1996_65_9102

Page 1


cy a

pe


a

pe cy


pe cy a


a

cy

pe


a

pe cy


" W o o l Cupra Line' Yaz sezonu için yeni karışımlı bir koleksiyon. Yaz sıcağında konfor ve serinliği bir arada yaşamak için...

" P u r e Wool M a c h i n e W a s h a b l e " Collectîon % 100 y ü n olmasına karşın, çamaşır makinesinde yıkanabilme özelliğine sahip. Türkiye'de ilk defa... (Bu kumaş, washable tekniğine uygun malzemelerle

dikilmelidir.) "Ultra Twist Wool Blend" Collectîon İşadamının günlük giyiminde ütüsü bozulmayan ve her zaman şık olmasını sağlayan, özel ultra twist y ü n karışımlı ipliklerden yapılmış, ilkbahar/yaz için takım elbiselik. Şık ve serin...

pe

cy

a

" S t r e t c h Life W e a r " Collectîon -Wool LycraAltınyıldız'dan erkek giyiminde, buruşmayan, rahatlığı en yüksek düzeye çıkaran yepyeni bir ürün... Stretch pantolon ve takım elbiselik.

"Golden Touch 1 2 0 ' s " Collectîon Avustralya'dan özenle seçilen çok ince y ü n elyafından üretilerek, Altınyıldız'ın Amerika ve Avrupa konfeksiyoncularına sunulan en gözde ihracat koleksiyonu.

"Wool Cotton" Collectîon Birbirini tamamlayan iki tabii elyaf. 1996 yazı için üretilen yepyeni bir ürün...

" U l t r a T w i s t Cool W o o l " Collectîon Bahar ve yaz sezonunun vazgeçilmez takım elbiselik kumaşı. % 100 y ü n ü n tüm özelliklerini taşıyan yüksek büküm ipliklerden yapılmış takım elbiselik koleksiyonu.

"27/11" an y a n a getirin p a r ç a ları, y e n i s t i l l e r d e n e y i n .

ALTINYILDIZ

25 senede 100 milyon metrelik satışa ulaşan bir Altınyıldız klasiği. Yepyeni bir renk paletiyle...


a

pe cy


Sahibi: Tiyatro Yapım Yayıncılık Tic. ve San. Ltd. Şti adına: Cemal Demirkanlı Genel Yayın Yönet­ eni: Dikmen Gürün Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Mustafa Demirkanlı Yayın Koornatörü Emre Koyuncuoğlu. Yazarlar: Memet Baydur, Ahmet Cemal, Ahmet Levendoğlu Yazı İşleri: Ilgın kapak F o t o ğ r a f ı :

Sönmez, Nevra Savcılıoğlu, Öykü Potuoğlu, Oya Ergün Reklam Müdürü: Saadettin Kılıç Tiyatro Kulübü Sorumlusu: Murat Güler Redaksiyon: A. Nalân Özübek Katkıda Bulunanlar: Deniz Altınay, Sibel Arslan, Haluk Şevket Ataseven, Hasan Erkek, Zehra İpşiroğlu, Nihal Kuyumcu, Handan Salta, Halide Seçkin,

Gamze

Rengin Uz, Şahin Yenişehirlioğlu Teknik Müdür: Erkut Arıburnu Grafik Tasarım -Kapak: Yeşim Demir Hukuk Danışmanı: Fikret İlkiz Dağıtım: Ahmet Ergin Ofset Hazırlık: Tiyatro Yapım Baskı: Stil Matbaası Abone Bedeli: 2.500.000. - Kurumlar Abone Bedeli: 3.500.000.- TL Tiyatro Yapım Yayıncılık Tic.

ve San. Ltd. Şti. Firuzağa Mah. Ağahamamı Sok. 5/3 Cihangir80060 İstanbul Telefon: (0.212) 293 72 77 Fax: (0.212) 252 94 14 Posta Çeki No: Tiyatro Yapım 655 248 Banka Hesap No: T. İş Bankası, Cihangir Şb. 197 245 Yapı Kredi Bankası,Cihangir Şb. 10011388-8

Kutluk

tiyatro A

Y

L

I

K

T

İ

Y

A

T

R

O

D

E

R

G

İ

S

İ

EDİTÖRDEN Dikmen Gürün / S.5 HABERLER/S.6 BU AY SAHNEDEKİLER/S.10

cy

a

KULİS DERGİSİ 50 YAŞINDA" / PORTRE: HAGOP AYVAZ Mustafa Demirkanlı/ S. 14

PERDE ARASI Ahmet Cemal/ S. 17

ÖZEL TİYATROLARA DEVLET DESTEĞİ'NDE

pe

SON DEĞİŞİKLİKLER Deniz Altınay / S. 18

GÜNÜMÜZDE ÇOCUK TİYATROSU Halide Seçkin/ S. 19 ALİ POYRAZOĞLU 25. YILINI KUTLUYOR/

BÖYLESİ; ALİ POYRAZOĞLU Ilgın Sönmez/ S 20 OTOBÜSTE OLMAK/ Şahin Yenişehirlioğlu/ S.24 İZDÜŞÜM/ Ahmet Levendoğlu/ S.27 TİYATRODA ÖNCE DİSİPLİN GELİR/SÖYLEŞİ: ÇETİN AKÇAN/Rengin Uz/S. 28

...KENDİ SESİMİ DUYDUĞUM İKİNCİ DÜNYAM"/ ÖYLEŞİ: NAZ ERAYDA - ORHAN ALKAYA/Emre Koyuncuoğlu/ S.32 3


GÜLİZAR ŞİMDİ IBSEN'İ DÜŞÜNÜYOR/SÖYLEŞİ: YASEMİN ALKAYA/Rengin Uz/ S 35

SİZİN BABAANNENİZ KAÇ YAŞINDA/Handan Salta / S 38 KENTER TİYATROSU/SÖYLEŞİ: Y. KENTER-M.BİRKİYE/A Nalân Özübek/ S.40 GELENEKSEL TÜRK TİYATROSU/Haluk Şevket Ataseven/ S. 44 LİMON YAZILARI/Memet Baydur/ S. 47

a

MÜZİKLE ÖLÜME DİRENMEK/Sibel Arslan/ S. 48

pe cy

NEDİM SABAN İLE DEREDEN TEPEDEN/ SÖYLEŞİ: N. SABAN/A. Nalân Özübek S. 50 AKILLI SOYTARI/Nihal Kuyumcu/ S. 52

TİYATRODA KÜLTÜRLERARASI ETKİLEŞİM/Zehra İpşiroglu/ S 54

ALMAN TİYATROSU VE DRAMATURGİ/Sibel Arslan/ S 58

TÜRKİYE'DE ÇOCUK TİYATROSU ATILIMI VE ASSİTEJ'İN ROLÜ/ Hasan Erkek/ S. 61 BRIEF NEWS ON TURKISH THEATRE / P. 66 TİYATRODAN ÖNCE... TİYATRODAN SONRA/ S 67 4


EDİTÖRDEN Dikmen

Gürün Yıl 1946. Fuente Ovejuna Meydanı. "Frondoso: Tanrı sizi korusun zarif hanımlar. Laurencia: Bize mi zarif hanımlar di­ yorsun, Frondoso? Frondoso: Zamana ayak uydurmalıyız. Bugünlerde artık körler, tek gözlü; şaşılar, şehla; topallar, aksak... Sahtekarlara onurlu deniyor; cahillere, bilgili; palavracılara güçlü. Ağzı kalabalıklara, iyi laf eden; uzağı görmeyenlere, keskin gözlü. Tembellere, çalışkan, işgüzarlara, iş bitirici; şarlatanlara, becerikli.

a

Korkaklar yürekli oldu. Çıkarcılar, dost; aptallar, akıllı; saygısızlar,

cy

saygın..."

"Ben de modaya uydum" diyor Lope

de Vega'nın sevimli Frondoso'su "Fuente Ovejuna" adlı oyunda, "onun

pe

için de sizlere zarif hanımlar diyo­ rum."

Bilmem başka birşey demeye gerek

var mı?

5


HABERLER...

Tiyatro Stüdyosu 5-22 Aralık 1996 ta­ rihleri arasında yeniden Anadolu tur­ nesinde. Bursa'da başlayacak olan turne Manisa, İzmir ve Bodrum'dan sonra Ankara'da noktalanacak.

İzmit'te Özgün Eğitim Tiyatro Kursları

Ağustos ayında düzenlenen Edinburgh Festivali şehre yoğun bir turist akışı sağladı. 50. yılını '96 Ağustosu'nda kut­ lamış olan festival için yetkililer yine yoğun bir ilgi beklerken, yeni festivalin ön programını da açıkladılar. Konuk topluluklar arasında 'The Royal Opera Covent Garden', 'San Francisco Ballet', 'Scottish Opera', 'La Cubana' ve 'Ballet Atlantic' sayılabilir. Çeşitli konserler, ti­ yatro ve sanatçı katılımıyla gerçekleşecek olan festivale ayrıntılı bilgi için "Ann Monfries/ Penny Mills Tel. 0131 226 4001/0131 226 25 06"ya danışılabilir. '96 Ağustosu'nun izleyici profiline bakıldığında İskoçya dışından gelen ilginin arttığı gözlendi. Konuk izleyicilerin ziyaretleri ortalama 11 gece sürdü. Birçoğunun 2 kente tek geliş nedeni bu festivaldi. İzleyicilerin %25'i ilk kez geliyordu ve bunların yarısından çoğu biletlerinin rezervasyo­ nunu en az üç ay öncesinden yapmıştı.

İSEV (İzmit Sanatevi) bünyesinde sürdürülen "Özgün Eğitim Tiyatro Kursları" 17. dönem çalışmaları 16 Kasım günü yapılan bir açılış töreniyle başladı. İSEV'in amacı çocukların yaşamda yorum yapabilecekleri bir düz eye ulaşmalarına ve çocuk ruhuna uygun, eğlenceli bir dünyanın kapıların aralamaya yardımcı olmak.

pe cy

Son yılların gözde İngiliz yazarı Terry Johnson'ın "En iyi Oyun" ödüllü yapıtı HİSTERİ, Sigmund Freud'un yaşamının son dönemini sahneye getiriyor. "Histeri"yi Ahmet Levendoğlu çevirdi, Işıl Kasapoğlu yönetiyor, tasarım Duygu Sağıroğlu' nun. Oynayanlar: Zuhal Olcay, Haluk Bilginer, Selim Naşit Özcan ve Celal Perk.

Uluslararası Edinburgh Festivali '97

a

Tiyatro Stüdyosu "Histeri" Oyunu ile İzmir ve Ankara' da

"Dank"ın Adı "Eşekdağ'ın Sevdalısı" Oldu...

Kenter Tiyatrosu'nda perde, 6 Kasım günü, geçen ay tanıtımını "Dank" adıyla yaptığımız "Eşekdağ'ın Sevdalısı" ile açıldı. Atatürk Kültür Merkezi oyun yarışması ödülünü kazanan komedinin adı bir mide ekşiliği ilacını çağrıştırdığı için değiştirildi.

6

Tiyatrotek ve "Nâzım Hikmet Vatan Haini" Tiyatrotek "Nâzım Hikmet Vatan Haini" adlı oyununun galasını 27 Kasım'da Martı Sanatevi'nde yaptı. Ayrıca Tiyatrotek yine bu sezonun Aralık ve Ocak aylarında Disiplinler Arası Genç Sanatçılar Derneği'inde Jean Genet'in "Balkon" ve Albert Camus'nun "Caligula" adlı oyunlarını sahneleyecek. Grup bu çalışmaların her ikisinde de alışılagelmişin dışında bir mekân kul­ lanımını gündeme getirmeyi planlıyor. Büyüklü küçüklü odalardan oluşan "EV" ortamında sahnelenecek olan bu oyun­ lar tiyatromuza "EV TİYATROSU" kavramını getirmeyi hedefliyor.

Turgenyev ve Alan Bates Ünlü karakter oyuncusu Alan Bates İva Turgenyev'in "Fortune's Fool" adlı oyunu ile Chister Festival Tiyatrosu'nda Turgenyev'in bu oyunu daha önce İngiltere'de hiç sahnelenmemiş. Eleştir menler Alan Bates'in Kuzovkin rolünde çok başarılı olduğunda fikir birliği edi­ yor. Ama, ne yazık ki, aynı oyunda rol alan oğul Benedick Bates'in de çok başarısız olduğu üzerinde duruluyor ve baba Bates'in oğluna oyunculuk dersi vermesi gerektiği söyleniyor.

Bakırköy Belediyesi 3. Özgün ve Uyarlama Oyun Yazım Yarışması Bakırköy Belediyesi her yıl düzenlemey geleneksellleştirdiği Yunus Emre Özgü ve Uyarlama Oyun Yazım Yarışması'nıı üçüncüsünü de '97 yılı için açtı.Bakırköy Belediye Başkanı Dr. Ahmet Bahadırlı'nın açıklamasına göre seçici


Yaşam Radyo dinleyicilerinin oylarıyla yılın en iyi kadın tiyatro sanatçısı seçilen Jülide Kural ödülünü 25 Kasım gecesi Muammer Karaca Tiytrosu'nda düzenle­ nen bir törenle aldı. Yaşam Radyo'nun 19 Temmuz'daki 1. kuruluş yıldönümünde dağıtılan Yaşam '96 ödülünü Kural o tarihte yurtdışında bulunduğu için alamamıştı.-

TAL'den Anadolu İnsanının Kültürel Kimliği

pe

Ünlü tiyatro oyuncusu Sir lan McKellan Doğu Yakasında Bir Şövalye" adlı oyunca beş yıllık bir aradan sonra Londra sahnelerine geri döndü. Shakespeare yorumlarıyla tanınan sanatçı Dockland'daki yeni sanat merkezinde sadece üç gece için sahneye çıktı. McKellan beş yıl önce Royal National Tiyatrosu'nda "Üçüncü Richard" ile tiyatsonun kurulduğu yıldan o güne en yüksek gişe hasılatını yapmıştı.

Jülide Kural'a Yaşam Radyo'dan Ödül

a

McKellan Yine Sahnede

Aralık tarihleri arasında, dönüşümlü olarak üç oyun sahnelenecek. Bu sezon "Ferhangi Şeyler" 1150. gösterisine ulaşıyor ve 20-24 Kasım arası sahne aldı. 233. gösterisine ulaşan "Felek Bir Gün Salakken" 27 Kasım-8 Aralık tarihleri arasında oynanacak. 11-29 Aralık tarih­ leri arasında ise "Aptallara Güzel Gelen Televizyon Dizileri" üç hafta boyunca izlenebilecek. Ortaoyuncular'ın yeni oyunu, Ferhan Şensoy'un ustası, Haldun Taner'in düz yazılarından uyarladığı "Haldun Taner Kabare" ise bir kültür bakanının sanatı anımsamasını bekliyor.

cy

kurul üyeliklerini; Devlet Tiyatroları başrejisörü Engin Orbey, Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanı Dinçer Sümer, İstanbul Şehir Tiyatroları Genel mat Yönetmeni Kenan Işık, 9 Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Hülya Nutku ve Bakırköy Belediyesi Kültür Müdürü Tuncer Cücenoğlu yapacaklar. Adaylar yarışmaya daha önce yayımlanmamış, başka bir yarışmaya katılmamış ve sahi­ nelenmemiş, özgün ve uyarlama olmak zere en çok ikişer oyunla katılabilecekler. Yazarlar oyunlarını 15 Mayıs 1997 tarihine kadar (Bakırköy Belediyesi Eğitim Kültür Müdürlüğü, Özgürlük Meydanı Bakırköy-İstanbul) adresine rumuzlu olarak ve altı nüsha halinde yolyacaklar.

Ortaoyuncular Terakki Vakfı Kültür Merkezi'nde

11. yaşını tamamlayan Ses Tiyatrosu'nda onarımlar son bulmadığı ve tiyatronun sonraki kuşaklarca da kullanılmasının sağlanabilmesi için, Ses bu sezon yine Ortaoyuncular tarafından narımda. Bu nedenle Ortaoyuncular tiyatro mevsimini Etiler'de, Terakki Vakfı Kültür Merkezi'nde açtı. 20 Kasım-29

I.B.Ş.T'ye bağlı Tiyatro Araştırma Laboratuarı (TAL), içinde bulunduğumuz kültürel kimlik karmaşası ve yozlaşmasını "Anadolu İnsanının Kültürel Kimliğinde Oyun" ana başlığıyla ele alıp araştırmak,geliştirmek ve dönüştürmek amacıyla, uzman uygulayıcılar ve akademisyenler danışmanlığında bir Geleneksel Türk Tiyatrosu çalışması başlatmıştır.

şaman, gölge oyunu, meddah, karagöz, ortaoyunu, tuluat, tarikat, seyirlik, destan-efsane-masal, taziye ve metinli oyun olarak incelenerek, günümüz Türk tiyatrosunu özgün ve çağdaş bir temel üzerine oturtacak, kap­ samlı bir çalışmayla uygulama alanına taşıyacaktır. Aralık ayı içinde başlayacak çalışmaya Prof. Dr. Özdemir Nutku, Prof. Dr. Cevat Çapan, Prof. Dr. Nurhan Karadağ, Prof. Dr. Metin And, Prof. Dr. Muhippe Darga, Prof. Dr. Muazzez İlmiye Çığ, Erol Günaydın, Münur Özkul, Müjdat Gezen, Ferhan Şensoy, Tacettin Diker, Cengiz Özek, Nejat Uygur, Uğur Yücel, Hamit Akınlı, Leyla Neyzi, Ahmet Güngören ve Şehir Tiyatrosu sanatçıları katılacaklar.

Robert LePage Londra'da Kanadalı sanatçı Robert LePage "Ota Nehri'nin Yedi Kaynağı" adlı oyunuyla Londra'da Lyttleton Tiyatrosu'nda izleyici karşısına çıkıyor. Aynı oyun iki yıl önce Edinburgh Festivali'nde de gösterilmişti. Üç bölüm halinde sekiz saat süren "Ota Nehri" salt Hiroşima'nın bombalanmasından sonraki 50 yılda yaşananları değil Doğu-Batı kültürleri arasındaki ilişkiyi de irdeleyen epik bir çalışma.

Al Pacino Lincoln Sanat Merkezinde Sinemanın yıldız oyuncularından biri olan Al Pacino, Eugene O'Neill'in "Hugie" adlı oyunu ile Lincoln Sanat Merkezi'ndeki tiyatroyu her gece dolduruyor. Yıllar önce Jason Robards'ın başarıyla yorum­ ladığı bu tek kişilik oyun Al Pacino'nun yorumunda da aynı düzeyi yakalıyor.

Bu çalışma "Anadolu İnsanının Kültürel Kimliği", "Oyun ve Kültürlerarası Karşılaştırmalı Tiyatro" üst başlıklarıyla; 7


DAGS'dan Performans Günleri 24-28 Aralık tarihleri arasında Atatürk Kültür Merkezi Sanat Galerisi'nde yapılacak Performans Günleri'ne tiyatro, modern dans, fotoğraf, plastik sanatlar, müzik, sinema ve edebiyat disiplin­ lerinden 37 sanatçı katılacaktır. Disiplinlerarası Genç Sanatçılar Derneği, performans sanatında disiplinlerarası ilişkilerin bakış açısıyla, sanatçıların arasında bilgi akışı sağlayacağı düşünce­ siyle Performans Günleri'nin çağdaş sanatın gereksinimlerini karşılamada önemli bir istasyon olacağına inanmak­ tadır.

Türkiye, ITI Yönetim Kurulunda

cy

a

AST'a "İçki" Yasağı

düzenleyerek geleceğin tiyatrocularını topluma kazandırmayı hedefliyor.

Birleşmiş Milletler Sahne Sanatları Örgütü İTİ (UNESCO) Türkiye Merkezi, Paris'teki Uluslararası Yönetim Kurulu üyeliğine seçildi. ABD, Japonya, Rusya, Almanya, İngiltere, Fransa, Güney Kore ağırlıklı merkez yönetim kurulu, yeni üye Türkiye merkezinin katılımıyla 22-24 Kasım tarihleri arasında Türkiye'de top­ landı. Gelecek yıl Seul'de yapılacak olan toplantıda İTİ şemsiyesi altında birçok festivalin yapılması karara bağlandı.

pe

Ankara Sanat Tiyatrosu' nun Samsun 19 Mayıs Lisesi Salonu' nda sah­ neleyeceği "İnadına Yaşamak" adlı oyun, Milli Eğitim Bakanlığı'nın yasakçı zihniyetine kurban oldu. Oyunun bir yerinde rol gereği "şarap ve rakı" içildiğini haber alan yetkililer oyunun sahnelenmesini engelledi. AST sanata yönelik yapılan bu saldırıyı kınadı.

Gazi Belediyesi Tiyatro Topluluğu

1996 yılının Mart ayında Samsun Gazi Belediyesi çatısı altında "Gazi Belediyesi Tiyatro Topluluğu" adıyla kurulan toplu­ luk çalışmalarını sürdürüyor. Halen çalışmaları süren Erman Canatan'ın yazdığı ve Cem Kaynar'ın sahneye koya­ cağı "Evin Kadınları" adlı oyunla bir dünya prömiyeri yapılması planlanıyor. Ayrıca Samsun'da ilk ve orta dereceli okullar arası "Tiyatro Yarışması" 8

Mimesis'in 6. sayısı çıktı Boğaziçi Üniversitesi oyuncuları ve BGST-Tiyatro Boğaziçi tarafından 1988 yılından beri yayımlanan MİMESİS Tiyatro Çeviri Araştırma Dergisi'nin 6. sayısı geçtiğimiz günlerde çıktı. Tiyatronun bugün içine girdiği açmazı aşmanın tek yolu olarak sistematik bir

çalışma öngörüsü ve bunun araştırmacı yönün aldığı vurgu oranında başarılı olacağı düşüncesiyle yayına başlayan dergi bugün bu amacını daha yaygın bir organizasyonla ve daha geniş bir çevirmen-araştırmacı grubuyla sürdürmek istiyor. 6. sayıdan itibaren Boğaziçi Üniversitesi Yayınları kapsamında yayın hayatına devam eden dergi, bu seçimiyle tiyatro yazınına katkıda bulunmak isteyen tiyatroculara açılmayı hedefliyor. Mimesis'in şimdiye kadar yayımlanan sayılarında hem çevirilerin hem de araştırma yazılarıyla söyleşilerin yer aldıç görülüyor. Bir çeviri dergisi olarak tiyatro tarihinin satırbaşlarını oluşturan tiyatro adamlarının yazılarına ve dramaturji not larına yer vermenin şimdiye kadar yayımlanan sayılarda gözetilen bir ilke olduğuna dikkat çekiyor. Dergide 1. sayıdan itibaren Meyerhold, Grotowski, Brecht, Stanislavski, Artaud, Barba, Brook, lonesco, Lorca, Miller gibi ustaların makaleleri, dramaturji notlan ya da kendileriyle yapılan söyleşiler yer alıyor. Böylece tek bir tiyatro akımının sözcülüğünü üstlenmek yerine, Mimesis Tiyatro tarihindeki zenginliği ve çeşitliliği geniş bir yelpaze ile dilimize aktarıyor. Araştırma yazılarında ise belli tiyatro akımlarının incelendiği ya da bunları ve tiyatro dünyasını eleştirel bir bakış açısıyla yorumlayan yazıların yanı sıra Tiyatro Boğaziçi'nin ve BÜO'nın sergile­ diği oyunların tekstleri ile bu oyunların temel hareket noktalarının açıklandığı


HABERLER... Kumpanyasında Vasıta Olarak Sanata" adlı yazısı var.

a

21-30 Kasım tarihleri arasında Çankaya Belediyesi, Mamak Belediyesi ve Toplumsal Araştırmalar Kültür ve Sanat İçin Vakıf Ankara Şubesi'nin ortaklaşa düzenlediği Ankara Tiyatro Festivali'nin ortak bir açıklaması yayımlandı. Bu açıklamada projenin gerçekleştirilmesi ve sürdürülmesinin tiyatrolara ve dolayısıyla topluma yaşam olanağı sunmak açısından önemli olduğu vurgulandı. Projenin "Yaşanılır Bir Dünya İçin Sanat" anlayışı ile değerlendirilmesi gerektiği üzerinde duruldu. Başta AST olmak üzere, TAL, Oluşum Tiyatrosu, CŞO, Nüans Tiyatro, Güncel Çocuk Tiyatrosu, Genç Oyuncular Sahnesi, TÖD, Çan Tiyatrosu, ASET, Ankara Şehir Tiyatrosu, Ankara Halk Oyuncuları Tiyatrosu, Uğur Yüksel, Çevre Çocuk Tiyatrosu, Mamak

pe

sayıda çeviri bölümünün ilk dosyasında Peter Brook'un tiyatro anlayışıyla ilgili güçlü ipuçları veren yazı ve söyleşiler var. Bu bölümün ülkemizde öteki Tiyatro adıyla ilan edilen anlaşılar etrafında odaklanan tartışmalara katkıda ulunacağını düşünen Mimesis'in, ikinci dosyası Bertolt Brecht'in kendi oyunları hakkında yazdığı dramaturji ve sahneleme notları: Kafkas Tebeşir Dairesi, ezuan'ın iyi insanı, Arturo Ui'nin engellenebilir Yükselişi, Galilei'nin yaşamı, Cesaret Ana ve Çocukları. Bu dosya ile ilgili olduğu düşünülerek hazırlanan üçüncü dosya ise Louis lthusser'in Materyalist Bir Tiyatro Üzerine Notlar'ını, bu makalenin daha iyi eğerlendirilmesine katkı amacıyla yine lthusser'in Sanat Üzerine Bir Mektup'unu ve V.I. Lenin'in Tolstoy Rus inkilabının Aynasıdır adlı makalesini kapsıyor. Çeviri bölümünde son olarak erzy Grotowski'nin "Tiyatro

Ankara Tiyatro Festivali

cy

ramaturji notlan yer alıyor. Mimesis'in sayısını oluşturan "Yoksul Tiyatro" özel sayısından itibaren, içeriğinin daha derli toplu dosyalardan oluştuğu görülüyor. Yeni çıkan 6. sayı da bu anlayış doğrultusunda belli başlı dosyalardan oluşuyor.

Derginin ikinci bölümü BÜO ve Tiyatro Boğaziçi'nde faaliyet gösteren kişilerin gerçekleştirdiği seminer yazılarını (Absürd Oyunlarda Temalar, Yoksul Tiyatro Üzerine, Barba ve Odin Teatret, Stanislavski ve Oyunculuk Yöntemi Üze­ rine), Amatör Tiyatrolar Çevresinde sürdürülen bir araştırmanın parçası olan söyleşileri (Mehmet Akan, Arif Erkin, Cüneyt Türel), BÜO ve Tiyatro Boğaziçi'nin bazı sahne çalışmalarını bel­ geleyen yazıları (Galip Sokaklara Talip) ve Boğaziçi Üniversitesi Mezunlar Derneği bünyesinde faaliyet gösteren Tiyatro Boğaziçi'nin de içinde yer aldığı Boğaziçi Gösteri Sanatları Topluluğu'nu tanıtma işlevi gören bir söyleşiyi içeriyor.

Y

İ

T

İ

R

D

İ

K

L

E

Belediye Tiyatrosu, Yeni Meydan Sahnesi, Mim Tiyatro Grubu, Gülüm Pekcan Dans Tiyatrosu festivalde yer aldılar.

Kadıköy'de Yeni Bir Kültürevi Önemli bir kültür merkezi olma yolunda­ ki çalışmalarıyla dikkat çeken Kadıköy'deki kültürevlerine "Yazı Kültürevi" de katılıyor. "Tabletten kâğıt hamuruna gelene değin "yazı "nin işlevi değişmedi. Ama bu süreçte her alanda yaşanan yabancılaşmaysa yazının ülküsünü yok etmek üzeredir. Görsel-işitsel araçların egemenliğindeki bu "odyovizüel yeni yabançağ", yazıdan ürken, verili-egemen yaşam biçimlerini kutsayan bir oluşumu var kılmaktadır. Ancak biz yine de "yazı"nın gizini arayan "yeni bir yeryüzü düşü"nün kurulabileceği inancıyla, yeni bir kültürevi daha açıyoruz." Kitabı yazarıyla, şairiyle buluşturmak ve "yazılı gündem"de eylemli olabilmek amacıyla açılacak kültürevinde sanat ve kültür üzerine söyleşiler, sergiler, göste­ riler de izlenebilecek. Yazı Kültürevi - iletişim Mustafa Köz Caferağa Mah. Sarraf Ali Sk. No. 31/1 Kadıköy- İstanbul Tel: (0216)347 24 13

R

İ

M

İ

Z

Muazzez Kurdoğlu

Duygu Ankara

Macit Flordun

Tiyatro ve sinema sanatçısı Muazzez Kurdoğlu, 20 Ekim günü tedavi gördüğü Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Hastanesi'inde öldü. Devlet Tiyatrosu'nda aralıksız 45 yıl hizmet veren Kurdoğlu yüze yakın oyunda ve birçok filmde rol almıştı.

Tiyatro ve sinema oyuncusu Duygu Ankara 1 Kasım'da aramızdan ayrıldı. Lale Oraloğlu, Dormen ve Ali Poyrazoğlu Tiyatroları'nda oynayan sanatçı 45 yaşındaydı.

İstanbul Devlet Tiytrosu'ndan emekli olan 57 yaşındaki Macit Flordun vefat etti. Birçok televizyon oyununda da rol alan Flordun, yönetmenlik de yapmıştı.

9


BU AY SAHNEDEKİLER Tiyatro: Ankara Sanat Tiyatrosu Yazan: Stanıslav Stratiev Çeviren: Gülbeyan Altınok, Tuncer Cücenoğlu Yönetmen : İskender Altın Oynayanlar: Erol Demiröz, Altan Erkekli, Nuri Gökaşan, Nilbanu Engindeniz, Hakan Akın, Ebru Erkekli, Mete Ayhan, Aykut Özbaltcı

pe cy

a

"Sanatın birkez daha toplumdaki toplumlarda ki, kişideki yoz durumları, yozlaşmayı anlat­ ması. Bir yazarın rayından çıkan her şeyi taşlaması..."

Tiyatro: Ankara Sanat Tiyatrosu Yazan-Yöneten: Metin Balay Tasarın: Hakan Dündar Müzik: Kemal Günüç Işık-Efekt: Murat Atmış Dekor Realizasyon: Hakkı Gültekin, Rona Topçuoğlu Oynayan: Altan Erkekli

Beş bölümden oluşan oyunun birinci bölümünde, inadına yaşayan ve inadına yaşatan iki insanın öyküsü konu ediliyor. İkinci bölümde şiddetle dolu bir dünyada insanlar yerine arabalarla mutlu olmayı seçen birini normal dışı olmakla suçlayabilir miyiz sorusuna yanıt aranıyor. Bir gözaltı öyküsünün konu edildiği dördüncü bölümün ardından, sadece yaşayan bir insanın, politikacıların çığlıkları arasında komşuluk, dostluk ve barışın ne olduğunu anlatan beşinci bölümle oyun son buluyor. 10

Tiyatro: Repertuar Tiyatrosu Yönetmen: Hakan Altıner Yazan: Nezihe Araz Söz Yazarı: Zeynep Talu Kurşuncu Kostüm: Canan Göknil Dekor: Gürel Yontan Piyano: Cem İdiz Oyuncular: Nurseli İdiz, Erhan Yazıcıoğlu, Alp Öyken, Nilgün Belgün/ Mübeccel Vardar, Levent Güner, Tuğrul Arsever, Karahan Çantay Türk sinemasının ünlü yıldızı Cahide Sonku' nun sıcacık, içten, insanları sarıp sarmalayan gerçek hayat hikayesi 100 kişilik stüdyo tiya­ troda sahneye aktarılıyor. Muhsin Ertuğrul' ur 1951 yılında, Küçük Sahne' de tohumlarını attığı "repertuar" tiyatrosu Taksim Talimhane Sahnesi' nde yeniden can kazanıyor.


a

pe cy


cy

pe a


Tiyatro:Tiyatro İstanbul Yazan:Alekei Arbuzov Çeviren:Gencay Gürün Yönetmen: Engin Gürmen Oynayanlar: Nedret Güvenç, Haluk Kurdoğlu

Eskimeyen Oyun" orta yaşın üstünde bir adınla bir erkeğin tüm yaşamlarından amıttıkları acı, tatlı anları paylaşmalarıyla başlayan dostluğun sevgiye dönüşmesinin öyküsü. Oyunu sezon boyunca İstek Vakfı Atanur Oğuz Lisesi salonunda izleyebilirsiniz.

Tiyatro: Gülüm Pekcan Dans Tiyatrosu Yazan: Nezihe Araz Işık: Osman Kaya Fotoğraf: Tekin Ertuğ Kostüm: Hüseyin Köklüağaç Sahne Teknisyeni: Haydar Gül Oyuncular: Gülüm Pekcan Semazenler:Alper Gürkale, Serdar Soyutürk Semah Grubu: Gülay Baltacı, Ali Ekber Çelik, Ali Özkan, İbrahim Şen, Pınar Kılıç Bağlama: Yüksel Korkmaz Yunus Emre'nin Sesi: Altan Gördüm Mevlana'nın Sesi: Metin Coşkun Hacı Bektaş-i Veli' nin Sesi: Altan Erkekli

pe cy

a

Gülüm Pekcan Dans Tiyatrosu sezonu 18 Kasım günü "Sevelim Sevilelim" adlı oyun ile açtı. Oyunda insanlar Yunus Emre' nin, Mevlana' nin ve Hacı Bektaş- i Veli' nin dizeleriyle evrensel barışa çağrılanıyor. Günümüz dünyasındaki insan kirliliğine karşı çıkmayı amaçlayan oyunda sanatın tüm güzel­ likleri bir arada kullanılıyor. Oyunun finalinde sahnelerimize ilk kez semazenler ve semah grubu birlikte "dönerek" insanları hoşgörü penceresinden bakmaya davet ediyor. Oyun her pazartesi saat 20.30'da Ankara Sanat Tiyatrosu Salonu'nda sahnelenecek.

Tiyatro: Kent Oyuncuları Yazan: Athol Fugard Çeviren: Filiz Ofluoğlu Yöneten: Yıldız Kenter Müzik: Melih Kibar Oynayanlar: Şükran Güngör, Elvan Boran

Aralık'ta sergilenmeye başlayacak olan yun, dede ve torun arasında geçen bir öykü. Cehov 'un oyunlarını çağrıştıran şiirselliği ile geçmişe bir ağıt, geleceğe bir umut şarkısı diyebiliriz. Gençlikle yaşlılığın çelişkisi, yerinden kopup uçmak isteyen genç ve onu salıvermek istemeyen yaşlının öyküsü. Fugard bu oyununa yasal özgürlük sonrası insanların korku, sevinç ve umutlarını büyük incelikle işliyor.

Tiyatro: İstanbul Devlet Tiytrosu Yazan :Arthur Miller Yönetmen :Osman Wober Yöneten.Arsen Gürzap Kostüm: Gülhan Kırçova Dekor Tasarımı: Ethem Özbora Oynayanlar:lşıl Yücesoy, Cem Kurtoğlu, Merih Atalay, Gılman, Bengisu Karahan, Işıl Dayıoğylu, Müge Arıcılar, Ayşe Tunaboylu, Zeynep Erkekli, Tülin Oral, Seray Gözler, Erkan Taşdöğen, Nişan Şirinyan

11


a cy

pe

Yepyeni bir anlayışla, müzik dünyasının öncüsü olmayı hedefleyen Metropol FM, Türkiye'de piyasaya çıkacak albümleri ilk kez radyo dinleyicilerine sunmanın heyecanını ve bu alanda tek olmanın iddiasını omuzluyor. Metropol FM, YENİ TUTKUNUZ

ÇOK UZAKLARDA ARAMAYIN, 103'TEYIZ...


BU AY SAHNEDEKİLER Arthur Miller 'in aynı adla sinemeye aktarılan eseri, dehşetli insanlık suçlarının işlendiği Auschwitz Toplama Kampında yaşama savaşı veren insanların yaşamından bir kesiti onuy­ or. Kampta yaşananlara tanıklık etmemek için ölüme gönderilecek olan orkestra elemanları, hayatta kalabilmek için akılalmaz bir savaş veriyorlar.

Tiyatro: İstanbul Devlet Tiyatrosu Yazan: Roberto Cossa Yöneten: Alev Sezer Çeviren :Esen Çamurdan Dekor Tasarım: Nurettin Özkönü Giysi tasarımı: Mihriban Onan Işık tasarım: Önder Arık Oynayanlar: Kaya Akrsu, Sıdıka Şenkan, Zafer Algöz, Şerif Sezer, Dündar Müftüoğlu, Tuğrul Çetiner, Sevinç Yıldız

pe cy

a

Yüz yaşındaki babaannelerinin bitmek bilmeyen iştahıyla savaşmak zorunda kalan bir ailenin öyküsü...

Topluma ve kendilerine yabancı iki yalnız insanın kesişme noktaları ,bir park...Sokak arasına sıkışmış,itilmiş,unutulmuş; tıpkı onlar gibi ... Birbirlerine yaşam felsefelerini aktaran bu iki insanın diylogları ilerledikçe, izleyenler de kendi yaşamlarını sorgulamaya başlayacak­ lar. Oyun Cuma ve Cumartesi günleri Aksanatta izlenebilir.

Tiyatro:lstanbul Komedi Tiyatrosu Yazan:Jhon Patrıck Çeviren:Oktay Balemir Yöneten: Korhan Abay Dekor Tasarım: Erol Hakgüder Müzik:Hakan Gündaz Oyuncular: Pelinsu Pir, Levent Tülek

Kadın erkek ilişkisini , arkadaşlığı , ve aşkı sorgulayan oyunda idealist ve kural­ ları olan bir genç kızla onu elde etmeye çalışan serseri bir gencin öyküsü anltılıyor. Oyun Kadıköy Halk Eğitim Merkezinde izlenebilir.

Tiyatro:Thetrama Yazan:Marguerite Duras Uyarlayan ve yöneten:Ayşe Başkut Işık tasarım: Hakan Özipek Sahne tasarımı:Eric Garcın Müzik: Murat Bavlı ve Carlos D'alessio Oynayanlar: Şenay Gürler, Ragıp Yavuz 13


POTRE Hagop Ayvaz: 1911 yılında İstanbul'da doğan Hagop Ayvaz, evli, iki çocuk ve 4 torun sahibidir. 1929 yılında sahneye çıkan Ayvaz'ın, 5 yıl profesyonel oyunculuk deniyimi vardır. 1933'de Jamanak (Vakit) Gazetesi'nde Tiyatro eleştiri­ leri yazmaya başlayan Ayvaz 1946 yılından itibaren Kulis Tiyatro Dergisi'ni çıkarmaya başlamış ve halen yayımını sürdürmektedir. "Muhsin Ertuğrul'un Hayatı ve Eserleri" isimli yayımlanmış bir kitabı olan Ayvaz, ayrıca Gavroş, Nor Luys (Yeni Işık) ve Tiyatro... Tiyatro... Dergisi'nde tiyatro yazıları yazmıştır.

a

Ayvaz,Basın Şeref kartı sahibi ve Gazeteciler cemiyeti üye­ sidir.

Hagop Ayvaz ve Tiyatroyla

dopdolu

geçen yıllar

Mustafa

pe cy

"Kulis Dergisi" 50 Yaşında Demirkanlı

"Abonelerden yıllık almışım parayı, bu yüzden yılbaşına kadar çıkacağım. Ama son­ rası.. Sonra çıkarabilecek miyim bilmiyorum..."

"46 yıldır ayakta kalan bir ti­ yatro dergisi batıyor. Türk ti­ yatrosunu Ermeni dilinde yaymaya çalışmış ve dünyanın dört köşesine ulaşmış bu derginin yaşamını sürdürüp sürdüremeyeceğini Agop Ayvaz da bilemiyor, ben de ona cevap veremiyo­ rum."

Agop Ayvaz ve Gökhan Akçura, Ocak 93'de Tiyatro... Tiyatro...'nun 22. sayısında böyle söylüyorlardı. Bu söyleşinin üzerinden 4 yıl geçmiş, Kulis Dergisi 50. yılını tamamlamıştı. Agop 14

Amca (Hagop Ayvaz), ulaşılması zor bir rekora imza atmış, aralıksız 50 yıl, 1113 sayı yayımladığı Kulis Dergisi'nin son sayısını çıkartmaya hazırlanıyordu.

Geride kalan 50 yılı konuşmak üzere Agop Amca 'nın evine doğru giderken karmaşık duygular içindeydim. Sevinç ve hüzün. İkiz kardeş gibi peşim sıra geliyordu. Bir dergiyi, hem de bir tiyatro dergisini 50 yıl aralıksız sürdürmek, Türk ti­ yatrosunu dünyanın dört bir yanına yaymak, inanılmaz bir bellek birikimi oluşturmak... Kolay değil. Belki bundan sonra böylesi bir örneği yaşamak olanaklı da değil. Bu duygular içimdeki coşkuyu temsil ediyordu. Ama, hemen yanıbaşındaki son sayının hazırlıkları ise ta­ rifsiz bir hüznü taşıyordu

beyin hücrelerime, yüreğimin derinliklerine.

85'lik delikanlıya ilk sorum: Neden tiyatro dergisi, 50 yılın sizdeki karşılığı ne, nedir bu uzun süreli birlikteliğin karşılığı oldu. - Tiyatro sevgisi oğlum, tiyat­ ro sevgisi. Bu öyle bir sevgi ki vazgeçmek mümkün değil. Çok zor.

Agop Amca 'ya 50 yıllık beraberliğin duygusal yanını soruyorum. Çocukların kadar yakın bir ilişki olmalı, diyemi­ yorum bile... - Ne çocuğu oğlum, çocuk­ larımdan da yakın bana. Çocuklar, doğdu, büyüdü, kendi ayakları üzerinde dur­ mayı öğrendiler. Kulis öyle mi? İlk günden beri hep benim ilgimi istiyor. Zaman zaman nafakamızdan kestik ama onunkileri kesemedik.

Her ay çıkmak lazım. Abonelerden parayı peşin almışız, her ay dergisini bel ler. Çok mutluyum, 50 yıldı hiç ara vermedik, sürekli yayımladık bu dergiyi. Artık yoruldum. Bekliyorum ki bi çıkar da bu derginin sahipliğini üstlenir. Bila me­ lik devredeceğim. Dergiyi yayına hazırlamayı da ben üstlenebilirim. Ama, vergisiz di, kağıttı, posta parasıydı artık başa çıkamıyorum. Agop Amca, çocuğunu karakol kapısına bırakmak zorunda kalan bir babanın acısını taşıyordu yüreğinde Ama içindeki şeytan da dürtmeden durmuyordu. Söyleşimizin bir yerinde aboneliği biten okurların kartlarını imha ettiğinden bahsetti. Bu kararlığı fark etmem içimdeki ümidi de sona yaklaştırıyordu. Belki, Foto.


a

cy

pe


düşünürken, arkadaşların önerisiyle Kulis yararına bir temsil yaptık. Toto Karaca, Kınar Hanım, Ali Sururi ve daha bir sürü tiyatrocunun katılımıyla yeni bir oyun çıkardık ortaya. Biletlerin hepsi satıldı. Toplanan para da Kulis'in açıklarını kapattı. Hagop Ayvaz, 6-7 Eylül olay­ larını da yaşamış. Derginin basıldığı matbaa, basıma hazır olan son sayının kalıpları tahrip edilmiş, ama derginin idare binası zarar görmemiş.

Kulis Dergisi'nin 1. sayı kapağı. Yıl 1946.

pe cy

Sonra, gerilere gittik, ilk yıllara. Hagop Ayvaz, tiyat­ royla 1929 yılında, 18 yaşındayken tanışmış. Bedros Baltazar Efendi, vazgeçirme­ ye çok çalışmış ama becerememiş. "Hiçbir zaman pişmanlık duymadım tiyatro­ dan, hem oyunculuktan, hem de dergicilikten" derken dalıp dalıp gidiyordu.

lira, hesabı kapatalım" dedim. Ama, Zare'de metelik yoktu. Klişeleri bana bıraktı, böylece hesabı kapatmış olduk. Sonra, Sinosan Han'daki bir arkadaşımın yanına yerleştim. İlk hedefim aboneleri arttırmak olmalıydı. Kaptım bavulu, Halep, Şam, Beyrut, Tahran, Bağdat, Kahire dolaşmaya başladım. Tek tek abone yaptım. Fransa'dan, Yunanistan'dan, ABD'den ve Kanada'dan da aboneler geldi. O zamanlar 2500 aboneye kadar ulaştık. Bir taraftan da tanıdık tüccarlara gidip iş istiyordum, ama paranın çoğu da matbaaya gidiyordu. Bir gün Vahan Usta, karşıma geçip, "Ayvaz Almanya'dan bir matbaa getirtip, biz yapalım bu baskı işini" dedi. Dedi ama, bende para ne gezer. Bir tornacı arkadaşımdan 5 bin lira borç alıp, Vahan Usta'ya verdim. O da, Almanya'dan 20 bin liraya yepyeni bir 'Frankental' getirtti. Adını da, 'Mavi Boncuk Matbaası' koyduk.

a

belki bir yolu bulunur soru­ larını sonlandırmayı istemi­ yordum. İstemiyorum da.

Kulis, 1960'larda Türkçe yayımlanma macerası da yaşamış. Behzat Butak, Eliza Binermeciyan'ın fotoğrafının altındaki yazıyı okuyamayınca, "Agop, kimdir bu yahu, bizim de anlaya­ cağımız dilde çıkarsana şu dergiyi" deyince, düşünmeye başlamışlar. Ama Türkçe derginin tirajı çok olacağı için, altından kalkılması gereken yük de büyümüş. Çözüm olarak, Mehmet Karaca'nın parasal desteği ile yola çıkılmış. Türkçe Kulis, İstanbul Tiyatrosu'nun pro­ gramlarıyla birlikte satılmaya başlanmış. 3000 adet basılan Türkçe Kulis, ancak iki yıl dayanabilmiş. Kapanma öyküsü ise çok ilginç.

AgopAmca, 1946 yılında, 35 yaşındayken başlamış Kulis'i yayımlamaya. İki arkadaşıyla çıktıkları yolda, kısa sürede tek başına kalmış. Önce sahne tozu, sonra da matbaa mürekkebi bulaşmış insan­ ların iflah olmaz serüveninin kalan kısmını Hagop Ayvaz'dan dinleyelim. - Kulis'in birinci yılının sonun­ da bu işlerin böyle olmaya­ cağını anladım. Ama arka­ daşımın da kırılmasını istemi­ yordum. Bir gün kendiliğinden "Ayvaz, sana bir şey diyeceğim, ama kırılmak yok. Ben bu işi artık sürdüremeyeceğim" dedi. Hemen "peki" dedim. 0 günün parasıyla 100 bin lira içerdeyiz. "Ver bana 50 bin 16

Matbaada bastığımız işlerden biraz para kazanıyorduk ama, Kulis de sürekli zarar etmeye devam ediyordu. Bunu nasıl kapatabilirim ki diye

- Muzaffer Hepgüler bir oyun­ da çok başarısızdı. Ben de yazdığım eleştiri yazısında yerden yere vurdum. İyi yazdığında iyi adam oluyor­ sun, eleştirdiğinde senden kötüsü yok. Ortaklar arasında hır çıktı ve derginin yayını da sona ermiş oldu.

Bu olayın nasıl yorumladığını sorduğumda, muzip muzip gülmekle yetindi Agop Amca. Tekrar bugüne dönüp 50 yıllık bir dergi serüveninden elinde kalanları soruyorum. Yitirdiklerini sormuyorum bile, çünkü Agop Amca'nın geride bıraktığı yıllardan

bugüne taşıdığı hiçbir pişmanlığı yok. Kulis Dergisi sürekli zarar etmiş. Zararlarını hesaplarken, basın kartı sayesinde otobüse, tram­ vaya, vapura ödemediği bile paralarını, tiyatroların oyun davetiyelerini de gelir hane­ sine eklemiş. Ama, yine zarar. Sigara içseydim, yılda şu kadar ederdi, demiş. Onları da gelir hanesine koymuş. Yine olmamış. Kulis sayesinde kurduğu dostluk­ ları, aldığı keyfi katmış hesa­ ba ve 50 yılın bilançosunu kapatmış. Sonuç; tartışmasız kâr. 25. yılını Tahran 'da, 40. yılın İstanbul'da kutlayan Kulis Dergisi'nin 50. yıl kutlama hazırlıkları ABD'de ve Kanada 'da başlamış bile. Biz de Dormen Tiyatrosu ile bir­ likte İstanbul kutlamaları için hazırlıkların son aşamasındayız ama beynim­ deki ve yüreğimdeki bir soru nun yanıtını henüz bula­ madım. Son sayı olmamalı 7 7 74. sayı. Bunun bir çözümü olmalı, mutlaka vardır. Ama, henüz bu soru­ nun yanıtını bulamadım. Ellerine, yüreğine ve beynine sağlık Agop Amca. Ne iyi etmişsin de 50 yıl önce Kulis Dergisi'ni yayımlamaya başlamışsın. Türk tiyatro tari hine kattığın bellek biriki­ minin değerini belirleyecek bir ölçeğin olduğunu sanmıyorum. Seni, yüreğimizin derinlik­ lerinden gelen coşku ile alkışlıyor, "Sağol, varol, çok yaşa Agop Amca" diye tuttuğumuz tempolarla daha nice yıllar Kulis'in başında görevine devam etmeye çağırıyoruz. Geride kalan 50 yıl ve 50 cilt lik bir servet. Elde edilmesi olanaksız bir hazine. Ve bu eserin altına altın harflerle atılmış bir imza; Hagop Ayva


PERDE ARASI Cemal

Yeni" Tiyatro, Hangi Tiyatrodur? Yeni bir tiyatro kurmak, ne demektir? Olanlara eklenen bir tiyatro daha mı? İkinci soruyu şöyle de sorabiliriz: Yalnızca olanlara eklenmek, en yakın tarihte açılmış olmak, bir tiyatroya yenilik niteliğini kazandırmaya yeterli midir? Yoksa asıl yeni, tiyatronun genel söylemi bağlamında getirilen bir değişiklikle mi gerçekleşir? Bu sorulara verilecek yanıtlar, yeni özel tiyatrolar kurulduğunda birer ölçüt yerine geçebilecek kadar önemlidir. Son yıllarda ülkemizde, özellikle büyük kentlerin dışında kalan kentlerde, tiyatro eğitimlerini yeni tamamlayan gençlerce özel tiyatroların kurulması gibi sevindirici bir gelişmeye tanık olundu.

a

Gelgelelim bu sevinç, biraz yarıda kalan bir sevinçti. Çünkü bu tiyatrolar, kuruluşlarının yeniliğini bir üslup ya da bir söylem yeniliğine dönüştürmeyi -en azından şu ana kadar- başaramadılar. Başka deyişle bu 'genç' tiyatrolar, tiyatro sanatında 'yeni'yi aramada yetersiz kaldılar; bugünün insanına ve bugünün dünyasına yönelik farklı bakış açılarını, sanatları aracılığıyla izleyiciye ilet­ meyi, sanatlarının işlevinin doğal bir gereği sayma yürekliliğini gösteremediler. Bu nedenle de, sergiledikleri çok iyi oyunculuk örnekleri, izleyiciye sundukları tiyatroyu yeni bir tiyatro kılmaya yetmedi.

pe cy

Ahmet

Batı tiyatrosunun yakın sayılabilecek geçmişinde bir Antoine'nın, bir Otto Brahm'ın, bir Stanislavski'nin tiyatroları, salt birer yöntem olmanın çok ötesindeydi. Bu tiyatrolar, kendi zamanlarına uygun düşen ya da zamanlarının ve ortamlarının temsilciliğini yapabilen tiyatroyu verebildikleri içindir ki, 'yeni' ya da 'öncü' sayıldılar. Üstelik bu yeniliklerini, Shakespeare'i, Tolstoy'u, Çehov'u, Ibsen'i ve başkalarını, 'zamanlarına seslenebilen' yorumlarla sahneleyerek kanıtladılar. Artaud ya da Brecht gibi tiyatro adamları ise, tiyatroya getirmek istedikleri yeni yönelimleri hem kendi yazdıkları oyunların kalıbında, hem de yeni arayışlarını yansıtan yöntemlerle sergilediler. Bunlar, daha da çoğaltabilecek örnekler. Bu örneklerden çıkarılması gereken sonuç ise, herhan­ gi bir sanatın dilini konuşabilen yeni birilerinin eskilerine eklenmesinin, o sanatta bir 'yeni' atmosferin doğmasına yetmediği... Hep savunageldiğim bir görüşü burada, tiyatro bağlamında bir kez daha yinelemek istiyorum: herhangi bir sanatın dilini bilmek ve sergilemek, özgün ya da yeni bir sanat eserinin ortaya çıkması için tek başına yeterli değildir. Andığım nitelikleri taşıyan bir sanat eseri bağlamında, o sanatın dilini en yetkin düzeyde bilmek kadar, o dil ile neyin söylendiği de büyük önem taşır ve sanat eseri, ancak bu iki öğenin birleşmesinden doğabilir. Bizim tiyatromuzun yakın geçmişinde, örneğin bir AST'ın ya da bir Genco Erkal Tiyatrosu'nun yeri, bu bakımdan önemlidir. Bu tiyatrolar tanığı oldukları nice çalkantılı dönemlerde izleyicinin nabzını yukardan beri sözünü ettiğimiz yenilikleriyle tutabilmişlerdi. Şimdilerde ve özellikle gençler tarafından kurulan tiyatroların, daha kurulur kurulmaz eskimenin ve sıradanlığın yolunu tutmak istemiyorlarsa eğer, yeni sözcüğü ile kanımca çok özenle hesaplaşmaları gerekiyor.. 17


İNCELEME

ÖZEL TİYATROLARA DEVLET DESTEGİN'NDE SON Deniz

Altınay

E

Ğ

İ

Ş

İ

K

L

İ

K

L

E

R

paranın kullanım alanlarını gösteren, gider (önceki düzenleme de "sarf" deniyordu) belgeleri de artık Temmuz ayı sonuna kadar bakanlığa gönderilecek. Bu gider belgeleri Vergi Usul Kanun'ndaki fatura ve onun yerine geçen belgelerle sınırlanırken, inceleme ve rapora bağlanması işi, Kültür Bakanlığı'nın iki, saymanlık Müdürlüğü'nün bir elemanından oluşacak bir komisyona bırakılmış.

a

Özel Tiyatrolara Devlet Desteğini düzenleyen yönetmelikte 7 değişiklik, 20 Kasım 1996 tarihinden itibaren yürürlüğe girdi.

D

cy

18 Ağustos 1995 günü yürürlüğe giren bir önceki düzenle­ meyle karşılaştırıldığında değişiklikler, aşağıdaki konularda toplanıyor.

pe

Öncelikle, desteklenecek özel tiyatroların kapsamı genişletile­ rek, yurt dışında faaliyet gösterenler de dahil edildi. Hatta Türkçe eserleri sahneleyen yabancı tiyatrolara da yardım yapılabileceği hükme bağlandı. (Buna bağlı olarak bir yenilik de denetim konusunda gerçekleştirildi. Yurtdışında faaliyet gösteren ve Bakanlıkça projeleri desteklenen tiyatrolar, Büyükelçiliklere görevlendirilecek yetkililer tarafından izlenecek ve denetlenecek.)

Denetim konusundaki bir başka değişiklik, destek alan tiyatro­ nun oyunun ilk gecesinin video filmini Bakanlığa göndermesi zorunluluğunun kaldırılması ile getirildi. Geçen yıl yapılan düzenlemede yer alan para desteğinin dışındaki katkılardan biri olan salon desteği (eski düzenlemede "sahne" deniyorken artık "tiyatro salonu" ifadesi tercih edil­ miş), "Bakanlık Kültür Merkezleri bünyesindeki tiyatro salon­ ları" denilerek genişletilmiş; fakat, bu merkezler bünyesinde bulunan ya da dahil edilecek salonların niteliği ya da kapsamı belli değil. Yine bu tür salonlardan yararlanmak için başvuruda bulunula­ cak makam, Değerlendirme Kurulu iken, artık "Bakanlık Kültür Merkezi Dairesi Başkanlığı" başvuruları değerlendirilecek. Bunun için gerekli koşul, içerik olarak değişmezken ifadesi açıklığa kavuşturulmuş: salon giderlerinin karşılanması, Bir başka değişiklik sürelerle ilgili: Başvuru'nun son günü, her yıl 15 Haziranken, 15 Ağustos'a kadar uzatılmış. Buna bağlı olarak, Değerlendirme Kurulu'nun da Eylül ayı sonuna kadar toplanması esası kabul edilmiş. Destek alan tiyatroların 18

Sayısal bir değişiklik de şöyle: Bundan önce, destek alan toplu­ lukların Bakanlığa karşı yükümlülüklerini yerine getirmiş sayılmalarının bir koşulu, oyunun sahneye konulmasından sonra, en az 30 kez oynanması iken bu sayı, 25'e düşürülmüş. Buna bağlı olarak, turne tiyatrosu olarak çalışmak isteyen tiya­ troların da başvuru belgeleri arasında (en az) 25 turne anlaşması sunması yeterli görülmüş. Ayrıca bundan önce, desteklenecek projeye ödeneğin önce yarısı, ilk oyundan sonra kalanı ödeniyorken, artık projeye naşlanırken tamamı peşin olarak ödenecek. Bu son düzenleme ile gelen en göze çarpan değişiklik, destek başvurularını değerlendiren ve miktarı saptayan Değerlendirme Kurulu'nun oluşturulmasına ilişkin: Bir önceki düzenleme, Değerlendirme Kurulu'nu oluşumunda, İdare'nin belirlediği 4 kamu görevlisi, 2 YÖK temsilcisi ve sivil toplum örgütlerinin belirlediği 5 kişi ile denge kurma çabasının hiç olmazsa kaygılarını taşıyor denilebilirdi. Bu son değişiklik, aynı şekilde belirlenen 4 kamu görevlisi ile "Kültür sanat alanında tanınmış kişiler arasından Makam onayı ile belirlenecek üç kişi"yi, desteğin kimlere ve nasıl verileceğini belirleyecek Değerlendirme Kurulu olarak karşımıza çıkarıyor. Madde met­ ninde yer alan "Makam onayı" ile hangi makamın kastedildiğinin anlaşılamaması, hukuk tekniği açısından da olumsuz yorumlanabilecek bir ifade olarak göze çarpıyor. Özel Tiyatrolara Devlet Desteği'ne ilişkin yasal düzenlemenin özellikle Değerlendirme Kurulu'na yönelik değişikliklerin yenilenmesindeki nedenler açıklanmasa da yukarıda özetlem­ eye çalışılan değişikliklerin içeriği ve muhtemel sonuçları, Bakanlığın hedeflerine ilişkin işaretleri veriyor


a

Bugünün o t o m o b i l l e r i h a k k ı n d a k i

pe cy

düsüncelerinizin d e ğ i ş m e s i n e çok kısa bir süre kaldı (Sadece birkaç saniye!)


Passat, yenilikleri ve benzersiz nitelikleriyle kendi sınıfında bir devri kapatıyor. O; 150 b e y g i r g ü c ü n d e t u r b o motor, 20 supap teknolojisi, 4 hava yastığı, elektronik diferansiyel kilidi

pe cy

a

ve 11 yıl paslanmazlık garantisiyle sınıfında tek. İşte mükemmel a e r o d i n a m i k dizaynıyla yeni Passat karşınızda...

Passat (ABS, elektronik klima, elektrikli camlar, elektrikli aynalar, Radio Gamma...)

Passat. Yeni V o l k s w a g e n .


a

cy

pe


a

pe cy


ELEŞTİRİ

Halide Seçkin

GÜNÜMÜZDE ÇOCUK TİYATROSU

ilkemizde "Çocuk Tiyatrosu"nun henüz çok yeni bir geçmişi var. Bu konudaki ilk çalışmalar 1935 yılında İstanbul Şehir Tiyatroları'nda başlıyor. Ardından birçok özel tiyatro grubu da çocuk oyunları sergileyerek, kendi asıl etkinlik­ lerinin dışında "Çocuk Tiyatrosu" bölümü de açıyorlar. Günümüzde de benzeri süren bu çalışmalarda çoğu kez masallardan ve dünya çocuk romanlarından uyarlamalar yapılmış. Ancak bu çalışmaların birçok yerde bir yan iş gibi görülerek dramaturji çalışmalarında yetersiz olması, uzmanlık aranmaması olumsuz faktörler olarak ortaya çıkmıştır. Bugün, geçmişte yapılan bu tür çalışmaların ışığında şu sonuca varabiliriz:

Oyunla birlikte başlayan müzikler çocuk-büyük herkesi oyunun içine çeker gibi. Oyuncuların hareketliliği ve yerinde animasyonlar (birçok çocuk oyunundakinin aksine) seyirciyi iyice can­ landırıyordu. Afacan rolündeki Dilek Denizdelen rolü ile o kadar bütünleşmişti ki, insana oyun sona erdiğinde de sahneden inerek çocukların arasına karışacak ip atlayıp, top oynamayı sürdürecek duygusu veriyordu. Diğer oyuncularla birlikte oyuna emeği geçen herkesin büyük bir özenle çalıştıkları, oyunun her saniyesinde hissediliyordu.

pe cy

a

Çocuk Tiyatrolarında gözönünde bulunduruması gereken en önemli noktalardan biri de Çocuk ti­ yatrosu ile ilgilenenlerin hitap ettikleri seyircinin, yani çocuğun özelliklerini bilmek, çocuğu yakından tanımaktır. Çocuğu tanımak için ise onu birçok yönü ile ele almak gerekir. Bir başka önemli nokta da çocuğa tiyatro sevgisi ve tiyatro zevki kazandırmaktır. Bu amaçla, sergilenecek oyunlarda eğitmek ve eğlendirmek birbirinden bağımsız düşünülemez. 0 halde çocuğun gelişim düzeyini bilmek, özellikle de zihinsel ve duygusal gelişim düzeyini bilmek son derece önemlidir. Burada çocuğun gereksinimleri ve beklentileri de önemli yer tutar.

renkleri çocukların olduğu kadar, onlarla birlikte tiyatroya gelen büyüklerin de dikkatini çekiciydi. Ana renklerin ağırlıklı olduğu, canlı, ancak abartısız ve göz yormayan dekor daha oyun başlamadan küçük seyircilerin koltuklarında rahat­ lamalarını sağladı.

Çocuk, bir konuda dikkatini ne kadar süre ile toplayabilir? Nelere karşı ilgilidir?

Soyut kavramlar nasıl verilebilir ya da hangi yaşlarda verildiğinde anlaşılır? vb. gibi soruların yanıtları çocuk tiyatrosunun temelini oluşturur. Yukarıda sözü edilen, çok kabaca ve ana hatları ile verdiğimiz konular özellikle üzerinde durul­ ması gereken son derece önemli noktalardır. Bu sayede, sonraki yıllarda tiyatroya giden seyirci kitlesinin kalitesine de katkıda bulunmak mümkün olacaktır. Günümüzde çocuk tiyatrolarının sayıca çoğalması, seyircisinin artması ve bu arada özel tiyatroların çocuk oyunlarının özel birtakım kuru­ luşlar tarafından da desteklenmesi oldukça sevin­ dirici. Ekim ayı içinde izlediğimiz "Afacanlar Sirki" adlı oyun bunlardan biri idi. Oyunu Kadıköy Halk Eğitim Merkezi'nin yepyeni ve tertemiz salonun­ da izledik. İlk bakışta perde ve dekorların canlı

Oyun "Colgate" tarafından desteklenmiş. İki adet Colgate diş macunu kutusu getiren herkes oyunu ücretsiz izleyebiliyor. Bu nedenle bir yerinde Dr. Mutlu Diş adındaki dev tavşan sahneye gelerek "diş sağlığı" konusunda öğütler veriyor ve onun öğütleri uzadıkça çocukların oyun başladığı andan itibaren sahneden gözlerini ayırmamacasına gösterecekleri ilgi ve dikkatin bir­ denbire çevreye, birbirlerine, yanlarında, ön ve arkalarında oturan yaşıtlarına yöneldiğini görüy­ oruz. Dr. Mutlu Diş kesinlikle diş sağlığı konusun­ da çok doğru şeyler söylüyor. Yazımın başında da değindiğim gibi eğitmek ve eğlendirmek çocuk tiyatrolarında birbirinden bağımsız düşünülemez. Ancak, bu tür bölümlerin çocukların ilgi ve dikkat süreleri de göz önünde tutularak daha kısa tutul­ ması ya da oyunla ilgisinin daha sıkı sıkıya olması yerinde olur, düşüncesindeyim. Oyunun tümü, bu bölümün dışında oldukça sürükleyici ve canlı idi. Oyuncular, dekor, kostüm özellikle de müzikler akılda kalıcı olması yönün­ den de dikkate değer. Eminim bu oyunu izleyen çocuklar daha sonraki günlerde de tekrar tekrar tiyatroya gitmeyi arzu edeceklerdir. Çocuklarda bu sevgiyi yeşerten çocuk tiyatrosu sanatçıları ve çalışanlarına başarılar diliyorum 19


SÖYLEŞİ Gümüşsuyu'nda, dubleks bir evin alt kat salonundayız. İnsana hoş gelen bir oturma mekânı burası, pek çok ince düşünülmüş ayrıntı kocaman evin parçaları olmuş. Eski, yeni ve tiyatro iç içe, bir arada. Yıllarca Poyrazoğlu tiyat­ rosunda oyunculuk yapmış olan Duygu Ankara'nın ölümünün hemen ardından yapıyoruz bu söyleşiyi Ali Poyrazoğlu yer yer hüzün­ lü, düşünceli. Ölüm ve yaşam birbirini çağrıştırıyor. Biz de yaşamın içinden doğru başlıyoruz sohbetimize.

etmiştiniz? Tiyatroyla ilgili olan bir anı kitabı mı? içinde birtakım anı parçacıkları var tabi ama ti­ yatroya genel bir bakış kitab daha çok. Romanınsa tiyat­ royla hiç ilgisi yok. "Define Adası" diye, bir okuma has­ tasının serüvenlerini anlatan bir kitap yazıyorum. Yaptığınız tiyatroyu nasıl tanımlıyorsunuz? Nereye oturtuyorsunuz?

Gümüş Yılında "İçinden Doğru" Bir Poyrazoğlu

Ali Poyrazoğlu Tiyatrosu 25. Yılını Kutluyor Sönmez

Bana Ali Poyrazoğlu'ndan söz edebilir misiniz? Kimdir acaba Ali Poyrazoğlu?

pe

Ali Poyrazoğlu kim mi?.. Tiyatroyu bir yaşama biçimi olarak seçmiş biri tabii ki. 25 yıldır tiyatroyu sürdürdük. Otuzu aşkın yeni prodüksi­ yon, beş altı tane de röpriz sayabiliriz. Ben meslekten oyuncuyum. Tiyatro yöneticisiyim de, son 25 yıldır bu işi tek başıma yapıyorum. Daha önce de Gülriz Sururi ve Engin Cezzar'la ortaktım. Demek ki aşağı yukarı otuz yıldır yöneticilik yapıyorum. Kendimle oldukça barışık bir insanımdır, çalışırken çok sinirliyimdir... Ali Poyrazoğlu sürekli olarak yaşamın neresinde durduğunu, yaşama nasıl baktığını sorgu­ layan biri, çağın ritmini yakalamaya çalışan biridir. Bir aydın olup, bu aydın olma durumunun sorumluluklarını yüklenen biridir. Zaman zaman hem özel hem 20

gittiği için, bir karanlık girdabın içine doğru ulusça çekilmeye çalışıldığımız için, bundan kurtulmak adına günlerimiz mücadeleyle geçecek. Dönem bazı düşlerin ertelenmesini gerek­ tiriyor. Kendim içinse bir ya da iki yıl hiç çalışmamayı düşünüyorum. Başladığım iki kitap var, onlarla ilgilenmek istiyorum. Tüm yaşamım mücadele içinde geçti benim. Daha az sorumluluk taşıdığım bir döneme gereksiniyorum. Araştırmak, kendimi yenilemek istiyorum.

cy a

Ilgın

meslek yaşamında uzlaşmak durumunda kalan ve uzlaşmaktan da çok kork­ mayan biridir. Yaptıklarının hesabını kendine verebilen biri. Becerdiklerinin ve beceremediklerinin muhasebesini yapabilen biridir. Çok kısaca söylemek gerekirse ayaklarını yere sağlam basan ve ileriye bakan birisi diye özetleyebi­ lirim.

Bir konuşmamızda çok yorgun olduğunuzu söyle­ miştiniz. .. Bu yorgunluk düş kurmanıza engel mi? İleriye dönük düşleriniz var mı? Düşlerim var da düşlerden önce bugünle ve kısa gele­ cekle ilgili kaygılarım olduğu için düşlerimi gerçekleş­ tirmek yerine pratik mücadele yöntemleriyle uğraşmak gerektiğine inanıyorum. Düşlerim var tabii, kısa gelecekle ilgili, yarınla ilgili düşler.Uzun gele­ cekle ilgili büyük düşler. Ancak ülkemiz süratle bir karanlığa doğru sürüklenip

Siz genç kuşakla çok çalıştınız... Yeni bakış açıları yakalamamı sağlıyor gençler. Onlarla yakın olmaktan hoşlanıyorum. Birlikte çalışırken kendimle ilgili, meslekle ilgili çok şey öğrendim onlardan. Ben de bir şeyler vermişimdir sanırım. Kitap yazmaya başladığınızdan söz

Ben yaptığım tiyatroyu hiçbir yere oturtmak istemiyorum çünkü belirli bir tiyatro yap­ mak istemedim hiç bir zaman. Bazı tiyatrolar vardı ki daha gitmeden ne göreceğinizi bilirsiniz oralar­ da. Üç aşağı beş yukarı aynı oyunlar aynı yöntemlerle sergilenmektedir. Onların meslekleriyle olan ilişkisi karı koca ilişkisine benzer. Adam kadından, kadın da adamda sıkılmıştır ama üşengeçlik­ lerinden öylece otururlar ay evin içinde. Bu tiyatro dünyasında da böyledir. Bir de daha farklı açılımlara yönelik, daha farklı türleri denemekten hoşlanan tiya­ trolar vardır. Ben gerek oyun cu olarak gerekse yönetmen olarak kendimi sınamaktan hoşlanıyorum. Beni tek bir tür oyun oynamak tatmin etmiyor. Bir sürü farklı türde kendimi denedim ve bundan çok hoşlanıyorum. Her sene sergilediğim oyun bir öncekinden farklı olsun, insanla ilgili farklı bir şey anlatsın ve farklı tiyatro biçimlerinde çalışmalar gerçekleştirebileyim isterim. Bizim tiyatromuz bunu yapan bir iki tiyatrodan biri Türkiye'de. Biz bulvar oyunu da oynuyoruz, komedi de oynuyoruz, sulu komedi de oynuyoruz, dram da oynuyo ruz. Kabare, varyete oynuyo ruz, kuklalarla oyunlar


a

cy

pe


a

Bana göre siz bir komedyen değilsiniz. Ancak genel düşünce Ali Poyrazoğlu'nun bir komedyen olduğu. Buna ne dersiniz?

onları oynamışım. Yine de TV imajımın beni rahatsız etme­ diğini söylemeliyim.

pe cy

yapıyoruz. Gösteri sanatının her limanında yüzebilmek isterim ben, seyirciye farklı oyunlar izletmek isterim. Her oyun, her prova dönemi ayrı bir macera olsun isterim. Birbirinden farklı oyunlar seçmem, bu yüzden. Belki klasik anlamıyla bu bir tutarlılık değil ama ben hiçbir zaman böyle bir tutarlılığın peşinde olmadım. Ben bu tutarsızlık denilebilen bakışta büyük bir tutarlılık olduğunu düşünüyorum, birbirine çok yakın olduğunu, birbirini üret­ tiğini düşünüyorum. Benim tiyatrom bir çeşit labaratuar tiyatrosu gibi oldu, tiyatro ta­ rihinin birçok türünden oyunu sergiliyoruz biz. Bu yüzden mesleğimi yaparken çok eğleniyorum, benimle çalışan insanlar da eğleniyorlar. Keyfini çıkarmak çok önem­ lidir, sıkılarak yapamam yaptığım işi. Seyirci tiyatroya geldiğinin farkına varıyor ben de oynadığımın farkına varıyorum her akşam.

22

Evet ben bir komedyen değilim. Komedyen lafı yanlış anlaşılıyor. Türkçe'ye çevire­ cek olursak Fransızca'dan gelen bir sözcük olarak 'ko­ medyen' oyunculuk mesleğini çok iyi icra eden adam demek. Böyle alırsak; ben kendimce iyi bir oyuncuyum. Her zaman mütevazı olmamamak gerek... Türkçe'deki anlamıyla komedyen yani komik, güldüren adam diye biliniyorum, benim için böyle yaygın bir kanı var... Bunda televizyonun etkisi çok, çünkü biz geniş kitlelere tele­ vizyonla ulaşıyoruz ve orda o tip bir oyun var. Ben gizli kalmış bir dram oyun­ cusuyum diyelim. Yok, aslında pek gizli kalmış da sayılmam, çok dramatik rolde oynadım. Hatta geriye dönüp bakınca daha çok

Gişe yapacak oyunlarla bir denge kuruyorsunuz o zaman... Her oyun ticaridir, çünkü kimse tiyatroda bir oyunu batsın diye sahneye koymaz. Herkes oyun sahnelerken bu oyun tutsun, gişe yapsın, çok insan izlesin diye başlar. Özel tiyatro ağır paralar, büyük borçlar karşılığı oyun çıkarır. Paranın geriye gelmesi kaygısını her tiyatro taşır. Sorduğun sorunun altında sanırım şu var... Diyorsun ki "Bazen çok tutucak yani asgari müştereklerde seyir­ ciyle buluşucak bir oyun koyuyorsun, sonra da gön­ lünün dilediği bir oyunu seçi­ yorsun." Evet bu doğru. Bazen tutucağı garanti olan oyunları bilerek isteyerek seçiyoruz çünkü biz babamızın parasıyla yapmıyoruz tiyatroyu, gelen

parayı yine tiyatroya yatırıyoruz. Bazen de tutma şansı az olan bir oyun seçe biliyorsun. Neredeyse duru mu birebir dengeliyoruz. Tiyatro çok pahalı bir oyun cak. Her aktörün unutulmaz bir karakteri vardır.Sizin için kimdir bu? Hangi oyun, hangi rol? Ben hep heyecanlanarak oynama şansına sahip oldu çünkü 25 yıldır tiyatro yönetiyorum, oyunları ben seçtiğim, genelde başrolle ben oynadığım için beni heye canlandrıacak şeyler seçme gayret ediyorum. Spesifik isimler istiyorsan örneğin yakın zamanda oynadığım "Uzakta Piyano Sesleri"ind çok heyecanlanmıştım. Çehov'u oynuyordum. "Al Harikalar Diyarında", "Çılgınlar Kulübü" önemli oyunlardı. "Çılgınlar Kulüb bu yıl sinema versiyonuyla vizyondaydı. Çok kolay git


ilk olarak yeniliklere açık bir ansınız. Peki modern stlere uzaklığınız neden ?

Sizin bir de yıllardan beri konuşulan bir Edip Cansever, "Ruhi Bey" projeniz var?

Maalesef öyle. Daha çok insanın ilgilenmesi gerekirdi çünkü çok önemli bir metafor. Dilin düş evrenidir metafor. Kuklalarla da yaratılan müthiş bir düş evrenidir. Modern tiyatroda aktörlerle kuklaların birleştiği anlar çok kullanılıyor. Bizde sağlam bir kukla tiyatrosu geleneği olmasına rağmen çok güçlük çekiyoruz. Biz "Şaka Şaka" oyununda da kukla kullanacağız ama bun­ ları yurtdışında Çekoslavakya'da, İngiltere'de, Polonya'da yaptırıyoruz. Yüz elli civarında kuklam var. Belki sergilerim. 25. sezonunuza İki bölümlük bir kara mizah gösterisi olan "Şaka Şaka " ile başlıyor­ sunuz. Bunun dışında başka planlarınız var mı?

a

Çalışıyorum. "Ruhi Bey" çok güzel bir şiir. Ben de o çok güzel şiirin içine birtakım görsel müdahaleler yaparak bir gösteriye dönüştürmek için çalışıyorum. Birkaç mekân baktım, bu yaza doğru o yerlerden biri elime geçerse oyunu orda sergileyeceğim ama bu geniş kitleler için ve uzun süreli oynanacak bir oyun olmaya­ cak. Yalnızca on, on beş tem­ sil oynayıp kalkacak. Bu benim düşüm işte. Üç yıldır üzerinde çalışıyorum, topar­ ladım da. Belki yaza yaparım.

pe

ak değilim. Doğru da yılabilir aslında... Biz hiç surd oynamadık örneğin, la daha farklı çalışmalar atık. 30 sonrası yazılan, baretistlerin yazdığı teksti biz Yeşil Kabare'de denedik. Fütüristlerin yazdığı bunları denedik. Bütün modern tiyatro akımları Avrupa'da kabareden çıkmış, Kabareye Almanlar einekunst' diyorlar. Bütün Tatların toparlanıp bir ada gösterildiği bir yer duğu için birçok modern atro akımı önce kabare­ de denenmiş, epiğinden sürdüne kadar sonra konnsiyonel tiyatrolara geçmiş. öyle çalışmalarımız olmasına rağmen Ali Poyrazoğlu tiyatrosu'nda hiç böyle tarz unlar sergilemedik. Bana

yakın gelmedi belki de ondan. Bir sanatçı dener. Sanatçının evreleri vardır. Absürd tiyatro beni çok çekmedi, epik tiytronun batı kalıplarıyla yazılmış olanları beni çok çekmedi ama yerli açık biçim dediğimiz oyunlar­ dan çok oynadım. Epiği kendine çıkış noktası alan yazarlarımızı oynadım. Aziz Nesin oynadım, Haldun Taner, Erol Toy oynadım.

Evet bir oyun daha sergileyeceğim. Çok kalabalık, çok masraflı, çok modern ve hiç tutmayacak bir oyun; "Zavallı Katil". Ne olduğunu anlatmayacağım. Meslekle ilgili çılgın hayaller kurmuyorum, sürekli duvar­ lara çarpıyor hayallerim. Çılgın hayallerimi özel yaşamıma saklıyorum. 25. yılında Poyrazoğlu tiyatrosu­ nun salonu yok bugün. Son

cy

gözüken, çok zor bir oyundu, Kattığı konu çok sınırdaydı. İki ayrı bir dünya görüşünü aklı cinsel tercihleri konu ordu. Seyirciye onu kabul etmek çok zor bir işti. Haldun Taner'in "Gözlerimi kaparım Vazifemi yaparım"ını zevkle lamıştım. Tekstlere, bilgi­ ni geriye çekip sezgileriyle yaklaşan bir adamım ben ve ânın devreye girdiği stler ilgilendiriyor ancak ni. Sonra "Orkestra"yı eklemek gerek. Orda çok küçük rolüm vardı fakat oyunun çalışması müthiş çekiciydi, heyecanlıydı, içinden çıkılmaz oyundu çünkü öyle bir un yoktu. Bir film baryosu vardı yalnızca cık onu bir kenara ve o olayı yaşayan kadının larından, 'Faşizm ve Kitle nu' adlı kitaptan bir de renberg Mahkemeleri yıtlarından yeni bir tekst yazdım. Hiç unutamam.

Kukla denince akla siz geli­ yorsunuz...

oynadığımız salon pavyon yapıldı. Sürekli göçüyoruz şu sıralar, nerede salon bulursak orda oynuyoruz, oynayacağız. Bu noktada size geciken devlet yardımını sormak boynumuzun borcu. Devletin kendisi kültür poli­ tikası konusunda o kadar gecikmiş vaziyette ki neresini konuşucağız... Ben geçen sene yardımsız oynadım. Beni çok ilgilendirmiyor artık bu konu. Seyirci desteği daha önemli. Ali Poyrazoğlu geçtiğimiz yıl evinin karşısında aldığı bir daireyi bir çalışma birimine ve kütüphaneye dönüştürdü. Yılların oyun metinleri ve kay­ nak birikimi çok hoş sanatsal bir mekânın içinde, antikalar ve eski eşyaların güzel uyumuyla birlikte tam orda, Gümüşsuyu'nda. Ali Poyrazoğlu genç ve öğren­ meye meraklı tiyatroculara bir jest yaparak bir gün burayı tiyatro araştırmacılarının uğrak mekânı haline getirir mi dersiniz? Daha birkaç 25 yıl daha birlikte olmak umuduyla teşekkürler hocam..©

23


İZLENİM

Şahin

Yenişehirlioğlu

OTOBÜSTE O L M A K

Bir otobüs. Metal ve camlardan yapılan bir mekânın oturacak yerlerinin kişileşmesi. Otobüse yalnızca binilmez ve inilmez. Otobüs de ciddi bir olguyu, toplumun değişik kesimlerinden gelen, yaş gruplarından olan, cinslerinden yola çıkarak, yani ait bulu­ nan kişilerin duygu-düşünce ve haleti rûhiyeleriyle anlatmaya koyulur. Buradaki hadise nedir? Bize neyi gösteriyor? Bizen neyi anlatıyor?..

pe cy

a

Bir yandan yakın tarih, bir yandan toplumu oluşturan insan tiplemeleri, öte yandan da devlet ve rejim modeli. Bunların hepsi otobüsün içinde buluşmuşlar. Tartışma tam da o buluşma noktasında başlıyor. Bulgar yazar Stanislav Stratiev'in ilk amacı bunu seyirciye ulaştırmak, örtük bir biçimde de olsa iletmek. Otobüs oyunu bunu da tartışma gün­ demine yeniden ve yeniden sokuyor. Neden?.. Oyunun tiplemelerine bakınız: Akıllı, akılsız, virtüöz, delikanlı, kız, sorumsuz, erkek, kadın, Aldo..." Burada otobüs rejimi, sürücü yöneticileri, bijon anahtarı rejimin darbesini, yaşlı köylü çeşitli rejimlerin evrelerini yaşamış, git­ tikçe bilgeleşen (mi acaba?), geçmişi geleceğe, feodalizmi sanayileşmeye bağlayan kişi gibi görünüyor. Sanayileşmeye rağmen gerçek efendinin hâlâ toprak olduğuna inanan ve ondan hiçbir zaman vezgeçmeyecek biri olarak görünüyor. Değişiyor ama değişmiyor, değişmiyor ama değişiyor diyalektiğini basit bir biçimde dile getiriyor. Oyunun başında Akıllı ile girdiği tartışma buna işaret ediyor. Elindeki çuvalın bilete tabi olup olmadığını tartıştığı Akıllı ile Aldo arasında çok önemli bir nokta vurgulanıyor. Akıllı: "Ama biz öyle bir halkız ki, yutturabilirsek mesele yok. Önemli olan birilerini kandırmak." Aldo'nun yanıtıhazır, bir bilet daha atıp aynen şöyle diyecektir: "Şimdi de halk

24

için konuşuyor. Her zaman halk suçlu. Yalnız biz halkız, siz değilsiniz." Yani, halkı kim temsil ediyor? Kim savunuyor, kim suçluyor?.. Halk kim, kimler?.. Oysa halk, otobüsün, rejimin içinde barındırdığı bütün insan tiplemeleri. Halk bütün bu insanlardan oluşuyor. Halk yeknesak bir insan yığın değil ki, olamaz da zaten savı var bu tartışmalarda. Bir de halkı meydana getiren kişiler arasında gerçekten bir ulus, bir halk oluşturma sevinci ve sevgisi var mı acaba?.. Olmadığı ortadA Bu da rejimin basiretsizliklerinden biri. Halkın içinde, toplumdaki çeşitli sınıflar dan olan kişilerin sadece topluma ait olan insanlar olarak görülmelerinin yanısıra, bir de onların kişi-birey olarak varolmalarının durumu da ortaya konu yor oyunda: Onların, bir yanda toplumsal-sivil psikolojileri, öte yanda da birey­ sel varoluşlarının psikolojileri, birer karşI öge gibi gözüküyor. Bu psikolojiler zaman zaman buluşuyor, zaman zaman da çatışıyor. Örtüşüyor ve ayrışıyor. Buna en güzel örnek de sanatçının oto büsteki konumu. Onun bu konumu her bireysel komunu hem de toplumsal ko­ numunu ele veriyor. Hem birey olarak toplumda rahat değil, hem toplum onu ne denli benimsemiş? Bu konumlar çatışması onun varoluşunun sosyopsişik çelişkilerini serimliyor. Bunlar yalnızca sanatçıya, hem kendi toplumsal konu­ munda ve hem de kişisel tutum ve davranışlarından kaynaklanan olguların sonucundaki süreçten uzanan boyutlar; verilmiş birer acı ve haz meyvesi mi? Yani, bunlar sırf sanatçılara ait şeyler mi? Başka bir deyişle sanatçı hep uyum suz kişi midir? Hep öyle mi olmalıdır? Öyleyse neden öyle? içinde yaşadığı toplumun sosyal değerleriyle, belki de düzeniyle hep çelişki içinde olup


a pe cy

çatışmalı ya da çatışarak çelişkiye mi düşmelidir? Stratiev'in sorduğu sorulardan biri de budur: "Akıllı, Erkek, Kadın, virtiöz, Sorumsuz" arasında geçen bir karşılıklı, konuşma, müziğin yararı, müziğin ve sanatın ne olduğu, halkın müzikten ne anladığı, sanatçının ise kendine göre ne anladığını gösteren suçlarıyla doludur. Müzik "Vahşi hayvanları bile etkiliyormuş. Kuşkusuz bazı parçalar. Bu bir gerçek. Müzik koylulaştırır insanı." diyen Akıllı'ya replik hemen Erkek'ten gelmektedir: "... işte o risi müzik çalarken bütün hayvanlar evresinde toplanıyormuş." Kadın da bu alamadan geri kalır mı? "Ben de bir erlerde okumuştum. Müzik çalışma Temposunu da iki katına çıkarıyormuş." kek: "Eğer bu arkadaş lütfedip de emanıyla..." Virtüöz : "(sinirden titreyerek) Bunun keman olmadığını

söylemiştim." Sorumsuz da bu aletin adının ne olduğunu sanatçıya zorla rica eder gibi söyletmeğe uğraşacaktır: "Arakadaş, sen de bunun ne olduğunu söyle bize artık. (...) Eğer öleceksek, hiç olmazsa bunun adını doğru öğrenelim." Virtüöz: "Viyolensel. Bunun adı viyolensel. Kuşkusuz bu size bir şey ifade edi­ yorsa?". Erkek: "Evet. Lütfedip ona biraz müzik çalarsanız." Virtüöz: "Hiçbir zaman."

belki de hiçbirini?.. Sadace hadiseyi bütün çıplaklığıyla ortaya koyup düşündürtüyor. Bir yazarın işlevi de bu değil mi zaten? Akıllı: Birşeyler düşünmemiz gerekli. Düşünmemiz gerekli. Düşünelim..." Daha sonraki rep­ liklerden birinde sanatçı aynen şöyle di­ yerek halkın evrensel çapını da gündeme getirecektir: "Ben bu adamın halkı temsil ettiğinden kuşkuluyum. Halk ne olsa daha büyük bir şey."

Yazar, bu sözlerle, yüksek sanat eğitimi almış bir sanatçıyla hiç sanat eğitimi almamış halkın içindeki bazı kişiler arasındaki eğitim ve kültür düzeyinin getirdiği çatışkıyı vurgulayarak, burada kişilerin eğitimsizliğini mi, yoksa bu kişiler karşısında eğitilmiş bir sanatçının eğitimsizliğini mi, yani küstahlığını mı vurgulamak istiyor? Belki de her ikisini,

Halk, eğitim, sanat arasındaki gerçek ilişki bütün somutluğuyla su yüzüne çıkartılıyor. İçi boş bir halkı savunma romantizmi mi, yoksa içi dolu bir halkı savunma realizmi mi? Seçimi siz yapın. Bence, o romantizmin realizmi, ama içi boş değil ve o realizmin romantizmi. Halkçılık gerçekte budur. Romantizmi ve realizmi içice kılıp buluşturmak. Büyük 25


bazı gerçekleri dile getirmiyor mu?..

Oyunda birçok tema iç içe diyalektik bir yapıda işlenmiş: Hür teşebbüsçüler kapi­ talizmi canavarlaştırıyorlar. Psikiatri kliniği, nesnel toplumsal ahlâk, Bale okulu, baba katili, kardeşlik-eşitlikinsanlık, sorun akıllı olmak, müzik, düşünmek, felsefe, müzik ve Tanrı, ölüm, Halk ve sanat, kıskançlık, doğa, kızı yem olarak kullanma, aşk, çağdaş kadın, kadınların terk etmesi, ekmek, anne, çuval... vb...

Sonunda Akıllı bile otobüsten inmek istiyor, yani rejimi terketmek istiyor. İşçi ise rejimin bilinçlendirerek yaratmak ve biçimlendirmek istediği işçi değil.

cy

a

devrimlerin temelinde bu yatar zaten.

pe

Virajlar zaman değişimini anlatıyor, rejimdeki zigzagları, ben buna rejim­ lerdeki zigzagları diyeceğim, hatta kişilerdeki zigzagları unutmadan.

Otobüs, oyun, trajikomik bir gerçekliğin nasıl saçmalaştığını gösteriyor: "absürdebite ("saçma-salak") bir anlatımla gerçek­ liğin içindeki kişiliklerinde, onların gerçekliklerinin saçmalaştığı ortaya çıkıyor. Bu, aslında herhangi bir bozuk düzen ve yönetim taşlaması. Hangi düzen, hangi yönetim? Düzen ve yönetim saçmalaşıp gerçeğe yabancılaştırıyor saçmalaşan toplumsal tabaka göstergelerini: Köylü, Sanatçı, Akıllı, Sorumsuz... Akılsız, Genç sevgililer. Sevgisiz kişiler. Otobüs-sürücü, nereye gidiyor?.. Nereye gidiyor düzen ve rejim?.. Akıllı da zıvanadan çıkar. Gençlik gerçek ve düzen ilişkisinin farkında değil. Ama hangi gençlik, gençliğin hepsi mi? Yoksa sadece bir kesimi mi? Büyük kesimi mi. Küçük kesimi mi? Ama gençlik yine de 26

Ailenin önemi, annenin önemi, aşkın önemi. Sanayileşmenin aile biçimini, anne sevgisini, aşkı, ama herşeyi değiştirdiği, eskiyi ve yeniyi değiştirdiği gerçeği. Ama hangi yönde?.. Köylü hep köyüne varmak istiyor. Bu eskinin içinde bulunan iyi şeylere özlemi vurguluyor. Eskinin ve yeninin içindeki iyi şeyleri bulup korumak ve birleştirmek gerek. Ya ekmek simgesine ne dersiniz? Emeği ve hakça düzen ve paylaşımı, eskinin ve yeninin olumlu yanlarını anlatan ekmek. Bu oyunda diyalektik bir anlatımla, rea­ lizm (gerçekçilik) expresyonist (dışavu­ rumcu) bir üslûpla sürrealizm (gerçeküstü) halini alırken, absürd (saçma) ve yabancılaşma realizmi güçlendiriyor. Sanatın, bir kez daha toplumdaki,

toplumlardaki, kişideki yoz durumları, yozlaşmayı anlatması. Bir yazarın, rayından çıkan herbir şeyi taşlaması. Tam bu noktada Antonin Artaud'nun "Yaşayan Mumya" adlı kitabındaki sözü aklıma geliyor: "Gerçek tiayatro her zaman bana, tehlikeli ve dehşetli bir eylem olarak görünmüştür." (Yaba Yay s. 15). Ama kimler için "tehlikeli"?.. Türkiye'de AST'ın dışında bu tür oyunları kolay kolay göremiyoruz. Neden acaba? Oysa ülkemizin nüfusu yetmiş milyonun çok üstünde. Ülkemizde genç sanatçılarımı; da yetişiyor. Sanat okullarımızın sayısı d az değil. Aydınlar toplum ne istiyorsa onu ver­ mez, toplumu evrensel iyiye götürecek olumlu şeyleri verir. Akademik sanatı verir. Akademik bilgi ve sanat halkın da bilgisi ve sanatıdır, olmalıdır da. AST, yönetmen, oyuncular, ve yıllanmış sahne bize bir kez daha hem sanat hem de eğitim veriyor. Onlarla birlikte olalım Çünkü, günümüzde gerçek sanatı, yük­ sek düzeyde sanatı icra eden tiyatrolar ve oyuncular çok çok az. Gerçi bilinenle söyledim. Ama..


a

pe cy


pe cy a


İZDÜŞÜM Levendoğlu

Sürekli Gündemden Bir Konu Oyun yazarlarımızın konumuna ilişkin tartışmalar tiyatro gündemimizden hemen hiç düşmemiştir. Konu üzerine benim de yazmış, söylemişliğim var. Gerçekten konu, ülkenin (ya da ulusun) tiyatrosu kavramıyla birlikte ele alındığında tam bir anlam kazanabilir. Bu ise bu köşenin sınırlarını kat kat aşacak bir kapsam. O nedenle burada salt oyun yazarına yönelik, onun konu­ munun somut göstergelerine çevrili bir bakış geliştirelim. Bu ülkede oyun yazarının yetişmesinin sorumluluğu yalnızca yazar adayının ya da yazarın ken­ disinde değildir, olamaz. Onda olduğu denli, onu özendirecek yolları işleyişe geçirecek kurumlar­ dadır. Çünkü oyun yazarı, yaban inciri örneği kendiliğinden yetişip düz duvardan fışkırmaz. İnsan eliyle sulanmak, beslenmek ister.

a

Bir nesnel ölçüt yakalamaya çalışalım. Ülkemizde yalnızca "yazar" olmakla yaşamını kuran, geçinebilen, bu "mucizeyi" gerçekleştiren kişiler var, az olsa da. Peki oyun yazarı? Bunun elimiz­ de bir istatistiği yoksa da, duraksamadan "yok" diyebiliriz. Tiyatronun ya da yazının başka alan­ larına yaslanarak yaşam kavgasında ayakta durabilen oyuncu-oyun yazarı, yönetmen-oyun yazarı, roman yazarı-oyun yazarı, köşe yazarı-oyun yazarı türü örnekler başka ülkelerde olduğu gibi bizde de var. Ama oyun yazarlarının yan (gerçekte asal) uğraşlarındaki çeşitlilik açısından herhangi bir ülkenin bizimle boy ölçüşmesi güçtür. Doktor, mühendis, öğretmen, banka çalışanı, devlet memuru, milletvekili, ressam, çizer, lokantacı ilk ağızda akla gelenlerden. İyi ki de var, hepsi.

cy

"Kurumlar"dan söz ettiğimizde ön planda yer alması gerekenler kuşkusuz ülkenin ödenekli tiyat­ roları. Varılan bu nokta bana bir süreci anımsatıyor. 1990 yılında I.B. Şehir Tiyatroları'nda, epey tartışmayla birlikte, Repertuar Kurulu oluşturulmuştu. Gönülsüzlüğüme karşın kimi sorumluluk­ ları gözeterek Kurul'un üyesi olmayı kabul etmiştim. Çalışmaların başlamasıyla "Repertuar İlkeleri" içerikli kapsamlı bir rapor sundum Kurul'a. Bu raporun bir maddesi (9. madde) konumuz üzerineydi. İ.B. Şehir Tiyatroları'nın oyun yazarlığının gelişmesi için "doğrudan" ve "etkin" katkılarda bulunması gerekliliği uzunca açıklanıp bunun yol ve yöntemleri şöyle sıralanıyordu: - Ödüller koymak - Yarışmalar açmak - Oynanan oyunları basmak - Kurslar, seminerler, atölye çalışmaları düzenlemek - "Nitelikliliği kanıtlanmış" yazarlara oyun ısmarlamak - "Gelecek vaat eden" genç yazarlara destek bursları sağlamak - Repertuara girecek olgunlukta olmayıp gene de dikkat çeken oyunlara Gençlik Festivali, T.A.L. gibi çerçevelerde ya da en azından "okuma tiyatroları" düzenlemelerinde şans tanımak - Tiyatronun kendi (ya da yerleşik) oyun yazarı gibi Batı'da çok yaygın olan uygulamayı başlat­ mak - Oyun yazarının, oynanan oyunda yönetmen ile yakın işbirliği içinde olabilmesini sağlamak (İ.B.Ş.T. kapsamı dışına çıkıldığında bunlara başkaları eklenebilir.)

pe

Ahmet

Kurul'daki dönemin Genel Sanat Yönetmeni çalışmayla ilgilenmemiş, kestirmeden "Biz bunları zaten yapıyoruz." demişti. "Bunların zaten yapılıyor" olmadığı ortadaydı elbette ama rapor "tozlu raflarda" kalacaktı. İ.B.Ş.T.'nin sonraki yönetimi oyun yazarlarıyla doğrudan ilişkiler kur­ makta önemli adımlar attı. Umarım bugünkü yönetim de aynı yolu izliyordur, izler. Ödenekli tiyatrolarımızın bu doğrultudaki sorumluluklarını ne ölçüde üstlendikleri elbet çok geniş konu. Şu denebilir ki bu tiyatrolarımızın dağarlarında son birkaç yıldır epey yeni adın yer bul­ ması, sevindirici. Özendirici oluşumlar da artıyor: Bakırköy Belediyesi Yunus Emre Oyun Yazım Yarışması gibi. Genel görünümde göze çarpan nicelik, yaygın olan olumsuz bakışları doğrulamıyor. Bir de nitelik, niceliğin üvey kardeşi olmaktan kurtulabilse...

27


SÖYLEŞİ

a

Dormen'in gelecek kırkıncı yılının starlarının, şimdiki genç kuşak oyun­ cularının arasından çıka­ cağına inanan Çetin Akçan, Ken Ludwig'in "Oyun Karıştı" oyunun­ dan sonra, metnini Haldun Dormen'in yazdığı, Andrew Lloyd Webber'in müzikallerin­ den seçme şarkılara yer veren "Evita, Hayalet ve Ötekiler" adlı müzikal kolajı sahneye koyacak. Bu sezon yeni kurulan Mimus Tiyatrosunda "Yavru Kuşlar" adlı duy­ gusal oyunun da yönet­ menliğini üstlenen Akçan, henüz amatör sayılan, tiy­ atroya, oyuna ve birbirler­ ine saygıyla yaklaşan bu gençlerle de gurur duyu­ yor.

Çetin Akçan, gençlerle çalışmayı, onları eğitmeyi seviyor

Rengin Uz

başarısında. Mutlulukların, düş kırıklıklarının, aşkların, kaçamakların, ihanetlerin yaşandığı bir taşra tiyatrosu­ nun kulisi, en ince ayrıntısına kadar düşünülmüştü, seyir­ ciyi hemen oyunun havasına sokan, gerçekten usta işi bir dekor.

pe

Dormen Tiyatrosu, yıllardır sürdürdüğü geleneği yeni sezonda da bozmadı ve perdesini en erken açan özel tiyatrolardan biri olarak 7 Kasım'da Ken Ludwig'in yazıp, Çetin Akçan'ın yönet­ tiği "Oyun Karıştı" (Moon Over Buffalo) oyununu sah­ nelemeye başladı.

cy

"Tiyatroda Önce Disiplin Gelir"

Haldun Dormen, Alev Gürzap (Şehir Tiyatrosu'nun izni ile konuk oyuncu), Ayşe Çakar genç kadro ile el ele vererek başarılı bir ekip oyunu çıkarıyorlar, Çetin Akçan'ın rejisinde. Meslek yaşamına, Dormen Tiyatrosu'nun ilk yıllarında yaptığı dekorlarla başlayan Duygu Sağıroğlu'nun payı büyük, "Oyun Karıştı''nın 28

Ray Cooney ve Tony Hilton tarafından yazılan, Haldun Dormen'in sahneye koyduğu ikinci oyun "Kare As" ise 28 Kasım'da perdesi­ ni açtı. "Kare As", Ray Cooney'in henüz tek başına yazmadığı ve Dormen Tiyatrosu tarafından keşfedilmediği dönemden kalma çok eski bir oyun. Henüz izleyemedik ama oyu­ nun çok komik olduğunu ve tipik Ray Cooney güldürüsünün müjdesini verdiğini söyleyebiliriz. Biz Dormen Tiyatrosu'nun yeni sezon söyleşisini,

1980'den bu yana Haldun Dormen'le çalışan, 13. yılına giren ikinci Dormen Tiyatrosu'nun perde arka­ sına büyük emeği geçen, "Kaç Baba Kaç", "Şarkılar Susarsa", "Sevgilime Göz Kulak Ol" ve "Komik Para" oyunlarının yönetmeni, Dormen Tiyatrosu'ndaki gençlerin "Çetin ağbi"yi Çetin Akçan'la yaptık.

Çetin, Dormen Tiyat­ rosu'nda oyun seçimi yapılırken nelere dikkat ediliyor? Sizin bir özelliğiniz de, dünya sahnelerinde oynayan çağdaş komedileri sahnelemek, "Oyun Karıştı" da şu sıralarda New York'ta sergileniyor sanıyorum. Haldun Dormen, Mehmet Öztopuz ve Çetin Akçan'ın ortak olduğu bir anonim şirkettir burası: Yöntem Sanatsal Yapım Yönetim Anonim şirketi, Dormen

Tiyatrosu da bu şirketin tiyatrosudur. Oyun seçimine önce tiyatrosunun çekirdek kadrosu göz önünde tutu­ luyor. Aşağı yukarı kimsen sahne dışında kalmamasın sağlayacak şekilde oyunlar seçilmeye çalışılıyor. Tabii ki bu arada, kadın-erkek adet lokomotif adedine göre bir seçime gidiliyor. Falan oyu çok iyi, bu oynansa harikalar yaratır, bu arada yirmi kişi dışarda kalacak, o zaman piyes bir süre için bekletili­ yor. Öyle bir imkân olduğunda, o üçüncü piyes olarak gündeme geliyor. Yani, ne olursa olsun bu oyun çok güzel ama bu arkadaşlar da bir süre bek­ lesin gibi bir düşüncenin hakim olmadığı bir sistemi bakımdan bazen zorlamala oluyor. Lokomotifler çok önemli, çok iyi bir oyuncu olmak maalesef lokomotif olmayı getirmiyor. Bu tiya­ tronun da lokomotifleri 40 yıldır Haldun Dormen ve Metin Serezli. Aynı sistem gidiyor ama bu arada pro­ fesyonellerle çalışan, şu anda 5. senesini doldurmuş çok önemli gençler var. Onlar artık, yalnız Dormen Tiyatrosu'nun değil, Türk tiyatrosunun oyuncuları sınıfına girdiler. Bu arkadaşların da yavaş yavaş lokomotif olmaya başladıkları gözlüyoruz. Sezonu açtığımız "Oyun Karıştı" senin de dediğin g şu anda New York'ta sahne leniyor. Siz, Ken Ludwıg'in yazdığı oyuna, daha farklı, daha çağdaş bir yorum getirmişsiniz, anlatır mısınız bunun öyküsünü? "Oyun Karıştı"nın komik bi hikâyesi var. Mart ayında, oyunun çevirmeni, Filiz Ofluoğlu bize bu teksti yol­ ladı, şu anda


a

pe cy


oynadığımızdan farklıydı tekst. 1940'larda geçiyordu ve o haliyle bana çok cazip gelmedi açıkçası. Sonra bir daha okuduk ve ben haziran ayında bunu geri gönderdim. Haldun Ağbi o sırada Amerika'ya gitti, döndüğünde böyle böyle bir oyun var, ONK'tan istesek mi dedi ve çıka çıka da bu piyes çıktı. Filiz Ofluoğlu'nun da iznini alarak üstünde epey değişiklik yaptık. Brutus karakteri hiç yoktu oyunda, biz bazı sahneler de ekledik. Bu oyun İngilizce dışında ilk kez bir başka dilde oynanıyor. Yazar, çok merak ediyormuş oyunun yeni şekli­ ni. Bu da Haldun Dormen üslubu.

Haldun Bey'le, 1980 yılında "Hisseli Harikalar Kumpanyası" müzikali ile çalışmaya başladım. Uzun süre de onun asistanlığını yaptım. O sahnede olduğu için ben hep bu taraftaydım. "Kaç Baba Kaç"la başladı yönetmen-oyuncu ilişkimiz. "Sevgilime Göz Kulak Ol''dan sonra bu birlikte üçüncü oyunumuz. Haldun Dormen'i yönetmek çok kolay. Çünkü o dünyadaki enteresan

insanlardan biri. Aktörlük yaptığı zaman bire bir yönetmene saygılıdır. Hiçbir şeyine karışmaz. Eğer bir zaman, kişi hatası yoksa. Mesela burada film piyasası da söz konusu, tiyatro da söz konusu. Diyelim ki onla ilgili bir zamanlama hatası yapılıyor ise onu ikaz eder sadece, yoksa mizansene fazla hiç karışmaz. Bu sezon Dormen Tiyatrosu'nun repertuyarında, "Evita, Hayalet ve Ötekiler" adında ilginç bir müzikal kolaj da var. Yönetmenliğini yapacağın bu proje hakkında biraz ipucu verir misin dergimiz okurlarına ? Geçen yıl, biliyorsun.

pe

cy a

Haldun Dormen, gala

gecesinde sizi yönetmen olarak sahneye çağırırken "Çetin Akçan benim öğrencim ve başarısıyla gurur duyuyorum" dedi. Haldun Bey gibi 40 yıllık, üstelik bu tür oyunların ustası bir sanatçıyı yönetmek zor olmuyor mu?

30

pazartesi geceleri biz "Genç Yorumlar" diye birey başlattık, sahneyi bir şeyler üretmek isteyen gençlere bıraktık. Kimseden yardım beklemeyin, ortaya ne isti­ yorsanız koyun, tabii şu and burada repertuvara girme şansı olan oyunları değil, sizin kimliğinizi ve ne olacağınızı ortaya koyan oyunlar bulun dedik. Tabii herkes hemen saldırdı. Bir tek Hakan Ökten bu işte başarılı oldu, sonuna kadar götürdü. Arif Akkaya bir oyunla katıldı, başka da kimse pek ortaya çıkmadı. İşte bu "Genç Yorumlar" bu şekilde yürümeyince, yine gençlere yönelik bir başka etkinlik yapalım dedik. Pazartesi gecelerini ayırdığımız gençlere Andrew


Siz yönetmenlik yapıyor­ sunuz, idare işlerle uğraşıyor­ sunuz, bu arada tiyatrodaki gençlerle de çok ilgilisiniz... Şimdi demin, biz saygıyla bir­ birimizin işine karışmıyoruz dedim ya, o kural benim için pek geçerli değil, benim her şeye bulaşmak hoşuma gidi­ yor. Onun için de herkesin işine biraz karışıyorum. Başka türlü de olmuyor. Ben tiyat­ ronun çok fazla demokrasiyle idare edileceğine inanmıyorum. Bu işteki kötü adamı ben oynu­ yorum. Yani burada eğer insanlar birine alınacaksa bana alınmak zorundalar, mutlu olacaklarsa Haldun Dormen'e sığınmak zorun­ dalar. Ben onu baştan kabul­ lendim, tiyatrodaki kötü adamı ben oynuyorum. Onlara yalnız Dormen Tiyatrosu değil, tiyatro disipli­ ni vermek zorundayız. Önceleri bazı şeylere alınan gücenen arkadaşlar, birkaç yıl geçtikten sonra bakıyorum yeni gelenlere o

pe

Hayır yok. Sadece Evita'nın yapılışı enteresan, birkaç şarkıyla başlanmış, bir yer­ inde bu şarkılar sunulmuş ve şarkılar çok beğenildiği için müzikal haline getirilmiş, bunu çoğu kimse bilmiyor. Onun gibi diğer eserler nasıl çıktı. Haldun Dormen'in kale­ linden önemli müzikallere imza atan Weber tanıtıldıktan sonra, bunu Cemal Reşit Rey ve başka besteciler de izleyecek. Çağdaş Türk Tiyatrosu'nda her zaman saygın ve önemli bir yeri olan Dormen Tiyatrosu, aynı zamanda bir kul ve geniş bir aile olma özelliğini, geleneğini ikinci Dormen'de de sürdürüyor. Dormen'in bu başarısını neye bağlıyorsunuz?

Başarı ne Haldun Dormen'in, ne benim, ne Metin Serezli'nin ne bir başkasının, Bizim tek üstünde durduğumuz şey, demin senin de söylediğin gibi buranın Dormen Tiyatrosu olması. Burada herkes

kuralları öğretiyorlar. Bu da çok hoşuma gidiyor. Bir tiyat­ ronun disiplinini mutlaka ve mutlaka idaresinden sahne­ sine kadar oyunun içine kadar yerleştirmek zorun­ dasın. Hele bizim oynadığımız tarz oyunlarda ferdi yükselişin, başarıların ne oyuna ne tiyatroya hiçbir faydası olmaz. Şu anda en fazla üstünde durduğumuz da bu. Bilmiyorum ne kadar başarılı oluruz, olmayız ama çalışıyoruz. Seyirci hep gülmeye mi geli­ yor sizin tiyatroya. Ray Cooney'in dışına çıkıp farklı bir şey yapmayı, bir klasik veya yerli bir oyun oynamayı düşünmüyor musunuz? Asıl problem burada, çok haklısın. Bu bizim en büyük yaramız. Yıllardır aynı şeyler konuşuluyor, kendi aramızda da bunu zaman zaman tartışıyoruz. Dormen Tiyatrosu'na seyirci gülmek amacıyla geliyor, bunu yıkmak çok zor. Neden, ekonomik olarak çok zor. iki üç oyunla repertuvar sistemi olunca zaman içinde onu da yapmaya çalıştık, fakat bu sefer de bir tek oyunda yığılma olurken, öbür oyun­ lar hüsran haline gelmeye başladı. Bu bizi değil daha çok sanatçıyı yıpratıyor. En ağır biz çalışıyoruz, öbürleri oturdukları yerden para kazanıyor gibi laflar hoş olmuyor tabii. Elimizde böyle çok proje var ama uygula­ ması güç. Sonunda hep gişenin getireceği rakamlarla bu iş yürüyor. Şu anda sanatçısıyla, teknik kadrosuy­ la 50 kişiyiz Dormen Tiyatrosu'nda. Bu 50 kişinin geçimi satılan biletlerle karşılanıyor. Onu rizikoya atmak biraz zor geliyor.

a

Dramatik bir yapısı olacak mı Bu müzikal kolajın?

Dormenli, herkes tiyatronun sahibi. Hiç farkında olmadan yapılmış bir iş bölümü var. Kimse kimsenin işine karışmaz. Haldun Dormen meselâ en önemli şeyi yapıyor, oyun seçimini direkt olarak hiç konuşulmamış, kâğıt üstüne getirilmemiş olsa bile bunu Haldun Dormen yapıyor. Ve son derece saygıyla karşılanıyor. Tiyatronun ekonomik gidişatıyla ilgili birtakım kararlar alınacaksa, bunu almaya çalışıyoruz ona da Haldun Dormen karışmıyor. Yani genel prensipler son derece belli. Aşağı yukarı zaten, minik farklılıklara rağmen aynı düşünüyoruz. Haldun Dormen daha saygılı, şöyle bir oyun var, okuyun falan diyor, biz bazı şeyleri sormuyoruz, o bize daha çok soruyor.

cy

yod Webber'i tanıtacağız, ola Ayşe Ayter ve Uğur babürhan adlı iki gençten çıkmıştık. İkisi de istanbul Üniversitesi Devlet konservatuarı Opera-Şan bölümüne devam ediyorlar, ancak, tatlı gençler, müzikal seviyorlar, 1,5 senedir onlarla ilgileniyoruz. Böyle bir projede onlar da kendilerini oynayacaklar. Sonra işi biraz daha profesyonelleştirelim dedik, Halit Ergenç'in bu yıl bizim kadroda işi yok, "Kral ve Ben"de oynuyor, onu aldık, Ruhsar Öcal'dan da ca ettik, katılır mısın böyle bir şeye diye. Şimdi iki soprano, iki baritondan oluşan örtlü Weber şarkıları söylenecek.

İşte böyle zamanlarda, spon­ sorluk müessesesinin önemi ve gerekliliği ortaya çıkıyor

değil mi? Evet ama, sadece sponsor kullanıyor olmak için herhan­ gi bir firmanın vereceği 500 milyon, 1-1,5 milyarla tiyat­ roya sponsorluk yapılmasına benim gönlüm razı olmuyor. Samimiyetle fikrim bu. Biz nasıl olsa o rakamların üstesinden gelerek işi götürüyoruz. Eğer bir proje­ ye katkısı olacaksa firmanın, tamamını sponsor etsin. O zaman senin söylediğin gibi klasiklerden örnekler verilsin, büyük çaplı prodüksiyonlar yapılsın, sponsorluk yapıldığına da değsin, bizim de o parayı aldığımıza değsin. Yani ben, falanca kuruluşun sanata katkılarıyla diye yazdırmak için, gazete­ ye verilecek ilanın parasını niye ödeyeyim ki o zaman. Tabii ki ihtiyaç var ama o lüksü, o keyfi, o kadar ucuza ben Dormen Tiyatrosu adına sattırmamaya kararlıyım. Haldun Bey de bana kızıyor bazen bu konuda ama spon­ sorluğun bu tarzına karşı çıkan benim. Bir sponsorluk yapılacaksa herkes güçlerini ortaya koyar, o zaman yapılan iş de başka türlü çıkar. Yoksa duvarlara ilan yapıştıracak diye değmez, ne yapalım, duvarlara ilan yapıştırmadan da hayat yürüyor."

Çetin Akçanla yaptığımız söyleşiden sonra, Bernard Shaw'un şu sözleri sanki daha da anlam kazanıyor: "Tiyatronun bir düşünce fab­ rikası, bir bilinç uyarıcısı, toplumsal davranış yorum­ cusu, umutsuzluğa ve kasvete karşı bir silah deposu ve insanı yücelten bir tapınak olabilmesi için, kendisini cid­ diye alması gerekir." 31


İNCELEME

"... KENDİ SESİMİ DUYDUĞUM İKİNCİ DÜNYAM' Emre K o y u n c u o ğ l u

Sevim Burak'ın eserlerindeki hız farklılıkları dikkatimi çekiyor. Sekerek başlıyor, sonra akıyor, aniden duruyor ve koşmaya başlıyor.Yazılarındaki sürekli kurulup, bozulan ve derinliklerinde kaybolunan tablolar gözüme çarpıyor. Cesur, bağlantısız ancak bir yandan da tutkulu bir kadın gözü kavranıyor, bununla birlikte oluşan kadın dilinin farkına varılıyor. Israrlı tekrarlar, tek nefeslik anlatımlar, tek kelimelik cümleler, dur durak bilmeyen, virgül ardına virgülle bağlanmış cümleler, boşluklar, kopukluklar, yani kendine ait, karmakarışık, gerçekten isteyenin (kavrayanın) seveceği, sevdimi de vazgeçemeyeceği zor Sevim Burak ..

"Hikayelerimin, hikaye oluncaya kadar başından geçenler, benim başımdan geçenlerdi. Örneğin yazdığım kelimelerin O da -el çan­ tası-teneke-masa-iğne-tramvay'ın karşılığı kendimdim. Bir iç ve dış kavram diyebileceğim, düşünsellikte yazıyordum. .. Yazarken, zaman geçiyor, boyuna değişiyordum-nesne'lerle birlikte.. Bu değişmeye, çevremde, başkaları da katılıyordu, bütün varlık düzeni de diyebilirim. Daha yazarken değişen bu kavramların, hikaye bitiminde, bir dönemin kapanacağını, yeni döneme kendi kendimi yadsıyarak, gireceğimi biliyordum." (Yeni Dergi, 1966) "Ben, öykü, roman olarak, Sarkis'in yaptığı işlerin aynısı değilse bile yarısını yapıyorum. Yani 'Everest My Lord'da göreceğin gibiResim yapıyorum- kelimelerin ve anlamın resmini yakalamaya çalışıyorum. Anlamı resim haline getiriyorum, Sarkis de yaptığı 'işlerinde' (Sarkis San'at -eser- yerine 'iş' diyor yapıtlarına) fikirleri ayağa kaldırıyor, heykel haline getiriyor,...yani yürüyen konuşan, cisim haline gelen eserleri var ki, bir kitaptan yola çıkmış, içindeki fikirden... Belki o fikirler başka boyutlara erişiyor-Anlaşılmazın anlaşılmasına- bugünkü çağdaş anlamı kazanıyor... Fakat bunların hepsi bir görüş bir fikre bağlı. Herbert Marcus diye Amerika'da Kalifornia Üniversitesi'ni kuran (bu adamın) eksistanyalizm felse­ fesinden de daha sonra çıkan bir felsefe- ilk önce ilk anarşi hareketlerinin başladığı Frankfurt Okulu talebeleri adıyla başlıyan yeni bir felsefe- 'Tek Boyutlu insan' diye müthiş bir kitabı var. (Marcus) bugün artık çok tanınmış ve san'atın da fikir olarak öncülüğünü yapıyor. Kalifornia Üniversitesi'nin ve 'Kavramsal San'atın' ilk kurucusu.... işte ben de ona (Ömer Uluç) 'Everest My Lord'un sürrealist olmadığını, yeni bir dil bilimi 'Kavramsal San'atın' ilk ürünleri olduğunu söyledim" (Sevim Burak "Mach 1'dan Mektuplar" )

cy

a

"Bence bildik yapıtın çözümü sonunda ele geçen gerçek, imgeleme (yapıta) aykırı, çok bildik, gündelik bir gerçektir. Bu yalın gerçek, Yanık Saraylar'da, daha başında, çözümlenmeden ortaya çıktı. Yenik bir kadın olarak... (Şüphesiz hikayelerimdeki o kadın benim ama -yenikliğimi anlatmıyorum- Yenikliğim- tersine- o kadının, o sahici olmayan kadının- o imgenin yerine geçmek iste­ memden geliyor.) Kendimin hikayelerimin yanında önemli olmadığını bilen birisiyim. Benim edebiyat gerçeğim budur." 1966 yılında Yeni Dergi'de sanatçı kişiliği, kadın kimliği ve "gerçeklik" arasında kurduğu bağlantıyı Burak böyle dile getiriyor.

Bir Bölüm" gösterisiyle verdi. Erayda'nın bu gösteriyle ilgili not­ larını topladığı dosyasına göz atıyorum. Giriş cümlesi "Yazarın göl gesi gardrobun arkasına gizlenir".

pe

Burak'ta "gerçek" ve "zaman" kavramı, böylelikle görecelik ve böylelikle de eserleri, felsefi bir yaklaşımla sorgulanabilinecek zenginlikte. Yazarın öne sürdüğü hiçbir doğru yok. izdüşümleri, yansımalar, yansımaların bir kez daha kırılmış şekli ve okurun gerçeği.. Eserlerini anlatırken kullandığı bazı cümlelerden alıntılar yapıyorum: "Düş görüyorlar hikayelerimdeki kişiler, gerçeklerin düşünü", "Gerçeğe benzeyen bir hayat yaratmak istiyorum", "Hayata çok yakından bakmak istedim. Bu bakma, tanıma, görme işini hayatımın her kesiminde tekrarladım".

Sevim Burak, sanatçı kimliğiyle olan ilişkisini bir "çift" (doublegaenger) ilişkisine benzetiyor. Sanatı, aslında aşık olduğu ve nefret ettiği bir ötesi kendisi. "Sorun, benim için edebiyatçı olmak­ tan çok, yaşam boyunca, dirinselliğimi, başka bir yüzeyde (kağıt üstünde) tekrar duymak...Mümkünse iki canlı olmak..."Bu kendikendinelik-bu kendikendine olma işi- bu yalnızlık- bu kendikendini ele verme işi- Bu akıldışı ve sonradan bulgularla uydurularla zenginleştirilen bu edebiyat- Edebiyat kadar akıldışı ve uydurma olan yaşamda kendi sesimi duyduğum ikinci dünyamdır benim." "Yazarlık, benim insanlık gururumu kurtarabilme aracımdır. Hayatımda, gururumu kurtarabildiğim tek yer hikayelerimdir. İkinci bir kader gibi sığındığım hikayelerim, beni başkalarından saklar." Naz Erayda bir yıla yakın süredir Sevim Burak üzerine çalışıyor. Bir kitap tasarımından yola çıkarak başladığı bu serüvenin ilk ürününü, 2. Assos Gösteri Sanatları Festivali'nde Bülent Erkmen'le birlikte tasarladığı, kendisinin yönettiği "Everest My Lord'dan Kısa 32

Kavramsal bir yaklaşımla mı sahnelediniz? (Naz Erayda):Tabi ki, kavramsal sanat anlayışı içinde baktım esere.. Tam anlamıyla konsept üzerine kurulmuş bir çalışma oldu Neden Sevim Burak? (Erayda) :Özellikle, "Sevim Burak'ın Everest My Lord" uyla ilgilendim ve o metnin üzerinde durmak istedim. Metin bir öykü anlatmıyor. Klasik anlamda bir kurgusu yok. Kendi içinden bir çok hikaye çıkabiliyor ve böylelikle oyuna aynı zamanda da izleyene boş alan bırakıyor. Yazarın kendisi zaten metindeki zaman olgusunun değişime uğradığını söylüyor. Siz zaman olgusunu nasıl ele aldınız? (Erayda): Okuduğum andan, bizim şimdi konuştuğumuz ana, ya da "Everest My Lord"u seyirciye ulaştırdığımız ana kadar sürege­ len bir zaman kavramından yola çıktım. Zaman içinde nesnelerin, nesnelerle olan değişimiyle bağlantılı bir zaman kavramı üzerine


yordum. İlişki biçimlerinin değişime uğramasını dikkate alan bir duyu bu. Verest My Lord"da üç farklı anlatım biçimi dikkat çekiyor, abın başında da zaten "Roman üç Perde" diye yazıyor. Bana bu farklı anlatım biçimleri çok etkileyici geldi ve böylelikle bu benim için bir çok şeyin başlangıcı oldu. Kopukluklar ilgimi çekiyor, ikinci bölüm ciddi diyalogları olan bir tekst. İkinci bölümün ikinci , yani gösteri yaptığımız bölüm ise, birinci bölümden çok farklı bir yapı içeriyor. Diyalog yok, öykü anlatmıyor, cümle kurruyor. Bizden o bölüm özellikle ilginizi çekti? Erayda): ilk orada Sevim Burak'la kendi aramda ilişki kurmaya başladım. Defalarca üzerinde çalıştık. O metinde "boş bir alan" yazdı. Yazarın ne demek istediğini daha iyi anladım. Nesneleri arıyor ve bu nesnelerin arasına masterler (fiiller) yerleştiriyor, ilk bulduğumuzda bu yapı hiçbir şey anlatmıyordu. Ancak bir kaç defa arka arkaya okuduğunuzda, yani bu sözcükler yapısını yeniden okumaya" başladığınızda, kendiliğinden, herkese göre değişecek anlatımlar, mekanlar oluşuyor. Belirlenmemiş bir öykü naşı çok cezbedici. Sadece nesneleri okuyarak bir izin peşine düşmek mümkün.

Metinde değişiklikler yaptınız mı? (Orhan Alkaya):Görünmezlerin bazılarını öne çektim. Bazı sah­ neleri kısalttım. Ölüm sahnesi uzundu, kısalttım ve de iki ebeyi bire indirdim. Sevim Burak kolaj tekniğinin sahnedeki izdüşümünü yarattım. Akış episodlar, voice-overlar, episodlar olarak gidiyor. Bir tür Orhan Alkaya kolajı oldu.

a

İsterinizde nesnelerle, masterler arasındaki ayrımı ne üstüne durdunuz? Erayda): Evin içinde bulunan nesneleri, evin üstünde gösterdik. masterlar ise, bir ifade biçimiydi. Bu bölüm "Yazarın gölgesi kardrobun arkasına gizlenir" ile başlıyor. Metinde bir çeşit, zarın gözü sürekli olarak odadan odaya geçerek, tespitlerde bulunuyor.

"Üstyapı bir formasyondan diğerine evrilirken, arada kalan "insan"ın çığlığı"... Başlangıçta beni cezbeden bu oldu, 1980'lerin hemen başında yani..." "Sahibinin Sesi" oyununun bu yorumuna, ister "bir anlam araştırması" diyelim, ister "bir yerçekimi enstellasyonu" yahut "gerçekliğin merkezsiz çoğulluğuna doğru"... ki bu fiyakalı üstbaşlıklann hepsi doğrudur, sonuçta Sevim Burak, bütün büyük yazarlar gibi, labirentine inecek yeni "yolcu"yu beklemeye devam edecektir. "

pe cy

zarın gözüne sinematografik bir göz diyebilir miyiz? Erayda): Evet, uygun. Sevim Burak'ın yazarken kurgulama yöntemi kullandığını biliyoruz. Bana hep "dişi"yi hatırlatıyor. Maskın kabına "dişi" denir. Kalıptan diğer maskları çoğaltabilirsiniz, yani kurgulanmış sözcüklerle "boş alan "yaratıyor demek istiyorum, herkesin kendine göre doldurabileceği bir alan yaratıyor. Sevim ırak'ın önce nesneleri yazdığını, masterları sonradan araya Sadığını düşündüm. Metnin ritmi hakkında ne düşünüyorsunuz? Erayda): Metnin kendi ritmi var. Burak'ın genellikle ritimlerinde olgu var. "Bu bir dil çalışması, bir özlem" diyor. Biz de metnin kendi ritmini bozmadan, bir yeniden okumayla, ona paralel bir metin oluşturduk. Evin üstüne düşürdüğümüz yazı sürekli diyordu. Ses, bekleniyordu. Ciddi bir müzik çalışması yapıldı. sona bir giriş olarak bakmak lazım. Metnin tamamının üzerinde koşacağım.

üzerine de bir çalışma yaptınız mı? E r a y d a ) : Ben, buna "yeniden okuma" olarak bakıyorum. Burak'ı lama biçimleri farklı olabilir. Ben onu algıladığım biçimiyle sahneledim. Bir sanat eseri bir başka sanat eserine dönüşürken, oraya girenler olduğuna göre, bu bir önceki kendisi olmaktan var. Gösteri de kullandığım anlatım diline kendimi yakın sediyorum. "Everest My Lord" u seçme nedenim de bu yüzden, pukluklar olması benim için çok önemliydi. Kendimi ifade ediş samimle çok örtüşen bir metin. Aslında yaşam bir bütünmüş gibi gözüküyor, ancak kopuk kopuk parçalardan oluşuyor. Şehir Tiyatrolarında geçen sezonun sonunda prömierini yapan ve sezon oynanan Sevim Burak'ın "Sahibinin Sesi"ni, Orhan kaya sahneye koydu. Yönetmen Alkaya, Burak'ın bu oyunu hakkında tanıtım broşürüne şunları yazmış.

Sahnede bir ölüm izleniyor. Rahat sakin bir ölüm nasıl olur? diye düşünerek kurdum, o sahneyi. Doğru birşey çıktı. Çok alttan, bir test yaptım aslında. Seyircinin kolaj insanı olduğunu gördüm. Sevim Burak'a tek bir noktadan yaklaştım dersem, haksızlık olur. Tarihsel/eştirdim. Kurduğum hikayeyi 30'lara oturttum. İki for­ masyon arasına sıkışmış bir adam ve çevresinin gözüyle olaylara baktım.

Farklı düzlemler de yaratmışsınız oyununuzda... (Alkaya): Evet, üç farklı düzlem var. Kabuslar, yaşam ve ölüm. Bunları birbirinden bağımsız kılmak istedim. Farklılıkları kurmak için oyunculuğu da dekoru da, rejiyi de kullandım.

Sürrealizm üslup olarak oyuna girdi. "Sahibinin Sesi"ni sahneleme aşamasındayken, Bosch'un resimlerinden etkilendim. Mekanı ve mekan içinde insanı algılama biçimini Burak'a yakın buldum.. Farklı sahnelerde bazı ressamlara göndermeler var. Ölüm sahnesi, Rembrant'ın tablolarından esinlenerek çıktı. Resmi kullandığım çok oldu. Bütün gerçeklik biçimlerini aynı alanda kullandım. Tüm algıları da biraraya toplamak istedim. Ölünün boşlukta rahat hareket edeceğini düşündüm. Konuşma ile devinim arasında farklı zamansal ritimler var. Aynı zamanda boşluktaki ve yerdeki zaman olguları da farklı. Metne kronolojik bir yapı oluşturdum. Sevim Burak'ın çevresinde­ ki insanlarla konuştum. Klişeler, melodram tekniklerini kullandım. Bilal ve Zembül karakterlerinde özellikle melodram tekniklerine yer verdim. Buna en iyi örneği şevhet sahnesi oluşturuyor. Kahramanların çok köşeli olmamalarına dikkat ettim. Klişe bellek kullanımı da var. Ancak klişe kullanımı ince bir iş. Çok çabuk seni, tüketilen bir 33


pe cy

a

olmak yetmiyor.

alana sürükler. Melodramın içerdiği bayağılığa dönüşebilir. Ben klişeleri gönderme yapmak için kullandım. Bu oyunu Şehir Tiyatrolarında sahneye koymak bir riskti. Bununla ilgili bir korku taşıdınız mı? (Alkaya): Hayır, Bir buçuk dakika karanlıkta voice-over kullanmak ve bunu Şehir Tiyatrosu'nda yapmak hiç bir şekilde korkak davranmamak demek. Belki bir oyunculuk anlayışını kırmak zorunda kaldım . Eksik bir Stanislavski realizmi ve alaturka dışavu­ ruma o kadar alışılmış ki.. İyi oyuncularla çalıştım. Ama iyi oyuncu 34

Neden Sevim Burak'tan bir oyun seç tiniz? (Alkaya): "Sahibinin Sesi"ni ben yap­ malıyım dedim. İki formasyon arasın sıkışmak, benim için temel bir mesel Bu oyun da bu sorunsalı irdelemek için harika bir labratuvar. Altmetin de elmas gibi parlıyor. Bilal parlak bir adam. Osmanlı döneminde yetişiyor Form değişiyor. Cumhuriyet kuruluyor baba fakirleşiyor. Çünkü değişim nedeniyle rantı kesilen bir adam dur munda.. Osmanlı virüsünü, babadan oğula bulaştıran da, iğne oluyor. Osmanlı kültürü için rantı kesen ve Bilal'ı farklı bir hayata çağıran bir cumhuriyet var. İki kültüre ait olmayan bir insan Bilal, sosyal bir şizofreni yaşanıyor. Günümüz Türkiye'sinde, bu durumla "hiçbir yere ait olamayan lar"la ilişki kurulabilir. Dönem beni ilgilendiriyor. 1930'lar. Statü kaybet miş bir aile söz konusu. Bunu, Sevin Burak'ın diğer oyunlarında da göreb riz. Bize ait meseleleri seviyorum. Herhangi bir oyun yapmıyorum. Oyun bana bütün tamamlanmamış metini gibi, altmetin kurma, kendi kurgunu oluşturma gibi olanaklar tanıyan açı. bir metin. Estetik araştırma da çok önemliydi. Minimalist geometri eksesindeki araştırmalarımın en gelişmişi oldu. Sahnenin en derin noktalarını kul­ landım. Derinlik dengesi genelde ku lanılmaz, çoğunlukla yatay düzen ki lanılır.

Oyundaki kadın teması ve kadın dili üzerine ne söyleyeceksiniz? (Alkaya): Zembül çok çizgisel bir karakter, onu başkahraman yaptım. Sahne düzenini onun üstüne kurdur Oyunumda ninni söyleyen bir anne olan Zembül hayatta kalıyor. Herşey yıkılırken, kadın ayakta kalıyor. En çok Zembül'le uğraştım. Sevim Burak'ın dilinin bir kadın söylemi olduğu kesin Burak'ın dilinde bir yandan da hiçbirşeye benzemeyen bir yapı var. Lehçe kullanmadım, bence saygısızlı olurdu. Ama bir Yahudi'nin dili farklı diğerlerinden. Bunu da saklı tuttum. Patlamalar ve atonel dil kul lanımı var. Bunların jest olarak karşılıklarını bulmaya çalıştım. Ayrıca, kadın söylemi taşıyan metinlerden daha çok etkileniyo­ rum. Yaratıcı irade Sevim Burak'ta o kadar yüksek ki, bakışı olum suz gibi ama, olumlu. Ben bu olumluluğu ayakta kalan Zembül çektim. Aynı zamanda da onda ölüm/doğum dengesini aradım


SÖYLEŞİ mada eski tiyatrocuların yaşadığı zorlukları yaşamıyoruz yani daha küçük oynayalım derdimiz olmuyor. Küçük mekânlarda oynadığımız için, kimse en arkadakine duygusunu belirt­ mek için abartmıyor artık. Minimalist bir oyun sergileyen yeni kuşak tiyatrocularda, daha yumuşak, daha sade ve daha natürel bir oyunculuk seziyoruz.

an Tözüm'ün "Mum kulu Kadınlar" filmindeki de kalmış banka emuresi Gülizar rolü, Yasemin Alkaya'ya, italya Altın Portakal Film festivali ile Adana Altın koza'da "En İyi Kadın oyuncu" ödülünü getirdi. den Kıral'dan bir film tekalan Alkaya için şu gün­ de en önemli olan, kendi tiyatrosu adına yapacağı, Ömer Levent'le ortak projesi, İbsen'in "Bir Halk düşmanı" oyununu sahneleyip, Mayıs'ta Bangladeş'te yapılacak sen Festivaline bu oyunla katılmak.

Bu yıl hem Antalya Altın Portakal Film Festivalinde hem de Adana Altın Koza'da "En iyi Kadın Oyuncu" seçile­ rek büyük bir başarıyı kucak­ ladınız. Sürpriz oldu mu bu sonuç sizin için ?

Yasemin Alkaya'ya göre sanatla yaşamak en doğal hakkımız

a

Gülizar Şimdi İbsen'i Düşünüyor Uz

Aslında tiyatroculara şimdi bayağı şans tanınmaya başlandı çünkü oyunculuk diye bir kavram nihayet çıktı ortaya. Ama tabii ben sine­ madaki insanlar oyuncu değillerdir demek istemiyo­ rum. Tiyatroda daha farklı bir çalışma yapılıyor, oyuncunun kendini geliştirme şansı daha fazla, daha uzun vadeli proje­ ler yapılıyor, insanlar tiyatroda daha büyük araştırmalar yapıyorlar. Ayrıca tiyatro oyuncuları, sinema oyuncu­ larına göre daha fazla araştırır, daha fazla okur, daha fazla izler. Böylelikle de oyunculuk geleneğini sürekli çoğaltmak gibi bir şansları var. Bu açıdan onlara göre daha avantajlıyız. Aslında Yeşilçam ilk kurulduğunda, Muhsin Ertuğrul döneminde hep tiyatrocular varmış. Sonra birdenbire Yeşilçam kendi başına bir kültür oluşturdu. Amerika'yı taklit ederek bizde sadece starlar oluştu, iyi bir sinema oluşmadı. Bizim nes­ limizde tiyatroda oyunculuk anlayışımız değiştiği için, sine­

pe cy

Rengin

değişimleri yaşadığı için çok seviyor. Ama beşinci oyundan sonra birdenbire bir iş yapıyorum hissine kapılınca iş değişiyor. Her gün yemek yap­ mak zorunda kalan bir ev kadını gibi, bir tekdüzelik başlıyor. Ressamın özgürlüğünde olmak isterken, sinemada işte bu keyfi yakalıyor. Bir kere hazırlanıyor, oynuyor, sonra karşısına geçip seyrediyor. Onun için de sinemayı birazcık daha çok seviyor. Hayatta ayaklarımızı yerden kesecek, yeni ufuklar açacak iki şeyin varlığına inanıyor, sanat ve aşk... Van Gogh'un "Ay Çiçekleri" tablosunun, ruhuna işleyen ışığıyla gözyaşı döke­ biliyor...

bunu ilk kez, televizyon ranında, Reşat Nuri'nin ünlü Yaprak Dökümü" dizisinde izledik. Yasemin Alkaya ındaki, konservatuvar öğrencisi bu genç kız deneyimli bir kadronun yanında hiç ezilmiyordu. Okuldan mezun oldu, kendi özel tiyatrosunu kurdu, Rus yönetmençalıştı, Uluslararası istanbul tiyatro Festivaline katıldı, emli saydığı filmlerde küçük ler üstlendi, Londra'ya gitti, öğrendi, kendini geliştirdi... ve tiyatro kökenli bu genç oyuncu "Mum Kokulu Kadınlar"daki Gülizar rolüyle kez üst üste "En İyi Kadın oyuncu" seçilince, gözler ona çevrildi: Kimdi bu Yasemin Alkaya?

Tiyatroyu ve sinemayı oyunculuk keyfi bakımından çok farklı buluyor. Tiyatronun ova dönemini, yaratım recini, inanılmaz kişilik

Sinema, tabii "Mum Kokulu Kadınlar" ve tiyatro üzerine sorularımızı yanıtlıyor, Yasemin Alkaya. Tiyatro sanatçılarının sine­ madaki şansını nasıl buluyor­ sun. Tiyatroculardan yeterin­ ce yararlanılabiliyor mu sine­ mada ?

Ben okul hayatım boyunca filmlerde küçük küçük roller oynadım, üstelik hepsi de iyi filmlerdi. Zülfü Livanelli'nin ilk filmi "Yer Demir Gök Bakır"da çalıştım. Barış Pirhasan'la "Küçük Balıklar"da küçük bir kompozisyon oynadım. İlk başrolüm "Denize Hançer Düştü" filmiydi. "Kurt Kanunu" ile Ankara Film Festivalinde en iyi yardımcı kadın oyuncu ödülünü aldım. Ama o zaman yurtdışında olduğum için ne insanlar bunu duydular, ne ben ödülün keyfini yaşayabildim. İlk defa bir filmim vizyona giriyor, uzun zaman oynuyor ve benim gerçekten oyuncu­ luğumu gösterebildiğim bir rolde, ilk defa insanların direkt beğenisini hissedebiliyorum. Üç yıl tiyatro yaparken maddi manevi çok büyük zorluklar yaşadım. Son tiyatro yaptığım senenin borcunu altı ay sonra ancak kapatabildim. İşte "Mum Kokulu Kadınlar" filminin teklifi tam bir yıl hiçbir şey yapmadan dinlenmeye karar verdiğim ve dinlenirken daha çok yorulduğum dönemde geldi. Senaryoyu okudum, en beğendiğim rol Gülizar'dı. Neyse ki onlar da benim için aynı rolü düşünmüşler. Gerçekten de senaryoda en beğendiğim rol 35


Bütün hocalarımın çok emeği var tabii. Ben Yıldız Kenter'den çok şey öğrendim, özellikle ilk yılımızda. Ahmet Hoca'dan (Levendoğlu), Haldun Dormen'den, Engin Uludağ'dan da, her hocamızdan ayrı ayrı çok şey aldık. Lütfiye Oğuzcan da çok iyi bir hareket hocasıydı. Ama profesyonel yaşamımda en çok yararlandığım Peter Brook'un asistanlığını yapan, Fransa'da kendi tiyatrosu olan Jean Gabriel Nordman ile bizim tiyatroda "Hayat Çok Güzel'i sahneye koyan Kama Ginkas oldu. Hocalarımdan okulda çok şey aldım, onları nasıl kullanacağımı ise o ikisin­ den öğrendim. Çok önemli şeyler söylediler. Hele Nordman'ın bir sözü vardır hiç unutmam: "Sahne Kurban Vermektedir" der, Farzedin ki sahnedesiniz en iyi tiradınızı okuyorsunuz, çok başarılısınız, fakat o anda bir misket yuvar­ landı sahneye, siz kurban verirsiniz, artık misketindir sahne, paylaşmanız gerekiyor. Bir de, "Siz Türk oyuncuların ne kadar psikolojik oyunları var, sahneye neler taşıyor­ sunuz", derdi. Gerçekten de Türk oyuncuların birçoğu sahn­ eye inanılmaz bir ifade, inanılmaz bir yükle çıkar. Bin tane şey yüklenir, sahnede artık verecek şeyi kalmaz. Kama Ginkas da inanılmaz bir hocaydı. Zaten ikisi de aynı tarza, psikolojik oyunculuğa inanıyorlar. İkisinin de yöntem­ leri aynı, tamamen arınıp en

pe

Tabii ki, zaten insan oynadığı her rolü muhakkak kendi süzgecinden geçiriyor. O benim Gülizar'ım. Yani Gülizar yaşasaydı, öyle mi olurdu bilmiyorum. O Yasemin Alkaya'nın yarattığı Gülizar. Ama ne kadar sahici kılabildiysem o kadar benden koptu, Gülizar karakteri oldu o. Ben gerçek hayatımda öyle gülmem ama öyle güldüğüm zamanlar da vardır. Yani biri­ lerini seyrederek bulduğum şeyler değil onlar benim. Hiçbir zaman başkasına öykünerek çalışılmaz zaten. En doğrusu kendi içinden çıkartarak bulduğun şeylerdir. Yani insan­ ların yaşadıkları o kadar çok hayat var ki aslında, biz sadece bir hayat yaşadığımızı düşünüp devam ediyoruz. Oysa kendimizi çok iyi incelersek, ki zaten oyuncunun işi iyi gözlem yapmak. Bir bakıyoruz, verdiğimiz tepkiler, çıkardığımız sesler, söylediğimiz laflar zaman zaman o kadar değişiyor ki ama tabii çok özel de bir dikkat gerektiriyor. Tiyatroda beş yıl içinde en yaygın şey minimalizm olacak. O da, benim Gülizar rolünde yapmak istediğim gibi, insana tuhaf bir şekilde en derinindeki, asıl duyguyu çıkarmayı hedefletiy­ or. Sonuçta da o duyguyu çıkarttığın zaman o kadar sade

Siz konservatuvar mezunusunuz. Bu oyunculuk tarzını benimsemenizde, bugünkü başarınızda mutlak birçok hocanın emeği vardır. Yasemin Alkaya 'nın oyuncu­ luğuna en çok kimlerin katkısı oldu diye sorsam ?

36

içteki duyguyu çıkarmak. Hiç rol yok, asla rol yapmaya­ caksın, asla yemiyorlar rolü. Üç yıl önce iki arkadaşınızla birlikte "Oyuncular" topluluğunu kurdunuz. Yollarınızı ayırdıktan sonra da siz "Tiyatrofil" olarak, tiyatroya devam diyorsunuz. Sanıyorum Tamer Levent'le büyük bir projeniz var bu sezon için. Evet eğer gerçekleştirebilirsek, Tamer Levent'le "Bir Halk Düşmanı" projemiz var. Mayıs'ta Bangladeş'te İbsen yılı yapılacak, biz de ona katılacağız, tabii Kültür Bakanlığından para çıkarsa. Tiyatrofil adına yapılacak ama Tamer Levent'le ortak proje­ miz olacak. Eğer yapılmaya­ caksa zaten 15-20 gün içinde haber vermemiz gerekiyor. Para bulmak için oraya buraya koşturuyorum ama tiyatroya ne yazık ki sinemaya olduğu gibi para yatırılmıyor. Bangladeş gibi bir yere dünyanın her yerinden bir İbsen oyunu gidecek, ne kadar önemli bir olay. Ama bizim Türk Hükümeti inanılmaz bir şekilde ilgisiz. Olursa oyunu burada nerde sahneleriz bilmiyorum, sahne en büyük kabusumuz. Büyük bir prodük­ siyon olacağı için çok iyi maddi koşullar gerektiri-yor.

a

"Mum Kokulu Kadınlar"ın Gülizar'ını yorumlarken, demin sözünü ettiğiniz minimalist oyunculuğun büyük katkısı olduğunu sanıyorum, hele bazı sahnelerde bu çok belirgin.

ama o kadar da insana ulaşan bir şey oluyor ki... Meditasyon gibi, tamamen her şeyden kendini arındırıp, her şeyin en temizini, en hakikisini yakaladığımız zaman zaten çok daha keyifli oluyor.

cy

Gülizar, oyunculuk açısından en zorlayan en iyi sonuç vere­ bilecek rol oydu. Eğer iyi değerlendirirsem muhakkak ödül alırım diye düşünüyor­ dum. "Kurt Kanunu"nda da öyle hissetmiştim, çok küçük ama çok avantajlı, dişi bir roldü. Yani aldığım bu iki ödül de sürpriz olmadı benim için. Ama ne kadar iyi oyuncu olur­ sanız olun, nasıl gösterdiğinize bağlı.

Tamer Levent Ankara'da yaşayan bir insan, burada provalar sırasında iki ay otelde kalacak. Doğru dürüst bir otelde kalacak ki, doğru dürüst çalışma yapabilelim. İki ay boyunca iyi bir sahne kirala­ mamız gerekiyor, nereyi nasıl kiralayacağız? İyi oyuncularla çalışmak istiyoruz. Bu demektir ki, bir yıl boyunca siz Şehir tiy­ atrosunda ya da Devlet tiyatro­ sunda olmayın, biz o parayı size vereceğiz. Eğer maddi yanını çözümlersek, bizim yapacağımız farklı, masal gibi bir "Bir Halk Düşmanı" olacak. Adamı Güven Kıraç oynaya­ cak. Ben hem karısı rolünü üstleneceğim hem de naratörlük yapacağım.

Kültür Bakanlığının böyle bir projeyi gözardı etmemesini diliyorum ama bir terslik olur da "Bir Halk Düşmanı"nı gerçekleştiremezseniz yeni sezonda oynamayı düşündüğünüz başka oyunlar var mı? Ben, İngiltere'de acaip sükses olan bir yazarı Steven Berkoff'u çok seviyorum. Müthiş bir adam, özellikle yalnızlık üzerine yazdığı çok güzel oyunları var. Berkoff'da bu sezon bir projemiz var "Kvetch" diye bir oyun, "Kafasesi" diye çevrili-yor. Adamın dünyası müthiş, inanılmaz şeyler yazıyor. "Kvetch"deki kadın rolü çok zayıf, oyuncu olarak bana hiçbir şey katmaz ama bu oyun oynansın istiyorum. Oyun, beş insanı yemek masasında buluşturuyor. Onla konuşurken, aynı zamanda kafa seslerini de duyuyoruz, inanılmaz bir komedi çıkıyor, ama çok da acıklı aynı zaman da. insanların yalnızlığını, aralarındaki sahte iletişimi çok güzel anlatıyor, ben çok etki­ lendim. Berkoff yönetsin çok istiyorum, aslında bir yazışmamız da oldu. Ama oyunla ilgili sorduğu hiçbir şeye maalesef kesin yanıt veremediğimiz için onun yanı da "Bu sene hiç boş vaktim yok" oldu. Türkiye'den bu pro jeye kafası yatan bir yönet­ menle de bu oyunu bizim barda bile oynayabiliriz. Haftada bir gün olabilir, özel bir ışık da gerektirmiyor, lafa dayalı bir oyun. David Mamet de çok beğendiğim bir yazar. Ondan da bir şeyler oynamak isterim. "Sincaplar" diye bir oyunu var çevirttiğim, o da çok güzel bir oyun. Üstelik bunlar küçük kadrolu oyunlar ama hayalim hep kendilerinin gelip yönetmesi ya da David Mamett'in önerdiği bir yönet menin sahneye koyması. Çünkü, dışardan gelen donanımlı bir yönetmenle çalışmak oyuncuya çok şey katıyor 0


cy a

pe


ELEŞTİRİ

SİZİN BABAANNENİZ KAÇ YAŞINDA Handan

Salta

Beckett'in ünlü oyunu Godot'yu Beklerken'in oyun kişileri Didi ve Gogo umutsuzca Godot'nun gelmesini beklerler. Bekleyişlerinin umutsuzluğa dönüştüğü her günün sonunda kendilerini ertesi güne hazırlasalar da bu çaresiz bekleyişlerini

pe cy

a

aydınlatacak hiçbir umut ışığı belirmez. Devlet Tiyatroları'nın yeni sezon oyun­ larından "Babaannem Yüz Yaşında"nın oyun kişileri çaresiz ve umutsuz bekleyişleriyle ilk bakışta Didi ve Gogo'yu anımsatıyorlar. Ancak, onlar kimsenin gelmesini beklemiyorlar. Yüz yaşını devirmesine karşın "turp gibi" duran, bir kavanoz mayonez, 5-6 sand­ viç, iki kilo elmayı yiyip bitiren, sonra da yemek yok mu diye sızlanan babaan­ nelerinden kurtulmak en büyük istekleri. Bu isteklerini gerçekleştirmek adına babaanneyi evlendirmek, zehirlemek, sokağa bırakıp kaybetmek girişimlerinin hepsi başırızıklıkla sonuçlanıyor ve babaanne her defasında kaygısız, umur­ samaz tavrıyla artık yaşamının amacı haline gelmiş yemek yeme isteğini dile getiriyor. Kahramanlarımız tüketim toplumunun örnek bireyleri olma yolunda hızla iler­ lemek istiyorlar. Ancak parasızlık çek­ meleri babaanneyi tüm sıkıntıların kaynağı olarak görmelerine neden olu­ yor. "Rahat" bir yaşamı özlerken asıl hedeflerini pek de sorgulamamış kahra­ manlarımıza gerçeklikte olduğu gibi oyunda da insancıl bir seçenek sunulamıyor. Çözümsüz ya da çaresiz duruma düşmeleri de kendilerine dayatılan çözümlere karşı edilgen bir konumda kalmalarından kaynaklanıyor. Yanılsama içinde gerçeği gözardı eden bireyleri yansıtıyor oyun kişileri. Hiç çalışmamış,

38

yine de çalışmak istemeyen, ailenin ekonomik sıkıntılarının hedefi olmamak için her fırsatta babaanneyi öne süren Chicho karşısında suskun kalıyorlar. Torunları, çocukları tek tek ölüp giderken, işe yaramamasına, yıkım yara masına karşın dimdik ayakta duran babaanne ise kendisinin kötü bir kopya olan Chicho'yu alt etmeyi başarıyor.

Oyunun bir başka düzlemini de babaan nenin konumu oluşturuyor. Bir yandan baskı unsuru olarak görülürken diğer yandan da yaşlı ve çaresiz insanların günümüzde düştüğü durumun tersine bir tablo çiziyor. Babaanne karşılıksız bir özveri ve saygıyla kendisine bakılmasını yaşamın en doğal olgusu olarak görü­ yor. La Nonna ve torunları arasındaki krizi tipik kuşak çatışmasından ayıran en önemli özellik her iki kuşağın da temsil ettiği benzer nitelikler. Babaanne ve onun kuşağını temsil eden Carmelo'nun ortak yanları bencillikleri. Torunlardan Chicho bu özelliği kendi kuşağında belir gin olarak taşıyor. Diğer oyun kişileri de bu iki bencillik arasında bir seçim yap­ maya zorlanıyorlar. İlk bakışta bildik bir aile komedisi gibi gelişen oyun, babaannenin oburluğunu sonuçlarını ortaya koyduğu noktada komedi olma özelliğini yitiriyor. Gelenekle modernin çatışması ve bu çatışma içinde sistemin birey karşısında traji-komik durumu, çelişkili ve çaresiz konumu belirginleşiyor. Anlam düzle­ mindeki bu değişime karşın anlatım her iki durumda da "bildik" olma özelliğini aşamıyor. Farstan melodrama uzanan bu anlatım düzlemleri izleyiciye yeni bir seçenek, tat sunmaktan uzaklar.


a cy pe

oyunun içeriğiyle biçemindeki hoşutluğun izleklerin ortaya çıkmasına yardımcı olacağı düşünülmüş. Komedi görünümündeki ilk bölümde fars öğeleri ağırlıktayken, babaanne ve Chicho'nun yarattığı karabasan karşında melodramatik bir biçem belirginleşiyor, babaannenin her şeye rağmen sapasağlam ayakta kaldığının sergilendiği son bülümdeyse yıkım ve kaçış noktasının olanaksızlığı groteks bir anlatımla verilmeye çalışılmış. Bu farklı anlatım üzlemlerinin yanı sıra oyunun bütününe sayılmış anlatımlar çoğu zaman sembolik oImaktan uzaklaşarak doğrudan bir anlatım yolu izliyor. İzleyiciye haksızlık gibi görünen bu anlatımlar olmasa da babanın duvarda asılı 'big brother' ben­ etmesi resmi, babaannenin üst katta er şeye hakim odası) kolayca anlamlandırılabilecek durumların altı fazlasıyla giziliyor.

Dekordaki geçişlerin bıktıracak kadar uzun zaman aldığını da söylemek gerek. Gerçek yemeklerin kullanılmasını anla­ mak kolay olsa da yemek kokularının salona yayılarak izleyicinin kendisini dönercide hissetmesini sağlamanın amacı pek kolay anlaşılamıyor.

Anlaşılamayan bir başka nokta da farklı izlekler sunabilecek oyunda oyuncuların rollerinin bu denli içinde kalmamaları. Başarılı bir tipleme çizen Chicho (Zafer Algöz) dışındaki oyuncular rollerini tek bir boyutta tutmışlar. La Nonna (Kaya Akarsu)'nun abartılı bir yorumla candırılması fars öğeleri taşıyan bölümde oyunla bütünlük taşırken, izleyen bölüm­ lerde abartının dozunun artırılmaması, babaannenin sürekli güçlenen konu­ munu sergileyememiş. Carmelo rolünde­ ki Dündar Müftüoğlu oyunun yapısına en uygun oyunculuğu bulmuş ve hem

kurban hem suçlu olan Carmelo'yu sah­ neye başarıyla taşımış. Kara mizah boyu­ tunu ortaya çıkarabilecek stilize oyuncu­ luk olanağı Maria, Martha, Francisco rol­ lerinde elden kaçırılmış. Bu olanağı zaman zaman yakalayan Anyula rolün­ deki Şerif Sezer ise oyun ilerledikçe Anyula gibi silikleşiyor ve rolün içine hapsoluyor. iki ezici güç arasında kalan aile bireyleri­ ne yaşama hakkı tanınmazken, La Nonna ve Chicho arasındaki savaşın çözümüne tanık oluyoruz. Kendisinden güçlü olanı yok edip aynı dizgeyi sürdükmekte kararlı görünen Chicho'nun yenil­ gisi de bir umut ışığı yakamıyor. Ancak silip süpürecek bir şey kalmadığı nokta­ da yok olma olasılığı bulunan La Nonna ise orada ve uzun zaman daha yaşaya­ cak gibi duruyor 39


SÖYLEŞİ zararlı görüyorum ve çok üzülüyorum.

Vakıflaşma Yolunda Bir Tiyatro

Kenter Tiyatrosu Ayşe

Nalân

Özübek

40

suçlamıyorum, kapkaççı bir durum hasıl oldu. Her şeyin değeri dolarla ölçülmeye başlandı, Türk parası zaten pul oldu. Yani acaip bir zulüm var, bir karmaşa her açıdan. Tabii sanat bizi düzel­ tecek, sanat bize moral vere­ cek, sanat bize bizi göstere­ cek, bizi tanıtacak ki, biz biraz silkineceğiz, ne olduğumuzu anlayacağız, bir umut, bir mutluluk duygusu oluşacak bizde. Baktığınız zaman görüyorsunuz ki hiç de öyle değil. Oysa Ankara'da tiyatrolar kurul­ duğu zaman bir basın, devlet adamları, seyirci ve sanatçı birlikteliği vardı. Rahmetli İnönü, her hafta gelirdi, Celal Bayar gelirdi, Refik Koraltan gelirdi, Bülent Ecevit her oyuna gelirdi, onların hepsi yavaş yavaş koptu. O kadar politize oldular ki ve politizasyonları o kadar kişisel bir kısır döngü içinde dönmeye başladı ki, sanata özendiri olamıyorlar. Özendirici olmak güçlerini ve niteliklerini kay­ bettiler. Bu durumu çok

cy

güven yitirilmiş bir durumda. Hastanesinden korkuyoruz, okulundan korkuyoruz, karakolundan korkuyoruz, her şeyinden çekiniyoruz, adalet sisteminden korkuy­ oruz. Baştakilere güven duygumuz çok törpülendi. Türkiye'de mayın tarlasında yaşar gibi bir durum. Tabii bu tiyatrolar için, tiyatrocular için daha da geçerli, hele özel tiyatrolar için. Hiçbir güvenceleri olmadan hababam çalışıp kendi emek­ lerinin gelirini almak zorun­ dalar ama bu koşullarda da, tiyatro seyircisi, bu huzursu­ zluk içinde, çünkü artık herkes bu enflasyon sonucu bir lokma bir hırka peşinde oldu, ilk ipi koparan sanat oluyor. Kitap oluyor, gazete oluyor, şiir oluyor. Nasıl bu devletin başında olanlar, sanatla, sanatın "s"siyle bu kadar ilgisiz olabiliyorlar. Oysa balık baştan kokar diye bir şey var. '80'li yıllardan sonra bütün gençlik bu çağdan etkilenen bir gençlik oldu. Ben gençliği

pe

Tiyatroyla uğraşan herkese büyük saygım, büyük sevgim var. Cesaretlerine ve bu işe başkoymalarına hayranlık duymamak mümkün değil. Ancak, bir şeyin önce bedeli­ ni ödemek gerekiyor. Ben demiyorum ki, öyle bir grup çıkar ki, bir şeyi ispatlar, ken­ dini gösterir, yardıma hak kazanır, yahut öyle bir pro­ jeyle gelir ki, ona yardım veri­ lir, o projeye, o insana, o fikre, o gruba verilir fakat şimdi 50-60 tane yardım isteyen tiyatro var. Zaten ve­ rilen yardımın eti ne budu ne? Bu sefer o kadar çok bölünüyor ki, şimdi bir de dış ülkelerdeki özel tiyatrolara bu yardım kapsamı içinde, Cumhuriyet gazetesinde okuduğuma göre onlara da, yardım verilecekmiş. Bu fikir beni rahatsız ediyor. Avrupa, dış ülkeler deyince benim aklıma Refah'ın kalesi olan Almanya geliyor. Sen yurtiçini hallet evvela, ondan sonra yurtdışına fırsat ver. Onlar zaten paralı insanlar anladığım kadarıyla. Onların parasını hababam çekmeye çalışıyor Refahlılar. Ondan sonra burada yardımı kısıtlıyorlar. Tabii bu benim ilk an aldığım intiba, yanlış da olabilir. Bendeki izlenim bu oldu. Altından çok iyi bir niyet çıkar mı, bilemem, iyi niyetten çok kuşkularım var artık, çünkü güven duy­ gusunu kaybetmiş durum­ dayız. Devlet kurumlarına

a

Sayın Kenter, özel tiyatrolara devlet yardımı konusunda neler düşünüyorsunuz? Tabii, yeni yönetmelik konusundaki görüşlerinizle beraber.

Özel tiyatrolara da üzülüyo rum her sene bu para kav­ gasından dolayı, ben yorul­ dum. Neredeyse lanet olsun para mara istemiyorum, diye cek duruma geliyorum. Tabii insan her şeyi devletten bek lememeli ama biz aşağı yukarı 37 yıldır devamli tiya ro yapan bir grubuz, İstan­ bul'da ve yalnız başımıza yaptık bunu devlet yardımı gelene kadar, elbette ki devlet yardımına ihtiyacımız var, elbette ki bizim bazı kurumlar tarafından destek lenmeye ihtiyacımız var. Dünyanın her yerinde, tiyat­ roya, sanata gerçekten önem verilen her yerinde bu yardım yapılıyor. Baktığınız zaman İngiltere'de Royal Bale'ye, Amerika'da baleye, operaya, bir yardım listesi görüyorsunuz, şaşırıyorsunuz kimler ne kadar yardımda bulunmuş o sanatı destekle mek için . Bizde de şimdi bazı kurumlar, sevdikleri, ahbap oldukları, yahut kendi fikirlerine uygun buldukları tiyatrolara yardım ediyorlar. O da güzel, onu da takdirle karşılıyorum. Bu aralanmış bir kapıdır, belki ileride dahi da çok açılabilir, ama bunla yeterli olmuyor. Bunlar yete li olmuyor derken, şunu da vurgulamak istiyorum, mak­ sat yardım almak olmamalı, o parayı oradan koparmak olmamalı, o parayı işe yarat­ mak olmalı. Ama tiyatrosun tamir ettirmek olur, boyat­ mak olur. Bu benim için çok önemli örneğin. Temiz bir ti yatronun içine girebilmeli seyirci, disiplinli bir tiyatro­ nun içine girmeli seyirci. Kültür ordan başlar, onun için yardımı nereye har­ cadığını belirtmek kaydıyla, tiyatroya harcamak kaydıyla neye harcarsan harcaya­ bilirsin. Sayın Kenter, bunca yıldır ti-


a

cy

pe


Yeni sezon için projeleriniz neler? Bizim projelerimizde bu yıl oynamakta olduğumuz oyun­ lar var. Üçüncü yılına girdi "Lütfen Kızımla Evlenir misiniz?" "Raimiz ile Jülide" geçen seneden devam ediyor. Yine Refik Erduran'ın "Dank" diye bir oyunu, ben o adı daha çok seviyorum "Eşekdağ'ın Sevdalısı"ndan, o başladı. Bundan sonra "Umut Şarkıları" diye Athol Fugard'ın harikulade güzel bir oyunu var. İki kişilik; üç kişilik aslında fakat iki rolü bir kişi oynuyor, bu bir yazar ve bir dede. Athol Fugard, kendisi oynamış bu iki rolü de. Bir de çok genç bir kız rolü var, bir yeni öğrencimi takdim ediyorum, tanıtıyorum bu oyunda ben. Şükran Güngör'le, Elvan Boran oynu­ yorlar. Oyun, son yıllarda okuduğum en güçlü tiyatro metni, inanılmaz bir şiirsellik, inanılmaz bir gerçekçilik ve inanılmaz bir özlem, bir çeşit eskiye, geçmişe mersiye, geleceğe umutla bakan, çok güzel bir oyun, bir senfoni.

Kent Oyuncuları'nın Yeni Oyunu

Eşakdağı'ın Sevdalısı

Kent Oluncuları'nın yeni sezon oyunu "Eşekdağ'ın Sevdalısı"nın yönetmeni Mehmet Birkiye'yle oyun üzerine konuştuk. Sayın Birkiye, Tiyatro Dergisi okurları için sizi tanıyalım lütfen. 70'lerde başladım tiyatroya, Kenter Tiyatrosu'nda başladım ve halen devam ediyor. Arada bir senelik bir boşluğumuz var, Şehir Tiyatroları'nda bir sene çalıştım. İstanbul Üniversite­ si Konservatuarı'nda sahne dersinde öğretim görevlisi olarak çalışıyorum. 30'a yakın oyunda oynadım, 6-7 tane oyun yönettim. Son yönettiklerim de "Ramiz ile Jülide" ve "Eşekdağ'ın Sevdalısı"

pe cy

Bir vakıf yapmak istiyorum ti­ yatroyu, bundan sonra devamını sağlamak amacıyla ama bunun için gerekli görüşmelerde bulunabilmek için dahi vaktim yok. Provadayım, turnedeyim, her gün oyun oynuyorum. O kadar çok vakit alıyor ki, yeni oyun çalışmak. Çıkıp bir ekmek, salata, bir şey alacak vaktim olmuyor, evimde oturamıyorum, yaşam son derece sıkışık. Yaşlandıkça daha az çalışıp daha çok kazanacağımı umuyordum, yaşlandıkça daha çok çalışıp daha az kazanır bir hale geldim ve burayı ayakta tutmak için o kadar çok çalışıyorum ki. Dediğim gibi bunları görüşecek, konuşacak bir zemin hazırlayacak zamanı bulamıyorum. Buna rağmen, Shakespeare'in "Bir Yaz Dönümü Gecesi Rüyası"nda geçen bir repliği var. "Hâlâ içimizde kışkırtılacak bir yan var" Tiyatro deyince, bir piyes deyince, bir rol deyince, içimiz­ de bir şeyler canlanıveriyor ve bırakıp gitmenin kolay olmadığını anlıyoruz, bu garip bir açgözlülük belki de. Haydi gene sarılıyoruz işe. Yapmayacağım artık, gelecek sene kapatacağım tiyatroyu, ne olursa olsun, ben burayı pasaj yaparım, dükkânlar yaparım, pizzacılar açarım filan, ertesi sene yine değişiyor, yine baştan başlıyoruz. Yıllar yılı bu böyle geldi ve ben kanaat getirdim ki ben bu işi bırakamayacağım ama yürümesi için de medeni birtakım çalışma koşullarını, ileriye yönelik bir biçimde düzenleyeyim, yeter ki vakit olsun ve bu konuda bir çalışma yapabileyim. Sanıyorum ki bana yardım edecek, bu projemi anlayışla desteklemek isteyecek bir­ takım kuruluşlar

bulabileceğim. Bu tiyatro kalsın, bu tiyatro yaşasın, bu tiyatro gençlerin olsun ilerde. Benim pırıl pırıl bir öğrencim var Mücahit Tanverdi, o bize bu konuda çok yardımcı olu­ yor, sanıyorum böyle bir şey yapabileceğiz. Ben öldükten sonra buranın satılıp çarçur edilmesini istemiyorum, kalmasını, tiyatro olarak devam etmesini istiyorum.

a

yatroyu sırtlanmaktan yorul­ muş görünüyorsunuz. Bundan sonrası için ne gibi çözümler düşünüyorsunuz?

42

Bunların yanı sıra Nezihe Araz'ın yazdığı "Latife" adlı bir oyununu hazırlıyoruz ki, bu beni çok heyecanlandırıyor. Atatürk'le geçen 1000 gün ve onsuz geçen 49 yıl. Müşfik Kenter de "Nutuk"u hazırlıyor. Bir tür Atatürk yılı olacak bu

yıl

Oyununuza ilişkin neler anlatacaksınız? Örneğin bu oyunda yönetmenliğin yanı sıra oynuyorsunuz da. Bunun avantaj ve dezavan­ tajı nelerdir? Oyunumuz Türkiye'nin kim­ lik arayışıyla ilgili bir oyun. Bizim kökenimiz göçebe olduğu için, yerleşik bir düzeni çok sonralarda kurduğumuz için, doğaldır ki bir göçebe toplumda, bir kimlik sorunu ortaya çıkacaktır, kaçınılmaz biçimde, çaresi yok. Çünkü bir yerden bir yere geliyor­ sunuz, orada da birileri var. Sizin bir kimliğiniz var, onların bir kimliği var. Biz biraz atak bir toplumuz, oraları buraları feth etmişiz, onların kimlikleri var. Ve kimlik meselesi Türkiye'de

Osmanlı Dönemi'nde bile var bana sorarsanız ama b Gülhane Hatt-ı Hümayunüyle daha sivri bir boyuta gelmiş. Biz çağdaşlaşmak istemişiz ama çağdaşlaşmanın karşısına Batılı olmayı koyduğumuz için, burada bir kere yanılgıya düşmüşüz, gibi geliyor bana. İkincisi Batını insanlığa verdiği büyük değerler yerine Batı'nın eşekliklerini pek sevip almışız, benimsemişiz ve kimliğimizi kaybeder bir duruma geldiğimiz için, kafamızı sağa sola vurur bu hale gelmişiz. Bugün belki Türk aydınlarının kimlik sorunu yok gibi duruyor ama bence çok önemli kim lik sorunları var. Türk insanının da kimlik sorunu var. Olmasaydı zaten mahalle mahalle bölün­ mezdik. Şimdi artık bir fut­ bol kulübü bile, bir gençte bir kimlik boşluğunu doldu ruyor, ne yazık ki. Türk kimliği kim? Bence Türk kimliği Yunus Emre, Mevlana. Bunları sayabilirİ2 Bunları görmemişiz de başka şeylerin peşinde koşmuşuz. Oyun bu kimlik meselesiyle ilgili. Oyun, kendi bir buçuk saaatlik çerçevesi içinde, kendi met ninin sadeliği içeresinde, basitliği içerisinde, buraya bir ışık tutmak istiyor. Bir kimlik sorunu var, bu kimlik sorunu içinde de bocalayıp duruyoruz, bu bizim etiğimizi, ahlâkımızı kaybet memize neden oluyor, bun biraz daha dikkat etmekte yarar var der gibi; kısaca bu Yönetmeye gelince, yöneti


a

pe cy


a

pe cy


Bu sezon için başka projeler var mı? Evet, bir İngiliz ressamının yaşamını konu alan bir oyun var. Herkese seslenebilecek çok güzel bir oyun. Özellikle kadın erkek ilişkisi, sanat insan ilişkisi ve hayat ve anlam üstüne bir oyun. Onu oynamayı çok istiyorum.

a

kullanılmamalı mı? Ama biz bunu bu nedenle kullanmadık, oraya ışık tutul­ du sadece. Bu bütün oyun içinde toplasanız inanın bana 15 saniye filan. Çıplaklık nedense bizi çok ilgilendiriyor, çıplak olamadığımız için her­ halde. Bana öyle geliyor ki Türk toplumunun içinde gizli kalmış bir çıplak olma tutkusu var, en çok bu soruyla karşılaştım. Bu soruyu da kendi ölçüm içinde cevapla­ maya çalıştım. Biz müstehcen olmadık, erotik de olmadık erotizme karşı da değilim üstelik ama erotik bir şey yoktu, çıplaklık vardı sadece. O da gerektiği için vardı. Neden buna bu kadar çok takılıyoruz, neden bu kadar çok çıplaklığın peşindeyiz. Son çekilen birtakım filmler var, orada bir oyuncu arkadaşımız soyundu diye, film birden afişe oldu, belki filmde çok gerekli bir sahneydi, ben seyretmedim, belki de gerek­ sizdi ama seyrettikten sonra bu sahne gerek yoktur diye itiraz edilebilir, yönetmen de çıkar, hayır gereği vardı, şu

cy

Henüz çevirilmedi, belki Refik Erduran çevirecek. Bu sezona yetişir mi bilemiyorum yalnız. Bu sezon için tiyatronun gidişatına, gişe durumuna göre belki seçilebilecek bazı projelerimiz var ama, gişe sizi öyle bir noktaya getirebilir ki o projelerden vazgeçip başka bir yerlere dönebilirsiniz. Şimdilik benim bir rolüm yok tiyatroda, Konservatuar'da yapmak istediğim bir oyun var. Onun dışında eğer gişe bizi öyle bir noktaya çevirirse, belki o zaman oynayacağım bir rol var yine.

pe

namanın hiçbir avantajı ilk, bilakis çok büyük bir dezavantajı var çünkü sizi dışardan biri görmüyor, dışardan biri görmediği için kendi oyunculuğunuz adına sahne üstünde tek başınıza alıyorsunuz. Bir de karşınızdaki oyuncuya çok dilkat ettiğiniz için bazen oyun sırasında bile bir an akan'ı izlediğim duygusuna kapılıyorum ve hemen ondan ayrılmaya çalışıyorum. Ama bir özgürlük avantajı var. Bu özgürlük de denetimsiz bir özgürlük olursa insanı kritik noktalara götürebilir. Hiç değilse sizin kendinizi savunacağınız bir soru soracak birinin olması lâzım.

Gerçekten "Ramiz ile Jülide" de şaşırtmıştı, burada da şaşırtıyor, Yıldız Hanım'ın yarı çıplak bir fotoğrafı vardı, bu oyunda da bir iki çıplak sahne var. Baktım ki bütün medyanın, basının ortak nok­ tası burası. Eğer tiyatroyu kitlelere böyle ulaştıracaksa, şu soruyu yaşıyorum kendi kendime, acaba, doğru mu yanlış mı. Böyle ulaştırmak doğru bir yöntem mi yoksa böyle ulaştırmak yanlış bir yöntem mi? Kulanılmalı mı

nedenle vardır der, sanatsal bir tartışma olabilir. Ama şöyle soyundu diye, onu bir reklâm aracı yapmak, bu şekilde lanse etmek, bana Türk toplumunun bu konular­ daki gizli kalmış arzuları konusunda bir gösterge gibi geliyor ve bir korku veriyor. Sahnede gerekiyorsa çıplak olunur, ama gerekmiyorsada bunun bir anlamı yok. Sanki biz o çıplaklığı da bir ticari araç olarak kullanıyoruz. Biz ticari araç olarak kullanmadık ama bu tiyatro ticari bir tiya­ tro, para kazanıyor sonuçta. Hiç kimse 'Ben sadece sanat yapıyorum, hiçbir ticari kaygım yok' diyemez. Ticari kaygı tabii ki var. En azından seyirciyi düşünüyorsunuz, oyun seçerken düşünüyor­ sunuz, bu oyun tutmaz, diyor­ sunuz. Ben çok sevdim ama tutmaz. Niye oynamıyorsunuz, bu da ticari değil mi? Umarım zaman içinde Türk toplumu bu saplantıdan kur­ tulur

43


İNCELEME

Haluk Şevket Atasever

Anadolu insanının kültürel kimliğinde oyun

GELENEKSEL TÜRK TİYATROSU Genel anlamda yaşamamız, sıralanma, kümelenme, bölünme, parçalanma, yeniden toparlanma ve yeniden bütünlenme içinde akıp gider.

Aynı zamanda "Oyuncu insan" nitemini, "insan oyuncu" niteliği mi ile bütünleyen oyuncuyu, içinde yaşadığı toplumun asal kimliğini yaratan "Donanımlı birey" olarak düşünebiliriz... Ancak bu yaklaşımı, Huizinga'nın "Oynayan ya da oyuncu insan" kavramını "Düşünen ve yapan insan" kavramlarının başına yerleştirmekle değerlendirebiliriz.

a

Bu sonsuz eylemler dünyasında var olan çeşitli kümelenmeler, ayrıca kendi bilgi ve deneylerini birbirlerine aktaracak değişik tanımlar, değişik anlamlar üretirler.

eden oyuncudur...

Bu değerlendirmeyi her toplum, kendi yaşam biçimi doğrul­ tusunda ele alır ve o toplumun donanımlı kişileri aracılığıyla c etnik-estetik anlayışını yaratır.

pe cy

Her kümelenme kendi sanat anlayışını, kendi bilgi ve deneyleri­ ni kendi içinde taşır. Bu, o topluluğun, dolayısıyla o kümenin yaşam biçimini yansıtır. Her küme kendi varlıksal olgularını belli bir süreden sonra, kendine özgü geleneğini oluşturup bunları kendini izleyen kümelere aktarır. Geleneksel olan, artık geçmişi değil; geçmişi irdeleyip ona özgü öğeleri rafa kaldırmak değil, şimdinin için­ den yarını kurma biçimidir...

O halde bizler, şimdinin içindeki gelenekseli, yeniden kurgula­ yarak, yarınımızı oluşturmak zorundayız. Bu evrenseli kucak­ layan bir sorumluluk sorunudur. Bu küçülürken büyüyen çerçevenin içinde ait olduğu toplumu yönlendirme, o toplumun değer yargıları üzerine tartışmalar açma görevini üstlenen bir fenomen olarak "oyuncu" yu görüyoruz...

Evrensel dostumuz Huizinga'ya göre oyuncu nedir? "Oyunu birincil bir faaliyet, her şeyden önce kabul edilmesi gereken ve ancak karşıtıyla (ciddi, sıradan, gündelik yaşam) tanımlanabilien ve dolayısıyla açıklanabilir olmaktan ziyade, açıklayıcı olan, temel bir katagori olarak değerlendirilir..." Özellikle günlük yaşamımız içinde işlevleri eksik olmayan, "Stadyum, oyun masası, büyülü çember, tapınak, sahne, ekran ve mahkemenin, biçimleri ve işlevleriyle, oyun alanları ya da yerleri, yani kutsanmış mekânlar, sınırlanmış, ayrılmış ve bazı kuralların yürürlükte olduğu kutsal alanlar..." Bütün bunların işlevlerini sorgulayan, uyaran ve uyarılanı içinde barındıran "Alışılmış dünyanın bağrındaki geçici dünyaları" var 44

Toplumumuz bu açıdan çok zengin birikimlere sahiptir. Biz t zenginlikleri yaşam ve gösterim alanına getiren seyirliklerimiz yeniden ele alıp çağımızın kültürel konumları içinde dönüştürerek, sağlıklı bir tartışma alanı oluşturabiliriz. Bunlar yapısal etkinlikleri açısından şöyle sıralanabilir: Ozan, Şaman, Meddah, Kukla, Karagöz, Ortaoyunu, Canbaz, Köy seyirlikleri vb... Temel dinamikleri açısından bunların içinden bazılarına kısaca değinebiliriz. Meddah bireyin yaratılmasında temel etkendir özellikle o bir Şaman ve Ozandır. Kendine özgü yapısı içinde insansal olan her türlü özelliği yaşamın derinliklerine taşır, onlara kendi deney ve birikimlerinden oluşan içerik ve biçim kazandırır. Meddah, dramatik bir anlatım tekniğine sahiptir. Sopası, mendilli ve gerekli aksesuarlarıyla birlikte, çeşitli tipleri yarata şiveleri taklit eden ve insan davranışlarını gözler önüne koya Meddah, bir halk oyunculuğu sergiler. Meddah sanatının özelliği, mimus sanatının bir uzantısı olan Türk halk tiyatrosunun temeli, hareket taklididir. Meddah genelde oturarak sanatını yürütür. Meddah daha çok, şehir ve mahalle alanlarında değil, akşamları kahvelerde ya da zengin konaklarında sanatını gösterir. Meddah büründüğü birkaç tipi bir arada canlandırır. Zaman


a pe cy

man gösteri dışı yorumlarla dolu monoloğu söyler, olayların mi doğrultusunda söylemini hızlandırma ya da yavaşlatma sorgulanması gereken heceleri uzatma gibi yöntemleri kullanır. ayrıca Meddah'ın beklenmeyen olaylar karşısında uyanık olması, özellikle halktan gelecek tepkileri anında karşılayabilmesi gerekir. Meddah üzerine yaptığımız bu kısa değiniden sonra Meddah'ı donanımlı Birey" olarak tanımlayabiliriz.

Ne var ki, yaşamın gizlerle dolu, engebeli akışı içinde, Meddah kimliğine bürünen insan varlığı, kendisini açıklayabilmesi için gerekli olarak "Karşıt Ben"ni aramıştır. Örneğin, Aiskhylos, M.Ö. 5.inci yüzyılda ilk kez tek oyucunun -ya da konuşucununkarşısına ikinci bir oyuncuyu çıkararak, insan varlığının temel gereksinimi olan "Karşıt Ben"i gündeme getirmiştir. Bir anlamdiyaloğun başlamasıyla tiyatro sanatının yaşamamıza eklenmesi, aynı zaman biriminde düşünülebilir.

Sıralamalar ve kümelenmeler, bölünmeler ve bütünlemeler insan aklının ortak işleyiş biçiminin bir boyutudur. Hemen hemen aynı durum Meddah için de geçerlidir, onun salt imge­ lerle dopdolu dünyası, "Hayal Perdesi"nin gerisine çekilerek "Karagöz-Hacivat" Ben ve Karşıt Ben'ini seyirlik alanına getir­ miştir.

Gölge oyununun Türk toplumunda ne zaman kullanılmaya başlandığı kesin olarak belli değildir. Ancak, Asya uygarlıklarından Anadolu topraklarına taşındığı söylenmekte­ dir. Her kültürün zamanla diğer bir kültür içinde eridiği, ondan da kendine özgü yeni bir kültür sentezine varıldığı bilinen bir gerçektir. Elbette bu Karagöz-Hacivat seyirliği için de geçer­ lidir. Bizde kullanıldığı biçimi ile zıll—i hayal (Hayalin gölgesi), bütün bir insan yaşamının gölgeden ve soyutlamalardan ibaret olduğuna göndermeler yapar. 45


Karagöz bir halk adamıdır, karşıtı olan Hacivat ise bilgisi, görgüsü ve toplumun yerleşik değer yargılarına uyuşu ile donanmış bir kişidir. Oyun süresince oyunun eksen kişileriyle sürekli ilişki kurarlar ve, onlar aracılığıyla da toplumsal yozlaşmanın hicvini yaparlar. Karagöz-Hacivat oyunu, belli bir konuyu ele alır, bu konunun serim-düğüm-çözüm kurallarına göre geliştirilmesini, olaylar arasındaki mantık bağın, yer ve zaman kavramlarını, çoğu zaman bir yana atıp, kendine özgü, soyut bir dünya kurar. Burada düşle gerçek birbirine karıştırılır, usdışı ve gerçeküstü olayların mantığa aykırı işlerin, hiçbir açıklama yapılmadan, bunlar gerçeğin bir parçası gibi gösterilir. Kalıplaşmış sözler, şarkılar, şiirler ses benzerliğinden yararlanılıp çarpıtılır.

Bu yaklaşım, ancak çağımızda, özellikle batı tiyatrosunun çağdaş bir tiyatro dili olarak ortaya koyduğu "Gündelik dil—gündelik üstü dil" bağlamında ele alınan görüşün daha mükemmelini ortaya koymaktadır. Görünen odur ki, içinde yaşadığımız, nihayete ermek üzere olan yüzyıl, insanlığın kök lerinden koparak parçalandığı bir yüzyıl olarak anılacaktır. İnsanlığın yeni bir bütünlüğe ulaşabilmesi için umut var mı? Umutsuzluğun olduğu yerde, elbette umut da olacaktır... Bugünün dünyasında dram sanatı, insanın insanlaşmasına ka çaçacak ve bütün sanatları kapsayacak evrensel bir oluşumun eşiğindedir... Köklerimize dönmek, kaybettiğimiz güven duygusunu yeniden kazanabilme umudu ise, bizleri yeni dönüşümlerin eşiğine getirmiştir. Bütün bu nedenlerle, geleneksel tiyatromuzda köklere yönelmek, eskiyi diriltmek için değil, Mit'in öğelerini, evrensel işaretlerini bulmak, çeşitli görünümünü saptamak ve günüm sanatında yararlanmak için yapılırsa anlamlı olacaktır.

a

Anlamsız sözler, uydurma deyişler, uyumsuz seslerle dilin mantık bağlarını çözüp anlamsıza, saçmaya yönelinir. Anlaşma aracı olan dil, bu yolda bir araç olmaktan çıkıp, kendi başına buyruk, bağımsız bir nitelik kazanır. Her biri ayrı telden çalan oyun kişilerinin birbirini anlamaması ya da yanlış anlaması yüzünden ters sonuçlara varılır. Aynı durum Ortaoyunu için de geçerlidir. Pişekâr, Karagöz oyununda Hacivat'ın karşılığı, Kavuklu ise Karagöz'ün karşılığıdır.

ortaoyununun bizce evrensel bir konum kazanmasını sağlayan nitelikleridir.

Bir kültüre ait olan 'mit'in işaretlerini çıkarmayı başarabilirsek o kültürün geleneğine inip, seyirciye kim olduğu bilincini kazandırıbiliriz. Bu da onun kültürel kimliğini bulmasına yardımcı olabilecek bir yöntem olabilir...

pe cy

Ortaoyunu da Karagöz oyunu gibi, günlük olaylara açık bir sanat türü olduğu için, zamanın eğilimi ve ilgisi gözönünde bulundurularak, dağarcığa her devirde yeni oyunlareklenmiştir.

Bir başka yaklaşımla Karagöz-Hacivat oyununda "Hayalin göl­ gesi" tanımı, Ortaoyunu'nda her ne kadar somutluk kazanmışsa da, yine de bu haliyle "Hayalin kendisi" olmaktan kurtulamaz. Oyunun oynandığı alanda, "Yeni dünya" olarak adlandırılan paravan, kimi zaman ev, kimi zaman hamam, kimi zaman da çeşitli gereksinimler için kullanılır.

Oyun sırasında bütün oyuncular meydana girip çıkarlar, işi bitenler kenara çekilir, fakat Kavuklu, baştan sona kadar oyu­ nun içindedir, tıpkı Antik Yunan tiyatrosundaki koro gibi, oyun­ daki her kişiyle ilişki halindedir. Böylece Ortaoyununda hayâl gücüne dayanılarak ev ve dükkân sayılan iki paravana ile, hayâle hiç yer vermeyen gerçek giysileri bir araya gelir, böylece hayâlle gerçek yan yana ve iç içe yürür. Bütün bunlara değin, seyirci ile oyuncu arasında ilişki kurul­ ması, zaman zaman seyirciyle söyleşilmesi, olaylar arasındaki mantık bağının, yer ve zaman kavramlarının çoğu zaman bir yana atılıp soyuta yaklaşılması, usdışı ve gerçeküstü olayların mantığa aykırı işlerin, plan program yapılmadan gerçek gibi gösterilmesi, anlamsız sözler, uydurma deyişler, uyumsuz seslerle, dilin mantık bağının çözülüp anlamsıza, saçmaya yöneltilmesi, böylece insanlar arasında, bir anlam aracı olan dilin, bu yolda bir araç olmaktan çıkıp, kendi başına buyruk, bağımsız bir nitelik kazanması, her biri ayrı telden çalan oyun kişilerinin birbirini anlamaması, ters sonuçlara ulaşması, 46

Bu yıl (1996-7] İ.B. Şehir tiyatroları, Tiyatro Arıştırma Laboratuvarı (TAL), kültürümüze evrensel boyutlar kazandıracak olan, yukarda kısaca değindiğimiz seyirliklerim üzerine, araştırma ve uygulama çalışmaları başlatmıştır. Bu geniş kapsamlı araştırma ve uygulamaya katılacak sanatçılar, halen sözü edilen konularda uzmanlaşmış, aynı zamanda uygulayıcı oyuncu, yazar ve düşünürlerden oluşacaktır. Çalışmalar -deney ve gösteriler- iç içe üç alanda gerçekleştiri lecektir. Bunlar a) Anadolu insanının kültürel kimliği, b) oyun (Geleneksel Türk tiyatrosu; c) Kültürlerarası tiyatroda, çağdaş gelişimlerin değerlendirilmesi... Amaç, OYUN-KÜLTÜR-DRAM açısından insanımızın yaratıcı ilişkiye dayanan kültürel zenginliklerini, kültürlerarası açıdan alıp değerlendirmek. Amaca ilişkin olarak, kültürümüzün kökünü ve kaynaklarını araştırmak, ileri aşamada geliştirmek, dönüştürmek ve ortay çıkan verileri, kültürlerarası karşılaştırmalı tiyatro bağlamında değerlendirmek ve en kısa zamanda "Dram Sanatları Enstitüsü"nün tohumunu atıp, kurulmasını gerçekleştirmek..


LİMON YAZILARI Balık Kuyruğu "'İleri!' diye bağıracaksınız, lütfen hangi yöne doğru ilerlememiz gerektiğini de eklemeyi unut­ mayın. Çünkü bu sözcüğü aynı anda bir papazla bir devrimciye bağırırsanız, ters yönlere doğru koşmaya başlayacaklardır." Anton Çehov, defterinin bir köşesine yazmış bu satırları. Bu defterleri okurken "nasıl oyun yazarı olunur?" sorusu takıldı aklıma. Yabancılaşmanın etkilerini ve yan etkilerini anlatmak, felsefi bir görüşü savunmak, yolsuzlukları - üçkâğıtçıları - bozuk düzeni gözler önüne sermek için ya da burjuvazi ile dalga geçmek, doğu/batı ikilemini irdelemek, belediyelerde dönen dolapları anlat­ mak, hukuk sistemini eleştirmek için oyun yazarı "olmamak" gerekir diye düşünüyorum. Yazacağımız oyun ya da oyunlar bunların hepsini ya da birini kuşatabilir elbette, ama masa başına bu ve benzeri olguları gösteren bir oyun yazmak için oturuyorsanız, o oyunun "iyi" olma şansı pek yoktur gibime geliyor. X X X Çehov'un, bu büyük usta oyun yazarının defterlerini karıştırmayı sürdürelim bakalım. Bir konuşmayı not etmiş bir yerde. İki kişi arasında iki cümlelik kısacık bir dialog. - Nişanlınız pek güzel.

a

- Bence bütün kadınlar aynıdır.

Bu kadar hepsi. Çehov bu kısa dialog üstüne ne düşündüğünü yazmamış defterine, yalnızca not etmekle yetinmiş. Konuşanların erkek olduğunu düşünüyor insan. Yalnızca 'bence bütün kadınlar aynıdır' diyenin değil, onun nişanlısını güzel bulan kişinin de erkek olduğunu düşünüyo­ rum. Bu iki kişinin, "bir oyunun kişileri" olduğunu düşünün şimdi. İki satırda, nişanlı erkek kişisinin ruhsal ve düşünsel yapısı hakkında bir fikir sahibi oluyoruz. Buradan yola çıkarak yaza­ cağınız oyun feminist mi olur, maçoları mı ti'ye alır, cinsel sorunlara mı değinir yoksa bambaşka yerlere mi gider ona kimse karışamaz! Nişanlıyı güzel bulan adamın, yıllardır denizlerde dolaşıp o gün karaya çıkmış bir gemici olduğunu düşünün. "Bence bütün kadınlar aynıdır" diyen adamın ise genç bir tüccar olduğunu. Gemicinin güzel bulduğu hanımsa fiziksel açıdan pek güzel olmasın. Durum yine değişecektir. Gemicinin yalnızlığından, öbür adamın banka kredilerine ya da çirkin kızın iç güzelliğine dalıp gidebilirsiniz oyun yazarıysanız. Yeter ki seyirciyi aptal yerine koymayın ve ona bir şeyler öğretmeye kalkmayın.

cy

Baydur

pe

Memet

X X X

İki saniye süren bir konuşmada bütün bir oyunun ipuçlarını görür Çehov. Bazen oyundan önce, oyunun adını (yalnızca adını) düşündüğü olur. İnsana dair hiçbir şey onun ilgi alanının dışında değildir. Defterlerinin birinde tiyatro yazarlığı için anahtar bir cümlesi var: "Herkes sahneye koyulabilecek bir oyun yazabilir." Oyuncu olmak, yönetmen olmak kolay iş değildir. Oyun yazarı için mesele çok daha basittir. Gerçekten de herkes sahneye koyulabilecek bir oyun yazabilir. Yeter ki oku­ mayı, yazmayı ve duymayı bilsin. Çehov'un defterlerini karıştırmayı sürdürelim. Birdenbire altından değerli şu satırlar: "Herkes ti­ yatroya benim oyunumu görmeye gidiyor. Seyredip bir şey öğrenecekler hemen, bir kazanç sağlayacaklar kendilerine böylece. Şunu söylemeliyim şimdi: Bu rezillikle uğraşacak zamanım yok benim." Bu yazı uzar gider sevgili okur. Çehov'un defterleri kısacık ama çok düşündürücü satırlarla dolu. Bu yazıyı aynı defterlerden bir kısa not ile bitireyim. Bir oyunun omurgası ya da anahtarı olabilir bu cümle: "Sakalı bir balık kuyruğuna benziyordu. 47


ELEŞTİRİ

MÜZİKLE ÖLÜME DİRENMEK Sibel

Arslan

"Ausschwitz toplama kampından insanlık manzaraları. Tüyler ürpertici insanlık suçlarının işlendiği kampta müzik yoluyla yaşama savaşı veren bir avuç kadının yaşamından acı dolu bir kesit. Kamp yöneticisi Nazi subaylarının müzikseverlikleri uğruna ölüme gidişleri belirsiz bir tarihe ertelenen orkestra elemanlarının ölümle yaşam arasındaki gel-gitleri. Savaşın dehşetinin soğuk nefesi.

cy

a

Arthur Millerin İkinci Dünya Savaşı sırasında insanlık adına dehşet verici olayların yaşandığı Ausschwitz'de, ne zaman gaz odasına gönderileceklerini bilmeden, Nazi subaylarını eğlendirmek­ le görevlendirilen kadınların yaşamlarını çarpıcı bir dille yansıttığı "Orkestra", yıllar sonra Devlet Tiyatrosu yapımı olarak yeniden izleyici karşısında.

pe

Yıldırım Türker'in çevirip Arsen Gürzap'ın sahneye koyduğu, kalabalık bir kadro tarafından sergilenen "Orkestra", toplama kampındaki küçük bir grubun insanlık dışı koşullardaki yaşam savaşımına tanıklık etmemizi sağlayarak, bizi savaşın, ayrımcılığın karanlık çehresiyle yüzleştiriyor. Yahudi, yarı Yahudi, direnişçi ve komünist tutuklulardan oluşan orkestra, Nazi komutanlara konser vermenin yanı sıra diğer tutuklular çalışmaya giderken, ölüme giderken de çalmak zorundadır. Orkestra üyelerinin bir süre daha yaşamları iyi müzik yapmalarına bağlıdır. Orkestra şefi Alma Rose, toplama kampındaki korkunç koşullar altında da olsa sanatını en iyi şekilde icra ede­ bilmek için otoriter tavırlarıyla her gün ölüm korkusu içinde yaşayan müzisyen­ lerle kıyasıya tartışır. Tek amacı kendileri­ ni kampa hapseden Nazilerin önünde saygı duyduğu sanatını en iyi biçimde gerçekleştirebilmektir. Orkestra üyeleri ise ölüme gönderilmemek, yaptıkları

48

müziğin seviyesini düşürmemek, müzik leriyle komutanları sıkmamak için delici sine prova yaparken, hem kendileriyle, hem de diğer kadınlarla çatışırlar. Yaşamları ne denli güç olursa olsun, kampta ölümüne çalıştırılan diğer tutuk lulara göre daha ayrıcalıklı bir konumda oldukları için, diğer tutukluların da nefretini kazanmışlardır. Onlar çalışmaya, ya da ölüme gönderilirken, kendi yaşamlarını sürdürmek için yalnızca iyi, daha iyi müzik yapmak zorundadırlar. Arsen Gürzap metni tüm çarpıcılığıyla sahne üzerine taşımak için titiz bir reji çalışması yapmasına, kampın dehşet verici, soğuk, insanlık dışı atmosferini başarıyla yansıtmasına karşın, Fransız şarkıcı Fania, Alma Rose, Maria dışında karakterlerin birbirleriyle ilişkileri, çelişkiye düştükleri noktalar, çatışmalarının nedeni gibi noktalar açığa çıkmıyor. Arsen Gürzap oyunun başındaki, bomboş sahnede ışıkla yaratılan mekânda tutukluların kamp yolundaki tren yolculuğu ile müzik eşliğinde tutukluların birer birer gaz odasına gönderildikleri sahnelerde oldukça etkileyici bir görsellik yaratıyor. Ethem Özbora'nın dekor tasarımı, rejin yarattığı atmosfere katkıda bulunarak toplama kampının irkitici yanını yansıtırken, sahneyle salon arasına yerleştirdiği dikenli tellerle, tellerin ardında yaşananlara dışardan bakan izleyiciler olduğumuzu vurguluyor. "Orkestra"da her koşulda başını dik tut mayı başaran, yaşama umudunu yitirmemeye çalışan şarkıcı Fania rolüne Işıl Yücesoy ile kendinden başka kimseyi düşünmeyen, ortak bir yazgıyı paylaştığı


a pe cy anlardan biraz daha iyi yaşayabilmek için her yolu deneyen Marianne'de erih Atalay'ın oyunculukları belirli bir zeyi tutturuyor. Müziği ve disiplini her yin üstünde tutan orkestra şefi Alma se'de Tülin Oral, canlandırdığı karakterin karşıt duygular arasındaki çelişkilerisert tavırlarına karşı duygusal anlarını büyük bir başarıyla yansıtıyor. unda müzik dinlemek, emir vermek için orkestra üyeleriyle karşı karşıya gelen Nazi komutanları Dr. Mengele,

Schmidt, Mandel, Kramer tiplemeleri üzerinde fazla durulmadığı izlenimi bırakıyor izleyicide... Özellikle tüm dünyada "insan kasabı" olarak tanınan, isminin geçmesi bile insanların tüylerini ürperten Dr. Mengele'yi Cem Kurtoğlu'nun yalnızca müzik tutkunu, sevimli bir insan olarak yorumlaması oyu­ nun atmosferine gölge düşürürken, iyi yürekli bayan Mandel'in birkaç tutukluyu gaz odasına gönderilmekten kurtarma girişimleri de karakter yeterince iyi belir­ lenmediği için havada kalıyor.

"Orkestra", ırkları, kültürleri ya da düşünceleri farklı olduğu için tutuklanıp, insanlıktan çıkarılırcasına sindirilen, eziyet edilen, ölüme gönderilmeleri Nazilerin iki dudağının arasında olan kadınların, her şeye rağmen yaşamak için direnmelerini, içinde yaşadıkları atmosferin gerilimini, dehşetini başarıyla izleyiciye yansıtan, Ausschwitz'de yaşananları unutmamamız gerektiğini bir kez daha anımsatan bir oyun

49


SÖYLEŞİ Tiyatrokare sezonu Claude Magnier'in ünlü güldürüsü "Oscar" ile açtı. Önceki yıllarda da sahnelenmiş olan bu sevimli güldürüde bu kez başlıca rolleri Ateş Böceği Yalçın, Lale Belkıs ve Nedim Saban üstleni­ yor. Oyunun yönetmeni ise Engin Gürmen.

Nedim Saban İle Dereden Tepeden Nalân

Özübek

Yeni sezona girdiniz. Yeni oyunlar, yeni heyecanlar...

Gazanfer Özcan Tiyatrosu'na taşındıktan sonra şunu gördüm ki burası komedi geleneğine sahip ve buraya gelen izleyici de komedi seyretmek istiyor. Biz ise yavaş yavaş komedi tiyatrosu olma özelliğinden sıyrılmak arzusundayız. Evet, "Oscar" da bir komedi, ama gene de amacımız ilk yıllarımızda olduğu gibi repertuarı geniş tutabilmek. Çeşitliliği getire­ bilmek.

pe cy

Yeni sezonlar bizi eskiden heyecanlandırırdı. Artık öyle bir yaşam mücadelesi içindeyiz ki heyecanlanamıyoruz. Bütün derdimiz borçlarımızı kapat­ mak. Sanatsal kurumlar yeri­ ne, ister istemez ticari kurumlara dönüştük. Her geçen gün koşullar daha ağırlaşıyor. Tiyatroyu kurduğumuz zaman mas­ raflarımızı çıkartmak için maliyet aşağı yukarı yarım salondu. Şimdi dörtte üç salonla ancak kurtarıyoruz ve gittikçe de artacak bu oran. Enflasyonun hızına tiyatro­ ların ayak uydurmasına imkân yok.

yoruz. Tiyatronun yeni insan­ lara, daha doğrusu eski yenilere gereksinimi var. Genç oyuncularımız ne yazık ki daha çok televizyona ağırlık veriyorlar ve gözleri sürekli dışarda... Tiyatrokare'nin bir yanda popüler olmuş oyunları, öte yanda pek duyulmayan çalışmaları var. Örneğin bir Ortak Üretim Laboratuvarımız vardı. Türkiye için önemli bir çalışmaydı. Ne yazık ki bir yıl içinde sponsor buluna­ madığımız için tükendi. Yazar ve yönetmen yetiştir­ meye yönelik bir girişimdi. Bir ilkti. Öte yandan, "Bahara Uyanış", Çiğdem Selışık'ın oynadığı "Kendine Ait Bir Oda", "Olyanna", gibi oyun­ lar belki "Müziksiz Evin Konuklan" gibi uzun süre oynanmadılar ama dikkat çeken yapımlardı. "Salaklar Sofrası", "Üç Kadın Bir Çapkın" da bizim tanınan oyunlarımızdır.

a

Ayşe

5. yılınızı kutluyorsunuz. Sadece zorluklar açısından değil, sanatsal açıdan baktığınızda da bu beş yılı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Enflasyon derken, bugün bir tiyatro enflasyonundan söz edebilir miyiz? Hayır. Şu anda İstanbul'dan daha az nüfusa sahip olan Londra'da her gece 200-300 tiyatro perde açıyor. New York için aynı şey geçerli. İstanbul'da gecede 20 perde açılması bence çok az.

50

Geçmiş beş yıla göz attığımızda, Macide Tanır'dan başlayarak bazı sanatçılarımızın belli bir aradan sonra sizinle sahneye çıktıklarını görüyoruz.

Belleksiz bir toplum olduk. Sanatçılarımızı sık sık hatırla­ mamız gerekiyor. Bu bir, ikin­ cisi de şu anda dizi çeviren tiyatrocuların büyük bir bölümü tiyatro yapmak istemiyor. Dolayısıyla yıllardır bu işi bırakmış insanları döndürmek zorundayız. Döndürmeyi çok da istiyoruz. Az önce 'zorundayız' derken, onlardan çok şeyler öğreni­

Az önce sponsor bulama­ maktan yakındınız. Sizce neden tiyatro sponsor bul­ makta zorlanıyor? Efes Pilsen olmasa herhalde bugün pek çok tiyatronun perde açması zor olurdu. Ama, bir tek Efes Pilsen'le

olmaz. Benim gözlemlediği kadarıyla sponsorluk mües­ sesesinin Türkiye'de belli bir düzeye gelmemesinin neden özel sektörün tiyatro konusunda bilgili olmaması Yani, maça gitmeyi biliyorlar ama hayatlarında pek tiyatro izlememişler. Tiyatroya sıcak bakmıyorlar. Bu nedenle de tiyatroya yatırım yapmayı akıllarına bile getirmiyorlar. Şimdilerde duyduğum kadarıyla Halk Sigorta da başlamış tiyatroya destek vermeye. Sanatsal etkinlik­ lerin desteklenmesi gerekir Büyük firmalar bunu hiçbir şey için olmasa, prestij için yapmalı, yurtdışında olduğu gibi. Tabii, devletin de tiyat royu daha sağlam temeller üzerinde desteklemesi gerekir. Türkiye'de kaç tanı tiyatro salonu var? Bu salon ların en azından imar vergi­ leri azaltılabilir. Bir nevi yatırımcıyı özendirmek. Yalnızca özel tiyatrolara destek değil, yatırımcılara c destek gerekiyor bence. Her yıl sağa bakılıyor, sola bakılıyor ve en sonunda sanki hediye ediliyormuş gibi bir şeyler dağıtılıyor. Türkiye'de çok acil olarak ta tiyatro yasasının çıkması gerek. Ayrıca, kültür ve sar kurumları artık baskıcı kurumlar haline dönüşebilmeli. Ne yazık ki özel tiyatrolar bu konuda çok fazla bir şey yapamıyor lar, bugünkü koşullar içersinde baskı grupları oluşturmak gerek. Bu baskı grupları sanatsever seyirci­ den sanatçılara kadar herkez içine almalıdır. Politize olmuş, sesini duyurabilen bir kitle oluşturmamızın zamaı geldi. Peki, ya tiyatro izleyicisi hakkında ne düşünüyor­ sunuz? Gördüğüm kadarıyla insani tiyatroya gidiyorlar. 27 Mart


a pe cy filminden sonra sanki Diliyorsunuz "Oscar' la açtık da arttı tiyatro izleyicisi. sezonu. Hoş bir komedi ve ekonomik güçlükler de dur-bize kirlenmişliğe dair çok şey söylüyor. İkinci oyunumuzun muyor onları. Bu çok hazırlıklarına başlamak önemli gelişme. Bence üzereyiz. Bunların dışında bir sanat sevmeyen yöne de geceyarısı showlar'ımız lik bir mesaj veriyor tiolacak. Genç arkadaşlarımız yatroları doldurarak. burada geceyarısı ve Cumartesi günleri 18'de yaz da yeni sezondan söz show yapacaklar. edelim Stand-up'lar, gençlik

shovvlar,.. Amacımız insanları geceyarısı da yaşatmak. En önemlisi, önümüzdeki yıl (Ağustos) Edinburgh için hazırladığımız bir projemiz var. Tarihte gölgede kalmış kadınlar. Beş Türk yazarına yazdıracağız. Bu kadınlar ünlü erkeklerin eşleri. Onlar yüzün­ den yaşayamamış. kısıtlanmış, arka plânda kalmış kadınlar. Her yıl bir ülke bir oyun ürete-

cek bu zincire. Son bir soru: Tiyatrokare'nin tüm zorluklara karşın 5 yıldır ayakta kalabilmesinde sızın medya tik kişiliğinizin etkisi var mı? Medyatik kişiliğimin değil ama medyatik gelirimin çok etkisi var.


ELEŞTİRİ

Nihal Kuyumcu

AKILLI SOYTARI

"Akıllı Soytarı" Fikret Terzi'nin yazıp, Deniz Uyguner'in I.B.Ş.T.'da sahneye koyduğu çocukların büyük bir ilgiyle seyrettikleri bir çocuk oyunu. Yaklaşık iki saat süren oyun, mutluluklar ülkesi gibi hiç gitmediğimiz, tanımadığımız ama hep hayal ettiğimiz bir ülkede masalsı bir kral ile günümüzde hiç de yabancı olmadığımız Yalan, Dolan, Çıkar arasında geçer.

pe cy

a

Mutluluklar ülkesinde tüm ülke halkı çocuksu zevkleri olan krallarıyla mutlu bir şekilde yaşamaktadırlar. Ancak ülkeyi yönetme işleri ve yaşlılığı nedeniyle iste­ diği kadar çocuklarla oyunlar oynayamayan, eğlenemeyen Kral bir yardımcı aramaya koyulur. Akıllı soytarının "seçim yapalım, başbakanı halk seçsin" öneri­ lerini ciddiye almaz. Ülkeye haberciler salarak başbakan adaylarını toplar. Başvuran ilginç adayların arasından durumu idare eden gerektiği gibi davranan , hoşuna gidebilecek şeyleri hemen anlayıp ona göre hareket eden "Çıkar"a inanır. Saf ve iyi niyetli olan, her şeye inanan Kral bir süre sonra adeta bir kuklaya döner. Çıkar, Yalan ve Dolan'ın da yardımıyla tüm yönetimi ele geçirir. Ağır vergiler cezalar getirir. Her şeyin farkında olan Akıllı Soytarı'yı saray­ dan atar. Duruma çok üzülen soytarı seyircilerden yardım ister, saraydan prensesi çağırtır ona gerçekleri bir bir anlatır. Prensesin yardımıyla Kralın gerçekleri görmesi sağlanır. Çıkar ve diğerleri cezalandırılır. Kral, başbakanı halkın seçmesinin daha doğru olduğunu görerek seçimlere karar verir. Tacını tahtını bırakır, çekilir, eski mutlu günlere dönülür. "Akıllı Soytarı", halkın yöneticilerini ken­ disinin seçmesinin doğru olduğunu anla­ tan ya da anlatmaya çalışan bir oyun. Anlatmaya çalışan diyoruz çünkü; çizilen tipler ve oyunun akışı zaman zaman

52

mesajın önüne geçerek gölge düşüreceği niteliğe bürünüyor. Oyun, olayların gelişimi, tipler ve sunul biçimiyle bir ülkede en iyi yönetim biçi­ minin krallık ve daha sonra demokrasi olduğu yolunda mesajlar vermekte. Yazar, hiçbir zaman olamayacağı kadar sevimli, sevecen, çocuklarla oyunlar oynayan bir kral tipi çizmiş. Öyle ki Akı Soytarı kendisinden Kralımsı diye sözediyor. Olaylar, Kralın olmasına karşın herkesin mutlu ve eşit olduğu, silâhsız, savaşsız kardeş kardeş yaşayan Mutluluklar ülkesinde geçmekte. Kralın emir değil de ricalarının duyurulduğu, hiçbir gösterişe saplanmadan yaşanan bu ülkede yaşlanıp bir yardımcı gerekin ce her şey altüst oluyor ve Yalan, Dolar ve Çıkarla tanışıyoruz. Gelişen olaylar seçimlerle yöneticileri halkın seçmesiniı en iyi yöntem olduğunu bize söylüyor, ancak göstermiyor. Çocuklar sevimli Kralın dönemi ile, Yalan, Çıkar, Dolan'ı dönemini görüyor, ikisini karşılaştırıyorlar. Seyirciler seçimlerle gelecek bir başbakan hakkında ise hiç birşey bilmi­ yor, çünkü; oyun bitiyor. Halkın kendi yöneticilerini seçmesiyle neler olacağı gösterilmiyor. Eğer oyunun sonunda çıkışta "ülkeyi Kral mi yönetsin, yoksa halk kendi yöneticilerini kendisi mi seçsin, kim idare etsin " gibi bir soru seyircilere sorulsa çocukların çoğu Kral seçecektir. "Bilmeden seçimlerle gelece birisi" dese bile bunda samimi olmaya­ caktır. Kaldı ki henüz demokratikleşme sancıları yaşayan bir ülkenin çocuğu olarak yaşadığı sorunlarla, ülkesindeki herkesin mutlu, eşit olduğu bir Kralı küçücük kafasında en iyi çözüm olarak görebilir.


pe cy

bunun işlenişinde, Çıkar'ın getirdiği akların çocuklar için çok önemli olan n oynama, gülme, eğlenme özgürlerinin kısıtlanması; çocuklardan ayin yapımı için oyuncaklarının, şeker­ lin dokuz tanesini Krala verip bir esini kendilerine saklamalarını istenmesi, baskının çocuklara doğrudan imasına yardım eden somut aşımlardır. Eğer konu düşünce özgürlüğünün kısıtlanması olarak sadece sözcüklerle dile getirilseydi çocuklar için şey ifade etmeyecek, soyut bir ram olarak havada kalacaktı. Her iki umda da yaşanılan baskı, onların yasından kendi yaşamlarından örnekle somutlaştırılması, böylece çocuklar doğrudan bu baskıları düşünmelerihissetmelerine neden olması oyunun olumlu yanlarından biri.

a

gilenen bu karışıklıklarla oyunun dığı yer seçimlerin yapıması, halkın eticilerini kendisinin seçmesi, Akıllı tarı'nın bunu Krala önermesi ve ve bunun sonunda Kralın akıllanarak bu riyi kabullenmesi. Ancak bu çok önemli nokta oyunda çok geri planda yapmış, yeterince vurgulanmıyor, tarının başlangıçtaki seçim önerisi bir cümleyle geçiştirilmiş. Aynı dilde Kralın seçim kararı da. Akıllı tarı, Krala daha çok dil dökerek, ısrar ederek çocukların dikkatlerini o konuya çekebilirdi. Sonunda aynı şekilde Kral da vetli davranışlarla hatanın seçimlerin olmayışından kaynaklandığını ön plana çıkartarak vurgulayabilirdi.

in, gerek kurgusu gerek melenişiyle salonda bulunan çok farklı ardaki çocukları içine alarak sonuna ar büyük bir ilgiyle izleten yapıda... arda seyircilerin başbakan adayı ak sahneye çağrılması ve kendilerine yacaklarının sorulmasıyla daha ilk anda çocuklarla oyun ve oyuncular arasında sıcak bir ilişki kuruluyor. Burada dikkatimi çeken bir noktaya değinmeden gecemeyeceğim. Sahneye gelen bakan adaylarının hiçbiri "her çocuğa her, oyuncak dağıtacağım, okulları edeceğim ya da ev ödevlerini lıracağım" gibi kendi dünyaları ile vaadlerde bulunmamaları, daha çok küçüklerin seçim nutuklarına benzer bir emi kullanmaları. Bu küçük deneme, arın çok fazla kalıplara sokulduğu, erci, düşünmeden, eleştirmeden, olduğu gibi alıp geri veren eğitim siste-

minin ürünleri olduklarını bize bir kez daha gösteriyor. Daha sonra oyunun akışında bir süre ortalıkta görünmeyen Akıllı Soytarının birden salonda belirerek çocuklardan kendi yokluğunda olan bitenleri anlatmalarını istemesi, Çıkar'a karşı seyircilerle birlikte oyunlar yapılması, yine Akıllı Soytarı'nın seyirciler­ den gizlice kimseye görünmeden saraya (sahneye) girerek prensesi çağırmalarını istemesi bütün salonun soluğunu tutarak heyecanla oyunu takip ettiği, salonla, oyunun ve oyuncuların bütün­ leştiği anlardı.

Oyuncular ekip olarak çocuk seyircilerin karşısında olduklarının bilinci içinde oyunu sürdürüyorlar, seyircilerden gelen tepkilere anında verdiği yanıtlarla, yaptığı çağrılarla gereğinden çok çocuk yanıt verdiğinde Akıllı Soytarı hiçbirini kırmadan gerektiği gibi davranarak, baştan sona ilgilerini sıcak tutmayı başarıyor, sürekli sahne ile salon arasında sözle, hareketlerle, hatta bazen bire bir ilişkilerle çocukların sempatilerini

topluyor. Canlı renklerden oluşmuş kostümler ilgi çekici, bir çocuk parkı görünümündeki dekor ise iyi düşünülerek oluşturulmuş basit ve işlevsel. Sahnede bulunan salıncak, tahtaravalli ve kaydırak bazen bir taht, bazen kaçıp saklandıkları bir yer, üstüne tırmanıp kaydıkları sıradan bir oyuncak bazen de hareketli sahneleri destekleyen araçlar haline geliyordu. Oyunda geçen bir cümeleye ister iste­ mez takılıyoruz: "Çocuklarla oynayamayan bir insan ülke yönetemez." Ve hemen ardından aklımıza şöyle bir soru geliyor: "Çocuklarla şu anda en güzel oyunları acaba hangi yöneticimiz oynayabilir? Başbakanımız mı, Dışişleri Bakanımız mı? Hadi onları bir kenara bırakalım, çocukların büyük çoğunluğunun doğrudan ilişkili olduğu Sayın Milli Eğitim Bakanımız acaba hangi oyunları oynayabilir ya da oyun oynaya­ bilir m i ? 0

53


İNCELEME

TİYATRODA KÜLTÜRLERARASI ETKİLEŞİM Zehra

Tiyatrosu'nda "Stella" sahnelendiğinde, Almanlar bundan öylesine etkileniyorlar ki, oyun yönetmeni Muhsin Ertuğrul' ve çevirmeni Seniha Bedri Göknil'e Goethe Madalyası verili­ yor.

a

Alman-Türk Diyaloğu Almanya gibi gelişmiş bir tüketim toplumu ile Türkiye gibi gelişmekte olan bir toplum arasında genelinde sanat, özelinde tiyatro alanında yapıcı bir diyalogun gelişmesi düşünülebilir mi? Düşünülebilirse nasıl? Tıkanıklıklar ya da engeller var mı? Varsa bunlar neler ve nasıl aşılabilir? Şimdiye değin bu alanda neler yapıldı ya da yapılmadı? Bundan sonra neler yapılabilir? İncelememde bu noktaları ana çizgileriyle açıklarken, tiyatroda diyaloğu çeşitli açılardan ele alacağım.

İpşiroğlu

cy

Alman tiyatrosuyla ilişkide 60'lı yılları bir dönüm noktası olarak görebiliriz. Bu yıllarda toplumsal sorunlara duyulan ilgiyle birlikte Brecht ve epik tiyatro anlayışı dünyamıza giriyor Brecht'in tiyatromuza etkisi büyük olmuştur. Çünkü altmışlar değin daha çok dramatik bir anlayış egemen. Brecht'in yapıtlarının Türkçe'ye çevrilip oynanmaya başlanmasıyla birlik te, çağdaş tiyatro anlayışının ilk adımı atılıyor. Ve bu anlayış bir kez uyandıktan sonra, o zamana değin pek önemsenme miş, geri plana itilmiş Türk tiyatrosu geleneğine de yeni bir gözle bakılıyor. Böylece epik tiyatroyla geleneksel halk tiyatro sunu bütünleştiren özgün oyunlar yazılıyor. Haldun Taner'in yapıtlarını buna örnek olarak gösterebiliriz. Bu yıllarda belge sel tiyatro da önem kazanıyor. M. Enzensberger, Kipphardt P. Weiss'ın oyunları çevriliyor. Yerli oyun yazarları da sosyal sorunlara eleştirel bir yaklaşım getiren belgesel oyunlara yöneliyorlar.

1. Tiyatro kuramı açısından. Bu, oyun yazarlığı ve oyun çevirisi, dramaturgi ve tiyatro eleştirisi gibi alanları içeriyor.

pe

2. Sahne yönetmenliği ve oyunculuğu gözönünde tutarak uygulama açısından.

3. Eğitim açısından. Bu alan da hem tiyatro eğitimini, hem de eğitimde tiyatroyu, yani eğitimde tiyatrodan nasıl yararlanılabileceği sorununu içeriyor. Ancak önce önemle altını çizmede yarar var: yapıcı bir diya­ logun oluşmasının temel koşulu, her iki tarafın da hem bir­ birine karşılıklı saygı ve anlayışla yaklaşabilmesi ve birbirinden öğrenmeye hazır olması, hem de özeleştirel bir yaklaşımla kendi sorunlarının ve engellerinin bilincinde olabilmesi. Kendini üstün görme ve beğenmişlik ya da kendini olduğundan başka türlü göstermeye çalışma, yani aşağılık kompleksi diyaloğun oluşmasını daha ilk anda engelleyen temel etkenler. Bu nedenle de Almanya ve Türkiye gerçeğini dile getiren gelişmiş-gelişmekte olan karşıtlığı kesinlikle ast-üst karşıtlığı olarak anlaşılmamalı. 1. Tiyatro kuramı Oyun yazarlığı ve oyun çevirisi: Önce konuya Türkiye açısından yaklaşarak geçmişe kısaca bir göz atalım. Cumhuriyet döneminde 1930'larda Alman klasikleri Türkçe'ye çevrilmeye başlıyor. Goethe'den, Schiller'den Hauptmann'a, Büchner'e değin çeşitli yazarların başyapıtları yayımlanıyor. Goethe'nin 100. yıldönümü dolayısıyla İstanbul Şehir 54

Günümüzde P. Handke'den G. Tabori'ye, Achternbusch'da Th. Bernhard'a değin Alman diliyle yazan çeşitli tiyatro yazarlarının yapıtlarının yanı sıra araştırma ve inceleme kitab ları da çevrilip yayımlanıyor. Çevirmenlerden Aziz Çalışlar, Yılmaz Onay ve Ahmet Cemal bu alanda öncülük yapıyorlar Örneğin, B. Brecht'in Berliner Ensemble'deki çalışmalarını bel geleyen "Tiyatro Çalışması", M. Kesting'in "Epik Tiyatro" ad yapıtı, Peter Stein'ın tiyatrosu, Berlin Schaubühne'deki çalışmalar vb.nin Türçe'ye çevrilmesi, tiyatromuza büyük bir kazanım sağlıyor. Ayrıca Alman diliyle yazılan tiyatroyu inceleyen yayınlar da çıkıyor. Melahat Özgü'nün, Özdemir Nutku'nun, Ayşin Candan'ın çalışmalarını örnek verebiliriz. Benim çalışmalarımda da Alman tiyatrosu önemli bir yer tutuyor. Sözgelimi Brecht ve Brecht sonrası Alman tiyatrosu nun incelediğim ve Türk tiyatrosuna olan etkilerinin araştırdığım "Tiyatroda Devrim", Almanya'daki sahnelemek den çeşitli güncel örnekleri içeren "Tiyatroda Yeni Arayışlar


pe cy a


ve "Tiyatroda Düşünsellik-Dramaturgiye Giriş" kitaplarım bun­ lardan bazıları. Dramaturg] ve tiyatro eleştirisi: Tüm bu çalışmalar tiyatroda düşünsel temellerin atılması açısından önemli adımlar. Özellik­ le dramaturgi ve tiyatro eleştirmenliği alanındaki büyük eksik­ ler ve boşluklar, çeviri ve araşıtırma çalışmalarının hızlandırılmasıyla büyük ölçüde giderilebilir. Bu alanlarda da Goethe Enstitüsü, Körber Vakfı, DAAD gibi Alman kuruluşlarının yanı sıra, Uluslararası İstanbul Tiyatro Festivali, Tiyatro Eleştirmenleri Birliği, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dramaturgi ve Tiyatro Eleştirmenliği Bölümü vb. gibi tiyatromuza yön verebilecek olan çeşitli kuru­ luşların desteğiyle ortak seminerlerin, workshopların vb. düzenlenmesi, kendini yetiştirmek isteyenlerin yurtdışına gön­ derilmeleri, burslar ve özendirici ödüller verilmesi vb. etkinlik­ lerin de gerekli olduğunu düşünüyorum.

Altmışlı yıllarda epik tiyatro, belgesel tiyatro gibi o dönemin tiyatrosunu belirleyen toplumsal ağırlıklı oyunların tiyatromuz; girmesiyle Brecht'in, P. Weiss'ın, Enzensberger'in, Kipphardt'ın, Piscator'un oyunları ard arda sahneleniyor. Zeliha Berksoy gibi Almanya'da Brecht'in Tiyatrosu Berliner Ensemble'de öğrenim gören sanatçılarımız, dramatik tiyatro anlayışını kıran bir anlayışı, epik oyunculuğu yerleştirmeye çalışıyorlar. Bu alanda İstanbul'da Genco Erkal'ın yönetiminde ki Dostlar Tiyatrosu'nun, Ankara'da Rutkay Aziz'in başı çekti Ankara Sanat Tiyatrosu'nun çalışmaları yol açıcı oluyor. Seksenli yılların sonuna doğru Roberto Ciulli'nin yönetiminde Theater an der Ruhr ile kurulan yapıcı ilişki, topluluğun Türkiye'ye yaptığı turneler ve kurduğu ilişkiler, Müge Gürman gibi genç sanatçılarla birlikte yapılan ortak çalışmalar, tiyatro da diyaloğu canlandırıyor. Sahneleme ve oyunculuk anlayışın ön planda olduğu, oyun metninin ikinci plana geçtiği ya da metnin sadece yönetmenin ve oyuncuların yaratıcılıklarını geliştirebilecekleri bir esin kaynağı olarak kullanıldığı bir anlayış, tiyatromuza yepyeni bir boyut getiriyor. Yönetmenin tiyatrosu, oyuncunun tiyatrosu, tiyatroda deneysellik, tiyatro­ da alımlama gibi kavramlar tartışılıyor. Yıllar yılı sürdürülen dramatik tiyatro ve altmışlı yıllardan bu yana moda olan epik tiyatro anlayışının sınırları kırılıyor, yeni arayışlar başlıyor. Bugün Türkiye'de Öteki Tiyatro başlığı altında çalışmalarını sürdüren çeşitli deneysel topluluklar bu arayışı gündeme getiriyorlar.

pe cy

a

Konuya Almanya açısından yaklaşacak olursak, kuşkusuz ki koşullar oldukça farklı. Köklü bir geçmişi olan Alman tiyatrosu­ nun Türk tiyatrosundan alabileceği, Türk tiyatrosunun kazanımına oranla kıyaslanamayacak denli kısıtlı. Bu nedenle de Almanya'da yapıcı bir diyaloğun kurulması doğrultusunda bir arayıştan sözedilemez. Tersine ilgisizlik ve umarsamazlık şaşırtıcı boyutlarda. Oysa günümüzde Almanya'da bir oyun yazarı bunalımı olduğunu gözönünde tutacak olursak, bizim yazarlarımızın oyunlarından en ilgi görebilecek olanların keşfedilmesi, yapıtlarının Almanca'ya çevrilip sahnelenmesi orası için de büyük bir kazanç olabilir. Bu bağlamda bir süredir üzerinde çalıştığım bir projeye, Almanya'daki tiyatrolara sunul­ mak üzere Türk oyun yazarlarının yapıtlarının çeşitli örneklerle tanıtan bir kataloğun yayınlanması ve bu çalışmaya bağlı olarak bir antolojinin hazırlanması projesine, henüz mali bir destek bulamadığımı vurgulamak isterim. Alman kuruluşlarının ilgisizliği, "Biz Alman Tiyatrosu'nun Türkiye'de yaygınlaştırılmasını destekleriz, tersi değil" görüşü, bence öte­ den beri tek yönlü bir biçimde süregelen katı "kültür ihracatı" anlayışının etkisini gösteriyor. (Oysa şu an Türkiye'de çağdaş Alman yazarlarının oyunlarını içeren bir antoloji projesini destekleyebilecek en az üç yayınevi bulabilirim.)

Ebert, Max Reinhardt anlayışı doğrultusunda bir oyuncu kuşağının yetişmesini sağlıyor ve onun katkıları sonucu 1949'da Devlet Tiyatrosu kuruluyor.

Diyalogda önemli olan siz-biz değil, birbirimize ne katacağımız. İletişimin üretici sonuçlara yol açabilmesi. Yukarda sözünü ettiğim proje örneği çalışmaların yanı sıra Türkçe'den Almanca'ya çeviri yapanların da desteklenmesi, çeviri ve araştırma ödüllerinin verilmesi hem Alman, hem de Türk kuruluşlarını yakından ilgilendiren konular. Bugün Türkiye'de Achternbusch, Tabori gibi en yeni yazarların yapıtları çevriliyor ve okuyucusunu bulabiliyor ama Almanya'da kimsenin ne Haldun Taner'den, ne de Murathan Mungan'dan haberi var. Alman tiyatrolarında Alman ve yabancı yazarlardan oynanan çağdaş oyunlara baktığımda, bunun gerçekten bir eksiklik olduğunu düşünüyorum. 2. Uygulama Sahneleme ve oyunculuk: Gene geçmişe dönelim. Türk tiyat­ rosunun kuruluşunda Alman tiyatrocularının payı çok büyük. Özellikle 1936'da Türkiye'ye gelerek savaş sonrasına değin kalan Carl Ebert'in bu alandaki çalışmaları yol açıcı oluyor. 56

Konuya Almanya açısından baktığımızda, Türk oyuncular ve yönetmenlerle olan ilişkileri, kendi tiyatroları açısından da bir kazanım olarak gören Theater an der Ruhr'un diyaloğa açık olan yaklaşımının olumlu bir istisna olduğu söylenebilir. Almanya'daki çeşitli Türk tiyatro gruplarının göçmen işçi kültürünün sınırlarını aşamamaları bunun en belirgin gösterge si değil mi? Bu sadece bu grupların yetersizliğinden mi kay­ naklanıyor, yoksa Almanya'da yabancılara karşı sürdürülen ayırımcı bir kültür politikasının da bunda payı var mı? Mehmet Ulusoy gibi, Genco Erkal gibi Fransa'da çalışmalar yapan uluslararası düzeydeki sanatçıların Almanya'da tanınmaması şaşırtıcı değil mi? Türkiye ile kurulabilecek kültürel ilişkiler, örneğin Alman yöne menlerin Türkiye'de oyun sahneleyerek yeni deneyimler kazanmaları, Alman tiyatrolarına en iyi oyuncularımızın ya da yönetmenlerimizin konuk olarak çağrılmaları, kültürlerarası etkileşimi geliştirebilecek ortak projeler, genç sanatçılara yöne lik ortak seminer, workshop vb. programlar, öyle sanıyorum ki, günümüzde özellikle izleyici açısından bunalımlar yaşayan Alman tiyatrosuna da kazanımlar sağlayabilir. 3. Eğitim Tiyatro eğitimi: Bugün gerek konservatuarlarda, gerek üniversitelerde sürdürülen tiyatro eğitiminin yeterli olmadığı açık. Bu Türkiye'nin genel eğitim sorunlarının bir uzantısı olarak değerlendirilebilir. Eğitimdeki tıkanmalar ister istemez sanat


itimini de etkiliyor. Bu açıdan Almanya ile sürdürülebilecek temli bir tiyatro eğitim politikası, sanatçıların yabancı dil öğrenmeleri, bursla dışarıya gönderilmeleri, Almanya'dan elmanların çağrılması vb. etkinlikler önem kazanıyor. Ancak öylesi bir yaklaşım, gerçek bir ilgi, merak ve öğrenme duygusunu içeriyor. Bizim neyimiz eksik ki ya da biz bize yeteriz düşüncesinin, bir şey kazandırabileceğini düşünmüyorum. Ritimde Tiyatro: Ankara'da Alman Kültür Merkezi'nin isteğiyle Prof. Dr. İnci San ile Tamer Levent'in öncülüğünde süredir sürdürülen eğitimde tiyatro ya da yaratıcı drama çalışmalarında gene Alman tiyatro eğitimi uzmanlarının payı çok büyük. Berlin Güzel Sanatlar Akademisi'nde çalışan Prof. Nickel'in Ankara ve İstanbul'da yaptığı workshoplar bu çalışmaların başlangıcını oluşturuyor. Okullara tiyatro hizmeti nasıl götürülebilir, tiyatrodan eğitimde nasıl yararlanılabilir vb. sorunların tartışıldığı ve çalışma programlarının düzenlendiği etkinlikler yapıcı bir işbirliğini gösteriyor.

1. Günümüzde tüm farklılıklara karşın her iki toplumu da yakından ilgilendiren ortak sorunlar var. Bunların en başında demokrasi karşıtı akımların, köktencilik, şovenizm, neonazi eğilimlerin giderek artması geliyor. Genç kuşağın bu eğilimlere kapılması nasıl engellenebilir? Eğitimde tiyatro çalışmalarının ve çocuklar ve gençler için yapılan tiyatronun bu tür ideolojik akımlara karşı direnebilmesi mümkün mü? Özellikle eğitimde tiyatro alanında geliştirilebilecek ortak çalışmaların önemi tiyatroyu bugün seçkin bir kesimin ilgi alanı olmaktan çıkarıyor ve ona toplumsal ve politik bir sorumluluk ve ileti yüklüyor. 2. Ayrılıklar Almanya'nın köklü, Türkiye'nin kısa bir tiyatro geçmişi olması, Almanya'da bir üstünlük, "biz bu sorunları çoktan aştık" gibi bir izlenim yaratmamalı. Alman tiyatrosu­ nun bugün varmış olduğu nokta, olumlu ve olumsuz yanlarıyla nesnel bir biçimde değerlendirildiğinde, böyle bir izlenimin ne denli yersiz olduğu ortaya çıkacaktır. Örneğin gerek dramaturgi, gerek tiyatro eleştirisi alanında yıllar yılı öncülük yapan Almanya'da bugün çözümlerin başgöstermesi, tiyatro­ nun medyayla sürekli bir rekabet içinde bir eğlence aracına dönüşmesi, müzikallerin yeniden rağbet kazanması, Doğu'daki tiyatroların, örneğin Brecht'in tiyatrosu Berliner Ensemble'in kimliğini bütünüyle yitirmesi, tiyatroların sadece ayrıcalıklı dar bir burjuva kesimine seslenmeleri vb. gelişmeler çok iç açıcı değil. Soruna bu açıdan bakıldığında çok gelişmiş bir toplumun, gelişmekte olan bir toplumdan öğrenebileceği ve esinlenebileceği çok şey olduğunu görüyoruz.

pe cy

a

İstanbul'da Ç.Y.D.D.'nin kentin kenar semtlerindeki okullara yaratıcı eğitim doğrultusunda hizmet götürme kapsamında düzenlenen çeşitli kurs ve seminerler, eğitimde tiyatro çalışmalarına yeni bir boyut getiriyor. Yöneticisi olduğum İ.Ü. amaturgi ve Tiyatro Eleştirmenliği Bölümü'nün iki yıldır Kasımpaşa ve Cihangir'de sürdürdüğü çalışmalarda, gene man uzmanların payı var. Örneğin bu tür çalışmaları proje taslağı kapsamında gündeme getirerek çalışmaların ilk adımını atan çocuk yazını ve tiyatrosu uzmanı Prof. Dr. Dahrendorf'un isteği büyük oldu.

olguları ve sorunları toparlayacak olursak, şöyle bir sonuç çıkıyor ortaya: iki ülke arasında diyalogdan söz etmeye pek olanak yok. Ancak tek yönlü bir etkiden. Alman tiyatrosunun Türk tiyatrosu üzerindeki etkilerinden sözedilebilir. iki toplumun yapısı ve sorunları farklı olduğuna göre, bunun zaman içinde değişmesi ve yeni bir boyut kazanması mümkün mü? Belki. Ama bunun için temel sorunların ve engellerin bi­ lincinde olmak gerekiyor. Bunu kısaca belirtmeye çalışacağım:

Konuya gene Almanya açısından bakacak olursak, önemli bir nokta üzerinde durmamız gerekir. Almanya'da yeni kuşağı tiyatroya kazandırmak amacıyla sistemli bir biçimde sürdürülen eğitimde tiyatro çalışmaları çok önemli bir rol oynuyor. O dar ki hemen hemen her tiyatronun tiyatroyla okullar asındaki işbirliğini sağlayan kadrolu bir tiyatro eğitimi manı var. Bu tür çalışmalarda medya ve komputer kültürüyle yetişen bir gençliğin tiyatroya ilgisizliğini aşma kaygısı ağır basıyor. Oysa bizde durum çok ama çok farklı. Otoriter bir eğitim sisteminin altında ezilen çocuklar için eğitimde tiyatro çalışmaları neredeyse varoluşsal bir önem kazanıyor. Üniversitelerin ya da sivil kitle örgütlerinin yönetimde hiçbir maddi destek olmaksızın binbir güçlük ve veriyle sürdürülebilen bu tür programlara gösterilen ilgi anılmaz yoğunlukta. Bu nedenle Türk ve Alman tiyatro eğitimcilerini bir araya getiren programlar ve karşılıklı düşünce deneyim alışverişi, yalnız Türk değil Alman eğitimcilerin de yepyeni bakış açıları elde etmelerini ve yeni deneyimler kazanmalarını sağlayabilir. Ayrıca Almanya'daki Türk çocuklarına yönelik ortak programların hazırlanması, okullar arası değiş tokuş programlarının düzenlenmesi vb. etkinlikler gerek Almanya'daki, gerek Türkiye'deki okulları da saran köktendineğilimlerin azalmasına yol açabileceği gibi, Almanya'da giderek yoğunlaşan yabancı düşmanlığı, ırkçılık vb. gibi sorunların da çözümünde yardımcı olabilir. Soruna eğitim politikası ısından baktığımda eğitimde tiyatro alanındaki kültürel ikilerin henüz çok yetersiz olduğunu düşünüyorum.

3. Almanya'nın Türkiye'yi tek yönlü bir bakışla insan hakları ve göçmen işçi sorunları çerçevesi içinde tanıması diyalogu engelleyen önemli bir etken. O kadar ki Almanya'da Türk tiyat-rosundan sözettiğinizde, akla ilk gelen sadece kendi içine kapalı küçük gruplardan oluşan göçmen işçi tiyatroları. Türkiye'de çok renkli bir kültür ve sanat ortamının olduğu pek bilinmiyor... 4. Türk tiyatrosu eksiklerinin bilincinde olmalı ve bunları aşabilmek için, bilinçli bir kültür politikası izleyebilmeli. Almanya ile ilişkiler açısından şimdiye değin yapılanlar azımsanamayacak denli çok, ancak gene de yeterli değil. Toplumumuzun birçok alanında olduğu gibi, tiyatroda da etki-sini gösteren özeleştiri yoksunluğu ve aşağılık duygusu, aşılması gereken büyük engelleri oluşturuyorlar. Diyaloğun ilk adımı özeleştiriyse, ikinci adımı da kuşkusuz eleştiri. Türk tiyatrosuyla uğraşanların hem kendi eksiklerinin ve engellerinin bi­ lincinde olmaları, hem de Almanya'daki gelişmeleri de eleştirel bir açıdan izleyip değerlendirebilmeleri gerekiyor. Ancak böyle­ si bilinçli yaklaşım sonucu sağlıklı bir diyaloğun kurulması düşünülebilir

değerlendirme ve sonuç: Ana çizgileriyle vermeye çalıştığım 57


İNCELEME

ALMAN TİYATROSU VE DRAMATURG Sibel

Arslan

ve provaları eleştirel gözle izler. 3—İzleyici dramaturgisi: Gösterimle izleyici arasında aracı konu munda olan dramaturg, oyunun dünyasını ve sahnelendiği çağla olan ilişkisini program dergisi yoluyla izleyiciye iletir, söyleşiler, paneller düzenler. Günümüz Alman tiyatrosunda dramaturg bu işlevlerin dışında aylık oyun düzeninin planlanmasında, oyunların kadrosunun oluşumunda, yönetmen ve oyuncu seçiminde tiyatro yöneti­ minde yer alır. Kendisini hiçbir zaman dramaturg olarak nitelendirmeyen Ot Brahm dramaturgi ile tiyatro yöneticiliği arasındaki ilişkide varlığını göstermiştir. Schnitzler, Hauptmann ve İbsen'in oyun larıyla çağdaş tiyatro yazınındaki gerçekliğin propagandasını yapan Brahm, Deutsches Theater'ın yöneticiliğine geldiğinde başrejisör Lessing'le çalışmıştır. Max Reinhardt dramaturgisinde de önce repertuar ele alınarak, Strindberg, Maeterlinck, Wilde, Hoffmanstahl, Wedekind, antirealist oyunlar ve 19. yüzyılda göz ardı edilen Shakespeare komedileri repertuara katılmıştır. Alman tiyatrosu Max Reinhardt'la birlikte yönetmeni tiyatro üretiminin odak noktasına yerleştirir. Reinhardt, metin seçim metin üzerinde çalışma gibi dramaturgi çalışmalarını da kendi üstlenirdi. Tiyatrosundaki dramaturgların işlevi basın ve halk ilişkilerden oluşuyordu. Bu dönemde bazı yönetmenler dramaturgun sahneleme sürecinde yer almasına açıkça karşı çıkarken, bazıları da bu dramaturgi çalışmalarını reji çalışmaları içinde eritiyorlardı. 20. yüzyılın başında yönetmen tiyatrosunun ortaya çıkmasıyla birlikte bu mesleğin etkinlik alanı da kuramsal çalışmalardan sahneleme çalışmalarına doğru kayarak genişledi. Alman tiyat rolarında, kapısında dramaturgi yazan bürolar tiyatrolarda kendini göstermeye başladı.

a

Dramaturgi, özellikle son yıllarda ülkemizde tiyatrodaki yeri ve işlevi tartışılan, yazılara ve panellere konu olan, çağdaş tiyatro­ nun vazgeçilmez bir öğesi. Türk tiyatrosunda dramaturgi ve dramaturg kavramları Tiyatro Dergisi'nin geçen sayısında dramaturglar tarafından irdelendi. Bu yazıda ise dramaturginin büyük önem taşıdığı Alman tiyatrosundaki gelişimi ve kısa tarihçesi söz konusu edilecek.

pe

cy

Bilindiği gibi Aristoteles'in, tragedya kuramını, karakter oyu­ nunu, üç birlik kuralını, mimesis ve katharsis kavramlarını ele aldığı "Poetika" adlı yapıtı kuramsal batı dramaturgisinin temelini oluşturmaktadır. Almanya'da dramaturgluk mesleğinin kökeni 18. yüzyıla, aydınlanma çağına dek uzanır. Tiyatronun pedagojik ve etik bir kurum olarak varlığını sürdürdüğü bu dönemde, bu meslek önce prenslikler, sonra da devlet ve belediye tarafından desteklenen tiyatrolarda kendini göstermeye başlamıştır. Tiyatro tarihçileri tarafından ilk dramaturg olarak nitelendirilen Lessing, 1767 yılında yazdığı "Hamburg Dramaturgisi" adlı yapıtıyla bu mesleğin kapsamını belirlerken aynı zamanda Hamburg Devlet Tiyatrosu'nda yaptığı çalışmalarla bunun uygulamadaki örneğini de verir. Lessing'e göre dramaturgi, oyunların iç yasalarını, ana kurallarını, yapısını ve estetiğini ortaya çıkaran tiyatro sanatı bilimidir. "Hamburg Dramaturgisi"nde formüle ettiği şekliyle "dramaturgi sahnele­ nen oyunların eleştirel raporlarını içermeli ve hem yazarın, hem de oyuncunun sanatının her adımına eşlik etmelidir." Bu yapıt dramaturgiyi hem oyunların etkileme biçimleri ve tiyatro gösteriminin eleştirel yansıması olarak hem de izleyici için yapılan dram ve tiyatro sanatının yorumlanması olarak ele alıyordu. Aslında daha sonra Alman tiyatrosunda gitgide kurumsallaşan dramaturginin neredeyse tüm işlevleri "Hamburg Dramaturgisi"nde toplanmıştır. Tiyatro tarihçisi Henning Rischbieter'e göre dramaturgun etkinlik alanı üç bölümde toplanır: 1-Repertuar dramaturgisi: Tiyatro yazınını iyi bilen dramaturg, çağdaş yapıtları da izler ve genel sanat yönetmeniyle rejisöre dramaturjik bütünlük oluşturacak şekilde oynanabilecek oyunları önerir. 2-Üretim dramaturgisi: Rejisörle birlikte bir oyun metninin (yazınsal, tarihsel, toplumsal) oluşum bütünlüğünü ortaya çıkarır, güncel olayları, sorunları belirler, bu doğrultuda yeni çeşitlemeler geliştirir, metnin eldeki çevirilerini gözden geçirir 58

1903 yılında Almanya'da 180 tiyatro 43 dramaturg görev yapıyordu. 1966'da 173 tiyatroda 193 dramaturg, 1978'de özel ve ödenekli tiyatrolarda 272 dramaturg bulunuyordu. 1986 yılında Batı Almanya'daki tiyatrolarda çalışan dramaturg sayısı 450. Bunlardan 200 dramaturg, aynı zamanda yönet­ men, yönetici ya da genel sanat yönetmeni yardımcısı olarak çalışıyordu. Weimar Cumhuriyeti'nin sonuna doğru yayımlan. "Dramaturglar" (1927) adlı yazısında Herbert Ihering, dramaturgiyi şöyle tanımlar: "Dramaturgi, karmaşık tiyatro olgusunun içine girebilme, daha metni okurken tüm kişileri ve


pe

cy

a

Akkehardt Schall "ร รง Asker" oyununda (Berliner Ensemble)


rolarda dramaturgların işlevi oyun okumakla, büro işleriyle ve program dergisi hazırlamakla kısıtlanmıştı. Sahneleme sürecinde hemen hemen hiç etkileri yoktu. Ancak bu durum Brecht'in Berliner Ensemble'deki çalışma biçimiyle birlikte değişti. Böylece kişisel olarak dramaturglar değil, oyun met­ niyle sahneleme süreci arasındaki çözümlemeci ve yaratıcı çalışmalar ve bundan kaynaklanarak tiyatronun estetik araçlarıyla etkiyi artırma çabalarını kapsayan dramaturji çalışmaları önem kazanmaya başladı. Tiyatroda üretim sürecine tarihsel, siyasal, estetik bilinç kazandırma Brecht'in çabalarıyla gerçekleştirildi ve bu aynı zamanda 70'li yıllarda üretim dramaturgisi olarak adlandırılan çalışmanın çekirdeğini oluşturdu. Dramaturgi ve dramaturjik kavramları Brecht'in yazılarında pek yer almıyordu, bunun nedeni onun dram ve dramatik kavramlarına karşı çıkmasıydı. Brecht bu kavramlar yerine "oyun yapısı" demeyi yeğliyordu. Batı Almanya'da hiçbir tiyatroda Brecht'in çalışmalarından yo çıkılarak tiyatro üretiminin dramaturjik bilinci, siyasal ve esteti işlev bilinci, Berlin'deki Schaubühne'nin ilk yıllarında olduğu gibi pratiğe aktarılmadı. Schaubühne'de dramaturg Botho Strauss ile yönetmen Peter Stein'in çalışmaları üretim dramaturgisinin tam anlamıyla hayata geçirildiği örneklerdi. Almanya'daki büyük tiyatrolar 70'li yıllardan itibaren bu örnek lerden yola çıkarak çalışmalarını yönlendirdiler, artık metin üzerinde yapılan oyun dramaturgisi de kurumsallaşmıştı. Dramaturgun genel sanat yönetmeniyle birlikte tiyatronun yönetiminde söz sahibi olmasıyla birlikte etkinlik alanı da genişledi, izleyiciye yönelik oyun tanıtımı, ilân vb. halkla ilişkiler çalışmaları da dramaturgun çalışma alanındaki yerini aldı. Bugün Alman tiyatrolarında üretim dramaturgisi konusunda uzmanlaşmanın doğurduğu sakıncalar üzerinde duruluyor. Dramaturjik alanda bir işbölümü olarak ele alınan üretim dramaturgisinin tiyatronun bütününden kopma tehlikesini ve riski ni barındırdığına dikkat çekiliyor. Ayrıca dramaturgiyle basın ve halkla ilişkilerin birbirinden ayrılarak bu alanda da uzmanlaşmaya gidilmesinin sakıncaları dile getirilerek dramaturgiden bağımsız çalışan basın ve halkla ilişkilerin izleyici sayısında düşüşe neden olacağı üzerinde duruluyor. Bütün bunları ülkemizle karşılaştırdığımızda, daha ne işe yaradığını ya da gerekli olup olmadığını yönetmenler ve oyun cular tarafından tartışılan bu kurumun ancak uzak bir gelecek te olması gereken tüm bu işlevlerine kavuşabileceğini düşünmek bile iyimserlik gibi geliyor

pe

cy a

olayları sahne üzerinde görebilme, izleyicinin göstereceği tep­ kiyi saptayabilme, basının oyuna nasıl yaklaşacağını sezebilme, hazırlıkları yönlendirebilirle sanatıdır. Dramuturgi bir oyunu keşfetme ve oyunu ortaya çıkaracak oyuncuları seçebilmekten, basına sunmaya dek uzanan bir yeti işidir" Yönetmen Leopold Jessner 1932 yılında yönetmen ve dra­ maturglara yönelik olarak kurduğu "Collegium Dramaturgicum" adlı derneğin açılışında yaptığı konuşmada: "Dramaturgiden söz ettiğimizde metin üzerinde çalışma, dra­ matik yapının karakterlerini ve olay örgüsünü ortaya çıkarma ve anlaşılır kılma çabasını anlıyoruz. Eğer bu dramaturjik biçim bir anlam kazanmak, hayat bulmak istiyorsa, irrasyonel olanı, duygusal alanı da kapsamalıdır. Böylelikle dramatik yapıt bize hayat verir. Bu alanda dramturgi tiyat-royu bugünkü yaşamımızın bütünlüğü içinde dünyayı kavrayacak hale getirir." Nazi döneminde sanatın her alanında olduğu gibi tiyatroda da repertuar sınırlanıyordu, yeni oyunlar sansürleniyor, yeniden düzenleniyor, yasaklanıyor, yönlendiriliyordu. Bu dönemde ti­ yatrolarda yalnızca naturalist oyunlar sergileniyordu, dışavu­ rumcu, eleştirel—analitik oyunlar repertuara giremiyordu. Hauptmann'ın erken dönem naturalist oyunlarından Wedekind ve Strindberg'e kadar modern tiyatro oyunları yasaklanmıştı. Yani Reich dramaturgisi aynı zamanda yasaklama dramaturgisiydi. Almanca konuşulan diğer ülkelerdeki birkaç tiyatroda, özellikle Zürih Schauspielhaus'ta Reich dramaturgisine karşı çalışmalar yapılıyordu. Zürih'te Wilder, Giraudoux, Sartre, Camus, Lorca, Eliot, T. Williams, Arthur Miller'in oyunları ilk kez Almanca olarak sahnelendi. 1941-1947 yılları arasında dört Brecht oyunu bu tiyatroda sahnelendi. Bu dönemde tiyatronun dramatrgu olan Kurt Hirschfeld'e göre dramaturgun işi oyun metinlerinin yazınsal değerini değil, metnin teatral olanaklarını sınamaktır. Dramaturgun seçtiği oyunu, repertuarın asıl sorum­ lusu olan genel sanat yönetmenine kabul ettirmesi, onu etki­ leyen yönetmen ve oyuncular yüzünden, oyun bulmaktan daha güçtür. Dramaturg, yönetmenin ve oyuncuların repertuar diretmesiyle savaşarak dramaturjik açıdan temellendirilebilir. Üretim dramaturgisi Alman tiyatrolarında 60'lı yıllara değin yalnızca biçimsel olarak vardı, yani ara sıra provalara giren ve izlenimlerini yönetmenle paylaşan biri olarak. Günter Skopnik 1964'te yazdığı "Günışığında Tiyatro" adlı kitabında bu olguyu şöyle dile getiriyor: "Bugün bir metnin belirli bir sahnelemeye yönelik dramaturgi çalışması yönetmenin inisiyatifinde olan bir işlev olarak algılanıyor". Alman tiyatrolarında 50'li yıllarda genel sanat yönetmeninin ağırlığı belirgin biçimde hissediliyordu. Bu dönemde bazı tiyat­

60


BAKIŞ

TÜRKİYE'DE ÇOCUK TİYATROSU ATILIMI VE ASSİTEJ'İN ROLÜ Hasan

Erkek

miştir. Amaçları, ASSİTEJ Dünya Merkezi ile koşut olmakla beraber daha alçakgönüllü, etkinlik alanı daha dar, kuruluş tarihinin yeni olmasından dolayı da gerçekleştirdiği etkinlikler doğal olarak daha azdır. ASSİTEJ Türkiye Merkezi, Türkiye'de, artık gerçekleşmesi gereken bir Çocuk ve Gençlik Tiyatrosu atılımı için hedefini yükseltmeli, etkinlik alanını genişletmeli ve gerçekleştireceği etkinliklerle bu konuda üzerine düşen görevi yerine getirme­ lidir.

pe cy

a

Başlangıcı ve Bugünkü Genel Durumu Cumhuriyet Türkiyesi'nde, çocuk tiyatrosu çalışmalarının başlaması 1930'lu yıllara dayanır. Türk Tiyatrosuna yönetmen, oyuncu ve yönetici olarak büyük katkılarda bulunmuş olan büyük tiyatro adamı Muhsin Ertuğrul (1892-1979) 1934 yılında dayetler Birliği'ne gitmiş, Moskova Çocuk Tiyatrosu yöneticisi talia Satz ile tanışmış ve orada incelemelerde bulunmuştur, Yurda döndükten sonra, inceleme sonuçlarını gazetelerde yayımlamış, bir anlamda bir kamuoyu desteği oluşturmuştur. Bununla yetinilmemiş dünyada çocuk tiyatrosunu ilk başlatan gelenler arasında yer alan Almanya ve Amerika'daki alanla ilgili 1 aşamalar da değerlendirilmiştir. Bu ön çalışmalardan sonra, Türkiye'de, iyi bir çocuk tiyatrosunun kurulması için gerekli ön hazırlıklara girişilmiştir.

çocuk tiyatrosu temsili 1 Ekim 1935 yılında verildiği halde, 70'lerin sonuna kadar gerek nitelik gerekse nicelik açısından istenen düzeye ulaşamamıştır.2 "İstenen düzey'le anlatılmaya şılan, çocuk tiyatrosunun sahip olması gereken nitelikte nası ve yeterince yaygınlaşmasıdır. 1980'li yıllardan sonra ise ellikle büyük kentlerde çocuk tiyatrolarının sayısında artış denmiştir. Sayısal artışın bundan sonra da süreceği, günkü durum değerlendirildiğinde anlaşılmaktadır. Bu tenle bu makalenin konusunu, nitelik açısından bir atılım imanın yollarının araştırılması ve bu olası atılım da ASSİTEJ'in üstlenebileceği rol oluşturacaktır. ASSİTEJ ASSİTEJ (Uluslararası Çocuk ve Gençlik Tiyatroları Birliği), uluslararası bir örgüt olarak 1965 yılında kurulmuştur, kuruluşunda, tiyatro sanatının insanlar için evrensel bir sanat uğu, bütün dünyada halk kitleleri arasında etkili bağlar durulabileceği düşüncesinden hareket edilmiş, tiyatronun, uğun ve gençliğin eğitimindeki rolünün önemi üzerinde kurulmuştur.3 Temel amacı çocuklar ve gençler için sanatsal düzeyi yüksek n bir tiyatronun oluşmasını ve gelişmesini sağlamak olan ASSİTEJ'in Türkiye Merkezi (Birliği) ise 1989 yılında kurulabil-

Sorunlar ve Çözüm Önerileri Çocuk tiyatrosuna çocuklar ve ebeveynlerce gösterilen ilgiye rağmen, onlara layık bir tiyatronun yeterince gerçekleştirilme­ miş olmasının nedenleri çeşitlidir. Söz konusu nedenlerin oluşturduğu engellerin birçoğu çözülebilecek niteliktedir. Çözüm önerilerine geçmeden önce söz konusu engellerin sap­ tanması gerekir. Nitelikli bir çocuk tiyatrosunun oluşması için ortadan kaldırılması gereken engeller bile tam olarak saptana­ mamış ya da önem sırasına konamamıştır. Kuramsal Tartışmaların Etkisizliği Sorunu Çocuk tiyatrosunun sorunlarının yeterince tartışılmamış olması bile arzu edilen bir Çocuk tiyatrosunun oluşması önünde önemli bir engel oluşturmaktadır.

Alanın uzmanları ya da "yan uğraş" olarak çocuk tiyatrosuyla ilgilenen kişiler, konunun önemi nedeniyle bir araya gelip tartışmışlardır. Bu tartışmaları değerlendirdiğimizde şu sonuçlara varabiliriz. - Tartışmalar "çok genel" kalmakta, Çocuk tiyatrosuyla ilgili tek tek öğeler ele alınıp çözüm önerileri sunulmamaktadır. - Tartışmalar, genellikle bilimsellikten uzak, nahif, çoğu kez de deneyimlerden ibarettir. Dayanılan kaynak belirtilmemekte, çözüm önerilerinde çoğu kez duygusal davranılmaktadır. - Tartışmalar, araya yıllar girmesine rağmen birbirinin tekrarı 61


a

ilgili olan bilimsel yayın azlığı, kitle iletişim araçlarıyla gerekli programların hazırlanmayışı ve çocuk oyunlarıyla ilgili eleştiri­ lerin gazete ve dergilerde yeterince yer almayışıdır.

pe cy

gibi olmakta, birikimlerden yararlanamamakta, böylece kuram­ sal anlamda bile neredeyse hiç yol alınamamaktadır. "... Çocuk tiyatrosu üzerine yıllarca konuştuk. Bundan yirmi yıl önce, yine bu sahnede, yine bu masalarda, yine böyle arkadaşlarımızla birçok şeyler söyledik. Teybe alındı ve kondu bir kenara. Sonra birkaç yıl önceki notlarımı çıkardım, orada söyledim. Kitap yapıldı. Bir kenara kondu. Bugün çağrıldım. 4 Yine aynı notlarımı getirdim"

"... çocuk tiyatrosu ile ilgili bugüne kadar yapılan panel, sem­ pozyum ve açık oturumlarda dile gelen sorunlar hemen hemen bunlardı. 25 yıldır hep bunlar konuşuldu"5

- Tartışmalara katılan kişilerin alanlarının oluşturduğu yelpaze yeterince geniş olamamakta, bu nedenle konu yeterince ve her açıdan aydınlatılmaktan yoksun kalmaktadır. Yapılacak panel, seminer ve konferanslarda artık genel sorun­ lar üzerinde durmanın ötesine geçilmelidir. Her toplantı için spesifik başlıklar seçilmeli, konu ile ilgili yurt çapında alanında yetkinliğiyle tanınmış kişiler çağrılmalı, belirlenen konudaki (dil, dekor, kostüm, müzik, tasarım, oyunculuk vb.) sorunlar masaya yatırılmalı ve somut çözümler ortaya konulmalıdır. Önerilen çözümler iletişim araçlarıyla yaygınlaştırılmalı, ilgili olan çocuk tiyatrosu sanatçı ve yapımcılarının yararına sunul­ malıdır. Çocuk tiyatrosuyla ilgili sorunların saptanması ve çözüm yol­ larının aranması bakımından eksik olan bir etkinlik de konuyla 62

ASSİTEJ'in çocuk tiyatrosuna yönelik olan ve periyodik olarak çıkaracağı bir dergi ya da bültende çocuk tiyatrosu konusunda tartışmalara yer verilebilir, eleştiriler yayımlanabilir. Böylece, konu, yılda bir kez tartışılmaktan ve düşülen tekrar tartışmalı dan kurtarılıp canlandırılabilir. Söz konusu dergi, bülten, gazete... sayesinde oyunların niteliği yükselecektir. Tiyatro oyunlarının reklâm gelirleri ile Kültür Bakanlığı ve Milli Eğitim Bakanlığının dergiyi alması dergiyi finanse etmeye yetecektir Nitelikli Metinlerin Azlığı Sorunu Türkiye'deki çocuk tiyatrosu yazarlığında aşılamamış önemli sorunlar vardır. Bunların başında yazarlıkta başvurulabilecek kaynakların kullanıma sokulmamış olması gelmektedir. Türkiye'deki çocuk oyunu yazarlığının yetkin bir geleneği yok tur. Ama edebiyatı küçümsenemeyecek bir ülkedir Türkiye. Çocuk edebiyatı küçümsenmemelidir. Çocuk oyunları edebiyen tan farklı özellikler taşır ama bu iki alan birbirinden büsbütün kopuk değildir. Çocuk oyunları yazılırken çocuk öykülerinden masallardan doğrudan ya da dolaylı olarak yararlanılabilir. 5c konusu anlatısal metinler, görsel yanı da ağır basacak olan dra matik metinler haline getirilebilir. Hiç değilse şiirsel özellikler taşıyan sözel dillerinden yararlanılabilir. Tabii bu çalışmalar de pedagog, sosyolog vb. uzmanların gözetiminde yapılmalıdır. Örneğin masallar, "dilden dile anlatıla anlatıla değişikliğe uğramış, içleri boşalmış ya da bugünün sorunlarına karşılık ol mayacak hale dönüşmüşlerdir. Bu nedenle masallar olduklar


bi oyunlaştırılıp sahnelenemez"6. Söz konusu kaynaklardan ayarlama yapılırken güçlü bir dramaturjik çalışmayla doğru, güzel ve yetkin metinler oluşturulabilir. Çoocuk oyunları alanındaki metin eksikliğinin giderilmesi konusunda bazı kurum ve kuruluşlar yarışmalar düzenlemektedir. Ama bunların çoğu reklâm amaçlı yapılmaktadır. Düzenlenen yarışmalar iyi niyetli bir çabayla düzenlenmiş olsa bile amacına ulaşamamaktadır. Ayrılan ödül miktarları düşük tutulmakta, jüri üyelerinin giderleri yeterince karşılanmamaktadır. Oluşturulan jüri üyeleri de alanlarının en yetkin kişileri damayabilmekte, bu da tartışmalara neden olmakta ya da ödül alan yapıtlara kuşkuyla bakılmasına yol açmaktadır, Böylece yarışmanın sonucu, amacı boşa çıkarabilmektedir, Nazara ya da yapıta yarar yerine zarar verebilmekte, Amaçlanan çocuk tiyatrosu atılımı bağlanabilmektedir.

Çocuk Seyircilerin Yaş Grubu Sorunu Türkiye'de etkinlikte bulunan çocuk tiyatrolarının çözmekte geciktiği önemli sorunlardan biri de yöneldikleri seyirci çocuk­ ların "yaş grubu" sorunudur. Seyirci çocuklar, yetişkin seyirci­ den farklı olmakla kalmıyor, kendi aralarında da yaşlarına göre farklılıklar gösteriyorlar. Bu farklılık algılama, kavrama, hoşlanma, tepki verme düzeylerinde karşımıza çıkıyor. Çocuğun bulunduğu yaş, onun beden, duygusal, düşünme ve düşleme8 özellikleri üzerinde etkili oluyor. Oyun, (yapım) bu özellikler göz önünde tutularak hazırlanırsa, çocuk seyirciye ulaşma ve onu etkileme daha kolay olacaktır. Uzmanlar yaş grubunun dikkate alınması konusunda görüş birliği içinde olmakla birlikte gruplanmada ayrılıklara düşmekte­ dirler.9 Yapımın belli bir yaş grubuna göre hazırlanması, yapımı hazırlayan Çocuk Tiyatrosu sanatçılarının da işini kolaylaştıracaktır. ASSİTEJ'in belirleyici olduğu ve uzmanlardan oluşan bir "Bilirkişi Kurulu", broşürlerinde ve afişlerinde, oyunların yönelik olduğu yaş grubunun belirtilmesini zorunlu kılabilir. Gerek yapım sorumluları gerekse bilinçlenmekte olan anne babalar, uygun oyunu seçmelerinde çocuklarına yardımcı olabilirler.

cy a

ASSİTEJ bu konuda da öncü ve işlevli bir görev yüklenebilir. Yarışma düzenlemek isteyen kurumlarla işbirliğine gidebilir, Bunlardan gücü az olanların gücünü birleştirebilir, daha da önemlisi o kuruluşlara düzenledikleri yarışma için, yalnızca temci göndermekle kalmayıp üzerinde tartışma olamayacak genişlikte ve yetkinlikte birer jüri de önerebilir. Bu da hem atılımı arttırabilir, hem de ödül alan oyunların değerlendirilmesini, yazarların bu yolla teşvik edilmesini, öylece bir dinamizim yaratılmasını sağlayabilir.

yapan kurumlar için vergi indirimine gidilmesi gibi teşvikler konusunda yasal düzenlemeler yapılmalıdır.

pe

Uygun Salonların Olmayışı Sorunu Türkiye'de, seyircisiyle buluşacak ve etkili olan bir Çocuk tiyatrosunun önündeki büyük engellerden biri de kuşkusuz salonsuzluktur. Yalnızca çocuk oyunları için yapılan salon yok gibidir. Oyunlar, genellikle sinemelarda, film seansları başlamadan, sabahın erken saatlerinde oynanmaktadır, Bunlardan başka düğün salonları, bankaların dönüştürülmüş konferans salonları ya da yetişkinler için yapılan tiyatro salonları bu iş için kullanılmaktadır. Söz konusu mekânların bazıları karanlık, soğuk, donuk, iç karartıcı bir atmosfere sahiptir. Salonların çoğu, sahne oyunu öncesinde çocukların zevk alarak endi aralarında da oyun oynayabilecekleri, gezebilecekleri... Alanlardan yoksundurlar. Oysa yalnız oyunun değil mekânın da çocuklar için önemi büyüktür. ... çocuklar, tiyatroya ilişkin durumları, genelliği içinde algılardır. Örneğin onlar için, tiyatro salonu, oyun, oyuncular, roller, tiyatro girişi ya da çıkışı birbirinden ayrı şeyler değildir."7 ocuklar, tiyatroya, büyülü bir atmosferi olan "Harikalar Ülkerine" gelir gibi gelmelidirler. Salonun sahnesi, oturma yerleri, giriş ve çıkışları çocukların ölçülerine ve algılarına uygun olmalıdır. Bu konuda ASSİTEJ gerekli kurum ve kuruluşlarla işbirliği yapmalı, çocuk tiyatroları için plan ve projeler hazırlamalıdır. Çocuk tiyatrosu salonu açacak olan kurumlara bu planlar bunulmalıdır. Ayrıca Kültür Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı gibi bakanlıklar, çocuk tiyatroları için verecekleri maddi destek yerine salon yapmaya hız vermeli, bu salonlar özel çocuk tiyatrolarının yararına sunulmalıdır. İş Merkezi vb. binalara garaj ve sığınak gibi salon da yapma zorunluluğu getirilmeli, salon

Oyun yazılırken "belli bir yaş grubu" göz önünde tutulmamışsa bile önerilen "Bilirkişi kurulu" metni okuyarak ya da provaları seyrederek, seyretmelerinde sakınca olan çocukların yaşlarını belirtip, bu yaş grubunun afişlere, ilanlara ve broşürlere yansıtılmasını sağlayabilirler. Ayrıca yapım, hangi yaş çocukları için hazırlanıyorsa o yaş grubunda yer alan çocuklardan ayrı sosyo ekonomik-kültürel düzeylere sahip olanlar provalara çağrılabilirler. Çocukların olumlu ya da olumsuz tepkileri göz önünde tutularak oyunun yetkinleşmesi de sağlanabilir. İşlev Tartışmalarından Olumlu Sonuçlara Ulaşılamaması Sorunu Cumhuriyet Dönemi'nde yayıldığı süre 61 yılı bulmasına rağmen çocuk tiyatrosunun işlevi konusundaki tartışmalar sürmektedir. Gerçi bu tartışmaların sürmesini olumlu bir çaba olarak değerlendirmek gerekir. Daha kötüsü, bunun hiç tartışılmaması hatta işlevsiz olduğu görüşünün pekişmesi olur­ du. Yalnız Türkiye'de değil dünyanın başka ülkelerinde de çocuk tiyatrosunun, daha da genelleştirirsek, sanatın işlevinin tartışılması, bu tartışmaların sürekli ve diri tutulması ona umut bağlanması bakımından olumlu bir puandır. Türkiye'de çocuk tiyatrosunun işlevleri olarak aşağıdaki görüşler ileri sürülmüştür. - Eğlendirme, hoşça vakit geçirtme - Eleştirme, uyandırma, bilinçlendirme - Eğitme - Öğretme - Yarının tiyatro seyircisini yetiştirme 63


cy a

pe

Bu işlevlerin bazılarının birbirleriyle karşıtlık oluşturduğu bir gerçektir. Örneğin büyüklerin sözünü dinleyip kalıplaşmış ve içleri boşalmış geleneksel değerler doğrultusunda toplumla uyum içinde yaşama konusunda çocuk tiyatrosuna yüklenen işlevle, başka bir işlev olan çocuğun bilinçlendirilmesi, eleştirel bakma vb. yaklaşımları uyuşturmak her zaman kolay olama­ maktadır.

Ama yine de bu işlevlerin birçoğu bir arada ve uyum içinde, çocuk oyunlarına yüklenebilir. Yapımlar, söz konusu işlevlerin birden fazlasını (eğlendirme, estetik haz verme, hoşça vakit geçirme, özgür ama başkalarının haklarına saygılı bir birey olarak eğitme, yarının seyircsi olan çocuğu yetiştirme) yerine getirecek biçimde hazırlanabilir. Yeter ki yetkin ve etkili yapımlar hazırlamak için gerekli özen ve çaba gösterilsin. Türkiye'deki çocuk tiyatrolarının en nitelikli olanlarından ve en uzun soluklusu olan ANADOLU ÇOCUK OYUNLARI KOLU (AÇOK), bu işlevlerden birden fazlasını gerçekleştirmeyi kendine amaç edinerek örnek oluşturmaktadır. "AÇOK, geleceğin tiyatro seyircisini oluşturmayı ilk amaç edin­ miştir kendisine. Çocuk ruhunu umut ve sevinçle beslemek ister. Yarının büyüklerine, yarını kurmanın tadını taşır onlara; kaderci olmayan, savaşçı olmayan, insansever, ilerici özlerle 64

ulaşmaya

çalışır.10

Türkiye'deki çocuk tiyatrosunun tarihi içinde, zaman zaman çocuk tiyatrosundaki bu işlev konusu gereğinden fazla önemsenmiş, işlev tiyatronun önüne geçmiştir. Daha doğrusu tiyatro başka disiplinlerin (Özellikle ahlâkın ve politikanın) hizmetine girmiştir. Çocuk tiyatrosuna yüklenen eğiticilik sorumluluğu okullarda verilen eğitimle koşutluk içinde olmuştur hep. Çocuk tiyatro­ sunda neredeyse okulun başaramadığı eğiticiliği gerçekleştirmesi ya da onun eksik kalan yanını tamamlaması beklenmiştir. Böylece de çocuk tiyatrosu tek ve çatık kaşlı bir işlevle sınırlı tutulmuştur. Çocuklara tiyatro aracılığıyla yalnızca söz dinlemesi, sabırlı ve çalışkan olması, büyüklerinin her dediğini yapması, geleneklere saygılı olması, yurdunu, bayrağını, milletini sevmesi benimsetilmeye çalışılmıştır. Çocuk tiyatrosundan beklenen bu eğiticilik anlayışı zaman zaman eleştirilere de hedef olmuştur. Çünkü söz konusu eğitim, okullarda verilen, ahlâki yönü ağır basan ve zaten okullar için de eleştirilmeye başlayan bir eğitim anlayışıdır. Çocuğa verilen bu katı ahlâki eğitimin çocuğun yaşamında uygulanma güçlüğünden dolayı uyumsuzluğa neden olacağı


konusuna dikkat çekilmiş, bundan vazgeçilmesi önerilmiştir. Çocuk oyununa yüklenen ağır işlevin çocuklardan beklenenler anlamını da taşıyabileceği için alternatif işlevli bir tiyatro önerilmiştir. .. çocuklar için en yararlı tiyatro, onlara çocukça sevinmesini öğreten, içlerinde biriken enerjiyi istediği gibi kullamasını sağlayan, onu sevgi ile besleyen, içten güçlendiren tiyatrodur. Çocuklarımız okullarda yeterince yüklü bir eğitim görüyorlar. Tiyatroda sevinsinler, yaşamanın, sevmenin, dayanışmanın adına varsınlar. Öğreneceklerse, yaşamayı ve yaşatmayı, mutlu olmayı ve mutlu etmeyi öğrensinler. Daha büyük görevler büyüklere düşer."11 ASSİTEJ, çocuk tiyatrosunun işlevi ve ele alınacak konular hakkında da yönlendirici olabilir. Dünyanın gidişatı ve çocukların gereksinimleri doğrultusunda her yıl belli konular seçebilir. Bu konuları tiyatrolara önerebilir. Aynı konuların işlendiği oyunların yer alacağı festivaller, çocuk tiyatrosu yarışmaları düzenleyebilir.

Çocuk tiyatrosu etkinliğinde bulunmak için para yokluğu sorunu da çözümlenme yoluna girmiştir. Çeşitli bankalar ya da başka ticari kuruluşlar, ödenekli ya da özel tiyatrolar çocuk ti­ yatroları için ödenek ayırma yoluna gitmektedirler artık. Çocuk tiyatrosu için seyirci yokluğu sorunu da yok gibidir. Çocuk seyircilerin tiyatroya olan ilgisi her geçen gün artmak­ tadır. Anne ve babalar da çocuklarını tiyatroya götürme gerekliliğinin bilincine gittikçe daha çok ermektedirler. Kendileri gitmese bile çocuklarını tiyatroya götürmekten geri kalmıyorlar. Çocuk tiyatrosunda yer almaya istekli sanatçılar da azımsanamayacak düzeydedir. Özellikle büyük kentlerde onlarca belki de yüzlerce çocuk tiyatrosundan söz edilebilir. Ama bunların çoğu bilinçsiz, üniversitelerdeki bilimsel çalışmaların veri­ lerinden yoksun bir biçimde oyun sergilemektedirler. Bu neden­ le oyunların büyük bir kısmı, olması gereken niteliksel düzeyin altında kalmaktadır. Aralarında, çocuklar için hem pedagojik açıdan zararlı hem de sanatsal bakımdan çocukları tiyatrodan soğutacak özellikte olanları bile var. Söz konusu özel çocuk ti­ yatrolarının bir kısmı bu alanı ticari bir alan olarak görmekle birlikte hepsi hakkında aynı şeyi söylemek haksızlık olacaktır. Çünkü büyük bir kısmı iyi niyetli oldukları, yetkin çocuk oyun­ ları sergilemek istedikleri halde bunu başaramamanın ezikliği içindedirler.

cy a

Son yıllarda dünya üzerinde ortaya çıkan sorunlar, yarının büyükleri olarak çocukları da ilgilendireceğinden çocuk oyunlarına da konu olarak seçilmesi, doğru bir bakış açısıyla değerlendirilip çarpıcı ve etkili bir biçimde işlenmesi yerinde olacaktır. Bular "barışın tehlikede oluşu, yeryüzünün tahribi ve toplu iletişim araçlarının yaygınlığı yüzünden ulusal ve kültürel biriliklerin giderek yitirilmesi" sorunlarıdır.12 ASSİTEJ, gerek dünya genelinde, gerekse her ülkedeki merkez, kendi üIkesinde böyle konular seçip önerebilir ve konularla ilgili etkinliklerde bulunabilir. Bu aynı zamanda dünyaya yön verecek ilan nesillere bilinçli yön verme anlamına da gelmektedir.

Eğitimi bölümlerinde, çocukların gelişimi ve eğitimi konusunda araştırmalar yapılmakta, bilimsel sonuçlara varılmakta ama bu sonuçlar yeterince ve yaygın bir biçimde yayımlanamamakta, çocuk tiyatrosu yapanların yararına sunulamamaktadır.

pe

Potansiyel Güçlerin ve Enerjilerin Bir Araya Gelemeyip Atılım Yapamama Sorunu Bugün Türkiye'de nitelikli bir çocuk tiyatrosunun atılım koşulları oluşmuş durumdadır. En azından bu yönlü bir atılım yapabiImek için bir potansiyelin varlığından söz edebiliriz. Üniversiteler düzeyinde on dolayında tiyatro bölümü profesyonel oyuncu yetiştirmektedir. Bu oyuncuların ancak bir kısmı, yetişkinler için oyun sergileyen ödenekli ya da özel tiyatrolarda itihdam edilebilmekte, geri kalanlar ise işsizlik tehlikesiyle karşı karşıyadırlar. Özel kurslarla neden çocuk tiyatrosu alanına çekemesinler?.. Söz konusu okulların bazılarında yazarlık, kuram ve dramaturji dersleri lisans ve lisansüstü düzeylerde okutulmaktadır. Bazı bölümlerde ise doğrudan çocuk tiyatrosu dersleri verilmektedir, ama bilgiler nitelikli çocuk tiyatrosu yapılması konusunda kullanıma sokulamamakta ya da verilen bilgiler ve bilimsel bakış altında çocuk oyunları eleştirilip değerlendirilmemektedir. Bazı bölümlerde ise çocuk tiyatrosuyla ilgili olabilecek biçimde yaratıcı drama, eğitimde drama gibi dersler okutulmakta, çocuklarla ilgili çalışmalar-araştırmalar yapılmakta, tezler hazırlanmaktadır. "Eğitimde Drama ve Çocuk Tiyatrosu Bölümü" açmayı planlayan üniversiteler bile var.13 Üniversitelerin Eğitim Fakülteleri'nde psikoloji ya da Sanat

Atılım İçin Sonsöz Söz konusu potansiyel güç ve enerjileri biraraya getirmeye öncülük etmek de ASSİTEJ'e düşmektedir. ASSİTEJ, kurum, kuruluş ve güçler arasında sıkı bir iletişim ve etkileşim ağı kurma yolunda adımlar atmalıdır. Bu enerjilerin buluşmasını, birbirini etkilemesini ve birbiriyle dayanışmasını sağlayarak Türkiye'deki çocuk tiyatrosunun doğru, güçlü ve etkili bir atılım yapmasını sağlayabilir. Umut, yarının sahipleri olan çocuklarda ise bir anlamda çocuk tiyatrosunda ve dolayısıyla ASSİTEJ'dedir

de

1. Tekin Özertem, Türkiye'de Çocuk Tiyatrosu, 2.B., Kültür Bakanlığı Yayınları Ankara, 1992, s. 41-42-43-44 2. Tekin Özertem, Türkiye'de Çocuk Tiyatrosu, 2.B., Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1992, s.197 3. Ülker Koksal, 1992 ASSİTEJ Türkiye Merkezi Semineri kitabı 4. Ferdi Merter, Türkiye'de Çocuk Tiyatrosu Paneli Kitapçığı, Ankara, 1996, s.6 5. Füruzan Tezcan, Türkiye'de Çocuk Tiyatrosu Paneli Kitapçığı, Ankara, 1996, s. 23 6. Hasan Erkek, Çocuk Oyunları Yazarı Adayını Bekleyen Sorunlar, Evrensel Kültür, Ekim 1992, s. 20-21 7. Neriman Samurçay, "Çocuk Psikolojisi Açısından Tiyatro" Tiyatro Araştırmaları Dergisi, Sayı 7, 1976, s. 123 8. Ülker Köksal, 1992 Assitej Türkiye Merkezi Semineri Bildirisi, s. 7-8-9-10-11 9. Sevinç Sokullu, Çocuk Tiyatrosu Dersi (lisans-yük. lisans) basılmamış ders notları 10. Anadolu Çocuk Oyunları Kolu, Onuncu Yıl Kitabı 11. Sevda Şener, Oyundan Düşünceye, 1.B., Gündoğan Yay., Ankara, 1993, s. 233 12. Sevinç Sokullu, Çocuk Tiyatrosu Üzerine Notlar, Devlet Tiyatroları İç Eğitim Dizisi, No: A-51 (C. Hoffman'ın 1989 Assitej Buluşması Bildirisi s. 12 13. İnci San, Ankara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Kurulurken, Anadolu Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi 10. Yıl Etkinlikleri Sempezyumlar, Konferanslar Kitabı, 1995, s. 8

65


BRIEF NEWS ON TURKISH Subsidy Mechanism Ministry of Culture once again made some changes in the subsidy mechanism. The major and risky change is; the the new regulation commanding the focus on bureucrats by elimaniting three non-governmental theatre organisation representives from the Advisory Committe. It is a process driven by the political affilliation of the new government.

Ankara Theatre Quarter of a Century with Ali Festival Poyrazoğlu Alı Poyrazoğlu, one of the most verstile actors and directors of the Turkish theatre is celebrating the 25th year of his theatre. His new production "A Joke A Jome" recently opened at Kadıköy Cultural Centre. A memoir of his theatrical life enriched with music, songs, life size puppets and paper costumes.

Tiyatro İstanbul

pe cy

This month, "Kulis" (Back Stage) the distinguished theatre Journal in Armenian will celebrate 50 years of publishing the valuable reviews, interviews and essays on Turkish theatre. An evening to cele­ brate this ocassion is organised by Dormen Tiyatrosu and our Journal. The owner and the editor of the magazine Mr. Hagop Ayvaz is an energetic young man of 85. He is planning to publish a book on Turkish theatre and most probably will start writing his most interesting memories.

a

"Kulis" is Half A Century Old

66

Nedret Güvenç and Haluk Kurdoğlu are the middle aged pair in Alekei Arbuzov's "An Old Comedy", a play about friendship and a romantic love affair. The production directed for Tiyatro İstanbul by Engin Gürmen.

Municipality of Çankaya, Mamak and Foundation for Social Investigations a Cultural Activities organised the Anka Theatre Festival between the dates on November 21-30. The aim of the fest is "Art for Creation of a Better World

"Cahide" at Talimhane Stag From November 27, Nurseli idiz is play ing Cahide Sonku in the Repertory Theatre production of Nezihe Araz's "Cahide". Cahide Sonku was önce the leading actress of Turkish theatre and cinema. Her commercial triumph and personal crisis is reflected with a lyrid qulity. Cast includes Nurseli İdiz, Erhan Yazıcıoğlu, Alp Öyken, Mübeccel Var Nilgün Belgün, Levent Güner, Tuğrul Arsever, Karahan Çantay and music in Cem İdiz. The production is directed Hakan Altıner.


a cy pe

tiyatro

Tiyatro'ndan Ă–nce... Tiyatro'dan Sonra...


68

a

cy

pe


İSTANBUL'DA YAŞAMAK

(0212)246 35 89 Tiyatro Ti Artı Sanat Evi Han No: 330 Beyoğlu (0212)251 52 30 Tiyatro Tanı Artı Sanat Evi Han No: 330 Beyoğlu (0212)251 66 20 Tiyatrokare Gönül Ülkü - Gazanfer an Tiyatrosu de-i Hürriyet Cad. 227/229 Şişli-İstanbul (0212)230 16 18 Radyo Oyuncuları

İSTANBUL BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ ŞEHİR TİYATROLARI Harbiye M. Ertuğrul Sah. Tel: (0212)240 77 20 Harbiye Cep Tiyatrosu Tel: (0212)240 77 20 Fatih Reşat Nuri Sahnesi Tel: (0212)526 53 80 Üsküdar M. Celal Sahnesi Tel: (0216)333 03 97 Kadıköy H. Taner Sahnesi Tel: (0216) 349 04 63

SİNEMALAR AFM (Nişantaşı) Tel: 230 94 38 AKMERKEZ(Etiler)Tel: 282 05 05 ALMAN K. M. Tel: 249 45 82 APOLLONTel:(0216)362 51 00 AS (Harbiye) Tel: 247 63 15 AS(Kadıköy)Tel: (0216) 336 00 50 ATLANTİSTel:(0216)418 26 56 ATLAS Tel: 252 85 76 AVŞARTel: 583 14 97 BAHARİYE Tel:(0216)414 35 05 BAKIRKÖY 74 Tel: 572 04 44 BEYOĞLU Tel: 251 32 40 BROADWAYTel: (0216) 346 14 81 CAPİTOL Tel: (216) 310 06 16 CAROUSELTel: 571 83 80 DÜNYA Tel: 249 93 61 EMEK Tel: 293 84 39

AVNİ DİLLİGİL ÖZENDİRME ÖDÜLÜ Athol Fugard

pe

A D A

DEVLET TİYATROLARI AKM Büyük Salon Taksim Tel: (0212)251 56 00 Taksim Sahnesi Taksim Tel: (0212)249 69 44 Oda Tiyatrosu Taksim Tel: (0212) 251 56 00 Aziz Nesin Sahnesi Taksim Tel: (0212) 251 56 00 Büyük Tiyatro-Ankara Tel: (0312) 426 85 17 Küçük Tiyatro-Ankara Tel: (0312) 311 11 69 Oda Tiyatrosu-Ankara Tel: (0312) 311 11 69 Yeni Sahne-Ankara Tel: (0312) 434 24 24 Şinasi Sahnesi-Ankara Tel: (0312) 467 14 44 Altındağ Tiyatrosu-Ankara Tel: (0312) 316 59 02 İzmir Devlet Tiyatrosu Tel: (0232) 426 85 17 Adana Devlet Tiyatrosu Tel: (0322) 359 44 44 Diyarbakır Devlet Tiyatrosu Tel: (0412) 222 22 64 Bursa Devlet Tiyatrosu Tel: (0224) 221 29 44 Antalya Devlet Tiyatrosu

Tel: (0242) 247 74 60 Trabzon Devlet Tiyatrosu Tel: (0426)326 14 78

Yöneten: Bülent YARAR Türkçesi: Yücel ERTEN OYNAYANLAR: Hakan PİŞKİN-Devrim NAS

26 Ekim'den itibaren Her Cumartesi 18.00 Biletler ayrıca Marjinal Kadıköy ve Akmerkez gişelerinde satılmaktadır.

Martı Sanat Evi (Barohan) 330 Tünel-Beyoğlu

el: 251 66 20-293 81 37

FİTAŞ Tel: 249 01 66 FRANSIZ K.M Tel: 249 07 76 GALLERİA PRES.Tel:560 72 66 GAZİ Tel: 247 96 65 GÜNEY Tel: (0216) 354 13 88 HAKAN Tel: (0216) 337 96 37 İNCİ Tel: 240 45 95 İNCİRLİ Tel: 572 64 39 KADIKÖY Tel:(0216)337 74 00 KENT Tel: 241 62 03 LALE Tel: 249 25 24 M O D A T e l : ( 0 2 1 6 ) 3 3 7 01 28 OSCARTel:(0216)390 09 69 PARLIAMENT Tel:263 18 38 PERA Tel: 251 32 40 PRINCESS Tel: 285 06 95 PRINCESS Tel: 227 91 47 PYRAMID Tel:(0216)348 01 50 REKS Tel: (0216) 336 01 12 RENK Tel: 572 18 63 SİNEPOP Tel: 251 11 76 SİTE Tel: 247 69 47 SÜREYYA Tel:(0216)336 06 82

KİTAPEVLERİ ABC Kitabevi İstiklal C. 461-Beyoğlu Tel: (212)249 24 14 Acar Kitabevi 1- Bağdat C. 374 Şaşkınbakkal Tel. (216)358 20 51 2-Moda C. 102 Kadıköy Tel. (0216)338 53 47 3- Bağdat C. Yolaç İş Mrk. No: 68-Kızıltoprak Tel. (216)338 53 73

a

Poyrazoğlu Tiyatrosu Yeşilköy Halk Eğitim Merkezi (0.216)346 17 55 Bakırköy Belediye Tiyatrosu us Emre Kültür Merkezi (0212)661 19 41 A Oyuncuları Beşiktaş Kültür Merkezi fırın Sk. No: 75 Beşiktaş (0212)260 11 56 men Tiyatrosu enekon Cad. No: 98 Pangaltı-İstanbul (0212)241 27 37 p Kafka Artı Sanat Evi Han No: 330 Beyoğlu (0212)251 66 20 terler ıskargazi Cad. 35 Harbiye

Vali Konağı Cad. Akkirmanlı Sk. No: 30 Nişantaşı-İstanbul Tel: (0212) 246 77 25

cy

TİYATROLAR

Adam Kitabevi İstanbul C. Morsümbül S. No: 1-Bakırköy Tel. (212)571 96 54 Afa Kitabevi İstiklal C. Bekar S. 17 Beyoğlu Tel. (212)249 22 18 Akademi Kitabevi Akkavak 5. 2 - Nişantaşı Tel. (212)248 43 96 Akyüz Kitabevi Kadıköy İş Merk. Tel. (216)336 90 81 Alkım Kitabevi Kadıköy Çarşısı Orta Kat 101-Kadıköy Tel. (216)349 40 75 Arion Kitabevi Sıraselviler C. 1 Taksim Tel. (212)243 23 70 Arşiv Kitabevi Bahariye C. 86/2 Kadıköy Tel. (216)338 43 12 Bakırköy Kitap Sarayı Gençler C. 8 Bakırköy Tel. (212)583 09 03 Boğaziçi Kitabevi Nispetiye C. 70 Etiler Tel. (212)265 47 52 Dünya Aktüel Kitabevi İstiklal C. 469 Beyoğlu Tel. (212)251 91 96 Dünya Bebek Kitabevi Cevdet Paşa C. 232/1 Bebek Tel. (212)265 71 03 Evrim Kitabevi Kadıköy İş Mrk. 78-106 Kadıköy


tiyatro KULÜBÜ 500 seçkin üye; Üye sayısını 500 ile sınırlı tutmamızın nedeni, öncelikle üyelerimizle iletişimi kolaylaştırmak, daha iyi bir hizmet sunabilmektir. Tiyatro... Tiyatro... Dergisi aboneliği; Türkiye'nin 6 yıldır sürekli yayımlanan tek tiyatro dergisi olan Tiyatro... Tiyatro...'ya abone olacak, düzenli olarak ve yakından Türk Tiyatrosunu izleme olanağına sahip olacaksınız. Tiyatro... Tiyatro... Dergisi, yılda 11 sayı yayımlanır. Her ay bir tiyatroya davetiye; Tiyatro sezonunda (7 ay) dergi ile birlikte sizlere ulaşacak davetiye ile o ay Tiyatro... Tiyatro... Dergisi'nin konuğu olarak belirtilen oyunu izleyebileceksiniz. Davetiyede gün ve saat belirtilmeyecektir. Gideceğiniz tarihi siz belirleyecek ve gitmeden önce yer rezervasyonu yaptırmanız yeterli olacak.

a

Tiyatrolarda indirim; Ayda bir sizlere ulaşacak davetiyenin yanı sıra, diğer tiyatrolardan da indirimli olarak yararlanabileceksiniz. İndirim yapan tiyatrolar ve indirim oranları her ay yayımlanan "Tiyatrodan Önce, Tiyatrodan Sonra" kültür-sanat ekinde duyurulacaktır.

cy

Cafe-bar ve restaurantlarda indirim; Cafe-bar ve restaurantlardan "Tiyatro Kulübü" kartını göstererek indirimli olarak yararlanma olanağınız da olacak. Sizlere indirim yapan kuruluşlar ve indirim oranları her ay yayımlanan "Tiyatrodan Önce, Tiyatrodan Sonra" kültür-sanat ekinde duyurulacaktır. Kültür etkinliklerine rezervasyon ve bilet temini; İstanbul'da gerçekleştirilen kültür etkinliklerine katılmak isteyip de bilet alma gibi bir yükten de kurtulacaksınız. İstanbul'daki tüm festivaller, tüm tiyatrolar, konserler vb. etkinlikler için bizi aramanız yeterli olacak. Biletleriniz temin edilip adresinize teslim edilecektir.

pe

İstediğiniz kitaba anında ulaşma; Kitapçılara gitmek güzel, kitapların arasında dolaşmak istediğiniz kitabı seçmek daha da güzel, ama zaman darlığı, İstanbul'un trafiği bunu her zaman olanaklı kılmayabilir. Bazen herhangi bir kitaba hemen ulaşmak isteyebilirsiniz. O zaman bizi arayıp istediğiniz kitabın adını bildirmeniz yeterli olacaktır.

İlişik formu doldurup, hemen üye olabilirsiniz. Daha fazla bilgi için müşteri temsilcinizi arayıp randevu verebilirsiniz.

Bilgi ve rezervasyon için: Murat Güler 251 77 89 Tiyatro... Tiyatro..- Dergisi Ağahamamı Cad. 5/3 Ci h a ng i r-İ sta n bu I Tel: (0.212) 293 72 77 243 09 37 Fax: (0.212) 252 94 14

Ayrıca; Yıl içinde geliştireceğimiz çeşitli olanaklar, hizmetler, sizlere her ay Tiyatro... Tiyatro... Dergisi'nde duyurulacaktır.

Tiyatro Kulübü'ne üye olmak istiyorum. Bir yıllık üyelik ödentisi 8.000.000 TL.'yi aşağıda işaretlediğim hesaba yatırdım. Dekont ilişiktedir. Adı, Soyadı: Adresi-Tel: p T. İş Bankası, Cihangir Şb. - Tiyatro Yapım 197 245 p Posta Çeki Hesabı. - Tiyatro Yapım 655 248 p Randevu alıp ziyaretime gelin.

İmza


İSTANBUL'DA YAŞAMAK

t Kitabevi Galieria Ataköy el. (212)559 09 50 İstiklalCd. No: 79/81 Beyoğlu

Tel. (212)293 07 59-60 Nezih Kitabevi 1-Bağdat C. 378 Ş.bakkal Tel. (216)356 56 10 2-Mühürdar C. 40 K.köy Tel. (216)345 31 11 Pan Kitabevi Barbaros Bulvarı 74/4 Beşiktaş Tel. (212)261 80 72 Pandora Kitabevi Büyükparmakkapı S. 3 Beyoğlu Tel. (212) 245 16 67 Pentimento Art Shop İstiklal C. 140/3 Beyoğlu Tel. (212)293 39 59 Pera Orient Kitabevi Aznavur Pasajı Yapı Kredi Karşısı-Beyoğlu Polat Kitabevi Ankara C. 105 Cağaloğlu Tel. (212)513 50 93 Remzi Kitabevi 1-Servili Mescit S. 3 Cağaloğlu Tel. (212)511 69 16 2-Akmerkez Etiler Tel. (0212)282 02 45 Robinson Crusoe Kit. İstiklal C. 389-Beyoğlu Tel. (212)293 69 68 Saka Kitabevi Eski Yıldız C. 12 Beşiktaş Tel. (212)260 12 79 Simurg Kitabevi Hasnun Galip S. 2/A Beyoğlu Tel. (212)243 63 77

Şafak Kitabevi Mühürdar C. 70/34 Kadıköy Tel (216)349 20 79

GELENEKSEL TÜRK MUTFAKLAR ALATURKA Cami Meydanı Hazine Sk. No:8 Ortaköy -İst. Tel: 258 79 24 ALA-TURKA MEŞK Çarşıarkası Sk. No:32 1. Levent-İst. Tel: 283 45 63 AHIRKAPI LOKANTA Armada Hotel Ahırkapı Sk. 24 Cankurtaran-İst. Tel: 638 13 70 ALİ BABA RESTAURANT Kireçburnu Sk. No:20 Kireçburnu- İst.Tel: 262 08 89 ALTIN KUPA Yerebatan Cad. Şeftali Sk. No:6 Sultanahmet- İst.Tel: 519 47 70 ASUDE Perihan Abla Sk. No: 4 Kuzguncuk-İst. Tel:(216)334 44 14 ASİTANE Kariye Oteli Kariye Cami Sk.18 Edirnekapı-İst.Tel: 534 84 14 AŞİYAN Kalamış Yat Limanı No:17 Kalamış-İst. Tel: 349 55 69 BOL KEPÇE Muallim Naci Cad. 41/9 Ortaköy-İst. Tel: 259 82 61 BAHAR LOKANTASI İstinyeCad. No: 134 İstinye-İst Tel: 277 85 55 CAMLI KÖŞK Sahil Yolu No:38/1 Sultanahmet-İst. Tel: 638 14 51

CENNET Yöresel Divan YoluSk. No:90 Çemberlitaş-İst. Tel: 513 14 16 ÇATI RESTAURANT İstiklal Cad. Orhan A. Apaydın Sk No:20/7 Beyoğlu-İst.Tel: 251 00 00 ÇİFTNAL RESTAURANT Yıldız Ihlamur Cad. No:6 Beşiktaş-İst.Tel: 260 81 07 DEVELİ Gümüşyüzük Sk. No:7 Samatya-İst. Tel: 585 11 89 DARÜZZİYAFE Şifahane Sk. No: 6 Süleymaniye-İst. Tel: 511 84 14 ECE RESTAURANT Tramvay Cad. No: 44 Kuruçeşme-İst. Tel: 265 96 00 EMMİM RESTAURANT Nispetiye Cad. No:23 Levent-İst. Tel: 264 37 29 EL PATİO Sun Club Bahçeşehir-İst. Tel: 669 30 00 FEHMİ BABA ET LOKANTASI Meşrutiyet Cad. No:33 Galatasaray-İst. Tel: 293 93 26 GALATASARAY RESTAURANT Meşrutiyet Cad. No:7 Beyoğlu-İst. Tel: 244 22 09 GALATA KULESİ RESTAURANT Galata Kulesi Şişhane-İst. Tel: 245 11 60 HAVUZLU LOKANTA Gani Çelebi Sk. No:3 Kapalıçarşı- İst. Tel:527 33 46 HİPODROM RESTAURANT

pe cy a

(216)347 49 63 Gençlik Kitabevi ühürdar C. 68 Kadıköy i. (216)337 96 05 minal Kitabevi slaskargazi C. 309 Şişli el. (212)241 07 09 Özlem Yay. Kitabevi tiye S. Polar Ap. 12/6 Teşvikiye el. (212)240 41 44 nlet Kitabevi Sıraselviler C. 15 Taksim el. (212)244 26 01 ner Kitabevi eni Çarşı C. 28/A Galatasaray el. (212)249 59 02 balcı Kitabevi Ortabahçe C. 22/4 B.taş eI. (212)261 31 24 Kadıköy Kitabevi Kadıköy İş Mrk.-Kadıköy el. (216)347 52 81 fisto Kitabevi İstiklal C. 173- Beyoğlu el. (212)293 19 09 Genç Mefisto Kitabevi Muvakkıthane C.15 K.köy el. ( 2 1 6 ) 4 1 4 3 5 19 tropol Kitabevi İstiklal C. 140/46 Beyoğlu el. (212)245 70 34

K E N T

At Meydanı No:74 Sultanahmet- İst.Tel: 516 04 74 HACI ABDULLAH Sakızağa Sk. No: 17 Beyoğlu-İst. Tel: 293 18 86 HACI BABA İstiklal Cad. No:49 Beyoğlu-İst. Tel: 224 18 86 HACI SALİH İstiklal Cad. Anadolu Han 201 Beyoğlu-İst. Tel:243 45 28 KALAMIŞ RESTAURANT M. Nurettin Selçuk Cad. No: 46 Kalamış-İst. Tel:(216)336 54 KANAAT Selmanipark Sk. No:25 Üsküdar-İst. Tel:(216)333 37 91 KATİBİM RESTAURANT Şemsipaşa Cad. Sahilyolu No:53 Üsküdar-İst.Tel:(216) 310 90 80 KAZAN Cumhuriyet Cad. No: 151 Elmadağ-İst. Tel: 232 72 16 KERVANSARAY Cumhuriyet Cad. No:305 Harbiye-İst. Tel: 247 16 30 KONYALI Topkapı Sarayı Sultanahmet-İst. Tel: 513 96 96 LİLİYAR YEMEK EVİ Yeni Çarşı Cad. No: 88 Galatasaray-İst. Tel: 293 05 98 MAVİŞ MANTI Yeniçarşı Cad. No:76 Galatasaray- Tel: 249 48 94 OCAKBAŞI RESTAURANT Tiyatro Cad. No: 25 Beyazıt-İst. Tel: 516 69 80

O Y U N C U L A R I

2 4 6 3 5 8 9 - 2 4 7 3 6 3 4 FAX: 2 4 7 9 2 9 5

YENİ OYUN

Refik E r d u r a n

EŞEKDAĞ'ın SEVDALISI

Refik Erduran

M u z a f f e r İzgü

LÜTFEN KIZIMLA EVLENİR MİSİNİZ?

YENİ OYUN

RAMIZ Athol F u g a r d

JÜLİDE

Yön: Yıldız Kenter

UMUT ŞARKILARI

Yön: Mehmet Birkiye

Dekor: Osman Şengezer

Dekor: Nurullah Tuncer

Yön: Mehmet Birkiye Dekor: Nurullah Tuncer Kostüm: Çolpan İlhan

Kostüm: Çolpan İlhan

Söz: Babür Tongur

Müzik: Melih Kibar

Söz: Selma Çuhacı

Rezervasyonlarınızı

MASTER

Yön: Yıldız Kenter Çeviren: Filiz Ofluoğlu Müzik: Melih Kibar Söz: Selma Çuhacı

ve

VISA

Kartları

ile

yaptırabilirsiniz. 71


pe cy a


İSTANBUL'DA YAŞAMAK

Büyükparmakkapı Cad. No:34 Beyoğlu-İst Tel: 245 20 11 MI RESTAURANT ngaç Sk. No:6 İnönü-İst. Tel: 517 65 93 AT PAŞA KONAĞI yatağı Sinan Ercan Cd. 34/1 Erenköy-İst.Tel:(216)361 34 11 BAŞI RESTURANT ruosmaniye Cad. ruosmaniye-İst.Tel: 522 47 62 CERE urcu Sk. No:3/1 Taksim-İst. Tel: 251 01 08 MİT RESTAURANT Gazi Sinanpaşa Cad. No:1/A Ağaloğlu-İst. Tel: 512 90 94 AMİN RESTAURANT anyolu Cad. No: 16 Sutanahmet-İst. Tel: 526 50 86 NYALI FEHMİ Çeşme Cad.Yağlıkçı Kadıköy-İst.Tel:(216) 336 33 33 YEDİ TEPE Danakkaş Cad.No:48 Kuzguncuk-İst.Tel:(216) 333 13 07

KEBAP VE ET LOKANTALARI AYAZMA RESTAURANT Meserret Sk. No:30 Çengelköy-İst.Tel:(216) 321 5712 AHMET RASİM Ebulullah Mardin Cad. No:27 1. Levent-İst. Tel: 270 93 13 BAHAR LOKANTASI İstinyeCad. No: 138 İstinye-İst. Tel:277 85 55 BEYTİ Orman Sk. No: 8 Florya-İst. Tel: 663 29 90 BEYOĞLU RESTAURANT Asmalı Mescid Sk. No:5 Tünel-İst. Tel: 251 04 66 BORSA Kalamış Fener Cad. No:87 F.Bahçe-İst.Tel:(216) 348 77 00 BUHARA RESTAURANT Nurosmaniye Cad. No:7 Cağaloğlu-İst. Tel: 527 51 33 ÇARA ET LOKANTASI Nispetiye Cad. No: 12 Etiler-İst. Tel: 257 54 97 EMMİM RESTAURANT Etiler- İst. Tel: 264 37 29 FEHMİ BABA ET LOKANTASI Meşrutiyet Cad. No:33 Galatasaray-İst. Tel: 293 93 26 GELİK MEAT Bakırköy-İst. Tel: 250 72 82 HASIR RESTAURANT 1 Abraham Paşa Korusu Beykoz-İst. Tel:(216) 322 29 01 2 Vali Konağı Cad. No:117

Manolya Sk. No:21/1 Bebek-İst. Tel: 257 71 41 KOSOVA ET LOKANTASI Florya-İstanbul Tel: 663 84 85 LADES RESTAURANT Sadri Alışık Sk. No: 14 Beyoğlu-İst. Tel: 251 32 03 GÖKKUŞAĞI RESTAURANT Lamartin Cad. No:14/1 Taksim-İst. Tel: 256 66 74 NAPOLEON RESTAURANT Yazmacı Tahir Sk. No:22 Bostancı-İst.Tel:(216) 386 99 96 NEZİH KEBAP Şemsettin Gütnaltay Cad. Erenköy-İst.Tel:(216 )386 75 05 ODA RESTAURANT Zindan Kapı Değirmen Cad. 15 Eminönü-İst Tel: 520 15 30 ŞARK SOFRASI Eski Bağdat Cad. No:9 Bostancı-İst.Tel:(216) 366 33 23 ŞEHİR LOKANTASI KenndyCad. No:40/1 Sahilyolu Cankurtaran-İst. Tel: 526 50 86

ULUDAĞ İskele Cad. 8/A C.Bostan-İst. Tel:(216) 358 33 86 VİLLA KALAMIŞ M. Nurettin Selçuk Cad. No:46 Kalamış-İst. Tel:(216) 336 20 67

BALIK LOKANTALARI A DOMANİ Arabacılar Cad. No: 5 Beylerbeyi -İst.Tet(216) 321 83 04 AKVARYUM RESTAURANT Çapari Sk. 39/A Kumkapı-İst. Tel: 517 22 73 ALİ BABA Kefeliköy Cad. No: 20 Kireçburnu-İst. Tel: 262 08 89 AMBASSADERUS RESTAURANT Bebek Hotel Cevdet Paşa Cad. Bebek-İst. Tel: 263 30 02 AQUARİUS 2 Kefeliköy Cad. Tarabya-lst. Tel: 223 87 77 BİZİM RESTAURANT Kefeliköy Cad. No: 27 Kireçburnu-İst. Tel: 262 05 04 BABA RESTAURANT İskele Cad. No: 13 A.Kavağı-İst. Tel: (216) 320 2047 BOĞAZİÇİ FİSH RESTAURANT Köybaşı Sk. No 10 Yeniköy-İst. Tel: 262 0071 BAŞAK MEAT & FİSH REST. Ayyıldız Cad. No: 38 Heybeliada-İst. Tel: (216) 3511289 BEYAZ KÖŞK RESTAURANT Yeşilköy-İst Tel: 663 84 88

CAPTAIN'S TERRACE Sarıyer Balıkçılar Çarşısı Sarıyer-İst.Tel: 242 63 51 CAPTAIN RESTAURANT Tavukçu Fethi Cad. No:28/B Osmanbey-İst. Tel: 241 31 51 ÇENGELKÖY İSKELE REST. Çengelköy Vapur İskelesi Yan Çengelköy-lst. Tel:(216)321 5506 ÇENGEL RESTAURANT İskele Meydanı No: 20 Ç.köy-İst. Tel:(216) 3215504 DALYAN RESTAURANT Hasfırın Mah.. Değirmen Sk. 3 Beşiktaş-İst. Tel: 260 25 19 DENİZ RESTAURANT Kefeliköy Cad. No: 23 Kireçburnu-İst.Tel: 262 04 07 DAYICIM RESTAURANT Kumkapı-İst. Tel: 589 00 50 DEDEM RESTAURANT Çapari Sk. No:34 Kumkapı-İst.Tel: 517 22 61 DOPPHİN RESTAURANT Yazmacı Tahir Cad. No: 56 Bostancı-İst. Tel: (216) 362 48 82 ESCALE Meşelik Sk. No: 4 Levent-İst. Tel: 268 13 13 EVREN RESTURANT Çapari Sk. No:4 Kumkapı-İst.Tel: 522 74 17 FAYÇO Kireçburnu Cad. No: 13 Tarabya-İst. Tel: 262 00 24 FİLİZ RESTAURANT Kefeliköy Cad. No: 80 Tarabya-İst. Tel: 262 01 52

TİYATROSU

pe

cy

DORMEN

Nişantaşı-İst. Tel: 230 14 84 HOUSE OF MEDUSA REST. Yerebatan Cad. Sultanahmet-İst. Tel: 511 41 16 İKİLER ET LOKANTASI 1-Bağdat Cad. No:289 C.Bostan-İst. Tet(216) 355 22 53 2-Cumhuriyet Cad. No:82 Tuzla Tel:(216) 395 51 51 KAŞIBEYAZ ET LOKANTASI Çatal Sk. No: 10 Florya-İst. Tel: 663 28 90 KEBAB'S

a

KENT HOUSE tro Cad. No: 27 Beyazıt-İst. Tel:517 61 63 DELLİMısır Çarşısı İçi No:1 İnönü-İst. Tel: 527 93 09 A RESTAURANT Paşa Geçidi No: 3 Beyoğlu-İst. Tel: 244 50 20 I PETİE

Biletler Tiyatro GİŞE'si, Taksim-Suadiye-Akmerkez V A K K O R A M A ' l a r d a satılmaktadır. Öğrenci ve Halk günü indirimlidir.

E R G E N E K O N CAD. N O : 9 8 PANGALTI T e l : 2 4 1 2 7 3 7 73


a

pe cy


pe cy a


ORTAOYUNCULAR Kısa

bir

süre

için

TERAKKİ VAKFI KÜLTÜR MERKEZİ SALONU'NDA

Anca Visdei - Ferhan Şensoy

pe cy

a

APTALLARA GÜZEL GELEN TELEVİZYON DİZİLERİ Derya Baykal - Ferhan Şensoy - Rasim Öztekin Ayşen Aydemir - Hakan Altuntaş Çarşamba, Perşembe, Cuma: 21.00 Cumartesi: 15.30-21.00 Pazar: 15.30-18.30 Kültür Bakanlığı'nın katkılarıyla

Bilet Satış Yerleri: Ortaoyuncular 251 18 65 Terakki Vakfı Kültür Merkezi: Akatlar Ebulula Mardin Cd. No: 12-A Levent Tel: 281 50 41 VAKKORAMA: Akmerkez - Suadiye - Taksim ÇARŞI: Maslak - Capitol

76


İSTANBUL'DA YAŞAMAK

e Meydanı No:10 köy-lst. Tel:(216)321 5505 köy-lst. Tel: 262 07 48 RESTAURANT k Sahil Yolu No:1 ar-lst.Tel:(216) 310 69 98

Arnavutköy-lst. Tel: 263 25 74 KÖR AGOP RESTAURANT Ördekli Bakkal Sk. No:7 Kumkapı-lst. Tel: 517 23 34 KUYU RESTAURANT Arnavutköy-lst. Tel: 263 67 50 LE PECHEUR

Yeniköy Cad. No: 80 Tarabya-İst. Tel: 262 00 20 LİVAR RESTAURANT İskele Cad. No: 25/1 C.Bostan -İst. Tel:(216)41117 00 MİLTO RESTAURANT Gülistan Sk. No: 16 Büyükada-İst. Tel:(216)382 53 12 MARMARA RESTAURANT Kenndy Cad. No: 100 Yenikapı - İst. Tel: 587 98 74 OLİMPİYAT 2 Kumkapı-İst Tel: 517 22 40 ORFOZ FİSH RESTAURANT Yeşilköy-İst. Tel: 663 09 97 PALET 3 Kefeliköy Sk. No: 76 Tarabya - İst. Tel: 262 29 63 PESCATORE Kefeliköy Sk. Kireçburnu - İst. Tel: 223 18 19 PELİT FİSH RESTAURANT Bağdat Cd. Kasaplar Çarşısı 2/A Bostancı-İst.Tel:(216) 366 35 02 PRETİGE BAR AND REST. Tramvay Sk. No: 106 Kuruçeşme-İst Tel: 263 27 60 RUMELİ İSKELE RESTAURANT Yahya Kemal Cad. No: 1 Rumelihisarı-İst. Tel: 263 29 97 S RESTAURANT Vezirköprü Cad. No: 2 Bebek-İst. Tel: 287 01 50 SET FİSH RESTAURANT Kireçburnu Cad. No: 18 Tarabya -İst. Tel: 262 04 11

SARI ÇİÇEKLER RESTAURANT Tarabya Cad A.Kavağı-İst. Tel: (216)32021 31 SEAPORT FİSH AND WİNE Yalıboyu Cad. No: 36 Beylerbeyi-İst.Tel: (216)321 1494 SULTAN SOFRASI I.Cad. No:17/1 Arnavutköy-İst. Tel: 248 31 95 TALİP RESTAURANT Çapari Sk. No:43 Kumkapı-İst. Tel: 517 22 74 URGAN RESTAURANT Ortaçeşme Sk. No:2/1 Sarıyer-İst. Tel: 242 03 67 ÜÇLER RESTAURANT Ördekli Bakkal Sk. No:3 Kumkapı-İst. Tel: 517 23 59 YENİ BEBEK RESTAURANT Cevdet Paşa Cad. No: 36 Bebek-İst. Tel: 263 34 47 YENİ KAPTAN RESTAURANT Beyaz Gül Sk. No: 2 Arnavutköy-İst. Tel: 265 17 76 YEŞİLKÖY YELKEN RESTAURANT Çamözü Cad. No: 15 Yeşilköy-İst Tel: 573 02 12 YEDİ GÜN İskele Cad. No:27/A Sarıyer-İst. Tel: 242 37 98

VEJETERYAN MUTFAKLAR NATURE AND PEACE İstiklal Cd. B.parmakkapı Sk.21 Beyoğlu-İst. Tel: 252 86 09

a

GARAJ RESTAURANT Yeniköy Cad. No: 30 Tarabya-İst. Tel: 260 00 32 KARACA (HAN) RESTAURANT 1-İskeleCad. 15/1 C.Bostan-İst. Tel:(216)3500466 2-Yahya Kemal Cad. No: 1/C Rumelihisarı-İst. Tel: 265 97 20 KAPRİ RESTAURANT Büyükada- İst. Tel:(216)3826S09 KIZ KULESİ DENİZ RESTAURANT Salacak Sahil Yolu No: 41 Üsküdar-İst. Tel:(216)341 04 03 KOÇO RESTAURANT Moda Cad. No: 265 Moda-İst. Tel: (216)336 07 95 KORDON Kuleli Cad. No: 51 Çengelköy-lst.Tel:(216)321 04 75 KÖRFEZ RESTAURANT Körfez Cad. No: 78 Kanlıca-İst. Tel:(216) 413 43 14 KAMİL RESTAURANT İncirlik Yolu No: 9/1 Paşabahçe-İst. Tel:(216)3233434 KIYI RESTAURANT KefeliköySk. No: 126 Tarabya-lst.Tel: 262 00 02 KÖŞK RESTAURANT I. Cad. No: 82

ZENCEFİL DOĞAL GIDA Kurabiye Sk. No:3 Beyoğlu-İst. Tel: 244 40 82 ZERDEÇAL Moda Cad. Halisefendi Sk. 5/1 Kadıköy-İst.Tel:(216)414 81 41 SAFRAN RESTAURANT Balo Sk. No:1/1 Beyoğlu-İst. Tel: 243 40 37 KURUÇEŞME SAFRAN Kuruçeşme-İst. Tel: 287 15 25 KARABİBER DOĞAL GIDA Aşmalı Mescit General Yazgan Sk. 3 Tünel-İst.Tel: 251 90 85

ULUSLARARASI MUTFAKLAR ADRES Tamburi Ali Efendi Sk. No: 11 Etiler-İst. Tel: 263 14 04 ALFREDO'S Güzel Konutlar E Blok Ulus-İst. Tel: 257 88 18 AMBİANCE Hüsrev Gerede Cad.No: 13 Bebek-İst Tel:265 57 50 ALKENT CUISINE RESTAURANT Tepecik Yolu Alkent Hillside Club. Etiler-İst. Tel: 257 01 27 BİSTROMİM Mim Kemal Öke Cad. No:21/1 Nişantaşı-İst. Tel: 225 46 65 BRONZ Bronz Sk. No:5/A Maçka-İst. Tel: 232 50 34 C. FİSCHER RESTAURANT İnönü Cad. 51/A

pe

cy

D ÇELLO ay Sk. No: 90 KuruçeşmeTel: 263 48 49 FİSH RESTAURANT burnu-lst. Tel: 547 13 20 A RESTAURANT Yokuşu H. Gerede Cad. İst. Tel: 265 92 70 ÜP FİSH RESTAURANT t Cad. No:510 ncı-İst.Tel:(216) 373 62 39 RESTAURANT lihisarı-İst. Tel: 265 29 68 ARNAS rettin Selçuk Cad. No:32 Köy-lst. Tel: (216) 349 51 14 R RESTAURANT ane Cad. No: 21 utköy-lst. Tel: 263 42 19 N BALIKÇILAR RESTR. manı Rıhtım Cad.No:8 öy-lst. Tel: 573 83 00 BABA ta Sk. No: 18 ada-lst. Tel: (216) 382 36 39 DAN RESTAURANT ros Meydanı Çiğdem Sk. beşiktaş-lst.Tel: 260 48 54 RESTAURANT Kemal Cad. No: 10 hisarı -İst. Tel: 265 29 68

77


İSTANBUL'DA YAŞAMAK

Maviş Mantı İşletmeci: Zeynep Özel Adres: Yeniçarşı Cad. No: 76 Tel: (0212) 249 48 94 Amacımız temiz, leziz, uygun fiyat güler yüz ve dostluk... Sizlere evinizi aratmayacak ev ve yöresel yemeklerimiz, Maviş speciallerimiz, sıcak atmosferi­ miz ve uygun fiyatlarımızla hizmet vermekten mutluyuz. Gelin bu mutluluğu tiyatrodan önce, tiyatrodan sonra beraber paylaşalım.

cy

a

Ataköy-İst. Tel: 560 33 91 Çalıkuşu Sk. No:14 Levent-İst. Tel: 270 40 50 LA BOHEME Yalı Cad. No: 3 Beşiktaş-İst. Tel: 261 75 20 LES FEMMES DE PARİS Vapur İskelesi Cad. No: 5 Ortaköy-İst. Tel: 227 02 87 LEONARDO Polonezköy No: 32 Beykoz-İst. Tel:(216) 432 30 82 LİTTLE CHİNA Plaj Yolu Tümay Apt. No: 3 C.Bostan-İst. Tel:(216) 363 50 90 Tepecik Yolu Alkent Alışveriş Merkezi Etiler-İst. Tel:263 17 15 LA SELECT Manolya Sk. No: 21 Levent-İst. Tel: 268 21 20 LA MAİSON Müvezzi Sk. No:63 Beşiktaş-İst. Tel: 227 42 63 LÜBNAN RESTAURANT Lamartin Cad. No:41 Taksim-İst. Tel: 250 20 71 LE CAVE RESTAURANT Bağdat Cad. No: 476 Çatalçeşme-lst.Tel:(216)3686273 LİTTLE ITALY RESTAURANT İstiklal Cad. No: 251-253 Beyoğlu-İst. Tel: 243 17 18 MARMİT İstanbul Cad. No: 58 Yeşilköy-İst. Tel: 573 85 81 MR. WONG Bebek Yolu No: 3 Etiler-İst. Tel: 257 96 06 MİA MENSA Manolya Sk. No: 244/1 Bebek-İst. Tel: 263 60 80 MEZZALUNA Abdi İpekçi Cad. No:38/1 Nişantaşı-İst. Tel: 231 31 42 OSTERİA DA MARİO Dilhayat Sk. No: 7 Etiler-İst. Tel: 265 51 86 PANDOORİ Alkent Alışveriş Merkezi Etiler-İst. Tel: 257 84 79 ROYAL CHİNA RESTAURANT Polat Renaissance Hotel Sahil Yolu Cad. Yeşilyurt-İst. Tel: 573 67 74 RUSSİAN RESTAURANT İnönü Cad. 77/A Gümüşsuyu-İst. Tel: 243 48 92 RAQUETTE RESTAURANT Sadi Gürçelik Spor Sitesi İstinye-İst. Tel: 276 50 87 RİSTORANTE VİTO Osmanzade Sk. No: 13 Ortaköy-İst. Tel: 227 16 10 RİSTORANTE ROSA Cumhuriyet cad. NoO 131/1 Elmadağ-İst. Tel: 241 28 27

REJANS Emir Nevruz Sk. No: 17 Galatasaray-İst. Tel: 244 16 10 RİSTORANTE İTALİANO Cumhuriyet Cad. No: 6 Elmadağ-İst. Tel: 247 86 40 SET RESTAURANT Ömer Avni Sk. No: 14 Ayazpaşa-İst. Tel: 252 27 10 SICAK RESTAURANT KeskinKalem Sk. No: 37 Esentepe-İst. Tel: 267 38 56 SUNSERT GRİLL & BAR Adnan Saygun Cad No: 5/1 Ulus-İst. Tel: 287 03 57 SEOUL RESTAURANT Nispetiye Cad. No: 41 Etiler-İst. Tel: 263 60 87 SUSAM BAR RESTAURANT Susam Sk. No: 6 Cihangir-İst. Tel: 251 59 35 SHANGAl RESTAURANT Kefeliköy Cad. No: 14 Kireçburnu-İst. Tel: 262 36 64

pe

Taksim-İst. Tel: 245 25 76 CHİNA PALACE Nispetiye Cad. No: 4 Etiler-İst. Tel: 257 50 68 CIDADEL HOTEL RESTAURANT Kenedy Cad. Sahil Yolu No: 32 Ahırkapı-İst. Tel: 516 23 13 CUİSİNE READY MEAL Nispetiye Cad. 38/3 Levent-İst. Tel: 280 31 70 DA UMBERTO Çamlık Sk. No: 16 Etiler-İst. Tel: 287 16 92 DEEP RESTAURANT Kurabiye Sk. No: 2 Beyoğlu-İst.Tel: 243 44 83 DRAGON Harbiye-İst.Tel: 231 46 50 DYNASTY ASİAN RESTAURANT Hotel Merit Antique Laleli-İst. Tel: 513 93 00 EL MARİACCHİ Fulya Bayırı Ferah Cad. No: 19 Nişantaşı-İst. Tel: 248 64 91 ESCALE Meşeli Sk. No:4 Levent-İst. Tel: 268 13 13 FOUR SEASONS RESTAURANT İstiklal Cad. No: 509 Tünel-İstanbul Tel: 293 39 41 FRIDAY'S Nispetiye Cad. No: 19 Etiler-İst. Tel: 257 70 78 FLORA RESTAURANT Valikonağı Cad. No: 9 Harbiye-İst. Tel: 225 22 26 GREAT HONG KONG İnönü Cad. 12/B Gümüşsuyu-İst. Tel: 252 42 68 GUAND ZHOU OCEAN RESTAURANT İnönü Cad. No:53 Taksim-İst. Tel: 243 63 79 GARİBALDİ İstiklal Cad. Odakule Yanı No: 1 Beyoğlu-İst. Tel: 249 68 95 GOODFELLAS Bomonti Fırın Sk. No: 43 Şişli-İst. Tel: 233 00 35 GRAMOFON CHEZ EVY Abdi İpekçi Cad. No: 48 Maçka-İst. Tel: 231 95 34 İL PADRİNO RİSTORANTE İskele Cad. No: 8/1 C.Bostan-İst.Tel: (216)385 93 19 İL PANİNO Valikonağı Cad. No: 65 Nişantaşı-İst. Tel: 240 54 71 JAPON CLUB Mürbasan Sk. Koza İş Mrk. Beşiktaş-İst. Tel:266 14 23 KURUÇEŞME DİVAN REST. Kuruçeşme Cad. No: 36 Kuruçeşme-İst. Tel: 257 71 50 LATRATTORİA Marina Regatta Çarşısı

78

SÜREYYA İstinye C. No:26 Tel: 277 80 30 SULTAN SOFRASI I. Cad. No: 17/1 Anavutköy -İst. Tel: 263 32 34 ŞANS RESTAURANT Hacı Adil Sk. No: 1 Levent-İst. Tel: 280 38 38 T- BONE STEAK Küçük Bebek Cad. No: 16/4 Bebek-İstanbul Tel: 287 05 11 TEGIK Recep Paşa Sk. No: 20 Taksim-İst. Tel: 254 66 99 THE PLAZA RESTAURANT The Plaza Balmumcu-İst. Tel: 274 13 13 THE CHİNA RESTAURANT Lamartin Cad. No: 17 Taksim-İst. Tel: 250 62 63 THE GALLERY Dostlar Sitesi A Blok 5/2 Ulus-İst. Tel: 263 35 35 ULUS 29

Adnan Saygun Cad. No: 1 Ulus-İst. Tel: 265 61 81 WANDA CUZİNA İTALİANA Bağarasi Sk. No: 2/A Bebek-İst. Tel: 265 13 73 VAGABONDO'S Köybaşı Cad. No: 278 Yeniköy-İst. Tel: 299 00 54 VILLA BLANCH RESTAURANT KeskinKalem Sk. No: 7 Esentepe-İst. Tel: 266 76 81 YASEDUR RESTAURANT Nakkaştepe Yolu No: 64/1 Kuzguncuk-İst. Tel:(216)34136 YEŞİL EV KONAK RESTAURANT Kabasakal sk. No:5 Sultanahmet-İst. Tel: 517 67

MEYHANELER ASIR Kalyoncukulluk Cad. No: 94/ Beyoğlu-İst. Tel: 250 05 57


İSTANBUL'DA YAŞAMAK

pazarı Nevizade Sk. ğlu-İst. Tel: 243 12 19 AY RESTAURANT at Cad. No:526 incı-lst.Tel:(216)361 33 57 AR RESTAURANT al Cad. Pasajı-lst. Tel: 251 42 95 CUMHURİYET ık Pazarı Sahne Sk. No: 47 ğlu-lst. Tel: 243 64 06 ık Pazarı Nevizade Sk. ğlu-lst. Tel: 249 60 55 Z PARK GAZİNOSU e Sk. No:9 cöy-lstanbul Tel:262 04 15 İZ KİZİ köy Cad. No:38 oya-İst. Tel: 262 88 08 ATA RESTAURANT BAR n Apaydın Sk. No: 11 ğlu-lst. Tel: 293 11 39 RMEZZO alı MescidSk. No: 17 İstanbul Tel: 293 28 68 OZ Pazarı Nevizade Sk. No:24 ğlu-İst. Tel: 249 90 73 T BABA ye Cad. No: 96-98 luncuk-lst. Tel:(216)3331232 LAVİ 20 al Cad. Kallavi Sk. No:20 ığlu-lst.Tel: 251 10 10 ENE RESTAURANT Pasajı ığlu-lst. Tel: 244 12 66 ARI RESTAURANT ari Sk. No:22 kapı-lst. Tel: 517 75 30 LE BALIK LOKANTASI e Meydanı No:4/1 elikavağı-lst Tel: 242 22 73 FUİTE dibi Lüleci Hendek Cad. 125-127 el-İst. Tel: 251 95 94 ÇO RESTAURANT la Cad. No: 265 köy-İst.Tel:(216)336 07 95 LEYLA oncukulluk Cad. No:45 oğlu-lst. Tel: 251 83 47

ABSOLUT VODKA Muallim Naci Sk. No:132 Kuruçeşme-İst. Tel: 259 70 61 ALKAZAR SİNEMA BAR Alkazar Sineması Altı Beyoğlu-İst. Tel: 245 75 38 ALTINBALIK MAHZEN BAR I.Cad. No:62 Amavutköy-İst. Tel: 257 68 26 ALWAYS Yeni Sülün Sk. No:103 Levent-İst. Tel: 280 73 97 ANDROBAR Yedikuyular Sk. No: 4 Taksim-İst. Tel: 230 46 28 ARENA Nispetiye Cad. No:6 Etiler-İst. Tel: 270 01 08 AVNİ Cumhuriyet Cad. No:239 Harbiye-İst Tel: 246 16 11 AURORA Cevdet Paşa Cad. No:386 Bebek-İst. Tel: 263 22 80 BAR-O-METRE Sıraselviler Cad. No:77 Taksim-İst Tel: 293 02 87 BARVA CLUB Marina Regatta Çarşısı Ataköy-İst. Tel: 560 60 35 BAVUL BAR Nispetiye Cad. Etiler-İst. Tel: 268 66 60 BEBEK BAR Cevdet Paşa Cad. No:113 Bebek-İst. Tel: 263 30 00 BEYOĞLU PUB İstiklal Cad. No:140/17 Beyoğlu-İst. Tel: 252 38 42 BEYMEN CAFE BAR Akmerkez-İst. Tel: 282 02 30 BEYOĞLU SANAT EVİ Abdullah Sk. 22/1 Beyoğlu-İst. Tel: 252 61 96 BİLSAK Sıraselviler Cad. Soğancı Sk. No:7 Cihangir-İst. Tel: 293 37 74 CAFFETTO Levent-İst. Tel: 264 49 61 CAFE ANTARES Şaşkınbakkal Tel:(216)359 39 29 CAFE LA SPEZİA Teşvikiye-İst. Tel: 296 18 46 CABERET CINE Yeşilpınar Cad. No:2 Arnavutköy-İst. Tel: 257 74 38 CADDE-I KEBİR İmam Adnan Sk. No:7 Beyoğlu-İst. Tel: 251 71 13 CAFE BAR MARIA Yelkovan Sk. No: 12 Ortaköy-İst. Tel: 227 00 99 CAFE GUİTAR Ayhan Işık Sk. No:11/1 Beyoğlu-İst. Tel: 251 98 32

BARLAR

ANAHTAR BAR Kuruçeşme Cad. No:36 Kuruçeşme-İst. Tel: 257 71 50 ABDÜLCABBAR CAFE BAR İstiklal Cad. Mis Sk. No: 11 Beyoğlu-İstanbul Tel: 243 63 95

CAFEİN Muallim Naci C. 142 Kuruçeşme-İst. Tel: 260 79 65 CAZİBE CAFE BAR Turneci Sk. No:5 Gaiatasaray-İst. Tel: 244 28 96 CENEVİZ KAHVESİ Osmanzade Sk. No:14 Ortaköy-İst. Tel: 227 14 49 CIMBIZ Nispetiye Cad. No: 27 Etiler-İst. Tel: 282 44 04 COOL BAR Levent Cad. No: 15 I.Levent-İst.Tel: 269 52 47 COZY INN İskele Cad. No:36 C.Bostan-İst Tel:(216)363 77 70 ÇUBUKLU 29 Paşabahçe Yolu No:24 Çubuklu-İst.Tel:(216) 322 28 29 CUBA BAR Vapur İskelesi Cad. No: 16 Ortaköy-İst. Tel: 260 05 50 CUE POINT BILLIARD BAR İnönü Cad. No: 37 Gümüşsuyu-İst. Tel: 251 72 51 COUSİN'S BAR I.Cad. No:108-110 Arnavutköy-İst. Tel: 263 63 97 ÇİÇEK BAR Billurcu Sk. No: 25 Sıraselviler-İst. Tel: 244 26 19 DAPHNE BAR Ataköy-İstanbul Tel: 560 50 62 DELİ BAR Büyükparmakkapı Sk. No: 9/2 Beyoğlu-İst. Tel: 293 12 22 DERSAADET Erol Dernek Sk. No:11 Beyoğlu-İst. Tel: 251 20 47 DOWNTOWN Yelkovan Sk. No: 5 Ortaköy-İst. Tel: 259 05 49 ECE BAR Kuruçeşme-İst. Tel: 265 96 00 EGE BAR Reasürans Çarşısı Teşvîkiye-İst. Tel: 233 27 24 ENGLİSH PUB Tiyatro Sk. No: 25 Beyazıt-İst. Tel: 516 69 80 ENTEL BAR Salacak Sahil Yolu No:1 Üsküdar-İst Tel:(216) 391 96 48 ESCOBAR Çalıkuşu Cad. No: 13 Levent-İst.Tel: 281 91 49 EYLÜL İskele Cad. No:29 Arnavutköy-İst. Tel: 257 11 09 FERMUAR BAR Muallim Naci Cad. No: 120/A Ortaköy-İst. Tel: 227 70 62 FLATLİNE Muallim Naci Cad.

a

cuk

TAŞ PLAK İstiklal Cad. Beyoğlu-lst. Tel: 251 11 39 YAZARLAR EVİ Bostan Cad. Teşvikiye-İst. Tel: 261 25 58 YAKUP 2 RESTAURANT Aşmalı Mescid Cad. No:35/37 Tünel-İstanbul Tel: 249 29 25 İLHAMİ'NİN YERİ Osmanzade Cad. No:6 Ortaköy-İst. Tel: 259 51 79 AZDEROĞLU TAVERNA, 1 .Cad. No:28 Arnavutköy-İst. Tel: 263 23 17 KÖR AGOP Kumkapı Meydanı Kumkapı-İst. Tel: 517 23 34 KATY'NİN YERİ Orhan Adli Apaydın Cad. 31/1 Asmalımescid-İst.Tel: 293 21 42 MİMİ TAVERNA 1. Cad. No: 68 Arnavutköy-İst. Tel: 265 09 49 NEŞE TAVERNA Büyük Ayazma Bebek Yokuşu Arnavutköy-İst. Tel: 265 10 93 OSMANCIK MEYHANESİ Etap Pulman Oteli Üstü Tepebaşı-İst. Tel: 251 50 74 İSMAİL'İN YERİ EğriboyunCad. No: 7 A.Kavağı-İst. Tel:(216) 320 21 36 YENGEÇ RESTAURANT Çapari Cad. Kumkapı-İst. Tel: 516 32 27 YEŞİLKÖY OCAKBAŞI BAR Demirci Çıkmaz Cad. Yeşilköy-İst. Tel: 573 35 14 PERA SANAT EVİ Balyoz Sk. No:25-1 Beyoğlu-İst. Tel: 252 38 57 HRİSTO RESTAURANT Kefeliköy Cad. No:96 Tarabya-İst. Tel: 262 05 35 SIÇANLI MEYHANE Hekimata Sk. No: 10 Boyacıköy-İst. Tel: 277 68 78 SICAK MEYHANESİ Keskin Kalem Sk. No:37 Esentepe-İst. Tel: 211 29 27 REFİK Asmalı Mescit Sofyalı Sk.10-12 Beyoğlu-İstanbul Tel: 243 28 34 GRAND ÇELLO Tramvay Sk. No: 90 Kuruçeşme-lst. Tel: 263 48 49

pe cy

APOT pazarı Köyiçi Kilise Mey. taş-lst. Tel: 261 91 48 ON MEYHANE elviler Cad. No:89/A m-lst. Tel: 244 40 90 ALİ MEYHANE vaySk. No: 104 çeşme-lst. Tel: 265 96 00 RİYA d. No:90 Kat:2 vutköy-İst. Tel: 257 04 69

Ortaköy İst. Tel: 261 90 06 FLY-İNN Nispetiye Cad. No: 10 Etiler-İst. Tel: 257 89 89 FRIDAY'S Nispetiye Cad. No: 19 Etiler-İst. Tel: 257 70 78 GOLD CAFE BAR Misbah Muhayyaş Sk. No: 9/1 Kadıköy-İst.Tel:(216)349 80 02 GÜVERTE BAR Emirgan Cad. No: 18 Emirgar-İst. Tel: 229 40 60 HADES BAR Büyükparmakkapı Sk. No: 30 Taksim-İst. Tel: 252 19 67 HEZARFEN CAFE BAR REST. İstiklal Cad. Odakule Karşısı Beyoğlu İş Merkezi No: 365 Beyoğlu-İst. Tel: 252 58 44 HAYAL KAHVESİ Büyükparmakkapı Sk. No: 19 Beyoğlu-İst. Tel: 244 25 58 JASMİNE CAFE Akarsu Sk. No: 10 Galatasaray-İst. Tel:252 89 74 KAKTÜS CAFE BAR İmam Adnan Sk. No: 4 Beyoğlu-İst.Tel: 249 59 79 KHALKEDON BAR Münir Nurettin Cadr. Kalamış-İst. Tel:(216) 349 58 72 KALEM BAR Cevdet Paşa Sk. No:306/1 Bebek-İst. Tel: 265 04 48 KEMANCI ROCK BAR Taksim Sitesi Sıraselviler-İst. Tel: 245 30 38 KORU PUB Bağdat Cad. Bostancı-İst.Tel:(216) 384 58 26 KÜPEŞTE BAR Haliday Inn Crowne Plaza Ataköy-İst. Tel: 560 81 00 LAL Kadife Sk. No: 19 Kadıköy-İst.Tel:(216) 346 56 25 LEMAN İmam Adnan Cad. No: 20 Beyoğlu-İst. Tel:245 38 06 MARİNA BAR Rıhtım Cad. No: 18 Yeşilköy-İst. Tel: 574 55 75 MASAL EVİ Kadife Sk. No: 33 Kadıköy-İst.Tel:(216) 418 27 53 MEİS BAR Büyükparmakkapı Sk. No:7/2 Beyoğlu-İst. Tel: 293 99 73 MEMO'S BAR Muallim Naci Cad. No: 10/2 Ortaköy-İst. Tel: 260 84 91 MEŞALE BAR Vefa Bayırı No: 6/1 Gayrettepe-İst. Tel: 266 64 59

79


a

cy

pe


Rl dağ-lst. Tel: 231 03 56 GLİO BAR ık Sahil Yolu No:41 dar-İst. Tel:(216)341 04 03 BUÇUK ye-lst. Tel: 241 61 54 HO Sk. No:14

Beyoğlu-İst. Tel: 245 06 68 SÜLEYMAN NAZİF BAR Valikonağı Cad. No: 39/1 Nişantaşı-İst. Tel: 2225 22 43 SİS BAR İskele Cad. No: 4/6 Ortaköy-İst. Tel: 259 48 58 SHERLOK HOLMES Çalıkuşu Sk. No: 5 Levent-İst. Tel: 281 63 72 ŞAMDAN BAR Etiler-İst Tel: 263 48 98 ŞAZİYE BAR Abdi İpekçi Cad. Nişantaşı-İst. Tel: 232 41 55 ULUORTA Ortaköy-İst. Tel: 227 31 49 URBAN Kartal Sk. No: 6/A Beyoğlu-İst. Tel: 252 13 25 THE GALLERY Ulus-İst. Tel: 263 35 55 TATOO'S BAR Muallim Naci Cad. No:20 Kuruçeşme-İst. Tel: 259 59 19 TAXİM' S Taksim-İst. Tel: 256 44 37 TAKSİM SANAT EVİ Sıraselviler Cad. No:69/1 Cihangir-İst. Tel: 244 25 26 TAKSİM NİGHT PARK Nizamiye Cad. No: 12 Taksim-İst. Tel: 256 44 31 TEKNE BAR Zeytinoğlu Sk. No: 39 Akatlar-İst. Tel: 270 11 86 TELİS CAFE BAR Misbah Muhayyaş Sk. No:6/3 Kadıköy-İst.Tel:(216) 336 12 53 TOUCDOWN Abdi İpekçi Cad. Reasürans Maçka-İst. Tel: 231 36 71 TRİBUNAL BAR M. Karaca Çıkmazı No:3 Beyoğlu-lst. Tel: 249 71 79 TREİZE BAR Yeşilköy-lst. Tel: 663 55 31 TROMPET Etiler-İst. Tel: 257 13 76 TÜRKÜ CAFE - BAR İmam Adnan Sk. No:9 Taksim-İst. Tel: 251 33 00 ZONE Etiler-İst. Tel: 265 40 34 VİVACHE TERAS BAR - CAFE İstiklal Cad. No:26 Beyoğlu-İst. Tel: 251 28 21 VİVALDİ Büyükparmakkapı Sk. No: 29/1 Beyoğlu-İst. Tel: 293 25 99 YÖREM CAFE BAR Hasnun Galip Sk. No:15/1 Beyoğlu-İst. Tel: 252 14 28 ZEYTİN & SARDUNYA BAR

pe cy

:EN Işık Sk. No:9 ğlu-lst. Tel: 293 33 23 BAR Cemal Öke Cad. No:21 taşı-lst. Tel: 225 46 62 T BAR İst. Tel: 287 27 57 H SHİELD'S uşu Sk. No:14 t-lst. Tel: 281 43 58 MUM BAR lihisarı-lst. Tel: 277 99 11 NOS ( Sk. No: 1/2 öy-ist.Tel:(216)414 29 54 A BAR öy-lst.Tel:(216) 359 32 63 ER BAR im Naci Cad. No: 109/1 öy-lst. Tel: 261 60 06 NORTH BAR ta Çarşısı No:243 köy-İst. Tel: 559 20 18 ÜS Işık Sk. No:5/A ğlu-lst. Tel: 251 14 28 CAFE BAR Cad. No:6 ğlu-lst.Tel: 252 71 00 ŞAMDAN a-lst. Tel: 225 07 10 COINS Paşa Sk. No: 9 -İst. Tel: 256 71 09 'S TROPICAL CAFE BAR d. No: 17/2 vutköy-ist. Tel: 265 65 33 CAFE BAR parmakkapı Sk. No: 7 ğlu-lst. Tel: 251 56 83 HOOD Cad. No:42/B tan-lst.Tel:(216)363 82 84 E 66 vutköy-lst. Tel: 256 75 94 BAR Iviler Cd. Aslanyatağı Sk 13 m-İst. Tel: 249 48 39 ER menci Sk. No: 14 öy-İst. Tel: 261 97 31 HATHANE Cad. Atlas Sineması Beyoğlu-İst.

a

İSTANBUL'DA YAŞAMAK

Kuruçeşme-İst. Tel: 287 10 24 ZİHNİ BAR Muallim Naci Cad.No:130 Kuruçeşme-İst. Tel: 246 90 43 ZİYA Muallim Naci Cad. No: 109/1 Ortaköy-İst. Tel: 261 60 05 ZİNDAN BAR İstiklal Cd. Olivia Han Geçidi 13 Beyoğlu-İst.Tel: 252 73 40

ALL SPORTS CAFE Çamlık Yolu 1/2 Etiler-İst. Tel: 257 42 99 ÇAĞDAŞ GAZETECİLER DERN. İstiklal Cad MisSk.. No:21 Beyoğlu-İst. Tel: 293 52 23

BAGUETTA Bebek Cad. No: 6 Bebek-İst. Tel: 263 60 64 BELLA CAFE Rumeli Cad. 53/A Nişantaşı-İst. Tel: 247 87 26 BEYMEN CAFE & BAR Etiler-İst. Tel: 282 02 30 CAFE CİNE Arayıcıbaşı Sk. No:27/A Kadıköy-İst. Tel:(216)418 06 30 BOMONTİ ÇAY BAHÇESİ Moda-İst. Tel: (216)338 70 40 CAFFETTO Levent-İst. Tel: 264 49 61 CAFE ANTARES Şaşkınbakkal-İst Tel:(216)3593929 CAFE FRESKO Harbiye-İst. Tel:224 04 26

CAFE KİKKA Abdülkadir Noyan Str.No:17/18 Erenköy-İst. Tel:(216)386 59 23 CAFE KAFKA Yeni Çarşı Str. 26/1 Galatasaray-İst. Tel: 245 19 58 CAFE DE LEVANT Rahmi Koç Museum Hasköy Str. Sütlüce-İst. Tel: 250 89 38 CAFE AMADEUS Karanfil Sk. No: 39. Levent-İst. Tel: 269 56 86 CAFE ONDAN ONA Nispetiye Cad.Belediye Sit. Levent-İst. Tel: 269 45 97 CAFE BİBER Abdi İpekçi Cad. 48/7 Nişantaşı-İst. Tel: 240 57 49


İSTANBUL'DA YAŞAMA Münir Nurettin Cad. Kalamış-İst. Tel:(216)347 19 76 KADİFE CHALET Bahariye Cad. Kadife Sk. No:29 Kadıköy-İst. Tel:(216)347 85 96 KÖY CAFE Holiday Inn Crowne Plaza Ataköy-İst. Tel: 560 81 00 KIRINTI CAFE Ferit Tek Sk. 15/1 Moda-İst. Tel: (216) 346 07 70 KİTAPLI KAHVE Büyükparmakkapı Sk. No:5/3 Beyoğlu-İst. Tel: 243 26 95 LECAFE Taksim-İst. Tel: 251 74 30 LE CLASSİQUE Sabancı Korusu Yeniköy-İst. Tel: 262 13 13 MYOTT İskele Cad. No: 14 Ortaköy-İst. Tel: 258 93 17 MEHTAP CAFETERİA İstinye Cad. No: 34 Emirgan-İst. Tel: 277 63 73 MEPHİSTO CAFE Muvakithane Sk. No: 15 Kadıköy-İst.Tel:(216)414 35 19 MODA ÇAY BAHÇESİ Devriye Sk. No:7 Moda-İst. Tel:(216)337 99 86 NİLANTİK Bağdat Cd. Çınardibi No: 352/2 Erenköy-İst.Tel:(216) 360 53 78 ON THE ROCKS CAFE Kaymakçı Sk. No: 10/1 Ortaköy-İst. Tel: 260 82 26 OPERA CAFE İnönü Cad. 73/A Taksim-İst. Tel: 245 20 42 OPERA PASTANESİ Bağdat Cad. No:31/9 C.Bostan-İstanbul PARK CAFE Akmerkez415 Tel: 28210 58 PİERRE LOTİ CAFE Eyüp-İst. Tel: 581 26 96

cy a

Beyoğlu-İst. Tel: 251 52 30 COCO CAFE BAR Abdi İpek Cad. No:7/2 Maçka-İst. Tel: 224 39 15 CAFE IN Abdi İpekçi Cad. No: 17 Maçka-İst. Tel: 241 09 36 CAFFİNET Kurabiye Sk. No:4/1 Beyoğlu-İst. Tel: 249 20 19 CAFE MARMARA Taksim-İst. Tel: 251 46 96 CAFE SHOP Bahariye Cad. Miralay Nazım Sk. No:34 Bahariye-İst.Tel:(216)337 49 20 CAFE SIĞINAK Caferağa Mah. Muvakkithane Cad. No.30 Kat. 4 Kadıköy-İst. Tel:(216)349 18 94 CAFE MEDUSA Yerebatan Cad. M. Efendi Sk. No: 19 Sultanahmet-İst. Tel: 511 41 16 ÇUKUR CAFE Faik Paşa Sk. 37/A Çukurcuma-İst. Tel: 244 51 14 DİVAN PUB ERENKÖY Bağdat Cad. 3/9 Erenköy-İst. Tel:(216)358 54 51 DİVAN PASTANESİ Elmadağ-İst. Tel: 231 41 00 GERMİNAL CAFE Halaskargazi Cad. No: 309/13 Şişli-İst. Tel: 233 67 23 GRAMOFON CAFE Tünel Meydanı No:3 Beyoğlu-İst. Tel: 293 07 86 HOME STORE Etiler-İst. Tel: 282 02 53 İNCİ PASTANESİ İstiklâl Cad. 24/2 Taksim-İst. Tel: 243 24 12 KALE ÇAY BAHÇESİ Yahya Kemal Cad. No: 36 Rumelihisarı-İst. Tel: 257 55 78 KHALKEDON

pe

CAFE LEBON İstiklâl Cad. 445 Beyoğlu-İst. Tel: 252 54 60 CAFE NEON EXPRESS Kasap Sk. 20/3 Esentepe-İst.Tel: 288 17 00 CAFE CİNEMA Vefa Bayırı 6/2 Gayrettepe-İst. Tel: 266 21 90 CAFE CADDE Bağdat Cad. No: 375/2 Şaşkınbakkal-İstTel:(216)3593929 CAFE DEDİKODU Halaskârgazi Cad. No: 252/4 Şişli-İst. Tel: 231 25 98 CAFE DİVAN Cevdet Paşa Cad. No: 125 Bebek-İst. Tel: 257 72 70 CAFE KEYİF Mim Kemal Öke Sk. 1/4 Nişantaşı-İst. Tel: 252 20 19 CAFE DES THEATRES Muallim Naci Cad. No: 80 Ortaköy-İst. Tel: 259 27 55 CAFE DİNO Mudo City Akmerkez Etiler-İst. Tel: 282 04 74 CAFE VERDE Rumeli Cad.No:17/1 Nişantaşı-İst. Tel: 246 08 22 CAFE WİEN Atiye Sk. No: 5 Teşvikiye-İst. Tel: 247 61 72 CAFE ÇAYDANLIK İskele Meydanı No:36 Ortaköy-İst. Tel: 227 83 69 CAFE ZANZİBAR Teşvikiye Cad. Recsürans Teşvikiye-İst. Tel: 233 80 46 CAFE OFFİCİUM Maya Center Esentepe-İst. Tel: 211 45 69 CAFE CREME Değirmen Sk. No: 12 Ortaköy-İst. Tel: 227 72 94 CAFE MARTI İstiklal Cad. No:330

82

PATİSSİERE GEZİ İnönü Cad. 5/1 Taksim-İst. Tel: 251 74 30 PATİSSERİE GEZİ CAFE Nispetiye Cad. Petrol Sit. 7.Blok Levent-İst. Tel: 282 82 20 PATİSSERİE DE PERA İnşirah Bebek Deresi Sk. No: 1 Bebek-İst. Tel: 257 10 53 PİCASSO CAFE Dereboyu Cad. No: 19 Ortaköy-İst. Tel: 227 43 11 RUMELİ CAFE Divan Yolu Cad. Sultanahmet-İst. Tel: 512 00 08 SAHAF CAFEE Mühürdar Cad. Dumlupınar Sk. 8 Kadıköy-İst. Tel:(216) 349 81 42 S CAFE Etiler-İst. Tel:282 05 23 SÜTİŞ MUHALLEBİCİSİ Teşvikiye Cad. 137/A Nişantaşı-İst. Tel: 225 30 03 TRİADA ART CAFE Kadife Sk. No: 18/1 Moda-İst. Tel:(216)418 02 77 TRAPEZ CAFE Hasnun Galip Sk. No: 1/D Beyoğlu-İst. Tel: 252 73 12 TEE ROOM Rumelihisarı-İst.Tel: 257 25 80 THE GALLERY Ulus-İst. Tel: 263 35 55 TROMPET CAFE D'EPOCA I.Cad. 109/1 Arnavutköy-İst. Tel: 287 26 35 UÇURTMA CAFE Osmanzade Cad. No:11 Ortaköy-İst. Tel: 260 59 57 UNDDERGROUND BİLLARD C. Bağdat Cad. 378/1 Ş.bakkal-İst. Tel:(216)3596971 VAKKO CAFE İstiklal Cad. 123/125 Beyoğlu-İst. Tel: 251 40 92 VAKKORAMA COFFEE SHOP Taksim-İst. Tel: 251 15 71


pe a

cy


pe cy a


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.