cy a
pe
a
cy
pe
a cy pe İ z d ü ş ü m . . . Taşı
y o n t m a y ı d e n e y i n ö r n e ğ i n . Her ç e k i ç d a r b e s i
t a ş t a saklı yeni bir h a y a t t ı r . İzini sürün y e n i h a y a t l a r ı n , s ı r l a r ı k e ş f e çıkın.
"Wool Cupra Line" Yaz sezonu için yeni karışımlı bir koleksiyon. Yaz sıcağında konfor ve serinliği bir arada yaşamak için...
"Pure Wool Machine Washable" Collection % 100 y ü n olmasına karşın, çamaşır makinesinde yıkanabilme özelliğine sahip. Türkiye'de ilk defa... (Bu kumaş, washable tekniğine uygun malzemelerle
dikilmelidir.)
"Ultra Tıuist Wool Blend" Collection İşadamının günlük giyiminde ütüsü bozulmayan ve her zaman şık olmasını sağlayan, özel ultra twist y ü n karışımlı ipliklerden yapılmış, ilkbahar/yaz için takım elbiselik. Şık ve serin...
pe cy
a
"Stretch Life Wear" Collection -Wool LycraAltınyıldız'dan erkek giyiminde, buruşmayan, rahatlığı en yüksek düzeye çıkaran yepyeni bir ürün... Stretch pantolon ve takım elbiselik.
"Golden Touch 1 2 0 ' s " Collection Avustralya'dan özenle seçilen çok ince y ü n elyafından üretilerek, Altınyıldız'ın Amerika ve Avrupa konfeksiyoncularına sunulan en gözde ihracat koleksiyonu.
"Wool C o t t o n " Collection Birbirini tamamlayan iki tabii elyaf. 1996 yazı için üretilen yepyeni bir ürün...
" U l t r a T w i s t Cool Wool" Collection Bahar ve yaz sezonunun vazgeçilmez takım elbiselik kumaşı. % 100 y ü n ü n tüm özelliklerini taşıyan yüksek büküm ipliklerden yapılmış takım elbiselik koleksiyonu.
"27/11"
yan yana getirin p a r ç a ları, y e n i s t i l l e r d e n e y i n .
ALTINYILDIZ
25 senede 100 milyon metrelik satışa ulaşan bir Altınyıldız klasiği. Yepyeni bir renk paletiyle...
a
cy
pe
Sahibi: Tiyatro Yapım Yayıncılık tin Kılıç Tiyatro Kulübü Tic ve San. Ltd. Şti adına: Cemal Sorumlusu: Murat Güler Demirkanlı Genel Yayın Yönet Redaksiyon: A. Nalân Özübek Bulunanlar: Üveys meni: Dikmen Gürün Uçarer Katkıda Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Akıncı, Memet Baydur, Ahmet Mustafa Demirkanlı Yayın Koor- Cemal, Esen Çamurdan, A. Zuhal dinatörü Emre Koyuncuoğlu. Ergen, Zehra Ipşiroğlu, Ayla Ahmet Levendoğlu, Yazı İşleri: Ilgın Sönmez, Nevra Kapan, Savcıoğlu, Öykü Potuoğlu, Oya Ahmet Ortaçdağ, Selda Ergün Yavuz Pekman, n Reklam Müdürü: Saadet- Özdemir,
Mustafa Sekmen, Rengin Uz, Serra Yılmaz Teknik Müdür: Erkut Arıburnu Grafik Tasarım Kapak: Yeşim Demir Hukuk Danışmanı: Fikret İlkiz Dağıtım: Ahmet Ergin Ofset Hazırlık: Tiyatro Yapım Baskı: Stil Matbaası Abone Bedeli: 1.600.000. - Kurumlar Abone Bedeli: 2.200.000.-TL
Tiyatro Yapım Yayıncılık Tic. ve San. Ltd. Şti. Firuzağa Mah. Ağahamamı Sok. 5/3 Cihangir80060 İstanbul Telefon: (0.212) 293 72 77 Fax: (0.212) 252 94 14 Posta Çeki No: Tiyatro Yapım 655 248 Banka Hesap No: T. İş Bankası, Cihangir Şb. 197 245 Yapı Kredi Bankası,Cihangir Şb. 10011388-8
K a p a k F o t o ğ r a f ı : BİTEF F e s t i v a l i O y u n l a r ı n d a n A 96
64 .000.-
tiyatro A
Y
L
I
K
T
İ
Y
A
T
R
O
D
E
R
G
İ
S
İ
cy
a
EDİTÖRDEN Dikmen Gürün Uçarer/ S.9 HABERLER/S .10 OYUNCULUK SORUNLARI Memet Baydur/ S. 13 BU AY SAHNEDEKİLER/S.14 YARIM ASIR ÖDÜLLERİ"/SÖYLEŞİ:GÖKSEL KORTAY Ilgın Sönmez/ S. 16 SİYASET DEĞİL, SANAT YAPARIZ"/SÖYLEŞİ: BOZKURT KURUÇ Rengin Uz/ S. 18 ASOS FESTİVALİNDEN NOTLAR Üveys Akıncı / 5. 20 ASOS '96 GÖSTERİ SANATINDA ÜÇÜNCÜ OLMA ÇABALARI Ayla Kapan/Selda Ergün Özdemir/ Mustafa Sekmen / S. 25 KADINLAR ÜZERİNE AYKIRI KONUŞMALAR/ ELEEŞTİRİ Yavuz Pekman/ S.32
pe
PERSEFONE ÜSTÜNE/ÇEVİRİ Prof. M. R. Bertini-Çev. Serra Yılmaz/ S.34 YAŞADIĞIMIZ TİYATRO Ahmet Cemal/ S.37 DOSYA: DRAMATURGLAR TÜRK TİYATROSUNU TARTIŞIYOR / S. 38 KEYİFLİ BİR DRAMATURGİ SERÜVENİ: "DANTON'UN ÖLÜMÜ" Esen Çamurdan/ S.38 ÇAĞDAŞ DRAMATURGİ ANLAYIŞI 110 YAŞINDA Zehra Ipşiroğlu/ S.42 "TÜRK TİYATROSU''NUN ANLAŞILAMAYAN ÇOCUĞU; DRAMATURG A. Zuhal Ergen/ S.45 TÜRK TİYATROSUNDA DRAMATURG VE DRAMATURGİNİN YERİ Özcan Özer /S .48
TİYATROCU" Ahmet Levendoğlu / S. 50 KOCAELİ BÖLGE TİYATROSU/SÖYLEŞİ; ORHAN AKÇİN Nevra Savcılıoğlu/ S. 52 BİREY OLARAK DANSÇI'/SÖYLEŞİ; KELLY & MOLLY Öykü Potuoğlu / S. 54
TİYATRODA ÇAĞDAŞLIĞA GİRİŞ/KİTAP TANITIM Emre Koyuncuoğlu/ S.59 MELEDRAMIN ÇEKİRDEĞİ/ VİRİ Aglika Stefanova-Çev. Ahmet Ortaçdağ / S. 60 IEF NEWS ON TURKISH THEATRE / P. 64 TİYATRODAN ÖNCE... TİYATRODAN SONRA/ S. 65 7
cy a
pe
Yepyeni bir anlayışla, müzik dünyasının öncüsü olmayı hedefleyen Metropol FM, Türkiye'de piyasaya çıkacak albümleri ilk kez radyo dinleyicilerine sunmanın heyecanını ve bu alanda tek olmanın iddiasını omuzluyor. Metropol FM, YENİ TUTKUNUZ
ÇOK UZAKLARDA ARAMAYIN, 103'TEYİZ...
EDİTÖRDEN Bu aydan başlayarak üç değerli dost,
gi". Daha doğrusu, dramaturgi
dergimize "Köşe Yazıları" ile katkıda
kavramı ile Türk tiyatrosunun her
bulunacaklar: Memet Baydur, Ahmet
nedense pek sıcak gelişmeyen
Cemal ve Ahmet Levendoğlu'na
ilişkileri. Dramaturglarımızdan gelen
teşekkür ederiz. Aslında bu
yazılar arasında dolaşırken; bir yan
teşekkürü yazılarıyla dergimizi
dan ilişkilerdeki kopukluğun altını
zenginleştiren tüm tiyatro insanlarına
çizen saptamalarla yüzleşecek, öte
borçluyuz. Tiyatro... Tiyatro...'yu siz
yandan bu alanda örnek olabilecek
lerin yazıları sevdiri-yor, okutuyor.
bir çalışmanın evrelerini izleye
Geçtiğimiz günlerde, bir süre önce
ceksiniz. Bu arada İstanbul
tanışmış olduğum Amerikalı bir tiyat
Üniversitesi Edebiyat Fakültesi
ro eğitimcisinden aldığım mektup şu
bünyesinde Zehra İpşiroğlu'nun
sözlerle bitiyor: "Tiyatro Dergisi'ni
gayretleriyle 4 yıl önce kurulmuş olan
Berkley Üniversitesi Yüksek Lisans
Tiyatro Kürsüsü'nün çalışmalarının
öğrencileri çok beğendiler. Bu öğren
öncelikle dramaturgi ve eleştiri konu
ciler arasında Türkler de var. Lütfen
larına yoğunlaşmış olması da bu
yeni sayılarınızı gönderin."
alanda atılmış önemli bir adımdır.
Ülke çapında yaşanmakta olan
Evet, yazılarımızdan biri de bu
ekonomik çöküntüde ayakta kala
kürsünün amaçlarına yönelik.
cy
a
Dikmen Gürün Uçarer
pe
bilmek için gerçekten çok ciddi bir
savaş veren dergimiz, umalım ki
Tiyatro derneklerinin Kültür Bakanı
direnme gücünü yitirmesin. Kendi
İsmail Kahraman'ı göreve çağırdıkları
yağlarıyla kavrulmak zorunda kalan,
bildirge de dergimiz sayfalarında yer
zorunda bırakılan sanat dergilerinin
alıyor. Aralık sayımızda Özel
kaçınılmaz sonu bir süre sonra tüm
Tiyatrolara Destek konusuna kap
"uğraşları ister istemez noktalamak
samlı olarak değinilecek.
oluyor. Ama, karamsarlığı bir yana itip, bu kuralı bozan bir tiyatro der
Ve Assos, izlenimler, söyleşiler,
gisini anmadan geçemeyeceğim.
eleştiriler, çeviriler...
Önümüzdeki günlerde Kulis Dergisi'nin 50. yılını hep birlikte kut layacağız.
Bu ay dosyamızın konusu "Dramatur9
HABERLER...
Yunus Emre Oyun Yazım Yarışması Sonuçları Açıklandı
Seçici kurulunda Refik Erduran, Ergin Orbey, Özcan Özer, Yr. Doç. Dr. Hülya Nutku ve Tuncer Cücenoğlu'nun bulun duğu Bakırköy Belediyesi Yunus Emre 2. Özgün ve Uyarlama Oyun Yazım Yarışması sonuçlandı. Özgün Dal'da büyük ödül Erhan Gökgücü (Gerçek Kurbanın Acısı) ve Ali Berktay (Kerbela) arasında paylaşıldı. Uyarlama Dalı büyük ödülü ise Dinçer Sümer (Ortakçılar)'in oldu. Yunus Emre Özel Ödülü ise T.C Devlet Tiyatroları, Kent Oyuncuları ve Boyut Yayınevi'ne verildi. Diğer ödüller ise şöyle: ÖZGÜN DAL: 10
Kumpanya Makedonya'da Festivaldeydi 21. Uluslararası Mot Tiyatro Festivali'nin davetlisi olarak Makedonya ve Üsküp'e giden Kumpanya 12 Ekim tarihinde son bulan festivalin kapanış gecesinde sahne aldı. MOT bu yıl kuzey ve
II.Uluslararası Eskişehir Festivali Zeytinoğlu Eğitim, Bilim ve Kültür Vakfı tarafından düzenlenen II.Uluslararası Eskişehir Festivali, bu yıl 12-20 Ekim ta rihleri arasında Anadolu üniversitesi Kampüsü ve çeşitli mekânlarda gerçek leştirildi. Birçok yerli ve yabancı sanatçının katılımıyla dünya kültürlerini bir araya getiren festivalde Bilsak Tiyatro Atölyesi, Tiyatro Ti ve Anadolu Üniversitesi Devlet Konservaturı Tiyatro Grubu da sahne aldı. Zeliha Berksoy ise bir Kurt Weil/Bertolt Brecht konseri verdi.
pe cy
1993 yılında Antalya Büyükşehir Belediyesi Kültür ve Turizm Şube Müdürlüğü'ne bağlı olarak kurulan Tiyatro Atölyesi dördüncü yıla adım atarken yeni dönem hazırlıklarını da tamamladı. Bünyesinde oluşturduğu iki farklı birim, Eğitim Birimi ve Amatör Birim aracılığı ile tiyatroseverleri ortak bir kültürel yaşantıya davet eden Tiyatro Atölyesi, Eğitim Birimi adı altında 16-22 yaş grubundaki genç tiyatroseverlerin kişisel gelişimlerini akademik düzeyde bir eğitimle bütün leme olanağını sağlayarak Antalya kenti içinden tiyatro insanı yetiştirmeyi hedef lemektedir. Bugüne dek seyirci olmanın keyfini yaşayan Antalya insanı, sahneye çıkmanın tadını ise Atölyenin sağladığı ücretsiz çalışmalarla Amatör Birim adı altında yaşayacak.
Başarı Ödülü Üstün Dökmen-Komşu Köyün Delisi Oben Güney-Adem İle Havva Funda Özşener-Aşk UYARLAMA DALI Başarı Ödülü Y. Kenan lşık-Huzur(A. Hamdi Tanpınar) Ferdi Merter-Küçük Bir Öykü (Sabahattin Kudret Aksal) Celile Toyon-Yıldırım Bölge Kadınlar Koğuşu ( Sevgi Soysal) Ahmet Çakır-Saatleri Ayarlama Enstitüsü (A. Hamdi Tanpınar)
a
Antalya Belediyesi TiyatroSeverleri Bekliyor
Mimus Kültür Ve sanat Oluşumu "Mimus Kültür ve Sanat Oluşumu" oyuncularının oynadığı , Wıll Glickman ve Joseph Stein'ın yazdığı Sevil Üstekin ve Betül Mardin'in Türkçeleştirdiği, Çetin Akçan'ın yönettiği "Yavru Kuşlar" oyununun galası 15 Ekim'de Gönül Ülkü- Gazanfer Özcan Tiyatrosu'nda yapıldı. Geceye 1973-74 sezonunda Nisa Serezli -Tolga Aşkıner Tiyatrosu'nca sergilenen oyunun eski oyuncu kadrosu da katılırken Nisa Serezli ve Tolga Aşkıner çifti sevgiyle anıldı.
güneyin, doğu ile batının buluşmasını esas alarak 'Kavşaktaki Tiyatro' başlığı altında 11 ülke tiyatrosunu bir araya getirdi. Katılan diğer gruplar arasında geçtiğimiz yıl İstanbul Tiyatro Festivaline de katılan Terzopoulos yönetimindeki 'Medea' ile Attis Tiyatrosu da vardı.
Grup Kafka'dan 'Kadın Oyunları' Grup Kafka, Dario Fo ve Franca Rame'nin yapıtından Füsun Demirel'in çevirisini yaptığı 'Kadın Oyunları'nı, Hülya Karakaş'ın rejisi, Yavuz Pekman'ın dramaturgisiyle hazırlanan oyun. Martı Sanatevi'nde sergiliyor. Oyunda rol alan sanatçılar Çiçek Dilligil, Hülya Karakaş, Esin Umulu Karabağ ve Dolunay Soysert.
Yeni Sezonda 'Gergedanlaşma'
Uluslararası Nasrettin Hoca Yılı'nda) "Nasrettin Hoca ve Eşşeği" adlı müzikli çocuk oyununu sergileyecek. Zafer Diper'in oyunlaştırıp yönettiği ve Nadir Göktürk'ün müziklerini yaptığı çocuk oyununda bilinen öyküler yeni bir yaklaşımla bir araya getirilirken 1996-97 sezonunda Bizim Tiyatro, yine Zafer Diper'in oyunlaştırdığı "Bizim Keloğlan" adlı müzikli çocuk oyununu da sergileye cek. Geçen dönem iki ay gösterimde kalan, Kafka'dan oyunlaştırılan "Dava" turnelerle yeniden seyirciyle buluşacak. Son gösterimleri Berlin Festivali de dahil olmak üzere çeşitli festivallerde gerçek leşen, on bir sezondur oynanmakta olan "Yargı", bu sezon da sürecek. Yeni dönem oyunu olarak tasarlanan "Ölümsüz Şarkı" ise yine Zafer Diper'in oyunlaştırıp yöneteceği bir oyun. 1973 Şili darbesinde işkenceyle öldürülen ünlü folk şarkıcısı Victor Jara'nın yaşam öyküsünden yola çıkılarak oyunlaştırılan "Ölümsüz Şarkı"; Victor Jara'nın ölümüne dek Allende-Halk Birliği (United Popüler) ve ölümünden sonra Pinochet (Cunta) dönemini yansıtmaya, günümüz Türkiye'sine koşutluk kurmaya çabalıyor.
TOBAV Sanat Eğitim Merkezi Açıldı
pe
Mahir Günşıray'ın Yargılanması Sürüyor
cy
a
Stüdyo Oyuncularının geçtiğimiz sezon sahneledikleri, Şahika Tekant tarafından yazılan ve yönetilen "Gergedanlaşma" 15 Kasım'dan itibaren Stüdyo Oyuncuları sahnesinde.
Oyuncu Mahir Günşıray'ın 'Düşünceye Özgürlük' kitabının yayıncılarından biri olması nedeniyle 3 no'lu DGM'de verdiği ifadesi sırasında Kafka'nın 'Dava' isimli eserinden alıntı yapması nedeniyle İstan bul 10. Asliye Ceza Mahkemesi'nde yargılanması sürüyor.
Yeni sezonda Bizim Tiyatro Bizim Tiyatro 20 Ekim'den başlayarak, her pazar saat 13.00'te Kadıköy Halk Eğitim Merkezi' nde (1996 Unesco
Kurulduğu 1982 yılından bu yana ulusal ve uluslararası birçok sanat etkinliğine imza atan TOBAV (Devlet Tiyatroları Opera ve Balesi Vakfı), 20 Ekim'de TOBAV Sanat Merkezi'ni sanatseverlerin hizmetine sundu. Ankara Akay caddesin de açılan sanat merkezinde TOBAV genç isteklilerle çalışmayı sürdürücek. Amacı tiyatro oyuncularına yaratıcı oyunculuk dersleri vererek isteyenlerin tiyatro eğitimcisi olarak yetişmelerine olanak sağlamak olan TOBAV, 'Sanata Evet' Sanat Merkezinde ulusal ve uluslararası alanda seminerler düzenleyecek, oyun üretimi çalışmaları yapacak. TOBAV Sanat Merkezi, sanatın ve sanatçının gelişimini, dünyadaki örneklerle karşılaştırmalı olarak ele almayı planlıyor.
Tiyatro Stüdyosu Anadolu Turnesinde
Tiyatro Stüdyosu "Histeri" oyunuyla 723 Kasım tarihleri arasında Anadolu'nun çeşitli kentlerine turneler düzenliyor. Gidilecek olan kentler şunlar: Karabük, Zonguldak, Ereğli, Eskişehir, İnegöl, Bursa, İzmit, Malkara, Tekirdağ.
Brecht Oyunları MitosBOYUT'ta Bertolt Brecht'in bütün oyunlarının yayın haklan, Almanya'daki Suhrkamp Yayınevi ile MitosBOYUT yayınlarının sahibi ve yöneticisi Yılmaz Öğüt arasında yapılan sözleşmeyle MitosBOYUT Yayınları TEM Yapım Yayıncılık Ltd. Şirketi'ne geçti. Ciltli olarak yayımlanacak Türkçe basımlarda oyun ların ilgili özgün metindeki düzenleniş biçimine bağlı kalınacak.
"Gılgameş" Olumsuzluğun Çağdaş Yorumu... ABT (Antalya Büyükşehir Belediye Tiyatrosu), Namık Agayev'in yönettiği "Gılgameş" adlı oyunu Antalya Hıdırlık Kulesi' nde sergilemeyi sürdürüyor. 11
HABERLER.. Ölümsüzlük temi üzerine kurulan oyun böylelikle gizemli Hıdırlık Kulesi'nin de tiyatro sahnesine dönüştürülmesine aracılık etmiş oluyor.
Mehmet Ulusoy'un sahneye koyduğu, Genco Erkal'ın rol aldığı "Simyacı", 7 Ekim—3 Kasım tarihleri arasında Paris'teki "Theatre de Liberte" sah nesinde sergileniyor. Paul Coelho'nun aynı adlı romanından uyarlanan oyunun müziğini Kudsi Erguner yaptı. Oyun, genç bir adamın (Nurettin Muammer) çıktığı yolculukta, yaşlı bir simyacı (Genco Erkal) ile karşılaşması ile başlıyor. Yaşlı simyacı altın peşindeki yol cuyu, yardımcısı (Magali Montoya) ile birlikte çeşitli madenleri altına çevrildiği
Ö
R
E
V
E
a
Boğaziçi Üniversitesi Yayınları arasında yer alan Tiyatro/Çeviri ve Araştırma der gisi Mimesis'in altıncı sayısı çıktı. Derginin beş ayrı başlık altında top landığını söyleyebiliriz. Bunlar Peter Brook ve Mahabharata, Brecht'ten Metinler, Louis Althuser ve SöyleşiAraştırma olarak sıralanabilir. Dergiyi çeşitli kitapçılardan 750.000 TL karşılığında edinebilirsiniz.
G
kilise harabelerinde, Shakespeare masal larını andıran bir öykünün içine çekiyor izleyiciyi. Zenginlik peşinde koşan "insan", yaşlı simyacı sayesinde asıl zenginliğin yolculuk ve yolculuğun verdiği büyük bilgelik olduğunu anlıyor.
"Simyacı" 3 Kasım'a Kadar Paris'te
Ç
A
Ğ
R
I
İki ayı aşkın bir süre önce Sayın Kültür Bakanı'ndan bir görüşme isteminde bulunduk. Önce sözlü, ardından Özel
pe cy
Kalemi'nin isteği doğrultusunda yazılı olarak. Giderek, telefonlarla bu istemimizi hatırlattık. Aldığımız yanıt, "Başvuru muzun Bakan Bey'in masasında durduğu, o bir şey söylemediği sürece, herhangi bir hatırlatmanın yapılamayacağı" oldu. Hatta bir keresinde "Durumumuz acilse, bir müşavirle görüşmemiz" salık verildi. Biz bu ülkede demokratik yollarla kurul muş bir derneğiz. Yani tüzel bir kişiyiz. Üstelik ülkesinde kültür üreten, ülke kültürüne katkıda bulunan tüm özel tiyatroları temsil eden bir derneğiz. Biz Tiyap'ız. Her kesimin, her konuda olduğu gibi bizim de bazı dertlerimiz, sıkıntılarımız var. İvedilikle çözülmesi gereken sorunlarımız var. Tiyatro sezonu başlayalı 3 hafta oldu. Bu sorunlar halledilmediği için bir sürü tiyatro provalarına bile başlayamadı. Adı kültür olan bir bakanlığa bağlı olan kurumlar olduğumuz için o bakanlığa, o makama başvuruyoruz. Sayın Kahraman o makamda oturduğu için yani kendisi T.C.'nin Kültür Bakanı olduğu sürece bizim muhatabımız olmak ve bizleri dinlemek konumundadır. Biz Tiyap'a üye tüm Özel Tiyatrolar bu istemimizi bir kez de siz sayın basılı ve sözlü yayın kuruluşları önünde bir kere daha yineliyoruz. Sayın Bakan, bu son isteğimizdir ve sizi lütfen göreve, bizleri dinlemeye davet ediyoruz.
Yıldız Kenter • Şükran Güngör • Gazanfer Özcan • Gönül Ülkü • Gülriz Sururi • Genco Erkal • Salih Kalyon • Ferhan Şensoy • Levent Kırca • Oya Başar • Haldun Dormen • Nejat Uygur • Rutkay Aziz • Ümit Denizer • Ali Atik • Turgut Denizer • Çetin Akçan • Abdullah Şahin • Tuncay Özinel • İdil Yazgan • Burhan Akçin • Sencer Sağdıç • Rıza Özbilgiç • Çetin Etili • Çan Tiyatrosu • Enver Demirkan • Dilek Türker • Ahmet Levendoğlu • Ankara Tiyatrosu • Birol Engeler • Yasemin Yalçın • Ercan Yazgan • Bülent Kayabaş • Kerem Kurdoğlu • Nedim Saban • Selma Köksal • Gülsüm Soydan • Naz Erayda • Salim Dörtcan • Ragıp Yavuz • Halit Ergör • Meltem Cumbul • ilhan Arıkan • Derya Yücel • Özdemir Çiftçioğlu . Enver Aysever • Murat İşcan
BAŞKAN Tevfik Gelenbe
12
BAŞKAN YARD. Ali Poyrazoğlu
GENEL SEKRETER Reha Bilgen
ÜYE Hadi Çaman
SAYMAN Zafer Diper
Baydur
Oyunculuk Sorunları İngiliz tiyatrosunun büyük, değerli oyuncusu John Gielgud, Konstantin Stanislavski'nin ünlü kitabı "Bir Oyuncu Hazırlanıyor"un 1980 yılında yayımlanan otuz dördüncü basımına yazdığı enfes önsözde ilginç bir duruma işaret eder. Stanislavski'nin yapıtı, yaratıcı tiyatroyla, oyunculukla ilgilenen herkesin başucu kitabı olmalı yıllardır. Bu yapıttan yalnızca tiyatrocuların değil, roman yazarlarının, müzisyenlerin, ressamların, heykelcilerin çıkaracağı pek çok ders var gibi geliyor bana. Bu değerli tiyatro adamı, yapıtında şu soruyu mümkün olan her biçimde kurcalıyor çünkü: Gerçeği kendi kavramlarımızla keşfetmek yeterli değildir. Onu ( gerçeği) sahnede yeniden yaratırken başlar asıl mesele. Nasıl keşfetmeli ve nasıl sunmalı. Bu yazıda Stanislavski'nin Moskova Sanat Kuramı'ndan söz açmayacağım. Bu derginin okurlarının bu ve benzeri önemli kuramları nasıl olsa bildiklerini düşündüğüm için. Stanislavski'nin kitabının otuz dördüncü basımına o enfes önsözü yazan Sir John Gielgud'un söylediklerinden yola çıkarak başka şeyler düşünmeye çalışacağım biraz.
a
Gielgud, Moskova Sanat Kuramı'nı "oyuncunun rolünü her saniye yaşaması sanatı" olarak açıklıyor. Kuramın temeli, yüreği budur. Bu yöntemin Shakespeare'e ve diğer klasik tiyatro eser lerine kolayca uygulanabileceğini de söylüyor. Sonra son derece ilginç bir şey daha söylüyor bu büyük oyuncu: "Oysa aynı yöntemi, örneğin Noel Coward'ın komedilerine uygularsanız sonucun kolaylıkla gülünç olacağını söyleyen insanlar çoğunluktadır. Ben bu kadar emin değilim bu konu da. Bildiğim bir şey varsa, Stanislavski okulundan yetişmiş bir oyuncu, herhangi bir bulvar güldürüsünü, bir farsı, hafif olarak adlandırılan bir oyunu, anglosaxon okulundan yetişmiş bir oyuncudan çok, çok daha iyi taşıyacaktır."
pe cy
Memet
Gielgud, yazısında, oyundaki (hafif oyunda/bulvar komedisindeki) oyuncunun tepsi taşımasından söz ediyor. O bulvar komedilerinin garsonlarına, unutulmaz uşak/hizmetçi karak terlerine gönderme yaparak. Bense bunu bile eninde sonunda o tepsiyle birlikte, bir oyunu da taşımak anlamına geldiğini düşünüyorum. Shakespeare'i ve bütün klasikleri, çağdaş ve ağır başeserleri de oynamak isteyen bütün genç oyuncularımızın Gazanfer Özcan'dan, Metin Akpınar'dan, yıllardır tiyatrodan uzak ama Şener Şen'den, Ahmet Gülhan'dan, Adile Naşit'ten öğreneceği şeyler vardır, hep olmuştur bence. Bu sanatçılar rolün her saniyesini yaşama sanatını bilen kişilerdir. Ulvi Uraz da öyleydi, Avni Dilligil de, Salih Tozan da. Bulvar komedilerini ciddiye almak gerekiyor. Onları uçsuz bucaksız bir ustalıkta oynayan sanatçıları ise çok ciddiye almak gerekiyor. Oyuncunun rolüyle tamamen bütünleşmesi için Stanislavski yöntemini bilmesi elzemdir ama bu yöntemi didiklemesi gerekmeyebilir. Didiklense daha iyi olabilir ama yüzde yüz gerekli midir bu yoğunlukta bir çalışma kimi oyuncular için? Bilemiyorum. Bütün çalışma yöntemleri ve programları eninde sonunda yetenekli ve genç bir oyuncu takımı kurmaya bağlıdır. Tembel olmayan, aklı yalnızca sahneye çıkmakta olmayan, me raklı, okumayı seven, oyuncu olabilmek için çok yorucu bir hazırlıktan geçmeyi göze alabilen, gözü televizyon dizilerinde olmayan genç bir takım gereklidir hep. Yoksa ne çalışma yönteminin önemi kalır ortada, ne de o yöntemin programının ağırlığı. Bir de elbette bu gençleri bir araya getirip, meraklarına yanıt verebilecek kişilerden oluşan bir ti yatro okulu gereklidir.
Çok şey mi istiyoruz? Evet çok şey istiyoruz, iyi tiyatro, sıkı tiyatro, Çehov'dan Beckett'e, bulvar komedilerinden Noel Coward'ın güzelim oyunlarına kadar çok şey istemeyi ve çok şey başarmayı gerektiyor çünkü. Vodvilleri, sirk palyaçolarını, müzikal güldürüleri anlamamışsanız Beckett'in "Godot'yu Beklerken"ini çözümleyip oynamak mümkün değildir. Şimdilik bu kadar sevgili okur. Yine buluşuruz, bir başka oyunda 13
BU AY SAHNEDEKİLER Tiyatro: Kenterler Yazan: Refik Erduran Yöneten: Mehmet Birkiye Dekor: Nurullah Tuncer Oynayanlar: Hakan Gerçek, Mehmet Birkiye
Tiyatro: Bakırköy Belediye Tiyatroları Yazan: Christian Giudıcelli Çeviren: Esen Çamurdan Yöneten: Sevinç Aktansel Çetinok Dekor/ Kostüm: Gönül Sipahioğlu Oyuncular: Gül Onat, Meral Onuktav Çetinkaya
Tiyatro: Dormen Tiyatrosu Yazan: Ken Ludwig Çeviren: Filiz Ofluoğlu Yöneten: Çetin Akçan Dekor/Kostüm: Duygu Sağıroğlu Oynayanlar: Haldun Dormen, Alev Gürzap, Güneş Berberoğlu, Hakan Ökten, Şebnem Özinal, Ayşe Çakar, Metin Aslan, Alper Düzen, Şencan Güleryüz, Gürkan Uygun Murat Keleş
cy
Tiyatro: Dormen Tiyatrosu Yazan: Ray Cooney ve Tony Hilton Çeviren: Ülkü Tamer ve Haldun Dormen Dekor: Osman Şengezer Kostüm: Güler Yiğit Oynayanlar: Suat Sungur, Volkan Severcan, Şebnem Sönmez, Gülen Karaman, İsmet Üstekin, Kerem Atabeyoğlu, Sefa Zengin, Engin Yüksel, Neslihan Yeldan, Leyla Öner, Yosi Mizrahi
"Çağımız Türk insanının en önemli sorunlarından biri, belki de birincisi, kimlik sorunudur. 20. yüzyılda doğu-batı arasında hızlı gidip gelmelere sahne olan Türk toplumu, Türk bireyini kimlik, kabuk değiştirme, kök lerinden kopma, yeni değerleri sindirme gibi sorunlarlı baş başa bırakmıştır. Hızla değişen toplumumuzun ölçüsüz "çocuk açgözlülüğüne", "bu dünyayı hemen ele geçirme" ihtirası da eklenince, Türk bireyi bir değerler karmaşası içinde bulmuştur kendisini. Dank, böyle bir bireyin sıkışmışlığının, çaresiz liğinin, umutlarının trajikomik öyküsüdür." Oyunun prömiyeri 6 Kasım'da Kenter Tiyatrosu'nda.
a
Dünyadan elini eteğini çekmiş iki mutsuz kadının düşleriyle gerçekleştiremedikleri özlemleri, yaşama istekleri, birey olarak kendi lerini keşfetmeleri ve birlikte olmaktan duy dukları mutluluğun işlendiği oyun 19 Ekim'de Yunus Emre Kültür Merkezinde başladı.
pe
"Zengin ve yaşlı bir İngiliz olan Hardcastle vak tiyle ortaklık yaptığı bir adamın oğluna ufak çapta bir servet bağışlamak ister fakat bir şartı vardır; parayı vereceği insanın hiç kimsesi olmayacaktır. Bunun nedeni ortağının akra baları yüzünden sefalet içinde ölmüş olmasıdır. Basit bir badanacı olan genç bir adam, yanında avukatı olduğunu iddia eden bir üçkağıtçıyla parayı almak için çıkagelir. Her şey yolundayken ikinci bir kardeşin gelmesi ve tıpatıp birinci gelene benzemesi ortalığı iyice karıştırır. İş bununla da bitmez. Üçüncü ve dördüncü kardeşler de Hardcstle'in şatosuna gelince iş zıvanadan çıkar. Bu arada kardeşler den biri Hardcastle'ın kızına aşık olmuştur. Kızcağız karşısında dört benzer olduğundan habersiz deliye dönmüş, flört ettiği adamın karakterinin ne olduğuna bir türlü karar vere memiştir."Oyun 28 Kasım'dan başlayarak sahnede.
14
"Hay çifti yaşamlarını tiyatroya adamış, oldukça başarılı bir karıkocadır. Bir turne esnasında kocasının, tiyatronun genç kızını hamile bıraktığını öğrenen Charlotte Hay hem otuz yıllık kocasını hem turneyi terk etmeye karar verir. Oysa aynı gün, ünlü yönetmen Stepnen Spielberg oyunu görmek ve Hay ikili sini bir filmde oynatmak üzere oyunu seyretmeye karar vermiştir. Karısının kendisini terk etmeye karar verdiğini öğrenen George Hay üzüntüsünden zil zurna sarhoş olur. Öte yan dan Charlotte, Spielberg'in geleceğini öğre nince tiyatroya geri dönmüş ve kocasının oyuna çıkamayacak kadar sarhoş olduğunu görünce şok geçirmiştir. Ortalık iyice karıştıktan sonra her şey tatlıya bağlanır." Oyun 10 Kasım'dan başlayarak sahnede.
BU AY SAHNEDEKİLER Tiyatro: Tiyatro Tanı Yazan: Carly Churchill Çeviren ve Yöneten: Özkan Schulze Oynaynlar: Berrin Akdeniz, Ayça Telırmak, Müge Ochedowski, Berna Oğuzutku, Funda Özcan, Gökçe Tuncer, Ece Aktosun.
"Oyun, tarihten ve dünyanın dört bir yanından çeşitli kadın portrelerini bir araya getirerek kadınları erkek gözüyle değil, kadın gözüyle anlatıyor."
"Şaka Şaka" bir varyete. İki bölümden oluşan iki buçuk saatlik görsel fantezi ler içeren bir 25. yıl 'güldeste' si. İlk bölümü 'stand up' komedi türünde, Poyrazoğlu ve kuklalar arasında gelişen oyu nun ikinci bölümünde ikili, üçlü kara oyunlar yani Aziz Nesin'in deyişiyle 'gülüt'ler var. Daha önce İngiltere ve Almanya'da sergilenen oyun geçtiğimiz günlerde de Antalya'da sahnelendi. Özel bir kukla tiyatrosu yöntemi olan 'Black Theatre'ın kullanıldığı oyunun içinde Nâzım Hikmet ve Orhan Veli'den şiirler de yer alıyor. 20 Kasım'dan başlayarak dört hafta süreyle Kadıköy Halk Eğitim Merkezi'nde oynayacak olan Poyrazoğlu Tiyatrosu'nun 25. yıl için sürp rizleri de var...
a
Tiyatro: Tiyatro Kare Yazar: Claude Magnier Çeviren: Nedim Saban Yöneten: Engin Gürmen Dekor: Nilgün Gürkan Kostüm: Sadık Kızılağaç Oynayanlar: Lale Belkıs, Nedim Saban, Çiçek Dilligil, Aslı Aybars, Esmeray, Necmi Yapıcı, Mualla Akdağ
Tiyatro: Ali Poyrazoğlu Tiyatrosu Yazan: Ali Poyrazoğlu, Yücel Ziko Yöneten: Ali Poyrazoğlu Kuklalar: Çekoslovakya özel yapımı Oynayanlar: Ali Poyrazoğlu, Levent Can, Nur Gürkan, Çağlayan Sevinçer.
pe cy
Oscar neredeyse klasikleşmiş bir güldürü. Sevimli bir dolandırıcının örtülü işleri üzerine kurulan Oscar daha önce iki kez de filme alınmış. Oscar rolü ise seyirci için sürprizlerle dolu. Her hafta pop, podyum ve sanat dünyasının ünlü isimlerinden biri oyuna konuk olarak Oscar rolünü üstlenecek. Oyun 7 Kasım'dan başlayarak Gönül Ülkü-Gazanfer Özcan Tiyatrosu'nda sergilenecek.
Tiyatro: Deneme Sahnesi Metin ve sahneleme : Grup çalışması. Oynayanlar: Sennur Kaya, Vedat Oyuryüz, Yılmaz Ankan, Oğuz Bıyık.
Oyun, Aziz Nesin, Rıfat Ilgaz, Haldun Taner, Nâzım Hikmet ve Yaşar Kemal'in öykülerinden yola çıkılarak oluşturuldu ve bir 'Epik komedi'.
Tiyatro: Ankara Devlet Tiyatrosu Yazan: Zeynep Avcı Rejisör: Işıl Kasapoğlu Rejisör Yardımcısı: İpek Bilgin Dekor: Sertel Çetinel Kostüm: Hakan Dündar Işık: Ersen Tunççekiç Müzik: Joel Simon Koreografı: Handan Ergiydiren Kuklalar: Karina Cheres Kukla Asistanı: Idriss Mortin "Mezopotamya'daki Uruk kentinin ünlü kralı Gılgamış üzerine yazılmış bu oyun, geçen yüzyıla kadar tamamen unutulmuş bir çağın ürünüdür. Gılgmış'ın öyküsü, katıksız bir serüven, bir ahlâk dersi ve trajedi karışımıdır. Oyun, Gılgamış'ın kişiliğinde bizi o çağa götürürken çağımıza da ışık tutmaya çalışıyor. Olaylar süresince destanı yaratan Gılgamış'ın ölümlülük sorunu üzerine eğildiğini, bilgiyi aradığını ve ölümlü insanların alınyazısından kaçmak istediğini görüyoruz." diyor, Devlet Tiyatroları Genel Müdürü Bozkurt Kuruç. Oyun 16 Ekim'de İrfan Şahinbaş Atölye Sahnesi'nde sergilenmeye başlandı.
15
SÖYLEŞİ Sahnede 50 yılını tamam lamış sanatçılar TODER' in 11 Kasım'da düzenleyeceği gecede, ilk kez bir "ödül" töreniyle onurlandırılacak. Kültür Bakanlığı'ndan ödenek alamayan TODER adına bu geceyi, sanata ve sanatçıya ilgi duyan kuru luşlardan Sağlam Otomotiv'in desteği ile L'UNİCO Halkla İlişkiler gerçekleştiriyor. 11 Kasım gecesi Atatürk Kültür Merkezi salonlarında gerçekleştiril mesi planlanan "Sahnede Yarım Asır" ödül töreni ile ilgili olarak TODER ikinci başkanı Göksel Kortay ile L'UNİCO merkezinde kısa bir görüşme yaptık.
Geceye dönecek olursak? Çok güzel bir gece düşündük. Onlara güzel ödüller hazırladık. Güzel olsun, şık olsun, zarif olsun istedik. Davetiye tasarımı bile ince ince düşünüldü. Aylardan beri bununla uğraşıyoruz, umarım başarılı olur ve yüzümüzün akıyla çıkarız.
a
Bu işe gönülden bağlı olduğunuz görünüyor.
pe cy
TODER, Sahne Üzerinde 50 Yılı Dolduranları Ödüllendiriyor
"Yarım Asır" Ödülleri Ilgın
Sönmez
Göksel Kortay'ı bizler sahne den olduğu kadar özel tele vizyonların henüz var olmadığı günlerde TRT radyosunda on yedi yıl boyunca yaptığı 'Göksel Abla ile Baş Başa' adlı program dan tanıyoruz. Kortay bu sezon Talimhane Sahnesi'nde Hakan Altıner'in yöneteceği "Kediler Gidince Meydan" adlı bir İngiliz vodvilinde rol alacak. Ödül gecenizden söz eder misiniz Göksel Hanım ? Biz Tiyatro Oyuncuları Derneği olarak 11 Kasım'da tiyatro sanatına 50 yılını adamış tiyatro sanatçılarını onurlandırmak üzere bir 16
gece hazırladık. Bu sanat çılarımız da aşağı yukarı altmış civarında. Tabii içlerinde tam 50 yılı doldur mayanlar var ama biz yuvar lak 50 derken 40 yıl ve üstünü kastediyoruz. Böyle bir organizasyonun her yıl düzenlenemeyeceği ortada. Bu nedenle de kimsenin hakkı kaybolmasın diye düşündük. Ben de yıllarca sahnede uğraştım didindim ama bir türlü kırk yılın üstüne çıkamadım. Benim oyuncu lukta otuz üçüncü yılım bu yıl, ama ben eğitimimi ta mamlayıp yurda dönüş tari hinden itibaren sayıyorum. Yani profesyonel olarak otuz üç yıldır sahnedeyim. Aslında yıl hesabı çok zor. Bazıları konservatura girdik leri günden itibaren sayarlar, halk evlerinde sahneye çıkmışlar, ordan sayarlar. Kimisi de Haldun Dormen ve
benim gibi hesaplarlar. Haldun da ben de Amerika'da okuduk, orada yaz tiyatrolarında yarı pro fesyonel çalıştık ama yıl hesabına bunları katmıyoruz. Hangi üniversitede okudunuz?
Boston Üniversitesi. Daha gitmeden önce Haldun Dormen'in kurduğu bir cep tiyatrosunda oynadım ama o da saymıyor bende saymıyorum. Şuraya getiri yorum sözü; biz yarım asır ödülleri için profesyonel olarak sahnede 50 yılı kıstas aldık. Sahneye profesyonel olarak atılan ilk adım. Şöyle bir şey de düşünüyorum. Gelecek sene 35-45 arasına verelim diyorum. Yoksa biz hiç alamayacağız baksanı za!..
Bu işe ilk adım attığım gün den beri öncelikle tiyatro sanatçılarının haklarını koru mak için çok uğraştım ve o günden bu yana kurulan derneklerin tümünde yer aldım. Ve şunu da söylemeliyim ki onca çabaya rağmen pek de başarılı ola madık. Bunların en uzun ömürlüsü TODER oldu. Biliyorsunuz 1988'de kurul du. Tiyatro sanatçıları toplumda en çok hakları yenen kişilerden diye düşünüyorum ben. Yasalara dayanarak bize verilen bir şey yok. Özel tiyatrolar için sosyal sigortalar, Devlet ti yatroları için emekli sandığı var tabii ama bu parayla geçinmeye olanak yok. Bunun dışında esas önemli olan mesleğin kimliği, kim lerin yapabileceği, çerçevesi ni çizmek. Bunu örnekleyebilir miyiz? Ben kendi deneyi-mimden bir örnek vereyim. Amerika'da birinci yılım bittiği zaman yaz tatilinde çalışmak istedim. Oyuncu olarak çalışmak isti yordum tabii... Tiyatroyla ilgili herhangi bir şey... Gittim bir yer buldum, anlaştık... İyi, tamam, parası iyi, her şeyi iyi de Tiyatrocular Birliği'nden bir kart istiyorlar, üye olacaksın diyorlar...
Aclan Sayılgan
Melahat Hasanoğlu
Şöyle... Biz kendi derneğimize konservatuarı bitirmiş gençleri hemen alıyoruz, tüzük böyle, bir şey yapmış olsun olmasın üyemiz oluyor. Belirli bir kuru mu bitirmemiş ise o zaman üç yıl boyunca beş oyunda oynamış olması gerekiyor. Bunu titizlikle uyguluyoruz çünkü , Oda kurulduğu zaman buraya üye olanlar girilmesi daha zor olan Oda'nın üyesi olacaklar. Aradığımız gerçek de kendi sanatsal kimliğimiz... Uğraşlarımız bizden sonra ki kuşak için.
Alev Gürzap
Melahat Özekit
Alev Sururi
Mualla Kavur
Ali Sururi
Muammer Esi
Altan Karındaş
Muhip Arcıman
Asuman Arsan
Mücap Ofluoğlu
Ayşe Çakar
Münir Özkul
Birsen Kaplangı
Necdet Mahfi Ayral
Cemil Şahman
Nedret Güvenç
Cüneyt Gökçer
Nejat Uygur
Çetin Köroğlu
Nevzat Okçugil
Yine geceden söz ederek bağlasak nasıl olur?
Deniz Uyguner
Nezihe Becerikli
Bir kere özellikle tiyatro gecesi ve bütünüyle sahneye 50 yılını verenlerin gecesi olsun istedik. Mesela İsmet Ay tiyatroya başladığı Sofokles'in bir tragedyasındaki Haberci rolünü okuyacak. Mücap Ofluoğlu "Cyrano"dan bir tirad sunacak. Cüneyt Gökçer "Bir Zengin Olsaydım"ı söyleyecek. Bir orkestra düşünüyoruz, yine müzikaller den parçalar çalınacak. Dediğim gibi, bu gece onların gecesi... Bilet satılmayacak, herkes davetli... Onların hepsi altın sanatçılar.
pe
Buna karşı Meslek Odası... Yıllardan beri yasamız hazır, bir meslek odası olursa o zaman mesleğin kimliği tekrar iyi bir şekilde belirlenmiş olacak. O zaman ancak bu odaya üye olanlar bu işi yapabilecek ti için, üyelik için de belli nitelikler gerekeceğinden, ortam kontrol altında olacak. Altı senedir bizim yasamız hazır, gidiyoruz devlet erkanına, inşallahlar maaşallahlar... Hükümet sürekli değişiyor, diyalog topukluğu yaşanıyor... Bunun anı sıra yine bizim derneğimizin üye olduğu bir Üst Sanat Kurumu', özel olarak çalışacak bir kurum ve bunun içinde yalnız tiyatro değil bütün sanat dalları olarak. Artık Türkiye'deki sanatta, ki bu bütün gelişmiş ülke lerde böyledir, o sanat kuru nu belirleyici olacak. Bu çalışmalar iki yıldan beri sürüyor.
Bu çalışmalar yeni ve genç ti yatroları da kapsayacak öyle değil mi ?
Bunun için de bir yasa çıkması bekleniyor sanırım... Evet... Bunun yanı sıra bir konfederasyon düşünüyoruz, her dalda üç sanat kurumu bir araya gelerek bir federasyon oluşuyor. Ondan sonra da konfederasyon kurulabilir. Sanatçıların daha ziyade sanatsal faaliyetlerini rahatça ürütebilmeleri için bunları
"SAHNEDE YARIM ASIR" ödül töreninde ödül alması belirlenen sanatçılar
a
Bir miktar başıboşluk söz konusu diyorsunuz. Tamam, peki buna karşı ne yapılabileceğini düşünüyorsunuz?
düşünüyoruz.
Ekmel Hürol
Nihat Aybars
Ekrem Dümer
Nüvit Özdoğru
cy
Hemen oluveriyim bari dedim. Ama olur mu... Adamlar daha önce sendikalı bir yerde çalışmayanı üye yapmıyorlar. O sizi işe almıyor bu da sendikalı yapmıyor dolayısıyla çalışamıyorsunuz. Koşulları var tabii... Stajlar, stajlar... aşamalar, aşamalar... Bizde Böyle bir şey yok.
Göksel Hanımla "Yarım Asır Ödülleri"inden yola çıkarak başladığımız sohbet çeşitli kavşaklara uğradıktan sonra sona erdi. Ancak ne onun sözü bitti ne de söylenmesi gerekenler... Biz de Tiyatro Tiyatro olarak sahnede 50 yılını geçirmiş tüm sanatçılarımıza saygılarımızı sunuyor ve yitirdiklerimizi sevgiyle anıyoruz
Fatma Aslan (Andaç)
Saadettin Erbil
Feridun Karakay
Saltuk Kaplangı
Fuat İşhan
Samiye Hün
Gazanfer Özcan
Selim Naşit Özcan
Gönül Ülkü Özcan
Suna Pekuysal
Gül Gülgün
Şehime Erton
Güzin Özipek
Şeref Gürsoy
Haldun Marlalı
Şükriye Atav
Hamit Akınlı
Temuçin Caymaz
Handan Uran
Toron Karacaoğlu
Hümüşah Hiçan
Tunç Yalman
İhsan Devrim
Türkan Bora
İsmet Ay
Uğur Kıvılcım
Jean Mahfi Ayral
Vala Önengüt
Lale Oraloğlu
Yıldız Kerter
Macide Tanır
Zafer Önen
Mediha Gökçer
Ziya Demirel 17
SÖYLEŞİ 1996/1997 sezonunda 50. yılına giren Devlet tiyatro larının, tiyatro sanatını yurt çapında yaygınlaştırma, yerleştirme ve geliştirme çabalarını amacından hiç sapmadan sürdürdüğünü belirten Genel Müdür Prof. Bozkurt Kuruç, şimdiye kadara birçok kültür bakanı ile çalıştığını, kendisini engelleyen olmadığını, olursa tavrını koyacağını söylüyor.
Bozkurt Kuruç, Yeni sezonu ve Yeni Projeleri Anlattı
"Siyaset Değil, Sanat yaparız"
pe
Muhsin Ertuğrul'un, "Bir ülkede, bir şehirde tiyatro varsa, o akşam o şehirde hırsızlıklar azalır, ahlâksızlıklar azalır, insanlar aylaklıklarından kurtulabilir ler" anlayışını ilke edinen Devlet tiyatrosu, geçtiğimiz sezonu, 8 il merkezinden hareketle, 87 il, 43 ilçe ve 12 köye oyun götürerek kapattı. İstanbul Devlet Tiyatrosu'nun açılışını yapan Nâzım Hikmet'in "Kuvayi Milliye Destanı" oyunu ile kentimize gelen Devlet Tiyatroları Genel Müdürü Bozkurt Kuruç, hem düzenlediği basın toplantısında hem de yaptığımız söyleşide, Türkiye'ye yeni sahneler kazandırarak tiyatroyu yaygınlaştırmanın önemini vurguladı.
a
Uz
Sayın Kuruç, yeni sezonla birlikte Devlet Tiyatroları da 50. yılına giriyor. Yarım asın geride bırakırken, Devlet ti yatrolarının bugünkü en önemli sorununa Genel Müdür olarak ne diyebilir 18
Şimdi iki düşünce var şu anda gündemde olan: Bir tanesi, devleti küçülterek güçlendirmek, o zaman ne oluyor? İki tane tiyatro. Birisi İstanbul, diğeri Ankara. Öbürlerini belediyelere dağıtmak zorunda kalıyor sunuz. Değişen belediye başkanlarının zihniyet ve düşüncelerine göre de o illerdeki tiyatrolar kâh kapa nıyor, kâh açılıyor. Diyelim bir ilimizde bir başkan tiya trodan hoşlanmıyor, kapatıyor. Ama bir ilimizde de, Antalya gibi muhteşem bir ilimizde, bir belediye başkanı yoğun çabalarla, yurtdışından krediler alarak Antalya'ya mükemmel bir kültür merkezi kazandırıyor. Dediğim gibi, biraz belediye başkanlarının düşüncelerine göre farklı uygulamalar olu yor. Dolayısıyla Devlet Tiyatrolarını küçülterek ünitelerini başka unsurlara bağlamak bence erken ola bilir. Devlet Tiyatroları Yasası'nda mutlaka değişiklik yapmak lâzım. Ama ben korkarım ki bu arada kuru mun tüzel kişiliğinden ödün verebiliriz. Ödün vermeden
cy
Rengin
siniz? Türkiye'de bir yıldır bir slo gan moda, "iki binli yıllara" diye. Yıl 2000 olunca da hiçbir şey değişmeyecek, yani eğer insanlar değişmi yorsa, birlikte gelişmiyor, yeni şeyler üretmiyorlarsa, iki bininci değil ellibininci yılda da malzeme yine aynı olarak kendini devam ettirir. Devlet Tiyatroları da 50. altın yılını kutlarken ortaya bir gerçek çıkıyor; 50 yıl önce yapılmış olan yasa artık bu büyümüş olan hacme ve alana doğru orantılı yardımcı olamıyor. Dolayısıyla eksiklikleri oluyor. Kuruluş yılında Ankara'daki tek bir tiyatro için yapılmış olan bu yasa şimdi 8 il merkezinde yürürlükte. Önümüzdeki yıllarda da 12 il merkezindeki tiyatrolara cevap verecek. Bu konudaki eksiklikler hep hissediliyor ve her dönemde de dedikodular üretiliyor, insanlar birbirinin kalbini kırıyor. Bunu nasıl gideririz diye çalışmalar da oluyor tabii. Bütün mesele bu kurumun tüzel kişiliğini gündemden kaldırmadan, yeniden ademi-merkeziyetçi bir sistemi nasıl oluştururuz.
nasıl yapabileceğimiz konusunda anlaştığımız zaman bence sorun yok. Ama şimdi p hazırlanmasını düşündüğümüz yasaya uygun fiil öyle zaten. Mesela repertuarla ilgili konularda tiyatrolar kendi repertuar larını yapıyorlar biz ancak denetleme unsuru olarak gündemdeyiz. Yönetim tarz larını da kendileri yapıyorlar, yalnız bütçeyi paylaştıramıyoruz. Bütçeyi paylaştırdık diyelim, o zaman yüzlük bir bütçenin kırkını İstanbul yer, yirmi beşini Ankara yer, İzmir, Bursa derken diğer illere para kalmayabilir. Sadece bunun dengesini sağlamaya çalışıyoruz. Yani şimdi bizim uyguladığımız fiile gelecekte bir kanun gömleği, idam değil kanun gömleği giydirilecek. Ben umutluyum, şahsen hiçbir endişem yok. Ama Tiyatroda, tabii Devlet Tiyatrolarında da umut kırıcı olaylar yaşanabiliyor. Devlet Tiyatrolarının yerli yazarlarla bitmeyen sürtüşmesine bu sezon bir de Ahmet Kutsi Tecer olayı eklendi. Nasıl oldu bu tatsız olay, sizden dinleyebilir miyiz? Ortada bir gerçek var. Türkiye'ye baktığınız zaman bir insanın tek elinin avucunu doldurmayacak kadar az sayıda oyun yazarı var. 25 bin oyun yazarı olur da, bun ların bazılarını ön plana alır, öbürlerini kenara itersiniz de tartışmalar çıkar, böyle bir şey yok. Her birinin bir oyu nunu oynasanız zaten sezon biter, öncelik bakımından her zaman tartışmalar oluyor. Gelelim Ahmet Kutsi Tecer olayına. Bizim Küçük Tiyatro'da ilk temsilimizi ver memizin üzerinden 97'de 50 yıl geçmiş olacak. Dedik ki;
Siz birçok Kültür Bakanı ile çalıştınız. Son dönemde Agâh Oktay Güner'le, şimdi de İsmail Kahraman 'la. ilişkileriniz nasıl diye sorabilir miyim?
yakından şahidim. Çalıştığınız bütün Kültür Bakanları için aynı şeyi söyleyebilir misiniz? Hepsi için söylüyorum. Biz kendimize çok güveniyoruz. Evet, bizde sapma yok. Sayın Kahraman'ın da bir beyanatı vardı, "Devlet tiyatrolarının tüzel kişiliğine, kendi karar larını kendisi veren bir sanat kurumunun varlığına saygı duyuyorum, diye.
Sizin bir de Üç Şenlik Merkezi projeniz var. Biraz bilgi verir misiniz o konu da ?
a
Geçen sezon özellikle İstan bul'da seçilen oyunlar sonu cunda kadın sanatçılar çoğunlukla boşta kaldılar. Bu yıl sanki buna önlem olarak da "Kadın konsepti"ni içeren, kadını anlatan oyunlar seç tiniz. Diğer büyük il merkez lerinde ilk tur oyunlar arasında seyircinin ilk kez karşılaşacağı hangi oyunlar var?
Gelmeden''i, Münir Canar'ın geleneksel tiyatro unsurlarından oluşan oyunu "Geçmiş Zaman Olur ki". Bursa Devlet Tiyatrosu'nda, Müjdat Gezenin "Hamlet Efendi"si, Yaşar Seyman'dan "Hüznün Coşkusu", Antalya'da Güngör Dilmenin "Truva Düşerken'i, İzmir'de, İzmir doğumlu yazarların eserlerine öncelik tanıyoruz bu yıl. İlk turdaki bu yeni oyunlarla birlikte geçen yılın Kuvayi-Milliye, Yolun Sonunda, Halay, Büyük Misafir, Budala, Gazap Üzümleri, Savaş Vurgunu Kadınlar, Yolun Sonunda, Cin Sabahta, Büyük Aşıkların Sonuncusu gibi dolu oynayan oyunları da devam edecek.
pe cy
biz ilk ne oynamışız, Ahmet Kutsi Tecer'in "Köşebaşı" oyununu, yine onu oynaya nı." Tiyatro dünyasına adını koymuş bir yazarımız, Arkasından Leyla Tecer'den bir protesto mektubu geldi. Babamın oyununu ben sahneye koymazsam izin vermem" diye. Oysa biz bu işe başlarken, dedik ki, Semih Sergen gibi emekli olmuş ama ustalığı tescil edilmiş bir sanatçı arkadaş oyunu sahneye koysun, kalabalık bir oyun zaten, içinde Leyla Tecer de var. Oyunu sahneye bir usta koyarsa daha iyi olur. "Ben sahneye koymazsam izim vermem"! Vermeyin o zaman, Ayrıca, birdenbire Semih Sergenin bilmem hangi paraye yakınlığı konuşuluyor. Bu ok yanlış bir tavır. Biz de oyundan vazgeçtik, onun yer rine Turgut Özakman'ın yeni oyununu sahneleyeceğiz. Biz bir oyunu gündeme getirdik bütün iyi niyetimizle, o taşın aItından başka şey çıktı, hoş eğil. Bu arada Ahmet Kutsi Tecer projesine yazık oldu.
Siyaset yapmayalım ama enim çalıştığım bütün bakanlar muhteşemdir! Ben Şahsen sanat hayatıma başladığımdan bu yana bütün Kültür bakanlarını gördüm, Cüneyt Bey'e yardımcılık yaptığımdan bu yana herhalde 20'ye yakın kültür bakanı geldi-geçti. Genel Müdürlük görevini yaparken de 14'e yakın. Tınaz Titizle başladım. Hepsinin de Kültür Bakanlığını, Türk kültür ve sanatı adına en iyi çalıştırmak amacında olduklarına
Şimdi şöyle bir gerçek var. Hiçbir sanatçı boşta kalıp da yatmak istemez. Ama sanatçıyı çalıştırmak yönetim lerin görevidir. Yönetimler de repertuarlarını yaparken ellerindeki malzemeyi hesaplamak zorundadır. Biz bunun tabii farkındayız, bil incindeyiz. İstanbul'da aşağı yukarı yüzde elli hanım yüzde elli erkek sanatçı var. Tiyatro literatürü-ne baktığınız zaman genelde erkeklerin dünyası yazılmış. Dolayısıyla bu sezonun teması kendiliğinden oluştu. Boştaki hanım sanatçıları çalıştıracak oyunlar arayın dedik, kendimiz de aradık. Şu anda çalışmayan sanatçı yok. İstan bul'u biliyorsunuz, diğer yeni oyunlara gelince, Ankara'da, Zeynep Avcı'nın "Gılgamış'ı, Ergun Sav'ın "Vatan Yahut Namık Kemal'i, Firuzan-Başar Sabuncu ikilisinin "Kış
Mısır'da bir Deneme Oyunları Şenliği düzenlemeye başladılar o projeden esin lendim ben. Bizde şenlikler, İstanbul'da yapılır, Ankara'da kısmen yapılır İzmir'de İstan bul'un şubesi olarak bir şeyler yapılmaya çalışılır. Ama Türkiye'de sanki başka il yok. Halbuki artık dünyada bütün bilgiler bizdeki bütün şehirlere eş değerde ulaşıyor. Yani Diyarbakır'daki insan da, Trabzon'da, Konya'da, Niğde'deki insan da bilgiyi anında alıyor. Dolayısıyla bir yandan tiyatroyu yaygınlaştırarak götürmeye çalışıyoruz, öbür taraftan da bu Şenlik fikrini artık en yakın odakları kurmak bakımından, o illeri de gündeme getirerek gerçekleştirmek istiyoruz. Haklı olarak Diyarbakır belediye başkanı da, valisi de Diyarbakır'ın artık yurtdışında sanat ve kültür alanında tanıtılmasını istiyor. Trabzon da öyle, Bursa da. Oralarda
potansiyel var. O zaman ne oluyor, İstanbul-İzmirDiyarbakır-Bursa-Trabzon. Haritaya baktığınız zaman bu uluslararası şenlikler fikri biraz dengeli dağıtılmış gibi oluyor. Trabzon'daki Şenlik giderek, Karadeniz'in etrafındaki ülkelerin bir kültür şenliği haline gelebilir. Bunu oluşturarak dengeli bir biçimde uluslararası ortamları yaratmış oluruz. Sayın Kuruç, siz toplam 1906 çalışanı olan bir kurumun başındasınız. Bu çatı altında size çok seven de var, hiç sevmeyen de. Acaba diktatör bir yanınız var mı, ne düşünüyorsunuz? Şimdi bakın benim en tehlike li tarafım ne: Ben çok sabırlıyımdır, toleranslıyımdır. Ama bir de limitin dolduğu anlar vardır, işte orada kuralı uygularım, fiili değil. Önce kuralı hoşgörüyle uygularım, ama bardağı taşırırlarsa kuralı olduğu gibi uygularım o kadar. Benim herhangi biri sine herhangi bir şekilde kötülüğümün dokunduğunu kimse söyleyemez. Hiç kimse nin ekmek parasıyla oynamamışımdır. Ama bana yapılanları ben biliyorum. Onları da affediyorum. Tiyatro yürek işi, insanları çalıştırma işi, insanlara sev erek bakma işi, prensip olarak ben hep şunu söyler im: Bana kötülük yapan adam eğer bir şey kazanıyorsa ben yine ona yardımcı oluyorum demektir. Yardımım dokunuyorsa helâl olsun. Ama dokunmuyorsa da yapıyorsa çok ayıp. Çok teşekkür ederim. Devlet Tiyatrolarına başarılı bir sezon ve nice yıllar dilerim. Ben teşekkür ederim 19
İZLENİM
ASSOS FESTİVALİNDEN NOTLAR Üveys A k ı n c ı
Geçen yıl ilki gerçekleştirilen Assos Gösteri Sanatları Festivali'ne gidememiştim. Feylesof dostum geçen yılkini izlemiş, bu yıl beni de ısrarla çağırıyordu. Böylesi içten bir davete fazla direnemezdim; direnemedim, gittim. Festival süresi boyunca gösteri zamanlarının dışındaki zevkli Assos günlerimden burada söz etmeyeceğim,
a
ama dostumla birlikte, özellikle oyunlar üzerine yaptığımız kimi konuşmaları da anmadan edemem.
pe
cy
Kurtları bile ürkütecek, gayet sisli bir tan vakti vardım Assos'a. Dostum üşenme miş, sabahın 5'inden itibaren beklemeye başlamış beni. Yüksek bir tepe üzerine kurulmuş Behramkale köyünün girişinde buluşuyoruz. Dostum gayet sıcak karşılıyor beni, belli ki geldiğime çok seviniyor. Mükellef bir kahvaltıdan sonra şekerrenk bir uyku, ardından kısa bir köy gezisi geliyor. Derken, Ya Da Tiyatro'nun "Safo" adlı oyununu izlemek üzere iskeleye gidiyoruz. Selçuk Gürışık, Hüseyin Katırcıoğlu'nun konsept, tasarı ve yönetimini üstlendiği oyun, tiyatro nun suya yazılan yazı olduğunu ispatla mak istercesine denizde, su üstünde başlıyor. Uçsuz mavilik üstünde beyazlar la kuşanmış oyuncular savaş öncesi yapılan törenleri, şarkıları, şiirleri, önce denizde sandalların içinde, sonra karada perküsyon aletleri eşliğinde danslarla dile getiriyorlar. İşte mitolojinin doğayla, şiirle müzikle tekrar buluşması, diyecek oluyorum, Aristo giriyor söze: - Bana kalırsa, biraz metafizik karışmış bu işin içine. - Sence ne sakıncası var? - Ne bileyim, belki biraz daha açık bir anlatım, öykü... eylem... erdemli bir kahraman filan olsaydı hani!.. - Bu gösteri senin bildiğin gibi değil,
20
sonra konuşuruz. diyorum ve Sokak Oyuncuları'nın "Köprünün Bakışı"nı izlemek için köyün girişindeki eski köprüye doğru yol alıyoruz. Ankara Üniversitesi DTCF Tiyatro Bölümü öğrencilerinin, hocaları Helmut Gebeshuber ile birlikte kotardıkları oyun içeriği, anlatım biçimi, mekân kullanımı ve oyunculuklarla marji nal bir duruş sergiliyordu; hayata, alışkanlıklara ve kurallara karşı. Kendi deyimleriyle; kanlı güllerin olduğu bahçelere gitmek, onları okşamak istiy orlar! Gösteride kullanılan kostümlerin, aksesuarların ve doğal dekorun oyun içindeki uyumunu düşünüyordum ki, Aristo davudi sesiyle kulaklarımı çınlattı: - Bu oyuncular alaylı mı, mektepli mi? Sorusunda ince bir alay seziyordum: - Mektepli. - Pekâlâ, neden başı sonu belli bir eyle mi taklit etmiyorlar? Ben böyle öğretirdim. - Senin zamanından bugüne dek çok şey değişti. - Ne gibi? - Sonra konuşuruz, şimdi oyun izliyo rum. Dostumun gösterilerle ilgili bazı prob lemleri olduğunu konuşmalarından, hâl ve hareketlerinden anlıyordum ama henüz izlemediğim oyunlar vardı, tümünü izleyip konuşmak istiyordum. Gösteri biter bitmez, tekrar yukarıya, Athena Tapınağı'na doğru yollanmaya başlıyoruz. Amerika'dan gelen topluluk,
cy
a
nun yüksek olması, oyunun hızlı ve komik tarzda oynanmasıyla gerçekleşir savının yanlışlığını ortaya koyması bakımından da ilginç görünüyor. Anlaşılan bu konuda da Aristo ile hem fikiriz:
- Benim komedyayı ne denli sevdiğimi bilirsin. Ancak burada komedinin salt komik(!) oyunculuğu tekdüze sürdürerek gerçekleşemeyeceğini bir kez daha anladım. Dikkat ettin mi? Hamlet ile oyuncular sahnesinde oyuncular, Hamlet'in oyunculuk üzerine verdiği öğütleri tutamadılar. Çünkü, oyunculuk biçimi hep aynıydı. Salt komik oynayarak o sahneyi zevkli kılabileceklerini sandılar. Oysa sahnenin kendi içindeki komedisi güme gitti. Dedim ya oyunculuk tekdüzeydi; şu ünlü Commedia dell'Arte! Böylece komik değil, saçma oldu. Halbuki ben Komedya adlı kitabımda...
pe
ne Lippincot Players'ın "Medea nonolog)"unu izleyeceğiz. Hava yavaş yavaş kararıyor. Oyun, festival boyunca güneşin doğmaya ve batmaya başladığı zaman günde iki kez oynanıyor, Dünyanın en güzel açıkhava tapınağına gezdiğimizde, Aristo: "Burada tam üç yıl ders verdim, ne günlerdi onlar!" diyor. Siliyorum, burada verdiğin derslerden yazı notları okudum," diyorum, seviniyor. Der demez, gözlerindeki ve sesindeo tarifsiz tutkuyla Medea beliriyor sahnede. Mükemmel bir performansla 3 dakikalık soluksuz bir gösteri sunuyor leyenlere Medea rolünü üstlenen Mike Michele. Gösteri, bizim de Performansımızı sarmış durumda, oyunculuktaki başarı çevre tasarımına da yansısaydı keşke, diyorum içimden, dostum da benimle aynı şeyi düşünmüş kacak ki: "Bak bu oyunu sevdim, oyunculuk tıpkı bizim zamanımızda olduğu gibi. Ama bizim zamanımızda dekor, tasarım daha görkemliydi", diyor.
ayet hareketli bir festival; biri bitmeden Eğer bir oyuna yetişmeye çalışıyoruz. tapınağın arkasındaki Sur Kulesi'nde dalyanların Di Beato Angelica adlı grubu Hamlet"i, "Amlet" adıyla sergiliyorlar, Hamlet rolü, ağırlık İtalyanlar'da olmak üzere Türk sanatçı Adnan Tönel'le dönüşümlü oynanıyor. Bu gösteride de mekân seçimi ve kullanımı, oyunculuklar sendi mantığı (Commedia dell'Arte) inde tutarlı ama bir gösteride tempo-
- Tanrım beni senin eleştiri oklarından korusun! Seninle daha çok konuşuruz böyle kendi kendimize. Ama şu an vak timiz yok. İskele'ye, Fenerli Han'a inmemiz gerek. İngiltere'den Blue Room adında bir grup gelmiş. "Watermarks (Su İzleri)" adında çok ilginç bir gösteri leri varmış, hadi gidelim. -Gidelim. Fenerli Han en fazla elli kişi alıyor. Oyuncular ile izleyiciler iç içe. insanoğlunun kendisinin, çevresindeki
insanların, nesnelerin ve doğanın varlığını keşfedişinin öyküsüydü bu oyun. Söz yok! Her şey düzenli ve ama biraz gereksiz tekrarlarla ritmik bir akış içinde geçiyor; hayat gibi, su gibi. Ve yaşam geldiği yere, suya dönüyor oyunun sonunda: Gecenin bir yarısı oyuncular dan biri, atladığı bir salla karanlık sularda kayboluyor. Ben derin bir tefekküre dalmışken Aristo'nun gergin sesini duyuyorum: - Sana sabahtan beri söylemeye çalıştığım şey şu: İzlediğimiz oyunların hiçbirinde öykü yok, taklit yok, zaman, mekân, eylem birliği ve kahraman yok. Hani önce söz vardı? - Evet ama, o çok önceydi. Bak dostum, günümüzde çok şey değişti. Eskisi gibi öykü, eylem, söz, kahraman vb. gibi öğeler kalktı ortadan. - Demek kalktı ha! Kim kaldırdı? Böyle giderse yakında tiyatroyu da ortadan kaldırırlar. - Çok düzmantık düşünüyorsun. - Sakın bunu bir daha söyleme! - Sen de unutma ki, tiyatro değil, gös teri sanatları festivalindeyiz. Ayrıca postmodernizm diye bir şey var artık. - İyi, en azından oyunların tümünün tiy atro olmadığını kabul ediyorsun demek. Postmodernizme gelince; doğrusu iyi bir kalkan bulmuşsunuz kendinize. Yaptığınız iş beğenilmez veya anlaşılmazsa, "Biz zaten postmoderndik" diyorsunuz. Ama unutmayın ki, post21
modern kapıyı iki kez çalar. Yani, çekirge bir, bilemedin iki sıçrar. - Neyse Aristo, sen biraz sinirlisin. Gel sana bir Türk kahvesi ısmarlayayım. Acı kahvelerimizi içtikten sonra, gecenin son gösterisi "Everest My Lord'dan Kısa Bir Bölüm''ü Kumpanya Oyuncuları'ndan izleyeceğiz. Köyün 10 km. dışında, Küçükkuyu yoluna doğru ilerliyoruz. Sevim Burak'ın oyununda çeşitli sözcük lerin seçilerek ev ve evin nesneleri ile insanlar arasındaki psikolojik ilişkiyi çağımızın teknoloji harikası macintosh animasyonları eşliğinde izliyoruz. Uçsuz bucaksız, boş bir arazide kurulmuş ürkütücü bir binanın ön duvarına (sanırım tepegözle) yansıtılan sözcükler ve yapının adeta bir insan suretini andıran oyuk pencereleri içine yerleştiril
miş yedi oyuncunun bu sözcüklerle olan ilişkisi doğrusu biraz korkutucuydu benim için. "Ne dersin? Sence de biraz uzamamış mı oyun?" diye soruyorum dostuma. "Ben teknolojiden anlamam" diye kestirip atıyor. Festivalin son günü Berhamkale Çocukları kalabalık bir izleyici topluluğunun da etkin katılımıyla "Sanatın Çocukluğu"nu anlatıyorlar. Gayet sıcak ve samimi bir gösteri izliy oruz. Suyun, havanın, ateşin ve toprağın etrafında hep birlikte bir ütopya yaratıyoruz. Aristo, bu ülkümüzü biraz platonik bulsa da, gösteriyi coşkuyla alkışlamaktan geri durmuyor. Düne göre daha neşeli görünen dostum alkışlarken; "Ne varsa primitif olanda var!" diye haykırıyor. Onu ilk kez bu denli duygulu
görüyorum. Hava yine ağırdan karar maya başlıyor. Artık geri dönüş için hazırlanıyorum. Dostum, hemen git meme razı olmuyor. - Bari bu geceki oyunu da izle, öyle git. - Ne var gece? - Festivalin joker kızı Tuğçe Ulugün'ün "Dalga"sı var. - Çok isterdim ama gece yolculuğu iyi gelmiyor. Ben gideyim. - Peki, sen bilirsin. Seneye de gelecek misin? - Elbette. - Hoşçakal! Dostçakal!
pe cy
a
MitosBOYUT Yayınları KERBELA / Ali BERKTAY
... Ezen ile ezilenin, ikiyüzlülükle mertliğin, acımasızlıkla sevecenliğin, ahlaki değerlere bağlılıkla önlenemez iktidar hırsının çatışması ve şiirsel destansı bir anlatım... "Bakırköy Belediyesi, 1996 - Özgün Oyun Yazım Yarışması Büyük ödülü"
TOPLU OYUNLARI 3 (Kısa Oyunlar) / Güngör DİLMEN Usta y a z a r ı n tek perdelik yedi oyunu b i r a r a d a . Evrensel sosyal ve politik temalar, y a z a r ı n kendine özgü fantastik şiirsel tiyatro diliyle anlatılıyor. JOKO'NUN DOĞUM GÜNÜ / Roland TOPOR (Çev. Mine G. Saulnier) Ressam, grafiker, roman-öykü yazarı, şair, senarist, film ve tiyatro yönetmeni olan çağdaş Fransız sanatçısından acımasız ve çarpıcı bir k a r a mizah örneği.
MitosBOYUT yayınları - Tem Yapım Yay. Ltd. Şti. Aga Çırağı Sok. 7/2 Gümüşsüyü İST. Tel. 249 87 37-8 Faks. 249 02 18 22
a
pe cy
a
cy
pe
a
pe cy
pe cy a
İZLENİM
ASSOS '96 GÖSTERİ SANATINDA ÖNCÜ OLMA ÇABALARI Ayla
Kapan/Selda
Ergün Ö z d e m i r / M u s t a f a Sekmen
10-21-22 Eylül 96 tarihlerinde Assos-Behramkale'de gerçekleştirilen, "Assos Gösteri
cy a
Sanatları Festivali" Türkiye'de gösteri sanatları adına düzenlenen ilk özgün festival olma özelliği taşıması açısından önemlidir. Anadolu Üniversitesi Devlet
Konservatuvarı, Tiyatro Bölümü, Öğretim Elemenları'ndan Ayla KAPAN, Selda Ergün
ÖZDEMİR, Mustafa SEKMEN, dergimiz adına bu festivali izlediler.
pe
Ülkemiz koşullarında sanata yatırım yapılması ve desteklenmesinde büyük zorlukların yaşandığı bir dönemde, bu tür bir etkinliğin düzenlenmesi ve iki yıldır sürdürülüyor olması övgüye değer bir çabadır. Öte yandan, ülkemiz gösteri sanatları alanında yeni, çağdaş, öncü ve alternatif olanın ortaya çıkarılmasında önemli bir boşluğu doldurabilme potan siyeli taşıyan bir festivaldir. Sanatla iç içe geçen üç günün ardından festival üzerine bir değerlendirme yap manın bu etkinliğe katkıda bulunmanın yollarından biri olduğunu düşünüyoruz. Bu amaçla ilk önce Assos Gösteri Sanatları Festivali hakkında geçen yıl ve bu yıl basında yer alan yazı ve açıkla maları gözden geçirdik.0) Festivale katılması öngörülen kişiler, topluluklar ve ürünleri için bazı ölçütlerin belirlen diğini gördük. Bu ölçütler şu başlıklar altında toplan makta: Özgünlük, kendi anlatım dilini oturtma çabası içinde olmak, yurt-içinde ve yurtdışında belirli bir profesyonel saygınlığa ulaşmıştık, yeni yapıtlarla
katılmak, sözlü anlatıma dayalı olmak; yapımlarında tasarımı, müziği, dansı, oyuncuyu aynı ağırlıkta etkin kılmak; bulundukları toplumun genel değer yargılarını aşmış, geçmişle debelenmek ten, taklitten, başkalarının tarzını yansıtmaktan sıkılmış, geleceği belirleye cek elit sanatçılar olmak ve mekânın sınırlarını aşabilmek. Festivalin amaçlan ise şöyle belirtilmek te: Yukarıdaki özelliklere sahip, kurum laşmanın varoluş nedenlerine aykırı olduğunun farkında olan kişi ve toplu luklara ortak bir güç oluşturma olanağı tanımak; toplumun ilerleyebilmesi için o toplumun genel değerlerini aşmış zihin sel elite, sanatsal yoğunluğu olan bir ortam sağlamak; bu festival aracılığı ile ülkenin kültür düzeyini de aşan bir elit dürtü oluşturup, ülkenin sanatındaki geleceği belirlemek; mekânı gösterimin işlevsel öğesi haline getirmek; Assos'un coğrafi konumundan yararlanarak, İstanbul, İzmir, Çanakkale, Edremit ve Akçay gibi bölgelerden değişik özelliklerdeki seyircileri bir araya getirerek, uluslararası ve yöresel anlamda kültürlerarası etkileşimi sağlamak; bitmiş bir üre timi değil sanatsal üretimi ve üretim süreçlerini desteklemek; yaşamın belirli bir döneminin sadece sanatın coşkusuna adanacağı, yalnız gösteri sırasında değil, gösteriye gidilirken, çıkıldıktan sonra, sokakta dolaşırken de o coşkunun duyu lacağı, yani bütün bir gün sanatla yaşanacak bir festival ortamı sağlamak 25
Assos Gösteri Sanatları Festivali'nin hedeflerine bakıldığında, önceliğin mekânın işlevsel kullanımına verildiği görülüyor. Festival bu özelliği ile 1950'lerin sonlarında Amerika'da gelişen alternatif hareketlerden biri olan "Performance Art" (Gösteri Sanatı) anlayışının izlerini taşıyor. Josef Beuys, Yves Klein, Piero Manzani gibi sanatçıların öncülüğünü ettiği bu anlayışın temelinde sanata özgürlük kazandırma, sanatla yaşam arasındaki ayırımı tümden kaldırma ve sahneyle plastik sanatlar arasında özgün yaratıcılığı geliştirme yatmaktadır.
Tarihi köprüde yapılan, Behramkale Çocukları'nın sunduğu Sanatın Çocukluğu adlı gösteri, mekândan yola çıkılarak oluşturulmuş ve çevrenin özel liklerinden (su, ağaç, köprü, köprünün ayakları vb.) işlevsel olarak yararlanmıştı. Yunanlı kadın ozan Safo'nun yaşamı ve sanat anlayışından yola çıkılarak düzen lenmiş Ya Da Tiyatro'nun Safo adlı gös terisi, iskelede gerçekleştirildi. Assos'un hemen karşısında görünen Midilli'de yaşamış olan Safo'nun ve alaylarının adadan Assos iskelesine teknelerle gelmesi biçiminde tasarlanmış gös terinin, mekânla tek bağlantısı buydu. Gösterinin iskelenin küçük mendireğinde izleyiciden uzak konumda yapılması, izle meyi zorlaştırıyordu. Mekânın gösteride belirleyiciliğinden çok, anlatılmak iste neni engelleyici bir özellik taşıdığı söylenebilir. Gösterinin iskelede elde etmeye çalıştığı görkem, Safo'nun alaylarıyla Midilli'den geliyormuş varsayımlarıyla düzenlenmesinden öteye gitmiyordu.
pe cy
Performance Art anlayışı, Richard Schechner'in uygulamaları ile tiyatroda "Çevreselci Tiyatro" adıyla belirleyici olmuştur. Schechner 1967 yılında Amerika'da kurduğu "The Performance Group" (Gösteri Topluluğu) ile yaptığı çalışmalar sonucu altı ilke belirlemiştir. Bunlar:
sunduğu Medea, mitolojiden alınan öyküsüyle anktik kentin tapınağını gös teri alanı olarak seçerek, mekânla bir anlam bağlantısı kuruyordu. Ancak, Medea, mekânın fiziksel özelliklerini ve boyutlarını işlevsel kullanmak açısından amaca ulaşmıyor, seçilen mekân oyun için fon olmaktan öteye gitmiyordu.
a
ve her yıl profesyonel bir yönetmenin yanı sıra katılan diğer sanatçılarla, Behramkalelilerin oynayacağı bir gösteri gerçekleştirmek.
- Yaşamla sanat ayrımı olmadan bir ti yatro tanımı yapmanın gerekliliği, - Uzamın bütününün gösteri ve seyirci için kullanımı, - Tiyatro olayının var olan bir çevrede ya da gösteri için dönüştürülmüş bir çevrede (alanda) olabilirliği, - İlgi odağının esnek ve değişebilir olduğu, - Her öğenin önemli olduğu ve birinin diğeri adına geri itilemeyeceği (gösteri işitsel ve görsel öğelerle aynı öneme sahiptir.), - Gösteride kullanılan metnin ne çıkış noktası ne de amaç olmadığıdır.(2) Bu anlayışın temelinde, izleyicinin oyun cu ile aynı çevreyi paylaşması ve katılımcı hale getirilmesi yatmaktadır. İzleyici, gösteri alanının içinde olabildiği gibi kendisi için ayrılmış bir alanda da bulunabilir. Festivalde birçok gösterinin mekânın belirleyici ölçütüne değişik yaklaşımlarla da olsa uyduğu görülüyor. Gösteriler bu açıdan ele alındığında; The Lippincott Players topluluğunun 26
Kumpanya topluluğunun Everest My Lord'u, amacına uygun, yerleşim yerinden uzak, boş bir tepenin üzerinde, yalnız, köşeli, inşaat halinde, iki katlı tipik bir Assos evinde tasarlanmıştı. Gösteri bu evin pencerelerinde ve ön yüzeyine yansıtılan yazılarla gerçekleştir iliyordu.
İtalyan topluluk, Di Beato e Angelica'nın Amlet adlı oyunu, antik kentin sur kulesi ve kule çevresine göre hazırlanmıştı. Oyun alanının tamamı ve çevresi işlevsel olarak, iyi kullanılıyordu. Sur kulesinin, oyundaki olayların geçtiği yere uygun bir mekân olarak kullanılmasının yanı sıra, mezar sahnesinin açık alanda oynan ması, hayaletin seyir yerinin arkasında bir tepede belirmesi, oyuncuların, seyirci lerin izlediği yeri eylem alanı olarak ya da giriş-çıkış yapmak için kullanmaları oyuna mekânın işlevselliği açısından zenginlik katmaktaydı.
Programda dans/performans olarak belirtilen Dalga adındaki gösterisinde Tuğçe Ulugün, kuşkusuz mekânı kullan maktaydı. Çünkü gösteri kumsalda gerçekleştiriliyordu. Ancak, bu çalışmaa dansa ilişkin bir özellik görülmese de, performans tanımına daha uygun tercih ler vardı denilebilir. Gösterinin neyi içer diği ve gerçekleştirilmek istenen anlaşılamadığından, performansın mekânla ilişkisi üzerine yorum getirmemek yerinde olacaktır. Sokak Oyuncuları'nın Köprünün Bakışı gösterisinde, mekân birçok bakımdan doğru ve işlevsel kullanılıyordu. Seyircinin içeriği destekleyen biçimde köprünün üstüne yerleştirilmesi ve köprünün kavram haline getirilmesi, köprünün altındaki sıkışmışlık, kurak çakıllığa uygun olan itilmişlik, dışlanmışlık, yalnızlık, edilginlik ve üretimsizlik gibi bağlantılar mekânı gös teriyle organik hale getiriyordu. İskelede başlayıp, şimdi bar olarak kul lanmak üzere restore edilmiş bir handa süren, yine dış mekânda denize açılmay la son bulan Watermarks/Su İzleri gös terisi ile Blue Room topluluğu, mekânın işlevli ve anlamlı kullanımına en iyi örnek lerden birisini verdi. Festivalin önemli ölçütlerinden biri de gösterilerin sözel anlatıma dayanmamasıydı. Buna rağmen, bu yılki gösteri lerde söze dayalı çalışmaların çoğunlukta olduğu görülmekteydi. The Lippincott Players, Ya Da Tiyatro, Kumpanya, Dı Meato e Angelica ve Sokak Oyuncuları topluluklarınca sunulan gösteriler, dil kullanılmaksızın gerçekleştirilemeyecek çalışmalardı. İngilizce tek kişilik anlatıya dayanan Medea'da dil ön plandaydı. Yer yer Türkçe cümlelerle, Türk seyircisinin tama men ilgisiz kalmasının önüne geçilmişti. Safo'da söz, müzik, şiir, dans ve hareke" bir arada kullanılmasına karşın, yine de sözün belirleyiciliğinden kurtulunamamıştı. Amlet ise tamamen metne dayalı bir oyundu. Oyunda organik olarak yer alan ve Türkçe konuşan bir Türk oyuncu ile (ikinci Amlet) olayların özetlenmesi, Amlet'in duygularının dile getirilmesi ve esprili yaklaşımlarla oyu nun anlaşılır hale gelmesine olanak sağlanmaktaydı. Köprünün Bakışı'nda, oyun kişilerinin duygularının,
pe cy a
a
pe cy
Hüseyin Katıraoğlu'nun yönettiği Ya Da Tiyatro'nun "Safo" adlı gösterisinden.
düşüncelerinin, yaşam öykülerinin ve beklentilerinin sözle ayrıntılı bir biçimde ifade edilmesi yer almaktaydı. Postmodern tiyatro modeli üzerine bir deneme çalışması gerçekleştiren Kumpanya topluluğunun Everest My Lord adlı gösterisinde, postmodern tiyat ronun niteliklerinden olan dilin anlam belirsizliği, metinde geleneksel yapıya aykırılık, dili parçalama-bölmeanlamsızlaştırma yoluyla elde edilen şizofrenik kesikli diyaloglar kullanılmak taydı. Dolayısıyla bu gösterinin dil üzer ine kurulu olması kaçınılmazdı.
Öte yandan İsviçre'den gelen Atelier'in Işık Enstalasyonu, Arhan Kayar'ın Rüzgâr Enstalasyonları, Amerika'dan Fleeting Monument'in Fasulye Fest '96 sı netilikleri gereği zaten sözel anlatıma dayanmış olamazlardı. Bu durumda festivalde söze dayalı olma ma ilkesine uyan üç gösteri bulunduğunu, bunların Watermarks/Su İzleri, Sanatın Çocukluğu ve Dalga adlı dans/performans olduğunu görüyoruz. Gösteri, festivalin hedeflerinden olan müzik, hareket, dans, oyunculuk ve 28
tasarım öğelerinin aynı ağırlıkta kullanımları açısından değerlendirdiği mizde, İngiliz topluluk Blue Room'un öğelerin eşit ağırlığı ilkesi ile bağdaşan bir gösteri sunduğu görülüyor. Bunun nedenlerinden biri de yönetmenin ve grup elemanlarının tasarım ağırlıklı bir tiyatro eğitimi almış olmalarıydı. Limanda başlayan ve denize açılmayla biten gösterinin bölümleri öze uygundu. Etekten verilen müziğin belirleyici olduğu bu gösteri çok odaklı izleme ve canlandırma biçiminde tasarlanmıştı. Çevreye farklı açılar düşünülerek yerleştirilen monitörlerden yayımlanan video çekimleriyle, eylemlerin her yerden izlenmesi sağlandı. Yayımlanan bu görüntülerin birçoğu o anda çekiliyordu. Ayrıca sinema tekniği kullanılarak görün tünün parçalanması ve deforme edilmesi de gösterinin anlamını açığa çıkarıyordu. Eş zamanlı olarak değişik seviyelerde oynanan oyun, gösteri mekânını ustalıkla kullanmak için tasarlanmıştı. Kumpanya'nın Everest My Lord adlı çalışması postmodern gösterilerin özellik lerine uygun olarak, biçimin içeriğe ege men olduğu bir tasarımla sunuluyordu. Gösteride günümüz teknolojisinin bir
ürünü olan dia ile söz görselleştirmek teydi. Amaçlarını, "yazıdaki sesi, sesdeki metni, yazı, ses ve hareketlerdeki müziği aramak" (3) olarak belirleyen topluluk, bu öğeleri hedefe ulaşır biçimde kullanmayı başaramıyordu. Safo'da müzik, dans, hareket, görsellik ve sözün iç içeliğini amaçlayan bir tasarım anlayışı egemendi. Hareket ve dans öğesine baktığımızda Hintli dansçı dışındaki dansçılar, estetik olmayan bir koreografiyle dans ediyorlardı. Pek yer lerinden ayrılmayan, vurgu başka bir yerdeyken ne yapacağını bilemeyen ya da aynı kısır hareketleri yineleyen oyun cular da izleyiciye verilmek istenenleri dağıtıp, engellemekteydi. Bu gösteride öğelerin birbirleriyle ilişkisini işlevsizleştiren bir mekân seçimi ve kul lanımı vardı. Bunun aşılması için yeterli çabanın gösterilmemiş olması ise iyi hazırlanmış öğelerin (müzik gibi) gös teride hak ettiği yere ulaşamamasına neden oluyordu. Sanatın Çocukluğu gösterisinde, müzik, hareket ve görsel tasarım öğeleri bir arada yer alıyordu. Ancak, saçları, yüzler boyanmış bir halde renkli kostümlerle
Festivalde yer alan Fasulye Fest, Işık Enstalasyonu ve Rüzgâr Enstalasyonları tasarım açısından farklı çalışmalardı. Fasulye Fest, kodlanmış bilinçaltını sars mak, bilineni farklı ifade ederek, şaşırtıp, yeniden düşünmeyi sağlamak ve eğlendirirken düşündürmek hede flerinden yola çıkan bir gösterimdi. Bu amaçlarla belirli bir alanda festival süresince her türlü gösteri öğesini ve hatta iletişim öğesini esprili bir biçimde yapısında barındırıyordu. Bunlar, konuşan kukla, duvar yazıları ve resim leri, karikatürler, ilânlar, çocukların dansları, müzik, fasulyenin değişik kul
lanımlarla sergilenmesi gibi öğelerdi. Işık Enstalasyonu, teknoloji kullanımının ağırlıklı olduğu bir gösteri olmasının yanında, oyuncu öğesinin de katıldığı bir etkinlikti. Müzik, dia, boşlukta renkler ve şekiller oluşturan ışık ve oyuncu öğeleri bir araya getiriliyordu. Rüzgâr Enstalasyonu kendi başına bir öğe olarak festival ortamını zenginleşti rerek, festivale katkıda bulunuyordu. Assos'daki bu etkinliğin, büyük bir başarı ile gerçekleştirdiği şey coşkulu bir festival ortamı yaratması oldu. Çok çeşitli mekânlarda gösteriler, müzik dinletileri, Işık ve Rüzgâr Enstelasyonları, Fasulye Fest'i, Zeynep Fıratlı ve Atalay İşli'nin sokak arasındaki resim sergisi, Yıldız Teknik Üniversitesi-Mimarlık Fakültesi öğrencilerinin Assos'un korunmasına ilişkin uyarıcı projelerinin sergilenmesi ve iskeleden tapınağa uzanan yolda yer alan Holly Laws'ın ayakkabı fotoğrafları gibi çeşitli etkinliklerle üç gün, tüm zaman sanat coşkusuyla geçirildi. Festivali, belirlenen ölçütler ve amaçlar doğrultusunda genel olarak değerlendir-
pe
William Shakespeare'nin Hamlet agedyasından adapte edilerek
Dalga adlı gösteride sadece hareket öğesi yer alıyordu.
a
Estetik bütünlüğe sahip olan Köprünün akışı'nda işitsel ve görsel öğeler uyumlu biçimde bir araya getirilmişti. Oyunculuk çevre, tasarımı, müzik ve maske kullanımı ise dengeli ve amaca uygun bir biçimde kullanılmıştı. Gösterideki çok adalılık bu estetik bütünlük sayesinde hedefine ulaşıyordu.
Commedia dell'Arte tekniğiyle oynan ması özgün bir tiyatro örneği değildir. Ancak ülkemizde klasik bir oyunu Avrupa Tiyatrosu'nda etkileri olan İtalyan Halk Tiyatrosu'nun bir türü Commedia dell'Arte tarzında izlemek az rastlanır bir fırsattır. Bu nedenle Amlet'i, İtalyan topluluktan Commedia dell'Arte oyunculuğu ve sahneleme anlayışı ile görmek önemli bir kazanım oldu.
cy
koşuşturan, kendilerine dikte edilmiş koreografik birtakım hareketlerle oradan aya hareket eden çocuklar, rengârenk dumanlar, sabun köpüklerinden oluşturulan baloncuklar, değişik sazlarla çalınan müzik ve söylenen şarkılar, bir ada bir anlam oluşturmamaktaydı. Medea esas olarak müziğin ve sözün öncelikli olduğu bir çalışmaydı. Dans ve devre tasarımları ise işlevsiz ya da yetersizdi. Özellikle, tek kişinin anlatısına dayanan bu gösteriye destek veren La ama Topluluğu oyuncularının, gösterinin bir yerinde Anadolu'dan bir halayı oynama çabaları da başarısızlıkla sonuçlandı. Ancak, müzikler gösteriye katılma çimi ve özgünlüğü açısından etkileyiciy-
Hüseyin Katırcıoğlu'nun yönettiği Ya Da Tiyatro'nun "Safo" adlı gösterisinden.
29
a
cy
Lippincott Players'ın "Medea" adlı gösterisinden.
ancak yakın yörelerden izleyici grupları yoktu. Bu durumda, yöresel ve ülkeler arası kültür alış-verişinden söz etmek olanaksız gibi görünüyor. Değişik ülkeler den sanatçıların, kimi gösterilerde yer almaları uluslararası bir etkileşim için yeterli değildir. Bunlar ancak bireysel çabalardır.
pe
diğimizde birçok gösterinin bunlara uyduğu görülüyor. Ancak ölçütlere tam olarak uymanın sanatsal ve estetik anlamda iyi sonuçlar ortaya çıkardığını söylemek her zaman doğru olmaz. Bu konuda iki örnekle denmek isteneni açıklamak olası.
Dalga adlı gösteri, birçok ölçüte uyduğu halde, sanatsal ve estetik anlamda bir yere ulaşmıyor ve festival kapsamına neden alındığı da anlaşılamıyor. Bunun yanı sıra ölçütlere uymadığı halde Amlet oyununun nitelikli bir çalışma olarak fes tivale büyük katkılarda bulunduğu da yadsınamaz.
Festivale bakıldığında, koyulan amaçların büyük ölçüde gerçekleştirildiği görülü yor. Ancak yine de bazı amaçların, gerçekçi olduğunu kabul etmek zor. Bunlardan biri büyük şehirlerden ve çevre yörelerden gelen katılımcılarla yöresel ve uluslararası kültür alışverişinin amaçlanmış olmasıydı. Katılanların yoğunluğuna ve niteliğine bakıldığında, İstanbul'dan tur aracılığı ile gelen izleyi ciler, sanatla doğrudan ilgili olanlar ve onların yakınları azınlık oluşturmaktaydı 30
Bir diğer amaç, ülkenin gereksinimi olan genel değerleri aşmış elitin oluşması için, sanatsal yoğunluk oluşturmak ve festival aracılığı ile bu elitin ülkenin sanatında geleceği belirlemesini sağlamaktı. Bu peygamberce büyük iddianın gerçekleşmesi koşullarının festivalde yer almadığı kolaylıkla söylenebilir. Üstelik tek bir festivalle bunun gerçekleşmesinin olanaksızlığı ve bu elitin oluşması için çok daha geniş, toplumsal, kültürel ve ekonomik organizasyonlara gereksinim olduğu açıktır. Bu amaca bağlı olarak festivale katılan topluluklar için belir lenen 'ülke ve ülke dışında belirli bir pro fesyonel saygınlığa ulaşmış olmak ve bulundukları toplumun genel değer yargılarını aşmış olmak' gibi iddialı ölçü tle çakışan kişi ve toplulukların bulun duğunu söylemek zor.
Festivalin düzenlendiği Behramkale'deki köylünün festivale büyük bir ilgi göster diği, sanatsal çalışmalara ve her türlü yardıma açık olduğu belirtilmekte. Bunun böyle olması doğaldır. Çünkü bu nitelikler Anadolu halkının en belirgin nitelikleridir. Fakat, köylülerin gösterilere yoğun bir biçimde, anlayarak ve duyarak katıldıkları söylenemez. Tüm gösteriler içinde Behramkalelilerin en çok ilgisini çekenler, halkın kendi çocuklarının rol aldığı Behramkale Çocukları gösterisi ile tekniğin önde olduğu ve karnaval havasını çağrıştıran Işık Enstalasyonu'ydu. İzleyici kendisinin soğuk salonlar ve ışıklarla uzaklaştırılmadığının ayırdında olarak, çoğu kez ayakta, oyuncularla omuz omuza ya da farklı koşullarla gös terileri izledi. Ancak, yine de böylesi bir özgürlüğü yeni yeni yaşamaya başladığı için olsa gerek, kendi çemberini kırıp, gösterilere katılımı gerçekleştiremedi. Suskun izlemeyi ve beğenmese dahi alkışlamayı sürdürdü. Bunun yanı sıra izlemesi için seçilen örneklerin sığlığı, uzaklığı ve bunların getirdiği anlaşılamama sorunları da buna etken oldu.
Turizmin Behramkale halkının yaşamını değiştirip, dönüştürdüğü ve yörenin doğal yapısını bozmaya başladığı görülüyor. Yani otellerin, lüks villaların yapılması, barların açılması ve fiyatların artışı vb. değişimlerle Behramkaleli önce turizmcilerin, sonra da turizmciler aracılığı ile oraya gelenlerin getirdiği tartışmasız olan yeni ve farklı yaşam biçimine tabi olmaktadır. Bu yeni yaşantıda kendi kültürünü sürdürmesi olanaksızlaşırken, kendisine verilen canlı etnolojik ve folklorik görüntülü rolünü sürdürüyor. Yaşamında yeni olan festival ise, onun yaşam biçiminden, kaygılarından, beğeni ve değerlerinden hiçbir iz taşımıyor. Festival sponsor bulma zorunluluğu içinde turizimcileri sermayedar ve destekçi olarak kullan mak durumunda kalıyor. Böylece artık Assos-Behramkalelinin sözcüğünü turis tik işletme prensipleri yapıyor.
pe cy
Kalkın, sanatsal çalışmalarda yer alması ve edilgin bir biçimde gerçekleşti, Örneğin: Behramkaleli gençler korosu Safo'da gürasyon düzeyindeyken çocukların isterisinde büyüklerin tasarımlarının ve düşüncelerinin çocuklara dikte edildiği gözlemleniyordu. Sonuç olarak, Behramkalelinin duygu, düşünce ve beğenileri gösterilere yansımıyordu, bunun yerine, halk dışarıdan gelen sanatçıların kendilerine öğrettiklerini, büyük bir iyi niyetle gerçekleştirme çabası içindeydiler. Assos'un tarihi kokusu doğal güzellikleri gösterilerde asıl dekor olarak yer alıyorsa, Behramkaleliler de tıpkı bunlar gibi 'nesleleştirilerek' kullanılmaktaydı. Festival düzenleyicilerinin, köylüye sanat ve kültür adına bir şeyin empoze edilmesinin yanlışlığını belirtmelerine rağmen uygulamalarında aynı duyarlılığı göstermedikleri açık. Üstelik, birçok izleyiciye ulaşamayan gösterilerle Köylünün kafasının karıştırıldığı ve böylece kültürel yozlaşmaya neden olunduğu bile söylenebilir.
onların dikkatini çekmemektedir. Çünkü, onlar toplumlarının genel değer yargılarını, tüm dünyada yapılagelen gösteri biçimlerini de aşan, geleceği oluşturma çabasındaki misyonerlerdir. Yani geniş açılı bir bakışla, Behramkale'ye gelen sanatçılar aslında, mekânsal olarak, binlerce yıl öncesi antik kentine ve estetik erekleri açısından da geleceğin sanatsal kurgularıyla zaman boyutunda ileri bir zamana gitmişlerdir.
a
inatçıların, genellikle gösterilerin bunuluşunda ve sonrasında, izleyicinin katılımı kaygısını hiçbir düzeyde gütme diği görülüyordu.
Yine festival düzenleyicileri, bu festivalle köy halkına-özellikle gençlere-güven getirmeye çalıştıklarını söylemektedirler, bu yaklaşım köy halkının, yüzyıllar öncesi Avrupalı misyonerlerin keşfederek uygarlaştırmaya çalıştıkları Afrika yerliler le benzetilmesi gibidir. Bu festival düzenlenmeden önce de büyük bir kültürel mirasın üzerinde yaşayan Behramkaleliler, yaşamlarını güven ninde sürdürmekten yoksun muydular? sanat alanında öncü, farklı ve elit oIduğunu düşünen duyarlı sanatçıların, Behramkalelileri hiç de hesaba katmadıklarını düşünmek yersiz değildir, büyük kentlerden kalkıp gelen günümüz sanatını da aştığını düşünen) gelişkin sanatçılar, Behramkale'ye değil, Assos'a gelmektedirler. Yani köylüye değil, aynı yerde binlerce yıl önce yaşamış bir uygarlığın kalıntılarına gelmektedirler. Bu özelliği nedeniyle burayı ilginç ve olanaklı bulmaktadırlar, Behramkale köyünün o çok eski mimari kokusu da sanatçıların ilgisini çekmektedir. Ama yine de şimdiki Behramkalelilerin kültürü veya sıkıntıları
Güçlüklerle gerçekleştirilen böyle bir etkinliği değerlendirirken birçok düşünce ileri sürmek kolaydır. Bu nedenle asıl yapılması gereken, festival için her türlü yardım ve katkıya açık olmaktır. Bu düşünceden hareketle yazıyı festivalin daha olumlu nitelikler kazanmasına yararı olacağı inancıyla bazı önerilerle bitiriyoruz. Öncelikle, festivalin sanatsal ve estetik özelliklerinin belirlenmesi kişi tekelinden kurtarılmalı ve bu amaçla sanatın değişik alanlarından bir uzmanlar topluluğu oluşturularak, düşüncelerinin festivale yansıması sağlanmalı. Diğer bir öneri, festivale katılma ölçüt lerinin yeniden değerlendirilmesidir. Belirlenen ölçütler, ülke ve ülke dışında ilânla duyurularak, başvuran topluluklar dan proje önerisi istenmeli ve bu öneriler yukarıda belirtilen uzmanlar topluluğunca değerlendirilip, katılacak topluluklar saptanmalı. Böylece daha geniş ve demorkatik bir katılım gerçek leştirilebilir.
Türkiye'den daha çok kişi ve topluluğun katılmasının sağlanması, ülkemiz sanatı için kültürel etkileşimi daha etkili kılabilir. Bir diğer önemli unsur ise izleyicidir. Bu tür öncü gösterilerin izleyicisi alışıldık seyirci olamayacağı için, izleyicinin varlığının hesaba katıldığı, katılımıyla gösterileri yönlendirip, geliştirdiğinin bil incinde olan çalışmalara destek verilmeli. Buna bağlı olarak, program dışı (yolda, otelde, barda... vb.), o anda gerçekleştir ilen, korsan gösterilerle festival ortamı zenginleştirilecek ve hazırlıksız yakalanmış izleyici de doğal katılımı ile alternatif izleyici konumuna girecektir. Başka bir önerimiz ise, her yıl Behramkalelilerle yapılması amaçlanan gösterinin, büyük oranda Behramkalelilerce belirlenmesinin sağlan masıdır. Bu gösteride yöre halkının kültürü, beğenisi, düşünceleri ve bakış açısı egemen olmalıdır. Böylece kültürlerarası etkileşim için olanak sağlanmış olur. Festivalin sonunda, izleyicinin festival ya da gösteriler hakkında düşünce ve izlen imlerini aktarmasına olanak yaratılması yararlı olacaktır. Bu olanak, bir büyük toplantı düzenlemek, anket formu dağıtmak, defterler açmak gibi yollarla sağlanabilir. Böylece ülkemizde yeni başlayan bu etkinliğin ruhuna uygun olarak yetkinleşmesine alan açılmış ola caktır. Festival sırasında, bir televizyon pro gramcısının festival hakkında ne düşündüğü sorusuna Behramkaleli bir vatandaşın verdiği yanıttaki temenniyi paylaşıyoruz; "Ne deyeyim. İnşallah sonu eyi olur."
Kaynaklar: (1) Basında yer alan yazılar: Koyuncuoğlu, Emre, "Yarına Kapı Açan Bir Festival" Hüseyin Katırcıoğlu ile Röportaj, Cumhuriyet Gazetesi, 7 Ekim 1995. Çağlar, Aziz, "Tarih, Kültür ve Sanat Assos'ta", Hüseyin Katırcıoğlu ile Röp., Hürriyet Gösteri Dergisi, 1996 Eylül s.46. Kuyumcu, Nihal, "Assos'ta Bir Şenlik", Tiyatro... Tiyatro... Dergisi, 1995 Kasım, Sayı:54, s.50. "Özel Bir Mekânda Yeni Arayışlar", Milliyet Sanat Dergisi, Ekim 1995, s.40. (2) Shank, Theodore, American Alternative Theatre, London, Macmillan Education Ltd., 1988, s.93. (3) Assos Gösteri Sanatları Festivali, Tanıtım Broşürü, Eylül 1996 31
ELEŞTİRİ
KADINLAR ÜZERİNE AYKIRI KONUŞMALAR
Yavuz Pekman
Ülkemiz erkeklerinin kendi aralarında en çok konuştukları konu nedir diye düşündünüz mü hiç? Futbol mu, enflasyon canavarı mı, siyaset mi, hava durumu mu, at yarışları mı, moda mı? Hayır hiçbiri değil, erkekler baş başa kaldıklarında en
cy a
çok kadınlardan konuşuyorlar. Başka konulardan konuşsalar da laf dönüp dolaşıp kadınlara geliyor ister istemez. Kimi karşı cinsle ilişkilerindeki başarılarından söz açıyor, kimi benzer ilişkilerde ün yapmış kadınlara methiyeler düzüyor kimi düşlerindeki kadını tarifle saatler geçiriyor, başkası aşkına gözyaşları döküyor, kısacası erkeklerimizin çenesini en çok kadınlar yoruyor.
pe
Fakat çenelerin bu denli yorulmasına karşın -bir erkek olarak itiraf etmek gerekir ki- kadınlar için, aynı ölçüde kafa yormak çoğumuzun işine gelmiyor. Sokakta, evde, işte, otobüste, okulda, genelevde, basında (mecliste demek henüz zor çünkü içeri yalnız birkaç kadın sızabildi) aşağılanan, itilen, kakılan, dövülen, ellenen, örtülen, kilitlenen, dürtülen, tartaklanan, kadınlar değilmiş gibi yapılıyor. Tüm bunları yapanlar erkekler değilmiş gibi, kadınlar baş tacı ediliyor, "bütün kadınlar çiçektir" slogan ları atılıyor. Aslında ülkemizde, feminist lerin söylediği gibi, bir "kadın sorunu" olduğunu söylemek zor gözüküyor. Evet, hanımlar ve bilhassa beyler, belki de ülkemizde bir "erkek sorunu" var, ne dersiniz?
İtalyan tiyatrosunun son dönemde yetiştirdiği en ilgi çekici yazarlardan biri olan Dario Fo da, eşi Franca Rame ile birlikte yazdığı, bir dizi kısa kadın oyunuyla gündelik yaşamın sıradanlaştırdığı, giderek normalleştirdiği "kadın sorunu"nun altını çiziyor. Fo tiya trosunun en dikkate değer yanı, 32
geleneksel tiyatro malzemesinin üzerine kurduğu yepyeni bir söylemle şekillenen çağdaş halk tiyatrosu görünümüdür, demek, yanlış olmayacaktır. Bu tiyatro anlayışı, commedia dell'arte'den ortaoyununa, öykü anlatıcılardan Karagöz'e kadar, geleneksel halk tiya trosunun birbirinin aynı hemen tüm özelliklerini gerek biçim gerek içerik olarak barındırmaktadır. Böylesi bir tiya tronun olmazsa olmaz unsurlarından bir "gülmece" ise diğerleri de "politik" ve "terbiyesiz" oluşudur. Nitekim, Fo'nun tiyatrosu toplumun devlet, evlilik, ahlâk gibi gündelik normlarını acımasızca eleştiren, taşlayan, dalga geçen hatta yerle bir eden bir tiyatro dur. Kuşkusuz böyle bir tiyatro düşüncesinin merkezinde oyuncu yer almaktadır. Tıpkı geleneksel halk tiyatro sunda olduğu gibi, seyirci ile oyuncu buluşmadıkça oyun tamamlanmış sayılmaz. Bu yüzden Fo'nun metinleri her oyunda adeta yeniden yaratılmakta, izleyicinin tepkilerine göre yenilenmekte dir. Fo tiyatrosunun en belirgin özellik lerinden biri de fantezi zenginliğidir. Bu bakımdan onun sahnesinde her an her şey olabilir. Böylelikle Fo, günlük yaşamda sıradanlaşan durumları sıradışı kılarak, izleyiciyi kendine getirme imkânını bulmaktadır. İstanbul Devlet Tiyatrosu, yeni sezona, Dario Fo'nun iki kısa kadın oyunundan oluşturulan "Kadınlardan Konuşalım" adlı yapımıyla merhaba dedi. Oyunun "Şişman Kadın" başlıklı ilk bölümünde, yüz otuz kiloluk bir kadının dış
cy
birinden ayırırken bir yandan da seyirciyi sahnenin ortasına oturtmaktadır.
Fo tiyatrosunun oyuncu odaklı bir tiyatro olduğunu hatırlayacak olursak, özellikle oyunun "baş oyuncu"su Sumru Yavrucuk'tan da söz etmek gerekiyor kuşkusuz. Yavrucuk, böyle bir oyunun gereksinimi olan canlı, hareketli, kıpır kıpır tempoyu sırtlamaktan uzak duru yor. Kaldı ki bu tempoyu yakalasa dahi seyircinin değişen tepkilerine hazırlıklı olup oyunculuğunda farklı renkler yakalamasını düşünmek, böylesi otoriter bir sahneleme anlayışı içinde oldukça zor gözüküyor. Yine de tüm bu aksaklıkların içinde, Bülent Emin Yarar, sesi ve bedeni bir tarafa koyun, sadece bir elin sahnede neler yapabileceğini kanıtlaması bakımından ikinci perdedeki varlığıyla dikkat çekiyor.
pe
BKM Oda Tiyatrosu'nda Tijen Par lejisiyle seyirci karşısına çıkan "Kadınlaran Konuşalım'ın, gerek Fo tiyatrosuna akışında gerekse kendi sahneleme anlayışında önemli bazı eksiklikleri oIduğunu söylemek mümkün gözüküyor. Örneğin, Fo tiyatrosunun fantastik anından hareketle düşünülmüş, oyuna e kattığı belli olmayan uzaktan kumandalı perdeler, sürprizi baştan belli ütüyle anan gömlekler, yürüyen koltuklar, aradan durumları bazı çarpıcılıklarla sıradışı kılmak şöyle dursun oldukça bekleme kalıyor. Yine, belki halk tiyatrosunun esnek yapısından kaynaklanan boşlukları doldurmak adına belki de oyunu günümüz Türkiyesi'ne taşımak için, oyuna eklenen "seni temel içgüdü yaparım" benzeri espriler oyunun gülmece yanını desteklemekten çok o'nun incelikli alayının altını kalın çizgilerle çizerek kabalaştırıyor. Bunların anı sıra, gölge tiyatrosuna gönderme taparcasına, yarı saydam bir duvara arkadan ışık vurdurularak oynanan banyo sahnelerinde konuşulanların, öylesi bir görsel fanteziye kurban oİmasına değinmek yerinde olacaktır, üm bu ayrıntılar bir yana, oyunun en çarpıcı aksaklığı, klasik tiyatro anlayışı ile o'nun halk tiyatrosu modeli arasında giidip gelmesi. Gerek sahne tasarımında gerekse oyuncuların yönelimlerinde bu gidip-gelme su yüzüne çıkıyor. Bu oyunculuk anlayışını kabaca özetleyecek olurrak, oyuncuların zaman zaman rolleriyle bütünleşerek, kimi zaman da bunun tam tersine bu kişiliklerinden tamamen ayrılıp izleyici ile doğrudan bir ilişki kurduklarını görmekteyiz. Bir diğer deyişle ar, sahne ile salonu perde ile bir
a
dünyasıyla yaşadığı sorunlarını daha bireysel bir açıdan izlerken, "Yanlız kadın" başlıklı ikinci bölümde ise kocası tarafından eve hapsedilen bir kadının penceresinden, tüm kadınlar için ortak lan sorunlara tanıklık ederiz. Her iki oyunda da, Fo, bir yandan erkeğin adına bakışını, ya da başka bir deyişle, egemenliğini gözler önüne sererken bir andan da kadının içinde bulunduğu uruma karşı bireysel çıkışlarının başkaldırıya dönüşememesinin altını izmektedir. Bir anlamda kadının var olan çıkışsızlığını, kendine özgü üslubuyla, traji-komik kılmaktadır. Fo bu amaca, pik kişilerin, tipik durumlar karşısındaki davranışlarını ard arda ekleyerek, yani epik olanı sıradışı hale getirerek varır.
Sahne tasarımı açısından bakıldığında da önemli bir tutarsızlık göze çarpıyor, iki bölümde de panolarla çerçevelenen ayrıntılı bir çevre düzeninin içinde gidip gelen tekerlekli kapı ve masalar farklı mekânları birbirinden ayırmaya yetme diği gibi sahneyi de adeta hantallaştırıyor. Bu panoları fırça dar
beleriyle gerçekçilikten uzaklaştırma çabası yeterli olmuyor kuşkusuz. Öyle ki, ikinci bölümde farklı bir ev oluşturmak için antrakt süresi yeterli olmuyor, üçüncü zilden sonra seyirci beş-altı daki ka çekiç seslerini dinlemek zorunda kalıyor. Tüm bu olumsuzluklara rağmen, oyuna hizmet eden bütün sanatçıları alkışlamak, onların emeklerine ortak olmak, canlı bir sanat dalı olarak tiyatro nun en büyülü yanı. Doğrusu selamda, Yavrucuk ve Yarar dışındaki sanatçıları da görmek, onları da alkışlamak, duygu larımızı doğrudan paylaşmak isterdik. insanlarımız meyhanelerde, barlarda, kahvelerde, kabul günlerinde, sokak başlarında kadınlardan ve erkeklerden konuşadursunlar, birileri Taksimin orta yerinde, küçücük bir salona doluşup "kadınlardan konuşuyor". Ama onlarınki öyle "geyik muhabbeti" türünden değil. Konuşurken tartışan, eleştiren, karşı çıkan hatta başkaldıran türden. Eh artık, kadınlar ve tabii erkekler için çene yor mayı bırakıp kafa yormanın zamanı gelmedi mi?© 33
ÇEVİRİ
Prof. Margaritha Rubino Bertini Çev: Serra Yılmaz
PERSEFONE ÜSTÜNE Daha sonra, Willson daha da ileri gitti ve tiyatroda insanların alışık olduğu zamanı, tempoyu, geleneksel türleri, sonunda da MANTIK BAĞLANTILARI kavramını yıktı, değiştirdi, yeni ve tek bir biçem yaratana dek, 1970'de bir söyleşide şöyle diyordu: "Benim gösterilerimden birine gelen kişi şaşırıyor. Seyirci benim tiyatromun nelere tekabül ettiğini her zaman anlamayı başaramıyor ama önemli değil; doğru olduğunu hissediyorsun, belki tüm kuralları bilmiyorsun ama mimarinin doğru olduğunu hissediyorsun."
a
"Benim gösterilerimden birine gelen kişi şaşırıyor. Seyirci benim tiyatromun nelere tekabül ettiğini her zaman anlamayı başaramıyor ama önemli değil; doğru olduğunu hissediyor sun, belki tüm kuralları bilmiyorsun ama mimarinin doğru olduğunu hissediyorsun."
pe cy
Wilson'un tiyatrosu, her şeyden önce, varoluşun gerçek değerlerini, sorunları, her birimiz için hayatla ölümün aynı anda, yan yana var olduğunu ortaya çıkarıyor. Onun tiyatrosu birinci tekil şahıs olarak yaşanan tiyatro. Açık seçik, klasik ama içinde şu ya da bu şekilde yaratıcının gerçek esininin eksik olduğu bir çok dramadan çok daha güçlü ve acılı.
Sekizinci İstanbul Tiyatro Festivalini, Bob Willson'un PERSEFONE'siyle başlatmak incelikli, cesur ve anlam açısından zengin bir seçim. Piyesin yeniliği ve mutlak güzelliği açısından incelikli bir seçim; Wilson çağdaş tiyatronun zor sanatçılarından biri olarak kabul edildiğinden cesur bir seçim; PERSEFONE, latin şair Ovidius'un iddia ettiği gibi Sicilya'da değil, Antik Grek mitosuna göre, Türkiye'de kaçırıldığından da anlam açısından zengin bir seçim. Ayrıca Türkiye, iki büyük Grek mitosunun başladığı topraktır, bunlar: 1) Troya maceraları ve savaşları 2) Argonotların yolculukları ve Medea'nın öyküsü. Mimar ve ressam, yönetmen ve oyuncu, sahne düzenleyicisi (senograf) ve ışık teknisyeni olan Robert Wilson "tam" tiya trocu türünde ender bulunan, tek örneği oluşturan bir "cins"tir. Texas'ta doğan Wilson, 60'lı yıllardaki bütün A.B.D. avangardı ve LİVİNG THEATER gibi, (yüksekte olan) sahne ile (salonda oturan) seyirci arasındaki geleneksel mesafeyi, duvarları yıkmak için çalıştı. 34
İstanbul'da oynanan PERSEFONE'den yola çıkarak, şunları belirtebiliriz: 1) Wilson tiyatrosunun özel ifade araçları, 2) Wilson'un tiyatrosunda Antik Grek mitoslarına çok sık yer vermesi, 3) Bugün bize avangard olarak görünen, bir TİYATROTÖRE(N)[MlT]'in biçimsel ve klasik olmayan yollarla yeniden oluşturulması; oysa bize böyle gelen bu tiyatro, batı tiyatrosu tarihinin ilk dönemindeki (2500 yıl önceki Grek trajedisine) TlYATRO-TÖRE(N)[MİT]'e ve hatta JAPON NO TİYATROSUNA doğrudan bağlıdır. 1) Persofene, Bob Wilson'un her piyesi gibi belirli bir izlekten yoksundur. Film, televizyon, tiyatro seyircisi öyküsü, izleği olan gösteriler seyretmeye alışır. Oysa Persefone'nin başı, açılımı ve sonu yok. Anlattığı bir öykü değil. Persefone, iki sene önce Sicilya'da, geçen yıl Yunanistan'da sahnelenmişti ama çok farklı ve çok daha kısaydı, İstanbul'da görmüş olduğum bu Persefone, 5 perdeden oluşuyor, aynı şeyler beş değişik tarzda temsil ediliyor. Birinci perdede, bir çoban-şair [the man of red voice (kırmızı sesli adam)] eski Yunanca olarak yazar psödoHomeros'un "DEMETER'E" adlı, 2500 yıl önce yazılmış olan antik metnini söylüyor. Bu dizeler bir masumiyet ve mutluluk dünyasını, Persefone'nin çiçekler topladığı çayırları anlatıyor. Ölüler tanrısı Hades onu aniden kaçırıyor ve annesi Demeter acısını bağırıp haykırıyor. Demeter toprak tanrıçasıdır, Persefone olmayınca da toprak artık meyve vermeyecektir. Wilson'un sahnelerinde 6 oyuncu-dansçı yitirilmiş mutluluğun dünyasını mimle betimliyorlar ama anlatılanı, çoban-oyuncu-
pe cy a
nun söylediği dizeleri temsil eden hareketler yapmıyorlar. Sözler bir şey söylüyor, oyuncular başka bir şey yapıyorlar ve her biri birden fazla rol üstleniyor. Örneğin, "PERSEFONE" haykırışı önce suskun bir haykırış ama sonra kâh Demeter'in ağzında, kâh çobanın, kâh diğer oyuncuların ağzında tekrar lanıyor. Müzik, ışık, dans sözcüklerden ayrılmış, ayrıştırılmış halde. Sözler SES'ten ibaret, önem taşımıyorlar. Yunanca bir dize birbirinden farklı anlarda tüm oyuncular tarafından tekrar lanıyor. Robert Wilson için sözcüklerin önemi yok, önemli olan akılla ya da işitme duyusuyla görülen. Önemli olan yapı, mimari öykü değil. İkinci, üçüncü, dördüncü perdede de çok az ekle meyle birinci perdede söylenen tekrar söyleniyor. Persefone'nin Hades tarafından kaçırıldığı tekrarlanıyor. Eklenen Demeter'le Zeus'un tepkileri ve Persefone'nin şaşkınlığı ve hüznü. Beşinci perdede, sonuçta Persefone'nin 6 ay ışıkta çiçeklerin açtığı yeryüzünde, annesiyle, 6 ay da karanlıkta yeraltında, kocası Hades'le yaşayacağı görülüyor.
2) Herkes gibi Wilson'un da Latin şair OVİDlUS'un dizelerinden tanıdığı Demeter, Antik Grek mitosuyla birçok benzeşm içerire ama önemli bir fark da vardır. Benzerliklerinden bazıları: Hades genç kızı bir anda götürüyor ("it happens so fast" (çok çabuk olur) sözü, latince VELOCITER AUFERT dizesine tekabül ediy or). Fark; kaçırmanın, Wilson'da şiddete başvurulmadan gerçekleşmesi. Biz kızın Hades'in peşinden kendi iradesiyle gittiğini görüyoruz. İlginç çünkü Wilson, antik dramanın çoğu zaman şiddet içeren öykülerini şiddet taşımayan bir biçimde sahneye koymayı daima başarıyor. Aynı şeyi MEDEA'da (1986) da yapmıştı. Yunan dramasında, Medea, barbar kadın, Yunanlı kocasına karşı çocuklarını öldürüyor. Robert Wilson'da, Medea zenci bir kadın, yalnızlığından sıyrılıp törensel bir jestle öldürüyor ki bu jest bütün gösteri boyunca sürüyor; yaşantılarımız gibi uzun ve kaçınılmaz bir kabus söz konusu olan. Persefone'de de önce çan sesleri, kuzu melemeleriyle bir masumiyet dünyası sonra trajedinin var olma gerekliliği var AMA ŞİDDET YOK. Daha önce de ALKESTİS'te (Yunan dramı, bir kadın kocası uğruna hayatını feda eder ve sonra öteki dünyadan, Hades'ten kocasına geri döner) Wilson ışıkla karanlık, ölümle hayat arasındaki karşıtlığı sahneye koymuştu, tıpkı Persefone'de olduğu gibi. İster ALKESTİS'de ister PERSEFONE'de bir kadın dünyada yaşarken ölülerin dünyasıyla da tanışıyor.
pe
cy
a
Sahne üstünde, her şey, her jest (gestus) ayrıştırılmıştır. Görüntü sözcüklerle ÇAKIŞMAZ. İki örnek: İkinci perdede, bütün oyuncuların sesi sahne dışından gelir, replikleri bir başka oyuncu tarafından söylenir. Ama sahne dışından gelen sesle yapılan eylem asla çakışmaz: Persefone sahne dışından kendin den söz ederken, Hades uyurken onu kaçırmak üzere sahnede oyuncunun yüzü sahnede beyaza boyanmıştır, oysa sahne dışında onun yerine replik veren oyuncu zencidir. Wilson siyahla beyazı, ışıkla karanlığı, çifteliği, aynayı seviyor. Bunlara ve başka yollara da başvurarak normal ifade araçlarını değiştirmeyi, tiyat-ro geleneğinin dillerini ayrıştırmayı başarıyor. Bazen, gayet minik bir ayrıntı, bir perdenin ve tüm eserin başıyla sonunu birleştiriyor, örneğin çoban-şairin sürekli hareket eden sol eli: Birinci perdenin sonunda, bir an tüm oyuncular ellerini tıpkı çoban-şair gibi oynatıyorlar. İkinci perd ede, Zeus'un aynı sol eli siyah bir kutuya konmuş ve örnekler böylece sürüp gidebilir... Nasıl hayatta ayrıntıya, marjinal şeylere bakan insanlar varsa, tiyatroda da aynı şeyi yapıp sadece tek bir ele bakabilir insan.
masına dayanıyor.
Wilson'un tiyatrosunun soyut olduğu söyleniyor. Persefone'de, oyun kişilerinin, kendi psikolojileri var. Örneğin, Persefone, ikin ci perdenin ilk dizelerinden itibaren ışığı ve karanlığı, aydınlığı ve loşluğu sevdiğini söylüyor. Ama annesini, çiçek ve renk dolu yeryüzünü özlüyor. Böylece, sanki "bir havaalanında gibi", gerçekten bir yerde olmadan, altı ay karanlıkta, altı ay aydınlıkta yaşayacak. Persefone asla tam olamayan, birbirine karşıt iki dünyaya ait, güvensizlik içinde yaşamaya mahkûm, bir hüzün yaratığı. Tam tersine Hades, yapay ışıkların aydınlattığı karanlık dünyasının doğru dünya olduğu görüşünün verdiği güven içinde yaşıyor. Demeter tamamen acı içinde yaşıyor, haykırışı sürekli ve tekrarlanıyor, sabit fikri sahne dışında İngilizce, sahne üstündeyse modern Yunanca olarak 30 soruyla ifade ediliyor. Yine tekrarlıyorum, dil sadece bir bahane, sözcüklerin önemi yok, önemi olan ses. Persefone'nin ölüler arasındaki yaşantısını temsil eden bütün üçücüncü perde birkaç sözcüğün çaresizce ya da ağırlaştırılmış olarak tekrarlan 36
Antik Yunan mitoslarını Wilson şöyle okuyor: 1) Ölümü tanıma olanağı (ALKESTİS) 2) Ölümü sunma olanağı (MEDEA) 3) Ölümü yaşama olanağı (PERSEFONE) 3) Sonuç: Wilson tiyatrosunun biçimi her türlü geleneksel biçime karşıdır ama tiyatronun antik biçimlerine benzer. Yani tiyatro töre, MİT olarak algılanır, SLOW MOTlON'a, ağır hareketlere dönüş, sessizlik kullanımı, müzik, dans, ışık kul lanımı, ÇOK SAYIDA DEĞİŞİK TÜRÜN KAYNAŞMASI (ki bu, 20. yüzyılda, her tür avangardın düşlerinden biridir). Bütün bunlar, garip bir biçimde yüzyılın başında Avrupa'da yapılan tiyatrodan çok Antik Yunan tiyatrosuna benzemektedir. AMA BİR NOKTA ÇOK AÇIK. Salt biçim tiyatrosu değildir bu; (Yunan tiyatrosu ve NO tiyatrosu da nasıl değilse). Sahnelerin cüreti, koregrafinin zerafeti, biçemin yeniliği ve ironiyi kendine yöneltme yeteneği seyirciye çekici gelmektedir kuşkusuz. Ama Wilson'un tiyatrosu, her şeyden önce, varoluşun gerçek değerlerini, sorunları, her birimiz için hayatla ölümün aynı anda, yan yana var olduğunu ortaya çıkarıyor. Onun tiyatrosu birinci tekil şahıs olarak yaşanan tiyatro. Açık seçik, klasik ama içinde şu ya da bu şekilde yaratıcının gerçek esininin eksik olduğu bir çok dramadan çok daha güçlü ve acılı
Cemal
Aradığımız Tiyatro Çehov, bir notunda şöyle yazmış: "Tiyatromuzla insanlara yalnızca onları nasıl iseler öyle göster meyi başarabilsek bile, onlara yeterince ahlâk dersi vermiş sayılırız..." Bu, kanımca tiyatro aracılığıyla verilebilecek her dersi kapsayabilecek bir söz. Ama bu notta gizli bir uyarı var ki, tiyatronun birincil işlevlerinden birini yerine getirmesinin aslında ne denli zor olduğunu vurguluyor; başka deyişle, insanları nasıl iseler öyle göstermenin zorluğunu! Avrupa'da tiyatronun 19, yüzyıl sonlarına doğru girdiği büyük bunalım da geniş ölçüde bu nedenden yani bu birincil işlevin artık yerine getirilememesinden kaynaklanmamış mıydı? O zamana değin en tiyatro tiryakisi olan çevrelerin bile tiyatrodan ayaklarını giderek kesmeleri, salonların yarı yarıya boşalması, tiyatro sahnelerinde artık kendini bulamaz olmuş bir izler çevrenin tepkisi değil miydi? Ve bunalım, tiyatro alanında da o zaman için insanı nasıl ise öyle kavrayabilmenin en etkin çarelerini sunduğu düşünülen, sanatçıyı insanı anlayabilmesi için bir laboratuar çalışması yapma yükümlülüğü altına sokan doğalcılık (natüralizm) akımıyla aşılmamış
a
mıydı? İnsanlara insanları yine insanlar aracılığıyla göstermek diye özetleyebileceğim tiyatro sanatı, uzun tarihinin her döneminde yukarda sözü edilen ilişkiyi yani sahnedeki insan ile salondaki
cy
insan arasındaki bir tür 'öteki-ben' ilişkisini korumak zorunluluğunu duymuştur. Tiyatronun uzak ve yakın tarihinde başarılı olabilmiş, kendilerini tüm alışılmışlıklarına, yeniliklerine karşın izleyiciye benimsetebilmiş radikal akımlar, aslında bu başarılarını önce o dönemin insanlarını nasıl ise öyle temel almalarına borçlu olmuşlardır. Başka deyişle, 'olan insan' temeline dayandırılmamış, 'olması gereken insan' modelleri, izleyiciye hep kendisine neredeyse başka gezegenlerde yaşayan tipler sergileniyormuşçasına yabancı gelmiştir.
pe
Ahmet
Eğer radikal akımların başırısı böyle bir temele dayanmıyor olsaydı, uyumsuz (absürd) tiyatronun
en katıksız ilk örneklerinden olan "Godot'yu Beklerken", bir Amerikan hapishanesinin çoğunun entellektüel düzeyleri epey tartışılabilir mahkûmlarınca coşkuyla benimsenebilir miydi?
Toplumsal iniş-çıkışlardan yana hiç de yoksul olmayan kendi ortamımızda biz, işte böyle bir Türk tiyatrosu arıyoruz. Hem kendi yazarlarımızın kaleminden çıkma, hem de bizim insanımızı çıkış noktası alan, böyle bir çıkış noktasını kullandığını izleyicisine de duyumsatabilen bir tiyatro arıyoruz. Osmanlı'dan Cumhuriyet'e geçişten kaynaklanma, kendine özgü bir yabancılaşmayı hâlâ yaşayan, 46 yıllık kısa çok partili demokrasi yaşamında üç darbe geçiren, anayasasında ve öteki yasalarında demokratik kurum ve kuralların yer almasına karşın, demokrasi bilincini tam anlamıyla günlük yaşamının doğal, onsuz olunamayacak bir öğesi kılmayı başardığı henüz söylenemeyecek bir toplumda, insanı insana etiyle ve kemiğiyle sergileyen tiyatronun elbet yapa bileceği çok şey vardır. Ama önce kendi insanını nasıl ise öyle göstermeyi başarabilmesi, bunu tiyatroda başkaca amaçladıklarının temeli sayması koşuluyla..©
37
DOSYA
KEYİFLİ BİR DRAMATURGİ SERÜVENİ: "DANTON'UN ÖLÜMÜ" Çamurdan
Semih Fırıncıoğlu'yla birlikte Adana Devlet Tiyatrosu'nda 1990 yılında düzenlediğimiz seminer/atölye çalışmasının ardından, Büchner'in "Danton'un Ölümü"nü çalışma önerisi beni çok heyecanlandırdı doğrusu. "Danton'un Ölümü"nün, çağdaşımız olarak gördüğüm yazarın en sevdiğim ve sahnede dramaturg olarak çalışmak iste diğim oyunu olmasının yanı sıra, on gün süren etkinliğimiz boyunca Semih'le gerek sanatsal ve kültürel birikim, gerekse çalışma disiplini ve takım çalışmasına yatkın olmamız açısından hiçbir sorun yaşamamıştık. "Danton'un Ölümü"nün daha önce yine aynı yönet mence A.B.D.'de radyoya uyarlanmış, birkaç kez de sahnelenmiş olması -oyuna katkım açısından- beni biraz duraksatmış olsa da, öneri o denli çekici ve Adana serüveni o denli keyifliydi ki, öyle fazla düşmeden kabul ettim.
pe
cy
a
Esen
Tasarı genel müdürlükçe onaylanıp yönetmenle anlaşma yapıldığında Semih, New York'a gitmişti bile. Onun uzakta oluşu, sahnenin bize ancak belirli bir süre için verilecek olması benim, zaman kazanmak için, yapım yönetmen liğini de üstlenmeme neden oldu. Bu da yönetmen gelinceye dek en azından oyuncu adaylarının, sahne tasarımcısının, kostümcünün ve sahnede gerekebilecek teknik donanımın hazırlanması demekti. Semih Fırıncıoğlu'yla metin üzerinde çalışmamız, sahneye konacak metni oluşturmamız bütünüyle teknoloji sayesinde gerçekleşti: Fax'laştık. 'Dramaturjik fax'lar' olarak adlandırdığım (!) ve üç ay boyunca süren yazışmalarda oyunu tam anlamıyla
38
didik didik ettik, tartıştık, birbirimize önerilerde bulunduk ama kesinlemelere gitmekten de kaçındık çünkü sonuçta sahne karar verecekti her şeye; her ikimiz de yaptığımızın sahneye yönelik ve ancak yaratıcı ekiple birlikte belirgin lik kazanacak olan bir 'varsayım' olduğunun bilincindeydik. Gerçekten de, doğruluğundan kuşku duyduğumuz birçok nokta, "bir de orada görelim"le beklemeye, daha doğrusu sınanmaya alınıyordu. Ortak çalışmanın ilk adımı oyunla ilgili ayrı ayrı araştırma yapmamız, her birim izin kendi kaynaklarından, kendi yönte mi ve anlayışı doğrultusunda beslenmesi oldu. Ardından metne yaklaşımda olsun, sahne dilinde olsun belirleyici olabilecek belge ve yazı alışverişi başladı aramızda: Büchner'in yaşamı, yapıtları, dönemi, Fransız Devrimi, oyunun geçtiği zaman kesiti ve kişilerle ilgili bilgiler, metinde geçen bölümlerin gerçekliğe uygunluk ları, Büchner ve çağdaş sanat... Hemen belirteyim: Düşüncelerimizin biçimlenmesinde ikimizi de en çok etki leyen, hatta yönlendiren Richard Gilman'la ("The Making of Modern Drama") Herbert Lindenberger oldu. Her iki yazarın Büchner ile "Danton'un Ölümü"ne yaklaşımları, metin çözüm lemeleri, yorumları bizi söz konusu oyuna çeken ve kimi zaman adını koya madığımız birtakım noktalara, belirginlik kazandırdığı gibi, yönetmen/dramaturg ilişkisinin de ortak kodlarını oluşturdular. Aynı zamanda çeviri ile müziği de üstlen miş olan Semih, bir yandan bunlarla uğraşırken, öte yandan birlikte çalışacağımız oyunculardan bekledikleri ni yazıyordu bana. Derken sıra salon-
a
pe cy
Artık sahnelenecek oyun üzerinde çalışmanın zamanı gelmişti. Semih'in çevirdikçe gönderdiği benim ise düzelt tiğim metin üzerinde durmakla başladık işe.
Yine aynı mektupta, hem oyuncu sayısını kabartmamak hem de beklenen kalıplara girmemek için, Danton ile Robespierre dışında, her oyuncunun birkaç rolü birden üstlenmesini düşündüğünü ekler Fırıncıoğlu. Ancak kimin kim olduğu konusunda birtakım 'klasik kaygılara' dalmamızdan çekinir. Oyunun dramaturgisini yaparken bu tür oyuncu trafiğini de öngörmemiz gerek tiğini belirtir. Sahneye ilişkin bir başka tasarısı daha vardır: Sahnenin bir yerine büyük bir makaralı teyp konacak ve gösteri baştan sona bu teybe yapılan ses kaydından oluşacaktır. Bunun da bir yabancılaştırma etmeni olarak algılan masını istememektedir. Ona göre teyp lerin, zaman çerçevelemeleri, her saniyeyi, her sesi acımasız biçimde kay detmeleri nedeniyle yarattıkları bir geril im vardır. Ayrıca, stüdyo kayıtlarında kulaklıkları takıp mikrofon başına geçen insanların son derece dürüst, ağızlarından çıkana olabildiğince yoğunlaşmış, hayran olduğu bir 'tiyatrosal' yanları olmaktadır. 14 Eylül 1990 tar ihli mektup, sahne sıralamasıyla ilgili bana ne düşündüğümü sormakta, sağlam bir dramaturgi için eklenmesi veya çıkarılması gereken sahneleri bildirmemi istemektedir.
pe cy
"...Danton'un belkemiğini oluşturan birkaç çizgi var ve bunlar hem oldukça basit hem saydam hem de birbirinin üstünden atlıyor. Yani kaba öykü çizgisi belkemiği oluşturacak kadar güçlü ve ilginç değil. Öykü fabl'larının en geneli Danton'un giyotine gönderilişindeki aşamalar: Çelişki-Tartışma-SuçlamaSavunma-Komplo-Son... Yapımın belke miğini genel öykü çizgisine oturtmaya kalkınca oyundaki ikincil birimler (Simon, Lucile, Jullie, halk sahneleri vb.), olaya katkıları olmadığı için, destek yerine köstek olmaya başlıyor... Bu genel öykü çizgisiyle çatışmak, sahnelerin sırasını değiştirerek bunu bozmak gibi bir niyetim yok. Arka planda durabilir. Ama benim için önemli olan, düşünce, Epiküryen/idealist tartışması, işin retoriği ve devrim-üstü, insanın yapısıyla ilgili evrensel boyutlar. Bunu ön plana çıkarınca oyunun kurgusundaki orantısızlık, belgesel bölümler, uzun söylevler falan sorun olmaktan çıkıyor, oyun yerine oturmaya başlıyor. Çeviriyi yaparken bu yaklaşıma göre seçim ve sıralama yapmaya çalıştım. Oyunu sokak sahnesiyle açma konusunda emin değilim. Ama çok dolaylı, 'yorum' türün deki epizodlar içinde bu sahneyi, özellik le Marion, Arabacılar sahnesini çok sevi yorum. Ama bunları nasıl bir biçimde, 'mana'lık' yapmadan kullanacağım konusunda tam bir fikrim yok (Sorun 1)
nelerinden derleme bir kolajla kapatmak gerekecek (Sorun 2)."
a
sahne ilişkisinin ayrıntılarına geldi: Sahne zemini kaçıncı sıradan başlayarak rahat izlenebiliyor? Balkonların (Taksim Sahnesi) görüş açısı... Seyircinin sahneye nasıl bir açıdan baktığı, sahne planı ve ölçümleri ayrıntılarıyla irdelendi, amaç sahneyi (oyun) salona göre (seyirci) düzenlemekti.
Dediğim gibi, öykü çizgisi arkada dura bilir ve bir nokta dışında, ön plana alacağımız "tartışma/retorik" düzeyiyle bir sürtüşme olmayabilir. Bir nokta: Çeviride Danton ve tayfasına oynanan komplo bölümlerini koymadım. Bunun kocaman bir delik yarattığının farkındayım ve sona gidilmesini önlüyor. Söz konusu eksiği belki bu perdenin sah 40
"Oyunun özünü oluşturan felsefi karşıtlıkları ortaya koymaktan söz ediyor sun, diye başlar yanıt mektubum. Bunu yapmak için oyundaki kadınların hemen hemen tümünü iptal ediyorsun, ayrıca insan yapısıyla ilgili evrensel boyutları işlemek istediğini belirtiyorsun. Halk sah neleri de çok azaltılmış. Bu durumda ortaya Epiküryen söylemde bulunan ama Epiküryen görülmeyen, çelişkileri olan ama onları sahnede yaşamayan birtakım tipler çıkıyor karşımıza. Epiküryenlik işlenecekse sahnede neden kadınlar ya da tensellik yok ediliyor? Tam tersine, tüm duyusallığı sahneye taşımamız gerekir; yemesiyle, içmesiyle, sevişmesiyle. Aklıma Brecht'in Galile'sinin ilk sahnesi geliyor... Kadınların oyunda yeterli işlenmediği kesin ama onları atmayalım, sahne kur gusu içindeki yerlerini sağlamlaştıralım. Oyunda Robespierre ve takımı ya
Meclisteler ya da toplantıda; Danton'cularsa evde ya da açıkhavada gösteriliyor çoğunlukla. Örneğin bunun üzerine gidilebilir. Senin metninde ilk bakışta görülen (notlarından da çıkarıyorum bunları) salt kavramsal boyutta yapılan bir dizi tartışma; ortada beden yok, insan söylemsel düzlemde var. Notlarında altını çizdiğim ikinci nokta -ki bana göre Epiküryen/idealist karşıtlığından da daha önemli, "insanın yapısıyla ilgili evrensel boyutlar". İşte burada insanla ilgili tüm çelişkiler, zayıflıklar, şaşkınlıklar, ikilemler ortaya çıkıyor. Nitekim metinde vurgulanan bu Epiküryen/idealist tartışmasından çok, karşı karşıya gelenlerin (özellikle DantonRobespierre) sıkışmışlıkları, boşlukta sal lanmaları, kendilerini tarihin gidişine kaptırmaları, neredeyse onun oyuncağı olduklarını hissetmeleri. Kısacası bu 'kahramanların' karşı karşıya kaldıkları Tarihsel Zorunluluk, belki de Tarihsel Görev söz konusu olan. Öyle ki, Tarih/Zaman/Giyotin çarkı her şeye karşın işlemektedir ve eninde sonunda onları dişleri arasında ezip yok edecektir Yapılan retorik aslında çıkmazları, daha doğrusu kuşkuları gizlemek içindir. Retorik'e sığınırlar. Adamov'un deyişiyle, "Retorik'i maske olarak kullanırlar." Diyaloglar ise uzlaşmanın olanaksızlığını ortaya çıkarır, çünkü kodlar aynı değildir, diyaloglar diyalogsuzluğu gösterir, monologlor ise birer sayıklamadır. Bunları anlatmam niye? Epiküryen/ideal ist, Retorik/Eylem çatışmasına benzen bir yaklaşım oyunu zenginleştirir, ana çizgiyi besler, ona boyut kazandırır gibime geliyor. Nitekim Büchner de bu noktalara ağırlık veriyor. Oyunu bir de bu açıdan okuyup düşünürsen sahnede sanki daha rahat, daha çok yönlü çalışabilirsin. Yine aynı bağlamda oyu nun geneline bakarsak sözünü ettiğin ikincil birimler doğru ve bilinçle kullanılırsa oyunun belkemiğini besler, onu belirli bir yere ve zamana tüm boyutlarıyla oturtur. Öteki türlü oyun güdük, zayıf kalır, belkemiği 'kayar'! Kimi yerlerde -sahne gerektiriyorsa- sah nelerin sırasını değiştirmekten, hatta kolaj yapmaktan yanayım; hele böyle epizodik yazılmış bir oyunda bu büyük bir keyif veriyor insana.. Halk çok önemli, iki açıdan: 1) Büchner halka kesinlikle popülist
na yazının sonunda bir sahne sıralaması önerisinde bulunacağım, oyunun amaturgisi konusunda düşündüklerim böylelikle daha iyi somutlanmış olur. ama tabii ki hiçbir şey kesin değil, yanızca bir taslak bu ve son noktasına dar tartışmaya açık. Ayrıca önerdiğim sahneler de kendi içlerinde de kesilip yapılabilir, kolaj yapılabilir.
Ve bu çizgide giden ve hemen hemen on beş günde bir yazılan mektuplar... Oyunun yapısı elverdiğinden, metin ile bir bilmece çözermişcesine ya da kurarmışcasına oynamalar, sahnelerin sırasını -iki yer dışında- değiştirmeden, eklemeler yapmadan. Kurulan ana çatı çerçevesinde, gerek eylem gerekse söylem bakımından pek de işlevi olmayan kişilerin (Paris, Philippeau, Collot d'Herbois...) repliklerinin onlarla aynı görüşü taşıyanlara (Camille, St. Just...) verilmesi... Julie'nin oyunda yer alıp almamasıyla ilgili tartışmalar. Lucile, melodrama düşmeden nasıl kullanılmalı? Makaralı teyp konusunda bir türlü anlaşamama ve son sözü 'sahneye bırakma'. Yapılan düzenlemeler bağlamında sayıları azaltılmış olan oyun kişilerinin trafiğiyle sahnelerin yapısını, geçişleri, dramaturgiyi yeniden gözden geçirme. Doğruluğundan kuşku duyulan birtakım bölümleri bir de oyuncularla sınama kararı. Kostüm ve müzikle ilgili düşünceler...
pe
gösteri biçimine gelince... Ses kayıt seansı" doğrusu hiç hoşuma gitmedi. Ne düşünürsen düşün, ne parsan yap, sahnenin bir yerine ses kayıt araçlarını yerleştirdiğin an oyun nin o sevmediğin (benim ise nefret ettiğim) yabancılaştırma numarasına şecektir. Eğer bunu sahnenin akıp gitmesi, gerilimin yaratılması, hatta tiyaro havasını versin diye istiyorsan o zaman oyuncularına provalar sırasında böyle bir yaklaşımda bulun, onları benzbir atmosfere sokmaya çalış. Üstelik sahneye söz konusu araçları koyduğun da işin içine bir de ardzamanlılık nakronizm) girecektir, haberin ola..."
nemek için, harika bir şey çıktı. Ne olduğu kesin anlaşılmayan, boyutları garip ama dengeli, soyut değil, bir nesne olduğu belli ve ne olduğunu bir türlü çıkaramadığım üçüncü boyut bir neden den 'terör' sözcüğüne cuk diye oturuyor. Robespierre, üstünde lokal spot, elinde bir tomar kâğıt ve yanında büyük, beyaz panoda bu imge. O kadar."
cy a
klaşmıyor. Halkın, kitlelerin yapısını değişkenliği, doymazlığı, bilinçsizliği) m gerçekliğiyle ortaya koyuyor. Aynı manda halk, yukarıda açıklamaya çalıştığım kavramları (Zaman, Tarih, aske, Sıkışmışlık...) vurgulayan etmen den. Halk sahneleri oyunun 'teneffüs' bölümleri olabilir. Diğerlerinin çatık kaşlı, yükseklerde uçan, ölüm kalım runlarının yanı sıra bunlar renk, hareket veriyor yapıta. Denge sağlıyor, kahramanlar ya da ana çizgi kişileri, ne denli statik hatta patetikse, halk o denli lamik, grotesk. Sonuç olarak, kanımca arion sahnesini de, arabacıları da kullanmada hiçbir sakınca yok. Yeter ki ne amaçla kullanacağına karar ver. Bu türden öteki sahnelerden de, yine belirttiğim nedenlerden, rahatlıkla yararnabilirsin. Yineliyorum: Bunlar oyunun renkleridir, birtakım noktaların altını er.
Halk sahnelerinin atmosfer yaratması lıma yatmıyor. Bir de bu sahnelerin ekilerle 'kıssadan hisse' türünden lamlar kazanmalarından korkuyorum" ve yazar Semih. Epiküryen söylem ve lem ile ilgili kaygılarını da şöyle yanıtlar: "Bir ressam arkadaşımın resimlerinde kullandığı bir havalandırma pağı var. Slaydını çektim geçende de-
Ve sonunda sahne. Her oyuncuyla önce tek tek, ardından toplu olarak konuşuldu. Oyuna yaklaşım ve beklentiler anlatıldı, düşünce alışverişi yapıldı. Hazırlanmış olan sahne metni aktarıldı, tartışıldı. Sahne provaları sırasında yönetmen sahnede, dramaturg ise salonda yerini almıştı. Biri o güne dek konuşulup tartışılan, tasarlananları sahnede oyuncu larla sınarken, öteki koltuğa oturmuş seyretmekteydi; sahnede olup bitene bakmakta, yönetmenin oyuncularla bir likte, bir bakıma yeniden önerdiklerini izlemekte, notlar almaktadır. Dramaturg ancak anında çözümlenmesi gereken sorunlar çıktığında, yönetmenin isteği üzerine devreye girmekte, düşünce ve önerilerini iletmektedir. Öteki türlü yapacağı, provadan sonra yönetmenle baş başa görüşmektir: Oyunun ana çizgisi ve saptanan hedef doğrultusunda
provaların gidişi, sahne üstünde bulun muş olan yeni yaklaşımlar, değişiklikler vb. Ertesi günkü çalışmanın, gelişmeler doğrultusunda yeniden gözden geçir ilmesi... Oyuncu/dramaturg ilişkisi de, yönetmen/dramaturg işbirliğine orantılı olarak gelişti. Birtakım sahnelerin çözümünde olsun, oyuncuların rollerine ilişkin sorunlarında ya da akla takılan herhangi bir soruya yanıt aramakta olsun, oyuncular dramaturgla, karşılıklı güven üzerine kurulu yapıcı bir ilişkiye girdiler. Çalışmalar sırasında tabii ki sürtüşmeler oldu, gerilimli anlar yaşandı. Ne ki amaç aynı, niyet de iyi olduktan sonra, hele her iki taraf birbirine güveniyorsa, sorun lar kısa sürede çözümleniyor. Örneğin şu makaralı teyp düşüncesi başından beri rahatsız ediyordu beni. Sahneye çıktıktan sonra, Semih uyarılarımın doğru olduğunu gördü ve tasarısından vazgeçti. Danton'un kendini bırakmış bir kişilik olarak yorumlanmasına da karşıydım ve "Artık devam etmek istemiyorum..." tümcesiyle başlayan tiradını söylerken bir türlü ayağa kaldırtamadım onu, Semih'i caydıramadım. Ama yönetmen oydu ve Danton'u böyle görmek istiyordu sahnede. Ve son söz her zaman yönetmenindi tiyatroda. Oyunun ilk gecesi geldiğinde herkeste heyecan doruktaydı doğal olarak. Çok çalışmıştık, çok zorlanmıştık ve iyi bir iş yaptığımıza inanıyorduk. Buluşmak iste diğimiz seyirci kitlesi 18-25 yaş arasıydı. Bu kesimin dikkatini çekecek miydi oyun? Tepki nasıl olacaktı?.. "Danton'un Ölümü"nü seyircisinin yaş ortalaması 18-25 oldu. Taksim Sahnesi'nin o koca salonu dolup taşmasa da oyun, belirli bir sayının altına düşmeyen, değişik öneri ve yaklaşımlara açık bir seyirci kesimince izlendi. Bana gelince... Bu deneyimle birlikte yapım dramaturgluğuyla ilgili duyarlı bir noktanın doğruluğunu bir kez daha yaşamış oldum: Yönetmen ile dramaturg karşılıklı olarak birbirlerini besledik lerinde, bütünlediklerinde, kışkırttıklarında ortaya boyutlu bir çalışma çıkabiliyor ancak, öteki türlü yapılan iş, rutin bir çalışmanın sınırlarını aşamıyor© 41
DOSYA
ÇAĞDAŞ DRAMATURGİ ANLAYIŞ 110 YAŞINDA İpşiroğlu
İstanbul Şehir Tiyatrosu'nda Hacıbeyof'un 110. doğum günü nedeniyle sahnelenen "Arşın Mal Alan"ın gazetelerde çıkan ilânında Hacıbeyof adının altında "110. doğumgünü" diye yazılı. Bu yazının altında operetin adını, onun da altında "metin, müzik, dramaturji Hacıbeyof" yazısını görüyoruz. İlân ilginç, Hacıbeyof bugün yaşamadığına göre, bu oyunun dramaturgisini nasıl yapmış olabilir? Nedir dramaturgi? Ne zaman yapıldığı belli olmayan bir dramaturgi, bugün geçerli olabilir mi? Bu ilân bir sanatçının kendi yaşadığı dönemde yaptığı dra maturgi çalışmasının bugün de olduğu gibi müzelik bir biçimde uygulandığını göstermiyor mu? Dikkatli bir okuyucu nun hemen gözüne çarpabilecek çok kötü bir antireklâm değil mi bu?..
pe
cy a
Zehra
Günümüzde dramaturgi çalışmasının özelliği, yaşayan, güncel bir çalışma olması, yani oyun metninin günün koşullarına göre yeniden ele alınması, çözümlenmesi, yorumlanması. Eskiden yapılmış bir dramaturgi çalışmasının olduğu gibi aktarılması oyun metininin dondurulması anlamına geliyor. Ayrıca bu gerçekleştirilmesi çok güç, neredeyse olanaksız, çünkü çalışmanın yapıldığı döneme ait tarihsel malzemenin, bel gelerin, video kayıtlarının vb. elde bulun ması gerekiyor. Bu ilân Hacıbeyof'u anmak, onun dramaturgi anlayışını anımsamak, canlandırmak amacıyla veril miş bile olsa, çok sorunsal, çünkü anımsama ister istemez anımsayanın görüşünü içeriyor. Geçmişi olduğu gibi canlandıran nesnel bir anımsama ola
42
maz. Dramaturgi kavramı bugün bizde oldukça sık kullanılan bir kavram. Anca ne anlama geldiği, nasıl kullanıldığı yeterince bilinmiyor. Hacıbeyof ilânı buna çarpıcı bir örnek veriyor. Dramaturginin özü: Yorumlama Günümüzde dramaturginin ne anlama geldiğini kavrayabilmek için kısaca anımsatmakta yarar var: 19. yy.' a değ dramaturg dendiğinde oyun yazarı anlaşılıyor ya da dramaturg yazın ve ti atro arasında bağlantı kuran, aracılık yapan kişi olarak görülüyordu. 19.yy.'ır ikinci yarısında ve 20.yy.'in başlarında tiyatro anlayışının yavaş yavaş değişmesi, tiyatronun yazının egemen liğinden giderek kopması ve yönetmen liğin yanı sıra sahne yorumunun önem kazanmasıyla dramaturg ve dramaturg kavramları da değişime uğruyor. Brech ve Piscator'dan sonra dramaturgide yorumlama kavramı önem kazanıyor. Günümüzde dramaturgi çalışmasının özünü oluşturan yorumlama, çeşitli yaklaşımları, kuralları ya da dünya görüşlerini içerebiliyor. Tarihselliği ön planda tutan ya da bugünün sorunların parmak basan, geçmişte bugünü gören ya da bugünle geçmiş arasında bir denge kurmaya çalışan ya da tersine postmodern bir yaklaşımla çeşitli dönemleri ve biçemleri bir araya getiren değişik yaklaşımlar olabiliyor. Çok sesliliğin geçerli olduğu günümüzde bu maturgi anlayışında da çeşit çeşit uygu lamalara rastlıyoruz. Bizde dramaturgi çalışmasından sözedil diğinde bununla ne denmek istendiği
cy
pe a
pek anlaşılmıyor. Bu belirsizliğin en temel nedeni, yorumlamanın ne olduğunun yeterince bilinmemesi. Yaygın bir görüşe göre sahneleme yorumlama demektir. Sahneye konulan her oyun da bir yorumdur, çünkü oyunu oluşturanların bakış açılarını, düşünceleri ni, içerir. Yorumlamayı çok genel bir çerçeve içine oturtarak alımlamayla bir tutan bu görüşün, kolaylıkla bir kavram bulanıklığına yol açabileceğini düşünüyo rum. Çünkü yorumlama alımlamanın ötesinde bir anlam taşır. Bu nedenle de salt alımlamayla sınırlandırılamaz.
Tiyatroda düşünsellik ve dramaturgi eğitimi Tiyatroda düşünsel bir altyapının oluşturulmasında dramaturgi eğitiminin büyük payı vardır. Günümüzde dra maturgi eğitimi, metin çözümlemesi ve araştırmaya dayanan dramaturgi çalışmalarının ötesinde çalışma alanlarını içerir: Yazınsal tiyatro metinlerinin çok anlamlılığının çıkartılması ve yorumlan ması, okuyucu metin ilişkisi, yazma becerisinin geliştirilmesi, sahne metninin oluşturulması, bilimsel araştırma yöntem lerinin öğretilmesi, sözlü anlatımın geliştirilmesi, tarih bilincinin uyandırılması, disiplinlerarası çalışmalara yer verilmesi, kültürlerarası etkileşime yönelik araştırmalara yer verilmesi, eğitimde tiyatro, çocuk tiyatrosu dra maturgi vb.. Bu açıdan da dramaturgi eğitimi yalnızca dramaturg olmak isteyenler için değil, tiyatro ile ilgisi olan, yönetmen, sahne tasarımcısı, oyuncu, eleştirmen, tiyatro öğretmeni vb. herkes için önem taşımakta. Ancak böylesi bir eğitim bizde ortaöğretimde olduğu gibi yüksek öğretimde de alışılagelen ezberci bilgi yüklemesi sistemine bütünüyle karşı çıkan yepyeni bir yaklaşımı ve programı koşullamaktadır. Bu bağlamda İ.Ü. Edebiyat Fakültesi Dramaturgi ve Tiyatro Eleştirmenliği Bölümü'nde yüksek lisans ve lisans düzeyinde dört yıldır sürdürülen öğretime dikkati çekmek isterim. Yeni yetişen genç bir öğretim kadrosu ve yur tiçinden ve yurtdışından gelen konuk öğretim üyeleriyle sürdürülen bu öğretimde eleştirel ve yaratıcı düşünme ye ve araştırmaya dayanan bir sistem uygulanıyor. Düşünsel bir tartışma ortamı yaratılarak öğrencinin etkin katılımının öngörüldüğü bu sistemde
pe
cy a
Yorumlamanın özü: Düşünsel etkinlik Yorumlama metinli tiyatroda metinle, metnin geri plana itildiği ya da olmadığı oyunlarda ele alınan izlekle, hesaplaşmanın ürünüdür. Anlama, çözümleme ve /sahne metnini oluştura cak bir biçimde/ yeniden kurgulamaya dayanır. Metinli tiyatro üzerine yapılan dramaturgi çalışmalarında oyun metnine çok bağlı bir yorum getirilebileceği gibi metinden uzaklaşılabilir de. Her şekilde sahne metniyle içli dışlı olmak gerekir, aksi halde yorumlamadan sözedilemez. Metnin geri plana itildiği ya da olmadığı deneysel türde oyunlarda metin dışı öğelerin, oyuncunun, mekânın ya da izleyicinin temel alındığı farklı bir dra maturgi anlayışı vardır. Yorumlama da bu bağlamda farklı bir işlev kazanır. Söz gelimi George Tabori'nin tiyatrosunda oyuncuyu odak noktası olarak alan bir dramaturgi söz konusudur. Oyun metni çalışmaların başlangıç noktasını oluşturan bir senaryo niteliği taşıdığından, oyuncunun yorumu doğrul tusunda değişime uğrayabilir. Dramaturginin ne olduğunu kavrayabilmemiz ve Hacıbeyof ilânında olduğu gibi bir yanlışa düşmememiz için yorum lamanın ne olduğunu bilmemiz gerekir. Yorumlama en genel tanımıyla çözüm
leme, irdeleme ve anlamaya dayanan düşünsel bir etkinlik olarak özetlenebilir.
44
alışılagelmiş öğretmen ve öğrenci roller de değişiyor. Her şeyi bilen bir otorite olmaktan çıkan öğretim üyesi, öğrenci lerle birlikte bir öğrenme ve araştırma sürecinin içine giriyor. Böylece çok az sayıda öğrenciyle rutinleşmemiş bir biçimde sürdürülen seminer türü dersle ve proje çalışmaları sürekli bir esnekilik ve değişkenlik içinde birbirini tamamlıyor. Dramaturginin önemini, anlamını ve üniversitede uygulamaya çalıştığımız dramaturgi eğitiminin amacını olabildiğince somut örneklerle geçen yıl çıkan Dramaturgiye Giriş/Tiyatroda Düşünsellik kitabımda (Mitosboyut) açıklamaya çalıştım. Kitab hazırlarken, çalışmamın bu alanda yeni ürünlere yol açacağını umuyordum. Esen Çamurdan'ın bugünlerde yayımlanan dramuturgi çalışması bunun ilk sevindirici göstergesi oldu. Bu tür çalışmaların zamanla artması tiyatromu daki büyük bir eksikliğin kapanmasını sağlayacaktır. İ.Ü. Dramaturgi ve Tiyatro Eleştirmenliği Bölümü'nde şu sırada yapılan ya da yapılması tasarlanan diğer araştırmalar da, bu alanda yepyeni gelişmelere yol açabilir. Burada en önemli birkaç tanesine işaret etmek isterim: izleyicinin dramaturgisi (tiyatro da alımlama boyutu), sanatlararası etki leşim, söz gelimi sinema dilinin dra maturgi anlayaşına getirdiği yenilikler, tiyatroda postmodernizm ve dramaturç anlayışında çözülmeler, çocuk tiyatrosu da dramaturgi vb. Önemli olan tüm bu çalışmaların soyut bir bilgi aktarımı ve derleme niteliğinin dışına çıkması, bu açıdan da tiyatroda düşünselliğe katılım olan özgün çalışmalar olması ve yapıcı bir tartışma ortamına yol açabilmesi. Hacıbeyof'un ilânı gibi bir duyurunun kolay kolay yapılamayacağı bir ortamın pek uzak olamamasını dilerim
DOSYA
"TÜRK TİYATROSU'NUN ANLAŞILAMAYAN ÇOCUĞU; DRAMATURG A. Zuhal
Ergen
Evet, Dramaturg-Dramaturgi özellikle 'Türk Tiyatrosu'nun anlaşılamayan, çözülemeyen 'Tiyatro' içinde bir türlü nereye oturtulacağı bilinemeyen çocuğu!..
cy
a
"Bir oyunun sahneye adımını attığı, seyircisi ile buluştuğu ilk güne kadar kimler devrededir?" diye sorduğunuzda çoğunlukla "Önce yazar, sonra oyuncu ya da oyuncular, yönetmen, dekoratör, kostüm kreatörü, ışık tasarımcısı ve efektör" yanıtını alırsınız. Bilinen, yaygın olan bu.
pe
Peki bu kişilerin arasında "Dramaturg'un yeri nerede?" Oyuncu ile yönetmen arasında mı, yönetmen ile yazar arasında mı, dekoratör ile yazar arasında mı, yoksa bütün bu saydıklarımın arasında bir köprü mü gibi soruları çoğaltmak mümkün.
Dramaturg-Dramaturgi, bu kavramların ne olduğunu ya da ne olmadığını, bu dergiyi alan insanların az ya da çok, bildiğini düşünüyorum. Sağımdaki, solumdaki, öncemdeki ya da sonramdaki arkadaşlarımın ya da meslektaşlarımın yazılarında nasıl olsa bu iki kavramın ayrıntılı anlatılacağını düşünerek size yerleşik olarak bir tek 'Ödenekli Tiyatrolar'da olan Dramaturgların bugünkü durumundan, yapılmayan, belki de yapılamayan Dramaturgi'den söz etmek istiyorum. Ne yazık ki 'Türk Tiyatrosu' henüz bu problemini çözebilmiş değil. Bir prob
lemin çözülebilmesi için önce o prob lemin farkına varmak, bilmek, kavramak, anlamak, sonra da yaşama geçirmek gerekir. BU DA BİRİKİMDEN, EĞİTİMDEN VE SİNDİRMİŞLİKTEN GEÇER. Peki kimdir Dramaturg ve ne iş yapar? Bu sorunun yanıtını "İdeal Olan"ı düşünerek verdiğimizde: - Tiyatrosunun repertuarını belirleyen temel kişilerden biridir. Bunu belirlerken de önerdiği oyunlarda "Neden bu oyun? Ne söylüyor? Kime söylüyor? Metinde sevilen ne? Yazarın söylemek istediği, sizin söylemek istediğiniz, bu ikisinin çakışıp çakışmadığı, söylemek istediğinizi nasıl, kiminle ve nerede söyleye ceksiniz?" gibi soruları sorup, yanıtlarını da verendir... - Gerek Türk gerek dünya tiyatrosunu takip ederek, o doğrultuda ve dengeli bir repertuar oluşmasına katkıda bulu nandır... - Genç yazarların yetişmesine önayak olan, gerekirse onlarla işbirliğine girip, onları yönlendiren, özendirendir... - Tiyatrosunun sanat politikası doğrul tusunda 'Kültür Günleri' hazırlayan ya da o günleri denetleyendir (Gençlik Günleri bunun güzel bir örneği. Şehir Tiyatroları'nın 12 yıldır devam eden ve etki alanının çok geniş olduğuna inandığım ve artık gelenekselleşen bir etkinlik. Ki bu etkinlik önce bir 45
- Gönderilen ya da önerilen, gerek telif gerek çeviri oyunları okuyan ve onları raporlandırandır... - Tiyatronun basın ile ilişkilerini denetleyen ve belki basını da yön lendirendir... - Kitap, dergi, broşür kısaca tiyatronun her türlü yayınının denetimini, yönetimi ni, sorumluluğunu üstlenendir... - Eğer var ise (Ki ne yazık ki var. Bence olmaması gereken ve neden olmaması gerektiği de belki de başlı başına başka bir yazının konusu olan) Repertuar Kurulu ya da Edebi Heyet'ce değerlendirilecek oyunların organizasy onunu yapan ve bu değerlendirmelerin sonuçlarını oyun yazarlarına bildirendir...
Bütün bu çalışmalar bittikten sonra oyuncularla masabaşı çalışmasına geçilir ki bir başka şey, hem de çok önemli bir şey girmiştir devreye; "Oyuncu ya da oyuncuların yaratıcılığı..." Bu sizin yaptığınız çalışmaya kimi zaman artılar, kimi zaman eksiler katan, karşılıklı konuşmaların, buluşmaları, ayrı düşmelerin, belki de kavgaların (elbette ki hoş kavgaların) yaşandığı bir dönemdir. Artık her şey tespit edilmiş, provalar o doğrultuda yürüyecektir... Peki bundan sonraki aşamalarda Dramaturg'a düşen görev ne? Ona düşen görev, saptanan yorumdan sapmaları, kaymaları, uzak laşmaları, kopmaları engellemek. Çünkü o her zaman yönetmenden sonraki 'ikin ci göz'dür. Yönetmenin ve oyuncların içinde bulunduğu coşkulu, heyecanlı, zaman zaman elinde olmadan objekti flikten uzaklaşabilen duygulardan kendi ni sıyırabilendir. Yüreğinden çok, aklının devrede olduğu kişidir... İlk uyarandır... Yönetmen-Oyuncu, Oyuncu-Tekst ve Tekst-Yönetmen-Oyuncu-Seyirci arasındaki köprüdür...
cy
- Eğer bir oyunun Dramaturgisini yapıyor ise; Bu, tekst ile, tekstteki satır ve satır araları ile baş başa kalınan 'anlardır, 'saatler'dir, 'gün'lerdir ve belki de 'aylardır...
'Yorum' bütün bunların doğrultusunda ya da birikimiyle tespit edilir. Bu da daha çok Yönetmen-Dramaturg ikilisinin çalışmasının sonucudur. Buradaki en önemli şey, Yönetmen ile Dramaturgun dil birliği, yürek birliği, akıl birliği ve dünya görüşü birliğini taşıması ve paylaşmasıdır.
a
Dramaturgun önerisi ile çıkmış ve devamında da bir başka Dramaturgun işi omuzlamasıyla bu yıllara gelmiştir).
pe
Burada en önemli şey, tekstin en iyi, en doğru şekilde çözümlenmesi, ameliyat masasına yatırılıp, o ameliyatın en başarılı şekilde atlatılması. Bunun başarılı olabilmesi için, yukarıda da yazdığım sorunların bir kez daha sorulması: Neden bu oyun? Bu oyunla neyi söylemek istiy oruz? Yazar neyi söylüyor? Yazarın söylemek istediği ile bizim söylemek iste diğimiz çakışıyor mu? Söyleyeceklerimizi nasıl, kiminle ve nerede söyleyeceğiz? Bu ve benzeri daha bir sürü sorunun sorulup, yanıtlarının verilmesi gerekir. Bu aşamadan sonra da geniş bir araştırma, soruşturma dönemi başlar, İşte bu dönem de, kimi zaman felsefe, kimi zaman psikoloji, kimi zaman antropoloji, kimi zaman tarih, kimi zaman edebiyat, kimi zaman belgeler, kimi zaman anılar, kimi zaman arkeoloji, kimi zaman mimari gibi bilimin ve sanatın çeşitli dallarının devreye girdiği dönemdir. 46
Bu bölüme girerken 'İdeal Olan' diye başlamıştım. Evet, Dramaturg ve Dramaturgi adına 'İdeal Olan' bu, ama ne yazık ki yazdıklarımın çok azı hayata geçirilmekte, büyük bölümü ancak yazıda, konuşmalarda, panellerde dile gelmekte. Araştırmalara konu olduğunda anlatılmakta, gündeme gelmekte... Kadrolu, ya da yerleşik olarak diyeyim, ödenekli tiyatrolarda olan Dramaturgların Şehir Tiyatroları'ndaki durumunu anlatırken, Devlet Tiyatroları'ndaki meslektaşlarımın-arkadaşlarımın da bizlerden pek farklı bir konumda olduklarını sanmıyorum. Eğer
eksik-fazla her ne ise, bir şeyleri onları da içine alarak anlatırken, onlar adına yanlı şeyler yazıyor isem affetsinler... Ödenekli tiyatrolardaki Dramaturg'ların bugünkü konumuna baktığımızda, onların daha çok 'Raportör'lük yaptığını görürüz. Oyunlar gelir, Dramaturglar onlara olumlu ya da olumsuz raporlarını verir. Genel Sanat Yönetmenleri arada bir size oyun önerilerinizi sorar, siz bütün iyi niyetiniz ve heyecanınız ile öneri lerinizi yaparsınız. Sonra? Sonra bir bakarsınız ki tiya tronuzda o sezon oynanacak oyunların çoğunun adını siz de tıpkı sıradan izleyicinin öğrendiği gibi gazetelerden ya da Genel Sanat Yönetmeninizin bir tele vizyon konuşmasından öğrenirsiniz. Böylesine traji-komik bir durumun neden böyle olduğunun yanıtı elbette ki Dramaturglarda değil! Yönetmenlere gelince; Bir bölümü bütün içtenliği ile Dramaturg ile çalışmayı tercih etmediğini, tekst ile kendisinin baş başa kalmak istediğini söyler ki buna saygı duymaktan, "bu da onun görüşü" demekten başka yapılacak bir şey yok. Bir bölümü de, bence en acıklısı ve kötü olan da bu, sizin adınızı distribisyona yazar, sizinle çalışmak istediğini de büyük bir nezaketle söyler ama bir Dramaturg ile nasıl çalışılacağını bilmez. Dramaturgi ne demektir hiç bilmez. Böyle bir yönetmen ile önceleri bilme den, keyifle başlarsınız çalışmaya, sonra bir 'an' gelir ve "Benim burada ne işim var?" sorusunu sorarsınız kendi kendi nize ve bu sonurun yanıtıyla birlikte de bunun hem mutsuzluğunu, hem acısını yüklenirsiniz... Çoğu yönetmen de sizi oyuncuların karşısında otoritesini sarsacak, onun eksiğini, gediğini ortaya çıkaracak "Küstah, ukala bir öcü" olarak görür. içinden bunları söylerken, dışından "Dramaturgun, Dramaturginin çok önemli olduğunu, bunu çok önemsediğini" söylemeyi de ihmal etmez.! Düşünsel platformda doğruyu bulma
adına oyuna önemli katkısı olan Dramaturg, Dramaturgi ne yazık ki Türk tiyatrosunun önemli bir eksiği olarak duruyor karşımızda ve uzun yıllar da duracak gibi gözüküyor. 'Çağdaş Tiyatro'yu yakalamanın yolu, ilk buluşmadan, oyunun seyirci karşısına çıkacağı son güne kadar zincirin tek bir halkasını koparmamaktan geçer.
pe cy
Son olarak üzerinde durmak istediğim şey; Eğitim. Ne yazık ki çoğu Dramaturg belli bir 'tiyatro' eğitiminden geçmediği gibi, çoğu da "Tiyatro"ya herhangi bir iş gibi ciddiyetsiz ve korkusuzca (Belki de bilmemenin verdiği ataklık!!) yaklaşmakta. 'Tiyatro Heveslisi' olan bu kişiler de yöneticilerce her nedense hemen 'boş olan Dramaturg kadrolarına yerleştirilmekte. Bu da 'Yönetici' konunundaki insanların "Tiyatro" 'Dramaturg' 'Dramaturgi" kavramları hakkındaki bilgilerini, yaklaşımlarını açıkça ortaya koyuyor sanıyorum.
a
Bunun da yolu: BİLMEK, KAVRAMAK, ANLAMAK, İHTİYAÇ HİSSETMEK ve SİNDİREBlLMEK'tir.
İşin en acı yanı, önceleri 'Hevesli' olanlar sonra sonra kendilerini ciddi biçimde Dramaturg olarak görmekte, bu da Tiyatro"ya "Türk tiyatrosu"na zarar hem de çok büyük zarar vermekte gibi geliyor bana.
Umut, Dramaturgi eğitimi veren okulların çoğalmasında. O öğrencilerin ehil ellerde yetişmesinde. Eğitimcilerin ve gerçek Dramaturgların "Tiyatro" adına "Sanat" adına "Güzel ve Doğru" adına mesleklerine sahip çıkmasında... Eğitimsiz, diplomasız doktor, mimar, avukat olamayacağına göre, eğitimsiz, diplomasız Dramaturg da olmayacağı gerçeğinin kavranmasında... Umut, yeni yetişecek eğitimli gençlerde... Yani yarınlarda..©
DOSYA
TÜRK TİYATROSUNDA DRAMATURG VE DRAMATURGİ'NİN YERİ Türk tiyatrosunda dramaturg ve dramaturginin yerinin sorgulanabilmesi için öncelikle bünyelerinde dramaturg bulun duran (çalıştıran demedim!) iki ödenekli tiyatronun (Devlet tiyatroları ve İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatroları) bir sanat işliği olarak masaya yatırılması gerekir. Bence İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatroları ve Devlet Tiyatroları sistemi, uzun süredir, gerek sunduğu ürünler açısından, gerekse yapısal açıdan ağır bir krize girmiş durumdadır. Tiyatro bir kim lik bunalımı yaşamaktadır. Devlet, kuru luş yasasından hareketle bu kuruluşlara bir 'öğretim ve eğitim' görevi yüklemiştir. Oysa bu yaklaşım çoktan geçerliliğini yitirmiştir. Kitle iletişim araçları ulaştıkları yetkinlik ve güç sayesinde toplumu önlerine katmış sürüklemektedirler. Bugünün boşaltılmış toplumu ne süreç ve değerlere, ne de kendi başına kültüre önem veriyor; olsa olsa tek tek olayları önemsiyor. Bu yüz den bu iki sanat kurumunun ürünlerine yaklaşımlarını, sanatın 'estetik değerleri' ve 'içeriği' değil, toplum tarafından izlenme 'sayıları' belirlemektedir. Gerçekten de kültür hayatımızın giderek zayıfladığı bir süreç içindeyiz. Bu tiyatro ların yapısal kriziyle birlikte, gerek örgütlenme ve yönetim tarzı ve ekonomik olanakları, gerekse ortaya koyduğu sanatsal başarı açısından aslında uzun zamandır (iktidarı her ne pahasına olursa olsun ele geçirme çabaları başladığından bu yana) han tallaşmış birer kuruluş haline geldiklerini hiç kimse yadsıyamaz artık.
pe cy
a
Özcan Özer
Her sezon klasik oyunların, çağdaş oyun ların ve bir tutam deneysel tiyatronun karışımıyla oluşturulan repertuvar tarzı, çoktan tarihe karışmalıydı. Oysa bu iki kurumda halen hükümranlığını sürdüren görüş budur. Şehir ve Devlet tiyatrolarında çalışan dramaturgların bu oluşumda hiçbir günahı olmadığını gönül rahatlığıyla söyleyebilirim. Oyunların çoğunun, bazı kesim ve sahne adamlarının arasındaki yabancılığın, sanatsal üretimi doğrudan etkileyecek boyutlara ulaşmasına neden olmuştur. Bu kurumsal yapılar içine yerleşip kalmış sanatçıların büyük bir bölümü de, öyle görünüyor ki, kendilerine asıl önemli soruyu "neden tiyatro yapıyorum?" sorusunu sormaktan çoktan vazgeçmiş durumdadırlar. Oyuncunun, bir dizi zorunluluğu yorum cusundan ibaret olarak görüldüğü, rejisörlerin figürleri olmaktan öteye bir işlevin yüklenmediği bu sanat kuruluşlarında sırf batıda var olduğu için 'istihdam' edilmiş olan münafık 'dra maturg' sınıfına gelince; bu karmaşanın ortasında ne çeşit bir eleman olduğuna sözlük anlamları açısından şöyle yaklaşmak olasıdır: Dramaturg: (Oyun sanatı uzmanı) Oyun sanatını ve uygulayımını bilen, gerektiğinde bu bilgisinden yararlanılan kimse. Bugünkü anlamı ile tiyatronun bilim ve sanat danışmanı.
a cy
tiyatro içindeki işlevleri, Genel Müdür ya da Genel Sanat Yönetmenlerinin yaklaşımıyla doğru orantılıdır. Tiyatroya gönderilen oyunları okumak ve rapor hazırlamaktan başka hiçbir görev isten meyen elemanlar olarak sınırlandırılmışlardır.
pe
Görevleri: - Çalıştığı tiyatro için seyirciyi, tiyatronun olanaklarını ve sanatçı kadrosunu dikkate alarak oyun seçmek ve önermek. - Gönderilen yapıtlar üzerinde, gerekğinde yazarı ile çalışmalar yapmak. -Yeni oyun yazarları bulmak. - Dünya tiyatrosundaki gelişmeleri izleyrek çalıştığı tiyatroya yol göstermek. - Prodüksiyonlarda çalışarak, yönetmene danışmanlık yapmak, ön çalışmalar yaparak oyun yazarı ile yönetnen ve oyuncular arasında köprü kurmak... v.b. gibi çoğaltılabilir. Bu maddeleri, "Araştırmaya dayalı bir repertuvar hazırlamak, oynanacak oyunları çözümsel olarak incelemek anlamını açıklığa kavuşturacak raporlar hazırlamak, oyunun yorumunu saptamak ve sahneye koyucu ile işbirliği halinde oyunu sahneye aktarmak" gibi önemli bir görevle kunlandırmak isterim. Yukarıda sıraladığım görevler bilimsel ve uluslararası anlamda dramaturgun işlevini açıklığa kavuşturmak içindi. Yeniden Devlet Tiyatroları ve İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatroları'nda 'bulundurulan' dramaturglara gelecek olursak:
Kişisel olarak anlaştıkları, dünya ve tiya tro görüşü olarak yakınlaştıkları kimi yönetmenlerle, prodüksiyon dramaturgu olarak, az da olsa çalışma olanağına da sahiptirler. Dramaturg'un yerini ve işlevini tanımla mak için bizdeki uygulamanın ve yaklaşımın bir ölçek olamayacağı açıktır. Bizde egemen olan anlayış ve yaklaşımdan çok, evrensel olan davranışa göre düşünmek zorundayız. Bu bir süreçtir. Tiyatro uzun zaman ister. Hiçbir şey birdenbire olmamıştır. Tiyatro, önemli hareketleri, gelişmeleri ve sonuçları, ancak uzun soluklu olabildiği zamanlarda ortaya çıkabilmiştir. Son birkaç yılda pek çok yönetici değiştirmiş olan ödenekli tiyatrolarda uzun soluk ların olamayacağı görüşünden hareket edersek; tiyatro gibi batıdan devraldığımız parlamenter sisteme duyu
lan güvensizliğin arttığı, toplumun, parti politikalarının ve medya dünyasının ötesinde, demokratik katılımın yeni biçimlerine özlem duyduğu günümüz Türkiyesi'nde tiyatro, parlamento dışı demokrasinin yeni mekânı, belirleyici siyasal ve toplumsal konuların, sadece görünürde değil, 'gerçekten' tartışıldığı bir yer olma özelliğini, daha uzun zaman yakalayamayacaktır. Çok farklı meslek ve vasıflara sahip insanların aynı ürün üzerinde, yani bir oyunun sahnelenmesinde çalıştıkları yer olan tiyatroda, dramaturglar bu talihli buluşmadan, çalışma ve yaşam arasındaki ilişkinin tanımını çıkaracak ele manlar olarak, bir süre daha devre dışı bırakılacaklar gibi. Ne zaman ki, tiyatromuzda sanat ve kurumsal yapı arasındaki başaşağı dönmüş olan ilişki yeniden ayakları üzer ine oturtulur, politikacılar ve popülist yaklaşımlar bizi belirlediği için değil, biz kendimizi engellenmiş ve tiyatro yap maktan yoksun bırakılmış hissederiz, dra maturg ve dramaturgi de Türk tiyatro sunda gereken yeri ancak o zaman ala caktır inancındayım 49
Ahmet
Levendoğlu
"Tiyatrocu" Oldum olası yadırgamışımdır 'tiyatrocu' tanımını. Tiyatronun yaygın alanında yer alan çeşitli uğraşları, işlevleri dümdüz edip teke indirmek gibi bir 'alaturka' kestirmeciliği yansıttığı için, sanırım. Uzmanlaşma bilinciyle yoğrulmuş kültürlerin dillerinde böyle indirgeyici bir tanım olduğunu sanmıyorum. O dillerde tiyatronun oyuncusu oyuncu olarak anılır, yönetmeni yönetmen, yapımcısı yapımcı diye. Ama asıl yadırgadığım belki de 'tiyatrocu' sözcüğünün, aldığı 'cu' ekiyle 'bir malı ya da ürünü satan kişi' çağrışımını yapması (işportacı, manifaturacı, dondurmacı örnek lerindeki gibi), böylelikle tiyatroyu doğrudan 'satışla ilintilendiriyor olması. (Doğal ki tiyatro ürünü de sonuçta bir anlamda 'satılma' durumundadır ama bir yaratı sürecinin son noktasıdır bu.) İlginç ki, öte yandan, 'birleştirici' oluşuyla tiyatronun ülkemizdeki konumu açısından yararlı, giderek gerekli bile sayılabilir 'tiyatrocu' tanımı. Tasarımcısını, ışıkçısını, yöneticisini, gişecisini kapsayabilen bir kavram tiyatroda kaynaşmayı, güç birliğini içerdiği için. Çünkü bu ülkede bugün tiyatronun varlığına ve gücüne her dönemden daha çok gerekseme var. Tüm 'tiyatrocular' da bu güce sıkı sıkıya kenetlenmeli. Siyasal-toplumsal göstergeler ortaya koyuyor bunu: Ülkede açıkça ve pervasızca şeriat provalarına yelteniliyor. 'Milliyetçilik' maskesi altında ırkçı
a
eğilimler alabildiğine pompalanıyor. (T.C. Kültür Bakanlığını üstlenen kişilerin uzunca yıllardır -bir ikisi dışında- bu akımlara yakın duranlar olmaları raslantı da değil, şaşırtıcı da.) Tüm değerlerin ürkütücü boyutlarda aşınımı, 'adalet' kurumu
pe cy
nun ve kavramının siyasa-kolluk güçleri-mafya bağlantıları labirentinde güvenilirliğini tümden yitirme yolunda oluşu, 'insan hakları' konusunda ülkenin karnesinin her geçen gün yeni 'sıfırlarla' dolması, 'göstergelerin' yalnızca bir bölümü. (Şeriat heveslilerinin amaçları gerçekleşecek olsa, tiyatronun yerle bir
edilecek kurumların başını çekenlerden olacağı da ayrı bir gerçek.) Bu karanlık görünümün, bu kötülüklerin karşısına dikilmek tiyatronun işi midir
sorusu gereksiz, kuşkusuz. Bu dikilişin ne ölçüde etki (ve anlam) taşıyabileceğinin
yanıtı da görecelik içeriyor. Kitleleri uyandırmada, uyarmada, etkilemede, yol göstermede 'agit-prop' -kışkırtıcı yoldan, öğretisini çok dolaylı ileten yollara uzanan geniş bir yelpaze söz konusudur. Bu yelpazenin neresinde yer alırsa alsın her tiyatro ürünü (eğer sunulan şey tiyatro ile 'maskaralığı' karıştırmıyor ise) 'insanlığa', 'insanlık durumuna', 'insanlık onuruna' ilişkin kimi şeyler söyler, izleyicinin bu söylemden ne özümseyeceği, söylemin niteliğiyle ve iletim gücüyle olduğu denli, izleyen bireyin donanımlarıyla orantılıdır. Ama, düşünsel ve duyum sal hiçbir etkiye uğramaksızın tiyatrodan çıkılabileceği düşünülemez. Etkisel kıpırdanışın en azını yaşamış olarak tiyatro salonundan çıkan kişi bile olsun, yaşamdaki ya da çevresindeki olumsuzluklara, kötülüklere karşı iki-üç saat öncesin den daha bilinçli ve daha duyarlıdır. Kitleleri etkilemek denirken düşünülen de bir futbol maçındaki gibi kitlelerin bir tüm olarak aynı anda aynı doğrultuda etkilen mesi değil, bireysel etkilenmelerin yüzbinlerce bireye uzanışı, çoğalışıyla varılan kitleselliktir. (Evet, 'yüzbinlerce' yanlış değil. İzleyicimizin sayısal yetersizliğinden hâlâ -haklı olarak- söz ediliyorsa da, tiyatro mevsiminin elverişli bir haftasında ülke genelinde yüz bini bulan kişinin tiyatroya gittiğini gözardı etmeyelim.) Bu noktada hemen söyleyeyim ki konuyu getirmek istediğim yer ülkenin tüm 'tiyatrocuları'nın el ele vermesi, 'birlik ve beraberlik içinde' kötülüklerle savaşması gibi safdil bir özlem ya da öneri değil. Elbet ben de biliyorum ki bu ülkenin 'tiyatrocu-
50
ları arasında eğitim, eğilim, düşünce, anlayış ayrılıkları vardır; yaşlı-genç, alaylıokullu, 'ödenekli tiyatro'cu-'özel tiyatro'cu, (son zamanlarda) 'öteki tiyatro'cukurumlaşmış tiyatro'cu türü karşıtlıklar oluşmuştur; bu ayrılıklar ve karşıtlıklar uyuşmazlıklara, çekememezliklere, kıskançlıklara, ayak oyunlarına, giderek düşmanca davranışlara yol açmıştır, açacaktır. Dahası, bilinir ki, kimi 'tiyatrocular'ca 'tiyatroculuğun' saygınlığını zedeleyen işler yapılmıştır, yapılmak tadır. Bunun ayrıntılarına burada girmeyelim; hem bu yazı kapsamında yersiz kaçabilir, hem yersiz kalabiliriz (yerimiz yetmeyebilir)! Şimdilik, 'tiyatrocu' dünyamızın genel görünümünde yer yer lekeler de olduğu gerçeğini dile getirmekle yetinelim. Nasılsa bu görünümün 'defolarına' gözümüzü çevireceğiz ileride, bu köşeden... Ancak burada şunu da söylemeli ki tiyatroda ve 'tiyatrocular' arasında karşıtlıklar, sürtüşmeler, giderek (bir ölçüye dek) kavgalar doğal karşılanabilmelidir. Değil mi ki bu olgular insan doğasında vardır ve insan doğasının en netlikle yansıdığı yer de tiyatrodur. Değil mi ki 'tiyatrocu' -yine tiyatronun doğasıyla ilintili olarak- hem kendi hem başkalarının gözünde hemen her gün yeni ve çetin sınavlara giren, bu nedenle de hem kırılganlığa eğilimli ama hem de yarışmacılığı elden bırakmama gibi çelişkili konumlan bir arada yaşayan kişidir. Kaldı ki karşıtlık ilerlemenin, yeni ufuklara yönelmenin ateşi, barutudur. Tiyatro da, tiyatrocu' da onunla 'beslenir'. Demek ki 'tiyatrocu'yu olumsuzlayan -bir bölümü gerekçelendirilebilir- çokça olgu
a
var... Ama gelin şimdi bakış açımızı genişletelim; 'tiyatrocu'yu toplumsal dokunun
içinde gelen güçleriyle/dinamikleriyle kıyaslamalı bir tartıya oturtalım: Siyasetimizin
cy
utanmayı unutmuş, yüzsüz, düzeysiz, tutarsız, toplum yararları kavramını def terinden silmiş kişilikleri yanında nerdeyse bembeyaz kalmaz mı bizimki?
Medyamızın, asal işlevinden günbegün uzaklaşan, okuruna bilgi-düşünce ile değil tabak-çanakla ulaşan, 'rekabeti' 'birbirini boğma' savaşı düzeyine indiren
perişanlığı karşısında erdemli ve onurlu kalmaz mı 'tiyatrocu'? Türkiye'nin belki en yaygın dinamiği olan futbolun 'barış-kardeşlik içinde yarışma' özünü tam tersine
pe
çevirmiş, yöneticisiyle, yazarıyla, yandaşıyla bir ilkellik çukurunda debelenen
görünümüne bakıldığında 'uygar' sayılmaz mı tiyatro insanı? Örneklenen alanlar daki ortak özellik, insanlık değerlerinin un ufak edilmiş olması. Evet, yaşamımızı kuşatan çürümüşlüklere kıyasla tiyatromuz ve 'tiyatrocu'muz insanlık değerleri açısından 'aklar' sayfasında yer alır kuşkusuz. O değerleri kolay kolay yitirmez, çünkü tiyatro 'tiyatrocu'ya da, onunla buluşturduğu izleyiciye de 'insan olma' gereğini anımsatır, usanmadan. Sahne üzerinde yaratılan dünya ya da 'oyun' bittiğinde ve 'yaratan' ile 'izleyen' bütünleştiğinde, bu bireşimin coşkusu olan alkış ortalığı kaplarken her iki yandakiler insan olmanın ayrıcalığını yaşar; bu duygu ile yıkanır, arınır. 'Bizim yandan' olanlar da yalnız oyuncular değil, tüm tiyatroculardır doğal ki. İşte bu insanlar -uğraşlarının doğasının da getirdiği- kimi çelişkiler ve yanlışlar içinde dönebilirler ama onların eli bilinçli kötülüklere varmaz, Çünkü tiyatro ışıktır, aydınlıktır, aydınlanmadır. O aydınlığın karanlıkları delecek güçte olmasına bugün her günden daha çok gerek var çünkü karanlıklar hiç bugünkü denli kuşatmadı bizi. Karşıtlıklar, uyuşmazlıklar varsın olsun. 'Tiyatrocular' yalnızca tiyatronun onlara armağan ettiği 'insanlık onuru' paydasında birleşsinler, karanlıkları yırtmada çok, çok uzun yol alırlar. Öyleyse, haydi 'tiyatrocular'.. 51
SÖYLEŞİ olarak değerlendirilebilir.
Amaçların ulaşılmazlığı korkutucu değil güç veri cidir ve tiyatro adına har canan çabaların sonuçsuz kalmaması için güç gerek li. On dokuz yıl önce sap tanan amaçlar, Kocaeli'ye bir sahne kazandırmakla kalmamış, tiyatroyu bölge halkının vazgeçe meyeceği bir konuma ulaştırmış. Tiyatroya olan bu yakın ilginin kaynağının güleryüzle yaklaşım olduğunu savu nan Kocaeli Bölge Tiyatrosu Genel Sanat Yönetmeni Burhan Akçin, söylemek istenilenlerin söylenmesi ve algılanması konusunda oyuncuların ve izleyicilerin çok fazla yol katettiğini belirtti.
Karadeniz Tiyatrolar Birliği ve
a
Kostüm ve sahne tasarımlarını gerçekleştiren insanlardan, bölgenin farklı tiyatroların yararlanması, yönetmen ve oyuncu eksiklil lerinin bir merkez tarafından saptanıp giderilmesi çalışmalarının hız kazandığın belirten Burhan Akçin, bu yolla elde edilmesi amaçlanan gerçeğin Anadolu halkının sanatsal beklentilerini saptayıp uygu layabilmek olduğunu belirti yor. Kurulması gereken sağlıklı ilişkilerin tiyatroları var olma çabası içine sokma yacağını da ekliyor.
Kocaeli Bölge Tiyatrosu Savcılıoğlu
pe
On dokuz yıl önce dernek olarak çalışmalarına başlayan Kocaeli Bölge Tiyatrosu, kişisel girişimlerle bugünkü niteliğini oluşturmuş. Bölge tiyatroları, tiyatroyu yaygınlaştırarak kentin varoşlarına taşımak, sonra kendisine yakın bir kentle işbirliği yaparak zincir oluşturmak ve diğer kentlerle bağlantılarını güçlendirerek, bu zinciri genişletmek amacında olan gruplar olarak tanımlanabilir. Bölgesel Tiyatrolar, işin deneysel ve araştırmacı yanını önplana çıkaran, aktarımcı bir tiyatro olmak için çaba gösteren bir yapıya sahiptir.Önce kendisine, ardından yakın çevresine ve bölgesine tiyatroyu ulaştırmak anlamında çalışmalar yapan grupların 52
genişletilmesi mümkün ola bilir. " Burhan Akçin'e göre yürür lüğe girmeyen yasa tasarılarına karşı, sivil toplum kuruluşlarının örgütlenmesi gereklidir.Bu örgütlenme dernek çalışmalarıyla gerçek leşebilir. Tam bir sonuç alınabilmesi için derneklerin çoğalması ve merkezi bir sis temle bütünleşmeleri gerekse de, bunun için Kocaeli Bölge Tiyatrosu'nun titizliği yeterli olmamıştır. Bölge tiyatroları çoğalamadığı zaman, profesyonel leşme ve bireysel yaklaşımlar baş göstermiştir. Bu duru mun giderilmesi gerekliliğine inanan Kocaeli Bölge Tiyatrosu'nun ileriye dönük planları arasında çalışmalarını bir vakıf olarak sürdürmek bulunuyor. Çalışmalarındaki niteliğinin olumlu yönde gelişmesi varoluş mücade lesini farklı bir sıfatla sürdürmek isteyen bir grubun olağan evreleri
cy
Nevra
ciddi sorumluluklar üstlendik leri de bir gerçek. İstikrarlı, düzeyli ve kalıcı olma konusunda titizlenmelerinin bu sorumluluğun bir gerekliliği olduğunu bilmeleri de gelişimlerini hızlandırıcı bir etmen. Burhan Akçin, Bölge Tiyatroları yasa tasarısı için Muhsin Ertuğrul'un girişimlerinin sonuçsuz kaldığını belirtirken iste nilenin, hükümete ve Kültür Bakanlığına alternatif bir ti yatro oluşumunun sağlan ması ve tiyatrocular yasasının önemsenmesi olduğunu da sözlerine ekledi. "Bu yolla elde edilen yasal gelişmelerin tamamlanması bu gelişmeyle elde edilecek sonuçların, Bölge tiyatrolarının çalışmalarına destekleyici ve yönlendirici bir etkisi ola caktır. Özellikle ödenek ve vergi muhafiyetleri konusun da desteklenmeleri ile çalışmalarının ve eğitim lerinin sınırlarının
Tiyatronun değişken dünyasının bir parçası olması isteğinin Anadolu'daki tiyat rocular tarafından benimser diğini belirten Kocaeli Bölge Tiyatrosu Genel Sanat Yönetmeni Burhan Akçin bölge sanat yaşamını olum suz yönde etkileyecek her türlü girişime karşı olduklarını belirtiyor. "Karadeniz'de Tiyatro" pane linde bu yaklaşım şöyle ele alınmış: Ülkemiz tiyatrosunu gelişmişlik düzeyinden haber dar eden, oynadıkları oyunla bölgemiz kültür düzeyini olumlu yönde etkileyen orga nizasyonlar bölge halkı ve ti yatrocular tarafından destek lenecektir. Bunun dışındaki girişimler istenilen izleyici potansiyeline erişemeyecek tir. Çünkü bu durum bir protesto niteliğinde olacaktır. Tiyatronun güleryüzlü olma zorunluluğunun üzerinde önemle duran Burhan Akçin Kocaeli izleyicisinin katılımcılığının bu yöntemle istenilen düzeye geldiğini tekrarladığında, aslında güleryüzlü olmanın düşünce lerden ödün vermek
a cy pe
anlamına geldiği düşünülse de, atılacak ilk adımların bu içinde olması gerekliliğinin açınılmazlığını vurguluyor. Anadolu izleyicisinin tiyatroya yaklaşımındaki hassiyeti yönlendirmek tiyatroya yakınlaştırıcı, bağlayıcı yöntemler bulunarak kapılmalıdır ki, ileriye dönük projeler katılımlarla desteklensin."
Anadolu'da tiyatronun eksik linin hissedilmesi ve turne pogramlarındaki oyunlarının istenilen düzeyde olmayışından kaynaklanan koyurucu tiyatro talebinin derilmesi için ciddi anlamda bir birliğin oluşması gerekliliği ortaya çıkınca, Karadeniz tiyatrolar Birliğinin oluşum
evresi hız kazanmış. 1996'da Anadolu'da tiyatro adına gerçekleştirilmesi gereken dayanışmanın gelişim süreci tamamlanmış ve Bölge tiyat rolarının ileride birleşerek bir konfederasyon olmaları için çalışmalarının yapılmasına karar verilmiş. Amaçlanan, bölgesel dayanışmanın oluşmasıyla ortaya çıkan sonuçların doyurucu olmasını sağlayarak, tiyatroda bekle neni saptayıp gerçekleştirme çalışmalarına girişmek . Çocuklara ve gençlere tiyatro eğitiminin ulaştırılması konusunda titizlik göstermek le tiyatro bilincini oluşturmak ve kültürel gelişime katkıda bulunmak hedeflenmiş. Anadolu insanının sanatsal açlığını gidermenin
"Azizname 95" oyunundan bir sahne.
beraberinde getirdiği sorum lulukların gözardı edile meyeceğini belirten Burhan Akçin, oyun seçiminden sah nelemeye kadar geçirilen evrelerde bu durumun baz alınarak çalışılması gerektiğini de vurguluyor. Burhan Akçin, Aziz Nesin'in yazdığı Yücel Erten in düzen lediği Azizname '95 adlı oyunla sezonu açmanın öne mini vurgularken, oyunun, anlaşılması gereken mesajlar la dolu olmasının dışında Aziz Nesin'in sahip olduğu bilincin izleyiciye bir kere daha aktarılmasının tiyatronun misyonu olduğuna işaret ediyor. "Uluslararası bir mizah ustasının yıllardır anlatmaya
çalıştığı her şeyin hakkı veril meli ve saptırılmamasına, doğru yorumlanmasına çalışılmalıdır." Burhan Akçin, hüzünlü doğruların güleç yüzlü anlatıcısı Aziz Nesin'i anlamadan anlatmanın imkânsızlığı üzerinde önemle duruyor. Bölge halkına bölgesel bir dayanışmayla sunulan her imkan özverinin ve idealizmin bir simgesi olarak algılanıyor. İstanbul izleyicisinin tanık olduğu tiyatroda çok sesliliğin Anadolu halkı tarafından aranması Kocaeli Bölge Tiyatrosu gibi tüm bölge ti yatrolarını harekete geçirmiş, çalışmalarında profosyonelce hareket etmelerini gerekli kılmıştır
53
Kelly Parsley ve Molly Maxner, 10-25 Eylül tarih leri arasında Aksanat'ta "Modern Dans Teknik, Doğaçlama ve Koreografi" adlı bir atölye çalışması gerçekleştirdiler. Vücut araştırması niteliğindeki bu çalışma, yalnızca M.S.Ü Devlet Konservatuarı Modern Dans Dalı öğrenci lerine değil, dansın tadını çıkarmayı yeni öğrenen lere de açıktı. Türkiye'ye bundan önceki iki gelişlerinde hem böyle bir atölye yürütmüş, hem de "Ankara Modern Dans Topluluğu" ve "Dans Fabrikası"yla beraber birçok eser üretmişler. "Dans Fabrikası"yla bul dukları " o farklı, rastlan mamış" bedensel anlatım" 7 Kasım'da Afife Jale Sahnesi'nde izlenebilir.
Bir Dans Atölyesinin Ardından
a
SÖYLEŞİ
pe cy
"Birey Olarak Dansçı" Ve Daha Birçok Şey
Öykü
Potuoğlu
Kelly ve Molly ile Aksanat'taki atölye çalışmasında tanıştıktan sonra peşlerini bırakmayıp Dans Fabrikası'yla yaptıkları provaları izledim. Benim için çok keyifli öğretici bu üç haf tanın ardından, atölyenin kapsamı, doğaçlama, "birey olarak dansçı" ilkesi, dans tiy atrosu, teknik ve stil arasındaki fark, mekân-vücut diyaloğu, kontak doğaçlama, en son koreografileri ve plan ları üzerine konuştuk. Atölye çalışmanız oldukça keyifliydi. Önce, o iki hafta için teşekkür ederim. Dans tekniğiniz ve genel olarak 54
çalışmalarınız, koreografilerinizden biraz söz eder misiniz?
Kelly- Bizim dans çalışmalarımız, araştırmalarımız daha çok her hareketin gerekliliğine, yani amaca hizmet etmesini sağlamaya yönelik. Örneğin balede, sahne enerjisini yük seltmek için harekette uyum, gösterişli bir havada dönüş ya da fiyakalı bir sırt dönüşü kullanılabilir. Biz, sınırlı bir hareket dağarcığı kullanmak yerine farklı, rastlanmamış bir bedensel anlatım arıyoruz.
Molly- Klasik bale tekniğinden yer yer fay dalanıyoruz ama çalışmalarımızı tanımlarken baleye karşılaştırmak, o
kadar da gerekli değil.
Kelly- Bizim için önemli olan, dansçıyla bir birey olarak çalışmak, onun çalışmaya getirdiklerinden, kendi bagajından yola çıkmak. Bu "birey olarak dansçı" ilk enizi, Türkiye'deki koreografilerinizde ne kadar uygulayabiliyorsunuz?
Kelly-Ankara'da MDT ile çalıştık ama istersen, sonun cusundan yani Dans Fabrikası'yla yaptığımız üç koreografiden söz edelim biraz. İlki, "Ay Işığı Sonatı" eşliğinde bir düet. Adı "Sana". İki kadın, çok sakin/berrak dans ederek "sahici" bir ilişki kuruyorlar, izlerken, dans ettiklerini fark etmiyorsunuz bile.
Molly- Gelişigüzel, gündelik hareketler değil bahsettiğimiz. Elbette ki, her hareket anlam yüklü ama aşırı dramatik olmaktan çok insani. Bunu biraz açar mısınız?
Kelly- Çok somut değil aslında, birebir durumlar yok Belirli bir ana fikirden yola çıkmadık. Daha çok dansçıların birden çok durun yaşamasını istedik. Böylece seyirci de kendi tepkisini oluşturabilsin. istediği bir devinimle, o devinimin anlattığı durumla bağlantı kurabilsin. Karşıtlık, uyum, bu konseptlere uygun değişik dokunuşlar bulmaya çalıştık. Bunu besleyen geniş bir duygu/aksiyon yelpazesi var: Saldırganlık, destek verme, okşama. Molly- Ne tam bir hikâye, ne sadece iki insan arasındaki ilişki ne de yalnızca vücudun
a
pe cy
Molly- "Kendini İfade Et" adlı üçüncü parçada ise, dansçıların kendi duygusal belleklerinden yola çıktık. Her dansçı, doğaçlama yaparak yaşadığı kayıp, güven vb. gibi duyguları ifade eden bedensel bir anlatım buldu. Buldukları "anlamsız" sözcük leri bir jest ya da hareketle eşleştirdiler yani hareket ederken konuşmayı seçtiler. Mimik çeşitlemelerine yoğunlaştıkları bu çalışma, bence, metin ve hareketin oldukça sıradışı bir bileşimi.
Kelly- Kendilerine "dans tiya trosu" diyenler, bence hareketi dışlayan sembol tiya troları. Bu tip gösterilerde amaçlar ve terimler, fiziksel ifade edilmiyor, sanki yalnızca düşünceler seslendiriliyor. Bedensel ustalığa hiç yer ver meyen bu örneklere sadece tiyatro denilmeli, dans değil. Aslında, iyi oyuncu aksiy onuna ilişkin fizikselliği araştırır. Çoğu dans bir amaca yönelmiyor ve aksiy onu kaybediyor. Birçok oyun da vücudu unutuyor.
pe
Kelly- Bu son parça aralarında en komik, eğlenceli olanı, nerdeyse absürdün sınırlarında dolaşıyor. Aslında istediğimiz, seyircinin bu parçaları anlamaları değil. Entelektüel bir iletişimden çok, onların bu üç çalışmada ki fizikselliği yaşamalarını istiy oruz. Basit, temiz bir fiziksel lik. Böyle bir seyirci katılımının, çalışmalara berraklık kazandıracağına inanıyoruz.
Seyrettiğiniz "dans tiyatro ları" nasıldı?
Peki, çalışmalarınızı, dans tiy atrosu olarak nitelendirebilir miyiz; örneğin 'Kendini ifade Et'i? Tanımlamak zorunda kabaydınız (şuandaki gibi), dans tiyatrosunu nasıl tanımlardınız? Kelly- Dans tiyatrosu nedir? Genellikle, teatral olanın dansla birleşmesi olarak görülüyor. Bu da teatral olan la, dansı çok iyi tanımlamayı gerektiriyor. Öyle ucu açık olacak ki, bu tanım, birçok 56
Emin değilim. Kelly- Bu tabloların öyle ince düşünülmüş bir bütünlüğü var ki, en ufak parçayı bile söküp alamıyorsun. Öte yanda, dans tiyatrosu kolaylıkla parçalanıp, bölünebiliyor. Molly- Pina Bausch gibi dans tiyatrosu ustaları da var ama. Kelly- Evet, DV8, Strange Fish vb. DV 8'de fizikselliği mekân konuşturur. Bedensel ifadeyi, mekânın üstüne oturtmak yerine mekânla söyleşerek kuruyorlar. Pina Bausch da mekânı böyle aktif kullanıyor. Peki ya Türkiye'de? Kelly- Aydın Teker"in müzedeki çalışmasında da benzer bir şey var. "Sahici" mekân-vücut diyaloğu sayesinde aksiyon ve amaç güçleniyor.
a
Kelly- İkincisi ise "Uykusuz". Bunu bir "uyum, birliktelik araştırması" olarak görebiliriz. Bir yön, tempo, hız, aksiyon ve hareket niteliğinde bir bir liktelik sağlıyor. Yani ortak amaçları onları birleştiriyor.
çeşiti var çünkü... Bedensellikle kurulan ilişkiler, aksiyon dönüşümleri ve karakter araştırması üzerine yoğunlaştığımız için, biz de bu geniş yelpazenin bir ucun da yer alıyoruz. Karakter araştırması derken, bir dansçının parça boyunca bütünlüğü olan bir karakter canlandırmasından söz etmiyorum. Farklı birçok duygusal durum gelişiyor, bununla bağlantılı olarak birçok karakter. Dansçının ifade ettiği çelişki, çözülme, fark etme ve özdeşleşme, yaşadığı duygusal evrelerden birkaç örnek. Çalışmanın bütününde "şu teatral olan, bu da dans" diye ayırmak çok zor. Hatta, nerdeyse olanaksız.
cy
hareketleri, belki de hepsi.
Hazır bu mekân-vücut diya loğundan söz açılmışken, siz dans ederek mekânı nasıl kul lanıyorsunuz? Hiç onu dans partneriniz olarak görüyor musunuz? Molly- Ben görmüyorum ama çoğunlukla Kelly görüyor.
Molly- Örneğin, bir koreograf ilginç bulduğu ama koreografinin bütünüyle ilgisi olmayan bir şeye kafayı takıyor, kırmızı ayakkabılar gibi. Ona bu seçiminin bütüne hizmet etmediği, sırıttığı söylense bile ısrar ediyor.
Kelly-Aslında değişiyor. Bazen eşim oluyor, bazense içinden sıyrılıp kendime yer açıyorum. Bazen yalnızca aksiyonumu destekliyor. Mekânla konuşmak, bizim çalışmalarımızın çok vazgeçilmez bir parçası. Mekânı, koregografinin yaşayan bir parçası olarak görmek, dansçıyı "sahiciliğe" sürüklüyor. Koreografiyi yaşamalarını sağlıyor.
Kelly- Michaelangelo'nun tablolarının hikâyesini bilir misin?
Molly- Bunun dışında bence dansçı nasıl dans ettiği müziğe, onu dinleyerek saygı
gösteriyorsa, mekâna da aynısını yapmalı. Farklı insan lar farklı ilişkiler kuruyor mekânla; bazen yalnızca duy gusal, bazen daha somut, bazense mimari. Dans ettikçe, kendi saygı gösterme yolunuzu keşfediyorsunuz. Mekânın önünde eğilerek söze başlamasına izin veriyor sunuz. Aksanat'ta aynı mekânın için deki diğer vücutları algılamayla ilgili birçok egzer siz yaptık. Kelly- Evet, çoğu çalışmanın amacı kişisel alandan mekân uzanarak bizim dışımızdaki elleri ve kolları fark etmekle ilgiliydi. Nasıl koku alma duyumuzu geliştiriyorsak, görüş alanımızın dışında olar bir eli görmeyi (hissetmek anlamında) de öğrenebiliriz. Diyelim ki, elimi sırtıma doğru uzattım. Yalnızca kendiminki ni değil, bana yaklaşan başka bir eli de hissedip onun ağırlığını, beraber hareket ederken o ağırlığın ikimize sağlayacağı imkânları tahmin edebilirim. Bir egzersizde, bir taraf kolunu tamamen rahat bırakıyor ve ağırlığını hisset meye çalışıyor, diğer taraf İsı bu ağırlığı paylaşmanın yanı sıra nasıl kullanacağını düşünüyor. Kas kullanımını çeşitleyen, hiç kullanmadığı kaslarını esneten dansçı, yen enerji düzlemlerinin tadını çıkarıyor. Bu, kontak doğaçlama olara adlandırılabilir mi? Kelly- Evet, adından anlaşılacağı gibi kontak doğaçlama, yeni yani az denenmiş kontak kurma yol ları keşfederek doğaçlama yapmaktır. Esas olan, yalnızca karşındakinin ağırlığını hisset mek değil de o ağırlıkla hareket etmek. Bir ağırlık
pe cy a
Kelly- Böyle hareket etmek, vücudun aklını kullanmakla ilgili. O anda, fazla enerji har camadan ya da cimrilik yap madan gerekli olan, doğru miktarı bulmayı amaçlıyoruz.
Kelly- Her dans tekniği aynı değil, tabii ki. Başka bir teknik, dansçının sesini bastırarak elindeki vücudu kendine uymaya zorlayabilir. Kendine özgü vücut anlatımı, tekniğe yenilebilir.
Anlamıyorum; bazı dans teknikleri çok özgür kılar, bazıları da kişisel ifadeyi engelleyebilir mi demek istiy orsun ?
pe
Atölye çalışmasında mekânvücut diyaloğu, birbirini algılama dışında nelere yoğunlaştınız?
Kelly- Teknik yoluyla kendini bilen, öğrenen bir vücut, diğer bedenleri de fark etm eye başlıyor. Her vücudun farklı esneklekleri, gücü, korkuları, dolayısıyla da farklı bir hareket yelpazesi var.
Kelly- Ritm, zamanlama, jestle uğraştık. Bizim için önemli olan çok yönlü dansçılar yetiştirebilmek. Atölyedeki öğrencilerimizi olabildiğince farklı durumla, hareketle karşı karşıya bıraktık ve yavaş yavaş kendi seçimlerini yapa bileceklerini -özellikle de koreografide- gördüler. Yalnız Türkiye'de değil, her yerde dans öğrencisine kendi vücudunu araştırma, keşfetme yerine ona söyle neni harfi harfine yapması öğretiliyor. Öğrencilerimize, fizikselliğin ya da vücuda ait olanın yaşamsallığını keşfed ince akıllı, canlı seçimler yapa bildiklerini gösteriyoruz. Molly- Onlara sunduğumuz 58
en ince ayrıntıyı düşünüp gerekirse, dansçının eklemiyle de uğraşıyor.
tekniğimiz, dans ederken kendimize yalan söylememi üstüne kurulu.
Kelly- Bu noktada, teknik ve stil arasındaki farkı görmek gerikiyor.
Kelly- Bu seyirciye karşı da dürüst olmamızı sağlıyor.
Molly- Doğru. Trisha'nınki bir stil. Dansı, onun resim yapma şekli. Bu farkı biraz açıklar mısınız? Kelly- Teknik, bir hareketi yap manın en ekonomik ve güvenli yolunu bulmaktır. Hesaplı bir mekaniktir. Örneğin, "şu dönüş için, pelvisin şu pozisyonda olmalı". Teknik budur. Trisha örneğinde ise, stil tekniği doğurmuştur. Molly- Martha Graham, Balanchine da öyle.
a
Molly- Bir de genellikle elimi zle dokunuruz, elimizle ağırlık hissetmeye çalışırız. Kontak, vücudun diğer bölgelerini, ağırlık taşıyabildiklerini keşfetme imkânı sağlar. Pelvisinizi kullanmayı öğrenirken kemiklerinizi ayarlıyorsunuz. Dolayısıyla, diğer vücudun ağırlığını kaslarınızla değil de omuriliğinizle taşıyorsunuz.
dans tekniğinde de bu esnek lik var. Tekniğimizi öğrendik lerinde, doğaçlamada ya da yeni bir ifade arayışında bun dan faydalandıklarını görüy or. "Teknik, beni kısıtlı bir hareket dağarcına zorlamıyormuş; vücudumu usta ve zekice kullanmamı sağlıyormuş" diyorlar. Bu, olası sakatlanmaları engelley erek, vücutlarını araştırmaların ve hareketin çeşitlenmesini kolaylaştırıyor.
Kelly- Dans tekniği ve stil oldukça iç içe, birbirini besleyen fakat yine de ayrı şeyler.
cy
diğerine nasıl etkiyor, hareket halinde ağırklık nasıl değişiyor, dönüşüyor, karşıt denge nasıl kuruluyor, eks eniniz nerde. Tüm bunlar, özellikle de ağırlık dağılımını fark etmek oldukça matem atiksel aslında ya da yaşayan fizik dersi.
Kelly-Trisha Brown örneğini vereceğim. Her hareketi spe sifiktir. Öyle ki, serçe parmağınız bile koreografinin bir parçasıdır, değiştirilemez. Bir arkadaşım Trisha'yla çalışmaya başladığında hiç seçim hakkı olmadığını gör erek düş kırıklığına uğramıştı. Bu çok katı, hiç esnemeyen koregrafinin içinde zamanla kendi sesini bulabildiğini söylüyor. Molly- Çok sıkı, denetleyen bir yaklaşım da yol açabilir, özgür bırakabilir. Özellikle de, Trisha Brown'ınki gibi neden yapıldığı, amacı net ise. Amacına ulaşmak için, Trisha
Martha Graham'in "vücutlar hiç yalan söylemez, her zaman doğrucudur" sözünü biliyorsunuzdur. Ona katılıyor musunuz? Molly-Vücutların yalan söyleyebildiklerini ama gene de söylemediklerini düşünüy orum. Kelly- Doğal, gündelik bir durumda vücut sizinle ilgili her şeyi açığa verebilir. Eğitil miş bir vücut (dansçı vücudu) ise öyle bir etki yaratabilir ki, karşısındaki olmayan bir şeye inanabilir. Bu biraz algılamadaki farklara dayanır. Karşısındakinin, algılamaya açık olup olmadığına. Molly- Bence, dansta gerçeğe ulaşmak istiyorsan yalan söylememelisin. Bizim
Molly- Bedensel araştırmalarımızda, göster mek yerine o hareketi gerçi ten yapmayı seçiyoruz. Bizim için "mış gibi" hareket etme göstermekle o hareketi yap mak arasında çok büyük fark var. Vücudun yalan söyleyip söylemediğiyle böyle bir no tada ilgileniyoruz. Kelly-Aksanat'ta eğitiminin başındaki dansçılarla çalıştık. Daha "mış gibi yapmayı" öğrenmemişlerdi. O anda yaşadıklarını es geçmek, üstünü örtmek yerine tam o kaynağına gittiler. Çok dürüsttüler.
Molly- Sence neden oyuncu lar tekniğe gereğinden çok önem veriyor, onu bu kadar merkezileştiriyorlar? O anı yaşamak yerine, yaşıyormuş gibi yapmayı yani yalan söyle meyi kolaylaştırmak için. Peki, Türkiye'ye tekrar ne zaman geleceksiniz?
Molly- iki senelik, daha yeni yürümeye başlamış bir bebeğimiz var; dans grubu muz. Gelecek sene grubumu zla bir gösteri yapmayı, Assos festivaline katılmayı ve atölye çalışmasına devam etmeyi planlıyoruz. Dans Fabrikası' beraber yaratmayı sürdüreceğiz©
KİTAP TANITIM
TİYATRODA ÇAĞDAŞ"LIĞA GİRİŞ Emre
''
Koyuncuoğlu
Ben Çamurdan, 108 sayfalık "Çağdaş Tiyatro ve Dramaturgi" lı altında bir tiyatro araştırma kitabı hazırlamış. Geçen ay mitosBoyut Yayınları'nın Tiyatro/Kültür Dizisi'nde 21. numarayı alarak piyasaya çıktı. 108 sayfaya sığdırdığı konulara değinerek kitabı biraz olsun tanıtmaya çalışacağım.
Kitabın diğer bölümü ise dramaturgi üzerine. Çağdaş tiyatroda dramaturginin evrimi üzerine tarihsel bir uzantıyı gözler önüne sererken Çamurdan aynı zamanda, Aristoteles'in "Poetika"sının belli bölümlerinde yer alan tragedya kavramı üzerine, özellikle metin ve sahneleme ilişkisini dikkate alarak okuyucuya bilgiler aktarıyor. Modern dramaturgiye geçişi Lessing'in "Hamburg Dramaturgisi"yle yapan yazar, daha sonra Lessing'in eleştiri, repertuar anlayışı ve seyirci üzerine düşüncelerine yer veriyor.
pe cy
a
Çamurdan, çağdaş tiyatro kavramına her alandan düşünerek yaklaşmayı denemiş ve birçok konuya ipuçları vererek serbest yunan, dili hem uzmanlar için hem de sıradan okuyucular için ccı olan bir bilgi derlemesine gitmiş. Modern çağ tiyatrosunun değişimlerinin kökünün nerelerde bulunduğunu ıklarken, tiyatroda uzmanlık dallarının ayrımına nasıl gidildiği ilk ayrımın yani yönetmen olgusunun hangi gereksinimler sonnrası ortaya çıktığı, Avrupa'daki klasik tiyatro anlayışının getirdikleri ve daha sonra bu durumun sunduğu "üç kuralın" kışıklığına sığamayan ve karşı çıkan "II, George ve Tiyatrosu", heatre-Libre" anlayışlarına girmiş. Sahnelerde ve genel olarak tiyatrodaki değişimleri tek tek inceleyen yazar, anislavski ve Moskova Sanat Tiyatrosu ile yeni tiyatro düşüncesinin başlangıcına gelmiş ve çağdaş tiyatroyu oluşturan tarihi kısa ama oldukça kapsamlı bir şekilde okuyucuya aktarmış.
tiyatrosu için olmasa da uluslararası standartlarda bakış açısını yakalamak isteyenler için, tiyatro araştırmaları yapanlar için, bazı oyunları doğru eleştirebilmek için şarttan da öte. Çamurdan, kitabının bir önceki bölümünde olduğu gibi burada da konu ile ilgili ipuçları vererek genel bir bakış açısı yaratıyor. Tüm verileri ortaya döküyor, bu konumdan birçok detaya, birçok tartışmaya gidilebilir, ancak yazar, kitap boyunca çağdaş tiyatronun ana temalarına tek tek değinerek bir resim oluşturu yor.
Bu tarihsel bütünün ardından Çamurdan'ın araştırma etabında, günümüz tiyatrosuna kuramsal olarak yaklaşanlara giriş niteliği taşıyan, meraklılara ise oyun izlerken üzerinde düşünebilecekleri ve onları yönlendirebilecek bir kapı olarak da irebileceğimiz, çağdaş tiyatro söz konusu olduğunda oldukça gerekli olan teorik bilgiler yer alıyor. Hemen ardından göstergeim sistemi içinde değerlendirilen ve o ışık altında yer alan bir atro teorisiyle karşı karşıya geliyoruz. Kitapta "Yapısalcılık, göstergebilim ve Tiyatro" başlığı altında yer alan bazı bilgileri nen aktarmak istiyorum. "XX. yüzyıl insan bilimlerinde yapısalcılık çağı sayılmaktadır. İlk kez dilbilim alanında biçimlenmiş ve bilimsel bir yöntemle donanmıştır. Çok geçmeden tiyatroda (1930'lardan sonra) göstergebilimsel bir kuram oluşturma çabaları içinde yerini aldı. Yazılı metnin oyunun seni olmaktan çıktığı, sahneleme olgusunun kendi içinde bir metin oluşturduğu bir dönemde ortaya çıkan tiyatro gösterge imi şöyle tanımlanabilir: Seyircinin ve sahneyi oluşturanın sanatçı ve uzmanlar) bir yazılı metni ve / veya sahnedeki bunu biçimlendirme ve anlamlandırma sürecini incelemeyi, zümlemeyi amaçlayan bir yöntem. Göstergebilimin tiyatroya ermesiyle birlikte tiyatro düşüncesi yeni boyutlar kazanmış, sahne ve metne yaklaşım değişikliğe uğramıştır. Sahne, metin gösterinin (temsilin) birleştiği bir göstergeler bütünü / dizgeolarak görülmeye ve ele alınmaya başlanmıştır; sahneye koyma eylemi de 'göstergeye dönüşme' etkinliği olmuştur." Öyle bir kısa bilgi ve açılımları, 1930'lardan sonra yapılan tiyatroyu incelemek için gerekli değil, şart artık. Özellikle ülkemiz
Çamurdan'ın kitabında dramaturgi tarihinin Lessing'den sonra ki en önemli düşünürü Brecht olarak karşımıza çıkıyor. Bir yan dan Brecht'in tiyatro teorisi aktarılırken, dönemde dramaturgi açısından değişimlere değiniliyor. Ardından günümüzdeki bazı düşünürlerin farklı bakış açıları ve günümüzde dramaturginin işleyiş biçiminden örnekler veriliyor.
Kitabın son bölümü "Tiyatroda Dramaturgun Yeri ve İşlevi" üzerine. Teorik bir sorgulama ve bir yandan da pratikle yapılan karşılaştırma üzerine kurulmuş bu bölüm, farklı tiyatrolarda gerçekleşen örnekleri ele alırken, günümüzde dramaturgun görevleri arasına giren temalara açıklık getiriyor ve bu konular üzerine bilgi veriyor. Oyun okuma, araştırma, repertuar çalışmaları, yazar ve çevirmenle ilişkiler, tiyatron yayınlarının düzenlenmesi gibi konuları sahnedışı çalışmalar olarak grupayan Çamurdan, metin incelemesi, araştırma, metnin inceleme yöntemleri, klasik ve çağdaş yapıtlara yaklaşım biçimleri gibi temaları da sahneüstü çalışmalar olarak adlandırmış ve üzerinde bilgi vermiş. Kitap için söylenebilecek bir diğer özellik de, aslında hepsi derya kuyusu olan bir çok tema dağılmadan, belli bir derinlik seviyesi de dikkate alınarak 'kısa'ca değinilirken, verilen bilgiler üzerine çeşitli karşılaştırmalar yapılması. Bunlardan en dikkat çekeni ve incelemelerde çoğunlukla eksik olan Türkiye ve ulus lararası boyutların nesnel bir tavırla karşılaştırılması oluyor. Çamurdan, bir anlamda çağdaş tiyatro demenin aslında, bilgi, derinlik, uzmanlık, karmaşıklık kavramlarıyla uğraşmak dışında pek bir şey olmadığını söylemek istiyor, kanımca 59
ÇEVİRİ
Aglika Stefanova/Çev: Ahmet Ortaçdağ
MELODRAMIN ÇEKİRDEĞİ "Sanatla ilgili taleplerimizde yeniden alçakgönüllü olmalıyız. Kültürümüzün akşam saatleri ancak bu şekilde tekrar ışığa kavuşturulabilir." Wilhelm Worringer, "Abstraktion und Einfüllung"
Melodramın her zaman bir nihai sonucu vardır. Melodramat koşullarda açık bir son olması mümkün değildir. Bu tür, alıcısına nihai bir cevap vermekle yükümlüdür. Bu, gerçekle gerçeküstü arasında seyreden cazibeli bir dünyadır. Öyle ki olası bir açık sonun kesin bir adresi olamazdı: ne fanteziler dünyası ne de gerçeklik bunun gibi bir perspektifi tamamen yansıtabilirdi. Melodramatik sonuç patetik, derinden etkileyen ve tamamen ciddi olması gereken estetik-etik bir sonuç nok tasına dayanır. Sorun, genellikle olduğu gibi mutlu bir son mu, yoksa tam tersi mutsuz bir son mu olacağıdır. Buradaki görüşler birbirine taban tabana zıttır çünkü (daha önce vurgu landığı gibi) ortada iyi yapılanmış bir "Melodramatik nazım sanatı" yoktur. Bununla birlikte Nodier'den sonra melodram "mutlu sonla biten bir trajedi" olmuşsa da, mutlu son ilkesi çok rağbet görmesine rağmen, en sonunda boşalarak dünyamızı terk eden iki ruhun büyük aşkını ve acılarını kap sayan "insanlık trajedisi" durumuna gelmiştir. Böylelikle, nihayey sonlara bağlı kalmakla birlikte melodram yüzeysel sistemleştirmeye dayalı bütün girişimleri kırmıştır.
cy a
Herkes melodramın ne anlama geldiğini bilir. Doğası gereği melodram bir kitle-türü'dür, yani onunla ilgili olumlu veya olumsuz herhangi bir önyargısı olmayan yoktur. Kimse melod ram karşısında kayıtsız kalamaz, çünkü melodram daimi kışkırtma demektir. Melodram bir karşı tepki almak için devamlı "bağırmaktadır". Böylece, çoğu kişi onu inkâr ederek kendini "kültürlü birey" olarak ifade etmenin yolunu kolayca bulmuş olur. Benim ilgi alanımı oluşturan da işte bu melodramatik kıştırtmanın ilkeleridir.
gin estetik geleneğini barındırmaktadır (başlangıçta Homeros vardı!).
pe
İster tamamiyle inkâr edilmiş, ister kısmen kabul edilmiş olsun, melodramın temel sorunu bu türün kesin tanımının şimdiye dek yapılmamış veya en azından kalıcı özelliklerinin henüz belirlenmemiş olmasıdır. Melodram konusunda yapılan en kalıcı "açıklama-suçlama" onun stereotipleri ve klişeleri abar tarak kullanmasıdır. Aslında bu "açıklama, suçlama" da içinde hiçbir yeni yorum barındırmadığından bir klişedir. Klasik melodramaturji çok fazla kullanıldıkları için kalıplaşmış hikâyeler ve kalıplaşmış dram kahramanları kullanır; bu yüzden "başlangıç" motivasyonlarını "unutmuş" ve kaçınılmaz bir şekilde mübtezelleşmişlerdir. Bu oluşumu hiç vurgulamadan birçok teorisyen sadece melodramın mübtezelliğini görmeyi, ve onu "kendi kendine-doğurmuş" bir tür olarak analiz etmeyi yeğliyor. Attıkları ikinci adım ise onun "gayrımeşru doğum" olduğunu iddia etmek. Melodramın "aile ağacı"nın dallarının çok uzaklara uzandığı doğrudur (aynı melo-hikâyelerde olduğu gibi) ama bu tür mitlerden ve peri masallarından kaynak alıp mantıklı ve meşru olarak gelişmiştir. 19. yüzyılda tekrar zirve ye oturan melodram aslında endüstrileşmiş uygarlığın yeni mitolojisidir. Tanınabilir (stereotip) durumlar herkesin davranışlarını yönlendirme özelliği taşıyordu ve böylece bu çağdaş ve sonsuz kombinasyonlu değiş tokuşlar doğruluklarını ve tanınabilirliklerini devamlı gerçekleştiriyorlardı (tanınabilirlik sadece folklor için değil kitle-kültürü önemli bir unsardur). Folklor ve melodram arasındaki birleştirici ilkeleri dışsal eylem ve kurmaca yaratmanın aşikâr zevki (Die Lust zu fabulieren) olarak tanımlayabiliriz. Sonuç itibariyle bu ilke, içinde en zen60
Melodram değişik üslupların ve estetik hareketlerin sınırında özgürce var olan bir türdür.Bu yüzden devamlı yenilenme, devamlı aktüellik ve sonuç olarak devamlı değişim içindedir. Değişik kaynaklardan sayısız sıfat-tanımların melodramın etrafında oluşturduğu katmanın sebebi de budur; insanlık melodramı, tarihi-kostüm melodramı, salon melodramı, romantik, gerçekçi, natüralistik melodram, sosyal melodram, gözyaşı melodramı, tutum melodramı, TV melodramı, polisiye melodram, melodram-trajedi, komedi-melodram, trajikomed melodram, içsel monologlu melodram, vodvil-melodram, kahramanlık melodramı... Bu karışık liste, düzen alışkanlığım harekete geçiriyor. Melodramın değişmez çekirdeğini neyin oluşturduğunu açıklığa kavuşturmalıyız; iki yüz yıldır "melod ram" olarak adlandırdığımız bu türü belirleyen özellikler nele dir. Öncelikle hatırlatmam gereken, görsel, yazılı, müzikal ve hat "ağdalı"1 bir melodramın var olduğudur. İzleyen sayfalarda artık sahnelerde yalın bir melodrama rastlanmadığı için sade
Berlin Metropol Tiyatrosu'nun "Merhaba Bebek" oyunundan bir sahne.
yazıyorum . Epik zaman-mekân, mitik ve mitolojiktir-Truva'dan Ithaka'ya uzanan yolun deniz kızlarının adasından ve tepegözlerin mağarasından geçmiş olması (içsel yapı bakımından) tamamen mantıklıdır.
pe cy a
tiyatro alanıyla sınırlı kalınmadan melodramatik dünyanın eleri ele alınacaktır. Daha önce değindiğim gibi melodram kitle türü'dür ve çağdaş kültür alanında tiyatronun sinema, TV ve videoya göre kitlelere ulaşan bir sanat olduğunu kabul etmek zordur. Melodramın artık tiyatroya ihtiyacı yoktur. Sahne üzerinde yalın bir melodram bugün hâlâ sadece müzikallerde varlığını sürdürmektedir. Müzikal (operadan sonra) içinde melos (yun.müzik) ve drama' yi yeniden birleştiren yaşayan son mirasçısıdır.
Doğaldır ki kitleler hâlâ melodramatik hikâyelerin peşindedir, kat TV, sinema ve video bu ihtiyacı neredeyse tamemen karşılamaktadır. Bugün tiyatro alanında sadece bazı durumlar da ya da bazı oyunculuk tutumlarında melodramatik unsurlar dan veya melodramatizimden bahsedebiliriz. Dramatik tiyatro kültürel kültür"e geri dönmüştür (Edgar Morin'in tanımlamasına göre).2
Melodram çok uzun zaman önce adlandırılmamış olmasına rağmen köklü bir türdür. Eric Bentley'in "dram yazmanın itici ücü, ilk anda, melodram yazmanın itici gücüdür."3 sözüne kitiliyorum. Başka bir yüzyılda ve tamamiyle değişik bir konumdaki Vissarion Belinsky de aynı düşüncede: "Dram, geçen yüzyılda doğal olmayana karşı duran ve o devrin tragedyası an melodramdan ortaya çakmıştır."4
Melodram isimsiz anlatıcıların coğrafya bilgisini sınamaz. Aksine: onun anonim sesi, paradoksal olarak "saçma hikâyelerinin mimsel gücünü artırır. Melodramatik zaman-mekân da deniz kızlarının adasını ve tepegözlerin mağarasını içerir: ama onlar Paris-Londra arasında bir yerlerde konumlanmıştır. Gerçek ve düşsel öylesine iç içe geçmiştir ve faydacı burju vazinin hayal gücünü neo-arkaik bir şekilde öylesine etkilemek tedir ki yazarın otoritesi gereksiz olmakla kalmaz, istenmez dahi. Bu, kendini taklit ettiğine dair yeterli bir kanıt oluştur maktadır. Melodramatik söylem otoritesi olmayan bir söylemdir. Bugün klasik melo-dramatistler dünya çapında bilinmeyen kişilerdir. En çok tanınan acıklı roman "yazar"ının adı "Bestseller", aşk hikâyeleri anlatanların en ünlüsü de "Harleguin"dir (Homeros'un çok uzaktan akrabası olabilir).
Melodram, epik ile dramın kesişme noktasında durmaktadır. epik, kahramanlık hikâyeleri anlatır. ram, kahramanların eylemlerini kesin taslaklı hikâye içinde görünür kılar. Ağırlıklı olarak epik fiilerini görünür kılar. epik oral bir gelenektir-alfabenin icadından çok öncesine dayanır. ansız oyun yazarı Pixerecourt -"melodramın babası"- bir oyunun önsözünde şöyle demiştir: "Ben okuma bilmeyenler için
Epik eğlence, melodram Wolkenstein5 sonrası özelliklerinden biridir. Yazınsal anlamda bu doğrudur. Melodram bir arkaikötesi türdür. "Biçim olarak içerdiği unsurlar dramadır; dramanın özüdür."6 Başka bir melodram teorisyenine göre "zulüm entrikanın eksenini oluşturmaktadır." "Çağdaş melo-durumuna şöyle bir bakmak bile zulüm unsurunun artık zorunlu bir me lodramatik unsur olmadığına kanaat getirmemize yeter. Diğer bir klasik melodramatik karakter olan kötü adam da çoktan türün dışına itilmiştir. Robert Zemekis'in ünlü filmi "Forest Gump" kötü adam bulunmayan yalın bir melodramdır. Burada tek saldırganın film-seyirci düzeyinde vardır ve melodramatik 61
bilincimizi uyandırmakta gerçekten başarılı olmuştur. Melodram sadece 'duygusal kodların devamlı tür-içi harekete geçirilmesi işlemiyle esas olarak seyircinin hassas noktalarına dokunur. Duygu tanımlanmasının işleme tabi tutulması melodünyasının ikinci sağlam özelliği olarak sayılabilir. Melodram insan unsurunu doğrular. İnsan unsuru olmayan sanat; evler, ağaçlar,aşk ve nefret duyguları gibi gözle görülür gerçeklik unsurlarından mahrum bırakılmış sanat, melodram dan mahrum bırakılmıştır. Ortegay-Gasset'e göre insan unsu runun dışlandığı sanat bir anti-melodram'dır: "Onun içinde var olamazsın". Modernizm duyguyu sanat alanından çıkarmıştır: modemistler düşünce istiyorlardı, melodram değil. Romantik'lerden: L'Art pour l'art (Sanat için sanat), sloganını aldılar.
Hayatın kabul ettiği kurmacaları kullanarak seyircinin aktif iletişim ve içsel-iletişimini kışkırtan insan unsurlu her sanat ürününü seyircinin dünyasında melodram rolü oynadığını genellemeye çalıştım. Genelde her içsel-iletişim melodramatik tir. Bu açıdan Çehov bile entelektüeller için bir melo-oyun yazarın dönüşüyor ve Fidor Mikailoviç'in roman kişilerinin melodra matik ötesi olan davranışlarından bahsetmeye bile gerek kalmıyor! Sadece antik tragedya insani olmayan güçlü unsurları yüzünden "dışarıda" kalıyor. Önemli olan sadece, "Rüzgâr Gibi Geçti" veya "Karamazof Kardeşler'1 okurken içsel-iletişim kuran bireyin kültür düzeyidi bu iki romanın okuyucunun takıntılı dünyasında oynayacağı sosyal rol birbirinin aynıdır.
a
Melo-türü tamamen başka bir ilkeyi izler: L'Art pour les autres/ Diğerleri için sanat (diğerleri, kitleler, kişiler, snoplar, estetikçil er, çocuklar, köylüler, vatandaşlar, işçiler, şoförler vb. gibi başka terimlerle değiştirilebilir). Diğerleri için sanat, aslında diğeri için sanat anlamına gelir. Melodram diğerine karşı duyu lan bağlılığı (veya bağlanmanın olanaksızlığının acısını) ifade eder. Modernizm, melodramı, yani insan unsurunu dışladığı için çok çabuk tükenmişti. Postmodernizm melodramla modernizmin ruhunu açtı.
melodramatik bir yan olduğunu görebiliriz. Her duygusal ifade melodramatiktir. "Biz X okuyucusuna Anna Karenina adlı bir kadının mutsuz aşk yüzünden kendini trenin altına attığı bilgisi ni verdiğimizde X okuyucusu bu bilgiyi hafızasındaki genel bil giler listesine katmak yerine bir çıkarımda bulunuyorsa, sonuç "Anna Karenina bu benim." olacaktır. Okuyucunun, metni o ana kadar karşısına çıkan bilgi kaynaklarından biri gibi değil, kendisiyle olan iletişiminde bir çeşit kod olarak kullandığı açıktır."8
Victor Hugo "Ruiz Blaz"ın önsözünde üç seyirci katagorisinde bahseder: 1. Sahnedeki tutkuyu arayan kadınlar 2. Karakter lerin peşindeki düşünürler 3. Aksiyon isteyen kalabalık. Fakat bu üç katagorinin de birleştiği ortak nokta zevk arayışıdır. Bu belki de herkesin melodrama ve melodramatik düşünme biçimine duyduğu tükenmez bağlılığı açıklamanın başka bir yoludur. Melodramı inkâr eden bir kimse tabii ki özel hayatında ondan mahrum kalmak istemeyecektir. Melodramatik mekânlarla süslü Noel kartları almak kimin hoşuna gitmez.
cy
Daha önce melodramın çekirdeği olarak açıkladığım epik unsur (epik eğlence ve kurmaca yaratmanın zevki) ve insan unsuru (sosyal olarak kabul edilebilir bir taslakla duygu tanımlanması işlemi) ile bu tür, doğası gereği estetik olarak bulunmaz bir fenomendir; dram türünü geçmiş, geride bırakmıştır.
pe
Estetiğin birçok alanında, (bunlardan bazıları sanatla günlük hayat arasındaki sınırdadır) hepimiz melodramatik etkinin altında kalıyoruz veya melo-etkisi girişiminin nesnesi olduğumuzu hissediyoruz. Noel hikâyeleri, halk şarkılarının modern uygulamaları, büyük şehir şarkıları, üzerinde rüzgârlı manzara ve kulübe olan Noel kartları, üzerine şato ve kuğulu göl resmedilmiş yatak başlığı, bize sadece melo-hikâyeleri anlatmakla kalmaz, aynı zamanda tipik melo-mekânlarını da somutlaştırır. Bu mekânlar "güzellik" ve hassasiyet ifadeleridir. Günlük hayatın müziğini (melos) armonize ederler. (Abraham Moles ve Herman Broch bunun melodram değil, bir Kitsch olduğunu iddia edebilir tartışmak yersiz; melodram hoş bir Kitsch türüdür ama bununla birlikte fazlasıyla debdebeli!)
Melodram her yerdedir. Yüzlerce yüzü vardır ve her zaman tanımdan kaçmayı becerir; fakat algıdan kaçamaz. Bir anlamda doğrudan seyircinin hayata bakış açısına, kültür düzeyine ve gerçekle olan ilişkisine bağlıdır. Bazı teorisyenlerin söylediğine bakılırsa, birey sonsuz sayıdaki sanat-ürünüyle iletişim halindedir, fakat bunlardan sadece birkaçıyla (bu sadece bir kitap, film, vb. olabilir) içsel-iletişim içindedir. Böylece birey bu seçim işleminde doğrudan kendini ifade eder. Juri Lotman'ın yazdığı gibi: "kültür sistemi içinde içsel-iletişimin yeri tahmin edebileceğimizden daha önemlidir".7 Daha geniş anlamda ve düşüncelerimizin mantığı ışığında, bir kişi ile sanat ürünü arasındaki gerçek çekim durumunda bile 62
Melodram, günlük hayatın ve Bentley'in vurguladığı gibi sürekli abartı içinde yaşayan günlük insanın tutumunun ideolojisini yakın plandan sunar. Günlük insanı (mutluluk, mutsuzluk, kişinin iyi ve eksik yanları) abartmak, kaderin onun için hazırladığı objelerin, duyguların ve bütün görünümlerin fetiş yapılmasına indirgenmiştir. Bu yolla kişi onları "canlı" tutar, kendini onların yarattığı atmosfere bırakır ve insani olur. Melodram bir günlük hayat türüdür. Günlük bir tür.
Vigotsky'den sonra sanat rüya ile nevroz arasında bir yer aldı. Bentley'den sonra "melodram düşsel hayatın Natüralizmi" oldu. 10 Melodram ile rüyaların gerçekten akraba oldukları söylenebilir. Her ikisi de gizli dürüstlüğümüzün yansımalarıdır her ikisi de insan ruhunun asli durumlarının ifadesidir. Melodram, sübjektif yazarın konumu ile sübjektif izleyicinin tutumu arasındaki minimum direnişte Vigotsky'nin betimlediği "huni metodu" nu ortaya çıkaran sanatın "tedavi eden" bir for mudur: "Organizmamız fark ettiğinden çok daha fazla eğilim ve tahrik algılamaktadır, kapasitesinin önemsiz bir bölümüdür ve terk etmesi bile istenmiş, ancak çıkış yolu bulamamıştır... Davranışlarımızın dar aralığından geçirilip gerçeğe dönüştürülmemiş hayat, bir şekilde varlığını sürdürmek zorunda
pe
Astmodern melodramın (daha çok sinemada) "geleneksel" tür özellikleriyle (kötü nam, zulüm, veremli kahraman vb.) ilgisi yoktur, ancak çekirdek-epik unsur ve şan unsuru-devamlılığını sürdürmekte-
cy
Melodram, çocuk odasında anlatılan korku dolu hikâyelerle karşılaştırabilir, Yıllar sonra çocuk büyüdüğünde önünde seçenek olacaktır; yalın kurmacanın alarmdan kalan zevki düzeyinde kalmak urmaca yaratmanın öznesi veya nesnesi arak) veya çocuk odası atmosferini ndi yazarı görüş açısının sistemine dahil etmek. Tabi ki "üçüncü kültür" şartlarında Edgar Morin'in kitle kültürü dediği) kitleesanı çoğunlukla birinci alternatifi çimektedir. Çoğu kişi hayatı buyunca on dört yaşında kalmaktadır.
a
ydı. Bu açıdan sanat, davranışlarımızın tik anlarında çevre ile kurulan sarsıntılı denge olarak ortaya çıkıyor."11 Bu yüzden melodram kitle bilincinin en dürüst ve gerçek sesidir. Fakat bu gerçeklik onun zayıf noktasını oluşturmaktadır, Melodramatik tür günlük hayatın alanına doğru büyük bir diyalog penceresi açar, kayalardan ve gerçeklerden malzeme olar ve bilinçaltı gibi onları acı vemeyecek şekilde sosyalleştire-rek estetik bir yut katmadan gerçeğe dönüştürür. Melodram davranışları idare eder, ısıtma ve kimlik tanımı konusunda tetik zevk geliştirmesini sağlamaz.
Doğası gereği melodram özelliklerini ne masal ne de yapısal olarak sorumsallaştırabilmiştir. Öyle ki çok ünlü parlak sinema kritikleri tartışmasında Don Carlos" ve "Kamelyalı Kadın" anında melodram olarak "Venedik'te üm" de yer almıştır.12 Melodramın sınırlarını çizmek imkânsızdır; melodram sesi sonsuzdur ve araştırmacının yorumlama açısına bağlıdır H.Ortega-y-Gasset, "Esteticheski esseta", Sofia, 1984: e wax figüre is a püre melodrama." Edfar Morin, "L'Esprit du Temps". Grasset, Paris, 1962. Eric Bentley, "The life of the Drama". Atheneum, New k, 1970. Belinsky V.G., "Estetika i literaturnaya kritika", tom I, skva, 1959. Wolkenstein, "Dramaturgiya. Metod issedovaniya dratichesskih proizvedenyi". Moskva, 1923. Bentley E., op. cit. Cotman S., "Kultura i informacia", Sofia, 1992. bidem. Wigotsky L.S., "Psychologia na izkustvoto", Sofia, 1978. Bentley E., op. cit. Vigotsky, L.S., op. cit. Bulletin of Bulgarian Cinema workers, No. 7/1978.
Ulusal Kraliyet Tiyatrosu'nun sahnelediği "Bir Küçük Gece Müziği" oyunundan bir sahne.
63
BRIEF NEWS ON TURKISH THEATRE A Gala Performance By TODER
to Erhan Gökgücü and Ali Berktay. The awards are dedicated to the development of new Turkish plays.
Gilgamesh
About Melodrama
cy
TODER, Theater Artists Association, announced a gala performance at the AKM, on November 11, to honor the artists who were on stage as professionals for 50 years. Sixty artists from the realms of theater will appear on stage and recieve their "gold" plates.
a
Gilgamesh is a human being of heroic stature, and the first literary hero whom anything is known. The epic, a mixture of pure adventure, morality and tragedy is classic quest which reminds the later Homeric myths. Zeynep Avcı's "Gilgamesh" evolved from this Mesopotamian epic is directed by Işıl Kasapoğlu at the Ankara State Theater.
pe
2. International Eskişehir Festival
International Eskişehir Festival sponsored by Zeytinoğlu Holding took place between 12-20 October. Besides world famous music groups, Eskişehir hosted 4 theatres; Bilsak, Tiyatro Ti, Anadolu Üniversitesi Devlet Konservatuarı and Zeliha Berksoy gave a Brecht/Weill concert.
Yunus Emre Awards The 1996 Yunus Emre Awards of Bakırköy Municipal Theater and ITI for new creative writing has been awarded 64
Mimesis 6
The 6th issue of Mimesis, Bosphorous University Theatre Group Publication, journal for theoretical studies explores variety of topics in topical theatrical approaches and provides forum for the discussion of the theories.
Women Plays Inspired by the Kafka works this new play translated by Füsun Demirel and directed by Hülya Karakaş is the recent production of Group Kafka Players.
The article "The Nucleus of the Melodrama" written by the Bulgarian young dramaturg and critic Anglica Stefanova is translated and published this months magazine. The article mos ly deals with the problematics of this mass-genre and tries to explore the vision and the borders of melodrama in any sense in theatre and in our lives. Dealing with evaluation and comparesance of this genre with epic, Stefano reaches to the article's conclusion witt the idea that it is impossible to map the melodrama's borders and it depends on the explorer's will as well as interpreta tion.
The Alchemist
Paulo Coleho's "The Alchemist" drama tised and directed by Mehmet Ulusoy currently in Paris. Genco Erkal is playing the lead. The mystic quality in the adventures of Santiago is enriched by the draw of Mevlana philosophy into the adaptation by Ulusoy.
a pe cy tiyatro Tiyatro'dan Ă–nce... Tiyatro'dan Sonra...
HABERLER...
Ankaralı Sanatçıların İstanbul buluşması 22 EKİM-30 KASIM 1996 DERİMOD SANAT MERKEZİ
a
zaman birimi, toplum birimi, olaylar birimi gibi... Yani her kare bir fenomen olabilir. Yan yana geldiklerinde bir süreci, bir değişim sürecini anlatabiliyorlar. Birsen Gültekin: Resimlerimde önemli sorunlardan biri mekândır. Bu mekân, res imlerdeki nesnelerin içinde yer almasını bek lediğimiz reel bir mekândan başka bir şeydir. Gerçekte bu nesneleri içinde tuta mayacak bir mekân duygusu ortaya çıkar. Bu etkiyi yaratan, üçüncü boyutla çatışan iki boyutlu nesnelerin yer aldığı yüzey ve bu yüzeyin üzerindeki üç boyutlu nesnelerdir. Asıl önemlisi uyumsuz mekânların çatışmasından doğan yeni bir mekânla karşılaşmamızdır. Nesrin Karacan: Sanatların kendilerine özgü yapıları olmakla birlikte bu özgün
pe cy
22 Ekim Salı günü Derimod sanat merkezinde açılacak olan sergi 30 Kasım 1996 tarihine kadar devam edecek. Sergiye, Prof. Zahit Büyükişleyen, Nesrin Karacan, İsmail İlhan, Cahit Malçok, Birsen Gültekin, Melek Oral Koray ve Ferhat Özgür katılıyor lar. Uzun süredir Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi'nde birlikte çalışan sanatçılar, Zahit Büyükişliyen'in katkılarıyla İstanbul'da ilk defa bi raraya geliyorlar. Çağdaş sanata yönelik çalışmalar içeren sergiye katılan sanatçıların sanat görüşleri ise şöyle: Zahit Büyükişleyen: Skalalar benim resim lerimde boyutlu iletişim unsurlarıdır. Ya da çok anlamlı, değişken anlamlı da denebilir, bazen sorunun açıklanmasında yardımcı, bazen de çözüm olabilmekte bilinen ve bilin meyen. Seyirci ile resim arasında bağ olma görevini de yüklüyorum onlara. Simge olarak kullandığımda çeşitli birikimlerin görevlerini de üstleniyorlar. İnsan birimi,
yapılanmaları tanımlarından ileri gelmez. Heykel sanatını diğer sanatlardan ayıran kendine has bir yapısı vardır. Klasik tanımıyla heykel "üç boyutlu sanat objesi"dir. ancak heykelin kendine özgü yapısı bu tanım ve biçimlenmesinden ibarel değildir. Heykel bir süreçtir. Geleneksel yap ve biçimleme özellikleri de çağdaş duyarlılığımızla birlikte değişmektedir, değişmelidir. Kendi duyarlılığımızı yaratmak zorundayız. İsmail İlhan: Resimlerim Piri Reis'in Atlanti haritasının ve diğer portolonlarının bir dizi çeşitlemelerinden oluşmaktadır. Piri Reis'in 1520 yılında çizdiği haritalarının deniz ve denizcilik tarihinin önemli eserleri arasında olmasından çok, beni etkileyen, haritaların plastik açıdan zengin ilişkiler içermesidir.
UYGULAMALI Tiyatro Eğitimi
TİYATROYU ÖĞRENMEK İSTEYEN HERKES İÇİN ANAHTAR KİTAPLAR
UYGULAMALI TİYATRO EĞİTİMİ Komedi Oyunculuğu Stanislawski Oyunculuğu Absurt Tiyatro, Epik Tiyatro Yoksul Tiyatro Oyunculuk Uygulamaları Rol Uygulamaları Tiyatro Makyajı Mimik, Diksiyon Vücut Eğitimi Tiyatro Kuramları ve Tarihi Sanatsal Akımlar Shakespeare Oyunculuğu
FİYATI: 850.000 TL 66
UYGULAMALI TİYATRO EĞİTİMİ Her Yönüyle Tiyatro Makyajı FİYATI: 500.000 TL
UYGULAMALI TİYATRO EĞİTİMİ Anlatımlı Vücut Vücudun Dili Vücut Oyunculuğu FİYATI: 500.000 TL
YILMAZ ARIKAN
UYGULAMALI TİYATRO EĞİTİMİ Kuramlar Kavramlar Yazarlar
UYGULAMALI TİYATRO EĞİTİMİ Oyunculuk Tarihi
FİYATI: 750.000 TL
KİTAP İSTEME ADRESİ Taşsavaklar Sokak No: 10 Cağaloğlu - İst. Tel: (0212) 522 22 23 - 520 18 92 Fax:(0212)513 40 44
göre, dünyanın ilk gelişmiş insan topluluğunun yaşadığı Kapadokya bölgesinin 6 yıllık araştırma ve incelemelerini ürünü olan çalışmalar bu doğanın ilginç görünümüne duyulan ilgi ile başlamıştır. Bu görünümlere biçim veren uygarlıkların incelenmesiyle farklı boyutlara sürüklenen çalışmalar, binlerce yıl öncesinin bugünkü gündelik yaşamla karşılaştırılmasıyla günümüzün değerlerini yeniden sorgular. Düzenlemelerde, Kapadokya'nın tarihsel gelişimi, günümüz değerleriyle zenginleştirilerek Orta Anadolu'ya ait renkler-biçimler ve motiflerle kurgulama düşüncesi yer almaktadır.
Mehmet Güleryüz Yapı Kredi'de
cy a
5 Kasım-30 Kasım tarihleri arasında Yapı Kredi Kâzım Taşkent Sanat Galerisi'nde yer alan Mehmet Güleryüz Sergisi, suluboya, yağlıboya çalışmalarının yanısıra, yurtiçi ve yurtdışında sergilenmiş birçok değerli eser leriyle izleyenleri büyülüyor. Mehmet Güleryüz, 1938 yılında İstanbul'da doğdu. 1966'da İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Resim Bölümü'nden 'Birincilikle mezun oldu'. Devlet Bursu ile Paris'te ihtisas yaptı; 1970-75 yıllarında İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Resim Bölümü Öğretim görevlisi olarak
çalıştı; 1984'te New York'tan İstanbul'a döndü; 1986 yılında "Kalın" Sanat dergisini çıkarttı; 1992'de Bilkent'te misafir öğretim görevlisi oldu; 1985'ten bu yana BİLSAK'ta sanat eğitimi vermektedir. Mehmet Güleryüz'ün çağdaşları arasındaki sıradışı konumu, resimden çok, resme duyduğu inancı sorgulamaktan kaynaklanır. Ne onunla ne de onsuz yapılabilen öfkeli bir adamın tuvale yansıyan teatral bir gövde gös terisidir. Çıkış noktasını büyük ölçüde sezgi ve içgüdüye borçlu olan bu resimle diyayoğa girebilmenin tek yolu, Güleryüz'le aynı dalga boyunu yakalayıp, belli bir paydayı bölüşmek tir. Bu yapıtlarda bizi kışkırtıp büyüleyen şey, sanatçının uluorta hesaplaşma isteğidir... Mehmet Güleryüz Sergisi 5-30 Kasım tarih lerinde İstanbul Kâzım Taşkent Sanat Galerisi'nde, 5-27 Aralık tarihlerinde Adana Yapı Kredi Kemal Satır Sanat Galerisi'nde, 13 Ocak-6 Şubat tarihleri arasında ise İzmir Yapı Kredi Sanat Galerisi'nde sanatseverlerin beğenisine sunuluyor.
pe
haritalarındaki kartğrafik simgeleri günümüzün resim anlayışına uygun yorumuna götürebilmektir. Bu açıdan Piri Reis haritaları resimlerimin çıkış noktası olup yeni kim arayışlarına yönelmenin aracıdır. Ferhat Özgür: Dilde dizim'in bir zincir biçiminde gelişerek sözün akışını sağlaması gibi imlerimdeki modüller de bu yolla bir ritm düzen oluşturmaktadırlar. Bez çalışmalarresmen yer alacağı büyük taşıyıcı düzlemme (boyutları tasarlanmış bir duvar veya bir kân) göre renkli yüzeyler de büyümekte da küçülmektedir. Çalışmalarımda, modoller arasında birbirlerine bağlanma, birbirnin var oluşlarını gerektirmi tek tek kendi ni temsil etmek yerine belli bir anlama bütünselliğine varabilme olanaklarını irdeledi. Modüllerin yinelenme sınırını, resmin yer cağı taşıyıcı düzlemlere göre belirlenmiş, oran-orantı ve düzlem-yüzey ilişkisi belirler. Cahit Malkoç: Eski çağlardan ve hatta ğara döneminden zamanımıza kadar irsek, insanlar yaşadıkları olayları -kötü ile çirkin ile güzeli- bazen belgeci, bazen de gan niteliğinde düşüncelerini şüphe türmez bir açıklıkla duvarlarda atmışlardır. Anlatım dili olarak çizgi, renk, zı; zemin olarak da duvar duygu ve güncelerini anlatmak için kullandıkları birer üçlü araç olmuştur. Ben de "Duvardaki İzler isi'ne" başlarken geçmişten günümüze doğru duvarları ve tabletleri inceleyerek bir üvene atıldım. Bu serüvende insanların landıkları çizgiler, motifler, yazılardan arlanarak araştırdığım konunun doğasına uygun bir malzeme kullanarak resim diline aşmayı amaçlıyorum. Melek Oral Koray: Günümüz buluntularına
KRYOLAN
PROFESYONEL MAKYAJ MALZEMESİ
academie
PROFESYONEL CİLT BAKIM ÜRÜNLERİ
FREED
DANS VE BALE MALZEMELERİ
SHOW & KARNAVAL MALZEMELERİ VE AKSESUARLARI
PROFESYONEL SİHİRBAZLIK MALZEMELERİ
ORİJİNAL KOSTÜM & MASKOTLAR SAKAL & BIYIK & PERUK YAPIM MALZEMELERİ HEPSİ AMA HEPSİ SADECE VE SADECE "VİRA KOZMETİK"DE Merkez: Fener, Kalamış Cad. No:26/13 Kızıltoprak Tel: (0216) 347 30 70-347 71 60 Fax:(0216)337 05 25 Şube: İstiklâl Cad. Atlas Sineması Pasajı No: 36 Beyoğlu Tel-: (0212) 293 36 37 Fax: (0212) 245 58 44
67
İSTANBUL'DA YAŞAMAK Ali Poyrazoğlu Tiyatrosu Kadıköy Halk Eğitim Merkezi Bakırköy Belediye Tiyatrosu Yunus Emre Kültür Merkezi Tel: (0212)661 19 41 BKM Oyuncuları Beşiktaş Kültür Merkezi Hasfırın Sk. No: 75 Beşiktaş Tel: (0212) 260 11 56 Dormen Tiyatrosu Ergenekon Cad. No: 98 Pangaltı-İstanbul Tel: (0212) 241 27 37 Grup Kafka Martı Sanat Evi Baro Han No: 330 Beyoğlu Tel: (0212) 251 66 20 Kenterler Tel: (0212)246 35 89 Tiyatro Ti Martı Sanat Evi Baro Han No: 330 Beyoğlu Tel: (0212) 251 52 30 Tiyatro Tanı Martı Sanat Evi Baro Han No: 330 Beyoğlu Tel: (0212) 251 66 20 Tiyatrokare Şişli Gönül Ülkü - Gazanfer Özcan Tiyatrosu Abide-i Hürriyet Cad. No: 227/229 Şişli-İstanbul Tel: (0212)230 16 18 Stüdyo Oyuncuları Vali Konağı Cad. Akkirmanlı Sk. No: 30 Nişantaşı-İstanbul Tel: (0212)246 77 25
68
İSTANBUL BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ ŞEHİR TİYATROLARI Harbiye M. Ertuğrul Sah. Tel: (0212)240 77 20 Harbiye Cep Tiyatrosu Tel: (0212)240 77 20 Fatih Reşat Nuri Sahnesi Tel: (0212)526 53 80 Üsküdar M. Celal Sahnesi Tel: (0216) 333 03 97 Kadıköy H. Taner Sahnesi Tel: (0216) 349 04 63
BEYOĞLU Tel: 251 32 40 BROADWAYTel: (0216)346 1481 CAPİTOL Tel: (216)310 06 16 CAROUSEL Tel: 571 83 80 DÜNYA Tel: 249 93 61 EMEK Tel: 293 84 39 FİTAŞ Tel: 249 01 66 FRANSIZ K.M Tel: 249 07 76 GALLERİA PRES.Tel:560 72 66 GAZİ Tel: 247 96 65 GÜNEY Tel: (0216) 354 13 88 HAKAN Tel: (0216) 337 96 37 İNCİ Tel: 240 45 95 İNCİRLİ Tel: 572 64 39 KADIKÖY Tel:(0216)337 74 00 KENT Tel: 241 62 03 LALE Tel: 249 25 24 MODA Tel: (0216)337 01 28 OSCARTel:(0216)390 09 69 PARLIAMENT Tel:263 18 38 PERA Tel: 251 32 40 PRINCESSTel:285 06 95 PRINCESSTel:227 91 47 PYRAMIDTel:(0216)348 01 50 REKS Tel: (0216) 336 01 12 RENK Tel: 572 18 63 SİNEPOP Tel: 251 11 76 SİTE Tel: 247 69 47 SÜREYYA Tel:(0216)336 06 82
SANAT GALERİLERİ Ares Sanatevi Iğrıp Sk. 24-Fenerbahçe Tel: (0216) 345 11 62 Asmalımescit Sanat Gal. Sofyalı Sk. 5 Tünel Tel: (0212) 249 69 79 A.K.M Sanat Galerisi Taksim-İstanbul Tel: (0212)251 56 00 Bilim Sanat Galerisi Mühürdar C. Akmar Pasajı 70/1 Kadıköy Tel: (0216)349 26 10 BM Çağdaş Sanat Merk. Akkavak Sk. 1/1-Nişantaşı Tel: (0212)231 10 23 Ekol Sanat Galerisi Bakraç Sk. 35/A Cihangir Tel: (0212) 293 06 17 Eylül Sanat Galerisi
SİNEMALAR
AFM (Nişantaşı) Tel: 230 94 38 AKMERKEZ(Etiler)Tel: 282 05 05 ALMAN K. M. Tel: 249 45 82 APOLLONTel:(0216)362 51 00 AS (Harbiye) Tel: 247 63 15 AS(Kadıköy)Tel: (0216) 336 00 50 ATLANTlSTel:(0216)418 26 56 ATLAS Tel: 252 85 76 AVŞARTel: 583 14 97 BAHARİYE Tel:(0216)414 35 05 BAKIRKÖY 74 Tel: 572 04 44
pe
DEVLET TİYATROLARI A K M Büyük Salon Taksim Tel: (0212)251 56 00 Taksim Sahnesi Taksim Tel: (0212) 249 69 44 Oda Tiyatrosu Taksim Tel: (0212) 251 56 00 Aziz Nesin Sahnesi Taksim Tel: (0212) 251 56 00
Büyük Tiyatro-Ankara Tel: (0312) 426 85 17 Küçük Tiyatro-Ankara Tel: (0312) 311 11 69 Oda Tiyatrosu-Ankara Tel: (0312) 311 11 69 Yeni Sahne-Ankara Tel: (0312) 434 24 24 Şinasi Sahnesi-Ankara Tel: (0312)467 14 44 Altındağ Tiyatrosu-Ankara Tel: (0312)316 59 02 İzmir Devlet Tiyatrosu Tel: (0232)426 85 17 Adana Devlet Tiyatrosu Tel: (0322) 359 44 44 Diyarbakır Devlet Tiyatrosu Tel: (0412)222 22 64 Bursa Devlet Tiyatrosu Tel: (0224) 221 29 44 Antalya Devlet Tiyatrosu Tel: (0242) 247 74 60 Trabzon Devlet Tiyatrosu Tel: (0426) 326 14 78
cy a
TİYATROLAR
Akkirman S. 59 Nişantaşı Tel: (0212) 231 69 56 Exclusive Sanat Merkezi Bağdat Cad. 449 Suadiye Tel: (0216) 363 75 94 Fransız K.M. San. Gal. İstiklal Cd. 8-Taksim Tel: (0212) 252 02 62 Galeri Art inter Cultura İstiklal Cd. 373-Beyoğlu Tel: (0212) 243 29 18 Galeri B Hüsrev Gerede C. Fırın Sk. 2/1 -Teşvikiye Tel: (0212) 227 03 63 Galeri Matyatlı Sanat ve Kültürevi İstiklal C. Saka Salim Çık. Kısmet Han. 3/1-Beyoğlu Tel: (0212) 244 15 91 Galeri Nev Maçka C. 33/B-Maçka Tel: (0212) 231 67 63 Galeri Replica Cami Sk. Deniz Ap 3/3 Erenköy Tel: (0216) 358 60 95 Galeri SZ Kalıpçı Sk. Büyük Bayraktar Ap. Teşvikiye Tel: (0212)230 17 45 Galeri Vinci Ihlamur Yolu 1 Teşvikiye Tel: (0212) 233 06 19 Galeri Artist Otim Kar. Yeşil Çimen C. Tel: (0212) 227 68 52 Garanti Bankası San. G. H.gazi C. 36 Şişli Tel: (0212) 230 39 80 Gözlem Sanat Galerisi Atiye Sk. 12/6-Teşvikiye Tel: (0212) 240 41 44 Güntay Sanatevi Cemil Topuzlu C. Sosyal Ap. 2/1-Feneryolu Tel: (0216) 386 88 98 Hobi Sanat Galerisi V.konağı C. Pas. 73 N.taşı Tel: (0212) 225 23 37 İMKB Sanat Galerisi İstinye Tel: (0212) 298 25 10-11 Kadıköy Belediyesi Caddebostan K. ve S. M. Haldun Taner S. C.bostan Tel: (0216) 360 95 95 Kare Sanat Galerisi Atiye Sk. 12/2-Teşvikiye Tel: (0212)240 44 48 Mine Sanat Galerisi Sokullu Sk.1-Kadıköy Tel: (0216) 345 64 40 Mozaik Fotoğraf Turizm Kültür ve Sanatevi Söğütlü Çeşme C. 160/1 Şeyda Ap. Kadıköy Tel: (0216) 418 08 48 Mutlu Sanat Odası General Necmettin Öktem Sk. 13/1-Erenköy Tel: (0216) 355 35 87 Nadya Sanat Galerisi Gazi Evranos C. 33 Yeşilköy Tel: (0212) 573 81 93 Restorasyon Atölyesi Ece Ap. 73-75/1-Teşvikiye Tel: (0212) 261 45 09 Nüans Sanat Merkezi Valikonağı C. Şakayık S. No: 40 Kat 5 Nişantaşı Tel: (0212) 234 40 44
Özden Sanat Galerisi SporCd. 130/3-Maçka Tel: (0212)260 44 28 Pavo Sanat Evi Yoğurtçu Parkı C. 62/3 Kadıköy Tel: (0216)338 99 83 Seven Sanat Galerisi 1-Moda C. 66 Kadıköy Tel: (0216)345 56 16 2-Şakayık S. 37 Teşvikiye Tel: (0212)231 70 58 TEM Sanat Galerisi Valikonağı C. Prof. Dr. O. Ersek Sk. 44/2-Nişantaşı Tel: (0212)234 13 46 Urart Sanat Galerisi Abdi İpekçi Cd. No: 18 Nişantaşı Tel: (0212)241 21 83 Ü. Yaşar Sanat Galerisi Bağdat C. Rıfat Bey Sk. 293/3-Caddebostan Tel: (0216)411 35 01 Ürün Sanat Galerisi İskele C Selin Sk. 11/21 Caddebostan Tel: (0216) 360 99 64 Vakko Sanat Galerisi İstiklal C. 123 - Beyoğlu Tel: (0212) 251 40 92
KONFERANSLAR SÖYLEŞİLER SEMİNERLER AKSANAT
Tel: (212) 252 35 00 1 KASIM 96 CUMA Saat:12.30 Laser-disc'ten opera: MOZART "Figaro'nun Düğünü Solitler: G. Bacquier, G. Janowitz, F. Stade, J. Dam (Solti/Paris Ulusal Opera Tiyatrosu)(3 saat) Saat: 19.30 TİYATRO "Abelard & Heloise" 2 KASIM 96 CUMARTESİ Saat: 15.00 ve 19.30 TİYATRO "Abelard & Heloise" 5 KASIM 96 SALI ATATÜRK VE CUMHURİYETE SAYGI ETKİNLİKLERİ Saat: 12.30 Laser-disc'ten konser: BEETHOVEN "Senfoni No.9" Solitler: G. Jones, H.Schwarz. I Kollo, K. Mollo (L. Bernstein/Viyana Filarmoni Orkestrası) (1 sa. 15 d.) Saat: 19.30 TİYATRO "Abelard & Heloise" 6 KASIM 96 ÇARŞAMBA ATATÜRK VE CUMHURİYETE SAYGI ETKİNLİKLERİ Saat: 12.30 ve 17.30 Video'dan film: "AU REVOIR LES ENFANTS-GOODBYE, CHILDREN-" (Fransızca Orjinal, İngilizce Altyazılı) Yönetmen: L. Maile Oyuncular: G. Siskel, R. elbert (1 Sa. 40 d.) 7 KASIM 96 PERŞEMBE ATATÜRK VE CUMHURİYET'E SAYGI ETKİNLİKLERİ
İSTANBUL'DA YAŞAMAK
KASIM 96 CUMA ATATÜRK VE CUMHURİYETE SAYGI ETKİNLİKLERİ t: 12.30 eo'dan Bale: FERNANDO BUJONES İN COP-
lA"
n Juan Balesi) sa. 50 d.) it: 19.30 ATRO "Abelard & Heloise" KASIM 96 CUMARTESİ ATATÜRK VE CUMHURİYET'E SAYGI ETKİNLİKLERİ It: 13.00 AK 12. İSTANBUL FOTOĞRAF GÜNLERİ lel: "Teknolojik Gelişmeler karşısında Fotoğrafın Yeri" Yöneten: Merih Akoğul KASIM 96 SALI t: 12.30 er-disc'ten opera: SSINI "Sevil Beberi" tler: H. Prey, T. Berganza.L. a, E. Dara Abbodo/Alla Scalla Tiyatro Orkestrası ve Korosu) a. 20 d.) t: 19.30 ATRO "Abelard & Heloise" KASIM 96 ÇARŞAMBA t: 12.30 EO'DAN FİLM: OPIA" İngilizce Orjinal)
A D A
Yönetmen: L. Joannon, J. Berry Oyuncular: S. Laurel, O. Hardy, S. Delaır (1 sa. 20 d.) 14 KASIM 96 PERŞEMBE Saat: 12.30 Laser-disc'ten konser: MOZART "Violin Konçertosu No. 4 & 5" Solist: G. Kremer (Harnoncourt/Viyana Filarmoni Orkestrası (50 d.) Saat: 18.30 "ÇEKÜL GENÇLİK BİRİMİ İSTAN BUL SEMİNERLERİ" II Konu: Byzantion Anlatıcı: Oğuz Tekin 15 KASIM 96 CUMA Saat: 12.30 Laser-disc'ten pop konseri: STATUS QUO "Live İn Concert" (1 sa. 15 d.) Saat: 19.30 TİYATRO "Abelard & Heloise" 16 KASIM 96 CUMARTESİ TİYATRO "Abelard & Heloise" 19 KASIM 96 SALI Saat: 12.30 Laser-disc'ten konser: GRIEG "Piyano Konçertosu" CHOPIN "Piyano Konçertoso No. 2" SAINT-SAENS "Piyano Konçertoso No. 2" Solist: Rubinstein (A. Previn/Londra senfoni Orkestrası) (1 sa. 30 d.)
Evrensel Kültür M e r k e z i İstiklal Cad. Aznavur Pasajı 212/6 Beyoğlu-İstanbul Tel: (0212)243 08 03-06 252 98 54 Kuruluş: 13 Kasım 1993 Müdür: Aydın Çubukçu • Yönetici: Çevriye Aydın • Halkla ilişkiler: Şebnem Atılgan Evrensel Kültür Merkezi'nden önce yayımlanmaya başlayan Evrensel Kültür Dergisi ise EKM bünyesinde yayınını sürdürüyor. Film gösterimleri, tiyatro oyunları, pan eller, söyleşiler, konferanslar, sergiler (resim, karikatür, fotoğraf) gibi sanatın ve kültürün çeşitli dallarında etkinlikler düzenlemekte. Etkinlikler aylık programlar biçi minde EKM salonunda izleyicilere sunuluyor. Ayrıca sendika, dernek, işyeri, okul vb. kurum ve kuruluşlarla ortak etkinlikler düzenleniyor.
pe cy a
t: 12.30 eo'dan Caz: UTAGE GETZ "Volume 2" d.) t: 18.30 KÜL GENÇLİK BİRİMİ İSTANBUL SEMİNERLERİ" I u: Tarih Öncesi İstanbul atıcı: Prof. Dr. Güven ebük
20 KASIM 96 ÇARŞAMBA Saat: 12.30 ve 1 7 3 0 Video'dan film: "ANTHONY ADVERSE" (İngilizce Orjinal) Yönetmen: M. Leroy
Etkinlik Ücretleri Film Gösterimleri: 100.000.TL Tiyatro: 200.000.TLSeminer, konferans: 50.000.TL, Konser: 200.000.TL.
Athol Fugard
Yöneten: Bülent YARAR Türkçesi: Yücel ERTEN OYNAYANLAR: Hakan PİŞİK-Devrim NAS
AVNİ DİLLİGİL ÖZENDİRME ÖDÜLÜ
T İ Y A T R O Tİ
GÖSTERİ HİZMETLERİ VE TİC.LTD.ŞTİ.
Martı Sanat Evi (Barohan) 330 Tünel-Beyoğlu
26 Ekim'den itibaren Her Cumartesi 18.00
Biletler ayrıca Marjinal Kadıköy ve T e l : ( 0 2 1 2 ) 2 5 1 6 6 2 0 - 2 9 3 8 1 3 7 Akmerkez gişelerinde satılmaktadır. 69
İSTANBUL'DA YAŞAMAK TRT3 Lied Saati Hazırlayan: Füsun Koçoğlu, 1970 doğumlu, Bursa Anadolu Lisesi İÜ Meslek Yüksek Okulu Radyo Televizyon Yayıncılığı Mezunu. Halen MSÜ Devlet Konservatuar Opera Bölümü son sınıfında oku makta. 1989 yılından bu yana TRT İstan bul Radyosunda dış yapımcı olarak klasik müzik programları hazırlıyor. Bunlardan bazıları Konser Saati, Dinleyicinin Köşesi Mozart Şarkıları, Opera Sözcüğü Diyapazon, Arya, Lied Saati, Kuğunun Şarkısı.
cy
a
LİED SAATİ Yayın günü çarşama, saati 12.15 süresi 45 dakika. Lied sanatını tanıtmak ve sevdirmek amacıyla şiir ve müziğin tutulu tangosu olan bu türün örneklerinin sunulduğu bir program. Almancada "şarkı" anlamına gelen lied sözcüğü 18. yüzyılın sonu ile 19. yüzyılın başlarında yaygınlık kazanan sanat şarkısı için kullanılmıştır. Klasik Batı müziği ede biyatında hâlâ bu anlamıyla kullanılır. Sola insan sesi ile piyano için bestelenen ve geleneksel şarkı anlayışından farklı biçimdeki Lied'in sözlerini şiirler oluşturur. Lied sanatı şiirle müziğin benzersiz bir bileşimidir. Yalnız müzikle ya da sözle anlatılamayan duygular Lied'lerde zirveleşir. Lied saatinde bu türün her dildeki ve her çağa ait örnekleri usta yorumculardan sunulmaktadır.
21 KASIM 96 PERŞEMBE Saat: 12.30 Laser-disc'ten pop: MADONNA "Blondambition World Tour" (1 sa. 50 d.) Saat: 18.30 Piyano Resitali: Alpaslan ERTÜNGEALP 22 KASIM 96 CUMA Saat: 12.30 Laser-disc'ten opera: VERDİ " I Lombardi" Solistler: J. Carreras, G. Dimitrova S. Carroli, C. Bini ( G. Gavazzeni/Alla Scala Tiyatro Orkestrası ve Kosu) (2sa. 10 d.) Saat: 19.30 TİYATRO "Parkta"
(İngilizce Orjinal) Yönetmen: M. Apted Oyuncular: S. Weaver, A. Glimcher (2 saat)
23 KASIM 96 CUMARTESİ Saat: 15.00 ve 19.30 TİYATRO "Parkta" 26 KASIM 96 SALI Saat: 12.30 ve 18.30 Laser-disc'ten bale: PROKOFIEV "Romeo & JulietSuite-. Senfoni No. 1 Classical-" (Toronto Dans Tiyatrosu) (C. Dutoit/Montreal Senfoni Orkestrası) (1 saat) 27 KASIM 96 ÇARŞAMBA Saat: 12.30 ve 17.30 Laser-disc'ten film: "GORILLAS İN THE MIST" 70
28 KASIM 96 PERŞEMBE Saat: 12.30 Laser-disc'ten caz: "TENDERNESS AL JARREAU" (1 saat) (Toronto Dans Tiyatrosu) (C. Dutoit/Montreal Senfoni Orkestrası) (1 saat) Saat: 18.30 SANAT TARİHİ ETKİNLİKLERİ VII Prof. Dr. semra Germaner "19 Yüzyıl Batı Resminde İstan bul Manzaraları"
Saat-11.00 Tiyatro-Koza Tiyatrosu "Bir Şeftali Bin Şeftali" Saat-14.00 Film Gösterimi-Cesur Yürek Saat-19.00 Film Gösterimi-Cesur Yürek
3 KASIM PAZAR Saat-17.30 Tiyatro-Metin Zakoğlu "Bir Delinin Hatıra Defteri" 4 KASIM PAZARTESİ Saat-15.00 Film Gösterimi-Kafka-Yön: Stewen Sodernberg Saat-18.00 Film Gösterimi-Kafka-Yön: Stewen Sodernberg
pe
Oyuncular: F. march, O. de Havilland (2 sa. 20 s.)
29 KASIM 96 CUMA Saat: 12.30 Laser-disc'ten konser: WEST SIDA STORY "The Making of the Recording" Solistler: K. Knawa, J. Carreras, T. Troyanos (L. Bernstein) (1 sa. 30 d.) Saat: 19.30 TİYATRO "Parkta" 30 KASIM 96 CUMARTESİ Saat: 15.00 ve 19.30 TİYATRO "Parkta" EVRENSEL KÜLTÜR MERKEZİ 1 KASIM CUMA Saat-1 5.00 Film Gösterimi-Cesur Yürek Saat-19.00 Film Gösterimi-Cesur Yürek 2 KASIM CUMARTESİ
5 KASIM SALI Saat-15.00 Film Gösterimi-Kostümcü~Yön:Peter Yates Saat-19.00 Film Gösterimi-Kırmızı Pazartesi-Yön: Francesco Rosi 6 KASIM ÇARŞAMBA Saat-15.00 Film Gösterimi-Kırmızı Pazartesi Saat-19.00 Film Gösterimi-Kırmızı Pazartesi-Yön:Francesco Rosi 7 KASIM PERŞEMBE Saat-15.00 Film Gösterimi-Günaydın Babil Yön: Vitton'o Paola Taviani Saat-19.00 Film Gösterimi-Günaydın Babil Yön: Vitton'o Paola Taviani 8 KASIM CUMA Saat-15.00 Film
Gösterimi-Kostümcü-Yön: Peter Yates Saat-19.00 Tiyatro-Metin Zakoğlu "Bir Delinin Hatıra Defteri" 9 KASIM CUMARTESİ Saat-11.00 Tiyatro-Koza Tiyatrosu "Bir Şeftali Bin Şeftali" Saat-15.00 Panel "Üniversitelerde Gündelik Yaşam, Bilim ve Yök" Saat-19.00 Konser "Burhan Balta-Gitar Dinletisi" 10 KASIM PAZAR Saat-15.00 Seminer "Alaattin Bilgi-ekim devrimi'nin Türkiye'ye Etkileri" Saat-17.30 Tiyatro-Ege Deneme Sahnesi "Soyutlamalar Mahkemesi" 11 KASIM PAZARTESİ Saat-15.00 Film Gösterimi-Mor Yıllar Yön: Stewen Spielberg Saat-18.30 -20.30 Kokteyl-Kitap Tanıtımı 12 KASIM SALI Saat-15.00 Film Gösterimi-Dünya Dans Günü Yön: Maria Novaro Saat-19.00 Tiyatro-Öz Tiyatro "Savaşın Kuralları" 13 KASIM ÇARŞAMBA Saat-15.00 Film Gösterimi-Gandi-Yön:Richard Attenbourgh 14 KASIM PERŞEMBE Saat-15.00-18.00 Film Gösterimi-Roma RomA Yön:F. Fellin 15 KASIM CUMA Saat-15.00 Daima-Yön: Stewen Spielberg Saat-19.00 Tiyatro-Öz Tiyatro "Savaşın Kuralları" 76 KASIM CUMTARTESİ Saat-11.00 Tiyatro-Koza Tiyatrosu "Bir Şeftali Bin Şeftali" Saat-15.00 Panel "Müzikte Kalıcılık ve Piyasa İlişkileri" Saat-19.00 Tiyatro-Öz Tiyatro "Savaşın Kuralları" 17 KASIM PAZAR Saat-15.00 Seminer Yılmaz Onay-"Ekim Devriminin Tiyatro Üstündeki Etkisi" Saat-19.00 Konser Ali Fuat Yılmazoğlu-''FIamenko Gitar Resitali" 18 KASIM PAZARTESİ Saat-15.00 FilmGösterimi-Öldürme Üzerine Küçük Bir Film Yön: Krystof Kıeslowski Saat-19.00 Konser Ali Fuat Yılmazoğlu-"Flamenko Gitar Resitali" 79 KASIM SALI Saat-15.00 FilmGösterimi-Öldürme Üzerine Küçük Bir Film Yön: Krystof Kıeslowski Saat-19.00 Film Gösterimi-Öldürme Üzerine
Küçük Bir Film Yön: Krystof Kıeslowski 20 KASIM ÇARŞAMBA Saat-15.00 FilmGösterimi-Sevgilim Funci Yön: Miszaros Manta 21 KASIM PERŞEMBE Saat-15.00 Film Gösterimi-Gandi-Richard Attenbourgh Saat-18.00 Film Gösterimi-Gandi-Richard Attenbourgh 22 KASIM CUMA Saat-15.00 Film-Daima-Yön Stewen Spielberg Saat-19.00 Konser "Kumdan Kaleler" 23 KASIM CUMARTESİ Saat-11.00 Tiyatro- Koza Tiyatrosu "Bir Şeftali Bin Şeftali" Saat-15.00 Film Gösterimi-Siyam Balığı Yön: Francis Ford Coppola Saat-17.00 Söyleşi-Tülin Tankut "Siyam Balığı Üzerine' 24 KASIM PAZAR Saat-1 5.00 Film Gösterimi-Cesur Yürek Saat-19.00 Film Gösterimi-Cesur Yürek 25 KASIM PAZARTESİ Saat-15.00 Film Gösterimi-Kafka-Yön: Stewe Sodernberg Saat-18.00 Film Gösterimi-Kafka-Yön: Stewe Sodernberg 26 KASIM SALI Saat-15.00 Film Gösterimi-Kostümcü-Yön: Peter Yates Saat-19.00 Film Gösterimi-Sevgilim Funci Yön: Miszaros Manta 27 KASIM ÇARŞAMBA Saat-15.00 Film Gösterimi-Kırmızı Pazartesi Yön: Francesco Rosi 28 KASIM PERŞ Saat-15.00 Film Gösterimi-Dünya Babil Yön: Vitton'o Paolo Taviani Saat-18.00 Film Gösterimi-Dünya Babil Yön: Vitton'o Paolo Taviani 29 KASIM CUMA Saat-15.00 Film GösterimiYıllar Yön:Stewen Spielberg Saat-19.00 Tiyatro "Vahşetin Tiyatro Denemesi" 30 KASIM CUMARTESİ Saat-11.00 Tiyatro-Koza Tiyatrosu "Bir Şeftali Bin Şeftali" Saat-15.00 Panel "Uyuşturucu ve Yaratma Cesareti" Saat 19.00Film Gösterimi-Dünya Dans Günü-Maria Novaro
pe a
cy
a
cy
pe
tiyatro Kulübü 5 0 0 seçkin üye; Üye sayısını 500 ile sınırlı tutmamızın nedeni, öncelikle üyelerimizle iletişimi kolaylaştırmak, daha iyi bir hizmet sunabilmektir. Tiyatro... Tiyatro... Dergisi aboneliği; Türkiye'nin 6 yıldır sürekli yayımlanan tek tiyatro dergisi olan Tiyatro... Tiyatro...'ya abone olacak, düzenli olarak ve yakından Türk Tiyatrosunu izleme olanağına sahip olacaksınız. Tiyatro... Tiyatro... Dergisi, yılda 11 sayı yayımlanır. Her ay bir tiyatroya davetiye; Tiyatro sezonunda (7 ay) dergi ile birlikte sizlere ulaşacak davetiye ile o ay Tiyatro... Tiyatro... Dergisi'nin konuğu olarak belirtilen oyunu izleyebileceksiniz. Davetiyede gün ve saat belirtilmeyecektir. Gideceğiniz tarihi siz belirleyecek ve gitmeden önce yer rezervasyonu yaptırmanız yeterli olacak.
a
Tiyatrolarda indirim; Ayda bir sizlere ulaşacak davetiyenin yanı sıra, diğer tiyatrolardan da indirimli olarak yararlanabileceksiniz. İndirim yapan tiyatrolar ve indirim oranları her ay yayımlanan "Tiyatrodan Önce, Tiyatrodan Sonra" kültür-sanat ekinde duyurulacaktır.
cy
Cafe-bar ve restaurantlarda indirim; Cafe-bar ve restaurantlardan "Tiyatro Kulübü" kartını göstererek indirimli olarak yararlanma olanağınız da olacak. Sizlere indirim yapan kuruluşlar ve indirim oranları her ay yayımlanan "Tiyatrodan Önce, Tiyatrodan Sonra" kültür-sanat ekinde duyurulacaktır.
pe
Kültür etkinliklerine rezervasyon ve bilet temini; İstanbul'da gerçekleştirilen kültür etkinliklerine katılmak isteyip de bilet alma gibi bir yükten de kurtulacaksınız. İstanbul'daki tüm festivaller, tüm tiyatrolar, konserler vb. etkinlikler için bizi aramanız yeterli olacak. Biletleriniz temin edilip adresinize teslim edilecektir.
Tiyatro... Tiyatro... Dergisi 1 5 . İstanbul Kitap Fuarı'nda Alt kat 1 1 . sokakta
formu doldurup, hemen üye olabilirsiniz. Daha fazla bilgi müşteri temsilcinizi arayıp randevu verebilirsiniz.
ve rezervasyon için: at Güler 251 77 89
Ayrıca; Yıl içinde geliştireceğimiz çeşitli olanaklar, hizmetler, sizlere her ay Tiyatro... Tiyatro... Dergisi'nde duyurulacaktır.
Tiyaro... Tiyatro... Dergisi hamamı Cad. 5/3 Cihangir-İstanbul (0.212) 293 72 77 243 09 37 (0.212)252 94 14
Kitap
Fuarı'nda
İstediğiniz kitaba anında ulaşma; Kitapçılara gitmek güzel, kitapların arasında dolaşmak istediğiniz kitabı seçmek daha da güzel, ama zaman darlığı, İstanbul'un trafiği bunu her zaman olanaklı kılmayabilir. Bazen herhangi bir kitaba hemen ulaşmak isteyebilirsiniz. O zaman bizi arayıp istediğiniz kitabın adını bildirmeniz yeterli olacaktır.
üye
olanlar,
armağan
olarak
bir
önceki
yılın
dergilerine
de
Tiyatro Kulübü'ne üye olmak istiyorum. Bir yıllık üyelik ödentisi 8.000.000 TL.'yi aşağıda işaretlediğim hesaba yatırdım. Dekont ilişiktedir Adı, Soyadı: Adresi-Tel: p T. İş Bankası, Cihangir Şb. - Tiyatro Yapım 197 245 p Posta Çeki Hesabı. - Tiyatro Yapım 655 248 p Randevu alıp ziyaretime gelin.
İmza
sahip
olacak.
İSTANBUL'DA YAŞAMAK ŞANS RESTAURANT Hacı Adil Sk. No: 1 Levent-İst. Tel: 280 38 38 T- BONE STEAK Küçük Bebek Cad. No: 16/4 Bebek-İstanbul Tel: 287 05 11 TEGIK Recep Paşa Sk. No: 20 Taksim-İst. Tel: 254 66 99 THE PLAZA RESTAURANT The Plaza Balmumcu-İst. Tel: 274 13 13 THE CHİNA RESTAURANT Lamartin Cad. No: 17 Taksim-İst. Tel: 250 62 63 THE GALLERY Dostlar Sitesi A Blok 5/2 Ulus-İst. Tel: 263 35 35 ULUS 29 Adnan Saygun Cad. No: 1 Ulus-İst. Tel: 265 61 81 WANDA CUZİNA İTALİANA Bağarasi Sk. No: 2/A Bebek-İst. Tel: 265 13 73 VAGABONDO'S Köybaşı Cad. No: 278 Yeniköy-İst. Tel: 299 00 54 VİLLA BLANCH RESTAURANT KeskinKalem Sk. No: 7 Esentepe-İst. Tel: 266 76 81 YASEDUR RESTAURANT Nakkaştepe Yolu No: 64/1 Kuzguncuk-İst. Tel:(216)341 36 36 YEŞİL EV KONAK RESTAURANT Kabasakal sk. No:5 Sultanahmet-İst. Tel: 517 67 85
cy a
LİTTLE ITALY RESTAURANT İstiklal Cad. No: 251-253 Beyoğlu-İst. Tel: 243 17 18 MARMİT İstanbul Cad. No: 58 Yeşilköy-İst. Tel: 573 85 81 MR. WONG Bebek Yolu No: 3 Etiler-İst. Tel: 257 96 06 MİA MENSA Manolya Sk. No: 244/1 Bebek-İst. Tel: 263 60 80 MEZZALUNA Abdi İpekçi Cad. No:38/1 Nişantaşı-İst. Tel: 231 31 42 OSTERİA DA MARİO Dilhayat Sk. No: 7 Etiler-İst. Tel: 265 51 86 PANDOORİ Alkent Alışveriş Merkezî Etiler-İst. Tel: 257 84 79 ROYAL CHİNA RESTAURANT Polat Renaissance Hotel Sahil Yolu Cad. Yeşilyurt-İst. Tel: 573 67 74 RUSSİAN RESTAURANT İnönü Cad. 77/A Gümüşsuyu-İst. Tel: 243 48 92 RAQUETTE RESTAURANT Sadi Gürçelik Spor Sitesi İstinye-İst. Tel: 276 50 87 RİSTORANTE VİTO Osmanzade Sk. No: 13 Ortaköy-İst. Tel: 227 16 10 REJANS Emir Nevruz Sk. No: 17 Galatasaray-İst. Tel: 244 16 10 RİSTORANTE İTALİANO Cumhuriyet Cad. No: 6 Elmadağ-İst. Tel: 247 86 40 SAFARİ Harbiye-İst. Tel: 231 03 56 SET RESTAURANT Ömer Avni Sk. No: 14 Ayazpaşa-İst. Tel: 252 27 10 SICAK RESTAURANT KeskinKalem Sk. No: 37 Esentepe-İst. Tel: 267 38 56 SUNSERT GRİLL & BAR Adnan Saygun Cad No: 5/1 Ulus-İst. Tel: 287 03 57 SEOUL RESTAURANT Nispetiye Cad. No: 41 Etiler-İst. Tel: 263 60 87 SUSAM BAR RESTAURANT Susam Sk. No: 6 Cihangir-İst. Tel: 251 59 35 SHANGAl RESTAURANT Kefeliköy Cad. No: 14 Kireçburnu-İst. Tel: 262 36 64 SÜREYYA İstinye C. No:26 Tel: 277 80 30 SULTAN SOFRASI I. Cad. No: 17/1 Anavutköy -İst. Tel: 263 32 34
FASTFOOD
MUDURNU FRIED CHICKEN Beyoğlu-İst. Tel: 252 98 00 Beşiktaş Tel: 227 19 45 AkmerkezTel: 282 06 02 Yenibosna Tel: 552 76 98 Aksaray Tel: 518 50 00
SİCİLY' PİZZA
Mecidiyeköy Tel: 275 71 08 Şaşkınbakkal Tel:(216) 385 30 45 Maslak Tel: 285 08 22 FenerbahçeTel:(216) 349 09 51 Moda Tel: (216) 349 63 13 Kozyatağı Tel: (216)411 01 81 Nişantaşı Tel: 233 77 50 Etiler-Akmerkez Tel: 282 04 91 Hisarüstü Tel: 265 05 40 Bebek Tel: 287 11 97 PİZZA HUT Etiler -Akmerkez Tel: 282 06 16 Ataköy-Delco Tel: 559 03 44 Ataköy-Galleria Tel: 559 99 31 Bağdat Str. Tel:(216) 385 86 44 Bahariye Tel: (216) 348 50 80 Bostancı Tel: (216)410 22 22 CapitolTel:(216)343 93 33 Etiler Tel: 265 36 06
pe
FRIDAY'S Nispetiye Cad. No: 19 Etiter-İst. Tel: 257 70 78 FLORA RESTAURANT Valikonağı Cad. No: 9 Harbiye-İst. Tel: 225 22 26 GREAT HONG KONG İnönü Cad. 12/B Gümüşsuyu-İst. Tel: 252 42 68 GUAND ZHOU OCEAN RESTAURANT İnönü Cad. No:53 Taksim-İst. Tel: 243 63 79 GARİBALDİ İstiklal Cad. Odakule Yanı No: 1 Beyoğlu-İst. Tel: 249 68 95 GOODFELLAS Bomonti Fırın Sk. No: 43 Şişli-İst. Tel: 233 00 35 GRAMOFON CHEZ EVY Abdi İpekçi Cad. No: 48 Maçka-İst. Tel: 231 95 34 İL PADRİNO RİSTORANTE İskele Cad. No: 8/1 C.Bostan-İst.Tel: (216)385 93 19 İL PANİNO Valikonağı Cad. No: 65 Nişantaşı-İst. Tel: 240 54 71 JAPON CLUB Mürbasan Sk. Koza İş Mrk. Beşiktaş-İst. Tel:266 14 23 KURUÇEŞME DİVAN REST. Kuruçeşme Cad. No: 36 Kuruçeşme-İst. Tel: 257 71 50 LATRATTORİA Marina Regatta Çarşısı Ataköy-İst. Tel: 560 33 91 Çalıkuşu Sk. No:14 Levent-İst. Tel: 270 40 50 LA BOHEME Yalı Cad. No: 3 Beşiktaş-İst. Tel: 261 75 20 LES FEMMES DE PARİS Vapur İskelesi Cad. No: 5 Ortaköy-İst. Tel: 227 02 87 LEONARDO Polonezköy No: 32 Beykoz-İst. Tel:(216) 432 30 82 LİTTLE CHİNA Plaj Yolu Tümay Apt. No: 3 C.Bostan-İst. Tel:(216)363 50 90 Tepecik Yolu Alkent Alışveriş Merkezi Etiler-İst. Tel:263 17 15 LA SELECT Manolya Sk. No: 21 Levent-İst. Tel: 268 21 20 LA MAİSON Müvezzi Sk. No:63 Beşiktaş-İst. Tel: 227 42 63 LÜBNAN RESTAURANT Lamartin Cad. No:41 Taksim-İst. Tel: 250 20 71 LE CAVE RESTAURANT Bağdat Cad. No: 476 Çatalçeşme-İst.Tel:(216)368 62 73
78
Feneryolu Tel: ( 2 1 6 ) 4 1 4 30 77 Beyoğlu Tel: 249 49 90 Kozyatağı Tel: (216)411 15 38 Nova Baran Tel: 248 17 55 Pendik Tel: (216) 390 90 20 TaksiM Tel: 251 89 22 KENTUCKY FRIED CHICKEN Ataköy-Galleria Tel: 559 85 91 KadıköyTel:(216)349 53 34 1. Levent Tel: 269 15 74 Capitol Tel: (216) 31097 98 SULTANAHMET HALK KÖFTECİSİ Sultanahmet Tel: 513 14 38 OsmanbeyTel: 240 71 84 Mecidiyeköy Tel: 288 30 72 Beşiktaş Tel: 258 23 51 Levent Tel: 280 31 44 Fenerbahçe Tel:(216) 338 59 08 Kadıköy Tel: (216)346 55 50 Eminönü Tel: 527 18 33 BORSA FAST FOOD Beyoğlu Tel: 245 14 71 Taksim Tel: 245 43 43 Mc DONALD'S Nişantaşı Tel: 233 78 34 Taksim Tel: 293 86 00 Kadıköy Tel: (216) 34516 23 Fenerbahçe Tel:(216) 338 91 88 Şaşkınbakkal Tel:(216) 302 02 61 Şişli Tel: 241 39 08
MEYHANELER ASIR Kalyoncukulluk Cad. No: 94/1 Beyoğlu-İst. Tel: 250 05 57 AHTAPOT Balıkpazarı Köyiçi Kilise Mey. Beşiktaş-İst. Tel: 261 91 48 ANDON MEYHANE Sıraselviler Cad. No:89/A Taksim-İst. Tel: 244 40 90 AYNALI MEYHANE Tramvay Sk. No: 104 Kuruçeşme-İst. Tel: 265 96 00 BEKRİYA I.Cad. No:90Kat:2 Arnavutköy-İst. Tel: 257 04 69 BONCUK Balıkpazarı Nevizade Sk. Beyoğlu-İst, Tel: 243 12 19 HATAY RESTAURANT Bağdat Cad. No:526 Bostancı-İst.Tel:(216) 361 33 57 ÇINAR RESTAURANT İstiklal Cad. Çiçek Pasajı-İst. Tel: 251 42 95 CUMHURİYET 1-Balık Pazarı Sahne Sk. No: 47 Beyoğlu-İst. Tel: 243 64 06 2-Balık Pazarı Nevizade Sk. Beyoğlu-İst. Tel: 249 60 55 DENİZ PARK GAZİNOSU Daire Sk. No:9
Yeniköy-İstanbul Tel:262 04 DENİZ KIZI Yeniköy Cad. No:38 Tarabya-İst. Tel: 262 88 08 GALATA RESTAURANT BAR Orhan Apaydın Sk. No: 11 Beyoğlu-İst. Tel: 293 11 39 INTERMEZZO Asmalı Mescid Sk. No: 17 Tünel-İstanbulTel: 293 28 68 İMROZ Balık Pazarı Nevizade Sk. No Beyoğlu-İst. Tel: 249 90 73 İSMET BABA Icadiye Cad. No: 96-98 Kuzguncuk-İst. Tel:(216)33 31 KALLAVİ 20 İstiklal Cad. Kallavi Sk. No:20 Beyoğlu-İst.Tel: 251 10 10 KİMENE RESTAURANT Çiçek Pasajı Beyoğlu-İst. Tel: 244 12 66 ÇAPARI RESTAURANT Çapari Sk. No:22 Kumkapı-İst. Tel: 517 75 30 İSKELE BALIK LOKANTASI İskele Meydanı No:4/1 Rumelikavağı-İst Tel: 242 22 LA FUİTE Kuledibi Lüleci Hendek Cad. No: 125-127 Tünel-İst. Tel: 251 95 94 KOÇO RESTAURANT Moda Cad. No: 265 Kadıköy-İst.Tel:(216) 336 07 SÜHEYLA Kalyoncukulluk Cad. No:45 Beyoğlu-İst.Tel: 251 83 47 TAŞ PLAK İstiklal Cad. Beyoğlu-İst. Tel: 251 11 39 YAZARLAR EVİ Bostan Cad. Teşvikiye-İst. Tel: 261 25 58 YAKUP 2 RESTAURANT Asmalı Mescid Cad. No:35/: Tünel-İstanbul Tel: 249 29 2 İLHAMI'NIN YERİ Osmanzade Cad. No:6 Ortaköy-İst. Tel: 259 51 79 AZDEROĞLU TAVERNA I.Cad. No:28 Amavutköy-İst. Tel: 263 23 KÖRAGOP Kumkapı Meydanı Kumkapı-İst. Tel: 517 23 34 KATY'NİN YERİ Orhan Adli Apaydın Cad. 31 Asmalımescid-İst.Tel: 293 2 MİMİ TAVERNA 1. Cad. No: 68 Arnavutköy-İst. Tel: 265 09 NEŞE TAVERNA Büyük Ayazma Bebek Yoku Arnavutköy-İst. Tel: 265 11
İSTANBUL'DA YAŞAMAK
BARLAR HTAR BAR çeşme Cad. No:36 çeşme-İst. Tel: 257 71 50 ÜLCABBAR CAFE BAR İstiklal Cad. Mis Sk. No:11 Beyoğlu-İstanbul Tel: 243 63 95 OLUT VODKA İlim Naci Sk. No: 132 çeşme-İst. Tel: 259 70 61 BAZAR SİNEMA BAR Zar Sineması Altı Beyoğlu-İst. Tel: 245 75 38 NBALIK MAHZEN BAR ad. No:62 Arnavutköy-İst. Tel: 257 68 26 AYS Sülün Sk. No:103 nt-İst. Tel: 280 73 97 ROBAR kuyular Sk. No: 4 m-İst. Tel: 230 46 28 NA etiye Cad. No:6 -İst. Tel: 270 01 08
I huriyet Cad. No:239 iye-İst Tel: 246 16 11 ORA et Paşa Cad. No:386 k-İst. Tel: 263 22 80 OMETRE elviler Cad. No:77 m-İst Tel: 293 02 87 VA CLUB na Regatta Çarşısı öy-İst. Tel: 560 60 35 ULBAR etiye Cad. -İst. Tel: 268 66 60 KBAR et Paşa Cad. No:113 k-İst. Tel: 263 30 00 OĞLU PUB al Cad. No:140/17 ğlu-İst. Tel: 252 38 42 MEN CAFE BAR Merkez-İst. Tel: 282 02 30 OĞLU SANAT EVİ ıllah Sk. 22/1 Beyoğlu-İst. Tel: 252 61 96
BİLSAK Sıraselviler Cad. Soğancı Sk. No:7 Cihangir-İst. Tel: 293 37 74 CAFFETTO Levent-İst. Tel: 264 49 61 CAFE ANTARES Şaşkınbakkal Tel:(216)359 39 29 CAFE LA SPEZİA Teşvikiye-İst. Tel: 296 18 46 CABERET CİNE Yeşilpınar Cad. No:2 Arnavutköy-İst. Tel: 257 74 38 CADDE-I KEBİR İmam Adnan Sk. No:7 Beyoğlu-İst. Tei: 251 71 13 CAFE BAR MARIA Yelkovan Sk. No: 12 Ortaköy-İst. Tel: 227 00 99 CAFE GUİTAR Ayhan Işık Sk. No: 11/1 Beyoğlu-İst. Tel: 251 98 32 CAFE İN Muallim Naci C. 142 Kuruçeşme-İst. Tel: 260 79 65 CAZİBE CAFE BAR Turneci Sk. No:5 Galatasaray-İst. Tel: 244 28 96 CENEVİZ KAHVESİ Osmanzade Sk. No: 14 Ortaköy-İst. Tel: 227 14 49 CIMBIZ Nispetiye Cad. No: 27 Etiler-İst. Tel: 282 44 04 COOL BAR Levent Cad. No: 15 I.Levent-İst.Tel: 269 52 47 COZYİNN İskele Cad. No:36 C.Bostan-lstTel:(216) 363 77 70 ÇUBUKLU 29 Paşabahçe Yolu No:24 Çubuklu-İst.Tel:(216) 322 28 29 CUBA BAR Vapur İskelesi Cad. No: 16 Ortaköy-İst. Tel: 260 05 50 CUE POINT BILUARD BAR İnönü Cad. No: 37 Gümüşsuyu-İst. Tel: 251 72 51 COUSIN'S BAR I.Cad. No:108-110 Arnavutköy-İst. Tel: 263 63 97 ÇİÇEK BAR Billurcu Sk. No: 25 Sıraselviler-İst. Tel: 244 26 19 DAPHNE BAR Ataköy-İstanbul Tel: 560 50 62 DELİ BAR Büyükparmakkapı Sk. No: 9/2 Beyoğlu-İst. Tel: 293 12 22 DERSAADET Erol Dernek Sk. No: 11 Beyoğlu-İst. Tel: 251 20 47 DOWNTOWN Yelkovan Sk. No: 5 Ortaköy-İst. Tel: 259 05 49 ECE BAR Kuruçeşme-İst. Tel: 265 96 00 EGE BAR Reasürans Çarşısı Teşvikiye-İst. Tel: 233 27 24 ENGLİSH PUB Tiyatro Sk. No: 25 Beyazıt-İst. Tel: 516 69 80 ENTEL BAR Salacak Sahil Yolu No:1 Üsküdar-İst Tel:(216) 391 96 48 ESCOBAR Çalıkuşu Cad. No: 13 Levent-İst.Tel: 281 91 49 EYLÜL İskele Cad. No:29 Arnavutköy-İst. Tel: 257 11 09
Cafe Kikka Abdülkadir Noyan Sk. Ahenk Apt No. 17-18 Erenköy-İstanbul Müdür: Emire Emiroğlu • İşletmeci: Erhan Özben Tel: (0216) 368 99 14 • 386 59 23 Alan Kapasitesi: İki katlı ve bahçeli, 120 kişinin üzerinde. Müzik Türü: Yemek saatlerinde değişen ritmde yabancı müzik. Havalandırma Sistemi: Var. Spessialite: Kikka Salad (Piliç, jambon, konkase domates, mevsim yeşillikleri, mısır, hardal, sos) Diet Salat (Mevsim sebzeleri, limon sos) Deniz Mahsulleri Salad (Soman, karides, ton balığı, limon sos) Sıcak Aperatif olarak, omlet çeşitleri, kanepe, deniz mahsullü krepler Ana Yemek olarak, Morney Soslu Piliç, Kikka Special (Dana fileto, sote patetes, pepper sos, feetuccine) Ispanaklı ve susamlı piliç Spagetti (Sebzeli, jambonlu) Tatlı olarak, Tiramisu, Vişneli, sade cheese cake.
pe cy a
ANCIK MEYHANESİ Pulman Oteli Üstü başı-İst. Tel: 251 50 74 AlL'IN YERİ boyunCad. No: 7 vağı-İst. Tel:(216)32021 36 3EÇ RESTAURANT ari Cad. kapı-İst. Tel: 516 32 27 LKÖY OCAKBAŞI BAR irci Çıkmaz Cad. köy-İst. Tel: 573 35 14 A SANAT EVİ OZ Sk. No:25-1 Beyoğlu-İst. Tel: 252 38 57 TO RESTAURANT liköy Cad. No:96 bya-İst. Tel: 262 05 35 NLI MEYHANE mata Sk. No: 10 ıcıköy-İst. Tel: 277 68 78 K MEYHANESİ in Kalem Sk. No:37 tepe-İst. Tel: 211 29 27 K alı Mescit Sofyalı Sk.10-12 Beyoğlu-İstanbul Tel: 243 28 34 ND ÇELLO nvay Sk. No: 90 çeşme-İst. Tel: 263 48 49
FERMUAR BAR Muallim Naci Cad. No: 120/A Ortaköy-İst. Tel: 227 70 62 FLATLİNE Muallim Naci Cad. Ortaköy-İst. Tel: 261 90 06 FLY-INN Nispetiye Cad. No:10 Etiler-İst. Tel: 257 89 89 FRIDAY'S Nispetiye Cad. No:19 Etiler-İst. Tel: 257 70 78 GOLD CAFE BAR Misbah Muhayyaş Sk. No: 9/1 Kadıköy-İst.Tel:(216) 349 80 02 GÜVERTE BAR Emirgan Cad. No: 18 Emirgan-İst. Tel: 229 40 60 HADES BAR Büyükparmakkapı Sk. No: 30 Taksim-İst. Tel: 252 19 67 HEZARFEN CAFE BAR REST. İstiklal Cad. Odakule Karşısı Beyoğlu İş Merkezi No: 365 Beyoğlu-İst. Tel: 252 58 44 HAYAL KAHVESİ Büyükparmakkapı Sk. No: 19 Beyoğlu-İst. Tel: 244 25 58 JASMİNE CAFE Akarsu Sk. No: 10 Galatasaray-İst. Tel:252 89 74 KAKTÜS CAFE BAR İmam Adnan Sk. No: 4 Beyoğlu-İst.Tel: 249 59 79 KHALKEDON BAR Münir Nurettin Cadr. Kalamış-İst. Tel:(216) 349 58 72 KALEM BAR Cevdet Paşa Sk. No:306/1 Bebek-İst. Tel: 265 04 48
KEMANCI ROCK BAR Taksim Sitesi Sıraselviler-İst. Tel: 245 30 38 KORU PUB Bağdat Cad. Bostancı-İst.Tel:(216) 384 58 26 KÜPEŞTE BAR Haliday Inn Crowne Plaza Ataköy-İst. Tel: 560 81 00 LAL Kadife Sk. No: 19 Kadıköy-İst.Tel:(216) 346 56 25 LEMAN İmam Adnan Cad. No: 20 Beyoğlu-İst. Tel:245 38 06 MARİNA BAR Rıhtım Cad. No: 18 Yeşilköy-İst. Tel: 574 55 75 MASAL EVİ Kadife Sk. No: 33 Kadıköy-İst.Tel:(216) 418 27 53 MEİS BAR Büyükparmakkapı Sk. No:7/2 Beyoğlu-İst. Tel: 293 99 73 MEMO'S BAR Muallim Naci Cad. No: 10/2 Ortaköy-İst. Tel: 260 84 91 MEŞALE BAR Vefa Bayırı No: 6/1 Gayrettepe-İst. Tel: 266 64 59 MEYZEN Ayhan Işık Sk. No:9 Beyoğlu-İst. Tel: 293 33 23 MİM BAR Mim Kemal Öke Cad. No:21 Nişantaşı-İst. Tel: 225 46 62 NİSPET BAR Etiler-İst. Tel: 287 27 57 NORTH SHİELD'S Çalıkuşu Sk. No:14 Levent-İst. Tel: 281 43 58
OBA M U M BAR Rumelihisarı-İst. Tel: 277 99 11 OCEANOS Kadife Sk. No: 1/2 Kadıköy-İst.Tel:(216) 414 29 54 OPERA BAR Erenköy-ist.Tel:(216) 359 32 63 OYSTER BAR Muallim Naci Cad. No: 109/1 Ortaköy-İst. Tel: 261 60 06 THE NORTH BAR Regatta Çarşısı No:243 Ataköy-İst. Tel: 559 20 18 PAPİRÜS Ayhan Işık Sk. No:5/A Beyoğlu-İst. Tel: 251 14 28 PİA CAFE BAR İstiklal Cad. No:6 Beyoğlu-İst.Tel: 252 71 00 PARK ŞAMDAN Maçka-İst. Tel: 225 07 10 PUB COINS Recep Paşa Sk. No: 9 Taksim-İst. Tel: 256 71 09 PUPA'S TROPICAL CAFE BAR 1. Cad. No: 17/2 Arnavutköy-İst. Tel: 265 65 33 RED CAFE BAR Büyükparmakkapı Sk. No: 7 Beyoğlu-İst. Tel: 251 56 83 ROBIN HOOD İskele Cad. No:42/B C.Bostan-İst.Tel:(216)363 82 84 ROUTE 66 Arnavutköy-İst. Tel: 256 75 94 ROXY BAR Sıraselviler Cd. Aslanyatağı Sk 13 Taksim-İst. Tel: 249 48 39 RUBBER Değirmenci Sk. No: 14 Ortaköy-İst. Tel: 261 97 31
79
İSTANBUL'DA YAŞAMAK VİVACHE TERAS BAR - CAFE İstiklal Cad. No:26 Beyoğlu-İst. Tel: 251 28 21 VİVALDİ Büyükparmakkapı Sk. No: 29/1 Beyoğlu-İst. Tel: 293 25 99 YÖREM CAFE BAR Hasnun Galip Sk. No: 15/1 Beyoğlu-İst. Tel: 252 14 28 ZEYTİN & SARDUNYA BAR Kuruçeşme-İst. Tel: 287 10 24 ZİHNİ BAR Muallim Naci Cad.No:130 Kuruçeşme-İst. Tel: 246 90 43 ZİYA Muallim Naci Cad. No: 109/1 Ortaköy-İst. Tel: 261 60 05 ZİNDAN BAR İstiklal Cd. Olivia Han Geçidi 13 Beyoğlu-İst.Tel: 252 73 40
CAFELER
cy
a
ALL SPORTS CAFE Çamlık Yolu 1/2 Etiler-İst. Tel: 257 42 99 ÇAĞDAŞ GAZETECİLER DERN. İstiklal Cad Mis Sk.. No:21 Beyoğlu-İst. Tel: 293 52 23 BAGUETTA Bebek Cad. No: 6 Bebek-İst. Tel: 263 60 64 BELLA CAFE Rumeli Cad. 53/A Nişantaşı-İst. Tel: 247 87 26 BEYMEN CAFE & BAR Etiler-İst. Tel: 282 02 30 CAFE CİNE Arayıcıbaşı Sk. No:27/A Kadıköy-İst. Tel:(216)418 06 30 BOMONTİ ÇAY BAHÇESİ Moda-İst. Tel: (216) 338 70 40 CAFFETTO Levent-İst. Tel: 264 49 61 CAFE ANTARES Şaşkınbakkal-İstTel:(216)359 39 29 CAFE FRESKO Harbiye-İst. Tel:224 04 26 CAFEKİKKA Abdülkadir Noyan Str.No:17/18 Erenköy-İst. Tel:(216)386 59 23 CAFE KAFKA Yeni Çarşı Str. 26/1 Galatasaray-İst. Tel: 245 19 58 CAFE DE LEVANT Rahmi Koç Museum Hasköy Str. Sütlüce-İst. Tel: 250 89 38 CAFE AMADEUS Karanfil Sk. No: 39. Levent-İst. Tel: 269 56 86 CAFE ONDAN ONA Nispetiye Cad.Belediye Sit. Levent-İst. Tel: 269 45 97 CAFE BİBER Abdi İpekçi Cad. 48/7 Nişantaşı-İst. Tel: 240 57 49
CAFE LEBON İstiklâl Cad. 445 Beyoğlu-İst. Tel: 252 54 60 CAFE NEON EXPRESS Kasap Sk. 20/3 Esentepe-İst.Tel: 288 17 00 CAFE CİNEMA Vefa Bayırı 6/2 Gayrettepe-İst. Tel: 266 21 90 CAFE CADDE Bağdat Cad. No: 375/2 Şaşkınbakkal-İstTel:(216)359 39 29 CAFE DEDİKODU Halaskârgazi Cad. No: 252/4 Şişli-İst. Tel: 231 25 98 CAFE DİVAN Cevdet Paşa Cad. No:125 Bebek-İst. Tel: 257 72 70 CAFE KEYİF Mim Kemal Öke Sk. 1/4 Nişantaşı-İst. Tel: 252 20 19 CAFE DES THEATRES Muallim Naci Cad. No: 80 Ortaköy-İst. Tel: 259 27 55 CAFE DİNO Mudo City Akmerkez Etiler-İst. Tel: 282 04 74 CAFE VERDE Rumeli Cad.No:17/1 Nişantaşı-İst. Tel: 246 08 22 CAFE WİEN Atiye Sk. No:5 Teşvikiye-İst. Tel: 247 61 72 CAFE ÇAYDANLIK İskele Meydanı No:36 Ortaköy-İst. Tel: 227 83 69 CAFE ZANZİBAR Teşvikiye Cad. Recsürans Teşvikiye-İst. Tel: 233 80 46 CAFE OFFİCİUM Maya Center Esentepe-İst. Tel: 211 45 69 CAFE CREME Değirmen Sk. No: 12 Ortaköy-İst. Tel: 227 72 94 CAFE MARTI İstiklal Cad. No:330 Beyoğlu-İst. Tel: 251 52 30 COCO CAFE BAR Abdi İpek Cad. No:7/2 Maçka-İst. Tel: 224 39 15 CAFE İN Abdi İpekçi Cad. No: 17 Maçka-İst. Tel: 241 09 36 CAFFİNET Kurabiye Sk. No:4/1 Beyoğlu-İst. Tel: 249 20 19 CAFE MARMARA Taksim-İst. Tel: 251 46 96 CAFE SHOP Bahariye Cad. Miralay Nazım Sk. No:34 Bahariye-İst.Tel:(216)337 49 20 CAFE SIĞINAK Caferağa Mah. Muvakkithane Cad. No.30 Kat. 4 Kadıköy-İst.
pe
SAFAHATHANE İstiklal Cad. Atlas Sineması Pasajı Beyoğlu-İst. SAFARİ Elmadağ-İst. Tel: 231 03 56 SERAGÜO BAR Salacak Sahil Yolu No:41 Üsküdar-İst. Tel:(216)341 04 03 SEKİZBUÇUK Harbiye-İst. Tel: 241 61 54 SAPPHO Bekar Sk. No: 14 Beyoğlu-İst. Tel: 245 06 68 SÜLEYMAN NAZİF BAR Valikonağı Cad. No: 39/1 Nişantaşı-İst. Tel: 2225 22 43 SİS BAR İskele Cad. No: 4/6 Ortaköy-İst. Tel: 259 48 58 SHERLOK HOLMES Çalıkuşu Sk. No: 5 Levent-İst. Tel: 281 63 72 ŞAMDAN BAR Etiler-İst Tel: 263 48 98 ŞAZİYE BAR Abdi İpekçi Cad. Nişantaşı-İst. Tel: 232 41 55 ULUORTA Ortaköy-İst. Te!: 227 31 49 URBAN Kartal Sk. No: 6/A Beyoğlu-İst. Tel: 252 13 25 THE GALLERY Ulus-İst. Tel: 263 35 55 TATOO'S BAR Muallim Naci Cad. No:20 Kuruçeşme-İst. Tel: 259 59 19 TAXİM'S Taksim-İst. Tel: 256 44 37 TAKSİM SANAT EVİ Sıraselviler Cad. No:69/1 Cihangir-İst. Tel: 244 25 26 TAKSİM NİGHT PARK Nizamiye Cad. No: 12 Taksim-İst. Tel: 256 44 31 TEKNE BAR Zeytinoğlu Sk. No: 39 Akatlar-İst. Tel: 270 11 86 TELİS CAFE BAR Misbah Muhayyaş Sk. No:6/3 Kadıköy-İst.Tel:(216) 336 12 53 TOUCDOWN Abdi İpekçi Cad. Reasürans Maçka-İst. Tel: 231 36 71 TRİBUNAL BAR M. Karaca Çıkmazı No:3 Beyoğlu-İst. Tel: 249 71 79 TREİZE BAR Yeşilköy-İst. Tel: 663 55 31 TROMPET Etiler-İst. Tel: 257 13 76
TÜRKÜ CAFE - BAR İmam Adnan Sk. No:9 Taksim-İst. Tel: 251 33 00 ZONE Etiler-İst. Tel: 265 40 34
Tel:(216)349 18 94 CAFE MEDUSA Yerebatan Cad. M. Efendi Sk. No: 19 Sultanahmet-İst. Tel: 511 41 16 ÇUKUR CAFE Faik Paşa Sk. 37/A Çukurcuma-İst. Tel: 244 51 14 DİVAN PUB ERENKÖY Bağdat Cad. 3/9 Erenköy-İst. Tel:(216)358 54 51 DİVAN PASTANESİ Elmadağ-İst. Tel: 231 41 00 GERMİNAL CAFE Halaskârgazi Cad. No: 309/13 Şişli-İst. Tel: 233 67 23 GRAMOFON CAFE Tünel Meydanı No:3 Beyoğlu-İst. Tel: 293 07 86 HOME STORE Etiler-İst. Tel: 282 02 53 İNCİ PASTANESİ İstiklâl Cad. 24/2 Taksim-İst. Tel: 243 24 12 KALE ÇAY BAHÇESİ Yahya Kemal Cad. No: 36 Rumelihisarı-İst. Tel: 257 55 78 KHALKEDON Münir Nurettin Cad. Kalamış-İst. Tel:(216)347 19 76 KADİFE CHALET Bahariye Cad. Kadife Sk. No:29 Kadıköy-İst. Tel:(216)347 85 96 KÖY CAFE Holiday Inn Crowne Plaza Ataköy-İst. Tel: 560 81 00 KIRINTI CAFE Ferit Tek Sk. 15/1 Moda-İst. Tel: (216) 346 07 70 KİTAPLI KAHVE Büyükparmakkapı Sk. No:5/3 Beyoğlu-İst. Tel: 243 26 95 LE CAFE Taksim-İst. Tel: 251 74 30 LE CLASSİQUE Sabancı Korusu Yeniköy-İst. Tel: 262 13 13 MYOTT İskele Cad. No: 14 Ortaköy-İst. Tel: 258 93 17 MEHTAP CAFETERİA İstinye Cad. No: 34 Emirgan-İst. Tel: 277 63 73 MEPHİSTO CAFE Muvakithane Sk. No: 15 Kadıköy-İst.Tel:(216)414 35 19 MODA ÇAY BAHÇESİ Devriye Sk. No:7 Moda-İst. Tel:(216)337 99 86 NİLANTİK Bağdat Cd. Çınardibi No: 352/2 Erenköy-İst.Tel:(216) 360 53 78 ON THE ROCKS CAFE Kaymakçı Sk. No: 10/1 Ortaköy-İst. Tel: 260 82 26 OPERA CAFE
İnönü Cad. 73/A Taksim-İst Tel: 245 20 42 OPERA PASTANESİ Bağdat Cad. No:31/9 C.Boştan-İstanbul PARK CAFE Akmerkez415 Tel: 28210 PİERRE LOTİ CAFE Eyüp-İst. Tel: 581 26 96 PATİSSİERE GEZİ İnönü Cad. 5/1 Taksim-İst. Tel: 251 74 30 PATİSSERİE GEZİ CAFE Nispetiye Cad. Petrol Sit. 7.B Levent-İst. Tel: 282 82 20 PATİSSERİE DE PERA İnşirah Bebek Deresi Sk. No Bebek-İst. Tel: 257 10 53 PİCASSO CAFE Dereboyu Cad. No: 19 Ortaköy-İst. Tel: 227 43 11 RUMELİ CAFE Divan Yolu Cad. Sultanahmet-İst. Tel: 512 Of. SAHAF CAFEE Mühürdar Cad. Dumlupınar So Kadıköy-İst. Tel:(216) 349 81 S CAFE Etiler-İst. Tel:282 05 23 SÜTİŞ MUHALLEBİCİSİ Teşvikiye Cad. 137/A Nişantaşı-İst. Tel: 225 30 03 TRİADA ART CAFE Kadife Sk. No: 18/1 Moda-İst. Tel:(2l6)418 02 TRAPEZ CAFE Hasnun Galip Sk. No: 1/D Beyoğlu-İst. Tel: 252 73 12 TEE ROOM Rumelihisarı-İst.Tel: 257 25 THE GALLERY Ulus-İst. Tel: 263 35 55 TROMPET CAFE D'EPOCA I.Cad. 109/1 Arnavutköy-İst. Tel: 287 26 UÇURTMA CAFE Osmanzade Cad. No: 11 Ortaköy-İst. Tel: 260 59 57 UNDDERGROUND BİLLARD Bağdat Cad. 378/1 Ş.bakkal-İst. Tel:(216)359697 VAKKOCAFE İstiklal Cad. 123/125 Beyoğlu-İst. Tel: 251 40 92 VAKKORAMA COFFEE SHO 1-Taksim-İst. Tel: 251 15 71 2-Rumeli Cad. Osmanbey-İst. Tel:244 40 8 Gaziosmanpaşa Tel: 563 50
Biz Çok Özgürdük! Roman Mustafa Demirkanlı ... Adam, her şey bittiğinde, 'ihanetlerin, acıların ve deneyimlerin, asla devredilemeyen bilgiler' olduğuna karar verir.
Boyut Yayınevi 293 72 77
80
İSTANBUL'DA YAŞAMAK Pandora Kitabevi Büyükparmakkapı Sk. No. 3 Beyoğluİstanbul Tel: (0212)245 16 67- 243 35 03 Sahibi: 4 ortak (Ferzan Peker, Hüseyin Sönmez, Rezan Sönmez, Tunç Özdoğan) Alan: 105 m.2 Bilgisayar Sistemi: 9 bilgisayardan oluşan ağ Kaç Dilde Kitap Var: 2 (Tükçe-İngilizce) Kitap Adedi: Çeşit olarak Türkçe: 26.000. İngilizce: 3.000 adet olarak, toplam 100.000 adet. Ağırlığı: Ders ve teknik hariç hepsi. Taksitli satış vd.: Taksitli satış ve hediye çeki
a
EN ÇOK SATAN 10 KİTAP 1. BOZKURT- Arba - H.C Armstrong 2. ALTI AY BİR GÜZ- Metis- Bilge Karasu 3. İDEOLOJİLER VE MODERNİTE-Patika- Etyen Mahçupyan 4. AMERİKA-Ayrıntı-Jean Baudrillard 5. NEETZSCHE AĞLADIĞINDA-Ayrıntı-lrwin D. Yalom 6. YA/ZAR- C Yayınları- Enis Batur 7. MUCİZEVİ MANDARİN'-Mitos-Aslı Erdoğan 8. DECAMERON-Oğlak- Boccacio 9. ANADOLU 1913-tarih Vakfı-Bela Horvath 10.BİR KADIN DÜŞMANINDAN ÖYKÜCÜKLER-Can-P.Highsmithl
cy
ÇIK RADYO 94.9 Otuzbeş Milimetre Filmler ve Müzikleri Salı/15.30-16.00 Açık Hava Çevre Sorunları ve Doğa Koruma Çarşamba/15.30-16.00 Kimlik Sivil Bir Kimlik'e Kavuşmanın İpuçları Perşembe/15.00-15.30 Filozof Dedikoduları Filozofların İlginç Yaşamları, Fikirleri Perşembe/15.30-16.00 Mürekkebi Kurumadan Tarih Sohbetleri Cuma/15.00-15.30 Plastik Sanatlarda Bu Hafta C.tesi/13.30-14.00 Ağır Sohbetler Gösteri Sanatları ve Müzik C.tesi/18.00-19.00 Şifa, Şifre, Deşifre Bir ana tema etrafında kurulan müzikli kültür sohbeti Pazar/17.00-18.00 BAHÇELİ FM 101.8 Emre ve Gece Pazartesi-Salı/23.00-01.00 Şiir, Tiyatro, Sanat Çarşamba/15.00-17.00 Ayza ve İçimizden Biri Salı/15.00-17.00 Bahçeli Cadıları Cuma/23.00-01.00 Emre ve Gece Sanatta Yolculuk C.tesi/23.00-01.00 CAPITOL FM 95.9 Müzikalite/Klasik Müzik Salı/22.00-24.00 Atilla Dorsay'la Sinema ve Müzik Cumartesi/11.00-13.00 Cazino/Orhan Argun Pazar/21.00-22.00 EZGİ RADYO 102.2 Bir Konu Salı/20.00 Haberler Kültür/Sanat Çarşamba/11.00 Çevre Çarşamba/16.00 Bakış Cuma/20.00 Şiir/Edebiyat C.tesi/20.00 Siyaset Tarihi Pazar/14.00 ÜR FM 92.5 Sanat Noktası Pazartesi/23.00-24.00 Sessiz Gemi Sah/23.00-24.00 Ay Işığı Pazar/22.00-23.00 ETA FM 105.6 Yeni Çağda Gençlik 2, 7, 23, 28 Eylül 15.30 Sanat ve Ötesi 3, 24 Eylül 14.30 İnsan ve Toplum 9, 14 Eylül 13.30 Kadının Dünyası 20 Eylül 13.30
NUMBER ONE 102.5 • Her Çarşamba Eclectrip 22.00-24.00 • Rejoice Yıka ve Çık Hafta içi/20.00-21.00 • Kapalı Gişe Pazar/16.00-18.00 POWER FM 100 • Power Magazin Hafta içi/12.00-14.00 ÖZGÜR RADYO • Sanat Rehberi Şeri Hergün/10.30 RADYO CONTACT 91.1 • Sanat Dolu Saatler Hafta içi 11.00-13.00 RADYO FENER 97.5 • Söz Yazarı Aşkın Tuna Sunuyor Cuma/16.00-18.00 • Ambians Şiir ve Viyana Valsleri Cuma/21.00-23.00 • Gönüller Diyarı Cumartesi/23.00-24.00 • İnfaz Masası Pazar/18.00-20.00 RADYO FOREKS 95.3 • Günebakan Hafta içi/09.40-15.20 • Klasik Müzik Dünyasında Gezinti Pazartesi/19.00-20.00 RADYO HABER MW 702 • Sanat Rehberi Hergün/9.50-11.35 RADYO TATLISES 97.8 • Gündemdeki Sanat Cumartesi/10.00-12.00 • Nağmeler Körfezi Hafta içi/22.00-24.00 Cumartesi/23.00-03.00 Pazar/22.00-24.00 • Ay Sarayı Hafta içi/24.00-03.00 Pazar/24.00-03.00 RADYO 3 88.2 • Şu Caz Dedikleri Pazartesi/20.00-21.00 SHOW RADYO 89.9 • Çalar Saat Hergün/9.30-12.00 TRT 1 M W 1017 • Bir Roman Bir Hikaye Hergün/22.45-23.15 TRT FM 91.4 • Biz Bize Hafta içi/14.00-15.30 VE YS FM 87.7 • Sanat Güncesi Perşembe/14.00-15.45 • Radyo Tiyatrosu Perşembe/22.15 Pazar/12.15 YAŞAM RADYO 92.3 • Kültür & Panaroma Cumartesi/10.30-12.00 • Radyo Tiyatrosu Perşembe/22.15 Pazar/12.15 YÖN FM 96.6 • Sis Çanları Hergün 9.30-13.00-14.00 • Seyir Defteri C.tesi-Pazar/9.30-12.00
Şaşkınbakkal Tel. (216)358 20 51 2- Moda C. 102 Kadıköy Tel. (0216)338 53 47 3- Bağdat C. Yolaç İş Mrk. No: 68-Kızıltoprak Tel. (216)338 53 73 Adam Kitabevi İstanbul C. Morsümbül S. No: 1-Bakırköy Tel. (212) 571 96 54 Afa Kitabevi İstiklal C. Bekar S. 17 Beyoğlu Tel. (212)249 22 18 Akademi Kitabevi Akkavak S. 2 - Nişantaşı Tel. (212)248 43 96 Akyüz Kitabevi Kadıköy İş Merk. Tel. (216)336 90 81 Alkım Kitabevi Kadıköy Çarşısı Orta Kat 101-Kadıköy Tel. (216)349 40 75 Arion Kitabevi Sıraselviler C. 1 Taksim Tel. (212)243 23 70 Arşiv Kitabevi Bahariye C. 86/2 Kadıköy Tel. (216)338 43 12 Bakırköy Kitap Sarayı Gençler C. 8 Bakırköy Tel. (212)583 09 03 Boğaziçi Kitabevi Nispetiye C. 70 Etiler Tel. (212)265 47 52 Dünya Aktüel Kitabevi İstiklal C. 469 Beyoğlu Tel. (212)251 91 96
pe
RADYOLAR
ABC Kitabevi İstiklal C. 461-Beyoğlu Tel: (212) 249 24 14 Acar Kitabevi 1- Bağdat C. 374
Dünya Bebek Kitabevi Cevdet Paşa C. 232/1 Bebek Tel. (212)265 71 03 Evrim Kitabevi Kadıköy İş Mrk. 78-106 Kadıköy Tel. (216)347 49 63 Gençlik Kitabevi Mühürdar C. 68 Kadıköy Tel. (216)337 96 05 Germinal Kitabevi Halaskargazi C. 309 Şişli Tel. (212)241 07 09 Gözlem Yay. Kitabevi Atiye S. Polar Ap. 12/6 Teşvikiye Tel. (212)240 41 44 Hamlet Kitabevi Sıraselviler C. 15 Taksim Tel. (212)244 26 01 Homer Kitabevi Yeni Çarşı C. 28/A Galatasaray Tel. (212)249 59 02 Kabalcı Kitabevi Ortabahçe C. 22/4 B.taş Tel. (212)261 31 24 Kadıköy Kitabevi Kadıköy İş Mrk.-Kadıköy Tel. (216)347 52 81 Mefisto Kitabevi İstiklale. 173-Beyoğlu Tel. (212)293 19 09 Genç Mefisto Kitabevi Muvakkıthane C.15 K.köy Tel. (216)414 35 19 Metropol Kitabevi İstiklal C. 140/46 Beyoğlu Tel. (212)245 70 34
Net Kitabevi Galleria Ataköy Tel. (212)559 09 50 İstiklal Cd. No: 79/81 Beyoğlu Tel. (212)293 07 59-60 Nezih Kitabevi 1-Bağdat C. 378 Ş.bakkal Tel. (216)356 56 10 2-Mühürdar C. 40 K.köy Tel. (216)345 31 11 Pan Kitabevi Barbaros Bulvarı 74/4 Beşiktaş Tel. (212)261 80 72 Pandora Kitabevi Büyükparmakkapı S. 3 Beyoğlu Tel. (212)245 16 67 Pentimento Art Shop İstiklal C. 140/3 Beyoğlu Tel. (212)293 39 59 Pera Orient Kitabevi Aznavur Pasajı Yapı Kredi Karşısı-Beyoğlu Polat Kitabevi Ankara C. 105 Cağaloğlu Tel. (212)513 50 93 Remzi Kitabevi 1-Servili Mescit S. 3 Cağaloğlu Tel. (212)511 69 16 2-Akmerkez Etiler Tel. (0212)282 02 45 Robinson Crusoe Kit. İstiklal C. 389-Beyoğlu Tel. (212)293 69 68 Saka Kitabevi Eski Yıldız C. 12 Beşiktaş Tel. (212)260 12 79
73
İSTANBUL'DA YAŞAMAK
Arkeoloji Müzesi Pazartesi dışında 9.30-17.00 Gülhane-lstanbul Tel: (212) 520 77 40 Askeri Müze Pazartesi, salı dışında 9.00-17.00 Harbiye-lstanbul Tel: (212) 233 27 20 Aşiyan Müzesi P.tesi, perşembe dışında 9.00-17.00 Bebek-İstanbul Tel: (212) 263 69 86 Atatürk Müzesi Perşembe, pazar dışında 9.30-16.30 Şişli-İstanbul Tel: (212) 240 63 19 Ayasofya Müzesi Pazartesi dışında 9.30-16.30 Sultanahmet-İstanbul Tel: (212)522 09 89 Aynalıkavak Kasrı P.tesi, perşembe dışında 9.00-16.00 Hasköy-İstanbul Tel: (212)250 40 94 Basın Müzesi Pazar dışında 10.00-17.00 Çemberlitaş-İstanbul Tel: (212)513 84 58 Beylerbeyi Sarayı P.tesi, perşembe dışında 9.30-16.00 Beylerbeyi-İstanbul Tel: (216)321 93 20 Deniz Müzesi Pazartesi, salı dışında 9.00-17.00 Beşiktaş-İstanbul Tel: (212) 261 00 40 Divan Edebiyatı Müzesi Pazartesi dışında 9.30-16.30 Tünel-İstanbul Tel: (212)245 41 41 Dolmabahçe Sarayı P.tesi, perşembe dışında 9.00-15.00 Dolmabahçe-İstanbul Tel: (212)258 55 44 Ihlamur Kasrı P.tesi, perşembe dışında
74
GELENEKSEL TÜRK MUTFAKLARI ALATURKA Cami Meydanı Hazine Sk. No:8 Ortaköy-İst. Tel: 258 79 24 ALA -TURKA MEŞK Çarşıarkası Sk. No:32 1. Levent-İst. Tel: 283 45 63 AHIRKAPI LOKANTA Armada Hotel Ahırkapı Sk. 24 Cankurtaran-İst. Tel: 638 13 70 ALİ BABA RESTAURANT Kireçburnu Sk. No:20 Kireçburnu- İst.Tel: 262 08 89 ALTIN KUPA Yerebatan Cad. Şeftali Sk. No:6 Sultanahmet- İst.Tel: 519 47 70 ASUDE Perihan Abla Sk. No: 4 Kuzguncuk-İst. Tel:(216)334 44 14 ASİTANE Kariye Oteli Kariye Cami Sk. 18 Edirnekapı-İst.Tel: 534 84 14 AŞİYAN Kalamış Yat Limanı No: 17 Kalamış-İst. Tel: 349 55 69 BOL KEPÇE Muallim Naci Cad. 41/9 Ortaköy-İst. Tel: 259 82 61 BAHAR LOKANTASI İstinye Cad. No: 134 İstinye-İst Tel: 277 85 55 CAMLIKÖŞK Sahil Yolu No:38/1 Sultanahmet-İst. Tel: 638 14 51 CENNET Yöresel Divan YoluSk. No:90 Çemberlitaş-İst. Tel: 513 14 16 ÇATI RESTAURANT İstiklal Cad. Orhan A. Apaydın Sk No:20/7 Beyoğlu-İst.Tel: 251 00 00 ÇİFTNAL RESTAURANT Yıldız Ihlamur Cad. No:6 Beşiktaş-İst.Tel: 260 81 07 DEVELİ Gümüşyüzük Sk. No:7 Samatya-İst. Tel: 585 11 89 DARÜZZİYAFE Şifahane Sk. No: 6 Süleymaniye-İst. Tel: 511 84 14 ECE RESTAURANT Tramvay Cad. No: 44 Kuruçeşme-İst. Tel: 265 96 00 EMMİM RESTAURANT Nispetiye Cad. No:23 Levent-İst. Tel: 264 37 29 EL PATİO Sun Club Bahçeşehir-İst. Tel: 669 30 00 FEHMİ BABA ET LOKANTASI Meşrutiyet Cad. No:33 Galatasaray-İst. Tel: 293 93 26
cy a
MÜZELER
9.30-17.00 Beşiktaş-İstanbul Tel: (212) 258 89 03 İstanbul Arkeoloji Müz. Pazartesi dışında 9.00-17.00 Gülhane-İstanbul Tel: (212)520 77 42 Karikatür ve Mizah Müzesi Pazar, pazartesi dışında 9.00-17.00 Saraçhane-İstanbul Tel: (212) 521 12 64 Kariye Müzesi Salı dışında 9.30-16.30 Edirnekapı-İstanbul Tel: (212) 631 92 41 Maslak Kasırları P.tesi, perşembe dışında 9.00-16.00 Maslak-İstanbul Tel: (212) 276 10 22 M.S.Ü Resim ve Heykel Müzesi Pazartesi, salı dışında 12.30-16.30 Beşiktaş-İstanbul Tel: (212)261 42 98 Mozaik Müzesi Salı dışında 9.30-16.30 Sultanahmet-İstanbul Tel: (212) 518 12 05 Rumeli Hisarı Müzesi Pazartesi dışında 9.30-16.30 Rumeli Hisarı-İstanbul Tel: (212) 263 53 05 Sadberk Hanım Müzesi Çarşamba dışında 10.00-17.00 Sarıyer-İstanbul Tel: (212) 242 38 13 Tanzimat Müzesi Hergün 9.00-17.00 Gülhane Parkı-Sirkeci Tel: (212) 512 63 84 Topkapı Sarayı Müzesi Salı dışında 9.30-17.00 Sultanahmet-İstanbul Tel: (212) 512 04 80 Türk ve İslam Eserleri Müzesi Pazartesi dışında 9.30-17.00 Sultanahmet-İstanbul Tel: (212) 518 18 05 Yerebatan Sarayı Müzesi Hergün 9.00-17.30 Sultanahmet-İstanbul Tel: (212) 522 12 59 Yıldız Sarayı Pazartesi, salı dışında 10.00-16.00 Tel: (212)258 30 80
pe
Simurg Kitabevi Hasnun Galip S. 2/Â Beyoğlu Tel. (212)243 63 77 Şafak Kitabevi Mühürdar C. 70/34 KadıköyTel.(216)349 20 79
GALATASARAY RESTAURANT Meşrutiyet Cad. No:7 Beyoğlu-İst. Tel: 244 22 09 GALATA KULESİ RESTAURANT Galata Kulesi Şişhane-İst. Tel: 245 11 60 HAVUZLU LOKANTA Gani Çelebi Sk. No:3 Kapalıçarşı- İst. Tel:527 33 46 HİPODROM RESTAURANT At Meydanı No:74 Sultanahmet- İst.Tel: 516 04 74 HACI ABDULLAH Sakızağa Sk. No: 17 Beyoğlu-İst.Tel: 293 18 86 HACI BABA İstiklal Cad. No:49 Beyoğlu-İst. Tel: 224 18 86 HACI SALİH İstiklal Cad. Anadolu Han 201 Beyoğlu-İst. Tel:243 45 28 KALAMIŞ RESTAURANT M. Nurettin Selçuk Cad. No: 46 Kalamış-İst. Tel:(216) 336 54 KANAAT Selmanipark Sk. No:25 Üsküdar-İst. Tel:(216) 333 37 91 KATİBİM RESTAURANT Şemsipaşa Cad. Sahilyolu No:53 Üsküdar-İst.Tel:(216) 310 90 80 KAZAN Cumhuriyet Cad. No:1 51 Elmadağ-İst. Tel: 232 72 16 KERVANSARAY Cumhuriyet Cad. No:305 Harbiye-İst Tel: 247 16 30 KONYALI Topkapı Sarayı Sultanahmet-İst. Tel: 513 96 96 LİLİYAR YEMEK EVİ Yeni Çarşı Cad. No: 88 Galatasaray-İst. Tel: 293 05 98 OCAKBAŞI RESTAURANT Tiyatro Cad. No: 25 Beyazıt-İst. Tel: 516 69 80 ORIENT HOUSE Tiyatro Cad. No: 27 Beyazıt-İst. Tel:517 61 63 PANDELLİMısır Çarşısı İçi No:1 Eminönü-İst. Tel: 527 93 09 PERA RESTAURANT Sait Paşa Geçidi No: 3 Beyoğlu-İst. Tel: 244 50 20 PERİ PETİE Küçükparmakkapı Cad. No:34 Beyoğlu-İst Tel: 245 20 11 RAMI RESTAURANT Utangaç Sk. No:6 Eminönü-İst. Tel: 517 65 93 REŞAT PAŞA KONAĞI Kozyatağı Sinan Ercan Cd. 34/1 Erenköy-İst.Tel:(216)361 34 11 SUBAŞI RESTURANT Nuruosmaniye Cad. Nuruosmaniye-İst.Tel: 522 47 62
TENCERE Billurcu Sk. No:3/1 Taksim-İst. Tel: 251 01 08 ÜMİT RESTAURANT Gazi Sinanpaşa Cad. No:1/A Cağaloğlu-İst. Tel: 512 90 94 VİTAMİN RESTAURANT Divanyolu Cad. No:16 Sultanahmet-İst. Tel: 526 50 8 YANYALI FEHMİ S.Çeşme Cad.Yağlıkçı Kadıköy-İst.Tel:(216)336 33 3 YEDİ TEPE
Babanakkaş Cad.No:48 Kuzguncuk-İst.Tel:(216) 333 13 0
KEBAP VE ET LOKANTALARI
AYAZMA RESTAURANT Meserret Sk. No:30 Çengelköy-İst.Tel:(216) 321 571 AHMET RASİM Ebulullah Mardin Cad. No:27 1. Levent-İst. Tel: 270 93 13 BAHAR LOKANTASI İstinye Cad. No: 138 İstinye-İst. Tel:277 85 55 BEYTİ Orman Sk. No: 8 Florya-İst. Tel: 663 29 90 BEYOĞLU RESTAURANT Asmalı Mescid Sk. No:5 Tünel-İst. Tel: 251 04 66 BORSA Kalamış Fener Cad. No:87 F.Bahçe-lst.Tel:(216)348 77 0ı BUHARA RESTAURANT Nurosmaniye Cad. No:7 Cağaloğlu-İst. Tel: 527 51 33 ÇARA ET LOKANTASI Nispetiye Cad. No: 12 Etiler-İst. Tel: 257 54 97 EMMİM RESTAURANT Etiler- İst. Tel: 264 37 29 FEHMİ BABA ET LOKANTASI Meşrutiyet Cad. No:33 Galatasaray-İst. Tel: 293 93 2 GELİK MEAT Bakırköy-İst. Tel: 250 72 82 HASIR RESTAURANT 1 Abraham Paşa Korusu Beykoz-İst. Tel:(216) 322 29 0 2 Vali Konağı Cad. No:117 Nişantaşı-İst. Tel: 230 14 84 HOUSE OF MEDUSA REST. Yerebatan Cad. Sultanahmet-İst. Tel: 511 41 1 İKİLER ET LOKANTASI 1-Bağdat Cad. No:289 C.Bostan-İst. Tet(216) 355 22 53 2- Cumhuriyet Cad. No:82 Tuzla Tel:(216) 395 51 51 KAŞIBEYAZ ET LOKANTASI Çatal Sk. No: 10 Florya-İst. Tel: 663 28 90
İSTANBUL'DA YAŞAMAK
settin Gütnaltay Cad. enköy-İst.Tel:(216)386 75 05 DA RESTAURANT dan Kapı Değirmen Cad. 15 Eminönü-İst Tel: 520 15 30 SULTANAHMET KÖFTECİSİ an Yolu Cad. 12/A SuItanahmet-İst Tel: 513 14 38 RK SOFRASI Bağdat Cad. No:9 Bostancı-İst.Tel:(216) 366 33 23 HIR LOKANTASI nndy Cad. No:40/1 Sahilyolu Cankurtaran-İst. Tel: 526 50 86 UDAĞ ele Cad. 8/A Cade Bostan-İst. Tel:(216) 358 33 86 LA KALAMIŞ Nurettin Selçuk Cad. No:46 lamış-İst. Tel:(216) 336 20 67
BALIK LOKANTALARI DOMANI abacılar Cad. No: 5 Beylerbeyi-İst.Tel:(216) 321 83 04 VARYUM RESTAURANT pari Sk. 39/A mkapı-İst. Tel: 517 22 73 BABA feliköy Cad. No: 20 eçburnu-İst. Tel: 262 08 89 MBASSADERUS RESTAURANT bek Hotel Cevdet Paşa Cad. Bebek-İst. Tel: 263 30 02 QUARİUS 2 feliköy Cad. trabya-İst. Tel: 223 87 77 ZİM RESTAURANT feliköy Cad. No: 27 eçburnu-İst. Tel: 262 05 04 BA RESTAURANT ele Cad. No: 13 Kavağı-İst. Tel: (216) 320 20 47 BOZĞAZİÇİ FİSH RESTAURANT ybaşı Sk. No 10 Yeniköy-İst. Tel: 262 0071 ŞAK MEAT & FİSH REST. yıldız Cad. No: 38 Heybeliada-İst. Tel: (216) 351 12 89
BEYAZ KÖŞK RESTAURANT Yeşilköy-İst. Tel: 663 84 88 CAPTAIN'S TERRACE Sarıyer Balıkçılar Çarşısı Sarıyer-İst.Tel: 242 63 51 CAPTAIN RESTAURANT Tavukçu Fethi Cad. No:28/B Osmanbey-İst. Tel: 241 31 51 ÇENGELKÖY İSKELE REST. Çengelköy Vapur İskelesi Yanı Çengelköy-İst. Tel: (216) 321 55 06 ÇENGEL RESTAURANT İskele Meydanı No: 20 Ç.köy-İst. Tel:(216) 321 55 04 DALYAN RESTAURANT Hasfırın Mah.. Değirmen Sk. 3 Beşiktaş-İst. Tel: 260 25 19 DENİZ RESTAURANT Kefeliköy Cad. No: 23 Kireçburnu-İst.Tel: 262 04 07 DAYICIM RESTAURANT Kumkapı-İst. Tel: 589 00 50 DEDEM RESTAURANT Çapari Sk. No:34 Kumkapı-İst.Tel: 517 22 61 DOPPHİN RESTAURANT Yazmacı Tahir Cad. No: 56 Bostancı-İst. Tel: (216) 362 48 82 ESCALE Meşelik Sk. No: 4 Levent-İst. Tel: 268 13 13 EVREN RESTURANT Çapari Sk. No:4 Kumkapı-İst. Tel: 522 74 17 FAYÇO Kireçburnu Cad. No: 13 Tarabya-İst. Tel: 262 00 24 FİLİZ RESTAURANT Kefeliköy Cad. No: 80 Tarabya-İst. Tel: 262 01 52 GRAND ÇELLO
HANEDAN RESTAURANT Barbaros Meydanı Çiğdem Sk. 27 Beşiktaş-İst.Tel: 260 48 54 HAN RESTAURANT Yahya Kemal Cad. No: 10 Rumelihisarı -İst. Tel: 265 29 68 İSKELE 1 İskele Meydanı No: 10 Çengelköy-İst. Tel:(216)3215505 2 Yeniköy-İst. Tel: 262 07 48 İNCİ RESTAURANT Salacak Sahil Yolu No:1 Üsküdar-lst.Tel:(216) 310 69 98 GARAJ RESTAURANT Yeniköy Cad. No: 30 Tarabya-İst. Tel: 260 00 32 KARACA (HAN) RESTAURANT 1-İskeleCad. 15/1 C.Bostan-İst. Tel:(216)350 04 66 2-Yahya Kemal Cad. No: 1/C Rumelihisarı-İst. Tel: 265 97 20 KAPRİ RESTAURANT Büyükada- İst. Tel:(216)382 68 09 KIZ KULESİ DENİZ RESTAURANT Salacak Sahil Yolu No: 41 Üsküdar-İst. Tel:(216)341 04 03 KOÇO RESTAURANT Moda Cad. No: 265 Moda-İst. Tel: (216) 336 07 95 KORDON Kuleli Cad. No: 51 Çengelköy-lst.Tel:(216)321 0475 KÖRFEZ RESTAURANT Körfez Cad. No: 78 Kanlıca-İst. Tel:(216)413 43 14 KAMİL RESTAURANT incirlik Yolu No: 9/1 Paşabahçe-İst. Tel:(216)323 34 34 KIYI RESTAURANT Kefeliköy Sk. No: 126 Tarabya-İst.Tel: 262 00 02 KÖŞK RESTAURANT I. Cad. No: 82 Arnavutköy-İst. Tel: 263 25 74 KÖR AGOP RESTAURANT Ördekli Bakkal Sk. No:7 Kumkapı-İst. Tel: 517 23 34 KUYU RESTAURANT Arnavutköy-İst. Tel: 263 67 50 LE PECHEUR Yeniköy Cad. No: 80 Tarabya-İst. Tel: 262 00 20 LİVAR RESTAURANT İskele Cad. No: 25/1 C.Bostan -İst. Tel:(216)41117 00 MİLTO RESTAURANT Gülistan Sk. No: 16 Büyükada-İst. Tel:(216)382 53 12 MARMARA RESTAURANT KenndyCad. No: 100 Yenikapı - İst. Tel: 587 98 74 OLİMPİYAT 2 Kumkapı-İst Tel: 517 22 40
ORFOZ FİSH RESTAURANT Yeşilköy - İst. Tel: 663 09 97 PALET 3 Kefeliköy Sk. No: 76 Tarabya - İst. Tel: 262 29 63 PESCATORE Kefeliköy Sk. Kireçburnu-İst.Tel: 223 18 19 PELİT FİSH RESTAURANT Bağdat Cd. Kasaplar Çarşısı 2/A Bostancı-İst.Tel:(216) 366 35 02 PRETİGEBARAND RESTAURANT Tramvay Sk. No: 106 Kuruçeşme-İst Tel: 263 27 60 RUMELİ İSKELE RESTAURANT Yahya Kemal Cad. No: 1 Rumelihisarı-İst. Tel: 263 29 97 S RESTAURANT Vezirköprü Cad. No: 2 Bebek-İst. Tel: 287 01 50 SET FİSH RESTAURANT Kireçburnu Cad. No: 18 Tarabya -İst. Tel: 262 04 11 SARI ÇİÇEKLER RESTAURANT Tarabya Cad A.Kavağı-İst. Tel: (216)320 21 31 SEAPORT FİSH AND WINE Yalıboyu Cad. No: 36 Beylerbeyi-İst.Tel: (216)321 1494 SULTAN SOFRASI 1. Cad. No:17/1 Arnavutköy-İst. Tel: 248 31 95 TALİP RESTAURANT Çapari Sk. No:43 Kumkapı-İst. Tel: 517 22 74 URCAN RESTAURANT Ortaçeşme Sk. No:2/1 Sarıyer-İst. Tel: 242 03 67 ÜÇLER RESTAURANT Ördekli Bakkal Sk. No:3 Kumkapı-İst.Tel: 517 23 59 YENİ BEBEK RESTAURANT Cevdet Paşa Cad. No: 36 Bebek-İst. Tel: 263 34 47 YENİ KAPTAN RESTAURANT Beyaz Gül Sk. No: 2 Arnavutköy-İst. Tel: 265 17 76 YEŞİLKÖY YELKEN RESTAURANT Çamözü Cad. No: 15 Yeşilköy-İst Tel: 573 02 12 YEDİ GÜN İskele Cad. No:27/A Sarıyer-İst. Tel: 242 37 98
pe cy a
BAB'S Anolya Sk. No:21/1 Bebek-lst. Tel: 257 71 41 ŞOVA ET LOKANTASI rya-İstanbul Tel: 663 84 85 DES RESTAURANT iri Alışık Sk. No:14 Beyoğlu İst. Tel: 251 32 03 GÖKKUŞAĞI RESTAURANT martin Cad. No: 14/1 Taksim-İst. Tel: 256 66 74 POLEON RESTAURANT zmacı Tahir Sk. No:22 Bostancı-İst.Tel.216) 386 99 96 ZIH KEBAP
Tramvay Sk. No: 90 Kuruçeşmeİst. Tel: 263 48 49 GELİK FİSH RESTAURANT Zeytinburnu-İst. Tel: 547 13 20 GENDA RESTAURANT Bebek Yokuşu H. Gerede Cad. Etiler-İst. Tel: 265 92 70 GÜPGÜP FİSH RESTAURANT Bağdat Cad. No:510 Bostancı-İst.Tel:(216) 373 62 39 HAN RESTAURANT Rumelihisarı-İst. Tel: 265 29 68 HALİKARNAS M. Nurettin Selçuk Cad. No:32 Kadıköy-İst. Tel: (216) 349 51 14 HUZUR RESTAURANT Sahilhane Cad. No: 21 Arnavutköy-İst. Tel: 263 42 19 HASAN BALIKÇILAR RESTR. Yat Limanı Rıhtım Cad.No:8 Yeşilköy-İst. Tel: 573 83 00 HAMDİ BABA Gülüsta Sk. No: 18 Büyükada-İst. Tel: (216) 382 36 39
VEJETERYAN MUTFAKLAR
NATUREANDPEACE İstiklal Cd. B.parmakkapı Sk.21 Beyoğlu-İst. Tel: 252 86 09 ZENCEFİL DOĞAL GIDA Kurabiye Sk. No:3 Beyoğlu-İst. Tel: 244 40 82
ZERDEÇAL Moda Cad. Halisefendi Sk. 5/1 Kadıköy-İst.Tel:(216)414 81 41 SAFRAN RESTAURANT BaloSk. No:1/1 Beyoğlu-İst. Tel: 243 40 37 KURUÇEŞME SAFRAN Kuruçeşme-İst. Tel: 287 15 25 KARABİBER DOĞAL GIDA Aşmalı Mescit General Yazgan Sk. 3 Tünel-İst.Tel: 251 90 85
ULUSLARARASI MUTFAKLAR ADRES Tamburi Ali Efendi Sk. No: 11 Etiler-İst. Tel: 263 14 04 ALFREDO'S Güzel Konutlar E Blok Ulus-İst. Tel: 257 88 18 AMBİANCE Hüsrev Gerede Cad.No: 13 Bebek-İst Tel:265 57 50 ALKENT CUISINE RESTAURANT Tepecik Yolu Alkent Hillside Club. Etiler-İst. Tel: 257 01 27 BİSTROMIM Mim Kemal Öke Cad. No:21/1 Nişantaşı-İst. Tel: 225 46 65 BRONZ Bronz Sk. No:5/A Maçka-İst. Tel: 232 50 34 C. FİSCHER RESTAURANT İnönü Cad. 51/A Taksim-İst. Tel: 245 25 76 CHİNA PALACE Nispetiye Cad. No: 4 Etiler-İst. Tel: 257 50 68 CIDADEL HOTEL RESTAURANT Kenedy Cad. Sahil Yolu No: 32 Ahırkapı-İst. Tel: 516 23 13 CUISINE READY MEAL Nispetiye Cad. 38/3 Levent-İst. Tel: 280 31 70 DA UMBERTO Çamlık Sk. No: 16 Etiler-İst. Tel: 287 16 92 DEEP RESTAURANT Kurabiye Sk. No: 2 Beyoğlu-İst.Tel: 243 44 83 DRAGON Harbiye-İst.Tel: 231 46 50 DYNASTYASİAN RESTAURANT Hotel Merit Antique LalelHst. Tel: 513 93 00 EL MARİACCHİ Fulya Bayırı Ferah Cad. No: 19 Nişantaşı-İst. Tel: 248 64 91 ESCALE Meşeli Sk. No:4 Levent-İst. Tel: 268 13 13 FOUR SEASONS RESTAURANT İstiklal Cad. No: 509 Tünel-İstanbul Tel: 293 39 41
75
Türkiye, bugün okumazsa yarın mutlaka okuyacaktır.
"Or'da Kimse Var mı?" Dörtlüsü
Kitap • 1 Kitap • 2
Viva la M u e r t e "Yaşasın Ölüm"- 7. Baskı
Kitap • 3 Kitap • 4
Valla Kurda Yedirdin Beni - 3. Baskı
'Nuke' Türkiye - 4. Baskı
O.K. Musti, Türkiye Tamamdır - 3. Baskı "Or'da Kimse Var mı?" dörtlüsü, azgın iştahların beslediği cehaleti şehvetle bağrına basan Türkiye toplumunun kıydığı bir aydının, Günay Rodoplu'nun öyküsüdür.
a
Kadere Karşı Koy A.Ş. - 2 • Baskı "Kadere Karşı Koy A.Ş., bilgi ile yaratıcılığın muhteşem dansı. Zihnimizin ücra köşelerine saklayarak, yalnızca kendimize italikleyebildiğimiz şüphelerimizin kayıtsız şartsız dürüstlükten alınan güçle, cesaretli bir dışa vurumu. Büyük bir ciddiyetle oynadığımız yaşama dair rollerimizin aslında karikatürden ibaret olduğunun belgesi. Alışılageldiği üzere yaşamdan bir kesit sunmuyor bu kitap. Yaşamın ta kendisi. Tek bir insanın kurabileceğinden daha büyük yapılara ulaşıyorsunuz 'Kadere Karşı Koy A.Ş.'de. Çünkü, yüzyılların bilgisini damıtarak yönlendirir Alev Alatlı. Gerçekle yüzleşmeye cesaretiniz varsa, 'Kadere Karşı Koy A.Ş'nin kahramanlarından biri de sizsiniz. Mutena Açık.
pe
cy
Yaseminler Tüter mi Hâlâ? - 4 • Baskı Zangoç Spiro kızı Eleni, Kıbrıs'ın yaseminlerin buram buram tüttüğü bir Rum köyünde doğdu. Kötkülük savurdu, Lefkoşa'lı Kasap Tahsin oğlu Arif Tahsin'le evlendi. Naciye Hanım oldu, dört çocuk doğurdu. Kötülük bir daha savurdu, evin den atıldı, Yunanistan'a sığındı. Pire'deki kimliği, kelime-i şahadet getirirken haç çıkarmayı ihmal etmeyen Eleni Naci'yeydi. Bunu da ikinci kocası, Anadolu göçmeni Glafkos affetmedi. Eleni Naciye, Rum atasözündeki 'yumurta'ydı. Tarih dinin, din tarihin üstüne düştü; olan Şefika Hanım'ın gelini güzelcik ciracığa oldu. Kıbrıs'ta yaseminlerin tütmez olması bundandır. İşkenceci - 3 • Baskı Türkiye'de İşkence gören ile işkenceci arasındaki fark, Birinci Şube'de tutukluyu polis memurundan ayıran, kötü kontrplak kadar incedir. Mazlumla zalim her zaman yer değiştirebilirler. Çünkü, bu ülkenin insanı "mezalim"e tepki göstermeyecek kadar zalim olabilir.
Biz Çok Özgürdük! Mustafa Demirkanlı Bir kadın, iki adam, bir de çocuğun öyküsüdür bu. Kadın, özgün olmak, bireyselleşmek adına, "Benim için çok önemlisin" dediği kocasından ayrılır. Adam, özgürlük ve bireyselliğin sorumsuzca yaşamak olmadığına inanır. Yaşadıklarını, tanıdığını sandığı kadın ile örtüştürmekte zorlanır. Kadının sevgilisi ise, iki insanın birbirinden neden kopamadıklarını anlamaya çalışmaz bile. Çocuk, şaşkındır. Adam, herşey bittiğinde, 'ihanetlerin, acıların ve deneyimlerin, asla devredilemeyen bilgiler' olduğuna karar verir.
Boyut Yayınevi... Boyut Yayınevi... Boyut Yayınevi... Boyut Yayınevi... Boyut Yayınevi... Boyut Yayınevi... Boyut Yayınevi... Boyut Yayınevi...Boyut
cy
pe a
a
cy
pe