pe a
cy
Sahibi: Tiyatro Ltd.
Yapım
Genel
Yayın
Gürün
Uçarer
Müdürü:
Sorumlu
Mustafa
Katkıda
Avkıran, Berksoy,
SAYI 58
Kuyumcu,
Jülide
Işıl
Yılmaz Onay,
Uz
Yayın
Grafik
Demir
İdik
Tasarım
Teknik
İngilizce
Çeviri:
Özübek
Danışmanı:
Akmen,
Ergin
Sevim
Aysun,
Baskı:
Çavuş,
1.100.000.
Stil
Bedeli:
Tuğrul Selimiye,
Tiyatro
Yapım
Yayıncılık Tic.
İlkiz
Rengin Yeşim
Erkut
Firuzağa
Ltd.
Şti.
Cad.
5/3
Arıburnu
(0.2 12)
Mah.
Cihangir-80060
243
35
33-293
252
94
14
İstanbul
Tel:
72
Fax:
Hukuk
(0.2 12)
Ahmet
Tiyatro
Tiyatro
Yapım
No: T. İş Bankası, Cihangir Şb.
Hazırlık: Matbaası
Abone
Yurtdışı
Abone:
Bedeli: 50
DM
•
Yapım
Yapı
Kredi
Posta
655 248 Bankası,
TL
ve San.
Ağahamamı
Dağıtım:
Tahir
Tiyatro
5.000.000.-
Üyelik
Kapak:
Şehnaz
Fikret
Ofset
Özsoysal
-
1.400.000.-
Abone:
Kulübü
Tekand,
Müdür:
Kurumlar
Nihal
Kasapoğlu,
Ferhan Şensoy, Şahika
İşleri
Sevinç
Yücel Erten, Müge Gürman,
Kalkan,
77
Çeki No:
Banka
Hesap 197 245
Cihangir
Şb.
10011388-8
tiyatro A
Y
L
I
K
T
İ
Y
A
T
R
O
D E R G İ S İ
EDİTÖRDEN Dikmen Gürün Uçarer/ S.5 HABERLER/S.6
pe cy
NİSAN 96
Yazı
Üstün
Fakiye
Nasibe
Dikmen
Nalân
Bulunanlar:
Mustafa
Jak Deleon,
Koyuncuoğlu
Koordinatörü: Ayşe
ve
Demirkanlı
Demirkanlı Emre
Redaksiyon:
Zeliha
Cemal
Yönetmeni:
Koordinatörü: Reklam
Yayıncılık Tic.
Şti adına:
a
San.
BU AY SAHNEDEKİ ÇOCUK OYUNLARI/ S. 10 BU AY SAHNEDEKİLER/ S 14
DÜŞÜNMEYİ YEĞLEMEMEK, DÜŞÜNMEMEYİ YEĞLEMEK Zeliha Berksoy/ S 15 KARAGÖZ, BİR NOSTALJİ.../SÖYLEŞİ: CENGİZ ÖZEK Emre Koyuncuoğlu/ S. 16
AŞK ÖYKÜSÜ İÇİNDE SİYASAL HESAPLAŞMA Üstün Akmen / S. 23 DOSYA: YÖNETMENLERİMİZ TÜRK TİYATROSUNU TARTIŞIYOR / S 24 DİLİN DİYALEKTİĞİ KIKIRDAKSIZ OLUYOR Ferhan Şensoy/ S.24 SORUNLAR VE SORULAR Şahika Tekand / S.26 YÖNETMEN GÖZÜYLE TÜRK TİYATROSU Işıl Kasapoğlu/ S.28 SIKIYSA YAZ-SIKILMADIYSAN Mustafa Avkıran / S.30 DÖNÜŞÜMLER Müge Gürman / S.32 BİR DOKUN BİN AH İŞİT Yücel Erten / S.35
'TELEVİZYON" ÜZERİNE EĞİTİMDE TİYATRO Fakiye Özsoysal Çavuş/ S.42 3
ÇOCUK VE TİYATRO İLİŞKİSİ Jülide Sevim Aysun/ S. 45 ALMANYA'DA ÇOCUK TİYATROSU Nasibe Kalkan/ S.46
TİYATRO KULÜBÜ / S. 49 OYUNCUNUN, KUKLANIN VE
cy a
NESNENİN TİYATROSU Ryl Krystianowsky-Çev: Tuğrul Selimiye / S. 54
UYUMSUZ TİYATRONUN UZANTILARI Zehra İpşiroğlu / S. 56 SHAKESPEARE OYNAMAK Nihal Kuyumcu / S.60 SEVGİ VE HOŞGÖRÜ BAŞROLDE/SÖYLEŞİ: ALİ POYRAZOGLU Rengin Uz/ S. 62
pe
ADAM ADAM MIDIR? Fakiye Özsoysal Çavuş / S. 64
BİRLİKTE OYNAYALIM Nihal Kuyumcu / S. 66 DÜNYA DANS GÜNÜ Doç. Dr. Jak Deleon / S. 68
ŞAŞIRTMAK VE GÜNÜMÜZ Peter Brook-Çev: Yılmaz Onay / S.70 BRIEF NEWS ON TURKISH THEATRE / P. 73 SANAT REHBERİ / S. 75
EDİTÖRDEN Dikmen Gürün Uçarer
Bu ay Dosyamızı yönetmenlerimize ayırdık, onların tiyatromuza eleştirel yaklaşımlarına. Umarız önümüzdeki sayılarımızda yazarlarımızdan, yönet menlerimizden görüşler almaya devam ederiz, Dans Tiyatrosu konusunda olduğu gibi... Amacımız daha önce de belirttiğimiz gibi, kavram kargaşasının, yozlaşmanın yaşandığı bir ortamda tiyatromuzun sorunlarını elimizden geldiğince masaya yatırmak ve kısır döngüleri kırmak yönünde adımlar atmak. Bizim yaptığımız şimdilik göle atılmış küçük bir taş niteliğinde belki. Giderek halkaların yayılacağına
pe cy a
inanıyoruz...
Nisan... Çocukları yılda bir kez
hatırladığımız ay. Şenlikler, şölenler,
şiirler, kutlamalar, bayraklar... Acaba gerçekten çocuklarımıza her alanda
yeterli eğitimi verebiliyor muyuz?
Onların düş gücünü ve yaratıcılıklarını yeterince destekleyebiliyor muyuz? Onlara dünyayı, nasıl bir dünya
olması gerektiğini anlatabiliyor
muyuz? Onları geleceğin "insan"ları
olarak yetiştirebiliyor muyuz? Onların insanlıklarını perçinleyecek olan sanatın her dalıyla kucaklaşmalarını sağlayabiliyor muyuz? Onları düşünmeye alıştırabiliyor muyuz? Bilmem tüm bu soruların yanıtları bir derginin sayfalarına sığabilir mi?..
5
HABERLER... Türk Tiyatrosu'nun destekçisi; Efes Pilsen
altyapıları ve programı oluşturulmuş. Oyun, simultane tercüme sistemiyle Alman tiyatroseverlere sunulacak. 10 bin Türk ve 10 bin Alman seyircinin izlemesi bekleniyor. Turnenin tanıtım sponsorluğunu Efes Pilsen, organizas yonunu ise özel bir kuruluş olan OBC şirketi adına Öner Karabay üstlenmiş.
ı
cy
ı
Devlet Tiyatroları'nın Avrupa Birliği Kültür bütünleşmesi programına paralel olarak Avrupa'da düzenleyeceği tiyatro turnelerinin ilk etabı "İsyancılar" oyunu ile gerçekleştilecektir. Recep Bilginer'in bu oyunu Devlet Tiyatrolan'nın 45 kişilik sanatçı kadrosuyla Almanya'nın 10 büyük şehrinde 2 Nisan 1996, 10 Mayıs 1996 tarihleri arasında 35 temsil vere cek. Türkiye'nin gümrük birliğine kabu lünün hemen ardından Avrupa Topluluğu üyelerine ve Avrupa'da yaşayan Türk vatandaşlarına Türk kültürünü ve Türk tiyatrosunu tanıtmak ve sevdirmek için bu organizsyonun
6
İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatrolan'nın düzenlediği 12. Gençlik Günleri 2-13 Mayıs tarihleri arasında gerçekleşecek. Gençlik Günleri'nin bu yılki ana konusu, "Kent ve İnsan" olarak saptandı. Bu yolla Haziran ayında İstanbul'da gerçek leşecek HABİTAT 2 toplantısına katkıda bulunmak amaçlanmakta. Ayrıca, UNESCO'nun 1996 yılını Nasreddin Hoca yılı olarak saptaması nedeniyle, "mizah" 12. Gençlik Günleri'nin günde minde önemli bir yer tutacak. Sergi, söyleşi, konser, değişik konularda atölye çalışmaları ile tiyatro ve dans gösterilerinin yer alacağı 12. Gençlik Günleri'ne katılmak isteyen topluluk ların başvurularını 25 Mart-5 Nisan ta rihleri arasında 246 06 28-29 nolu tele fonlarla Süeda Çil'e iletebilecekler.
pe
Devlet Tiyatroları'nın Almanya Turnesi
ı
a
Efes Pilsen bu yıl pek çok oyuna spon sor oldu. 1995-96 tiyatro sezonunda Devlet Tiyatrolan'nın Maymun Davası, IV Murat, Kamyon, Kıyamet Sularında, içerdekiler, Giydirici adlı oyunların tanıtım sponsorluğunu üstlendi. Zeliha Berksoy'un yeniden tiyatroya döndüğü Matmazel Julie adlı oyun ise Efes Pilsen'in katkılarıyla gerçekleşti. Tiyatro İstanbul'un Seneye Bugün, Çetin Ceviz, Eski Usul Komedya ve Aktör Kean adlı oyunlarının da sponsoru yine Efes Pilsen'di.
Şehir Tiyatrolarında Gençlik Günleri
Şehir Tiyatroları'nda bir "ilk"
I
" 2 1 . Yüzyılın İstanbul Şehir Tiyatroları Kurultayı" kurumun sanatçı-memur-işçi bütün çalışanlarıyla toplandı. İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatroları Sanatçıları Derneği (İŞTİSAN) 25/26 Mart tarih lerinde bir kurultay düzenledi. İki gün süren kurultayda, İBŞT'nin konusu, işlevi, sanat politikası, yönetsel yapısı, yeniden yapılanma, sanatsal yaratma sürecinde katılım, kurum çalışanlarının hakları ve sorumlulukları, araştırma, geliştirme, yenilenme, yarınki seyirciler gibi konular ele alındı. Kurultayın sonuç bildirgesi kamuoyuna sunulacak.
Dava Aksanat'ta ıı
II
ı
Bizim Tiyatro, 8 Mart Cuma gününden itibaren Franz Kafka'nın aynı adlı yapıtından yararlnarak, Zafer Diper'in oyunlaştırıp yönettiği"Dava" adlı oyunu, Beyoğlu Aksanat Kültür Merkezi'nde Cuma 19.30 ve Cumartesi günleri 15.00 ve 19.30 saatlerinde sergileye cek.
"MoskovaPetushki" Talimhane'deydi
ı
Yönetmen Mustafa Avkıran ve "5. Sokak Tiyatrosu", yeni açılan Talimhane Sahnesi'nde "Moskova-Petushki" oyu nunu sergilemek üzere İstanbul'a geldi. Venedik Yerofeev'in "Moskova İstas yonları" adlı romanından, Stephen Mulrine'iin sahneye uyarladığı, dekorları Naz Erayda'ya, ışık tasarımı Barbaros Gülaçlı'ya ait olan tek kişilik oyunda Venedik Yerofeev'i de Payidar Tüfekçioğlu canlandırıyor. Yönetmen Mustafa Avkıran ise, oyun hakkında şunları söylüyor: "Moskova-Petushki, aslında çökmekte olan baskı rejimlerinin -bu herhangi bir rejim olabilir- insanlar üzerinde yarattığı etkiyi, insanların çare sizliğini ve bu çaresizlik karşısında tepki lerini dile getiriyor. Bu anlamda İstan bul'da, Antalya'da ya da New York'da veya Moskova'da olması çok önemli değil. Bizim Antalya'da söylediğimiz
söz, İstanbul'dakileri de çok ilgilendiri yor. Çünkü içinde yaşadığımız rejim, nereden bakarsanız bakın, ha çöktü ha çökecek. Ve insanlar yine çaresiz..." Antalya'da 1995 yılında kurulan "5. Sokak Tiyatrosu ve Antalya'da tiyatro yapmalarının nedeni olarak da şu sözleri ekliyor: "Antalya, çünkü biz, metropol yorgunu tiyatrocularız. Çok daha sağlıklı, kendi işimizi yapabileceğimiz bir ortam adına Antalya'dayız. Antalya, Akdeniz kültürlerinin beşiği, merkezi bizim için. Aspendos'dan başlayarak, dünyanın en küçük tiyatrolarından Kaş tiyatrosuna kadar, büyük bir yelpazenin içinde '5. Sokak Tiyatrosu".
gelenek haline gelmiş olan bu bildirilerin her ülkenin kendi sanat ve tiyatro adamlarınca kaleme alınmasını uygun görmüş. 1978 yılının 27 Mart'ında ilk kez ulusal düzeyde yayımlanan bildiriyi tüm yaşamını Türk tiyatrosuna adamış olan Muhsin Ertuğrul kaleme almış. 1996 yılı bildirisini ise, İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı Başkanı Sn. Şakir Eczacıbaşı'nın hazırlaması ITI Merkez Heyetini'nin toplantısında kararlaştırılmış. (Dergimizin Mart sayısında bildirinin tümüne yer vermiştik)
ı
ı
Türk musikisinin devlet katındaki ilk yük seköğrenim kurumu olarak 1976'da eğitime açılan İTÜ Türk Musikisi Devlet Konservatuarının 20. yıldönümünü kut lama programının 6 Mart-26 Haziran 1996 arası 1. Dönem etkinliklerini arasında, İTÜ Türk Musikisi Devlet Konservatuarı Öğrenci Orkestrası, Çok Sesli Korosu, Cihat Aşkın Keman Resitali (piyanoda Mehru Ensari), Doğan Dikmen ve Serhan Aytan'dan Ses ve Saz Konseri, Nida Tüfekçi'yi Anma Konseri, Grup Anka'nın Konseri, İnci Çayırlı ve Mutlu Torun'un Ses ve Saz Konseri, Münir Nurettin Selçuk ve Yahya Kemal Konserleri yer alıyor.6 Mart'ta başlayan etkinlikler, 26 Haziran'da sona erecek.
pe cy
Bartın Kültür Evi'nin düzenlediği etkinlik lerden biri de Dünya Tiyatro Günü kap samında gerçekleşti. Şenlikte, Bartın Bölge Tiyatrosu Melih Cevdet Anday'ın "lçerdekiler"ini, Zafer Gecegörür'ün "Emret Komutanım"ını, Rıfat Ilgaz'ın "Çatal Matal Kaç Çatal'ını sahnelerken, Kocaeli Bölge Tiyatrosu, Samuel Beckett'in "Godot'yu Beklerken" oyu nunu, Ordu Belediyesi Karadeniz Tiyatrosu da Güngör Dilmenin "Deli Dumrul'unu ve Ümit-Turgut Denizer'in "Uçan Şemsiye" adlı çocuk oyununu sergilediler.
a
İTÜ Türk Bartın Tiyatrolar Musikisi Devlet Buluşması Konservatuarı 20 yaşında
Tiyatro Günü kutlandı
ı
Merkezi Paris'te bulunan ve 1948 yılı Haziran ayında kurulmuş olan Uluslararası Tiyatro Enstitüsü'nün (Kısaltılmış adıyla ITI) girişimiyle, 1962 yılından sonra, her yıl 27 Mart'ta bu enstitüye üye ülkelerde kutlanan Dünya Tiyatro Günü'nde, sahnelerde okunmak üzere, dünyanın tanınmış sanat ve tiya tro adamlarınca bir metin hazırlanıyor, uluslararası nitelikteki bu metin ITI tarafından Türkçe'ye çevrilip bütün tiyat rolara, sanat çevrelerine, TRT'ye ve basına gönderiliyordu. 1977 yılında Stockholm'de toplanan ITI Kongresi, Dünya Tiyatro Günü'nde okunması
Tutsak Hayaller
ı
İstanbul Sanat Merkezi'nde Nisan ayı içinde sahnelenecek olan, Zafer
Algöz'ün yönetip oynadığı "Tutsak Hayaller" tek kişilik bir melodram. Şevket Oto'nun yazdığı oyun, makineleşen dünyamızda beyin fırtınaları içine düşen insanların dengelerini kay betmesini konu olarak almış. Hayal ale mine kaçanların acı ve gülünç yaşamlarını irdeleyen beraberinde getir diği paparazilik ve klipçilikleri de içinde, bulunduran ilginç bir oyun.
Çağdaş Yaşam Ödülü
I
Bu yıl tiyatro dalında Aziz Nesin anısına düzenlenen yarışmanın üyeliklerini Prof. Dr. Sevda Şener, Prof. Dr. Zehra İpşiroğlu, Doç. Dr. Hülya Nutku, Oyun yazarı Tuncer Cücenoğlu ve kültür adamı Av. İhsan Biçici'nin oluşturduğu seçici kurul: 1995-1996 tiyatro sezonunda yurt düzeyinde sahnelenmeye başlanan Türk tiyatro yazarlarının oyunlarından "Atatürkçü" düşünceyi savunan ya da laik demokratik Türkiye Cumhuriyeti mücadelesi ve idealine katkı sağlayan ve bunu sanatsal düzey gözardı edilmeden başaran tiyatro yapıtlarının değerlendirilmesi amacı ile ülke düzeyinde yaptığı tarama sonucunda ödül sahiplerini belirledi. Çağdaş Yaşam Büyük Ödülü, Ankara Devlet Tiyatrosu yapımı Erhan Gökgücü'nün yazıp yönet tiği Giordano Bruno adlı yapıta verildi.
Devlet Balesi'nde İMKB adı
ı
İstanbul Menkul Kıymtler Borsası sanata olan desteğini başka bir alanda da sürdürüyor. İstanbul Devlet Opera ve Balesi'nin sahnye koyduğu "Leyla ile Mecnun" balesinin de sponsorluğunu üstlendi. Sergei Balsanyan'ın aynı adlı eserinden yola çıkarak hazırlanan balnin koreograflığını Ray Barra üstlendi. Orkestra şefi ise Elşad Bagirov. 23 Mart'ta Dünya prömieri gerçekleşen "Leyla ile Mecnun", Dünya Dans Günü'nde izlenebilcek.
bünyesinde özel bir kuruluş olan TKM Şehir Tiyatrosu, 16 Mart'ta "Umut Çiçekleri" isimli oyunla perde diyor. Yaşar Işkar'ın yazıp yönettiği oyun, çocukların günlük yaşamda yaşadıkları ve gördüklerini sesli olarak düşünüyorlar.
Münir Özkul'a Sanat Gecesi
I
Assos Gösteri Sanatları Festivali'nden sonra teknik çalışmalara ağırlık veren grup, yeni tiyatro salonu Talimhane'de 26 Mart Salı gecesi 21.30'dan itibaren her Salı gecesi 21.30'da "Müzik ve Hareket" başlıklı üçlemeyle izleyicilerin karşısında olacak. Beden dilinin ağırlıklı olduğu gösteride anlatıma yarayan çok farklı malzemeler bir arada kullanılıyor. "Müzik ve Hareket", ağırlıklı olarak üç farklı müzik tarzıyla birlikte insan bedeninin ve düşüncesinin ilişkisi üzerine deneysel çalışmalardan oluşuyor.
Şehir Tiyatroları Çocuk Oyunları Şenliği
ı
a
I
pe cy
Yeşil Üzümler'den "Müzik ve Hareket"
oyunuydu. Ferih Egemen'in kişiliğinde Şehir Tiyatroları ve Çocuk Tiyatroları kavramları bütünleşmiş. Türk tiyatro ve kültür yaşamına katkıda bulunan bir çok ünlü ismin yetiştiği bir okul haline gelmiş. Çocuklara yönelik etkinliklere beşik olmak amacı ile ilk kez 1984 yılında düzenlenen Çocuk Oyunları Şenliği'nin bugüne dek binlerce küçük izleyicisi oldu.
Türk sinema ve tiyatrosuna 55 yıl hizmet eden Münir Özkul için, Efes Pilsen ve Piyale'nin sponsorluğu ve sanatçı dost larının katkısıyla 1 Nisan akşamı AKM Büyük Salon'da "Münir Özkul Sanat Gecesi" adı altında bir jübile düzen lenecek. İsteyen herkesin katılabileceği gecenin biletleri 1 milyon liradan satılacak. Geceden elde edilecek gelirle Özkul'a daire alınacak ve kalan para da kendisine verilecek.
Şehir Tiyatrolarının düzenlediği Çocuk Şenliği, 12. yılını kutluyor. Küçük seyirci ler kendilerine yönelik ilk tiyatro eserini 1935-36 döneminde Muhsin Ertuğrul yönetimindeki Şehir Tiyatrosu sah nesinde izlemişti. M. Kemal Küçük'ün kaleme aldığı "Çocuklara İlk Tiyatro Dersi" aynı zamanda ilk ulusal çocuk
21 yıl sonra "Küheylan" Trabzon'da
ı
1975 yılında Ankara Devlet Tiyatrosu tarafından sahnelenen "Peter Schaffer'ln yazdığı "Küheylan" adlı oyun 7 Mart tarihinden itibaren Trabzon Devlet Tiyatrosu'nda sahnelenmeye başladı. 1975 yılındaki sahnelenmesin-de başrolü Mehmet Ali Erbil oynamış ve genç bir oyuncu olarak üne kavuşmuştu. Trabzon izleyicisi tarafından umulanın üzerinde ilgi ile karşılanan oyunun yönet menliğini, daha önce başarılı yapımlara imza atmış olan M. Keith Kay yaptı.
Tekirdağ'da "Umut Çiçekleri
ı
II
TekirdAğ Kültür Merkezi (TKM) Şehir tiyat rosu iki yıldan bu yana sürdürdüğü tiyat ro temel eğitim çalışmalarının sonuçlarını almaya başladı. EMMA Limited Şirketi
Erdinç Üstün'ü kaybettik
ı
Tiyatro sanatçısı Erdinç Üstün, böbrek ve kalp yetmezliği nedeniyle 13 gündür tedavi gördüğü Alman Hastanesi'nde 23 Mart akşamı vefat etti. Uzun yıllar tiyat ro ve sinema sanatçılığı yapan ve son dönemlerde televizyon dizilerinde de rol alan 55 yaşındaki Erdinç Üstün, "Perihan Abla" dizisinde oynuyordu.
HABERLER. Talimhane, Fransız Kukla Tiyatrosu ile açıldı
ı
Tiyatro Stüdyosu'nun yeni sahnesi. Odeon yandı
I
a
Akademi İstanbul ve Armada Otel işbirliğiyle kurulan, evrensel sanat ve kültür etkinlikleri sunma ile yeme-içme yeri olma özelliğini aynı anda ve aynı mekânda sunan "Talimhane", Fransız Kukla Tiyatrosu'nun ustalarından Karina Cheres tarafından sahnelenen Carl Orff'un "La Luna" oyunu ile 15 Mart Cuma günü açıldı. Theatre a Venir (Gelecek Tiyatrosu) Fransa'da yedi yıldır oynamakta olduğu "La Lune"ü Talimhane'de 20 Mart'a kadar 8 kez sergiledi.
cy
Geçen ay yayımladığımız Işıl Kasapoğlu ile yaptığımız söyleşide, "Tiyatro Stüdyosu'nun Yeni Sahnesi" başlığı altında İstanbul'un hazırlıkları bitmek üzere olan yeni sahnesinden bahsetmiştik. Dergimizin dağıtımından çok kısa bir süre sonra, tiyatronun yandığı haberi geldi...
pe
Tiyatro Stüdyosu, Zeynepkamil'deki Odeon Sineması'nı tiyatro salonuna dönüştürmek için oldukça ağır bir maddi yükün altına girmişti. 370 kişilik yeni bir tiyatro salonunda, kendi evin de perdelerini açma hazırlığı içindeyken çıkan yangın, sadece yeni oyunun değil, sadece yeni oyunun değil, tiyatronun 6 yıllık tüm birikimini de -kostüm, dekor ve teknik donanımyok etti. Tiyatro Stüdyosu 20 Mart'ta Terry Johnson'ın "Histeri" oyunuyla perdesini açacaktı. Şimdi her şeye karşın yine de perdesini açma
Grim Kardeşlerin "Ay" masalından esin lenerek Carl Orff'un kuklalar için bestele diği operayı sahneleyen Cheres, kukla tiy atrosunda kendi geleneğini yaratmış. Oyunun düzeni, tüm basitliğini koru masına rağmen, gösteri çok çeşitli görsel olanaklar içeriyor.Tahta ve ipli kuklalar, Çin el kuklaları, oyuncuların taktığı maskeler gibi...
kararlılığı içinde. Çeşitli tiyatroların, çok sayıda tiyatro insanının desteğiyle... Stüdyo Oyuncuları "Gergedanlaşma", Bilsak "Savaş Oyunları", Tiyatro Tanı "Katillerin Gecesi", Tiyatro Ti "Adam Adamdır", Dostlar Tiyatrosu "İçimdeki Çığlık",Tiyatroma "Tanı" adlı oyunlarının bir gecelik gelirleriyle katkıda bulunacaklar. Martı Sanatevi bu tiyatrolardan o geceler için kira parası almayarak destekliyor. Kumpanya, prova mekanı olarak ISM'deki sahnelerini Tiyatro Stüdyosu'na verdi. Dormenler ise, salonlarını yeni oyuna açtı. Bu kampanyaya destek vermek isteyenler Tiyatro Stüdyosu'na (0212) 260 79 00'lı telefondan ve (0212) 261 83 80 nolu fakstan ulaşabilirler.
Düzeltme ve Özür: 57. sayımızın 2 1 . sayfasında yer alan Rengin Uz'un, Ferhan Şensoy'la yaptığı söyleşinin üst başlığında bir dizgi hatası olmuştur. "Çekilişli" sözcüğü yanlışlıkla "Çelişkili" olarak dizilmiştir. Bu dizgi hatasından dolayı, Ferhan Şensoy'dan, Rengin Uz'dan ve okurlarımızdan özür dileriz. Başlığın doğru biçimi şöyle olacaktır.
"Ortaoyuncularda çekilişli, kuponlu, sazlı sözlü bir oyun
Felek Bir Gün Salakken
ıı 9
BU AY SAHNEDEKİ ÇOCUK OYUNLARI Tiyatro: İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları Yazan: Erbil Göktaş-Sema Göktaş Yöneten: Can Doğan Sahne Tasarımı: Sabahat Çolakoğlu Giysi Tasarımı: Nihal Kaplangı Müzik: Esin Engin Oynayanlar: Şehnaz Bölen, Sevtap Çapan, Bahtiyar Engin, Yeşim Eracar, Yasemin Gezgin, Ayşegül İşsever, Mustafa Kaplan, Fahri Kınar, Şebnem Köstem, Yılmaz Meydaneri "Büyülü Göl"ün kahramanları sevimli kelebek ler günden güne kirlenen dünyamıza çözümler üretiyor, doğanın korunması konusunda, bi linçsiz insanlara örnek oluyorlar. Yakınlarındaki fabrikadan son derece rahatsız olan sevimli kelebekler Piti ve Miti bir çıkış yolu aramaktadırlar. Fabrikanın dumanı çevredeki her şeyi yavaş yavaş öldürmektedir. Arkadaşları Günışığı'nın "Büyülü Göl" denen bir yerden bahsetmesi üzerine, Piti ve Miti bu pis çevreden uzaklaşarak "Büyülü Göl"e gitme ye karar verir ve yola çıkarlar. Bir ormandan geçerken karşılarına önce, elinde geçirdiği her şeyi deterjanlı suyla yıkamakla çevre kirliliğini yok edebileceğini sanan bir palyaço, sonra da ormandaki ağaçları kesmek isteyen iki adam çıkar. "Büyülü Göl"e vardıklarında ise onları büyük bir sürpriz beklemektedir. Herkesin hayranlıkla bahsettiği güzelim "Büyülü Göl", pis kokulu bir lağım çukuruna dönüşmüştür. Çünkü yakındaki bütün fabrikaların artıkları buraya dökülmektedir. Kahramanlarımız hemen işe koyulur ve Gölün Perisi ile el ele vererek artıkların dökülmesini önlemeye, gölü temizlemeye başlarlar...
pe cy
a
Tiyatro: İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları Yazan: Arslan Kaçar Yöneten: Arslan Kaçar Sahne Tasarımı: Aysen Aktengiz Giysi Tasarımı: Canan Göknil Müzik: Hakan Elbir Oynayanlar: Kemal Kocatürk, Aslı Öngören, Ertuğrul Postoğlu, Ersin Umulu, Turan Güçnar, Funda Özcan, Zümrüt Erkin, H. Hüseyin Karabağ, Sibel Seyhan, Savaş Barutçu, Esra Ülger, Taylan Erler, Metin Zakoğlu, Betül Kızılok, Pınar Gökpınar, Demet Güven, Gözde Akpınar.
"Kral'a Oyun" adlı çocuk oyunu, ormanda yaşayan hayvanların dünyasından yola çıkarak insanların dünyasına çocuğun penceresinden bakıyor. Oyunda, yöneticilerin nasıl olması gerektiği, okumanın ve eğitimin önemi, düzenin işleyişinin bozulmasının toplumsal yaşantıdaki ilişkileri bozacağı, sonunda iyiliğin başarıya ulaşacağı vurgulanır. Dostluk, bilgisi ve becerisi olmayanların iktidar hırsı, okuma sevgisi ve paylaşmanın önemi anlatılır.
Tiyatro: Koza Tiyatrosu Yazan: Samet Behrengi Yöneten: Salih Kalyon Sahne Tasarımı: Cüneyt İngiz Giysi Tasarımı: Hakan Akar Işık Tasarımı: Halil Erbek Müzik: Murat Demiral Kötü bir ağa köyün bütün iyi toprak larını kendine ayırır, verimsiz toprak ları da köylüye verir. Köyün iki çocu ğu bu haksızlığa karşı çıkarlar. Ağanın bahçe sine girip meyvelerini çalarlar. Ağanın toprak larını koruyan bahçıvan ve karısı, çocukları uzak tutmak için çalışırlar. Bu arada bir şeftali çocuklarla konuşur ve onları kandırıp kendisini toprağa ektirir. Ağaç şekline gelen şeftali ağayı korkutur ve kazanan çocuklar olur. 10
Tiyatro: İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları Yazan: William Shakespeare Yöneten: Neş'e Erçetin Sahne Tasarımı: Özhan Özdil Giysi Tasarımı: Selçuk Gürışık Müzik: Selim Atakan Oynayanlar: Hande Arslan, Burcu Gurgan, Oğuzhan Beşikçi, Seda Dinler, Süeda Çil, Murat Katran Enis Akal, Bergen Coşkun, Hale Bayrak
Tiyatro: İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları Uyarlayan: Deniz Uyguner Yöneten: Deniz Uyguner Sahne Tasarımı: Nilgün Gürkan Giysi Tasarımı: Nilgün Gürkan Müzik: Şefik Uyguner Oynayanlar: Eftal Gülbudak, Selçuk Soğukçay, Funda Özcan.
pe cy a
"Birlikte Oynayalım" tacını, tahtını bırakarak soytarılık yapan soylu bir prensin yaşam öyküsünü anlatıyor.
Tiyatro: İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları Yazan: Fikret Terzi Yöneten: Deniz Uyguner Sahne Tasarımı: Nilgün Gürkan Giysi Tasarımı: Aysel Doğan Müzik: Melih Güzel Oynayanlar: Şevket Avşar, Zeyno Eracar, Derya Kılıç, Bestem Türen Melike Altınbaran, Murat Garibağaoğlu, Nur Saçbüker Öykü Yetiş, Begüm Çetin
Mutlu bir ülkenin mutlu insanlar, kendi aralarında dans edip, şarkılar söylerken birden habercinin davulu duyulur. Haberci bu kez her zamankinin tersine kötü bir haber getirmiştir Ülkenin iyi kalpli, bilge veziri ölmüştür Vezir kralın isteği üzerine halkın arasından seçilecektir. Biraz önce mutluluk içinde eğlenen insan lar üzğüntü içinde evlerine dağılırken Çıkar Yalan ve Dolan adlı, üç arkadaş meydana çıkarlar. Vezirin ölümünü fırsat bilmişlerdir ve ülke ye egemen olmak için ellerinden geleni yapacaklardır...
Tiyatro: Koza Tiyatrosu Yazan: Ülker Köksal Yöneten: Kadir Gültekin Sahne Tasarımı: Gökhan Türkan Giysi Tasarımı: Deniz Erol Işık Tasarımı: Şenay Okutan Müzik: Murat Demiral Derslerinde çok başarılı olan Hakan bir gün masasında ders çalışırkenTembeller Ülkesi'nin kralı ve yardımcısı Yalancı, O'nu ülkesine götürmek için gelirler. Ve Hakan'ı bir şekilde kandırıp Tembeller Ülkesi'ne götürürler. Orada Hakan hiç çalışmaz, sadece yer, içer ve uyur. Çünkü yemeklerde uyku mikrobu vardır. Hakan evine dönmek ister ama Kral ile Yalancı bunu engeller. Fakat Kraliçe Akıl ile perisi Hakan'ı Tembeller Ülkesi'nden kurtarırlar.
Tiyatro: Koza Tiyatrosu Yazan: Ülker Köksal Yöneten: M. Haluk Kuyumcu Sahne Tasarımı: Cüneyt İngiz Giysi Tasarımı: Hakan Akar Işık Tasarımı: Deniz Erol Müzik: Murat Demiral
pe cy a
Biri Denizköy, diğeri Dağköy adlı iki köy vardır. Bu iki köy yıllar önce savaşmış ve araya bir çit konulmuştur. Böylece Dağköylülerin Denizköy'e, Denizköylülürenin Dağköy'e girmesi engellenmiştir. Dağköylü bir çocuk olan Umut ve arkadaşı Pınar bir gün plan yapıp bu çitten kurtulmaya karar verirler. Ve Umut bir gün çiti aşıp Denizköy'e kaçar ve yakalanır. Tutsak edilir. Denizköylü bir çocuk olan Deniz, Umut'u kurtarır. Fakat dağdan aşağı düşerler. Dağköylüler Umut'u, Denizköylüler Deniz'i ararken karşılaşırlar. Çocukları kurtarırlar ve çiti yıkarlar.
Tiyatro: İzmir Devlet Tiyatrosu Yazan: Aziz Nesin Yöneten: Metin Oyman Sahne Tasarımı: Funda Cebi Giysi Tasarımı: Funda Cebi Işık Tasarımı: Kemal Gürgün Müzik: Mehmet Avdan, Emrah Eren Koreografı': Sibel Kahraman Oynayanlar: Evren Serter, Birsel Aygün, Ali Hakan Beşen, Musa Zindan, Dilek Çetiner, Mehmet Avdan, Müge Ulusoy, Aysel Yılmaz, Emrah Eren, İbrahim Olam
Tiyatro: İstanbul Devlet Tiyatrosu Yazan: Aurand Harris Yöneten: Faik Ertener
Dostluğun ve özgürlüğün anlamı üzerine neşeli, müzikli bir oyun olan "Androcles ile Aslan"ın konusu kısaca şöyle: Gezici bir tiyatro toplu luğu bir oyun oynamaya karar verir ler. Aralarında rolleri paylaştıktan sonra oyuna başlarlar. Zengin ve cimri bir toprak sahibi yeğenini çeyiz parası ödememek için sevdiği genç ile evlendirmek istemez. Genç kızın başına da sevdiği genç ile görüştürmemek için bir yüzbaşı diker. Duruma üzülen köle Androcles yüzbaşıyı oyuna getirir ve gençlerin çeyiz parasıyla birlikte kaçmasına yardım eder. Ancak kendisini de bu arada kaçarken bulur. Ormanda bir aslan ile karşı laşır, ona yardım eder ve dost olurlar. Ama yüzbaşı ile zengin adam Androcles'i yakalayıp vahşi hayvanlara yem olması için Roma'ya götürürler. Aslan ile aşıklar da Androcles'e yardım etmek amacıyla peşlerine düşerler...
Oyun hakkında yönetmen Metin Oyman şunu söylüyor: "Pırtlatan Bal" yazarının da belirttiği gibi bir masal, bir çocuk öyküsü. Ama diğer çocuk öyküleri gibi mutlu sonla bitmiyor. Öykünün finali biraz buruk, biraz dramatik, ama yine öykünün sonu herkese mutluluk dileyerek bitiyor. Çalışmayı, üretmeyi, paylaşmayı kısaca sosyal dayanışma ve barışı öğütleyen bir oyun "Pırtlatan Bal".
Tiyatro: Koza Tiyatrosu Yazan: Kadir Gültekin Yöneten: Kadir Gültekin Sahne Tasarımı: Hakan Akar Giysi Tasarımı: Erol Aydın Işık Tasarımı: Sibel Ayerdem Müzik: Murat Demiral Keloğlan çok tembel bir çocuktur. Devamlı anasını üzmektedir. Bir gün anasına kasabaya gidip çalışmak istediğini söyler. Kasabada kendine göre bir iş bulur. Patronu olan Ağa'nın evine giren hırsızı yakalar ve Ağa Keloğlan'a kızını vermek ister. Keloğlan ve Ağa'nın kızı nişanlanırlar. Sonra köyde bir düğün yaparlar...
12
Yazan: Zerrin Akdenizli Çelenk Yöneten: Ahmet Somer Dekor: Hüseyin İngin Kostüm: Gülhan Kırçoca Işık: Savaş Kuraner Müzik: Yaşar Özveri Oynayanlar: Mehmet Güler, Meltem Evcioğlu Yücesal, Ecehan Sarman, Erem Nala, Engin Benle, Bülent Özbirgül, Yaşar Özveri
cy
a
Tiyatro: İzmir Devlet Tiyatrosu Yazan: Erk Voss Çeviren: Can Gürzap Yöneten: Levent Ulukut Dekor-Kostüm: Funda Cebi Işık: Osman Kaya Müzik: Yener Sezgin Koreografi: Meltem Yorulmaz Oynayanlar: Tayfun Bakırdöğen, Yener Sezgin, Kerem Kupacı, Erkan Sever, Murat Ergür, Gözde Bakşık, Azade Köçükaycan, Zeynep Kumral, Evinç Seçiç Atasoy, Nilgün Tüzün, Isanç Seçiç, Zekai Göksu
pe
Tiyatro: Antalya Belediye Tiyatrosu Uyarlayan ve Yöneten: Namık Agayev Müzik: İhsan Kılavuz Işık: Bülent Beker Oynayanlar: Cenap Aydınoğlu, Muhammet Uzuner, Birsen Bilgin, Arzu Gamze Kılınç, Ahmet Bilgin
Çocukların çok sevdiği bir masal olan "Alaaddin'in Sihirli Lambası", 'sevgi', 'kahramanlık' ve 'hayal dünyası'nın bir bileşimi. İnsanlığa ve barışa karşı olanlarla silahla savaş mak yerine, akıl gücü ve sevgiyle savaşmak gerekliliğini vurgulayan oyun, bunu çocuklarla paylaşarak çözüme ulaşıyor.
Kendisine yardım edecek kız çocuğu olmayan bir Terzi ile; tüm isteğine rağmen kendine yardım edecek bir oğlu olmayan bir Değirmenci'nin ve onların çocuklarının öyküsünü anlatıyor. Günlerden bir gün Terzi'nin oğulları ile Değirmenci'nin kızları tanışıyor ve arkadaş oluyorlar; birlikte dans yarışmasına katılmaya karar veriyorlar. Yarışmayı kaybediyorlar ama birbirlerinin dostluklarını kazanıyorlar. Bu arada Değirmenci'nin kızları Terzi'ye; Terzi'nin oğulları da Değirmenci'ye yardım ediyor...
Tiyatro: Koza Tiyatrosu Yazan: Burhan Perçin Yöneten: Kadir Gültekin Sahne Tasarımı: Hakan Kankur Giysi Tasarımı: Yasemin Yeşilgöz Işık Tasarımı: Erol Aydın Müzik: Murat Demiral Sürekli yalan söyleyen Oya'nın doğrucu arka daşı Gökhan, ona yardımcı olmaya çalışır. Oya, onun sözünü hiç dinlemez ama yaşanan olayların ardından Oya yola gelir ve bir daha yalan söylememek için söz verir. 13
BU AY SAHNEDEKİLER
pe cy
Oyuncular Tiyatro Grubu şiddeti konu aldıkları "Araba" adlı gösterileriyle Kemancı Rock Bar'da. 5. yıllarında 5. projeleriyle, dünyada ve ülke mizde yaşadığımız toplumsal şiddetin birey üzerinde yarattığı hasarı anlatmayı amaçlayan topluluk, günümüzde şiddeti anlatmanın en iyi yolunun mobil kültürü olduğuna karar verip, kendilerine arabalardan oluşan bir dünya yaratmışlar. Bu dünyanın Tanrısı da elbetteki medya (Televizyon) olmuş.
Tiyatro: Antalya Belediye Tiyatrosu Çeviren: Muzaffer Ramazanoğlu Uyarlayan: Namık Ağayev Yöneten: Namık Ağayev Müzik: İhsan Kılavuz, Onur H. Dağlı Oynayanlar: Muhammet Uzuner, İlker Aksum, Arzu Gamze Kılınç, Ahmet Bilgin
a
Tiyatro: Oyuncular Tiyatro Grubu Kurgu: Selma Köksal, Gülsüm Soydan, Adnan Tönel, Cem Safran Yöneten: Adnan Tönel, Selma Köksal Giysi Tasarımı: Berna Sarıtaş Işık Tasarımı: Kamil Fırat Koreografı: Işıl WrenshalI Oynayanlar: S. Köksal, G.Soydan, A. Tönel, B. Yavuzer, K. Erten
Tiyatro: Antalya Belediye Tiyatrosu Yazan: M. Taner Çelik Yöneten: Mustafa Avkıran Sahne Tasarımı: Selçuk Gürışık Giysi Tasarımı: Selçuk Gürışık Işık Tasarımı: Selehattin Yazar Müzik: İhsan Kılavuz, Tuna Orhan Oynayanlar: M. Uzuner, M. Kayacan, F. Çelik, C. Aydınoğlu, A.Bilgin, A. Sürekli, A.Gamze Kılınç, H. Özgür, B. Bilgin, Z. Apaydın
İki üniversite bitirmiş bir işsizin son çare olarak genelevde çalışmaya başlaması ve tanık olduğu olayları kaleme almasıyla toplumu muzun sorunlarına güldürü yoluyla işaret edi yor. 14
Oyun, Hındırlık Kulesi'nin mumlarla aydınlatılmış mistik atmosferinde, otantik bir müzik eşliğinde (bardaklar, davullar, kanun, cura, saksafon) sergileniyor.
Tiyatro: Antalya Devlet Tiyatrosu Yazan: Ali Meriç Yöneten: Ali Meriç Sahne Tasarımı: Buket Akkaya Giysi Tasarımı: Buket Akkaya lşık Tasarımı: Selehattin Yazar Müzik: İhsan Kılavuz Koreografi: İhsan Kılavuz Oynayanlar: Teoman Özer, Reha Özcan, Şule Öner, Tuna Orhan, Ahmet Açıkgöz, Erdoğan Aydemir, Deniz Baytaş, Süheyla Güzel, Yasemen Büyükağaoğlu, Nalan Kıray Yavuz, Selim Bayraktar, Salih Deveci, Sedat Savtak, Ezgim Kılınç, Ebru Sırkıntı, Ayşe Ergül, Hasan Kollez Şarkısıyla türküsüyle, çalgısıyla çengisiyle eski lerden olabildiğince yalın hazlar tatmak ister seniz buyrun "Akide Şekeri"ne... Buyrun eğlen meye, gülmeye.
BAKIŞ
DÜŞÜNMEYİ YEĞLEMEMEK DÜŞÜNMEMEYİ YEĞLEMEK Zeliha Berksoy
Boş bir alanda, gürültüler ve yalnızlık. Son on beş yılımız işte böyle bir zaman dili mi... Medya karşısında özgünlük arayan "Sanat".
a
Hızlı üretim-tüketim; her an yeni, göz alan, anlık göz eğlendirmelerle etkileyici olmak istiyor toplumda. Özellikle genç kuşaklar üzerinde.
pe
cy
Tiyatro da böylece yaratıcılığını yalnızca çarpıcı, şaşırtıcı, gülünç olmaya adıyor. Ama ne uğruna? Düşünmemeyi yeğle yerek mi? Kitleleri her gece karşısına alan ışıklı kutu, nedensellikler yerine heyecan yaratmak ve şok etmek, insanı düşüncesizce kendi duygularının uç nok talarına vardırmak çabasını görev edin miş. Sanatsal yaratıcılığın objektivizmi yaşama dair ölçütler ve tartışmalar. Kim istiyor ki bunu?
Pazarlamacılıkta alım-satım önemli, düşünmeye, duymaya, anlamaya ve sevmeye vakit yok gibi... İnsan uygarlıktan ve insani değerlerden sökülürken tiyatro onun bekçiliğini yap mak çıkmazında. Bu Postmodernizm ruhu; tüm saçmalıkları ve protestliği ile, bir çıkış yolu bulamayan yapayalnız ve her geçen gün ayağının altından kayan yeryüzü üzerinde patinaj yapan bireyin durumu ile alay etmekte sanki.
yüzyıl sonunda toplumların hali; beyinler bilgi çöplüğü, ruhlar yorgun, yürekler sahipsiz. Çağımızın birinci yarısında yaşanan bütün acılara dair tiyatronun bilimsel, araştırmacı tavrı, söylemi, yaşamın somut gerçek oyununu kurdu. Üretim ilişkilerinin hızlı dönen motorları ve pazarlamacılığı insanın doğasını yara ladığı gibi tiyatroya göre de değil. Yaratıcılık meselesi, ısmarlamadık veya kitle kültürüne, arz talep olayına mal yetiştirmeye benzemez. Nitelik-nicelik çelişkisi sanatta derin bir mesele. Günümüzde orta karar sıradan zevkler, paranın sahibi olan tabakanın beğeni dayatması, geçerli bir kitle kültürü pazarı yaratmakta. Medya ile de milyonlara ulaştırılmakta. Kitlelere sunulan bu sahte dünyalar giderek kitle kültürünü yarat makta. Tiyatro ise küçük salonlarda yaşama dair yalın söylemi ile öylece var olacaktır, tıpkı binlerce yıldan bu yana olduğu gibi, çağına yaptığı tanıklığı sürdürerek. Çağın son yıllarında insanın insanlığını, yaşamın özgün değerlerini, somut gerçeğini ona anlatmayı sürdürecek.
Tüm dünyada Kapitalizm ve diğerleri adına yağmacıların, fırsatçıların koşturduğu, diğer taraftan bürokratlık adına sinik tavırların sergilendiği bir 15
SÖYLEŞİ bilmeyen biri bile oyunu seyrederken ne anlatılmak istendiğini anlayabiliyor . Tabii ki otantik türk çalgıları def ve narekeyi de ekleyince büyülü bir atmosfer oluşuyor.
Cengiz Özek,1964 İstanbul doğumlu. İstanbul Belediye Konservatuarı Tiyatro Bölümü mezunu. 18 yıldır Karagöz oynatıyor. Karagöz, Teship, Minyatür ve Kalemisi üzerine yurtiçi ve yurtdışında 35 sergisi var. Birçok ülkedeki müzeler de de kendi yapımı Karagöz kolleksiyonları bulunmakta.
Yurtdışında bu kadar övgü alan bu gösteri sanatının, ülkemizde ilgi görmediği doğru mu?
Cengiz Özek: Geleneksel Türk Tiyatrosu'nun ilgiye ihtiyacı var.
Karagöz, bir nostalji... Koyuncuoğlu
Karagöz oynatmaya nasıl başladınız?
İlk oyun denemelerim Mualla Eyüpoğlu'nun aile toplantıla rında gerçekleşti. İlk karagöz hikayem "Aptal Bekçi"ydi. O sıralar karagöz oynatırken dakikaları sayardım. Ben kendim oynatırken sıkılırdım. Hem bana hem de izleyiciye bir eziyet gibi gelirdi. Perdenin arkasından izleyici lerin sesini duyardım. Bu tabii biraz heves kırsa da, bir yan dan da bu yolun başlangıcı oldu. Mualla Hanım'ın evin de neredeyse tüm klasik Karagöz oyunlarının ilk dene melerini yapmış oldum. Böylece gittikçe kendime güvenim artmaya başladı. Ve çeşitli çocuk fuarlarında oyunlar sahneledim. Daha sonra Karikatürcüler Derneği Salonu'nda halkımıza ve ilgilenen turist lere kendi derlediğim "Dünyayı Sev Yeşili Koru" adlı oyunumu programlı olarak göstermeye başladım.
pe
- İlkokulda bir resim dersimiz vardı, karagöz figürleri çi zerdik. Zamanla, resim hocam Ali Kıyak'dan Karagöz figürlerinin yapımını öğrendim. Daha sonra çeşitli müze ve özel koleksiyonlarda -bunlardan bazıları Topkapı Sarayı Müzesi, Şehir Müzesi, Yapı Kredi Bankası Koleksiyonları, Ragıp Tuğtekin Koleksiyonu, Robert Einhager, Mualla Eyüpoğlu Koleksiyonukaragöz figürleri üzerine incelemeler yaptım, böylece elimdeki karagöz desenleri çoğaldı. Yavaş yavaş, yapım teknikleri hakkında, işleme, bağlama ve desenler üzerindeki renkler konusun da birçok bilgiye sahip oldum. Ve 400'e yakın figürüm oldu. Bu çalışmalar neticesinde ilk Karagöz sergi mi 1981 yılında Yapı Kredi Bankası Kazım Taşkent Sanat Galerisi'nde sergiledim. Serginin tamamı, şu anda Hollanda Ulusal Müze kolek siyonunda. Bundan sonra da 16
-Aşağı yukarı Danimarka'ya beşinci gidişimiz. İlk defa 1989 yılında gitmiştim. Almanya, Fransa, Belçika, Macaristan, Malta, İsveç, Norveç, Finlandiya bu ülkeler arasında sayılabilir. Danimarka'ya son gidişimle birlikte 350'ye yakın oyun sahnelemiş olduk. Oyunlarımızı yabancı ve Türk çocuklarının okuduğu okullarda karagöz figür lerinin nasıl yapıldığını anla tan bir dizi seminerler çerçevesi içinde sunduk. Bunun dışında ülke içinde yapılan festivallere katılarak aynı oyunları bu sefer büyük lere gösterdik. İlgi çok büyüktü. Herkes bu sanatın kaybolmaya yüz tuttuğunu duyunca çok şaşırıyordu.
a
Emre
Sizin sürekli yurtdışında karagöz gösterileriniz oluyor. İzlenimleriniz neler?
cy
ı
Topkapı Sarayı Müzesi, Ayasofya Müzesi ve birçok banka sergi salonlarında, fuarlarda koleksiyonlarımı sanatseverlere sundum. Bu sergilerim sırasında bana "Neden karagöz oynatmıyor sun?" diye sormaya başladılar. Ben de kendi kendime neden olmasın diye düşünmeye başladım.
Dil problemi ile karşılaşmıyor musunuz? -Oyunlarımızda karagözün bu güne kadar değinilmeyen şamanistik ve budistik değerlerini ön plana çıkartıyoruz. Yani çarpılmalar, şekil değiştirme ler, büyüler yer alıyor. Oyunda sözden çok hareketi ön plana çıkardık. Hiç dil
- Şimdi, biraz önce de bah settiğim gibi, programlı gös teriler yaptık. Ancak Türk halkı gelmedi. Milli Eğitim Bakanlığı'ndan izin aldık, okullarda gösteri yapmak için. Karagöz'ün adını duyan okul yöneticileri, "Acaba başka oyununuz, çocuk oyunu filan yok mu?" diye soruyor. Karagöz oyunlarında Arapça kökenli kelimelerin çokluğundan çocukların anlamayacağını düşünüyor olabilirler mi? - Ben yeni Türkçe ile oynatıyorum. Tabii, seyretmeden bunu bilemez ler. Ancak bir önyargı söz konusu olabilir. Bir de hiç Karagöz seyretmemiş insan lar da var içlerinde. Veya televizyonlarda bir şeyler görmüşler. Onlar da bu sanatın son derece kötü örnekleri. Herkes zannediyor ki, Hacivat ve Karagöz diye iki adam var, biri bir söz söylüyor, diğeri onu yanlış anlıyor. Bütün olay bu sanılıyor. Halbuki karagöz başlı başına bir kültür ve Türkiye de zengin bir Karagöz kültürüne sahip. Sizce bu kültüre sahip çıkılması için neler yapılmalı? - Bir elin parmakları kadar Karagöz oynatıcısı kaldı. Bu konuya gönül vermiş birkaç öğretim görevlimiz var. Bu kadar insanla ne yapılabilir?
pe cy a
pe cy a
En azından Devlet Konservatuarları Tiyatro Bölümleri'ne "Geleneksel Türk Tiyatrosu" dersleri konu labilir. Ödenekli tiyatrolar, Geleneksel Türk Tiyatrosu çalışmalarına ağırlık verilebilir. İlköğretimde resim ve iş bil gisi derslerinde ufak bir giriş yapılabilir. Karagöz'ün içinde barındırdığı şamanistik kö kenden bahsettiniz. Geleneksel Türk Tiyatrosu bağlamında bunu biraz aça bilir misiniz? - Karagöz'ün ülkemize nasıl geldiği gölge oyunu formun dan Karagöz'e nasıl dönüş tüğü, birçok varsayımı içinde barındırır. Bu kapsamlı varsayımların içinde özellikle 18
benim ilgimi çeken, Karagöz'ün Orta Asya Türkleriyle ülkemize gelmesi ve oradaki kültürün özünü içinde taşır olması. Oynattığımız son oyunda klasik Karagöz oyunlarından "Kanlı Kabak" ve "Çiftecadılar"da özellikle bu izlerin olduğunu düşünüyorum. Konuşan bir ağaç var oyun da, yani ağaç bir ruha sahip. Şamanizme göre, her şeyin bir ruhu vardır, Bu ağaca kötülük yapan insanların şekil değiştirmeleri yine Şamanistik bir inançla bağlantılıdır.
Karagözle ilgili olarak ileriye yönelik planlarınız var mı? - Şu anda oyunlarımızı sah nelediğimiz Uluslararası Tiyatro Festivallerinde
Karagöz'ümüzü; oynattığımız oyunlarla, seminerlerimizle ve açtığımız sergilerle tanıtmaya devam edeceğiz. Şu anda, asistanım Nesrin Gilay'la bir likte Kenter Tiyatrosu'nda her Çarşamba ve Pazar saat 12.00'de Karagöz oynatmak tayız. Ancak, yurtiçinde daha etkin bir tanıtımla programlı gösteriler yapmak arzusu taşımaktayız. Benim en önemli düşüncem, bir Karagöz Müzesi kurabilmek. Yaşayan bir müze. Karagöz tasvirlerinin sergilendiği yapımının anlatıldığı, oynatım kurslarının verildiği, günümüzdeki son ustaların oyunlarını sahneleyebileceği ve araştırmacıların Karagöz konusunda ihtiyaç duyabile cekleri her türlü dökümanın bulunabildiği, "Bu Karagöz
Bizimdir" diyebileceğimiz ve insanlara gösterebileceğimiz bir canlı müze. Girişimleriniz oldu mu? - Düşüncem daha çok yeni. Yurtdışında birkaç şehrin Belediyesine bağlı kültür daireleri bu sanatı yaşata bilmemiz için, en azından "müzelik bir değer" olarak saklayabilmemiz için maddi ve teknik yardım sözü verdi ler. Yapacağım ilk şey Kültür Bakanlığı'na, Turizm Bakanlığı'na, Belediyelere, özel kuruluşlara başvurmak olacak. Öyle ya da böyle amacımız bu müzeyi kurmak, bu kültürü gelecek kuşaklara aktarabilecek ortamı oluştur mak. Sanırım bunun için her kapıyı çalacağız.
a
cy
pe
a
cy
pe
a
pe cy
a
cy
pe
ELEŞTİRİ
Üstün Akmen
AŞK ÖYKÜSÜ İÇİNDE SİYASAL HESAPLAŞMA
Benim gittiğim akşam İstanbul'un bütün öksürenleri sanki "Kenter Tiyatrosu'nda bir araya gelmişti, bu bir. İkincisi, herkes her şeye sürekli gülüp durdu. Oysa Refik Erduran'ın esprisi komik değil, acı; yani güldürmekten çok düşündürmek amacını taşıyordu. Alaylı bir söz, Erduran'ın kaleminden bazan buruk, bazan ağu gibi damlıyordu. Erduran'ın "Ramiz ile Jülide"de seçtiği kişiler duygu, tutku, düşünce yönlerinden hiç komik değildi ki!
cy
a
Karakterler abartısızdı. Ramiz ve Jülide birçok özellikleri ile işlenmişti de Hayati'nin ve Nur'un kişilikleri sanki biraz silik çizilmişti. Gene de, bir dönemin çapkın gol kralı Ramiz, geçmişi ve yaşam felsefesiyle gülünecek bir kişilik değildir. İçinde bulunduğu durum üzerinde seyirciyi dürtmekte ve düşündürtmektedir. Ramiz'in kimi kabadayılıkları, zaman zaman sinip silinivermesi, ticaret işlerinden anlamaması, kadınlara hiçbir hak tanımaması işin gülünecek yanı değildi.
pe
Bir zamanların porno yıldızı, çok kısa süren bir şöhretin sahibi olan; bugünün sadece kanaryası, sardunyası ve annesinin fotoğrafı ile konuşan; ses alma aygıtına anılarını anlatırken gönenen; çok yalnız, ama iyimser; parasız, ama olumlu; hem romantik, hem idealist; çırılçıplak posterini duvara asmış, ama bakire Jülide'nin de hiçbir repliği komik değildi. Geçmişin solcu yazarı, bugünün köşe dön meci akımına kendini kaptırmış, her türlü işin komisyoncusu Hayati'nin de gülünecek yanı yoktu. Ramiz'in büyük bir bankanın hukuk danışmanı olan kızı Nur'un yaşamında da gülünecek bir şey yoktu. Şimdi bir soru: Bu oyun acaba bir aşk öyküsü müdür, yoksa siyasal bir hesaplaşma mıdır? Bence ikincisi... Ama Türkiye, özellikle 1980 sonrasında yaşamın her alanına yayılan hızlı ve sağlıksız bir değişim sürecine girmedi mi? Birbirini izleyen çoğunluk ya da koalisyon hükümetlerinin günlük çözümlere dayalı politikalarından dolayı ekonomi çıkmaza
dalıp, uluslararası itibarımız ciddi boyutta yara almadı mı? Toplumun çeşitli katman ları arasındaki ekonomik ve sosyal uçurum giderek derinleşmedi mi? Amaçlı ve planlı bir depolitizasyon sonucu, insanımız ülke sorunlarına kayıtsız kalıp, sosyal literatüre "köşeyi dönme" gibi kavramlar girmedi mi? Siyaset ciddiyetini yitirirken, Meclis'e ve politikacılara güveni kalmayan halk, çözümü çoğu kez yasadışı bireysel girişimlerden beklemedi mi? Atatürk'ün Cumhuriyet'i emanet ettiği gençliğin bir bülümü, plastik gıdalarla beslenen, kökü olmayan bir müzik dinleyen, okumayan bir kuşağa dönüşmedi mi? Ramiz ile Jülide'nin öyküsü anlatılırken suç sanki sadece Sovyetlerin çöküşüne bağlanıyor gibi geldi bana. Gene de, "Ramiz ile Jülide"ye renk ve güç veren başka bir özelliğin, şiirin oynadığı rol olduğunu söylemeliyim. Oyunun dili, şiir kavramı ön plana alınarak düzenlenmiş; yani bir özenti yok şiirsellik adına. Şiir hem konuşmalardan, hem karakterlerden, hem de durumlardan faydalanılarak sağlanıyor. Şiir, gereken dinamizm içinde kullanılıyor. Her sözcük oyunun dramatik gelişimine bir şeyler katıyor. Erduran'ın motifler yoluyla anlamı renk lendirme yöntemini ise bu oyununda da kolayca izliyorsunuz. Sahnelerini o sahnede konuşulanların havasına uygun ne de güzel veriyor! Ve Mehmet Birkiye'nin yönetimi... Yazarın eserine gebe kaldığı ve satırlarını kağıt üzerine geçirdiği anlardaki ruhsal ortamı arayıp pek güzel bulmuş. Yazarın bile, belki kimi zaman farkında olmadığı yaşama kaynağından seyirciyi nasiplendirmek iste miş. Oyuncular mı? Yıldız Kenter ve Müşfik . Kenter; Şükran Güngör ile Özlem" Çakman'ın eşliğinde, ruhsal olanın aracılığıyla gövdesel olanı yaratıyorlar. Yani gene yaşıyorlar, yaşatıyorlar. Hepsi bu... 23
DOSYA
DİLİN DİYALEKTİĞİ KIKIRDAKSIZOLUYOR Şensoy
Brecht camii müezzinlerine çok fena gıcık olan, Bertolt Brecht'i bir dünya görüşünün tutsağı olmuş, pek de önemli sayılmaması gereken bir yazar olarak nitelendiren, Brecht-severlerin en gıcık olduğu, devrimci tiyatro ağzında "amerikancı pezevenk" diye tanımlanan Martin Esslin'in "BERTOLT BRECHT YA DA GÜDÜMLÜLÜĞÜN TUZAKLARI" isimli, kırmızı kaplı kitabını, bana 25 Haziran 1973 günü saat 11.30'da Strazburg Devlet Tiyatrosu'nun ana kapısından çıkarken, ayni kapıdan giriş yapan okul arkadaşım Jean-Michel verdi. Elinde bu kitap, sinirle okula geliyordu. Belki de ilk rastladığıma vereceğim bu kitabı diye çıkmıştı evinden, koşaradıma geçmişti okula doğru.
pe cy a
Ferhan
- Selam! dedim. - Selam! dedi ve elindeki kitabı bana uzatarak, sinirle sürdürdü konuşmasını: - Al! Brecht hakkında yazılmış en aşşağılık kitap! Kitabı aldım, Ernest Munch sokağındaki, çatı arasından bozma, bir buçuk odalı evime geldim. O aşşağılık kitap, benimle Kanada'ya gitti, yeniden Strazburg'a geldi, İstanbul'dan yurda giriş yaptı, Teşvikiye, Şişli, Kazancı Yokuşu, Gümüşsüyü, Rumelihisar, Ataköy, Arnavutköy, Etiler salak güzergahını izleyerek Tarabya sırtlarına ulaştı.
İnsan 1994'de Tarabya'da oturacağını bilse, bu uzun ve salak yolu izlemeden, 1975'te Teşvikiye'den bir taksi marife tiyle, gayet kestirme Tarabya'ya gelebilir, yol ondokuz yıl sürmez ve yol parası at ve deve ve dinozor tutmazdı. 1975'te eski bir impala taksiyle Teşvikiye'den Tarabya'ya gidiş, tutsa tutsa kaç dolar tutabilir, zaten dolar kaç kuruş? Üstelik, kahvenin köşesinde, mahallemizin değerli şoförlerinden. Her 24
Yol Bilir Kamil Ağbi'yle uzun bir pazarlık sonucu belirlenecek yol parası, taksimet re yok, bi bok yok... - On liradan aşsa, Kasımpaşa! Bir gıcır yeşil onluk görmeden bu impalanın kamışına benzin yürümüyor be canım! der, sonra sana acır ve bir kıyak yaptığının altını çizerek, pos bıyıklarını sıvazlıyarak, altı liraya razı olarak, geçer direksiyona Her Yol Bilir Kamil Ağbi. Tatlı adamdır, yalnız çok konuşur. Yol boyu bitmez tükenmez, hapis, ırza tecavüz, maç kavgası, esrar içen amerikalıları ne biçim dövdüğü gibi sergüzeştlerini birbirine paralel kurgulu olarak anlatır. Onun Martin Esslin'in kitabıyla ilgisi, ne taşıdığını bilmeyerek kitabın bir karton kutu içerisinde başka kitaplarla arkadaş olarak, Teşvikiye'den Şişli Hanımefendi sokağa nakliyesini sağlaması. Ancak Her Yol Bilir Kamil Ağbi'nin, konumuzla ilgisi, kendine özgü bir dil konuşması. İstanbul argosuyla, "Kamil-ağbice" diyebileceğimiz bir özgün dilin, Her Yol Bilir Kamil Ağbi'nin o anki sinir katsayısına orantılı olarak hercümerç edilmesinden oluşan, yalnız kendisinin konuştuğu, yani uydurduğu, sinirliyken de dünyaya alaylı bakabilen bir söylev biçimiydi bu. - Nerden buluyorsun lan bu lafları Kamil Ağbi? denildiğinde de, sigarasını sömürür, dumanını üflerken, nikotinden ortası sararmış beyaz pos bıyıklarını sıvazlar: - Götümden uyduruyorum, ciğerim! diyerek, bütün Teşvikiye'yi inleten bir kahkaha atardı. Gülmesi boyunca ağzı sanki Teşvikiye'yi yutacakmış gibi açılır, sonra o ağız Teşvikiye'ye acır, onu yut madan kapanırdı. O aşşağılık kitabında, Martin Esslin, Brecht'i biraz da küçümseyici bir alayla ıcık cıcık incelerken, bir konuda ona hayranlığını gizleyemiyerek:
"... Brecht şiirlerinde ve oyunlarında ken disine özgü, belirli ritimler koyan ve belirli bölgesel bir şiveye bağlı kalmadan, gerçek konuşma havasını veren bir dil yaratarak, ender görülen bir başarıya ulaşır. Ancak bu dil, gerçek te hiç kimsenin kullanmadığı bir dildir. Belki yalnızca Brecht'in kendisi bu dili kullanmaktadır. Bu dil öylesine özgün, düşünülmüş ve değişik geleneklere dayanan bir dildir ki gerçek söylev havasını yaratır. Brecht'in pek bütün lüğü olmayan ilk oyunlarında bile halkın özellikle dikkatini çeken, kaliteyi yaratan bu dil olmuştur..." demekten geri kalmıyor.
pe cy a
Bertolt Brecht ve Her Yol Bilir Kamil Ağbi bu anlamda benzeşiyorlar. Her Yol Bilir Kamil Ağbi'nin epik tiyatro üstüne kuramsal çalışmaları ve tiyatro eserleri yok. Ancak Brecht'in de, Sinop Cezaevinde mapus yatmışlığı, onbeş yaşında kızı Maslak yolunda bozmuşluğu, Beşiktaş'ın Fener'e son dakika golüyle 2-1 yenilmesi üzerine, sekiz Fener'liyi dövmüşlüğü, esrar içen amerikalıları marizlemişliği, ayakkabının topuğuna basmışlığı yok. Yani ki Bertolt Brecht ve Her Yol Bilir Kamil Ağbi, ayrı ayrı ekoller.
1928 Berlin'inin kaleminden kan damlayan eleştirmenlerinden Harry Kahn 17 Ocak tarihli "Die Weltbuehne"deki "Bert Brecht" başlıklı yazısında şöyle diyor: ".. Neyse ki Brecht'in stili var! Her an sizi iyi niyetle dinlemek zorunda bırakıyor. Öyle anlar geliyor ki, kişileri çeyrek saat boyu en aptal düşünceleri savunuyorlar. Zaman zaman söyledikleri tamamen anlamsız, ama önemli olan bunları hangi biçimde söyledikleri. Brecht'ten başka hiç bir yazar, halk kitlelerinin dilini yakalamayı bilememiştir. Karşılaştırma yaparsak Brecht'in yanında Hauptmann hiç bir doğallığı yokmuş gibi kalır, Toller'in yazdığı Almanca ise Brecht'e göre zavallıca gülünçtür. Çünkü Brecht'in dili ikinci planda dolaylı bir etmen ya da basit bir entelektüel anlatım sorunu değil, birinci dereceden bedenin bir işlevidir. Sözcüklerin seçimi "banal"dir ama sıralanış biçimi dahiyanedir." Her Yol Bilir Kamil Ağbi, Bertolt Brecht, Boris Vian özgün söylev biçimleriyle, öteki yazarlardan ayrılırlar. Bu ayrıntıyı herkes çok iyi algılamaz. Bu durumu hiç çakmamış yazarlar olduğu gibi, çakmış ve fakat benim de özgün bir dilim olsun diye ıkınmaktan öteye gidememiş olan-
Ferhan Şensoy, "Üç Kurşunluk Opera"nın bir sahnesinde.
lar da var. Şöyle bir bakın çevre düzenle menize, mahallenizde ne kadar çok yazar var. Daha doğrusu o kadar çok yazar yok, bir sürü arzuhalci var. Yalandan filozof gasteciler var. Her boku biliyorlar. Örnek vermek çok ayıp, çoğunluktalar. Alın, bir gavur gastesini, bakın bakalım kaç tane köşe yazarı var. Bizim gastelerden birini alın bakın, kim köşe yazarı değil? Her sayfada en az iki köşe yazarı, gastelerimiz maşallah çok sayfalı. Köşe yazarı olmayanın da ayrı bir özel köşesi var, kıvır and zıvır yazıyor. Haber yazarı da "ağbicim, biz sıradan bir muhabir değiliz ki bizim de elimiz adel fosforlu tutuyor" düşüncesiyle, herhangi
bir haberi, herhangi değilmiş gibi yaz maya uğraşıyor. Belirli ve kendince edebi bir üslup içinde verme çabasında, Karadeniz bölgesinde Fiskobirlik ile ala caklı üreticiler arasındaki anlaşmazlığı. Ve fakat, Her Yol Bilir Kamil Ağbi'den dinlesen Fiskobirlik hikayesini dinlemeye doyum olmaz. Şunu demek istiyorum, Her Yol Bilir Kamil Ağbi, hiç kitap yazmamış çok önemli yazarlarımızdandır. Gel dikiz ki, çok kalın yazarlar antolojisinde kendisine yer verilmemiştir.
25
DOSYA
SORUNLAR VE SORULAR Şahika Tekand
Türk Tiyatrosu'nda "devletin kültür poli tikası sorunu" vardır. Türk Tiyatrosu'nda finans sorunu vardır. Türk Tiyatrosu'nda salon ve diğer altyapı sorunları vardır. Türk Tiyatrosu'nda eğitim sorunları ve buna bağlı olarak ortaya çıkan sorunlar vardır. Türk Tiyatrosu'nda kadro sorun ları vardır.
cy a
Bu sorunlar ve bunlar gibi daha pek çok saptama pek çok kez yapılmış, söylen- ' miş, yazılmış, anlatılmaya çalışılmış doğru, önemli ve reddedilemez sapta malardır.
pe
Ancak bütün bunların yanında bugün tiyatromuz için yaşamsal önem taşıyan,' belirleyici bir başka sorun, tiyatroya hatta sanata bakışta, ele alışta odaklan maktadır. Bugünün Türk Tiyatrosu, zamanın ruhunu yakalamış bir tiyatroyu ortaya koyacak bir sava ya da birbirleriyle statüler anlamında değil de sanatsal anlamda kapışacak, bu yolla canlı bir yaratıcılık',ortamı sağlayacak tiyatro savlarına sahip midir? İyi ve doğru tiyat royu yapmanın yolu düşünsel koşullara mı pratik koşullara mı bağlıdır?
Dünyada sanatın kendisini bütünüyle masaya yatırdığı, sanatsal faaliyetin ve tartışmanın, düşünsel faaliyet ve tartışmaların tam ortasında yer aldığı günümüzde, Türk Tiyatrosu'nda zamanın ruhunu ifade edecek tiyatro düşüncesine ya da düşüncelerine var manın yolu salt tiyatro sanatı çerçevesi ile tiyatro sahnesine daha da "modern leşme" ya da "farklı olanı arama" çabası ile ya da yapılmış ve yapılmakta olan örnekleri en doğru, en yetkin ve en ustalıklı hale getirmeye çalışmakla mı sınırlıdır? 26
Türk Tiyatrosu'nun seyircisini geri kazan ma ve yaygınlaşma sorunları varken, düşünsel anlamda ve bilgi itibariyle derinleşmeye çalışmasının, nitelik araştırmalarının, zor bela ayakta kala bilen tiyatroların nicelik kaygılarının önüne geçirilmesinin bir lüks, hatta şımarıklık olduğunu düşünen, salt uygu lamayı ve uygulamanın başarısını, bil giye, kuşkuya, arayışa, düşünceye tercih eden bir anlayış düşündürücü, hatta ürkütücü bir atalet, bir yerinde sayma sorunu ortaya çıkarmaz mı? Bilgiye karşı ilgisizlik, kuşkuya karşı korku, dünyada hem doğuda hem de batıda alıp yürümüş yoğun tartışmalara karşı tembellik, hem yaratıcılık alanında hem de değerlendirme alanında tiyat royu açıklayacak kavramlarda bir kargaşaya yol açıp, ortak dile ulaşmakta ve birbirini, hatta olup bitenleri anlamak ta güçlük çekilen bir tiyatro ortamı yaratmıyor mu? Böyle olunca yetkinlik ve içtenliğin, bilgi • ve yeteneğin yan yana gelebildiği, olması gerekenden az rastlanır bir durum haline gelmiyor mu? Böylesi ender örnekler karşısında duyduğumuz sevinç, bizi, olana da zarar veririz kuşkusuyla bir yetinme duygusu içine itmiyor mu? Yetkin ve ustalıklı sahnelenmiş her tiyat ro uygulaması bugüne ait sanat ve tiyat ro sanatı tartışmaları içinde yer alabilir mi ya da alması gerekmez mi? Sadece tiyatro sanatında değil, her sanat dalında, alıcısı tarafından kabul görmüş, ustalıklı, tarzı içinde doğru ve izlenmeye değer işler yapılır. Bu iyi bir şeydir ve olması gereken de budur. Bu
eserlere sahip çıkmak, alkışlamak ve onlardan haz almak gerekir. Ancak bu gibi eserler, var olan durumu "yetkin"leştirir, "çağdaş"laştırmaz ya da çağdaşlaşmanın koşulu değillerdir. Çağdaş olana ulaşmanın, "zamanın ruhunu" yakalamanın, yaratıcılığın sınırlarını genişletmenin yolu, bilmek, bildiğinden kuşku duymak, risk almak ve her adımda kendini tartışmak ve hatta reddetmek cesaretidir.
Şahika Tekand'ın yönettiği "Beş Kısa Oyun'dan bir sahne.
pe cy
a
Kültürel gelenek sorunlarının yaşandığı; düşünmenin, bilmenin, merak etmenin tehlikeli sayıldığı; popüler olana ve statülere tapınmayı körükleyen bir gün lük yaşamın son derece güçlü bir şekilde yaygınlaştırıldığı; toplumsal düzenin işlemesini sağlayan genelgeçer başarı ölçütlerinin her alana gelip yerleştiği ülkemizde tiyatronun yaşadığı bu sorun lar ve koşullar doğal olabilir ancak kabul lenilmesi gerekmez.
27
DOSYA
YÖNETMEN. GÖZÜYLE TÜRK TİYATROSU Kasapoğlu
Gelişmiş ülkelerde tiyatro kesin hatlarla ikiye ayrılmış durumda. Devletten, vergi lerimizden ödenek alan "Ödenekli Tiyatrolar" ve "Özel Tiyatrolar". Yüzyıllardır insanlığın gelişmesi için, "İnsan" olması için çaba gösteren, yemek yemek, uyumak ya da çocuk yap mak gibi insanlığın gereksinimi olan "Kültür" (Bu kelimeyi bu yazıda açıkla maya çalışmak gibi bir niyetim yok...) ti yatroda bu ayrılığın da nedeni.
pe cy a
Işıl
Örneğin, Fransa'da gerek devletten gerekse belediyelerden ödenek alan tiy atroların; ki bunlar "Tiyatro Salonu" ya da sadece "Tiyatro Kumpanyaları" ola bilirler, gerçekleştirdikleri oyunlarla "Özel Tiyatroların gerçekleştirdikleri oyunlar arasında çok önemli farklılıklar söz konusudur. Bulvar Tiyatroları diye de adlandırabileceğimiz bu söz konusu Özel Tiyatroların oynadıkları metinler daha çok vaudville ya da çağdaş farslardır ki bunların amacı seyirciye "hoşça vakit geçirterek" para kazanmaktır. "Kültür" diye özel bir sorunları yoktur. Yönetici ya da sahipleri bir tüccar ya da bir sanayici, bir işletmeci olabilir ve para kazandıkları sürece çalışmaya devam edebilirler. Bu durumlarda tiyatro bir ticari "meta"dır ve ekonominin kızgın rekabet çarkları burada da işler. Oyunlar para kazandıkları sürece oynarlar, oyun cular seyirci getirebildikleri sürece işe yararlar, tutulmayan bir oyun üç gün sonra kaldırılır vs... vs... Elbette bu tiya trolar için devletin ya da belediyenin ya da ülke çalışanlarının vergilerinin hiçbir katkıları "Ödenek" (Subvantion) adı altında olamaz. Ticari şirketlerdir, riskleri ni kendileri alırlar, "Kültür"e katkı diye bir sorunları yoktur, ister müzikal ister vaudville isterlerse de "Deneme" yapa bilirler. Oyuncuları, yönetmenleri, salon ları da ayrıdır Bulvar Tiyatrolarının. Çok
usta yönetmenler, mükemmel, tiyatro tarihine imzasını atmış birçok saygıdeğer oyuncu çıkmıştır Özel Tiyatrolardan. Yani özetle bu iki tiyatro dünyasının, oyuncuları, yönetmenleri bile ayrıdırlar... Televizyon ve hatta dublaj sanatçılarının da tamamen ayrı oldukları gibi... Söz konusu bu iki dünyanın birisi daha iyi birisi daha kötü diye de bir sorun ola maz. İki dünyanın da iyileri ya da kötü leri vardır. Ancak FARKLIDIRLAR. Benimle yapılan söyleşide "Yeterli tiyatro sanatçımız, oyuncumuz, yönetmenimiz yok" derken bunu anlatmaya çalışıyorum. Altmış milyonluk ülkemizde tiyatro ile yaşayan sanatçılarımızın oranı diğer ülkelerle karşılaştırılamayacak denli düşük. Ve tiyatrocularımızın gözardı edilemeyecek çoğunluğu "Büyük" şehirlerimize toplanmış durumda. Bu iki dünyayı ülkemizde şimdilik gerçekleştirmek çok zor. Önce bunu düşünmeliyiz. Biz nasıl bir tiyatro yapıyoruz? Niye tiyatro yapıyoruz? A Tiyatrosunun B Tiyatro sundan farklılıkları ya da benzerlikleri ne? Türk Tiyatrosu'nun ileri gidebilmesi, daha da gelişebilmesinin ilk adımı çoğalmak olmalıdır. Çoğaldığımız sürece aramızdaki farkları daha iyi görebileceğiz. Rekabet artacak, "iyi" ya da "kötü" daha fazla ortaya çıkacak. Seçme özgürlüğümüz gelişecek. Farklılıklarımız iyice ortaya çıkmalı ki bir likteliğimizde neler yapabileceğimiz üstüne çalışabilelim. Şu sırada hepimiz iç içeyiz, birbirimizin yaptıklarını ya anlamıyoruz ya da anlamaya çalışmıyoruz. Genel bir "Tiyatro" kavramı içinde birbirimizden çok farklı işler yapıp hep "Aynı" işi yapıyormuşuz gibi görünüyoruz. Televizyona çıkan sunucu arkadaşımız da "Ben aslında tiya trocuyum", podyuma çıkan manken
or. Hiçbir tiyatrocunun "Benim hayalim beyin cerrahlığı ama yaptırmıyorlar" dediğini duymadım. Hiçbir tiyatro eğiti minden geçmemiş ama oyuncu olarak çalışmak isteyen yüzlerce kişinin yanında hiçbir zaman tıp öğrenimi görmemiş ama ameliyat yapmaya soyunan niye
pe cy a
arkadaşlarımız da "Benim hayalim tiyat ro" diyebiliyorlar. Ne onlara ne de diğerlerine herhangi bir eleştiri getirmek değil niyetim. Ancak bunlar ayrı ayrı meslekler (Her meslekte başarılı ya da başarısızlar vardır, olacaklardır.) ve ayrı eğitimler, yetenekler, çabalar gerektiriy-
yüzlerce kişi yok? Tiyatromuzun gelişiminin ilk adını ÇOĞALMAMIZ, FARKLILIKLARIMIZIN ORTAYA ÇIKMASI ve söz konusu bu FARKLILIKLARLA, BİRLİKTE neler yapa bileceğimizin araştırılmasıdır.
DOSYA
SIKIYSA YAZ SIKILMADIYSAN! Mustafa
Avkıran
Yaklaşık on yıl diyelim, bugüne dek. Yazarak ve yaparak bire bir, düşündük lerimi hayata geçirmeye çalışarak... yol uzun biliyorum ve ince ama.
pe cy a
Düşünmek, düşünerek üretmek, üre tirken çok düşünmemek, esrik olmak... Tüm bu uçuşmalar, bin dokuz yüz dok san yılında yüksek lisans tezimi yazarken tanıştığım Meyerhold ve sonrası döne mime ait. Bir dönem denilebilirse buna... Benim için bir dönüm çünkü. Dönüşüm belki de geri dönülemeyecek olana! Bir kitapta yönetmen tiyatrosu üzerine, Meyerhold'dan başlayarak önemli tiya tro ustaları üzerine yazılanlar ilgilendir mişti beni, o kadar ki bu ilgilenme sürecini iyice abartıp Viyana'da yönet menlik eğitimi almak üzere çıkıp taa oralara gittim. Ustalarla tanışıp yönet menlik ve onun ne olup ne olmadığı, nasıl olunup nasıl olunamadığı üzerine yalnızca 'fikirler aldıktan sonra ben de oturdum, bizi düşünmeye başladım. Bu ülkeyi, ülkenin 'rejisörlerini! Raik Alnıaçık, okuldan mezun olurken, yönetmen olma isteğim, eğitmen olma hayalimi kendisine açtığımda, "bak Haluk Hoca'na, bana bak, önce sahnede iyi bir oyuncu olacaksın, pişeceksin, sonra rejisör olursun, sonra da hoca!" Hep böyle olmuştu ülkemizde, özellikle de ödenekli tiyatrolardaki 'gelenek' bu olmuştu. Şimdi durup dururken dur madan yerinde adeti değiştirmenin manası ne ola ki! Biliyordum yol uzundu ve ince ama... Yönetmenlik çok zordu, bunu da fark ediyordum, çok çalışmak gereğini de biliyordum. Bilmek ise yetmiyordu. Bu ülkede 'rejisör' olmanın koşulları ise, kulağıma küpe olmuştu, sonra da kulağımı deldirdim zaten iki defa.
30
Yönetmen olmak için önce sahneye çıkılıyor, usta olunuyor ardından da yavaş yavaş 'rejisör'. Yönetmenlik öyle ha deyince olunuyor, olunuveriyor. Sağdan giriliyor ve soldan çıkılıyor ve sahnede Manisa bardağı gibi dizilmek ayıp sayılıyor. Sonra yönetmenlik üzerine bir güzel yazılıyor ve çiziliyor, devletin parası, paramız bizim bir güzel kullanılıyor güzel güzel projelerle! Bu projeler ve projeler sonrası yeni yeni projeler eski-yeni, oyuncu yönetmenlerce. Onlar da ustalaşıyorlar sahnede. Usta olduklarını zannediyorlar ya da. Onlar inanmasa da birileri sürekli yeni metinler veriyorlar ya da eski metinler vererek onların onlar olmasını sağlıyor lar. Ne söylediğini bile bilmedikleri eski ya da yeni metinler ne veriyor insanlara kendine önce, bunu bile düşünmeden yapılan projeler, harcanan para ve har cananlar... Bu memuriyet, sadece ödenekli tiyatro larda da değil, bu alışkanlıklar silsilesi, bu fırına ekmek yetiştirmek, fırın yanıyor çünkü, bu sürgit, bizi düşünmekten, daha çok düşünmekten alıkoyuyor. Her gün yapsak ekmeği, her gün aynı ekmeğin yapılabilme olasılığı, iyi bir zanaatkar değilsek oldukça düşüktür diye düşünürüm. Mideye oturma tehlike si büyüktür ve hamur olması, doyurucu olması ise çok zordur, sağlıklı olarak. Bir sanatçı iş olsun diye iş yapmamalı, bunu bilir bunu söylerim. Ülkemizdeki örnekleri gibi, ben yaptım oldu, olma malı. Bir de komedi lazım, hiç olmamalı. Seyirci istiyor olmalı. Olmamalı, yalan. Olmamalı! Gerçekten üreten insanlara ihtiyacımız var, bilenlerin de söylediği gibi! Popüler de olmalı eğer olabiliyorsa. İyi işler
Mustafa Avkıran'ın yönettiği, "Moskova-Petushki" oyununu 5. Sokak Tiyatrosu sahneledi.
a
bu oldu.. Ne oldu tören? Törene ne oldu? Tören oldu... Tören tiyatro oldu... tiyatro da tören. Şimdi kaybedilmiş olan, oldu. Ardından uzunca bir süre, ola ola geldi. Sonra entelektüel oldu yüzde doksan dokuz... ve ardından ard arda tiyatro tiyatro değildi artık. Bir devlet vardı. Devlet, din de olabilirdi ve fark etti önemli bu, politik açıdan. Öğretti doğru dediklerini tiyatrodan. Bir açıdan resmileşti, devlet gibi. Devlet resim gibiydi zaten. İnsanlar da devletin desteği ile tiyatro lara gitmeye başladılar sürü halinde. Tiyatroya gittiler işe gittikleri gibi ve çıktılar tiyatrodan, işten çıktıkları gibi.
pe cy
olmalı, eğer olabiliyorlarsa! İyiyse, eğer. Doğruysa! Doğru, söyleyecek sözü olanındır. Doğru, eğri olmayandır kısaca. ki nokta arasındadır, araştırılandır. Rahatsız olmak taa en baştadır.
Şimdi Türk Tiyatrosunda yönetmen olmanın koşulu nedir? Bir koşul var mıdır? Koşul gerekir mi yönetmen olmak için? Koşul gerekir mi, gerçekten? Koşullar oluşunca oradaki tiyatro mudur? Tiyatro ülkemizde nasıl yapıla-bil-mek-tedir de yapıla-ma-mak-ta-dır? Yapısal bir sorun mu vardır? Yapılar hep tek sorun mudur, içinden kaçılan... Yapı sorunu? mu? Sorun, yapılamaması mıdır asıl? Sorunca bunu kendimize kendi, bulunur yanıtı! Yanıt basittir aslında, soru doğruysa! Tiyatro ile yaşanıyor, yaşıyorum. Çok az da sorulsa temel soru, tiyatro nedir? Önce insan vardı tüm varlığıyla. Entelektüel değildi, yüzde doksan
dokuz... Yemeyi biliyordu ve üremeyi, konuşmayı öğrendi kendi diliyle. Sonra yaşadığı duvarları resmetti, avını resmetti, hikaye etti karısına... Karısı diyemediğine, bizim karısı dediğimize ya da kocası... Sonra bu hikayeyi, avlandıktan sonra yaptığı bunu, her törende yaptı, tören
Ve birileri sürekli yazdılar doğrular ve eğriler hakkında, hep bir yerlerde. Ve hep bir yerlerde tiyatro yapıldı. İstenil diği üzere! Oynandı. Oyun hep vardı. Oyun ve büyü hep! Şimdi, haydi oynuyoruz dediğinde bir ti yatrocu, bundan nefret ediyorum! Bir çocuk, haydi oynayalım derse, inanıyor ve hayran oluyorum oyuna çocuksam çocuk olabiliyorsam, entelek tüel değilsem yüzde doksan dokuz... Kaçıyorum yüzde yüz. Biliyorum ki... oyun, seyirlik olan oyun iki kişiyle var olur, bir oynayan, bir izleyen.
Oyun ama, gerçekten oyun, yalnız da oynanır. Prensip olarak oyuncu, oyun oynar ama her oyundan sonra gelişir, değişir ve dünya ile hesabı büyür, büyür, büyüdükçe büyür ve oyun büyü olur. Yönetmen bu yapının geleneksel olarak içindedir tabii ki, dışındadır aslında. Oyun başlar, yönetmen biter. Oyuncu başlar, yüzde doksan dokuz... Bu bir söylenişti! Ülkemizde tiyatro adına yapılan her türlü çabayı bilen, içinde olan, devam eden biri olarak elbette; kurumların yanlışlarını kurumsallaşmanın zorluğunu; havanda dövülen suyun boşluğunu bili yorum. Biliyor ve yaşıyorum. Bildiklerimi söylemenin doğru olmadığını da artık biliyorum. Bir şeyin sözlerle, özellikle tiyatroda değişemeyeceğini de biliyorum. Bunu da söyleyemeyeceğimi yalnızca yazıyorum. Bildiklerimle yetinemeyeceğimi, bilgilen me sürecinin sonsuzluğuna hâlâ ve inat la inanıyorum Bu nedenle, Türk Tiyatrosu üzerine söz söylemek hepimize ait, sıkılmadıysak! Türkiye üzerine söz söylemek zorundayız, yorulrmadıysak ve sıkılmadıysak! Söylemek, savunmak ve yapmak zorun dayız. Sıkıysa . 31
DOSYA
DÖNÜŞÜMLER Gürman
"Tiyatro... Tiyatro... Dergisi"nin geçen sayısındaki giriş yazısında Sayın Dikmen Gürün, tiyatronun artık günümüzde ne olup ne olmadığının, nasıl yapılıp yapılmaması gerektiğinin kısır tartışmalarla oyalanamayacağı, kalıplara sokulamayacağı gerçeğini bir kez daha vurguluyordu. Yazının içime su serpen bu içeriğini, kendi söyleyeceklerim için de bir başlangıç noktası olarak almak istiyorum. Tiyatroda doğrular üzerine konuşmak, "yaşam" üzerine konuşmak kadar zor bir şeydir. Çünkü eninde sonunda hepi miz bu sürekli akmakta olan şeyin içindeyizdir. Kimi zaman sürüklenir, bazan bir dala tutunur, kimi zaman direnir, kimi zaman kıvılcımlar tutuşturabiliriz...
pe cy
a
Müge
Sık sık çaresiz kalabiliriz, yönümüzü belirlemekte güçlük çekeriz, ama bazan -az çok da olsa- suyun yönünü de değiştirebiliriz. Bir de önümüzü tıkayan taşlar vardır... Gerçekte bu engeller yine bizlerin yarattığı taşlaşmış kurallar, donmuş düşünceler ve biçimler, önyargılar ve en çok da alışkanlıklardır. En kötüsüyse kendini sığ suların güvenli kucağına bırakıp, yosun tutmaya başlamaktır; çünkü o zaman bu taşlara daha tutunur kişi; ve ilerleyen şeye karşı kendi savunması olarak -farkında olarak ya da olmaksızın- onu kullanmaya başlar. İşte ölümcül olan budur... Gelişmeyi, yaratıcı çalışmayı, yeni atılımları engellemek, olmadı görmez den gelmek isteyen; kendisini tehlikeye atmadan, zora sokmadan, sıradan ve genel-geçer olanın peşine takılıp, her zaman usulüne uygun oyunlarıyla var olan bir tiyatrodur bu. Ne yazık ki, dünyanın birçok yerinde olduğu gibi tiy atro dünyamızın içinde de oyuncusun dan rejisörüne, yazarından eleştirmenine birçok kişi bu tuzağa düşme tehlikesiyle karşı karşıyadır. Oysa yavanlıktan uzak, yaratıcı ve yenileyici, cesur çalışmalara
bugün her zamankinden çok daha gereksinimimiz var. Sanat her zaman alışılmış duvarların aşıldığı yerde başlar ve "Avangart" kelimesinin içeriği ve anlamı da sonuçta bu değil midir?.. Ama bizde hâlâ 'avangart' ya da 'deney sel' gibi kavramlar bile yerini bulmuş değil; Biraz itici daha çok da küçümseyici bir hoşgörüyle karşılanan bulanık sözcükler niteliğinde. Ya da bunlardan sanki tiyatronun fantezileriymiş, sahte bir hayranlık uyandıran yeni formlarıymış gibi söz edilmekte. Öncü ve yeni atılımlar, hangi dalı olursa olsun zaten sanatın itici güçlerini oluşturan asal nite liklerinden biridir ve yine tiyatroda doğru dediğimiz şey-onun doğası gereği- hep hareket halindedir, bu yüzden de tiyatro zaten sürekli bir denemedir... Aynı zamanda sürekli kendini aşması gereken bir gelenekler zinciri oluşturan bu sarmal yine doğası gereği diyalektik hareketini sürdürür. Bu anlamda gelenekler yadsınamaz; genç bir sanatçıya -ister rejisör ister oyuncu olsun- çatışmaya gireceği normlarla çarpışma, yüz yüze gelme olanağını verir. Eğer gelenek aktarılamamışsa geriye kalan pek bir şey yoktu. Hafızasını yitirmiş bir çağdaşlık ve yenilikçilik ola maz. Ne istediğini bilmeyen yenilikçi bir tavır, karşı olduğu eski ve kalıplaşmış gelenekler denli içi boş, anlamsız ama modern kalıpların tuzağına düşecektir. Usta tiyatro yönetmeni Peter Brook ölümcül tiyatronun yani sıradan olanın, eski olduğu kadar yeni yüzlerle de karşımıza çıkabileceğini söyler: "...Sonuçta 'kötü tiyatro' anlamına geldiği için onu eleştirmek zaman kaybetmekmiş gibi görünebilir. Oysa bu ölülüğün aldatıcı olduğunu; çok çeşitli biçimlerde ve her yerde karşımıza çıkabileceğini bilirsek ancak o zaman sorunun boyutlarını anlarız.."* diyerek uyarır bizi. Benim için "Tiyatro" kutsal bir erek
pe
cy
a
Müge Gürman'ın Birim Tiyatrosu'nda sahnelenen "Hamlet" oyunundan bir sahne.
Metni, önceden edebiyat alanında yapılmış yorumların zincirlerinden de kur tarmaya çalışmalıyız. Özgürleşerek yeni ve özgün olanıyaratmayı başarabiliriz. Her zaman yeni sorular sorabilmeli ve şüphe etmeliyiz.
cy
Gerçekten tiyatronun kategorileri yok tur. Tek çıkış noktası yaşamdır. Yaşam denli sürprizlerle dolu, beklenmedik olmalıdır. Rüyalar denli farklı deneyimler le yüklü ve etkileyici olmalıdır. Elindeki tek ölçütü 'gerçeklik'tir. Benim için sahne, gerçeğe giden yolda düşlerin sah nelendiği büyülü bir uzamdır. Zamanın geçmişi ve geleceği de içeren uzantılarını "anlara" dönüştürüp, somutlaştırma yetisini, seyirciyi de yaratıcı kılabilecek çok yönlü çağrışımlarıyla gerçekleştire bilmek demektir. Sıkıcı bir oyun, tekst çok iyi de olsa, bunun başarılamadığını gösterir. Tiyatro bizi, coşku yoluyla, oyunla, zevkle, gerçeğe götürdüğünde yaşamsallığını korur; bunu ister gerçekçi ister gerçeküstü yapsın... Diğer bir ölçütse, her yaratıcı çalışmada olduğu gibi her sahnelemenin de bir savı olması gerektiğidir. Her sav da, sahnede, size dair sanatsal öğelerle ispatlanmayı bek ler; bu varoluşunu gerçekleştirememişse hiçbir değeri kalmaz. 'Savsız olma' duru munda ise sahneleme, anlamsız biçimler ve fanteziler yığını olmaktan öteye gide mez. Her türlü yer değişikliği bile bir oyun çalışması için yeni bir ispattır ve bu yüzden oyunun yer alacağı espas çok önemlidir.
metni, sahnede dönüşüme uğrattığı ve yeni bir yaşam başlattığı ölçüde başarılı olur. 'Tiyatro yapıtına' dönüştürülememiş bir metin, metin olarak başarılı olsa bile yavanlaşıp değerini yitirir ve seyirci önünde dramatize edilmiş yürüyen bir edebiyat konumuna düşmekten kurtula maz. Teksti bir yumurta olarak düşünebilirz ve ondan çok çeşitli biçimler elde edebiliriz; rafadan ya da löp olarak pişirebiliriz ya da kırıp bir omlet yapabili riz, üstünü maydanozla da süsleyebiliriz vb. Oysa sorun, ondan canlı bir tavuk çıkarabilmemizdir! Eğer bunu başarabilmişsek, artık renginin nasıl olduğunun, öncekilere benzeyip benzemediğinin önemi kalmaz. Çünkü bu mucizevi olandır. Bu anlamda sahnelemeyi düşlediğim oyunlarda her zaman aşksal bir bağ ararım ve bu yüzden de aşkın olan yapıtların peşinden koşarım. (Bunun tersi olan bir profesyonellik kaçındığım ve tatsız bulduğum bir çelişkiler dizisiyle beni tedirgin eder.) Böylece tekste olan bağımlılığım aynı zamanda beni özgürleştirici bir unsur olmaya başlar.
a
oluşturur-ona gönül vermiş birçok kişide olduğu gibi- Bu yüzden de bir meslekten çok bir yaşam biçimi ve varoluş soru nunu içerir; rejisörlük sonradan gelir. Bu bağlamda sahneleme ve yönetmenliğe yönelik asal görüşlerim yerine tiyatro sanatından ne anladığım üzerine ve onun sorunlarıyla ilgili olmaktadır.
pe
Rejisör, bir oyunun oluşmasındaki tüm süreçlerin kılavuzu olmak durumundaki kişidir. "Sabır" çok önemlidir. Her türlü yöntem kullanılabilir. Tüm yöntemlerin yetersiz kaldığı, kavramların yetmediği anlar vardır. Yönetmenin tek bir yön teme çakılıp kalması bir talihsizliktir. Sahneleme çalışması, sürekli bir sorgula mayı ve aynı anda da geleceği göre bilmeyi gerektirir. -Tıpkı insanlığın kendi ni yeniden yaratarak gelişmeye çalışması, 'insanı daha yüksek değerlere ulaştırabilmesi' ideali gibi..- Oyuncu için de böyledir bu ve o, bu idealin en temel yaratıcı varoluşunu simgeler.
Tiyatro bir bütündür. Fakat parçalanma sürecinden geçerek buraya gelir. Bu süreç kimi zaman yakıcı, kimi zaman karanlık bir potadır ve hemen her zaman bilinmeyene yapılan bir yolculuk gibidir. Sonuçta bir yere varılır ama tüm çabalara karşın çoğunlukla bu yer, tiyat ro sanatçısının o içini yakan kutsal ereğin uzağına düşer. Çünkü çok zor bir iştir; yaşamı sanata dönüştürme simyasıdır. Gerçi son tahlilde tüm sanat dalları bunu yapar, ama tiyatro hemen onun yanı başındadır, yaşamın soluğunu ensesinde hisseder. Dönüştürme eylemi, yeniden yaratmak demektir ve benim sahneleme anlayışımın da hareket noktasını oluşturur. Bu ilkin oyunlarımın metniyle olan ilişkisinde kendini gösterir. Yazılı metnin doğrudan sahneye adaptasyonu biçiminde gelişen reji geleneği benim tiy atro anlayışımın oldukça uzağına düşer. Tiyatro, rejisi ve oyunculuğuyla; yazılı 34
Köklerinin dayandığı en eski ritüellerden, ilk örneklerini oluşturan tragedyalardan beri "Tiyatro", 'insanın kendi kendisini tanıma' sanatı olmuştur. Sahneleme, insani ilişkiler sorunudur sonuçta, insanın kendisini tanımaya yönelik bir çalışmadır. Asal konunun 'insan' ve kendini ifade aracının da yine 'insan' olması yüzün den, 'trajik' bir varoluşu vardır, bu onun sık sık içine düştüğü bunalımın da anlaşılabilir nedenidir. Bir sanat alanı olarak kendi kendisinin tuzağına düşer. "Tragedyayı" anlayamadan, trajik gerili min ne olduğunu bilmeden, tiyatroyu
anlayamazsınız. Eğer anlayamamışsanız, en büyük talihsizlik tiyatronun içinde (ister oyuncu, ister yönetmen olsun) yer almayı istemek olacaktır. Bu yanlış anla malar yüzünden kolay ele geçirilebilir bir sanat dalı olduğu düşünülen tiyatro, ne . yazık ki, yaşamın kötü bir kopyası demek olan örnekleri yüzünden hiç de hak etmediği bir duruma düşmektedir. Günlük gerçeğin sıradan biçimlerini sah neleyip duran bu kötü tiyatronun reji anlayışı da en kaba anlamındaki bir doğalcı yaklaşımın geleneğiyle sürdürülür. Yine, çoğu kere ustaca sayılsa da en kaba anlamdaki yüzeysel psikolojik oyunculuğun sırtına yük lenerek beslenir... "Oyuncular görevini yapmış..", "temiz bir reji..."vb. değerlendirmelerle de pekişerek sanat tan başka bir yerlere indirgenmiş olur. Bırakın seyircinin düzeyini yükseltmeyi, daha baştan varlığını "can sıkıcı" kılmak tadır. Sanattan gerçekten bir şeyler bekleyen meraklı, zeki, araştırıcı birçok kişi tiyatrodan uzak durmayı yeğliyor bu yüzden. Bugün tiyatro var olan seyir cisinin bile anlayışla karşıladığı bir sanat dalı durumuna düşmüştür! İşte ölümcül olan budur'. Yapıtları ve düşünceleriyle bu ölümcül tiyatroya karşı savaş vermiş Peter Brook'un sözlerini bir kez daha yinelemeden edemeyeceğim: "... birde ölümcül izleyici vardı, birtakım özel nedenlerden dolayı yoğunluğun, hatta eğlendiriciliğin eksikliğinden hoşlanır. Tıpkı alışılagelmiş biçimde oynanmış klasik bir oyundan sonra tiyatrodan çıkarken, kendi kuramcılıklarını bir kez daha sınayıp, doğruluklarına kendini inandırmasını engelleyecek bir şeyle karşılaşmadığı için gülümseyen bir tiya tro adamı gibi... onu susuzluğunu çektiği ve özlediği soylu tiyatro sanır. Ne yazık ki ağırlığını körelmişlikten yana koyar, böylece ölümcül tiyatro yoluna devam eder... ... Onlar kutsal bir tiyatro arayışında değiller, onlar mucize tiyatrosundan söz etmiyorlar, onlar "daha yüksek" denenin "daha nezih" anlamına geldiği; soylu olmanın saygın olmakla eş tutulduğu edepli uslu oynamaktan söz ediyorlar..."* Tiyatro, önemli gelişmeleri ve sonuçları ancak uzun soluklu olabildiği zamanlar da ortaya çıkarabilmiştir. Tutkuyu ve sabrı kanıtlamak gerek.. * Boş Alan/ Çev. Ülker İnce/Afa Yayınları
DOSYA
BİR DOKUN BİN AH İŞİT Yücel Erten
"Yönetmenler Türk Tiyatrosunu tartışıyor" başlığı altında nelerden söz edebilirim? Konu başlığını böyle koyduğumuz zaman; "Hangi birini tartışacağız?" diye sorup sayfalar boyu sorunlarımızı sıralayabilirim:
pe
cy
a
Oyunculuk eğitiminde omurga eksikliğinden başlayıp; okullarımızdaki altyapı eksikliği, aday belirleme ve sınıf geçme ölçütleri, reji eğitimi, yazarlık, sahne dramaturgisi, kapı-pencere dramaturgisi, tiyatro mimarisi, tiyatro tekniği, sahne tekniği, yolunu bula mayan tasarımdık, tiyatro işletmeciliği, tiyatro demokratikleşme anlayışı ve despotizm, ödenekli kurumların merkeziyetçi yapısı ve nepotizm, kapıkulluğu ve oportünizm, birimleşme anlayışı ve karşılaştığı kasıtlı anlayışsızlık, sanatçının bir aydın olarak sorumluluğu, tiyatroda örgütleşme sorunları, roman tiklerin ve opera sanatının Türk Tiyatrosuna etkileri, oyunculukta üslup ve polim karmaşası, eleştirinin eleştirisinin yokluğu, eleştiride karşılaştırma ve yazında polemik eksikliği, alkışın kardeşi olan yuhalama ve ıslıklamanın yaratılması, yaygınlaşma, devletin umursamazlığı, yerel yönetim lerin vurdumduymazlığı, atıl kapasiteler, makinaların tatile ihtiyacı olmadığı gerçeği, binasızlık, belgesizlik, bilinçsiz lik...
Görüyorsunuz ki, yalnızca her birini biraz açımlamaya kalksam bile bir derginin soruşturmasına sığmayacak kadar çok.
Böyle bir dosya açarak görüş alışverişine olanak sağladıkları için "Tiyatro Tiyatro" dergisi yöneticilerine gönülden teşekkür ler. Dosyanın daha sonrası için de açık tutulmasını, yani kalıcı olmasını diliyo rum. Ama yeri gelmişken belirtmeliyim: Benim biraz da tartışma ortamımıza ve yön temimize itirazım var. Bu, aslında dönüp dolaşıp bir temel sorunumuza ulaşıyor. Önce o konuya biraz girmek istiyorum. Politikasızlık ve Ülküsüzlük Şöyle ki: Kurultay, sempozyum, seminer, açık oturum, radyo, televizyon, dosya diyoruz, alelacele toplanıp, dertlerimizi sıralıyoruz. Ama sözlü ya da yazılı buluşmalarımızın süresi, çapı ve enerjisi, sorunları sayıp dökerek imaj korumaya çalışmaktan öteye gidemiyor. Sorunlar açısından bir sınıflandırma, bir programlama, bir öncelik sıralaması yapamıyoruz. Çözümler için çalışma grupları oluşturmak, çalışmaların takipçisi olmak gibi bir alışkanlığımız pek yok. Hatta tersine, inisiyatifle oluşan çalışma gruplarına, "Onlar da kim oluyormuş" gibisinden burun kıvırma alışkanlığımız daha çok. Bazı çözümlerde anlaşıyor görünsek de; bu çözümleri politikalaştırmak, sonra bu politika doğrultusunda el ele verip hedefe kilitlenmek, verilen sözlerin, "evet"lerin ve "olur"ların izini sürmek, hesabını sormak gibi bir geleneğimiz de yok.
Onun için ben kendiliğimden bir sınırla maya gideyim ve bir kurum olarak (Ne kadar kurumsa?) yönetmenliğin bugün Türkiye'deki durumuna eğileyim istiyo rum.
Tersine, küçük çaplı gündelik siyaset sal lantılarında bile, daha önce "Hurra!" şeklinde kabul ettiğimiz doğrulan unut ma geleneğimiz daha köklü.
Dosyaya yanıt verecek diğer meslektaşlarımla, konu seçiminde ne kadar kesişir, ne kadar örtüşür; bilemiyo rum ama çerçeve bu kadar geniş olunca, başka çare yok.
Bir fasıl meşveret ettikten sonra; fatih lerin edasıyla, fındık kabuğu kayıklarımıza binip; yaratma okyanusun da gündelik "iş''lerimizi yürütmek üzere, kendimize kuytu sığınaklar arıyoruz. 35
Özetle, politika oluşturamıyoruz. Politikaları ülküleştiremiyoruz. Bence temel sorunumuz da bu. Tartışmada Yöntem, Davranışta Etik İşte! Haziran 1990'daki Tiyatro Kurultayı'na bakın. Mayıs 91'deki Mersin Semineri'ne. Ekim 92'deki Uludağ Toplantısı'na, hatta Mart 95 Sanatçılar Kurultayı'na bakın; hep aynı şeyi göre ceksiniz. Her defasında, en çok üç gün içinde, Türk Tiyatro Yasasından, Devlet Tiyatroları ve Şehir Tiyatroları gibi kurum ların yasaklarına; Türk oyun yazarlarının sorunlarından, özel ve amatör tiyatrolara devlet katkısına; mesleki örgütlen meden, eğitim sorunlarına ve de altyapısal ve de teknik ve de sanatsal türlü türlü ayrıntılara kadar her şey tartışılmak istenmiştir.
İki sıra Haraşo, bir sıra Selanik Konuyu yönetmelik üzerine sınırladım ya; tiyatromuzun bugünkü kesitini yönetmenlik açısından ilgilendiren bazı konulara girebilirim. Bunlar neşeli tartışmalara yol açar. Örneğin "İtalyan kutu sahne aptal, hacim tiyatrosu zekidir. Birincisi idealist, ikincisi marksisttir." şeklinde bir aforizma ortaya atabilirim. Büyük olasılıkla bu, derginin önümüzdeki sayılarını oldukça şenlendirir. Ya da mizansen anlayışında WM sistemi nin de bir sistem olduğundan; ama "gerçeklik duygusu" olmadan hiçbir sis temin işlemeyeceğinden söz açabilirim. Yahut "reji anlayışı" diye adlandırılan şablonların yelkenlerini suya indirmek gibi provokatif bir başlangıç yapabilirim. Oyun sahneleme adına tornadan çıkarılan yüzlek mantıksızlıklardan başlayıp; sahte moderncilik üzerine dialoglar tırmandırabilirim: - Biz oyunu modern yorumladık. - Olabilir tabii. Zalimin zulmü varsa, cahilin de cüreti vardır. Ya da "yazara sadakat" paradoksu çevresinde: - Hiç eleştirmeyin. Ben oyunu düz yorumladım. - Bari iki sıra haraşo, bir sıra selanik yap saydın!..
pe cy
Doğal ki, hiçbiri yeterince irdelenememiş, benimsenememiş, özümsenememiş ve dolayısıyla ülküleşememiştir, politikalaşamamıştır.
tem, biraz da davranışta etik!
a
Aytaç Yörükarslan bir söyleşimizde, göz leri dolu dolu şöyle demişti: "Demek ki bazı şeyleri mefkureleştirememişiz. Ülküleştirememişiz."
Umalım ki, "Tiyatro Tiyatro" dergisinin bu girişimi, bazı konuları yeniden süzgeçten geçirmek için bir katkı, bir başlangıç olsun.
Bu tür girişimlerde benim önerim hep şu olmuştur: Konularımızı gösterişli büyük kurultaylarda yalnızca sayıp sıralamakla yetinmeyelim. Öbeklere ayıralım, gruplarda işleyelim ve hedefi belli küçük kurultaylarda pekiştirerek politikalaştıralım. Sonra da elbirliği ile sahip çıkalım. Bir örnekle somutlayalım:
Bu düşünce, 1990 Tiyatro Kurultayı'nda kabul görmüş; sonuç belgesine girmiş; ve bu doğrultuda bir de "izleme komite si" kurulmuştu. Varılan bu nokta o gün ler için önemliydi. (Düşünün ki aynı öneri, Sinema Kurultayı'nda yapılmış, ama Bakanlığa kabul ettirilememişti.) Ne ki, sekreteryayı üstlenen TOBAV, komiteyi bir tek kez olsun toplantıya çağırmadı; bunun yerine Bakanlık parası ile festivaller düzenleme hummasına tutuldu. Neyse, konumuz TOBAV'ın ya da TODER'in ilkelere ne denli sahip çıktığı değil. Konumuz, biraz tartışmada yön
Gerekirse, sıra gelirse, bunları da tartışırım. Ama şimdilik bunlardan söz etmeyeceğim. Yazımı, bilerek isteyerek estetik sorun lara kapalı tutuyorum. Koşullarımız ve benim meslek anlayışım, böyle davran mamı zorunlu kılıyor. Söyleyeceklerim, bu çerçeve, bu anlayış içinde değerlendirilmeli. Yoksa sanat ve havaiyat üzerinde gönül gezdirmek, tabii ki benim de hoşuma gider. Paradoks Konuya, önce yönetmenin Türk Tiyatrosu'ndaki konumundan bakalım. Türk Tiyatrosu, (seyirci falan değil, bizzat tiyatro çevrelerinin kendisi) "rejisörlük" denen bir mesleğin varlığını kavramakta güçlük çekiyor. Biliyorum, herkes rejisörün tiyatroda ne kadar önemli olduğundan söz ediyor. Ama kavramada bir güçlük var. Bu paradoks, kendini birkaç şekilde gösteriyor:
1) Zamanla sayıları azalsa da bazıları "Aralarından istekli herhangi birinin rejisörlüğü üstlenmesiyle" sonuca ulaşılabileceğini düşünüyor. Hatta bunun "kendin yönet, kendin oyna" şeklinde ileri(!) bir varyantı bile var. Bu eğilimdekiler, aslında bilerek ya da bilmeyerek "yönetmen tiyatronun vazgeçilmez bir parçası değildir" demeye getiriyorlar. Bu bir yanılgı, çünkü tiyatroda "rejisör olmasın" derseniz; ya "daha az rejisör bir oyuncu"nun eline kalırsınız ya da daha az rejisör birçok oyuncunun"! Yani bir başka deyişle; yalnızca rejisörün işini paylaşmaya yeltenmiş olursunuz. Yönetmenliğin bir sanat alanı olarak bugünkü tanımına kavuşması, yakın çağlarda olmuştur belki, evet. Ama asal işleviyle yönetmen tiyatroda hep varolagelmiştir. Temsilin tümüyle seçimsiz, denetimsiz ve kaotik olduğu bir tiyatro türü ya da biçimi yoktur, olmayacaktır. Sonuç olarak; az ya da çok, sıkı ya da gevşek, yetkin ya da değil, yetenekli ya da yeteneksiz, objektif ya da sübjektif, amatör ya da profesyonel; yönetmen, tiyatroda hep var olmuştur. Eski Mısır rahiplerinden, İsa'nın göğe uçuş tören lerine, Commedia dell'artenin başoyun cusundan, ortaoyunundaki kolbaşına, Shakespeare'den Moliere'e kadar bu böyledir. Yalnızca sistemleşme geç olmuştur. 2) Bir de "rejisör tiyatrosu" kavramını küçümser bir eda ile sık sık ortaya atarak; yönetmene "Dur, haddini bil, çizmeyi aşma!" demek isteyenler var. Bunlar, bazan "yazara sadakat" kavramına tutunuyorlar; bazan "Önce klasiğini yapalım da, ondan sonra mo dernini yaparız" biçiminde dibi boş yargılar savuruyorlar. Sonunda işi "Rejisörün bu oyunu böyle sahnelemeye ne hakkı var canım!" şeklinde kükremelere kadar götürüyorlar. Öyle ki yönetmen, alışılmış oyun kurallarına uyması halinde "yararlı"; bunlara karşı çıkması halinde "çıkıntı" olarak nite lendiriliyor. Bunlar da rejisörlüğün bir "yeniden okuma" ve "yeniden yaratma" olduğunu göremeyenler. 3) Giderek yaygınlaşan ve birincinin yeri ni almaya başlayan, bir başka yanılgı da şu; "Artık ben de reji yapacağım!.. Özel likle ödenekli kurumlarımızda gözlenen bu eğilim de yine, rejisörlüğün ne
a pe cy Y羹cel Ertenin rejisiyle sahnelenen "Bar覺s"tan bir sahne.
Bu da yönetmenliğin bir prestij ya da statü olarak algılanmasından, belki de bu yolla bir çeşit rahata erme hevesin den kaynaklanıyor. Ya rejisör kadrosuna geçip (Bugünkü yapıda ve koşullarda ne demekse?) artık oyunlarda oynamamak, arada bir oynayacaksa rol seçme hakkını edinmek, yılda bir oyun sahneleyip arta kalan on ayını gelir getirici diğer yan işlere ayırmak niyetini içeriyor; ya da başarısız rejisörlere ve sahneleyişlere baka baka "Ne varmış? Bu kadarını ben de yaparım!" diye düşünmek gibi bir safdil likten kaynaklanıyor. Ama sonuçta büyük olasılıkla, "benzerleri arasında bir statü farklılığı edinme" duygusunda buluşuyor. Ve ciddi bir kavrayış bozuk luğuna, dolayısıyla gerilemeye işaret ediyor. 4) Bütün bunlara kaynaklık eden yanıltkı ise şu: (Bu bir yanılgı değil yanıltkıdır. Çünkü yanıltma vardır. Bu yanlış, empoze edilir, aşılanır.)
Çünkü rejisörlük eğitimi yapan bir kurum ya da kuruluşa sahip değiliz. Yani tiyatro alanında ağır sanayiden yoksunuz. Yani makina üreten makinaları üretemiyoruz. Bu doğrultuda son yıllarda üniversitelerin tiyatro bölümlerinde tet tük girişilen yük sek lisans çalışmalarını ya da benim de üniversitede verdiğim cinsten bir "tanışıklık dersi"ni, reji eğitimi diye adlandırmaya kalkışmak, ya konuyu ört bas etmek anlamına gelir ya da safdillik olur. Yazık ki, ülkemizin tiyatro eğitimi alanındaki sorumlu ve yetkilileri, bu alan da genellikle sözünü ettiğim yanılgılar doğrultusunda bakmışlardır. Belki de rejisörlüğün bir ileri türev olduğu düşüncesiyle, hep "şimdilik erken" ya da "iyi ama kim öğretecek?" tuzağına düşmüş ve bu alanda yurdumuzda atılımlar yapılmasını geciktirmişlerdir. Türkiye'de şu ya da bu yolla kendini yetiştirmiş üç-beş rejisörün varlığı, bizi yanıltmasın. Bilgisiz heveslilerin, patron ların, müdür adayları ile müdür eski lerinin, sanatından bıkmış ya da yılmış oyuncuların, hem tiyatroda prestij hem de başka yerde kazanç arayan egosantriklerin, bir düşüncenin altına imza atarak rejsörlük satın alabileceğini düşünenlerin, bu alanda cirit attıkları bir gerçektir. Bu arada "iyi" yönetmenlerin ya da heyecan verici çıkışların var olması, bugüne kadar izlenen yolun bir yöntem olduğunu kanıtlamaz. Belki de tam ter sine, eğitim yolunu açmakta ne denli gecikmiş olduğumuzu kanıtlar.
pe cy
"Rejisör, yalnızca oyun sahnelemekle yükümlü olan, oyunundan başka şeyleri gözü görmeyen, hatta başka şeylere karışması gerekmeyen biridir"... Hani "gönlünde yatan aslan" derler ya; gön lünde yatırdığı üç-beş oyunu sahnele mekten ve bunlarda başarılı olmaktan öte yükümü ve sorumu olmayan biri... Oysa (sanatçının aydın olarak sorumluluk ve yükümlülükleri bir yana) salt meslek alanından bir çizim almaya çalıştığımız zaman bile, kazın ayağı öyle değil.
Makina Üreten Makinalar Durumu düzeltmenin, daha iyiye götür menin çareleri nelerdir? Öyle sanıyorum ki, burada "eğitim" konusuna işaret edersem; çoğunuz bana katılacaksınız.
a
olduğunun henüz tam olarak kavrana mamış olmasından.
Tiyatroda yönetmen, politikalar üreten, repertuvar planlamasında etkinliği olan, yerine göre yazarlar üzerinde etkinliği olabilen, provalar sırasında bir tür meslekiçi eğitim görevi üstlenen, ulus lararası planda etkinlik şansı bulunan ve belki hepsinden de önemlisi, işi gereği öğretmenlik şansı bulunan ve belki hep sinden de önemlisi, işi gereği öğretmen lik sıfatı taşıyan bir sanatçıdır. (Ya da öyle olması gerekir.) Bir başka deyişle: Yönetmen, genel olarak ülke tiyatrosunun, özelde de çalışmakta olduğu tiyatronun; kimlik, kişilik ve profil kazanmasında, özgül ağırlıkların belirlenmesinde ve geleceğe yönelik birikimlerde etkili olan bir sanatçıdır. (Ya da öyle olması gerekir.) İşte bu konuların kavranmasında, en yakın halkalarımızda bile zorluklar yaşandığını görüyorum. 38
minde yetkili ve sorumlu insanlar vardır. Ola ki, kızgınlıkla harekete geçerler. Çünkü tiyatro alanının en temel unsurlarından biri olan rejisörün yetişmesi, yaban gülleri gibi rastlantıya bırakılmıştır. Bu bakımdan, kızanları da, kızmayıp haklı görenleri de, bu yönde adım atmaya çağırıyorum. Üstelik şunu da belirtmek zorundayım ki; "Rejisörlük eğitimine gerek yoktur" biçiminde düşüncesini açıkça deklare etmeyenlerin hepsini, bu konuda görevli sayıyorum. Hangi kurumda ve hangi konumda olur sa olsun... Şurası yadsınamayacak bir gerçek ki: Türkiye'de reji alanında öğretimin yolunu açmadan, Türk Tiyatrosu'nun çağdaşlığı ya da çağdaşlaşması yolunda söyleyeceğimiz her söz, biraz havada, biraz içtensiz, biraz eksik, biraz da yanlış kalacaktır. Oysa rejisörler yetiştirebildiğimiz gün, yalnızca daha iyi sanatçılara değil, aynı zamanda daha iyi tiyatro yöneticilerine, daha iyi tiyatro yazarlarına, daha iyi ti yatro okullarına, daha iyi tiyatro öğret menlerine, daha iyi oyunculara ve sonuç olarak daha iyi bir tiyatroya kavuşmanın olasılığı artacaktır, Zorunlu bir gezinti Konuya bir de kurumlarımız açısından yaklaşmak istiyorum. Ama o zaman zorunlu olarak bir çıkma, bir gezinti yapıp bir kez daha "Birim Tiyatro" kavramına dönmeliyim.
Bu bölümü, 6 yıl önce Tiyatro Kurultayında sunduğum bildiride yer alan şu sözlerle bağlayayım:
Biliyorsunuz bugün Türkiye'deki tiyatro hayatının, fiziki bakımdan en geniş yel pazesi, beğensek de beğenmesek de, ödenekli tiyatrolarımızdır. Ödenekli ti yatroları bir an için kaldırdığınızı varsayın; sonra geriye ne kalacağına bir bakın; ödenekli tiyatrolarımızın boyutu ve önemi ortaya çıkar. O yüzden burada şu konuya eğilmek zorunluluğu vardır:
Bazan düşünüyorum da; "Acaba ülke mizde rejisör yetiştiren bir kurumun olmayışı, başta rejisör sayılanlarımız olmak üzere, yazarlarımızın, eleştirmen lerimizin, yöneticilerimizin, oyuncularımızın, tasarımcılarımızın, bilim adamlarımızın, özetle tiyatro alanında at oynatan insanlarımızın işine mi geli yor?..."
Ödenekli tiyatrolarımız bugün artık Ankara, İstanbul ve İzmir gibi büyük kentlerimizde, kalabalık kadrolarla 3, 5, hatta 7 sahnede etkinlik sunmaktadır. Örneğin Ankara'da yaklaşık 250 sanatçı, 8 sahnede, yılda 20-25 oyunla görev yapmaktadır. İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatroları'nda da durumun hemen hemen aynı olduğunu hatırlatayım.
Belki bu düşüncemi böyle açıklıkla dile getirmeme kızanlar olacaktır. Ama kim bilir belki de artık sorumluları kızdırmak gerekiyor. Çünkü bu ülkede tiyatro eğiti
Artık 7 başlı ejderhayı anımsatan bu yaratıkların, hâlâ tek elden yönetilmesi mümkün müdür? Değildir. Anlamlı mıdır? Değildir. Verimli midir? Değildir.
a
cy
pe
pe a
cy
Uygun yöntemlerle, (bence seçimle!) bir sahnede çalışacak sanat yönetmeni ve çalışma arkadaşları belirlenirse; sanatçılar ve diğer çalışanlar, tiyatroya kimlik kazandırma ve bir profil oluşturma yo lunda, kendilerini daha özgür ve yaratıcı hissedebileceklerdir. Yoksa 250 kişilik bir kadroyu sürekli har manlayarak, bütün sahneleri üç aşağı beş yukarı aynı sanatsal tercihlerin damgası altında tutmak; sanatçılarımızı zaman zaman bir kısır döngüye, bıkkınlık, umursamazlık ve yılgınlığa sürüklemek anlamına gelebiliyor. Bu tutumun, ekip anlayışının gelişmesi bakımından da çok elverişli olmadığı açıkça görülüyor.
Kendi ülkesinde ve uluslararası düzeyde etkili olabilmiş tiyatrolara bakın; bu böyledir. Sonuç olarak, mevcut yapı içinde yönet menlik mesleğine ve yönetmenlere, uygun biçimde alan açmanın yolu da "Birim Tiyatrolar" anlayışından geçer. Özetliyorum: Şu iki maddenin öncelik sırası üzerinde oynayabilirsiniz. Ama önemi üzerinde buluşacağımızı umuyorum. 1) Tiyatro okullarımızdan koşulları en uygun olanında, bir "reji bölümü" açılmalıdır. 2) Ödenekli tiyatrolarımızda "Birim Tiyatro" anlayış ve uygulamasına geçi lerek; yönetmenin ve sanatçının, "tiyatro adamı" olarak gelişmesine, vesayet ve velayetten sıyrılıp rüştünü isbat etmesine olanak sağlanmalıdır. Ekliyorum: 1) Ödenekli kurumlarımız, rejisör açığını kapatmak üzere, bu alanda meslekiçi eğitim programları yaparak uygulamaya koymalı, 2) Uluslararası çapta yönetmenler, Türkiye'de oyun sahnelemenin ötesinde, reji alanında seminerler yönetmek üzere davet edilmeli, 3) Yetenekli ve eğilimli sanatçılar, önce den karşılıklı olarak programlanmış çalışmalar için yurtdışına gönderilmeli; Başbakanlığın bu konuda koyduğu kısıtlama kaldırılmalı, 4) Kurumlar içinde, yardımcı rejisörlüğün ve reji asistanlığının tarifi yapılarak; ustaöğrenci ilişkisine süreklilik ve gelişme ortamı sağlanmalı, 5) Reji alınında telif ve çeviri, başvuru kaynakları çoğaltılmalı, 6) Gazete, dergi, televizyon, banka, oda, sendika, vakıf ve benzeri kuruluşların, kültür ve sanat alanına katkıda bulun mak amacıyla açtıkları yarışmalarda, "reji çalışmaları" da değerlendirilmeli, 7) Ödenekli kurumlarımız yarı-profesyonel de olsa, bir video kayıt sistemine kavuşturularak; eksiksiz tüm sahneleyişler kaydedilmeli ve arşivlenmeli, 8) Ödüllendirilmiş reji çalışmalarıyla, oluşturulacak bir kurul tarafından belir lenecek "övgüye değer" sahneleyişlerin, gecikmeden televizyon çekimleri yapılarak bir ulusal arşiv oluşturulmalı, 9) Televizyona aktarılarak bir bakıma ta rihe maledilecek tiyatro çalışmalarında,
pe cy
Oysa belli bir süre birlikte tiyatro yapma durumunda olan insanların, abartısız bir yarış psikolojisiyle, bütçesini ve kadro sunu önceden bilerek, repertuvarını ve iş bölümünü kendileri düzenleyerek tiyatro yapmaları, hiç kuşku yok ki çok daha dinamik, verimli, sevecen ve heyecan verici olacaktır.
kişilik ve profil kazanması da, ancak rejisörlerin ve sanatçıların süreklilik gösteren ortak çabalarıyla mümkündür.
a
Bu bakımdan, artık büyük kentlerimizde ki değişik sahnelerimizde, ayrı sanatsal çizgilere ve savlara yönelmemin zamanı gelmiştir. "Birim Tiyatro"lar oluşturarak, her sahne için, iki-üç yıllık süreyle sorum luluğu ve yetkiyi taşıyacak bir sanat yönetmeni ve ona yardımcı olacak bir yönetim belirlenmesi gereklidir.
Böylece sanatçılarımız "Dur bakalım piyangodan ne çıkacak?" psikolojisi içinde bekleyen, edilgen varlıklar olmak tan bir dereceye kadar sıyrılacak; değişik repertuvar savları, değişik sanatsal çizgiler ve estetik kategoriler içinde, değişik tiyatro kimlikleri oluşturmaya yönelerek; etken bir konuma doğru yö neleceklerdir.
Sahnelerimizi ve insanlarımızı, sözünü i: ettiğim bağımsız ya da yarı-bağımsız bi rimler halinde çalışabilme düzlemine getirebilirsek; yönetmenlik alanında da önümüzde yeni bazı boyutlar açılacaktır. Çünkü sanatsal yarış ortamı, rejisörlük sıfatını haksız bir biçimde işgal edenleri ya eğitecek ya da kısa yoldan asıl mesleklerine iade edecek en etkili yoldur. Ama sanatsal yarış ortamı, aynı zamanda genç yeteneklere de şans kapısını aralayacak bir yoldur. Usanmadan söylediğim ve söyleyeceğim şey: Bir tiyatronun ya da her tiyatronun, varlığını haklı kılan şeyler, sanat poli tikası, özgün kimliği ve estetik çizgisidir. Ama bir tiyatronun bu anlamda kimlik,
rejisörlerle geniş söyleşiler yapılarak belgesel nitelik yoğunlaştırılmalı, 10) Uluslararası alana ulaşabilmiş yönet menlerimizin, yabancı ülkelerdeki sahne leyişleri, TRT'nin en geniş olanaklarıyla kaydedilerek arşivlenmeli, 11) Kurumlararası ilişkilerde, özellikle de Ankara, İstanbul gibi merkezlerin dışındaki bölgelerde, reji telif ücreti özendirici boyutlara getirilmelidir. işte bunlar da, yönetmenlik alanında yararlı olacak, büyük zahmetler gerek tirmeyen önlemler olarak akla gelenler. Aslında söyleyeceklerim bitmedi. Yazıya başlarken aklımda, yönetmenlik alanına değen daha çok şey vardı: Kalabalıktan yararlanıp sanat hayatımızı "arkadan ittirmeye" başlayan siyasetçiler karşısında yönetmenlerimizin suskunluğu... Kurumlarda, salt yönetici lerle iyi geçinerek "iş" yapma paradok su... Yani sorunları görmezden gelip "İş önemli abicim. İş yapıyor musun, ona bakarım" muhabbetleri... "Oyunda iş yoktu, ben ne yapayım?" geyikleri... Öte yanda başarılı çalışmaların susulması ve gömülmesi... Siyasi çalkantıların ve istikrarsızlığın, kulislerde rüzgar bekleyen fırsatçılığın yelkenlerini şişirivermesi... Bu meyanda tescilli, işkilli ve püsküllü opor tünizm... Globalizm ve Post-sosyalizm debelenmeleri... Ve benzerleri... Ama sanırım artık sözü bağlamam gerekiyor. Sonsöz: Bir Öneri Bence, elbirliği ederek, "Tiyatro... Tiyatro..." Dergisi'nin bu girişimini geliştirmek doğru olur. Kurum ya da kuruluşlarımızdan birinin çatısı altında, sözgelimi 90 Tiyatro Kurultayı'nın, 91 Uluslararası Mersin Semineri'nin, 92 Bursa Semineri'nin ve 95 Sanatçılar Kurultayı'nın sonuç bel gelerini, bu alana yönelik olarak değerlendirecek bir ortam oluşturul masında yarar vardır. Biriktirdiklerimizi paylaşmak, buluşma noktalarımızı saptamak ve sonra o doğrular için harekete geçmek; "bel bel" globelleşmekte ve "sek sek"sektörleşmekte olan şu ortamda, he pimize iyi gelebilir. Ne dersiniz?
41
İNCELEME
"
"
TELEVİZYON ÜZERİNE EĞİTİMDE TİYATRO
Fakiye
Özsoysal
Çavuş
I.Ü. Dramaturji ve Tiyatro eleştirmenliği Bölümünün geçtiğimiz yıl bir ilköğretim okulunda ailede otorite ana teması bağ lamında yürütülen eğitimde tiyatro pro jesi, bu yıl aynı okulda "televizyon ve ek ranın ardı" konusunda yapılan çalışma larla sürüyor.
pe cy
a
Günümüzde televizyon yaşamın artık vazgeçilmez bir parçası, hatta ailenin bir üyesi haline gelmiş durumda. Günümüz çocukları da "televizyon çocukları" diye adlandırılabiliyor. Peki bu yeni nesil, için de bulundukları gerçeklikle televizyonun yarattığı yapay gerçeklik arasına bir me safe koyabiliyor ve televizyona bilinçle yaklaşabiliyor mu? Yoksa kendilerini bu sihirli ışık makinasının imgelerine kaptı rıp bambaşka bir dünyada mı yaşıyorlar? Onların kafası ne tür bilgilerle ve imge lerle dolduruluyor?
İşte bu proje kapsamında amaçlanan, çocuklarla beraber beyaz camın gerisine de bir göz atabilmek ve onları televiz yonda izledikleri şeylere karşı yaklaşımla rında eleştirel düşünmeye yönlendirebil mek, bu konuda bilinçlendirebilmekti. Bu amaçla yola çıkan proje grubu, ço cuklarla çalışmaya başlamadan önce kendi aralarında bir hazırlık dönemi ge çirdiler. Önce kendilerinin medya ve özellikle de televizyona olan yaklaşımla rını ortaya çıkarıp, kendilerine eleştiriler getirdiler, ekranın ardındaki çarkı sorgu ladılar. Bu aşamada onlara yardımcı olan kitaplardan birisi de Martin Esslin'in"TV Beyaz Camın Arkası" adlı ki tabı oldu. Kitabın yazıldığı tarih de göz önünde bulunduruldu ve yazarın göz lemlediği ortamdan yola çıkarak yaptığı saptamalar ve getirdiği öneriler, bizim içinde yaşadığımız toplum ve kendi TV kanallarımızdaki programlar bazında farklı örneklerle genişletildi, farklı öneri ler ortaya konuldu. Daha sonra da ilköğ
42
retim okulundaki çocuklarla yapılacak çalışmada temel oluşturması için taslak halinde üç oyun kurgusu oluşturuldu. Bu taslaklar üzerine yapılan tartışmalar ve eleştiriler sonunda kurgulardan birisi seçilerek, seçilen oyunun ayrıntılarının çocuklarla beraber, nasıl bir eğitim süre ci sonucunda oluşturulabileceği planlan dı. Ama ana hatları oluşturulan proje son derece esnek bırakıldı. Çünkü bura da amaçlanan en önemli nokta, çocukla ra tepeden inme birtakım şeyleri benim setmek değil, tam tersi her şeyi onların kendi gerçekliklerinden yola çıkarak ken dilerinin oluşturabileceği bir ortam hazır lamaktır. Bu yüzden eğitimde tiyatro projelerinde eğitim süreci esas alınmak ta ve çocuklarla bir oyun oluşturma, on lara oyunculuğu ya da tiyatroyu öğret me gibi şeyler ikinci planda kalmakta. Bütün sanat dallarını bünyesinde topla yan tiyatro, bu eğitim süreci içinde ço cukların eleştirel düşünme ve ifade güç lerini geliştirmede, yaratıcılıklarını ortaya çıkarmada bir araç olarak ele alınıyor. Böylece çocuklar otoriter yaklaşımdan uzak bir eğitimin yardımıyla, yaşamsallığı olan bir kendiliğindenlik içinde bilinç lenebiliyorlar. Projenin Uygulama Aşaması Bu aşamada yaşları 11-15 arasında deği şen 30 ortaokul öğrencisiyle çalışmaya başlandı. Öğrencilere uygulanan anket lerin sonucunda, evlerde televizyonun 23.00'e kadar açık olduğunu ve ailelerin çocuklarına izleme yasağı getirdikleri programların erotik filmler, Tutti Frutti benzeri programlar ve korku filmlerinde yoğunlaştığını öğrendik. Aileler, eğlence programlarında, sosyete dedikoduları için hazırlanmış programlarda ya da pembe dizilerdeki erotizmin ve yoz in san ilişkilerinin, reality showlardaki kor ku filmi kurgusunu sollayan kanlı sahne lerin çocukları için daha az zararlı olaca-
pe cy a
manın özellikleri, gerilim ve çözüm nok taları soru cevap biçiminde ortaya konul du. Hep iyiler-kötüler karşıtlığı olduğu, bu karşıtlığın giysiler, renkler ve tiplere de yansıdığı çıkarıldı. Çocukların bulguladıkları şeylerin sonunda iyi ve kötü ada mın insani durumları üzerine sorular so rularak, iyi-kötü kavramları tartışıldı. Ar dından iyi adamın da kötüyü öldürerek yani cinayet işleyerek nasıl "iyi" olabildi ğini sorduk. Ama bu aşamada çocuklar arasında bir suskunluk yaşandı. Yumu şak bir üsteleme sonrasında öldürmenin belki de tek çözüm olmadığı, başka çö zümler üretilebileceği üzerinde konuşu larak polisiye dizinin gelişimine seçenek oluşturulmaya çalışıldı. Benzeri bir duru mun gerçek yaşamda nasıl olabileceği konusunda çocukların fikri alındı. Sonun da izlediklerinin bir yönetmenin ya da yapımcının kafasından çıkan bir kurgu olduğunu ve aslında kendilerinin de ben zeri bir şey yaratabileceklerini anladılar yani aslında polisiye dizilerin bir şablonu vardı. Doğaçlama aşamasında da öğren ciler bu şablona uygun bir küçük polisiye film oluşturdular.
pe cy a
ğını sanıyorlar herhalde. Ya da bu tür programların algılanması o kadar otomatikleşmiş ki içinde barındırdığı tehlike ler görülmez olmuş, yarattığı duyarsızlı ğın farkına varılmaz olmuş. Anket sonuç larına göre TV kanallarının çokluğu ne deniyle hangi kanalın seyredileceği ko nusunda tartışmalar da en az düzeye in miş durumda. Programlar küçük bir ço cuğun algı kapasitesine eş düzeyde hazırlanıyor olsa gerek, çünkü yediden yetmişe herkes, ailece aynı şeyleri hoşlanarak(!) izleyebiliyor. Bu arada anketler de hobilerin ne olduğuna yönelik cevap ların başında televizyon seyretmek ve gazete okumak gelirken, televizyonsuz bir dünya düşünüp düşünmedikleri soru nun yanıtları kız öğrencilerde çoğunluk TV'nin mutlaka olması yanlısı, erkek öğrencilerdeyse yarı yarıya olmasa da olur biçiminde verilmiş. Televizyonsuz bir dünyanın nasıl olabileceği sorusu ise; sı kıcı, berbat, kötü, problemli, sessiz, ilkel, cahil, çekilmez, anlamsız, cehennem gi bi, insanların hiçbir şeyden haberlerinin olmadığı, çizgi film kahramanlarının ve artistlerin olmadığı bir dünya olarak ya nıtlanıyor. Proje grubu genel anketten yararlanarak öğrencilerin severek izledikleri program ları, her hafta üzerinde konuşmak ve do ğaçlamalar yapmak üzere dizi filmler, re ality showlar, reklamlar ve yarışma prog ramları olarak sınıflandırıp, ilk yedi hafta lık eğitim çalışmasının son iki haftasını da haberler, haber programları ve genel değerlendirmeye bıraktı. Daha sonraki 6 hafta çocuklarla oyun kurgusunun oluş turulmasına yönelik olarak tasarlandı. Çünkü her çalışmadaki doğaçlamalarda çocukların seçtikleri programlar, kendi kurguları ve dialogları ana oyuna temel oluşturmak için yazılıyordu. Yapılan sınıf lamaya göre her çalışma öncesinde, bir sonraki haftanın konusunu içeren 5 so ruluk kısa anketler o çalışmayı yönledirmede yardımcı oldu. Çalışma Nasıl Biçimleniyor? Dizi filmlerin ele alındığı hafta 10'ar kişi lik üç gruba ayrılan öğrenciler, polisiye, aşk ve komedi dizileri olarak üç konu çerçevesinde doğaçlamalarını geliştirdi ler. Örneğin polisiye dizileri alan grup, önce polisiye dizi nedir, olaylar nasıl gelişiyor konusunda tartıştı. İzlenilen polisiye dizi ler ve kurgularındaki benzerlikler, kahra 44
Aşk ve komedi dizilerinde de durum pek farklı değildi; yani iyiler ve kötüler. Hep sinin şablonu ve gerçeklikle olan bağıntı ları, kişiler, insan ilişkileri, olaylar, man tıklı mantıksız yanlar tartışılarak doğaçla malar yapıldı. Farklı yerlerde çalışan üç grup hazırladıkları doğaçlamaları, çalış ma sonunda büyük salonda birbirlerine sundular ve bunlar üzerine konuşuldu. İlerleyen haftalarda çalışmanın başındaki tartışmaların doğaçlamaya hazırlık oldu ğunu anlayan çocuklar sistemi anlayarak tartışmalara daha etkin katılmaya başla dılar. Reality Showlar üzerine yapılan çalışma belki de en ilginç olanıydı. Anket sonu cuna göre bu programların gerçekliğin den, olaylara çözüm bulduğundan kuş ku duymayan çocuklar, aynı şey kendile rinin ya da ailelerinin başına gelse ne ya parlardı ve kameramanlara nasıl davra nırlardı sorularının ilkine; çıldırırdım, bu nalım geçirirdim, intihar ederdim, donar kalırdım, korkardım, şaşırırdım, böyle şeyler benim ailemin başından geçmez ve ikincisine çok sinirlenirdim, o acıyı tek rar yaşardım, bağırırdım, kameraya alın mayı istemezdim gibi yanıtlar veriyorlar. Çocuklar aslında Reality Showlara da bir dizi film izler gibi bakıyorlar ve izledikleri durumun ciddiyetine duyarsızlaşıyorlar.
Bu yüzden olayların kendi başlarına gel mesi fikri, yani onlar için bir gerçeklik ol ması hali onları dehşete düşürüyor. Ça lışmanın ilk bölümünde bu konular tartı şıldı. Reality ve Show sözcüklerinin an lamları sorularak içindeki kurmaca orta ya çıkarılmaya çalışıldı. Haber yapanın asıl amacının ne olduğu, nedeni, kazaya uğrayanın duyguları, izleyen duyguları, olumlu olumsuz yanlan, rating'in neden önemli olduğu v.s. sorgulanırken bir öğ renci hepsinin para peşinde olduğunu söyledi. Oluşturdukları doğaçlamalarda da kamera olayı görüntülerken, kame ranın arkasında habercilerin ve patron larının konuşmaları komik bir biçimde, bir çeşit parodileştirilerek ortaya çıkar dıkları gözlendi. Reklamlar ve yarattıkları mutlu dünya, haberler ve haber programlarının kur gusu, yarışma programları ve türleri v.b. programlar tartışılırken de hep ekranda görünenin ardındaki gerçeklik eğlenceli ve komik taraflarıyla birlikte konuşul maya, bunlar hakkında bazı saptamalar yapılmaya çalışıldı. Çocuklarla birlikte yaşanan bütün bu eğitim süreci sonun da, proje grubu önceden hazırladığı ana oyun kurgusunda değişikliklere giderek ayrıntıları oluşturmaya ve öğrencilerle bu kurgu üzerinden çalışmaya başladı. Çocukların Mayıs ayında arkadaşlarına ve velilerine sunacakları kısa oyunda ailesindeki sorunlardan sıkılmış bir çocuğun televizyonda mutlu bir aileyi anlatan dizi film içine girmesiyle baş layan olaylar, televizyonun içinde çocuğun programdan programa geçerek yaşadığı ilginç şeyler ve bu sayede ekranın arkasında olup bitenler konusunda bilinçlenmesi, bu arada televizyon içinde kaybolan bu çocuğun sansasyonel bir haber aracı olması, ailesinin ve yakın çevresinin popüler hale gelmesi, derken durumun tersine dön mesi konu alınıyor. Oyunda televizyonun içindeki yapay gerçeklikle, çocuğun ailesi ve somut gerçeklik arasında karşıtlık verilmeye çalışılıyor. Her iki gerçeklik arasında yer alan Fantaziadam adlı oyun kişisi çocuğun bu iki dünya arasındaki bağlantısını sağlıyor ve ona yol gös teriyor. Oyunun sonundaysa çocuk sihirli bir ışık makinası olarak gördüğü ekrana ve orada görünenlere daha bilinçli yak laşarak, gerçek dünyadaki sorunlarına TV'ye sığınmadan farklı çözümler bula bileceğini anlıyor.
ÇOCUK TİYATROSU ÜZERİNE
ÇOCUK VE TİYATRO İLİŞKİSİ Sevim
Aysun
Çocuklar, "evin dışını" ve bu "dış" yaşantıyı çok severler. Hatırlayın lütfen, bebeğinizin anlamlandırabildiği ve söyleyebildiği ilk kelimeler arasında "atta" vardır. Atta'ya götürülmek ister sürekli. Bu istemi yerine getirilirken de, meraklı gözlerle etrafına bakar. Biraz daha büyüdüğünde meraklı bakışların yerini, "yeter artık" dedirtecek yoğunluk taki sorular alır. "Bu ne? Nasıl çalışıyor? Niçin böyle duruyor?" vb.
a
Jülide
pe cy
Yeni olan şeyler biraz ürkütücü de gelse, yetişkinlerden çok daha fazla açıktır çocuklar yeniliklere. Hele merak duy gusunu, öğrenme arzusunu, eğlenme heyecanının tatmin edecek yenilikler, inanılmaz derecede caziptir onlar için. Tüm bu duyguların tatmini için bir etkin lik listesi hazırlamaya kalkacak olsanız, tiyatro listeniz de mutlaka ilk sıralarda yer alacaktır.
Ülkemizde, ne yazık ki az sayıda çocuk tiyatrosu bulunmaktadır. Doğal olarak etkinlik alanları da sınırlıdır. Bu nedenle de, çocuk oyunlarında bir yaş sınırla masına gidilmeden, küçük izleyicilerin beğenisine sunulmaktadır oyunlar. 2 yaşındaki çocuk ile 10 yaşındaki çocuğun aynı kavramlara sahip olduğu, soyutlama yeteneğinin geliştiği, olayları aynı biçimde anlayabilecekleri var sayılıyor. Bu durum da, başlamadan biten tiyatro zevklerine, sıkılmalara, hatta soyutlamaları anlamlandıramamaktan kaynaklanan korkulara neden oluyor. Beşiktaş Kültür Merkezi'nde sahnelenen, Masal Gerçek Tiyatrosu'nun, "Uçan Şemsiye" isimli oyunu, bu türden kaygılarınızı en aza indirgeyerek izlenebilecek bir oyun niteliğini taşıyor. Oyunda Meli, Ugah ve Topik adlarındaki kuzu, karga, suaygırının, yaşadıkları çevrenin kirliliğinden kurtulmak için, uçan bir şemsiye ile başka ülkelere giderken yaşadıkları anlatılıyor. Macera dolu, canlı renkler içeren, görsel yanı zengin, kahkaha ve çığlıklarla dolu 50 dakika yaşatıyorlar çocuklara. Kullanılan dil, davranışlar, soyutlamalar, dikkat süresi açısından 5 yaş ve üstüne daha uygun. Ancak, küçük yardımlarla, daha küçük yaştaki çocukların da rahatlıkla izleyebilecekleri bir oyun. Özel likle, yanan ağaçların sembolize edildiği sahnede yardım etmeniz gerekebilir. Haftasonu çocuklarınızı "atta"ya götüre bileceğiniz, hatta ışık oyunlarından sizin bile çok hoşlanacağınız bir tiyatro izle mek istiyorsanız, "Uçan Şemsiye"yi aklınızın bir ucuna yazabilirsiniz .
Masal Gerçek Tiyatrosu'nun sahnelediği "Uçan Şemsiye" oyunundan bir sahne. 45
ÇOCUK TİYATROSU ÜZERİNE
Geçtiğimiz dönem, İstanbul Üniversitesi, Dramaturji ve Eleştiri Bölümünün Dokto ra ve Lisans öğrencileri Almanya'daki Çocuk Tiyatrosunu daha yakından tanı ma olanağını buldu. Almanya'da çok ta nınmış bir Çocuk Edebiyatı uzmanı olan, Profesör Dr. Malte Dahrendorf tarafın dan verilen Çocuk Tiyatrosu semineri te orik ve uygulamalı çalışmalarla yürütül dü. Bu seminer için hazırlanan ders not ları ise yazının temelini oluşturmaktadır. Sıradan bir Alman ailesini düşünün. Siemens'te işçi olarak çalışan baba Bay Müller ve ilkokul çağındaki kızı Vera ve oğlu Dieter. En büyük zevklerinden biri hafta sonunda aynı kamp alanında aynı yerde çadır kurmak. Ancak bir gün bu gelenek yıkılmak zorunda, çünkü kendi lerinin çadır kurdukları yerde bir başka çadır vardır. Üstelik yerlerini çalan bir Yunanlı aile, yani baba ve oğul. Bay Mül ler buna çok kızar, çünkü işyerlerini ve evlerini çalmaları yetmezmiş gibi, bir de haftasonlarını geçirdikleri kamp alanları nı paylaşmak zorunda kalıyorlar. Yunan çocuğunun, Yannis'in sınıf arkadaşı olan Vera, her ne kadar onları savunmaya ça lışsa da, aralarında bir savaş başlamıştır. Bay Müller onları kamp alanından kov durmak için elinden geleni yapar, ancak bu çabasında, çocukların doğal yapısını göz ardı etmiştir. Dieter, Vera, Yannis ve orada temizlik işçisi olarak çalışan Türk kızı Ayşe çeşitli oyunlar oynayarak birbirilerini daha iyi tanırlar ve sahip oldukları ön yargıları kırarlar. Aslında birbirlerin den o kadar da farklı olmadıklarını kav rarlar. Sıra bu gerçeği yetişkinlere de ka bul ettirmeye gelir. Yunan işçisi Papadakis ve Bay Müller'in bu gerçeği kabul et meleri, ancak kamp yöneticisi tarafından haksızlığa uğratıldıklarında ona karşı bir likte hareket ettiklerinde, haklarını alabil diklerini kavramalarıyla mümkün olabili
a
Kalkan
pe cy
Hasibe
ALMANYA'DA ÇOCUK TİYATROSU yor. Sonunda taraflar uzlaşır ve barışı pekiştirmek üzere Papadakisler'de bir kutlama yapılır. "Papadakisler'de Bir Kutlama" adlı oyun, 1973 ile 79 yılları arasında GRIPS Tiyat rosu tarafından oynandı. Yukarıda özeti ni verdiğim oyunun sekiz yaşından bü yük insanlar için olduğunu söylüyor GRIPS Tiyatrosu. Yalnız çocukların değil, Alman toplumun yetişkinlerinin de bu oyundan öğrenecekleri çok şey var. An cak toplumsal sorunlar, yalnızca yetişkin leri değil, yarının toplumunu oluşturacak çocukları da ilgilendiriyor. Önemli olan bu sorunları, onlara onların anlayabile cekleri bir dille aktarmak ve bunlar üze rinde düşünmelerini sağlamak. Genel olarak GRIPS Tiyatrosunun hedeflerinin özüdür bu aynı zamanda. Berlin'de 1966 yılından itibaren çalışmalarını sür düren bu topluluk Çocuk Tiyatrosuna yepyeni bir boyut getirmiştir. Almanya'daki gelişmeleri GRIPS öncesi ve sonrası diye ayıracak olursak, GRIPS öncesindeki iki yüzyıllık Çocuk Tiyatrosu geçmişinde iki türde oyunlar saptamak mümkün. Öncelikle on altıncı yüzyılda Cizvit okullarında öğrenciler için hazırla nan ve onlar tarafından sahnelenen kısa, dini içerikli, seyirciye yönelik olmayan, eğitici özellikler taşıyan oyunlar örnek gösterilebilir. Çocuk Tiyatrosunun ilk ör nekleri sayılan bu oyunları Aydınlanma döneminde, yine çocukların evde ve okulda oynayabilecekleri, didaktik oyun lar takip eder. Dar anlamda ilk gerçek Çocuk Tiyatrosu biçimi, on dokuzuncu yüzyılda sahneye konulan Noel Masalla rıyla ortaya çıkar. Bilinen çeşitli masallar dan yola çıkan bu oyunlar, ihtişamlı de kor ve kostümler, görsel efektlerin fazlalığıyla, çocukları bir düş alemine taşıya rak, onlara estetik bir haz vermeyi amaç lıyordu. Oyunun sonunda mutlaka Noel
a
pe cy
Baba, ya da tanrılaştırılmış İsa çıkardı. Günümüze kadar varlığını sürdüren bu türde, yine bugün de çoğu kez olduğu gibi ticari kaygılar ön plandaydı. Görüldüğü gibi yirminci yüzyıla kadar. Çocuk Tiyatrosu ya bir eğitim aracı işlevi ni taşımaktaydı ya da salt onları eğlendir meyi amaçlıyordu. Her ikisini bir araya getiren, yani eğlendi rirken eğiten oyunlar tabi ki GRIPS önce sinde de yazıldı, ancak bu oyunlar tek bir yazarın kaleminden çıkan oyunlardır. Bu oyunların amaçlarını ise şu şekilde özet lemek mümkün: Çocuklara ilk tiyatro de neyimi kazandırmak ve yarının seyircisini yetiştirmek, yani onların uygulamalı sa natlarla ilişki kurmalarını sağlayarak, es tetik bir temel vermek; aynı zamanda eğlendirerek hoş vakit geçirtmek, eğit mek ve kendi oyun alışkanlıklarını değer lendirerek benzerini yapmaya yönelt mektir. Oysa bir adım ileriye giderek GRIPS Tiyat rosu, oyunlarına toplumsal bir işlev yük ler. Benjamin ve Brecht'ten etkilenen bu tiyatro, öğrenmeyi zevkle bağdaştıran, kabaret öğeleri taşıyan ve çocuğun "öz gürleşmesini" hedefleyen yeni, gerçekçi, sosyal ve eleştireldir. Artık yerleşik bir ku rum haline gelmiş olan GRIPS, çocuğun ihtiyaçlarını göz önünde bulunduran, parmak sallamadan eğiten, içinde yaşa dığı toplumu ve koşulları anlamasına ve değerlendirmesine yardımcı olan "antiotoriter" bir tiyatro anlayışıı geliştirmiştir. En önemli özelliklerinden biri de oyunla rının, tüm tiyatro çalışanların işbirliğiyle oluşturulmasıdır. Konu ve iletilmek iste nen mesaj saptandıktan sonra, ekip ko nuyla ilgili tüm verileri ve fikirleri toplu yor, bu malzeme değerlendirilip tartışıl dıktan sonra da bir yazar ekibi tarafın dan kaleme alınıyor. GRIPS'in kurucusu ve yöneticisi Volker Ludwig tüm oyunla rın altında imzası bulunan tek kişidir. Okul ve aile işbirliğine de önem veren topluluk ayrıca öğretmenlerin, oyun ön cesinde ve sonrasında kullanabilecekleri malzemeler sunuyor. Büyük çapta başa rıyla yürütülen bu işbirliği topluluğun ününü sınırların dışına taşımaya yardımcı olmuştur. Bizde de daha birkaç yıl önce, Müjdat Gezen Sanat Merkezi öğrencile ri, Savaş Dinçel yönetiminde bir GRIPS oyunu olan "Tam Rolünün Adamı"nı sahnelemiştir. Günümüz Almanyası'nda ya şanan yabancı düşmanlığıyla, Nazi döne minde yaşanan Yahudi düşmanlığı ara sında benzerlik kurarak, geçmişte yaşa nanların kolayca tekrarlanabileceğin! vur
gulayan oyun, Türkiye gerçeklerine biraz uzak düşebilir. GRIPS'e yöneltilen eleştiri lerden biri de bu zaten, yani konuların ve irdeledikleri sorunların fazlasıyla yerel olması, evrensel boyut taşımaktan uzak olmasıdır. Özellikle Avrupa dışında kalan
ülkeler için geçerli olabilecek olan bu eleştiri, başka bir gerçeği gözardı etmek tedir. GRIPS Tiyatrosunu tanımaya çalışır ken, göz önünde bulundurulması gere ken, onların çocuklara nasıl yaklaştıkları dır. Bildiğimiz birçok çocuk oyunu, ço47
pe
cy
a
cukların yetişkinlere göre daha spontan ve tepkisel olduklarını, güçlü bir hareket ve oyuna katılma arzusuna sahip olduk larını dikkate alır. Ne var ki, bunlar çoğu zaman çocukların algılama ve kavrama kapasitelerini küçümsemekte ve onları gerçek yaşamdan soyutlamaktadır. GRIPS, çocukların da sorunları olduğunu kabul eder ve onları tahlil eder, azınlıkla rın ve özürlülerin hakkını arar ve değiş mek zorunda olan toplumsal yapıları et kileyebileceklerinden yola çıkarak onların toplumsal sorunların kaynaklarını görme lerini ve anlamalarını sağlayarak, bu so runların çözülebileceğini göstermeye ça lışır. Topluluk, eğitimi ve siyaseti, oyun ve sanatsal duyarlılıkla bağdaştırmaya çalışır. GRİPS'in bu yaklaşımını yetersiz bulan birkaç eğitimci ve tiyatrocu 1973 yılında Rote Grütze adında bir başka topluluk kurmuştur. Rote Grütze'nin GRİPS'ten farkı, daha fazla katılımcı öğe taşıması ve cinsellik gibi o döneme kadar tabu sayılan bir konuyu da ele almasıdır. Ör neğin, "Bu Konular Konuşulmaz" adlı oyunda, bunların oyun süresince çocuk lara gerçek anlamları açıklanıyor. Çocuk lar karnında kapağı olan bir mankenin içine girerek yeniden doğum olayını yaşayabiliyorlar vs. Türkiye'de böyle bir oyun nasıl tepkilere yol açardı, merak ediyorum. Tabii ki bu oyun Almanya'da da yoğun tepkilere maruz kaldı. Eleştir menlerin yanı sıra, kendisi cinsel eğitimin gerekliliğine inanan, ancak bunu yapacak yürekliliğe sahip olmayan tüm öğretmenler, anne ve babalar bu eğitimin bir tiyatro tarafından üstlenmiş olmasından memnundular. Almanya'daki Çocuk Tiyatrosu seksenli yıllarda, yetişkinler tiyatrosu gibi, giderek yaşamımızı daha fazla belirleyen ve çev releyen medyaya karşı bir savaşın içinde buldu kendisini. Bununla birlikte yetmişli yılların tiyatro anlayışının çocukların hayal dünyasını ihmal ettiği, onların gereğinden fazla toplumsal sorunlarla karşı karşıya getirdiğine inanan çevreler ortaya çıktı. Aynı sorunları, daha dolaylı yoldan çocuklara anlatmaya çalışan, fan tastik öğelerle zenginleştirilmiş oyunlar bu dönemin eseridir. Toparlamak gerekirse, altmışlı yıllardan itibaren Çocuk Tiyatrosunun amacı, çocuğun öz gürleşmesine ve çocuğun toplumda bir birey olarak kabul edilmesine yardımcı olmaktır. Bunun yanında çocukları salt eğlendirmeyi amaçlayan oyunlar da bugüne değin varlığını sürdürmüştür.
pe cy a
a
cy
pe
NEDEN
TİYATRO
KULÜBÜ?
T i y a t r o . . . Tiyatro... Dergisi Şubat 9 6 ' d a 6. Yılına g i r d i . Bugünün T ü r k i y e s i ' n d e azımsanmayacak bir süre olduğunu biliyoruz. Kültür ve sanatın dışlandığı, dahası horlandığı günümüzde t i y a t r o d e r g i s i çıkarmanın
a
ve y a ş a t m a n ı n zorluklarının yanı sıra görevinin büyüklüğünün de farkındayız. Özellikle İstanbul gibi megapollerde günlük yaşamın içindeki k o ş u ş t u r m a , k o ş u ş t u r m a n ı n getirdiği s t r e s i n
pe cy
o l u ş t u r d u ğ u kısır döngü içinde sıkışıp kalmamıza neden o l m a k t a , zaman zaman hepimizi u m u t s u z l u ğ a s ü r ü k l e m e k t e . Ayaklanıp s i n e m a y a , t i y a t r o y a , konsere ya da bir sergiye gitmeyi çok düşünür, e l i m i z d e n t u t u p veya i t e k l e y e r e k g ö t ü r e c e k birini arar ama bir t ü r l ü bu buluşmayı g e r ç e k l e ş t i r e m e y i z . Bu arada, sizleri bekleyen s a n a t insanları da aynı u m u t s u z l u k l a r ı n ı b a s t ı r m a n ı n , i ç l e r i n d e k i coşkuyu s ü r e k l i diri tutmaya çalışmanın yorgunluğunu yaşamaktadır.
T i y a t r o . . . Tiyatro... Dergisi olarak Tiyatro K u l ü b ü ' n ü kurarak bu köprüyü o l u ş t u r m a y a karar v e r d i k . Her ay sizlere ulaştıracağımız davetiyeler ile sizi t i y a t r o y a g i t m e y e zorlayacağız, g i t m e d i n i z mi? Sizler için d ü z e n l e n m i ş özel galalara davet edeceğiz, o da mı olmadı? O günlerde meşgul müsünüz? İstediğiniz gün ve s a a t için b i l e t l e r i n i z i t e m i n edip bulunduğunuz yerde t e s l i m edeceğiz. T i y a t r o l a r d a neler mi oluyor? Bu s o r u n u n yanıtı ise her ay size ulaşacak Tiyatro... Tiyatro... D e r g i s i ' n d e var. Türkiye'nin düzenli olarak yayımlanarak 6. Yılına ulaşmış olan Tiyatro... Tiyatro... Dergisi okuru olma ayrıcalığını da elde e t m i ş olacaksınız. Sanat ile s a n a t s e v e r l e r arasında e k s i k l i ğ i duyulan köprü olmayı amaçlıyoruz. Amaçlamanın ö t e s i n d e böyle bir k ö p r ü n ü n z o r u n l u l u ğ u n a inanıyoruz. Ç ü n k ü , biraz daha yavaş h a r e k e t e d e r s e k , artık köprüye de gerek k a l m a y a c a k , çünkü sanat k a l m a y a c a k . "Sanata evet" diyebilmenin yollarından biri -en önemlisi- sanatla buluşmaktır. Tiyatro Kulübü, bu gerçekten yola çıkarak k u r u l d u .
Saygı ve s e v g i l e r i m i z l e ,
a
pe cy
cy a
pe
ÇOCUK TİYATROSU ÜZERİNE ÇEVİRİ
OYUNCUNUN, KUKLANIN VE NESNENİN TİYATROSU "Kukla tiyatrosu"diyemeyiz çünkü dra matik tiyatronun gelenek ve deneyim lerinden yararlanılır. "Dramatik tiyatro" diye de tanımlayamayız. Çünkü kuklayı ve nesneyi programlı bir biçimde kul lanır. Yerinde bir deyimle "Yaşatıcı ti yatro" bu iki sanat dalının arasında bir sınır oluşturan tiyatro türüdür. Bu iki tür arasında köprü oluşturan sonsuz imge gücü ve sınırsız boyutlarıyla plas tik dallardır. Oyuncu, kukla ve nesne üçgeninin bir birleriyle uyumlu ilişkileri, yapısal düzendeki sürekli değişkenlik, nitelikli bir bütün oluşturur. Yaşatıcı tiyatronun ayrıcalığı; yaşam vermedeki geliştirici, araştırıcı yöntemindedir. Bir diğer tanımla: "Olağanüstü yaşatıcılık, yaratıcılık." Bu da amaçlı ve bilinçli bir yaratıcılığın
pe
cy
a
Ryl Krystianowsky Çev.Tuğrul S e l i m i y e
54
gerçekleştirilmesi ile olur. Yaşatıcı tiyatro seyircisiyle ilişkisinde sanatsal-estetik işlevini önde tutar, ye rine getirirken, ilgi alanı içinde; yaşamı yeni tanıyan ve tiyatro kavramını yeni yeni öğrenmeye başlayan çocuklar, aynı zamanda tiyatronun tadına varmış -eğitilmiş- genç ve yetişkin kuşak da yer alır. Yaşatıcı tiyatro evrensel nitelikte olmalıdır. Evrendeki en yeni tiyatro akımlarından, oyunlarından bunun yanında geleneksel kaynaklarımızdan ve geçmişteki özlü yapıtlarımızdan yararlanmalıdır. Tüm bunların yanında en önemlisi gün cel tiyatro niteliğini korumalı, yeni konuların, biçimlerin anlatım yollarının araştırma alanı olmalıdır. Yaşatıcı tiyatronun sanatsal -artistik
Bu anlayıştaki oyunlar evreni, bu evrende yaşayanları, çevremizde olup bitenleri, kendimizi ve başkalarını tanımamız ve anlamamız isteğini uyandırır. 17 yaş ve ötesi: Ülkemiz ve dünya yazınının yapıtlarından seçmeleri düşündürücü, eğlendirici nite likteki kabare, gösteri, sirk -ki bizde örneği yoktur-türlerine uygulanmış kukla tiyatrosunun satirik, grotesk örnek lerini içeren bir oyun dağarcığı oluşturu labilir. Bunların yanında açıkhava gösterileri, sokak tiyatrosu: "Halk tiyatrosu karak terini koruyan" tarihi kalıntılardan, müzelerden yararlanarak onları gün ışığına çıkartacak nitelikteki oyunların sergilenişi, deneysel tiyatro, kurslar, se minerler de yaşatıcı tiyatronun eylemleri arasına girer.
pe
cy
Değişik yaştan küçük izleyicilerle oyun sonrası konuşmak, tartışmak, onların ilgi ve istekleriyle tanışmak ilk olumlu adımdır. Bu araştırmadan doğacak çocuk sorun larını yine, yeni yazılan oyunlar aracılığıyla küçük izleyicilerimize sunmak gerekir. Bu konuda da çağdaş oyun yazarımıza düşen görev açıktır. Yaşatıcı tiyatronun çocuk yuvalarına, hazırlık okullarına yönelik çalışmaları: Çocuk yuvalarına, hazırlık okullarına giderek 3-6 yaş arasındaki çocukların senaryo ya da oyunlarla çocukların kendiliğinden tepkisi -spontane- ve oyun daki eyleme katılmaları sağlanır. Öğretsel işlevine gelince, küçüklere tiy atronun geleneklerini öğretmeyi üstlen melidir. Yaşatıcı tiyatronun okul çağının sahne sine yönelik çalışmaları: Ahlaksal eğitim kavramına dayanan, yalın bir anlatımı içermesi gereken oyun larda çocukların duygu ve imge gücünü örgütlediğimiz, erindirdiğimiz, yönlendir diğimizde, anıştırma yoluyla sunulan kahramanların kişiliğinde çocuklar daha kolay özdeşleşirler. Burada görev oyun yazarına ve yönetmene düşmektedir: "Oyunun kurgusu ve sahnesel çözüm leme."
gerçekleri ve yaşamdaki insanlararası bir likte davranış kurallarını aşılar. Pedagojik estetizmde "Platon görüşü" diye tanımlanan bu akım sanata olan güvene ve onun birleştirici, uzlaştırıcı, olumlu davranışı işlevine dayanır. 11-17 yaşlara gelince: Bu yaşlardaki çocuklar -özellikle günümüzde- olduğundan çok daha çabuk olgunlaşıyorlar. Kısa çocukluk yaşamlarında karşılaştıkları anlar bir açıklamayı gerektiriyor: Tiyatro bu karmaşık sorunları sergilemekten ne kaçabilir ne de kendini soyutlayabilir. Artık masal dünyasından yavaş yavaş çıkılmıştır. Günlük yaşamı salt tozpembe değil tüm olumsuz yönleriyle sergile yerek, çocuk izleyicilerin içsel değerler anlayışını oluşturmak ve kişisel duyuncunu, vicdanını uyandırma yoluna gidilmelidir: "İlerdeki olaylarda, tutumu ortaya koymada olumlu bir etken ola caktır."
a
eylemlerinde temel işlevi, tiyatro oyun larıdır. Tiyatro başlangıçtaki eylemlerinde değişik yaş gruplarına verdiği oyunlarda seçtiği konu, biçim ve sahnesel anlatım yollarıyla izleyicisinin ilgilenme derecesi ni, algılarını, dikkatli gözlemleriyle sapta malı, değerlendirmeli, sonuçlandırmalıdır.
7-11 yaşların oyun dağarcığı iyi ve kötünün, doğru ve yanlışın, olumlu ve olumsuzun çatışması motifi üzerine kurulu masal klasiklerinden ve diğer seçme çocuk yapıtlarından oluşur. Bu dönemlerde çocuklar kendilerine bir kahraman ararlar ve amaçları bu kahra manla özdeşleşmektir. İşte, haklı bir dava yolunda kazanılan zaferin sergilenişi çocuğun henüz oluşmamış kişiliğini güçlendirir, inanç ve güven duygularını oluşturur ki, bunlar çocuğun gelecekteki kişiliğini oluşturacak etkenler arasındadır. Bu yaşlarda tiyatro çocuğa temel ahlâki
Gerçekleştirilecek olan yerel, ulusal ve uluslararası şenliklerle bu alanda karşılaştırma, tartışma, karşılıklı kültür alışverişi ortamı yaratılırken yeni kuşaklara da bu etkinliğe olan sevgi aşılanmış olur.
Polonya'nın Poznan Eyaleti, Animasyon Tiyatrosu Yönetmeni Ryl Krystianowski'den çeviri 55
İNCELEME
UYUMSUZ TİYATRONUN Zehra İpşiroğlu
biçimde sorgulanıyor. Bu sorgulama bireyin parçalanmışlığını ya da yok oluşunu dile getirirken, uyumsuz tiyatro gibi izleyi ciyi uyarmak, sarsmak, canevinden vurmak gibi bir amaç taşımıyor. Çünkü ne bir birey olarak izleyicisine inanıyor, ne de sanatın, tiyatronun etkileyici gücüne. Belki de bu arayışın uyumsuz tiyatrodan daha gerçekçi olduğu söylenebilir, çünkü uyumsuz tiyatro gibi iddialı değil, olsa olsa düşündürücü, öğretici değil; alçakgönüllü, inançlı değil, şakacı ya da alaycı...
cy a
Yirminci yüzyılın ikinci yarısında doğan ve gücünü görsel sanat lardan alan uyumsuz tiyatro yerleşik tiyatro kurallarını alt üst ederek büyük yenilikler getirmişti. Aradan geçen yıllar içinde çok şey değişti. Bu tiyatronun öncüleri Beckett, lonesco artık yaşamıyorlar, Pinter'in, Albee'nin, Havel'in oyunları eski hızlarını yitirdiler. Ne var ki Batı'da uyumsuz tiyatro yavaş yavaş dönemini kaparken, bu akıma bizde ilgi uyanmaya başladı. Beckett'in, lonesco'nun, Pinter'in, Albee'in, Havel'in kimi oyunları yayımlandı ve sahnelendi, bu konuda kuramsal çalışmalar yapıldı. Kimi yerli yazarlar da bu doğrultuda oyunlar yazdılar.
UZANTILARI
pe
Ancak bugün bu tiyatro, dışarda olsun, bizde olsun yarattığı zengin imgelem dünyasıyla her şeye başkaldıran, şaşırtıcı, devrimci, uçuk niteliğini gene de yitirmiş bulunuyor. Sözgelimi lonesco'nun insanın kendini körükörüne bir modaya, bir ide olojiye kaptırarak benliğini yitirmesi izleğini ele alan "Gergedanlar" oyununun, bugün ne denli çarpıcı bir biçimde sahnelenirse sahnelensin, bizleri şaşırtabileceğini ya da sarsabileceğini düşünemiyorum. Çünkü günümüz gerçekleri lonesco'nun imgelem dünyasını çoktan aşmış durumda. Örneğin evimizde rahat rahat koltuğumuza gömülüp çayımızı yudumlarken, TV'de birbirini izleyen korkunç görüntüleri, terör ve şiddet olaylarını, öğrencileri coplayan polisleri, insanlara ateş eden askerleri, patlayan bombaları büyük bir iç rahatlığıyla izleyebiliyor, bir görüntü hoşumuza gitmezse, hemen bir düğmeye basıp ötekine geçebiliyoruz. Duyarsızlaşma, çağımız insanına özgü bir hastalık mı, yoksa bir tür savunma mekanizması, bir panzehir mi, yoksa her ikisi de mi?
Gergedanlaşmanın olağan olduğu bir yaşamda gergedanlara şaşırmamız, başka deyişle uyumsuzluğun uç noktada yaşandığı bir dünyada uyumsuz tiyatrodan etkilenmemiz beklenemez. Uyumsuz tiyatro yazarları karagüldürü yoluyla ne denli karanlık bir dünyayı canlandırırlarsa canlandırsınlar, bireye olan inançlarını bütünüyle yitirmemişlerdi. Bu nedenle de bu tiyat royu açımlamaya çalışırken, bireyden yola çıkarak uyumsuzluk kavramını belirlemeye çalışmış, bireyle toplum, bireyle yakın çevresi ve bireyle kendi benliği arasındaki uyumsuzluklar üzerinde durmuştum. Bugün ise Batı'da olduğu gibi, bizim ti yatromuzda da uyumsuz tiyatronun uzantısı gibi görülebilecek kimi arayışlarda, birey kavramı şimdiye değin görülmemiş bir
Örneğin lonesco'nun "Gergedanlarında insanlar kendi istek leriyle ya da karşı koyamadıklarından birer birer gergedana dönüşseler bile, oyunun baş kişisi Berenger sonuna değin direniyordu. Gerçi oldukça gülünç bir tip olan Berenger ile bir kahraman tipi yaratmıyordu lonesco, ama en azından bireye olan inancını tümüyle yitirmemiş olduğunu dile getiriyordu. Behiç Ak politik taşlaması "Bina" da bir spor tesisi olarak tasar lanmış olan, zamanla ekonomik ve kişisel çıkarlar uğruna kuru luş amacından iyice saptırılan binanın yıkık dökük bir yapı alanına dönüştürülmesinde dönen dalaveraları, gerçeklerle dil arasındaki uyumsuzluktan oluşan çaprıcı kara güldürü sah neleriyle anlatırken, binanın kurucusu olan mimarı yalnız eli kolu bağlı bir aydın tipi olarak çizmekle yetinmez, aynı zaman da dönen dolapların bir parçası olarak gösterir, lonesco gergedanlaşmaya karşı direnen Berenger tipiyle, pek inandırıcı olmasa bile gene de bireysel bir çıkışın olabileceğini gösteriyor, en azından alımlayanı bu doğrultuda düşünmeye çağırıyordu. Behiç Ak ise daha baştan pisliğe bulaşmış olan, oyunun sonun da ise diğerleriyle birlikte kârlı bir iş olan "köfte yapımına" katılan mimar tipiyle bütünüyle bir umutsuzluğu dile getiriyor. Bireyin yitimi izleği, gösterime yönelik olan postmodern çizgideki deneysel oyuncuların da üzerinde durdukları ortak bir sorun. Kerem Kurdoğlu'nun kaleme aldığı "Haritadan Naklen Yayın"da, Şahika Tekand'ın "Gergedanlaşma" adlı deneysel çalışmasında, doğaçlama çalışmalarından yola çıkarak geliştir ilen "Kaybolma"da, (Mahir, Ayşe Günşıray, Nesrin Kazankaya, Özden Çifçi) bu izleğin çeşitlemelerini görüyoruz. "Haritadan Naklen Yayın"da oyunculuk odak noktasını oluşturulan cam bir kutunun içine, lonesco'nun deyişiyle böcekler gibi kapatılmış olan insanlar, bireyin yok oluşunu çok çarpıcı bir biçimde dile getiriyorlar. Cam kutuda gözalıcı bir reklam dünyasının renk, ses ve görüntü cümbüşüyle kuşatılmış
a
pe cy
a
cy
pe
olan insanların devinimleri kuklaları andırıyor, sesleri yapay, playbacklerle veriliyor. Cam kutuyla çerçevelenmiş bu zaman ve uzam ötesi tüketim ve reklam dünyasında, neredeyiz ya da nereye gidiyoruz sorusu da anlamını yitiriyor. Nitekim insan ların haritada yönlerini belirleme çabalarının bir yanılsamadan öte bir şey olmadığı gösteriyor. Dahası cam kutudaki insanların gerçek insanlar mı', insan suretleri mi, arayışlarının gerçek bir arayış mı, yoksa bir oyun mu olduğu bile belli değil. Ama oyun bununla da yetinmiyor, izleyiciyi de oyunla bütünleştiriyor. Çünkü ışıklar söndüğünde izleyiciler kutuda kendi yansımalarını seçebiliyorlar. Cam kutu, bizim dünyamız, bir ayna olabileceği gibi, günümüz yaşamının can damarını oluşturan televizyon da olabilir, çünkü kutuda olup bitenler hem gerçek, hem de yanılsama.
pe cy
a
"Gergedanlaşma"da bireyin yok edilmesi sürecine izleyicinin de katılımı sağlanarak daha da ileri gidiliyor. Oyun başlamadan izleyiciye dağıtılan formlarda, oyunun her oyuncunun kendi becerisini sergileyebileceği kısa kısa gösterilerin sahnelendiği çeşitli bölümlerden oluştuğu, her bölümden sonra bu oyun içinde oyunların bir eleştirmenler jürisi (koro) tarafından değerlendirileceği ve izleyicinin de tek tek gösterileri jüriyle bir likte yeterli ya da yetersiz olarak değerlendirerek formu doldur ması isteniyor. Sahnelemede ampullerle çerçevelenmiş dar bir alanda, elinde bir kumandayla ampulleri yakıp söndüren bir sunucunun yönlendirmesine göre çeşitli söz ve beden cambaz lığıyla gelişen oyun içinde oyun sahneleri, bireyin yok olmasına ilişkin değişik çağırışımlar uyandırıyor alımlayanda: Rekabet ortamında çarkı içinde bireyin bütünüyle silinmesi, insanın salt teknik performansa indirgenmesi, Kafka'nın acımasız bir sirk gösterisi bağlamında ezen/ezilen, görüntü/gerçek ilişkisini dile getirdiği "Galeride" adlı öyküsü, TV'deki insanların beyinlerini sulandıran içeriksiz yarışma programları, oyunda gerek ellerinde gergedan boynuzlarıyla sıra sıra sahneye çıkan oyun cularla, gerek Berenger adlı oyun içinde oyun sahnesiyle lonesco'nun "Gergedanlarına yapılan gönderme vb... "Gergedanlaşma"yı "Haritadan Naklen Yayın"la buluşturan ilginç yanı bireyin yok olması izleğini izleyiciye de oyuna katarak, ona da rol vererek tam bir öz/biçim ve alımlama bütünlüğü içinde vermesi. Böylece izleyiciyle dalga geçilerek, onun da gergedanlaşmada bir payı olduğu vurgulanıyor. Bireyin yitimi izleğinin ses, söz, devinim, müzikten oluşan tümsel bir tiyatro diline aktarıldığı "Kaybolma"da ise faili meçhul cinayetler, terör, işkence, şiddet, bürokrasi mekanizması vb. politik olaylara gönderme yapılarak, Kafka'nın dünyasını yansıtan karabasanımsı bir dünya yaratılıyor. Kaybolan/arayan, izleyen/izlenilen, işkence yapan/işkence gören rollerinin giderek birbirinin içine girdiği bu labirentin içinde, izleyici de yolunu yitiriyor. Öyle ki neden, niçin, nasıl soruları anlamını yitiriyor. Geriye kalan; Bir karabasanın üzerimize çöken ağırlığı... Tiyatromuzdaki bu arayışlar uyumsuz tiyatronun belli bir döne min tiyatrosu olarak dönemini kapamış olmasına karşın uzantılarının değişik biçimlerle de olsa bizde sürdüğünü gös teriyor. Sanırım uyumsuz tiyatronun etkilerinin bu açıdan sorgulanması tiyatromuzdaki yeni gelişmelere de ışık tutacaktır.
Kumpanya Sahnesi'nin sahnelediği "Haritadan Naklen Yayın" (Üstte) ve Tiyatro Stüdyosu'nun sahnelediği "Gergedan/aşma". (Altta) 59
ELEŞTİRİ
Çocukluklarını unutmadan çocuklar için
SHAKESPEARE OYNAMAK Kuyumcu
İ.B.Ş.T'da bu sezon çocuklar için oynanan oyunlardan biri Shakespeare'in "Bir Yaz Gecesi Rüyasın''dan uyarlanmış. Gerçek ile düşün, perilerle büyülerin iç içe geçtiği büyükler için yazılmış bir Shakespeare komedisini Neş'e Erçetin "Bir Gece Masalı" olarak uyarlamış ve sahnelemiş. Oyunda, baştan sona neşeli durumlar, eğlendirici karışıklıklar, komik alkışlar ve kavgalarla çocuklara gerçek anlamıyla bir masal sunuluyor.
a
Nihal
pe
cy
Güzel kızın Gürbüz Delikanlı yerine, Yiğit Delikanlı ile evlenmek istemesine kızan annesi. Prensten yasaların uygulanma sını ister. Yasalara göre kız annesinin istediği ile evlenmezse cezalandırılacak tır. Bir başkası, yani Selvi ise Gürbüz Delikanlı'ya deli gibi aşıktır. Yiğit Delikanlı ile Güzel kız kaçmaya karar verirler. Ertesi gece ormanda buluşmak üzere ayrılırlar. Eşi Ece ile kavga eden ormandaki Peri Şahı, Şirin Peri'den büyülü çiçeğin özünü Ece'nin gözüne uyurken damlatmasını ister. Ece uyandığında ilk gördüğü en çirkin şeye aşık olacak, böylece Şah intikamını ala caktır. Bu arada Gürbüz Delikanlı ile Selvi'nin de kavgalarına da tanık olan Peri Şahı Selvi'nin acı çekmesine üzülerek Şirin Peri'den büyülü çiçeğin suyundan Gürbüz Delikanlının da gözüne damlatmasını ister. Perinin büyülü suyu yanlış kimselere damlatması sonucu ortaya beklenmedik durumlar çıkar. Birçok komik ve karmaşık durum dan sonra yine perinin çabaları sonucu her şey yoluna girer. Herkes mutlu olur...
Shakespeare deyince ilk anda, yapıtlarındaki şiirsel dili, kelime oyunları, alışılmadık benzetmeleri ve ilginç kişileştirmeleri akla gelir. Neşe Erçetin'in uyarlamasında, Shakespeare'in dilinin şiirselliği, yerini, daha kısa, açık devrik 60
cümlelerden oluşan sade bir dile bırakmış. Thesus Prens, Hermia Kız, Lysander Yiğit Delikanlı, Demetrius Gürbüz Delikanlı, Helena ise Selvi olmuş. Böylece yazarının sadece afişte ve konu akışında kaldığı hoş ve eğlendirici bir oyun çıkmış ortaya. Oysa, bu oyun ilkokul son sınıftan itibaren ortaokul öğrencilerine Shakespeare'in şiirsel dilini tanıtmaya yönelik ya da bir gençlik oyu nunda dilin yanı sıra konunun da kullanılarak toplumumuzda yaşanan gençlik sorunları doğrultusunda uyarla malar yapılabilirdi. Seyircileri gözönüne aldığımızda Neşe Erçetin'e hak vermemek elde değil. Çünkü çocuk oyunları hazırlanırken ne şehir tiyatrolarında ne de diğer tiyatro larda çeşitli kaygılarla hedef yaş grubu belirlenmiyor. Çok değişik yaş grupları bir arada oyun izlemek durumunda kalıyor. Doğal olarak sahnelenen bir Shakespeare de olsa, seyirci olarak 3 yaşından itibaren çocuklar söz konusu olunca ister istemez birçok önemli nokta gözardı ediliyor. Konu akışıyla dağılan dikkatler dekor, kostüm, ışık ve hareketli sahnelerle toplanmaya çalışılsa da zaman zaman çabalar etkisiz kalıyor. Salonda bulunan 3-4 yaşındaki küçükler sorulan sorulara anlamadan verdikleri yanıtlarla ya da uzayan dialoglarda bağıra çağıra kendi aralarında konuşmak istemeleri yanlarındaki yetişkinlerin zor anlar yaşamasına neden oluyor. Böylesine bir emek, çaba ve disiplin ya 34 yaşlarından itibaren çocukların ilgiyle takip edebileceği bir başka oyun ya da daha büyük çocuklara hatta gençlere seslenen biraz daha farklı bir Shakespeare ile hak ettiği yerini bula bilirdi. Dileriz I.B.Ş.T. bu konuda bir poli tika oluşturup farklı sahnelerde belirli
İ.B.Ş. T. 'da bu sezon sahnelenen "Bir Gece Masalı" oyunundan bir sahne.
Oyunda dikkat çeken çok önemli bir başka nokta ise oyuncular. Oyuncular İ.B.Ş.T'ları bünyesindeki "Çocuk Tiyatro Eğitim Birimi"nden yetişmiş, sessiz sedasız, kendi kendilerine güzel şeyler yapan, yaptıklarını keyifle, zevkle takım ruhu içinde yaparak bunu sahneden salona büyük bir rahatlıkla aktaran yaklaşık otuz kişilik grup. Bu grup daha önce "Hansel ile Gretel" oyununu 4.5 yıl süreyle oynamış, şimdiki oyunları "Bir Gece Masalı" ise iki yıldır çocukların karşısında.
pe
Oyun, konusundan da anlaşılacağı gibi birbiri içine geçmiş olaylardan oluşuyor. Bu karmaşanın çocuklara daha kolay ulaşabilmesi ve kopukluk olmaması için uzaklardaki bir yıldızdan gelmiş iki yaratık, anlatıcı konumunda oyunun başından itibaren zaman zaman onlanları açıklamak, vurgulamak için sahnede yer alıyor, oyun ile seyirciler arasında bir köprü oluşturuyorlar. Böylece son derece karışık olan yapı kolaylıkla seyircisine ulaşıyor. Tektte adları yaratık olarak geçen bu iki kişi kostümleriyle bugün uzay filmlerinde karşımıza çıkan tiplerin aynısı. 16. yüzyılda geçen ve kostüm leriyle o yüzyıla bağlı kalarak sahnelenen bir masalın, çocukların hiç de yabancı olmadıkları ancak sadece filmlerde gördükleri bu tipler aracılığı ile anlatılması hem masal özelliğini pekiştiriyor, hem de oyunun geçmişten çocukların bugünkü dünyalarına uzan masına neden oluyor. Oyunda bu yaratıklar yerine bir nine, bir masalcı dede ya da benzeri bir anlatıcı konula bilirdi. Ama yönetmen biliyor ki, günümüzde çocuklar artık dede ve ninelerinden çok televizyon filmlerindeki bu tiplerden öyküler dinliyorlar.
Ece'nin başına gelenler, oyuncuların sergiledikleri, herhalde uzun süre oyunu izleyen çocukların akıllarından çıkmaya caktır. Kostüm, dekor, seçilen renkler, ışık ve efekt en ince ayrıntısına kadar düşünülmüş. Bir büyülü çiçek özünün göze damlatılma sahnesinde olduğu gibi zaman zaman oyundaki tablolar bir çizgi film karesinin sahnede gerçeğe dönüşmüş halini alıyordu.
cy a
yaş grupları hedef kitle olarak seçer ve ona göre oyunlar hazırlar. En önemlisi de bu durumu afişlerinde duyurur.
"Bir Gece Masalı"nda komik öğeler çok iyi bir şekilde ön plana çıkartılarak çocuk ların zevkle neşeyle bir 1.5 saat geçirmelerini sağlıyor. Özellikle Selvi'nin adımları. Gürbüz çocuğun ve Güzel Kız'ın yaşadıkları, ormandaki karışıklıklar,
Böylesine geniş bir grubun henüz kendi çocukluklarını unutmadan çocukların karşısına çıkmaları, seyircilerine, kendi lerinden çok da büyük olmayan oyuncu lara bakıp "Ben de böyle oynayabilirim, aynı şeyleri yapabilirim; çünkü, aramızda çok fark yok" dedirtiyor. Onlar için sahne ulaşılmaz olmaktan çıkıp kendileri ni oyuna ve oyunculara dolayısıyla tiya troya daha yakın hissetmelerine neden oluyor. 1985 yılında Şehir Tiyatroları bünyesinde, gerektiğinde çocuk oyunları ve yetişkinlerin oyunlarında çocuk oyun
cu ihtiyacını karşılamak için kurulmuş olan "Çocuk Tiyatro Eğitim Birimi" bugüne dek birçok çocuğa tiyatro zevki ni aşılamış, tiyatronun büyülü atmosferi ni küçük yaştan itibaren yaşatmış. Oluşan grup 5-6 yaşlarından itibaren tiy atro ile birlikte büyüyerek bugüne gelmişler. Derslerinden, okullarından kalan zamanı tiyatroda değerlendiren bu gençler hafta sonları birlikte bir oyun sahnelemenin, bir sorumluluğu paylaşmanın ve en önemlisi başarmanın zevkini yaşıyorlar. "Çocuk Tiyatro Eğitim Birimi"nin tiyatro eğitimi veren diğer kurumlardan farkı; oyunculuk eğitimine konservatuarlar liseden sonra başlarken bu birimin çocuklarının ilkokul, hatta okul öncesi yıllardan itibaren başlaması. Yani diğer eğitim kurumlarından on yıl gibi bir süre öndeler. Tiyatronun içinden, tiyatroda yetişerek sahneyle ve başkalarının tanışmak için can attığı sanatçılarla içice büyüyerek adeta çekirdekten yetişen bu grubun ayrıcalıklı hali her yönüyle salona, seyirciye yansıyor. Yaklaşık 40 öğrenciye hizmet veren, Şehir tiyatrolarının değerli sanatçılarının ders verdiği bu birimin eğitim programı şimdilik çalışacak yerleri olmaması nedeniyle durdurulmuş. Dileriz Şehir ti yatrosu bu sorununu çözümleyerek özel likle çocuk tiyatrosu konusunda köklü yapılanmalara giderek yarının seyircileri ne, bir başka deyişle sanatseverlerine sahip çıkar.
61
SÖYLEŞİ Ali Poyrazoğlu Tiyatrosu'nun, Foks Fun Kültür Merkezi'nde sah nelediği "Dokununca Söylerim" ve "Oğlum Çiçek Açtı" oyunlarında farklı biçimlerde, toplumu muzda eksik olan hoşgörüden, sevgisizlikten söz ediliyor. "Oğlum Çiçek Açtı" oyunu, 13 yıl aradan sonra yeniden gündeme gelirken, Ali Poyrazoğlu'nun rol almadığı "Dokununca Söylerim", starsız da bir oyunun tutabileceğinin güzel bir örneğini veriyor.
Ali Poyrazoğlu Tiyatrosu'nda oyunlar başarıyla sürüyor
Rengin
İnsanlar" yapıyor.
Uz
Koşullar, onlar için hiçbir zaman kolay olmadı. Giderek daha da zorlaşıyor. Genel bütçeden Kültür • Bakanlığı'na ayrılan binde beş gibi komik ve acıklı bir rakamdan, kendilerine düşen payın çok üzerinde harcıyorlar her sezon. Prova yapacak, oyun oynayacak salon bulamıyorlar. Onu bulanlar bazen seyirci bulamıyor. Oyun seçiminde hem düzeyli olmak hem gişeyi düşünmek zorundalar. Yalnız kendilerinden değil, dekordan gazete ilanlarına kadar her şeyden onlar sorumlular. Üstüne üstlük bir de düşünce özgürlüğünü yasaklayan yasalarla boğuşuyorlar. Ama her şeye rağmen perdelerini açıyorlar, açmak zorundalar. Çünkü onlar Özel Tiyatrolar... Bizim ülkemizin koşulları, bizim özel tiyatrolarımızın yapımcılarını çok daha "Özel 62
İşte onlardan biri, bu sezon Devlet yardımı talep etmeyen Ali Poyrazoğlu Tiyatrosunun kurucusu, oyuncusu, yönetmeni, patronu Ali Poyrazoğlu ile birlikteyim.
ailenin çöküşünü, eşcinselliği seçmiş oğlunu doğru yola döndürmek isteyen babanın dramını anlatıyor, ama baştan sona güldürü öğeleri ile işlenmiş. Buradaki, gençlerle ilişki kuramayan baba rolü benim çok severek oynadığım bir karakterdi. Oyun şu anda Amerika ve Fransa'da da yeniden oynanıyor, tekrar gündeme geldi. Korhan'ın rolünü bu kez, bizim okuldan yetişen Çağlayan Sevinçer üstlendi. Ali Poyrazoğlu Tiyatrosu her yıl belirli bir başlık altında sergiliyor oyunlarını. Bu yılki tema "Hoşgörü". "Oğlum Çiçek Açtı" ve sezonun ikinci yeni oyunu Leonard Gershe'den Levent Kazak'ın çevirip çağımıza uyarladığı "Dokununca Söylerim" temamıza çok uygun oyun lar.
pe cy
ı
a
Sevgi ve Hoşgörü Başrolde
Sezonun sonuna geliyoruz. 1995/96 tiyatro sezonu Ali Poyrazoğlu Tiyatrosu için nasıl geçti?
iyi bir sezon geçirdik diyebili rim. Biz sezonu en erken açan özel tiyarto olduk. 1 Eylül'de Bakırköy Belediye Tiyatrosunda "Babam Dokuz Doğurdu" oyunu ile başladık. Aynı oyunla bir ay İzmir tur nesi yaptık ve Kadıköy Halk Eğitim Merkezi'ne geçtik. Yine Halk Eğitim'de 2,5 ay "Oğlum Çiçek Açtı"yı oynadık. "Oğlum Çiçek Açtı'yı yıllar önce de sahnelemiştiniz. Evet, Ron Clark ve Sam Bobrick'in yazdığı "Oğlum Çiçek Açtı"yı 13 yıl önce oynamıştık. Oyun taşralı bir
"Dokununca Söylerim"de sen oynamıyorsun. İki öğrencin, Levent Kazak ve Nur Gürkan başrolleri paylaşıyor. Star olmadan da özel tiyatrolarda bir oyunun tutması mümkün mü? Ali Poyrazoğlu Tiyatrosu'nda
daha önceki yıllarda da benim içinde yer almadığım projeler oldu. "Bizim Sınıf", "Aş Bunları Aş", "Kadınlar Hamamı", "Orkestra", "Sinekler de Olacak" ilk aklıma gelenler. Bunların hepsi de tutmuş oyunlardır. Ali Poyrazoğlu Tiyatrosu'nun seyircisi, oyunun güzel ve farklı olacağını, değişik bir dünya ile karşı karşıya olacağını biliyor bizim tiyat roya gelirken. Onun için benim oynamadığım oyunlar dan da memnun çıkıyor. İyi oyun, iyi prodüksiyon talep etme alışkanlığı var seyircimizde. Star aramıyor lar. Dormen Tiyatrosu'nda da Haldun Dormen'siz, Kent Oyuncuları'nda Yıldız ve Müşfik Kenter'siz oyunlar oynanıyor. "Dokununca Söylerim"de seni yönetmen olarak da göremiyoruz. Tamamen dışında mı kalmak istedin olayın ? Tamamen dışında kalmam mümkün değil tabii. Oyunu ben buldum, prodüksiyonu ben yaptım. Tiyatronun sanat yönetmeni olarak çocuklar benden farklı bir yönetmenle çalışsınlar iste dim. Onun için Devlet Tiyatrosundan Cüneyt Çalışkur geldi konuk yönet men olarak. Dekoru ben yaptım (Oyunun çok hoş, farklı bir çevre tasarımı var.) Seyirci çok memnun, ben de çok memnunum. Çocuklar çok iyi oynuyorlar. Zaten Ali Poyrazoğlu Tiyatro okulun dan 15 yılda çok adam yetişti. Piyasada kaliteli iş yapanların çoğu benim öğrencim, Korhan Abay, Cem Özer, Levent Kazak, Levent Tülek, Peker Açıkalın, Nilüfer Açıkalın, Nur Gürkan, Pelinsu Pir, Çağlayan Sevinçer... Tiyatro okuluna, Sıdıka Atalay'dan 5 yıllığına devraldığımız Bomonti'deki
Burada bir parantez açarak, hocasıyla aynı duyguları paylaşan, Ali Poyrazoğlu'nun en eski ve en parlak öğrenci lerinden Levent Kazak'a veriyorum sözü:
Ali, bu yılki temanız "Hoşgörü" oldu. Sen bir sanatçı, bir insan olarak ne anlıyorsun "Hoşgörü" sözcüğünden? Çağımız birbirini anlama, yardımcı olma, her yaştan ve sosyal katmandan insanı kaynaştırmaya çalışma çağı, barış çağı. Hem bireyler
pe
Tiyatroda usta-çırak ilişkisi artık ölmekte olan bir sistem. 12 yıl önce tiyatroya girdiğimde Altan Erbulak ti yatrodaydı. Ondan, Ali Poyrazoğlu'ndan, Alpay İzer'den, Bülent Kayabaş'tan bu eğitim biçiminin kokusunu aldım. Sahnede yetişmek oyuncuya çok şey katıyor. Ali Poyrazoğlu bu sezon bana
"Al kardeşim sana oyun, al oyuncu, al prodüksiyon imkanı" diyerek beni ilk defa kendi ayaklarımın üzerine bıraktı. Oyun sahnelenirken mümkün olduğu kadar uzak ta durdu. Sahneye çıkıp oynamakla bitmiyor her şey, dar bütçelerle yürüdüğü için, yan faaliyetleri de siz üstleniyorsunuz. Bana verilen bütün imkanları doğru ve yerinde kullandığımı düşünüyorum. Oyun çok iyi çıktı, doluyor. Sanırım bu usta-çırak ilişkisinin son örneklerinden biri".
arasındaki barışın, hem toplumlardaki çeşitli gruplar arasındaki barışı sağlamanın yolu hoşgörüden geçiyor. Hoşgörülü insanlar daha din gin daha mutlu oluyorlar, dünyanın her yerinde bunu gözlemliyoruz. Ben de ülkemde barış olmasını, insanların birbirini anlamasını, birbirlerine saygıyla yaklaşmasını ve başta ekonomik terör olmak üzere, toplumdaki her türlü terörün ortadan yok olmasını istediğim; yazarların, çizer lerin hapse atılmasını, 14-15 yaşlarındaki çocuklara işkence yapılmasını, yurttaşlarımızın çağdışı yasalarla karşı karşıya kalmasını istemediğim; evde okulda ve sokakta barış olmasını istediğim için hoşgörüden söz ediyorum, hoşgörü öneriyorum. Düşünmenin, soğukkanlılıkla düşünmenin, anlamanın, ken dini anlatmaya çalışmanın yolu hoşgörüden geçiyor
cy a
Foksfun Kültür Merkezi'nde devam ediyoruz. Sıkıştırılmış bir eğitimle üç yılda yetişiyor çocuklar. Daha öğrenciyken, tiyatrolarda, TV dizilerinde oyunculuğa başlıyorlar. Yalnız birinci yıl izin vermiyoruz. Ben çalışarak da bu meslekte iyi şeyler öğrenilebileceğine inanıyorum.
çünkü. Seyircinin beğenisi ve ilgisiyle Ali Poyrazoğlu Tiyatrosu 24. yılını doldurdu. Bir kutlama yapmayı düşünüyor musun önümüzdeki sezon ? Evet bir kutlama istiyorum. İçimden kutlamak geçiyor. Birlikte çalıştığım, benimle bir likte bunca yıl emek vermiş arkadaşlarım ve seyircilerimle. Onlara teşekkür etmek istiyo rum. Zor koşullara karşın, 24 yıldır bir özel tiyatroyu yönetebiliyorsam, bunu Türk oyuncularına, Türk yazarlarına, Türk basınına ve seyircilerine borçluyum. Onlara, bana destek oldukları için canı gönülden teşekkür etmek istiyorum. Bu kadar insana birden teşekkür etmek zordur, bakalım becerebile cek bir yol bulabilecek miyim, merak ediyorum.
ELEŞTİRİ
Özsoysal
Çavuş
Her şey zararsız gibi görünen hatta eğlenceli olacağı düşünülen bir kimlik değiştirme oyunuyla başlıyor Galy Gay için. Birkaç saatlik bir kimlik değişimi. Kaybetmekten çok kazanmak var işin sonunda. Başkasının yerine geçeceksin ve iş bitince de biraz para, bir puro ya da içkiyle karşılığını alacaksın. Zararsız, basit ve temiz. Ancak içine düşülecek girdabın en dıştaki halkası olan bu sözde masum oyun, gittikçe onu girdabın içine doğru çeken, karmaşıklayarak içinden çıkılmaz, geri dönülmez bir hal alan ve Galy Gay'e "Galy Gay"i gömdürecek kadar ileri giden bir biçime dönüşür. Üstelik de Galy Gay'in olayların farkında oluşu durumu değiştirmede ona hiç yardımcı olamaz. Çünkü oyun içinde oyunların kendi içindeki kuralları yeni bir mantık ortaya koyarak var olanı yok etmekte ve yok olanı kendi kuralları içinde yeniden yaratmaktadır. Fil olmayan bir fili alıcısı olduktan sonra satabilir, bu eyleminiz için yargılanabilir ya da olmayan bir ölünün cenaze töreninde ciddi bir konuşma da yapa bilirsiniz ve bir de bakarsınız oyunun bir parçası olmuşsunuz, size sunulan yeni kimliğe bürünmüşsünüz. Girdiğiniz her role göre yeni kimlikler beklemektedir sizi. Birey olarak size ait olduğunu sandığınız kişiliğiniz mi? Artık yoktur öyle bir şey. Siz ancak kimliklerinizle varsınızdır. Kimliğiniz kişiliğinizi belirlem eye çoktan başlamıştır.
pe
cy
a
Fakiye
ADAM ADAM MIDIR?
Oyunda kendisine sunulan asker Jeraiah Jip kimliğini itirazsız kabul eden kaypak Galy Gay kişiliğinin karşısında, faşist
kimliği benimsemiş ve kişiliğini bu bazda oluşturmuş komutan Fairchild'ı buluruz. Fairchild bu kimliği öylesine benimsemiştir ki onun gerektirdiği kahramanca yaşam için kendi doğasına karşı bir eylem yapar. Kendini iğdiş eder. Belki de oyunda gösterilen bu iki üç nok tanın seçeneği, insanın kendisine, içinde bulunduğu ortama, duruma uzaktan bakarak bilinçli davranabilmesi ve çözüm için kendine özgü bir ölçüt oluşturabilmesiyle gerçekleşecektir. Bugün içinde yaşanılan sistemin kolları insanı odasındaki bir ekrandan bile yakalayıp istediği yöne çekebilecek kadar uzun ve güçlüyken, kuşkusuz insanın kendi ken dini sorgulayabilmesi, eleştirebilmesi, çekilmekte olduğu girdabın içinde ne korkunç şeyler yapabileceğinin farkında olabilmesi kolay başarılacak şey değil. Ama imkansız da değil. Adam Adam olmamalı. Brecht'in politik bazda ele aldığı bu oyunu. Tiyatro Ti kendi deyimleriyle "uyarlayıp, yorumlamadan sadece bugünü yaşayan sanatçılar olarak kendi gözlerinden yeni bir okumayla sahneye koyuyorlar. Bu da kuşkusuz oyuncunun kendi kendisiyle ve rolle, rollerle bilinçli karşılaşması ve sonucunda metnin yeniden yaratılması demek oluyor. Ancak bir metnin her yeni okuması aslında yeni bir yorumdur. Tiyatro Ti'nin söylemek istediği bildik anlamda belli bir ileti çerçevesinde yoğrulmuş bir yorum dan kaçındıkları olsa gerek. Zaten, Brecht'in özgün metninde Galy Gay'in
cy a
aşama aşama net bir biçimde ortaya konulan değişimi, sahnelemede bilinçli oluşturulmuş bir dağınıklığa bırakıyor yerini. Çünkü Tiyatro Ti elemanları "bugünü yaşayan sanatçılar" olarak postmodern bir durumdan yaklaşıyorlar metne.
pe
Oyun Bebek Fil adlı ön oyunla başlıyor. Bebek Fil'in aslında hayatta olan annesi ni öldürdüğünün kanıtlanması gibi absürd bir durumla, ana oyunda adamın adam olduğunun kanıtlanması arasında kendi içinde işleyen bir mantık paralelliği kurulmakta. Sahnenin bir boks ringi halatıyla izleyiciden ayrılması, hem izleyi ciye izleyici rolü vererek onu oyuna katıyor, hem de ona izlediği şeyin bir spor karşılaşmasında olduğu gibi kendi içinde kesin ve bu anlamda da adil kural ları olduğunu hatırlatıyor. Yani izleyici sahnede yaratılan gerçekliğin farkına vardırılmaya çalışılıyor. Sahne üzeri göstergelerinin de dış dünyaya bire bir gönderme yapması kaygısı taşınmadan, izlenilenin kendi içinde kendi kodlarını yarattığı vurgulanmakta. Oyuncular izleyiciye belli bir ileti sunmak yerine, onu öznel çağrışımlarına bırakmış oluyor lar. Belki de böylece Brecht'in metni bu sahnelemeyle her izleyicinin çağrışımında yeniden yaratılararak çoğalıyor, zengin leşiyor. Nitekim Tiyatro Ti'nin bu oyun üzerine izleyicileriyle yaptıkları söyleşide
her izleyicinin oyunda kendine göre bir ileti yakaladığı ortaya çıktı. Kimi erkek egemen bir toplumun faşizanlığını, kimi bireysel sorunlarının endişe ve tedirgin liğini kimisi de politik ve militarist temelli baskıları oyunda nasıl bulguladıklarını anlattılar. Oysa ekibin çıkış noktaları sadece kendileriydi. İzleyici ya da sanatçı, bugünün insanları olarak günümüzün dağınık yapısı hepimizin içinde. Ama ortak nokta, özelden genele, aileden topluma yaşamımızın her alanında faşizan durumların yarattığı kimliklerimiz ve bu gerçekliğe karşı bi linçli yaklaşıp, sorgulayarak nasıl çözüm ler üreteceğimiz. Oyunda ileti amaç olmayınca anlatıcı kul lanılmamasının da nedeni belirlenmekte. Yine aynı nedenle sahne geçişlerinde ne özgün metinde olduğu gibi izleyiciyi yön lendirecek sahne adları kullanılıyor ne de ışığın kapanması. Her şey izleyicinin gözü önünde. Örneğin sahnenin ortasına gerilen bir perde ve onun arkasında yaratılan gölgelerle sahne bir tapınağa ya da bu beyaz perdenin yana itilmesiyle bir bar mekanına dönüşebiliy or. Oyuncuların sahne üzerinde soyunup giyinmeleri de izleyicinin gördükleriyle özdeşleşmesini kırma isteminin bir göstergesi. Sahne gerisinde sahneden biraz aşağıda ışıkla oluşturulan yeşil pano, küçük mekâna derinlik verirken
oyunu bütünleyen bir işleve de sahip. Oyuncular tek tek ya da toplu halde rol leri öncesinde bu pano önünde bekliyor lar. Yeşil ışığın etkisiyle pano önünde renkler ve kişiler siyah beyaz fotoğraf görünümündeler. Yüzlerindeki ifadesizlikle pano önünde sanki birbirlerine ben ziyor, birer siluet olarak duruyor ve bir kuklacının sandığındaki kuklalar gibi ihtiyaç oldukça, sıraları geldikçe rollerine girmek üzere sahneye getiriliyorlar. Sanki onlar da rolleriyle sahne üzerinde bir kimlik kazanmaktalar. Sahnede süren hareketli oyun ve pano önündeki durağanlık bir sahnenin sağında duran piyanonun tınılarından yükseliyor. Piyanonun bulunduğu alan aynı zaman da bar olarak da işlev görüyor. Oyunun şarkıları ise yeniden bestelenmiş. Bu ekip çalışmasının önemli katkılarından biri de özgün metnin yeniden çevrilmesi yönünde. Tiyatro Ti'nin oyunculuk yöntemleri bugün birçok tiyatronun uyguladığından belki de çok farklı değil ama sahneleme si, Brecht'in metninin günümüz gözün den yeniden okunmasıyla güncelliğini koruyabileceğinin ve bir ekip çalışmasıyla metnin nasıl yeniden sağlam bir biçimde yaratılabileceğinin göstergesi. Oyun, ti yatro izleyicisine alternatif bir seyir sunuyor .
ELEŞTİRİ
BİRLİKTE
Nihal Kuyumcu
OYNAYALIM
Bu mevsim, İ.B.Ş.T sahnelerinde sergilenen çocuk oyunu "Birlikte Oynayalım", Deniz Uyguner tarafından Henrich Böll'ün "Genç Bir Kralın Anıları" öyküsünden yola çıkarak hazırlanmış ve yönetilmiş.
pe cy a
Sirkte çalışan bir soytarı ile hokkabaz, sirk araçlarının geç kalması üzerine, gelen seyirci çocukları oyalamak amacıyla, onlara, gerçekte bir kral olan soytarının ilginç yaşam öyküsünü oyna yarak anlatmaya karar verirler. Soytarı çocukluğuna, prens olduğu günlere döner. Sarayda yüzlerce oyuncak içinde tek başına arkadaşsız, canı sıkılan, can sıkıntısını gidermek için de Kral babasından gizli "Arsız Uşak" ile kumar oynayan, sigara içen, özel öğretmenleri ne olmadık yaramazlıklar yapan Prens, beklenmedik bir anda babasının ölümüyle kral olur. Ondan halkın gözünde daha saygın bir yeri olması için evlenmesi istenir ve isteksizce çocuk yaşında Başbakanın kızı Farfara (!) ile evlenir. Günlerini oyun oynayıp, film seyrederek geçiren bu iki çocuk bir süre sonra halkın demokrasi isteğiyle ayaklan ması üzerine, yanlarına kıymetli eşyalarını alıp bir başka ülkeye kaçarlar. Hazır paraları bitince prens iş aramaya koyulur. Bu arada bir sirkte Arsız Uşağa rastlar. Uşak onların da sirkte çalışmasına yardımcı olur. Bir süre gazoz satan prens, okumaya karar verir. Konservatuara gider. Bir sirk soytarısı olur. O güne dek çalışmayan, bir şeyler başarmayan, çalışmanın ve başarmanın keyfini tadamamış olan prens artık mutlu bir insandır. Kısaca özetlemeye çalıştığımız, oyun içinde oyun düzeniyle sergilenen ve biraz ortaoyunu, biraz da KaragözHacivat'ı çağrıştıran yöntemlerle piyes, baştan sona iki kişi arasında geçer. Sahnenin gerektirdiği her türlü değişim
66
(makyaj, giysi vb.) seyircinin gözü önünde gerçekleşir. "Birlikte Oynayalım" bir bütün olarak ele alındığında, başlangıçta sergilenen olum suzlukların, yaşanan bir zaman dili minde, deneyimlerle geçen süreçte olumlu hale dönüştüğü görülüyor. Prensin haylaz, eğlenceden başka bir şey düşünmeyen ve mutsuz bir insanken ülkesini terk edip çalışmak zorunda kalması ve bu arada bazı gerçekleri gö rerek yeni kararlar alması çok güzel bir yaklaşım. Ancak bu yaklaşımın sunuluşunda aksayan yönler de dikkat çekici. Oyunda, Prens, sarayda sıkıntısını gider mek için zar atıp, parayla kumar, barbut oynayan, kül tablalarından sigara izma ritlerini çalıp sigara içen bir çocuk. Bir çocuk oyununda, bir çocuğun kumar oynaması ya da sigara izmaritlerini çaldığının dile getirilmesi oyuna yeni bir boyut getirdiği takdirde anlamlı olabilir di. Ancak sonradan bu konularla ilgili herhangi bir açıklama, yönlendirme görülmüyor. Canı sıkılan prens çok daha başka türlü, çocuk yaşına uygun yara mazlıklar yapabilirdi. Örneğin saraydakilere binbir türlü muziplikler yapabilir ya da prens olmasının verdiği ayrıcalıklı durumdan yararlanarak olmadık istekler le, emirlerle sıkıntılarını dile getirebilirdi. Ayrıca öğretmenine türlü oyunlar yapacak kadar küçük bir çocuğun halkın gözünde saygın bir yer edinmesi için de olsa birisiyle evlenmeye zorlanmasının mantıklı bir açıklaması olabilir mi? Başbakanın, kızından "sümüklü, fasulye sırığı" gibi kelimelerle söz eden bir insan la yine kızını evlendirmeye çalışması, razı etmek için "Kızımın sizden başka erkek arkadaşı olmadı. Herkes sizin evlen
menizi bekliyor" gibi sözler sarf etmesi ise bir başka ilginç nokta. Kızının pren sten başka erkek arkadaşı olmayışı niçin evlenmeleri için zorlayıcı bir gerekçe olsun? Özel ders öğretmeni tipi çok fazla karikatürize edilmiş. Çocuğun öyle bir öğretmeni ciddiye almasını beklemek çocuğa karşı haksızlık. Eğlendirici durum lar, tipik öğretmen öğrenci ilişkilerinde yaşanan komik öğeler elbette kullanılabilirdi, ama abartmadan. Oyundaki çok önemli sayılabilecek bir başka eksiklik ise "birlikte oynama" çağrısının yeterince yapılmaması. Birlikte söylenen birkaç şarkı, biri nedime, ikisi muhafız olan üç çocuğun çıkıp sahnede durması, yine seyircilere yöneltilen bir iki soru, oyuna adının "Birlikte Oynayalım" konması için yeterli mi?
cy a
Şimdi bir an için çocukluğumuza döne lim. O günlerdeki arkadaşlarımızın birlik te oynayalım çağrılarını ve sonrasını hatırlamaya çalışalım. Örneğin bir hırsız polis oyununda nasıl o hırsızı yakala maya çalıştığımızı ya da nasıl polisten kaçtığımızı, heyecanla planlar yaptığımızı düşünelim. Bir anda ekipleri oluşturup birbirimize karşı yaptığımız amansız mücadeleyi ve tamamen dış dünyadan koptuğumuz anları hatırlamaya çalışalım.
pe
oyunumuzun konusu ve yapısı itibariyle böyle bir katılıma son derece uygun olduğunu görüyoruz. Konusu gereği diğerlerinin gecikmesiyle sahnede yalnız kalmış iki kişinin çocukları oyalamak için bir şeyler yapmak zorunda kalmaları onlardan yardım istemeleri için iyi bir fırsat. Örneğin çocuklar Prensin yaptığı yaramazlıklarda suç ortağı veya ona engel olmak isteyen bir yetişkin ya da arsız uşağın yardımcısı, saray halkı v.b. olarak sahnede yer alabilirlerdi. Böylece isminden yola çıkarak oyuna gelen çocuklar sahnede olsunlar, olmasınlar kendilerini oyunun bir parçası olarak hissedecek ve oyun amacına daha çok ulaşacaktı.
Bir çocuk oyununda eğer birlikte oyna mak amaçlanıyorsa (ki genelde bu durum arzu edilir) oyuncu ve seyirci arasındaki çizgi olabildiğince kalkmalı. Anlatılan konu ya da ortaya atılan sorun oyuncu ve seyircileri bir bütün haline getirmelidir. Dersin en ciddi anında bahçede kavga eden kediler nasıl bir anda bütün sınıfı camın önünde toplarsa oyunda ortaya konulan konu da aynı etkiyi yaratmalı veya tiyatro salonuna kaçak giren ve dışarı çıkmak istemeyen sahipsiz bir köpeği oyuncu seyirci hep birlikte yakalayıp dışarı çıkarmanın yol larını arar gibi yaratılan sorun hep birlik te çözülmeye çalışmalı. Oyunun başından sonuna dek çocuklar bazan sahnedekilerle özdeşleşerek, bazen de onlara yabancılaşarak düşünce düzle minde ya da fiziksel olarak oyuna katılmalı. Zorda kalan bir oyuncuya yardımcı olurken, yanlış yapan bir başkasını da yargılamalı. Bugüne oyunumuza döndüğümüzde
Çocuk oyunlarında sahnede diğer oyun lardan daha çok hareket olması gerektiği düşünüldüğünde oyunda sadece iki kişinin (özellikle birinde ağırlık olmak üzere) görev alması oyuncu kadar seyir ciyi de yoran bir durum olarak karşımıza çıkıyor. Oyunun, ne kadar hareketli olur sa olsun, monotonluğa düşmesine neden oluyor. Daha kalabalık bir kadro ile örneğin çocukluğa dönüşlerde farklı kişilerin oyuna girmesiyle üçüncü dördüncü kişilerin ağzından bazı olaylar dile getirilerek tek kişiye biraz dinlenmek için fırsat verilebilir, ağırlık biraz dağıtılabilirdi.
Oyunda sıraladığımız aksayan yanların yanı sıra dekorun basit ama işlevsel olması, değişimlerin kolaylıkla ve çocuk ların gözü önünde yapılabilmesi, oyuncu ların giysi ve makyaj değişimlerini sahnede yapmalar olumlu olarak değerlendirebileceğimiz yanlar. Bir başka oyunun başlama saatine 15 dakika kala yapılan bir anonsla soytarının günlük giysileriyle aramızda gezdikten sonra, sahne giysilerini giyinerek fuayedeki makyaj masasında yüzünü boyayacağının duyurulması ve yaşananlar. Soytarı bir yandan boyanırken bir yandan yaramazlıklar yaparak çevresindeki çocukların yüzünü boyaması büyükleri boyasıyla korkutması çok hoş bir ortamın doğmasına neden oldu. Herkes kahkahalarla neşe içinde salondaki yerini aldı. Bu herkes için çok hoş bir başlangıçtı. Oyunlardan prens rolünü oynayan sanatçının baştan sona düşmeyen bir tempoyla canla başla oyunu sürdürmeye çalışması ve olağanüstü çabası çocuk ların dikkatlerini toplamasında büyük etkendi. Çocuk oyunlarını bir angarya olarak değil de ciddi bir iş olarak gören böyle çocuk ve tiyatro dostu sanatçıların olması ne güzel... 67
BAKIŞ
DÜNYA DANS GÜNÜ Uluslararası Tiyatro Enstitüsü tarafından 27 Mart'ın Dünya Tiyatro günü olarak saptanmasına paralel olarak, klasik balenin ölümsüz ustası Jean - Georges Noverre'in doğum günü olan 29 Nisan (yine Uluslararası Tiyatro Enstitüsü'nün önerisiyle) Dünya Dans Günü olarak kabul edilmiştir. Bugün dünyanın tüm önemli sanat merkezlerinde klasik bale ve dans gösterileri düzenlemekte, semi ner, konferans ve açık oturumlarla dansın evrensel kültürdeki önemi ve sanat tarihindeki temel yeri bir kez daha anlatılmaktadır. UNESCO'ya bağlı Uluslararası Tiyatro Enstitüsü'nün 1987 Dünya Dans Günü bildirisi özetle şöyley di: "Dans Komitesi 15. yılına girerken uluslararası uğraşının süreceğini ümit ediyor. Etkinliklerimizi yaymak, geniş bölgeleri kapsayacak türde büyütmek ve çoğaltmak istiyoruz. İnsanlar dansın uluslararası diliyle iletişim kurduğunda, gerçek sevgi birliği doğacaktır yeryüzünde. Uluslararası Dans Günü'nde tüm dünyada birlikte dansedelim."
Valois'yı alkışlamak, 1988 yılında 91 yaşında yitirdiğimiz Krassa Arzumanova'nın Atatürk ve İnönü zamanındaki bale etkinliklerine sevgiyle bakmak, modern dans ve dans tiyatro sunun Türkiye'de yeşermesi için kısa yaşamı boyunca uğraş veren Duygu Aykal'ı rahmetle anmak, dansçı, kore ograf ve eğitmen olarak yarım yüzyıldır baleyle yaşayan Yıldız Alpar Emiroğlu'nu saygıyla selamlamak tüm sanatseverlerin gönül borcudur...
Dans insandan eskidir. İnsanoğlu var olmadan bin yıllar önce bitkiler ve hayvanlar değişik dans ve mim hareketleriyle anlaşırdı. Birçok mod ern koreograf ağaçların rüzgârda salınmasından, kuşların kanat çırpmasından, kedilerin kıvrak hareket lerinden esinlendiklerini söylerler. Klasik baleyse yeryüzü kültürlerini 500 yıldır etkilemekte, sanatsever seyircinin duygularını (devinim ve müziğin birleşiminden doğan sentez aracılığıyla) estetiğin doruklarına taşımaktadır. Genç Türk balesi bu yüce uğraşın içindeki yeri ni çoktan almış, damladan denize dönüşmekte, yakın tarihte de okyanuslaşmaya doğru (bestecisi, koreografı, dansçısı, dekorcusu, kostümcüsü, ışıkçısıyla) hızla gitmektedir. Bugün Türk Devlet Balesi'nin kurucusu Ninette de
"Toprakla suyun her nüvesi sayısız antikçağdaş mitologya tohumlarıyla yük lüdür. Zaman aktıkça, büyük efsaneciler, tümünü dansla yeşertecektir." MAURICE BEJART
pe cy a
D o ç . Dr. Jak D e l e o n
68
Sözel dilden önceki iletişim aracıydı bedensel dil. Ateşin çevresinde dans ederek ilk avını canlandıran ilkel insanın diliydi. Bugünse bedensel dil sanatsal bir etkinliğe dönüşerek klasik bale, modem dans ve dans tiyatrosu adını alıyor, tüm ulusların "kültür ve sanat" anlayışında yeni ve sınırsız ufuklar açıyor Dünya Dans Günü'nüz kutlu olsun... Dans üzerine renkli alıntılar
"Dans, resim ve tiyatro gibi, derin bir giz taşır. Belirli bir amaca hizmet ettiği söylenemez; yine de insan yaşamının (yemek ve uyku kadar) ayrılmaz bir parçasıdır." DR. MAYA PATEL "Her şeyin bir mevsimi ve zamanı vardır; ağlama zamanı ve gülme zamanı; yas tutma zamanı ve dans etme zamanı." ECCLESIASTES "Dansçılar sanatlarını ve tekniklerini coşku uyundırmak için kullanmalıdırlar.
a pe cy
Öyle usta olmalıdırlar ki, her hareketleri izleyiciye heyecan vermelidir. Eğer bir dansçı izleyiciyi güldürebiliyor, ayaklandırabiliyor, oturtabiliyor, sarsabiliyor, yani her istediğini yaptırabiliyorsa, o gerçek bir ustadır; bunların hiçbirini yaptıramıyorsa, dansı anında bırakmalıdır." NAOMI BENARI "Koreograflar, görkemli ve gizemli bir enstrümanla çalışırlar: İnsan bedeni." LYNNE ANNE BLOM ve L. TARIN CHAPLIN "Dans artık yalnızca kralların izlediği büyülü bir gösteri olmaktan çıktı, genelde yaşamın ayrılmaz bir parçası oldu." SUSAN AU "Ben bir dansçıyım. Provalar aracılığıyla öğreniriz her şeyi. Bunun anlamı dansı dans provalarıyla öğrenmek mi yoksa
yaşamı yaşam provalarıyla öğrenmek mi, önemli değil, çünkü ikisinin de temel ilkeleri aynıdır. Dansta da, yaşamda da belirli adım ve hareketler, fiziksel ve entelektüel davranışlar, beklenen ve beklenmedik olaylar vardır. Bu olguların sonucunda varoluş duygusu ve ruhsal tatmin gelişir, nihayet (dansın ya da yaşamın) başarı duygusu doğar." MARTHA GRAHAM "Patlamak istediğim için dans ediyo rum. " BILL EVANS "Dans sınıfındaki çocuk hiçbir zaman profesyonel bir bale sanatçısı olmayabilir ama öğrendiği saygı, geliştirdiği disiplin ve edindiği coşku sonsuza dek onunla kalır." HELEN THOMSON
"İyi şarkı söylemek ve iyi dans etmek, iyi bir eğitimin işaretidir." PLATO "İyi bir dans eğitmeni, bir çocuğun müziği tüm bedeniyle duymasını ve ona görsel şekil vermesini sağlar." PAM BROWN "Eğer tüm çocuklara okula başladıkları yıllardan itibaren dans dersleri verilseydi ve dans deneyimleri fiziksel, ruhsal ve entelektüel gelişim/eriyle birlikte /7erleseydi, yaşamları inanılmaz ölçüde zenginleşirdi." MARGARET N. H'DOUBLER
69
ÇEVİRİ
ŞAŞIRMAK VE GÜNÜMÜZ
Peter B r o o k / Ç e v . :Yılmaz Onay
daha yüksek çaba ve dikkat taşıdığı için daha yoğundur. Olaylar dizisi, mekanı sınırlamak ve zamanı sıkıştırmak, bir yoğunluk yaratır. Günlük yaşamımızda konuşurken, tekrarlanan sözcüklerle gelişigüzel bir yığın laf ederiz ve çok doğal bu tarz içinde, ilet tiğimiz içeriğe oranla çok fazla zaman harcarız. Ama gündelik iletişimde böyle başlamak zaten zorunluluktur ve tiyatroda da eğer bir sahne doğaçlamalarla oluşturuluyorsa bu iş fazlaca uzun konuşmalarla başlar.
pe cy
a
Tiyatronun kategorileri yoktur, yaşamı işler tiyatro. Bu onun tek çıkış noktasıdır, başka hiçbir şey gerçekten belirleyici değildir. Tiyatro yaşamdır. Aynı zamanda tiyatro ile yaşam arasında hiçbir fark yoktur da denemez. 1968'de pek çok kimse -"ölü tiyatro"nun sıkıntısını çektikleri için çok da geçerli nedenlerle- "tüm yaşam tiyatrodur" savında ısrarlı olmuştu. Buradan giderek de, ne sanatın, ne sanatsal ustalığın, ne de yapılanların, hiç gerekli olmadığına varılıyordu. "Tiyatro her yerde bulunuyor, çevremiz tiyatro" diyorlardı. "Herkes bir oyuncudur, herkes herkesin önünde her şeyi yapabilir ve her şey tiyatrodur".
Bu anlayışta yanlış olan ne? Basit bir t e m r i n bunu açıklaştırmaya yeter. Gönüllü birine, mekanın bir yanından öbür yanına yürü, deyin. Bunu herkes yapabilir. En beceriksiz aptal bile takılmaz bunda, bir noktadan ötekine yürüyecek, o kadar. Özel bir çaba göstermesi gerekmediği gibi, bir ödül de bekleyemez. Şimdi gönüllüden, yürürken elinde çok değerli, dolu bir kase tuttuğunu ve tek damlanın bile yere dökülmeme si için dikkatli yürümesi gerektiğini tasavvur ederek aynı şeyi yapmasını isteyin. Bu tasavvur gücünün gerektirdiği eylemi de herkes yapabilir ve az ya da çok inandırıcı olabilir bunda. Ancak gönüllümüz bu kez elbette ki ek bir çaba harcamıştır ve bu iyi niyeti de ondan, yürürken kasenin elinden kayıp düştüğünü ve içindekinin yere döküldüğünü tasavvur etmesini isteyin. Burada ter basacaktır onu. Oynamağa çalışacak; en acemisinden yapmacık bir amatör oynayış, bedenini saracak ve yüz ifadesinden "oyun ıkınması" akacaktır - bir başka deyişle; felaket bir gerçekdışılık. Bu basit görünen eylemi, gerçekten basit bir yürüme gibi doğal görünecek tarzda gerçekleştirmek için, yüksek bir profesyonel sanatçının tüm ustalığı gereklidir. Tasavvur edilen şey, etle, canla ve duygusal gerçeklikle dolu olarak sunulmalıdır, salt bir taklidin ötesine geçmelidir. Yaratılan yaşam, hiçbir kesitte gerçek durumdan ayrılamaya cak biçimde bir paralel yaşam olur. İnsan tiyatroya orada yaşamı bulmak için gider, ama sahnede ki yaşam ile dışarıdaki yaşam arasında hiçbir fark yoksa, o zaman da tiyatronun anlamı kalmaz. Oysa tiyatronun içindeki yaşamın, dışarıdakinden daha görünür ve daha hareketli olduğunu fark edersek, o zaman bu ikisinin ne kadar birbirinin aynı, ama ne kadar da birbirinden başka olduğu açıkça belirir. Tiyatrodaki yaşam, daha kolay içine girilebilir niteliktedir ve 70
Yoğunlaştırma ise şudur: Kaçınılmaz biçimde gerekli olmayan her şeyi ayıklamak ve kalanı da, örneğin renksiz bir sıfat yerine etkileyici bir sıfatı seçerek ama bu arada içtenlik etkisini de bozmayarak, güçlendirmek. Bu başarılırsa sonunda biz örneğin normal yaşamda iki kişinin üç saat süresince ancak konuşabil diğini, sahneden üç dakikada aktarabiliriz. İşte bir Beckett'in, bir Pinter'ın, ya da bir Çehov'un duru üslubunun başardığı da aynen budur.
Çehov'da metin sanki günlük yaşamdan kaydedilmiş pek çok cümleden kesmelerle yapılmış bir montaj izlenimi bırakır. Oysa Çehov'da, oyuncunun "günlük yaşamda koşuyormuş gibi" bir etki bırakması adına büyük el ustalığıyla kesilip, işlenip tekrar tekrar değiştirilmemiş hiçbir pasaj yoktur. Buna karşılık, aynen günlük yaşamdaki gibi davranıp konuşmayı esas alan bir oyun cu kesinlikle Çehov oynayamaz. Rejisör ve oyuncu da yazarla aynı süreçten geçmeli ve hiçbir sözcüğün, ne kadar kendiliğinden gelişigüzel görünürse görünsün, öyle olmadığını bilinçle saptamalıdır. O sözün ya da sözcüğün hem kendi içinde, hem bir önceki ve bir sonraki susuşta, figürler arasındaki, sözle söylenmeyen kompleks enerjiler ağı gizlidir. İşte ancak bunları açığa çıkarıp sonra da sanatlıca gizleyebilmeyi başarmak sayesindedir ki en basit sözler söylenebilir olur ve yaşamdan alınmış etkisi bırakır. Bu da aslında yaşamdan başka bir şey değildir, ama süzülmüş biçimde, zaman ve mekana yoğunlaştırılmış bir yaşam. Shakespeare, bunun da ötesine geçmiştir. Dizeler tarzındaki metin, önceleri salt şiir sanatı yoluyla yapılan bir güzelleştirme biçimi olarak görülüyordu. Ardından buna karşı kaçınılmaz tepki olarak şu tasarım geldi: Dizeler, gündelik konuşmanın zenginleştirilmiş biçiminden başka bir şey değildir. Dizelerin "doğallık" etkisi yaratması elbette gereklidir, ama bu ne "gün-
a
pe cy
delik konuşma etkisi" demektir, ne de alışılmış olağanlık. Doğru bileşimi yakalamak için, dizeli biçimin ne için seçildiğini, ondan ne gibi bir zorunlu işlev beklendiğini tam olarak bilmek gerekiyor. Bir uygulamacı olarak Shakespeare figürlerinin psikolojik, ruhsal ve zihinsel devinimlerini, onların ayaklarını yerden kesmeksizin gösterebilmek için dizeli biçimi kullanmak zorunda kalmış olmalı. Yoğunlaştırmanın bundan daha ötesi pek olamazdı. Ben şimdi konuşmayı kestim mi... sessizliği dinleriz... ama herkes kulak kesilmiştir... bir an ben onları avucumun içinde tutarım, yalnız bir sonraki anda düşünceleri kaçınılmaz biçimde benden kayacaktır. Meğer ki... Evet, ne? İşte her yeni anda onun gerektirdiği orijinaliteye, tazeliğe ve dikkat yoğunluğuna yeniden erişmek, ilgiyi sürekli yeniden uyandırmak, neredeyse insanüstü bir iştir. Tüm dünyada öteki sanat biçimlerine oranla tiyatro sanatında baş yapıtlara bu kadar az rastlanmasının da bir nedenidir bu. Her an yaşam kıvılcımının sönüvermesi tehlikesi var.
Açık bir ayrımı mutlaka yapmak gerek. "Tiyatro" başka şey, "tiyatrolar" bambaşka bir şey. "Tiyatrolar", birtakım kaplardır. Bir kap, içinde taşıdığı şey değildir, nasıl ki mektup zarfı, içinde ki mektupla özdeşleştirilemez "Tiyatro", temel bir insan ihtiy acıdır, "tiyatrolar" ve bunların biçimleri, üslup yönelimleri ise, geçici ve değişebilir kaplardır. Böylece yine boş tiyatrolar mese lesine gelmiş bulunuyoruz ve şurası açık ki reformlar değil söz konusu olan, - İngilizce'de "reform" sözcüğü gayet net olarak şu anlama gelir: Eski biçimlerin yeniden yapılması.
a
Daha da beteri, yavaş yavaş kültür şık bir otomobil olarak, veya iyi bir lokantada ayrılmış "en iyi" masa olarak, yani toplumdaki başarının dış görüntüsü olarak algılanmağa başladı. "Firma sponsorluğu"nun temelinde yatan konsept de bu. Tümüyle acınacak bir prensip. İyi ünü olan küçük bir Londra tiyatrosu Almeida, bizim "Carmen'in Tragedyası"nı konuk oyun olarak davet etmek istedi. Tiyatro yönetimi finans desteği için bir büyük bankaya başvurmuş, banka da büyük memnuniyetle kabul etmiş. "'Carmen', öyle mi? Çok cazip bir fikir!" tüm seya hat hazırlıklarımızı tamamlamıştık ki tiyatro yönetimine bankanın kültür sponsorluğu bölümünden bir telefon geliyor: "Sizin enformasyon dokümanlarınız şimdi elimde, bir garip... Tiyatronuz merkezde bile değil galiba, ha? Biraz dışında mı? Ayrıca "Carmen"i dört şarkıcı ile iki oyuncu oynuyor, öyle mi? Orkestrada yalnızca on dört çalgıcı var? Peki koroda? Ne? Koro zaten yok mu? Kuzum siz kiminle ilişki kurduğunuzun farkında değil misiniz? Bankamızın, en değerli müşterilerini kentin banliyösüne üstelik de korosuz ve daraltılmış bir orkestrayla "Carmen" izlemeye gönderebileceğini nasıl düşünürsünüz?" Adam telefonu kapıyor. O turne yattı.
Yirmili ve otuzlu yıllar, Avrupa tiyatrosu için alışılmışın ötesinde canlı ve verimli oldu. En önemli teknik yenilikler -döner sahne, açık sahne, ışık teknikleri, projeksiyon, soyut dekor, işlevsel yapılar- bütünüyle o dönemin ürünüdürler. Belli oyunculuk üslupları, seyirciyle ilişkide belli tutumlar, rejisörün konumu veya dekorcunun önemi gibi belli hiyerarşik ilişkiler oluştu. Kendi çağlarına uygundu bunlar. Ardından çok büyük toplum sal dönüşümler yaşandı: Savaş, soykırım, devrim ve karşıdevrim, düş kırıklığı, eski düşünce tarzlarının reddi, yeni etkilere duyulan açlık, 'yeni olsun da ne olursa olsun'a yönelik hipnotize bir hayranlık. Bu baskı bugün artık ortada yok. Ama tiyatro, eski yapılarında inatla ayak direyerek, hiç değişmedi. Artık çağının bir parçası değil tiyatro. Peki sonuç? Dünyanın her yanında tiyatro, bir bunalım yaşıyor, çok değişik nedenler le. İyidir, zorunlu bu.
pe
cy
Canlı ve günümüzün olan bir tiyatro yaşantısı, çağının nabzına yakın durmalı, nasıl ki moda kreatörü asla körükörüne orijinal lik peşinde koşmaz, yarışını gizlice yaşamın sürekli değişen üst kabuğu içinde eritir. Tiyatronun sanatı da güncel yaşama gön derme yapmalı -öyküler, durumlar, konu bütünleri, tanınabilir olmalı, çünkü insan her şeyden önce kendi tanıdığı yaşama ilgi duyar.
Büyük oynama hırsı, işadamlarının işlerinden biri olduğu için, onları kendi silahlarıyla vurmaya da hazır olmak gerekir. Yıllar önce bir Amerikan televizyonuna "Kral Lear" rejisi yaparken dört tane de sponsor bulunuyordu. Dört tane reklam bloku demekti bu. Shakespeare'i reklamla kesmekten kendi istek leriyle vazgeçerlerse bu çok daha büyük reklam olur, diyerek dördünü de ikna ettim. Gerçekten o zaman sonuç öyle şaşırtıcı oldu ki, bunların soylu davranışlarını övmek için başmakaleler yazıldı. Ama bu numara yalnız bir kez söktü kuşkusuz. Avrupa'daki duruma bakalım. Almanya'nın doğusunda büyük Rus kıtasının içlerinden batıda İtalya dahil Portekiz'e, İspanya'ya dek her yerde t o t a l i t e r rejimler yaşandı. Diktatoryanın her çeşitinde ortak olan karakteristik, kültürün donmasıdır. Hangi tür olursa olsun, kültürün biçimleri kendine özgü yasalar içinde doğup ölme ve kendini yenileme olanağını yitirir. Kültürel olguların belli bir demeti sakıncasız ve kabul edilebilir bulunur, kurumlaştırılır, tüm öteki biçimler sakıncalı ilan edilir ve böylece ya yer altına itilir ya da tümüyle "silinir". 72
Biçimler eski de olabilir, yeni de; gündelik veya egzotik olabilir, yalın veya kompleks olabilir, sofistike veya naif olabilir. En bek lenmedik kaynaklardan beslenebilir, tamamen çelişkili etki yapabilir, hatta kendini tümüyle dışlayabilir de. Üslup bütün lüğü yerine birbiriyle sürtüşen, birbirini parçalayan öyle biçimler olabilir, ki tam da bu, sağlıklı ve verimli bir sonuç yaratabilir.
Tiyatro sıkıcı olmamalı. Konvansiyonel olmamalı. Beklenmedik olmalı. Tiyatro bize sürpriz yoluyla, heyecanlandırma yoluyla, oyunla, zevkle, gerçeğe g ö t ü r ü r . Geçmişi ve geleceği günümüzün bir parçası yapar; normal olarak bizi çevreleyen şeylere karşı bize bir uzaklaşma mesafesi sağlar; ama normal olarak bize çok uzak olan şeylerle aramızdaki mesafeyi de ortadan kaldırır. Günlük basından bir haber, bize bir anda başka bir çağdan veya başka bir ülkeden çok daha az tanıdık geliverebilir, çok daha hakikatten uzak kalıverebilir. Günümüzdeki şu anın gerçekliğidir geçerli olan, kesin inandırıcılık duygusudur ki bu, ancak oyuncular ile seyircilerin bir bütün içindeki ilişki bağlarıyla ortaya çıkar. Geçici biçimler amaçlarını yerine getirdiğinde ve bizi bu yinelenen ana ulaştırdığında tiyatro, bir kapının açılışına ve bakışımızın değişmesine varır.
Bu yazı "Theater Heute" dergisinin "Theater 1994" yıllığından dilimize aktarılmıştır.
BRIEF NEWS ON TURKISH THEATRE environment? Do the means for good and true theatre depend upon conceptual thinking or practical conditions?
Directors on Turkish Theatre
ı
The theme of this month's dossier is, "Directors on Turkish Theatre". Artists such as Yücel Erten, Işıl Kasapoğlu, Müge Gürman, Mustafa Avkıran, Şahika Tekand and Ferhan Şensoy express their views on the problems of our theatre within the framework of this broad topic.
Turkish State Theatres Tour Germany
ı
cy a
One of the directors asks: What are some of the things that can address under the heading of "Directors on Turkish Theatre"? Well, there are so many things to discuss that it would take me pages to list them all. First of all, there is a lack of infrastructure in the training of actors. The school system, entrance requirements, criterion of success, director and playwright training, stage dramaturgy, architecture of theatre, theatre technique, designing, theatre management, democratisation and despotism in the atre, the centralist structure of theatres with state support, opportunism, obstacles to decentralisation, the responsibilty of the artist as an intellectual, the effect of the romantics and the art of opera on Turkish Theatre, issues of acting styles, lack of a critique of criticism, booing as opposed to applause, the indifference of local administrations, under-utilised capacities, lack of buildings, and lack of a wareness.
This is a theatre that discourages or at least ignores development, creative and innovative work. It does not take risks, subscribes to the dominant values of the day, and stages plays that get away with this view. Unfortunately, like most other places in the world, our actors, directors, playvvrights and critics among others, are faced with the same pitfall. Yet today, we need innovative, creative and daring works more then ever...
pe
The first stage of the Turkish State Theatres European tour within the scope of the cultural integration programme with the European Union, will take place in Germany with "Rebels"
Within the articles it is also stressed that a basic problem facing the Turkish Theatre is the state cultural policy problem. Then there is a finance prob lem as we!l as a lack of buildings and infrastructure. There are also educational problems and interrelated issues. And there is the problem of staff in Turkish Theatre. Such issues have been addressed before and they are indeed basic problems of our theatre today. Yet a major problem of the Turkish Theatre is its prevailing view of theatre and art. Does today's Turkish Theatre have necessary premises to capture the spirit of the age? Does it have the premises to enable a lively creative
by Recep Bilginer. 45 actors will stage the play in 35 performances in 10 big German towns between April 2 and May 10. The programme was launched following Turkey's access to the Custom's Union and aims to promote Turkish culture and theatre to EU member countries and Turkish citizens living abroad. Simultaneous interprettion into German will accompany the performances that are expected to attract 10 thousand Turkish and 10 thousand German viewers. Efes Pilsen sponsors the publicity work, while Öner Karabay on behalf of OBC has organised the tour.
Efes Pilsen supports Turkish theatre
ı
Efes Pilsen made significant contributions to Turkish theatre this year. In 1995-96 season the company is sponsoring the publicity of a number of plays by the State Theatre including "The Monkey Case", "Murat IV", "The Truck", "On the Judgement Day", "The Insiders", and "The Dresser". The com pany also sponsored "Miss Julie", Zeliha Berksoy's theatre come-back. Efes Pilsen was also the sponsor of Theatre İstanbul's "Next Year Today", "Hard to Crack", "Comedy in the Old Style" and "Actor Kean".
"Moscow Petushki" staged in Talimhane Director Mustafa Avkıran and "The Fifth Street Theatre" of Antalya came to İstanbul to perform "MoscowPetushki" in Talimhane. The one-man play has been adapted to stage by Stephen Mulrine from Venedikt Yerofeev's "Moscow Stations". Scenery was by Naz Erayda, lights were by Barbaros Gülaçlı and Payidar Tüfekçioğlu was the actor. Mustafa Avkıran says the following about the play: "Moscow-Petushi expesses the impact of -any- crumbling oppressive regime on people, their despair and their reactions."
World Dance Day Parallel to the celebration of March 27 as the World Theatre Day, April 29, the birthday of the immortal artist of 73
BRIEF NEWS ON TURKISH THEATRE the classical ballet, Jean -Georges Noverre, has been accepted as the World Dance Day with the recommendation of the International Theatre Institute. Today, all leading art centres feature classical ballet and dance performances and organise seminars on the place of dance in universal culture.
"Music and Movement" by Yeşil Üzümler
Congress held in Stockholm decided that these texts should be written by local artists in all countries. The first Turkish text was written by Muhsin Ertuğrul, a man who has dedicated his whole life to the Turkish Theatre. The text for 1996 was prepared by Mr. Şakir Eczacıbaşı, Chairman of the İstanbul Foundation for Culture and Art.
"Contemporary Life" Award
ı
ı
cy a
Yeşil Üzümler ("Green Grapes"), which has had more emphasis on technical
The jury comprising of Professor Sevda Şener, Professor Zehra Ipşiroğlu, Associate Professor Hülya Nutku, Playwright Tuncer Cücenoğlu and Jurist İhsan Biçici reviewed various plays and selected "Giordano Bruno" directed by Erhan Gökgücü, performed by Ankara State Theatre actors as the play that contributes most to the idea and struggle of Turkey as a secular and democratic country. This year the "Contemporary Life" Award was held in the memory of Aziz Nesin in the field of theatre and aimed to give the award to a play that promotes "Atatürk's Way of Thinking" without compromising its artistic value.
World Theatre Day Celebrated
ı
March 27 was appointed as the World Theatre Day on the inititive of the International Theatre Institute (ITI) in 1962. It is now celebrated in all member countries of ITI. Previously a text was prepared by international artists and dramatists and translated into respective languages to be read on stage on this day. The 1977 ITI 74
"A Night of Art" for Münir Özkul
ı
A jubilee night for Münir Özkul will be held in AKM Big Performance Hall on April 1, under the sponsorship of Efes Pilsen and Piyale. Özkul has been involved in theatre and cinema for 55
"The Trial" in Aksanat
pe
work after the Assos Performing Arts Festival, will meet its audience every Tuesday at 9.30 pm in Talimhane after March 26 with a trilogy titled "Music and Movement". Different expressive tools are used together in the performance mainly based on body language. "Music and Movement" composes of experimental work using three different styles of music and exploring the relationship between the human body and thought.
1935-36 season on the City Theatre stage under the direction of Muhsin Ertuğrul. "The First Theatre Lesson for Children" written by M. Kemal Küçük was the first national children's play. The concepts of City Theatres and Children's Theatre integrated in the personality of Ferih Egemen and the City Theatre became a school attended by many famous actors of the future. Children's Plays Festival, held in 1984 for the first time, has attracted thousands of young audiences ever since.
ı
Bizim Theatre started performing Zafer Diper's stage adaptation of Franz Kafka's "The Trial" in Beyoğlu Aksanat Cultural Centre on March 8. The play directed by Diper is performed on Fridays 7.30 pm and on Saturdays 3.00 pm.
Children's Plays Festival
I
The Annual Children's Festival organised by the City Theatre is held for the 12th time this year. The first play for the young audiences was performed in
years. The jubilee titled "Münir Özkul Night ot Art" will be realised with the contribution of many artist friends of Özkul. Tickets are on sale for 1 million TL. The income will be used to buy a flat for the artist.
Erdinç Üstün Passed away
ı
Actor Erdinç Üstün died on March 23, aged 55, in German Hospital. Ustun had been under treatment for renal and coronary failure for 13 days. Erdinç Üstün performed as a theatre and cine ma actor for many years. He also featured in television serials such as "Perihan Abla".
pec ya
Sanat Rehberi
İSTANBUL
MENKUL KIYMETLER
BORSASI
pec ya
Sanat Rehberi
İSTANBUL
MENKUL KIYMETLER
BORSASI
TİYATROLAR özel tiyatrolar • Bizim Tiyatro "Dava" Cuma 19.30 Ct. 15.00-19.30 Aksanat- Taksim Tel: (212) 252 35 00
• Birlik Sanat "Kara Gecelerin İntikamı" Pazar 15.00 Muammer Karaca-Beyoğlu Tel: (212) 251 98 10 • B K M Oyuncuları "Otogargara" 26-27 Nisan 21.00 Beşiktaş Kültür Merkezi Hasfırın Sk. No: 75 Beşiktaş Tel: (212) 260 11 56
• Dostlar Tiyatrosu "Birtakım Azizlikler" C. 21.00 Ct. 18.00 P.15.00 (19 Nisan'dan itibaren) İstiklal Cd. No: 330 Baro Han Tünel/Tel: (212) 293 81 37
• E.S.E.K. Tiyatro Topluluğu "En Alt Kattan Geliyorum" Ct. 21.30 DancingTel: (212)251 02 22
• Hadi Çaman Tiyatrosu Yeditepe Oyuncuları
• Komedi Kulübü "Azınlıkta Kaldık" Perşembe, Cuma, Cts. 21.30 Eski Yeşil-Taksim Tel: (212) 254 35 09 • Koza Tiyatrosu "Vatan Kurtaran Şaban" Her Cts. 20.00 Capitol Müjdat Gezen Tiyatrosu Her Salı 18.00 Şişli G. Ülkü-G. Özcan Tiyatrosu "Dağ Denize Kavuştu" (Ç.O.) Capitol Cts. 16.30 "Bir Şeftali Bin Şeftali" (Ç.O.) Capitol Pazar 15.00 "Yarını Akıl Yapar" (Ç.O.) Capitol Pazar 13.30 "Dr. Mutlu Diş" (Ç.O.) Capitol Cts. 13.30 "Benim Adım Keloğlan" (Ç.O.) Capitol Cts. 15.00 "Yalancı Çocuk" (Ç.O.) G. Ülkü-G. Özcan Tiyatrosu Cts. 11.00 Tel: (0216) 391 90 64
"Matruşka" 4, 11, 19 Nisan 21.00 "Soygun Vaaarr" Cuma21.00 Cts. 21.00 Pazar 15.30 Tel: (212) 225 71 98
cy
• Dilek Türker-Tiy. Ayna
• Grup Kafka "Kadın Oyunları" 2, 9, 16, 23 Nisan 20.00 Dostlar Tiyatrosu-Tünel (212) 293 81 37
"Ne Olacak Memleketin Hali" 13, 14 Nisan 19.00 26 Nisan 19.30 Evrensel Kültür Merkezi Tel: (212) 243 08 03
a
• Çisenti Sanat Topluluğu "Yabancı'da Albert Camus" Pazar 21.00 Dostlar Tiyatrosu Tel: (212)251 52 30
• İstanbul Sahnesi Oyuncuları
• Ortaoyuncular "Felek Bir Gün Salakken" ' Cts. 15.30-21.00
Pazar 15.30-18.30 "Ferhangi Şeyler" Cuma 21.00 "Üç Kurşunluk Opera" Çarş. Perş 21.00 "Aptallara Güzel Gelen Televizyon Dizileri" Salı, Çarşamba 21.00 Pazar 15.30-18.30 İstiklal C No: 140 Beyoğlu Tel: (212)251 18 65 • Oyuncular Tiyatro Grubu "Araba" Cuma 19.00 Cts. 15.00-19.00 Kemana Rock Bar Tel: (212) 257 30 15 • Sarıyer Sanat Tiyatrosu "Ateşli Sabır" Her pazar 18.30 M. Karaca Tiy. (251 98 10) • Studio Oyuncuları "Gergedanlaşma " Pazartesi, Cuma 21.00 (26 Nisan ve bayram hariç) Valikonağı Cd. Akkirmanlı S. No: 30 Nişantaşı Tel: (212)246 77 25 • Tiyatro İstanbul "Aktör Kean" 18, 19 Nisan "Çetin Ceviz" 11, 12, 13, 14,20,21 Nisan
pe
"Rosa Luxemburg" Pazar 15.30 "Ziyaretçi" Cuma 21.00 C.tesi 15.30-21.00 Küçük Sahne-Beyoğlu Tel: (212)251 85 87
• D o r m e n Tiyatrosu "Arapsaçı" Çarş. Pazar 15.00 Perş. Cuma 21.00 Cts. 15.00-21.00 Kadıköy Halk Eğitim Merkezi Tel: (216)418 70 93
11
a
pe cy
TİYATROLAR
• Tiyatro Merdiven "Savaş Oyunu" 20,21 Nisan 19.30 Evrensel Kültür Merkezi Tel: 243 08 03
devlet tiyatroları AKM Büyük Salon Taksim Tel: (212) 251 56 00 Taksim Sahnesi Taksim Tel: (212)249 69 44
Oda Tiyatrosu Taksim Tel: (212) 251 56 00 Aziz Nesin Sahnesi Taksim Tel: (212)251 56 00 Büyük Tiyatro-Ankara Tel: (312)426 85 17 Küçük Tiyatro-Ankara Tel: (312) 311 11 69 Oda Tiyatrosu-Ankara Tel: (312)311 11 69 Yeni Sahne-Ankara Tel: (312) 434 24 24 Şinasi Sahnesi-Ankara Tel: (312)467 17 44 Altındağ Tiy.-Ankara Tel: (312) 316 59 02 İzmir Devlet Tiyatrosu Tel: (232) 426 85 17 Adana Devlet Tiyatrosu Tel: (322) 359 44 44 Diyarbakır Devlet Tiy. Tel: (412) 222 22 64
pe cy
• Tiyatro Stüdyosu "Histeri" 5-21 Nisan 19.30 Perş.-Cuma 21.00 C.tesi 15.00-21.00 Pazar 15.00 Dormen Tiyatrosu Tel: (212) 241 27 37 23, 24, 26 Nisan 21.00 27 Nisan 15.00-21.00 Yunus Emre Kültür Merkezi Tel: (212) 661 19 41 m Tiyatro Ti "Ada" 13,27 Nisan 15.00-21.00
"Adam Adamdır" Pts. 20.00 Pazar 18.00 6, 20 Nisan 15.00-21.00 18 Nisan 20.00 Baro Han, İstiklâl Cad. No:330 Tünel/Tel: (0212) 251 32 30 • Tuncel Kurtiz, Sema ve Arkadaşları "Son Tanrıça" Perş. 19.00 Cts. 16.00 Roxy Bar Tel: 249 48 39 • Yalçın Menteş "Dikkat Yalçın Menteş 96" Perş. Cuma, Cts 21.00 Pazar 19.00 Tel: (212)230 16 18
a
"Seneye Bugün" 4, 5, 6, 7 Nisan Perş. Cuma 21.00 Cts. 15.00-21.00 Pazar 15.00-18.30 Tel: (212) 275 21 10
Bursa Devlet Tiyatrosu Tel: (224)221 29 44 Antalya Devlet Tiyatrosu Tel: (242) 247 74 60 Trabzon Devlet Tiyatrosu Tel: (462)326 14 78
belediye tiyatroları İst. Bel. Şehir Tiyatroları Harbiye M. Ertuğrul Sah. Tel: (212)240 77 20 Harbiye Cep Tiyatrosu Tel: (0212)240 77 20 Fatih R. Nuri Sahnesi Tel: (0212) 526 53 80 Üsküdar M. Celal Sah. Tel: (0216)333 03 97 Kadıköy H. Taner Sah. Tel: (0216) 349 04 63 Bakırköy Bel. Tiyatroları Yunus Emre Kültür Merkezi Tel: (0212)661 19 41
İSTANBUL BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ
ŞEHİR TİYATROLARI TARİH
HARBİYE | SAAT M. ERTUĞRUL SAHNESİ TEL.:(0 212)240 77 20
FATİH REŞAT NURİ SAHNESİ TEL.:(0 212)526 53 80
ÜSKÜDAR M. CELAL SAHNESİ TEL.:(0 216)333 03 97
KADIKÖY HALDUN TANER SAHNESİ TEL.:(0 216)349 04 63
GAZİOSMANPAŞA SAHNESİ TEL.: (0 212) 578 60 67
HARBİYE CEP TİYATROSU TEL.:(0 212)240 77 20
1 Nisan Pt. İkinci Nöb. Sık. 18:00-20:3
2 Nisan Salı 3 Nisan Çarşamba
15.00
Bir Umut İçin
Gürültülü Patırtılı Bir Hikaye
20.30
Sahibinin Sesi
Bir Umut İçin
Gürültülü Patırtılı Bir Hikaye
Çatıdaki Çatlak
4 Nisan Per.
20.30
Sahibinin Sesi
Bir Umut İçin
Gürültülü Patırtılı Bir Hikaye
Çatıdaki Çatlak
5 Nisan Cu.
20.30
Sahibinin Sesi
Bir Umut İçin
Gürültülü Patırtılı Bir Hikaye
Çatıdaki Çatlak
11.00
Krala Oyun (Ç.O.)
6Nisan Cumartesi
15.00 20.30 11.00
Krala Oyun (Ç.O.)
15.00
Sahibinin Sesi
18.30
Sahibinin Sesi
15.00
Sahibinin Sesi
20.30
Sahihinin Sesi
11 Nisan Per. 20.30
Sahibinin Sesi
12 Nisan Cu. 20.30
Sahibinin Sesi
7 Nisan Pazar
Çatıdaki Çatlak
Birlikte Oynayalım (Ç.O.)
Büyülü Göl (Ç.O.)
Sahibinin Sesi
Bir Umut İçin
Gürültülü Patırtılı Bir Hikaye
Çatıdaki Çatlak
Sahibinin Sesi
Bir Umut İçin
Gürültülü Patırtılı Bir Hikaye
Çatıdaki Çatlak
Birlikte Oynayalım (Ç.O.)
Büyülü Göl (Ç.O.)
Bir Umut için
Gürültülü Patırtılı Bir Hikaye
Çatıdaki Çatlak
Bir Umut İçin
Gürültülü Patırtılı Bir Hikaye
Çatıdaki Çatlak
Akıllı Soytarı (Ç.O.)
Akıllı Soytarı (Ç.O.)
İkinci Nöb. Sık. 15:00 İkinci Nöb. Sık. 15:00
10 Nisan Çarşamba
13 Nisan Cumartesi
11.00
Krala Oyun (Ç.O.)
15.00
Sahibinin Sesi
20.30
15 Nisan Pt. 16 Nisan Salı
Krala Oyun (Ç.O.)
15,00
Sahibinin Sesi
Aslolan Hayattır
Bir Atın Öyküsü
Gazeteciden Dost
Aslolan Hayattır
Bir Atın Öyküsü
Gazeteciden Dost
Bir Atın Öyküsü
Gazeteciden Dost
Bir Gece Masalı (Ç.O.)
Birlikte Oynayalım (Ç.O.)
18.30
Sahibinin Sesi
Aslolan Hayattır
Açık Evlilik 15:00 Açık Evlilik 15:00
Büyülü Göl (Ç.O.)
Gazeteciden Dost
Aslolan Hayattır
Bir Atın Öyküsü
Gazeteciden Dost
Aslolan Hayattır
Bir Gece Masalı (Ç.O.) Bir Atın Öyküsü
Birlikte Oynayalım (Ç.O.) Gazeteciden Dost
Bir Atın Öyküsü
Gazeteciden Dost
Açık Evlilik 18:00-20:30
Aslolan Hayattır
Bir Atın Öyküsü
pe
14 Nisan Pazar
Sahibinin Sesi
11.00
Bir Atın Öyküsü
Gazeteciden Dost
cy
9 Nisan Salı
a
8 Nisan Pt.
Büyülü Göl (Ç.O.) Aslolan Hayattır Aslolan Hayattır Peynirli Yumurta 18:00-20:3
Mikado'nun Çöpleri
Gürültülü Patırtılı Bir Hikaye
Aslolan Hayattır
Açık Evlilik
20.30
Mikado'nun Çöpleri
Gürültülü Patırtılı Bir Hikaye
Aslolan Hayattır
Açık Evlilik
Peynirli Yumurta 15:00
18 Nisan Per. 20.30
Mikado'nun Çöpleri
Gürültülü Patırtılı Bir Hikaye
Aslolan Hayattır
Açık Evlilik
Peynirli Yumurta 15:00
20.30
Mikado'nun Çöpleri
Gürültülü Patırtılı Bir Hikaye
Aslolan Hayattır
Açık Evlilik
11.00
Krala Oyun (Ç.O.)
15.00
Mikado'nun Çöpleri
Gürültülü Patırtılı Bir Hikaye
20.30
Mikado'nun Çöpleri
Gurultulu Patırtılı Bir Hikaye
11.00
Krala Oyun (Ç.O.)
17 Nisan Çarşamba
19 Nisan Cu. 20 Nisan Cumartesi
21 Nisan Pazar
15.00
Bir Gece Masalı (Ç.O.)
Bir Gece Masalı (Ç.O.)
Birlikte Oynayalım (Ç.O.) Aslolan Hayattır Aslolan Hayattır Birlikte Oynayalım (Ç.O.)
Büyülü Göl (Ç.O.) Açık Evlilik Açık Evlilik Büyülü Göl (Ç.O.)
Aslolan Hayattır
Açık Evlilik
Gürültülü Patırtılı Bir Hikaye
Aslolan Hayattır
Açık Evlilik
Sahibinin Sesi
Bir Atın Öyküsü
Çatıdaki Çatlak
20.30
Sahibinin Sesi
Bir Atın Öyküsü
Çatıdaki Çatlak
20.30 20.30
Sahibinin Sesi
Bir Atın Öyküsü
Çatıdaki Çatlak
Açık Evlilik 15:00
Sahibinin Sesi
Bir Atın Öyküsü
Çatıdaki Çatlak
Açık Evlilik 15:00
11.00
ÇOCUK SENLİĞİ
ÇOCUK ŞENLİĞİ
ÇOCUK ŞENLİĞİ
15.00
Sahibinin Sesi
Bir Atın Öyküsü
Çatıdaki Çatlak
20.30
Sahibinin Sesi
Bir Atın Öyküsü
Çatıdaki Çatlak
11.00
ÇOCUK ŞENLİĞİ
ÇOCUK ŞENLİĞİ
ÇOCUK ŞENLİĞİ
15.00
Sahibinin Sesi
Bir Atın Öyküsü
Çaüdak Çatlat
18.30
Sahibinin Sesi
Bir Atın Öyküsü
Çatıdaki Çatlak
15.00
Mikado'nun Çöpleri
18.30
Mikado'nun Çöpleri
15.00
Gürültülü Patırtılı Bir Hikaye
22 Nisan Pt. Açık Evlilik 18:00-20:30
23 Nisan Salı 24 Nisan Çarşamba 25 Nisan Per. 26 Nisan Cu. 27 Nisan Cumartesi
28 Nisan Pazar
Pencere
SİNEMALAR
pe
AFM (Nişantaşı) Tel: (0212) 230 94 38 • AKMERKEZ (Etiler) Tel: (0212) 282 05 05 • ALKAZAR (Beyoğlu) Tel: (0212) 245 73 83 • ALMAN K. M. (Beyoğlu) Tel: (0212)249 45 82 APOLLON (Kozyatağı) Tel: (0216) 362 51 00 • AS - AS 1 (Harbiye) Tel: (0212) 247 63 15 AS (Kadıköy) Tel: (0216)336 00 50 • ATLANTİS (Kadıköy) ; Tel:(0216)418 26 56 • ATLAS (Beyoğlu) Tel: (0212)252 85 76 • AVŞAR (Bakırköy) Tel: (0212) 583 14 97 • BAHARİYE (Kadıköy) Tel: (0216) 414 35 05 • BAKIRKÖY 74 (Bakırköy) Tel: (0212) 572 04 44 • BEYOĞLU BEYOĞLU Tel: (0212)251 32 40 BROADVVAY (Kadıköy) Tel: (0216) 346 14 81 • CAPİTOL (Altunizade) Tel: (0216) 310 06 16 • CAROUSEL (Bakırköy) Tel: (0212)571 83 80
• OCAK (Kadıköy) Tel: (0216) 336 37 71 • OSCAR (Pendik) Tel: (0216)390 09 69 • PARLIAMENTCİNEMA CLUB (Etiler) Tel: (0212)263 18 38 • PERA (Beyoğlu) Tel: (0212)251 32 40 • PRESTIGECOLLEGE (Florya) Tel: (0212) 663 28 86 • PRINCESS (Maslak) Tel: (0212) 285 06 95 • PRINCESS (Ortaköy) Tel; (0212)227 91 47 • PYRAMID (Fenerbahçe) Tel: (0216)348 01 50 • REKS (Kadıköy) Tel: (0216)336 01 12 • RENK (Bakırköy) Tel: (0212) 572 18 63 • SİNEPOP (Beyoğlu) Tel: (0212) 251 11 76 • SİTE (Şişli) Tel: (0212)247 69 47 • STANDART (Avcılar) Tel: (0212) 695 36 45 • SÜREYYA (Kadıköy) Tel: (0216) 336 06 82 • ŞAFAK (Çemberlitaş) Tel: (0212)516 26 60 • YILDIZ (Aksaray) Tel: (0212)589 61 39
cy a
istanbul
• DÜNYA (Beyoğlu) Tel: (0212)249 93 61 • EMEK (Beyoğlu) Tel: (0212) 293 84 39 • FİTAŞ (Beyoğlu) Tel: (0212)249 01 66 • FRANSIZ KÜLTÜR MERKEZİ (Beyoğlu) Tel: (0212)249 07 76 • GALLERİAPRESTIGE Tel: (0212) 560 72 66 • GAZİ (Osmanbey) Tel: (0212) 247 96 65 • GÜNEY ( Pendik) Tel: (0216) 354 13 88 • HAKAN (Kadıköy) Tel: (0216)337 96 37 • İNCİ (Şişli) Tel: (0212)240 45 95 • İNCİRLİ (Bakırköy) Tel: (0212)572 64 39 • KARTAL (Kartal) Tel: (0216)389 06 16 • KADIKÖY KSM Tel: (0216)338 90 76 • KADIKÖY (Kadıköy) Tel: (0216)337 74 00 • KENT (Şişli) Tel: (0212)241 62 03 • LALE (Beyoğlu) Tel: (0212)249 25 24 • MODA ve MODA CEP (Kadıköy) Tel: (0216)337 01 28
ankara AKÜN (Demetevler) Tel: (0312)427 76 56 • DERYA (Kavaklıdere) Tel; (0312) 229 96 18 • KAVAKLIDERE (K.dere) Tel: (0312)426 73 79 • KIZILIRMAK( Kızılay) Tel: (0312)425 53 93 • MEGAPOL (Kızılay) Tel: (0312)419 44 92 • S. BATI (Kızılay) Tel; (0312) 418 83 23
izmir ÇINAR (Konak) Tel: (0232) 445 73 48 • DENİZ (Karşıyaka) Tel: (0232) 381 64 61 • İZMİR (Konak) Tel; (0232)421 42 61 • KARACA (Alsancak) Tel: (0232) 483 93 54 • OSCAR (Bornova) Tel: (0232) 342 26 54 • ŞAN (Konak) Tel: (0232) 483 75 11
SANAT GALERİLERİ
İstanbul Menkul Kıymetler Borsası Sanat Galerisi
Özden Sanat Galerisi Spor Cd. 130/3-Maçka Tel: (0212)260 44 28 Pavo Sanat Evi Yoğurtçu Parkı C. 62/3 Kadıköy Tel: (0216)338 99 83 Seven Sanat Galerisi 1-Moda C. 66 Kadıköy Tel: (0216)345 56 16 2-Şakayık S. 37 Teşvikiye Tel: (0212)231 70 58 TEM Sanat Galerisi Valikonağı C. Prof. Dr. O. Ersek Sk. 44/2-Nîşantaşt Tel: (0212)234 13 46 Urart Sanat Galerisi Abdi İpekçi Cd. No: 18 Nişantaşı Tel: (0212) 241 21 83 Ü. Yaşar Sanat Galerisi Bağdat C. Rıfat Bey Sk. 293/3-Caddebostan Tel: (0216) 411 35 01 Ürün Sanat Galerisi İskele C. Selin Sk. 11/21 Caddebostan Tel: (0216) 360 99 64 Vakko Sanat Galerisi İstiklale. 123-Beyoğlu Tel: (0212) 251 40 92 Y.Emre K. M. Çetin Emeç Sergi Salonu 9-10 Kısım Ataköy Tel: (0212)661 19 41
İMKB Sanat Galerisi Istinye Tel: (0212)298 25 10-11 Kadıköy Belediyesi Caddebostan Kültür ve Sanat Merkezi Haldun Taner S. C.bostan Tel: (0216) 360 90 95 Kare Sanat Galerisi Atiye Sk. 12/2-Teşvikiye Tel: (0212) 240 44 48 Mine Sanat Galerisi Sokullu Sk.1-Kadıköy Tel: (0216) 345 64 40 Mozaik Fotoğraf Turizm Kültür ve Sanatevi Söğütlü Çeşme C. 160/1 Şeyda Ap. Kadıköy Tel: (0216) 418 08 48 Mutlu Sanat Odası General Necmettin Öktem Sk. 13/1-Erenköy Tel: (0216) 355 35 87 Nadya Sanat Galerisi Gazi Evranos C. 33 Yeşilköy Tel: (0212) 573 81 93 Nokta Sanat Galerisi Restorasyon Atölyesi Ece Ap. 73-75/1-Teşvikiye Tel: (0212) 261 45 09 Nüans Sanat Merkezi Valikonağı C. Şakayık S. No: 40 Kat 5 Nişantaşı Tel: (0212) 234 40 44
ARES SANAT GALERİSİ
EYLÜL SANAT GALERİSİ
BM ÇAĞDAŞ SANAT MERKEZİ
Alp Bartu Mete Başgu
Salih Acar Maria Kılıçlıoglu Ziyatin Nuriev Emel Vardar
Engin Çavuşoğlu
a
Galeri Matyatlı Sanat ve Kültürevi İstiklal C. Saka Salim Çık. Kısmet Han. 3/1-Beyoğlu Tel: (0212) 244 15 91 Galeri Nev Maçka C. 33/B-Maçka Tel: (0212) 231 67 63 Galeri Replica Cami Sk. Deniz Ap 3/3 Erenköy Tel: (0216) 358 60 95 Galeri SZ Kalıpçı Sk. Büyük Bayraktar Ap. Teşvikiye Tel: (0212) 230 17 45 Galeri Vinci Ihlamur Yolu 1 Teşvikiye Tel: (0212) 233 06 19 Galeri Artist Otim Kar. Yeşil Çimen C. Tel: (0212) 227 68 52 Garanti Bankası San. G. H.gazi C. 36 Şişli Tel: (0212) 230 39 80 Gözlem Sanat Galerisi Atiye Sk. 12/6-Teşvikiye Tel: (0212) 240 41 44 Güntay Sanatevi Cemil Topuzlu C. Sosyal Ap. 2/1-Feneryolu Tel: (0216) 386 88 98 Hobi Sanat Galerisi V.konağı C. Pas. 73 N.taşı Tel: (0212) 225 23 37
pe cy
Ares Sanatevi Iğrıp Sk. 24-Fenerbahçe Tel: (0216) 345 11 62 Asmalımescit Sanat Gal. Sofyalı Sk. 5 Tünel Tel: (0212) 249 69 79 A.K.M Sanat Galerisi Taksim-İstanbul Tel: (0212) 251 56 00 Bilim Sanat Galerisi Mühürdar C. Akmar Pasajı 70/1 Kadıköy Tel: (0216) 349 26 10 BM Çağdaş Sanat Merk. Akkavak Sk. 1/1-Nişantaşı Tel: (0212) 231 10 23 Ekol Sanat Galerisi Bakraç Sk. 35/A Cihangir Tel: (0212) 293 06 17 Eylül Sanat Galerisi Akkirman S. 59 Nişantaşı Tel: (0212)231 69 56 • Exclusive Sanat Merkezi Bağdat Cad. 449 Suadiye Tel: (0216)363 75 94 Fransız K.M. San. Gal. İstiklal Cd. 8-Taksim Tel: (0212) 252 02 62 Galeri Art İnter Cultura İstiklal Cd. 373-Beyoğlu Tel: (0212) 243 29 18 Galeri B Hüsrev Gerede C. Fırın Sk. 2/1 -Teşvikiye Tel: (0212)227 03 63
Ercüment Tarhan
YAĞLI BOYA RESİM SERGİSİ
Resim Sergisi
9 Nisan-4 Mayıs
Açılış Kokteyli: 11 Nisan 18.00
Resim Heykel Sergisi
11 Nisan-2 Mayıs '96
9 Nisan - 27 Nisan
Iğrıp Sk.No:24 Fenerbahçe Tel: (0216) 345 11 62
Nişantaşı, Akkirmanlı Sok. 59 Tel: (0212) 231 68 46
BORSASI
82
«Yemin Ediyorum Seni İncitmeyeceğim" Fotoğraf Enstalasyonu 21 Mart-30 Nisan
Akkavak Sok. 1/1 Nişantaşı Tel: (0212) 231 10 23
KİTABEVLERİ • Hamlet Kitabevi Sıraselviler C. 15 Taksim Tel. (212)244 26 01 • Homer Kitabevi Yeni Çarşı C. 28/A Galatasaray Tel. (212)249 59 02 • Kabalcı Kitabevi Ortabahçe C. 22/4 B.taş Tel. (212)261 31 24 • Kadıköy Kitabevi Kadıköy İş Mrk.-Kadıköy Tel. (216)347 52 81 • Mefisto Kitabevi İstiklale. 173-Beyoğlu Tel. (212)293 19 09 • Genç Mefisto Kitabevi Muvakkıthane C.15 K.köy Tel. (216)414 35 19 • Metropol Kitabevi İstiklal C 140/46 Beyoğlu Tel. (212)245 70 34 • Net Kitabevi Galleria Ataköy Tel. (212)559 09 50 İstiklal Cd. No: 79/81 Beyoğlu Tel. (212)293 07 59-60 • Nezih Kitabevi 1-Bağdat C. 378 Ş.bakkal Tel. (216)356 56 10 2-Mühürdar C. 40 K.köy Tel, (216)345 31 11
a
• Arşiv Kitabevi Twins Cafe Bahariye C. 86/2 Kadıköy Tel. (216)338 43 12 • Art Shop istiklal C. 140/3 Beyoğlu Tel. (212)293 39 59 • Bakırköy Kitap Sarayı Gençler C. 8 Bakırköy Tel. (212)583 09 03 • Boğaziçi Kitabevi Nispetiye C. 70 Etiler Tel. (212) 265 47 52 • Dünya Aktüel Kitabevi İstiklal C. 469 Beyoğlu Tel. (212)251 91 96 • Dünya Bebek Kitabevi Cevdet Paşa C. 232/1 Bebek Tel. (212) 265 71 03 • Evrim Kitabevi Kadıköy İş Mrk. 78-106 Kadıköy Tel. (216)347 49 63 • Gençlik Kitabevi Mühürdar C. 68 Kadıköy Tel. (216)337 96 05 • Germinal Kitabevi Halaskargazî C. 309 Şişli Tel. (212)241 07 09 • Gözlem Yay. Kitabevi Atiye S. Polar Ap. 12/6 Teşvikiye Tel. (212)240 41 44
pe cy
• ABC Kitabevi İstiklal C. 461-Beyoğlu Tel: (212) 249 24 14 • Acar Kitabevi 1- Bağdat C. 374 Şaşkınbakkal Tel. (216)358 20 51 2- Moda C. 102 Kadıköy Tel. (0216)338 53 47 3- Bağdat C. Yolaç İş Mrk. No: 68-Kızıltoprak Tel. (216)338 53 73 • Adam Kitabevi İstanbul C. Morsümbül S. No: 1-Bakırköy Tel. (212)571 96 54 • Afa Kitabevi İstiklal C. Bekar S. 17 Beyoğlu Tel. (212)249 22 18 • Akademi Kitabevi Akkavak S. 2 - Nişantaşı Tel. (212)248 43 96 • Akyüz Kitabevi Kadıköy İş Merk. Neşet Ömer S. 10/123 Tel. (216)336 90 81 • Alkım Kitabevi Kadıköy Çarşısı Orta Kat 101-Kadıköy Tel. (216)349 40 75 • Arion Kitabevi Sıraselviler C. 1 Taksim Tel. (212)243 23 70
• Pan Kitabevi Barbaros Bulvarı 74/4 Beşiktaş Tel. (212)261 80 72 • Pandora Kitabevi Büyükparmakkapı S. 3 Beyoğlu Tel. (212)245 16 67 • Pera Orient Kitabevi Aznavur Pasajı Yapı Kredi Karşısı-Beyoğlu • Polat Kitabevi Ankara C. 105 Cağaloğlu Tel. (212)513 50 93 • Remzi Kitabevi 1-Servili Mescit S. 3 Cağaloğlu Tel. (212)511 69 16 2-Akmerkez Etiler Tel. (0212)282 02 45 • Robinson Crusoe Kit. İstiklal C. 389-Beyoğlu Tel. (212)293 69 68 • Saka Kitabevi Eski Yıldız C 12 Beşiktaş Tel. (212)260 12 79 • Simurg Kitabevi Hasnun Galip S. 2/A Beyoğlu Tel. (212)243 63 77 • Şafak Kitabevi Mühürdar C. 70/34 Kadıköy Tel. (216)349 20 79
83
KONFERANSLAR-SEMİNERLER-SÖYLEŞİLER AKSANAT Tel: (212) 252 35 00 • Konferans - 1 7 . yy.'da Osmanlı Avrupa İlişkileri ile İlgili Romantik Bir Olay 4 Nisan Perşembe 18.30
• Paneller - Yeni Sol Partiler ya da Partili Muhalefet 20 Nisan 14.00 - İcraatın Dışından Hükümete Bakış
• Söyleşi-Film
BİLAR Tel: (212)252 81 34 • Seminerler - Şiirimizde 70 ve 80 Kuşağı Her pazartesi 18.30 - Siyasal Bellek Her pazartesi 20.00 - Dinletili Evrensel Müzik Tarihi Her salı 19.00 - 20. Yüzyılda Sosyalizm Her salt 20.00 - Ekolojik Düşüncelerin Gelişimi Her çarşamba 18.30 - Balkan Folkloruna Giriş Her çarşamba 18.30 - Aydınlanmadan Post Modernizme Çağdaş Düşünce Her çarşamba 20.00
- Medici'lerin Rönesans'ta Görkemli Düğünü 25 Nisan Perşembe 12.30 A L M A N Kültür M e r k e z i Tel: (212) 249 45 82 • Konferans - Kültürlerarası Özgeçmişler 11 Nisan 18.30 • Dizi: Felsefe - Yabancılığın Bilimi Olur mu? 12 Nisan 18.00 - Biçim Verilebilen Avrupa 19 Nisan 18.00 • Dizi: Çok Kültürlü
İstanbul. 25 Nisan 18.30
- Sen Yürürsün Rüzgar Yürür 13 Nisan 15.00 - İn İnsana 20 Nisan 18.00
84
BİLSAK Tel: (212) 251 47 73 • Seminerler - Kent Kültürü Her salı 18.30-19.30 - Kent-İnsan/Nesne-İnsan Her cuma 18.30-19.30
- Kadın ve Kent 12-13 Nisan - 20. yy Şiirinin Klasikleri 22 Nisan Pts. 19.00 • Konferanslar - Sinema ve Tarih 9 Nisan Salı 14.30 - Avrupa'nın Esnekliği 18 Nisan Perşembe 11.00
pe cy
• Söyleşi • Şiir/Söyleşi
FOTOĞRAFEVİ Tel: (212) 251 05 66 • Seminer - Temel Fotoğraf Semineri Her Pts.-Perş. 19.00-21.00 FRANSIZ Kültür M e r k e z i Tel: (212)249 07 76 • Seminerler
a
- Marx ile Nietzche: Bir Karşı/laştırma Den. Giriş Her perşembe 20.00
BEKSAV Tel: (216)349 91 55 - Müziğin Dili 27 Nisan 15.00
21 Nisan 16.00
EVRENSEL Kültür M e r k e z i Tel: (212)243 08 06 • Seminerler - Lenin ve Edebiyat 7 Nisan Pazar 14.00 - Türkiye Solunun Eleştirel Tarihi 20 Nisan Cts. 14.00 - Lenin ve Felsefe 27 Nisan Cts. 14.00 • Dia-Gösterim/Sövleşi - Karikatür ve İnsan 7 Nisan Pazar 17.00 - Bedenin Sessiz Dili 21 Nisan Pazar 15.30 • Forum - Gençlik ve Kültür Sanat 13 Nisan Cts. 14.00
Y. KREDİ Kültür M e r k e z i Tel: (212)245 20 41 •
Salı Toplantıları
İSTANBUL - Cumhuriyetten Günümüze Sosyal Yaşam, Kültürel Değişimler 2 Nisan 18.30 - Mürekkebi Kurumadan 9 Nisan 18.30 - Çok Partili Düzenin 50. Yılında Türkiye 16 Nisan 18.30 İZMİR - İletişim'in Dünyası 16 Nisan 18.30 ANKARA - Türkiye'de Demokrasinin 50 Yılı 16 Nisan 18.30 YENİ YÜKSEKTEPE Kültür Derneği Don Kişot Tiyatro Grubu Tel: (212) 230 71 46 - "Yüce Aşk" Konulu Şiir Dinletisi 13 Nisan Cts. 14.00
KONSERLER-GÖSTERİLER AVUSTURYA K. M.(223 78 43) • Konserler - Avusturya Caz Dörtlüsü 3 Nisan Kültür Ofisi 19.30 5 Nisan Tayyare K.M. 20.30 - İris Şentürker, Piyano Yücel Özeke, Bariton 10 Nisan Kültür Ofisi 19.30 - Trio Ulucan 16 Nisan Kültür Ofisi 19.30 • Resital - Işıl Toksöz, Piyano Elif Onat, Piyano 22 Nisan Kültür Ofisi 19.30
- Bir Asya Yolculuğu 9 Nisan Salı 19.00 - Vietnam 16 Nisan Salı 19.00 - Güney Afrika 20 Nisan C.tesi 16.00
• Dinleti
- İstanbul Blues Kumpanyası 5 Nisan Cuma 19.30 - Müzikallerden, Zehra Belevi Onok Bozkurt 12 Nisan Cuma 19.30
FRANSIZ K. M. (249 07 76) • Tiyatro - Rene de Obaldia'dan "Sassafras'ın Dallarındaki Rüzgâr" (Fransızca) 25-26 Nisan 19.00 GÖÇERLER F. K. (414 44 74) • Dia Gösterileri - Vietnam 2 Nisan Salı 19.30 - Başka Türlü Yüzler 9 Nisan Salı 19.30 -7' 16 Nisan Salı 19.30 - Çocuklar İçin "Hayvanlar" 23 Nisan Salı 16.00
cy
a
EVRENSEL K. M. (243 08 06) • Konserler - Grup Barışık . 6 Nisan Cts. 16.00 - Nurdan İpek 12 Nisan Cuma 19.30 - Hüseyin Başaran/Özlem Doğuş 19 Nisan Cuma 19.30 - Beethoven Symphony 9 22 Nisan Pzt. 19.00 - Grup Serora Nat 27 Nisan Cts. 18.00 • Dia Gösterileri - Yüzlerimiz Yüreklerimizdir 6 Nisan Cts. 19.00 - 1 Mayıs... Mitingler 20 Nisan Cts. 18.00 FOTOĞRAFEVİ (251 05 66) • Dia Gösterileri - Her şeye Dair 2 Nisan Salı 19.00
pe
AKSANAT (252 35 00) • Laser Disc'ten Konserler - Mahler "The Song Of The Earth" 2 Nisan Salı 12.30-18.30 - "The Immaculate Collection Madonna" 4 Nisan Perşembe 12.30 - Tina Turner "Rio 88" 11 Nisan Perşembe 12.30 - Bach "Suit No. 3 & 4" Vivaldi "Oboe ve Violin İçin Konçerto" 12 Nisan Cuma 12.30 - Ray Charies-Live 1991 18 Nisan Perş. 12.30 - Becaud Olympia 25 Nisan Perş. 12.30 - Brahms "Senfoni No. 1 & 2" 26 Nisan Cuma 12.30 • Konserler - Boğaziçi Barok Solistleri Konseri IV 11 Nisan Perşembe 18.30 - Lisans ve Y. Lisans Öğr. Flüt Konseri 18 Nisan Perşembe18.30 • Laser Disc'ten Gösteriler - Hollanda Dans Tiyatrosu "Kylian Collection" 5 Nisan Cuma 12.30 - Prokofiev "Cinderella" 16 Nisan Salı 12.30-18.30 - Verdi "Rigoletto" 19 Nisan Cuma 12.30
ANKARA
İSTANBUL DEVLET OPERA VE BALESİ (251 56 00) - Külkedisi 6, 13,20,27 Nisan 11.00 - Leyla ile Mecnun
EKİN
3, 11, 17, 24 Nisan 20.00 - Kral ve Ben 4, 23 Nisan 20.00 27 Nisan 15.30 - Alda 2, 16 Nisan 20.00 - Zürih Balesi 9, 10 Nisan 20.00 - Balede Çeşitlemeler 12, 19, 26 Nisan 19.00 - Spartaküs 13 Nisan 15.30 - Nabucco 18, 25 Nisan 20.00 İST. DEVLET SENFONİ ORKESTRASI (243 10 68) - Andre Jolivet Dimitri Şostakoviç Johannes Brahms 5 Nisan 19.00, 6 Nisan 11.00 - Antonin Dvorak Igor Stravinski 12 Nisan 19.00, 13 Nisan 1 1.00 - Çocuk Konseri Wolfgang Amedeus Mozart Sergei Prokofiyef 19 Nisan19.00, 20 Nisan 1 1.00 - Gustav Mahler 26 Nisan 19.00, 27 Nisan 11.00 YUNUS EMRE KÜLTÜR MRK. (661 19 41 - Tasavvuf Musikisi Konseri 25 Nisan 20.30
TİYATROSU
CAFELER-BARLAR • Mephisto Cafe Caferağa M. Muvakithane C. 15 Kadıköy Tel: (216) 414 35 19 • Meyzen Cafe-Bar Fasıl Ayhan Işık S. 9 Beyoğlu Tel: (212) 293 33 23 • Myott İskele S. 14 Ortaköy Tel: (212) 258 93 17 • Nature Peace Cafe B.parmakkapı S.21 B.oğlu Tel: (212) 252 86 09 • Opera Cafe İnönü C. 73/A Taksim Tel: (212) 245 20 42 • Park Cafe Akmerkez 415 Etiler Tel: (212) 282 10 58 • Red Cafe B.P.kapı S.7/1 B.oğlu Tel: (212) 251 56 83 • Roxy Aslanyatağı S. 113 Taksim Tel: (212)249 48 39 • Sahaf Cafe Mühürdar C. Dumlupınar S. 12 Kadıköy Tel: (0216) 349 81 42 • Seraglio Bar Salacak S.Yolu 41 Üsküdar Tel: (216)341 04 03 • Süleyman Nazif Bar V.konağı C. 39 Nişantaşı Tel: (212)225 22 43
a
• Caffinet Kurabiye S. 4/1 Beyoğlu Tel: (212)249 20 19 • Dersaadet Gazeteci Erol Dernek Sk 11/A Beyoğlu Tel: (212)251 20 47 • Downtown Yelkovan Sk. 5 Ortaköy Tel: (212)259 05 49 • English Pub The President Hotel Tiyatro C. 25 Beyazıt Tel: (212) 516 69 80 • Entel Bar Salacak S. Yolu 1 Üsküdar Tel: (216)391 96 48 • Gold Cafe Bar Misbah Muhayyaş S. 9/1 Kadıköy Tel: (216) 349 80 02 • Jasmine Cafe Akarsu S. 10 Galatasaray Tel: (212)252 89 74 • Kadife Chalet Bahariye C. Kadife Sk. 29 Kadıköy Tel: (216)347 85 96 • Khalkedon Bar Münir Nurettin C. Kalamış Tel: (216)349 58 72 • Lâl Kadife S. 19 Caferağa Mh Kadıköy Tel: (216) 346 56 25
pe cy
• Akademi Cafe-Bar istiklal C. Mis Sk. No: 21/A Beyoğlu Tel: (212)293 52 23 • Andon Cafe-Bar Sıraselviler C. 89 Taksim Tel: (212)251 02 22 • Barometre Cafe-Bar Sıraselviler C. 77 Taksim Tel: (212) 293 02 87 • Cafe Cine Arayıcıbaşı S. 27/A K.köy Tel: (216)418 06 30 • Cafe Creme Değirmen S. 12 Ortaköy Tel: (212)227 72 94 • Cafe Çaydanlık İskele Mey. 36 Ortaköy Tel: (212)227 83 69 • Cafe In Abdi İpekçi C. 17 N.taşı Tel: (212)241 09 36 • Cafe Le Bon İstiklal C. 445 Tünel Tel: (212) 252 54 60 • Cafe Oceanos Kadife S. 1/2 Kadıköy Tel: (216)414 29 54 • Cafe Uçurtma Osmanzade S. 11 Ortaköy Tel: (212) 260 59 57 • Cafe Shop Bahariye C, Miralay Nazım S. 34 Kadıköy Tel: (216) 337 49 20
86
• Taksim Sanat Evi Sıraselviler C. 69/1 Cihangir Tel: (212)244 25 26 • Taksim Night Park Nizamiye C. 12 Taksim Tel: (212) 256 44 31 • Telis Cafe Bar Misbah Muhayyaş S. 6/3 Kadıköy Tel: (216)336 12 53 • Trapez Cafe İstiklal C. Hasnun Galip S. 1/D Beyoğlu Tel: (212) 252 73 12 • Tribunal Bar M. Karaca Çıkmazı 3 Beyoğlu Tel: (212) 249 71 79 • Türkü Cafe-Bar İmam Adnan S. 9 Taksim Tel: (212) 251 33 00 • Urban Cafe Kartal S. 6/A Beyoğlu Tel: (212)252 13 25 • Vivache Teras Bar-Cafe İstiklal C. Meşelik S. 26 Beyoğlu Tel: (212)251 28 21 • Yörem Cafe Bar İstiklal C. Hasnun Galip S. 15/1 Beyoğlu Tel: (212) 252 14 28
RESTAURANTLAR • Kallavi 20 Restaurant Kallavi S. 20 Beyoğlu Tel: (212)251 10 10 • Katibim Restaurant Şemsipaşa C. S. Yolu 53 Üsküdar Tel: (216)310 90 80 • Kız Kulesi Deniz Rest. Salacak S.Yolu 41 Üsk. Tel: (216)341 04 03 • Liliyar Yemek Evi Yeniçarşı C. 88 G.saray Tel: (212)293 05 98 • Ocakbaşı Restaurant The President Hotel Tiyatro C. 25 Beyazıt Tel: (212)516 69 80 • Orient House Tiyatro C. 27 Beyazıt Tel: (212)517 61 63 • Osmancık Meyhanesi Etap Pullman Oteli Üstü Tel: (212) 251 50 74 • Pera Restaurant Çiçek Pasajı 3 Beyoğlu Tel:(0212)244 50 20 • Rejans Restaurant Emir Nevruz S. 17 G.saray Tel: (212)244 16 10 • Royal China Restaurant Polat Renaissance Hotel Sahil Yolu Cd.Yeşilyurt Tel: (212) 573 67 74
cy
a
• Darüzziyafe Şifahane C.6 Süleymaniye Tel: (212) 511 84 14 • Dört Mevsim Restaurant İstiklâl C. 509 Tünel Tel: (212)293 39 41 • Divan Lokanta Divan Otel Elmadağ Tel: (212)231 41 00 • Şamdan M. Naci C.142 K.çeşme Tel: (212)260 79 65 • Façyo Balık Lokantası Kireçburnu C. 13 Tarabya Tel: (212)262 00 24 • Galata Tower Rest. Tünel Tel:(212) 245 11 60 • Günay Restaurant Büyükdere C. Beytem Han Mecidiyeköy Tel: (212)230 33 33 • Hacı Abdullah Rest. Sakızağacı C. 17 Beyoğlu Tel: (212)293 85 61 • Hacı Baba Restaurant İstiklal C. 49 Beyoğlu Tel: (212)244 18 86 • Havuzlu Lokanta Gani Çelebi S. 3 K.çarşı Tel: (212) 527 33 46 • İnci Restaurant & Cafe Salacak S. Yolu 1 Üsküdar Tel: (216)310 69 98
• Safran Restaurant Balo Sk 1/1 Beyoğlu Tel: (212) 252 81 60 • Sıcak Restaurant Keskin Kalem S. 37 Gazeteciler Sitesi Tel: (212)267 38 56 • Tegık Restaurant Recep Paşa C. 20 Taksim Tel: (212)254 66 99 • Tex Mex Fast Food Restaurant İstiklâl Cd. 192 Beyoğlu Tel: (212) 293 43 30-32 • Ulus 29 Restaurant A. Adnan Saygun C. Ulus Tel: (212)265 61 81 • Villa Medici 1, Cadde 41-43 Arnavutköy Tel: (212)287 19 21 • Zencefil Doğal Gıda Kurabiye S. 3 Beyoğlu Tel: (212)244 40 82 • Zerdeçal Vejetaryen Restaurant Moda C. Halisefendi S 5/1 Kadıköy Tel: (216)414 81 41 • Zindan Bar-Restaurant İstiklal C. Oliva Han Geçidi 13 Beyoğlu Tel: (212) 252 73 40
pe
• A La Turka Restaurant Cami Meydanı Hazine S. 8 Ortaköy Tel: (212) 258 79 24 • Alfredo's Restaurant Güzel Konutlar E Bl. Ulus Tel: (212) 257 88 18 • Ayazpaşa Rus Lokantası İnönü C, 77/A G.suyu Tel: (212) 243 48 92 • Beyti Et Lokantası Orman S. 8 Florya Tel: (212) 663 29 90 • Bilsak 5. Kat Soğana S. 7 Cihangir Tel: (212) 293 37 74 • Camlı Köşk Otel Rest. Kenedy C. 38/1 S.ahmet Tel: (212)638 14 51 • Chiniese Guang Zhou Ocean İnönü C. 53 Gümüşsüyü Tel: (212)243 63 79 • Cıtadel Hotel Rest. Kenedy C. Sahil Yolu 32 Ahırkapı Tel: (212)516 23 13 • Cuisine Ready Meal Nispetiye C, 38/3 Levent Tel: (212) 280 31 70 • Çatı Restaurant Baro Han - Tünel Tel: (212) 251 00 00
Boğaz manzarası eşliğinde Türk mutfağından seçme yemekler Rumi Mehmet Paşa Mah. Şemsipaşa Sahil Yolu No: 53 Üsküdar Rez.: (0216) 310 90 80-81 87
RADYO VE TV'LERDE KÜLTÜR PROGRAMLARI EGETV • Rapsodi Cts. 10.00 KANAL 1 • Gençlik Cts. 16.00-17.15 • Köşe Kapmaca Hafta içi 14.00 SKYTV • Mozaik Perşembe 21.15-22.00 Pazar 19.05-20.00 YENİ TV • Kadın ve Yaşam Her gün 12.30-14.30
RADYOLAR İSTANBUL RADYOLARI AÇIK RADYO 94.9 • Açık Dergi Hafta içi her gün 17.30-20.00 • Plastik Sanatlar C.tesi/14.00-14.30 • Şarlo Radyo'da Cuma/14.00-14.40 • Ağır Sohbetler C.tesi/20.00-21.00 BAHÇELİ FM 101.8 • Emre ve Gece P.tesi ve Salı 23.00-01.00 • Cici Kız Ayza ve İçimizden Biri Cuma 15.00-19,00 • Bahçeli Cadıları Cuma 23.00-01.00 BALİNS FM 106.5 • Sanat Gündemi Cuma/15.00-17.00 CAPİTOL FM 95.9 • Cafe Capitol Hafta içi 15.00-18.00 • Brunch Pazar 08.00-11.00
• Atilla Dorsay Sinema ve Müzik Cts. 11.00-13.00 • Mehmet'le Kahvaltı Hafta içi 07.00-10.00 • Kitaplar Konuşurken Çarşamba 15.00-16.00 CİTY FM 89.0 • Şebnem Showtime Cts. 12.00-14.00 Pazar 16.00-20.00 ÇİZGİ RADYO 102.2 • Kültür Sanat Köprüsü
Sizin sesiniz, sizin müziğiniz Tel: 838 21 81 - 8 8
Sah/19.00-20.30 • Sanat Günlüğü On beş günde bir perşembeleri /16.00 • Halk Edebiyatı Pazar/20.00-20.45 ENERGY FM 102 • Perfect Day Hafta içi/19.00-22.00 • Sweet Dreams Hafta içi /22.00-24.00 HÜR FM 92.5 • Sanat Noktası Pazartesi/22.00-23.00 • Sessiz Gemi Sah/22.00-23.00 • Ada Cumartesi/22.00-23.00 • Ayışığı
AÇIK RADYO 94.9 Dünyanın tüm seslerine, renklerine ve titreşimlerine açık radyo Tel: 896 83 89 - 98
Pazar/22.00-23.00 • Sinetraş Cuma/11.30-12.00 • İstanbul Ajandası Pazartesi/11.30-12.00 • Sibelce Laflama Hafta içi/10.00-12.00 İSTANBUL FM 106 • 106 Magazin Cuma 12.00-14.00 İTÜ RADYO 95.0 • Kent Sanat Rehberi Akademik Duyurular
HÜRFM 98.5
pe cy
ATV Sanatla Randevu Pazar/14.45 CİNE 5 Sanat Günlüğü C.tesi ve Çarş./18.25 Sinema Günlüğü P.tesi 18.25, Çarş. 19.30 FLASH TV Bence" Hafta içi 18.00 HBB Haftanın Sesi Çarşamba/21.40 İşte Hayat Hafta içi/10.15 KANAL 6 Sıcak Sohbet Cuma gecesi/00.30 NUMBER 1 Kapalı Gişe Cuma günleri/19.45 TRT1 Gün Başlıyor Hafta içi her gün/8.30 Akşama Doğru Hafta içi her gün/18.45 TRT 2 Gündemde Sanat Var Salı/20.30 Ondan Sonra Salt/22.45 Ne var, ne yok Çarşamba/21.05 Stüdyo İstanbul Cuma/20.30 Ve Perde Cuma/21.05 Festivallerden Cuma/22.45 Çağdaş Türk Bestecileri Cumartesi/19.50 Merhaba Çağdaş Türkiye C.tesi/21.15 Okudukça Cumartesi/19.20 Sanat Aktüalite Pazar/16.40 Yaşayan Şiirimiz Pazar/18.35 Yaşasın Sanat Pazar/20.25 Cumh. Kanat Gerenler Pazar/21.25
İZMİR TV'LERİ
a
TELEVİZYONLAR
Fax: 840 48 09
Hafta içi 19.30-22.00 JOY FM 100.5 • Set Cafe Her gün/11.00-14.00 MAVİ RADYO 90.6 • Atölye Pazar 17.00-19.00 • Gökkuşağı Cuma 16.00-17.00 • Günü Yakalamak Cts. 09.10-11.00 • En İyi Arkadaşım Şiir Hakkında Bildiklerim Çarşamba 20.00-21.00 • Hafta name Cts. 20.00-21.00 • Nar Çiçeği Pazar 09.10-11.00 • Sonsuz Sokaklar Cuma 20.00-21.00 • Tadımlık Cts. 16.30-17.00 META FM 105.6 • Sanat ve Ötesi Salı/15.30 ve 19.30 METRO FM 97.2 • Kültür Sanat Hergün/10.00-14.00 METROPOL FM 103 • "12'den 2'ye" Hergün/12.00-14.00
RADYO VE TV'LERDE KÜLTÜR PROGRAMLARI NUMBER ONE 102.5 Rejoice Yıka ve Çık Hafta içi/20.00-21.00 Kapalı Gişe
TRT FM 91.4 • Biz Bize Hafta içi 14.00-15.30 TRT 1 MW 1017
MAVİ RADYO 90.6 Mavi Özgürlüktür
DEMOKRAT RADYO 107.2 İZMİR • Klapet Pazartesi 19.00-20.00 Cts. 18.00-19.00 • C'est Comma Ca Çarşamba 21.00-22.00 • Min'el Aşk Perşembe 21.00-22.00 Cts. 11.00-12.00 • Cumba Sohbetleri Hafta içi 10.00-12.00 RADYO BORAN 103.8 • Bir Şiir Bir Öykü Hafta içi 17.00-18.00 • İzdüşüm
a
• Bir Roman Bir Hikaye Her gün 22.45-23.15 YAŞAM RADYO 92.3 • Kültür & Panaroma Cumartesi/10.30-12.00 • Radyo Tiyatrosu Perşembe/22.15 Pazar/12.15 YÖN FM 96.6 • Gökkuşağı Hafta içi/14.00-15.00 ZEYTİN FM 101.4 • 8-12 Vapuru C.tesi/8.00-12.00 • Sahne Işıkları C.tesi/14.00-15.00
pe cy
Pazar/16.00-18.00 ÖZGÜR RADYO 95.1 Sanat Rehberi Seri Hergün/10.30 POWER FM 100 Power Magazin Hafta içi/12.00-14.00 RADYO 3 88.2 • Şu Caz Dedikleri P.tesi 20.00-21.00 RADYO CONTAKT 91.1 • Sanat Dolu Saatler Hafta içi 11.00-13.00 RADYO FENER 97.5 • Alâo'yla Çay Saati P.tesi 16.00-19.00 • Baharca Cts. 13.00-15.00 • Baybora Cts. 17.00-19.00 • Sanat Dosyası Salı 10.00-12.00 RADYO FOREKS 95.3 • Günebakan Haftaiçi/9.40-15.20 • Klasik Müzik Dünyasında Gezinti Pazartesi/19.00-20.00 RADYO HABER MW 702 • Sanat Rehberi Hergün 09.50-11.35 RADYO KLAS 89.7 • Klas Kültür Rehberi Hafta içi/16.00-17.00 RADYO KULÜP 104 • Merhaba Sanat Cumartesi/19.00-20.00 RADYO MEGA 103.6 • Radyovizyon Çarşamba 09.30-11.00 SHOW RADYO 89.9 • Çalar Saat Hergün/9.30-12.00
Pazar 21.00-23.00 • Günışığına Çıkarken Pazar 17.00-19.00 . RADYO MOZAİK 96.3 • Kadın Gözüyle Çarşamba 11.15-12.00 • Başka Dünyalar Cuma 18.15-20.00 • Başlangıcından Bugüne İnsanlık Perş., Cts. 17.15-18.00 RADYO ODTÜ 103.1 • Ve Perde Açılıyor Hafta içi 09.45-10.15, 20.45-21.45 • Tiyatro Salı 11.15-12.30 Çarşamba 18.30-19.15 • Ankara Etkinlikleri Hafta içi 12.30-14.30 • Kitap Hafta içi 17.30-18.30 • Ankara'da Bu Hafta
RADYO ARKADAŞ 88.4 ANKARA
ANKARA RADYOLARI
RADYO ARKADAŞ 88.4
• Söz Sürgünleri Çarş. 21.00-22.30 • Dört Ayaktan İki Ayağa Sah 21.00-22.45 Pazar 10.00-10.45 • Ayraç Perşembe 21.00-22.30 • Noktasız Dünya On beş günde bir cuma 21.00-22.30 • Güneş Ülkesi Cuma 21.00-22.30 • Sayıklamalar Cts. 21.00-22.00 • Fahrenhayt 451
Cts. Pazar 14.30-16.30
İZMİR RADYOLARI DEMOKRAT RADYO 107.2 • İzmir'de Sanat P.tesi, Cuma 13.30-15.00 • Düş Nöbeti Pazartesi 18.00-20.00 • Günce Salı, Perşembe 13.30-15.30 • Geçmişten Geleceğe Kültür ve Sanat Salı 22.30-24.00 EGE FM 95.5 • Stasimon Pazar 14.00-18.00
YAŞAM RADYO 92.3 Yaşam'ı çok seviyoruz.
Salı 20.30-21.30 İzmir Günlüğü Hafta içi 09.30-10.30 Kamera Arkası Perde Önü Pazar 21.00-22.00 Sanat ve Siyaset Pazartesi 19.00-20.00 RADYO MERHABA 102.5 Kuşak Programı Hafta içi 09.00-11.00 SKY FM 93.0 İksir Hafta içi 11.00-13.00 101 FM 101 Ajanda Pazartesi 15.00-16.00 Cadı Kazanı Perşembe 13.00-14.00 Müziğin Kanatlarında Pazar 22.00-22.45 Mum Işığında Salı 22.00-22.45 Şefin Salatası Çarşamba 12.05-14.00
MÜZELER • Arkeoloji Müzesi Pazartesi dışında 9.30-17.00 Gülhane-İstanbul Tel: (212) 520 77 40 • Askeri Müze Pazartesi, salı dışında 9.00-17.00 Harbiye-İstanbul Tel: (212) 233 27 20 • Aşiyan Müzesi P.tesi, perşembe dışında 9.00-17.00 Bebek-İstanbul Tel: (212)263 69 86 • Atatürk Müzesi Perşembe, pazar dışında 9.30-16.30 Şişli-İstanbul Tel: (212) 240 63 19 • Ayasofya Müzesi Pazartesi dışında 9.30-16.30 Sultanahmet-İstanbul Tel: (212) 522 09 89 • Aynalıkavak Kasrı P.tesi, perşembe dışında 9.00-16.00 Hasköy-İstanbul Tel: (212) 250 40 94 • Basın Müzesi Pazar dışında 10.00-17.00 Çemberlitaş-İstanbul Tel: (212) 513 84 58
• Beylerbeyi Sarayı P.tesi, perşembe dışında 9.30-16.00 Beylerbeyi-İstanbul Tel: (216)321 93 20 • Deniz Müzesi Pazartesi, salt dışında 9.00-17.00 Beşiktaş-İstanbul Tel: (212)261 00 40 • Divan Edebiyatı Müzesi Pazartesi dışında 9.30-16.30 Tünel-İstanbul Tel: (212)245 41 41 • Dolmabahçe Sarayı P.tesi, perşembe dışında 9.00-15.00 Dolmabahçe-İstanbul Tel: (212)258 55 44 • Ihlamur Kasrı P.tesi, perşembe dışında 9.30-17.00 Beşiktaş-İstanbul Tel: (212)258 89 03 • İstanbul Arkeoloji Müzeleri Pazartesi dışında 9.00-17.00 Gülhane-İstanbul Tel: (212)520 77 42 • İstanbul Büyükşehir Belediyeleri Şehir Müzesi
VIVA LAMUERTE
NUKE TÜRKİYE
VALLA, KURDA YEDİRDİN BENİ
KİTAP 1
KİTAP.2
KİTAP 3
6. BASKI
4. BASKI
3. BASKI
•
•
•
a
•
Perşembe dışında 9.00-16.30 Yıldızsarayı-Beşiktaş Tel: (212) 258 53 44 Karikatür ve Mizah Müzesi Pazar, pazartesi dışında 9.00-17.00 Saraçhane-İstanbul Tel: (212) 521 12 64 Kariye Müzesi Salt dışında 9.30-16.30 Edirnekapı-İstanbul Tel: (212) 631 92 41 Maslak Kasırları P.tesi, perşembe dışında 9.00-16.00 Maslak-İstanbul Tel: (212)276 10 22 Mimar Sinan Üniversitesi Resim ve Heykel Müzesi Pazertesi, salı dışında 12.30-16.30 Beşiktaş-İstanbul Tel: (212) 261 42 98 Mozaik Müzesi Salı dışında 9.30-16.30 Sultanahmet-İstanbul Tel: (212)518 12 05 Rumeli Hisarı Müzesi Pazartesi dışında 9.30-16.30
pe
cy
•
•
•
•
•
•
•
•
Rumeli Hisarı-İstanbul Tel: (212)263 53 05 Sadberk Hanım Müzesi Çarşamba dışında 10.00-17.00 Sarıyer-İstanbul Tel: (212)242 38 13 Tanzimat Müzesi Hergün 9.00-17.00 Gülhane Parkı-Sirkeci Tel: (212)512 63 84 Topkapı Sarayı Müzesi Salı dışında 9.30-17.00 Sultanahmet-İstanbul Tel: (212)512 04 80 Türk ve İslam Eserleri Müzesi Pazartesi dışında 9.30-17.00 Sultanahmet-İstanbul Tel: (212) 518 18 05 Yerebatan Sarayı Müzesi Hergün 9.00-17.30 Sultanahmet-İstanbul Tel: (212) 522 12 59 Yıldız Sarayı Pazartesi, salı dışında 10.00-16.00 Tel: (212)258 30 80
O.K. MUSTİ, TÜRKİYE TAMAMDIR KİTAP . 4 2. BASKI
İŞKENCECİ 3. BASKI
YASEMİNLER TÜTER Mİ HÂLÂ? 3. BASKI
KADERE KARŞI KOY A.Ş. 3. BASKI
pe a
cy
pe cy a