a
pe cy
M
E
R
H
A
B
A
Üç yılı geride bırakmanın erinci, çok daha zengin ve kaliteli yeni sayılara, yeni yıllara başlıyor İmanın heyecanı ve sevinciyle, hepinize yürek dolusu merhaba. Üç yıl boyunca maddi manevi esteğini esirgemeyen tüm sanatçılarımıza, okurlarımıza ve basına teşekkür ederek başlamak istioruz bu sayıya.
Her sayımızda olduğu gibi bu ay da ödenekli ve özel tiyatrolarda oynayan,
aha önce yer veremediğimiz oyunları tanıtıyoruz sizlere. Geçen ay başlattığımız "Tiyatroda De rim" Tartışmaları dosyamız ise bu ay daha geniş bir biçimde yer alıyor dergimizde. Orhan Alkaa'nın yönettiği bu ayki açık oturuma tiyatro meslek kuruluşlarından temsilciler katıldı. Önümüzeki aylarda da sürmesini öngördüğümüz bu konuya ilişkin olarak Kültür Bakanlığı'nca Meclis'e unulmuş olan Devlet Tiyatroları Yasa Taslağını da yayımlıyoruz. 21 Şubat'ta yaşadığımız bir mutluluğu paylaşmak istiyoruz sizinle. TİYAP'ın düzenlediği "Yaşasın Sanat, Yaşasın Barış" gecesi. Yirmiyi aşkın sanatçının katıldığı geceye bir katkımız olduysa ne mutlu bize. Mart ayında iki nemli anma günü var. Cumhuriyet Dönemi'nin ilk tiyatro dergisini çıkaran değerli tiyatro adamı Muhsin Ertuğrul'un doğum günü nedeniyle anılması ve 27 Mart Dünya Tiyatro Günü. Bu yıl Dünya
a
tiyatro Günü Ulusal Bildirisi'ni Yıldız Kenter hazırlayacak, biz de bir sonraki sayımızda yer verelileceğiz. Daha nice 27 Mart'larda buluşmak üzere, sağlıcakla kalın. D e m i r k a n l ı
cy
M u s t a f a
İ Ç İ N D E K İ L E R
8
4-5 Haberler 14-15
Ay, Carmela • Rutkay AZİZ
pe
Yaşasın Barış"
Dördüncü Yaşımızı Kutlayanlara teşekkürler 16
22-23
Nemika TUĞCU MİM
Burası Türkiye... • Ayşe ATEŞ
Londra Mektubu • Halide Eşber
Mecbursun •
20
Usta Öykücülerden Yasam • M.Taner ÇELİK 25
Elvin KORU
32
Sami'ler de Ölür • Nalân ÖZÜBEK Utancı • Deniz DEMİRKANLI
48-49
28
26
Medyanın Dayanılmaz Gücü • Musa
24
Dalgaların Üstünde Oynamak •
Anıları Paylaşabilmek... • Musa Aydoğan
Bedbin Romeo • Hakkı YÜKSELEN
İşimize Gelmeyeni Değiştiririz • Faruk BOYACIOĞLU
37-46
Yaşasın Sanat,
Marjinal Bir Yorum • Musa AYDOĞAN
18-19 Akdeniz'de Mezopotamya Üçfemesi-1 • M.Taner ÇELİK AYDOĞAN
10-13
Tiyatroda Devrim Tartışmaları (II)
Paris Mektubu - Coşkun TUNÇTAN
50
47
30
Yaşamaya
34-36
Gözlüklü
Kurşun Askerin
Ödüllü Bulmaca
K a p a k : Savaş Çekiç Sahibi : Tiyatro Yapım Yayıncılık Ltd. Şti. adına Enis Bakışkan Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Mustafa Demirkanlı Y a y ı n Koordinatörü: Nalân Özübek Danışma Kurulu Başkanı: T.Yılmaz Öğüt Danışma Kurulu: Gökhan Akçura, Orhan Alkaya, Rutkay Aziz, Yılmaz Onay, Dikmen Sürün Uçarer Görsel Danışman: Savaş Çekiç Teknik Y ö n e t m e n : Sinan Şanlıer Hukuk Danışmanı: Av. Fikret İlkiz Düzelti: Hakkı YÜKSELEN Katkıda Bulunanlar: Ayşe Ateş, Musa Aydoğan, Faruk Boyacıoğlu, M. Taner Çelik, Deniz Demirkanlı, Halide Eşber, Elvin Koru, Nemika Tuğcu, Coşkun Tunçtan, Dizgi: Erkut Arıburnu Abone ve Satış: Nuray Avşar Dağıtım: Emin Şenol A n k a r a Tem.: Yalçın Günaydın Tel: [312) 360 57 27 İzmir Tem.: Ali Rıza Özbilgiç Tel: (232) 484 52 20 İzmit Tem. Kocaeli Bölge Tiy. Tel: (262) 3 2 4 1 0 9 0 A l m a n y a Tem.: Levent Beceren, Berlin Tel: 49.30.61 52020 V i y a n a Tem.: Uğur Özkan, Wien Tel: 432225051 220 Ofset Hazırlık: Tiyatro Yapım Tel: (212) 243 35 33 Baskı: MÜ-KA Matbaası Tiyatro Y a p ı m Yayıncılık Ltd. Şti. Hayriye Cad. Çorlu Ap. No: 3 D. 10 80060 Galatasaray/İstanbul Tel: (212) 243 35 33-293 72 77 Fax : (212) 252 94 1 4 Posta Çeki No: Tiyatro Yapım-655248 Banka Hesap No: Tiyatro Yapım - T.iş Bankası-Cihangir Şb. 1 97245 Katkılarından dolayı TİYAP'a ve TOBAV'a teşekkür ederiz. Tiyatro ... Tiyatro...'.
• dünya tiyatro günü 1962'den bu yana, her yıl 27 Mart'ta bir şenlik yaşıyoruz: Dünya Tiyatro Günü. Tüm tiyatrolar ücretsiz sergiliyor oyunlarını bugünde; tüm ile tişim araçları bugünün özelliğini ve önemini duyuruyor; bildiriler yayımlanıyor. 1977'de Stockholm'de toplanan ITI Kongresi, Dünya Ti yatro Günü'nde okunan bu bildirilerin her ülkenin kendi tiyatro sanatçılarınca kaleme alınmasını uygun görmüş ve hemen bir yıl sonra, 1978'de Muhsin Ertuğrul kaleme almış, bu bildiriyi. 1993'te Sevda Şener'in hazırladığı bu ulusal bildiriyi bu yıl da Yıldız Kenter hazırlayacak.
• devlet tiyatroları genel müdürü Yücel Erten
• galip, sokaklara talip... Boğaziçi Üniversite; Oyuncuları ve Boğaziçi Üniversitesi Folklor Kulübü'nü ortak prodüksiyonu olarak hazırlanan Galip, Sokaklar Talip... adlı dans-mim gösterisi sergilenmeye başlıyor Kurgusu Ömer F. Kurhan'a ait olan gösterinin rejisör Ömer F. Kurhan ve Sevilay Saral tarafından gerçekleşti rildi. Üniversitenin Demir Demirgil Salonu'nda (ÖFB sahnelenecek olan oyun 1 Mart ile 19 Mart tarihleri ara sında altı gösteri yapacak.
• devlet tiyatroları tarihi Dünyanın en büyük ti yatro kuruluşlarından T. C. Devlet Tiyatroları'ın elli yıllık geçmişini her yönüyle inceleyen üç ciltlik kitap hazırla mak amacıyla T.C. Kültür Bakanlığı Yayımlar Dairesi ile Toronto, Kanada'da "Multicultural Iniatives Internatio nal"in direktörü Turgut A. Akter arasında 16 Aralık 1993 tarih ve 17969 numaralı bir sözleşme imzalanmıştır. Türkçe olarak hazırlanacak eserler daha sonra yazar ta rafından İngilizce olarak yazılacaktır.
cy
a
3 Şubat'ta istifa etti. 15 Ekim 1992 tarihinden bu yana görevini sürdüren Yücel Erten, Genel Müdürlük için seçi me gidilmesi kaydıyla 3 Şubat 1994'de Kültür Bakanı Fikri Sağlar'a istifasını sundu. ERten istifasında, 31 Ocak'ta yurt çapında yaptıkları referandumda sanatçıla rın yüzde 67.8'inin genel müdürün seçimle işbaşına gel mesi yönünde oy kullandığını belirtti. Yücel Erten'in isti fasının kabulüyle tüm Devlet Tiyatroları çalışanlarının (sanatçı-personel) katıldığı bir seçim yapıldı ve Tamer Levent kazandı.Bu arada Danıştay kararı ile makama dö nen Bozkurt Kuruç 24 saat sonra Bakan tarafından gö revden alınarak Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü'ne Tamer Levent vekaleten atandı.
sonuna dek tiyatroseverlere bu eski sanatı tanıtmak \ eski eğlencelere yeni modern bir soluk getirmektir • agon çıkıyor. Ankara Üniversitesi DTCF Tiyatro Bö lümü öğrencilerinden bir grubun çıkaracağı bu tiyatro dergisi yayın hayatına Mart ayında başlıyor. Bir buçuk aylık periyodlarla yayımlanacak olan Argon ça lışanları tiyatro alanındaki her tür öneriye, yaratıcı v üretken çabaya sayfalarını açtıklarını duyuruyorlar. Tel 312-360 31 41-483 39 77
pe
• sarıyer halk eğitim merkezi 27 Şubat 1994 ta rihinden bu yana Karaca Tiyatro'sunda 17 gösteri olarak, cumartesi ve pazar günleri Abbas ile Mary modern bir meddah gösterisi sergiliyor. Meddahı, aynı zamanda oyunun yazarı olan M. Gürhan Başaran'ın canlandırdığı oyunda, geleneksel meddah gösterilerinden farklı olarak sahnede altı tane çırak ve üç tane de müzisyen bulun-
İncelenen hususlar, tiyatro bina ve sahnelerinden Ku rum'un idare ve yöneticiliğine kadar geniş kapsamlı on sekiz bölüm olarak tasarlanmıştır. Tasarımın en doğru, sağlıklı, seçkin ve belgesel verilen dayanarak bilimsel bir şekilde tamamlanmasının sağla nabilmesi için Devlet Tiyatroları'yla şu veya bu şekilde il gilenen ve bu konuda düşünce, bilgi, görgü ve belgeleri ni görüşmek, konuşmak, tartışmak ve paylaşmak isteyenler 312. 417 91 19 no.lu telefondan Turgut Akter'le görüşebilirler.
• amatör tiyatro merdiven altı yıldır Ümraniye'de sürdürdüğü tiyatro çalışmalarına bu yıl da Sorgu adlı oyunla devam ediyor. Yalınayak Sokrates ve Oppenheimeir Olayı adlı oyunlardan derlenerek Alpay Ekler'in ye niden kaleme aldığı oyunu Selçuk Delipınar yönetmiş, dekor ve ışık tasarımını ise Alpay Ekler üstlenmiş. Oyun her Pazar 17.00'de sergileniyor. maktadır. Sabahattin Mutluer'in yönettiği oyun, özgün bir metin üzerine oynanmakla birlikte, güncel ve toplum sal konular doğrultusunda doğaçlama olarak da devam etmektedir. Geleneksel Sanatların ve "Direklerarası Eğlencelerin böylesine unutulduğu günümüzde, oyunun amacı, Nisan Tiyatro
Tiyatro
• tiyatro yazarları derneği tiyatro ve senaryo kursları açıyor: Bu kursların amacı bir yandan Türk oyun yazarlığını yaygınlaştırarak geliştirmek ve genç oyun ya zarlarının yetişmesi için katkıda bulunmak olacaktır. Ni san ayında açılacak kurslarda yazarlık ve dramaturji derslerinin yanı sıra, sahne, diksiyon ve tiyatro tarihi
dersleri de yer alacaktır. Kursların çekirdek yönetim kadrosunda Deniz Gökçer, Raik Alnıaçık, Refik Erduran, Zafer Ergin, Turan Oflazoğlu'nun yanı sıra dekor, kostüm, afiş ve benzeri konum larda ders verecek uzman kişiler de yer alacaktır.
• van bölge tiyatrosu 26 Şu-
• uluslararası oyuncular federasyonundan acil eylem çağrısı; Birleşik Arap Emirlikleri'nde sahnelenen Hintli yazar K. Padiyath'ın Et Yiyen Karıncalar adlı oyu nunun Hintli oyuncuları ve yönetmeni İslam ve Hıristi yanlık dinlerine küfür ettikleri suçlamasıyla tutuklanmış, 6 yıldan 10 yıla kadar hapis cezasına çarptırılmışlardır. Hz. Muhammet, Hz. Isa, ve Marks'ın insanlığa katkılarını ironik bir dille anlatan oyunun metninde dinlere karşı hiçbir hakaret olmamasına karşın, oyunu seyreden Ma lezyalı azınlık grubun oyunu protesto etmesiyle, şeriat kanununun geçerli olduğu Emirlikle polis, oyunu dur durmuş, oyuncular ve yönetmen tutuklanmıştır. TOBAV'ın da üyesi olduğu (FİA, Uluslararası Oyuncular Fe derasyonu) TOBAV aracılığıyla tüm demokratik sanat ve kültür kurumlarından ayrıca devlet tiyatroları çalışanla rından "Sanatsal Özgürlük" adına ve tutuklu sanatçıların serbest bırakılmaları için imza-kampanyasına katılmaları nı rica eder.
a
bat'tan itibaren Tazi ze isimli oyunu sah neliyor. Ayrıca Pinokyo ve Küçük Karabalık isimli ço cuk oyunlarının ça lışmalarına da de vam eden tiyatro, 26 kişilik bir oyuncu ve teknik eleman kadro suna sahip. Van Böl ge Tiyatrosu çalış malarını Kültür Müdürlüğü Salonla rı'nda yapmakta ve oyunlarını KültürMerkezi Tiyatro Salonu'nda sahnelemekte.
(1)" imza kampanyası, Geleneksel Gölge Oyunumuz Ka ragöz'e Devlet Desteği imza kampanyası, çocuklar arası "Trafik" konulu resim yarışmasıdır. Karagöz Tiyatrosu ül kemizde ilk kez 5-15 yaş grubu arasındaki üyeleri kapsa yan "Trafik Kulübü" ve "Çevre Kulübü'nü kurmuştur. Ku lübe üye kayıtları ücretsizdir. Karagöz Tiyatrosu çocuk oyunundan elde edilen gelirin %10'nu Saraybosna'lı ço cuklara, %3'ünü işsizlik sigortasının olmadığı ülkemizde katılımın artacağı umuduyla sanatçılara zor durumların da erişecek ümidiyle "Karagöz Tiyatrosunun" geliştirdiği "Tüm Sanatçılar Yardımlaşma Fonu" projesine aktarıla caktır.
pe cy
• kocaeli bölge tiyatrosu drama kurslarına devam ediyor. Adayları yaşamda yorum yapabilecek duruma ulaştırmak onlara eğlenceli çocuk ve insan ruhuna uy gun bir dünyanın kapılarını aralamayı amaç edinen bu özgün çalışmalarda mimik-rol, hareket-sahne, fonetikdiksiyon, şan-solfej, dans, ses-kas, doğaçlama gibi dersler verilmektedir. Bu program uygulandığında aday larda gözlenebilen değişiklikler ve aşamalar ise şunlar dır: Özgüven duygusu, estetik yaratma yeteneği, güzel konuşma (artikülasyon), güçlü ve etkili bir ses, uyumlu fiziksel devinim, refleks gelişimi, perspektif algılama, ko nuşma organlarının eğitimi (fonetik), güzel sanatlara yö nelim, genel kültür, üretken sanatsal imgelem, tiyatro sanatçılığına ilk adım. Kocaeli Bölge Tiyatrosu'nun uygu lamakta olduğu bu eğitim hizmeti ülkemizin yerel ölçü lerde başlattığı en eski ve en istikrarlı programdır.
• yeniçizgi sanatevi bünyesinde kurulan Karagöz Tiyatrosu 6 Mart 1994 günü Gürşan Atik'in "Geleneksel Gölge Oyunu"muz "Karagöz"den esinlenip yazdığı ve sah neye koyduğu, trafiği konu olan Kırmızı Yandı Dur, Ye şil Yandı Geç adlı çocuk oyunu ile Karaca Tiyatro'da perdelerini açıyor. Karagöz Tiyatrosu ayrıca Mayıs ayının sonuna kadar Karaca Tiyatro'da çeşitli etkinlikler gerçek leştirecek. Bunları sıralarsak, Yeniçizgi Sanatevi'nin yaz aylarında başlattığı ve Karagöz Tiyatro'su bünyesinde devam edecek olan "Trafik Sözleşmesi - Yaygın Eğitim
• barış oyuncuları İstanbul'a yeni bir tiyatro salonu kazandırabilirinin mutluluğunu yaşıyor. Beşiktaş, Balmun cu'daki "Bayındırlık ve İskan Müdürlüğü'nün kon ferans salonunu, gerekli değişiklikleri yapak, 300 kişilik
bir tiyatro salonuna dönüştüren Barış Oyuncuları Püs küllü Masal adlı müzikli çocuk oyununu, cumartesi ve pazar günleri saat 14.00'de bu salonda seyirci karşısına çakarıyor. Müziği Hüseyin Bayer'e ait olan oyunda, Me ral Koro, Tuncay Kaynak ve Birol Engeler rol alıyor. Tiyatro...
Tiyatro...
5
a
cy
pe
a
pe cy
dördüncü yaşımızı kutlayanlara teşekkürler TİYATRO...
4
YILINDA
Tiyatro... Tiyatro...'ya sevgi dolu bir merhaba, Bin bir emek ve zorluklarla ulaştığınız başarı dolu.4. yaşınızı en içten duygularımla kutlar, nice başarılı uzun yıllar dilerim. Tiyatro... Tiyatro...'yu yaklaşık bir sene önce oyunlarını izlemeye gittiğim tiyatrolarda tanıdım. Bu tanışma benim için ömür boyu sürecek bir dostluğun başlangıcı oldu. Her ay dopdolu yeni sayısını sabırsızlıkla bekliyor, ilgi ve sevgiyle okuyorum. Tiyatro sadece bir izleyici olarak yaşantımın önemli bir parçası. Elimden geldiğince boş vakitlerimi tiyatro izleyerek geçiriyorum. Bu sevgiden yola çıkarak tiyatronun büyüsünü, ilettikleriyle insanoğlunu her yönüyle çoğaltmasını, kısaca bir insanı bin insan haline getirmesini kendimce dile getiren bir çalışma yapmaya karar verdim. Bu çalışmanın sizler tarafından beğenilmesini arzu eder ve eğer mümkünse derginizin kapağında yer almasını dilerim. sakın yanlış anlaşılmasın, derginizin genel dizaynını ve her sayıdaki farklı kapak çalışmalarını büyük bir beğeniyle izliyorum ve bu beni aynı zamanda özendiriyor da. Amacım sizin işinizi elinizden almak değil. Tek isteğim hiçbir maddi karşılık beklemeksizin çalışmamın derginizde yer alması. Baskıda size kolaylık olsun diye bilgisayarda çalıştığım bu grafik tasarımının 4 renk ayrımlı filmini hemen yollayabilirim.
pe
cy
a
TİYATRO...
Tıyatro...Tıyatro 4 yaşında
1991 yılında yayın hayatına başlayan Tiyat ro...Tiyatro dergisi dördüncü yılıyla birlikte çok önemli bir konuyu, "Tiyatroda özerk lik, Tiyatro Yasası, ödenekli tiyatroların yöne tim biçimleri ne olmalıdır?": sorgulayan bir di zi söyleşiye başlıyor. Orhan Alkaya' nın yö nettiği söyleşilerin ilkinde Yücel Erten ve Beklan Algan kendi görüşlerini deneyimleri nin ışığı altında aktarıyor. "Tiyatro izleyicisi kimdir?" başlıklı araştırma, Birim Tiyatro'nun ilk oyunu "Hamlet" üzerine Fikriye Özsoysal' ın yazısı ile Hülya Nutku' nun "30. yılda İsmet Küntay anısına 403. Kilo metre" başlıklı yazısı derginin bu sayısında yer alıyor. Nalan Özübek yeniden açılan Kü çük Sahne'yi anlatıyor.
19
TİYATRO...TİYATRO
Aylık tiyatro dergisi "Tiyatro_Tiyatro" dördüncü yayın yılında başladı. Bu sayıda "Ödenekli tiyatrolar ve tiyatroda Özerklik" başlıklı söyleşi dışında ilgi çeken kimi yazı başlıkları ise şöyle: Hamlet: Fakiye özsoysal, 403. Kilometre: Hülya Nutku, Tiyatro Afişleri Sergisi: Gökhan Akçura, Küçük Sahne: Nalan özübek. Küçük Kara Balık: Denil Demirkanlı...
ilgilenirseniz gerçekten çok mutlu olurum. Eğer bu mümkün olmuyorsa, çalışmam benden siz Tiyatro Dergisi çalışanlarına minik bir hediye olsun. Sevgi ve Saygılarımla Yeşim Tetik
Teşekkürler Yeşim, bizi ne kadar mutlu ettiğini bilemezsin. Bu güzel çalışmanı kapak olarak kullanamıyoruz ama dergi, sayfalarımızda ve panomuzda her zaman bizleri motive eden bir itici güç olarak duracak. Ellerine sağlık. Ayrıca, telefonla, fax'la, mektupla 4 ncü yaşımızı kutlayan okurlarımıza, dernek ve kuruluşlara teşekkür ederiz. 4 ncü yaşımızı kutlayarak programlarında yer veren TV kuruluşlarına ve basına da ayrıca teşekkür ederiz. Sağolun.
a
pe cy
"yaşasın sanat yaşasın barış" Tİ YAP •
YAŞAMI
ATEŞE V E R M E Y İ N
GECESİ
•
Tİ YAP
Sevgiye, dostluğa, barışa özlemli günlerdeyiz. İnsanların konuşarak anlaştığı, anlaşabileceği öğretilmişti çocukluğumuzda; insanların anlaşma isteği biryaı konuşmaktan vazgeçtiği günlerdeyiz. Ö n ü m arkam sağım solum saklanmayan delidir, sobe değil artık; herkesin birbirinden saklandığı günlerdeyiz. Kapın hemen dışında, sandalyenin yanı başında, önümüzdeki sayfanın ortasında çünkü ölüm. Herkesin elinde bir silah; saklanmayan delidir. Dünya haritasını açıyorum önüme, her yer kırmızı, önceleri göllerin, nehirlerin bulunduğu yerleri gösteren semboller olurdu haritalarda, duğu yerler gösteriliyor, sembolleri insan kanı. Sevgiye, dostluğa, barışa özlemli günlerdeyiz. Bu özlemi haykırmak, aynı özlemi çeken diğer insanlarla paylaşmak, Yaşasın Sanat Yaşasın Barış.
bu özlemi duymayanlara ulaşmak için belki de,
şimdi savaşların
bir gece düzenlendi 21
Şubatta,
o
AKM'd
a
Tiyatro Yapımcıları Derneği (TİYAP)'nin gerçekleştirdiği bu gecede, dünyanın birçok yerinde atılan savaş çığlıklarının sesini bastıran bir sesle yirmiyi aşk sanatçı haykırdı: Yaşamı Ateşe Vermeyin. Yedi sekiz yaşlarındaki, Yıldız Alpar'ın pembiş kuğuları başlattı geceyi; yüze yakın minik bale öğrencisi. Peşi s ra şiirlerle, danslarla, şarkılarla, sözün kısası sanatın hemen hemen her dalında, barışa karşı duyarlılıklarını, özlemlerini sundu sanatçılar; Hülya Aksular, Ay Algan, Erdal Atabek, Rutkay Aziz, Haluk Bilginer, Hadi Çaman, Zafer Diper, Salih Kalyon, Oktay Keresteci, Göksel Kortay, Şükran Kurdakul, Kerem Kurdoğiı Ahmet Levendoğlu, Zuhal Olcay, Osman Şengezer, Dilek Türker, Anta Toros, Erol Uras, Işık Yenersu, Yeni Türkü Grubu, Kerem Yılmazer, Şanar Yurdatapa ve Bakırköy Belediyesi Tiyatroları' nın Barış oyununda rol alan tiyatro sanatçıları. Bu unutulmaz gecenin bir de Yunanistan'dan konuğu vardı, Notis Mavrud. Topluluğu. Onlar da barışı çağırmaya gelmişlerdi.
pe cy
TİYAP Ödülleri dağıtıldı sonra; 47 yıldır yaşamını sürdüren ve Ermenice basılan tek tiyatro dergisi Kulis'in sahibi ve emektarı Agop Ayvaz; yine üç yıla Türkiye'de tekliğini koruyan Tiyatro... Tiyatro... Dergisi; yıllardır özel tiyatroların afişlerini üreten Ş e r a f e t t i n Tören; Türk yazınına üç yıldır düzenli ok rak tiyatro kitapları kazandıran Mitos/Boyut Yayınevi'nin sahibi T. Yılmaz Ögüt, 1991 'den bu yana çalışmalarını aralıksız sürdüren, festivaller düzenleye Salihli Belediyesi Şehir Tiyatrosu 'nun kurucusu Salihli Belediye Başkanı Zeki Keskiner ve T. C. Kültür Bakanlığı 'na hazırlanmıştı ödüller. Dört saat boyunca Yaşasın Sanat Yaşasın Barış çığlıklarının atıldığı gecenin gelirinin bir kısmının Saraybosnalı oyunculara aktarılacak olması ise çok dal anlam kattı geceye. Geceyi gerçekleştiren sanatçılar arasında Birol Engeler'i, Çetin Etili'yi, Meral Koro'yu İdil Yazgan'ı sahne arkasında gün boyunca eme veren Çetin Akcan, Ayhan'ı, Fatih Akyol'u, Reha Bilgen 'i, Alper Erze'yi, Tevfik Gelenbe'yi, Behzat, Süha ve Süheyl Uygur'u Ersin Öktem'i 7 İstanbul Devlet Tiya rosu teknisyenleri, emekçileri, Staras ekibini saymamak ise kadirbilmezlik olur. Bak bunca insan sana sesleniyor, seni çağırıyor, artık "Koşup Gelsene Ba rış".
Yıldız Alpar Bale Okulu'nun minik öğrencileri Picasso'nun Barış Güvercini'nin önünde yerlerini alırken, hiç değilse "çocuklarımız için savaşmayalım" demekten kendimizi alamadık. Fotoğraflar: Ahmet Yirmibeş TOBAV
BİLDİRİSİ
Bu çağrı doğrultusunda ülkemizden güçlü bir katılımı gerçekleştirmek düşüncesiyle Savaşa karşı Barışa Evet, Sanata Evet, diyerek tüm Dünya'da sanatlı yaşamanın gereğini Türkiyeli, Dünyalı ve Bosnalı sanatçılarla dayanışma içerisine girerek kanıtlamak, bu doğrultuda bir kampanya başlatmak istiyoruz. Kampanyayı aşağıda ismi bulunan sivil sanat örgütleriyle birlikte Türkiye çapında gerçekleştirmek istiyoruz. Bu kuruluşlardan biri
tüm ola
rak, sizden ricamız üyeleriniz arasında açılacak para toplama kampaı yası sonucunda bir bankada bloke edilmiş bağış miktarının s a p t a n a r a vakfımıza bildirilmesidir. Daha sonra tüm hesaplar toplanarak ve kan panya yürüten kuruluşların ismi alınarak, Türkiye'nin FIA üyesi sana çıların katılımıyla Bosna'ya gidilerek Saraybosna'da sanatçılara verile cektir. Konuyla ilgili girişimlerinizi ve görüşlerinizi bildirmeni önemle rica ediyorum. TamerLEVEN TOBAVGENEL BAŞKAN
Herkesin olmazladığı bir şeyi gerçekleştirmiş, 4 ncü yılımıza adım atmıştık. En güzel armağan TİYAP'tan geldi. TİYAP ödülünü, Dergimizin Sahibi Enis Bakışkan, Dilek Türker'den alırken, hepimiz bu anlamlı ödülün getirdiği yeni soluk, coşku ve umutla yeni sayılara, yeni yıllara biraz daha fazla korkuyla başlamanın heyecanını yaşamaya başlamıştık bile; çünkü daha iyi, daha güzel dergiler yapmaya zorunluyuz. Yapacağız. Söz.
cy
a
Erdal Atabek, Barış Derneği sanıklarının en yaşlı üyesiydi. Böylesi anlamlı bir gecede, Erdal Atabek'in de söyleyeceği çok şey vardı. Yılların birikimiyle Barış'a özlemi dile getirirken izleyicilerin barışa olan umutlarının bin kat daha arttığına tanık olduk. (Sağda) Ayla Algan, "Olmak ya da olmamak" derken, Savaşla Barış arasındaki ayrımı koyuyordu ortaya. Hepimiz bir kez daha düşündük, "Savaş ya da Barış" (Sağda) Notis Mavrudis Grubu, Yunanistan'dan Barış ezgilerinden bir demet sunarken, Devletlerin değil insanların özlemlerini dile getiriyordu. (Aşağıda)
FIA DİLEKÇESİ
pe
SARA YBOSNALI OYUNCULAR İÇİN
Savaşın bütün dehşetine rağmen Saraybosnalı tüm oyuncular,
müzisyenler ve yorumcular işlerini sürdürmeye devam ediyor
lar. Yaşam koşullarının giderek daha da kötüleştiği Saraybosna'da oyuncular ve seyirciler tiyatroya giderken bile yaşamlarını
tehlikeye atıyorlar. Fakat bu sanatçılar gösterileriyle hangi mil letten olursa olsun bütün insanlara, bir yiyeceğe verilen önem kadar büyük ölçüde güç vermeye çalışıyorlar. Üstelik, yaptıkları bu işten para bile alamayan sanatçılar, ailele rini geçindirmek ve korumak için yaşam savaşı veriyorlar. Bazı ları yaralanıyor, bazıları ise oldukça yaşlı ve güçsüz. Lütfen bize, sürdürdüğümüz "Saraybosnalı Oyuncular İçin Di lekçe" kampanyamıza, temsillerin devamını sağlamak için, üyesi olduğunuz kuruluş aracılığı ile, olanaklarınız dahilinde parasal yardımda bulunarak yardımcı olunuz.
Uluslararası
Oyuncular
Tomas
BOLME
Federasyonu
Başkanı Tiyatro... Tiyatro..
a cy pe
Hülya Aksular-Oktay Keresteci; iki usta. Yaşasın Sanat, Yaşasın Barış Gecesi için özel ola rak hazırladıkları gösterileriyle izleyenleri büyülediler. Koreografisini kendilerinin hazırladıkları gösteriyi Haça Turyan'ın müziği eşliğinde sunarlarken salondan ses çıkmıyordu, bittiğinde ise herkes ayakta bu muhteşem ikiliyi dakikalarca alkışladı. Körfez Savaşı; insanlığın yaşadığı felaketlerden bir tane siydi. Savaş sırasında 81 şairin, o ana ilişkin yazılmış 81 dizesini Orhan Alkaya ile Refik Durbaş kurgulamıştı; Yaşasın Sanat, Yaşasın Barış Gecesi'nde Işık Yenersu'nun olağanüstü yorumuyla dinledik. Şükran Kurda kul; Gece'de şiirde barışı anlattı bize. Gerek yoktu; çünkü gecenin sonunda, Şanar Yurdatapan'ın Şükran Kurdakul'un dizelerinden bestelediği şar kıyı geceye katılan tüm sanatçılar söylerken, barışa olan gereksinmemizi daha güzel ne anlatabilirdi ki. Yaşamı Ateşe Vermeyin Bahçeler çiçek koklarken henüz Ağacınız varsa sizin Masalınız varsa sizin Masal ağaçları yapın kendinize Seven şarkılar söyleyin. Yelkenlere rüzgâr dolarken henüz Deniziniz varsa sizin Masalınız varsa sizin Masal denizleri yapın kendinize Yeni çizgenlere doğru gidin. Kadınlar ana olurken henüz Silahlarınız varsa sizin Masalınız varsa sizin Masal silahları yapın kendinize Yaşamı ateşe vermeyin." Yeni Türkü, anlamlı şarkıları, güzel yorumlarıyla gece ye bambaşka bir tat kattı. Onları, Notis Mavrudis Grubu'yla aynı akşam izlemenin anlamı ise bir başkaydı.
12
halkın ne denli benzeştiklerini ezgilerin dilinde dinler ken, barışa özlemimizin biraz daha depreştiğini gördük. Tiyatro... Tiyatro...
TİYAP BİLDİRİSİ İnsanoğlu dünya sahnesine çıkmaya görsün; güne yaşam savaşını ateşlemekle başlar. Kimbilir belki de doğumu ile dökülen gözyaşları, haykırışları bunun ürünü olsa gerek. Ekmek için, su için, özgürce, insanca, uygarca yaşamak için savaşım başlatır. Savaşsız yaşamak varken, hayatın savaşa dönüşmesi artık insanın kendi seçimi olmaktan çıkmıştır. Dünyamıza bir ışık tutup şöyle bir bakınız; yeni bir dünya düzeni adına, hiç böylesine acımasızca kan gölüne çevrilmemişti. Artık yeni dünya düzeni diyerek çıkar haritaları peşinde, yeniden paylaşım savaşları yaşanmaktadır. İnsanoğlu gaddarca yürütülen bu vahşete daha ne kadar duyarsız kalacak? Kendisini tepkisizliğe daha ne kadar tutsak edecek? Seyircilik, sürekli seçimi mi olacak? Neler oluyor? İnsan, insan olmaktan çıkıyor, her işin temeli olan sevginin, insan olmanın, insanca yaşamanın önü mü kesiliyor? Bizi kimse bu umutsuzluk girdabında boğmaya kalkmasın. Kimse bizi bu kin, öfke ve kan batağına çekmeye yeltenmesin. insanlık tarihinin haklı haksız savaşlarının bilincindeyiz. Dünyamızı kan gölüne çeviren haksız savaş oyunlarının sahnesini kapatmak için perdelerin iplerini çekmeye hazırız.
Rutkay Aziz TİYAP Yönetim Kurulu Başkanı
pe
cy a
"Yaşasın Sanat Yaşasın Barış", yalnızca bir sesleniş değildir. Ülkemizin tüm demokrat ve barışseverlerinin insanlığı barışa davet çığlığıdır.
Rutkay Aziz Gece'de Yıldız Alpar Bale Okulu öğrencileri ile birlikte hazırlanmış mizansen eşliğinde Tolstoy'un Savaş ve Barış oyunun dan bir bölüm sundu; "Ve Picasso'nun hırçın, beyaz barış güvercini, üstümüzden barış dolu dualarını eksik etmesin... Tiyatro... Tiyatro...
vay, carmela!
yaşanmamış bir öykünün ağıdı Rutkay AZİZ CARMELA
!
ANKARA SANAT TİYATROSU Yazan: Jose Sanchis SIESTERRA Reji: Rutkay AZİZ Dans Düzeni: Gülüm PEKCAN Işık Tasarımı: Osman TOSUN Ses: Bora BALCI
İlerici, devrimci tiyatro yapmanın kaçınılmaz tutkusu, sanat politikamızı sıkı sıkıya belirlemiş; ama her dönem o tutkunun gerçek-an-lamda-, tiyatroca olma kavgası da, kendi içimizde yoğun olarak yaşanmıştır.Yani, işini iyi yapacaksın. Bu özlem AST'ın oyun seçimine büyük ölçüde yansımış, yeni yazarların yaratımından tutunuz, var olan yazarların yeni ürünlerine sırt ilermevi onurla
pe
cy
Oynayanlar: Aslı ÖNGÖREN, Altan ERKEKLİ
Bugünden düne ilmikler atmaya yöneldiğimde pek çok doğrularla buluştuğumuzu gözlüyorum.
a
! AY,
seçmiştir. Gün gelmiş, ödenekli tiyatrolar başta, Türk Tiyatrosu'nun oyun dizisinin saptanmasında seçip, sahnelediği oyunlarla belirleyici olmada yardımcı bir işlev üstlenmiştir. Gişe denen illetin, mali kaygıların eziciliğine karşın, 30 yıldır AST'ı var eden emeklerin ne denli özveri ve
maceralardan geçtiğini; bir gün birileri belki anlatır, bir gün de birileri belki anlar. Bu kez de çok önemsediğimiz bir oyunla karşı karşıyasınız. Ay Carmela! Seyri hiç de kolay olmayıp emek isteyen, emek bekleyen bir lokma. Berlin Duvarı'nın yıkım öncesi Berliner Ensemble'ın oyun dizisinde yer alan bu oyun, gitti gider duvarla sahne gerisine çekildi. Şimdilerde AST sahnesinde olmasından biz onur duyuyoruz. Her ne kadar kimi değerli arkadaşlarımız, şu kadar yıllık geleneği olan tiyatroların, hâlâ Brecht, Nâzım ve Gorki'ye sıkışıp kalmalarına üzülse bile, biz bu sıkışıklığı seviyoruz galiba. Ah, bir de o ve benzerleri sıkışsa da, biz de onların haline üzülmesek. Ve Ay, Carmela! Kimi oyunlar vardır, onu seyredip geçmek yetecektir. O oyun -hangi oyunsa- kendi içinde kuralını tam bir sıradanlık üzerine kurmuştur. Içerik-biçim tartışmasına yöneldiğinizde içinde yenilikçi
en küçük bir atak taşımadığından, üstüne üstlük o yazarın, o tiyatronun böyle bir amacı olmadığından, seyri insanı yormaz, doğal olarak hiçbir biçimde de doyurucu olmaz. Sahne-seyirci bütününde taraflar daha ötesi beklentileri olmadığı için hoş ve boş biçimde tiyatroyu terk eylerler. Ay, Carmela, bu denli terklere izin tanımayan bir oyun gibi geliyor bize. Yazarın oyuna dönük düştüğü tek bir cümle, bana, belki de bütünüyle dünyayı kurmamda yardımcı oldu: "Bu olay, 1938'de Belçite'de yaşanmamıştır."
"Ah, yeniden şeftaliden tat alabilse..." Kendisini yok eden güçlerin yeniden karşısında olmanın oyununa, kendisini ve Paulino'yu sorgulamakla başlayacaktır.
Carmela, yol arkadaşı Paulino ile hiç de hesapta olmayan bir öykünün içine düşer. Oyunun akışında Carmela, bir orada bir burada, bir canlı bir ölü, gidip gelmeler arasına sıkışıp kalır.
Ağıtla...
Ölüm sonrası, ölümüne neden olan gerçeğe dönüşünü ve o gerçekten koparılma anının öyküsünü, yeniden yaşar.
Ay, Carmela, ay..! ©
Özgürlük savaşlarına yakılan ağıtlarla beslene beslene alınan bir yolculuğun oyunu.
Belki de yaşamanın çok ötelerinde geriye dönüşe
a
Bugün dünyanın birçok
duyduğu istek, önüne geçemediği tutkusudur.
yerinde, özellikle seçilmiş bölgelerde, şaşmaz biçimde yaşanan kıyımlarla, geçmişte yaşanmış ve sürekli yaşanmakta olana bir gönderme.
Devlet Tiyatrosu yapımı Bahar Noktası; Birim Tiyatro'da ise İstanbul Devlet Tiyatrosu'nun Müge Gürman'ın yönettiği Hamlet oyunu 3-6 Mart tarihlerinde seyirciyle buluşacak.
Şenlikte yer alan 4 Shakespeare oyunu şöyle: Taksim Sahnesi'nde Işıl Kasapoğlu'nun yönettiği
Şenlikte gösterime girecek Shakespeare filmleri:
pe cy
shakespeare günleri İstanbul Devlet Tiyatrosu 28 Şubat-6 Mart tarihleri arasında dört oyun, 7 Film ve bir açıkoturum ile "Shakespeare Günleri" başlıklı bir hafta sürecek bir şenlik düzenliyor.
John Sichel'in yönettiği Onikinci Gece; L Olivier'in V. Henry; R. Polanski'nin Macbeth; P. Casson'un Yanlışlıklar Komedyası; J. Sichel'in Venedik Taciri; L.Olivier'nin III. Richard; P. Greenaway'ın Prospero'nun Kitapları, hafta boyunca Taksim Sahnesi fuayesinde büyük ekran videoda izlenebilecek. Shakespeare Günleri'nde gerçekleşecek bir etkinlik de, Shakespeare Modern Yaklaşımlar başlıklı bir açıkoturum.
Trabzon Devlet Tiyatrosu yapımı Venedik Taciri ile Diyarbakır Devlet Tiyatrosu yapımı Macbeth 1-6 Mart tarihleri arasında; AKM Büyük Salon'da 5 ve 6 Mart tarihlerinde Yücel Erten'in yönettiği Ankara
Oturuma, Cevat Çapan, Işıl Kasapoğlu, Kenan Işık, Müge Gürman, Başar Sabuncu ve Yücel Erten konuşmacı olarak katılıyor. Zehra İşprişoğlu'nun yöneteceği açıkoturum, İstanbul Devlet Tiyatrosu Birim Tiyatro'da izlenebilecek, o
marjinal bir yorum Musa AYDOĞAN
ANKARA DEVLET TİYATROSU Yazan: Woody ALLEN Çevirenler: Özcan ÖZER-Arzu ÇATIREL Yöneten: Cüneyt ÇALIŞKUR Sahne Tasarımı: Haris İYİGÜN Giysi Tasarımı: Nalan TÜRKOĞLU Işık Tasarımı: Ersen TUNÇÇEKİÇ ALTIOKLAR
cy
Dans Düzeni: Yasemin
Soygun, tecavüz, cinayet vb. olaylar metropollerde adeta yaşamın bir parçası. Londra, Paris, Tokyo, son yıllarda Moskova ve İstanbul; özel likle de New York ve Washington !.. Bu tür olaylar gerilemek bir yana katlanarak çoğalıyor; nitekim Ameri ka'da olayların sıklığı dakikalara hat ta saniyelere indirgenmiş durumda. Her otuz saniyede bir soygun, her iki dakikada bir tecavüz, her altı da kikada bir cinayet. Ürpertici bir tab lo. Ama insanların bunu kanıksayıp duyarsızlaşması daha da ürpertici ve düşündürücü. Hele böylesi bir ko numdaki Amerika'nın dünya barışı ve düzenini kurmaya yeltenmesi, ge zegenimizin bir başka trajikkomedisi. Bu denli geniş boyutlarda olmasa bile; VVoody Ailen böylesi bir konu yu işliyor, metropollerin arka bahçe lerini sergiliyor Ölüm'de. Polisin bile çaresiz kaldığı acımasız bir katili ya kalamak için sokağa dökülen insan ların umutsuz çırpınışlarını anlatı yor. Bu arada onların bir yanda ortak kaygı ve korkularından kay naklanan kitle psikolojilerini; öte yandan bencillik, duyarsızlık ve ileti
a
ÖLÜM
pe
Oynayanlar: Zühtü ERKAN, Ferahnur NALBANTOĞLU, Erdal KÜÇÜKKÖRMÜKÇÜ, Zerrin TEKİNDOR, Sabri ÖZMENER, Zerrin EPİKMEN, Mustafa UĞURLU, Adnan ERBAŞ, Yıldıral AKINCI, Rengin SAMURÇAY, BersunGoriça CENKER, Can ÖZTOPÇU, Kurtuluş ŞAKİRAĞAOĞLU, Hakan BOYAV
şimsizlikten kaynaklanan yabancılaş maları sonucu bölünüp parçalanma larını sergiliyor. Günümüz gelişmiş kapitalist toplularının adeta bir panoramasını çiziyor. iki yıl önce Tanrı'da, marjinal oldu ğu gerekçesiyle gördüğü "tepki" so nucu oyunu yarım bırakmak zorun da kalan Cüneyt Çalışkur'ur sahnelediği bir yapıt bu. Dolayısıyla o, Woody Allen'ın yabancısı olmadı ğı ve bu "muzur çocuğun" mizah dünyasını büyük ölçüde sezinlediği için Ölümü başarıyla aktarıyor sah neye. Üstelik bununla kalmıyor, onu aşmaya çalışıyor ve bir ölçüde başa rıyor bunu. Nitekim Woody Allen'ır da ötesinde, marjinal bir tablo çizi yor. Transeksüel, lezbiyen, fahişe travesti vb. tipler başat kişiler oyun da. Bu yüzden görünürdeki tipik Amerikan vatandaşı olan Kleinmar onların yanında çizgi dışı kalıyor; or tak kaygı ve korkularına karşın uyum sağlayamıyor. Dolayısıyla bu uyum suzluk onun sonunu da belirliyor Onca cinayetin nedenine mantıklı bir çözüm bulamadığı gibi, kendisinin böylesine bir polisiye maceraya itil mesini, daha da ötesi neden ve niçir öldürüldüğünü kavrayamıyor. Çalışkur, yaptığı birçok eklemelerle karanlık sokaklarından yola çıkarak metropollerin günümüzdeki arta bahçelerini sergiliyor. Ve bu insanla rın birlikte yaşayabilme hoşgörüsü nün altını çiziyor. Oyunda, marjinal tiplemelerin yan sıra; bir demiryolu çevresinde, ka ranlık ve çıkmaz sokakların yoğun laştığı gizemli çarpıcı bir dekor; giy siler; oyunun atmosferine uygun biı müzik ve kalabalık bir kadroyla, kla sik tiyatronun ötesinde bir show ser gileniyor adeta, o
pe cy a
akdeniz'de mezopotamya üçlemesi-1 M.Taner ÇELİK
ANTALYA DEVLET TİYATROSU Yazan: Murathan MUNGAN Yöneten: Mustafa AVKIRAN Sahne-Giysi Tasarımı: Naz ERAYDA Işık Tasarımı: Selahattin YAZAR Dans Düzeni: Sigrid Seberich Geleneksel Dans ve Müzik: İhsan
cy
Kılavuz
Mardin'in kimi köylerinde azınlık toplumu olarak yaşayan "Yezidi lerin inanışına göre "daire" kutsal dır. Daire içinde kalan, daire, dai reyi çizen tarafından silinmedikçe dışarı çıkamaz. Daireyi çizen için durum bir "komedidir". Dairenin dışındadır o. Kendisine çok saçma gelen bir inancı silah olarak kulla nıp inananı teslim almaktadır. Bu O'na iktidar-sağlar. Dairenin için deki içinse olay bir "dramdır". Yaz gısını daireyi çizenin insafına terk etmiştir; tutsaktır. Ya kişi daireyi, kendi eliyle kendi çevresine çizi yorsa? İşte, bu da bir "trajedidir". Murathan Mungan'ın 1979 yılında yazdığı Mahmud ile Yezida oyu nunun çıkış noktası burasıdır. Ye zidi köylerine yakın olan Müslü man köylerin halkı her fırsatta, dairelenmekten korkan Yezidilerle bu inanışlarından dolayı alay eder ler. Müslümanlarla Yezidiler, bir birlerine çok yakın olmalarına rağ men farklı dünyaların insanları olarak yaşarlar. Gelenekleri, töre leri, dinsel inançları çok farklıdır. Yezidiler, bir yüce yaratıcının varlı ğına ve Tanrı'nın evreni yarattıktan sonra tüm yönetimi "Tavus" adlı
a
MAHMUD İLE YEZİDA
Oynayanlar:P.TÜFEKÇİOĞLU, M. TÜFEKÇİOĞLU, M. YAVUZ, N.
ÇAVDARLI, E. TOSUN, S. GÜZEL,
A. AÇIKGÖZ, M. GÜNDÜZ, Y. BÜYÜKAĞAOĞLU, M.T. ÇELİK, B.
pe
PATOĞLU, B. NUTKU, R. ÖZCAN,
S. SAVTAK, T. SALMAN, M. SARI, H. CÖMERT, Y.DİKİNCİLER, M.
UZUNLAR, Ş. ÖNER, T. ÖZER, E. ATAKAN, D. BAYTAŞ, N.K.YA
VUZ, G. T. MALLOL, B. ARISOY,
N. KOÇAK, G. ALTINÖZ, A. UZUN LAR, E. AKKAYA, S. DEVECİ,
bir meleğe bıraktığına inanırlar. En büyük melek olarak yaratılan "Ta vus", sonradan Tanrıya karşı çıkın ca, cezalandırılır. Bu "günah" yü zünden yedi bin yıl ağlayan "Tavus"un gözyaşları cehennem ateşini söndürür. Tanrı, sonunda "tövbesini" kabul eder, saygınlığını geri verir. işte, bu noktada Yezidilerin "Tavus Meleğe" bakışlarıyla diğer dinsel inanç sahiplerinin bakışları arasın daki karşıtlık iyice belirginleşir. Öteki dinlere inananlar ve Müslümanlarca, "Tavus Melek"e "Şeytan" adı verilir; "günahlarından" dolayı "lanetlenir". "Tavus Melek"e bu farklı bakış, Yezidiler ile Müslü manlar arasındaki alışverişi "bin yıl" öncesinden keser, "kan davalı' olurlar. Birbirlerinden ne kız alırla! ne de birbirlerine kız verirler. Aks taktirde, o kişiler soyutlanır, top lum dışına itilir, aşiretler birbirine girer, kan dökülür, can alınır. Bı belirlemelerle Mahmud ile Yezida oyunun yapısına yerleştirilecel "karşıt ortamlar" kendiliğinden olu şur. Yezida, Yezidilerin ağası Mire Ağa'nın kızı, Mahmud ise Müslü inanların ağası Havvas Ağa'nıı
a
bilme umutları bu durumda tama men ortadan kalkacaktır. Mahmud, Yezidilerin saldırısının beklendiği akşam, kavalını, tüfeğini alıp bile bile Yezidilerin üstüne gider ve vu rulur. Köylerinin sınırında Mah¬ mud'un kesik elini gören YAZİDA, kendisini dağa, dilek ağacının altı na atar. Kendini, ölümüne daireler. Kırkıncı gün, kırkıncı körüğünü çöz düğünde Mahmut'a kavuşur.
pe
cy
köylüsü olarak oyunun serim bölü mündeki yerlerini alırlar. İki köye sınır kabul edilen ırmağın kıyısın da birbirlerini görürler. Birbirlerin severler. Seyircinin gözü önünde buluştuklarında beraberliklerinir 'kırkıncı" gününü yaşarlar. Bu so nu olmayan aşkın sahiplerini, kaçı nılmaz sona, yani ölüme götürebil mek için belli bir döneme, bı dönemde gelişen olaylar dizisine ihtiyaç vardır. Dönem, toprak re formunun yapıldığı, Almanya'ya işçi göçünün başladığı yıllardır Havvas Ağa, gözü toprağa doyma yan bir kişi olarak, toprak refor mundan yararlanıp, Yezidi köyü nün burnunun dibindeki bataklığ sahiplenmek ister. Bataklığı kuru tup pirinç ekecektir. Yalnız, bir so run vardır: Yezidiler. Havvas Ağa her ne kadar bürokrat takımını ar kasına alsa da, öğrendikleri taktir de Yezidiler, planının gerçekleş mesine izin vermeyeceklerdir. Ba taklık kurutuluncaya kadar Yezid köyü dairelenirse bu sorun orta dan kalkacaktır. Daire silinince Ye zidilerin öfkesi depreşecekmiş Havvas Ağa'nın umurunda mı! Olan, Mahmud ile Yezida'ya ola caktır. Az da olsa var olan birleşe-
Mahmud ile Yezida'nın yönetmeni Mustafa Avkıran, bu oyunda sade ce "seslerin" değil "sessizliğin"de çalışılması gerektiğine inanmıştır. Bu nedenle, "esleri yerinde kulla narak "atmosfer" yaratır, "tavırları netleştirir, "sözcükleri" anlamlıdır. Avkıran'ın üstünde durduğu ikinci nokta "ritim ve tartım'dır. Tiyatro da, sahneye konulan oyunun nabzı olan bu öğeler, müzik kulağı iste yen replikleri yakalamada işe ya rar. Avkıran, bu oyunda, oyunculuğun bir karakteri canlandırmaktan öte bir kültürü taşımak olduğunun bi lincindedir. Bu nedenle "dildeki tavra" da önem verir. Çünküj, kent le ilgili çağrışımlar yaptıracak en ufak bir el hareketinin yanında,
diksiyondaki çatlamalar da oyunu zayıflatacaktır. Dil birliği şarttır. Dil birliğini sağlamak için de oyuncu ların TV Türkçesi ve daha önceki köy oyunlarında kalma kulak dolguniuğuyla konuşmaları önlenmiş tir. Mustafa Avkıran jçin bu oyunda te mel duygu, "tören" duygusudur, "büyü"dür. Antik kültürün temel duygusu olan söz-müzik-dans üç lemesini modern sanatlar dünya sında biraz form değiştirerek kulla nır. Dekor belirlemesinde öykülerin, olayların hangi topraklarda geçtiği, nerede yaşandığı sorularının yanı tını arar. Belli bir sınırın dışına çı kamayan insanların kapalı dünyası nı, sahne alanını "tel örgülerle" çevirerek verir. Sahne arkasındaki "duvar" tel örgünün işlevini ta mamlar. Birbirinden farklı beş ayrı yükseltiyle farklı mekânların içine girmeyi, o diyarlarda yaşamayı, at mosferi oluşturmayı kolaylaştırır. Giyisilerde, önce yöresel olan son ra da evrensel olan yakalanmaya çalışılmıştır. Işıkla, sahne boyanır; ışık güneş olur, ay olur, yıldız olur, sevda olur. o Tiyatro... Tiyatro...
medyanın dayanılmaz gücü Musa AYDOĞAN
ANKARA DEVLET TİYATROSU Yazan: Peter STONE Çeviren: Fatoş SEVENGİL Yöneten: Basil COLEMAN Müzik: John KANDER, Fred EBB Sahne-Gîysi Tasarımı: Roger ANDREWS Işık Tasarımı: Nuri ÖZAKYOL Oynayan: Ayten GÖKÇER, Çetin TEKİNDOR, Burak SERGEN, Kaya
pe cy
AKARSU, N. Hakan GÜNEY, Murat ATAK, Savaş TAMER, Mustafa
ŞEKERCİOĞLU, Hepşen AKAR,
Murat GÖKÇER, Levent ÜLGEN,
Mehmet EGE, Gülenay KALKAN, Meral ÜLKÜ
Kendini işine adayan, dolayısıyla karısına ve çocuklarına zaman ayıramayan bir koca; buna karşın ilgi sizlikten bunalan, sıkılan, yakınan, tartışan ama bir sonuca varamayan ve ayrılmak zorunda kalan bir ka dın... Erkeğin egemen olduğu bir dünyada dramatik bir öyküdür bu, tersi ise komedi; Yılın Kadını' nda olduğu gibi. Üstelik bu kadın sıra dan bir işkadını da değil. Başarılı bir TV habercisi. Devlet başkanından sanatçısına dek ünlü insanların tü müyle yakın ilişkide uğraşısı gereği. Ayrıca medyanın ona kazandırdığı büyü var bir de; her yerde herkesin tanıdığı bir yıldız o. Kocası ise sıra dan bir insan; Karikatürist olması, ödül alması onu bu sıradanlıktan kurtaramıyor. Çünkü kendi şöhreti nin yanında bunların sözü bile edi lemez.
a
YILIN KADINI
Böylesi bir birliktelik komik olu kuşkusuz. Hele, evde eşinin gelme sini bekleyen erkekse?!.. Yılın Kadını'nda böylesi bir konu işleniyor. Ancak tersi durumlarda kadının bir meta ya da süs eşyası gibi görülmesini sergileyen sosyal bir irdeleme yapılmıyor. Olabildiğin ce yumuşak geçiştiriliyor bu konu Zaten böyle bir iddiası da yok. Birin ci amaç izleyicinin hoşça vakit ge çirmesi. Bunda Amerikan toplum yapısının ve Broadway'in daha çok izleyici çekmeye yönelik popülistl yaklaşımının büyük payı var. Nite kim oyun Amerika'da çok tutular bir filmden MGM'den uyarlanmış Müziklerini ise bu alanda birçok ödül almış olan önemli iki isim John Kander ve Fred Ebb yapmış Başrollerini Lauren Bacall, Harry Guardino ve son olarak da Raque Welch gibi ünlü starlar oynamış ve bu müzika Broadway'de uzun yıllar kapalı gişe oynamış. Son yıllarda özellikle de özel kanalların çoğalma sıyla birlikte toplum ya şamında önemli bir etkisi olan televizyonlar ve on ların starlaştırdığı insan lar, bu beyaz kutunun ar dındaki gizemle izleyici nin ilgisini çekebilecek bir yapıt. Ayrıca dansı müziği, şarkısı vb. biçer zenginliğiyle de ses geti rebilecek bir müzikal Yı lın Kadını o
a
pe cy
usta öykücülerden yaşam M. Taner ÇELİK
ANTALYA DEVLET TİYATROSU Sahneye Uyarlayan:Savaş BAŞAR Yöneten: Mehmet BÜYÜKAĞAOĞLU. Sahne-Giysi Tasarımı: Selçuk GÜRIŞIK Işık Tasarımı: Namık GÜRSOY
pe cy
Oynayanlar: Mehmet BÜYÜKAĞAOĞLU, Tuna ORHAN
Öykülerden Oyunlarla öyküler ara sında yolculuğa çıkılmaktadır. Bu görselliğin durakları arasında Oscar Wilde'dan Mutlu Prens ve Bülbülle Gül, Aziz Nesin den Amerika'yı Ya pan Mimar, Refik Halit Karay'dan Eskici, Muzaffer İzgü'den Donumdaki Para ve Hasta Osman Hastahaneye Yattığına Pişman, E. Kishon'dan Franz Kafka'nın Duruş ması Gibi Bir Şey, Sait Faik'ten Öy le Bir Hikaye öyküleri var. Ünlü yapıtlarının hemen hemen hep sini ömrünün son on yılında yazan Oscar Wilde'ın Mutlu Prensi, zorda kalanlara yapılan yardımın ve yar dımlar sırasında ortaya konan feda kârlığın öyküsüdür. Yapıtta ortalığı kasıp kavuran fakirliğin yanı sıra, şe hir yönetiminde söz sahibi olanların "hep ben'ci, çıkarcı tutumları, değer bilmezlikleri işlenmektedir. 19. yy'ın
a
ÖYKÜLERDEN OYUNLAR
sonunda ortaya çıkan ve "sanat içi sanat" görüşünü savunan estetikçilik akımının İngiltere'deki savunucula rından olan Wilde'ın Bülbülle Gülün öyküsünde de ana tema sevgi ve fe dakârlıktır. Göğsünü dikenine yasla yarak beyaz gülü kırmızıya dönüştü ren bülbül, fedakârlığının karşılığını ölümle alır. Oysa onun beklediği "kır mızı gül isterim" diye tutturan kız kırmızı gül arayan delikanlının sevgi nin doruğunda birleşmeleridir. De ğerbilmezlik, sevgililerin yönlerin birbirlerinden uzağa çevirmeleriyle öne çıkar. Can pahasına kırmızılaşan gül, delikanlının elinden ayaklar alt na düşer. Yapıtlarında Türk toplumunun 1 panoramasını veren, halk edebiyat nın anlatı öğelerinden yararlanan yer yer masal teması aracılığı il günlük olayları, toplumsal bozukluk ları eleştirel ve yergiç bir yaklaşımla yansıtan meddah geleneğinin an latım olanaklarını da kul lanarak çağdaş anlamda bir mizah öyküsü yazma tekniği geliştiren Aziz Nesin, Amerika'yı Ya pan Mimar adlı öykü süyle eğitim sisteminin olumsuz yanına, ezberci liğe, ezberciliğin getirdi ği yanlışlara parmak ba sar; her gün yaşanılan bu günlük konuyla geni; bir halk kesiminin, öğ rencilerin, öğrenci velile rinin ve öğretmenlerin sorununu dile getirir. Bu kara mizah örneği öykü de, ezberciliğin yaratıcılı ğı körelttiği, öğrencileri
Oyunlar'da yerini alır. İzgü, Donumdaki Para öyküsünde "orta direk" olarak tarif edilen bir ailenin ev dü zenindeki bozuklukları, bir polis ara masını araç olarak kullanıp abartılı bir biçimde sergiler. Hasta Osman Hastahaneye Yattığı na Pişman, Muzaffer İzgü'nün der lemedeki ikinci öyküsüdür. Bir önce ki öyküde de sözünü ettiğimiz, Muzaffer İzgü'ye özgü o abartı bu sefer hastane yaşamından görüntü lerde kullanılır. Oyunda, hastanede bir yatılı hasta olarak bulunan Osman'ın başına gelenler anlatılır.
a
Franz Kafka'nın Duruşması Gibi Bir Şey, eleştirel yaklaşımıyla edebiya tın kara mizah türünde eserler veren E. Kishon'un öyküsüdür. Bu öyküde, bir trafik kazasına tanık olan kahra manımızın, çıktığı mahkemede suçlu sürücünün tuttuğu pahalı bir avu katın yalan yanlış suçlamalarıyla jü riyi etkilemesi sonucu, tanıklıktan suçlu konumuna düşürülmesi işlen mektedir. Öyküde yanlışlar kervanı na tiraj yükseltme uğruna insan ha yatını hiçe sayarak sansasyon yaratan basının da katıldığı görülür. Öyle Bir Hikâye öyküsünde olduğu gibi Sait Faik'te önce insan vardır.
pe cy
geliştirmek yerine yanlışlara sürük lediği vurgulanır. Sürgün olarak gittiği Anadolu'daki gözlemlerine dayanarak çeşitli ke simlerden insanların yaşayışını can landırdığı Memleket Hikayeleri ki tabındaki öyküleriyle, konuları İstanbul'la sınırlı kalan Türk öykücü lüğünün Anadolu'ya yönelmesini sağlayarak, bu yönüyle sonradan Serpilecek Köy Edebiyatı'nın öncüle ri arasına giren Refik Halit Karay'ın Eskici öyküsünde, kimsesiz kalan Hasan'ın, komşularının yardımıyla Filistin'in ücra bir kasabasında yaşa yan halasının yanına gönderilmesinin, orada yabancı bir çevrenin orta sında suskunluğa gömülmesinin, bir gün evlerine gelen Türk ayakkabı fa n i s i karşısında durmaksızın ko nuşup içini boşaltmasının öyküsü dür. Öykünün her satırı sılaya hasret, yaşanılan ve çok geride ka lan yıllara özlem kokmaktadır. Öy künün her satırına, insanı çölün or tasında üşüten bir hüzün sinmiştir. Yapıtlarında güldürmekten çok dü şündürmeyi amaçlayan, toplumsal çarpıklıklara sınıfsal açıdan bakarak Anadolu insanının dramını kara mizahla yansıtmaya çalışan Muzaffer İzgü, iki öyküsüyle Öykülerden
• İŞTİSAN İstanbul belediyesi şehir tiyatroların ca görevli 23 sanatçı tarafından kurulan "İstanbul Büşehir Belediyesi Şehir Tiyatrosu Sanatçıları Derneği" kısa adıyla İŞTİSAN geçtiğimiz günlerde tüzel kişilik ka narak, çalışmalarını başlattı. Üyelerini İstanbul Şehir Tiyatroları sanatçıları ile kurum dan emekli sanatçıların oluşturacağı IŞTİSAN'ın kuruluş amacı dernek tüzüğünde şöyle özetleniyor: "İstanbul Şe hir Tiyatroları'nın kuruluş amacına uygun olarak, Türk Tiyatrosu'nun yaratıcı atılımlarına önderlik edecek yönde sanatsal gelişmesine katkıda bulunmak; kurumun gele neksel yaratma özgürlüğü ilkesini kollamak ve gözet mek; bu görevler doğrultusunda, Şehir Tiyatrosu sanat arının kurumun yönetimine etkinlikle katılımlarını Sağlamak; üyelerinin yasal, sosyal, ekonomik, özlük haklarını, meslek saygınlıklarını koruyup geliştirerek, Şehir Tiyatrosu sanatçılarının birlik ve dayanışmalarını sağlamak".. İlk toplantılarında Hamit Akınlı (Başkan), Başar Sabuncu (Başkan Yardımcısı), Macit Koper (Sekreter), Bercis Fesci (Sayman), Burçin Oraloğlu (Üye)'nu geçici Yöne-
Her daim durakta, sokak başında, köprüde, aşkıyla, çaresizliğiyle, sar hoşluğuma, zamparalığıyla, yalnızlığıyla gördüğümüz insan; ağlayan, gülen, kusan; öfkelenirken sevdiği miz, bağıracakken dinlediğimiz; tokatlayacakken sarıldığımız, küfredecekken öptüğümüz insan. Öykülerden Oyunlarda MehmetBüyükağaoğlu yukarıdaki öyküleri Tuna Orhan'la birlikte anlatırken Savaş Başarın anısını sürekli gündeme getirmeyi düşünmüş. Kürsüde, anla tıların anlatılmaya başladığı anda ya kılıp, bitirildiği anda söndürülen "mum", oyunun başlangıcını ve sonu nu belirleyen bir simge değildir. Sa vaş Başar'a ve yitirilen diğer tiyatro insanlarına bir saygı işaretidir. Bu yaklaşımın ürünü olarak sahne üze rinde "meddah" geleneğine yaslana rak öykülerini anlatan, fakat 'med dah" tavrı ve giysilerinden, aksesuar larından uzak bir ifade ve kostüm -her iki oyuncu da bir baloya gelmiş gibi fraklar içindedirler, boyunlarına papyon, bellerine kuşak takmışlardıriçinde sahnede yer alan Mehmet Büyükağaoğlu ve Tuna Orhan'ın kişili ğinde "yitirilenlerin" görüntüleri yan sır.
tim Kurulu olarak görevlendiren İŞTİSAN'ın öteki kuru cuları: Hale Akınlı, Oya Altekin, Sezai Altekin, Aslan Al tın, Leyla Altın, Taner Barlas, Haldun Ergövenç, Ünal Gürel, Cengiz Keskinkılıç, Erol Keskin, Zihni Küçümen, Gökhan Mete, Candan Sabuncu, Bilkay Tekben, Suphi Tekniker, Filiz Toprak, Ahmet Uz, Haşmet Zeybek. Kurumda görevli bütün sanatçılara ulaştırılacak çağrı ya zısında ise, "ülkemizde iktidara talip olanların büyük ço ğunluğunun, kimi önemli kurumları 'özelleştirmek", sat mak ya da kendi siyasal görüşleriyle donatmak eğiliminde oldukları" tehlikesine dikkat çekilerek, Şehir Tiyatrolarında da "tiyatroyu tiyatrocular yönetir" ilkesi nin yara aldığı" belirtildi. İŞTİSAN, bu durumdan "hem sanatsal demokrasimiz, hem de kendi sanatsal kimliği adına tedirginlik duyanları, birlikte düşünmeye, deneme ye herkesin sanatsal düşüncesini özgürce açıklayabile ceği bir ortam yaratmaya, potada birikecek sanatsal teo ri ve pratiği birlikte kotarmaya"... çağırıyor. Demokrata laik, çağdaş ve yaratıcı bir kamu tiyatrosu yolunda, İŞTİSAN, İstanbul Şehir Tiyatrosu Sanatçılarını çatısı altında bütünleşmeye çağrıyor.
dalgaların üstünde oynamak Nemika TUĞCU
İ Ç İ N D E N DALGA GEÇEN T İ Y A T R O Yazan: Ferhan ŞENSOY Yöneten: Ferhan ŞENSOY Müzik: Ferhan ŞENSOY Sahne-Giysi Tasarımı: Ortaoyuncular Işık Tasarımı: Tayfun
pe
cy
Oynayanlar: Pınar ALSAN, Rana HİMA, Ferhan ŞENSOY, Bican GÜNALAN, Levent ÜNSAL, Orhan ERTÜRK, Caner ALKAYA, Selim SESLER, Ali ÇATALBAŞ, Faruk GÜNCAN, Serap GÜNAYDIN, Figen EVREN, Derya OYANAY
Ferhan Şensoy'un 1971'de "Grup Oyuncuları'nda sahneye çıkışından bu yana tam yirmi üç yıl geçti; bu yirmi üç yılda binlerce kez seyirci karşısına çıktı Ferhan Şensoy; bu kez İçinden Dalga Geçen Tiyat ros'uyla seyircinin karşısında. Tam yirmi yıllık düşü gerçekleşti Ferhan Şensoy'un. İzmir'de rastla dığı "Muhayyel Metin", Muhayyel Metinin restoran-bar olarak hazır ladığı katamaran, bu düşün ger çekleşmesine neden oldu. Oysa Ferhan Şensoy "İngilizce Bilmeden Hepinize I Love You" diye bir kitap çıkarmıştı; ve bunun için de taa Amerikalara kadar gitmişti. Evren sel bir proje olacaktı. Olmadı. Ama İçinden Dalga Geçen Tiyatro oldu. Şimdi Kireçburnu'nda bağlı olan
a
SEYİRCİLİ SEYİR DEFTERİ
bu teknenin alt katında Seyircili Seyir Defteri'ni oynuyor. Bu da Şensoy'un çocukluğundan beri düşlediği bir projesi. 'Günümüz dünyasından kalkıp giden bir Nuh Gemisi. Yalnız Türkiye'den değil, bütün dünyadan kalkıp gidecek. "Asıl projede hayvanlar olacaktı. Tıpkı sirk numarası gibi. Dile daya nan evrensel ve görsel bir proje." Gemide gerçekleştirilmesi mümkün olmadığından Ferhan Şensoy gemi için bir oyun yazmış. Denizcilikle il gili romanlar, hikâyeler, kaptanlıkla ilgili kitaplar okumuş ve oyun çık mış. Seyircili Seyir Defterinde kendi kendini koramiral ilan etmiş bir uzun yol kaptanı ve mürettebatı ay lar sonra okyanusları aşarak Türkiye'ye gelir. Ülkeye altı ay da bir gelen kaptan, gördüğü değişiklikleri "şok" olarak yaşar. Tabii ekonomik ve politik şok lar. Büyük bir ümitsizliğe kapılır ve Nâzım Hikmet'in sözünü ettiği "He nüz gidilmemiş olan en güzel deniz"e doğru yola çıkar. Sanatçı "bu ülke insanının-gidesini getiriyor" diyor. İçinden Dalga Geçen Tiyatro'nun seyyar gişe olarak kullanılan bir de küçük arabası var. Bu araba oyun sergilenecek yerlerde dolaşarak bilet sorununu halledecek,
burası türkiye... A y ş e ATEŞ
a
larını işler; tıpkı bugün olduğu gibi tüm bunlar, yaşanılması kaçınılmaz ancak adeta çözümsüz ve kaba ko medi öğeleri içeren trajik olaylardır. Kırk yılı aşkındır acıyla komiği ustaca bir arada işleyip hiç bitmeyen seyir cisini bir yandan güldürürken bir yandan düşündüren Nejat Uygur, Üçün Biri'nin üçüncü perdesinde yıl ların eskimeyen Cibali Karako lu'ndan bir sahne sergiliyor. Karako lun Başkomiseri okuma yazma bilmez, kültür seviyesi de oldukça düşüktür ama yitirmediği bazı değer ler vardır. Karakola gelen herkesle gülerek ve 'sizli bizli' konuşulacaktır (küfrederken bile) örneğin. En fazla eğitim gören çalışanının (bekçi) ilko kul mezunu olduğu Cibali Karakolu'nun seyredeğer bir tek günlük ya şantısı, çalıştığı karakola tayini çıkan akademi mezunu oğlundan dolayı gururlanan başkomiserin acınası akı betinin yarattığı melodramlarla birle şince acı acı güldüren Cibali Kara kolu günümüz sorunlarını da anımsatıyor,
pe
cy
Yaşarken büstü yapılan tek (edinilen bilgilere göre de ilk) tiyatro sanatçısı Nejat Uygur, Kocamustafapaşa kendi deyimiyle İrimustafapaşa) Çevre Tiyatrosu'nda kendi yazıp yönettiği Üçün Biri adlı oyunu sergiliyor. Roma İmparatorluğu Dönemi'nden bir kesitle başlıyor oyun. Sezar; ce sur ama yaşlı, genç ama korkak komutanları; gönlünü verdiği Romalı Perihan ve yanından hiç ayırmadığı palyaçosu, "Köpek"'. Ardından hiç bitmeyen 'Bizans oyunları, entrikala rı" Roma İmparatorluğu üst üste savaşlar yaşamaktadır o yıllarda. İş te o savaşlardan birinde ordulara ki min komuta edeceğine karar verile cektir. Orduların o dönemki kumandanıdır münasip olanı ancak kumandan savaşa gitmeyi istemez. Hem korkmaktadır hem de kendisin den önceki kumandanın genç ve gü zel karısındadır gözü; hasta olduğu nu ileri sürer. Geriye iki alternatif kalmıştır; yaşlı, emekli kumandan ya da "Köpek". "Köpek"' bu işi kıvrama yacağını hemen ispatlar. Eğer karşı sında beş bin oklu varsa cephane nöbetini tutarken, o kaçacaktır, ör neğin çaresiz emekli kumandan sa vaşa gider ve bir zafer kazanır. Düş manlar o yaşta ve halde bir komutan görünce karşılarında, gülmekten öl müşlerdir, savaşmaya gerek kalmaz. Savaşın sonucu Saray'a yansırken yine birtakım oyunlar, hileler girer araya, hem de günümüz koşullarıyla bire bir paralellikler taşıyan göndermeleriyle. 3 perdelik oyunun ikinci perdesi tamamiyle bugün yaşanan ya da yaşa nılması olası olayların sahneye Nejat Uygur'un üslubuyla aktarılmasıdır. Bugünün sorunlarını, sorularını, acı-
ÜÇÜN
BİRİ
NEJAT UYGUR TİYATROSU Yazan: Ahmet YEKTA Yöneten: Nejat UYGUR Sahne Tasarımı: Süheyl UYGUR Müzik: Ahmet UYGUR Oynayanlar: Nejat UYGUR, Nejla UYGUR, Süheyl UYGUR, Behzat UYGUR, Feza ZERENGİL, Burhan İNCE, Pınar ÖZEKİT, Gülay TEKAY, Dilek DEMİR, Zülfikar YAZGAÇ
anıları paylaşabilmek... Musa AYDOĞAN
KIRILSIN ANKARA SANATEVİ TİYATROSU Yazan: Şenal SARIHAN Oyunlaştıran: Adem ATAR Yöneten: Selçuk ULUERGİN Müzik: Nurettin Ö Z Ş U C A Sahne Tasarımı: S. ÇETİNER Işık Tasarımı: Mehmet Y A Ş A Y A N
pe
cy
Oynayan: Nazan KIRILMIŞ
Gözaltı, baskı, işkence, sürgün, cezaevi, ölüm!.. Ve en az içeridekiler kadar dışarıdakileri de büyük acılara sürükleyen "olağanüstü" dönemlerin "olağan" meyveleri bunlar. Yalnızca oyuncuların de ğiştiği bir senaryo; ve adeta "yazgı"ymışcasına her on yılda bir top lumun başına çöreklenen karabasan!.. Ne var ki, o ölçüde de edebiyatımızı, sanatımızı besleyen verimli bir kaynak; birinin sayfası dürülmeden ötekinin açıldığı bir bataklık. C a m Bar daklar Kırılsın da böylesi bir bataklık ta uç veren binlerce çiçekten biri. Yıl 1986. Olağanüstü dönem sivil uzantı larıyla sürmekte. Şenal Sarıhan ise bu dönemde hem öğretmen hem avu kat. Bir yanda bili min kutsal ışığıyla minik beyinleri ay dınlatırken öte yan da aydınlık beyinle rin karartılabileceği sanısıyla bedenleri zincirlenen gençle rin, büyüklerin öz gürlüğünün savu nucusu; insancıl, duyarlı ve namuslu bir küçük burjuva aydını. Ve dolayı sıyla susturulması gereken bir "sakın calı". Niketim, her sakın calı gibi bir gün
a
C A M BARDAKLAR
onun da kapısı çalınır. Ardında öğ rencilerini, müvekkillerini, biri he nüz kundakta olan iki çocuğunu ailesini ve yakınlarını bırakarak; ya yıncı ve kendi gibi sakıncalı bir ay din olan kocasıyla Ankara'da baş layan serüveni, zamanın "potan siyel suçlu" kentlerinden biri olar Fatsa'ya dek uzanır. Günlerce sü ren gözaltı ve sorgulamadan sonra Efirli Cezaevi'nde son bulur bu zo runlu yolculuk. Suçu: Aydın olmak Kanıt: Bu yeterli, bundan büyük ka nıt mı olur? Cam bardaklar kırılana dek sürü yor bu tutsaklık. Cam bardaklarır kırılması özgürlüğün simgesi çün kü. Gerçekleşen her tahliyenin a r dından yaşanan mutluluğun şarkı ya dönüştüğü bir cezaevi geleneği Şenal Sarıhan'ın anılarından olu şan, Kafes ve Efirli Günlüğü adıyla yayımlanan öykülerinden Adem Atar'ın uyarladığı bir oyun Cam Bardaklar Kırılsın. Oyunculuğu, dekoru, müziği ve yorumuyla usta ca kotarılmış bir reji. 80'li yılların başında Başkent'in sanatsal ve kül türel yaşamına -onca zorluğa kar şın- bir renk, zenginlik ve coşku katan "Ankara Sanat Evi"nin yıllar sonra yeniden tiyatroya dönüşünü müjdeleyen bir ürün. Cam Bardaklar Kırılsın; tiyatro muza yeni bir topluluk kazandır masının yanı sıra, hâlâ hesabı so rulmamış bir döneme ışık tutması açısından da önemli. Her on yılda bir trafiğe açılan bu dikenli yol, böylesi güllerle kaplan sın ve cam bardaklar kırılmasın ar tık,
ÖZEL TİYATROLAR REHBERİ ALİ POYRAZOĞLU TİYATROSU • Ali Harikalar Diyarında • Tel: 244 46 75 ANKARA EKİN TİYATROSU * Sağırlar Söğüşmesi» Çirkin Kral »Atatürk Kültür Mrk. Salonu - Ankara » Tel: 58714 21 ANKARA SANAT TİYATROSU »403. Kilometre • Sakıncalı Piyade • Ay, Carmela • AST Salonu-Ankara «Tel: 425 02 56 BARIŞ OYUNCULARI • Püsküllü Masal (ç.o) • Bayındırlık ve iskân Md.Tiyatro Salonu - Balmumcu BİZİM TİYATRO • Şeytanistan • Yargı • Küçük Sahne Tel: 245 24 90 ÇAN TİYATROSU • Şakacı Guguk • Şımarık Prenses • Bilgiç ile Üşengeç • Çiftlikteki Yarış • Hayvanlar Alemi • Otobüs Tiyatrosunda Çöp Sağlığı • Etfal Kayış Sahnesi - Ankara »Tel: 431 95 66 ÇİSENTİ SANAT TOPLULUĞU • Renkler ve Günce • Barohan Tiyatro Salonu Tel: 293 81 37 DORMEN TİYATROSU » Beşten Yediye » Şahane Züğürtler • Çılgın Sonbahar • Şarkılar Susarsa * Tel: 241 27 37 DOSTLAR TİYATROSU • Bir Delinin Hatıra Defteri »İnsanlarım • Karaca Tiyatro. Tel: 252 59 35 E. FOSFOROĞLU TİYATROSU » Biraz Bakar mısınız Bayan • Ormandaki Sır (ç.o) Altunizade Kül. Mer. 343 44 34
a
E. YAZGAN - B. KAYABAŞ TİYATROSU • Suya Sabuna Dokunduk • Kadıköy Halk Eğt. Mrk. Tel: 348 40 50 GENÇ UYGURLAR TİYATROSU • Boynuz Kulağı Geçer» Çevre Tiyatrosu - Kocamustafapaşa * Tel: 585 59 35 G. ÜLKÜ-G. ÖZCAN TİYATROSU • Canım Cennette • Tel: 233 80 91
pe cy
HADİ ÇAMAN YEDİTEPE OYUNCULARI • Hoşgeldin Amerika • Kurşun Askerin Utancı* Rüştü Uzel Lisesi Tel: 225 71 98 İÇİNDEN DALGA GEÇEN TİYATRO » Seyircili Seyir Defteri • Kırkambar» Kuruçeşme » Tel: (0.522) 217 98 37 İDİL ABLA ÇOCUK TİYATROSU • Dilden Dile 2 (ç.o) • Altunizade Kül. Mer. 343 44 34 «Kadıköy Halk Eğ. 348 40 50 KARTAL SANAT İŞLİĞİTİYATROSU « Masal« Şarkılarımız Ölmesin « Hasan Ali Yücel Kültür Merkezi. Tel: 353 37 78 KENT OYUNCULARI • Konken Partisi • Nalınlar • Görünmez Dostlar (ç.o) • Tel: 247 36 34 KUMPANYA • Canlanan Mekân » Kumpanya Sahnesi İSM • Tel: 235 54 57 MASAL GERÇEK TİYATROSU • Küçük Kara Balık (ç.o.)*Robinson Dans Öğreniyor (ç.o.)*Karaca Tiyatro Tel: 252 59 35 NEJAT UYGUR TİYATROSU « Üçün Biri« Çevre Tiyatrosu » Tel: 585 59 35 NÜANS TİYATRO • Dıgıdık Kovboylar • Mithatpaşa Gösteri Merkezi-Ankara Tel: 431 8515 PALDIR KÜLTÜR TİYATROSU • Tarlakuşuydu Juliet • Manastır Sahnesi İSM • Tel: 256 37 51 SALİH KALYON TİYATROSU » Umudunu Yitirme » Martılar Adası (ç.o.) • Küçük Sahne » Tel: 29310 53 SES 1885 ORTAOYUNCULAR • Parasız Yaşamak Pahalı • Şu Gogol Delisi • Ferhangi Şeyler • Tel: 25118 65 STÜDYO OYUNCULARI • Beckett - 5 Kısa Oyun • Tel: 246 77 25 TEVFİK GELENBE TİYATROSU* Darısı Başımıza * ABT Kültür Merkezi • Tel: 58714 21 TİYATROKARE • Müziksiz Evin Konukları • Bahara Uyanış • Nişantaşı Kız Lisesi Tiyatro Salonu • Tel: 2301618 * Oleanna • Aksanat Kültür Merkezi» Tel: 252 35 00 - 230 82 01 TİYATROOM • Aslan Arı (ç.o.) • Kadıköy Halk Eği. Mrk. Tel: 418 57 00 Carriere Sanat Mrk. Tel: 552 07 91 TİYATRO GRUP • Uçlar » İçerisi * Eski Yeşil » Tel: 255 20 20 TİYATRO MİE • Dazlak • Şeker Portakalı (ç.o.) • Barohan Tiy. Salonu • Tel: 293 81 37 YASEMİN YALÇIN TİYATROSU • Kadınlık Bizde Kalsın • Yunus Emre Kültür Merkezi • Tel: 66119 43 YILMAZ VE TÜRKAN GRUDA TİYATROSU • Tecavüz • Karaca Tiyatrosu Salonu • Tel: 293 27 28
a
pe cy
pe cy a
a
cy
pe
pe cy a
pe cy a
pe cy a
p
a y c e
p
c e
a y
a
cy
pe
DEVLET TİYATROLARI KANUN TASLAĞI BİRİNCİ KISIM; Genel Hükümler BİRİNCİ BÖLÜM; Amaç, Kapsam ve Tanımlar
ÜÇÜNCÜ KISIM; Nitelikler, Görev, Yetki, Sorumluluklar BİRİNCİ BÖLÜM; Merkez Kuruluşu Genel Müdür Madde 8- Devlet Tiyatroları Genel Müdürü, yüksek öğrenim mezunu, tiyatro alanında tanınmış ve Devlet Tiyatroları Seçici Kurulu'nca belirlenecek üç aday arasından, Kültür Bakanı'nca seçilip, müşterek kararname ile üç yıl süre ile atanır. Bu atama da, Devlet Kanunu'nun belirlediği Genel Müdür olabilme koşul larından, süre koşulu aranmaz. Genel Müdür, Devlet Tiyatroları'nı yönetir ve temsil edr. Sınırla rı açıkça gösterilmek şartıyla, yetkilerinin bir kısmını astlarına devredebilir. Bu yetki devri sorumluluğu kaldırmaz. Genel Müdür Yardımcıları Madde 9- Genel Müdür'e yardımcı olmak üzere dört Genel Mü dür Yardımcısı bulunur. Genel Müdür Yardımcıları yüksek öğrenim görmüş olanlar ara sından Genel Müdür'ün istemi üzerine Müşterek Kararname ile atanır. Genel Müdür Yardımcılarından biri idari, biri mali, biri sanatsal ve biri de sanat teknik alanlarında Genel Müdür'ce verilecek gö revleri yaparlar. Kurullar Madde 10- Devlet Tiyatroları Merkez Kuruluşu'nda şu kurullar bulunur: a) Devlet Tiyatroları Seçici Kurulu b) Devlet Tiyatroları Yüksek Kurulu c) Devlet Tiyatroları Yönetim Kurulu d) Devlet Tiyatroları Disiplin Kurulları Devlet Tiyatroları Seçici Kurulu Madde 11- Devlet Tiyatroları Seçici Kurulu, kendi arasından se çeceği bir üyenin başkanlığında; a) Devlet Tiyatroları Yönetim Kurulu'nun seçimle gelen üyeleri, b) Birim Tiyatro Sanat Yönetmenleri, c) Bilim, yazın ve sanat alanlarında tanınmış kimseler arasından Bakanlıkça görevlendirilecek üyelerden oluşur. Bakanlıkça belirlenecek üyeler, Yönetim Kurulu'nun seçilmiş üyeleri ve Birim Tiyatrolar Sanat Yönetmenlerinin bir araya gel mesiyle oluşan sayının 1/3'ünü geçemez. Seçici Kurul, yönetmelikle belirlenen esaslar çerçevesinde top lanarak; Genel Müdür aday adayları arasından seçeceği üç ada yı, Devlet Tiyatroları Genel Müdürü atanması önerisi ile Bakanlık'a sunar. Devlet Tiyatroları Yüksek Kurulu Madde 12- Devlet Tiyatroları Yüksek Kurulu, Genel Müdür'ün başkanlığında Devlet Tiyatroları Yönetim Kurulu ile Birim Tiyat rolar Sanat Yönetmenlerinden oluşur. Aşağıda belirtilen görevleri yapar: a) Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü'nün uzun vadeli sanat politikalarını saptar, Genel Müdürlük'e tavsiye kararları sunar, b) Hazırlanan ve değiştirilen yönetmelik taslaklarını inceler ve son şeklini verir, c) Devlet Tiyatroları nın mali olanaklarını değerlendirmek ve ge-
cy
a
Amaç Madde 1- Bu kanunun amacı, Devletin tiyatro sanatını, toplu mun her kesimine yaymasını ve yurt çapında çağdaş, demokra tik ve laik doğrultuda gelişmesine ve yurtdışında tanıtılmasına katkıda bulunmasını sağlamaktır. Bu amaçla oluşturulan Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü, Kültür Bakanlığı'nın özerk, tüzel kişiliğe ve özel bütçeye sahip, bağlı bir kuruluşudur. Kapsam Madde 2- Bu kanun, Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü'nün ve Birim Tiyatroların görev, kuruluş, çalışmaya ve personele ilişkin esasları ile mali hükümleri kapsar. Tanımlar Madde 3- Bu kanunda geçen; a) Bakanlık, Kültür Bakanlığı'nı, b) Genel Müdürlük veya Kurum, Devlet Tiyatroları Genel Mü dürlüğünü, c) Birim Tiyatro, Genel Müdürlük'e bağlı çalışan tiyatroları, d) İdari Sözleşmeli Personel; Sanatçı Memurları, Sanat Uygula tıcılarını, Sahne Uygulatıcılarını, e) Kurullar, Devlet Tiyatroları Seçici Kurulu, Devlet Tiyatroları Yüksek Kurulu, Devlet Tiyatroları Yönetim Kurulu, Disiplin Ku rulları, Birim Tiyatro Yönetim Kurullarını ifade eder.
oluşur. Genel Müdürlük Merkez Kuruluşu, Ek - 1 cetvelde gösterilmiş tir. Birim Tiyatrolar Madde 7- illerde Devlet Tiyatroları Genel Müdürlük'üne bağlı olarak çalışan tiyatrolardır. Sanat Yönetmenliği, Yönetim Kurulu ve Danışma ve Denetim Birimleri ile Yardımcı Hizmet Birimleri'nden oluşur.
pe
İKİNCİ BÖLÜM; Görev Madde 4- Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü aşağıda sayılan görevleri yapar: a) Yurtiçinde ve dışında Birim Tiyatrolar kurmak, sahneler aç mak, birleştirmek, b) Ulusal ve evrensel kaynaklı, nitelikli tiyatro oyunlarını sahne lemek, c)Yurtiçi ve yurtdışında turneler düzenleyerek, tiyatro sanatının yaygınlaşmasını ve tanıtılmasını sağlamak, d) Her dalda ve düzeyde oyun yarışmaları açmak, oyun ısmarla mak, yurtiçi ve yurtdışı burslar ve ödüller vermek, şenlik ve ya rışmalar düzenlemek ve katılmak, e) Tiyatro sanatını geliştirmek amacıyla; yazar, yönetmen, oyuncu ve benzeri meslek alanlarında eğitici ve özendirici ön lemler almak, f) Tiyatro sanatı ile ilgili yayınlar yapmak, g) Devlet Tiyatroları bütçesini hazırlamak; tahsis edilen bütçeyi kullanmak, h) Bina, salon, atölye, donanım ve kadro gereksinmelerini karşı lamak için bütçe doğrultusunda yatırım yapmak, i) Tiyatro sanatının ülke çapında gelişebilmesi için gerekli görü len diğer çalışmaları yapmak. İKİNCİ KISIM; Kuruluş Organlar BİRİNCİ BÖLÜM; Kuruluş Madde 5- Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü, Genel Müdürlük Merkez ve doğrudan Genel Müdürlüğe bağlı Birim Tiyatrolardan oluşur. İKİNCİ BÖLÜM; Organlar Merkez Kuruluşu Madde 6- Genel Müdürlük, Devlet Tiyatroları Merkez Kuruluşu dur. Genel Müdür, Genel Müdür Yardımcıları, Kurullar, Danış ma ve Denetim Birimleri ile Yardımcı Hizmetler Birimlerinden
izlemek ve mahkemelerde Genel Müdürlüğü temsil etmek gö revlerini yürütür. Araştırma, Planlama ve Koordinasyon Dairesi Başkanlığı Madde 17- Araştırma, Planlama ve Koordinasyon Dairesi Baş kanlığı, tiyatro sanatının ve Devlet Tiyatrolarının gelişimine yö nelik araştırmalar yapar, Genel Müdürlük bütçe taslağını hazır lar ve uygulamasını izler, Birim Tiyatroların çalışmaları ile ilgili istatistik araştırmalar yapar, yayın, dökümantasyon ve arşiv hiz metlerini yürütür ve Genel Müdürlük tarafından gerekli görüle cek benzeri görevleri yapar. Yardımcı Hizmet Birimleri Personel ve Eğitim Dairesi Başkanlığı Madde 18- Personel ve Eğitim Dairesi Başkanlığı, Genel Mü dürlük ve Birim Tiyatrolar personelinin özlük işlerini yürütür, atama, nakil ve emeklilik işlerini yerine getirir, eğitim planları ve programlarını hazırlar ve uygular, hizmet içi eğitimi geliştirir ve Genel Müdürlük'çe verilecek diğer görevleri yapar. İdari ve Mali işler Dairesi Başkanlığı Madde 19- İdari ve Mali İşler Dairesi Başkanlığı, Genel Müdür lük için gerekli olan idari ve mali hizmetleri yürütür, kurum için gerekli olan satın alma, kiralama, araç ve malzeme temini ve benzeri işlemleri yapar, sağlık ve sosyal yardım hizmeti verir, personelin sağlık ve sosyal hizmet gereksinimlerini karşılamak üzere tesisler kurar, işletir, Bakanlık'ça kurulan tesis ve işletme lere katılır. Genel Müdürlük'çe verilecek diğer görevleri yapar. Teknik Hizmetler Daire Başkanlığı Madde 20- Teknik Hizmetler Daire Başkanlığı, Genel Müdürlük ve Birim Tiyatroların salon, sahne, atölye, stüdyo, depo ve bina larının, tiyatro mimarisi, tiyatro tekniği, sahne tekniği açısından ihtiyaçlarının belirlenmesi ve planlı bir şekilde giderilmesi; etüd, proje, yapım ve onarım işlerinin gerçekleştirilmesi, teknik dona nımlarının sağlanması, sanat teknik personelinin merkez ve bi rim tiyatrolar arasında dağılım, görevlendirme ve koordinasyo nu ile benzeri hizmetleri verir. Genel Müdürlük'çe verilecek diğer görevleri yapar. Savunma Sekreterliği
pe
cy
a
liştirmek için alınabilecek önlemleri belirler, Genel Müdürlük'e tavsiye kararları sunar, d) Birim Tiyatrolarda uygulanacak puanlama sisteminin temel ölçütlerini belirler, e) Birim Tiyatrolara toplam olarak ayrılacak yıllık puan dilimini belirler, f) Devlet Tiyatrolarının yıllık bütçe ve kadro olanaklarının Birim Tiyatrolara dağılımı için esasları belirler, g) Kurum'a alınması gerekli personelin unvanlarını ve nitelikle rini saptar. Devlet Tiyatroları Yüksek Kurulu, yılda en az iki kez toplanır. Devlet Tiyatroları Yönetim Kurulu Madde 13- Devlet Tiyatroları Yönetim Kurulu, Genel Müdür'ün başkanlığında; dört Genel Müdür Yardımcısı, Sanatçı Memurla rın gizli oyla seçtiği bir, Sanatçı Memur ile Sanat ve Sahne uy gulatıcılarının gizli oyla seçtiği bir temsilciden oluşur. Devlet Tiyatroları Yönetim Kurulu aşağıda belirtilen görevleri yapar: a) Devlet Tiyatroları Yüksek Kurulu'nun aldığı kararlar doğrultu sunda gereken iş ve işlemleri yapar, b) Genel Müdürlük'ün görevleri doğrultusunda yapılması gere ken idari ve sanatsal hizmetlerin zamanında yerine getirilmesi için gerekli önlemleri alır, uygulamaları yapar, c) Genel Bütçe'yi hazırlatır, kesinleşen bütçeyi uygular, d) Yıllık kadro planını hazırlar, e) Birim Tiyatrolar'ın ihtiyaç ve önerilerini dikkate alarak nakil ve tayinleri yapar, f) Birim Tiyatro Yönetim Kurullarınca kararlaştırılan yurtiçi ve yurtdışı bilgi, görgü ve eğitim konusundaki istemleri değerlen dirir ve yurtdışına gidecekleri belirler, g) Birim Tiyatroların uluslararası ilişkilerini ve yurt çapında ya pılacak turne, şenlik ve etkinliklerini değerlendirir, karara bağ lar. Disiplin Kurulları Madde 14- Genel Müdürlük Merkez Teşkilatı'nda, Yüksek Disip lin Kurulu ve Disiplin Kurulu, her Birim Tiyatroda Disiplin Kuru lu bulunur. Yüksek Disiplin Kurulu, Genel Müdür ya da yardımcısının baş kanlığında 1' nci Hukuk Müşaviri, Devlet Tiyatroları sanatçıları nın gizli oyla seçtikleri bir Sanatçı, Personel ve Eğitim Dairesi Başkanı, Sahne ve Sanat uygulatıcılarının kendi aralarından gizli oyla seçtikleri bir temsilciden oluşur. Gerektiğinde bu kurula il gili Birim Tiyatro Sanat Yönetmeni de katılır. Merkez Disiplin Kurulu, Genel Müdür Yardımcısı'nın başkanlı ğında, Hukuk Müşaviri, Personel ve Eğitim Dairesi Başkanlı ğı'ndan bir Şube Müdürü ile Merkez Sahne ve Sanat Uygula cıları'nın kendi aralarından gizli oyla seçtikleri bir temsilciden oluşur. Birim Tiyatro Disiplin Kurulu, her Birim Tiyatro bünyesinde, Sa nat Yönetmeni'nin başkanlığında, personel sorumlusu, Birim Tiyatro'da görevli Sanatçı, Sahne ve Sanat uygulatıcılarının ken di aralarından gizli oyla seçtikleri birer temsilciden oluşur. Danışma ve Denetim Birimleri Teftiş Kurulu Başkanlığı Madde 15- Teftiş Kurulu Başkanlığı, Genel Müdür'ün emri ile Genel Müdürlük ve Birim Tiyatrolarla ilgili araştırma, inceleme ve soruşturma hizmetlerini yürütür. Teftiş Kurulu'nun çalışma usul ve esasları, müfettişlerin seçil mesi ve yetiştirilmesi ile diğer hususlar bir yönetmelikle belirle nir. Hukuk Müşavirliği Madde 16- Hukuk Müşavirliği, birinci Hukuk Müşaviri ve yeteri kadar Hukuk Müşavirlerinden oluşur. Genel Müdürlüğü ilgilendiren hukuki, mali ve cezai konularda görüş bildirmek, Genel Müdürlük'ün çıkarlarını koruyucu, an laşmazlıkları giderici önlemler almak, tüm anlaşma ve sözleş melerin kanunlara uygun olarak yapılmasını sağlamak, davaları
Madde 2 1 - Savunma Sekreterliği, Özel Kanunu'nda ve diğer ka nunlarda gösterilen görevleri yapar.
İKİNCİ BÖLÜM; Birim Tiyatro Birim Tiyatro Madde 22- İllerde Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü'ne bağlı olarak çalışan her tiyatro, kendi başına bir Birim Tiyatro oluştu rur. Bu kanun doğrultusunda kendi çalışmalarını özerk bir yapı da sürdürür. Nüfusu üç milyonu aşan kentlerde, sahnesi ve altyapısı oluştu rulmak kaydıyla ve Devlet Tiyatroları Yüksek Kurulu'nun kararı ile birden çok birim tiyatro kurulabilir. Birim Tiyatro kuruluşları, idari yapı bakımından Genel Müdürlük Merkez Teşkilatına bağlı ve benzeri yapılanma ile şube müdür lükleri şeklinde kurulur. Her Birim Tiyatro'da, Sanat Yönetmenliği'ne bağlı olarak gerekli personel bulunabilir. Birim Tiyatrolar, Genel Müdürlük oluru ile turneler düzenleyebi lirler. Sanat Yönetmeni Madde 23- Birim Tiyatro Sanat Yönetmeni, Birim Tiyatro'nun müdürüdür. Tiyatro konusunda yüksek öğrenim görmüş, tiyat ro alanında çalışmaları ile kendini kanıtlamış adaylar arasından, söz konusu Birim Tiyatrodaki Sanatçı Memurlar'ca seçilecek iki kişiden biri, Devlet Tiyatroları Yüksek Kurulu'nun önerisi ile Ge nel Müdür tarafından üç yıl için atanır. Birim Tiyatro Sanat Yönetmenliği'nin herhangi bir nedenle bo şalması durumunda, sezon sonunda yenisi seçilene kadar, Ge nel Müdür vekaleten atama yapabilir. Yeni açılacak Birim Tiyatrolarda görev yapacak kurucu Sanat Yönetmenleri, bir yıl süre ile Devlet Tiyatroları Yönetim Kurulu'nca seçilir, Genel Müdür'ce görevlendirilir. Birim Tiyatro Yönetim Kurulu
Madde 24- Birim Tiyatro Yönetim Kurulu, Sanat Yönetmeni'nin başkanlığında; Başrejisör, Başdramaturg, Başdekoratör, İdari Müdür Yardımcısı, Birim Tiyatro Sanatçı Memurlarının gizli oyla seçtiği iki Sanatçı Temsilcisi ile Sanat ve Sahne uygulatıcılarının gizli oyla seçtiği bir Teknik Kesim Temsilcisi'nden üç yıl için oluşur. Başrejisör, Rejisörler arasından; Başdramaturg, Dramaturglar arasından; Başdekoratör de, Sahne, Giysi ve Işık Tasarımcıları arasından, Sanat Yönetmeni'nin önerisi ve Genel Müdür'ün onayı ile 3 yıl için atanır. İdari Müdür Yardımcısı, Genel Müdür tarafından atanır. Birim Tiyatro Yönetim Kurulu aşağıda belirtilen görevleri yapar: a) Birim Tiyatro'nun bütçe, kadro, bina, salon, atölye, depo, araç, gereç, yatırım, onarım ihtiyaçlarını belirler ve ihtiyaç duyu lan diğer konularda Genel Müdürlük'e öneriler getirir, b) Personelin ücret değerlendirmesini yaparak Genel Müdür lük'e sunar, Gerek duyulacak yönetmelik taslaklarını hazırlayarak Devlet Tiyatroları Yüksek Kurulu'na sunar, f) Sanat Yönetmeni'nin hazırlayacağı repertuarı onaylar, g) Birim Tiyatro'nun ihtiyaç duyacağı konularda kararlar alır, öneriler oluşturur.
cy a
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM; Personele İlişkin Esaslar Personel Sınıflandırması Madde 25- Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü'nün personel sı nıflandırması aşağıdaki gibidir: 1- Ek-2 listede gösterilenler, Devlet Tiyatroları Sanatçı Memur larıdır. 2- Ek-3 listede gösterilenler, Devlet Tiyatroları Sanat Uygulatıcı Memurlarıdır. 3- Ek-4 listede gösterilenler, Devlet Tiyatroları Sahne Uygulatıcı Memurlarıdır. Gelişen teknoloji ve hizmetin özelliği nedeniyle, bu sınıflara, ye ni ihtisas elemanları da dahil edilebilir. Bu madde kapsamındaki personel, idari sözleşme ile çalıştırılır, idari sözleşmelerde mali haklar, yükümlülükler belirtilir, İdari sözleşmeler, noter huzurunda yapılmış sözleşmeler hükmünde olup, vergi ve harç uygulamaları dışındadır.
lenler, görev bitiminde niteliklerine göre Devlet Tiyatroları Yö netim Kurulu'nca bir göreve verilebilirler. Çalışma Esasları Madde 27a) İdari Sözleşmeli Personelin sözleşme esasları ile ödenebile cek ücretlerin taban ve tavanları, diğer mali ve sosyal hakları Genel Müdürlük'ün önerisi ve Maliye Bakanlığı'nın uygun görü şü üzerine Bakanlar Kurulu'nca tespit edilir. İlgili Yönetim Kurulu, bu sınırlar çerçevesinde ücretleri kademe ve süreye bakılmaksızın, yetenek ve başarıya göre tespit eder. Yasal mazereti olmaksızın görevi olmayanların ücretlerini, taban ücrete kadar indirmeye yetkilidir. Yasal mazereti olmaksızın iki sezon üst üste görevinde yeterli olmadığı, Birim Tiyatro Yönetim Kurulu'nca belirlenen İdari Sözleşmeli Personelin sözleşmesi; Devlet Tiyatroları Yüksek Kurulu'nun onayı ile Genel Müdür'ce feshedilir. Bu yolla sözleş mesi feshedilenler, mükteseplerine denk bir kadro ile Kültür Ba kanlığında görevlendirilirler. İdari sözleşmeli Personele, Devlet Tiyatroları Yüksek Kuru lu'nun bölgeleri de gözönüne alarak düzenleyeceği teşvik, ödül lendirme ve disiplin esaslarına göre, Bakan onayı ile ikramiye ödenebilir. Devlet Tiyatroları İdari Sözleşmeli Personeli, Kurum dışında sahne ve sanata ilişkin çalışmalar yapabilirler, ancak asli görevi ni aksatmamak ve Kurum'dan izin almak zorundadırlar. Bu çalışmalar ve kamu kurumlarında görevlendirilmeler ile ilgili esaslar yönetmelikle düzenlenir. Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü, yurtdışından yabancı sa natçılar, uzmanlar, yabancı topluluklar getirtebilir. Bunlara öde necek ücretler ve yapılacak giderler Devlet Tiyatroları Yönetim Kurulu'nun kararına, Maliye Bakanlığı'nın olumlu görüşüne da yanılarak yapılır. Sözleşme ile ilgili hususlar ile çalışma esasları tip sözleşmelerle belirlenir. Sözleşmeler, Genel Müdürlük'te Genel Müdür onayı, Birim Ti yatrolarda Sanat Yönetmeni'nin önerisi Genel Müdür'ün onayı ile, 1 Temmuz'dan geçerli olmak üzere haziran ayı içinde yenile nir. b) Devlet Tiyatroları'nda daimi kadro ile yaptırılmasına gerek duyulmayan sahne ve sanata, eğitim ve araştırmaya yönelik iş ler için Borçlar Kanunu'nun İstisna Akdi hükümlerine göre Türk ve yabancı uyruklu personel çalıştırılabilir. Bu çalıştırmalarda başka iş ve hizmet yasağına ilişkin hükümler uygulanmaz. Emekli aylıkları kesilmez, yaş kaydı aranmaz. Sa natçı Memur aylık tavanının 1/30'unu geçmemek üzere günlük ücret ödene bilir. İstisna Akdi ile çalıştırılacak personelin nitelik, hak ve yükümlü lükleri ile çalışma esasları tip sözleşmelerle belirlenir.
pe
Göreve Alınma Madde 26- Devlet Tiyatrolar Genel Müdürlüğü'nde göreve alı nacak personel için şu esaslar uygulanır: 1- Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü'ne ilk defa idari sözleşme ile alınacak sanatçı memur adayları, nitelikleri yönetmeliğe uy gun olmak koşulu ile, Birim Tiyatro'nun açacağı ve Genel Mü dürlük tarafından görevlendirilecek bir gözlemcinin de katılaca ğı sınavla, 2- Sanatçı Memurlar dışında ilk defa idari sözleşme ile alınacak adaylar, nitelikleri yönetmeliğe uygun olmak koşulu ile sınavla, 3- Sanat faaliyetleri yapan kamu kurumları ile sanat öğretimi yapan kamu kurumlarındaki Sanatçı Memurlar, Sanat Uygulatı cısı Memurlar ve Sahne Uygulatıcısı Memurlar, nitelikleri yönet meliğe uygun olmak koşulu ile naklen, 4- Kurum dışından Birim Tiyatro Sanat Yönetmenliği'ne seçi lenler sınavsız, 5- Tiyatro alanında yüksek başarıları ile tanınmış kişiler, Birim Tiyatro Sanat Yönetmeni'nin önerisi, Devlet Tiyatroları Yönetim Kurulu'nun kararı ile sınavsız, 6- Geçici olarak görevlendirilecekler sınavsız olarak Genel Mü dür tarafından Devlet tiyatroları'na alınabilirler. 1 ve 2 bendinde sayılanlar bir yıl süreyle aday olarak idari söz leşme ile çalıştırılırlar. Bu sürenin bitiminde sınava tabi tutulur lar. Başarısız olanlar sınav kurulu kararı ile görevden çıkarılırlar. Gerek görülenlerin adaylığı, bir yıl daha uzatılabilir. İkinci yıl so nunda başarısız görülenler görevden çıkarılırlar. Kurum dışından Birim Tiyatro Sanat Yönetmenliği'ne seçilen-
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM; Yönetmelikler Madde 28- Devlet Tiyatroları Seçici Kurulu, Devlet Tiyatroları Yönetim Kurulu, Birim Tiyatrolar Yönetim Kurulları, Devlet Ti yatroları Yüksek Kurulu'nun ve Disiplin Kurulları'nın görev yetki ve sorumlulukları, üyelerinin görev süreleri, görüşme ve karar usulleri, çalışma esasları bir yönetmelikle belirlenir. Teftiş Kurulu Başkanlığı; İdari Sözleşme ile çalıştırılan persone lin nitelikleri, çalışma esasları ve diğer hususlar; Kurum dışında çalışmalar ve kamu kurumlarında görevlendirilmeler ile ilgili esaslar; ihale ve hesap usulleri; yolluk, toplantı, yol ve yatma gi derleri; tedavi işleri yönetmeliklerle belirlenir. Bu Kanun'a tabi personelin bir sicil dosyası ile Sicil Amirleri ta rafından yılda bir defa doldurulan ve yapılacak puanlamada ba şarı durumunun tespiti ile derece ve kademe yükselmesine esas olmak üzere bir de yıllık sicil raporu bulunur. Sicil raporu nun içeriği, Sicil Amirlerinin tespiti, doldurma zamanı, usulü, Sicil Amirlerinin rapor verebilmesi için süresi, olumsuz sicil du rumunda yapılacak işlemler ile benzeri hususlar, hazırlanacak Tiyatro... Tiyatro...
HU
bir yönetmelikle belirlenir. Bu Kanun'da doğacak boşlukları gidermek amacıyla yönetme likler çıkarılır. Bu Kanun'da hüküm bulunmayan hallerde, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu çerçevesinde işe alınan ve idari faaliyet gösterenlere 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun genel hükümleri uygulanır. DÖRDÜNCÜ KISIM; Mali Hükümler, Disiplin Hükümleri
pe cy
a
BİRİNCİ BÖLÜM; Bütçe, Gelirler Devlet Tiyatroları'nın Gelirleri Madde 29- Devlet Tiyatroları'nın gelirleri şunlardır: a) Genel Bütçe'nin Kültür Bakanlığı kısmının ilgili tertibinden ayrılan ödenek, b) Temsillerden elde edilecek hasılat, c) Tanıtıcı ve eğitici yayınlardan, plak, compact disc, ses bandı, film, video, fotoğraf, afişlerden elde edilecek gelirler, d) Düzenlenecek yurtiçi ve yurtdışı, ulusal ve uluslararası şen liklerden elde edilecek gelirler, e) Eğitim ve sosyal tesislerden elde edilecek gelirler, f) Her çeşit bağış ve yardımlar. Bütçe Madde 30- Devlet Tiyatroları'nın bütçesi, Yönetim Kurulu'nca kabul edildikten, Maliye Bakanlığı'nın olumlu görüşü alındıktan sonra Bakan tarafından onaylanır. Yıl içinde yapılacak giderlere ve gelirlere ait belgeler, kesin he sap cetvelleri ile birlikte yıl sonundan itibaren üç ay içinde Sa yıştay'a gönderilir. İhale ve Hesap Usulleri Madde 31- Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü'nün ve birim ti yatroların işlemlerinde Muhasebe-i Umumiye Kanunu ile Devlet İhale Kanunu hükümleri uygulanmaz. Alım-satım, yapma, kur ma, onarma ve kiralama işlemleri ile hesap usulleri Maliye Ba kanlığı'nın olumlu görüşü ile hazırlanacak ve Bakan tarafından onaylanacak yönetmelik esaslarına göre yürütülür. Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü'nün gelirleri, yargı ile ilgili işlem ve davaları, Belediye Gelirler Kanunu kapsamındaki faali yet ve işlemleri ile diğer bütün işlem ve alımları ile her türlü faliyetleri, her türlü vergi, resim ve harçtan muaftır. Devlet'e ait binalardan Devlet Tiyatroları'na ihtiyaç duyulanlar Maliye Bakanlığı'nca eşya ve tesisleriyle beraber parasız tahsis edilir. Kullanma süreleri ve modelleri Devlet Tiyatroları Yönetim Kuru lu'nca belirlenen özel görev kıyafetleri Genel Müdür'ün onayı ile kurum bütçesinden karşılanır. Devlet Tiyatroları kamulaştırma yetkisi çerçevesinde her türlü kamulaştırmayı yapabilir. Emeklilik ve Fiili Hizmet Madde 32- Devlet Tiyatroları personeli, Devlet Memurları Kanunu'na göre öğrenimlerine uygun başlangıç derecelerinin iki üs tünden göreve başlarlar, yükselebilecekleri derecenin iki üst de recesine kadar yükselebilirler. Sanatçı Memurlar, karşılığı kendilerince ödenmek kaydı ile en yüksek devlet memurunun ek gösterge dahil maaşı üzerinden emekli olurlar. Zorunlu emeklilik yaş sınırına gelenler, Birim Tiyatro Yönetim Kurulu'nun önerisi, Devlet Tiyatroları Yüksek Kurulu kararı ve Genel Müdür'ün onayı ile çalışmaya devam edebilirler. 11 Mart 1954 tarihli ve 6388 sayılı tamimle değiştirilen 5434 sayılı T.C. Emekli Sandığı Kanunu'nun değişik 12, 15 ve 32nci madde hükümleri, Devlet Tiyatroları'nın Sanat Uygulatıcı Uz man Memurları ile Sahne Uygulatıcı Uzman Memurlarından, sahne ve atölyelerde çalışanlar hakkında da uygulanır. Tedavi Giderleri Madde 33- Devlet Tiyatroları personelinin, hastalık veya her türlü estetik ve dentistik cerrahi, ameliyat ve müdahaleye maruz kalmaları halinde; yurtiçinde ve yurtdışında muayene ve tedavi ettirmeye gerekli ilaç, alet, lens, protez ve diğer hususları ge-
rektiren giderler ile cenaze masraflarını yapmaya merkez kuru luşu personeli için Genel Müdürlük, Birim Tiyatro personeli için Birim Tiyatro Sanat Yönetmenleri yetkilidir. Yurtiçinde personelin Devlet Hastaneleri dışında özel hastane, klinik veya uzman doktor muayenehanesinde bakım ve tedavisi mümkündür. Giderler bütçeden karşılanır. Tedavi ile ilgili hususlar Maliye Bakanlığı'nın görüşüne dayanı larak hazırlanacak ve Bakan tarafından onaylanacak bir yönet melikle düzenlenir. Yurtdışı İncelemeleri ve Burslar Madde 34- Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü, en az beş yıl hizmet etmiş olan personelini görgü, bilgi ve ihtisaslarını artır mak amacıyla, yol parası ve almakta oldukları aylık ücretleri ku rum bütçesinden ödenmek suretiyle, en çok bir yıla kadar ve beş yıl içinde en çok bir defa olmak üzere, ilgili yönetim kurulu nun önerisine göre yabancı ülkelere göndermeye yetkilidir. Burs kazanmış olanlara, bir yıla kadar ücretli izin vermek, yol parası ödemek, burs iznini bir yıla kadar ücretsiz olarak uzat mak, ilgili yönetim kurulunun önerisi üzerine Genel Müdürlük'ün yetkisi içindedir. Bu madde uyarınca bilgi, görgü ve ihtisasını artırmak amacıyla yurtdışına gönderilenler ile burs için ücretli izin verilenlerin hak ve yükümlülükleri hakkında Devlet Memurları Kanunu'nun ilgili hükümlerine göre işlem yapılır. Bu madde gereğince yabancı ülkelere gönderilenler yurda dö nüşlerinde dışarıda ki sürenin iki katı kadar zorunlu hizmetle yü kümlü olurlar. Bu yükümlülüklerini yerine getirmeyenler hakkın da Devlet Memurları Kanunu'nun ilgili hükümleri uygulanır. Gündelik, Yolluk, Toplantı, Yol ve Yatma Giderleri Madde 35- Sanatçı Sözleşmesi ile çalışan idari personelin Ge nel İdare Hizmetleri sınıfında eşdeğer görev ünvanlarında çalı şanları, makam ve özel hizmet tazminatlarından yararlandırılır lar. Devlet Tiyatroları Yüksek Kurulu Üyeleri ile Yönetim Kurulu Üyelerine, oturdukları kent dışında yapılacak toplantılarda, top lantı başına, Sanatçı Memurların tavan ücretinin 1/30'unu geç memek üzere Devlet Tiyatroları Yönetim Kurulu'nca belirlene cek gündelik ödenir. Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü'nün yurtiçinde yapılacak her türlü sanat etkinliklerine kişisel veya topluca katılacak Devlet Ti yatroları Merkez ve Birim Tiyatrolar personeline, yerli ve yaban cı konuk sanatçılar, topluluklar, uzmanlar ile yazarlar, eleştir menler ve figüranlara, sanatçı memurların tavan ücretinin 1/ 30'unu geçmemek üzere Devlet Tiyatroları Yönetim Kurulu'nca belirlenecek gündelik ödenir. Yurtdışı çalışmaları ile ilgili yolculuklarda genel hükümler uygu lanır. a) Devlet Tiyatroları personelinin görev yerleri dışındaki çalış malarında yol ve yatacak giderleri ile gündelikleri, b) Eğitim çalışmalarına katılacak eğitimciler, Sanatçı Memurlar, Sanat Uygulatıcısı Memurlar ve Sahne Uygulatıcısı Memurların yol ve yatacak giderleri ile gündelikleri, c) Yurtdışından geçici olarak getirilecek yabancı sanatçı, uzman ve yabancı toplulukların yurtdışı ve yurtiçi yol giderleri ve yata cak giderleri ile gündelikleri, Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü bütçesinden karşılanır. İKİNCİ BÖLÜM; Disiplin Hükümleri Disiplin Hükümleri Madde 36- Bu kanun kapsamında çalışan personele verilecek disiplin cezaları ile her bir disiplin cezasını gerektiren fiil ve hal ler, İdari Sözleşmelerde belirtilir. İzinsiz ve mazeretsiz olarak kesintisiz 6 gün göreve gelmeyen İdari Sözleşmeli Personel, görevden çekilmiş sayılarak Sözleş mesi Genel Müdürlük'çe re'sen feshedilir. Disiplin cezasını gerektiren kusurlu hareketi ile bir zarara yol açan personele, disiplin cezası verilmekle beraber sebep olduğu zarar da ödettirilebilir. Cezalar ilgili Disiplin Kurulu kararına dayanarak uygulanır.
Tiyatro
Tiyatro
siplin soruşturmasına uğrayanların savunma hakları hiçbir cilde kısıtlanamaz, savunma alınmadan ceza verilmez. Savun. süresi 7 günden az olamaz. ifaen görevden ayrılma, disiplin cezalarının uygulanmasına gel oluşturmaz. nel Müdürlük'ün merkez ve birim tiyatrolarda görevli bütün soneli, Memurin Muhakematı Hakkında Kanun hükümlerine i olup, Genel Müdür ve Yardımcıları dışındaki tüm personel <kında karar vermeye Genel Müdürlük Memurin Muhakematı misyonu yetkilidir. ŞİNCİ KISIM; Diğer Hükümler
Genel Müdür Yardımcısı KURULLAR Devlet Tiyatroları Seçici Kurulu Devlet Tiyatroları Yüksek Kurulu Devlet Tiyatroları Yönetim Kurulu Devlet Tiyatroları Disiplin Kurulları DANIŞMA VE DENETİM BİRİMLERİ: Teftiş Kurulu Başkanlığı Hukuk Müşavirliği Araştırma, Planlama ve Koordinasyon Dairesi Başkanlığı
RİNCİ BÖLÜM Idırılan ve Uygulanmayacak kümler, Geçici Hükümler rürlükten Kaldırılan ve Uygulanmayacak Hükümler adde 3716.06.1949 tarih ve 5441 sayılı Devlet Tiyatroları Kuruluş Kanu ile bu Kanun'a ek, değişiklik ve tadil hükümleri getiren kan hükümleri yürürlükten kaldırılmıştır. 6245 sayılı Harcırah Kanunu'nun 33üncü maddesinin (c) tık tı Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü hakkında uygulanmaz.
YARDIMCI BİRİMLER : Personel ve Eğitim Dairesi Başkanlığı idari ve Mali İşler Dairesi Başkanlığı Teknik Hizmetler Daire Başkanlığı Savunma Sekreterliği
çici Maddeler çici Madde 1- Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü sahneleriı Birim Tiyatrolara dönüşümü Genel Müdürlük'çe; Birim Ti oların ilk Sanat Yönetmenleri, Yönetim Kurulları ve tüm roların dağılımı, Genel Müdürlük'ün önerisi üzerine Bakanlık ayı ile gerçekleştirilir. cici Madde 2- Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü'nün mevt ve kurulacak olan tesis, atölye, araç, gereç ve donanımının İlanım ve gerektiğinde Birim Tiyatrolar arasında paylaşım ısları, Devlet Tiyatroları Yönetim Kurulunca belirlenir. cici Madde 3- Mevcut yönetmelikler, bu kanunun öngördüyönetmelikler çıkarılıncaya kadar yürürlüktedir. Bu kanun reğince hazırlanacak yönetmelikler en geç altı ay içinde yü lüğe konulur. içici Madde 4- Bu kanuna göre düzenleme yapılıncaya kadar, ğişen veya yeniden kurulan birimlere verilen görevler, daha ce bu görevleri yapmakta olan kişiler ve birimler tarafından pılmaya devam edilir. içici Madde 5- Bu kanunun yürürlük tarihinden önce emekli mUŞ sanatçı memurlar, 65 yaşını doldurmuş olsalar dahi, aran niteliklere uygun oldukları ve başvuruda bulundukları takde, kadro uygun ise ilgili Yönetim Kurulu kararı ile göreve ah lar.
Ek-2 DEVLET TİYATROLARI GENEL MÜDÜRLÜĞÜ SANATÇI ME MURLARI 1. Sanatsal faaliyet gösterenler: Sanat Yönetmenleri Başrejisörler-BaşdramaturglarBaşdekoratörler-Rejisörler-Oyuncular-Sahne TasarımcılarıGiysi Tasarımcıları-lşık Tasarımcıları-Dramaturglar-Sanat Danışmanları-SanatÖğretmenleri-Müzikçiler-Dansçılar 2. İdari faaliyet gösterenler: Genel Müdür-Genel Müdür Yardımcıları-Teftiş Kurulu Başkanı-1 nci Hukuk Müşaviri-Daire Başkanları
cy
a
BAĞLI TİYATROLAR: BİRİM TİYATRO: Sanat Yönetmeni Birim Tiyatro Yönetim Kurulu
pe
İNCİ BÖLÜM rürlük ve Yürütme
Ek-3 DEVLET TİYATROLARI GENEL MÜDÜRLÜĞÜ SANAT UYGULATICI UZMAN MEMURLARI 1. Sanatsal faaliyet gösterenler: Reji Asistanları-Dramaturgi Asistanları-Basın Yayın Halkla İlişki ler Uzmanları-Sahne Amirleri-Film-Video ve Ses Stüdyosu Realizatörleri-Atölye Realizatörleri-Sahne Realizatörleri-Sahne Uzmanları-lşık Uzmanları-Grafikerler-Sahne Fotoğrafçıları 2. İdari faaliyet gösterenler: Birim Tiyatro Müdür Yardımcıları-Müfettişler-Mimarlık, Mühen dislik, Hekimlik, Avukatlık Hizmeti sınıfında çalışanlar-Şube Müdürleri-Saymanlar ve Ayniyat Saymanları-Uzmanlar-Bilgisayar Programcıları-Şefler Ek-4 DEVLET TİYATROLARI GENEL MÜDÜRLÜĞÜ SAHNE UYGULATICI UZMAN MEMURLARI
rürlük adde 38- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer. rütme adde 39- Bu Kanun'u Bakanlar Kurulu yürütür.
-1
NEL MÜDÜRLÜK KURULUŞU ERKEZ KURULUŞU: NEL MÜDÜR: :nel Müdür
1. Sanatsal faaliyet gösterenler: Sahne Işıkçıları-Suflörler-Sahne Amir Yardımcıları-PerukacılarProdüksiyon Amirleri-Kondüvitler-Aksesuarcılar-MakinistlerMakyajcılar-Marangozlar-Mobilyacılar-Demirciler-MekanikçilerTerziler-Kunduracılar-Boyacılar-Plastikçiler-Bezlemeciler-Döşemeciler-Şapkacılar-Butaforlar-Kostüm Temizleyicileri-Serigrafçılar-Film-Video ve Ses Teknisyenleri 2. İdari faaliyet gösterenler: Yukarıda sayılanlar dışında, Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü ve teşkilatında çalışan tüm perso nel.
ENEL MÜDÜR YARDIMCILARI: mel Müdür Yardımcısı enel Müdür Yardımcısı mel Müdür Yardımcısı Tiyatro... Tiyatro...
İSTANBUL ŞEHİR TİYATROLARI 1 9 9 3 / 9 4 SEZONU MART AYI O Y U N D Ü Z E N İ TARİH
SAAT
Harbiye Muhsin Ertuğrul Sahnesi
1 Mart Salı 2 Mart Çarşamba
20.30 15.00 20.00 20.30 20.30 11.00 15.00 20.30 11.00 15.00 18.30 20.30 20.30 15.00 20.30 20.30 20.30 11.00 15.00 20.30 11.00 15.00 18.30 20.30 20.30 15.00 20.30 20.30 20.30 11.00 15.00
MOLİERE YA DA KARA KOMPLO MOLİERE YA DA KARA KOMPLO MOLİERE YA DA KARA KOMPLO MOLİERE YA DA KARA KOMPLO LÜKÜS HAYAT
3 Mart Perşembe 4 Mart Cuma 5 Mart Cumartesi
6 Mart Pazar 7 Mart Pazartesi 8 Mart Salı 9 Mart Çarşamba 10 Mart Perşembe 11 Mart Cuma 12 Mart Cumartesi 13 Mart Pazar
14 Mart Pazartesi 15 Mart Salı 16 Mart Çarşamba 17 Mart Perşembe 18 Mart Cuma 19 Mart Cumartesi 20 Mart Pazar
21 Mart Pazartesi 22 Mart Salı 23 Mart Çarşamba 24 Mart Perşembe 25 Mart Cuma 26 Mart Cumartesi
27 Mart Pazar
28 Mart Pazartesi 29 Mart Salı 30 Mart Çarşamba 31 Mart Perşembe 1 Nisan Cuma 2 Nisan Cumartesi
3 Nisan Pazar
11.00 15.00 18.00 20.30 20.30 15.00 20.30 20.30 20 30 11.00 15.00 20.30 11.00 15.00 18.30 20.30 20.30 15.00 20.30 20.30 20.30 11.00 15.00 20.30 11.00 15.00
LÜKÜS HAYAT LÜKÜS HAYAT RESİMLİ OSMANLI TARİHİ RESİMLİ OSMANLI TARİHİ RESİMLİ OSMANLI RESİMLİ OSMANLI RESİMLİ OSMANLI RESİMLİ OSMANLI TARTUFFE
TARİHİ TARİHİ TARİHİ TARİHİ
TARTUFFE TARTUFFE RESİMLİ OSMANLI TARİHİ RESİMLİ OSMANLI TARİHİ TARTUFFE TARTUFFE TARTUFFE TARTUFFE TARTUFFE TARTUFFE TARTUIFFF LÜKÜS HAYAT LÜKÜS HAYAT LÜKÜS HAYAT MOLİERE YA DA KARA MOLİERE YA DA KARA MOLİERE YA DA KARA MOLİERE YA DA KARA TARTUFFF TARTUFFE TARTUFFE
VANYA VANYA VANYA VANYA VANYA
DAYI DAYI DAYI DAYI DAYI
TARTUFFE TARTUFFE TARTUFFE
KOMPLO KOMPLO KOMPLO KOMPLO
Fatih Reşat Nuri Sahnesi
Üsküdar Musahipzade Sahnesi
Kadıköy Haldun Taner Sahnesi
FERMANLI DELİ HAZRETLERİ FERMANLI DELİ HAZRETLERİ FERMANLI DELİ HAZRETLERİ İLK GENÇLİĞİM İLK GENÇLİĞİM SIRIK-OBUR-CAMGÖZ (ÇO) İLK GENÇLİĞİM İLK GENÇLİĞİM SIRIK-OBUR-CAMGÖZ (ÇO) İLK GENÇLİĞİM İLK GENÇLİĞİM
VLADIMIR KOMAROV VLADIMIR KOMAROV VLADIMIR KOMAROV VLADIMIR KOMAROV VLADIMIR KOMAROV GÖLGENİN CANI (ÇO) VLADIMIR KOMAROV VLADIMIR KOMAROV GÖLGENİN CANI (ÇO) VLADIMIR KOMAROV VLADIMIR KOMAROV
AİLE ŞEREFİ AİLE ŞEREFİ AİLE ŞEREFİ AİLE ŞEREFİ AİLE ŞEREFİ İNSAN BAHÇESİ (ÇO) AİLE ŞEREFİ AİLE ŞEREFİ İNSAN BAHÇESİ (ÇO) AŞK MEKTUPLARI AŞK MEKTUPLARI
AYRANGEVEN AYRANGEVEN AYRANGEVEN AYRANGEVEN FERMANLI DELİ HAZRETLERİ SIRIK-OBUR-CAMGÖZ (ÇO) FERMANLI DELİ HAZRETLERİ FERMANLI DELİ HAZRETLERİ SIRIK-OBUR-CAMGÖZ (ÇO) FERMANLI DELİ HAZRETLERİ FERMANLI DELİ HAZRETLERİ
ÇIKMAZ SOKAK ÇOCUKLARI ÇIKMAZ SOKAK ÇOCUKLARI ÇIKMAZ SOKAK ÇOCUKLARI ÇIKMAZ SOKAK ÇOCUKLARI ÇIKMAZ SOKAK ÇOCUKLARI İNSAN BAHÇESİ (ÇO) ÇIKMAZ SOKAK ÇOCUKLARI ÇIKMAZ SOKAK ÇOCUKLARI İNSAN BAHÇESİ (ÇO) AŞK MEKTUPLARI AŞK MEKTUPLARI
GÖLGE USTASI GÖLGE USTASI GÖLGE USTASI GÖLGE USTASI KADINL AR DA SAVAŞI YİTİRDİ SIRIK-OBUR-CAMGÖZ (ÇO) KADINLAR DA SAVAŞI YİTİRDİ KADINI ARDA SAVAŞI YİTİRDİ SIRIK-OBUR-CAMGÖZ (ÇO) KADINLAR DA SAVAŞI YİTİRDİ KADINLAR DA SAVAŞI YİTİRDİ
BİR BAŞKASI BİR BAŞKASI BİR BAŞKASI BİR BAŞKASI BIRBAŞKASI GÖLGENİN CANI (ÇO) BİR BAŞKASI BİR BAŞKASI GÖLGENİN CANI (ÇO) BİR BAŞKASI BİR BAŞKASI İSTANBUL'UN GÖZLERİ MAHMUR İSTANBUL'UN GÖZLERİ MAHMUR İSTANBUL'UN GÖZLERİ MAHMUR İSTANBUL'UN GÖZLERİ MAHMUR İSTANBUL'UN GÖZLERİ MAHMUR İSTANBUL'UN GÖZLERİ MAHMUR GÖLGENİN CANI (ÇO) İSTANBUL'UN GÖZLERİ MAHMUR İSTANBUL 'UN GÖZLERİ MAHMUR GÖLGENİN CANI (ÇO) İSTANBUL'UN GÖZLERİ MAHMUR İSTANBUL'UN GÖZLERİ MAHMUR
İLK GENÇLİĞİM İLK GENÇLİĞİM İLK GENÇLİĞİM İLK GENÇLİĞİM FERMANLI DELİ HAZRETLERİ SIRIK-OBUR-CAMGÖZ (ÇO) FERMANLI DELİ HAZRETLERİ FERMANLI DELİ HAZRETLERİ
BİR BAŞKASI BİR BAŞKASI BİR BAŞKASI BİR BAŞKASI BİR BAŞKASI GÖLGENİN CANI (ÇO) BİR BAŞKASI (1 SÖYLEŞİ) BİR BAŞKASI
AİLE ŞEREFİ AİLE ŞEREFİ AİLE ŞEREFİ AİLE ŞEREFİ AİLE ŞEREFİ İNSAN BAHÇESİ (ÇO) AİLE ŞEREFİ AİLE ŞEREFİ
a y
c e p -İLK GENÇLİĞİM
İLK GENÇLİĞİM İLK GENÇLİĞİM İLK GENÇLİĞİM İLK GENÇLİĞİM SIRIK-OBUR-CAMGÖZ (ÇO) KADINLAR DA SAVAŞI YİTİRDİ KADINLAR DA SAVASI YİTİRDİ SIRIK-OBUR-CAMGÖZ (ÇO) KADINLAR DA SAVAŞI YİTİRDİ
İSTANBUL'UN GÖZLERİ MAHMUR İSTANBUL'UN GÖZLERİ MAHMUR İSTANBUL'UN GÖZLERİ MAHMUR İSTANBUL'UN GÖZLERİ MAHMUR İSTANBUL'UN GÖZLERİ MAHMUR GÖLGENİN CANI (ÇO) İSTANBUL'UN GÖZLERİ MAHMUR İSTANBUL'UN GÖZLERİ MAHMUR İNSAN BAHÇESİ (ÇO) İSTANBUL'UN GÖZLERİ MAHMUR
ÇIKMAZ SOKAK ÇOCUKLARI ÇIKMAZ SOKAK ÇOCUKLARI ÇIKMAZ SOKAK ÇOCUKLARI ÇIKMAZ SOKAK ÇOCUKLARI ÇIKMAZ SOKAK ÇOCUKLARI İNSAN BAHÇESİ (ÇO) ÇIKMAZ SOKAK ÇOCUKLARI CIKMA7 SOKAK ÇOCUKLARI İNSAN BAHÇESİ (ÇO) ÇIKMAZ SOKAK ÇOCUKLARI ÇIKMAZ SOKAK ÇOCUKLARI
-
-ALTI DERECE UZAK ALTI DERECE UZAK ALTI DERECE UZAK ALTI DERECE UZAK ALTI DERECE UZAK İNSAN BAHÇESİ ALTI DERECE UZAK ALTI DERECE UZAK ALTI DERECE UZAK
Gaziosmanpaşa Sahnesi
Harbiye Cep Tiyatrosu AŞK MEKTUPLARI (15.00)
AYRANGEVEN
AŞK MEKTUPLARI (15.00) AŞK MEKTUPLARI (15.00)
AYRANGEVEN AYRANGEVEN AYRANGEVEN
. -
-AŞK MEKTUPLARI (15.00) -
KADINLAR DA SAVAŞI YİTİRDİ
AŞK MEKTUPLARI (15.0) AŞK MEKTUPLARI (15.00)
KADINLAR DA SAVAŞI YİTİRDİ KADINLAR DA SAVASI YİTİRDİ KADINLAR DA SAVAŞI YİTİRDİ
SULAR AYDINLANIYORDU (15.00)
-AYRANGEVEN AYRANGEVEN AYRANGEVEN AYRANGEVEN
. RESİMLİ OSMANLI TARİHİ
SULAR AYDINLANIYORDU (15.00) SULAR AYDINLANIYORDU (15.00)
-SULAR AYDINLANIYORDU (15.00) SULAR AYDINLANIYORDU (15.00) SULAR AYDINLANIYORDU (15. 00)
RESİMLİ OSMANLI TARİHİ RESİMLİ OSMANLI TARİHİ
;• BİR BAŞKASI BİR BAŞKASI BİR BAŞKASI BİR BAŞKASI
KONFERANS (18.00) SULAR AYDINLANIYORDU (15.00)
SULAR AYDINLANIYORDU (15.00) SULAR AYDINLANIYORDU (15.00)
londra
mektubu
H a l i d e EŞBER
pe cy
a
Alphonse Maria Mucha... Geçen yüzyılın sonunda yaptığı tiyatro afişlerinin çekiciliği, kendine özgülüğü, Tiyatroya başka bir yerden bakış... 12 Aralık Pazar, Londra Barbican Centre'da 30 Eylül'den beri süren serginin son günü... Büyük bir alana yayılmış olan kültür merkezi, otopark(lar)la çevrelenmiş. Girişi bul duktan (kaç girişi var bilmiyorum) ve içeriye adım attıktan sonra bir an durup nasıl bir yerde olduğumu anlamaya çalıştım. Burada kaybolmanıza imkân yok; her tarafta işaretler, uyarılar, yol gösteren tabelalar... Zamanınızı sinema, tiyatro, konser salonları ya da galerilerden hangisinde geçireceğinize daha önceden ka•ar vermedinizse, dört bir yanda bulunan kafelerde düşünebilirsiniz veya bir koltuğa, merdivene hatta yeye, halının üzerine oturabilirsiniz. Küçük kitapçıları ve özel tasarım (tekörnek) takı bölümlerini gezebilir, beğendiğinizi (paranız yeterse) alabilirsiniz. Ben yalnızca sergiyi gezmek istiyo rum. Asansörleri bulup, 5. kat, 8. bölüme gidiyorum. Kuyruğa girip biletimi alı yorum ve iki saatlik bir rüyaya dalıyorum. "Alphonse Mucha Sergisi". 1 8 6 0 yı lında bugünün Çek Cumhuriyeti sınırları içindeki Moravia'nın küçük bir kasabasında (Ivancice) doğan Mucha, 21 yaşında Viyana'da yardımcı sahne res samlığına başlamış. 1882'de Count Khuen'in yardımlarıyla önce Münih'te, ardın dan da 1887'de Paris'Julian Akademisi ve sonra Colarossi Akademisi'nde eğitim görmüş. Kitap, gazete sayfa düzenlemeleri ve çikolata-bisküvi kutularının üzeri ne çizimler yaparak okulunu tamamlamış. Sipariş üzerine, Aralık 1894'te Fransız Tiyatrosu'nun büyük oyuncusu Sarah Bernhardt'ın oynadığı Gismonda (yazan; Victorien Sardou) için yaptığı afişten sonra; Medea, Hamlet, Kamelyalı Kadın gibi Sarah Bernhardt'ın başrolünü oynadığı oyunların afişleri artık Mucha'ya ait tir... Kostüm ve dekor tasarımlarından tiyatro yönetimine uzanan çalışmaları... Sarah Bernhardt ve tiyatro çok önemli bir yeri kapsar Mucha'nın yaşamın da..."1900 Paris Sergisi" kariyerinde bir dönüm noktası olurken aynı dönem, Rodin'le yakın arkadaşlık kurarak heykel çalışmaları, mücevher ve mobilya tasarım ları da yapmış. Fotoğrafa karşı 1800'lerde başlayan ilgisi, 1893'te Paris'te (yeni) bir fotoğraf makinesi almasıyla afiş çalışmalarına yeni bir bakış getirmiş. Stüdyo Atölyesi'nde çektiği fotoğrafları, onların çizimlere, afişlere dönüşmesini sergide adım adım izlerken; bir sanatçının yaratıcılığının sonsuzluğunu tüm ayrıntılarıy la yaşıyorsunuz. Orijinal baskılarının çoğu zarar gördüğü veya kaybolduğu için sergide yer alan fotoğraflar, orijinal cam negatiflerinden yeniden basılmış. Muc ha'nın büyük projesi; Slav Destanı'nı gerçekleştirme isteği onu, Paris'teki başarı sına rağmen kendi toprağına çekmiş. Ama çalışmalarını istediği gibi sürdürebil mesi için gerekli olan kazancı, 1904'te Amerika'ya giderek elde edebileceğine karar vermiş. 1910'a kadar çeşitli sanat okullarında eğitmenliğin yanı sıra New York'ta German Theatre için afişler ve sahne tasarımları yaparken, zengin işadamı Charles Crane ve arka daşı, geleceğin Çekoslovakya başkanı Tomas Masaryk ile tanışmış. Ve Crane'i Slav Destanı'nın finansmanı nı karşılamaya razı etmiş. 1910'da Prague'a dönerek, belediye binasının dekorasyonu ve uzun zamandır bekleyen projesi; 20 yağlıboya tablodan oluşacak olan Slav Destanı üzerinde çalışmalarına başlamış, 1928'de de Çekoslovakya'nın 10. kuruluş yılında Crane ile birlikte şehrine, ülkesine armağan etmiş; daha sonraki yıllarını çeşitli afişler, posterler ve vitray çizimleri üzerinde çalışarak geçirirmiştir. Alphonse Maria Mucha, 78 yaşındayken, 1939 yılının Mart ayında Almanların Prague'ı işgal etmelerinden birkaç ay sonra ölür. Resmi, tiyatroyu, fotoğrafı, devamlı bir şeyler yaratmayı, üretmeyi, çalışmayı seven bir insanın 78 yıl lık yaşamına iki saat ortak oldum. Sergiyi gezerken (eğer isterseniz) küçük bir odada devamlı tekrarlanan; Prague Film ve Televizyon Akademisinin Barbican Art Gallery için hazırladığı 25 dakikalık "Mucha'nın Ya şamı ve Sanatı" üzerine video gösterimini de izleyebiliyorsunuz. Ve küçük kitap dükkânından geçerek ser giyi bitiriyorsunuz. Ama.gönlünüz arkada kalıyor; içinizde bir şeylerin eksikliğiyle...
bedbin romeo Hakkı YÜKSELEN
TARLAKUŞUYDU JULİET PALDIR KÜLTÜR TİYATROSU Yazan: Ephraim KISHON Türkçesi: Hale KUNTAY Yöneten: Can DOĞAN Müzik: Murat BAVLİ Seden EDGA Işık Tasarımı:: M.Tarık ŞERBETÇİOĞLU Oynayan:
cy a
Giysi Tasarımı: Ahu ERCAN,
E. Kishon'un Shakespeare'in ünlü Ro meo ve Juliet oyunundan esinlenerek kaleme aldığı Tarlakuşuydu Juliet ko medisi Paldır Kültür Tiyatrosu tarafından İSM (istanbul Sanat Merkezi)'nde sergi leniyor. Oyunu Can Doğan sahneye koy muş. Wİlliam Shakespeare'in ünlü eserinin, günümüzde de büyük aşkların simgesi olarak kabul edilen kahramanları Romeo ve Juliet, 16 Ekim 1594'te umutsuz aşk ları nedeniyle intihar ederler... Ve de iyi ederler; çünkü ölümden çok daha büyük felâketler de vardır kimi zaman; yaşa mak gibi!.. Evet, Romeo ve Juliet yaşamaya devam ederler. "Öbür tarafta" değil de "bu taraf ta" kavuşurlar birbirlerine; evlenirler ve bildiğimiz ailelerden birini kurarlar. Daha sonra neler olduğunu izlemek istiyorsa nız gidin bu güzel oyunu seyredin. Sey redin ki trajik bir aşkın zamanın acımasız darbeleri altında nasıl bir rezalete, sonra da nasıl bir komediye dönüştüğünü gö rün. Kim bilir, belki kendinizden bir şey ler bile bulursunuz oyunda... Evliliklerinin otuzuncu yılında Romeo ve Juliet, birbirlerinden nefret ederek ve on dört yaşındaki "hayırsız, saygısız ve ter
Olgun BAYDEMİR,
pe
Akilla GÜLTİKEN, Murat GÖKSAY
biyesiz" kızlarıyla birlikte yaşamaktadır lar. Bulaşık yıkamaktan bıkkın ve artık "LİSa adını verdiği sıcak su torbası ile yatar iktidarsız (mutlaka psikolojiktir); Jüliet'i dadısını baştan çıkararak, mirasına gö diktiği kaynanasını ortadan kaldırabilme için sürekli suikast planları hazırlayan mutsuz ve bedbin Romeo... Shakespea re'in çeşitli oyunları arasında yolunu yi tirmiş bir halde dolaşan bunak bir papaz ve tarihin tozlu sayfalarından (sahnenin altı) çıkıp gelen Wİlliam Shakespeare... Oyunun ilerleyen dakikalarında yüre parçalayıcı hikâyenin (aşkın) içyüzü soylu ve romantik kahramanlarının mal oldukları da ortaya çıkmaya başlar Eğer yıllar sonra Dadı açıklamasa "dırdır " Jüliet'in zaten eskiden beri bir "erkek delisi" olduğunu ve masumiyet perdes altında kimlerle düşüp kalktığını nereden bilebilirdik ki? Ya Shakespeare! Önce, kendisine "Willie diye seslenen evladı yaşındaki genç kız tarafından baştan çıkarılır (o da teşnedi zaten); sonra da yapılan sorgusunda eserlerini aslında kendisinin yazmadığ yolunda "samimi itiraflarda" bulunur... Aile savaşları bütün şiddetiyle sürüp gi der. Nihayet "3. Perde"nin sonunda öte nin tarlakuşu mu yoksa bülbül mü umduğu tartışmasına kadar varır.. Shekespeare oyunlarının birer klasik ol duğunu onlara nazire olarak yazılmış bir oyundan bile anlamak mümkün! 16. yüz yıl kıyafetleri ile bugünün "çağdaş" me kân ve ilişkilerinin ortasına "düşmüş1 oyun kahramanlarının yaşamlarına bırak tıkları yerden ve hiçbir "acemilik" çekme den devam edebilmeleri anlamlı ve anla şılır değil mi? Zamanında ölmek en iyisi galiba; rezil olacaksak; sevmeyi, yaşa mayı ve mutlu olmayı bilmiyorsak eğer... Dün-bugün arasındaki sürekliliğin, sah ne, müzik tasarımı, tiplemeler ve rejisiyle birlikte başarılı bir biçimde kurulduğu Tarlakuşuydu Juliet; dekor, kostüm ve diyalog gibi öğelerin absürt kullanımı ve oynandığı salonla da (eski bir kilise) ilgi çekici bir oyun.
cy a
pe
yaşamaya mecbursun Elvin KORU
ASİYE NASIL
KURTULUR?
TRABZON DEVLET TİYATROSU Yazan: Vasıf ÖNGÖREN Yöneten: Çetin İPEKKAYA Müzik: Selmi ANDAK Sahne Tasarımı: Suar ŞEYLAN
cy a
Giysi Tasarımı: Nalan TÜRKOĞLU Işık Tasarımı: Seyhun AYAŞ Oynayanlar: Kader Özşen
GÖZPINAR, Engin ÖZSAYIN, Arzu GÜNDÜZ (A. Berna KONUR),
Mesut TURAN, Miraç ERONAT,
Fikret URUCU, Seda YILDIZ, Ekin TUNÇAY, Jale YÜCEL, Sabri
pe
KURT, Elvin KONU, Ayla BAKİ, Hüseyin DOĞAN, İlker
DANIŞOĞLU, Ahmet ERKUT, Hülya KALEBAYIR, Rüçhan
GÜREL, Hüseyin DOĞAN, Oktay GÖZPINAR
Bugün değişik bir güne başladık. Sıcak bir kahve ve samimi bir ko nuşmaydı, bizi heyecanlandıran; çünkü, o içilen çay ve bu sıcak söz cükler Asiye'ye eşlik ediyordu. Çetin İpekkaya'nın ağzından kendimizi ye niden tanımanın verdiği o çocuksu heyecanla dinliyorduk, dudakların dan dökülen her sözcüğü. "Tiyatro yaşama sevincidir" diyordu, Çetin İpekkaya. Evet, işte bu yüzden coşuyordu içimiz. Bu yüzden heyecanlandırıyordu söylenen her sözcük bizi. Yepyeni bir insanı tanıyorduk çünkü, Asiye'yi... Ve böylece başladık provalarımıza. Her geçen gün biraz daha keşfedi yorduk Asiye'nin yaşamındaki "benlerimizi. Asiye bizdik. Asiye, adı Asiye olmayan sayısız insan-; çocuk luğunu yaşayamamış, anne şefkatinden uzak çocuklar; Asiye, sevgi sizliğin kapattığı kapıla rın ardındaki sevgi yu mağıydı, çaresizlikler içinde. Ve her gün yeni den sancılanırken Asiye, bir dostluğun da sıcak dokunuşlarını yaşıyor duk dudaklarının kıvrım larında. Çetin İpekka ya'nın oyuna dokunuşu, her repliği yaşatma ça bası, oyunun gerçekli ğinden öte Vasıf Öngören'e uzanan bir dost eliydi. Sıcak anılar sar mıştı her yanı. Vasıf Ön görenin sözcükleriyle, Çetin Ipekkaya'nın sahip çıktığı o sonsuz dostluğuyla; ve Asiye var olu yordu, her gün bu dost kalplerde. Asiye tüm çır pınışlarında, kurduğu düşlerde, yaşadığı ger çeklerde, yıkılan umutla rının içinde dolaştığı ha-
rabelerde seslendi insanlara; bizler ağzından, duygularından ve vücutla rından. Asiye yaşamını seçmişti adı ne olu sa olsun. Sizce de bu, yavaş yavaş unutulmaya yüz tutmuş "yaşama s, natı" değil midir? işte böyle arkadaş olduk Asiye'yl Bunun içindir ki birleşti yüreklerim Çetin İpekkaya'nın önderliğinde. anladık ki, yaşam tüm acımasız ger çekleriyle sürüklese de, bizi ayak tutan içimizdeki o dayanılmaz yaş; ma dokunma, yaşama sarılma arzı sudur. Tüm yitip giden değerlere, in san olmaktan kaçınmayanlara sesleniyoruz şimdi. Asiye'yle ben ber, Vasıf Öngören'in kalemiyle: An ne olursa olsun, yaşamaya mecbur sun. o
cy
pe a
İşimize gelmeyeni değiştiririz Faruk BOYACIOĞLU
AY
IŞIĞINDA ŞAMATA
İZMİR DEVLET TİYATROSU Yazan: Haldun TANER Yöneten: Sönmez ATASOY Sahne-Giysi Tasarımı: Talay TOKTAMIŞ Işık Tasarımı: Hale EREN
a
Oynayanlar: Müge ARICILAR, Recep AYYILDIZ, Şener ÜNAL,
Y.Evren SERTER, Murat
ÇOBANGİL, Erdoğan AYDEMİR, Gülay ÖZKAYA.Türker TEKİN, Gözde BAKŞIK, Ertan DİNÇER,
"Haldun Taner'in tiyatro yazarlığı iç içe geçmiş üç evreden oluşur. İlk evre yanılsamacı anlatımla, iyi kuru lu oyunlar yazdığı 1949-1962 yılları arasındaki dönemi kapsar. 1960'ta Lütfen Dokunmayınla ilk denemesi ni yaptığı göstermeci biçemde yazıl mış oyunlar Taner Tiyatrosu'nun ikinci evresini belirler ve bugüne uzanır. Üçüncü evre îse 1962'de Bu Şehr-i istanbul Ki ile ilk denemesi yapılan kabare tiyatrosu ürünlerini içerir." Taner'in deyişiyle "yazarın koşullan maları ile seyircinin bambaşka ko şullanmaları arasındaki zıtlığı bir fars havası" içinde yansıtan oyun ikinci evreye denk düşüyor. Yazarın, Ay Işığında Çalışkur öyküsünden yola çıkılarak yazılan oyun tamamen
cy
Hülya BÖCEKLİOĞLU, Tansel TÜRKEÇ, Erdener BAŞAR,
1986 yılında yitirdiğimiz Haldun Ta ner, Türk Tiyatrosu'nun yapıtaşlarından biridir. Dışardakiler, Fazilet Ec zanesi, Lütfen Dokunmayın, Ke şanlı Ali Destanı, Gözlerimi Kapa rım Vazifemi Yaparım, Vatan Kur taran Şaban, Zilli Zarife, Sersem Kocanın Kurnaz Karısı, Eşeğin Göl gesi gibi hepimizin çok yakından ta nıdığı, belki de ahbap olduğumuz oyunlarından tanıdığımız yazarın ti yatrosunu, Ayşegül Yüksel üç evre de toplamış.
pe
Recai TOPAÇ, Yaşar ÜRÜK, Birsel AYGÜN, Tayfun BAKIRDÖKEN, Sedat DEMİR, Filiz PEHLİVAN, Sabiha SONKAN, Ahmet
DİZDAROĞLU, Birsel AYGÜN
bir düzen eleştirisidir. Daha önce pek çok yerde sahne nen oyunun yakın zamanda İzmir'de de ikinci sahnelenişi bu. Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Tiyatro Bölümü tarafından Prof. Ö demir Nutku rejisiyle sahnelenen oyunun sahne tasarımını o zaman da Talay Toktamış yapmıştı. Çok az bir değişiklikle ramp ışıklarına çıkar oyunda bizim için çok hoş bir süp riz vardı. O da Güzel Sanatlar Fakül tesi'nde sahnelenen oyunda Cemil oynayan Murat Çobangil'in Özcan'a karşımıza çıkmasıydı. Oldukça iyi bir kompozisyon çizen, Murat Çobana aynı zamanda oyunun reji asistanlı ğını yapıyor. Devlet Tiyatrosu'ndan aldığımız ba sın açıklamasında oyun için şunları yazılmış. "Yazarın 77'de yazdığı bu oyun, da ha önce yazmış olduğu tek kitaplı öyküsünün oyunlaştırılmış biçimidir Eser önce mizahla yazılmış, gerçekçe bir oyun olarak sunulur. Sonra se yircilerin arasındaki oyun kişilikleri eleştirileri ile yeniden ve değiştirile rek oynanır, işlerine gelmeyen ger çeklerin değişmesini isteyenlerin bu eleştirisidir. Oyun toplumun her ke siminde görebileceğimiz bu tür dav ranışları eleştirerek gözler önüne sermeyi amaçlıyor."
a
pe cy
gözlüklü sami'ler de ölüp Nalân ÖZÜBEK
İSTANBUL DEVLET TİYATROSU Yazan:Turhan SELÇUK Oyunlaştıran ve Yöneten: Kenan IŞIK Müzik: Timur SELÇUK Sahne - Giysi Tasarımı: Serpil TEZCAN Işık: Yakup ÇARTIK Koreografi: Nil BERKAN
pe cy
Oynayanlar: Sumru YAVRUCUK, Atilla OLGAÇ, Bilge Şen ÇELİK, Ali DÜŞENKALKAR, Atilla ŞENDİL, Ali SÜRMELİ, Numan Tala PAKNER, Adnan BİRİCİK, Levent GÜNER, Cem KURDOĞLU, Saydam YENİAY, Viorel ILIESCU, Selen ŞENBAY, Cemal ÜNLÜ, Umut DEMİRDELEN, Ali Fuat ÇİMEN, Naci TAŞDÖĞEN, Mithat DEMOKAN, Kemal BEKİR, Selçuk KIPÇAK, Ülkü ÜLKER, Ayton SERT, Oya İNCİ, Gamze YAPAR, Edvvard ARİS, Tülin ERDOST, Işıl YÜCESOY, Fevzi GÜR, Ayşin AKMAN, Enise İNAK, Orhan BAŞARAN, Tarkan KOÇ, Yonca CEVHER, Batuhan YÜCE, Füsun KOSTAK, Alper DÜZEN, Mine DEMİRİS, Bengi TAŞÇI
Devlet Tiyatroları'nın Cumhuriyetin 70. yılını kutlama progra mına İstanbul Devlet Tiyatrosu da Abdülcanbaz ile katıldı. Abdülcanbaz'ı Turhan Selçuk'un çizgi romanından oyunlaştırarak yö neten Kenan Işık, özellikle Cumhuri yet temasını işle yen karelerden ya rarlanıldığını vurguluyor. Ken disiyle oyun üstü ne söyleştik. Bir çizgi romana can vermenin, sahne üstüne çı karmanın keyfi yanı sıra zorluk ları, riskleri de olsa gerek. Siz nasıl bakıyorsunuz? Gerçekten de çizgi romandan tiyatro çıkartmak pek kolay değil. Hele de bu Turhan Selçuk gibi usta bir sanatçının elinden çıkmış, çok sevilen bir çizgi roman ise. Biz öncelikle çizgi romanın atmosferini olabildiğince sahneye yansıtabilmek niyeti ile yola çıktık. Bu nedenle de öyküyü değilse de tipleri ve diyalogları olduğu gibi aldık. Diya logların neredeyse yüzde seksenini Turhan Selçuk'un balonlarından dialoğa dönüştürdük. Dekor ve kostüm ta sarımları da bu anlayışla gerçekleşti. Demek istediğim çizgi roman önemli ölçüde sahneye hatta mizansene yan sıdı. Bizim için en önemli handikap, tiplerin ete-cana bürünerek sahnede hareket etmesiydi. Sahnede hareket
a
ABDULCANBAZ
34
Tiyatro... Tiyatro..
eden oyuncu, ti yatro sanatını öte ki sanatlardan ayı ran en önem öğedir. Oysa bilir siniz çizgi roman tipleri donmuştur Hareket bir kare den ötekine sıçra yan, değişen re simlerle anlatılır zaman da öyle. Bir kareden ötekini geçerken "iki saat sonra" ya da "erte si gün" diyerek za man sıçratılır. Oy sa bilirsiniz k hareket ve zama nın tiyatrodaki kul lanımı çok pahalı dır... Biz bu endişelerle bir me tin oluşturma ça lışmalarına başladık. Bu aşamada ön celeri bizi endişelendiren handikapları giderek farklı bir reji anlayışının altya pısını oluşturdu. Oyuncular Abdülcan baz'ı sevmişler ve bu çizgi romana el koyup, oyunlaştırmalar. Oyun böyle başlar... Oyunun eksen kişisi Soytarı, Sami'ye çizgi romanı unutmasını, sah nede etli-canlı biri olduğunu hatırlatır. Bu düşünce bizi oldukça rahatlattı. Öy le sanıyorum ki seyirci de rahatladı. En azından oyunu bir çizgiroman olarak değil oyun olarak seyretmeye başladı. Teslim edersiniz ki çizgi roman, tiyatro ile kolay kolay örtüşecek bir sanat de ğil. Özellikle sinemada pek çok çizgi roman tadından, keyfinden çok şey yi tirerek çıktı seyircisinin karşısına. Salt çizgi roman değil, roman, öykü, resim de öyle... Benim bildiğim "Guernica"dan birkaç oyun yapıldı ama hiçbiri
pe cy a
'Picasso'nun resmindeki etkiyi, sarsıntıyı yaratmadı. Her sanatın kendine özgü bir anlatım tarzı, kendine has bir tadı var. Çizgi romana adını veren Abdülcanbaz, oyunda oldukça arka planda kalmış. Bunun nedenini öğrenebilir miyiz? 'Turhan Selçuk'un çizdiği otuzu, aşt ım Abdülcanbaz çizgi romanı var. İlk çizilen bir iki tanesi dışında tümü gözlüklü Sami'nin üzerine kurulu öykülerden oluşmuş. Kimi romanlarda Abdülcanbaz hemen hiç yok. Arada bir girip Osmanlı tokadı atar ya da o ünlü suskunluğunu bozup bir iki okkalı laf eder. Diyeceğim, oyunda Gözlüklü Sami'nin in planda olmasında herhangi bir ka sıt yok. Varsa eğer, oyunun zorunlu olan Cumhuriyet temasını, Sami'yi ve ilişkilerini daha etkin bir biçimde ortaya çıkarması nedeniyledir. Yukarıda da söyledim. Biz tamamen çizgi roma na sadık kalmak istedik. Mevcut çizgiromanın hemen hemen tümünden tek bir diyalog da olsa yararlandık. Örne ğin; Herru-Merru, Romona hikayesin den alındı. Gözlüklü Sami'nin zayıfla ması Cihanyandı Saliha'dan çarşaf show, Bayanlar ve Baylar hikâyesin den. Meclis-i Mebusan sahnesi ve Mustafa Kemal, ağırlıklı olarak İşgal Altında adlı romandan, Zort İsmayıl Dipkus Gezegeni adlı çizgi romandan alındı vb... itiraf edeyim ki içlerinde ti yatroya çok yatkın öyküler vardı ama dediğim gibi biz Cumhuriyet temasını işlemek zorundaydık. Hangi oyun olursa olsun önemli olan seçtiğiniz te madır. Burada yazara ters düşmemek gerektiği kanısındayım. Bu nedenle
ben oyunlaştırma aşamasında olabildi ğince Turhan Selçuk'a sadık kaldım ve elbetteki Turhan Selçuk'un oyunu sey rettikten sonraki onayı ve mutluluğu bizleri çok rahatlattı. Oyunun süresi alışılagelmişten biraz daha uzun; iki saat kırk dakika. Se yircinin sıkılabileceğini düşündünüz mü? İki saat süren oyunlarda dahi yeterince dolmayan tiyatro salonları mızı göz önünde bulundurursak, bu da bir risk oluşturmuyor mu? Oyun çalışırken süreyle hiç ilgilen mem. Oyunun ne kadar sürdüğünü de ancak ilk oyunda öğrenirim. Reji asis tanı ya da sahne amiri arkadaşlarım bilirler, kimi zaman sormam bile; bu bir ritim meselesidir. Rejisörün, oyun cularla birlikte bir oyun metnine getir dikleri bir tempo. Bu süre kırk dakika da olabilir, yüz kırk, iki yüz kırk dakika da... Önemli olan, bu tempoyu oluşturan aksiyonu diri tutmak, öyküyü kaçırmamaktır. Eğer bir oyun seyirciye uzun geliyorsa oyunda bir hata var demektir. Bu hata çoğu zaman oyun seyirciyle buluştuk tan sonra belli eder kendini. Siz uzun prova zamanlarında bir şeyleri elden kaçırmış, ya da kaçırdığınızı bile bile öykünün zedelenmemesi adına çaresiz kalıp sineye çekmişsinizdir. Kimi za
man da oyuncu gerekli performansı göstermez vb... Ben çoğu kez ilk oyu nu seyirciyle birlikte izlerken hep oyu nu durdurmak, müdahale etmek iste rim... Artık çok geç olduğunu bile bile... Abdülcanbaz'ı birkaç kere seyredenler oyunun kısaltıldığını sandılar ve gelip bana çok iyi olmuş dediler. Oysa oyu nu kısaltmadık. Süre aynı süre... Öyle sanıyorum ki, oyundaki pek çok cazi be seyirciyi bir an dağıtıyor. Sürmegöz İhsan'ın çizgi romandakine ne denli benzediğini düşünürken, sözü ya da bir hareketi kaçırıyor. Koreografi, kostümler veya bir ayrıntı, şarkı sözlerini ilk anda yok ediyor; ya nı sıra mizansen de son derece iç içe. Kimi zaman üç ayrı sahne iç içe oyna nıyor. Neden böyle diyeceksiniz? Oyun yirmi küsur tablodan oluşuyor. Her tablo için en az otuz saniye şu ya da bu nedenle klasik anlamda geçiş yapsanız, oyun toplam on-on beş da kika duracak ve en azından on-on beş dakika daha uzun olacaktı... Oyunu sahnelerken geleneksel tiyat ro öğelerinden yararlanılmış, he men yanı başında da bir tarihselleştirme çalışması görüyoruz. Bunu biraz açar mısınız? Her oyun kendi üslubunu kendi yara-
a
gi romanın tiplerine bürünmüşler... Davet sahnesinin sonunda, işler iyice arapsaçına döner. İçinden çıkılmaz bir hal alır. Gözlüklü Sami'nin de gücü yetmez olayları istediği yöne kanalize etmeye. Artık tam bir kaos, tam bir anarşi vardır. Her kafadan bir ses çı kar. Kimi "Din elden gidiyor" diye bağı rır, kimi "export- import"... Bu içinden çıkılmaz duruma-ki bu durum koca bir imparatorluğu çökertmiştir- oyuncular "Oyun içinde Oyun" şarkısını söyleye rek seyircinin dikkatini çekmek ister ler... "Oyun içinde oyun Buraya bir mim koyun Bu oyuna sen de soyun..." Ve çıkıp giderler seyircinin ardından... Şu günlerde Turhan Selçuk tekrar çi ziyor Abdülcanbaz'ı... Evet, hem de çizgi romana oyunu so karak. Nasıl ki biz çizgi romanı oyunlaştırdık Turhan Selçuk da oyunu çizgi romanlaştırıyor. Aktör Sami, gerçek Sami'ye karşı. Çok hoş bir fantazi. Ha tırlarsanız Abdülcanbaz ve arkadaşları, Anadolu'ya kaçışları sırasında Turhan Selçuk'tan yardım isterler. Turhan Selçuk'un çizdiği bir tekneye binerek son anda kaçıp kurtulurlar. Bu trük çizgi romanda vardı. Abdülcanbaz'ın zor anında, Turhan Selçuk kendini bir tekne çizerken çizer ve bir sonraki ka reye bırakıverir tekneyi. Gazetedeki yeni serüvende bu ve benzeri trükler
pe
cy
tır. Sahnenin boyutları, olanakları ve kadro belirler bunu. Abdülcanbaz'ın üslubunu daha çok çizgi roman belir ledi. Zaman zaten belli; 1920'ler... Yer; İşgal Istanbulu. İster istemez o dönem etkili oldu. Sanki o dönemin ti yatro üslubu hakim oldu harekete. Ta bii bir de çizgi romanın o kübik yapısı. Oyunda eşya yok denecek kadar az. Ortaoyununda da öyledir. Pişekar şakşağına vurur, "Efendim bu yurun" der, "Size yeni evinizi göstere yim", iki dolanırlar sahnede; bir şıngır mıngır; olmayan anahtarla kapı açılır; olmayan merdivenlerden çıkılır ve ol mayan boğaz manzarası seyredilir üst katın cumbasından. Tarihselleştirmeden kastedilen oyunun bugüne bazı göndermeler yapması ise haklısınız; ama bunun için özel bir çaba harca madık. Zaten bu anlayış çizgi romanın kendisinde var. Hatta bu konuda Tur han Selçuk o denli ileri gidiyor ki kimi serüvenler son derece fantastik bir üslupta çizilmiş. Zamansız ve olma yan mekânlarda geçiyor... Eğer bizim oyunda bu var ise çok hoş. Tiplerin ve ilişkilerin doğru kurulduğu anlamına çekiyorum bunu. "Oyun içinde oyun"? Oyun içinde oyun yine Turhan Selçuk'un bir cümlesi. Biz biraz daha ileri gidip şarkı sözü yazdık. Yukarıda da söyledim; oyuncular var sahnede; çiz
• ankara ekin tiyatrosu gösterilerine Atatürk Kül tür Merkezi Salonu'nda devam ediyor; 1993/94 tiyatro sezonunu Orhan Asena'nın Sağırlar Söğüşmesi adlı
oyunla açan topluluk yaptığı 50 günlük Anadolu turne sinden sonra, Ankara'da AKM salonunda üç oyunla gös terilerine devam ediyor. Ankara Ekin Tiyatrosu'nun ser
çok; bizim çok hoşumuza gidiyor bu. Oyunun müziklerine ilişkin ne söyle yeceksiniz? Biliyorsunuz Timur Selçuk yaptı mü zikleri. Ben daha önce de çalıştım Ti mur'la. Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşa maz'da. Orada müzik daha klas anlamda vardı. Müzikli oyunun alışıl; gelmiş bir biçimi vardır. Şarkıyla baş lar, şarkıyla biter. Şarkılar hemen he men eşit aralıklarla girer oyuna; en az şu kadar, en çok bu kadar şarkı olma lıdır gibi normlar... Bu kez öyle çala; madik. Bir şarkı söyleniyorsa, sanki müzikal bir oyundaki gibi kayıt şa; konmadan söyleniyor, ilk şarkımız ne redeyse on-oniki dakika... Ama öyle zaman oluyor ki uzun zaman şarkı söylenmiyor ya da oyunun birkaç cümlesi şarkı gibi söylenip, iki saniye de geçip gidiyor. Sözün sonu, gele neksel şarkılı oyun anlayışı bir ölçüde kırıldı bu oyunda. Ayrıca özel olara şarkı söyleyebilecek oyuncular seçil medi. Oyuncuların sesleri, müzikalite leri neyse o. Özellikle istedi Timur bu nu; "şarkıcıya değil, oyuncuya yazıyorum ben şarkılarımı" dedi. Son derece haklı. Şarkı da oyunun içinden bir olgu. Oyunla organik bir ilişkisi var. Elbette ki oyuncular tarafından üstelik oynanarak söyleniyor. Kaldı ki bizim oyunun temaya ilişkin pek çok önemli anları şarkılarla birlikte oynanı yor.
gilediği bir diğer oyun da Çirkin Kral. Londra'da tiyatro çalışmalarını sürdüren Hüseyin Poy raz'ın konuk sanatçı olarak oynadığı Çirkin Kral Yılma; Güney'in oto biyografisi. Sahneye koyan Savaş Yurttaş Çevre düzeni Hakan Dündar'a, yapımcılığı ise Faruk Gü venç'e ait. 3-8 Mart tarihleri arasında Güney turnesinde çıkacak olan oyun daha sonra gösterilerine AKM salo nunda devam edecek. Topluluğun bu sene üçüncü oyunu ise Haldun Taner'ir Günün Adamı adlı oyunu. Usta yazar Haldun Taner'in çıraklık dönemine denk düşen oyunu günümüze uyarla yan Semih Çelenk. Oyunu sahneye koyan Mehmet Ulay Oyunun dekor ve kostümü Hakan Dündar'a, müzikler Savaş Bağcan'a, yapımcılığı ise Faruk Güvenç'e ait. Top luluğa bu yıl konuk sanatçı olarak katılan Jale Aylanç'ın da rol aldığı Günün Adamı aldı oyun evrensel kimlik doğrulara, bilim ve politika arasındaki ilişkiyi ve politika nın çirkin yüzünü vurucu bir biçimde ortaya koyuyor,
"tiyatroda devrim" tartışmaları(ll) ÖDENEKLİ
TİYATROLARDA
ÖZERK
MODELE
GEÇİŞ
TARTIŞMALARI
(2)
R.. BİLGİNER: Bugün yürürlükte olan düzen, Devlet Tiyatrosu'nu ele alır sak, sekiz ayrı merkezde, tek bir Genel Müdürlük, muhasebesi tek, repertuar kurulu tek, yönetim tek kişi; gerçi yasada Kültür Bakanlığı'na bağlı diyorsa da, Kültür Bakanlığı ile Devlet Tiyatroları ilişkisi de sağlıklı değil. Kimi yerde Bakan'ın gereksiz yetkisi var, kimi yerde ise Bakan'ın yetkisi ulaşamıyor. Ama bu anormal şişmanlamış bir vücutta büyümeyen bir kalp gibi, vücuda yeteri kadar kan taşımıyor ve sağlıklı olmuyor. Bu nedenle ilk aşamada, ister otonom olsun ister özerk olsun en azından sanat yönünden bir özgürlük ver mek, muhtariyet vermek lazım. Parasal yönden bir merkeze bağlanmak da uygulamada çok sakıncalar doğuruyor. Parayı veren kuruluş benim bütçemdesin diye daha sonra siyasi, idari baskılar da yapabiliyor. Bence Batı'da bu konuda geçilmiş evre leri de hesaba katarak ulaşılmış noktayı örnek almak, esas al mak; Türk Tiyatrosu'nun sağlığı açısından da, bu bütünlük adı altındaki bölünmeyi; çeşitli düşünceleri bölmeyi bir tarafa bıra kıp tiyatroları muhtar hale getirmek; tiyatroların başındaki kad-
roya, yöneticiye ve sanat yönetmenine, tiyatronun sanat politikasını çizme yetkisini vermek iyi olur.
M. KARASU: 1949da yapılmış bir Devlet Tiyat roları Yasası'yla 1993'te, 8 merkezde, 23 sahnede, 650 sanatçıyla, iki bin'e yakın personelle bu kuru mu tek elden, yönetme şansı kalmadı. Hem sa natsal politikalar üretmek adına, hem de idari me kanizmayı işletmek adına şansı kalmadı. Giderek ki şilerin tercihlerine ve kişiFotoğraflar:Sınan Şanlıer'|erin kendi değerlendir melerine bağımlı, üretken olmayan, atıl bir kapasite ortaya çıktı. Buna yeni dinamikler kazandırmak adına özerklik modeli, yerinden yönetimi esas alan birim tiyatrolar modelini ortaya at tı, TOBAV. Hatta bunu çok daha geniş bir kapsamda düşündü, Devlet Tiyatrolarımı da aşarak Türkiye'de bir Özerk Sanat Kurumu'nun varlığı noktasına dayattı; ama ilk aşılacak nokta Devlet Tiyatrolarımın yasasıyla beraber bu özerk yapının oluşturulmasıydı. Kendi kurumum adına baktığım zaman, biz hâlâ Devlet Tiyatrolarımın sancılarını çözememiş durumdayız. Oysa şu an da bunu çözüp, daha üst düzeyde, daha geniş bir yelpazede de ğerlendirmek gereği vardı, bizim takvimimizde. Bugünlerde Özerk Sanat Kurumu gündeme gelmiş olmalıydı, nitekim bir ara gelir gibi de oldu ama bir alt kademede; Devlet Tiyatroları özerkleşemediği için, üst kademeye hâlâ sıçramadı. B. SABUNCU: İstanbul Şehir Tiyatrolarımın durumu da, Devlet
cy
pe
D. ALKAYA: İsterseniz bir önsözle başlayalım. Sırayla, temsil ettiğiniz tiyatro meslek kuruluşları nın, Türkiye'de ödenekli tiyatroların bugün içinde bulunduğu durumla ve sorunlarnın temel nedenleriyle ilgili görüşlerini dinleyelim. İkinci etapda, çözüm önerilerini artışmak için, bu saptamalar bize temel oluştur sun.
a
34. sayımızda başladığımız Ödenekli Tiyatrolarda Özerk Modele Geçiş Tartışmaları'nın ikinci bölümü, tiyatro örgütlerinin temsilcileriyle gerçekleş irildi. Orhan Alkaya'nın yönettiği, Yücel Erten ve Beklan Algan'ın katılımıyla gerçekleşen ilk oturumda da belirttiğimiz gibi; ödenekli tiyatrolarda merkeziyetçi yönetim modellerinin büyük bir tıkanıklık yaşadığı ve bu tıkanıklığın büyük ölçüde Türk Tiyatrosu'na damgasını vurduğu bir dönem 'aşıyoruz Türk Tiyatrosu'nun yeni ufuklara yelken açması, yaratıcı hamlelerin önünün açılması için, yeni bir model arayışına girilmesinin imkânarını araştırdığımız toplantılarımızı sürdürüyoruz. Orhan Alkaya'nın yönettiği toplantılarda, bu ay tiyatro meslek kuruluşları temsilcileri konuyu artıştı: Recep Bilginer (Tiyatro ve TV Yazarları Derneği), Murat Karasu (Devlet Tiyatroları Opera ve Bale Çalışanları Yardımlaşma Vakfı(TOBAV), Başar Sabuncu (İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrosu Sanatçıları Derneği-İŞTİSAN), Ahmet Gü'lhan (Tiyatro Oyuncuları Derneği-TODER), Seçkin Selvi (Tiyatro Eleştirmenleri Birliği) ve Kerem Kurdoğlu (Özel Tiyatro Yapımcıları Derneği-TİYAP).
on beş yılında, belki Devlet Tiyatroları'nın kuruluşuna kadar ge çen süre içerisinde, Cumhuriyet öncesinin Darülbedayi ile gele ivmesiyle birlikte, Batılılaşma, uygar ülkeler seviyesine çıkm yolunda bir hız, bir atak yapılmış. Ama ondan sonra siyasal ikti darlar görememişler. Tiyatroya ödenen para külfet gibi gelmiş Onun için biz bütün uğraşlarımızı Özerk Sanat Kurumu'na doğ ru yönlendirdik. Geçen sene Uludağ'da yaptığımız bir seminer de de bunun altını çizerek, olması gerekeni vurguladık, bir ra porla tespit ettik; iktidarlar, ödenekli tiyatroların özelleştirilmesini gündeme getirdiler. 800 milyardan kurtulm operasyonuydu bu. Gelişmekte olan bir ülkede ödenekli tiyatro ların en büyük görevi, birtakım klasikleri, özel tiyatroların cesa ret edemeyecekleri birtakım prodüksiyonları tiyatro seyredeme yen halka, kitlelere, kalabalıklara götürerek, hiç olmazsa okuma alışkanlığının olmadığı bir ülkede tiyatro yoluyla geleceğin Tür kiyesi'ni, gele ceğin gençliği ni, geleceğin üreten toplumu nu yaratma yo lunda; bunu beş katına, on katı na çıkartmaktır. Yani, mesele ekonomik; para yı veren düdüğü çalıyor. Devlet Tiyatrosu da bu para Kültür Ba kanlığımdan çıktığı için inisi yatifi elinde tut mak istiyor. Sa yın Fikri Sağlar, Mersin semine ri sırasında bakan değildi, milletvekiliydi. O zaman, yerinden yö netim fikrinde çok inançlıydı; birimlerin mali özerkliği olmasına, repertuar özerkliği olmasına çok önem veriyordu; fakat baktığı mız zaman Devlet Tiyatroları Yasası'na, gene bir merkeziyetçi sistem görülüyor. Burada özerklik tartışılamaz gibi geliyor, önce yapıyı değiştirmek lazım. Bu bütçenin dağılımını Özerk Sanat Kurumu sağlamalı. Bu Özerk Sanat Kurumu da demokratik ku ruluşların temsilcilerinden meydana gelmeli.
cy
a
Tiyatrolan'ndan çok farklı değil, ikisinde ortak olan bir şey var, yaşayan bir tiyatro yapılmıyor. Yamalı bohçaya benzeyen bir re pertuar ve taklitçilik egemen. Tek merkezden yürütülen oyun se çimi, Edebi kurullarla, Repertuar Kurulu'yla, ki aslında ikisi de üst düzey yöneticilerin ağzından çıkan iki kelime sonucunda de ğişebilir kararlar alıyorlar. Toplu bir yaratış olan tiyatroda oyun yazarlarıyla bağlar bütünüyle kopmuştur. Yazar adaylarıyla ilişki hiç kurulamıyor, yine tek merkezden yürütülen oyun seçimi ve yönetmenlerin "görevlendirilmesi" sonucunda yönetmenlerin ya ratıcılıkları bütün bütüne kısırlaştırılmış, sahneye aktarıcılıktan öte bir işlev hemen hemen tanınmamış gibidir. Bu arada oyun culuk sanatı da garip bir şekilde gerilemiştir. Koca bir torbadan tombala çekilir gibi yapılan rol dağıtımlarıyla oyunculuk da bir kalıbın sahnede teşhir edilmesinden öte bir sanat olmaktan çı karılmıştır. Tabii bütün bunlar, aslında zaten memurlar yasası nın sınırları altında bastırılmış ödenekli tiyatro sanatçılarını büs bütün köreltmiştir. Bu arada kadroların da garip şekilde şişkinleştiğini, yönetici kadroların sanatçı kadroları aştığını gö rüyoruz. Sizin verdiğiniz örnek gibi, Şehir Tiyatroları'nda da 182 sanatçı kadrosu, 498 personel var. Yani insan ve kaynak israfı söz konusudur. En önemlisi, bütün bunların sonucunda toplu bir yaratıcılık olan tiyatroda toplu hiçbir şey yapılamadığından, bana sorarsanız, tiyatro da yapılamıyor. Bir de buna ekleyece ğim, tiyatrocular kendi tiyatrolarında konuk durumuna düşürül müşlerdir. Bugün Fatih Tiyatrosu'nda oynar, yarın Üsküdar'a gi der, öbür gün Gaziosmanpaşa'ya gelir ve o tiyatroların kapısı sabahtan akşama kapalıdır, oyun saatinden bir saat önce açılır. Ne o binanın sahibi vardır, ne de seyirciyle somut bir ilişki var dır ; bu yüzden tiyatronun ikinci öğesi olan seyirci de tiyatro dan uzak düşürülmüştür artık. Tabii, burada 76-78 arasında uy gulamaya giren Şehir Tiyatroları'nın yerinden yönetim modelini tartışmakta fayda var.
pe
A. GÜLHAN: Bizim son dört yılda Mersin seminerinden bu ya na tesbit ettiğimiz bir şey var; tiyatronun özerk olabilmesi için önce ekonomik kaynağının özerk olması gerekiyor. Bizim tespit lerimizle hep görüyoruz ki Devlet Tiyatroları bütçesinin % 9697'si personel gideri, Şehir Tiyatroları'nın aynı; yani oyunculara maaşlar veriliyor, fakat tiyatronun prodüksiyonuna bir yatırım ayrılmıyor, yok denecek kadar az. Ekonomik kaynak bu şekilde kullanılınca, herkes tiyatrosunda konuk sanatçı gibi; çevresiyle iletişim kuramayan, çevresinin sorunlarını tanımayan, yalnız oyun saatleri içerisinde oyununu oynayıp giden memur sanatçı lar haline geliyor. Fakat 82 yılında, özel tiyatrolara devlet desteği verilmesinden bu yana, özel tiyatrolarımız da bu hale gelmeye başladı. Adeta devletten para alabilmek için tiyatro yapmaya başladılar. Halbuki bu yardım söz konusu olmadan evvel özel tiyatrolarda bir özgür tiyatro yapma, özerk tiyatro yapma fikri vardı. Tutsun tutmasın, hesap vermek zorunda olsun veya ol masın herkes istediği repertuarı yapar, istediği oyunu oynar ve bunun da sonuçlarına katlanırdı. Tiyatro bir yaşam biçimiydi, bir üretme biçimiydi. Fakat bakıyoruz on yıldır özel tiyatrolarda, devlet bize üç yüz, beş yüz milyon para verirse tiyatro yaparız, vermezse yapmayız gibi bir tavır içindeler. Yani, bu işin esas kaynağı ekonomik. Devlet bazı şeyleri gözardı ediyor, tiyatronun ülke için ne kadar gerekli olduğunun farkında değil, hiçbir siya sal iktidar bunun farkına varmamış. Belki Cumhuriyet'in ilk on
Başlıklarıyla söylemek gerekirse, bir kere özerk olacak; Özerk Sanat Kurumu tayin edecek bütçeleri. Bu bütçeler Devlet Tiyat roları veya Şehir Tiyatroları merkezine aktarılmayacak, birimlere verilecek; bu da özel tiyatrolara destek verilirken yapıldığı gibi birimlerin tek tek değerlendirilmesiyle yapılacak. Genel Müdür yalnız personel işlerinden sorumlu olacak. Her birimin içinden seçilmiş Genel Sanat Yönetmeni olacak. Her birim repertuarını kendi yapacak, kendi mali ihtiyaçlarını direkt merkezden alabi lecek. Arts Council'dan alacak demiyorum, yine payını merkez den alacak ama hak ettiği şekilde alacak. Genel Müdür tayinen gelmeyecek. Yahut Genel Müdür'ün ille tayinen gelmesi gereki yorsa, o zaman Genel Müdür personel işlerinden, idari işler den, binanın donanmasından, tadilattan, binanın boyanmasın-
an, koltukların tamirinden sorumlu olmalı; veyahut da dekorun Alım satımından, harcamalarından sorumlu olmalı. Genel Sanat yönetmeni, Genel Müdür'ün üstünde olmalı. Hem merkezdeki Genel Sanat Yönetmeni, hem birimlerdeki Genel Sanat Yönetmeni sanatçılar tarafından seçilmeli, o zaman özerk olur ama u demek değildir ki, ben yaptım oldu, hesabını da verecek tabiYanlış repertuarın hesabı da verilir, yanlış harcamanın hesabı a verilir, seyirci gelmeyen oyunun da hesabı verilir, boş koltukların da hesabı verilir. Ayrıca bu da bir ivme kazandıracaktır.
0. ALKAYA: Ödenekli tiyatroların özelleştirilmesi gerektiğini mi söylüyorsun? S. SELVİ: Hayır özelleştirilmesi değil. Bir Arts Council olsun. Ödenekli tiyatroların ödenekleri verilsin fakat her birimin sanat yönetmeni proje bazında, üç sene veya beş sene sözleşmeli ola rak seçilsin, o kendi repertuarı için ilgili ve gerekli kadroyu oluş tursun, kemikleşmiş kadrolar olmasın. Kemikleşmiş kadrolar bence gerek ekonomik açıdan, gerekse psikososyal açıdan za rarlıdır, Türk Tiyatrosu'nun temel çıkmazı budur. 0. ALKAYA: Bu durumda mevcut ödenekli tiyatro kadrolarının dağıtılması gerektiğini söylüyorsun. S. SELVİ: Tamamının. Bütün sanatçıların, özel veya ödenekli ti yatrolarda aynı potada değerlendirilmesi gerektiğini söylüyo rum. Ben bordro güvencesinin işi kemikleştirdiğine inanıyo rum.Benim dediğim tarz olursa, bugün üç milyon liraya kadrolu çalıştırmak yerine, on üç milyon (adam başına) verebilecek gü ce ulaşırım. Sürekli bir kadro beslemiyorum, gerçekten sonuç alabileceğim oyuncuyla çalışma olanağına sahibim. Bunu söylü yorum.
pe cy a
. SELVİ: Ben küçük üniteler dışında genellemeye gitmek istiyorum. Genelde Ahmet'in söylediklerine tamamen katılıyorum, Devlet Tiyatroları'nın bir çıkmaz içinde olduğu kesindir. Az önce sayılarıyla arkadaşlarımız aktardılar, tanımı bile çözümsüz bir ey. Ama bu merkeziyetçi yönetimden yahut özel yönetimlerin iyi çalışmamasından değil; bundan 35-40 yıl önce Bölge Tiyatroları Yasası'nın engellenmesinden olmuştur. Diyarbakır Bölge Tiyatrosu olacaktı, Trabzon Bölge Tiyatrosu olacaktı, onların endi içindeki birimler tartışması ortaya gelecekti. Bu olmayıp a bütün bu illeri Devlet Tiyatrosu üstlenince gayet tabii ki akıl aImaz bir çıkmaza girildi. Bu merkeziyetçilikten yahut da özel yönetimin bunu uygulayışından kaynaklanmıyor, Bölge Tiyatroları Yasası'nın, engellenmesinden kaynaklanıyor. Merkeziyetçi oIsun olmasın tartışmasına gelince, "tiyatroda devrim" diyorsak, ben de sorunun temelinde tama men ve tama men ekonomi olduğu kanısın dayım Hiçbir sanat, bünyesi maaşla sınırlan dığı zaman statiklikten kurtula maz. Bugün ödenekli tiyatro larımızda sanat sal coşku ve he yecanın kalmadığına he pimiz tanığız. Bence bu kadro şişkinlikleri, bayrak tutturduğumuz insanlara, bilmem kaç yıldır o çatının altında olduğu için m yüksek kademeden maaş ödememizden kaynaklanıyor. Ben biliyorum ki bütün tiyatro sanatçıları, yönetmenler ve oyuncular, tiyatro kurumlarının, özel ve ödenekli tiyatro kurumlarının dışın la bir başka şemsiye altında toplansınlar. Bunun adı Tiyatrocuar Sendikası mı olur, Tiyatrocular Derneği mi olur, her ne olur:a olsun. Çünkü artık çağımız prodüksiyon çağıdır. Herkes tiyatrocu olmak istiyorum diye, tiyatrocu olmak zorunda değillir ve bizim paralarımızla dağıtılan maaşlar yüzünden bize ayıpır her şeyden önce. Gerçekten tiyatro yapabilecek insanlar ti yatroda kalsınlar, nitekim bazı insanlar ödenekli tiyatrolarla anlaşamıyorlar, özel tiyatro yapıyorlar, yani özel tiyatroda varil lini kanıtlayabilecek, ayakta durabilecek güce sahip olan insan
lar özel tiyatro yapıyorlar. Ödenekli tiyatroların şemsiyesi altına sığınıp, hayat boyu bir aylığı garantileyip ondan sonra da çık mazlar içinde yaşamak bana biraz anlamsız geliyor. Bakanlıklara bağlı olmayan, yani siyasi iktidarlara bağlı olma yan, özerk bir kurum ya da kuruluş, Basın Yayın Genel Müdürlü ğü gibi bağımsız, direkt Başbakan'a sorumlu olan yahut direkt Devlet'e sorumlu olan bir kurum olabilir, buna bağlı bütün öde nekli kurumların varlığını sürdürecekleri, kurumsal varlıklarını sürdürecekleri ama esnek kadroları olan, bütün oyuncu pazarı nın açık olduğu bir bünyeyi savunuyorum. Madem ki radikal bir değişim yapılacak en radikaline gidelim diyorum.
K. KURDOGLU: Devlet Tiyatroları ve Şehir Tiyatroları tiyatro atmosferini, tiyatro iklimini önemli ölçüde belirleyen iki kuru luş; ve biz de aynı atmosferin, aynı iklimin altında yaşıyoruz. Bi ze gelen seyirci, gelmesi beklenen seyirci, o iklimden gelen se yirci oluyor sonuçta, ya da çalışma ihtimalimiz olan veya olmayan oyuncular o iklimin oyuncuları oluyor. Ve ben endirekt olarak Devlet Tiyatroları, Şehir Tiyatroları ve benzeri yapılarda olacak herhangi bir düzenlemenin bütün özel tiyatrolara, Türk Tiyatrosu'na çok önemli bir etkisi olacağını düşünüyorum. Ben, daha çok estetik yönünden bakmak istiyorum meseleye. So nuçta ortaya çıkan, tiyatroyu nasıl etkiliyor sorusu beni ilgilendi riyor. Ödenekli tiyatrolarda, dıştan izleyen biri olarak ilk göze çarpan, içinde yer aldıkları projeyi sahiplenmeyen insanları sey rediyor olmanın sıkıntısı. Kadro inanmış mı, yaptığı işi inana rak, kanının son damlasına kadar yapıyor mu? Yapmadığı nok tada, en önemli yönetmeni getirseniz de ruhsuz bir oyun çıkarabiliyor. Devlet Tiyatrosu'nda, Şehir Tiyatrosu'nda kadrola rın inandığı işler de var. İlle birim tiyatro filan olması da gerek miyor, öyle gruplaşan örnekler var. Bu bir çözüm önerisi ola maz fakat en azından sahiplenmenin estetik düzeye ne kadar etkisi olduğunun örneği bunlar. Aynı insanlar, sahiplenmedikleri oyunlarda vasatın altında performans gösterirken, sonuna ka dar sahiplendikleri oyunlarda inanılmaz performans gösteriyor lar. Dinamik ve heyecan uyandıran bir kadronun, yaptığı işe ina nan kadrolarla oluşacağına inanıyorum. Kadroların kendi
39l
çalışma ortamını, kendi çalışma arkadaşlarını, kendi repertuarla rını saptayacağı bir örgütlenmenin bunun en mümkün biçimi ol duğunu düşünüyorum. Bunu daha küçük ve kendi repertuarları nı, kendi projelerini, kendi yönetmenlerini, kendi dekoratörlerini, kendi müzisyenlerini saptayan, kendi oyuncu kadrolarını birlikte saptayabilen yapıların sağlayabileceğine inanıyorum. Ancak bu nun risklerini de görmek gerekiyor. Çünkü başarısızlık ihtimal leri çok ve merkezi bir sisteme göre yerinden yönetimlerin ba şarısızlığa tahammülleri daha azdır. 0. ALKAYA: Birinci turun sonunda bir temel saptama ve iki ayrı çözüm önerisi ortaya çıktı. Bütün meslek kuruluşu temsilcileri, ödenekli tiyatroların yürürlükte olan merkeziyetçi model içinde büyük sıkıntılar, tıkanıklıklar yaşadığı konusunda ortak bir sap tama getirdiler. Çözüm önerileri konusunda ise, iki ana formül belirir gibi oldu: Mevcut yapıların korunmasıyla özerk yönetime geçiş bunlardan bir tanesi; mevcut yapıların tamamen dağıtılıp, yeniden örgütlenmesi, Özerk Sanat Kurumu temelinde bir ör gütlenme ise ikinci öneri. Sen, TİYAP adına ne söyleyeceksin?
pe cy a
K. KURDOGLU: Ben bu konuda iki şey söylemek istiyorum. Bi rincisi, o kurumlarda çalışan insanların kararlaştırması gereken bir konu, fakat yine dışarıdan birisi olarak şunu söyleyebilirim: Bence tamamen dağıtılmalı, çok iyi düşünülmüş, Arts Council benzeri bir yönetim mekanizması oluşturulmalı, mümkün oldu ğunca politik değişimlerden bağımsız ve kaynağın dağıtımı ko nusunda Arts Council'a yetki veren bir yapıyla en azından belli dönemler olarak, tümüyle özgür bırakılan birimler olarak yeni den örgütlenmeli. Diğer konu, kontrol mekanizmaları. Biz yasak lı bir toplum olduğumuz için tepki duyuyoruz her türlü kontrol mekanizmasına; ancak ben bir denetleme mekanizmasının ku rulması gerektiğini düşünüyorum. Çünkü yenilgilerin de faturası yine bize çıkacak.
yoruz. Hepsi 1500 kişinin sır tında. Bu sayının en az yirmi bin lere ulaşması gerekirken, 60'lı senelerden beri 1500'de kilitlen miş kalmış. Kol tuk sayımızda da artış yok. Bu arada her yıl 150 tane de konservatuvar mezunu katılıyor bu orduya ve iş siz. Bunlar bir şeyler yapmak isteyen insanlar. Bu şimdi 150, yakın zamanda 300-500 gibi rakamlara ulaşacak, on yıl içerisinde 5000 ger potansiyel katılacak tiyatroya. Gençler tiyatrocu olma ateşiy yanıyor, bir atıl kuvvet ödenekli tiyatrolarda bordro ödüyor. Ön açılmıyor, kapasite çoğaltılmıyor. Adam yerleşmiş, 20 sene, 2 sene kendini garantide görmek istiyor. Dünyanın hiçbir yerine böyle bir şey yok. Tabii ki işsizlik sigortası olmadan böyle b şemsiyenin kalkması düşünülemez ama önemli olan bu şems yenin kalkması değil; o genç potansiyelin bir an evvel devre^ girip, Türk Tiyatrosuna bir ivme kazandırması. Burada soru tabii 1500 kişi gitsin de bir başka 1500 kişi gelsin değil, bilhas; sa altını çiziyorum, hemen yapılacak kültür merkezleri, tiyatro salonları, Anadolu'nun her tarafında yapılacak bölge tiyatrolar belediye tiyatroları, yerel yönetim tiyatrolarıyla 8000 koltuğu süratle 16.000, 32.000, 40.000 gibi rakamlara çıkması lazım I bu oyuncu potansiyelinden yararlanılsın.
0. ALKAYA: Az önce de söylediğim gibi, bir ana saptama ve iki çözüm önerisiyle karşı karşıyayız. Tiyatromuzun yaklaşık yüzde seksenini ödenekli tiyatrolar oluşturduğu için, bu tıkanma, aynı zamanda Türk Tiyatrosu'nun tıkanması anlamına geliyor. Bana, mevcut yapıların dağıtılması önerisi gerçekçi gelmiyor. Türkiye henüz demokrasisini tesis etmiş, sivil kurumlarını oluşturmuş bir ülke değil. Dağıtılan iki dev organizmanın yeniden aynı güçte toplanacağı kanaatinde değilim. Dolayısıyla bir ara süreçten geçmek zorunluluğu var gibi geliyor Türkiye gibi bir ülkede. Ya ni bu kurumlar yapısı korunarak, yapının kendi içinde ıslahatı ve yeniden yapılanma modeline kanalize edilmesi gerektiğini dü şünüyorum. Buradan tartışmayı sürdürelim. S. SELVİ: Anladığım kadarıyla bir şeyi ben aktaramadım. Ben kurumlar dağıtılsın demiyorum, kurumların bugünkü mevcut yapısı dağıtılsın; çünkü var olan insan kaynağının yeterince kul lanılabildiği kanısında değilim bu yapılarda. A. GÜLHAN: ingiltere, Almanya, Fransa gibi ülkelerdeki nüfus tiyatro sanatçısı- koltuk sayısı oranlarıyla Türkiye'nin benzer oranlarını karşılaştırırsak altmış milyon nüfusla, altmış bin tiyat ro sanatçımız, altıyüz bin koltuğumuz olması gerekiyor. Oysa bi zim sekiz bin kotuğumuz, bin beş yüz sanatçımız var. Şimdi biz bu bin beş yüz sanatçıya ne yaptırıyoruz.? Televizyon dizilerinde oynatıyoruz, radyo tiyatrosunda oynatıyoruz, seslendirme göre vi veriyoruz, sunuculuk, panel yönetimi, spikerlik görevleri veri
0. ALKAYA: Hepimizin, gerek birey olarak, gerek temsil ettiği miz yapılar içerisindeki rolümüzle Türk Tiyatrosu adına sorum luluklarımız var. O yüzden olabildiğince gerçekçi bir tartışma; çok yararlı görüyorum, ideal olan, özlediğimiz, bağımsızlaşmış memuriyetten, bordrodan kurtulmuş tiyatrolardır; ancak bunu Türkiye'nin bugünkü gerçekliği içinde tiyatroyu nasıl yaşatmaya devam edeceğiz cümlesiyle birlikte düşünmekte yarar görüyo rum. Bir şey daha eklemek istiyorum, merkeziyetçi model bü yük kaçamak noktaları içerir. Yani insanların saklanabilecek çok fazla labirent içi aralıklar vardır. Halbuki 20 kişilik, 30 kişilik birimlerde çalışanların otodenetimi de devreye girecektir. O yüz den biz, şu anda Devlet Tiyatroları'nda ve Şehir Tiyatroları'nda insanların yaratıcılık dozlarını ya da kalitelerini saptayabilecek ölçülere sahip değiliz. Özellikle bu noktadan devam edelim.
K. KURDOGLU: Neredeyse söyleyeceklerime baz oluşturdu bu söylediklerin. Devlet Tiyatrosu'ndan da, Şehir Tiyatrosu'ndan d, birçok arkadaşımız var, konuşuyoruz, dertleşiyoruz ve maaş alı yor olmak onları mutlu etmiyor, atıllar, istedikleri gibi yaratıcı olamıyorlar. Ben şuna inanıyorum, bugün mevcut kemikleşmiş ruhsuzlaşmış arkadaşlarımız bile daha inandıkları projelerde ye
ılacakları bir yapıda canlanacaklardır. Ancak şu anda bir model 'ar önümüzde ve bu modelin çeşitli tezahürleri mevcut kadroyu daha yaratıcı, daha etkin hale getirir mi getirmez mi, ki bence getirir, bununla sınırlayalım tartışmayı diyorum. R. BİLGİNER: Şehir Tiyatrosu ve Devlet Tiyatrosu tabii ki Türk Tiyatrosu'na hizmet etmiştir, bugün hâlâ da etmektedir. Ne kadar memur ruhuna bürünmüş olsalar da, Devlet Tiyatrosu ve Şehir Tiyatrosu sanatçıları, kendilerine verilen görevleri büyük ölçüde yerine getiriyorlar; ve kadroları dağıtıp da yeniden kurnak bana anlamlı gelmiyor. Çünkü Türkiye'de bir şeyi dağıttığınız zaman yeniden toplamak çok zordur. Türkiye'nin politik bölünmüşlüğünde böyle bir şey tiyatroya büyük zararlar verir. Onun için belki tamir etmek, restore etmek gerekir. Bu da yerinden yönetimle, özerklikle olabilir. Ben şöyle düşünüyorum: Özerklikte ne olacak, herkesin ayrı kadrosu, ayrı yetkisi, ayrı bütçesi olacak ve ayrı bir tiyatro anlayışı olacak. Bu anlayış içinde bu işi yürütecekler, belki daha katılımcı bir üretim yapılabilir. Böyle olunca da yalnızca oyuncu, rejisör değil seyirci yetiş tirmeyi de sağ layacaktır. Sanatçı, rejisör kalitesi artacak tır.
0. ALKAYA: Ana konumuza bir şey ilave etmek istiyorum; öde nekli tiyatronun temel işlevi oyun oynamak mıdır, yoksa bunu aşan bir tiyatro ortamını, bir kültürel ortamı oluşturma meselesi midir aynı zamanda? Örneğin "Bir oyuncunun üç yıl hiçbir rol üstlenmemesi mümkün olabilir" dedi Murat, peki o esnada o oyuncu nasıl değerlendirilecektir? Oyuncunun katkısı ne olacak tır tiyatro ortamına? Perde açmanın ötesinde, seyirciyle buluş manın ötesindeki işlevleri nedir?
pe cy
a
M. KARASU: Biraz önce Kerem'in dediği, benim de katıl dığım bir nokta, kurum çalışan larının kendi ka derlerini tayin etme şansı, ki bu noktada Devlet Tiyatro su çalışanları büyük bir ço ğunlukla karar larını verdiler. Ama toplantının gidişatı içinde bir olayı ben çok dikkatle izliyorum, herkes İstanbul vizyonuyla bakıyor olaya. Oysa bunun dı şında kalan çok önemli bir potansiyel var dışarıda. O potansiyele ulaşabilen tek tiyatro da Devlet Tiyatrosu, bildiğiniz gibi. Çok az sayıda özel tiyatro, çok az sayıda amatör tiyatro faaliyet gösteriyor Anadolu'da.
içinde 6-7 prodüksiyonda görev alan, görev almak zorunda ka lan sanatçılar var, bu da yüklü bir yıpranmadır onlar adına. Biraz da o açıdan görmek gerek. İkincisi, İstanbul Devlet Tiyatrosu, bugün İstanbul gibi 15 milyona yaklaşan nüfuslu bir kentte ikibuçuk salonda, üstelik kendisine ait olmayan, 120 sanatçıyla üretim yapma çabasında, İstanbul Tiyatrosu 250 toplam mevcu duyla yılda yaklaşık 18 prodüksiyon üretmek zorunda, o da çev reden gelen baskıyla, 18-19'lara- varan prodüksiyon sayılarına yükseliyor. Bu da çok sanatsal ve estetik bir durum değil bence, sayıyı artırdıkça kaliteden ödün vermek zorunda kalıyorsunuz. 4 haftada, 3 haftada oyun üretmek zorunda kalıyorsunuz, belli bir fabrikasyona gidiliyor. Kaldı ki bir sanatçının her sezon oyna ması gibi bir zorunluluğu olduğuna da inanmıyorum. Eğer o sa natçıya uygun, o sanatçının yükünü taşıyabileceği bir oyun yok sa, bir sezon bekleyebilir, ikinci sezon da bekleyebilir, üçüncü sezon çok uygun bir iş bulunabilir ve o sanatçı oynar. Bu ku rumlarda sanatçı misyonunu yüklenmiş, sanatçı sıfatını almış insanların neredeyse tamamı ülkenin tiyatro okullarından me zundur. Bu sayı giderek artıyor. Yani siz dağıtalım sözcüğünü telaffuz ederken, çok titiz ve dikkatli davranmak zorundasınız.
S. SELVİ: Bölge Tiyatroları olmadığı için. M.KARASU: Tabii, Bölge Tiyatroları düşüncesine katılıyorum, tıkanma nedenlerinden biri de budur. Devlet Tiyatroları Yasası'nda, mevcut yasada tiyatronun yaygınlaştırılması gibi bir temel ilke vardır, bu ilkeden yola çıkarak da çok kısa süre içinde Diyarbakır, Trabzon, Antalya Tiyatroları kuruldu ama bunlar ta;ıma suyla dönen değirmenler durumunda. Oraya gönülsüz, ;endi tercihleriyle değil, zorunlu olarak gidip çalışan arkadaşlarımız var. Buna rağmen oralardaki iş yükü çok ağır bir noktadadır. Atıl kapasite derken, sadece büyük kentleri kastediyor olabiliriz. Bugün Bursa'da, Trabzon'da, Diyarbakır'da bir sezon
B. SABUNCU: Ben biraz başa dönme ihtiyacındayım. Eninde so nunda tiyatro da bir iletişim yoludur ve öncelikle kamunun bilgi lenme hakkını içerir. Onun için devletin tiyatrolara yaptığı "yar dım" değil, aslında demokratik düzende doğrudan bir haktır. Burada ben devletten ya da belediyelerden ödenek alan tiyatro larla, özel tiyatroları aynı planda görme eğilimindeyim. Yalnız aralarında bir temel ayırım da var; kamu tiyatroları, kamu hiz meti yapmalılar, tıpkı sağlık gibi, eğitim gibi. Rantabilite sorun ları burada her halükarda söz konusu edilmemeli. Onun için de özerklik derken, sanki özelleştirme eğilimleri gibi bir tehlike be lirdi sanıyorum. Hele prodüksiyon tiyatrosu türü işlere girdiği miz zaman, bordro güvencelerini de kaldırdığımız zaman, hele bunu bir sıra içinde yapmıyorsak; yani Türkiye'de geçerli, yay gın bir işsizlik sigortası uygulanıyor olsa, bunu hemen tartışma ya hazırım, ama bu şimdi bizim tartışmamızı aşıyor. Anayasa güvencesinde bir kültür-sanat kurumu yokken, ödenekli tiyatro ları dağıtalım demek çok tehlikeli bir yere sapmak gibime geli yor. Bir tehlike daha beliriyor söylenenlerde, özel tiyatrocu gidip orada oynayabilmeli, o da devletin kanadı altına girebilmeli de nilince, bütün tiyatro sektörünü devletleştirme gibi bir anlama gelebilir ki, bu çok tehlikeli. Tam tersine özgür tiyatronun yaşa ması gerekir. Merkezi otoriteden bütün bütüne bağımsız, hatta Özerk Sanat Kurumu'ndan bile bağımsız. Ama tabii onu yaşata cak olan seyircisi, böyle bir seyirci var mı? Buradan yine bir tehlikeye düşüyoruz, bir özerk kurumdan bahsederken, yine boş koltukların hesabı diyoruz. O zaman boş koltuk hesabı vermek ten korkar yöneticiler, geçmiş dönemde olduğu gibi Devlet Ti yatrosu ve Şehir Tiyatrosu müzikaller yarışına başlayabilirler, Tiyatro
Tiyatro
41
böyle bir tehlike de var. Bu da kamu göreviyle bütün bütüne çe lişiyor galiba. Her şeyin yitip gittiği bir Türkiye'de iyi ki bu ku rumlar var denilebilir; ama bu kurumlar da gerçekten kamu hiz meti görevlerini yerine getirmeliler. Bu kurumların görevi de Egemen Bostancı'nın Şan Tiyatrosu'na özenmek değil tabii. Ay nı şekilde örgütlenmesine gelince de iş öyle oluyor galiba. Denetleme konusuna gelirsek, kim denetleyecek sorusunu önceden hazırlamazsak S. SELVİ: Ama bir denetim mekanizması olması gerek, herhal de bunu yadsıyamazsın. 'B. SABUNCU: Denetimin de bugünkü tasarımında, kamuoyu önünde geniş geniş tartışılması gerekir. Sonuç olarak gelecek olan sistem tiyatro sanatının kendisinden kaynaklanmalı. O da ancak gönüllü birimlerin bir araya getirilmesiyle mümkün, tayin le gelen birimler değil, bütün mesele bu. 0. ALKAYA: TODER'in Özerk Sanat Kurumu konusunda ne tür hazırlıkları var? Bir altyapı, fikri bir altyapı oluştu mu?
0. ALKAYA: Bundan önceki açık oturumda da belirtmiştik; böl ge tiyatroları, bölge konservatuvarları ve bir başka açıdan pira midin tepesinde bir Arts Council benzeri örgütlenme gerçekleş medikçe hiçbir şey tamamen yerli yerine oturmayacak. Ama biz şu anda bir ara dönemeçte özerkleşme meselesini temel alıyo ruz. Biraz da meslek gruplarına dönük sorular sormak istiyc rum. Oyun yazarının ekip çalışması içinde yer alması, ya da dra maturg-yönetmen işbirliğinin sağlanması çağdaş tiyatronun çok önemli bir boyutu. Bu yoldaki çalışmaların olduğu dönemlerde çok önemli yazarlar çıktığını görüyoruz. AST'ın içinden bir Is met Küntay çıkıyor, Sermet Çağan çıkıyor, Oktay Arayıcı çıkıyor kendi tiyatrosunda Vasıf Öngören çıkıyor. Çok önemli yazarlar baktığımızda, grup yazarları. Keza Muhsin Ertuğrul'un yazarlar işbirliğine çağırdığı bir dönemden ilginç, önemli yazarlar çıkı yor. Bugün bu yolların büyük ölçüde özel tiyatrolarda ve öde nekli tiyatrolarda kapalı olduğunu görüyoruz. Yeniden yapılan ma fikrine, bir de tiyatro yazarlarının yaratının içine girme: perspektifiyle bakalım. R. BİLGİNER: Çok büyük bir ihtiyaç. Biraz önce gösterdiğin örnekte de belliydi. Yazarlar buna teşne, eski dilde, ama deniyor ki, yazarlar oyunlarından bir kelime bile çıkarılmasını istemiyor lar. Ben böyle bir yazar tanımıyorum, belki var da ben tanımıyo rum. Ben Şehir Tiyatroları'nda, Devlet Tiyatroları'nda birçok re jisörle çalıştım, böyle istişare yaparak, oturup tartışarak konuşarak, şurası şöyle olsun, böyle olsun denmiş, karara varıl mış ve karşılıklı birbirimize yardımcı olmuşuzdur. Keşke ban bir rejisör, gel beraber çalışalım desin, hiç kimse buna karşı çık maz. Birtakım bahaneler aranıyor, tiyatro yazarlarına karşı bi tepki var. Bir kere Necati Cumalı, gitmiş rejisöre demiş ki, be nim oyunumdan bir şey çıkaramazsınız, sanki bütün yazarla böyle. Halbuki böyle bir şey yok. Yazarın ekip çalışmasına katıl ması keşke gerçekleşse, inanın, Türk Tiyatrosu ileri gider, ya zarlık açısından da gider, uygulama açısından da gider.
pe
cy
a
A. GÜLHAN: Hazırlanmış ya salar şunlardır, bunlar birbirine bağlı yasalardır. Bir Türk Tiyat rosu Çerçeve Yasası gerekli dir; bütün tiyat ro politikasını yürütecek, des tekleyecek, Tür kiye'de tiyatro nasıl yapılır, kimler tarafın dan yapılır, dev letin tiyatroyla ilişkileri nedir. Benim için de ideal model bu dur. Bir Türk Ti yatro Çerçeve Yasası olmalı, bu çerçeve yasanın içerisinde Dev let Tiyatroları nasıl yönetilir, Şehir Tiyatroları nasıl yönetilir, diğer yerel yönetim tiyatroları nasıl yönetilir, özel tiyatrolarla devletin ilişkileri nasıl olmalıdır; amatör tiyatrolar, çocuk tiyatro ları, üniversite tiyatroları gibi. Burada Kültür Bakanlığı, Devlet Tiyatroları Yasası'nı bir anahtar yasa gibi kullanmak istedi; şu Devlet Tiyatroları Yasası çıkarsa, buna isnat teşkil eder diye, o da bir modeldir. Şehir Tiyatroları Yasası hemen ardından çıkma lı ve devlet-tiyatro ilişkileri ayrıca bir yasayla belirlenmeli. Ama hepsinden önemlisi meslek örgütlenmeleridir. Derneklerle bir yere varılamıyor, çünkü derneklerin yaptırım gücü yok. Bu mes leki örgütlenme de iki koldan olabilir. Bir tanesi mali hakları, çı karları, emeği korumak için sendikalaşmak, bir taraftan da mes leğin sınırlarını, sorumluluğunu, çerçevesini tayin eden, tarifini yapan, mesleğin korunmasını sağlayacak Meslek Odası. Bu ya salar gereklidir. Hâlâ Şehir Tiyatroları, Devlet Tiyatroları Yasası'na kendini yaslamak ihtiyacı hissediyor. Onun için Şehir Ti-
yatroları Yasası da olmalı, Şehir Tiyatroları Yasası, Türkiye'de kurulacak yerel yönetim yasalarına örnek olmalı, bir anahtar ya sa olmalı.
0. ALKAYA: Yeri geldiği için sana bir soru yöneltmek istiyorum Başar. Senin de şu anda üyesi bulunduğun Şehir Tiyatroları'mı Repertuar Kurulu, ki bence hantal bir sansür kuruludur, Devle Tiyatroları'ndaki Edebi Kurul'un muadili olan Repertuar Kurulu ironik olarak söylüyorum oynanmayacak oyunları saptamak gibi bir işlevi üstlenmiş durumda. B. SABUNCU: Fiilen o oluyor. 0. ALKAYA: Bu kurulların aynı zamanda çağdaş tiyatro içindi son derece hantal bir yerleri var. Bunun yerine Alman Tiyatro su'nun ağırlıkla geliştirdiği, bir Dramaturji Kurulu sistemi öngö rülüyor Devlet Tiyatrosu Yasası'nda. Senin bu dramaturji kurul larının yeniden yapılanma içindeki yerine nasıl baktığını çok kısaca öğrenmek istiyorum. B. SABUNCU: Bugünkü yapısı içinde çok yararlı bulmadığın doğru. Ama Şehir Tiyatroları Repertuar Kurulu özellikle, tiyatrc meslek kuruluşlarının temsilcilerinden sözüm ona oluşuyor. Aslında gerçekten oluşsaydı ve gerçekten bir danışma kurulu nite liği, yani tiyatronun öteki tiyatro örgütleriyle ilişkilerini sağlıklı sürdürmesine yarayan bir kurul gibi çalışsaydı edebi sakıncaları
çıkmazdı; yönetmeliğin verdiği görev saptırılmış durumda da onun için. O. ALKAYA: Sonuçta bu bir istişari kurul değil. Yaptırım gücü var. i. SABUNCU: İstişari kurul düzeyine indirgendi. O. ALKAYA: Projeyi öne alan dinamik birim yapılarının oluştuğu bir ödenekli tiyatro yapısının gerçekleştiğini varsayalım. Böyle bir yapı özel tiyatrolara nasıl yansıyacaktır. Ortada merkeziyetçi yapının içinden çıkmış, 8-10-20 oyunla bir genel müdürün uk desinde belli bir tiyatro anlayışını savunan tek bir tiyatrodan, çok sayıda tiyatro anlayışını savunan, skalanın değişik yerlerine içilmiş tiyatro anlayışlarına geçen birim tiyatro modelinin uygulandığını düşünelim. Bu özel tiyatro ortamına nasıl yansıyacaktır?
pe cy
a
K. KURDOGLU: Hayal şu; bir, bu proje asla popülist bir tiyatro oluşturmaya değil, tam tersi popüler olma şansı zor olan bir ti yatroyu desteklemeye dönük olmalıdır. Biz TİYAP olarak bir İn giltere modelini çok olumlu buluyoruz. Adamlara bir ödenekli tiyatro kavramını anlatmakta bile güçlük çektim ben. Çünkü şöyle bir şey var, Taksim Sahnesi'nin aldığı parayla bir özel tiyatro nun aldığı para adamlarda kategorik olarak aynı yerde, ama özel tiyatro üç alıyor, orası üç yüz alıyor. Şimdi bu özel tiyatro 10 yıl a, 15 yılda kalitesini, sanat çizgisini ispatlarsa, Taksim Sahnesi o birimle aynı değerlendirilebilir. Yani uzun vadede Devlet Tiyatrosu'nun ya da Şehir Tiyatrosu'nun içindeki bir birim, Sanat Kurulu'ndan aldığı destek değerlendirme biçimi vs. ile o özel tiyatroyla aynı kategoride değerlendirilsin. Uzun vadede böyle bir özerk, böyle bir yerinden yönetim modelini savunuyorum, TlYAP adına.
yapılması gereken bir temel sanat siyasetinin saptanmış olması ama bunun için öncelikle devletin bir kültür politikasının olması gerekiyor. Devletin bir antikültür politikası vardır, bunu hiçbiri miz yadsıyamayız, bu antikültür politikası içinde kurumlar nasıl bir temel sanat politikası oluşturabilirler bilmiyorum; ama olma sı gereken, özlemini duyduğumuz, belirli bir sanat politikası doğrultusunda kamuoyuna güncel değil, çağdaş düşünce siste matiği içinde ya pılar vermek. Bu tabii Aristophanes de olur, Shakespeare de olur, Mamet de olur, bir Türk yazarı da olur, bir Afrikalı yazar da olur. Öde nekli tiyatrolar, ille de klasik oy nayacaklar, ille de yerli piyes yahut ille de Av rupa tiyatrosu oynayacaklar di ye bir sınırlama tabii ki olmaz. Belli bir çağdaş lık çerçevesi içinde dünya insanlarının paylaştığı şeyleri, bizim de paylaşma mız gerektiğine inanıyorum. Bunu sağlayacak her türlü yapıdan yanayım.
O. ALKAYA: Seçkin'e, hem bugünkü tiyatro ortamını değerlen direcek hem de özlediğimiz tiyatro ortamına projeksiyon yapacak biçimde, ödenekli tiyatroların kurumlaşması, repertuar anlayışı, oyun seçimi, seyirciyle buluşması konusunda neler düşündüğünü ve geleceğe nasıl bir projeksiyon yaptığını sor mak istiyorum. Ödenekli tiyatroların vazifeleri diye bir kavram var. Bu da çok muğlak bir kavram; ödenekli tiyatrolar antik oyunlar oynamalı, Shakespeare oynamalı gibi... Sorun bu mu yoksa, 1994 senesinde Türkiye'de ne oynamak gerekir konu sundaki bir tespiti sağlayacak bir sanat siyaseti ışığında mı bakmak gerekiyor meseleye? S. SELVİ: Ben biraz geniş cevap vereceğim. Biraz önce sen çok güzel bir soru yönelttin, böyle bir oluşumda yazarların tiyatroyla bütünleşmesi konusunda... Aynı soruyu bana da sormanı beklerdim. Çünkü yıllardır, kendi adıma ve eleştirmenler olarak, tiyatrocularla hasım değil hısım olduğumuzu kanıtlamaya çalıştık ve olmadı. Altını çizerek söylemek istiyorum, seyirci, oyuncu, yönetmen, yazar ne kadar ayrılmaz parçasıysa tiyatronun, eleş tirmen de o kadar ayrılmaz bir parçası. Madem ki bir kuruluşu temsilen bulunuyorum, o kuruluş adına diyorum ki, eleştiri kurumunu da destekler ve tiyatro içindeki yerine oturtursak ve bu nun oturtulmasına zorlayıcı, yaptırıcı birtakım etkiler getirebilir sek, seyirci yönlenecektir, .yönlenince de, seyirci etkisi oluşacaktır. Çünkü en güzel denetim yukarıdaki herhangi bir ku rulun değil seyircinin göstereceği tepkidir. Yani bir tiyatro boş oynuyorsa o tiyatro olmamış demektir. Soruna gelince, tabii asıl
0. ALKAYA: Bugün en somut çalışmayı yürüten kuruluş Devlet Tiyatroları ve çok önemli bir yasa hazırlığı içinde. Geçen otu rumda Yücel Erten'e de sormuştum, birim tiyatroların sanat po litikalarıyla üstyapının, Genel Müdürlük kurumunun sanat politi kası nasıl entegre olacak. Genel Müdürlük'ün bağlı olduğu kurumsal yapı açısından, çok geniş çerçeveli de olsa bir sanat politikası oluşturmak zorunluluk. Bu iki sanat politikasının A noktasındaki bir birim tiyatrosuyla, Genel Müdürlük'ün oluştu racağı genel sanat politikasının entegrasyonu nasıl sağlanacak? M.KARASU: Önerilen Genel Müdürlük'ün bir sanat politikası oluşturması değil, şu anda mevcut olan Genel Müdürlük yapısı içinde bakmıyoruz meseleye. Sanatçı kitlesi, daha doğrusu ku rum çalışanları seçtikleri sanat yönetmenleriyle kendi tercihleri ni koyma şansına sahip oluyor. Yukarıyla bağlarını sadece bü rokratik, idari ve mali anlamda sürdürüyorlar ki, onu sürdürürken de kendi oluşturdukları kurullar ya da seçtikleri ki şiler aracılığıyla yapıyorlar. Sonuçta seçilmiş sanatçıların, sanat yönetmenlerinin, yönetim kurullarının oluşturduğu platformda Özerk Sanat Yasası ya da Kurumu için, az önce Ahmet Bey'in söylediği bir şey vardı, birtakım organların yahut da örgütlerin oluşturacağı bir Senato. Bu bir anlamda küçük bir modeli gibi değerlendirilebilir, yani bu Danışma Kurulu, kurumun içinde bir Senato gibi değerlendirilebilir. O Senato'da belki temel ilkeler belirlenecektir. Burada bir müdahaleci yapı yok, o anlamda da istişari bir kuruldur gerçekten, yani sen bunu yap ya da sen bu-
23 tane Sanat Yönetmeni nereden bulacağız? Böyle bir iç gü vensizlikle yaşıyorsunuz. 0. ALKAYA: Projelerin temel alınacağı, yaratıcı fikirlerin teme alınacağı, herkesin yönetime katılabileceği, kollektif bir üretimi gerçekleştirilebileceği yapılara doğru yürümenin adımların araştırıyoruz. Bu noktada ekibin önemi üzerinde duralım. En semble'ın, ekip birlikteliğinin tiyatro sanatının temelindeki, do ğasındaki önemi nedir ve buna ulaşmadan yaratıcı ve üretken bir tiyatroya ulaşmak mümkün müdür? A. GÜLHAN: Bir tiyatro ekibinde önce tiyatro yapma isteği üze rinde uzlaşma olması lazım. Tiyatroda tiyatro yapmak için bir araya gelinmesi lazım. Bu arada, tiyatro işinden de para kazanı labiliyorsa ne mutlu. Şimdi ben, birkaç tiyatroyu ayrı tutarak söylüyorum, bugün özel tiyatrolarda gerçek tiyatro yapıldığı ka nısında değilim. Özel tiyatro kendi yapısı içerisinde de bir yelpa ze taşıyor. Bunun içinde ticari tiyatrolar var, tabela tiyatrolar var, devletten para almak için yapılan tiyatrolar var, eğlence ti yatroları var, skeç tiyatroları var, televizyondaki box office'ler paraya çevirme tiyatroları var. Ne bir repertuar endişesi var, nı bir tiyatro yapma endişesi var bunlarda, oyuncularımız da aynı doğrultuda gidiyor. Şunu açıkça söyleyeyim. Benim başkanı ol duğum derneğin tabanındaki üyelerin yüzde 35'inin tiyatro mes leğiyle uzaktan yakından alakası yok. Ankara Pazarları'nda kasi yer olması gerekirken, hanımefendi tiyatrocu olmuş. Bir de tabi okulsuz tiyatrocu olmak meselesi var. Şimdi şimdi konservatu var mezunları ödenekli tiyatrolara girememeye başlayınca, üçü beşi bir araya gelip tiyatro kuruyorlar. Okullu işsiz tiyatrocu ar tınca böyle üç beş kişi bir araya gelip kollektif tiyatro adına bir şeyler yapma gayreti ortaya çıktı. Ben bunları çağdaş anlamda tiyatro hareketi olarak görüyorum. Onun dışında alaylı dediği miz kesim, yani bizlerin gelip de tiyatro yaptığı okulsuz tiyatro larda kaynak çok farklı. Burada o kadar çeşitli tiyatrocu olma se bepleri çıkıyor ki önümüze. Teşhirci olduğu için tiyatrocu, başka iş yapamadığı için tiyatrocu, tembel olduğu için tiyatrocu, gece yaşamayı sevdiği için tiyatrocu, koca bulmak için tiyatrocu, çabuk zengin olmak için tiyatrocu, üniversite sınavında yeterli pu an tutturamadığı için tiyatrocu. Katılım bu kadar farklı olunca tabanda büyük bir sıkıntı var demektir. Tabii şimdi bu tabanın üzerinde bugün sayıları 60-70'i bulan hakikaten bu işe gönlünü vermiş, kafa yormuş, eziyet çekmiş, sıkıntı çekmiş, hâlâ sıkıntı çekmekte olan bir tiyatrocu grubu da var. Şimdi bugün buraya Devlet Tiyatroları Yasası'nı tartışmaya gelmiş gibiyiz, hep ağırlık oraya gitti. Tabii Devlet Tiyatroları Yasası Türk Tiyatrosu Yasası'na bir anahtar görevi yapacaktır ama Meslek Odası Yasası er az Devlet Tiyatroları Yasası kadar önemli ve gerekli.
pe
cy
a
nu uygula gibi bir yaptırım olmayacaktır, sadece tavsiyelerde bulunacaktır. Yani İstanbul Devlet Tiyatrosu ne yapacağını An kara'ya sormamalı artık, Bursa Devlet Tiyatrosu ya da Diyarba kır Devlet Tiyatrosu ne yapacağını nasıl bir çizgi takip edeceğini, hangi prodüksiyonda kaç lira harcayacağını yukarının onayıyla, icazetiyle belirlememek zorunda; çünkü her kent bazında seyir cinin profili, kültürel altyapısı değişiyor. Seyirci profiline bakı yorsunuz, istanbul'da başka bir renk buluyorsunuz; Bursa'da seyirci profilini esnaf oluşturuyor, Diyarbakır'da bürokrat oluş turuyor, Ankara'da memur oluşturuyor. Devlet Tiyatroları'nı bünyesine yüklenen böylesine geniş bir yelpaze var, yani siz kültür, kamu hizmeti yapıyorsunuz kültürel anlamda, bu kitleye de ulaşacaksınız deniyor. Birçok yerde büyük sıkıntılar yaşanı yor, Devlet Tiyatroları'nın böyle bir biçimlenmeyle, böyle bir ya pılanmayla yönetilmesinin, özel olarak da tüm Türk Tiyatrosu'nu belirleyecek noktalara ulaşacağına inanıyorum. Yani bu noktada desteğin çok yoğunlaşması gerekiyor, belki Seçkin Hanım'ın dediği gibi çok tepeden de başlanabilirdi; yani bir kurum dan yola çıkıla rak değil de tüm kurumlar dan ya da var olan durumdan yola çıkılabilirdi; ama bir noktada bir mevzi elde et mek, bir mevzi açmak adına ki, Devlet Tiyatro ları çok önemli bir noktadır, buradan baş lanmasında ya rar var. Ancak bütün bunları kâğıt üstünde yapıyoruz. Her yerde tartışıyoruz, Devlet Tiyatrosu'nda da tartışıyoruz, ama in san malzemesi çok yeterli değil. İnsan malzemesi, gerek Devlet Tiyatrosu'nda gerek kamuoyunda buna hazır değil, bundan çok haberdar da değil. Onun için de küçük küçük direnme noktaları baş gösteriyor. Herkes çok kişisel kaygılara yöneliyor. Acaba statümü kaybediyor muyum, gibi. Bu kaygılar nereden çıkıyor, küçük direnme noktaları nereden kaynaklanıyor? Mevcut gelişimde öyle bir yere gelinmiş ki, Dev let Tiyatroları'nın içinde dört ayrı kategoriden ücret alınıyor; sözleşmeliler kendi içlerinde A, B, C olmak üzere üç kategoriye ayrılmışlar, bir de 657'ye tabi olarak çalışan memurlar var. O A, B, C de kendi içlerinde puanlama sistemine göre başka değer lendirmelere tabiler. Bu kadar karmaşık bir ücret sistemi içinde, herkes sadece "Ben bu yasayla bir üst kademeye sıçrar mı yım?" diye düşünüyor. Ve biz insanlara buranın bir sanat kuru mu olduğunu, sanat kurumu olması gerektiğini yeterince anlata mıyoruz. Şu söyleniyor örneğin: 23 sahnenin, 23'ü de birim oldu ki, olabilir, yasa buna açıktır. Şimdi bu 23 sahnenin başına
0. ALKAYA: Peki bu süreci nasıl oluşturacağız? Var olan insan malzemesi yetersiz, diyerek bir çıkmaza mı sürükleneceğiz? Bu konuda ekipleşme bir çıkış mıdır değil midir? A. GÜLHAN: Ekipleşme tabii ki önemli, ekipleşmenin örneklerin ödenekli tiyatrolarda gördük. Şehir Tiyatroları'ndan ayrılar 1402'likler dışarıda öyle güzel kurumlaştılar ve ekipleştiler ki, bir inanç meselesidir bu. Başar Sabuncu'nun arkasında, gelin dediği anda fırlayıp gelecek bir kadro vardı, bu bir inanç mese lesidir. Başar Sabuncu o zaman özel tiyatro yapsaydı, yine biı ekipleşme örneği verirdi. Tiyatroda ekipleşmek çok önemli. Ti-
da zaten otomatikman ortadan kalkacak. Geriye Belediye Tiyat roları kalacak ki, o da o yasa çerçevesinde ya da Ahmet'in dedi ği gibi Türk Tiyatro Yasası çerçevesinde yahut Çerçeve Yasası yapısı içinde yolunu bulacaktır, gayet tabii ki, küçük ve birbiriyle uyumlu ekiplerin çalışması daima daha olumlu sonuç verir, teo ride. Pratikte çok sesliliğin gürültüye dönüşmesinden, Türki ye'nin koşulları içinde, ben daima kaygılıyımdır. Bunun örnekle rini de çok yaşadım. O yüzden en azından bir yerel birimin bile başında bir otorite olmasından yanayım.
troya, o ekibin tiyatro görüşüne inanmış insanların bir araya geImesi çok önemli, yoksa falan rol var, bu role kimi bulsak diaradığınız zaman böyle bir ekip kuramazsınız, mümkün değil, şimdi çoğunluk yaşanan bu. Role göre adam aranıyor, adamın ckground'ı, niteliği, içeriği, kültür yapısı, dünya görüşü, kafa yapısı hiç düşünülmeden o role uygun adam aranıyor ve buluyor, ondan sonra da ekipleşilemiyor tabii bir türlü. ALKAYA: Bir de tiyatrosunu cebinde taşıyan arkadaşlarımız var. GÜLHAN: Tabii ve giderek de onlar silkelenip tek kişilik oyunlar, iki kişilik oyunlar oynamaya başladılar, kurumlar kayboldu. ekipleşmeyi belki bu yasa bile sağlayamayacak. Birim tiyatro ile sağlayamayacaktır ama özel tiyatroların mutlaka bir ekip ol ası lazım, inançlı olmaları lazım, beraber üretmeleri lazım fikrindeyim.
pe
cy a
. SELVİ: Ben de aynen Ahmet'e katıldığımı söyleyerek gireceğim. Ekipleşme bizde neden zayıf oluyor. Özel tiyatrolarda bunun çok örneğini görüyoruz. Şunun için: Özel tiyatro patronları-
K. KURDOĞLU: Şu anda ben sorunu tiyatronun başarılı olma sorunu olarak görüyorum ve bunun da inanan ekip sorunu ol duğunu düşünüyorum. Ekipleşme de iki türlü mümkün diye dü şünüyorum: Bir, gönüllü katılım iki, mekâna bağlı 24 saat, 12 ay tiyatro, yani mekâna bağlılık; bu çok önemli. Bir tiyatro ekibinin tiyatro yaptığı alanla, tiyatro salonuyla haşır neşir olması, duva rıyla, duvardaki çizgiyle haşır neşir olması. O kadar önemli ki yapılan tiyatro için, o salonun atmosferi, o salonda sürekli lokal gibi bir arada bulunmak, birbirini tanımak, ikinci üçüncü proje de birlikte çalışmak; dolayısıyla tasarla nan şeyin ekipleşmeyi sağlamak adına, birbiriyle paslaşan insanların sahnede buluşmalarını sağlamak çok çok önemli diye düşünüyorum. Bu örgütlenmenin de bina bazında yapılması gerektiğini düşü nüyorum. Bina bazında veya salon bazın da olmalı. Sonuçta bina ya da salon ba zında özerk gruplaşmalar ve üç ya da beş yılda hesap sorulan bağımsız bir sanat kurulu üzerinde bir yapı öneriyorum. Bu yapının da tek kişi tarafından yönetilme si, yöneticinin o grubun içinden seçilme si ama seçim sonrasında kararlarında serbest olması, yani her kararda fikir sor ması değil, önerdiğim yapı bu.
a baktığımız zaman, bir otuz yıl öncesine gidersek, bu kişilerin hepsi iki ya da üç tiyatronun elemanlarıydılar. Bir ya da iki yıl sonra bunların her birisi kendi adına tiyatro kurmaya yöneldiler, yeteneklerine güçlerine bakmadan birer tiyatro kurdular ve tabii endi gücünden biraz daha az güçte ekipler oluşturuldu. Hele jit-prop döneminde sokakta yumruğunu daha büyük kaldırabi;n adamlar çekildi, ağzı laf yapmayan, elini kolunu nasıl sallayacağını bilmeyen insanlar sahneye dolduruldu. Bugün özel tiyatrolara baktığınız zaman kendini bir lokomotif zanneden veya gerçekten lokomotif olan kişilerin arkasında o kişiden bütün yönleriyle daha geride oluşmuş birer ekip görüyoruz. O yüzden glerçekten özel tiyatroların çoğu başarısız oluyor, o yüzden sadece kişilere ya da tabelalara sığışıp kalıyorlar; gerçek ekip çalışması, Ankara Sanat Tiyatrosu'nda vardı veya Arena'da ama, Sermet Çağan'ın bir lafını söyleyeceğim: "Tiyatroda bir baş vardır", bu geçerliydi. Mesela Ayakbacak Fabrikası oynanacağı zaman, Ankara Sanat Tiyatrosu oturup da 18 kişi karar vermedi, Günay ve Asaf karar verdiler buna. Şimdi, tiyatroların oluşumu sağlamsa ille de her-kes her şeye parmak kaldırmak veya oy vermek durumunda değildir, bunu karıştırmayalım. Çünkü bu çok seslilikten çıkar gürültüye döner, ben ondan korkuyorum. Bölge Tiyatroları Yasası çıktığı zaman Devlet Tiyatroları'nın sorunları
0. ALKAYA: Aynı dili konuşan insanların buluşması değil de, aynı dili konuşmayıp, her provanın içerisinde o dili yavaş yavaş öğrenmeye başlayan insanların çelişkisi yaşanıyor bugün. Pro va bitmek üzereyken birini tanımaya başlıyorsun ve oyun bitmiş oluyor. Bu problemi aşmanın tiyatroya sağlayacağı yararlar ne olabilir? Yani üç yıl beş yıl birlikte çalışmış, arkasındaki insanı ensesindeki gözüyle gören sanatçıları sahnede buluşturan bir yapı tiyatroya neler kazandırır?
R. BİLGİNER: O grubun yapısına uygun oyunlar yazacak yahut da o'grubun başındaki yönetmenle anlaşacak, onunla işbirliği yapacak, oyun meydana getirecek; ya da bir arada çalışırsa, sa nıyorum birbirlerinin sözünü anladıkları için, oyuncuların yete neklerini, oyuncuların kendi üslubuna uyum sağlayıp sağlaya mayacağını yazar önceden gördüğü için herhalde daha iyi netice alınır. Örneğin ben Hamit Akınlı'yla çalıştım bir zaman, doğrusu çok iyi sonuç aldık, iyi diyalog kurduk, iyi çalıştık, çok iyi neticeler aldık. Aksi de olabiliyor tabii. Ancak başka ülkelerde olduğu gibi bir tiyatronun üslubuna yatkın yazarlar, yahut o ya zarın üslubuna yatkın ekipler işbirliğini sürdürürlerse metin üze rindeki çalışmalar bakımından da, sahnedeki uygulamalar bakı mından da sanıyorum daha iyi sonuç alırlar.
0. ALKAYA: Ben kendi pratiğimden yola çıkıyorum; tam oyunun çıkma aşamasında, bu sanatçıyla çalışmamalıydım; ya da işte aradığım adam buymuş diyorsun... Murat sen de bunun sıkıntı sını çekiyor musun?
B. SABUNCU: Oradaki çözüm üç yıl sonrasında kalmak isteyen lerin kalması, ötekilerin havuza alınması olabilir. Bir de gerçi özerklik verilirse bu bölgelere, o zaman insanlar heves duyacak lardır, özgürlükleri için gideceklerdir. Mutlaka sezon sonunca bütün tiyatroların, bütün büyük şehirlerde yapıtlarını sahneleme olanağı olmalıdır. Burada hep unutulan bir şey var. Ekipleşme fethedilecek bir kale ya da bir son gibi görünüyor, oysa değildi Ekipleşme bir süreçtir, bu macera yaşanacak, çaresiz sıkıntı); çekilecek, başka bir tarifi yok. Bir de unutulan bir faktör var, Ke rem'in bıraktığı yerden devam etmek istiyorum. Yerinden yön tim kadar önemli bir şey de binaların gerçekten sahiplerinin o ması. Bina da sonuç olarak bir semtin bir şehrin göbeğindedir, ya da bir ilçe nin göbeğindedir, o seyirci kitlesini içinde var olabilecektir. Neredeyse se yirciyle birlikte de oluşturulabilecek b şey var. Seyirci faktörünü hiç konuş muyoruz gibi geliyor. Onun için de ye rinden yönetimin ikinci destekleyici çok önemli meselesi galiba yerinde üretim. Oradaki kültürel birikim bu ti yatroyu oluşturacak, kültürel çelişkiler oluşturacak. O zaman seyircisiyle bir likte, oyuncusuyla birlikte ekipleşme bir süreç olarak başlayacak. Bir yere kök lenmiş, şu paket program alışkanlığını; bitmiş olması lazım. Ankara'dan gön derilen paketler Diyarbakır'da; inanın Harbiye'den Üsküdar'a paket gönder menin de bundan hiçbir farkı yok, bugünün İstanbulu'nda. Pa ket programın sona ermesiyle bitecek bu iş. Bu Devlet Tiyatrola rı'nda belki güç ama Şehir Tiyatroları'nda inanın çok kolay. Ama bina bazı, Kerem'in dediği gibi gerçekten çok önemli.
pe
cy
a
M.KARASU: Evet, hem de fazlasıyla. Çünkü Devlet Tiyatroları kendi içinde de çok dağınık bir yapı gösteriyor; hele son yıllar da. Aynı ekolden, aynı okuldan, aynı eğitimden geçmiş, aynı dili paylaşan oyuncular kadrosu görüyorsunuz Devlet Tiyatrosu'nda. Ama okulların sayısı giderek arttıkça, okulların eğitim anlayışındaki farklılıklar ortaya çıktıkça ve değişik okullardan sa natçılar aynı kurum çatısı altında buluşmaya başladıkça her an lamda bir güçlük yaşamaya başlıyor insan yani ne aynı dili ko nuşuyorsunuz, ne birlikte aynı şeyi düşünüyorsunuz noktasına geliniyor ki, bu ekiple beraber yeniden bir eğitim sürecinin ya şanmasını gerektiriyor. Ben bunun çok canlı örneğini Bursa Tiyatrosu'nda yaşıyorum. Adana'da, Ankara'da değişik yerlerde oyun çalışmalarım oldu ama en sağlıklı, en rahat ettiğim yer Bursa oldu; çünkü 5 yıl orada çalıştım, onun dışında sürekli
sanat yönetmenleri, Diyarbakır'a sanat yönetmeni oluyorsa ben, Şehir Tiyatrosu'nun uyguladığı modelle, kendi ekibimi pazarlıklar sonucunda oluşturarak üç yıl yahut da beş yıl, süre ne ise, gidip orada çalışma diye değerlendirme ama bir grup ( şu an mevcut durumda donduralım, kalan kalsın diyor ve o böl gede o zaman büyük sancılar var. Ama üç yılda bir tümünü ha vuza doldurup tekrar dağıtmanın da getireceği sıkıntılar olabilir.
Bursa Tiyatrosu'yla oyunlar ürettim ve tanıdığım bir ekip var. Orada biraz da mekân ile bütünleşilen bir yapı var, tiyatronun küçüklüğü, kentin tek tiyatrosu olma özelliği. Kadro da sık sık değişmiyor, belirli periyotlarda değişiyor ama değişenler de en azından aşağı yukarı iki yıl, üç yıl birlikte çalışma şansı buluyor lar. Yani sonuç olarak söylemek istediğim şu, mutlak ekiplere ihtiyaç var. Bugün gündemde olan yasa, yapılanma, birlikte be lirli süreler içinde çalışacak, aynı zamanda çalıştıkları mekânı birlikte kullanacak katılımcı bir dil getiriyor bize. Bu dil birçok engeli de ortadan kaldırıyor. Yani yazarla da siz doğrudan temas halinde olabiliyorsunuz, eleştirmenle de doğrudan temas halin de olabiliyorsunuz. Çünkü bunlar sizin tercihlerinizle yapılabilen şeyler. Burada dayatılan, önünüze sürülen ya da işte bunu yapa caksın denilen noktadan uzaklaşıyorsunuz. K. KURDOGLU: Bu savunduğumuz yapı istanbul dışı birimlerin sanatçısız kalmasına yol açabilir mi? M.KARASU: Sanmıyorum, ama burada tartışılan ve hâlâ adı konmamış bir şey var: Biçimi nasıl olacak; yani biz bir grup ola rak şunu savunduk hep: Devlet Tiyatrosu'ndaki 600 sanatçının aynı havuzda toplanmasını ve o havuzdan daha sonra seçilecek
S. SELVİ: Ekipleşme konusunda benim bazı endişelerim var karşı çıkmak için söylemiyorum da amaç ne? Daha yaratıcı ol mak, ya da yaratıcı yönlerimizi tırmandırmak ve izleyiciyi de c yaratım sürecine sokmak derken, o mekânda aynı izleyiciyle, ay nı ekiple sürekli çalışmak acaba bir kısır döngüye sokmaz mı?. Yani Diyarbakır seyircisine göre oyunlar yapmak yahut Üsküdar seyircisine göre oyunlar yapmak gibi bir kısır döngüye girilme; mi? Bir de o kadar birbiriyle uyum içinde olan bir ekip, aynı gö rüş doğrultusunda dünyayı değerlendiren bir ekip demektir, hiç karşı ses çıkmayınca, yani şeytanın avukatlığını yapan olmayın ca, çok iyi niyetle de olsa yanlışlara düşülmez mi? 0. ALKAYA: Seçkinin de belirttiği gibi, hedeflerin, imkânları ve riskleriyle birlikte tartışılması çok önemli. Sıcak bir tarihe dipnot düşmeye çalıştığımız bu oturumumuzu kapatırken, tiyatro orta mının canlı, dinamik, tartışmalı, günler yaşamasını diliyorum.
Deniz
DEMİRKANLI
kurşun a s k e r i n utancı
a
B i r Kral vardı, bir Kurşun Asker, bir tane de Horoz. Sonra bir kız ile bir çocuk geldi. On ların adı Sevgi ve Barış'tı. Kral savaş istiyordu. Sevgi ve Barış da istemiyordu. Kral kitabı
cy
bilmiyordu, okulu bilmiyordu, duyunca
şaşırdı. Kurşun Asker de Palyaço oldu,
zaten Kurşun Asker hep Palyaço olmak
pe
istiyordu. Kral'ın da her dediğini yapı
yordu çünkü ondan çok korkuyordu. Kral da savaşı çok seviyordu, sevgiyi ve barışı bilmiyordu. Onları hep sepetlerin içine hapsediyordu. Sevgi ile Barış bir oyun oynadı, Palyaço da onlara yardım etti. Kral'a sevgiyle barışın ne olduğunu
öğretmek istiyorlardı. Kral'a bir yeni silah verdiler, Kral ateş etti, hepimiz mahsusçuktan öldük. Sonra Kral yalnız kaldı, gitti. Barış, Sevgi ve Palyaço beraber şarkı söylediler, biz de al kışladık, K u r ş u n Askerin Utancı • Hadi Çaman Yeditepe Oyuncuları • R ü ş t ü U z e l Lisesi Salonu Her C.tesi-Pazar: 12.00de
paris
mektubu
Georges DANIEL
pe
cy
a
Henry De Montherlant, genellikle, çağımızın en usta Fransız yazarlarından sayı lır. Gözlerindeki güçsüzlüğün giderek arttığını, kısa bir süre sonra tamamen kör olmaktan kurtulamayacağını kesinlikle anlayınca, yirmi iki yıl önce, 72 yaşında intihar etti. Ölümünden bu yana romanlarının, denemelerinin, günlüklerinin oku yucu, oyunlarının da seyirci sayısı hiç azalmadı. 1960'ta yayımladığı ve aynı yıl ilk kez sahnelenen Le Cardinal D'espagne (İspanya Kardinali) adlı dramım o za man herkes bir şahaser olarak nitelendirmişti. Bu yapıt, bu mevsimin başında, Madeleıne Tiyatrosu'nda tekrar oynandı. Bu sefer de çok tutuldu, aylarca afişte kaldı. Konu, İspanya tarihinden bir yaprak. Olaylar Madrid'te, 1517'de, üç günde geçiyor. Kral Ferdinand'ın ölümünün ardından ülkenin yönetimi, geçici olarak, Kardinal Cisneros'a verilmiş. Seksenini aşkın bu adamdan halk, zalimliği yüzünden nefret ediyor ve kurtulmak istiyor. Kardinal, merhum Ferdinand'ın ve aklını kaçırdığından beri sarayına kapanmış ya şayan Kraliçe Jeanne'ın oğlu Charles'ı tahta oturtmaya niyetli. Ama bu delikanlı o sırada başkentten uzakta olduğundan, Kardinal'in çağrısı üzerine yola çıkıyor. Bütün oyun boyunca onun gelmesi bekle niyor. Bu bekleyiş sırasında Kardinal, olayların onun ölümüyle sonuçlanacak bi çimde geliştiğinin farkında değil; çünkü Simone Valere ve Jean Desailly, İspanya Kardinali'nde en güvendiği kimi yakınlarının bile kendisini çekemediklerini ve ona ihanet ettiklerini bilmiyor. "Benden istenmemiş şeyleri bazen veririm, ama istenenleri hiçbir zaman vermem" diyen bu canavar yürekli ihtiyar, sonunda hiç kuşkulanmadığı ve dost bildiği kişilerin komplolarının kurbanı oluyor. Montherlant değerli bir düşünürdü; geçmişin ve yaşadığımız devrin olaylarına kaynak olan gerçekleri açıkça gören, ustaca yorumlayan büyük bir ya zardı. 1931'de günlüğüne not ettiği şu düşünceyi, "İspanya Kardinali"ni gördük ten sonra anımsamamak olanaksız: "Dünyanın tarihi bir bulutlar öyküsüdür. Bu lutlar oluşurlar, birbirlerini yok ederler, dağdırlar, değişik biçimlerde tekrar oluşurlar. Bunun yeryüzünde olsun, gökte olsun, ne bir anlamı vardır, ne de bir önemi." Madeleine Tiyatrosu'nu, uzun yıllardan beri Jean Dessailly-Simone Valere çifti yönetiyor. Programladıkları oyunlarda çoğu kez kendileri de rol alıyorlar. Bu yapıtta da Dessailly Kardinali, Valere ise deli kraliçeyi unutulamayacakbir iç tenlik ve ustalıkla canlandırdılar. Yakın bir geçmişte Montherlant'nın başka dram-
larını da sahneye koymuş olan Raymond Gerome'un rejisi bu temsilde de son de rece başarılıydı. Yarım yüzyıl önce Fransa'da ilk kez Pirandello'nun bir oyunu sahnelendi: Atelier Tiyatrosu'nda L Volupte De L'Honneur (Onurun Zevki) hal ka sunuldu ve büyük sanatçı Charles Dullin, bu vesileyle hem yönetmen hem oyuncu olarak sayısız başarılarına bir yenisini eklemiş oldu. Bu mevsim aynı ya pıt Hebertot Tiyatrosu'nun afişinde aylarca kaldı; tümü övgüyle yoğrulmuş yan kılar uyandırdı. Konu ilginç: "Yüksek sosyete"den bir ailenin kızı Agathe, evli bir adamla kurduğu ilişki sonucu gebe. Beklediği bebeğin gerçek babasıyla, yani Fabio ile, evlenebilmesi olanaksız olduğundan, bu doğumun yaratacağı skandali ön lemek amacıyla, Baldovino adında, geç mişi
oldukça
karanlık
görünen
bir
kişiye başvuruluyor. Ücret karşılığında Agathe'la acele nikâhlanması, doğacak çocuğun babalığını üstlenmesi sağlanı yor. Oysa ki Baldovino, başta sanıldığı nın aksine, gerçekten onurlu olan ve
a
buna çok önem veren bir insan. Agat he'la evlendikten sonra, sert hatta aşırı
güçlü bir otoriteyle ailenin tümünü da
pe cy
ha onurluca yaşamaya zorluyor. Bu tu tumuyla herkesi
tedirgin ettiğinden,
Agathe'ın dışında tüm aile ve Fabio, on dan kurtulma yolları aramaya başlıyor lar. Haksız yere hırsızlıkla bile suçlanı yor Baldovino. Onun da gittikçe sabrı
tükendiğinden, artık bu onursuz çevre den kesinlikle uzaklaşmaya karar veri yor. Ama hiç beklenmedik bir olay du rumu tümden değiştiriyor. Agathe'ın
ona tutulduğu ve haksız olsa bile on dan ayrılmayacağı, nereye gitse peşin den geleceği anlaşılıyor. O zaman da Baldovino bu
genç
kadını
çoktandır
Onurun Zevki'nin başarılı oyuncusu Gerard Desarthe
sevdiğini saklamaya artık gerek görmüyor. Bu çiftin karşılıklı ve içten tutkusu karşısında, Baldovino'yu mahvetmek isteyenler, bütün girişimlerinde yenildikle rini anlıyorlar. Bu adam artık, eşiyle elele, onur dolu yepyeni bir yaşama başlaya bilecek. O n u r u n Zevki kuşkusuz, Pirandello'nun en başarılı ve kendi iç dünyası nı en iyi aydınlatan yapıtlarından biri. Herbertot Tiyatrosu'ndaki yeni temsilinde oyuncuların tümü başarılı, ama Gerard Desarthe'ın Baldovino rolündeki kompozisyonu tiyatro tarihine geçecek kadar etkileyici.
Coşkun TUNÇTAN
ÖDÜLLÜ
BULMACA
YUKARIDAN AŞAĞIYA 1- Shakespeare'nin bir oyunu. 2- "Kokona Yatıyor", "Ayyar Hamza", "Misaj İstiskal", "Geveze Berber" adlı oyunları da yazan Tanzimat Tiyatrosunun temsil lerinden Türk oyun yazarı ve devlet adamı... Brezilya'nın en büyük kentinin ki adı... Kamu. 3- Kuş sesi... ABD'de dışavurumcu tiyatronun başlıca temsilci lerinden olan, Gazete Tiyatrosu'nun, uyarma ve propaganda tiyatrosunun ge lişmesine, Federal Tiyatro Projesi'nin gerçekleşmesine katkıda bulunmuş olan "On Trial", "Street Scane", "Left Bank" adlı oyunları da yazmış ABD yazar... Berliner Ensemble'ın kuruluşundan beri yöneticiliğini yapmış, ep tiyatro oyunculuğunun başlıca temsilcisi olmuş, Brecht'in hayat ve çalışma arkadaşının soyadı. 4- Mc Carthy'nin karalamalarına uğrayarak İngiltere'ye gi eden, Gazete Tiyatrosu'nun, Öncü Tiyatro'nun temsilcilerinden ABD'li tiyatro film yönetmeni... "...Hamza" (Ali Bey'in bir oyunu)... Arapça'da birinci tekil kişi adılı. 5- Oyunlarında genellikle ağa baskısı, kan davası, köy kadınının ez mesi gibi, insanın bilinçsizce yaşamak zorunda bırakılmasını konu alan, "Pu suda", "Karaların Mehmetleri"ni de yazmış olan Türk yazarının soyadı... Bu çoğul eki... Bir renk. 6- "Cengizhan'ın Bisikleti", "İp Oyunu", "Büyük Juntı yen", "Canavar Cafer" adlı oyunları da yazan Türk yazarı. 7- Holmiyum'un sim gesi... Yinelenince bir deniz taşıma biçimi olur... İngilizce "silah"... Metil et kullanarak soğutucu geliştirilen, iki yıl sonra da (1876) sıkıştırılmış amony, kullanarak soğutma işlemini başaran, gazları sıvılaştırarak soğutma işlemi nin gerçekleştirilmesiyle soğucutu yapım ve kullanımını yaygınlaştıran Al man mühendis ve mucit. 8- "Züğürt..." (Şener Şen'in oynadığı bir film)... "Ka fatası", "Ferhad ile Şirin", "Sabahat", "İnek" adlı oyunları da yazan Türk yazarının soyadı... Fazıl Hüsnü Dağlarca'nın bir şiir kitabı... "Ortaklık" sözcüğü nün kısa yazılışı. 9- Recaizade Mahmut Ekrem'in bir oyunu... Birçok organ maddeyi eritmekte kullanılan uçucu, kolayca alev alır, eter kokusunda bir sıvı. 10- Başlangıcı belli olmayan zaman... Kuru tütün yaprağını andıran kızılın kahverengi... Müzikte "yapıt" anlamında kullanılan opus sözcüğünün kısa yazı şı... Bir nota. 11- Yapağıdan elde edilen, eczacılıkta ve parfümeride kullanı lan, sarımtırak renkte bir yağ... "Neyire..." (M. Ertuğrul'un çalışma ve hayat arkadaşı olan ünlü kadın tiyatrocu). 12- Genellikle içine sulu şeyler konan kapı Bir oyunda aksiyonun ilk uğrağı; oyunun çatışmayı oluşturacak antitez öncesi ki hali... Dar, uzun ve hafif bir yarış kayığı. 13- "Kasaba"nm ortası... İskambilde bir kağıt... "İsa'dan Önce"yi simgeleyen harfler... Seryum'un simgesi... Dogma inak. 14- Avuç içi... Antoine'ın Natüralist Tiyatrosuna da karşı çıkarak. An ud'nun görüşlerine öncülük eden "tüm tiyatro" kavramını geliştiren Gerçeküstü Tiyatro'nun öncüsü Fransız oyun yazarı ve şairi. 15- "Andromaque", "Iphigen a", "Phedre", "Ester", "Athalie" adlı oyunları yazan, klasik trajedinin öncüle rinden olan Fransız oyun yazarı... Türk Tiyatrosu'na büyük hizmetleri do kunmuş bir tiyatrocu ailenin soyadı.
pe cy a
SOLDAN SAĞA 1- İnsan hayatını insancıl olmaktan çıkaran mekanik ilişkilere karşı ele aldığı yergili komedyalarında, bu gibi ilişkilere neden olan küçük burjuva ve bürokrat anlayı şı, özellikle saçma bir dil kurarak eleştirmeye çalışan, "Şeytan Çelmesi", "Otostop" oyunlarını da yazmış olan Çek yazarı... "Play it Again..." ("Casablanca" filminden esinlenen ünlü oyun). 2- "Murder in Catedral", "Kokteyl Parti", "adlı oyunları da yazan, 1948 Nobel Edebiyat Ödü lü'nü almış, ABD doğumlu İngiliz oyun ve deneme yazarı, şair... "Oyunlarla Yaşayanlar" adlı oyunun yazarı. 3- To kat'ın bir ilçesi. Ciddi bir sorun oyunları yazarı olarak, insanı baskı altında tutan psikolojik ve toplumsal ku rumlara da çeşitli biçimlerde eğilen "Tohum Ve Top rak", "Hürrem Sultan", "Atçalı Kel Mehmet", "Şili'de Av" adlı oyunları da yazan Türk yazarının soyadı... Utanma duygusu. 4- Britannica Ansiklopedisi 'ni simgele yen harfler... Binek hayvanlarının sırtına konulan, oturmaya yarayan nesne... "Kent ve Köpekler", "Yeşil Ev" adlı roman ları da yazan Perulu yazar. 5- İkinci Dünya Savaşı öncesi dönemde, Avantgarde Tiyatro akımı içinde yer alan "Dev Bebek", "Ayna", "Ev", oyunlarını yazan, daha son raki oyunları ise epik tiyatroya yaklaşan Macar romancı ve oyun yazarı... Yelkenleri açtırmak için verilen ko mut... Yassı demir çelik ürünü. 6- "...Bir Yurttaş Aranı yor" (Ataol Behramoğlu'nun şiirlerinden oluşan, Deniz Türkali'nin tek başına oynadığı oyun)... Boru sesi... Frigya inanışında ilkbahar tanrısı... Matematikte sabit bir sayı. 7Kalsiyumun simgesi... Yaşamsal sıvı... Dağ lalesi. 8Kamyonlara, daha çok yük taşımalarını sağlamak için takılan araba... Su... Değiştirgeç. 9- Uluslararası Af Örgütü'nü simgeleyen harfler... Federico Garcial Lorca'nın bir oyu nu... "... İpekkaya (ünlü tiyatro oyuncusu). 10- "Sözde Melekler", "Hepimiz Paris'te","Ruhlar Gelirse" adlı oyunla rı da yazan, 20. yüzyıl İngiliz Tiyatrosunun güldürmekten başka hiçbir şeyi amaçlamayan komedya. yazarlarından en ön de geleni... Nazi Hücum Kıtasını simgeleyen harfler... Me me. 11- Aşamasız asker... Fransa'da, Nâzım Hikmet'in Sevdalı Bulut'unu açık oyun biçimi ve doğaçtan bir po litika tiyatrosu özellikleriyle sahneye koyuşuyla ün yapmış, 1975'te Gerard Philippe Tiyatrosu'nda Brecht'in "Kafkas Tebeşir Dairesi"ni sahnelemiş, politik tiyatro nun temsilcilerinden Türk tiyatro yönetmeni ve oyun cusunun soyadı... Arapçada "ben". 22- İtalyan Radyo Te levizyon Kurumunu simgeleyen harfler... Kocaman... "... tiyatro" (Bertolt Brecht'in geliştirdiği tiyatro biçimi)... Lah za. 13- Duyularla alınan bir uyaran söz konusu olmaksı zın bilinçte beliren nesne ve olaylar, hayal... Pozitif
elektrot... Burun iltihabı. 14- Yazdığı yüzden çok oyundan bugüne tam olarak yal nızca "Adamcıl" adlı oyunu, bölümler halinde de "Kırpılmış Saçlı Kız", "Samos Kız", "Kahraman" ve "Hakemler" adlı oyunları kalan, antik Yunanlı komedya ya. rı... Murabba. 15- Tanrı ile insan arasında aracılık yaptığına ve nurdan oldu ğuna inanılan manevi varlık... Kavimle ilgili, budunsal... Limonluk.
Hazırlayan: Okan
Geçen sayımızdaki bulmacayı doğru çözüp, Tiyatro... Tiyatro... Dergsi'nin bir yıllık aboneliğini kazanan okurlarımız: l.Çetin Polat (Bursa), 2. Savaş Sönmez (Ankara), 3. Münevver Köksal (İstanbul), 4. Selim Atacan (İstanbul), 5. Selda Yaman (Ankara), 6. Mustafa Serpici (İstanbul), 7. Metin Demirci (İstanbul), 8. Süheyla Adıcı (Adana), 9. Ferda Birtek (İzmir), 10. Kadir Palayoğlu (İstanbul). Bulmacayı doğru çözen 10 okurumuza Alev Alath'nın "Viva la Muerte" adlı kitabını armağan ediyoruz. Adres: Tiyatro... Tiyatro.. Dergisi Hayriye Cad. 3/10 Galatasaray-İstanbul
GEÇEN SAVININ DOĞRU ÇÖZÜMÜ
cy a
pe
cy a
pe