a
pe cy
cy
pe a
Aralık
98
SAYI 87 750.000.-
A
Y
L
I
K
T
İ
Y
A
T
R
O
D
E
R
G
İ
S
İ
Sahibi ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Mustafa Demirkanlı
EDİTÖRDEN Mustafa Demirkanlı/ S. 5
Yayın Sekreteri: Duygu Atay
HABERLER / S. 6
Yazarlar: Ahmet Cemal
İZLENİM: GELENEKSEL TİYATRO SEMPOZYUMU VE UNIMA Mustafa Demirkanlı/ S. 8
Ahmet Levendoğlu
SÖYLEŞİ: LEMİ BİLGİN İLE DEVLET TİYATROLARI ÜSTÜNE Türel Ezici / S. 12
Redaksiyon: A. Nalân Özübek
İZLENİM: 3. BURSA ULUSLARARASI ÇOCUK VE GENÇLİK TİYATROLARI FESTİVALİ Duygu Atay/ S. 16
Katkıda Bulunanlar: Emre Koyuncuoğlu Hami Çağdaş Haluk Işık Hayati Asılyazıcı
Özdemir Nutku Türel Ezici Üstün Akmen
Teknik Müdür: Erkut Arıburnu
Baskı: Stil Matbaası
ELEŞTİRİ: TRABZONLU ANTİGONE Hami Çağdaş / S. 24
ELEŞTİRİ: ŞENLİK YERİ GİBİ BİR SAHNEDE MOLIERE Üstün Akmen/ S. 28 ELEŞTİRİ: ANDROKLES İLE ASLAN Nihal Kuyumcu / S. 30
pe
Ofset Hazırlık: Tiyatro Yapım
cy
İZDÜŞÜM: Ahmet Levendoğlu / S. 23
Tiyatro Kulübü-Satış-Abone: Sedat Bilgin- Murat Güler
Hukuk Danışmanı: Fikret İlkiz
a
İZLENİM: ELEŞTİRİNİN VE ELEŞTİRENLERİN ELEŞTİRİSİ Nihal Kuyumcu / S. 20
İlki Güneş Nihal Kuyumcu
Film Çıkış: Çağdaş
Abone Bedeli: 7.500.000. Kurumlar Abone Bedeli: 9.000.000.-TL
SÖYLEŞİ: MÜJDAT GEZEN TEKRAR TİYATRODA İlki Güneş / S. 32 SÖYLEŞİ: DÜŞÜNMEK ACIYI GETİRİYOR Emre Koyuncuoğlu / S. 34 İZLENİM: KAZAN '98 TÜRK DİLLİ HALKLAR TİYATROSU FESTİVALİ Hayati Asılyazıcı/ S. 36
Yurtdışı: 150 D M / 7 5 $
Tiyatro Yapım Yayıncılık Tic. ve San. Ltd. Şti. Firuzağa Mah. Ağahamamı Sok. 5 / 3
TARTIŞMA: ZORUNLU BİR YANIT Özdemir Nutku / S. 38
Cihangir 8 0 0 6 0 İstanbul Telefon: (0.212)243 09 37 Fax: (0.212) 252 94 14
KURULTAY İZLEME KOMİTESİ: İZLEME KOMİTESİ RAPORLARI /S. 40 BU AY SAHNEDEKİLER /S. 42
Posta Çeki: Tiyatro Yapım 6 5 5 248 Banka Hesap No: T.İş Bankası, Cihangir Şb. 197 245
4
EDİTÖRDEN Mustafa
Demirkanlı
Evet, birinci perdenin sonu, belki de oyun bitti diyemediğimiz için birinci perdenin sonu dedik. Buraya nasıl geldik. 1 9 9 1 yılının Şubat ayında perde diyerek başladığımız Tiyatro.. Tiyatro... macerası, inişli çıkışlı, engebeli yollardan geçerek ama düzenli olarak yayımlanarak 8 yılını doldurdu. Bu süre içinde b i r ç o k önemli projeye imza attık. Geriye dönüp baktığımızda gerçekleştirdiklerimizin hiç de azımsanmayacak boyutlarda o l d u ğ u n u n farkındayız. D e r g i ' m i z i d o ğ a l o l a r a k , günlük basın veya g r u p l a r ı n d e r g i l e r i gibi yaygın d a ğ ı t a m a d ı k , b i r ç o k t i y a t r o s e v e r e ulaşamadık, zaman zaman aksaklıklar yaşadık. Ama, hepsinin ötesinde 8 yılın tiyatro belleğini oluşturduk, tiyatro araştırmacılarına çok önemli bir arşiv bıraktık.
pe cy a
G e r ç e k l e ş t i r d i ğ i m i z projeler içinde, bizim için en önemli olan çocuk tiyatrosuydu. Yıllar sonra çok daha iyi anlaşılacağını u m d u ğ u m , çocuk tiyatrosu hareketini başlattık. Eğitim Programı, Kurultay ve Festival ile çocuk tiyatrosunu tartışılır kılmanın ötesinde sorumlulukların da t e k r a r gözden geçirilmesine yeni bir zemin oluşturduk. İşte bu son p r o j e , Dergi'nin birinci p e r d e s i n i n de sonunun geldiğini g ö s t e r d i . Önceleri kabullenmekte zorlandık, bize oyun bitti gibi geldi, sonra bir kez daha baktığımızda birinci perdenin bitmiş olduğunu, ancak ikinci perdede reji aksamalarının bulunduğunu fark ettik. Önce bir soluk aldık, sonra daha geniş bir soluk alarak ikinci perdedeki reji aksamalarını gidererek çok daha sağlam bir yapıya o t u r m u ş ikinci perdenin zilini çalmanın daha doğru olacağına karar verdik. Yani, bu bir veda yazısı değil, -umarım- ilk planlamalarımıza göre 3 aylık bir perde arası. Bu süre içinde aksamaları -ki aksamalar, içine girdiğimiz büyük maddi handikap- gidererek, giderebildiğimiz kadar, daha sağlam bir yapıda tekrar birlikte olmak. Kısaca; " 1 . Uluslararası İstanbul Çocuk T i y a t r o s u Festivali v e Eğitim P r o g r a m ı " ile " 1 . Türkiye Çocuk Tiyatrosu Kurultayı" bizim için büyük açıklar oluşturdu, bu açıklar da böyle bir ara vermemizi gerektirdi. Bu açıkları nasıl kapatabiliriz, çok s o m u t bir planımız yok, arıyoruz, araştırıyoruz. Çözümlerden biri finansör bir ortak bularak yola devam etmek, bir diğeri... Bilmiyoruz, belki sizlerden çözüme yönelik öneriler g e l e b i l i r . A m a , b u g ü n için daha fazla yol a l m a m ı z m ü m k ü n d e ğ i l . Dileğimiz ve amacımız bu üç ayı d e ğ e r l e n d i r e r e k s a ğ l a m bir ikinci perdede buluşmak. Eğer bunu gerçekleştiremezsek, bu kısa yazı bir veda yazısı olarak Dergi'nin son sayısındaki yerini almış olur. Olmayacak, ama olur ki böyle olursa, birinci sayımızdan itibaren sürekli yanımızda olan herkese, yazılarıyla destek olan yazarlarımıza, ilanlarıyla bugüne kadar yaşamamızda çok büyük katkıları olan ilan verenlere, ajanslara teşekkür ederiz. Bu yazının bir veda yazısı olmadığına inanıyor, inanmak istiyor, 87 nci sayımızda buluşmak üzere hepinize iyi seyirler diliyorum. 5
Haberler...
KBT Genel Sanat Yönetmeni B u r h a n Akçin'in yönettiği panele, konuyla ilgili kalabalık bir dinleyici kitlesi katıldı. Konuşmacılar, yaratıcı d r a m a n ı n eği t i m d e k i ö n e m i , oyunla ö ğ r e n m e , öğ r e n m e sürecinde yaratıcı dramanın kullanım b i ç i m i gibi k o n u l a r d a neler yapılabileceğini, ilgili bakanlıklar kana lıyla bu yöntemin eğitim seferberliğin de nasıl kullanılacağına ilişkin bilgiler verdiler. İzleyicilerin k o n u ş m a c ı l a r a s o r d u k l a r ı sorular ise, okullara zorunlu ders ola rak konulması düşünülen yaratıcı dra m a n ı n u y g u l a n m a a ş a m a s ı n d a nasıl ö ğ r e t m e n bulunacağı, okullardaki öğ r e t m e n e verilecek sorumluluğun da projeyi çıkmaza sokabileceğini t i y a t r o kuramcısı yetiştiren okulları bitirenle rin pedagojik f o r m a s y o n da alarak okullara d r a m a ö ğ r e t m e n i olarak ata nıp a t a n a m a y a c a ğ ı gibi önemli konu lardaydı.
pe cy
Özel T i y a t r o l a r a Devlet D e s t e ğ i De ğ e r l e n d i r m e K u r u l u , 5 Kasım 1 9 9 8 tarihinde Ankara'da t o p l a n a r a k başvu r u d a b u l u n a n 1 5 9 özel t i y a t r o n u n başvurusunu inceleyerek, 3 2 profes yonel tiyatroya 7 8 , 1 3 çocuk tiyatro suna 4 . 1 0 0 , 11 a m a t ö r tiyatroya 3 . 3 0 0 , 4 geleneksel tiyatroya 0 . 6 0 0 , 4 tiyatroya salon onarımı ve donanımı için 14 milyar olmak üzere t o p l a m 1 0 0 milyar devlet desteği ve rilmesi kararını aldı. Özel T i y a t r o l a r a Devlet D e s t e ğ i De ğ e r l e n d i r m e K u r u l u ; Kültür Bakanlığı M ü s t e ş a r Vekili N u r c a n Tokar, Devlet Tiyatroları Genel M ü d ü r Vekili Rahmi Dilligil, Güzel Sanatlar Genel M ü d ü r ü M e h m e t Özel, Tiyatro Sanatçısı ve TİYAP Başkanı Ali Poyrazoğlu, Tiyatro E l e ş t i r m e n i v e U l u s l a r a r a s ı Eleştir m e n l e r Birliği üyesi Hayati Asılyazıcı, Tiyatro Sanatçısı ve TODER Başkanı Göksel Kortay'dan oluşmaktaydı.
vatuvarı ö ğ r e t i m görevlisi Hasan Er kek, A. Ü. Güzel Sanatlar Bölümü öğ r e t i m üyesi Ömer Adıgüzel, yazar Ül kü Ayvaz katıldılar.
a
Kültür Bakanlığının Özel Tiyatrolara Devlet Desteği Açıklandı
Devlet Desteği; A, B, C, D olmak üze r e , başvuran tiyatrolar d ö r t kategori ye ayrılarak değerlendirildi. A kategorisindekiler 4 milyarlık en büyük des t e ğ e hak kazandılar. Bunlar; Ali Poy razoğlu T i y a t r o s u , A n k a r a S a n a t Ti y a t r o s u , Dostlar Tiyatrosu, K e n t e r Ti y a t r o s u , O r t a o y u n c u l a r - F e r h a n Şensoy, T i y a t r o İstanbul-Gencay G ü r ü n , Tiyatro Stüdyosu, Dönmen Tiyatrosu, Yeditepe Tiyatrosu-Hadi Ç a m a n ola rak belirlendiler. B kategorisinde ise; Tiyatrokare ve Tiyatro Oyunevi bulunu yor. Diğer tiyatrolar ise, C ve D katogerileri olarak geri kalan desteği aralarında bölüşüyorlar.
Kocaeli Bölge Tiyatrosu'nda Yaratıcı Drama Paneli K o c a e l i Bölge T i y a t r o s u ' n u n T i y a t r o Okulu 2 0 . d ö n e m açılışı,7 kasım 1 9 9 8 ' d e Sabancı Kültür Merkezi'nde yapıldı. Açılış nedeniyle yapılan panele konuşmacı olarak A.Ü.Devlet Konser-
İsmet Küntay 1 9 9 7 - 9 8 Sezonu Ödülleri Sahiplerini Buldu
H e r sezon y i n e l e n e n ve bir s o n r a k i sezonun ilk Devlet Tiyatrosu yapımı yeni yerli oyununun galasında verilen İsmet Küntay ödülleri, bu yıl da 24 Kasım Salı günü Aziz Nesin Sahnesi'nde s e r g i l e n e n Orhan Asena'nın "Atçalı Kel M e h m e t " oyununda sahip lerine verildi.
En iyi yazar dalında Eşber Yağmurder e l i A n k a r a S a n a t T i y a t r o s u yapımı "Akrep" oyunuyla ödüle layık görülür ken, en iyi y ö n e t m e n dalında da Ada let Ağaoğlu'nun "Kozalar", Melih Cev det Anday'ın "Ölüler Konuşmak İster ler" adlı Devlet Tiyatrosu yapımı kısa oyunlarıyla Ayşenil Şamlıoğlu'na ödül verildi. En iyi kadın oyuncu olarak İBŞT yapımı A h m e t Hamdi Tanpınar'ın "Huzur" oyunundaki yorumuyla Bennu Yıldırım lar s e ç i l i r k e n , en iyi e r k e k o y u n c u ödülü de O r t a o y u n c u l a r yapımı "Çok Tuhaf Bir S o r u ş t u r m a " d a k i yorumuyla 6
Tuncel Kurtiz'e verildi. Ödülleri, Kültür Bakanlığı M ü s t e ş a r Vekili N u r c a n To kar, Hale Küntay ve Devlet Tiyatroları Genel M ü d ü r ü Lemi Bilgin v e r i r k e n , sunuş konuşması Hayati Asılyazıcı ta rafından yapıldı. "Kozalar" ve "Ölüler K o n u ş m a k İster ler" oyunlarındaki yönetimiyle en iyi yö n e t m e n ödülünü alan Ayşenil Şamlıoğlu, ödül t ö r e n i n d e n s o n r a Tiyatro... Ti y a t r o . . . Dergisi'ne şunları söyledi: "İki ayrı yazarın iki ayrı oyunuyla en iyi y ö n e t m e n ödülü almış o l m a m , bazıla rına t u h a f gelebilirse de, bence öyle değil. Sonuçta, her iki oyunun da ko nuları farklı gibi g ö r ü n s e de, alt me t i n l e r i , bakış açıları aynı. İki oyunda da, t o p l u m u n giderek yok olduğu te ması var. Toplum yok oluyor. Çok do ğal. Çünkü birey yok oluyor. Bireyleri nin tek t e k yok olduğu bir t o p l u m , el b e t t e ki yok olacaktır. İki oyunda da bu d u r u m açıkça belli oluyor. Ben bir t i y a t r o dili oluşturmaya çalışı y o r u m . B u d i l i n , kendi y a z a r l a r ı m ı z a yönelerek daha iyi oluşturulacağını sa nıyorum. Tabii bu yabancı yazarlar söz konusu olduğunda da geçerli. Onların y e r e l l i ğ i n i , v e r m e k i s t e d i k l e r i mesajı evrenselleştirerek, olabildiğince Türk çe' okumaya çalışarak seyirciye aktar maya u ğ r a ş ı y o r u m . Örneğin şu sıralar Adana'da D ü r r e n m a t t çalışıyorum. Bu çok özgün ve zor yazarın söylediklerin den, bizim seyircinin alacağı çok şey ler var. Yeter ki, evrensel bir boyuta ulaşsın. İsviçreli D ü r r e n m a t t , aynı za m a n d a T ü r k t ü r de ç ü n k ü . Bir de şu var. Anadolu seyircisi artık yerli oyun istemiyor. "Bizim bildiğimiz, yaşamımı zı dolduran konuları tiyatro yoluyla bi ze a n l a t m a y a 'çalışmanızdan' bıktık. Dünya yazarlarını, onların dünyaya ba kış açılarını, yaklaşımlarını ö ğ r e n m e k istiyoruz" diyorlar ki, bu bizim için çok sevindirici bir olay. Sanırım bu düşün ce, Diyarbakır'da en çok sevilen oyun yazarının Shakespeare olmasıyla en iyi ifade biçimini buluyor. İ t i r a f e d i y o r u m , bu ödülü a l a c a ğ ı m ı hiç b e k l e m i y o r d u m , ç o k s e v i n d i m . K e n d i m d e n daha çok, A d a l e t Hanım için. O da en az benim kadar sevindi. "Benim bir oyunumun çok değişik bir reji çalışmasıyla ödül alabileceği, oyunlarımı düz bulanlara iyi bir yanıt " d e d i . B u ö d ü l ü n y a z a r l a r a d a , biz t i y a t r o c u l a r a itici güç olacağına inanıyorum".
Haberler.
TOBAV İstanbul Şubesi tarafından dü zenlenen "Cumhuriyetimizin 75. Yılında Türk Tiyatrosu" Panelleri 7-8-9 Aralık tarihleri arasında Afife Jale Sahnesi'nde gerçekleştirilecek.
"Devlet Tiyatroları" paneline konuşmacı olarak; Raik Alnıaçık, Özgür Erkekli, Er han Gökgücü, Müge Gürman, Can Gürzap, Nesrin Kazankaya ve Orhan kurtuldu katılıyor. Paneller dizisinin son günü "Yasal Alan da Mücadele" (10.30-13.30) ve " Ti yatro Sanatının Ülke Demokrasisindeki Yeri" (14.00-17.00) konuları tartışıla cak. Meslek örgütlenmeleri - Ulusal Sanat Konseyi - Türkiye Tiyatro Yasası - Fikir ve Sanat Eserleri Yasası - Uluslararası sanat Hukukunun Neresindeyiz? konu larının tartışılacağı "Yasal Alanda Mü cadeleler" paneli ile öğleden sonra ger çekleşecek "Tiyatro Sanatının Ülke De mokrasisindeki Yeri" panelinin katılımcı ları; Yücel Erten, Ercan Karakaş, Şük ran Kurdakul, Tamer Levent, Fikri Sağ lar, İstemihan Talay ve Yüksel Yalova.
pe cy
Üç gün sürecek olan paneller dizisinin ilk günü 10.30-13.30 arasında "Tiyat ro Eğitimi" konulu panel gerçekleştirile cek. Panel katılımcıları: Haluk Şevket Ataseven, Zeliha Berksoy, Okday Koru nan, Emre Koyuncuoğlu, Özdemir Nut ku, Hilmi Zafer Şahin ve Afşar Timu çin. "Tiyatro Eğitimi" panelinde; Eğit men sorunu, kaynakları ve çözüm yol ları - Öğrenci seçimi ve eğitimi içinde öğrenci modeli - Akademik eğitimin ne resindeyiz? - Yıllık ders planlarının olu şumu - Kaynak kitap ve yayın sorunları - Yüksek öğrenim kurumu ve sanat eği timi - Sanat-bilim ilişkisi ve bilimsel sa nat sözcüğünün tiyatro kültürümüzdeki yeri - Tiyatro eğitimi veren okullar arası ilişkiler ve eğitim, öğretim alanları - Se kiz yıllık eğitimde tiyatro - Özlenen stan dartlar.
anlayışları - Siyasi erkin müdahaleci tu tumu - Sanatsal özgürlük - Ceza yön temleri - Memur/sanatçı yaklaşımı Çalışanların ekonomik-sosyal-demokratik alanlardaki sorunları - Sahnelerinsahnelerden yönetilme düşüncesi - Böl ge tiyatroları ve yaygınlaşması - Çocuk tiyatrosu yaklaşımları - Ödenekli tiyatro ların gereklilik s e b e p l e r i - Yazar/oyun/oyuncu/yönetmen/tasarımcı sorunları - Özlenen standartlar.
a
Cumhuriyetimizin 7 5 . Yılında Türk Tiyatrosu Panelleri
Aynı gün öğleden sonraki ( 1 4 . 0 0 17.00) panelin konusu: "Özel Tiyatro lar." Panel katılımcıları; Mehmet Birkiye, Hadi Çaman, Ahmet Levendoğlu ve Cüneyt Türel. "Özel Tiyatrolar" panelin de; Özel tiyatroların Cumhuriyet tarihi mizdeki yeri - Ekonomik sorunları - Kay nak sorunları - Çocuk tiyatrosu yakla şımları - Turne yaklaşımları - Özeleştiri ler - Özlenen standartlara ulaşmada öneri ve yöntemler.
8 Aralık öğleden önce (10.30-13.30) "Belediye Tiyatroları" tartışılacak. Beklan Algan, Hayati Asılyazıcı, Zeliha Berksoy, Kenan Işık, Başar Sabuncu, Hilmi Zafer Şahin, Şükrü Türen ve Haşmet Zeybek'in katılacağı panelde; Kuruluşundan günümüzü İ.B.Ş.T. - Be lediye tiyatroları - Belediyelerin sanat ve kültüre yaklaşımları - Belediye tiyat rolarında işletme ve yönetim anlayışı Çocuk tiyatrosunun belediye tiyatrolarındaki önemi - Belediye tiyatrolarında yaygınlaşma ve turne yaklaşımı - Bele diye tiyatrolarında y a z a r / r e p e r t u var/oyuncu/yönetmen/tasarımcı so runları - Özlenen standartlar tartışıla cak. Öğleden sonraki (14.00-17.00) pane lin başlığı: "Devlet Tiyatroları." Yönetim
Son panelin konu başlıkları; Kültür Ba kanlığı ve tiyatroya bakışı - Devlet des teğinin önemi - Meslek çalışanlarının T.C çalışma yasalarındaki yeri, tanımı - Fikir ve sanat eserleri sorunları Meslek hakları ve meslek birliklerine gi dişte hukuksal/etik ilkeler. Paneller Ortaköy dereboyu caddesinde ki Afife Jale Sahnesi'nde gerçekleştiri lecek.
Yunus Emre Yarışması Jüri'sinden Kınama Dört yıldır Bakırköy Belediyesi tarafın dan gerçekleştirilen "Yunus Emre Öz gün ve Uyarlama Oyun Yazımı Yarış ması" bu yıl sonuçların belirlenme aşa masında iptal edilmiştir. İptal karşısın da Jüri Üyeleri ortak bir kınama yazısı ile Bakırköy Belediyesi'ni protesto et mişlerdir. Ergin Orbey, Dinçer Sümer, Kenan Işık, Doç. Dr. Hülya Nutku ve Tuncer Cücenoğlu'ndan oluşan Seçici Kurul'un yayımladığı protesto metni şöyledir:
"Bakırköy Belediyesi'nin dört yıldır dü zenlediği ve elli yeni oyunun Türk Tiyatrosu'na kazandırıldığı gelenekselleşmiş 'Yunus Emre Özgün ve Uyarlama Oyun Yazım Yarışması'nın Belediyece iptal edilmesi, Seçici Kurul Üyeleri olarak bizleri çok üzmüştür. Belediye Başkanı Ahmet Bahadırlı'nın onayıyla ilan edilen ve çok sayıda yazarın katıldığı 1998 yılı yarışmasının, sonuçlarının belirlenme aşamasında iptal edilmesi, katılan ya zarlara karşı da haksızlık ve saygısızlık tır. Bizler aşağıda imzası olan Seçici Kurul Üyeleri, bu çok yanlış gelişmenin so rumlularını kınıyoruz."
Tiyatro Mie'den Çocuk Oyunları Dizisi Tiyatro Mie sahnelemiş olduğu 4 çocuk oyununu kitaplaştırarak çocuk tiyatrosu yazınına yeni bir soluk katmış tır. Çocuk Oyunları Dizisi; "Kahkahalar Or manı", "Şakacı Çocuklar Kampta", "Komik Çocuklar M a h a l l e s i " ve "Afacanlar Sirki"nden oluşuyor
a
Demirkanlı
pe cy
Mustafa
GELENEKSEL TİYATRO SEMPOZYUMU VE UNİMA 26-28 Kasım 1998 tarihleri arasında Bolu'da UNİMA tarafından gerçekleştiri len "Geleneksel Tiyatromuzun Sorunları ve Çözüm Yolları" başlıklı sempozyum bizim de bugüne kadar ihmal ettiğimiz bir alanla ve alanın sorunlarıyla yüz yüze gelmemizi sağladı. 30 civarında katılımcının yer aldığı sem pozyumda artık yok olmaya yüz tutmuş bu sanatın ve sanatçının korunmasına yönelik tartışmaların yanı sıra bir çok sanatçı da özeleştirisini yaparak çağın gelişmesine ayak uyduramadıklarından söz etti. Genellikle usta-çırak ilişkisinin geçerli ol duğu bu sanat alanında yeni çırakların çıkmaması ve yetişmemesinin var olan ustaların da yitirilmesiyle tamamen yok olacağının altı çokça çizildi. Açılış bildirisini Haşmet Zeybek'in oku duğu sempozyum'un diğer bildiri sahip
leri; Nebi Özdemir, Seyhan Livaneli, Mustafa Kutlu, R. Şinasi Çelikkol, Ünver Oral, Selim Gürata, Hayrettin İvgin, Yal çın Akçay, Metin Özlen, Ali Meriç, Mevlut Tan, Mustafa Hazım Kısakürek, Or han Kurt idi.
Bildirilerin okunmasının ardından yapılan tartışmalar konunun toparlanmasına yardımcı olurken birbirleriyle uzak kal mış sanatçıların da kaynaşmalarına neden oldu. Tartışmaların ardından çe şitli ustaların sergiledikleri kısa gösteri lerle oturumlar sona erdi. Sempozyum'un ardından sempozyuma konuşmacı olarak katılan bazı konuklara "Geleneksel Tiyatro'nun yaşama şansı var mı? Varsa gelişme şansı var mı? Nasıl?" sorusunu yönelttik. Orhan Kurt: Geleneksel Tiyatro'nun ya şama şansı yok dersek kendimize ters düşeriz. Bak burada Sempozyum dü zenleniyor ve bu meseleleri tartışıyoruz.
8
biz sağ oldukça, yetiştirdiğimiz öğren ciler devam ettikçe tabii ki yaşama şan sı da devam edecektir." Enver Oral: Geleneksel Tiyatro, yalnış değerlendirmeler sonucu bu güne geldi. Biz getirdik, kendi gücüyle yaşadı bugü ne kadar. En önemli yanlışımız Batı ti yatrosuna rakip olarak görmemiz oldu. İkisinin yeri başka, işlevi başka ancak yardımlaşabilirlerdi. Bu gerçeği kavrayabilirsek ve gelişmesi için yükü sadece sanatçılara bırakmayıp devlet olarak da meselenin üzerine gider, destek verir sek yaşamaması için hiçbir neden yok. Selim Gürata: Geleneksel Tiyatro'nun konservatif, akademik ve devlet yapısı içinde olmasına karşıyım. Çünkü, Gele neksel Tiyatro halk kökenli, sisteme, dü zene karşı siyasi hicvini ve siyasi nükte danlığını koruyan bir yapıda. Bu anlam da Geleneksel Tiyatro'nun yaşaması, gelişmesi güncelleşmesi doğrudan doğ ruya Geleneksel Tiyatro Ustaları'nın var
t ü r l e r i n i yaşatmaya kalkarsak bir yere varamayız. Biçim olarak kalabilirler, ama içerik bakımından günümüze taşımamız gerekir. Günceli yaşamamız gerekir. Çünkü gelenek bugün yaşıyor san değişimi yakaladığı için yaşıyordur, d e ğ i ş i m e k a r ş ı d u r a n h i ç b i r şey yaşayamaz.
olmasıyla, oluşmasıyla d o ğ r u orantılı. İtalyan sahnelerden vaz geçerek kamu sal mekânlara taşımak gerekiyor. Doç Dr. Nebi Özdemir: Burada bir so nuç çıktı ortaya. Çıkan sonuç; Gelenek sel Türk Tiyatrosu'nun yok olduğu. Duy gusal, romantik bir hareket. Yok olma ması için ne yapmak gerekir? Aslında bu düşünce yanlış. İnsan değişir, dünya değişiyor, evren değişiyor, hatta güneş bile değişiyor. İnsanın yaratısı olan kül tür neden değişmesin? Değişmek zorunda ki yaşasın. Değişecek ki kültür çeşitlensin. Yaşadığımız şartlara ve çev reye göre değişiyor. Her ş a r t ve her dönem kendi insanı, o insanlar da kendi bağlamını ve dolayısıyla kendi sanatını ve sanatçısını yaratıyor. Böyle bir or-
t a m d a , bizler içerik ve biçim bakımın dan d o n m u ş g e l e n e k s e l T ü r k t i y a t r o
N e yapılabilir s o r u s u n a g e l i r s e k . Geleneksel t i y a t r o n u n değişen ve değişmeyen unsurları vardır. Biz bunları sadece kültürel bir u n s u r u m u z olarak değerlendirelim, belki Karagöz'den çok farklı bir ifade biçimi yaratılacak ancak gölge oyunu her zaman var olacak. İşte bu ayrımın f a r k ı n a varabilirsek, kabul edebilirsek Geleneksel Tiyatro'da yaşar ve gelişir. Yeterki, biz kabul edelim.
UNIMA BAŞKANI MEVLUT ÖZHAN'LA UNIMA VE GELENEKSEL TİYATRO ÜZERİNE Sayın Başkan, öncelikli olarak biraz UNIMA'dan bahseder misiniz?
Biz bu Sempozyum'da Geleneksel Tiyatro'nun tamamını aldık. UNlMA'nın faali yet alanı gölge oyunu ve kukla, tamamını almamızın nedeni ise birbirleriyle bağ lantılı olması ve çağdaş tiyatroya kaynak lık eden bir sanat olmasıdır.
cy a
- UNIMA, 1929 yılında Polonya'da yapı lan bin toplantıda ortaya çıkan bir birlik tir. Daha sonra UNlMA'ya (Milletler Ara sı Kukla Birliği) dönüştürülmüş, Merke zi, Fransa'da bulunuyor. Aşağı yukarı 100 ülkede örgütlenmiş durumda, ör gütlenmesi ya UNIMA Milli Merkezi ya da UNIMA Temsilcisi olarak gerçekleşi yor. Genel Kongre, 4 yılda bir yapılıyor, 2 0 0 0 yılında Almanya'da gerçekleşe cek.
Sempozyum için beklentileriniz, hedefle riniz nelerdi?
Hedeflerinize ulaşabildiniz mi?
pe
Türkiye Milli Merkezi 1990 yılında kurul du. Daha önce Temsilcilik olarak faaliyet yürütülüyordu. Şu anda 87 üyemiz bulu nuyor.
Konuyla ilgilenen kamu kuruluşlarını, bi lim adamlarını ve sanatçıları bir araya getirerek konunun tüm boyutlarıyla tartı şılmasını sağlamaktı.
UNIMA Milli Merkezi olarak bugüne ka dar neler gerçekleştirdiniz? 1991 yılında Antalya'da Kültür Bakanlığı'nın katkılarıyla Kukla Festivali gerçek leştirildi. İki yılda bir gerçekleşiyor. 1 9 9 3 yılında Uluslararası yapılmasını teklif ettik, Bakanlık'da kabul etti. Yani 1993 yılından bu yana iki yılda bir Ulus lararası Geleneksel Tiyatro Festivali dü zenliyoruz. Bunun dışında Bakanlıkla sa natçıların eğitimi seminerleri yapıyoruz. Ayrıca yeni kukla sanatçıları yetiştirmek amacıyla kurslar düzenlemeye başladık. Değişik tarihlerde Bursa'da 3 kez ger çekleşti. Ayrıca uluslararası festivallere sanatçı gönderme işini de UNIMA ola rak biz yürütüyoruz. Bunların dışında sa natçıların birbiriyle irtibatını sağlamak ve gelişmeleri duyurmak amacıyla 3 ayda bir bülten yayınlıyoruz. Son gerçekleştir diğimiz ise "Geleneksel Tiyatromuzun Sorunları ve Çözüm Yollan" başlıklı sem pozyum.
Sempozyuma katılımın daha fazla olma sını arzu ediyorduk, kurumlar ve bilim adamları pek rağbet göstermedi. Sanat çılarımızdan bile bir çoğu katılıp katılma yacağına dair cevap bile vermedi. Örne ğin ASSİTEJ'in, ITI'nin, TOBAV'ın katıl masını isterdik ama katılmadılar. Fakat katılım az da olsa oldukça yararlı bir so nuca vardığımızı düşünüyorum. Bugün den sonra yapılması gereken iş bu öneri lerin, Sonuç Bildirisi'nin hayata geçiril mesi için çalışmak gerekiyor. Bir çok katılımcıya sorduğum soruyu si ze de yöneltmek istiyorum. Sizin de an lattığınız gibi gerek üyelerinizden gerek se de diğer kurum ve kuruluşlardan ka tılım olmadı. Bir ilgisizlik gözüküyor. Bü tün bunları dikkate alarak sormak istiyo rum; "Geleneksel Tiyatro 'nun yaşama şansı var mı? Varsa gelişme şansı var mı? Nasıl?" Geleneksel Tiyatro'nun eski biçimiyle ya şatılması, tanıtılması mümkün değil. Za ten bu işi yapan sanatçıların sayısı çok 9
az. Üye sayımız 87 ama bu işi gerçekten iyi bir biçimde gerçekleştiren sanat çı sayısı 8-10'u geçmez. Bunların yaş ortalaması da 60'ın üzeninde, zaman içinde tek tek onları da yitirdiğimizde kimse kalmayacak. Usta-çırak ilişkisi içinde yeni sanatçılar yetiştiği için onlar da ustalarının oyunlarını sergiliyor, bun lar artık günümüz insanına pek hitap et miyor. Çocuk oyunu diyoruz fakat çocuk lara pek hitap etmiyor, çocuklar sadece Karagöz'ün ve Hacivat'ın hareketlerine gülüyor, yetişkinlere ise çok basit geli yor. Biz bu sanatı iki biçimde yaşatabiliriz. Bi rincisi, klasik halini koruyarak, yani mü zelik olarak koruyarak yapabiliriz. Sanat çılar bunları bilmeli, uluslararası festival lerde, herhangi bir bilimsel toplantıda, özel günlerde sergilenmeli. İkinci biçim olarak ise, tipleri bozmadan ama içeriği ni d e ğ i ş t i r i p , g e l i ş t i r e r e k , günceli yakalayarak çağdaş düzeye getirirken, çağın teknolojisinden de yararlanıp geniş kitlelere ulaştırma imkânımız olabilir. Artık dünya bu sanatı akademilere taşımış durumda, oyuncusu, dekaratörü, ışıkçısı yani tüm alanların ayrı ayrı uzmanları var. Fakat biz de tüm yaratıcılığı bir kişinin eline bırakmak zorundayız. Oysa bu sanat çok kişinin yaratıcılığı ile gelişebilir. UNIMA olarak üyelerinizden beklentileriniz ve şikayetleriniz neler? D e r n e k l e r d e genelde olduğu gibi seçimler yapıldıktan sonra tüm işler bir iki kişinin omuzuna yükleniyor.
GELENEKSEL TİYATRONUN SORUNLARI VE ÇÖZÜM YOLLARI SEMPOZYUMU SONUÇ BİLDİRİSİ Kültür Bakanlığı ve UNIMA Türkiye Milli Merkezi'nin işbirliğiyle 2 6 - 2 8 Kasım tarihleri arasında Bolu'da düzenle nen Geleneksel Tiyatronun Sorunları ve Çözüm Yolları Sempozyumu'nda sunulan bildiriler ve yapılan tartışma lar ışığında belirlenen ve değerlendirme bölümünde sempozyuma katılanlarca onaylanarak ilgili kamu ve özel kuruluşlarca uygulanması dileğiyle kararlaştırılan çözüm yolları ve öneriler şunlardır: 1- Kültür Bakanlığı'nın finansmanıyla iki yılda bir gerçekleştirilen Uluslararası Geleneksel Tiyatro Festivalleri'nde Karagöz kukla gösterilerinin yanı sıra ortaoyunu, meddahlık, köy seyirlik oyunları ile geleneksel tiyatro öğeleri ağır basan çağdaş tiyatro gösterilerine yer verilmeli, daha geniş katılım sağlanmalı, etkili bir tanıtım yapılmalı dır. 2- Kültür Bakanlığı Devlet Geleneksel Türk Tiyatrosu Topluluğu Müdürlüğü'nün sanatçı kadroları çıkartılarak fa aliyete geçirilmelidir. 3-Tiyatro eğitimi veren yüksekokulların veya konservatuarların birinde geleneksel tiyatro bölümü açılarak bu konuda sanatçılar yetiştirilmelidir. 4- Özel tiyatrolardan biri Geleneksel Türk Tiyatrosu olarak ihtisaslaşmalıdır. 5- Devlet Tiyatroları veya İstanbul Şehir Tiyatroları bünyesinde Geleneksel Türk Tiyatrosu Sahnesi açılmalı, mevcut sanatçılardan yetenekli olanlar bu bölümde istihdam edilmelidir.
a
6- Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlı okullardaki tiyatro kollarında geleneksel tiyatro çalışmaları teşvik edilmeli, bu konuda UNIMA Türkiye Milli Merkezi'yle işbirliğine gidilmelidir.
pe cy
7- Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlı okullarda geleneksel tiyatro temsilleri verecek sanatçılar UNIMA Türkiye Milli Merkezi tarafından belirlenmeli ve bu sanatçılara ayrıca kimlik kartı verilmelidir. Ayrıca bu sanatçıların listesi Milli Eğitim Bakanlığı'na gönderilerek bunların dışındaki sanatçıların gösteri yapmaları engellenmelidir. 8- İstanbul'da Geleneksel Tiyatro Araştırma ve Uygulama Merkezi kurulmalı, bu merkezde araştırma, inceleme ve eğitim yapılarak sanatçı yetiştirilmelidir. Bu merkez üniversitelerin herhangi birinde de kurulabilir. 9- Geleneksel tiyatro temsillerinde konular güncelleştirilmeli, tipler zenginleştirilmeli ve günümüz teknolojisin den yararlanılmalıdır. 10- Yurtdışında yapılan festivallere çok sayıda sanatçının gönderilmesi sağlanmalıdır. 1 1 - Özel Tiyatroları Yardım Yönetmeliği'nde, geleneksel tiyatro sanatçılarının harcamalarına yönelik istenen belgeler geleneksel tiyatronun özellikleri dikkate alınarak değiştirilmelidir. 12- Kültür Bakanlığı'nca yaşayan t ü m geleneksel tiyatro sanatçılarının eski ve yeni repertuvarlarındaki oyunlar filme alınmalı, sanatçılarla ilgili belgesel yapılmalı, köy seyirlik oyunlarından tesbit edilenler filme alınmalıdır. 13- Kültür Bakanlığı'na bağlı Kültür Merkezleri eski Halkevleri gibi çalışmalı, yöresinin kültür değerlerini derle yip yaşatmalıdır. 14- İstanbul Yıldız Sarayı'nda bulunan Türk Tiyatrosu Müzesi zenginleştirilmeli, gerekirse ayrı bir Geleneksel Ti yatro Müzesi kurulmalıdır. 15-Büyük şehirlerdeki müzelerin etnografya bölümlerine geleneksel tiyatro ile ilgili malzemeler alınarak sergi lenmelidir. 16- Kültür Bakanlığı'nca daha önceki yıllarda yapılan yarışma sonucu yayımlanan karagöz, kukla ve ortaoyunu metinlerinin sahnelenmesi sanatçılara tavsiye edilmelidir. 17- Üniversiteler arasında Geleneksel Tiyatro Şenliği ve oynatım yarışması düzenlenmelidir.
10
1 8 - Devlet Tiyatroları ve Şehir Tiyatroları sahnelerinden biri haftada bir gün geleneksel tiyatro günlerine tahsis edilmelidir. 19- Kültür Bakanlığı'nın UNIMA Türkiye Milli Merkezi ile işbirliği içinde başlattığı Geleneksel Tiyatro Sanatlarının Desteklenmesi Projesi geliştirilerek sürdürülmelidir. 2 0 - 2 0 0 0 yılının Karagöz Yılı ilan edilmesi sağlanmalıdır. (Milli düzeyde de olabilir.) 2 1 - T R T ve özel televizyon kanallarında ramazan ayı dışında da geleneksel tiyatro programlarına yer verilmeli dir. 2 2 - Kültür Bakanlığı geleneksel tiyatro konularında tanıtım filmleri hazırlatarak birkaç dilde dublajını yaptırmalı, CD roomlarının hazırlanmasını sağlamalıdır. 2 3 - İnternette geleneksel tiyatro sayfası açılması konusunda çalışmalar yapılmalıdır. 2 4 - Güzel Sanatlar Liselerinde geleneksel tiyatro dersleri verilerek öğrencilerin bir bölümü bu sanatlara yön lendirilmelidir. 2 5 - İlköğretim ve o r t a ö ğ r e t i m kitaplarında geleneksel tiyatro konularına daha geniş yer verilmesi sağlan malıdır. 2 6 - İstanbul'da Topkapı Sarayı'nın girişindeki salonda, Ankara'da da belirlenecek bir salonda haftada iki, üç kez geleneksel tiyatro gösterileri yapılması sağlanmalıdır. Bu uygulama bütün kentlerde yaygınlaştırılmalıdır.
a
2 7 - Turizm Bakanlığı'nca turistik tesisler uyarılarak animasyon gösterilerine geleneksel tiyatronun dahil edil mesi sağlanmalıdır.
pe cy
2 8 - Mevcut sanatçıların eğitilmesi amacıyla Atölye Tiyatrosu tarzında eğitim seminerleri düzenlenmelidir. 2 9 - Kültür merkezlerindeki salonların geleneksel tiyatro sanatçılarına ücretsiz tahsis edilmesi sağlanmalıdır. 3 0 - Geleneksel tiyatronun yaşatılması için özel sektör desteğinin sağlanmasına çalışılmalıdır. 3 1 - Konuyla ilgili kurum ve kuruluşların (Dışişleri Bakanlığı, Turizm Bakanlığı, Üniversiteler, ASSİTEJ, ITI, vb.) sempozyuma temsilci göndermemelerinin üzüntüyle karşılandığı ifade edilmelidir.
DÜŞ OYUNCULARI
SATILAN MAL GERİ ALINMAZ Yazan: Eugen Ruge Yöneten: Nefrin Tokyay Oynayanlar: Elvan Boran, S. Bora Seçkin
Hadi Çaman Sahnesi'nde her Çarşamba 20.30'da Gişe Tel: [0212] 246 17 77 11
a cy
pe
Genç Cumhuriyet'in önemli kurumlarından biri olarak, Muhsin Ertuğrul'un y ö n e t i c i l i ğ i n d e , 1949'da Ankara'da fiilen açılan Devlet Tiyatrosu, 2 sahneye, az sayıda sa natçı ve destek persone le sahipti. 1998'lere ge lindiğinde 12 ilde açılan sahne sayısı 32'ye ulaş mış; 600'ü aşan sanatçısıyla, toplam çalışan sayı sı 2000'li rakamları bul m u ş t u r . Sayısal artış, pek çok yapısal, yönetsel, parasal sorunu da bera berinde getirmiş; Devlet Tiyatroları'nın değişen si yasi iktidarlar ile yirmi yıl da on yönetici değiştir mesi; değişimlerin genel likle çalışanlar arasında zarar verici gruplaşma larla son bulan krizler şeklinde yaşanması; kır gın, küskün sanatçıların başka alanlarda varoluş arayışları, kurumun, ken di içinde istikrarı bir türlü yerleştirememesine ne den olmuştur. Sürgit ya şanan kaosun doğal so nucu olarak, sanat düzeyi açısından da Devlet Tiyatroları'nda sahnelenen oyunlar, önemli boyutta nitelik kaybına uğramıştır. Bir başka ilginç yön, bu çok sorunlu dev kuru mun, halen, 1949'da çı-
Sayın Bilgin, öncelikle sizi, tiyatro sanatı alanında sahnede gösterdiğiniz performanslarla, aktör yönünüzle tanıyoruz. Dev let Tiyatrosu sahnesinde izlediğimiz Dostoyevski'nin "Budala"sında; geçtiğimiz sezon AST'da sahnele nen, Eşber Yağmurdereli'nin "Akrep" adlı oyunun da çizdiğiniz kompozisyon lar, son derece nitelikli yorumlardı. "Sanatçı" kim liğinizin önemli ikinci boyu tu, bir akademisyen olu şunuz. Oyunculuk eğitimi ne yıllarını vermiş, sayısız öğrenci yetiştirmiş, ulus lararası boyutta ses geti ren öğrenci temsillerine rejisör olarak imza atmış, sevilen bir hoca, bir pe dagog olma özelliğini de taşıyorsunuz. Bir sanatçıyönetici olarak ise, beş yıl süre ile H. Ü. Ankara Dev let Konservatuvarı Tiyatro Bölümü'nde Anasanat Dalı Başkanı; bir dönem Ankara Devlet Tiyatrosu Müdürü sıfatıyla bu pozis yonundaki çalışmalarınız; Bilkent Üniversitesi Tiyat ro Bölümü'nce gerçekleş tirilen uluslararası tiyatro okulları buluşmalarında yönetici olarak gösterdiği niz performans ve alınan olumlu sonuçlar, yönetici lik formasyonunuz hakkın-
Lemi Bilgin İle Devlet Tiyatroları Üzerine Türel
karılan kuruluş yasası ile yaşamını sür dürmeye çalışmasıdır. 1970'li yıllardan bu yana üzerinde çalışılan; Devlet Tiyat roları'nın merkezi yapısını, ülke düzeyin de sanat (tiyatro] üreten özerk birim iş letmelere bölmeyi öngören; son şekli verilip T.B.M.M. ne sunulan yeni yasa tasarısı, hâlâ kanunlaşmayı beklemek tedir. Tasarının, kanunlaşması geciktik çe, zamana direnemeyeceği, sorunları çözme gücünü yitireceği kesindir. Kaldı ki, değerlendirildiğinde bu yapılanma modeli bile, kendi içinde, uygulamada türlü aksaklıklara, ciddi sorunlara yol açacağı gözlemlenebilen yönler içer mektedir. Devlet Tiyatroları'nın birim ti yatro uygulamasını başlattığı ve yaygın laştıracağı gözleniyor. Dileğimiz, kuru-
Ezici
mun, ulus olarak geleneksel alışkanlığı mız olan, uygulamaları başlatalım ilke ler, kurallar, kuramlar arkadan gelir zihniyetiyle, modern işletmecilik anlayı şının çok dışında sınama-yanılma yön temlerine ve daha boyutlu sorunlara teslim olmamasıdır. Kurumların tarihinde, her yeni yönetici ile açılan yeni dönem, yeni ufuklar yeni umutlar vaat eder. Bu iyimser yaklaşı mın, her şeyden önce, kendi içinde bü tünlüğü, uyumu kurmaya zorunlu olan Devlet Tiyatroları'nın tüm çalışanlarınca da paylaşılmasını diliyoruz... Devlet Ti yatroları üzerine, yeni genel müdür Le mi Bilgin ile konuştuk, izlenimlerini, gö rüşlerini aldık.
12
da da aşağı yukarı bir fikir vermekte... Ama sanıyorum ki bu yönünüz ile ilgili asıl yargı, bir süre önce, "sürpriz" bir isim olarak genel müdürlüğüne atandı ğınız Devlet Tiyatroları'nda görev yaptığ ınız süreç içinde oluşacak. Atanmanız konusunda, kısa bir değer lendirme yapar mısınız? Açıkçası bu atama benim için de sürp riz oldu. Teklif edildiğinde kısa bir süre düşündüm ve kararımı olumlu olarak bildirdim. Bu bir "iktidar" değil, bir "gö rev" değişimiydi bana göre. Sanıyorum ülkemizde bu iki kavram, her alanda hep iç içe düşünüldüğü, zihinlerde hep öyle bir koşullanma yarattığı için bir ta-
kım olumsuzluklar, gereksiz duygusallıklar yaşanıyor. Hiçbir ko nuda, hiç kimseye karşı önyargılı değilim. Devlet Tiyatroları, ül kemizde sanatsal alanda hizmet üreten bir kurum olarak tüm çalışanlarıyla, tiyatro sanatının hepimizce malum prensiplerini izleyerek, kendisinden beklenileni en iyi şekilde vermeye çalışa caktır. Sorumluluk, sadece Devlet Tiyatroları Genel Müdürü'nün omuzlarında değildir. Bu kurumda çalışan herkesin omuz vermesi gereken, total bir sorumluluktur. Tüm arkadaş larımın bu bilinçte, bu samimiyette olduğuna inanıyorum, inan mak istiyorum. "İktidar" sözcüğünden çağrışımla, "sanatçı kimliği" ve "iktidar" kavramını yan yana getirdiğimizde ortaya çıkan tabloyu tanım lar mısınız?
a
Sanatçı kimliği özgür bir kimlik. Bu sanatın doğasından gelen, yaratıcılığın ön koşulu olan bir durum. Devlet Tiyatrosu'nda sa natçı olmak, hele de yönetici konumunda bir sanatçı olmak, ol dukça zor. O zaman "memur sanatçı", "bürokratik sanatçı" gibi başka kimlikler çıkıyor ortaya. Sanatçı, bu durumda siyasal ikti darla uzlaşma, bir anlamda kendi gerçek kimliğini yitirme tehli kesi ile karşı karşıya kalıyor. Bu içsel tehdit altında ya ödünler vererek doğrudan bir uzlaşmayı kabul ediyor, statükocu bir kimliği benimsiyor, ya iki arada bir denede bocalıyor ya da radikalleşiyor. Hiçbir koşulda, siyasal iktidar ile resmi bağı olan hiçbir görevin, sanatçının yaratma özgürlüğünün alanını daralt ması kabul edilemez. Tabii ki bu özgürlüğü kullanmanın da ken di içinde etik ilkeleri var. Devlet Tiyatroları özerk bir kurum ola rak kendi sanatsal problemlerini kendisi çözmeli, kararlarını kendisi vermeli. Sevindirici olan, bugün Kültür Bakanlığı ile ilişki-
pe cy
Sanatcı kimliği özgür bir kimlik. Bu sanatın doğasından gelen, yaratıcılığın ön koşulu olan bir durum. Devlet Tiyatrosu'nda sanatçı olmak, hele de yönetici konumunda bir sanatçı olmak, oldukça zor. O zaman "memur sanatçı", "bürokratik sanatçı" gibi başka kimlikler çıkıyor ortaya. lerimizde bu işleyişin esas olması. Bunun dışında bakanlık, ti yatronun durumunu, işleyişini beğenmez ise yöneticilerini de ğiştirme hakkına sahiptir. Beni de değiştirebilir, fakat görevime doğrudan müdahale edemez, etmemelidir.
Devlet Tiyatroları, zaman içinde oldukça genişlemiş, çözüm bekleyen türlü sorunlar yaşayan bir kurum. Sizce, yasası ka nunlaşır ise, yapısal, sanatsal, yönetsel sorunları çözümlene cek mi? Yapı ve işleyiş olarak Devlet Tiyatroları, dünyada eşi benzeri ol mayan bir sanat kurumu. Giderek daha da hantallaşan bu yapı nın değişmesi gerekiyor. Tasarının kanunlaşması kısa vadede birtakım çözümler getirebilir ise de, uzun vadede kurum içinde köklü çözümler üretmede yeterli olamayacağı düşüncesini taşı yorum. Sorunun ancak daha radikal, yapıyı, işleyişi tümden de ğiştirmeye yönelik bir reform programı uygulanarak çözümle nebileceği kanaatindeyim. Aksi halde, on yıl sonra Ankara'da is tihdam edilmiş, devletten maaşlı sanatçı sayısı 800'lere 1000'lere ulaşacak. Bu konuda çalışmalarımız var. Şimdilik bu kadarını söylemek ile yetineyim.
Devlet Tiyatroları'nın "özerk-birim tiyatro" uygulamasını başlattı ğı, bu modeli yaygınlaştıracağı gözleniyor. Özerklik, birimlere, başındaki kişiler başta olmak üzere son derece ciddi sorumlu luklar yükleyen bir yapılanma modeli. Hem çok iyi bir yönetici olacaksınız hem de sanatsal deneyim ve donanım olarak önem senen, profesyonelliği tescil edilmiş bir sanatçı olacaksınız. Devlet Tiyatrosu'nda birim tiyatroların teslim edileceği, aldığı parasal desteğin hakkını, hesabını verebilecek; nitelikli oyunlar13
2 0 0 0 ' l i yılların eşiğinde, dünya ölçeğin den bakıldığında Devlet Tiyatroları olma sı gereken yerde mi? Kuruluşundan bu yana, adını, misyonunu tanımlayacak bir sanat kurumu karakteri oluşturabildi mi? Gönül isterdi ki her iki soruya da verile cek cevap, tereddütsüz "evet" olsun. El bette bu, çaba gösterilmedi, hiçbir şey yapılmadı anlamına gelmiyor. Devlet Tiyatroları'nın tarihine baktığımızda, özel likle 1 9 6 0 ' l ı yıllar k u r u m u n en parlak dönemini yaşadığı yıllar. O dönemin ko şulları, imkânları içinde bu doğal bir so nuç. İki sahne, kırk kadar sanatçı ile fa aliyete başlamış, cumhuriyetin rüzgârını
Ülkede, özlenen, g e r ç e k anlamda de mokratik, barışçıl bir sistemin oluşturul masına, korunmasına sanat aracılığı ile katkıda bulunmaktır. Uzun vadede bu, sanatı üreten ile alan arasında karşılıklı bir eleştiri-denetim mekanizmasının da oluşumunu sağlar. Sonuç: Doğru yön lendirilmiş, bilinçle seçebilen uygar-dem o k r a t birey ve nitelikli sanat ü r e t i m i olacaktır. D e m o k r a t i k l e ş m e d e gelinen aşama ile sanat üretiminin düzeyi ara sındaki o r g a n i k bağın varlığı tartışıla maz. Bu portre içinde tercih sü ne olacaktır?
edilir olma ölçü
Bu ölçü, seyirci sayısındaki artış, sayısal yarış değildir. "Şu sezon içinde şu kadar s a h n e d e , şu kadar seyirciye ulaştık." saptaması yapılabilir ama, gerçekçi de ğildir. G e r ç e k ç i o l a n , g i ş e l e r ö n ü n d e uzayan seyirci kuyrukları görüntüsüdür. Bir oyunun sahneden kalkmasına ya da devamına k a r a r v e r e n , gişe önündeki s e y i r c i p o t a n s i y e l i d i r . B u n u sağlayan oyun, batıda olduğu gibi seyircisi tükeninceye kadar, belki de yıllarca oynanabilmelidir. Zaten bu, hedeflenen sanat sal düzeyin, başarının da g ö s t e r g e s i o l a c a k t ı r . Aynı z a m a n d a k a y n a k l a r ı n
Kurum şimdiye kadar bu konuda, bir program dahilinde, sürekliliği olan ölçme-değerlendirme yöntemleri kullanmamış. Bu önemle üzerinde durulması gereken, ihmal edilmiş bir konu. Bu konuda da çalışmalarımız var.
pe cy
Bu model içinde yöneticilerin sanatsal konulardaki özgürlüğü esastır, fakat bu, sanatsal-estetik özgürlüğün denetlene meyeceği anlamına gelmez. Sözü edilen denetim biçimi, hiyerarşik yapıdaki bir sistemin, klasik denetim biçiminin dışın da bir denetim biçimi olarak anlaşılmalı dır. Bu işleyişte nitelik ve profesyonellik ölçüdür. Yönetimdeki beceri ve ürünle rin düzeyi ölçüdür. Değerlendirmeyi, de netimi büyük ölçüde kendiliğinden sağla yacak olan budur. İnsan kaynaklarının, mali kaynakların kullanımında yönetici ler, k u r u m u n genel ilkeleri ve yasalar çerçevesinde merkezden ö z g ü r d ü r l e r . Aksi, bir macera olur, kaos yaratır. Bi r i m Tiyatro uygulamasını götürecek ye t i ş m i ş yönetici-sanatçı potansiyelimizin yeterli olduğunu söyleyemeyiz. Bu, risk almayı gerektiren ciddi bir sorumluluk t u r . Sorumluluğun ciddiyetini kavrayabil mek için, batıda uygulanan desantralizasyon p r o g r a m l a r ı n a , uygulanış aşa malarına bakmak yeterlidir. Bu alanda göreve talip olan, özellikle genç arka daşlarımın, önce c e s a r e t l e n d i r i l m e l e r i , sonra da hem kurum olarak verilecek destek ile -yurtdışında eğitim olanağı gi b i - hem de kendi kişisel çabalarıyla gö revin gerektirdiği formasyonu kazanma ları, yeterliliklerini ispat etmeleri gere kir. Bölge tiyatrolarına müdür atamala rında, şimdiye kadar ciddi ölçütlerin gözönüne alındığı söylenemez. Özellikle, is t i h d a m edilen sanatçıların yeni mezun lardan oluştuğu bölgeler, -ki son dere ce yanlış bir uygulamadır- deneyimsizli ğin getirdiği t ü r l ü zorlukları, mevcut ya pı içinde bir yazgı imişçesine yaşamış lardır, yaşamaktadırlar.
arkasına almış genç, heyecanlı bir ku r u m var karşımızda. Önemseniyor, des tekleniyor, yüreklendiriliyorsunuz. Bütün bunlar çok önemli etkenler. Yıllar içinde biriken yapısal, yönetsel problemler; tu tarlı politikalarla yürütülmeyen yaygınlaş ma programları; uygulanan sanat politi kalarındaki zaaflar ve tabii, ülkenin için den geçtiği kritik dönemlerin doğrudan yansımaları... Tüm bunlar Devlet Tiyatroları'nın zaman içinde, kendi içinde is tikrarlı bir sanat kurumu olabilme şansı nı en aza indiriyor. Bu tesbit ve çizdiği miz olumsuz tabloya bakıp umutsuzluğa kapılmaya hakkımız, zamanımız olmadı ğını düşünüyorum. Gerçekçi-akılcı yakla şıp, s o r u n l a r ı çok a b a r t m a m a n ı n , çö zümleri kompleks formüllere dökmekten kaçınmanın gerektiğine inanıyorum. Ya lın düşünerek; t u t a r l ı , sade, basit çö zümler üreterek; az konuşup çok iş ya parak hedefe daha kolay ulaşabileceği mize inanıyorum. Devlet Tiyatroları'nın farklı renkleri, farklı düşünceleri bir ara da barındıran, gerçek bir kurum karak t e r i kazanabilmesi i ç i n , hepimizin en azından asgari müştereklerde birleşme miz g e r e k t i ğ i n i , riski-sorumluluğu pay laşmamız gerektiğini düşünüyorum. Ti yatro sanatının en önemli işlevinden yo la çıkarsak, toplumsal hayata yön ve dü
a
la kuruma, sanatsal açıdan kaybettiği kanı yeniden kazandırabilecek, yeterli sayıda yetişmiş sanatçı-yönetici potansi yeli var mı? Örneğin, hali hazırda Bölge Tiyatroları 'na müdür atamaları yapılır iken hangi ölçütler göz önüne alınıyor? Demokrasi kültürünün, bilincinin yerleş mediği bir toplum olduğumuz gerçeği göz önüne alınır ise, birimlerde özerkli ğin ölçüsü ne olacak?
zen v e r e n bir k u r u m olması g e r e k e n Devlet Tiyatroları'nın, demokrasinin ön koşulu farklı olana saygı ve paylaşım bi lincini önce kendi içinde y e r l e ş t i r m e s i , özümsemesi gerekir. Halka hizmet veren bir kurum olarak, halkın nabzını elinde tutmada Devlet Ti yatroları, bilinçti, bilimsel programlar iz liyor mu? İzleyecek mi? K u r u m şimdiye kadar bu k o n u d a , bir p r o g r a m dahilinde, sürekliliği olan ölçme-değerlendirme yöntemleri kullanma mış. Bu önemle üzerinde durulması ge reken, ihmal edilmiş bir konu. Bu konu da da çalışmalarımız var. Büyük ölçüde halkın vergilerinden oluşan devlet kay naklarını - % 1 0 0 oranında bir mali des tektir ve batıda en gelişmiş ülkelerde bi le devlet, tiyatroya bu oranda bir mali destek vermez- kullanarak hizmeti hal ka g ö t ü r ü r k e n , işi şansa, raslantılara bırakma gibi bir lüksümüz olamaz. Hal ka rağmen bir sanat politikası da düşü nülemez. Devlet Tiyatroları'nın varoluş amacı, daha önce değindiğim gibi, tiyat ro sanatı aracılığı ile yüksek bir kültürün o l u ş t u r u l m a s ı n a katkıda b u l u n m a k t ı r . 14
ekonomik kullanımı sorununa da çözüm getirecektir. Türkiye'de tiyatro sanatının, bizim ger çeklerimizi yansıtan, irdeleyen, bize has bir sanat dalı olarak bir gelenek oluştur ması konusundaki düşünceleriniz neler dir? T i y a t r o n u n k ü l t ü r e l ve e s t e t i k açıdan t o p l u m u n yaşayışına d o ğ r u d a n katkısı, t o p l u m l a gerçek anlamda ilişki-iletişim içinde olması, elbette ki, içinde yaşadığı t o p l u m u n özelliklerini y a n s ı t m a s ı , yorumlamasıyla mümkün olabilir. Shakespeare, insanı odağa aldığı eserlerinde, çağının İngiltere'sinin politik, sosyal, kül t ü r e l yaşantısının anatomisine yönelir. Arthur Miller Amerikan toplumunun, Çehov Rus toplumunun içinden geçtiği t a r i h s e l koşulların bireyler üzerindeki yansımalarını aktarır. En önemli ölçü, lo kal olandan yola çıkarak evrensele ulaş mayı başarabilmek, her coğrafyada or tak olan insanlık sorunlarını dile getire bilmektir. Dikkat ederseniz bu konuda olmazsa olmaz olan, öncelikle yazarlık alanında yapılan nitelikli ü r e t i m l e r d i r . Devlet Tiyatroları bu sezon, reper-
t u v a r ı n d a , % 6 8 ' l e r d e bir o r a n ı t e l i f e s e r l e r e a y ı r m ı ş t ı r . B u o r a n yazar larımız için, önemli boyutta teşvik özel liği de taşımaktadır. Yerel olandan yola çıkarak evrensele ulaşabilmiş, bize özgü bir tiyatro geleneği ile dünyada bir yer edinmek hepimizin özlemi değil mi?
Çağın gerisinde kalma yerinde
Bilmem anlatabiliyor muyum? Öte yan dan festivaller, canlı, dinamik, sürekli beslenen bir t i y a t r o yaşantısı oluştur mada en önemli etkinlik alanlarıdır. Özellikle, uluslararası katılımlarla, ilginç mekânlarda, büyük seyirci kitlelerini bir araya g e t i r e n b u l u ş m a l a r ı n düzenlen mesi, kurumun 1 9 9 9 - 2 0 0 0 sezonunda
tehlikesine karşı,
gelişmeleri olabildiğince
ve teknolojinin sunduğu imkânları kullanarak izlemek zorunda olan bir kurumuz. gerçekleştirmek üzere projelendireceği çalışmaların başındadır. Neden
1999-2000
sezonu?
1 9 9 8 - 1 9 9 9 sezonunun plan ve prog ramları, repertuvarı kotarılıp açıklandık tan sonra görevi devraldım. Kendi prog ramımı uygulayabileceğim süreç olarak, 1 9 9 9 - 2 0 0 0 sezonunu hedeflemem son derece doğal. Önümüzdeki dönemin, en azından ilk yarısı, ö n c e d e n belirlenen p r o g r a m uyarınca yürüyecek. Sezonun açılışıyla başlayan süreç, sorunlara sağ lıklı, pratik çözümlerin arandığı; kurum içi çalışma birimlerinin revize edildiği; kurumsallaşmada en önemli etken olan, samimi-ilkeli katılımcılığı sağlama koşul larının yeniden gözden g e ç i r i l d i ğ i bir
pe
cy
Çağın gerisinde kalma tehlikesine karşı, gelişmeleri olabildiğince yerinde ve tek nolojinin sunduğu imkânları kullanarak izlemek z o r u n d a olan bir k u r u m u z . Çalışmak, a r a ş t ı r m a k , bilgi t o p l a m a k , d e ğ e r l e n d i r m e k , ü r e t m e k ve ü r e t i m i n sonuçlarını t e s t etmek durumundayız. Örneğin, d r a m a t u r g i biriminin bir rapor t ö r birim olmanın ötesinde, son derece i ş l e v s e l bir b i r i m özelliği k a z a n m a s ı gerekiyor. Bunu çok önemli buluyorum. 1 9 9 8 ' i n ilk sekiz ayında, A v r u p a ' d a yazılan 4 8 0 oyun var. 2 5 0 ' s i r e p e r tuvara alınmış, oynanıyor. Bundan haberli olmak hiçbir şey ifade etmiyor.
a
Dış dünyada, tiyatro alanındaki geliş meleri izlemede kurumun ciddi bir politikası var mı?
15
çalışma düzeni içinde geçecek. Yönetiminiz ile Devlet Tiyatroları'nda açılan yeni dönemde izlenecek programı ana hatları ile açıklar mısınız? Ben bir siyasetçi değilim. Devlet Tiyat roları yönetim koltuğu da iktidar koltuğu değil. Daha önce de belirttiğim gibi, çok konuşup büyük laflar etmeyi g e r ç e k ç i bulmuyorum. Gerçek, t ü r l ü değişimler le, devinimlerle sürekli akıyor. Pratikte sınanmadan, bir sonuca ulaşmama ris ki her zaman var olan iddialı t e o r i l e r ü r e t m e k t e n hep kaçındım. Yirmi yıllık meslek yaşamım boyunca parolam "söy leme, yap." oldu. Öğrencilerim bu y ö n ü m ü iyi b i l i r . İzleyip, hep b i r l i k t e g ö r e c e ğ i z . A s l o l a n , halkımız i ç i n , en doğruyu, en iyiyi, en güzeli gerçekleştir me yolunda d o ğ r u t e s b i t l e r , belirli il keler çerçevesinde, paylaşarak, içtenlik le çaba göstermek. İsterseniz, aktör Lemi Bilgin ile kapayalım söyleşimizi. "Akrep" devam edecek mi? Son d e r e c e yoğun bir t e m p o içersindeyim. "Akrep" önemli bir oyun ve seyir cinin sıcak ilgisi halen devam ediyor. Uy gun bir p r o g r a m dahilinde, vaktimin el v e r d i ğ i ö l ç ü d e oyunu s ü r d ü r m e y i is tiyorum.
Bu yıl Assitej ve Bursa Kültür Sanat ve Turizm Vakfı tarafından düzenlenen Uluslararası Çocuk ve Gençlik Tiyatroları Festivali'nin üçüncüsü yapıldı. Festival'e,
çocuk topluluk katıldı. Oynanan oyunlardan çok, Festivalin
cy
düzenleniş biçimi dikkat çekici. Bir
a
ülkemizden beş, yurtdışından ise üç
hafta boyunca, katılımcı grupların ve gözlemcilerin -neredeyse- 24 saat boyunca
pe
birlikte tutulmaları, bütün bu süre içinde çocuk tiyatrosundan başka hemen hemen hiçbir şey
konuşulmuyor olması, yüze yakın insanın sadece 'daha iyiyi nasıl
gerçekleştirebiliriz' düşüncesiyle yatıp-kalkması, düşünce alış verişi, 'bizde böyle, sizde nasıl?' sorularının tartışılması ve çok ciddi eleştiri mekanizmasının işlevsel
Duygu Atay
kılınması, festivalin başarısının doruk noktasıydı. Kanımca bu festival, bu biçimiyle sürerse -ki sürecek- Avrupa'da bu konuda yapılan festivaller arasında, ciddi biçimde adından söz e t t i r e c e k t i r .
3. B U R S A U L U S L A R A V E G E N Ç L İ K TİYATRO 16
ASSITEJ ve Bursa Kültür Sanat ve Turizm Vakfı'nın birlikte dü zenledikleri 3. Bursa Uluslararası Çocuk ve Gençlik Tiyatroları Festivali, 1 Kasım 1998 günü saat 14.00'te Tayyare Kültür Merkezi'nde düzenlenen açılışla başladı. 1-6 Kasım tarihleri arasında gerçekleştirilen festivale, üçü yabancı olmak üzere sekiz topluluk katıldı. Festival topluluklarının yanı sıra, özgün çalışmalar üreten, ulu sal ve uluslararası platformlarda kimliklerini, sanatsal ve dü şünsel düzeylerini belirlemiş çok sayıda tiyatro insanı da göz lemci olarak davet edildiler. Altı gün boyunca Uludağ'da konuk edilen gözlemciler ve tiyatro cular, izlenen oyunlar üstüne görüşlerini belirttiler, tartıştılar. Bu yılki festivalin bir özelliği de, ASSİTEJ'den bir tiyatro insanı nın, oynanan oyunları daha önce banttan izleyerek uzunca ve detaylı bir eleştirisini yapmış olmasıydı. Böylece, o günkü oyun lar akşam ya da sabah kahvaltısından sonra tartışmaya açılır ken, tartışmacılara kapsamlı bir eleştirinin sunulabilmesi için, oyunu izlerken değil de, önceden hazırlık yapılmış olması gibi önemli bir zaman avantajı tanınmıştı.
a
Birinci gün Tayyare Kültür Merkezi'ndeki açılış kokteylinin ardın dan Ankara Deneme Sahnesi'nin, Nurhan Karadağ yönetimin deki "Memiş Dayı" adlı oyunu izlendi. Seyirlik oyun biçemi için de, biraz didaktik, daha çok görsel yanın ağır bastığı sevimli bir oyundu. Kostümleri, koreografisi, müziği, masal atmosferi için de, içerik olarak birtakım sorulan ortada bıraksa da, çocukları eğlendirmesi açısından başarılı olduğundan, bence fazla irdelenmeye gerek yok.
cy
İkinci gün iki oyun vardı. İstanbul'dan Tiyatro MİE'nin, Salim Dörtcan'ın yazıp yönettiği "Komik Çocuklar Mahallesi" ve Çek Cumhuriyeti'nden Tiyatro VDN'nin "ABC ya da Alenka'nın Rüya sı".
pe
Tiyatro MİE, oyunuyla, rejisiyLe, dekoruyla, oyuncularıyla böyle bir festivale katılabilmek için çok zayıf göründü. Oyundan sonra yapılan tartışmada da, bu faktörler vurgulandı. Profesyonel ti yatro yapan ve bu yolla ekmeğini kazanma iddiasındaki bir gru bun, işine biraz daha özen göstermesi gerekir kanısındayım.
R A R A S IÇ O C U K L A R I F E S T İ V A L İ
Çek Cumhuriyeti'nden VDN Tiyatrosu ise, işitme özürlülere ti yatro yapan bir grup. Zaten gruptaki dört oyuncudan üçünün işitme engelli olması da, özel bir tiyatro karşısında olduğumu zun göstergesi. Oyunda, alfabenin tüm harfleri tanıtılırken, aynı zamanda işitme engelliler alfabesinin harfleri de paralel olarak tanıtılıyor. Yalnız, ABC'yi bilen izleyici çocukların, engelli de olsa lar, kendi alfabelerini de öğrenmiş olacakları gözönüne alındı ğında, bir kez daha öğrenmelerinin yararını çözemedim. Bir başka deyişle, oyunun konusunun gereğini ya da hikmetini anla yabilmiş değilim. Doğal olarak sözsüz olan ve büyük ölçüde ak robasiye dayanan oyun, yine de işitme özürlüler tarafından ilgiy le izlendi. Üçüncü gün İBŞT'nin, geçen sezondan kalma oyunu "Ne Hepsi, Ne Hiçbiri" ve Ankara Tiyatro Tempo'nun "İbiş Adında Bir ibiş" adlı oyunları izlendi. İBŞT'nin oyununu Naşit Ozcan yönetmiş, Meral Babacan yazmış. İBŞT kadrosunun vaktinin çok sınırlı ol ması sonucu, oyun sonrası ancak yarım saatlik bir tartışma ya pılabildi. TV reklâmlarının çocukları tüketime özendirmesi gibi çok önemli bir mesajın işlenmeye çalışıldığı oyun, gerçek ma salsı anlatıma feda edildiği için boşa gitmiş. Bin türlü parıltı, teknik gösteri, oyuncu kalabalığı, bu çok önemli konunun kayna masına neden olmuş. Anlatılanların sonunda düşe dayandırıldı ğı oyunlar, iletinin izleyiciye teğet geçmesine tutsak olur. Oyun dan sonra izleyicinin aklında da, sadece geçirdiği hoş zaman kalır. Bir de kaba bir didaktizmle, çok şey istemenin neredeyse insanların mahvolmasına yol açacağı gibi dehşetengiz yorumla17
pe cy
Aynı gün izlediğimiz, Haluk Yüce'nin ya zıp y ö n e t i p oynadığı "İbiş Adında Bir İbiş", içeriğinden, içerdiği buluşlardan, oynanış ustalığından, çocuklarla kurdu ğu inanılmaz birlikte oynama düşüncesi ne kadar, t a m anlamıyla d ö r t d ö r t l ü k bir gösteriydi. Salona kırktan fazla ço cuk almayan Haluk Yüce, önce izleyici lerle tek tek tanışarak, yapacağı şeyin asla bir t i y a t r o olmayacağını, t e r s i n e onlarla birlikte bir oyun oynayacağını be l i r t i y o r d u . Yaklaşık kırk dakika s ü r e n g ö s t e r i d e , ç o c u k l a r hiç g ü l m e d i l e r . Onunla birlikte müthiş bir ciddiyetle oyu nu kotardılar, terlediler, çalıştılar. Oyun da, pardon gösteride, tek oyuncu yok t u . 40 çocuk+Haluk Yüce, bize müthiş bir performans sergiledi. Oyundaki yak laşık otuz büyük, gülmekten sandalyele r i m i z d e n yuvarlandık. Haluk Yüce'nin g ö s t e r i s i bize, çocuk t i y a t r o s u n u n ol mazsa olmaz ilkelerinden birini daha iyi ce ö ğ r e t t i : Eğer yetişkinler de, çocuk oyunundan küçükler kadar keyif almaz sa, o oyun iyi çıkmamış demektir. Bir de şuna değinmeden geçemeyeceğim. Haluk Yüce çocukların önünde makyaj yaparken soruyor onlara neye benzeye ceğini. Gelen yanıtların büyük çoğunluğu "Palyaço" elbette. Ama Haluk Yüce'nin verdiği yanıtta, bence yaptığı işin asıl büyüklüğü yatıyor: "Hayır, İbiş" diyor. Geleneğimizde olmayan, yabancı kültür dayatmasıyla bütün çocukların sevgilisi haline gelen palyaçoyu protesto ediyor Haluk. Karagöz'üyle, kuklasıyla, meddahıyla ve bütün bunları bir oyunun içinde eritmesiyle, bizden olanı çocuklara ilet meye uğraşıyor. Bilinçle, emekle, sev giyle yapılan bir uğraşın mutlaka başarılı olacağının örneğini veriyor Haluk Yüce ve biz, yetişkinler büyük bir keyifle ayrılı yoruz bir 'Çocuk Oyunu'ndan.
a
ra neden oluyorsa bir çocuk oyunu, ya rarından çok zararı var demektir.
Dördüncü gün İngiltere'den gelen "Thea t r e Interplay T r u s t " g r u b u , "Yürüyen Taşlar" adlı oyun, çok farklı bir kültür den, bir Japon ozanın dizelerinden ya rarlanılarak hazırlanmış. Görsel yanı az, konusu bize pek bir şey söylemeyen ve metin anlaşılamadığından, çocuk izleyici nin sıkıldığı başarısız bir çalışmaydı. Tar tışmalar sırasında geleneksel kibarlığı mız nüksettiğinden ve illa bizden olanları kötüleyip operasyon masasına yatırmak gibi bir adetimiz olduğundan, fazla üs tünde durmadık. İngilizler yaptığına göre her halde iyidir, biz anlayamadık mantı ğıyla 'bırakınız yapsınlar' dedik. Aynı gün Tayyare Kültür Merkezi'nde ya pılan ve izleyicinin büyük rağbet göster diği açık o t u r u m a , Haluk Yüce, Tülin Sağlam, Özer Tunca, Salim Dörcan ve ben katıldık. İlk t u r konuşmalar sırasın da, çocuk tiyatrosuyla uğraşan insanlar
olarak, öğrenciler ve eğitimcilerle ara mızda nasıl aşılması zor bir boşluk oldu ğunu dehşetle ayrımsadık. lyi-kötü ço cuk t i y a t r o s u , çocuk t i y a t r o s u n d a zo runlu ilkeler, korsan tiyatrolar, devletin denetlemesi gibi spesifik ve az çok bi limsel s o r u n l a r ı izleyicilere anlatmaya çalışırken, onların dertlerinin çok başka olduğunu ayrımsadık. Örneğin bir öğret menin sorduğu "Ben bir çocuk oyunun iyi ya da kötü olduğunu nasıl ayırt edebi lirim ki? Ancak oyunu gördükten sonra anlıyorum, o zaman da iş işten geçiyor" sözünü duyduktan sonra, ayaklarımız bi raz daha yere basmaya başladı. Ya şu söze ne dersiniz: "Bir çocuk oyunu nasıl zararlı olabilir? Z a r a r d a n kastınız ne 18
dir?" Okullarında tiyatro yapmak istiyor ö ğ r e t m e n l e r . Öğrenciler tiyatroyla uğ r a ş m a k i s t i y o r l a r , a m a bunun yolunu bilmiyorlar. İşin tuhafı, söylediğimiz ya da önerdiklerimiz Bursa'dakilere uymu yor. Açık oturuma katılanlardan bir tek Özer Tunca, Bursa Devlet Tiyatrosu sa natçısı. Öyle ya, her ilin derdi farklı. Yi ne de açık o t u r u m u n sonunda hepsi te şekkür ettiler, bizi duygulandırdılar. Gali ba Anadolu, metropollerden çok farklı. Müthiş bir istek, açlık ve heves seziyo r u m küçük bölgelerde. Kurtuluş bura larda mı ne?.. Son gün Estonya'dan VAT Theater, iki s e r ç e n i n özgür yaşamına i m r e n e n bir
kanaryanın özgürlük savaşına ilişkin bir oyun s a h n e l e ( m i ş ] d i . Böyle d i y o r u m , çünkü ben festival kitapçığına bakmasaydım bunun böyle (neyin, nasıl) oldu ğunu anlayamayacaktım. Y a r ı karanlıkta geçen ve ağır bir teksti olan bu oyun dan çocuk izleyiciler hiçbir şey anlama dılar. Nasıl anlayabilirler ki, biz yetişkin ler oyun sırasında sürekli birbirimize 'bu ne, bu nasıl oldu, bu kim, neden' gibi sorular yöneltiyorduk. Kısaca, üstünde fazla durmaya değmeyen, a m a t ö r c e bir çalışmaydı b u oyun. H e r s e z o n 2 5 0 temsil vermeleri ise, kendinden menkul bir Estonya gerçeği herhalde.
lemeye başladığımız oyunu biraz buruk bitirdik. Bu f e s t i v a l i n o r g a n i z a s y o n u için ASSITEJ'İ, Bursa Kültür Sanat ve Turizm Vakfı'nı yürekten kutluyorum. Hiçbir ak saklığa m e y d a n v e r m e d e n , altı gün boyunca her şeyi kusursuz idare ettiler. Özellikle grupları ve gözlemcileri sürekli bir a r a d a t u t a r a k , festival s ü r e s i n c e sadece tiyatro ile ilgilenilmesini -zorunlu olarak ve bizi otelde hapsederek- sağ ladıkları için, tebrik etmek istiyorum. Ne var ki, bütün bu güzelliğe karşın, 'Ah ne olurdu şu çocuk oyunlarının izleyici yaşı b e l i r t m e konusu da bu festivalde ger ç e k l e ş s e y d i ' diye d ü ş ü n ü y o r u m . B u şekilde hiç değilse, çocuk deyince 5-14 arası gibi bir garipliğin içine girilmez, farklı yaş gruplarının birbirlerinin yaşına ait oyunlarında sıkılmalarının büyük öl çüde önüne geçilirdi. G e l e c e k yılki f e s t i v a l i n d e ş i m d i d e n heyecanını duyuyor ve bir festival hazır layıcısı olarak onlara başarılar diliyorum.
pe cy
a
Son olarak Bursa Kültür Sanat ve Tu rizm Vakfı'nın hazırladığı ve Özer Tunca'nın yönettiği "Androcles ile Aslan"ı iz ledik. Topluluk Bursa'daki genç amatör oyunculardan oluşuyor. Oyun, bilinen öy künün C o m m e d i a d e l l ' A r t e b i ç i m i n d e sahnelenişi. M a s k l a r l a , oyuncu-müzisyenlerle, ilginç ve çok amaçlı fonksiyonel bir dekorla görsel yanı ağır basan, ak robatik gösterilerle dolu oyun, ne yazık ki bütün sevimliliğine karşın, bir çocuk oyunu olamıyor. En slap-stick sahneler
de bile çocukların gülmemesine çok şa ş ı r d ı m . Şaşmaz sezgileriyle ç o c u k l a r , oyunda kendilerine ilişkin bir şey olmadı ğının ayrımına varıyorlar. Bizde bir adet vardır. Bir çocuk oyunu eğer çocuklar t a r a f ı n d a n b e ğ e n i l m i y o r s a , 'zaten bu çocuk oyunu değil, gençlik oyunu' öz rünün arkasına saklanılır. Oysa bu özür çok daha tehlikelidir. Hele gençler, için de kendi sorunlarıyla ilişkili bir konu yok sa, hiç beğenmezler o oyunu. Gençlik sorunludur. Kendi sorunsalını sahnede g ö r m e y e c e ğ i hiçbir oyunla ilgilenmez, bulamayacağını bildiği için de tiyatroya GİTMEZ. Gençlik derken, 1 3 - 1 8 arasını kastediyorum elbet, 1 8 + değil. 'Hayvan lara iyilik yapmayı u n u t m a , bunun kar şılığını elbette alırsın bir gün' mesajını verebilmek için bu kadar dolambaçlı yol lara g i d i l m e s e y d i de o l u r d u , diye düşünüyorum bu oyun için. Ayrıca, kar şılık b e k l e m e k de g e r e k m e z e l b e t t e , hayvanlara iyilik etmek için. Ah şu didakt i z m ! Belki de, d o ğ r u d a n B e r n a r d S h a w ' u n t e k s t i alınsaydı daha mı iyi o l u r d u , Commedia dell'Arte f o r m u n u n dışında. Neyse, bu yönetmenin t e r c i h i . A m a biz yetişkinler, çok heyecanla iz
KRYOLAN Profesyonel Makyaj Malzemeleri ACADEMİE Profesyonel Cilt Bakım Ürünleri FREED Dans ve Bale Malzemeleri DANSKIN Dans, Bale ve Spor Kıyafetleri SHOW & KARNAVAL Malzemeleri ve Aksesuarları PROFESYONEL SİHİRBAZLIK Malzemeleri KOSTÜM ve MASKOTLAR Sakal, Bıyık, Peruk Yapım Malzemeleri
VİRA KOZMETİK SAN. ve TİC. A.Ş. Merkez: Bağdat Cad. Çuha Çiçeği Sk. Seyhun Ap. No: 4 D. 1 Kızıltoprak-İstanbul Tel: (0-216) 347 30 70-347 71 60 Fax: (0-216) 337 05 25 Şube: Kastel İş Merkezi No: 36 Beyoğlu-İstanbul (Atlas Sineması Pasaj) Kuyumcular ve Antikacılar Çarşısı) Tel: (0212) 293 36 37
a Kuyumcu
cy
Nihal
pe
ELEŞTİRİNİN VE ELEŞTİRENLERİN ELEŞTİRİSİ 1-7 Kasım 1998 tarihleri arasında Bursa'da 3. Uluslararası Çocuk Tiyatroları Festivali yapıldı. Bu festivalin en önemli özelliği, çocuk tiyatrosu üzerinde çalı şan akademisyen, oyuncu, yönetmen ve oyun yazarlarından oluşan büyük bir gözlemci topluluğunu bir araya getirme si ve bu kişilerin düzenli bir programla sergilenen tüm oyunları izleyerek eleşti rilerini akşam toplantılarında dile getir mesidir. Bir metni, bir oyunu bir kişi eleştirdiğinde doğal olarak bir tek bakış açısıyla değerlendirirken böyle bir top lantıda birçok görüş ortaya konuyor. Değerlendirenlerden biri oyunu kuram sal yönden irdelerken bir diğeri oyuncu gözüyle, bir başkası yönetmen gözüyle ele alıyor. Oyunu izleyen çocukların ta vırları da izleniyor, hatta [tam olarak amacına ulaşmasa da] oyun sonrası ya pılan söyleşilerle çocukların düşünceleri izlenimleri de bu toplantılarda referans olarak gösterilebiliyor.
Birçok eksiği yanlışı olan çocuk tiyatro
muz için kendine bakması, yeniden de ğerlendirmesi, belki bazı düzeltmelere gitmesi ya da seyirciye amaçlandığı hal de iyi geçemeyen durumların saptan ması açısından büyük bir fırsat iken, ne yazık ki eleştiri geleneğimizin olmayışı, dolayısıyla eleştiriyi değerlendirme, algı lama geleneğimizin de olmayışı nedeniy le yapılan bu çok önemli toplantılar iş lerlik kazanamıyor. Korkarım bu algıla ma ve değerlendirme sorunları nedeniy le önümüzdeki yıllarda organizasyon ko mitesi davet edecek yerli grup bulmakta büyük sıkıntılarla karşılaşacak. Oysa ki, bu komitenin bir araya getirdiği nitelikli, çocuk tiyatrosuyla ilgisi olan bu kadar çok kişi herhangi bir tiyatro grubu için büyük bir nimettir. Tabii öncelikle taraf lardan birinin eleştiriyi kuralları içinde her türlü öznellikten uzak yapması, di ğerlerinin de eleştiriyi yapıcı yaklaşımla alması gerekir.
lan konuşmalar doğal olarak ilk izlenim lerin dile getirilmesiyle sınırlı kalıyordu ve zaman zaman konu çok dağılıyordu. İlk izlenimlerin öznel olması, dolayısıyla bizde yarattığı duyguların dile getirilmesi ve konuya yüzeysel olarak yaklaşılması tehlikesini de beraberinde getiriyordu. Böyle bir tehlike belki de "eleştiri" söz cüğünün olumsuz korkutucu anlamını pekiştiriyor, yöneltilen eleştirilerin olum lu boyutlara taşınmasını kabullenilmesini güçleştiriyordu. Bu nedenle bu yıl me tinler ve oyun kasetleri önceden ulaştırı lan kişilerin üzerinde çalışması, düşün mesi, ilk izlenim ve anlama aşamaların dan sonra değerlendirmeyi yapması çok olumlu bir yaklaşım olmuştur. Ancak bütün bu gelişmelere karşın, yine de bu toplantılarda diğer katılımcıların ilginç, birbirinden farklı eleştiri yapma ve eleş tiriyi değerlendirme, algılama biçimleriyle karşılaştık.
Geçen yıllarda yapılan gündüz izlenen oyunlar üzerinde hemen o akşam yapı-
Bilimsel verilerden yola çıkarak oyunu her yönüyle inceleyen, belli bir sistem
20
pe cy
Geçen yıl yaşanan dağınıklığın önüne ge çen, oyun üzerinde belli bir ön hazırlıkla gelen, metin ve sahneleme düzleminde ayrıntılı bir rapor hazırlayan hemen he men tüm kişilerin eleştirileri ilk madde de belirttiğimiz anlayışa giriyordu. Oyun lar çeşitli açılardan ele alınarak artı ve eksileriyle değerlendirilmiş, ileri sürülen her tezin hesabı verilmişti. Ama buna rağmen konuşmacıların çoğunun sözle rine bir özür ya da benzeri, ortamı yu muşatmaya yönelik gönül alıcı sözlerle başlamalarının açıklaması, "eleştiri" ey leminin kişisel boyutlara taşınma korku su olmalı. "Ben yanlış anlamış olabili rim, dozu biraz kaçırabilirim, eleştirerek sizi kırarsam şimdiden özür dilerim". Eğer ileri sürülen düşünceleri bir başka düşünce ile temellendiriyorsak neden rahatsızlık duyuyoruz. Örneğin bir oyun da çocukların anne-baba ve oyuncakları na yönelik tehdit varsa ve bunun peda gojik açıdan büyük bir hata olduğu düşü nülüyorsa bunun dile getirilmesinde ne gibi sakınca olabilir? Taraflardan biri pe dagojik hata olmadığını veya olduğunu kanıtlayabiliyorsa sorun yok demektir. Ya da bir başka oyunda "çalışmak" eyle minin iyi bir şey olduğunu çocuklara an latacak, gösterecek onları ikna edecek hiçbir şey yer almıyorsa bunun dile geti rilmesi neden rahatsızlık veriyor? Ya da böyle bir eksik var ya da eksik yok ama seyirciye geçecek biçimde yapılmamış.
a
üzerinde ilerleyerek ele alan, her ayrıntı yı artı ve eksileriyle ortaya koyanların ya nı sıra, konuyu didik didik ederek "öküz altında buzağı arayanlar" da yok değildi. Genellikle ilk izlenimle sınırlı kalan görüş ler içinde "çocukları aptal gezi zekâlı gibi görerek öyle bir çocuğun bakışıyla oyu nu değerlendirenler", "konuya duygusal olarak saldırgan bir tavırla yaklaşanlar", "sadece olumsuz yanlarını ön plana çı karıp dile getirenler", "sadece olumlu yanlarını görenler" ve "oyunları "ehven-i şer anlayışıyla ele alanlar" gözlemcilerin saptayabildiğimiz yaklaşımlardan bazıla rıydı.
Bu eleştirilere verilen yanıtlara baktığı mızda ise basite, indirgenmiş üç yanıtla karşılaşıyoruz. "Haklısınız demek ki bu şekilde seyirciye geçmiş, konuya bu doğrultuda bir daha bakmalıyız", "Haklı olabilirsiniz ama öyle değil!", "Ta mamen yanlış düşünüyorsunuz..." Bu noktada eleştirilen kişilerin eleştiriyi algılama, değerlendirme kabullenme bi çimleri ve tepkileri yine üç temel yanıt altında küçük çeşitlilikler gösteriyor. "Haklısınız demek ki salona bu şekilde geçmiş, konuya bu doğrultuda bir daha bakmalıyız diyenler içinde içtenlikle "bu nu düşünmemiştim, çok haklısınız" di yenler ve seyirciye iyi geçmeyen şeyleri bu eleştirilerden yakalayarak fark edip 21
İkinci yanıtı veren g r u p t a yer alanları, yani; "Haklısınız ama !" diyenlerin bir kısmı "ülke gerçeklerinin ve bürokra tik engellerin arkasına sığınırken diğer bir bölümü de söz konusu edilen şeyleri beğenmeyerek. "Eleştiri olsun ama şöy le olsun" diyorlardı. Yine bu grup içinde "Türkiye'de tiyatro yapmak zor, çocuk t i yatrosu yapmak daha da zor bir iş. Ve zaten bu işi yapan bir avuç kişiyiz." gibi düşüncelerle kendilerine yönelik bir ayrı calığın olmasını isteyenler bu zorlukların takdir edilmesini beklemeleri de ısrarla yapılan yanlışları g ö r m e l e r i n i eleştiriyi olumlu bir boyuta taşımalarını engelli yordu. (Yaşanan zorluklar, yapılan yan lışlara bir gerekçe olamaz)
arasında bir söz birliği olmaması ise bir başka ilginç nokta. (Belki de söyleyecek sözleri yok) Oysa birine yönelik bir eleş tiriye kendileri de katılıp yüklenirken aynı yanlışa kendileri de rahatlıkla d ü ş e b i l i y o r l a r ve ı s r a r l a kendi yanlış larını görmüyorlar.
Bunun nedenleri neler olabilir? Örneğin kişinin kendi gerçeğini göremeyecek ka dar kendine hayran olması, kendini do kunulmaz, ulaşılmaz ve kusursuz gör mesi nedenlerden biri olabilir mi? Ya da ortaya çıkan yapıtla özdeşleşerek ona yönelik her eleştiriyi kişiliğine yapılmış s a l d ı r ı gibi algılayarak karşı çıkma veya ortaya çıkan yapıtı öz çocuğu gibi görüp ona yönelik her t ü r l ü sözü bir aşağılama gibi görüp çocuğunu savunma içgüdüsü gibi yani tıpkı "çocuğunuz niye böyle çar pık?" gibi bir soruya karşı verilen tepki gibi, nedenleri de düşünebilir miyiz? Ya da eleştiri yapan kişilere g ü v e n m e m e olabilir mi?
Eleştirinin amacı bir s o r u n u açığa ç ı k a r t m a , s o r u n u n özüne inerek h e m olumlu hem de olumsuz yanlarını aydın latma, sergileme demektir. Nesnel ol mak z o r u n d a d ı r ve m u t l a k a t e m e l l e n dirilmelidir. Eleştiri, yaptıklarımıza bir daha bakma ve yanlışları, eksikleri gör me fırsata verir. Yaptıklarımızın hesabını çok iyi v e r m i ş s e k t ü m eleş tirilere verecek yanıtımız da vardır.
Bu toplantılarda çok belirgin olarak or taya çıkan bir ilginç nokta da akademis yenlere yönelik "ülke g e r ç e k l e r i n i gör m e m e , konuya t e p e d e n b a k m a " gibi suçlamaların yer alması ve grup içinde bunun her fırsatta dile getirilmesi. Ünce b i r i l e r i o t u r u p bir t e o r i yazıyorlar da daha sonra yapılanların bu teoriye uy d u r u l m a s ı bekleniyormuş gibi bir yak laşım var. Tiyatrocuların b i r b i r l e r i
pe cy
"Tamamen yanlış düşünüyorsunuz" di yenler konuya daha katı yaklaşarak ya "Şu kadar yıldır bu işi yapıyorum, eğer öyle yapmışsam doğru bildiğim için yapmışımdır, burada söylenenlerin çok da önemi yok" diyerek eleştirenlerle kendisi arasında her t ü r l ü iletişime kapalı yük sek duvarlar ördüler ya da yapılan eleş tirileri yükselen bir tansiyonla dinleyerek anlamaya dahi ç a l ı ş m a d a n "söylenen hiçbir şeyi kabul etmiyorum" deyip baş
tan kestirip attılar. Tabii eleştiri meka nizmasını "saldırı" ve "savunma" denkle mi içinde görenlerin konuşmaları sıra sında sık sık bu kelimeleri kullanmaları da bir tesadüf değildi ve eleştiriden ne anladıklarını açıklayan küçük birer işa retti.
a
düzelteceğini dile getirenler çok az da olsa grup içinde yer alırken, "haklısınız" diyerek gerilimi düşürüp eleştirileri aşa ğı çekmeyi hedefleyen, bir anlamda çok iyi "oynayanlar" da vardı.
Nesnel bir eleştiri karşısında söylenen leri anlamaya çalışmak, yapılanları bir kez daha gözden geçirmek, daha iyi bir çocuk tiyatrosuna giden yolu ve süreci kısaltacaktır. Bu nedenle gelecek yıllar da da bu t o p l a n t ı l a r ı n s ü r d ü r ü l m e s i , gözlemcilerin önceden görevlendirilerek eleştirileri hazırlamaları ve hazırlanan eleştiriler üzerine tartışmaların açılması "Türkiye'de Çocuk Tiyatrosu" adına çok önemli adımlar atılmasına neden olacaktır. Düzenleyenlere çocuklarımız adına, çocuk t i y a t r o m u z adına t e ş e k k ü r ederiz.
GÖNÜL ÜLKÜ • GAZANFER ÖZCAN
Tekrar sizlerle
M e c i d i y e k ö y Efe Sanatevî (Eski Hayat Hastanesi) Tel: ( 0 2 1 2 ) 2 1 2 94 82
AŞK MEMURU KOMEDİ 3 PERDE 22
Ahmet
Levendoğlu
Tiyatro Gündeminden İki Olgu Derginizin Ekim sayısında Esen Çamurdan, Cumhuriyet'in 7 5 . yaşında tiyatromuzun nerede d u r d u ğ u n u i r d e l i y o r d u . Yazının s u n d u ğ u görünüm hiç iç açıcı değildi. Öyle ki, "çağının oldukça gerisinde, hatta seyircisinin de gerisinde kaldığı" görüşünde toplanıyordu tiyatromuzun konumu, Çamurdan'ın değerlendirmesinde. Elle t u t u l u r v e r i l e r i s a ğ l a m bakış a ç ı l a r ı n d a n y o r u m l a y a n yazıdaki y a r g ı l a r ı n ç o ğ u n a katılmamak zor.
paylaştırılan) bir "hak" söz konusu iken, "Bana şu k a d a r , b e r i k i n e ş u k a d a r v e r i l d i . " yollu y a k ı n m a l a r ı , bu yönde dedikodu düzeyinde çarkların ç e v r i l m e s i n i , sanatçı kişiliğiyle bağdaştırmak olanaksızdır çünkü. İşin şu yanı da d ü ş ü n ü l m e l i ki, d e ğ e r l e n d i r m e ö l ç ü t l e r i ve uygulamaları ne denli hakça t e m e l l e r e o t u r t u l u r s a o t u r t u l s u n , aldığı payı y e t e r l i görmeyerek hoşnutsuz kalanlar olacaktır. Konuya böyle bakan biri o l a r a k , bu yılki desteğin "açıklanışından" üzüntü duyduğumu söylemeliyim. Çünkü bu, bir "açıklama"dan çok bir "açıklamama"! Bakın şöyle: "Özel Tiyatrolara Devlet Desteği Değerlendirme Kurulu'nun (...) kararlaştırdığı destekler açıklandı. İlk kez bu yıl bakanlıktan hangi topluluğa ne kadar destek verildiği, sanatçılar ve t o p l u l u k l a r arasında tartışma çıkmaması gerekçesiyle açıklanmadı." (Cumhuriyet, 19 Kasım 1998).
Ancak şunu söylemek isterim ki, bakışımızı k i m i b a ş k a a ç ı l a r a k a y d ı r ı r ya da b a ş k a düzlemlere yöneltirsek -iyimserlik gözlükleri takınaksızın- çizilebilecek olumlu tablolar yok d e ğ i l . B u n l a r d a n b i r i n i n , oyun d a ğ a r ı [repertuvar] oluşumlarında göze çarpan nitelik artışı [hiç değilse nitelik bilincinin artışı) olduğu söylenebilir.
a
Kasım-Aralık 1 9 9 8 döneminde İstanbul'da perde açan tiyatrolara bir göz gezdirdiğimizde, azımsanmayacak sayıda nitelikli oyun karşımıza çıkıyor. Burada "oyun" derken sözü edilenin "yapım" değil, "oyun metni" olduğunu belirterek, görüşümü destekleyecek bir döküm yapayım: "Atçalı Kel Mehmet", "Barış", "Bir Anarşistin Kaza Sonucu Ölümü", "Bir Casusa Ağıt", "Cyrano de B e r g e r a c " , "Derya Gülü", "Godot'yu Beklerken", "Kafkas Tebeşir Dairesi", "Kısasa Kısas", " M a r t ı " , "Miss M a r g a r i d a Yöntemi", "Mutlu Son", "Oyunlarla Yaşayanlar", "Popcorn, "Yargı", "Yalınayak Sokrates"... Geçmiş yıllara oranla nitelikli m e t i n l e r i n ağırlığının a r t m ı ş olduğunu görebiliyoruz, sanırım. [Benim bilmediğim, sahnede de izlemediğim metinlerden bu döküme girebilecek başkaları da vardır elbet.]
pe cy
Tiyatrolar ve tiyatrocular arası tartışmalar ve ç e k i ş m e l e r o denli rahatsız edici boyutlara varmış olmalı ki, böylesi bir "önlem" gerekli görülmüş. Sanatçılar olarak içine düşülmemesi gereken, üzücü bir durumdur bu, diyorum. U m a r ı m , "özel t i y a t r o c u l a r " o l a r a k , b u "açıklamayı" yapma d u r u m u n d a kalanlara iğnelerimizi y ö n e l t m e z , çuvaldızı kendimize b a t ı r m a n ı n zamanının geldiğini d ü ş ü n m e y e başlarız.
* Düzeltme ve özür. Bir önceki sayımızda Sayın Ahmet L e v e n d o ğ l u ' n u n y a z ı s ı n d a n iki s a t ı r dizgi aşamasında atlanmıştır. Bu hatadan dolayı Sayın Levendoğlu'ndan ve okurlarımızdan özür dileriz. Her iki p a r a g r a f ı t a m m e t i n o l a r a k t e k r a r yayınlıyoruz. Atlanan satırlar italik dizilmiştir.
Kültür Bakanlığı'nın Özel Tiyatrolara Devlet Desteği, başlatıldığından beri üzerinde çokça tartışılan bir olgu. Desteğin dayandığı ölçütler, bu ö l ç ü t l e r i n d e ğ e r l e n d i r m e l e r e ne d e n l i yansıdığı, Değerlendirme Kurulu'nun oluşumu, d e s t e ğ i n t a k v i m i , p r o f e s y o n e l t i y a t r o l a r ile amatör ve çocuk tiyatroları arasında değerlendirme oranları vb. konular, hemen her yıl polemiklere neden oldu. Ben, ödeneklerin kesilmesi-azaltılması ya da haksız cezalandırmalara kalkılması gibi kimi girişimlere karşı çıkarılan seslere açıkça katıldım elbet. Ama, dağıtım oranları-tutarları üzerine koparılan yaygaralardan, herhangi bir "tiyatrocu" olarak da, bir özel tiyatronun sanat yönetmeni olarak da uzak durdum hep. Paylaşılan [ya da
[Yanılmıyorsam, genelde olduğu gibi, ev sahibine saygılı konuktan beklenen nezakette görüşlerdi bunlar; "Güzel bir çalışma oldu, ekiple iyi anlaştık.', "Çok yetenekli oyuncularımız var." türünden. Oysa burada Lawrence Till, sanırım ilk kez, sözünü sakınmadan ve s u l a n d ı r m a d a n , kanımca ülkemiz oyuncusunun başlıca "özrünü" masaya yatırıyor.] [ 6 . Sözlü o y u n l a r ı n (...) bir özelliği de gerçekçiliğe, özdeşleşmeye dayanmayan
kişileştirmeye
başvurması,
her
yönüyle
"göstermeci" tiyatro özelliğini taşımasıdır.]
23
a pe cy 24
Hami
Çağdaş
TRABZO
Trabzon, yıllardır "kültür kenti" kimliğine sahip olmuş bir kent. Trabzon Devlet Tiyatrosu da on yılı aşkın bir süredir sahneledi ği oyunlarla bu kimliğe olumlu katkılarda bulunuyor. Bu yıl Dev let Tiyatroları'nın tek antik oyunu Trabzon sahnesinde seyirci karşısına çıktı. Sophokles'in "Antigone"si, Coşkun Irmak'ın yoru muyla sahnelendi. Trabzon'un yerlileri için "Antigone" hiç de yabancı değil. Trab zonlu gazeteci yazar Ömer Güner, Trabzon Lisesi öğrencileri nin bu oyunu 50 yıl önce sahnelediklerini söylüyor. Yönetmen Coşkun Irmak, ilginç bir yol izlemiş oyunu sahneler ken. Oyun antik dönemdeki gibi sahneye getiriliyor. Oyuncuların kostümleri ve giydikleri kothornoslar, hatta aktörlerin yüzlerini boyamaları antik tragedya dönemindeki gibi. Bu görsel bağlılı ğın aksine bazı karakterlere yorumlar getiriyor Irmak: Özellikle Kahin Theiresias'da bu yorumu en uç noktalara kadar taşımak ta. Oyunda çok başarılı bir sahne düzeni görüyoruz. Koronun ve oyuncuların yerleştirilmesi, oldukça durgun olan tragedya sah ne trafiğinin seyirciyi rahatsız etmemesini sağlıyor. Koronun giysilerinden, teker teker çalışıldığı belli olan hareketlerine ve mimiklerine kadar her şey, oyunun iskeletinin koro tarafından üstlenilmesini sağlamış. Böylece oyunculara hareket imkânı da vermiş yönetmen. Tüm oyuncuların erkek oluşu, yüzlerine sür dükleri boyalar ve kostümler, izleyenlerin antik Yunan'da bir tragedyanın nasıl sahnelendiğini de görmelerini sağlıyor.
pe cy
a
Sophokles'in "Antigone"yi bir komutan olarak Somos seferine gidip geldikten sonra yazdığını belirtiyor tarihler. Devamı gibi görüldüğü Oidipus'tan önce yazıldığını da. Bu tragedya daha çok Aiskhylos'un "Thebai Önünde Yedi Komutan" tragedyasının devamı gibidir. Olayları onun bıraktığı yerden alarak sürdürür. Sophokles klasik trajediye insan unsurunu katan ilk yazardır. İn sanları iradeleriyle (tanrılar tarafından yönetilmiş olsalar bile] sahnede görürüz. Antigone bu iradenin en somut biçimde yan sıdığı bir oyundur.
NLU A N T I G O N E Tiyatro: Trabzon Devlet Tiyatrosu Yazan: Sopnokles Çeviren: Sabahattin Ali Yöneten: O. Coşkun Irmak Dekor -KostümTasarımı: Nalan Türkoğlu Işık Tasarım: Şükrü Kırımoğlu Müzik: Tunay Uzuner Dans Düzeni: Ozan Yıldırım Oyuncular: Buğra Koçtepe, Canberk Uçucu, Durukan Ordu, Erdinç Gülener, Barış Bağcı, Engin Özsayın , İlkay Akdağlı, M. Ali Toklu, Ö. Hüsnü Turat, Me hmet Serimer, Mesut Yüce, Uğur Keleş
Oidipus'tan sonra Thebai'nin yönetimi için çarpışan Polyneikes ile Eteokles, sonunda birbirlerini öldürürler ve şehrin yönetimini Kreon ele geçirir. Kreon Eteokles'in törelere uygun bir biçimde gömülmesini, düşmanla işbirliği yapan Polyneikes'in ise gömülmeyip açıkta çürümeye terk edilmesini emreder. Antigone ise bu karara isyan edecek ve kardeşini gömecektir. Kreon aynı zamanda oğlu Haimon'un karısı olan Antigone'nin diri diri gö mülmesini emreder. Babasına isyan eden Haimon Antigone'nin yanına giderek intihar eder. Bütün bu olanları duyan anne Euridyke de kendini asar. Tıpkı Oidipus'da olduğu gibi tanrıların çizdiği kader yerine gelmiş ve Kreon kibrinin cezasını görmüş tür. Oyunun sahneye konulmasında ve oyunculuktaki tartışmasız ba şarıya karşılık, karakterlerin yorumunda bir karmaşa görülü yor. Yönetmen Coşkun Irmak, Antigone ile Kreon arasındaki çatışmayı "akıl ve yasaların oluşturduğu kent devleti kültürü ile din ve gelenekler temelinde oluşan kabile kültürü arasındaki ça tışma" olarak gördüğünü belirterek "Türkiye'de gerici hareket ler demokrasiyi tehdit ederken, 'başkaldırma, kaderine razı ol, yoksa tanrılar seni cezalandırır' diyemeyiz. Tragedyalardan da vazgeçemeyeceğimize göre yeni bir yorum yapmalıyız" diyor. Bunu yaparken de özellikle Theiresias'ı 'yorumlayarak' biçimsiz bir hale getiriyor.
İtirazlarımı dile getirmeden önce tragedyanın başkaldırma de yip demediğine bir bakmak gerekiyor. Tragedyalar, bilindiği gibi, tanrılara yapılan törenlerden doğmuştur. Ana çizgiyi kendisin den üstün olan bir şeyle savaşan, başkaldıran insanlar oluştu25
pe cy
a
eden bir koro ile karşıkarşıya kalıyoruz. Koro, aynı zamanda hakikin vicdanını [kamuoyunu] temsil etmektedir. Bu yüz den yargılarındaki gel gitler önemli. Bu nun yansıtılmasında da başarılı olunu yor. Özellikle Kreon ile Haimon'un tartış masında, bu başarı en üst düzeyde ger çekleşiyor.
rur. Bu üstünlük ahlâki değerler olabilir, tanrılar ya da yarı tanrılar olabilir, hatta kişinin vicdanı ve ihtirası olabilir. Kahra manımız bu savaşta yenilse de kazansa da seyircinin mutlaka alacağı bir ders olur. Tanrılar insanın kaderini çizmişler dir. İnsanoğlu kibriyle, gururuyla, göste rişli yaşamıyla tanrılarla boy ölçüşmeye kalkışırsa, tanrılar onu cezalandırır. Ama önce insanoğluna bir aracıyla me sajlarını iletirler.
Sophokles'in oyunlarında Oidipus ve Kreon grurları ve kendilerini tanrılara eşit görmeleri nedeniyle cezalandırılır. "Antigone"de de Kreon tanrıların hakkını kullanmaya kalkışmış; bir ölüyü, [bu ölü Oidipus'un oğludur, yani tanrılarla ilişkisi olan bir soydan gelmektedir] mezarsız bırakmak istemiştir. Oyunun ilk sahnele rinde Thebai'nin kurtarıcısı Kreon'un ko nuşmalarında bu büyüklenmeyi görürüz. (Aynı büyüklenme Oidipus'un başlangı cında da vardı.) Antigone ise tanrıların düzenini sürdürmek istemektedir. Tanrı ların sesi ise kahin Theiresias'da karşı mıza çıkar, o kaderi işaret eden biridir, tıpkı Oidipus'a işaret ettiği gibi Kreon'a da tanrıların kararını bildirir. Kahin Tresias'ı Oidipus'tan da tanımaktayız. Mito lojideki çoğu kahin gibi gözleri görmez, demek ki içine dönüktür ve tanrıların gözüyle görmektedir. Oidipus'ta aslında gerçeği söylemek istemez ama zorla söyler. Bu oyunda da aynı izleğe tanık
oluruz. Kader onun ağzında biçimlen mektedir. Bu nedenle onu bugüne gön dermeler yaparak bir şarlatan olarak göstermenin ne oyunun metni ne de iletmek istediği mesaj içinde bir yeri vardır. Çünkü Theiresias tanrıların sesi dir. Biz seyirci olarak kaderin onun ağ zıyla aktarıldığına tanık oluruz. Görüldüğü gibi "Antigone"de başkaldıran Antigone değildir, başkaldıran ve ceza landırılan tanrıların yetkisini kendisinde sanan Kreon'dur. Ailesinin tüm fertleri ni kaybederek yalnızlığa mahkûm edil miştir. Unutmayalım ki intihar etmez ve oyunun sonunda yaşayan ve diğerlerince yalnız bırakılan biri olarak görürüz onu. Kreon'un akıl toplumunu, yasayı, Antigone'nin gericiliği ve gelenekselciliği temsil ettiği konusundaki yargılarını me tinde hangi noktaya dayandırdığını kes tirmek güç. Kreon yasayı değil, bildiği gibi yasa koyan diktayı temsil ediyor. Ölünün gömülmemesini emrederek ken disine karşı çıkabilecek olanların da so nunu işaret ediyor. Antigone'nin istediği ise kardeşinin her yurttaş gibi gömülmesidir. Bu yolla Kreon'un kayıtsız şart sız egemenlik isteğini kesmek istemek tedir. Yani bir anlamda geleneklerin ge tirdiği yasayı temsil eden Antigone olu yor. Koro, Sophokles'in konumlandırdığı yer de. Yani yalnız onaylayan değil itiraz 26
Yönetmenin sahnelemedeki başarısı, çok üst düzeyde gerçekleşen oyuncu luk; bu zorlama yorumla bence yara alı yor. Bu aksak r i t m i n doğmasında önemli bir neden de yorumun bazı oyun cularla sınırlı kalması. Buğra Koçtepe, Kreon'daki o gereksiz gururu, diktatör lük eğilimlerini başarıyla yansıtıyor. Sesi ve sahnedeki duruşu seyircide bu izle nimlerin doğmasını sağlıyor. Oyunun bü yük ölçüde yükünü üstlenen oyuncular dan biri olan Canberk Uçucu, "Antigone"de geleceğin usta bir oyuncusunu müjdeliyor, ancak daha önce de belirtti ğim gibi Theiresias'da bugüne gönder meler yapması ve kahini bir şarlatan olarak y o r u m l a m a s ı çok gereksiz kaçıyor. Kaldı ki, Uçucu burada da çok başarılı bir kompozisyon çiziyor. Diğer bir başarılı oyuncu ise Durukan Doğu. Özellikle Ismene'nin acılar içindeki karar sızlığını, Muhafız'ın abartılı gülünçlüğünü başarıyla sahneye taşıyor. Koroyu oluş t u r a n oyuncular ise h e r h a n g i bir sıralama yapmaksızın teker teker çok başarılılar, buna birlikteliklerini boz madan ulaşmaları da çok önemli. Seyir ci sağdan ikinci ya da soldan üçüncü diye bir seçme yapmıyor. Özellikle, Dev let Tiyatrosu'nda böyle bir işi başarmak gerçekten alkışlanmaya değer. Son söz müziğe dair. Yıllardır, deyim yerindeyse bu kadar 'cuk oturan' bir müziğe rastlamamıştım. Tunay Uzuner'in uzun bir çalışma sonucu yarattığı belli olan bu müzik, gerek antik dünyayı gerekse oyunun akışındaki değişmeleri, ustalıkla yansıtıyor; kişilik lerin arkasındaki fonu yakalamamızı sağlıyor. Seyirciyi bir büyülü dünyaya taşımayı da başarıyor Uzuner. Müzis yenlerin sahnede yerleştirilmesi, genç müzisyenlerin icradaki başarıları övgüye değer [bu başarılı sanatçıların da isim leri broşürde yer almalıydı]. T i y a t r o s e v e r l e r i n Trabzon'un "Antigone"sini izlememeleri önemli bir kayıp. Devlet Tiyatroları yönetiminin bu oyunun özellikle büyük kentlerimizde gösterimini sağlaması gerekiyor. Bir önemli nokta da klasik tragedya olarak t a s a r l a n a n bu oyunun, antik tiyat rolarımızda da sahnelenerek; en azın dan mekân ve oyun birlikteliğinin oluş turulması güzel bir uygulama olacaktır kanısındayım. "Antigone", Trabzon lular'ın yüz akı olacak bir oyun.
27
pe cy a
a pe cy
Üstün Akmen
ŞENLİK YERİ GİBİ BİR SAH
28
Turgay Nar tarafından kaleme alınan "Güz Bitiminde Moliere ya da Kibarlık Budalası" adlı oyun İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları'nda sahnelendi. Oyunun konusuna kısaca deği nelim: Unutulmuş eski bir tiyatro kumpanyasının oyuncuları, yü reklerinde "bir çiçeği koparmadan dalından verebilme" umudu nu ve nahifliğini taşıyarak, yıkılmak üzere olan bir ahşap konak ta güz bitiminin hemen ardından gelecek kışın korkusuyla yaşa maktadırlar. İçlerinde habis bir ur gibi büyüyen kimsesizlikleri nin ürkütücü sessizliğinde, eski günlerde sahneledikleri bir oyu nu yeniden oynamaya karar verirler. Turgay Nar'ın deyişiyle "Anka'nın yeniden dirilmek için rüzgârda savrulan küllerini topla maya çalışması gibi bir çırpınıştır bu". Kendilerini Moliere'in bü yülü evrenine bırakırlar. Turgay Nar, oyunu nasıl yazdığını anlatırken Moliere'i içinde gönlü zengin insanların yaşadığı yıkık konağa konuk ettiğini söy lüyor. "Bunu yaparken de kavramların, değerlerin, duyguların birbirine karıştığı, aşklarımızın birer çocuk cesedine, sevişme dilimizin bile yılan kılçığına dönüştüğü bir dünyanın mahşer ka osunda yağmurlu bir iğde dalının güzelliğini ve avucumuzdan ölümcül bir kayganlıkla her an düşüp dağılabilecek yüreğimizin şiirini aradım" diye de ekliyor.
pe
cy
a
Oyunu sahneleyen M e h m e t Ulusoy ise oyunu Giorgio Strehler'in varlığını sürekli duyumsayarak yönettiğini anlatıyor ve de Strehler'den öğrendiklerini dikkatle uygulayarak, alışılagelmiş sahne özelliklerini bir tersyüz ediyor. Ulusoy'un hemen t ü m oyunlarındaki sahne üstü devinimine, yine bezler, örtüler, kuk lalar, masklar, alçalan yükselen t a b a n , efekt gibi öğeler renk katıyor. Sahne yine bir şenlik yeri gibi. Düş gücü, gerçek, fan tezi, alegori bir kez daha iç içe geçiyor. Gene imgelemi gözlem le destekleyen bir sanat anlayışı içindedir Ulusoy. İzleyiciye gö rüneni estetikle, dekorla, kostümle, vücut devinimleriyle yansıt tıklarını diyalogla birleştirip bütünlük kazandırıyor. Komedideki ana t e m a olan kurgu, bir saat titizliğiyle işleniyor, yansıtma farklılığı bile kolayca algılanıyor.
NEDE MOLIERE Tiyatro: İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrosu Uyarlayan: Yöneten: Dekor ve
Tasarımı: Mask
Nar
Mehmet
Tasarımı:
Kostüm Kukla
Turgay
Ulusoy
Nurullah Nihal
Tasarım:
Tuncer Kaplangı
Saim
Bugay
Oyuncular: Z i h n i G ü k t a y , Avni Yalçın, M e h m e t K e s k i n o ğ l u , Şükrü Türen, Nikmet Körmükçü, Berrin Koper, D o l u n a y S o y s e r t , Esin U m u l u K a r a b a ğ , Güzin Özyağcılar, M u r a t G a r i p a ğ a o ğ l u , C a n E r t u ğ r u l , Şevket Avşar.
Yorgagi'de M e h m e t Keskinoğlu inanılabilirliği ve yaratıcılığı ye rinde bir oyun sunmakta. Keskinoğlu, etkili oyun gücünü pek güzel sergiliyor. Çizdiği tiplerde olayları fevkalade ciddi algılıyor ve de ciddi yönlere mizahçı gözle eğiliyor. Kimi zaman izleyiciye ulaştırmak istediği ciddiyet, izleyicinin kafasında olayın komik unsurlarıyla birlikte gelişiyor. Güzin Özyağcılar, uyarıcı gücün doğruluğunu kanıtlar gibi. Özyağcılar, uyarıcılarını sürekli kont rol ediyor ve her hangi bir etkiye anında tepki veriyor. Berrin Koper, Pervin olarak da, dans hocasında da, Nicole kimliğinde de karakterlerin ayırımını yapabilmekte ve sonuçta canlandırdı ğı karakterleri kuşatmakta. Diğer bütün oyuncular ve dansçılar olayın bütünlüğünü aktarıcı etmen görevlerini pek güzel yerine getiriyor. Nurullah Tuncer'in sahne tasarımı, sahne üzerindeki olayların sürekli bir değişim, bir metamorfoz geçirmesine pek güzel yar dımcı olmuş. Oyunu izlerken aklıma birden, "Hamlet"in 1. Per desindeki şu sözler geldi: "Babam! Babamı görüyorum / Hani n e r e d e , Lord H a z r e t l e r i ? / Beynimin gözlerinde, H o r a t i o " . Tuncer'in tasarımı da bu beynin gözlerine yöneliyor. Gordon Graig. "...sandalyeler öyle bir yerleştirilmeli ki, adeta konuşsun lar" diyor ya, t a m öylesine yerli yerinde bir tasarım Tuncer'inki. Oyuncuların üzerine o t u r m u ş şık bir kostüm gibi. Övünülecek bir t a s a r ı m . Kısacası, izleyicinin gülerken olayların doğruluğunu ya da yanlış lığını çabucak algıladığı ve kendisine kimi soruları sorup, yanıt larını bulduğu ilginç bir çalışma bu. Hem de yönetmeninden başlayarak o y u n c u s u , d r a m a t u r g u , müziği, giysisi, k o r e o g rafisi, ışığı ve diğer teknik ekibi yanı sıra kuklaları, masklarıyla başarıyı yakalamış bir çalışma. Bence, Genel Sanat Yönetmeni Kenan Işık'ı da ayrıca kutlamalı.
29
a cy pe
Nihal
Kuyumcu
ANDROKLES İLE ASLAN Tiyatro: Bursa Büyükşehir Belediyesi Bursa Kültür Sanat ve Turizm Vakfı Çocuk ve Gençlik Tiyatrosu Yazan: Aurand Harris Çeviren: Leyla Tepedelen Yöneten: Özer Tunca Dekor Tasarımı: Özer Tunca Kostüm Tasarımı: Fatma Çelenk Yeğin Müzik: Ecevit Esen, Erbil Aydınlı Dans: Nalan Başkır Mask: Haluk Yüce Oyuncular: Bülent Uçar, E. Ertan Akman, Müge Açıkdüşünenler, Serdar Yeğin, Levent Yılmaz, Alperen Kırhan. 30
Yukarıda çok kısa olarak özelliklerini anlatmaya çalıştığımız "Commedia dell'arte", tiplemeleriyle, gülmece anla yışı ve oyunculuk tarzıyla, anlaşılacağı gibi özellikle çocuk seyirci için çok çeki ci bir tiyatro biçimidir. A. Harris bu öğeleri çok iyi kullanarak, tiyatro grubu da bu öğelerin sahnelenmesinde hakkı nı vererek çok hoş oyun ortaya çıkar mışlar. Örneğin Arlecchino oyunun rit mini canlı tutar, son derece çevik, ak robatik hareketlerle yükseklere tırma nır, elleri üzerinde yürür, Pantaione ağırdır, ama öfke anında inanılmaz bir çeviklikle hareket eder. Oyuncularda genel olarak sürekli bir hareket, koşuş turma görülür, ama bu koşuşturma belli bir düzen içinde sürer. Her oyun cu sahneye yeni bir oyuncu girdiğinde yerini ona bırakmaya, onun oyununu kesmemeye dikkat eder. İzlediğimiz oyunda Aslan'la Androcles'in karşılaş ması sırasında, Amcanın yüzbaşı ile Androcles'i arama sahnesinde, Aslan Androkles ve aşıkların kovalama sah nesinde belli bir sıra, belli bir ritm için de hareketler gelişiyor, bu da çocuk seyircinin sahneyi, oyuncuları ilgiyle bü yük bir heyecanla takip etmesine yar dım ediyor. Çocuk seyirci için bir başka çekici öğe ise "lazzi" olarak adlandırılan oyunun akışının kesilerek yapılan hare kete ya da söze dayalı skeçler, yani; bir eylemin tekrarlanarak gülünçleştirilmesi ve sözcüklerle yapılan oyunların kullanılması, örneğin; Androcles'in aşıklara mektup taşıma sahnesi, hem sözcük oyunlarının yer aldığı hem de müthiş bir aksiyonun ortaya konduğu bir sahne olarak yer alıyordu. Bu hızlı tempo içinde oyunun dönüm noktası sayılabilecek kölenin aslanın eline ba tan dikeni çıkartmaya çalıştığı ve köle ile aslanın kafeste karşılaştığı sahneler son derece yalın bir anlatıma sahipti ve gayet net bir şekilde çocuklara geçi yordu. Özellikle eline diken batan asla nın sergilediği tavırlarda, davranışlarda eminim birçok çocuk kendini gördü.
pe cy
Commedia dell'arte'yi "usta işi oyun" olarak adlandırabiliriz. Bu adlandırma "usta" olarak nitelendirilen oyuncudur. Doğaçlama, Commedia dell'arte'yi di ğer sahneleme biçimlerinden ayıran ve ona kendine özgü karakterini veren en önemli özelliktir. Oyuncular sahneye çıkmadan önce sadece birkaç dakika baktıkları oyun taslağına göre oyunu oyun sırasında geliştirirlerdi ve bu tas laklar oyun sırasında da gerekirse ba kılması için sahne girişlerine asılırdı. Commedia dell'arte'nin bütün komedi lerinde, yaşlı adamlar (Pantaione, Dott o r e ] , uşaklar [Arlechino, Pulcinella] aşıklar [Orazio, Flavio, Isabella, Flaminia] ve Yüzbaşı gibi temel karakterler vardır. Oyunun akışı içinde, oyun kesin tiye uğratılarak tekrarlardan oluşan sö ze ve harekete dayalı "lazzi" denilen gü lünç durumlara yer verilir. Giysileri belli renk ve biçimlerle sınırlandırılmıştır. 1550'den 1750'lere kadar varlığını sürdüren "Commedia dell'arte", sabit karakterleri, maskları, büyük jestleri, doğaçlama komedileri ve her sınıftan geniş seyirci kitlesiyle tiyatro tarihinin en renkli dönemlerinden birini oluştu rur." 1
Pantaione yaşlı zengin cimri amca, ro mantik aşıklar Isabella ile Lelio, kendini beğenmiş beceriksiz Yüzbaşı ve Aslan seyircilere takdim edilerek "oyun içinde oyun" başlar.
a
"Androcles ile Aslan", Bernard Shaw'ın bir aslan ile insan arasındaki dostluğu anlatan bilinen öyküsüdür. Bu sevimli öyküyü Aurand H a r r i s , Commedia dell'arte'nin bazı öğeleriyle süsleyip, "özgürlük" kavramını öne çıkararak ye niden kaleme almış. Bursa'da sahnele nen bu oyun için hemen, tipleri, mask ları, son derece hareketli oyunculuğu ve müziği "ile Commedia dell'arte'nin doğaçlama dışındaki tüm öğelerinin kullanıldığı B yaşından büyük tüm in sanlar için hazırlanmış güzel bir çocuk oyunu örneği diyebiliriz.
Oyunumuz seyirci kapılarından oyuncu ve müzisyen topluluğunun salona gir mesiyle başlar. Bir çocuk tiyatrosu için olabilecek en olumsuz şartlara karşın (ki bunlar; kötü akustik, büyük bir salon ve iki balkon, uzaktan görülen sahne ve salondaki başlangıcı göremeyen bal kondaki seyircilerin olması) canlı müzik ve hareketli oyuncularla koca salon bir anda bir panayır yerine dönüşür... Ge lenler bir Commedia dell'arte toplulu ğunun elemanlarıdır. Bir dizi akrobatik hareketler sergiledikten sonra bir oyun sergileyeceklerini duyurarak hazırlıklara başlarlar. Sahne düzenlenir. Rollere uygun masklar takıldıktan sonra oyu nun taslağı, gerektiğinde oyuncuların bakmaları için sahnede yer alan özel yükseltinin iki yanına iliştirilir ve oyunun kişileri; Arlecchino köle Androcles,
Baştan sona sahnede oyunun kurgusu içinde tüm kahramanlar belli bir sava şım sergilediler ve değişimler belli bir süreç içinde meydana geldi. Özellikle köle Androcles'in sergilediği özgürlük için verdiği uğraşı, oyunun iletilerinden biri olan, dünyada herkesin eşit yaratıl dığını, herkesin özgür olması gerektiği ni gayet iyi anlatıyordu. Bu nedenle so 31
nunda aslanın öğüt verir gibi bir iki cümleyle de olsa bir şeyler söylemesi, oyunun belki de tek rahatsız edici nok tası. Çocuk oyunlarımızda sıkça karşıla şırız böyle sonlarla. Verilen bu anahtar cümle çocukları o noktaya yönlendirir. Çıkışta oyunun iletisini sorduğunuzda hemen bu cümleyi yakalar söylerler. Eğer böyle bir sona yer verilmezse, belki çocuklar da özgür olacaklar oyu nu bütünü içinde değerlendirerek ken dileri için önemli olan bir başka noktayı dile getireceklerdir. Oyunculuk açısından oyunun tüm ele manları başta Androcles ve Isabella ol mak üzere Pantaione, Yüzbaşı, Aslan ve Lelio tempoyu hiç düşürmeden çok iyi bir performans sergileyerek baştan sona oyunun ilgiyle izlenmesini sağla mışlardır. Zaman zaman müzisyenlerin sahnede yer almaları enstrümanlarıyla oyuna katılmaları oyundaki canlılığı da ha da pekiştirmiş, bir çocuk oyunu için canlı müziğin önemini bir kez daha or taya koymuştur. Dekor olarak sahnede yer alan yükselti bazen aşıkların evi, bazen ormandaki in, bazen de basamaklarıyla sahnedeki aksiyonu destekleyen bir araç olarak son derece işlevseldi. Ormanın oyuncu ların ellerindeki dallarla oluşturulması, duvar sahnesi basit ama yaratıcı idi. Kullanılan maskların sahnede çocukla rın gözü önünde takılması özellikle kü çük seyircilerin korkmasının önüne ge çen olumlu bir yaklaşım. Ancak salon daki kötü akustik ve maskların oyuncu ların ağızlarını kapatması zaman za man seslerin balkona kadar (belki, sa lonun arkalarına da] ulaşmasına engel oluyordu. Oyun sırasında, salondaki yetişkin se yircilerin de çocuklar kadar zevk aldığı nı, hatta onların kocaman kahkahaları nın arada çocukların seslerini bastırdı ğını gördük. Sonuç olarak "Bursa Büyükşehir Bele diyesi Bursa Kültür ve Sanat Vakfı Ço cuk ve Gençlik Tiyatrosu" grubu çocuk larımız için çok güzel bir çalışma orta ya koymuşlar. Başta yönetmen Özer Tunca olmak üzere tüm gruba çocuk lar adına teşekkür ediyor, Bursa'lı ço cuklar kadar yetişkinlere de bu güzel oyunu kaçırmamalarını öneriyoruz.
1 Kerem Karaboğa, İhsan Özçıtk Çev. Ve derleme "Commedia D e l l ' A r t e " M i m e s 5, Tiyatro/Çeviri/Araştırma Dergisi 1 9 9 4 İstanbul, s. 227-253
sadece biz varız. - Müjdat Gezen Tiyatrosu ve MSM Oyuncuları. İki ayrı topluluk. İkisi de sü recek mi?
Sekiz yıllık aradan sonra t e k r a r tiyatro yapmaya karar veren Müjdat Ge zen, yıllarını tiyatroya ver miş tiyatro emekçileri ve MSM öğrencileriyle Yayla Sanat Merkezi'nde, Rıfat Ilgaz'ın ölümsüz yapıtı "Hababam Sınıfı"yla sah neye döndü.
M.G.- İkisi de sürecek. Tabii Müjdat Gezen Tiyat rosu, "Hababam Sınıfı"nın göstereceği grafiğe göre şekillenecek. MSM oyun cuları da, haftanın belli günlerinde burada oyunla rını sergileyecekler.
Bu d ö n ü ş ü n n e d e n i n i , kimlerle çalıştığını, neden bu oyunu seçtiğini Müjdat Gezen'e ve oyunun yönet meni Savaş Dinçel'e sor duk. - Uzun zamandır sahnede görünmüyordunuz. Ne kadar oldu gerçekten?
- Yeniden sahneye dön meye karar vermenizin nedeni? M.G.- Tiyatroyu özledim. "Hababam
pe cy
- Peki neden Sınıfı"?
Çocuk yaşında sahneye çıkan Müjdat Gezen, 1960 yılında profesyonel tiyatro yaşamına başladı. Vefa Lisesi ve İstanbul belediye konservatuvarında okudu. Çok sayıda film ve tiyatro oyunlarında rol aldı, TV skeçleri yazıp oynadı. 1962 yılından başlayarak altı kez özel tiyatro kurdu. 1982-91 arasında konservatuvarda öğretmenlik yaptı. 1991 yılında Kadıköy'de "Müjdat Gezen Sanat Merkezi" adıyla ücretsiz eğitim veren sanat okulunu açtı. Sanatçının, tiyatro, mizah ve çocuk kitabı dallarında yirmi beş yapıtı bulunuyor, halen MSM'yi yöneten Gezen, sekiz yıllık aradan sonra "Hababam Sınıfı" ile tiyatroya dönüş yapıyor
a
M.G.- Sekiz yıl oldu. Bun ca zamandır da hocalık yapıyordum okulumda..
M.G.-Neden o l m a s ı n ? "Hababam Sınıfı", profes yonel sanat yaşamımdaki
Oyunu yöneten Savaş Dinçel, "Hababam Sınıfı"nın bir üyesi olduğunu söyle dikten sonra, öğrencileri ve dostlarıyla aynı oyunda çalışmanın keyfini vurgulu yor ve "Hababam Sını fının diğer üyeleriyle, yani oyuncularla konuşmamı salık veriyor. Oyunun en önemli karak terlerinden biri olan İnek Şaban rolünü üstlenen Günay K a r a c a o ğ l u Ço ruh'a soruyorum; - Dört yıldır MSM'de oku yorsun ve şimdi hocala rınla aynı sahneyi paylaşı yorsun. Nasıl bir duygu bu?
Müjdat Gezen Tekrar Tiyatroda İlki
ilk göz ağrılarımdan biri. 1966'da Ulvi Uraz'da oynamıştım. 1968'de kendi ti yatromu kurduğumda bu oyunla aç mıştım perdeyi. Aradan otuz yıl geç miş, yeniden uyarlayıp sahneliyoruz "Hababam Sınıfı"nı. Öyle bir oyun ki bu, hemen herkese seslenir. Çünkü yaşamında hiç okula gitmemiş hemen hiç kimse yoktur. Herkesi bir yerinden yakalayan bir büyüsü vardır "Hababam Sınıfı"nın. Cumhuriyetin 75. yılında öğ retmenlerimize ve kendisi de öğret men olan Rıfat Ilgaz'ın anısına... - Oyuncu kadronuz nasıl?
M.G.- Kadroda üç kuşak bir arada. Yaşlılar, orta yaşlılar ve gençler. Dün yanın en yaşlı aktörü Nejdet Mahfi Ayral ve 18 yaşındaki gençler birlikte oy nuyorlar. Aynı sahnede buluşmaları çok hoş bir şey.
Güneş
- Öztürk Serengil de bu oyunda olacak tı sanırım...
M.G.- Öztürk Serengil'in rahatsızlığı çok arttı. Bu yüzden hem onu hem iz leyiciyi daha fazla üzmeyelim istedim. Bir komedyenin tekerlekli sandalyeyle sahnede olması üzücü bir şey.
G.K.Ç.- Her şeyden önce tam profes yonel olamıyorsun, çünkü karşındaki hocan. Bir öğretmen-öğrenci ilişkisi sinsice sürüyor, ama su yüzüne çıkmı yor. Müjdat Hoca ile aynı sahneyi pay laşmak, bir dört yıl eğitim daha alıyor muş hissine götürüyor insanı.
yaptınız
- Bir bayan, hatta bir anne olarak inek Şaban oynamak nasıl oluyor?
M.G.- Oyunun tamamını uyarlayarak güncelleştirdim. Bazı yerlerini aynen bıraktım, yeni tipler ekledim. Dörtte üçü değişti diyebilirim. Ama bunları Rı fat Ilgaz'ın ilkelerine sadık kalarak yap tım.
G.K.Ç.- Müjdat Hoca bana bu rolü tek lif ettiğinde paniğe kapıldım. Çünkü bu karakter artık şablon olmuş. İnek Şa ban deyince Kemal Sunal geliyor akla. Ama tiyatroda hep kadın oyuncular oy namış bu rolü. Bu açıdan bakınca, ra hatlıyor insan biraz.
- Gösteriler Yayla mi sürecek?
Yönetmen asistanı Özlem Türkad'a da bir sorumuz var;
- Metinde mı?
güncelleştirmeler
sanat Merkezi'nde
M.G.- Yerleşik tiyatro olarak burada 32
- "Hababam Sınıfı"ndan bahseder misiniz? Ö.T.- Bana kalırsa herkes bir süre "Hababam Sınıfı"nda okumuştur. Hocalarımız bize okul anı larını anlatırlarken, oyundaki karakterlerden, Tu lum Hayri'den, Kalem Şakir'den pek de farklı ol madıklarını görüyoruz. Onlar bu sınıfın birer ele manı. "Hababam Sınıfı", bir genel isim ve her kes bu öyküye dahil. - Müjdat Gezen gibi Türkiye'nin en önemli komedyenlerinden biriyle yaşanılan prova sürecinde, mutlaka hoş şeyler olmuştur. Biraz anlatır mısınız? Ö.T.- Müjdat Hoca, Düdük Ekrem adlı bir beden eğitimi öğretmenini oynuyor. Mizansen gereği çocuklar tarafından omuza alınıp, yerdeki min derin üstüne atılması gerekiyor. Hoca bundan çok tedirgin oldu. Düşeceğinden, bir yerini in citeceğinden korkuyordu. Sonunda ikna edildi ve minderin üstüne atıldı. Bu kez de minderden kalkmak bilmedi ve bütün sahneyi provada min derin üstünde yatarak oynadı. - Oyunda güncel espriler de var mı?
pe cy a
Ö.K.- Var sayılmaz ama, politik anlamda oyunun yazıldığı tarihten bu yana fazla değişiklik ol madığı için içerik güncelliğini koruyor. Teşekkür eder, basarılar dileriz.
33
"Düşünmek sonsuz acıyı getirir. Düşünmüyorsan acı y o k t u r . " Bu sözler ürettikleriyle çok tartışıl mış a n c a k kabul gör m ü ş , çağdaşımız olan bir tiyatro adamı Heiner Müller'in. Son kırk yıllık dönemde yazdığı drama tik metinler göz önünde bulundurulacak olursa, Müller; Bertold Brecht'in bıraktığı noktadan bayra ğı kapan ve kalıplaşmış tiyatro kavramına özellik le yazdığı metinlerle sü rekli "saldıran" kişi olarak tiyatro tarihine imzasını atmıştır. İşinde var olan "karamsarlığın" gücü, iz leyiciyi hem çeker hem de belli bir uzaklıkta tu-
lararası istanbul Tiyatro Festivali kapsamında yer alan B e r l i n e r Ensemble'ın "Arturoi Ui"sini sah neleyen ekiple geldi. Gö revi, Heiner Müller'in bu rejisini yazar öldükten sonra yeniden sahnele mekti. Gösteri sırasında, İstanbul Büyükşehir Bele diyesi Şehir T i y a t r o s u Genel Sanat Yönetmeni Kenan Işık, P l a m p e r ' e gelecek sezon repertuar larına Müller'in bir oyu nunu almayı düşündükle rini söylemiş, kendisine de sahnelemesini teklif etmiş. 0 da, Müller'den "Misyon"u önermiş. Oyu nun çevirisini Ergün Işıldağ yapmış.
Düşünmek Acıyı Getiriyor Emre
a
yeni oyunlar yazmadı. O yazdığı me tinlerde geleneksel tiyatro gramerinin güvencesini reddederken, sürekli ye ni yapılar oluşturup, sonra bunları kendisi yeniden bozdu. Metinleri özel likle tarihi tek boyutlu algılama şartlanmışlığını yıkmaya yönelik olarak kurgulamıştır. Öte yandan eserleri bi çim ve içerik olanak yalın ve duygusal dır.
pe cy
tar. Metinlerinde ve oyunlarında olan biteni onaylayan ama aynı zamanda rahatsız eden, şaşırtırken bir yandan da baştan çıkaran özellikleri bir ara da bulursunuz. Klasik oyunlara, tari he göndermeler yapan metin parça cıklarını birbiri içine dahiyane bir bi çimde geçirmiş olan Müller'in yapıtla rını hayranlıkla okurken, onların ra hatsız edici, hatta kışkırtıcı bir enerji yaydığını fark edersiniz.
Koyuncuoğlu
Müller için düşünme süreci, sonuç kadar önemlidir. Her oluşturduğu iş te (yazdığı metinler ve sahne prodük siyonları) önceden oluşmuş sanatsal yapıları ve perspektifleri zorladığı gö rülür. Bu okuyucu/izleyici açısından huzursuz bir durum yaratır. Çünkü bir anlamda hepimizin korktuğu şey, değişimin ta kendisidir. İşte bu nokta da, Müller için çatışma ve kazanım arasındaki fark ortaya çıkar. Çatış ma; parazit yaratarak ve yıkıcılık üre terek kendini var ederken, kazanımın ya da başarının uyuma ve tamamlan maya ihtiyacı vardır. Heiner Müller konuyu şöyle açıklıyor: "Çatışma nok talandığı anda, başarı olup bitenin üzerine gelip yerleşir. Eğer başarı sağlanmıyorsa, ortada yalnızca çatış ma kalır. Bu istenen değildir. Başarı aslında, seyircinin çatışana güven ve ren alkışlarıdır. Bu da karşı konulmaz bir uyumdur."
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrosu'nda "Misyon" oyununu yö neten Paul Plamper, 1 9 7 2 doğumlu. Sanatçı t i y a t r o hayatına Berlin'de Humbold Üniversitesi Tiyatro Bilimi eğitimini yarıda bırakıp, reji asistanı olarak Peter Zadek'in yanında çalış maya başlayarak atılmış. Plamper ti yatroda ilk eğitmeninin Zadek daha sonra da Heiner Müller olduğunu söylüyor. Berliner Ensemble'da Harold Pinter'in "Ayışığı'nı, Shakespeare'in "Venedik Taciri" ve "Antonius ve Kleopatra"sını sahnelemiş. Müller'le birlikte "Arturoi Ui" ve Müller'in ölümüne kadar "Germania-3"ü çalış mışlar. Martin Wuttke ile Müller'in "Dörtleme"sini sahneledikten sonra Werner Schrötter'la Charlie Chapline'in " M . V e r d e u x " s u n u sahneye uyarlamışlar. Robert Wilson'la Ber told Brecht'in "Okyanus Uçuşu"nu da çalışan Plamper'in, Berliner Ensemb le'da sahnelediği kendi rejileri de var.
Heiner Müller, var olan tiyatro için
Paul Plamper İstanbul'a ilk kez, Ulus34
Heiner Müller oyunlarından "Misyon"u seçtiniz?
neden
"Misyon"da genç üç adam bir ütopya yı gerçekleştirmek için mücadele veri yorlar. Görevlerini tamamlayamadan öldükleri için her gece bir devrim oyununu oynamaya başlıyorlar. Bu oyun tamamlanamadığı için sürekli tekrar edilmek zorunluğunda kalıyor. Beckett'in metinlerinde olduğu gibi. Ben de çözemediğim problemlerimle sürekli yaşarım, onlar içimi acıtan ya ralardır. Bu üç kahraman için de aynı şey geçerli. Bu nedenle, bu oyun be ni etkiliyor. "Misyon"un içinde büyük bir hayâl kırıklığı var. Heiner Müller zaten kendisi için "Ben umutsuzluk meleğiyim" der. "Misyon"un benim için başka önemi; bu tek başıma yap tığım ilk Heiner Müller rejim. Bu oyun diğer Heiner Müller oyunlarından bi raz daha farklı olarak, oyunu anla mak için gerekli olan tüm tarihsel bil gileri içeriyor. Seyircinin ön bilgiye da ha az ihtiyacı var. Bu da "Misyon"u t e r c i h e t m e n i n bir başka nedeni. Müller'in diğer metinlerini biraz elit b u l u y o r u m . " M i s y o n " d a yer alan "Asansördeki Adam" gibi bölümler bence Alman dilinde yazılmış en ba şarılı metinler arasında sayılabilir. Heiner Müller'in oyunları için "yönet meni bir hayli zorlayan oyunlar" sıfatı yakıştırılır. Siz bu konuda ne düşünü yorsunuz?
Provalardan gördüğüm kadarıyla; Türk kültürüne ait davranış-hareket biçimlerini belki bunları içermeyecek bir oyunculuk tekniğiyle çalıştığınız hal de, saklı tutuyorsunuz. Bu sahnede bir kültür alışverişi üretmiyor mu?
nin kurguyu fark etmesi ve kendi açı sından irdelemesi taraftarıyım.
Hiçbir sorunla
Tiyatro net, açık ve özgür bir yer ol malı. T i c a r e t m e k a n i z m a l a r ı n d a n kolay kolay e t k i l e n m e m e l i . Sahne üzerinde de fantezilerimi gerçekleşt i r e m e y e c e k s e m , t i c a r i bir hesaba gireceksem, o zaman fantezimi sat mış ve ö l d ü r m ü ş o l u r u m . D ü r ü s t , açık, net ve özgür olmalıyım. Fan tezilerimi sahneye getirmek için uğ raşmalıyım. Rüyalar da öyledir. Ütop yalar da öyledir. İşte böylelikle oyunun da konusuna g e l m i ş olduk. "Misyon"da ütopyasına, politik geçmişine ihanet eden a n t i k a h r a m a n l a r var. H e i n e r M ü l l e r ' i n s o r u s u ise ş u : "Neden ütopyalar gerçekleşt i r i l e m i y o r ? " En t r a j i k ve en derin tiyatro sorusu.
karşılaşmadınız mı?
Tiyatrodaki organizasyon problemleri dışında bir problemim olmadı. Alman ya'da Berliner Ensemble'da daha fazla para var ve orada dekorla daha fazla çalışma imkânım oluyor. Burada tiyat ro çok büyük olduğu için, prova zama nım daralıyor. Ancak, teknisyenler ve diğer ekip inanılmaz koşullarda çalışı yorlar. Kısaca, çok çalışıyorlar. Elle rinden geleni yaptıklarını ve bizimle birlikte heyecanlandıklarını düşünüyo rum. İstanbulda geçirdiğiniz süre içerisin de sizi şaşırtan bir şey oldu mu? istanbul, tarihinden dolayı birçok etnik grubun bir arada yaşadığı bir kent. Bunu mimarisinden de fark edebiliyor sunuz. Halen bu şehirde birçok "çö zülmemiş zıtlıkların" yer olduğunu dü şünüyorum. Bu da beni bu oyunu yö netme aşamasında oldukça etkiledi. Keskin karşıtlıklar üzerinde çalıştım. Bunların aralarındaki bağları da anlat maya çalışmadım. Beraber uyumlular mı? Evet. Seyirci bu karşıtlıkları birbi rine bağlamak zorunda. Ancak, Türk tiyatrosunda her şeyin açıklayıcı oldu ğunu g ö r d ü m . T i y a t r o d a ü r e t i l e n uyum seyirciye bire bir aktarılıyor. Se yirci hazır ve düşünme payı bırakma yan olana yönlendiriliyor. Ben seyirci
pe cy
Benim için ilginç olan iki kültürün bir biriyle karşılaşması ve çarpışması. Çok somut bazı tiyatro sorunlarını oluşturuyor. Türk sanatçılarla tartış malarımız oldu. Bu tartışmalar aslın da Alman ve Türk kültürleri üzerinde yapılan temel tartışmalardı. Örneğin; Türk oyuncular bir şey sunuyorlar, ben sevmiyorum, tartışmaya başlıyo ruz. Ve bir noktada buluşuyoruz. Tar tışmayı somut bir sonuçla bitiriyoruz. Ben bir diktatör değilim. Provalarda aktörlerle benim aramda bir diyalog oluşuyor. Bu diyalog bir sonuç üreti yor. Onun bir beğenisi var, benim de var. Bir kaynaşmanın, bir iç içeliğin yaşanması gerekiyor.
şey öğreniyorum, çünkü o deneyimli bir sanatçı ve halen de öğrenmeye açık, sürekli deniyor. Bu bana çok he yecan veriyor. Çalıştığım genç oyun cular da çok yetenekli oyuncular. Bu proje benim için çok keyifli oldu.
a
Neden zor bulduklarını anlıyorum. Müller tiyatro sanatçılarından çok faz la iş ister ve aynı zamanda da onlara olabildiğince özgürlük tanır. Bu özgür lükle ne yapacağını bilmeyenler için Müller, tabii ki çok zor. Benim için tam tersi geçerli. Bana ne kadar öz gürlük verilirse, o kadar işim kolayla şıyor.
Ortak çalışmalarımızın çok verimli geçtiğine inanıyorum. Böyle harika oyuncularla karşılaşmaktan çok mut luyum. Ayla Algan'la çalışmak haya tımda yaşadığım en keyifli deneyimler den biri oldu. O benim kahramanım. Ona hayranım. Ayla Algan'dan çok
Yaptığınız işlerde -ki bunlardan biri H. Müller metnini sahneye uyarlamakseyirciyi düşünüyor musunuz?
Peki ütopyalarınızı en azından sah nede gerçekleştirebiliyor musunuz? Deniyorum. Bütün gücümle sahne üzerinde gerçekleştirmeyi çabalıyorum. Bunu yapıp yapamadığıma başkaları karar verecek. Ütopyalara ihanet meselesi, toplumun gerçeğe tahammül etme m e s e l e s i n e d ö n ü ş t ü . Bana öyle geliyor ki; t o p l u m , devlet öyle or ganize olmuş durumda ki; yaşayabil mek için ütopyalarından ödün vermek zorundasınız. Zengin ve yoksul arasın da büyük bir uçurum olan Türkiye gibi ülkelerde Almanya'ya göre bu tema çok daha önem kazanıyor. Berliner Ensemble, Heiner Müller'in ölümünden sonra üretecekleri ütopya adına birçok sıkıntı yaşadı. Siz bu belirsizlikler içinde ken dinize bir çıkış yolu bulabil diniz mi? Yaptığım işler yolumu belir ler. Her prömiyer sonrası büyük bir hayâl kırıklığı ve ufak bir depresyon geçiriyorum. Yine yapmak istediğime yaklaşamadım ve istediğim gibi olmadı, diye. Hayâlim bu değildi, d i y o r u m kendi k e n d i m e . Herkes çok beğeniyor ama ben kafamda olan isteğime ulaşma yolumda devam ediyorum...
35
cy a
Türk Dilli Halklar Tiyatro adlı oyundan bir sahne
Festivali'ne
ev sahipliği yapan
Hayati
Tataristan'ın
Kemal
Tiyatrosu'nun
sergilediği
"Kâhin"
Asılyazıcı
pe
KAZAN '98 TÜRK DİLLİ HALKLAR TİYATRO FESTİVALİ
Tataristan Özerk Cumhuriyeti başkenti Kazan'da 27 Mayıs - 3 H a z i r a n 1 9 9 8 günleri arasında "Türk Dilli Halk lar Festivali" düzenlendi. Türkiye'den Ankara Devlet Tiyatroları'ndan bir oyun bir de t i y a t r o eleştirmeni çağrıldı. Festivale eleştirmen olarak Hayati Asıl yazıcı katıldı.
İlk gün festivalin açılışı yapıldı. Prog ramdaki sıralamaya göre bütün toplu luklar izleyicilere tanıtıldı. Tiyatro gös terileri iki ayrı tiyatroda yapıldı. Her iki tiyatroda günde iki değişik topluluk oyun sergiliyordu. Ne ki, bizler ancak iki oyun seçmek durumundaydık. Baş ka zaman yoktu. 12'de ve 18'de gös terilen oyunları seçiyorduk. Her ülke nin oyununu görme olanağımız vardı. Açılış, Kemal Tiyatrosu'nda gerçekleş tirildi. Cumhurbaşkanı ve Kültür Baka nı açılışa yetişemeyince; açılış konuş malarını Kültür Bakanlığı Müsteşarı IIduz Tarhanov yaptı.
Kâhin Galiaskar Kemal Devlet Akademik Ta taristan Tiyatrosu, açılış oyunu sergile di. Oyunun yönetmeni Marsel Salimcanov Ocak 9 8 ' d e sahneye koyduğu "Kâhin" çok kalabalık bir oyun. Yazarı Zülfat Hakim. Yönetmen Salimcanov, SSCB Halk sanatçısı, ünlü ve dördün cü kuşak diye nitelenen sanatçılar ara sında da en ünlülerinden b i r i . Kazan'daki en büyük Kemal Tiyatrosu'nda çok başarılı çalışmalar yapıyor. Yeni bir oyun "Kâhin". 1997-98 tiyatro dö neminin en çok ilgi g ö r m ü ş , yankı uyandırmış bir yeni yapıtı. Kolektif bir tiyatro ve güçlü kadrosuyla etkili bir oyun sergilediler. Konusu ilginç; yerleş miş bir geleneğin değişik boyutlu bir oyunu. Her oyun gibi insanı anlatıyor, felsefi problemleri inceliyor ve yaşam da insanların karşılaştıkları olayları ir deliyor. Yer yer farsa kaçan yorumuyla insan yaşamındaki felsefi boyutları çı karıyor. 36
Dul Kadının Gemisi Kerim Tinçurin Dram ve Komedi Tiyat rosu'nda, kadın yazar Irina Grekova'nın yazdığı "Dul Kadının Gemisi"ni izledik. Burası daha küçük bir tiyatro. 1 9 3 3 yılında yukarıda da anlattığım oyunun sahnelendiği, adını taşıdığı Galiaskar Kemal Tiyatrosu'na bağlı olarak açıl mış. 1938'de "6'lı Kolhoz-Sovhoz Tiyat rosu" "Dul Kadının Gemisi"nde, 1943-1963 yıllarını kesit olarak almış ve beş yalnız kadının yaşamını anlatıyor. Beş kadın da aynı evde, psikolojik bunalımlarını, tüm dertlerini, kaygılarını, ortaklaşa ya şarlar. İlginç boyutta aktarılıyor oyun. Yorumu da güzeldi, oynanışı da. Çok il ginç bir anlatım yeğlenmiş. Her bir ka dının acı bir tragedyası vardır. Lorca'nın kadınları gibi. Safiulla Tataristan Almetyev Dramatik Tiyatro su, Mansur Gilazov'un "Safiulla" adlı
oyununu sundu. İyi bir topluluk, elli yıllık bir t i y a t r o . Tiyatronun Genel Sanat Yö n e t m e n i , T a t a r i s t a n Halk Sanatçısı Kâ mil Veliyev. Oyunu, T a t a r i s t a n Devlet Sanatçısı Fail Ibragimov sahneye koy m u ş . Ev sahibi olarak festivale T a t a r yazarlarının oyunlarıyla katıldılar. N e r o n Oynuyor ya da Şeytan'ın Komedisi Azerbaycan Devlet Gençler Tiyatrosu, Genel S a n a t Y ö n e t m e n i Atakişeyev'in s a h n e l e d i ğ i M a c a r yazar M i k l o ş Hubai'nin "Neron Oynuyor ya da Şeytan'ın Komedisi" ile katıldı festivale. Adı gibi genç bir topluluk. N e r o n oyununda ka ra mizah var. İ m p a r a t o r N e r o ' n u n tah ta kanlı çıkışını ve düşüşünü anlatıyor. Fakat N e r o n ' u n ö l ü m ü Roma'yı kanlı t e r ö r d e n ve cinayetlerden k u r t a r m ı y o r . O sanki insan doğasında ve t o p l u m d a var olan k ö t ü g ü ç l e r i n s i m g e l e n i ş i n e çevriliyor.
E. K o k o v a ' n ı n s a h n e y e k o y d u ğ u bu oyun üç ' m i s t e r i u m ' d a n oluşuyor. Ayrı ca, her bir m i s t e r i u m 1 8 . yy.'da Sayanu-Altay t o p r a ğ ı n d a y a ş a m ı ş olan bu eski ( k a d i m ) T ü r k l e r i n y a ş a m ı n ı an dırıyor.
Veba Kazakistan'dan "Gabit M u s r e p o v " adlı Çocuk ve Gençlik Tiyatrosu katıldı tiyat ro festivaline. Çağdaş Kazak yazarla rından Akim Tarazi'nin "Veba" adlı oyu nunu sergilediler. İlginç konusuyla ol d u k ç a s e r t bir m e s a j ı vardı o y u n u n . Önce, insanın (birey olarak) t o p l u m karşısındaki rolü ü s t ü n e konuşuluyor. Bireyin t o p l u m s a l yaşamı içinde edindi ği alışkanlıkların davranışların t ü m ü t a r t ı ş ı l ı y o r . S e ç i c i k u r u l ( j ü r i ) en iyi oyun ödülünü, "Veba"ya verdi.
Şafak V a k t i Bir Kızın Ağlaması Çuvaş Devlet A k a d e m i k T i y a t r o s u olarak bilinen K. Ivanov T i y a t r o s u , N. Sidorov'un "Şafak Vakti Bir Kızın Ağ laması" adlı oyunuyla ilgi uyandırdı. Bu t i y a t r o oyun ve yorumlarında gerçekçi s a n a t anlayışını k a r a k t e r i s t i k özellik olarak alır. Bir d ö n e m e t n o g r a f i k konuları içeren oyunlar sergiledi. Şimdi d a h a ç o k p s i k o l o j i k d e r i n l i k l e r i olan oyunları r a m p ışıklarını çıkarıyor.
Geri Dön, Dostum Benim, Geri Dön! Tuva Özerk Cumhuriyeti, (Tuvin de de niyor, Tuvalar da); V. Kok-Ool adlı Mizikal-Dramatik Tiyatrosu, "A. Oorjak, H. Şirin - Ool" adlı yazarların birlikte yaz dıkları "Geri Dön, D o s t u m B e n i m , Geri Dön!" adlı müzikli oyunla katıldı. İlk kez böyle özgün kurgusu olan bir oyun izle dik. Dünyanın her festivaline götürülse olağanüstü ilgi g ö r ü r . Bu festivalin de en ilginç oyunlarından biriydi.
cy a
Aşkın Yaşı Yoktur Başkırdistan, M a c i t Gafuri adlı Akade mik D r a m a t i k T i y a t r o s u , Nail Gaitbayev'in yazdığı "Aşkın Yaşı Yoktur" oyunu ile katıldı festivale. Başkırdistan Tiyatrosu'nda biçem (üslûp) o l u ş m u ş , çizgi sini bu b i ç e m i ç e r i s i n d e r o m a n t i k oyunlara ağırlık v e r m i ş . İzlediğimiz oyun, bu savlarını doğruluyordu.
t a r Ulusal Tiyatrosu biçemiyle oynuyor lar. İzlediğimiz T a t a r i s t a n Ufa Devlet "Nur" Tiyatrosu, klasik T a t a r oyun ya zarı Gayaz Ishaki'nin "Güz" adlı oyunu, çok büyük bir başarı ile oynandı ve ola ğanüstü ilgi g ö r d ü .
Ateşin Gözyaşları Hakas D r a m a t i k Tiyatrosu, K a r i m Çaco'nun "Ateşin Gözyaşları"nı sergiledi.
pe
Güz Burada bir de T a t a r Tiyatrosu var, Ta
"Şafak
Vakti
Bir
Kızın
Ağlaması"
adlı
oyunundan
bir
sahne. 37
Kral Lear Y a k u t i s t a n Özerk C u m h u r i y e t i , P. Oyunski Devlet Akademik Tiyatrosu ile tiyatro festivaline katıldı; A. Borisov'un y ö n e t t i ğ i "Kral Lear"i s u n d u l a r . Top luluğun t ü m sanatçıları Moskova Tiyat ro Okulu'ndan çıkışlıydılar. Kuzguncuktu Fazilet Türkiye, bu t i y a t r o festivaline A n k a r a D e v l e t T i y a t r o l a r ı ' n d a s e r g i l e n e n Yıl maz Karakoyunlu'nun "Kuzguncuklu Fazilet" adlı müzikli oyunla katıldı. Erdal Küçükkörmükçü'nün yönettiği oyun, geleneksel t i y a t r o m u z u n kimi çizgilerin den yararlanıldığını g ö s t e r i y o r d u .
Tartışma
Özdemir
Nutku
ZORUNLU BİR YANIT lik yapıyorum", diye göz boyamaya kalk mamalıdır. Oyun, bir yeraltı garajında ya da bir zemin kat otoparkında geçer. Tabori böyle istiyor; çünkü casuslar açısın dan yabancılaşmayı getirecek en önemli mekân budur. Çalışkur kalkmış bunu yü rüyen mumları (!) olan bir kilisede geçir tiyor. Oysa Zucker (Şeker) Yahudi asıllı olduğundan kilise çok t e r s bir mekân dır. Ya o oyunun t ü m anlamını başka bir yöne kaydıran Maggie'nin erotik sah neleri! M u r d o c h da, Çalışkur'un saptırıl mış yorumunda olduğu gibi filozof görü nüşlü bir insan değil, c e b e r r u t , dediğim dedik, bencil ve pis bir heriftir. Bence Çalışkur her şeyden önce bu oyunla na sıl bir mesaj verilmesi gerektiğini sapta malıydı. Üstelik yönetmen, casus eskisi bu insanların konuşmalarında kodlar kullanmalarını ya da Tabori'nin yabancı laştırmaya başvurmak için kodlara da yalı B r e c h t v a r i t u t u m u n u a n l a m a k t a n uzak kalmıştır.
1. Bu oyuna çeviri ödülü v e r i l m e s i n e karşı olan Cüneyt Çalışkur karşı çıkış nedenini jüri üyelerinin çeviriyi okuma dıkları varsayımına d a y a n d ı r m a k t a d ı r . Burada da konunun uzmanlarınca yapıl ması koşulunu ileri sürmektedir. Cüneyt Çalışkur'un, çeviri m e t i n l e düzeltilmiş metin arasındaki farkı ortaya koyarken kendisine uzman (!) o l a r a k Fransızca m ü t e r c i m i seçmekle konuya ne kadar uzmanca yaklaştığı anlaşılmaktadır. Üs telik, kendisi de Almanca bilmediği hal de, metnin kendisini zorladığını benim m e t n i kendime göre düzenlediğimi ve k o d l a r a yer v e r d i ğ i m i s ö y l e m e k t e d i r . Oyunu anlamayan, Tabori'nin kodlarını kavrayamayan bir kimsenin kendine iki numara büyük gelen bir oyuna talip olup onu sahnelemeye y e l t e n m e m e s i gere kir. Eğer oyunu a n l a m a d ı y s a oyunun gerçek anlamını vermeyen şeyleri "yeni
2. Çalışkur işin içinden çıkamayınca, Devlet Tiyatrosu d r a m a t u r g i bürosunda Almanca bilen d r a m a t u r g v a r k e n , ne den gidip metni Fransızca çevirisinden izleyen bir m ü t e r c i m bayana başvuru yor? Üstünde durulacak konulardan biri de bu! Dürin Tunç adlı bir d r a m a t u r g u kimse tanımıyor. Bence Çalışkur en bü yük yanlışı burada yapmış. George Ta bori'nin Almanca yazdığı ve benim öz gün Almanca metinden çevirdiğim oyu nu, Fransızca çevirisinden takip e t m e yanlışına düşmemeliydi. Böyle ciddi iş lerde özel ilişkileri karıştırmamak gere kir. Eğer oyunu anlamadıysa, Devlet Tiyatrosu'nun Almanca bilen d r a m a t u r g larına b a ş v u r m a l ı y d ı ya da k e n d i s i n e empoze edilmemiş olan bu metni sah nelemeye kalkışmamalıydı.
pe
cy a
Negatif Dergisi'nin Haziran ' 9 8 sayısı birkaç gün önce bir d o s t u m u n evinde elime geçti. Dergide Dilek Girgin Can'ın hazırladığı ödüllere ilişkin söyleşi bölü münde yer alan bazı açıklamalar cevap hakkımı k u l l a n m a m ı z o r u n l u kılmıştır. Ancak dergiyi aradığımda Negatif Dergi si'nin kapandığını söylediler. Bunun üze rine yazımı başka bir dergide yayımla mak zorunda kaldım. Konu, Avni Dilligil çeviri ödülüne lâyık görüldüğüm Alman ca orijinal metinden çevirdiğim ve 1 9 9 4 yılında M i t o s / B o y u t yayınları tarafından basılan "Bir Casusa Ağıt" adlı yapıt üze rine oyunun yönetmeni, oyuncu Cüneyt Çalışkur ile Fransızca m ü t e r c i m i Dürin T u n ç ' u n bu k o n u d a k i h e z e y a n l a r ı d ı r . Özellikle, kendisini d r a m a t u r g sanan Dü rin Tunç'un eleştiri ile kabalığı birbirin den ayırt edemeyen t u t u m u n u kınamak gerekir. Bu t u t u m Devlet Tiyatrosu aile sine de zarar verici özellikler içermekte dir.
3. Çalışkur, "bazı isimler f i r m a kabul 38
ediliyor", diyerek laf atmış. Bugüne dek Orta Almanca'dan, m o d e r n Almanc a ' d a n b i r ç o k kitap ç e v i r d i m . İngiliz ce'den çevirdiklerimle birlikte otuza ya kın çevirim var. Bunların on beşi oyun çevirisi... Oysa bugüne kadar Devlet Tiyatroları'nda biri altmışlı yıllarda (Dürr e n m a t t , Göktaşı), diğeri de "Bir Casu sa Ağıt" olmak üzere sadece iki çevirim oynandı. İnsaf, eğer öyle olsaydı bugün birçok çevirimin de oynanmış olması ge r e k i r d i . Sonra şu da iyice bellenmeli; ben firma değil, konusunda başlı başına uzman, bu sanata yarım yüzyılını vermiş bir k u r u m u m . 4. Çalışkur'un pervasızca yazdığı gibi, bugüne dek hiçbir çevirimi kendime gö re biçimlendirmedim. Üstelik, bazı piya sa çevirmenlerinin yazarın içeriğini anla madan yaptıkları yanlış çevirilere, metin le ilgisi olmayan uydurma çevirilerle ya pıtı aşağılara ç e k e n l e r e de karşıyım. Özellikle de, metni anlamadan sahneye oyun koyanlara daha da karşıyım. 5. Gelelim Fransızca m ü t e r c i m i Dürin Tunç'un görüşlerine: Dürin Tunç zaman zaman yönetmenle benim çeviri ödülü a l a b i l e c e ğ i m k o n u s u n d a şakalaştığını söyleyerek baştan beni bu ödüle lâyık g ö r m ü ş sağ olsun. Ama kendi işini cid diye almadığı da açık seçik ortada; yö n e t m e n yanındayken üç günde hem dramaturgiyi hem de metindeki düzelt meleri halletmiş. Ayıptır Dürin Tunç, bu yapılan işin ciddiyetini hafife almaktır. Üç g ü n d e b ü t ü n bunları çözebildiğini söylemek bu sanata yıllarını vermiş biri olarak beni, sanırım birçok sanatçıyı, özellikle de Devlet T i y a t r o s u ' n d a işini ciddiye alan insanları üzecektir. Bu işi ciddiye almayan sizi, kurumun da ciddi ye almayacağını düşünüyorum. Bu ne denle çeviri ödülüne lâyık görülmemi si-
zin deyiminizle "eşek şakası" olarak gör müyor, sizin söylediklerinizi bir "eşek şa kası" olarak kabul ediyorum.
7. Daha ilk başlarda oyunun afişinde çevirmen olarak adımın yer almamış ol ması Telif Hakları Kanunu ile çelişen bir d u r u m d u . İ s t e s e m , ne yazık ki, oyunu sahneye koyan Çalışkur'un bu t u t u m u yüzünden eleştirir ve oyunu temsil eden kurumdan çekebilirdim. A r t niyetle de ğil, aceleye gelen bir unutkanlıkla böyle olduğunu düşünmekle hata ettiğimi şim di daha iyi görebiliyorum. Ülkemizde, ne y a z ı k k i , y a r ı m b i l g i ile ç e v i r m e n , d r a m a t u r g , yönetmen ve üstelik kendi kuramını da b e r a b e r i n d e g e t i r i y o r m u ş gibi davranan cehalete dayalı bir t u t u m var, bu özellikle dramaturginin öneminin yeni yeni kavrandığı tiyatromuza zarar verebilir kaygısını da t a ş ı m a m a neden oluyor. 8. Oyunu s e y r e t t i ğ i m gala gecesinde, yoruma katılmadığım ve çevirimde yapılan bazı u y d u r m a değişiklikler Almanca'dan Fransızca'ya düzeltme
pe cy
a
6. Şakanız bununla da kalmıyor, çeviri ö d ü l ü n ü n yalnızca S h a k e s p e a r e gibi "edebi" metinlere verilmesi konusunda a h k â m k e s m e n i z i , 1 9 9 0 ' d a , h e m Al man Yazarlar Birliği hem de halk jürisi t a r a f ı n d a n A l m a n dilinde yazan en iyi oyun yazarı sayılan Tabori'ye bir dil uzat ma olarak değerlendiriyorum. Üç gün lük bir çalışmasıyla kendine d r a m a t u r g payesi veren Dürin Tunç bu noktada bi linçaltını ortaya koyarak ödülün, drama t u r g a [yani kendisine] ya da ekibe veril mesini öneriyor. Oysa Ödül'ün adı konul muş: "Çeviri Ödülü". Ve bu ödül, oyunun temsilinden d ö r t yıl önce, kitap olarak basılan metne verilmiştir. Başkalarının sırtından geçinen asalak düşüncesinin tipik bir ifadesi. Ama şunu da sizlere iç tenlikle ifade e t m e l i y i m ki, üzerinden beş ay g e ç m e s i n e r a ğ m e n tıpkı sizin düşüncelerinizi nasıl basın yoluyla öğr e n d i y s e m , bu ödülü de basın yoluyla öğrendim ve henüz ödülü aldığıma iliş kin ne bir belge ne de bir t ö r e n gerçek leşti, maalesef ülkemizde başarıya çel me takıp, sonuca bakmamanın tipik ör
neği burada da karşımıza çıkmakta, t i yatronun bir ekip işi olduğunu savunan lar çevirmeni dışlamak, ödülün sahibine ulaşıp ulaşamadığını takip etmek yerine, kendi sığ g ö r ü ş l e r i n i g ü n d e m e almayı yeğ tutmaktadırlar.
39
yapan kişinin kendi toplumuna uygun ol sun diye yaptığı transpozisyonların öz gün metne dahilmiş gibi kabul edildiğini g ö r d ü m . Cüneyt Bey, anlamadığı yerler de oyunun çevirmeni olarak bana neden başvurmadı? Hadi vakti yoktu, diyelim. Neden Devlet Tiyatroları'nın A l m a n c a bilen bir d r a m a t u r g u y l a çalışmadı? Dışardan bir kişiyi alarak ona da Devlet'in c e b i n d e n e k s t r a ü c r e t ö d e m e k için mi? Yoksa başka nedenlerden mi? Ama bütün sorun bir noktada düğüm leniyor. Yarım yamalak bilgileriyle ken dilerine payeler verenler yüzünden, ül kemizde bir d e ğ e r l e r k a r m a ş a s ı d ı r gidiyor. Bunun önüne geçecek bir tek şey var. Sizler ve sizin gibi davranmayı alışkanlık edinenlerin haddini bilmesi... Metni anlamak için yanlış kılavuz seçen yönetmen, metni düzelttiğini sanan m ü t e r c i m bir araya geldiğinde üç günde d r a m a t u r g i y i çözen g a r i p bir ikili oluşuyor... Ne demişler, kılavuzu karga olanın ... Sizlere tek ö n e r i m : KENDİNİZİ BİLİN!.. Çünkü sizlerin egosunun üstün d e v e s i z l e r d e n d e ü s t ü n TİYATRO SANATI var...
1 . Türkiye Çocuk Tiyatrosu Kurultayı İzleme Komitesi " 1 . Türkiye Çocuk Tiyatrosu Kurultayı" Sonuç Bildirisi'nde yer alan çocuk tiyatrolarında denetim/değerlendirme modelinin oluşturulmasına yönelik Haluk Işık'ın önerisini de tartışmaya açıyoruz. ÇOCUK TİYATROSUNDA DEĞERLEN DİRME MODELLERİ Üstüne Görüşler, Öneriler Haluk Işık Başta Sayın Mustafa Demirkanlı olmak üzere, Tiyatro... Tiyatro... Dergisi'nin yürüttüğü, içeriği kadar sunumundaki incelik ve özenle de dikkat çeken çalış maları çok önemsiyorum. İzmir Devlet Tiyatrosu'ndaki yoğun işlerim nedeniyle, fiziksel katılımla bulunamamanın sıkıntı sını, yazarak gidermekten başka çarem yoktu. Bu yılki etkinliklere katılmak için, elimden geleni yapacağımın bilinmesini isterim. 1 9 9 8 - 1 9 9 9 süreminde, 12 sahnede çocuk oyunları sahnelenen bir yazar olarak bunu görev sayıyorum.
3. Öngörülen yapılanma modelinde, de ğerlendirmede nesnellik sanatsal özgür lük ve bağımsızlığa saygı, yapılanmadaki güvenirlik ve en geniş temsilin sağlan ması, üstünde tartışılması gereken en önemli konulardır. Düşünce ve yaratım özgürlüğünün sürekli tehdit altında bu lunduğu günümüzde, peşine düştüğü müz hiçbir yapılanma modeli, iyi niyetle de olsa, bu tehdidi çocuk tiyatrosuna da taşımaya aracı olmamalıdır. Bunun önüne geçmenin ilk adımını, yapılanma modeli içinde yer alacak unsurların seçi mindeki ölçütleri kesin biçimde sapta mak olarak görüyorum. Bilimsel ya da sanatsal yetkinliğini ürünleriyle kanıtla mış, çocuk tiyatrosunu kalıcı ve sürekli bir eylem alanı olarak benimsediğini ça lışmalarıyla gösteren, yer aldığı yürütme organlarında belli bir süre görev (örne ğin iki yıl) yapacağını bilen, yukarıda say maya çalıştığım niteliklere sahip kişi ve topluluk temsilcilerince seçilmiş unsur lar dışında yapılanmanın dışarıdan gele cek müdahalelerle zedelenmemesi gözetilmelidir. Bunun yolu, tam bağımsızlık ve özerklikten geçmektedir. Çocuk tiyat rosunu esenlikli bir duruma, kendilerini çocuk tiyatrosuyla var edenler getirebi lir. Otomatiğe bağlanmış sözgelimi bir "Bakanlık Ödeneği" bugün çok yararlı olabilir. Ancak dönemler, yöneticiler ve "zihniyetler"deki sapmalar, böyle bir ödeneği bir yaptırım ve dayatma aracı na dönüştürebilir.
cy a
Bildirdiğiniz gelişmeler sevindiricidir. Ge lişmelere ve sunulan model önerilerine ilişkin görüşlerimi, maddeler halinde ve yinelemeye düşmeden açıklamaya çalı şacağım:
da en büyük zaafı ve yoksunluğudur. Bu nedenle, acilen ve hemen "söz verenle re" kesin olarak saptanmış ve izleneceği kesin olarak dile getirilmiş bir "takvim" dayatılmalıdır. Sürüncemede kalmama sı, yaşamda karşılığını bulması ve uygu lama sonuçlarının elde edilmesi için, bu nu bir zorunluluk olarak görüyorum. El bette burada "hız" ile "telâş" arasındaki ince çizgiyi gözetmek zorundayız.
pe
1. Çocuk tiyatrosunun günümüzdeki en önemli sorunları, "Uzmanlaşma", "Ku rumsallaşma ya da Örgütlenme" ve "Süreklilik"tir. Bu sorunları aşmak için, geç mişten bugüne yaşanan deneyimler, içtenlikli yapılanma önerilerine bile, kuş kuyla bakmama yol açıyor. Modellerin hazırlanması, teknik-hukuksal-parasal vb. konularda yetkin bir altyapıyı barın dırması, modellerin yaşamda karşılık bulması, zedelenmemesi ya da "kullanıl maması" ve sonunda kalıcılık taşıması anlamında, çocuk tiyatrosuyla uğraşan ların pek de başarılı olduğu söylenemez. Bu belirlemeler, kuşkusuz titizlikle hazır landığı açık olan Sayın Demirkanlı'nın ve Sayın Erkek'in önerisiyle ilgili değil, bugü ne değin yapılanlara yöneliktir. Dahası, 15 yıldır yazarak çocuk tiyatrosuyla da kendini tanımlamaya çalışan birinin özeleştirisidir. Küskünlük, dışlanma, tekel leşme, sonunu getirememe gibi olum suzluklarla tükenen her çalışma, önce likle çocuk tiyatrosuna zarar vermiştir. İçinde bulunduğumuz çalışmaların, geç mişten çıkarılan derslerle, ülkemiz ço cuk tiyatrosu eylemini nitelikte ve nicelik olarak olumlu anlamda değiştireceğine inanıyorum. 2. Bakanlıklar, okullar, kurumlar ve ko nuyla ilgili örgütlenmelerin, dönemlere, yöneticilere ve "zihniyetlere" göre, yakla şım değişkenliği gösterdiği bir gerçek tir. Kalıcılık ve süreklilik, bilindiği gibi ül kemizin tüm kurumlarında ve her alan
4. Oluşturulmaya çalışılan bu yapılanma içinde, "amatörlük" maskesinin altında, kayıtdışı para peşine düşmüş hiçbir "korsan" yer almamalıdır. Kavram ola rak çocuk tiyatrosunun "amatörce yapı lamaz" bir sanatsal eylem olduğu dü şüncesinde birleşmek gerekmektedir. Kendi içinde yazar-oyuncu-yönetmen... haklarına saygılı olduğunu belge ve ça lışmalarla kanıtlama yanında; sanatsal eylem sırasında izleyici hakkını gözettiği ni, estetik-düşünsel niteliklerle donatıl mış ürünlerini sunmadaki yetkinliğiyle göstermek ve çocuk tiyatrosunu sürekli bir eylem alanı olarak kabul ettiğini kalı 40
cı ve soluklu bir tiyatro serüveniyle ka nıtlamak "profesyonelliğin" ve yapılanma içine kabul edilmenin ölçütleri sayılmalı dır. Böyle bir yapılanma, "amatörlüğe" sığınmış her türlü "cinayete" karşı mü cadele edeceğini en önemli ilkelerinden biri olarak kabul etmeli ve göstermeli dir. 5. İçtenlikle ve "tam amatör" toplulukla rın, yapılanmaya kabul süreci, belirli bir zaman dilimi içinde (örneğin 3 yıl) izlen meli ve yukarıda sayılmaya çalışılan "profesyonellik" niteliğine kavuştuktan sonra, yapılanmaya kabul edilmelidir. Bu durum, topluluklar kadar, çocuk oyun yazan, çocuk oyun yönetmeni, ço cuk oyuncusu... için de geçerli olmalı dır. Bu bir "tekelleşme" değil, devingen ve yeni çocuk oyunu emekçileri kazan mak yolunda, bilimsel-sanatsal ölçütler den başka hiçbir yerden medet umma yan bir öneridir. Sınanma noktasını, ka lıcılık, süreklilik, yöntemde bilimsel uygu lamada sanatsal ilerleme ve elbette "ürün" oluşturmaktadır. 6. Böyle bir yapılanma, üniversitelerin tiyatro bölümlerinde ödenekli ya da ödeneksiz tiyatro topluluklarında mutlaka bir çocuk tiyatrosu birimi kurulması adı na, kararlı ve ısrarcı dayatmada bulun malıdır. 7. Böyle bir yapılanma, yalnızca var ola nı değerlendirmekle kalmamalı, süreli yayınlarla, tiyatro buluşmalarıyla, düzen li bilimsel ve sanatsal etkinliklerle, ço cuk tiyatrosunu geliştirme yolunda çalış malıdır. Yapılanmanın kendi içinde oluş turacağı "denetleme" organı, coşkuyla başlatılan bu yapılanmanın giderek sön mesini, rutin hale gelmesini, arabesk ilişkilerin yapılanmaya egemen olma tehlikesini, adil ve demokratik değerlen dirme niteliğinin zedelenmesini engelle yecektir. 8. Yapılanma kendini var ederken, acil eylem planı hazırlanmalıdır. Bu planın birinci maddesi, okullarda sürmekte olan çocuk oyunu cinayetlerinin önüne geçmek olmalıdır. Milli Eğitim Müdürlük leri bünyesinde oluşturulan "komisyon larda", en az 2 çocuk oyunu emekçisi nin yer alması sağlanmalıdır. Okul mü dürleri, yıl boyunca okullarındaki tiyatro etkinliklerini, dışardan gelen toplulukları, oynama gün ve saatlerini sürekli bu ko misyona bildirmeli, oyun metni kadar sahnelenen oyunun niteliği de izlenerek gözlemlenmelidir. Böylece "Korsan" ti-
yatrolar belirlenebilir ve bir başka okul da yeni bir cinayet işlemelerinin önüne geçilebilir. Burada söz konusu olan sanatsal-düşünsel "sansür" değil, çocuk oyununun nasıl yapıldığına dair sanatsald ü ş ü n s e l " d e ğ e r l e n d i r m e " d i r . Bu konuda Milli Eğitim Bakanlığı'na öneri getirilmelidir. Bu, çocukları olduğu kadar, yazar oyuncu vb.'nin haklarını da koruyacak ve yapılanma kendini var edene kadar, bugünden çocuk tiyat rosuna müdahele edecek bir öneridir.
1 1 . Sayın Demirkanlı'nın "yeterlilik puanı" önerisini, yeterlilik alamayan top lulukların, hazırlanacak nitelikli rapor ve öneriyle ya da önerilerle aydınlatılması ve bundan sonraki çalışmalarında -eğer kalıcı ve sürekli bir çocuk tiyatrosu ey
pe cy a
9. Böyle bir yapılanmanın ASSİTEJ'in de daha etkin ve yaygın hale gelmesini sağ layacağını bekliyorum, diliyorum.
1 0 . Sayın Erkek'in "Yeni kurulacak çocuk tiyatroları kurulma izni için Em niyet ve Maliye'nin yanı sıra ÇOTİDEK'e de başvurmalıdır" önerisine: a) Sanatın ve sanatsal yapılanmaların "izne" bağlı olmaması gerektiğine, b) Yapılanmanın değerlendirme ölçütünün "ürün" olması ve daha sonra topluluğu değerlendir mesi düşüncesine inandığımdan katıl mıyorum.
41
lemini kabul ediyorsa!- yol gösterilmesi koşuluyla destekliyorum. 12. Sayın Demirkanlı'nın, "Yeterlilik Bel gesinin Milli Eğitim ve Kültür Bakanlık larından verilmesi önerisinin, sanatın özgürlüğü ve bağımsızlığı açısından tar tışılmasını öneriyorum. En büyük kay gım, böyle bir belgenin, değişecek dönem ve "zihniyetlere" göre ucuzlatılmasıdır. Başarı dileklerimi yineliyor, emeği geçenleri sevgiyle selamlıyorum. Saygılarımla.
Ay S a h n e d e k i l e r Tiyatro: Kocaeli Bölge Tiyatrosu Yazan: Mehmet Başaran Yöneten: Burhan Akçin Dekor Tasarım: Erhan Demiray Müzik: Ahmet Yol, Mustafa Pehlivan Oynayanlar: Ayhan Tanrıver, Bekir Annıak Cenan Çamyurdu, Ertuğrul Yemenoğlu, Ahmet Toplar, Ali Savaşçı, Sermin Alçınkaya, Naci Uzman, Levent Mengilli, Köksal Damlıca, Berna Bozkurt.
Tiyatro: İstanbul Devlet Tiyatrosu Yazan: Dersu Yavuz Altun Yöneten: Ayşe Lebriz Dekor Tasarımı: Nurettin Özkönü Müzik: Faris Akarsu Işık Tasarım: Halit Akgün Koreografı: Erdal Uğurlu Oyuncular: Eda Yapanar, Gözde Gülbay, Erdem Ergin, Bülent Arslan, İbrahim Ulutan, Dilek Atabey, Sinan Çalkonoğlu.
Mehmet Başaran'ın aynı adlı öyküler kitabından yola çıkılarak oyunlaştırılan ve Köy Enstitüleri dönemini eksen alan oyunda, çok partili
Oyun, yabani bir at sürüsünün içinde yeni doğan minik tayın, sürünün peşinden koşarken yorgunluktan uyuya kalması ile başlar. İki panayır soytarısının bulduğu tay, panayırın renkli dünyası ile büyülenir. Patronun egemen olduğu bu dünyadan çok etkilenen tay, orada kalmanın bedelini özgürlüğünü kaybetmekle öder. Sirkte çalışan iyi yürekli palyaçonun yardımıyla kurtulan tayı ve arkadaşını, serüvenler beklemektedir.
Tiyatro: Müjdat Gezen Tiyatrosu Yazan: Rıfat Ilgaz Uyarlayan: Müjdat Gezen Yöneten: Savaş Dinçel Müzik: Melih Kibar Dekor-Kostüm: Barış Dinçel Oynayanlar: Itri Koşar, Taner Ergör, Günay K. Çoruh, Şevket Çoruh, Caner Güler, Ayten Soykök, Abdullah Kaya, Lale Oraloğlu, İlhan Daner, Müjdat Gezen, Erdoğan Tuncel, Serdar Orçin, Nejdet Mahfi Ayral, Şeyla Halis, Öznur Onur, Bülent Şakrak, Filiz Küçük, Dilşat Bozyiğit, Mine Bıçakçı, Petek Güney, Ahu Türkpençe, Aysel Dinçer, Rezzan Dağseven, Berke Üzrek, Ercü Turan, Yerkan Kahraman.
cy
a
Bu
pe
döneme girilmesiyle birlikte bu okullar üstüne oynanan korkunç oyunlar, öğretmenler üstüne kurulan baskılar, eğitimin, sisteminin sistematik bir biçimde yozlaştırılması anlatılıyor. Hükümet kanadının devrimci öğretmenleri birer birer tasfiyesi, sürülmeler, yıpratmalar, tehditler ve bunlara karşı inatla, yürekten direnen öğretmenler. Üstüne çok şeyler söylenen, yazılan,çizilen Köy Enstitüleri dramı, bu oyunla bu kez de ramp ışıklarına çıkmış oluyor. Tiyatro: Kocaeli Bölge Tiyatrosu Yazan: Ülkü Ayvaz Yöneten: Burhan Akçin Dekor-Kostüm Tasarım: Erhan Demiray Işık tasarım: Rıza Bilkay Oyuncular: Bekir Annıak, Cenan Çamyurdu, Ahmet Toplar, Sermin Alçınkaya, Ali Savaşçı, Naci Uzman, Levent Mengilli, Köksal Damlıca, Berna Bozkurt.
Rıfat Ilgaz'ın unutulmaz oyunu uzun yıllar sonra yeniden sahnede. Müjdat Gezen ve arkadaşları bu tiyatro klasiğini genç bir kadroyla gerçekleştiriyorlar. Daha önce defalarca filme de çekilen oyun, bundan çok önce yazılmış olmasına karşın konusu öğrencilerden oluştuğu için hemen her zaman geçerli. Herkesin şöyle ya da böyle mutlaka okulla ilgili bir anısı vardır. Bu açıdan her seyirci oyunda kendinden bir şeyler buluyor. Öğretmenleri ve arkadaşlarıyla geçen okul yılları, yıllar sonra belleğimizden yitip gitse de onları bir oyun biçiminde sahnede görünce anılar tazeleniyor.
Kentten köye geze geze temsiller veren bir tiyatro grubu, ilk kez hiç alışık olmadıkları bir kente gelirler. Bu kent bir uzay çağı kentini andırmaktadır. Her şey beton, demir, alüminyum ve plastik yığını halindedir. Geometrik caddeler, uzay istasyonu gibi çarşılar, antenler ve elektronik düzen arasında bocalarlar. Oysa onlar, izleyicilerine doğayı, hayvanları, çiçekleri, insanları anlatmaya alışmışlardır. Bu kentte toprak bile yoktur, bocalarlar, şaşırırlar. Bu arada, beton duvarların arasında sıkışıp kalmış, topraksızlıktan ölmek üzere olan bir papatya gözlerine ilişir. Papatyayı kurtarmak gerekmektedir. Ama bu yapay kentte ne su ne de toprak kalmıştır. Papatya'nın ölümüne ağlarlarken döktükleri gözyaşı, çiçeciği kurtaracak hayat suyu haline gelir. 42
Bu Ay S a h n e d e k i l e r . . . Tiyatro: Bakırköy Belediye Tiyatrosu Yazan: Nazım Hikmet Yönetmen: Müşfik Kenter Dekor Tasarımı: Ayçın Tar Giysi Tasarımı: Gönül Sipahioğlu Oyuncular: Ayşe Demirel, Turgay Kantürk, Edip Saner, Emre Kınay, Nurhayat Atasoy Munis Düşenkalkar, Cihan Bıkmaz, Fidan Tek, Orhan Aydın, Şefik Kıran, Çetin Etili, Sait Genay, İlter Genay, Yonca Cevher, Yalçın Avşar, Defne Şahin, Ali Atay Enis Üçer, Ömer Çandarlı, Cumhur Arat, Durul Bazan, İlhamı Erdoğan, Didem Alpay/ı, Sarp Akkaya...
Tiyatro: Tiyatro Oyunevi Yazan: Miguel de Cervantes Saavedra Yönetmen: Mahir Günşiray Dramaturg: Çetin Sarıkartal Dekor Tasarımı: Claude Leon Giysi tasarımı: Refika Tarcan Oyuncular: Mahir Günşiray, Boğaçhan Süzmen, Dikmen Seymen, Evren Yazıcı, Tümay Nazik, Ece Eroğlu, Banu Akgün, Ayça Damgacı. İspanya'dan Anadolu'ya kadar uzanan, Akdeniz kültürü etkileşimi, kullanılan atasözlerinden tiyatro biçimlerine kadar birçok şeyin ortak
Bir ulusun yaratılış destanı olan Kuvayi Milliye çökmüş, düşmanlar tarafından kuşatılmış bir imparatorluktan, onurlu çağdaş ve adil bir ulus yaratmanın dönüm noktası olan Kurtuluş Savaşı'nı bu savaşımı veren insanları öyküleri aracılığıyla hümanist ve duygusal bir dille, kanlı canlı insan portrelerini çizerek verir. Bir yandan kronolojik çizgiyi izleyerek gelişen destan, Kurtuluş Savaşı tarihini oluşturan adsız kahramanların öykülerini canlı bir anlatımla sergileyerek ruhunu kazanır, somutlaşır.
a
Tiyatro: Trabzon Devlet Tiyatrosu Yazan: Haldun Taner Yöneten: Ergün Uçucu Dekor-Giysi Tasarımı: Hakan Dündar Işık Tasarımı: Seyhun Ayaş Müzik: Tünay Uzuner Koreografı: Rengin Taş Oynayanlar: Arzu Balcı, Engin Özsayın, Cem Balcı, Ünsal Coşar, Barış Bağcı, Mehmet Serimer, İlkay Akdağlı, Erdinç Gülener, Şebnem Koçtepe, Elif Şeker, İclal Karaduman, Oktay Gözpınar, M.Ali Toklu.
pe cy
olması, Hikaye-i Don Kişot'un da, bize ait bir yorumla oynanabilmesini olanaklı hale getiriyor. Silahşör Don Kişot'un bu sahnelemede bir Tiyatroşör' olması ve diğer oyuncuların, ünlü romandan bir uyarlamayı 'oynamalarıyla' yer yer oyundaki aşklar, şiddet, gerçekle birbirine karışır. Oyunla gerçek, ayırt edilemez bir hal alır. Artık Kavuklu ve Pişekar, Don Ouijote Ve Sancho Pansa olarak karşımızdadırlar.
Bir eşeğin ve gölgesinin kiraya verilmesiyle, kiralayan ve kiralayan arasında çıkan tartışma, giderek bir ülke sorunu haline dönüşür. Eşekçiler ve gölgeciler olarak ikiye ayrılan bir ülke halkı, soruna üretim aracı ve üretim aracına sahip olanlarla olmayanlar arasındaki sorun olarak görme eğilimine girerler. Sonuç, emek-üretim aracı ilişkisinde, bir tür Kafkas Tebeşir olayına dönüşür. Silah üreticileri, medya patronları, siyasi partiler, tekkeler, tarikatlar oyunun alt katmanlarının içinde yer alırlar.
Tiyatro: Tiyatro Alkış Yazan-Yöneten: Birol Engeler Müzik-Koreografi: Oktay Şenol Dekor-Kostüm: Pınar Ergönenç Işık: Ertuğrul Özdal Efekt: Özer Atik Oyuncular: Birol Engeler, Hilmi Erdem, Burcu Saraçoğlu, Oktay Şenol, Okay Şenol, Tarkan Yılmaz
Oyunun kahramanlarından İbiş bencil ve yalancı bir köylü çocuğu, Memiş ise iyi niyetli, kentli bir aile çocuğudur. Bir çocuk tiyatrosuna gitmek üzere aynı gün yola çıkan bu iki çocuk, rastlantı sonucu arkadaş olurlar. Her ikisi de kendilerini için önem taşıyan şeylerini kaybetmişlerdir. Kara kara ne yapacaklarını düşünürlerken, yardımlarına iyilik ağacı yetişir. Onlara bir kese dolusu altın veren ağaç, kaybettikleri şeylere kavuşmalarını diler. Oysa çocukların arası, bu parasal yardımdan sonra açılır. İki arkadaş, birtakım serüvenler yaşadıktan sonra, yine barışırlar.
43
Bu Ay S a h n e d e k i l e r . . . Tiyatro: Diyarbakır Devlet Tiyatrosu Yazan: Memet Baydur Yöneten: Harun Özer Dekor Tasarım: Orhan Alpaslan Işık Tasarımı: Selim Yıldız Oyuncular: Şuayip Ünsal, Çetin Azer Aras, Sertel Uğur, Turgay Kılıç, Gürkan Görbil, Harun Türköz, Ali Çelik
Tiyatro: Düş Oyuncuları Yazan: Eugen Ruge Çeviren: Leyla Serdaroğlu Yöneten: Nefrin Tokyay Kostüm: Çağla Köseoğulları Oyuncular: Elvan Boran, S. Bora Seçkin Süpermarkette karşılaşan bir erkekle kadının yaşamayı düşledikleri ama onları çevreleyen tüketim dünyasının baş döndürücü hızı içinde bir türlü başaramadıkları ilişkilerinden hareketle yabancılaşma, bellek yitimi ve iletişimsizliği konu edinen, Alman yazar Eugen Ruge'nin oyunu, ilk kez 1 9 9 0 yılında Bonn Tiyatrosu'nda sahnelenmiş. Türkiye'de ise ilk kez sahneleniyor.
pe cy a
Gaziantep'ten İzmir'e yük taşıyan bir kamyon dağın başında ıssız bir yerde bozulur. Kamyonun şoförü, muavini ve yükü indirip, bindiren iki hamal bilmedikleri bu yerde kamyonu tamir edip yollarına devam etmek isterler. Tesadüfen oradan geçen iki köylüden yardım beklerler. Oyunun genel akışı böyle. Bu akış içerisinde köylü-şehirli kavramları, köy kültürü, kent kültürü, gurbet, özlem, çaresizlik, yalnızlık, ekmek parası, her şeyin para olmaya başladığı bir düzende unutulmaya yüz tutan "insanlık onuru", kavramları hakkı verilerek gözler önüne seriliyor.
Tiyatro: Tiyatro Mie Yazan: Salim Dörtcan Yöneten: Salim Dörtcan Dekor-Kostüm Tasarım: Siber Nihal, Ebru Arıksoy Müzik: Tarık Çakar Koreograf: Ömer İnanç Oyuncular: Özgür Şahin, Başar Tuğut, Zeynep Sağlam, Aslıhan Göktepe, Hüseyin Ekiz, Salim Dörtcan
Tiyatro: Diyarbakır Devlet Tiyatrosu Yazan: Güngör Dilmen Yöneten: Özel Aydın Dekor Tasarımı: Fatma Görgü Kostüm Tasarımı: Fatma Görgü Işık Tasarımı: Selim Yıldız Müzik: Kemal Günüç Oyuncular: Nermin Uğur, Selda Özer, Neşe Baykent, Veda Yurtsever İpek, Dilara Keyf Günüç,
"Komik Çocuklar Mahallesi" oyununda medyatik kahramanlara özenen iki çocuk yaşadıkları mahallede şiddet kullanarak diğer çocukların oyun alanlarını ele geçirip, oyunlarını bozmak ister. Zor duruma düşen diğer çocuklar ne yapacaklarını bilemez. Büyüklerinden yardım ister, çocuklardan birinin dayısı onlara akıllarını kullanmalarını, aklın gücü her zaman yeneceğini anlatır. İki grup arasında çekişme başlar, akıllı olanlar diğer çocukları yola getirmek için plan yapar. Seyircileri kahkahaya boğacak serüven başlamıştır...
Anlatı Tiyatrosu'nun iyi örneklerinden biri olan oyun; kadın sorunlarına feminel bir bakış açısından çok, bir birey olarak kadının, Hitit Uygarlığı'ndan, Kurtuluş Savaşı yıllarına dek gördüğü göç, savaş, acı karşısındaki psikolojisini anlatıyor. Oyunun ana karakteri Kibele, Ana, Bacı ve Eş olan kadının dileğini şöyle özetliyor: "Hepsine yeter cömert memelerim, birlikte yaşamayı bir öğrenebilseler". "Doğa" ile "Tabiat Ana" arasındaki fark, bu oyun izlendikten sonra daha iyi anlaşılacaktır.
44
Bu Ay S a h n e d e k i l e r . . . Tiyatro: Tiyatrokare Yazan: Paul Portner Uyarlayan: Mr. Web Yaratım Grubu Yöneten: Nedim Saban Dekor-Kostüm Tasarım: Dilek Aydın Oynayanlar: Çiçek Dilligil Öztoprak, Şafak Sezer, Şoray Uzun, Deniz Oral, Hilmi Erdem, Hülya Karakaş (İ.B.Ş.T. izniyle)
Tiyatro: Dormen Tiyatrosu Yazan: Bernard Slade Çeviren ve Uyarlayanlar: Haldun Dormen, Kemal Uzun Yöneten: Çetin Akcan Dekor Tasarım: Nilgün Gürkan Kostüm Tasarım: Güler Yiğit Oynayanlar: Nuri Gökaşan, Ayçıl Yeltan, Haldun Dormen, Ayşe Çakar, Gülen Karaman, Ali Altuğ, Birgül Sekmen.
Bir kuaförde geçen "Şen Makas"ın finali, seyircinin oyunculara yönelttiği sorular doğrultusunda her gösterimde farklı olabiliyor. Büyük bir doğaçlama yeteneği gerektiren oyunun eğlenceli atmosferinde işlenen cinayeti çözümlemek için seyircinin katılımının beklendiği bu interaktif komedide, izleyiciler oyunculara istedikleri soruları sorabiliyorlar.
Yaşlanan ve hastalanarak belki de son aylarını yaşayan, ünlü ve başarılı olmayan bir TV yazarının ailesi ve dostlarıyla ilişkisini konu edinen oyunda, aslında yaşamı hiç de ciddiye almayan yazarın yakınındaki insanlar tarafından görüşleri aktarılıyor. Başarısızlığını koca ve baba olarak da göstermiş olan Scottie, müthiş ironisiyle ölüme bile yan bakarken, çevresinde oluşan sevgi seliyle son günlerini mutlu geçirecektir. Bu mutluluk, doğumgününde oğluyla bir baba olarak anlaşmasıyla doruğa çıkar...
cy a
Tiyatro: Gönül Ülkü & Gazanfer Özcan Tiyatrosu Yöneten ve Uyarlayan: Engin Gürmen Yöneten: Çetin Akcan Oynayanlar: Gönül Ülkü, Gazanfer Özcan, Gül Gülgün, Engin Gürmen, Eda Özel, Berna Terzierol, Bora Sivri, Savaş Akova, Şensel Uykal, Onur Özbekrem.
pe
Kocası tarafından aldatıldığını zanneden özel bir klinik sahibi Semra Hanım kendisine iş için müracaat eden Halim Bey'i kocasını kıskandırmak amacı ile işe alır ve komik olaylar birbirini takip eder.
45
cy a
pe
ÇÜNKÜ HERKESİN BİR AİLESİ VAR. İdeal aile otomobili!
Rahatlığıyla!
Performansıyla!
Güvenliğiyle!
Siena kendi kategorisinde
Siena size iki güçlü motor
Siena, aile otomobillerinde
serisinin yeni ürünü, italyan tasarım
iç hacimin en elverişli
seçeneği sunuyor: 1.4 litrelik
global güvenlik anlayışının da
geleneğinin en şık örneklerinden biri.
kullanıldığı otomobiller arasında
motoruyla Siena EL ve 1.6 litrelik
öncülüğünü yapıyor. 4 Milyon
Yüzlerce prototip üzerinde çalışılarak
yer alıyor. 500 litrelik bagajı,
16 valflı motoruyla Siena HL.
km'den fazla test edilen Siena,
yaratıldı. En zorlu testlerden geçirildi.
bir üst sınıf otomobillerin
Bu motorlar, otomobil
dünyanın bütün önemli
Ve şimdi, en gelişmiş robot teknolojisi
bagajlaRIyla yarışıyor. Siena standart
teknolojisindeki en son
güvenlik testlerinden
kullanılarak, Türkiye'de üretiliyor.
hidrolik direksiyon, isteğe bağlı
yenilikleri yansıtıyor. En yüksek
başarıyla geçti. Hava yastığı,
polen filtreli klima gibi zengin
verimi, tam ihtiyaç duyduğunuz
ABS önlemlerini isteğe bağlı
konfor donanımlarına da sahip.
anda, en ekonomik şekilde
olarak sunan Siena, yangın
almanızı sağlıyor.
ve hırsızlığa karşı da en gelişmiş sistemlerle korunuyor.
pe cy
a
Biena, F i a t ' I N "dünya otomobilleri"
Aileleriyle
birlikte
herkesi,
Fiat
Sienaı, ile tanışmaya
Fiat'IN önerdiği motor yağı.
Tofaş-Fiat
Bayileri'ne
bekliyoruz
a cy pe Herkesin bir hayali vardır! Pencerelerinizin ne kadar eskidiğinin farkında mısınız? Su sızdırıyor, ısı kaybediyor, gürültüyü aynen içeriye alıyor... O artık değişmek istiyor, o artık bir Pimapen olmak istiyor! Eskiyen pencerelerinizin sesine kulak verin... Onları hayallerinin "pen"i Pimapen'le tanıştırın.