a
pe cy
M E R H A B A Tatsız, tuzsuz bir yaza girerken minicik soluklar almaya çalışıyoruz. Uluslararası İstanbul Tiyatro hestivali'nin ardından, 22. istanbul Festivali hazırlıklarımızı sürdürürken Türkiye'de yaşanan karmaşa ortamının, ekonomik darboğazın getirdiği sorunlar yumağı ile boğuşma şevkini kazanmak için çabalamak hiç bir işe yaramıyor. Yaramıyor, çünkü sorumlu olması gereken ağızlar, "Ben böyle sanatın içine tükürü rüm" diyebiliyor. Yaşadığımız ülkenin gerçeği ile karşı karşıya gelmenin şokunu nasıl atacağız? Bu ne ilk ne de son. Sistemli bir yok edişin ilk habercileri. Ne yapmak gerekir? Örgütlenmek. Bizde onu yaptık. Tüm tiyatro kurum ve kuruluşları bir araya gelerek "Tiyatro Platformu" oluşturduk. Sloganımız "Tiya troma dokunma". Dokundurtmayacağızın bir başka söylem biçimi. Bu koşullar içinde bile olsa İstanbul Festivali'nin yakından tanık olduğumuz tüm çaresizliklere, zor koşullara rağmen yapılabiliyor olması önemli bir başarıdır. Tüm emeği geçenleri kutluyor, sonuna dek yanlarında olduğumuzu iletiyoruz. Haziran başında yaşadığımız iki festival daha vardı. 7. Uluslararası Yapı Kredi Gençlik Festivali ve Parliament Caz festivali. Her iki etkinlikte coşkun kalabalıklarla sürdü ve bir sonraki festival hazılıklarına başladı bile. Bu etkinlikleri İstanbul izleyicisine sunan kuruluşlara ve emeği geçen tüm çalışanlara teşekkür ediyo ruz. Mayıs ayında istanbul'da TODER (Tiyatro Oyuncuları Derneği)'nin hazırladığı 2000'e Doğru Türk Tiyatrosu başlıklı semineri izledik. Bu başlık bile sanattan yana olanların umutlarının ne denli büyük
a
olduğunun göstergesi değil mi? Evet, öyle. iç sayfalarda, bu seminerin geniş bir özetini bulacaksınız. Yarına olan umudu hiç yitirmeden, önümüzdeki ay buluşmak dileğiyle. Hoşçakalın. D e m i r k a n I ı
pe cy
Mustafa
İ Ç İ N D E K İ L E R
Tiyatroma Dokunma Işıltısındadır • Melih Fereli
•
Mustafa Demirkanlı
16-17
22. Ziyafete Buyurmaz mısınız? • Evin ilyasoğlu
Değişmeden Sürüyor • Bülent Aksoy • Halide Eşber 42-43
32-37
Ödüllü
Aydınlık, Kültür Elçilerinin Yaktığı Mumun
26-27
18-24
Paris Mektubu • Coşkun Tunçtan
20. Yüzyıla Doğru Türk Tiyatrosu
38-39
Türk Mutfağı
30
Londra Mektubu
Bir Festivalin Ardından
40-41
Haberler
Bulmaca
K a p a k : Savaş Çekiç
:
Sahibi
Tiyatro
Demirkanlı Gökhan Çekiç
Akçura, Teknik
Katkıda Arıburnu 57
27
ve
Tem.:
Almanya
Yapım
(212)
Hesap
A I kaya ,
243
Şti.
Ali
adına
Enis
Levent
Bakışkan
Ltd. 72
Yapım
-
T.İş
77
Onay,
Melih Emin
Müdürü:
Mustafa
B a ş k a n ı : T.Yılmaz Ö ğ ü t D a n ı ş m a
Kurulu:
Sorumlu
Kurulu Dikmen
Fereli, Şenol
Gürün
Av.
Danışmanı:
Eşber,
Dağıtım:
Evin
484
52
Beceren,
Berlin
Tel:
49.30.6152020
Şti. Fax
Yapım
Hayriye :
(212)
Bankası-Cihangir
Cad. 252
Şb.
Tel:
(212)
Çorlu 94
14
Ap.
İzmit
35
No:
3 Çeki
İşleri
Görsel
Coşkun
Viyana 33
Hakkı
Tunçtan
Günaydın
Kocaeli
Bölge
Tem.:
Baskı:
Savaş
Danışman:
Düzelti:
Yalçın
Tem.
243
Posta
ilkiz
Tem.:
(232)
Tiyatro
Uçarer
ilyasoğlu,
Ankara 20
Yazı
Fikret
Tel:
Hazırlık:
Yayıncılık
Yılmaz Hukuk
Halide
Avşar
Özbilgiç
Ofset
33-293
Aziz,
Şanlıer
Aksoy,
Nuray
Rıza
Tem.:
Rutkay
35
No: Tiyatro
Ltd.
Sinan
Bülent
Satış:
432225051220
Tiyatro Tel:
Orhan
Bulunanlar:
İzmir
Yayıncılık
K o o r d i n a t ö r ü : Nalân Özübek D a n ı ş m a
Yönetmen:
Abone
3241090 Tel:
Yapım
Yayın
YÜKSELEN
Dizgi:
Tel:
(312)
Tiy.
Tel:
Uğur MÜ-KA
Erkut 360 (262)
Özkan,
Wien
Matbaası
D. 10
80060
GaIatasaray/İstanbuI
No:
Tiyatro
Yapım-655248
Banka
197245
3
Tiyatroma Dokunma! Allah aşkına, dokunmayın tiyatroma. Yaşam damarlarımızı tek tek kesiyorsunuz. Her kesilen damar bir yanımızın yaşam belirtilerini yok ediyor. Buna hakkınız yok. "Böyle sanatın içine tükürürmüşsün", hayır efendim TİYAP tüküremezsin. Tükürtmeyiz. Eline yönetmelikleri alıp, TV ekranlarında neyi açıklamaya çalışıyorsun. Hangi yönetmelikte, hangi yasada, hangi etikte sanatın içine tükürmek var. Bu ne densizlik, bu ne sorumsuzluk. Ama kabahat sende değil. Şairin dediği gibi; "Kabahat sende, demeye de dilim varmıyor ama, kabahatin çoğu sende canım kardeşim."
ÇOYD
ve Balesi Çalışanları Vakti), İŞTİSAN (Şehir Tiyatroları Sanatçıları Derneği), TEB
TODER
(Tiyatro Eleştirmenleri Birliği), ITI (Uluslararası BBT Tiyatro Enstitisü), Tiyatro... Tiyatro... Dergisi, TTOYD (Tiyatro ve Televizyon Oyun Yazarları Derneği), ÇOYD (Çağdaş Oyun Yazarları Derneği), İstanbul Devlet Tiyatrosu, İBŞT (İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatrosu), BBT (Bakırköy Belediye Tiyatrosu) ve ÇASOD (Çağdaş Sinema Oyuncuları Derneği)'nin oluşturduğu Tiyatro Platformu olarak önümüzdeki günlerde değişik eylem ve protestolarla sürdürecekleri Kampanya'ya tüm tiyatro severlerin, aydınlıktan yana olan tüm güçlerin katılmasını bekliyoruz.
TOBAV
pe
cy
a
tiyatroma Bu sistemli bir imha hareketinin ilk habercileri, bunun farkına varan tüm tiyatro kurum ve kuruluşları bir Tiyatro Platformu oluşturduk. Herkesin, kendi yaşam alanlarını savunmakla yükümlü olduğu bugünlerde bizde kendi İŞTİSAN sorumluluklarımıza sahip çıkacağımızı aşağidaki bildiri ile tüm kamuoyuna duyurduk. İki otobüs ile tüm basın kuruluşlarını dolaşarak elden ilettiğimiz duyuru ile bu konuda basını da duyarlı olmaya çağırdık. Sevindiricidir, tüm yönetecilerden aynı hassasiyette konuya duyarlı davrandıklarını gördük.
İBŞT
TİYAP (Özel Tiyatro Yapımcıları Derneği), TODER (Tiyatro Oyuncuları Derneği), TOBAV ( Devlet Opera
Önümüzdeki acil sorunlar: 1. Ekonomik Kriz bahane edilerek devletin perdelerini açmasına katkıda bulunduğu özel tiyatrolar, bu yılın Devlet Yardımının ne olacağını bilememektedir. Şu anda, daha önce açıklanan yardımların dağıtılma zamanı bilinmeyen bir tarihe ertelenmiştir.
ÇOSOD
TİYATRO.. TİYATRO.. DERGİSİ
2. İstanbul Belediyesi Şehir tiyatroları, yeni Belediye Başkanı tarafından sürekli olarak, basın yolu ile tehdik edilmekte, ödeneğinin kaldırılacağı veya kısılacağı gerekçeleri ileri sürülmekte, repertuvar kurulunun oluşumuna
müdahele edilmeye çalışılmakta, ancak ve ancak tiyatrocuların belirleyebileceği repertuvarın nasıl olması gerektiği yolunda açıklamalar yapılmaktadır. Bu yıl 80. yılını kutlamaya hazırlanan Türkiye'nin en eski tiyatrosu, bir belirsizlik ortamına sokularak yavaş yavaş sünmesinin hazırlıkları planlı bir şekilde yapılmakta ve yürütülmektedir. 3. Salon sıkıntısının hat safhada olduğu İstanbul'da yıllardır yerleşik tiyatro yapmayı becerebilen az sayıdaki tiyatro, salonlarından atılmak istenmektedir. En son örneği Ali Poyrazoğlu Tiyatrosu, bulunduğu salondan çıkarılmaya çalışılmaktadır. Yerine İst. bilardo salonu yapılacakmış.
TEB
DT
Mevzi savunmalar yapılmaya kalkıldığı anda mevzileri tek tek yitirmekle karşı karşıyayız. Topyekün bir imha hareketinin karşısında olduğumuzun bilinciyle, savunma haltımızı cephesel kurmamız gerektiğinin
ITI farkındayız. Bu cephenin önemli bir unsuru olan siz tiyatroseverleri de kampanyamızın her noktasında aramızda görmek istiyoruz. Ve bu konuda kuşkumuz yok. Yaşasın Tiyatro. Yaşasın sanat. Yaşasın insandan yana olan tüm değerler. Mustafa Demirkanlı
TTYD
Bunlar ilk sırada yer alan ve sistemli bir kampanyanın ilk işaretçileri. Biz şuna inanıyoruz.
pe
cy a
dokunma T İ Y A T R O M A
D O K U N M A
Türkiye'deki kültür ve sanat faaliyetlerine maddi ve manevi saldırıların yoğunlaştığı bir dönemde yaşıyoruz. En büyük iki kentimize hizmet için görev almış kişiler, tiyatro sanatını "edepsizlik" olarak nitelendirebiliyor, başkentimizdeki bir heykel için "Böyle sanatın içine tükürürüm" demeye cüret ediyorlar. Türkiye Cumhuriyeti'nin en eski ve köklü tiyatro kurumu olan Şehir Tiyatroları üzerine politik oyunlar oynanıyor, çok az sayıdaki özerk sanat kuruluşu barındıkları binalardan dışarı atılıyor. Benzeri örnekler her geçen gün çoğalıyor. Tüm radyo, televizyon ve gazeteleri, tüm vatandaşlarımızı, kültür ve sanat kurumlarının varlıklarına sahip çıkmaya çağırıyoruz. Kültürüne sahip çıkmayan bir toplum, gözümüzün önünde içinden çıkılmaz karanlıklara sapla-nacaktır. Biz kültürümüze sahip çıkıyoruz; Biz sanatımıza sahip çıkıyoruz; Biz tiyatromuza sahip çıkıyoruz; Biz ülkemizin sanatsız ve tiyatrosuz bir geleceği olamıyacağını söylüyor ve bunun için kamuoyunu bu konuda sağduyuya ve duyarlı davranmaya çağırıyoruz.
TİYATRO PLÂTFORMU
a
pe cy
pe cy a
aydınlık, kültür elçilerinin yaktığı mumun ışıltısındadır Melih FERELİ 2.
U L U S L A R A R A S I
Bu yıl, Türkiye ge neline hakim olan güç ekonomik ko şullar Vakfımızın düzenlediği İstanbul Festivalleri"ni de et kiledi. Son birkaç ay içerisinde doların yükselmesi maliyet lerde büyük artışlara neden olmuş ve Vakfımız da tüm etkinliklerinde kısıntı yapmak zorunda kalmış tır. Burada en önemli neden Vakfımıza sponsor olarak destek veren kuruluşların çoğunluğunun ekonomik koşullardan ötürü kültür ve sanat etkinliklerine 8
F E S T İ V A L İ ayırdıkları bütçedf büyük kısıntılara git miş olmalarında ya tıyor.
pe cy
istanbul Kültür ve Sanat Vakti tarafın dan 22 yıldır düzen lenen Uluslararası İstanbul Festivalleri sanat yaşamımızın ayrılmaz bir parçası haline geldi. Her şeyden önce Vakfı mızın çizgisinden ve amaçlarından ödün _ vermeksizin, etkinli lerini, bugün için den geçmekte oldu ğumuz zor döneme karşın sürdürmeye kararlı olduğunu vurgulamak istiyo rum.
İ S T A N B U L
a
2
Tüm bu güçlüklen karşın İstanbul Kül tür ve Sanat Vakf 13. Uluslararası İs tanbul Film Festival ile 6. Uluslararas İstanbul Tiyatro Festivali'ni başarıyla gerçekleştirdi. Özel likle Tiyatro Festivali'nde, geçmiş yıllar da özlemi çekilen büyük bir coşku ya şandı. İzleyici profilindeki gençleşme özveriyle çalışan Va kıf kadrosunu gele cek yıllar açısından gerçekten yüreklen dirmektedir.
Tam bu noktada, geçtiğimiz yıl Festi val 'in açılış konseri için İstanbul'a gelen Montserrat Caballe'nin sözlerine değinmek istiyo rum. Caballe, Festival çerçevesinde düzenlediği miz basın toplantısında, "Bizler kültür elçileriyiz, tıpkı küçük birer mum alevi gibi aydınlatıyoruz çevremizi, inanıyorum ki, içinde yaşadığımız bu dünya, binlerce mum alevinin ışıltısı bir araya gel-
diğinde yaşanılır olacak." Caballe'nin bu sözlerine içtenlikle inanıyorum. Tüm İstanbullular gibi be nim de derin saygıyla andığım kurucumuz Dr. Ne jat Eczacıbaşının 21 yıl önce yaktığı sanat alevi öylesine büyümüştür ki, 22. İstanbul Müzik Festi vali açılışı, bininci konserin gerçekleştirildiği bir dönemi başlatmaktadır. Koşullara ve krizlere kar şın İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı bugün Müzik Festivali'nin yanı sıra, her biri kendi alanında uluslararası saygınlığa ulaşmış beş etkinliği başa rıyla gerçekleştirmeyi sürdürecektir.
Her zamankinden daha çok vurgulanması gereken ve artık sloganımız haline gelmiş bir deyişle İstan bulluları krize karşı böylesine bir dolulukla ger çekleştirilen 22. Müzik Festivaline çağırıyoruz:
a
Yaklaşmakta olan Müzik Festivali ile ilgili ayrıntıla ra girmeden önce bir noktayı özellikle vurgulamak istiyorum. Günümüzde yaşanan yozlaşmanın kar şısında ilkeli tüm direnişleri simgelediğine inandı ğım Vakfımızın, ekonomik koşulların elverişsizliği ne karşın daha kısa ama dolu ve kendi içinde anlamlı bir bütünlük ifade eden ilk tematik Müzik Festivali'ni gerçekleştirebilmesi inançlı ve adan mış bir ekip çalışmasının başarısıdır.
Bu arada sponsorluğunu Procter & Gamble'ın üst lendiği, British Council ve Türk Hava Yolları'nın katkılarıyla Festivale katılan BBC Senfoni Orkestra sı, Vakfımızı da etkileyen ekonomik koşullar kendi lerine iletildiğinde büyük bir jest yaparak ücretle rinde önemli bir indirim yapmışlar, ayrıca Vakfımıza yol paralarına eşdeğer miktarda bir ba ğışta bulunmuşlardır. Benzeri bir dayanışma örne ğini Tiyatro Festivali'ne katılan gruplarla da yaşa mıştık. Burada, uluslararası bir kültür plat formunda sanatın yaygınlaşması için böylesine bir dayanışma sergileyen tüm sanatçılara teşekkür et mek istiyorum. Ayrıca bu tür dayanışmaları, İstan bul Festivalleri'nin dünya platformundaki saygınlı ğının bir göstergesi olarak da son derece önemli buluyorum.
"Bu İstanbul bizim, Bu Festival hepimizin."
pe
cy
Nitekim, bu yılki Müzik Festivali programına baktı ğımızda yine dünyanın önde gelen sanatçılarını is tanbul'da konuk ettiğimizi göreceksiniz. Örneğin yaptıkları her albümle bir ödül kazanan, rock sa natçısı Elvis Castello ile yankı uyandıran çalışma lar yapan Brodsky Dörtlüsü; bugün dünyada en büyük flüt ustası olarak tanınan James Galwvay; Avrupa'nın başta gelen orkestralarından Concertgebouvv elemanlarının oluşturduğu Robert Schumann Topluluğu; eleştirmenlerce günümüzün ya şayan üç büyük viyolonselcisinden biri olarak tanınan Julian Lloyd Webber. İstanbulluların ya kından tanıdığı Victoria de Los Angeles'le birlikte konser verecek olan , 60'lı 70'li yılların en ünlü te noru Nicolai Gedda; geçtiğimiz yıl yaptığı Chopin kaydı ile Gramophone Dergisi'nin "En iyi Plak Ödülü"nü kazanan ünlü Chopin yorumcusu piya nist Shura Cherkassky. Orkestra konserlerine gelince, Siegfried Wagner, Erich Kreiber, Günther Herbig ve Kurt Masur gibi yüzyılımızın yetiştirdiği en büyük şeflerle çalışan, Almanya'nın Wagner ve Brahms yorumlamasıyla ünlü Dresden Filarmoni Orkestrası ünlü şef Plasson'la; İngiltere'nin ünlü BBC Senfoni Orkestrası Günther Herbig'le Festivalimize katılıyorlar. Her iki orkestra da Türkiye'ye ilk kez geliyor.
İKSV Genel Müdürü Melih Fereli
9
22. ziyafete buyurmaz mısınız? Evin İLYASOĞLU
İSTANBUL
FESTİVALİ
pe cy
a
U L U S L A R A R A S I
Dresden Flarmoni Orkestrası 'no festivalin açılış konserinde izleyeceğiz.
Bu yılkı festivalin takvimini en can alıcı olaylardan başlayarak çıkartalım. Örneğin hemen flütçü James Galway'den söz edelim. Dünyanın en ünlü flütçüsü nü alkışlayacağımız için gerçekten sevinçliyiz. Bugü ne dek sayısı elliyi aşan plak albümü yapmış, her biri de best-seller olarak listelere girmiş. Yalnız olağa nüstü flüt tekniği değil, dinleyicisini bir anda avucuna alıveren karizmatik kişiliği; flüt dağarcığının kla sikleşmiş yapıtlarının yanı sıra çok genç yapıtları da 10
değerlendiren, dinleyicisine aynı coşkuyla alkışlatabilen bir sanatçı. Galway'i dünyanın en ünlü orkestrala rı eşliğinde, en önemli sanat merkezlerinden resital lerinde tanıdığımız gibi, o güzelim televizyon programlarından da biliyoruz. Ayrıca çok özel olayla rın kutlanmasında Galway'in yine karizmatik kişiliği devreye giriyor. Örneğin Berlin Duvarı önündeki an lamlı ve duygulu sesi hâlâ kulaklarda kalmış. James Galway, İstanbul Festivali'nde 24 Haziran tarihinde
a
pe cy
bir resital verecek. Kendisine, nice ünlü soliste eşliği ile tanınan piyanist Phillip Moll eşlik ediyor. Prog ramda Beethoven'in sonatı, Czerny'nin ikili konsertantı, Wdor'un süiti, Ibert'in, Rola'nın ve SaintSaens'ın minyatür yapıtları ile Debussy'nin Bir Or man Perisinin Öğleden Sonrası adlı izlenimci yapıtı yer alacak. Ardından da Doppler'in çok alımlı Eflak Havalan'nı çalacaklar. Eğer bu yıl çok çok ünlü bir yıldız izlemek istiyorsanız, Galway'in dinletisi çok gü zel bir anı olarak belleğinizde kalacaktır.
a
Takvimimizin ikinci önemli durağı piyanist Shura Cherkassky'nin tarihi resitali olacak. 22 Haziran tari hindeki resital, diğer etkinlikler gibi Aya İrini'de de ğil, Cemal Reşid Rey Salonu'nda yer alıyor. Cher kassky günümüzün yaşayan en büyük piyano ustalarından biri; Rus-Amerikan ekollerini birleştir miş, müziğin piyanonun tuşlarından ötede, daha de rinlerde bir yerlerde olduğunu kanıtlamış bir piyanist. Cherkassky'nin programı da piyano edebiyatının dev lerine ayrılmış. J.S. Bach'ın Kromatik Fantazisi gibi Barok bir başyapıt ile başlıyor. Haydn'ın mi minör sonatındaki klasik hava, Hindemith'in neo-klasik so natı ile sürüyor. Chopin'in baladı, noktürnü ve ma zurkaları, Liszt'in Macar Rapsodisi ile son buluyor. Bunların her biri piyanoyu çalgı olarak yüceltmiş bes teciler. Cherkassky de bizlere bu yapıtların nasıl tari-
James Galwey'i 24 Haziran'da Aya İrini'de izleme şansını bulacağız.
he mal edildiğini kanıtlayacak.
pe
cy
Çalgısının imkânlarını araştıran ve ondan yepyeni tı nılar elde eden büyük bir sanatçı da Narciso Yepes. Kendi icadı olan on telli gitarı ile Barok ve Rönesans lavtasının tınısını modern düzen içinde sunuyor. Gü nümüz gitar sanatçılarının en önemlilerinden biri olan Yepes, önceki festivale rahatsızlığı nedeniyle ka tılamamıştı. Bu araştırmacı-yorumcuyu 21 Haziran tarihinde Cemal Reşid Rey Salonu'nda dinleyeceğiz.
Peter Zimmermann'la iki yıl sonra tekrar birlikteyiz.
12
Kemancı Frank Peter Zimmerman'ı iki yıl önceki fes tivalde coşkuyla alkışlamıştık. O günden bu yana gi derek ünlenen sanatçı, plak firmalarını ve konser ajanlarını peşinden koşturmakta. Frank Zimmerman ile yaptığımız söyleşide çok genç bir sanatçı olmanın zorluklarına değinmiştik: Hep yaşlılarla çalışmak zo runda olduğundan, kendi yaşıtları jean pantolonlar giyerken o hep kara fraklar içindeki yaşamından dem vurmuştu. Bu yıl, yine aynı piyanist Lonoquich kendi sine eşlik edecek. Zimmerman'ın hem resitali hem de ingiliz Oda Orkestrası eşliğinde bir konseri yer alıyor festivalde. Genç kemancı, 26 Haziran tarihinde, yine önceki yıllardan tanıdığımız şef James Judd yöneti minde Mozart'ın K.219 sayılı Keman Konçertosunu seslendirecek. 23 Haziran tarihli resitalinde ise Schubert'in Parlak Rondosu, Faure ve Ives'in yapıtla rıyla oldukça değişik bir program sunacak.
cy a
pe
BBC Senfoni Orkestrası nın İstanbul'a gelmesi de bu festivalin güzel olaylarından biri. Günther Herbig gi bi çağımızın saygın bir şefini konuk etmek; çellist Julian Lloyd Weber ve viyolacımız Ruşen Güneş solist liğinde BBC Senfoniyi dinlemek ayrı bir zevk olacak. Dvorak yılı nedeniyle 8 Temmuz tarihli ilk konserde bestecinin güzelim çello konçertosunu dinleyeceğiz. Topluluğun ikinci konserinde, 9 Temmuz tarihinde ise yine Dvorak'ın 8. Senfonisi yer alacak. Aynı dinle tide, uzun yıllardır İngiltere'de yaşayan ve ülkenin belli başlı orkestralarında birinci viyolacı olarak gö rev yapmış olan değerli Türk sanatçısı Ruşen Güneş de Bela Bartok'un Viyola Konçertosu'nu seslendire cek. BBC Senfoni Orkestrası, 1930'da Sir Adrian Boult tarafından kurulmuş, yirminci yüzyılın geleneğe sahip topluluklarından birisi. Günther Herbig ise Av rupa ve Amerika ekollerini birleştirmiş son derece deneyimli bir şef. BBC Senfoni'nin konserleri gör kemli bir ortam yaratacak.
pe
cy
a
Dresden Filarmoni Orkestrası festivalin bu yılki açı lışını gerçekleştirecek. Yöneticiler, bu yıl festivalde açılış törenleri ve protokol yerine ilk geceyi halka açık bir konser olarak ilan etmişler. Böylece bilet fi-
Victorıa De Los Angeles, geçen yıl izlemeye doyamamıştık, (Üstte) Gürer Aykal ve Suna Kan Bilkent Uluslararası Akademi Senfoni Orkestrası 'nı iki ustası.
14
19-2 Haziran'da 1970'lerin nostaljisine The Swingle Singers ile döneceğiz.
birbirini dinlemeye özen gösteren üyeleri ile ülkemi zin en önemli müzik kurumlarından birini oluştura cak. Genellikle Azerbaycan, Özbekistan ve Balkanlar'dan, ayrıca Avrupa'nın çeşitli ülkelerinden ve Türkiye'den hem akademisyen hem de orkestra sa natçısı olan kişiler bir araya gelmiş. Taze bir coşku, yeni bir kan.
a
yatları 400 bin TL'den baş layan yüksek ücretli dinleti lerden ilk ikisi bu açılış kon serleri olacak. Dresden Filarmoni Orkestrası 120 yıl lık bir geçmişe sahip. Yıllar ca Edvvard Mörike gibi wkarizmatik bir şefle yönetilmiş. 1967'de Kurt Masur sanat yönetmeni olmuş. Sonra da Günther Herbig, Herbert Kegel ve sonunda Michael Plasson, bu topluluğun ba şına geçmiş. Topluluk ülke mize de Plasson'un yöneti minde gelecek. Michael Plasson, bu yıl aynı zaman da Aspendos'ta İstanbul Devlet Operasının sunacağı Turandot operasını yönete cek.
pe cy
Dresden Filarmoni'nin ilk solisti ünlü Arjantinli piya nist Bruno Leonardo Gelber. Açılış konserinde Brahms yüklü bir program sunuyorlar: Bestecinin 1. Piyano Konçertosu ve 1. Senfonisi çalınacak. Toplu luğun ikinci geceki programı ise Wagner yüklü. Çün kü çok ünlü bir Wagner yorumcusu olan soprano Hildegard Behend'i konuk ediyor. Festivalin bir başka tarihsel sopranosu da Victori de Los Angeles. Dünyanın her bir köşesinde sesini du yuran bu İspanyol sanatçıyı geçen yıl da coşkuyla al kışlamıştık. Bugüne dek 22 operanın komple plağını yapmış, ayrıca 40 adet de resital plağı bastırmış. De Los Angeles'in 6 Temmuz'daki resitaline, şan dünya sında bir o kadar ünlü isveçli tenor Nicolai Gedda katılacak. Bu deneyimli şancılar yaşları ileri olsa da, şan tekniğini örneklemeleri, nefes alma, müzik cüm lesi oluşturma sanatını sergilemeleri açısından, mü zisyenler ve şanseverler için çok ilginç olmalı. Onla rın tarihi deneyimlerinden öğrenilecek çok şey vardır. Bilkent Uluslararası Akademik Senfoni Orkestrası, yepyeni bir topluluk. Gürer Aykal gibi değerli bir şefi mizin yönetiminde, kemancımız Suna Kan ve çel ist İskenderov'un solisliiğindeki Brahms ikili konçerto yu, Saygun'un çeşitlemelerini ve Dvorak'ın Slav Dansları'nı kaçırmamak gerek. Üyelerin çoğunluğu Azeri olsa da şefiyle solistiyle ve Saygunu ile festiva lin en "Türk" programı. Bu orkestra güçlü sonoritesi,
Swingle Singers'ın 19-20 Haziran'daki iki programı 1970'li yılların nostaljisini yaşatacak. Anımsarsınız, nice klasik müzik parçasını bu topluluğun eşliksiz ko rosundan değişik bir tınıda duyup sevenler, öğrenip ezberleyenler vardı. Festivalin tek dans topluluğu olan Clara Ramona İspanyol Dans Topluluğu'nun gösterisi, ne yazık ki son dakikada iptal edildi.
Bir başka nostaljik ses de James Crabb'in akordeo nu. Crabb, Scarlatti'den Messiaen'e uzanan ilginç bir programla, klasik yapıtlar kadar "moody" parçalara da yer verecek, 4 Temmuz'daki dinletisinde. Folklorik dinletilere ilgi duyanlar Tomatito Flamenco Topluluğu'nun 19 Haziran'daki Açıkhava gösterisini izleyebilirler. Ayrıca Türkmenistan Halk Dansları Topluluğu, Başkırt Halk Dansları Topluluğu, Açık hava Tiyatrosu'ndaki coşkulu gösteriler. Oda müziğine gelince, 1972'de kurulan Brodsky Dörtlüsü bir İngiliz topluluğu. Konserleri dünyanın her yerinde olay yaratıyor. 17 Haziran'daki dinletile rinde Bridge, Debussy ve Dvorak'dan kuvartetler ça15
lacaklar. Janacek Yaylı Çalgılar Topluluğu ise Dvorak'ın ülkesinden geliyor. Önemli firmalarla pek çok plak yapmışlar. 28-29 Haziran'daki iki programda Dvorak, Grieg gibi bestecilerin yanı sıra Barok beste cileri de sunacaklar. Vivaldi yıllarca Venedik'te yetim kızlar yurdunda öğretmenlik yapmış. Bu genç kızlar dan oluşan orkestra zamanında dillere destanmış. Ancak kiliseye bağlı olan bu yetimhanenin çocukları dışarıda konser veremediklerinden onların efsanevi sesleri, bir şekilde dinleyebilirle mutluluğuna erişen lerin kulaklarında kalmış. Aynı ortamı yansıtırcasına zamanın giysileriyle çalan 13 genç kızdan oluşan Le Putte Veneziane di Vivaldi Topluluğu 1-2 Temmuz tarihlerinde ses kadar, görsellik açısından da ilginç dinletiler sunacak.
Berlin Scharoun Topluluğu, 1983de Berlin Filarmo ni Orkestrasfnın 8 üyesi tarafından kurulmuş. Bu topluluğun adı çok ilginç: Akustiği ile ünlü Berlin Fi larmoni Salonu'nun mimarı Hans Scharoun'un adını taşıyor. Müzik ve mimari arasındaki çağrışım ve salo nun müzik dinlemedeki önemi böylece vurgulanıyor. Scharoun Topluluğu da Dvorak yılına seslenerek bes tecinin Terzetto adlı yapıtını çalıyor. Mozart'ın kornolu beşlisi ve Beethoven'in yedilisi ile güzel bir Oda Müziği dağarcığı sergiliyor. Genç Rus ve genç Türk solistleri de festivalin nabız atışını hızlandıracak. 22. İstanbul Festivali önceki yıllara göre daha kısa ve daha öz bir programla donanmış. Dileriz önümüzdeki yıllarda ekonomik durum elverir de alışageldiğimiz görkemli festival günleri yine yaşanır.
pe
cy
a
Londra Gabrieli Üfleme Çalgılar Topluluğu bu yıl otuzuncu yıldönümünü kutluyor. Oldukça ilginç bir sonoriteye sahip olan topluluk, özellikle bakır üfleme liler için yazılmış eserleri araştırıp günümüze getiri yor; Britten, Cowell, Grieg ve Dvorak sunacaklar. Oda müziğinde genç bir topluluk da Hollandalı ve Japon
6 sanatçıdan oluşan Schuman Topluluğu 11 Temmuz'da Dvorak ağırlıklı bir program sunacak.
Türkmenistan Halk Dansları Topluluğu
16
pe cy a
türk mutfağı değişmeden sürüyor Bülent AKSOY İSTANBUL
FESTİVALİ • GELENEKSEL MÜZİK •
pe cy a
• 2 2 . ULUSLARARASI
İstanbul Devlet Klasik Türk Müziği Korosu
İstanbul Festivallerine katılan Türk musikisi topluluk ları konusunda yıllardır tekrarlanan eleştirilerin ortak yönleri şu birkaç noktada toplanabilir: Festivaldeki toplulukların sayısı her yıl arttığı halde, ortaya çıkan musikinin icra düzeyi yükselmemekte, düşmektedir; topluluk sayısının gitgide artmasının daha geniş bir repertuarın tanıtılmasına zemin hazırlaması gerekirken aynı basmakalıp repertuara saplanıp kalındığı görül mektedir. Uluslararası bir nitelik taşıyan İstanbul Festivali'nin yeni icra teknikleri ve yeni besteler için bir yıllık arayışların yansıtıldığı bir sanat ortamı, bir fırsat 18
olarak değerlendirilmesi gerekirken bu imkânı yeterin ce değerlendirebilen pek az sanatçı ve topluluk çık maktadır; festival programları seçici ve seçkin olmalı dır... Tabii, herkesi aynı kefeye koyamayız, İstisnaların hak kını teslim etmek kaydıyla, bu eleştirileri üç aşağı beş yukarı her yıl tekrarlamak mümkün. Artık kanıksanan bu durumu her yıl eleştirmektense, olumlu istisnalara dikkati çekmek daha yapıcı bir tutum olabilir. Ama böyle bir yazıyı ancak konserleri dinledikten sonra ya zabilirsiniz. Gene de, festivale katılan toplulukların
programlarına bakarak konserlerinden neler beklene bileceğini, bazı ihtiyat payları bırakarak, az çok söyle yebiliriz sanırım.
Ayangil Türk Müziği Orkestra ve Korosu da festivalin gediklilerinden. Ruhi Ayangil'in bu topluluğu bütün imkânsızlıklara rağmen bunca yıl yaşatabilmesini ve her festivale katılma başarısını göstermesini alkışla mak gerek. Türk musikisine yeni bir ses, yeni bir tını ve daha devingen bir yorum getirdiğini de teslim et meliyiz. Topluluğun en büyük sorunu kadrosunun ne redeyse her yıl değişmesi. Bu yılkı konserlerinin birin ci bölümü Ali Ufkinin 17. yüzyılda notaya aldığı ilahilere ayrılmış. Ayangil Topluluğu aynı ilahileri 1988'de kasete okumuştu. Büyük ilgi gören bu kaset daha sonra ikinci kez yayımlanmıştı. Konserin birinci bölümü, piyasada tükenmiş olan bu kaseti dinleyeme yenlerin ilgisini çekecektir. İkinci bölümde ise, udi ve gitarist Mutlu Torun ile kanuni Ruhi Ayangil'in birlikte çalacakları saz eserleri var; ancak, bu eserlerin adları ve bestecileri bu yazının yazıldığı ana kadar festival yönetimine bildirilmemişti. Ahmet Özhan'ın yönetimindeki İstanbul Tarihi Türk Müziği Topluluğu'nun 24 Haziran'da İTÜ 6 Anfisi'nde vereceği konserin birinci bölümünde Sadullah Ağa'nın "Arazbarbuselik Beste," "Ağır ve Yürük" semaileri ile, çeşitli bestecilere ait sekiz hüseyni şarkı var; solist Ahmet Özhan. Konserin ikinci bölümü "Tasavvuf Musikisi'nden Seçmeler"e ayrılmış, ama programda bu eserlerin adları da bestecileri de belirtilmemiş. Oysa yıllardır Özhan'ın verdiği konserlerin asıl ilgi çekici bölümü bu bölümdür. Ahmet Özhan ilahileri, tevşihleri musiki ölçüleri içinde konser salonlarına taşıyan ilk okuyucu. Bu türde başarılı bir yorumcu olduğu da açık. Ama dindışı musikide standart, "düz", iddiasız bir okuyucu bence. Bu topluluktan, başarılı dini musiki konserleri vermesi dışında beklenebilecek çalışmalar da var. Tasavvuf Musikisi icrasını kurumlaştıran bu topluluk bu alandaki repertuarı toplamalı, bütün tekke lerin musikisine eğilmeli, bir nota arşivi kurmalıdır. Sözlü gelenek yoluyla günümüze ulaşan dini eser ve üslupların tesbit edilerek korodaki gençlere aktarılma sı da büyük önem taşıyor.
pe cy a
Ancak daha önce, Türk musikisi topluluklarına yöne lik, yukarıdaki eleştirilere bir yenisini eklemek gerek: Festivale katılan Batı musikisi topluluklarının tümü hangi bestecilerin hangi eserlerini seslendireceklerini İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı'nın yayımladığı broşür de ve kitapta duyurdukları halde, sayısı onu aşan Türk musikisi topluluklarından hemen hiçbiri broşüre prog ram verememekte, hatta çoğu programını kitaba bile yetiştirememektedir; bu, yıllardır süregelen bir durum. Dinleyicinin konsere belli bir beklenti içinde gitmesini engelleyen bu tutum ne yazık ki bu yıl da sürüyor. Bu yazının yazıldığı güne kadar, Türk musikisi toplulukla rının programları açıklanmamıştı, İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı'nın çıkardığı 22. Müzik Festivali adlı kırmı zı kapaklı broşürde konserlerde seslendirilecek eserler değil, sadece bestecilerin adları belirtilmiş. Ben festi valin ilgili birimine başvurarak biraz daha ayrıntılı bilgi edinebildim. Ama birkaç konser hakkında festival yö netimine bile bilgi verilmemişti.
Hacı Arif Bey repertuarının tanıtılmasına katkısını an cak konsere giderek görebileceğiz.
Böylece, bu engelleri bir ölçüde aştıktan sonra festival konserlerinin içeriğini ele alabiliriz artık.
22. Festival'in daha ilk bakışta göze çarpan yanı, geç miş yıllara göre kısaltılmış, küçük ölçekli bir festival oluşudur. Ama bu durum Türk musikisine pek yansı mamış. Bu yıl dokuz Türk musikisi topluluğu var; az değildir bu sayı. Yalnız, son birkaç yılda değişik bir re pertuarla festivale katılan Bosphorus ile, değişik bir tı nı getiren Necdet Yaşar yönetimindeki istanbul Devlet Türk Müziği Topluluğu'nu bu festivalde görememek üzücü. Festivalin en kıdemli topluluğu Nevzat Atlığ yönetimin deki İstanbul Devlet Klasik Türk Müziği Korosu. Ko ronun icra anlayışı herkesçe biliniyor. Topluluğun bu yılkı konseri Hacı Arif Bey'in şarkılarına ayrılmış. Koro daha önceki festival konserlerinden birini daha aynı besteciye ayırmıştı. Edinebildiğim bilgiye göre, bu de fa Arif Bey'in daha az bilinen şarkıları okunacakmış. Topluluğun icra anlayışının hayranları da var, böyle bir icraya şiddetle karşı olanlar da. Koronun hiçbir konserini kaçırmayan hayranları bu konsere de gide ceklerdir herhalde; ama onlar dışındaki dinleyicilerin bu konserde bulabilecekleri şey belki daha önce hiç dinlemedikleri ya da daha az okunan birkaç şarkı ola caktır. Konserin programı açıklanmadığı için, koronun
Tevfik Soyata'nın yönettiği Konya Devlet Türk Tasav vuf Müziği Topluluğu yeni kurulmuş bir ekip. İstanbul Festivali'ne ilk kez katılıyor. Daha önce dinlemediği miz bir topluluğun icra düzeyi hakkında ne söylenebi lir ki? Ama solistleri Kani Karaca, icradaki ağırlığını herhalde duyuracaktır. Programın başeseri Zekâi Dede'nin "Suzidil "Ayini." Ayin okuyan topluluklar, kolay19
larına geldiği için olacak, hep aynı ayinleri okuyorlar. "Suzidil Ayin"de çok okunan ayin lerden biri. Sözgelimi, Nâyi Osman Dede'nin "Şevk-u Tarab", Musahib Seyyid Ahmed Ağa'nın "Nihavend Ayini" gibi güzel eserler neden ara sıra olsun okunmaz? Konserin ikinci bölümünde Itri'nin "Tekbir ve Salât-ı Ümmiye"si dışında, münacat, ilahi, şuul şe killerinde dini eserler, bir de bir zikir okuna cak. Solist Kani Karaca bu bölümü yorumla rıyla, doğaçlamalarıyla mutlaka zenginleştirecektir. Tekke Musikisi için bir arşiv kurulması bu topluluğu da bekleyen görevlerden biri olmalıdır.
Tanburi Ali Efendi'nin "Suzidil Peşrevi," Tanburi Ce mil'in "Şedd-i Araban Saz Semaisi," köçekçeler, Şerif Muhittin Targan'ın "Koşan Çocuk"u, Mutlu Torun'un "Şerif Muhittin'e Saygı'sı, Cinuçen Tanrıkorur'un "Konser Parçası", Arel'in "Köy Düğünü", Yalçın Tura'nın "Konser Etüdü" ve Beken'in kendi eseri "Geçmi şe Dans", resitalin öbür parçaları. Uzun süredir Türki ye'de bulunmayan, musiki çalışmalarını A.B.D'de sürdüren Beken bu süre içinde kazandığı musiki biri kimini yorumuna yansıtabildiği ölçüde başarılı olacak tır.
Udi Münir Nurettin Beken festivalin tek solo konseri ni, daha doğrusu resitalini sunacak. Program "Uşşak Fihrist Taksimle, yani çeşitli makamların sırayla bir birlerine bağlanarak her birini seyir özelliklerinin gös terildiği ve sonunda gene en baştaki makama dönül düğü taksimle başlıyor; Şerifin "Uşşak Peşrevi",
Rıza Rit yönetimindeki İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Türk Müziği İcra Heyeti ise bugünkü Türk Musikisi Konservatuvarı'nın temelini oluşturan Darülelhan'ın 77. kuruluş yıldönümü dolayısıyla, bu kurumda konserler yönetmiş bestecilerin eserlerini sunacak, icra Heyeti 1980'li yıllarda belediyeye bağlı
pe
cy
a
İhsan Özgen'in kurduğu Anatolia, bu yıl ün lü ud üstadı Şerif Muhittin Targan'ın eserle rini yorumlayacak. Programını topluluğun vi yolonselisti Yelda Ögen'den öğrendiğim konserde Targan'ın "Koşan Çocuk", "Kapris", "Kanatlarım Olsaydı", "Çocuk Havası" başlıklı saz edüdleri ile "Dügâh", "Nihavend", "Ferah feza" saz semaileri çalınacak. Konserin özelli ği, sanıyorum, Targan'ın ud için bestelediği etüdlerin kemençe, ud ve viyolonsel arasında bölüştürülerek bir "oda musikisi" üslubu için de yorumlanması olacak. Geçen yıl başarılı bir konser veren bu topluluğun aynı başarıyı bu yıl da göstermesini diliyorum. Ancak, Anatolia'nın dinleyiciye güven vermeyen bir yanı olduğunu da söylemeden geçmeyelim. Bu topluluk her yıl değişen, bir büyüyüp bir küçülen bir kadroyla konser veriyor. Bu yıl sadece üç sazla çıkıyor konsere. Gerçi İhsan Özgen hep yetenekli musikicilerle çalışıyor ama, musiki sadece yetenek mi demektir? Bir topluluğun hiç olmazsa sabit bir çekir dek kadrosunun bulunması, sazların süreklileşmiş bir pratik birliği içinde olmaları ve zamanla belirli bir mu siki anlayışı ortaya koyabilecek biçimde birbirlerini ge liştirmeleri, birlikte icra edilen musikide en az yetenek kadar önemlidir. Bu bakımdan, Anatolia bir topluluk olarak yaşatılacaksa, mutlaka çekirdek bir kadroya ka vuşturulmalıdır.
20
Ahmet Kutsi Tecer'inyöneteceği "Tasavvuf Müziğinden Flamenko'ya temalı konser tam bir kapalı kutu.
a
pe cy
a
cy
pe
a
pe cy
musiki olduğunu ancak gidip dinleyerek öğrenebilece ğimiz bir konser bu. 22. İstanbul Festivali'ne katılan Türk musikisi toplu luklarını bu şekilde tanıtırken, olumlu ve olumsuz bek lentilerimi de sıralamış oldum, yerine göre ihtiyat pay ları da bıraktım. Yazımı Türk musikisi topluluklarının bugüne kadar bir türlü çözüm bulamadıkları bir soru na değinerek bitirmek istiyorum, İstanbul Festivali'nin ilk yılı olan 1972'den bu yana hemen bütün topluluk lar konserlerinde mikrofon kullanmışlardır. Oysa sa nat musikisi icrasında mikrofon kullanılması kabul edilemez. Çünkü mikrofon sesi büyütürken değiştirir de. Batı Sanat Musikisi'nde de mikrofon kullanılmaz. Ama Batı'da musiki dar mekânlardan büyük konser salonlarına taşınırken koskoca bir senfoni orkestrası kurulmuştur. Türk musikisi tarihi boyunca bir "konser musikisi" olarak icra edilecek bir biçimde gelişmemiş tir. Hep bir "meclis musikisi" olarak kalmış, kendine özgü güzelliklerini ve inceliklerini genellikle dar me kânlarda duyurabilmiştir. Böyle bir musiki türünü ken di doğal ortamından çıkararak onu yabancı bir ortama taşımak, sıcak iklimde yaşayan bir canlıyı soğuk iklim de yaşamaya mahkûm etmeye benziyor. Bu musiki ye ni yerini yadırgayınca, güzelliklerini de dinleyicisine ulaştıramıyor, dinleyicisiyle arasındaki iletişim büyük ölçüde kopuyor. Günümüzde zaman zaman yakındığı mız "soğuk icra"nın kaynağında bu etmen de var. Mik rofon kullanmayan tek topluluk Nevzat Atlığ yöneti mindeki İstanbul Devlet Klasik Türk Müziği Korosu. Bunu takdir etmek gerekir. Ne var ki, topluluk mikro fon kullanmama cesaretini çok kalabalık bir koro oldu ğu için gösterebiliyor. Ama kalabalık bir topluluk kur makla da soruna bir çözüm bulunamamıştır. Örneğin, İstanbul Devlet Klasik Türk Müziği Korosu'nda şef, topluluk üzerindeki denetimini kaybetmemek için ses hacmini düşük tutmak zorunda kalmakta, 60 kişiden 15 kişilik ses çıkarabilmektedir.
a
bir kuruluş olmaktan çıkarılarak İstanbul Üniversite sine bağlanınca bir ara yok olma tehlikesiyle karşı karşıya geldi. Sanıyorum, bu konserin Darülelhanlı bestecilere armağan edilmesi heyetin kendi tarihini il gililere hatırlatmak gibi bir mesaj da içeriyor. Ancak, bir iki parça dışında, çok okunmuş eserlerden oluşan, zahmetsizce hazırlanmış bir konser bu. Konserin solo lar bölümünde ise ölümünün 13. yıldönümü dolayısıy la Münir Nurettin Selçuk'un sekiz eseri seslendirile cek. Aslında icrasıyla, yorum gücüyle, gazelhanlığıyla büyük bir sanatçı olan Selçuk'un besteci yönüyle anıl ması öteden beri süregelen bir yanlışın ürünü. Biz bu na da şükredelim diyebilirsiniz belki, tarihi icra Heyeti hâlâ ayakta diye! Ama can çekişmekte olduğu da göz ler önünde. Yakın bir geçmişe kadar İstanbul musiki sinin en önemli icra topluluğu olan "Heyetin arkasın da seksen yıllık bir tarih var. Böyle bir kuruluş yaşatılacaksa bir an önce sağlığına kavuşturulmalı, ama bu yapılmayacaksa, daha tazla acı çekmesine izin vermeden onu bir an önce öldürmeli! Onu bu şekilde yaşatmak en korkuncu.
pe
cy
inci Çayırlı yönetimindeki İ.T.Ü. Mezunları Türk Mü ziği Topluluğu'nun vereceği konserin ilgi çekici hiçbir yönü olmayacağı rahatça söylenebilir. Konserin prog ramı baştan aşağı şarkı ve türkülerden oluşuyor; bir tek klasik eser bile bulunmayan, buna karşılık piyasa şarkılarına bol bol yer verilen, Çayırlı gibi değerli bir soliste de yakıştıramayacağımız, "vasaf'ı dahi tuttura mayan bir program bu. Amatör topluluklara saygımız büyük; bu tür üniversite korolarının Türk musikisi zev kini üniversite gençliği arasında canlı tutmak gibi önemli bir işlevleri vardır. Ama bu topluluklar işlevle rini bilmeli; onların yeri uluslararası bir festival olma malı. Kudsi Erguner'in yöneteceği "Tasavvuf Müziğinden Flamenko"ya temalı konser ise tam bir kapalı kutu. Topluluk bir ney, bir kanun, bir ud, iki gitar, iki ses ve vurma çalgılardan kurul. Sekiz kişilik ekipteki musikicilerin yarısı yabancı. Seslendirecekleri parçalar "Aş kın Güneşi", "Tefekkür Gecesi", "Birleşmenin Şafağı", "Sema", "Ruhların Birleşmesi" gibi, tasavvufi kitsch di yebileceğimiz başlıklar taşıyor; bestecileri belirtilme miş. Bu verilere göre, tasavvuf musikisiyle flamenko arasında bir bağ kurulduğunu düşünüyor, ama ne tür bir bağ kurulduğunu anlayamıyorum. Adı geçen eser ler yeni bestelenmiş parçalar mıdır, yoksa eski eserler birbirlerine bağlanarak yeni bir icra şekli mi denene cektir, bunu da bilemiyorum. Dediğim gibi, ne tür bir
Görüldüğü gibi, bir ikilem söz konusudur: Mikrofon kullanmanın da kullanmamanın da bir bedeli vardır. Türk musikisinin bir konser musikisi olarak icra edile bilmesi başlıbaşına bir sorun. Sanırım, bu konuda şimdilik yapılabilecek tek şey, topluluk kadrosunu geçmişte olduğu gibi belli bir sayının üstüne çıkarma dan, Galata Mevlevihanesi, Aynalıkavak Kasrı, Süleymaniye Medresesi ve tarihi evler gibi daha dar mekân larda konser vermektir. 24
a
pe cy
paris
mektubu
G e o r g e s DANIEL
Y aşı
şimdi altmışa yaklaşan, 1978'den beri her yıl (senaryosu kendi kaleminden çıkmış olar ve çoğu kez kendisinin de içinde rol aldığı) yeni bir film çeviren, antik sinema tarihinin er ünlü kişilerinden sayılan Woody Allen'in sahne için yazdığı oyunlar üç tane. Bunların en il ginçlerinden biri, ilk kez 1980'de Amerika'da sahnelenen ve bu mevsim Paris'te, La Bruyere T i y a t r o s u n d a halka L'Ampoule Magique (Sihirli ya da Büyülü Ampul) adıyla sunulan yapı tı, İki bölümden oluşan bir tek dekorlu altı kişili bir oyun. Olaylar 1945'te geçiyor. Rose orta yaşlı bir kadın. Gençliğinde dansöz olmaya heveslenmiş, sevimli bir erkekle mutlu bir yuva
pe cy
a
kurmayı düşlemiş ama, sonunda ahlaksız, na mussuz ve küçük çapta bir gangster olarak nite lendirilebilecek Max'la evlenmiş. Kocası bir bar da çalışırken, o .da bir büyük mağazada satıcılık yapıyor. Brooklyn'deki kasvetli ve yoksulca dö şenmiş, evlerindeki yaşamları pek zevkli değil, zamanın çoğu kavgalarla geçiyor. İki oğulları var: 15 yaşındaki Steve ve ondan iki yaş büyük olan Paul. Birincisi sık sık evden kaçıp birtakım yasadışı olaylara karışıyor; ikincisi ise son dere ce çekingen, duygulu, içine kapanık ve kekeme. Bu gencin başlıca düşü ünlü bir sihirbaz olabil mek; bu sanatta büyük başarı kazanabileceği, evde tek başına yaptığı ve başarıyla sonuçlanan deneylerinden belli. Rose, onu bu yolda destek lemek amacıyla, tanınmış bir artist ajanını evin de ağırlamayı ve oğlunun marifetlerini onun da görmesini sağlıyor; ama bu girişimi, ne yazık ki u m d u ğ u gibi sonuçlanmıyor... Oyunu sahneye koyan Stephan Meldegg, Fransa'da son yıllarda en çok ödül kazanan yönetmen. Bu kez de çok büyük bir başarı kazanmış. Başta, Rose'u can landıran Attica Guedj olmak üzere oyuncuların tümü unutulamayacak kadar inandırıcı. Paul ro lündeki genç Adrien De Van bu mevsim ilk kez ün yapan sanatçıların ilk sırasında.
S af
ve çekingen bir öğretmen, çalıştığı ilkoku lun m ü d ü r ü n ü n kızma tutulursa; onun bu duy gularına yalnızca alay ve acımayla tepki gösteren genç hanım onu ustaca işletmeye kalkışır sa; tembel ve şımarık bir öğrencisine düşük not ve üstelik de ceza verdi diye o çocuğun sosyetik annesi tarafından sözlü saldırıya uğrayıp, m ü d ü r e şikâyet edilir ve bu d u r u m d a m ü d ü r onu görevinden atılırsa, ne olabilir? Parasızlıktan mahvolmamak için adamcağız ken dine bir gelir arar; dalavereci bir işadamı, onun bu umutsuz d u r u m u n d a n yararlanmak isteFrancis Lax, Attica Guedt ve Adrien de Van, Büyülü Ampül'de.
26
pe
cy a
ip kendisini birtakım kirli işlere karıştırır. Ama öğretmen sonunda düştüğü tuzaktan kur ulmasını becerip, dolandırıcı işverenini çok sıkışık bir duruma sokmayı başarır. Marcel Pagol bu konuyu işleyen Topaze adlı oyununu 1930'dan önceki yıllarda yazdığı zaman, ünlü olmayan silik bir lise öğretmeniydi. İlk temsilin hemen ardından herkes onu çağımızın en nemli tiyatro yazarlarından biri olarak kutladı. Daha sonra sahne için kaleme aldığı yapıtlar, (Marius, Fanny...) bu ü n ü n ü pekiştirdi. Bu mevsim, Topaze, (öğretmenin adı bu) Madeline Tiyatrosu'nda bilmem kaçıncı kez sahnelendi. Yine, tek koltuğu boş kalmayan büyük bir alonda aylarca oynadı. Oyunu sahneye koyan la, Topaze'ı canlandıran da Francis Perrin'di. Yılın en başarılı temsillerinden biri oldu bu. Ge len yüzyılın en ünlü şairlerinden Alfred De Musset tiyatro yazarı olarak da tanınmayı, beğenilmeyi çok istiyordu. Ama ilk oyunlarının hiçbiri, o devirde, sahnede başarı kazanamadı. Muspet, bu durumda, üzüntüye kapılarak tiyatrolara yeni oyun teklif etmekten vazgeçti. Ama yine de hiç olmazsa onları okumaktan zevk alanlar bulurum umuduyla piyes yazmayı sürdürdü. İyi ki le böyle yaptı! Şimdi o, yüzyılın, hatta tiyatro tarihinin en beğenilen yazarlarından biri sayılı yor, yapıtları sürekli olarak sahneleniyor, hem de başarıyla. Mouffetard Tiyatrosu'nda, bu mevsim, Les Caprices De Marianne (Marianne'ın fevki) aylarca oynadı. 16. Yüzyıl'da Napoli'de, C e l i o adlı temiz yürekli, romantik bir delikanlı, yaşlı yargıç Claudio'nun eşi genç ve güzel Marimne'a delicesine tutkun. Ama kadın ona hiç yüz vermiyor. Bu yüzden büyük bir umutsuzluğa gönülen Celio derdini arkadaşı Octave'a anlatıyor. Octave, Celio'dan çok farklı bir insan. Bir tek ka Touraine'e Dönüşün başarılı oyuncusu Jean Piat. dına tutulabilen adamlardan değil; içkiden, oyundan ve her türlü hovardalıktan zevk alıyor. Ama Marianne'ın kuzeni o l d u ğ u n d a n Celio'ya yardımcı olmaya karar veriyor ve gerçekten güzel hanımın arkadaşını sevmesi için elinden gelen herşeyi yapıyor. Bir yanlış anlaşma yüzünden olaylar Celio'nun ölümüyle noktalalıyor. Bu arada Octave'a tutulan Marianne bu aşkının karşılıksız kalacağını kısa sürede inliyor... Mouffetard Tiyatrosu'ndaki oyuncuların çoğu genç ve tümü de yetenekli. Özellikle Marianne'ı canlandıran Marjorie Frantz'ı seyirciler unutamı yor. Fransa'nın çağdaş kadın yazarlarının en tanınmışlarından Françoise Dorin'in oyunları da, genellikle çok seyirci çeki yor. Bu mevsim de öyle oldu. Le Retour En Touraine (Touraine'e dönüş) Deuvre Tiyatroiu'nda aylarca afişte kaldı. (Touraine, Fransa'nın bir bölgesi). Konu farili kuşaklar arasındad birbirini anlayamama sorunu ile ilgili. Georges Wilson'un yönetmiş olduğu temsilde, genç cızının yaşama tarzından tedirgin olan, yine de onu anlamaya çabalayan, saçlarına ak düşnüş baba rolünde, ünlü sanatçı Jean Piat, her zamanki inandırıcı oyunuyla seyircileri hem güldürüyor hem duygulandırıyor.
Coşkun TUNÇTAN 27
a
pe cy
a
pe cy
londra 30
mektubu
H a l i d e EŞBER
Mart Çarşamba akşamı, saat 19.45'te başlayan An Inspector Calls adlı oyunu tıklım tıklım dolu
olan "Aldwych Theatre"m ikinci b a l k o n u n d a n izleyebildim. 1944/45 yıllarında İngiliz yazar Johr Boynton Priestley'in yazdığı oyun, her seyirciyi kolayca etkileyecek bir yapıda... İlk olarak Ağustos 1945'te Moskova'da Kamerny and Leningrad Theatre Companies tarafından oynanmış, daha sonra İngiltere'de 1 Ekim 1946'da "New Theatre"da Basil Dean tarafından sahnelenmiş. En son olarak Step hen Daldry'nin yönettiği An Inspector Calls, 11 Eylül 1992'de "Royal National Theatre"da prömiyer yaptıktan sonra Newcastle, Cardiff, Sheffield, Bath, Bradford, Glasgow, Blackpool şehirlerini içine alan İngiltere turnesine çıktı. Oyun 25 Ağustos 1993'ten beri "Aldwych Theatre"da sahnelenmekte.. An Inspector Calls, koltuğunuza o t u r u p müziği ilk d u y d u ğunuz andan itibaren sizi içine alan (arasız) 1 saat 50 dakika boyunca hiçbir yere bırakmayan bir oyun. Önce, sahnenir (seyirciye göre) sol tarafında kapısı kırılmış "İngiliz" telefor kulübesini (Londra'ya gelene kadar bilmiyordum; İngilizle rin kendilerine özgü, kırmızı, her yanı kapalı, camlı telefor
a
kulübeleri de ünlüymüş) görüyorsunuz. Perdeler kapalı, mü zikle salon ışıkları kararırken sahne üzerindeki boşluktan üç sokak çocuğu çıkıyor; bir tanesi giderek sağ köşede d u r a n es
cy
ki, büyük bir radyoya tekme atıyor ve oyun başlıyor; müzik yükselirken perdeler kalkıyor, inanılmaz bir sahne tasarımıy la karşılaşıyorsunuz. Soğuk bir bahar akşamında, parke taşlı sokağa yağmur çiseliyor, sağ tarafa doğru üç katlı minyatür
konaktan (tarif edilemez, görmek gerek) aileiçi bir kutlama
pe
nın neşeli kahkahaları gelmekte... Sokakta sefalet, açlık ve parasızlığın neden olabileceği, konakta zenginliğin, paranın verebileceği her şey gözlerinizden, kulaklarınızdan duygula rınıza ulaşıyor. Alt sınıftan bir genç kızın intihar sebebini
araştırdığını söyleyen müfettişin, m u h t e ş e m konaktan soka ğa indirdiği üst sınıfa m e n s u p aileyi sorgulamasından, aile
bireylerinin kendilerini ve birbirlerini sorgulamasına dönüşen oyun örgüsünde yazar, sınıf farkının "insan değeri"ni ortadan kaldırdığını, tesadüflerin, şansların getirdiklerinin, hangi sınıfa aitseniz o sınıfın şartlarını güçlendirdiğini, "doğru"larm bulunulan konuma göre değiştiğini, "dünyaya bakış açısı"nın, insanın yaşı ilerledikçe ve çevresini geliştirdikçe, genişleyeceğine daraldığını, sertleştiğini, kalıplattığını aktarıyor. O y u n d a n daha etkileyici olan dekor, ışık, müzik, yönetmenin ve oyunculuk teknikleri tartışmasız çok güçlü oyuncuların gerçekleştirdikleri yorumla, başlangıçta birbirlerine saygı, sevgi, anlayış gösteren, her zaman başları dik aile bireylerinin, o y u n u n s o n u n a doğru yaşa dıkları duygusal çöküşle bu değerlerini yitirmelerine, dağılmalarına, etkileyici kostümlerinin kirlenişine, yırtılışına, ait oldukları konağın (sahne tekniğinin başarılı kullanımıyla) gözlerinizin ö n ü n d e çöküşüne tanık oluyorsunuz (Bir küçük ayrıntı; yıkılan konağın çatı katından birkaç eski oyuncak bile- düşüyor.) Ve... Ve o y u n d a n çıkarken "Ben tiyatrosuz yaşayamam" d e d i m kendime, hatta daha çoğunu söyledim: Tiyatro, her şey... Orada her söz söylenebilir, sözü olan herkes de söylemelidir. Ti yatroyla dolu nice günlere, aylara, yıllara... 30
pe cy a
2 0 0 0 ' e doğru türk tiyatrosu •
TODER
•
TODER • TOOER
TODER
pe
100'ü aşkın tiyatro sanatçısı ve dernek, kuruluş üyeleri nin, temsilcilerinin katıldığı semineri Ahmet Gülhan, Göksel Kortay ve Dündar Müftüoğlu yönettiler. Bildirilerin okunma sından ardından açılan tartışmalar sonunda Ödenekli Tiyatro ların Yapılanma Sorunu, Özel Tiyatroların Yapılanma Sorunu, Çocuk ve Gençlik Tiyatroları ve Mesleki Örgütlenme konula rında rapor hazırlamak üzere dört ayrı komisyon oluşturuldu. Yazar-Tiyatro-Seyirci ilişkileri konusu ise yeterli sayıda bildiri ve kişi katılımı olmadığından ayrıca incelenemedi. Seminer sırasında okunan bildirilerin bir kısmını ve bazı önemli gördüğümüz tartışmaları özet olarak aşağıda sunuyo ruz: Ödenekli Tiyatrolarda Özerk Bir "Sivil Toplum" Modeli'ne Yönelik İŞTISAN Görüşü Ödenekli tiyatrolar üzerine son dönemde yapılan "yeniden yapılanma" tartışmaları, "özerklik ve yerinden yönetim" (birim tiyatro) yönünde, büyük ölçüde haklı düşünce biriktirmiştir. Bu kurumların, halkın vergileriyle yaşadıkları düşünülür se, ödenekli tiyatroların "siyaseti'nin ve sanatsal/estetik bü tünlüğünün hangi yönde oluşturulması gerektiği daha da belirginleşecektir. Bizim de görüşümüze göre, ödenekli tiyatrolarda özerklik ve yerinden yönetim esaslarına uygun bir yeniden yapılan maya olabildiğince çabuk geçilmeli ve bu gereksinimin kendi içinde taşıdığı tiyatro sanatı sorumluluğu bir an önce hayata geçirilmelidir. Çağdaş tiyatronun bir anlamda çok sesliliğe, başka bir yönüyle de deneyimci açılımlara gereksinimi merkezi yöne 32
•
TODER
•
timlerde sağlıklı bir alan bulamamaktadır. Bunun gözle görü lür nedeni, sanatsal tercihinin genellikle bir genel müdür ya da bir genel sanat yönetmeninin kişisel beğenisi yönünde oluşu ve bu "otorite"nin çağdaş tiyatronun çok boyutlu is temlerini doğal olarak karşılayamamasıdır. Merkezi ödenekli yönetimlerde, yönetimin sanatsal ve idari işleyişi, öteden beri eleştirilen "memur sanatçı" psikolo jisini -genelde bilinçsizce, ama zaman zaman da bilinçli bir biçimde- körüklemekte, toplam yaratıcı potansiyelin kuru mun potasına akmasını engellemektedir. Merkezden yönetilen kurumların bünyesindeki sanatçılar, yetenekleri ve yaratıcılıkları ölçüsünde verimli olamamakta dır. Kendi kimlikleri açısından bakıldığında, üretip yaratabile cekleri değerin pek azını tüketerek sanat yaşamlarını noktala makta ya da tiyatronun dışında -genelde sanatçı kimliklerini yitirme pahasına- her işe talip olmakta, giderek tiyatroculuk ları, bu alandaki yaratma istem ve potansiyelleri ikincil bir sorun düzeyine inmektedir. Bu durum, tiyatro sanatı alanın da ciddi bir "aşınma" ile sonuçlanmaktadır. Tiyatroda "ekipleşme" diye adlandırılan yaratıcı birliktelik ten her gün biraz daha uzağa düşülmekte, tiyatro görüşleri nin yarışabileceği bir ortamın yokluğundan, tiyatro bilinci, ti yatro siyaseti, tiyatro estetiği gibi kavramlar iyice yıpranıp yok olmaktadırlar. Özerk ve yerinden yönetilen bir yapılanmanın amacı, in san malzemesinin en yaratıcı, en dinamik ve üretici biçimde kullanılabileceği ortamın temelinin atılmasıdır. Devlet Tiyatroları'nda olduğu gibi, çok sahneli İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrolan'nda da, siyasi/mali ve sanatsal özerklikle donatılmış, gönüllü olarak bir araya gel miş sanatçıların oluşturduğu demokratik birimlerin kendi kendilerini yönetmeye başlamaları, ödenekli tiyatrolarımızın kendi içlerindeki yaratıcı potansiyeli ortaya çıkarabilmesinin tek yoludur. Bugün, bildiğimiz tüm ödenekli kurumlarda, sanatçıların yaratıcı kimlikleri, bünyelerinde olduğu iddia edilen "memur luk" duyguları ile değil, yürürlükte olan memur olmaya özen dirici ve zorlayıcı merkezi yönetimler tarafından küllenmiş, örtülmüştür. Biz bu külün en dibinde kalanların bile, sanatçı doğalarında bulunan kıvılcımla, harekete geçirilmeyi bekle diklerini -umut değil- iddia ediyoruz! Bu arada İŞTİSAN olarak, "vakıt ve "özelleştirme" gibi,
cy a
TO-DER (TİYATRO OYUNCULARI DERNEĞİ) 15-16 Ma yıs 1994 tarihlerinde Beyoğlu Küçük Sahne'de 2000'e Doğru Türk Tiyatrosu başlıklı bir seminer düzenledi. 15 Mayıs 'ta se minere katılanların bireysel veya kurumları adına sundukları bildirilerin okunmasıyla başlayan seminer 16 Mayıs'ta bu bil dirilerin okunmasının devamının ardından komisyonların olu şumu ve amaç bildirgesinin kaleme alınmasıyla sona erdi. Kültür Bakanlığı, tiyatro ile ilgili dernek temsilcileri, konservatuvar ve tiyatro kürsüsü olan üniversite temsilcileri, ti yatro ile ilgili kurumların temsilcilerinin katıldığı seminer dört alt başlık taşımaktaydı: 1- Ödenekli ve Özel Tiyatroların Yapılanma Sorunu 2- Yazar-Tiyatro-Seyirci ilişkileri 3- Çocuk ve Gençlik Tiyatroları 4- Tiyatroda Mesleki Örgütlenme
•
2000'e Doğru Türk Tiyatrosu'na AÇOK Bildirisi
pe cy
Tiyatro anlayışımızı, 20 yıllık birikimimizin süzgecinde değerlendirince görüyoruz ki: Geçmişte, kısa bir süre, Türk Tiyatrosu'nun itici gücü olan amatörlük; gün gelmiş, seyircinin salonlardan çekilmesine ne neden olmuştur! Amatörlük, heyecanıyla, ruhsuz profesyonelliğin karşısındaysa eğer; bilgisiz, içi boş amatörlük de, aynı biçimde tiyatroya arar vericidir! Heves tek başına yeterli değildir, heves çağdaş araçlarla biçimlenmelidir. Çünkü tiyatro: Eği mle yapılır.
meye doyamadığımız yabancı topluluklarda: Oyunculuğun, yönetimin, sahne teknolojisinin, ne boyutlara geldiğini ibretle görmekteyiz. Bu gözlemler sonucunda, "2000e Doğru Türk Tiyatrosu" başlığı altındaki: "Ödenekli ve Özel Tiyatroların Ya pılanma Sorunları", "Çocuk ve Gençlik Tiyatroları", "YazarTiyatro-Seyirci ilişkileri" ve "Tiyatroda Mesleki Örgütlenme" alt başlıklı önemli konuların tümü için: Biz Türkiyeli tiyatrocu ların ders aldığımızı umalım... AÇOK
a
on tahlilde tiyatro sanatını sermayenin güdümüne teslim edecek, "kamu hizmeti'nden salt ticari faaliyet alanına dönüştürecek formüllere itibar edilmemesi gerektiğinin altını önemçizmek istiyoruz. Ülkemizde tiyatro sanatının ödenek ve özerklik sorunlarını -özel tiyatroları da kapsayacak biçimde- Anayasa güven cesinde bir Özerk Kültür Sanat Kurumu oluşturulmasıyla çözebilebileceği inancındayız. Siyasal güdüm yollarını kapatacak öylesi bir kurumlaşmanın gerekliliğini yeniden gündeme getirirken; ülke ölçeğinde tiyatro sanatı ile kamu yönetimi ara nda ödenek ve özerklik sorunlarının bu köklü çözümünün gerçekleşmesini de beklemeksizin: Yerel yönetimler ölçeğinde, sa atçi örgütlerinin etkin demokratik atılımlarıyla oluşturulacak il Kültür kuurumları (ve buna bağlı İl Tiyatro urumu) tasarımını hemen yaşama geçirilebilecek yeni bir "sivil toplum" yapılanması olarak TO-DER Semineri'nin tartışmasına sunuyoruz. İŞTİSAN Yönetim Kurulu
Türk Tiyatrosunu 2000'e doğru götürmenin çok gerekli ve de faydalı olduğunu düşünmüyoruz. Dünya Tiyatrosuna çok önemli katkıları olan Polonya'nın geldiği yeri yukarıda birlikte izliyoruz. Genel ahlak kurallarını hiçe sayarak, sanat adına yapılanları izledik. Sanat değil, pornoydu. Oyundan sonra galeyana gelen izleyicilerden 5 'i önüne çıkan ilk kadına saldırıp, tecavüz etti. Oyunu izleyen çitlerden 21'i genel ahlakları bozulduğu içi ilk buldukları kapı arasıda birlikte oldular. Bu tabloları seyreden 327 kişi benzer davranışları İstanbul'un çeşitli bölgelerinde tekrarladılar. Zincirleme olarak devam eden ahlaksızlık her geçen gün çığ gibi büyümektedir. Bu ahlaksızlığa prim verilmemeli, hatta "Böyle sanatın içine tükürülmelidir" Türk Tiyatrosunu 2000'e götürmenin altında olsa olsa böylesi bir gidişi kuvvetlendirmek yatar. Bu ayıptır, yazıktır ve de yapılmamalıdır.
Tiyatroyu var ettiğine inandığımız bu temel nitelik, yani eğitim" bile; günümüzde tiyatroyu yüceltmeye tek başına yeterli olmuyor. Ne yazık ki artık, tiyatro dışından finans olmayan estetik düzey tutturulamıyor. Çünkü gişeden gelen bilet arasıyla, ne dekor, ne kostüm, ne ses, ne tanıtım, ne kadro toparlanabilir! Günümüzde tiyatro, kesinlikle: Ödenekle yapılır. Eğitim, AÇOK'ta, kendisini yaşatanların kişisel çabalarıyla mecburen küçük adımlarla ilerler... Ödenek, Kültür Bakanlığından bazı küçük paketlerle gelir... Bu nedenle biz, yukarıdaki saptamalara, yine kendi birikimlerimizden kaynaklanan ömemli bir ihtiyacı daha eklemekteyiz. O da AÇOK'un yaslandığı şu inanca bağlanır ki, tiyatro: Yürekle yapılır! Bugün 15 Mayıs 1994. Bu güzel seminer, istanbul Uluslararası 6. Tiyatro Festivali'nin tam odağına rastlıyor. Seyret
Çağımız imajlardan ve görüntülerden oluşmuş bir çağ. Bu hızla tüketilen görüntüler ve imajlar yalnızca kullanım ve kolaylık için tüm değerleri, bulundukları bağlamlardan ve so luk aldıkları alanlardan kopararak tüketime sunuyor, yepyeni paketlerden oluşan bir imaj bombardımanıyla destekleyerek. Yaratıcılığı ve soylu düşüncenin üretimi olan her şeyi ama her şeyi dışlamaya, yok saymaya ve neredeyse bilim, kültür ve sanatı çıkarlar dünyasının oyuncağı etmeye çalışı yor. Medya toplumlarının yarattığı yeni tanrıları, gerçek kül tür ve sanat ürünlerinin alternatifi gibi sunan bu zihniyet, sa natın ve bilimin toplumsal işlevlerini, çağdaş öngörülerini yerine getirmesine de çeşitli engeller oluşturuyor. Tiyatro gi bi birçok sanat dallarında dışlamaya, köreltmeye yeltenen, 33
yaşam alanlarını kısıtlamaya çalışan medya, teknolojik geliş meleri ve bu gelişmenin ürünlerini doğası farklı birçok alanda verilen ürünler le, yaratımlarla kıyaslayarak, haksız biçimler de yarıştırarak, olmayan bir ya rışın birincileri ne alkış tutarak kendine yeni malzemeler ya ratıyor.
Tüm dünya sanatçılarının ortak dillerinden biri olan tiyat ro, elimizde kalan son kalelerden biri. Dünyanın savaşlar, ki lenmeler ve sevgisizlik içinde yok olduğu şu günlerde bu or tak dil arayışımızı geliştirmek, dünya sanatçılarını arayışlarına eklenerek bu soylu sanatı korumamız ve yaşa mamız gerekmektedir. Bu yolda önümüze çıkacak her engel mücadele etmek asli görevimizdir. Bağnazlığın, eskimiş düşüncelerin karşısında özgün ve özgür kararların ürettiği yapıtlar izleyiciden destek almayı sürdürüyor, sürdürecek de. Gitgide yozlaşan dünyamızda yok olan tüm değerlere sahip çıkmak gerektiği gibi tiyatroyu destek veren kişi ve kuruluşlarla bir dayanışma gerekli ve zo runlu artık. Işık gitgide azalıyor. Belki de karanlıktan doğaca yeni ışıklarla aydınlanacak yolumuz. Hepimizin bildiği git hızla yaşlanıyor dünya, tiyatroysa her zaman genç!
a
Geçtiğimiz birkaç yıl içinde tiyatro sanatı nın yok oluşunu da ilan ettiler bile! Ne ki, tüm sanatlar gibi ti yatro da çağa meydan okuyarak (tüm sorunlarına karşın, kendi iç sorunlarına ve yapısal sorunlarına karşın) varoluşu nu sürdürmekte. Sürdürecek de. Dünyada ve ülkemizde tiyat ro bir avuç tutkununa hizmet veren bir etkinlik gibi görünse de çağa ışık tutan, toplumun önünde giden yapısıyla kültürel yaşamımızda belki de kitlelerle en kestirme yoldan iletişim kurmayı sağlayan, bu anlamda da öğretici, eğitici ve geliştiri ci rolünü büyük ölçüde gerçekleştirebilen bir sanat dalı.
ğımsızlığı koruyacak doğal çevrenin yaratılması gerekmekti dir. Kurum tiyatroları bugün her zamankinden daha gerekli zorunludur bize kalırsa Kültürel kirlenmenin karşısında örnek oluşturacak, eski yeni, ileriye dönük sanatsal araştırmaları ilerleyiciye sunacak, bu çalışmalar yanında toplumsal bir hizmetin de göğüsleyecektir. Nitekim yıllardır böyle olmuştur. Dünya tiyatro edebiyatından örnekler ve Türk Tiyatrosu'nun ye oyunlarının sahne ışıklarında yer bulması hep bu kurumları aracılığıyla gerçekleşmiştir. Bu kurumların sanatsal ve toplumsal işlevlerini yerine getirmelerini engelleyecek her tür çaba bizlerce, yani bu sanatın yaratıcı ve uygulayıcıları olan bin lerce, şiddetle kınanmalı ve bu yolda ortak tavırla geliştirilmelidir.
pe cy
Bugün ülkemizin içinde bulunduğu koşullar göz önüne alındığında, özellikle siyasi koşullar göz önüne alındığında, genelde kültür ve sanatın, özelde tiyatronun toplumsal yaşa mımızdaki görevleri bir kez daha önemle üstünde durulması gereken bir nitelik kazanıyor. Yaşanan son siyasi gelişmeler ülkenin birçok büyük kentinde karanlık beyinlerin yerel yöne timleri devralmaları, kültür ve sanatın üretildiği bu merkezler de yaşayan biz sanat üreticilerinin görevlerini ve toplumsal sorumluluklarını bize bir kez daha anımsatıyor. Kültür ve sanat alanında yeni politikalar üretilmeye çalışıl dığı günümüzde oluşan kuşku uyandırıcı bu gelişmeler, ku rum tiyatroları ve buna bağlı olarak yerel yönetimlerde oluş turulan ve oluşturulacak olan sanat kurumlarının yapılanmalarının, yönetmeliklerinin gözden geçirilmesinin ge rekliliğini bir kez daha gündeme getiriyor. Çünkü bu kurum lar tiyatro sanatının tanınması, yaygınlaşması ve gelişmesi yolunda hizmet veren kurumlar. Tüm dünyada kültürel ve sa natsal değerlerin korumaya alındığı günümüzde, sanatın öz gül koşullarının siyasi iradenin tümüyle dışında var olduğu yönetici kesime ve siyasi kadrolara anlatılabilmiş değil he nüz, ülkemizde. Sanat kurumları bağımsız ve karşıkoyucu, eleştirel karakterleriyle çoğu kez yönetenler için çekinilecek kurumlar oluyor ya da tam tersi kendi siyasi çizgileri doğrul tusunda yönetmeye ve yönlendirmeye çabalıyorlar bu ku rumları. Bunu reddeden kurumlarsa tümüyle desteksiz bırakı larak engellenmeye çalışılıyor, işte bu noktada yerel yönetimlerde oluşturulacak sanat kurumlarının o bölgelerde sanat eğitimi verecek okullarla desteklenmesi, yeni yapılan malarla izleyicinin katılımını sağlayacak uygulamalara girişil mesi, izleyici desteğiyle bağımsız bir çizgi arayışı ve bu ba
34
Yaşatılsın ve yaşasın tiyatro! Turgay Kantürk Bakırköy Belediye Tiyatroları
BİLDİRİ
Bilindiği gibi Türkiye hızla değişen bir ülkedir. Değişen b ekonomik ve sosyal yapıya nasıl kültür üretiriz, nasıl sanat üretiriz. Tüm bu gelişmeler içinde şaşkın durumda ne yapacağını bilemeyen bireyi, çağdaş, bilinçli, yapıcı, yaratıcı hal nasıl getireceğiz, hangi organizasyonlarla tiyatro sanatını ni telik ve nicelik açısından yükseltiriz derken yeni bir durumla karşılaşıyoruz. Türkiye'deki tiyatro sayısı 50nin altındadır. Oyuncu sayısı 2000e varmıyor. Eldeki olanakları en iyi şekil de nasıl değerlendiririz kaygısı içindeyiz. Toplumun kimlik arayışına katkıda bulunmak istiyoruz. Modern laik Cumhuri yetimizin çağdaş uygarlık seviyesine ulaşma çabası içindeyiz Yüzyıllardır ihmal edilmiş ülkemizin, bilimde, sanatta açığını nasıl kapatırız diye düşünürken çağdışı bir akım tiyatroyu ka patmak istiyor. I. Dünya Savaşı koşullan içinde temeli atılmış Şehir Tiyatroları'nı kapatmak istiyor. Tiyatronun kapatılması kuşkusuz önce tiyatrocuları ilgilendirir. Ancak böyle bir du rum tüm ülkenin sorunudur. Tüm aydınların sorunudur Cumhuriyeti ve laikliği savunan herkesin sorunudur, topye kun karşı çıkılması gereken bir durumdur.
Gelelim örgütlenme sorununa, ister özel, ister ödenekli ti yatro olsun, devlet desteği şarttır. Devlet desteğini verecek
roların ödeneğini kesti, bana ne çatıyorsunuz." Şimdi çok çe lişkili bir durumda kaldık, maalesef. Bunun hangisine öncelik tanımalı, hagisini daha evvel irdelemeli, ne reye başvurup da kime satma lı. Gerek Şehir Tiyatroları ola rak, gerek özel tiyatrolar olarak çok zor bir du rumda kaldık. Düne kadar di yordum ki, Şe hir Tiyatrola rını kapatmak kimin haddine; böyle bir şeyi değil dile getir mek, telaffuz etmek, akıldan geçirmek bile abesle iştigaldi. Böyle düşünürken şimdi de özel tiyatrolar karşımıza çıktı.
a
başka bir şeye karışmayacaktır. Bunun sağlanmasının iki ti si vardır: 1- Tiyatrolar özerk olacak 2- Bağımsız olacak. Yapılacak yasal düzenlemelerin iki temel ilkesi bence budur. Tiyatronunn tüm sorunlarını tek bir yasada çözmek mümkün değildir. Devlet Tiyatrolarının ayrı, Şehir Tiyatroları'nın mı, özel tiyatroların ayrı, kendine özgü sorunları vardır. Örzetlenme sorunları vardır, parasal sorunları vardır. Devlet bu alana ciddi kaynak ayırmalıdır. Bu kaynak özerk biri kuruluş tarafından dağıtılmalıdır. Özerk kuruluşun oluşmasında, demokratik katılımcı ilkelerden hareket edilmelidir. Devletin kırdığı kaynak tesbit edilecek objektif ölçülere göre verilmelidir. Böyle bir organizasyon gerçekleştirmek hiç de zor değildir. Böyle bir düzenlemede Çocuk ve Gençlik Tiyatroları ile amatör Tiyatroları gözden uzak tutmamak gerekir. Yerel yönetimlerin tiyatroya kaynak ayırması kenttaşlarını karşı bir yükümlülüktür. Şehir Tiyatrolan'nın özel bir yarıya gereksinimi vardır. Tüm yerel yönetimlere örneke olarak bir yasa gecikmeden çıkarılmalıdır. Sözlerimi bitirirken Şehir Tiyatrolan'nın karşıkarşıya kaldığı sorun, başta tiyatrocular olmak üzere, tüm aydınların, demokrasiden yana güçlerin, laikliği ve modern Cumhuhuriyeti savunan halkımızın sorunudur, içinde bulunduğumuz durum gözüktüğünden daha ciddidir. İzzet Polat ARARAT
pe
cy
Ahmet Gülhan, bu noktada geçtiğimiz yıllarda özel tiyat rolara devlet desteğinin nasıl yapıldığını teknik olarak açıkla dı. Gülhan özellikle, fondan yapılan ödeme ile bütçeden yapı lan ödeme arasındaki farkın altını çizerek, bu yıl ilk defa Seminere katılan konuşmacıların ele aldığı konular ağır- bütçeden bir ödemenin yapılacağını vurguladıktan sonra Tilıklı olarak özel tiyatrolara devlet desteğinin bu sene Eylül so- YAP adına konuşması için Nedim Saban'ı kürsüye davet etti. nuna kadar dondurulmasının yaratacağı uygulamadaki so NEDİM SABAN: Dün Müsteşar Yardımcısı Sn. Gülsen Karunlar ve iİtanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı Tayyip rakadıoğlu'nun verdiği kötü haber, aslında ilk aşamada özel Erdoğan'ın, istanbul Belediyesi Şehir Tiyatroları ödeneğinin bu sene Belediye'ce yapılmayacağına ilişkin verdiği demeç tiyatroları bağlıyor gibi görünüyor ama, sonuçta biz perdele rimizi açmazsak borçlanmaktan da kurtulmuş oluruz; zarar üzerineydi. etmekten de kurtulmuş oluruz; evimizi barkımızı satmaktan da kurtulmuş oluruz ama bu durum oyunculara, seyirciye GÖKSEL KORTAY: Özel tiyatrolarının desteğinin kesilmeyansıyacaktır. Bu çok ciddi bir problem. pek çok tiyatronun perdelerinin açılmaması demektir. ÇünBizim, özel tiyatro sahiplerinin burada olmamasının sebe kü artık tiyatrolar yalnız gişe getirisiyle çalışır durumda debi, arkadaşlarımızın çoğunun turnede ya da çekimlerde olma liller. Hatta ödenek aldıkları zaman dahi zarar ediyorlar. Bu sıdır. Ama şunu bütün arkadaşlarım adına söyleyebilirim: tiyatrolar perdelerini açmayacak olursa birçok oyuncu arkaÖzel tiyatrolara devlet desteğinin kesilmesini kesinlikle kabul daşımız açıkta kalacaktır. Eskiden de iş bulamaz durumda etmeyeceğiz, gerekirse Sn. Tansu Çillerin yalısına gideceğiz alabiliyorduk ama hiç değilse tiyatrolar açık olduğu için, iş ve önünde oturma eylemi yapacağız, ama Şehir Tiyatrola bulma ümidi vardı. Bu yıl tiyatrolar bu ödenekten yararlanarımın kapatılmasına ya da baskı altına alınmasına da izin ver mazsa bu ümit de hepten ortadan kalkmaktadır, ki dün Sayın meyeceğiz; çünkü sorun hepimizin sorunu. Gülşen Karakadıoğlu'nun söylediğine göre eylül sonuna kaBugün özel tiyatrolar ve Şehir Tiyatroları'nın sorunlarının rar dondurulmuş, ama eylül sonundan sonra bunun ne olatartışılmasını biz kendi aramızda komisyonlara ayıralım ama, cağı pek belli değil. Zaten eylül sonunda verme kararı çıksa savaşta beraber olalım diyorum; yoksa çok ciddi bir şekilde, ile, bu demektir ki, tiyatro sezonunun birinci bölümü boşa işte, beş tane özel tiyatro geldi, on tane oyuncu geldi mesele harcanacaktır; çünkü eylül sonunda çıkacak bir ödenek ansi olacaktır bu. cak aralık sonunda tiyatroların ellerine geçecektir, dolayısıyla Şuna bakmak lazım, çok somut bir şey var ortada, 200 tiyatro sezonunun birinci kısmı bitmiş olacaktır. Ancak ikinci milyar veren bir belediye ve 25 milyar veren bir devlet. Çok ölümde bir şeyler yaparsa yapacaklar, o da eğer ödenek kahaklı olarak Sn. Tayyip Erdoğan'ın hiçbir şeyini destekleme darı verirlerse. mekle beraber Şehir Tiyatroları haklı birtakım gerekçelerinin Bu noktada Şehir Tiyatrolan'nın ödeneğiyle ilgili olarak, olduğunu düşünüyorum. Mesela özelleştirmeyi savunan Sn. Erdoğan kalkıp şunu da söyleyebilir: "Ben bir garip beleDYP, ANAP veya SHP, Livaneli gelseydi, aynı tartışma başladiyeyim, koskoca bir hükümetin başbakanı, devlet özel tiyat35
yacaktı. Bu 200 milyar bütçe nasıl aşağıya çekilebilir, satılsın mı. yıkılsın mı: yani bu tartışma yine başlayacaktı. Dolayısıyla
pe cy
a
Sn. Erdoğan söylediği her şeyde de haksız değil. Bizim çok iyi bir söylem oluşturmamız gerekiyor. Bence bizim şu ana kadar oluşturduğumuz söylem biraz duygusal, işte 80 yıllıkbir müessese var, tabii ki bu müessese bitmemeli veya işte 50 tane özel tiyatro var, tabii ki bunlar kapatılmamalı ama bunlar aslında bizleri etkiliyor; biz sanatçıları ve tiyatroya gi den bir avuç insanı etkiliyor. Bence bu söylemimizi değiştir memiz ve Tayyip Erdoğan'la teknik açıdan tartışabilmemiz gerekiyor, ikincisi de, bana kalırsa, biraz daha anarşist ama, protesto yöntemini geliştirmemiz gerekiyor. Bizim şu anda çok büyük bir avantajımız var, tanınan yüzlere sahibiz, dolayı sıyla bu ülkenin tanınmış sanatçıları olarak bir oturma eylemi düzenlersek, Tansu Çiller'in yalısını basarsak bir ses çıkarabi liriz. Yoksa toplantılarla, teknik birtakım şeylerle veya işte, birbirimize 80 yıllık bir müessese elden gidiyor diyerek ol maz. O 80 yıllık müessesenin elden gitmesi Kağıthane'de ge cekondudaki adamı kesinlikle ilgilendirmiyor ve o mutlaka su isteyecektir, kanalizasyon isteyecektir. Dünkü bildiride de söylediğim gibi Tayyip Erdoğan çıkıp da kültür mü, kanalizas yon mu dediği zaman, insanların % 99'u kanalizasyon diye cektir. Sorunu, belki artık bütçe mi küçültülür, başka bir şey mi yapılır ama teknik olarak tartışmak gerekmektedir, bence. BAŞAR SABUNCU: Şehir Tiyatrolan'nı gündemin tek maddesi diye düşünmek eğiliminde değiliz biz, Şehir Tiyatro su sanatçıları olarak, Nedim Saban'la da orada çok rahat bu luşabiliyoruz. Türkiye'de tiyatro ve ödeneğin karşılığı olan bağımlılık ya da bu bağımlılığın kırılmas ve özerklik sorunları nın gerçekten global sorunlar olduğunu düşünüyoruz. Öde nekli ve özel tiyatroların aynı yasal çerçeve içinde ancak böy le bir özerkliğe kavuşabileceğini düşünüyoruz. 70'li yıllardan beri düşünülegelen, Ecevit Hükümeti'nin programa aldığı an cak daha sonra nedense unutulan Özerk Kültür Sanat Kuru mu ve bunun art, tiyatro, plastik sanatlar ve başka sanat, si nema kurumlarıyla çözülebileceğini, tabii koşulsuz olarak
Anayasa güvencesinde olmasını, artı yalnızca sivil toplum örgütlerinin, yani mesleki kuruluşların güdümünde olması gereğini belirtiyoruz. Tiyatro bilimsel bir bakışla bakarsanız bir bilgi alışveriş bir iletişim yoludur. O zaman da demokratik olduğunu iddaa eden ya da öyle olan bir devlet yapısının hangi hüküm kontrolünda olursa olsun tiyatroya, sinemaya, başka san dallarına belli destekler vermesi gerekir; aslında zaten kimse cebinden veriyor değil, Tayyip Erdoğan da cebinden vermi yecektir. Bu, toplumda çoğulcu bir bilgi akışının sağlanması için zaten birzorunluktur. Şehir Tiyatroları'na gelince, bir kere Tayyip Erdoğan'ın bu kurumu kapatma gücü yasal olarak yoktur. Şehir Tiyatrola rı'nda çalışan herkes 657 sayılı yasaya tabii olarak devlet memurudur, devlet memurlarının da atılma koşulları belliidi kaldı ki, Belediyenin verdiği 172 milyarın 164 milyarı zaten maaştır; artı Tayyip Erdoğan'ın partisi Meclisle bir çoğunlu ğa sahip değildir. Bunu söylemekten bile utanç duyuyorum ama, Şehir Tiyatroları bir kamu hizmeti yeridir, sağlık hizmet leri, okul hizmetleri gibi. Şehir Tiyatrolan'nın bütçeden aldığı paya bir bakın lütfen, istanbul'un global bütçesi içinde Şehir Tiyatroları'na verilen ödenek % 0.4'tür. Bu oran 1976 yılında % 0.8'di, şimdi yarıya düşmüştür. Belediye Başkanı'nın yap tığı tam bir saptırmadır, bu saptırmaya düşmemek gerekir Halk tabii kanalizasyon ister, ama tiyatro izlemek isteyenler de vardır. Zaten demokrasi budur, azınlık haklarının korun ması. istanbul bütçesinin % 0.4'ü, üzerinde pazarlık edileme yecek bir rakamdır.
36
YAŞAR DORUK: Ben burada resmi değil kişisel olarak bulunuyorum. Şimdi bu iş iki boyutlu. Özel tiyatroların yönet meliğini değiştirmedik, değiştiremedik, çünkü sayıştayla ara mızda anlaşmazlıklar var. Sayıştay diyor ki, bu parayı TO DER, TİYAP, TOBAV gibi dernekler dağıtsın. Oysa bunlar Dernekler Kanunu'na tabi kuruluşlardır. Yarın bundan vazge çersiniz, başka bir şey olur veya başka bir dernek çıkar, onu idare edemezsiniz. O açıdan Bakanlık'ın belirleyeceği kişiler olsun, diyoruz biz de. Ama daha önce kurulun bir ilke karar vardı:;Sanatsal açıdan, haziran başında insan ne alacağını bil sin en azından. Şimdi bunu başaramadığımız zamanlar ol du.Özel tiyatroların ödeneği bütçeden çıkarılmış değil, bu pa rayı kullanmayacaksınız, dağıtmayacaksınız diye bir talimat dagelmedi ama, diyorlar ki, Haziran ayı sonuna kadar ödeme leri durdurduk, bu bizi tedirgin ediyor elbette. Şimdi ben iki nokta üstünde duruyorum. Burada, sanki size yazılmış bir yazı var, size bu sene para yok başınızın çaresine bakın diye bir devlet kararı varmış gibi bir durum yaratmak, çok akıllıca bir bildiriyle kamuoyuna ve ülkede tiyatro sanatını yapan hatta ödenekli tiyatrolar da bunun içinde olmak üzere bütün tiyatroları dayandığı kitlelere, kimleri ilgilendiriyorsa hepsine ulaştırmak gerekir. Sanat adına nasıl bir hata ortaya çıkabilir, bütün bunları içine alan çok güzel bir metinle kamuoyuna ve de dolaylı olarak Maliye Bakanlığı'na, Başbakanlık'a ulaştırmalısınız. Burada sizlerin hazırlayacağı bildiri gerçekten uya rıcı nitelikte olmalı, devletin 25 milyar lirası, zaman gelir ki bu ülkenin kültür ve sanat hayatında belki trilyonlarla ölçüle-
leyecek önemli bir fonksiyonu yerine getirir diyen bir bildiririn ortaya çıkması gerekir. Bu konuşmayı istediğiniz için yap tım ama kesinlikle söylüyorum, özel tiyatroların ödeneğinin kesilmesi ya da özel tiyatroya yardım yapılmaması gibi bir şey olacağını hiç sanmıyorum, ama ne olur, Gülsen Hanım gün Eylül sonuna bırakacağız dedi. Bu paranın Sayıştay'dan gelmesi Ekim'in sonunu bulur, para serbest bırakılamadığı için komisyon bunun dağıtımında gecikebilir, siz bu parayı basımda alırsınız. O zaman aralıkta ben nasıl tiyatro yaparım diyeceksiniz. Bunu anlatmak lazım, bu teknik güçlükleri anlatmak lazım. Yüzlerce binlerce oyuncunun işsiz kalabileceği, hiçbir sahnenin açılamamayacağı, şu nedenlerden dolayı böyle bir beklentisi olduğutek tek anlatılmalı. Bu kurul, yönetmelikten doğabilecek, sanatsal uygulamadan doğabilecek teknik hataların, uygulama hatalarının ortaya çıkaracağı va him sonucu bir bildiriyle ortaya koymalı.
Tartışmalar, Ahmet Gülhan'ın Çocuk ve Gençlik Tiyatrola rı alanında da var olan durum ve yapılması gerekenleri dile getirip iki gün boyunca üretilen fikirleri, getirilen önerileri özetlemesiyle sona erdi. Vaha sonra dört ayrı komisyon oluşturularak komisyon raporları hazırlandı: 1- Ödenekli Tiyatrolarda Yapılanma So runu (Nedret Güvenç, Burçin Oraloğlu, Macit Koper, Başar Sabuncu) 2- Özel Tiyatrolarda Yapılanma Sorunu (Hadi Çaman, Ali Poyrazoğlu, Salim Dörtcan, Göksel Kortay, Gülsüm Soydan) 3- Çocuk ve Gençlik Tiyatroları (Reha Bilgen, Özer Tunca, İdil Yazgan, Çetin Etili, Birol Engener, Ömer Adıgüzel) 4- Mesli Örgütlenme (Oğuz Tunç, Ahmet Gülhan, Nâzım Yıl maz, Halil Doğan, Gülümser Gülhan). Komisyon raporlarının okunmasıyla sona eren seminere adına TO-DER aşağıdaki bildigeyi hazırlamayı üstlendi: TO-DER (Tiyatro Oyuncuları Derneği)'nin 15-16 Mayıs 1994 tarihlerinde yapılan seminerinde, ülkenin ödenekli ve özel tiyatrolarına ilişkin kimi üst düzey yöneticilerinin tavırla rı, beyanatları da göz önüne alınarak irdelenmiş, şu amaç bil dirisinin yayımlanması gerekli görülmüştür.
a
AHMET GÜLHAN: Kurulun hukuki dayanak olarak kullandığı yönetmelik şu elimdeki yönetmelik. Israrla fondan gelen paralarm nasıl harcandığını bilhassa altını çizerek anlattım ki, bu bütçe, burada fon yok, fondaki 3 milyarı muhakkak 31 Aralık'a kadar kullanmak zorundasınız. Ama fondaki 20 milyarı istediğiniz zaman, istediğiniz şekilde dağıtabilirsiniz, Şimdi, elinizdeki para bütçe parasıdır; bütçe parasını uygulamak Maliye Bakanlığı'nın işidir ve Maliye Bakanlığı da bu elimdeki yönetmeliğe göre uyguuyor. Yönetmeliğin 14. maddesi, Kurul her yıl ağustos ayının sonuna kadar Bakanlık'ça saptanan tarihte ve yerde toplanır, diyor. Çalışma esasını belirler. Toplantılar üye sayısının salt çoğunluğuyla yapılır. Ku rul uygun gördüğü takdirde, Türk Tiyatrosuna salon kazan dırmak çabasında olan tiyatrolara ödeneğin bir bölümünü tahsis edebilir. Bakanlık'ça gerek görüldüğü hallerde Kurul aynı yıl içinde birden çok toplantıya çağrılabilir. Yani bu ne demektir? Aynı yıl içinde ilk toplantısını ağustos, ayı sonuna kadar yapan Kurul ancak ağustos ile aralık ayı içerisinde bir kere daha toplanabilir; yani yılı atlayamıyorsunuz. Kurulun sekreterya hizmetleri Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü'nce yürütülür, Kurulca alınan destek kararı Bakan'ın onayından sonra uygulanır. Destek isteğinde bulunan tiyatroların des teklenip desteklenmeyeceği ,onay tarihini izleyen on beş gün içinde bir yazı ile bildirilir. Zaten yıllardır uygulanan biçim bu iki yıldır fonlarla, biz bu şekli özel tiyatrolara hissettirmemeye çalıştık; ikinci turlar, ocak ayında vermeler, mart ayında vermelerle. Onlar fondan gelen paralardı. Şimdi elimizde fon dan gelen para yok, tamamen bütçeden gelen para var. Şim di, elimizde bizi zorlayan yönetmelik gereği harcanması gere ken para var. Şimdi burada şu istenebilir, bu yönetmelik eskimiştir, bu yönetmelik özel tiyatroların ihtiyacını karşıla mamaktadır; bu yönetmeliğin değişmesini isteyebiliriz ve bu bir komisyon kararı olabilir. Şimdi bu seminerden bir bildiri üretmeliyiz.
rektiğini ve ille de var olması gerektiğini anlatmalıyız. Gerek üst düzey makamlara gerekse halkımıza böyle bir bildiri ha zırlamak gerektiği kanısındayım ben.
pe
cy
1- Ekonomik gerekçeler bahane edilerek sanat ve kültür hayatımız karanlığa terk edilemez. 2- Ekonomik gerekçeler ileri sürülerek uygarlığın meşale si sanat kurumları, ülkenin sineması, tiyatrosu, müziği, ope rası, balesi ödeneksiz bırakılamaz. 3- Kimi ticari müesseseler, hatta profesyonel futbol ku lüpleri, vergi ayrıcalıkları ile desteklenirken; Cumhuriyetimi zin kuruluşundan, hatta öncesinden beri damıtılarak özenle korunmuş, ülke nice siyasi ve ekonomik darboğazlardan ge çerken uygarlığımızın göstergesi, simgesi olan sanat kuru luşları; yol, kanalizasyon, asfaltlama giderleri bahaneleri ile ödeneksiz bırakılmak suretiyle boğazlanamaz. 4- Kaldı ki, kültür ve sanattan kesilen ödeneklerle yukarı da sayılan sosyal hizmetler yapılamaz. Yapılsa bile kültür ve sanat düşmanlığının bedeli bunlarla ödenemez. 5- Bütün bu saydıklarımızın ışığında; Cumhuriyetimizin kuruluş yıllarında daha fabrika, yol, baraj, enerji santralleri yokken; ülkemizin yurtdışına eğitim görmeleri için sanat in sanları gönderdiği, Cumhuriyet'in başkentinde caddeler aydınlanamıyorken, tiyatro ve opera binalarının açıldığını hatır latarak bir kez daha yineliyoruz ki genelde ülke sanatı, özelde tiyatrolar birtakım ilgililerin bilerek ya da bilmeyerek sanat düşmanlığının kör gözlüğü ile özel tiyatroların ödeneği kesile mez ya da dondurulmaz. Hele on milyon nüfuslu Avrupa sa nat başkenti olabilecek, bünyesinde birçok uluslararası sanat festivalini barındıran İstanbul gibi bir megapolün belediye başkanı İstanbul için bir gelenek olmuş Şehir Tiyatroları'nın ödeneğini kesemez. Buna tevessül etmenin bir tek adı vardır. O da kültür ve sanat düşmanlığıdır.
CÜNEYT TÜREL: Sayın Başkan, bu bir ilke meselesidir, Bakanlık bunu uygulamak zorundadır. GÖKSEL KORTAY: Bizim demek istediğimiz, bir ülkenin tasarrufunda kültür ve sanat ilk kalem olmamalıdır. Çünkü la yık ve demokratik bir ülkede kültür ve sanatın var olması ge
2000'e Doğru Türk Tiyatrosu Semineri'ne Katılanlar Adına TO-DER Yönetim Kurulu
37
bir festivalin ardından •
7.
ULUSLARARASI
YAPI
KREDİ
FESTİVALİ
•
Klasik müzikten klasik caza, tiyatrodan mo dern dansa pek çok ve çeşitli etkinliğin yer al dığı 7. Uluslararası Yapı Kredi Gençlik Festi vali 2-14 Haziran 1994 tarihleri arasında, Cemal Reşit Rey Konser Salonu ve Kadıköy Haldun Taner Sahnesi'nde gerçekleştirildi.
cy a
Bu yıl 11 ülkeden 250 sanatçının katılacağı festivalde 17 ayrı programdan oluşan 27 et kinlik yer aldı.
Festivalin açılış konseri, 2 Haziran tarihinde Cemal Reşit Rey Konser Salonu'nda Gürer Aykal yönetimindeki Bilkent Uluslararası Akademik Sinfonietta Orkestrasıyla gerçekleştirilid.
pe
Japon asıllı ünlü soprano Michie Nakamaru, 9 Haziran akşamı Cemal Reşit Rey Konser Salonu'nda şan resitali verdi. IMakamaru'ya Cemal Reşit Rey Konser Salonu'ndaki resita linde Judith Uluğ piyano ile eşlik edecek. Genç sanatçı Yonatan Gandelsman'ın keman resitali 10 Haziran tarihinde Cemal Reşit Rey Konser Salonu'nda ger çekleşti. 1992 yılında Menuhin yönetimindeki İsrail Filar moni Orkestrası'yla verdiği konserden sonra eleştirmenler tarafından "İkinci Menuhin" diye tanıtılan Gandelsman, geç tiğimiz yıl Paris, Belçika ve Frankfurt'ta başarılı konserler verdi. Gandelsman'a annesi Javva Gandelsman piyanoyla eşlik edecek... Flamenko gitarının önde gelen isimlerinden Manola Sanlucar kendi topluluğuyla birlikte 5 ve 6 Haziranda iki konser le İstanbulluların karşısına çıktı. Yine son yıllarda Flamenko'nun parlayan yıldızlarından biri olan Vicente Amigo grubuyla birlikte İstanbul'daydı. Bu yılın festival programında, biri Türkiye'den olmak üzere üç ünlü dans topluluğu yer aldı. 4 ve 5 Haziran tarihlerinde Cemal Reşit Rey Konser Salonu'nda izlediğimiz Nederlands Dance Theatre-2. Klasik bale eğitimi gören 17-21 yaş arasındaki sanatçılardan oluşuyor. Avrupa, Amerika ve 38
Uzakdoğu'da gösteriler yapan topluluğun repertuarında ün lü koreograf Jiri Kylian'ın pek çok yapıtı bulunuyor.
Ankara Devlet Opera ve Balesi Modern Dans Topluluğu; Genel Sanat Yönetmeni Rengim Gökmen ve Sanat Yönet meni Beyhan Murphy tarafından oluşturulan topluluk, Tür kiye'nin sahne evrenindeki önemli bir boşluğu "kurumsal bağlamda" dolduran topluluğun gösterilerini Cemal Reşit Rey'de izledik. Macaristan Rajko Çigan Orkestrası Ve Talentum Dans Topluluğu, 11 ve 12 Haziran tarihlerinde Cemal Reşit Rey Konser Salonu'ndaydı. Sanatsal gücünü yüzyıllar öncesine uzanan geleneksel Çingene kültüründen olan ve 25 yaşın altındaki gençlerden kurulu topluluk, klasik müzikten halk ezgilerine, operetlerden Çigan Müziği'ne uzanan geniş bir repertuara sahip. Rajko kadar tanınmış olan Talentum Dans Topluluğu, halk danslarında olduğu kadar,opera-bale ve modern dansta da deneyime sahip. Her iki topluluğun yıllardır süren birlikteliği, geniş izleyici-dinleyici kitlelerine ulaşmış ve büyük beğeni kazanmıştır. Uluslararası Gençlik Festivali'ne bu yıl birisi ülkemizden di ğeri yurtdışından olmak üzere iki tiyatro topluluğu katıldı. Bunlardan ilki 1985 yılında Paris Sorbonne üniversitesi Ti yatrosunda kurulan Compagnie du Barouffe. Ünlü yazar-
arın fazla tanınmamış yapıtlarıyla az bilinen yazarların oyunlarını sahnelemek amacını taşıyan topluluk, Goldoni'nin 220. doğum yıldönümü nedeniyle, yazarın "Comediante" isimli oyununu 2 ve 5 Haziran'da Kadıköy Haldun Ta ner Sahnesi'nde sergiledi. Yönetmen, 1978 Yılında Comedie Française'de sanat yaşamına başlayan Laurent Levy...
Festivalin en renkli bölümlerinden biri de, jazz, blues, rock ve gospel konserleriydi. Bu dizide, Otis Grand And The Big Blues Band
Gecenin ikinci büyük topluluğu Deni Bonet-The Pleasure Slaves. Kendisi hakkında yapılan "radikal" tanımlamasının da üstünde dürüst ve baştan çıkarıcı bir ses, gerçek bir sa
pe cy
Blues'un devlerinden biri olarak tanınan ve 40 yıllık birikimi sonucu kendine özgü bir stil geliş tiren Otis Grand en iyi Blues topluluğuna sa hip... Blues'daki yorumu ve üstün gitar tekniğiy le dikkatleri çeken sanatçı, İngiltere'de 1990-91 ve 92 yıllarının "En iyi Blues Gitaristi" seçildi. 1989 yılında ise "Always Hot" albümüyle "En iyi Blues Albümü" ödülünü kazandı. 1992de tanın mış, sanatçılarla birlikte doldurduğu "He knows the Blues" albümü eleştirmenlerce "Çok uzun bir süreden sonra piyasaya çıkan en iyi çağdaş Blu es plaklarından biri" olarak tanımlamakta...
12 Haziran'da Kadıköy Haldun Taner Sahnesi ve 13 Hazi ran'da Cemal Reşit Rey Konser Salonu'nda Türk grubu Funk Doctors ve İngiliz Deni Bonet- The Pleasure Slaves konserler verdi, İstanbul'da yaşayan biri Amerika'lı 6 mü zisyenden oluşan Funk Doctors topluluğu, 1993 yılında Richard Hammer tarafından kuruldu. Repertuarında kendi bestelerine giderek daha çok yer veren grup, ritym-andblues ve funk türünde çalışıyor. Canlı ve coşkulu konserleriyle izleyicileri hem müziği dinlemeye hem de dans etmeye yöneltiyor.
a
Ankara Devlet Tiyatrosu oyuncuları Festivale, Shakespeare'nin 430. doğum yılı nedeniyle Semih Sergen tarafından hazırlanan ve yönetilen "Parlat Bir Shakespeare" adlı yapıtla katıldılar. Bu oyun bir Shakespeare resitali olarak anılıyor. Amaç, Usta'nın çeşitli yapıtlarından oluşan bir seçkiyle, özellikle genç izleyiciye tiyatroyu tanıtmak ve sevdirmek. Bunun için de oyuna şu sözlerle başlıyor. Semih Sergen'in Shakespeare'i, "İnsan aklı ve zaaflarıyla varolan bir varlıktır. Ak ve kara, güzel ve çirkin, doğru ve yanlış, insan denen çelişkiler yumağının en büyük özelliğidir. Karakterlerin be lirgin özelliği, zaaflarıyla olan bağlarıdır. Tiyatro, ahlakçıla rın tersine farklı bir yöntem kullanarak insanın doğruyu bul masına yardımcı olur."
ğu 11 Haziran'da Kadıköy Haldun Taner Sahnesi'nde ve 12 Haziran'da Cemal Reşit Rey Konser Salonu'ndaydı. Batı Af rika'nın en iyi blues gitaristi sayılan Ali Farka Toure, güçlü sesinin yanı sıra, Mali şarkı ve ritimlerini değişik etkilenme lerle birleştirerek yarattığı kendine özgü stiliyle tanınmak ta...
Brezilyalı ünlü caz ustası Nana Vasconcelos- "Inclassificable" Caz Trio, 6 Haziran'da Cemal Reşit Rey Konser Salonu'nda ve 8 Haziran'da Kadıköy Haldun Taner Sahne si'nde 2 konser verdi. Brezilya'nın Recife kentinde doğan Nana Vasconcelos, müziğe 12 yaşında başladı ve kısa za manda vurmalı çalgılarda ustalaştı. Daha sonra Rio da ünlü sanatçı Milton IMascimento ile çalışmaya başlayan sanatçı, 1970'te Nontreux Caz Festivali'nde Cato Barbieri ile verdiği konserlerde büyük beğeni kazandı. 1975 yılından bu yana, B.B. King ve Jean Luc Forty'den Talking Heads'e kadar pek çok ünlü sanatçıyla çalışan Vasconcelos, senfonik orkestra eşliğinde doldurduğu "Sandades" ve 1983'te "Vücut Perküsyonu" tekniğiyle kaydettiği "Zumbi" albümleriyle büyük ün kazandı. Cazın önde gelen isimlerinden Ali Farka Toure ve toplulu
natçının bestelediği, belli biracı ve coşkunun birleşiminden oluşan ezgiler; elektronik kemanda bütün klişelerin üstünde ve kendisiyle özdeşleşmiş bir çalış tekniği. Tüm bu özellik ler Deni Bonet'in sanatsal özelliklerini ve gücünü göster mekte, yine de yetersiz kalmakta.
Barbara Best Singers: Bu Amerikan gospel ve vocal Toplu luğu, Barbara Best, Lois Tillery, Sylvia Wayman ve Katleen Garham'dan oluşuyor. Geleneksel spirituallerden çağdaş gospel'lere kadar değişik türlerdeki müzikleri başarıyla yo rumlayan Barbara Best Singers, konserleri sırasında yarat tıkları enerjiyle "Caravans" grubuyla, sahne teknikleri, birlik telik ve coşkularıyla da "Barrett Sisters'la karşılaştırılmakta... İstanbullu sanatseverlere coşkulu anlar yaşatan "7. Ulusla rarası Yapı Kredi Gençlik Festivali", 8. Festivalin şimdiden duyulan özlemiyle sona erdi.
39
• huysuz tiyatro Geçen sezon E. lonesco'nun Jack Ya da Boyun Eğme adlı oyununu çıkartan Huysuz Tiyatro bu sezon da İtalyan yazar Dario Fo ve eşi France Rame tara fından yazılmış olan Açık Aile adlı oyunu sergiliyor. Oyun
Denizli'de kurulmuş olan ve yıl boyunca çalışmalarını De nizlililere götürebilmek için her hafta oyun oynayan, gele meyenler için kahvehanelerden oyun parklarına çocuk ve büyük oyunlarını taşımış olan Denizli Belediyesi Şehir Ti yatrosu, ev sahipliğini iki çocuk oyunu ve Kahvede Şenlik Var ile üstlenmişti. Şehir Tiyatrosu'nun genç çalışanları gerçekten de bir ev sahibi gibi, bizlere bir şenlikte görmek istediğimiz sıcaklığı ve yakınlığı gösterdiler. Bir yandan be lediye şenliğin, sağlıklı geçebilmesi için tüm olanaklarını seferber etmişken, diğer taraftan Şehir Tiyatrosu'ndaki gençler ve TOBAV katılan grupların birbirleriyle kaynaşma ları için ter döktüler. Burada kültür ve sanatın önemini de iyi kavramış olan başta Denizli Belediye Başkanı Sayın Ali Marım, Kültür Müdürü Halim Yazıcı ve tüm diğer belediye yetkililerine teşekkür etmek istiyorum. Ali Marım'ın da program dergisinde, "Denizli halkı sahip çıktığı sürece sanat adına, kültür adına yerel yönetim olarak üzerimize düşen so rumluluğu yerine ge tirmekten her zaman olduğu gibi onur duy maya devam edece ğiz" diyerek belirttiği gibi, "Barış, kardeşlik ve dostluk duyguları nın sanatın evrensel dilinde bir kez daha coşkuyla büyümesi" bizim de en büyük di leğimiz.
cy a
evlilik kurumu içindeki kadın-erkek ilişkisine ayna tutuyor. Fo, burjuva yarı aydının "modernliğiyle" dalga geçerken, bir yandan da gelenksel ahlak değerlerini topa tutuyor. Oyun yaklaşık üç aylık bir çalışma sonucu ortaya çıktı. Yönet menliğini Hakan Tünerin yaptığı oyunda mim ve dans öğeleri de kullanılmıştır. Müziğini Özgür Ay, ışığını Recep İncenin yaptığı oyunda Pınar Taner ve Hakan Tüner rol al dılar. Oyun önümüzdeki sezonda çeşitli sahnelerde sergile necek.
rihleri arasında Denizli'de gerçekleştirilen şenlik, katılar grupların kostümleriyle, bando eşliğinde şehirde yaptığı yürüyüşle başladı. On yıl sonra uluslararası niteliğe kavuşan şenliğe bu yıl dört yabancı topluluk katıldı: Çek Cum huriyeti, Finlandiya, Gürcistan ve Romanya. Türkiye'der ise, Muğla il Kültür Müdürlüğü Amatör Tiyatro Topluluğu Töre, Bursa TOBAV Edgü Tiyatrosu Gişe, Kim Var Orada Genç Anadolu Gurubu Basamak Tiyatrosu Sıkıyönetim Paldır Kültür Tiyatrosu Tarla Kuşuydu Jülyet, Salihli Bele diyesi Şehir Tiyatrosu Tam Rolünde ve Tiyatro Telekom Vatan Kurtaran Şaban oyunlarıyla oradaydı.
• İsmet küntay tiyatro ödülleri açıklandı, İs met Küntay Tiyatro Ödülleri, bu yıl dört dalda verildi. Oyun
pe
dalında, 1993-94 döneminde Mezopotamya Üçlemesi başlığı altında Antalya Devlet Tiyatrosu'nda sahnelenen Murathan Mungan'ın yazdığı Geyikler Lanetler adlı oyu nuna; yönetmenlik dalında, Mezopotamya Üçlemesinde gösterdiği başarıdan ötürü Mustafa Avkıran'a; oyunculuk dalında; Melisa Gürpınar'ın yazdığı, Şehir Tiyatroları'nın oynadığı İstanbul'un Gözleri Mahmur oyunundaki rolüyle Ayla Algan'a; Turhan Selçuk-Kenan Işık'ın birlikte yazdıkla rı Abdülcambaz oyunundaki rolüyle Atilla Olgaç'a en başa rılı kadın ve erkek oyuncu ödülleri verildi. Hayati Asılyazıcı, Sibel Aslan, Doğan Koloğlu, Nadide Kün tay ve Sevgi Sanlı'dan oluşan seçici kurul, İsmet Küntay Tiyatro Ödülleri'nin her yıl dört dalda verilmesini kararlaş tırdı. Ödüller, 1994-95 tiyatro döneminin açılışında verilecek.
• denizli'de amatör tiyatrolar şenliği, şu ülke ne garip. Bir yanda yerel yönetimlerin tiyatroları kapatma ya yeltendiğini, kendilerine küçük de olsa bir çalışma me kânı bulmuş amatör tiyatrocu gençleri "tadilat yapacağım" diye sokağa attığını duyuyorsunuz. Öte yanda ise Denizli Belediyesi'nin 10. Uluslararası Amatör Tiyatrolar Şenliği gerçekleştirilebiliyor. Biz "Kültür, sanat beni ilgilendirmi yor" diyen belediye anlayışını şimdilik bir tarafa bırakalım ve geleceğe umutla bakmayı sürdürelim. 14-19 Mayıs ta 40
Şenlikte, "Amatör Ti yatroların Bölgesel ve Federatif olarak Örgütlenmeleri ve Türkiye'de Amatör Tiyatro'nun önemi" konulu bir de panel düzenlendi. Benim de Amatör Tiyatrolar Çevresi adına da vetli olduğum panel, Ankara'da yıllardır amatör tiyatro ya pan, Ankara Tiyatrolar Birliği'nden, aynı zamanda Çağdaş Drama Derneği Sekreteri olan Naci Aslan, Selim Kalıç, An kara Deneme Sahnesi'nden Şenol Tiryaki, Denizli Belediye si Şehir Tiyatrosu Genel Sanat Yönetmeni Ali Öztürk, Milli-
Sanat Dergisi Yazı işleri Müdürü Bülent Berkman ve TOBAV Başkan Yardımcısı Selçuk Yöntem katıldı.
amatör tiyatronun başka sorunlarını tartışmak üzere gelenekselleştirmek ortak isteğiyle bitirdik.
matör tiyatronun tarifinin yapıldığı ve öneminin anlatıldığı çok bölümde Selçuk Yöntem, TOBAV'ın sanat kültürünü ya ratmak, sanatı bir yaşama biçimi haline getirmek isteyen profesyonel bir kuruluş olduğunu anlattıktan sonra, "Amatörlük organize olmalı, dünyaya açılmalı ve dünyanın diğer amatörleri gibi ülkemizde rol oynamalıdır. Birçok amatör tiyatromuz kurulup dağılıyor. Biz ülkemizde amatör tiyatroların devamlılık içinde gelişmesini diliyoruz. Bu devamlığı sağlayacak olan şey de örgütlenmedir" dedi. Şenol tiryaki ise, 1956da amatör olarak kurulmuş Ankara Deneme sahnesi'nin çalışmalarını, araştırmacı yenilikçi yapısını anlattıktan sonra ilk Sartre, ilk Brecht oyunlarını Ankara'ya grene ADS'nin taşıdığı örneğini vererek, amatörlüğün acecilik olmadığını vurguladı.
• lions onur Ödülü. Uluslararası Lions Yönetim Çev resi (118-T) 27 Mayıs 1994 tarihinde Küçük Sahne'de ger
a
Ali Öztürk, "Amatör tiyatro ve onu yapan amatör sanatçı, hayat ve onun vazgeçilmez parçası olan sanata ilişkin söyleyecek sözü ve eylemi olandır. Hiç bir gişe kaygısı olmanın insanların amatör coşkuyla profesyonel düzeyde işler karması ve onu kitlelere ulaştırması onun amatörlüğü pekiştirici unsurılardır." diyerek düşüncelerini dile getirdi, benimse konuşmamdaki vurgum kendi iç örgütlenmesini mamlamış, kalıcılaşmış, eğitimine önem veren; sanatı, kültürü yaygınlaştırma hedefi ile önüne örgütülenme perspektifini koyan bir amatör tiyatro oldu. Selim Kalıç amatörlüğün tek bir tanıma sığdırılmayacağım işaret ettikten sonra, ekonomik kaygıyı değil de sanatsal kaygıyı ön planla tutan, deneysel çalışmalara ağırlık veren amatör tiyatrorın örgütlenmelerinin, yapılarına göre çeşitlilik göstereceğini sözlerine ekledi. Panelistlerden Bülent Berkman ise, Dünyadaki festivallere, festivale esas rengini veren göstegelerin amatör tiyatroların gösterileri olduğunu, bunu ülkemizde de Alaçatı, Denizli, Dikili ve Salihli şenliklerinde yaradığını anlattı.
cy
çekleştirdiği gecede tiyatro ödülleri dağıttı. Tiyatro... Ti yatro... Dergisi adına Lions Onur Ödülünü dergimizin sahibi Enis Bakışkan aldı. Gecenin diğer ödül alan sanatçı larından bazıları; Hazım Körmükçü, Müge Gürman, Uğur Polat, Zafer Algöz.
• esenyurt belediyesi amatör tiyatrolar
pe
ş e n l i ğ i . Esenyurt'ta kültür ve sanat adına bir çalışma da ha gerçekleşti. 89 yılında 30.000 olan nüfusu 94'te 120.000 dayanan ve Türkiye'nin en hızlı nüfus artışına sa hip olan Esenyurt'ta Belediye bu sefer de halka bir şenlik hazırlığında. 93'de Uğur Mumcu Parkı içinde yapımı biten ve halka açılan 500 kişilik Anfi tiyatroda Esenyurt Belediye Tiyatrosu 93 yılında üç ay boyunca ücretsiz olarak oyun lar sergilemişti. Başarılı geçen geçtiğimiz yazdan sonra bu yaz döneminde de 17 tane amatör tiyatro katılımıyla 9-12 tarihleri arasında gerçekleşmekte olan Amatör Tiyatrolar Şenliğini organize ediyor. 17 ayrı tiyatro grubu oyunlarını sergileyecek şenliğin, Pazar günü Esenyurt Belediyesi Ti yatrosunun oyunu ile sona eriyor. Böylesi onur bir şenli ğin 2. ise 93te temeli atılan 4500 kişilik Rıfat Ilgaz Anfi Tiyatro'da yapılması şenliğe ayrı bir boyut kazandıracağını Esenyurt Belediyesi Tiyatrosunun Genel sanat yönetmeni Nazım Yılmaz perdelerin kapıtılmadığı, sanatın ve sanatçı nın yokolmadığını yüreklerin ve beyinlerin hiçbir zaman tiyatrosuz kalmaması gerektiğini söyleyerek tiyatroseverlere iyi seyirler dilediğini söyledi.
Panelin ikinci bölümünde ise örgütlenmenin biçimi üzerine düşünceler ortaya konuldu. Genel olarak bölgesel bazda dernekleşme ve bunun ülke çapında federasyonlaşması tartışıldı. Burada ben istanbul'daki on yıllık ATÇ deneyini aktarırken, Naci Aslan da 1990dan beri aralıklarla, son iki senedir de her hafta yaptıkları Ankara Amatör Tiyatrolar Birliğini anlattık ve diğer bölgelerin de kendi yapılarını oluşturmasını istedik. Panelimiz, katılan amatör gruplardan yoğun ilgi görürken soruların daha çok eğitim ağırlıklı olması iç örgütlenmeye verilen önem anlamında sevindiriciydi. Ancak görebildiğim kadarıyla henüz örgütlenme konusunda Ege Bölgesi'nde somut adımlar henüz atılmamış durumda. Panelin izleyicisi Denizli'ye yakın oldukları için egeli amatör tiyatroculardı ancak ben kendi adıma diğer bölgelerde de benzeri bir eksiklik olduğunu düşünüyorum, bu anlamda tartışmaları genişletebilmek için paneli, Alaca tıda haziran sonunda yapılacak olan festivalde bir kez daha tekrarlamak ve Denizli'de süregidecek olan şenliklerde
41
BULMACA
YUKARIDAN AŞAĞIYA 1- Sözsüz oyun... Tersi, Antik Yunan komedyasının babası, rış, Kuşlar, Kadınlar Savaşı adlı oyunları ülkemizde de defalarca sergilendi. 2- 1991-1992 sezonunda Dostlar Tiyatrosu tara dan oynanan Sevdalı Bulut adlı oyununu izlediğimiz, Fransız Theatre de Liberte'yi kurmuş günümüzün en önemli Türk yönetmen ve oyuncularından birinin soyadı... Bir oyun arasında yer dans, pandomim, koro, şarkı, okuma, bale, burlesk vb. öğeleri için kısa bölümlü gösteri. 3- Bu yıl İstanbul Tiyatro Festivaline Dans Tiyatrosu örneği olarak zevkle izlediğimiz Polonyalı Theatr Ekspresji'nin oynadığı oyun... Ateşli Sabır adlı oyu nu ülkemizde de izlediğimiz Şilili ünlü yazarın soyadı. 4- Derya sinemasının en önemli oyuncularından biri olan İsveçli sarışın dizin önadı... Brecht tarafından, kökenleri Çin Tiyatrosu'na uzanan göstermeci tiyatro özelliklerinden, Piscator'ıın politika tiyatrosu Meyerhold yönteminden yararlanılarak ortaya konan tiyatro biçil Yabancı. 5- Oyunları daha çok saçma tiyatrosu (Beckett) bakımında değerlendirilen, Aldatma adlı oyunun yazarı... Ünlülerimizin az bilinen soyadı. 6- Büyükçe... Okul... Litrenin kısa ya şı... Tersi, hekimlikte ve fotoğrafçılıkta kullanılan kimyasal bir mm 7- Üleş ile eşanlamlı sözcüğün ünsüzleri... Stronsiyumun süresi... Ahlak, din, aile kurumlarına karşı çıkmış mutlak özgürğü savunmuş Kadınlar Okulu, Tohumlar Ölmeyince gibi kitapla rı Türkçede yayımlanmış ünlü Fransız yazarın soyadı... Antep fıstığıgillerden sıcak bölgelerde yetişen, kabuğu hekimlik kullanılan, taneleri ekşilik vermek için dövülerek yemekle kullanılan bir ağaç. 8- Almanya 'daki Alternatif hareketleri inceleme ve Alternatif Hareket adlı kitabı Metis yayınlarınca yayımlanan gazeteci yazarımızın soyadı... Gülriz Sururi'nin uzun yıllar arıı üç kez oynadığı, Haldun Dormen tarafından sahnelenen ünlü onun kadın kahramanı... Tersi, yüzeyi ışığa duyarlı bir maddeyle kakâğıt üzerine çekilen resim kopyası. 9- Tersi, düzgün biçilmiş ki tahta... Tersi, eski dilde son... Bir bayan adı. 10- Yağlı güreş pehlivanların ayrıldığı beş dereceden en küçüğü... Tersi, faal, etki Güney Afrika'nın plaka işareti. 11- Komşu bir devletin ünsüzleri Eski Türklerde tef çalarak, raksederek ve şarkı söylerek ruhlar ilişki kuran böylece hastalıkları iyi ettiğine ve dileklerin yerine gelmesini sağladığına inanılan kimse. 12- Bir harfin okunuş Tersi, Birleşik Arap Emirlikleri... Tersi, David önadlı İngiliz tiyatro adamı, oyuncu, tiyatro yöneticisi, yapımcı ve oyun yazarının soy 13- Bir oyunun oynanması ve anlamı üstüne izleyiciye son zün söylenmesi... Bir nota... Kayınbirader... Japonların satra benzer oyunu. 14- Erhan Bener'in bir kitabı... Tersi, Rus Edebi tı'nda psikolojik gerçekçi romanın başyapıtlarından biri olan ve de sonra adı tembellikle eşdeğer kullanılan kitabın yazarı. 15- Bir ha ajansını simgeleyen harfler... Üye... Küçük ve az kapalı körfez Tersi, kabaca gösterme sıfatı. 16- Ünlü bir oyuncu ve yönetimenimizin soyadı... Yaşayan en önemli tiyatro oyuncularımızdan biri soyadı.
a
ÖDÜLLÜ
pe cy
SOLDAN SAĞA I- (1870-1959) Geleneksel seyirlik oyunlar ile geleneksel Türk Tiyatrosu'nun açık biçim özelliklerinden yararlanarak, hem eğlendirici hem de eğitici bir tiyatro yaratmaya, özgün bir halk tiyatrosu esteti ği oluşturmaya çalışmış. Fermanlı Deli Hazretleri, Bir Kavuk Dev rildi, Kafes Arkasında gibi oyunlara imza atmış yazınsal halk tiyat rosunun başlıca temsilcisi oyun yazarımız. 2- Vilayet... Söz, müzik, dans ve akrobasi numaralarına dayanan revü benzeri eğlendirici bir tiyat ro biçimi... Söylene söylene gelişen manzum, olağanüstü ve çok uzun yi ğitlik öyküleri. 3- Eski dilde geniş zaman... Para ya da evrak saklama ya yarayan dolap... Uğraş, meslek. 4- Başlıca içeceğimiz... Yalnız, tek... Ek. 5- 1985 yılında Dost Kitabevi tarafından yayımlanan William Shakespeare'nin dörtlüklerinin yer aldığı kitap... Müzikte durak işareti... Rey. 6- Bir seslenme ünlemi... Tersi, Mesut Barzani'nin başında bulunduğu Kürt partisini simgeleyen harfler... Anlamlı iz... Tersi Ingilizcede tehlike. 7- Basım, basımcılık... Tersi, Andrey Voznezenski'nin ülkemizde de yayımlanan bir şiir kitabının ismi. 8- Gezegenler siste minin en ünlü uydusu... Sevdadır Her İşin Başı, Sevgi Yetimi Çocuklar gibi kitaplara imzasını atmış kadın öykücümüzün soyadı... Bromun simge si... İplik, sicim, tel gibi ince şeylerden kafes şeklinde yapılmış örgü. 9- İla hi Komedya adlı eseriyle Hıristiyanlık öğretisinin edebiyat alanın daki en parlak örneğini vermiş İtalyan şair... Hane, konut. 10Hcrhangi bir nesneyi sarıp sarmalayarak taşınmaya hazır hale getirmekten emir... İlave... Okumaktan emir. 11- Aslında marka ismi olmasına kar şın halk dilinde bir sıcak içeceğin adı olarak yanlış kullanılan söz cük... Bir ticaret senedinin, alacaklı tarafından başkasına çevrilmesi. 22- Telli bir halk çalgısı... Eski dilde genişlik, bolluk... Düşünüleni dolayı sıyla anlatma, dokundurma. 13- Manisa'nın bir ilçesi... Yayla veya bah çe kulübesi... Dahil olmayan. 14- Sahip... Edebiyatta bir yazın türü... İngilizcede "Bay"ıu kısaltması... Tersi, canlıların vücudundaki hayati sıvı. 15- Ankara Sanat Tiyatrosunun yıllardan beri yöneticiliğini yapan Yer Demir Gök Bakır, Yaz Misafirleri, Sakıncalı Piyade gibi bir çok önemli oyunu sahneye koymuş, son olarak Uluslararası Tiyatro Festivali'nde yönettiği Ay! Carmela isimli oyununu seyrettiğimiz oyuncu ve yönetmenimiz... Antik Yunan'da tiyatro temsillerinin de yapıldığı toplanma yeri. 16- Maksim Gorki'nin romanından B. Brectı'in oyıınlaştırdığı bir tiyatro eseri... (1809-1852) Müfettiş adlı oyu nu ülkemizde sayısız kez oynanan hikayeci, romancı, eleştirel gerçekliğin başlıca temsilcisi Rus oyun yazarı.
Hazırlayan: Enis Bakışkan
Geçen sayımızda doğru çözüp bir yıllık Tiyatro... Tiyatro Dergisi aboneliği kazanan okurlarımız. 1. Sevgi Uzel (İstanbul) 2. Meltem Kemercioğlu (İstanbul) 3. Metin Pınarbaşı (İstanbul) 4. Kevser Çekül (İstanbul) 5. Eyati Kamacı (İstanbul) GEÇEN SAYININ DOĞRU ÇÖZÜMÜ 6. Nurhayat Devrim (İs tanbul) 7. Numan Beziş (İstanbul) 8. Murat Açın (İstanbul) 9. Asuman Abacıoğlu (İs tanbul) 10. Tevfik Soyabakan (İs tanbul) Bulmacayı doğru çözen 10 okurumuza bir yıllık Tiyatro... Tiyatro... Dergi si aboneliği armağan ediyoruz.
a
cy
pe
a
cy
pe