1993_030

Page 1


pe

cy a

KAPIMIZ SİZE AÇIK

Evet, Osmanlı Bankası'nın kapısı size açık. Burada işinizi geliştirmek için ihtiyaç duyduğunuz sağlam desteklere kavuşacaksınız. Osmanlı Bankası, her şeyden önce en yakın dostunuzdur. Sizin, hedeflerinize güvenle ulaşmanızı sağlar. Çünkü Osmanlı Bankası, çözümleri görüp, hızla karar verir, hızla harekete geçer. Çünkü Osmanlı Bankası, müşterisine verdiği önemi ayrıntılarda da gösterir. Hemen bugün, size açılan bu kapıdan girerek Osmanlı Bankası'na ilk adımı atın. Sonraki adımları birlikte atalım.

OSMANLI BANKASI


M

E

R

H

A

B

A

Bir sezona daha başlıyoruz. Sorunlar, dertler ama en çok da yeni umutlarla. Bizde bu sezona biraz daha kapsamı genişleterek başlıyoruz. Oyun tanıtımlarının yanısıra özel konular, özel konuk­ lar ve biraz da tiyatronun kuramsal yanına eğileceğiz. Ama hepsinden önce Devlet Tiyatroları'nın Küçük Tiyatro'yu kurtaralım imza kampanyasını biz de dergide başlatıyoruz. İmzalarınızı bize veya Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü'ne ulaştırabilirsiniz.

KÜÇÜK TİYATROYU ELİMİZDEN ALMAYIN Mustafa Demirkanlı, Nalân Özübek, Rutkay Aziz, Enis Bakışkan, Orhan Alkaya, Genco Erkal, Gökhan Akçura, Nuray Avşar, Yılmaz Öğüt, Emin Şenol, Fikret İlkiz, Yılmaz Onay, Savaş Çekiç, Sinan Şanlıer

pe cy

a

3 Ekim'de AKMBüyük Salon'da Tiyatro Şarkıları Gecesi, dergimizin organizesi ve tüm tiyatro kurum ve kuruluşlarının katılımıyla gerçekleştirilecek. Bir benzerinin tekrarlanmasının çok güç olduğu geceye 27 tiyatro sanatçısı katılıyor. Sanatçıların daha önce sergilenmiş veya sergilenmek üzere olan müzikal veya müzikli oyunlardan birer şarkıyla katılacakları gecenin tüm geliri İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatroları sanatçısı arkadaşımız Mehmet Çerezcioğlu'nun kızı Burçak'ın yurtdışında yapılmak zorunda olan ilik nakli ameliyatı için kullanılacaktır. Devlet Yardımı belli oldu, iç sayfalarımızda detaylı haberini bulacaksınız, ama burada şunu belirtelim ki dağıtılacak miktar bu kadar değil, havuzda kalan para her ay toplanacak olan Kurul tarafından yeni sunula­ cak projelerde değerlendirilecek. Yeni bir heyecanla başlayan 1993-94 Tiyatro Sezonu'nun tüm ti­ yatrolarımıza ve siz seyircilere güzellikler getirmesini dilerim. M u s t a f a

D e m i r k a n l ı

İ Ç İ N D E K İ L E R

4-10 Haberler

11

Tiyatro Şarkıları Resitali

14-17

Bir Sezon Daha Böyle Başlıyor

18

Küçük

Tiyatro Ne Olacak? 21-26 Bu Ay Sahneye Çıkanlar • Nalân ÖZÜBEK 28-38 Edinburg ve Monaco Festivalleri • Dikmen Gürün UÇARER • Aslı ÖNGÖREN Murat KARASU 39-41 Tiyatrolara Yardım • T. Yılmaz ÖĞÜT 42-43 Oben Güney ve Son Tiyatro Dersi • Tevfik YALÇIN

44-46

Düşüşü • Gökhan AKÇURA 48-49 Kitapta Tiyatro Mehmet ATAK

Mahagonny Kentinin Yükselişi ve 48

Mauricio Rosencof

Belgin SUNAL

K a p a k : Savaş Çekiç Sahibi : Tiyatro Yapım Yayıncılık Ltd. Şti. adına Enis Bakışkan Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Mustafa Demirkanlı Yayın Koordinatörü: Nalân Özübek Danışma Kurulu Başkanı: T.Yılmaz Öğüt Danışma Kurulu: Gökhan Akçura, Orhan Alkaya, Rutkay Aziz, Yılmaz Onay, Dikmen Gürün Uçarer Görsel Danışman: Savaş Çekiç Teknik Yönetmen: Sinan Şanlıer Hukuk Danışmanı: Av. Fikret İlkiz Katkıda Bulunanlar: Mehmet Atak, Murat Karasu, Sevin Okyay, Aslı Öngören, Belgin Sunal, Yıldız Tunbul Abone ve Satış: Nuray Avşar Dağıtım: Emin Şenol Ankara T e m : Yalçın Günaydın İzmir Tem.: Ali Rıza Özbilgiç Tel: 84 52 20 İzmit Tem. Kocaeli Bölge Tiy. Tel 241 090 A l m a n y a T e m : Levent Beceren, Berlin Tel: 49.30.6152020 V i y a n a Tem.: Uğur Özkan, Wien Tel: 432225051220 Ofset Hazırlık: Tiyatro Yapım Tel: 243 35 33 Baskı: MÜ-KA Matbaası Tiyatro Y a p ı m Yayıncılık Ltd. Şti. Hayriye Cad. Çorlu Ap. No: 3 D. 10 80060 Galatasaray/İstanbul Tel: 243 35 33-243 72 77 Fax : 243 74 14 Abone Bedeli: Yıllık 100.000.- TL. Yurtdışı : 50 DM Posta Çeki Hes : Tem Yapım - 655 074 Banka Hesap No: T.lş Bankası-Cihangir Şb. 1 97245 Katkılarından dolayı TİYAP'a ve TOBAV'a teşekkür ederiz,


cek kurslar, Oluşum Drama Atölyesi'nde her hafta Cumar tesi günleri olmak üzere sekiz ay boyunca sürecek. Oluşum Tiyatrosu bu sezona Gormender'in "Çocuklar Yö netimde" adlı 2 bölümlük oyunuyla başlıyor. Mehme Çağ'ın çevirdiği oyunu Naci Aslan sahneye koyuyor. • bethune topluluğu, 27 Ekim 1993 Çarşamba günü saat 19.00'da istanbul Devlet - Oda Tiyatrosu'nda, Agathe Alexis'in sahneye koyduğu ve üç genç oyuncunun rol aldı ğı, Labiche'nin iki kısa oyununu, istanbullu tiyatroseverlerı sunacak; "Teloslu Genç Adam" ve "Jartiyerlerini Kaybedeı Kadın". Çağdaş bir kara mizah olan bu iki oyunu topluluk yurtiçi ve yurtdışı'nda 350 kez sahnelemiş. Oyun, İstanbul Devlet Tiyatrosu ve Saint Benoit Lisesi'nin işbirliği ile ger çekleştiriliyor. • aksanat, Akbank Kültür Ve Sanat Eğitim Merkezinde geçtiğimiz ay 11-18 Eylül tarihleri arasında, genç sanatçıla rın ortak üretimi olan çalışmaları sergilendi. Aksanat ve Ti yatrokare tarafından kurulan Ortak Üretim Laboratuva rı'nda, 6 Temmuz-31 Temmuz arasında yoğun bi 'vvorkshop' faaliyetiyle başlayan çalışma sonunda yazarlar dramaturg Yıldırım Türker ile birlikte çalışarak, Laboratuva çalışması boyunca filizlendirdikleri yeni oyunları kalemi al dılar. Yönetmenler de kendi oyuncularını seçerek yeni ya pıtlarını sahneye uyardılar. "Türk Tiyatrosu Günleri" adı al tında sunulan gösteriler şu oyunlardan oluşuyordu: Feriduı Çetinkaya'nın yazıp Bahadır Argo'nun yönettiği "Köprü"; Ze kiye Yaraş'ın yazıp Cengiz Dereci'nin yönettiği "Güneş Kale si"; Hale Torun'un yazıp Suat [ilhan'ın yönettiği "Dünyada Bir Yer"; Murat İpek'in yazıp Özcan Özelin yönettiği "Adak" Cem Başeskioğlu'nun yazıp Sevim Gözay'ın yönettiği "Bal Kim Dans Ediyor"; Birgül Mançuhan'ın yazıp Tarkan Çe per'in yönettiği "Fotoğraflar"; Ece Algan'ın yazıp Yakup Uy gun'un yönettiği "Yosun"; Meriç Eryürek'in yazıp Suat Ül han'ın yönettiği "Buradan Oraya Gidemezsiniz".

pe cy

a

• dormen tiyatrosu, geçen yıl öğrencileriyle gerçek­ leştirdiği "Müzikallere Selam" adlı gösteriyi 23, 24, 25, 26 Ekim günlerinde Kadıköy Haldun Taner Tiyatrosu'nda ücretsiz olmak sergileyecek. Gösteriyi izlemeye gelenlerin ise ÇEKÜZ (Çevre ve Kültür Değerlerini Koruma ve Tanıtma Vakfı) ve BAR-YOK-DER (Barınacak yerleri olmayan Çocuk Ve Gençleri Koruma Derneği) adına teberruda bulunmaları bekleniyor. Ayrıca, Dormen Tiyatrosu bu sezonda bazı geceler oyunla­ rını bu kuruluşların yararına oynayacağı gibi gala gecelerin­ de davetlilerin çiçek yerine bu kuruluşlara bağışta bulunma­ larını istediklerini dile getiriyor. • ankara genç tiyatrolar birliği kuruldu. Çan Tiyat­ rosu, Oluşum Tiyatrosu, Tiyatro Özgün Deneme, Can Şenli­ ği Oyuncuları, Ankara Genç Oyuncular Sahnesi, Nüans Ti­

• esenyurt belediyesi, 26 eylül 1993'de Esenkent'te

yatro, Ankara Komedi Sahnesi, Karmaşık Tiyatro, Ankara Masal Tiyatrosu, Ankara İzdüşüm Tiyatrosu, Tiyatro Düşlem'den oluşan birlik, kuruluşunu bir bildiriyle kamuoyuna duyurdu. Özetle; sanatsal çizgisiyle, estetiğiyle tutarlı bir ti­ yatro hareketi oluşturmak; dünyada ve ülkemizde olup bi­ tenlere karşı ilgili, onurlu, dürüst, aydın genç tiyatrocular kuşağının yetişmesine katkıda bulunmak amacıyla oluştu­ rulan birlik bildirisi, "'Bütün sanatlar gibi, tiyatro sanatı da sanatların anası olan yaşama sanatına hizmet etmelidir' bu yüzden, Yaşanılır Bir Dünya İçin Yaşasın Tiyatro!" isteğiyle son buluyor. Ankara Genç Tiyatrolar Birliği ilk olarak özel tiyatrolara yardım konusunda Kültür Bakanlığı'na salon, ilgi, söz hakkı, birlik, destek, sevgi ve bilgi isteyen bir dilekçe sundu. • Oluşum tiyatrosu, 2 Ekim 1993 Cumartesi gününden itibaren "Çocuklara Yaratıcı Dram ve Tiyatro Kursu" vermeye başlıyor. 4-6, 7-11 ve 12-15 yaş gruplarına verile­

Türkiye'nin en büyük açık hava tiyatrosunun temelini attı 4500 kişilik bir amfi tiyatro olarak yapılacak olan tiyatroya Rıfat Ilgaz Amfi Tiyatrosu adı verildi. Ayrıca Esenyurt Belediye Tiyatrosu 50 kişilik oyuncu kadro suyla 23 Ekim'de, Turgut Özakman'ın "Duvarların Ötesi" ad lı oyunuyla sezonu açıyor. Göksel inci'nin müziklerini yaptı ğı oyunu Nâzım Yılmaz yönetiyor, İrfan B. Alkan, Sua Köroğlu, Çağdaş Arık, Pınar Arık, Murat Aydın, Seçmen Ka ya ve Bahri Sarıhan'ın rol aldığı oyun, Ekim ve Kasım'da Esenyurt'ta izlendikten sonra Anadolu turnesine çıkacak.

• trabzon'da ilk özel tiyatro. Trabzon'un ilk özel ti

yatrosu olan Trabzon Sanat Tiyatrosu çalışmalarına başla dı. Trabzon Sanat Tiyatrosu'nun kurucularından Necat Zengin, amatör ruhla, profesyonel anlayışla çalışacakların belirterek şunları söyledi: "Trabzon'da oyuncu ve seyirc olarak tiyatro altyapısı var. Devlet Tiyatrosu bunu karşılaya mıyor, yerel tiyatronun zorunlu olarak kurulması gerektiğin düşünerek, Gürcü yönetmen Lali Nikoladze ile bu tiyatroyu kurduk. Devlet Tiyatrosu da bize maddi ve manevi olarak her türlü desteği verecek. Şu anda yetişmiş 6 oyuncumu: var. Ekim ayının ilk haftasında yapacağımız sınavla, nitelikli oyuncu sayısına göre 15-20 oyuncu daha alacağız. Bu oyunculara bir ay ön eğitim çalışması vereceğiz. En geç Aralık ayı içinde ilk oyunumuzu sahneye koyacağız." Kasın ayında 18 yaşından küçükler için tiyatro eğitim kursu aça caklarını da belirtti.


a

cy

pe


a

cy

pe


cy

pe a


istanbul belediyesi şehir tiyatroları, 26

Kültür Merkezi'nde Fransızca olarak, Bilsak'ta ise Esen Özman'ın kendi çeviri­ siyle Türkçe olarak sergilenmişti. İstanbul Devlet Tiyatrosu sanatçısı olan Esen Özman aynı oyunu 6 Kasım tarihinde Fran­ sızca ve 13 Kasım ta­ rihinde Türkçe olmak üzere ülkemizde 5 kez Aksanat'ta oynayacak. Çevre düzeni Naz Erayda'ya, ışık tasarımı Yüksel Aymaz'a ait olan "Sıcaklık-Chaleur" bir kadının bir ilk yaz gecesinde en zor dile getirilir, en gizemli yalnızlığına doğru yapılan yumuşak, tuhaf bir yolculuk. Yal­ nız, farklı, erkeksiz ve dışarıdan beklenen o kaçınılmaz umutla nasıl yaşanabileceğini kendi kendine soran genç Polonyalı kadın yazarın kaleminden Çehovyen bir oyun. • İstanbul'da "tiyatrohane" adıyla yeni bir tiyatro ku­ ruldu. Tiyatrohane, öncelikle oyuncuya ve oyunculuğa ağır­ lık veriyor. Yedi kişilik grubun çoğunluğunu genç insanlar oluşturuyor. 'Az kişiyle taşınabilir tiyatro'dan yana olan Tiyatrohane özgün tiyatro metinleri yaratmaya çabalıyor. 1993/1994 tiyatro sezonunda bir çocuk, iki büyük oyunun sergileyecek olan Tiyatrohane Kasım ayında Kadıköy/ Ziverbey'deki Müjdat Gezen Kültür ve Sanat Vakfı'nda perde açacak. Tiyatrohane'nin ilginç bir yönü de grup üyelerinin iki tanesinin tiyatro doktoralı, bir tanesinin de tiyatro doktora öğrencisi oluşu. Tiyatrohane'nin bu yıl sergileyeceği "Kırmızı Burunlu Dünya" adlı çocuk oyununu Şehsuvar Aktaş Türkçe'ye-çevirip, uyarladı. Her biri kendi içinde bir ' bütün olan ve söz oyunlarına dayanan 2-3 dakikalık soytar skeçlerinden oluşan oyun alışılmış çocuk oyunlarının epey dışında. Bu yıl repertuarda olan "Sedaname" adlı oyun ise Aristophapes, Plautus, Moliere, Shakespeare, A.Vefik Paşa, Musahipzade Celâl, Çehov, Lorca, Marivaux, Güntekin, Buchner Brecht'in oyunlarından seçilmiş sahnelerden oluşan sevg ve sevmek üzerine bir kolaj çalışması. Oyunun kurgu ve yö­ netimini Metin Balay gerçekleştirdi. "Tiyatrohane"nin bu tiyatro sezonu içinde sergileyeceğ üçüncü oyun olan "Direniyoruz" ise tarih boyunca egemen güçlere baskılara başkaldırmış, direnmiş, düşünce ve inaç larından ödün vermemiş insanların oyunu. Prometheus'tar Jan Dark'a Danton'dan Ana'ya, Şeyh Bedrettin'den Dimit rov'a, Deniz Gezmiş'ten Uğur Mumcu'ya kadar geniş bir yelpaze içeren oyun, hiçbir kişisel çıkar gözetmeden direnen insanların öyküsünü anlatıyor. Yönetmen Metin Balay. 1993/1994 tiyatro sezonunda ayrıca, ekip üyelerinin yazdığ "Deniz Diye Bir Delikanlı" isimli bir oyun sergileyecekler.

pe

cy a

Ekim'den itibaren Fatih Reşat Nuri Sahnesi'nde Yeşim Dorman ve Yıldırım Türker'in yazdığı Gölge Ustası'nı sergile­ meye başlayacak. Oyunun yönetmeni Orhan Alkaya oyunun izleğini kısaca şöyle aktarıyor: "Cumhuriyetin şiirsel günlerinden artakaldığı izlenimi uyan­ dıran, aslında lirizmden şiddete savrulmuş her kadının çiz­ gilerini taşıyan bir anne; 'dışarı'ya, kendini 'kamufle ederek' çıkan, satranç tahtasının içinde, sağlam, dengeli bir hayat kurmaya çalışan Kafkaesk bir oğul; bir bakışla 'deli', bize göre gerçekliği algılama biçimi farklılaşmış, 'normal'i yer değiştirmiş bir genç kadın... Akıntıya karşı kürek çekerken kaçınılmaz bir dayanışma içindedir bu aile. Dışarısı, denge kuramayan herkesi yutan, o bildiğimiz met­ ropoldür. Şiddet ve çürüme tüm ilişkilere, tüm süreçlere hakim olmuştur. Bir gün, ailenin içine 'dışarı'dan bir genç erkek sızar. Aileyle bir cazibe ilişkisi kurar. Aileyi değiştirme oyunu oynar. Genç erkeğin, bütün 'iyi niyet'iyle aileye taşıdığı 'dışarısı', cehennemini bu küçük eve sızdırmaya başlar." • bulunmaz tiyatro, Nâzım Hikmet Sahnesi'nde vere­ ceği tiyatro kursları, çeşitli sanat etkinliklerinin yanısıra, ye­ ni sezonda dönüşümlü olarak her gün bir oyun oynuyor. Nâzım Hikmet'in "İnek", Aziz Nesin'in "Hazırol", Hüseyin Hil­ mi Bulunmaz'ın "Savaşa Hayır", "Düş" "Masa" adlı oyunları­ nın yönetmeni Hüseyin Hilmi Bulunmaz. Bulunmaz Tiyatro ayrıca pazar günleri yine Hüseyin Hilmi Bulunmaz'ın yazıp

yönettiği "İnsanlar Mahkemesi" adlı çocuk oyununu sahne­ ye koyuyor.

• erzurum ankara üniversitesinde tiyatro bölümü

açıld.ı Atatürk Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Araştır­ ma Görevlisi Pınar Aras, yaptığı açıklamada, Tiyatro Bölümü'ne öğrenci alınacağını belirterek, kayıtların 24 Eylülde sona ereceğini bildirdi. Bölüme, sınavla üç dalda 15 öğrenci alınacağını anlatan Aras, öğrencilerin ayrıca yetenek sı­ navından da geçirileceğini belirtti. Bu arada Erzurum Büyükşehir Belediyesi, kültürel ve sanatsal etkinlerini arttırmak amacıyla, tiyatro, halk müziği ve folklor dallarında kurslar açtı. Büyükşehir Belediyesi Kültür Şubesi yetkililerinden alınan bilgiye göre, büyükler ve küçükler kategorilerinde açılan kurslar 8 ay sürecek.

• sıcaklık- chaleur adlı tek kişilik oyun, 18-19 Ekim

tarihlerinde Paris-Mandapa'da ahnelecek. Eva Pokas'ın yazdığı oyunu Laurent Lery sahneye koyuyor ve Esen Özmen oynuyor. Oyun geçtiğimiz sezon İstanbul ve Ankara Fransız

• 7 saatte bir tiyatro oyunu

ünlü Macar yazar Pe

ter Siphoshegyi'nin 7 saat 20 dakika içinde yazdığı bir tiyat ro eseri, aynı gün sahneye kondu. Alman ARD televizyonu nun haberine göre ünlü yazar, "Bizim Küçük Sevgilimiz" adlı


a

pe cy


yatro eseri, aynı gün sahneye kondu. Alman ARD televizyo­ nunun haberine göre ünlü yazar, "Bizim Küçük Sevgilimiz" adlı kara mizah türündeki eseri 7 saat 20 dakikada yazarak dünya rekoru kırdı. Siphoshegyi'nin eseri, yazıldığı günün akşamı Budapeşte Devlet Tiyatrosu'nda sergilenirken, Macar televizyonu da oyunu naklen yayınladı.

• tiyatro ayna / dilek türker 7 - 8 Ekim tarihlerinde

• izmir'de açık hava tiyatrosu Konak Belediye

Başkanı Ahmet Sarışın, Konak Belediye Tiyatrosu'nu amatörlükten kurtararak, yeni bir yapılanmaya götüreceklerini bildirdi. Tiyatroda görev yapan sanatçılarla birlikte bir basın toplantısı düzenleyen Sarışın, İzmir'in 'sürekli nüfusu artarı bir köy' görüntüsünden kurtarılması gerektiğini, bir ülkede tiyatro ve tiyatrocu olmaması halinde sanattan söz edileme­ yeceğini kaydetti. Sarışın, "Tiyatromuzun yaşayabilmesi için elimden geleni yapacağım. Yaptığımız her park düzenlemesinin içine bir açık hava tiyatrosu yapıyoruz. Uğur Mumcu Parkı içinde 250 kişilik açık hava tiyatrosu hizmet verecek İzmir'de 1946 yılında kurulan şehir tiyatrosunun bugün bu durumda olması üzüntü vericidir. En kısa sürede tiyatrocu arkadaşlarımızı arzu edilen konuma getireceğiz", dedi Konak Belediye Tiyatrosu adına hazırlanan ve Suna Tanrıverdi tarafından okunan bildiride de, çağdaş insanın düşünsel bağlamda üretilmesinin 'sanat' yoluyla olması gerektiği ifade edildi.

a

Şark Hayat Sigorta' nın davetlisi olarak Şirketin Altunizade'deki yerlerinde "Mutlu 0l Nâzım"ı sergileyecek.Ataol Behramoğlu'nun oyunlaştırdığı ve Murat Somay'ın yönettiği bu tek kişilik oyunda Dilek Türker Vera'nın ağızından ve politik polemiğe girmeden Nâzım Hikmet'in özel yaşamını canlandırıyor. Ataol Behramoğlu oyuna dair "Nâzım'ın son on yılda yazdığı şiirlerinde de görülebileceği gibi bu döne-

Mustafa Avkıran'ın verdiği bilgiye göre bu sezon başlanacak uygulamayla ADT'ye abone olanlar, tiyatro bile­ tlerinden yüzde 50 indirimli olarak yararlanacaklar. Abone ücretini peşin ya da taksitle ödeyebilecek olanlar, her oyunu aynı koltukta izleme ayrıcalığına sahip olacaklar. Aboneler, kendileri oyuna gelemedikleri zaman sahip oldu­ kları koltuğu bir başkasına da kullandırabilecekler. Uygulama ile tiyatro biletleri, abonelere her ay postalanacak. Tiyatro abonesi sanatseverler, Antalya Devlet Tiyatrosu'nun sezon içinde düzenleyeceği her türlü etkinlik ilekurslara ücretsiz olarak katılabilecekler. Aboneler, oyunların galaları sonrasında düzenlenecek kokteyllere de katılabilecekler.

pe cy

min başlıca temaları, şöyle özetlenebilir: İleri sayılabilecek bir yaşta genç bir kadına duyulan yakıcı bir aşk, sonsuzca ayrı düşülen bir yurt için ölesiye bir özlem, hızla yaklaştığı besbelli ölüme karşı zamanla eşitsiz ve umutsuzca, yine kahramanca bir yarış ve son nefese kadar bağlı kalınan ideallerinin uygulamada da olsa derin yaralar almış olduğunu görmenin acıları ve düşkırıklıklarıydı. "Mutlu Ol Nâzım"ı kurgularken, özellikle bunların altını çizmeye çalıştım." • tiyatroya abonelik Antalya Devlet Tiyatrosu tarafından tiyatroya abone sistemi getirildi. ADT Müdürü

• bakırköy belediye tiyatrosu, 2 Ekim de Ataköy'de Yunus Emre Kültür Merkezi'nde sezonu açıyor. Bakırköy Belediye Tiyatrosu'nun 1993-94 sezonundaki ilk oyunu Aristophales'in yazdığı, Işıl Kasapoğlu'nun yönettiği "Barış" Geçen sezonun oyunları "Kahvede Şenlik Var" ile "Bilenlere Selam Olsun"un yanısıra, BBT bu sezon Barış'tan sonra So phokles'in "Antigone"si ile Kishon'un "Nikah Kağıdı'no sah neleyecek.


pe

cy

a

Sermayesi en büyük 3 bankayı tahmin edin.

ÖDENMİŞ SERMAYE 2.000.000.000.000 TL.

Garanti, ödenmiş sermayesini 2 trilyona çıkardı. Bu sermaye ile Türk bankacılığında 3. sıraya yerleşti. Bankacılıktan kazandığını yine bankacılığa yatırmayı ilke edinmiş bir banka olarak, bu sonucun gururunu müşterilerimiz ve henüz Garanti'yi tanımayanlarla paylaşmak isteriz.


3 Ekim Pazar gecesi, AKM Büyük Salonda;

tiyatro şarkıları

r e s i t a l i çok kolaydı. Organizasyonun zorluk­ ları, zamanın az olması gibi konuları aşmak kolay değilse bile mümkündü. Konuyu aktaracağımız sanatçılarla bir problem çıkabileceğini ise hiç düşünmedik bile; ancak gecenin ismi ne olacaktı? Üzerinde epey düşünüp birçok insana danıştıktan sonra karar verebildik; gecenin ismi Tiyatro Şarkıları Resitali olacaktı.

a

Ve Bakırköy Belediyesi Şehir Tiyatrosu, ITI, Istanbul Belediyesi Şehir Tiyatroları, Istanbul Devlet Opera ve Balesi, İstanbul Devlet Tiyatrosu, Tiyatro Eleştirmenleri Derneği, Tiyatro Yazarları Derneği, TİYAP, TOBAV, TODER, hep beraber kolları sıvadık. En büyük şanslarımızdan biri de Gökhan Akçura'nın varlığıydı.

pe cy

Tiyatro Şarkıları Resitali yapmaya ka­ rar verdiğimizde (6 Eylül) en çok zorlandığımız nokta geceye ismi bul­ mak oldu. Türk Tiyatro Tarihi'nde hiç böyle bir şey yapılmamıştı, oysa Tür­ kiye'de müzikle tiyatronun buluşması 1860'lı yıllara uzanıyor. Modern mü­ zikal diye bakıldığında ise Haldun Ta­ ner'in yazdığı, müziklerini Yalçın Turan'ın yaptığı Keşanlı Ali Destanı ile başladığı çoğunluk tarafından kabul görür. Bunca yıldır müzikaller, mü­ zikli oyunlar yapılagelmiş de, bunlar­ dan birer ikişer parçayı biraraya geti­ rerek bir gece düzenlemek düşünülmemiş ya da gerçekleştirilememiş demek ki.

Geceye katılacak sanatçılarımız hemen hemen belli gibiydi. Tiyatro kökenli olup müzikal veya müzikli oyunlarda yer alan sanatçılardı bunlar. Geceye tiyatroyla ilgili tüm kurum ve kuruluşlar destek verdiği için, onların yardımıyla bu sanatçılara ulaşmak da

3 Ekim 1993'de AKM Büyük Salon'da izleyeceğiniz Resital'i burada tanıtmaya pek gerek görmüyoruz; ancak 'benzer bir gece ne zaman, nasıl tekrar organize edilebilir' belirsizliğini

gözardı etmemenizi öneriyoruz. Gecemizi Göksel Kortay ile Haldun Dormen sunuyor. Sahne tasarımın Osman Şengezer (İstanbul Devlet Opera ve Balesi), Sahne arkası düzenlemesini Mehmet Dağlı (İstanbul Devlet Tiyatrosu), sahne üstü trafiğini ise Dormen Tiyatrosu üstlendi. Geceye, afişte görülen sanatçılarımızın yanısıra Deniz Türkali, Gülriz Sururi İ.Ü. Devlet Konservatuarı Tiyatro Bölümü öğrencilerinden ve İstanbul Devlet Tiyatrosu oyuncularından bi­ rer grup sanatçı katılıyor. Bu unutulmaz (umarız) geceden elde edeceğimiz tüm gelirin ne şekilde kullanılacağını bilen ve katkısını esir gemeyen herkese haddimiz olmaya rak Türk Tiyatrosu adına teşekkür ediyoruz. Arkadaşımız Mehmet Çerezoğlu'nun (İBŞT) kızı Burçak'ın ilik nakli ameli yatı için gereken miktara bir katkısı olabilir umudunu taşıyoruz. •


a

pe cy


bir sezon daha böyle başlıyor

a

yılı da atlatmaya çalışacaklar. Benim asıl anlamadığım, devletin bir yan­ dan yardım yaparken, diğer yandan vergi memurlarını gönderip, oluşamayan kârdan payını isteyip durması. Neyse bu konuyu devlet yardımı sayfalarımızda Yılmaz Öğüt daha kapsamlı olarak aktaracağı için biz yine konumuza dönelim. Devlet Tiyatroları'nda yeniden yapılanma­ın pilot uygulaması olarak İstanbul'da: "hayata geçirilmeye çalışılan Birim Tiyatro deneyinin ilk sonuçları merakla bekleniyor. Birim Tiyatro'yla ilgili daha geniş bilgileri ayrıca aktarıyoruz. İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatroları sezona 7 yeni oyun hazırlıyor. Bunların içinde en çok dikkat çeken, geçen yıl festivalde izlediğimiz, Tolstoy'un bir öyküsünden oyunlaştırılan Kamaşma-

pe cy

1 Ekim'den itibaren, İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatroları ve Diyarbakır Devlet Tiyatrosu'nun startıyla, yeni bir sezona daha başlıyoruz. İstanbul Devlet Tiyatrosu'da siz bu yazıyı okurken eski ve yeni sezon oyunlarıyla birlikte perdelerini açmış olacak. İstanbul Devlet Tiyatrosu AKM'nin salonları Bakanlık tarafından çeşitli etkinliklere: kiraya verilmiş, olduğundan dolayı, İstanbul Devleti Tiyatrosu Eylül ayında yeni oyunlarının provalarını yap­ mak için salon bile bulamıyordu. Taksim Sahnesi'nde de onarım çalışmaları halen devam ediyor ve muhtemelen Kasım ayı­ na kadar kapalı kalacak. İstanbul Devlet Tiyatrosu Müdürü Sema Çeyrekbaşı bunun yanısıra teknik olanakların yetersizliğinden de dem vuruyor, devletin gözümüzde büyüttüğümüz olanaklarına rağmen. İstanbul'un ikinci ödenekli tiyatrosu İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatroları ise dekor ve kostüm sorununu nasıl çözeceğini bilememenin açmazı içinde. Uluslararası Kongre Merkezi olacak olan eski Spor ve Sergi Sarayı'nın altındaki atölyeleri Sütlüce'ye taşınmış durumda. Oranın'da daha elektrik ve su problemi çözülmemiş oldu­ ğu için, herkesin eli kolu bağlı. Bakırköy Belediye Tiyatrosu'nun derdi ise, kendinden büyük. Aziz Nesin Sahnesi'ni yitirdiler. Yunus Emre Kültür Merkezi'nin bir özel TV'nin platosu olarak kullanılması da cabası. Bunlar ödenekli tiyatrolarımız. Ya özeller; salon yok, devlet yardımı kuşa çevrilmiş, dağıtsak mı, dağıtmasak mı diye düşünülüp durulurken, her birinin içinde onlarca yeni projenin umudu. Çoğu tiyatro özel TV'lere yaptıkları programların geliriyle yaşamaya çalışırken, ileriki sayfalarımızda göreceğiniz Devlet Yardımı'yla birlikte bu

sı, Ergun Sav'ın yazdığı Engin Gürmen'in yöneteceği Bir Başkası, Neil Simon'un yazdığı, Engin Uludağ'ın yöneteceği Askerlik Yıllarım ile Fikret Terzi'nin yazdığı Cem Davran'ın yöneteceği Gölge Oyunu isimli çocuk oyunu ilk tur oyunları olarak belirlenmiş. Şehir Tiyatroları bunun yanısıra geçen yılın bazı oyunlarına da devam edecek. Bunları Lüküs Hayat, Çıkmaz Sokak Çocukları, Altı Derece Uzak,Vanya Dayı,Evita, Resimli Osmanlı Tarihi, Tartuffe, Moliere ya da Kara Komplo, Kadınlar da Savaşı Yi­ tirdi, Aşk Mektupları, İlk Gençliğim, Ayrangeven, Fermanlı Deli Hazretleri, Aile Şerefi, Vladimir Komarov ve çocuk oyunu İnsan Bahçesi. Devlet Tiyatroları Genel Müdürü Yücel Erten'in açıklamasına göre yeni sezona, Ankara'da 9 çeviri, 7 yerli; İstanbul'da 5 çeviri, 3 yerli; İstanbul Birim Tiyatro'da 2 çeviri; İzmir'de 3 çeviri, 4 yerli; Bursa'da 3 çeviri, 5 yerli; Adana'da 2 çeviri, 3 yerli; Trabzon'da 2 çeviri, 5 yerli; Diyarbakır'da 3 çeviri, 1 yerli ve Antalya'da 5 yerli oyun olmak üzere toplam 63 yeni oyunla hazır­ lanıyor.

Devlet Tiyatrosu'nun üzerinde en çok konuşulacak oyunlarından biri olmaya aday Jozef Szajna'nın İzler'ini hep birlikte merak ediyoruz. Bunun dışında Brecht'in Ortadirek Düğünü, Filippo'nun Cumartesi, Şehir Tiyatroları Genel Sanat Yönetmeni Pazar, Pazartesi'si, Dario Fo'nun Bir AnarGencay Gürün şistin Kaza Sonucu Ölümü, lonesco'nun Bir Atın Öyküsü. Bunun dışında Hakan Al- Sandalyeler'i, Ferenc Karinthy'nin Düş ve tıner'in yöneteceği İstanbul'un Gözleri Gerçek'i, Carlo Goldoni'nin Aşıklar'ı, PeMahmur'un yazarı Melisa Gürpınar, Nezi- ter Stone'nin Yılın Kadını, Ankara Devlet he Meriç'in yazdığı Başar Sabuncu'nun Tiyatrosu'nun repertuarındaki yeni çeviri sahneye koyacağı Sular Aydınlanıyordu, oyunlar. Yerli oyunlar ise; Orhan AseOrhan Alkaya'nın yönettiği, Yıldırım Tür- na'nın Candan Can Koparmak, Memet ker-Yeşim Dorman'ın yazdığı Gölge Usta- Baydur'un Yeşil Papağan Limited'i, Müsa-


a

pe cy


Bakırköy Belediyesi Şehir Tiyatrosu sezona üç oyunla hazırlanıyor. Aristophanes'in

pe

cy

hipzade Celâl'in İstanbul Efendisi, Güngör Dilmen'in Troya İçinde Vurdular Beni, Re­ fik Erduran'ın Halay, Necip Fazıl Kısakürek'in Bir Adam Yaratmak, Murathan Munga'ın Mahmut ile Yezida'sı. İstanbul Devlet Tiyatroları'nda ise Roma Deneysel Tiyatrosu yönetmenlerinden Shahroo Kheradmand'ın yöneteceği Kassandra, yine Roma Deneysel Tiyatrosu'nun kurucusu Stello Fiorenza'nın yöneteceği Sartre'ın Gizli Oturum'u, Robert Cossa'nın La Nonna'sı, Moliere'in Don Juan'ı çeviri oyunlar. Yerli oyunlarda ise Kenan Işık'ın yöneteceği Yaşar Kemal'in Binboğalar Efsanesi, Turhan Selçuk'un Abdülcanbaz'ı, İrfan Yalçın'ın Aşağıdakiler'i sayabiliriz. İstanbul Birim Tiyatro'nun repertuarı ise Shakespeare'in Hamlet'i ve Oldrich Danek'in Savaş İkinci Perdede Çıkacak adlı oyunlarından oluşuyor. Yerli oyunlar ise henüz oluşturulma aşamasında.

Adana Devlet Tiyatrosu; Albert Camus'un Sıkıyönetim'i, Pedro Bloch'un Euridice'nin Elleri çeviri, Recep Bilginer'in Mevlana'sı, Erhan Gökgücü'nün İki Kalas Bir Heves'i ile Haldun Taner'in Gözlerimi Kaparım Vazifemi Yaparım'ı yerli oyunları

kespeare'in Macbeth'i, Marcel Achard'ın Benimle Oynar mısınız?'ı çeviri, Nâzım Hikmet'in Ferhat ile Şirin'i, Hidayet Sayın'ın Topuzlu'su ile Yeşim Dorman'ın Sokak Kedisi Marilu isimli çocuk oyunu yerli oyunlar olarak yeni sezonda izlenecek. Devlet Tiyatroları'nın genel repertuarının sonuncusu olarak Antalya'da ise Ataol Beramoğlu'nun Lozan'ı, Mehmet Baydur'un Kamyon'u, Murathan Mungan'ın Mezopotamya Üçlemesi genel başlığıyla Mahmut İle Yezida-Taziye-Geyikler Lanetler üç ayrı oyun olarak sahnelenecek. Bunun dışında Bilgesu Erenus'un Misafir'i, M.Celal ile Ülkü Tamer'in Kadı'sı yeni oyunlar. Antalya'nın çocuk oyunu ise Ülkü Ayvaz'ın Yaşasın Gökkuşağı.

a

Devlet Tiyatroları Genel Müdürü Yücel Erten

Şehnaz Oyun'u ile Ayla Çınaroğlu'nun Miğfer isimli çocuk oyunu sezonun yeni oyunları. Bursa Devlet Tiyatrosu'nda ise Dario Fo'nun Füsun Demirel'in çevirisiyle Açık Aile'si, Aristophanes'in Lysistrata'sı, Antonio Skarmeta'nın Ateşli Sabır'ı çeviri, Cahit Atay'ın Göğsü Lenin Döğmeli Adam, Ülkü Ayvaz'ın Nihavent Longa'sı, Müsahipzade Celâl'in Fermanlı Deli Haz­ retleri, Murat Karasu'nun Hüzün Mahalesi Otobüsü ile Osman Özkan'ın Gelin Yarışalım isimli çocuk oyunu sezonun yerli oyunları.

İzmir Devlet Tiyatrosu Dürrenmatt'ın Beşinci Frank'ı, Klaus Mann-Ariane Mnouchkine ikilisinin Mephisto'su ile Yaşasın Sağlık isimli çocuk oyununu hazırlamakta: Yeril oyunlarda da S. Kudret Aksal'ın Kahvede Şenlik Var'ı, Haldun Taner'in Ay Işığında Şamata, Turgut Özakman'ın Bir

Devlet Tiyatroları'nın yeni sezon oyunlarından Candan Can Koparmak'ın okuma provalarından..

sergileyeceler. Trabzon Devlet Tiyatrosu'nun çeviri oyunları ise; Goldoni'nin İki Efendinin Uşağı, Shakespeare'in Venedik Taciri,Tuncer CücenoğIu'nun Çıkmaz Sokak'ı Aziz Nesin'in Hadi Öldürsene Canikom'u, Vasıf Öngören'in Asiye Nasıl Kurtulur'u ile Semih Çelenk'in Zaman Fırfırı ile Yolculuk isimli çocuk oyunu da yerli oyunlar repertuarını oluşturuyor. Diyarbakır Devlet Tiyatrosu'nda da Sha-

Barış'ını Işıl Kasapoğlu yönetiyor. Sophokles'in Antigone'sini Robert Sturua ve Ephraim Kishon'un Nikah Kağıdı'nı Pekcan Koşar yönetecek. Özel Tiyatrolardan repertuarı belli olanlar ise şöyle: Abdullah Şahin-Nokta Tiyatrosu Recep Bilginer'in Politikada Bir Sarı Çizmeli'sini, Ali Poyrazoğlu Tiyatrosu, Dört Direkli Kar-


a

razat'ın Oyunları ile sezona başlayacak. Tiyatrokare ise Joe Egg'in Ölümünden Bir ola ile Ben Ruhi Bey Nasılım'ı hazırlıyor. Hadi Çaman-Yeditepe Oyuncuları da Ma- Gün'ü hazırlıyor. Peter Nichols'un oyunuHer iki oyunu da Ali Poyrazoğlu yönetecit Koper'in yöneteceği bir oyunla seyirci ­u Nedim Şaban yönetecek. cek. karşısına çıkacak. Hoşgeldin Amerika. Tjyatro Ayna, Dinçer Sümer'in yazdığı BeAnkara Birlik Tiyatrosu, Muzaffer izgü'nün ni Dünya Kadar Sev'i hazırlıyor. Üç Kuruşluk Diktatör'ü Nazım Hikmet'in Oyunun yazarı Haluk Işık. Şeyh Bedrettin'i ve Yavuzer Çetinkaya'nın İstanbul Oyuncuları, Mehmet Esatoğ- Tiyatro Grup, seyircisiyle doğaçlamalarla lu'nun yönettiği iki oyun hazırlıyor. Bir buluşacak. Daha sonra ise Thomas Gün Dönerken'ini hazırlıyor. 3 oyunu da Yanım Deryada Şimdi ile Balon. Brach'tan Kadınlar ve Savaş'ı hazırlıyor. Zeki Göker yönetecek. Kartal Sanat İşliği'nin yeni oyunu ise Rıfat Tiyatro Mie, Oben Güney'in Dazlak'ı ile Ankara Sanat Tiyatrosu (AST) yeni sezona Ilgaz'dan Abbas Yolagiden. Vasconcelos'un Şeker Portakalı'nı hazırlıAy Carmela'yı hazırlıyor. Oyunu Rutkay Kenterler sezona iddialı giren ekiplerden. yor. Aziz yönetecek. 4 oyun hazırlığında olan Kenterler'in ilk Tiyatro Stüdyosu'nun yeni oyunu Franca Bilsak Tiyatro Atölyesi'nin Yeni sezon oyunu Thornton Wilder'in Bizim Şehir'i, Rame ile Dario Fo'nun Kadınlardan KonuOyunu ise Fernando Arabal'ın Mimar ve daha sonra Necati Cumalı'nın Nalınlar'ı, şalım'ı. Asur Diktatör'ü. Muzaffer İzgü'nün Lütfen Kızımla Evlenir Bizim Tiyatro, Nazım Hikmet'in Yoldaşın misiniz? ile P.Neruda'nın Joaquin Murie- Repertuarı belli tiyatrolar ve oyunları şimŞeytanı ile yeni sezona başlayacak. Oyunta'nın İhtişam ve Ölümü. dilik bunlar. Özel tiyatroların devlet yardıKumpanya Sahnesi, Naz Erayda'nın yöne- mının belli olmasından sonra yeni oyunlateceği Canlanan Mekan'ı sahneleyecek. rı da repertuarlarına katmaları olası. Bir de Ortaoyuncular, Ferhan Şensoy'un yazıp oyunların tutup tutmaması yeni oyunlara yönettiği Parasız Yaşamak ile Şu Gogol geçişi belirleyecek ögeler. Delisi'ni hazırlıyor.

cy

pe

TİYAP Başkanı Rutkay Aziz

Oyuncular ise Çehov'un Yaşamak'ını hazırlıyor. Oyunu Rus yönetmen Ginkas yönetecek. Studio Oyuncuları Şahika Tekand'ın yönettiği, Beckett'in 5 kısa oyunundan oluşturulacak bir kolaj hazırlıyor. Tevfik Gelenbe'den de iki oyun var. Jan Bernard Luc'un Darısı Başına ile İhsan Aydın'ın Kabare'si.

araştıran ve yöneten Zafer Dier. İsenti Sanat Topululuğu yine Enver Aydemir'in yazıp yönetği bir oyunla seyirci karşısına çıkacak, Renkler ve Günce. Dormen Tiyatrosu'nun ilk oyunu 5'ten 7'ye. Gerard Lauer'in oyununu Haldun Dormen yönetecek. Dostlar Tiyatrosu'nda yine bir Nâzım Hikmet var. Genco Erkal'ın yöneteceği oyun, İnsan manzaraları. Geçtiğimiz sezon birleşen ikili Ercan Yazgan ve Bülent Kayabaş Tiyatrosu, Kayabaş'ın y ö - . neteceği skeçlerden kolaj ile seyirci karşısına çıkacak. Gülriz Sururi Tiyatrosu, Macit Oper'in yazıp yönettiği Şeh-

Salonların tamiratları bitecek, eksiklikler giderilecek ama, sıkıntıların hiç bitmeyeceği bir sezon daha başlayıp yeni, güzel tatlar, belki biraz da hüzünler bırakarak Mayıs ayında İstanbul Fesitivali'yle birlikte bitecek. Ama yaşamımızdaki yerini derinleştirerek devam edecek. •

birim tiyatro

Devlet Tiyatroları yeni yasa tasarısı bir kenarda duradursun, yürürlükte olan yasa kapsamında pilot bölge olarak İstanbul'un seçildiği "Birim Tiyatro" araştırması' tartışmalara birlikte sürüyor. Grup kendi sanat yönetmenini kendisi seçmiş ve bu görevi şu anda Müge Gürman yürütüyor." Yerinden yönetim, anlayışının sonuçlarından biri olan "Birim Tiyatroya3 bir yıllık dene süresi tanımamış. Birim tiyatro elemanları. Yaşanan zamanla eşgüdümlü, araştırmacı bürokratların kalıplarla sınırlı kalmayan; doğru olduğu zamanla uyumlu bir içerik ihtiyacındalar. Bu anlamda özgün reji, metin ve aktörlükle arayışında olan birim Tiyatro elemanları, seyircinin de araletten kurtulup kendine düşen yaratıcılık payını iade etmek çabasındalar. Böylece seyircinin • imajinasyonunu harekete geçirerek onu seyreden konumu dışında daha katılımcı görmek savındalar. Biribirine benzemeyen öğelerin bir ada varolabilmesi olayısı içinde parçalarımanın olasine biraraya gelmeyi ve böylece temel ihtiyaç ve dinamiklere açığa çıkarırken tiyatronun hakettiği önemi de ivade etmeyi öngörüyor. Bu doğrultuda birim tiyatronun ilk oyununun "Hamlet" olacağı açıkladı. Ayrıca grup, Türk edebiyatından uyarlamalar yapmayıda yakın dönem planları orasına almışlar.


pe

cy

Devlet Tiyatroları'nın düzenlediği ve Küçük Tiyatro'nun da içinde bulunduğu tarihi Vakıf Apartmanı'nın mimari ve kültürel geleceğinin tartışmaya açıldığı, pa­ nel, sergi, söyleşi, imza kampanyası gibi etkin­ liklerden ilki olan "Kü­ çük Tiyatro Paneli" 20 Eylül'de Küçük Tiyatro'da gerçekleştirildi. Ankara Mimarlar Odası Başkanı Baran idil, Mi­ mar Cengiz Bektaş, Mi­ mar Merih Karaaslan ve Edebiyatçılar Derneği Başkanı Ahmet Say'ın konuşmacı olarak katıl­ dıkları paneli Mimar Ay­ dan Erim yönetti. Küçük Tiyatro'nun kısa bir tarihçesini aktaran Erim, tiyatronun perde­ lerini açtığı 27 Aralık 1947 tarihinde Anka­ ra'nın nüfusunun ikiyüzbin dolayında olduğunu, başkent nüfusunun üç milyonu aştığı günü­ müzde ise kültürel alt­ yapının ihtiyacı karşıla­ maktan uzak olup, buna karşın yeni binaların ka­ zanılması bir yana var olanlarının da geleceği­ nin meçhul oluşunun yanlışlığı ve kabul edilmezliğini ifade ederek, konuşmacıla­ rın konuya ilişkin görüşlerini sordu. Panelde ilk sözü alan Cengiz Bektaş ko­ nuşmasına; Yeni bir tiyatro binası yap­ mak yerine, var olan tiyatro binalarından birinin kurtarılması amacıyla düzenlen­ miş bir panele katılıyor olmaktan son derece rahatsız olduğunu ifade ederek, başladı. Kentleri kent yapan olgunun, ilk çağda tiyatro binaları, orta çağda kale­ ler, günümüzde ise tarihi ve kültürel ya­ pılar olduğunu belirten Bektaş, Küçük Tiyatro olarak anılan Vakıf Apartma­ nı'nın Ankara'yı Ankara yapan yapılar­ dan biri olduğunu ve gerek mimari ge­ rekse kültürel kimliği nedeniyle, onarılmak ve yaşatılmak üzere Devlet Ti­ yatroları'na tahsisini savundu.

a

"küçük tiyatro ne olacak?" konulu panelde ortak tavır kararı

Cengiz Bektaş'ın ardından sözü alan Edebiyatçılar Derneği Başkanı Ahmet Say ise, "Kentleri kent yapan en önemli öge, kültürel yapılardır, bu değerlere sahip çıktığı­ mız ölçüde kentlilikten söz edebiliriz" dedi. Paris, Viyana, Prag gibi kentlerden ör­ nekler veren Say; "Ne yazık ki, bizde bu bi­ linç henüz oluşmadı. Başkentin olduğu kadar Türkiye'nin de başta tiyatro olmak üzere ope­ ra, bale ve musikisinin gelişmesinde, çağdaş konuma ulaşmasında büyük payı olan Devlet Konservatuvarı'nın da korunması gerekirken, Mamak Belediyesi'ne verilmesi yanlıştır, şim­ di de sıra Küçük Tiyatro'da mı?" dedi. Mimarlar Odası Ankara Şubesi Genel Sekreteri Merih Karaaslan ise; kentlerin sürekli değiştiğini, dolayısıyla mimarinin

de buna ayak uydurmak zorunda olduğunu, yeı yapılaşmaların kaçınılma lığını vurguladı. Bunun birlikte, yapıların zaman ilk işlevlerini yitirmesini onların mutlaka yıkılacak yahut kültürel bakimde kimliksizleştirilebileceği anlamına gelmediğini ifa de ederek; "Hele hele,bu yapı tarihi ve mimari özellik lere sahip biryapıysa, mutla ka korunmalıdır, yaşatılmalı dır, Vakıf Apartmanın yapılardan biridir. 1927'de Gökdelen diye tanımlanan ya pı, önceleri konut ve resmi daire olarak ve 1947'den bu yana da bir sanat kurumu ol arak başkentin kültürel doku sunun önemli bir parçası ol muştur." dedi. Panelde son sözü alan IV marlar Odası Ankara Şu besi Başkanı Baran id. Vakıflar Genel Müdürlü ğü'nün varoluş gerekçek rine değindi ve Vakıflar amacının ticari olmaktı çok, tarihi ve kültürel yapı ları yaşatmak misyonu dan örnekler verdi.Bu misyonun bir parçasın binaların kimliklerinin ko runmasının da olduğunu vurgulayan Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün Vakıf Apartmanı diye bilinen bu binayı tümü le Devlet Tiyatroları'na tahsis etmesi ge rektiğini savundu. Ülkemizde özellik son yıllarda yaşanan kültürel yozlaşma nın erozyondan da öte, bir depreme dö nüştüğünü belirten idil, sanatçıların, ka dınların ve kültür insanlarının bu du ruma seyirci kalmamaları gerektiğini vurguladı. Panel, toplantıya katılanların tümün imzaladığı bir bildirinin, konuya duyar lık gösterecek tüm sanatçılar, tiyatrose verler ve ilgili meslek kuruluşları me suplarına ulaştırılması ve imza kampanyasının başlatılması kararı sonuçlandı. •


a

cy

pe


ekim

sahnesi Nalân ÖZÜBEK

cehennem biziz GİZLİ OTURUM İSTANBUL DEVLET TİYATROSU

pe cy a

Yazan: Jean Paul Sartre Çeviren: Oktay Akbal Yönetmen: Stelio Fiorenza Müzik: Marizio Gabrielli Dekor: Nurettin Özkönü Kostüm: İncila Tuna Işık: Ugo Vigniola Dramaturji: Esen Çamurdan Oynayanlar: Cevza Şipal, Ayda Aksel Yüngül, Civan Canova, Orhan Tetikcan

Bir kapalı mekân ve üç (zaman za­ man 4) birbirine aykırı kişi. Farklı yaşam tarzlarından gelmiş, farklı dünya görüşüne sahip (!) üç kişi, aynı kapalı mekânda. Sanırım bu bile cehennem yaratmaya kâfidir, oysa Sartre "Gizli Oturum" adlı oyununda bunu vurgulamıyor. Varoluşçu Felsefe'nin temel direğini oluşturan Sartre, diğer çoğunluk eserlerinde de yaptığı gibi, "insan asaldır, ama tarif edilemez. Kendini nasıl yaparsa öyledir" derken bu oyununda, biraz da "nasıl istiyorsa odur" demektedir. Aynı anlamı "İnsan Yüzde Yüz Sorumludur" makalesinden de çıkarmak mümkün: "İnsan, bir yosun, bir kokmuş nesne, bir karnAbahar olacak yerde, ilkin kendi kendini

yan bir tasarıdır; bu tasarıdan önce hiçbir şey yoktur; anlaşılır hiçbir şey, gökyüzünde hiçbir şey yoktur; insan da ilk önce olmayı tasarlayacağı şey olacaktır. Olmak isteyeceği şeyi değil. Çünkü istemek sözünden çoğu zaman anladığımız, şuurlu bir karardır, bu da birçoklarımız için kendiliğinden olandan sonra gelir. (...)" İstanbul Devlet - AKM Oda Tiyatrosu'nda 15 Ekim'de sergilenmeye başlanacak oyunu, İtalyan oyun yazarı - yönetmen Stelio Fiorenza sahneye koyuyor. Devlet Tiyatroları'nda ilk kez Mart 1992'de Ferdi Merter'in rejisiyle izlediğimiz Gizli Oturum'un dünya prömiyeri 1944'de Vieux-Colombier Tiyatrosu'nda yapılmış. •

sevda ile yaşam ya da... MAHMUT İLE YEZİDA Yazan: Murathan Mungan Yönetmen: Nurhan Karadağ Müzik: Hasan Yükselir Dans Düzeni: Mustafa Sekmek Sahne Tasarımı: Sertel Çetiner Giysi Tasarımı: Nalan Türkoğlu Işık Tasarımı: Burhanettin Yazar Oynayanlar: Bilal Gürdere, Yeşim Gül, Alev Soysal, Aslı Ünsalan, Bengi

Havai Öz, Azade Küçükaycan, A. Yavuz Sepetçi, Şafak Karalı, Halil İbrahim Kalaycıoğlu, Serpil Çağıran, Selçuk Güldere, Hayati Rona Topçuoğlu, Semra Gökalp, Umut Karadağ, Barış Falay, Aclan Sayılgan, Abdullah Ceran, Suat Karausta, Haydar Gültepe, Cankut Ünal, İclal Özergün, Elif Türkan Çölok, Pervin Kalaycıoğlu, Betül Feyzoğlu Gökçer, Hayrettin Cenk

• Murathan Mungan'ın "Mahmud İle Yezida" adlı oyununda birbirine sevdalı iki genç insanın, töreler öy­ le gerektirdiğinden, kavuşamamaları, dahası ölümle kucaklaşmaları konu ediliyor. Mahmud, Mardin'in bir köyündendir, Yezida bir diğer köyünden, düşman bellenmiş Yezidilerin en çetin ağlarından birinin kızıdır hem de. Gelenekler vardır ara yerde, bir çıkar yolu bulunamaz birlikteliğin,


pe cy a


pe cy a

Nurhan Karadağ'ın yönettiği Mahmud ile Yezida oyununun provasından bir sahne...

ama sevda yamandır. 40 günlük bir muhabbettir yaşanan saç örüklerinde, ne ki daha ilk gününde Ye­ zida bir 'ceren'dir, Mahmud ise 'en güzel er kişi'. Çok zorluklar ya­ şanır, ırmaklar yarılır, dağlar aşılır ama gelenekler yıkılamaz bir türlü. 12 Ekim'de Ankara - Altındağ Ti­ yatrosu'nda, Nurhan Karadağ'ın

rejisiyle sergilenecek olan bu oyun yukarıda anlatmaya çalıştığım gibi salt bir aşk hikâyesi, önündeki en­ gellerin sıralanışı ve aktarılmasıyla sınırlı değil elbette. Ağaların köy­ lerdeki hükümranlığı (günümüzde bile geçerli olan); verimli toprak kıtlığının yarattığı kavgalar, gizli hesaplar; çıkarların gerektirdiği

ilişkiler ana olay örgüsüyle içiçe verilerek oyunu zenginleştirmiş. Henüz provada olan oyuna rejinin katkısından söz edemiyorum, ama böyle güçlü bir tekstle Nurhan Ka­ radağ'ın buluşması bizim bir şan­ sımız diye düşünüyorum. •

v a h ş i bir e s i r e KASSANDRA Yazan: Stelio Fioranza Çeviren: Serra Yılmaz, Hür Yumer Yönetmen: Shahroo Kheradmand Müzik: Marizio Gabrielli Dans Düzeni: Silvana Barbarini Sahne Tasarımı:Devlet Tiyatrosu

ekip çalışması Giysi Tasarımı:Serpil Tezcan Işık Tasarımı: Ugo Vigniola Oynayanlar: Meral Gökdeniz, Simay Küçük Tuna, Şahin Çelik, Nurunisa Yıldırım, Gönen Bozbey, Tülin Oral, Seval Gökçe, Rüçhan Çalışkur, Özlem Güveli, Deniz •

"• Dönüşünü yiğitlerin bir Tanrı kolaylaştırırken, öteki dayanılmaz kılıyor. Nasıl bir ölümlü adalet di­ yebilir, eğer terazi taşları Tanrı şımarıklığıysa? Kara bir örtü örttü ayı; bin kara örtü de alıp götür­ müştü sanki yıldızları. Dümen ye­ kesi kararsızdı; dağ gibi kabaran


kralı Agamemnon'un esiresidir. Kendisini düşman kent Mikene'ye götürecek olan gemiye binmeden önce, Agamemnon'un evlilik tekli­ fini lanetler. Agamemnon gemide bir gerdek odası hazırlatmıştır ancak bu vahşi ve muzaffer kral, Kassandra karşı­ sında aciz ve şaşkındır. Kassandra ise nefret ve kin dolu anılarıyla ya­ şamaktadır. Kral, Kassandra'yı hem savaş ga­ nimeti, hem genç ve güzel bir eş, hem de kızı Ifigenia'nın hayali ola­ rak görür. Kral, kızı Ifigenia'yı Truva savaşlarından zaferle çıkabilme­ si için tanrılara kendi eliyle kurban etmiştir. Kassandra ise yaşanan hazin dramın bilincindedir ama ön­ sezilerine inanılmamasının acısını çekmekte, aynı zamanda aşkı Enea'nın savaşarak İda Dağları'na çe­

pe cy a

dalgalara çarpıyordu. Baküs müzi­ ğiyle dans eder gibiydi Poseidon; oysa üç dişli kargısıyla, sudan sü­ tunlar yükseltip çığ gibi çarpıyordu onları geminin güvertesine. Korku­ dan susmuş insanlara bir dönmedolap gibi görünüyordu mucize ve Yunanlar'ın gözlerine tritonlarla yunusların gümüş pırıltıları yansı­ yordu; yelkenlerden de yüksekten, ağızlarından köpürmüş su fışkıran balıklar iniyor sonra daha da yük­ seklere fırlıyordu, sanki bütün ok­ yanusun altı üstüne gelmiş gibi. Korkuyordu adamlar, korkuyordu yırtılan yelkenler, korkudan tahta­ lar inledi, korktu Kral. Agamemnon Kassandra'nın bileği­ ni sıkı sıkı tutmuş haykırıyordu, pruvada kalmaya zorladı onu, dal­ gaların ortasında." Kassandra, Akhalar'ın başı krallar

İstanbul Devlet Tiyatrosu Shahroo Kheradmand yönetmenliğinde Kassandra'yı hazırlıyor.

kilmesinin hüzününü de yaşamak­ tadır. Mikene'de ise Klitemnistra muzaf­ fer eşi Agamemnon'u karşılamak için ayağa kaldırdığı halkın da katıl­ dığı bir tören düzenlemiştir. Ardın­ dan da sarayda bir ayin yapılacak­ tır ve Klitemnistra, bu ayine Kassandra'yı da çağırır. Kassandra içeri girmeden önce ga­ ipten son haberi alır ve başına ge­ leceklerin tümünü sezinler: Hem Agamemnon hem de Kassandra aynı silahla öldürüleceklerdir. Barbar kutlama töreni sarhoş er­ keklerin kahkahaları ve şarap kupa­ larının tokuşturulmasıyla gelişir. Kısa bir süre sonra Agamem­ non'un umutsuz haykırışı ve peşin­ den Kassandra'nın acı dolu çığlık­ ları işitilir.... Ve sessizlik... •


mesele, işin meselesini bulmakta KADI ANTALYA DEVLET TİYATROSU

pe cy a

Yazan: Ülkü Tamer Yönetmen: Engin Cezzar Müzik: Cem İdiz Dans Düzeni: Işıl WrenshalI Dekor: Haluk Işık Kostüm: Sevgi Türkay Işık: Namık Gürsoy Oyuncular: Mehmet Ali Kaptanlar, Deniz Baytaş, Gül Tunççekiç, Mustafa Yavuz, Reha Öza, Nalan Yavuz, Süheyla Güzel, Nazan Koçak, Esra Akkaya, Aylin Uzunlar, Payidar Tüfekçioğlu, Mehmet Büyükağaoğlu, Sedat Savtak, Berrin Arısoy, Tuna Orhan, Yetkin Dikinciler, Ertekin Atakan, Ahmet Açıkgöz, Tuncer Salman, Mustafa Avkıran •

• Müsahipzade Celâl 1927 yılında bir oyun yazmış; Aynaroz Kadısı. Oyun, Şehir Tiyatroları'nda (Darülbedayi) en çok oynanan ve en çok gelir getiren Müsahipzade oyunu olmuş. En son 1982de yine İstan­ bul Belediyesi Şehir Tiyatroları'nda sahnelenmiş. Sonraki yıllarda, En­ gin Cezzar Egemen Bostancı'ya Aynaroz Kadısı'nın müzikale dö­ nüştürülmesini önermiş, Ülkü Ta­ mer de yazmaya oturmuş. Ancak ortaya çıkan, Aynaroz Kadısı'nın şarkılı, danslı versiyonu değil, kur­ gusu tamamiyle değişik bir müzi­ kal olmuş. "Kadı, Aynaroz Kadısı'ndan 'yararlanılarak yazılmış' bir oyundur" diyor, Ülkü Tamer. Oyun, 2. sahneden itibaren bir Ege ada­ sında geçiyor. Buradan hareketle

Ülkü Tamer'in yazdığı Kadı oyununun provasından

Akdeniz ruhunu taşıyan "Kadı", Cem İdiz'in bu kültürün zenginliği­ ni yansıtan müzikleriyle, "Bir Akde­ niz Müzikali" altbaşlığını alıyor. Yaşamı boyunca, önüne çıkan her fırsattan yararlanmakla kalmayıp türlü çeşitli sahtekarlıklar yapan Yakup (Kadı), her meselenin so­ nunda 'kitabına uydurup' temize çıkmayı becerir. Bu becerisinde keseciklerinin payı gözardı edihlemeyecek denli büyüktür. 'Mesele­ sini bulma' yöntemine Şeyhülislâm'ı da alıştırınca çözülmeyecek 'mesele' kalmamıştır, tıpkı günü­ müzde olduğu gibi. Tüm olayların müzikli, danslı bir gülmece olarak verilmesi ise oyu­ na ayrı bir tad veriyor olsa gerek, Engin Cezzar'ın rejisinde. •


pe cy

a

Tiyatro Şinasi Schiller Moliere Çehov Kemal Özakman Stanislavski Ionesco Aksal Racine Beckett Ibsen Dilmen Bilginer Pinter Taner Ertuğrul Brecht Shaw Shakespeare Dışbank Yaşam tiyatroyla güzel, Dışbank'la güvenli!

DIŞBANK


a pe cy

Müsahipzade Celâl'in eskimeyen oyunu; İstanbul Efendisi

istanbul'un efendisi İSTANBUL EFENDİSİ ANKARA DEVLET TİYATROSU

Yazan:Musahipzade Celâl Yönetmen:Ergin Orbey Yönetmen Yrd.: Ahmet Türkoğlu Müzik: L. Hancıyan, N. Kodallı Dans Düzeni: Binnaz Aydan Sahne Tasarımı:Hüseyin Mumcu Giysi Tasarımı:Hüseyin Mumcu Işık Tasarımı: Nuri Özakyol Oynayanlar:Melek Baykal, Savaş Tamer, Aydın Uysal, N. Hakan Güney, Şükrü Üstün, Zerrin Tekindor, Tülay Bursa, Levend Niş, Mustafa Uğurlu, Alpay İzbırak, Ahmet Türkoğlu •

• Ankara Devlet Tiyatrosu'nun Ekim ayında sergilemeye başlaya­ cağı yeni oyunlardan biri de Müsa­ hipzade Celâl'in "İstanbul Efendisi". Bu müzikli oyunu Müsahipzade Celâl 1930'lu yıllarda yazmış ve ilk kez 1934'de İstanbul Şehir Tiyat­ rosu'nda oynanmış. Bu yıl ise 20 Ekim'den itibaren Ankara - İrfan Şahinbaş Atölye Sahnesi'nde ser­ gilenecek. Oyunu, Ergin Orbey yö­ netiyor. İstanbul Efendisi, İstanbul'un efendisi. İster Belediye Başkanı deyin, ister kadı, ama o dönem şehrin tüm sorumluluğu ona ait. Musahipzade Celâl'in İstanbul Efendisi, cinlere perilere pek ina­

nan, yıldızlara fallara göre kararla veren bir adam. Hatta remil öyle buyurdu diye kızını, konağında görevli kaba saba bir ağayla evlendir meye kalkışır. Allahtan, İstanbul Efendisi'nin kızına aşık bir çeleb dert yanar da, zamanın esircilerin den afet bir Çengi Afet girer devre ye. Gün görmüş, halden anlar, cevval bir kadın olan Afet ne yapar m eder sevenlerin birbirine kavuşma sını, hakkedenlerin cezasını bulmasını sağlar. Hem de İstanbul Efen disi'nin de inanacağı yöntemlerle. Dili de biraz daha sadeleştirilmiş olsaydı, son lafımız "Onlar ermiş muradına, biz çıkalım kerevetine" olurdu. •


a

cy

pe


a

cy

pe


a

pe cy


a

pe cy


a

pe cy


pe cy a


pe cy a


ay cep


cy

a

DOĞAYI YAŞAMAK VE YAŞATMAK

pe

İSTANBUL'DA GELENEKSEL K Ü L T Ü R Ü M Ü Z Ü N DOĞAYLA KUCAKLAŞTIĞI MÜKEMMEL BİR DİNLENCE BELDESİ DÖRT M E V S İ M H İ Z M E T İ N İ Z D E . . . CLUB ATABAY Eskihisar Darıca İstanbul TURKEY Tel: (19) 412611-555854-555616 İrtibat/Correspondence/Korrespondenz CLUB ATABAY Acıbadem: 81010 Kadıköy İstanbul TURKEY Tel: (1) 339 48 50 (4 Hat/Lines/Linien) Telex: 24969 drug tr Fax: (1) 339 61 41


bir eleştirmen, bir oyuncu, bir yönetmenden;

Edinburgh ve monaco festivalleri

pe

cy a

D i k m e n G ü r ü n UÇARER • A s l ı ÖNGÖREN • M u r a t KARASU

programme

Augııst 15 - September

Edingburgh 15 Uğustos-4 Eylül 1993 28

Tiyatro...

Tiyatro...

93

Her yıl Ağustos ayında tiyatronun nabzı Edinburgh'da atıyor, Britan­ ya Adası'nda. 46 yıldır İskoçya'nın bu zarif kenti dünyanın dört bir ya­ nından gelen tiyatro toplulukların ve sanat elçilerini konuk etmekte İrili ufaklı tüm tiyatrolar kusursuz bir organizasyonla çeşitli salonlar­ da, değişik mekânlarda oyunların sergiliyorlar... Edinburgh, Festiva­ lin dışında da sanata, tiyatroya tut­ kulu bir kent. Nüfusu 500.000. Ti­ yatro binalarının sayısı ise şimdilik dört; The Playhouse (Britanya'daki en büyük salon deniyor), Roya Lyceum, King's ve The Traverse Önümüzdeki yıl bu sayı beşe yük seliyor, çünkü Festival Tiyatro su'nun yapımı bitmek üzere. Bina ların hepsi de pırıl pırıl bakımlı Royal Lyceum'un klasik bir reper tuarı var. 93-94 sezonunda Sha kespeare, İbsen, Bulgakov, Sop hocles gibi yazarlar göze çarpıyor Traverse ise daha deneysel çalış malar sergiliyor. Tiyatronun yönet meni Jan Brown genç İskoçyalı ya zarlarla çalışıyor genelde. Play house, çoğunlukla müzikallerin sahnelendiği, konuk edildiği bir sahne. King's ise West End prodüksiyonları için uygun bir mekân olarak belirleniyor. Evet, 100.00ı kişiye bir tiyatro binası diyebiliriz Merak edip Glascow'a bakıyorum Orada durum daha da moral bozucu! Kent nüfusu 716.000, tiyatro binası 8. Bir kilise içine inşa edil-


a

1988'de Edinburgh Festivali'nin konuğu olmuş bir yorumcu. Bu kez benim izleme olanağı bulama­ dığım Aeschlus'un "Persler"i ile ka­ tıldı festivale. Yine Amerika'dan bir başka yönetmen Robert Wilson "Dr Faustus Lighs the Lights" (Dr. Faustus Işıkları Yakar) ile ilk kez oradaydı ve Peter Stein denli yıldı­ zı parlaktı. Dört gösteri de kapalı gişe oynadı. "Dr. Faustus" Gertrude Stein'in 1938'de yazdığı bir oyun. Wilson "Stein hiçbir zaman ticari olmayacak bir yazar", diyor. "Özel bir insan. Onun çalışmaların­ daki mimari incelik, sağlam yapı, ritm, espri, kafanızda derhal birta­ kım resimler oluşturuyor. Kendi resimlerinizle doldurabileceğiniz o kadar çok boşluk bırakıyor ki. Yü­ zeyden bakınca çok basit gibi gö­ züken ama derine indikçe karmaşıklaşan bir metin." Mutsuz Dr. Faustus'un elektriği keşfiyle insan­ ların güç uğruna ruhlarını satışları arasındaki metafor, Wİlson'un yo­ rumunda bir ışık, gölge, resim şö­ lenidir sanki. Işık, çıplak denecek denli boş bir sahnede alabildiğine kullanılıyor... Faustus ruhunu şey­ tana satmıştır ama bunun karşılı­ ğında aldığı ödül (elektriği keşfi) yeterli midir? Ve de en önemlisi gerçekten ruhu var mıdır? Oyun süresince bunu sorgular Faustus ve Mefisto'ya mutsuzluğunu akta­ rır. Oyunda iki isim taşıyan Margarita'nın (Marguerita Ida and Helena Annabel) üç oyuncu tarafından canlandırılması Wİlson'un oyunda vurguladığı yapaylığın bir parçası­ dır. Aynı şekilde, elinde bir tırpan­ la, Marguerita Ida and Helena Annabel'i sokan engerek yılanının ve de ışığın, aydınlığın en büyük düş­ manı olduğunu söyleyen Köylü Ka­ dın da üzerinde yürüdüğü yükselti­ lerle ve yapay makyajıyla Wİlson'­ un sorgulayıcı anlatımının bir par­ çasıdır. "Dr. Faustus Lighs the üghts"ın ilginç yönlerinden biri de Hebbel Tiyatrosu sanatçılarının ço­ ğunun İngilizce oynamalarına kar­ şın bu dili bilmemeleri. Wilson,

pe

cy

mekte olan 600 kişilik dokuzuncu salon da kısa sürede devreye gire­ cek.... "Darısı başımıza" gibi bir di­ lekte bulunmanın anlamsız kaça­ cağını düşünerek Edinburgh Festivali'ne dönüyorum ve hemen Festival dergileri arasında dolaş­ maya başlıyorum: Nijerya, Ugan­ da, Bulgaristan, Brezilya, Kürdistan, hatta ve hatta Bangladeş dikkatimi çeken konuklar. Japon­ ya, Çin, Amerika, Gürcistan, Rus­ ya, İtalya, İspanya gibi ülkeleri saymak gereğini duymuyorum. Bosna bile, topraklarında onca kan akarken, Edinburgh'da. Tiyatroya saygının, tiyatronun önemini kav­ ramanın bir işareti. Biz ise "Na­ mevcut"lar arasındayız! Bilemiyo­ rum 46 yıl süresince tek bir sanat elçisi gönderdik mi Edinburgh'a? Böyle bir şeye gereksinim duyduk mu? Gözlerimizi kulaklarımızı hiç bu tür festivallere çevirdik mi? (Burada bireysel çabalardan söz etmiyorum tabii.) Yedi düvelden gelen eleştirmenler, gazeteciler, televizyoncular üç hafta süresince kol geziyorlar Edinburgh'da. Türki­ ye'nin salt "Güneş-Deniz ve Tarih" olmadığı, bunun ötesinde bir yer­ lerde olduğunu göstermek için bundan daha iyi bir fırsat buluna­ bilir mi? Her yıl öylesine çok festi­ val yaşanmakta ki Avrupa ülkele­ rinde... İngiltere, Fransa, İspanya, İtalya, Hollanda, Yunanistan, İsrail şu anda aklıma gelenler... İlgilen­ meye değer sanıyorum böylesi önemli uluslararası etkinlikler.... Bu yıl Festival, dünya çapında ün yapmış yönetmenlerin festivaliydi. Peter Sellars, Robert Wilson, Peter Stein, Thomas Langhhoff, Peter Prowse ve Robert Lepage (bu kez iki opera yorumuyla müzik bölümünde yer alıyordu). Bu birliktelik "yüksek düzey tiyatro izleme olanağı" olarak yorumlanıyor ve hepsi de yapıtlarıyla insanları sarsan ve insanların dünyaya bakışlarını değiştiren yönetmenler olarak tanımlanıyor. Peter Sellars "Nixon Çin'de" ile

özellikle böyle bir seçim yaptığını belirtiyor. Peter Stein'in Jül Sezar'ı ise yönetmenin metinle kıyasıya bir hesaplaşması. İnsanı 4 saate yakın bir süre içinde sahnedeki her hareketi dikkatle izlemeye zorlayan bir oyun. İnsanın politik davranış­ larını, insan yapısını irdeleyen bir çalışma olarak tanımlıyor Stein "Jül Sezar"ı. "Hitabet yeteneğinin, konuşma sanatının kitleleri galeya­ na getirmekte ne denli etkili olabi­ leceğini kanıtlamak, kısacası söyle­ vin gücünü keşfetmek istedim." ....Öfkeli, hesaplı, hırslı, arzulu, buyurgan Marcus Antonius "Sezar'ı övmeye değil gömmeye geldik" derken kalabalığın nabız atışlarını her cümlede biraz daha hızlandırı­ yor, zaman zaman konuşmasını yarıda keserek, gider gibi yapıp ge­ ri dönerek, halkın duygularıyla, her an ustaca oynayarak... Ve sonuçta zaferin onun olması kaçınılmaz, kan akıtmak için kentin dört bir ya­ nına dağılan kalabalığın önünde. Gert Voss kolay kolay unutulmaya­ cak bir Antonius. Aynı sözler Tho­ mas Holtzmann'ın Brutus'u için de geçerli, hatta daha da fazlasıyla. Yüzündeki yorgun ve endişeli ifa­ deden, ses tonundaki yumuşaklı­ ğa, olgunluğa, kararlılığa, sırtının onca yükü taşımaktan çökmüşcesine eğikliğine tek çarpıcı bir Brutus, Holtzman. Bir düşünür, bir idealist, bir kahraman... Jakob Lenz toplumsal eleştirileriy­ le 20. yüzyıl Tiyatrosu'na yol gös­ teren yazarlardan biri. Tutucu de­ ğer yargıları irdeleyen bir aydın. Glascow Citizens Company'den Philip Prowse'un yorumuyla izledi­ ğimiz "Askerler", ahlak-ahlaksızlık tartışmasını askerlik görevini ya­ pan genç bir barona aşık olan basit bir tüccar kızı olan Marie çevresin­ de geliştiriyor. Günümüz ölçütleri­ ne göre hayli konvansiyonel bir ya­ pıt ama değindiği noktalar bugün hâlâ az gelişmiş toplumların gün­ celliğini yitirmemiş sorunlarından sayılabilir. Zengin dekor, kostüm­ ler (Nazi üniformalarını anımsatan


a

pe cy

giysilerin pek yerine oturmadığı düşüncesindeyim) ve mükemmel bir ışık düzenlemesi "Askerler"e çok şey katıyor. Yine Glascow'dan bir başka toplu­ luk da TAG. Yabancısı olmadığımız bir grup TAG. Lewis Grassic Gibbon, İskoçların önemli yazarların­ dan biri. "Evrim Teorisi"ni 13 ya­ şında okumuş. 17 yaşında komü­ nizmi seçmiş ve Rus İhtilali'nin önde gelen savunucularından biri olmuş. Uzun süre şiir yazmakta di­ renmiş, başarılı olamamış ve onu ünlü kılan öyküye, romana yönel­ miş. "Savaş, vahşet (insanlığın in­ sanlık dışı davranışları) medeniye­ tin doğurduğu sonuçlardır", diyen Gibbon, I. Dünya Savaşı öncesi, Savaş Yılları ve Savaş Sonrası İskoçya'sını yaşayan Chris Guthrie'nin destanını "A Scots Quair" üç­ lemesinde verir. Benim bu üçlemeden izleyebildiğim "Grey Granite" ekonomik krizin yaşandı­ ğı, sosyalist ideallerin polis baskı­ sıyla sindirilmek istendiği, komü­ nizmin patladığı yılların etkileyici bir portresi. İlgiyle izlenen bir ça­ lışma... Elektronik alt yazıyla dil sorununu çözümlemiş olan Deutches Theater'in sunduğu "Kırık Tes­ ti" güçlü bir yorum ve oyunculuk örneği veriyor izleyiciye. "Fringe (Öteki Tiyatro)'de ise Steven Berkoff Edgar, Allen Poe'nun bir şii­ rinden (Tell Tale Heart) ve kendi yazdığı iki metinden (Oyuncu ve Köpek) oluşan tek kişilik gösteri­ siyle müthiş bir oyun. Sahne üze­ rinde harcadığı enerjiyi görmek, sesiyle vücuduyla değişkenliğini yaşamak, onun, neden yıllardır ye­ rini koruduğunu anlamak için ye­ terli. Communicado İskoçyalı bir toplu­ luk. Geçen yıl "Cyrano de Bergerac" ile Edinburgh'da kendinden epey söz ettirmiş. Bu yıl da yine Fringe'in önde gelen gruplarından. Gustave Flaubert'in kısa bir öykü­ sünden sahneye uyarlanmış "St Julien Masalı". Görsel anlatıma ağırlık veren oyunun özellikle bi-

Festivale İspanya'dan katılan Yllana Tiyatrosu'nun "Muut"adlı oyunu en renkli oyunlardandı.

birinci bölümü hayli ilgi çekici. Genç ve acımasız Julien'in ormanda avlan şı, hayvanları kovalayışı, ışık oyunları, desenler ve dansla anlatılıyor İkinci bölüm ise, bu biraz da metinden kaynaklanıyor, oldukça durağa ve uzun. Başlardaki çarpıcılığını giderek yitiriyor "St Julien Masalı", am


pe cy a

HAYATINIZA YENİ BİR BOYUTLA DEVAM ETME ŞANSI...

Kendi

nefes

ritminizle

n e c e k s i n i z . . .SITA s i s t e m i n e ve sistemdir...

yabancı

insan

ruhsal

dil

öğre­

beynine,

sinir

d u r u m a d a y a n a n bir

Uygulama,

algılama

düzeyi­

nize ve zihin b e r r a k l ı ğ ı n ı en üst a ş a m a y a ulaştığı

gevşemiş

getirir...

İlk b a k ı ş t a a n l a ş ı l m a z gelen yu­

karıdaki

ama

cümleler,

uyanık

yabancı

duruma

dil

ö ğ r e n m e n i z için bilimsel bir yön­ temin temelidir.

Bizi a r a y ı n ,

s a a t l i k bir p r o g r a m l a öğrenmenizi

yabancı

s a ğ l a y a c a k SITA

300 dil sis­

temini ayrıntılarıyla tanıtalım.

ÖZEL

SITA

YABANCI

DİL

KURSU

Meşeli Sokak No:7 80620 4. Levent-İstanbul Tel: 264 42 43 - 281 04 70 - 279 04 97 Faks: 281 05 21


pe cy a

Traverse Theatre, Edinburgh'un dört büyük tiyatrosundan biri

yine de hoş bir çalışma... Evet, 571 etkinlik... Bunların belki 150 ya da 200'ü, 250'si tiyatro. Öte yandan da ana Festivalin tiyatro gösterileri... Hepsi doluyor. Üç hafta boyunca boş sıralara oyna­ yan tek bir oyun yok. İnsanlar bir tiyatrodan çıkıyor ötekine koşuyor. Bu arada konserler, operalar, dans gösterileri de tıklım tıklım. Herkes mutlu, herkes heyecanlı, herkes coşkulu... Bir sanat ve kültür şöle­ ni, Edinburgh Festivali....

Dikmen Gürün Uçarer

Edinburgh'a geleli henüz yarım saat bile olmamıştı. Bir hafta bo­ yunca, şehir merkezinden 5 km uzaklıktaki H. Watt Üniversitesi'nde kalacaktık. Otobüsün pen­ ceresinden hızla akıp gidiyordu görüntüler. Yeşilin her tonu var bu kentte. Taş evler, yorgun, din­ gin, birer bilge gibi. Bahçelerse ebemkuşaklı, genç, canlı umutlu. İstanbul'un kalp atışlarından soluk soluğa karmaşasından sonra, ne huzurlu bir yer!

Ortak Heyecan Elimde 15 Ağustos tarihli tiyatro bileti. Oyunun adı. "As Is" (Gibi). Soldan akan trafiğin şaşırtıcılığına karşın, kahramanca (!) karşıya ge­ çip adresi buluyoruz. Keskin soğu­ ğa ve uykusuzluğa direnmeye çalı­ şan gözlerim, yolun sol tarafındaki büyük kalenin görkemine takılıp, kalıyor. İçim kıpır kıpır. Program dergisine bakılırsa, bir "multi med­ ya şov" bekliyor bizi. Frantic Theat­ re Company tarafından, grup çalış­ ması olarak sahnelenen oyun, William M. Hoffman imzasını taşı­ yor. Dar, taş merdivenleri iniyoruz. İzleyiciler, bilet kuyruğunda, dün­ yanın her yerinde ortak olan o he­ yecanla bekliyorlar. Gündelik ya­ şamlarından artırdıkları sınırlı zamanı, birkaç keyifli saate dönüştürebilmek için sabırsızlanıyorlar. Küçük bir stüdyo olan salonda, (sonradan bu tip pek çok stüdyoda oyunlar izledik. Hatta küçük odacıklarda bile) yan yana dizilmiş sandalyelere yerleştik usulca. Ve işte, Edinburgh Tiyatro Festivali bizim için o anda başladı. Ne yazılki, iki saat, arasız süren oyundan ilk hayal kırıklığımı yaşayarak ayrıl dım. Oyun, 1990'lardaki homohetero seksüel aşkı irdeliyor. Aşkır her iki biçiminde de nasıl bir bedel ödendiğini anlatmaya çalışıyor Ancak bunu, ilk akla gelen çözüm lerle, estetikten uzak bir yaklaşımlı uygulamışlar. Oyuncuların amatör lüğü ve köşeli devinimleri, gırtlak larını patlatırcasına haykırmaları bir hayli yorulmalarına neden olu yordu belki ama izleyiciye ulaşamayan, aciz bir çabadan öte gide miyordu. "AIDS'e yakalanan homoseksüelin dramı" sahnesin den hemen önce, oyuncuların sahnenin çevresine sıktıkları gaz dan öksürük nöbetine tutulup, dışarı kaçmayı başaramayan izleyiciler, ancak bir-iki sahnede ön çıkan duyarlılığı, ne derece yakalayabildiler, kestirmek güç! Tiyatrodan çıktığımda, kale ışıl ışıldı! N olağanüstü bir görüntü!


a

merak edilen oyunlardan biri oldu­ ğu söyleniyor Terslerin. Dünya­ ca ünlü Peter Sellars yönetmiş. Müzikler Hanza El Din tarafından gerçekleştirilmiş. The Guardian, oyun için şöyle yazıyor."... Yönet­ men oyunu, Salamis ve Palataia arasındaki savaşta yenilen Persleri merkez alarak, alışılmışın dışında Pers mahkemesinin bakış acısıyla sunuyor...." Oyun, ezan sesiyle başlıyor. Playboy'dan fırlamış gibi görünen, atlet giymiş, yapılı erkek oyuncu namaz kılıyor. Sahne ol­ dukça loş. İlk yarım saatin ilgi çe­ kici, ses ve ışık efektleri, bir süre sonra, kasvetli, ağdalı atmosferin, insanı saran boğuculuğunda yitip gidiyor. İki saat, hiç arasız süren oyun, neredeyse bir işkenceye dö­ nüştü diyebilirim. Benim için, modernize edilmiş antik oyunlar hep ilgi çekici olmuştur. Yeter ki sağ­ lam temellere dayandırılsın, anla­ tımcı olsun, yeni boyutlar kazandırılabilsin. Oysa, oyunda kullanılan bilgisayar destekli ses efektleri, anlatıma yardımcı olacağı yerde, teksti takip etmeyi bir süre sonra olanaksızlaştırıyordu. Eğer, özellikle, iz­ leyiciyi rahatsız et­ meyi ve anlaşama­ mayı

ğanüstü denetim, hayranlık uyan­ dırıcı hatta inanılmaz boyutlara ula­ şıyordu. Ama rejinin bende yarattı­ ğı hayalkırıklığı öyle büyüktü ki, böyle bir sanatçıyla karşılaşmaktan duyduğum heyecan bile gölgelen­ di. Don Quixote İle Gülmek "Çılgıncasına şık"; The List. "Orijinal ve heyecan verici" The Stage. "Hayret verici, yaratıcı bir tiyatro" The Scotsman. Migual De Cervantes Saavedra. Don Quixote. Her birimiz için ne olumsuz bir yapıt! Michael Duke'un oyunlaştırdığı "Death of Don Quixote" (Don Quixote'un Ölümü) Peter Clerke tarafından yönetilmiş. Benchtours adlı tiyatro grubu sah­ neliyor. Grup 1991'de, Paris'te, İs­ koç ve Avustralyalı oyunculardan kurulmuş. Grup elemanları, yap­ mayı amaçladıkları tiyatroyu şöyle anlatıyorlar; "Ritim ve jestlere da­ yanarak, izleyiciyi heyecanlandır-

pe

cy

Alaycı Bir Prodüksiyon 16 Ağustos. Başka bir tiyatro bina­ sında, Arches Theatre Company, Dario Fo'nun en parlak komedisi sayılan "Accidental Death of an Anarchist'i (Bir Anarşistin Kaza Sonucu Ölümü) sergiliyor. Yöne­ ­en: Andy Arnold. "Alaycı bir pro­ düksiyon ve gerçek bir kahkaha utanı" diyor The Guardian. Eski bir balo salonuna, sonradan yapılan sahne ve oturma biriminden oluşnuş bir tiyatro burası. Balo salonu, olduğu gibi korunmuş. Spotlaın arasından inen, muhteşem avizeler hâlâ pırıl pırıl duruyor yerli yerinde. Hatta zaman zaman, aydınlatma elemanı olarak bile kullanılıyor. Oyun, ilk beş dakikasından başlayarak kavrıyor izleyiciyi. Özel­ ikle başrolde, Craig Ferguson'un başarılı yorumuna değinmeden geçemeyeceğim. Sesini ve gövde­ lini kullanmaktaki ustalığı, şovnenliğe varan kendine özgü tarzıyla, etkileyici bir oyun sergiliyor Ferguson. Karizmasını alabildiğine kullanıyor. Diğer oyuncular da, aynı başarılı çizgiyi profesyonelce oruyorlar. Asla kabalaşmayan, arsa yakın bir yorumla sahneleen oyun, rejinin doğaçlamaya lanak sağlayan esnekliği, oyuncuların zamanlama ustalığı, bulunmuş" yabancılaştırma efektleri"nin seçilmişliği ve vuruculuğu sayeinde, zevkle izlenen, düzeyli bir yapıma dönüşüyor. Hayal Kırıklığı Edinburgh'ta yüzden fazla tiyatro binası var. Her birinin, kendi içindeki, stüdyo sahneleri düşünülür3, oyunların tümünü izlemek olanaksız. Büyük ve lüks bir tiyatro binası olan Royal Lyceum Theate'ın kapısında, Aiskylos'un "Persins" (Persler) oyununu izlemek üzere beklerken, aynı anda bütün kentte başlayan diğer yüzlerce gösteriyi düşünüp, meraklanıyor, jruluyorum. Ama "olsun" diyorum, büyük bir yapım izleyeceğim az sonra. Festivalin en parlak, en

hedeflemişlerse, bunda başarılı ol­ duklarını söyleme­ liyim. Atinalılarla Persler arasındaki savaşı, AmerikaIrak savaşına bağ­ lamaları ise ka­ nımca, tekste yeni bir boyut katmak­ tan uzaktı. Öte yandan, oyuncula­ rın teknik donanı­ mı gerçekten etki­ leyiciydi. Özeklikle Uzakdoğulu oyun­ cunun, bedeni üze­ rinde kurduğu ola­

Steinbeck'in "Burning Bright" adlı oyununu Damien Gray yönetmiş.


eğlendirici ve doyurucu bir çalış­ ma çıkarmış ortaya. 18 Ağustos. Bugün, festivalde gördüklerim arasında, benim için en heyecan verici, en yakın ve et­ kileyici oyunu izledim: "Ghost in the Machine" (Makinenin İçindeki Hayalet). The List şöyle yazmış

pe cy

a

mayı ve keyiflendirmeyi amaçla­ yan, araştırıcı ve ikna edici bir ti­ yatro..." Bunu başardıkları kanısın­ dayım. Tiyatro keyfini koruyarak, güldürürken, düşündüren bir reji. Oyuncuların karşılıklı uyum ve ra­ hatlıkları, dekor-ışık ve müziğin İş­ levselliği, emek verildiği belli olan,

"Family Portraits", Theatre Encorps'un sergilediği bir oyun.

oyun için; "Dehanın görünüvermesiyle, dikkatli ve özenli izleyiciler için, bir ödül!" Henrik İbsen'in oyu­ nundan yola çıkarak gerçekleştiri­ len gösteriyi, Peter Ireland Company sahneleniyor. Slayt, kapalı devre TV gibi tekniklerin, basit ama işlevsel kullanıldığı bu iki kişi­ lik oyun, olağanüstü oyunculuklar­ la, yaratıcılık ve dehanın alçak gönüllü bir gövde gösterisine dönüşmüş gerçekten. Doğrusu anlatmak güç, izlemesi gereken bir oyundu. Bir Kez Daha "Venedik'te Ölüm" "Death in Venice" (Venedik'te Ölüm) Thomas Mann'ın roma­ nından uyarlanarak 1971 yılında Visconti tarafından filme çekil­ miş. Şimdi Jonathan Halloway'ın tiyatroya adapte ettiği roman, Red Shift Tiyatro Grubu tarafın­ dan sahneleniyor. Oyun 1992 Londra Festivali'nde en iyi yönet­ men ve en iyi müzik ödüllerini kazanmış. Filmine çok yakın olan bu sahnelenişte, tiyatro tüm araçlarıyla kendini korumuş. Ti­ yatro seyretmenin o "doyumsuzluğuyla" damağınızda hoş bir şa­ rap lezzeti bırakıyor. Ama biraz buruk! Keşke oyunculuklar, film­ deki inandırıcılığa biraz daha yaklaşabilseydi. Yine de, mükemmel rejisiyle, festivalin, izleyebildiğim en düzeyli yapıtlarından biriydi. Yıl Sonu Müsameresi! "Conference of the Birds" (Kuşlar Konferansı), bir sufi şiirinden Pe­ ter Brook yöntemiyle oyunlaştırılmış. Program dergisine bakılır­ sa; "... Kalbini arayan bir adamın hikâyesi bu. Yedi kuşun, şiirse yolculuğu, zengin metaforlar kul­ lanılarak anlatılmış..." Bana kalır­ sa, bu oyun ancak şöyle tanımla­ nabilir; "Edinburghh Kız Meslek Yurdu Tiyatro Kolu'nun (!), sopa yutmuş, 16-17 yaş öğrencilerin den kurulu, "Dig in the Ribs Tiyatro Grubu'nun yıl sonu müsa


pe cy

a

Marketing Türkiye Okuyucu Portresi, Fotoğraf: Cengiz Çambel

Ali Tara. Tara Productions ortaklarından. Film yönetmeni. İstanbul Konservatuarı Tiyatro Bölümü mezunu. "Media Studies" üzerine master yaptı. 1992 EPİCA ödülü sahibi. Marketing Türkiye profesyonel hayatının


pe cy a

"No way out", ya da bizde bilinen adıyla"Gizli Oturum". Oyun, Theatre Worksbop'un bir çalışması.

meresi(!)" "Dracula". "Festivalin en önemli, en ciddi çalışması"; Eving News. Poor Fool's Theatre Company'nin "Drakula"sını Liz Lochhead oyunlaştırılmış, Lisa Napier yönetmiş. Bilinen Drakula öyküsüne, fütürist bir yaklaşım. "Tedirgin .edici, insanı yerine çivileyen" bir reji. Teknik hi­ leler olsun, oyunculuklar olsun, dozunda, inandırıcı ve dikkatliydi. Benim için çok ilginç bir oyundu. "insanlar neden korkmak ister?" "Neden, korku tiyatrosu?" gibi so­ rular üzerinde yeniden düşündür­ dü beni.

"0le!" Son günümüz. Kapalı bir amfitiyatro biçiminde düzenlenmiş olan salonda, koltuğuma yerleş­ miş, İspanyol Tiyatro Grubu Yıllana'nın "Muu" isimli oyununun baş­ lamasını bekliyordum. David Ottone'nin yönettiği yapıt bu yıl Toulouse Festivali'nde en iyi yabancı komedi dalında "Courge d'Or" ödülü almış. Salon ışıkları karardı, herkesin dikkati, bir arenayı andı­ ran sahneye yöneldi. Ve hayatım­ da en çok kahkaha atarak izledi­ ğim oyun olarak anımsayacağım "Muu" başladı. Dört yiğit (!) mata-'

dor ve görünmeyen ama varlığını (sesiyle) hep belli eden, dev bir boğa! Soyunma odasında tanışıyo­ ruz her bir matadorla. Sözsüz mi­ mikler yoluyla tanıtıyorlar kendile­ rini. Tüm oyun boyunca, bu dört usta. komedyenin sözsüz esprileri çınlayıp durdu tüm salonda. 1 saat 10 dakika boyunca süren olağa­ nüstü bir "mimik komedi şov" izle­ dik. "Erkeklik", "iktidar", "cesaret" gibi karamları, "naiflik", "zayıflık", "korkaklık" kavramlarının karşısına koyup, zıtlıklardan, müthiş bir ince alay yarattılar. Bu dört usta ko­ medyen (biri rahmetli Altan Erbulak'a nasıl da benziyordu!) finalde dakikalarca susmayan, coşkulu al­ kışları fazlasıyla hak ediyorlardı. Festivalde, genel olarak umduğum kadar parlak olmayan bir hafta ge­ çirdiğimi söylemeliyim. Sınırlı bir sürede, sınırlı sayıda oyun izleye­ bilmiş olmanın yarattığı burukluk da cabası. Yine de, oldukça düzeyli birkaç reji çalışması ve oyunculuk görmekten mutluyum. Bu duygu­ larla Edinburgh'u terk ederken, hâ­ lâ gözlerimin önünde koşuşan, "Muu"nun dört müthiş matadoru­ na, kahkahalarla "ole!" diyordum... Aslı Öngören

15-22 Ağustos tarihleri arasında TOBAV ve Green-Blue seyahat şir­ ketinin organizasyonuyla bir grup sanatçı arkadaşımla birlikte Ulusla­ rarası Festivali izlemek üzere Edinburgh'daydım. Uluslararası üne sahip böyle bir festivale giderken çok değişik tiyatro tadları alacağı­ mızı umuyordum. Gitmeden önce aldığımız istihbarat, resmi prog­ ram dışında özellikle alternatif programın son derece doyurucu ve zengin olduğu yönünde idi. An­ cak gönül rahatlığıyla evdeki hesa­ bın çarşıya uymadığını söyleyebili­ rim. Büyük bir enerjiyle başla­ dığımız tiyatro maratonu haftanın sonlarına doğru yerini yavaş yavaş


a

pe

cy

turistik gezilere, alış veriş turlarına bıraktı. İlk günlerde "dur bakalım! Belki sonunda bir şeyler olur" sabrıyla sonuna dek seyrettiğimiz oyunlar giderek "hadi canım sende!"li ilk yarım saat içinde terkediecek oyunlar listesindeki yerlerini aldılar. Sayıları hatırı sayılır derecede fazla okul müsamereleri teferrulu biletler aracılığıyla (biletler ortalama 90-100 bin TL. arasında olduğuna göre) yüklü miktarda döviz bıraktık. Resmi programda seyrettiğimiz PeterSellars'ın uzunca bir aradan sonra sahnelediği Persler"i; Alternatif programda bir İspanyol topluluğundan izlediğimiz Muu" adlı gösteri; Travesti Tiyatro'da "Night After Night" adlı müzikal; "Venedik'te Ölüm" ve "Don Kiot'un ölümü" keçinin olmadığı Edinburgh'da "Abdurrahman Çelebi" idiler. Avrupa tiyatrosu kriz de mi? sorusuna - Komada, sabaha çıkmaz - teşhisini yüksek sesle oymaya cesaret edemediğim için Dizim zamanlamamızda bir hata olmalı" diye düşünüyorum "II. ve I. haftasında daha düzeyli olacaklar" iyi niyetine sığınıyorum. Geride alan en önemli gözlem, bir kentin asıl bir çarpık topyekün tiyatro sahnesine dönüştürülebileceğini örmem oluyor. Kullanılabilir bütün alanlar, örneğin, otellerin balo salonları meslek kuruluşlarının ya da şirketlerin toplantı salonları, kul salonları, depolar ve hatta konfeksiyon atölyeleri pratik yöntemlerle, kullanışlı tiyatro salonla­ rla dönüştürülmüştü. En sıradan kul topluluklarının bile kullandıkları ışık ve ses ekipmanlarının Dev­ Tiyatrolarımızda kullanılan malzemenin 3-4 katı yüksek kapasitede olduğunu görmek düşündürücü ve acıklıydı. 3 Ağustos - 1 Eylül Monaco'da Edinburgh'un aksine coşkulu bir buluşma vardı: "10'uncu Dünya amatör Tiyatrolar Festivali." Festival UNESCO'nun katkılarıyla A.T.A. (Uluslararası Amatör Tiyatrolar Birliği) tarafından düzen­

lenmişti. Geleneksel olarak her dört yılda bir Monaco'da gerçek­ leştiriliyor. Festivale koşut olarak I.A.T.A'nın 21. Kongresi de yapıl­ dı. Kongre'ye doksanın üzerinde I.A.T.A. üyesi ülke ve festivale ulu­ sal örgütlerin belirlediği 22 ülke­ nin amatör toplulukları katıldı. Ül­ kemizden de I.A.T.A'nın ulusal temsilcisi (TOBAV) Devlet Tiyatro­ ları, Opera ve Balesi Yardımlaşma Vakfı'nın aracılığıyla Ankara'da ça­ lışmalarını sürdüren Maliye Tiyatro'su, Güngör DİLMEN'in "Midas'ın Kulakları" adlı oyunuyla ilk kez ülkemiz adına seyirci karşısına çıkıyordu. Kongreye; ülkemiz adı­ na TOBAV Genel Başkanı Tamer

LEVENT -ki kendisi bu kongrede çok büyük bir başarıyla IATA kon­ seyine seçilen ilk Türk oldu-, Kül­ tür Bakanlığını temsilen Devlet Sa­ natçısı Ayten GÖKÇER ve IATA Türkiye Gözlemcisi ATÇ (Amatör Tiyatrolar Çevresi) üyesi Lale ULUTEPE katıldılar. Amatör Tiyatro denince insan he­ vesli bir grup genç tiyatroseverle karşılaşacağını umuyor, gelin gö­ rün ki Festival Merkezi haline dö­ nüştürülmüş bir okulun kapısından içeri girer girmez dünyanın dört bir köşesinden gelmiş yaş ortalaması 40'ın üzerinde bir gönüllüler ordu­ su ile karşılanıyorsunuz. Kendileri­ ne destek veren her yaş grubun-


Türkiye 10. Monaco Festivali'ni Güngör Dilmen'in yazdığı "Midas'ın Kulakları" ile katıldı.

a

kiye, festivale ilk kez davet ediliyor ve ne yapacağı merakla ve biraz kuşkuyla bekleniyor. Taa ki oyun bitip salonda bir alkış tufanı patlayıncaya kadar. Tekrar tekrar sela­ ma çağrılıyor ekibimiz. Ertesi gün yapılan tartışmada da en fazla öv­ güyü grubumuz alıyor. Nice-Metin gazetesi ekibimize hatırı sayılır bir yer ayırıyor sayfalarında ve övgüy­ le söz ediyor Türk Tiyatrosu'ndan. (Türkiye'de kimsenin bunlardan hâlâ haberi yok!) Monaco'da bulunduğumuz süre içinde 7 ülkenin amatör topluluk­ larını izleme fırsatını buluyoruz. Monaco, İsviçre Fildişi Sahilleri, İngiltere, Rusya, Yunanistan ve Japonya. Monaco "Sözcükler ve Müzik" adlı Jucyves Prevet'in şiir­ lerinden ve Josef Kosma'nın mü­ ziğinden oluşan şirin bir gösteri sunuyor; İsviçre "L'orpulleur" adlı geleneksel renkleri olan, dekor ve kostümünde görkemli bir atmos­ fer yakalayan ama dil engeline ta­ kılan bir oyun sunuyor izleyicilere. Japonlar Çehov'un "Teklifini adapte etmişler ortaya çok ilginç ve sempatik bir oyun çıkartmışlar keyifle izleniyor. Fildişi Sahilleri geleneksel öğelerle süslü törensel bir oyun sahnelemek istiyor, ne

pe

cy

dan bir yığın genç insanla birlikte tiyatroyla yatıp tiyatroyla kalkıyor­ lar her gün. Bu manzara karşısın­ da "Türkiye'deki amatör hareket hızla hareketlenmelidir" diyorum, "Amatör olmak nedir, ne değildir yeniden ve enine boyuna tartışıl­ malıdır" diyorum. "Bir tiyatro gele­ neğimiz olsun istiyorsak bu, şu anda uyguladığımız yöntemlerle tepeden inmeci olamaz, tabanda kendine destek bulmalıdır" diyo­ rum. Daha pek çok şey diyorum kendi kendime. Edinburgh'da hel­ vasını yemeye karar verdiğim "ti­ yatro"nun Monaco'da lohusa şer­ betini içmenin keyfini yaşıyorum. Festival, Monte-Carlo'nun üç salo­ nunda birden gerçekleşiyor. Her akşam iki ayrı salonda üçer ülke gösterilerini sunuyor. Oyunlardan sonra Festival Merkezinde oluştu­ rulan Bar-Klüp'de buluşulup hem stres atılıyor hem de değişik ülke­ lerin tiyatrocuları birbirleriyle yakın ilişkiler kurma şansını elde ediyor­ lar. İlk gösteriyi takibeden gün, iki Fransız ve bir İngiliz profesyonel tiyatro eleştirmeninden • oluşan grupla, bir gece önce oyunlarını sergileyen üç ülkenin topluluğu bir araya gelerek oyunları tartışıyorlar. Yukarıda da söz ettiğim üzere Tür­

yazık ki tiyatro sanatının temel gereklerini yerine getiremiyor ve biz deki amatör tanımına uygun bir sonuç çıkıyor ortaya, İngiltere "Mary Queen of Scots" adlı izleyenleri düş kırıklığına uğratan bir gösteri sunuyor. Benim için en ilginç yanı grubun yaş ortalamasını 50'nin üzerinde olması Rusya Sofokles'in ünlü "Antigone"unu sahneliyor. Disiplinli, çok sıkı çalışılmış, o derecede ilginç ve profesyonel bir ekip çalışmasıyla karşılaşıyoruz. Sevgili Yunanlılar Aristofanes'in bildiğim kadarıyla Türkçe'ye çevrilmemiş "Kadınlar Meclisi" adı oyunuyla çıkıyorlar seyircinin karşısına. Sıcak, canlı, kanı kaynayan çoşkulu bir buluşma yaratıyorlar seyirciyle. Ancak aynı anda birde çok şey yapma arzuları, izleyen yoruyor sanki biraz. Aklımda kalan oyunların ışığında "Midas'ın Kulakları"nın farklığı neydi sorusuna özgün, yalın, dil engelini aşmış ve dünya tiyatrosunun acilen aradığı dinanizmi barındırması yanıtını verebiliyorum. Kendi renklerini akıllıca dünya tiyatrosuna sunabilecek bir Türk Tiyatrosu'nun çok önemseneceğine inancım bir kez daha güçleniyor. Sonuç olarak, Kuzey'de tiyatro soğumaya yüz tutmuşken Güney'de fokur fokur kaynıyor. Bu arada, bir konuda devletin anlaşılması güç tutumuna da yer vermek ve sorunun ilgili kurumlara acilen gündeme getirilmesini diliyorum. Ülkeyi temsilen yurtdışına çıkan amatör bir tiyatro topluluğundan, binbir güçlükle ve neredeyse dilenerek buldukları bir miktar paranın yüklüce bir bölümün devlet konut fonu olarak ellerinden alıyor. Maç seyretmeye gidenlerden alınmayan konut fonu festival etkinliklerine katılan sanatçı gruplarından çatır çatır alınıyorsa çağdaşlaşıyoruz martavallarına inanmak fazlaca safdillik oluyor. • Murat Karas


Tiyatrolara devlet desteği

Ve bir sanat konseyi gereksinimi T.Yılmaz

TİYATROLARA YAPILAN YARDIM MİKTARLARI TİYATRO'NUN ADI

Ancak, 16 milyar liranın tamamı, fiili olarak dağıtılırsa, geçen yılki fiili da­ ğıtılan miktara erişilmiş olacaktır. Umut edelim ki 1993'de bu gerçekleş­ miş olsun. *** Kültür Bakanı. Sayın Fikri Sağlar, bu yıl sağlanan destek için yaptığı top­ lantıda verilen projelerle birlikte topluluğun yapı­ sının esas alındığını söy­ leyerek, bu bağlamda:

a) Topluluğun süreklili­ ğine, devamlı kadro so­ rumluluğu taşımış olma­ sına ve yıllık çalışma süresine; b) Topluluğun yaşam bi­ çimi olarak tiyatroyu seçmiş olmasına; c) Yeni bir tiyatro dili

MİKTAR

Abdullah Şahin Nokta Tiy. 200 Milyon Ali Hürol Tiyatrosu 200 Milyon Ali Poylazoğlu Tiyatrosu 350 Milyon Ankara Çağdaş Sahne 100 Milyon Ankara Ekin Tiyatrosu 160 Milyon Ankara Halk Oyuncuları 100 Milyon Ankara Halk Tiyatrosu 150 Milyon Ankara Sanat Tiyatrosu 450 Milyon Bizim Tiyatro 300 Milyon Tiyatro Ayna 300 Milyon Dormen Tiyatrosu 400 Milyon Enver Demirkan 150 Milyon G. Özcan-G. Ülkü Tiyatrosu 300 Milyon Hadi Çaman-Yeditepe Oyun. 400 Milyon İSEM 150 Milyon Kenterler 440 Milyon Kumpanya Sahnesi 220 Milyon Kıbrıs Devlet Tiyatrosu 100 Milyon Tolga Aşkıner Tiyatrosu 200 Milyon Ortaoyuncular 450 Milyon Oyuncular Tiyatrosu 325 Milyon Paldır Kültür Tiyatrosu 100 Milyon Salih Kalyon Tiyatrosu 250 Milyon Tevfik Gelenbe Tiyatrosu 200 Milyon Tiyatrohane 160 Milyon Tiyatro Kare 200 Milyon Tiyatro MİE 100 Milyon Oluşum Tiyatrosu 100 Milyon Tiyatro Stüdyosu 400 Milyon Tiyatro Tempo 100 Milyon Yılmaz Guruda Tiyatrosu 150 Milyon 'Dostlar Tiyatrosu Enis Fosforoğlu Tiyatrosu Ercan Yazgan Tiyatrosu Gülriz Sururi Tiyatrosu ve Tuncel Özinel Tiyatrosu'nun projelerindeki eksikliklerinden dolayı değerlendirmeye alınmamış, dosya eksikleri tamamlan­ mak üzere geri gönderilmiştir. Dosyalar tekrar değerlendiip yardım miktarı daha sonra belirlenecektir. Kültür Bakanlığı tarafından yardım miktarları, dergimiz baskıya girene kadar basına açıklanmamıştı. Yukarıdaki liste tek tek tiyatrolardan öğrenilerek çıkartılmıştır. Yanlışık olma olasılığına karşı şimdiden özür dileriz.

pe cy

Ancak yıllara göre, dağıtılan miktarlarınreel bir karşılaştırılmasını yapabilmek için, bu miktarların, örneğin Amerikan Doları üzerinden değerlerini yanyana getirmenin daha gerçekçi olacağı kanısındayız. Bu nedenle, yazımız içinde 1982'den 93'e kadar, her yılın Eylül ayındaki Merkez Bankası kurları esas alınarak hazırlanan bir tablo ve sonucun daha da somut algılanabilmesi için, bir grafik göreceksiniz. Tablo ve grafikten görüleceği gibi, 1982 yılından 89 yılına kadar dağıtılan parada, TL. olarak artış görünüyorsa da, reel olarak (Dolar azında) hep 1982'nin altında ka­ lmıştır. 1990 yılında dağıtılan para miktarında önemli bir sıçrama görülmekte, 92 yılında ise en yüksek noktaya erişilmiş bulunulmakdır. Bu yıl nihai olarak dağıtılacak miktar, Kültür Bakanlığı'nın beyanına göre, 16 milyar lira olacaktır. Bu miktarın tamamının tiyatrolara da­ ğılacağını varsayarsak, bu tutar, dolar bazında, geçen yılki fiili dağı­ lan miktara eşitlenmektedir. An­ , her yıl yaşandığı gibi fiili ödecak, me ile bütçe rakamı arasında Daima, özel tiyatrolar aleyhine fark akmaktadır. Örneğin, geçen yıl 15 milyar TL. dağıtılacağı müjdesi ve-

rilmişken dağıtılan fiili miktar 9,815 milyar lira­ da kalmıştır. Geçen yıla ait ödemelerin gerçek­ leşme oranı (9.815/ 15.0=%65.04)'dir. Bu yılki bütçeye, bu yüzde uygulanırsa, olası (nihai) fiili yardım miktarı 1,012 milyar olarak bulunur. Bu da, dolar bazında, ge­ çen yıla göre %24.5 da­ ha az mali destek anla­ mına gelmektedir. Bu durumun, tüm ilgililerin ve özel tiyatroların dikka­ tini çekeceğini sanıyo­ ruz.

a

1982 yılından başlayarak, her yıl Özel tiyatrolara verilen devlet desteği için bu yıl 99 tiyatro başvurdu. Kanunlardan 38 adedine, ilk dilim olarak 7.330 milyar lira dağıtıldı. 1982'den bu yıla kadar, destek olarak verilen paralara bakıldığında, an 4 yıldır dağıtılan tutarların diğer yıllara göre önemli bir sıçrama gösterdiği gözlemlenmektedir.

ÖĞÜT


a

pe cy


ÖZEL TİYATROLARA SAĞLANAN DEVLET DESTEĞİNİN 1982-1993 ARASI TÜRK LİRASI VE AMERİKAN DOLARINA GÖRE TUTARLARI

Yıl

1982 1983 1984 1985 1986 1987 1988 1989 1990 1991 1992 1993

Eylül ayı Doların kuru (TL) "

178,85 243,45 406,55 542,20 691,95 931,40 1649,01 2236,62 2733,52 4718,54 7317,34 1210,00

Yıllık toplam destek TL (1.000)

44 750 48 000 74 750 60 000 64 312 92 000 190 000 150 450 2 528 000 2 370 000 9 815 000 12 246 000* (16 000 000)

$ (Dolar)

250 209 197166 183 864 110 660 92 944 98 776 115 220 67 266 924 815 502 274 1 341 334 1 012 066 (1322 300)

lendirme Kurullarının, ülkemizin sa­ nat adamlarından oluşan, uzun bir süre görevde kalabilecek şekilde ve tamamen özerk bir statüde oluşma­ sını sağlamak gerekli görülmekte­ dir. Bir "Sanat Konseyi" biçiminde olacak böyle bir kurulun "tiyatro sa­ natının gerçekleşmesi" adına, tarafsız ve objektif davranacağına, popü­ list yaklaşımları yeğlemeyerek ciddi, saygın kararlar alacağına ina­ nıyoruz. Bunun dünyada başarılı ör­ nekleri bulunmakta. Sanıyoruz, oniki yıldır olumlu gelişmeler göste­ rerek, tiyatrolara yararlı bir hale gelmesine özellikle bir iki yıldır özen gösterilen bu çalışmanın en önemli konusu budur. devlet desteğinin tiyatrolara dağılımı (ilk on tiyatro sıralaması)

pe

cy

a

AST ve Kent Oyuncuları 12 yıldır verilen destekten her yıl yararlan­ mışlar, (12). Gazanfer Özcan Tiyat­ rosu sadece 1987'de destek alma­ mış, (11). Ali Poyrazoğlu Tiyatrosu NOT: * 1992 yılı verilen desteğin ilk dilimi 7,330 Milyar Liradır. Kültür Bakanlığı 16 1984 ve 1991 yıllarında destekten Milyar lira verileceğini bildirmiştir. Ancak her yıl bütçe ile fiili ödeme arasında fark pay almamış, (10). Nisa Serezlioluşmakta. 1992'de bu oran % 64'dür. Bu nedenle tabloya ve grafiğe 16 Milyarın % 64'ü Tolga Aşkıner Tiyatrosu 1992 ve olan miktar konulmuştur. Parantez içindeki değerler bütçe miktarı ve bunun Dolar 1993'te destek almamış, (10). Dorkarşılığıdır. Kurlar T.C. Merkez Bankası'ndan alınmıştır. men Tiyatrosu ilk üç yıl olan 1982, 1983 ve 1984'te destekten pay al­ arayışı içinde bulunmasına ve ticari önemli bir nedeni de budur. Bildiği­ mamış, (9). Dostlar Tiyatrosu anlamda risk üstlenmiş olmasına; miz kadar bütçenin tespitinde hep özel ilişkiler belirleyici olmuştur. 1982,1983 ve 1993 yıllarında des­ da Projenin ilk ve yeni atılımlara yö­ Dağıtımda ise, siyasi ve bürokrat tek almamış, (8). Hadi Çaman nelebilecek olmasına bağlı kaldığını kadroların etkilerinin olduğu açıktır. 1982, 1986, 1990 ve 1991 yılların­ belirtmiştir. Ayrıca değerlendirme kuruluna ka­ da destek almamış, (8). Ortaoyun­ Tiyatro sanatı adına, dağıtım için tılan çeşitli tiyatro kuruluşlarının cular 1982 ile 1988 yılları arasında saptanmış ve uygulanmış bu ilkele­ da, doğal olarak, kuruluşlarının hiç destek almamış, (6). Nejat Uy­ rin, doğruluk ve isabetine katılma­ kendi çıkarları doğrultusunda karar gur ise 1985 ile 1990 arasında ve mak olası değil. alınmasına çalışacakları tartışıla­ 1993'te destek almamış, (6). Yalnız, bu ilkelerin her yıl aynı du­ maz. yarlılık ve dikkatle kullanılıp kullanıOysa, destek yönetmeliğinin esas NOT: lamayacağının güvencesini kim 1. Bu inceleme her yıl en çok destek alan amacı "tiyatro sanatının gerçekleş­ sağlayacaktır? Kültür Bakanlığı si­ tiyatrolar arasındaki sıralamada, ilk ona gi­ mesidir." Siyasi kadroların ve diğer ren tiyatroları göstermektedir. yasi bir mevkiidir. Siyasi partilerin, çıkar gruplarının bu doğrultuda hep 2. AST'a, 1986 yılında oynadığı Ibsen'in bakanların, giderek bürokratların aynı duyarlılığı ve dikkati göstere­ "Bir Halk Düşmanı" oyunu için hiç para vetüm sanata, tiyatro sanatına bakış­ meyeceğine inanıyoruz. Bu nedenle rilmemiş, ancak, AST'ın açtığı dava sonu­ an, tutumları, demokratik düzen Değerlendirme Kurullarının oluşum cu, en yüksek kademeden para almaya hak gereği, doğal olarak, değişikliğe uğbiçiminin önemine bir kez daha de­ kazanmış ve bunu tahsil etmiştir. rayabilir. 3. Bazı tiyatroların her yıl başvurmadıkları ğinmek istiyoruz. veya 1982 yılından sonra kurulmuş olma­ Başlangıçtan bugüne kadar bütçe­ Yeni bir yasal düzenleme ile Değer­ ları dikkate alınmamıştır. ­in bu kadar zikzaklı olmasının


oben güney ve son tiyatro dersi

pe

cy

a

Tevfik

YALÇIN

Önceleri adını duyduğum Oben Gü­ neyi 1987 yılında ilk kez yakından tanıdım. Özellikle son üç yılında onu hiç yalnız bırakmadım ve sıcak ağa­ beyliğini doyasıya tattım. Son günle­ rinde; Pazartesi, Çarşamba ve Cu­ martesi günleri haftada üç kez diyaliz makinesine bağlanmak zo­ rundaydı yaşaması için... Diyalizden iyi çıkmışsa; Bostancı Tren İstasyo­ nu'nun arkasındaki "Çınaraltı Çaybahçesine" bizleri çağırır, öğleden sonrayı birlikte geçirirdik. Bizlere çay parası verdirmez, karşı koyanlar olursa; kardeş payı yapardı. Tüm di­ renmeme karşın bana asla çay para­ sı ödetmezdi. Yine bir gün telefon çaldı ve "atla gel..." dedi. Hep böyle söylerdi; "atla gel!.." Çocukluk yılları Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da geçtiği için Anadolu insanını ve afları çok iyi tanır ve severdi. Yine bir gün "At'la gel!" dedi. Parasız bir günümdü ve telefondaki konuşmala­ rımdan bunu anladı. Gittim. Dönüşte beni taksi ile evime dek getirdi ve yi­ ne taksi ile geri döndü, büyük sağlık sorununa karşın ve hepimizden çok paraya gereksinimi varken... Tiyatrolara gidemiyordu... Kapalı yerlerde nefes almakta zorluk çeki­ yordu. Günde birkaç kez oksijen tü­ püne bağlanırdı. Evinde konuk oldu­ ğumuz zamanlar; söyleşilerimizin yarım kalmaması için kendisini ilaç­ larla ayakta tutmaya çalışır, çok kötü hissettiği zamanlarda Polonyalı eşi


Bayan Maria'dan iğne yapmasını sterdi. Seyrettiğim oyunları ona anlatır, anlamadığım yerleri sorar, onun bir tiyatro yönetmeni olduğunu unutup, seyrettiğim oyunların ilginç sahnelerini bir oyuncu gibi oynayarak ona sergilerdim. Benim bu komik çabalarıma o mavi kadife gözleriyle sevgiyle bakardı.. Tiyatro ile ilgili konuları öylesine yalın ve güzel anlatırdı ki; sanki o sizi değil de, siz onu aydınlatıyormuş duygusuna kapılırdınız...

ğildi; birçok sağlıklı insanın bıra­ kın yazmayı, okumaktan ürkeceği bir ortamda O, tüm olumsuzluk­ larla savaşarak sürekli yazıyor­ du...

Orhan Alkaya'ya Sevgiyle Diyorum ki ara sıra Yaşamaya biraz zaman ayırsak Mesela sevmeye Düşünmeye Neden insan durup dururken ölüversin? Hem niye? 7 Eylül 1992 Susturulmuş Dünya Paslanmış bir ışıkla girdiler zamanımıza Az ötesi yok! Çılgın bakışlarında pusmuş korkunun Kanat sesi yok! İsyana dağılan çaresiz kuşakların Nefesi yok! Gerçek her yerde ama, nedense arandıkça Kendisi yok! Işığın bittiği yerde herkes çığlık çığlığa Gecesi yok! Milyarlarca kalabalıkta bile İNSAN SESİ'nin Kimsesi yok! Haziran 1993

pe

cy a

Yazdığı bölümleri bana okutur, oyun hakkında görüşümü öğren­ mek isterdi. Okumakta zorluk çektiğim bölümleri, bu kez ben ona okutur, daha doğrusu, oyna­ masını isterdim... Bazen "Abi sen bu oyunu yazmıyorsun, yöneti­ yorsun...", derdim. O zaman "Evet, yönetiyorum!", derdi ve Bir gün ona "Yaşantını tek kişilik ona takılırdım; "Ooo! Sen yönetti­ oyun yapmak istiyorum", dedim. ğin oyunu yazıyorsun..." Bu sözle­ Hiç kırmadı "Olur", dedi. Yazmaya rime öyle tatlı bakardı ki... "Bak!", başladı... Çocukluğundan, bugü- derdim. "Şu böbrek naklini bir ne değin, kendi el yazısıyla, yine yaptır... Amerika'dan bir sağlıklı de kötü sağlık sorunuyla yılmadan, gel... İlk oyununda senin çantanı tam bir çalışkan öğrenci disipli- taşıyacağım, provalarına kapıdan niyle... Öylesine güzel ve ilginç kovsan, bacadan gireceğim... Se­ şeyler yazdı ki; "tek kişilik oyun- nin yanından hiç ayrılmayaca­ dan vazgeçtim, bunu roman ola- ğım..." Gülerdi... İçimde yeşertti­ rak düşünüyorum", dedim. Yine ğim; bir kez olsun, onun beni Olur", dedi. "Sanatını, tiyatro an- sahneye çıkartması isteğimi, so­ layışını biliyorum, duygu yönünü nuç ne olursa olsun, bu duyguyu ele anlamalıyım, bana şiirlerin ge- yaşamak isteyişimin kara mizahı­ rek" dedim. İki naylon poşet dolu- nı, ölümüyle sağladı. Beni 31 su 1950-1993 tarihleri arasında Ağustos 1993 Salı günü saat yazdığı şiirlerini verdi. Baktım 15:00'de; İstanbul Şehir Tiyatro­ olacak gibi değil, "şiirlerini bir ları Haldun Taner Sahnesi'ne çı­ tasnif edelim, bu böyle olmaz..." karttı, tabutu başında saygı duru­ dedim. Yeniden gözden geçirdi, şuna. Ülkemin tüm büyük tiyatro ve dostlarının Düzeltmeler yaptı, noktalama işa- sanatçılarının retlerini isteğim üzerine tamamla- önünde. Oysa ben böyle bir oyun­ dı ve "ŞİİRİN KÜLÜ - OBENSEN- da, bu rolü oynamayı hiç düşün­ BU" ortaya çıktı. Bu çalışma onu müyordum. Bu benim için; Oben çok mutlu etti. Bu çalışmanın be- Güney'den aldığım son tiyatro dersi oldu. nim için en büyük ödülü de;adına sunulan yazdığı en son şiiri Onu, sürgit; İN­ Brecht'i Düşünürken" oldu. SANDA OBEN, İN­ Almanya'daki neo-nazi hareketle­ OBEN'DE SAN olarak say­ rinden büyük endişe duyuyordu. Bu ara konuya ilişkin seyrettiğim gıyla anacağım Ferhat'ın Yeni Acıları" ve "Tam ve bana bıraktı­ Rolünün Adamı" oyunlarını sürek- ğı tüm belge ve li ona anlattım ve Avrupa'yı bir anıların toplu­ baştan bir başa gezen insan ola- ma kazandırıl­ rak onunla tartıştım. Sonuçta ması için çalışa­ Dazlak" oyununu yazmaya başla- cağım. dı ve ölümünden bir hafta önce Söz vermiştik: tamamladı. Son oyunu "Kavanoz- kim önce gider­ da" kabaresini de ölümünden bir se, Gökyüzü Ti­ hafta önce tamamlayıp, notere yatrosu'nda iki tasdik ettirdi. İnanılacak gibi de- koltuk tutacak-

Oben Güney'in son 3 şiiri

Brecht'i Düşünürken

(Tevfik'e) "İnan" demek yetmiyor inandırmaya. İnanılan yaşamak için var edilir. Eğer İNSAN sadece düşüncede kalmışsa; Dünyayı ve kendini yaşamayacaktır. 27 Haziran 1993

tı... İlk giden o oldu. Yeryüzü seyircisi olarak, tüm alkışlarım, Gökyüzü Tiyatro­ cularına, Oben Güney'e ve "İnsanda Tiyat­ ro, Tiyatroda İnsan" diyen o güzel insan­ lara..

Oben Güney kızıyla birlikte


bir k.weill-b.brecht klasiği

mahagonny kentinin yükselişi ve düşüşü Gökhan AKÇURA

MAHAGONNY KENTİNİN YÜKSELİŞİ VE DÜŞÜŞÜ ANKARA DEVLET OPERA VE BALESİ Yazan: K.WEILL-B.BRECHT Çeviren: Aziz ÇALIŞLAR Şef: Naci ÖZGÜÇ Yönetmen: Rutkay AZİZ Yrd. Yön.: Yıldız TUNBUL

pe cy

Dekor: Nihat KAHRAMAN

Ankara'da Opera'nın (ya da tiyatrocuların deyimiyle Büyük Tiyatro'nun) görkemli ka­ pısından içeri giriyorum. 'Mahagonny'nin provasını izleyeceğim. Sahne arkasında bü­ yük bir telaş. Sahne teknisyenleri, koro ve sanatçılar son hazırlıkları yapıyorlar. Orkest­ ra şefi Naci Özgüç yönetimindeki müzisyen­ ler yerlerini almışlar. Bu karmaşa içinde gözlerim yönetmen Rutkay Aziz 'i arıyor. Sa­ londa, elinde sigara, sinirli bir bekleyiş için­ de. Beni görünce hemen yanıma geliyor. Konuşmayı birinci perde sonunda vereceği molada yapmayı karar/aştırıyoruz. "Opera başlamak üzere, otur seyret" diyor. Hiç naz etmeden kendimi koltuklara bırakıyorum. Az sonra Weill'in bana çok etki eden müziği başlayacak. Brecht ve "Mahagonny" İlk kez 1930'lu yılların başında sahnelenen "Mahagonny Kentinin Yükselişi ve Düşü­

a

Rutkay Aziz

Kostüm: Nursun ÜNLÜ

şü", Brecht'in sanatsal yaşamında özel bu önem taşıyor. Brecht, bu ilk sahneleniş sıra sında yayınladığı "Opera Üzerine Notlar" adlı yazısında, "Mahagonny"nin de bilinen opera anlayışından hareket ettiğini söyler: Neden "Mahagonny" bir operadır? Çünkü temel tutumu operanın tutumuna uyar, yar kulinar (mideye hitap eden) bir tutumdur. Peki ama, "Mahagonny", ele aldığı konuya kulinar hazzı amaçlayan bir tutumla mı yaklaşır? Evet, öyle yaklaşır. "Mahagonny", bu yaşantı mıdır? Evet yaşantıdır; gülüp eğlenmek için yazılmıştır çünkü." Öyleyse nedir "Mahagonny"yi diğer operalardan farklı kılan? Brecht'in deyimiyle "epi opera" yapan? Bunu da aynı yazıda şöyle açıklıyor: " "Mahagonny", bütün diğer operalara benzemesine, yani bir operada aranan kulina niteliği taşımasına karşın, yine de toplum,


Yanılmış Olmaktan Mutluyum Yıllarımız opera ve ona bağlı sanat dallarının içinde geçti. Yazmaksa mektubun dışında hiç ilgimi çekmedi. Benden iki aya yakın bir süre Rutkay Aziz'in asistanlığını yaptığım için, Kurt Weill - Bertolt Brecht ikilisinin operası olan Mahagonny'le ilgili bir yazı istendi. Uzmanlaşmamış bir konuyla toplumun karşısına çıkmak, benim asla cesaret edemeyeceğim bir şey. Peki bu cesaretsizlikle neden sizlerin karşısına çıktım. Devlet Opera ve Bale Sahnesi'nde ilk kez Brecht-Weill ikilisinin bir eseri sahneleniyor. Rutkay Aziz ilk kez bir opera yönetmenliğini üstlenjyor. Klasik opera eğitimi görmüş sanatçı arkadaşlarımız ilk kez bu tür bir operada oynuyor. Bu ilklerin arasında benim de kusuruma fazla bakılmaz diye düşündüm.

a

Mahagonny Operası'nın oynanacağı ilan edildiği zaman doğrusu sanatçılar bir hayli huzursuzlandı. Alışık olmadıkları bir müziği bestecisinin istediği doğrultuda yorumlayabilecekler miydi? Hiç opera yönetmemiş bir yönetmenle diyalog kurabilecekler miydi? Bence bu ikisini de düşünmekte haklıydılar, çünkü seyircinin karşısına çıkacak onlardı.

pe cy

değiştirmek gibi bir işlevle yüklüdür; burada bazım kendi tartışma konusu yapılmakta ve haz nitelikli operaları gereksinen topluma saldırılar yöneltilmektedir.Yani bir bakıma eski dal üzerine kurulmuş oturan Mahagonny", hiç değilse, belki dalgınlık seri, belki bir vicdan rahatsızlığı sonucu, testereyi dayamış, bindiği dalı kendisi biraz keser durumdadır." (Bertolt Brecht, Epik Tiyatro, İst 1981, Çev Kâmuran Şipal)

Provaya ara verdiğinde, Rutkay Aziz'le kantine doğru giderken çok zor bir işe dayandığını düşünüyordum. Çaylarımızı aldık ve konuşmaya başladık.

Mahagonny'yi sahneleme projesi nasıl doğdu? Bu, geçmişi uzun yıllar öncesine dayanan bir tasarıydı. Her sanatçının içinde, çok yapmak istediği tasarılar vardır. "Mahagonny" de benim için böyle bir tutkuydu. Yıllar önce sevgili Aziz alışlardan bunu çevirmesini rica etmiştim. Beni kırmayıp çevirdi de. Yanlış hatırlamıyorsam üç ya da dört yıl önce İstanbul'da "Mahagonny'yi bir proje olarak önümüze koymuş ve bir kadro oluşturmak için çalışmalara başlamıştık.Konuşulan sanatçılar arasında Zuhal Olcay, Sezen Aksu ve ne yazık ki geçen sene kaybettiğimiz Yanan Okay vardı. Ben Timur Selçuk'un, Nejat Borel'in de oynamasını istiyor­ um. Hatta sponsor bile bulmuştuk. Ama çeşitli nedenlerden bu projeyi o aman gerçekleştiremedik. Bu saydıklarınız çok değişik tarzlar-

dan gelen sanatçılar değil mi? Evet, özellikle böylesine değişik sanat-

Aylar süren müzikal çalışmalar bitmiş, sanatçı arkadaşlar sahne provalarına hazırdı. Prova günü saptandı, yönetmenimiz geldi. Herkes suskun bir tanışma cümlelerini dinliyoruz.

Karşımızda heyecanlı, yumuşak, eseri müzikal açıdan inecelemiş, ne istediğini bilen bir Rutkay Aziz var. Oysaki ben kendi adıma çok farklı düşünmüştüm. Televizyon, sinema, tiyatro sanatçısı, usta yönetmen eminim şımarıktır, bakalım nasıl idare edeceğiz, diyordum. Yanılmış olmaktan çok mutluyum. Opera sahnelemek hiç kolay bir iş değil. Hele söylemek hiç mi hiç kolay değil. Bütün emekler boşa gidebilirdi.

Rutkay Aziz nota bilmiyor ama hiç hafife almamış. Biz opera profesyonellerinin karşısına bütün müziği ezberleyerek gelmiş. Brecht'in teatral yorumuyla Weill'in müziğini ustalıkla biraraya getirmiş, müziğin güzelliklerine kendi teknik ve duygu güzelliklerini katarak bu duyguları izleyiciye sesiyle, oyunuyla ansıtan sanatçılarımıza çok güzel aktardı.

Zolu bir çalışmaydı ama işini bilen birisiyle olunca zevkti. Umarım bu zevki izleyicilerimiz de bizlerle paylaşır. Evet, sayın okurlar, Mahagonny dedik, Rutkay Aziz dedik; ama ben en önemlisi Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürü Rengim Gökmen demek istiyorum. Neden mi? Çünkü Brecht-Kurt Weill ikilisinin Mahagonny Operası'nı Operamız repertuarına dahil eden o. Yıldız TUNBUL


a

pe cy

çıların bir araya geleceği bir kadro dü­ şünmüştük. Çünkü "Mahagonny Kenti­ nin Yükselişi ve Düşüşü" klasik bir operadan farklı özellikler taşıyor. Baş­ langıçta Brecht-Weill ikilisi, bir de bun­ lara dekorcu Caspar Neher'i eklersek, klasik opera kavramına alternatif bir opera, epik opera yapmak üzere hare­ ket etmişlerdi. Bu yüzden bu eseri "müzik tiyatro" (musicalishe theater) olarak nitelemek gerekiyor. Evet bir karşı operadır Mahagonny, ama özün­ de klasik operanın temel özelliklerin­ den olan "eğlenti" işlevini de gözden kaçırmaz. Peki, proje Ankara Devlet Operası'na nasıl geldi? Sanırım geçtiğimiz Haziran ayında, Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürü Rengim Gökmen ve ayrıca İstanbul Operası Müdürü Yekta Kara arkadaşım benimle görüştüler. Ankara Opera'sında "Mahagonny'yi sahnelemek gibi bir düşünceleri olduğunu söyledi­ ler. Tabii ki çok duygulandım. Öte yan­ dan acaba sezonun başına mı düşünü­ yorlar diye de telaş içindeydim. Hemen beni rahatlattılar, provalara Martla başlayacağız ve Mayıs ayındaki "2. Uluslararası Opera ve Bale Günleri"ne yetiştireceğiz, dediler. Zamanımın ye­ terli olduğunu anlayınca sevindim. Böylece yıllardır içimde tutku olarak gelişmiş "Mahagonny"yi sahnelemeyi kabul ettim. Reji açısından benim için de çok değişik bir deney olacak mace­ ra böyle başladı. Ben de onu soracaktım. Yıllardır bir tiyatro yönetmeni olarak çalışıyor­ sun. Bu kez bir opera rejisiyle karşı karşıya olmak hangi sorunları bera­ berinde getirdi? Evet ben bir operacı değilim, operaya bir ölçüde yabancıyım. Ama unutmayalım ki operadaki arkadaşlar da "bu tür bir opera"ya yabancıydılar. Yani açıkça­ sı, biz iki yabancı tokalaştık. Ama be­ nim bir avantajım vardı. Brecht'le tanı­ şıklığım oldukça eskiydi. Şöyle bir bakınca Brencht'in "Ana", "Komün Gün­ leri", "Tak Tik", "Galile Galileo" gibi bir­ çok eserini Ankara Sanat Tiyatrosu'nda sahnelediğimi hemen hatırlayabilirsin. Ve giderek tiyatroya bakışım da Brecht'le aynı noktalarda buluşmuştu. Bu nedenle "Mahagonny" rejisine baş­ larken önemli bir avantajı da berabe­ rimde getirmiştim. Ankara Operası sanatçıları bu "ya­ bancılığı" aşabildiler mi? Olağanüstü biçimde aştılar hem de.. Gerek solist arkadaşlar, gerek korist

arkadaşlar, gerekse sahne üstündeki işçi arkadaşlar bende var olan coşkuya yakın bir coşkuyla işe sarıldılar. Tabii büyük bir mutluluk duydum. Coşkuma coşku katmaları beni ayrıca motive et­ ti. Zorluklar olmadı mı, oldu elbette. Örneğin mizansen denilen bir olgunun, belki de özellikle bizim operamızda ol­ dukça aza indirgenmiş olduğunu gör­ düm. Oysa yapmak istediğim reji, ken­ di içinde içeriğini koruyan bir devinimini beraberinde getirmeliydi. Yani sadece orkestra çukurundaki şefiyle direkt bağını kurup parçalarını söyleyen insanlar olmamalıydılar. Sah­ ne üstünde gerçekçi olmalı, o gerçek­ çiliğin içinde de, Walter Felsenstein'in dediği gibi "operanın ihtiyacı olan insa­ niliği" yakalamalıydılar. Bunu nasıl sağ­

layacağımız baş sorunum oldu. Özellik le birkaç sahnede arkadaşlarımla do ğaçlama çalışarak çok sağlıklı bir noktaya ulaştık. Bu sahnelerden biri "Afet diğeri "Kasırga" episodlarında yaptığımız doğaçlama, giderek kendi içinde rejiyi belirledi. Arkadaşlarıma o nokta da anonsum şöyle oldu: Ben burada yokum, her biriniz kendinizin rejisini yapacaksınız.' Provada gördüğün git çok genç ve dinamik bir kadroyla çalışıyorum. Değişen Türkiye'nin ve değişen dünyanın sorunlarına doğru yak laşmayı seven bir kadroyla çalıştım Yönetim de aynı çizgideydi. Zaten bunun tersi olsa, acaba Devlet Opera'sında "Mahagonny" sahnelenebilimiydi? Brecht-Weill bu kapıdan içeri girebilir miydi? •


pe cy a


yapı kredi yayınları; yaşayan drama dizisi

kitapta tiyatro Mehmet

Dizi, tiyatro adamı Ahmet Levendoğlu'nun editörlüğünde hazırlanan dört kategoride devam ediyor: 1-Klasikler, 2- Çağdaş Yabancı Oyunlar, 3- Çağdaş Yerli Oyunlar, 4- Kuramsal Tiyatro Yapıtları (ki kuramsal alanda Türkiye'de çok büyük bir matbu boşluk var). Dört kategorinin de ortak özelliği, bu eserlerin en azından Türk dilinde ilk kez yayınlanıyor olmaları. Klasiklerin ilki Shakespeare'in son dönem eserlerinden "Pericles" (2. baskısı yapıldı). İkincisi Pirandello'nun "Oyunun Kuralları". Üçüncüsü ise "Godot'yu Beklerken", "Mutlu Günler" ve "Oyunun Sonu"ndan sonra Beckett dram külliyatının Türkçe'de tamamlanması anlamına gelen "Toplu Kısa Oyunlar I (Bütün Düşenler, Sözsüz Oyun I, Sözsüz Oyun II, Krapp'ın Son Bandı, Tiyatro için Taslak I, Tiyatro için Taslak II, Közler, Radyo için Taslak I, Radyo için Taslak II, Sözler ve Müzik, Cascando). Beckett'in "Toplu Kısa Oyunlar II", serinin dördüncü kitabı olacak. "Çağdaş Yabancı Oyunlar" serisinin

pe

cy

a

Tiyatro seyretmek de, tiyatro yapmak boyutunda olmasa bile teorik ve pratik bir eğitim gerektirir. Seyircinin, gündelik olana dayalı ve kaba taleplere cevap veren birtakım gösterilerden ziyade, gerçek tiyatroya yönelmesi de bu eğitimle

ATAK

gerçekleşebilir. Bu bağlamda, son yıllarda yayınevlerinin tiyatro kitaplarının düzenli ya da düzensiz basımına yönelmeleri çok sevindirici. Bunlar içinde Yapı Kredi Yayınlan'nca basılan "Yaşayan Drama" dizisinin yeri daha başka. Çünkü bu dizi gerçek anlamda bir sistematiği olan tek dizi.

ilki, Türkiye için hâlâ son derece zor olsa da günümüzün belki de en sağlam metinlerini yazan Harold Pinter'in "Aldatma"sıydı. İkinci olarak yine bir Anglo-Sakson yazar Willy Russell'in, bence serinin bütünlük mantığına göre daha zayıf bir seçim olan "Kan Kardeşleri"ydi. Bu ay içinde piyasaya çıkan üçüncüsü ise çağdaş Avusturya Tiyatrosu'nun ilk kez tanıyacağımız, sert yazarı Peter Turrini'nin "Verimsizleri. Gönlümü; Heinner Müller, Stephan Poliakof, David Mamet gibi çağdaş yazarların da bu seriden Türkçeye kazandırılmalarını istiyor. Yerli Oyunlar serisinin niteliğini ise kuşkusuz, kendi kısırlığının göreceliğinde değerlendirmekte yarar var. Serinin üç kitabı sırasıyla Güngör Dilmen'in "Hakimiyet-i Milliye Aşevi", Ülkü Ayvaz'ın "Troya'yı Özlüyorum" ve Melisa Gürpınar'ın "Yeni Zaman Eski Haya (Eleştirmen Gürpınar'ın basılan ilk oyunu olan sonuncusunu bu sezon İstanbul Şehir Tiyatrosu'nda seyredeceğiz). Dizinin belki de en önemli serisi ola"Kuramsal Tiyatro Yapıtlarının ilki


Yapı Kredi Yayınları Genel Yayın Yönetmeni Turhan Ilgaz

pe cy

a

Stanley Weils'in "Shakespeare / yazar ve Eserleri"ydi. Son derece kolay okunan ama o oranda da sağlam bir değerlendirme olan

Yayınevinizin tiyatro kitapları yayınlamaya yönelmesi nasıl gerçekleşti? "Yaşayan Drama" tiyatro yapıtları dizisi, Yapı Kredi Yayınları'nı, geniş bir yelpaze içinde düzenli, hem nitelik hem de nicelik açısından doyurucu yayınlar yapan, büyük bir yayınevi haline getirme kararını aldığımız günlerde bize önerilen bir proje oldu. Öneri, ülkemizin yetiştirdiği en değerli tiyatro adamlarından birinden, Ahmet Levendoğlu'ndan gelmişti. Bu da, projeyi daha bir gönül rahatlığıyla benimsememizde etkili oldu... Projeyi gerçekleştirirken hangi ölçütleri kullandınız? Ahmet Levendoğlu'nun önerisi, Türkiye'de hem sahnelenmemiş, hem de yayınlanmamış, çağdaş yerli ve yabancı yazarların oyunlarının, düzenli aralıklarla kitaplaştırması şeklindeydi. Yayınevi olarak, bizim bu noktada müdahalemiz oldu projeye... Düşündük ki, bu kitaplar bir dizi oluşturacaksa, bu dizinin kendi içinde eklemlenmiş bir bütünlük taşıması daha doğru olurdu. "Sahnelenmemiş'lik, "yayınlanmamışlık" ve "çağdaşlık"ın, okurlar açısından, bu bütünlüğün duyumsanacağı yeterli bir ortak payda olmadığı görüşündeydik. Sonuçta, Ahmet Levendoğlu'nun da benimsemesiyle dizinin dörder kitaplık paketler halinde hazırlanması kararlaştırıldı. Her pakette, bir çağdaş yerli yazar, bir çağdaş yabancı yazar, bir 'klasik' yazar ve bir -telif veya çeviri- kuramsal çalışma yer alacaktı. Dizi bu şekilde, Levendoğlu'nun alabildiğine titiz editörlüğü altında, 1992 İlkbaharı'ndan beri sürüyor. Şu günlerde dizinin kimi kitaplarının ikinci baskı hazırlıkları içindeyiz. Tiyatro dizisinin kültürel katkı boyutunun yanısıra, ticari açıdan bilançosu ne durumda? İyi yayıncılık öncelikle bir 'gönül' işi gibi geliyor bana. "Aman bu kitabı okusun insanlar!" gibi bir 'nedensiz' güdü olmadan olmuyor... Ama sonuçta bir 'meta' üretiyorsunuz ve 'tecimsellik' ister istemez kendi emperatiflerini dayatıyor. Ahmet Levendoğlu'nun projesini, ilk halinden çıkarmamızda, tecimsel kaygıların da rol oynadığını söyleyebilirim. En çok okunduğunu varsayabileceğimiz 'roman' türü de dahil olmak üzere, kitap satışlarının ülkemizde hangi rakamlarda dolaştığını biliyoruz. Bir tiyatro yapıtının kitap olarak yayınlandıktan sonra geniş bir okur kitlesi bulamayacağı besbelliydi. Dizi onun için, dörtlü paketler halinde tasarlandı. Ahmet Levendoğlu'nun titizlikle ve dikkatle gerçekleştirdiği kitap seçimi de buna eklenince, "Yaşayan Drama" dizisi, kültürel işlevi yanında, tecimsel yönden de yayınevimiz için tatminkâr dizilerden biri haline geldi Sevin Okyay

kitap, bir anlamda 'Shakespeare El kitabı' işlevini yükleniyordu. İkincisi ise Ayşegül Yüksel'in çok sade bir ille yazılmış, son derece ilgilendirici ve derin incelemesi Samuel BeckettTiyatrosu"ydu. erinin yeni yayına çıkan kitabı ise Tiyatroya semiyolojik yaklaşan Fehmi Efe'nin "Dram Sanatı".


tupamarolar'ın tiyatrocu önderi;

mauricio rosencof B e l g i n SUNAL

Rosencof'a göre, Latin Amerika dünyasının gerçekliği çok farklı. Mücadelerini siyasal düzlemde sürdüren Tupamarolar değişen koşullar içinde her an gerilla savaşına dönebileceklerini belirtiyorlar. Bu kaygan zemin yapısında Latin Amerika'nın gerçekliği gerçeküstüdür. Örneğin "Yüzyıllık Yalnızlık," sürrealist değil, realist bir kitaptır. Brezilya'da da bir

cy

Polonya asıllı Yahudi bir ailenin çocuğu olan Mauricio Rosencof 1968'li yılların gerilla örgütü Tupamarola'r'ın önde gelen liderlerinden biriydi.

devrimcilerin işidir. "Ancak yine de her oyununda mutlaka bir devrimci militan kimliği olmasından vazgeçmediğini belirtiyor ve ekliyor: Tiyatro bir aşk işidir, tutkuyla yapılmalıdır."

a

Uruguay resmi tarihinde tiyatro yazarı bir militan olarak yerini almış olan Mauricio Rosencof, geçtiğimiz ay içinde ülkemizi ziyaret etti. Resmi tarihler bir yana, "kimliği ve yaşam öyküsü", başlığının altına militan ve yazar kimliğine dair eklenecek çok bilgi var.

pe

1960'lı yıllarda Uruguay'ın en çok okunan tiyatro yazarlarından olan Rosencof'un, 1972 yılında başlayan tutukluluk yaşamı 1985'e kadar sürdü. Rosencof bu sürenin 11 yılını tek başına bir hücrede yaşamla bağlarını koparmamaya çalışarak geçirdi. Bu süre içinde yaşadıklarını anlatan kitabı, dilimize çevrilmiş tek eseri (Duvardaki Sarmaşık Gibi... Belge Yayınları; Çev: Süheyla Nazlı Kaya, Saliha Kaya; Eylül 1993) olma özelliğini koruyor.

süre önce esnafa engel olan çocukların, dükkan sahiplerinin açtığı ihaleler sonucu ölüm mangaları tarafından yok edildiği ortaya çıkmış. Rosencof, bunu kon alan bir edebiyatın sürrealist olduğunu belirtiyor. Çünkü Latin Amerika'da milyonlarca çocuk sokaklarda yaşıyor. İşte böylesine acımasız, katı bir gerçeği konu alan bir edebiyat metni ancak sürrealist olabilir ama realist değil, olmasın da! Ancak bölgesel farklılıklara rağmen, Rosencof'un toplama kamplarında yokedilen yakınları ile bu çocuklar arasında ortak, evrensel bağlar olduğu da bir gerçektir.»

Rosencof, tiyatroda Brecht'in eserlerinden etkilendiğini ifade ediyor ve ekliyor "Hiçbir sanat dalı toplumsal mücadele ile doğrudan ilgili değildir. Şiir yazarken şiiri, tiyatro yazarken tiyatroyu düşünürüm. Edebiyat edebiyatçıların, devrim

Maurico Rosencof, İnsan Haklan Derneği'nde düzenlenen basın toplantısında (Sağı.


pe cy a


pe cy a


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.