzikteki do kuları hissetmeye çalışması gibi görü yorum. Bence Elisabeth Tiyatrosu, boş mekânın keşfedilmesidir. Hayatın irde lendiği açık bir alan. Bir ara biz "halı oyunları" derdik buna: İstediğin yere ser ve oyna. Tam bir serbestlik; ne çı kışı var ne girişi. Denizdeyiz, dedin mi, denizdesin işte; ormandayız, demek yeter, ormandasındır. Oyunlar hiç bir mantık yasasını izlememeli, dış dünya ile iç dünya arasında devinmeli. Ardındaki tarihsel ortam beni hiç ilgi lendirmez. Shakespeare üstüne okudu ğum kitap sayısı kesinlikle üçten fazla değildir.
pe
cy
Geçtiğimiz yılın 7-17 Kasım günle ri arasında Almanya'nın Braunschweig kentinde, bu kez Shakespeare ekse ninde düzenlenen "Tiyatro Biçimleri90" şenliği, Peter Brook'un "Fırtına" ve Peter Stein'in (Roma'da sahneledi ği) "Titus Andronicus" uygulamaları yanında, çeşitli ülkelerin Shakespeare sahnelemelerini ve Shakespeare üstü ne pek çok tartışma, okuma, film ve video gösterimleri gibi yan etkinlikleri konuk etmişti. Bu çerçevede, Brook ile Stein arasında ilginç bir de söyleşi yer aldı. Bu söyleşinin bir bölümünü, Theater Heute 1/1991'de yayınlanan Gert Gliewe'nin notlarından, çevirerek ak tarıyoruz. Dünyanın en önde gelen bu iki rejisörünün aşağıdaki sözleri birbi rinden ayrı okunsa belki hemen benim senir gibi, ama birbiriyle tartışan iki görüş olarak okunduğunda, okuyanla rı da tartışmaya çağırıyor.
Peter Stein - Siz İngilizler, Shakespeare'i orijinal dilinde oynama şan sına sahipsiniz. Çeviri oldu mu eserin yüzde 85'i yitip gidiyor. Oysa benim için her çeşit tiyatro etkinliğinin temeli dildir.
Stein - Ben farklı bakıyorum. Sha kespeare dünyası ile aramda bir ilişki yetersizliği ve dolayısıyla bir imajinasyon eksikliği duyuyorum. Demek ki
22 olabildiğince esaslı bir bilgilenmeye girmem gerek. Bu ise hep, metni oriji nal dilinde okuma ile başlıyor; ancak ondan sonra uygun bir çeviri bulmaya geçerim, ki bu durumda SchlegelTieck versiyonunu biçimsel yapı yö nünden aynen alabiliyorum. Aksi halde kimi yerlerde değişiklik yap mak, açıklık getirmek zorunda kalıyo rum. "Dilediğiniz Gibi"yi alalım, yüzde ellisinden düpedüz hiç bir şey anlaşılmaz. Oyuncular; şurası ne anla ma geliyor, diye soracak olurlarsa, benim önceden bilgi edinmem gerekir, Sahi sizin oyuncularınız, metnin şurası ne anlama geliyor, diye sormazlar mı hiç? . Brook - Asla! O zaman iş edebiyat tiyatrosuna döner diye korkrnuşumdur hep. Üniversitelerin berbat etkileridir o. Oxford'un, Cambridge'in canı ce henneme; bu tekst kurtları felâket bir şey, oyuncuyu televizyon haber spike ri gibi kıraat etmeye sürükler ancak. Ayrıca zaten provaya kafada öndeki mevcut bir fikirle girmek olmaz. Fikir, bir oyunun yapısı üstünde çalışarak or taya çıkar. Bir dram, oyuncularla bir likte keşfedilmeli, yoksa kâğıt üstünde kalır. Stein - Ben Oxford'a, Cambridge'e hiç de öyle karşı değilim, oturup kafa patlatan insanlara da karşı çıkmam, re jisör olarak bana onların çok yararlan olabilir. Her ne kadar bilimciler bir oyuna tiyatroda nasıl et can kazandırıl dığını zerrece bilmeseler de, onların çalışmalarına ölü malzeme olarak bak mıyorum ben. Brook - O bilgileri ben de ilginç bulmasına buluyorum ama Shakespeare'in ardındaki toplumsal yapıyı bil mek bana provada hiç bir yarar sağla maz. Jean-Marie Straub güzel bir Bach filmini tüm o bağlamlar içinde yapmış, ama ben bundan dolayı Bach'ın müzi ğini daha iyi dinliyor değilim. Bence insanın binlerce yıldır hiç değişmemiş heyecansal nitelikleri çok daha önde gelir. Yok eğer, insan salt çağının bir ürünüdür, görüşünden hareket edili yorsa, o çok başka bir. şey kuşkusuz. Stein - Eğer daha çok bilirsem, daha iyi dinleyebilir, daha iyi görebi lir, daha iyi anlayabilirim. Brook - O zaman rejisör olarak gene yorum noktasına gelinir. Oysa sorun, bir figürü uygun görmem ya da görmemem değil ki. Shakespeare çok daha temelde olanı işlemiş. Onda sorun, düzen ile kaos arasındaki ilinti. Bunu ortaya çıkarmak söz konusu. Ka rakterlerin hepsinin tüm haklarını ver mek gerek, oyuncu onları kendi bakış tarzına indirgeyemez. Tiyatro onlara hayat vermeli, ama yorumlamaya kal kışmamalı. "Fırtına"daki Prospero Prospero'dur, o kadar... •
a
pe cy
TİYATROLARDAN
24
Ankara'da genç bir tiyatro: SAHNE
Amatör heyecan ve profesyonellik
cy
Koray Ergun
vardı; bu, kent merkezinde olmalıy dı. Bu özellikler, bizi, şimdiki SAHNE'nin olduğu yere kadar gö türdü. İlk olarak, 1989 yılında 12 or taklı bir şirket kurduk. Bu, yayıncı lıktan tiyatroculuğa kadar çok amaçlı bir şirketti. Biz şirketi kurar ken, para kazanmayı değil, düşündü ğümüz tiyatroyu yapmayı hedefli yorduk. Salonu, düşündüğünüz tiyatroya uygun bir hale getirebildiniz mi? SAHNE'de incelemek istediği miz şeyler, 'oyuncu-mekân', 'seyircimekân' ve 'seyirci-oyuncu' ilişkile riydi. Bu yüzden oluşturduğumuz oyun mekânı, her oyunda farklılıklar göstermek zorunda. Dr. Faustus'da bu mekân farklılığını yakalayabil dik. Bundan sonraki oyunlarda me kânı tümüyle değiştirip, her oyunda farklı ilişkileri incelemeye devam edeceğiz.
a
A
nkara'da 1989 yılında ku rulmuş, amatör heyecan la profesyonel ortamda etkinliklerini sürdürmeye çalışan genç bir topluluk var: SAHNE. 58 kişilik salonlarında ve cafe'lerinde tiyatro ile birlikte sanat etkinliklerini sürdürüyorlar. Şencan Dördüncü, Kürşat Mıdıkhan, Özlem Oktar, Işık Aydar, Melih Şahin, Yücel Telçeken, Hasan Özsoy, Nedret Alkan, Yavuz yaşar, Yalçın Gökoğlu, Naci Meriç, İhsan Özbek, Bülent Acar, Semi Kahra man, Banu Atav, Ethem Dural, Tamer Göker'den oluşan SAHNE grubu adına İhsan Özbek'le görüş tük.
Popüler oyunların tercihi
Salonunuz 58 kişilik. Bu size eko nomik bir zorluk ve kitlelere ulaş makta sıkıntı getirmiyor mu? Elbette, küçük olmasına rağmen, bu salonu dolduracak seyirciye bile kimi zaman ulaşamadığımızı gördü-
pe
Bize SAHNE' nin oluşumunu an latabilir misiniz? Daha önce Metropol'de tiyatro yapıyorduk. Film şirketleri, sinema salonları piyasasını ele geçirince, bize pek fazla yer kalmadı. Bu dönem, aynı zamanda 'tiyatro kuramı'na farklı bakmaya başladığımız dönemdi. İtalya sahnesinin dışına çıkmaya çalışıyorduk. Bir depo fikri
SAHNE oyuncuları provada
ğümüzde, ekonomik sıkıntılarımızın katlanarak arttığını hissediyoruz. Se yirci daha popüler oyunları tercih ediyor. Bizse tiyatronun farklı sula rında dolaşıyoruz. Bize kendi düşündüğünüz tiyatro yu anlatabilir misiniz? Seyirciyle oyun ilişkisinin yaşa dığımız tiyatroda bir donukluk içeri sine girdiğini görüyoruz. Seyirci ti yatroya bir tiyatro eylemi adına gelmiyor. Sosyal bir etkinlik olarak tiyatroda var oluyor. Bu sonuç da, seyircinin dönüştürülebilirliğine, etkilenebilirliğine engel oluşturuyor. Tiyatro işlevsizleşiyor.
Yedi milyonluk kira
İlk sorumuza cevap verirken para kazanmayı düşünmediğinizi söylediniz. Amatör bir heyecanla bu işi yapıyorsunuz fakat profesyonel bir salon işletmeciliği sizin düşündü ğünüz tiyatroya ne gibi bir etkisi oluyor? Hepimiz amatör tiyatro kökenli insanlarız ve gerçekten de amatör bir heyecanla sarılıyoruz olaya. Zaten aksi halde Türkiye'de tiyatro yapma nın şartlan yoktur. Ancak profesyo nel işletmecilikle yeni tanıştığımız için çözümlerde zorlanıyoruz. Yedi milyonluk kira, sandviç fiyatları, oyun dekorunun gerçekleştirilmesi, tiyatro ruhsatının 1936 tarihli yasaya uygun olarak alınması gibi sorunlar. Bildiğimiz kadarıyla da cafe kıs mında çeşitli söyleşiler ve müzik din letileri düzenliyorsunuz. Okurlarımı za biraz da bu konuda bilgi verebilir misiniz? Kuruluşumuzla birlikte cafe me kânında mim gösterileri ve happeningler yapmaya başladık, çünkü bizee sahne bütün kadarıyla bir bü tündü. Daha sonra çeşitli kültür ve düşün adamlarının edebiyatçıların söyleşileriyle etkinlikler çeşitlendi. Bu yılın başından sonra da bu söyle şilerin ağırlığını tiyatro eksenine kaydırdık. Bunların ilk örnekleri Rutkay Aziz'in AST Deneyi ve Ay şegül Yüksel'in Haldun Taner Ti yatrosu üstüne söyleşileriydi. Şimdi ise bu ay içerisinde Mehmet Baydur ve Harold Pinter üstüne iki söyleşi ve okuma tiyatrosu yapılacak. Ayrı ca gene Mart ayı içinde klasik müzik dinletileri sürecek. Yeni düşündüğünüz oyunlar hak kında da bilgi verebilir misiniz? Bu ay sonunda Harold Pinter'in Git-Gel Dolap ve Nisan ortasında Heiner Müller'in Hamlet Makina sini sergilemeye başlıyoruz. •
a
cy
pe
ÇOCUK TİYATROLARI
26
"Çocuk Tiyatrosu Bence Yaşamın Temel Taşıdır"
D
cy
AÇOK, Anadolu Çocuk Oyunları Kolu adının kısa söylenişidir. İstanbul'un Anadolu yakasında, Üsküdar'da kurulup çalışmaya başla dığı için "Anadolu"dur. Çocuk seyir ciyi seçtiği için "Çocuk Oyunları"dır. Ve "Oyun Kolu"dur, çünkü gelenek sel tiyatromuzdaki Oyun Kollan gibi gezginciliği sever. Aslında gezgincili ği sevse de sevmese de, "salonsuzluk" yüzünden, zaten yıllardır dolaşıp dur maktadır.
" Çocuk tiyatrosu bence yaşamın temel taşıdır. İnsan yavrusunun ana sütünden sonra baş besinidir. Okul öncesi eğitimin tek tohumu, biricik köküdür. Yaratma gücünün gürül gürül kaynağıdır. Hayal evreninin sonsuzluğa açılan cömert kapısı, apaçık penceresidir. Çocuğu gerçek yaşamın acı tatlı olaylarına hazırlayan deney alanıdır."
a
ergimiz her sayısında, yurdumuzdaki bir çocuk Tiyatrosunu tanıtacaktır. Şubat/91 tarihli 1. sayı mızda Muhsin Ertuğrul'un istemi ile kurulan AÇOK'un ku ruluş öyküsünü vermiştik. Bu dizimize, yurdumuzun ilk Çocuk Tiyat rosu olan ve 18 yıldır sürekliliğini yi tirmeden çocuk oyunu sergileyen, AÇOK'u tanıtmakla başlıyoruz. AÇOK'un tanıtımını AÇOK kurucusu ve yönetmeni Ümit Denizer yapmıştır.
Muhsin Ertuğrul
pe
bul'dan Türkiye'nin pek çok yöresine ve yurt dışına tiyatro götüren, ilk Türk Çocuk Tiyatrosudur.
AÇOK'un Tarihçesi 1973 yılında "Geleceğin Tiyatro Seyircisini Oluşturmak" amacıyla, değişik mesleklerden genç insanların oluşturduğu AÇOK: Çocuk ruhunu umut ve sevinçle beslemek ister. Yarı nın büyüklerine, yarını kurmanın tadı nı taşır. Onlara kaderci olmayan, sa vaşçı olmayan özlerle yaklaşır. Bu özleri ilgi çekici serüvenlerle aktarır. Öz ve biçim kaynaşmasını, karşılıklı konuşmalardan arındırılmış sahne biçimleriyle sunar. Sahneyi: Görüntü, ses, müzik, dans ve mim yoğunluğuy la destekler. AÇOK: İnsansever, ba rışsever, ilerici, çalışkan kuşakların yetişmesine adamıştır kendini. Bu ku şakların gerisinde kalmayacak bir sanat üretiminin içindedir. Yarının bü yüklerine: Geçmişten, günümüzden ve gelecekten masallar sunar. Düşten, fanteziden, yaratıcılıktan yana çalış malar yapar... 8 yaşın üzerindeki insanlara göre (çocuklara, gençlere, yetişkinlere) oyunlar hazırlayan AÇOK; İstan-
Çalışma Yöntemi Provalarda ve gösterilerde, önemli olan özgür bir yaratma ortamının sağ lanmasıdır. Provalar ve gösteriler, mutlaka "beden eğitimi" ile başlar. Bedenin egzersizlerle açılması, dış dünyanın sahneden uzaklaştırılmasına yardımcıdır. Sonra müzik gelir. O bir leştirici, kaynaştırıcı ve bağışlayıcı müzik. AÇOK çalışanları arasında enstrüman kullananlar vardır. Ama şimdi bütün AÇOK'lular hiç değilse bir enstrümanı kullanabilmenin çabası içindedirler. Oyun tekstine en son aşa mada geçilir. Metni belirleyen tek şey, şair babanın dedikleridir: "Güzel Günler Göreceğiz Çocuklar, Güneşli Günler Göreceğiz..." ve AÇOK'un oyun metinleri ancak 15 sayfa tutar. Diyalogların olmadığı, yalnızca du rumların yazıldığı ve şarkı sözlerinin önerildiği bu metinler, yönetmenin, oyuncuların, müzikçinin, dekorcunun ortak çalışmasıyla desteklenir. Yaratı cı olmak, yeni olmak, özgün olmak; hep birlikte sağlanmaktadır. AÇOK, kollektif yaratımın peşindedir.
Sorunları AÇOK bugün 18 yaşındadır, Tür kiye'nin önde gelen tek özel Çocuk ve Gençlik Tiyatrosudur; ama prova gös terileri için çok sıkıntı çekmektedir. İlk kuruluş yıllarında, modern Türk ti yatrosunun kurucusu Muhsin Ertuğrul sayesinde İstanbul Şehir Tiyatroların dan sahne yardımı alıyordu. O'nun ölümünden sonra bu imkan ortadan kalktı. Sonraki yıllarda bir mevsim boyunca, Devlet Tiyatrosundan da yardım gören AÇOK; bu ödenekli ku rumların sahne yardımlarının kesilme si üzerine özel tiyatroların sahnelerin den yararlanmaya çalışmaktadır. İstanbul'da tiyatro salonu sayısı da çok azdır. Ve bu salonların kiralan, bir çocuk tiyatrosunun altından kalka mayacağı yüksekliktedir. AÇOK'un yüzyüze bulunduğu so runların başında "salon" geliyorsa, ikinci sıradaki de "finans"tır. İlk oyu nun yapım giderleri, 1973 yılında 1200 lira tutmuştu. Ve bunu tiyatro seven bir dosttan almıştı AÇOK. Oysa bugün, bir çocuk oyununun lüks değil "vasat" yapım giderleri, milyon larla konuşulur hale gelmiştir. AÇOK çalışanları, giderleri kendi ceplerin den karşılarlar. Sonra oyun çalışıp üretirse; gelirlerle önce bu borcu veren arkadaşlara ödeme yapılır. Sonra kalan para olursa, çalışanlara eşit olarak bölüştürülür. Oyun içinde ki ek görevler, ek ödemeleri gerektir mez. Yani, ne yazar, ne yönetmen, ne dekorcu ek bir telif ücreti almaz. Ama bu görevler, AÇOK dışındaki insanlar tarafından yapılmışsa, elbette hakları nı alırlar. AÇOK'un ilk kuruluş yıllarında gerçekleştirdiği "okulları dolaşarak oynama" biçimi artık yapılamamakta dır. Çünkü ilin Milli Eğitim Müdürlü ğü'nden izin alınması gerekmektedir. Geçtiğimiz yıllarda, okul dolaşarak ti cari kâr amacı güden korsan ve kötü tiyatrolara getirilen denetim; iyinin de denetlenmesi durumunu doğurmuştur. Ve illerdeki Milli Eğitim Müdürlükleri, oyun metnini okumadan oynanma sına izin vermez. Artık, o hale gelmiş-
ÇOCUK TİYATROLARI
Son Oyun "BENİM ARKADAŞIM YOK " Arkadaşlığın ve paylaşma duygu sunun önemini anlatan oyun, insanın insana gerekli olduğunu vurguluyor; arkadaş seçimi korusunda çocuklara
pe
cy
Aldığı Ödüller 1975: FERHAD İLE ŞİRİN / İsmet Küntay Ödülü 1976: KELOĞLAN / Yılın Oyunu Ödülü 1988: BARBİANA'DA BİR OKUL / Avni Dilligil Ödülü 1989: TÜRK TİYATROSUNA KATKI / Kültür Bakanlığı Ödülü Projeleri "Değişim" üst başlıklı bir üçleme nin ilk oyunu, çocuklara yönelik ola rak hazırlanan "BENİM ARKADA ŞIM YOK" adını taşıyordu. Bu üçlemenin ikinci oyunu "BENİ AN LAYAN YOK" adıyla gençlik oyunu olarak hazırlıyor. Bu üçlemenin son oyunu, yetişkinler için AÇOK reper tuarına alınan, Kafka'nın "DEĞİŞİM" adlı öyküsüdür... Yine genç ve yetişkin seyirci için hazırlanması planlanan bir oyun da, Güney Afrika'lı iki zenci tiyatrocunun ırk ayrımına karşı yazıp oynadıkları "WOZA" olacaktır. Ayrıca, AÇOK hanımlarının or
taklaşa çalışmakta oldukları "BİR KADIN OYUNU", Türk kadın hare ketine bir katkı olması düşüncesiyle repertuarımızda yerini almıştır... '
a
tir ki, metin okunsa da izin çıkmaz! Okullara tiyatronun sokulması toptan engellenmiştir.
27 dersler getiriyor. (Oyun her Cumartesi Saat 11.00'de, ÜMRANİYE Belediye Kül tür Merkezinde sergilenmektedir. Oyunu yazan, yöneten ve müzikleyen: Turgut Denizer.) İletişim AÇOK, P.K. 55 ÜSKÜDAR-İSTANBUL. Sanat Yönetmenleri: Ümit Denizer, Turgut Denizer.
AMATÖR TİYATROLAR
pe cy
Fakültemizde tiyatro topluluğu oluş turma, çabalarımız, 1986 yılında birkaç arkadaşın çalışmalarıyla başlamasına rağmen kulüp olarak kuruluşumuz Nisan 1988'de gerçekleşmiştir. "İstanbul İktisat Sahnesi" olarak ad landırdığımız tiyatro kulübümüz, 3.cü yı lında, 110 kayıtlı ve 30 etkin üyesiyle ça lışmalarına devam etmektedir. İdari İşler Bölümü ve Sanatsal İşler Bölümü adı al tında oluşturduğumuz birimlerle kulübü müzün sistemli gelişimini sağlayarak, üyelerin değişimiyle doğabilecek sorun ların önüne geçtik. Tiyatro'yu her yönüyle tanımayı ve tanıtmayı amaçlayan kulübümüz kurulu rundan bu yana çalışmalarına çok yönlü olarak devam etmektedir. Kulüp içinde arkadaşlarımızın yürüttüğü ve tüm fakül teye açık seminer çalışmalarımızı sistemleştirerek haftalık periyodlar halinde yü rütmekteyiz. İ. Ü. İktisat Fakültesi Tiyatro Kulübü birinci yılında sahnelemek üzere George Büchner'in "Leonce ile Lena" adlı oyu
nunu seçti. Oyun öncesi iki ay süren oyunculuk eğitimi, vücut eğitimi, ses eği timi çalışmalarımız oldu; 6 ay süren oyun provalarımız sonunda, 1989 yılın da, seyirci karşısına ilk kez çıktı. Kulübümüz ikinci yılında ise Melih Cevdet Anday'ın "Ölümsüzler" adlı oyu nunu sahneledi. İstanbul İktisat Sahnesi bu yıl Vladimir Mayakovski'nin ilk dönem ürünlerin den birini "Vladimir MayakovskiTrajedi"yi sahneye taşıyor. Nisan ayı içinde sahneleyeceğimiz bu oyunumuzda Mayakovski, geçmişgelecek, eski-yeni tartışma ve çelişkileri ni kendi zihnindeki düşüncelere söylet miş. Kendinin ve düşüncelerinin canla nıp oyuna girdiği, "düşünce karakterler" ve yaşam karakterlerinin birbiriyle ileti şime geçtiği oyunda lirik şiir -ve drama sınır çizgisini ortadan kaldırarak fütüristik kaliteyi ortaya koymuştur. Yönetmenliğini Tayfun Sümer'in, koreografısini Özgür Türkaslan'ın, dekor ve kostümlerini Meltem Öztan-Sedat Yılmaz'ın ve müziklerini Burak BilginNuri Ersan-İpek Eren'in yaptığı oyunu muzun provaları sürmektedir. Kulüp olarak amacımız ve isteğimiz, üniversitelerde tiyatro çalışmalarına ilgi nin artması ve bu çalışmalara basının ve üniversite yönetiminin katkılarının çoğaltılmasıdır. •
a
İ. Ü. İKTİSAT FAKÜLTESİ TİYATRO KULÜBÜ "İSTANBUL İKTİSAT SAHNESİ"
28 TRAKYA TIP SAHNESİ: 1989'un sonlarında kurulan "Trakya Tıp Sahnesi" 1990'da Rolf Schneider'in "Hiroşima-Texas" isimli oyununu sah neye koydu/Bu dönem A.Turan Oflazoğlu'nun "Sokrates Savunuyor" oyunu nu hazırlıyor. Genel bir kültürsüzleştirme ve yoz laştırma çabasının bulunduğu bu ortam da, biz ekip olarak tiyatro kültürüne çok önem veriyoruz. Amatör tiyatroların yazgısı olan devamlı bir ekip olamamak durumunu, biz sağlam bir alt yapı kura rak gidermeye çalışıyoruz. Tıp Fakülte sinin 6 yıllık bir eğitime sahip olması bir avantaj. Uzun yıllar birlikte çalışma olanağı buluyoruz. Teknik ve teorik ola rak ikiye ayırdığımız çalışma yöntemi mizde oyun seçimi ve oyun hazırlanma sı daha sonraya kalıyor. Hedefimiz 4 aylık bir çalışma sonunda oyuna karar verip ve başlamak. Onun için yılda tek oyun çıkarmak ve Trakya bölgesinde sahneleme amacını güdüyoruz. Çalışmalarımızda teorik bölüm, sa natın doğuşundan başlayıp, tiyatro ekolleriyle devam edip günümüz tiyatrosu ile son buluyor. •
29
İZLEYİCİLERDEN
1
pe cy
970'lerde Türk Tiyatrosu dergisi, 400-500. sayıya ulaşırken, 1990'da tiyatro dergisi yayınlanmıyor (Tiyatro-Tiyatro dergisinin kaç sayı dayanacağını merak ediyorum). Ayrıca yayınlanan Sanat-Edebiyat dergilerinde tiyatroya yer ayrılmaması çok ilginç. Ve görülmeyen, önemsenmeyen bir amatör tiyatro olgusu var. Hele bunların bazı profesyonel tiyatro ekipleri tarafından arka bahçe durumuna sokulması çok kaygı verici. İnsanın içinden "biz burada yız, siz neredesiniz?" demek geliyor. Doğru ve güzel şeyler, geçmişteki doğruların üzerine ancak geliştirilerek kurulur. Ne yazık ki ülkemizde ustaları mız bilgi ve görgülerini saklarcasına, kendilerini anlatmıyorlar. Ve karşılarına gidip dikildiğinizde, sorular sorduğunuz da vakitleri hiç olmuyor (Hep ekonomik eksiklikten bahsedip, yeni bir turneye gi diyorlar). Hayır, yüzlerce kere hayır. Bize bilgilerinizi anlatmak--yazmak- zo
rundasınız. Gerçekten tiyatroyu seviyor sanız bunu yapmalısınız. Sizden sonra tufan olmasını istemiyorsanız, bunu yap malısınız. Amatör tiyatrolara -bize- hiç mi görev düşmüyor? Elbetteki önemli bir görevimiz var. Bizim koltuk kaygımız yok. Yeni şeyleri denemek bize düşüyor. Ucuza kaçmamak zorundayız. Aslında profesyonel tiyatrolardan üstünlüğümüz de burada. Bence amatör tiyatroların bir görevi de düzeyli bir seyirci oluşturmaktır. Bunu da kendilerinden başlayarak yapa bilirler. Ya seyircilere ne demeli? Birilerinin, tiyatronun sadece eğlenmeye yaramadı ğını anlatması, göstermesi gerekiyor. Bir oyunu tanıtıp, oyunculara övgüler düz mek bence tiyatro seyircisine haksızlık. İyi tiyatronun ölçüsü, çok güldüren tiyat ro değildir; bunu anlatmak gerekiyor. Sabun köpüğü gibi oyunların boşluk duy gusu yarattığına inanıyorum. Yazımı "Sokrates Savunuyor" oyu nundan Sokrates'in bir repliği ile bitir mek istiyorum: "Ancak oynarken gerçekten var olu ruz biz; oynayan hem kendisidir hem başkası da ondan, hem kendisi hem baş kası olan gerçekten vardır da ondan!" Hadi hep birlikte ışığa çıkalım. Ertuğrul TANRIKULU
a
Amatör Tiyatroların Görevi
OKUYUCULARDAN • Tiyatromuzun böylesine bir yayın or ganına gereksinimini duyarak yola çıkan dostlara başarılar... Uzun ömürlü olması di leği ile, Tiyatro-Tiyatro'ya gönül ve emek verenleri kutluyorum. M. Kaya Odabaşı- Samsun • Böyle bir derginin eksikliğini giderdi ğiniz için teşekkürler, başarılar... Yalçın Günaydın- Ankara • Tiyatro dünyasından doyurucu haber lerle, pek çok zorluğu göğüsleyerek bizlere ulaştığınız için derginizin hazırlanmasında emeği geçen çalışanlara tüm içtenliğimle te şekkür eder, çalışmalarınızda başarılar dile rim. Engin Öğün- Ankara ÖDÜLLÜ BULMACA Geçen sayınınızda yayınladığımız bul maca, okurlarımız tarafından beklediğimiz il giyi görmediğinden bundan sonra bulmaca yayımlamayacağız. Şubat sayımızdaki bulmacada ödül kaza nanların tiyatro biletleri adreslerine gönderi lecektir. İstanbul : Naciye Efe, Sermet Erkin, Nesligül Doğançay, Ankara : Sedat Keçeci, Ne cati Korkmaz, Abdullah Çam, Seval Cesaroğlu, Mehmet Bıyıkoğlu, Yalçın Günaydın, Engin Öğüt, Savaş Sönmez Çankırı: Erol Babakuş
a
pe cy
a
cy
pe
cy a
pe