a
pe cy
M E R H A B A 80 yıl, ifade edilmesi kolaymış gibi gözüken iki harfli bir tarih hazinesi. Türkiye Cumhuriyeti'nden daha uzun bir örgü. Bu yıl tüm İstanbullular, Darülbedayi'nin (İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatroları'nın) 80. yılını kutlamaya hazırlanıyor. Bu kutlamalara biz de derginin Ağustos-Eylül sayısını Şehir Tiyatroları Özel Sayısı olarak hazırlamaya karar verdik. Dergi sayfalarına sığmayacak kadar geniş bir tarihi ancak kısa başlıklarla sizlere aktarmaya çalışıyoruz. Şehir Tiyatroları üze rine geniş çalışmaları olan Özdemir Nutku, sizin için, kuruluşundan bugüne (Haziran 1994'e) kadar gelişim serüvenini özetledi. H.Zafer Şahin'in hazırladığı fotoğraflı kronolojik gelişmeler tarihi ise, Şehir Tiyatrosu'nun gelişimini bir başka açıdan aktarıyor. Genel Sanat Yönetmeni Erol Keskin'in ise Şehir Tiyatrosu'nun geleceğine ilişkin ipuçlarını verdi. 80. Yıl kutlamaları için hazırlanan Çalıkuşu oyununu, Yonca İnalın Hakan Altın e r ile yaptığı söyleşi ile tanıtıyoruz. Tüm yıla yayılacak bir programla kutlanacak olan 80. Yıl için, Şehir Tiyatrosu'nun tüm çalışanlarına ve t i yatroseverlere kutlu olsun der, daha nice on yıllarda buluşmak dileğimizle, bu büyük kurumu bize armağan eden kurucularına teşekkür ederiz.
Elinizde tuttuğunuz bu dergi son sayımız. Hemen
endişelenmeyin bu sezonun son dergisi. Ekim ayında sizlere tekrar merhaba derken, bu dergiye benzemeyen ama sizlerin tüm istek ve beklentilerini karşılayacağını umduğumuz ve ona göre
pe cy a
çalışmalarımızı yönlendirdiğimiz yepyeni bir dergi ile birlikte olacağız. Yeni biçim ve muhtevaya sahip olacak dergimizi Ekim sayımızda somut olarak göstermek üzere şimdilik bu kadarla yetinmek istiyorum. Hoşçakalın.
Mustafa
Demirkanlı
İ Ç İ N D E K İ L E R
5-18 İstanbul Şehir Tiyatrolarının 80 Yıllık Serüveni • Özdemir NUTKU • Zafer ŞAHİN
28-33
Çalıkuşu • Yonca İNAL
20-27
80. Yılda Erol Keskin İle... • Mustafa DEMİRKANLI
38-41
İstanbul Şehir Tiyatrolarından Geçenler
80 Yıldan Günümüze Kalan Anılar
34-37 42
Tiyatro
80. Yılda Ölümsüz Bir Eser; Kitapları • Zafer ŞAHİN
Kapak: Savaş Çekiç
Sahibi : Tiyatro Yapım Yayıncılık Ltd. Şti. adına Enis Bakışkan Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Mustafa Demirkanlı Y a y ı n Koordinatörü: Nalân Özübek Danışma Kurulu Başkanı: T.Yılmaz Öğüt Danışma Kurulu: Gökhan Akçura, Orhan Alkaya, Rutkay Aziz, Yılmaz Onay, Dikmen Gürün Uçarer Görsel Danışman: Savaş Çekiç Teknik Y ö n e t m e n : Sinan Şanlıer
Hukuk Danışmanı: Av. Fikret İlkiz Düzelti: Hakkı
YÜKSELEN Katkıda Bulunanlar: Yonca inal, Özdemir Nutku, Zafer Şahin Dizgi: Erkut Arıburnu Abone ve Satış: Nuray Avşar Dağıtım: Emin Şenol A n k a r a Tem.: Yalçın Günaydın Tel: (312) 360 57 27 İzmir Tem.: Ali Rıza Özbilgiç Bölge Tiy. Tel: (262) 3241 090 A l m a n y a Tem.: Levent Beceren,
Tel:
Berlin Tel: 49.30.6152020
4 3 2 2 2 5 0 5 1 2 2 0 Ofset Hazırlık: Tiyatro Yapım Tel: (212) 243 35 33
(232) 484 52 20 izmit Tem. Kocaeli V i y a n a Tem.: Uğur Özkan, Wien Tel:
Baskı: MÜ-KA Matbaası Tiyatro Y a p ı m Yayıncılık Ltd. Şti.
Hayriye Cad. Çorlu Ap. No: 3 D.10 80060 Galatasaray/İstanbul Tel: (212) 243 35 33-293 72 77 Fax : (212) 252 94 14 Posta Çeki No: Tiyatro Yapım-655248 Banka Hesap No: Tiyatro Yapım - T.İş Bankası-Cihangir Şb. 1 97245
3
a
pe cy
İstanbul şehir tiyatroları'nın 80 yıllık serüveni Özdemir NUTKU İSTANBUL
BELEDİYESİ
ŞEHİR
TİYATROLARI
80
YAŞINDA
•
pe
cy
a
•
Andre Antoinein, 1914yılında, "Darülbedayi" giriş sınavlarındaki not defterinden Muhsin Ertuğrul'a ait olan bölüm.(Fotoğraflar, Özdemir Nutku'nun aşivinden alınmıştır.)
Ülkemizde hiçbir topluluk, İstanbul Şehir Tiyatroları kadar sürekli ve uzun ömürlü olamamıştır. Bu sanat kuru mu geleneğimizin bir parçası, tarihimizin bir kesitidir. Bugün artık korunması ve devamı mutlaka sağlanması gereken kültür varlıklarımız içinde yer alır. 1914'ten bu yana, büyük yol kateden bu tiyatronun tarihinde birçok sanatçının, yöneticinin ve belediye başkanının emeği, teli ve savaşımı vardır. Bu kadar da değil, bu tiyatronun gelişmesi uğruna büyük oyuncular, büyük sanatçılar, sahne arkasının adsız kahramanları genç yaşta yitip git mişlerdir. Bu kurum, tiyatro tarihimizin bir kültür anıtı dır.
İstanbul Şehir Tiyatroları'nın elli yılını kapsayan araştır mamı(1)yaparken, bu sanat kurumunun ne büyük çaba larla, özverilerle ortaya çıkıp yaşam savaşı verdiğini çok yakından izlemiştim. Şimdi bu araştırmanın bugünlere kadar geliştirilmesi ve yeniden yayımlanması gerektiğini hissediyorum. Böyle kısa bir yazıda, zengin bir geçmişi olan bu kurumun nasıl geliştiğini gösteren odak noktala rı üzerinde durarak panoramik bir özet yapmakla yetine ceğim. Kuruluş İstanbul'un kültürlü ve ilerici belediye başkanlarından bi5
İsmet (Canpolat) Bey, otuz yedi maddelik bir yönetmelik hazırlatarak konuyu yeniden canlandırdı. 1914 yılının Ka sım ayında başlayan çalışmalar, 1915 yılının Ocak ayın da tamamlandı. Bu yönetmeliğe göre, Dar'ül-bedayi yal nızca bir okul değil, aynı zamanda temsiller verecek biı tiyatro topluluğu niteliğini kazanıyordu. Ne ki, kısa bir süre içinde verilen ve yeterli olmayan bir eğitim sürecin den sonra, Darülbedayi, giderek bir okul olmaktan çıkıp bir tiyatro topluluğu olma yoluna girdi. Bu durumun ilk belirtisi, 13 Ocak 1915 gecesi düzenle nen gösteri ile ortaya çıktı. Bu gösteri, Hugo'nun Ruy Blas'ından bir parçayı, on beş dakikalık gülünç bir mo nologu, uzun bir şiiri ve tek bölümlük Altı Aydan Beri adlı bir güldürüyü kapsıyordu. Bu gösteriden sonra oyunculuk eğitiminden çok, oyun hazırlama önem ka zandı. Örneğin, Mınakyan'ın denetiminde, Şehzadebaşı'ndaki Ferah Sahnesi ile Kuşdili'nde yedi sekiz oyun birden çalışılmaya başlandı. Darülbedayi'nin bu çalış maları 1916 yılının Ocak ayında halka oynadığı Çürük Temele(5 kadar sürdü. Dağınıklık Dönemi (1916-1926)
pe cy a
ri olan operatör doktor Cemil (Topuzlu) Paşa, 1914 yılın da, doğalcı tiyatronun kurucularından, ünlü tiyatro ada mı Andre Antoine'ı Fransa'dan İstanbul'a davet ederek "Güzellikler Evi" anlamına gelen Dar'ül-bedayi'nin kurul masına önayak oldu. Dar'ül-bedayi bir yandan tiyatroya oyuncu yetiştirecek, öte yandan da müzik eğitimi yapa cak bir okul olarak düşünülmüştü. O güne kadar Türki ye'yi yalnızca gazetelerdeki yetersiz bilgiye dayanarak bi len, dünyaca ünlü Antoine'a yardımcı olması için Reşat Rıdvan(2) görevlendirildi. Belediye bütçesinden 12.000 Frank ayırarak üç ay için çağrılan Antoine, Birinci Dünya Savaşı'nın patlaması ve Osmanlı İmparatorluğumun Fransa karşısında yer almasıyla, ancak dört hafta dura bilmiş ve palaspandıras ülkesine geri dönmek zorunda kalmış, okula başvuran adayların giriş sınavlarını yapan kurula başkanlık etmişti. Sınava, sonradan adı duyulan birçok ünlü arasında, daha önce 1912de Hamlet rolüyle tiyatro çevresinde tanınan Muhsin Ertuğrul da girdi ve sınavı kazanarak Antoine'nın dikkatini çekti.(3) Sınav ku rulu bu genci aynı zamanda yardımcı öğretmen olarak okula kabul etti. Antoine, Türkiye'ye hangi düşüncelerle gelmişti? Onun ne yapmak istediğini dostu Georges Ancey'e İstanbul'dan yazdığı 28 Temmuz 1914 günlü mek tubundan anlıyoruz: "Bu saf kişiler, benden, bizim Comedie Française örneğinde bir ulusal tiyatro ile bir oyunculuk okulu kurmamı istiyorlar. Elbette ne oyuncu ları ne öğretmenleri ne öğrencileri ne dekorcuları ne de tiyatroları var. Bütün bunları Ekim'in birinde hazır ede cek biçimde çalışıyorum". Bu mektubundan altı ay kadar sonra, Antoine, bir Amerikan gazetesine verdiği demeçte ise şöyle demektedir: "Türk hükümetinin çağrısı üzerine, Fransız üslûbunda ve özellikle Fransız oyunları oynaya cak ödenekli bir konservatuvar ve tiyatro kurdum(4) Bocalama Süreci
Sınavlar bittikten sonra, dersler tam başlamak üzereyken savaş çıktı. Antoine, ünlü Şark Ekspresi ile Paris yolunu tuttu. Belediye, 4 Ağustos 1914 tarihli günlük gazetelere, olağanüstü durumdan dolayı Dar'ül-bedayi'nin açılışını ertelediğini bildiren bir ilan verdi. Şimdi ne yapılacaktı? Reşat Rıdvan Dar'ül-bedayi düşüncesinin unutulmama sı için basında ve dolayısıyla kamuoyunda yankı bulacak bir açılış töreni düzenleme işine girişti. Aynı yılın Kasım ayı içinde düzenlenen bu açılış töreninde, konuşmalar yapıldı, tiradlar, şiirler okundu Türk ve batı müziğinden örnekler çalındı. Reşat Rıdvan'ın açılış konuşması bittik ten sonra Müzik Bölümü başkanı Ali Rıfat Bey, "dört beş yıllık bir çalışmayla bir operanın doğacağını," belirtti. Bü tün bu coşkulu ve umut dolu konuşmaların ardındaki gerçek hiç de iç açıcı değildi. Dar'ül-bedayi resmen kapatılmıştı. Cemil Paşa'dan sonra belediye başkanı olan
6
Bu on yıllık dönem kurumun her an dağılma tehlikesiyle karşılaştığı bunalım sürecini kapsar. Kurumun parasal durumu kötüydü, yeterli sayıda yetişmiş oyuncusu yoktu ve yönetiminde sen-ben kavgası başlamıştı. Üstelik bir okul niteliğini yitirmiş olan kurum, henüz tam olarak ha zırlanmadan bir tiyatro topluluğu olarak seyircinin karşı sına çıkmıştı. Belediye'nin 1 Kasım 1920 günlü toplantı sında bu kurum için yeni bir yönetmelik hazırlanmasına karar verilmiş ve bu yönetmelikle Darülbedayi yalnızca bir tiyatro topluluğu olarak kabul edilmişti. Yönetmelik, koşullar sağlandığı takdirde, bu topluluğa bir de okul ek lenmesine olanak veriyordu. Elbette, bu durumda, böyle bir okul uzun yıllar kurulamadı. Böylece "önce okul son ra tiyatro" düşüncesi tersine çevrilerek dünyanın hiçbir yerinde görülmeyen bir çözüm ortaya konulmuş oldu: "Önce tiyatro, sonra okul".
Okulsuz tiyatronun bir işe yaramayacağına inanan Muh sin Ertuğrul, büyük parasal sıkıntılarına karşın, 1920 ba şında Almanya'ya gitti ve orada Max Reinhardt, Victor Barnowsky gibi büyük yönetmenler yanında kendini ye tiştirme yolunu tuttu. 1921'de İstanbul'a döndüğünde 150 lira aylıkla Darülbedayi'ye yönetmen olarak atandı. Kurumun temel direkleri olan Ahmet Muvahhit, İsmail Galip (Arcan), Behzat Hâki (Butak) ve Raşit Rıza (Samako), onunla birlikte Darülbedayi'ye yeniden girdiler. An cak yönetim kurulu içindeki çekişmelerin sonu gelmiyor du. Parasızlık ise çeşitli huzursuzluklar doğuruyordu. Bu da sanatçıların çalışmalarını aksatıyordu. Bu durum kar şısında, sanatçılar kendi aralarında anlaşarak yönetim
cy
pe a
a cy
Muhsin Ertuğrul'un birkaç arkadaşıyla kurduğu "Ferah Tiyatrosu'nda İ.Galip'in uyarlaması Bekir Ali Bey'den bir sahne. (1925) Soldan; I. Galip, Heyyire Neyir ve Muhsin Ertuğrul (en sağda)
pe
işinin sanatçılara verilmesi gerektiği üzerinde karar ver diler. Sanatçıların bu kararı, onlar adına, Muhsin Ertuğ rul tarafından yönetim kuruluna iletilince kızılca kıyamet koptu. Yönetim kurulu, başta Muhsin Ertuğrul olmak üzere kararlarında direnen sanatçıları Darülbedayi'den attı. Muhsin Ertuğrul yeniden Almanya'ya gitti ve sinema çalışmalarına girerek ekmeğini orada kazanmaya başla dı. Muhsin Ertuğrul dışarda çalışadursun, Darülbedayi'den çıkan sanatçıların bir bölümü Yeni Sahne adında bir topluluk kurdular. Bu topluluğun özelliği, tiyatro tarihi mize ilk kez disiplinli bir sahneleme çalışmasını getirmiş olmasıdır. Ne ki topluluk on ay sonra parasızlıktan dağıl dı. Bunun üzerine, sanatçılar, Eliza Binemeciyan'ın öneri siyle Türk Tiyatrosu adında yeni bir topluluk kurdular. Bundan önceki toplulukta anaparayı sağlayan varlıklı biri vardı. Ancak bu yeni topluluk anaparasız ve korunaksızdı. Sanatçıların belli bir geliri de yoktu. Bu süre içinde, Almanya'dan dönen Muhsin Ertuğrul Bahçekapı'da bir film işleri bürosu açtı. Damlbedayi'nin tam anlamıyla dar boğaza girdiği sıra
8
larda, Muhsin Ertuğrul Türk tiyatro tarihi açısından ilk örnek diyebileceğimiz bir topluluğu Şehzadebaşı'ndaki Ferah Sahnesi'nde gerçekleştirdi. Oyun seçimi, oyun düzeni ve seyirci açısından büyük bir başarıyı getiren 1924/1925 döneminde gerçekleştirilen bu atılım, ne ya zık ki, yine parasızlık yüzünden dönem bitiminde son; erdi. O sırada, basın, "Darülbedayi can çekişiyor", başlık larını atmaya başlamıştı bile... Hatta tiyatronun yakınında olan kişiler "can çekişiyor" sözüne "öldü" diye karşı çıktı lar.
1926 yılının sonlarına doğru, Darülbedayi'nin yeni bi düzene, bu kez doğru bir yola doğru yöneltildiğini izleriz O sırada, belediye başkanlığına getirilen Muhittin Üstün dağ, İstanbul'un sanat işlerine çok önem veriyordu. Aynı yıl hükümetin de sanat işlerine daha yoğun bir biçimde eğildiği görülür. Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlı bir "Sa nayi-i Nefise Müdürlüğü" ve "Encümeni" kurulması İs tanbul Belediyesi'nin Darülbedayi konusunda atacağı adımları da kolaylaştırmıştır. Yeni bir yönetmelikle büt çe, sanatçı aylıkları ve yönetsel konular düzenlenmiştir En önemlisi de, dış ülkelerdeki çalışmalarını tamamlayıp
a
cy
pe
yurduna dönen Muhsin Ertuğrul'un bu kurumun başına geçirilmiş olmasıdır.
na yer verildiğini izleriz. Ayrıca, bu dönemden başlaya rak yerli oyunlara bir öncelik tanınmıştır. Muhsin Ertuğ rul, birçok yazarı sahne oyunu yazmaya özendirmiş, bunlar arasında pek başarılı olamayanları bile, yazarları İlk Disiplinli ve Düzenli Dönem (1927-1930) özendirmek için sahnelemiştir. Sanatçının bu dönemde 1927/1928 tiyatro dönemi, gerek yönetim işlerini düzen hazırlamış olduğu, sahne çalışmalarına ışık tutan iç tü leme, gerekse sanat çalışmalarını disiplinli bir biçimde zük de tiyatro tarihimiz içindeki ilk disipline ilişkin belge yürütme açısından Darülbedayi'nin gelişim tarihi içinde dir. İlerde bir devlet tiyatrosu kurulması düşüncesi de yi bir dönüm noktasıdır. Bu olumlu gelişimde, Belediye ne 1927'de Ankara'ya turne yapan sanatçıların önerisiyle Başkanı Muhittin Üstündağ kadar hükümetin de payı ivme kazanmıştır. Aynı yıl İstanbul'da, öteki sanat dalları vardı. 26 Haziran 1927 günlü ve 1167 sayılı yasa, sanat ile birlikte, tiyatro eğitimini de öngören "Sanayi-i Nefise gösterilerinde ilk kez bir kolaylık sağlıyordu: "Maarif Ve- Birliği" kurulmuş ve bu dernek Halkevleri açılıncaya ka kâleti'nce terbiyevi mahiyette sayılacak müesseselerin dar olumlu çalışmalar yapmıştır. Belki de ilk tiyatro oku verecekleri konserler ve temsillerden istihlâk vergisi alın lu bu sayılabilir. (6) maması bu kanunla kabul edilmiştir" , deniliyordu. Ay 1930 yılında yürürlüğe giren "Belediyeler Yasası'nın 15. rıca, Muhittin Ustündağ'ın, İstanbul'un kültür ve sanat maddesinin 59. fıkrası belediyelere "ihtiyari" (isteğe bağlı) yaşamına hız vermesinde gösterdiği çaba da burada say bir görev olarak tiyatro binası yapmak ve tiyatro toplulu gıyla anılmalıdır. ğu kurma hakkını tanımıştır. Bu yasayla kurum daha sağlam bir temele oturmuştur; çünkü artık bir "dilenci kurum" olmaktan çıkıp belediyeden ödenek alan bir tiyat ro durumuna gelmiştir. Darülbedayi'nin bu ilk düzenli döneminde Edebi Heyet
pe
cy a
Muhsin Ertuğrul yönetiminde durmadan gelişmeye baş layan Darülbedayi'nin bu dönemdeki oyun dağarına ba kacak olursak, önceki dönemin ucuz bulvar güldürüleri, kötü uyarlamaları yerine, tiyatro tarihinin büyük yapıtları
1934-1935 döneminde "Şehir Tiyatrosunda sahnelenen "Deli Dolu" oyunundan bir sahne. Ön planda Behzat Bulak, Hazım Körmükçü, Bedia Muvahhit, Vasfi Hıza, Necdet Mahfi
10
ile sanatçılar arasında yine anlaşmazlık çıkmış ve bunun sonucu 1928/1929 döneminde bu kurulun yerini Dramaturgluk almıştır. Gelişim Dönemi (1931-1946) Bu dönemi denemeler ve yenilikler aşaması olarak kabul edebiliriz. Atılan adımların en önemlisi, hiç kuşkusuz, kurum yapısı içinde bir Çocuk Tiyatrosu'nun gerçekleşti rilmesidir. 1930 yılında başlayan çalışmalar, 1935/1936 döneminde ilk çocuk oyununun oynanmasıyla sonuçlan mıştır. Muhsin Ertuğrul bu arada ünlü pedagog, profe sör İvan Arkin ve Rus Çocuk Tiyatroları Genel Sanat Yö netmeni Natalie Satz'ın çalışmalarını inceledikten, onlarla bir süre çalıştıktan sonra çocuk tiyatrosunu yaşa ma geçirmiştir. Bugünün tiyatro adamları, seyircisi, ti yatro alışkanlığı ve tiyatro sevgisi işte bu çocuk tiyatrosu sayesinde gelişmiştir. Onun için de, ülkemizin bu ilk dü zenli çocuk tiyatrosu tiyatro tarihimiz içinde başka bir dönüm noktasıdır.
Şehir Tiyatrosu'nun Yükselme Dönemi (1959-1966) Ankara'daki Büyük Tiyatro'da balo vermek isteyen, o dö nemin Milli Eğitim Bakanı ile "Ben bu kutsal tapınağı içkicilerin mekânı yapmam", diye çatışan Muhsin Ertuğrul, 1958'de, şapkasını aldığı gibi makamını terk etmiş ve İs tanbul'a dönmüştür, İstanbul'da daha önceden kurduğu Küçük Sahne'nin başına geçmiş ve orada, o dönemde Türkiye'de kimsenin oynamaya cesaret edemediği oyun ları sahnelemeye başlamıştır. O sırada, Şehir Tiyatrosu basında ve kamuoyunda eski sevimliliğini yitirmiş bulunuyordu. Haldun Taner, bu ku rumu "çürümüş bir tekne'ye benzetiyordu. Taner'e göre, "ikinci kümeye düşmüş olan" bu eski şampiyonun belini doğrultması için, sanatçısıyla, oyun seçimiyle bir "genç lik aşısı'ha gereksinimi vardı. Öte yanda, sanatçılar, haklı olarak hükümetin Devlet Ti yatrosu'na gösterdiği ilginin yarısını bile Şehir Tiyatro su'na göstermediğinden yakınıyordu. Sanatçılar 1958 yı lında, hâlâ 1949 yılının kadro dengelemesine göre, aylık alıyorlardı. Tiyatronun teknik olanakları da geliştirilme mişti. Yazarların bir bölümü, Şehir Tiyatrosu'nun yıkılıp yeni baştan kurulmasını isterlerken, başka bir bölümü de, birtakım reformlar yapılabileceğini belirtiyorlardı, İs tanbul Belediyesi Meclis Üyeleri ise, Şehir Tiyatrosu'ndaki "otorite zarfı"ndan sözediyorlardı. Sızıldanma konusu olan bir başka şey de yerli oyunlara az yer verili şiydi.
pe
cy
a
Bu dönemin Türk Tiyatrosu'na getirdiği yeniliklerden bir başkası, yerli oyunların oynanması için gösterilen özel çabadır. Yerli oyunların oynanmasındaki artışa karşılık yabancı dillerden uyarlamalar azalmış, ilerinin birçok ün lü oyun yazarı başlangıçlarını yapma fırsatını elde etmiş lerdir. Bu dönemde Şehir Tiyatrosu adını alan kurumun operet oynaması uzun süren tartışmalara yol açmıştır. Eleştirmenler, tam olgunluğa erişmeden Şehir Tiyatro su'nun operet oynamasına karşı çıkmışlardır. Öte yanda, bu operet gösterileri, tiyatro seyircisinde gözle görülür bir artmaya neden olmuştur. Nitekim, Muhsin Ertuğrul, "değerli oyunları oynayabilmek için" geçici bir süre ope ret oynama zorunda olduklarını belirtmiştir. 1931 yılında, kuruma bağlı bir "Tiyatro Meslek Oku lumun kurulması da bu dönemin önemli olaylarından bi ridir. Bundan sonra 1933'te, "Viyana Müzik ve Tiyatro Akademisi" başkanı besteci Joseph Marx İstanbul'a çağ rılmış ve okul yeni baştan düzenlenmiştir. Bu okul, 1936'da, Ankara'da Cari Ebert'in yardımıyla kurulan Devlet Konservatuvarı'nın kaynağı sayılabilir.
başında bulunan Muhsin Ertuğrul'un yerine, Avusturya asıllı sahne tasarımcısı Max Meinecke Şehir Tiyatro su'nun başına getirilmiştir. Sahnelediği oyunlarla ünlü yönetmen Max Reinhardt'ın bir uzantısı ve hazırladığı ta sarımlarla Alman Dışavurumculuğu'nun temsilcisi olarak görülen Meinecke döneminde oyun dağarında yerli oyunlar azalmış, ama buna karşılık iki ayrı yerde Şehir Tiyatrosu na bağlı sahneler açılmıştır. Bunlardan biri Eminönü Bölümü, öbürü de bugün sinema olarak kulla nılmakta olan Beyoğlu'ndaki Yeni Tiyatro'dur. Özellikle, Orta Avrupa Tiyatrosu'nu tanıtmış olan Mei necke, yeni bir soluk olarak Şehir Tiyatrosu'na katkıda bulunmuştur. 1952/1953 döneminden itibaren kurumun başında bulunan Meinecke, tiyatroyu yenileme işinin an cak halka dayandığı takdirde anlamlı olduğu düşüncesiy le, bir ara Gülhane Parkı'nda gösteriler düzenlemiştir. Ti yatroyu "bir bayram niteliği içinde" görmüş ve Şehir Tiyatrosu'nun etki alanını genişletmek istemiştir.
Savaş Sonrası Dönemi (1947-1958) 1931 yılında yapılan dördüncü yönetmelikten sonra, 1949'da yeni bir yönetmelik hazırlanarak yeni bir yöne tim ve kadro düzeni getirilmiştir. 1 Aralık 1949'da yürür lüğe giren bu yönetmeliğe göre, Şehir Tiyatrosu İstan bul Belediyesi'ne bağlı katma bütçeli bir sanat kurumudur. Buna göre, tiyatro üç ayrı bölümde çalışa caktır: Dram, Komedi ve Çocuk... Bu dönemde, önce Ankara Devlet Konservatuvarında Tatbikat Sahnesi'nde ve sonra da Devlet Tiyatrosu'nun 11
İşte bütün bunları düzeltecek, basının, kamuoyunun ve sanatçıların kurumun başına geçmesini istedikleri tek bir adam vardı: Muhsin Ertuğrul. 1959 yılının Haziran ayın da, Muhsin Ertuğrul yeniden Şehir Tiyatrosu başyönet-
%8.56
%5.08 1927-1930
%4.55
1931-1946 1949-1951
%9.89
%30.75
1954-1958 1959-1966 1974-1976
% 11.23
1976-1980
%2.67
GÖRE
a
DÖNEMLERİNE
OYNANAN
YERLİ
pe
OYUNLARIN
ORANLARI
yapıtlarının yeniden düzenlenerek öğrencilere sunulması yanı sıra, yerli oyunlara da öncelik tanınmıştır. 1959/ 1960 döneminde sayısı 1'den 7'ye çıkarılan yerli oyunlar 1960/1961'de 9'a, 1961/1962'de 16'ya fırlamıştır. Gerekli görülen "gençlik aşısı" ise Muhsin Ertuğrul'un bu dönemdeki yönetimi sırasında gerçekleşmiştir. Bugünün ünlü sanatçıları, o günün genç, yetenekli, ama deneyim siz sanatçıları olarak Şehir Tiyatrosu'na alınmışlardır. Bunlar arasında günümüzün tanınmış yazarları, başarılı oyuncuları ve yönetmenleri vardır. O dönemde, tiyatroya alınan genç sanatçı gücü, daha sonra Türk Tiyatrosu açı sından yönlendirici önem taşımıştır. Şehir Tiyatroları'nın bu dönemdeki grafiği sürekli bir yükseliş gösterir. Muhsin Ertuğrul'un başta bulunmadığı dönemlere oranla oyun dağarındaki yapıt sayısı nitelik ve nicelik yönünden artmıştır. Ancak bu başarılı gidişe karşın, üzücü bir olay olmuştur. Tiyatro'nun 31 Mart'ı diyebileceğimiz bu olayda, Brecht'in Sezuan'ın İyi İnsanı adlı oyununun gösterilişi sırasında tiyatroya saldırılmış, afişler yırtılmış, camlar kı rılmış, sanatçılar tartaklanmıştır. Bu saldırı, daha sonra yurdun çeşitli yerlerinde tiyatrolara yapılan saldırıların ilk işareti olmuştur. Bu gericilik eyleminden birkaç ay sonra Muhsin Ertuğrul, Dariilbedayi'nin kurucusu Cemil Paşa'ya yazdığı simgesel bir teşekkür mektubunda, tiyatro için de geçerli olan, toplumun bir ortak kompleksine par mak basmıştır: "(8)
cy
menliğine atandı. On iki yıl sonra, büyük emek verdiği ti yatronun sanat işlerinin sorumluluğunu yeniden sırtla nan sanatçı, Şehir Tiyatrosu'nu, hiç beğenilmeyen duru mundan kısa bir sürede kurtardı ve bu kurumu o dönem içinde ülkenin en üretken tiyatrosu durumuna getirdi. Muhsin Ertuğrul neler başarmıştı? Bu başarıya karşın, 1966 baharında görevine neden son verilmişti? Bu soruları kısaca yanıtlamak gerekir. Muhsin Ertuğrul'un ilk ele aldığı şey, tiyatroyu geniş halk yığınları arasında yaşanır duruma getirmekti. Bir yandan "Bölge Tiyatroları Yasası"nın(7) çıkarılması için büyük çaba harcıyor, öte yandan da İstanbul'un çeşitli semtlerinde tiyatrolar açmaya çalışıyordu. Geniş yığınla ra yönelme girişimiyle ucuz halk matinelerini gerçekleş tirmiş olması önemlidir. Sanatçı, 1960 yılında Kadıköy Tiyatrosu'nu, 1961'de Üsküdar ve Fatih Tiyatroları'nı, 1962'den itibaren Rumelihisarı surları içindeki yazlık ti yatro ile Zeytinburnu Tiyatrosu'nu halkın hizmetine sun du. Onun bu tutumu, daha önce Ankara'da açtığı semt tiyatroları ile Ankara ve İstanbul dışındaki birkaç kentte kurduğu Devlet Tiyatroları'nın bir uzantısıdır. Şehir Tiyatroları açısından, bir başka olumlu çaba da, Muhsin Ertuğrul'un bu tiyatrodan uzaklaşmasıyla kaldırı lan öğrenci gösterilerinin yeniden programa alınmasıdır. Orta Öğretim başlangıcındaki öğrencilere özel gösteriler hazırlanmış ve basında olumlu yankılar bulmuştur. Tan zimat ve Meşrutiyet dönemlerinde yazılmış bazı sahne 12
1984-1994
%6.15
%21.12
1980-1984
a
cy
pe
250 200 150 100
50
O
19271930
19311946
19491951
19541958
19591966
19741976
19761980
19801984
19841994
Yerli - Çeviri
13 YERLİ-ÇEVİRİ
OYUNLAR
Yetmişli yılların başındaki Şehir Tiyatroları, yorumsuz, kişiliksiz, ne yaptığını, nereye yöneleceğini bilmeyen, şaşkınlık içinde, kaptansız bir gemiye benzer. Hatta o ka dar ki, bu kurumun öncesini bilenlerin yüreğini dağlayan bir ad da takılmıştır tiyatroya: "Belediye Arpalığı". Bunun sonucu olarak Şehir Tiyatrolarının salonları giderek bo şalmaya başlamıştır. 1973 yılının ilk aylarında kurum içinde huzursuzluk artmış ve aynı yılın ortalarında koma ya giren bu tiyatroya yeni bir yönetici aranmaya başlan mıştır. Zobu, bu yılın sonunda istifa etmek zorunda kal mıştır.
pe cy a
Muhsin Ertuğrul, bu satırları, sanki iki yıl başına gelecek leri bilmiş gibi yazmıştır. Çünkü 1966 yılının Martında sanatçıyı tiyatrodan uzaklaştırmak isteyen bir anlayış, başyönetmen kadrosunu kaldırmış ve onu çekemeyen küçük bir bölüm sanatçının da çabasıyla onun tiyatrodan uzaklaştırılması sağlanmıştır. Bu Şehir Tiyatroları için de büyük bir çözülmeyi getirmiş ve kurumun bu döne minde etkin ve başarılı olan, özellikle genç sanatçıların çoğu görevlerinden ayrılmışlardır. 1968 yılının Ekim ayında, seçimlerle belediye meclis üyeleri matematiğinde bir değişiklik olunca, bu yeni meclisin 24 Ekim 1968 günlü oturumunda, Muhsin Ertuğrul'un yeniden Şehir Tiyatroları başyönetmenliğine getirilmesine oybirliği ile karar verilmiştir. Ancak büyük usta, belediye meclisi üyeleri iyi niyetli de olsalar, bu çağrıyı kabul etmemiştir.
KARŞILAŞTIRMASI
Şaşkınlık Dönemi (1967-1973) Muhsin Ertuğrul'un küsüp kitapları arasına kapanmasın dan sonra, bu kurum bir tutarsızlık yaşamıştır. Bir süre başsız kalan bu tiyatronun yönetimine Vasfi Rıza Zobu atanmıştır. Kader arkadaşı Muhsin Ertuğrul kadar dünya tiyatrosunun gelişiminden bilgisi ve antenleri onun ka dar açık olmayan, o güne kadar üstüne aldığı rolleri ba şarıyla ve sevgiyle sürdüren, tiyatromuzun büyük oyun cularından biri olan Zobu, o güne kadar yapılan birçok olumlu girişimi, bilerek ya da bilmeyerek ortadan kaldır ma talihsizliğinde bulunmuştur. Klasik ve çağdaş nitelikli yapıtlarla yerli oyunların desteklenmesinden vazgeçil miş, bunların yerine modası geçmiş eski vodviller, yüzyıl başından kalma bulvar oyunları sahneye çıkarılmıştır. 14
Canlanma Dönemi (1974-1976) Vasfi Rıza Zobu'nun tiyatrodan ayrılması üzerine, Şehir Tiyatroları genel sanat yönetmenliğine yeniden Muhsin Ertuğrul atandı. Büyük usta o sırada 82 yaşındaydı, ama yaşını göstermeyen dinç, dinamik, yaşlanmış bir deli kanlıydı. Zobu'nun yönetimi döneminde Şehir Tiyatroları'nın içinde bulunduğu karmaşa, ard arda tutarsız ve gereksiz oyunların sahnelenişi, doğal olarak öncelikle yöneticinin dünya görüşünden kaynaklanıyordu. Ancak bu konuda bir değerlendirme yaparken siyasal etkilere her zaman açık olan bu kurumu yıpratan başka bir nede nin de, dış etkiler olduğunu kabul etmek gerekir. Ülkenin çalkantılı ve bunalımlı bir döneme girmiş oluşu, toplum da anarşinin, siyasal otorite boşluğunun ve 12 Mart fa şizminin yaşandığı bir ortamda birtakım baskılara göğüs gerecek donanımda olmayan Zobu'da haliyle bu yarı ka ranlıktan çıkamamıştır. Muhsin Ertuğrul, ilerici, parlak düşüncelerle ve aynı coşkuyla tiyatronun başına geçmiş, ama bu kez onun bu son yönetimi kısa ömürlü olmuş-
Yerinde Yönetim Dönemi (1976-1980) 1976 yılının ortalarında, o dönemin belediye başkanı Ahmet İsvan, Şehir Tiyatroları'na el koyunca, Muhsin Ertuğrul şapkasını alıp gitmiş, sonbaharda da görevin den istifa etmiştir. Bunun üzerine yönetmelik gereği, ti yatronun yönetim kurulu başkanı Hamit Akınlı bu göreve vekâleten atanmıştır. Ancak bu da bir çözüm getirme miş ve "yerinde yönetim" sistemine giren Şehir Tiyatro ları yeni, değişik sorunlarla karşı karşıya gelmiştir. Bu arada sanatçıların radyo ve televizyonda seslendirme yapmaları da, tiyatronun çalışmalarını aksatan yeni bir durum olarak ortaya çıkmıştır. 1977 yılında gündeme gelen İsvan-Kotil çekişmesi, bu kurumu büyük ölçüde etkilemiştir. Bu çatışma yüzünden tiyatro içinde hizipler oluşmuştur. Bu çatışmalar sonu cunda beş semt tiyatrosu sanat yönetmeni istifa etmiş lerdir. Bunlar Hamit Akınlı, Beklan Algan, Ergin Orbey, Başar Sabuncu ve Burçin Oraloğlu'ydu. Seçimi kazanan Aytekin Kotil, Şehir Tiyatrolarının sa nat işlerinden sorumlu olarak eleştirmen ve gazeteci Ha yati Asılyazıcı'yı atadı. Asılyazıcı, ilk iş olarak semt tiyat rolarının sanat yönetmenlerini seçmekle işe girişti. Asılyazıcı'nın yönetiminde kurum bir süre için daha hu-
pe
cy a
ur. 1966da tiyatroyu bıraktığı yıldan bu yana köprülerin altından çok sular akmıştı. Sanatçı, yine geniş yığınlara indirimli gösteriler düzenleyeceğini, parklara, spor alanlarına ve stadyumlara tiyatroyu götüreceğini tasarlıyor, daha önce yetiştirmiş olduğu, on iki yıl öncenin genç, o günün orta yaşlı sanatçılarını yeniden çevresinde topla mayı düşünüyordu. Ancak bunlardan kimi kendi tiyatro sunu kurmuş, kimi yabancı ülkelere gitmiş, bir başka bölümü de kurumun entrikalarından bıkarak dışarda kal mayı yeğlemişti. Bu kez de çevresini yeni genç sanatçılar almıştı, ne ki bunlar merkezci anlayışta bir yönetimi de ğil, "yerinde yönetim'! istiyorlardı. Başka deyişle semt tiyatroları özerk olmalı, her tiyatro kendi oyun dağarını seçmeli ve sanat politikasının yürütmeliydi. Merkezci yö netimden yana olan Muhsin Ertuğrul, yaşamında ilk kez gençlerle karşı karşıya gelmişti... Ancak usta, bu iki yıllık son yönetimi sırasında tiyatro nun estetik yanını yeniden canlandırdı, açık hava ve alan oyunları "kahvelerde tiyatro" İstanbul'un en uç köşelerin de gerçekleştirildi. Oyun dağarındaki yerli oyunların sayı sı yeniden arttı. Fikir ayrımı olmasına karşın, Muhsin Er tuğrul yönetimindeki Şehir Tiyatroları asal görevini yeniden yerine getirmeyi başardı.
Shakespeare 'in "Kış Masalı" oyunundan bir sahne. (1942-1943 Sezonu)
15
a pe cy
timli sistemi getirdi. O dönem için daha önceden seçilmiş oyunlar bir yana bıra kıldı ve yerine sanatçının huyuna suyu na giden oyunlar seçildi. Bu arada, Şe hir Tiyatroları'nda görev yapan Türk tiyatrosunun tanınmış yazarları ve sa natçıları kurumdan uzaklaştırıldılar. Sa nat yönetmenlerinin tüm yetkileri kaldı rılarak bunlar merkeze bağımlı duruma getirildi. Sanatçılar adeta müfettiş de netimindeki memurlar konumuna indir gendi. Asıl üzerinde durulması gereken şeylerden biri, Zobu yönetiminde semt tiyatrolarının birer birer kapatılmaları ve Şehir Tiyatrolarının etki alanlarının daraltılmasıdır... Sanki tiyatro düşmanı biri bu kurumun etkinliğini yitirmesi için elinden geleni yapıyordu. Bu arada Zobu'nun kendi odasını düzenlemek için Tepebaşı'ndaki Muhsin Ertuğrul Müzesindeki eşyaları dağıtması da üs tünde durulacak bir noktadır. Böylece, Zobu, 12 Eylül baskısının ve yıkımının tiyatrodaki ilk ve son temsilcisi olarak tarihe geçmiş oldu. M. Ertuğrul'un yaptıkları bir bir bozula rak ne Türk Tiyatrosu'nun gelişimi ön lenebilir, ne de büyük ustanın tiyatroya katkıları yok edilebilir. Tiyatro tarihimiz Şehir Tiyatrolarının bu dönemini hiç kuşkusuz ibretle anacaktır.
Gösteriş ve Renklenme Dönemi (1984-1994) 1945-1950 Sezonu oyunlarından "Kayseri Gülleri'nden bir sahne. Ortada Behzat Bulak. Şehir Tiyatroları 1984/1985 dönemi ne, Gencay Gürün yönetiminde girdi. zurlu bir ortama kavuştu. Asılyazıcı, sanatçı kadrosuna Oyun dağarında 7 yerli, 5 yabancı iki de çeviri çocuk yeni, dinamik sanatçılar ekledi. Ancak bu kez de -doğru oyunu vardı. Oyun seçiminde bundan önceki yönetimin ya da yanlış- Asılyazıcı'ya karşı kıpırdanmalar başladı. tıknefes tutumu değişmiş gerek yerli gerek yabancı Bu durum 1980 Eylül'üne kadar sürdü. Bu döneme ge oyunların seçiminde nitelik ön planda tutulmuştu. Gen nel olarak göz atacak olursak, gerek oyun seçimi, gerek cay Gürün'ün gelmesiyle kurumdaki huzursuzluklar bir seyirci sayısı ve seyirciye verilen hizmet açısından olum ölçüde azaldı. Gürün, Şehir Tiyatrolarımın öncü, çağdaş lu adımlar, hatta atılımlar yapılmış olduğunu izleriz. oyunlar ve müzikaller ile seyirci sayısını arttırmak isti yordu. Nitekim de arttırdı. Ancak bu kez dağarda yerli Geriye Dönüş (1980-1984) oyunların sayısı azaldı. Bu durum, oyun yazarları arasın 1980 Eylül'ünde değişen belediye başkanı ve üyeleri, Ha da bir huzursuzluk yarattı. Gürün, yeterli ve doğru dü yati Asılyazıcı'yı görevden alınca, daha önce denenmiş rüst yerli oyunların pek fazla yazılmayışından şikayetçiy ve sanat yönetmeni olarak başarılı olamamış Vasfi Rıza di. Yazarlar ise bunun tersini savunuyorlar ve yazılan Zobu'yu yeniden bu kurumun başına geçirdiler. Zobu, oyunların bu yeni yönetim tarafından okunmayışından gelir gelmez kendi yönetim kurulu üyelerini seçerek "ye yakınıyorlardı. rinde yönetim" sistemini kaldırdı ve eski merkez dene Bu doğru da olabilir. Ancak Gürün, bu kurumu, Zobu dö-
16
cy a
pe
a
Muhsin ertuğrul ölümünden 5 gün önce, 24 Nisan 1979'da Ege Üniversitesi Senatosu tarafından verilen "Onursal Doktora "yi aldığı törende Özdemir Nutku ve Suat Taşer ile birlikte.
Ülkemizin öteki birçok ödenekli kuruluşlarında olduğu
pe
cy
nemindeki dağınıklıktan ve baskıdan kurtarmış, iyi işle yen bir kurum durumuna getirmiştir. Doğal olarak, yakın geçmişi, hele böyle genel bir yazı içinde, değerlendirmek için henüz erkendir. Zaman aşımında bu dönemin değer lendirilmesi daha sağlıklı olabilecektir. Bir şeyi tam ola rak değerlendirebilmek için uzak açı kazanmak, vazgeçil meyecek bir koşuldur.
gibi, kurumlaşamadığı için de kişilere göre renk değiştir miştir.
Kısa bir yazıda seksen yıllık bir tarih sürecini yeterince
değerlendirme olanağı yok; ancak biz burada yalnızca bir panorama göstermeye çalıştık.
Yeni Bir Dönem (1994)
1994 yılının Temmuz ilk haftasında Şehir Tiyatrolarının başına, bu kurumun kıdemli sanatçılarından Erol Keskin atandı. Denemelere açık, iyi bir sanatçı olan Erol Keskin'in çalışmaları için beklemek gerekiyor. Şehir Tiyatrolarının 1914'ten günümüze olan 80 yıllık gelişimine kuşbakışı gözatacak olursak, bu tiyatronun ül kenin siyasal ve toplumsal evrelerine göre biçimlendiği ni, içinde sürekli bir devinimi oluşturduğunu, zaman za man mehter adımlarıyla iki ileri bir geri gitmesine karşın, görevini yapabildiğini izleriz. Ancak bu kuruma özerkliği bir türlü verilmemiştir. Belediye başkanlarına göre, za man zaman özgürce hareket edebilen bu tiyatroya, ge nellikle belediyenin bir genel müdürlüğü anlayışı içinde bakılmıştır. Onun bir sanat yuvası olduğu, yaratması ve gelişmesi için özgür olması gerekliliği bazı tutucu beledi ye başkanları tarafından dikkate alınmamıştır. Bu yazı mızda, Şehir Tiyatrolarından zaman zaman "kurum" di ye sözetmemize karşın, aslında kurumlaşamamıştır da. 18
1 • Darülhedayi'in Elli Yılı, Ankara Üniversitesi Yayınları 191, Ankara 1969. 2 • 1890-1906 yılları arasında İstanbul Şehremini (belediye başkanı) olan ve yanan Tepebaşı Tiyatrosu'nu yaptıran Rıdvan Paşa'nın oğlu olan Reşat Rıdvan tiyatroya aşık, ilk yönetmenlerden biridir. 3 • Antoine'nın not defterinden Muhsin Ertuğrul üzerine olan olumlu dü şünceleri için bkz. Ö. Nutku, Dariilbedayi'in Elli Yılı, s. 263, Res. 4. 4 • The New York Times, 6 Ocak 1915. 5 -llk temsili 20 Ocak 1916 gecesi verildi. 6- R.A. Sevengil, Yeni Türk Mecmuası, Ekim 1933, ss. 1130-1. 7 - Bölge Tiyatroları konusu sanatçı için 1918lerden kalma bir özlemdi, o halk eğitimi açısından bölgelerde açılacak tiyatrolara çok önem veriyordu. Onun ölmeden önce gerçekleştiremediği tek şey Bölge Tiyatrolarıdır. 8-TürkTiyatrosu dergisi, Ekim 1964. Bu yazıda kullanılan fotoğraflar, Özdemir Nutku'nun arşivinden alınmıştır. Teşekkür ederiz.
cy a
pe
80 yıldan günümüze kalan anılar Zafer ŞAHİN •İSTANBUL
BELEDİYESİ
ŞEHİR
TİYATROLARI
80
YAŞINDA
•
1914
1915
pe cy
a
İstanbul Şehremini (Belediye Başkanı) Cemil (Topuz) Paşa'nın girişimiyle 19 Mayıs günü Belediye Meclisi'nin aldığı karar uyarınca Darülbedayi'nin (Güzellik ler Evi) kurulması kararlaştırıldı. Kurumun yöneticiliği ne Fransız tiyatro adamı Andre Antoine'nın atanması uygun görüldü. Darülbedayi için Şehzadebaşı'ndaki Letafet Apartmanı belediyece kiralandı. 28 Haziran günü Andre Antoine İstanbul'a geldi... Ya pılan sınav sonucunda Darülbedayi'nin tiyatro ve mü zik bölümlerine, kız ve erkek öğrenciler alındı. Ancak, Osmanlı Devleti'nin Almanya yanında savaşa girmesi nedeniyle, Fransız vatandaşı olan Andre Antoine 4 Ağustos günü İstanbul'u terketti. Darülbedayi, Türk yönetici ve eğitmenlerin çabalarıyla toparlandı, 27 Ekim günü eğitime başladı.
Çocuklara İlk tiyatro dersi (1935)
Darülbedayi Tiyatro Bölümü öğrencileri, 13 Ocak gü nü değişik yazarların oyunlarından hazırlanan parça lar, gülünç monologlar ve bir perdelik kısa oyun şah
Fatmacık oyunundan bir sahne
nelendi. Öğrenci çalışmaları olan ve İstanbul sanatse verlerinin önünde yapılan bu gösteri, kurumun seyir ciyle buluştuğu ilk uygulama oldu. 1916
1943-44 sezonunun oyunlarından Karabulut'tan bir sahne
20
Darülbedayi'nin ilk profesyonel çalışması olan Hüse yin Suat'ın Emile Fabre'den uyarlayarak dilimize çevir diği Çürük Temel 16 Ocak günü sahnelendi. Darülbe-
Işıksız Oda oyunundan bir sahne (1942-43 sezonu)
cy a
1943-44 sezonunun oyunlarından Yaprak Dökiimü'nden bir sahne
Kral Oidipus - Açıkhava Tiyatrosu-1945
pe
1945 sezonu oyunlarından Cyrano Edmond Rostanddan bir sahne
1970 yılında sahnelenen Canavar oyunundan bir sahne
Devlet İşleri oyunundan bir sahne (1945-Süreyya Sineması)
dayi Çürük Temel adlı 'oyunla Tepebaşı Kışlık Tiyatro
1920
ya (Dram Tiyatrosu) taşındı. Bu bina, 1925 yılından
Darülbedayi belediye tarafından okul olmaktan çıkarıl
sonra 1970 yılına kadar kurumun merkez binası ola
dı. Bu tarihten sonra Darülbedayi çalışmalarını bir
rak da kullanıldı.
topluluk olarak sürdürdü. Ayrıca bu yıllar, kurumun
1918
yönetim sorunları yaşadığı yıllar oldu.
Darülbedayi'ye ilk Müslüman Türk kız öğrenciler alındı. 21
pe cy a
pe cy a
Adsız Oyun'dan bir sahne
cy a
Sana Rey Veriyorum oyunundan bir sahne (1950-51 sezonu)
Tepebaşı Tiyatrosu''nun yanrnış hali
pe
Tepebaşı Tiyatrosu'ndan bir görünüm.
Eski Tepebaşı Tiyatrosu 1958 yılında yıktırıldı. Yıkımdan önce ve yıkım sonrası görünümü
1923
1926
Darülbedayi ilk Anadolu turnesini İzmir'e düzenledi. Burada Mustafa Kemal'le karşılaşan topluluk onun desteğini kazandı. Ayrıca bu turnede, Bedia Muvahhit, Atatürk'ün direktifi doğrultusunda ilk kez sahneye çık tı.
İstanbul Belediyesi, Belediye Başkanı Muhittin Üstündağ'ın katkılarıyla yönetmenlik hazırlayarak Darülbedayi'nin yeni den oluşmasını sağladı ve Odeon Tiyatrosu'nu kurum için kiraladı. 1926-1927 tiyatro sezonunda ilk kez bir Shakespeare oyunu olarak sahnelenen Hamlet büyük ilgi uyandırdı.
24
a cy pe
Bedia Muvahhit
V. R覺za Zobu
Behzat Bulak
25
1930
pe cy a
Kemal Gürmen
Sami Ayanoğlu
1935
15 Şubat'ta Darülbedayi adlı dergi kurumca yayınlan dı. Dünyanın en eski tiyatro dergilerinden olan bu der gi, 1935'te 60. sayısında Türk Tiyatrosu, 1980'deki 427. sayısında Şehir Tiyatrosu adını aldı. Şehir Tiyat rosu adlı derginin en son 444. sayısı geçtiğimiz sezon yayınlandı. 1931 istanbul Belediyesi Darülbedayi'yi ödenekli bir kuru ma dönüştürdü ve resmen belediyeye bağladı. 1932
1 Ekim tarihinde, kurumca, ilk kez çocuk oyunu sah nelendi. Çocuklara ilk Tiyatro Dersi adlı bu oyun, ülke mizde ödenekli bir tiyatroda gerçekleşen ilk çocuk oyunu oldu. Bu tarihten sonra çocuk oyunları Türk T yatrosu'nda süreklilik kazandı.
Darülbedayi'ye bağlı, daha sonra İstanbul Belediyesi Konservatuvarı'nın temelini oluşturan Tiyatro Meslek Okulu açıldı. 1934
100. oyunu aşan ilk yabancı oyun, 1945-1946 sezo nunda sahnelenen Edmond Rostand'ın Cyrando Bergerac adlı oyunu oldu.
Sezon başında kurum, İstanbul Belediyesi Şehir Tiyat roları adını aldı. Çalışmalarını birbirinden ayrı sürdü ren Komedi ve Dram bölümleri kuruldu. Tepebaşı Ti yatrosunda çalışmalarını sürdüren bu iki bölümden Komedi Tiyatrosu 1956 yılında terk edildi. Eski Yazlık Tiyatro üzerine kurulan Komedi Tiyatrosu 1958 yılın da yıkıldı.
9 Ağustos tarihinde, Açıkhava Tiyatrosu Kral Oidipus
26
1943
Reşat Nuri Güntekin'in 1943-1944 sezonunda sahne lenen Yaprak Dökümü adlı oyunu 100 oyunu aşan i
yerli oyun oldu. 1945
1947 adlı oyunla açıldı. 1959 Süreyya Sineması üstündeki Kadıköy Sahnesi Devli İşleri adlı oyunla açıldı.
Şaziye Moral
a
başı Dram Tiyatrosu'nun marangozhanesinin yeniden düzenlenmesiyle açılan Tepebaşı Deneme Sahnesi'nde oyunlar sahnelendi.
961
pe cy
1980
Andre Antoine
Fatih ve Üsküdar sahneleri açıldı. Daha sonra Fatih sahnesine Reşat Nuri, Üsküdar Sahnesine Musahipzave Celal Sahnesi adları verildi. Rumeli Hisarı'nda yaz oyunları sahnelenmeye başlandı. Altmışlı yıllar semt tiyatrolarının yaygınlaştığı, yeni tiyatroların açıldığı önem oldu. 970
Harbiye'deki Sümerbank'ın eski sergi salonu tiyatroya dönüştürülerek açıldı. Canavar adlı oyunla 7 Ocak 970'den sonra oyunlar sahnelenmeye başladığı bu tiyatro, Tepebaşı Tiyatrosu'ndan sonra ikinci yönetim merkezi oldu. 1979 yılında bu sahneye Belediye Meclisi'nin aldığı karar uyarınca o yıl ölen Muhsin Ertuğrul'un adı verildi.
12 Eylül yönetimi sırasında otuzu aşkın sanatçı ve ça lışanın görevine son verildi. Yerinden Yönetim uygu laması, yapılan yönetmelik değişikliğiyle 17 Ekim'de kaldırıldı.
1985
Çocuk Şenliği ve Gençlik Günleri etkinlikleri başlatıldı. 1989
Kadıköy eski hal binasında Haldun Taner Sahnesi açıl dı.
1990 İstanbul Belediyesi'nin yaptığı yönetmelik değişikliğiy le sanatçıların arasından seçimle gelenlerin yanı sıra Belediye başkanına kurum dışı kişileri de atayabilece ği Repertuar Kurulu ve Yönetim Kurulu oluşturabilme yetkisi verildi. 1991
976 Yürürlüğe giren yönetmelikle kurumda Yerinden Yöletim süreci başladı. Bu süreç 1980 yılına kadar sürlü... Yetmişli yılların sonlarında Gezici Tiyatro Ekibi oluşturuldu, meydan ve kahvelerde, terk edilen Tepe-
10 Kasım tarihinde Gaziosmanpaşa Sahnesi Atatürk'ü anan bir oyunla açıldı.
27
80 nci yılda erol keskin ile... Mustafa DEMİRKANLI İSTANBUL
BELEDİYESİ
ŞEHİR
Şehir Tiyatrosu'nun 80. yılı için değil, ama 80 yılı için neler düşünüyorsunuz? Bize kısa bir değerlendir me yapar mısınız?
80
YAŞINDA
•
çalışmala-rında belirginleşen bir şeyler var mı? Daha komite çalışmalarının ilk adımlarındayız. Somutla şan bir şeyler belki vardır ama ezcümle söyleyeceğim kesin tanımlama şu olacaktır: Bildiğiniz gibi Şehir Tiyat rosu, toplumun, ulusumuzun en eski kültürel mirasla rından birisidir. Dolayısıyla, böylesine bir kurumun 80. yılını yalnız bizim kutlamamız değil, İstanbulluların da kutlaması gerekir, giderek bütün Türkiye'nin kutlaması gerekir, hatta evrensel boyutta dünyanın kutlaması ge rekir.
a
Bazı kurumlar vardır ki bulunduğu toplumun kültürel açıdan ana direklerini, taşıyıcı direklerini teşkil ederler. Şehir Tiyatrosu da böyle bir kurumdur, Darülbedayi'yle başlamış, giderek Şehir Tiyatrosu adını almış ve 80 yıl da çeşitli geçitlerden geçerek ve fakat kendinden emin, ileriye dönük ve daima enerji dolu bir şekilde yoluna de vam eden yaşlı, fakat delikanlı bir kuruluştur. 80 yıllık geçmişi olan bir delikanlıdır. Bundan önceki devletin za manında kurulmuş Türkiye Cumhuriyeti'nin içinde yolu na devam eden bir kuruluştur, dolayısıyla geçmişten günümüze, günümüzden yârına doğru süren kültür biri kimimizin bir göstergesidir. Böylesine bir kuruluşun 80.
TİYATROLARI
cy
Tabii bu bir fikir. Bu nasıl olacak? Bunun tekniği ne ola cak? Diyelim ki, çocuk tiyatroları bağlamında kutlama. Bu çocuk tiyatroları şenliği olabilir, ustalara saygı başlı ğıyla kutlamak. Bunun yanı sıra, tiyatronun omuz verdi ği, tiyatronun dayanışma göstererek yürüdüğü başka sanat dallarıyla, başka kültürel çalışmalarla kutlamak da mümkündür. Alan çalışmalarıyla, çevre araştırmalarıyla, uluslararası boyuttaki, daha doğrusu kültürler arası bo yuttaki, başka kuruluşlarla yapacağımız ortak çalışma larla kutlamayı yüceltmek, daha genleşmiş duruma sok mak mümkün olacaktır. Kısacası bir yıla yayılmış olacaktır.
pe
yılını kutla mak güç bir olaydır. 80. yıl kut lamalarının tutarlı, gü zel bir bi çimde ger çekleş mesine ça lışıyoruz. Bunun için 80. yılı kut lama komi tesi oluş turduk. Bu komitenin çalışmaları şu sırada sürüyor za ten. Komitenin
28
En azından, kendi kurumumuz açısından bizim yapaca ğımız bütün faaliyetler, kültürel olsun, sanatsal olsun hepsi 80. yılı kutlama programının içinde olacaktır. Program bunların tümünü içerecektir. Bunlardan bir tanesine ayrıca bir paye verilmiş değildir. Bizden önceki yönetimin aldığı karara göre, kutlama sa dece bir oyun üzerine yüklenmişti. Biz tek bir oyunla kutlamanın biraz sığ kalacağını düşünüyoruz. Sanki ta vandan zirvesine doğru yükselen bir piramit gibi kutla maya gitmek ve en sonunda yapılacak olan final ile kut lamaları tamamlayacağız. Neticede bütün yıl boyunca yapacağımız çalışmaların birikimi ile sezon sonunda Rumeli Hisarı'nda törensel bir gösteriyle bu kutlamayı sonuçlandırmış olacağız. Sizin sanatçı kişiliğinizde Şehir Tiyatrosu'nun katkısı
a
pe cy
pe
cy a
amatör olarak yola çıkıp, gençlik tiyatrosundan, Güzel Sanatlar Akademisi Tiyatrosu'ndan, üni versitenin gençlik tiyatroların dan, Tiyatro Derneği'nin Cep Ti yatrosu'ndan geçerek, neticede Dormen Tiyatrosu'nda profes yonelliğe adım atarak sonunda Şehir Tiyatrosu'na geldin diyebi lirsin. Seni Şehir Tiyatrosu ne den bu kadar etkilemiş olsun!? Çıkış noktasında başka unsurlar olsa bile, Türkiye'deki tiyatro ge leneğinde hatta Devlet Konservatuvarında yetişmiş bile olsanız Şehir Tiyatroları'ndan etkilen memek mümkün değildir. Şu anda böylesi etkin bir kuru mun başındasınız. Bu kurum, diğer ödenekli tiyatrolar gibi zaman zaman müdahalelere maruz kalmış, sürekli yönetim sorunları yaşamış. Ödenekli ti yatroların yönetilme biçimi siz ce nasıl olmalıdır? Şunu kabul etmek gerekir. Ku rumsallaşmış olgular, ister tiyat ro olsun, ister bilimsel bir ku rum olsun, çağa ayak uydurmak zorunluluğundadır. Onun için en zor iş kurumsallaşmış bile şimlerde çağa dönük, devrimci atılımlar üretmektir. Bu kolay kolay gündeme gelemez. Çünkü, eşyanın tabiatına aykırıdır. Ku rum demek bir bağlamda ciddi tavrı olan bir yapıdır. Bir birikim olacak ve bir bağlamda hazır yi yecek, dolayısıyla kurumsallaşacak! Ama, bu tür bir süreç nere ye kadar gidecek? Giderek tavsamaya, çökmeye, kokuşmaya yol açacak. Kendini yenilemek zorundadır. Kendini yenileyemeyen bir kurum çağın gerisinde kalır ve dolayısıyla da ihtiyaçları karşılayamaz. Oysa tiyatro nedir? Tiyatro, insanın asal ihtiyaçlarından biridir. Ge reksinim duyan topluluk ve birey gün be gün aşama içe risine yönelirken, en asal ihtiyaçlarından birinin çağın gerisinde kalmış, daha doğrusu bireyin gerisinde kalmış olması söz konusu olamaz. Peki ne yapmak gerekiyor? Geleneği çok iyi irdeleyip, çağa uydurmak gerekir. Ama bunun boyutları ne olacak? Bunun boyutları kim tarafın-
nedir? Şimdi kaçınılmaz bir şey var, eğer Türkiye'de ciddi ola rak tiyatro denilen uğraşa yönelmiş insanlar varsa, bu nu çok üstün bir meslek olarak tanıyan kişiler varsa, bu nun en büyük nedenlerinden biri, hatta en başta geleni Şehir Tiyatrosu'dur. Şehir Tiyatrosu diye bir olgu bulun mamış olsaydı, toplumumuzda tiyatronun bu denli genleşebileceğini kabul edemiyorum. Gerçekten büyük bo yutlar getirmiştir, dolayısıyla bir genelleme yaptığımız vakit bundan benim de nasibimi almam sözkonusudur. Yani benim aktörlüğümde en etken unsurlardan biridir. Diyeceksin ki, sen Şehir Tiyatrosu'nda başlamadın, 30
kadar geldik. Yepyeni ve çağa uygun olarak bir yönet melik hazırlamak istiyoruz. Bu yapılan yönetmelik deği şikliği de kutsal kitap olarak çıkmayacak tabiiki, günün koşulları değiştikçe değişimlere mutlaka uğrayacaktır. İsterseniz ödenekli tiyatroların yönetilme biçimi nasıl olmalı sorumuzu bir başka söyleşide çok daha geniş olarak ele almak üzere burada noktalayalım ve bugü ne gelelim. Yeni sezon için hazırladığınız repertuvarın ana temasını ikilemler olarak açıkladınız. Bunu bi raz açar mısınız? ikilem, insan yaşamının vazgeçilemez bir formasyonu dur. Çünkü nedir ikilem diye düşünecek olursak; ikilem aynı sonuca varan iki yolun, buluştukları noktada yeni bir yargının belirmesi anlamına gelen bir şeydir. Doğru olan iki yargı birbirinden farklı boyutlarda olmasına rağ men aynı noktada buluşur ve fakat birbirinden farklı ol malarından dolayı yeni bir yargıya neden olur ki, insanın yaşamı aşağı yukarı bunun üzerine kurulmuştur; insanı kapsayan süreç budur. Yaşam genleşme yoluyla, tüm den gelimli ve kesin akıl yürütmelerle doludur. Buna çok daha fiziksel olarak bakarsak şöyle bir örnek verebiliriz: Yüklü bir mavna, römorkör tarafından akıntıya karşı çe kilmektedir bu mavnanın en büyük dezavantajı tek bir römorkör tarafından çekilmiş olduğu için sağa sola kay ma tehlikesiyle karşı karşıya olmasıdır. Bu mavna sağ lıklı bir yolculuk yapmak istiyorsa ikinci bir güce, ikinci bir römorköre ihtiyaç duyar. İki römorkörden biri san cak omuzluğundan, diğeri iskele omuzluğundan çekerek götürüyorsa, bu mavnanın gidiş yolu bir numaralı veya iki numaralı römorkörün rotası değil, onların bileşkesi olan üçüncü bir rotadır. Yepyeni bir rotadır ve çok daha sağlıklıdır. Bu gözle görülür bir olaydır. Bu bileşke insan yaşamında da, toplumların yaşamındada böyledir.
pe cy a
dan tayin edilecek? Bunu her hangi bir kişinin lider ola rak başa geçip de peygamber gibi şu şöyle olacak, bu böyle olacak gibi davranarak yapmasını beklemek abes tir. Bu bir mucize yaratacak kişinin tavırlarıyla yaratıla cak bir şey değildir. Çağımızda böylesine bir süreç söz konusu değildir. Atom fiziğinden tutun da, tıbbın en önemli noktalarına kadar yapılan çalışmalarda mucizevi kişilerin sözleri değil, araştırma ve inceleme birimleri nin, laboratuvarların ve enstitülerin etkili olduğunu gö rüyoruz. Onun için de katılımın çağdaş verilerde buluna bilmesi ve bu asal gereksinmen, tutarlı ve ileriye dönük şekilde kişiye, insana iletebilmesi ve ona gıda olarak su nabilmesi için mutlaka araştırma enstitülerine, laboratuvarlarına ve deneme alanlarına ihtiyaç vardır. Araştırma laboratuvarlarının yapacakları bu çalışmalar sonucunda elde edecekleri bulgular mutlaka tiyatro yöneticilerine, tiyatroya yeni kuralları getirecek kişilere ışık tutacaktır. Bu karşılıklı alışverişi araştırma birimleri ile yönetici bi rimlerin ve uygulayıcı birimlerin karşılıklı iletişimini de bir koordinasyon içinde sağlayacak müesseler ise o ça lışma alanları içerisindeki planlama kurulları olacaktır. Planlama ve düzenek kurma, yani bir nevi alışverişi sağ layan, yani bu fikri geçişi temin eden birtakım planlama kurullarının çalışması söz konusu olacaktır. Bu yapının fikir açısından yürüyebilmesi için bugüne kadar sürdürülmekte olan Şehir Tiyatroları yönetmeliği nin yeni baştan ele alınıp düzeltilmesi gerekir, ki biz bu nun için de bir çalışma yapıyoruz. 80. Yıl Kutlama Komisyonu'nun yanı sıra, çocuk tiyatro larının kendine özgü, tamamen yetişkinlere verilen tiyat ro türünden ayrı, çeşitli yaş gruplarına göre çocuklara ve gençlere hitap eden çok özgün bir tiyatro kurmak gi bi bir amacımız da var. Bunun için çalışmalar yapan bir komisyonumuz var. Bunun yanısıra yazarlarla yapacağı mız çalışmalarla yeni Türk yazarları nın yetişmesine de, yahut yetişmiş yazarlarımızın yeni sağlıklı tutarlı ürünler verebilmesine yardım ede cek kontaklarımız, ortak çalışmalara yönelik bir komitemiz var. İşte, demin sözünü ettiğim Planla ma Kurulu bütün bu söylediğim ol guları kapsayan bir kurul. Bunun yanında yönetmeliği düzen lemek için çalışmalar da yapıyoruz. Çağdaş bir yönetmelik yapmamız lazım. Biz bugüne kadar Şehir Ti yatrosu olarak birçok defa üst üste yönetmelik değişiklikleri ile bugüne
31
Bu yılın repertuarını oluştururken açıkladığınız ikile min ışığında nasıl bir seçim yapacaksınız? insanın tiyatroyla ikilemi, insanın kendisi ile olan ikile mi, insanın evrensel boyutta toplumla olan ikilemi, biz bunları inceleyeceğiz. Yani, repertuarımızda seçeceği miz oyunların bu söylediğim ikilem konusunu içeren yanları fazla ağır basmalıdır. Bu demektir ki bir oyunu
düşünüyor musunuz? Böyle bir çalışmanız var mı? Tabii, demin de söylediğim bu Planlama Kurulu'muz; ben şöyle bir ad veriyorum: Genleşmiş Genel Sanat Yö netmenliği. Genel Sanat Yönetmenliği'ni kişiden çıkartı genleş-meye tabi tutarsanız, işte onun adı Planlama Ku rulu olur. Bu kurulun bir de Basın Yayın kısmı var. Ayı bir birim halinde çalışacak; sadece dergi çıkartmak de ğil, mesleki yayınlar yapmak, ayrıca broşür afiş bastırmak gibi her türlü yayınımızı belir! bir estetik boyut içerisinde oluşturulacak bi çalışma içerisinde olacaklardır. Yani Şehir Tiyatroları'nın bundan sonraki tüm yayınları, afişleri, broşürleri yeni ve bütünsellik taşıyan bir kimlik içerisinde oluşa cak. Evet, bu çerçevede geniş ve kapsamlı bir ça lışma içerisindeyiz.
pe cy
a
Ayrıca Türk Tiyatrosu Dergisi de 3 aylık peri yodlar halinde yoluna devam edecektir. Çocuk Tiyatrosu'na bakış açınızı öğrenmek istiyorum. Ancak daha önce çocuk oyunları nı tanıtan küçük yazarımızın size sormam istediği soruyu iletmek istiyorum. "Erol am ca, bu sene daha çok çocuk oyunu yapacak mısınız? Bir de çocuk oyunları çok erken başlıyor. Hafta sonu uyuyamıyorum. Daha sonra başlayabilir mi?" Çok güzel bir soru, son derecede haklı. Bir pa zar sabahında, yegane uyuyabileceği sabah uykusundan sarfınazar etmek zorunda kala cak. Niçin? Tiyatroya gitmek için. Ben bunu her zaman ters bulmuşumdur. Yani kaş yapayım derken, göz çı kartmak diye buna denir.
biz repertuarımıza almazsak, bu oyunu kötü bulduğu muzdan, değerli bulmadığımızdan dolayı değil, bu bapta bize daha uygun gelmediğindendir. Konu bakımından bir ayrım getirmiyoruz, sadece bu ek sene uygunluk arıyoruz. Bu arayışınız, 94-95 sezonu için mi geçerli? Böyle bir zaman belirlemedik. Beş yıl da sürebilir, 6 ay da da son bulabilir. Bu bir gereksinim meselesidir. Çün kü neden? Durduk yerde seçilmiş bir şey değil, bugün bizim ulus olarak da, evrensel boyuttaki toplum olarak da, birey olarak da, yani mikro kozmos olarak da, makro kozmos olarak da en büyük sorunsalımızın bu oldu ğunu düşünüyorum. Hep ikilem içinde yaşıyoruz. Bütün mutluluklar ve bütün felaketler hep bir ikilemin zorlama-, sından geliyor. Erol bey, Türk Tiyatrosu Dergisi 'nin en son 444. sayı sı yayımlandı. Türkiye'nin en eski ve en uzun ömürlü Tiyatro Dergisi'ne sahipsiniz, fakat bu dergi belirsiz periyodlarda ve genellikle de özel sayılar olarak ya yımlanıyor. Dergiyi belirli bir periyodla yayımlamayı 32
Bu konuda düşündüklerimiz ise, yalnız çocuk tiyatrosu yapmak üzere ayrı bir birim oluşturmak istiyoruz. Yalnız çocuk oyunların/n oynandığı bir tiyatro söz konusu ol duğu zaman bu sorunlar kendiliğinden ortadan kalka caktır. Tabii bir -iki adım ötede. Hatta adınıda Feri: Egemen Tiyatrosu koyacağız. Bu yapının iç mimarisi dış mimarisi çocuğa ters gelmeyecek, karınca gözü perspektifiyle bakmayacak. Koltuklarıyla, sahnesiyle oyun tavrıyla hatta çocuk oyunları oynayacak oyuncula rıyla da yepyeni bir yapı olacak. Bunun için girişimlerimiz var; Berlin Üniversitesi çocuk pedagojisi ve tiyatro pedegojisi bölümleri profesörlerini davet edeceğiz. Ki bunları daha öncede TAL olarak ça ğırmıştık, birtakım seminerler de vermişlerdi. Şimdi da ha tutarlı, daha kalıcı, belli bir perspektif içinde çalışma lar yapmak istiyoruz. Uluslararası, daha doğrusu kültürler arası yapacağımız çalışmalardan biri de bu
olacaktır. Yepyeni elemanların yetişmesini, salt çocuk oyunları yapacak elemanların yetişmesini sağlamak isti yoruz. Bu arada ülkemizde, dışarıda daha önce çocuk ti yatrosu için birtakım çalışmalar yapmış ve eğitim görmüş meslektaşlarımız var. Bunlar maalesef kendilerine çalışacak alanlar bulamadıklarından dolayı, bir anlamda zorlandıkları için bu işlerden vazgeçer oldular, onları da katmak istiyoruz tabii ki. Sorumun cevabını şu şekilde almış olarak kabul edebilir miyim? Artık, çocuklar için de tiyatro yapar olmaktan çıkıp, Çocuk Tiyatrosu yapılacaktır. Diyebiliriz. İşi gerçek uzmanlarına bırakarak. Ben çocuk tiyatrosu uzmanı değilim, şimdi konuşurken bile korkuyorum. Çünkü, Çocuk Tiyatrosu, gerek uygulamada, gerekse konuşurken bile en çok hata yapabileceğim bir konu. Bu da beni gerçekten kor kutuyor.
istiyorum ki, şu anda Şehir Tiyatrosu'nun yönetimine gelmiş olan, kişi olarak değil de bir ekip olarak var olan bu gücü genleştirmek, sağlıklı bir şekilde yayıp insanla ra benimsetmek niyetindeyim. Bunu başaraca ğım.Bundan eminim, çünkü başarmama yardımcı olan çok meslektaşım var. Büyük bir iyiniyetle bunu başar mam için bana yardımcı oluyorlar. Bazı meslektaşlarım ise bigâne kalıyorlar, yani "Yap bakalım da görelim" tavrı içinde oluyorlar. Tamam, böylesine bir seçimi suçla mam ama, onlar da omuz vermiş olsalar böylesi bir giri şime, bu işi çok daha sağlıklı, çok daha gürbüz ve daha genleşmiş hale getirmemiz mümkün olacak. Yani za mandan kazanmış olacağız en azından. Tavrımla da, konuşma tarzımla da, getirmiş olduğum il
Bu konuda açık sözlü olmanız ve üstelik korktuğunuzu belirtmeniz, beni oldukça ra hatlattı. Bu konuyu ciddiye aldığınızı göste riyor.
cy a
Evet doğru ya da yanlış adım atabilirim. Onun için hep uzmanlarına sormak istiyo rum. En azından bir tek şeyi biliyorum, ço cuğun yaratıcı gücünü mutlaka ve mutlaka motive etmek gerekir. Acaba, çocuğa bitmiş oyunlar değil de, bitmemiş oyunlar mı sun mak gerekir? Bilmiyorum, bunu uzmanları söyleyecek.
pe
Ayrıca, eğer yönetmelik izin veriyorsa, Çocuk Tiyatrosu ayrı bir müdürlük olarak örgütlen melidir diye düşünüyorum. Son olarak size dergimizle ilgili görüşleri nizi sormak istiyorum. Eksikleri, yanlışla rıyla birlikte bir bütün olarak değerlendirir misiniz?
Her yapının eksikleri mutlaka olacaktır. Baş larda bir nevi amatör bir dergi olarak çıkıyor, ücretsiz olarak dağıtılıyordu. Giderek daha profesyonel bir dergi haline tırmandı, bu gerekliydi, öyle olması lazımdı. Çok şeye hitap ettiği için, çok parçalı bir muhtevası vardı. Neredeyse tiyatro magazini havasındaydı. Fakat tahmin ediyorum ki, son zamanlarda yapmış olduğunuz giri şimler ve yönelimleriniz başka bir muhtevaya kavuştu racaktır. Bu başlamış olduğunuz süreçte eminim ki ba şarılı olacaksınız. Son olarak eklemek istediğiniz, eksik kaldığınını dü şündüğünüz bir şey varsa eklemenizi rica edebilir mi yim? Bir tek şey söylemek istiyorum. Kesinlikle vurgulamak
kelerle de bu çağrıyı hep yapıyorum. Sizin aracılığınızlada bir kere daha yineliyorum. Ve herkesin sahip çıkma sını bekliyorum. Sayın Keskin, bize zaman ayırarak yeni dönemin ge niş bir perspektifini okurlarımıza aktarmış olduğunuz için teşekkür ederim. Şunu da açıkça belirtmek istiyorum ki, çizmiş oldu ğunuz bu projeler yumağının takipçisi olarak, sizinle birlikte olacağız. Bu vesile ile 80. yılınızı kutlar, çalışmalarınızda ba şarılar dilerim. Fotoğraflar: Sinan Şanlıer 33
80. yılda ölümsüz bir eser Yonca İNAL
İSTANBUL
A
L
I
K
BELEDİYESİ
Yazan: Reşat Nuri Güntekin Yönetmen: Hakan ALTINER Yön. Yrd.:F.AKATUHümeyra Ş TÜREN- A ÇETİNER-B- UYAR A- SARVAN • M. ASA Özgün Müzik: Esin ENGİN Sahne Tasarımı: Atıl YALKUT
Ş
ŞEHİR
U TİYATROLARI
S. YILMAZ • K. YILMAZER T. İNCER M. GÜRHAN • B. ZOGA C. TÜREL G. AKÇAY N. ÇORAKÇI U. KIVILCIM M. ABBASOVA M. ALTINBARAN • H. ARSLAN Y. ERACAR • S. ERBULAK Y. GEZGİN Z. IRGAT Ü. İNCEOĞLU D. KURTULUŞ M. MERTOĞLU D. ÖZGEN-M.TURPOĞLU E. UMULU B. UYAR S. YALÇIN M.ASA-E. GÜLBUDAK H. HÜSEYİN • C. KARAKAYA A. NASKA'T.TAHİROĞLU E. UMULU-C. URAS-M.VİDHİ I. ATEŞÇİ • Ö. ERBAŞ M. EYÜBOĞLU • M. KUTLUĞ N. ÖZCAN
pe cy
Giysi Tasarımı: Atıl YALKUT
U
a
Ç
Dans Düzeni: Semiramis UYAR
Işık: İ. ÖREN-C. KÖK M. İŞÇİ Ö. ÇELİK-T. ERENCE Y.DENKER V. GEYİK A. GÜVELİ S. GÜNDOĞDU-O.ÖREN M. TOPTAN • K. ÖZTÜRK C. ÖZDEMİR • M. YİĞİT A. ALTUNBEK Oynayanlar: T. SARAN • H. KÖRMÜKÇÜ R. HUBEŞ N. GÜVENÇ • İ. AY HÜMEYRA-B. ARIM H. KÖRMÜKÇÜ • B. TÜREN G. AKELLİ-A. ÇETİNER K. USLUER-Z. GÖKTAY Y. AKÇAY S. PEKUYSAL C.BAŞAK F. KARAKAYA • Ö. TUTUCU D. KURTULUŞ • B. ORHUNÖZ T. KARACAOĞLU'Y. ŞEKER A. SARVAN-A. KINAL E. GÜRMEN M. KUTLUĞ Y. BORATAP E. EDEN • M. AKYAMAÇ B. YILDIRIMLAR S. KUTLUĞ B. LAÇİN-A. İŞSEVER Ş. SAÇBÜKER • B. KOPER
34
• Size en çok sorulan sorular dan biridir tahmin ediyorum neden Çalıkuşu ve niçin müz kal olarak düşünüldü? Neden Çalıkuşu'nun yanıtı çok kolay. Çalıkuşu bizim roma klasiklerimizin en önemlilerin den biri. Dünyada son yıllarda özellikle son on yıldır çok yay gın bir akım var; ünlü müzikal leri hatta Cats'de olduğu gibi ünlü şiirleri alıp müzikal hale getirmek. Bunun en güzel örne ği Victor Hugo'nun Sefillere Ben de 2 sene önce Londra'da Sefiller'i seyrederken aynı so ruyu sordum kendi kendime; bi zim hangi romanımız böyle bi müzikale dönüştürülebilir ve ne den bugüne dek düşünülmedi Sonra küçük bir arayış, Çalıku şu'nun dramatik yapısının bun çok uygun olduğunu ortaya koy du. Hakikaten örgüsüne baktığı nız zaman aşk, ölüm, ihtiras entrika her şey var. Fakat biz Çalıkuşu'nu müzikal olarak ele alırken bu kadar basitten yola çıkmamaya çalıştık. İstedik Çalıkuşu'nun bu kendine özgü öyküsünü anlatırken, bir yandan da o dönemin Türkiyesi'ni, o dönemin Anadolusu'nu ve İs tanbulu'nu anlatalım. Çalıkuşu 1918'de yayımlanmış aslında hatta Atatürk'ün yaverinin anıla rında var. 1922'de Büyük Taar ruz gecesi Atatürk çadırında Ça lıkuşu'nu okumuş ve onunla rahatladığını, umut dolduğunu yazdırmış yaverine. Ama ber oyunu sahneye koyarken bu za man dilimini biraz kaydırdım
pe cy a
a
gibi müzikaller sahneledi, ül kemizde müzikal prodüksiyon lara pek sık rastlanmadığını gözönüne alırsak, acaba Şehir Tiyatroları Türk Tiyatrosu'nda yeni bir sayfa açmayı mı amaçlıyor? Şehir Tiyatroları seksen yıllık bir kurum ve pek çok "ilkin ön cüsü. Mesela ilk çocuk tiyatrosusunun, ilk tiyatro dergisinin çıkarılmasının öncüsü olarak da çıkıyor karşımıza. İşte bu ilkler den birini yine Şehir Tiyatroları Çalıkuşu ile gerçekleştiriyor ki amacımız da buydu zaten. İlk defa bir müzikal için metin yazı lıp, sonra ona müzik yapılarak değil, dünyada uygulandığı gibi bir büyük roman alınıp müzikal metin haline getirilerek sahneye taşınıyor. Bu anlamda ilk Türk müzikali Çalıkuşu. • Siz Evita müzikalinin yar dımcı yönetmenliğini yapmış tınız, Evita ile Çalıkuşu'nu kar şılaştırır mısınız? Müzikal yapı olarak Evita ile
pe
cy
Bizim oyunumuz 1918'lerde başlıyor, yani Birinci Dünya Sa vaşı bitmek üzereyken ve 1928'de genç cumhuriyetin be şinci yılında bitiyor. Bununla şunu vermek istedim; Çehov'un Vişne Bahçesi'nde bir ailenin öyküsüymüş gibi anlatılır olay lar ama bir yandan da birkaç yıl sonra olacak Rus devrimi haber verilir. Aynı şey Çalıkuşu'nda da var. Çalıkuşu'ndaki Feride bugünün aydın Türk kadınının bir prototipi. Tabii burada Re şat Nuri beyin müthiş öngörüsü çıkıyor ortaya. Meseleyi böyle alınca seyirciye daha rahat ak tarabilmek için zaman dilimini 1928'e kadar kaydırdık, 19 Ağustos gecesi perde açtığımız zaman dilerim ki bu seyirciye yansır. Bizim asıl yapmak iste diğimiz Osmanlı İmparatorluğu ve Türkiye'yi içeren bu çalkan tılı on yılın öyküsünü ve insan larını anlatmak.
• Şehir Tiyatroları son yıllar da Kuşlar, Lüküs Hayat, Evita 36
Çalıkuşu'nu karşılaştırma mümkün değil. Bambaşka ku maşlardan dokunmuş eserle ikisi, ancak benzeyen yönü ki Evita'da tarihsel bir kesit an latılıyordu, kişileri nerdeyse ta rihten alınmaydı. Çalıku şu'ndaysa belki tarihsel kişiler yok ama biz de bir kesiti anlatı yoruz. İkincisi Evita'da anlatır, konumunda bir Che rolü vardı bizim oyunumuzda iki anlatış var. Bunlar hem oyunun içinde Müjgan ve Kamran rollerini üst leniyorlar hem de anlatıcı konu mundalar. Bu açıdan, anlatır, kullanmak adına da bir benzer lik taşıyor. Evita'dan ayrılan yönü ise dramatik yapısı açısın dan. Evita'da sözlü sahne hiç yoktu. Çalıkuşu'nda ise sözlü metinler var. • Ne kadar süredir çalışıyor sunuz? Sahne üstünde dört ayı buldu Onun ardındaki tekst çalışmalar rina ve masa başı çalışmaların; da bir dört ay dersek, hemen
a
çok zordur, hatta müm kün değil dir. Ama bu bizim 80. yılımız, 80. yılda bu işe kan vermek isteyen ar kadaşlarımı z çok oldu, dolayısıyla küçücük rollerde bü yük aktörler seyredecek seyircimiz. Ben isim olarak vere yim; Nedret Güvenç'in, Suna Pekuysal'ın, Cüneyt Türel'in, Toron Karacaoğlu'nun, Yalçın Boratap'ın, Tomris Incer'in, yani her biri başrol oyuncusu olan büyük sanatçıla rın buradaki rolleri, değil başrol neredeyse rolcük. Ama onlar bir 80. yıl prodüksiyonunda bi rer küçük kompozisyon ile bile olsa Şehir Tiyatrolarfnın sah nesine çıkmak ve ömürlerini adadıkları bu kuruma böyle bir vefa borcu ödemek istediler. Ben de sevgiyle ve sevinçle ka bul ettim. Hakikaten 70 civarın da sözlü rol, koro, orkestra ve dansçılarımız var. Epey kalaba lığız ama en ufak bir kırgınlık ve polemik olmadan bugüne geldik. • Son olarak seyircilerinize Çalıkuşu'yla ilgili ne söyle mek istersiniz? Okuma yazma bilen her Türk'ün Çalıkuşu'nu tanıdığına inanıyo
pe cy
lemen yılbaşından beri bu oyu lun üstünde çalışıyoruz. I Çalıkuşu'nu sahnelerken leyi amaçladınız ve nasıl bir röntemle çalıştınız? îahneye koyarken, olayı basit;e Feride'nin öyküsünü anlat maktan çıkartıp, büyük bir perspektif içinde vermeyi ımaçladık. Dolayısıyla oyunun cindeki her rol en küçüğünden ?n büyüğüne kadar birdenbire Düyük bir anlam ve önem ka bandı. Ama bütün bunları sahne üzerine taşırken bir taraftan an latıcılarınız var ve epik üsluba kaymak zorundasınız, öteki ta raftan çok dramatik bir öykünüz var ve bunu anlatmak zorunda sınız, işte bu iki üslubu bir ara da gerçekleştirebilmemde müzi ğin bana çok faydası oldu, çünkü müzik öyle bir illüzyon getiriyor ki, o zaman rejide bazı uçuklukları seyirci kabul edebi liyor. Ben işte tam bu noktada müzikten yararlandım. Bir de oyunda bütün oyuncular fonda duran, boş, büyük bir resim çerçevesinin içinden sahneye giriyorlar. Dolayısıyla bir albü mün sayfalarını karıştıror ve o eski döneme bakıyor gibi can landırmaya çalıştık bütün sah neleri. Hatta önceleri tadı da mağımızda yaşayan siyah beyaz filmlere bir selam göndermek için oyunun başına ve sonuna bir film jeneriği koymayı dü şünmüştüm. Ancak teknik im kânlar buna elvermedi. Ama biz ucuzuna kaçmadan, abartma dan nostaljinin tadını da bu dramatik aksiyon içinde yakala maya çalıştık.
• Çok geniş bir oyuncu kadro suyla çalışıyorsunuz, bunun zorluklarını yaşadınız mı? Aslında böyle bir kadro ödenek li bir tiyatro dışında hiçbir ti-" yatroda gerçekleştirilemez, kal dı ki ödenekli tiyatrolarda bile bir tek prodüksiyona bu kadar aktörü ve aktrisi tahsis etmek
rum. Böyle bir başyapıtla ilko kulda, ortaokulda, Lisede edebi yat derselerinde, bir,yerde, bir biçimde mutlaka karşılaşmışlar dır. Hadi onları da kaçırdılar di yelim televizyonda, sinemada karşılaşmışlardır, işin hoş tarafı Çalıkuşu'nu bilen herkesin çok sevmiş olmasıdır. Halkımız bu eski sevgilisini bir de müzikal metin olarak görmek isteyecek tir tahmin ediyorum. Umarım hayal kırıklığına uğramazlar. Benim için çok önemli bu. Kafa larındaki Çalıkuşu'nu, düşlerindeki Çalıkuşu'nu, yıllardır arka daşları, yoldaşları olmuş Çalık uşu'nu bir kez daha aynı keyifle sahnede bulurlar tahmin ediyo rum, o
Tiyatro... Tiyatro... g t f j
İstanbul şehir tiyatroları'ndan geçenler •
İSTANBUL
BELEDİYESİ
ŞEHİR
TİYATROLARI
80
YAŞINDA
•
İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatro 'sunun 80. yılında Şehir Tiyatrosunda yetişmiş veya çeşitli zamanlarda görev almış sanatçılarım rüşlerini aldık. Soruşturmaya katılan sanatçılarımızın ortak özelliği hiçbirinin şu anda Şehir Tiyatrosu'nun kadrolu sanatçısı olma Soru 1: Şehir Tiyatrosu'nun sizin sanat yaşamınızdaki yeri ve önemi nedir? Soru 2: Şehir Tiyatrosu'nun Türk Tiyatrosu'ndakiyeri, işlevi nedir, ne olmalıdır?
Tevfik GELENBE
Ben her oluşumu kendi tarihsel konumu içinde görmek ve değerlendirmekten yanayım... 1994 yılından geriye bakın ca bazı şeyleri hatalı ve yetersiz görmek kolaydır... Ama Şehir Tiyatrosu'nun (Darülbedayi) kurulduğu yıllar hatırla nırsa, hatırlanamıyorsa okunursa ve ülkenin sosyakültürel yapısı hakkında bir fikir sahibi olunursa o zaman yapılan işin ne denli büyük bir aşama ve hizmet olduğu anlaşılır...
pe
cy
a
• Ben İstanbul Şe hir Tiyatroları'nda gözümü açtım. Do ğum yerim İstanbul ama tiyatroya doğ duğum yer İstanbul Belediyesi Şehir Ti yatroları'dır. Bu ne denle ne zaman Şe hir Tiyatrosu'nun adını anmam gerek se ağzımdan "bizim tiyatro" diye bir be lirleme çıkar. Dinleyen benim 25 yıldır adımla anılan tiyat rodan bahsettiğimi sanır.. Oysa ben bilirim ki neysem, ne kadarsam bunun alt yapısı, ana malzemesi Şehir Tiyatroları'na aittir.
• İkinci sorunuzun cevabına gelince... İstanbul Şehir Ti yatroları'nın Türk Tiyatrosu'ndaki yeri tartışmasız koca mandır.
Bu konuda benim bir de şansım oldu. Şehir Tiyatroları'na girdiğim dönemlerde Şehir Tiyatrolarının geçmişinde (benim bildiğim kadarı ile) ilk kez bir "Tiyatro Eğitim Kur su" açılmıştı. Bu kursa devam ederek Haldun Taner, Şirin Devrim, Tunç Yalman, Coşkun Tunçtan, V. Rıza Zobu, İ. Galip Arcan gibi çok değerli hocalardan ders aldım. Aslın da doğrusunu söylemek gerekirse kurs olsun veya olma sın Şehir Tiyatrosu kulisleri birer okuldu benim zamanım da.. Ayrılalı otuz yılı aşkın bir zaman oldu.. Umarım hâlâ öyle dir. Özetlersek, benim mayamı yoğuran Şehir Tiyatrosuna her zaman minnet ve şükran duydum. Kurumun başına kim gelirse gelsin bu duygum hiç değişmeyecek.. Çünkü nankörlük en nefret ettiğim huydur. 38
Peki Şehir Tiyatrolarının kurulduğu yıldan bu yana (1915) hiç mi yanlışı olmamıştır? Tabii olmuştur. Ben geriye bak tığım zaman bir gerçeği somut olarak görebiliyorum.. Ti yatronun başına kim gelmişse (son ismi ile Genel Sanat Yönetmeni) tiyatronun aşaması, işlevi veya gerilemesi o kişinin niteliğine endeksli olmuştur... Zaman zaman toplu mu takmış peşine sürüklemiş, zaman zaman da topluma yetişebilmek için emeklemiştir. Zaman gelmiş toplumu uyarmak için çuvaldızlar batırmış, bazı zaman da en nadi de afyonları cilalı ambalajlar içinde sunabilmiştir tiyatro kamuoyuna. Yeri gelmiş yakılmayı, yıkılmayı, taşlanmayı göze almış, yeri gelmiş (çoğu kez de gelmemiş) en acılı arabeskleri yaşamış ve yaşatmıştır. Sonuç olarak: Kurumsal işlevini (tıpkı ülkenin diğer ku rumları gibi) zaman zaman yerine getirmeyi başarmış, ba zı kez de (dıştan müdahalelerle) her şeyi yüzüne gözüne bulaştırmıştır. Örnek mi? Sayalım: a) Özgün bir Türk Tiyatrosu'nun oluşumuna önder olmayı bı rakın, ona katkıda bulunmayı bile düşünmemiştir. Eğer yerli yazarların oynandığı yeterli sayılıyorsa, bizim söylemek iste diğimiz o değil. Bu konuda yarışmalar açmamış, seminerler, paneller düzenlememiş, araştırmacıları teşvik etmemiştir.
Bir ödenekli kurum olmasına karşın, tiyatronun siyasi askılardan arınmasına ve özerkliğinin (şekilde değil özde) sağlanmasına ve korunmasına yeterli duyarlığı göstermemiş ve bunun savaşını vermemiştir... (M. Ertuğrul dönemi hariç) Kurum içindeki yönetimde çoğu kez tarafsızlık sağlanamamış, herkesin bir adamı olmuş, oğul-kız-yeğenbaldızlar hatırla, giderek zorla oyuncu yapılmıştır... Terfiler, rol dağılımları liyakâte göre değil başka ölçeklere göre düzenlenmiş, tam bir alaturkalık sergilenmiştir, Bu örnekleri çoğaltmak mümkün... Ben herşeye rağmen İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatroları'nın çok ama çok ömemli bir kurum olduğuna, mutlaka korunması ve kollannası gerektiğine, ülke kültürünün çok önemli bir temel tanı olduğuna inanıyor ve o tiyatroda çalışan tanıdığım, tanımadığım tüm dostları saygı ve sevgi ile selamlıyorum.
Oya BAŞAR
Şimdi ve geçmiş yıllarda, Şehir Tiyatrolarını parçalamak isteyenler çıktı. Görülüyor ki, bu kolay değil ve Şehir Ti yatroları 80. yılında da sağlam temelleri üzerinde duruyor. Gelişmiş, ileri ülkelerde tiyatrodan söz edilirken, 80 yıllık Şehir Tiyatrolarımız, neredeyse 50 yıllık Devlet Tiyatroları mız var. Cumhuriyetle birlikte Devlet Operamız kuruldu, ardından Devlet Opera ve Balesi kurumlaştı. Cumhurbaş kanlığı Senfoni Orkestrası yine tarihsel bir geçmişiyle övünülecek durumda. Plastik sanatlarımız, müziğimiz, köklü bir edebiyatımız var. Bunun için Şehir Tiyatroları'nı seviyorum. Sanat yaşamı mın tam kırk yılı Şehir Tiyatroları'yla sürekli iletişim içer sinde olduğum için seviyorum. Şehir Tiyatrolarımız bizim 'tiyatro okulumuz Gerçi ben Halkevlerinde yetiştim ama Şehir Tiyatroları ile profesyonel tiyatroyu öğrendim. Dev let Tiyatroları ile de öyle. Ne ki, kırk yıldır İstanbul'da otu ruyorum ve Şehir Tiyatroları sanat yaşamımın büyük bir kesitini kaplıyor. Evet, bu kırk yılın sadece dört yılında bu değerli kurumun Genel Sanat Yönetmenliği'nde bulun dum. 12 Eylül 1980 Askeri darbesiyle bu görevden alın dım. Oysa, uzun yıllar bu görevi sürdürecektim. Bu soy görevler geçicidir. Önemli olan tiyatro sanatıdır, insan ya şamını en çok etkileyen tiyatro. Bunun için şunu söyleye bilirim. Çok özgür çalışıyorduk Şehir Tiyatroları'nda. As kersel yönetim olmasaydı, belki de bu kurum tam bir özerk kurum olacaktı. Bir genel sanat yönetmeninin taraf sızlığı içinde olması gerektiğini nesnel olarak bu kurumda çalıştığım yıllar daha iyi anladım ve bu yöntemle hareket ettim. Siyasal baskı yoktu üzerimizde. Aytekin Kotil, yeri doldurulamayacak bir belediye başkanıydı. Bunun için gö rece bir özekliğimiz vardı. Şehir Tiyatroları, kurumlaşmış tı, ancak, parasal sorun çözülememişti, onun çözümünün arayışları içindeydik. Tam bu sıralarda 12 Eylül darbesi geldi. 1402 denen Sıkıyönetim yasasıyla görevden alın dım ve demokratikliğiyle övünen Nurettin Sözen zamanın da görevime 'iade' edilmedim. Şimdilerde de sürüyor 1402 zedeliğim. Belki de bu yönetimden yasal haklarımı alabileceğim ama Nurettin Sözen'in demokrat olmadığını söyleyerek, bu konuyu kapatıyorum. Şehir Tiyatroları yö netmeliğini Sözen antidemokratik hale getirdi! Bu da böy le biline. Hem de Hilmi Yavuz ve Selçuk Erez'in desteğiy le. Elbetteki Şehir Tiyatroları'nın tarihine Sözen ve yönetiminin ak mıydı, kara mıydı anlayışı yansıyacaktır. Burada özellikle Doğu ülkeleri tiyatrolarını, Rus-Sovyet, Polonya, Bulgar v.b. tiyatrolarını inceledim. Ünlü yönet menlerle çalıştım, gerçek tiyatroyu kavramak için böyle
pe cy
a
Sevgi, dostluk, barış, insanı insana anlatma sanatı. Ya şamın ta kendisi "ti yatro". Bu güzelliği orada öğrendim. Se yirci ile orada tanış tım. Tiyatroyu o okul da gördüm, tanıdım. Evet Şehir Tiyatrosu bir okuldur. Yıllardır bu görevi başarıyla sürdüyor.
lar, açıklamayı sözcüklere boğmaya çalışarak yanıtlamaya çalışıyorlar. İkinci Cumhuriyeti kurmak yerine, önce ülke mize gerçek demokrasiyi getirsek, çağcıl ve çağdaş yön temlerle birinci Cumhuriyetimizi sürdürsek doğru olmaz mı?
• Öncelikle özgür ol malıdır. Ve özgün iş ler yapmalıdır. Tanrı tiyatroyu salt eğlence olarak görenlerin ga-
zabından korusun. Nice yıllara.
Hayati ASILYAZICI
• Şehir Tiyatroları'nın bu yıl kuruluşunun 80.yılı... Doğru sunu söylemek gerekirse ülkemizde köklü kurumlara karşı çağdaş yaklaşımlar getirilmiyor. Kurumlaşmayı ya da 'ku rum' kavramını yeterince kavrayamadığımız için, böyle bir gözlem ortaya çıkıyor olabilir. Ancak, genellikle geniş bir kesimin de böyle düşündüğünü söylemek belki de olası. 16 kez Türk devleti kurulmuş, Osmanlı imparatorluğu 16. devlet. Cumhuriyet kuruluyor 1923 yılında, şimdilerde ikinci cumhuriyetten söz ediliyor. Önemli olan bir devletiyaşatmaktı, ama görülüyor ki, çağdaş dünya görüşüyle te meli atılan Cumhuriyetimizin eskimekte olduğu, ikinci bir cumhuriyete gereksinim olduğunu düşünenler var. Neden birinci Cumhuriyet yıkılsın ve ikinci Cumhuriyet kurulsun? İkinci Cumhuriyeti savunanlar bunun yanıtını veremiyor-
39
başlayarak okullu, kurumlaşmış ilk tiyatromuzdur. Müslü man Türk kadın oyuncuların özgürce sahneye çıktığı dün ya klasiklerinin yeni çevirileriyle tiyatroseverlere tanıtıldığı, yerli oyun yazarları mızın yapıtlarına ola nak tanıyan, tiyatro izleyicileri yetiştiren, haftada birgün dışın da hergün düzenli olarak perde açan, her yıl 7 ay sürekli oyunlar sahneleyen, Anadolu turnelerinede çıkarak tüm yurt çapında sanatsal işlevini günümüze dek üstlenmiş bir kurumumuzdur. Bu yıl 80. yaş gününü kutladığımız İstanbul Şehir Tiyatro su zaman zaman ilericilikten çağdaşlıktan korkan gericile rin saldırısına uğramış, çalışmaları engellenmek istenmişse de Cumhuriyetçi bir kurum olarak yolunda yürümüş perdesini hiç kapatmamıştır. Bundan sonra da laik Cum huriyetçi çizgide yerli, yabancı oyunlar sergileyerek özgür ce çağdaş sanatsal işlevini yerine getirecektir kanısında yım.
pe
cy a
bir çalışmadan geçmek gerektiğine inanıyorum. • Şehir Tiyatroları'nın Türk Tiyatrosu'nda yeri elbetteki büyüktür. İlk ödenekli ve köklü kurum oluşu, tarihsel geç mişindeki eğiticilik, öğreticilik ve sanatsal etkinlikleriyle tam bir tiyatro okuludur. Böyle büyük bir kurumun Türk toplumu üzerindeki etkisi ve yararları kuşkusuz geniş kap samlıdır. Bir 'halk tiyatrosu' işlevini de yerine getirmiş, geniş repertuvar anlayışıyla dünya tiyatrosunda bile özgül yeri olan bir kurumdur, iyi değerlendirildiğinde, Şehir Ti yatrolarımın uluslararası konumu da ortaya çıkar. Kültür ve sanat kurumu olarak yeri doldurulamayacak bir kurum dur. Bunun için güçlü bir etkisi vardır ve böyle bir kuruma sahip olmakla övünç duymalıyız. Darülbedayi ve Cumhuri yet döneminde Şehir Tiyatroları olarak tiyatro sanatımıza gerçekten de büyük hizmetler verdi. Geniş repertuvarıyla her kesime seslenmiş ve seslenmekte. Ayrıca, toplumsal düzeni sorgulayan oyunlara yer vererek, topluma inandı ğını, izleyicisini bulduğunu düşünüyorum. Halkın benim seme nedenlerinden biri de temel ilkelerinden en önemlisi buydu. Her tür oyunların deneyiminde, öncülüğü var; bu nu özellikle yadsıyamayız. Türk yazarlarının büyük çoğun luğu Şehir Tiyatroların'dan geçti. Yabancı oyun yazarları nın da büyük çoğunluğu bu kurumda ramp ışıklarına girdi. Örneklemek isterdim ama yerimiz uygun değil. İlk çocuk tiyatrosu, profesyonel düzeyde ilk deneme tiyatro su burada kuruldu. Türkçemizi en güzel kullanan yazarla rımızın ya da en iyi çevirmenlerimizin Türkçe'ye çevirdik leri oyunları Şehir Tiyatrolarında izledik. Şimdi örnekleme sırası; ne ki, yer darlığından bunu da yapamıyoruz. Bu ikinci soru bütünüyle okunduğunda, bu sorunun yanıtı ancak çıkabiliyor ortaya. Böylece, hem Şehir Tiyatroları kavramını (kısa da olsa) hem de Türk Tiyatrosu'ndaki ye rini biraz olsun ortaya koyabildiğime inanıyorum. Şehir Ti yatrolarımı, Türk Tiyatrosu'dan soyutlayanlayız. Türk Ti yatrosu bir bütündür elbet. Geleneksel biçemi ve çağdaş anlayıştaki yorumlarıyla Şehir Tiyatroları'nın özgün bir ye ri vardır Türk Tiyatrosu'nda. Teknik donanımlı bir kurum durumuna getirildiğinde, her şey daha iyi biçimde yerli yerine oturacaktır. Mücap OFLUOĞLU • Bizim kuşağın tiyatro oyuncuları, çağdaş tiyatromuzun kurucusu Muhsin Ertuğrul'un yönetimindeki İstanbul Be lediyesi Şehir Tiyatrosu'nun oyunlarını izleyip, etkisinde kalarak oyunculuğa gönül vermiştir. 1946-1947 tiyatro mevsiminde sanatçı adayı olarak girdi ğim İstanbul Şehir Tiyatrosu benim tiyatro okulum ol muştur. Bir iki kez haklı nedenlerle ayrılıp yeniden döndü ğüm istanbul Şehir Tiyatrosu'nda yerli oyunlarımızın ve dünyaca ünlü oyunların başrollerini üstlenip yönettim. • İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatrosu, Darülbedayi'den 40
Coşkun TUNÇTAN • İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatrolarımın sanat yaşa mımdaki yeri, sahne sanatının çeşitli dallarında ilk aşama mı oluşturmuş olmaları nedeniyle, pek çok önemlidir. Ti yatronun özelliklerini, ilk kez, 9 yaşımda, orada, "Ben Çalmadım" adlı çocuk oyununu seyrederken fark ettim. Beş yıl sonra, Tepebaşı Dram Bölümümde, Muhsin Ertuğ rul'un yönetmiş olduğu "Fausf'u görünce, neredeyse ya rım yüzyıl sonra bile ruhumdan bir nebze eksilmeyen, silinemez bir tiyatro tutkusu iliklerime kadar işledi. Liseyi bitirip Ankara Devlet Konservatuvarına girişime dek, dört yıl boyunca, Şehir Tiyatrolarımın tek bir temsilini kaçırma dım. (O devrede Muhsin Ertuğrul'un Küçük Sahne'de açtı ğı Özel Tiyatro'nun da en sadık seyircilerindendim tabii.) Aynı zamanda, Behzat Butak'ın babacan ilgisi ve dostluğu sayesinde, peşpeşe dört mevsim süresince, her pazar matinesinde kulislerde oyuncularla birlikte olabiliyor; tem silden önce onlarla uzun uzun sohbet edebiliyor; oyunu da, dekorun bir aralığından, suflör hanımın oturduğu is kemlenin tam arkasında saatlerce ayakta durarak seyrede biliyor; perde aralarını, soyunma-giyinme odalarında yine sanatçıların yanında geçirebiliyordum. Behzat babanın ba na sağladığı bu ender olanaklar sayesinde, bir yandan ya şamlarını çok duygulandırıcı bir özveriyle tiyatroya ada-
ış olan sanatçıları ve teknisyenleri yakından tanımak, bir yandan da yaşamım boyunca bana sık sık yararlı olabilecek, bu sanata ilişkin sayısız bilgiler edinmek fırsatını buldum. Profesyonel oyuncu olarak ilk sahneye çıkışım, Şehir Tiyatrolarını kuran Muhsin Ertuğrul'un yönettiği başka bir tiyatroda oldu. Profesyonel bir tiyatroda sahnelenen ilk çevirim, Muhsin Hoca'nın tekrar başına gelmiş olduğu şehir Tiyatrolarında oynandı. Bu vesileyle ilk profesyonel yönetmenliğimi de yapmış oldum. Bir zamanlar aynı tiyatroda hayranlıkla seyrettiğim sanatçıların kimileri bu temsilde baş rolleri paylaşıyorlardı. Sonraki birkaç yıl boyunca, genellikle her yeni mevsimin başında, orada bir oyun sahneye koydum. Bu, Muhsin Ertuğrul'un belediyece görevinden uzaklaştırılmasına kadar sürdü. Başka ülkelerde bir çok oyun yönettim, her seferinde Şehir Tiyatrolarındaki çalışmalarım boyunca biriken deneylerim bana on derece yararlı oldular.
Tüm tiyatro yaşamım bu camia içinde geçti, her şeyi bu rada öğrendim, öğrettim, öğreteceğim. Allah izin verirse burada öleceğim. • Türkiye'ye, Ermeni sanatçılardan sonra gerçek Türk Tiyatrosu'nu Darülbedayi, yani İstanbul Belediyesi Şehir Ti yatroları öğretmiştir. O, Türkiye'deki tüm tiyatroların anasıdır, Kibelesi'dir. Türkiye'ye başka Darülbedayi'ler dile rim.
Engin CEZZAR • Yıl 1959, Muhsin Ertuğrul bir kez daha Şehir Tiyatroları'nın başında. "Ye dinci Hamlet'ini sah neye koyarak sezonu açacak. Engin Cezzar tiyatro eğitimini tamamla mış, Amerika'dan dönüyor ve 23 yaşı na bastığı gün Tepebaşı Dram Tiyatro su nda Hamlet rolü ile Türkiye'deki pro fesyonel tiyatro yaşa mına başlıyor.
pe cy a
Bu tiyatrolardan söz açılınca herşeyden önce Muhsin Ertuğrul'dan bahsetmek gerek. O olmasaydı bu kurum sürekli gelişen bir çağdaş anlayışla oluşabilir miydi ve faaliyetlerini sürdürebilir miydi? Onlarca yıl boyunca hem bi letlerini çok ucuza satarak az gelirli vatandaşların bile gelebilmelerini sağlayan, hem de en eski klasiklerden en modern yapıtlara kadar yüzlerce oyunu kapsayan zengin bir repertuvarla tiyatroyu, tüm yönleriyle, Türkiye'de kaliteli bir şekilde sunarak tanıtan ve sevdiren bir sanat ocağı "Hamlet" tam altı ay boyunca kapalı gişe, aralıksız 180 olabilir miydi? Muhsin Ertuğrul'un yönetiminde Şehir Titemsil oynanıyor. Bu bir dünya rekoru. Bugüne dek kırıl yatroları, birbirini izleyen birçok kuşak için, tam anlamıymayan bir rekor. Üstelik o günlerde İstanbul'un nüfusu la, bir "yaşam okulu" oldular. Tiyatro sanatının da en soylu 1.5 milyon dolayında. maçı bu değil midir? Muhsin Ertuğrul'un oradan uzaklaştığı ya da haksızca uzaklaştırıldığı değişik devrelerde, işte onurla, keyifle anımsadığım bir dönem, sanat yaşa sanat yönetmenliğini başkaları üstlendiğinde, temsillerde, mımda. çeşitli açıdan, kısa sürede kalite düşüşü belirdiğini kim yadsıyabilir? Yine de şunu belirtmek mutlaka gerekir ki, Orhan BORAN Max Meinecke'nin konuk yönetmen olarak bulunduğu • Şehir Tiyatroları'nda 1946-1949 yılları arasında 3 yıl evrede, Şehir Tiyatroları'nda, hiç unutulamayacak denli süreyle görev aldım. Muhsin Ertuğrul, Necdet Mahfi Aybaşarılı birçok temsil görülmüştür. Bir de, Gencay Gürün, ral, Mahmut Karaca, Vasfi Rıza Zobu gibi değerli ustalarla görevini üstlendikten sonra, bu alandaki yadsınamaz yete çalışma şansım oldu. kneklerini kısa zamanda kanıtlamasını ve sürekli düş kırıkSanat çok derin bir kelime. Ben bunun bu kadar kolay lıkları yüzünden seyircisi giderek azalmaya başlayan bu ti- söylenmesinden dahi büyük üzüntü duyuyorum. Üç beş yatroların salonlarını, kaliteli temsiller sunarak, yeniden kelime bilerek sanatçı olunmaz. Şehir Tiyatroları'nın be ıklım tıklım doldurmasını bilmiştir. Bundan sonraki sanat nim sanat yaşamıma katkısı olağanüstü düzgün Türkçe yönetmenlerinin tek amacı, bu kurumu en azından şimdi kazandırması olmuştur. Belki kısa çalışmamın nedeni de erişmiş olduğu düzeyde tutmak, hatta daha da yükseltme- bu güzel, düzgün Türkçe'ye ayak uyduramayışımdır. Şehir me çabalamak olmalıdır. Gönül ister ki, Şehir Tiyatrosu, Tiyatroları bence bir okul olmuştu ve olmaya da devam üz yaşına vardığı gün, hem herkesin içtenlikle beğendiği etmektedir. Sahne ve seyirci açısından saygının her şey bir kurum olsun, hem de geleceğine iyimserlikle bakabil den önce geldiğini bizler burada öğrendik. din! • Politikanın ve anlamsız düşüncelerin sanat kurumlarına girmemesi hatta bu insanların bile Şehir Tiyatroları'ndaki oyunlardan ders alması gerektiğini düşünüyorum. Suna PEKUYSAL Ben Şehir Tiyatrolan'nda doğdum, büyüdüm, yetiştim. 41
TİYATRO
K İ T A P L A R I
H. Zafer ŞAHİN
Aziz Çalışlar bu çalışmayı yabancı araştırmacıların hazır ladığı, kaynak kitaplardan yararlanarak düzenlemiş ve ti yatro adamlarının tiyatro yönelişlerinin, uygulamaların geneline yönelik kuramsal görüşlerine yer verilmişti Drama kuramına ilişkin görüşler çalışmanın dışında bir; kılmıştır. Kitapta, Tiyatro Reformu, Yenileşen Tiyatro Siyasal Tiyatro, Oyunculuk Tiyatrosu, Serbest Tiyatı gibi alt başlıklar altında görüşlerine yer verilen tiyatro adamları tanıtılmadan önce, dönemlerine ya da sanatsal yönelişlerine ilişkin tanıtıcı ön yazılar yer alıyor. Kitapta, Aziz Çalışlar'ın Türk Tiyatrosu'nu tarihsel geliş mi içinde değerlendirdiği Türkiye'de Tiyatronun Top. lumsal Estetik Ana Çizgileri adlı yazısı oldukça önemi Bu bölümde Çalışlar, dünden bugüne toplumsal, siyasal ve ekonomik gelişmemizin tiyatromuza yansımalarını el alıyor. Böylece, dünya tiyatrosunun kuramsal ya da uy gulama alanlarındaki çalışmalarıyla, Türk Tiyatrosu'nu öğeleri ve birikimi bütünleşmiş oluyor. Aziz Çalışlar, bu bölümdeki yazısında, geleneksel tiyatro muzun geniş bir tiyatro yönelişi sağlayamamasını, seyir ciyi edilgin kılan, eğlence tiyatrosuna dönüşmesini 1960 sonrası tiyatromuzun her alanda farklı bir yol izle meşini ve 1980 sonrası kitle iletişim araçlarının seyirciyi yığınlaştırmasını, sanatçının ve seyircinin bireysel yanın ortadan kaldırmaya yönelik uygulamalarının ardındaki Türkiye gerçeğimizi, tiyatronun temel unsurlarını değer lendiriyor. Yakın dönemimize, tiyatromuzun uygulamala rı, yönelişleri açısından bakan Çalışlar, seyircisi, sanatçı sı, sahne tasarımcısı, teknik adamları ve tiyatromuzun kuramsal konularında çalışmalar yapan araştırmacılar mızın gündemine tartışılması, değerlendirilmesi gerekli birçok konu koyuyor.
pe cy a
Aziz Çalışların Tiyatro Adamları Sözlüğü ve 20. Yüzyıl da Tiyatro adlı iki çalışması Mitos Boyut Yayınları, Tiyat ro/Kültür Dizisi'nden yayınlandı. Aynı yayınevince daha önce yayınlanan ve yine Aziz Çalışlar'ın hazırladığı Tiyat ro Kavramları Sözlüğü ardarda iki baskı yaparak tiyatro ya ilgi duyanlara ulaşmıştı.
dan bakmamızı sağlayan bir çalışma. Aziz Çalışlar, çağı mız tiyatrosuna, uygulama ve çalışma yöntemleriyle kat kıda bulunan tiyatro adamlarının görüşlerini tanıtıyor Appia'dan Stanislavski'ye, Brecht'den Barba'ya, Ta rov'dan Grotowski'ye, Piscator'dan Weiss'a, Meye hold'dan Terayama'ya, Artaud'dan Brook'a çağdaş yatronun otuza yakın öncüsünün çalışmalarını anlat; yazılarından örnekler sunuluyor. Bu örnekler, hızla deği şimin yaşandığı 20. yüzyılın, bu değişime ayak uydur; tiyatrosunu tanımamız açısından en açıklayıcı, en aydın latıcı belgeler...
Tiyatro Adamları Sözlüğü, yapıtlarıyla, araştırmalarıyla, uygulamalarıyla dünya ve Türk Tiyatrosu'na yön veren, etkileyen tiyatro insanlarının yaşamlarını "özlü bir biçim de" anlatmakta, çalışmalarını anmakta. Bu nedenle de, ti yatro üzerinde çalışma yapmak isteyenlerin temel kitap larından biri olabilecek özelliğe sahip. Ansiklopedik yöntemle hazırlanan çalışma, Aziz Çalışlar'ın da önsözde belirttiği gibi "Türk kamuoyunun genel bilgi çevresi ile Türkiye'de tiyatro literatürünün genel alanı göz önüne alınarak" düzenlenmiş. Çalışmada yaşam öykülerinin yanı sıra, ele alınan kişile rin uygulamaları ve yapıtları tarihleriyle anılıyor. Batı ti yatrosunun öncü adlarının ağırlıklı olarak yer aldığı çalış mada, kırkı aşkın tiyatro insanımıza da yer verilmiş. Ayrıca, Tomas Fasulyacıyan, Mardinos Mınakyan gibi Türk Tiyatrosu'nun gelişimine katkıda bulunmuş adlar da çalışma içinde yer alıyor. Yabancı yazarların yayınlan mış ya da sahnelenmiş yapıtları, çalışma içinde belirtili yor. Böylece, tiyatromuzun yazınsal ve sahne çalışmala rının bir dökümü ortaya çıkıyor. Ülkemizde birçok araştırmacı ve bilim adamı, dünya ya da ulusal tiyatromuzun gelişimine çok yönlü baktılar. Ti yatro Adamları Sözlüğü ise, bu çalışmaların içinde adla rı anılan tiyatro insanlarının, yaşamları ve çalışmalarına ilişkin temel bilgiler sunmakta. Bu nedenle özlü bir an siklopedi kimliği taşımakta. 20. Yüzyılda Tiyatro, çağımız tiyatrosuna değişik açılar 42
Tiyatro Adamları Sözlüğü ve 20. Yüzyılda Tiyatro adlı çalışmalar, bir yanıyla Tiyatro Kavramları Sözlüğü ile başlayan bir dizinin iki yeni önemli halkasını oluşturur ken, diğer yanıyla da düşünsel üretimin giderek azaldığı tiyatro adına önemli bir katkı. • Aziz Çalışlar, Tiyatro Marnları Sözlüğü Mitos Boyut Yayınları, 1993 •Aziz Çalışlar, 20. Yüzyılda Tiyatro, Mitos Boyut Yayınları, 1993
a
pe cy
pe cy a