a
pe cy
cy a
pe
cy a pe Yarının çizgileri İşte İtalyan estetiğinin son aşaması Marea. Gerçek ihtiyaçlardan yola çıkılarak geliştirilmiş, sağduyulu bir tasarım. Yumuşak dış hatları, yolu tam kavrayan, dengeli yapısıyla görkemli bir görünüm. Hem dinamik, hem de güven verici. Güzellikle mantığın bir arada olabileceğinin en somut kanıtı.
Yarının konforu Marea size evinizdeki rahatlığı aratmayacak, geniş ve ferah bir otomobil. Özel olarak geliştirilen ses yalıtım sistemlerinden ergonomik koltuklarına, polen filtreli tam otomatik klimasından ön panele entegre radyo-teybin Marea sizin ve ailenizin yolculuk keyfi için her donanıma sahip.
Geleceğin aile otomobili Marea ile mutlaka tanışın
cy a pe 'ının teknolojisi ea, size farklı iki yeni motor seçeneği sunuyor. erseniz, 1.6 litrelik 16 valflı motoruyla Marea ELX 2.0 litrelik 20 valflı 5 silindirli motoruyla Marea HLX. motorların her ikisi de yüksek performanslı, yakıt etiminde tutumlu ve çevreye saygılı.
Yarının güvenlik standartları Marea Avrupa Birliği'nin yeni yürürlüğe girecek güvenlik standartlarını önceden yerine getiriyor. Çelik güvenlik kafesi, dört sensörlü ABS fren sistemi, Marea HLX'te ön yolcu için ikinci bir hava yastığı gibi eksiksiz güvenlik önlemleriyle size ve ailenize tam koruma sağlıyor.
area ile yepyeni mutluluklar yaşayacaksınız.
a
pe cy
Sahibi: ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Tiyatro Yapım Yayıncı lık Tic. ve San. Ltd. Şti adına: Mustafa
oğlu. Yazı İşleri: Ilgın Sönmez,
Yeşim
Nevra
Erkut Anburnu Dizgi: Nuray Lale
A.
Savcılıoğlu
Nalân
Redaksiyon:
Özübek
Katkıda
Hukuk Danışmanı: Dağıtım:
Ahmet
Müdür:
Fikret İlkiz
Ergin
Ofset
Genel
Yayın
Yönetmeni:
Dikmen
Berker, Nadi Güler, Nihal Kuyum
Hazırlık: Tiyatro Yapım Baskı:
Gürün
Yayın
Koordinatörü
cu, Sevgi Sanlı, Lale Ulutepe,
Stil
Yazarlar:
Murat Ural Reklâm Sorumlusu
5.000.000.
Ahmet Levend-
Candan Hoyladı Grafik Tasarım:
Bedeli: 6.000.000.- TL
Koyuncuoğlu.
Ahmet Cemal,
Bige
Teknik
Demirkanlı
Emre
Bulunanlar: Duygu Atay,
Demir
Matbaası
Abone
Bedeli:
- Kurumlar Abone
Tiyatro Yapım Yayıncılık Tic. ve San. Ltd. Şti. Firuzağa Mah. Ağahamamı Sok. 5/3 Cihangir-80060 İstanbul Telefon: (0.212) 293 72 77 Fax (0,212) 252 94 14 Posta Çeki: Tiyatro Yapım 655 248 Banka Hesap No: T. İş Bankası, Cihangir Şb. 197 245 Yapı Kredi Bankası, Cihangir Şb. 1001388-8
EKİM 97
A
Y
L
I
K
T
İ
Y
A
T
R
O
D
E
R
G
İ
S
İ
EDİTÖRDEN Dikmen Gürün/ S. 9 HABERLER/S.10 BU AY SAHNEDEKİLER/ S.16 TANITIM: " 1 . ULUSLARARASI İSTANBUL ÇOCUK TİYATROLARI
cy
a
EĞİTİM FESTİVALİ'' DOĞRU Mustafa Demirkanlı/ S. 19
pe
İZDÜŞÜM Ahmet Levendoğlu/ S.23 TANITIM: ÇOCUKLARIN DÜNYASI VE GRIPS THEATRE Duygu Atay/ S. 24
İNCELEME: MEHMET ULUSOY'UN OYUNLARI VE KUZGUN ACAR'IN MASKLARI Çeviren ve Derleyen: Bige Berker/ S. 28
İNCELEME: SAHNEDEKİ HEYKELTRAŞ: KUZGUN ACAR Murat Ural/ S 33
PERDE ARASI Ahmet Cemal/ S. 40
cy a
TANITIM: AKBANK 7. CAZ FESTİVALİ Ilgın Sönmez/ S 41
pe
ELEŞTİRİ: ... PERFORMANS OLMAZ Nadi Güler/ S 46 YERYÜZÜ AMATÖRLERİNİN MONACO BULUŞMASI Lale Ulutepe/ S. 49
SÖYLEŞİ: LEYLA GENCER VE AYDIN GÜN Sevgi Sanlı/ S 51 TİYATRODAN ÖNCE... TİYATRODAN SONRA/ S 52
EDİTÖRDEN Dikmen
Gürün
"Tiyatro çalışması da insanların tüm öteki çalışmaları gibidir. Biçimi ve anlatım olanakları farklı olsa da, hedefleri ve doğruları, insanın, insandan 'yana' ve insana karşı olmayan bir dünya yaratmak için gösterdiği tüm öteki çabalardan farksızdır."
"Yüce tanrının insana sunduğu bir lütuf olarak değil, insanın 'ürünü' olarak' sanat kavramıdır söz konusu"
"Tiyatro çalışması bir bilinç oluşturma yöntemidir."
"Tiyatro, biçimsel olmayan, diyalektik bir
pe cy a
bir arada yaşama biçimi bulmak için
çağımız insanının yalnızlığını kırmaya
yönelik sürekli bir çabadır."
"Bir tiyatronun kendi 'meraklıları'nın buluşmasını sağlayan bir 'marka'
bulması ve sonunda ancak sevimsiz bir biçimde ayakta kalması mı önemlidir? Böyle bir şeyin olmaması için uğraşmak
daha gerekli değil midir?"
"Kalıcı olmak isteyen bir tiyatro, yalnızca
bizim için değil, tüm tiyatro dünyası için, gelecekte de geçerli olan bir dağarın koşullarını yaratabilmek için, gerçek anlamda çağdaş olmalıdır."
Bu ay, yeni bir tiyatro mevsimine 'merhaba' derken, usta Giorgio Strehler'in tiyatro üstüne düşünceleri arasında dolaşmak istedim..
* Giorgio Strehler "İnsanca Bir Tiyatro." Türkçesi; Mustafa Tüzel. MitosBOYUT Yayınları. Haziran 1995.
9
HABERLER...
Milliyet Sanat 25 Yaşında 29 Eylül 1972'de Milliyet Gazetesi'nin parasız eki olarak yayın hayatına başlayan Milliyet Sanat Dergisi 25. yılını kutluyor. Dergi, 70. sayısından itibaren bağımsız olarak yayımlanmaya başlamıştı. 1979 yılının sonuna kadar haftalık olarak 35 sayı çıkan dergi, 1980 yılında 8 sayı aylık olarak yayımlandı. Milliyet Sanat 1980 yılının Ekim ayından bugüne dek 15 günlük aralarla okurlarına ulaşıyor. Tiyatro... Tiyatro... Dergisi olarak Milliyet Sanat Dergisi'nin 25. yılını kutlarız.
Akatlar Kültür Merkezi Etkinlikleri
pe cy a
Antalya Büyükşehir Belediyesi Tiyatro Atölyesi 5. Yılında
Programını sanatın demokratikleştiril mesi gereğinden hareketle oluşturan Tiyatro Atölyesi'nin hedefi; "Popilizme sapmadan, halkın ilgisini sanatın yüksek estetik ilke ve kuralları ile buluşturma noktalarının arandığı, dünya tiyatrosunun çağdaş akımları ile yerel zenginliklerinin açığa çıkarılarak yeniden estetize edildiği, günlük yaşam politikaları ve gereksinimleri çerçevesinde sürekli olarak yeniden tanımlanan bir tiyatro." yaratmak. Tiyatro Atölyesi, Turgut Özakman'ın, "Bir Şehnaz Oyun"unu, 5 Ekim'den itibaren her pazar 20.30'da Belediye Kültür Salonu'nda sergilemeye başlayacak.
Antalya Büyükşehir Belediyesi Kültür ve Turizm Şube Müdürlüğü'ne bağlı olarak 4 yıldır faaliyetini sürdüren Tiyatro Atölyesi 5. yılına 50 kişilik amatör bir ekiple giriyor.
Haziran ayında inşaatı tamamlanan Beşiktaş Belediyesi Akatlar Kültür Merkezi 15 Ekim'de çalışmalarına başlayacak. Kültür Merkezi'nin Genel Sanat Yönetmeni olarak atanan Hakan Altıner, TİYAP Başkanı, TODER Başkanı, Devlet Konservatuarı Tiyatro Bölümü'nden bir öğretim üyesi, İstanbul Devlet Opera ve Bale'den bir sanatçı ve Beşiktaş Belediyesi adına başkan danışmanından oluşan bir Danışma Kurulu ile çalışacak, 280 kişilik donanımlı bir salona sahip olan Akatlar Kültür Merkezi'nde bir Oyunculuk Okulu da faaliyete geçecek. "Oyuncu
Antalya Büyükşehir Belediyesi, Tiyatro Atölyesi'nin Aspendos Antik Tiyatro'da yaptığı bir çalışmadan görüntü... 10
Stüdyosu" adlı okul 20-40 yaş arası herkese açık olacak ve bu okula girmek için sınav Ekim ayı içinde gerçekleştirilecek.
27. ITI Kongresi Seoul'de Yapıldı 1 Eylül - 15 Ekim tarihleri arasında Dünya Tiyatroları Festivali ve 27. Dünya Tiyatro Enstitüsü (ITI) Kongresi ITI Seoul-Kyonnogi'de yapılıyor. Aynı zamanda Uluslararası Eleştirmenler Birliği Yönetim Kurulu toplantısı da bu yıl Seoul'de yapıldı. Yönetim Kurulu üyesi olan Zeynep Oral toplantıya katılmak üzere Seoul'a gitti. Türkiye ITI'sini temsilen de Refik Erduran, Ayşegül Yüksel ve Hülya Nutku da Seoul'a uçtular. Bu yıl düzenlenen Dünya Tiyatroları Festivali'ne Asya ülkelerinden pek çok topluluk katılırken Latvia'dan New Riga, Yunanistan'dan Attis, Fransa'dan Image Aigue, Venezuela'dan Rajatabla, italya'dan Compagnia Marionettistica, Fildişi Sahili'nden Ymako Teatri, Amerika'dan La Mamma, Romanya'dan Craiova, Festivalin konukları.
Dormen Tiyatrosu Sezona İki Yeni Oyunla Giriyor Dormen Tiyatrosu 43. sezonuna iki yeni komediyle giriyor. Bu iki komedinin yan sıra gençlerle ilgili birtakım ilginç çalışmalar sergileyecek olan topluluğun oyunlarından ilki, Gencay Gürün'ün, Bricaire ve Lasaygues ikilisinden çevirdiği "Bu Filmi Görmüştüm..." adlı oyun. Baş rolleri Haldun Dormen ve Metin Serezli tarafından oynanacak olan bu karakter komedisinin rejisi Çetin Akçan, dekoru Duygu Sağıroğlu, kostümleri Güler Yiğit tarafından gerçekleştirilecek. Yirmi kadar oyunda birlikte oynamış olan Serezli - Dormen ikilisi beş yıllık bir ayrılıktan sonra bu oyunda bir araya geliyor.
"Bu Filmi Görmüştüm..." 29 Ekim'de, "Tanrı Misafiri" ise 4 Aralık'ta perdelerini açacak.
Devlet Tiyatroları ile Yunanistan Ulusal Tiyatrosu'nun kültürel değişim temelinde karşılıklı ziyaretlerde bulunması amacıyla, Türkiye ve Yunanistan arasında bir protokol imzalandı. Yunanistan Ulusal Tiyatrosu, 22-28 Kasım 1997 tarihleri arasında İstanbul ve Ankara'da 1 oyunla 2 temsil gerçekleştirecek, Devlet Tiyatroları ise 1998 Ocak ayında 8 gün süreyle Yunanistan'a davet edilecektir.
BBT Yunus Emre Oyun Yarışması Sonuçlandı
pe cy
Behiç Ak, Müjdat Gezen ve Ali H. Neyzi'nin Kitapları
Yunan Ulusal Tiyatro Topluluğu ile Protokol
a
Dormen topluluğunun ikinci oyunu ise, Haldun Dormen ve Kemal Uzun ikilisinin yazdıkları "Tanrı Misafiri" adlı medyatik bir komedi. Haldun Dormen tarafından sahneye konacak olan oyunun baş rollerinde, Suat Sungur, Güneş Berberoğlu, İsmet Üstekin, Kerem Atabeyoğlu, Hakan Ökten, Neslihan Yeldan var. Dekorları Osman Şengezer, kostümleri Güler Yiğit tarafından hazırlanmış.
Behiç Ak'ın 1996-97 sezonunda İstanbul Şehir Tiyatrolarında sahnelenen ve aynı dönemde Afife Jale En İyi Yazar Ödülü'nü alan "Ayrılık" adlı oyunu MitosBOYUT Yayınları tarafından yayımlandı. Yine MitosBOYUT Tiyatro/Oyun dizininde Ali H. Neyzi'nin Toplu Oyunları çıktı. "Alas Hatun",
"Yardirektörün Eşi", "Mektuplar". Müjdat Gezen'in "Salak Oğlum" isimli yapıtı da MitosBOYUT yayınları arasında. Kitapta günümüzde geçen bir evlilik olayı, sanatçının uzmanı olduğu geleneksel tiyatro öğeleri kullanılarak anlatılıyor.
Bu yıl üçüncüsü gerçekleştirilen Bakırköy Belediyesi Yunus Emre Özgün ve Uyarlama Oyun Yazım Yarışması sonuçlandı. Ergin Orbey, Dinçer Sümer, Hülya Nutku, Kenan Işık ve Tuncer Cücenoğlu'nun yer aldığı yarışma jürisi, bu yıl Özgün Dalda Büyük Ödül'ü Orhan Asena'nın "Ana Baba Günleri" ile Funda Özşener'in "Konstantiniye'nin Güneşi" oyunları arasında paylaştırdı. Ayrıca üç Başarı Ödülü'de 6 yazar arasında paylaştırıldı. Ayrıca bu dalda üç oyun da Mansiyon kazandı. Uyarlama Dalı'nda ise; Büyük Ödül'ü Halide Edip Adıvar'ın "Sinekli Bakkal"ı ile Sevgi Sanlı kazandı. Uyarlama Dalı'nda da üç Başarı Ödülü verildi. Bakırköy Belediyesi Yunus Emre Özel Ödülleri ise Osmangazi'ye 4 salon kazandırdığı için Belediye Başkanı Basri Sönmez'e, yerli oyunlara öncelik verdiği için Bursa Devlet Tiyatrosu Müdürü Emin Gümüşkaya'ya, TRT'de yaptığı programlarla tiyatroya katkılarından dolayı Fikret Terzi'ye ve kurulduğundan
bu yana yalnızca Türk yazarlarının piyeslerini sergilediği için Dilek Türker'e verildi.
Yeni Bir Tiyatro: Tiyatro Günbay Sinema oyuncusu ve opera sanatçısı olan Altan Günbay ile yönetmen Yıldırım Yanılmaz'ın birlikte oluşturdukları "Tiyatro Günbay" perdelerini 8 Ekim'de Kocamustafapaşa Çevre Tiyatrosu'nda "Tencere Dibin Kara" müzikali ile açıyor. Tiyatro Günbay'da haftasonları çocuk oyunları, pazartesi günleri "Dünya Dansları ve Konser", salı günleri ise "Halk Oyunları ve Türküleri" yer alacak.
Kumpanya'dan İki Proje Kumpanya, yeni sezona iki proje hazırlıyor. Birincisi, Kerem Kurdoğlu tarafından yazılıp, yönetilen "Ütopyalar" konulu proje. İki yıldır üzerinde çalışılan oyun, teorik çalışmaların ve dramaturjik çözümün öngörüldüğünden uzun sürmesi nedeniyle ancak bu sezon sonuçlandırılabiliyor. İkinci proje ise Naz Erayda ve Bülent Erkmen tarafından yönetilen, Sevim Burak'ın "Everest My Lord" adlı oyunu ilk kez geçen yıl Assos Festivali'nde seyirci karşısına çıkmıştı. Daha sonra Uluslararası İstanbul Tiyatro Festivali'nde birinci ve ikinci perdeler ile Cihangir Parkı'nda gösterildi. Şimdi grup üçüncü perdesini de kapsayacak şekilde genişleterek Harbiye Muhsin Ertuğrul Sahnesi'nde sergilemeye hazırlanıyor.
3. Uluslararası Eskişehir Festivali
kontrtenor Axelm Köhler, 17. ve 18. yüzyıl ingiliz operası ve müzikli tiyatrosu üzerine uzmanlaşan tek gezginci opera topluluğu Opera Restor'd gibi sanatçı ve topluluklar bulunuyor.
Sanatseverler festivalin dans bölümünde
pe
cy
a
Her geçen yıl boyutları daha da büyüyen ve Eskişehir'in simgesi haline gelen Festival, bu yıl 400'ün üzerinde sanatçıyı konuk edecek. Dokuz gün sürecek festivalin programında 39 etkinlik yer alıyor.
Festivalin kapanış konserini ise ülkemizin en genç orkestrası olma özelliğini taşıyan Anadolu Üniversitesi Devlet Konservatuarı Gençlik Orkestrası, şef Nazım Rizayev yönetiminde verecek. Konserin konuk solisti kemancı Özcan Ulucan...
Geçtiğimiz yıllarda olduğu gibi bu yıl da festival çok çarpıcı yeniliklere ve "ilk"lere sahne olcak. 17 Ekim tarihindeki açılış konserinde Eskişehir'li müzikseverler yıllardır beklenen bir düşün gerçekleşmesine tanık olacaklar: Halen Avrupa'nın en önemli orkestralarında müzik yapmakta olan Türkiye'nin yetiştirdiği 3 kuşak müzisyenin Festival için bir araya gelmesiyle ülkemizin ilk "müzik milli takımı" kurulmuş olacak. Şef Betin Güneş yönetimindeki bu orkestra, yani Uluslararası Eskişehir Festival Orkestrası'nın konserinde çok değerli iki solist yer alarak: Devlet sanatçısı kemancı Ayla Erduran ve Rus viyolenselci Alexander Rudin. Festivalin klasik müzik bölümünde ayrıca, Müzika Viva Oda Orkestrası Leipzg YAYLI ÇALGILAR DÖRTLÜSÜ, arpist Şirin Pancaroğlu ve kemancı Igrace Jang'den oluşan Equlnox ikilisi, 12
İngiliz sanatçı David Glass, Modern Dans Topluluğu ve Dance Factory'yi izleyecekler.
Acid Trippi'n, Aydın Esen, Yellovvjackets, Smokin' Joe Kubek konserleri ise festivalin caz ve blues programını oluşturuyor. Festivalin tiyatro bölümünde Ankara ve İstanbul Devlet Tiyatroları'nın çalışmalarını izleyeceğiz: Ben Feuerbach, Benimkinin Adı Regine ve Kadınlardan Konuşalım adlı oyunlar 'büyükler' için sergilenecek. 3. Uluslararası Eskişehir Festivali'nde konserler tiyatro ve dans gösterilerinin yanı sıra bu yıl "Çocuk Etkinlikleri" ayrı bir bölüm olarak yer alıyor. Esen Çamurdan'ın danışmanlığını yaptığı bu bölüm kukla ağırlıklı. 100'den fazla parçadan oluşan kukla sergisinin yanı
sıra Bali'den gelen bir kukla sanatçısı atölye çalışması yapacak. Ayrıca kukla oyunu ve çocuk tiyatrosu da bu etkinlik kapsamında seyircilere sunulacak. Konferanslar ve Beyazperdenin Ardındaki Kentler başlığı altında, tüm hafta boyunca film gösterimleri de yer alıyor.
Özel Tiyatrolara Devlet Desteği Belirlendi Kültür Bakanlığı Müsteşarı Prof. Dr. Tekin Aybaş başkanlığında toplanan kurulda şu üyeler bulunuyor; Müsteşar Yardımcısı Nurcan Tokar, Devlet Tiyatroları Genel Müdürü Prof. Bozkurt Kuruç, Güzel Sanatlar Genel Müdürü Mehmet Özel, Tiyatro Yapımcıları Derneği (TİYAP) Temsilcisi Ali Poyrazoğlu, Uluslararası Tiyatro Enstitüsü (ITI) Temsilcisi Recep Bilginer ve Eleştirmenler Birliği (TEB) Temsilcisi Hayati Asılyazıcı. 125 özel tiyatronun başvuruda bulunduğu destekten; 26 profesyonel tiyatroya 53.100.000.000 TL, 10 çocuk oyununa 4.800.000.000 TL, 7 amatör tiyatroya 2.450.000.000 TL, 5 geleneksel tiyatroya 1.200.000.000 TL ve 2 eğitim tiyatrosuna 200.000.000 TL olmak üzere toplam 61.750.000.000 TL dağıtılmıştır.
Profesyonel Tiyatrolar Ali Poyrazoğlu Tiyat: 3.800.000.000 TL. Ankara Sanat Tiyatatrosu: 3.800.000.000 TL. Dostlar Tiyatrosu: 3.800.000.000 TL. Kenter Tiyatrosu: 3.800.000.000 TL. Ortaoyuncular: 3.800.000.000 TL. Tiyatro İstanbul: 2.500.000.000 TL. Tiyatro Stüdyosu: 2.500.000.000 TL Yeditepe Tiyatrosu: 2.500.000.000 TL. Ağustos Gör.Sanat.: 1.500.000.000 TL. Ahot Sinema - TV: 1.500.000.000 TL. Ank. Ekin Tiyatrosu: 2.500.000.000 TL. Ank. Sanatevi Tiyat.: 1.500.000.000 TL Bizim Tiyatro: 2.500.000.000 TL. Çağdaş Etkinlikler Sah.: 750.000.000 TL. EPS Gösteri Sanat.: 1.500.000.000 TL.
Amatör Tiyatrolar Adana Gösteri Sanatları Merkezi: 300.000.000 TL. Alperen Sanatevi: 150.000.000 TL. Bilsak Tiyatro Atölyesi: 500.000.000 TL. Gülüm Pekcan Dans Tiyatrosu: 500.000.000 TL. Körmük Meydanı: 200.000.000 TL. Rumeli Türk Tiyatro Sanatçıları Derneği: 500.000.000 TL. Trabzon Sanat Tiyat.: 300.000.000 TL.
4 Ekim - 9 Kasım tarihleri arasında gerçekleştirilecek olan 5. Uluslararası İstanbul Bienali için geri sayım başladı. Bu yıl İspanyol küratör Rosa Martinez'ln yönetmenliğinde, "Yaşam, Güzellik, Çeviriler / Aktarımlar ve Diğer Güçlükler Üstüne" başlığıyla düzenlenen etkinliğe 45 ülkeden 87 sanatçı katılıyor. Ana mekân olarak belirlenen Darphane-i Amire'nin yanı sıra Yerebatan Sarnıcı, Aya İrini Müzesi, Kadın Eserleri Kütüphanesi, Sirkeci ve Haydarpaşa tren istasyonları ile Atatürk Havalimanı'run da çeşitli sanatçıların yapıtlarına mekân oluşturacağı bienalde, resim, heykel, afiş, fotoğraf, enstalasyon, video enstalasyonu ve performans gibi çok çeşitli sanatsal üretimler izlenebilecek.
pe cy
Çocuk Oyunu
5. Uluslararası İstanbul Bienali
a
Eskişehir Tiyatro Kumpanyası: 750.000.000 TL. Gelenbe Tiyatrosu: 2.500.000.000 TL. Hamlet Tiyatrosu: 1.200.000.000 TL. Kare Tiyatro: 2.500.000.000 TL. 16. Kocaeli Bölge Tiyatrosu: 1.500.000.000 TL Stüdyo Oyuncuları: 750.000.000 TL. Nokta Tiyatrosu: 1.500.000.000 TL. Oraloğlu Tiyatrosu: 1.500.000.000 TL. Oyuncular Tiyatro TV Reklamcılık: 750.000.000 TL. Tiyatro Günbay: 750.000.000 TL. Tuncay Özinel Tiyat.: 1.500.000.000 TL.
Akten Sanatevi: 300.000.000 TL. Ank. Masal Tiyatrosu: 300.000.000 TL. Atölye Tempo: 600.000.000 TL. Bursa Kültür - Sanat: 300.000.000 TL. Çan Tiyatrosu: 600.000.000 TL. Çevre Çocuk Tiyatrosu: 300.000.000 TL. Mersin Üni. Güzel Sanatlar Fak.: 300.000.000 TL. Nüans Tiyatro: 600.000.000 TL. Masal Gerçek Tiyat.: 750.000.000 TL. Tiyatro Mie: 750.000.000 TL.
Geleneksel Tiyatro
Bursa Karagöz Tiyat.: 300.000.000 TL. Geleneksel Gösteri Sanatları Topluluğu: 200.000.000 TL. 1968 Karagöz İbiş Tiyatrosu: 200.000.000 TL. Show Tiyatro: 200.000.000 TL. Ünver Oral: 300.000.000 TL.
Eğitim Tiyatroları Ankara Üniversitesi DTCF Tiyatro Bölümü ve Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sahne ve Görüntü Sanatları Bölümü'ne 100.000.000 TL.
Mathew
McCalin-ABD
1988 - 1992 yılları arasında Barcelona Bienali'nin sanat yönetmenliğini üstlenen, geçen yıl Rotterdam'da düzenlenen ve yoğun ilgi gören Avrupa bienali Manifesto 1 'in küratör ekibi içinde yer alan, İspanyol sanat tarihçisi ve küratör Rosa Martinez, farklı kültürleri barındıran , geleneksel ile çağdaşı bir potada eriten ve Doğu Batı arasında metaforik bir kapı olarak algılanagelen İstanbul kentine bir ay süresince başlı başına bir sanat yapıtına dönüştürmeyi tasarlıyor. 5. Uluslararası İstanbul Bienali'ne katılacak sanatçıların çoğu mekâna özgü (site-specific) yapıtlar üreteceği gibi, bu yapıtların büyük bir bölümü de Bienal'in ana sergi alanlarının dışında, Istanbullu'nun günlük yaşam alanı içindeki kent giriş kapılarında, meydanlarda, yollarda, sokaklarda, afiş panolarında izleyici ile buluşacak.
Semiha Berksoy'un bir çalışması
İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı'nın çeşitli hükümet ve kuruluşların desteğiyle düzenlediği Uluslararası istanbul Bienali, dünya sanatçılarını bir araya getirerek kültürel bir buluşma ortamı oluştururken, çağdaş sanattaki yeni eğilimleri gözler önüne seriyor. Bu yıl beşincisi düzenlenen Bienale katılan sanatçılar, "Yaşam, Güzellik, Çeviriler/ Aktarımlar ve Diğer Güçlükler Üstüne" düşünülürken, yaşam ile sanatı birbirinden ayıran sınırları irdeleyerek, "güzel" kavramıyla ilintili yeni anlam arayışlarına girerek ve iletişim güçlükleri üzerinde durarak, çağdaş estetik düşünce ve yaratıcılık sorunlarına farklı bakış açıları getirecekler.
Sanatın geleneksel sınırlarını sorgulayan, alışılagelmiş ifade biçimlerine, yeni arayışlara yanıt veren sanatçılar aracılığıyla farklı sanatsal yaklaşımları ortaya koymayı amaçlayan 5. Uluslararası İstanbul Bienali'nûe, çağdaş sanat ortamının bazı usta isimleri ve diğer uluslararası bienallerde yıldızı parlayan genç sanatçıların yanı sıra daha önce geniş boyutlu etkinliklere katılmamış sanatçılar da yer alıyor. Bu çerçevede, genç kuşaklara esin kaynağı olmayı sürdüren Louise Bourgeois, birbirinden ilginç performanslarıyla adından söz ettiren Oleg Kulik ve Cai Guo Qiang, Felix Gonzales - Torres, Orlan, Jana Sterbak, Carsten Holler gibi isimlerin yanı sıra çağdaş sanat
ortamının parlayan genç yıldızları Pipilotti Rist, Sam Taylor - Wood, Tracey Emin, Soo-JaKim, Dorothy Cross, Liza May Post ve niceleri İstanbul'da yapıtlarını sergileyecek.
9 Ekim tarihinde Piyanist Fazıl Say ve Soprano Zehra Yıldız'ın solist olarak katılacağı ve 96-97 sezonunda kurularak, bu sezon kadrosu daha da genişletilen CRR Senfoni Orkestrası'nın konseri yeni sezonun ilk etkinliği. "2. Uluslararası Boğaziçi Festivali"ni de içine alarak t 9 ay sürecek olan sezonda, 10 Ekim 1997 günü "İstanbul'da Akşam" Konseri'nde Doğan Dikmen ve Gül Göre Geleneksel Müzik sevenlerle buluşacak. 11 Ekim 1997 günü ise, Şenol Filiz, Birol Yayla, Engin Gürkey ve Alper Berksu'dan oluşan topluluk "Yansımalar" ve de "Bab-ı Esrar" adlı albümlerinden seçmeler sunacaklar.
Türk Ulusal Senfoni Orkestrası Konseri var. Müzisyenlerinin her biri Menuhin'den, Bernstein'a kadar ünlü sanatçılarla çalışmış olan Türk Ulusal Senfoni Orkestrası'nın şefi, aynı zamanda Köln Senfoni Orkestrası Şefliği'ni de yapan Betin Güneş.
19 Ekim 1997 tarihinde Donizetti'nin Aşk İksiri Operası, sanatseverlerle tekrar buluşuyor.
pe
Uluslarası İstanbul Bienali çerçevesinde, sanatçıların gerçekleştireceği çeşitli performansların anı sıra, sanatçılar, sanat tarihçileri ve leştirmenlerin katılımıyla düzenlenecek panel ve söyleşiler de izlenebilecek.
a
sanatçı seçimlerinde belli kuşaklara, lisiplinlere ve ulusal temsile öncelik anımayan istanbul Bienali'nde, Şükran Moral ve Şükran Aziz gibi Uluslararası ortamda tanınan Türk sanatçıların anında Ebru Özseçen, Bülent Şangar, Halil Altındere gibi gençlerin yapıtları da er alacak.
cy
Lisa May Post "Optillen / Lifting Up"
12 Ekim'de Rüstem Avcı'nın solist olarak katılacağı "Rumeli Türküleri" Konseri ise, akademisyen Türk Müzikçileri'nin kaçırmaması gereken bir konser olarak işaret ediliyor.
22 Ekim'de İstanbul Fasıl Topluluğu, Türk Klasik Musikisinde Klasik Fasıl örneklerinden seçmeler sunacaklar.
CRR Konser Salonu Sanat Maratonuna Başlıyor... Kemal Reşit Rey Konser Salonu'nda 997-1998 sezonu hazırlık çalışmaları son aşamasında. Cemal Reşit Rey Konser salonu, perdelerini 200'ün üzerinde konser ve 5 festivali ile 9 Ekim 1997 tarililerinde istanbullu müzikseverlere açıyor.
Cemal Reşit Rey Senfoni Orkestrası
Maria Serrano
23 Ekim tarihinde ise ünlü Japon saksafon ve piyano ikilisi Nobuyo Sugawa ve Miyako Koyanagi, klasik bestecilerin programlarından oluşan bir konser veriyor. 26 Ekim tarihinde dünyaca ünlü kabarelerin başyapıtlarından oluşan bir gösteri var. Gösteri dünyaca ünlü soprano Karen Applebaum ve piyanist Marc Andre Hamelin'in katılımı ile gerçekleşiyor. 27 Ekim'de CRR Konser Salonu'nda Marc- Andre Hamelin Piano resitali var. Avrupal'lı müzikseverlerin de yakından tanıdığı bu isim, İstanbul'da ilk solo konserini verecek. 28 Ekim Alvaro Pierri ve gitarseverlere ayrılmış, 30, 31 Ekim günlerinde ise Maria Serrano Flamenko Topluluğu, İstanbullu sanatseverlere bir İspanyol Müziği ve dans ziyafeti verecek.
HABERLER.
"Zeki Müren İçin Bir Demet Yasemen" İstanbul'da Tiyatrokare, bir süredir İstanbul dışında sahnelediği "Zeki Müren İçin Bir Demet Yasemen" müzikalini Cemal Reşit Rey Konser Salonu'nda, Zeki Müren'in ölüm yıldönümü olan 24 Eylül Çarşamba gecesi sahnelendi. 17 Ekim'den itibaren ise I.T.Ü Maden Fakültesi Salonu'nda 15 gösteri sergilenecek.
Sontag, Sanda ve Wilson
Alev Sezer Devlet tiyatrosu sanatçısı Alev Sezer'i 3 Eylül 1997 tarihinde kaybettik. Sezer, 1945 yılında İstanbul'da doğdu. Ankara Devlet Konservatuvarı Tiyatro Bölümü'nden mezun olan sanatçı, aynı yıl Ankara Devlet Tiyatrosu'nda göreve başladı. 1981 yılından bu yana İstanbul Devlet Tiyatrosu'nda çalışmakta olan Sezer, "Candida", "Romeo ve Juliet", "Meçhul Asker ve Karısı", "Damdaki Kemancı", "Bütün Oğullarım", "Söz Veriyorum", Amedeus" gibi oyunlarda rol aldı. "Mikado'nun Çöpleri", "Salıncakta İki Kişi"", "İnsan Meier"" ve "Maymun Davası" yönettiği oyunlardan bazılarıdır. Alev Sezer, 4 Eylül Perşembe günü AKM Büyük Salon'da düzenlenen törenin ardından, Zincirlikuyu Mezarlığı'nda toprağa verildi. Alev Sezer evli ve 5 çocuk babasıydı.
pe
cy a
Robert Wİlson'un Watermill Center ve Jack Lenor Larsen'in Long-House Vakfı için düzenlenen bir çadır gösterisinde (Bu çadırın zerafeti ve görkemi üzerinde ayrıca duruluyor), Susan Sontag Ibsen'in "Denizden Gelen Kadın" yapıtından bölümler okudu. Prova aşamasında- çalışma sürecinde olan "Denizden Gelen Kadın"ı Sontag yönetiyor. Her ne kadar Wilson gerçekçi psikolojik çekilişlerle uğraşmaktan tad almadığını "ping pong oynamaktan hoşlanmıyorum" sözleriyle sık sık belirtse de yine Robert Wilson ve Susan Sontag birlikte kotarıyorlar bu işi. Susan Sontag'ın İngilizce yorumundan sonra İtalyan oyuncu Dominique Sanda da aynı bölümleri kendi dilinde aktardı. Robert Wilson ise 1995 yılında gerçekleştirdiği "Hamlet" yorumundan bölümler okudu ve her zaman olduğu gibi büyük bir ilgiyle izlendi.
Eylül'de Yitirdiklerimiz
Venessa Redgrave Tiyatro Savaşı Veriyor
Güney Londra'da bulunan The Grand Tiyatrosu bara dönüştürülmek üzere. 3 bin kişilik tiyatro binası 1900 yılında inşa edilmişti. Venessa Redgrave ve kardeşi Corin Redgrave, bara dönüştürülmek istenen tiyatro binasını kurtarmak için kampanyalar düzenliyor. İki kardeş, binanın bara dönüştürülmesinin o yörede yaşayan insanlar için de bir kayıp olacağını söylüyor. Venessa ve Corin Redgrave 1993 yılında kurdukları gezginci tiyatroları için belirli bir yer arayışı içindeler. Asyalı ve Karaibli yazarların eserlerini sahnelemek üzere incelerken geniş bir genç oyuncu ve yazar grubuna da eğitim vermeyi planlıyorlar.
Aydın Tolon Tiyatro sanatçısı Aydın Tolon 10 Eylül 1997 günü kalp yetmezliği sonucu vefat etti. "Bir Demet Tiyatro" dizisinde Laz Bakkal rolünde izlediğimiz Tolon 11 Eylül günü Beşiktaş Kültür Merkezi'nde düzenlenen törenin ardından Yakacık mezarlığında toprağa verildi.
Orhan Çağman Sinema ve tiyatro sanatçısı Orhan Çağman'ı 18 Eylül 1997 günü kaybettik. 1927 yılında İsparta'da doğan Çağman, sahneye ilk kez İsmail Hakkı Baltacıoğlu'nun "Andaval Palas" adlı oyununda çıktı. Daha sonra AST'ta çalıştı. Çağman, "Kırık Bir Aşk Hikayesi" ve "Bez Bebek" filmleri ile Altın Portakal Ödülü'nü almıştır. Ankara Film Festivali ve Antalya Film Şenliği'nde de Onur Ödülü'ne layık görülen sanatçı uzun süredir İ.Ü Cerrahpaşa Tıp Fakültesi'nde tedavi görüyordu. "Bizimkiler" dizisinde Hakim Bey tiplemesi ile herkesin sevgilisi olan Çağman, 19 Eylül Cuma günü Atatürk Kültür Merkezi'nde düzenlenen törenin ardından Karacaahmet Mezarlığı'nda toprağa verildi.
BU AY SAHNEDEKİLER Tiyatro: İstanbul Devlet Tiyatrosu YazanıHaldun Taner Yöneten: Selçuk Yöntem Sahne Tasarımı: Nurettin Özkönü Giysi Tasarımı: Hale Eren Dans Düzeni: Haldun Yedican Oynayanlar: ismail Incekara, Gökalp Kuran, Zafer Algöz, Bilgi Şan, Sevtap Toktay, Kaya Akarsu, Isdar Gökseven, İsmail Hakkı Sunat, Aca Okay, Özgür Erkekli, Oya İnci, Cengiz Baykal, Atilla Şendil, Taner Birsel, Simay Küçük, Kürşat Alnıaçık, Dündar Müftüoğlu, Aybanu Dertsiz, Meral Bilginer, Selçuk Kıpçak, Rüçhan Çalışkur, Sevinç Yıldız, Berrin Arısoy, Vala Önengüt
İLK EVLİLİK Yazan: Pavel Nilin Çeviren: Belgi Paksoy Yöneten: Ergün Işıldar Sahne Tasarımı: Sabahat Çolakoğlu Giysi Tasarımı: Sabahat Çolakoğlu Oynayan: Tomris Incer MÜNEVVERİN HASBIHALİ Yazan: Ibnürrefik Ahmet Nuri Sekizinci Yöneten: Engin Uludağ Sahne Tasarımı: Sabahat Çolakoğlu Giysi Tasarımı: Mergube Atok Oynayan: Hikmet Körmükçü
"Evlilik", tek perdelik ve tek kişilik iki ayrı piyesten oluşuyor. "İlk Evlilik" adlı piyes, bir kadının dünyasından Sovyetler Birliği'nin son dönemine mizahın olanakları içinde eleştirel bir bakış getirmekte. Oyunda mevcut sistemin hangi nedenlerle dağıldığı anlatılmaz ama insanı ne kadar dışarıda bıraktığı ele alınır.
cy a
Mehtaplı bir gecede Çalışkur apartmanından bir yaşam kesitini iki değişik yorumla gösteren oyun, gerçek-kurmaca, yaşanan-ideal kilemlerini keyifli bir dille çarpıştırıyor.
Tiyatro: İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları
"Evlilik" oyununun, Münevverin Hasbıhali" isimli ikinci piyes ise yalnızlık çeken dul bir kadının iç dünyasındaki değişimleri, ikilemleri ele alırken, geleneksel yaşantımızın kadınerkek ilişkisine "evlenme" ya da "koca bulma" bağlamında gülmece bir anlatımla yaklaşıyor.
pe
Tiyatro: Bursa Devlet Tiyatrosu Yazan: Haldun Taner Yöneten: Ergin Orbey Sahne Tasarımı: Orhan Alpaslan Giysi Tasarımı: Serpil Tezcan Işık Tasarımı: Ali Karaman Müzik: Cem İdiz Dans Düzeni: Handan Ergiydiren Oynayanlar: Halil Balkanlar, Rüyam P. Dirin, Mutlu Güney, Selim Gürata, Celal K. Kınoğlu, Kemal Okur, Jale Yücel, Erem Nalcı, Zeki Bıçakçı, Ufuk Durmaz, Orhan Eşkin, Ümit Kılıçer, Cüneyt Kınık, Aşkın Kürşat, Filiz Mete Oyun, uzun süreyi; Meşrutiyetten 12 Mart'a kadar olan bir dönemi kapsar. İki önemli karakter, Vicdani e Efruz çevresinde dönen olaylar yoluyla toplumsal ve siyasal eleştiri öne çıkar
6
İki oyun iç içe geçip iki kadını evrensel boyutlarda örtüştürüyor.
Tiyatro: İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları Yazan: Samuel Beckett Çeviren: Uğur Ün-Tarık Günersel Yönetmen: Orhan Alkaya Kostüm Tasrım: Ayşen Aktengiz Işık Tasarım: Murat İşçi Dekor Tasarım: Nurullah Tuncer Koreograf: Selçuk Borak Oynayanlar: Engin Alkan, Savaş Dinçel, Burak Davutoğlu ve Taner Barlas
pe
cy
a
"Godot'yu Beklerken", insanın varoluş anlamını sorgularken, beklemek olgusunu anlamsız bir biçimde vakit geçirmek tavrında komik öğelerle ele alır ve eleştirir.
Tiyatro: İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları Yazan: Ahmet Hamdi Tanpınar Yönetmen: Kenan Işık Dekor: Nurullah Tuncer Kostüm: Nihan Kaplangı Oynayanlar: Necdet Mahfi Ayral, Sükan Kahraman, Murat Daltaban, Şükrü Türen, Demet Bozkaya, Sevtap Çapan, Bennu Yıldırımlar, Kamran Usluer, Metin Çoban, Leyla Altın, Aytaç Yörükaslan, Tuncer Selvi ve Fatoş Tez
II. Dünya Savaşı'nın hemen öncesi İstanbul'una ve insanlarına toplumsal yaşamdaki değişimlerin yansımalarını konu alan "Huzur", Tanpınar'ın olduğu kadar İstanbul'un o yıllarını da çok yönlü anlatan insanların toplumsal ve ruhsal dünyasını da gözler önüne seriyor.
Tiyatro: İstanbul Devlet Tiyatrosu Yazan: Nâzım Hikmet Yöneten: Ergin Orbey Giysi Tasarımı: Hüseyin Mumcu Işık Tasarımı: Ersen Tunççekiç Müzik: Can Atilla Dans Düzeni: Binnaz Dorkip Yorumcular: Cevdet Arıcılar, Metin Belgin, Ali Düşenkalkar, Deniz Gökçer, Arşen Gürzap, Haluk Kurtoğlu/Can Gürzap/Zekai Müftüoğlu, Tijen Par, Uğur Polat, Adnan Biricik, Engin Şenkan, Serpil Tamur, Levent Güner, Levent Özdilek Nâzım Hikmetin belgelere dayanarak yazdığı bu ırmak şiir, aynı biçemlere dayanarak sahnelenmekte.
Tiyatro: İstanbul Büyûkşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları Yazan: W.R.Fassbinder Çeviren: Sibel Arslan Yöneten: Serra Yılmaz Giysi Tasarımı: Duygu Türkekul Dekor Tasarımı: Fügen Yazıcı Işık Tasarımı: Özcan Çelik Oynayanlar: Alev Oraloğlu, Filiz Toprak, Zümrüt Erkin, Hüsnü Demiralay, Can Başak, Esin Eldem, Sevil Ulusoy, Tanju Tuncel, Esra Ülgen, Bercis Fesçi, Melike Altınbaran, Altay Özbek, Caner Bilginer, Hakan Arlı, Zeki Yıldırım, Mehmet Asa, Turgut Arseven, Ayça Telırmak, Serdar Duman, Naci Taşdöğen, Savaş Barutçu, Hülya Aslan ve İlhan Kilimci Faslı bir göçmenin Almanya'da yaşlı bir kadınla tanışması, evlenmesi ve yaşadığı sorunları anlatan oyun, göçmenlik olgusuna eleştirel bir bakış getiriyor. Alman sinemasının önemli yönetmenlerinden biri olan Fassbinder'in "Korku Ruhu Kemirir" adlı filminden tiyatroya uyarlanan bu oyun, Almanya'da belli bir nüfus yoğunluğunu oluşturan ülkemiz insanları için de söyleyecek çok söze sahip.
BU AY SAHNEDEKİLER Tiyatro: İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları Yazan: Tarık Buğra Yönetmen: Hakan Altıner Sahne Tasarımı: Özhan Özdil Giysi Tasarımı: Canan Göknil Oyuncular: Erol Keskin, Şehnaz Çakıralp, Erhan Abir, Münir Kutluğ, Mustafa Arslan, Hakan Güner, Ayşegül Devrim, Aslı Seçkin, Dolunay Soysert, Şevket Avsar, Fulya Şirin, Melahat Abbasoğlu, Bahar Işık ve H. Hüseyin Karabağ
"Halay", ülkemizin değişik kesimlerinin hayata ve insan ilişkilerine bakışlarını toplumsal ortaklıkta buluşturmayı konu alıyor.
cy
a
Geleneksel tiyatromuzun son dönem simlerinden ünlü orta oyuncu Naşit'in yaşamını ele alan oyun, tiyatro yaşamının perde arkasını bu ünlü oyuncunun yaşadıklarıyla aktarıyor. Tarık Buğra'nın oyunu, tiyatromuz adına geleneksel değerlerin ne olduğunu da tarihsel bir gözlemle sunuyor.
Tiyatro: İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları Yazan: Refik Erduran Yönetmen: Erol Keskin Dekor Tasarım: Feyza Zeybek Giysi Tasarım: Canan Göknil Işık Tasarımlar: İlhan Ören Oynayanlar: Mehmet Çerezcioğlu, Mürşit Ağa Bağ, Ergun Oğlu, Süeda Can, Müge Akyamaç ve Rozet Hubeş
pe
Tiyatro: İstanbul Devlet Tiyatrosu ÖLÜLER KONUŞMAK İSTERLER Yazan: Melih Cevdet Anday KOZALAR Yazan: Adalet Ağaoğlu Yönetmen: Ayşenil Şamlıoğlu Sahne Tasarımı: Ethem Özbora Giysi Tasarımı: Serpil Tezcan Işık Tasarımı: Ayhan Güldağları Dans Düzeni: Yasemin Altıoklar Oynayanlar: Ayşen İnci, Funda Eskioğlu, Gılmak K. Peremeci, Tunç Günbay, M.Ali Kaptanlar, Fikret Urucu, Umut Demirdelen, Musa Uzunlar
Türk kısa oyunlar repertuvarından seçilen iki komedi de, toplumun her katmanında kendini gösteren, ama burjuva sınıfı arasında doruğa rmanan vurdumduymazlığın, insanı nasıl çıkmaza sürüklediği üzerine grotesk çalışma.
a
cy
pe
TANITIM
EĞİTİM, FESTİVAL VE ÇOCUKLAR... Mustafa
Demirkanlı
a
Çocuk tiyatrosu, "Lunapark eğlencesiyle tiyatrosal yaratıcılığı ayırt edemeyenlerin kaba taklitti şamatalarıyla ve ahlâkçıların sahneyi derslik sanan kuru, cansıkıcı öğütleriyle gerçekleşemez.
pe cy
Yeni bir dünyanın keşfedilmesi olan gerçek tiyatro yaşantısı, ancak sorumluluğunun bilincinde olan uzmanlarla gerçekleştirilebilir, "(1)
"Büyüklere olduğu kadar çocuklara da oynamak gereklidir, yalnız onlara sunulanın daha iyi olması gerekmektedir, "(2)
"Çocuklara yönelik çalışmalarda yüksek standart tutturamamanın cezası daha büyüktür, "(3)
Yukarıdaki cümleler dergimizin önceki yıllarından alınmıştır. Ancak, bugün geldiğimiz nokta o günlerden çok da ileride değil. Hâlâ altları çizilerek bu hususların bugün de gündeme getirilmesi gerekmektedir. Bunu yapmadan önce, bekide öncelikle toplum olarak çocukla kurduğumuz ilk ilişkilere kadar gitmeliyiz.
"-Şimdi iğneci çağırırım. - Kızım öyle yapma, sonra saçların dökülür. - Yemeğini yemeyen oyun oynayamaz. - Kolej sınavını kazanamazsan, tatil yok." Bu örnekleri, istediğimiz kadar o
uzatabiliriz. Yalan, tehdit, ceza... Çocuklarla ilk kurduğumuz ilişkiler hemen hemen bunlar... Sonrasında okul, okulun getirdiği ezbercilik, kaos. 'Çocuklar yarınımızın teminatıdır', tümcesini hiç unutmayız, ama onları yarına nasıl gönderdiğimizin sorgulamasını da hiçbir zaman yapmayız. Yapmak aklımıza bile gelmez. Çocuklara yönelik tüketim ürünlerinin çeşitleri ve kalitesinde her zaman Batı ile yarışırız, zaman zaman onları geçeriz bile. Fakat, çocuğun eğitimine, gelişimine yatırım yapmaya gelince, bir dakika! Doğduğu andan itibaren başlayan, 'o çocuktur, nasıl olsa anlamaz', mantığı da burada bütün şiddetiyle işlemeye başlar. Okul kitapları özensiz ve yalan yanlışla doludur, ama kimse de 'ne oluyor?' sorusunu sormaz. Çocuk kitapları, renkli, pahalı kağıtlara basılı, karton kapaklıdır, ancak hangi uzmanın kontrolundan geçerek yayımlandığı belli değildir. Dahası böyle bir gereksinme bile yoktur. Bu müzikte de, televizyonda da, tiyatroda da böyledir. Konumuz tiyatro olduğu için, çocuk
itici, yönlendirici olması gerekmektedir.)
cy a
tiyatrosunun bugününü saptayarak ileriye dönük, ne yapılabilir sorusunun yanıtını aramaya çalıştık.
C. Tiyatroyla, tiyatroculukla hiç ilgisi olmayan, ancak okul okul dolaşarak çocukları adeta tiyatrodan uzaklaştırma işlevine sahip gruplar. (Bunların önlerinin acilen kesilmesi gerekmektedir)
D. Özel firmaların kendi adına oluşturdukları tiyatrolar. Ayırdıkları sponsorluk bütçelerini çocuk tiyatrosuna yönelterek, maddi olanaksızlıkları bir ölçüde ortadan kaldırarak, çocuklara daha iyiyi sunmaya çalışan bu kuruluşların, yaptıkları işin ne kadar ehliyetli ellerle yürütüldüğünü takip etmeleri ve onları denetlemeleri mümkün değil. Onlar, ancak bilinen (tanıdık), tiyatroculara yönelmeye çalışıyorlar. Sonuçta, maddi olanaklara rağmen ortaya çıkan ürünler, çoğu zaman yanlış örneklerden oluşuyor.
pe
Türkiye'de Çocuk Tiyatrosu Yoktur: Çocuk Tiyatrosu adı altında yapılan etkinlikler, genellikle içi boş, sanatsal yönü fakir, çocuk eğitimi ve gelişimini pedagojik yönüyle yadsıyan ticari faaliyetlerdir. (Az sayıdaki örnekler ve özellikle AÇOK'un geçmiş yıllardaki deneyimleri bu genellemenin dışında tutulmuştur.) Bu noktada çocuk tiyatrosu yapanları 4 grupta incelememiz mümkündür.
A. İyi niyetli, gayretli (ama sayısı çok az olan) çocuk tiyatrosu yapma iddiasındaki tiyatrocular. Ancak, bu kesimin de olanakları ve bilgileri (eğitimleri) yetersizdir. (Bu grup içindeki tiyatrocuların eğitimlerinin geliştirilmesi, yol gösterici olunması gerekmektedir.)
B. Asıl görevlerinin kapsamı içinde olmasına rağmen, yetersiz kalan ödenekli tiyatrolar. (İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatrosu, çocuk tiyatrosuna daha özenli bakmakla birlikte, sorunlarını da beraberinde taşımaktadır. Devlet tiyatrosu ise, bu konuda tam bir boşluk içinde olup, çocuk tiyatrosunu neredeyse terk etmiştir. Bu kurumların
Çünkü, Türkiye'de çocuk tiyatrosu konusunda uzmanlaşmış kadrolar yok, veya yok denecek kadar az.
Türkiye'de Çocuk Tiyatrosu Eğitimi Yoktur: Tiyatro eğitimi veren kuruluşlarımız, apayrı bir uzmanlık/yetenek isteyen
çocuk tiyatrosunda hiçbir program uygulamamakta, dahası, bir sanatsal etkinlik olarak çocuk tiyatrosu küçümsenmektedir. Çocuk tiyatrosunun apayrı bir uzmanlık alanı olduğu gerçeği bilinmemekte veya görülmemekte, üniversitelerde bile, çocuk tiyatrosu ile ilgili dersler ya okutulmamakta ya da çok sınırlı kalmaktadır, tiyatro pedagojisi eğitiminin varlığından bile söz etmek mümkün değildir. (Bu alanda İstanbul Üniversitesi Tiyatro Eleştirmenliği ve Dramaturgi Bölümü'nün Eğitimde Tiyatro çalışmaları dikkat çekicidir.) Oysa, Almanya'da pedagojik formasyona sahip olmayan ve bunu kendi örgütlerinde onaylatarak, 'Çocuk tiyatrosunda görev alabilir'i açıklayan kimlik kartları olmayan hiçbir tiyatrocu, çocuk tiyatrosunun sahnesine bile çıkamaz. Türkiye'de Çocuk Tiyatrosuna Olan Talep Büyüktür: Özellikle büyük şehirlerimizde anababanın çocuk tiyatrosuna olan talebi, mevcut TV yayınlarının da yıpratıcı, olumsuz etkisi nedeniyle giderek artmaktadır. Ancak, çocuk tiyatrosu ac altında yapılanlarla çocuğa tiyatroyu sevdirmek, dahası onun dünyasında yeni ufuklar açmak mümkün mü? Tabi ki değil.
Bu temel tespitleri en iyi özetleyen ise, Kenan Işık oldu: "Ben çocuk tiyatrosu yapmaya korkarım". Evet, yılların deneyimli rejisörü, her önüne gelenin çocuk tiyatrosu yönettiği bir ülkede çocuk tiyatrosu yapmaya korktuğunu ifade ediyor. Bu projenin belki de en belirgin amacı yukarıdaki tümcede saklı. Türkiye'de, bu alanda doğru atılacak adımların ilk harcı olarak " 1 . Uluslararası İstanbul Çocuk Tiyatroları Eğitim Festivali" hazırlıklarına başlamış bulunuyoruz.
Eğitim programı bu yıl başlayarak, önümüzdeki yıllarda da devam edecektir. Festival Eğitim programını takiben 1-13 Haziran tarihleri arasında gerçekleşecek olan festival, 4 ayrı mekânda 12 topuluğun (10'u yabancı) sergileyeceği 48 temsil ile gerçekleşecektir.
pe cy a
Yapmaya çalıştığımız öncelikle çocuk tiyatrosunun uzmanlık isteyen bir alan olduğunu, bu eğitimi almamış olanların çocuk tiyatrosuna eğilmemeleri gerektiğini tartışmaya açmak, bir anlamda çocuk tiyatrosu yapmaktan korkan tiyatrocuların yetişmesine önayak olmak. "Korkmak" sözcüğünü bilgi ile paralel anlamda kullanıyoruz. Meselenin boyutunu ve önemini bilen insan, yapmış olduğu işten daha fazla tedirgin olur, yanlışının oluşturacağı zararların farkındadır. Cesaret ise bilgisizlikten kaynaklanır, örneğin bilgisi olmayan çocuk elini sobaya sürer ama bu bilgiye sahip olduktan sonra sobayla ilişkisi çok daha dikkatli değil midir? işte, tüm bu nedenlerden dolayı 'Eğitim Festivali" gündeme geldi.
Festivalin Eğitim Yönü: Çocuk Tiyatroları Festivali'nden önce Nisan-Mayıs 1998'de iki ay süre ile eğitimli tiyatro insanlarına yönelik, ama çocuk tiyatrosu konusunda uzmanlaşmak isteyenleri kapsayacak iki aylık bir eğitim süreci yaşanacak. Bu eğitim, İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi Tiyatro Eleştirmenliği ve Dramaturgi Bölümü Başkanı Sayın Zehra Ipşiroğlu tarafından koordine edilecek ve Almanya'nın en önemli çocuk tiyatrosu olan Grips ile işbirliği içinde yürütülecektir. Grips'i daha iyi tanımak ve çocuk tiyatrosu konusundaki yaklaşımlarını sizlerle paylaşmak üzere arkadaşımız Duygu Atay'ın kaleme aldığı kapsamlı bir yazıyı da bu sayımızda okuyabilirsiniz.
22
Yurtdışından davet edilecek topluluklar yaş gruplarına göre belirlenerek ana okulu ve ilk okul çocuklarına yönelik
olarak saptanacaktır. Festival Hazırlıkları Hangi Aşamada Festival Koordinatörümüz Duygu Atay Almanya'da gerekli temasları gerçekleştirmiş olup Grips Theater ile eğitim çalışmalarına dönük olarak ön anlaşmaları yapmış, ayrıca Grips'i Türk izleyicilerine izletmek üzere de 3 oyun üzerinde çalışmalarını sürdürmektedir. Çocuklarımız, dünyanın en önemli çocuk tiyatrosu Grips'i bu yıl bir oyunla izleme şansı bulacaklar. Yayın Koordinatörümüz Emre Koyuncuoğlu Hollanda'da çalışmalarını bitirmiş, birbirinden ilginç önerilerle dönmüştür. Bu oyunlarla ilgili olarak Hollanda ile temasa geçilmiştir. Böyle ciddi ve önemli bir girişimin elbetteki maddi yönü de gündemdedir. Çeşitli kuruluşlarla sürdürmekte olduğumuz temaslar umuyoruz ki olumlu sonuçlanacak ve önümüzdeki günlerde " 1 . Uluslararası İstanbul Çocuk Tiyatroları Eğitim Festivali"nin destekçisi belirlenmiş olacaktır©
1) Sokullu, Sevinç. Tiyatro... Tiyatro... Dergisi, sayı:15, yıl, 1992. 2) Çev. Balay, Metin. (Goldberg, Moses), Tiyatro. Tiyatro... Dergisi, sayı:15, yıl, 1992. 3)a.g.e.
İZDÜŞÜM Levendoğlu
Tiyatronun Delikanlısını Uğurladık Alev Sezer de ayrıldı tiyatro dünyamızdan. Gerçekten erken gelen ölümünün çevrede yarattığı duygu üzünç ve acınmaydı, doğal ki. Beni de, paylaştığım bu duygular dışında, çeşitli çağrışımlara yöneltti... Alev ile aynı yaş ve okul döneminden olan bir başka Devlet Tiyatrosu sanatçısı Muammer Çıpa'nın (daha da zamansız) yitiminin ardından yazdığım yazıyı anımsadım. Yirmi yıllık sahne yaşamına, onun iki katına yakın sayıda rol sığdırmış olan Muammer'in uğurlanışında onun için en uygun bulanan tanımın "Kaynanalar'ın damadı" olduğundan yola çıkışla "ardından kullanılacak sözleri umursayan herkesin, uygun özgeçmişini cebinde taşımasını" önermiştim. Ki o zaman '"medya" daha "medyalaşmamıştı". Alev'in ardından -artık olabiliğinde "medyalaşmış" olan- "medya", her nasılsa Alev'in "medya" yönünü o denli öne çıkarma çabasına girmedi, kanımca. En azından, "tiyatrocu" kimliğini gözardı etmedi (ya da edemedi). Evet, ona "Bruce Wİllis'in sesi" dendi, ölüm haberi görüntüleri daha çok onun TV dizilerinden ve filmlerinden alınmıştı, ama Alev'in tiyatroda yapmış oldukları -hiç değilse eşit oranda- dile getirildi. Alev Sezer için yapılan çiçekle ve sevgiyle bezenmiş, düzeyli törende ve sonrası uğurlamada, en yakınları denli Konservatuvar'dan sınıf arkadaşları da acılıydı. Okulda da, tiyatro yaşamında da yan yana yürümüşlüğü vurgulayarak "Dile kolay, otuz beş yıl." diyordu onlardan biri. Haklıydı.
a
O anda düşündüm ki Alev'le benim tanışıklığım daha da eskiydi; ilkokuldandı. 1950'li yılların "Cumhuriyet çocukları" yetiştiren, sınırları Kavaklı-Cebeci-Ulus-Bahçeli çevrimini aşmayan başkent Ankara'sının Sarar ilkokulu'ndan . 1955-56 eğitim yılının sonlarına doğru, "mezuniyet"te sahnelenecek bir okul oyunu çalışması, geleceğin üç "tiyatrocu"sunu bir araya getirmişti: Alev Sezer, Sema Aybars ve ben. Üçümüz de "tiyatrocu aileden" geldiğimiz için mi seçmiştik? Ben "sahne"yi babamın yanında girip çıktığım Devlet Tiyatrosu salonlarından biliyordum. Alev ise "sahne"yle oyuncu olarak çoktan tanışmıştı. Çocuk Tiyatrosu'nda. Sonra, ben provaları mı kaytardım, okul biter bitmez tatile mi çıkıyorduk, her ne nedenle ise, ben oyunda oynayamadım. Onlar (Alev ve Sema) o zamanlar Gençlik Parkı içindeki bir açıkhava sahnesinde rollerine çıktılar...
pe cy
Ahmet
Yıllar, yıIlar geçti, benim Devlet Tiyatrosu'ndaki ilk oyunumda (Romeo ile Juliet, 1971) Alev'le yine buluştuk. O Romeo idi, ben Mercutio/Prens... Uzun yıllar sonra yollarımız bir kez daha, bir TV dizisinde kesişti. İki doktor arkadaştık, orada da. Sonralarda, pek seyrek, ayak üstü merhabalar ya da kadeh tokuşturmalarla sınırlı oldu karşılaşmalarımız. Uğraşı alanlarına bir göz çevirelim Alev'in: Filmlere ve reklamlara çoğunluğun yakından tanıdığı sesini verdi. Son dönemlerde daha bir "demlenmiş", biraz "çatalımsı" sesini etkili kullanmasının yanı sıra, vurgu ve tonlamalarının yerindeliğiyle de, konuşma yanlışları içinde yüzülen bir piyasada ender iyi örneklerden birini verdi... Televizyonda "aranan" bir yüz ve sesti. Yaptığı işlerin niteliği, ülkedeki TV dizisi ortamının ürün niteliği sıralamasını aşamazdı. Benzer bir şey Alev'in Türk sinemasında yaptıkları için de söylenebilirse de, şunu eklemek gerekir ki, onun oyunculuk niteliklerinin hakkı, oynadıklarından daha nitelikli filmlerdi. Ayşegül Yükselin doğru belirlediği gibi, o hep "jön" oldu. Elliyi aşkın yaşında bile. Ben, bu doğru tanımdaki özü bir adım ileri taşıyarak ona "delikanlı" tanımını -daha da- yakıştırıyorum; sözcüğün tüm anlamları ve çağrıştırdıklarda; oyununda da, yaşamında da. Ve o delikanlı, oyunun gerçek yerinin tiyatro olduğunu iyi biliyordu; ondan hiç kopmadı. Gerçekten güzel oynadığı çeşitli roller belleklerde yer etti. Epey süredir oyunculuğuna eklediği yönetmenliğinde de yetkinliğini gittikçe artırıyordu ki... buralardan gitti. Gittiği yerde insanlar varsa, birileri birilerine "oyun'lar oynuyordur; öyleyse tiyatro vardır. O zaman Alev de tiyatroda yerini almıştır şimdiden
23
TANITIM
ÇOCUKLARIN DÜNYASI VE GRIPS THEATER GRİPS NEDİR? Kuzey Almanya'da kullanılan anlamıyla Grips, çabuk algılayabilirle, kolay anlayabilme yeteneği, espri kavrayabilme, düşünme keyfi olarak düşünülebilir. Sözlük karşılığı ise, yeni dilde "anlak", eski dilde "idrak" olarak karşımıza çıkıyor. Bugünki söylemde ise Grips, artık çoktan Almanya sınırlarını aşmış, dünya çocuk ve gençlik tiyatrosunun neredeyse sembolü.
pe
cy
a
Duygu Atay
GRIPS'İN OLUŞUMU Çocuklar için tiyatro, ama başka türlü bir tiyatro yapma düşüncesi, 1968'deki öğrenci hareketiyle birlikte olgunlaşıyor. Bu tarihe kadar var olan çocuk tiyatrosu, saçma-sapan masallardan ve Noel öykülerinden oluşan çirkinliklerden öteye gitmiyor. Artık Grips devreye girmiştir. Bundan sonra Alman çocukları; ayağı yere basan, günümüzle ilgili, gerçekçi ve onların kendi sorunlarını işleyen oyunlar göreceklerdir. Yaş limiti 'beş yaşından yukarı insanlar' için konmuştur. Yıllar boyu eleştirmenlerin ve gerici partilerin hışmına uğrayan, ama direnen tiyatro, bugün uluslararası arenada boy göstermektedir. Grips Tiyatrosu özünde yeni bir tiyatro estetiği, büyük bir stil getirmiş değildir. Halk tiyatrosu öğelerinden, yirmili yılların politik kabarelerine, revülerden Brecht'e değin, değişik çizgileri kullanır. Grips'te yeni olan sadece metotdur. O metot da şudur: Öncelikle, izleyicilerinin
24
gereksinimlerini, sorunlarını, özlemlerini tanımaya ve anlamaya çalışır. Bunları kendine iş edinir ve çıkış noktası olarak belirler, izleyicilerin içinde kendilerini bulacakları, sosyal fantezilerini geliştirecekleri, çevrelerini daha iyi tanıyıp, değiştirebilecekleri umudunu getiren oyunları hazırlar. Yanılgı payı çok azdır, çünkü deneme-yanılma metodu söz konusu değildir. İzleyiciyle sürekli iletişim halinde olmak, yeni oyunda eksik olan şeylerin görülmesi, hemen tamamlayıcı bir oyunun yazılıp hazırlanmasını gündeme getirir. GRIPS UMUTTUR Tiyatronun genel sanat yönetmeni Volker Ludwig, "Kendinizi bırakmayın. En kötü durumunuzda bile, insanların geri kalan kısmında birazcık insaf kalmış olduğunu umun ve-bu en zorudur-herhangi bir yerde ve zamanda bir umut ışığı, bir başka yaşam perspektifi oluşturmayı deneyin" diyor. GRIPS: DÜNDEN BUGÜNE Grips'in başlangıç yılı, 1969 olarak algılanmalıdır. İlk oyunları olan "Stokkerlok ve Millipilli" bu tarihte perde açıyorsa, bu böyledir. Çünkü Grips'in yaşamı, oyunlarıyla vardır ancak. Kabare geçmişinden yola çıkan Grips çalışanları, kabareyle çocuk tiyatrosunun aynı hedeflere yöneldiğini biliyorlardı. Yoz tüketim toplumu nasıl kabarenin
a cy
"Papadakis'lerde Bir Eğlence"
Grips'in oyunlarında, onlara vermeye çalıştığı mesaj, çocukların kendilerini günlük yaşamlarındaki sıkıntılardan bağımsız hissetmemeleri, ailelerince dışta tutulmayıp, her türlü güç duruma ortak edilmeleri, sonuçta diğer çocukların da kendilerinden pek farklı durumda olmadığının ayrımına varılması ve en önemlisi- belirsizce her oyuna damgasını vuran-dünyanın değişebilirliği olgusunun kavranmasıdır.
pe
eleştiri oklarının hedefiyse, çocukların hedefi de; çocuklarını döven babalar, temizlik hastası anneler, çocuk düşmanlığı ve yasaklamalardır. Grips'çiler, çocuklarla yetişkinler arasındaki bu sınıf ayrımında ezilen sınıf olarak gördükleri çocuk sınıfının yanında yer almaya karar verdiler. Hemen ilk oyunun ardından aynı yıl içinde sahneledikleri "Islıkçı Max", ana karakter olan Max'ın, ödünsüz tutumuyla kendini ve diğer çocukları, kendilerini korumaya yönlendirmesi açısından, eleştirmenlerin hışmına uğradı. Grips'e getirilen çeşitli suçlamalar arasında çocukları büyüklere karşı saygısızlığa kışkırttığı, terbiyesiz olmalarını teşvik ettiği, çocukları masal dünyasından uzaklaştırıp toplumun boğucu sorunlarıyla karşı karşıya bıraktığı gibi, gerçeklikten uzak eleştiriler vardı. Oysa oyunları izleyen çocuklarda, bunların hiçbiri görülmüyordu bile. Çocuklar, neyin gerçekleşip, neyin gerçekleşmeyeceğini çok iyi bilen taktik savaşçılarıdırlar. Biri bile bu yüzden, oyunda gördüklerini evde yaşama geçirmeye kalkmadı. Bu eleştirilerin tam karşıtı olarak oysa,
Grips izleyicisi çocuklar, "Mugnog Çocukları" adlı oyunda anti-otoriter söylemin doruğa çıkarılmış en eğlenceli biçimini buluyorlar. Bu üçüncü oyundur ve yenisi gelene kadar on aylık bir süre geçecektir. Bu süre tiyatronun özeleştirisini yapması açısından çok gereklidir. Otoriteye başkaldırı iyidir, bu durumun çocuklara belletilmesi hoştur, ama hedef gösterilmiş, işlev bitmiştir artık. Bu on aylık süre içinde, bundan sonra ne yapılması gerektiği teorik çalışmalarla değil, çocuk yuvaları, eğitmenler, okullar, öğretmenler arasında geçen bir yığın tartışmadan sonra saptanmıştır.
1971'de "Trummi Kaputt" oyunu ortaya çıkıyor. Çocukların kendine güvenlerini arttırmak, ana-babaların yaptıkları yanlışlar ve zaman zaman haksızlarını göstermek, yetmiyor artık. Nedenlerini de bilmek istiyor çocuklar. Yoksa büyükler öfkelendikleri zaman çocuklar sinmek zorunda kalıyorlar. Aslolan, onların sinmeleri değil, kendilerini savunabilmeleri, çocuk bilinci ve çocuk özgürlüğünün ayrımına varmalarının yardımıyla, ana-babalarına daha bir yakınlaşabilmeleri. Bu oyun, bu amacı hedefliyor. Eksik olan bir şeyler var yine de... Grips insanları, hiç boş durmuyorlar. Onlar için hep daha doğruya, yanlışsıza ulaşma tutkusu var. Bu oyundan sonra da durmuyor araştırmalar doğallıkla. İzleyiciler tarafından sürekli istekler geliyor. Bir yeni oyun istiyorlar örneğin. Kendileri için son derece önemli bir konuyu kapsıyor bu istek: İçinde kız-erkek çatışması olan ve okulda geçen bir oyun. Her zamanki sistemle yeni araştırmalar yapılıyor yeni için. Bu kez hüsran vericidir 25
pe cy a
"Su da Bitti"
sonuç. Somut bir şey çıkmıyor ortaya, "Futbolu yalnız erkek çocuklar oynar, bebekler de kızlar içindir" gibi önyargılardan başka. Çocukların ileride ne olmak istedikleri yolundaki sorulara kızların verdiği, "Eşim izin verecek mi bakalım, istediğim mesleği yapmama?" gibi bir yanıt, sorunu çözüme kavuşturuyor. Üstünde çalışılması gereken oyun, kız-erkek eğitimindeki eşitksizliktir. "Mannomann-Ne erkek Ama..." bu düşünceyi sahne üstünde gerçekleştirmek için yazıldı ve sahnelendi. "Aptal Hep Aptal Kalır" oyunu, çocukların okul stresini irdeleyen bir oyun olarak arkadan gelir. Bu oyunla Grips, bir ilk'e daha imza atar. Çocukların oyunla ilgili görüş ve düşüncelerinin toplanacağı bir broşür. Oyun sonrası düşünceler, oyunun izlenmesi kadar önemlidir.
hiç önemli gözükmeyebilir. Oysa, Almanya'da yaşayanların önemli bir sorunudur. Bir ülke nüfusunun neredeyse onda biri yabancılardan oluşursa, bazı okullarda %33'ü bulan yoğunluğa erişirse, yerliler bu durumu yabancılar aleyhine kullanmaya başlarlarsa ve bu durum hiç olmaması gereken sürtüşmelere yol açarsa çocuklar arasında, duruma derhal el konulmalıdır. Grips bu olayların daha fazla dışında kalamaz ve "Papadakis'lerde Bir Eğlence" oyunu böylece doğar. Bu oyunun kazandığı başarı, oyundaki şarkıların yüzden fazla okul kitabına girmesiyle kanıtlanmıştır.
Broşürde toplanan düşünceler, oyun hakkındaki görüşler ve çocukların beklentilerini içeren dilekler, öğretmenleri olduğu kadar Gripsçileri ve ana-babaları da şaşırtıyor. Ne kadar çok şeyi görüyor çocuklar...
1974'de yeni binasına taşınır Grips. Eski Bellevue Sineması, Grips'in yeni mekânıdır artık. Sinema, birtakım onarımlarla bir arena tiyatrosuna dönüştürülür. Güdülen amaç, çocukların oyunculara yukarıdan bakmasıdır. Alışılmışın dışında, çocuklar sahneyi kuşatacak ve aradaki illüzyonu sağlayan duvar ortadan kalkacaktır.
Artık sıra, Grips'çiler için çok ama çok önemli bir konuya eğilmeye gelmiştir. Bu konu, Türkiye'de yaşayan insanlar için
Aynı yıl sahnelenen "Das haeltste ja im Kopf nicht aus-Bıçak Kemiğe Dayandı", tam bir başarıdır. Sinemadan başka bir
26
gösteri formu tanımayan, genelde okuma zorluğu içinde bulunan çocuklardan oluşan seyirci kitlesi, oyun sırasında, müdürle tartışan öğretmenden yana çıkıp, kendilerinin ana-babası yaşındaki oyunculara hangi okula gittiklerini bile sorabilmekteydiler. Oyun arasında, "Bu sinemadan daha iyiymiş be" ya da "Filmin devamı ne zaman başlıyo lan" tarzında konuşmalar duyulabiliyordu. 75 bin çocuğun izlediği oyun, bir ara gerici Belediye Başkanı tarafından, şiddet içerdiği gerekçesiyle yasaklanma tehdidiyle bile karşılaşabiliyordu. Berlin'in şık ilçelerinden birinin belediyesi, Grips'çilerin komünist geçmişleri olduğu gerekçesiyle oyunlarını oynatmıyordu. Bu yasaklama giderek bir karalama kampanyasına dönüşüyor ve Grips'çilerin, Baader-Meinhof çetesi olmalarından tutun da, 'kendilerini koruyamayacak durumda olan geri zekâlı zavallı çocukları zehirlediği'ne kadar uzanıyordu. Sonuçta CDU'nun yönetimindeki tüm belediyelerde Grips yasaklanıyordu. 1978'de mahkeme kararıyla tiyatro aklanıyor ve tabii bütün bu olaylar dehşetli bir reklâm oluyordu Grips için. Üçüncü dünya üstüne bir oyun olan
Çevre sorunu da Grips'in repertuvarına girmelidir artık: "Wasser im Eimer-Su da Bitti", ilginç bir çevre düzeni ve revü biçimiyle, ders verir tavırla da olsa izleyiciyle buluşur. Grips'in 10. kuruluş yılının kutlamaları "Max ve Milli" oyunuyla başlar. Bununla birlikte Berlin'de ilk kez 'Çocuk ve Gençlik Tiyatro Şenliği' düzenlerler. Ertesi yıl sahnelenen "Staerker als Supermann-Süpermen'den Bile Kuvvetli" oyunu, Grips'in özürlü çocukların sorunlarına da duyarsız kalamayacağının göstergesidir ve 215 kez oynanarak, tiyatronun en başarılı çocuk oyunlarından biri olur.
"Ab heute heisst du Sara-Bugünden Sonra Sen Sara'sın" adlı oyunda, ilk kez tarihi ve kostüme bir oyunun riskine giriyor Grips. 2. Dünya Savaşı sırasındaki Yahudi olayını konu alan oyun, bütün korkulara karşılık, 60.000 öğrenci tarafından izleniyor. Berlin Duvan'nın yıkılması da, Grips'in kaygısız kalamayacağı olaylardan biridir doğallıkla. "AufderMauer, aufder Lauer-Duvarda, Pusuda", duvarın yıkılışının ve onu izleyen günlerin, özellikle çocuklara ne getirip ne götürdüğünün bir muhasebesi. Bugünlerde de özüne dokunulmadan yeniden ele alınıyor oyun. Üçüncü ve son kez yine çevre kirliliğiyle ilgili olan "Himmel, Erde, Luft und Meer-Gök, Toprak, Hava ve Deniz", bu kez doğulu-batılı ikilemiyle sahneleniyor. Bir kez daha yine yabancı düşmanlığı "Heimatlos-Vatansız"\a, beslenme sorunu "Kloss im Hals-Boğazdaki Yumru"y\a izleyicilerle buluşuyorlar. Şu sıralar, sekiz oyunluk repertuvarıyla dünyanın önde gelen çocuk ve gençlik tiyatrolarından biri, belki de birincisi olan Grips, yakında özgün oyunlarından biriyle sizlerin de karşısına çıkacak.
pe cy
"Eine linke Geschichte-Bir Solcu Öykü" ve "Alles plastik-Her Şey Plastik" adlı gençlik oyunlarıyla, Vietnam savaşı protestosu, ev işgalleri gibi güncel olaylar, Grips'in oyun dağarcığında, olması gereken biçimi ve yorumuyla yerlerini alır.
izleniyor.
a
"Banana"yı, "Vatermutterkind" izliyor ve bu oyunla Grips, yine kendi vazgeçilmez konusuna dönüyordu: Boşanan eşler, dağılan aile yaşamı ve ortada kalan çocuk.
1981 yılı, " Uluslararası Çocuk ve Gençlik Tiyatrosu Şenliği"nin kutlaması ve bu şenlik çerçevesinde, Amsterdam Werk Tiyatrosu işbirliğinin yakın ilgisi ile ciddi bir sorun haline gelen hava kirliliği konusunun, yeniden işlenmesi gündeme geliyor. "Dicke Luft-Hava Kirliliği", bu kez doğrular yerine oturtularak sahneleniyor.
İyice yükselen ve yandaş toplamaya başlayan faşizmin ayak seslerine karşı, Almanya'nın en önemli yazarlarından biri olan Leonie Ossowski'nin yazdığı "Voli aufder Rolle-Tam Rolünün Adamı", kadrosunda bir de Türk oyuncunun bulunduğu çok başarılı bir sahnelemeyle büyük ilgi görüyor ve filme de çekiliyor. Başarı başarıyı kovalıyor ve sonunda "Linie 1-1.no'lu Hat", dokuz yıldır oynanan bu büyük müzikal prodüksiyon çıkıyor ortaya. Bir metro hattındaki vagonların ve metro istasyonlarının, yaşam biçimlerine damgasını vurduğu insanları anlatan oyun, on beşi aşkın ülkede sahneleniyor. Filme de çekilen oyun, milyonlarca insan tarafından
Grips'in kurucusu ve baş yönetmeni olan Volker Ludwig, ileriye ilişkin düşüncesini şöyle tanımlıyor: "Başka neler yapabileceğiz? Bunu şimdiden kestirmek güç. Ama bizden neler beklediğinizi biliyorum. Buna yanıtım da çok basit. Elimizde olan bütün olanakları sonuna kadar zorlayarak, ortalığı karıştırmayı sürdüreceğiz. Başımıza ne gelecekmiş, zorluklar nasıl aşılacakmış, o kadar da önemli değil. Doğru bildiğimiz yolda gideceğiz. Bu kadar açık bu... " GRİPS'İN YURTDIŞI TURNELERİ • Aarhus/Danimarka • Amsterdam/Hollanda • Arnheim/Hollanda • Atlanta/Amerika • Basel/lsviçre • Bergen/Norveç • Bregenz/Avusturya • Brisbane/Avusturalya • Brüksel/Belçika • Chemnitz/D.Almanya • Den Haag/Hollanda • Dresden/D.AImanya
Dublin/İrlanda Eindhoven/Hollanda Esch/Lüksemburg Cenova/ltalya Goteborg/lsveç Graz/Avusturya Hasselt/Belçika Helsinki/Finlandiya Kudüs/İsrail Kopenhag/Danimarka Londra/İngiltere Los Angeles/Amerika Lyon/Fransa Maastricht/Hollanda Milano/İtalya Malmö/lsveç Melbourne/ Avusturalya Moskova/Rusya New York/Amerika Odense/Danimarka Oslo/Norveç Paris/Fransa Philadelphia/Amerika Prag/Çek Cumhuriyeti Roma/İtalya Rotterdam/Hollanda Stockholm/İsveç Tampere/Finlandiya Trieste/ltalya Turku/Finlandiya Turnhout/Belçika Utrecht/Hollanda VVeert/Belçika Viyana/Avusturya Zürih/lsviçre GRİPS 'İN OYUNLARININ OYNANDIĞI ÜLKELER Amerika • Arjantin Avusturalya • Avusturya Belçika • Brezilya Danimarka • D. Almanya Ekvator • Endonezya Finlandiya • Fransa Filipinler • G.Kore Hong Kong • Hırvatistan Hindistan • Hollanda İrlanda • İsrail İtalya • Iskoçya İsveç • İsviçre İspanya • İngiltere Japonya • Kanada Kenya • Kıbrıs Rum Kesim Macaristan • Meksika Norveç • Pakistan Peru • Portekiz Sırbistan • Sri lanka Slovenya • Şili Türkiye • Yeni Zelanda Yunanistan
İNCELEME
MEHMET ULUSOY'UN OYUNLARI VE KUZGUN ACAR'IN MASKLARI 1968'de Paris'ten Türkiye'ye döner Mehmet Ulusoy. Bu kaynağına dönüş, ülkesinin politik ve sosyal gerçeklerine dalıştır. "Devrim İçin Hareket Tiyatrosu"nu arkadaşlarıyla kurar. Oyun mekânları gecekondu mahalleleridir. İlk oyunu "Köprü", sonra "Grev". Devrim İçin Hereket Tiyatrosu ve yedi üyesi, ki bunların arasında dostu heykeltraş Kuzgun Acar da vardır, çalışmalarına devam ederken bir yandan yeni bir serüvene atılırlar. Devrimci bir sendikanın 20. yılı için önemli bir oyun hazırlarlar. Bu "Sokak Oyuncuları"nın doğuşudur. Sokak Oyuncuları ise "İşçinin Tiyatrosu"nun başlangıç noktasıdır.
pe cy
a
Çeviren ve Derleyen: Bige Berker
Tiyatronun hedefi "Tiyatroyu, ülkemizin gerçeklerinden ve özelliklerinden yola çıkarak devrimin hizmetinde bir çeşit silah gibi kullanmak, bunu da çalışan sınıfın ve kaderine terk edilmişlerin bilinçlenmesi için dolambaçsız, açık seçik bir yöntemle gerçekleştirmek"tir. Tiyatronun en önemli oyunu "Vatan yahut Amerika"dır. Üç yıllık çalışmanın ürünleri yirmiye yakın oyuncu (işçi, öğrenci ve profesyonel oyuncular) dağ gibi iş devirirler. Yirmiye yakın oyunlarını yaklaşık 300 bin kişi (işçi, köylü, öğrenci, öğretmen) seyreder. ilk Oyun: Köprü İki olay: İlki gerçek bir olay, Anadolu'da geçen, gazetelerde çıkan bir olay. Köprüsüz onca nehri olan Anadolu! Kışları insanlar ilkel bir ip sistemiyle
28
ırmakları geçmeye çalışırken ip kopabilir ve ölebilirler. Köyün birinde bir kız hastalanır. Şehre götürmek şarttır. Baba-kız nehri geçmek isterken boğulur. Bu olayı sonra "Gelecekten Efsaneler" oyununda kullanır Mehmet. İkincisi Avrupa'yla Asya'yı birbirine bağlamak üzere Boğaz üzerinde, "egemen sınıfların yararına" yapılması tasarlanan köprü. Bu köprünün kurulması için çok sayıda gecekondu mahallesinin yıkılması gerekiyordu... Köprü oyunu gelişir. Mahalleden mahalleye gider. İnsanlar oyunun peşinden giderler. Elli kişiyken bazen bin kişi oluverirler. Yaşlı nineler camdan seyreder, çocuklar oyunculara katılırlardı. Bayram, müthiş bir bayram gibiydi ama insanlar gergindi. Evlerinden yakında atılacaklarını biliyorlardı. Bir keresinde şehre yürümeye kalktılar ve oyuncular da yürüdü. Bazıları bir hafta hapsi boyladı. Bu tür oyunların malzemeleri hafif ve basitti. Her an her şeyi toplayıp, "polis geliyor" dendiğinde toz olmaya elverişli aksesuarlardı. Bazen insan boyu kukla-maskelerle oynanırdı. Örneğin dev bir tavuk Amerika olur ve dev bir yumurta yumurtlardı.(*) Bu çelik bir iskeletin üstüne sarılmış bez parçalarından yapılmıştı. Kolların çıkması için iki deliği vardı. O zaman ki başbakanı hicvediyordu. Sokak oyunları gibi mitinglerde de oyun oynanırdı. 5-6 metre boyunda büyük
ay
cep
masklar gerekirdi. Doğrudan aktüaliteye dayanırdı bu oyunlar ve Türk halkına sembol oluverirlerdi. Örneğin: Vietnam halkının limanında demirli Amerikan 6. Filosu'nu hedef alırdı. Kuzgun Acar büyük boyda demir masklar yapmıştı...
cy
Kuzgun Acar oracıkta işçilerle birlikte çalışırdı. Fabrika atıkları, demir parçaları, onlara biçim vermeyi bilenlerin kullandığı bu hurda atıklar, kesilir, biçilir, kaynatılır ve inanılmaz güzellikte maskeler haline gelirdi. İşçiler Kuzgun'a bayılırlardı. Onu "sanatçılaşmış" bir aydın olanak görmezler, ona metalle başa çıkabilen usta bir kaynakçı gözüyle bakarlardı.
a
Grevdeki İşçilerle Kuşkusuz oyuncularla seyirciler arasındaki en sıkı iletişim grevde bulunan fabrikalarda gerçekleştirilen oyunlarda ortaya çıkıyordu. Grevdeki fabrikalarda, işçiler ortaya bir sürü fikir atarlardı. Bir matbaada bir işçi bağırmıştı: "Abi, koca bir daktilo yapsan, her tuşu bir işçi kafası olsa ve patron pat pat bu kafalara vursa..." Oyunun sinopsisini etkiler, bazı dekorların yapımında yardımcı olurlardı.
şarkıyla kullanılacak maskları anlatır seyirciye. Berliner Ensmble de mask kullanırdı ve dramaturg uzun uzun bu maskların kullanılışını izleyenlere açıklardı. Mask kullanımı Mehmet'te daha önce gördüğümüz gibi sık sık kullandığı "agit-prop" geleneğinden yararlandığı bir olgudur ve aynı zamanda çeşitli biçimlere bürünerek oyun oynamak isteğinin dile gelişidir.
pe
Sanatın ve zenaatın ötesinde, bu hurdalar yığınından yaptığı maskeler, kaynaklandıkları mekânı yani fabrikayı hep hatırlatarak seyircileri düşündürür ve duygulandırırdı. Gerçekten halka dayanan her sanat olayında olduğu gibi Mehmet gerçekle gerçek ötesi arasında bir git-gel içinde çalışıyordu. Kuzgun Acar, yanı başında ona eşlik etmekle kalmıyordu. Üstün bir niteliği vardı Kuzgun'un. Çağdaş sanat [kendi heykelleri), geleneksel sanat ve günlük hayat arasında bağlar kuruyor ve sentezlere varıyordu. Paris. "Özgürlük Tiyatrosu" ve Mask Kullanımı 12 Mart 1971'de darbe olunca Mehmet Jlusoy ve bazı oyuncular Türkiye'den ayrılırlar. Mehmet, Paris'e gelir ve "Özgürlük Tiyatrosu"nu kurar. Bir süre sonra Bertolt Brecht'in "Kafkas Tebeşir Dairesi" oyununu hazırlar. Bu oyunda çullanılacak maskları ve aksesuarları yapmak için Kuzgun Acar'ı Paris'e çağırır. Oyundaki dekor Metin Deniz'e aittir. Cafkas Tebeşir Dairesi'nde oyunca 30
Kafkas Tebeşir Dairesi'nde Mehmet Ulusoy maskı esnek şekilde ama titizlikle kullanılır.
Önyargısızdır ve biçimci değildir. Yani 'iyilerin yüzünde mask olmayacak, 'kötüler' masklarıyla yüzlerini saklayacaklar gibi bir prensip kullanmaz. Tip tip mask grubunu kişiliklerin toplumsal işlevlerine ve bağlamlarına göre kullanır. Köylülerin yüzleri masksızdır. Masklar zaman zaman kullanılır. Böylece yaradılış çizgilerini ve bizzat yapılışlannı Mehmet Ulusoy oyunun genel yaradılış çizgisiyle bütünleştirir. Dostu heykeltraş Kuzgun Acar maskları savaş artıkları, günlük yaşamdan unutulmuş, kullanılmış eşyalardan yapar.
Soylu kişiler bazen mask takarlar, bazen takmazlar. Georgi Abaschvilli takmaz, karısı soyluluğunu göstermek için yer yer takar. Adalet (avukatlar) burun maskı kullanırlar. Onların da işlevleri devamlı değildir. En çok askerler mask takarlar. Bu iç ana kategoride değişik değişik masklar vardır. Örneğin, soylu kadınlar kaçarken elle tutulan, yüz örten masklar takarlar. Groucha, handa bu kadınlarla burun buruna gelince yüzünü örtmek zorunda kalır: Bir kepçe tutar suratına ve böylece soylulara karışmak ister. Soyluları duygulandırıp Michel'in ve kendisinin sıcak bir yatakta yatmalarını sağlar. Kazbeki'nin kardeş çocuğu efemine bir tiptir. Amcası oğlanı hep hakimin yerini alması için zorlar. Bu oğlan da kepçe biçiminde elle tutulan bir maskla yüzünü örter. Avukatların, doktorların, müfettişlerin maskları hafiftir. Deri ve çataldan yapılmıştır. Askerlerin maskları ağırdır. Tümüyle demirden ya da asker miğferinden yapılmıştır. Kuzgun'un Çalışması Her biri gerçek bir heykel olan maskeleri yaratabilmek için Kuzgun Acar provalara katılır, her oyuncunun rolü için yaptıklarını, yarattığı kişiliğin
görünümünü, davranışlarını, her türlü devinimini dikkatle izler. Bir ara ortadan kaybolur. Bir süre sonra elinde mask eskizleriyle geri gelir. Hepsine teker teker bakar, evirir çevirir, beğenmediklerini atar. Tüm bu masklar değişik parçaların bir araya getirilişinden oluşmuştur.
Mask takmak, sadece bu maskın arkasında saklanmak değil, yüzünde malzemenin donmuş ifadesini kullanmaktır. Mask takmak, mask takmayı isteyen oyuncu için ifade gücünü her an yenilemek demektir. Bu da maskla oyuncu arasındaki iletişime dayanır.
Örneğin, İkinci Dünya Savaşı'ndan kalma asker miğferleri ana öğe ise, bunlar alabildiğince çalışmışlardır. Kaynakla delinmiş, kesilmiş, yırtılmış üzerlerine birtakım başka elemanlar eklenmiştir. Örneğin bir boynuz, metalden yapılmış patlak şişkin göz kapakları, tırmık ya da çapa gibi araç gereç. Ansızın bu masklar askerlerin kabukları haline gelir. Görünüşleri ve onları oluşturan tüm malzemeler birden onları zaman dışına, dünün ve bugünün dışına sürükler ve ölümsüzleştirir.
Ne var ki Mehmet Ulusoy maskı çoğunluk tiyatro biçimlerinde kullandığı gibi oyuncu ve rolüne yapışık bir alet gibi kullanmaz. Maskın işlevini çok yönlü hale getirir. Maskı bütünün bir parçası haline getirir. Oyuncu birden maskını başının arkasına atıp yüzünü seyirciye açar ve bizlerle biraz daha yakınlaşır.
pe
cy
a
Mehmet Ulusoy maskla oyuncu arasındaki diyalektik bağı çok iyi bilir.
Oyunda askerler masklarını üç pozisyonda kullanırlar. Bir: Miğferler başlarının üzerinde yüzleri açıktır. Böylelikle askeri hiyerarşi içindeki rütbeleri ve işlevleri belirlenir. İki: Miğferlerini yüzlerine indirirler. Bir anda savaş ve dehşet alemine dalıverirler.
Maske ve kaplumbağa kabuğu birlikte kullanıldığı zaman da askerler tehlikeli ve zehirli birer böceğe dönüşürler. Üç: Askerlik bir meslektir. Hakim sınıfın emrinde paralı katillik yaparlar. Bu dehşet verici olguya birden güldürü öğeleri katılıverir. Örneğin, Groucha'nın çavuş Chotta ve Tahta Kafalı Asker tarafından kovalanması savaşın tam ortasında seyirciyi güldürür. Kuzgun Acar'ın Tahta Kafa için yaptığı mask da güldürücüdür. Sanki bir domuz burnu gibi bir parça takılmıştır maska. Bu karikatürün birden fantastiğe döndüğü bir çeşit hayvan başı kullanımıdır. Tabii Mehmet Ulusoy'un şiirsel gerçekliğinin bir örneğidir
*Yumurtanın içindeki oyuncu Bige Berker'di. ** Bu yazı, Fransız yazar Deniş Bablet'nin "Les voies de la Ereatiın Theâtrale" kitabından Bige Berker tarafından derlenmiş ve Türkçe'ye çevrilmiştir. Ara başlıklar sergi sorumluları tarafından konulmuştur.
İSTANBUL BÜYÜKSEHİR BELEDİYESİ
Şehir Tiyatroları
TARİH
HARBİYE M ERTUGRUL SAHNESİ TEL: (02121 210 77 20
SAAT
REŞAT NURİ SAHNESİ TEL: (0212) 526 53 80
ÜSKÜDAR M CELAL SAHNESİ TEL: (0216) 333 03 97
KADIKÖY HALDUN TANER SAHNESİ
TEL (0216) 333 03 97
—
GAZİOSMANPAŞA SAHNESİ
TEL: (0212) 578 60 67
CEP TEL: (0212) 240 77 20
15.00
Kuyruklu Yıldız Altında
20.30
Kuyruklu Yıldız Altında
Diğerlerinin Adı Ali
Halay
Godot'yu Beklerken
Koca Sinan
2 Ekim Per. 20.30
Kuyruklu Yıldız Altında
Diğerlerinin Adı Ali
Halay
Godot'yu Beklerken
Koca Sinan
Evlilik (Saa t 15.00)
3 Ekim Cu. 20.30
Kuyruklu Yıldız Altında
Diğerlerinin Adı Ali
Halay
Godot'yu Beklerken
Koca Sinan
Evlilik (Saa e 15.00)
15.00
Kuyruklu Yıldız Altında
Diğerlerinin Adı Ali
Halay
Godot'yu Beklerken
Koca Sinan
20.30
Kuyruklu Yıldız Altında
Diğerlerinin Adı Ali
Halay
Godot'yu Beklerken
Koca Sinan
15.00
Kuyruklu Yıldız Altında
Diğerlerinin Adı Ali
Halay
Godot'yu Beklerken
Koca Sinan
18.30
Kuyruklu Yıldız Altında
Diğerlerinin Adı Ali
Halay
Godot'yu Beklerken
Koca Sinan
15.00
Lüküs Hayat
Diğerlerinin Adı Ali
Halay
Godot'yu Beklerken
Koca Sinan
1 Ekim Çar.
Koca Sinan
11.00 4 Ekim C.tesi
11.00 5 Ekim Pazar
—
7 Ekim S. 20.30 8 Ekim Çar.
Evlilik (Saat
S.00-20.30)
20.30
Lüküs Hayat
Diğerlerinin Adı Ali
Halay
Godot'yu Beklerken
Koca Sinan
9 Ekim Pr 20.30
Lüküs Hayat
Diğerlerinin Adı Ali
Halay
Godot'yu Beklerken
Koca Sinan
Evlilik (Sa t 15.00)
10 EkimC. 20.30
Lüküs Hayat
Diğerlerinin Adı Ali
Halay
Godot'yu Beklerken
Koca Sinan
Evlilik (Sa at 15.00)
Ah Karagöz Vah Karagöz (Ç.O)
Ne Hepsi Ne Hiçbiri (Ç.O)
Büsküi Adam (Ç.O)
Küçük Nasrettin (Ç.O)
15.00
Lüküs Hayat
Diğerlerinin Adı Ali
Halay
Godot'yu Beklerken
Koca Sinan
20.30
Lüküs Hayat
Diğerlerinin Adı Ali
Halay
Godot'yu Beklerken
Koca Sinan
11.00
Ah Karagöz Vah Karagöz (Ç.O)
Ne Hepsi Ne Hiçbiri (Ç.O)
Büsküi Adam (Ç.O)
Küçük Nasrettin (Ç.O)
15.00
Lüküs Hayat
Halay
Godot'yu Beklerken
Koca Sinan
Halay
Godot'yu Beklerken
Koca Sinan
18.30 Lüküs Hayat (Saat:20.30) 14 Ekim S. 20.30 15 Ekim Çar.
15.00 20.30
Huzur
16 Ekim Pr 20.30
Huzur
17 Ekim C. 20.30
Huzur
19 Ekim Pazar
Ah Karagöz Vah Karagöz (Ç.O)
15.00
Huzur
20.30
Huzur
11.00
Ah Karagöz Vah Karagöz (Ç.O)
15.00
Huzur
Huzur
18.30
15.00 20.30
24 Ekim C. 20.30
26 Ekim Pazar
Koca Sinan
Silvanlı Kadınlar
Kuyruklu Yıldız Altında
Evlilik
Koca Sinan
Silvanlı Kadınlar
Kuyruklu Yıldız Altında
Evlilik
Koca Sinan
Silvanlı Kadınlar
Kuyruklu Yıldız Altında
Ayrılık (Saat: 15.00)
Evlilik
Koca Sinan
Silvanlı Kadınlar
Kuyruklu Yıldız Altında
Ayrılık (Saat: 15.00)
Ne Hepsi Ne Hiçbiri (Ç.O)
Büsküi Adam (Ç.O)
Küçük Nasrettin (Ç.O)
Evlilik
Koca Sinan
Silvanlı Kadınlar
Kuyruklu Yıldız Altında
Evlilik
Koca Sinan
Silvanlı Kadınlar
Kuyruklu Yıldız Altında
Ne Hepsi Ne Hiçbiri (Ç.O)
Büsküi Adam (Ç.O)
Küçük Nasrettin (Ç.O)
Evlilik
Koca Sinan
Silvanlı Kadınlar
Kuyruklu Yıldız Altında
Evlilik
Koca Sinan
Silvanlı Kadınlar
Kuyruklu Yıldız Altında
—
Kuyruklu Yıldız Altında
—
Ayrılık (Saat: 15.00-20.30)
Diğerlerinin Adı Ali
Godot'yu Beklerken
Huzur
İbiş'in Rüyası
Kuyruklu Yıldız Altında
Diğerlerinin Adı Ali
Godot'yu Beklerken
Huzur
İbişin Rüyası
Kuyruklu Yıldız Altında
Diğerlerinin Adı Ali
Godot'yu Beklerken
Ayrılık (Saat: 15.00)
Huzur
Ibiş'in Rüyası
Kuyruklu Yıldız Altında
Diğerlerinin Adı Ali
Godot'yu Beklerken
Ayrılık (Saat: 15.00)
Ne Hepsi Ne Hiçbiri (Ç.O)
Büsküi Adam (Ç.O)
Küçük Nasrettin (Ç.O) Godot'yu Beklerken
11.00
Ah Karagöz Vah Karagöz (Ç.O)
15.00
Huzur
İbiş'in Rüyası
Kuyruklu Yıldız Altında
Diğerlerinin Adı Ali
20.30
Huzur
İbiş'in Rüyası
Kuyruklu Yıldız Altında
Diğerlerinin Adı Ali
Godot'yu Beklerken
11.00
Ah Karagöz Vah Karagöz (Ç.O)
Ne Hepsi Ne Hiçbiri (Ç.O)
Büsküi Adam (Ç.O)
Küçük Nasrettin (Ç.O)
15.00
Huzur
İbiş'in Rüyası
Kuyruklu Yıldız Altında
Diğerlerinin Adı Ali
Godot'yu Beklerken
18.30
Huzur
İbiş'in Rüyası
Kuyruklu Yıldız Altında
Diğerlerinin Adı Ali
Godot'yu Beklerken
—
28 Ekim S. 20.30 29 Ekim Çar.
Ayrılık (Saat 5.00-20.30)
Evlilik
Huzur
23 Ekim Pr 20.30
25 Ekim C.tesi
Diğerlerinin Adı Ali
—
21 Ekim S. 20.30 22 Ekim Çar.
Diğerlerinin Adı Ali
pe
18 Ekim C.tesi
11.00
—
a
Pazar
11.00
cy
11 Ekim C.tesi
—
15.00
Bir Ata, Krallığım!
İbiş'in Rüyası
Kuyruklu Yıldız Altında
Evlilik (Saat: 5.00-20.30)
Halay
20.30
Bir Ata, Krallığım!
İbiş'in Rüyası
Kuyruklu Yıldız Altında
Ahududu
30 Ekim Pr 20.30
Bir Ata, Krallığım!
İbiş'in Rüyası
Kuyruklu Yıldız Altında
Ahududu
Halay
Evlilik (Saat: 15.00)
31 Ekim C. 20.30
Bir Ata, Krallığım!
İbiş'in Rüyası
Kuyruklu Yıldız Altında
Ahududu
Halay
Evlilik (Sa at 15.00)
11.00
Ah Karagöz Vah Karagöz (Ç.O)
Krala Oyun (Ç.O)
Ne Hepsi Ne Hiçbiri (Ç.O)
Büsküi Adam (Ç.O.)
Küçük Nasrettin (Ç.O)
15.00
Bir Ata, Krallığım!
Ibiş'in Rüyası
Kuyruklu Yıldız Altında
Ahududu
Halay
20.30
Bir Ata, Krallığım!
Ibiş'in Rüyası
Kuyruklu Yıldız Altında
Ahududu
Halay
11.00
Ah Karagöz Vah Karagöz (Ç.O)
Krala Oyun (Ç.O)
Ne Hepsi Ne Hiçbiri (Ç.O)
Büsküi Adam (Ç.O.)
Küçük Nasrettin (Ç.O)
1 Kasım C.tesi
2 Kasım Pazar
Halay
15.00
Bir Ata, Krallığım!
Ibiş'in Rüyası
Kuyruklu Yıldız Altında
Ahududu
Halay
18.30
Bir Ata, Krallığım!
Ibiş'in Rüyası
Kuyruklu Yıldız Altında
Ahududu
Halay
Ş E H
İ
R
T İ Y A T R O L A R I
T İ Y A T R O S E V E R L E R E
İ Y İ
S E Z O N L A R
D İ L E R
İNCELEME
SAHNEDEKİ HEYKELTRAŞ: KUZGUN ACAR Kuzgun Acar öncü, araştırıcı, atılımcı bir sanatçı profilini çok erken dönemlerde, daha Akademi'deyken göstermişti. 1955'de henüz genç bir heykeltraşken kendisine yöneltilen bir soruyu şöyle cevaplıyordu: "Günümüzde insanoğlu, böylesine bir toplumda, o kadar kendisinden vazgeçmek zorundadır ki karşısındaki tehlike, ölmek veya kalmak değil, kişiliğinden caymak tehlikesidir. Hemen her insanda, yeniden kendini bulma kaygısı var. Bunu söyleyebilense sanatçı". (1) Hayatı boyunca bu sözlerine sadık kaldı.
cy
a
M u r a t Ural
pe
Heykelde klasik üslubun, içindeki yaratıcılığı ortaya çıkarmada ve ifade etmede yetersiz kaldığını çok erken fark etti. Binlerce yılın klasik heykel malzemelerini bir yana bırakarak, bugün artık yok olmuş eski Haliç kıyılarındaki hurdacılarda, kalafat yerlerinde, gemi söküm atölyelerinde, tersanelerde, içindeki kıpırdanışları bir biçime dökebileceği yeni malzeme arayışlarına daha Akademi'de öğrenciyken başlamıştı. Okulda klasik atölye eğitimi almıştı, ama düşlerindeki biçimleri oluşturabilmek için bu yeterli değildi; bir de ustaların yanında çıraklık yaparak iyi bir "zenaatkar" oldu. Belki de heykeltraş olmadan önce iyi bir usta olmuştu. Oksijen-asetilen kaynağını öğrenmişti. Tavlayacak, kesecek, kaynak yapacak alevin rengini tanımıştı. Alevin yakıcı sıcağıyla elleri ve yüzü kavrulmuştu. Elektrik-ark kaynağıyla punta atmayı, dikiş ve dolgu yapmayı öğrenmişti.
Kendi yaptığı fırınlarda mine kaplama ustası olmuştu. Çömlekçi ustalarıyla birlikte çamur karmış, çömlek yapmış ve pişirmişti. Alev kokusu sinmiş atölyelerin kuytu köşelerinde "usta muhabbeti" yapmanın keyfini tatmıştı. Heykel eğitimi görmüştü, ama sinemaya tutkundu. Belki de bu yüzden heykeli bir fotoğraf gibi durağan değil bir sinema gibi hareketli düşündü: "İnsanı zapdetmeye imkân yok. Ben onun için figüratif heykel yapmıyorum. Onu durduramayız. O anı yakalayamayız; ben hareketi yakalıyorum... Örneğin kuşun kendisini yapmaktansa hareketini yaptım" (2), demişti bir konuşmasında. Akademi'de Zühtü Müridoğlu'ndan ahşap işlemeyi öğrenmişti. Heykeltraş olunca, düşündeki bir canlandırma filmi için küçük bir el frezesi ile tahtadan kuklalar yaptı. O kuklaların hepsi birer "hareketli heykel"di. Paris'te atölyesizlikten heykel yapamadığı zamanlarda desenler çizdi; parasız olduğunda tentürdiyotla, daha sonra flomaster ve keçeli kalemlerle. Desenleri, düşlerindeki heykellerdi. Sonra Mehmet Ulusoy girdi hayatına ve tiyatro, kısa bir süre sonra bir tutkuya dönüştü. Önce sokak tiyatroları için bazıları insan boyunda masklar yaptı. Bu masklar Muhsin Ertuğrul ve Beklan Algan'ın "Hamlet 70" oyunuyla sokaktan sahneye taşındı. Sonunda Paris'te Mehmet Ulusoy'un sahnelediği "Kafkas Tebeşir Dairesi"nde Metin 33
Denizin dekorlarıyla iç içe finale ulaştı. Sahnede masklarla oynayan oyuncular, onun gözünde birer "canlı heykel"di. Bir konuşmasında: "Ne kadar iyi oluyor insanlar taşıdığı zaman bir heykeli" demişti. (3)
cy
Hayata ve insana hep ilgi duydu. Onat Kutlar'ın ifadesiyle: "Çocukluk yıllarında Sait Faik'in deyimiyle bu çamurlu, gürültülü, pis kentin her türlü zokasını yutmuş, acımasızlığını, puştluğunu yaşamıştı. Lodostan poyraza bu kentin tüm serpintilerini yiye yiye kişiliği su verilmiş çelik gibi biçimlenmiş, büyük sanatçılara yaraşır bir alçakgönüllülük Ye incelik kazanmıştı." <4>Toplumun en dibinde yaşanan sefaleti tanıdı, zirvelerdeki gösterişli yaşamların tanığı oldu. Çocukluğunda ve gençliğinde araba altı yıkadı, dokuma atölyesinde ustabaşılık yaptı. Hatta bir barda vestiyer görevlisi, kendi ifadesine göre "fedai" alarak da çalışmıştı.
a
İşsiz kalınca mine kaplamalı takılar yaptı, bakır dövdü, hatta elbise boyadı. Bunların hepsine de olanaksızlıktan yapamadığı heykellerin düşleri yansı m işti.
indiriyordu. Birinci Dünya Savaşı yıllarının anarşistleri gibi tüm kurulu düzenlere karşı bir başkaldırıydı Kuzgun." <5>
pe
Mesleği, heykeltraşlık, hiçbir zaman ona yaşamını sürdürecek maddi olanakları veremedi. Parasız kaldığında balık tutup sattığı oldu, sonunda "meyhanecilik" de yaptı. Dostluklarında sınır tanımadı. Her renkten, her sınıftan insanla tanış oldu. Ömür boyu süren arkadaşlıklar kurdu. Sanatçı ruhunu bu kaynaklardan besledi, Sürekli olarak sanatı ile hayat ve insanlar arasında ilişkiler kurmaya çalıştı. Hep kurallarını kendisinin koyduğu bir 'bohem"i oldu. İçkiyi, kadınları ve Konuşmayı, Can Yücel'in ifadesiyle 'şehvetle" sevdi. Üçüne de ölünceye ;adar sadık kaldı. Hayat onu en başından itibaren sıradışına itmişti. O da onuna kadar bu renkli sıradışı hayatı sevinçleriyle, başarılarıyla, başarısızlıklarıyla dolu dolu yaşadı. Toplumsal gelişmelere uzak durmadı,, gelişmelerin içinde yer almaya çabaladı. Hiçbir zaman dönüp arkasına bakmadı, geçmişle değil gelecekle ilgilendi. Onat Kutlar'ın ifadesiyle: "Onu başarılar ve statüler ilgilendirmiyordu. İnce ve sert sivilerle başkaldırıyor, olağanüstü masklarıyla ikiyüzlülüğün maskesini 4
Kendisi de eskiz defterlerinden birine, "Çivilerim alışılmış güdümlülüklere başkaldırısın türküsüdür" diye yazmıştı. Başka bir notunda ise şu satırlara rastlanıyordu: "Kitlenin sanatıyla anarşisti birbirine karıştırması şaşırtıyor beni. Günlük avuntuları ve hesapları arasında gerçeği böylesine kesin fark etmesi başka gerçekleri bile görebileceğinin işareti olsa gerek..." Yaşamıyla, sanat anlayışıyla ve ortaya koyduğu eserleriyle Avrupa'da öykülerini bildiğimiz birçok ünlü sanatçıyı kıskandıracak sıradışı bir sanatçıydı. Resim, tiyatro, sinema ile çoğu zaman heykeltraşlığını unutturacak ölçüde yakından ilgilendi. Aslında kısa yaşamı içinde heykelle istediği gibi yoğun biçimde ilgilenebileceği olanaklara çok sınırlı zaman dilimleri içinde sahip olabilmişti. Ama o her zaman, heykel
yapmadığı zamanlarda da bir heykeltraştı. Resimle, tiyatroyla, sinemayla ilgilenirken de bir heykeltraştı. Onat Kutlar onun ardından, "Afrikalı bir büyücü" diye yazmıştı ve "Neredeyse genetik bir şaşmazlıkla bir trans haline geçerdi çalışırken, Afrikalı ataları gibi" diye eklemişti. (6) Akademi'de Bedri Rahmi Atölyesi'nin renkli dünyasından kopup heykele yönelmesinde, belki de, genlerinden gelen dürtüler rol oynamıştı. Heykel, kaçamadığı ya da kaçmak istemediği kaderi oldu. Belki mesleği ona ihanet etti ama o mesleğine hiç bir zaman ihanet etmedi. "Önce kendi işimde devrimci olmaya çalışıyorum. Kaçınılmaz bir şey bu. Ben kendi heykelimde bir şey beceremiyorsam, bir yeni tad, bir yeni koku, bir yeni inanç koyamıyorsam, kime ne söyleyeceğim ki ben" demişti.(7) Sözlerinin gereğini yerine getirdi.
Önce Sinema Kuzgun Acar'ın kısa yaşamına bakıldığında sanki onun mesleği olan heykeltraşlıktan daha fazla tiyatro ile ilgilendiği izlenimi alınabilir. Aslında önceleri sinemaya daha tutkulu gibidir.
pe
cy
a
Daha okuldayken arkadaşlarıyla film yapma hayalleri kurar. 1962'de Paris'e ilk kez gittiğinde müzelerden önce o zamanların ünlü Sinematek'ini ziyaret eder ve bütün filmleri, çoğu kez günde üç kez izleyerek tükettikten sonra müzelere sıra gelir. Sinematek'te Trynka'yı keşfeder. Bundan sonra kendi yapacağı kuklaları oynatacağı bir canlandırma filmi, hayallerini doldurur. Fırsat buldukça el frezesi ile kukla çalışır. Hatta bir arkadaşını ikna ederek aldırdığı bir film makinasıyla denemeler yapar. Sonuçta ortaya bir şey çıkmaz ama Kuzgun Acar kuklarını unutamaz. 1965'de Türkiye'ye döndükten sonra bir ara Can Yücel ve Metin Denizle birlikte
bir kukla tiyatrosu yapma düşüncesine ciddi olarak sarılırlar, ama bundan da sonuç alınamaz. Sıkıntı içinde olmasına karşın ilk büyük işinden, Ankara'da Kızılay Meydanı'nda inşa edilen Emek İş Hanı'ndaki "Türkiye" heykelinden kazandığı paranın önemli bir kısmını 16'lık bir kameraya yatırır. Şimdi film yapma hayallerini gerçekleştirebilecektir. Belgesel sinemaya yönelir. O sırada yeni kurulan ve Onat Kutlar'ın yönetimindeki Sinematek ile Yeşilçam arasında tartışma vardır. Sinemaya ilgi duyan çok sayıda sanatçı Sinematek etrafında toplanarak "Tanık Sinema" hareketini oluştururlar. Amaçları Yeşilçam'a karşı gerçekçi bir belgesel sinema alternatifi ortaya çıkarmaktır. Bu çalışmalar herkesin kendi olanaklarıyla amatör biçimde sürdürülür. Ancak ortaya pek bir şey çıkmaz. Kuzgun Acar bir-iki filmde kamera kullanır. Ferit Edgü'nün bir sinopsisinden yola çıkarak yapmak istediği "Melek Cici" filmi de yarım kalır.
Görüldüğü gibi Kuzgun Acar'ın sinemaya tutkusu, oldukça çaba göstermesine karşın, o günün amatörlük sınırları içinde pek bir sonuç vermemiş gibidir. İki istisna dışında. Birincisi 1969'da "Kanlı Pazar"da çektiği film. İkincisi, yine 1969'da Hakkari'de dağlarda çektiği dört film. Bu filmler de ne yazık ki montajı yapılmadan kalmış, "Kanlı Pazar" filmi delil olarak savcılığa verilmiş ve kaybolmuş, Hakkari filmlerinin akibeti de bilinmiyor. Bütün bu dönemler boyunca Kuzgun Acar'ın tiyatroya da ilgi duyduğu söylense ve o yıllarda sinema gibi tiyatro da önemli bir çıkış içinde olsa da, onun tiyatro konusunda sinema gibi eyleme dönüşmüş bir çabasını göremiyoruz. Gerçi Paris'e ilk gidişinde Mehmet Ulusoy'la tanışmış ve onun vasıtasıyla tiyatroya biraz yakınlaşmış olsa da bu ilginin sürdüğüne ilişkin bir belirti
bulunmuyor, ta ki 1968'de Mehmet Ulusoy Paris'ten İstanbul'a dönene kadar. Bundan sonra belki de hayatın cilvesi ya da yol göstermesiyle tiyatro, Kuzgun Acar için en önemli uğraş haline gelecektir. Böyle olması herhalde başlangıçta daha çok rastlantılara bağlı olsa da giderek Kuzgun Acar için tiyatro önemli ve hatta bazı dönemlerde tek sanatsal etkinlik olacaktır. Sinemaya olan ilgisi de, izleyicilik dışında azalacaktır. Neden tiyatro? kuzgun Acar'ın tiyatroya yönelmesini ağlayan etmenlerin başına, onun her aman çok yönlü, araştırıcı, meraklı bir sanatçı olması konulmalı. Kendini hiçbir zaman heykelle sınırlamamıştı.
a
pe
Üçüncü sırayı siyasal etmenler alabilir, Kuzgun Acar'ın Mehmet Ulusoy Vasıtasıyla tiyatro ile ilk temaslarının başladığı 1968 yılında Türkiye'de yaşanan üniversite işgalleriyle, yaygınlaşan işçi ve köylü hareketleriyle Toplumsal hareketlilik en yüksek toktasına ulaşmıştı. Aydınlar ve sanatçılar bu dalganın etkisi altındaydı, sanat, özellikle tiyatro büyük ölçüde siyasileşmişti. Kuzgun Acar da TİP'e üye oImuş ve köylerde film oynatarak bir etkinlik içine girmişti. Bu koşullarda Mehmet Ulusoy'un "Sokak Tiyatrosu" gibi siyaset ve sanatı birleştiren önerisi Mutlaka onun için çok cazipti.
Kuzgun Acar paylaşmayı seven bir insandır, insanlarla kolayca ilişki kuran, çok konuşan, insanları eğlendirmekten hoşlanan bir karakterdedir. Aslında böyle bir insan için tamamen atölye çalışması gerektiren, kişisel bir yaratığa dayanan heykel sanatı pek uygun değildir. Bu konudaki duygularını 1975'te Antalya Sanat Şenliği kapsamında düzenlediği "Heykel Sempozyumu"nda açıkça ortaya koyacak, parkta herkesin ortasında çevresiyle sohbet ederek heykelini yapmış olmaktan duyduğu mutluluğu belirtecektir. Tiyatroda kendi ifadesiyle, "Heykel ve resim gibi bireysel bir sanatın kolektif olabileceğini, ortak amaç için nasıl kullanılabileceğini" öğrenmiştir. Öte yandan Mehmet Ulusoy'da tiyaroya sonsuz bağlı bir sanatçının yakıcı, ateşleyici özelliklerini yakalamıştır.
cy
ikinci etmen heykel sanatında Uygulamanın, maddi ve teknik gereklerin nedeniyle zor olması. Zevk için heykel yapmak hem malzeme, hem atölye, hem de saklama bakımından pek olası değil. Bir talep olması gerekiyor, Türkiye'de en önemli talep resmi anıt heykelciliğinden geliyordu ve Kuzgun acar bu yolu baştan reddetmişti, dolayısıyla büyük çoğunlukla işsiz bir heykeltraş olmaya adaydı ve öyle de oIdu. Kuzgun Acar'ın tiyatroya yönelmesi de heykel işlerinin kesildiği bir döneme rastlayacaktı.
Dördüncü etmen Kuzgun Acar'ın tiyatro ile tanıştıkça bu sanatın kendisi için yarattığı olanakları fark etmiş olmasıdır, üstelik sinema gibi amatör çabalar ile gerçekleştirilmesi mümkün olmayan bir sanat da değildir. Beşinci etmen Kuzgun Acar ve Mehmet lusoy'un kişiliklerinde aranabilir.
Kuzgun Acar aşağı yukarı böyle toparlayabileceğimiz etmenlerle, 1968'in sıcak günlerinde tiyatroyla yakından ilgilenmeye başlamıştı. Kuzgun Acar Ve Sokak 1968'in sokak tiyatroları Türkiye'de "agit-prop" tarzında sanatın erken fakat en yaygın, en etkin örneği olarak değerlendirilebilir. Oyunlar politik içerikliydi. Güncel politik olaylardan yola çıkan oyunlar basit olay örgüleri içinde gelişiyor ve açık bir mesajın seçilmiş bir izleyici kitlesine iletilmesi
hedefleniyordu. "Devrim İçin Hareket Tiyatrosu", daha sonra "İşçinin Tiyatrosu" gibi adlarla da yapılan işin mahiyeti açıkça ortaya konmak isteniyordu. Siyasi sanat, hele "agit-prop" tarzı sanat ülkemizde de o dönemlerde ve daha sonra oldukça tartışılmıştı. Yapılan eleştiriler daha çok "slogancı", "şematik", "didaktik", "örgütsel" olmak noktalarında odaklanıyordu. Bu durumda Devrim İçin Hareket Tiyatrosu'nun da bu açılardan irdelenmesi zorunlu oluyor. Oyunların içeriği açısından bakıldığında metinlerin kaçınılmaz olarak basit, yüzeysel olduğu söylenebilir. Halkla birleşmek çabasıyla popülist bir söylem içinde oldukları da belirtilebilir. Olay kurgusunun basitliği içinde yine de, örneğin "Köprü" oyunundaki gibi sonuçta mesajı açıklayacak iki olayın paralel götürülme çabası dikkati çeker. Doğrudan anlatım yerine sembollerle açıklama yolları zorlanır. Ancak yine de bu çabalar oyunları güçlü bir içerik sahibi yapmaya yetmez. Bu oyunları farklı kılan, daha sonraki benzerlerinden de farklı kılacak olan, kuşkusuz sahnelenmesindeki özellikleridir. Belki de içerikte yakalanmayan zenginlik sahnede yakalanmak istenmiştir. Tiyatronun adı
her ne kadar 'Devrim İçin Hareket" olsa da Mehmet Ulusoy'un niyeti sadece "devrim nutku" atmak değil aynı zamanda tiyatro yapmaktır. Paris'te kaldığı yıllar boyunca sahne tiyatrosunda ciddi olarak çalışmıştır. Bu hareket, daha sonra bir ara sol bir örgüte ait bir salona dönmek zorunda kalmış olsa esas olarak bağımsız bir topluluk olarak kalmıştır.
Devrimci tiyatroların ve "agit-prop" sanatın daha sonraki gelişimleri incelenirse ilk dönem sokak tiyatrolarının farkı daha iyi ortaya çıkabilir. O sıralarda, "Devrimci Sanat" anlayışı içinde, özellikle Çin, Vietnam, Kore gibi Uzakdoğulu sosyalist ülkelerinde bu türden devrimci etkinlikler son derece "gerçekçi" biçimde sunuluyordu. İyice kategorize edilmiş kişiler ve şematik olay örgüsü ile tam bir slogancı anlatım ortaya çıkıyordu. Üstelik bu ülkelerde tiyatrolarda mask ve çeşitli simgesel sahne aksesuarları kullanılıyordu. Toplum da bunlara yabancı değildi. Bu "devrimci sanat"
pe cy
a
Sokakta, meydanda doğal bir ortamda oynanan bu oyunlar her şeyden önce bir tiyatro sahnesinin izleyicide önceden yaratacağı şartlandırmalardan yoksundur. Kuşkusuz oyunu sahneleyenler de bunun farkındadır ki "yabancılaştırma unsuru olarak" mask kullanılmasına karar verirler. Mask ve kukla kullanımıyla, anlatıcısıyla sokakta gerçek bir ortamda oynanan, bildik gerçek olayları anlatan bir oyun, bir anda düşsel bir ortama, bir masal ortamına taşınıverir. Türkiye gibi masal
anlatmayı da dinlemeyi de bir zamanlar çok sevmiş bir ülke için böyle bir gösteri herhalde çok uygundur. Oyun masalla gerçek arasında gidip gelirken seyirci de kendisine anlatılan masallarla gerçekler arasındaki zıtlığın içine, fark ettirmeden sokulmak istenir. Kuşkusuz bu sanatsal bir çabadır.
anlayışının daha sonra, mücadale koşullarının sertleşmesine paralel olarak hakim olduğu söylenebilir. Bu dönemde gerek içerik gerek uygulama bakımından kötü örneklerle çokça karşılaşmak mümkündür. Devrim için Hareket Tiyatrosu örneğine bakarak, devamı gelmese de, bu koşullarda, üstelik mask kullanmak gibi yaygın bir geleneğin de olmadığı bir ülkede farklı bir "devrimci sanat" ortaya konabilmiş olduğunu söyleyebiliriz. Bu sonucun ortaya çıkmasında kuşkusuz bütün hünerini sokağa döken Kuzgun Acar'ın önemli bir etkisi vardır. Tiyatroyla kurduğu bu ilişki içinde Kuzgun Acar için başlangıçta "devrimci bir sanat" eylemi içinde olmak yeterli olsa bile giderek tiyatroyla daha farklı ve çok yönlü ilişkiler kurmaya başladığını görüyoruz. Sadece maskları, kuklaları yapmıyor, hemen tüm oyunları da izliyordu. Tanıdığı bir oyuncunun biraz sonra bir maskla bambaşka bir biçime bürünmesine o da izleyenlerle birlikte tanık oluyordu. Bu biçim, elbette ki, kendisinin de söylediği gibi bir heykeldi. Oynayan, hareket eden, konuşan bir heykel. Bu bakış, Kuzgun Acar için maskı veya bir sahne aksesuarını sadece "yabancılaşmayı sağlamak" gibi bir tiyatro gerekliliğinin çok ötesine taşıyordu. Ve maskı, hem biçim hem de kullanım olarak klasik tiyatronun alışılmış kalıplarının ötesine çok farklı biçimlere, sadece belirlenmiş simgesel anlatımlar için kullanmanın ötesinde maskı oyuncuyla birleştiriyordu ki, bu kuşkusuz yeni bir yaklaşımdı. Sokak tiyatrosunun ihtiyaçları, Kuzgun Acar'ın yaratıcı zekâsı ile birleşince klasik kalıpların çok dışına çıkan bir mask ve kukla anlayışı belirginleşiyordu. Kuzgun Acar, bu çalışmalarını sokak tiyatrosunun kıt olanakları içinde gerçekleştirmişti. Ayrıca dekor ve maskların kolay taşınabilmesi, gerektiğinde polisten kaçmayı engellememesi gibi pratik nedenlerle de sınırlıydı. Kuşkusuz oyunların içeriği, tipler de yapacağı işi etkiliyordu. Bir maskın hazırlanmasında bu etkiden her zaman söz edilebilir, ancak sokak tiyatrolarının çok belirgin tiplemelerinin sanatçının yaratıcılığını kısıtladığı söylenebilir.
37
a
cy
Kuzgun Acar ve Sahne Kuzgun Acar'ın ikinci tiyatro çalışması 1970 yılında Bakırköy Halkevi Tiyatrosu'nda oldu. Türkiye'de klasik tiyatronun kurucusu Muhsin Ertuğrul'un yönetimindeki bu tiyatroda Kuzgun Acar yine klasik tiyatro eğitiminden ve sahneden gelen Beklan Algan, Metin Deniz, Ayla Algan, Rutkay Aziz gibi sanatçılarla çalıştı. Gerçi bu sanatçılar da daha önce, özellikle Brecht uygulamalarında deneyim kazanmışlardı. Tiyatro teknikleri ve oyunculuk olanakları konularında arayış içindeydiler. Ama yine de sokaktan gelen bir Kuzgun Acar için sahne herhalde bambaşka bir olaydı. Bir anlamda sokağın sonsuz olanakları sunan doğal ortamından sonra sahnenin sınırlandırılmış ve kurgulanmış ortamına geçiş; kuralsızlıktan ya da kurallarını kendisinin koyduğu bir dünyadan kurallı bir dünyaya atılan ilk adım; sokağın özgür soluğundan sonra sahnenin ağır kokusunu solumak; özveriye dayanan amatör coşkuyla yürüyen bir çalışma tarzından sonra, düzenli, programlı ve disiplinli bir çalışma içine girmek... Kuzgun Acar burada belki sokak tiyatrolarında olduğu kadar kolektif bir ruhu hissedememişti, belki o kadar önemli bir rol de üstlenmemişti. Sonuçta kendisinden istenen daha açık olarak ortadaydı. Ama o yine de yaratıcıydı, yine paylaşıcıydı. Sahnenin sınırlı olanakları içinde her şeye daha farklı bakması gerekiyordu. Sahnede masklarıyla dolaşan oyuncular sokaktakinden daha fazla heykeli andırıyordu. Ama burada yaptığı işler daha çok sahnenin sınırları içinde kaldı, dışına pek taşamadı. Bir bakıma Kuzgun Acar bu deneyim ile klasik sahneyi tanıdı. Paris'e giderken söylediği "maskı artık nasıl kullanmamız gerektiğini biliyorum" sözlerini bu gelişme içinde değerlendirmek yanlış olmayacaktır. Bir bakıma Kuzgun Acar 1975'te Mehmet Ulusoy'un ısrarlı çağrılarına uyarak Paris'e giderken ne yapması gerektiğini biliyor denmese bile hissediyordu: Sokaktan gelen ile sahnede öğrenilen kavuşacaktı.
pe
sokaktan sahneye geçiş alıştırması olarak ele alınabilir. Metin Denizin dediği gibi bu oyun için sahne özellikle gerekli değildi, istenirse sokakta rahatlıkla oynanabilirdi. Öyle görülüyor ki Mehmet Ulusoy "sahne"ye bütün çekiciliğine karşın teslim olmak niyetinde değildi. Sokaklara olan özlemini sık sık yaptığı hızlı ve hareketli turnelerle gideriyordu.
Sokak ve Sahnenin Olağanüstü Kavuşumu Bu sırada Paris'te bulunan Mehmet Ulusoy'un da hayatın bir cilvesi ya da gelişmenin kaçınılmaz sonucu Nâzım Hikmet'ten uyarlayarak sahnelediği "Sevdalı Bulut" oyunu, bir bakıma 38
Denebilir ki Kuzgun Acar ve Mehmet Ulusoy, Brecht'in Kafkas Tebeşir Dairesi oyununu büyük bir salon ve sahnede oynamak üzere Paris'te bir araya geldiklerinde bu aşama için oldukça hazırdılar. Üzerlerindeki en önemli baskı Brecht konusunda alışılmış yorumlar ve beklentilerdi. Gerçi Brecht oyunlarında maske kullanılıyor olması onlar için bir avantajdı, ama sorunlar çözülmüyordu. Ancak yine de Kafkas Tebeşir Dairesi'nin, Brecht'in oyunları içinde "devrimci atmosferi" ve iyimser mesajlar içermesinin yanı sıra değişik uygulamalar için yarattığı olanaklarla bu aşama için en uygun oyun olduğunu söyleyebiliriz.
Mehmet Ulusoy-Kuzgun Acar ikilisine dekorları yapmak üzere Metin Deniz katıldı. Metin Deniz operadan yetişmeydi, sonra tiyatroya geçmişti. Oldukça deneyimliydi. İstanbul'da Brecht oyunları için de dekorlar yapmıştı. Paris'e büyük bez bir dekor önerisiyle gelmişti. Sahnenin tam ortasında ise bir at arabası ve hurda eşyalar bulunacaktı. Bu tasarım Mehmet Ulusoy'un pek hoşuna gitmeyecek, ancak Kuzgun Acar tasarımı beğenecek ve destekleyecekti. Metin Deniz'in tasarımında, oyun boyunca çeşitli amaçlarla kullanılacak bir bez dekorun sağladığı düşsel bir ortamla sahnenin orta yerinde kümelendirdiği araba, hurda araç-gereç gibi maddelerin yarattığı gerçekliğin karşıtlığı hissediliyordu. Bu karşıtlık Mehmet Ulusoy'un sokak tiyatrolarında düşle-gerçek arasında yaptığı oyunlara hiç de yabancı değildir. Aynı zamanda sürekli değişen bir perdenin sağladığı geniş hareket olanağı ile sahnedeki sabit
kütleler arasında, eğer "sokak harekettir" dersek bir bakıma sokakla sahne arasındaki dengenin kurulduğunu da düşünebiliriz. Sonuç olarak Metin Deniz bu oyunla sokakla sahneyi birleştirmek yolunda olan Mehmet Ulusoy-Kuzgun Acar ikilisine en uygun sahne olanaklarını sunuyordu.
cy
Sokak tiyatrolarından farklı olarak Kuzgun Acar kendisine sağlanan olanaklarla bu çalışmalarında daha fazla heykeltraştır. Hazırladığı her mask usta bir sanatçının elinden çıkma bir "hazır malzeme"yle yapılmış bir heykeldir. Hepsi de sahne dışında herhangi bir sergi salonunda her an sahnelenmeye hazırdır. Bu da kuşkusuz sahnenin ve Brecht'in bir oyununun çalışıyor olmasının yarattığı bir sonuçtur. Kuşkusuz bu maskları takan ve sahnede dolaşan oyuncular Kuzgun Acar'ın gözünde her zamankinden daha fazla heykeldir. Çalışma tarzına bakılınca da yapacağı maskla oyuncu arasında en uygun noktayı yakalamaya çalışması yaptığı işe bir heykeltraş gibi yaklaşmasının en önemli işaretidir.
a
Sokaktan gelen hareket, çarpıklık, pratiklik ve özgür yaratıcılıktı. Mehmet Ulusoy için Kuzgun Acar'ın değişik masklarını kullanan oyuncular, Kuzgun Acar için ise Mehmet Ulusoy'un talimatlarıyla hareket eden heykelleri vardı sahnede. Kuzgun Acar'ın bu oyun için yaptığı masklar ve büyük deniz kaplumbağası kabuklarından yaptığı aksesuarlarda sokaktaki çarpıcılığı, özgün yaratıcılığı bulmamak mümkün değildir. Aynı zamanda, gerçi Saint-Denis Tiyatrosu'nun sahnesinde polisten kaçmak gibi sorun olmasa da maskların ve aksesuarların hepsi son derece işlevsel ve pratikti.
pe
olan hem de yapıdan bağımsız olarak var olabilen ve hatta yapıya kişilik kazandıran bir heykel yapmayı başarabildiği gibi. Orada nasıl mimariyle-heykel arasında yaşayan gerginliğe sessizce ama başarılı bir çözüm bulmuşsa tiyatroda masklarıyla yaptığı da çok farklı değildir. Heykelin özgür yaratıcılığıyla birleşen tiyatro mutlaka daha farklılaşıyor ve zenginleşiyordu. Nitekim Mehmet Ulusoy, Kuzgun Acar ve Mehmet Denizin "Kafkas Tebeşir Dairesi" oyunu çok farklı bir Brecht yorumu olarak ortaya çıkacak ve tartışılacaktı. Sonuç başarılıydı.
O Bir Heykeltraş Sonuç olarak sahnede hem Mehmet Ulusoy'un oyuncuları hem de Kuzgun Acar'ın heykelleri dolaşmaktadır. Kuzgun Acar mask yapmakla heykel yapmayı birleştirerek heykeltraşlığı tiyatro sanatı içinde heykeltraşlığın dekoratif ve kuralları belirlenmiş bir alanın ötesine taşımış, hem tiyatro ile birlikte hem de ondan bağımsız olarak nasıl var olabileceğini göstermişti. Tıpkı yıllar önce Ankara'da Kızılay'daki gökdelende yaptığı heykelle hem yapıyla birleşen ve onunla uyum içinde bir süsleme unsuru
Bu başarıda ve Mehmet Ulusoy ve Kuzgun Acar'ın sokaktan sahneye geçiş serüvenlerinde, aynı zamanda, 1960'ların Türk tiyatrosunda Muhsin Ertuğrul'un etrafında Beklan ve Ayla Algan'la, Haldun Taner'le, Vasıf Öngören'le, Engin Cezzar ve Gülriz Sururi'yle, Genç Oyuncularla ve diğerleriyle sahne üzerinde gelişen bir ana damarla, Sermet Çağan'ın daha siyasi içerikli, daha amatör bir tiyatro için İstanbul'da başlayıp Anadolu'da süren
sokağa daha açık, halka daha yakın olma çabasının devamı olan ve Mehmet Ulusoy üzerinde sokağa taşan ikinci ana damarın kesişmesini ve bütün verimini ortaya koymasını da bulabiliriz. Kuzgun Acar heykeltraştı. Heykel sanatının dışında diğer sanatlara da tutkuyla bağlanmış olması bunu değiştirmiyor. Hatta tam tersine iyi bir heykeltraş olduğundan ve bu özelliğini sonuna kadar koruyabildiği için tiyatroyla ilgilendiğinde de özgün bir yere sahip olabiliyordu. Bunun için farklıydı. O sahnedeki heykeltraştı
(1) Edgü, Ferit. "Ölüm mü Çaldı Kapını Kuzgun Yoksa Sen mi Ölümün Kapısını", Politika, Şubat 1976. (2) TRT televizyonunun muhtemelen 1975 yılında yaptığı belgesel filmin ses bantlarının çözümünden. Filmin aslı T R T arşivlerinde bulunamamıştır. (3) agy. (4) Kutlar, Onat. "Paris'te İstanbullu bir Büyücü", Milliyet Sanat Dergisi, Sayı 2 0 5 / 1 , Aralık 1988 (5) agy. (6) agy. (7) TRT televizyonunu belgesel filmin ses bantlarının çözümünden.
39
PERDE AKASI Cemal
Perdelerin Arkasında Ne Var? Gazete ve dergiler ilân etti: Ekim ayıyla birlikte perdeler açılıyor... Güzel. Çok sevindik. Özlemiştik. Yalnız şimdi sormak istediğimiz bir şey var. Yalnızca "sıradan ölümler" olarak, yalnızca" izleyici" kimliğimize sığınarak, sormak istediğimiz bir şey var. Herhangi bir ard niyetle falan değil, tamamen yine tiyatroya kavuşabilmenin coşkusuyla! Evet, fazla bekletmeden soralım isterseniz: Bu yıl, perdelerin arkasında ne var? Ne yapacaksınız? Bize neler oynayacaksınız? Neler göstereceksiniz? Günümüzü gösterecek misiniz? Yoksa oyunculuğu, aslında bizim olmayan bir günü bizim olduğunu sanmamız için mi kullanacaksınız?
cy
a
Perdelerin arkasından hangi yaşamların hangi sahneleri çıkacak? Bizi, yaşamakta olduklarımız üzerinde düşünmeye - elbet belli etmeden, elbet eğlendirerek! zorlayabilecek misiniz? Yoksa yaşamakta olduklarımızı bize yok saydırtmaya mı çalışacaksınız? Evet, bize nasıl bir oyun oynayacaksınız? Başta "hukuk devleti" niteliği ve "demokrasisi" olmak üzere, hemen her şeyi göstermelik bir ülkede, sizler de salt gösteriyle mi yetineceksiniz? Nasıl oynayacaksınız? Varolmayan bir gerçeklik varmışçasına mı, yoksa olmayanın olmamaklığını, olanın da yetersizliğini ve aksaklıklarını vurgularcasına mı? Evet, nasıl oynayacaksınız? Tiyatronun büyüsünü, bütün olup bitenleri perdeleyen bir esrikliğe dönüştürmek için mi, yoksa
pe
Ahmet
bizi ayıltmak amacıyla mı kullanacaksınız? Eğer yalnızca bizleri büyülemekle yetineceksiniz, bütün içtenliğimizle söylüyoruz, hiç zahmet etmeyin ve boşuna çaba harcamayın. Çünkü biz, nicedir zaten büyülenmiş bir toplumuz. Sahneye yalnızca oynamak için çıkacaksanız, onu da boşuna yapmayın. Çünkü biz, onyıllardır birbirimize ve - asıl önemlisi! - kendimize oynamayı zaten yaşamak sanmaktayız. Kendimizi bu oyunculuğa öyle bir kaptırdık ki, artık hemen hiçbir şeyin gerçek yüzünü görmek istemez olduk. Biz, yanılsamalarımızla geçinip gidiyoruz. Biz, nicedir tüm gerçeklerimizi yalnızca gerçekdışında arar olduk.
Sizlerin işi, bu yüzden hem çok kolay, hem de çok zor. Kolay yanı, bizi yanılsamalarımızda pekiştirmeyi seçmeniz. Eğer seçiminiz bu yönde olursa, bizimle çok kolay anlaşabilirsiniz. Müthiş bir iletişim yanılsaması kurabiliriz. Olsa olsa sizlerden, nasıl daha yoğun yanılsamalar yaşayabileceğimizi öğreniriz. Böylesi de bizi, temel soruların yanıtlarını kendi iç dünyamızda aramak zahmetinden bir kez daha kurtarır. Ama zoru seçerseniz, kalkıp: "Ben sizlerin gözünü açacağım", derseniz, "eğlenmeye geldiğinizi sanacaksınız, ama sonradan beyninizden vurulmuşa döneceksiniz", derseniz, o da sizin bileceğiniz şey. Bu yolu da seçebilirsiniz. Bunu da yapabilirsiniz. YAPABİLECEK MİSİNİZ?
a
cy
pe
AKBANK CAZ FESTİVALİ '97
AKBANK'TAN CAZ BULUŞMALARI... Ilgın
Sönmez
Ay geçmiyor ki dergimizde bir festivalin tanıtımını yapmayalım. Ve yine ay geçmiyor ki şehrimize dünyaca ünlü isimler gelmesin. Son olarak 8-18 Ekim günleri arası İstanbul, 17-19 Ekim günleri arası Ankara'da yapılacak olan Akbank 7. Caz Festivali oluşturuyor gündemimizi.
cy
a
Festival kapsamında konser verecek sanatçılara, yaptıkları işlere ve eğilimlerine bakıldığında ortak bir yan çıkıyor ortaya. Genelde çokkültürlü bir yaklaşımla müzik yaptıklarını, doğu ile kendi müziklerini sentezleyip yeni ifade biçimleri yaratmaya çalıştıklarını görüyoruz. Bu da Akbank Caz'ın belirli bir konsept ve bilinçli bir seçim teniğiyle sanatçı davet ettiği gerçeğini su yüzüne çıkarıyor.
pe
Konserler için bilet satışları 15 Eylül tarihinden itibaren başlamıştı ve festival gününe dek sürecek. Akbank Caz, bilet fiyatları konusunda biz öğrencilere kabuslar yaşatmayacak türden ekonomik seçenekler sunuyor. Tam bilet 1.5 milyon, öğrenci bileti ise 750 bin liradan satılıyor. Festivallerdeki yan etkinliklerde en az festival programı kadar ilgi görüyor. Akbank Caz'ın da bir resim sergisi sürprizi var. Caz efsanesi, trompetçi ve kompozitör Miles Davis'in resim sergisi bu. 7-25 Ekim tarihleri arasında gerçekleşecek sergide Davis'in 80 adet eseri yer alacak. Bu tabloların ilk kez sanatseverlerin karşısına çıkacak olmasıda ayrıca önem taşıyor. Festivale katılan sanatçılardan Yusef Lateef, Adam Rudolph, James Carter, Ned Rothenberg, Craig Harris ve Muhal Richard Abrams Aksanat binasında ücretsiz söyleşiler yapacaklar. Aksanat'ta ayrıca yine ücretsiz video gösterileri de olacak.
Akbank 7. Caz Festivali 8 Ekim'de Betty 42
Carter Trio 'nun Sabancı Center'da yapılacak konseri ile başlayacak. Betty Carter Trio, Yusef Lateef & Adam Rudolph's Moving Pictures, Egberto Gismonti Trio, James Carter Quartet, Ned Rothenberg's Sync, Acid Trippin, Courtney Pine Group, Muhal Richard Abrahms Quartet, Craig Harris & Barbaros Erköse Project, Imer Demirer, Tuna Ötenel, Mahmut Yalay & Ateş Tezer ise festival programında yer alan diğer sanatçılar. Festivalin İstanbul mekanları Sabancı Center ve Cemal Reşit Rey Konser Salonu. Ankara ise festivali ODTÜ ve Ankara Hilton Otelinde ağırlayacak. Katılımcı listesine şöyle bir baktığımızda Amerika , İngiltere, Brezilya ve Türk cazının isimlerinin buluştuğunun farkına varıyoruz. Bunların içinde Yusef Lateef ve Betty Carter kuşkusuz en dikkat çekici olanları. Yusef Lateef Uzak Doğu ve Asya enstrümanlarını en çağdaş biçimde caz tekniği ile harmanlamış bir isim olarak tanınıyor. Carter ise vokal performansın kalite ismi. Ayrıca trombon ustası Craig Harris roman müziği isimlerinden Barbaros Erköse ile özel bir proje gerçekleştirecek. BETTY CARTER TRİO (Vokal, Betty Carter-piyano Bruce Flowers-bas, Neal Caine-davul, Eric D. Harland) Betty Carter müzik yaşamına caz severlerin yakından tanıdığı Dizzy Gillespie ve Charlie Parker ile birlikte şarkı söyleyerek başlamış. Anımsatmak adına da olsa Carter'ın Ray Charles ile birlikte yaptığı klasik düet "Baby It's cold outside"ı da burada anmakta yarar var. Carter 1988'de "Look What l've Got", 1990'da"Dropping Things" ve1992'de"lt's Not About the Melody'ile Grammy almıştı. Carter festivalin gala gecesinde, 8-9 Ekim
pe cy a
akşamları saat 20:30'da cazseverlerin karşısına çıkacak.
pe cy
YUSEF LATEEF& ADAM RUDOLPH's MOVING PICTURES (Saksafon ve flüt, Yusef Lateef- el vurmalı çalgılar, didjeridoo, Adam Rudolph- alto ve C flüt, bas klarnet, tenor&soprano saksafon, ney, piyano, Ralph Jones- davul, tabla, kongas, vokal, Hamid Drake) 1921 Tennesse doğumlu müzisyen özellikle flüt ve obua ile yaptığı doğaçlamalar ve kompozisyonlarla biliniyor. Bu doğaçlamalarda Orta Doğu ve Avrupa dışı müziklerin etkisi ortada. Lateef ifadelerini Taiwan flütü, shanni, Hint rüzgar enstrümanı ve kendi üretimi olan başka enstrümanlarla zenginleştirerek araştırmalarına devam ediyor. Hint, iran, Yahudi, Çin ve Alman müzikleri üzerinde çalışan Lateef, Rus, Kafkas ve Afrikalı kompozitörlerin şiirsel senfonilerini ele alarak inceledi. Lateef tarz olarak sanatçının kendini yinelememesinden yana. Lateef, 12 Ekim saat 15:30'da Aksanat seminerleri bünyesinde '50'lerden beri devam eden caz macerasını anlatacak. Adam Rudolph'a gelince... Müziği başta Amerikan geleneklerinden doğmuştu ancak zamanla Avrupa, Orta Doğu ve Asya form, dil ve enstrümanları ile sentez oluşturarak derinlik kazandı. Rudolph, 11 Ekim günü Aksanat'ta çeşitli davul teknikleri ve farklı ritimler üzerine konuşacak. Konserler 14 Ekim 21:30 ve 15 Ekim 18:30"da CRR'de yapılacak.
a
EGBERTO GISMONTI TRIO (Gitar&piyano, Egberto Gismonti-bas, Jose Assumpcao-gitar, Fernando Ribeiro Carneiro) Brezilya'lı Gismonti'nin müzik geçmişindeki en ilgi çekici yan kuşkusuz ciddi biçimde aldığı klasik müzik eğitimi. Daha sonraları kendini müzikle ifade edebilmenin yollarını ararken yaklaşıyor caz müziğine ve onun olanaklarına. Charlie Haden ve Jan Garbarek ile çalışmalar yapıyor. Bugün Batı Avrupa müziği ile Brezilya müziğinin sentezini çıkarmaya çalışıyor. Villa-Lobos, Baden Powell veya Joa Gilberto'da ona benzer çalışmalar yapan müzisyenler. Naif, kırılgan ve özenle birleştirilmiş, enerji yüklü bir tarzı var Gismonti'nin. Trio 14 Ekim günü saat 18:30'da CRR Konser Salonu'nda.
44
Ned Rothenberg's Sync
JAMES CARTER QUARTET (Soprano, tenor&bariton saksafon, bas flüt, bas klarnette James Carter- piyano, Craig Taborn- akustik bas, Jaribu Shahiddavul, Tani Tabbal) Carter son 25 yıla damga vuran isimlerden. Swing, pop ve free jazz'ı bir araya getirdiği melodileri ile caza yeni tanımlar katıyor. Genç, otantik bir müzikal kimlik olarak 1991'de çıkardığı "Though Young Tenor"dan bu yana sürekli dikkat çekici isimlerle çalışıp, albümler yapıyor. En son Robert Altman'ın "Kansas City" filminin soundtrack'iyle çıktı karşımıza. Carter, 1995'te tiyatro, dans, görsel sanatlar, sinema ve müzik alanlarında devrim yaratan genç sanatçılara verilecek olan Cal Arts/ Alpert ödülünün ilkinin sahibi oldu. 1996'da ise bir radyo ödülü olan "Global Jazz Poll" u aldı. Carter 15 Ekim Çarşamba günü Aksanat'ta caz, saksafon ve genç yaşta zirvede olmanın zorlukları üzerine konuşacak. 15 Ekim 21:30 ve 16 Ekim 18:30 saatlerinde konserleri CRR'de gerçekleşecek.
NED ROTHENBERG'S SYNC (Alto saksafon, bas klarnette Ned Rothenberg- gitar, bas, Jerome Harristabla, Samir Chatterjee) Rothenberg'in çaldığı aletler alto saksafon, bass klarnet ve şakuhaçi(Japon bambu flütü). Müziği teknik açıdan üstün, kişisel müzik dili beğenilen bir isim. Rothenberg'in son projesi olan "SYNC", gitar ve bası ustaca kullanan Jerome Harris ve Hindistan'ın tabla ustalarından Samir Chalterjee'i biraraya getiriyor. Sanatçı 16 Ekim Perşembe günü saat 15:30'da nefesli çalgılarda doğaçlama teknik ve prensiplerini konu alan bir söyleşi yapacak ve alto saksafon, bas klarnet ve Japon flütü "şakuhaçi" üzerine yoğunlaşacak. Konser 16 Ekim akşamı 21:30'da CRR Konser Salonu'nda. COURTNEY PINE BAND (Saksafon, Courtney Pine- davul, Robert Fordjour- klavyeli çalgılar, org, Ahmed Ben Imhotep- bas, Oroh Angiama- gitar,
pe cy a
Acid Trippin
Cameron Pierre- turntables, DJ Pogohardvvare, DJ Sparki-vokal, Julia Dexter) İngiliz cazının yenilikçi isimlerindenbiri. Son çalışmalarında Afrika, Hint ve Kızılderili müziklerini caz ile sentezleyen Courtney Pine "To Eyes of Creation"adını verdiği albümde bu çalışmalarını kullandı. Sanatçının ismini pek çok ünlü ismin çalışmalarında konuk sanatçı olarak görmek mümkün. Pine yedinci ve son albümü "Modern Day Jazz Stories" i 1996'da çıkarttı. Dünyanın pek çok yerinde konserler verdi. Sanatçının konseri 17 Ekim akşamı saat 21:30'da. MUHAL RICHARD ABRAHMS QUARTET (Piyano, Muhal Richard Abramstenor&soprano saksafon, Patience Higgins- bas, Brad Jones- davul, Reggie Nicholson) Chicago doğumlu sanatçı bir süre için aldığı elektronik müzik eğitiminden başka müzik eğitimi almadı. Piyanist ve kompozitör olarak isim yaptı. Son yirmi yıldır çeşitli merkezlerde caz kompozisyonu ve doğaçlama dersleri veriyor, çok sayıda albüm yapan sanatçının en son çıkardığı albümün adı "Roots of Blue". Abrahms 18 Ekim Cumartesi saat 14:00'de Aksanat etkinlikleri çerçevesinde , '60'lı yılların
sonunda Şikago'da öncülüğünü yaptığı AACM(Yaratıcı Müzisyenleri Eğitme Birliği) ve doğaçlama üzerine konuşacak. Konser aynı akşam 18:30'da CRR'de izlenebilir. ACİD TRİPPİN (Klavye, Ali Perret- alto&soprano saksafon, Yahya Dai- gitar, Sarp Mdenbas, Raci Pişmişoğlu- davul, Erdinç Şenolvurmalı çalgılar, Murat Özbey) Acid Trippin 1995 yılında Ali Perret tarafından kuruldu. O günden beri bünyesinde müzikal çizgileri farklı olan rock, folk, klasik caz, blues, modern caz, funk akımlarından müzisyenleri barındırdı. Grup 'acid caz'ı benimsemiş bir vizyon içinde çalışıyor. Konserleri 17 Ekim saat 18:30'da Crr'de izlenebilir. CRAIG HARRIS& BARBAROS ERKÖSE PROJECT (Trombon, didijero, Craig Harris- vokal, Carla Cook- gitar, Kelvyn Bell- bas, Al McDovvell- davul, Anthony Levvisklarnet, Barbaros Erköse ve ud, çello ve darbukada Erköse'nin arkadaşları.) Harris iyi isim yapmış bir tromboncu olmasının dışında New York'ta iki grup yöneten bir kompozitör. Gruplardan biri 1986 yılında kurduğu Taigater's Tles, diğeri ise Cold Sweat. Erköse kardeşler İstanbul köklü ve çok
yönlü müzik yapan isimler arasında başta gelir. Onlara her türlü müzikal ortamda rastlamak mümkündür. Craig Harris 17 Ekim Cuma saat 18:00'de trombon tekniği üzerine bir seminer verecek.Caz ile Türk müziği tekniklerinin birleştirileceği konser 18 Ekim akşamı saat 21:30'da CRR'de izlenebilir. Festivalin ikinci ayağı olan Ankara'da ise üç önemli konser var. Bunlardan ilki 17 Ekim'de gerçekleşecek olan Ned Rothenberg's Sync'nin OTDÜ Salonu'nda vereceği Ankara konseri. İkincisi ise Imer Demirer, Tuna Ötenel, Mahmut Yalay&Ateş Tezer'in Ankara Hilton Oteli Salonu'nda verecekleri konser. Bir diğer konser OTDÜ Halk Bilimi Topluluğu Deneysel Müzik Grubu'nun konseri. Topluluk Türk ve Caz müziği formlarını toplayıp yeni bir müzikal renk ortaya çıkarmak ve doğaçlama boyutunu derinleştirmek için çalışmalarını 1994 yılından beri sürdürüyor. Halk ve klasik Türk Müziği eserlerini caz formunda seslendirmeyi hedefliyorlar. Festivalin kapanış konseri 19 Ekim akşamı Craig Harris & Barbaros Erköse Project ile yapılacak. Festival boyunca her iki ayakta iyi seyirler, pür muhabbetler..
ELEŞTİRİ
... PERFORMANS OLMAZ Nadi Güler
üreten diğer sanatçılara rağmen, performans sanatı anlamında riske daha yakındırlar, zira form sayabilecekleri şey, sadece metinleridir ya da kendileridir. Bir plastik sanatçının formunu kurabilmek için metni kullanmasıyla, elinde sadece metin olan sanatçının, metni, düşünceyi kullanma biçimleri çok farklıdır ve yukarıda risk diye bahsettiğimiz bu fark (basit bir genellemeyle) daha derinlikli düzlemler kurar.
a
11-14 Eylül 1997 tarihlerinde Disiplinlerarası Genç Sanatçılar Derneği tarafından Darphane'de yapılan Performans Günleri'ni, pek de alışık olmadığımız özeleştiri ile değerlendirmek daha doğru olur. Zira belleği olmayan bir konuda bir iş yapmak, başta düşünsel problemlerle birlikte, bir sürü konuyu gündeme getirir. Belleksizlik zeminin kayganlaşması demektir. Kaygan zeminde bir şeyler yapmak kolay gibi gözükse de, tehlikelidir. Konu sanat olduğunda bu tehlike ölümcül gibi gözükmese de, yaşamı tümden etkileyebilir. Öncelikle bu özeleştiri süreci tehlikeyi somutlaştırıp, kendi belleğini oluşturur. Belleksiz iş yapmak, insanda yön kavramı bırakmaz. Öncelikle yönü tercih etmek gerekir. Çünkü "yönü olmayanın, yolu olmaz".(1)
pe
cy
Konsept, tasarlanan plastik uygulamaları, performans seyircisi, performans ve eleştiri mantığı kabaca 'yetersiz' olarak değerlendirilebilir. Çünkü performansı sadece, neon ışıklarla yazılmış parıltılı 'performans' olarak değerlendirmek eksik olur. Yaşadığımız sosyokültürel toplumsal ilişkilerimiz ve daha bir sürü politik sürecimiz, demokrasimiz, geç kalmış devrimlerimiz performansımızı et-ki-ler. Özellikle performans sanatının bu tip sosyokültürel referanslarla değerlendirerek, kendi retoriğini oluşturması gerekir.
Tüm hareket alanı metin olan, metni mekân kabul eden bir sanatçının zamanı, an'ı kullanma biçimi ve bilinci 'göçebe bir sanat'(2) olan performans sanatı için daha gerekli bir durumdur. Zira formun oluşma sürecinde zamanı kullanmak yerine, zamanın gereksinimleriyle formun oluşmasına olanak sağlanacaktır.
Büyüklerimizden öyle garip bir ahlâklı dünya devraldık ki, çok güçlü ve onurluymuş gibi, ama içi boş ve zavallıca. Ortaasya'dan at sırtında gelen'lerden, çok çağdaşmış gibi gözüken ama at ve avrat arketipleriyle oluşan garip bir milli ahlâk tutkusundan, farkında olmadan genlerimize geçmiş davranışlar, refleksler ve tepkilerimizden bahsediyorum. Sonuçta, tembihlerle eğitilen ve büyütülen insanlarız, bunu unutmamalıyız. Bu etkenleri başka değerlerle soyutlaştırabiliriz. Bu bizi rahatlatır ve (sözümona) nesnel bir bakış üretir. Ama ne zaman çağdaşlıkla ilgili bir şey, ihtiyaç hissedilse, Batı 'formu'nu gururla ve cahil cesearetiyle kurmaya çalışan insanların yaptığı, hiç de olması gereken gibi değil. Yapılmak isteneni tarif eder gibi, onları tasvir eder gibi. Asla kendisi gibi değil. Oysa yeni tanıştığımız performans sanatını 'mozaik' diyebildiğimiz kültürümüzün değerleriyle karşılaştırıp, bir özümsemeye gitmemiz gerekir. Yoksa sadece biçimlerle uğraşmak, "ama bunlar Amerika'da yapılmıştı"yla değerlendirilir. Kavramsal düşünceden forma giden süreçte, kavramın biçime dönüşmesini izleriz. Ya da biçimden başlanarak, bir sanat nesnesinin kavramı oluşturulur. Yalnızca düşünceyi ya da imgeyi kullanan, çıkış noktası olarak metni ve düşünceyi bir düzlem olarak alan (daha çok plastik kökenli olmayan) sanatçılar, form 46
Eğer zamanı kullanamazsak, yazının başlığı olur...
Aşağıda bahsedilen üç sanatçıya Performans Günleri'nde yaptıkları işler nedeniyle, 'mekân değiştirdiler' demek gerekir. Sahip oldukları mekânlarının dışında, kendi ifade güçlerinin olanaklarını genişletmek ve başka bir problematiği gündeme getirebilmek için, başka mekânlarda varlıklarını gösterdiler. Bu sanatçılar kendi ifade biçimlerini kullanmayıp, başka bir disiplinin ifadelerini (ödünç) alarak, kendi sanatsal prensipleriyle başka bir dil kurmaya çalıştılar. Bu noktada büyük bir problem vardır. Sanatçı kendi disiplininin dışında bir iş yapmaya kalktığı zaman, ifadesini kullandığı disiplinin retoriğini iyi tanımladığı için, güçlü olduğuna inandığı en kolay bulduğu biçimleri kullanır. Bu bire bir anlatımın oluşma koşullarıdır. Fakat sanatçıların işlerinde bu tehlike aşılmıştı. Ödünç alma mantığını göçebe bir sanat olan performans sanatı prensipleriyle buluşturmuşlardı. Bu gereklidir. Çünkü "durduğumuz yön, yolumuzu gösterir."(3) "De ki Benim Zamanım Başka"(4) O. Cem Çetin'in "Uyku" adlı performansında zamanını bedeninde sıkıştırarak, zamanı somutlaştırdığı, gözle görülebilir bir nesne haline getirdiği söylenebilir. O. Cem Çetin kendi özel sebeplerinden dolayı, günahlarından kurtulmak için bir tür çile çekme, kendini cezalandırma adına kendini seksen dokuz saat uykusuz bırakarak, fiziksel ve ruhsal baskılarla (ya da özgürlüklerle) kendisiyle karşılaşabilirle şartlarını oluşturmaya çalıştı.
Zamanı ve mekânı kendi bedeninde birleştirdi. Uykusuzluğun ardından günahsız bir bebek gibi uyanıp yeniden doğmak arzusuyla, insanlardan uzakta çektiği bu çileyi, seyircinin gözünde somutlayabilmek için, yakın arkadaşından çok sert bir tokat yedikten sonra, bu yaşadığı deneyimlerden bazı bölümleri seyirciye anlatarak, bir iletişim kurmaya çalışır. Günlerdir süren uykusuzluğun kendisinde etkilerini gösterirken, günahlarından arınmak için acı çekerken, zevk aldığını da hesaplarsak, ortaya biraz da sadomazoşist bir durum çıkıyor. Kenarda duran yatağına girip uyumaya çalışan sanatçı, vücudunun ürettiği adrenalinden dolayı ancak yedi saat sonra uyuyabildi. Gündelik ihtiyaçlarımızla şeklini bulmuş vücudumuz ve sıklıkla problemli ruhumuzun bu tür bir sınanmaya ihtiyacı hep vardır. Dinlerde bu tür dünya zevklerinden uzaklaşmak ve nefsini muhafaza etmek karşılığında kazanılan sevap bizi öteki dünyada mutlu edecektir. Yine dinsel söylemle devam edersek, tanrı kaygısı olmadan, bu tip bir nefsi kontrol altına almaya çalışmak, yaratmak anlamında tanrıya koşut sunmaktır. Örneklerini ülkemizde çok az gördüğümüz modern primitifler bu anlamdaki vücutlarına uyguladıkları şiddetle, başka bir varoluşu oluşturmaya çalışırlar.
O. Cem Çetinin polaroid makineyle çektiği kendisi (12 Eylül 97 - 16.30)
pe cy
a
"Yaratmadaki Zaman Bilinci" Ferdi Arutan ise "Heykelin dönüşümü ve zaman" adlı işinde daha önce yaptığı heykellerini, su dolu kapların içine koyarak, çamurun suda çözülmesine izin verip, bildiğimiz anlamda formu bozarak, başka biçimin peşindedir. Sanatçı, zamanı formu kurmak için değil, bozmak ve parçalamak için kullandı. Formu üretme sürecini 'performans öncesi' olarak kabul ederek, yaratıcılığı performanstaki an'a bırakıyordu. Bu gerçek biçimini bulması için zamana olanak tanımaktır. Heykel çamurunun yavaş yavaş çözülmesi, başka bir zaman ve evren bilinci getiriyordu. Evrenin kendisi için an'ların önemi çok büyüktür. Sanatçı zamanın göreceliği alegorisiyle ilk önce Einstein'nın çamurdan büstünü suya batırdı. "Politik Bilincin Mikrorganizmal Süreci" Insel Inal'ın performansı ise mikrorganizmal sürecin, tarihsel bağlamdaki devinimleriyle ilgilidir. Sanatçı sedyeye yatarak, bir hastabakıcının yardımıyla yalnızca kanını aldırdı. Cam tüplere doldurulan kanlar bir duvardaki pencerenin camına asılarak, zaman içindeki uzun biyolojik yolculuğuna başladı. Oksijenle buluşan kan, ilk gün önce yağ tabakasından ayrılarak, kurtlanmaya başladı. Daha sonraları ise, kanın durduğu yerde başka bir doku oluşturması umulmaktadır. Şehit kanlarıyla sulanmış bu ülke topraklarında, Insel Inal'ın kanının üzerine ay ve yıldızın yansımasını beklemek gerekli değildir. Yaptığı işi tanımlamak için "17 yıl sonra" ifadesini de kullanan sanatçı aşağıdaki paragrafla problemini hissettirebilir;
Uykusuzluğun seksenli saatleri... (12 Eylül 97 - 03.40)
"Yukarıda saydığımız üç performans kendi tarihsel süreçleri içinde doğal bir konsepti oluşturmuştur. 12 Eylül günü yapılan işlerin doğal konseptiyle ilgili tüm değerlendirmeler her izleyici ve okuyucunun belleğiyle yapılmalıdır."
(1) Oruç Aruoba (2) Öykü Potuoğlu (3) Oruç Aruoba (4) Melih C. Anday
Insal Inal'ın mikrorganizmalsürecinin başlangıcı...
AMATÖR TİYATROLAR
Lale
YERYÜZÜ AMATÖRLERİNİN MONACO BULUŞMASI... Ulutepe
lATA'nın (Uluslararası Amatör Tiyatrolar Birliği) iki yılda bir yapılan genel kongresi 24-25 Ağustos 1997 tarihlerinde, 40 yıldır IATA organizasyonlarına evsahipliği yapan ve destek veren Monaco'da gerçekleştirildi. Kongreye Türkiye'yi temsilen AmatörTiyatrolar Çevresi'nden (ATÇ) Lale Ulutepe katıldı. ATÇ, 1991 yılından beri (başlangıçta gözlemci, şimdilerde delege statüsünde) bu kongrelere katılmayı sürdürüyor. 1993'ten bu yana, şimdi TOBAV tarafından temsil edilen IATA ulusal merkezinin amatör tiyatroların oluşturduğu bir yapıya geçmesi için çaba harcayan,
a
amatör tiyatro örgütlülüğünün ülke çapında yaygınlaşması yolunda kararlar alan İstanbul, Ankara, Samsun, Gönen ve Zonguldaklı amatör tiyatrocular
cy
Monaco'da bu çabalarını ve tartışmalarını anlatan bir metni dünya amatörlerine ATÇ aracılığıyla ilettiler.
pe
1995 yılında, Ankara'da düzenlenen 22. IATA Kongresi'nden iki yıl sonra dünya amatörlerinin buluşma adresi Monaco'ydu. Yüreği tiyatro için atanların tüm koşullarını zorlayarak bir araya geldikleri 23. Kongre'de kültür, örgütlenme, sanatın yaygınlaşması ve lATA'nın gelecek dönem hedefleri tartışıldı; çeşitli ülkelerden gelen amatörler oyunlarını sahnelediler. 35 ülkeden 206 delegenin katıldığı, kongre lATA'nın 40. kuruluş yılını selamlıyordu. 1957 yılında kurulan IATA önceleri birkaç "deli"nin girişimleriyle biçimlenmişti. Avrupalılar Asyalaları kışkırttı sonra çılgın Afrikalılar ve Latin Amerikalılar lATA'ya dahil oldular. Giderek yangın kıtaları sardı. Bugün amatör tiyatrocuların dünya çapında bir örgütlenmesi haline gelen IATA, aralarında Türkiye'nin de bulunduğu 80 ülkenin amatörlerini bir araya getiriyor. İki yılda bir yapılan genel kongrelerin dışında bütün bir yıla yayılan planlı etkinlikler, festivaller, şenlikler, atölye çalışmaları, konferans ve teatral buluşmalar-lATA üyelerine sanatsal birikimlerini paylaşma ve teatral tartışmalar yapma fırsatını veriyor. Dünya
48
amatörlerinin, paylaştıkları ortak sorunlar karşısında benzer tavırlar alabilmesini sağlayan bir dayanışma platformu işlevi görüyor. Bizler Hisarüstü'nde, Sarıyer'de, Kadıköy'de, Samsun'da, Lüleburgaz'da, Gönen'de, Ankara'da, İzmir'de, Diyarbakır'da... perde açarken biliyoruz ki birazdan Fildişi Sahilleri'nde bizim Eyou'ların topluluğu da tek perde açacak. Oyun sonrası bizim söyleşide tartıştığımız konunun bir başka yanını da şu anda Norbert, Almanya'da tartışıyor. Amatörlük sözcüğünü acemilikle eş tutan bir laf ediliyorsa eminiz ki Kanada'da, Aruba'da, Danimarka'da, Zimbabwe'de, Nepal'de "bizimkiler" gereken yanıtı veriyorlardır. "Tiyatro öldü!" haykırışlarına karşı amatörler, tiyatronun 2500 yıllık geleneğine sahip çıkıyorlar. Çünkü aynı nakaratın daha önceleri edebiyat, plastik sanatlar ve felsefe için de tekrarlandığını ama boşa çıkarıldığını duyuyor ve biliyorlar. Ufukları, yaşadığımız dünyanın postmodernist bir haritasını çıkarmaktan öteye geçemeyen, anlama ve anlatma arayışını bir kenara bırakıp narsist yaşam biçimlerini yeğleyen kahinlerin karşısında yaşama daha bir hırsla sarılıyorlar. Yeryüzü zor bir zamandan geçiyor geçmesine, ancak amatörler kendilerini bu geçici rüzgârın dışında tanımlamaya ve yaşamlarının önemli bir bölümünü sanatsal etkinliklere ayırmaya devam ediyorlar. Televizyon ve iş yaşamı arasındaki kısır döngüye kapılıp gitmenin bir kader değil, bir tercih olduğunun bilincindeler. Amatör tiyatronun, kendi ülkesindeki tiyatroya belli bir mesafe ile yaklaşması yani haddini bilmez bir tavır değişikliğine
girmesi; sanatsal, kültürel ve siyasal politikalardan hoşnutsuzluğunu dile getirmesi, apaçık muhalefet etmesi, hele hele bir yurtdışı organizasyona katılması eskiden pek mümkün değildi. Ortada kararlı geçinen bir dolu sanatçı vardı. Yaptıklarını yere göğe koyamıyorlardı. Bir yel esti. Eylül, her yaprağa kendi rengini verdi. Renkler değişti, özüne döndü. Duvarlar yıkıldı, beraberinde, evvelden öte yanda olanlar için yeni kariyer olanaklarını getirdi. Meğer, o iddialı adam, ahu gözlü starla bir başrol oynamağa "fit"miş, meğer bir başka ağabeyimize göre Müslüman mistisizmi mekruh, Hıristiyan mistisizmi makbulmüş. Zor yollardan geçtik. Duman çözüldü, sis dağıldı. Tiyatronun 2500 yıllık onurunu savunmak bize düştü. Haldun Taner'in armağanı "iki kalas bir heves"le düştük yollara. Yolda dünyanın değişik yörelerinden "insan'larla karşılaştık. Oturduk bir kahve içimi birbirimizi dinledik. Sonunda anladık ki "Yeni Dünya Düzeni"nin kokusunu ve rengini saldığı her yörede aynı rüzgârlar esiyordu. '97 Ağustosu'nda durumun farkında olan ve olmayan 35 ülkeden amatör tiyatrocuyla buluştuğumuzda, dağlar gibi sorunlar ve atılacak yeni adımlar bizi bekliyordu. Uluslararası Amatör Tiyatrolar Birliği Başkanı Thomas Hauger son dönemi şöyle özetledi:
pe cy a
Ankara 1995'ten bu yana yoğun bir biçimde çalışıyoruz. Birliğimize yeni üyeler kazanmak, etkinlik ve toplantıları sürekli kılmak ve niteliğini yükseltmek zorundayız. Üyelerimizin bu alandaki çabaları ve desteği en önemli dayanaklarımızdan birini oluşturuyor. Dünya çapında buluşmalar ve festivaller yaşamımızı ve dünyaya bakışımızı zenginleştiriyor.
Ankara'daki kongreden bu yana, çeperimizdeki amatör tiyatro potansiyeli yükselen ülkelerle ilişkilerimizi çok yönlü olarak geliştirdik. Bunu kimi zaman kişisel, kimi zaman da yönetim düzeyinde ilişkilerle sağladık. Örneğin Kopenhag'da Zimbabwe temsilcisi ile karşılıklı tartışarak ulusal merkez oluşturmaları yolunda görüşmeler yaparken, Yunanistan ve Bangladeş'in de tek grup üyeliğini, ulusal merkez durumuna dönüştürmek için temaslarımızı sürdürüyoruz. Bu arada Nepal'e ziyaret yaparak orada da birçok tiyatro adamıyla görüşmeler yaptık. Bir başka hedefimiz de Amerika ve Afrika'da oluşan yeni bölgelerle ilişkileri geliştirmek oluşturuyor. Önlerindeki hedefleri gerçekleştirmek ve birliğin daha üst düzeyde çalışmasını sağlamak için yeni maddi kaynaklara gereksinim duyduklarını anlatan Hauger, bu alanda en büyük desteği Kuzey Avrupa ülkerinin verdiğini açıkladı. Başkanın bu yıldan itibaren 150 USD olan üyelik aidatının 600 USD'a yükseltme önerisi de oy çokluğu ile kabul edildi. lATA'nın örgütlenmesi ve ilişkileri geliştikçe bunun biçimleri ve işlevleri üzerine olan tartışmalar da yoğunlaşıyor. Danimarkalı Villy Dall'ın kongrede yaptığı konuşma şu ana kadar birliğin önüne çıkan değişik sorunların çözümüne öneriler içeriyordu. IATA etkinliklerinin bir kongre turizmine dönüşme tehlikesine
dikkat çeken Dall, bu tip organizasyonların daha verimli ve üretken geçmesi için çaba sarf edilmesi gerektiğini belirtti. lATA'nın şu anki örgütlenmesinin bulunmuş en ideal biçim olduğu için buna sadık kalınmasını öneren Dall, her türlü grubs ve değişik kültürlere açık olma ilkesini hayata geçirme yolunda ulusal merkezlerin işlevlerini yeterince yerine getiremediklerine dikkati çekti. Birliğin sağlam bir zemine olunmasının yolunun gerçek bir demokrasiden geçtiğini anlatan Dall bunun da yolunun çoğunluğun değil azınlığın haklarını korumaktan geçtiğini ifade etti. 1999'da yapılacak olan 24. Kongre için aday olan iki ülke-Kanada ve Fas- için yapılan oylama sonucunda, kongre ve festivali Fas'ın düzenlemesine karar verildi. Dünya amatörlerinin bir başka buluşması da tiyatro festivalindi yaşandı. Avusturya, Güney Kore, Belçika, Filipinler, Macaristan Fas, Kolombiya, Litvanya, Fransa, Fildişi Sahilleri, Slovakya, ABD, İtalya, Gürcistan, Japonya, Almanya, Hırvatistan, İrlanda, Çek Cumhuriyeti, Finlandiya, İngiltere, Rusya, Singapur, Venezuela'dan amatör toplulukların katıldığı festivalde Afrika'dan katılan topluluklar yoğun ilgi gördü. Kongrenin dışında en yoğun tartışmaların yaşandığı alanlardan biri de oyunların teknik ve artistik yanlarının ele alındığı toplantılar
49
oldu. Bu tartışmalarda, özellikle kaynak eksikliği içinde bulunan ülkelerin, iletişim teknolojisi aracılığıyla diğer merkezlerle ilişki kurmasına karar verildi. İletişim araçlarının oldukça geliştiği bir dönemde amatörler arasındaki ilişkinin kongreden kongreye olmaması gerektiğine dikkat çeken amatör tiyatrocular, bu tartışmaları değişik yayın organları aracılığıyla ülkemizdeki tiyatrocular arasında yaygınlaştırmayı hedefliyorlar. İATA Nedir? Merkezi Kopenhag'da bulunan İATA, uluslararası Amatör Tiyatrolar Birliği, amatör tiyatro topluluklarının ve amatör tiyatrocuların en önemli örgütü. Parolası "tiyatro yoluyla eğitim ve anlayış". 60 ülkede üyeleri bulunan İATA, 1957 yılındaki kuruluşundan bu yana amatör tiyatro adına çok önemli etkinliklerin düzenlenmesine ön ayak oldu. Periyodik olarak düzenlenen birçok etkinlik dünyanın dört bir yanından gelen tiyatrocular için hem bir deneyim paylaşımı hem de önemli bir tartışma platformu işlevi görüyor.
I A T A Etkinlikleri
. Her dört yılda bir Monaco'da düzenlenen Dünya Amatör Tiyatro Festivali; • Her dört yılda bir Monaco dışı bir kentte Uluslararası Amatör Tiyatro Festivali; • Dünya Çocuk Tiyatrosu Festivali her dört yılda bir Lingen, Almanya'da; dört yılda bir de başka bir kentte. • Dünya Gençlik Tiyatrosu Festivali, İngiltere (ilk olarak 2000 yılında gerçekleştirilecek; • Uluslararası Eğitimde Tiyatro Atölyesi, İngiltere; • İATA Dünya Tiyatro Kongresi, Avusturya, iki yılda bir; • Uluslararası Stanislavski Semineri, her yıl Birleşik Devletler Topluluğu'nda; • TİP - Uluslararası gençlik eğitimi, her yıl; • Kızıldereli Tiyatro Olimpiyatı, üç yılda bir; • Aruba Uluslararası Amatör Tiyatro Festivali, iki yılda bir, Aruba; • Chunchon Uluslararası Tiyatro Festivali, Güney Kore, dört yılda bir; • Liverpool Uluslararası Tiyatro Festivali, iki yılda bir, Nova Scotia, Kanada; • E S T I V A D E S , üç yılda bir Belçika.
pe cy
a
İATA'ya üye olmak için hiçbir özel şart aranmıyor. Ancak çeşitli üyelik kademeleri var: Ulusal merkezler, kendi ülkelerindeki amatör tiyatroyu İATA nezdinde resmi olarak temsil etme etkisine ve Genel Kurul'da oy kullanma hakkına sahip. Ulusal merkezlerini oluşturma yolunda çalışan ülkelerdeki ulusal temsili yapılar da fahri üye kabul ediliyorlar ve oy kullanma hakkına sahip üye statüsündeler. Üçüncü grupta ise dünyanın hangi ülkesinden gelirse gelsin her bir kurum, festival, tiyatro grubu veya bireyler yer alıyor; bütün İATA etkinliklerine Katılabiliyorlar, ancak oy kullanma hakları bulunmuyor, iki yılda bir toplanan Genel Kurul/Dünya Kongresi, İATA konseyi'ni (Yürütme Kurulu ve Temsilciler Kurulu) seçiyor Genel Kurul, lATA'nın karar organı niteliğinde.
Orta Avrupa Komitesi (CEC), Uluslararası Latin Kültürü Amatör Tiyatrolar Federasyonu Komitesi (CIFTA), Kuzey Amatör Tiyatro Konseyi (NAR), Kuzey Amerika Bölgesel Birliği (NARA) ve Güney Amerika Bölgesel Birliği (SARA) temsilcileri kendi bölgelerindeki amatör tiyatro etkinliklerini yaygınlaştırmaya ve güçlendirmeye çalışıyor, iki yılda bir Genel Kurul'a bir rapor hazırlıyorlar.
Yürütme kurulu Genel Kurul'un kararlarını uygulamak, Yönetmek ve Genel Kurul onayına sunmak üzere politika ve program önerileri hazırlamakla yükümlü. Temsilciler Kurulu, sekiz ayrı İATA bölgesel/kültürel grubundan birer temsilcinin katılımıyla oluşuyor. Asya Bölge Merkezi (ARC), Karayipler Bölgesel Birliği (CARA), Orta Amerika Bölgesel Birliği (CEARA),
Türkiye'yi, 23 IATA toplantısında ATÇ adına Lale Ulutepe temsil etti.
Bu etkinlikler ek olarak İATA desteğinde yapılan yüzlerce festival, atölye çalışması, seminer çalışmaları ve konferanslar sayılabilir. lATA'nın U N E S C O ile resmi bağlantıları vardır ve Uluslararası Tiyatro Örgütleri Daimi Komitesi'nin üyesidir. lATA'nın iki daimi komitesi, Çocuk ve Gençlik Komitesi ile yeni kurulan Sanatsal Komite'nin etkinlik alanlarındaki politikalarının belirlenmesinde önemli bir işlev üstlenmesi ve yaratıcı öneriler oluşturmaları bekleniyor.
SÖYLEŞİ
Yarışmacıların bu kadar önemli kişilere kendilerini tanıtmaları ne büyük bir fırsat
dinlediğim zaman işinizin çok güç olduğunu düşündüm. Derece alamayan bir Rus tenor, bir Alman soprano da çok iyiydi. Ama birinciliği kazanan Norveçli Gustava Hege Tjonn'un başarısı tartışılmazdı. Hem kusursuz şan tekniği, hem fizik güzelliği, hem sahne sempatisi hem de en zor partileri söylemedeki rahatlığı ile. Örneğin Elsbeth
Devlet sanatçısı Aydın Gün'e soruyorum:
Yaşlanmak ve Yorulmak Bilmeyen Bir Kadın, Bir Erkek
Leyla Gencer ve Aydın Gün Sevgi Sanlı
Bu yarışmanın anlam ve önemini bir de sizin ağzınızdan okurlarımıza iletebilir miyiz?
Leyla Gencer ülkemizi dünyaya tanıtan büyük sanal elçimiz. La Scala Operası Genel Müdürü ve şef Riccardo Muti'nin dediği gibi yüzyılımızın en büyük 'prima donna'larından biri. Operadaki büyük adlar Leyla Gencer ile çalışmayı kendileri için büyük bir ayrıcalık saymışlardır. Bu yıl Paris Opera Comique Intendantı
Beni de. Oy verirken çeşitli evrelerde alınan notlar ve sahnedeki sunma biçimi de rol oynuyor.' Geçen yıl olduğu gibi bu yıl da başarılı sanatçılara operalardan teklifler, angajmanlar geldi mi? Hiç şüphesiz. Norveçli Tjhonn derhal Covent Garden'de rol almak için Londra'ya davet edildi. Başka sanatçılara da İtalya, Fransa ve Polonya'dan teklifler geldi. Bu yarışmanın büyük bir özelliği de ticari başarıyı öne çıkaran emprezaryoları aradan çıkarıp sanatçıyı işverenle direkt temasa geçirmek. Yapı Kredi Sanat Festivalinin bu yıl ki özelliği nedir sizce?
pe cy
Yaşlılığa meydan okuyan bir kadınla bir erkek, Leyla Gencer ile Aydın Gün birçok genç sanatçıya kol kanat geriyorlar. Yalnız yurdumuzda yetişenlere değil, başka ülkelerden gelip uluslararası bir platformda yeteneklerini ölçmek isteyenlere de. İki yıldır süren Yapı Kredi Leyla Gencer Şan Yarışması'nda doksan kadar genç sesini duyurmak fırsatını buluyor.
Pierre Medicin, Royal Opera House Sanat Danışmanı Helga Schmidt, Teatro Communale Bologna Artistik Direktörü Giannı Tangucci, Roma Operası Artistik Direktörü Vincenço da Vivo jürimizde yer almayı seve seve kabul ettiler.
a
Son yıllarda Hint asıllı bir Amerikalı doktor, Deebak Chopra, doğu bilgeliği ile batıdaki bilimsel buluşları birleştiren öğretiler sunuyor. Kitapları kapışılıyor. Özel kliniklerinde yer bulmak için ünlüler sıraya giriyor. Chopra'nın yaşlılara sevindirici haberleri var: 'Ruhun gücü sınırsızdır. Siz izin vermezseniz beden de yaşlanmaz.'
Gerçekten de öyle. Almanya, Rusya, ABD, Japonya, İtalya, Kore, Bulgaristan, Arnavutluk, Yugoslavya, Estonya, Gürcistan, Azerbeycan, Norveç ve Türkiye'den yarışmaya katılan 90 genç hem ilerdeki kariyerleri için önemli adımlar atarlar hem de birbirlerini tanıyıp değişik eğitimler, değişik ses teknikleri üstünde bilgi edinirler. Uluslararası dostlukların gelişmesi de işin cabası. 6 Eylül'deki yarı finalde yarışan on sanatçıyı
Reuter'in yüz mimikleri beni rahatsız ediyordu.
Festival içinde bir festival yaptım. Bir piyano festivali. Dünyada yankılar uyandıran altı genç piyanisti aynı festivalde bir araya getirdim. Gelecek yıllarda başka enstrümanlara ya da üçlülere, dörtlülere, oda orkestralarına öncelik tanıyabiliriz. Yaşlanmak ve yorulmak bilmeyen Leyla Gencer ile Aydın Gün'e sonsuz teşekkürler
tiyatro
Tiyatro'dan Önce... Tiyatrodan Sonra...
TİYATRO KLÜBÜ İNİDİRİM YAPAN KURULUŞLAR Balık Pazarı Nevizade Sk. No.23 Beyoğlu-istanbul Tel: (0212) 244 13 09 Memnun kalan konuk her zaman hatırlar, memnun kalmayan konuk asla unutmaz. ALA TURKA RESTAURANT İndirim: %10 •Cami Meydanı Hazine Sk. No: 8 Ortaköy-lstanbul Tel: (0212) 258 79 24 Ortaköy'ün ilklerinden. Meydanın ve boğazın otantik atmosferinde Türk mutfağının en güzel örneklerini sunuyor. Ûst katında yer alan ODA 'Kişiye özel Salon' ise her türlü grup organizasyonları, seminer, Konferans, toplantı, doğum yünleri, kahvaltılar için sadece "SİZE ÖZEL"
Tel: (0216) 337 49 20 Fransız Cafelerinin kendine özgü havasında, günün her saati hoş vakitler geçirebilirsiniz. CAFE SIĞINAK İndirim: %15 Caferağa Mah. Muvakkithane Cad. No:30/4 Kadıköy-İst. Tel: (0216) 349 18 94 Yozlaşma, iletişimsizlik, üretkensizlik ve sevgisizlik yağmurunun sağnak haline geldiği bu topraklarda sığınabilecek bir yer ararsanız Sığınak Cafe'deyiz. ÇATI RESTAURANT İndirim: % 8 İstiklal Cad. Orhan. A. Apaydın Sk. No: 20/7 Beyoğlu-lst Tel: (0212)251 00 00 DARÜZZİYAFE İndirim: %15 Şifahane Sk. No: 6 Süleymaniye-lst Tel: (0212) 511 84 14 Türk Musikisi'nin sihirli nağmelerini dinleyerek mutfağımızın eşsiz lezzetlerini tarihi bir mekânda tadabilirsiniz. Not: Ctesi akşamları saat 8.00-10.00 arası Canlı Fasıl EL MARIACCHI İndirim: %10 Mim Hotel içi Fulya Bayırı Ferah Sk. No: 16 Ihlamur-lst Tel: (0212) 231 28 07 Meksika mutfağının tadına doyulmaz yemeklerini tattınız mı? Tatmadıysanız o halde El Marıacchı'ye sizleri bekliyoruz. FEHMİ BABA ET LOKANTASI İndirim: %10 Meşrutiyet Cad. No: 33 Galatasaray-lst Tel: (0212) 293 93 26
pe
ALA-TURKA MEŞK REST. İndirim: %10 Çarşıarkası Sk. No: 32. 1. Levent-İst Tel:(0212)283 45 63 Sıcacık bir ortamda özlediğiniz tatlarla annenizin mutfağı kadar özenli, sevgi dolu sofralarda Al-Turka Meşk sizin için alâsıyla. ASİTANE RESTAURANT İndirim: %10 Kariye Camii Sk. No: 18 Edirnekapı-lst Tel: (212)534 84 14 Osmanlı Saray Mutfağının doyumsuz lezzetlerini UDİ'nin Hoş nağmeleri esliğinde tatmak için Asitane de buluşalım. AŞİYAN RESTAURANT indirim: %10
Karides Güveç'te, Balık ve çeşidi et yemeklerinin sunulduğu zengin menüsü ile sabaha karşı tadına duyamayacağınız İşkembe Çorbasıyla son bulan unutamayacağınız bir gece için her Çarşamba, Cuma, Ctesi günleri İ. T. Ü. Devlet Konservatuvarı Yüksek Lisans öğrencilerinin yaptığı Fasıl ve Türk Sanat müziği eşliğinde nezih bir ortamda leziz yemeklerimizi tadarak hoş saatler geçirebilirsiniz... Not: Kredi Kartı geçerli değildir. BAHAR LOKANTASI İndirim: %10 İstinye Cad. No: 134 Istinye-İst Tel: (0212) 277 85 55 BAY BALIKÇI İndirim: %10 Kefeliköy Cad. No: 14 Kireçburnu-İst Tel: (0212) 262 36 64 Balık deyince ilk akla gelen Bay Balıkçının taze balık ve deniz ürünlerini bulabileceğiniz bir mekân. CAFE LA PORTE İndirim: %15 Miralay Nazım Sk. No: 15 Bahariye-İst. Tel: (0216) 418 08 59 Alışılagelmişin dışında zengin menüleriyle sıcak bir sevgi ortamında buluşalım. CAFE LEBON İndirim: %10 İstiklâl Cad. No: 445 Beyoğlu-İstanbul Tel: (0.212) 252 54 60 CAFE SHOP İndirim: %10 Bahariye Cad. Miralay Nazım Sk. No:34 Bahariye-İst.
Kalamış Yat Limanı Kalamış-İst Tel:(0216)349 55 69
SERAGLİO BAR
Not: Salı günü saat 9.00'da Fasıl GALATA BAR/MEYHANE İndirim: %8 Orhan Apaydın Sk. No: 11 Beyoğlu-lst. Tel: (0212)293 11 39 Her akşam fasıl eşliğinde nefis yemekleriyle sizlerle. GARİBALDİ İndirim: %10 İstiklal Cad. Oda Kule yanı No: 1 Beyoğlu-lst Tel: (0212) 249 68 95 Nostaljik bir ortamda güzel vakit geçirmek için tek adres Garıbaldi. GOLDEN KYLIN CHINESE RESTAURANT İndirim: %15 Receppaşa Cad. No: 5 Taksim-lst Tel: (0212) 256 36 45 Uzak Doğu'dan gelen esinti rüzgârlarıyla hoş bir ortamda hakiki Çin Mutfağını ta dabilirsiniz. GOODFELLAS BAR-REST. İndirim: %15 Bomonti Fırın Sk. No: 43 Şişli-lst Tel: (0212) 233 00 36 Şafak Yaprak & Orkestrası
MOLIERE CAFE & BAR
Harikulade ortam ve manzara Her gün canlı süper müzik
Salacak Sahil Yolu No: 41 Üsküdar Tel: (0216) 341 04 03 334 40 46
FLAMİNGO BAR-REST. İndirim: %10 Receppaşa Cad. No: 15/B Taksim-İst Tel: (0212) 235 78 54 Alt kattaki Akşam Barımızda nefis içecekler üst kattaki Restaurantımızda zengin mutfak çeşitleri ile özel günlerinizde tüm beklentilerinize yanıt verecek ve dostlarınızla unutamayacağına saatler yaşamak istermisiniz? Böyle bir ortamı bulamadıysanız o halde; biz bu ortamı size yaşatacağız...
a
İndirim: %10
cy
KANAT RESTAURANT
DENİZ ÜRÜNLERİNDE EN İYİSİ Sahil Yolu No: 41 Üsküdar (Kız Kulesi karşısı) Tel: (0216) 341 04 03 - 334 40 46
EN İYİ YER MOLIERE BABAM ÖYLE DİYOO!
Lamartin Cad. No: 3/1 Taksim Tel: (0212) 256 92 80
eşliğinde her Salı, Perşembe, Cuma, C. fes/ günleri. Canlı Caz Müzik dinleyebilirsiniz. CAFE KİKKA İndirim: %10 Abdulkadir Noyan Sk. No: 17/18 Erenköy-lst Tel: (0216) 4 1 1 1 5 ' 20 Cafe Kikka'da kahve cehennem kadar karanlık, ölüm kadar güçlü aşk kadar tatlıdır. KHALKEDON RESTAURANT-BAR İndirim: %10 Münir Nurettin Selçuk Cad Kalamış Spor Tesisleri KadıköyTel: (0216) 349 58 72 Altı yıl boyunca adıyla özdeşleşmiş, Bizans harabeleri dekoruyla hizmet veren Khalkedon Bar bahçesindeki Vikıng dekoruyla; restaurant bölümü ile Grup Tempo eşliğinde yemek yemeniz ve eğlenmeniz için Kalamış'ta LA BOHEME - ŞAMATA GARDEN İndirim: %10 Yalı Sk. No:3 Beşiktaş-lst. Tel: (0212) 261 75 20 Boğaz manzaralı yazlık restaurant ve barımızda canlı müzik eşliğinde uluslararası mutfağımızdan seçmeleri tadabilirsiniz. LESELECT İndirim: %20 Manolya Sk. No: 21 Levent-lst Tel: (0212) 268 21 20 Uluslararası Mutfağı ile Le Select LITTE CHİNA İndirim: % 10 1. Plaj Yolu No: 3 Caddebostan -İst.
İSTANBUL'DA YAŞAMAK Gün Satımında Haliç sakin bir ortamda sohbet olanağı hafif müzik. Çar, Cuma, C.tesi günleri akustik canlı müzik, günlük gazete, dergi, kitap okuma olanağı grup toplantıları ve grup yemekleri için ayrı bir mekân. MOLIERA CAFE-BAR İndirim: % 20 Lamartin cad. No: 23/1 Taksim Tel: (0.212) 256 92 80 PANE VİNO İndirim: %10 İndirim: % 5 (Kredi kartı indirimi) Bağarası Sk. No: 2/A Bebek -İst Tel: (0212) 248 84 65 Kuzey İtalya mutfağının mevsime göre üç ayda bir değişen leziz yemekleri ve sürpriz specıalleri özel Grappa içeceği eşliğinde. Not: Pazar günleri kapalıdır. PARSİFAL İndirim: %15 Kurabiye Sk. No: 13 Beyoğlu -İst Tel: (0212) 245 25 88 Vejeteryenler, ağzının tadını bilenler ve küçük bir serüvene hazır herkes için Parsifal Beyoğlu'nda. RAQUETE RESTAURANT-BAR İndirim: %10
Sadi Gülçelik Spor Sitesi Istinye Tel: (0212) 276 50 87 RİSTORANTE İTALİANO İndirim: %7 Cumhuriyet Cad. No: 6 Elmadağ Tel: (0212) 247 86 40 ROUTE CAFE 66 İndirim: %15 Osmanağa Mah. Süleymanpaşa Sk. No: 13 Bahariye-İst Tel: (0216)336 24 66 Geçmişten gelen geleceğin adı. Not: İndirim Alışveriş Merkezi için de geçerlidir. SAHAF CAFE - KÜLTÜR MERK. İndirim: % 15 Mühürdar Cad. Dumlupınar Sk. No:12 Kadıköy-lst Tel: (0216)414 42 06 Kitabevi ve cafenin ötesinde sanatsal-kültürel etkinliklerde bulunan Sahaf Cafe şimdi de Ergün-Özcan Tamer Karaboğalı'nın katkılarıyla okuma tiyatrosu her pazartesi saat 18.30'da sizlerle SEAPORT İndirim: % 10 Yalıboyu Cad. No: 36 Beylerbeyi Tel: (0216) 321 14 93 SICAK RESTAURANT İndirim: %10
Keskin Kalem Sk. No: 37 Esentepe -İst Tel: (0212) 267 38 56 Akdeniz mutfağının seçme yemekleriyle sıcak bir ortamda yemek yemek ister misina? TANDOORI RESTAURANT
İndirim: % 20
Alkent Sitesi Tepecik Yolu Etiler -İst Tel: (0212) 257 84 79 Türkiye'de ilk ve tek Pakistan Hint Mutfağı. TEGİK RESTAURANT İndirim: %10 Receppaşa Cad. No: 20 Taksim-lst Tel: (0212) 254 66 99 Kore Mutfağının yanı sıra Çin ve Japon Mutfaklarından da örnekler sunan Uzak Doğu Mekânı. Kore Mutfağını tanımak isteyenlere özel menü öneriliyor. Koreden getirilen özel pişirme üniteli masalarda yer alıyor. T-BONE STEAK HOUSE REST. İndirim: %15 İndirim: % 5 (kredi kartı indirimi) Küçük Bebek Cad No: 16 K. Bebek-lst Tel: (0212) 287 05 11 Fransız ve İtalyan Mutfağının sizlere sunduğu lezzetli ve değişik yemeklerle hoş bir
ortamda hafta sonu canlı müzik eşliğinde güzel saatler geçirebilirsiniz. TIFFANY T-R-M İndirim: % 5 Bağdat Cad. 167/3 Küçükyalı-lst. Tel: (0212) 262 36 64 Balık deyince ilk akla gelen Bay Balıkçının taze balık ve deniz ürünlerini bulabileceğiniz bir mekân THE CHINA RESTAURANT İndirim: % 10 (Gece) indirim: % 5 (Gece, kredi kartı indirimi) İndirim: %15 (Gündüz) İndirim: %10 (Gündüz, kredi kartı indirimi) Lamartin Cad. No: 17 Taksim-lst Tel: (0212)250 62 63 Sizlere ilk defa Çin mutfağının lezzetlerini tattıran, 40 yıldır aynı yerde; aynı kalite ile evinizdeymi, gibi rahat, huzurlu bir şekilde Çil mutfağını sevenler veya Çin mutfağının tatlarını merak edenler için hizmetinizde. VAGABONDO'S RESTAURANT İndirim: %10 İndirim: % 5 (Kredi kartı indirimi) Köybaşı Cad. No: 278 Yeniköy -İst Tel: (0212) 299 00 54
pe cy
a
Tel (0216) 363 50 90 2. Tepecik Yolu Alkent Alışveriş Merkezi Etiler-İst Tel: (0212) 263 17 15 3. Cevdet Paşa Cad. No:226/5 Bebek Litte China'larda sunulan yemekler Çin'in 'Cantonese" bölgesinin özel yemekleri, bu mutfağı bilenler ve merak edenler için..? LİTTE İTALY BAR-REST. İndirim: %10 İstiklal Cad. Örs Turistik İş Merkezi No: 251-253 Kat1/7-8 Beyoğlu -İst Tel (0212) 243 17 18 MANDRA TAVERNA İndirim: %10 Ergenekon Cad. No: 73/B Pangaltı-İstanbul Tel: (0.212) 241 47 36 MAVİŞ MANTI İndirim: %10 Yeni Çarşı Cad. No: 76 Galatasaray -İst Tel: (0212) 249 48 94 MESERRET CAFE-BAR-RESTAURANT İndirim: %10 Çavuşoğlu İş Merkezi No: 131/4 Tepebaşı -İst Tel: 244 39 55
KRYOLAN Profesyonel Makyaj Malzemeleri ACADEMİE Profesyonel Cilt Bakım Ürünleri FREED Dans ve Bale Malzemeleri DANSKIN Dans, Bale ve Spor Kıyafetleri SHOW & KARNAVAL Malzemeleri ve Aksesuarları PROFESYONEL SİHİRBAZLIK Malzemeleri KOSTÜM ve MASKOTLAR Sakal, Bıyık, Peruk Yapım Malzemeleri
VİRA KOZMETİK SAN. ve TİC. A.Ş. Merkez: Fener Kalamış Cad. No: 26/13 Kat: 3 81030 Kızıltoprak-istanbul Tel: (0-216) 347 30 70-347 7160 Fax: (0216) 337 05 25 Şube: Kastel İş Merkezi No: 36 Beyoğlu-istanbul (Atlas Sineması Pasajı Kuyumcular ve Antikacılar Çarşısı) Tel: (0-212) 293 36 37
İSTANBUL'DA YAŞAMAK
Kadıköy İş Merkezi Kadıköy-lstanbul Tel: (0.216)347 79 06 • Dünya Cağaloğlu Kitabevi İndirim: %5 Narlıbahçe Sk. No: 13 Cağaloğlu-lstanbul Tel: (0.212) 513 50 79 • Dünya Capitol Kitabevi İndirim: %5 Tophanelioğlu Cad. Altunizade Üsküdar-lstanbul Tel: (0.216) 391 18 80 • Dünya Swiss Otel Kitabevi İndirim: %5 Swiss Oteli Maçka Maçka-lstanbul Tel: (0.212) 259 02 26 • Dünya Hilton Oteli Köşk Kitabevi
KOCAELİ
İndirim: %5 Hilton Oteli Elmadağ Harbiya-lstanbul Tel: (0.212) 233 00 94 • Dünya Holliday İn Crown Plaza Kitabevi İndirim: %5 Holliday İn Oteli Ataköy-lstanbul Tel: (0.212)559 11 95 • Dünya Maltepe Kitabevi İndirim: %5 Maltepe Sahil Yolu S Plajı İstasyon yanı Maltepe-lstanbul Tel: (0.216) 442 09 50 • Dünya Borsa Kitabevi İndirim: %5 I.M.K.B. Binası Maslak-lstanbul GENÇLİK KİTABEVİ İndirim: %10 Mühürdar Cad. No: 68 Kadıköy-lstanbul Tel: (0.216) 337 96 05 MEFİSTO KİTABEVİ İndirim: %15 İstiklâl Cad. No: 173 Beyoğlu-lstanbul Tel: (0.212) 293 19 09
SİNEMALAR
AS (Harbiye) Tel: 247 63 15 AS (Kadıköy)Tel: (0216)336 00 50 ATLANTİS Tel:(0216)418 26 56 ATLAS Tel: 252 85 76 AVŞARTel: 583 14 97 BAHARİYE Tel: (0216)414 35 05 BAKIRKÖY 74 Tel: 572 04 44 BEYOĞLU Tel: 251 32 40 BROADVVAY Tel: (0216)346 1481 CAPİTOL Tel: (216) 310 06 16 CAROUSELTel: 571 83 80 DÜNYA Tel: 249 93 61 EMEK Tel: 293 84 39 FİTAŞ Tel: 249 01 66 FRANSIZ K.M Tel: 249 07 76 GALLERİA PRES.Tel:560 72 66 GAZİ Tel: 247 96 65 GÜNEY Tel: (0216) 354 13 88 HAKAN Tel: (0216) 337 96 37 İNCİ Tel: 240 45 95 İNCİRLİ Tel: 572 64 39 KADIKÖY Tel:(0216)337 74 00 KENT Tel: 241 62 03 LALE Tel: 249 25 24 MODA Tel: (0216)337 01 28 OSCARTel:(0216)390 09 69 PARLIAMENT Tel: 263 18 38 PERA Tel: 251 32 40 PRINCESSTel:285 06 95 PRINCESSTel: 227 91 47 PYRAMIDTel:(0216)348 01 50 REKSTel: (0216)336 01 12 RENK Tel: 572 18 63 SİNEPOPTel: 251 11 76 SİTE Tel: 247 69 47 SÜREYYA Tel:(0216)336 06 82 ABC Kitabevi İstiklal C. 461-Beyoğlu
a
AFA KİTABEVİ İndirim: %20 İstiklâl Cad. Bekar Sok. No: 17 Beyoğlu-lstanbul Tel: (0.212) 249 22 18 AKYÜZ KİTABEVİ İndirim: %10 Kadıköy İş Merkezi Kadıköy-lstanbul Tel: (0.216)336 90 81 BAKIRKÖY KİTAP SARAYI İndirim: %15 Mektupçu Sk. Hacer Apt. No: 8 Bakırköy-lstanbul Tel: (0.212) 542 48 83 BEYAZ A D A M KİTABEVİ İndirim: %15 İstanbul Cad. Mor Sümbül Sk. No: 1/A Bakırköy-lst. Tel: (0.212) 561 20 92 EVRİM KİTABEVİ İndirim: %10 Kadıköy İş Merkezi No: 78-106 Kadıköy-lstanbul Tel: (0.216)347 49 63 DÜNYA AKTÜEL
KİTABEVLERİ • Dünya Tünel Kitabevi İndirim: %5 İstiklal Cad. No: 496 Beyoğlu-lstanbul Tel: (0.212) 249 10 06 • Dünya Bebek Kitabevi İndirim: %5 Cevdet Paşa Cad. No: 232/1 Bebek-lstanbul Tel: (0.212)265 71 03 • Dünya Nişantaşı Kitabevi İndirim: %5 Teşvikiye Cad. No: 164/3 Nişantaşı-lstanbul Tel: (0.212) 247 05 90 • Dünya Kadıköy Kitabevi İndirim: %5
AFM (Nişantaşı) Tel: 230 94 38 AKMERKEZ (Etiler)Tel: 282 0505 ALMAN K. M. Tel: 249 45 82 APOLLON Tel:(0216)362 51 00
cy
YANYALI RESTAURANT İndirim: %10 Söğütlüçeşme Cad. Yağlıkçı İsmail Sk. No:1 Kadıköy-lst. Tel: (0216) 336 33 33 1919'dan beri Anadolu yakasında Türk mutfağını yaşatan Yanyalı; nostaljik salonu, seçkin kadrosu ile damak zevkine hitap eden 100'e yakın yemek çeşidiyle hizmet vermektedir.
BÖLGE
KİTABEVLERİ Acar Kitabevi 1- Bağdat C. 374 Şaşkınbakkal Tel. (216)358 20 51 2- Moda C. 102 Kadıköy Tel. (0216)338 53 47 3- Bağdat C. Yolaç İş Mrk. No: 68-Kızıltoprak Tel. (216)338 53 73 Adam Kitabevi İstanbul C. Morsümbül S. No:1-Bakırköy Tel. (212)571 96 54 Afa Kitabevi İstiklale. Bekar S. 17 Beyoğlu Tel. (212)249 22 18 Akademi Kitabevi Akkavak S. 2 - Nişantaşı Tel. (212)248 43 96 Akyüz Kitabevi Kadıköy İş Merk. Tel. (216)336 90 81 Alkım Kitabevi Kadıköy Çarşısı Orta Kat 101-Kadıköy Tel. (216)349 40 75 Arion Kitabevi Sıraselviler C. 1 Taksim Tel. (212)243 23 70 Arşiv Kitabevi Bahariye C. 86/2 Kadıköy Tel. (216)338 43 12 Bakırköy Kitap Sarayı Gençler C. 8 Bakırköy Tel. (212)583 09 03
T İ Y A T R O S U
Telefax: 0.262. 324 10 90 Tel: 0.262. 331 62 54 A Z İ Z N A M E '95
HAKKARİ'DE BİR M E V S İ M
- 2 Perde -
- 2 Perde -
pe
başlıyoruz... 19. D ö n e m Ö z g ü n Eğitim
Tiyatro ve Yaratıcı Drama Kursları
1997-1998
Çocuklarımıza özgüven duygusu,
Yazan
Roman
estetik yaratım yeteneği, doğru ve
Aziz NESİN
Ferit EDGÜ
güzel konuşma, uyumlu kişilik,
perspektif algılama, güzel sanatlara
yönelim, kültürel gelişim, üretkenlik, sanatçılığa ilk adım
Yeniden Düzenleyen
Oyunlaştıran
Yücel ERTEN
Kadir YÜKSEL
Yöneten
Yöneten
Burhan AKÇİN
B. AKÇİN - K. YÜKSEL
7-17 Yaşlar Arası Farklı Yaş Grupları BU YIL VERİLECEK DERSLER X MİMİK ROL
X MÜZİK
X YARATICI DRAMA X SAHNE X DOĞAÇLAMA
X HAREKET
X DANS
X TİYATRO TARİHİ
SEN B E N Y O K BİZ V A R I Z - Çocuk Oyunu -
GODOT'YU BEKLERKEN - 2 Perde -
ŞİRİNLER Müzikli Çocuk Oyunu
Yazan
Yazan
Muharrem BUHARA
Petra FORHMANN
Yazan Samuet BECKET
Yöneten
Yöneten
Yöneten
Burhan AKÇİN
Burhan AKÇİN
Taner BÜYÜKARMAN
GİŞE: 331 62 54 - 321 48 61'DEN Belediye İşhanı Batı Blok Kat. 5 41040 İZMİT
pe cy a
cy
pe a