a
cy
pe
NİSAN 2
0
0
0
SAYI: 101 1.500.000 TL
A Y L I K
Sahibi ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Mustafa Demirkanlı
T İ Y A T R O
D E R G İ S İ
TİYATRO... TİYATRO...'YA DESTEKLER... /S.4
Yayın Yönetmeni: Orhan Alkaya EDİTÖRDEN O r h a n A l k a y a / S . 5
Yayın Koordinatörü: Durgu Atay Katkıda Bulunanlar:
ANISINA/MENGÜ ERTEL /S.6
Necati Asılyazıcı, Nilüfer Kuyaş, Hilal Kuyumcu, Okday Korunan, HABERLER /S.8
Hüseyin Sorgun, Şahika Tekand, Sibel Arslan Yeşilay KIRK YILDA BİR: D.T. Sanatçılarından Özür Diliyorum / Mustafa Demirkanlı /S. 13
Redaksiyon ve Düzeltme: Ayşe Halân Özübek Teknik Müdür Erkut Arıhurnu
SÜRMELİ İSYANI, İSYANIN GELİŞİMİ, NEDENLERİ VE SONUÇLARI / H ü s e y i n S o r g u n /S. 14
a
Abone Sorumlusu: Murat Güler Film Çıkış: Çağdaş Grafik
cy
KÜLTÜR BAKANI NEREYE KOŞUYOR? /S. 16
Baskı: Mart Matbaası
TURNUSOL KAĞIDININ SAPTADIKLARI i . R a h m i D i l l i g i l ' i n İ n t i h a l S o r u ş t u r m a s ı /S. 19
Abone Bedeli: 18.000.000,
KÜLTÜR BAKANI'NA KAMUOYUNA AÇIK SORULAR /S.24
Tiyatro Yapım Yayıncılık Tic. ve San. Ltd. Şti.:
Firuzağa Mahallesi Ağahamamı Sokak 5/3 Cihangir 80060 İstanbul Telefon: (0212)2430937
REFİK ERDURAN'A YANIT: M u s t a f a D e m i r k a n ı l ı IS.26
pe
Yurtdışı Abone: 150 DM/75 $
"HA PU BİZE DERS OLSUN" IS.27
İNTİHALLE İNTİHAR BİRBİRİNE KARIŞMAYA BAŞLADI /S.30
Fax:(0212)2529414 P. Çeki: Tiyatro Yapım 655 248
Banka Hesap No: T. İş Bankası, Cihangir Şb. 197245
ELEŞTİRİ: MEMET BAYDUR'UN CAM KIRIKLARI
Nilüfer Kuyaş IS.34
ELEŞTİRİ: "KETÇAPLI SPAGETTİMİ? YOKSA "YAĞDA YUMURTA"MI? Nihal Kuyumcu /S.37
FOTOĞRAFLARIN DİLİ: ["OYUN"CU] Şahika Tekand/S.40
SÖYLEŞİ: "ARSLANA BENZER" ÜZERİNE İBRAHİMBEKOV İLE... Hayati Asılyazıcı / S.44
PORTRE: ŞEYTANIN TA KENDİSİ: GUSTAF GRÜNDGENS Sibel Aslan Yeşilay/S.46
SAHNEDE YERİNİ ALANLAR IS.48
ÖKÜZ ALTINDA BUZAĞI... Huzursuz Seyirci / S.50
EK/OYUN METNİ: KONFETİLER
3
Okday Korunan/S. 51
T İ Y A R O . . . TİYATRO... YAŞAYACAK Tiyatro... Tiyatro...'ya Destekler Gelmeye Başladı M ü j d a t G e z e n ' i n g i r i ş i m i , Y a y l a Sanat Merkezi'nin desteği ve "Yedi Kocalı Hürmüz" prodüksiyonunda
yer
alan
sanatçıların
katkılarıyla. Mart ayında geliri Tiyatro...Tiyatro ...'ya kalan bir gece düzenlendi.
T i y a t r o sanatçısı Kenan Işık, 2000-2001 sezonunda oynanacak tüm oyunlarının 15'er günlük
telif
Yayınevi'nde
gelirleri
ile
BoyutMitos
basılacak kitabının telif gelirini
Tiyatro... Tiyatro...'ya bıraktı. İstanbul
Büyükşehir
Belediyesi
Şehir
Tiyatrosu Genel Sanat Yönetmeni Kenan Işık ve Tiyatro Müdürü
Abdullah
Kaplan'ın
a
girişimiyle önümüzdeki aylarda Açıkhava Tiyatrosu'nda, Şehir T i y a t r o l a r ı n ı n "Tiyatro
Şarkıları R e s i t a l i " g e n i ş l e t i l e r e k " T i y a t r o
cy
Gecesi" olarak gerçekleştirilecek.
A n t a l y a Büyükşehir Belediyesi T i y a t r o s u Mayıs ayında 3 oyunlarının gişe gelirlerini T i y a t r o . . . Tiyatro...'ya vermek istediklerini
pe
belirttiler.
Birçok tiyatro insanı neler yapabileceklerini sordu. Önerimiz, Ankara'da bir "Tiyatro Yemeği
organize edilebilir.
MitosBoyut Yayınevi'nin Tiyatro... Tiyatro...'ya yüksek indirimle vermeye hazır olduğu 1
takım tiyatro kitabı için sponsor bulunmasına yardımcı olunabilinir. Hem 150 okul, 1 kitaptan oluşan hazineye kavuşur hem de Tiyatro... Tiyatro... yaşama daha sağlıklı döner. (Herkes merak ediyordu bu borç yükünün kaynağını. 27-30. sayfalarda açıklıyoruz.)
Tiyatro... Tiyatro... Dergisi'ne abone olarak destek vermek istiyorum. Bir yıllık(11 sayı) abone bedeli olan 18.000.000 TL'yi, T. İş Bankası, Cihangir Şubesi, Tiyatro Yapım: 1014-0197245 nolu hesaba yatırdım. Posta çeki hesabı, Tiyatro Yapım: 655 248 nolu hesaba yatırdım. Lütfen, randevu alıp ziyaretime gelin. İsim, soyisim: Adres: Tel. No: 4
EDİTÖRDEN
Fazla uzağa gidemedim sevgili okur, Mustafa
ğ ı m i ç i n , ş i m d i , b u k a d a r sözle y e t i n m e y i seçiyo
Demirkanlı'yı yalnız bırakmayı beceremedim.
rum.
Türkiye tiyatro ortamının kötülük üretme beceri
Ş i m d i , sevgili o k u r v e sevgili y a z a r ;
sini, entelektüel alandaki hevessizliğini, yıllar bo
Bu fikri ve ahlaki kuraklıktan çıkmanın yollarını
yu içten içe kemirilen ve gitgide felç benzeri bir
birlikte bulmalıyız.
Son
sözümüz söylenmedi,
herkes
biliyor!
atalete sürüklenen fikri tartışma zeminindeki ço
Eleştiri y a z m a b i r i k i m i o l a n
raklığı bahane edip halbuki, "bir daha mı!" töv-
adayını, Türkiye t i y a t r o o r t a m ı n ı sahici eleştiri
besiyle dergicilikten çekilme fikrine ısındırmıştım kendimi. Olamadı. Bugüne geniş ölçekten baktığınızda, sanırım bir çoğunuz tuhaf bir yürek çarpıntısı geçirecek, ürkecek, dahası korkacaksınız. Cumhuriyeti kuran kuşağın mefkurelerinden bi risi, ülkede modern/Batılı anlamda sanatın yeşerip boy atacağı bir ortamı hazırlayıp sunmaktı.
her yazarı ve yazar
y a z ı s ı n d a n m a h r u m e t m e m e k için s o r u m l u d a v r a n m a y a ç a ğ ı r ı y o r u m . D e r g i n i n s a y f a l a r ı n ı , sahi ci eleştiriye h e p açık t u t t u k , t u t a c a ğ ı z . L ü t f e n g a y r e t g ö s t e r i n . Biz p a r a s ı z l ı k t a n b a t a b i l i r i z , ç o k ö n e m l i d e ğ i l , b a ş k a d e r g i l e r çıkar. A m a T ü r k i y e t i y a t r o s u eleştiri y o k s u l l u ğ u n d a n ç o k yara aldı; bu önemli.
Bismarkçı bir geleneğe bağlı olan kurucu kuşak,
H a l e t i r u h i y e l e r i n i ç o k iyi a n l a d ı ğ ı m t i y a t r o i n
"zemin hazırlamakla yetinmeyip, "bizzat yap
s a n l a r ı , bıkkınlığı b e z g i n l i ğ i bir y a n a b ı r a k ı n lüt
mak" fikrini benimsediği için, idealize ettiği orta
f e n . Varlık alanımızı yiyip bitiriyorlar. Tartışma
mın kurumlarını da inşa etmeyi görev saymıştı.
zeminleri o l u ş t u r u n ; d e d i k o d u a f y o n u n u n tirya kisi o l m a k t a n ç ı k a r t a l ı m o r t a m ı m ı z ı .
ve Balesi benzeri kurumlar, bu fikri altyapıdan
derin tartışmalarda boğalım.
beslenerek ortaya çıktı. 657 sayılı Memurin Ka
L i m o n m ü r e k k e b i y l e yazılı " e t i k d e k l a r a s y o n " u n
cy
a
Şehir Tiyatroları, Devlet Tiyatroları, Devlet Opera
nunu da, inşa edilen yapıların üretim sürekliliğini
altında imzası olan
herkes,
Kötülüğü
ayrılıkları, zıtlıkları,
güvence altına almayı amaçlayan bir koruyucu
itirazları
şemsiye olarak kullanıldı. Amaç, sanatın ruhuna
konuşalım.
aykırı bir deli gömleğini, kısıtlamalarla tarif edil
T i y a t r o s a n a t ı n ı n , o y u n s a h n e l e m e k l e sınırlı o l
b a r ı n d ı r m a k k o ş u l u y l a v e y ü k s e k sesle
miş memuriyet kavramını sanatçıların üzerine
madığını bilen t i y a t r o c u d o s t l a r ı m ; her t ü r l ü
giydirmek değil, ülkenin zaten eser miktardaki
e l e ş t i r i y e hazırlıklı o l m a k k o ş u l u y l a v e e g o l a r ı m ı
sanatçısını hayat gailelerinden bir nebze uzak
zın f a z l a şişkin y e r l e r i n i p o r t m a n t o y a a s a r a k t a r
laştırıp, güvence altına almak, gene Bismarkçı
tışmalarda buluşalım. Yoksa gitti gider.
anlayışın tezahürüyle belki, "koruyup kolla-
Evet s e v g i l i o k u r ,
pe
Orhan Alkaya
mak"tı.
Fikir beyan eden sanatçıları 657 üzerinden so ruşturmak, sanatsal rahatsızlığını sağlıklı bir tep kiye dönüştüren bir sanatçıya, "İstifa etsin, özel tiyatrolarda çalışsın," demek, ne kurucuların, ne takipçilerin aklının ucundan geçmemişti herhal de. İntihal (edebi hırsızlık) vakalarını ardı ardına sıra layan bir ekibi 657 sopasıyla güçlendirmek, ku ruluş felsefesini büsbütün açığa almaktan başka ne anlama gelebilir ki? Tehlikeli bir geleneğin oluşmakta olduğunu düşünen iyimserlerle, o ge leneğin çoktan kurumlaştığını söyleyen kötüm
bu sayımızda da
polemik ve
tartışmaların ö n e çıktığı, üstü ö r t ü l m e y e , geçişti r i l m e y e çalışılan o l g u l a r ı , iyi bir " y a r ı n " için deş m e y i s ü r d ü r d ü ğ ü m ü z v e b u u ğ u r d a t i y a t r o sa n a t ı n ı n p e k ç o k z e n g i n l i ğ i n i bile i s t e y e ıskaladığı m ı z bir d e r g i y l e ç ı k ı y o r u z karşınıza. A m a i n a n ı n , biz k a v g a e t m e heveslisi d e ğ i l i z . S a d e c e , ş a r t l a r böyle gelişti. Ne denir: Hayat! Evet, h a y a t !
M e n g ü Ertel'i k a y b e t t i k . O l i m p o s
t a n r ı l a r ı n ı n e n iyi k a l p l i s i n i , g r a f i k s a n a t ı n ı n b ü y ü k u s t a s ı n ı , t i y a t r o m u z u n e n sıkı a r k a d a ş ı n ı . . . M e n g ü Ertel T i y a t r o . . . T i y a t r o . . . ' n u n ilk sayısının k a p a ğ ı n ı t a s a r l a m ı ş t ı . K ö r f e z savaşına b ü y ü k bir
serler el el üstünde oturarak, bu kaotik süreci
s a n a t ç ı b i r i k i m i y l e karşı d u r u l d u ğ u g ü n l e r d i . "Ti
mümkün kılıyorsa eğer, bir tepkinin üslubu ve fi
y a t r o c u l a r Barışa Evet D i y o r " k a p a ğ ı y l a y o l a çık
yakası ne kadar önemsenebilir?
m ı ş t ı k . 1 0 1 . sayımızın k a p a ğ ı , b ü y ü k d o s t u m u z a
Zaten lime lime olmaya yüz tutmuş kurumları
o l a n hasretimizi anlatıyor ve y e n i d e n , bu kez
yok etmek değil, onarmak gerektiğine inandı
b a m b a ş k a bir k o n u d a "Barışa Evet" d i y o r u z .
5
a
cy
pe
P
Ona
O
R
T
Borcumuzu
R
E
Ödeyelim
Mengü Ertel,
1931'de İstanbul'da doğdu
a
Mengü Ertel 15 Mart 2000'de bizi terk etti.
afişleri dünyanın çeşitli müzelerinde yer aldı.
1969 yılında Türkiye'deki ilk tiyatro afişleri sergisini açtı.
cy
tamamladı. Muhsin Ertuğrul'un teşvikiyle tiyatro afişlerine yöneldi.
Yükseköğrenimini İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi'nde
Uluslararası Cannes Film Festivali Afiş Yarışması, Jüri Özel Ödülü (1974), Uluslararası
Paris Sinema Afişleri Sergisi, Büyük Ödül (1975), Moskova Olimpiyat Oyunları Afiş Yarışması, Bronz Madalya (1980), Grafik Ürünleri Afiş Yarışması Başarı Ödülleri (1981 ve 1982), Tiyatro... Tiyatro...'nun
1. Ihap Hulusi Afiş Yarışması Başarı Ödülü (1983) kazandığı ödüllerden bir kısmıdır,
1. Sayısı'nın kapağını yapan Mengü Ertel, ülkemizin en kapsamlı (aslında tek) tiyatro yayınını geçek/eştiren
M
Yani iki "tek"in ilk yarat/asıydı.
pe
BoyutMitos Yayınları'nın da kapaklarını gerçekleştirmişti. engü Ertel'le hiç yan yana gelmedim, iki satır laf etme şansım o l m a d ı , ama bu onunla tanışmadığım anla mına gelmez. Tanıdım Men-
gü Ertel'i, önce sergilerinden, o çarpıcı afişle-
riyle, sonra tiyatro... tiyatro... nun 1. sayısının kapağıyla tanıdım. Tiyatro... Tiyatro...'yu çıkartmaya karar verdiğimizde en önemli sorun kapaktı. Rutkay Aziz, Mengü"den rica edelim dedi. Telefonu çevirdi, kısa bir konuşma oldu. Sanırım birkaç gün sonra ilk sayımızın o muhteşem kapağı gelmişti. O zamanlar biIgisayar bu kadar gelişmiş olmadığı için el emeği bir kapak orijinaliydi. Hâlâ derginin baş köşesinde durur mahzun mahzun. Ne kadar üzülür kim bilir? O karanlık günlerin, Körfez Savaşı'nın yaşandığı günlerde yayımlanmıyan Brecht'in "Savaş istiyoruz. En önce vuruldu ğunu yazan"ın altında, "Tiyatrocular 'Barışa Evet' Diyor" demiştik. Oysa bugün... hangi Barış? O kapak orijinali mahzun mahzun bakmasın da kim baksın? Artık, Mengü de yok. ama, "Ölüm haberini aldığımdan beri, aklımda hep sanat tarihçisi, eleştirmeni Alekxandre
mutlak onun adına bir müze kurmalı, tek afi şin yitirilmesine izin vermemeli" diyordu. Ara dan 23 yıl geçti Bugün değil yalnız afişlerini, resme, enstalasyona uzanan tüm eserlerini bir çatı altında toplamak, Mengü Ertel'e ilk görevimiz, borcumuz olmalı. Bu amaçla Kültür Bakanlığı'na, Devlet Tiyat roları, Devlet Opera ve Balesi'ne, MSÜ Güzel Sanatlar Fakültesi'ne, başta İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı olmak üzere tüm kurumlara sesleniyorum; Mengü Ertel Müzesi için kolları sıvayalım." Zeynep Oral'ın Milliyet Sanat'ın 477. sayısında yayımlanan bu önerisine aynen katılıyor, üzerimize düşecek ne varsa, sonuna kadar bu projenin yanında olacağımızı söy lemekten kıvanç duyuyorum. Değerlerimize yaşarken sahip çıkamıyoruz, hiç değilse on ların arkasından ağıt yakmak yerine üretim lerine sahip çıkarak saygımızı belirtelim. Zey nep Oral'ın da altını çizdiği gibi "görevimizi"
Alexandre'nin bundan 23 yıl önce söylediği,
yerine getirelim.
yazdığı bir şey var: 'Bir ülkenin Mengü çapın
Bu dünyada çok fazla Mengü Ertel yok. Kıy
da uluslararası
metini bilelim.
bir afiş sanatçısı oldu mu, 7
H A B E R L E R .
H A B E R L E R . . .
H A B E R L E R . . .
12. ULUSLARARASI İSTANBUL TİYATRO FESTİVALİ
BULANCAK'TA MÜRSEL GÜLMEZ TİYATRO GÜNLERİ
BAŞLIYOR
22-29 Nisan arası Bulancak'ta, geçen yıl yitir
12 Uluslararası İstanbul Tiyatro Festivali, bu yıl 18 Mayıs-4 Haziran tarihleri
diğimiz Sanat Yönetmeni Mürsel Gülmez'in
arasında gerçekleştirilecek. Yunanistan'dan Edefos Dans Theatre "Mede
anısına sanat etkinlikleri yapılıyor. Etkinliklere
Almanya'dan Hanna Schygulla söylüyor "Brecht Burada ve Şimdi", F
Bulancak Sanat Tiyatrosu, Giresun Belediyesi
Bausch gösterisi "Masurca Fogo", İngiltere'den The Royal Shakespear
Şehir Tiyatrosu, Ordu Belediyesi Karadeniz
Company "Hırçın Kız", İtalyan Change Performing Arts'ın yapımcı, Lind
Tiyatrosu, Giresun Deniz-Dağcılık ve Bulan
Center Festivali'nin (ABD) Bobigny MC93 Bobigny (Fransa) ve Uluslara
cak Eğitim-Sen oyunları ile katılacak. Ayrıca Mürsel Gülmez multivizyon gösterisi, fotoğ
İstanbul Tiyatro Festivali'nin (Türkiye) ortak yapımcılar olduğu Bir Rot
raf sergisi, şiir dinletisi ve imza günleri de
Wilson Projesi olan "Önceki Günler: Ölüm, Yıkım & Detroit III" Festivalin
programda bulunacak.
yabancı konukları. Festival'e ülkemizden de Kent Oyuncuları "Hep Aşk Var di", Ortaoyuncular "Fişne Bahçesu", İBŞT "Aşk Hastası", Tiyatro Stüdyosu "I an", Dostlar Tiyatrosu "Can", Tiyatro İstanbul "İdeal Bir Koca", Kumpanya "Sahte Kimlikler 5 " ile tiyatroseverlerin karşısına çıkacaklar. Ayrıca, Murathan
DEVLET, EKİN TİYATROSU'NA BORCUNU ÖDEMİYOR
Mungan'ın "Dumrul ile Azrail" oyunu, İstanbul Tiyatro festivali ile Berlin Ha bel Theater ortak yapımı. Projenin yönetmeni Mustafa Avkıran. Festivalde
Ankara Ekin Tiyatrosu'nun 1997 yılında sah
Dünya Prömiyeri yapılacak olan oyun, gelecek yıl Berlin'de sahnelenecek.
nelediği "Memleket Hikayeleri" adlı oyun 47
Gösteri mekânları AKM, Harbiye Muhsin Ertuğrul Tiyatrosu, DT Taksim S
yerde yasaklanmıştı. Yasaklamaların ardın
nesi, Aziz Nesin Sahnesi, Kenter Tiyatrosu, Karaca Tiyatrosu, Ses Tiyatro
dan, sonuçlanan 35 davada aklanan ve 10
İSM Kumpanya Sahnesi.
rosu, bu kez yargıda kazandığını mülki ida
Bu yılki Onur Ödülleri de Pina Bausch ve Genco Erkal'a verilecek. Ayrıca Pi
ödenmeyen tazminatlar karşısında, tiyatro nun kurucusu Faruk Güvenç, "Aksi olsaydı devlet altımızdaki sandalyeyi bile alırdı." diye tepkisini dile getirirken, olay ülkenin çürü müş yapısını bir kez daha ortaya koyuyor.
na Bausch ekibinden bir dansçı 30 Mayıs-3 Haziran tarihleri arasında Aksal Dans Stüdyosu'nda genç dansçılarla atölye çalışmaları yapacaktır.
cy
relerden alamıyor. Ödenek yok gerekçesiyle
a
milyar'a yakın tazminat kazanan Ekin Tiyat
TİYATRO ELEŞTİRMENLER BİRLİĞİ'NDEN SANSÜRE KINAMA
Tiyatro Eleştirmenleri Birliği (TEB), Dünya Tiyatro Günü'nün kutlandığı Mar
DEVLET TİYATROLARI
gereğini duyarak aşağıdaki açıklamayı yaptı.
pe
SANATÇILARI DERNEĞİ
ayında, ülkemizde tiyatro adına yaşanan traji komik olaylara dikkat çekme
(DETİS) KURULDU
* 8 Mart Dünya Kadınlar Günü dolasıyla Pendik'te oynanmak istenen Frar Rame-Dario Fo'nun "Kadın Oyunları", ülkemizde uzun süre sahnelenmiş
Devlet Tiyatrosu Sanatçıları, 20 Mart 2000
olmasına karşın, metninde 'ahlaka aykırı kelimeler' bulunduğu gerekçesiyle
tarihinde kısa adı DETİS olan Devlet Tiyatro
Pendik Kaymakamlığınca yasaklanmıştır.
ları Sanatçıları Derneği'ni kurdular ve ilk top-
*AST'ın "İnadına Yaşamak" adlı oyunuyla ilgili olarak Van Cumhuriyet
lantılarını Dünya Tiyatro Günü 27 Mart'ta
Savcılığı'na yapılan suç duyurusu, Ankara Savcılığı'nca da dikkate alınmış ve
gerçekleştirdiler. Dernek tüzüğünün amaç
Metin Balay'ın yazıp yönettiği, üç yıldan fazla bir süredir yurtiçi ve
maddesinde, kuruluş amacı şöyle açıklanı-
yurtdışında 400'ün üstünde oynanmış bu oyunla ilgili ifade vermek üzere,
yor:"Tiyatro sanatını ve sanatçılığını gerçek
nedense oyuncu Altan Erkekli, tam da 27 Mart günü Ankara Emniyet'i
leştirmek, mesleğin onurunu korumak, Dev
tarafından tiyatrodan alınmıştır. Altan Erkekli'nin savcılıktan çıkışında
let Tiyatroları'nı özerk, çağdaş ve demokra
söyledikleri ülkemizdeki tüm tiyatrocuların ve tiyatroseverlerin benimsediği
tik bir yapıya kavuşturmak, tiyatro sanatının
bir ilkedir: "İnadına tiyatro demeye devam".
yurt çapında dengeli ve sağlıklı yaygınlaşma
*27 mart Dünya Tiyatro Günü, Muş'ta Vilayet'in onayına karşın, Ankara
sı, uygar koşullar altında yaşanılır ve üretilir
Birlik Sahnesi'nin oynamak istediği Refik Erduran'ın yapıtı "Canavar Cafer'
olması için etkin ve belirleyici çalışmalar yap
ildeki tek salon olan Özel idare Salonu verilmeyerek engellenmiştir.
mak, bu doğrultuda yapılan çalışmaların sü rekliliğini takip etmektir".
SADRİ ALIŞIK SİNEMA VE TİYATRO ÖDÜLLERİ
DETİS'in ilk yönetim kurulu toplantısında gö rev dağılımı şu şekilde gerçekleşti: Başkan
5 Nisan akşamı Küçük Sahne'de düzenlenen bir törenle Sadri Alışık Oyuncu
Mehmet Ege, Başkan Yardımcısı Rüştü As
Ödülleri sahiplerini buldu. Sinema Ödülleri Şükran Güngör, Ruhi Sarı, Beni
yalı, Genel Sekreter Ahmet Mümtaz Taylan,
Yıldırımlar, Mizgin Kapazan Murat Daltaban'a verilirken, Safa Önal ve Eşref
Sayman İpek Bilgin, Üyeler: Tarık Ünlüoğlu,
Kolçak da Emek Onur Ödülü'ne layık görüldü. Tiyatro dalındaki ödüller ise
Sündüz Haşar, Hüseyin Avni Danyal.
Tomris İncer ve Genco Erkal'a, onur ödülü de Metin And'a verildi.
8
H A B E R L E R . . .
H A B E R L E R . . .
H A B E R L E R . . .
AFİFE TİYATRO ÖDÜLLERİ ADAYLARI AÇIKLANDI
TİYATRO YAZARLARI DERNEĞİ'NDE YENİ YÖNETİM
Nisan akşamı sahiplerine ulaşacak olan Afife Tiyatro Ödülleri adayları açıklandı. Tunç Yalman, Füsun Akatlı, Dikmen Gürün, Seçkin Selvi, Engin dağ, Nazan Aksoy ve Demet Taner'den oluşan Jüri'nin belirlediği adaylar
Tiyatro Yazarları Derneği yaptığı olağanüstü toplantıda yeni yönetim kurulunu seçti. Ön
Özel ödüller: Muhsin Ertuğrul Özel Ödülü: Genco Erkal • Nisa Serezli
ceki yönetimle ihtilaflı ve mahkemelik olan
Akıner Özel ödülü: Ani İpekkaya • Cevat Fehmi Başkut Özel Ödülü: Memet
Dernek yaptığı açıklamada: "1996 yılında ay
Baydur (Güne Bakan Cam Kırıkları, İstanbul D.T) • Tiyatroda Yeni Kuşak
nı adla kurulan dernek, daha sonra Tiyatro
Özel Ödülü: İnci Türkay ("Sylvia" Tiyatro İstanbul)
ve TV Yazarları Derneği olarak adını değiştir
Adaylar:
diyse de, kuruluş aşamasında bu ad öngörül
Yılın En Başarılı Prodüksiyonu: Fişne Pahçesu (Orta Oyuncuları) • İdeal Bir
mediğinden, tekrar eski adını almaya karar
Koca (Tiyatro İstanbul) • Sersem Kocanın Kurnaz Karısı (İBŞT) • Sevilmek
vererek ilk toplantısını yaptı. Yapılan görev
(Aksanat Prodüksiyon Tiyatrosu)
bölümünde Recep Bilginer yeniden başkanlı ğa, Turan Oflazoğlu ikinci başkanlığa, Ülkü
Yılın En Başarılı Yönetmeni: Ferhan Şensoy (Dolu Düşün Boş Konuş, Oyun Atölyesi) • Gencay Gürün (ideal Bir Koca, Tiyatro İstanbul) • Işıl Kasapoğlu
Ayvaz Genel Sekreterliğe, Turgay Nar Muha
Sevilmek, Aksanat Prodüksiyon Tiyatrosu) • Kerem Kurdoğlu (Sahte
sip Üyeliğe seçilirken, Refik Erduran, Tuncer
Kimlikler, Kum, Pan, Ya)
Cücenoğlu ve Güngör Dilmen'de yönetim
Yılın En Başarılı Erkek Oyuncusu: Adnan Biricik (Güne Bakan Cam
kurulu üyesi olarak görev yapmayı tercih et
Kırıkları, İBŞT) • Cüneyt Türel (Sevilmek, Aksanat Prodüksiyon Tiyatrosu) •
mişlerdir. Denetleme kuruluna Can Kapyalı,
Köksal Engür (Sevilmek, Aksanat Prodüksiyon Tiyatrosu) • Taner Barlas
Başar Sabuncu ve Muharrem Buhara seçil
Kapıyı Aç, İBŞT)
mişlerdir.
a
Yılın En Başarılı Kadın Oyuncusu: Arsen Gürzap (Kırmızı Karaağaç, İstanbul D.T) • Tilbe Saran (Sevilmek, Aksanat Prodüksiyon Tiyatrosu) • Tomris İncer (Kapıyı Aç, İBŞT) • Yıldız Kenter (Nükte, Kent Oyuncuları)
cy
Yılın En Başarılı Yardımcı Erkek Oyuncusu: Baykal Kent (Fişne Pahçesu
Orta Oyuncuları) • Bülent Emin Yarar (Arturo Ui'nin Önlenebilir Tırmanışı, İstanbul D.T.) • Güven Kıraç (Dolu Düşün Boş Konuş, Oyun Atölyesi) • Yalçın Boratap (Önce İnsan, İBŞT)
Yılın En Başarılı Yardımcı Kadın Oyuncusu: Ayşegül Ünsal (Klakson, Borozanlar ve Bırtlar, Tiyatro Fora) • Ezgim Kılınç (Sersem Kocanın Kurnaz Sevinç Erbulak (Aşk-ı Memnu, İBŞT)
pe
Karısı (İBŞT) • Melek Baykal (Dolu Düşün Boş Konuş, Oyun Atölyesi) •
TİYATRO Tİ YURTDIŞINDA Tiyatro Ti'nin sahnelediği "Bekleme Odası", 23-27 Mart tarihleri arasında Krakow Uluslarası Alternatif Tiyatro Festivali'ne katıldı. 80'li yıllarda Uluslarası statüye ulaşan festi val, tiyatro alanında Polonya'nın es eski fes tivali. Dünyadaki öncü tiyatro akımlarının buluşma yeri olan ve bu yıl İtalya, Belçika, Polonya,
Yılın En Başarılı Müzikal Ya da Komedi Erkek Oyuncusu: Haluk Bilginer (Dolu Düşün Boş Konuş, Oyun Atölyesi) • Metin Serezli (Sylvia, Tiyatro
Hırvatistan, Macaristan ve daha pek çok ül
İstanbul) • Naşit Özcan (Kadın ile Memur, İBŞT) • Savaş Dinçel (Sersem
keden çeşitli gurupların da katıldığı festival
Kocanın Kurnaz Karısı, İBŞT)
de, ilk kez bir Türk topluluğu vardı.
Yılın En Başarılı M ü z i k a l Ya da Komedi Kadın Oyuncusu: Güneş
Yönetmen'in, bir Türk yazarın oyununu Türk
Berberoğlu (Oyunun Oyunu, Kent Oyuncuları) • Nevra Serezli (Sylvia, Tiyatro
oyuncularla gerçekleştirmiş olması, grubun
İstanbul) • Suna Selen (Gel Evlenelim Yürü Boşanalım, Istanbul D.T.) • Zuhal
kazandığı başarının yanında ayrı bir özellik
Olcay (Dolu Düşün Boş Konuş, Oyun Atölyesi)
taşıyor.
Yılın En Başarılı SahneTasarımcısı: Ali Cem Köroğlu (Sersem Kocanın Kurnaz Karısı, İBŞT) • Barış Dinçel (Kadın ile Memur, İBŞT) • Nilgün Gürkan
YENİ BİR DERGİ: PERDE ARASI
PERDE ARKASI
İdeal Bir Koca, Tiyatro istanbul) • Su Yücel (Can, Dostlar Tiyatrosu)
27 MART DÜNYA TİYATRO GÜNÜ"
Yılın En Başarılı Giysi Tasarımcısı: Serpil Tezcan (Arturo Ui'nin Önlenebilir Tırmanışı, İstanbul D.T.) • Sevim Çavdar (İdeal Bir Koca, Tiyatro İstanbul) •
Ankara Kültür-Sen tarafından aylık bir der
anda Zıpçı (Fişne Pahçesu, Ortaoyuncular) • Türkan Kafadar (Sersem
gi yayımlanmaya başlandı. 27 Mart'ta çı
Kocanın Kurnaz Karısı, İBŞT)
kan özel sayıda Muhsin Ertuğrul'un bir ya zısı, Ağustos'tan bu yana DT'de yaşanan
Yılın En Başarılı Sahne Müziği: Melih Kibar (Sersem Kocanın Kurnaz Karısı, İBŞT) • Nurettin Özşuca (Güne Bakan Cam Kırıkları, Istanbul D.T) •
lar, DT eski Genel Müdür'lerinin ortak Ba
Selim Atakan (Romeo ile Juliet, İBŞT) • Serpil Günseli (Amphitryon 2000,
sın açıklaması, Refik Erduran'ın DT ile ilgili
Dormen Tiyatrosu)
bir yazısı ve Perde Arkası'nın bu yazıyı de ğerlendirmesi ve karşı soruları, eski Dünya
Yılın En Başarılı Işık Tasarımcısı: Ayhan Güldağları (Arturo Ui'nin
Derginin yazışma adresi: Kültür-Sen Ankara Şubesi, Hipod rom Alanı 8. Tel.:0312 312 22 01-311 05 87.
Önlenebilir Tırmanışı, İstanbul D.T.) • ilhan Ören (Aşk Hastası, İBŞT) • Ufut Yıldız (Can, Dostlar Tiyatrosu) • Yüksel Aymaz (Şerefe 20. Yüzyıl, TiyatroKare)
9
Tiyatro Günü bildirilerinden alıntılar var. İs teyenlerin Dergi'ye imzalı yazı gönderebile cek
H A B E R L E R . . .
H A B E R L E R . . .
"Patron" Oyununun Galasında Protesto
H A B E R L E R . . .
KORKU DAĞLARI BEKLİYOR...
"BAKAN GÜLÜMSEME, İSTİFA ET!"
Nisan ayının 24'ünde TOBAV Genel Kurulu var. Değişmez Başkan Sayın mer Levent, kaçıncısı olduğunu unuttuğumuz kez genel başkan atanmak için kolları sıvadı. Önce ne olur ne olmaz deyip, Mehmet Ege'nin TOBAV üyeliğini altı ay na askıya aldırdı. Nedeni de: Mehmet Ege, yani ben TOBAV Yönetim Kuru lu'na hakaret etmişim. Ne zaman? Bundan neredeyse iki yıl önce yapılan Devlet Tiyatroları Sanat Yönetim Kurulu Sanatçı Temsilciliği seçimi sırasında. Ne yapmışım? Bir bildiri yayınlamışım. Altında benim ve diğer aday Serhat Nalbatnoğlu'nun imzaları var. Diyoruz ki: "TOBAV bu seçimlerde ayrımcılık ve çıkarcılık yapmıştır. Nasıl saptandığı belli olmayan bazı isimleri TOBAV adayı olarak antetli kâğıtları ile tanıtıp, onlar adına oy istemiştir. Oysa bizler de TOBAV üyeleriyiz. Bu bir ayrımcılık ve kendi yönetimleri adına çıkarcılık değil midir?". Nitekim seçimde oy kullanan Devlet Tiyatroları Sanatçıları TOBAV'ın bu tavrına tepki verince, bu kez de utanmadan sahtecilik yoluna gidilmiş, benim ve Serhat Nalbantoğlu'nun yayınladığı ve dağıttığı duyuru metinleri, fotokopi yöntemi ile TOBAV antetli kâğıtlara bastırılarak Genel Kurul'da dağıtılmıştır. Böylece "bakın biz onları destekliyoruz" gibilerden safcasına bir önlem alınmaya kalkılmıştır. Tabi bu önlemler fayda etmemiş, sonunda seçim tarafımdan kazanılmış, ta ki İ. Rahmi Dilligil'in gece yarısı operasyonu ile görevden alınıncaya kadar, seçilmiş Sanatçı Temsilcisi olarak görev, gene tarafımca sürdürülmüştür.
13 Nisan Cuma akşamı Devlet Tiyatroları Taksim Sahnesi'nde Sakıp Sabancı'nın yaşamını konu edinen, Tarık Buğra'nın yazdığı, Zafer Kayaokay tarafından sahnelenen "Patron" oyununun, protestolu finalinden sonra, kokteylde de olaylar yaşandı. Sakıp Sabancı'nın ailesiyle birlikte geldiği galada, Kültür Bakanı İstemihan Talay, D.T. Genel Müdürü İ. Rahmi Dilligil de vardı. Oyunu izlerken, yılların başarılı oyuncularının isteksiz ve asık suratlı oluşları dikkat çekiyordu. Oyun sonundaki selam ise bugüne kadar izlediğimiz tüm galaların en cılızı, en soluğuydu. Ali Sürmeli ise oyuncuların biraz gerisinde, elleri cebinde Bakan'ı ve Genel Müdür'ü protesto etti. "Patron"un galası fiyasko ile sonuçlanmış, salonda buz gibi hava esiyordu. Kokteyl için fuayeye geçildiğinde, herkes protestoyu konuşuyor, Ali Sürmeli'nin davranışının doğru olup olmadığını tartışıyordu. O sırada Ali Sürmeli merdivenlerden inip çıkışa doğru yöneldiğinde, Sakıp Sabncı'nın kendisini davet ettiğini söylediler. Sürmeli, Sakıp Bey ve Bakan'ın bulunduğu yöne doğru dönüp "Ben gelmeyeyim" dedi. Sakıp Bey'in ve etrafındakilerin ısrarları karşısında, tekrar "Ben gelmeyeyim" dediğinde ısrarlar sürünce dönüp bir iki adım attı ve "Ben hayatımda böyle kötü bir oyunda oynamadım. Bu bir tiyatro değil, röportajlardan oluşturulmuş, berbat bir metin. Siz Sakıp Bey, oyunu yazdırdınız, Bakan'a gidip D.T.'da oynanmasını istediniz, Bakan Genel Müdür'e direktif verdi, o da bize bu oyunu kakaladı. Bütün sanatçılar acı çekiyor, buna hakkınız yok" derken, Bakan, gülümseyerek seyrediyordu. Ali Sürmeli bu kez, Bakan'a hitaben "Bakan Gülümseme, istifa et!" dediğinde ortalık karıştı, Bakan'ın yanında bulunanlardan birinin Ali Sürmeli'ye küfür etmesi üzerine sanatçı küfür edene yönelince, birkaç kişi Sürmeli'nin üzerine yürüyüp, "Terbiyesiz, rezil herif" diye bağırmaya başladı ve ortalık bir anda karıştı, masalar devrilip, bağırış çağırışların arasında Sürmeli salon dışına çıkartılıp, yatıştırıldı.
cy
a
Bu seçimlerden altı ay sonra Tamer Levent ve TOBAV Yönetim Kurulu'ndan bazı üyeleri, benim ve Serhat Nalbantoğlu'nun hakkında, kendilerine hakaret edildiği gerekçesiyle dava açmışlar; davanın bir süre önce temyiz haklı saklı kalmak üzere, birinci kısmı sonuçlanmıştır. Yüce yargı bizi bu konuda suçlu bulmuştur. Biz de davanın ikinci kısmını başlatmak üzere 09.03.2000 tarihinde Yargıtay'a başvurarak itiraz hakkımızı kullandık. Mahkeme kararı nın Yargıtay tarafından değerlendirilmesini ve davanın yeniden görülmesini istedik. Yani dava henüz bitmedi. Henüz mahkemeye sunmamış olduğumuz yeni deliller ile murafaalı olarak yapılacak temyiz duruşmasına gireceğiz. Belki de buradan "davanın yeniden görülmesi" kararı çıkacak. Ama Sayın Levent ve yandaşları hukuku tanımaz davranışlar sergilemekte bir sakınca görmüyorlar. Henüz sonuçlanmamış bir davaya dayanarak, TOBAV Genel Kurulu'na çeyrek kala üyelik haklarımı altı ay askıya alarak, be nim seçimlerde aday olmamı, oy kullanmamı bile engelliyorlar. Tabii konuyla ilgili gerekli yasal girişimler yapıldı. Ve ben bu genel kurula katılacağım. Gerekirse aday da olacağım. Ama ben katılmasam da, aday olmasam da Tamer Levent ve yandaşları bu kez denizin sonuna vardıklarının farkındalar. Onları TOBAV'dan sürüp çıkaracak, TOBAV'ın gerçek sahibi olan üyelerdir. Artık ne Ankara dışından günlük turlarla adam taşıyarak ne de Ankara'dan TOBAV lokalini, giderleri kimin cebinden karşılandığı belli olmayan içkili-içkisiz yemek davetleri ile işgal ederek, her türlü olanağı yalnız ca bir kez daha seçilmek üzere kullanarak ikballerini sürdüremeyecekler Bakalım seçimlere kadar daha ne marifetler sergilerler? Dedik ya: KORKU DAĞLARI BEKLİYOR... Mehmet Ege TOBAV Üyesi
Bakan, olaylar karşısında sakinliğini koruyarak, gülümsemelerine devam etti. Yorumu sorulduğunda, "Hiç kimseye baskı yapılmamıştır, kimseye bu oyunda oynama zorunluluğu getirilmemiştir. Oynamak istemeyen arkadaş istifa eder, oynamayabilirdi" derken, "Ya istifa ya da bu oyun" ikileminin baskı olup olmadığı anlaşılamadı.
pe
Kendi yaşamının sahneye aktarıldığı bir oyunun galasında böylesi bir tatsız sürprizle karşılaşan Sakıp Sabancı ise olayları soğukkanlılıkla değerlendirerek, "Arkadaş böyle düşünüyor, onun düşüncelerine saygı duymak gerekir, hep alkış, hep alkış, hep alkış olamaz, tepkiler de olmalı. Belki bu arkadaş doğru düşünüyor, biz yanılmış olabiliriz. Olaya böyle de bakmak gerekir, demokratik bir tepki. Arkadaşımızın cesaretine hayranım. Böyle bir ortamda bu tepkiyi koyabilmesi önemli" diye yorumladı. Bakan salondan ayrılırken, bir gazetecinin "Sayın Bakan, bugünkü Milliyet'te "Eser hırsızlığı" ile suçlanıyorsunuz. Bu konuda bir açıklama yapacak mısınız?" demesi üzerine ortalık bir kez daha hareketlendi, fakat Bakan soruyu yanıtsız bırakarak salondan ayrıldı.
Daha sonra görüştüğümüz Ali Sürmeli, "Yasanın kendine tanıdığı ret hakkını kullandığını, ancak oyunda oynamasının şart olduğunu, yoksa atılacağına yönelik tehdit edildiğini" söyledikten sonra, "Ben yarın akşam da sahneye çıkıp rolümü oynayacağım, D.T. soruşturma açar, beni kurumdan atarsa, o zaman oynamam." dedi.
TOBAV YÖNETİMİ GERÇEĞİ SAPTIRIYOR Devlet Tiyatroları sanatçılarına yönelik olarak Kültür Bakanlığı ve Devlet Tiyatroları yönetimi tarafından sürdürülen iki ayrı toplu soruşturma, sanatçıların leyhinde sonuçlanmış bulunmaktadır. Yaklaşık altı aydır devam eden, tiyatro çevrelerinin tepkisini çeken ve kurumda iş barışını tehdit eden sözkonusu yersiz ve gereksiz soruşturmaların sonlandırılmasında yegâne etken, toplu biçimde soruşturmaya uğrayan sanatçıların göstermiş oldukları güçlü dayanışma ve yardımlaşma olmuştur. Soruşturma ve savunmalarla geçen son altı aylık süreç bir kez daha göster miştir ki; sanatçıların ortak aklı ve iradesinin aşamayacağı engel, çözemeyeceği sorun yoktur. Sanatçıların geliştirdikleri ve gösterdikleri kararlılık, kurumun yapısal aşınmalardan kaynaklanan sorunlarının çözümünde izlenecek yöntem konusunda da somut ipuçları müjdelemektedir.
Ali Sürmeli, haftalık Aktüel Dergisi'nde yayımlanan söyleşide de, "Bu oyun duyduğum kadarıyla Sabancı'nın ricasıyla oynanıyor. Benim de ondan bir ricam var. En berbat fabrikasında en berbat işi yapayım, gerekirse tuvalet temizleyeyim ama bu oyunda oynamayayım. Benim dememle de olmuyor, bir zahmet o gerekli yerlere, gerekli yerler de başka mercilere söylesin" diyerek, "Patron" oyuna tepkisini dile getirmişti. Ali Sürmeli ertesi günü oyundaki rolünden alındı ve soruşturma açıldı.
10
H A B E R L E R . . .
H A B E R L E R . . .
H A B E R L E R . . .
Mehmet Mümtaz Taylan METİS Genel Sekreteri
ERDURAN'IN AMACI NE?
cy
a
sanatçıların ortak inisiyatifleri ile edindikleri sözkonusu kazanımlardan, DT çalışanlarının örgütlenmeye çalıştıkları dernek, vakıf ve sendika gibi sivil toplum örgütlerinin yöneticilerin çıkarması gereken dersler olduğunu düşünüyoruz. I böyleyken, sözkonusu örgütlerden TOBAV'ın durumundan ders çıkarmak bir yana, 05.04.2000 tarihli bir basın duyurusuyla, sanatçıların kazanımını sahiplenmeye yeltendiği, sanatçıların ortak iradelerini yok sayarak, görmezden gelerek, üstelik sanatçıları küçük düşürücü ifadeler kullanarak kamuoyunda sempati avına çıktığı görülmüştür. TOBAV'ın basın duyurusunda, "kuruma karşı imza toplamak, kurum aleyhinde beyanat vermek"le suçlanan ve soruşturma sonucu aklanan 100 küsur sanatçının aslında bu suçu işledikleri, suç teşkil eden bu eylemleri de, "bilgisizlik', "özendirilme" hatta "imza atma durumunda bırakılma" gibi hafifletici nedenlerle gerçekleştirdikleri ifade edilmiş, ancak "TOBAV VE TOMEB'in Kültür Bakanlığı ve Devlet Tiyatroları nezdindeki girişimleri sonucu" sanatçıların mağduriyetlerinin engellendiği" ileri sürülmüştür. Daha düne kadar soruşturmalardan habersiz olduğu (!) yönetim kurulu üyeleri tarafından ifade edilen ve yaklaşık altı aydır soruşturmalar hakkında ses liğini koruyan TOBAV'ın yaklaşan Genel Kurul'u öncesinde sanatçılara -üstelik sanatçıların kararlı biçimde yürüttükleri ortak iradeyi de küçümseyereksahip çıkmaya yeltenmesi son derece ironiktir. Devlet Tiyatroları ve çalışanları ölçeğinde faaliyet gösteren tüm sivil örgütleri, popülist ve oportünist yaklaşımlardan uzak durmaya, Devlet Tiyatroları'nın aydınlık geleceği için, tıpkı soruşturmaya uğrayan sanatçıların yaptığı gibi, ortak akıl ve irade göstermek üzere emek vermeye davet ediyoruz.
pe
Devlet Tiyatroları'nda mevcut yönetimin idari ve sanatsal anlayışından kaynaklanan olumsuz gelişmeler birbiri ardına eklenerek sürüp gitmektedir. Sanatçılara yönelik, sözleşme feshi ve topu soruşturmalar biçiminde yürütülen baskılara, son günlerde Refik Erduran tarafından yürütülen, "kurumu ve sanatçılan karalama kapmanyası" da eklenmiştir. Erduran, ardarda verdiği demeçlerde Devlet Tiyatroları'nı, "Türk Tiyatrosu'na hizmet etmemekle", sanatçıları, "disiplinsizlik", "entrikacılık", "rol küçümseme" ve "boş yere maaş almakla", kuruma çeşitli dönemlerde hizmet vermiş eski Genel Müdürü "post kavgasına tutuşmuş olmakla" suçlamaktadır, Erduran mesnetsiz saldırıları ile Devlet Tiyatroları'nın yapısal problemlerinden kaynaklanan aksaklıkların sorumluluğunu, kurumun aydınlık geleceği için emek veren sanatçılara yıkmaya çalışmaktadır. Erduran'ın DT'de ve tiyatro çevrelerinde yaratmaya çalıştığı polemik, kullandığı üslup, yönetimin sanatçılarca tepki gören yersiz ve haksız uygulamalarının avukatlığını üstlenmesi, kendinden menkul, tutarsız ve maksatlıdır, Erduran'ın gelişigüzel açıklamalarından, Devlet Tiyatroları'nın sorunlarından habersiz olduğu anlaşılmaktadır. Devlet Tiyatroları'nın varlık nedeni, Erduran ve Erduran'ın tercih ettiği yazarların oyunlarını sahnelemek ve gişe gelirinin %40'ını telif olarak ödemek değildir. Devlet Tiyatroları Erduran'ın iddiasının tersine yarım asırdır, Türk Tiyatrosu'na büyük hizmet vermiş bir "Cumhuriyet kurumudur." Erduran "DT Edebi Kurul Başkanlığını ve DT Yönetim Kurulu Üyeliğini, mensubu bulunduğu derneğin İsrarı nedeniyle kabul ettiğini ve amacına ulaşınca da görevi bırakacağını" ifade etmektedir. Devlet Tiyatroları'nın sorunlarını çözmeye soyunmak için, kurumu salt oyun satışı yapılan bir "pazar" olarak görmek yeterli değildir. Üstlerine vazife olmadığı halde, "yeniden yapılanma" hedefini saptırmaya yönelik yapay gündem yaratmaya yeltenenleri, Devlet Tiyatroları'nı bir "post" ta da "pazar" olarak görenleri uyarıyor, sorunlarımızın ancak "Özerk, Çağdaş ve Demokratik" Devlet Tiyatroları'nı hedefleyen bir "yeniden yapılanma" ile çözülebileceğini bir kez daha yineliyoruz.
İBŞT'DE 16. ÇOCUK ŞENLİĞİ Bu yıl 16.'sı düzenlenen İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları'nın Çocuk Şenliği 17-23 Nisan tarihlerinde beş ayrı salonda yapılı yor. Tüm etkinliklerin ücretsiz olduğu, gişeler den davetiye sağlanacağı Çocuk Şenliği, 17 Ni san Pazartesi günü saat 11'de İstanbul Büyük şehir Belediyesi Şehir Tiyatrosu çocuk oyunu oyuncuları, konuk grupların oyuncuları ve ban do katılımıyla Galatasaray Lisesi önünden baş layarak Taksim Anıtı'nda son bulacak olan şen lik kortejiyle açılacak. Şenlikte, yarışmalar, göl ge oyunu ve ilüzyon, film gösterileri, fuaye et kinlikleri, müzik dinletilerinin yanısıra çeşitli ti yatro gurupları beş ayrı sahnede temsiller vere cek. Akbank Çocuk Tiyatrosu, Kara Tiyatro, Akbank Çocuk Tiyatrosu, Bakırköy Belediye Tiyat rosu, İzmit Şehir Tiyatrosu, Sarıyer Sanat Tiyat rosu, Pınar Çocuk Tiyatrosu, Tiyatro Tiyatro'su, Show Tiyatro, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Çocuk Tiyatroları'nın yanı sıra şenliğe katılacak topluluklar. Bu yıl şenlikteki gösteri ve etkinlik ler için yaş sınırı belirtilmiş. Çocuk kültürel et kinlikleri alanında önemli bir gelişme.
D.T'DEKİ SORUŞTURMALARI TOBAV DURDURDU TOBAV, yaptığı yazılı basın açıklamasında, "Devlet Tiyatroları'nda, 657 sayılı yasanın hü kümlerine göre, 'Kuruma karşı imza toplamak. Kurum aleyhinde beyanat vermek' gibi konu larda imza sahipleri hakkında bir 'soruşturma' açılmıştı. Kişilere bilgi vermeden, yasa madde lerini incelemeden 'imza atmak ve attırma' özendirilmesinde bulunulması söz konusu ol muştu. Değişik dönemlerde 65 ve daha sonra 35 kişi hakkında soruşturma açılan kişilerin du rumları ile ilgili olarak TOBAV Yönetim Kurulu ve TOMEB Yönetim Kurulu'nca Kültür Bakanlı ğı ve Devlet tiyatroları nezdinde yapılan giri şimler sonucunda 'Devlet Tiyatroları Disiplin Kurulu', tüm cezaların kaldırılması konusunda karar almıştır. Bu durumda Devlet Memurları Kanun hüküm lerini dikkate almadan 'İmza atma' durumun da bırakılan meslekdaşlarımızın cezalarının kal dırılması ve gereksiz yere mağduriyet yaşama larının engellenmesi sağlanmıştır. Meslek etiği ve meslek haklarımız konusunda ise TOBAV ve TOMEB, konuya kalıcı çözümler getirilmesi konusunda yıllardır savunduğu görüşlerini istik rarlı bir biçimde sürdürmektedir." dedi. Devlet Tiyatroları sanatçıları bu açıklamaya karşı çıkarak, TOBAV'ın soruşturmalarla hiç ilgilenmediğini, soruşturmaların başladığı dönemde TOMEB'in daha kurulmamış bile olduğuna dikkat çektiler. Konuya ilişkin açıklamaları da yayımlıyoruz.
METİS Yönetim Kurulu
11
H A B E R L E R . . .
H A B E R L E R . . .
H A B E R L E R . . .
ra bu oyun yüzünden istifa etti" dedi. Sürmeli, sorunlu geçen provaların ar-
"PATRON"UN OYUNCULARINDAN GENEL MÜDÜRLÜ'ĞE DİLEKÇE
dından galada kendisine hakaret edildiği için patladığını da belirtti. Müjdat Gezen, görüşmenin sonunda, "bir sanatçının bir oyunda zorla oynatılamayacağını, yapılan baskıların sanata, sanat kurumunu yönetenlere ya-
"Patron" oyununun galasında yaşanan olaylara, Ali Sürmeli'nin açıklamaları
kısmadığını, Ali Sürmeli'nin bir sanatçı duyarlılığı ile tepkisini dile getirdiği
na, Kültür Bakanı İstemihan Talay ve D.T. Genel Müdürü İ. Rahmi Dilligil'den
bu tepkinin belki cezalandırılacağını, ancak bu cezanın kurumdan atılmak
farklı açıklamalar gelmesine rağmen, oyunda rol alan sanatçılar aynı düşün
olamayacağını, böyle bir şeye de inanmak istemediğini, böyle bir olayın ya-
mediklerini İstanbul D.T. Müdürlüğü'ne verdikleri bir dilekçe ile bildirdiler. Sa
şanması halinde tüm sanatçıların Ali Sürmeli'yi destekleyeceklerini zannetti-
natçıların ortak imzalarıyla verilen dilekçe ismini vermek istemeyen bir İstan
ğini ve kendisinin 657 sayılı yasaya tabii olmadığını, tepkilerini kimsenin dur-
bul D.T. yetkilisi tarafından tarafımıza iletilmiştir. Gündemdeki tartışmaya
duramayacağını" söyledi.
açıklık getirmesi amacıyla sanatçıların dilekçesini kendi bilgileri dışında yayım lıyoruz.
Kültür Bakanı'na Suçlama
istanbul Devlet Tiyatrosu Müdürlüğü'ne
Müjdat Gezen, "Tiyatro Okulları 2000'e Merhaba Buluşmasını Kültür Baka-
"14/04/2000 tarihinde Devlet Tiyatroları Genel Müdürü Sayın İ. Rahmi Dilli-
nı İstemihan Talay'ın söz vermesine rağmen yerine getirmemesi üzerine ip-
gil'in yapmış olduğu televizyon açıklaması üzerine aşağıda tarafınıza sunmuş
tal etmek zorunda kaldıklarını belirtti.
olduğumuz açıklama ve bilgilendirmenin gerekli olduğu kanaatini taşımakta
Gezen, bakanla önce telefonda, daha sonra İstanbul'da kendisi ve D.T. Ge-
yız.
nel Müdür'ü İ. Rahmi Dilligil ile birlikte bir görüşme daha yaptıklarını ve et-
"Patron" adlı oyunun birinci okuma provası sonrasında, dönemin Başrejisörü
kinlik için işbölümünü konuştuklarını, bu işbölümüne göre MSM'nin yarış-
Sayın Ferdi Merter ve halen Başdramaturg olarak görev yapan Sayın Mine
maları, plaketleri, afişleri, dergileri, tişörtleri hazırlayacağını, Bakanlığın ile
Acar'a bu metnin bir tiyatro oyunu olmadığı fikrimiz, tarafımızca beyan edil
Bursa Ahmet Vefik Paşa Sahnesi'ni, otel, yemek ve ulaşım için gerekli yatırı-
miştir.
mı yapacağı konusunda anlaştıklarını, daha sonra D.T Genel Müdürlü-
İki aylık prova dönemi içinde oyunun rejisörüne, İstanbul Devlet Tiyatrosu
ğü'nden aldığı bir faksta MSM'nin projeyi Kültür Bakanlığı veya Devlet Tiyat-
Müdür ve Müdür Yardımcıları'na oyunun metni ile ilgili uyarı yapılmıştır.
roları ile değil Devlet Konservatuvarları Mezunları Derneği ile gerçekleştire-
Ancak Devlet Tiyatroları Sanatçı Bilinci ve sorumluluğu adına, provalar süre
ceğinin belirtildiği, kendilerinin de herhangi bir sakınca görmediğini belirtti.
since tüm ekip elden geleni yapmış; problem yaşanmaksızın promier aşama
Zaman içinde DEVKOMMED'in olaydan haberdar olmadığını öğrendiğini ve
a
sına gelinmiştir.
Rahmi Dilligil ile görüşmesini söylediklerini, bunun üzerine DEVKOMMED
Ancak provaların ortasında oyunun metni ile ilgili olarak Sayın Faik Erte-
ikinci bir faks çekerek etkinliğe katılacak okulları bildirdiğini, okullara çağrı
ner'den randevu alınmış ve müdüriyet makamında Sayın Faik Ertener, Sayın
yapıldığını, olumlu yanıtların alındığını ancak bu sırada Bursa Devlet Tiyatro-
Ferdi Merter, Sayın Mine Acar ve Edebi Kurul Başkanı Sayın Refik Erduran'ın
cy
su'ndan gelen bir faksta o tarihlerde salonun dolu olduğunu öğrendiklerini
da bulunduğu, tüm sanatçıların ve oyunun yönetmeninin de katıldığı bir top lantı gerçekleştirilmiştir.
söyledikten sonra, telefon görüşmesinde Bursa D.T. Müdürü Emin Gümüş kaya, "otel ve yemek sorununun da çözümünün kendisine verildiğini ancak
Yukarıda anılan sorumlu kişilere elden gelenin yapıldığı ancak oyun metninin
dar olanaklarıyla bu sorunu çözemeyeceğini" belirtmiş.
yarattığı sorunlardan dolayı oyunun Devlet Tiyatrosu'na yakışmayacağı fikri
Müjdat Gezen'in aynı gün İ. Rahmi Dilligil'e konuyu telefonda aktarırı,
iletilmiştir. Edebi Kurul Başkanı da düşüncelerimize katılarak konunun, gerek
üzerine İ. Rahmi Dilligil'in saat 17.00'de arayacağını söylediğini, fakat ara-
Genel Müdürümüze, gerekse Bakanımıza aktarılacağını söylemişlerdir.
madığını, onun yerine Ferdi Merter'in aradığını ve ne olup bittiğini kendisi-
Daha sonra yaşananlar, bizlerinde sanatçılık onurunu zedelemekle kalmayıp,
nin de anlamadığından başka bir açıklama yapmadığını belirtti. Anlaşılan bir
oyunu sanatçılık sorumluluğumuz, görev bilincimiz gereği oynamaktayız.
yıl önce Tiyatro... Tiyatro...'nun başına gelenler MSM'nin de başına gelmiş.
Durumu bilgilerinize sunar, dağıtımında gereğini arz ederiz.
Verilen sözler, yerine getirilmeyenler.
pe
tüm yaşamımız boyunca tatsız bir olay olarak anımsanacaktır. Adı geçen
Ali Düşenkalkar, Simay Küçük, Selçuk Kıpçak, Uğur Polat, Metin Beyen, Öz gür Yalım, Erdoğan Ersever.
Afife Ödülleri Jürisi'ne Tepki Müjdat Gezen, Afife Ödülleri Jürisi'nde Demet Taner'in bulunmasını onay-
İlgi için: istanbul Devlet Tiyatrosu Müdürlüğüne
lamadığını, kendisinin tiyatroyla herhangi bir ilişkisinin olmadığını, eczacı ol-
Bilgi için: Genel Müdürlük Makamına"
duğunu belirttikten sonra. Bir jüride bulunan kişinin, yakınlığı olan hiç bir ödüle aday olmaması gerektiğini, kendilerinin verdiği İsmail Dümbüllü Ödül-
MÜJDAT GEZEN'BEN, ALİ SÜRMELİ'YE DESTEK
leri'ne, kendisinin ve MSM ile ilişkisi olan hiçbir sanatçının aday dahi olma hakkının bulunmadığını, sanat ahlâkının da böyle dediğini belirttikten sonra
"Patron" oyununun galasında yaşanan olaylardan sonra Ali Sürmeli'nin Kül
6 dalda ödüle aday olan "Sersem Kocanın Kurnaz Karısı'nın hiç de hak et-
tür Bakanı İstemihan Talay ve Genel Müdür İ. Rahmi Dilligil'e yönelttiği pro
mediği halde. Demet Taner'in Haldun Taner'in eşi olması nedeniyle şaibe al-
testoya destekler gelmeye başladı. Müjdat Gezen, MSM'de düzenlediği bir
tında kaldığını belirtti.
basın toplantısında dört konuya değindi. Öncelikle Ali Sürmeli'nin tepkisini anlamaya çalıştığı belirten Müjdat Gezen: "Ali Sürmeli'nin 657 sayılı yasa ge
MSM Sanat Ödülleri
reğince basına demeç vermesinin yasak olduğunu, bu nedenle Ali Sürme
21 Nisan'da Caddebostan Kültür Merkezi'nde dağıtılacak olan ödüller belli
li'nin basının sorularını yanıtlamayacağını, ancak kendisinin olayı bir de Sürmeli'den öğrenmek istediği için basın toplantısı öncesi konuşacağını, basın
oldu. MSM'nin eğitim verdiği 7 dalda verilen ödüller bölümlerin öğrenci ve
mensuplarının bu sohbete tanıt olurlarsa yapacak bir şeyin olmadığını belirte
eğitmenleri tarafından saptanıyor.
rek Ali Sürmeli'ye çeşitli sorular sorarak konuya açıklık getirdi.
MSM Ödülünü kazananlar şöyle:
Devlet Tiyatrosu Genel Müdürü İ. Rahmi Dilligil'in "Oyuncuların rolünü red
Tiyatro Dalında: Ahmet Gülhan
detme hakkı vardır" sözü ile Genel Müdür Yardımcısı Tamer Levent'in
Opera-Şan Dalında: Zehra Yıldız
"Oyuncunun rol reddetme gibi bir lüksü yoktur" dediğini ve bunun bir çelişki
Yazarlık-Yaratıcılık Dalında: Yılmaz Erdoğan
olduğunu belirten Müjdat Gezen hangisinin doğru olduğunu Ali Sürmeli'ye
Türk Sanat Müziği Dalında: Mustafa Sağyaşar
sordu. Sürmeli, Müjdat Gezen'e, "Ben rol almak istemedim. 'Patron'un bir
Türk Halk Müziği Dalında: Hale Gür
oyun olmadığını söyledim. Ama müdür 'oynayacaksın, yoksa genel müdür
Hafif Batı Müziği Dalında: Önder Focan
seni atacak' diye uyardı. Ben de oynamayı kabul ettim. Zaten o da daha son
Klasik Gitar Dalında: Ricardo Mayone
12
3
5 yıl önce Muhsin Ertuğrul'la yapılan bir röportajın başlığı aynen şu: "Devlet Tiyatroları'nda Kaos". Devlet Tiyatroları'nda kaos hep vardı ve var olacaktır. Ancak, bugün yaşananlar kaosdan çok kişisel hırsların herşeyin önüne geçtiği bir tablo oluşturuyor. Tek tek ortaya dökülen parçalar bir fotoğrafın bütünleşmesine yarıyor. Kadro o kadar zayıf, kişisel hırsları o kadar büyük ki, fotoğrafı görmekte zorlanmıyorsunuz.
Genel Müdür I. Rahmi Dilligil, sadece şahsi hırsı nedeni ile
Bakanı yanıltıyor veya Bakanla işbirliği içinde D.T.'de huzursuzluk var diye gece
yarısı operasyonuyla "Saray Darbesi"ni gerçekleştiriyor. Bir gecede tüm sanat yönetim kadrosu değiiyor. İ. Rahmi Dilligil konuşmaktan kaçıyor, sorulara yanıt vermiyor, sorulan soruları beğenmiyor. Bazı gazetelerde danışıklı söyleşiler yayınlatıyor. Başrejisörü Ferdi Merter "Bizim Darbemiz İyidir" derken, İ. Rahmi Dilligil, her sabah tiyatrodan önce bakanlığa uğruyor. Bakanın, Yayla Sanat Merkezi'ndeki resepsiyonunda Bakanın Özel kalem Müdürü veya Basın Danışmanı gibi davranıyor. Tiyatro sahipleri ile yapılan sohbette, bana dönüp müdahale edebiliyor: "Sayın Bakanın bu açıklamaları deklarasyon değil. Bunları yazmayın". Sana ne I. Rahmi Dilligil, benim ne yazıp yazmayacağımı sana mı soracağım. Bakan, nerede ne konuştuğunu bilmiyor da, sen mi onu koruyorsun. Kaldı ki, Bakanın bir ricası var ise bunu aktaracak sen mi kaldın? Özel Kalem Müdürü orada, Basın Danışmanı orada, sana ne oluyor? Sen kendi işini yapsana! Yaptığın işler: Huzursuzluk var dediğin D.T.'nin 6 ayda geldiği yere bir bakalım. Sanatsal olarak D.T. tarihinin en kötü dönemini yaşıyor, çünkü sanatsal becerileri çok düşük bir kadro, sadece nicelik ile başarı kazanacağını sanıyor. Diyelim ki, Tiyatro... Tiyatro... Dergisi bu yönetime karşı taraflı. Söylediklerine bu güne kadar tek satır yalanlama yapamadınız. Ama yine de taraflı, yalan haber yapıyor diyelim. Bu ülkenin en saygın tiyatro yazarları olan Ayşegül Yüksel, Zeynep Oral, Dikmen Gürün, Atilla Sav'da mı taraflı. Her biri bu senenin repertuvarının ve uygulamasının ne kadar yanlış, aceleye gelmiş ve sonuçta da başarısız olduğunu yazmaktan bıktılar, siz külhanbeyi tavrınızı değiştirmeyi, eleştirilere bakarak ders çıkarmayı bile düşünmediniz. Öte yandan Ayça Atikoğlu, Fatih Altaylı'da mı taraflı. Bir tek
a
siz doğrusunuz da, dışınızdaki herkes taraflı, yanlış... öyle mi? İ. Rahmi Dilligil, D.T.'ları zaman zaman kötü yönetildi, zaman zaman kavgalara sahne oldu, zaman zaman çıkar ilişkileri hep ön planda oldu, bu doğru, bugüne kadar yaşananlarda doğrular da azdı, bu da
cy
doğru. Ama, D.T.'ları bugüne kadar ESER HIRSIZLIĞI ile suçlanan bir Genel Müdür görmemişti. D.T.'ları ESER HIRSIZLIĞI gibi çok ciddi bir suçlamayla karşı karşıya kalan bir Genel Müdür'ün o koltuğu işgal etmeye devam edebileceğini aklının ucundan bile geçirmemişti. ESER HIRSIZLIĞI ile suçlanan bir Genel Müdürü koruyan Bakana'da bugüne kadar Türkiye tanık olmadı. Küçük insanlar, küçük hesaplar yapar, ama her zaman büyük hatalara gebedir. Çünkü, altyapısı boştur, bu boşluğu siyasi erki yanına alarak dolduracağını zannedenlerin en uzun ömrü o siyasi erk kadardır. Bu ülke çok Genel Müdür gördü, çok
pe
da Bakan gördü. Kültür Bakanları'nın çoğunun adını bugün hatırlamayız bile, ama onlarda o koltukda otururken hiç gitmeyeceklerini zannediyorlardı. Koltuğun büyüsü. Ama bu ülke Ahmet Taner Kışlalıları, unutmadı. Muhsin Ertuğrulları da unutmadı. İ. Rahmi Dilligil, ilk iş olarak kendinizi rejisör pozisyonuna geçirdiniz, tabii sizinle işbirliği içinde olan
yardımcınız, TOBAV Başkanı, TOMEB Başkanı Tamer Levent'i de unutmadan. Tamer Levent kaç oyun sahneledi bugüne kadar. 10 olmadı değil mi? Ama, yönetmelik de açık var, "Başarılı oyun yönetmiş, 10 oyunu yönetmiş...." cümlesinin "başarılı" sözcüğünü sihirli bir sözcük gibi alıp, yorumlamanızda ne gibi bir sakınca olur ki? Nasıl olsa size ne yapıyorsunuz diyecek kimse yok, sanıyorsunuz. Yanılıyorsunuz. Devlet Tiyatroları sanatçılarından özür dilememin sebebine gelince, gerçekten hepsinden özür diliyorum, çünkü İ. Rahmi Dilligil, 7 ay önce Bakan'la birlikte gerçekleştirdiği gece yarısı operasyonun sonuda, olayı "Saray Darbesi" olarak yorumladık. Bu tanımı o kadar çok sevdiler ki, kendilerini de padişah sanmaya başladılar, acaba diyorum böyle bir padişahlık anımsatmasını yapmasak olayların akışı farklı olur, kendilerini 2000 yılının dünyasında yaşıyor sanırlar mıydı? Kim bilir, belki de bizim tanımımız onlara
KIRK YILDA BİR Mustafa Demirkanlı
cesaret vermiş, damarlarındaki gücün farkına varmışlardır. Her şeye rağmen, 'kültür-sanat'ı gazetelerin manşetine, TV'lerin ana haber bültenlerine taşıdıkları için yine de teşekkür etmemiz gerek. Hiç değilse insanlar, en azından Türkiye'de tiyatro olduğunu duydular. Tiyatro içinde tiyatro, ama olsun, yine de tiyatro.
D . T .SANATÇILARINDANÖZÜRDİLİYORUM 13
G
Ü
N
D
E
M
'
D
E
K
İ
K O N U
Sürmeli İsyanı, İsyanın Gelişimi, Nedenleri ve Sonuçları Hüseyin Sorgu rı'na yakıştığını düşünüyor
konuşulmuştu.- 'bilinenleri'ni neden tekrar
sa da, ben aynı kanaatte
duymak isteyeyim ki? Üstelik de sahne cazi-
değilim. Tabii, farklı farklı
besini yitirdiğinde cehennemi bir atmosfere
Devlet Tiyatroları yoksa.
dönüşen bir tiyatro salonunda. Neden?
Öncelikle, oyunun teksti bir
a
facia. Tiyatro oyunlarında bekleye d u r d u ğ u m u z ne dramatik çelişkiye ne de ka rakter oluşumuna bu oyun
cy
da rastlamak mümkün de ğil. Düz akıp giden ve bir
yanda büyük bir servetin sa hibi Patron, diğer yanda bu
servete şüpheyle yaklaşan gazeteci taifesi arasında
pe
oluştuğu varsayılan drama
tik gerilim, daha ziyade Patron'un aklanması şeklinde
sonlanıyor. baştan
Ve bu çabayı
sona
hissetmek
m ü m k ü n . Hal böyleyken,
Sürmeli İsyanı. Gelişimi ve Nedenleri İşte tam bu noktada Ali Sürmeli'nin isyanı başlıyor. O gece, Ali Sürmeli böyle kötü bir işin mimarlarının olduğu bir fotoğraf karesine sığışmak istemedi. Oyun sonrası düşüncelerini açıkladı. Fakat, kendisine hakaret edildiği içinde birbuçuk ayın birikimi ateşlenmiş oldu. Sürmeli, Sakıp Sabancı'nın kimliğine itiraz etmedi. Sadece, estetik bir duyarlılıkla, 'daha iyi olabilirdi'nin kavgasını verdi. Birbuçuk ay boyunca, tekstin kötü olduğuna dair kanaatlerini her yolla anlatmasına rağmen sesini duyuramadı ve 'Ya oynarsın ya da ayrılırsın' noktasında, bir bakıma mecbur kaldı. Kültür Bakanı İstemihan Talay'ı istifaya davet etti. Şu an
yani bir oyunun temeli sağ
Genel Müdür İ. Rahmi Dilligil'in ise gerekli va-
lam değilse, -tıpkı bir bina
sıflara haiz olmadığını söyledi. Fakat, bütün
gibi- üzerine koyacağınız
bunların gerisinde, tiyatroya 25 yılını vermiş
her güzellik iğreti duracaktır. Nitekim, duru
bir oyuncunun, tiyatro tanımlarına uymayan
yor da. Hoş fazla bir güzellik konmuş da değil
bir oyunda birikimini kullanamayacağı bir role
ya. Dekor, konmamış güzelliklerden sadece
mecbur bırakılmasının isyanı vardı. Bir yanıyla
biri. Oyunculuk derseniz, kalpten görüşüm,
'memur' olan, fakat sanatçı olduğunu da
Ali Sürmeli ve Uğur Polat gibi oyuncuların
unutmayan bir insanın, 'içindeki memur'a is-
alar var.- "Patron" adlı oyunun gala gecesi ya
harcandığı yönünde.
Tema açısından baka
yan edişiydi bu. Kaçımız 'içindeki memur'un
cak olursak, kendimi bir seyirci olarak düşün
şananları paylaşmak istiyorum. O gece ben
farkında ve kaçımız "içindeki memur'la yüz-
düğümde, bir oyuna gitmek için ya da gittik
de oradaydım. Olay sonrası akşam ve bir son
leşmeye hazır. Bu cesareti gösterdiği için, Ali
ten sonra mutlu kalabilmemi gerektiren hiçbir
raki gün öğle vakti, Ali Sürmeli'yle iki kez gö
Sürmeli'nin tavrını önemsiyorum...
neden bulamıyorum. Sakıp Sabancı gibi med
rüştüm. Yani, görgü tanığıyım. Gördüklerimi
yanın odağında olan ve hayatının ayrıntıları
sorguluyorum.
bu kadar bilinen bir kişinin -Sakıp Sabancı,
Geçtiğimiz günlerde, Sakıp Sabancı'nın haya tını konu alan ve Tarık Buğra'nın yazdığı ka bul edilen -Kabul edilen diyorum, çünkü sözkonusu oyunun, Tarık Buğra'nın bir söyleşisin den daha sonra oyunlaştırıldığı hakkında iddi
oyundan az bir süre önce bir televizyon kana "Patron" Nasıl Bir Oyun? Her ne kadar Devlet Tiyatroları Genel Müdürü
lında öğrencilerin sorularını cevaplamıştı ve oyundaki bütün bilgileri bu soru cevaplarda
İsyanın Sonuçları ve İsyandan Çıkardığımız Sonuçlar Bu yazının en can alıcı yeri burası olsa gerek Önce sonuçlar: Ali Sürmeli, gala gecesindeki tavırlarından sonraki gece, bir tebliğle oyundaki rolünden alındı. Bundan sonrası, hakkın-
İ. Rahmi Dilligil, bu oyunun Devlet Tiyatrola14
N
açılacak soruşturmaya ve bu soruşturmanın neticesine bağlı. Fakat, kendinin görüşü, 25 yılını verdiği bir kurumda daha uzun seneler nitelikli oyunlarda sahne almak. Gelelim, bu isyandan beri çıkardığım sonuçlara: Önce, özellikle Türkiye'de işlevini yitirdiğine inandığım tiyatroya dair, Antonin Artaud'dan hatırlatmayla başlamak istiyorum: KüItür için olduğu gibi tiyatro için de olan, gölgeleri adlandırmak ve yönetmektir: Dilin ve kalıpların içine yerleşmeyen tiyatro, sahte gölgeleri yok eder, ama çevresinde gerçek yaşam gösterisioluşturan gölgelerin bir başka doğuma uygun ortam hazırlar." Türkiye'nin tanıma uyan bir tiyatroya ihtiyacı var. Yani sahte maskeleri düşüren ve alternatif tasarımlara, hiç değilse söz hakkı taşıması yolunda çaba harcayan tiyatrolar Bunu söylerken, tüm tiyatro dokusunun böyle olması gibi bir temenniden çok genel yapı içerisinde böyle bir ana kritere duyulan özlemdir, kastettiğim. Ne yazık ki, 'alternatif ses'lerin yaşam hakkını savunması gereken bir tiyatro, bugün kendi içerisindeki alternatifleri boğmakla meşguldür. Ve, boğacaktır da. Özellikle bu kurumsal yapının ağırlığı sırtlarına yüklenen ve 'Sen memursun' hitabıyla irdelenen bir insanın trajik durumunu gözümüzün önüne getirin. Sonra da bu insa-
E
M
'
D E K İ
K O N U
Sürmeli İsyanı Bastırıldı İstanbul Devlet Tiyatrosu'nun sahnelediği ve Sakıp Sabancı'nın hayatını konu alan 'Patron' adlı oyunun galası sonrası, oyunda rol alan Ali Sürmeli'nin öznesi olduğu olayların yankıları devam et ti. Sürmeli'nin "Ben oyunda rol almaya devam edeceğim" demesine rağmen olayın ertesi günü oyundaki rolüne son verildi. Gala gecesinde kendisine yapılan bir hakaret sonrası, davranışlarını kontrol edemeyen ve oyun ile ilgili birbuçuk aydır süren rahatsızlığını dile getiren Ali Sürmeli ile gala gecesindeki olaylar üzerine bir söyleşi yaptık. Siz, bir oyuncu olarak kötü bir oyunda yer almama hakkınız olmaması nedeniyle, yani memur olduğunuzdan dolayı böyle bir tepki gösterdiniz. Özel tiyatrolarda da oyuncula rın seçme şansı yok. Bu 'memur' zihniyeti Devlet Tiyatroları'nda daha mı ağır? Devlet Tiyatroları'nda daha ağır. 25 yıldır Devlet tiyatrosu sanatçısıyım. Son zamanlarda bu durum iyice zul olmaya başladı. Önceden insanlar rol için yarışırlardı. Ne zaman başladı bu kötü gidiş? Devletin, daha doğrusu hükümetlerin, bakanların eli Devlet Tiyatrosu'ndan çıkmamaya başla dığından beri. Çıkmamaya başladığı zaman var mıydı? Eee, vardı yani. Bildiğim kadarıyla Cüneyt Gökçer dönemi, ondan sonraki dönem. Sonra ben bile takip edememeye başladım. Sürekli genel müdür değişimleri yaşandı. Prova aşamasında rahatsızlığınızı belirttiniz mi? Belirtmez olur muyum? Onlar da 'Bu emir yukarıdan geliyor' dediler. Yukarıdan kasıt ne? Bu sözü bize oyunun yönetmeni söyledi. Memurlukta 'daha yukarısı' sorulmaz. Yönetmenin yukarısı müdür, onun yukarısı genel müdürdür. En yukarıda Kültür Bakanı bulunur. Biz 'Yahu bu çok kötü bir tekst' diye kime gittiysek, 'Efendim, yukarıdan emir var.' dediler. İki gün önce ellerimi açtım ve 'Ya rabbi, yukarısı yukarısı diyorlar, yoksa bu oyunu sen mi başımıza musallat ettin?' dedim. Yani bir tek Bakan'a ulaşamadık. Bakan'a kadarki bütün silsileye derdinizi anlattınız mı? Tabii. Benim şahit olduğum bir olay var. Refik Erduran, Edebi Kurul başkanıdır. Yani bir oyu nun edebi olup olmadığına karar veren bir kurulun başkanıdır. Ona itirazımızı belirttik. 'Ben bu oyuna evet demedim. Bu oyun Edebi Kurul'dan nasıl geçmiş?' dedi. Edebi Kurul'dan geçen metinden Edebi Kurul Başkanı'nın haberi yok. Oyunun kötü olduğunu kendisi de kabul etti ve 'Ben Bakan'la bir konuşayım' dedi. Evet, Tiyatro... Tiyatro...'ya yaptığı yazılı açıklamada da "Patron" oyununa Edebi Kurul'da karşı çıktığını belirtiyor. Ama, Bakan'la görüşüp durduramadı mı? Ondan sonra biz kendisine ulaşamadık. Kala kala en yukarısı, yani Kültür Bakanı kalıyor. Ben de böyle kötü bir şeye imza attığı için kendisini istifaya davet ettim. Peki, gala gecesi yaptığınız çıkışa ne sebep oldu? Zaten, 1.5 aydır karşı çıktığım bir oyunda göreviydim. Ve ekmek parası için bir rol almışsın ve eve gideceksin. Çağırıp diyorlar ki, 'Gel bizim de bulunduğumuz bu fotoğrafta yer al.', 'Ben bu kötü fotoğrafta bulunmak istemiyorum.' dedim. Çünkü yapılan işin mimarları arasında yer almak istemiyordum. Bana, 'Oynamazsan seni atarız' dediler. Ben de oynadım. Ama bunu da insanların bilmesini istiyorum. Oyuna karşı çıkıyordunuz, bu oyunculuğunuza yansıdı mı? Tabii yansır, yani. Yaptığın iş iyi bir iş değil. Sayın Sabancı'da para var. Bizde de bilgi ve oyun culuk becerisi var. Eee, şimdi seyirciye mükellef bir ziyafet hazırlamak dururken bizim gibi usta aşçıların çalıştığı bir mutfakta 'menemen yapın yeter.' anlayışı çok yanlış. Niye menemen yani? Peki, patron Sakıp Sabancı'nın hayatını konu almasaydı, tepkiniz ne olurdu? Daha sert olurdu. Burada Sakıp Sabancı üzerine alınır diye kendimi frenledim. Zaten o elekt riği Sayın Sabancı'da aldı. Ona karşı olmadığımı anladı.
pe
na tanınan hareket marjlarını hesapla-
D
a
Ü
cy
G
tır. Yani bir kişi ne kadar sanatçı olacak! Bu ölçü, yaşanılan döneme, dönemin havasına ve bu havaya uygun insan-
lara göre değişkenlik arz ediyorsa, -ki öyle daha çok isyanlar çıkacak demektir, Türkiye'de Devlet tiyatroları özelinde
Devlete bağlı birçok sanat kurumu, ya la ve yasaklarla değil de, sanatsal yönetim heyecanıyla idare edileceği ana kadar. Burada noktayı koyarken, bir aksilik olmazsa bir sonraki yazının anonsunu da olmak istiyorum: Özellikle Ali Sürmeli olayıyla gündeme getirilen, ödenekli ti olarda görevli oyuncuların televizyon dizilerinde rol almalarına değinmeyi düşünüyorum. Devlet Tiyatroları tarihi içe nde, Ali Sürmeli olayını bir milat kabuI etmek şartıyla. Çünkü, bu olayın Devlet Tiyatroları açısından bir SUSURLUK olduğunu düşünüyorum. Ali Sürmeli'de KAMYON oluyor, herhalde!
Sabancı oyunu beğendi ama! Beğendiyse o onun düşüncesi. O benimle nasıl ki sanayi ile ilgili konuları konuşmazsa, ben de onunla sanat ve sanatsal estetiğe ait şeyleri tartışamam. Siz, 25 yıllık oyunculuk kariyerinizde hiç böyle bir durumda kaldınız mı? Hayır, kalmadım. Oyundan alınmanız durumunda tepkiniz ne olur? Tepkim, bana karşı gösterilen tavra bağlı. Ne yapalım, rol almıyorsam ben de kendilerine teşekkür ederim, beni bu oyundan kurtardıkları için. Ben İstemihan Talay'ın aklından Kültür Bakanlığı geçmezken Devlet Tiyatroları'nda oyuncuydum. Onlar gelirler ve giderler, ama biz kalıcıyız.
15
ESER HIRSIZLIKLAR
a
DERGİ'YE YASAK
cy
KÜLTÜR BAKANI NEREYE KOŞUYOR? tada da kitapta yer aldığı biliniyor da, sonra sında kim veya kimler tarafından yok edildiği bilinmiyor. Biliniyordur da, korkudan söylenemiyordur. Malûm soruşturmalardan dolayı. Ama tahmin yürütmek serbest. Bence, böyle bir sansüre İ. Rahmi Dilligil bile tek başına ka rar veremez. Üstlerine sormadan yapamaz.
pe
"Madem Sansürleyecektiniz..." Cumhuriyet Gazetesi'nde Dikmen Gürün "Portal"ına bu başlığı vermiş. Kültür Bakanı İstemihan Talay, bir davette karşılaştığı Tunç Yalman'la sohbet ederken, Muhsin Ertuğrul'un Yalman'a yazdığı mek tuplardan oluşan "Tunç İki Gözüm" adlı kitap la ilgileniyor ve bakanlık olarak basmaya talip oluyor. Tunç Yalman'da memnuniyetle kabul edip, Şakir Eczacıbaşı'ndan kitabına önsöz yazmasını rica ediyor. Kitap basılıyor ve 27 Mart'ta yapılan törende Tunç Yalman'a da veriliyor. Yalman, kitabı açtığında ne görsün? Şakir Bey'in önsözü yerinde yeller esiyor. Telefona sarılan Yalman, kimseden bir açıklama alamı yor. Dikmen Gürün yazısında "...Daha doğru su, Eczacıbaşı'nın yazısı sansürlenmiş. 'Neden' sorusuna yanıt olarak 'unutulmuş' deniliyor, 'kaybolmuş, deniyor, 'benim haberim yok' de niyor, 'ya öyle mi, vah vah' deniyor... Bakan dan, Devlet Tiyatroları Genel Müdürü'ne, kita bın düzenlenmesinde emeği geçenlere dek herkes bu konuda ser veriyor, ama sır vermi yor!" dedikten sonra, "Şakir Eczacıbaşı'nın, 'Tunç İki Gözüm' adlı kitaptan çıkartılan 'önsöz'ünü, sanat onuru adına bilginize sunuyo rum." diye yazısını bitiriyor. Şakir Eczacıbaşı'nın Tunç Yalman'ın 'Tunç İki Gözüm" kitabına yazdığı önsöz, tarihe bizim üzerimizden de aksın istedik, onun için biz de yayımlıyoruz. Ancak, kitabın baskıya hazırlan ma sürecinde, önsözün var olduğu, son nok
Muhsin Ertuğrul, Tunç Yalman ve Tiyatro Üstüne 1953-54 yılları... Vatan gazetesinin -bugün basın yokuşu olmaktan çıkan- Cağaloğlu'nun Molla Fenari Sokağı'ndaki en az yüz yıllık ah şap yapısının "çatı" dediğimiz üst katında, Tunç Yalman'la "Sanat Yaprağı"nı çıkarıyor duk. Yale Üniversitesi'nin Tiyatro Okulu'nu bitiren Tunç, Vatan'ın tiyatro eleştirmenliğni de yapıyordu o günlerde... Neredeyse her ge ce, yayımlayacağımız yazıları tartışarak saba hı bulur, sonra da Laleli'ye yürüyüp Hasanpaşa Fırını'ndan aldığımız sıcacık böreklerle, çö reklerle çaylar içerdik. Ne zaman tiyatro üstü ne konuşmaya kalksak, Tunç Yalman sözü Muhsin Ertuğrul'a getirir; onun Türk Tiyatrosu'na yaptığı saymakla bitmez katkılarından, boyun eğmez, ödün vermez, tutkulu, tutarlı kişiliğinden söz ederdi. Daha tiyatronun adını duyduğumuz gün, Muhsin Ertuğrul'u tanı mış, Sabahattin Eyuboğlu'nun dediği gibi, "ti yatroyu onsuz, onu tiyatrosuz düşünemez ol muştuk. " Ama Muhsin Ertuğrul'a karşı duy duğum asıl derin saygı, "Sanat Yaprağı" gün lerinde Tunç Yalman'ın anlattıklarıyla başla dı sanıyorum.
16
Muhsin Ertuğrul'la 1960'larda çok yakın dost olmuştuk. Neredeyse her cumartesi, Harem'deki evine, onunla sohbet etmeye gidiyordum. Karşı karşıya oturduğumuz yazı masasında, dünyanın dört bir yanından gelen tiyatro dergileri, kitapları yığılmış dururdu hep. Muhsin Ertuğrul, yaptıklarından çok, yapamadıklarını anlatırdı. Ertuğrul, tiyatronun en etkili eğitim aracı olduğuna inanıyordu. Tiyatro, Antik Çağ'da olduğu gibi, Anadolu insanıyla kucaklaşmak, her kente, her köye gitmeliydi. Yalnız tiyatro, çeşitli soylardan, inançlardan, kültürlerden gelen insanları buluşturabilir, evrenselliğe ulaştırabilir, barışa yol açabilirdi. Bu nedenle de Türk izleyicisine "eğlendirici" sıradan tiyatro yapıtları değil, geçmişin en değerli sanat ürünleri, günümüzün en çarpıcı denemeleri sunulmalıydı. "Yeryüzünde tiyatronun binbir derde deva olduğuna inandım bir kez" diyordu Muhsin Ertuğrul, "Bütün kötülüklerin, insanın insandan kopmasından, uzaklaşmasından; birbirlerinin sıcaklığını, sevgisini duymadıklarından doğduğuna inanç getirdim bir kez. Artık beni bu inançtan, bu kanıdan kurtaramazdı kimse" Muhsin Ertuğrul'a duyduğum saygı her buluşmamızda daha da artıyordu. 60. Sanat Yılı'nda çıkardığımız kitaba da "Muhsin Ertuğrul'a Saygı" adını vermiştik. Kitabın önsözünde, Sabahattin Eyüboğlu şöyle diyordu: "Türk seyircisinin tiyatroya saygısı, bu ülkücü san adamının kişiliğine duyduğu saygıyla başlar. Çağımızda sanatın kazandığı saygınlığı, bir çeşit yeni kutsallığı, ne yazık ki, yöneticiler
sizden çok, yöneticilere karşı direnen, sana-Milliyet'te Ayça Atikoğlu imzası ile yayımla tın hakkını titizlikle savunan yürekli sanat nan Bakanlığın kendisinin "Eser Hırsızlığı" adamlarına borçluyuz. Bunlar arasında, sa- yaptığı iddiası. Yekta Kara ile Ali Taygun'un
yönetimin kararını iletiyor. "Önce lnsan"ın dı şına da, "Dava" oyununu da almaları gerekti ğini, onu da alırlarsa üçüncü oyun olarak "Bü yük Romülüs'ü göndereceklerini iletiyor. Tele fon görüşmesi olduğundan teyit için aradığı mız Ferdi Merter, konuşmayı doğruluyor. An cak, bu işle neden ilgilendiğimizi anlamadığı nı, gereksiz şeylerle uğraştığımızı da belirttik ten sonra, bu telefon görüşmesini kendisi için yapmadığını (Biliyorsunuz "Dava"nın yazarı ve yönetmeni Ferdi Merter'dir) bir ricayı yerine getirdiğini belirtti. Merter'in İ. Rahmi Dilligil'in akrabası ve Eski Başrejisör'ü olmanın dışında hiçbir yönetsel görevi olmamasına rağmen bu ricayı neden kendisinin ilettiğini sorduğumuz da da şu yanıtı verdi: "Ben eski bir sanatçı, duayen olduğum için benden rica ettiler, ben de bu ricayı yerine getirdim." oldu. Devlet Ti yatrosu'nun işleyişine bakın, bir başka sanat sal kurumun seçimine karışıyor, dayattıkları oyunlardan biri Genel Müdür Yardımcısı Ta
özgün projesinin, Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü'nün projesi olarak sunulması. Yapım cı olarak da Mehmet Özel'in görünmesi. Ge Ertuğrul'un 60. Sanat Yılı dolayısıyla, bir za- cenin sunuculuğunu ise Mehmet Özel'in kızı anlar oyunlar sahneye koyduğu Ses Tıyatro-ve Bakan'ın Özel Kalem Müdiresi Binnur Özel'in yapması. Atikoğlu Milliyet'teki yazısını su'nda düzenlediğimiz Kutlama Gecesi gösterisini, yazarlardan, yönetmenlerden, oyuncu-"İster misiniz, tutan kebapçının tam karşısına lardan, sahne işçilerinden oluşan koro, Sha- bir başka kebapçı açıldığı gibi 'Öz Lirik Tarih' de 'Lirik Tarih' ile rekabete girsin." diyerek bi kespeare'in "Hamlet'inden alınan şu sözlerle tiriyor. getiriyordu:
natların halklara en yakın, en rüzgarlı kavşağında Muhsin Ertuğrul'umuzun eğilmez başı vardır."
Kim dayanabilir zamanın kırbacına/Zorbanın kahrına, gururunun çiğnenmesine/Sevginin kepaze edilmesine/Yasaların bu kadar yavaş/Yüzsüzlüğün bu kadar çabuk yürümesine/İyilerin kötülere kul olmasına/Kimse, insan d p ğ u p insanca ölmeye kararlı/Hiçbir insan/Hele Muhsin Ertuğrul/Asla..."
İşin ilginç yanı ve hayret edilen yanı şu ana kadar Kültür Bakan'ından ses çıkmaması. Bu suskunluk niye? İKSV'ye Müdahale İstanbul Kültür Sanat Vakfı, kurulduğu gün den bu yana bünyesindeki diğer festivallerde olduğu gibi Tiyatro Festivali'nde de yurtiçi ve
Muhsin Ertuğrul'un 1909'da on yedi yaşındayken Erenköy'de, Burhaneddin Kumpanya-
Bu özelliği ile yönetiminde bulunduğu İstanbul Sanat
İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı'dır.
hangi ölçülerde değerlendirmeye açıktır.
a
Bunu değerlendirme noktasında eksik bilgim m i var acaba?" (
yurtdışı oyunları kendi kurulları ve kuralları içinde seçer, müdahaleye de genellikle kapalı olmuştur.
Ancak, sanatsal müdahaleye karşı olan, 20002001 repertuvarını 27 Mart'ta açıklayarak müdahalelerin önünü kestiğini belirten D.T. Genel Müdürü i. Rahmi Dilligil, 6 Nisan'da Ti yatro Festivali Yöneticisi Dikmen Gürün'e yaz dığı yazıda uzun uzun 700. yıl kutlamalarını, repertuvar seçiminde yerli yazarlara nasıl da önem verdiklerini anlattıktan sonra sadede geliyor:
"Bu yıl içinde bulunduğumuz Osmanlının 700. Yılı da hâlâ bitmemiş bulunmaktadır. Hatta bu konuyla ilgili anma ve değerlendir melerin güz aylarında yeniden canlanacağı konuşulmaktadır. tim başlangıcındaki öğrencilere özel gösteri- Tiyatrolarımız eğer İstanbul Festivalinde tek lerin gerçekleştirildiği, Rumelihisarı surları oyun ile temsil edilecek ise, tercihimiz bu içinde bir yazlık tiyatronun düzenlendiği dö- oyunun Devlet Tiyatrolarının temel prensibini nemde onunla birlikte çalışmış olan Tunç Yal- ve içinde bulunduğumuz yılın özel durumunu da yansıtması doğrultusunda olacağı şeklin man'a yazdığı mektuplar, onun düşüncesine dedir. ışık tutan, kişiliğini yansıtan bir başka kaynak Söz konusu nedenleri göz önünde bulundu yapıtı oluşturuyor. rarak; DT'nin bu yıl eğer tek oyun ile festivale Tunç Yalman'ın bu değerli girişiminin, Muhsin Ertuğrul'un öteki dostlarının, çalışma ar- katılması söz konusu ise; yukarıda belirtilen kadaşlarının ellerinde bulunan mektupları da nedenler doğrultusunda "Önce İnsan" piyesi ni; bir ikinci oyun seçeneği olur ise "Büyük yayımlamalarına yol açmasını dileriz. Romülüs" oyununu da memnuniyetle gönde rebileceğimizi bilgilerinize rica ederim." İntihaller Zinciri nmuş, 1960 larda İstanbul Şehir Tiyatrosu'nun altın çağı" denilen, yetenekli, genç sanatçıların katıldığı; Kadıköy, Üsküdar, Fatih, Zeytinburnu semt tiyatrolarının açıldığı, ortaöğre-
İ. Rahmi Dilligil'in "Eser Hırsızlığı" ile ilgili yeni bir şey söylemeyeceğim. Eski başrejisör'ün "Dava" oyunu ile ilgili "Eser Hırsızlığı" suçlaması gazete sayfalarına ve Tiyatro... Tiyatro... sayfalarına yansıdı, sonucunu hep birlikte göreceğiz. Asıl ilgi çekici ve tüyler ürpertici olan
İ. Rahmi Dilligil yazısını böyle bitiriyor da, ko nu bu kadarla kalmıyor. Ferdi Merter telefon la arayarak yönetimin öneri paketinde deği şiklik yaptığını, daha doğrusu artırdığını belir terek, resmi bir görevi olmamasına rağmen, 17
Vakfı'nın (Doğrusu
-T. T. 'nun notu) alacağı kararlar hususunda
belirtme hakkı hangi ölçülerde vardır,
pe
rot. Dr. Özdemir Nutku'nun çalışmalarıyla ütün/eştirilen, Dr. Nejat Eczacıbaşı Vakfı'nca Benden Sonra Tufan Olmasın" adıyla yayımlanan anılar, Türk Tiyatrosu'nun en önemli kaynak yapıtlarından biridir. Başka bir kaynak yapıt da, çok iyi bir yazar olan M. Ertuğrul'un tiyatro yazılarını ve denemelerini içeren, yine Eczacıbaşı Vakfı'nın yayımladığı "Gerçeklerin Düşleri"dir. Mektuplar, öteki yazın türlerinden çok başkadırlar. Binlerce okura seslenmeyip bir söyleşi ilişkisi içinde yazıldıkları için mektuplar, çok daha açık, içten ve sıcaktırlar. Muhsin Ertuğrul'un yıllarca yakınında bulu-
"...
cy
sı'nda başlayan ve 1979 da seksen yedi yaşındayken, Ege Üniversitesi'nin "onursal doktor" ünvanını almak için gittiği İzmir'de sona eren yetmiş yıllık tiyatro yaşamı, bir bakıma Çağdaş Türk Tiyatrosu'nun da tarihidir. M. Ertuğrul öldüğünde korktuğumuz başımıza gelmiş, sizlerin önerileriyle yazmaya başladığı, altı cilt olarak tasarladığı anılarını tümüyle bitirememişti.
İ
.
Rahmi
Dilligil)
mer Levent'in yönettiği oyun, bir diğeri ise Ferdi Merter'in oyunu. Hiç özel bir durum yok. "700. yıl", "yerli oyun" paravanı ve dayatma, bu denli açık bir davranıştan bile sa kınmıyorlar, gerek bile duymuyorlar, nasıl olsa Bakan arkalarında ya, aklına estikleri gibi dav ranmakta özgür. İ. Rahmi Dilligil, 15 Nisan'da Dikmen Gürün'e bir yazı daha göndererek: "... Bu özelliği ile yönetiminde bulunduğu İstanbul Sanat Vak fı'nın (Doğrusu İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı'dır) alacağı kararlar hususunda görüş belirt me hakkı hangi ölçülerde vardır, hangi ölçü lerde değerlendirmeye açıktır. Bunu değer lendirme noktasında eksik bilgim mi var aca ba?" (İKSV'ye küçük bir notu iletmek istiyo rum, galiba D.T.'de İKSV'nin Vakıf Senedi yok ya da bulamadılar.) dedikten sonra yazısını şöyle bitiriyor: "Festivale katılan 9 oyunun 6'sı yerli diyorsunuz. Bunlardan bile haberdar edilmeyen, bilgilendirilmeyen bir üye olarak da, işleyişinizi doğru bulmuyorum. Bu neden lerle de D.T. İstanbul Festivaline katılmaya caktır." İ. Rahmi Dilligil, Yönetim Kurulu Üyesi olduğu İKSV'nin işleyişini, kurulları ve çalışma prensiplerini gerçekten bilmiyor. Bu yazıdan sonra, Yönetim Kurulu Başkanı Şakir Eczacıbaşı imzası ile son yazı D.T'ye gidi yor. Eczacıbaşı'nın yazısı hem D.T. Yönetimi'ne hem de Kültür Bakanlığı'na çok önemli mesajlar verdiği için, üstelik Kültür Bakanı'nın özgürlükleri savunması gerekirken, Meclis'te bu özgürlükleri savunacak ilk parti olması ge reken DSP'nin bir üyesi olduğu için, bizce tari hi bir önemi olduğundan aynen yayımlıyoruz.
Sayın Rahmi Dilligil T.C Kültür Bakanlığı Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü
ma alınmasını önermektedir. yer almaktadır. Hani, Dergi'yi kapattıracak ya İKSV'nin DT ile bir proje üzerinde işbirliği yapması Önce suyu kesmek lâzım. Kendi kendini ihbar elbette yararlı olabilir. İKSV dört yıldır böyle bir edene de ne derler, b i l m i y o r u m . öneride bulunmaktadır. Nitekim, geçen yıl DT ile birlikte gerçekleştirilen "Geyikler Lanetler" bu an Sayın Dilligil, Uluslararası İstanbul Tiyatro Festivali Yönetmeni lamda başarılı bir işbirliği olmuştur. İşbirliği konusu, K ü l t ü r B a k a n l ı ğ ı ' n ı n B a ş a r ı l ı İ c r a a t l a r ı miz Dikmen Gürün'e yazdığınız 6 Nisan 2000 tarih Sayın Ferdi Merter'in katıldığı Yönetim Kurulu top "Kültür ve S a n a t ' ı G a z e t e l e r i n Birinci li yazınızı İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı yönetimini lantısında görüşülmüştü. Sayfalarına Taşıdı eleştiren konuları içermesi nedeniyle Yönetim Ku Yeri gelmişken şunu belirtmek isterim: Yönetim rulu Başkanı olarak yanıtlamayı uygun buluyorum. Kurulu tiyatro konusunda elbette Devlet Tiyatrola Herkesin bildiği gibi Rahmi Dilligil marifetiyle Devlet Tiyatroları, tiyatro konusunda Devletin des rı 'nın görüşlerinden, eleştirilerinden yararlanır; DevKültür Bakanlığı, gazetelerin kültür sayfalarınteklediği bir uzmanlık kuruluşu olabilir. Oysa, İKSV let Tiyatroları bu nedenle Yönetim Kurulu'nda bu dan birinci sayfalara geçti, TV'lerde ise çok az tümüyle özel bir kuruluştur ve Devlet'in görüşlerine lunmaktadır. Ancak kararlar konusunda. Devlet Ti olan kültür-sanat programlarından ana haber ya da kararlarına katılmak zorunda değildir. Vakfı yatroları'nın 25 kişilik Yönetim Kurulu'nda bir oyu bültenlerinde üçüncü sıraya yerleşti. Biraz damız yönetimi tüm tiyatro sanatçılarına, uzmanları vardır. na ve tiyatro kuruluşlarına -şehir tiyatrolarına, özel Önceki yazınızda Devlet Tiyatroları'nın festivalin ha çabalarlarsa e m i n i m k i yakında birinci hatiyatrolara- aynı saygıyı göstermek zorundadır. Do düzenlenmesinde küçümsenmeyecek katkıları bu ber olmayı hak eder, adlarına özel tartışma layısıyla festivale oyun seçerken tüm yapıtlar için lunduğundan söz ediyorsunuz. Bu katkıların neler p r o g r a m l a r ı bile düzenlenir. Ha gayret, biraz aynı ölçütleri kullanması gerekir. olduğunu bilemedim; bana anımsatır mısınız lüt daha çaba, ö d ü l ü mutlaka gelecektir. Kaldı ki İKSV, yurttaşların ödediği vergilerle yürütü fen? len sanat kuruluşlarıyla ilgili amaçların, politikala rın, yalnız sürekli değişen kültür bakanlarının, ge Saygılarımla, "Sayın Bakan Yaşananları Anlamakta nel müdürlerin görüşlerine bağlı olarak değil, Türki Zorlanıyorum ye'deki önde gelen kültür ve sanat kuruluşlarının Şakir Eczacıbaşı katkılarıyla oluşmasına inanmaktadır. Bu görüşe Yönetim Kurulu Başkanı
... Birileri sadece, kendileri için bir şeyler ma-
İKSV tümüyle özel bir kuruluştur ve Devlet'in görüşlerine ya da kararlarına katılmak
uzmanlarına
ve
zorunda
değildir.
tiyatro kuruluşlarına
saygıyı göstermek zorundadır. sanat kuruluşlarıyla
kültür bakanlarının, önde
gelen
kültür
ilgili
-şehir tiyatrolarına,
tiyatro sanatçılarına, özel
tiyatrolara-
aynı
Kaldı ki İKSV, yurttaşların ödediği vergilerle amaçların,
politikaların,
genel müdürlerin görüşlerine bağlı ve
tüm
yalnız sürekli
olarak
değil,
sanat kuruluşlarının
katkılarıyla
oluşmasına
değişen
Türkiye'deki
cy
yürütülen
Vakfımız yönetimi
a
Oysa,
inanmaktadır.
pe
UNESCO ve AB ülkeleri de katılmaktadır. Nitekim, Müdahale ara başlığını kapatmadan son ola bildiğiniz gibi çoğu Batı ülkesinde de sanatı yönlen rak şöyle bir kehanette bulunalım isterseniz. diren bir Kültür Bakanlığı yoktur. Hani, "festivali komünistlerin elinden alaca Bu bağlamda 1988 Ekim ayında İKSV ile Kültür Gi ğım" demişti ya, (Bakınız elinizdeki sayı, sayfa rişimi tarafından Sayın Cumhurbaşkanı'nın, Başba- 19, "İ. Rahmi Dilligil'e sorular.") ister misiniz, kan'ın ve bakanların katıldığı, yabancı ülkeler ve aynı tarihlerde İstanbul'da D.T. oyunlarından Türkiye'nin çeşitli alanlarından gelen uzmanların da bildiri verdiği "Türkiye'de Kültür Politikaları Sem derlenmiş alternatif bir festival yapıversin. İs pozyumu" düzenlenmiştir. Gelecek ay çıkacak olan ter misiniz İstanbul seyircisi izleyecekse "Bü yük Romülüs"ü de biz getiririz desin. İşte o bu sempozyumun kitabı size de gönderilecektir. Vakfımızın başlıca amaçlarından biri de Türkiye'de zaman "Uluslararası İstanbul Tiyatro Festivali" sanatın olabildiğince özgür olmasını sağlamak, yandı, "Sen misin benim istediğimi yapma devletin engellemelerinden, siyasetin etkilerinden yan, işte ben böyle hesap sorarım." demez arındırmaktır. Bu nedenle Devlet Tiyatroları'ndan mi İ. Rahmi Dilligil, der valla ben böyle birşeyi festivale "Sizin seçtiğiniz değil de, benim önerdiği bile artık bekler oldum. mi alırsınız" gibi bir komutu kabul edemeyiz. Yanıtınızda Devlet Tiyatroları'nın "misyonu" olarak belirttiğiniz "Türkiye'de tiyatro kültürünü zengin Tiyatro... Tiyatro...'ya Satış Yasağı leştirmek ve geliştirmek" bizim amaçlarımızla ör- Herkesin bildiği gibi Tiyatro... Tiyatro... yayım tüşmektedir. Örneğin, Vakfımız da Türk yapıtlarına landığı ilk günden beri o zamanki Genel Mü öncelik verilmesine inanmaktadır. Bu amaca yakla dür Bozkurt Kuruç'un izni ile D.T.'larının gişe şımda farklılıklar olabilir. Nitekim 12. Uluslararası Tiyatro Festivali'ne katılan sekiz oyunun altısı Türk lerinde satılmaktadır. Şehir Tiyatroları'nın, yapımıdır; ancak İKSV Türk yazarlarının yapıtlarının özel tiyatroların gişelerinde de satıldığı gibi. İ. evrensel sanat değerlerine ne denli yaklaştığı konu Rahmi Dilligil, kendine ait hırsızlık suçlamaları sunda büyük titizlik göstermektedir. nı içeren haber ve dosyaların D.T. sanatçıları Bize göre festivaller, yıl boyunca tiyatrolarda oyna nın eline geçmemesi (özellikle Anadolu'daki) nan oyunların bazılarının gösterilmesi değildir; de için bir tamim yayınlayarak, gişelerden ya ğişik görüşleri, yeni girişimleri, gençlerin denemele bancı şeylerin satılmasını yasakladı. Sanki, ka rini izleyiciye sunan bir şenliktir. İstanbul Tiyatro vun karpuz satılıyordu da, yakışıksız buldu. Gi Festivali'nin Danışma Kurulu devletin değil, Vakıf Yürütme Kurulu'nun seçtiği, yönetmen, sahne sa şelerde oyun broşürlerinin dışında satılan tek natçısı, öğretim üyesi, tiyatro tarihçisi ve eleştir şey Türkiye'nin tek tiyatro dergisi, Tiyatro... menlerden oluşan sekiz uzmandan kuruludur ve Tiyatro...'dur. Ve bu derginin içinde helalin oyunların sözünü ettiğimiz ölçütlere göre progra- den 300 milyon TL. ödedikleri D.T. ilanı da
18
nuple etmeye çalışıyor. Ama, yatroları'na
oluyor,
yazık
Kültür Bakanı İstemihan siz
geçmişi,
Tüm
Ama,
olan
Talay'a oluyor,
leke-
dedikodularla
bu sorularımız,
fen
açıklama
olan Devlet Ti-
oluyor.
yıpratılıyor.
yargılarımız yanlışsa,
lüt-
yapın...
... gecen sayı yayımladığımız imzasız tüm metinlerin leyin.
etik
dışı
onaylanamaz
en kısa zamanda tiyatrolara dar
önünü
söy-
sonucunda
kamuoyuna açıklayın.
Devlet Desteği'nden
pay
aldığını
şahsınızı
...
olduğunu
Dahası soruşturma açarak,
bilmek
yıpratmaya
kimin
hakkımız,
doğru
Özel
ne
ka-
açıklayın
giden
sürecin
kesin.
Bugüne
leştirmiş
dek
Kültür Bakanlığı'nda
olduğunuz
olumlu
gerçek-
icraatlarınızın
ar-
dından, bu kapalı sorularla, gerçekleştirdiklerinizin lekelenmesine izin vermeyin, dedikodu yapacakları na
ihtiyacımız
insanların
ortamları yok edin.
Bu-
var.
Sayın Bakan, resmetmeye çalıştığım t a b l o n u n size
doğru
rum,
bana yardımcı olun.
yansıtılmadığını
düşünmek Ben
istiyo-
de yanılmış
yanıltılmış olabilirim, siz de. Ama sizin de çoraklaştıkça hepimize acı veren Türkiye k ü l t ü r ortamından
rahatsız
olduğunuzu
biliyorum.
Ona su vermek, yeşertmek için var g ü c ü n ü z l e çalıştığınızı onu Bu
ülke
olanak göz Etik.
da
biliyorum.
engellemesine, hepimizin,
yaratma
ardı
bu
kavgası
etmeyelim,
Birilerinin
engel
bir
-varsa
olalım.
olanaksızlıklar içinde hepimizin. şeyi
Bir
şey
kaybetmeyelim
Gerisini beceririz."
(Kırk Yılda Bir, Mustafa Demirkanlı, Tiyatro... Tiyatro... Dergisi, Kasım-Aralık 1999, sayı 97-98, s. 41)
D
O
S
Y
A
TURNUSOL KÂĞIDININ i. Rahmi Dilligil'i, Kim? Neden Koruyor?
SAPTADIKLARI
T
iyatro... Tiyatro...'nun 100. sayısında yayımlanan, "İ. Rahmi Dilligil'e İntihal Suçlaması" başlıklı dosya, ya yımlandıktan sonra ülkenin dörtbir yanından kutlama telefonları aldık. Kutlamanın içeriği gazetecilik başarı sının dışında "cesaretimiz" içindi. Ne yazık ki, asıl ne den, kurum sanatçılarını sarmış olan korku ve endi şeydi. Sindirilmiş, sindirilmeye çalışılmışlardı.
roları Genel Müdürü İ. Rahmi Dilligi'in anıları yazarlara ait eseri (Pantolonunu En Son Ne Zaman Gördün?) önce değişik isimle (Giysilerim Nerede) yazar olarak, sonra uyarlayan ola rak (aynı tarih ve numaralarla) Devlet Tiyatroları'na sunmuş tur. Dramaturgi raporunda da bu durum açıkça görülmekte dir. Uyarlama olsa yazarlardan ve çeviri olduğu gibi kullanıl dığı için çevirmenden izin alınmamıştır. Derneğinizin bu ko nudaki görüşü nedir?
Güçlü bir koolisyonda, koolisyonun (Meclisin de) tek "sol" partisi Demokratik Sol Parti"nin Kültür Bakanlığı'nı üstlendiği Bakan'dan ve onun atadığı Genel Müdür"den korkan sanatçılar, ülkenin bir başka gerçeğini gözler önüne seriyor.
a
2. Bu olayın tüm basında ve birçok televizyon kanalında yer almasına rağmen, İ. Rahmi Dilligil'in herhangi bir açıklama yapmamasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Baklava çaldığı iddiasıyla yargılanan ve yargılanmaları pek de adil olmayan koşullarda gerçekleşen ve yıllarca hapis yatan çocukların yaşadığı Türkiye'de, köklü bir kurumun Genel Müdürü'ne yönelti-
cy
3. Kültür Bakanlığı'nın herhangi bir araştırmaya dahi girme mesi ve suskunluğunu sürdürmesi ülkenin en köklü ve say gın kurumlarından biri olan Devlet Tiyatroları'nı ve dolayısıy la Kültür Bakanlığı'nı zedelemiyor mu?
len Eser Hırsızlığı suçlaması kamuoyundan gerekli tepkiyi görürken, Kültür Bakanlığı, üç maymunu oynuyor. Açıklama yapılmıyor, soru sorulmasına izin verilmiyor.
4. İntihal tartışmalarının sürdürüldüğü bir ortamda, "Her yıl saygın bir tiyatro insanının yazması" gelenek olan Tiyatro Bildirisi'nin intihalle suçlanan bir kişiye yazdırılması "Tiyatro Bildirisi"ni ve bildiriyi belirleyen kurumu, ITI'ı zedelemiyor mu? Dahası şaibe altında bırakmıyor mu?
Son olarak 3 hafta önce görüştüğümüz Sayın Bakan sorularımızı yazılı olarak sormamızı istedi, sorduk ama yine yanıt alamadık. So-
pe
ruları tekrar, kamuoyuna açık olarak soruyor, bir soru daha ekliyoruz, "Bir tiyatro oyunu, baklavadan daha mı önemsiz?" Soruları yanıtsız bırakırken, Türk insanının belleğinin zayıflığına, takipçiliğinin kötü şöhretine mi sığınılıyorr? "Dünyanın herhangi bir ülkesinde "Eser Hırsızlığı" ile suçlanan bir Genel Müdür'ün, hem de köklü bir sanat kurumunu sanatsal olarak yöneten bir Genel Müdür'ün o koltuğu işgal etmesi mümkün mü?"
5. Tiyatro... Tiyatro..., bu uygulamaya tavır alarak bildiriyi si yah sayfa olarak yayımladı. Bu konudaki görüşünüz nedir?" Soruları yönettiğimizde birçok örgütün çeşitli bahanelerle ya sorula ra ulaşamadıklarını ya da kaçındıklarını gördük.
Bu alanın sivil örgütleri, alanı temsilen görüşlerini hemen dile getirmesi gerekirken, onlar da suskun kalmayı tercih ettiler. Bu kez konuyla ilgili soruları yazılı olarak sorduk, önemli sivil örgütlere.
Geçtiğimiz ay Devlet Tiyatroları Genel Müdürü İ. Rahmi Dilligil'e yönelik intihal suçlaması gündeme geldi. Bu iddialar belgeleriyle Tiyatro... Tiyatro...'nun 100. sayısında da yayımlandı. Tiyatro... Tiyatro... konunun önemine binaen, olayın takipçisi olmaya devam edecektir. Bu nedenle Tiyatro... Tiyatro...'nun 101. sayısında yayımlanmak üzere yönetim kurulunuza aşağıdaki soruları yanıtlamanız üzere iletiyoruz.
Önce, TOBAV: 03.04.2000 tarihinde yukarıdaki soruları TOBAV Başkanı Tamer Le vent'e de ilettik. 05.04.2000 tarihinde Vakıf Müdürü Oya Soykök'den şu yanıtı aldık: "Mustafa Demirkanlı, Tiyatro... Tiyatro... Dergisi Yazı İşleri Müdürü Genel Başkanımız Tamer Levent'le bir önceki sayınızda yaptığınız
Saygılarımla. Mustafa Demirkanlı Yazı İşleri Müdürü
röportajın sözlerini keserek yayınladığınız için, bir düzeltmede bu lunmadığınız takdirde 03.04.2000 tarihinde gönderdiğiniz fakstaki sorularınıza yanıt veremeyeceğimizden bilgi edinmenizi rica ede rim. Oya Soykök, Vakıf Müdürü"
Sorular: Dergi'nin 100. sayısında da göreceğiniz gibi, Devlet Tiyat-
19
D
O
S
06.04.2000 Tarihinde Soykök'e Şu Mesajı İlettik: "05.04.2000 tarihli fax notunuzda bahsettiğiniz röportajın, 3 eski Genel Müdür'le yapılmış olan açık oturum olduğunu sanıyorum. Eğer öyle ise adı geçen açık oturum 4 saatten fazla süren bir top lantıydı, diğer iki eski Genel Müdür'de de olduğu gibi Sayın Le vent'in konuşmalarında da tartışılan konu ile ilgileri uzak olan bö lümler katılmıştır. Ancak, Sayın Levent'e dergimizde arzu ettiği ka dar sayfa sunuyoruz. O günkü toplantıda eksik olduğunu düşündü ğü veya eksik kalmış ve hatta o konunun dışında iletmek istediği ko nular üzerinde yazabilir, gönderdiği yazılar aynan yayımlanacaktır. 03.04.2000 tarihinde gönderdiğimiz soruşturmaya yanıt vermeme nedeniniz, 04.04.2000 tarihli yazınızdakiler ise, yukarıdaki teminatı mızın yeterli olacağını düşünüyor, önemli bir konuda TOBAV ve TOMEB Yönetimleri'nin sessiz kalmayacağını, en azından sessiz kalma nedenlerinin Tiyatro... Tiyatro... olmamasını diliyoruz. Saygılarımla, Duygu Atay, Yayın Koordinatörü TOBAV'dan Gelen Yanıt: "Sayın Duygu Atay Tiyatro Tiyatro Dergisi, Yayın Koordinatörü
07.04.2000
A
İ. Rahmi Dillgil'in Düzeltme Yazısı Tiyatro Tiyatro Dergisi
Derginizin Şubat-Mart 2000 tarihli nüshasının 10-14. sayfalarında, şahsımla ilgili olarak, intihal Suçla başlığı altında bir haber ve yorum yazısı yayınlanmıştır. Bu ya zı, aşağıda açıklandığı üzere, gerçeğe aykırı, haksız ve kişilik haklarımı ihlâl edici mahiyettedir. Bu sebeple, Ba sın Kanunu 19. maddesine dayanarak 2 aylık yasal sü resi içinde ve 3 günlük inceleme süresini takiben çıka cak ilk nüshanın tüm baskılarında, hiçbir mülâhaza ve işaret katmaksızın, cevap hakkında mütalâa beyan et meksizin aynen ve tamamen yayınlanmak üzere, aşağı da tırnak işaretleri arasında italik yazı ile yer alan cevap ve düzeltme yazımı yollamaktayım. Şöyle ki; "Tekzibime neden olan yazınızda hakkımda yer alan sözler gerçek dışı, eleştiriler ise tamamen haksızdır. Uyarlamış olduğum (Giysilerim Nerede) isimli oyunu, Edebi Kurul'da değerlendirilmek üzere, 5.9.1997 tarihli dilekçemle ve yazar sıfatını kullanmaksızın sundum. Eseri inceleyen dramaturg tarafından benim dışımda hazırlanan dramaturgi raporunun matbu form olan kapağındaki yazar hanesinde ismim zikredilmiştir. Bu hata, uyarlamalar için farklı matbu form olmamasın dan kaynaklanmış ve eserin yazarı olmadığım nasılsa biliniyor düşüncesiyle çok da önemsenmemiştir. O aşa mada, oyunun sahnelenmesi ve yazar olarak telif ücre ti almam da söz konusu olmamıştır. Benim dışımda or taya çıkan bu hatadan yakın tarihe kadar haberim dahi olmamıştır. Daha sonra bizzat benim uyarım üzerine ve 26. 12. 1999 tarihli tekraren verdiğim dilekçemdeki ifadeye itibar edilerek bu hata düzeltilmiştir. Bu oyun sebebiyle telif ücreti almış değilim. Bu olaya ilişkin ola rak muhtelif tarihlerde farklı basın organlarında yer alan haksız ve kasıtlı haberlerin kaynağı, Serhat Nalbantoğlu'dur. Bu şahıs Devlet Tiyatrolarından atılmış, müstafi addedilmiş olup, menfaatleri haleldar olunca şahsıma yönelik haksız şikâyetler ve davalarla, asılsız haberlerle saldırılarda bulunmuş ve bulunmaktadır. Bunlara karşı yasal yollardan gerekli başvuruları yapmış bulunmaktayım. Alacağım neticeleri de ileride bilgi için kamuoyuna sunacağım. Saygılarımla." İşbu cevap düzeltme yazısının zamanında ve yasal şart lara uygun olarak yayınlanmaması halinde, Sulh Ceza Hakimliğine başvuru yapılarak yayınlatılacağını ve ay rıca manevi tazminat talebinde de bulunacağımı saygıy la ve üzülerek bildiririm.
cy
pe
Tamer Levent'in açık oturumla ilgili açıklamasını dosyanın sonunda "Özür" başlığı ile yayımlıyoruz. Aynı gün Oya Soykök'e aşağıdaki fax metnini gönderdik. "Oya SOYKÖK Vakıf Müdürü, TOBAV/ANKARA
07.04.2000
7.4.2000 tarihli faxınızı aldık, fax metniniz 15 Nisan'da çıkacak olan Tiyatro... Tiyatro... Dergisi'nde aynen yayımlanacaktır. Sayın Levent daha sonraki sayılarımız için, daha geniş açıklamalar da yapabilir, onlar da aynen yayımlanacaktır. Bu yazımızı teminat olarak kabul etmenizi ve 15 Nisan'da yayımla nacak sayımızda TOBAV'ın ve TOMEB'in açıklamalarının dosya bü tünlüğü içinde yer almasını arzu ediyor, önümüzdeki hafta ortasına kadar (Çarşamba) açıklamalarınızı bekliyoruz. Saygılarımla. Duygu ATAY, Yayın Koordinatörü" Anlayamadıklarımız Tamer Levent, adı geçen açık oturuma Devlet Tiyatroları Eski Genel Müdürü sıfatı ile çağrılmıştı, aynı toplantıya Bozkurt Kuruç ile İ. Rahmi Dilligil'de çağrılmış Sayın Kuruç işlerinin yoğunluğu ile katıl mamış, İ. Rahmi Dilligil ise yanıt dahi vermemişti. Anlamakta zorlan dığımız konu ise şu, Eski Genel Müdür sıfatı ile bir toplantıya katılan Levent, konuşmalarındaki kısaltmayı neden TOBAV'a ve TOMEB'e taşımaktadır. TOBAV ve TOMEB iki sivil örgüttür, Tamer Levent bun ların başkanıdır, ama konu ayrı, çağrılma nedeni ise Eski Genel Mü dür olduğu içindir. Eski Genel Müdür olarak görüşlerini aktarmaktır. Bu eşleşmeyi bir kenara bırakırsak, yazılı olarak gönderdiği eksiklikle ri aynen yayımlayacağımızı yazılı olarak iletmemize rağmen, hâlâ ne den ısrarını sürdürmektedir?
Cevap ve Düzeltme Hakkını Kullanan Rahmi Dilligil
20
3/4/2000
Sorumlu Yazı işleri Müdürü Sayın Mustafa Demirkanlı İstanbul
a
06.04.2000 tarihli yazınız ile ilgili olarak Genel Başkanımız Tamer Levent'in, söz konusu açık oturum dökümlerinde yer almasını istediği, sizin kendisine sormadan çıkardığınız bö lümlerin dökümünü gönderiyorum. Bizce bu bölümlerin sis tem tartışması ile doğrudan ilgisi vardır. Kurumun sorunlarını en iyi biçimde yaşayanlar bileceğine göre, sizin bu bölümleri sormadan kesme kararı almanızı şaşırtıcı buluyoruz.."
Y
D
O
S
Y
A
selesidir. Bu konu nasıl olur da Devlet Tiyatroları'yla bütünleşebilir? İ. Rahmi Dilligil bu suçtan mahkûm olursa, Devlet Tiyatroları mı mahkûm olmuş olacak? Lütfen kurumunuza sahip çıkın. Allahtan İ. Rahmi Dilligil bir tamim yayınlayıp Türkiye genelinde Dergi'nin satışını durdurdu da, bu zul iki arkadaşın omuzlarında kal madı.
Tamer Levent'in Eşinin Programı, TRT'den Kaldırılınca Demokrasi Sorunu" Oluyor da... Yoksa TOBAV, Genel Başkanlarının, yardımcılığını üstlendiği Genel Müdür İ. Rahmi Dilligil'i kızdırmamak için mi böyle bir yokuşa tırmandırmaktadır bizi. Oysa, aynı TOBAV, Genel Başkanları Tamer Levent'in eşi Seynan Levent'in TRT'deki programının kaldırılmasını, Demokrasi sorunu" olarak görüp kampanya başlatmıştı. Bir kurumun herhangi bir programı yayından kaldırıp kaldırmaması demokrasi sorunu oluyor da, koskoca bir tiyatro kurumunun başındaki insanın Eser Hırsızlığı ile suçlanması TOBAV ı ilgilendirmiyor mu? TOBAV'ın bu konuda açıklama yapmak için bizim soru sormamızı bile beklemeden bu önemli konudaki görüşlerini açıklaması gerekmez mi? "Etik, empati, demokrasi kültürü" sözcüklerinin altını her fırsatta çizen TOBAV ve onun Genel Başkanı, açıklama yapmak için ne bekliyor?
İTİ Adına Refik Erduran'ın Açıklaması "Sorularınızı kendi adıma, topluca ve açıkça yanıtlayayım. Nedense beni Kültür Bakanlığı amigosu ve Rahmi Dilligil'in koruma görevlisi gibi görmek istediğiniz anlaşılıyor. Oysa ne benim, ne de başında bulunduğum İTİ Türkiye Merkezi'nin bakanlıktan sağladığı herhangi bir maddi manevi özel yarar var. Tersine, asal yükümlülü ğüne karşın, yıllardır bakanlık İTİ'nin uluslararası önemini görmez den geldi, cari giderler için merkeze tek kuruş ödemedi. Orada şu sırada telefon açacak bir görevli yok. Açıklamak zorunda kaldığım
narım, bu suçlayıcı sorularımızdan dolayı bizi utandırır, bizi yanıltır ve İ. Rahmi Dilligil'in "Eser Hırsızlığı" suçlamasına yönelik TOBAV ve TOMEB görüşlerini aktarırlar.
için sıkılıyorum ama, merkezin genel sekreteri ve ben hatırı sayılır ölçüde alacaklıyız İTİ'den (dolayısıyla bakanlıktan). Mayıs'ta Fran sa'da İTİ Dünya Kongresi var; gitmiyorum. "Ne yaparsanız yapın" diye topu bakanlığa attım.
İTİ'ın ve Tiyatro Yazarları Derneği Başkanları'nın Tavırları Tiyatro Yazarları Derneği'nin 3 Nisan'da Yönetim Kurulu toplantısı olacağını bildiğimiz için, Refik Erduran'a İTİ Başkanı olarak, Recep Bilginer'e ise Tiyatro Yazarları Derneği Başkanı olarak aynı soruları ve Tiyatro... Tiyatro...'nun 100. sayısını bir dosya içinde gönderdik. iki gün sonra görüştüğümüzde, Erduran soruları almadığını, Derneğe her zaman gitmediğini, onun için eline ulaşmadığını belirtti. Faksın ise şu anda başka bir yerde olduğu için metni fakslama olanağımız da olmadığından dolayı bir sonraki gün Taksim Sahnesi'ndeki galada kendisine ileteceğimizi söyledik. Aynı şekilde, Recep Bilginer'in de dosya eline geçmemiş ve sorulardan haberi yoktu, Bilginer'in faksı da o gün bozuk olduğu için ona da galada vereceğimizi söyledik. Oysa, D.T. eski sanatçısı Serhat Nalbantoğlu, o gün Erduran'ın davetlisi olarak dernekteymiş ve dosyaların kendilerine verildiğini, Bilginer'in dosyayı çantasına koyduğunu (zaten cumartesi günü görüştüğümüzde kayıp soruları bulduğunu kendisi de bize iletmiştir), Erduran'ın ise dergi daha önce kendisine ulaştığı için, dergiyi Turan Oflazoğlu'na verdiğini iletmişti. Sanırım bu karışıklık iki değerli ya-
cy
a
Rahmi Dilligil'e gelince, kimsenin onun kara kaşına gözüne destek verdiği yok. Uygulamalarına katılmadığım zamanlarda ben de bu nu hem yüzüne söylüyor, hem sorulursa kamuoyu önünde dile ge tiriyorum. "Patron" oyunu konusunda olduğu gibi. Ama Rahmi Dil ligil yıllardır derginizin tam yapmadığı bir şeyi yapmakta. Her top lumun tiyatrosunun kendi yazarlarıyla kurulup gelişeceği gerçeğini kavramış görünüyor ve gereğini yerine getiriyor (kişisel değil, ilke sel düzeyde). Açıklanan Türk ürünleri ağırlıklı repertuar ortada.
İTİ Türkiye Merkezi İcra Komitesi'nin beş üyesinden dördü oyun ya zarıdır. Komite kararı ile geçen ay Rahmi Dilligil'in kaleme aldığı Ti yatro Günü bildirisinin şu bölümü de aynı doğrultudadır:
pe
'Tiyatro insanları, gelin yazılı tiyatro metinlerimize bir daha baka lım, gerçek tiyatronun toprağımızdan çıkıp başka coğrafyalara geçtiğini anımsayalım.
zarımızın yoğunluklarından kaynaklanan bir unutkanlık veya dikkatsizlik olsa gerek.
eşi
eli İbrahim'in Galasında Yaşanan Skandal değerli yazarımıza 5 soruyu içeren, antetli kağıda ve isme yazılmış yazıları ilettikten bir süre sonra İstanbul Devlet Tiyatrosu Müdür Yardımcıları Orhan Kurtuldu ve Okday Korunan hışımla gelerek burada bildiri dağıtamazsınız, böyle bir şeye izin vermeyiz" diye bağırmaya başladıklarında, önce şaşırdık, sonra ne olduğunu anlamaya çalıştık. Kısa sürede konu anlaşılmıştı. İki değerli yazarımızdan biri, soruları Genel Müdür İ. Rahmi Dilligil'e göstermiş, o da başı sonunu anlamadan müdür yardımcılarını toplayıp "fırçayı" basmış, onlar da neler olduğunu anlamak için sormak yerine üzerimize gelip, bağırıp çağırmaya başlamışlardır. Komik bir durumla karşı karşıyaydık. Konuyu anlayıp, anlattığımızdaki tepki daha da vahimdi.Her iki müdür yardımcısı da, böyle bir notun iletilmesinin yerinin burası olmadığını, buna da izin veremeyeceklerini söylediklerinde, artk söylenecek hiçbir şey kalmamıştı. Tiyatro... Tiyatro... çalışanları D.T'nin galalarında selam verecekleri insanları bile seçmeli, belki de D.T. yetkililerinden izin almalı. Tiyatro... Tiyatro...'ya savaş açılmıştı. İlk meyveleri ise gecikmedi. İki müdür yardımcısı Tiyatro... Tiyatro...'nun Devlet Tiyatroları'nda satışını durdurdular. Gerekçeleri ise; "Dergi'nin Kurumu eleştirmesi." Genel Müdür'ün "İntihal" ile suçlanması onun kendi kişisel me-
Oysa, aynı TOBAV, Genel Başkanları Sayın Levent'in Seynan Levent'in
"Demokrasi Hır
TRT'deki programının kaldırılmasını,
sorunu" olarak
görüp kampanya başlatmıştı.
kurumun herhangi bit programı kaldırıp kaldırmaması
demokrasi sorunu oluyor da, koskoca bir tiyatro kurumunun başındaki insanın suçlanması
"Eser Hırsızlığı" ile
TOBAV'ı ilgilendirmiyor mu?
Yerli yazınımıza ve yazarımıza sahip çıkalım. Lafla değil, onların oyunlarını özenle sahneleyerek kanıtlayalım bunu. Toplumumuzun kişiliğini onların gözü ve emeğiyle de araştıralım. Kapımıza gelme lerini beklemeyelim. Bizi yansıtmalarını biz isteyelim onlardan. Ürünlerini sevgi ve sevinçle değerlendirelim.' Bir bildiri yazarının karşısında olabilirsiniz. Nedenlerini belirterek onu eleştirmeyi sürdürebilirsiniz. Ama bildirisini boş ve kara sayfa ya dönüştürmek, içerdiği görüşler ile okur arasına perde çekmek anlamına gelir. Bu sansürcülüğün örneği basın tarihimizde bir kara sayfa oldu. 21
D
O
S
Y
A
Kültür Bakanlığı'nın konuyla ilgili bugüne kadar süregelen suskunluğu, sonuçları açısından elbette Devlet Tiyatroları'na büyük zararlar vermiştir ve vermeye devam etmektedir. Ama asıl zarar devlet bürokrasisi içindeki yeri aşındırılan Kültür Bakanlığı'na verilmektedir. Çünkü yasa Genel Müdür ve de onun uygulamaları hakkında araştırma ve soruşturma yapmaya öncelikle Kültür Bakanlığı Teftiş Kurulu'nu görevlendirmiştir. Ve bilindiği gibi bu kurul yalnızca Bakan'dan görev alır, Bakan'a bilgi ve sonuç bildirir. Oysa aynı Kurul, Devlet Tiyatroları'nda çalışan çok sayıda sanatçı için duraksamadan soruşturma açmış, üstelik ceza önerilerinde bulunmuştur. Hatta Devlet Tiyatrosu Yasasını ve 657 sayılı yasayı zorlamayı da göze alarak yapmıştır bunu. Devlet Tiyatrosu sanatçılarının kararlı tutumu sonunda bu konuda yasal kulvara dönülmüştür. Sonuç olarak Bakanlık bir iddia ya da suçlama karşısında kurumun Genel Müdürüne ayrı, sanatçılarına ayrı yaklaştığını gizleyemez hale gelmiştir. Bu da Genel Müdürü hep haklı, sanatçıları da potansiyel suçlu olarak görüyor izlenimi doğmasına neden olacak noktaya vardırılmış bir çifte standart uygulamasıdır.
"Inthal" dediğiniz olayı soruyorsunuz "dernek" dediğiniz İTİ'den. İc ra Komitesi üyelerimizin o konuya ilişkin somut ayrıntıları doğru dan bilmeleri olanaksız. Ben söz konusu ortamın içinde bulundu ğum ve gerekli soruşturmayı yapmış olduğum için yine kendi adı ma bilgi sunayım. Gerek Rahmi Dilligil'in tutumu, gerekse o tarihte Dramatürji Bürosu'nun işleyişi açısından olayda türlü yanlışlar, ih maller, derbederlikler var. Ama görebildiğim kadarıyla "hırsızlık ni yeti" yok. Zaten olay hukuk alanına aktarılmış durumda. Herhalde yakında bütünüyle aydınlanır. Şimdilik benim ulaşamadığım bilgile re sahipseniz lütfen haber verin, onların ışığında kararımı gözden geçireyim. Sonuçta, önerim şu: Konuları kişiselliştirmekten, tüm sorunları ve çözümleri bireylere bağlamaktan, tartışmaları basın polemiklerinin çıkmazına sokup ucuzlatmaktan, post kavgalarında taraf olmak tan, tetikçi durumuna düşmekten, boyuna dolduruşa gelmekten ve başkalarını da getirmeye çalışmaktan sakınalım. Varsa yanlışları düzeltelim, müzmin iltihapları giderelim, bugünkü Türk Tiyatrosu'nun temel sorunlarına eğilip önünü açalım. Bunu başarırsak kısa sürede aklın yolunda birleşilebileceğinden kuşkum yok.
İTİ'nin Türkiye kanadının işleyişini tam olarak bilmiyoruz. Ama eğer iddia edildiği gibi -Halen Devlet Tiyatroları Edebi Kurul Başkanlığının yanı sıra Sanat Yönetim Kurul Üyeliği görevini de sürdüren ve son günlerde çizdiği görüntüsü ile Devlet Tiyatrosu Genel Müdürü'nün gönüllü avukatlığına soyunduğu anlaşılan- Gazeteci-Yazar Sayın Refik Erduran bu bildirinin yazılma görevini İ. Rahmi Dilligil'e verilmesinde katkı sahibiyse, zaten üstünde konuşulacak pek bir şey kalmaz geriye.
Refik Erduran'ın açıklaması yukarıdaki gibi. Açıklamanın içinde Dergi'miz hakkında hakarete varan ibareler olduğu için Yazı İşleri Müdürü'müz ayrıca yanıt verecektir.
a
Konuları kişiselliştirmekten, tüm sorunları ve çözümleri bireylere bağlamaktan, tartışmaları basın polemiklerinin çıkmazına sokup
cy
Bizce İTİ bu önemli bildirinin yazılması görevini uygun gördüğü birine verme hakkına sahipse, bu sonucu derginizde protesto etmek de sizin en doğal hakkınızdır. Ama biz Devlet Tiyatroları Sanatçıları örgütü olarak; a) Bu kara sayfada Devlet Tiyatroları Genel Müdürü adının yer almasından hak etmediğimiz bir utanç duyduk. b) Bir de "acaba yayınlansaydı da, o bildiriyi yazanın, tiyatro adına hiçbir sorumluluk duymadan kolayca kâğıt üzerine döktürdükleri ile uygulamaları arasındaki çelişkiyi tüm kamuoyu görse daha da iyi olurdu?" diye de düşünüyoruz.
ucuzlatmaktan, post kavgalarında taraf olmaktın, tetikçi durumuna
düşmekten, boyuna dolduruşa gelmekten ve başkalarını da
(Refik Erduran)
pe
getirmeye çalışmaktan sakınalım
DETİS'in Açıklaması Bilindiği gibi, Devlet Tiyatroları'nda haksız bir uygulamayla görevi ne son verilen Sanatçı Serhat Nalbaltoğlu'nun başvurusu ile, bu "hırsızlık" ve "evrakta sahtecilik" konuları yargı aşamasındadır. Yi ne bilindiği gibi yargı aşamasındaki bir olayla ilgili görüş belirtme mek, yasa gereği olduğu kadar, yargıya saygının da gereğidir. Öte yandan ülkemizde yargının işleyiş süreci ve biçimi en başta yargı organlarınca eleştirilmektedir. Bu durumda yargı kararları kadar, kamu vicdanında oluşan kararlar da önem taşır hale gelmektedir. Ayrıca son günlerde, yargı aşamasındaki konularda konuşmama tavrını, haklarında iddia bulunanların kendilerini kamuoyundan saklama aracı olarak kullandıkları da gözden kaçmamaktadır. Kaldı ki yargı aşamasındaki bir konuda hukuk kuralları içinde kalarak ko nuşmak, konuyla ilgili olarak, yargı katına daha geniş bir yelpaze de gözlem yapma olanağını da vermektedir. Aksine davranış ba zen "delilleri karartma"yöntemi olarak karşımıza çıkmaktadır. Sözkonusu suç iddialarının bırakın "sabit" hale gelmesini, hakların da "delil yetersizliğinden beraat" kararları verilse bile, Devlet Tiyat roları yönetiminin üzerine bulaştırılmış olan lekeyi temizlemeye yet mez. Bu "hırsızlık" ve "evrakta sahtecilik" suçlamalarının ortaya atılmasına neden olacak şüphelerin varlığı bile bir yönetimin görev den çekilmesi ya da görevden alınması için yeterli sayılmalıydı. Kal dı ki iddialar büyük ölçüde demlendirilmiş ve Cumhuriyet Savcılığı tarafından da incelenmeye değer bulunmuştur. Bizce bu aşamada ki tek onurlu davranış zaman geçirmeksizin istifa etmektir.
Mehmet Ege, DETİS Başkanı KÜLTÜR-SEN'in Açıklaması Daha önce de derginizde ve çeşitli basın-yayın organlarında ileri sürülen; Devlet Tiyatroları Genel Müdürü Rahmi Dilligil'le ilgili intihal ve resmi evrak üzerinde tahrifat iddiaları aydınlığa kavuşturulması gereken konulardır. Tahrifat iddiası yargıya intikal ettiğine göre, sonucu beklemek gerekir. İntihal iddiası ise, konunun ilgilisi olan yazarlar ve çevirmen tarafından öncelikle değerlendirilmelidir. KÜLTÜR-SEN olarak, intihal iddiasına konu olan metinleri incelemek ve karşılaştırmak olanağımız olmamıştır. Düşüncemiz, Kültür Bakanı'nın, konunun aydınlanması için gerekeni yapması yönündedir. Böyle bir davranış, hem Devlet Tiyatrosu'na hem Kültür BakanIığı'na hem de Sayın Kültür Bakanı'na kamuoyu nezdinde saygıyı getirecektir. İ. Rahmi Dilligil ile ilgili soruşturmaya gelen yanıtlar bunlar, baskıya yetişmeyen açıklamaları önümüzdeki sayı yayımlamaya devam edeceğiz. Tabii, Kültür Bakanı cevap verene kadar, bu konuda ısrarlı yayınımızı da sürdüreceğiz.
22
T O B A V '
I N
İ S T E Ğ İ
Devlet Tiyatroları Genel Müdür Yardımcısı ve TOBAV Başkanı ve de TOMEB Başkanı Tamer Levent, iki sayıda yayımlanan "Devlet Tiyatrolarında Sistem Tartışması" isimli açık oturumda kendi açıklamalarında eksik kalan bölümlerin yayımlanmasını istemiş olup, kendi gönderdiği metni aynen yayımlıyoruz.
meslek erbabının hak ettiği değeri göreceklerdir. Bunun sonucunda bir mesleki özerklik söz konusu olacaktır. Özerk Sanat Konseyi, meslek örgütlerinin ve alanların si vil uzmanlık kuruluşlarının bir araya gelerek oluşturdu ğu bir kuruluşu olacaktır. İşleyişi tamamen demokrasi kültürünün esaslarına göre oluşacak bu konsey alanla il gili konularda gelişme projeleri yapacak, kültürel hedef ve strateji saptayacak, diğer alanlarda yapacağı çalışma larda olduğu gibi tiyatro alanındaki projelerinde yaşama geçmesini sağlayacaktır. İşte alanın sivilleşmesi, tiyatro alanında da yönetim ve işletme sorunlarının yanında, kaliteli yapımların da gerçekleşmesinde en verimli yön temi yani role göre oyuncu seçimine olanak verecektir. Bu durumda Devlet Tiyatroları'na sürekli kadrolu ele man almak yerine, piyasada bulunan aktörlerin de ya pım esasına göre projeler için angaje edilmesi ve oyna dığı süre içerisinde tatminkar bir ücret alması söz konu su olacaktır. Bu, devlet tiyatrosunun şimdiki yapısında bile uygulanabilecek bir yöntemdir. Meslek etiği de bu profesyonel ortamda gelişecek izlenmesi de meslek ör gütleri tarafından yapılacaktır.
Tiyatro... Tiyatro...
07.04.2000
Orhan Alkaya: Tamer, şunu daha önce söyleseydin ya...
Tamer Levent: Bütün o ayrıntıları anlatmasaydım, bu so nucun anlaşılması kolay olmazdı.
cy
5.04.2000 tarihli yazınız ile ilgili olarak Genel Başkanınız Tamer Levent'in, söz konusu açık oturum dökümlerinde yer almasını istediği, sizin kendisine sormadan çıkardığınız bölümlerin dökümünü gönderiyorum. Bizce bu bölümlerin sistem tartışması ile doğrudan ilgisi vardır, kurumun sorunlarını en iyi içinde yaşayanlar bileceğine göre, sizin bu bölümleri sormadan kesme kararı almanızı şaşırtıcı buluyoruz.
a
Sayın Duygu Atay Tiyatro Tiyatro Dergisi Yayın Koordinatörü
Ü Z E R İ N E
Orhan Alkaya: Ben anlardım !
Tamer Levent: Bu kurumda herkes sultan olma isteğindedir. Bunu açıkça ifade edenler de olmuştur. Bu nedenlerle yukarıda size uzun gelen sistem açıklamalarında bulundum. Örneğin, yanımda oturan bu iki arkadaşın dönemlerinde ben yine kızakta tutuldum. Reji yapmam engellendi.
pe
Lemi Bilgin: (cevap yok)
Sayın Atay, bunlara ilave edilebilecek başka detaylar da var. Ancak, bu detaylar yayımlanan yazının bütünlüğü içerisinde yer alsaydı, bütünlük içerisinde daha anlamlı olacak, böylece yazının ve DT'nin içinde bulunduğu du rumunun ve soruların nasıl kişiselleştirildiğinin anlaşılma sına da olanak verecek nitelik taşıyacaklardı.
Yücel Erten: Tenzih ederim, izin verirseniz şu düzeltmeyi yapmak isterim. Tamer Levent benim dönemimde "Yeniden Yaratma" isimli oyunu sahneye koymuştur.
Ancak, Tamer Levent sadece yukarıdaki bölümlerin basıl masını yeterli buldu.
Tamer Levent: Bu oyun Bozkurt Kuruç'un kurumdan ayrılacağı sırada ilan edilmiştir. Senin döneminde de oynanmıştır. Bu nedenle rejiyi senin döneminde aldığım ve yaptığım söylenemez.
Bilindiği gibi Sn. Levent, Ankara'dan sırf bu açık oturum için, kendi olanakları ile İstanbul'a, Tiyatro Tiyatro dergi sine gelirken de kendisine bir teminat verilmişti. Söz konusu bölümleri basmamış olmayı siz de bir yanılgı olarak görür bu mektubun tümünü kendi ifadenizle de açımlayarak bir özür şeklinde yayımlarsanız, TOBAV siz den gelecek tüm sorulara, kendi idealleri ve alanın say gınlığını yeniden kazanması için yaygınlaştırmaya çalıştı ğı görüşleri doğrultusunda, yanıtlarını gönderecektir.
Yücel Erten: (cevap yok)
Orhan Alkaya: Bir dakika, bir dakika, galiba burada üçüncü bir sistem önerisi var. Tamer Levent: Evet, çünkü sistem, tiyatroculuk mesleği in kendi sistemidir. Role kim uyarsa değil, role göre oyuncu sisteminin oluşması için bir hak arama kuruluşu olan oyuncu meslek birliklerinin kurulması gerekir. Bu birliklere üye kabul edilenler böylece meslek erbabı ol uklarını da kanıtlamış sayılacak, oynadıkları zaman da
Saygılarımla
Oya Soykök Vakıf Müdürü"
23
S O R U . . .
S U A L . . .
Türkiye Cumhuriyeti Kültür Bakanı İstemihan Talay'a Açık Soru Sayın Bakan, değişik zamanlardaki karşılaşmalarımızda size, Devlet Tiyatroları Genel Müdürü İ. Rahmi Dilligil'in intihal ile suçlanmasına yeni bazı sorular sormuş veya sormaya kalkışmıştım. Son karşılaşmamızda bu konuyla ve diğer konularla ilgili sorularımı yazılı olarak iletmemi istemiştiniz, ben de 29 Mart 2000 günü kargo ile makamınıza iletmiştim. Bakanlığınızın herhangi bir yerinde kalıp size ulaşamamış olduğu düşüncesini taşıyarak, aynı soruları Dergi kanalıyla iletiyorum. Saygılarımla Mustafa Demirkanlı Yazı İşleri Müdürü farklı bir daktilodan çıktığı belli olmaktadır. Yazar isimleri de elyazısı İstemihan Talay
29.03.2000
ile sonradan eklenmiş.
T.C. Kültür Bakanı
c. 3.10.1997 tarihinde, Hizmete Özel damgalı ve 154 sa-
Ankara
lı ve dramaturg Mine Acar tarafından düzenlenen dramaturgi raporunda da görüleceği gibi, Yazan: Rahmi Dilligil o-
Sayın Bakan,
rak belirtilmektedir.
İstanbul'da 26 Mart 2000 günü yaptığımız görüşmede, zaman dar
Ajans'dan herhangi bir izin alınmamış, başvuruda bulunulmamış.
d. Uyarlama olsa bile yazarlardan veya temsilcisi lığı nedeniyle sorularımı fax ile iletmemi istemiş olduğunuzdan, so
e. Orhan Azizoğlu çevirisi olduğu gibi kullanıldığı halde Or-
ruları ve ilişik dokümanları kargo ile, bir sonraki Tiyatro... Tiyatro...
han Azizoğlu'ndan da herhangi bir izin alınmamıştır.
Dergisi'nde yayımlanmak üzere iletiyorum.
Bu durumda, İntihal durumu oldukça net bir şekilde görülmektedir.
Saygılarımla.
roları Genel Müdürü olarak kurumu temsil etmesi, 50 yıllık Devlet
a
Böyle bir suçu işleyen sanatçının Bakanlığınızı temsilen Devlet TiyatTiyatrolarının saygınlığını zedelemiyor mu? Zedeliyor ise müdahale etmeyi düşünüyor musunuz?
cy
Mustafa Demirkanlı Yazı İşleri Müdürü
3. İ. Rahmi Dilligil, Diyarbakır Devlet Tiyatrosu Müdürlü'ğünden hangi gerekçe ile alınmıştır?
Ekler:
4. İ. Rahmi Dilligil'in bir önceki sezonda Sivas Devlet Tiyatrosu oynanan "Şıpsevdi" uyarlaması, rahmetli Avni Dilligil'in 35 yıl için
sahnelenen uyarlama metni ile aynı mı? Bu konuda herhangi bir
3. Dramaturg Mine Acar'a ait dramaturgi raporu
araştırma yaptırdınız mı? Yaptırmadıysanız, yaptırmayı düşünüyor
4. Rahmi Dilligil ve Orhan Azizoğlu metinlerinin 4'er sayfası
musunuz?
pe
1. "Giysilerim Nerede" Oyununun 1. Kapağı
2. "Giysilerim Nerede" Oyununun 2. Kapağı
5. Tiyatro... Tiyatro... Dergisi 100. sayısı.
6. İTİ'ın Web sayfasındaki Türkiye bölümünü içeren sayfa fotokopi
5. İstanbul ve Trabzon Devlet Tiyatroları'nın müdürleri 27 Mart gibi
si.
tiyatro için anlamlı bir günde istifa etmişlerdir. Bu iki müdürün istifa nedenleri hakkında bilgi verir misiniz?
Sorular: 1. Sayın Bakan, Türkiye'nin en büyük ödenekli kurumu Devlet Tiyat
6. İ. Rahmi Dilligil'in şahsıma da söylediği ve Eski Başrejisör Ferdi
rolarının Genel Müdürü İ. Rahmi Dilligil, bu mesleğin en ağır suçla
Merter'in 27 Eylül 1999 tarihinde yaptığı ve Tiyatro... Tiyatro...'nun
ması ile karşı karşıya, yürütmekte olduğu görevini değil, sanatçılığı
95-96. sayısında da tam metin olarak yayımlanan yazılı basın açıkla-
nı ilgilendiren bu suçlama karışında suskun kalmaktadır. Bu konuyla
masında da değindiği gibi; "Bugün 'Bakanlığa yakınlıkları nedeniyle
ilgili Bakanlığınızdan da herhangi bir açıklama yapılmamaktadır.
göreve getirildiler' denilen bu ekip, bu yakınlığı 'Yeniden Yapılan-
Konuyla ilgili olarak, Bakanlıkça herhangi bir soruşturma açıldı mı?
ma Yasa Tasarısını' yaşama geçirme yönünde kullanırsa feryat
Açılmadıysa, soruşturma açmayı düşünüyor musunuz?
ne diyecektir tarih önünde acaba?" açıklamasında da görüleceği gi-
2. İlişikteki dokümanlarda da göreceğiniz gibi;
özel bir yakınlığınız var mı? Varsa, nedir? Yoksa, bu açıklamalar
bi "Özel yakınlık" açıkça deklare edilmektedir. İ. Rahmi Dilligil a. İ. Rahmi Dilligil, iki yabancı yazara ait oyun metnini ken
karşısında ne diyorsunuz?
di eseri imiş gibi Edebi Kurula iletmiş. b. Görüleceği gibi ikinci kapakta aynı tarih ve sayıyı içerme
7. 50 yıllık kurumda bugüne kadar görülmemiş bir olay, 7 eski Ge-
sine rağmen, uyarlayan olarak değiştirilmiş ve uyarlayan yazısının
nel Müdür'ün açıklaması ile kamuoyuna yansımıştır. Eski Genel Mü-
24
S O R U . . . dürler'in açıklamalarını nasıl değerlendiriyorsunuz? Kendileriyle toplantı yapmayı
S U A L . . .
İ Rahmi Dilligil'e Sorular
düşünüyor musunuz?
Tiyatro... Tiyatro... olarak biz görevimizi yapıyoruz. Siz ne yapıyorsunuz7 Sizin göreviniz nedir?
8. Özel Tiyatrolara Devlet Desteği son üç
den açıklama beklerken, "Cevap ve düzeltme hakkınızı" kullanıyorsunuz Oysa, sorularımıza
intihal ile suçlanıyorsunuz, bütün basın sızı soru sormak için arıyor, kaçıyorsunuz. Herkes siz
yıIdır açıklanmamaktadır. Bu uygulamanın nedeni nedir? Böyle bir gizlilik şahsınıza da uzanan dedikoduları doğurmakmaktadır. Dedikoduların önünü kesmek için
yanıt verseniz, bu hakkınızı kullanmaya gerek bile kalmaz. "Bugüne kadar sadece kişisel zaaflarını ön planda tutarak yaşamış olanlar Devlet Tiyatroları'nın sorunlarına çözüm bulamazlar. Çünkü onlar Devlet Tıyatroları'nın sorunlarına çözüm bulmak için değil kendi çıkarlarına basamak olsun diye kullanmak istiyorlar. İdealleri tiyatro nun idealleriyle hiçbir zaman örtüşmüyor" (27 Mart'takı basın açıklamanızdan)
son üç yılın "Özel Tiyatrolara Devlet Des-
Soru 1: "Saray Darbesi" diye adlandırdığımız geceyarısı operasyonunu gerçekleştirirken gerek
teği"nin tiyatrolara dağılım miktarlarını
çeleriniz neydi? Hangi idealleri savunuyordunuz?
açıklamayı düşünüyor musunuz?
Soru 2: iki Amerikalı yazarın oyununu kendi oyununuz gibi Edebi Kurul'a verirken ve bu yıl repertuvara alırken "..kendi çıkarlarına basamak" yapıyor olmuyor muydunuz 7
9. Özel Tiyatrolara Devlet Desteği'nin dışında ve ayrıca "Tiyatro ve Televizyon yazarları Derneği" kanalı ile Refik Erduran'ın "Seher Vakti" oyunu için Tiyatro
Soru 3: Akrabanız ve eski Başrejısörünüz Ferdi Merter ile 1998 yazında D.T koridorlarında kavga ederken idealiniz neydi? Soru 4: Ferdi Merter'in D.T. koridorlarında "Şıpsevdi" uyarlamanızın babanızın uyarlaması ol duğunu ve sizin "hırsız" olduğunuzu haykırırken ne yaptınız 7 Bu olay yaşandıktan sonra Merter'i Başrejisör yaparken ki idealleriniz neydi?
İstanbul'a 5.000.000.000.-TL'lik ayrı bir
(Geçen hafta yaptığımız telefon görüşmesinde Ferdi Merter ve Başdramaturg Mine Acar, o
ödenek tahsis edildi mi? Edildi ise neden
gün koridorlarda dolaşan metnin "Şıpsevdi" olmadığını "Giysilerim Nerede" olduğunu, yani si
doğrudan Tiyatro İstanbul'a değil de
zi eser hırsızlığı ile "Şıpsevdi" için değil "Giysilerim Nerede" oyunu metni için suçladığını açıkla
dernek aracılığı ile yapıldı?
dı.) Akrabanız ve Eski Başrejisörünüz tarafından da eser hırsızlığı ile suçlanırken suskunluğu
yeğeniniz midir? Ekin Tiyatrosu'na son üç yıldır "Özel Tiyatrolara Devlet Des-
Soru 5: Yine 27 Mart'takı açıklamalarınızdan " ..basınımıza yanlış bilgi kaynaklarının çarpıt ması ile kurum içi evrak kurum dışında dolaşmaktadır. " derken, bilgi kaynaklarının yanlış in sanlar olduğunu mu, yoksa bilgilerin (belgelerin) yanlış olduğunu mu söylüyorsunuz?
cy
10. Ekin Tiyatrosu sahibi Faruk Güvenç,
a
nuz hangi ideallerinizle örtüşüyor?
Soru 6: Evrakların Kurum dışına çıkması "...kurumumuzun saygınlığına gölge düşürmekten başka bir amaç taşıyamaz" da, sizin "Eser hırsızlığı" ile suçlanmanız Kurum'a gölge düşürmü
tir? Konservatuvar Mezunları Derneği
yor mu?
kanalı ile Ekin Tiyatrosu'na ayrıca destek
Soru 7: Matbu dramaturgı raporu formunda uyarlayan bölümünün olmamasını anladık da,
verilmiş midir? Verildiyse hangi projelere,
uyarlanan eserin yazarı olmalı mutlaka, yazar bölümünde yazarların adları neden yok? Hangi
ne kadar destek verilmiştir?
ideal için?
pe
teği" fonundan ne kadar destek verilmiş-
Soru 8: Dramaturgi raporunu geçelim. Sizin kuruma verdiğiniz metnin kapak sayfasında ne
11. İTİ Başkanı, Tiyatro ve Televizyon
den yazar yazıyor? Böyle yaparken ki idealiniz ve amacınız neydi?
yazarları Derneği Yönetim kurulu üyesi
Soru 9: İkinci kapağı (geçen ay yayımladığımız) kim düzeltti? Yazar adları neden el yazısıyla
ve Devlet Tiyatroları Edebi Kurul Başkanı
sonradan eklendi? Uyarlayan yazısı neden başka bir daktilodan çıkmış? Bu sorulara cevap ver
olan ve aynı zamanda Devlet Tiyatroları'nda oyunları oynanan Refik Erduran 11 Mart 2000 cumartesi günü Milliyet Gazetesi'nde yapmış olduğu açıklamada; "Ben oyun yazarıyım, ama
meme tavrınız hangi yüksek idealler uğruna ? Soru 10: "Giysilerim Nerede" oyunu Bursa Devlet Tiyatrosu repertuvarından neden çıkartıldı? Baş oyuncunun hastalığı gerekçe ise, 2000 2001 repertuvarınızda neden yok? İdealleriniz, ti
yatronun idealleriyle ters düştüğü için mi? Soru 11: Araya, aracılar koyarak benden dosyayı yayımlamamamı istediniz mı 7 Bunu isterken ki idealiniz neydi?
DT'deki keşmekeşi görünce bunun
Soru 12: Gülsün Soydan'a ve daha birçok kişiye "Tiyatro... Tiyatro... Dergisi'ni kapattıraca
kulisine girmek de mecburi oldu"
ğım." dediniz mi? Ülkenin tek tiyatro dergisini kapattırmak da idealleriniz arasında mı bulu
demektedir. Edebi Kurul Başkanı'nın
nuyor?
böylesine müdahale ve kurumu düzelt-
Soru 13: Genel Müdür olduğunuzda ilk iş olarak kendinizi ve yardımcınız Tamer Levent'i reji
me gibi görevleri var mıdır? Bu tür açıklamalar Bakanlığınızı ve şahsınızı rahatsız etmekte midir? 12. İTİ Türkiye Merkezi Direktörü olarak görülen Eshan Sham adlı kişi Türk uyruklu mudur? Değilse, Türkiye'de çalışma izni var mıdır?
sör pozisyonuna getirdiniz. Sizin ve Levent'in rejisörlük deneyimleriniz yeterli mi? Ölçütlere uyuyor mu? Bugüne kadar siz ve yardımcınız kaç oyun yönettiniz ve adlar, nedir? Soru 14: Göreve geldikten sonra 100'un üzerinde sanatçıya soruşturmayı siz mi açtınız? Ba kanlık mı açtı 7 Veya... Soruşturmaların sonunda verilen cezaları sız mı durdurdunuz? Bakanlık mı durdurdu? Ankara Devlet Tiyatrosu Müdürü Murat Atak mı durdurdu? TOBAV mı durdur du? Yoksa cezalar durdurulmadı da, ertelendi mı? İdeallerinizde toplu kıyım da var mı? Soru 15: Diyarbakır Devlet Tiyatrosu Müdürlüğü'nden neden alındınız? Veya siz kendiniz mi istifa ettiniz? Ayrılma nedeniniz ideallerinizle örtüşüyor mu? Soru 16: "Deli lbrahim"in galasında "Festivali koministlerin elinden alacağım" derken hangi festivali kastediyordunuz? İdealleriniz'in içinde komünizmle savaş da yer alıyor mu?
25
R
efik Erduran'ın İTİ adına kendisine yöneltmiş o l d u ğ u m u z sorulara verdiği yanıt Tiyatro... Tiyatro'ya yönelik suçlaması, dahası hakaret içerdiği için zorunlu olarak yanıt vey o r u m . Erduran cevap hakkını istediği zaman, istediği yerde kullanabilir, tabii başta Tiyatro... Tiyatro...olmak üzere. "Nedense beni Kültür Bakanlığı amigosu ve Rahmi Dilligil'in koruma görevlisi gibi görmek
istediğiniz
anlaşılıyor"
Bizim sorularımızdan böyle bir sonuç çıkardığınızı sanıyorum, ancak biz böyle bir açıklama yapmadık. Ancak siz diğer yayın organlarına, örneğin Milliyet'e (11 M a r t 2000'de
gönderdiğiniz yazıda aynen şöyle diyorsunuz: "Benim başında bulunduğum maturji bürosuna çalıntı bir uyarlama tecilik' yapılmış!
Böylesine
aptalca
verilip üstüne bir şeyin
edebi kurul ile bağlantılı dra-
yanlış yazar adı yazılarak 'resmi evrak üstünde sah-
yapılıp yapılmadığını
soruşturdum.
Şimdilik
açığa
çıkar
konusu arşiv işlemlerinde sık sık rastlanan bir işlem belirsizliği olduğu." Suçlamalara yanıt vermesi gereken siz değil, İ. Rahmi Dilligil iken, böyle bir açıklama yapabiliyorsunuz. Soruşturmalarınıza yardımcı olmak için ilk görüşmemizde size m e t n i n ilk kapağını, yazar b ö l ü m ü n tipekslenip, başka bir daktilo ile yazıya uyarlayan ibareli ve el yazısı ile eklenmiş yazar adları bulunan ikinci kapağı ve dramaturgi raporunu t i m . Siz, yılların deneyimli gazetecisi ve yazarı olarak bu belgelere bakar bakmaz ne o l d u ğ u n u anlayacak kadar bilgili ve zekisiniz. Ancak, görüşmemizde bana; "İlk kapağın İ. Rahmi Dilligil tarafından verildiğine dair bir belge var mı? dediğinizde, ben zaten pes etmiştim. Biz hiç söylemedik ama, siz Cumhuriyet'teki (31
M a r t 2000) söyleşinizde; "Kültür Bakanlığı'nın ve bugünkü Genel Müdür Rahmi Dilligil'in avukatı de-
ğilim" açıklamasını, size bu yönde bir soru yöneltilmemiş olmasına rağmen söyleme gereğini neden duydunuz da bizim kafamızı karıştırdınız! "Bir bildiri yazarının
karşısında
olabilirsiniz.
Nedenlerini belirterek onu eleştirmeyi sürdürebilirsiniz.
Ancak
bildirisini boş ve kara sayfaya dönüştürmek, içerdiği görüşler ile okur arasına perde çekmek a n l a m ı n a gelir.
Bu sansürcülüğün örneği basın
tarihimizde bir kara sayfa
oldu."
Burada duralım. Size, 27 M a r t ' t a n yaklaşık bir ay kadar önce bilgi verdim, İ. Rahmi Dilligil'in intihali ile ilgili belgeleri de göndererek. Siz ne yaptınız? Yukarıda açıkladığınız gibi "fasa fiso" dediniz ve İ. Rahmi Dilligil'e 27 M a r t bildirisini yazdırdınız. Bu davranışınızla İ. Rahmi Dilligil'i koruyup, o n u legalize etmiyor muydunuz? Bile bile intihalle suçlanan ve Türkiye'nin en köklü sanat kurumlarından biri olan k u r u m u n buradaki İ. Rahmi Dilligil'e 27 M a r t Bildirisini yazdırıp, "Kara lekeyi" Başkanı olduğunuz İTİ'mı yazdı tarihe, yok-
a
sa sizin bu önemsemez ve Muhsin Ertuğrul'un yazdığı ilk ulusal bildirinin sonuna eklenecek olan bu bildirinin tarihe karşı akma sorumluluğunu üstlenmeyen Tiyatro... Tiyatro...'mu? Sizin başında olduğunuz ve ö n ü m ü z d e k i yıl bildiriyi hangi saygın tiyatro insanına yazdıracak, hangi saygın tiyatro insanı yazmayı kabul
cy
edecek, doğrusu merak ediyorum.
Son cümlelerinize d o ğ r u gelirsek: "Gerek Rahmi Dilligil'in tutumu, gerekse o tarihte Dramatürji Bürosu'nun
işleyişi açısından
olayda
türlü yanlışlar,
ihmaller,
derbederlikler var.
Ama görebildiğim
kadarıyla
"hırsızlık niyeti" yok diyorsunuz Sizin bu niyeti anlayabilmeniz için, sanırım kendi oyunlarınızdan birinin isimler değiştirilerek, cümleler bozularak Edebi Kurul'a verilmesi gerekiyor. Böyle birşey olursa acaba tepkiniz ne olur? Örneğin, böyle bir sahtekarlığı yapmayı düşünmeye başladım bile. Bakarsınız bu arada oyun yazan da oluvermişim, hatta telif bile alabilirim, sanırım! önerim şu: Konuları kişiselleştirmekten,
pe
"Sonuçta,
tışmaları
durumuna
basın
polemiklerinin
düşmekten,
boyuna
çıkmazına dolduruşa
sokup
tüm sorunları ve çözümleri bireylere bağlamaktan, tarucuzlatmaktan,
gelmekten
ve
post kavgalarında
başkalarını
da
getirmeye
taraf olmaktan, çalışmaktan
te
sakına-
hm." Size, bir tek soru sorarak bu konuyu kapatmak istiyorum. Genel M ü d ü r ' ü n uygulamalarına karşı şu ana kadar pek birşey söylemedik. Biz, yazar (!) İ. Rahmi Dilligil'in "Eser Hırsızlığı" yaptığını, elimizdeki belgelere dayanarak söylüyoruz. Ne zamandan beri hırsızlıkla suçlanan birine karşı yapılan yayınlar, "koltuk kavgası", "tetikçilik", "dolduruşa g e l m e k " , "başkalarını dolduruşa g e t i r m e k " , "taraf olmak" o l d u . Dava açıldı, sonunu bekliyelim diyorsunuz, siz ve daha birçokları. Sayın İTİ Başkanı, Tiyatro Yazarları Derneği Yönetim Kurulu Üyesi, D.T. Edebi Kurul Başkanı, D.T. Yönetim Kurulu Üyesi, Özel Tiyatrolara Devlet Desteği Komitesi Üyesi Refik Erduran, olaylara sizin baktığınız gibi bakılsaydı veya bize öğütlediğiniz gibi bakılıp m a h k e m e sonuçları beklenseydi, beklenmesi gerekseydi eğer, şu meşhur Susurluk Davası'na da "fasa fiso" denip geçilirdi. Değil mi? Yine de geçildi ya. Son bir not, iki şeyi birbirinden ayırmak lâzım. Birincisi İ. Rahmi Dilligil'in "evrakta sahtecilik" ile suçlandığı soruşturma, savcılıkça yürütülüyor. İkincisi ise, takibi şikayete bağlı olan "intihal suçlaması", bu konuda herhangi bir şikayet yok. Yazarlarından biri ölmüş, diğerinin haberi bile yok. Çevirmen Azizoğlu ise dava sahnelenirse dava açacak, sahnelenmezse açmayacak. Şimdi kamuoyu vicdanını temsil eden biz, bu konu görmezlikten mi gelelim? Size sorduğumuz ve açığa çıkartmaya çalıştığımız şimdilik evrakta sahtecilik su-
KIRK YILDA BİR II Mustafa Demirkanlı
çu değil, intihal suçu. Deneyimli bir gazeteci olarak size b u n u hatırlatma gereği d u y d u m . Bir de bağlantısı ne kadar vardır yukarıdaki tartışmayla bilmiyorum a m a , D.T.'ları 2000-2001 repertuvarına baktığımızda sizin 5 oyununuzu izleme olanağımız o l d u ğ u n u g ö r d ü m . Bu denli başarılı başka da bir yazara rastlamadım repertuvara 5 oyunla katılan. Hayırlı, uğurlu olsun. Saygılarımla.
REFİK ERDURANA ' YANITIM 26
P
A
Y
L
A
Ş
I
M
HA PU BİZE DERS OLSUN M u s t a f a
D e m i r k a n l ı
Yaklaşık iki buçuk yıldır gündeme getirmediği-
Neden Devlet Tiyatroları'ndan geldiği? Ve ne
miz, getirmek istemediğimiz bir konu iki gün
den Tamer Levent bu sorunun açıklamasını
önce gelen bir telefonla artık sizlerle paylaş
yapma gereği duymadı da bize soruyor ve ge
nı, projeyi kendisine vermemi istedi. Sayın To-
mayı kaçınılmaz hale getirdi. Dergi sayfalarına
reğini rica ediyor?
kar'a sözlü olarak projeyi açıkladıktan sonra
aktarmamamızın nedeni hoş olmayan tartış
Neyse, konuya gelelim.
dosya olarak da sundum. 12-13 gün sonra
Konu Ne?
diğini, Sayın Bakanla görüştüğünü ve bu pro
" 1 . Uluslararası İstanbul Çocuk Tiyatrosu Fes
jeyi Bakanlık olarak destekleme kararı aldıkla
Peki Neden Şimdi?
tivali ve Eğitim Programı" ile "1.Türkiye Çocuk
rını iletti. Ancak bir sorun vardı. Uluslararası
Şimdi, çünkü iki gün önce Kültür Bakanlığı
Tiyatrosu Kurultayı" sonrasında oluşan borçla
bir proje olduğu için desteği doğrudan Tiyat
kaynaklanıyordu.
a
cy
maları sizlerle paylaşmak istemememizden
bahsettim, Müsteşar Yardımcısı Sayın Nurcan Tokar'ın Kurultay boyunca Mersin'de olacağı
Sayın Tokar telefonla arayarak projeyi incele
rımızın hâlâ tarafımızdan ödenememiş olan
ro... Tiyatro...'ya veremediklerini, bir vakıf,
telefon ve ardından Devlet Tiyatroları Genel
kısımlarının muhataplarının haklı olarak ala
dernek veya belediye gibi bir kuruluş aracılı
Müdür V. Tamer Levent'ten gelen ve Grips Ti-
caklarını talep etmeleri.
ğıyla destek verebileceklerini belirttikten son
pe
APK Daire Başkanı Ali Cabular'dan gelen bir
yatrosu'nun İngilizce ve Türkçe çevirisini içe-
ra, desteği TOBAV kanalıyla aktarmalarında
ren mektuba kamuoyu önünde cevap zorun-
Konuyu Baştan Alarak İlerleyelim
bir sakınca olup olmadığını sordu. Ben de
luluğu doğmuştur. Yazının Tamer Levent im-
1995 yılından beri proje olarak önümüze koy
kendisine teşekkür edip telefonu kapadım.
zası ile gelmesi ise bir başka tecelli. Ancak anmakta zorlandığım aşağıdaki yazının: Sn. Mustafa Demirkanlı, Tiyatro Tiyatro Dergisi, Tiyatro Yapım Yayıncılık, Firüzağa Mah. Ağahamamı Sok 5/3, Cihangir/İstanbul Berlin GRIPS Tiyatrosu Sanat Yönetmeni Volter Ludwig'in, Sayın Bakanımıza gönderdiği 1 yıl önce Derginiz tarafından düzenlenen seminer ve festival giderlerinin talebi hakkında 20.03.2000 tarihli yazısının İngilizce ve Türkçe tercümesi ekte gönderilmiştir,
duğumuz ve üzerinde çalıştığımız "Çocuk Ti
yatrosu"na Türkiye'de nitelikli ve kalıcı çö
Sonra Ne Oldu?
zümler üretme düşüncemiz projeye sponsor
İki-üç saat sonra Tamer Levent arayarak, pro
bulunamadığı için bir türlü harekete geçemi
jenin Bakanlıkça kabul edildiğini ve yukarıda
yordu. 1997 yılının Kasım ayında Mersin'de
Sayın Tokar'ın anlattığı gerekçeler nedeniyle
TOBAV tarafından gerçekleştirilen "Türkiye Ti
desteğin TOBAV üzerinden yapılacağını söyle
yatro Kurultayı"nın açılış günü akşamı yemek
di, ben de kendisine Sayın Tokar'la görüştü
sırasında TOBAV Başkanı Tamer Levent'ten
ğümü, konuyu bildiğimi, bizim için bir sakın
beni Kültür Bakanı İstemihan Talay ile tanıştır
casının olmadığını ilettim. Tamer Levent, Va
masını rica ettim. Tamer Levent de beni, "Ül
kıf oldukları için yasal olarak % 10 almak zo
kemizin tek ve nitelikli tiyatro dergisi"nin
runda olduklarını söylediğinde, kendisine he
sahibi diye övgü dolu sözlerle tanıştırdı. (Da
men böyle bir katkıyı yapabileceğimizi ilettim.
ha sonra bu tanıştırma Tamer Levent tarafın dan "Ben sana kıyak yaptım, Bakanla içki ma
TOBAV, 03.12.1997 tarihinde, 97/1178 sayı
sasında tanıştırdım" şeklinde sürekli gündeme
ile Kültür Bakanı İstemihan Talay'a (Belge-I)
Tamer Levent
getirildi.) Yemek sırasındaki tanışmadan son
başvuruyu yeniledi:
Genel Müdür V."
ra Kültür Bakanı İstemihan Talay'a projeden
"Sayın Bakanım, Daha önce "Tiyatro... Tiyat-
Bilgilerinizi ve gereğini rica ederim.
27
sonraki tavırlarının altyapısını oluşturuyormuş. Bu Altyapı Ne Demek? Sayın Tokar ve Tamer Levent'le yapılan görüşmenin hemen ar dından yukarıdaki önyazı bakan lığa iletilmiş, telefonda söyledi ğim sözleşme örneği ise ertesi günü TOBAV'a iletilmişti. Ancak 5 Milyar'ın TOBAV'ın hesapları na geçtiği 31 Aralık 1997 günü ne kadar, Tamer Levent'le ve Alhan Özdemir ile yaptığım tüm telefon görüşmeleri sözleşmenin henüz incelenemediği, Yönetim Kurulu'nun toplanamadığı ge rekçeleriyle sürekli ileri atıldı. Takvimler, 1998'in Ocak ayının
g e l d i ğ i g i b i b i r s o n b e k l i y o r d u T i y a t r o . . . Tiyatro...'yu d a . TOBAV'ın bu tavrını anlayan, ancak anlayan Tiyatro... Tiyatro..., Bakanlık ile g ö r ü ş e r e k p r o j e n i n ikinci dilim d e s t e ğ i n i n TOBAV üzerinden olmamasını talep etti ve kabul e d i l d i . P r o j e n i n i k i n c i d i l i m d e s t e ğ i "İSTEM V a k f ı " aracılığıyla g e r ç e k l e ş t i . İSTEM Vakfı'na ve Bakanlığın sonraki tavırlarına d a h a sonra g e l e c e ğ i m . Ö n c e T O B A V ' ı n k o n u s u n u bitirelim.
D i ğ e r 2.5 M i l y a r N e Z a m a n Ö d e n d i ? Belge-II'de
de g ö r e c e ğ i n i z gibi 5 Mayıs
1 9 9 8 ' d e hesabımıza geçti. H e m e n hatırlatayım " 1 . Türkiye Çocuk Tiyatrosu Kurultayı" 1 3 Mayıs tarihleri arasında g e r ç e k l e ş m i ş , otağı terk ederken rehin kalmaktan zor kurtulmuşt u k . 5 M a y ı s ' d a ö d e n m e s i n i n g e r e k ç e s i neydi
3'ünü gösterdiğinde ise incele
sizce? Ç o k basit, para r e p o d a y d ı ve a n c a k
me bitmiş, Yönetim Kurulu top
5 . ' n d e ç ö z ü l e c e k t i . A l h a n Ö z d e m i r ' i n açıkla-
lanmış, ama aldığı karar adı ge
ması.
çen paranın TOBAV'a çıktığı için
a
Tiyatro... Tiyatro...'ya verileme yeceği, ancak projenin gerçekleş
Projenin K a l a n M i k t a r ı N e r e d e n Nasıl Ödendi?
mesinden sonra verilebileceği, bunun aksini
muş olan '1. Uluslararası İstanbul Çocuk Ti
yapmaları halinde yasal olarak sorumlu ola
l i m d e s t e ğ i n İ S T E M V a k f ı t a r a f ı n d a n karşılan-
yatrosu Eğitim Festivali' dosyasına ek olarak
cakları, TOBAV'ı da böyle bir sorumluluğa sü
ması t a l e b i u y g u n g ö r ü l m ü ş yeni bir başvuru
Kültür Bakanlığı Desteği ve TOBAV'ın organi
rükleyemeyecekleri idi.
y a p ı l m ı ş t ı . İ S T E M V a k f ı B a ş k a n ı t i y a t r o ile ç e v i -
zasyonu ile
Kendilerine, hem Alhan Özdemir'e hem de
r i d ü z e y i n d e i l g i l e n e n v e b i r k a ç y ı l d ı r tanıdı-
sin'de gerçekleştirilen "Türkiye Tiyatro Kurul
Tamer Levent'e 5 Milyarı Bakanlığa iade et
ğ ı m , s ö z ü n e g ü v e n i l i r , d ü r ü s t bir i n s a n d ı , Ay-
tayının sonunda alınan karar doğrultusunda
melerini veya derhal göndermelerini defalarca
t u ğ I z ' a t , g e ç m i ş i n d e M H P ile y a k ı n l ı ğ ı olmuş
"Türkiye Çocuk Tiyatroları Kurultayı" organi
iletmemize karşın, problemi çözecekleri, çöz
cy
TO... Dergisi" tarafından incelemenize sunul
T O B A V ' l a ilişkiler b i t i r i l i p , B a k a n l ı k ' d a n 2 . d i -
pe
15-17 Kasım tarihlerinde Mer
İSTEM V a k f ı ' d a M H P ' y e y a k ı n bir V a k ı f t ı . T O -
zasyonu "Tiyatro Tiyatro Dergisi" ve TOBAV
mek üzere oldukları gibi yanıtlarla uzun süre
B A V ' ı n t a v r ı n d a n s o n r a h i ç b i r s a k ı n c a görmeye-
işbirliği ile gerçekleştirilecektir.
oyalanarak Şubat ayının başlarına geldik.
y e r e k A y t u ğ I z ' a t ' t a n böyle bir y a r d ı m t a l e b i n -
Adı geçen projemiz ve mali portre ile gerçek
leştirmeye yönelik çalışma özetlerimiz ilişikte
de b u l u n d u m . Onlar da bu desteği verdi.
Gelinen Noktada Ne Yaptılar?
B u ilişkiyi T O B A V a d ı n a A l h a n Ö z d e m i r şöyle
TOBAV'ın gerçekleştireceği " 1 . Türkiye Çocuk
d e ğ e r l e n d i r d i : " K o s k o c a T O B A V ' ı Bakanlığa
"1. Uluslarası İstanbul Çocuk Tiyatroları Eği
Tiyatrosu Kurultayını ihale yoluyla Tiyatro...
şikayet e d i p , p r o j e d e n çıkartıyorsun, buna
tim Festivali" ve "Türkiye Çocuk Tiyatroları
Tiyatro... Dergisi'ne vermek üzere bir çözüm
karşılık M H P ' l i bir vakıfla işbirliği y a p t ı ğ ı n ı bili-
25.000.
buldular. Yani, Tiyatro... Tiyatro..., TOBAV'ın
y o r m u s u n ? " (Bu satırları h a t ı r ı m d a kaldığı ka-
000.000.- (Yirmi beş milyar) TL'si desteğine
taşeronu olacaktı. Zaman ilerlemiş, Kurultay
d a r ı y l a a k t a r ı y o r u m . M e a l e n b ö y l e y d i . ) dedi-
gereksinmemiz
desteğin,
ve Eğitim Programı somutlaşmış, geri dönül
ğ i n d e , g ü l ü m s e d i m v e yine a k l ı m d a kaldığı
5.000.000.000.- (Beş milyar) TL'sinin, 1997
mez bir noktaya gelinmişti. Mecburen kabul
kadarıyla şöyle
bütçesinden Aralık ayında karşılanması, pro
ettik. 4 Nisan tarihli bir yazı göndererek (nasıl
r u m , b i l m e d e n g i r d i ğ i m ilişki T O B A V ' l a g i r d i -
jenin şu anda hareket edilmesi gereken yan
olacağını TOBAV belirlemişti) 2.5 Milyar talep
ğ i m ilişkiymiş. O n u d a ö ğ r e n m i ş o l d u m " . B e -
larının
ettik. Yani kendi projemize, taşeron olduk,
n i m o sıralar Vakıf veya D e r n e k s e ç e c e k za-
dir.
Kurultayı"
için
Bakanlığımızın vardır.
hızlandırılmasına
Bu
yardımcı
olacaktır.
b i r y a n ı t v e r d i m . " T a b i i biliyo-
oysa TOBAV proje desteğinin aktarımı için
m a n ı m k a l m a m ı ş , s a d e c e p r o j e n i n aksamadan
aracı olmuş, bu hizmetin karşılığı olarak da %
yürümesini düşünüyordum. Dürüstlüğüne gü-
Saygılarımla
10 istemişti. 2.5 Milyar Mart ayının ortaların
v e n d i ğ i m b i r a r k a d a ş ı m ı n siyasi k i m l i ğ i n i s o r -
Tamer Levent
da geldi.
g u l a m a k gibi bir d e r d i m y o k t u , o l a m a z d ı da
TOBAV Başkanı"
Artık mesele anlaşılmış, TOBAV "Uluslararası
Koalisyon k u r m u y o r d u k . Kaldı ki kurulabilece-
Burada hassas olan bir konuyu önemsememi
İstanbul Çocuk Tiyatrosu Festivali ve Eğitim
ğini d e z a m a n bize g ö s t e r d i . İSTEM Vakfı'na
şiz. "Tiyatro... Tiyatro... Dergisi ile TOBAV iş
Programı" projesine sahip çıkmak ve bir son
ve A y t u ğ İz'at'a bir kere d a h a t e ş e k k ü r ede-
birliği ile gerçekleştirilecek" ibaresi olması ge
raki yıl kendi projesi olarak devam etmek isti
r i m , g ö s t e r d i k l e r i y a k ı n l ı k v e d ü r ü s t ilişki i ç i n
reken bir ibare gibi geldi bize, oysa TOBAV
yordu. Aynen, Alaçatı'da ASSİTEJ'in başına
Bilgilerinize arz ederim.
28
Matbaası'na o günlerde ödeme yapılamamış, bir anlamda, doğru anlamda Stil Matbaası'nın yaklaşık 45.000 $'ı Festival için harcan mış olup, Stil Matbaası o günden bu yana beklemektedir. Bakanlık'tan Hâlâ Alacağımız Var Festival harcaması olarak belirlenemeyen borçların dışında, hâlâ 4.000 DM ve 13.900 $ borcumuz bulunmakta. Bu, Bakanlığın proje nin başında vermeyi taahhüt ettiği rakamın içindedir. Bu parayı hâlâ bekliyoruz veya ilgili lerin hesap numaralarını verelim Bakanlık Yukarıdaki belge Tiyatro Yapım'ın Banka Cüzdanı'dır, üstteki büyültülen bölüm ise, TOBAV'ın parayı Kurultay'ın bitiminden ancak 2 gün sonra gönderdiğinin açık görüntüsüdür.
doğrudan gönderebilir. Tiyatro... Tiyatro...'nun Kapanma
Bu Açıklamayı Yapmaktan Utanıyorum
Noktasına Geliş Sebeplerinin
Festival'in 3. aşaması, gösteri bölümlerinin
Ama...
Ana Başlıkları Bunlar
başlamasına yaklaşık bir ay kala 2. dilim des
Uluslararası bir projeye girmiş, T.C. Kültür Ba
Yukarıda sıraladıklarımız tek sebep değil,
tek Ankara'dan yola çıktı. Merkez Bankası, il
kanlığı'na güvenmiş, TOBAV gibi bir örgütten
mutlaka bizim beceriksizliklerimiz de vardır,
gili banka derken akşam üzeri 17.00 gibi İS-
şüphe etmemiş ve yola çıkmıştık. Yetersiz
ama bu beceriksizlikleri sizlere anlatmaya ça
TEM Vakfı'nın hesabına girdi. Ertesi sabah sa
sponsor desteği ve hesaplarımız içinde bulu
lıştığım tablo içinde yaşadık. Çalışma arkadaş
nırım saat 09.00 civarında Genel Sekreter be
nan 10 Milyar eksiklik karşısında yapılacak tek
larım yakın tanık ve yükün taşıyıcıları oldular.
ni arayarak paranın gediğini, ilgili bankada
şey vardı. İstanbul, Cihangir'de % 50'sine sa
Festival'den dolayı bu noktaya gelmiş olma
buluşmamızı önerdi. Hemen gidemeyecektim,
hip olduğum 5 katlı bir binanın satılması. Sa
mızın pişmanlığını hiçbir zaman taşımadım
öğleden sonraya kalmasını rica ettim. İşinin
tıldı ve borçların bir kısmı ödendi. Ama öde
ama TOBAV Yönetimi'ne kayıtsız şartsız inan
sanırım 45 dakika sonra dergideydi ve bir zarf içinde iletti. 2. Dilim Ne kadardı?
nemeyen borçlar ve darmadağın olan bütçe
manın pişmanlığını her zaman taşıdım ve taşı
Dergi'nin geleceğini tehdit altına aldı ve Der-
yacağım. Ve onları hiçbir zaman affetmeyece
gi'yi kapanma noktasına getirdi.
ğim. Sanırım Tiyatro... Tiyatro... dostları da
Festival'den kalan borçlar:
affetmeyecektir.
Grips Tiyatrosu'nun iki üyesine Eğitim Progra
Eğer, Ludwig Bakanlığa yazı yazmasaydı, APK
pe
20 Milyar olması gereken 2. dilim destek 5
cy
olmadığını, kendi getirebileceğini söyledi ve
a
İSTEM Nasıl Davrandı?
milyarla sınırlı kalmıştı. Festival'in başlamasına
mına katılmalarından dolayı 4.000 DM borcu
Başkanı Sayın Ali Cabular beni aramasaydı,
bir ay kala, Festival'e katılacak topluluklar ne
muz kalmıştı. İşte, yazının başındaki APK Baş
yani bilgim olmasaydı, yüzümü kızartıp böyle
redeyse yola çıkmak üzereyken 15 milyar gibi
kanı Ali Cabular'ın telefonu bu konuya dairdi.
bir konuyu hiçbir zaman önünüze koymaz
bir eksikle karşı karşıyaydık, iptal etmemiz
Volker Ludwig Bakanlığa bir yazı göndererek
dım. Koyamazdım. Ama iyi oldu. Benim mah
mümkün değildi, belki de mümkündü ama
Tiyatro... Tiyatro... Dergisi'ne Bakanlığın öde
cupluğumu bu iki olay bertaraf etti.
dünyaya rezil olmayalım diye iptal edemedik,
meleri tamamen yapıp yapmadığını sormuş.
TOBAV Yönetim Kurulu ve Tamer Levent bu
iptal etme olanağımız olan topluluklarla ko
Sayın Cabular da bana telefon açarak konu
konu ile ilgili açıklama yapmak isterlerse Tiyat
nuşarak bir kısım iptalleri gerçekleştirebildik.
nun detaylarını sordu. Kendisine anlattım.
ro... Tiyatro...'nun sayfaları açıktır.
Gönderilecek cevabi yazının bir kopyasını da
Bakanlık da bu konuda açıklama yapabilir,
bize iletmelerini rica ettim.
yapmalıdır.
Cumhurbaşkanı'ndan başlayarak ilgili herkese
Dergi'nin Tek Borcu Bu Değil
2. Uluslararası İstanbul Çocuk Tiyatrosu
bu mesajı geçtik. Başbakan Bülent Ecevit ken
Grips'in yanı sıra, Kanada'lı Turizm Firması'na
Festivali Olacak mı?
dine giden mesajı sorunun çözümlenmesi di
5.600 $, Hırvatistan'a 2.100 $, İspanya'ya
Olacak. Ama zamanını bilemiyoruz. Önce
rektifiyle Kültür Bakanlığı'na gönderdi. Kültür
2.700 $ olmak üzere toplam yaklaşık 12.000
Dergi borçlarını temizleyecek, sonra bir daha
Ne Yaptık? Hemen bir mektup yazarak "Acil" notuyla
Bakanlığı da bunun üzerine 5 Milyar daha
$ dış borcumuz bulunmakta. Grup-7 Tanıtım
TOBAV'ın bu yönetimi ile hiçbir ilişkiye girme
verdi. Açık 10 Milyar'a inmişti. (Yaklaşık
Hizmetleri'ne 3.500 $, elden alınan 14.500 $,
den, Bakanlık destek verecekse baştan bütü
45.000 Dolar)
personele yaklaşık 8.000 $, ödenemeyen ver
nünü belirleyerek ilişkiye girilecek ve aynı de
TOBAV'ın oyalamalarıyla uğraşırken yeterli
gi ve SSK'lar yaklaşık 8.000 $ olmak üzere
neyimsizlik yaşanmadan çocuk tiyatrosunun
toplam 46.000 $ Festival'den kalan borç yü
önünü açacak proje hayatla buluşacak. Ama,
TOBAV'ın zamansal oyalaması nedeniyle dev
künü taşımaktayız. Bu borç Festival'den kalan
fıkradaki Karadenizli vatandaşın idam seh
re dışı kalmıştı) açık altından kalkılamayacak
doğrudan borçtur. Dergi'nin basıldığı ve Festi
pasına giderken dediği gibi, "Ha pu bize ders
val sırasında tüm basılı evrakları basan Stil
olsun." Olacaktır da.
sponsor da bulunamamış (Olası sponsorlar
duruma gelmişti.
29
Ö
Z
E
L
H
A
B
E
R
İNTİHALLE İNTİHAR cy
a
BİRBİRİNE KARIŞMAYA BAŞLADI
Artık aklımız karışmaya başladı, İ. Rahmi
dığı, Atilla Dirimin çevirdiği "Fedailer Kalesi
nin... Şu satıcıları görüyor musun? Güneş
Dilligil'in intiha(r)ı'i ile yoğunlaşmış, Sayın
Alamut" (Yurt Yayınları, Nisan 1998) isimli
doğmadan çok önce geldiler buraya ve
Bakan'ın sessizliğini anlamaya çalışırken,
kitaplardan bir harman yaparak ve replikle
eğer sultanın askerleri tarafından kovul-
Milliyet'te Ayça Atikoğlu, Lirik Tarih göste
ri aynen kullanarak yeni bir eser oluştur
mazlarsa muhtemelen yarın gün ağarıncaya kadar burada olurlar.
muş. İddia ciddi, iddiaya ek olarak Ferdi Merter'in "Dava" oyununun metni de gel
sanatçıyı korumakla yükümlü Kültür Ba
di. Metin incelenmesinde 3 renk kullanıl
"Dava" I. Sahne
kanlığının kendisi eser hırsızlığı yapıyor."
mış. Her bir renk adları geçen kitaplara ait
(Bir Pazar yerinin bol şamatası duyulmakta
diyor ve yazının sonunu şöyle bitiriyor: "İs
ve her repliğin yanında ilgili kitabın sayfa
dır. Bir tepenin üstüne oturmuş olan Ha
ter misiniz, tutan kebapçının tam karşısına
numarası belirlenmiş.
san Sabbah onları izlemektedir. Arufazıl
bir başka kebapçı açıldığı gibi 'Öz Lirik Ta-
Bir iki örnek vermek gerekirse:
yavaş yavaş yaklaşır ona. Bir zaman izler,
pe
risinin Kültür Bakanlığı tarafından intihale uğratıldığını açıkladı: "Yani telif haklarını ve
rih'de 'Lirik Tarih' ile rekabete girsin."
sonra omzuna yavaşça dokunur. Hasan sıç
Umarım Bakan kendisiyle ilgili bu iddiaya
"Dağın Şeyhi Hasan Sabbah" Sayfa 11,
rayarak kalkar.)
cevap verir.
Hasan bir saatden beri bir tepeciğin üstün
Hasan: Özür dilerim yerinizi mi aldım?
de iki büklüm oturuyordu...
Aruf: Orda oturduğunuza göre orası artık senin yerin.
Devlet Tiyatroları üst yönetimine yönelik İn tihal iddiaları da devam ediyor. "Saray Dar
At ya da eşek sırtında gelip geçenler bağı
besi" ile yönetime gelen ekibin Başrejisörü
rıp çağırıyor... Bir karpuz satıcısı iri meyva-
Şu satıcıları görüyor musun? Sabah gün
Ferdi Merter'in "Dava" isimli oyununun da
larını sergiliyor., hindiler pazarlık biter bit
doğmadan gelirler buraya. Yer kapmak
3 eserden uyarlama olduğu iddiaları geldi
mez boğazlarının kesilmesini şaşkınlıkla
için birbirlerini yerler. Gün batmadan da
önümüze.
bekliyorlardı. Hasan omuzuna bir el doku
gitmezler. Ta ki Sultan'in askerleri gelip pa
İddiaya göre Merter; Amin Maaloufun yaz
nunca aniden irkilip sıçradı. Yabancının yü
zarı dağıtmaya görsünler.
dığı, Esin Talu Çelikkan'ın çevirdiği "Semer-
züne sessizce ve ısrarla bakmasından sıkı
kant" (Yapı Kredi Yayınları, 1993), Freido-
lan Hasan ondan önce konuştu:
Dağın Şeyhi Hasan Sabbah" Sayfa 13
une Sahebjam'ın yazdığı, Faik Baysal'ın çe
- Özür dilerim yerinizi mi aldım.
- ... Hiçbir şey yemedin dimi?
virdiği "Dağın Şeyhi Hasan Sabbah" (Telos
Adam gülümsedi:
- Gerçekte iki gündür ağzıma lokma koy
Yayınları, 1998) ve Wladimir Bartol'un yaz
- Yerime oturduğuna göre orası artık se
madım. Birikmiş biraz param vardı. Paramı
30
Haydutlar çaldı.
Nizam- İsfahan'ın en güzel evlerinden biri
Eğer istersen benimle gel. Çok yakında
"Evetya Seyduna"
mütevazi bir evim var. Orada yer içer ve bi
sana verilecek. Uşakların, cariyelerin, Bahçı "İstediğim zaman cennetin kapılarını sana vanların her şeyin olacak. Her ay on bin di açacağıma iman ediyor musun ? Gerçekten
raz dinlenirsin. Ondan sonra eğer kabul
nar alacaksın. Yeter mi?
dersen seninle biraz konuşup tartışırız.
Ömer- Bu kadar çok parayı ben ne yapa
"İman ediyorum ey Seyduna."
yım?
Odada yalnızdırlar. Hasan etkileyici bakış
inanıyor musun buna"
Hasan: İki gündür bir lokma bir şey koy-
Nizam- Ne mi yapacaksın? İstediğin kitap larla süzüyordu onu... ları alır, istediğin kadar şarap içersin. Sevgi Ebedi mutluluk kazanmak istiyor musun?" lilerini mücevherlere boğarsın. Adına okul "Oh Seyduna!"
madım ağzıma. Biraz param vardı amma
lar, camiler açarsın.
Dava" 1. Sahne Aruf:... demek ki bir şey yemedin?
"Sana boş yere cennetin kapılarını açma
haydutlar çaldı.
Ömer- Adıma bir Gökbilim Üniversitesi aç
dım. Sarsılmaz bir imana sahipsin şimdi.
Aruf: Dilersen benimle gelebilirsin. Evim
sam yeter. Bir de Rasathane açsam yeter.
Artık ebedi mükafatına kavuşma vaktinin
küçük amma her zaman konuklara vere-
.... Güneş yılının uzunluğunu tam olarak
geldiğini düşünüyorum..."
cek aşım var. Yer içer ve dinlenirsin. Kendi-
ölçmek istiyorum.
ne geldikten sonra da eğer kabul edersen biraz konuşur tartışırız seninle.
Eğer iyi niyet bir hata ise tek hatası güzel Türkçe ile çevrilmiş bazı dialogları bozmadan alma saygımdır.
Benimle çalışmak için ne istersin? Açık söyle. Ben seninle nasıl konuştuysam sen e öyle davran. Ne istersen verilecektir.
Bu üslup bozmama adına yapılmış bir hatadır, çünkü o zaman güncel "Hasan Sabbah"lardan bire bir aldığım sözleri de bozmam gerekirdi. Bunları "güvenilir edebiyat eleştirmenlerine" anlatmama aslında gerek yok, çünkü biz onların çevirdiği-pardon-yaydığı tiyatro tanımlamaları ile bugünlere geldik.
a
Semerkant" Sayfa 63
Vezir güldü, Hayyam ise gülümseme ile ye Yokluk çekmeden çalışmalarımı sürdüreyim bana yeter, dedi. Yiyip içeceğim, barı nacağım olsun yeter. Daha çoğunu istemem. Barınman için sana İsfahan'ın en güzel evlerinden birini vereceğim... bahçeleri yeleri ile senindir. Harcamaların için on bin dinarın olacak.... yeterli olur mu?
Artar bile bu kadar para ile ne yapacağı nı bilemem.
Ne yapacağını bilemez misin? İstediğin
bütün kitapları satın alır, tüm testilerini doldurur, bütün sevgililerini mücevhere boğar... adına birde cami yaptırırsın. . Hayyam heyecanla atıldı: En büyük emelim bir rasathane kurmaktır. Güneş yılının uzunluğunu tam olarak ölçmek istiyorum. Dava" III. Sahne Nizam- Bu atılımla benimle çalışmak için ne istersin açık söyle. Ben seninle ne kadar açık konuştumsa sen de öyle davran. İstediğin her şeyi veririm. Ömer- Yiyip içeceğim, barınacağım bir yerim olsun yeter. Artık yokluk çekmeden çalışmalarımı sürdürmek istiyorum.
"Burası ne kadar da güzel" diye bağırdı Ha
"Dava" II. Perde 22. Sahne Hasan: İmanın sağlam mı? Avni: Evet ey Seyduna.
lime.
Hasan: İstediğim zaman sana cennetin ka
"Evet gerçekten de çok güzel" dedi Adi
pılarını açacağıma iman ediyor musun ?
aniden boğuklaşan sesiyle. "Ama özgür ol
Avni: İman ediyorum ey Seyduna.
mak bundan çok daha güzeldir." Halime
Hasan: Ebedi mutluluğu kazanmak istiyor
şaşırmıştı "Özgürlük mü? Ama biz burada
musun?
özgür değil miyiz?"
Avni: Bu lutfu benden esirgeme ey Seydu
"Bir kadın olduğun için sen bunu anlaya
na.
pe
bostanları, halıları, uşakları, odalıkları, cari-
"Fedailer Kalesi Alamut" Sayfa 90
cy
mazsın. Ama sana şunu söyleyebilirim: Çöl
Hasan: Sana cennetin kapılarını boş yere
deki aç bir çakal kafesteki tıka basa tok bir
açmadım. İyi yetişmiş birisin. Ödüllendirme
aslandan daha mutludur." Halime inanma
zamanın geldi.
dan başını salladı "Peki biz bir kafeste mi
yiz?"
Bu örtüşmeler akıp gidiyor. Konu ciddi, cid di olduğu kadar sarsıcı da. İddiaları ve iddi
"Dava" II. Perde 10. Sahne
ayı içeren dosyayı aldıktan sonra Ferdi Mer-
Halime: Burası ne kadar güzel
ter'i arayıp iddiaları aktardık, Merter iddi
Pembe: Ama özgür olmak burdan daha
alara karşı şu açıklamayı gönderdi:
güzeldir değil mi?
"Ayıptır ayıp.
Halime: Özgür olmak mı? Biz burda özgür
Laik Türkiye Cumhuriyetini yıkmak isteyen
değil miyiz?
güçlerin müridlerinin böylesine içimize sız
Pembe: Daha çok gençsin, bunu anlaya
dığını bu denli bilmiyordum doğrusu.
mazsın... çölde aç bir çakal, kafesteki tok
İçinde bulunduğumuz bu günlerde toplu
bir aslandan daha mutludur.
ma ve özellikle gençlere yönelik yapılan be
Halime: Biz kafeste miyiz?
yin yıkamalarına karşılık en güçlü silah olan tiyatro ile birçok şey söylemeğe uğraşan
"Fedailer Kalesi Alamut" Sayfa 337
bir yazara karşı takınılan bu çirkin tavrın
"İmanım sağlam mı şimdi?"
yanında ve arkasında kimler olduğu top-
31
lumca bir merak konusu olacaktır kanısın
Eğer ki ben %'lerin hesabını yapsaydım 59
katılırsınız katılmazsınız. O ayrı. Bu o y u n u
dayım. Tarihi bir olaydan yararlanarak bir
yaşında banka kredisi ile kurtulamazdım ki
Devlet T i y a t r o l a r ı ' n d a o y n a n m a s ı n ı n da bir
oyun yazıyorsunuz. Tarihi bir olaydan ya
radan.
sakıncası y o k , b e n c e . Ç i f t e s t a n d a r t ı bir ke
rarlanarak günümüze ışık tutmak istiyorsu-
Dilerim bir gün bana değer veren gençler
nara bırakalım. Her k o n u d a . Sanırım tartışm a , Y ö n e t m e n Zafer Kayaokay'ın oyun
ğer ki ben % 'lerin hesabını yapsaydım 59 yaşında banka kredisi ile kurtulamazdım kiradan.
m e t n i n i d i ğ e r k a y n a k l a r d a n d a besleyerek Sakıp S a b a n c ı ' n ı n h a y a t ı n d a n ç ı k a r t m a y ı
Dilerim bir gün bana değer veren gençler benim toparlamalarım sonucu oluşturdu
çalışmasından k a y n a k l a n ı y o r , baskılar karşı
ğum eserlerden yararlanıp daha güzellerini sunarlar toplumlarına.
sında, o da "Evet Sakıp Sabancı'nın h a y a t
Bırakalım, kişisel hırslar nedeni ile, zedeleme çabalarını da seyirci tarafından ayak
dır" d e m e y e ç e k i n m e s i n d e n d o ğ a n bir tar-
ta alkışlanan böylesi güncel ve yürekli bir oyunla övünelim.
t ı ş m a g i b i g e l d i b a n a . Zafer yanlış yapmış s a v u n u l m a y a c a k bir k o n u d e ğ i l , örneğin
benim toparlamalarım sonucu oluşturdu
b e n i m y e t e n e ğ i m olsa ve Sakıp Sabancı izin
konuda yayılmış her belgeyi toplamak tabii
ğum eserlerden yararlanıp daha güzellerini
verse h e m y a z m a k h e m d e y ö n e t m e k iste-
ki yabancı dil yeterli olmayınca bunların
sunarlar toplumlarına.
rim.
Türkçelerini bulup yararlanmak. Ferdi MER-
Bırakalım, kişisel hırslar nedeni ile, zedele
TER denilen, bugüne değin birçok oyuna,
me çabalarını da seyirci tarafından ayakta
B e n i m k a f a m ı karıştıran esas k o n u . O y u n
senaryoya, öğreti kitabına, öyküye imza at
alkışlanan böylesi güncel ve yürekli bir
rol d a ğ ı t ı m ı listesinde " D e r l e y e n " o l a r a k Za-
mış kişi, diyelim ki şu anda piyasada bulu
oyunla övünelim.
f e r K a y a o k a y yazmasına r a ğ m e n broşürler-
nan 3 kitabı alıp, harmanlayıp, cümle cüm
Size yararlandığım 18 eseri ve güncel ga
d e b u n a d e ğ i n i l m e m i ş o l m a s ı . H e m e n aklı-
le alıp oyun yapsın ? Deli miyim ben.
zeteleri göndermek isterdim ama büyük
ma g ü n ü n konusu olan acaba yine telif
Uyarlama (adaptasyon): Yerelleştirmedir.
bir paket oluşturuyor, onun için küçük bir
y ö n e l i k bir sıkıntı mı var? O l d u . Ö n c e telif-
(Ahmet Vefik Paşa, Ali Bey, Moliere, La
paket olan ve beni dolduruşlarla değil de
Fontain, Halide Edip Adıvar ve benzerleri
gerçeklerimle tanıyacağınız (22) oyunumu
ren ve Uyarlayan d e ğ i ş e n o r a n l a r d a telif al
gibi)
ve (1) öğreti kitabımı yolluyorum."
y o r a m a d e r l e y e n için böyle birşey söz ko-
cy
Oyunlaştırma: Bir eseri bir başka bakış açı sından bire bir ele alıp sahne düzeni içeri
a
nuz. Bunun için yapılacak olan nedir? Bu
nusu d e ğ i l . Sonra Zafer K a y a o k a y ' a sordu-
İddialar ve yanıt burada. Yurt Yayınları sa sinde dialoglamadır. (Savaş ve Barış, Beyaz hibi Ünsal Öztürk arayarak kendi kitapları Geceler, Suç ve Ceza ve benzeri oyunlar) ile ilgili dava dosyasını hazırladıklarını, önü oyundan oyuna uyarlama; yeni bir bakış müzdeki hafta dava açacaklarını belirtti. açısı ve yorum getirmektedir. (Antigone- Bakalım gelişmeler ne boyut kazanacak. İn Medea-Şaylo Delisi, Carra Ananın Silahları- tihaller, intiharlara ulaşacak mı?
pe
lerdeki u y g u l a m a y ı ö ğ r e n d i m . Yazar, Çevi-
Suçlular Çağı, Kanlı Nigar, Babaların Güna-
ğ u m d a , b a n a şu a ç ı k l a m a y ı y a p t ı : "Edebi Kurul'a
verilen
ninde
metin,
değişiklikler
taplarından
ve
narak yaptığım
yani
met-
diğer
ki-
senaryosundan
da
derlemeyi
güncelleştir-
meyi içeriyordu. görmesi
Tarık Buğra'nın
yaparak,
ve
Edebi Kurul'un
gerekirdi.
Ancak,
yararla-
bunu
Tarık
böyle
Buğra
ba-
hı, Yedi Kocalı Hürmüz ve benzeri gibi.)
Bir çok eserden ve belgeden yararlanıp,
toplumsal ve güncel yorum ve dialog kata rak sunulan oyun yeni bir yayımdır. (Tarihi
oyunlar, Sarıpınar 1914, Yeşil Gece, Os mancık Giordano Bruno, Galileo Galilei ve benzeri oyunlar;) Eklenen yeni yorum ve
Benim rak
kafamı
Zafer
Hemen Oldu.
esas
yazmasına
aklıma günün
Önce
ğişen
karıştıran
Kayaokay
konu.
konusu olan
teliflerdeki uygulamayı
oranlarda
Oyun
rağmen
rol dağıtımı
broşürlerde
acaba yine öğrendim.
telif alıyor ama derleyen
listesinde
buna
"Derleyen" ok
değinilmemiş
telife yönelik bir sıkıntı
Yazar,
Çeviren
ve
olması mı
var
Uyarlayan de-
için böyle bir şey söz konusu deği
dialoglar yararlanılan hiçbir önceki yazara mal edilemez. Eğer iyi niyet bir hata ise tek
"Patron", Tarık Buğra
nim
hocam
ve çok saygı duyduğum
hatası güzel Türkçe ile çevrilmiş bazı di-
ve Zafer Kayaokay
san
olduğu
için
alogları bozmadan alma saygımdır.
Bunların dışında, Tarık Buğra'nın Patron
isminin
Bu üslup bozmama adına yapılmış bir hata
oyunu ile de ilgili çeşitli spekülasyonlar gün
mamı
dır, çünkü o zaman güncel "Hasan Sab-
deme geldi. Bunlardan biri, oyunun Sakıp
bana
altında kabul
afişlerde benim
etmem,
ayıp gibi geldi.
ve
derleyen belki
bir in-
broşürde
onu
olarak yazıl-
duygusal
Tarık Buğra'nın
ama unut-
bah'lardan bire bir aldığım sözleri de boz
Sabancı'nın hayatı olup olmadığı. İşin açık
turulmaya
mam gerekirdi.
çası bu konu beni hiç ilgilendirmiyor, Tarık
konmamış olmasını da içime s i n d i r e m i y o r u m
çalışılması,
adına
bir
ödül
bile
Bunları "güvenilir edebiyat eleştirmenleri
Buğra'nın Sakıp Bey'in hayatını kaleme aldı
bir an
ne" anlatmama aslında gerek yok, çünkü
ğı söylenir, doğrudur da. Sakıp Sabancı bu
yorum." d e d i . Bana inandırıcı g e l d i . Yanıl-
biz onların çevirdiği-pardon-yazdığı tiyatro
ülkede oyun ve roman yazılacak bir feno
d ı y s a m , b e n y a n ı l d ı m . Aksi bir d u r u m u dü-
tanımlamaları ile bugünlere geldik.
men. Yazılanı beğenirsiniz beğenmezsiniz,
z e l t m e k d e yine bana düşer.
32
önce
birilerinin
buna
eğilmesini isti-
"Bırakalım Tiyatro... Tiyatro... Dergisi Kapansın!" Yücel Erten/Yönetmen "10 Yıl, 100 Sayı. Az şey mi, şu yaşadığımız ortamda." Ahmet Levendoğlu/Yönetmen
a
"Bu dergiyi yaşatalım. Nasıl mı? Gücümüz oranında; parası olanlar sermaye ile, yazısı olanlar katkılarıyla, okurlar abone olarak, hepsinden önemlisi topluma dayanışma örneği sunmaktan çok, didişmeyi tercih edenlerin yerine gerçek bir tiyatrocular dayanışması örneği gösterelim." Hülya Nutku
cy
"Bir anlamda Tiyatro... Tiyatro... ile nikahlandık" Dikmen Gürün "Bir sanat dergisinin on yıl süreyle kesintisiz yayın hayatında kalabilmiş olması ülkemizde büyük başarı. Hele böyle özenle basılan, şık bir derginin." Prof. Dr. Sevda Şener
pe
"... Kuşkum ise, bu saman kâğıdına basılmış olan derginin ondan öncekilerin akibetine ne kadar zaman sonra uğrayacağıydı. Ama işte şimdi Dergi'nin onuncu yılını kutluyoruz. Her açıdan gelişmiş, niteliği artmış." Prof. Dr. Özdemir Nutku "2000 yılını kendi kendime 'Tiyatro Yılı" ilan ettim. Dilerim ki, Tiyatro... Tiyatro... Dergisi'nin de yılı olsun" Müjdat Gezen "Tiyatroya tanıklık eden bir dergi olmalıdır. Tiyatro... Tiyatro... Dergisi oldu, olmalı, olacak." Enis Fosforoğlu
Tiyatro... Tiyatro... Dergisi'ne abone olarak destek vermek istiyorum. Bir yıllık(11 sayı) abone bedeli olan 18.000.000 TL'yi,
T. İş Bankası, Cihangir Şubesi, Tiyatro Yapım: 1014-0197245 nolu hesaba yatırdım. Posta çeki hesabı, Tiyatro Yapım: 655 248 nolu hesaba yatırdım. Lütfen, randevu alıp ziyaretime gelin. İsim, soyisim: Adres: Tel. No:
E
L
E
Ş
T
İ
R
İ
cy
a
MEMET BAYDUR'UN CAM KIRIKLARI Nilüfer
Kuyaş
nun niçin var olduğunu anladım gibi geldi ba na. Anlatılamayanı anlatmak için vardır tiyat
mak istediği asıl öykü anlatılamaz olduğu için
Söze adam başlar.
ro. Söylenemeyecekleri söylemek için. Roma
başka öyküler anlatır 'Kadın'a. Nâzımla nasıl
nın, öykünün bile iletemeyeceğini iletmek
tanışıp yemek yediğini, yolculuklarını, Picas-
için. Belki sadece şiir, bazen.
so'ya rastlamasını, bir başka parkta karşılaştı-
pe
Oğlu öldürülmüş bir polis, hayatını paylaştığı
erkek ölmüş bir kadın, bir parkta, karşılaşırlar.
Bir parkta yanımdaki banka böyle bir adam
gelse, ben büyük olasılıkla kalkar giderdim.
Gitmeye başlardım. Tam o sırada "Oğlum öl
Belki bunun için "Tiyatro şiire en yakın duran
dürüldü" dese, kalır mıydım? Kalıp dinler miy
sanattır" diyor Memet Baydur bir yazısında.
dim? "Başınız sağ olsun" der miydim? Başka
"Büyülü bir haz alanı" diyor tiyatro için. İnsan
insanların öyküleri nasıl girer hayatımıza?
ancak tiyatroda anlayabilir hayatın elimize tu
İnsanlardan önce öykülerinin hayatımıza girdi
tuşturulan bir miktar cam kırığı olduğunu. Her birimizin o kırıklardan iyi kötü bir pencere
ğinden eminim. Hatta biz hayatımızda insan
kurup, güne baktığımızı. O pencere dildir gali
lar var zannederken, aslında sadece öyküleri
ba, cam kırıkları da sözcükler. Tiyatronun
vardır belki de. Gerçeğini asla öğrenemeyece
omurgası, kendine özgü olan dilidir, diyor
ğimiz, hiçbir zaman tam anlatılamayacak öy
Memet Baydur. İletilemez olanı iletmeye çalı
"Güne Bakan Cam Kırıklarında 'Adam' anlat-
ğı Einstein'ın nasıl yalnızlıktan ağladığını, Ga garin'le Tanrı'yı tartıştıklarını aktarır. Giderek oyuna dönüşür anlatılar, 'Kadın' da katılır bu metinlerarası oyuna. Hepsi uydurmadır bu öy külerin, ama hepsi de iletişim kurmak için bir araçtır. Anlatan kişi, uydurduğu her öyküde kendinden bir şeyler aktarmaya çalışır karşı sındakine. Asıl anlatılmak istenen yalnızlığın haykırılmak istenen acının, yaşamak istenilen sevginin çevresinde yapılan bir danstır bu.
küler. İnsanların öyküleri hiçbir zaman tam
şan bir iletişimdir tiyatronun dili. Bu bilgiye sa
anlatılamayacağı için tiyatro vardır gibi geliyor
hip olduğu için ve oyunlarında bize duyumsa
korkunçtur. Adam, belki bir polis, gencecik
bana. Memet Baydur'un Güne Bakan Cam Kı
tabildiği için. Memet Baydur galiba çok
oğlunun başka polisler tarafından dövülerek
rıkları adlı oyununu izlediğim zaman, tiyatro-
önemli bir oyun yazarı.
öldürülmesine tanık olmuştur. Kadın, sevdiği
Asıl öyküler, anlatılamayacak kadar basit ve
Güne Bakan Cam Kırıkları • İstanbul Devlet Tiyatrosu Yazan: Memet Baydur • Yöneten: Yılmaz Onay Sahne Tasarımı: Orhan Alparslan • Giysi Tasarımı: Mihriban Oran • Işık Tasarımı: Yakup Çartık Oynayanlar: Adnan Biricik, Funda Eskioğlu
34
cümlenin söylendiği ana kadar öyle bir söz Memet
Baydur'un oyun yazarı olarak en önemli özelliği, bu oyunda en yalın haliyle
karşımızda.
cükler oyunu kurmuş, öyle bir atlı karınca
Memet Baydur oyunlarında aktörlerin konuştuğu metin içinde, hep bir
döndürmüştür ki sahnede Memet Baydur, bu
başka
metin daha sunuyor izleyiciye ( ve tabii rejisöre ve oyunculara da). Ne satır
olumsuzlayan cümlelerin tam tersi olan ger
araları
demenin, ne alt-metin demenin yeterli olabildiği, bir başka derin metin bu.
çeklik nefesinizi keser, kendiniz yaşamışsınız kadar keskin duyarsınız gerçeğin hangisi oldu
Adam ölünce, kitaplara sığınmıştır. İki kayıp,
lış anlamada, bazen mizahta ve eğer yönet
ğunu, cam kırıkları size de batar. Üstelik bir
iki yaşanmamışlık. İnsanın yaşamındaki kayıp-
men çok yetenekliyse bazen dekorda ve sah
saniye önce nefis bir nükteye gülmüşsünüz-
ların yanında, Picasso imzalı bir resim ne işe
nelemede ortaya çıkan bir öteki-metin bu.
dür, oyun içinde oyunun içinde. Metin yoluyla
yarar? "Yalancının resmi"dir olsa olsa. Memet
Sahnedeki ve asıl metindeki sözcüklerin topla
Baydur'un bu oyuna ilk verdiği isim bu. Yalan-
mından fazla bir bütünlük daha var. Yazarın
sadece etiniz narkozlanmıştır, gerçeklik şırın
cının Resmi. Sonradan, Güne Bakan Cam Kı-
bize söylemeden duyumsatabildikleri. Böyle
rıkları ismiyle biraz değiştiğinde oyun, 'Adam'
bir elle tutulur, ama gözle görülmez bütünlük
ve 'Kadın arasında yeşerir gibi olurken yiten
hayaleti var Baydur'un oyunlarında ve özellik
imkansız aşkı daha ön plana çıkarmaya çalış-
le Güne Bakan Cam Kırıkları'nda. Sözlerle
mış Baydur. Buna gerçekten gerek var mıydı
jestlerin, oyunun içinde oluşan zamanla o za
biImiyorum. MitosBoyut tiyatro dizisinde ya-
man içinde yaşamaya başlayan anıların arasın
yımlanan eski oyun metni de, sahnede gördü-
da gidip gelen bir kontrpuan, birçok seslilik
ğüm yeni şekli kadar keyif verdi bana, hatta
var. Oyunun söylediğinden çok daha fazla şey
belki daha fazla. Bulunan değil yitirilen sevgi-
alıyorsunuz oyundan. Buna koşut olarak da
nin öyküsü Güne Bakan Cam Kırıkları. İki kez
asla natüralist, hatta gerçekçi oyun yazmıyor
getirilse de fazla bir şey değişmiyor.
Memet Baydur. Ruh kardeşi olduğuna inandı
karşımızda. Memet Baydur oyunlarında aktörlerin konuştuğu metin içinde, hep bir başka metin daha sunuyor izleyiciye ( ve tabii rejisösör ve oyunculara da). Ne satır araları demenin, ne alt-metin demenin yeterli olabildiği, bir başka derin metin bu. Bazen sessizlikler-
acısı yüreğinizi kuşatır. Hatta oyun yazarına biraz kızarsınız, bana bir duyguyu bu kadar gerçekmiş gibi duyumsatman, bu kadar güçlü bir empati yani "başkasının yerinde olma his si" yaşatman şart mıydı diye. Halbuki iki aktör sahnede zeki bir metin konuşmaktadır, o ka dar. Oysa işler o kadar basit değil. Memet Baydur'un en başarılı oyunlarında kurmayı be cerdiği ironik labiretin içinde kaybolmaktan
çekçi sanatın grotesk yanılgısı" dediğini duyar gibiyim. Gerçeğin kendisiyle değil takındığı
sanki kendiniz bulmuşsunuz duygusunun ve
bütün kostümlerle, görüntülerle, yanılsama
rilmesinden haz mı duyacağınızı, yoksa içinde
larla kuruyor oyunlarını ve gerçeğin nabzına
kaybolmayı sevmeye başladığınız bu labirent
ulaşmayı başarıyor. Sözlerle aktarması en güç
ten, ana rahminden atılır gibi, düşten ve te
olan gerçeğin nabzına. "Sadece iki konuda
selliden kovulur gibi atılmanıza mı üzüleceği
yalan s ö y l e d i m " diyor G ü n e b a k a n ' d a k i
nizi şaşırırsınız. Hayatta da gerçek böyle bek
'Adam'. "Karım beni terk etmedi çünkü hiç
lenmedik ve basit şekilde çıkar insanın karşısı
evlenmedim ve hiç çocuğum olmadı." Bu
na.
pe
de, bazen hareketlerde, bazen bir ironik yan-
dan geldiyse size, şimdi bir oğulun ölümünün
tam hoşlanırken, çıkış gösterilir size. Çıkışı
a
önemli özelliği, bu oyunda en yalın haliyle
lum vardı ve öldürüldü" sözleri ne kadar sıra
ğım Samuel Beckett gibi Baydur'unda "Ger
cy
Memet Baydur'un oyun yazarı olarak en
gayla damarınıza girer. Oyunun başında "Oğ
İstanbul Devlet Tiyatrosu'nda bu çok başarılı oyun metni, Yılmaz Onay yönetiminde 'yetkin' şekilde aktarılıyor izleyiciye diyeceğim. Yetkin sözcüğü bir iltifat değildir eleştiri dilinde, hatta pek beğenmediğinizi gizlemek için kibarca hiçbir şey söylememe yoludur. Halbuki Yılmaz Onay'ın çabası başarısız da değil, dediğim gibi 'yetkin' şekilde metni aktarıyor. Oyuna ihanet yok, ama ilave bir zenginlik de yok. Bir tür canlı okuma tiyatrosu gibi. Orhan Alpaslan'ın dekorundaki parkta duran antik kalıntı ve yıkıntılar bana oyunla ilgili bir yorumdan ziyade, İstanbul'da çok sevdiğim bir mekânı, Arkeoloji Müzesi'nin bahçesini hatırlattığı için, gülümsedim. Nurettin Özşuca'nın özgün müziği çok güzel, ama sanki oyunla ilintisizdi Adnan Biricik çok başarılıydı 'Adam' rolünde, en iyi erkek oyuncu olarak Afife Jale ödülünü hakkıyla kazanmış bence. 'Kadın' rolünde Funda Eskioğlu'nu iyi bulduğumu söyleyemem, çok bağırıyordu bence, iki oyuncu arasındaki denge de bulunamamıştı. Ancak, Memet Baydur'un 'Kadın için erkekte olduğu kadar zengin, güçlü ve arkası dolu bir rol yazmadığına dair bir düşünce de kıpırdıyor zihnimde. Oyunculuk kadar, dengesizlik bir nebze metinde de var galiba. Ama çok hafif, rejide giderilebilir bir dengesizlik gibi geliyor bana. Memet Baydur, oyunun afişlerinde ve program dergisinde 'Adam' karakterinin yüzünün Nâzım - Picasso - Orhan Veli gibi ünlülerin suretleriyle gerçekten birlikteymiş gibi foto-montajlanmasını önermiş. Bu önerinin
a
hiç değilse sahnelemede bir ipucu sağlamış olmasını dilerdim. Memet Baydur'u oyun yazarı olarak olağanüstü başarılı buluyorum. Gü-
ne Bakan Cam Kırıkları'nın bu yıl hem Afife Jale En İyi Oyun Ödülü'nün
cy
hem de Cevat Fehmi Başkut Ödülü'nü alarak, yazarın vitrinindeki ödülleri
çoğaltmasına çok sevindim, ama hiç şaşırmadım. Orhan Pamuk'un onun için "Yaşayan en iyi oyun yazarımız" demesi, Cevat Çapan'ın da "Dünya çapında" olduğunu söylemesi, bence çok doğru değerlendirmeler. Memet Baydur'un İngiltere'deki tiyatro geleneğinin rahle-i tedrisinden
pe
geçmiş olması, modern oyun yazarlığındaki ustalığında rol oynamış belki. Bir yandan da çok bize ait şeyler anlatabiliyor. Halen İzmit Şehir Tiyatrosu'nda sahnelenen Kamyon oyunu örneğin, Beckett'in ünlü 'Godot'su na borçlu olsa da, tamamen özgün olmayı başaran bir oyun. Memet Baydur'un tiyatro dili çok güzel, Türkçe'si de öyle. Sanırım 'ulusal politika' diye bir şey varsa, tiyatroda şu anda Baydur'un oyunlarında yaşıyor. Hani Miller'in, O'Neill'in, Williams'ın oyunlarındaki karakterler ve olaylar
gerçek hayatmış gibi ruhumuza işlemiştir ya? Ve bize Amerikan toplumunun ruhunu özetlerken insan deneyiminin de belleğini oluştururlar. Memet Baydur'un oyunları bence o ölçüde. İdeal yapımlarla sahnelenmek koşuluyla, bir grup Merihliye gösterilseler, 20. yüzyıl uygarlığının ana tavırlarını kavrar ve Türkiye'yi derinden tanırdı uzaylı dostlarımız diye düşünüyorum. Güne Bakan Cam Kırıkları'nda, son yirmi yılımızın insan yıkımını da bulmak mümkün. Türkiye'de Memet Baydur gibi bir yazarın, bir yerlerde oyun yazarının atölyesi yönettiği, çıkan yeni oyunların da zaman zaman sahnelendiği rönesanslar düşlerken, kendimi bir oyun karakteri gibi hissediyorum. Türkiye'de Memet Baydur gibi bir tiyatro yazarı olduğu için, insan kendini çimdiklemek zorunda kalıyor. Böyle bir yazar olabilir mi, gerçekten böyle birisi var mı acaba diye. Olmasına da sevineyim mi üzüleyim mi bilemiyorum. Çünkü Türkiye'de bazen ümit etmek çok zor geliyor bana. Güne Bakan Cam Kırıkları oyunuyla Türkiye'de tiyatroya olan inancımı ümidimi yaşattığı için Memet Baydur'a hem müteşekkirim hem de inceliyorum. Umudu kesmek beni öyle rahatlatacak, hayatı öyle kolaylaştıracaktı ki, anlatamam.
36
E
L
E
Ş
T
İ
R
İ
"KETÇAPLI SPAGETTİ" Mİ? cy
a
YOKSA "YAĞDA YUMURTA" MI' Nihal
İstanbul Devlet Tiyatrosu'nda çocuklar için, bir Grips oyunu olan "Ketçaplı Spagetti" sahneleniyor. Rainer Hachfeld'in yazdığı, Macit Sonkan'ın sahneye koyduğu oyun, 5 yaş üstündeki tüm insanlar için.
Kuyumcu
pe
cüklerin, her şey ama her şeyin seyircilerinin dünyasından yola çıkılarak oluşturulması. Bir oyunun hazırlık süreci bazen iki yılı bulabili yor. Ayrıca oyun sergilenmeye başladıktan sonra da bu çalışma süreci devam ediyor. Almanya da çocuğun ihtiyaçlarından yola çı- Oyun sırasında çocukların tepkileri inceleni karak onlarla kurduğu iletişimle oyunlarını yor, notlar tutuluyor, oyun bitiminde sorular oluşturan, çocuğun içinde yaşadığı toplumu dağıtılıyor, gelen yanıtlara göre gerekirse ye ve koşullarını anlamasına yardımcı olan bir ti- niden değişiklikler yapılabiliyor. Bir anlamda yatro anlayışına sahip olan Grips Tiyatro- çok özel, içinde yaşadıkları toplumun hatta su'nda oyunlar bir ekip çalışması sonucu orta- şehrin çocukları için oyunlar yazıyorlar diyebili ya çıkıyor. Ekip, Berlin'deki okullarda hedef riz. Bu nedenledir ki tiyatronun sahibi, yazarı seyircilerine yönelik yaptıkları çalışmalarla, ile- ve yönetmeni Volker Ludwig, Grips oyunlarını şimle, onlara uyguladıkları anketler ve yanıt- bir başka ülkede iyi bir uyarlama çalışması ya larının değerlendirilmesiyle oyunlarını oluştu- pıldıktan sonra sahnelenmesini istiyor. Çünkü ruyor. Yazdırılan kompozisyonların, yaptırılan onlar için önemli olan seyircisine kendi gerçe resimlerin her biri oyun metni için birer ipucu, ğini sergileyerek yaşadığı sorunlar için yalnız birer malzemeye dönüşüyor. Amaçları, oyun- olmadığını göstermek. "Çocuğu ilgilendiren, sonunda sergilenen gerçeklerin, kullanılan söz- ilgilendirmesi gereken, önce kendi 'BEN'i, ar
dından yakın çevresi (anne-baba-kardeş-aile), ardından da uzak çevre (okul-mahalle-arkadaş) olmalıdır. Ben-merkezci yapısı içinde ço cuk kendini ve çevresini çok iyi tanımalıdır ki önce birey olsun, bireysel bakış açısıyla yo rum yeteneğini geliştirsin." (*) Yetişkinlere karşı çocukların yanında, çocuklardan yana tavır alan yaklaşımıyla sık sık sert eleştirilere uğrayan grup 30 yıldır Berlin'de çalışmalarını sürdürmekte. İstanbul Devlet Tiyatrosu'nun oyununa geri dönerek bu bilgiler ışığında değerlendirmek istediğimizde birçok sorunla karşılaşıyoruz. Ancak öncelikle belirtmeliyiz ki çocuklar (hat ta yetişkinler de) oyunu büyük bir zevkle, dik katle ve kahkahayla izliyorlar. Bunun temel nedeni metnin sağlamlığı, çocuk bakışını, ço cuk gerçeğini çok iyi yakalamış olması. Oyunda biri anaokulu diğeri ilkokul çağındaki
İstanbul Devlet Tiyatrosu Yazan: Rainer Hachfeld • Çeviren: Sevgi Aydın • Yöneten: Macit Sonkan Sahne Tasarımı: Orhan Alparslan • Giysi Tasarımı: Mihriban Oran • Işık Tasarımı: İlhan Orhan Müzik: Abdürrahim Coşkun • Dans Düzeni: Leman Giritli Oynayanlar: Serkan Atar, Eylem Yıldız, Aysun Metiner, Seçil ilker, Yurdaer Okur, Sinem Diriyetişir. 37
Ufak bir çaba, bir önhazırlıkla bu güzel metin biçimi ile olduğu kadar içeriği ile de çocuklara
bir anneden çok acelesi olan bir yerlere ye mek zorunda olan bir kadın, büfenin saf
ulaştırılabilirdi. Tabii eğer yönetmen çocuklara güveniyor ve böyle bir fırsatı değerlendirme
Bay Henkel lahmacuncu/hamburgerci karışımı
lerinin doğru olduğunu kabul ediyorsa. A m a galiba en önemlisi biz yetişkinler, hâlâ en iyiyi
komik tipiyle, ev sahibi kalın yuvarlak çerçeve-
en doğruyu bildiğimizi ve kusursuz olduğumuzu düşünüyor, kendimizi olduğumuz gibi sah
li gözlükleri, beceriksiz hareketleri ile diğer ka-
nede görmekten korkuyoruz...
rikatürize edilmiş tipler olarak karşımıza çıkıyor. Bu karikatürize edilmiş yetişkin tipler oyunun sonuna doğru "şu yetişkinler amma da
sonradan bir yemek kitabı yardımıyla "Ket-
hamlı bir anne görüyoruz. Anne hastalanır,
çaplı Spagetti"yi pişirmeye başlarlar.
hastaneye yatması gerekir ve bu süre içinde
Oyun metnini incelediğimizde yetişkinler ve
kardeşinden çocuklarına bakmasını ister. Bu
çocukların iki farklı kutba yerleştirildiklerini
isteği kabul eden Ulla Teyze annenin "üç gün
görüyoruz. Evhamlı, telaşlı, meraklı yanları ve
için" bakma isteğini "üç gün sonra gelip bak
zaaflarıyla yetişkinler, yani çevremizdeki gibi
ması" olarak anlayınca işler karışır, çocuklar
olan sıradan yetişkinler ve bir şeyler yapmak
evde yalnız kalırlar. Yalnız kalan çocuklar bir
isteyen ama fırsat verilmeyen ellerine fırsat
çocuğun evde yalnız kaldığı zaman yapabile
geçtiğinde de çocukluklarının sınırları içinde
ceği, yapmayı isteyip de bir türlü büyüklerin
bir şeyleri başarmaya çalışan çocuklar. Tüm
izin vermediği, yapamadıkları her şeyi yapar
bu özellikleri oyunun akışı, doğal gelişmeleri
lar. Gece geç vakitlere kadar televizyon seyre
içinde görebiliyoruz. Ancak sahneleme için
derler, annelerinin bıraktığı parayla midelerini
aynı şeyi söyleyemeyiz. Oyunda tipler özellikle
bozuncaya kadar Bay Henkel'in kötü hambur
yetişkinler karikatürize edilmiş olarak karşımı
ger ve patates kızartmalarından yerler. Evi da
za çıkıyor. Meraklı komşu elinde tozbezi te
sahnede yer alması, çelişkileri komiklikleri tu-
ğıtırlar, ketçapları sağa sola fışkırtır, meraklı
mizlik malzemesi ile reklamlarda komşusunun
haflıkları da kendiğinden ortaya getirmiş ola-
komşularına yalan söylerler, zaman zaman
kapısını dinleyen, kullandığı temizlik malze
caktı. Yönetmen acaba neden abartılı oyun-
korkarlar, hatta yemek pişirmeyi denerler.
mesini anlamaya çalışan tipin aynısı. Anne
culuk ve tiplemelerle son derece gerçek olan
Önceki denemeleri çok başarılı olmasa da
sergilediği yetersiz oyunculukla evhamli titiz
bu tipleri gerçeklerden uzaklaştırdı? Bu soru-
pe
cy
a
iki çocuğu ile her şeyi yapmaya çalışan ev
tuhaf" gibi bir şarkıda çocuk tarafından s ganvari bir yaklaşımla eleştiriliyor. Elbette oyundaki tipler tuhaf. Tuhaflıkları çizilen tiplerde. Yönetmen bu durumu doğal sıradan tipler göstermek yerine şarkı sözleriyle çocuklara "dikte" etmeyi tercih etmiş. Oysa gerçek yaşamda da karikatürize etmeye gerek olmadan evhamlı, çocukların en basit şeyleri dahi yapmasına izin vermeyen, her şeyi kendisi yapmak isteyen garip/tuhaf/komik anneler her şeye burnunu sokan meraklı komşular, yine geldiği zaman anlayışlı sevecen olabilen satıcılar vardır. Onların tüm doğallıklarıyla
nun yanıtı yönetmenin çocukların yeterince anlayamayacakları gibi bir kaygı taşıması mı (çocuklara güvenmeme) yoksa çocukların gerçekten yetişkinlerin bu kadar tuhaf olduklarını anlamalarından mı korkması? Gerçekçi çocuk oyunlarında amaç, çocuğa içinde yaşadığı dünyayı olduğu gibi göstererek, sahnedeki tiplerde yakın çevresini, ailesini komşusunu ya da mahalledeki bakkalını görmesini, kendi yaşamıyla koşutluk kurarak oyunun iletisini algılamasını sağlamaktır, böylece çocuk yalnız olmadığını görecek, oyunun bitiminde "Yalnız değilim, aynı şeyi ben de yaşıyorum, ben de yapabilirim"i hissedebilecektir.
cy
a
Gerçekçi biçimde oluşturulan, değiştiğinde bir tarafı evin mutfağı, diğer tarafı hamburgerci dükkânı olan dekorun yer aldığı oyunun ikinci perde başlangıcında sahne gerisinde görevli olan kişiler çocuklara takılıyor. Bu davranışın amacının çocukları bilgilendirmeye yönelik olduğunu düşünsek de sahnede sadece eşyaları düzenleyen, dekorları değiştiren ortalığı toplayan, yani sonuç olarak birbirinin aynı işi yapan bir grup insan görüyoruz. Çocuklar onların görevlerinin arasındaki farkı göremiyorlar, öyle bir ayrım sergilenmiyor. Ayrıca müzisyeyende salondaki çocukların bir kısmı banttan dinler gibi dinliyorlar, Çünkü; bulunduğu yer onun tüm salondan görülmesini engelliyor, oyunun bitiminde soru yönelttiğimiz çocukların hiçbiri Spagetti Bolonese ve Spagetti Souffle'nin nasıl bir yemek olduğunu bilmiyorlardı hiç yememişlerdi. Kendileri yalnız kalsalardı yumurta ya da omlet pişirmeyi, kolay çorba yapmayı, mısır patlatmayı deneyeceklerini dile getirdiler. Bazıları da "Makarna" pişireceklerini söylediler. Bu küçük ayrıntı bile ne kadar önemli. Makarna ve Spagetti. Bizde genellikle makarna pişirilir "çubuk makarna" ya da "düdük makarna", "fiyonk makarna" ama spagetti değil. Bu basit, oyunu ne kadar anladıklarını
pe
tamaya yönelik çıkışta ayaküstü yöneltilen sorular bile bazı ipuçları verebiliyor. Böyle bir ön çalışma oyunu çocuğa daha yaklaştırabilirdi. Çocukların çoğu yanlış anlaşılmayı anlayamamışlardı. Sadece anne hastaneye yattığı için çocukların evde yalnız kaldıklarını düşünüyorlardı. Oyunda annenin teyzenin gelmediğinden haberi olmamasıyla meydana gelen durum çocuklara kendilerini ispat etmeleri için bir fırsata dönüştü ve bunu değerlendirdiler. Çocuklar bir değişim sergilediler, "ben yapabilirim"i keşfettiler. Amaç seyircilere bunu göstermek, hissettirmekti. Ama seyirciler, oyunun sonunda "annenin eve döndüğü, mutlu oldukları", "çocukların akıllı, uslu çocuk oldukları" gibi anlamlar çıkarmışlardı. Gelen yanıtlar içinde sadece bir 5. sınıf öğrencisi bizim yapmamıza izin verilmeyen şeyleri en azından bir kere denesileceğimizi, yapabileceğimizi" gösterdiler diyerek doğruyu yakalayabilmişti. Şarkı sözlerini hemen her soru sorduğumuz çocuğun bir mısraını doğru olarak söylemelerine karşın içeriğini anlamadıkları anlaşılıyordu. Büyük bir çaba, bir önhazırlıkla bu güzel metin biçimi ile olduğu kadar içeriği ile de çocuklara ulaştırılabilirdi. Tabii eğer yönetmen çocuklara güveniyor ve böyle bir fırsatı değerlendirmelerinin doğru olduğunu kabul ediyorsa. Ama galiba en önemlisi biz yetişkinler, hâlâ en iyiyi en doğruyu bildiğimizi ve kusursuz olduğumuzu düşünüyor, kendimizi olduğumuz gibi sahnede görmekten korkuyoruz... Grips Tiyatrosu Oyunları (1) MitosBoyut Yayınları, Çevirmenin önsözü.
39
F O T O Ğ R A F L A R I N
D İ L İ
Stüdyo Oyuncuları Tasarlayan-Yazan: Şahika Tekand Yöneten: Şahika Tekand Sahne Tasarımı: Esat Tekand Giysi Tasarımı: Esat Tekand Işık Tasarımı: Esat Tekand
pe
cy
Oynayanlar: Şahika Tekand Cem Bender Sevtap İnsel Kıvaç Ergun Banu Fotocan Yaman Ceri Yiğit Özşeper Ulushan Ulusman Itır Arditi Akın Cınbarcı Gökmen Tokgöz Karin Y. Ataoğlu Derya Tokgöz Savaş Mutlu Hilal Karakaş Hakan M i l l i Sara Alkan
a
Özgün Müzik: Zeynep Gedizlioğu
Yazan; Şahika Tekand Fotoğraflar: Ahmet Elhan
["OYUN"]CU
T
• Sistem içinde artık
iyice değerini yitiren "insan"ı ve "insani
olan"ı, hem pratik hem de
düşünsel anlamda tüm "gerçek"liğiyle ama eğlenceli bu oyun'la seyirci karşısına getirmeli... Tiyatro "şimdiki zaman"ın Sanatı... Çünkü "canlı"... Böyle olması zorunlu olan ve böyle olmazsa olamayacak olan tek sanat dalı... Tiyatro, nesnel olarak insansız yapılması mümkün olmayan. Sahne ve seyir yeri için "süreç"i gerçek kılmalı... "Canlandırma"nın "sonuç"taki etkisi yerine "gerçekleşenin" süreç"teki gerçekliğine yö-
denle "oyun" kurarken sah nede gerçekleşmesi mümkün olmayan herşeyi elemeli ve oyunu gerçekten sahnede olabilecek olanlara dayandırmalı. Bu, hem oynayan hem de seyreden açısından tam da orada ve tam da şimdi olup bitenlerin gerçekliği konusun daki zorlamaları ve inandırıcı-
cy
anda gerçekleşmeli... Bu ne-
pe
Öyleyse sahnede olup biten herşey, tam da olup bittiği
a
nelmeli.
lık dolayısıyla da haz sorunu nu kendiliğinden ortadan kal dırır. • Oyuncu, oyunu oynuyor "muş gibi" yapmamalı, ger ekten oyun oynamalı. • Bu oyunun konusu ve aynı zamanda oyun aracı "insan" ve yeni dünya sistemi içinde gittikçe daralan ve bizlerin de gittikçe daha az dönüp baktı ğı, gittikçe daha az önemseyip paylaştığı "insanın küçük ve önemsiz dünyası". 41
• Seyirci, televizyon ve bilgi sayarın "uzaklaştırıcı" etkisiyle çevresinde olup bitenlere kar şı edindiği risksiz ve güvenli tanıklık hali yerine, "gerçek ten" olup bitenlerle olup bitti ği anda ve mekânda karşıla şarak, üstelik de bunların ger çekleşmesine neden olacak koşulları yaratan ve sahne ya şantısının kaderini belirleyen temel unsurlardan biri haline gelerek ["seyir"ci] olarak aktif kılınmalı... • ["Oyun'cu], "oyun alanı" içinde "oyun oynama" maha retine sahip olmalı... Ona "oyun alanı" içinde olma hak kını sağlayacak olan beceriye sahip olmalı... Sözkonusu
sam... • Oyuncu, yarattığı kişisel öy küsünü değil, bu öykünün şimdiki zamanda yarattığı duygusal gerçekliği ve bunun dışavurumundaki cesaret ve teslimiyeti önemsemeli. Oyu
pe
nun haz kaynağı öykülerin ne
cy
ziksel ve duygusal olan kap
a
olan tiyatro ise bu beceri fi
olduğu değil, bu öykülerin or taya çıkardığı şimdiki zaman gerçekliği olmalı...
• Daha önceki sahne uygula malarımızda "oyuncunun sah neye teslimiyeti" ve "oyun oy nama samimiyeti" fiziksel ve dışsal zorunluluklar aracılığıy la gerçekleştirildi. Bu uygula mada ise oyuncu, bütün bu zorunlulukları içselleştirmeli... • [(Oyun)cu] da oyuncular "canlandırmamalı", "anlatma lı". Oyuncuların
"oyunu"
gerçekçi değil, gerçek olma lı... • Oyunda önemli olan seyirci nin, "anlatılanın" değil "an latının" gerçekliğine inan42
masıdır. Çünkü "anlatım" "şimdiki zaman"ın sonucu dur. • Oyuncunun yapması gere ken, anlattıklarının tam da anlattığı anda kendisinde ya rattığı duygusal değişikliğe tüm samimiyetiyle teslim ola rak şimdiki zamanın gerçekli ğinin ortaya çıkmasına izin vermek ve buna çaba harca mak... Ve tabii beceri aracılı ğıyla bunun izlenmeğe değer bir oyun süreci yaratmasını sağlamak... • Oyuncunun tasarım aşama sı ile icra aşamasını eşzamanlı hale getirmek, virtüöz ile ta sarlayarak seyircideki etkiyi önemsemeyi ve samimiyetsiz
pe
cy
a
liği kendiliğinden engelleyen, riskleri gerçek kılan bir oyun koşulu... Bunu oyun kuralı ha line getirmeli... • Oyun alanı, oyun zamanı, oyun kuralları, sahnede olup bitenin bir oyun olduğu ger çeğini hiç unutturmayacak şekilde işletilmeli... • Oyun: Seyirciler oyuna gir meden önce ne, kim ve nerde sorularına yanıt olabilecek birer sözcük yazarlar. Oyunun bir sirk, bir gece klübü ya da bir kabareyi andıran birinci bölümünde bu sözcüklerden d ö r d ü o gün oynanmak üzere yine seyirciler tarafın dan bir kur'a ile seçilir. Bunlar oynanacak olan oyunlar, oy nayacakları ana kadar bu söz cükleri bilmezler. Her oyun cunun kendi sözcüğü üzerine kuracağı oyunu için belli bir süresi vardır. Kur'a, şans ve risk faktörünü oyuncu için de seyirci için de yaşamdaki kadar gerçek, oyunu da eğ lenceli kılar. 43
O Y U N
T
A
N
I
T
I
M
I
S
Ö
Y
L
E
Ş
İ
"Arslana Benzer" Üzerine İbrahimbekov İle...
Söyleşi: Hayeti Asılyaz
pe
cy
a
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları, ünlü bir sinema-tiyatro adamını konuk ediyor. Konuk, yönetmen-yazar Azerbaycanlı Rustam İbrahimbekov, kendi yapıtı olan 'Arslana Benzer" adlı oyununu sahneye koyuyor. Huraman Nevruzova 'nın Türkçeye çevirdiği oyun, psikolojik bir sahne yapıtı. Rustam İbrahimbekov, Baku de Petrol ve Kir Akademisi'ni bitirdikten sonra bilimsel araştırmalar yapıyor. Bir sene sonra Moskova'da senaryo yazarlığı üstüne Yüksek Sinema Okulu'nda Yönetmenlik (reji) Sanatı Yüksek Okulu'nu da bitiriyor. Ünlenmeye başladığı yıllarda adını pek çok kez duymuştum, 1967'lerde, Azerbaycan'da o yıl ödül almıştı. Elliden fazla film senaryosu yazmış, hem de tümü sinema ve TV'lerde oynamış. Senaryosunu yazdığı Eldar Kiev'in yönettiği "Bir Güney Şehrinde" (1969) filmiyle ünlendi. "Safa nın Beyaz Güneşi" (1969) de büyük ilgi uyandırdı. Rusya Devlet Ödülü'nü aldı (1988). 1986 İstanbul Film Festivali'nde gösterimi yapılan ve büyük ödülü alan "Tılsımım, Koru Beni"yi sinema izleyicileri anımsayacaklardır. "Urga, Aşk Sahası" (Venedik Sinema Festivali'nin Altın lan Ödülü. 1991, 1993 Avrupa Sinema Akademisi'nin Feliks Ödülünü 1993 Rusya Devlet Ödülü). "Güneş Yanığı" (Cannes Sinema Festivali Büyük Ödülü, Amerikan Sinema Akademisi'nin En İyi Yabancı Film Dalında verdiği Oskar Ödülü- Yönetmen Nikita Mihalkov ile, (1995). Sinemadaki son projesi olan "Sibirya Berberi" filminin prömiyeri, 20 Şubat 1999'da Kremlin Sarayı'nda düzenlendi. İbrahimbekov'un ondan fazla tiyatro yapıtı, dünyanın birçok ülkesinde sahneye kondu. "Yeşil Kapının Arkasındaki Kadın", "Arslana Benzer", "Kaliforniya'da Cenaze Töreni", "Kum Üzerindeki Ev" vb. Moskovada, St. Petersburg'ta, Prag'da, New York'ta, Sofya'da, Budapeşte'de, Berlin'de, Tiflis'te. Son oyunlarından "Dar Ağacı" Prag'da YeIon Tiyatrosu'nda sahnelendi.
Vermek istediğiniz mesaj var mı, bu psikolojik oyununuzda? "Arslana Benzer"de şunu ele almak istedim. Çöplükte bile olağanüstü güzel bir çiçek dikip yetiştirilebilir. Çağımızda insanlar ezilmektedirler. Böyle bir dünyada 'aşk' olmalı; yaşam aşksız olmaz; bunu vermeye çalıştım. Romeo ve Juliet örneğinde olduğu gibi. ikisinin arasında,
Yapımcı (prodüktör) olarak yaptığı "Aile" filmi, Berlin, Edinburg Montreal, İsrail film festivallerinde büyük ödüller kazandı. Ibrahimbekov, Avrupa Sinema Akademisi üyesi (1998), Amerikan Sinema Akademisi üyesi (1999). Ayrıca, (MDB ve Baltık Ülkeleri), Azerbaycan Sinemacılar Birliği Başkanı, Rusya Federasyonu Yazarlar Birliği Üyesi Rusya Fahri Sanatçısı, Azerbaycan'ın Halk Yazarı Ödülleri'nin sahibidir.
onların ruhsal yapılarında hiçbir çelişki yoktur; aralarında çatışma da olmaz. Beklenmedik aşk ilişkilerinde de bir sorun olmaz ama aileler arasında çatışma vardır. Oyunumuzun kahramanı Murat ansızın kapıldığı aşk için hazır değildir. Sorun burda. Çevremizde yaşayanları anlattım, insanoğlunun tragedyasını. Murat'ın karşısına ansızın çıkan kadına karşı
duyduğu aşkı. Ne ki, ona karşı hazır de Oyundaki öykü örneği, Arslan, kapısı açılınca çıkmıyor kafesten. Murat çıkıyor kafesten ama bu çıkışını taşıyamıyor. Günlük yaşamdan çizgiler bunlar. İnsanın ruhsal durumunun, dış dünyanın nesnelerinden farklılık taşıdığı gibi, gerçeklikten çıkarsanan izlenimlerin özümlenişinin güçlüğüdür yaşamın
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrosu Yazan-Yöneten: Rustam ibrahimbekov Çeviren; Huraman Nevruzova Sahne Tasarımı: Atıl Yalkut Giysi Tasarımı: Nilgün Gürkan Işık Tasarımı: Cahit Kök Efekt Tasarımı: Hitay Daycan Müzik: Önder Bali Oynayanlar: Engin Alkan, Esin Umulu Karabağ, Yeliz Tozan, Aziz Sarvan, Oya Palay, Sibel Seyhan, Metin Zakoğlu, İbrahim Can, Ergün Işıldar. 44
N
I
T
I
M
I
yapıldığını gördüm. Oyuncular birebirde çok başarılı. Bütün bunlardan ötürü burdayım. Nasıl edindiniz bu izlenimleri? Görerek, oyunlarınızı izleyerek. Çalışmalarımda şunu gözlemledim: En iyi oyuncuya bakıyorsun, donanımlı. Bir diğeri çok zayıf. Onun diliyle anlaşmak çok güç. Her oyuncu ile kendi dilinde (donanımına göre) anlaşmak gerek. Türk tiyatrosunun geleceği var. Oyunculuk ne olursa olsun, izleyici tiyatroya ilgi gösteriyor. Birkaç oyunumu Türkiye'de sahnelemek, bir repertuvar oluşturmak istiyorum oyunlarımla... Çizdiğiniz karakterlere -bir insan, bir yazar, bir yönetmen- olarak nasıl bakıyorsunuz? Her oyun kahramanının ya da karakterinin kendi dünyasında yeri önemli. Solmaz bile olumlu. Kocasını (Murat'ı) çok iyi tanıyor; değişik bir tip, doğruları var kendine göre. Murat, önemli bir kahraman oyunun başkişisi. İyi yanları, olumlu ve olumsuzluklarıyla bir bütünlüğe eriştiği söylenebilir. Ortaya çıkış mantığı, özellikle ruhbilimsel gözle bakıldığında; çalışması, yetişmesi onun ruhsal durumunu ortaya koyuyor. Onu seviyor ve anlamaya çalışıyorum. Amacımız kendi kişiliğini korumak ve savunmak; yaşamın öğretici amacı ilişkilerdeki armonidir. Armonide, armoniyi aşan olursa armoniyi bozarsınız. Aşka, aşırı ilgi gösterirseniz etik olarak bir bozulma olur. Bir kişinin beş kez evliliği hoş görülür de, buna bir başka kişide aynı davranışla yaklaşmazsınız. Kimi zaman bir kişiye iki kez evliliği çok görürsünüz. Kahramanımızın ailesi nedeniyle bir çözüm olmuyor. Her şeyin bir sınırı var, önemli olan onu yakalamaktır; armoniyi
pe
getirdiği. İnsanın iç dünyasını, yaşantısını, kişiliğini, çevresindeki dünyaya olan davranışını yansıtıyor. Murat'ın zihinsel ve düşünsel özel bir tutumu, insanın yaratıcılığı etkin ve anlatımı başarılı olabilir ama karşılaştığı aşkı göğüsleyecek gücü yok; çünkü böyle bir olaya hazır değil. Bir de doğal olarak insanoğlunun aşka karşı yetenekli olup olmaması... Çağdaş dünyanın günlük yaşamda insanın duygularını körletiyor olması; günlük yaşamı sevgisiz sürdürmek... Tiyatronun amacı, zaman zaman aşkın olduğunu anımsatmaktır. Murat gider cimnastikçi ya da trapezci kıza ama bu da yetmiyor... Nasıl bir yorum getirdiniz Arslana Benzer'e? Arslana Benzer, Sovyetler'de yüzden fazla tiyatroda sahnelendi. 1974'de yazdım. Doğu Avrupa ülkelerinde ve Amerika'da oynandı, oynanıyor oyunlarım. Sovyetler döneminde bu oyun Bakü'de sahnelenmedi. Azeri yönetmenler çekince göstermiş olabilirler. 1978'de oyun sahnelemeye başladım "Kum Üzerindeki Ev"le. 1974'te rejisörlük bölümünü bitirdim ama sinemadan, oyun yazmaktan fırsat bulup oyun sahneleyemedim. Arslana Benzer'i ilk kez, İstanbul Şehir Tiyatrolarında sahneye koyuyorum. Türk dilinde oynanmasını çok önemli buluyorum. Sonucunu da merak ve ilgiyle bekliyorum. İki aylık tüm programlarımı bozdum, oyunu İstanbul'da sahnelemek için. Sezgiye çok önem veren insanım. İlk kez adımımı atıyorum sahneye, Türkiye'de. Türkiye'deki tiyatro izleyicisi şaşırttı beni. İstanbul'da oyunlara büyük ilgi gösteriliyor, her tür oyun aynı ilgiyle izleniyor. Çok iyi oyuncular var, oyunculuk sanatı iyi. Sahne tasarımının da iyi
A
S
a
T
cy
O Y U N
45
Ö
Y
L
E
Ş
İ
bozmamaktır. Özgürlüğü seçmek ya da seçmemek. Sınırını aşarsan etik bozulur; seçmezseniz özveride bulunursunuz. Evliliği iyi götüremediğinizde başınıza kakılan durumlar olur, beceriksizliğiniz ortaya çıktığında. Kimine göre pek önemli bir şey değildir. Trapezci (cimnastikçi) kadının eşi (ki onlar da kopma çizgisindeler), Murat'tan tiksinir, kadını küçümser, eşinin konumunu tanımazdan gelir, son karşılaşmalarında tümden aşağılar (ya da aşağılık kompleksinden öyle gözükmeye çalışır), Murat da trapezci kadını sevdikten sonra, Solmaz'ı yetersiz bulmaya başlamıştı. Ne var ki, Solmaz da eşinin bu tip işleri başaramayacağını bilir ve Murat'a karşı her şeyi açık açık söyler. Çok gezen sanatçı olduğunuz için soruyorum, İstanbul'dan sonra ilk durak neresi? İstanbul'dan Marsilya'ya gidiyorum. Yeni bir senaryo üzerinde çalışıyorum; Marsilya'da film yapılacak. Ayrıca oyun sahneye koyacağım. Nisan ve Mayıs'ta İsrail'e gideceğim. Oskar adayı yönetmen arkadaşım İstanbul'a geldi, anlaştık, birlikte senaryo çalışması yapacağız. Yönetmen Ari Kaplun'la, İsrail'de birlikte film çalışması yapacağız. Sovyet ve Rus yönetmenlerini yakından tanıdığım için Şehir Tiyatrolarındaki oyunu sahneye koyarken Ibrahimbekov'un Stanislavski okulundan günümüze süregelen çağdaş tiyatro anlayışıyla çalıştığını gördüm. Oyundaki insan öğesini, konuyu ve olayları yorumlayışını, deneyim ve kültür birikimini bir gerçek kalıtçı gibi kullanışında ne kadar gerçekçi ve hoşgörülü olduğunu daha iyi anladım. Görselliği sinema-tiyatro ilişkilerinde odaklayan engin bir bakış açısı var, onu büyük bir özenle ama ustaca kullanıyor.
a
cy
pe
P
O
Ş e y t a n ı n
R
T
R
T a
E
K e n d i s i
Gustaf Gründgens Sibel
Aslan
Yeşilay
Bembeyaz yüzü, kızıl dudakları, yukarı doğru kavisli şeytani kaşları, siyah dar giysinin üzerinde savrulan kan kırmızı peleriniyle belleğimize kazınan "Mephisto" 100 yaşında. En sevdiği rol H a m l e t ' t i , ama A l m a n oyunculuk sanatını doruğa çıkaran Gustaf Gründgens, yaşamı boyunca tam 600 kez büründü Mephisto karakterine, ilk kez 1932'de Mephisto rolüne soyunmuştu. Dünya çapında
ründgens büyük oyunculu ğunun yanı sıra tartışmalı kişiliğiyle de gündemden hiç düşmedi. Oportünist miydi, Naziler'le işbirliği yaptı mı, eşcinsel miydi so ruları sanat çevrelerine mal zeme oldu.
G
Tartışmasız bir tiyatro dehası olan -"Mefisto" romanına, daha sonra aynı adlı oyuna ve filme konu olan- Gründgens, Üçüncü Reich dönemin de üstlendiği rol nedeniyle sürekli eleştirildi. 100. doğum yıldönümü için, doğduğu kent Düsseldorf'ta, yıllarca önce yöneticiliğini yaptığı Schauspielhaus tiyatrosunda, yaşamından yola çıkılarak "Her şey Tiyatro" adlı bir kolaj hazırlan dı. Aynı kapsamda Essen'deki Grillo Tiyatrosu, Klaus Mann'ın romanından sahneye uyarlanan "Mephisto"yu sahneliyor. 22 Aralık 1899'da Düsseldorf'ta doğan oyuncu, genel sanat yö netmenliği yaptığı Hamburg Deutsches Schaus pielhaus'ta da bir dizi etkinlikle anılacak.
pe
Alman tiyatrosunun yıldızıydı. En yüksek ücret alan, afişte adı yazıldığında seyircinin salonlara akın ettiği bir oyuncuydu. Başarılı olmayı küçük başta kafasına koymuştu: "Ünlü oluncaya kadar akla" diye yazmıştı sekiz yaşında çektirdiği fotoğrafının arkasına. Tanınmamış genç bir oyuncu olarak geldiği Berlin'de Nazi döneminde parladı yıldızı. Berlin'deki Staatliches Schauspielhales tiyatrosunun genel sanat yönetmeni oldu. Max Reinhardt'ın Deutsches Theater'ın yöneticiliğini bıraktığı günlerde Naziler'in egemenliğindeki Berlin'de kaldı ve tiyatrosunda -çağdaş oyunlar Naziler'in gözünde tehlikeli olduğu içinhep klasik rollerde oynadı. Alman tarihinin en talihsiz yılları olan 1933-1945, Gründgens'in en parlak yılları oldu. Hayalindeki tüm rolleri oynadığı bu yıllarda rakipsiz medya starıydı. Tiyatronun yanı sıra filmlerde oynadı, eğlence sektöründe yer aldı.
bir oyuncunun yükselişini ele alır. Ancak 20 yıl sonra Doğu Almanya'da yayımlanabilen yapıt, 1963'te Batı Almanya'da yayımlandığında Gründgens'in mirasçısı tarafından açılan ve 7 yıl süren ilginç davanın ardından tam 15 yıl boyun ca yasaklanır.
cy
Mephisto'ydu.
a
tanınmasını sağlayan d a , 1957 yılında H a m b u r g ' d a Deutches Schauspielhaus'ta sahneye koyduğu "Faust"ta canlandırdığı
Erika Mann'la kısa süreli bir evlilik dönemi geçirdi. Mann'ın ağabeyi Klaus Mann'ın bir oyununu sahneledi. Gründgens'in yaşam öyküsünden söz ederken anılmadan geçemeyecek bir isimdir Klaus Mann. Nazi Almanyası'ndan ayrıldıktan sonra yazdığı, 1936'da Amsterdam'da yayımlanan "Mefisto" adlı romanının kahramanı Hendrik Höfgen, Gustaf Gründgens'in neredeyse kopyasıdır. Roman faşist Almanya'da kişisel başarısını yaşamının tek hedefi gören yetenekli
Berlin'de kültür bakanı Göring'in himayesinde genel sanat yönetmenliği yaptığı yıllarda, bu üs tün yetenekli tiyatro adamı, aynı zamanda Nazi rejiminin kültür alanındaki en önemli temsilcisi konumundaydı. Klaus Mann'ın romanlarından Mnouchkine'in uyarladığı "Mephisto" oyunun da Gründgens'in yaşamı, sanatçının toplum karşısındaki sorumluluğu ve tiyatronun gücü, şiddet, yetenek ve yeteneğin kötüye kullanımı açısından tartışılır. Istvan Szabo'nun çevirdiği "Mefisto" filminde başrolü üstlenen Klaus Ma ria Brandauer Gründgens'in ağzından "ülkeme ihtiyacım var. Alman diline ihtiyacım var" der. Gründgens, belki kariyer hırsı yüzünden, belki de yabancı bir ülkedeki belirsiz bir gelecekten korktuğu için terk etmedi Almanya'yı. Ne de ol sa o dönemde ülkesinin sınırları dışında tanın
47
mıyordu ve oyunculuk sanatında çok önemli bir yer tutan dil, Alman dili sanatında başarılı olma sının önkoşullarından biriydi. Ömrünün son yıllarında ilaç almadan uyuyamayan, konuşma güçlüğü çekmeye başlayan dahi oyuncu 6 Ekim 1963'te Manila'da bir otel oda sında ölü bulundu. Arkasında bıraktığı notta: "Sanırım fazla uyku ilacı aldım. Bırakın uykumu alayım" yazılıydı. Ancak yakın çevresi, böyle bir yıldızın intihar ettiğine inanamadı. Onlara göre, Gründgens'e pijamalı değil, smokinli bir ölüm yakışırdı. Defalarca sahnelediği ve rol aldığı Goethe'nin ölümsüz yapıtında Faust, sınırsız bilgi karşılığın da ruhunu Mefisto'ya satar. Oyunculuk sanatın da yükselme hırsıyla Naziler'in kültür politikaları doğrultusunda tiyatro yapan Gründgens, sah nede Mefisto rolüne soyunurken yaşam sah nesindeki rolü Faust oldu. Tüm yaşamını tiyat roya adamıştı. Yönetmenlik ve genel sanat yönetmenliğinin yanında asıl tutkusu oyunculuk sanatıydı. Sanatını icra edebilmek için tehlikeler le dolu bir dönemde en tehlikeli mevkiyi, Prusya Tiyatroları Genel Müdürlüğü'nü seçti. Bilinçli ve entelektüel bir oyuncu olarak nitelendirilen Gründgens, kimilerine göre "altında güvenlik ağı bulunmayan bir ip cambazıydı". "Mefisto" oyununun sonunda ise şöyle diyordu ünlü sanatçı: "Neden izliyorlar beni? Bir şey yap madım ben. Ne yapabilirim? Sıradan bir tiyatro oyuncusuyum ben". Yaptıkları sanatçı sorum luluğu, kariyer tutkusu boyutları, kendini kullan dırma, sanat-siyaset ilişkisi açısından tar tışılabilir. Ama tartışılamayacak bir şey varsa, o da oyunculuğunun hiç de sıradan olmadığıdır.
S A H N E D E SERSEM
KOCANIN
KURNAZ
Y E R İ N İ
A L A N L A R
KARISI
DELİ
Tiyatro: Antalya Büyükşehir Belediyesi Tiyatro Atölyesi (RESİM) Yazan: Güngör Dilmen Yöneten: Muhammet Uzuner Dramaturg: Oya Yağcı Dekor-Kostüm Tasarımı: Veli Kahraman Müzik: İhsan Kılavuz Oyuncular: Muhammet Uzuner, Arzu Gamze Kılınç, Oya Yağcı, Ahmet Bilgin Durmuş Ali Emre, Mualla Şanlıtürk, Birsen Bilgin.
Tiyatro: İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları Yazan: Haldun Taner Yöneten: Orhan Alkaya Dekor Tasarımı: Ali Cem Köroğlu Kostüm Tasarımı: Türkan Kafadar Müzik: Melih Kibar Koreografi: Selçuk Borak Işık Tasarımı:Sabahattin Gündoğdu Oynayanlar: Savaş Dinçel, Bilge Zobu, Atacan Arseven, Sezai Aydın, Nilgün Kasapbaşoğlu, Ezgim Kılınç, Şebnem Köstem, Ümit İmer, Haşmet Zeybek, Can Doğan, Esin Eden, Savaş Barutçu.
Oyun, Dede Korkut destanı içinde belki de en popüler olan Deli Dumrul adlı hikayenin sahneye uyarlanmış .
Haldun Taner'in ünlü yapıtı tekrar sahnede. Bu kez müzikal olarak izlediğimiz oyun, eski bir tiyatro kumpanyasının, Moliere'in George Dandin oyununu prova etmeleri sırasında geçen eğlenceli olaylar ekseninde gelişiyor
Tiyatro: Antalya Devlet Tiyatrosu
ÇOCUĞUM
SESİ
Yazan:Margaret Mayo Çeviren: Cihat Türkoğlu Yöneten: Defne Yalnız Sezer Dekor Tasarımı: Suar Şeylan Kostüm Tasarımı: Buket Akkaya Işık Tasarımı: Namık Gürsoy Oyuncular: Berrin Arısoy, Selim Gürata, Bahadır Karasu, Yasemen Büyükağaoğlu, Sevim Şenöz, Murat Sarı, Azmiye Barlas, Arzu Oş, Zafer Ergül.
cy
Tiyatro: Hadi Çaman Yeditepe Oyuncuları Yazan: Peter Shaffer Çeviren: Orhan Azizoğlu Yönetmen: Hadi Çaman Dekor Tasarımı: Serenay Şahin-Cemal Balkaya Işık Tasarımı: Serdar Ece Oyuncular: Tolga Çevik, Serdar Orçin, Eda Özel.
a
KALBİN
Bob duygularını pek fazla ifade edemeyen ve cinsel deneyimi olmayan, kendisini klasik müziğe adamış bir delikanlıdır. Bir konserde tanıştığı Doreen'i evine davet eder. İşyerinden arkadaşı Ted'de ona yardımcı olmak için gelmiştir. Olaylar öylesine gelişir ki, sonunda Doreen Ted'e ilgi duyar. Bob ise hem Ted'i kaybeder, hem de zaten bilemediği, adlandıramadığı duyguları ve müziği ile başbaşa kalır. Ama bu duygular da, müzik artık daha kırıktır.
OYUNU
Söylenen bir yalanı gizlemek için söylenen ikinci yalanın, yeni yeni yalanlar söylenmesine neden olacağı ve bu durumları yaşayanların düştükleri komik durumlar, oyunun konusunu oluşturuyor. Tiyatro: Antalya Devlet Tiyatrosu
pe
ÖZGÜRLÜK
DUMRUL
Tiyatro: Antalya Büyükşehir Belediyesi Tiyatro Atölyesi Yazan: Adem Atar Yöneten: Arzu Gamze Kılınç Müzik: ihsan Kılavuz Dramaturg: Oya Yağcı Işık Tasarımı: Seyfi Satmaz Oyuncular: Birsen Bilgin, Sacide Taşaner, Nazire Kirman, Durmuş Ali Emre, Nuri Türker, Enver Akoğlu, Ertan Uysal, Ümit Aygül, Muhammet Uzuner, Ahmet Bilgin, İhsan Emre. Kendi yarattıkları af umudu ile bu umut gerçekleştiğinde ne yapacaklarını bilemeyen mahkumlar, kendileriyle dış dünya arasındaki tek bağlantı olan radyodan gelecek yeni bir habere kadar zamanı katlanılır kılmak zorundadırlar. Bu nedenle oyun oynamaya karar verirler. Kuralların kesin ve değişmez bir katılıkla uygulandığı cezaevinde böyle bir oyun, yani özgürlük oyunu oynamak da bir bedel gerektirmektedir.
GULYABANİ Yazan: Hüseyin Rahmi Gürpınar Yöneten: Lale Oraloğlu Dekor Tasarımı: Hakan Atak Kostüm Tasarımı: Mirina German Işık Tasarımı: Hakan Doğan Dramaturg: Osman Özkan Müzik: İlham Gencer Oyuncular: Ali Meriç, Gül Tunççekiç, Sibel Ağalday, Yasemen Büyükağaoğlu, Murat Sarı, Tuna Orhan, Sevim Şenöz, Hakan Güneri, Teoman Özer, Mahmut Işık, Ertekin Atakan, Mert Yazıcı, Hakan Güneri, Hakan Vandemir, Ulaş Bardakçı, Cenk Yapıcı. Hüseyin Rahmi Gürpınar bu ünlü yapıtında, cin, peri-hortla türü doğaüstü varlıkların olmadığını kanıtlamak istemektedir.
48
S A H N E D E
Y E R İ N İ
A L A N L A R ÖZEL
AVCI
Tiyatro: İstanbul Devlet Tiyatrosu Yazan: Noel Coward Çeviren: Ayşe Birsel Yöneten: Nedret Güvenç Dekor Tasarımı: Orhan Alpaslan Kostüm Tasarımı: Mihriban Oran Işık Tasarımı: Ayhan Güldağları Oyuncular: Ayda Aksel, İsmail İncekara, Mehlika Balkan, Levent Özdilek, Melek Gökçer. Balayını geçirmek için bir otele gelen Amanda ve Victor çiftini ilginç bir sürpriz beklemektedir. Amanda'nın eski kocası da yeni evlendiği karısıyla aynı otele balayı için gelmiştir. Beklenmeyen karşılaşma sonrasında birbirlerinden hala etkilenmekte olan eski karı koca yeni eşlerini otelde bırakarak birlikte kaçarlar.
Tiyatro: Bursa Devlet Tiyatrosu Yazan: Hasan Öztürk Yöneten: Tuncel Kurtiz Giysi-Dekor Tasarımı: Murat Gülmez Işık Tasarımı: Namık Demiryakanoğlu Müzik: Gazanfer Çelik Oyuncular: Neriman Uğur, Ahmet Tümers, Mutlu Güney. İşkence ve işkencecilere odaklanan oyun, işten uzaklaştırılmış bir işkenceci ve karısı ile bir suikastçının ilişkilerini konu ediyor. İşkencecinin değil, işkencenin ortadan kaldırılması gereğinin altı çizilirken, işkence yapılan bir ülkede yaşamanın da suçların en büyüğü olduğu sorgulanıyor. CEZA
DUMRUL
Tiyatro: Antalya Büyükşehir Belediyesi Tiyatro Atölyesi Yöneten: Muhammet Uzuner Dekor ve Kostüm Tasarımı: Veli Kahraman Müzik: İhsan Kılavuz Oyuncular: Muhammet Uzuner, Arzu Gamze Kılınç, Oya Yağcı, Ahmet Bilgin. Durmuş Ali Emre, Mualla Şanlıtürk, Birsen Bilgin.
Tiyatro: Antalya Büyükşehir Belediyesi Tiyatro Atölyesi Yazan: Adem Atar Yöneten: Arzu Gamze Kılınç Müzik: İhsan Kılavuz Oyuncular: Birsen Bilgin, Macide Taşaner, Nazire Erman, Durmuş Ali Emre, Nuri Türker, Enver Akoğlu, Altan Uysal, Ümit Aygül, Muhammet Uzuner, Ahmet Bilgin, İhsan Emre.
OYUNU
pe
ÖZGÜRLÜK
Tiyatro: Tiyatro Oyunevi Yazan: Franz Kafka Yöneten: Mahir Günşiray Sahne Tasarımı: Claude Leon Işık Tasarımı: Yüksel Aymaz Oyuncular: Alper Develioğlu, Ece Eroğlu, Evren Yazıcı, Ayça Damgacı, Güven İnce, Mehmet Polat, Mahir Günşiray Franz Kafka'nın, öykülerinden derlenerek oluşturulmuş olan sahne metni, Mahir Günşiray'ın rejisiyle sahneye aktarılmış, bu çorak ortamda değişik bir tat almak isteyen izleyiciler için kaçırılmaması gereken bir fırsat.
cy
Dede Korkut Destanı'nın belki de en popülerinin işlendiği oyunda Güngör Dilmen, insanan ölümlülüğünü, insanın ölüm karşısındaki tavrını, sevgi ve dayanışma kavramları çerçevesinde işlemektedir.
KOLONİSİ'NDE
a
DELİ
HAYATLAR
SEVİLMEK Tiyatro: Aksanat Prodüksiyon Tiyatrosu Yazan: Bilge Karasu Yöneten: Işıl Kasapoğlu Sahne Tasarımı: Duygu Sağıroğlu Müzik: Joel Simon Oyuncular: Köksal Engür, Tilbe Saran, Cüneyt Türel Nerede, ne zaman bir Bilge karasu görürsek, insan ilişkilerinin nasıl didik didik edildiğine çevirelim gözümüzü. Göreceğimiz mutlaka insana ve insanı anlatan her sanata ilişkin, o zamana kadar bakıp da görmediğimiz yeni bir şeydir. Ama bunu abartmayalım. Bu sadece bir oyun. Yaşam boyu oynayıp durduklarımızdan biri. Yeni bir oyunu Bilge Karasu'nun (bize, hepimize)! Füsun Akatlı
Kendi yarattıkları af umudu ve bu umut gerçekleştiğinde ne yapacakları bilemeyen mahkumlar, kendileriyle dış dünya arasındaki tek bağlantı olan radyodan gelecek yeni bir habere kadar zamanı katlanılır kılmak zorundadırlar. Bu nedenle bir oyun oynamaya karar verirler. Kuralların kesin ve değişmez bir katılıkla uygulandığı cezaevinde böyle bir oyun, yani özgürlük oyunu da bir bedel gerektirmektedir oysa.
49
Huzursuz Seyirci
Bu sayıdan başlayarak her ay sizlerle birlikte olmaya çalışacağım sevgili okur. Bu münasebetsiz köşeye başlamamın amacı, onu bunu kırmak, ukalalık etmek, her şeyi herkesten iyi bildiğimi göstermeye çalışmak filan değil. Tiyatro eleştirmeni olmadığım için, gördüğüm oyunların konusunu, tekniğini, olurunu olmazını didiklemek de değil. Amacım yalnızca, bazı oyunlardaki küçük, küçücük eksiklik ya da yanlışlıkla detay ama 'olmasa ne kadar iyi olur' denebilecek cinsten olanları göstermek yalnızca. Yüreği kötü olmayan her yönetmen ya da sahne amiri, sanat yönetmeni filan gibi görevlilerin hemen ortadan kaldırabileceği türden kusurlar. 'O kadar kusur kadı kızında da olur' diyenler de olabilir tabii, bu göndermelerin adreslerinde. Eh, o zaman onlar da bıraksınlar öyle kalsın, 'iki yanlış bir doğru eder' desinler, çoğaltsınlar "kuzursuz seyirci'lerin sayılarını. Aliye Uzunatağan'ın yönettiği, Ankara Devlet Tiyatrosu yapımı "Katharina Blum'un Çiğnenen Onuru"nda çok önemli bir ayrıntı gözden kaçmış. Oyunda fon dekoru oluşturan büyütülmüş gazete haberlerinden biri şöyle: Bankraeub erfasst. Bu iki sözcük de yanlış yazılmış. Doğrusu: Bankrâuber eria t. Nedeni, Türkçe Alfabemizde bu sözcüklerin kendi dilindeki gibi yazılmasına olanak veren harfler yok. Yok da, bilgisayar tekniğiyle pireyi fil yapmak bile olasıyken neden doğrusu olmasın? Ayrıca, söz konusu fondaki yazılar, bir günlük gazetenin, üstelik Almanya'da yayımlanan bir çük detay önem kazanıyor işte.
a
gazetenin olunca, dikkat çekiyor. Hiçbir Alman dizgicinin kendi dilini yanlış dizmeyeceğinden yola çıkılınca da, bu küİkinci huzursuz olduğum nokta da, Bay ve Bayan Blorna'nın parmaklarındaki alyans. Almanlar genellikle alyanslarını
cy
Fransız, İtalyan, Amerikalı ya da Türkler gibi sol el parmağına değil, sağ ellerine takarlar. Protestan Almanyası söz konusu olunca hele, sol eldeki yüzükler, nişanlı olma durumunu simgeler. Küçük bir ayrıntı işte, ama seyirci benim gibi huzursuz olunca, bu tür şeylere takıyor.
Gelelim Yeni Tiyatro'ya... Şu ünlü striptease sahneli "Marion ve Muhammed"'de de(Pardon, sonraları Mehmet ol galiba), yukarıda yazdığım gibi bir ayrıntı çarptı gözüme. Oyunun tramvayda geçen bir sahnesinde, mekan belirtmek
pe
için Strassenbahn yazmışlar. Bu söz tramvay demek olmakla birlikte, iki "s"le yazılmaması gerekir. Bunun yerine kullanılan tek harf, matbaada bulunamadığından olacak, öyle idare etmişler. Doğrusu: Straöenbahn. Daha kolayı var oysa. Tramvay'ın kısaltması "Tram" sözcüğü, Almanya'nın her yerinde kullanılıyor artık. Bir de striptease yapılan lokalde, tavşan kız benzeri bir sigara satıcısı vardı ki, bayıldım. Nereden bulmuşlar bu fikri? Almanya'da bütün lokallerde sokaklarda, her yerde para atılıp sigara çıkarılan otomatlar varken, kimin aklına gelmiş ki bu figür? Çok lüks salonlarda puro satılır böyle. Ama buradaki durum çok farklı. Huzursuzum ya, bu kez de İstanbul Devlet Tiyatrosu yapımı "Günebakan Cam Kırıkları"nda bir detaya takıldım. Oyunun ikinci bölümünün başında bir kış manzarası var. Fonda kar yağıyor. Sahnede, oraya buraya atılmış mermer sütunlar. Antraktta sahneye giren ve bu mermer sütunlardan birinin üstüne oturarak , gelmesi gereken adamı parkta bekleyen kadın kahramanımız. Antraktta oturduğu yetmiyormuş gibi, ışık açıldıktan sonra da ne hikmetse hiç üşümeden ve ishal tehlikesini göze alarak uzunca bir süre, kara kışta o mermerin üstünden kalkmadı. Brrr! Bursa Devlet Tiyatrosu'nun "Avcı" oyununda tabancayla iki kişi öldürülüyor. Oyun ciddi. Kişiler bayağı ciddi. Konu deseniz öyle, ama bu tabancalar öyle bir patlıyor ki, seyirci bırakın kurşun sesinden irkilmeyi patlamayı duyamıyor bile. Arka sıralarda oturanların neredeyse tabancayla 'vurur gibi' yapıldığını sanmaları olası. Nereden bulmuşlar çocukların oyuncak kapsül tabancalarını? Hayret!.. Dilek Türker "Nakşıdil Sultan"da Osmanlılara esir düşüp saraya girmiş bir yabancı hatun. Saray'a, yeni yaşamına alışmaya çalışıyor. Derken günün birinde, bahçede dolaşırken Saray'dan bir çocuğa -ya da Şehzade yavrusunu rastlıyor- çocukla konuşmak istiyor ve ona "Parlez-vous français?" diye soruyor. Bilindiği gibi çocuklara "siz" yerine "sen" diye hitap edilir Fransızca'da, yani "vous" değil, "tu". Ayrıntı canım, bir şey değil. Buzağıdan da küçük. Ama neden olsun?
50
İyi Şanslar • 1
OYUN METNİ
Okday Korunan
KONFETİLER 2 Perde Oyun kişileri : Metin 27 yaşında bir genç Serap 25 yaşında bir genç Onur 28 yaşında bir genç İhtiyar 60 yaşlarında hâlâ genç
Sokak kapısı bu odaya açılır. Banyo ve m u t f a k kapısının dışındaki tek kapı varolan diğer odayı belirler. Sahne ışıkları yandığında Metin elindeki tepsiyle mutfaktan çıkar. Sofrayı hazırlamaktadır. Son birkaç yemeği gözden geçirmektedir. Kolundaki saate bakar). METİN : Ooo... zaman ne çabuk geçiyor. Evet bu da salam. Hay aksi ketçap ı u n u t t u m . Acele ettikçe insanın eli ayağı birbirine dolanıyor. mutfağa gider, elinde bir ketçap şişesiyle döner. Bu arada telefon çalmaktadır.) Alo buyrun ben M e t i n . Sen miydin Onur, nerede kaldınız yahu? Tamam t a m a m . Hadi acele edin biraz Yeni yıla az kaldı. Yalnız mısın? Serap nerede
pe
ki? Anladım Söylediklerimi unutma yeter, evde her şey hazır. (Kapı çalınır) Kapı çalıyor bir dakika,
elindeki telefonla kapıya gider.) Hoşgeldin. İşte Serap da geldi. Seni bekliyoruz. Gecikme, sonra karış mam. İçkileri koyuyorum buzları erimeden burada ol annlaştık mı? Tamam Serap ı veriyorum,
Metin, Serap'ın üstündekileri içerideki odaya g ö t ü SERAP: Nasılsın hayatım. Bende şimdi gelebildim,
kar bir felaket. Seni bekliyoruz. Patronla da sorunlar çıktı. Neyse gelince konuşuruz. Tamam hayatım. Konfetileri u n u t m a t a m a m mı? Çüs METİN: Dışarda sulu kar var galiba? SERAP: Ayaz da yerinde böyle giderse yarın her taraf gelinlik giyer. METİN: Boşver, yeni yılın tadı da böyle çıkar. SERAP: Belki de. SERAP: Neler hazırladın? METİN : Kusursuz olması için elimden geleni yaptım. SERAP: Dur sana yardım edeyim. METİN : Gerek yok, her şey hazır. Gel de sobanın yannda ısın biraz. Senin için bir de yeni yıl şarkısı çalalım. (Pikaba bir noel şarkısı koyar) Nasıl ama? Daha bu gecenin ilk sürprizi. Önden hafif birşeyler alır mısın? SERAP : Hayır sağol. METİN : Cansu'nun yokluğuyla geçen ikinci yılbaşı. kendisi için d o l d u r d u ğ u kadehi kaldırır.) Cansu'ya sana. SERAP : Bu ne hız akşam başından kadehler kalk mağa başladı. Ne şanslı kızmış Cansu. METİN: Sadece bir hata. Neyse. SERAP: Geçen yıl ki ilk yılbaşıydı.
a
Yeni, fakat gereksiz fazlalıkları olmayan bir odadır.
METİN: Evet. SERAP : Bu da ikincisi, ne çabuk. METİN: Çabuk mu? SERAP: Bilmem... Sence? METİN : İki asırlık yalnızlık (Bir an durur.) Kabına sığamadı. SERAP: O yılbaşı birlikte sabaha karşı kaleye koşmuş tuk. Hatırladın mı? Onur yolda bunun pek salıktı bir şey olmadığı yolunda nutuklar atmıştı. Cansu'nun fik riydi her zamanki gibi. Sen çaresiz, bense kararsızdı m. Ama günün ve yeni yılın aydınlandığı o saatte ka leye koşmanın nasıl bir dürtü olduğunu şimdi daha anlıyorum. Neyse işte... Buraya gelinceye kadar ca nım çıktı, taksilerin hiçbiri durmuyor. İnsanlar yollar da sefil. Yeni zamlarda kimseyi doyuracak gibi değil. Anlayacağın her şeyin kötü olması için yeterince se bep var. METİN : Hayat... Benim cephede durumlar pek fark lı değil aslında. Tez için fazladan bir çabayı gerekti recek zorlama yok. Motivasyon eksik. Hocalar tem bel. Öğrenciler sorumsuz. Yani her şey olması gerek tiği gibi. SERAP : İstediğim artışı alamazsam işten ayrılacağı m. Zaten bu iş bana göre değil. Düşünsene arkeolo ji eğitiminden sonra yaptığım şeye bak. Sanat eser lerini Amasya bardağı diye seyreden bir adama da nışmanlık? Böyle bir soytarılık görülmüş şey mi? Bu nun için okumadım ben. METİN: Ama yaptığın bu. SERAP : Sanki senin yaptığın bundan farklı mı? METİN : Haklısın aslında. Benim durumum daha tra jik. Sermaye piyasası üstüne master yapıyorum ama hâlâ baba parası yiyorum. İş yok, para yok, okulda tat yok. Neyse... Bu gece enfes bir şişe şarap bizi bekliyor. Nasıl ama? (Pikaptaki plağı çıkarır.) O gece de şarap içmiştik. Onur şiirler okumuştu. Yaşam garip bir yol sanki, za man zaman kesişen ve ayrışan kıvrımlardan ibaret. Kalede gün doğumu muhteşemdi. SERAP : Hatırlamaz mıyım, ne yılbaşıydı. (Kapı çalını r.) Hah.. Onur geldi. METİN: Ben açarım. (Telgraf memuru gözükmez, Metin kapıdan telgrafları alır.) Teşekkürler. İyi yıllar...(Kapıyı kapar.) Yeni yıl kutlamaları. Yeni yılını zı kutlar, sağlık ve esenlikler dilerim. Nedim. Liseden arkadaşım. Yeni yılını kutlar yeni yılda herşeyin gön lünce olmasını dilerim. Ayşe. Yine unutmamış. Her defasında önce telgraf çeker ardından da üşenmez telefonla arar. Yeni yılın nelere gebe olduğunu kim se bilemez. Sevgilerle. Cansu. SERAP: Norveç ten yetişti geceyi onurlandırdı. METİN: Sanki kendinden bahsedildiğini anladı. SERAP: Unut artık, bak ne diyor. Yeni yılın nelere
cy
Sıradan bir oda. Ortada bir yemek masası vardır, İçerde iki koltuk ve bir kanepe v.s. Öğrenci evlidir,
gebe olduğunu kimse bilemez. Sanki kahin. Sürek li üstten bakan pesimist bir yanı vardı zaten. METİN: Haksızlık etme. Bence mutlaka güzel şeyleri kastediyor. SERAP: Sanmam. İyiydi, hoştu ama biraz değişikti. Tanıştırdığında kadınca bir sezgi beni ondan itmişti. O zaman bunun ismini pek koyamamıştım. O za manlar pek tanımadığım bir duyguydu. METİN: Bense onu gördüğüm an, işte gerçek bir çı Igın, onunla nasıl yaşanır diye hayaller kurmuştum. SERAP: Nasıl yaşanabilir demek daha doğru. METİN: Onu sevmek su üstüne yazı yazmak gibiydi. SERAP: Unutma o bir çılgındı geride yürek sızısı bıra kıp gitti. METİN: Kendince haklıydı belkide. SERAP: İyi düşün. METİN: Saçmalıyorum galiba... Onun en büyük eksi ği yüreğinde, yeterince sevgi taşımamasında gizliy di. Evet onda bizlerde var olan sevginin, aşkın zerre si olsaydı, böyle acımasız olmazdı. Kadınsı duyarlılı kları gelişkin değildi. Neyse... (Serap elindeki gaze teyi incelemektedir. Metin'i dinlemez.) SERAP: Ekonominin düzelmesi imkansız. Yeni yılda kahve tüketiminin artması bekleniyor. Ülkemize ziya ret için gelen Ceyn, Tarzanını arıyor. Yeni bir hükü met krizi kapıda. Dört çocuklu aile sokakta kaldı... Artık gazetelerde bir tuhaf. METİN: Aslında tuhaf olan biziz. Toplumun kurtuluş u bireyde gizli. Sosyolojik bir durum bu. Ben bu ko nuyu tezimde de yazıyorum. Çala beraber gelişen yozlaşma, bireyi kendisinden, varlıksal nedenini araş tırmaktan uzaklaştırıyor. Bu konu... SERAP: Her sabah yeni bir gün doğarken Bir gün de eksilir ömürden: Her şafak bir hırsız gibidir Elinde bir fenerle gelen. Onur o sabah Hayyam'dan bu dörtlüğü okuduğun da çok etkilenmiştim. Gerçekten her gelen yeni gü nün bizlerden pek çok şeyi de çaldığını şimdi yıllar sonra daha iyi anlıyorum. METİN: Ne diyorsun sen? SERAP: Hiç. Boşver. METİN: Hadi... karamsarlığı bir kenara bırak, bak ye ni yıl yeni ümitler, yeni yolculuklar, yeni beklentiler demek. Bu kadar nostalji yeter. SERAP: Bu müzik sesi nereden geliyor? (Derinden bir taş plak sesi duyulmaktadır.) METİN: Bodrumdan. SERAP: Musikişinas komşularında var demek. (Biraz dinler) Ne güzel... Dedemin lambalı radyosunu hatı rladım birden. İnsanın içine işleyen tarifsiz duygular uyandırıyor bu musiki. 51
İyi Şanslar • 2
ONUR:Masaya otursakta birşeyler yesek! SERAP: Bir soru sordum ve yanıtını henüz alamadı m. ONUR:Saçmalıyoruz. Yeter lütfen keser misin artık. Bunları konuştuk daha önce. Bu gece bunları sür dürmek için gelmedim buraya. (Ney sesi kesilir.) SERAP:Yeni yılın ilk ışıkları kalenin burçlarına vurdu ğunda, ona, senin için dünyayı ters çeviririm, konfeti bahane diyordun. ONUR:Neler söylüyorsun kes dedim sana yoksa! (Onur, Serap in bileğinden sertçe tutar. Serap çaresiz dir.) SERAP:Yoksa ne yaparsın ? ONUR:Çıldırtma beni. SERAP:Yine bağırıp, tokat mı atarsın? ONUR:Durup dururken kaşınıyorsun. SERAP:Susmalıyım değil mi? Hele bu gece! Eğlence yi bozmamalıyım. Maskelerimden birini takıp, elim de maytap kadeh kaldırmalıyım. Fıkralar anlatıp gülmeliyim. Şaklabanlıklar yapmalıyım. Gülücüklerimi konfeti yapmayı öğrenmeliyim. METlN:Serap sus lütfen sus. (Elindeki kadehi duvara fırlatır. Sessizlik.) SERAP:Demek herşeyi biliyordun& Ben de sır sakladığımı sanmıştım. Bilinmesinin korkunçluğunu düşü nerek! Ne kadar aptalmışım. METlN:Aramızdaki bir yalandı. Ama büyü bozuldu iş te.
pe
SERAP: Arsızlığı bırak. Konfetileri getirdin mi? ONUR: Çıkarken çekmeceden almayı unutmuşum. Sonra yolda fark ettim. Geri dönsem sizlere geç ka lacağım. Boşver dedim içimden bu yılda konfetisiz olsun. SERAP: Onur nasıl böyle bir şey yapabilirsin? METİN: Ben mutfaktayım çocuklar. ONUR: Sanki çok önemli bir eksik, bir hata yaptım ne var bunda. SERAP: Önceki yılbaşı Cansu konfeti istediğinde, ne yapıp edip o konfetileri bulmuştun. ONUR: Eee... Ne olmuş? SERAP:-Ne mi olmuş, sen buradaki inceliği göremiyorsan tabi ki söylenecek hiç bir şey yok. ONUR: Saçmalıyorsun Serap, sudan bir şey için ge cenin keyfini kaçırmayalım lütfen. Hem Metin'in evinde de hiç hoş olmuyor. (İki köşeye geçip oturdular. Sessizlik. Onur bir sigara yakar. Pikaba bir plak koyar.) METİN: Hatırladınız mı çocuklar, Cansu konfetisiz bir yılbaşı kutlayamam dediğinde, Onur'la yollara düşmüştük. Az daha yollarda telef oluyorduk. Ne geceydi ama... ONUR: Hıı... Hı.. (Uzun bir sessizlik)
ONUR: Serap herşeyi sorun etmeyi sever bilirsin sen dert etme. SERAP: Sorunları içime atmasını da bilirim. Bu da pek kolay bir meziyet sayılmaz. NUR: Tabiki hayatım bilmez miyim, zamanlamaların da muhteşemdir. METİN: Senin meziyetlerini bilmez miyim zeytinyağ lı dolmaların da pek meşhurdur. ONUR: Sen onun acılı oturtmasını hiç yememişsin. METİN: Ben espiri yapmıyorum. SERAP: Onur la başedemeyiz hiç kendini yorma. Önce yapar eder, sonra da bir şey olmamış gibi dav ranır. ONUR: Bu gece eğleneceğimizi sanıyordum. SERAP: Sayende eğleniyoruz işte. ONUR:Tek sorun benim demek. SERAP:Sadece konuya yaklaşım biçimin. ONUR:Bütün bunlar bir konfeti yüzünden öyle mi? SERAP:Keşke o kadar basit olsaydı. METİN: Kafanıza taktımız şey konfeti olsun. SERAP: Metin, sen bu konuya karışma lütfen. METİN: Böyle sudan bir neden için! SERAP:Pek o kadar sudan sayılmaz. METlN:Uzatmanın bir anlamı yok neyiniz var? ONUR:Geceyi rezil ettik hepsi o. SERAP:Sadece bu kadar mı ? Gerçekten sence herş ey bu kadar basit mi ?
cy
yazan öylede içli kaleme almış ki... METİN: Bizim Neyzen'den inciler bunlar. SERAP: Neyzen mi? METİN: O da benim gibi apartmanın yenisi. Doğru sunu söylemek gerekirse onu daha önce hiç görme dim. Sadece panoya bıraktığı beyitlerden tanıyorum zaat-ı muhteremi. Hoş apartmanda da pek kimsenin kendisini tanıdığı söylenemez. Sanki burada yaşamı yor. Ara sıra ney üfleyip gramofon çaldığında sesi buralara kadar geliyor. Yalnız yönetici adama tak mış durumda. ONUR: Ama anlaşıldığı kadarıyla Neyzenin pek iple diği yok bu durumu. Bu ne soğuk böyle insanın içi ürperiyor. Bu gerçek bir yılbaşı gecesi. (Kadehini kal dırır.) Gecenin şerefine. SERAP: Öncekiler hayal miydi? METİN: Gerçek değildi belki de bak geçmişte kaldı. (Onur sofrada bulunan mezelerden beğendiklerinin tadına bakar.) ONUR: Mezeler harika.
lik) METİN: Müziği değiştireyim mi? SERAP: Bence kapatsan daha iyi olur ONUR: Doğru Neyzen ortalığı neşelendirip kulağımı zın pasını atıyor. METİN: Siz bilirsiniz. (Metin pikabı kapatır ney sesi odaya hakim olur.) SERAP: Ne güzel üflüyor. Konfetimiz yok ama gece nin keyifsiz olacağını da kimse söyleyemez. ONUR: Özür dilerim. Bu kadar önemli olabileceğini düşünemedim. SERAP: Önemli değildi zaten. ONUR: Ne demek bu ? METİN: Lütfen çocuklar. ONUR: Metinciğim özür dilerim. ETİN: Tamam canım dert ettiğiniz şeye bakın. Ben size kağıttan konfeti yapacağım söz. İçiniz rahat ol sun. Sanki tek sorun bu.
a
(Kapı çalınır.) Bu sefer Onur olmalı. METİN: Ben bakarım. Sen otur. (Kapıyı açar.) ONUR: Biraz geciktim galiba. Ama ancak gelebil dim. SERAP: Hoşgeldin hayatım. ONUR: Nasılsınız bakalım? METİN: İyiyiz... Üstündekileri sobanın başına asalım ı slanmışsın. ONUR: Fena olmaz. SERAP: Nasıl geçti günün? ONUR: Hastalarla boğuşarak. Yahu hiçte bitmiyorlar ki, üstüste geliyorlar. Tam biri bitti diyorsun diğeri numara almış kapıda bekliyor. Birde günlük sıradan işler falan derken insan feleğini şaşırıyor. İyi ki acil de nöbet yazmamışlar. Off... Başınızı ağrıttım. Hadi bakalım Metin bey, içecek bir şeylerin yok mu? METİN: Olmaz mı derhal. (Metin içkileri hazırlar.) SERAP: Ne oluyoruz atlı mı kovalıyor? ONUR: Apartman tam bir curcuna, her daireden farklı sesler geliyor. SERAP: Bu gece normaldir. ONUR: Girişteki panoda bir dörtlük dikkatimi çekti. Hemen kağıdı kalemi çıkarıp not ettim. Dinleyin ba kalım beğenecek misiniz? Gitgide söndü bu tazyik-i hükümet, Ciddet gösterip kalmadı bir yerde muhabbet, soh bet.
METİN: Aaa... Çocuklar gece daha yeni başlıyor. Ta dımıza bakalım. Şerefe... (Elindeki tepside bulunan kadehleri uzatır.) Hadi hoppa hop şerefe. ONUR: Şerefe. SERAP: Cansu'ya. HEPSİ: (Bakışıp gülüşürler) ONUR: Bu gece sabaha kadar eğlenmek istiyorum. Dert dinleyip tasa elemeye gelmedim, (içkisinden bir yudum alır.) OH.. Ben önden söyleyimde. (sessiz 52
ONUR:Geçmişin hatalarıyla uğraşacağımıza, biraz da bu günü yaşasak. Yine saçmaladım. SERAP:Evet. Saçmaladın. (Sessizlik) METlN:Cansu'dan yeni yıl tebriği. ONUR: Yeni yılın nelere gebe olduğunu kimse bile mez. Sevgilerle. Cansu. (Kapı çalınır. Kimse kıpırdamaz. Kapı uzun uzun ça lınır.)
SERAP:Ben bakarım. (Serap kapıyı açar. İçeri üstünde kirli bir palto olan kirli yakasız gömlekli, bacaklarına bol gelen pantolonunu bir askı ile beline o t u r t m u ş ak saçlı ihtiyar girer. Ayağındaki eski potinlerle odanın ortası na doğru ilerler.) İHTİYAR:Merhaba gençler. En çok sizin sesiniz geliy o r d u . Toplantı bu yıl mutlaka bu dairede diye düş ü n d ü m . Yanılmamışım. Fare ilacınız bulunur mu diye soracaktım. METİN: Şey! Bizde yok fakat nöbetçi eczanede mutlaka vardır. (Bir an durur.) Sizi pek çıkaramadım tanışıyor muyuz? İHTİYAR:Tabii ki tanışıyoruz. Neyimin kahrını da sefasını da sizlerle bölüşüyorum. SERAP:Siz o sunuz demek. İHTİYAR:Kim? ONUR:Az önceki ney sesinin sahibi. İHTİYAR:Sahibi mi? METlN:Yani, hani şu panoya beyitler şiirler y komşumuz. İHTİYAR:Haa..Evet. Bari darı, mısır, peynir gibi şeyler bulunur mu sizde? SERAP:Ne için? İHTİYAR:Hayvancıkları
beslemek için.
ONUR:Beslemek için mi? İHTİYAR:Evde sade suya tiritten gayrı nafakaları kalmadı kerataların. Bari bu gece mideleri bayram etsin d e d i m . METlN:Az önce zehir arıyordunuz. İHTİYAR: Keratalara iyi geliyor bayağı kilo aldırıyor. Zehirli buğdayla serpilip, gelişiyorlar. METlN:Zehirlendikçe gelişip, büyüdüler mi diyor su nuz. İHTİYAR:Sanırım
böyle
demek
daha
doğru
ONUR:(Alaylı) Ne diyorsunuz? SERAP:Ayakta kaldınız oturmaz mısınız? METİN:Şaşkınlığımı bağışlayın. Buyrun bir servis de sizin için koyayım masaya. Bu gece bizimle birlikte kalın. Bizler içinde bir keyif olur. İHTİYAR:Neşenizi
kaçırmayayım.
ONUR:Ne neşe, ne neşe! İHTİYAR:Bu genç rahatsız mı? ONUR:Hayır rahatsız olan ben değilim. Doktor olarak bulunuyorum. Aslında biz bu gece bir noel baba bekliyorduk, ama karşımıza siz çıktınız. METİN:Siz ona aldırmayın. Paltonuzu alabilir miyim. İHTİYAR:Hayır böyle daha rahatım. SERAP:Sizdiniz
demek?
İHTİYAR:Kim? SERAP:Şu panoya beyitler düzüp, ney üfleyen. İHTİYAR:Siz de A f r o d i t olmalısınız uğruna ölüme gidilen. SERAP:Keşke olabilseydim. METİN:Hay Allah! Tanıştırmayı u n u t t u m . Serap Onur. SERAP:Bu kez de kendini u n u t t u . METİN:Özür dilerim. Şaşkınlığımı bağışlayın. Derin bir gece! Metin. İHTİYAR:Ne güzel isimler, ulaşılması imkansız hayal Güzel bir bayana yakışacak kadar anlamlı. Gayet dayanıklı. Mitolojik bir kahramandan söz eder gibi. Ve şeref, haysiyet. Başı bulutlarda ayağı yerin yedi kat altında gezinen yüce varlığı tanımlar gibi. İsimlerin anlamları insan ruhunun derinliklerini çoğu kişiyi etkilemiştir. Hatta bazan insanoğlu yazgısını ismiyle örtüşük yaşar. Analar, babalar çocuk yaparken düşmedikleri açmaza isim koyarken düşerler. Tabiatiyle büyükleri bunu hemen çözer. Daha doğrusu nedense kendilerini bu konuyla vazifeli hissederler. Ne dersiniz? Yanılıyor m u y u m ? ONUR:Hiç düşünmemiştim. İHTİYAR:Ama düşünmekte fayda var. SERAP:Ya siz!? İHTİYAR:Beni tanıdığınızı söylüyordunuz az ö n c e . SERAP:Siz o musunuz? İHTİYAR:Sizde her aynaya baktığında, her defa kendini gördüğünü sananlardan mısınız? ONUR:Bırakın bu söz oyunlarını da bir duble birşey alın. İHTİYAR:Ben de, aranızdan kim şu zıkkımı bir an önce hatırlayacak diye merak ediyordum. METİN:Kusura bakmayın. Suyunu nasıl alırsınız?
İyi Şanslar • 3
Neşeli derdi firakın ile sevdaya mey'e Müptelayım, deliyim, sinmişim esrar-ı ney'e Feleğin kahpe başında paralansın parası Ben güzel sevmeye geldim, değil ekmek yemeye. SERAP: Ne güzel sözler bunlar. METİN:Gerçekten yüzlerce sözcüğün anlamını bilmeden, düşünmeden öylece söylüyoruz. İHTİYAR:Merkeplik. SERAP:Ne garip şiirlerle süslü bir yılbaşı daha. Bu kez sadece yer ve insanlar farklı. Tüm tüketilenlerin anısına kadehimi kaldırıyorum. METİN:Dostluğumuza. ONUR:Mutluluğumuza. İHTİYAR:Sırlarımıza. METİN:Anlayamadım. Sırlarımıza demekle neyi kastettiğinizi anlayamadım. İHTİYAR:Her insan sırdır. Sırlarla doludur. ONUR:Her sözcüğünüz bir oyun başlatıyor. Kendinizi Sokrates falan sanıyorsanız vazgeçin. İHTİYAR:O koca bilge hala yaşıyor mu? ONUR:Siz benimle alay mı ediyorsunuz? SERAP:Kabalaşma Onur.
ONUR:Ben de sana katlandım. Alışkanlık duygusuy la bağlandım. Tıpkı nikotin gibi. Dilinle zehir akıtıyor sun. Böyle bir geceyi zehirlemeye hakkın yoktu. SERAP:(Alaylı) Yüreğimi bastıramadım. Bu kez bece remedim. ONUR:Dilini tutmasını bilecek yaştasın, herşeyi rezil ettin. SERAP:Haklısın, basit şeyleri abarttım. Unut gitsin. ONUR:Bunu demek istemedim, sen de biliyorsun, SERAP:Peki ne demek istemiştin? ONUR:Sürekli suçluyorsun. SERAP:Doğru. Bak bunu hiç düşünmemiştim. Bugün lerde buna yargısız infaz diyorlar değil mi? Sana hak sızlık edildiğini düşünüyorsun, yazık edildiğini!
ONUR:Yeter. SERAP:Bence yetmez, bunu o zaman düşünecektin. Artık herşey için çok geç. ONUR:Kıskançlıından yapıyorsun bunları, sen de kaybettiğinin farkındasın. METİN:Daha fazla dayanamayacağım. İkinizden de tiksiniyorum. Sizler tertemiz bir düşü kirlettiniz. Sü te kan damlattınız. Bense sustum. Hiç bir şeyden ha berim yokmuş gibi. Sağır, dilsiz, kör olmayı oynadım. İçimdeki fırtınayı bastırdım. Ama hala hiç birşeyi an lamıyorsunuz. Norveç'e gitmesinden iki gün öncey di, hiç unutamıyorum. Günlerden perşembeydi. Akşam oluyordu. Bodrum dan döneli henüz bir ay olmuştu. O muhteşem noelin bizi kör eden buğusu ve tütsüsü henüz bitmemişti. Telefonum çaldı. Evde sobanın başında kitap okuyordum. Heyecanla tele fona koştum. Arayan oydu. Benimle dışarda buluş mak istediğini söyledi. Kitabı kapattım. Üstüme birşey ler giyip ona gittim. Beni bekliyordu. Burnunun ucu paskalya yumurtası gibi kızarmıştı. Parmaklarının arasında bir sigara vardı. Sıcak bir yerde oturalım sa na anlatacaklarım var dedi. Sonra bir nefes çekip si garasını söndürdü. Konuşmadan yürüdük. Elini tut tum buz gibiydi. Sarıldım. Başını omzuma yasladı. Souk hava, derlerimize kadar girdiğinden mi nedir, bu anlamlı susmayı kabullendim. Hiç bir şey sorma dım. Yakındaki bir kafe de karar kılıp oturduk. Gar sona iki sahlep dedim. Bol tarçınlı diye ilave etti. Baktım, gözleri buğulu. Onu ilk kez bu kadar neşesiz görüyordum. Soğuktan diye düşündüğüm sırada Onur u seviyorum dedi. Pat diye damdan düşer gibi. Öy lece kalakaldım. Bir sigara yaktı. Masada duran çakmağa bile davranamadım. Bodrum da beraber olduk bunu bilmeni istedim dedi. Bu sırrı saklamam için bana yemin ettirdi. Yoksa canına kıyacaktı. Sonra
pe
METİN:Kusura bakmayın, az önce söylemiştim. Bizim içinde değişik bir gece. Biraz sinirli. İHTİYAR: Tekerine çomak sokan mı oldu, delikanlı? ONUR:Ne demek bu? İHTİYAR:Utanma. Utanmayı unut ki rahat yaşayabilesin. SERAP:Siz ona bakmayın. ONUR:Bana bakmayıpta kime bakacak? METİN:Sakin olursak hayat daha kolaylaşır. Zorlaştı ama. ONUR:Böyle bir gecede bunu bana söyleyecek en son kişi sensin. Masaya vurup beni kovmanı bile an abilirim. Ama sakin olmamı öğütlemen aptalca. SERAP:Lütfen susar mısın, kimsenin daha fazlasına tahammülü yok anlamıyor musun. ONUR:Gerçekler değişmiyo ki. Yarın yine gün doğacak. Yeni bir yıl, yeni bir gün. Ama öncekilerden farklı, oysa sen susalım diyorsun. METİN:Herşeyi yok mu edelim? ONUR:Elimizde kalan nedir ki? SERAP:Zeytinyağ gibi üste çıkmaya çalışıyorsun. ONUR: İyi niyetli temiz bir duyguyu karalıyorsun. SERAP: O gece burçlarda, gözlerindeki ifade aynen böyleydi işte. Çaresiz. Korkak. Saldırgan. Suçlu. Yalancı. Evet yalancı.
ONUR:Senin cesaret dediin çaresizliğin yaptırım gü cünden başka birşey değil. Sen bir korkaksın. Bu yüz den de anaç tavırlarla beni sömürdün. SERAP:Yüreğimi açtım ben. METlN:Kendimden, herşeyden tiksiniyorum. ONUR:Ya ben? SERAP:Sana katlandım.
a
Bu meret Razaki üzümünden yapılır. Ama nerede o eski rakılar! Araka, araki, ariki, rakı bunlar hep aynı kökten geliyor. Hasılı zıkkım hangi kökten gelirse gelsin iyi gelmiş ama değil mi? METİN:izin verirseniz ben köşedeki cam kırıklarını toparlayayım. Ayağımıza batmasın. ONUR:Razaki, rakı. Razaki rakıya kafiye oluyor. İHTİYAR:Yanlız kafiye olsa iyi, meze de olur. Ne diyordum. Haa& Hasılı herşeyin bir anlamı var. (Kadehini kaldırır.)
kadehlerimizi doldurur musun lütfen. SERAP:Sevgilim! Ne garip. ONUR:Nedir garip olan? SERAP:Sevgilim? Sevgi sözcüğünü ne kadar basit ne kadar sıradan kullanmışız. S,E,V,G,I. İşte hepsi bu. Bir takım harfleri sıralamadan öteye gidememişiz. Çünkü sevmedik, hatta denememişiz bile. ONUR:Lanet olsun ne gece. METlN:Kusura bakmayın. Ne diyeceğimi bilmiyorum. İHTİYAR: Siz keyfinize bakın. Ben yokmuşum gibi. Ri ca ederim. ONUR:Bu adam kaçık. SERAP:Asıl kaçık benim, yüreğimdeki irini küllendirdiğimi düşünerek hep kendimi kandırdım. Suskun luğumla dünyaya sessizce haykırıyordum oysa. Bit tim. Kendimi bitirdim. Ne gözlerim ne de yüreğim hiç bir zaman sözlerimle uyum göstermedi. Düşündük lerimi değil, duymak istediklerini söyledim. Herkesi kandırdım. Niçin? Senin yalanlarınla boyadığın baya ğı dünyayı korumak için. Fanusu kırılan bir balık gi bi çırpınmanı engellemek için. ONUR:Bir balık gibi ha! Asıl sen bir leopar gibi dört köşeli küçükkafesini bir hamlede arşınlarken, kendi ni kedi gibi gösterip, hepimizi kandırmışsın. SERAP:Tüm acıları yüreğime gömebilecek cesaretim olduğu için.
cy
İHTİYAR:Suyu merkeplere verirsiniz. METİN:Anlamadım. İHTİYAR:Mey neyzenin günlük nimeti, ney(i)se velinimetidir. Mey içerken insanın önce gözü doymalı. tabiki susuz. METİN:Düşünemedim. İHTİYAR:(Bir yudumda kadehi yarılar) Sevmem mereti: Erkek içince zırlar. Köpek içerse hırlar, Kedi içse tırmalar, İnsanlaradır rakı. Adabı, erkanı var. Zamanı mekanı var. Senin ki i z a n ı var. Ama şifadır rakı.
ONUR:Asla. Herşeyi çarpıtıyorsun. Anlamak istediğin gibi değiştiriyorsun. METİN:Artık dayanamıyorum. Yeter, yeter. Yeter. (Çaresiz gezinir.) Bazen susmak, düşüncelerimizi içimizde saklamak, herşeyi daha kolay çözer. İHTİYAR: Ama söylemek isteyip, söyleyemediklerimiz içimizi kemirir. İnsanı bozar. ONUR:Belkide! Belkide haklı, zaman denen o sürekli olabildiğine yoğun akış buna da birşeyler düşünür. Neyse& Garip bir tanışma merasimi oldu. Sevgilim
beni öptü, masadan kalkıp gitti. Saatlerce aldırma dan yürümüşüm. Eve geldiğimde vücudum morarmış ti. Onbeş gün yorgan döşek yattım. İHTİYAR:lyi halt etmişsin. ONUR:Ne diyeceğimi bilmiyorum. Belki çekip gitmem gerek fakat bunu yapabilecek gücüm bile yok. Vü cudum beni taşımıyor. İHTİYAR: Sirk gösterisi bitti. Beygirler yorgun düştü. SERAP:Hiçbirşey olmamış gibi davranıyorsunuz. İHTİYAR:Siz de yıllarca öyle yapmışsınız. Bu sizi şim di mi rahatsız ediyor? Herkes haklı peki yaşantımı zda var olan eksik nerede? Günahların başkalarına biçilip, fatura edildiği bir yer mi aradığımız? Kolayca sıvışıp, bugün ne iyi, ne güzel diye türküler söyleyip. Ne boktan yaşıyoruz diye kahrolacağımız bişey miydi özlediğimiz yaşam? ONUR:Kimse bu kadar kolaycı davranmıyor. İHTİYAR:Kolaycılık herkese göre değişiyor. METİN:Herşeyi bir anda yok edemeyiz. Yıllarca ki tapların gerisinden dünyanın ne olduunu düşün düm. Daha çocukken yalnızlığı tanıdım. Bu yüzden in san sıcaklığının ne olduğunu iyi bilirim. Korktum. Parmağımı oynatsam yıkılabilirdi herşey. Çaresizdim, sus tum. Üstelik yemin edip söz vermiştim. Cansu yu sevdim onu kaybetmekten, büsbütün kaybetmek ten korktum. İHTİYAR:Ama kaybettin. METİN:Belki de hayatta olduğunu bilmek bile bana yetiyor. Çünkü onu sevdim. Tüm acılara da işte sırf bu yüzden katlandım. Sevgili Onur senin yüzünü her görüşümde Cansu'yu hatırladım. Acı çektim. Ama katlandım. Daha sonra alışmaya bile başladım. Belki de sonunda yüreğimi nasırlaştırmayı becerdim. Bunu marifet bildim ama şimdi hiç birşeyden emin değilim. İHTİYAR:Hepiniz kaybettiniz. SERAP:Keşke herşey daha o gece bu kadar aydınlansaydı. Kaybetmekten korktum. Senin acı çekece ğinden korktum. Olacaklardan, olabileceklerden korktum. Bir zaaf anında yakalanmış olabilir diye düşündüm. Cansu nun aramıza girmemesi için sin sice sustum. Onu yok etmenin yolu susmaktı olayla rı bilmezden gelmek, öyle de oldu. Başardığımı sandı ğım. Bugüne kadar bu sırrı Onur un dışında kimseyle paylaşmadım. Fakat ne garip, insan yine de hata üs tüne hata yapabiliyor. İHTİYAR:Benim fareler gibisiniz. Hep aynı noktada dolanıp aynı peynire koşuyorsunuz. Bulduğunuz de likte kendinizi güvenli sayıyorsunuz. Tüm tuzakları yakalanmadığınız sürece umursamadan geçip gidi yorsunuz. Delilik bu, Serap'a delilik hem de deliliğin daniskası. ONUR:Sürekli bizi yargılıyorsun. Peki sen masum musun? Bunu hiç düşündün mü? Hep dışardan ba kıyorsun. Acılarımızı arttırmaktan başka birşey yaptı ğın yok. Yarayı kaşıyorsun. Cerahat irin boşaltıyor sun, ama bu yaranın varlığı bile bizlere yeterince acı veriyor. Sen git farelerinle oynaş. Ney üfle şiirler düz. Biz düştüğümüz batakta çırpındıkça batıyoruz. Sözlerimizle, gözlerimizle birbirimize hançerler sap layıp gül demetleri sunduğumuzu söylüyoruz. Can su şanslıydı onun için sadece yaşanan ve biten bir andı. Gerisinde fazla birşey bırakmadan gitti. Benim içinse sıradan ilişkinin ötesinde bir birliktelikti. Hoş landım ondan. Gözlerindeki pırıltıdan heyecan duy dum. Metin'in ona veremeyeceklerini vermeye ha zırdım. Fakat korkak davrandım. Serap'ın kapanına yakalandım. Kuyruğumdan kıstırılmış olmayı bile umursamadan Serap'ın minik oyuncağı oldum. O da bundan az keyif almadı doğrusu. SERAP:Seni sevdim. ONUR:Peki bunun için ne yaptın? İHTİYAR:Elinin körünü, ne yapmasını isterdin? ONUR:Hiç! Hiç birşey. Şantaj yaparak kendini gü venceye aldı. Sevgi yalanlarıyla oyalandık. SERAP:Çaresizdim. Herşeyi bir anda bitiremezdim. ONUR:Ama bunu kullandın. METİN:Bunları konuşmanın bir yararı yok artık. Sus tuk çünkü suskunluğumuzla rahatladık. Hepimiz ça resizdik. İnsan gerçeklerle yüzyüze geldiğinde acı çe kiyor. Bu gece herşeyimizi kaybettik. Oturup zehir akıtıyoruz birbirimize. İHTİlYAR:Suskunluğunuzla buraya kadar geldiniz, pe53
İyi Şanslar • 4 İHTİYAR:Çok toysun. ONUR:Neyin ne olduğunu bilecek yaştayım. Ayrıca bu benim ihtisas alanım. İHTİYAR:Hiçbir şey bilmiyorsun. Canların uyumunu tende tasvire yelteniyorsun. Saygıdan bahsediyor sun ama yalan üstüne kurulu bir hayatı yaşıyorsun. O kızı da bu yalanlarına kattın mı? ONUR:lnsan hata yapabilir. İHTİYAR:Tabii ki yapabilir. SERAP:Köşeye sıkıştın. ONUR:Bu seni mutlu etmiştir. METİN:Ne zaman bitecek bütün bunlar. İHTİYAR:Bir soru sordum. ONUR:Ne dememi bekliyorsun? İHTİYAR:Soruma cevap bekliyorum. ONUR:Yeterince sevmemiştim belki de. Kendimi kandırdım. İçin rahatladı mı? İHTİYAR:Ama arkadaşın seviyordu. ONUR:İnsanım ben. METİN: Aşağılık bir hayvansın. İHTİYAR:Devam et. Hadi durma bastırma yüreğini. ONUR:Evet onu etkilemeye çalıştım. Ondan hoşlan dım. Hatta onun ilgisini çekmek için herşeyi dene dim. Onu arzuluyordum. Metin gibi ürkek birine gö re değildi.
ONUR:Çok
SERAP:Asıl zırvalayan sensin. Farklı birşey söylediği ni sanıyorsun. METlN:Bence Serap haklı. lHTlYAR:Galiba aynı pencereden bakmaya başladık. ONUR:Hanımın gözüne girmeyi becerdin. Bak avukatlığını da üstlendi. İHTİYAR:Komik ONUR:Ne? İHTİYAR:Komik dedim. METİN:Nedir komik olan? İHTİYAR.Hayat. ONUR:Artık iyice zırvalıyor. SERAP:Bence de. ONUR:Zırvalıyor değil mi? SERAP:Hayat komik. METİN:Bilemiyorum.
SERAP:Sadece gözlerindeki pırılıtıdan heyecan duy dum, gerisi kendiliğinden oldu diyordun. Saygı bek liyordun. ONUR:insan bunu yaşarken bilemiyor ki. İHTİYAR:Ya sonra? ONUR:Sonrası yok. SERAP:Hep beni suçladın yalan üstüne yalanlar ekle din. ONUR:Sen başka bir şey mi yaptın sanki. Sudan çı kmış ak kaşık mısın? Bütün bunları keyifle kullanma dın mı? SERAP:Evet kullandım. Çaresizdim. Kendimi de düş ünmeliydim. İnsan tutunacak bir dal arıyor bulduğunda da ona sıkıca sarılıyor. Hiç bir çocuk oyuncağını paylaşmak istemez. ONUR:Unutabilirdin. Ama unutmadın. SERAP:Metin unutabilecek mi? Sor istersen. ONUR: İşkence bu yaptığın.
zda. Bizleri bırakıp g i t t i .
İHTİYAR:BU gece mi?
(Metin Onur'un üstüne atılır. Onur'a vurur. Onur kendini korur.) METİN:Sen bir hayvansın. Aşağılık köpek. Rezil he rif. Orospu çocuğu. Utanmaz serseri. İHTİYAR:Kendinize gelin biz odaya geçiyoruz. (Karanlık)
pe
METİN:Serap kendine gel. SERAP:Senden hoşlandım. ONUR:Seni kullanmak istiyor. Bana acı çektirmek için tezgahladığı pis bir oyun bu. İHTİYAR:Belki de hoşlanmtştır. ONUR:O bu duyguyu tanısaydı dilini tutardı kinini kusmak için bu geceyi beklemezdi. Saygı duyardı. METİN:Fazla ileri gidiyorsun. SERAP:lstersen odaya geçelim ne dersin? ONUR:lnsanlarla oyun oynama kendini küçültüyor sun.
cy
SERAP:Bu gece benimle yatar mısınız? İlk kez bir er keğe bunu teklif ediyorum. İHTİYAR:Ben mi? SERAP:Evet sen. ONUR:Sen çıldırmışsın, azından çıkanı kulağın duyu yor mu? SERAP:Senin yaptım farklı bir şey miydi?
a
ki yarın ne olacak? ONUR:Sıradan bir gün, ya da hiç yarın olmayacak. İHTİYAR:Bunun için mi toplandınız bu gece? ONUR: Ne var bunda bu gece her yerde cümbüş var. Sıkıldınızsa gidebilirsiniz. SERAP:Gidelim buradan, birlikte çıkıp gidelim. METlN:Gecenin bu vaktinde nereye gidiyorsunuz? ONUR:Beyefendi yalnız gidiyor. İyi geceler. SERAP: O giderse ben de giderim. ONUR.Demek ki kalıyor. İHTİYAR:Yüreğinden gelen çığlığa izin verseydi in san, hoyratça tüketmezdi. ONUR:Sen bu gece cikletten mi çıktın ihtiyar. Biz be denimizde zehir eşiğini zorluyoruz, sen karamela te kerlemesi okuyorsun. lHTlYAR:Hayat. ONUR:Ne demek istedi? METİN:Ne dediği açık. ONUR:Zırvalıyor. Açıkça zırvalıyor, sizlerde anlıyormuş gibi yapıyorsunuz. Dilimizdeki zehir, kalbimizin her vuruşunda bedenimizin en uç noktalarına kadar gidip uyuşturuyor, felç ediyor varilimizi. Sarhoş edip usumuzu insanlığımızdan çıkarıyor. O da bütün bun ları keyifle izliyor. Sürekli keramet yumurtluyor, hiçbirşey anlamıyorsunuz.
lHTlYAR:Benden hoşlanması mı seni rahatsız eden? ONUR:Ne münasebet. İHTİYAR:O zaman sorun nedir? METİN:Serap bu oyunu sürdürmek niyetinde misin? İHTİYAR:Az önce saygıdan bahsediyordun. ONUR:Seni hiç tanımıyorum. Ne cehennemden gel diğini bile bilmiyorum. Ama geldiğinden beri bizleri sorguluyorsun bıktım artık. Bu saçma bir oyun, bu kızın sana gönlünü kaptırdığına aslında sende inanmıyorsun, kullanma bizleri. SERAP:Ondan hoşlandım diyorum sizlere. METİN:Cehennem bu olmalı insanın kendi yaktığı bir ateş. İHTİYAR: Benden hoşlandığını söylüyor. ONUR:Ama bu kuyruklu bir yalan. Sen onun babası yaşındasın. İHTİYAR:Bu onun sorunu. METİN:Herkes çıldırdı. ONUR: Bu iğrenç bir şey düşünmek bile insanın tüy lerini yeterince ürpertiyor. İHTİYAR:Aşk sadece iki çıplak tenin dokunuşu değil dir. ONUR:Bu palavraları sen git babama anlat. 54
(Sahne aydınlandığında, Metin bir köşede oturmuş içkisini içmektedir. Onur, elinde sigarası ile odada dolaşmakta, diğer odadan derin derin üflenen bir ney sesi duyulmaktadır.) METİN: İnsanın taşıyamıyacağı kadar ağır bir gece. ONUR:Neden çıkmıyorlar? METİN:Birazdan çıkarlar herhalde. ONUR:Gidip çıkaracağım. METİN:Dur, belki de böylesi daha iyi. ONUR:İçeri girdiklerinden beri ihtiyar ney üflüyor, ne bitmez nefesmiş. METİN:İhtiyarın niyetini kötü sanmıştım. Onu parçala yabilirdim. ONUR:Ben de, ne garip! METİN:Seni öldürmeyi düşündüm. ONUR:Anlıyorum. METİN: Oysa daha önce unutmayı denemiştim. ONUR:Beni affedebilecek misin? METİN: Hayır. ONUR:lnsan yaptıklarından pişmanlık duysa bile bir gün hesabını verip, hayatla ödeşiyor. METİN:İçimde sevgi ve nefret arasında gidip gelen birşey var. Düşüncelerim, bir öncekini yok ederek ilerliyor. Kendimden, bedenimden uzaklaştım. Artık kendime güvenim kalmadı. İçimdeki canavarı besle mekten, pişmanlık duyacağım bir hata yapmaktan korkuyorum. ONUR:Benim durumum da senden farklı değil. İçim deki sıkıntı yüreğimi boğuyor. METİN:Herşeyi öğrendiğim gün seni dünyamdan at malıydım. ONUR:Belki de. METİN:Senin gibi.
acımasızsın.
METİN:Sen bunu hak edecek şekilde davrandın. ONUR:Bilmiyorum,
inan
bilmiyorum.
Bunları
edip etmediğim konusunda bile emin değilim. (Ney sesi kesilir. İhtiyar dışarı çıkar.) İHTİYAR: Uyudu, yorgunluktan bayıldı demek daha d o ğ r u olur. ONUR:Tükeniyorum. Artık kendimi bile tanıyamıyorum. İHTİYAR:İnsan
kolayca anlaşılacak bir varlık değil.
ONUR:Bu kadar zehir dökmeseydin, buraya varmaz dık. İHTİYAR:Zehirle serpilip gelişir insan. ONUR:Zehir insanı yavaş yavaş öldürü ihtiyar. Bunu benden iyi kimse bilemez. İHTİYAR:Soğuktan
donanı karla ovarlar.
ONUR:Nereye varmaya çalışıyorsun? İHTİYAR:Acıyı bal eylemeyi bilmeden, yaşam öğrenilmez. METİN:Hatayı nerde yaptık? İHTİYAR:Sadece kendinizi sevdiniz yetmez mi? ONUR:Tek yanlışımız bu mu? İHTİYAR:Önce kendinizi ve tutkularınızı düşündünüz. METİN:Belki de Cansu bunu ilk farkedendi aranı İHTİYAR:Belki de en bencilinizdi sizleri acılara gömüldü. METİN:Bunu hiç düşünmemiştim. ONUR:Onun kadar ben de suçluyum. lHTlYAR:Kendinle barışmayı dene. METlN:Hiçbirşey olmamış gibi mi? lHTlYAR:Birşey olmuş gibi mi yaşadınız bugüne der. Sahte mutluluklarınız gibi sahte acılarınıza ç yaşı döktünüz. Gerçekten sevmeyi hiç d e n e m e m niz. Kendinizi aşk denizine bırakıp aşk sarhoşluğu hiç yaşamamışsınız. Hep sahip olmayı düşlemişsiniz. Almayı biliyorsunuz, vermeyi de deneyin. Bunları size gösteren hiç olmamış. Yazık.. Sizler duyguların ruhların incinmesini bilmiyorsunuz. Gönlünüzde fırtınalar koparan aşk dolu bir yaşam kuramamışsınız. Nasıl katlandınız onca yapaylığa? İçinizdeki sesi nasıl bastırdınız, mantığınızla mı? Kültür denen basiretsizlik mi bulandırdı yüreğinizi? Okuduğunuz kitaplardaki gibi mi düşlediniz hayatı. Hiç mi aşık olup kendi nizi hiçliğe adamayı düşündüğünüz oldu mu? Dünyanın merkezine hep kendinizi koydunuz. Gözünüzü yum u p herşeyi yok ettiniz. Bir çiçeği kokladığınızda içiniz ürperdi mi? Lastik altında kalan bir kediye, böceğe ağladınız mı hiç. Dalından düşen bir yapı n süzülüşü sizde iki satır olsun yazıp, bir defter, arasında yeniden yeşerme u m u d u n u düşündürdü mü? Bunları gerçekten ö ğ r e n m e k istiyorum. Ben her şeyinizi sevdim. A m a siz ne beni ne de birbirinizi sevebildiniz. Kirlettiklerinizden yaşam gücü aldınız. Sevmeden beraber oldunuz. Severek yaptığınız birliktelikleri sorguladınız. Sevginizden emin olamadınız inkar ettiniz. Bilmeden yaşadığınız hayatı kendinize zehir ettiniz. Sizler bir bok değilsiniz. METİN:Bizi
insanlığımızdan çıkardın.
ONUR:Yine yargılıyorsun. İHTİYAR:Haklısınız.
Ben de sizler kadar insanım.
ONUR:Çıkış yolumuzu yitirdik. Saplanıp kaldık. Solud u ğ u m u z hava bizleri yaşatacak güçte değil. METİN:Belki de yeterince Cansu'yu sevmedim. Sevmiş olsaydım, bu yalanları sürdüremezdim. ONUR:Haklısın. Aynı şeyi d ü ş ü n d ü m az önce. Sen ve Cansu yu gerçekten sevseydim bunları yaşamazd ı . Serap la olan birlikteliğim bile yalan. Yolun sonuna geldim. Artık hayatın çok fazla bir anlamı kalmadı. İHTİYAR:Onu anlamlı kılacak olan sensin. Hadi merkepliği bırak yaşama sarıl. ONUR:lnancım kalmadı. İHTİYAR:Neye? ONUR:Kendime. İHTİYAR:Kendin için yaşarken kolaydı ama. ONUR:Evet, kolaydı. İHTİYAR:Şimdi ne yapmayı düşünüyorsun? ONUR:Kendimi yok etmeyi. METİN:Saçmalama. İHTİYAR:Yüreğinin
sesini dinle.
METİN:Ne diyorsun sen cinayet bu.
İyi Şanslar- 5 İHTİYAR:Keşke o kadar güçlü olsaydı. METlN:Seni tahrik ediyor. Uyma ona. ONUR:Yaşayan bir ölüyüm ben. İHTİYAR:Başladın kıvırmaya. METİN:Daha fazla üstüne gitme. ONUR:Aşağılık bir oyun oynuyorsun bizlerle. İHTİYAR:Kaçamak yollar arama, dürüst olmayı dene!. Bırak bu eski alışkanlıkları. METİN:Sakın dinleme onu. ONUR:Belki de o haklı. İHTİYAR:Bak seni seven bir dostun var, herşeye rağmen. ONUR:Bizimle kedi, fare oyunu oynadın bütün ge-
METlN:Nasıl oldun? SERAP:Daha iyiyim. İHTİYAR: Hem yıkarsın berk-i şimşir-i sitemle alemi, hem de dersin ki ser-kuyumda kavga olmasın. ONUR:Kimsin, nesin, necisin? İHTİYAR: Duysun aşkın elindeki erbabı Okunsun alnında çile kitabı Neyzen gibi günahkarın hesabı Mezara girmeden sorulmuş olsun. ONUR:Laf altında kalma. Her söze bir şiir düz baka lım. Bu oyun nereye varacak. lHTlYAR:Kaşarlanmış bir orospuya sormuşlar, senin neden çocuğun olmuyor diye. O da cevap vermiş. ONUR:Kısa kes ne demiş?
İHTİYAR:Gerçekler acımasızdır. ONUR:Yüzümüze ayna tuttun gözümüz kamaştı, (Serap odanın kapısını aralayıp çıkar.) SERAP: Çok kötüyüm. İçim bulanıyor. Kendimi kötü hissediyorum. METlN:Gel, otur şöyle. (Serap yere düşer, bayılır.) Serap neyin var? ONUR:Serap kendine gel. İHTİYAR:Kolonya getir çabuk. METlN:Soğan da koklatalım mı? ONUR:Sinirsel bir şok geçiriyor. Alkolün tesiri de var. Nabzı düzensiz atıyor. Kanapeye alalım. Durumu pek iyiye gitmiyor.
lHTlYAR:Biri yapıyor, bir bozuyor da ondan. Hasılı bu işin başı sonu belli. METİN:Haklısın, ihtiyar. SERAP: Üstümden silindir geçmiş gibi. İHTİYAR:Açıldın, iyisin artık. SERAP:Ölüyorum sandım. İHTİYAR:Virajı sağlam aldın aramızdasın. ONUR:Hayat gelgitlerle dolu. Çocukken herşeyi öğ renip bilebileceğimi sanırdım. METİN:Hep doğru olanı yaptığımı düşünmüştüm. Şimdi hatalar üstüne kurulu bir geçmiş bırakmanın acısını yaşıyorum. Şarkıların namelerinde ruhumun derinliklerini hiç aramamışım. Sıradan melodilerle coşup anlık sevinçlerin esiri olmuşum. Boş sıradan zevklerin ötesine geçememişim... ONUR:Kendimizi kandırarak yaşadık. METlN:Cansu hep daha güzel bir hayatı aradı. Bizlerse bunu hayal bile edemedik. SERAP:Ne yapmalıydık?
PERDE
a
ERAP:Nereye? METlN:Nereye olursa. Belki de Cansu ya. ONUR:Her gittiğin yere kendini de götürdükten son ra! METlN:Küçükken bir film seyretmiştim. Genç çocuk bir yelkenli ile kasabasını terk edip uzaklara gitti. Bi linmeyen adalara. Orada tanıştığı yerli kızla ölünce ye dek mutlu bir hayat sürdü. Hiç unutamamıştım. ONUR:Bu ancak filmlerde olur, mutluluk diye birşey yok.
pe
Serap bir battaniyeye sarılmış, ihtiyarın kolları arası nda ağlamaktadır. Onur masanın başında içkisini içmektedir. Masanın üstü tarumar olmuştur. Kirli pis bir hali vardır. Odanın tertibi bozulmuştur. Metin elinde bir tepsiyle mutfaktan çıkar. Uzun bir sessizliğin ardından, odanın ortasında durur. Tepsinin içindeki küçük renkli kağıtları havaya doğru üfler. renkli kağıt parçacıkları havada uçuşur. Kamıştan yapılmış ucunda bir balon bulunan düdüğünü öttürür.)
METlN:Yüreğimizin sesini dinlesek bir çıkış bulabilir dik belki de. ONUR:Çok geç. METlN:Belki de zamanı. SERAP:Senin kollarında kendimi buldum, varlığın beni rahatlatıyor. lHTlYAR:Tehlikeli bir duygu bu. ONUR:Son vagonda istasyona girmek üzere. Bir yol culuğun sonunda yuvaya dönen yolcu gibiyim. METlN:Bense, iskeleden palamar çözüyorum. Artık buralarda yaşayamayacağımı daha iyi anladım. Gide ceğim.
cy
METİN:(Mutfaktan kolonya ve soğanla gelir.) Şunları koklatalım mı? ONUR:Olabilir. METİN:Serap kendine gel. ONUR:Başının altındaki yastığı alın. METİN:Bileklerini ovalıyayım mı? ONUR:Fazla sarsmadan. İHTlYAR:CŞİmdi nasıl? ONUR:Durumu ciddileşiyor. METİN:Ambulans çağırayım mı? Dışarıdan havai fişek sesleri, maytap sesleri gelir, (yeni yıl kutlaması yapılmaktadır.) ONUR: Saat kaç? METlN:Gece yarısı. İHTİYAR-.Yeni yıla girdik.
METİN: Mutlu yıllara. ONUR:Hep böyle denir değil mi? Adet yerini bulsun işte. İHTİYAR:Bir ara Fatih'te Reşadiye Oteli'nde kalıyorum. Denkleyebildiğim son birkaç kuruşu Dermoliv uyuz ilacına verip, kendimi bu illetten kurtarmaya çalışıyorum. O günlerde tek derdim bu illet, hatır, hatır kaşınıyorum. Çünkü tarifsiz bir acı&! Çakır Gazinosu'nda, Nuruosmaniye'deki Çifte saraylar bah esinde, komikler kaşınarak bu ilacın reklamını yapı yorlar. O zamanlar bütün İstanbul kaşınıyor. Ama keyifler yine de tazelenebiliyor. Taze elden pişen bir taze kahvenin, kırk yıl hatırı biliniyor. Tanburi Ali, Kanuni Münir, Kemani Mustafa Şirin'den bir rast taksimi döndürülüyor sahibinin sesi plaklarında, dostlar toplanıyor, gece ağır geçecek mutlaka. Ritm sazda Hüseyin Mandal, en ağır seslere bile ritm vurarak geceye can veriyor. "Gönlümce oturdum da hüzünlendim o yerde" ile başlayıp "Madem küskün dargındın neden geldin ağladın", "Açmam açamam söyleyemem çünki derinde" de dolaşıp, Hüzzam faslını "yar yolunu kolladım"la bitiriyoruz. Sen arzu ettin bu ayrılık senden eserdir. Sen de Leyla'dan mı öğrendin cefakar olmayı. Rüzgar uyumuş ay dalıyor her taraf ıssız. Ben seni unutmak için sevmedim. Dostlar her gecenin keyfini kendileri yaratıyorlar. Ellerde sazlar dillerde name, her duygulu söz kendini bir şarkıda ifade ediyor. Ne günler!
SERAP:Ben seninle kalmak istiyorum. İHTİYAR:Çaparideki balıkların çırpınışını hiç izlediniz mi? Kurtulma ümidi ile çırpınırlar. Kurtulmayı bece ren yaralı ağzıyla derinlere yüzer. Kurtulmuş olmanın sevincidir ona güç veren. Yaşama arzusudur, onu derinlere çeken. Yalnızdır. Hürdür. Mutludur. Gü müş rengi sırtı suda zıpkın gibi ilerler. Gözden kay bolur gider. Bir başka seferin nafakasıdır kaçan. Ya oltada kalanlar, onlar da iğnenin ucunda sızı ile çırpı nır dururlar. Balıkçının parmakları arasında iğneden kurtulurken atılan çığlık, acıyla karışık bir yaşama ümididir. Bir balığın iğnede çırpınırken attığı çığlığı duydunuz mu daha önce? O ne müthiş bir çığlıktır. Hayattan, sudan, hürriyetten kopuşun ardından an cak bu kadar anlamlı bir çığlık atılabilir. Tüyler ürper ten, dünyayı dibinden sarsacak bir çığlık. ONUR:Herşeyin final yaptığı bir dünyada çığlık ata rak elveda demek hiç bir şeyi değiştirmez. Ama doğ rusu yürek ister. SERAP:Sen sarhoşsun. ONUR:Bu kimin umurunda. METlN:Yeter artık içmeyi bırakıp uzan istersen. ONUR:Yeterince uyuduk. Artık uyumak istemiyo rum. (Serap yattığı yerden doğrulur. Onur'un yanı na gider.) SERAP:Metin haklı uzan artık, çok içtin. Biraz dinlen. ONUR:Git başımdan senin sahte şefkat gösterilerin den bıktım.
lHTlYAR:lstüne varmayın. ONUR:Beni anlıyor. Ama elinden birşey gelmiyor. SERAP:(Onur'un elindeki kadehi almak ister.) Ver ar tık şunu. ONUR:Rahat bırak beni. SERAP:Ver o kadehi dedim. ONUR:Ya vermezssem.. SERAP:Sana ver diyorum. ONUR:Bırak bu anne numaralarını da sen git gönlü nü eğlendir. (Serap, Onur'a bir tokat atar. Onur hiç bekletme den bu tokata karşılık verir.) ONUR:Orospu. METlN:Kendinize gelin. (İhtiyar bir sigara yakar ve izler.) ONUR:Bıktım artık. Anlıyor musun, bıktım. SERAP:Geber. Geber. Geber. ONUR:Orospu. SERAP:(Masadaki bıçağı kapar. Onur'un üstüne sal dırır.) Kurtulmak istiyordun değil mi? Bıkmıştın değ il mi? Sana iyillik etmem gerek değil mi? ONUR:Evet. Evet. Hadi durma Allahın cezası. Tam zamanı. METlN:Çıldırmışsınız siz. Birşeyler yapsana ihtiyar. Kendinize gelin bir kaza olucak. Serap dur! Yapma. Sakin ol. SERAP:Çekil aradan. ONUR:Çekil aradan diyor duymuyor musun! METlN:Siz delirmişsiniz. ONUR:Hadi sallanma ne yapacaksan yap da bitsin. SERAP:Bıktım senden, senin angaryalarından. Hep senin ardında bıraktım pisliği ben mi toparlamak zo rundayım. Bıktım. Bıktım. Bıktım. Gücüm kalmadı. METlN:Sakin ol Serap geçti. Herşey bitti hayatım. ONUR:Asıl Cansu olsaydı herşey bitmişti, sen bir korkaksın. lHTlYAR:Sende. ONUR:Doğru, tavşan yürekliyim. METlN:Yeter susun artık. SERAP:Bu piç herşeyi berbat etti. Ama hâlâ birşeyler bekliyor. Yürekli ol, insanları kullanmaktan vazgeç orospu çocuğu. METİN:Otur hayatım. Sana bir duble birşey vereyim. Sakin ol. Haklısın. ONUR:Yine ortalığı yumuşatmaya çalışacağına bana içki ver. Ne bakıyorsun, sana diyorum. METİN:Yeterince içtin. ONUR:Buna ben karar veririm, sen ne diyorsam onu yap. METİN:Burası benim evim. ONUR:Bak bu beni hiç ilgilendirmiyor canım. METİN:Sen sarhoşsun. İHTİYAR: Şerefinize. METİN:Sıktın ihtiyar yangına körükle gitmekten vaz geç artık. İHTİYAR: Bu yangını ben başlatmadım. METİN:Peki ben mi başlattım? Ha., ben mi? İHTİYAR.Evet sen de. SERAP:Ben masumum. İHTİYAR:Herkes kadar. ONUR:Sizlerde suçlusunuz. En az benim kadar suç lusunuz. METİN:Hayır. Herşey senin yüzünden. İHTİYAR:Cansu masum mu? METİN:Onu bu işe karıştırma. ONUR:Onu karıştırma, bunu katma, hep benim adı ma çıkarın tüm faturaları. Peki sen neden sustun? Ya sen Serap Hanım. Sevginin (nasıl bir sevgiyse o) çiğnenmesini nasıl kabul edebildin? SERAP:Aşağılık bir bukalemunsun sen. Yanar-döner bir fırıldaksın. Ananın kasığında öğrendiğin tek şey bu olmuş dokuz ay boyunca. İHTİYAR:Güzel. METİN:Ne? İHTİYAR:Samimi. ONUR:Bu dünya bir bok denizi. METİN:Bağırma orospu çocuğu bunu herkes biliyor. İHTİYAR:Herkes öyle olduğunu sanıyor. METlN:Neyin öyle olduğunu sanıyor? İHTİYAR:Sizin ya gözünüz bozuk ya da kalbiniz. METİN:Anlamadım. İHTİYAR:Anlayamazsın. ONUR:Neyi? 55
İyi Şanslar - 6
pe
METlN:Onu ağzına alma. Ayrıca onu katarak kadı nlar hakkında genelleme yapmaktan da vazgeç. ONUR:Özür dilerim. Özür dilerim, ama aynen böyle düşünüyorum bok çuvalı. METlN:Aşağılık bir herifsin sen. ONUR:Sen değil misin? SERAP:Ya sen? ONUR:En az senin kadar. lHTlYAR:Hesaplaşma bitti mi? ONUR:lçkileri kim tazeliyor. METlN:Ben.
İHTİYAR: Riyasız bir dünya ve Ege'de olmayı. Ya sen? SERAP:Seninle olmayı. METlN:Özlemleriniz çok farklı. ONUR:Birazdan gün doğacak vazgeç, seni istemi yor. lHTlYAR:lnsanın içindeki her özlem felaketidir. METlN:Belkide!! İHTlYAR:Serazat, yani başıboş bir hayatın içimi alev lendiren tutkusuyla, hürriyetimi kimseye vermeden aşığım ben. Mutsuzluğunu paylaşıp yüreğini incitemem. Hoş seninki de sadece heyecan, ondan öte birşey değil ya neyse! ERAP:Yanılıyorsun. ONUR:Doğru söylüyor. SERAP:Onu seviyorum. ONUR:Kocaman bir yalan. SERAP:Kıskanıyorsun. ONUR:Umrumda bile değilsin. METlN:Yiyin birbirinizi. lHTlYAR:Sürekli hata yapıyorsun. SERAP:Hata mı?
a
METİN:AI iç geberinceye kadar iç, hatta komaya gi rip gidişini kolaylaştır. Al al da rahatla. ONUR:Bu çocuk beni anlamaya başladı. SERAP:Yarın ilk işim evindeki eşyalarımı toparlamak olucak. ONUR:Buna gerek olacağını sanmam. IHTİYAR:İpleri kolay salmaya başladın. Sana kimse nin dökecek bir damla gözyaşı yok bu odada. Deli lik etme. ONUR:Bütün bunları bilmediğimi mi sanıyorsun ihti yar. Belki sarhoşum ama kafam aydınlık. IHTlYAR:Yeterince değil. ONUR:Sana öyle geliyor. METlN:Yetersiz, korkak olduğumu söylüyordun. Bu halinle çok daha korkak ve yetersizsin. ONUR:Kabul ediyorum. IHTlYAR: İşte en kötüsü de bu ya. ONUR:Yaşama dürtüm tükendi ihtiyar, bıktım. Bu dünya benim gibi nicelerini gördü, yine de dönüyor umursamadan. Merak etme benimle çok fazla bir ş ey kaybetmez. SERAP: Üşüyorum. lHTlYAR:Cansu'dan farkın yok. ONUR:Bütün kadınlar birbirlerine benzer bu sözü mü unutma.
lHTlYAR:Sonuçta hepsi dünyevi ne olacak. ONUR:Doğru. METlN:Karnını doyurmak için kötü bir gece seçtin. lHTlYAR:lyisine öyle az rastladım ki. METlN:Bu sözüne hak vermemek mümkün değil. SERAP:Senin fareler bu gece ne yaptı acaba? lHTlYAR:Tepişmişlerdir. ONUR:Nereden biliyorsun? İHTİYAR: Tek yaptıkları şey o. METlN:Ama sen onları besleyip, bakıyorsun, yetişti riyorsun, belki de! lHTİYAR:Elimden başka birşey gelmiyor. SERAP:Çok iyisin. lHTlYAR:lnsanım. Sizler gibi. SERAP:Bu ne tevazu. İHTİYAR: Bezm-i meyde süfehanın saza meftun oluş u, Nazarımda su içen eşşeğe ıslık gibidir. SERAP:Anlamadım. lHTlYAR:Önemli değil. ONUR:Ne güzel üflüyordun devam etsene ihtiyar. lHTlYAR:Yuf borusu üflemeyi daha çok isterdim. METlN:Alem adamsın ihtiyar seni bir kefeye koymak zor. lHTlYAR:Sizleri de öyle. Alır öper, basarım sineme bu gamlı neyi, Niyaz eder çekerim çilelerle cam-ı meyi. (Kadehinden bir yudum alır) Bir ot idin, kamış oldun, ney oldun. Feryadına karşılık hey hey oldun. Su, gök, filiz, asma, üzüm, mey oldun. Her katreni bana umman edersin. SERAP:Hayatta en çok isterdin? lHTlYAR:Gerçekten bunu öğrenmek istiyormusun? SERAP:Evet.
cy
lHTlYAR:Güzellîkleri. SERAP:Sensiz yaşayamam artık. Lütfen reddetme beni. ONUR:Sırnaşma. Yaralı it gibisin. METİN: Güzellik ha! Belki eskiden, çok eskiden se nin anlattığın zamanlarda! Ama şimdi kalmadı bit ti. İHTİYAR:0 zaman da yoktu. Öncekiler daha fazlası nı çoktan bitirmişlerdi. METİN:0 zaman. lHTlYAR:Yani? METlN:Neyi konuşuyoruz? IHTlYAR:Bitirdiklerimizi, yitirdiklerimizi. METlN:Beni ilgilendirmiyor artık. IHTlYAR:Seni ilgilendiren nedir öğrenebilirmiyim? METlN:Yalnızca kendim. Şimdiye kadar çok acı çek tim. Ama artık maymun gözünü açtı. Kazık yememem için benim önceden davranmam lazım. ONUR:Bu benim düştüğüm batağa aşık. 5ERAP:Hep senin yüzünden. ONUR:Hep aynı noktadasın dünden yarına bir adım atacak cesaretin yok.
ONUR:Güzel! Gecenin şerefine. (Kadehler kalkar. Sahne kararır.) (Sahne aydınlandığında ihtiyar ney üflemektedir. Se rap kanepede uyuklar. Metin elinde kadeh Serap'ın başını okşamaktadır. Sifon sesinin ardından, Onur tuvaletten çıkar. İhtiyar ney üflemeyi keser.) İHTİYAR: Şimdi nasıl oldun? ONUR:Daha iyiyim, açıldım biraz. Çok içtim bu ge ce. METlN:Gereğinden fazla. ONUR:Yanılıyorsun. lHTlYAR:Otur şöyle de dinlen biraz. ONUR:Merak etme ihtiyar kendime geldim. Çıkarı nca rahatladım. Uyudu mu? METİN:Sayılır. SERAP:(yattığı yerden) İçim ürperiyor sobaya baksa na. METlN:Dışarısı ayaza çekti sobayı biraz beslemeli. IHTlYAR:Birşeyler ye mideni bastırsın. ONUR:Hiçbir şey istemiyor canım. lHTlYAR:Bu babülhaneyi sevdim fakat insanları bir acayip. METlN:Babülhane mi? O da ne? IHTİYAR:AŞ evi.
METlN:Burayı başka yerlerle karıştırıyorsun sen. 56
İHTİYAR: Evet. Kendini kandırıyorsun. SERAP:Hayır kandırmıyorum. ONUR:Sen öyle san, insan kavanoz içinde yaşarken önündekini görmez. SERAP:Bana benim silahlarımla saldırıyorsun. ONUR:Bu da durumun değiştiğini gösteriyor. SERAP:Beni kıskanmıyor. lHTlYAR:Doğru, artık kıskanmıyor. SERAP:Hayır. Yalan bu. lHTlYAR:Aşkın bittiği yerde, her tür duygu bitmiş demektir. Ne bekliyordun. SERAP:Metin birşeyler söyle. Birlik olup bana saldırı yorlar. METlN:Bana ne. Beni ilgilendirmiyor artık. SERAP:İğreniyorum hepinizden. ONUR:Kendini kolayca sıyırmanın bir yolu da bu. SERAP:Masum olan tek kişi yok burada. Hepinizden tiksiniyorum. lHTlYAR:Haklısın. METlN:Yırtıcı tırnaklarınızla paralayın, kesici dişleri nizle öğütün yok edin herşeyi. ONUR:Önüne sunduğun vücudunu elinin tersiyle itti ği için mi ondan tiksiniyorsun? SERAP:İğrençsin. ONUR:Senin kadar değil. ONUR:lşine gelmeyince saldır. Suçla, yok et. Senin
tek bildiğin şey bu. Sürekli kendini haklı görüyorsun SERAP:Asıl sen kendine bak. Beni suçlarken bile masum olmadığını biliyorsun. ONUR:lğrenç oyunlarını sürdürerek yok oluyorsun. SERAP:Beni kendine benzetmeye çalışma. ONUR:Bu imkansız. SERAP:Bencilsin. ONUR:Bencil olan sensin. METlN:Kendinizi yok etmenin başka yöntemleri var onları da deneyin. SERAP:Kendimi iyi hissetmiyorum. ONUR:Kadınca numaralar bunlar, ardından da bir sağanak boşalabilir. Ama artık bunlara karnım tok. METlN:Yaşa&! Bravo. Harika. ONUR:Anlamadım. lHTİYAR:Eğleniyor yüreğindeki sızıyı çoktan unut METlN:Hangi sızı, ne diyorsun sen ihtiyar. lHTlYAR:Bak hiç birşeyi hatırlamıyor. ONUR:lnsan garip bir varlık. Bunu sen söylemiştin. SERAP:Ben ciddiyim. lHTlYAR:Birazdan gün ışıyacak. SERAP:Mutsuzdum. Mutlu olmayı çok isterdim Ama olmadı. Beceremedim. ONUR:Her zamanki yalanlar bunlar. Klasik kadın taktikleri. Bir erkek üstüne saldırırsa yumuşa. Ona erkekliğini kanıtlama fırsatı ver. Çünkü sonuçta senin dediğin olacaktır. Kendine güven, düşüncenden taviz verme ama karşındakine verdiğini sanacak şekilde davran. Erkek milleti kendini hep arslan gibi görür. Oysa, bakımsız, uyuz, tüyleri yolunmuş bir sokak kedisidir. Yüzündeki bere izlerini düşünmeden haddini bilmez dolanır. SERAP:Dayanacak gücüm kalmadı. ONUR:Önce kendinizi düşünürsünüz. Gerisi boştur. Haksız mıyım? Yüzünüze ayna tutulunca da güçsüzlüğünüzü öne sürerek merhamet dilenirsiniz. lHTlYAR:Fazla ileri gitmeye başladın. METlN:Bence az bile. SERAP:Beni götürün buradan, son kez söylüyorum. lHTlYAR:İsterdim ama imkansız. SERAP:Öyleyse ben yalnız gidiyorum. lHTlYAR:Bu saatte mi? ONUR:Güle güle hayatım. METlN:Nasıl istersen hayatım, bu konuda kimseye ısrar edecek değilim. SERAP:Başım dönüyor. METlN:Yüzüne su vur açılırsın. (Serap banyoya gider.) lHTlYAR:Benzi sarardı. ONUR: Ney'in gibi. İHTİYAR: İçi boşalıp, rengi sarardığında neye benzer insan. Yüksek perdeden tiz bir çığlıkla yürekleri yaralamasından korkarım. METİN:Şarap içmenin tam zamanı. lHTlYAR:Ben! METlN:Eee! Ne diyorsun ihtiyar? İHTİYAR: Hiç. ONUR:O gece de tam bu saatlerde şarap içmişti Ama bu yıl midem kaldıracak durumda değil. METlN:Bu yıl şişemi paylaşacağımı sanmıyorum. lHTlYAR:Normal. Şimdi geceden sabaha herşey değişiyor. Artık aruz yazan şair bile kalmadı. Hoş anlayanı da azaldı ya. METlN:Herşeyi bırakıp yurt dışına gideceğim. Burada kalırsam kimsenin umrunda olmayacağımı anladım. lHTlYAR:Sen ne yapacaksın? ONUR:Mutlaka birşey mi yapmam gerekiyor? lHTlYAR:Hayır, sadece sordum. METlN:Yıllarca beni eylemsiz olmakla suçladın. lHTlYAR:Yeni yılın ilk günü insanlar yine çaresiz. ONUR:Tayin isteyebilirim. METlN:Nereye? ONUR:Herhangi bir yer, neresi olursa. Ama nere) gitsem mutlaka burayı özlerim. lHTlYAR:Kaçıyorsunuz. SERAP:(Banyodan dışarı uzanır.) Bir kez daha sor yorum benimle gelicek kimse yok mu aranızda? METlN:Bence sen güneye gidip bir bar aç. ONUR:Sen kendinle ilgilensen daha iyi edersin. (Serap banyonun kapısını kapatır.) lHTlYAR:Gün ağarmıştır artık. Birazdan çöpçüler yer-
İyi Şanslar - 7
METlN:lhtiyarın dediği gibi sıradan bir geceydi belki de. ONUR:Kafanı bulandırma. Cesaret çok önemli. METlN:Nasıl? ONUR:Güzel bir geceydi ama asla sıradan değildi. M ETİN: Doğru. Neden bu gece birlikte olmak iste dik? ONUR:Bir yalanı sürdürmek için. Küçük çıkar denge
lerini korumak için. METlN:Bunlar iğrenç iftiralar. ONUR:Ama doğru. ONUR:Bizim için herşey bitti bu gece. METlN:Gelecek yıl yeni yılı karşılarken nerelerde, kimlerle olacağız. Bilinmezlik duygusu insanın içini ürpertiyor. ONUR:Konfeti paketini asla yanımdan ayırmayacağı m bak bunu çok iyi biliyorum. METlN:Belki de Cansu ile kutlarım yeni yılı. ONUR:Umarım! Neyse, gitsem iyi olacak. METlN:Git. ONUR:Herşey için teşekkürler. METlN:Önemli değil. ONUR:Böyle ayrılmak istemezdim. METlN:Hayat. Ne diyebilirim. Bazı şeylerin bittiğini ka bul edebilmek gerekir. ONUR:Haklısın. Serap'a yeni yaşamında mutluluklar dilediğimi iletirsin. METlN:lstersen kendin söyle. ONUR:Hayır onu birkez daha görecek gücüm yok. Belki bir gün, bir yerde! METlN:Hiç sanmıyorum. İyi şanslar. ONUR:lyi şanslar. (Çıkar) (Metin Onur'un ardından bir süre bakar. Kadehini doldurur. Bir sigara yakar.) METlN:Hadi çık artık oradan sabah oldu. Herkes ye niden hayatın zorluklan ile boğuşmak için güne başlıyor, sen tuvalete girmiş kendinden kaçıyorsun. Se rap! Sana söylüyorum. Serap! Serap! cevap verse ne. Eeeee! Sarhoş olup sızmana ya da çıkarmana birşey demem ama kapıyı kilitlemen çok anlamsız. Aç artık. Serap sana söylüyorum! Lütfen açar mısın? Tamam seni kırdım biliyorum. Ama dostuz biz özür dilerim. Açar mısın artık? Yeter artık aç diyorum sa na. Son kez söylüyorum. Aç kapıyı. Bunu sen iste din. (Kapıyı kırar.) SERAP!!! (Metin tuvaletten çıktığında elleri kanlıdır. Sahnenin önüne yürürken sahne ışıkları alınır.)
pe
ONUR:Çaresizim, yalnızım, korkuyorum. Unutmak gerek başka çare yok. İHTİYAR:Hiçbir şey olmamış gibi değil mi? ONUR:Evet. Aşağılık bir davranış biliyorum. Ama yaşlılığı duyumsayarak yaşama gücümüzü çoktan yitirdik. Aslında oksijen çadırında zorlama, yapay, anmansız bir uğraş bizim için hayat. Ama başka şansımız yok. METlN:Sen sadece iğrenç değil korkaksın da. Tam yüreksizsin.
a
METİN:Benimle dalga geçmeyi bırak yoksa! ONUR:Yoksa! METİN:Sonu kötü olacak. ONUR:Merak etme hiç birşey olmaz. İHTİYAR:Umarım olmaz. ONUR:Biz bu boktan hayata karşı şerbetliyiz. Seni bilmem. METİN:Gideceğim buralardan, buralarda kalamam artık. ONUR:Koş kırlara ve Cansu'ya koş. Tral lal la la tral la la.. METlN:Senin için artık kimse hiçbirşey yapamaz. Ya-
ONUR:Bunu sen mi söylüyorsun? METlN:Evet ben. lHTlYAR:Çıkmaz sokakta şaşkın fareler gibisiniz. METlN:Mutlaka gitmeliyim. Bu gücü ilk kez içimde yakaladım. ONUR:Yatmak, uyumak istiyorum. Herşeyi unutmak istiyorum. METlN:Muhteşem bir geceydi. Ne yapmak istediği mi kavradığım ender anlardan biri. lHTlYAR:Hayatı tarif etmek zor. Üstelik buna kalkışmak zaten aptallık olur. Ama sıradan bir geceydi. Farelerim beni bekler. Bütün gece evi dört dönmüş lerdir. Yorgun düşüp kıvrıldıkları bir anda beni karşı larında bulacaklar. Onları ürkütmeden gidip yatma lıyım. İyi sabahlar. METlN:lyi sabahlar. ONUR:Seni unutmayacağım. lHTlYAR:Yalan. METİN:Bunun ne önemi var. lHTlYAR:Sizin için hiç birşeyin önemi yok zaten. (İhtiyar kapıdan çıkar.) ONUR:Cesaret. Benim tek eksiğim bu. METİN: Belki de hepimizin eksiği bu. İnsan bir tepe nin başına kadar geliyor, sonra bir adım daha atsa ya da bir sözcük daha söylese herşey değişecek Ama ne o sözcüğü ne de o adımı atabiliyor. Herşey unutuluyor onca çaba boşa gidiyor. Hayat sil baştan yinelemelerle devam ediyor. Bu gece o sözcüğü ve o adımı atacak gücü buldum kendimde hem de ilk kez. Yalnız ve güçlü olduğumu fark ettim. ONUR:Sana hep saldırdım. Oysa şimdi imreniyorum. METlN:Hep seni örnek alırdım kendime. Sana gizli den bir hayranlık duyardım. ONUR:Garip bir geceydi.
cy
lın tüketilip atılan pis kokulu çöplerini toparlayıp şehrin görüntüsünü bozan herşeyi ortadan kaldırmak için yollara düşerler. Fabrika düdükleri çalar, hediye değişimleri yapılır. Birileri mutlaka diğerlerinin bıraktığı yerden devam edecektir. Yollar koşuş turan insanlarla dolar. Bu tatil gününde bile. Insanlar için yollara düşecekleri pek çok haklı neden vardır. Uyuyan şehir üstüne doğan güneşle yatağından olup kasvetle esner. Binlerce uykusuz gecenin gücüdür onu böyle güçlü esneten. Oysa bir kurbağanın suya dalışında suda beliren hareket kadar kü tür insanın bu kasvete karşı verdiği savaş. Ama yinede yüreğinde bu direnci bulmak bu gücü bileğin de, düşüncesinde, çevresinde beslemek zorundadır. Yoksa herşey biter, hem de sonsuza dek! ONUR:Yorgunum ihtiyar. İHTİYAR:İşin bitmiş, için geçmiş senin. ONUR:Haklısın. Cansu'yu hayal kırıklığına uğratma, hadi sen git.
KRYOLAN Profesyonel Makyaj Malzemeleri ACADEMİE Profesyonel Cilt Bakım Ürünleri FREED Dans ve Bale Malzemeleri DANSKIN Dans, Bale ve Spor Kıyafetleri SHOW & KARNAVAL Malzemeleri ve Aksesuarları PROFESYONEL SİHİRBAZLIK Malzemeleri KOSTÜM ve MASKOTLAR Sakal, Bıyık, Peruk Yapım Malzemeleri
VİRA KOZMETİK SAN. ve TİC, A.Ş. Merkez Bağdat Cad.
Çuha Çiçeği Sk. Seyhun Ap, No: 4 D. 1 Kızıltoprak İstanbul
Tel: (0216) 3 4 7 30 70- 347 21 60 Fax- {0216) 337 05 25
cy a
pe
pe cy a
cy a
pe
cy a
pe
cy a
pe
SCHRÖDİNGER'İN KEDİSİ Alev Alatlı'nın dev boyutlu romanı SCHRÖDİNGER'İN KEDİSİ'nin birinci cildi, "Kâbus," Boyut Yayınevi'nden çıktı. Son derece yadırgatıcı, ilginç bir isimle çıkan roman birçok anlamda ülkemizdeki, bazı öznel alanlarda da dünya çapında bazı ilkleri okurun dikkatine sunuyor. SCHRÖDİNGER'İN KEDİSİ, ülkemiz edebiyatındaki ilk çaplı 'ANTİ-ÜTOPYA' özelliğini altını çizdirecek bir tonlamayla okurun ve düşünebilen Türk insanının ilgisine sunarken, roman serüveni içerisinde ansızın kulvar değiştirerek, boyutlu bir felsefi metine dönüşüyor. Bir gerilim romanının tempo ve heyecanını bir an bile elden kaçırmadan, ülke olarak neden ön-insanlar aşamasında kaldığımızın çözümlemelerini yapıyor, acımasız gerçekleri birer tokat gibi yüzümüze çarpıyor. Kitabı tokat yemekten bitap düşmüş, yenik fakat dersler almış bir insanın bilgeleşmiş, külçeleşmiş, felsefeyle kutsanmış ağırbaşlılığıyla bir kenara bırakırken, kendi yaşamınız ve ülkenin acınacak hali üzerine binbir ant içerek yeni günlerinize başlıyorsunuz. Aslında öykü klasik ve tanıdık değil. 2020'li yıllar. Postnişinde YÜCE PİR'in oturduğu Yeni Dünya Düzeni tarikatı iktidarını hızla güçlendirmektedir. Tarikatı oluşturan vasıl, salik, mürid ve talipler, "Son Hakikat" dedikleri dünya görüşlerini gezegenin bütününe tebliğ etmekle yükümlüdürler. Dünya halkları ya "Tekleşmiş Varoluş"ta eriyecekler ya da genleri yok edilmek suretiyle mutlak bir biyolojik ölümle karşı karşıya bırakılan
KİTAP - 1 KABUS
a
Sömürülmezler'in ve Lanetliler'in kaderini paylaşacaklardır. POSTMODERN FAŞİZM, "Tek bir dünya, tek bir devlet, tek bir bayrak!" sloganıyla özetlenen çağdaş değerlerini, evrensel medyanın tüm olanaklarını kullanarak dayatır.
cy
YÜCE PİR'in KUTSAL KOALİSYONU ile baş edebilecek tek bir güç vardır: Schrödinger'in Kedisi. Envin Schrödinger'in kedisi, yeni fiziğin maskotudur. Aynı anda
ölü ve diri olabilmek gibi akıl almaz bir bilimsel gerçekliği temsil eden Schrödinger'in
Kedisi, YÜCE PİR'in ve onun KUTSAL KOALİSYON'unun önündeki tek engeldir. Bunlara karşın, SCHRÖDİNGER'İN KEDİSİ bir bilim-kurgu romanı değildir. Tersine, 1950-2035 yılları arasında yaşayan Çankırı doğumlu psikoterapist İmre Kadızade'nin
pe
yıldızların İblis'i recmetmekte kullanılan taşlar olarak göründükleri bir ortamdan, 21.
Yüzyıla, yeni fiziğe,
kaos teorisine,
saçaklı mantığa uzanan zihinsel cenklerinin
hikâyesidir.
Kitap, bir noktadan sonra İmre Kadızade'nin yargılanması metaforuyla Türk kültür, aile,
psikoloji ve düşün hayatının yargılanması sürecine giriyor ve NEDEN BÖYLEYİZ? sorusunun yanıtlarını arıyor.
Alev Alatlı, bu araştırmaya girerken gelgeç ütopya yazarlarının spekülatif malzemelerinden değil, bilimsel birikimini ve görkemli felsefi ve teorik düşün dağarcığının olanaklarından yararlanıyor. Böylece ilk Türk kadın filozofu olma özelliğini de bileğinin hakkıyla alıyor. 20. yüzyılın acılarla dolu yaşamında yer almış her Türk aydının muhakkak okuması gereken görkemli bir yapıt, SCHRÖDİNGER'İN KEDİSİ. SCHRÖDİNGER'İN KEDİSİ'nin ikinci cildi, "Rüya", kuantum kedisinin kesin zaferiyle sonuçlanır. Çünkü, yeni fizik bize; parçacık dedektörü ile izlenen fatonun parçacık, dalga dedektörü ile izlenen fatonun ise dalga olarak göründüğünü söyler. Kıssadan hisse: İnsan neyi aramaktaysa onu bulur.
ALEV ALATLI KÜLLİYATI
VIVA LA MUERTE! Alev Alatlı, "Bu toplumda 'biliyor olmak' mutlak surette bir haksızlığa maruz kalmak demektir." diyor. "Çünkü bilgi borçlandırır, 'anlamak' zorunda bırakır. Cahil, acıma duygusu uyandırır. Yıkıcılığı bağışlanır. Bu, onların lüksüdür. Oysa, aydın, bilgilenmek gibi bağışlanmaz bir suçtan müebbeden mahkûm edilmiştir. Bastığı yerde ot bırakmayan cahili vicdanının demir parmaklıkları arasından seyreder." Günay Rodoplu'nun hayatındaki trajik boyut, bilgidir. Hayatını, Lao Tzu ile, Hazreti Muhammed'le, Kropotkin'le, Marks'la, Baudelair'le, Albert Schweitzer'le, Kazancakis'le paylaşmasına bakılırsa bu dünyadan değildir. Ama bu dünyaya dair çok bilgi edinmiş bir insanın sorumluluğu altında ezilir, pasifize olur. Türkiye insanının hoyratlığına yenik düşer. "Ve iyilik buradan çıkar. İyilik, dayatılan haksız, yanlış ve çirkin oyun oynamayı reddetmekten çıkar." "Viva, la Muerte!" Yirminci yüzyılın son otuz yılında Türkiye insanının ortak ruhunu çözümleyen, yer yer belgesel nitelikli dörtlünün ilk romanı." Alatlı "Türkiye bugün okumazsa, yarın mutlaka okuyacaktır." diyor ve sesleniyor, "Or'da kimse var mı?"
'NUKE' TÜRKİYE! Dörtlünün birinci kitabı, "Viva la Muerte!", hızla yabancılaşan Türkiye toplumunda bir haymatlos gibi yaşamak zorunda kalan Rodoplu'nun, ezilmesini, pasifize edilmesini anlatır.
a
"Bu toplumda 'biliyor' olmak mutlak surette bir haksızlığa maruz kalmak demektir. Çünkü, bilgi borçlandırır, 'anlamak' zorunda bırakır. Cahil, acıma duygusu uyandırır. Yıkıcılığı bağışlanır. Bu, onların lüksüdür. Oysa aydın, bilgilenmek gibi bir suçtan müebbeden mahkûm edilmiştir. Bastığı yerde ot bitmeyen cahili vicdanının demir parmaklan arasından seyreder." diyen Alev Alatlı, ikinci kitap, "'Nuke' Türkiye!"de cehaletin sadece bizim toplumumuza özgü olmadığını anlatıyor.
cy
"Türk aydını, iki cephede savaşır. Sadece kendi toplumunun hoyratlığı ile değil, Batı'nın hemen her zaman şiddetle sonuçlanan kendini beğenmişliği ile de uğraşmak zorundadır. Bu bakımdan, sadece Türkiye'de değil, Batı'da da haymatlostur! Dünya üzerindeki iktidarını koruma gayreti içindeki Batı, cahilliyeyi öyle bir hamiyetle dayatır ki, elvermemek, katledilmek demektir.
VALLA, KURDA YEDİRDİN BENİ
pe
Dörtlünün birinci kitabı, "Viva la Muerte!", hızla yabancılaşan Türkiye toplumunda bir haymatlos gibi yaşamak zorunda kalan Rodoplu'nun, ezilmesini, pasifize edilmesini anlatır. İkinci kitap, '"Nuke Türkiye!"de, cehaletin sadece bizim toplumumuza özgü olmadığını, Türk aydınının, Batı'nın hemen her zaman şiddetle sonuçlanan kendini beğenmişliği ile de uğraşmak zorunda kaldığını anlatır. "Bu toplumda 'biliyor' olmak mutlak surette bir haksızlığa maruz kalmak demektir. Çünkü, bilgi borçlandırır, 'anlamak' zorunda bırakır. Cahil, acıma duygusu uyandırır. Yıkıcılığı bağışlanır. Bu, onların lüksüdür. Oysa aydın, bilgilenmek gibi bir suçtan müebbeden mahkûm edilmiştir." diyen Alev Alatlı, Üçüncü Kitap, "Valla Kurda Yedirdin Beni"de, Türk solunun ve Kürt meselesinin panoramasını çizerken, yeni sorular ve sorunlar ortaya koyuyor. "Yoksulluk, paylaşımdır: Parayı, gıdayı, aklı, yeteneği, bilgiyi, tecrübeyi, serveti, her şeyi. Yoksulluk, şeffaflıktır. Yoksulluk dürüstlüktür. Yoksulluk, kendine saklamamak, istif etmemektir. Yoksul adam şoven olmaz, çünkü kaderi paylaşır. Çünkü bilir ki, güneş , kahkaha çiçeklerini de ısıtır, devedikenlerini de." "Oğul bu muydu sadıklığın! Valla, yedirdin kurda beni!"
O.K. MUSTİ, TÜRKİYE TAMAMDIR "Ne her şeyimi satılığa çıkardım ne onların bir şeylerini talep ettim! Asli organizma, annem, rahminden sürüp fırlattığından beri ona bile ait değilim. Babamdan bile sadece belirli bir şeyler aldım. Derimin içinde tek, terkibim itibariyle eşsizim. Hal buyken, bireysel insanı, Günay'ı her türlü toplumsal düzenlemeden ve toplumdan ayrı bir varlık olarak kavramak bu kadar mı zor?" "Orda Kimse Var mı?" dörtlüsü, azgın iştahların beslediği cehaleti şehvetle bağrına basan Türkiye toplumunun kıydığı bir aydının, Günay Rodoplu'nun öyküsü. Ülkücüler, devrimciler, sosyal demokratlar, ümmetçiler, Türkler, Kürtler! Kaynayan ve kanayan bir Türkiye'de herkesle teğet geçen ama çakışmayan Günay Rodoplu'nun serüveni "O.K. Musti Türkiye Tamamdır"la tamamlanıyor.
Kadere Karşı Koy A.Ş. Kadere Karşı Koy A.Ş., bilgi ile yaratıcılığın muhteşem dansı. Zihnimizin ücra köşelerine saklayarak, yalnızca kendimize italikleyebildiğimiz şüphelerimizin kayıtsız şartsız dürüstlükten alınan güçle, cesaretli bir dışa vurumu. Büyük bir ciddiyetle oynadığımız yaşama dair rollerimizin aslında karikatürlerden ibaret olduğunun belgesi. Alışılageldiği üzere yaşamdan kesit sunmuyor bu kitap. Yaşamın ta kendisi. Tek bir insanın kurabileceğinden daha büyük yapılara ulaşıyorsunuz Kadere Karşı Koy A.Ş.'de. Çünkü, yüzyılların bilgisini damıtarak yönlendirir kalemini Alev Alatlı. Gerçekle yüzleşmeye cesaretiniz varsa, Kadere Karşı Koy A.Ş.'nin kahramanlarından biri de sizsiniz. Mutena Açık
pe
cy
a
Yaseminler Tüter mi Hâlâ? Her okuyuşumda içimin dalga dalga olduğunu bir tek Yaseminler'de yaşadım. Her seferinde Naciye oldum paçalarım dolandı bacaklarıma. Peyker'e ağladım. Afroditi'yi bağrıma bastım her seferinde, Hasanimu ilk oğlum oldu. Arife çevremi verdim, Glafkos'un yatağında yasemin koktum. Düşünülebilen her şeyin yaşanabildiğini, yaşanan hiçbir şeyin silinmediğini, her bulutun altında bir iz olduğunu yeniden bildim, yeniden bildim. Koruk tadında bir yaşam bütün bunları düşündüren. Akdeniz sahillerinde sürüklenen başıboş bir yaprak, süt beyazı çırpı kollar. On birinde bir çocuk, Kaymaklı'nın Genabası. Eleni Klo Morias Naciye Arif, sen söyle bakalım, Yaseminler Tüter mi Hâlâ? Ayşa Nalân Özübek İşkenceci Türkiye'de işkence gören ile işkenceci arasındaki fark birinci şubede tutukluyu polis memurundan ayıran, kötü kontrplak kadar incedir. Mazlumla zalim her zaman yer değiştirebilirler. Çünkü, bu ülkenin insanı "mezalim"e tepki göstermeyecek kadar zalim olabilir.
Alev Alatlı '98 Everest'e çıkma uğruna canından olan adama sormuşlar, "Neden ama?" Son nefesini verirken fısıldamış. "Orada da ondan!"
Boyut Yayınevi Ağahamamı Sok. 5/3 Cihangir-İstanbul Tel: (0212) 243 09 37 - Fax: (0212) 252 94 14 www.alevalatli.com alev alatli@hotmail.com
"Bir sanat dergisinin on yıl süreyle kesintisiz yayın hayatında kalabilmiş olması ülkemizde büyük başarı. Hele böyle özenle basılan, şık bir derginin. Prof. Dr. Sevda Şene
a
"... Kuşkum ise, bu saman kâğıdına basılmış olan derginin ondan öncekilerin akibetine ne kadar zaman sonra uğrayacağıydı. Ama işte şimdi Dergi'nin onuncu yılını kutluyoruz. Her açıdan gelişmiş, niteliği artmış. Prof. Dr. Özdemir Nutku
cy
"2000 yılını kendi kendime 'Tiyatro Yılı" ilan ettim. Dilerim ki, Tiyatro... Tiyatro... Dergisi'nin de yılı olsun Müjdat Gezer
pe
"Tiyatroya tanıklık eden bir dergi olmalıdır. Tiyatro... Tiyatro... Dergisi oldu, olmalı, olacak. Enis Fosforoğlu
Tiyatro... Tiyatro... Dergisi'ne abone olarak destek vermek istiyorum. Bir yıllık(11 sayı) abone bedeli olan 18.000.000 TL'yi,
T. İş Bankası, Cihangir Şubesi, Tiyatro Yapım: 1014-0197245 nolu hesaba yatırdım Posta çeki hesabı, Tiyatro Yapım: 655 248 nolu hesaba yatırdım. Lütfen, randevu alıp ziyaretime gelin. İsim, soyisim: Adres: Tel. No:
Adam Öykü Adam Sanat Beauty Forum Beauty Life Kataloğu Bütün Dünya Çepeçevre Gazetesi Çveneburi Dağıtım Kanalı Düşünen Siyaset Edebiyat ve Eleştiri
Türk edebiyatının öncü dergisi. Sanatta ve edebiyatta kalıcı. Estetisyenin dergisi. Katalogla ürün satışı. Aylık genel kültür dergisi. Doğa sevgiyle korunur, sevgi bilgiden doğar. Kafkas, Artvin ve Gürcü kültürü dergisi. Beyaz eşya ve dayanıklı tüketim mallarında yeni bir nefes. Aylık düşünce dergisi. "Eleştiri önemlidir". Mizah kültürü dergisi. İş ve teknoloji yöneticilerinin dergisi. Ürün ve hizmetlerinizi hedef kitleye ulaştıran rehberiniz. Tarih, edebiyat, kültür ve sanat dosyası. Kuaför, parfümeri ve kozmetik dergisi. Saç modelleri, kozmetik ve estetik. Cinsiyetçiliğe ve ırkçılığa karşı kadın dergisi. Sanal Ördek kullanınız: Yılışmadan güldüren kara izah dergisi. Bütün sanat olayları. Tiyatro... Tiyatro... Havacılık dünyası Turkish Aviation ile avucunuzda. "Bizim şarkımız haritada kayıp bir şehirdir". Kültür ve edebiyat dergisi. Kültür dergisi. Dergi sayısı önümüzdeki günlerde artacaktır.
a
Güldiken Information Week İnşaat Ekonomi Kafkasya Yazılan Kuaför Cosmetic Market Kuaför Magazin Roza Sanal Ördek Sanat Çevresi Tiyatro... Tiyatro... Turkish Aviation Uç Dergisi Yazın
ABONE FORMU Adı-Soyadı/Name-Surname : Adres/Address : Tel No. :
cy
Aşağıdaki bilgileri bize telefonla da iletebilir ya da www.abonet.net sitesine girerek kaydedebilirsiniz. Tel: (2:2) 222 83 32 Faks: (212) 222 27 10
Faks No. :
Periyodu İki Aylık Aylık İki Aylık Üç Aylık Aylık Aylık Üç Aylık Aylık Aylık iki Aylık Dört Aylık Haftalık Aylık Üç Aylık iki Aylık İki Aylık İki Aylık Aylık Aylık Aylık İki Aylık İki Aylık İki Aylık
Kapak Fiyatı
pe
Dergi Adam Öykü Adam Sanat Beauty Forum Beauty Life Kataloğu Bütün Dünya Çepeçevre Gazetesi Çveneburi Dağıtım Kanalı Düşünen Siyaset Edebiyat ve Eleştiri Güldiken Information Week İnşaat Ekonomi Kafkasya Yazıları Kuaför Cosmetic Market Kuaför Magazin Roza Sanal Ördek Sanat Çevresi Tiyatro... Tiyatro... Turkish Aviation Uç Dergisi Yazın
E-mail : 1.250.000 TL.
Kaç sayılık abonelik
istiyorsunuz?
7 5 0 . 0 0 0 TL. 1.250.000 TL. 250.OOO TL. 7 5 0 . 0 0 0 TL. 5 0 0 . 0 0 0 TL. 1.000.000 TL. 1.000.000 TL. 2.000.000 TL. 1.000.000 TL. 1.000.000 TL. 1.000.000 TL. 7 5 0 . 0 0 0 TL. 1.500.000 TL. 1.000.000 TL. I.500.OOO TL. 500.000 TL. 4 5 0 . 0 0 0 TL. 2 . 0 0 0 . 0 0 0 TL. I.500.OOO TL. 1.500.000 TL. 1.000.000 TL. 9 0 0 . 0 0 0 TL.
Dergi tesliminde nakit ödeyeceğim. (Toplu aboneliklerde) Havale gönderiyorum. (İş Bankası - Perpa Şb. Hesap no. 105912) Abonelik bedelini Kredi Kartı hesabımdan her ay çekiniz. Kart Tipi : Kart No. :
Visa
Master Geçerlilik Tarihi:
İmza:
a
cy
pe