a
cy
pe
AĞUSTOS EYLÜL 2 0 0 0
SAVI: 105-106 1.500.000TL
A
Y
L
Sahibi ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Mustafa Demirkanlı
I
K
T
İ
Y
A
T
R
O
D
E
R
G
İ
S
İ
TİYATRO... TİYATRO...'YA DESTEKLER... IS.4
Yayın Yönetmeni: Orhan Alkaya Yayın Koordinatörü: Duygu Atay
EDİTÖRDEN IS.5
Ankara Temsilcisi: Yalçın Günaydın(0312) 467 40 82 HABERLER I S . 6
Redaksiyon ve Düzeltme: Ayşe Halân Özübek Teknik Müdür: Erkut Arıburnu
İZDÜŞÜM: "Pes" mi, "Tuş" mu, Yoksa...? Ahmet Levendoğlu IS.9
Abone Sorumlusu: Murat Güler
a
Film Çıkış: Çağdaş Grafik
DOSYA: KÜLTÜR BAKANI İSTEMİHAN TALAY'IN İCRAATLARI IS. 10
cy
Baskı: Mart Mathaası
LİRİK T A R İ H İ N BAŞINA NELER GELDİ? IS 11
Abone Bedeli: 18.000.000-
KÜLTÜR BAKANI NEW YORK'U ARAYINCA M u r a t B i r s e l I S . 2 3
Yurtdışı Abone: 1500M/75$
SU NASIL KAYNATILDI? İSTANBUL KONGRE MERKEZİ'NDE YAŞANANLAR I S . 2 3
pe
Tiyatro Yapım Yayıncılık Tic. ve San. Ltd. Ş t i .
Firuzağa Mahallesi Ağahamamı Sokak 5/3 Cihangir 80060 İstanbul
DEVLET SANATÇISI OLAMAYANLAR ÜZÜLMESİN, SENEYE ONLARI DA YAPARIZ I S . 2 9
Telefon: (0212)2430937
REN YARGIYA SAYGILIYIM, ÇÜNKÜ KARAR LEHİMİZE / TARİH VAKFI VE BAKAN BEY /S.33
Fax: (0212) 252 94 14
BAKAN BEY'E GÖREVİNİ KÖTÜYE KULLANMAKTAN DOLAYI GENSORU VERİLMELİDİR /S.35
P.Çeki: Tiyatro Yapım 655 248
ÖZEL TİYATROLARA DEVLET DESTEĞİ'NDE ÖLÇÜT NE?
Banka Hesap No-. T. İş Bankası, Cihangir Şb. 197 245
"PATRON" OLAYI VE ALİ SÜRMELİ SABANCI'YA ÖDÜL "ÇOK GEÇ OLMADAN" MÜJDAT GEZEN SANAT MERKEZİ I S . 3 7
SUFLE: F Tipi Kültür Bakanı/ Şirin Akdil IS. 20
POLEMİK: REFİK ERDURAN'A ZORUNLU YANIT Y ü c e l E r t e n I S . 4 0
3
TİYATRO... TİYATRO.. YAŞAYACAK T i y a t r o . . . Tiyatro...'ya Destekler Devam Ediyor M ü j d a t G e z e n ' i n g i r i ş i m i , Y a y l a Sanat M e r k e z i ' n i n d e s t e ğ i v e "Yedi K o c a l ı H ü r m ü z " prodüksiyonunda yer alan sanatçıların katkılarıyla. Mart ayında geliri Tiyatro...Tiyatro ...'ya
kalan
bir gece düzenlendi, teşekkür ederiz. A n t a l y a Büyükşehir Belediyesi T i y a t r o s u M a y ı s a y ı n d a o y n a d ı k l a r ı 3 o y u n l a r ı n ı n birer gösterilerinin gelirini Tiyatro... Tiyatro...'ya bıraktı, teşekkür ederiz. Araştırmacı-Yazar Turgut Akter, Tiyatro... Tiyatro...'ya Macintosh bir bilgisayar armağan etmiştir. En fazla gereksinme duyduğumuz bir eksikliğimizdi, teşekkür ederiz. Kocaeli Bölge Tiyatrosu "Çomakçı' isimli oyunlarını Tiyatro... Tiyatro... dergisi yararına oynadı, teşekkür ederiz.
a
Tiyatro sanatçısı Kenan Işık, 2000-2001 sezonunda oynanacak tüm oyunlarının 15'er günlük telif gelirleri ile BoyutMitos Yayınevi'nde basılacak kitabının telif gelirini Tiyatro... Tiyatro...'ya bıraktı.
cy
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrosu Genel Sanat Yönetmeni Kenan Işık ve Tiyatro Müdürü A b d u l l a h Kaplan'ın girişimiyle 14 Eylül'de Açıkhava Tiyatrosu'nda, "Tiyatro Gecesi" düzenlenecekti. Gün belli oldu ancak katılmasını düşündüğümüz sanatçıların programları 14 Eylül'de denkleşmediği için, gerçekleştiremedik. Gecenin gerçekleşememesinin nedeni sadece bizim
pe
beceriksizliğimiz. İBŞT'ye ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne teşekkür ederiz.
MitosBoyut Yayınevi'nin Tiyatro... Tiyatro...'ya yüksek indirimle vermeye hazır olduğu 150 takım tiyatro kitabı için sponsor bulunmasına yardımcı olunabilinir. Hem 100 okul, 150 kitaptan oluşan hazineye kavuşur hem de Tiyatro... Tiyatro... yaşama daha sağlıklı döner. Bu konuda sponsor
bulunması konusunda desteğe hâlâ gereksinmemiz vardır.
Tiyatro... Tiyatro... Dergisi'ne abone olarak destek vermek istiyorum. Bir yıllık (11 sayı) abone bedeli olan 18.000.000 TL'yi,
T. İş Bankası, Cihangir Şubesi, Tiyatro Yapım: 1014-0197245 nolu hesaba yatırdım. Posta çeki hesabı, Tiyatro Yapım: 655 248 nolu hesaba yatırdım. Lütfen, randevu alıp ziyaretime gelin. İsim, soyisim: Adres: Tel. No:
4
EDİTÖRDEN
Alkaya Sevgili okur, size gene, dolu dolu bir "Kültür Bakanı Özel Sayısı" sunuyoruz. İnanın işimizi yapamaz hale geldik bu Sayın Bakan yüzünden. TTB Başkanı'nın Sağ lık Bakanı Osman Durmuş'u kastederek ifade ettiği ha leti ruhiyesine tıpatıp eşlik ediyoruz: Bu Bakan bizi çok yordu! Nedir, kendi dışına doğru sirayet etme eğiliminde sey reden olumsuzluklar, ülkemizin kültür hayatını ciddi boyutta tehdit eder hale geldi -uzun süredir-. Tuhaf bir ittifak, beklenmedik acarlıklarla her yerde hazır ve na zır, züccaciye dükkânına dalmış filler misali kültür ha yatımızı işgal etmeye yeminli gözüküyor. Hiç beklen medik insanlardan, en umulmadık zalimane davranışla rı görüyor, izliyor, susamıyoruz. Susanlara şaşırıyor,
a
korkunun bir salgın hastalık gibi yayılmasından korku
cy
yoruz.
Birkaç yıldır, yakın dostlarımız dahil hemen herkesin "hâlâ kapanmamasına şaştığı" Tiyatro... Tiyatro dergi sinin kapısını, belki salt tarihe sağlıklı dökümanlar su nabilme dürtüsüyle, o demode modernist refleksle kapatmamayı, kapattırmamayı başarıyoruz.
pe
Orhan
Kültür Bakanı Talay, ülkemizin kültür hayatına çok bü
yük bir iyilik yapıp, görevinden istifa etse bile, yol açtı ğı enkazın -özellikle manevi enkazın- faturasını ödeme yi sürdüreceğimizi de biliyoruz. Bu yüzden, dergimizi daha güçlü, daha muhkem hale getirmeye karar ver dik. Bundan böyle sevgili okur, Tiyatro... Tiyatro dergisinin yayın politikasını, Yayın Danışma Kurulu belirleyecek. Tümüyle eşit yetkilerle donanmış, yapısında hiyerarşi barındırmayan Yayın Danışma Kurulu'nda Rutkay Aziz, Mustafa Demirkanlı, Kerem Kurdoğlu, Ahmet Levendoğlu, Şahika Tekand, Sibel Arslan Yeşilay ve ben yer alıyoruz. Ekim ayında çıkacak 107. sayımızda, dilerim, Bakanlık kökenli depresif haberlerin oranı azalır. Tiyatronun büyülü ateşi, hepinizi kötülüklerden korusun, sevgili okur. 5
H A B E R L E R . . .
H A B E R L E R . . .
H A B E R L E R . . .
SELİM NAŞİT
GÜRDAL TOSUN
Sinema ve tiyatro sanatçısı Selim Naşit, pankreas kanseri tedavisi gördüğü hasta nede 17 Ağustos gecesi vefat etti. 1928 yılında tiyatro sahnesinde dünyaya gelen komedi sanatçısı Naşit, üç yıldır kanser tedavisi görüyordu.
T i y a t r o sanatçısı Gürdal Tosun, 30 A ğ u s t o s gecesi İ z m i r ' d e t e d a v i gör d ü ğ ü h a s t a n e d e ö l d ü . Bir s ü r e d i r böbrek yetmezliği çeken T o s u n , 22 A ğ u s t o s ' t a SSK İzmir E ğ i t i m H a s t a nesi'ne kaldırılmıştı. Tedavi altına a l ı n a n ve böbrek n a k l i i ç i n bekleyen T o s u n , 3 0 A ğ u s t o s gecesi f e n a l a ş t ı ve y a p ı l a n m ü d a h a l e l e r e r a ğ m e n kur tarılamadı. Yeşilçam'da birçok f i l m de rol a l a n N e c d e t T o s u n ' u n ikiz o ğ u l l a r ı n d a n b i r i o l a n 1966 d o ğ u m l u s a n a t ç ı , Beşiktaş K ü l t ü r M e r k e z i ' n d e sahneye çıkıyordu. T o s u n son o l a r a k " B i r Demet T i y a t r o ' d a " b a k k a l t o m b a l a k " tiplemesiyle beğeni kazan mıştı. Gürdal Tosun, 1967'de İstanbul'da d o ğ d u . M i m a r Sinan Ü n i v e r s i t e s i T i y a t r o B ö l ü m ü ' n d e n m e z u n o l d u . İs t a n b u l Şehir T i y a t r o l a r ı , B a k ı r k ö y Belediyesi T i y a t r o s u ve Beşiktaş Kül tür Merkezi'nde çalıştı. 100'ün ü z e r i n d e k i t i y a t r o o y u n u n d a rol üst lendi.
a
GÜZİN ÖZİPEK Sanat dünyasındaki yaprak dökümü, bu kez de Güzin Özipek'i bizden aldı. Kemal Sunal ve Cenk Koray'dan sonra, yılların tiyatro sanatçısı, 'Bizimkiler' dizisinin ba baannesi Güzin Özipek de, ani gelişen lenf kanserine d i r e n e m e d i . Özipek, 2 Ağustos'ta halsizlik ve ateş şikayetleriyle Maramara Üniversitesi Hastanesi'ne kal dırıldı. 11 gün dayanabildi Daha sonra aniden fenalaşan sanatçı, Dahiliye Yo ğun Bakım Ünitesi'ne alındı. Yapılan tahlilerde, 'yaygın lenf bezi tümörü' belirle nen ve ilaç tedavisi (kemoterapi) uygula nan Özipek, 8 Ağustos'ta solunumunun durması nedeniyle suni solunum aygıtına bağlandı. Bu durumda ancak 5 gün dayanabilen 75 yaşındaki sevilen sanatçı, 12 Ağustos, saat 19.30 sıralarında tüm müdahalelere rağmen son nefesini verdi. Güzin Özipek, 1925'te İstanbul'da dünya ya geldi. Orta halli bir ailenin büyük kı zıydı. Yakınları arasında tiyatro sanatçı ları vardı. Bu nedenle tiyatro yaşamına çok genç yaşta Muammer Karaca Tiyatrosu'nda başladı. İlk oyunu 'Adnan Bey Duymasın'dı. Yıllarca kapalı gişe oyna yan 'Cibali Karakolu'ndaki rolüyle dikkat çekti. 1964'te Gülriz Sururi ve Engin Cezzar ile yine büyük ses getiren 'Keşanlı Ali Destanı' adlı oyunda rol üstlendi. Birçok t i y a t r o o y u n u ve sinema f i l m i n d e oy nayan Özipek'i Türkiye çapında sevdiren
pe
cy
Yaklaşık üç yıldır pankreas kanseri teda visi gören ve ağrılarının artması üzerine Kadıköy Şifa Hastanesi'ne kaldırılan Se lim Naşit'te, karaciğer yetmezliği tespit edilmişti. Geçirdiği enfeksiyon nedeniyle durumu ağırlaşan sanatçı, üç gün yoğun bakım servisinde tedavi gördü. Ciddi enfeksiyon başlangıcı nedeniyle 4 Ağustos 2000'de tekrar yoğun bakım ser visine alınan Naşit, dört gün sonra kara ciğer komasından çıkmış ancak, durumu daha sonra yeniden ağırlaşmıştı. Sanatçı Selim Naşit 1928 yılında Şehzadebaşı'nda Millet Tiyatrosu'nda dünyaya geldi. Çocukluğu, kızkardeşi Adile Naşit ile birlikte tiyatro kulislerinde geçen Se lim Naşit, sahne yaşamına ilk kez 1945'li yıllarda Muammer Karaca Tiyatrosu'nda b a ş l a d ı . Profesyonel t i y a t r o h a y a t ı n a "Gül Fatma" operetiyle adım atan sanat çı, 55 yıllık sahne yaşamında 200'ü aşkın oyunda ve 60'a yakın filmde rol aldı. En son, yönetmenliğini Ömer Vargı'nın yaptığı ve ünlü komedyen Cem Yılmaz ile pop müzik sanatçısı Mazhar Alanson'un baş rollerinde oynadığı "Herşey Çok Gü zel Olacak" filminde aksi bir babayı can landıran Naşit, bu rolüyle Sinema Yazar ları Derneği'nin (SİYAD) En iyi Yardımcı Erkek Oyuncu Ö d ü l ü n e değer görüldü. Tiyatro Stüdyosu'nun "Histeri" oyunun daki rolüyle de Afife Jale En iyi Yardımcı Oyuncu Ödülü'nü kazanan Selim Naşit, ayrıca özel bir kanalda yayınlanan "Ay nalı Tahir" dizisinde de rol alıyordu.
ise, TV'deki "Bizimkiler" dizisi oldu.
6
H A B E R L E R . . .
H A B E R L E R . . .
GENCO ERKAL'A JANDARMA ENGELİ
H A B E R L E R . . .
MEHMET EGE'DE KAZANDI Geçen yıl "Saray Darbesi" ile geceyarısı görevinden alınan Devlet Tiyatroları Yönetim Kurulu'nda Seçilmiş Sanatçı Temsilcisi olarak görev alan Mehmet Ege de açmış olduğu davayı kazandı. Başrejisör Erhan Gökgücü, Başdramaturg Füruzan Tercan'dan sonra Mehmet Ege de davayı kazanınca, geriye "Saray Darbesi"nden mağdur olup dava açan bir tek Genel Müdür Lemi Bilgin kaldı. Lemi Bilgin'in davasının önümüzdeki günlerde sonuçlanması bekleniyor.
a
DEVLET TİYATROLARI'NDA DÜNYA TURU
pe
cy
Tiyatro sanatçısı Genco Erkal'ın Can Yücel'in şiirlerinden ve yaşamından yola çıkarak oluşturduğu 'Can' adlı oyunu Altınoluk'ta sahnelemesine jandarma izin vermedi. Yetkililer bugüne kadar yurdun çeşitli yerlerinde 125 kez sahnelenen oyunun metnini önceden görmek istediler. Şair Can Yücel'in şiirleri, söyleşileri ve hayatının çeşitli kesitlerinden oluşturduğu 'Can' isimli oyunu yurdun dört bir yanında sahneleyen ünlü tiyatrocu Genco Erkal, Edremit'in Altınoluk beldesinde jandarma engeliyle karşılaştı. Bu sırada ateşi de yükselen Erkal, oyunu iptal etmek zorunda kaldı. Ekibiyle Türkiye turnesine çıkan Genco Erkal'ın Altınoluktaki belediyeye ait açık hava tiyatrosunda önceki gün saat 21.30'da oynanması gereken 'Can' adlı oyun için jandarma komutanlığı, önce izin vermedi. Ardından saat 21.13'te izin çıktı. Ancak bu kez de otelde haber bekleyen Genco Erkal rahatsızlandı. Sanatçının ateşi yükselince oyun iptal edildi. Tiyatroya toplanan izleyicilere, jandarmanın tutumuyla ilgili açıklama yapılmadı, sadece sanatçının bağırsak enfeksiyonu geçirdiği belirtilerek oyunun sahnelenemeyeceği duyuruldu. Bilet paraları iade edildi. 'Can' isimli oyunu 125 kez sahnelediğini, 40 yıllık meslek hayatında böyle bir olay yaşamadığını söyleyen Genco Erkal olayla ilgili olarak şöyle dedi:
Devlet Tiyatroları, eylül ve ekimde Mısır, Belarus, Moldova, Fransa ve Almanya'ya konuk olacak. Ankara Devlet Tiyatrosu'nun Turgay Nar'ın yazıp, Tayfun Orhon'un yönettiği "Çöplük" adlı yapıtı, 1-11 Eylül tarihleri arasında Mısır yolcusu. Eser, 12. Kahire Uluslararası Deneme Tiyatrosu Festivali'ne katılacak. Yılmaz Karakoyunlu'nun kaleme aldığı, Mustafa Mutlu'nun yönettiği "Önce İnsan", 27 Eylül-1 Ekim tarihleri arasında Kanada'nın Toronto kentinde sanatseverlerle buluşacak. DT sanatçılarından Mustafa Mutlu'nun sunduğu Karagöz-kukla gösterisi, 7-15 Ekim tarihleri arasında Moldova'nın Chişinau kentinde düzenlenen "Licurici-55" adlı Uluslararası Kukla Tiyatroları Festivali'ne konuk olacak. Turgut Özakman'ın yazdığı, Leyla Tecer'in yönettiği "Kanaviçe" isimli oyun, Paris Suden Tiyatrosu'nda 28-31 Ekim tarihleri arasında sahnelenecek. İstanbul Devlet Tiyatrosu, Refik Erduran'ın yazdığı, Aleksander Kantaria'nın yönettiği "Yemenimin Uçları" adlı eserle 10-14 Eylül tarihleri arasında Belarus'ta gerçekleştirilecek "Belaja Vezha-5. Uluslararası Tiyatro Festivali"ne katılacak.
ADANA'DA SABANCI ŞENLİĞİ Adana Devlet Tiyatrosu (ADT) yeni sezon hazırlıklarını sürdürüyor. A D T yeni sezonu 16 Ekim-19 Kasım tarihleri arasında düzenlenecek "3. Sabancı Ulusal Tiyatro Şenliği" ile açacak. A D T Müdürü Mustafa Kurt, yeni sezon hazırlıklarını değerlendirirken, 35 günlük tiyatro şenliği süresince 20 bin seyirciye ulaşma hedefinde olduklarını söyledi.
"Sevgili Can Yücel'in şiirlerini herkes okuyup seviyor. Şiir ve söyleşilerden oluşturduğumuz bu oyun, Diyarbakır'da bile sahnelendi. Hiç problem yaşamadık. Altınoluk için 4 gün önce kaymakamlığa oyunu oynayacağımızı bildirdik. Ancak, jandarma, oyunun içeriğini öğrenmek için metni istedi. Bu isteğin yasal olmadığını söyledik. Sonra da güvenliği sağlayamayacaklarını şifaen bildirdiler. Yazılı tebligat istedik, vermediler. Oyunun başlamasına 17 dakika kala izin verdiler. Bizim oyunumuza olay çıkaracak insanlar mı geliyor? Böyle olay yaşamadım."
KAMYON TİYATRO İLE "EĞİTİME SANATLA BİR DAMLACIK KATKI" İstanbul Devlet Tiyatrosu 25 Ağustos16 Ekim tarihleri arasında İstanbul Şişli, Çatalca, Büyükçekmece, Ümraniye ilçelerindeki çeşitli okulların bahçelerinde turne gerçekleştirecek. Rainer Hachfeld'in yazıp M a c i t Sonkan'ın yönettiği "Ketçaplı Spagetti" oyunun dekor tasarımı Orhan Alpaslan'a, kostümleri Mihriban Oran'a, müzikleri Abdurrahim Coşkun'a, dans düzeni ise Leman Giritli'ye ait.
Organizatör Alaattin Eraslan da belediye, kaymakamlık, noter, savcılık arasında saatlerce gidip gelerek büyük stres yaşadıklarını, belediyeye tiyatro kirası için ödedikleri 300 milyon liranın da boşa gittiğini söyledi. Eraslan, "Seyirci saatlerce bekledi. Jandarma oyunun başlamasına 17 dakika kala izin verdi ama bu kez Genco Erkal kaldığı otel odasında rahatsızlandı. Galiba bir gün önce yediği yemekten etkilenmiş. Ateşi 39.5 dereceye yükseldi. Sürekli
7
H A B E R L E R . . .
H A B E R L E R . . .
KÜLTÜR BAKANI İSTEMİHAN TALAY'A AÇIK MEKTUP
I I I . ULUSLARASI İZMİT SOKAK TİYATROSU FESTİVALİ
Devlet Tiyatroları Genel Müdürü İ. Rahmi Dilligil, Anka ra 10. Asliye Ceza Mahkemesinde "asılsız beyanda bulu narak kamuoyunu yanılttığı ve bu yolla menfaat sağladı ğı" iddiasıyla, Türk Ceza Kanunu'nun 343. Maddesi uya rınca 3 aydan 3 yıla hapis istemi ile yargılanacaktır. İ l k duruşması 17 Ekim 2000 tarihindedir. Ayrıca, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, "Devlet Tiyatroları Genel M ü dürü İ. Rahmi Dilligil'in resmi evrakta tahrifat ile sahteci lik yapmak" suçundan, Devlet Tiyatroları Başdramaturgu Mine Acar'ın ise "suça iştirakten"; 3 yıl ile 10 yıl ara sında ağır hapis istemiyle yargılanmasını istemektedir. Bu nedenle savcılığın, Kültür Bakanı olmanız dolayısıyla, tarafınıza başvurarak soruşturma için yasa gereği iznini zi istediği bilinmektedir. "Lirik Tarih" olayı ile ilgili Zeynep Oral'la yaptığınız gö rüşmede kullandığınız "Etik kavramlar benim için çok önemli" biçimindeki ifadeniz, yazarın 23 Temmuz tarihli Milliyet gazetesindeki köşe yazısından kamuoyuna yan sımıştır. Şimdi bu ifadeniz ve yukarıda sıralanan hukuki gerçekler ışığında:
F e s t i v a l i n bir b a ş k a ö z e l l i ğ i d e İ z m i t B ü y ü k ş e h i r Belediyesi Şehir T i y a t r o s u ' n u n kuruluş a m a ç l a r ı n d a n biri olan t i y a t r o y a z a r l a r ı m ı z ı d e s t e k l e m e k d ü ş ü n c e s i n i s o m u t l a ş t ı r m a k . Paris'te b u l u n a n v e a l t e r n a t i f p r o j e l e r i y l e d i k k a t l e r i ç e k e n "Gare a u T h e a t r e " ile İ z m i t B ü y ü k ş e h i r Belediyesi Şehir T i y a t r o s u ' n u n i ş b i r l i ğ i y l e g e r ç e k l e ş e c e k o r t a k y a p ı m d a her iki t i y a t r o n u n ö n e r d i ğ i beş g e n ç y a z a r , beş g e n ç y ö n e t m e n v e p r o f e s y o n e l o y u n c u l a r l a , Paris v e İ z m i t ' t e b u p e r f o r m a n s g e r ç e k l e ş e c e k . Yazılan oyunlar d a h a sonra Fransa'da basılacaktır.
cy
Saygılarımızla
İ z m i t B ü y ü k ş e h i r Belediyesi Şehir T i y a t r o s u v e K o c a e l i F u a r ı ' n ı n o r t a k l a ş a d ü z e n l e d i ğ i III. U l u s l a r a s ı İ z m i t Sokak T i y a t r o s u F e s t i v a l i bu yıl 1-15 Eylül a r a s ı n d a g e r ç e k l e ş e c e k . Bu y ı l k i festivalin bir özelliği de, diğer sanat disiplinlerinin de tiyatro gibi sokağa taşınması olacak. İngiltere, Fransa, İtalya, Romanya, Cezayir'den sokak tiyatrosu sanatçıları, tiyatro yazarları, performansçılar, müzisyenler, tasarımcılar, plastik sanatçılar, fotoğraf sanatçıları, koreograf ve dansçıların k a t ı l a c a ğ ı f e s t i v a l e , ü l k e m i z d e n d e u l u s l a r a s ı b o y u t t a işler yapan önemli sanatçılarımız da olacak.
a
1.Savcılığın istediği soruşturma iznini vermeyi düşünüyor musunuz? Ne zaman? 2.Hakkında yukarıdaki suçlamalar ileri sürülen Genel M ü d ü r İ. Rahmi D i l l i g i l ' i , soruşturmanın selameti ve ifadesine başvurulacak çalışanlar üzerinde kurulabilecek olası baskıların ö n l e n m e s i a ç ı s ı n d a n ; açığa a l m a y ı düşünüyor musunuz?Ne zaman?
H A B E R L E R . . .
DEVLET TİYATROLARI SANATÇILARI DERNEĞİ YÖNETİM KURULU A D I N A Mehmet Ege Başkan
STUDİO OYUNCULARI SLOVENYA'DAYDI
pe
Studio Oyuncuları, Şahika Tekand'ın yönettiği Samuel Beckett'in "Beş Kısa Oyunu" ile 19-27 Ağustos tarihlerinde gerçekleştirilen "3. Mladi Levi International Theatre and Dance Festivali"ne katıldı. Almanya, İtalya, Belçika, Danimarka, İspanya, İngiltere, Fransa, Norveç ve Slovenya'dan t o p l u l u k l a r ı n katıldığı Festival'de "Beş Kısa Oyun" büyük ilgi g ö r d ü . "Beş Kısa Oyun" geçen yıl Makedonya ve Bulgaristan seyircisiyle de buluşmuştu. Studio Oyuncuları, önümüzdeki yıllarda gerçekleştirilecek birçok festivalden de davet aldı. Sözsüz Oyun-1, Sözsüz Oyun-2, Gel-Git, Oyun ve Nefes'den oluşan "Beş Kısa Oyun" sezon da İstanbul'da ve yurtiçi turnelerinde izleyici karşısına çıkmaya devam edecek.
I.Uluslarası Sokak T i y a t r o s u F e s t i v a l i ' n e ü ç ü y a b a n c ı o l m a k üzere 1 1 g u r u p k a t ı l m ı ş t ı . A y n ı g ü n l e r e r a s t l a y a n d e p r e m f e l a k e t i y ü z ü n d e n II. s i y a p ı l a m a y a n f e s t i v a l e b u yıl k a t ı l a c a k o l a n çok sayıdaki g u r u p ve sanatçılar şunlar: T h e G r a n d Theatre of Lemmings(İng), Jason Maverick(İng)- T h e S o c k w e l l P u p p e t T h e a t r e (İng), D e n i s T r i c o t ( F r a ) , V o n M a g n e t ( F r a ) , T h e a t r e d u Lin(Fra), T r o u p M a s r a h e l Tedj(Cez), T e a t r o d e i Pazzi(İta), N i t a M o c a n u ( R o m ) , İ z m i t B.B. Şehir T i y a t r o s u M o d e r n Dans B i r i m i , Yıldız T e k n i k Üniversitesi Dans T i y a t r o s u , A n t a l y a B.B. Şehir T i y a t r o s u , G u r u p A n a t o l i a , D o n Kişot Tiyatrosu, Tiyatro İmge, Sandımay, Orhan Cem Çetin, Şule A t e ş .
ÜNLÜ YÖNETMEN MALCOLM KAY İZMİT'TE Bertolt brecht'in en fazla oynanan oyunlarından biri olan "Üç Kuruşluk Opera"yı İzmit Büyükşehir Belediye Tiyatrosu'nda sahnelemek üzere İzmit'e geliyor. Ağustos ayında provaları yapılacak olan oyun 14 Ekim'de perde diyecek. Bu oyunda alışılmışın dışında bir yöntem deneyecek olan Malcolm Kay, Türk izleyicisine yabancı değil. Daha önce devlet Tiyatrosu'nun çeşitli sahnelerinde ve özel tiyatrolarda "Her devirde adam", "Mefisto", "Cadı Kazanı", "Marat-Sade", gibi oyunlar yönetti. Türkiye'yi, Türk insanını ve kültürünü yakından tanıyan sanatçı, Mel Gibson, Nicole Kidman gibi ünlü oyuncuların da öğretmeni. 130'a yakın oyunda rol alan Malcolm Kay, İngiltere'de sanat direktörlüğü yapmakta.
Ortak projelerde çalışacak sanatçılar: Denis Tricot, Kriztof g u e z , M a r k P i c h e l i n , Eveline M e k h i t a r i a n , Pascal D e l h a y , Pierre D r u i l h e , İsabelle D u t h o i t , F a b r i c e C h a r l e s , L a u r e n t C h a r l e s , C r i s t e l l e E m i l e , Joel C a r o n , Paul G a b r i e l L e o n t i n a , K a m e l K e k h l i , A r z u B i g a t B a r i l , Emre K o y u n c u o ğ l u .
8
"Tiyatro ne anlatmalı?" sorusunun belki yüzlerce olası karşılığından, kendi bakışımla özdeşleş tirdiğim için en çok benimsediğim karşılık şudur: "Evrenin bu yerküresinde ve onun bir parçası olan şu topraklarda (ya da şu ülkede), geçmişin günümüze uzanışı olan bugünde, insanoğlu olarak var olmanın nasıl bir olgu (ya da ne demek) olduğunu anlatmalı." Belleğime yerleşmiş olan belirlemenin bir İngiliz tiyatro eleştirmeninin olduğunu biliyorum. Ne var ki belgeliğime girmemiş olduğundan, söz konusu tiyatro adamının adını belirtemiyorum. Ama ben zaten bu belirlemeden yola çıkarak, yakında yine "perdelerini açacak" olan tiyatro muzun bugün durduğu noktaya vardırmak istiyorum konuyu. Bunu, kendimize yöneltilmiş so rularla yapalım, en iyisi: - "Perdelerimizin açılmasıyla" izleyeceğimiz oyunların kaçta kaçı yukarıdaki belirlemenin içeri ğiyle koşutluk taşıyacak? Kaçta kaçı salt "gişe yapma" umuduyla ve "halkımız bunu istiyor" yollu "klasiğe" dayanılarak izleyicinin önüne sürülmüş içeriksiz, giderek içi boş, kof, sözde oyunlar olacak? Bunların ne oranı TV güldürüsü kültürünün (ya biçim olarak ya da o kültürün "starlarının" kullanımı yoluyla) sahneye uzantısı özelliğinde gösteriler olacak, ne oranı müzik ve dansla çekici (?) ve "şenlikli"(!) kılınmış "komediler" olacak? - Bu tür "hoşluklarla" ya da "şıklıklarla" donatılmamış olup "...insanoğlu olarak var olmanın ne demek olduğu" filan gibi şeyleri anlatmaya kalkan "öteki tür" oyunlar, tiyatroya yer veren iki buçuk gazete, bir artı iki çeyrek dergi ve en etkisiz saatlerde yayına konulan üç-dört TV izlencesiyle kendini geniş kitleye nasıl duyaracak?
cy
a
- Yine o "öteki tür" oyunların, çıktıkları turnelerde, devlet erkinin keyfi ve yakışıksız, yasanın keyfi olmayan ama yakışıksız baskıları, yasaklamaları ve aşağılamalarına hedef olmaları süre cek mi? (Bu derginin okurlarının büyük bölümünün, "tiyatrocu takımının" ilgili yasada "iş kolu" olarak "garson" ile "konsomatris" arası bir yere oturtulduğunu bildiklerini varsaydığımdan "aşağılama" tanımını daha açmaya gerek duymuyorum. Ama bu bağlamda şunu da belirtmeli yim ki aşağla(n)ma derken benim bakışım elbette ki adı geçen öteki meslekleri aşağılamaya yönelik bir bakış değil. Sorun, "iş kollarının" sınıflandırılmasındaki tutarsızlıkta.) Hadi, bu noktada "o tür, bu tür oyun"u da bir yana bırakarak soruları daha genel sorunlar çer çevesinde sürdürelim:
pe
- Getirisi götürüsünü artık çok zor karşıladığı için ve bu konuda organizatöre tümden bağlan ma gereği söz konusu olduğundan, "turne" alanı bundan böyle -getirileri garanti olan- TV komedyenleri ile stand-up'çılara mı kalacak? - Kendine bir ev (tiyatro salonu) edinememiş toplulukların dertleri göçebeliğin bin bir çilesiyle sınırlı kalacak mı, yoksa günden güne boyutlanacak mı? - Yıllar boyu ödeneklilerle aralarında bilet fiyatları alanında "haksız rekabet" olgusu yaşamış olan, ekonominin kıskacına kendini her gün daha kaptıran özel tiyatrolar, son birkaç yıldır da medya dayatmasıyla palazlanan yoz kültürle rekabette pes mi edecek, savaşı sürdürüp sonun da tuşa mı gelecek?
İZDÜŞÜM Ahmet Levendoğlu
Peki, bu ortamda ve koşullarda "Her şeye karşın tiyatro yapacağım." diye direnen bir avuç ti yatro insanına ve topluluğuna ne demeli? Denecek şey herhalde "Siz ya aklınızı peynir ekmek le yemişsiniz ya da mazoşistsiniz." olmalıdır. Öyle ya, varlığını sürdürebilecek tiyatronun ya doğrudan devlet korumasında "ödenekli" tiyatro olması ya da -son birkaç yıldır kayırmacılığa ve usulsüzlüğe kapısını ardına dek açmış olan- "devlet desteği"ne ulaşacak yolları tutmuş bir özel tiyatro olması gerekiyor. Yoksa, yine de o bir avuç inatçı tiyatrocu kendi kesesini, dahası öz yaşamını ipotek ederek "Ben hâlâ 'insanoğlunu', 'var olmayı' vb anlatarak tiyatro üretmeyi sürdüreceğim." diye tut turacak mı? Tutturursa nereye dek koşacak? Ne dersiniz?
"P E S " M İ, " T U Ş" M U, YOKSA..?
KÜLTÜR BAKANLIĞI, KÜLTÜR BAKANI VE... Kültür Bakanı İstemihan Talay'ın başarılı(!) icraatları ile kültür-sanatı gazetelerin birinci sayfa larına çıkarttığını, yakında televizyonlarda da birinci sıradaki yerini aldırtacağını yazmıştık iki s a y ı önce. Bakan B e y bizi yanıltmadı, hemen hemen bütün k ö ş e yazarlarının gündemine girdi. Artık kültür-sanat habercilerinin gündemine sığmaz oldu. Dosyanın bütününde bol miktarda alıntı bulacaksınız, hemen hemen bütün gazeteler taranarak oluşturuldu, bir tek amacı var lehte veya aleyhte Bakan Bey'in icraatlarının nasıl değerlendirildiğini tarihe akıtmak için topladık bu alıntıları. Belki bir gün bir araştırmacının işini kolaylaştırmış oluruz diye. H e m de bugünün basın tarafından topluca nasıl değerlendirildiğini görmek için. B i z de Tiyatro... Tiyatro... olarak Bakan Bey'in icraatlarını topluca inceleyerek tarihe bir ibret belgesi bırakmayı istedik. Türk insanının belleği zayıftır, bir süre sonra unutur, Bakan Bey'de buna güvendiği için hiçbir ş e y i önemsemeden bildiği gibi davranmaya, iyiden, güzelden yana ne varsa onunla kavga etmeye devam ediyor. İşin tuhafı hiçbir konuda açıklama yapmadığı gibi sorulan sorulara da cevap vermiyor ve ardından gözlerimizin içine baka baka basının ta raflı olduğunu, tek taraflı yayın yaptığını söylüyor. Buna itiraz eden gazetecileri dinliyor, ama yine bildiği yoldan şaşmayarak istemediği soruya cevap vermiyor. Bu dosyada Bakan Bey'e 3 - 4 aydır sorduğumuz ama yanıtlamadığı soruları kendi yorumları mızla açıkladığımız gibi çatıştığı, kavga ettiği kurum ve kişilerle olan sorunlarını da irdeleyece ğiz.
LİRİK TARİH,ALİ TAYGUN,YEKTA KARA
cy
a
Kültür Bakanı İstemihan Talay'ın icraatlarında incelenecek ve soruşturulacak çok daha fazla kolay/olaylar ve i l i ş k i l e r var mutlaka, ama biz Dergi'nin alanına giren konularla yetinmeye ka rar verdik ve özellikle iki konuyu görmezden geldik. Birincisi, Tiyatro... Tiyatro...'ya " 1 . Ulusla rarası İstanbul Çocuk T i y a t r o s u Festivali" sırasındaki uygulamalarını - k i Dergi'nin bugünkü duru munu açıklayan bir sorun olmasına rağmen- ve yazarımız Ahmet Levendoğlu'nun tiyatrosuna geçen yıl minicik bütçe verip, o prodüksiyonun verilen bütçe ile karşılanmasının olanaksızlığın dan dolayı proje değiştirme talebine red yanıtı verip, faizi ile birlikte geri alması konusuna de ğinmedik. D a h a önce benzer uygulamalar yapılmasına rağmen, Ahmet Levendoğlu'ndan bu sakınıldı. Ama biz yine de iki konuyu bu dosyanın dışında tutma gereği duyduk, ne bileyim kendi sorunumuzu katmayalım istedik. Sanırım Tiyatro Stüdyosu bu yıl da alt dilimlerden des teğe değer bulunacaktır, eğer tamamen reddedilmezse.
pe
Anlayamadığımız, çözemediğimiz e s a s konu, Bakan B e y basından neden çekmiyorsunuz? Haklı olduğunuzu sandığınız İ K S V olayında, dosyalarla birlikte basın toplantısı düzenlediniz, şahsınız ve Bakanlığınız hakkında onlarca soru var ve cevap vermiyorsunuz. Kendinizden kuş ku duymadığınıza(!) göre, bir basın toplantısı ile tüm sorulara açıklık getirseniz fena mı olur? Tüm basın bunu sizden bekliyor ve istiyor, hiçbirine yanıt bile vermiyorsunuz. Gizlenerek, ka çarak nereye kadar gideceksiniz? Bakın size söz veriyorum: Bakanlığın arkasındaki yemekhane inşaatı (yemekhane diye b a ş layıp, sonra çok amaçlı salona dönüştürülen inşaatla ilgili soru sormayacağım, bu bir. S İT alanları ile ilgili soru sormayacağım, bu iki. Büyükçekmece S İT alanında olanları, Kurul'a mü dahale edilip edilmediğini sormayacağım, bu üç.. Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğü, İstanbul Müdürü'nü neden gece yarısı Ankara'ya çağrıp, ertesi günü görevden el çektirildiğinizi sormayacağım, bu dört. Tevfik Ketenci ile Tekin Aybaş'ın Kuşadası'nda karşıla şıp karşılaşmadığını, ardından odanızda tartıştıktan sonra Tekin Aybaş'ın kalp krizi geçirip ge çirmediğini sormayacağım, bu beş. Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürü Kemal Soyer ile hangi konularda mahkemelik olduğunuzu sormayacağım, bu altı. Bakanlığın kapıları nın geceyarısı neden kırıldığını sormayacağım, bu yedi. Geçen gün açılışını yaptığınız Hüseyin Rahmi'nin evinin restorasyonu ile ilgili olarak ihaleye kaç firma başvurdu, daha sonra eklenen ler kimler, kazanan firma ehil mi, değil mi? Mimarlık diploması var mı? Yoksa, kiralık diploma ile mi çalışıyor, diye sormayacağım, bu sekiz. İnanın, kafamda uçuşan daha bir sürü soru var, bunların hiçbirini sormayacağım. Sadece, bu Dergi'de (Dosyada) yer alan konularla ilgili soru soracağım, bunların dışında hiçbir soru sormayacağım, söz veriyorum. İsterseniz, 6 başlıktan az olmamak üzere, parça parça basın toplantısı yapın, biz s a d e c e o günkü 6 konu ile ilgili s o ralım, a m a soralım, s i z e soru soralım, s i z de cevap verin ama. Bu kadar gizli saklı, basından kaçarak, kapalı kapılar ardında yürütemezsiniz bu görevi. Farkında mısınız bilmem ama, inişe geçtiğiniz gün, İ. Rahmi Dilligil'e arka çıkmaya baş ladığınız gündü. Arkası çorap söküğü gibi geldi, çünkü uygulamalarınız kabul edilebilir değildi ve yanlış üzerine yanlış yaptınız. İster istemez, İ. Rahmi Dilligil'in çeşitli yerlerde söylediği "Bakan beni görevden alamaz" sözleri hepimizin kulaklarında yankılanıp duruyor. Neden? Elinde bulunduğunu iddia ettiği dosyalar neler acaba? Sizi ürküten birşey mi var? Boomerang'ın dönüş yolculuğu çok yıkıcı oluyor? Bakalım daha neleri devirecek; yıkarak, kıyarak, parçalayarak? Tarihin en büyük kıyımına tanık oluyoruz.
10
K O N G R E MERKEZİ, iKSV VE ŞAKİR ECZACIBAŞI • DEVLET S A N A T Ç I L I Ğ I VE M E H M E T G Ü L E R Y Ü Z
TARİH VAKFI VE O R H A N SİLİER İ.RAHMİ DİLLİGİL İNTİHALİ VE B A K A N K O R U M A S I ÖZEL T İY A T R O L A R A DEVLET DESTEĞİ "PATRON" OLAYI
• "ÇOK G E Ç OLMADAN" • MÜJDAT GEZEN S A N A T MERKEZİ Mustafa
Demirkanlı
D O S Y A / K Ü L T Ü R
B A K A N I
V E
L İ R İ K
T A R İ H
pe
cy
a
Bakan Bey, Lirik Tarih'i Neden Kopyaladı? Yekta Kara'ya Neden Görevden Elçektirdi? Ali Taygun'dan Ne İstiyor?
LİRİKT A R İ H ' İ NB A Ş I N AN E L E RG E L D İ ? Lirik Tarih, Ali Taygun, Yekta Kara "Öz Lirik Tarih" ve Bakan Bey Öncelikle Lirik Tarih Gösterisi üzerinde yoğun laşan tartışmaları anlamak için Ali Taygun'un haksız kazançlarla(!) oluşturduğu malikâneyi andıran, Tepebaşı'ndan Kasımpaşa'ya inen yolun solundaki, eski bir binanın dar merdi venlerinden çıkıp, minik ofisine giriyoruz. İlk anda karşılaştığımız tabloda Ali Taygun'un trilyonları anlaşılmasın diye ofisine hiçbir yatı rım yapmayıp bizi kandırmaya çalıştığı kararı na varıyoruz.
Gelişimini parça parça bildiğimiz ama büyük keyifle izlediğimiz Lirik Tarih gösterisinin tari hinden başlıyoruz konuşmaya. Bu proje nasıl doğmuş, hangi aşamalardan geçmiş ve bu günkü kavganın altında yatan ne? Ali Taygun projenin başından anlatmaya başlıyor. Yıl 1996, Habitat-ll zirvesi gerçekleşecek ve açılış için hâlâ bir progam oluşturulamamış.
Ali Taygun'un yıllardır kafasında uçuşan proje şekilleniyor ve Yiğit Gülöksüz'e (Toplu Konut İdaresi Başkanı ve Habitat-ll Koordinatörü) projeden bahsediyor. Proje kabul ediliyor ve çalışmalara başlanıyor. Yekta Kara (Taygun)Ali Taygun çifti (Ali Taygun'la Yekta Kara'nın boşanmamış oldukları gerçeğini Kültür Bakan lığı personelinin gazetelere yaptığı ihbarla öğ renmiş olduk, bu büyük sırrı(!) sanki gizli bir belgeymiş gibi ve özel hayatlara müdahale ederek, neden basına ihbar edildiğini ve ko nuyla ilgisini sormayın ben de bilmiyorum.) kollan sıvayarak akıllara ziyan proje için çalış malara başlıyorlar. İlişki kurdukları birçok mü zik insanı yanaşmıyor, risk büyük, böylesi bir proje hem de Habitat gibi bir toplantıda bü tün dünyanın gözleri önünde sergilenecek. Ama Yekta Kara, Ali Taygun çifti yılmıyor pro jeyi yetiştiriyorlar. Son günü Ali Taygun şöyle anlatıyor; "Son gün gelip çatmıştı, projeye kimse inanmıyor, bütün dünyaya rezil olaca
11
ğımızı söylüyordu artık yavaş yavaş ben de buna inanmaya başlamıştım, bütün dileğim bir deprem veya başka büyük bir felaketin ol ması ve gösterinin gerçekleşmemesi idi. Son gün gelmiş, ertesi günü bütün dünyaya rezil olacaktık. Ama öyle olmadı. Gösteri tüm izle yenlerin büyük beğenisini kazandı ve dakika larca ayakta alkışlandı." Hemen soruyorum, projenin maliyetini kim karşıladı? Başbakanlık Toplu Konut İdaresi, yani devlet, ama o da kendi bütçesinden vermiyor, spon sorlarla çözüyordu meseleyi. Yıl 1996, eşi benzeri olmayan bir eserin yara tıcıları doğal olarak telif de alacaklar ve alıyor lar da. Bu onların işlerinin ayrılmaz bir parçası. Aynı gösteri defalarca sergileniyor ama Bakan Bey, Yekta Kara'nın haksız kazanç sağladığını ancak 2000 yılında anlayabiliyor (veya su o zaman kaynıyor), tüm gösterilerde Kültür Bakanlığı'ndan 657 sayılı yasaya tabii sanatçılar
D O S Y A / K Ü L T Ü R
B A K A N I
V E
L İ R İ K
T A R İ H
için izin alınmış olmasına rağmen, hatta T. İş Bankası'nın bir dizi halinde gerçekleştirmeyi planladığı gösterilerin ilkinde de. Bütün izinler de Protel tarafından değil, gösteriyi düzenle yen kuruluşlar veya diğer bakanlıklar tarafın dan alınıyor.
Yekta Kara'nın Görevden El Çektirilmesine Karşı Bakan Bey'e Sanatçı Tepkileri
Bu konuya tekrar dönmek üzere Lirik Tarih'in serüvenine devam edelim. Expo '98 Fuarı'nda Lizbon'da 8 bin kişinin izlediği gösterinin sahi bi yine devlet, bu kez Denizcilikten Sorumlu Devlet Bakanlığı, yine izinler alınıyor, Protel ta rafından maliyetler çıkartılıyor, Bakanlık spon sor buluyor, ödemeleri, denetlemeleri yapıyor. Yekta Kara yine olması gerektiği gibi telif ücre tini alıyor. Cumhuriyet'in 75. Yıl kutlamaları çerçevesinde 29 Ekim'de Taksim Meydanı'nda gerçekleştirilen gösteri, AGİT Zirvesi'nde tek rarlanıyor, birçok Devlet Başkanı'nın izlediği gösteri dakikalarca ayakta alkışlanıyor, ABD Başkanı özel olarak sanatçıları gidip tebrik edi-
'Ülkemizdeki her başarılı insanı etkisiz bırakmak; kurumları yeteneksiz muhterislerin elinde yozlaşıp çürümeye mah kûm etmek maalesef adeta bir devlet geleneği haline gel di. İstemihan Talay ise bu geleneği pek çok uygulamalarıy la beslemeye kararlı görünüyor.'
İşte ne olduysa orada oluyor ve Bakan Bey, birden bire gösterinin Kültür Bakanlığı'na ait olduğunu düşünmeye başlıyor, değilmi ki
gerek, Protel nereden çıktı?
a
TEZCAN YARAMANCI: Çok üzüldüm. Yekta Hanım İDOB'ta bulunduğu sürede Türkiye'nin kültür ve sanat hayatına çok büyük hizmetleri dokundu. Sanatçı kişiliğinin ötesinde yöneticilik vasıfları da önemli bir kişidir. İDOB'u Türkiye'yi sınırlarının ötesine taşıyabilmiş ve temsil ettir miştir. En son olarak görevden alınmasına yol açan ve bu süreci başlatan lirik Tarih' gösterisi toplumsal açıdan önemli bir sanat olayıydı. Mükâfatlandırılması gereken bir sanatçının ceza landırılmasını izah edemedim.
cy
(kapıkulu), sanatçıların bir kısmı, ona gösterinin de Bakanlığın malı olması
FİKRİ SAĞLAR: Bugünkü Kültür Bakanlığı, kültür ve sanat adına hiçbir faaliyette bulunmuyor. Sadece bakana medyatik imkânlar tanıyan bilinçsiz, amaçsız, idealsiz bakanlık du rumunda. Var olan değerler de teker teker yok ediliyor. Sanatımızın en önemli isimlerinden biri olan ve sadece bir sanatçı olarak değil, bir yapımcı, yönetmen olarak da sekiz yıldır Türk opera ve balesine büyük katkılarda bulunan Yekta Kara'nın, böyle sudan gerekçelerle, sadece 'Benim istediklerimi yapmıyor' anlayışı içeri sinde görevden alınması Türkiye için büyük şanssızlık. Bu da çağın gerisinde, egolarını tatmin edemeyen, dengesiz, aşağılık kompleksli bir zihniyetin Kültür Bakanlığı içerisinde yuvalandığı nı gösterir. Yekta Kara'ya sahip çıkmamız gerekiyor. Sanat örgütlerinin de dayanışma göste rip onun adına bütün sanata ve sanatçılara sahip çıkması gerekir. Oysa bugün şair başbakan yönetimindeki kabine, tavırlarıyla, yönetimiyle sanata sahip çıkacağı yerde düşman konumun da görünüyor. HALDUN DORMEN: Bence yanlış bir karar. Yekta Kara opera için çok önemli bir insandı. Dı şarıya açık bir insandı, becerikliydi. Çok yazık. Kıyım gibi geliyor bana. Kendi hesabıma pro testo ediyorum.
yaratıcılarından biri memuru göre hepsi, devlet memuru o halde
'Başarıyı Engellemek Gelenek Oldu'
GENCO ERKAL: Kararı yanlış buluyorum. Yekta Kara yönetime geldiği günden bu yana İDOB'u inanılmayacak ölçüde geliştirmiş, gurur duyacağımız bir kurum haline getirmiştir, bu gelişimi engellemeyelim. Bir suçu varsa ki sanmıyorum, onun hesabı ayrıca sorulabilir. Devlet Tiyatrosu Genel Müdürü'nün telif hakları yolsuzluğu açıkça ortadayken, onu görevden almak ne kelime, yaptıklarının soruşturulmasını bile engellemeyi bilen Kültür Bakanı'nın, Kara'nın gö revden alınmasındaki telaşını anlamak mümkün değil. Zaten İKSV inşaatı ile ilgili tutumu için de olmak üzere Bakan'ın son dönemdeki kararlarını yorumlamakta da insan gerçekten zorla nıyor.
pe
yor. Gösteri sonrası yaratıcılar Ali Taygun ve Yekta Kara sahneye çıkıyor, her gösteriden sonra olduğu gibi, izleyenleri selamlıyor.
"Tanrım yarın deprem olsa da bu gösteri yapılamasa" diye başlayan serüven, doruktaki yeri ni alıyor.
İşte ne olduysa orada oluyor ve Bakan Bey, birden bire gösterinin Kültür Bakanlığı'na ait olduğunu düşünmeye başlıyor, değilmi ki yara tıcılarından biri memuru (kapıkulu), sanatçıla rın bir kısmı, ona göre hepsi, devlet memuru o halde gösterinin de Bakanlığın malı olması ge rek, Protel nereden çıktı?
Devlet Opera ve Bale Genel Müdür Vekili Rem zi Buhara 5 Mayıs 2000 tarihinde, T. İş Bankası'na yazarak "İstanbul Devlet Opera ve Balesi Müdürlüğü'nce 22 Mart 2000 tarihinde sahne lenen "Lirik Tarih Gösterisi" için Bankanızca anılan müdürlüğe sponsor olarak ne kadar üc ret ödendiğinin ivedi olarak bildirilmesini" isti yor. Bu Genel Müdür repertuvarında olan ol mayan eseri bilmez mi de Bakan Bey'in böyle bir isteğine "O eser bize ait değil" bilgisini ver mez. Bakan Bey bilmez mi ki Devlet Opera ve Balesi böyle bir gösteriyi üç nedenden dolayı gerçekleştiremez. Bir: Yasası müsait değildir, yürülükte olan Dev-
PANAYOT ABACI: Yekta Kara bugün tek diplomalı rejisörümüzdür. Yönetimindeki İDOB, kapalı gişe temsil veren tek operamızdır. Bunu, onun başarılarına borçluyuz.
İSHAK ALATON: Çok üzücü bir olay. Yaratıcı, daha iyisini vermeye çalışan, mükemmelliği arayan, enerji dolu, gece gündüz çalışan, güzellikler dolu bir insan. İnsanları bu şekilde küs türmek ya da bürokratik bir çerçeve içinde onları zedelemek beni üzüyor. İnsan kıymetinin Türkiye'de daha fazla bilinmesi lazım. Hele üretken insanların... Yekta Kara'nın ürettiklerinden zevk aldım. Bizi yurtdışında çok iyi takdim etti. DİKMEN GÜRÜN: Kültür Bakanı'nın 'Lirik Tarih' gösterisini sebep göstererek İstanbul Devlet Opera ve Balesi'nin başında olan Yekta Kara'yı görevinden alması üzücü ve şaşırtıcı. Yekta Ka ra, yönetiminde bulunduğu sekiz yılı aşkın sürede bu kuruma çok şeyler kazandırmış başarılı bir isim. Tarih Vakfı, İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı, Yekta Kara... Çok merak ediyorum başa rıyı engellemek acaba bizim yapımızda mı var? SEÇKİN SELVİ: Yekta Kara'ya karşı girişilen dayanaksız hareketi büyük bir ayıp olarak nite lendiriyorum. Bir özel projede İDOB sanatçılarının da yer almış olması kurumun alet edilmesi anlamını taşımaz, onları onurlandırıcı bir davet anlamına gelir. Bu nedenle Yekta Kara'yı gö revden alma gerekçesi olarak öne sürülen iddianın epeydir hazırlanagelen bir komplonun kul pu olduğunu düşünüyorum. Tüm sanatseverleri bu ayıbı etkin bir biçimde protesto etmeye çağırıyorum. FÜSUN AKATLI: Yekta Kara başında bulunduğu İDOB'u köhnelikten kurtarıp çağdaş düzeye
12
D O S Y A / K Ü L T Ü R
B A K A N I
V E
yükseltmiş, İstanbulluları Batı'daki opera ve bale gösterimleriyle buluşturmuş çok başarılı bir sanatçı-yöneticidir. Lirik Tarih Gösterisi' Türkiye'nin yüzünü ağartacak bir olaydı. Bakanlığın Kara'yı hiç inandırıcı olmayan nedenlerle görevden alması, ondan çok, İstanbullu sanatsever lere karşı yapılmış bir haksızlıktır. Ülkemizdeki her başarılı insanı etkisiz bırakmak; kurumları yeteneksiz muhterislerin elinde yozlaşıp çürümeye mahkûm etmek maalesef adeta bir devlet geleneği haline geldi. İstemihan Talay ise bu geleneği pek çok uygulamalarıyla beslemeye ka rarlı görünüyor. Kaliteye, seviyeye, çağdaşlığa düşman yöneticilerin hiç anlamadıkları kültür konularından ellerini çekmelerini ve ille de uğraşacaklarsa, sadece birbirleriyle uğraşmalarını dilerdim. SEVDA ŞENER: Yekta Kara, İDOB'a uluslararası düzeyde sanatsal nitelik kazandıran üstün yetenekli bir sanatçı ve yöneticidir. Onun görevden uzaklaştırılmasıyla seyirciye haksızlık edili yor. Nedense en çok kıyıma uğrayanlar en çok iş çıkaranlardır. MELİSA GÜRPINAR: Tek başına bu kadar emek vermiş bir insana bu yapılmamalıdır. Devlet Tiyatrosu içinde, devletin zararına çalışan birçok insan varken, Yekta Kara'ya yapılan çok ada letsiz. Bu gidişattan 'korkuyorum' dersem abartmış olmayacağım. ATAOL BEHRAMOĞLU: Yekta Kara yönetiminde İDOB, müzelik olmaktan çıkarak günlük yaşamlarımıza güzellikler katmıştı. Şimdi korkarım ki yine müzelik olacak. BETÜL MARDİN: Son yıllarda kültüre yaptığı hizmetlerden dolayı Yekta Kara'yı her zaman alkışlamak isterim. Türkiye'de maalesef insanlar hakkında fikirler çok çabuk oluşuyor. Olayla rın iç yüzü bilinmeden insanlar yargılanıyor. Ama eninde sonunda bu olay da temize çıkacak tır. Yekta Kara değerinden bir şey kaybetmemiştir. (Cumhuriyet, 12 Ağustos 2000)
***
a
Mete Uğur: Yekta Kara 8 yıllık hizmet süresi içinde İstanbul Devlet Opera ve Balesi'ne en üs tün şekilde hizmet vermiştir. Kendisiyle "Sevil Berberi", "Carmen", "Aida" ile "Samson ve Dalila" gibi operalarda çalıştım. Kara'nın Türk operasına çok iyi hizmetler verdiğine ve daha da vereceğine inanıyorum. Yekta Karaları ziyan etmeyelim.
cy
Gülriz Sururi: Haberi gazetelerde okudum ve hâlâ şokunu üzerimden atamadım. Çok üzgü nüm fakat şaşkın değilim. Elimizdeki değerleri değerlendiremiyoruz. Yekta Kara, Türkiye'ye uluslararası alanda büyük başarılar kazandırmıştır. Bir takım dedikoduların etkisinde kalmak hastalığımız haline geldi. Elbet gerçekler ortaya çıkacaktır. Ne gibi oyunlar oynandığını tah min etmek zor değil. Bu yanlışın en kısa zamanda düzeltilmesini diliyorum.
pe
Rengim Gökmen: Yekta Kara'nın görevden alınışını üzüntüyle karşıladım. Sayın Kara ile uzun süre sanatçı ve ardından yönetici olarak birlikte çalışma şansına sahip oldum. İDOB'a kazandırdığı başarılı ivmeyi izledim. Görevden alınmasının gerekçelerini çok ayrıntılı olarak bil miyorum. Ama sanatçı kişiliği de bulunan bir yöneticinin kurumlarımızın başından ayrılması bir kayıptır. Engin Cezzar: Bu konu beni çok rahatsız ediyor. Devlet kademelerinde ihbarlar yapılır, soruş turmalar açılır ama bunlar bağımsız yargı tarafından halledilir. Ancak rahatsız edici olan, Sa yın Yekta Kara ve Sayın Ali Taygun tarafından yaratılan "Lirik Tarih" gösterisinin Kültür Bakan lığı tarafından kopya edilmesi. Sanatçı arkadaşlarımızın telif haklarının gasp edilmesi çok ağır bir tutumdur. Şükran Güngör: Yekta'nın İstanbul Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü'ne getirildiğinden itibaren yaptığı çalışmaları, çok hoş çalışmalar olarak görüyorum. Operanın yüzünü güldürdü. Umarım anlaşmazlıklar giderilir. Yıldız Kenter: Üzüldüm. Yekta, benim, çok sorumluluk duygusu olan, mesleğine saygısı olan çalışkan bir öğrencimdi. Herhalde bir yanlış anlama ya da yanlış değerlendirmeye hedef oldu. Çünkü Yekta'ya her zaman güvendim, her zaman güveneceğim. Çoğu öğrencime ol duğu gibi. Her zaman yanında ve arkasında olacağım. Gencay Gürün: Ben Yekta Kara'nın İstanbul Devlet Operası'na çok büyük bir atılım yaptır dığına inanıyorum. İnanılmaz enerjisi, bilgisi ve ilişkileriyle çağ atlattı operaya. Yeri doldurul ması zor. Ve ülkemizde böyle imkansız gibi görüneni başaran insanların bir şekilde baltalan ması beni çok üzdü. Bu konuda bir yanlış anlama olduğuna ve Yekta'nın bunu haketmediğine inanıyorum. Serdar Yalçın: Bu kadar başarıyla çalışmış, yurtdışında ve yurtiçinde önemli çalışmalar yap mış, yeni prodüksiyonlara imza atmış bir kişinin neden görevden alındığını anlayamadım. Üzücü bir d u r u m . Ben devletin vatandaş için olduğunu düşünenlerdenim. Devlet kademelerindekilerin kendilerini amir, sanatçı ve bilim adamlarını alt kadroları gibi görmeleri bence yanlış. (Milliyet, 12 Ağustos 2000)
13
L İ R İ K
T A R İ H
let Opera ve Balesi Yasası ile hiç kimse böyle bir gösteriyi gerçekleştiremez, yasa nelerin ya pılabileceğini belirlemiştir. Kazaen biri kalkıp da böyle birşey gerçekleştirse, "Bu ulvi kurum da, Balık Ayhan'ı, İbrahim Tatlıses'i nasıl sah neye çıkartırsın" diye mazallah adamı asarlar bile. İki: Yine kurumun yasası ve ilgili yasalar, dışarı dan katılacak misafir sanatçılara ödenebilecek tavan ücreti belirlemiştir, İbrahim Tatlıses'i 50 dolara mı sahneye çıkartacaksınız? Üç: İşi ve görevi bambaşka olan bir kurum (İDOB) böyle bir organizasyonu hangi kadroy la gerçekleştirecek? Olmaz Bakan Bey olaaamaz. Buna rağmen, 4 kez izleyici ile buluşan, dev letten tek kuruş çıkmayan gösteride sadece izinli olarak görev aldıkları ve ücretlerini de Protel'den alan sanatçıların devlet memuru ol ması nedeniyle Bakan Bey, "isteruuum" yapı yor. Yoksa, 657 sayılı yasayla görev yapan sa natçılara izin vermem. Şimdi, Meclisin saygın milletvekillerine soruyo rum, bu ülkeyi yurtdışında temsil etmiş, birçok
Belki de birileri çıkıp Meclis'te bu ve diğer soruları Bakan Bey'e sorar da biz de devletin ulvi çıkarlarını nasıl koruduğunu anlarız. Çünkü Bakan Bey, Sosyal Demokrat olduğu için gösterilerde yer alan sanatçılara az ücret ödendiğini, sanatçıların sırtından haksız kazançlar sağlandığını iddia ediyor. devlet başkanını ayakta alkışlatmış ve T. İş Bankası'nın belli bir sayıda yurtdışında ve yur tiçinde 11 gösteri için (en sonuncusu Expo 2000 bünyesinde Hannover'de sergilendi), ya ni yine devletten tek kuruş çıkmadan, devletle ilgisi bile olmayan dünya turnelerini gerçekleş tiren bir sanat eserini engelleyen bir bakana karşı tavrınız olmayacak mı? "Bir dakika sen ne yapıyorsun, biz Türkiye'yi tanıtmak için mil yar dolarlar harcarken, böylesi bir tanıtım ola nağını hem de sanat yoluyla gerçekleşen bir tanıtım olanağını nasıl engellersin?" demeye cek misiniz? Bugüne kadar demediniz, şimdi demeyecek misiniz? Belki de birileri çıkıp Meclis'te bu ve diğer so ruları Bakan Bey'e sorar da biz de devletin ulvi çıkarlarını nasıl koruduğunu anlarız. Çünkü Bakan Bey, Sosyal Demokrat olduğu için gös terilerde yer alan sanatçılara az ücret ödendi ğini, sanatçıların sırtından haksız kazançlar sağlandığını iddia ediyor. Bakan Bey'e göre sanatçılara ödenen ücret
D O S Y A / K Ü L T Ü R
Ben yine anlamakta zorlanıyorum, bu proje nin maliyetinin ne olduğu, Protel'in ne kazan dığından Bakan Bey'e ne, parayı ödeyen fir ma memnun, sponsoru bulan ve maliyetleri denetleyen diğer Bakanlıklar memnun, kimse kimsenin kandırıldığını düşünmüyor, herkes az zekâlı, kandırılıyor da Bakan Bey onların hakkını mı koruyor? Hâlâ projeyle Bakan Bey'in ilişkisini anlayabilmiş değilim. Ali Taygun devam ediyor; Gösterilerde görev alan ic racı sanatçılar dışındaki personele, dekora, ses ve ışığa ödenenler, ulaşım, konaklama gi-
Ben yine anlamakta zorlanıyorum, bu projenin maliyetinin ne olduğu, Protel'in ne kazandığından Bakan Bey'e ne, parayı ödeyen firma memnun, sponsoru bulan ve Bakanlıklar memnun, kimse kimsenin kandırıldığını düşünmüyor, herkes az zekâlı, kandırılıyor da Bakan Bey
onların hakkını mı koruyor? Hâlâ projeyle Bakan Bey'in ilişkisini anlayabilmiş değilim.
derleri bunlarda toplamın % 35'idir. Telif ola rak stopajlar dahil % 10 ödenir, ki Yekta Kara'nın payı yalnızca % 4'dür. Ali Taygun'da suçlamaların etkisinde kalmış, telif ücretinin azlığından bahsediyor sürekli, bize ne, kimin ne kadar telif ücreti aldığından, Yekta Kara'nın veya Ali Taygun'un cebinde ne işimiz var? Bir sanat eserini gerçekleştirmişler, iste dikleri fiyata satarlar, alan alır almayan almaz, birileri alıp bedelini ödediğine göre ve kandı rıldım diye şikayetçi de olmadığına göre, bize ne, Bakan Bey'e ne? Ali Taygun, kalanın da hesabını vermeye hevesli, bizi ilgilendirmiyor ama dinliyelim; "Protel'e % 15 kalır, bununda yarısı kurumlar vergisine gider topu topu % 7.5'dur Protel'in kazancı." der ve bitirir.
T A R İ H
Kim Kimin Maydonozu? "12.06.2000 tarihli yazınızda Topkapı'da yapılanları (İş Bankası'nın restorasyonu ile Padişah Portreleri Sergisi ve Türk Ekonomi Bankası'nın CD - ROM tanıtımı kastediliyor. N.C.) beğendiğinizi yazıyor ve bunları gerçekleştiren Türkiye İş Bankası ve Türkiye Ekonomi Bankası'nı tebrik ediyorsunuz. Tıpkı daha önceki bir ya zınızda Topkapı'da çekilen Saraydan Kız Kaçırma Operası'nı be ğendiğiniz gibi. Bu sponsor ilişkilerini kurduğum ve başlattığım için ve bu kararla rı alan özel kesimi Topkapı'ya ilk sokan Bakan olarak ne eleştiri lerle karşılaştığımı bilseniz yazılarınızda Bakanlığı da dikkate al mak gereğini duyardınız... Tıpkı Tagore'un "Aleve aydınlığı için teşekkür et, fakat tükenmeyen bir sabırla gölgede durarak lam bayı tutanı unutma" dediği gibi..." "1 5 Haziran 2000" tarihinde Kültür Bakanı İstemihan Talay'ın bana yolladığı bir mektuptan alı nan satırlar bunlar... ...Meseleyi şimdi, filmi geri sardığım zaman anlıyorum. İstemihan Talay o günlerde; "suyun kaynama noktasında" harekete geçmeyi beklemekteymiş meğer. İstanbul Devlet Opera ve Balesi Müdürü Yekta Kara ile İKSV'yi - parmaklarını yakmadan - "haşlayabilmek" için... (Nilgün Cerrahoğlu, Milliyet, 10 Ağustos, 2000)
Y e n i d e n Y e k t a Kara... Tepkiler... Çelişkiler... - 1996'da Yekta Kara'ya sanata katkıları için ama aynı zamanda "Lirik Tarih Gösterisi" gibi bir başarıya imza attığı için Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü verildi. Aynı gösteri nedeniyle Kültür Bakanlığı kendisini haksız kazanç sağlamakla suçladı. - Haksız kazanç sağladığı söylenen bu gösterilerin "işvereni" Başbakanlık, Dışişleri Bakanlığı, Devlet Bakanlığı gibi kurumlardı ve hesaplar onların denetiminden geçti. - Bu gösterilere katılan İstanbul Devlet Opera ve Bale sanatçıları için izin alınmadı deniliyor. Oysa her seferinde izin alındığı açıklanıyor. - Yekta Kara ve Ali Taygun'un ortak birikimini, yaratıcılığını taşıyan bu özgün eserin prodük siyonu ve gösterim hakları neden bir özel şirkete, Protel'e verildi de kurum içinde gerçekleştirilmedi suçlaması var. Yanıtı açık: Devlet Opera ve Bale Müdürlüğü Yönetmeliği'ne göre bu "kurum yalnızca opera, operet, bale temsil ve konserleri verebilir" diyor. İbrahim Tatlıses'ten Ajda Pekkan'a, Pulathane Folklor Grubu'ndan Yahudi Sarafim İlahi Korosu'na birçok kişiyi klasik devlet memurluğu, ihale, harcama kuralları ve mevzuat yapısı içinde uzun süre bir ara ya getiremezsiniz. - Kültür Bakanlığı görevden alma gerekçesinde Lirik Tarih Gösterisi'nde sanatçılara az para verildiğini de gerekçe olarak gösteriyor. Bunu hiç aklım almadı. Sanatçılarla önceden mukave le yapılıyor, alan memnun, veren memnun... Bakanın bu hassasiyeti sanatçılar adına beni çok sevindirdi ama bu hassasiyeti sergilediği alan yanlış. - Kültür Bakanlığı "Lirik Tarih Gösterisi" özgün bir eser değildir, benzerini, kopyalarını yapıp adını değiştirip ben de yaparım diyor. Bu doğru değil. Ama bu başlıbaşına bir yazı konusu olacağından şimdilik geçiyorum. (İleride bu konuda da "Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa da yanılarak davalar açılacak.) - Yekta Kara hakkında daha soruşturma açılmadan önce, Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü'ne getirilen Rahmi Dilligil'in, İstanbul AKM ve İstanbul operası kulislerinde "bu genel mü dür gidiyor", "Yekta Kara gidici" diye dolaştığı biliniyor. - Devlet Tiyatroları ile Devlet Opera ve Balesi'ni, eskiden olduğu gibi aynı Genel Müdürlüğe bağlama hevesi 99'un son aylarından itibaren sürüyor. 2000'de Rahmi Dilligil adı şaibelere karışınca, Tamer Levent adı geçiyor, operacılar isyan ediyor. Rivayet o ki, Kültür Bakanı, daha o zamandan Yekta Kara'yı Müdürlük görevinden almayı aklına koymuştur. İş, buna bir kılıf bulmaya kalmıştır. - Burada benim aklıma bir soru takılıyor: Devlet Tiyatroları Genel Müdürü Rahmi Dilligil hak kında ağır bir suçlamayla "eser hırsızlığı" suçlamasıyla Cumhuriyet Savcılığı tarafından dava açılmış durumda. (İlk duruşma 17 Ekim 2000'de). Davanın sağlıklı yürümesi için (çünkü tanık lık edebileceklerin çoğu Devlet Tiyatrosunda çalışıyor) Rahmi Dilligil'in görevden alınması dü şünülmüyor mu? - Yekta Kara hakkında soruşturma tamamlanmadan, görevden alınacağı açıklandı. Hatta 21
pe
maliyetleri denetleyen diğer
L İ R İ K
Basında Yekta Kara...
a
Gösterilerde katılan sanatçılara proje maliye tinin yaklaşık %40'ı ödenir,ama burada dik kat edilmesi gereken bir konu Sayın Bakan'ın 657 sayılı personal dışında katılanları sanatçı olarak saymıyor, sadece Devlet Opera ve Ba lesi çalışanları sanatçı diğerleri değil ki yaptık ları hesapta bunları yok sayıyorlar.
V E
cy
maliyetin % 20'si, kalanını Protel cebe indiri yor. Varsayalım ki böyle. Protel 10 liraya malettiği gösteriyi 100 liraya satıyor, Bakan Bey'e ne? Onu ne ilgilendirir, bir sanat eseri nin değerini belirleyecek otorite mi ki? Yekta Kara çok telif alıyormuş, alır, kimi ilgilendirir? Ama, olayın örgüsü hiç de böyle değil. Ali Taygun'a proje maliyetlerini soruyoruz.
B A K A N I
14
D O S Y A / K Ü L T Ü R
B A K A N I
V E
Temmuz tarihli Hürriyet'te Yalçın Bayer köşesinde müfettiş raporundan şu alıntıyı verdi: "... Opera ve bale arasındaki koordinasyonun gereğince sağlanabilmesi için Yekta Kara'nın mü dürlük görevinin üzerinden alınmasının yerinde olacağı..." iki sorum var: 1. Soruşturma ta mamlanmadan rapor nasıl ve neden basına sızdırılır? Hele ahlaki etik her şeyden önemli di yen bir bakan döneminde... 2. Yekta Kara'nın suçlandığı, "haksız kazançla, şu yukarıdaki ge rekçe arasında ne ilgi var, anlayan beri gelsin. - Bale deyince... Benim anladığım tek şey, opera ve bale camiasında çok yaygın olan bir söy lentinin gerçek olduğu... O söylenti de şöyle: "Türkiye Cumhuriyeti tarihinde imzasız mektup ların etkisinde kalarak başarılı bir müdürü görevinden alan ilk Kültür Bakanı İstemihan Talay oldu. " (Zeynep Oral, Milliyet, 13 Ağustos 2000)
a
Yekta'ya Veda İDOB'u evrensel standartlara çıkartmak için canla başla mücadele eden; Metropolitan Opera sı yönetmenlerinden Tomassi'den, Bolşoy Başkoreografı Grigoviç'e, İngiliz Ulusal Balesi Başkoreografı Derek Dean'e, ünlü kostümcü Michael Scott'a dek dünya opera ve bale sahnesinde "benim" diyen büyük sanatçıları "ilk kez" Türkiye'ye getiren ve yalnız opera sanatçılarını değil, izleyiciyi de "ilk kez" uluslararası standartlarla tanıştıran ve buluşturan bir yöneticiydi Yekta Kara. Bıraktığı boşluk, sanat dünyası ve İstanbullu sanatseverler için büyük olacak. Bu boşluğu şimdiden hissedenler çok. Güher - Süher Pekinel kardeşlerin dediği gibi: "Her ne sebeple olursa olsun Yekta Kara'nın görevden alınması Türk operası için büyük bir darbedir. Opera, Türkiye'de Yekta Kara ile bir özellik kazandı. Onunla bir opera izleyici kitlesi oluştu. Tanımadığımız opera sanatçılarını onunla tanıdık. Genç solistlere yol açan, vizyonu geniş, bu değerli sanatçının kaybı karşısında duyduğumuz üzüntü büyüktür..." (Nilgün Cerrahoğlu,Milliyet, 14 Ağustos, 2000)
cy
Sana Teşekkür Ediyorum Sevgili Yekta Kara Sevgili Yekta, Bu yazıya nasıl başlamam gerektiğini bilmiyorum. Ama yazıyı mutlaka yazmam gerektiğini çok iyi biliyorum. Haftalardır seninle ilgili suçlamaları okuyoruz. Ben hırsızları çok severim. Yalnız senin duru mun çok hüzünlü geldi bana: Hırsızlık şöyle dursun, yıllardan beri canın çıkarak çalıştığın alan da, emeğinin alınamamış karşılığını öyle bir suçlamayla ödüyorsun bugün. Düşündüm de, bu toplumun son aptallarından biriydin sen.
pe
Evet, hep aptaldın Yekta. Meselâ bir geceyi hatırlıyorum, yemeğe çıkacaktık, bir türlü gele memiştin, saatlerce seni beklemiştik. Şimdi seni herhangi bir bakanlık emriyle kapının önüne koyuveren Opera'da bilmem ne için çalışmaya devam etmiştin. , Başına gelenlere ne kadar sevindiğimi sana anlatamam. Yahu, o kadar doları cebine indirmiş sin, daha derli toplu bir evde oturamaz miydin? Üçüncü sınıf şarkıcıların bile havuzlu villalar da yaşadığı bu ülkede, sen hem operacı ol, hem yönetici ol, Ayaspaşa'daki uyuz evde otur. Oturduğunla kalma, ne zaman yemeğe çıksak, bir de seni evine bırakmak zorunda kalalım. (Selim İleri, Cumhuriyet, 15 Ağustos, 2000)
Talay Konuşsun! Kültür Bakanlığı en sorunlu bakanlık haline geldi. Bu olayın arkasında da kıskançlıklar ve bir sürü saray entrikaları olduğunu biliyoruz. Belki de Yekta Kara'nın boşalan koltuğuna, onu göndertenlerden birinin kifayetsiz muhteris bir yakını getirilecektir, tahmin etmek güç değil. Ama kimsenin elinden birşey gelmiyor. Kültür Bakanı, sapasağlam dişi çeken kör dişçi gibi. Hepimizi bağırta bağırta Yekta Kara'yı sö küp alıyor görevinden. Beklenmedik başarı kazanmış, Türk Opera ve Balesi repertuarına inanılmaz eserler kazandır mış bir genel müdür. Yetenekli, çalışkan, dürüst... "Herşey ortada, soruşturun. Hukuk versin kararı" diyor, ne mümkün! Diktatörlük ya burası, kararı -tüm yanlışlığına rağmen- bakan veri yor. Bakan İstemihan Talay'ın ileri sürdüğü nedenlerin hiçbiri, böylesine başarılı bir ismin görevin den alınmasına yeterli değil. Hepsini bir bir açıkladık. "Devlet memurunun görevi dışında ka zanç sağlaması" maddesi ise komik. Sanatçı yazdığı eseri istediği kişi ya da kuruluşa verir. Ay rıca... Madem ki durum böyle, Bakanlığa bağlı kaç sanatçı bugüne kadar nasıl TV dizilerinde rol aldı, seslendirme yaptı? 21. yüzyılda hala bu tür haksız baskılara göz yumamayız. Kültür Bakanı İstemihan Talay'ı Yek ta Kara'ya yaptıkları haksızlığın nedenlerini açıklamaya ve ispata davet ediyorum. (Ruhat Mengi, Sabah, 11 Ağustos 2000)
15
L İ R İ K
T A R İ H
Bu söyleşiden sonra Bakanlık faks aracılığıyla konu hakkındaki iddialarını dile getirdi. Ancak, Bakanlık korsan(!) çalışmaya alışık olduğu için yine başlıksız, imzasız ama Kültür Bakanlığı faksından bonbardımana başladı. İddiaları bir likte izleyelim. Bakanlığa yapılan şikayet mektuplarını ihbar kabul ediyorlar ve aynen; "İDOB Müdürü Yek ta Kara'nın "Lirik Tarih Gösterisi" adlı etkinlik le ticari kazanç sağladığı, devletin resmi sanat kurumunu ticari amaçlarına alet ettiği, kişisel hırs ve çıkarları yüzünden kurumu kötü yönet tiği ve adeta kişisel holdingi haline döndürdü ğü, Türkiye İş Bankası ile diğer sponsor firma lardan da dolar bazında alınan yüksek meb lağların Protel Limited şirketi ile aralarında paylaşıldığı" iddiaları üzerine Teftiş kurulu başkanlığı'nca inceleme ve soruşturma yapıl mıştır. Uslübtaki çirkinlik bir Bakanlığa hem de adında Kültür olan bir Bakanlığa yakışıyor mu? Kim olduğu belli olmayan bir iddia basına yan sıtılıyor, ihbarın gerçek olup olmadığı bile belli değil, Bakan Bey kendi de yazdırmış olabilir. İyi peki yine de iddia, araştırılmış, soruşturul muş ve sonuç: "Lirik Tarih Gösterisi'nin, Yekta Kara'nın müdürü olduğu İDOB Müdürlüğü'nün organizasyonunda yapmak yerine "Protel Limited Şirketi adlı özel bir firma aracı lığıyla gerçekleştirdiği anlaşılmıştır." İnsaf, ger çekten insaf, İDOB'un böyle birşeyi yasası ge reği bile gerçekleştiremeyeceği ortada iken, Yekta Kara böyle bir organizasyon gerçekleş tirmemişken sadece yaratısını ortaya koyduğu için telif almış iken, bu karara nasıl varıyor Tef tiş Kurulu, ki aynı Teftiş Kurulu İ. Rahmi Dilligil'in yazılı, basılı herşeyiyle ortada olan eser hırsızlığına göz yumup, yargılanmasına bile gerek görmezken orada bulunup da bu karar ların altına imza atanlar nasıl uyuyorlar acaba geceleri, çocuklarının yüzüne nasıl bakacaklar, vicdanlarının yerinde ne var acaba? Protel, Bakanlık müfettişlerine Yekta Kara'ya telif ücreti olarak bile ödeme yapılmadığını ödemenin doğrudan T. İş Bankası tarafından yapıldığını söylemesine rağmen, sözcük oyunu ile "ama 250 milyonun içindeymiş" gibi bir açıklama ile ne anlatılmak isteniyor? Açıklama, "Devletin resmi sanat kurumunu ti cari amaçlarına alet ettikleri iddiaları ciddi bo yuttadır" Halla halla, ciddiyse araştır ki araştır mış ve sonuçları açıklıyorsun, hâlâ ciddi boyut lafı mı olur. Bulgularını açıkla da ciddi mi değil mi kamuoyu karar versin. Açıklamanın burası ibretlik olup, ders kitapları na girecek kadar önemlidir bence. Kurumun yönetmeliğinin 39. maddesi bakın ne diyor muş. "Sanatçı, Uygulatıcı, Uzman ve Uzman lar bütün çalışmalarını kuruluşa hasretmek zorundadır. Sanatçılar ticaret yapamaz ve kazanç kasdiyle sair hiçbir işle uğraşamazlar hükmünü taşımaktaymış. Eee, yani? Peki şimdi ne demek bu? Kafalar karıştırılsın da nasıl karıştırılırsa karıştırılsından başka birşey değil, değil çünkü bu madde her insanın yaratma öz
D O S Y A / K Ü L T Ü R gürlüğüne karşı olmadığı gibi buna yönelik hiçbir iddiayı da barındırmamaktadır. Yekta Kara, kendi kurumundaki görevinin (yaratıcılık görevi de dahil) yanı sıra birikimlerini değer lendirir ve başka bir alanda yaratır, yaratısını (telifini) istediği gibi, istediği fiyata satar, pa rasını da istediği gibi kullanır. Bundan bize ne, Teftiş Kurulu'na ne? Bakan bey'e ne? Maksat kafalar karışsın. İddiaların devamında "Salt sanat kaygısı ile yapılsaydı" (Bunu biraz ileride tekrar değer lendireceğiz) İDOB organizasyonunda yapılırmış, yapılmamış çünkü ticari imiş. Sonuçta Yekta Kara "iki ayrı kınama ile cezalandırıl mış" ve müdürlük görevinin üzerinden alın masının yerinde olacağı sonucuna varılmış mış da mış mış.
B A K A N I
V E
dı, sanırım Mehmet Bey'in yaş haddinden emekliliği yaklaşmıştır.) Taygun'un iddiasına göre gösteride görev alan Bakanlığa bağlı sanatçılara diğer gösteri deki ücretler ödenmiş ancak makbuz alınma mıştır. Gösteri sponsoru İMKB, sonra aynı gösteri 10 Haziran 2000 tarihinde Kapadokya'da sahneleniyor. Ancaaak, bu kez gösteri nin ne sanat yönetmeni, ne yapımcısı ve de herhangi bir idarecisi yok. Ve de, gösteri giri şinde 50 milyon liralık giriş kuponları veriliyor (Bilet değil çünkü resmi değil, resmi biletler nerede ve nasıl basılacağını herkes bilir, ama giriş kağıdının üstünde Kültür Bakanlığı'nın hi mayeleriyle ibaresi var.) Hey güzel Allahım, hani Protel ticaret yapıyordu da, Yekta Kara, kurumu holdingi gibi kullanıyordu ya. Buna
Lirik Tarih Gösterisi ne yönelik bu kampanya II. Dünya Savaşı öncesi Almanyası'nda uygulanan bir yöntemi hatırlatıyor. Hitler'in Propaganda Bakanı Goebbels bu taktiğin yaratıcısı.
cy
a
Ortaya bir yalan atacaksın. Öyle ağır, öyle inanılmaz, öyle korkunç olacak ki herkes itiraz edecek. Siz söylediğinizi kanıtlamak yerine dana inanılmaz ikinci bir yalan atacaksınız. Ve böylece yalan üzerine yalan bina ederek hasmınızı sürekli kendini savunma konumuna iteceksiniz, kendini savundukça gerileyecek, siz üstüne gidecek ve kendinize kamuoyunda güçlü ve haklı bir durum yaratacaksınız. Bu yöntem hiçbir etik kaygısı olmayanlar tarafından sağduyu sahiplerine karşı o zaman başarıyla uygulandı." 'Lirik Tarih Davası"nda buna benzer bir saldırı altındayız"
ne demeli. Bakan Bey, biz organize etmedik diyecektir, doğru kim organize etti, Kültür Ba kanlığı'nın himayalerinin yazılmasına kim izin verdi?
pe
Böyle başlıyordu Ali Taygun basın toplantısı na. Ali Taygun, Protel ve Yekta Kara adına ka tılan Av. Gürsel Öngören'de bulunuyordu. Gelin bir de bu toplantıya bir göz atalım ister seniz.
Ali Taygun, basın toplantısında Bakanlığın "Li rik Tarih Gösterisine sahip çıkmak için izledi ği yolu, başaramayınca da taklitlerini gerçek leştirmek için sistematik bir yol izlediğini açık lıyor özetle. Ali Taygun'un altını çizdiği nokta lar. Öncelikle, "Lirik Tarih"in gösterisini 11 gösteri için T. İş Bankası'nın sahnelenmesi ta lebi karşısında, ilk gösteri için (22 Mart 2000) Bakanlık personeline izin veriyor ama sonraki gösteriler için vermeyeceğini bildiriyor. 25 Mart 2000 tarihinde Hürriyet'te Bakanlığa gi den ihbarları tekrarlayan bir yazı yayımlanıyor ve ardından 6 Nisan 2000 tarihinde Lütfi Kırdar Kongre Merkezi'nde "Anadolu 2000" adlı bir gösteri gerçekleşiyor. Konsept aynı, sahne düzeni aynı, seçilen parçalar aynı, icracılar ay nı. Adı farklı. Ama ilk kez sergilenecek mozoik olduğu söyleniyor broşürdü. Yaratıcıları kim? Yapımcı: Mehmet Özel, Güzel Sanatlar Genel Müdürü, Teknik Yönetmen: Levent Özel, Genel Müdür'ün oğlu. Sunucu: Binnur Özel, Genel Müdürün kızı ve Bakan Bey'in Özel Kalem Müdürü (Ha yeri gelmişken söyle yelim Binnur Hanım, babasının yanına Güzel Sanatlar Genel Müdür Yardımcısı olarak atan
Neden İDOB bünyesinde gerçekleştirilmedi? Öyle dememiş miydiniz, ticari olmasa İDOB bünyesinde yapılabilirdi. Korsan gösteri yaptı rıyorsunuz ve sesiniz çıkmıyor. Neden oraya Bakan Bey gitti, plaket aldı (Ali Taygun'un önemli bir kabahati de Bakan Bey'e hiç plaket vermemektir. Ona da söyledim ama inanmadı) Devlet'in (yani Kültür Bakanlığı'nın) kasasın dan ne kadar ödeme yapıldı? Düzenleyen ku rum veya kuruluş kim? Yukarıda saydığımız yaratıcı ve yürütücü zevat burada da telif aldı mı? Ne kadar? Tabii, ilk gösteriden de ne ka dar telif aldıklarını da açıklar mısınız? Bilet pa ralarını kim topladı? Anadolu 2000 Topluluğu ticari bir kuruluş mu? Organizasyon: Ulusoy Travel diye yazıyor giriş kâğıdında ayrıca ticari bir kuruluş adı olmadığına göre, bunlar mı bir ticari kuruluş? Bu gösteriyi düzenleyenler açıktan mı para topladı? Tüm bu sorulara ce vap vermediğinize göre sizin de bir ilişkiniz var mı? Bu gösteriden şahsi bir kazanç elde ettiniz mi? Şahsınızın veya Bakanlık personeli nizin bu gösteriden, varsa elde ettikleri ka zanç ne kadardır? Devlet kasasından çıkan ne kadar? Katılan Bakanlık personeli sanatçılara ne kadar ücret ödendi?
16
L İ R İ K
T A R İ H
Hadi Allah aşkına, Protel tüm belgeleri ile bir likte bir basın toplantısı ile bütün iddialara ce vap verdi. Şu sizin yaptığınız ticari olmayan gösterilerin belgelerini de bir basın toplantısı ile açıklasanız da biz de soru sormaktan kurtulsak, öğrensek, siz biraz konuşsanız da biz de tek yanlı olmaktan kurtulsak. Ali Taygun, basın toplantısında çok yaralan mış olduğunu gizleyemiyor. Bütün savlara açıklık getirdikten sonra sözlerini şöyle bitiri yor: "Lirik Tarih Gösterisi -adı üzerinde- bir gösteri alt tarafı... Başarısını kanıtlamış bir gösteri. Taklit edilmesinden belli başarılı oldu ğu. Yasaklanabilir elbette. Katladilebilir de. Yaratıcı sanatçılar onca hizmete karşılık 'şa ibe' altında bırakılarak bir imza ile yerlerinden kovulabilir. Sanatçının iktidarı ne ki? Yaratıcı sanatçılar onca hizmete karşılık 'şa ibe' altında bırakılarak bir imza ile yerlerinden kovulabilir. Sanatçının iktidarı ne ki? Ama bunlar unutulmaz. "Sağlığınızda dilleri ne düşmektense mezar taşınıza kötü şeyler yazılsın, daha iyi" diyor büyük ozan 'zamanın kısa, özlü tarihçeleri' olan sanatçılar için. Bu gün, 'Tevfik İleri kimdir?' sorusunun cevabı 'Muhsin Ertuğrul'u Devlet Tiyatroları'ndan kovan Maarif Vekili' olarak kalmıştır. Onu kimse başka türlü hatırlamıyor." Ardından söz alan Av. Gürsel Öngören de te lifin ne olduğunu yasa maddeleriyle açıkladık tan sonra, bünyesinde "Telif Hakları Genel Müdürlüğü" barındıran Kültür Bakanlığı ve il gili personeller hakkında "telif hırsızlığı" su çundan dava açacaklarını belirtiyor, açacakları hakaret vs. davalarının dışında. Basın Toplantısı'nda Avukat Bey'e: "İyi, güzel de eser hırsızlığı orta yerde duran, belgeleri elden ele dolaşan Bakan Bey'in Genel Müdü rü İ. Rahmi Dilligil'e dava açmaya kalkan An kara Cumhuriyet Başsavcılığı, izin istedi -yasa gereği- Bakan Bey "gerek yok" dedi. Şimdi aynı Bakan bu saydığınız insanlar için izin ve rir mi? siz bu işi nasıl becereceksiniz?" diye sorduğumda, Avukat Bey'in yanıtı şu oldu: "Mızrak, çuvala sığmaz." Göreceğiz bakalım mızrak mı büyük, çuval mı? Lambayı Tutan El "Tıpkı Tagore'un 'Aleve aydınlığı için teşekkür et, fakat tükenmeyen bir sabırla gölgede du rarak lambayı tutanı unutma' dediği gibi..." Bir bakan ki, yukarıdaki satırları bir gazeteciye yazıp gönderip (Nilgün Cerrahoğlu, 10 Ağus tos 2000, Milliyet) neden kendisinden bahse dilmediğini sorabiliyor, ne kadar önemli işler yaptığından bahsettikten sonra. Sanırsınız ki, Maliye Bakanı, Kültür Bakanlığını ilgilendiren işler yapmış, kendi görev alanı dışında da bu ülkeye hizmet etmiş de değer bilinmemesin den yakınıyor, Bakan Bey olumlu ne yaptıysa görevi gereği yaptı, bunu översiniz övmezsi niz, görürsünüz görmezsiniz Bakan Bey orada alkış almak için oturmuyor, iş yapmak için oturuyor, övgü veya yergi seçimde belli olur. Bakan Bey'e göre böyle değil, övülmeli, bunu
D O S Y A / K Ü L T Ü R
B A K A N I
V E
görevine son veriyor. Kendi kendime soru yorum, Cumhurbaşkanı'nın imzalamadı ğı kararname yürür lüğe girince Bakan Bey bu kararnameye dayanarak acaba kimleri görevlerinden almanın yanısıra me muriyetten de ata cak. İrtica yaygarası nın ardında bu ve benzeri uygulamalar için avuçlarını açıp bekleyen kaç kişi var acaba? Eser hırsızlığı suçla ması ayyuka çıkan Genel Müdür'e sahip çık, olağanüstü bir yaratının sahibine so ruşturma aç ve gö revden el çekti. Tam Bakan Bey'e uygun icraatlar.
pe
cy
a
Bakan Bey, yukarıdaki giriş kuponunun ne olduğunu kamuoyuna açıklamalıdır. Açıklamak zorundadır. Bu resmi bir bilet midir? Davalar bu iki insanın isteme hakkını bile kendinde görüyor, neden lehine sonuçlansa ne olur ki? Olayı yakından benim adımı geçirmiyorsunuz yazılarınızda di bilen var, bilmeyen var, kamuoyu önünde yebiliyor. Böyle düşünebilirsiniz de ama bunu suçlandıktan sonra, onurun kırıldıktan sonra, bir gazeteciye yazılı olarak gönderebilmek na bir yaratıcının yaratısından dolayı onurunun sıl birşeydir anlamak mümkün değil. Ama biz kırılmasını Bakan Bey'in anlamasını bile bekle bu sayımızda gölgedeki elin sahibini inceliyo miyorum, bu nasıl tedavi edilir ki? Mümkün ruz, ama tuttuğu ışık saçan lamba değil, deymü? diği yeri yakıp kavuran, arkasında sadece ka Politikacılar bugün ak dediklerine yarın kara os bırakan bir kor ateş. diyebilirler ve ondan dolayı dilimize yerleşmiş tir "Politika yapma" deyimi. Ve dünü unutup Bu kor ateş, "Lirik Tarih"e sahip çıkamayınca, yarına yine merhaba derken, dünden en kü yaratıcılarına yöneliyor, eserini izinsiz olarak çük bir iz taşımama becerilerinin herkeste ol aldığı Protel'e daha fazla birşey yapamayınca duğunu mu sanırlar? ve gösteri başka sanatçılarla sürünce, birden bire aklına gelip suya elini sokuyor, "kaynama Ali Taygun'a, Yekta Kara'ya değil, bize yazık noktasına gelmiş", 1996'dan beri sahnelenen oluyor. Bu ülkeye yazık oluyor. ve her seferinde tüm giderleri denetlenen projedeki yaratıcılarından birinin "mahiyeti" olduğunu akıl edip, Yekta Kara'yı haksız ka zanç sağlamakla, İDOB'un olanaklarını eşinin şirketi için kullandırdığını, zaten gösterinin de telif olmadığını belirterek, Yekta Kara hakkın Basından tarayabildiğimiz kadarıyla başladı da soruşturma açtırıyor ama soruşturma bit ğından bu yana "Lirik Tarih", Ali Taygun ve meden, Yekta Kara'ya tebliğ bile edilmeden Yekta Kara ile ilgili köşe yazarlarının düşünce görevden aldığını açıklamakta bir beis görmü lerini aktarıyoruz. yor. Ülkenin yetiştirdiği nadir değerlerden biri nin başarılarından dolayı harcanması, bu ülke Duygular de bir başka dönemde bu kadar kıyıma varan Geçen hafta farklı olaylar farklı duyguları ya boyutlarda yaşanmadı. şattı bana. Coşku ve heyecan, beğeni, sevinç ve hüzün birbirine karıştı çoğu kez; zaman Yekta Kara: 1995 Kültür Bakanlığı En İyi Ope içinde yolculuklar yapmaktan da kendimi ala ra Yönetmeni Ödülü, 1996 Cumhurbaşkanlığı madım bu duyguları yaşarken. Kültür ve Sanat Büyük Ödülü, 1998 Devlet Sanatçılığı Ünvanı'na sahip ve bu ödülleri alır Coşku ve heyecanı Türkiye İş Bankası'nın dü ken, gösterdiği başarıların içinde Lirik Tarih'de zenlediği gecede "Lirik Tarih" gösterisini izler ken yaşadım. Liseden sınıf arkadaşım olan var, ödüllerin hepsini de devlet vermiş. Şimdi Ali'yle (Taygun) sonradan tanımak şansını el birdenbire Bakan Bey'in aklına 4 yıl sonra Yekta Kara'nın haksız kazanç sağladığı geli de ettiğim sevgili Yekta'nın (Kara) birlikte ya rattıkları bu gösteriyi izlerken neredeyse göz yor ve yapabileceği tek şeyi yapıp İDOB'daki
"Lambayı Tutan El" Nerede?
17
L İ R İ K
T A R İ H
lerim yaşardı. Gösterinin sonunda bu duygu ları, bu coşku ve heyecanı salondaki diğer iz leyicilerle paylaşmak da ayrı bir zevkti. Hepi miz bu gösteriyi gerçekleştiren tüm ekibi ku caklamak istiyorduk sanki. Farklı kültürlerin zenginliğini şaşırtıcı hoşlukta geçişlerle birbirine bağlayan bu görkemli gös terinin ardından tüm ekiple birlikte Yekta (Kara) ve Ali (Taygun) de sahneye çıkınca on lara bakıp (geçenlerde yazdığım bir yazıyı da anımsayarak) şişmanlığın pekala güzelliğin bir parçası olabileceğini düşündüm. (Osman Ulugay,26 Mart 2000, Milliyet)
Yekta Kara ile Ali Taygun Çarşamba günü İş Bankası'nın sponsorluğu nu yaptığı ve Yekta Kara ile Ali Taygun'un yarattığı o muhteşem gösteri "Lirik Tarih"e ikinci kez gittim. Değişmiş, farklılaşmış, daha da güzelleşmiş. Ali Taygun, "Türkiye kültürle rin düğümlendiği bir ülke... Bu mozayiği oku mak, zamanı da katarak dört boyutlu harita sını çıkarmak müzikle mümkün... Doğal me lodiler, kadim Helen, İon uygarlıklarından Bi zans'a, oradan Rum, Ermeni, Yahudi dini mü ziğe dönüşmüş. Asya'dan Türklerin getirdiği vuruşlar, Afrika'dan Arabistan kanalıyla akta rılan ritmlerle buluşmuş. Ve bütün bunların biraraya gelmesiyle Osmanlı - İslami müzik çıkmış ortaya..."diye anlatıyor.... Yekta Kara 'ya soruyorum, "Niçin Carmina Bu rana ile başlıyor. Niçin Requem bu gösteride yer alıyor?" Kara, "Orta çağ başlangıç noktası olduğu için Carmina Burana ile başlıyor. Se mavi dinlerin, Ermeni, Rum, Yahudi koroların dan sonra ise Verdi'nin Requem'i başlıyor, ya ni müzik çok sesli evrensel boyuta ulaşıyor" diyor... Gösteride pek savvuf müziği, lathane Halk sı... Her şeyin
çok şeyin, Ahmet Özhan'ın ta Fatih Erkoç, Balık Ayhan, PuOyunları'ndan Karadeniz dan tadı damağımızda kalıyor.
Başta Lirik Tarih gösterisinin yaratıcıları Yekta Kara ve Ali Taygun çiftini ve emeği geçen herkesi ve bu gösteriye kucak açan İş Banka sı'nı sevgiyle kucaklıyorum. (Duygu Asena, Milliyet, 26 Mart 2000)
"Lirik Tarih" Halka Açılıyor Önce HABİTAT'ta izleyen sivil toplumcular bü yülendi, sonra AGİT'te izleyen siyasiler... Biz de (sanatsever, basın ve bankacılardan olu şan bir kitle) geçtiğimiz akşam İş Bankası'nın özel daveti ile yakalayabildik Lirik Tarih'i. Ve memlekette bunca "olay" lafı edilirken ger çekten bir olay gördük. "Lirik Tarih", halkımız için önümüzdeki aylarda Açıkhava Tiyatrosu'nda makul bir fiyata sahnelenecek, sonra GAP'a gidecek, daha sonra da beş Avrupa ül kesi dolaşacak. Yekta Kara ve Ali Taygun'un sanat yönet menliğini, Serdar Yalçın'ın müzik yönetimini, Ahmet Özhan'ın tarihi Türk müziği yönetimi ni üstlendiği gösteri, Ali Taygun'un belirttiği gibi "Türkiye'yi müziğiyle söylüyor."
D O S Y A / K Ü L T Ü R Clinton Balıkları Bunlar AGİT'e emeği geçen, katkıda bulunan herkesi kutlamak gerek. Zirvenin sanatsal etkinliği, Yekta Kara ve Ali Taygun'un hazırladıkları, yedi dilde sundukla rı, Türkiye'nin kültür mozaiğini gözler önüne seren "Lirik Tarih Gösterisi" muhteşemdi. (Zeynep Oral, Milliyet, 21 Kasım 1999) *
*
*
54 ülkenin liderlerini ve kalabalık heyetlerini bu şekilde organize etmek, dile kolay... Yük sek bir "uluslararası görgü" ve "rasyonellik" gerektirir. Türkiye bu düzeye sahip olduğunu kanıtlamıştır. Başta tarihi Çırağan, uluslararası kalitede sa raylar ve oteller gerektirir. Türkiye bu kültürel ve ekonomik birikime sahip olduğunu kanıtla mıştır. Osmanlı ile Mozart'ı buluşturan, ğinden çoksesli orkestra çıkaran müzikali başlıbaşına bir sanat Türkiye bu üstün sanatsal sentez ratıcılı
halk müzi "Lirik Tarih" şaheseriydi. gücüne, ya
(Taha Akyol, Milliyet, 20 Kasım 1999)
zin Lirik Tarih Gösterisi", özel olarak inşa edi len 26 metre cephesi ve 20 metre derinliği olan dev bir sahnede, saat 18.30'da sunula cak. Orkestra şefi Serdar Yalçın'ın idare ede ceği gösteriye, İstanbul Opera ve Balesi Or kestra ve Korosu, İstanbul Tarihi Türk Müziği Topluluğu, Ajda Pekkan, İbrahim Tatlıses, Ay han Baran, Sertap Erener, Arif Sağ, Belkıs Akkale, Esma Başbuğ, Zihni Göktay, İstanbul Opera ve Bale sanatçıları, Balık Ayhan ve gru bu, Grup Pulathane'nin halk oyunları yer ala cak. (Milliyet, 28 Ekim 1998) Liderlerin Aile Bağları LİZBON EXPO 98 dünya fuarının okyanuslarla denizlerin kirlenmesini konu alan anlamlı bir düzenleme olduğu açıklanıyor... Türkiye de bu gösteriye, opera sanatçıları, Türk müziği korosu, halk oyunları ekibi ve Mehter takımını kapsayan 400 kişilik sanatçı lar topluluğu ile katılıyor... Ancak, fuarın içe riğine de fazla yabana kalınmaması için, ok yanus ve denizleri anımsatmak üzere büyük kadroya "BALIK AYHAN'IN" da alınmasında yarar görülüyor... Fuarın Atlantik ve Pasifik okyanuslarına ayrı lan pavyonlarında, büyük köpekbalıkları, de nizanaları, denizatları, dev ahtopotlar ve renk renk mercan adaları ile her türlü balık ve can lı türler sergileniyor. Türk pavyonunda da de nizi anımsatmak üzere Balık Ayhan'ın eşsiz darbukası ile davul zurna eşliğinde Adıyaman Halk Dansları topluluğu sahnede boy gösteri yor.
cy
Has dur, Haydi Mozart Zirvenin tek etkinliği "Lirik Tarih Gösterisi", Türkiye'nin kültür moziyiğini mehterle, baley le, popuyla, dini korolarıyla sahneye taşıdı
V E
a
(Ayça Atikoğlu, Milliyet, 25 Mart 2000)
B A K A N I
400 kişiden oluşan diğer sanatçılar da "LİRİK TARİH GÖSTERlSl"ne çeşitli etkinliklerle katılı yorlar.
pe
Lirik bir tarih gösterisi, adıyla önceki gece Lütfü Kırdar salonunda sergilenen program, Türkiye'nin çok dinli - kültürlü yapısını işleyen bir temayla izleyenleri büyüledi. Klasik Türk Müziği'nden caza, kilise korosundan sinagog müziğine, trompet eşliğindeki zurnayla Mo zart'ın Türk Marşı'nı çalan Mehter Takımı'ndan, ilahiler ve semazenlere uzanan şo vun yelpazesi dikkat çekti.
* Görkemli gösteriyi hazırlayan Yekta Kara ile Ali Taygun mükemmel bir işbirliği örneği verdi. Bu başarılı işbirliğinin ilginç yanı, Kara ile Taygun'un şu an boşanmış bir çift olmala rıydı.
* Yaklaşık bir saat 15 dakika süren gösteri, başta Clinton ailesi olmak üzere, izleyenlerce ayakta alkışlandı. (Ümit Bektaş, Milliyet, 19 Kasım 1999)
Bir Acaip ülkeyiz Özetin özeti: Bir yandan dünya liderlerine parmak ısırtacak AGİT organizasyonu ve "Li rik Tarih Gösterisi" gibi muhteşem bir sanat olayını gerçekleştiriyoruz. Öte yandan hala il kellikten kurulamıyoruz. (Abbas Güçlü, Milliyet, 19 Kasım 2000) Taksim'de Dev Koro CUMHURİYETİN 75. yılı etkinlikleri kapsamın da, yarın akşam Taksim Meydanı'nda 300 ki şilik bir sanatçı kadrosunun katılımıyla "Cum huriyetimizin Lirik Tarih Gösterisi" düzenlene cek. Yekta Kara ile Ali Taygun'un yapım ve yönetmenliğini üstlendikleri "Cumhuriyetimi
(Orhan Tokatlı, Milliyet, 7 Ekim 1998)
Türkiye'nin Tüm Sesi Lizbon'da *'Avrupa'nın okyanusa açılan kapısı' Lizbon'da yapılan Expo '98 Dünya Sergisi'nde 30 Ağustos'ta Türk Gecesi düzenlendi. * İstanbul Devlet Opera ve Balesi Orkestra ve Korosu, dansçıları, İstanbul Tarihi Türk Müzi ği Topluluğu, Mehter Grubu ile Balık Ayhan ve arkadaşları 'Lirik Tarih Gösterisi'ni sundu. (Handan Şenköken, Cumhuriyet, 6 Eylül 1998)
Türkiye, Tarihinin En Büyük Sanat Çıkarmasını Yapıyor Kültür Servisi - Güneşin Avrupa üzerinde ilk doğduğu ülke olan Türkiye, kıtanın en batı sındaki Portekiz'e kültürünün en güzel örnek lerinden bir demet sunuyor. Lizbon'da 150'den çok devletin katıldığı Expo '98 Dünya Fuarı'na Türkiye, tarihinin en büyük sanat çı karmasını yapıyor. Başbakanlık Denizcilik Müsteşarlığı'nın düzenlediği ve Yekta Kara ile Ali Taygun 'un yapıp yönettikleri bu sanat olayında 250 müzisyen ve dansçı üç gün bo yunca sundukları gösterilerin ardından Büyük Taarruz'un son günü olan 30 Ağustos gecesi hep birlikte sahneye çıkarak bir Lirik Tarih Gösterisi ile Expo '98'in en büyük alanı olan
18
L İ R İ K
T A R İ H
15 bin kişilik Sony Meydanı'ndaki dev sahne de İstanbul Devlet Opera ve Balesi Orkestrası , Korosu ve Dansçıları ile İstanbul Tarihi Türk Müziği Topluluğu Tasavvuf Müziği Heyeti, Mehteri, Semazenleri, Grup Pulathane'nin halkoyuncuları, Balık Ayhan ve arkadaşları bir buçuk saat boyunca görkemli bir olay yarata caklar. Daha önce HABİTAT ll'nin açılışındaki gösteri nin bir benzeri olan bu sanat olayı canlı ola rak Portekiz TV'sinden yayımlanacak. (Cumhuriyet, 30 Ağustos 1998)
Batıyla Yarışırız İstanbul Devlet Opera ve Balesi Genel Sanat Yönetmeni Yekta Kara, opera ve baleyi popülerleştirme çabaları kadar Ali Taygun'la ha zırladığı Lirik Tarih Gösterisi ile de gündem de. Pakize Suda bu uluslararası çapta sanatçı mızla resmi görevini ve HABİTAT ve AGİT'te övgü alan gösteriyi konuştu. İstanbul Devlet Opera ve Balesi sizinle daha çok sevilir ve duyulur hale geldi. Bunu nasıl başardınız? (Pakize Suda, Hürriyet, 18 Aralık, 1999)
Muhteşem Bir Gecenin Ayrıntıları Cumhurbaşkanı ve Bayan Demirel'in himayelerindeki Lirik Tarih Gösterisi'ni Lütfi Kırdar Salonu'nda izledim. Gösteri'de; bizim 'kendimize özgü ses impa ratorluğu'muzun bütün öğeleri ve renkleri us taca temsil edilmişti. Programı okuyunca, ses kültürümüzün zen ginliğini bir kez daha farkedeceksiniz. Programı Ali Taygun ile Yekta Kara tasarladı ve sahneye koydu. Müziği de Serdar Yalçın yönetti. (Doğan Hızlan, Hürriyet, 19 Kasım 1999)
Devlet Dersi Verdik Lirik Tarih gösterisi liderleri 'uçurmuş' Cumhurbaşkanı Demirel, "Lirik Tarih" göste risini izleyen Clinton ve Chirac'ın "Böyle şey olmaz. Bu dünyanın dışına çıkan bir olay" di ye tepki verdiklerini anlattı. Cumhurbaşkanı Demirel'e göre, AGİT toplan tısının başarısında geçen çarşamba akşamı düzenlenen "Lirik Tarih" gösterisinin de bü yük rolü oldu. Demirel, tasarımı Yekta Kara ve Ali Taygun tarafından yapılan bu gösteriyi şöyle değer lendiriyor: "Kültür mü? Türkiye'de var. Uygarlık mı? O da var. 500 kişilik bir salonu var, orada size Ortodoks Kilisesi'nin korosunu, Sinagog koru sunu koyuyor, yanlarına bir Türk ilahi grubu nu koyuyor, Mevlevileri koyuyor ve size bir sanat hadisesi gösteriyor. Eğer bir parça sa nat merakınız varsa bu sizi şaşırtacak bir olaydır. Bu Türkiye'nin dünyaya verdiği en iyi vesikalardan biridir. Burası bir uygarlık mem leketidir. Bir kendine ait kültürü, kişiliği olan
D O S Y A / K Ü L T Ü R
V E
a
AGİT İzlenimleri Beethoven ve Clinton
AGİT zirvesinin bence en güzel etkinliği, Lüt fü Kırdar Kongre Merkezi'nde gerçekleştirilen bir konser ve dans gösterisi oldu.
cy
bir memlekettir. Aynı zamanda dünyayla bü tünleşmiş bir görüntüdür bu. Türkiye'nin gö rüntüsü hem çarpıcı, hem de şaşırtıcıdır. Çün kü Türkiye'nin dışardaki imajını çarpık bir imajla geliyor. Bakıyor ki burada başka birşey var. Büyük bir otelin penceresinden karşıya Asya ile Avrupa'nın değiştiği yere baksa o in tibaı alıyor. Bana gelen bilgilere göre çok çar pılmışlardır. "
B A K A N I
Demirel, lirik tarih gösterisini izleyen Başkan Clinton'un o anki hislerini kendisine İngilizce şu sözlerle ifade ettiğini anlatıyor:
Bu gösteri, Türkiye'nin tarihi zenginliğini ve kültür mozayiğinin renkliliğini mükemmel bir biçimde gözler önüne serdi.
pe
"Out of this world..." (Bu dünyanın dışına çı kan bir olay)
Gösterinin adı, "Lirik Tarih Gösterisi" idi. Ya pımcıları, İstanbul Devlet Opera ve Balesi'nin Genel Sanat Yönetmeni Yekta Kara ile pro düktör Ali Taygun'du.
Demirel, "çarpıcılık" başlığında Fransa Cum hurbaşkanı Jacques Chirac'ın tepkisini de şöy le aktarıyor:
"Swiss Otel'deki akşam yemeğinde Chirac altı defa 'böyle şey olmaz' dedi. 'Bravo bravo' di ye beni karşıladı, beni kucakladı." Demirel'e göre, en çok etkilenenlerden biri de Hillary Clinton. Demirel, Bayan Clinton'u şöyle anlatıyor:
"Hillary Clinton enteresan bir hanım. Çok keskin müşahadeleri var. Aspendos'u, Side'deki antik tiyatroyu gördü, geldi. Antal ya'da müzeyi gördün mü?' diye sordum. 'Bu heykeller müthiş bir olay' dedi. Antalya Müzesi'nde dünyanın hiçbir yerinde olmayan mermer heykeller vardır. Heykellerin birinde kanatlarını açmış bir kadın heykeli var. Dedi ki: 'Ben böyle birşey görmedim, sanki taş uçuyor.' Dedim ki: 'onlar mevcut olanların on da biri, onda dokuzu toprağın altında, işte burası böyle bir memleket.' Türkiye'nin zen ginliğini görmesi bakımından bunu çok önemsedim. (Hürriyet, 29 Kasım 1999)
Bir çok İstanbullu gibi ben de "Lirik Tarih Gösterisi"ni televizyon ekranlarından izledim. Gösterinin başarısı, göğsümü kabarttı. (Tuğrul Şavkay, Hürriyet, 25 Kasım 1999)
Dikiz Aynası Gözüm yine dikiz aynasına takılıyor. Orada Ali Taygun'u görüyorum. Geçen akşam dünyanın önde gelen bütün devlet adamlarını ayakta alkışlatan o muaz zam Lirik Tarih Gösterisi'nin iki mimarından birini görüyorum.
L İ R İ K
T A R İ H
İşte Atatürk Türkiyesi Önceki gece maç başladı başlayacak. Bıktırıcı reklamlardan kurtulmak için televizyonu tıktıklıyorum. Saat tam 20... Ve TRT-2'de karşı ma bir anda bir canlı yayın çıkıyor. İstan bul'da düzenlenen Lirik Tarih Gösterisi. Clinton, Demirel ve diğer liderler izliyor. Muhteşem bir gösteri. O kadar ki, maçın ilk devresini arada bir tıktık yaparak şöyle böyle izleyebiliyorum. Muhteşem bir orkestra ve koro Carmina Bu rana ile başlıyor. O bitiyor mehter vuruyor, mehter bitiyor Ahmet Özhan giriyor... Sonra folklor, köçekçeler, Balık Ayhan ve ekibi, ba le, tasavvuf musikisi, Ortodoks ve Musevi ko rolarından ilahiler, Mevlevilerden sema gös terisi, caz müziği, mehter takımından Mo zart'ın Türk Marşı ve diğerleri...
(Emin Çölaşan, Hürriyet, 19 Kasım 1999) Çocuklar Herşeyi Görüyor Bütün bu olumlu gelişmelerin yanı sıra çar şamba akşamı zirveye katılan yabancı konuk lar için düzenlenen "Lirik Tarih" gösterisi, Türkiye'nin muazzam tarihi mirası ile muhte şem kültürel zenginlik ve çeşitliliğini yansıtan başdöndürücü bir şölendi. (Sedat Ergin, Hürriyet, 21 Kasıl m 1999)
Herkes onları alkışlıyor. Ama dikiz aynasından yine o tuhaf geçmişi görüyorum. Yine Barış Derneği davasından çekmiş bir aydını.
Son Söz
Şimdi, siz siz olunda bu başarıyı içinize sindi rin. Lirik Tarih var, Ali Taygun var, Yekta Kara var ama bir tek siz yoksunuz yukarıdaki aktar Ali Taygun'u. dığımız başarının belgeleri olan alıntılarda. Bir an için kendinizi Bakan Bey'in yerine koyup Ve soruyorum. "Değer miydi?" bakın olaya, rahatsız oluyorsanız Bakan Bey'e kızmayın. Ama, iki insanın bu muhteşem Yine o meçhul muhatap, yüzü sisler arasında üretimlerini ve başarısını alkışlıyorsanız Bakan kaybolmuş bir hayalet gibi karşıma dikiliyor. (Ertuğrul Özkök, Hürriyet, 21 Kasım 1999) Bey'i protesto edebilirsiniz.
19
K
ültür Bakanı İstemihan Talay'a ad takmışlar: "F Tipi Kültür Bakanı"... Haksız değiller galiba. Duruma baksanıza! Ülkenin önde gelen kültür ve sanat insanları ile kurumları bir yanda, ka riyerinde kaymakamlıktan öte herhangi bir özelliğe rastlayamadığımız İstemihan Talay ile üçbeş memuru öbür yanda! Bu İstemihan Talay, kalın doğramayı marifet sanıyor. Yani pastır macıya çırak olamaz. Ama işte F tipi ya, Kültür Bakanı olabilir...
Hatırlayacaksınız, (Laf ola beri gele! Nereden hatırlayacakmışsınız? Bu toplumda bellek de nen bir şey mi var? Demek istiyorum ki hatırlatayım), Cumbaba yine "Verdimse ben verdim, ne olmuş yani" demişti de, Tüdanya hariç hemen herkese "Devlet Sanatçılığı" dağıtmaya kalk mıştı. İşin bir yönetmeliği vardı, bu yönetmeliğe göre de bir seçici kurul, iyi ya da kötü, bir seçici kurul işte! Bu seçici kurul, bazı adayları geri çevirmiş, kendince bir seçim yapmıştı. (Hani hatırlasanız a canım, hemen F tipi bir kararla yö netmelik değiştirilmiş ve "bulutlav geçev, yağmuvlav yağav, kövlevle sağıvlav bivbivini ağıvlav, güneş açav ve yeni aşklav doğav sevgili dinleyenlev" anonsu ile bir bölük insan Devlet Sanatçısı seçilmişti de buldumcuk olmuştu. Sonra da şu hınzır Mehmet Güleryüz Danıştay'da dava açıp bu F tipi yönetmeliği iptal ettirmişti de, biz sanatçı olmayanların bir gün Devlet Sanatçısı olma hevesimizi kursağımızda bırakmıştı...) Neyse bütün bunları hatırlayacaksınız da ne ola cak? Asıl önemli noktayı ben kestirmeden hatırlatayım: Kurulda o günkü Devlet Tiyatroları Genel Müdürü Lemi Bilgin de vardı. Lemi Bilgin'i İstemihan Talay göreve getirmişti. Ama var mı öyle bedava? Adam seni Genel Müdür yapmış, demek ki sen de emireri olarak hizmet edeceksin! Aksi takdirde yanına bırakmazlar... "Vay ben seni genel müdür ya payım da; sen bana nasıl karşı çıkarsın? Nasıl beni Cumbaba'nın karşısında mahcup edersin?" Şeklinde bir kalın doğ rama ile gitti Lemi Bilgin'in kellesi. Gerçi orada sadece pastırma faktörü işlemedi. Bazı karpuz kabuğu sporları da girdi devreye. O konuyu başka bir yazıda anlatırım. Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğü'nde, Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü'nde olanları basınımız yaza yaza biti remedi. Benim içime daral geldi okumaktan; bu konuda söz harcamaya mecalim yok!... Ama İstemihan Talay'ın Zeugma konusundaki başarısına değinmeden geçmek mümkünsüz. Çünkü tarihe geçti, uluslararası ün yaptı. Yurdumu za da uluslararası ün kazandırdı. Çünkü su aktı, Türk baktı! Antik kent Zeugma'yı bütün dünyanın gözleri önünde gömdü! Ayıp olmasın diye son anda üç-beş milyar (ya da 50 milyar, ne fark eder?) para ayırdı; yarım ağızla ısmarla ma bir cenaze töreni konuşması yaptı ve Zeugma'yı F tipi bir barajın suları altına gömdü.
cy
a
Türkiye'nin yüzakı sivil toplum kuruluşlarından biri olan İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı ile ilişkisine bakın: Sınırlı so rumlu olması gereken bir ilişki, F tipi anlayışına uymadığı için, hemen sinirli sorumlu bir çelişki geliştirildi! Fasulyeden bir sürü bahane ve kılçıklı bir sürü laf: Devlet Ayazağa'daki Kültür Merkezi'nin yapımına sürekli para vermek zorunda değilmiş! (Devlet sürekli olarak bankaları, batık kredileri kurtarmak için boyuna benim paramı veriyor ama?) Bakanlık kendisi yapacakmış! (Ne yani parasız mı yapacak? Yoksa İstemihan Talay kendi cebinden mi verecek? Sonuçta yine benim paramla yapacak!) Saçmalık! Ama işte F tipinin hikmetinden sual olunmaz. Hatta kafasını kızdırmasınlar; iki müfettiş görevlendirir, Şakir Eczacıbaşı'nın devlet memuriyetine son verir! (Pardon ya, Şakir Bey devlet memuru değil di galiba? Olsun, zararı yok. Önce Devlet Sanatçısı filan yapar, sonra iki müfettişle Devlet Sanatçılığına son verirler; o da görür gününü!)
pe
Yine Türkiye'nin saygın sivil toplum kuruluşlarından olan Tarih Vakfı'na reva görülen muameleye bir bakın. Tarihçilerin göğsü kabarıyor. Ama öfkeden!... Ya "Lirik Tarih"in ve İstanbul Devlet Opera ve Balesi'nin başarılı yöneticisi Yekta Kara'nın başına gelenler? Analar, bacılar, kızlar, feministler, köşe yazarları, akademisyenler, hop oturup hop kalkıyor. Ama sinirden!... (Herşeyi ben mi hatırlatacağım ayol, biraz da siz hatırlayın.) Vecdi Sayar'ı Türkiye'nin kültür ve sanat dünyası 25 yıldır tanır. Vecdi, çok yönlü kaliteleri ile, Türkiye'nin kültür ve sanat hayatına katkıları ile kendini kanıtla mış bir insandır. Peki İstemihan Talay, danışmanı Vecdi Sayar'a neler yapmıştı? Hakkari'ye mi sürmüştü, Çölemerik'e mi, Çemişgezek'e mi, nereye? Vecdi Sayar sonunda, daha önce hizmet verdiği İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatroları'na yatay geçiş yapmak istedi de, bunun için gerekli olan F tipi onayı bile alamadı. Devlet Tiyatroları Sanatçılarının sürü halinde soruşturulması olayına da bakın. Hürriyet Gazetesi'nde İstemihan Talay'a soruyorlar: "Sanatçılar hakkında bu kadar soruşturma açılan bir dönem olmamıştır herhalde?" Cevap F tipi: "Takdir edersiniz ki sanatçılar da sokaklarda, kaldırımlarda, kendi kurumlarını yıpratacak biçimde, bir dernek organizasyonuymuş gibi gösteri yürüyüşleri yaptılar." Bu İstemihan Talay'ın ağzından çıkanı kulağı duymuyor galiba. Ya da söyle diğinin anlamını bilmiyor! Sanatçılar gösteri yürüyüşü yapmışlar! Kaymakam Bey huu, (Ay pardon, Bakan bey huu!) sanatçılar geleneksel toplantılarından birini daha yapmak için Küçük Tiyatro'ya geldiler ve her zaman girdikleri, topla nıp sorunlarını tartıştıkları kendi evlerine, yuvalarına, tiyatrolarına giremediler! Çünkü senin Genel Müdür'ün kapıları kitletti ve sanatçıları kendi tiyatrolarına sokmadı! Doğrusu ya böyle F tipi bir ayıp da, böyle F tipi bir yorum da başka hiç bir Bakanla yaşanmadı.
SUFLE Şirin AkdiI akdil@yahoo.com
Bir de şöyle diyor Talay: "Bu yasalar geçerli olduğu sürece sanatçıların kendi kurumlarını bu şekilde eleştirmeleri, ka bul edilecek bir durum değildir." Yani özgürlükler iyidir ama; üstüne zil, şal ve gül ve tül filan şaapılabilir!... Ayol bun lar kaymakamlık maiyet memuru mu? Sanatçı bunlar! Şu sözlere bakar mısınız: "sokaklarda, kaldırımlarda", sonracığıma "bir dernek organizasyonuymuş gibi", daha efendime söyleyeyim "gösteri yürüyüşleri"... Iğhh, tüylerim diken di ken oldu. Soğuk savaş dönemindeyiz de önümüzdeki pazara da komünizm gelecek sanki... Hem "kurumlarını bu şe kilde eleştirmeleri" ne demek? Sanatçılar kurumlarını eleştiriyorlarsa, bundan sevinç duyacaksın. Belki bazı doğrulan söylüyorlardır; kulak verecek, öğreneceksin. Üstelik kurumu eleştirmediler; bu yakışıksız Genel Müdür atamasını, se nin ve onun Edi ile Büdü hamlelerinizi uygunsuz bulduklarını belirttiler! Şimdi hesap şöyle mi gelecek? Sen istediğin gibi saptıra saptıra konuşacaksın; ama sanatçılar gıklarını çıkaramayacaklar! Çünkü gıkı çıkana İ. Rahmi Dilligil bastıra-
FTİP İKÜLTÜRBAKANI 20
cak cezayı.... (Ay işin o kısımları çok ilginç! Bir başka yazıda anlatırım. Ama şunu hemen anlatmazsam çatlayacağım: idare mahkemesi kararıyla görevine iade edilen Başrejisör Erhan Gökgücü, yanılıp Genel Mü dür İ. Rahmi Dilligil'e "Lemi" deyivermiş. Hani bir önceki Genel Müdür Lerni Bilgin ya. E tabii, ne yapsın adamcağız? Bakanların dönence hallerine göre Genel Müdürü değişen bir kurumda bu normaldir. Vay sen misin bunu söyleyen! Genel Müdür İ. Rahmi Dilligil, Başrejisör Erhan Gökgücü hakkında soruşturma açtırmış! Ne otorite ama! Duyunca heybetinden dudağım uçukladı, erken renkli olacaktım az kalsın!...) Devlet Tiyatroları'nın 7 eski Genel Müdürü bir deklarasyon yayınlamışlardı. Her biri İ. Rahmi Dilligil'i üçe-beşe katlayacak 7 tane adam. 7 sanatçı. 7 yönetici... İki ağır soruna ya da hataya değiniyorlardı. Ne olmuştu Bakan'ın yorumu? "Gerginliği arttırıcı"... İçlerinden biri ile görüştü mü? Söylediklerine cevap oluşturacak bir tek cümle söyleyebildi mi? Hayır. Yalnızca: "Gerginliği arttırıcı"... Son olarak Devlet Tiyatroları Sanatçıları Derneği DETİS, 28 Temmuz tarihinde Kültür Bakanı İstemihan Talay'a bir açık mektup gönderdi. Aynı mektup Başbakan'a ve Cumhurbaşkanı'na da gönderildi. Mektup Dergi'nin haberler bölümünde tam metin olarak yayımlandı. Bundan yaklaşık 15 gün sonra, Bakan İstemi han Talay'a, Hürriyet Gazetesi'ndeki söyleşide, soruyorlar: "Siz Kültür Bakanı olarak, Devlet Tiyatrolarını Emniyet Müdürü gibi yöneten Rahmi Dilligil'in arkasında durabiliyor musunuz?" Bakan şöyle yanıtlıyor: "Rahmi Dilligil ise mesleğini çok seven biri. Devlet Tiyatroları'nı daha yaratıcı ve verimli hale getirmek için çalışan bir yönetici."...
cy
a
Sayın Kültür Bakanı, kusura kalma ama, Bakan oldun diye kendini birden ne sandın? Bakan olman sana İ. Rahmi Dilligil'in mesleğini çok sevdiğine dair fikir beyan etme yetkisini vermez. Sen ne bileceksin, tiyatro cunun mesleğini sevmesi nasıl olur? İzninle (Aslında siyasetçilere, milletvekillerine, bakanlara filan böyle dememek lazım. Sonra gerçekten izin istiyoruz sanıyorlar!) Şu sarsıcı gerçeği gereken açıklıkla dile getire lim: Sanat erleri ile kifayetsiz muhterisleri ayırdetmek, politikacıların harcı değildir. Dolayısıyla bu konulara bulaşma hakkın yoktur. Hele tercihlerini ve davranışlarını böyle "hikmeti kendinden menkul" düşüncelere yaslama yetkin hiç yoktur! "Rahmi Dilligil mesleğini çok seven biri" gibi soyut ve dayanaksız bir lafla göz boyamaya kalkmanın bir anlamı yoktur. Bu, "Bakın, ben de içiyorum. Bu çayda radyasyon falan yok" diyen taşralı siyaset anlayışından farksızdır. İ. Rahmi Dilligil, mesleğini çok seven biri olsa bile, bu sevgiyi sanatta ki başarısı ile taçlandırabilmiş birisi değildir. Sevgisini herhangi bir biçimde mesleğinde, sanatında hayata geçirebilmiş birisi değildir. Oyuncu olarak, rejisör olarak, yazar olarak herhangi bir "orta karar" başarısını hatırlayan beri gelsin! (Çok da haksızlık etmeyelim: Yargının gündeminde olan eser hırsızlığı, evrak sahte karlığı olayları var!) Genel olarak sanattaki bu duyumsuzluk, bazı insanlarda manevi kamburluk yaratır. Beylik verince babalarını keser, oğulları olunca da çükünü koparırlar. (Ben hatırlatıcıbaşıyım ya hemen ha tırlatayım: İ. Rahmi Dilligil ve yardımcısı Tamer Levent, kendi kendilerini rejisör ilan ettiler! Görülmemiş bir görmemişlik örneği! Orada sanat, meslek sevgisi falan bitiyor; çıkar amaçlı bir travesti başlıyor, huuu!) Bu "sevgili" İ. Rahmi Dilligil'in Devlet Tiyatroları'na dayattığı, yaşattığı ıstırapları hangi cebine koyacaksın?
pe
"Devlet Tiyatroları'nı yaratıcı ve verimli hale getirmek" konusuna gelince: (İ. Rahmi Dilligil'i Devlet Tiyatro ları'na Genel Müdür yapmak gibi parlak fikirler, hep Bakanların aklına gelecek değil ya! Vatandaş olarak benim de bazan parlak fikirlerim var.) Hadi armağanlı bir yarışma yapalım! "Tiyatro Tiyatro" dergisinden ri ca ettim, kabul ettiler. İ. Rahmi Dilligil'in Genel Müdür olmazdan önce, Devlet Tiyatroları'nın yaratıcılığını ve verimliliğini geliştirmek için, kamuoyu önünde ortaya koyduğu bir tek görüş, bir bildiri, bir makale ya da bir çalışmayı bulana "Tiyatro Tiyatro" dergisi bir yıllık abonelik armağan edecek! İ. Rahmi Dilligil'in Ge nel Müdür olduktan sonra sidik zoruyla yaptığı gazete söyleşilerinden ise; kafa karışıklığı ve Türkçe kıtlığı dolayısıyla, zaten değil bir görüş, bir anlam çıkarmak bile mümkün değil! Bakan İstemihan Talay bir de şöyle diyor: "Ben Devlet Tiyatroları'nın kötü gittiği kanısında değilim. Bunun la ilgili elimde somut bir belge şu anda yok ama, Rahmi Dilligil'le birlikte tiyatroların faaliyeti çok artmış tır." Sayın Bakan, elinde somut bilgi yoksa ne konuşuyorsun? Uğur Mumcu'nun deyimiyle "bilgi sahibi ol madan fikir sahibi o/an/ar"dan mısın? Devlet Tiyatroları'nın kötü gittiği kanısında değilmişsin! Kanını sev sinler! (Hay Allah, yanlış anlaşılmasın, yani "kanısını sevsinler" demek istedim.) Okuyacağına söz verirsen; sana son bir sezonda Devlet Tiyatroları hakkında yazılanların bir dökümünü çıkarırım. Orada görürsün ne lerin kötü gittiğini! Ama diyorlar ki, başarılı siyasetçi okuma özürlü olurmuş ve sen de "başarılı" bir siyasetçiymişsin! Ama bak, bir konuda haklısın. Devlet Tiyatroları'nın "faaliyeti" İ. Rahmi Dilligil ile çok arttı. Bası na gümbür gümbür yansıyan, ama hiçbirine bir tek cümle mantıklı açıklama getirilemeyen bir sürü faaliye ti var: İspiyon, gammazlama, amirinin ayağının altına karpuz kabuğu koyma, altını oyma, sol gösterip sağ vurma, yönetimden kişisel çıkar sağlama, yakınlarına çıkar sağlama, çoklu standard, yasaklama, kıyakçılık, despotizm, iftira, gözdağı verme, anlamsız soruşturma ve ceza, mahkemeleşme, iptal, tazminat vb. Oku yacağına söz ver, iş edinirim, basında yeralan bütün bu faaliyetleri de derleyip toplayıp gönderirim. Ama öyle fasulyeden söz vermek yok! Sonra imtihan edeceğim, ona göre! Kültür Bakanı olmak, kimseye sonsuz bir vurdumduymazlık hakkı tanımaz. Ama İstemihan Talay işi vur dumduymazlığa vuruyor. Acaba kendisine nasıl seslensek de duymasını sağlasak? Sayın Bakan? Bakan Bey? Sayın Bakan Bey? Bakan Beyefendi? Bakan Kardeş? Bakan Bey Kardeş? Bakan Bey Birader? Bakan Bey Amca? Bakan Beyefendi Oğlum? Bakan Bey Komşum, huuu! Duydu mu dersiniz? Sanmıyorum. Ama ben yine de hatırlatayım: Kültür Bakanı İstemihan Talay herkese karşı F tipi davranışlar sergileyip Devlet Tiyatroları Genel Müdürü İ. Rahmi Dilligil'e özel muamele çekerse; yani yargılanması için gereken izni vermezse; bu ülkenin kültür ve sanat insanları nezdinde / (yumuşak G) tipine terfi edebilir! (Tiyatro... Tiyatro...'nun notu: Sayın Şirin Akdil'in yazısı elimize ulaştıktan sonra Bakan Bey, İ. Rahmi Dilligil'in yargı lanması için gereken izni vermedi.)
21
A
lo Metropolitan Museum mu orası? Yes burası orası! Bizim Törkiş Minister of Kültür konuşmak ister sizin en büyük müdür, connect pliz! - Sayın Mister, buyurun ben müdür, adım Maykıl nasıl bir helpim olabilir?
- Sizde bizim antik eserler var, Anadolu medeniyetler beşiği, onlar bizim kültür mirası, siz onları vaktiyle bizden çalmak. Çok büyük ayıp yapmak. Bizim vatandaş çok rahatsız, ülke huzursuz, seçmen moralsiz. Bu çanak çömlekler bize dönmedikçe bize huzur yok. Siz bunları bize geri vermek, yoksa biz sizi dünya aleme rezil etmek. - Sayın bakan var bunlar bütün dünyanın ortak miras olmak. Hem biz bunlara çok iyi bakmak, siz değer vermemek. - Hop stop, nasıl değer vermemek!? Biz onları istemek, onlar bizim topraklardan aşırma olmak, siz var hırsız, biz istemek öz malımız geri. - Siz bunları bizden istemek sonra siz bunları tutup denize atmak, siz bizimle kafa bulmak. - Neden denize atmak, söz söylediğinize dikkat etmek!
dökmek?
a
- Madem siz bunları yok denize atmak, o zaman neden koskoca antik kent üzerine su
- O mesele başka mesele! O enerji proje, bu kültür proje. O başka bakan ben başka bakan. O
cy
iş başka bu iş başka. Bizde enerji yok, antik çok. Sizde antik yok, enerji çok. - Siz bize vereceksin Zeugma antikası, biz sana yapalım bedava santral öyle olur mu? - Look Maykıl, sen beni vatana ihanet yaparım sanıyorsun çok yanılıyorsun. Biz bu toprak için ölürüz size bir çanak bile vermeyiz,
pe
- Ama üzerine dökeceksin su, antik kent olacak sualtı. Denize atacağına sat bana diyorum. - Vatanı sattırmam Maykıl! Belki fakiriz ama mirasımıza sahibiz, under water bile olsa... - Ya valla Sayın Bakan ben sizin mantık no anlamak. Biz burada popo yırtmak iki antik için, siz üzerine su basmak koskoca sitenin.
- Maykıl enerjini boşuna harcıyorsun! - Enerji no problem Sayın Bakan. Sizin hesaba göre ben burada dünyanın en büyük hidroelektrik santral barajında müdür olmak!
Murat Birsel Sabah Gazetesi 13 Ağustos 2000
(Murat Birsel'in yukarıdaki yazısı, bizim yazacağımız 20 sayfada anlatacaklarımızı kısa ve özlü bir biçimde özetlediği için. Sabah Gazetesi'nde 13 Ağustos'ta yayımlanan yazıyı aynen yayımlayarak, Dergi'den 20 sayfa tasarruf etmeyi daha doğru bulduk. Yoksa bir Kültür Bakanı'nın bu tarihi eserleri denizaşırı ülkelere taşıyıp, uçağın düşmesi gibi her türlü riski göze alarak, böylesi sorumsuzlukları nasıl ve hangi cesaretle yapabildiğini sorgulamaya çalışacaktık ama itiraf edeyim ki böylesi çarpıcı bir sonuca varamazdık. Murat Birsel'e bizi sonuç alınamayacak bir uğraştan kurtardığı için teşekkür ederiz.)
KÜLTÜRBAKNINEWY O R K ' UARAYINCA
D O S Y A / K Ü L T Ü R
B A K A N I
V E
K O N G R E
M E R K E Z İ
cy
a
Bakan Bey, İKSV'ye ve Kongre Merkezi 'ne Neden Karşı?
pe
SU NASIL KAYNATILDI? İstanbul Müzik Festivali'nin açılışında, İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı'nın Başkanı Şakir Eczacıbaşı'nın, yapımı devam eden İstanbul Kültür ve Kongre Merkezi'nde inşaatın devletin ilgi sizliğinden dolayı durma noktasına gelmesini açıklamasından ve Başbakan'ın 1.5 yıldır ran devu vermemesinden dem vurmasıyla günyüzüne çıkan Vakıf-Bakan Bey tartışması geçtiği miz ayın gündemindeki bir başka konuydu. Konuyu anlamaya çalışırken teknik detaylarda boğulma gibi bir risk her zaman için vardır ama bunları kısaca irdeleyerek konuya girme miz gerek. 26 Temmuz Çarşamba günü Atatürk Kültür Merkezi'ndeki Bakan Bey'in basın toplantısı oldukça kalabalıktı, sonradan öğreniyoruz ki birçok köşe yazarı bizzat Bakan Bey'in kendi si tarafından telefon edilerek çağrılmış, bu ha zırlıkların ikinci göstergesi özenle hazırlanmış Dosya'ydı. Bakan Bey her zamanki nazik, yumuşak ses
tonuyla başladığı konuşmasında, olayları bir bir aktarıp, İstanbul Kongre ve Kültür Merkezi'ni İKSV'nin bitiremediğini, bu nedenle söz leşmeyi terk taraflı olarak feshedeceklerini açıklamasıyla bitiyordu. Bu konuda Bakanlar Kurulu'na bilgi verilmiş ve onay alınmıştı. Bakan Bey'in İddiaları Nelerdi? 1. Bakanlığımız ile Vakıf arasında yapılan pro tokollerde, 'Devletin bu işler için ödenek tah sis etmesi' konusunda hiçbir hüküm ve taah hüt bulunmamasına rağmen, Kongre ve Kül tür Merkezi'nin yapımı için Devlet tarafından sağlanan ödenekler; a. Geliştirme ve Destekleme Fonu'ndan 10 milyon ABD Doları karşılığı Türk Lirası.(1993) b. Geliştirme ve Destekleme Fonu'ndan 10 milyon ABD Doları karşılığı Türk Lirası.(1997) c. Maliye Bakanlığı Bütçesinin Transferler ter tibinden 10 milyon ABD Doları karşılığı Türk lirası olmak üzere 30 milyon ABD doları kar şılığı Türk lirasıdır.
23
2. Vakıfça hızarlanan uygulama projeleri Be lediye tarafından onaylanmamış ve Kurula gönderilmemiştir. 3. İstanbul-Şişli Belediye Başkanlığı, Ayazağa kongre ve Kültür Merkezi inşaatının tasdikli avam proje ve ruhsatına göre büyük kuruldu ğunu tespit etmiş ve 29.6.2000 tarih ve 2675 sayı ile Yapı Tatil tutanağı tanzim etmiştir. 5. Şişli Belediyesi yaptığı tespit tutanakları ile birlikte İstanbul 1 Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma kurulu'na iletmiş ve ilgili Koruma Kurulu da 12.07.2000 tarih ve 12042 sayılı kararı ile "uygulamanın derhal durdurulmasına karar verilmiştir. 6. Ruhsatta belirtilen 25.756 m2'lik yüzölçüm Vakıf tarafından hazırlanan ve ilgili kurum ve kuruluşlara onaylatılmadan uygulanan proje nin toplam yüzölçümü ise 69.684 m2'dir. 7. 20.03.1990 tarihli protokolün 6. madde sinde belirtilen hüküm gereği Bakanlığımıza verilmesi gereken iş zamanlama programı Ba-
D O S Y A / K Ü L T Ü R
B A K A N I
kanlığımıza verilmemiştir.
Basın Olayı Nasıl Yorumladı...
10. Protokolün birçok maddesi ihlal edilmiş olduğundan, sözleşmenin fesih hükümlerini hemen uygulama hakkı doğmuştur. 17. Ayrıca; Bakanlığımızca İstanbul Atatürk Kültür Merkezi'ndeki mekânlar her türlü kültür etkinliği için ücretsiz tahsis edilmektedir. Aksi durum larda halktan olumsuz tepkiler alınmaktadır. Bakanlığımızca irtifak hakkı verilen Ayazağa Kültür ve Kongere Merkezi'nin; yapılan pro tokolleri çerçevesinde İKSV tarafından ileride yüksek ücretlerle kültür etkinliklerine tahsis edilmesi; Bakanlığımız ve Devlet açısından olumsuz eleştirilere neden olabilir." Diye bi ten açıklama aslında çok şeyi anlatıyordu. İlk bakışta Bakan Bey'in (Aslında son bakışta da) haklı olduğu birçok nokta vardı, İKSV kendi payına düşen birçok gerekliliği yapmamış gibi görünüyordu, bunların karşı cevaplarını da bir sonraki gün inşaat alanında Sayın Eczacıbaşı'nın gerçekleştireceği basın toplantısında öğ renme ve karşı tarafı da dinleme olanağımız olacaktı nasıl olsa, diye düşünüp soruları ve yanıtları izlemeye başladık.
pe
Bakan Bey, konuşmasını bitirdikten sonra, ilk söylediği; "Sorularınız sadece bu konu ile ilgili olsun"du. İkincisi; "basın sistematik bir biçim de Vakfın güdümünde haber yapıyor onun için bu basın toplantısını yapma gereği duy dum." Hoppala, diğer arkadaşları bilmem ama ben Bakan Bey'den görüş alabilmek için, kendilerinden ilgili konu ile (o gün için ne ise) daha detay açıklama alabilmek için gece de medim, kar demedim takip ettim, ama sorula rımın hiçbirine yanıt alamadım, her seferinde başka konu üzerine soru sormayın dediler, so rulacak onlarca soruyu hiçbir zaman sorama dık, kendileri 'yazılı gönder' dedi, öyle yaptık, yine yanıt alamadık, Tiyatro... Tiyatro...'da ya zılı olarak sorduk yine yanıt alamadık ve şimdi Bakan Bey benim de içinde bulunduğum ga zeteci arkadaşları manüple olmakla suçluyor. İtirazlar yapıldı, sorular soruldu ama Bakan Bey yine hiçbirine cevap vermedi.
M E R K E Z İ
Suyun Kaynama Noktası "Suyun kaynama noktasına gelmesini bekledim. Daha önce girişimde bulunsaydım, Kültür Ba kanı bir sivil toplum örgütünün faaliyetine karışmak istiyor gibi bir önyargıyla karşılaşabilir dim..." "İstanbul Kültür Sanat Vakfı tarafından beş yıldır inşaatı sürdürülen Kültür ve Kongre Merkezi'ne ilişkin bakanlıkla çıkan sürtüşme İKSV Yönetim Kurulu Başkanı Şakir Eczacıbaşı'nın Başbakan'dan randevu talep etmesi ve bakanlığınızdan ilgi istemesi üzerine patlak verdi. Üç yıldır görevdesiniz. Daha önce bu konuyla ilgilendiniz mi? İnşaatı gördünüz mü?" şeklindeki bir so rumu işte bu sözlerle yanıtladı Kültür Bakanı İstemihan Talay.
a
9. Yapılan protokolde belirtilen inşaatın bitiril me süresi ihlal edilmiştir.
K O N G R E
Kültür... Sanat... Ve Devlet... Atatürk'ü inceleyin.. Söylemlerini ve eylemlerini tarayın.. Türkiye Cumhuriyetinin temel taşla rından birini, çağdaş kültür ve sanatı yakalamak olarak belirlediğini göreceksiniz.. Peki devlet, kültür ve sanata nasıl hizmet eder?.. Araçları temin ederek.. Günümüzde kültür ve sanat ucuz şeyler değildir. Pek karlı şeyler de değildir. Bu yüzden özel teşebbüsün, bu büyük yatırımları yapması beklenemez. Kültür ve sanat yatırımlarını devletle rin yapması doğaldır. Çelişki de işte tam bu noktada başlar. Yatırımı yapan devlet, kültür ve sanatı kendi politikası na göre yönetmek de ister. Oysa kültür ve sanatın gelişmesi özgür olması ile mümkündür. Çözüm, kültür ve sanatın pahalı yatırımlarını devletin yapması, ama yönetim işininin, sivil top lum örgütlerine bırakılmasından geçer. (Hıncal Uluç, Sabah, 1 Ağustos 2000)
cy
8. İKSV, İMKB ile sözleşme yaparak toplam 3.100.000 ABD Doları bağış almış ve proto kole aykırı olarak onarımdan sonra Bakanlığı mıza verilmesi gereken bazı mekânların kulla nım hakkını İMKB'ye vermiştir.
V E
Suyun Kaynama Noktası Bütün bu suçlamalarınız planlı bir sürecin so nu gibi gözüküyor, Bakanlık olarak neden de netlemediniz? Vakfın Yönetim Kurulun'da si zin Bakanlığınız da dahil olmak üzere birçok bakanlığın temsilcisi var neden orada soru sormadınız? vb. sorulara Bakan Bey net ola rak şunu söyledi; "Ben daha önce müdahale
24
D O S Y A / K Ü L T Ü R
B A K A N I
V E
K O N G R E
Daha ne söylenebilir? "Zaten bu işi kafaya koydum ancak oturup suyun kaynamasını bekle dim!" demeye getiriyor İstemihan Talay. (Nilgün Cerrahoğlu, Milliyet, 27 Temmuz 2000)
pe
cy
a
Kültür Bakanı Talay, Ayazağa'daki merkez için İSKV'ye sağlanan 20 trilyon lira için soruşturma açılacağını söyledi (Sabah, 27 Temmuz 2000) Basını Çağırıp Sustu! Kültür Bakanı Talay İstanbul Kongre ve Kültür Merkezi'ne yönelik suçlamalara cevap vermek için düzenlediği basın toplantısında sustu Bakan'ın yanıtlamadığı sorular şöyle: - İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı'nın Yönetim Kurulu'nda sadece özel sektör değil, Başbakanlık Başdanışmanlığı, Dışişleri, Maliye, Kültür, Turizm ve Milli Eğitim bakanlıkları bulunuyor. Yani 10 yıldır projenin devlet tarafından takip edilmemiş olması olanaksız. Takip edilmemişse bu güne kadar niye edilmedi? - Sizin yan unsurlar dediğiniz harcamalar dünyanın tüm müze ve kültür merkezlerinin olmaz sa olmazlarıdır. Bu kuruluşlar bu gelirlerle beslenirler. Ayrıca hiç gidip orayı gördünüz mü? - Devlet bu inşaatı bitirip kendisine malettikten sonra nasıl işletmeyi düşünüyor. Sanatsız, sanatçısız bir proje mi bu? - İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı, İstanbul'u bir kültür kenti haline getirerek kimliğini fazlasıyla ispat etti. Keza Yekta Kara... Siz zengin ailelerden gelen iki sanat insanını rant peşinde ol makla suçlayıp haklarında soruşturma açtırırken, Ankara'da Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü'ne atadığınız Rahmi Dilligil hakkında iki dava açılmış olmasına rağmen onun hakkında ne den soruşturma açmıyorsunuz? - Kültür Bakanlığı öncelikle telif haklarını korumakla yükümlüyken siz bakanlık olarak "Lirik Ta rih"! kopyalamakta bir sakınca görmüyorsunuz. Üstüne üstlük Yekta Kara'yı aldığı teliften do-
M E R K E Z İ
etseydim, Vakfı engelliyor gibi görünürdüm, suyun kaynama noktasını bekledim." Bakan Bey engeleyecek ama zamanlamayı kolluyor. Başta da söylediğim gibi teknik donatılara ba karak Bakan Bey'in haklı yanlarını görüp Vakfa karşı sorular yöneltebilirsiniz, ama Bakan Bey niyetini öyle güzel açıklıyor ki, artık soracak so ru bile kalmıyor, Devlet yönetmek bu kadar ucuzmu ki, önce yaparsam şu tepki olur, sonra yaparsam bu tepki olur diye tavır alınsın. Ba kan Bey'in iddia ettiği gibi ortada bir kaynak is rafı varsa hepimizin vergilerinden oluşan kay naktan bahsediyoruz, Bakan Bey siyasi gelece ğini hesaplayıp, zaman kollayarak bu israfa ne den ve nasıl göz yumabilir? Tabloya dışarıdan baktığınızda bunlar görünü yor ama bir de gözlerden kaçan iki nokta var ki bunları irtibatlandırdığınzda Bakan Bey'in su yun kaynama noktası diye tanımladığı olay ör güsü gözler önüne seriliyor. Bakan Bey, Önsözü Sansürlüyor Tiyatro... Tiyatro...'da detayları ile anlattığımız şimdi özetleyeceğimiz olay, Tunç Yalman'ın "İki Gözüm Tunç" kitabının önsözü ile günyüzüne çıkıyor. Adı geçen kitabı Bakanlık basma yı istiyor ve basılıyor da, ama son anda gizli bir el Tunç Yalman'ın kitabındaki önsözü çıkartı yor. Ve kimin çıkarttığı bilinmiyor. Varsayalım ki arandı ve bulunamadı, siz bir kaç kişinin ilgi lendiği bir kitapta kimin hatasıyla kitaptaki ön sözün çıkartıldığını bulamıyorsunuz, unutma yın siz Kültür Bakanısınız, ama yine de bulamı yorsunuz, bu kadar basit bir sorunu çözeme yen bir bakandan SİT alanlarına yönelik, yani trilyonların yer değiştirdiği işlemlerde kimi nasıl denetlersiniz, birçok ilde Kültür Merkezleri ya pılıyor ve biri geçenlerde inşa halinde çöktü, umarım çoğu zaman içinde çökmez -en büyük korkum da bu aslında- ve daha bir çok temel konu, bir kitaptaki önsözü çıkartanı bulama yan Bakan Bey bunları nasıl denetleyecek? De netler, denetler çünkü ben Dergi'de bir iki de fa iddia ettiğim gibi yine iddia ediyorum, Tunç Yalman'ın kitabındaki önsöz Bakan Bey'in di rektifi ile çıkartıldı ama Bakan Bey ne tekzip gönderiyor ne de dava açıyor, aslında açık açık suçluyorum, Bakan Bey'in dava açmasını bekli yorum ama Bakan Bey görmezden geliyor. Bu önsözü yazan kim miydi? Şakir Eczacıbaşı. İKSV Başkanı. Kitap 27 Mart'ta yayımlandı. Bakan Bey'in Genel Müdür'ü Vakfa Müdahale Ediyor Önceki sayılarda uzun uzun aktardığımız için yine kısa geçeceğim. Bakan'ın yasal olmayan müdahalesiyle Devlet Tiyatroları Genel Müdür lüğü koltuğuna oturttuğu İ. Rahmi Dilligil'in her sabah tiyatrodan önce Bakanlığa uğrayıp sabah tekmilini aldığı herkesçe malum. Yani İ. Rahmi Dilligil Bakan Bey'den habersiz adım at mıyor. Kendi kurumunun sanatsal bağımsızlığı nı önemsemeyen Bakan Bey'in isteklerini harfi yen uygulayan İ. Rahmi Dilligil muhtemelen Ba kan Bey'in emri ile İKSV'nin Tiyatro Festivali
25
D O S Y A / K Ü L T Ü R
B A K A N I
programına müdahale edip, sizin istediğiniz oyunu göndermeyiz, bizim istediklerimizi programa almak zorundasınız, deyu meydan okuyor. Tavır aynı tavır. Tarih Nisan 2000. Va kıf, İ. Rahmi Dilligil'in, dolayısıyla Bakan Bey'in bu isteğini reddediyor.
layı suçlarken "Lirik Tarih"in kopyasını yaptırdığız Güzel Sanatlar Genel Müdürü Mehmet Özel'in bu işten ne kadar telif aldığını niye açıklamıyorsunuz? - İKSV'ye yönelik suçlamalarınız, "dediğimi yapmadın ben de seni cezalandırırım" üslubunda. Devleti her şeyin üstünde gören, sanatı cezalandırıcı -devletlu- bir üslup değil mi bu?
Bakan Bey'in basın toplantısında dağıttığı dosyadaki tarihleri hatırlayalım. 29.06.2000 Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül, birden bire inşaatın proje ve ruhsata gö re büyük kurulduğunu farkediyor. İMKB, 14.09.1998 tarihinde, 02.08.1999 ta rihli sözleşmelerle 3.500.000 ABD Doları ödü yorlar ve birden bire 29.06.2000 tarihinde ye ni bir sözleşme isteyerek iki sözleşmedeki ödemelerin Vakıf tarafından alındığı ve Vakfın alacağı kalmadığına ilişkin yeni bir sözleşme daha yapılıyor. Ve sözleşme İMKB Başkan Yardımcılığı'nın faksından Bakanlığa gönderili yor. Bakan Bey'de sözleşme hükümlerinin Va kıfla bakanlığını yaptığı sözleşmeye aykırı ol duğunu iddia ederek fesih nedeni olarak ileri sürüyor.
(Ayça Atikoğlu, Milliyet, 27 Temmuz 2000)
32 Milyon Dolarlık Kültür Merkezi Kavgası Kültür Bakanı İstemihan Talay, inşaatın yapımını üstlenen İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı Yö netim Kurulu Başkanı Şakir Eczacıbaşı'nın "devlet bu inşaatla ilgilenmiyor" suçlamasıyla orta ya çıkan tartışmalar üzerine, olaya Bakanlık adına el koyarak inşaatı Vakfın elinden aldığını açıkladı. (Hürriyet, 28 Temmuz 2000)
Üst Düzey' Bir Toplantıdan Aktar(ama!)dıklarımız... (Açık ayraçlardan hiç hoşlanmam, fakat dünkü İstanbul Kongre Merkezi ile ilgili haberimizde bir ayraç açmış ve bugünkü gelişmeler ışığında bu ayracı kapatacağımızı söylemiştik. Bu bizim ilkeli haberciliğimizin gereğiydi. Bu anlamda, Kültür Bakanı İstemihan Talay'ın İstanbul Kong re ve Kültür Merkezi'yle ilgili açıklamasını takip eden saatlerde, İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı'nı aradım. Vakfın Başkanı Şakir Eczacıbaşı'nın cuma günü yazılı bir açıklama yapacağını, bir basın toplan tısı düzenlemeyeceğini söylediler. Bu bilgiyi ben de haberimde kullandım. Fakat, dün, Şakir Bey'in bir toplantı tertip ettiği kulağıma çalındı. Ve, bu duyum üzerine vakfı tekrar aradım. Vakfın diğer organizasyonlarında da sıklıkla muhatap olduğumuz 'tanıdık bir ses', bu toplantı nın 'üst düzey' bir toplantı olduğunu söyledi. 'Üst düzey' kelimesine ezelden beri kınandığım dan dolayı 'kızdım' fakat, belli etmedim. Daha sonra, bu toplantının aslında bir basın toplantı sı olmadığı söylendi. Yani nasıl bir şeydi bu, hem bir kısım basın mensupları çağırılıyor hem de basın toplantısı olmuyordu. Doğrusu anlam veremedim, bu yaman çelişkiye! (Hüseyin Sorgun, Zaman, 28 Temmuz 2000)
Bakan Böyle İstiyor! Oysa her şey çok şaşırtıcıydı... Koskoca Kültür Bakanı'nın başarılarını inkar edemediği hatta övdüğü kişi ve kurumlara "ben böyle istiyorum, böyle olacak" tavrıyla yaklaşması, belge diye somut bir şey ortaya çıkaramaması, sorduğumuz hiçbir soruya açıkça yanıt verememesi, bu kültür insanları ve kurumlarıyla sanki iki ayrı kamp gibi anlamsız çatışmalara düşmesi ve onla rı yok etmeye çalışması gerçekten şaşırtıcı ve düşündürücüydü. ...Talay sözlerine, "kişi ve kurumlar kavga etmek yerine uzlaşarak sonuçlar elde etmeli" diye başlıyor... Oysa, kendisine de söylediğim gibi, yumuşak ses tonuyla konuşmak kavga etmedi ği anlamına gelmiyor. Bakan bizzat, daha gidip görmediği mekan hakkında anlamsız bir kav gaya giriyor. (Duygu Asena, Milliyet, 30 Temmuz 2000)
pe
Artık Suyun Nasıl Kaynadığı, Kaynatıldığı İyice Ortaya Çıktı Sanırım. Burada kişisel tavır alışların dışında bir prob lem görmüyoruz. Zaten Kültür Bakanlığı'nın %02 gibi komik bir bütçesi ile bu ve benzeri yapıların inşaa edilmesi mümkün olmadığı gi bi Devlet gibi hantal kurumların da sanat ku rumu ve işletmelerini yürütemediği ortada. Böylesi dev bir merkezi Bakanlık kendi perso neli ile yönetmeye kalkarsa en yakın örneği İs tanbul AKM ile Ankara AKM gözler önünde duruyor. Ankara 75. Yıl Sahnesi'nde yaşanan ları bir önceki sayıda anlatmıştık. Şimdi o dar bütçeli bir bakanlık, alanında uzman ve uz manlığı dünya çapında kanıtlanmış bir sivil ku rum böylesi bir işe soyunuyor, ama bulması gereken finansmanı bulamıyor, Kültür Bakanlığı'ndan değil ilk sayfadaki altı çizili bölümleri hatırlayalım, Geliştirme ve Destekleme Fonu'ndan ve Maliye Bakanlığı Bütçesinin Trans ferler tertibinden destek alıyor ve yine destek leri oradan istiyor. Kendi bütçende olmayan bir kaynak Bakanlığın sorumluluk alanındaki devasa bir yapıyı inşa ediyor ve 49 yıl sonra zaten yine bakanlığa bırakacak, kişisel hırs yoksa neden engellersin de destek olup sağa sola dağıtılan, birilerinin bankaların içini boşal tıp devlete yıktığı bütçelerin yanında kırıntı sa yılabilecek kaynakları bu inşaata aktarmazsın anlamak mümkün değil. Üst Düzey Basın Toplantısı Mümkün değil ama İKSV'nin şu uygulamasını da anlamak mümkün değil, Bakan Bey basın
M E R K E Z İ
a
Nisan 2000'de Vakfa tarihinde ilk kez sanatal seçimine müdahale ediliyor.
K O N G R E
cy
Altı Çizili Tarihlere Bir Daha Bakalım 27 Mart 2000'de, Şakir Eczacıbaşı'nın önsözü Bakan Bey tarafından Tunç Yalman'ın kitabın dan çıkartılıyor.
V E
'Etkili Gündemi Kamuoyu Oluşturur' İstanbul Kültür ve Kongre Merkezi'nin kaderini Devlet Denetleme Kurulu belirleyecek Kültür Servisi - Kültür Bakanı İstemihan Talay , İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı (İKSV) tarafın dan yapımı sürdürülen İstanbul Kültür ve Kongre Merkezi için yapılan protokolü iptal ettiğini, inşaatı bakanlığın tamamlayacağını açıkladı ve Maliye Bakanlığı'ndan müfettiş istedi. (Cumhuriyet, 29 Temmuz 2000)
Sayın Ecevit! Oralarda İnadım İnat Diyen Birileri Olmasın?" Perşembe akşamı katıldığımız meğer "üst düzey" bir toplantıymış. Oysa çağrılanların hepsi ga zeteciydi. Ben işin acemisiyim, fotoğrafçı, kameracı, muhabir arkadaşların orada olmayışını yadırgadım, ama niye böyledir diye sormayı akıl edemedim. Hüseyin Sorgun'un yazısı uyandır dı beni. Davet sahibi, İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı Başkanı Şakir Eczacıbaşı'ydı; sebebi, inşa at çalışmaları devam eden İstanbul Kongre ve Kültür Merkezi konusunda, Vakıf ile Kültür Ba kanlığı arasında patlak veren... (bir düşündüm anlaşmazlık mı, diye; ama hayır düpedüz) kav ga. Davete icabet edenler gazetelerin yazar-çizer takımı. (Hakkı Devrim Radikal, 29 Temmuz 2000)
Kültür Savaşı! Bakanlık, bir vakfa verdiği paraların nasıl harcandığını denetlemek istiyor. Kıyamet kopuyor. TBMM üyeleriyle ve askerlerin iyi bildiği bir söz var: - Güven, kontrole mani değildir. TBMM; çünkü aslında bir yasa olan Bütçe'nin kullanım ve denetim yetkisi Meclis'in. Askerler; çünkü o vakfa arazi tahsisi Evren Paşa'nın buyruğuyla gerçekleşti. Evet, güven kontrole mani değil. Geceleri, nizamiyelerde orgenerallere bile parola sorulması, TBMM'deki oylamalarda oyların gerekirse tekrar tekrar sayılması bundan. Kamunun parasının nasıl harcandığını inceletmek ne hikmetse "savaş" sayılıyor. (Ahmet Tan, Sabah, 31 Temmuz 2000)
26
D O S Y A / K Ü L T Ü R
B A K A N I
V E
K O N G R E
Ecevit Bu Sorunu Çözmeli Kavga, Ayazağa'da inşası süren İstanbul Kültür ve Kongre Merkezi yüzünden yapılmaktadır. Bakan, yıllardan beri büyük başarı ile etkinliklerini yürüten İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı'nı suçlayıp yöneticilerini kuşku altında bırakıyor. Yürütülen inşaatta bazı kuşkulu noktaların bulunduğunu ima ederek, vakfa verilen 30 milyon doların yerinde harcanmadığını iddia ediyor. Hatta bakan, "Bu parayla bu inşaatın bitirilmesi gerekirdi" diyor. Bu durumda vakıf ciddi şekilde suçlanmış oluyor. Peki gerçek ne? Bir kez şunu söyleyelim. İnşası süren bir kongre merkezi değil. Kurulmakta olan, cennet gibi doğa içinde bir kültür ve sanat kentidir. (Tufan Türenç, Hürriyet, 29 Temmuz 2000)
Kültür Merkezi Olayında Kültür Bakanı Haksız! Uzun uzun anlattıktan sonra sonuca gelmek istemedim, söylemek istediğimi ilk cümlede söy leyeceğim. İstanbul Kültür Merkezi ile ilgili tartışmalarda Kültür Bakanı İstemihan Talay haklı değil. Anla dığım kadarıyla biraz da duygusal tepkiyle İstanbul'un muhteşem bir Kültür Merkezi'ne kavuş masına engel oluyor. Çok üzülürüm ki, Talay, tarihe kültüre darbe vuran bakan olarak geç mesin. (Can Ataklı, Sabah, 29 Temmuz 2000)
cy
a
Siyasi Çelme Nihayet Kültür Bakanı Talay, hafta içinde vakıfla aralarındaki protokolü feshettiğini açıkladı. Sebep?. Kararın kamuoyu desteğini alacak gerekçeler taşımamasından olmalı, bakan yolsuzluk şüphe leri uyandıran sözler sarfetti. Yolsuzluk iması pek az kişiyi etkiledi. Herkes, siyasetin bu çelmeyi takarken gerçekte neyin peşinde olduğu sorusuna cevap arıyor. Cumhurbaşkanı Sezer önceki gün bu anıt eseri gezerek bilgi aldı. Vakıf Başkanı Eczacıbaşı, hesaplarına el koyarak en ince ayrıntısına kadar incelemekle görev lendirmesi için Cumhurbaşkanı'ndan Devlet Denetleme Kurulu'na emir vermesini talep etti. Sezer'in bu isteğe sıcak baktığı bildiriliyor. Dileriz gerçekleşir. Türkiye'de yolsuzluk, yapanın cebine, iftira da atanın yanına kâr kalıyor. (Güngör Mengü, Sabah, 27 Temmuz 2000)
M E R K E Z İ
toplantısı yapıp sorulara cevap vermese bile bir dosya ile derdini anlatıyor ve basını, dolayı sıyla vakfı manüplasyonla suçluyor ve iki gün sonra Vakfın Kongre Merkezi'nde yapılacak toplantı bir kısım medya mensubuna açık, bir kısmına kapalı. İşte bunu anlamak da zor. Da ha sonra görüştüğümüz Vakıf Basın ve Halkla İlişkiler Müdiresi Nilgün Mirze, kameraları da vet etmedeklerini ve polemik konusu olmama sı için sayıyı dar tuttuklarını açıkladı. İyi güzel de kapalı kapılar ardında basın toplantısı ol maz ki, gerektiğinde oraya Bakanlık da göz lemci gönderebilmeli. Bu özel bir davet değil ki istediğini çağır, istemediğini çağırma. Bu uy gulama Bakan Bey'in iki gün önce söyledikleri ni sanki teyit eder gibi oldu ve en büyük hak sızlık da basına kapalı basın toplantısına katı lan arkadaşlara olmadı mı? Aradan uzun zaman geçtikten sonra görüştü ğümüz Halkla İlişkiler Müdiresi, Vakfın Bakan Bey'in suçlamalarına yönelik açıklamalarını gönderdi, bu açıklamayı da yayımlıyoruz. Vakıf uygulama projelerini 19.06.1998'de Şişli belediesi'ne teslim etmiş, Kültür Bakanlığı'nın yapıyı "resmi yapı" sayan 20.03.1998 tarih ve 1705 sayılı yazısı üzerine 29.07.1998'de proje ler Şişli Belediyesi'nce onaylanarak, yapı ruhsa tı alınmıştır. 1 Nolu Kurulu ise cephe ile ilgili malzeme ve renkleri içeren uygulama projeleri ni istemiş. Bu detaylar henüz kesinleşmediği için gönderilmemiştir. 2. Brüt yapı alanı 70.000 m2 değil, 65.800 m2 olup bu onaylı avam projede 52.948 m2 ola rak görünmektedir. Bu değişiklik 2 küçük kongre salonunun 1000 kişilik çok amaçlı salo na dönüştürülmesi ve 2 sergi salonunun eklen mesi nedeniyle olmuştur. Esasen bu alanda henüz üst yapı inşaatına da geçilmemiştir.
pe
Kültür Sarayında Vur Abalıya... Bu işte Kültür Bakanı yerden göğe haklıdır ama, ne toplumsal, ne siyasal destek görmemek tedir. Aksine, İKSV'nin festival örgütleme becerisini gören basın, dört koldan desteğini Vakıf lehine kullanmaktadır. Genel kanaat devletin böyle işlerde başarılı olmadığıdır. Aksine genel kanaat özel kesimin 3. İş zamanlama programı finansmanın parçalı böyle işlerde çok başarılı olduğudur. Olay elbette bu kadar basit değildir. ve çok uzun aralıklarla gelmesi sebebiyle yük (Yılmaz Karakoyunlu, Sabah, 30 Temmuz 2000) lenici firma iş zaman programı verememiştir ancak ilerleme programları her ay Vilayet ka Yapsan da Suç, Yapmasan da... nalı ile hakedişlerin alındığı TOKİ'ye ve cumİKİDE bir devletin anlayışsızlığından yakınırız değil mi? Örneğin bürokrasinin engelleme meka hurbaşkanlığı'na ve İMKB'ye iletilmiştir. nizmasına dönüşmesinden, Maliye'nin en iyi projelere bile para vermek istememesinden dem vurur dururuz. 4. Bazı mekânların ücretsiz kullanım hakkı Sonra devletin parasına sahip çıkılmamasından, hatta devleti soyanların korunuyor olmasın İMKB'ye verilmemiş, yapmış olduğu bağışlar dan... nedeni ile mekânların kullanılmadığı zamanlar Kısaca yasaların uygulanmamasından ve devletin işleyememesinden şikâyet etmediğimiz gün da özel bir ücretle veya ücretsiz olarak yoktur. İMKB'nin kullanımına verilmesi uygun görül Buyurun bakalım: müştür. Şimdi de "devletin kurallarını işleteceğim" diyenden davacıyız: (Oktay Ekşi, Hürriyet, 30 Temmuz 2000) 5. Avam projenin onay yazısı 2 Ekim 1995 tari hidir, Kültür Bakanlığı'nın ruhsat verilmesi için İstanbul Kongre ve Kültür Merkezi Bitirilir eli yazısı 20 Mart 1998 tarihidir, bunun üzerine İş yapan insanları ürkütürsek, onların kimlikleri hakkında kuşku uyandırırsak, o zaman kimse 44 ay konulduğunda Kasım 2001 tarihi elde iş yapmaz, herkes kaçar.' edilmektedir, eğer merkezin finansmanı aksaDemirel'in bu tesbiti son duruma uyuyor. masaydı inşaat bu tarihte bitirilebilirdi. İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı başkanını, vakıf çalışanlarını yakından tanıyorum, onlar üzerin 6. Bakan Bey'in verilen paranın nasıl kullanıldı de kuşku uyandırıcı yazıların, haberlerin kendilerini ne kadar zedelediğini, hayatlarını zehir et ğını araştıracağız açıklamasına karşı, Vakıf tüm tiğini biliyorum. harcamaları kalem kalem çıkartarak belirtmiş, İspatlanmamış iddia, onurlu adamları yer bitirir. Hele o insanlar yaşama nedenlerini lekesizlik Alınan 28.000.000 ABD doları, kullanılan kavramı üzerine bina ettilerse, iddialar daha da çok etkiler onları. (Doğan Hızlan, Hürriyet, 4 Ağustos 2000) 28.000.000 ABD Doları.
27
D O S Y A / K Ü L T Ü R
B A K A N I
V E
K O N G R E
'Milenyum 2000' ölü mü Doğacak? ...Bu kurumu adeta bastırmak istercesine suçlamak yerine, onu desteklemek ve bu kısır çekiş meye son vermek, Kültür Bakanı ve de Başbakan'a yakışacak bir davranış olacaktır. Bu tür çe kişmeler Ayazağa'da ölü bir kültür merkezi doğurmaktan öteye geçemez. Ama, aynı masaya oturabilmek ve konuşabilmek, inanıyorum ki sorunları çözecektir. (Dikmen Gürün, Cumhuriyet, 8 Ağustos 2000) Sevgili Sahibim...ve 'Kardeş Türküler' Kültür Bakanı'nın sanat dünyamızı dalgalandıran yeni 'hamle' leri, kamuoyunda sanat kurum larına yönelik ilgiyi arttırmışa benziyor. Devletin kültür ve sanat alanındaki görevleri farklı perspektiflerden değerlendiriliyor. Kimi, "Devlet para versin ama karışmasın!" derken, kimileri de, "Devletten besleniyorsan, bunun bedelini ödersin. En iyisi, hiç gölge etmesin" diyor. Elbette, iki tarafın da haklı olduğu yanlar var. Dünyanın hiçbir köşesinde kültür ve sanat alanının kamu desteği almaksızın yaşayabildiği görülmemiştir. Üstelik, bu destekler, Avrupa ülkelerinde sanat kurumlarının ya da festival ve benzeri sanat etkinliklerinin bütçelerinin yüz de 80'ine kadar varan yüksek oranlardadır. En önemlisi de, devlet ya da yerel yönetimler, ver dikleri bu desteğin karşılığında ağır bedeller talep etmezler. Destekledikleri kuruluşlara egemen olma, yönlendirme arzu ve niyetlerinin çağdışı kavramlar olduğunu bilirler. (Vecdi Sayar, Cumhuriyet, 11 Ağustos 2000)
cy
a
Ayazağa Kültür Merkezi Savaşı Kültür Bakanı İstemihan Talay ise protokolü iptal etmeye kararlı. Benzer bir durum Darphane'de de yaşanmış, orada da Tarih Vakfı'ya çıkan uyuşmazlık bakanlığın istediği şekilde noktalanmıştı. Oysa Ankara'nın bu tür kültür varlıklarının yönetimini, festivaller başta yıllardır gerçekleştirdik leri etkinliklerle kendini kanıtlamış sivil toplum kuruluşlarına bırakması, 2000'lerin anlayışına daha uygun düşmez mi? Ayazağa'da belki ölçü kaçırılmış, inşaat geniş tutulmuş olabilir ama Şakir Bey'in 30 milyon doların harcanmasında usulsüz davrandığı iddialarına gülüp geçeriz. (Derya Sazak, Milliyet, 2 Temmuz, 2000)
7. Bakan Bey'in inşaat 20.000.000 ADB dola rına bitirilebilirdi iddiasına karşı, Vakıf Bayın dırlık Bakanlığı'nın bu tür yapılar için hesapla dığı rm2 maliyet bedellerinin gerçeğe uymadı ğını ifade etmektedir. 8. Bakan Bey'in Vakıf Yönetim Kurulu'nda Ba kanlığın temsilcisi yok savına ise, "Dışişleri Ba kanlığı, Maliye Bakanlığı, Kültür Bakanlığı, Tu rizm Bakanlığı, Devlet Opera ve Balesi Genel müdürlüğü, Devlet Tiyatroları Genel Müdürlü ğü ve Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası Müdürlüğü yer almaktadır", diye açıklamakta dır. Görüldüğü gibi sorun ortada, problemin çö zümü de ortada ama Bakan Bey'in derdi üzüm yemek değil bağcı döğmek ve korkarım İstanbul'un büyük ihtiyaç duyduğu bu gör kemli Merkez'in bitimini daha çok bekleyece ğiz ve büyük risk ise Bakanlığın inşaata el ko yup, bitirme isteği gerçekleşirse, atıl bir Merkez'de bol bol arabesk konserler dinler, çok değil 10 yıl sonra dökülmeye başlayan bir yı kıntı ile karşı karşıya kalırız, aynen istanbul AKM'de olduğu gibi. Ama bir umut, Cumhurbaşkanı'nın olaya anında müdahale emesinin ardından Devlet Denetleme Kurulu'nu harekete geçirirse, belki bu biraz olsun Bakan Bey'i firenleyebilir.
pe
Doymamıştan Değil, Görmemişten Kork Kültür Bakanı, bu sıralar İstanbul'un "mesenliğe maydanoz" entel takımının ön safında yer alan "agresif feministler"in tırnak darbeleri altında.. "Mesen" diye Rönesans dönemindeki "sanat hamileri"ne derlerdi ama onlar bu himayelerini keselerinin ağızını açarak gerçekleştirirlerdi. Bizim maydanozcuların kalkan oldukları Vakıf ise pamuk ellerini ceplerine atacak yerde devleti "Daha, daha, daha ver.." diye sıkboğaz eden "kremdölakrem üyeler"den oluşuyor. Bakan "Yahu, bizden 40 milyon dolara yakın para al dılar; kendiliklerinden 1 milyon dolar koymadılar" diye yakınıyor.
M E R K E Z İ
Üstelik bunlar "doymamışlar" da değil; olsa olsa "Allah gözünü doyursun'lardan.. (Metin Toker, Milliyet 6 Ağustos, 2000)
Halk 31 milyon dolar koydu! Yani devlet bütçesinde sanki böyle "özel vakıf harcamaları da halktan toplanan vergilerle yapı lır" diye fasıl varmış gibi bir bağırtı, bir lobi, bir baskı, bir tantana... Devlet işte 31 milyon dolar vermiş. Peki bu vakfı kuran 85 büyük işadamı kaç dolar vermiş? Onu soran yok... Kaça biteceği belli değil... Ne zaman biteceği belli değil... Ne büyüklükte olacağı belli değil. 85 işadamının ne verdiği belli değil... Böyle hika ye mi olur? Ayıptır. Devlet parasıyla işadamının sosyal içerik imajı satın alması hangi kapitalizmde, hangi
Bakan Bey, Kongre Merkezi'nin maketine bakarak, suyu nasıl kaynatacağını düşünüyor, sanırız.
liberalizmde, hangi küreselleşmede görülüyor?
28
BAKANI
VE
DEVLET
SANATÇILIĞI
a
D O S Y A / K Ü L T Ü R
cy
Bakan Bey, Kamuoyunda Saygın Ne Varsa, Hep Karşı Oldu. Devlet Sanatçılığı'nda Olduğu Gibi
pe
"DEVLET SANATÇISI OLAMAYANLAR ÜZÜLMESİN, SENEYE ONLARI DA YAPARIZ" Bakan Bey'in icraatlarını sıralarken, katkılarınının(!) boyutlarını görebilmek için Devlet Sanatçılığı ünvanı ayrı bir yer alır. Bakan Bey, sanırım hiçbir zaman aklından geçirmediği Kültür Bakanlığı'nda bulunca kendisini yapılabilecek en iyi şeyin alanın insanlarıyla iyi ilişkiler kurmak olduğunu düşündü ve ilk icraatlarından biri olarak da Devlet Sanatçılığı'nı tabana yaydı. Bakan Bey'den önce Devlet Sanatçılığı; Kültür Bakanlığı Müsteşarı, ilgili Müsteşar Yardımcısı, Güzel Sanatlar Genel Müdürü, Telif Hakları ve Sinema Genel Müdürü, Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürü, Devlet Tiyatroları Genel Müdürü, Kültür Bakanı'nın seçtiği dört sanatçıdan oluşuyordu. Bu kadar geniş bir kadroda keyfi dağıtım yapmanın zorlukları görülünce ilk iş olarak yönetmelikte değişiklik yapıp, Güzel Sanatlar Genel Müdürü'nün belirlediği, Kültür Bakanı'nın sunduğu listenin Cumhurbaşkanı'nca onaylanması ile gerçekleşmesi sağlandı, ölçüt de evransellik boyutu değiştirilip, yurtiçinde tanınmak ve sevilmek gibi ne olduğu belirsiz tanımlar eklendi.
Bugüne kadar 64 kişiye verilen ünvan, birden bire 72+13 f o r m ü l ü ile 85'e çıkıverdi. Listede kimlerin olduğu kadar, bu denli geniş ve ölçütlerinin olmamasıydı. Bakan Bey oluşan tepkilere "Bu ünvanı almayanlar, kendilerini kötü hissetmesin önümüzdeki sene onlar da alırlar." diye açıklamalar yaparken, eleştirilerin muhtevasını bile anlamadığını gösteriyordu. Oysa, 1991 yılında işin sulandığını gören o dönemin Kültür Bakanı Fikri Sağlar; "Devlet Sanatçılığı artık ulufe olmayacak, yılda en çok iki kişiye Devlet Sanatçılığı ünvanı verilecek" diyor ve "Yeni düzenleme ile konuya ciddiyet getirilecek" açıklamasını ekliyordu. Bu konunun önemini açıklayan açıklamaların ardından Kültür Bakanı olan Bakan Bey konunun ciddiyetini kavramış bir bakan olarak Devlet Sanatçılığı unvanını ayaklar altına almakta bir sakınca görmüyordu. Bu uygulama sanırım Kültür Bakanlığı'nın tarihinde görülen en ciddiyetsiz karardı. Bir uygulamayı yok sayabilirsiniz, yasa değişiklikleriyle de kaldırabilirsiniz, doğruyanlış bir karar alınabilinir ama bir işi
29
sulandırarak yok sayılmasını sağlamak Devlet ciddiyeti ile bağdaşmaz bir davranıştır. Niyet bu değilse, bu kararır sonuçlarını görememek ise daha büyük bir sakıncadır. Unvanı alanın da, reddedenin de, unvan listesinde adı olmayanın da mutsuz olduğu, dahası gerçek sanatçıların rencide olduğu bu anlamsız ve yanlış karar karşısında ressam ve tiyatrocu Mehmet Güleryüz Danıştay'a açtığı dava ile kararın iptalini sağlıyor. Mehmet Güleryüz, Nilgün Cerrahoğlu ile Milliyet Gazetesi'nde yaptığı söyleşi de usulsüzlüğü şöyle açıklıyor; "- 657 sayılı yasa sarih: Devlet sanatçısı, eserleri ve performansıyla yurtdışında ün yapmış olacak. Kıbrıs, Azerbaycan'da alkış almak değil bu. Uluslararası platformda, uluslararası kanıtlanma şartı aranıyor. Klasik müzik bir uluslararası platform. Tiyatro, bale böyle. Ölçüler belli. Ona göre ayarlanmış kıstaslar. Birdenbire bu kıstasları "yurtiçinde de halkın sevgisine mazhar olmak" söylemiyle genişlettiler. Bu amaçla yasaya özel bir madde eklediler. Olayı buradan durdurduk. Usulsüzlüğü yakaladık." Usulsüzlük
DOSYA/KÜLTÜR
VE
DEVLET
SANATÇILIĞI
Tepkiler ve Basın Yorumları Kültür... Sanat... Ve Devlet... "Devletin böyle sahip çıkması onurlu bir şey tabii. Ama bunun yararı yok bana, üstelik zararı oldu, sanatçılar birbirine düştü. Bazı alanlar da bana kızdılar. 'Cumhurbaşkanı reddedilir mi?' Ben Cumhurbaşkanını reddetmiyorum ki, bir şeyi protesto ediyorum. 'Cumhurbaşkanı kırılır mıymış?' Kırılmaz tabii Cumhurbaşkanı, ama bir yanlış varsa lisanı mü nasiple bunun yanlış olduğunu söylemek de sanatçının namus borcu dur. Ben de onu yaptım." (Cumhuriyet, 17 Mayıs 1999)
a
Melih Cevdet Anday: Bu yılki sanat ödüllerinde adımı görmek beni sevindirdi. Fakat devlet ve sanatçı ilişkilerinde görüşlerime aykırı buldu ğum devlet sanatçısı sanını ne yazık ki kabul edemiyorum. Turhan Selçuk: Yanlış ya da doğru, şüphesiz ki iyi niyetle yapılmış bir işlem. 'Reddetsem nezaketsizlik mi olur?' diye düşünüyorum. Kabul et meyi ise içime sindiremiyorum. Suna Kan: İlk devlet sanatçısı sanı verildiği zaman birkaç kategoriye ayrılsaydı çok daha iyi olurdu. Devlet sanatçısı sanı Batı'da yok. Herkes icra ettiği sanat içinde iyidir. İlk başta devlet sanatçıları Türk kültür ha yatını yurtdışında temsil eden kişilerdi. Böyle deyince evrensel sanat ol mak mecburiyeti var. Diğer yönden düşünürseniz, örneğin bir popüler sanatçı, diyelim elbette bir Ayla Erduran , İdil Biret' ten daha kalabalık bir kitleye hitap ediyor. İlla ki insanlara bir sanı verilecekse onun çerçe vesi bulunabilir. 72 sanatçı birden olunca herkeste şok etkisi yaptı. Mengü Ertel: Ben, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak devlet ku rumlarımızın iyi niyetle yanlışlıklar da yapabileceğine inanıyorum. Bana da aykırı gelen, isimler listesindeki karışıklığın 'ret kahramanlığı' ile aşı lacağına inanmıyor ve kendi açımdan olayı kabulleniyorum. Rahmi Dilligil (Devlet Konservatuvarları Mezunları Dayanışma Derneği Başkanı): Derneği miz Türkiye'deki enflasyona -tabi devlet sanatçılığına- kesinlikle onay vermemektedir. Devlet sanat çılığı ilk yıllarında onurlu bir mertebe olarak gözümüze görünmektedir. Çok daha saygın, çok daha etkin, sağlıklı, Cumhurbaşkanlığı'nın sanatçısı değil, devletin sanatçısını kabul ediyoruz. Bu konuda statü değiştirilmiştir. Bu tür enflasyonlara karşıyız. Sanatçıları sanatçılar belirler. Cumhurbaşkanına ihtiyacımız yok. Tamer Levent (Devlet Tiyatroları, Opera ve Balesi Çalışanları Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı Başkanı): Sayılan isimlerin dışında bırakılanların eksikliklerinin ne olduğunun açıklanmasını diliyorum. Bu listeden, gözünü kapayıp parmağınızı bir kişinin ismi üzerine koysanız, acaba benden ve benim gibi olanlardan fazlalığı nedir? O zaman bu eşitsizliğin sebebi nedir? Bunun açıklanması gerekiyor. Aksi takdirde bu listede yer almayan kişiler, devlet sanatçısı olmaya layık olmadığı gibi bir karar bulunduğu savı düşünülecektir ki, bu, ülkemizde sanat kültürünün gelişmesinde devlet eliyle bir ikilik yaratıldığı izlenimini doğuracaktır. Arif Sağ: Eş değerde binlerce sanatçının bulunduğu Türkiye'de, sadece 72 sanatçıya tanınan "ayrı calık" beni rahatsız etmiştir. Takdire layık diğer arkadaşlarıma haksızlık olacağı ve bu sanın sanatçı lar arasında ikilik yaratacağı endişesini taşımaktayım. Bu nedenle bir ayrımcılığa yol açmama dü şüncesinden yola çıkarak verilen sanı kabul edemeyeceğim. (Cumhuriyet, 9 Aralık 1998)
cy
yakalanmış dava açılmış ve karar iptal edilmiş ne gam, Bakan Bey, Demirel'in de onay vermesiyle Bakanlar Kurulu'ndan kanun tevil edilerek kanun değiştirilerek unvanların korunmasına çalışılıyor. Yaptığınız yanlış, yanlış Danıştay'da da onaylanıyor, yanlıştan geri adım atmak yerine Bakan Bey bu yollara giderek kanunu değiştirip unvanı almış kişilere yazı gönderip merak etmeyin kanunu değiştirdik, problem yok mesajını iletiyor. Bütün bunlar olurken yahu gerçekten yanlış yaptık mı diye en küçük bir düşünce jimnastiği bile yok, kanuna karşı hile yapıp "dediğim dedik, yaptığım yaptık" anlayışıyla yola devam ediliyor. Mehmet Güleryüz de başladığı hukuk savaşına devam ediyor ve süreci Nilgün Cerrahoğlu'na şöyle özetliyor;
BAKANI
pe
Bakan istifa etsin... - Başbakanlığın ya da Kültür Bakanlığı'nın hâlâ İtiraz hakkı yok mu? Sonuçlandı mı devlet sanatçılığı meselesi? Unvanlar İptal mi? - Bir itiraz hakları varmış. Üst mahkemeye müracaat edebilirler. Ama bu iş bitti. Çok net. Şimdi benim sorum şu: Kültür Bakanlığı ve Cumhurbaşkanlığı hukuk danışmanları yok mu? Art arda bu usulsüzlükler nasıl yapılır? Hadi yapıldı ve bu sonuç alındı. Kültür Bakanı istifayı düşünmez mi? Ciddi sonuçlar çıktı ortaya. Devlet tasarrufu geri döndü. Devlet hukuki hatalar yaptı. Yanlış kararlar verdi. Devlet adına kültürü korumakla görevli bakan hata yaptı. Üst üste hata yaptı bakanlık.
- Yani? - Dava konusu, davanın seyri, alınan kararlar, kendi itirazları; süreci olmamış kabul edip unvanın söz konusu kişilere verilmesi, bunların iptali, durdurma kararı; sonra buna rağmen kanunun değiştirilmesi, unvanların bir mektupla tekrar verilmesi ve şimdi tekrar alınması. Soruyorum: Kendilerinin kime karşı mesuliyeti var? Kime karşı mesuller? Bunun cevabını verebilecekler mi? Kültür Bakanı'nın hemen istifa etmesi gerekir. İstifa etmiyorsa tüm bunları kendilerini ilgilendirmeyen bir hadise olarak mı görüyorlar? Herkes de böyle
Selim İleri: Yine çok soğuk bir sabah, ilk uçakla Ankara'ya gidiş. Neden yapıyordum bunları? Artık devlet sanatçısı bir hamamböceği olduğuma göre, biraz daha korkusuz davranabilirdim. Bu kez de 'aile terbiyem' tutmuş, unvanı verenlere ayıp olur diyordum. Dahası, tasavvufa bitmez tükenmez bağlılığımla, gönül kırmak endişeleriyle gönlü kırık hale geliyordum... ...Kafka'nın eserinde hüzün vardır. Bunlar daha çok Hüseyin Rahmi 'lik. Burada her şey Hüseyin Rahmi'lik. Hamamböceğinin devlet sanatçılığı başka türlü mü olacak sanı yordunuz... (Yazı Odası, 21 Temmuz 2000, Cumhuriyet) Devlet Sanatçılığı Yine Gündemde Bu değişiklik yaşanacak olan karmaşanın ilk adımıydı. İkinci adım, açıklanan devlet sanatçısı sayısın daki patlamayla belirlendi. Kültür Bakanı'nın önerdiği, Cumhurbaşkanı'nın onayladığı 76 + 13 = 89 kişiye "devlet sanatçısı" unvanı verildi. Bazı sanatçılar bu unvanı reddetti, çoğunluk kabul etti. He men belirtmeliyim; burada önemli olan tek tek isimler değil, devletin sorumsuz tavrıydı. Kültür Ba kanı İstemihan Talay "Bu yılın özel bir anlamı var. Sanatçılarımızı teklif ederken 75. yıl için yaptıkları çalışmaları ve halkın beğenisini göz önünde bulundurduk" diyordu. Bu, mavi boncuk dağıtımına dönüştürülen eylemi mazur gösterecek bir açıklama değildi kuşkusuz. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel de törende "Saat 9 oldu mu yatağa giren Türkiye olmaktan çıkmalıyız" derken, devlet sa natçılığı ile nasıl bir mantıksal ilişki kuruyordu bilinmez ama hemen ardından ekliyordu: "Benim mil letim, her sene bu salonu dolduracak kadar sanatçı yetiştirmelidir." (Dikmen Gürün, Cumhuriyet, 25 Temmuz 2000)
30
DOSYA/KÜLTÜR
BAKANI
VE
DEVLET
SANATÇILIĞI
Yozlaştıramadık mı?! Sayın Cumhurbaşkanı ile halen mahkemeliğiz. Bilirkişinin karşı görüşüne karşın, "Cumhurbaşkanına hakaret" ten açılan dava sürüyor. Konu da 89 sanatçıya "devlet sanatçısı" sanının verilmesi. Kimisi yanık sesli, bozuk Türkçeli... Kimisi yıllardır Türkçe sözler yazıl mış yabancı parçalan söylüyor... Hatta içlerinde, başkalarının bestesi ne Türkçe söz yazmanın ötesinde bir şey yapmayanlar bile var. Hepsi bir çırpıda "devlet sanatçısı" ! Niçin? Kim seçmiş? Cumhurbaşkanı olmak, her konuda tek seçici olmak hakkını verir mi? Cumhurbaşkanına futbol milli takımını seçtirmekle bunun ara sında fark varmı? Seçilenler arasında bu sanı gerçekten hak etmiş olanlar da bulunu yordu. Kimileri, 89'luk listeyi görünce, kendilerine sunulan ödülü el lerinin tersiyle ittiler. Ben de, belirli bir anlamı bulunan bir kurumun yozlaştırılmış olmasını eleştirdim. İşte olay bu! (Ahmet Taner Kışlalı, Cumhuriyet, 18 Ağustos 2000)
pe
cy
a
Bakan Bey, Cumhurbaşkanı ile el ele verip. Devlet Sanatçılığını nasıl Türkiye'de gerçek sanatçı, devletin ya da herhangi bir başka kurulu sulandırabileceklerinin tartışmasını yapıyorlar, sanırız. şun ödülüne değil, bu ülkedeki değer karmaşasının, ahlaksal ve kültü mi görecek? Başbakan, Bakanlar Kurulu da rel altüst oluşun son bulmasına, her alanda (bu arada devlet düzeyinde de) kalıcı değerlerin ve ku böyle mi görecek? O 89 kişiye de diyorum ki, rumların oluşmasına, her şeyden önce de sanatsal yaratının, kültürel araştırmanın önündeki de niye dava açmıyorlar? Kendilerini bu duruma mokrasi karşıtı engellerin kalkmasına gereksinim duyuyor. Skandala dönüşen devlet sanatçılığı ola yı ülke genelinde yaşanan değer karmaşasının devlet katındaki ibret verici örneğidir. düşüren bakanlığa karşı dava açmaları lazım. (Ataol Behramoğlu, Cumhuriyet, 19 Aralık 1998) -Niye? - Onurlarıyla oynandı. Süreç içinde bir Devlet ve Sanat onurlandırıldılar, bir bu onur geri alındı. Bir Ve bir öneri: Kafası sanat ve sanatçı kavramları bağlamında böylesine karışık, uygulamaları da böy daha onurlandırıldılar ve dendi ki, "devlet her lesine yetersiz ve tutarsız olan bir devlet, şu sanatçıları takdir etme ya da onurlandırma merakını durumda arkanızdadır". Devlet nereye kadar bu kavramları iyi öğrenene kadar- kesinlikle bir yana bırakmalıdır. Çünkü aksi takdirde, başkaları bir arkalarında? Soruyorum. yana, doğrudan takdir edilenlerin ya da onurlandırılanların büyük bir bölümünün gözünde bile -tıp Mehmet Güleryüz'ün ısrarlı takibi ve aldığı kı bugün olduğu gibi!- inandırıcılık niteliğini kazanamayacaktır... sonuç karşısında sanırım az uygar bir ülkenin (Ahmet Cemal, Cumhuriyet, 17 Aralık 1998) sorumlu bakanı bile bu kadar insanın onuru ile oynamış olmaktan, acemi davranışlarıyla bir Kültür Bakanlığı'nın önceki yıllarda, sözde kültürü ve sanatı teşvik için satın aldığı kitapların listesi ülkenin belkemiğini oluşturan sanatçıları incelendiğinde durum çok daha vahimdir. Bu kitaplar arasında en büyük payı şeriatçı yayınlar al rencide edip, onlara verilen bir unvanı makta, ulusal kültüre gerçekten yararlı olan, Atatürkçü görüşleri açıklayan kitaplar yüzde onlar dü sulandırıp, yok ettiği için, bütün yollan zeyinde bile değildir. Kitap alımlarında hangi nesnel ölçünün göz önüne alındığı da belli değildir. denemesine rağmen yine de yanlışlığı Bu konuda dedikodular ayyuka çıkmış iken, yönetim bunlara duyarsız kalmayı sürdürmektedir. kanıtlanıca, özür dileyip görevinden istifa eder. Devlet sanatçılığı unvanı dağıtımı ise, toplumu patlama noktasına getirmiştir. Biz böyle bir davranışı Bakan Bey'den hiç (Bahir M. Erüreten, Cumhuriyet, 23 Eylül 1999) beklemedik, beklemiyoruz da. Amma, Mehmet Güleryüz'ün şu sözleri bir Peki, bu sahiplenme eylemini kabullenip köşelerinde sessiz kalanlara ne buyrulur? Herkesin kendi değil bin defa daha düşünmemizi gerektiriyor. bacağından asılacağına inanan, birbirlerine destek olma refleksleri gelişmemiş kedilere, "herkes hak ettiği yönetime kavuşur" mu demeli? Kaç kedi destek oldu Mehmet Güleryüz 'e, "devlet sanat - "Kültür", "sanat", "aydın"... Bu kavramlar niye çılığı" konusunda yürüttüğü yasal mücadelede, söyler misiniz? Yoksa, "Bana dokunmayan yılan bin bizde abuk sabuk kullanılıyor? yaşasın" mı diyorsunuz? Kendinize karşı dürüst olun, korkuyor musunuz, ne olur ne olmaz, bakan - Devlet bu keşmekeşten memnun. Çünkü lığa bir işim düşebilir mi diyorsunuz? Yoksa, bilinçli olarak yaratılan kavram kargaşasının sonuçları sanattan korkuluyor. Türkiye'de bunun mı bunlar? "Parayı veren düdüğü çalar" sloganı sizi de mi etkiledi? Kiminiz, İKSV haksız, madem ki geleneği eski. Osmanlıda isimli sanatçı kültür merkezini onlar işletecek, parayı da onlar versin diyormuşsunuz. Dünyadaki uygulamaları bilinmez. Yoktur. İslamiyet'i ileri sürerek "sanat göz ardı ederek... Siz de böyle derseniz, devlet elbette "sahip çıkar" bu merkeze ve yeni bir Tanrı'ya şirk koşmaktır" denmiştir. Yaratmakla AKM'ye daha kavuşuruz; sanat üretmekten çok, politika ve dedikodu üretmeye elverişli bir yapıya ilgili olduğu için. Cumhuriyet ilk yıllarda sanata (Ankara'daki AKM'yi gören oldu mu aranızda? Yılda kaç gün sanat etkinlikleri düzenleniyor bu önem veriyor. Opera, resim, heykel sergileri "anıt-mezar" da, biliyor musunuz? Sanat etkinliklerinin "kalite" sini hiç sormuyorum). Kim haklı, kim açılıyor. O yıllarda sanat Batı ideolojisini haksız tartışmasına girmek yerine "sanatın özerkliği" ilkesine sıkı sıkıya sarılmak, kültür-sanat ku yaymak için araç olarak kullanılıyor. Eski kimlik rumlarının siyasal yetkenin güdümünden çıkartılması gerektiğini savunmak daha doğru olmaz mı? ile kopuşu vurgulamak için devlet bunu (Vecdi Sayar, Cumhuriyet, 4 Ağustos 2000) destekliyor. Sonra bu değişiyor. Devlet Sanatçılığı Bugün Türkiyemizde her konuda olduğu gibi ödül konusunda da enflasyon yaşanıyor! Herkes bir birini öperek kutu alıp verme oyunu oynuyor. Eğer özellikleri olan özel bir ödül verilecekse bu, çok az kişiye titizlikle verilmeli. Manevi ve maddi değeri de çok yüksek olmalı! Ve adı da bu olmamalı... Ödüle meraklı kişilere, bütün bir ömür ulaşma hedefi olmalı. Ve de kimlere verileceğini saptayan maddeleri hiçbir kurul, hiçbir makam keyfi olarak değiştirememeli. Anayasayı bir kez delmekle ne çıkar diyen ve bu düşüncede olan bütün kafalar değişmeli, ondan sonra sıra ödüle gelmeli. Ödülü veren kişiler de en azından, ödülü alan kişi kadar o konuyu bilmeli. Baskülde iki tarafın ağırlıkları hiç değilse eşit olmalı. Tersi durumda ödül değerini yitirir. Başlangıçta maddeler arasında eğitim, öğrenim koşulu vardı. Gün geldi, bu madde bir adaya uy madığı için çıkarıldı. Şimdi ise o maddeler hepten atıldı. Güzel Sanatlar Genel Müdürü ve Kültür
31
- Bugünkü korkuyu nasıl açıklıyorsunuz? - İfade, karşıtlık, bilinçli kamuoyu ve düşünce oluşmasından korkuluyor. Değişimi şartlayacak kamuoyundan korkuluyor. Bir kere sanata bakan memurun kafası orda değil. Sanat onun çok üstünde. Devlet hizmetindeki kişilerin anlayabildiği sanat seviyesi neyse, çıta orada konuyor. Üstündeki düzey görmezlikten geliniyor. Ve fuzuli görülüyor.
D O S Y A / K Ü L T Ü R
BAKANI
VE
DEVLET
SANATÇILIĞI
Bakanı'nın yaptığı listenin Cumhurbaşkanı makamının onayla ması ile bugüne gelindi! (Madde Tanır, Cumhuriyet, 4 Ağustos 2000) Lütfen Beyler, Her şey sizin Olmasın Bugün, nüfusunun yüzde 85'inin açlık sınırında gezindiği bu ga riplikler ülkesinin başka sularında biraz dolaşmak istiyorum. Ön celikle ressam Mehmet Güleryüz 'e içimden bir 'bravo!' demek geçiyor. Mehmet Güleryüz az laf, çok iş prensibini benimsemiş ve şu meşhur 'devlet sanatçılığı'yla ilgili yönetmeliğin iptali ve yürütmenin durdurulması istemiyle Danıştay'da dava açmış. Ve Danıştay 10. Dairesi de, Devlet Sanatçılığı Yönetmeliği için, se çim esaslarının hukuka uygun olmadığı gerekçesiyle oybirliğiyle ikinci kez yürütmeyi durdurma kararı vermiş. Şimdi ne olacak?.. İhtimal, devlet sanatçılığı tarihe karışacak. İyi de olacak. Her yıl çarşaf çarşaf yayımlanan listeler olmayacak. Tüm dünyanın tanıdığı sanatçılar, yüzleri kızararak ödülü geri çevirirken yaptıkları kendilerinden menkul bazı sanatçı sıfatlı kişi ler, aldıkları bu ödülle kasım kasım kasılmayacaklar. En önemli si, yıllarca, böyle bir ödülü almanın kendileri için bir zulüm oldu ğunu söyleyip sıraları geldiğinde koşa koşa ödül törenine giden bazı sanatçı dostlar, bu ikiyüzlülükten kendilerini kurtarmış ola caklar. (Işıl Özgentürk, Cumhuriyet, 25 Temmuz 2000)
cy
a
Yozlaştırma Devlet sanatçılığı tartışmaları, şu sorunun kafamda çöreklenme sine neden oldu. Özellikle son yarım yüzyılda, 1950'ler sonrasın da yozlaştırmadığımız ne kaldı? Demokrasi, anayasal düzen, planlı kalkınma, bürokrasi, teşvik önlemleri, yönetimsel örgüt lenme, eğitim, yeni üniversiteler kurulması, sosyal güvenlik siste mi... Hemen hemen her kurum ve kavram yozlaştı. (Öztin Akgüç, Cumhuriyet, 13 Aralık 1998)
pe
Devlet Sanatçılığında Son Perde Önceleri devlet sanatçılığı unvanının "uluslararası ve ulusal dü zeyde kendini üstün bir sanatçı olarak kabul ettirmiş ve Türk kültürüne ve evrensel sanata çağdaş değer ölçütleri içinde hizmet etmiş olan sanatçılara" verileceği belirtilmişken, sonraki değişikliklerle ve uygulamalarla şart devamlı kolaylaştırıldı, sınırlar genişletildi, amaç saptırıldı, adeta yönetmelik "mavi boncuk yönetmeliği" haline getirildi. Her alanda olduğu gibi, özellikle de sanatta çıtayı daima yükseltmek gerekirken Türkiye'de devlet sanatçılığı konusunda 30 yıla yakındır tam tersi bir tu tum izlendi, olay yozlaştırıldı. Yönetmelikteki 1998 değişikliği ile artık devlet sanatçılığının neredeyse "her isteyene verilir" konuma geldiği görüldü. (Doğan Heper, Milliyet, 14 Ağustos 2000) 75. Yılda Esas Unutulanlar Geçen hafta, 75. Yıl nedeniyle Ankara sivil bürokrasisinin üst ve en üst katmanlarınca ("Devlet") onay gören 7 2 + 1 3 kişi aniden Devlet Sanatçısı oluverdi. Kimi hak eden, kimi hiç hak etmeyen bu 72 + 13 kişiyi Devlet Sanatçısı yapmayı "hatırlayan" Devlet, acaba 75 yıldır (ve hala, ve daha da) Devlet'i koru mak uğruna ölen ve yaralananların durumunu düzeltmeyi hiç "hatırlayacak" mı? Hem de, 1984 öncesinde ölen ve sakat kalanlar ile 1984 sonrasındakiler diye (ancak bilenlerin fark ettiği türden) bir ayırım yapmadan? Şu da var: Devlet Sanatçılığı konusu ne kadar mizah dolu ve gayrı ciddiyse, Devlet'in, ölen asker ve görevlisinin ailesini, yaralı kurtulan sakatını geçim sı kıntısı içinde bırakıp umursamaması da o kadar duyarsız bir vefasızlık. (Edip Emil Öymen, Milliyet, 14 Aralık 2000)) Süleyman Bey İle Her şey Daha Ucuz Bir çırpıda, Cumhurbaşkanı Demirel tarafından memlekete 85 "devlet sanatçısı" kazandırılması genelde adeta bir kazan kaldırmaya yol açtı. Sanatçılar arasında her kafadan bir ses çıkıyor: Kimi "Neden o da, ben değil" diyor; kimi "Tabii ben olacağım, o olmayacak" diyor; kimi "Neymiş bunun ölçüsü?" diye soruyor; kimi "Ben almam" diyor; kimi "Neden almayacakmışım? Vermekte geç bile kaldılar" diyor. "Alınganlar" Cumhurbaşkanını da üzmüş olmalı ki ilk liste 72 kişilikken ona bir de 13 kişilik ikinci liste eklenmiş: Olmuş, çiçeği burnunda tam 85 "devlet sanatçısı"! Kimi de "Bu devlet sanatçılığı da, ne ola? Devletin sanatçısı, sanatçının devletlusu mu olurmuş?" diye şaşkın. Zaten şimdiye kadar bu "paye"yi alanların sa yısı, bir defada Demirel'in aralarına kattıklarının sayısından az! Buna bakıp millet "Devlet sanatçılığı, hatta düpedüz sanatçılık amma da ucuzladı.." üzün tüsünde. (Metin Toker, Milliyet, 13 Kasım 2000) Hariçten Gazeller Devlet sanatçılığı tartışma gündemindeki yerini korurken "Çiçekçi" Erol Ciniviz geçtiği mesajda diyor ki: - Ben de devlet sanatçısı olmak istiyorum. 35 senedir bütün devlet dairelerinin çelenklerini yaparak sanatımı icra ediyorum. Yemin ediyorum, verirlerse reddetmeyeceğim... Ve CHP'li Fikri Sağlar'ın sorusu: - Son aylarda kasetleri en çok dinlenen kişi olan Alaattin Çakıcı neden Devlet sanatçısı yapılmadı? (Melih Aşık, Milliyet, 10 Aralık 2000)
D O S Y A / K Ü L T Ü R
B A K A N I
V E
T A R İ H
V A K F I
Bakan Bey: Ben Yargıya Saygılıyım
cy
a
ÇÜNKÜ, KARAR LEHİMİZE ve etkinlikler gerçekleşir. Vakıf tüm bu işleri yaparken olması gerektiği gibi örneğin filanca yere ahşap platform yaparken gibi örneklerde gerekli yerlere bilgi verir ve izin alır, izinler ve rilir, kısa sürede mekân inanılmaz değişikliğe uğrar.
pe
Bundan bir kaç yıl önce Beyoğlu'nda bir bar açma hazırlığında olan bir arkadaşım ellerinde birkaç tane eski totograf olduğunu bu fotoğ rafları kısa sürede nasıl büyütebileceğimizi sordu. Fotoğrafları görünce şaşırdım kaldım, İstanbul'un eski halini, geçen yüzyılın başında ki halini resmediyorlardı, hepsi de orijinaldi ve tamamında tramvay vardı. Telefona sarılıp ne reden bulduklarını sordum. Bu cevabı aktarır ken bile yüreğim sızlıyor. Bilirsiniz Şişli'de şim di işmerkezi yapılan eski İETT Garajı vardı, işte o garajın taşınması sırasında çuvallara doldu rulmuş fotoğraflar taşınacak yer bulunamadı ğından veya uğraşmaya gerek duyulmadığın dan kazanlarda yakılırken, bir işçinin avuçlayarak aldığı fotoğraflardan birkaç tanesiydi bu fotoğraflar. Bize ne?
Bu arada görevden alınan Koruma Genel Mü dürü Altan Akat göreve döner ve Darphane Binası'nı geri ister. Refah Partili Kültür Bakanı İsmail Kahraman'da Akat'ı desteklemekte ve ya yönlendirmektedir.
1991 yılında kurulan Tarih Vakfı, kuruluşun dan beri hayata geçirmeye çalıştığı Kent Mü zesi için mekân arayışlarını sürdürürken, İstan bul'un merkezindeki bu harabeye dönüşmüş mekânı keşfeder, girişimlerde bulunur ve 49 yıllığına kiralar.
Bu karşı çıkışın nedenlerini 9 Ocak 1997 tari hinde Sabah Gazetesi'ndeki Hasan Cemal'in sütununda Genel Sekreter Orhan Silier şöyle açıklamaktadır.: "İki nedenden söz edilebilir. Birincisi Tarih Vakfı'nın tarih anlayışı... İkincisi, kendi kontrolleri dışındaki sivil toplum kuru luşlarına karşı tahammülsüzlük... Nedir bizim tarih anlayışımız? Tarihin bir kahramanlık edebiyatı ve kendine övgü edebiyatı olmadı ğıdır. Tarihin, bir bilimsel araştırma ve çalış ma alanı olduğudur. Tarih Vakfı'nın temsil et tiği tarih anlayışına göre, Türkiye'deki her et nik ve kültürel grubun varlığı ve tarihi bizim zenginliğimizdir. Bizim bu anlayışımız öyle anlaşılıyor ki kimilerinin gözünde makbul ad dedilmiyor. "
Tam o sırada Habitat gelip çatar, Yiğik Gülöksüz'le görüşmeler yapılır ve burada Habitat için sergiler açılmasına karar verilir. Duvarla rında ağaçlar(!) yükselen, içi harabeye dön müş mekân kısa bir sürede hazır hale getirilir
Bugüne kadar harabe halindeki mekân dev letten tek kuruş alınmadan onarılmış, yok ol maya yüz tutmuş bir halden çağdaş bir görü nüme kavuşturulmuştur. Tarih Vakfı'nın kurul duğu günden beri hayalini kurduğu Kent Mü
Darphane, 1967 yılında Beşiktaş'daki şimdiki binasına taşınınca Topkapı Sarayı içindeki bi na da atıkların toplantığı bir mekân haline dö nüşüyor. Yüzlercesi gibi.
33
zesi için çalışmalar yoğunlaştırılmış bu arada devir de değişmiş, Refah Partisi iktidardan ay rılmış, koolisyonun Kültür Bakanı İstemihan Talay'dır artık. Tarih Vakfı biraz nefes alır, so luklanır ve Bakan Bey'den randevu alıp ziyare tine gider, Bakan Bey dinler, meseleyle ilgile neceğini söyler ve Tarih Vakfı'nı uğurlar. Bir meseleye nasıl yaklaştığınız önemlidir, yak laşırken dünyaya bakışınız, bulunduğunuz yeri en tepede görüp görmemeniz önemlidir. STK'ların önemini bilmeniz, STK'ların devletin işlerine ikame olan ve hızla onun yerini alan kuruluşlar olduğunu kabul edip etmemeniz çok önemlidir. Bu kabul sizin iş yoğunluğunu zu azaltacaktır, tabii gücünüzü de. İşte bu güç kaybını kabullenmeyen siyasiler veya bü rokratlar birden bire devleti koruyan kaplanlar kesilir ve yasalarla konuşmalar başlar. Tarih Vakfı da aynı şeyleri yaşamıştır, bir sözleşmeyi feshetmeyi kafanıza koyduysanız buna gerek çe yaratmak zor değildir. En olmadık nokta larda kulplar takar bir yerlerinde gedik oluştu rursunuz, bunları kağıda döküp yargı önüne götürdüğünüz zaman, zaten bir adım önde başladığınız yargı süreci lehinize gelişebilir. Onun için siyasi iradenin bakışı ve olaya yakla şımı önemlidir. Hem de çok önemli. Daha proje aşamasında 40 milyon doları yurt içi ve yurt dışından devlet dışı kaynaklardan bulmayı vaat etmişken, Rockefeller proje aşa masında para yatırmışken, AB ile ilişkiye giri lip, borsa, bankalar ve işadamlarından fonlar
D O S Y A / K Ü L T Ü R
B A K A N I
V E
T A R İ H
V A K F I
cy
hatayı ben de yıllarca yaptım, olaylara siyasi kimliklerle bakarak, belirli siyasi görüşlerin ya nında bir diğerinin karşısında yer aldım, en azından olayın başında böyle bir tavrım vardı, ama büyüdükten sonra siyasi görüşlerin za man zaman bir kılıf, zaman zaman özel çıkar lar için bir kalkan olduğunu gördüm. İşte hepbirlikte yaşıyoruz, bu ülkede hep birlikte de yaşamaya devam edeceğiz. Devleti yöneten ler, gerek siyasiler gerekse bürokratlar bu ül kenin gerçeklerinin çok gerisinde (hiç değilse önemli bir çoğunluğu) hiçbiri olaylara kendi yeterlilikleri noktasından bakmıyor, bakamı yorlar. İşte, Refah Partili bir Bakan'ın başlattı ğı, Demokratik Sol Partili bir bakanın devam ettirdiği Darphane olayı. Yıllar önce İsmail Kahraman'ın siyasi kimliğinde cevap ararken, şimdi bu kolaylığımızda yok, ne yapacağız?
pe
oluşturulmuşken Tarih Vakfı Ağır Ceza Mah kemeleri'nde sürünmeye başlar. 5 yıl önce başlayan mahkeme koridorları Sosyal Demok rat veya Demokratik Sol Kültür Bakanı Bakan Bey döneminde de devam eder. Gerekçeler izinsiz platform yapmaktan, izinsiz mi yoksa sözlü izin mi belli değilken, Koruma Kurulları'ndaki üyeler değiştirilerek aleyhte kararlar çıkartılarak, 49 yıllığına verdiğiniz harabe me kânı geri almak istersiniz, gerekçe bana gerekiyordur, keşke gerekse, 35 yıldır orada du rurken gerekmiyordu da şimdi mi gerekti. Ge rekiyor da ne yapacaksınız, tekrar harabeye döndürmek için mi istiyorsunuz, buralara han gi deneyimle bakacaksınız, hangi kadrolarla buraları işleteceksiniz? Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğünüz'de duran tablolara bile sahip olamıyorsunuz(!l), bir yerde muhafaza edilme sini bile beceremiyorsunuz ve çoğu kayıp, üs telik bir de bakımı, geliştirilmesi gerekli bir mekânı nasıl işleteceksiniz? Bu sorular sürekli sorulur, cevap verilmez, cevabı daha doğrusu cevabı içeren planlama zaten yapılmamış, na sıl yapılacağı da bilinmez. Birtek şey vardır, devletlu tavrınızla, "burası benim, isteruuum." Bir STK'nın devletten daha başarılı olmasını kabul edemeziniz, edemezsiniz çünkü STK'ların da devlet olduğu aklınıza bile gelmez. Ve bunlar sürüp gider.
a
Kültürümüzün, sanatımızın koruyucusu ve kollayıcısı -tabii "Eser hırsızlığı" ile suçlananların da- son Bakan İstemihan Talay
Tarih Vakfı Genel Sekreteri Orhan Silier, yu muşak, nazik üslubuyla olayları özetledikten sonra; "Biz orayı onarınca galiba güzelliği or taya çıktı" diyerek ince eleştirisini de ekleyip, "Artık yapacak pek birşey kalmadığı için ko nuyu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne götürmek zorunda kaldık" diyerek, ülkenin geldiği noktayı özetlemiş oldu. Oldum olası demek büyük bir yanlış olur, aynı
Meselenin özü Devlet-STK ilişkilerinde yatıyor. Orhan Silier'in Ayça Atikoğlu'na söylediği gi bi; "Türkiye'nin her önemli gelişmesinde, eği tim, sağlık, kültür, kadın gibi konularda bir STK potansiyeli var. Bu aşamada çok uzun yıl lar toplumdaki hiyerarşik, otoriter, hesap ver meden sıyrılmış devlet mekanizmalarıyla bu STK potansiyelinin birlikte iş yapmayı öğren mesi gerekiyor. Bir tanesi emretmeye alışmış, diğeri gölge etmeseler daha iyi olacak diye düşünüyor. Oysa biz dokuz yıllık süreçte dev let kuruluşlarıyla işbirliği yaptığımız her işten çok iyi sonuçlar çıktığını gördük. Örneğin Yi ğit Gülöksüz ile 75. yıl kutlamaları, Habitat sergisi çok iyi oldu. STK potansiyelinin farkındaki devlet yöneticileriyle çok olumlu işler ya pılıyor. " Farkında olan yöneticilerle, farkında olmayan veya farketmenin işlerine gelmeyen yönetici
34
ler arasındaki fark kadar basit bir mesele, ama görülen o ki şimdiki Bakan Bey birinci gruptaki yöneticileri temsil ettiği için, bir süre daha iyiye, güzele dair ne yapılacaksa engelle necektir. Sayın Silier'le yaptığımız telefon görüşmemi zin sonunda Tarih Vakfı olarak Bakan Bey'e bugüne kadar kaç tane plaket verdiklerini sor dum. Sayın Silier önce şaşırdı, biraz durdu; "Biz Vakıf olarak hiç kimseye plaket verme dik, böyle bir alışkanlığımız yok" dedi, o ince liğiyle. Sorumu anlamıştı ama anlamamızlıktan gelmeyi tercih etti. Bakan Bey ise açıklamasında herşeyi ne güzel anlatıyor. "Bu binaları özel bir kuruluşa veya vakfa devretmemiz Bakanlığın ileride gerçek leştireceği projeler için bir engel olacaktır. Bu nedenle bizim yargıya bir başvurumuz oldu. Konu değerlendirildi ve yargı bizi haklı göre rek Darhane'nin Kültür Bakanlığı'na devredil mesine karar verdi. Henüz teslim almadık. Burada sergi mekânları oluşturmak niyetinde yiz." İnsanın "Niyetini " diyesi geliyor ama diyemiyoruz, edebimiz müsaade etmiyor. Herşey çelişkili, herşey karman çorman. Yargıya saygı duyuyorsun da neden Genel Müdürün İ. Rahmi Dilligil'in "resmi evrakta sahtecilik su çundan" yargılanması için Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nın yargılama izin talebine hayır diyerek yargıyı engelliyorsun. Madem açık ladığın gerekçelerin yukarıdaki gibi de başka nedenlerden dolayı dava açıyorsun, madem size gerekli de çöplük halinde dururken neden el atıp temizlemediniz, neden daha yüzlerce mekân izbe bir halde duruyor da el atmıyorsunuz? Soruları istediğiniz kadar arttırırı, sonuç aynı.
D O S Y A / K Ü L T Ü R
B A K A N I
V E
E S E R
H I R S I Z L I Ğ I
Bakan Bey'e Görevini Kötüye Kullanmakdan Dolayı
cy
a
GENSORU VERİLMELİDİR Bakan Bey'in verdiği cevap aşağıdadır.
Av. Hakkı Süha Okay Çankaya/Ankara "Resmi belgede sahtecilik ve bu suça katıl maktan Devlet Tiyatroları Genel Müdürü İ. Rahmi Dilligil ve Başdramaturg Mine Acar hakkında 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Ka mu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Ka nunun 3/e ve 6. maddeleri gereğince izin ve rilmesine dair Ankara Cumhuriyet Başsavcılı ğının yazıları ve eklerinin Bakanlığımız Teftiş Kurulu Başkanlığına intikal ettirilmesi üzerine; "adı geçenlerin iddia konusu ile ilgili olarak herhangi bir kastının olmadığı, yapılanların gizli olarak değil de, ilgili personelin bilgisi dahilinde yapıldığı ve düzeltmelerin kurum dan fazladan para ödenmesinin önüne geçil mesi düşüncesinden kaynaklandığı ve bu ha liyle iddia konusunun ileri sürüldüğü şekilde Türk Ceza Kanununun 339. Maddesi hükmü ne uygun düşecek şekilde "Resmi Belgede Sahtecilik" suçu kapsamına girecek nitelikte olmadığı gibi 4483 sayılı yasa kapsamına gi recek nitelikte de bulunmadığı anlaşıldığın dan, ilgililerin yargılanmasına 25.07.2000 ta rih ve 541-1286 sayılı Bakan onayı ile gerek görülmemiştir.
pe
Yekta Kara, Ali Taygun'la birlikte yoktan varedip sahnelediği Lirik Tarih gösterisi için 'Hak sız kazanç elde etmek, görevini kötüye kullan maktan' dolayı görevinden el çektirildi Bakan Bey tarafından. Ama aynı Bakan Bey, Devlet Tiyatrosu'nda varolan huzuru bile ortadan kaldıran Genel Müdürü İ, Rahmi Dilligil için bu duyarlılığın binde birini bile göstermiyor, göz göre göre yanlış bilgi vererek kamuyu ya nıltıyor, yargının önünü kesiyor.
Bakan Bey, Görevini Kötüye Kullanmaktan Dolayı Görevinden Uzaklaştırılmalı ve Yargılanmalıdır Suçun küçüğü, büyüğü olmaz. Genel Müdür İ. Rahmi Dilligil bir başkasına ait eseri kendi eseri gibi sunmuş, Edebi Kurul'dan geçirmiş, repertuvara almış, provalarına başlamış iken, Tiyatro... Tiyatro...'nun yayını ile suçüstü ya kalanmış ve oyunun provalarını derhal dur durmuştur. Ve ardından kendi daktilosu ile yazdığı ve Edebi Kurul'a verdiği oyun metni üzerindeki Yazar: bölümünü silerek bir başka daktilo ile uyarlayan: yazmıştır. Bu durum Serhat Nalbantoğlu tarafından yar gıya intikal ettirilmiş, Ankara Cumhuriyet Sav cılığı İ. Rahmi Dilligil hakkında dava açmıştır. İkinci bir suç olan "Resmi evrakta sahtecilik suçu" için ise dava açabilmek için Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Kültür Bakanlığı'ndan izin istemiştir, yasa gereği.
4483 sayılı Kanun gereğince bilgilerinizi rica ederim. Fikret Nesip Üçcan, Bakan a. Müsteşar
35
Bu cevap bile herhangi bir incelemenin yapıl madığını, yapılmış gibi göstererek Bakan Bey tarafından görevini kötüye kullanıp İ. Rahmi Dilligil'i yargıdan kaçırmaya yöneliktir. Bu duruma, Başbakan el koymadığı sürece kendisi de ortak olacaktır. Belki trilyonların or talıkta dolaştığı bir dönemde "Eser Hırsızlığı" suçlamasının önemi yokmuş gibi görülebilir ama bu suçla itham edilen Türkiye'nin en bü yük sanat kurumlarından biri olan Devlet Tiyatroları'nın Genel Müdürü, diğeri telif hakla rını koruması gereken Kültür Bakanı. Şimdi, Bakan Bey'e inceleme sonucu verdiği yanıta ilişkin sorular soralım. 1. "adı geçenlerin iddia konusu ile ilgili olarak herhangi bir kastının olmadığı, yapılanların gizli olarak değil de, ilgili personelin bilgisi dahilinde yapıldığı" Şimdi, bir dakika duralım ve bakalım, olayın dışında olan birileri bu açık lamayı yeterli görebilir, ama "bilgileri dahilin de olan ilgililer" zaten İ. Rahmi Dilligil yani Genel Müdür ve Mine Acar yani Başdrama turg, suçlanan ve yargılanmaları istenen de bunlar değil mi? Nasıl olur da böyle bir çarpıt ma yapılabilir. 2. "...düzeltmelerin kurumdan fazladan para ödenmesinin önüne geçilmesi düşüncesinden kaynaklandığı" Önemli olan para mı, fazladan ödenecek para mı, bu denli hassasiyet varsa ki olmalıdır, o halde şu soruları da açıklasın Bakan Bey.
B A K A N I
V E
ESER
H I R S I Z L I Ğ I
cy
a
D O S Y A / K Ü L T Ü R
Bu kadar büyük olmasının nedeni, Bakan Bey ve Teftiş Kurulu göremediği için onlara yardımcı olur düşüncesiyle... Başkaca bir nedeni yok. revini kötüye kullanarak korumuş olmuyor mu? J) Son olarak, Yekta Kara'da titizlenen Bakan Bey, tüm bu soruların cevabını veremezken, -çünkü bugüne kadar vermedi- İ, Rahmi Dilli gil'i neden koruyor? Korurken, görevini kötü ye kullanmış olmuyor mu?
pe
A) İ. Rahmi Dilligil, ilk verdiği oyun metninin kapağına neden Yazan: İ, Rahmi Dilligil yaz mış. Bu soruya Bakan Bey cevap vermiyor. B) Nasıl olabileceği belli olmamasına rağmen, diyelim ki yanlışlıkla yazılmış, dil değilde dakti lo sürçmüş. İ. Rahmi Dilligil Genel Müdür ol duktan sonra oyunu repertuvara alırken fark etmemiş mi? Oyunun kastının oluşturulup Bursa Devlet Tiyatrosu'nda provalara başlan dığında da mı fark etmemiş.
C) Oyunun, uyarlama izni var mı? D) Orhan Azizoğlu'nun çevirisi kullanılmış. Or han Azizoğlu'ndan izin alınmış mı? E) Diyelim ki, Orhan Azizoğlu'nun çevirisini kullanmadı. İ. Rahmi Dilligil'in çeviri yapacak İngilizcesi de olmadığına göre kime çevirtmiş? F) Bir arkadaşıyla birlikte çevirdiğini söylüyor, o arkadaşının ismi neden yok kapakta? G) Hadi diyelim ki arkadaşı ismini kullanmak istemedi, yazarlar Onk Ajans'a bağlı, Onk Ajans'tan da izin alınmamıştı. İzni alınmayan uyarlamaları Devlet Tiyatroları sahneliyor mu? H) Bütün bunların yanında Bakan Bey'in iddia ettiği gibi sadece küçük bir yanlış düzeltildiyse, neden bu yılın repertuvarında yok oyun? İ) İ. Rahmi Dilligil'in yargılanmasına 17 Ekim'de Ankara'da başlanacak. Bu davada ta nıklar İ. Rahmi Dilligil'in memuru iken yargıla ma sağlıklı yürüyebilecek mi? Bakan Bey, en küçük bir nedenle insanları açığa alırken böy lesi bir suçtan yargılanan İ. Rahmi Dilligil'i gö
Bakan Bey, İ. Rahmi Dilligil'den Çekiniyor mu? Bu sorular ve benzerleri 6-7 aydır tüm medya da soruluyor, çeşitli basın toplantılarında Ba kan Bey'e yöneltiliyor. Bakan Bey neden açık lama yapmıyor? Veya Bakan Bey açıklama ya pamıyor mu? Çekindiği birşey mi var? İ. Rah mi Dilligil'de kendisi hakkında bizim bilmeme miz gereken birşeyler mi var ki bu denli açık sorulara, yargının önünü tıkama pahasına ya nıt vermiyor, yargının önünü açmıyor, mevcut yargılamanın da sağlıklı yürüyebilmesi için İ. Rahmi Dilligil'i açığa almıyor? Bir önceki sayıda 40 Yılda Bir köşemde, "Bir anda aklıma İ. Rahmi Dilligil'in 'Bakan beni görevden alamaz' sözleri geldi, yok canım, daha neler, koskoca Kültür Bakanı'nın böyle dosyalık işleri olur mu?" diye açık açık Ankara'daki duyumları dile getirmiştim. Bu duyum lar da bugüne kadar yalanlanmadı, olayları alt alta koyduğunuz zaman bu duyumlar artık inandırıcı olmaya başlıyor, yavaş yavaş veya hızlı hızlı, çünkü hiçbir siyasi kendisini bu ka
36
dar yıpratan bir şahsı korumaz, hele hele sa natsal hiçbir başarısı olmayan bir Genel Mü dürü bu kadar korumaz, Yekta Kara gibi sa natsal başarısı yurtdışına taşmış birini bir anda görevden elçektirirken, yazdığı veya uyarladı ğı oyunun her tarafı şaibeli ve hiçbirine açıklık getirilemeyen birini hangi gerekçe ile korur, koruması altına alır, bu kadar yıpranma paha sına? Belki de yarın öbür gün muhalefet Ba kan Bey hakkında görevini kötüye kullanmak tan dolayı Meclise Gensoru verecek. Sahi mu halefet neden Gensoru vermez Bakan Bey hakkında? Bu az bir suç mudur? İlla yargıya konu trilyonlar mı olmalı, bir yaratı olduğu za man önemsiz mi oluyor? Akıl, hiçbir siyasinin böylesi risklere kimse için girmeyeceğini söylüyor, Bakan Bey, İ Rahmi Dilligil'i çekindiği birşeyden dolayı mı koru yor? Değilse neden koruyor? Korumuyor da görevinin gereğini yapıyorsa yukarıdaki soru lara cevap vermek zorundadır, zorundadır çünkü Ankara'da ortalıkta dolaşan dedikodu lar artık dedikodu olmaktan çıkacak, en azın dan kamuoyu vicdanında doğruluğu kabul edilecek. Bakan Bey, tüm bu sorulara cevap vermek is t e m i y o r s a , istifa etmeyi düşünüyor mu acaba?
D O S Y A / K Ü L T Ü R
B A K A N I
V E
D İ Ğ E R
M Ü D A H A L E L E R
• ÖZEL TİYATROLARA DEVLET DESTEĞİ'NDE ÖLÇÜT NE? • "PATRON" OLAYI VE ALİ SÜRMELİ
cy
a
* SABANCIYA ÖDÜL * ÇOK GEÇ OLMADAN
pe
• MÜJDAT GEZEN SANAT MERKEZİ
Özel Tiyatrolara Devlet Desteği, her yıl yaşa nan, yaşandıkça tartışmaları beraberinde geti ren meşhur Devlet Desteği, Devletin batık bankalara, hayali ihracatçılara verdiği deste ğin yanında okyanusta su damlacığı olan Dev let Desteği. Bakan Bey'in icranın başına otur duğu günden beri kamudan saklanmaktadır. Neden gizli olduğu sorulduğunda yanıt bile verilmez. O halde bu dağıtımın da kimler ta rafından ve nasıl yapıldığını araştırmak da bi ze düşer.
gerekçeleriyle birlikte açıklanır. Örneğin X Tiyatro'nun Y projesine bu yıl Z miktarda des tek verdik, Çünkü oyun şu şu özellikleri taşıdı ğı için böyle bir desteğin gerekli olduğu kanı sına vardı kurulumuz, der ve Bakan Bey'de bu kurulun kararını onaylar, sadece onaylar. Son ra kim ne soracaksa bu kurula sorar, sorulma sı gereken bir soru varsa. Ama böyle olmu yor. Kurul toplanıyor Bakan Bey'in önerileri veya istekleri de dikkate alınarak paylaşım gerçekleşiyor.
Bakan Bey Neden Gizliyor? Bakan Bey öncelikle bu sorunun yanıtını net bir şekilde vermelidir. Neden gizleniyor kime ne kadar destek verildiği? Neden?
Şimdi geçen yıla bakalım, en üst dilimden pa yı kimler alıyor, öncelikle kurula katılan tiyatro sahipleri, sonra kuruldaki yazarların oyunlarını oynayacak tiyatrolar ve de Bakan Bey'e yakın olan tiyatro sahipleri.
Gizlenmesinin nedeni olarak tartışma yaratı yor gerekçesinin ardına sığınmanın gereği yok, dağıtılan para hepimizin, bilmek de hak kımız ama ısrarla sormamıza rağmen yanıt alamıyoruz. Bakalım Bu Para Nasıl Dağıtılıyormuş Aslına bakarsanız, proje esasına göre destek veriliyor, ama gelin görün proje filan hakgetire. Böyle bir ölçüt yok, olsa zaten açıklanır, hatta tartışmanın önünü kesmek için baştan
Bunlar kim? Son dağıtımda TİYAP'ı temsilen kurula katılan Ali Poyrazoğlu, daha önceki yıl larda da TİYAP'ı temsilen kim katılıyorsa o idi. Burada Ali Poyrazoğlu'nun şahsına değil ama mekanizmanın sağlıksızlığına işaret etmek isti yoruz. Ali Poyrazoğlu projesiyle tabii ki böyle bir desteği hak ediyordur ama gizli ve kapalı kapılar ardında olunca o da yıpranmıyor mu? O na da yazık olmuyor mu?
37
Sonra bakıyoruz Yeditepe oyuncuları yine üst dilimden destek almış bu yıl. Yeditepe Oyun cularının projesi ne? Tecavüzcü. Yazarı kim? Refik Erduran. Refik Erduran ne iş yapar? Bir çok işinin yanında, Özel Tiyatrolara Devlet
İTİ
Türkiye Derneği Devlet
Desteği
Edebi Kurulu
Milli Komitesi Başkanı, Yönetim Kurul
Üyesi,
Kurulu
Komitesi Başkanı,
Bakan
Üyesi, Üyesi, Devlet
Bey'in
Tiyatro
Yazarları
Özel
Tiyatrolara
Devlet
Tiyatroları
Tiyatroları
Yönetim
Gayri Resmi Danışmanı Refik
Erduran
D O S Y A / K Ü L T Ü R
B A K A N I
V E
D İ Ğ E R
M Ü D A H A L E L E R
Desteği Kurulu'nun da üyesidir. Vatan Millet aşkı uğruna. Onun oyununu oynayan tiyatro da en üst dilimden payını alır. Ha burada bir parantez açalım. Bakan Bey'e sorduk ama cevap vermiyor kendileri. Biz açıklayalım. Refik Erduran'ın "Seher Vakti" isimli oyunu için Bakan Bey bu desteklerin yanısıra ayrıca destek verir Tiyatro Yazarları Der neği üzerinden, Refik Bey desteği ayarlamış, oyunu oynayacak tiyatro aramaktadır, oyunu nu bir tiyatro oynamayı kabul eder, neden et mesin destek zaten var, sahnelenir ama oyu na kimse ilgi göstermediği için kısa sürede kaldırılır. Refik Bey destekten telif olarak payı nı almıştır, dahasını bekler ama izleyiciden ilgi yok, sonra Refik Bey o tiyatroya düşman olur. Zaman zaman ileri geri konuşmalarına devam eder.
"Çok Geç Olmadan" oyununun provası, acaba sadece provada mı kalacak? Yoksa çok geç olmadan Bakan Bey istifa eder de bu oyunda sahnedeki yerini alabilir mi acaba?
a
hemşeri olduğunu söyledi. Sonra yıllardır ti yatro yaptıklarını, Anadolu'nun dört bir yanını dolaştıkalarını, oyunlarının çoğu yerde yasak landığını, Devlet'ten yana mağdur olduklarını anlattı -ki doğru. Ama o da üst dilimden des tek alanlardandı. Faruk Güvenç, bizim ısrarla sorduğumuz Bakan Bey'in İsrarla cevap ver mediği bir soruya da cevap verdi, Ekin Tiyat rosu, dağıtılan desteğin yanısıra Kültür Bakan lığından başkaca destek almamış, ısrarla İ. Rahmi Dilligil'in daha önce Başkanlığını yürüt tüğü Devlet Konservatuvarları Mezunları Der neği kanalıyla destek almamış mıydı? Faruk Güvenç'in verdiği yanıt, hayır oldu. Başkaca hiçbir destek almamıştı. Bu yıl kiraladığı ve ti yatro salonu haline dönüştürmek için çırpındı ğı Menekşe Sineması için destek almış mıydı? Cevap, şimdilik hayır, başvurmuş yeni dağıtı mı bekliyormuş. Dağıtım yapılacak, ama gizli
cy
Şimdi Bakan Bey'e soralım bakalım, cevap vermeyeceğini bildiğimiz halde, yine de sora lım. Özel Tiyatrolara Devlet Desteği diye bir mekanizma var ve istediğiniz gibi kullanıyor sunuz, peki bunun dışında bir yazarın oyunu na neden ayrıca ve kamuya duyurmadan des tek veriyorsunuz? Ve bu desteği normal yol lardan değil de neden Tiyatro Yazarları Der neği üzerinden yapıyorsunuz? Neden birileri ne ayrıcalıklı muamele yapıyorsunuz? Neden her yaptığınız işi gizli olarak yapıyorsunuz? Neden bir yazarı destekleme gereği duyuyor sunuz? Merak ediyoruz açıklayın. Ama açıkla mayacaksınız.
pe
Sonra kim alır yüksek dilimden payını? Ekin Ti yatro. Kimdir Ekin Tiyatro'nun sahibi Faruk Güvenç. Ne alakası var? Çünkü Faruk Güvenç Tarsuslu'dur, Bakan Bey'le istediği gibi görü şür, abi diye hitap eder. Genelde yeğeni ola rak bilinir. Biz bu soruları aylardır soruyoruz Bakan Bey'e ama yanıt vermiyor. Faruk Güvenç aradı. Ön celikle Bakan Bey'in yeğeni olmadığını sadece
olduğu için Fanuk Güvenç için yine spekülas yonlar yapılacak, her tiyatro sahibinin yaptırdı ğı tiyatro salonu için hakettiği bir desteği aldı ğı için suçlanacak, belki de hiçbir suçu yok ken. Ama mutlaka suçlanacak, çünkü Bakan Bey'in yakını ve Bakan Bey verdiği destekleri açıklamayıp, gizleme gereği duyuyor. O gizle diği süre, bu spekülasyonlar da yapılmaya de vam edecek. Bakan Bey'in gizleyeceği birşey yoksa verdiği desteği neden gizliyor? Şimdi spekülasyon yapılması, yapanların suçu mu? Yoksa ilkeleriyle birlikte çalışmayanların, şeffaf olmayanların mı? Bu soruların cevabını okurun vicdanına bırakıyoruz. Bakan Bey ko nuşmuyor, yaptıklarının arkasında dur(a)mıyor, herşeyi kapalı kapılar ardında yapıyor. Neden? Neden herşeyi kapalı kapılar ardında yapıyor? Biz bu sorunun cevabını bulamıyo ruz, bulamadığımız için de olayların örgüsüne bakıp yorum yapmak zorunda kalıyoruz. Biz, bu ülkenin düzenli yayımlanan tek tiyatro dergisiyiz ve Bakan Bey'in icraatlarını elimizden geldiğince yakından izlemeye çalışıyoruz, Ba kan Bey neden bizim randevu taleplerimize cevap vermez, neden söyleşi isteklerimize olur demez? Neden bizim soracağımız soru lardan çekinir? Neden? O, sosyal demokrat veya demokratik sol bir partinin bakanı, gizleyeceği çekineceği ne var ki? Ne olabilir ki?
"Patron"
oyunundan
patlamayacak
sonra
mıydı? Ama,
tatsız olan
olaylar yaşanmıştı. Ali Sürmeli'ye
oldu.
Acaba yaşanmasaydı, Kurumdan
benzer bir olay bir başka
atıldı.
38
yerde
Ya Bakan Bey bizim bu soruları sormamıza izin verip karşımıza geçecek ya da biz bu so ruların cevaplarını arayıp bulacak ve yazaca ğız. Ama sonrasında Bakan Bey, tek taraflı ya zıyorsunuz diye bizi suçlamayacak. Taraf ol duğu alanlarda, kaçak döğüşüyor, sorulara yanıt vermiyor, soru sorulmasına izin bile ver miyor. Keşke Fatih Altaylı, bir "Teke Tek" programına bizi birlikte davet etse de bütün bu soruları ve daha nicelerini Bakan Bey'e sorabilsek. Kendisi, gizleyecek birşeyi olmadığını
D O S Y A / K Ü L T Ü R
B A K A N I
V E
D İ Ğ E R
heryerde söylediği gibi sorulacak her soruya da vereceği cevapları vardır mutlaka, ama bu cevapları bir de biz öğrenebilsek ve de siz öğrenebilseniz.
Çok Geç Olmadan Çok geç olmadan Bakan Bey'in istifa etmesi en doğru karar olur. Çünkü her olumsuzlu ğun altından Bakan Bey çıkmakta.
Ama çok zor, Bakan Bey kaçacak, kaçabildiği kadar kaçacak, o da biliyor artık sıkıştığını, ne yi nasıl toparlayacağını düşünüp duruyor ama bir türlü karar veremiyor. Aslında çok genç, önünde daha uzun yıllar var ve politik gelece ği çok uzun(du) ama sanırım artık o kadar uzun değil, dere de boğulmak üzere.
İ. Rahmi Dilligil'in kendi isteği ile repertuvara aldırttığı. Cuma Boynukara'nın oyunu "Çok Geç Olmadan"ı o sıralar İstanbul Devlet Tiyat rosu Müdür Yardımcısı Orhan Kurtuldu yönet mektedir. Oyun, doğuda geçer ve Kürt soru nun işler. Polise yapılan ihbarlar(!) denerek oyunun prömiyeri gecikir. Ardından Başdramaturg Mine Acar, Edebi Kurul Başkanı Refik Erduran ve eski Başrejisör Ferdi Merter prova ları izler bir iki küçük düzeltmeden sonra oyu nun sahnelenebileceği raporunu verir. Çalış malar devam eder, prömiyere bir iki gün kala, duyurular yapılmışken İ. Rahmi Dilligil gelir, oyunu izler ve sanatsal yetersizlikten dolayı kaldırır.
Patron Olayı
Şimdi, kendi repertuvara aldırdığı oyunu, gö revlendirdiği başdramaturgu, Edebi Kurul Baş kanı ve akrabası ve de eski Başrejisörü'nün iz leyip oynanabilir raporu verdikten sonra son anda hangi gerekçe ile kaldırdı dersiniz? Sa natsal yetersizlik pek açıklayıcı gibi görünmü yor, eğer sanatsal yetersizlik gerçekse yukarı daki zevatın sanatsal yeterliliklerinin sorgulan ması gerekmiyor mu? Geriye bir tek, MHP'nin ricasıyla, Bakan Bey'in bir kere daha Devlet Tiyatrosu'na müdahaye ederek oyunu kaldırması geliyor akla, zaten Genel Müdür İ. Rahmi Dilligil'in Bakan Bey'e hayır diyeceğini kimse beklemiyor.
cy
Zafer Kayaokay'ın geçen yıl sahnelediği "Pat ron" oyunun gala sonrası Ali Sürmeli'nin pro testosu ve ardından tırmanan olaylar, sanatçı ların tepkileri, oyunun Bakan Bey'in direktifle riyle repertuvara alındığı izlenimlerini kuvvet lendirdi. Çünkü, Bakan Bey yaptığı açıklama da "Kimseye baskı yapılmamıştır, kimseye bu oyunda oynama zorunluluğu getirilmemiştir. Oynamak istemeyen arkadaş istifa eder, oynamayabilirdi." diyerek, yapmış olduğu baskı yı ve repertuvara müdahaleyi de açıklamış oluyordu.
a
Bakan Bey, Özel Tiyatrolara Devlet Desteği'nin açıklamadığı son üç yılı açıklasın. Kalem kalem, bizim paramızı kimlere hangi ölçüler de ve nasıl dağıttığını açıklasın ve soracağımız sorulara da cevap versin. Vermelidir.
M Ü D A H A L E L E R
Sanatsal olayların sanat kurumları tarafından saptanması gerekirken bu müdahale niye?
Bu sorulara da yeterli açıklık getirilmediği sürece bu ayıp da Bakan Bey'e ait oluyor. Müjdat Gezen, Tiyatro Okulları Şenliği vs. vs. Müjdat Gezen, "Tiyatro Okulları 2000'e Mer haba Buluşması" düzenlemek ister, Bakan Bey'le görüşür, kendileri de "Tabii, mem nuniyetle" der. Ama, sözler yerine getirilmez, buluşma da iptal edilmek zorunda kalır.
pe
Ali Sürmeli Atıldı Ardından Ali Sürmeli'ye soruşturmalar açıldı, cezalar verildi ve sonunda Devlet Tiyatroları'ndan atıldı. Ali Sürmeli geri dönmek için da va açmayacağını söylüyor. Gerekçesiz kork muş. Gerçekten korkmuş, atıldığının tebligatı nı almaya kuruma geldiğinde 3 sivil polis kar şılamış, işlemlerini bitirdikten sonra iki yanın da refakatçi olarak Devlet Tiyatroları'ın 100 metre ilerisine kadar refaket etmişler ve bir daha dönmemesi istenmiş. Ali Sürmeli de korkmuş, "Bir de dava açarsam başıma neler gelir kimbilir?" diye dertlenmiş. "Ben, kork tum!" diyor da başka birşey demiyor.
Sabancı'ya Ödül Kültür Bakanlığı 1999 yılı Kültür ve Sanat Ödülü'nün Sakıp Sabancıya verilmesinin doğ ru yanları çoktur ama neden ürün veren biri ne değil de maddi destek sağlayan birine ve rildi gerekçesi uzun süre tartışıldı ve daha da tartışılacak, hem de "Patron" oyununa Bakan Bey'in müdahalesi tartışılırken. Böylesi bir za manlama en hafifinden siyasi iradesizlik değil mi? Sakıp Sabancı gibi birinin böyle ödüle ihti yacı olduğunu sanmıyorum, talebi olduğunu ise hiç sanmıyorum, ama Bakan Bey'in ilişkile ri iyi tutmak adına bu iki jesti yaptığını düşü nüyorum.
Müjdat Gezen Bakan Bey'le önce telefonda sonra da İstanbul'da bir görüşme yapar, yanında İ. Rahmi Dilligil'de vardır. İş bölümünü konuşurlar ve işler başlar, daha doğrusu Müjdat Gezen cephesinde işler baş lar. Koskoca Bakan Bey söz vermiş, şüphe edilir mi? Sonra D.T'den bir fax gelir, proje Devlet Konservatuvarları Mezunları Derneği kanalı ile yürütülecektir. MSM için herhangi bir sakınca yoktur, önemli olan projedir. Ama, bir süre sonra DEVKOMMED'in olaydan haberdar olmadığı öğrenilir. İ. Rahmi Dilligil aranır, Bursa Devlet Tiyatrosu ile yapılacağı öğrenilir, Bursa aranır, o tarihlerde salon doludur. Üstelik, İ. Rahmi Dilligil, otel, yemek sorununu da kendilerine yüklediğini, ancak dar olanaklarıyla bu sorunu çözemeyecek lerini bildirirler Bursadakiler.
Doğru mu sizce, ilişkileri bu kadar grift hale getirip, hiç işi değilken bu kadar müdahale yapması doğru mu?
Müjdat Gezen, tekrar İ. Rahmi Dilligil'i arar, saat 17.00'de arayacağını bildirip telefonu kapatan İ. Rahmi Dilligil'e artık bir daha ulaş
39
mak imkansızdır. Daha sonra Ferdi Merter arar, ne olup bittiğini kendisinin de an lamadığını söyleyip telefonu kapatır. Başka da bir açıklama yapılmaz. Şimdi, durup bir düşünelim. Bakan Bey bir proje için söz verir. Sonra t o p u Genel Müdürü'ne atar, o da önce DEVKOMMED'e, olmadı Bursa Devlet Tiyatrosu'na, olmadı Fer di Merter'e (Ferdi Merter o sıralarda yönetim de bile değildir) o da hiçbir şey bilmediğini söyleyip telefonu kapar. Ciddiyete bakın. Bakan Bey'e güvenip yola çıkan Müjdat Gezen'in düştüğü duruma bir bakın. Acı burada. Acaba Bakan Bey Fettullah Gülen kuruluş larına, vakıflarına da aynı hassasiyeti mi gös teriyor? Siz ne dersiniz? Bakan Bey'in Başbakanı dememiş miydi; "İn şallah yargıda aklanır" diye. İnşallah Bakan Bey'de kamu vicdanında ak lanır.
P
O
L
E
M
İ
K
REFİK ERDURAN'A ZORUNLU YANIT E r t e n
a
Y ü c e l
Refik Erduran'ın çeşitli basın organlarında ve özellikle Cumhuriyet Gazetesi'nde yer alan asılsız suçlamalarına karşı, Nisan ayında Cumhuriyet
cy
Gazetesi'ne bir yanıt göndermiştim; yayınlanmadı.
Erduran'ın yine Cumhuriyet'te yayınlanan 12 Haziran tarihli yazısına, 22 Haziran tarihinde bu kez aşağıdaki yanıtı gönderdim. 34 günlük bir bekleyişten sonra sorduğumda, sayfa sorumlusundan yayınlanmayacağı yanıtını aldım. Cevap hakkımın çiğnenmemesi ve yanıtımın yayımlanması ricası ile, 28 Temmuz tarihinde Genel Yayın Yönetmenine yazdım. Üstünden 3 haftayı aşkın bir zaman geçti, ama ne yazım yayımlandı ne de bir yanıt geldi.
40 yıllık Cumhuriyet okuru ve zaman zaman Cumhuriyet'te makaleleri yayımlanmış bir sanat insanı olarak; bu duyarsızlık karşısında, şaşkınlık,
pe
kırgınlık, kızgınlık ve düş kırıklığı içindeyim.
İftiralar karşısında susup oturmam olanaksız. Tarihe karşı sorumluluğum var. Ama herşeye rağmen, yine de Cumhuriyet Gazetesi'nde tekzip yayımlatmayı kendime ve gazeteme yakıştıramıyorum. Bu durumda kendime saygımı yitirmemek için "Tiyatro... Tiyatro..." Dergisi'ne sığınmaktan başka çarem kalmıyor. Yücel Erten
Emin misiniz?!.. Bu yazıların tatsız olduğunu bilirim. En azından yazan için. Ama insanın saldırıya uğrayınca, kendini savunmaktan başka yapabileceği bir şey yok. O yüzden zorunlu.
Oyun yazarı Refik Erduran, son dönemdeki de meçlerinden anlaşıldığına göre (Cumhuriyet 31.03.00, Aktüel 11.05.00 ve yine Cumhuriyet 12.06.00); Oyun Yazarları Derneği tarafından başmüfettiş olarak görevlendirilmiş ve bu sıfa tıyla Devlet Tiyatrolarına çeki düzen vermeye karar vermiştir. Ama insan Devlet Tiyatroları'ndan basına yansıyanlara ve Erduran'ın de meçlerine bakınca; şu sözü hatırlamadan ede miyor: "Taşları bağlayıp köpekleri koyvermişler"... Korkarım ki Erduran, neyin bağlanıp ne yin koyverileceği sorusunda; yarışma progra mında Kenan Işık ile karşı karşıya kalmış gibi görünüyor. Devlet Tiyatroları 50 yıllık tarihinde hiç görülmemiş bir hızla ilkelerini, değerlerini ve ölçülerini yitirirken; Erduran da fikrince yan gından mal kaçırma telaşında.
Erduran, aydınlara, yazarlara, sanatçılara, dra maturglara, eleştirmenlere, basın mensuplarına yersiz ve densiz şekilde saldırıyor. Anlaşılan o ki, çevresine çamur sıçratarak başarıya ulaşabi leceğini düşünüyor. Hangi başarıya O da belli değil ya! Erduran, benim için şunları söyledi: "Yaşlı yazarlar mafyasına bayrak açan bir eski DT Genel Müdürü, türlü iş ayarlamaları ile 50 milyar liraya yakın telif ücretini doğrultmuş bu lunuyor" (Cumhuriyet 31.03.00)
Kimi kastettiği sorulduğunda ise, şu biçimde yanıt verdi: "O laf Yücel Erten'edir. Kurum için deki kavganın büyük generallerinden, bir tabir le lokomotiflerinden biri, Yücel Erten adındaki rejisördür. Kendisi, DT içinden gelip geçmiş en esnaf kişilerden biridir. Piston yaptırarak, elin deki bütün olanakları kullanarak en büyük pa raları sağlıyor. Sadece "Azizname" adındaki bir uyarlamasından 48 milyar lira aldı. Bu, Türki ye'de duyulmuş bir telif ücreti değildir. Yücel Erten denen zat, piyeslerini her zaman en uy gun zamanda, en uygun yerlerde, en uzun sü
40
re oynatma becerisini göstermiştir. Muazzam paralar almıştır. Şimdi bu adam protesto teb liğlerine imza atıyor, insanları kışkırtıp 'Refik Erduran para için fazla oyununu oynatıyor' di ye yazdırtıyor." Erduran, bana ilişkin kâbusunu, beni "kuruma pistonla adam almak"la itham ederek; "berbat oyunlar yazdığımı" ima ederek; "Genel Müdür leri organize ettiğim", "insanları kışkırtıp aley hinde yazı yazdırdığım"ı hayal ederek ve "ku rum içindeki kavganın büyük generallerinden biri" olduğumu ileri sürerek; süslemeye, zengin leştirmeye çabaladı. (Aktüel 11.05.00) Şimdi de "tenezzül ettiği" belden aşağı vuruşla rın hesabını vermek yerine; kıvırtıp kaytarıyor ve zeytinyağı misali üste çıkıp bir de "hodri meydan" çekerek saldırganlığını legalize etme ye kalkışıyor. (Cumhuriyet 12.06.00) Neden? Ne yapmışım? Sözgelimi son bir yıl içinde, Erduran'la ilgili bir tek satır bir yazım mı
Yanıtın dramaturgisi Erduran'ın iftiralarının en uzun kuyruklusundan başlamalıyım ki, yanıtın dramaturgisi düzgün olsun: Erduran aklınca beni çıkarcı, paragöz bi ri olarak göstermek istiyor ve yalana başvuru yor: Diyor ki ben 50 milyara yakın telif almışım. Hattâ sadece "Azizname '95"ten 48 milyar al mışım. Oysa bağlı olduğum ONK Ajansın bel gelerine göre, son beş yıl içinde Devlet Tiyatroları'ndan elime geçen çeviri ve uyarlama telifi, toplam 6 milyar 217 milyondur. Beş yılda kaza nılmış bu paranın "Azizname '95" uyarlamasına ait olan bölümü de ortada: Dört yıllık bir süre de 2 milyar 470 milyon!.. Buyrun bakalım, ne olacak şimdi? Aradaki 45 milyar ya da işte kaç milyarsa, nerede? ONK Ajans'ta olmadığına gö re, Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğünde mi? Bu durumda Erduran, aynı zamanda Devlet Ti yatrolarını da itham etmiş olmuyor mu?
Ne bir sanatçı olarak, ne de Genel Müdür sıfatı ile, hiç bir zaman "yaşlı yazarlar mafyası" diye bir deyim kullanmadım. Erduran, bu sıfatı ken di kendine uydurmuş, üstelik kendisine ve bazı yazar arkadaşlarına kendiliğinden yakıştırmış bulunuyor. Zaten listeyi de hemen kendisi veri yor: "Kimdir 'mafya' denilen yaşlı yazarları Nezi he Araz, Turan Oflazoğlu, Recep Bilginer, Güngör Dilmen ve herhalde bendeniz. "...(Cum huriyet 31.03.00) Adıgeçen sayın yazarları te min ediyorum ki; bunu ben söylemedim, söyle miyorum. Erduran söylüyor. Benim için "yaşlı yazarlar" diye bir kavram hiç olmamıştır. Sana tın yaşla, kıdemle, uzatmalı çavuşlukla bir ilgisi olmadığını düşünürüm. Ne sanatçı olarak, ne de Genel Müdür olarak herhangi bir yazar kesimine bayrak, flama, san cak filan açmadım. Tersine: Sahnelediğim oyunları başarıdan başarıya koşturdum. Yeryü zünün dört bir bucağında alkışlanan "Ben Ana dolu'yu; Almanya, Türkmenistan, Azerbaycan ve Makedonya'da temsil edilen, İTİ'nin Kore'de ki uluslararası festivaline davet edilen "Deli Dumrul"u; Almanya, Danimarka ve Bulgaris tan'da sergilenen "Azizname '95"i ben sahnele medim mi? Hattâ Nazım Hikmet'in "Ferhad ile Şirin"ini Makedonya'da, Aziz Nesin'in "Azizname"sini Almanya'da, Turgut Özakman'ın "Bir Şehnaz Oyun"unu Özbekistan'da sahneleyen ben değil miyim? Daha Güngör Dilmen'in "Deli Dumrul'unu da Polonya'da sahneleyeceğim; haberi olsun! Yetmediyse şunu da ekleyeyim: 4 Türk oyununu da Almanca'ya çevirdim. Kendili ğimden. O oyunları beğendiğim için... De mem şu ki: Benim bir rejisör olarak Türk yazar larına bayrak açtığımı ima yoluyla bile söyle mek anlamsız.
pe
cy
Hatırlatalım: Erduran, Devlet Tiyatroları'nın en üst kurulunda oturan bir beyefendidir! Teftişe niyetlendiğine göre; emreder, hesapları getirir ler, inceler, ondan sonra istediği gibi konuşur! Bunlar devletin belgeleridir, saklısı, gizlisi yok tur! Ama Erduran bu kadarcık şeyi akıl edemi yorsa; "Orada ne işin var?" diye sorarım. "Hak kımda neden üfürükçülüğe kalkışıyor?" diye so rarım.
bir dramaturgi eksenimiz var: şaşkınlık içinde görüyoruz ki, karşımızda aydın rolü yapan adam, bir üfürükçü! Bunu unutmadan, saldırı larına tek tek değinelim:
a
yayınlanmış? Herhangi yayın organında bir şey mi söylemişim? Hayır!.. O, benim hakkımda bunları söylerken; ben yurdumun yetiştirdiği en büyük yazarı, Nâzım Hikmet'i Makedon dilinde sahneye koyuyordum ve iki ay süreyle; Erduran'ın içine düştüğü itiş-kakıştan uzakta, sana tımla ilgileniyordum. Niye durup dururken Yü cel Erten'den bu kadar korkuyor, çekiniyor, bu kadar saldırmak gereğini duyuyor; anlamıyo rum. İlkeli ve temiz kalabilmiş insanlara taham mül edilemiyor mu artık?..
Erduran açıkça özür dilemezse; (ki bence bunu başaramayacak; "çamur at izi kalsın" felsefesizliğinin çamuruna yatacak) burada Devlet Tiyat roları Genel Müdürlüğüne de bir sorumluluk düşmüyor mu? Bence düşüyor. Devlet Tiyatro ları bu konuda bir açıklama yapmalıdır. Böyle bir para var mı, yok mu, açıklamalıdır. Eğer yoksa, "Yönetim Kurulu üyemiz ve Edebi Kurul başkanımız Erduran; hem bilmiyor, hem de bil mediğini bilmiyor" diyerek yanlışı düzeltmeli, bir yöneticisinin giriştiği bu iftira yüzünden benden özür dilemelidir!
İnsanın yüreğini kasan bir akılsızlık. Ama buna takılıp işin bir başka önemli boyutunu gözden kaçırmayalım: Varsayalım ki bir yazar ya da çe virmen, Devlet Tiyatrolarında oynayan yapıtları ile 50 ya da 100 milyar kazanmış olsun. Kanu nun öngördüğü kurallar içinde, bileğinin, eme ğinin hakkını almış demektir. Erduran'a ne? Er duran niye herkesin lokmasını sayıyor? Devlet Tiyatroları Erduran'ın beybabasının sofrası mı?... Yaşlı yazarlar mafyası? Yukarıdaki üfürükçülüğü "anahtar sahne" ola rak seçtim ki; Erduran'ın pervasızca karaçalma tutumu ilk bakışta görülsün. Evet, şimdi artık
Yok eğer Erduran, benim Genel Müdür olarak, kim olduğunu bilemediğim bir "yaşlı yazarlar mafyasına bayrak açtığımı" söylemek istiyorsa; bu büsbütün anlamsız. 16 ay süren Genel Mü dürlüğümde yaptığım, söylediğim, yazdığım or tadadır. Ama kimbilir herkesin aklına neler ge lir? Onun için, yazarlarımıza yönelik kısmını özetleyeyim: Gördüm ki, bazı "yazar abi'ler için, "En iyi Genel Müdür, onların oyunlarını en çok oynatan Genel Müdürdür". Bu "yazar abi'ler, bütün oyunlarını tekrar tekrar Devlet Ti yatrolarında oynatabilmek için; Türkiye Büyük Millet Meclisi kulislerinde, Bakanlık koridorların da, gazete bürolarında ve Devlet Tiyatrosunun içinde türlü türlü çalımlar atarlar. Ve kendi oyunlarının yeterince oynatılmadığına karar verdikleri anda, siyasal çevrelerde çadır kurup Genel Müdürü değiştirme uğraşına girerler. Ta bii Genel Müdür de yerinden, forsundan olmak istemiyorsa; hemen Bölge Müdürlerine emre dip, "abiler"in oyunlarının oynanmasını sağlar. Oynamak istemeyen Bölge Müdürünü de erte si gün değiştiriverir; olur biter. Bir kısır döngü dür gider; tiyatro bir çeşit servis aracı, hattâ yem borusu haline gelir... İşte bütün bunları gördüğüm için; önlem olarak bütün tiyatroları
41
mızı, repertuvarlarını belirlemek açısından öz gür bıraktım. Bunu da kamuoyuna açıkladım. Böylece siyasetçilerin Genel Müdüre, Genel Müdürün de Bölge Müdürlerine, bazı "yazar abi'leri empoze etmesinin önünü kestim. Tiyat ro sanatının, Devlet Tiyatrolarının esenliği için... Yanısıra repertuvarın bütününde, Türk yazarla rı ile yabancı yazarlar arasındaki geleneksel %50 prensibini korudum. Elmalar, armutlar ve ahlâk Sahneleyişlerimi "en uygun zamanda, en uy gun yerlerde, en uzun süre oynatma becerisini göstermiş"sem; bundan gurur duyarım. Ayıptır söylemesi, ben başarılı bir rejisörüm; 25 yıllık rejisörlük yaşamımda, 5 ya da 6 tanesi yurtdı şında olmak üzere, 28 kez ödül almışım. So luksuz çalışmamın ve başarımın somut resmi, geçtiğimiz 13 Kasım tarihinde görülür. Andı ğım tarihte Türkiye'de, aynı gün içinde 6 ayrı sahneleyişim seyircinin karşısına çıkmıştır. Ama Erduran, "piyeslerini" diyerek hile yapıyor. Aklınca, kendi yazdığım oyunları Devlet Tiyatroları'na kakalamaya uğraştığım izlenimini uyandıracak! Kişi kişiyi kendi gibi bilirmiş. Ken disi "piyeslerini" oynatma telaşında olabilir ama, bilmeyen insanlar için beni niye töhmet altında bırakıyor? Benim o tezgâhlarda işim yok. Çünkü benim yazdığım herhangi bir oyun, şimdiye dek Devlet Tiyatroları 'nda oynamış de ğildir! Üçotuz para alacağım diye, kimseye ağ zımı bükmem. Çeviri ya da uyarlama konusuna gelince: Ben Alman dilinden Türkçe'ye başta Brecht, Dürrenmatt, Böll gibi yazarlar olmak üzere 18 tane oyun çevirdim. İyi tiyatrocu olduğum, iyi Al manca bildiğim ve emeğimi sakınmadığım için çevirilerim genellikle beğenilir. Yeri geldiğinde, ihtiyaç duyulduğunda, bu çevirilerin oynanma sından daha doğal ne olabilir? Yoksa Erduran, Yücel Erten herhangi bir göreve geldiğinde; salt Yücel Erten çevirileri olduğu için, Brecht'e, Dürrenmatt'a, Böll'e, Mrozek'e ve daha başka larına ya da Yücel Erten uyarlaması olduğu için Aristophanes'e, Aziz Nesin'e ambargo koyma niyetinde mi? Bence bu, o yazarlara karşı etik bir davranış olmaz, aydın ahlakına da sığmaz. Bence Erduran böyle saçmalıkları bırakıp, ya kın çevresindeki "intihal" konularına eğilse da ha doğru olur. Erduran, basında açıkça "hem hakem, hem ya rışmacı olmak'la suçlanıyor. Yani Edebi Kurul'da oturup kendi piyeslerini seçerek Devlet Tiyatrolarından çıkar sağladığı belirtiliyor. Yanı tı ise, "tenezzül", "hodri meydan" sayıklamaları arasında şu şekilde biçimleniyor: "Herkes yap tı!"... İşte buraya dikkat etmek gerekir: Çünkü herkes yapmadı! Sözgelimi sayın Orhan Asena bu konuda bir örnektir. Demek ki "yapanlar" ol duğu gibi, "yapmayanlar" da vardır. Üstelik da ha önce herkes yapmış olsa bile; bu tür bir çı karcılığı "kural" olarak benimsemek ve benim setmeye çabalamak, ahlaklı bir davranış olur mu? Erduran -ya da Oyun Yazarları Derneği- bu ko nuda bir bulanıklığa sığınıp elmayı armutu ka rıştırıyorlar. Sözgelimi benim "Genel Müdür ve
"Türlü iş ayarlamaları ile"... "telif ücretini doğ rultmak"... "DT içinden gelip geçmiş en esnaf kişilerden biri olmak"... "Piston yaptırarak, elin deki bütün olanakları kullanarak en büyük pa raları sağlamak"... Bütün bunlar Erduran'ın ya şama biçimi olsa gerek! Ben daha mütevazı, ama daha onurlu bir yaşama biçimini seçmiş ol duğum kanısındayım. Yaşamım, dostlarım, öğ retmenlerim ve öğrencilerim tanığımdır. Erdu ran dürüst insanlara çamur atıp iftiralar ürete ceğine; üçotuz para için kendine iltimas yap maktan vazgeçsin.
Ters yol? Erduran'a göre, herkes bir cephe oluşturmuş ona saldırıyormuş!.. DT'de sadece post kavgası varmış; eski genel müdürler güdümlüymüş, dramaturglar işe yaramazmış, çoğu pistonla girmişler!... Eleştirmenler cahilmiş; İstanbul Kül tür Sanat Vakfı medyada bir kültür kompradoruymuş, Harold Pinter abidik gubidik yazarmış, hepsi bir avuç züppe ve snobmuş!.. Daha bitmedi: Entrikacı bir yönetmenin tayfası, adlarını vermeden (Muhbir vatandaşa gerek yok! Hangi gazete eksiksiz yayınlayacağını be lirtirse; ben o yazının imzalısını gönderirim.) in ternete girmişi... Dergi muhabiri hanımlar da bu maskelilerin (bu sözcüğün yerine "gomonis" sözcüğünü koyabilirsiniz; anlam değişmez!) in cilerini kağıda döküyormuş!... Basınımızın kali tesi de düşükmüş; çünkü kendisiyle konuşmaya gelen gazeteci onun oyunlarını okumamış, seyretmemişmiş! (Erduran gazetecileri, kendi oyunları konusunda sınava geldi sanıyor gali ba?)... Herkes Türk yazarlarını tükaka ediyor muş! (Bizzat Erduran'ın bunu yaptığına değin miştim!)... Zaten bir oyunu 200 kişilik Yeni Sahne'de oynanmış, ahah! (Bence 1300 kişilik AKM Büyük Salon'da oynatsınlar da alsın boyu nun ölçüsünü!)... Mehmet Ege ve yandaşları nın çığırtkanları, konulara her şeyden önce pa-
pe
cy
Erduran beni pürtelaş "kuruma pistonla adam almak"la itham ediyor; örnek de veriyor. Ama bakıyoruz ki, adıgeçen meslekdaşım, ben genel müdür olmazdan yıllar önce o göreve gelmiş. Yani Erduran çiğ yemiş karnı ağrıyor! Erduran hızını alamıyor, pürhezeyan "protesto tebliğle rine imza attığım", "Genel Müdürleri organize ettiğim", "insanları kışkırtıp aleyhinde yazı yaz dırdığım" şeklinde geğiriyor. Bağışlasın, bir da ha sefere Türk tiyatrosunun kadı efendisi ve baş müfettişi tak-şak paşamdan sormadan hiç bir tebliğin altına imza atmam. Hem zaten ben onu kooperatif sözleşmesi sanmıştım! Yetmi-
yor, Erduran pürhiddet "kurum içindeki kavga nın büyük generallerinden biri" olduğumu söy leyerek karnının şişini indirmeye çalışıyor...
a
Edebi kurul üyesi iken oyunlarımın ve çevirileri nin oynandığını" belirterek bir görüntü bulanık lığı oluşturmaya çalışıyorlar. (Cumhuriyet 20.05.00) Söyledim: Benim bizzat yazdığım herhangi bir oyun Devlet Tiyatroları'nda oynan mış değildir!
rasal açıdan yaklaşıyor, insanları durmadan te lif ücretleriyle uğraşma gibi ucuzluklara itiyorlarmış, vahvah! (Durup dururken Yücel Erten'in aldığı telifin 20 katını uyduran kimdi?)... Yücel Erten'in çevirdiği "Mutlu Son" en büyük salon larda sergilenmiş de; onun piyesinin telifi an cak ötekinin üçte biriymiş, eyvaheyvah! (Hani bunlar ucuzluktu?)... Falanca fakültenin mezu nu olan gençler tın tınmış! (Erduran da çok tonton!)... Bir ak saçlı profesör hanımımız da; hem akademisyen, hem eleştirmen geçiniyormuş da; Devlet Tiyatroları savaşlarında saf tut tuğundan, Erduran'ın oyununu batırmaya çalı şıyormuş! (Yeter, ayıptır yahu!)... Erduran, "kuyruklu yalanlar"dan yakınıyor; ama kuyruklu yalanlar uyduruyor. Sözümona "ironik", ama bence "pişkince" bir ifade ile "Saldır gan, çıkarcı, dalavereci bir tip gibi yansıtılmam hoşuma bile gidiyor. Bu ortamda makbul adam olmuşum diye gülüyorum." diyor. Ama kendisi saldırganlık ediyor. Üstelik de "Ben bu yoldan dönmem" anlamına gelen bir "Hodri meydan" çekerek; çıkarcı tutumunu sürdürece ğini açıklıyor.(Cumhuriyet 12.06.00) Bu durum aklıma yaşanmış bir öyküyü getiri yor: Adam otoyolda arabasıyla gidiyormuş. Radyoda sürücüler için bir anons: "Aman dik katli olun falan-filan sayılı otoyolda ters yönde seyreden bir araç var" diye. Adam şöyle bir bakmış. "Ne bir tanesi? Bunların hepsi ters yön de gidiyor!" demiş...
KRYOLAN Profesyonel Makyaj Malzemeleri ACADEMİE Profesyonel Cilt Bakım Ürünleri FREED Dans ve Bale Malzemeleri DANSKIN Dans, Bale ve Spor Kıyafetleri SHOW & KARNAVAL Malzemeleri ve Aksesuarları PROFESYONEL SİHİRBAZLIK Malzemeleri KOSTÜM ve MASKOTLAR Sakal, Bıyık, Peruk Yapım Malzemeleri
a
cy
pe
a
cy
pe