2003_134_135_10892

Page 1


cy a

pe


A Y L I K

T İ Y A T R O

D E R G İ S İ

Sahibi ve Yayın Yönetmeni (Sorumlu): Mustafa Demirkanlı Yayın Kurulu: Üstün Akmen, Orhan Alkaya, Mustafa Demirkanlı, Ahmet Levendoğlu, Ali Taygun. Yazı işleri Müdürü: Pınar Erol Yayın Koordinatörü: Duygu Atay Ankara Temsilcisi: Figen Adıgüzel Kocaeli Temsilcisi: Erbil Göktaş Yazı Kurulu: Figen Adıgüzel, Nihat Alptekin, Erbil Göktaş, Robert Schild Görsel Yönetmen: Genco Demirer Fotoğraf Editörü: Gülay Ayyıldız Yiğitcan Katkıda Bulunanlar: Haluk Şevket Ataseven, Ahmet Cemal, Tomris Çetinel, Cengiz Korucu, Bahar Tanrısever. Hukuk Danışmanı: Av. Levent Aral Teknik Müdür: Erkut Arıburnu Baskı: Mart Matbaası Tiyatro Yapım Yayıncılık Tic. ve San. Ltd. Şti.: Muradiye Deresi Sok. No:47/6 Beşiktaş İstanbul Telefon: (0212) 259 21 24 Fax: (0212) 259 34 98 e-posta: editor@tiyatrodergisi.com.tr P. Çeki: Tiyatro Yapım 655 248 Banka Hesap No: T. İş Bankası, Cihangir Şb. 197 245

ANISINA: Kerim Avşar /S.4 EDİTÖRDEN /S. 5

a

HABERLER: /S. 6 TANITIM: İBBŞT: "Biz Hazırız" /S. 8

cy

TANITIM: Devlet Tiyatroları Sezona Hazır/S.12 SÖYLEŞİ: "Barış"a Anadolu'dan Bakma Çabasına "Büyük ödül" ve Yücel Erten'le Söyleşi Erbil Göktaş /S. 18

pe

TANITIM: Bakırköy Belediye Tiyatrosu 2003-2004 /S. 24 SÖYLEŞİ: Opera Tarihle Buluşuyor, Tarih Sanatla Canlanıyor Bahar Tanrısever /S. 26

ELEŞTİRİ: "Unut(ma)mak!" ve "Evlenme" Üzerine Robert Schild /S. 32

TANITIM: İKSV, Çocuklarla Buluşuyor /S. 38 TANITIM: Bu Kentin Tiyatrosu Var Tomris Çetinel /S. 39

Abonelik İçin: Abonet Tel: (0212)210 0 110 Fax:(0212)222 27 10 e-posta: abonet@abonet.net Abonet'den tek sayı için bile abone olabilirsiniz. Yurtdışı Abone: 100 EURO

TANITIM: Beden Üzerine Bir Kentsel Serüven Ahmet Cemal /S. 42 TANITIM: Bursa'da Çocuklar ve Gençler için Tiyatro Festivali /S. 46 TANITIM: Bursa Devlet Tiyatrosu'nda "Çığ" /S. 48 TANITIM: AÇOK, "Keloğlan "la Konya Devlet Tiyatrosu'nda Yaşıyor Cengiz Korucu IS. 50

Gürhan Gezer Reklam Koordinatörü gurhangezer@tiyatrodergisi.com.tr Kadriye Al Reklam ve Halkla ilişkiler

İZLENİM: V. Dünya Kongresi, Olimpia, Epidaurus ve Atina'da Dionisos Erbil Göktaş /S. 52 TİYATROCA DÜŞÜNMEK: Yeni insan. Yeni Tiyatro Haluk Şevket Ataseven IS. 58

Tel: 0212. 517 39 15 Fax: 0212. 517 39 17

BU AY SAHNEYE ÇIKANLAR: /S 60


Büyük karakterlerin geniş zamanına aitti Zaman daraldı. Sahne küçüldü

pe

cy a

Gitgide hayalsizleşen bir günde antrakt verdi El aldı, el verdiği herkesten Uğurlar olsun Usta O.A


> Editör > Mustafa Demirkanlı mdemirkanli@tiyatrodergisi.com.tr

Pınar. Erol

Bu yaz ara vermeden devam etti tiyatro. Devlet Tiyatroları'nın, İstanbul Şehir Tiyatroları'nın yanı sıra Tiyatro Kedi de bir ilk'i gerçekleştirerek hiç ara vermeden devam etti. Yazın da tiyatro izlenebileceğini kanıtladı.

"Tiyatro Ödülleri Töreni" biraz gecikmeyle, 3 Kasım'da sahiplerini bulacak. ***

Figen Adıgüzel

Dergi'niz Tiyatro... Tiyatro... gördüğünüz gibi yenilendi. Görsel Yönetmenimiz Genco Demirer'in elinde güzelleşti, serpildi. Fotoğraf Direktörümüz Gülay Ayyıldız Yiğitcan önümüzdeki aydan itibaren kaldığı yerden deklanşörünün

a

sihirli tuşlarına basmaya devam edecek.

Tüm bunlardan sonra, benim de biraz kenara çekilme zamanım geldi sanırım. Altı aydır Yayın Sekreterliği görevini üstlenen Pınar Erol, Yazı İşleri Müdürlüğü

cy

görevini üstlenecek. Eskişehir İletişim Bilimleri Fakültesi mezunu olan Pınar, dinamizmiyle Dergi'ye yepyeni bir soluk getirecek. Tabii, Ankara Temsilciliği Erbil Göktaş

görevini Yalçın Günaydın'dan devralan Figen Adıgüzel ve İzmit Temsilciliği görevini üstlenen Erbil Göktaş ile birlikte. Yalçın Günaydın, Temsilcilik

pe

görevinden ayrılırken Ankara koordinasyonunu sağlamaya devam edecek.

Artık, Ankara'dan daha çok oyun eleştirisi ve haber bekliyoruz. Eleştirmen sıkıntısı çekilen günümüzde yeni kalemler de artık Tiyatro...

Tiyatro...'nun sayfalarında yerlerini almaya hazırlanıyor. Bundan böyle Robert

Genco Demirer

Schild, Erbil Göktaş ve Nihat Alptekin, Üstün Akmen'in yanı sıra eleştiri

yazılarıyla Dergi'nizi zenginleştirecek. Üstün Akmen, eleştiri yazıları dışında bu yıl Dergi'nin sayfalarını açtığımız Opera-Bale'nin de editörlüğünü üstlenecek. Nihat Alptekin'in söyleşileri de önümüzdeki sayıdan itibaren kaldığı yerden devam edecek.

Gülay Ayyıldız Yiğitcan

Yayın Koordinatörü Duygu Atay da önümüzdeki aydan itibaren Tiyatro... Tiyatro... künyesinden ayrılacak ama aramızdan ayrılmayıp, yepyeni ve zor bir işin üstesinden gelmek üzere kolları sıvayacak.

Yepyeni oyunlarla başlayan tiyatro sezonunun hiç kapanmaması dileğiyle, hepinize ivi seyirler...


> Haberler

Tiyatro Kedi Hiç Ara Vermeden Kış Sezonuna Giriyor... 12 ay hiç perde kapatmadan, kuruluşunun birinci yılını 5 Kasım'da kutlayacak olan Tiyatro Kedi, 2003-2004 tiyatro sezonunu 1 Ekim'den başlayarak iki sahnede birden açıyor. Tiyatro Kedi'nin, 12 ay tiyatro sloganıyla tüm yaz sezonunda sahnelediği ve bir ilk'e imza attığı yeni yapımı "Tarla Kuşuydu, Juliet!" geçen sezonun rağbet gören komedisi "Yalandan Kim Ölmüş, Arşen Gürzap ve Ayda Aksel'e 2003 Afife Jale ve Sadri Alışık "En Başarılı Kadın Oyuncu" ödüllerini kazandıran psikolojik gerilim oyunu "Ölümüne Suçlu" ekim ayında hem Profilo Kültür Merkezi'ndeki Tiyatro Kedi salonunda hem de Kadıköy Halk Eğikim Merkezi sahnesinde her hafta yer değiştirerek her iki yakada da tiyatro severlere sahnelenecek. Tiyatro Kedi bu sezon "Kombine Bilet Sisitemi" ile bir yenilik daha getiriyor. Bu sisteme göre Tiyatro Kedi'nin iki oyununa birden bilet alanlar üçüncü oyunu davetli olarak izleyecekler.

a

Murat Karasu, Rousse Devlet Tiyatrosu' nda "Tarla Kuşuydu, Juliet" Adlı Oyunu Sahneleyecek.

pe cy

İstanbul Devlet Tiyatrosu ile Rousse (Rusçuk) Devlet Tiyatrosu (Bulgaristan) arasındaki "Kardeş Tiyatro" statüsü kapsamında, Rousse Devlet Tiyatrosu, yine bu dostluk ve yardımlaşma protokolü çerçevesinde bu sezon Ephraim Kishon'un ünlü komedisi "Tarla Kuşuydu, Julief'i Murat Karasu' nun rejisiyle sahneleyecek. Rousse Devlet Tiyatrosu oyuncularının oynadığı oyunun prömiyeri 2 Ekim 2003 Perşembe günü Rousse Devlet Tiyatrosu'nda gerçekleştirilecek. İki tiyatro arasında karşılıklı olarak proje, oyun, rejisör, sanatçı, kreatör ve teknik uzman değişiminde bulunma olanağı veren protokol kapsamındaki etkinlikler, 2003 - 2004 sezonunda da devam edecek.

"Yargı" 18. Yılında Barry Collins'in yazdığı, Enver Özen'in çevirdiği, Zafer Diper'in yönetip, oynadığı "Yargı", 18. yılına girdi. İkinci Dünya Savaşı'nda, bir hücreye yiyeceksiz - susuz ve çırılçıplak bırakılan - tutsak yedi Sovyet askerinin yaşam savaşımı... On birinci günde kura çekerek (diğer yoldaşlarının yaşayabilmeleri adına) içlerinden birini "yeme" yargısı... Kurtarıldıkları altmışıncı günde geriye sağ kalan yalnızca iki kişi... Bilincini yitirmiş binbaşı Rubin ve yüzbaşı Vukhov... Vukhov'un başlarından geçenleri askeri heyete (izleyiciye) rapor etmesi ve hakkında verilecek yargıyı beklemesi... Bizim Tiyatro, yeni sezona turneler ile başlıyor: 5 Ekim Siirt (Siirt Botan Kültür Sanat Şenliği), 8 Ekim Kırıkkale, 9 Ekim Adana, 10 Ekim Batman (1. Batman Hasan Keyf Kültür Sanat Festivali), 12 Ekim Sivas, 13 Ekim Malatya, 14 Ekim Adıyaman, 15 Ekim Kahramanmaraş, 16 Ekim Ankara, 17 Ekim Çorum ve 18 Ekim Samsun.


Haberler <

Maya Sahnesi sezonu 27 Eylül Cumartesi saat 23:30'da "Gece Tiyatrosu" ile açtı

Ekim 2001 'de etkinliklere başlayan ve geçtiğimiz iki sezon toplam 24 tiyatro topluluğunu ağırlayan Maya Sahnesi, sezonu 27 Eylül Cumartesi günü saat 23:30'da Altıdan Sonra Tiyatro Grubu'nun "Bekleme Salonu" a d l ı yeni oyunuyla açtı. Aynı amaçla geldikleri bekleme salonunda, kapının üstlerine kapanması sonucu beklemekten vazgeçen üç kişinin, içine sürüklendikleri şifrelerle dolu oyunun kurallarını yerine getirirken, kazanmak uğruna, birbirlerini yok etmeyi göze almalarını anlatan oyunu Yiğit Sertdemir yazdı.Yöneten Gülhan Kadim. Altıdan Sonra Tiyatro Grubu'nun diğer yeni oyunu Yiğit Sertdemir'in yönettiği "Ben Mert, Sebebini Bilmiyorum" pazar günleri Maya Sahnesi'nde sergilenecek. Tiyatro Boğaziçi, "Pilavdan Dönenin Kaşığı Kırılsın" ve "Yeni Bir Hayat İçin" adlı oyunlarıyla, Alchera Oyuncuları Kerem Deren'in yazıp yönettiği "6. Gün" adlı oyunla, Bilsak Tiyatro Atölyesi, Nihal Geyran Koldaş, Gözde Saner ve Aylin Deveci'nin hazırladıkları yeni projeyle, geçen sezon "Op'la Zo'nun Dramı "'nı oynayan Krek Tiyatro Topluluğu yeni projesiyle yine Maya sahnesi'nde olacak.

cy a

tiyatrotem'in ikinci gölge-kukla oyunu olan, Şehsuvar Aktaş, Bilge Gültürk ve Ayşe Selen'in hazırlayıp sundukları "Böyle Devam Edemeyiz..." masal ve rüya tekerlemelerinden yola çıkılarak oluşturulmuş bir "tekerleme". Kasım ayında Maya sahnesinde olacak. Açık Tiyatro, Kubilay Tunçer'in yazdığı "Muhittin'le Geçen Şen Günlerim" adlı oyunla ekim ayından itibaren Maya Sahnesi'nde olacak. Söylediği yalanları gerçek sanma hastalığına tutulmuş, sevimli bir karakter olan Muhittin'in traji-komik hikayesini anlatan tek kişilik oyunu Mehmet Ergen yönetiyor. Kubilay Tunçer oynuyor.

pe

Tiyatro Diyez, Ettore Scola'nın yazdığı "Özel Bir Gün" adlı oyunla ekim ayından itibaren Maya sahnesi'de olacak. 1938 İtalya'sında Hitler'in Roma'yı ziyareti sırasında altı çocuklu bir kadınla, Roma'da son gününü geçiren radyo sunucusu bir adamın ilk karşılaşmaları, yalnızlıkları ve bastırılmış kişilikleriyle yüzleştikleri bir günün hikayesini anlatan oyunu Nihal Geyran Koldaş yönetiyor. Hale Soygazi ve Hakkı Ergök oynuyor.

Stüdyo Drama, sezona 3 yeni oyunla giriyor. Onur Bayraktar'ın yazıp yönettiği yeni oyunları "Terk" ve "Sûret-Kent ve Beden" ve Hermann Broch'un "Kader Ağıtları" oyununu sergileyecek.

T'ai Chi Ch'uan - Erol Keskin Atölyesi 19 Ekim Pazar Günü Başlıyor. Enerjiyi tam kapasiteyle kullanmayı öğreten, ruhsal enerjiyi geliştiren, zihinsel melekeleri keskinleştiren, insanı kendisi ve çevresiyle uyuma kavuşturan, sinir sistemini gevşeten, yağ dokusunu parçalamaya yardımcı olduğundan kilo problemine çözüm getirebilen T'ai Chi Ch'uan, Uzak Doğu'ya özgü Taoism felsefesinin bir uzantısını içeren, kendi içinde bir bütünlüğü olan bir hareketler zincirinin uygulanmasına yöneliktir. Erol Keskin uzun yıllar uygulamasını yaptığı Tai Chi Ch'uan'ın oyuncuların içsel ve bedensel denetiminin olgunlaşması açısından yararlarını tespit etmiş ve kendine özgü bir çalışma geliştirmiştir. Atölye çalışmaları, oyuncuların mesleki gelişimlerine katkıda bulunduğu gibi, oyuncu olmayanlar açısından da bu hareketler zinciri bir tür meditasyon işlevi görür. Süre 10 hafta - haftada bir gün 2 saat. Pazar günleri saat: 12:00-14:00 arası. Katılımcı sayısı 12 kişiyle sınırlıdır. Başlama tarihi: 19 Ekim Pazar. Son kayıt tarihi 10 Ekim Cuma Maya 252 74 52. >7


a cy pe

> İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları

BİZ

Hazırız


pe

cy a

İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları 2003-2004 sezonuna yukarıdaki sloganla merhaba dedi. Bu yıl, yirmi ikisi yerli, on biri yabancı olmak üzere, toplam otuz üç oyunla giriyor. Üç yabancı, dört yerli yazarlı yedi çocuk oyunu bunların dışında. Yetişkin oyunlarının on üç tanesi geçen sezondan kalma. Beşi yabancı, sekizi yerli. Yerlilerden bazıları; "Bir Adam Yaratmak", "Düğün ya da Davul", "Kanlı Nigâr", "Merakî" geçen sezondan, bazıları da; "Hürrem Sultan" "Aşkı Memnu", "Sersem Kocanın Kurnaz Karısı" daha önceki sezonlardan kalma. Bir tanesi "Lüküs Hayat" ise, tiyatronun demirbaşı. Yabancı oyunların tümü geçen sezondan. Yedi çocuk oyununun ise sadece ikisi; "Altın Küp" ve "Bir Gece Masalı" yeni. 2003-2004 sezonunda izleyicilerini yirmi ikisi yeni, kırk oyunla buluşturacak olan İBBŞT'nda altı Shakespeare oyununu bir sezonda görmenin mutuluğunu yaşayacağız. Üstelik bunlardan "Othello" hariç, diğerleri yeni. "III. Richard" geçen sezonun sonuna yetişmişti, pek çoğumuz göremedik. Bunların dışında biri çocuk oyunu olmak üzere altı oyun da üstünde çalışılanlar kategorisinde. Belki onları da bu sezon izleme olanağı bulacağız. Güngör Dilmen Hoca'nın üç oyunu da repertuvarda. "Midas'ın Kulakları", "Ben Anadolu" ve "Hakimiyet-i Milliye Aşevi". Sinema-Tiyatro buluşmasının repertuvara yansıması olarak ise Meltem CumbulMehmet Ali Alabora, "Hırçın Kız"da bir araya gelirken, Şükriye Tutkun "Sultan Gelin"de, Şebnem Sönmez "Ben Anadolu'da" ve Ziya Kürküt de "Midas'ın Kulaklarında rol alacak. İBBŞT, bir ilk'e imza atarak 2004-2005 sezonunun da repertuvarını büyük ölçüde planlamış. On üç yerli, altı yabancı o y u n u n çalışmaları hazır. Altı oyun da üzerinde çalışılmak üzere seçilmiş. Bu oyunlar arasında üç Orhan Asena ve George Büchner'in "Danton'un Ölümü" dikkat çekiyor. Bu sonuncu, sanıyorum şimdiye değin hiç oynanmadı ülkemizde. Sezonun yeni oyunlarından "Hamlet", Adrien Brine tarafından yönetiliyor.


pe cy

a

Yönetmen daha önce ülkemizde Shakespeare Sözlüğü adlı kitabıyla tanınıyordu. Hamlet'in çevirisi Sabahattin Eyüboğlu'nun. Sahne tasarımını Genel Sanat Yönetmeni Nurullah Tuncer yapıyor. Giysiler Canan Göknil'in, ışık Mustafa Türkoğlu, koreografi ise Eftal Gülbudak imzası taşıyor. Doç. Işıl Baş, oyunun dramaturgu, müzik direktörü de Selim Atakan. Oyuncu kadrosunda Hamlet'te Ayhan Kavas'ı, Kral'da Mehmet Gürhan'ı, Kraliçe'de Selma Kutluğ'u, Ophelia'da Derya Çetinel'i, Polonius'da Mazlum Kiper'i, Horatio'da Ahmet Özaslan'ı görüyoruz. Mısır'ın tanınmış oyun yazarı Tevfik El-Hekim'in "Trendeki Derviş" adlı absürd oyunu, felsefi ve psikolojik zenginlikler içermesinin yanında polisiye özellikleriyle de öne çıkıyor. Çeviri Nabi Avcı'ya, yönetim ise S. Bora Seçkin'e ait. Sahne tasarımı Taciser Sevinç, giysiler Gamze Kuş, Işık Mahmut Özdemir. Oyuncular Bahtiyar Engin, Aslı İçözü, Hikmet Körmükçü, Erhan Abir, Burteçin Zoga, Arif Akkaya, Erhan Özçelik. Başka bir Shakespeare trajedisi: "Macbeth". Yönetmenliğini Ali Taygun'un yaptığı oyunda Macbeth'i Murat Garipağaoğlu, Lady Macbeth'i ise Aslı Öngören oynuyor. Cadılar; Mahperi Mertoğlu, Meriç Benlioğlu, Özge Borak. Sahne tasarımı Tomris Kuzu, giysi tasarımı Nilgün Gürkan, ışık tasarımı Murat İşçi, koreografi Michael Vidi. Üç kısa Pirandello oyununu "Ağzı Çiçekli Adam" adıyla ve Egemen Berköz çevirisiyle izleyeceğiz. Oyunu Melahat Abbasova yönetiyor. Sahne tasarımı Timur Erenerol'un, müzik danışmanı Selim Atakan. Candan Sabuncu, Aslı Yılmaz, Nergis Çorakçı, Erhan Yazıcıoğlu, Eftal Gülbudak oyuncular. Shakespeare'in "Hırçın Kız" adlı ünlü oyununu Zeynep Avcı'nın çevirisinden, Kemal Kocatürk rejisiyle izleyeceğiz. Hırçın kız'da Meltem Cumbul'u, eşi Petrucchio'da ise M.Ali Alabora'yı izleyeceğiz. Bu popüler oyuncuların bir Shakespeare oyununda buluşmaları, sezonun en ilginç olaylarından biri kuşkusuz. Barış Dinçel'in sahne tasarımını yaptığı oyunda giysi tasarımı Zuhal Soy'un. Bir Güngör Dilmen oyunu "Midas'ın Kulakları" da, Kemal Kocatürk'ün bir başka rejisi. Müzikte ünlü Okay Temiz adını görüyoruz. Kostüm tasarımı yine Zuhal Soy'un. Oyuncular arasında Ziya Kürküt, Yıldıray Şahinler, Ragıp Yavuz ve Atacan Arseven var. "Bizans Düştü" geçen sezon bir kez oynanıp, bu sezon için düşünülen Turan Oflazoğlu'nun oyunu. Oyunun yönetmeni Engin Uludağ, koreografi Selçuk Borak, Müzik Selim Atakan. Fatih Sultan Mehmet rolünde Şükrü Türen'i izleyeceğiz. Onun yanında Sadrazam Halil Paşa'da Ahmet Uz, İmparator Konstantin'de Toron Karacaoğlu var. Kalabalık bir oyuncu kadrosuna sahip oyunun sahne tasarımı Atıl Yalkut'a ait. Bir diğer Güngör Dilmen oyunu da "Hakimiyet-i Milliye Aşevi". Oyunu Taner Barlas yönetiyor. İsmet Paşa'yı Şükrü Türen'in, Halide Edip Hanım'ı Ayşen Çetiner'in, Rauf Orbay'ı Ahmet Uz'un ve Yunus Nadi'yi Hakan Güner'in canlandırdığı oyunda müzik Selim Atakan'ın. Diğer bir Shakespeare oyunu ise "Bir Yaz Dönümü Gecesi Rüyası". Neş'e Atakan'ın "Bir Gece Masalı" adıyla oyunlaştırıp yönettiği oyunun müzikleri Selim Atakan'ın. Eftal Gülbudak, Bestem Türen, Binnur Şerbetçioğlu, Murat Daltaban, Berrin Akdeniz diğer oyuncular. Musahipzade Celal'in "Pazartesi-Perşembe" adlı oyununu Engin Gürmen yönetiyor. Nilgün Gürkan'ın sahne tasarımını, Aysel Doğan'ın giysi tasarımını, ışık tasarımı da Mehmet Eracar'ın üstlendiği oyun, Tarık Günersel'in dramaturgisiyle sahneye geliyor.


pe cy a

Reşat Nuri Güntekin'in "Yaprak Dökümü" adlı oyununu Nedret Denizhan sahneye koyuyor. Nurullah Tuncer'in sahne tasarımını üstlendiği oyunun müzikleri Bora Ayanoğlu'na ait. Giysi tasarımını Ayter Aktengiz'in yaptığı oyunda Savaş Dinçel, Güzin Özyağcılar, Bennu Yıldırımlar, Sevinç Erbulak, Yeliz Tozan rol alıyor. Cahit Atay'ın eskimeyen oyunu "Sultan Gelin" uzun bir süre sonra yeniden sahnede. Mustafa Arslan'ın yönettiği oyun 'türkü müzikali' olarak sahneleniyor. Ünlü türkücü Şükriye Tutkun'un "Sultan" rolünü aldığı müzikal, kalabalık bir oyuncu kadrosuna sahip. Sahne tasarımını Nurullah Tuncer, giysi tasarımını ise Canan Göknil üstlenmiş. Üstünde çok konuşulan yeni kuşak oyun yazarı Özen Yula'nın "Gayrı Resmi Hürrem" oyununu, Devlet Tiyatrosu'nun yetenekli yönetmenlerinden Ayşenil Şamlıoğlu yönetiyor. Rozet Hubeş ve Şebnem Köstem oyunun iki karakterini paylaşıyor. Dekor ve giysi tasarımını Feyza Zeybek üstleniyor. Süregiden "Hürrem Sultan" oyunuyla bu oyununun aynı zaman diliminde olması ilginç olacak. "Ay! Uyuyor muydun? Afedersin", şarkıcı Jane Birkin'in oyunu. Serap Babür çevirmiş, Zuhal Ergen sahnelemiş. Sahne ve giysi tasarımını Aysel Doğan üstlenmiş. Oyuncular, geçen sezon "Kadın ile Memur" oyunundaki çok başarılı birlikteliklerini bu oyunda da sürdürecek olan Naşit Özcan ve Ayşegül İşsever. Mustafa Miyasoğlu'nun Ahmet Mithat Efendi'den oyunlaştırdığı "Çengi", bir müzikal komedi. Naşit Özcan yönetiyor. Barış Dinçel'in sahne, Ayşen Aktengiz'in giysi tasarımını yaptığı oyunun kalabalık bir kadrosu var. Son Güngör Dilmen oyunu "Ben Anadolu". Yıldız Kenter'in unutulmaz kompozisyonlarından birini çizdiği bu oyun, bu kez beş oyuncuyla birden oynanacak. Engin Alkan'ın yönettiği oyunun sahne tasarımı Rıfkı Demirelli'ye, giysileri Gamze Kuş'a emanet. Yönetmenin geçen sezon "Kral Ölüyor"da birlikte çalıştığı Hümeyra'nın yanı sıra, yine TV dizisinden rol arkadaşı Şebnem Sönmez'le birlikte Oya Palay, Özlem Türkad ve Nur Saçbüker'e monologoyunu paylaştırdığını görüyoruz. Moliere'in "Cimri" oyunundan yola çıkan Zerrin Akdenizli Çelenk, "Altın Küp" adlı, müzikli bir çocuk oyunu oluşturmuş. Erhan Yazıcıoğlu yönetiyor, TV dizisinden tanınan Nejat Birecik'in Harpagon'u oynadığı çocuk oyununun sahne tasarımı Ayhan Doğan, giysi tasarımı Onur Uğurlu'ya ait. >11


cy a

> Devlet Tiyatrosu

pe

Devlet Tiyatroları bu yıl sezonu, 1 Ekim'de 6 ayrı sahnede, 6 bölgeden, 6 değişik oyunla Ankara'da açıyor.

DEVLET

TİYATROLARI SEZONA

HAZIR


pe

cy a

Bu yıl başlayan uygulama Anadolu'da tiyatro yapan, ancak büyük kentlerin izleyicisi ile buluşamayan tiyatrocuların kendini ifade edebilme, dahası eleştirmenlerin karşısına çıkma şansını yakalamaları açısından çok önemli. Ancak, her şeye rağmen tiyatronun kalbi İstanbul'da atmakta, kısıtlı eleştirmenin de bu kentte olduğu düşünülürse, sonraki yıllarda bu buluşmanın istanbul'da da gerçekleşmesini umuyor ve diliyoruz. Ankara Buluşması'na Trabzon, Erzurum, Diyarbakır, Sivas, Adana ve Konya Devlet Tiyatroları katılmakta. Trabzon Devlet Tiyatrosu'nun geçen sezon sonu sahnelediği "Hayvan Çiftliği" 1-5 Ekim tarihleri arasında Büyük Tiyatro'da izlenebilecek. George Orwell'in yazdığı, Özge Kayakutlu'nun Türkçe'ye çevirdiği ve Adan Büyüktürkoğlu'nun yönettiği oyunu Ankaralı seyirciler ilk kez izleme şansı bulacak. Küçük Tiyatro'da ise Moliere'nin yazdığı, Orhan Veli Kanık'ın dilimize kazandırdığı ve Ahmet Mümtaz Taylan'ın yönettiği Erzurum Devlet Tiyatrosu yapımı "Scapin'in Dolapları" izlenebilir. Diyarbakır Devlet Tiyatrosu, Hüseyin Rahmi Gürpınar'ın "Gulyabani"sini Tayfun Eraslan'ın rejisi ile seyirciyle Altındağ Tiyatrosu'unda buluşturuyor. Sivas Devlet Tiyatrosu, Ankara Buluşması'na "Bir Ümit İçin" ile katılıyor. Emmanuel Robles'in yazdığı, Mina Urgan'ın dilimize kazandırdığı oyunun rejisi Mehmet Ege'ye ait. Bir başka Moliere yapıtı ise Adana Devlet Tiyatrosu ile Ankara'ya geliyor. Sabahattin Eyüboğlu'nun dilimize kazandırdığı, Işıl Kasapoğlu'nun yönettiği "Cimri" Yeni Sahne'de izlenebilir. Ankara Buluşması'nın tek çocuk oyunu "Keloğlan"ı Konya Devlet Tiyatrosu Ankaralı seyircilerle buluşturuyor. Ümit Denizer'in yazdığı, Cemal Ünlü'nün yönettiği "Keloğlan" sadece 4-5 Ekim tarihleri arasında Mahir Canova Sahnesi'nde küçük seyircilere sunulacak.


Bölgeler ve Oyunlar Devlet Tiyatroları, bütün bölgelerde birinci tur oyunlarını Türkiye prömiyeri yapan ya da Türkiye'de ilk kez sahnelenen oyunlarla gerçekleştirecek. Geçen sezon Büyük Anadolu Turnesi ile tüm Türkiye'yi dolaşan Devlet Tiyatroları, bu sezona perdelerini kapatmadan devam ediyor. Ankara Devlet Tiyatrosu 1 Ekim Çarşamba günü Türkiye prömiyeri yapacak olan "Yirmibironbeş Treni"ni Toygun Orbay yazmış. Cem Emüler sahneliyor. 2-18 Ekim tarihleri arasında Oda Tiyatrosu'nda sahnelenecek oyun: "Bir istasyonda tren beklerken, yaşamın anlamını sorgulayan insanların öyküsünü" anlatıyor. Oda Tiyatrosu'nda, 21 Ekim'de ise Raşit Çelikezer'in yazdığı Ali İpin'in yönettiği "Bir Kuşluk Vakti" seyirci ile buluşacak. Oyun; "Yaşlı ve yalnız yaşayan, emekli iki erkeğin dostlukları, kavgaları, yalnızlık korkuları ve huysuzluklarını anlatıyor."

a

İskerleç'in yazdığı, Ahmet Mümtaz Taylan'ın yönettiği "Pabucçu Ahmed'in Garip Maceraları" 9 Ekim'de Küçük Tiyatro'da prömiyer yapacak. 1809'da yazılmış olup, kimi kaynaklarda ilk Türk oyunu olarak nitelendirilen, "Pabucçu Ahmed'in Garip Maceraları"; Bağdat'ta pabuççuluk yapan Ahmed'in, Kütahya'da Deli Osman adında cevahirci bir ikiz kardeşi vardır. Deli Osman Bağdat'a gelince ikiziyle karıştırılır. Paşanın ailesinin oyunlarıyla olaylar karmaşıklaşır, komikleşir. "Pabucçu Ahmed'in Garip Maceraları", Devlet Tiyatrolarında ilk kez sahneleniyor.

cy

Yine Küçük Tiyatro'da 29 Ekim günü prömiyer yapacak olan "Kurtuluştan Kuruluşa" Atatürk'ün "Söylev"i ve Orhan Asena'nın "Kurtuluş Savaşı Destanı" adlı eserinden yararlanarak Mehmet Ege tarafından uyarlanmış ve yönetilmiş.

pe

Rona Munro'nun yazdığı, Eray Eserol'un çevirdiği ve Kazım Akşar'ın yönettiği "Demir" 28 Ekim'de Yeni Sahne'de Türkiye prömiyerini gerçekleştirecek. Oyunun konusu kısaca; "Müebbet hapisle cezalandırılmış olan Fay'in 15 yıl sonra kızıyla karşılaşmasının öyküsü..." Julius Gyula Hay'in yazdığı, Özdemir Nutku'nun çevirip yönettiği "At", 8 Ekim'de İrfan Şahinbaş Atölye Sahnesi'nde prömiyer yapacak. İstanbul Devlet Tiyatrosu 17 Ekim günü Taksim Sahnesi'nde Türkiye prömiyerini yapacak olan "Osmanlı Dram Kumpanyası"nı ilk Türk tiyatro oyuncusu Ahmet Fehim Bey'in anı defterinden Güngör Dilmen oyunlaştırmış. Sönmez Atasoy sahnelemiştir. İstanbul çalkantılar içindedir. Yeni Türkiye'nin kaderini belirleyecek olan Anadolu, tiyatro sanatımızın ilk temsilcileri için maceralarla dolu yepyeni bir dünyadır aynı zamanda... Yakın tarihimizin ilginç kimlikleriyle çarpıcı olaylarına eğlenceli bir yolculuk yapmak isteyenler 18-31 Ekim tarihlerinde Taksim Sahnesi'nde "Osmanlı Dram Kumpanyası"nı izleyebilir. Türkiye prömiyeri yapacak olan bir diğer oyun olan "İpin Ucu"nu Vüs'at O. Bener yazmış. Müşfik Kenter ve Zekai Müftüoğlu birlikte yönetmiş. 7 Ekim'de AKM Oda Tiyatrosu'nda sahne alacak oyun; "Özgürlüğün sınırı, bir başka özgürlüğün sınırına dokununcaya kadardır" temasını işliyor. Martin Crimp'in yazdığı, Roza Hakmen'in çevirdiği, Işıl Kasapoğlu'nun yönettiği "Kır" 21 Ekim'de prömiyer yapacak. AKM Oda Tiyatrosu'nda sahnelenecek oyunun konusu; " Doğaya kavuşmak, dinginlik, aşk ve mutluluğu bulmak için kıra taşınan insanlar, istediklerine erişebilecekler mi?.."


pe cy a


cy a pe

İzmir Devlet Tiyatrosu Bir Rona Munro oyunu da İzmir'de Türkiye prömiyeri yapıyor. Alev Kerimoğlu'nun yönettiği "Cesur Kadınlar". "Hangi toplumsal süreçte yaşanırsa yaşansın insanların birlikte hareket etmeleri gerektiğini" vurgulayan oyun, 7 Ekim'de Konak Sahnesi'nde izleyici ile buluşacak.

Maksim Gorki'nin "Yaz Misafirleri"ni Murat Çelikel çevirmiş, Bülent Arın yönetmiş. 23 Ekim'de Karşıyaka Ragıp Haykır Sahnesi'nde prömiyer yapacak olan oyun; Burjuvazinin üretmekten çok, tüketmek üstüne kurulu yaşam felsefesine ve tarzlarına eleştirel bir gözle bakıyor. Oyun, Devlet Tiyatrolan'nda ilk kez sahneleniyor. Samim Kocagöz'ün yazdığı "Kalpaklılar" Devlet Tiyatrolan'nda ilk kez sahnelenecek. Tamer Levent'in yönettiği oyun 27 Ekim günü Ege Üniversitesi AKM Yunus Emre Sahnesi'nde prömiyer yapacak.

Bursa Devlet Tiyatrosu Tuncer Cücenoğlu'nun yazıp Ayşe Emel Mesçi'nin yönettiği "Çığ" 14 Ekim'de Ahmet Vefik Paşa Sahnesi'nde Türkiye prömiyeri yapacak. Olaylar karşısında insanların tepkisizliğinin vurgulandığı oyun 26 Ekim'e kadar sahnelenecek. Adana Devlet Tiyatrosu Hacı Ömer Sabancı Kültür Merkezi Sahnesi'nde 14 Ekim'de Türkiye prömiyeri yapacak olan "Sahipsiz Kayık"ın yazarı Alajandro Casona, çevirmeni Muhittin Yılmaz, yönetmeni Faik Ertener. Kaybettiği talih ve gücü yeniden kazanabilmek için şeytanla ölümcül bir anlaşma yapan Ricardo, yaşama karşı vurdumduy­ mazlığının ve bencilliğinin iç hesaplaşmasının anlatıldığı oyun 15-31 Ekim tarihleri arasında izlenebilir. Diyarbakır Devlet Tiyatrosu Nurullah Ataç'ın çevirdiği, Laçin Ceylan'ın yönettiği "Hortlak"ın yazarı


Zengin bir tüccarın oğlu olan Philolaches'in babasının servetini harcamakla kalmayıp, borçlanmasının ve sonradan yalanlarının peş peşe gelmesinin anlatıldığı oyun 15 Ekim'de Türkiye prömiyerini yapacak. Konya Devlet Tiyatrosu Cemal Ünlü'nün yazıp yönettiği "Kaçsam Bırakıp" 9 Ekim günü Türkiye prömiyerini gerçekleştirecek. Hangi dil ve uyruktan olursa olsun, insanın yaşadığı toprakları vatanı olarak benimsemesinin anlatıldığı oyun ekim ayında Konyalı tiyatroseverlerin karşısında olacak. Sivas Devlet Tiyatrosu Fikret Ergin'in yazdığı, A. Tolga Çiftçi'nin yönettiği "Kısır" 16 Ekim'de Türkiye prömiyerini gerçekleştirecek. Oyunun konusu: "Kısırlık olgusunun toplumun baskısıyla birleşerek bireyler üzerinde nasıl onarılmaz yaralar açtığını, hayata kısır bakan, kısır düşünen, tepeden tırnağa kısırlaşan cahil ve bağnaz toplumun insan hayatını nasıl kararttığını, nasıl geri dönülmez yollara ittiğini" anlatıyor.

pe cy

a

29 Ekim Çarşamba günü izlenebilecek olan özel temsil "Söylev" (Belgesel Oyun), 30-31 Ekim tarihlerinde de Sivas seyircisiyle buluşacak. Oyunu, Özdemir Nutku yazdı, N. Fırat Demirağ yönetti.

Van Devlet Tiyatrosu Van Devlet Tiyatrosu'nun Türkiye prömiyeri yapacak oyunu "Düğün Evi Oyun Evi"ni araştıran, kurgulayan ve yöneten Nurhan Karadağ. 16 Ekim'de prömiyer yapacak olan bu oyunun ardından N. Gogol'un yazdığı, J. Cosmos'un oyunlaştırdığı, Cemal Süreya'nın Türkçe'ye çevirdiği "Palto"yu Coşkun Irmak yönetiyor. "Palto" 30 Ekim'de prömiyer yapacak.

Antalya Devlet Tiyatrosu Stanislav Stratiev'in yazdığı, Hüseyin Mevsim'in çevirdiği, Vladlen Alexandrov'un yönettiği "Roma Hamamı" 17 Ekim'de Türkiye prömiyerini yapacak. "Bürokratik sistemin toplumsal ve insana ait değerlerini aşarak, kişiyi hiçe sayan bir hale dönüşmesini konu alan oyun 18-31 Ekim tarihlerinde de izlenebilir.

Trabzon Devlet Tiyatrosu 30 Ekim'de Türkiye prömiyerini yapacak olan Münir Canar'ın yazıp yönettiği "Öyle Bir Akıl ki"de; Her şeyin maddiyata dayalı olduğu, ekonomik ilişkilerin temel alındığı bir ülkede, akıl sahibi olarak yaşamanın zor olduğu eğlenceli bir biçimde anlatılıyor. Gecen sezonun sonunda prömiyer yapan George Orwell'in "Hayvan Çifti iği "ni de Trabzonlu tiyatroseverler izleyebilir. Erzurum Devlet Tiyatrosu Erzurum Devlet Tiyatrosu'nun Türkiye prömiyeri yapacak oyunu "Morgan Dağından İniş"i Arthur Miller yazmış, Eray Eserol çevirmiş, Abdullah Ceran yönetmiş. Bir araba kazası sonucunda Felt isimli bir adamın birbirinden habersiz olan iki eşinin karşılaşmasının konu edildiği oyun 24, 25, 30 ve 31 Ekim'de izlenebilir. >17


cy a > Erbil Göktaş

pe

> Söyleşi

"BARIŞ"A ANADOLU'DAN

BAKMA ÇABASINA

"BÜYÜK ÖDÜL" VE YÜCEL ERTEN'LE SÖYLEŞİ


1973'den günümüze yaklaşık 50 oyun sahneleyen Yücel Erten 29. ödülünü Ağustos 2003'de "Makedonya-Stobi Uluslararası Antik Oyunlar Festivali"nde, Genel Sanat Yönetmeni olduğu İzmit Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrosu'nda sahnelediği Aristofanes'in "Barış"adlı oyunuyla kazandı. "Barış"ın Türkiye'deki prömiyeri 2 Ekim 2003 Perşembe gecesi yapılacak ve 2003-2004 mevsiminin de açılış oyunu olacak. Erten'le İzmit Şehir Tiyatrosu'nda yaptıklarını, yapmak istediklerini, tiyatronun kentle, üniversiteyle ilişkilerini ve savaş çığlıklarının da küreselleştiği günümüzde "Barış"ı konuştuk.

pe cy

a

İzmit Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrosu'nun diğerleri arasındaki yeri, önemi, işlevi, nedir? Bu işlevi ne kadar gerçekleştirmiştir? Eksikleri nelerdir? Diğerleri derken, sanırım ödenekli tiyatroları kastediyoruz. İzmit Şehir Tiyatrosu, bir Anadolu kentinde, yerel yönetim tarafından kadrolu ve ödenekli olarak, yani kalıcı olması gözetilerek kurulmuş ilk tiyatrodur. 90 yıllık bir geçmişi olan İstanbul Şehir Tiyatroları'nı, yine İstanbul'a özgü bir görünüm olan Bakırköy Belediye Tiyatrosu'nu bir kenara ayırırsak, bir bakıma Türkiye'nin tiyatro hayatında öncülük etmiş bir kuruluştur. Bu anlamda önemlidir. Genelde beton ve cam yığını şeklinde büyüyüp şişen kentlerimize bakıldığında, bunun insana yatırım anlamında ne kadar değerli bir atılım olduğu açık. Bu öncü atılım, başka yerel yönetimlere de örnek olmuştur. Eskişehir'de 40 yıldır tiyatroya kavuşmak için saygıdeğer bir çaba gösteren yerel yönetim, artık bu modele uygun olarak tiyatrosunu kurmuştur. Antalya ve İzmir'de bu yönde çabalar olduğunu duyuyoruz. Tabii bu öncü olma durumu, tiyatroyu yapanlara da ciddi bir görev yükler:


Başarılı olma, kendini benimsetme ve kentin sanat yaşamında vazgeçilmez bir yer edinme. İzmit Şehir Tiyatrosu, kuruluş sancılarını ve deprem sarsıntısını başarılı bir şekilde atlatıp bu yolda önemli bir ilerleme sağlamıştır. Örneğin geçen sezonun seyirci artışı % 70'tir. Bütün göstergeler şuna işaret ediyor ki, İzmitliler tiyatrolarını seviyor ve benimsiyorlar. Biz de görevimizi eksiksiz yerine getirmek için, eksiklerimiz olursa gidermek için çabalıyoruz.

cy

a

2002-2003 döneminde Genel Sanat Yönetmenliği'ni Işıl Kasapoğlu'ndan devraldınız. Göreve geldikten sonra bazı değişiklikler yaptınız; bunlar nelerdi? Neden böyle bir şeye gereksinim duydunuz? Buna ilk beş yılın deneyimlerinin bir rasyonele ve bir standarda oturtulması diyebiliriz. Ya da bir revizyon diyelim isterseniz. Yönetmeliğimizi ve sözleşmelerimizi, çalışanlarımızla açık biçimde gözden geçirdik, irdeledik. İzmit'e özgü bazı ileri referansları terk etmeden, kardeş kuruluşların standartlarına yaklaştırdık. Bu arada Sanat Yönetmenliği ile eşgüdüm içinde çalışan direktörlüklerimizin sayısını üçe çıkardık. Şöyle: "Sanat Teknik Direktörlüğü" ve "Sahne Direktörlüğü", diğer tiyatrolarda da bulunan ve sanatçılar tarafından yürütülen görevlerdir. Ama dikkat edilirse; kentsel, ulusal ve uluslararası ilişkiler, basınyayın ilişkileri hep dağınık bir biçimde ve değişik bürolar düzeyinde kalmıştır. Biz, kurumumuzun dışadönük yüzüne ilişkin bütün bu görevleri, yeni kurduğumuz "Sanat-İletişim Direktörlüğü" altında organize ederek, yönetimde bir sacayağı oluşturduk. Yararlarını da çok çabuk gördük. Bir de çok önemsediğim bir konuya eğildik: Sanat takvimimizi oluşturduk. Bu ne demek? Bütün çalışanlar, daha şimdiden bütün bir sezonun programını görebilsin. Hangi oyunun provası ne zaman başlıyor? Prömiyeri ne zaman? Hangi oyunlarımız, hangi sıra ile seyirci karşısına çıkacak? Bütün bunlar eylül ayı itibariyle panomuza asılmış, ilan edilmiştir. Doğal ki hayatın emirleri ve sürprizleri karşısında, bu programda değişiklik yapma hakkımız saklıdır. Ama programlı ve takvimli olmaya çalışmak da iyidir. Sanatçılarım ve çalışanlarım, haziran ayı sonuna kadar tasarlanmış programımızı biliyorlar ve bu bize keyif veriyor.

pe

Repertuvar belirlerken nelere dikkat ediyorsunuz? Kaygılarınız nelerdir? İzmit Şehir Tiyatrosu'nun genç ve oyunu oynanmamış yazarlarla ilgili çalışması vardı. Bu konuda neler düşünüyorsunuz; yeni dönemde bu misyonla ilgili olarak çalışmalarınız var mı? Öncelikle şunu söyleyeyim: Benim İzmit'teki öncelikli görevim, İzmit halkı ile tiyatro arasında sıkı bir bağ, gerçek bir ilişki, hatta mümkünse bir aşk oluşması için çaba göstermektir. Bir başka deyişle, şimdi 6. yılına giren bir tiyatronun kök salması için gayret etmektir. Ben üstlendiğim görevi böyle yorumluyorum. Bu demek oluyor ki repertuvarımı, rejisör olarak gönlümde yatan aslanlar belirlemez. Yani bir rejisör olarak sahnelemekten zevk alacağım ya da kariyerimde olmasını isteyeceğim piyesler, belirleyici değildir. Olmamalıdır. Bunlar İzmit Şehir Tiyatrosu'nun ve seyircisinin içinde bulunduğu süreçte uygun düşer mi, düşmez mi, buna titizlikle bakmak gerekir. Ben her tiyatronun ille de her telden çalması gerektiğine inananlardan da değilim. "Yahu hiç Amerikan yazarı oynamadık, bir de Amerikan piyesi yapalım" şeklinde bir çeşitlilik düşüncesi, benim repertuvar çizgimi belirlemez. Doğal ki Türk ve dünya literatürünün seçkin yapıtlarına yöneleceksiniz. Ama tiyatro yapıyorsanız; söylemek istediğiniz bir şey, bir meramınız, bir derdiniz, hatta belki de bir stratejiniz olmalı. Ve repertuvarınız, bütün bunlara aykırı düşmemeli. Salt çeşitlilik adına çok uçlara açılırsanız, seyircinizden kopabilirsiniz. Hatta kendinizden de! "Konuk yönetmenler çağırayım, sahneleyecekleri oyunları kendileri seçsinler" demek de işime gelmez. Demin saydığım sakıncalar burada da gündemde kalır. Tiyatronuzun bir repertuvar anlayışı varsa, bir bütünlük kaygısı güdüyorsanız; önce oyunlarınızı belirlemeli, sonra rejisör aramalısınız.


Peki ne yapacağız? Yeryüzünün, bölgemizin, yurdumuzun haline bakacağız. Ama bu yetmez! Kentimizin, insanımızın sorunlarını, ihtiyaçlarını da göz önüne alacağız. O da yetmez! Topluluğumuzdaki sanatçıların sayısını, niteliklerini, bu kadro ile yılda kaç oyun yapılabileceğini, bir oyunun kaç temsil sonra seyircisini tüketebileceğinin hesabını yapacağız. Binamızın, sahnemizin ve atölyelerimizin teknik olanaklarını, bütçemizin sınırlarını ve akış hızını da hesaba katacağız. Bana sorarsanız, biraz da güleç olacağız. Genç ve oyunu oynanmamış yazarları sahneleme konusuna gelince: Şimdilik bu konuda somut bir adımımız yok. Araştırıyorum, bakıyorum, okuyorum. Gerçekten umut verici, ama bizim sınırlı olanaklarımıza uygun bir yazara, bir oyuna rastlarsam, neden olmasın? İzmit Şehir Tiyatrosu'na yakışır. Ama adet yerini bulsun diye de yapılmaz.

cy a

Çocuk ve gençlik tiyatrosunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu konuda yaptıklarınız ve yapmak istedikleriniz nelerdir? İzmit Şehir Tiyatrosu'nda Çocuk ve Gençlik Tiyatrosu Birimi açılamaz mı? Çocuk ve gençlik oyunlarımıza geçen sezon gereğince eğilememiştik. Bu sezonu planlarken bu konuya öncelik verdik. Yaşlarına ve eğitimlerine göre çocuklarımızın algılama ve konsantrasyon düzeyleri doğal ki farklıdır. Bunu gözetmeden çocuk oyunu yapmak biraz talihsizlik, biraz da düşüncesizlik. Çocuk oyunlarında, okul öncesi ve okul çağı olmak üzere iki ayrı kanalda yürümenin doğru olacağı açık. Buna uygun olarak, okul öncesi çocuklarımız için, küçüklere daha iyi konsantrasyon olanağı sağlayan küçük salonumuzda, yeni bir oyun hazırlıyoruz: Hansjörg Schneider'den "Robinson Dans Öğreniyor". İlköğrenim çağındaki küçüklerimiz için de büyük salonda sergilenecek bir başka oyunumuz var: Haluk Işık'tan "Savaş Düşlerimi Çaldı". Bir de gençlik oyunumuz var. Ama yaş kuşağı çok geniş bir gençlik oyunu. Ünlü Grips Tiyatrosunun bir ürünü olan bu oyunun yazarları Volker Ludvvig ve Reiner Lücker. "İsli - Sisli - Pis - Puslu" adlı oyunumuzu şöyle anons ediyoruz: "7'den 70'e bütün gençler için rock müzikal"...

pe

İzmit Şehir Tiyatrosu'nun kadroları (oyuncu, tasarımcı, yönetmen, dramaturg, teknisyen ve diğerleri) yeterli mi? Bu konuda ne gibi çalışmalar yapıyorsunuz? Biliyorsunuz, hiçbir tiyatronun kadroları hiçbir zaman yeterli değildir! Şaka bir yana, "yerim dar, yenim dar" şeklindeki beylik yakınma durumuna düşer gibi olsam da, kadrolarımızın eksik olduğu gerçeğini dile getirmem gerekiyor. İzmit'ten artık milyonluk bir kent olarak söz etmekteyiz. Hizmet verdiğimiz 500 kişilik salon, aynı zamanda bu milyonluk kentin kültür merkezi. Doğal olarak, kongreden, konsere, temsilden mezuniyet törenine kadar pek çok etkinlik burada gerçekleşiyor. Özellikle teknik personelimiz bu etkinliklere de hizmet veriyor. Ve doğal ki aşırı yük altında. Genişletmek gerekiyor. Öte yandan 500 kişilik bir tiyatro salonunda her akşam aslanın ağzına ekmek yetiştirmenin zorluğunu bilen bilir! Seyirciyi yutan, çabuk tüketen bir durumdur. Tabii buna önlem olarak daha çok oyun yapmak gerekir. İyi ama 22 sanatçı ve bir o kadar teknik personel ile nereye kadar? Kesinlikle yakınmak için söylemiyorum. Diğer ödenekli tiyatrolarımızda hizmete sunulan koltuk sayısı ile oranlandığı zaman kadromuzun gerçekten dar olduğunu belirtmek için söylüyorum. Genişletmek gerekiyor. Demin unuttuğum sorunuza da buradan bir yanıt doğuyor aslında: 22 sanatçı ile bir çocuk ve gençlik tiyatrosu birimi oluşturmak mümkün mü? Bence değil. Demek ki hepsini hep birlikte yapacağız. SDKM mekân olarak yeterli mi? Sorunları nelerdir? Kent merkezinde yeni bir sahne açmayı düşünüyor musunuz? Neden? Süleyman Demirel Kültür Merkezi, Türkiye'de eşi az bulunan bir tiyatro binası. Yapanlara, yaratanlara ve İzmit Şehir Tiyatrosunu bu binaya yerleştirenlere saygı, sevgi ve teşekkürler. Sorunları var belki ama benzerlerindeki sorunlara bakınca hic mızıkçılık etmemiz gerekmez.

>21


a

cy

Kent merkezinde yeni bir sahne açmak için ise, bina gerekir, kadro gerekir, bütçe gerekir. Bütün bunlar için de siyasi irade gerekir.

pe

2003-2004 mevsiminin ilk oyunu olarak Aristofanes'in "Barış" adlı oyununu sahneliyorsunuz. Daha önce de sahnelediğiniz bu oyunu İzmit'te sahneye koyarken önemli değişiklikler yapıyor musunuz? Anlatır mısınız? "Barış", benim Aristofanes'ten yaptığım bir uyarlama. Bu beşinci sahneleyişirr olacak. Bazı meslekdaşlarım soruyorlar "Bıkmadın mı?" diye. Ben de "Şu dünyanın haline bir bakın, ben bu oyunu her yıl bir başka kentte sahnelesem haksız mıyım?" diye yanıtlıyorum. Yazılalı 2424 yıl olmuş ama aradan geçer zaman içinde insanoğlu neyi ne kadar öğrenebilmiş, orası tartışmalı. Benim antik tiyatro mirasına ilgim, bir bakıma malzemeye Anadolu'dan bakma arayışıdır. Yaklaşık 25 yıldır kafamı kurcalar bu konu. Aslında Sabahattir Eyüboğlu, Azra Erhat, Halikarnas Balıkçısı'nın öncülüğünü yaptıkları bir aydınlar halkasının savıdır. Antik uygarlığın Ege çanağının ortak ürünü olduğuna dikkat çekerler. Bugün bakıyoruz, arkeolojik araştırmalar, her geçen gün bu sava ağırlık kazandırıyor. Hoş, kazandırmasa ne fark eder ki'i Ben antik Yunan Tiyatrosu denilen bu çığırın Anadolu'ya yatkınlığına ve Anadolulu yanına bakıyorum. Yanlış anlaşılmasın, bu şoven bir sahiplenme değildir. Sanki "Bir ayağını Ege'nin bir kıyısına, öteki ayağını da öteki kıyısına basabilir mi?" şeklinde bir arayıştır. Örneğin "Barış"ın metninde de, müziğinde de, dansında da bunu somutlaştırdığımızı düşünüyorum. Bugüne kadarki dört ayrı sahneleyişin yankıları, bunun başarılabildiği kanısını uyandırıyor. Örnek olsun diye söylüyorum, bir Yunanlı eleştirmen, "Barış"ı izledikten sonra "Türklerden Aristofanes konusunda öğreneceklerimiz var" diye yazmıştı İşte Aristofanes'ten yaptığım "Barış" ve "Kadınlar Devleti" ile Evripides'ter yaptığım "Troyalı Kadınlar" bu arayışın sonuçlarıdır. Dolayısıyla


hep biraz Anadolu'ya doğru çekme hareketi eksende durur. Bu pek değişmez. Öte yandan, bilirsiniz, Peter Hacks'ın bir sözü vardır, "Aristofanes'e sadakat, ona ihanettir" der. Buradan çıkarak, uyarlamada güncelleştirme, neredeyse kaçınılmazdır. Ben de her sahneleyişimde, siyasal güncelliklere, oyunu sahnelediğim kentin özelliklerine, oyuncuların niteliklerine ve sahnenin olanaklarına göre değişiklikler yaparım. İzmit özeline ilişkin göndermeler dışında, bu defa oyunun Savaş - Kargaşa sahnesi, finali ve müzikal çehresi değişikliğe uğradı.

cy a

Bu dönemdeki diğer çalışmalarınız nelerdir, anlatır mısınız? Önce, kısaca yaz dönemindeki çalışmalarımızdan söz edeyim. Sezonun ilk oyunu olan "Barış", aslında ağustos ayında Makedonya'da prömiyerini yaptı. "Stobi Uluslararası Antik Oyunlar Festivali"nde "En Başarılı Oyun" ödülüne değer görüldü. Makedonya basını, olayı "Büyük ödül Türklere" şeklinde duyurdu. Bir de Datça Belediyesi'nin Can Yücel anısına düzenlediği "Can Şenliği"ne, onun Türkçe söylediği "Bahar Noktası" ile katıldık. Rengâhenk olduk. Önemli bir etkinliğimize daha değinmeden geçemeyeceğim. 9 Ekim'de ünlü besteci ve virtüöz Fazıl Say bir piyano resitali ile konuğumuz olacak. Yani bir rengâhenk daha var sırada. Kasım ayında ikinci yeni oyunumuz devreye girecek. Aziz Nesin'in taşlama ve öykülerinden uyarlayıp sahnelediğim "Azizname". Oyunumuz, değerli besteci Turgay Erdener'in müziği ve değerli koreograf Salima Sökmen'in dansları ile örülü. Biliyorsunuz, "Azizname" seyirci rekorlarına imza atmış bir çalışma. Çocuk oyunlarımızdan daha önce söz etmiş oldum. Sezon sonunda bir yeni oyunumuz daha olacak ama, onu telaffuz etmezden önce biraz daha düşünmek ve seyirci ile ilişkimizi gözlemlemek istiyorum. Geçen sezon sergilediğimiz Turgut Özakman'ın "Bir Şehnaz Oyun"u, Shakespeare'den Can Yücel'in aktardığı "Bahar Noktası", Michael Frayn'in "Oyunun Oyunu", Vedat Türkali'inin "Dallar Yeşil Olmalı"sı ve Özen Yula'nın "Kırmızı Yorgunları" da temsillerini sürdürecek. Yani yavaşça repertuvar tiyatrosuna gitmeyi deniyoruz. İzmit dışında bireysel çalışmalarım, eski hızıyla olmasa da sürüyor. Bu sezon yine Makedonya'da bir sahneleyişim olacak. Geçen sezon sonunda İstanbul Şehir Tiyatrolarında sahnelediğim Shakespeare'in "III. Richard" oyunu da ekim ayında yeniden başlayacak.

pe

Kentin kültür sanat dinamikleriyle ilişkileriniz nedir? Nasıl olmalıdır? Henüz İzmit'te yeni sayılırım. İlişkilerimizi her düzlemde geliştirmeye gayret ediyorum. Ama bazen kaçmaktan kovalamaya vakit kalmıyor doğrusu.

Kocaeli Üniversitesi'nde Sahne Sanatları Bölümü'nün açılması kentin kültür sanat dinamiğini nasıl etkiler? İzmit Şehir Tiyatrosu'nun bu süreçteki katkıları nasıl olabilir? Çok olumlu bir gelişme olacağı açık. Benim eğitime de çok emek vermiş bir profesyonel olarak, doğru bir yapılanma adına bazı önerilerim ya da tereddütlerim olabilir. Ama bunları şimdi dillendirmem doğru olmaz diye düşünüyorum. Rektör Sayın Komsuoğlu ile önümüzdeki günlerde bu konuda bir görüşmemiz olacak sanırım. Önce orada ifade etmem daha doğru olur. Hiç kuşkusuz, İzmit Şehir Tiyatrosu da elinden gelecek her türlü katkıyı yapmaya hazır olacaktır. Başka söylemek istedikleriniz... Bir duyuru: İzmit Şehir Tiyatrosu, 500 kişilik salonu, ferah fuayesi, rahat soyunma odaları, mükemmel akustiği, geniş sahnesi, iyi ışıklandırma olanakları, iner-kalkar orkestra çukuru ve döner sahnesi ile ödenekli ve özel tiyatrolarımız için iyi bir olanaktır. Bir temsil için kirası 500 milyon, matine-suare için ise 900 milyon Türk Lirası'dır. Salon ve sahne sıkıntısı çekenlerin dikkatine sunulur! Bir de dilek: Barış!.. Ben de "Barış" çağrılarınızın hem yurtta hem de dünyada karşılık bulmasını diliyor, sizin kişiliğinizde tüm "Barış" çalışanlarını kutluyorum. >23


cy

a

> Bakırköy Belediye Tiyatroları

pe

Bakırköy Belediye Tiyatroları 2003-2004 Sezonu

Bakırköy Belediye Tiyatroları (BBT) 2003-2004 tiyatro sezonunu 1 Ekim'de açıyor. 14. yılındaki BBT, genç, dinamik ve deneyimli kadrosuyla, hemen her kesimden izleyiciye hitap eden bir repertuvarla çıkıyor tiyatroseverlerin karşısına.

BBT'de bu sezon seyirciyle buluşacak ilk yeni yapım; Nobel Edebiyat ödüllü, İtalyan tiyatro adamı Dario Fo'nun "Klakson, Borazanlar ve Bırtlar" adlı oyunu. Dilimize Füsun Demirel tarafından çevrilen oyunu Turgay Kantürk yönetiyor. Dekoru Ayçın Tar, kostümleri Gönül Sipahioğlu tarafından gerçekleştirilen komedide Munis Düşenkalkar, Levent Tülek, Yonca Cevher, Çetin Etili, Mert Asutay, Durul Bazan, Emrah Eren, Gökhan Bozkurt, Gökhan Seyhan, Faruk Üstün, Elif Özge Özder, Gülin Vaz, Alican Yücesoy ve Ömer Efe Akyalçın rol alıyor. Oyun 25 Ekim'de prömiyer yapıyor. "Klakson, Borazanlar ve Bırtlar", bir sanayicinin kaçırılmasıyla gelişen olayları ele alan politik bir komedi. Oyun, sermaye, hükümet ve halk sarmalındaki ilişkilerin tartışmaya açıldığı grotesk bir fars. Yazılıp oynandığı yıllarda İtalya'da büyük ses getiren, parlamentoda tartışma konusu dahi olan "Klakson, Borazanlar ve Bırtlar", temiz toplum ve siyaset söylemlerinin hüküm sürdüğü ülkemizin gündemine de çok denk düşüyor. Daha çok sinemacı yanıyla tanınan Rainer Werner Fassbinder'in yazdığı "Kahvehane", BBT'nin bu sezonki iddialı bir başka yeni oyunu. Türkiye prömiyerini gerçekleştirecek olan "Kahvehane"yi genç kuşak Alman yönetmenlerden Claudia Bauer sahneleyecek. Fassbinder'in, Goldoni'nin aynı adlı oyunundan uyarladığı "Kahvehane", kumar tutkusu yüzünden


varını yoğunu yitirme noktasına gelen Venedikli tüccar Eugenio'nun giderek batağa saplanmasını konu alıyor. Fassbinder, Goldoni'nin burleks metninde, yaptığı zekice değişikliklerle "Kahvehane"yi trajik bir farsa dönüştürmüş. Fassbinder'in kaleminde "Kahvehane", tam anlamıyla bir başka insana yardım etmenin olanaksızlığını işleyen bir metne dönüşmüş. BBT'nin 2003-2004 repertuvarında yer alan diğer bir oyunu ise Aleksey Arbuzov'un "Söz Veriyorum"u. Oyun üç gencin Leningrad kuşatmasında başlayan on yedi yıllık yaşam öyküsünü anlatıyor. Savaşın korkunçluğu ve dehşeti "Söz Veriyorum"da dostluğun ve dayanışmanın önemi ekseninde sorgulanıyor. BBT geçen sezon seyirci karşısına çıkan yapımlarından Shakespeare'den Can Yücel'in uyarlayıp Müşfik Kenter'in yönettiği "Bahar Noktası", Neil Simon'ın yazıp Emre Kınay'ın yönettiği "2. Cadde'nin Mahkûmu", Jean Kerr'in yazıp Müşfik Kenter'in yönettiği "Mary Mary", Çetin Altan'ın yazıp Müşfik Kenter'in yönettiği "Dilekçe" 2003-2004 sezonunda da seyircisiyle buluşmayı sürdürecek.

Gençlik Oyunları

pe cy

a

BBT geçen sezon sonunda hazırladığı tek perdelik dört oyunla bu kez genç seyirciye seslenmeyi hedefliyor. Gençlik oyunları adı altında yapılan projede Fidan Tek'in yönettiği Aziz Nesin'in "Yaşasın Kavuniçi" ile Turgut Özakman'ın "Darılmaca Yok" adlı oyunlarıyla Edip Saner'in yönettiği Fernando Arrabal'in "Cephede Piknik" ve Eugenio lonesco'nun "İki Kişilik Hırgür" adlı oyunları yer alıyor. Bu dört oyunun da ortak temasını savaş karşıtlığı ve düzen eleştirisi oluşturuyor. "Darılmaca Yok"ta toplumsal kurtuluş yerine bireysel kurtuluşu tercih eden insanlar anlatılıyor. "Yaşasın Kavuniçi" ise sınıf atlama telaşındaki küçük burjuva ailesini konu alıyor. "Cephede Piknik"te savaşın ve savaşta ölenlerin anlamsızlığı saçma komedyanın içinde grotesk bir taslak biçiminde işlenirken; "İki Kişilik Hırgür"de de yine absürd tiyatronunun olanaklarıyla iletişimsizlik, yabancılaşma ve insansızlaşma temaları ele alınıyor.

Çocuk Oyunları

Bakırköy Belediye Tiyatrosu bu sezon iki yeni çocuk oyununu da küçük izleyicilerin beğenisine sunacak. Fikret Terzi'nin yazıp Diğdem Germen Aydın'ın yönettiği "Barış Ormanında Yarış" adlı oyunun dekor tasarımı Ali Yenel'e, kostüm tasarımı ise Gönül Sipahioğlu'na ait. Oyunun başlıca rollerinde Gökhan Seyhan, Sibel Seyhan, Elif Ürse, Özge Özder ve Attila Eroğlu var. Oyunun prömiyer tarihi 4 Ekim. "Barış Ormanında Yarış" sevgi, dostluk, kardeşlik ve başarma kavramlarını işleyen müzikli ve heyecanlı bir çocuk oyunu. Haluk Işık'ın yazıp Defne Şener Günay'ın yönettiği "Harikalar Mutfağı"nın dekor ve kostüm tasarımını Ayçın Tar gerçekleştiriyor. Oyunda Emrah Eren, Faruk Üstün, Gülin Vaz, Gökhan Bozkurt ve Güneş Kozal rol alıyor. "Harikalar Mutfağı" 11 Ekim'de perde diyor. "Harikalar Mutfağı", edilen kavgaların ve yaşanan çekişmelerin ardından kurulabilecek dostluklar ve hepimizin içinde var olan iyiyi ele alan müzikli danslı bir çocuk oyunu. Suzan Albek'in yazıp Mert Asutay'ın yönettiği "Çakmaktaşı" adlı çocuk oyunu ise bu yıl da küçük izleyicilerle buluşmaya devam edecek.

Yıllardır kukla ve gölge üzerine yaptığı çalışmalarıyla tanıdığımız Cengiz Özek 2003-2004 tiyatro sezonunda BBT çatısı altında olacak. Cengiz Özek'in yazıp yönettiği "Çöp Canavarı" adlı gölge oyunu sezon boyunca seyircilerin karşısında olacak. Cengiz Özek bu sezon ayrıca BBT'de bir kara tiyatro örneği de hazırlayacak.

>25


a pe cy

> Bahar Tanrısever

> Söyleşi

OPERA

TARİHLE BULUŞUYOR

TARİH SANATLA

CANLANIYOR


Opera, Okullara Ders Olarak Girecek Devlet Opera ve Balesi son yıllarda Ankara, İstanbul, Mersin, Antalya ve İzmir'deki yerleşik sahnelerinin dışına çıkarak turnelerle halkın ayağına gidiyor. Daha çok toplumun üst kesiminin ilgilendiği bir sanat olarak algılanan opera ve baleyi böylece herkes izleme olanağı buluyor. İyi çalışmanın ürünü olan bir eser de çok ağır bile olsa büyük beğeni görüyor. Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürü Remzi Buharalı'nın başından geçen bir olay da bunu kanıtlıyor. Buharalı'nın anlattığına göre, Diyarbakır'da bir Türk yazarının eseri, folklor kıyafetli sanatçılar tarafından sahneleniyor. Temsilin ardından yemenili bir kadın Genel Müdür Remzi Buharalı'nın yanına yaklaşarak "Oğlum biz bunları çok seyrediyoruz" diyor ve balerinleri kastederek ekliyor: "Asıl çıplak kadınlar vardı, onlar niye gelmedi?"

a

Devlet Opera ve Balesi bu yıl sezonu, Frigya Krallığı'nın başkenti Gordion'da, Frig Kralı Midas'ın, diğer adıyla "Eşek Kulaklı Midas"ın tümülüsünün bulunduğu antik kentte açtı. Burada sahnelenen "Midas'ın Kulakları Operası" büyük ilgi gördü. DOB'un yeni eserlerinden olan opera, sezon boyunca izlenebilecek. DOB'un bu yıl dikkat çeken projeleri arasında, Ağrı Dağı'ndaki İshak Paşa Sarayı'nda "Ağrı Dağı Efsanesi Operası"nı sahnelemek de bulunuyor. Ayrıca Troya konusunda dünyadaki tartışmalara dikkat çekmek amacıyla gelecek yaz, Çanakkale'deki Truva Atı'nın altında uluslararası alanda büyük beğeni ile izlenen "Carmina Burana Operası" sergilenecek.

pe cy

Bir iyi haber de Türkiye'nin övünç kaynaklarından olan Aspendos Opera ve Bale Festivali'nden geldi. Türkiye henüz AB'ye giremedi ama ülkemizin ilk


ve tek opera ve bale festivali olan Aspendos Opera ve Bale Festivali, "yaklaşılması bile güç olan" Avrupa Festivaller Birliği'ne kabul edildi. Yurtdışındaki sanat toplulukları artık davet beklemeden, kendiliklerinden bu festivale katılma isteğinde bulunuyorlar. Ayrıca yalnızca festivali izlemek için ülkemize gelen turist sayısı da her geçen gün artıyor. Yıllardır büyük fedakârlıklarla düzenlenen ve kurumsallaşan festival çoktan Türkiye'nin vazgeçilmezleri arasındaki yerini aldı. Ancak Aspendos'un "ilk ve tek" niteliğine bu yıl rakip çıktı. DOB Bodrum'da Bale Festivali düzenledi. Böylece DOB kendi kendisine rakip oldu. DOB gelecek yıl bu etkinliği "Bale Günleri" adıyla Marmaris'te gerçekleştirmeyi planlıyor.

> Remzi Buharalı

"Doğal güzellikler, tarihi zenginlikler ve sanatı bir araya getirip o mekânlara daha çok anlam katılması için çalışmalarımız devam ediyor. İnsanlarımızın tümünün opera ve bale sanatını soluma hakkı var, onun için bunu yalnızca 5 ildeki/erin lüksü olmaktan çıkarıyoruz. Turneler ile sanki her ilimizde opera varmışçasına bu sanatı yaygınlaştırmaya çalışıyoruz. Belki opera ve baleyi batıdan gelmiş gibi algılıyoruz ama artık bu sanat Türkiye'nin geleneksel sanatı gibi vazgeçilmezleri arasında yer aldı. Ben 'klasik batı müziği' tabirini, 'klasik müzik' olarak kullanıyorum. Batı sözcüğünü aradan kaldırıyorum çünkü biz de Batı ülkeleri arasında yerimizi adık. Sanatçılarımız yurtiçi ve dışında bunu kanıtladı. Biz opera ve balede birçok Batı ülkesinin daha batısındayız."

pe cy a

Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürü

Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürü Remzi Buharalı, artık sahnelerin dışına çıkarak halkın ayağına gittiklerini söylüyor. Buharalı, "Bupolitikamızla opera ve bale sanatımıza ilgi duyan ya da duymayan, bugüne kadar opera bale hakkında hiçbir fikri olmayan insanlarımıza gitmeyi hep tercih ettik" diyor. Tarihi mekânların canlandırılmasında sanatın büyük rol oynadığına işaret eden Buharalı, şöyle konuşuyor:

Türkiye'nin tarihi yerleri ve sanatıyla daha çok tanıtılması gerektiğini anlatan Buharalı, bunun için Kültür ve Turizm Bakanlığı'na personel ve ekonomik açıdan ayrıcalıklar tanınması gerektiğini savunuyor. Buharalı, "Artık Türkiye'nin tanıtıma ihtiyaçtan kurtulup otomatik tercih edilen bir ülke haline gelmesi lazım" diyor. Okullarda Opera Dersi

Opera ve baleyi "alfabeye" benzeterek, "Sevdirmek için önce öğretmek gerekir" diy'en Buharalı, bu sanatın Milli Eğitim Bakanlığı ile yapılan protokol çerçevesindeki illerde ortaöğretim kurumlarında müfredat içine gireceğini bildirdi. Çocuklara yönelik okul matinelerine de devam edeceklerini anlatan Buharalı, "Bunu da genelde çevre ilçelerdeki ilköğretim okullarına yönelik yapıyoruz. Çünkü Ankara içindeki çocukları bir şekilde anne babaları baleye verebiliyor ya da operaya götürebiliyor. Ama Haymana, Kızılcahamam gibi yerlerdeki çocuklar bu olanağı çok bulamıyor" diyor. Özellikle Doğu'ya yaptıkları turnelerde izleyicilerin yabancılık çekmemeleri için Türk kültürüne yakın eserleri sahnemeye çalıştıklarını anlatan Buharalı, Türk bestecilerini de yarışmalarla operaya eser kazandırmak için teşvik etmeye çalıştıklarını söylüyor. Yerel yönetimlerin turne isteklerini mutlulukla karşıladıklarını ancak bu yönetimlerin maliyetleri üstlenmeleri halinde daha rahat hareket edebileceklerini anlatan Buharalı, ticari şirketlerin de katkısını beklediklerini vurguluyor. Ekonomik sıkıntıların operanın çalışma ortamını olumsuz etkilediğini vurgulayan Buharalı, şunları söylüyor:


"Bugün spor alanındaki başarıların ardında harcanan paralar vardır. Spor ve sanatta para harcamadığınız zaman bir başarıyı yakalamanız söz konusu olamaz. Biz tamamen sahip olduğumuz olanakları ideal düşünceye taşıyarak başarıya ulaşabiliyoruz. Her yıl 3 yeni opera ve 3 yeni bale eserini muhakkak yapmak istiyoruz. Bu bizim geleneğimizdir. Ama ben "Midas'ın Kulakları Operası "nı bugünkü versiyonundan daha iyi bir şekilde yapabilecekken, olanaksızlıklar nedeniyle belli sıkıntıları düşünerek ortaya çıkarabiliyorum. Zaman zaman izleyiciye arzu ettiğimiz tasarımları, arzu ettiğimiz düzeyde götüremiyoruz. Bu nedenle ülkemizin içinde bulunduğu genel olumsuzluklar da göz önünde bulundurularak sanata bir ayrıcalık tanınmasını istiyorum." Devletin opera ve baleye yaklaşımına değinirken, "Opera ve bale sanatına çok yakın, sıcak bir ilgi var" diyen Buharalı, AKP hükümetinin olumsuz bir tavrı olmadığını söyledi. Buharalı, "Bugün Türkiye Cumhuriyeti'nin üzerine hangi ideoloji gelirse gelsin, opera bale artık Türkiye'nin kültürleri arasında yerini aldı. Bunu kimsenin bozma, yerinden oynatma düşüncesi olamaz" diye konuşuyor.

a

Buharalı, yıllardır gündemlerinde bulunan yasal değişimin titizlikle, önyargılardan uzak ve objektif kriterler göz önüne alınarak gerçekleştirilmesi gerektiğini vurguluyor. Bakanlığın, bu yeniden yapılanma çalışmasının hızlandırılmasını istediğini anlatan Buharalı, "Geleceğe taşınacak çalışmayı ortaya koymalıyız ki, bundan sonra görevi devralacaklar tarafından yap boz tahtasına dönüştürülmesin " diyor.

cy

Opera ve Bale'de Yeni Y a p ı t l a r ve Prömiyer Tarihleri Şöyle:

Midas'ın Kulakları-F. Tüzün (15.10.2003)

Şen Dul-F. Lehar (Operet-20.12.2003)

pe

Yevgeni Onegin-Çaykovski Çalıkuşu

(Bale/Osmanlı

(24.04.2004)

Usul Müziği-06.11.2003)

Spartacus-A. Haçaturian (Bale-13.03.2004) Carmen/Tango Fiesta-G. Bizet/A. Piazzola (08.05.2004) Gugukkuşu-İlteriş Sun (20.05.2004) Karagöz ve Hacivat (Çocuklar için)

Cumhuriyete Yolculuk-M. Erdoğan (Çocuklar için-09.11.2003) Yaşasın

Opera

(Konser/Dünya bestecilerinin operalarından en sevilen

bölümlerinin

seçilerek

sergileneceği

A t a t ü r k Oratoryosu-Nevit Kodallı

potpuri-18.02.2004)

(Cumhuriyet'in 80.

Yılı etkinlikleri

kapsamında) Yunus Emre Orotoryosu-Adnan Saygun (Cumhuriyet'in 80. Yılı etkinlikleri

kapsamında)

Anadolu Formları (MDT-03.05.2004) D e v a m Eden Y a p ı t l a r Opera: Don Carlo-G. Verdi Saraydan Kız Kaçırma-Mozart La Traviata- G. Verdi >29


a

pe cy

Cavalleria Rusticana-P. Mascagni I Pagliacci-R. Leoncavallo Bale: Fındıkkıran-Çaykovski Cinderalla-S. Prokofiev Harem-Osmanlı Usul Müziği Budala-D. Şostakoviç Çanakkale Şehitleri-O. Şallıel

Operet: Arşın Mal Alan-Ü. Hacıbeyov MDT: Şehir Orman-R. Altın Dans Platform-3 Müzikli Tiyatro: Yaşamaya Dair-A. Aykaç (Nâzım Hikmet'in şiirleri ve yaşamından oluşan eser daha çok üniversitelerde sergilenecek

Konser: Orkestral Anadolu Motifleri-A. Aykaç Rönesanstan Klasiğe Akdeniz Kuartet


YEZİDİLER Genco Demirer

pe

cy a

yakında...


a

> Robert Schild

pe cy

> Eleştiri

"Unut(MA!)

mak

"

"Evlenme" üzerine


TİYATRO OYUNEVİ yeni tek kişilik oyunları "Gavara"nın yanı sıra çağdaş Fransız tiyatro yazarlarından sergiledikleri "beşleme" ile Orta Oyunu'nu andıran Gogol uyarlamasını, henüz izleyememiş olanlara sunuyor. Tiyatro Oyunevi'ni yıllardır izlerim. Henüz kendi sahnelerini kurdukları Tarlabaşı "İSM 2. Kafa geçmeden, Muammer Karaca Tiyatrosu'nun büyük sahnesinde sergiledikleri "Hikâye­ yi Don Kişof'un tadı halen damağımdadır! Ardından gelen Gogol'un "Evlenme" uyarlaması ve 2002 istanbul Tiyatro Festivali'nde ilkgösterimiyapılan, Fransa'nın en saygın çağdaş tiyatro yazarlarının bir "beşlemesi" olan "Unutmak", ne mutlu bize ki, bu mevsim yeniden karşımızda olacak...

pe

cy

a

Oyunun program kitapçığından Jean Baudrillard'dan alıntılar: "Bir katliamı unutmak da, katliam türünden bir şeydir... Yahudi katliamının yeniden sahneye konulması şeklinde bir yapay bellek üretebilirsiniz - oysa bu konuda gerçekten bir şeyleri yerinden oynatmak ve derinlemesine etkileyebilmek için çok geç, haddinden fazla geç kalınmıştır..." - 1965'de Almanya'ya ilk atanmış olan İsrail Büyükelçisi Asher Ben Nathan, ülkeye ayak basar basmaz, "Bağışlamayı öğrenmeliyiz, ancak asla unutmamalıyız" derken, benzer düşünceleri de savunmuyor muydu? - Mahir Günşiray ise, gene "Unutmak" oyunun program kitapçığında şöyle der: "Bugün birçok şey hayatı unutturma üstüne kuruluyor. Sıkı bir görüntü bombardımanı altındayız. Gerçeklik duygusunu, hakiki olanı yitirmekle karşı karşıyayız. Eğlence kültürsüzlüğü­ nün her çeşidi ile günü gün etmenin, her dertten uzaklaşmanın yollarını arıyoruz. Teknolojinin bize sağladığı o göz kamaştırıcı dünya içinde her şeyi unutabilir, her şeye inanabiliriz; her kılığa girebilir, ekonomik nedenleri birçok şeyin üstünde tutabiliriz. Daha çok iletişim ile uzaklık; özgürlük alanları açtığına inandığımız teknoloji harikaları ile parmaklıksız, kelepçesiz tutsaklık yaşıyoruz."


pe

cy

a

Ne var ki, Uluslararası Af Örgütü'nün "unutmaya karşı tiyatro" teması altında 1996 yılında dört Fransız yazarına ısmarladığı oyunlardan beşini bir oyunda bir araya getirerek sahneleyen Tiyatro Oyunevi'nin bu nitelikli yapımının ilk bölümünde, bize her şeyi unutturmaya çalışan iki palyaço izliyoruz. "Medecins Şans Frontieres" örgütünden esinlenerek, kendilerine "Sınır Tanımaz Palyaçolar"adını vermiş Yoyo ve Lili, şu sıralarda (gene veya halen?) bir barut fıçısını andıran Ortadoğu'ya doğru yol alıyorlar, halkları uyutmak için! Bunu nasıl yapıyorlar? Kâh aptal Augusteve akıllı Clown şaklabanlıklarıyla, kâh Broadway/Hollywood hit'lerini söyleyerek (bu arada - uyarlama: - Lili'nin uçak numarasıyla İkiz Kuleler"e toslayarak) vb. Amaç, uyutup, unutturmak! (1946 doğumlu, ülkesinde birçok tiyatro ödülü almış Joel Jouanneau'dan "Eğlencelik"). Gene Fransa'nın en saygın genç oyun yazarlarından, 1953 doğumlu Enzo Cormann'ın kaleminden gelen "Şu Koskoca Dünyada İki Kişiyiz Artık" başlıklı ikinci oyunda, palyaçolar kenara oturup izleyici rolündeler: İşkence öncesi bir sorgulamaya tanık oluyoruz. Bir ön hesaplaşma - önce işkenceci, ardından kurbanı konuşuyor. Sorgulayan: "Oyunun amacı; soruların niceliğini azaltıp, cevapların niteliğini artırmaktır." (Niceliği hangi şeytani aletlerle azaltacak acaba???) Sorgulanan: "Belki de sorgucum beni bekliyordur, doğduğum günden beri." Derken, soytarılar gene sahnede: 1950 doğumlu, gazeteci kökenli Eugene Durif'in "Jandarmalar" oyununda, birer "Kukla Jandarma"olarak, yerde yatan bir ceset (belki de, az önceki Sorgulanan'ın, sorgudan sonraki kalıntısı) karşısında şaşırıyor, neye rastladıklarını anlamıyorlar ve bu "şey" hakkında fikir yürütüyorlar - nedir bu; yolda kalmış bir araba mı ??? Beşleme'nin bence en anlamlı oyunu, ülkemizde "Variations Enigmatiques" yapıtını ("Helen" adıyla Kenter Tiyatrosu'nda) izlediğimiz, 1960 doğumlu ve Fransa'nın belki de en ünlü tiyatro yazarı Eric-Emmannuel Schmitt'in "Şeytan'ın Okulu"dur. Şöyle ki, Şeytan Hazretleri, artık yarı yolda kalmış: Kötülüklerin çeşitleri tükenmiş - yenilerini bulmak gerek! Ruhsal çöküntüsü O'nu kabızlığa kadar itmiş olan Şeytan, zebanilerini çağırıyor; onlar da - çağ atlamış olarak! -televizyon ekranlarından ustalarına sesleniyorlar; bu "tele-konferans'ta ise, "İnsanların artık ummadıkları yerlerine müdahale etmeliyiz" kararına varılıyor; nereye?- "beyinlerine"\ Ve, işte, beşinci bölüme "dikişsiz" bir geçiş: "İkna Tekniklerinin Üretiminde Uzmanlaşmış Şirketin Basın Sözcüsünün Monologu" (gene Eugene Durif'in kaleminden). Ne savlıyor bu uzman? Dayak, işkence, elektrik şoku yerine pazarlama, esinleme, aşılama (ve tabii ki, küreselleşme)!. Çağ atlamış zebanilerin öne ittikleri çağ atlamış post-Şeytan. Mahir Günşıray'ın sözleriyle, "Oyunda ele aldığımız bir başka tema da: kötülüğün kılık değiştirmesi, yeni iktidar biçimleri ve bunların uzantısında düşünülmesi gereken yeni ikna teknikleridir." Tiyatro Oyunevi'nin bu son yapımını, Sorgulayan ve "her iki (bence üç!)" Şeytan rollerini de başarılı biçimde üstlenmiş Mahir Günşiray yönetiyor. Topluluğun "ağır topları" arasında saydığım, bu kez palyaçolar olarak öne çıkmasını bilmiş Ayça Damgacı ile Hakan Milli'nin yanı sıra, bu oyunda daha küçük bir rolde gördüğümüz ("Evlenme"nin gelini) Ece Eroğlu ile Yavuz Topoyan, Özgür Erkekli, Zeynep Erkekli ve Erkan Taşdöğen, gene de göz dolduruyorlar... Her zaman olduğu gibi, sahne ve giyim tasarımında Claude Leon ile özellikle ışık tasarımında Yüksel Aymaz, dört-dörtlük bir başarım göstermiş. "Evlenme"yelim mi Yoksa? Oyunevi sanatçılarının seçip sergiledikleri oyunlar, çoğu kez "hoşça vakit geçirtmiyor"; eğlendirmiyor; olsa olsa "acı acı güldürüyor"- ancak düşündürüyor ve çoğu kez sarsıyor; kâh uyumsuz tiyatro dağarcığından (Genet), kâh klasik yazarlardan (Antigone, Cervantes, Gogol gibi) değişik biçimde uyarladıkları, birtakım simgeleyici taşlama öğelerini barındıran yapıtlarda olduğu gibi...


pe cy a

Gerçekten de, bu yenilikçi topluluk, geleneksel Türk tiyatrosuna gönül borcundan mı olsa gerek - 19. Yüzyıl Rus yazınının büyük üstadı Nicolai Gogol'un iki perdeli güldürüsü "Evlenme"yi de Orta Oyunu'na benzer bir ortamda sahneye koymuş. İzleyiciler, yüz metrekare dolaylarında olduğunu kestirdiğim dikdörtgen salonun duvar kenarlarında oturuyor ve ortada iki paspas ile ayrılmış "erkek tarafı" ile "kadın tarafı"olan bölmeler arasında gelişen devinimleri, bir tenis maçındaki gibi başlarını sağa-sola çevirerek izliyorlar! Oyun, üç kadın ve dört erkeğin, "Eyes Wide Shut" filminden bildiğimiz, Şostakoviç'in "Jazz Suite"inin vals müziği ile sahneye girmeleriyle başlar Orta Oyunu başlangıcı olan "raks" bölümüne bir gönderme! Daha sonra ortaya çıkan erkek ve kadın çöpçatan ile Kavuklu ve Pişekâr arasında da bir koşutluk aradıysam da, bu bulgu rastlantısal mı değil mi - bunu aslında, yönetmen Mahir Günşıray'a sormak gerekir... Gogol'un tiyatro başyapıtı sayılan "Müfettiş"ten iki yıl önce yazılmış ve alt başlığı "İnanılmaz Bir Olay" olan bu acı kentsoylu taşlaması 1945 yılında Melih Cevdet Anday ile İstanbul'da yayımlanan haftalık "Şalom" Gazetesi'nin İsrail muhabiri, emektar gazeteci ve bir dönemin saygın çevirmeni, anıları pek yakında yayımlanacak olan Erol Güney tarafından Türkçe'ye kazadırılmış. Oyunun konusu, "evlilik müessesesi" dediğimiz, her birimizin başına gelmesi gereken olay ile onun oluşması üzerine kurulu. Gogol'un özgün metni, her ne kadar evlenmek isteyen memur Patkolyosin'in (Alper Develioğlu) açısından işlenmiş ise de, Günşiray'ın uyarlaması konuya iki ayrı "eşit kutuptan" yaklaşıyor - bir yandan gelin adayı, Gogol'da biraz geçkin mirasyedi, ancak burada geçkinliği pek de ortaya dökülmeyen varlıklı Agafya (Ece Eroğlu), halası Arina (Elif Ongan) ve hizmetçisi Dunyaşka (Evren Yazıcı) ile diğer yandan dört ayrı damat adayının açılarından. Günşiray'ın yönetimi, Podkolyasin'i evliliğe özendiren dostu Koçkarev'de (Levent Öktem) aynı sürükleyiciliği bırakmışken, "itici" kadın çöpçatan Fekla'yı (Ayça Damgacı) daha çok odağa almış gibi... Gogol'un sunduğu iletiler, soylu-asker-tüccar-memur çekişmesinin öne çıktığı 19. Yüzyıl Çarlık dönemine (ki o yıllarda birer sömürü nesnesi olan mujik = köylüler ve henüz ortada belirmemiş işçi kesimi konu sayılmazdı!) has taşlamaları içeriyor- izlediğimiz uyarlama ise, bunların günümüze uygun olanlarını devralmış... Nedir bunlar? Evlilik ve "aşk" pazarlaması olguları yanı sıra, özdekçilik, gösteriş, kültürlü görünmeye öykünme, yüzeysel duygusallık, fırsatçılık-veya oyunun program kitapçığında belirtildiği gibi "...kendini olduğundan daha ... medeni göstermeye çalışan bir toplumun 'travesti" bir konum yaşamasıyla düştüğü absürd, tuhaf, gülünç durumlar..."- kutlanılacak, olağanüstü ve yerinde bir benzetme! Oyunun ilk bölümünde "kadın tarafı"nda gelin adayının hazırlanışı ön plandayken, "erkek tarafı"ndaki hazırlıklar, olduğunca sessiz biçimde gelişiyor; kendi halindeki memur İvan Kuzmiç Patkolyosin ise, ancak çöpçatanların özendirmeleriyle daha ileride bu "yarış"a katılacaktır. İddia sahibi diğer adaylar ise, sırasıyla öne çıkarlar: "Mümeyyiz" İvan Pavloviç Omlet, (Hakan Milli) geniş omuzlu ve yakışıklı olması yanı sıra, işinde de başarılı ve dolayısıyla kendinden pek emin. İnce ve görgülü Nikanor İvanoviç Anuçkin (Ali Özmen), "Fransız ekolünden" olduğunu "rrre"li konuşmasıyla betimlemekte. Emekli deniz subayı Baltazar Baltazaroviç Jevakin (Mahir Günşiray) ise, ne başındaki kalpağı ile kelliğini, ne de anlattığı Sicilya anılarında romantizminin yapaylığını gizleyemiyor! Her biri soyluluğa özenen bu damat adaylarını böylece tek tek tanımamızın ardından, gelinliğe hazırlanan tüccar kızı Agafya Tinohovna ile önce tek tek tanışmalarına, daha sonra ise birlikte karşılaşmalarına tanık oluyoruz. İşte burada Gogol, döneminin St. Petersburg kentsoyluluğuna "ince" olmaktan çok, "vurucu" taşlamalarını yöneltmekte; örneğin karşılaştığı yapaylığa karşı Agafya'nın "Amaan, hiçbiri para etmez, çünkü hepsi soylu. Bunların yerine bir tane şöyle tüccar olsaydı, daha iyiydi!" gibi haykırmasıyla. Sonunda ise, tüm bu "dangıl-dungul" veya "takır-tukur" damat adaylarından en alçak >35


a cy pe

gönüllüsü olan, çekingen memur Patkolyosin'i kendine eş olarak seçecek, ancak "Acaba gerçekten kaçıp gidemez mi insan?"sorusunu -Gogol'daki gibi salt damat değil - bu kez, kendisi de soracaktır! "Evlenme"nin, sadece on dört günlük bir prova süreci sonunda sahnelendiğini öğrenmiştim. Kuşkusuz ki, bu süreç belirli çekinceler taşır. Ancak, gene program kitapçığında sorulduğu gibi "Belki de tiyatronun hâlâ heyecan veren yanlarından biri de, oyuncuların ve seyircilerin bir riske ortak olmaları değil mi?" Gerçekten, biraz da Orta Oyun'da veya İtalyan commedia dell'arte'de olduğu gibi, doğaçlamanın tiyatronun özüne geri dönmesi için, böylesine bir "risk", taze bir yenilikçilik getirmiyor mu, özlemini duyduğumuz doğal tiyatro ortamına? "Yenilikçilik"len söz etmişken - çağdaş sahnelerde perdenin artık sık sık kullanılmadığını görmekle birlikte, oyuncuların izleyiciler önünde hazırlandıklarına henüz pek rastlanmamasına karşın, bu oyunda "kadın" ve "erkek" taraflarının aynı sahnede eşzamanlı biçimde oyuna hazırlanmalarına tanık olmak, ayrı ve oldukça keyifli bir deneyim olmuştur. Claude Leon'un ince ayrıntılara yer veren, özellikle pembe yuvarlak koltuk ile dantelleri içeren dekoru, kız evine giren erkeklerin kadın terliği giyme gereksinimini "emreden" Mahir Günşiray'ın titiz yönetimi ve - başta Ece Eroğlu olmak üzere - oyuncuların başarımları, "Evlenme"yi, henüz izlememiş olanlarınız için, ilginç ve görülmesi değer bir oyun konumuna getiriyor. Ülkenin "popüler" kültür (!?) ortamı karşısında kültürsüzlüğe doğru hız alan nice sahne ürünlerine karşı(n), gerek sorgulayıcı çağdaş yazarlardan, gerekse "klasikler"den seçtikleri yapıtlarla, yılmak bilmeden birtakım nitelikli oyunları sahneleyen. Tiyatro Oyunevi gibi "Don Quixote"lar aramızdan eksik kalmasın!


M İ T O S - B O Y U T Tiyatro Yayınları E y l ü l - E K İ M 2 0 0 3 / Y e n i K i t a p l a r İ n s a n ı G e ç i t l e r d e Sınayan S a n a t D R A M S A N A T I / Prof. D r . Sevda Ş E N E R Prof. Sevda Şener bu yeni kitabında,Dram Sanatı uygulamasında, insanın bireysel özelliklerinin karşılaşılan olaylarda verdiği sınavların önemini belirtiyor ve kendi ifadesi ile, "Tiyatro sanatından ne anladığını, bu sanatı neden ciddiye aldığını, onu nasıl yorumladığını," dile getiriyor.

S A Ç M A N I N T İ Y A T R O S U / Ionesco- Ders ve Kel Şarkta Doç. Dr. Abdüllatif ACARLIOĞLU Anadolu Üniversitesi Öğretim Üyesi A. Acarlıoğlu, absürd tiyatro'nun klasik tiyatro ile farklılıklarını ve özelliklerini sistematik olarak açıklıyor; bu tiyatronun en önemli temsilcisi Ionesco'nun Ders ve Kel Şarkıcı adlı oyunlarını ayrıntılı olarak absurd tiyatro kavramı içinde inceliyor. METİN

BALAY / T O P L U O Y U N L A R I 1 İnadına Yaşamak / İnadına İnsan

a

Gerçek olay ve yaşam öykülerinden alınmış tek kişilik iki oyun. Her koşula rağmen insanın yaşama direncini korumasının, dostluk, dayanışma ve ideallerini sürdürmesinin mümkün olabildiğini gösteriyor.

cy

Ü L K E R K Ö K S A L / Değişim Cumhuriyetimizin 80. kuruluş yılında, bu büyük toplumsal dönüşümü tüm etkileriyle yaşamış ilk kuşaktan bir ailenin çelişkilerini, zorluklarını sergiliyor.

ALİ BERKTAY / Benim Meskenim Dağlardır

pe

Büyük yazarımız Sabahattin Ali'nin, ülkemizdeki y a r g ı s ı z i n f a z l a r ı n ilk örneklerinden olan bir olayla, trajik bir biçimde noktalanmış yaşamını, onu ve onun eserlerindeki kahramanları sahneye getirerek anlatıyor.

RAŞİT ÇELİKEZER / Otopark Cinayetleri

Genç yazarımızın bu altıncı oyunu sert bir sistem eleştirisi.

MİNE ÖLCE / TOPLU OYUNLARI 1

Dün Bugün Yarın / Biletler İki Kişilik Yeni genç bir yazar; ve tek perdelik iki oyunu birarada. Her iki oyun, genç toplulukların deneysel çalışmalarına olanaklar yaratırken, sahne sanatında yeni arayışlara da kapılar açıyor.

CANER BİLGİNER / ÇAĞDAŞ ORTAOYUNLARI 2 Dünyada Mekân yahut Hilekâr Ortaoyununun kalıp ve özelliklerini koruyarak ülkemizin bugünkü toplumsal yaşamından eleştirel bakışla eğlenceli kesitler sunuyor. SAVAŞ AYKILIÇ / T O P L U O Y U N L A R I

2

Kral Karun / Troya Geçilmez / Bir Kalem, Bir Kılıç, Bir de Kalp / Ksantos Trajedisi Tiyatro sanatçısı yazar, bu ikinci kitabında dört tarihsel ve mitolojik öykü anlatıyor. Ağa Çırağı Sok. 7/2 Gümüşsuyu-İST. Tel. 212. 249 87 37-8; Faks. 212. 249 02 18


İSTANBUL KÜLTÜR VE SANAT VAKFI

ÇOCUKLARLA

BULUŞUYOR

pe cy a

İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı bir düşünü daha gerçekleştiriyor ve 3-4-5 Ekim 2003 tarihlerinde, Maslak Parkorman'da düzenleyeceği minifest ile geleceğin kültür ve sanat dostlarıyla buluşmaya hazırlanıyor. İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı'nın küçükleri eğlendirerek eğitmek amacıyla gerçekleştireceği bu ilk çocuk festivali 3-4-5- Ekim tarihlerinde saat 11:00 ve 18:00 arasında toplumun küçük bireylerine çeşitli sanat dallarıyla zenginleştirilmiş hareketli, renkli bir ortam sunacak. Minifest boyunca Parkorman'ın değişik alanlarına yayılmış olan keyifli atölye çalışmaları günün her saatinde küçük izleyicilerini bekleyecek. Genelde 712 yaş grubuna yönelik olan bu atölyelerde plastik sanatlardan dansa, tiyatrodan illüzyona, müzikten sirk numaralarına kadar pek çok etkinlik yer alacak. Her gün farklı bir atölye çalışmasına katılabilecek olan minifest konukları, bu şekilde ünlü sanatçılarımızla tanışma fırsatına da sahip olacaklar. Çocuklar dilediklerinde Okuma Köşesi'nde öykü yazarlarıyla buluşacak, dilerlerse doğada uzun bir keşfe çıkacak; bilimsel deneylere yönelebilecek ya da camı şekillendirebilecekler. Yurtdışından da ünlü bir sirk okulu -Circus Jopie- minifest programında yer alacak. Hollanda'dan gelen Circus Jopie (Jopie Sirk Okulu) yetişkin ve küçük eğitimcileriyle katılımcılara -heyecanlı sirk gösterisi gerçekleştirebilmek içindeğişik çalışmalar yaptıracak. Minifest'te böylesine zengin bir çeşitlilik içeren atölye çalışmalarından çıkan çocukları başka sürpriz gösteriler de bekliyor: Kocaman rengarenk kuşlar, küçük arabalar. Çocuk Kulübü'nün bahçesini süsleyen oyuncaklar, jonglörler, minik kukla gösterileri, trafik oyunları ve daha neler neler... Minifest kapsamında ayrıca Parkorman'ın anfi-tiyatrosu Kirpi Dome ile Açık Sahne'de Ayla Algan'dan Nil Karaibrahimgil'e, Mehmet Ali Alabora'dan Semaver Kumpanya'ya, Ahırkapı Küçük Roman Orkestrası'ndan Borusan Korosu'na, Şehir Tiyatrosu'na, The Better Halver Akroblatlar'ına uzanan programlı gösteriler yer alıyor. Her sabah Parkorman Diyalog Salonu'nda yer alacak olan Şehsuvar Aktaş Gölge Tiyatrosu ve Cengiz Özek Karagöz Gösterisi de çocuklara zevkli dakikalar geçirtirken çevre kirliliğine değiniyor... Bu yıl ilk kez gerçekleştirilen minifest için İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı'nın Milli Eğitim Bakanlığı İl Eğitim Müdürlüğü ile gerçekleştirdiği işbirliği doğrultusunda İstanbul İl Eğitim Müdürlüğü'nün saptadığı 10 pilot okuldan 50'şer öğrenci minifest'in konuğu oluyor. İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı tarafından bu yıldan başlayarak her yıl daha da geliştirilerek tekrarlanması hedeflenen minifest geleceğin yaratıcı, coşkulu sanat dostlarını kucaklayacaktır.


"BU KENTİN

TİYATROSU VAR"

> Tomris Çetinel > Tanıtım

pe

cy

a

İnsanların ekonomik sıkıntılar içinde bunaldığı, popüler kültürün karabasan gibi toplumun beynine ve yüreğine yerleştiği, önceliklerin değiştiği, paranın çoktan el değiştirip kentli kültürün ürkek bir naiflikle köşesine gizlendiği günümüzde, Anadolu Coğrafyasının bir yerlerinde geçmişinden bu yana her şeyin çok büyük, çok görkemli ve ne yazık ki bazen de çok acı yaşandığı bu kentte bir tiyatro var; Sivas Devlet Tiyatrosu. "Devlet eliyle de tiyatro olur muymuş" diyenlere en güzel cevaplardan biri diye düşünüyorum Sivas Devlet Tiyatrosunu. Bir grup profesyonel sanatçı (kadrolu 24 kişi) Sivas Devlet Tiyatrosu'nda kendilerinin bile olmayan bir salonda (Sivas Atatürk Kültür Merkezi) haftanın bazı günlerini ve gecelerini zaman kavramından uzakta çalışarak, bazen salonun ilkokul müsameresine kiralanışının ardından, bazen üç seans peş peşe gösteri yapan amatör bir grubun peşi sıra, bazen de bir Avrupa Birliği Konferansı ya da parti kongresi sonrasında sabaha kadar çalışarak, kısacası salonu boş bulduğu her anı değerlendirerek çıkardığı oyunlarla, düzenlediği festivallerle "bu kentin tiyatrosu var". 1997'de turne düzeninde açılıp 1998 - 1999 sezonunda kadrolu oyuncuları ve teknik ekibiyle biraz daha yerleşik düzene geçen Sivas Devlet Tiyatrosu bir yandan repertuvarındaki "Satıcının Ölümü", "Ya Devlet Başa Ya Kuzgun Leşe", "Müfettiş", "Bir Garip Orhan Veli", "Şıpsevdi", "Kuvay-i Milliye Destanı", "Ada", "Merdiven", "Karaların Memetleri", "Bir Ümit İçin", "İki Kalas Bir Heves"... gibi oyunları oynarken, bir avuç genç yüreğin heyecanı, sevgisi, özverisi ve belki pervasızlığı içinde bir yandan da kenti tanımaya, Anadolu'yu yaşamaya ve fark etmeye, kendi yoksunluklarını unutup, kentin ihtiyaçlarının, özlemlerinin peşinde koşmaya çalışmaya ve üretmeye zorunlu olduklarının bilincine varması neden oldu. "Sanatçı toplumun bir adım önündedir" ama toplumunu tanımadan, ihtiyaçlarını bilmeden de "tiyatro sanatı" gibi gücünü, varoluşunu insandan alan, onunla gelişip, acıları ve sevinçleriyle beslenen bir başka sanat dalı var mı ki? 1997 yılında Sivas'a turne düzeninde gelen arkadaşlarıma 2001 Nisan ayından başlayarak ben de katıldım. 30 yıla yakın geçmişi büyük kentlerde her türlü sanatsal ve sosyal beslenişten nasibini alarak, bulunduğum yerden Anadolu'ya bakıp oradaki bir avuç genci ve zaman zaman Devlet Tiyatrosu Bölge Tiyatroları fikrini eleştirip (hatta belki de devlete gereksiz bir yük olduğunu düşünerek) ne kadar parlak ve etkileyici sözler söyedim dost meclislerinde kimbilir? Şimdi buradayım, Sivas'ta... Birikimlerimi, yaşadıklarımı paylaşmak, yeni paylaşımlarda; yeni, belki de hiç bilmediğim kazanımlar sağlamak için!... Profesyonel bir tiyatronun, oyunculuk eğitimi almış kişilerin, yeni sanatçıların -burada sanatçı sözcüğünü özellikle kullandım- sanatsız bir iş yapması, sıradan şeyler üretmesi söz konusu değildir. Ama genç bir bölge tiyatrosunda iseniz ... rağmen tiyatro yapamazsınız. Yani yaşadığınız toplumu iyi tanımak, önce tiyatroya gelmelerini sağlamak, sonra "tiyatroya gitmek" fikrinin alışkanlığa dönmesini sağlamak, onların isteklerine kulak tıkamamak ama aynı zamanda dünya tiyatrosu ve evrensel kültürle de tanıştırmak! Toplumun istediği neydi? Öncelikle "tiyatro gibi tiyatro". Şimdi bu da ne demek diyebilirsiniz. Biz de dedik, sonra anladık ki dramatik bir anlatımı olan, görkemli dekor ve giysilerin >39


a

buluştuğu tiyatro!.. Çünkü Devlet Tiyatrosu denince, özellikle öğrenimlerini büyük kentlerle yapmış olanlar, yıllar önce gittikleri Devlet Tiyatrosu'nda gördüklerini Sivas Devlet Tiyatrosu'nda da istiyorlardı. Eee... Biz de Devlet Tiyatrosu değil miydik? Sonra... Sonra ağlamak, acıları sahne üstünde görmek, kendi yaşamlarını bir kez daha irdelemek onları mutlu edecekti... Haa bir de müzikli, çalgılı çengili oyunlar... Sanatçı arkadaşlarım ise çağdaş üsluplar denemek, dünya tiyatrosunun gerisinde kalmamak, zaman zaman Çehovlar, Goldoniler, Shakespeareler oynamak... Buluşmak... Buluşturmak ne kadar zor!.. Ama buluştuk. 250 bin nüfuslu bir kentte 41 bin seyirciye ulaşarak diyoruz ki buluştuk. Zaman zaman onların istediği gibi tiyatro metinleri oynayıp "Merdiven", "Uzaklar", "Karaların Memetleri", "Ya Devlet Başa Ya Kuzgun Leşe" gibi... Zaman zaman da "Satıcının Ölümü", "Müfettiş", "Bina", "Bir Ümit İçin (Montserrat)"... gibi oyunlar oynayarak. Bir tek konuda direndik; her sezon seyirci istiyor diye çalgılı, çengili (onların tabiriyle) oyunlar oynamadık. Kurulduğundan bu yana, yani aşağı yukarı yedi sezondur Sivas Devlet Tiyatrosu'nun oynadığı bu tür oyun sayısı üçü geçmez. Böyle olunca karşı mıyız? Hayır! Ama hafife alışan, popüler kültürle yoğrulan insanlara bir ayna da biz tutmayalım istedik. Diledik ki düşünen, sorgulayan, eleştiren bir topluma katkıda bulunalım. Diğerini yapan kurum ve kuruluşlar yeterince var.

pe

cy

Bu Yıla Gelince... Yani 2003-2004 sezonunda Sivas Devlet Tiyatrosu önce 1 Ekim'de perdelerini Ankara Devlet Tiyatrosu Şinasi Sahnesi'nde Emmanuel Robles'in yazdığı, Mehmet Ege'nin yönettiği "Bir Ümit İçin" adlı oyunla açacak. Arkasından 8 Ekim'de ASSİTEJ'in Bursa'da düzenlediği "8. Uluslararası Çocuk ve Gençlik Tiyatrosu Festivali"ne Ülker Köksal'ın yazdığı ve Sivas Devlet Tiyatrosu oyuncularından, N. Fırat Demirağ'ın yönettiği "Sırça Köşk" adlı çocuk oyunuyla katılacak. 16 Ekim'de ise; Fikret Ergin'in yazdığı, Sivas Devlet Tiyatrosu oyuncularından A. Tolga Çiftçi'nin yönettiği "Kısır" adlı oyunla Sivas'ta yeni sezona merhaba diyeceğiz. Toplumsal baskıların insanı nelere sürükleyebileceği, "Kısır"lık olgusunun neden yalnızca kadına yüklendiğini sorgulayıp, "Tiyatro kötüyü ibret, iyiyi örnek olarak sunar" sözünden yola çıkıp, toplumla, Sivas seyircisiyle bir -ibret-te buluşacağız. Bu yıl Cumhuriyetin 80. yılı. Geride kalan 80 yıla dönüp baktığımızda bu toplumun aydınları olarak ne kadar büyük bir aymazlık içinde olduğumuzu, geçmiş yıllarla arayı kapatmak için daha büyük bir çabanın içinde bulunmamız gerektiğinin bilincinde olarak Prof. Özdemir Nutku'nun "Söylev"inden esinlenerek yazdığı ve Sivas Devlet Tiyatrosu oyuncularından N. Fırat Demirağ'ın sahneye koyduğu "Söylev" adlı oyunla 29 Ekim'de tekrar seyircimizle buluşacağız. Cumhuriyetin temellerinin atıldığı, 4 Eylül Sivas Kongresinin yapıldığı bu kentte "Söylev" oyununun yeri bir başka olsa gerek! Ayrıca Sivas Devlet Tiyatrosu bundan önceki yıllarda da Cumhuriyetin 75. yılında Tomris Çetinel'in sahneye koyduğu, Nezihe Araz'ın yazdığı "Kuvay-i Milliye Kadınları" ve 20002001 sezonunda E. Erdinç Doğan'ın sahneye koyduğu Nâzım Hikmet'in " Kuvay-i Milliye Destanı"nı da sahnelenmiştir. Bu yıl repertuvarımızdaki diğer oyunlar ise Fransız yazar Christian Cuidicelli'nin yazıp Maral Üner'in yöneteceği "İlk Gençlik", Turan Oflazoğlu'nun yazıp Prof. Bozkurt Kuruç'un yöneteceği "IV. Murat" ve Dimitru Solomon'un yazdığı henüz yönetmeni belirlenmemiş olan "Köpek Diogens". Ayrıca A. E. Gredianus'un yazdığı ve Sivas Devlet Tiyatrosu oyuncularından E. Erdinç Doğan'ın yöneteceği bir de çocuk oyunumuz var "İki Kova Su". Gördüğünüz gibi "Bu kentin bir tiyatrosu var".


pe

cy

a

Zaman zamankendi yağıyla kavrulan, zaman zaman da şartlarını zorlayıp, yüreklerini ellerine alıp Anadolu yollarına çıkarak Sivas'a ulaşan Müge Gürman, Ayşenil Şamlıoğlu, Maral Üner, Mehmet Ege, Cemil Özbayer, Feyha Çelenk, Bozkurt Kuruç gibi yönetmenlerle çalışan, yaşadığı toplumla kaynaşıp kimliğinin bilincinde olan oyuncularıyla. "Bu kentin bir tiyatrosu var"... Eleştirmeni yok... Oyun fotoğraflarını çekecek profesyonel fotoğrafçıları yok... Stüdyosu yok... Sanatçısının akşamüstü gidip bir yerde oturup iki çift laf edip rahatlayacağı bir kafesi bile yok... Caddeleri... caddeleri... caddeleri yok... Ama Bu kentin bir tiyatrosu var...


a pe cy

> Fotoğraf: Zekeriya Çan

> Ahmet CEMAL

> Bir "Sûret" Oluşturmak:

Beden Üzerine

Bir

Kentsel

Serüven


pe

cy a

Bu tiyatro serüveni, bir düşüncenin kıvılcım çakışlarıyla başladı. Başlangıçta ortada hiçbir yazılı metin yoktu. Yalnızca, bir kitabın adından esinlenilerek zihinlere takılmış bir düşünce ya da bir ilişki vardı: İnsan bedeni ve kent. Büyükkentler içersinde, büyükkentlerin sınırsızlığı ve sınırlılığı içersinde devinen beden. Büyükkentlerin anonim yığınları içersinde, doğuştan taşıdığı, kendisine takılan ada, yalnızca o adla belirlenen, biricik bir varlık, başkalarınınkiyle karıştırılamayacak bir suret, ancak benzersizliği, biricikliği ölçüsünde var olabilecek bir çehre kazandırmak peşindeki insanın sonrasız çabası. Stüdyo Drama Tiyatro Topluluğu'nun yeni oyunu "Suret - Beden ve Kent", işte bu düşüncelere uygun düşecek simgelerin arayışıyla kotarılmaya başlandı. Stüdyo Drama'nın Genel Sanat Yönetmeni Onur Bayraktar, oluşturulmuş belli metinlerden yola çıkmayı daha en baştan benimsememişti. Gökçe Ayyıldız, Gürgen Öz, Özlem Güçlü ve Işıl Sönmez'den oluşan oyuncu ekibini. Reji Asistanı Râna Mamatlıoğlu'na, dekor ve sahne tasarımı için düşündüğü Hande Tomris Kuzu'yu iyi tanıyordu. Bu adlarla birlikte, ideal bir tiyatro imecesi oluşturabileceğine kesinlikle inanmıştı. Oyununun metinleri sonradan ya da en azından, simgelerin bedensel devinimlere dönüşmeye başlamasıyla eşzamanlı ortaya çıkacak ve ekipteki herkesin kaleme aldığı mozaiklerden meydana gelecekti. Üçüncü yılını doldurmak üzere olan Stüdyo Drama, daha önceki oyunlarını hep hazır metinler üzerine kurmuştu. "Suret - Beden ve Kent", bu bağlamda topluluk için bir dönüm noktasıydı ve yepyeni bir sınavdı. Daha ilk provalar, bu yöntemin uygulanabilirliğini ortaya koydu. Metinler, neredeyse kendiliğinden oluşmaktaydı. İnsanoğlunun kentsel serüvenini sergileyecek olan oyun, "doğum" ve "çocukluk" olgularıyla başlıyordu. Bu arada sahnedeki "ölü kadın"ın "doğuran kadın"a dönüşmesi, tikel insan ve yaşamın sürekliliği -karşıtlığmı-uyumunu dile getiriyordu: "Ama ölüm doğumu getirdi. /Herkes aynı gece farklı uykularda buluştu kulaklarındaki hikayelerle. /Önce bir kız kalktı yattığı yerden turuncu saçlı. / Ve küçük çocuklar ovuşturarak yaralı dizlerini kalktılar. / Ve başladılar bildiklerini unutarak yeniden öğrenmeye. / Ve kokladılar toprağı. / Ve çıktılar yeni bir yolculuğa... /Doğum ölümü getirdi yine ve ölüm de doğumu. /Herkes aynı sabah farklı uykulardan uyandı anılarında aynı düşlerle..." Sonra: Büyümek. Birilerini algılamaya başlamak. Birileriyle birlikteliğin önce şaşkınlıklarını, ardından kaçınılmazlığını, en sonunda da kopuşların acılarını yaşamaya başlamak. Bu bölümlerde de var olan, önce devinimler. Sahnede birbirlerine dokunabilmenin şaşkınlığını ve büyüsünü yaşamak. Ve sonra: Birbirlerine rağmen yalnızlığa da yelken açmak: "rüyamda insan sesleri/ bedenimde başka birinin izleri / üzerime basman gerekmez beni öldürmek için /bana bakman yeterli/elimi uzatınca yakın /bir adım atınca uzak/ben elimi uzatırsam eğer / yerle bir her şey / birkaç insan geçer aramızdan /sen bana bakınca yakın / onlar görürse uzak/sen bakarsan eğer / kaybolur şehir /mevsimler geçer aramızdan..." Kentlerin uçsuz bucaksızlığı içersinde birini yitirmek, etrafta hep birilerinin varlığı (!) yüzünden, yitirilenin yerinin dolduğu yanılsamasına da yol açabilir: "Sen yanımda olmadan dolaşıyorum -seninle- her yeri. /İçimde o kadar sen var ki, sen beni terk etsen de, ben terk edemiyorum seni. /Sen gittiğinden beri, tıpkı sen yanımda olduğun zamanlardaki gibi, sen yanımda olmadan dolaşıyorum seninle her yeri..." Kent, hem bir birlikte yaşama biçiminin hem de bir toplu kargaşanın adıdır aslında ve bu kargaşanın kentin dışa yansıyan, övgü derleyen uygar-ölçülü düzeniyle hiçbir ilintisi yoktur. "Suret - Beden ve K e n f i n sahne akışında bu kargaşa, ustaca örülmüş bir sahne trafiğinden yansırken, gerçeklikleri ve yapaylıkları aynı oranda içeren kent olgusunun "gibi"leri de metinle vurgulanır: "Bir müziğin hiç ummadığın anda seni yakalaması gibi... Bir anda ortaya dökülen sırlar gibi... Gözlerini dolduran saçma sapan her ayrıntı gibi... Kibrit kutusu, otobüs bileti, yün kazak, tencere altlığı, kırık bardaklar, kesik >43


pe cy

a

bilekler, bir fotoğraf karesi, sırtta bir bıçak, teflon tava, Kar'dan adam, viski şişeleri, poker geceleri, kirli çarşaflar, yutulan antidepresanlar, bir jazz parçası, bir alışveriş fişi, yeni koltuk takımı, kafada bir kurşun, lavabo pompası, ölü bir adam, kuzguncuk tabelası, sızlayan bir burun... ve çok daha fazlası gibi... Açık yaralar gibi... Kanamayan ama hep sızlayan..." Ve sonra, onca kalabalığın ortasında veya sabahlarda duyumsanan, çoğu kez insanın görmezlikten gelme gücünü bulamadığı kent yalnızlıkları: "Kentlerin taşlaşmış yalnızlıklarında /külrengidir hep sabahlar. /... aslında pencerelerden sarkıtılan yalnızlıklar. /Bakkal sepetleri gibi, birileri içine kentin kırıntılarını, sesleri, gölgeleri, yüzleri dolduruversin diye." "Suret - Beden ve Kent", kentsel yaşamın her günkü yüzünü teatral gerçeklik düzeyinde, olabildiğince eklemeler yapmaksızın ve düzmece umutlara yer vermeksizin sergileyen bir eser. Bu nedenle, oyunun sonunda, sahne devinimlerinden yansıyan yitime eşlik eden metin parçası da kendi inandırıcılığını beraberinde getiriyor: "Hep kaçmak... /Kaçışlara alıştık. /Hâlâ var mı ebeler?/ Yoksa aynı temassızlığın içinde eriyip gittik mi hepimiz?/ Hem ne fark eder, artık bana ait değil ki taşıdığım beden! /Kentte sattım. / ... hep kentin ağzından tekrarlanan /bir tekerlemeye yenik düştü bedenim." Stüdyo Drama Tiyatro Topluluğu, "Suret - Beden ve Kent" adlı yeni oyununu ilk kez 15 Eylül Pazartesi akşamı, Bulgaristan'ın Plovdiv kentinde, davetli olduğu Plovdiv Uluslararası Tiyatro Festivali'nde sergiledi. Eser, içinde bulunduğumuz ekim ayında İstanbullu seyircilerin karşısına çıkıyor.

> Fotoğraf: Zekeriya Çan


a

pe cy


pe cy a Bursa'da

Çocuklar ve Gençler için

Tiyatro Festivali

>46

Sekizinci Uluslararası Bursa Çocuk ve Gençlik Tiyatroları Festivali; 6-11 Ekim tarihleri arasında her yaştan sanatseverle buluşuyor. Bursa Büyükşehir Belediyesi, Bursa Kültür Sanat ve Turizm Vakfı ile Uluslararası Çocuk ve Gençlik Tiyatroları Birliği (ASSİTEJ)'in Türkiye Merkezi'nin düzenlediği festivalde, kuramcı ve oyun yazarı Fikret Terzi, "Çocuk Oyunu Yazarlığı" konulu bir konferans veriyor. Konferans 6 Ekim Pazartesi tarihinde, 08:00-10:30 saatleri arasında Holiday Inn Otel'de düzenleniyor. Festivalde ayrıca yazar-yönetmen ve oyuncu Haluk Yüce tarafından yönetmenlik workshop'u gerçekleştiriliyor. Fransa'dan Maurice Yendt, Michel Dieuaide ve Bruno Castan, ilgili konularda konferans verecek diğer isimler. Katılımcı gruplar; Tiyatro Tempo, Tiyatro Tiyatrosu, Üsküdar Ahmet Keleşoğlu Anadolu Lisesi, tiyatrotem, İzmit Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrosu, Sivas Devlet Tiyatrosu, Rusya "Tver Devlet Çocuk Tiyatrosu", Fransa "Theatre de Paradise", Macaristan "Bardak Kamaraszınhaz", Danimarka "Teatret" ve "Dansk Rakkerpak". Festivalde, klasik yapıdaki çocuk ve gençlik oyunlarından kukla ve sokak oyunlarıyla dans/müzik ağırlıklı oyunlara kadar geniş bir yelpazede oyunlar yer alıyor. Oyunlar; Tayyare Kültür Merkezi, Çocuk Sanat Evi, Adile Naşit Kültür Merkezi, Akpınar Kültür Merkezi, Orhangazi Parkı ve Zafer Plaza Alışveriş Merkezi'nde sahneleniyor.


Festival Programı 6 Ekim Pazartesi (11.00-14.00) Tayyare Kültür Merkezi

Lysistrata - Üsk. Ahmet Keleşoğlu An. Lis.

Çocuk Sanat Evi

Sevdalı Bulut - İzm. Bel. Şeh. Tiyatrosu

Orhangazi Parkı

Rıchshaw

- Danimarka - Rakkerpak (14.00 - 16.00)

7 Ekim Salı (11.00-14.00) Tayyare Kültür Merkezi

Valienat Brave - Macaristan - Bartok Kam.

Çocuk Sanat Evi

Mutlu Kelebek - Tiyatro Tempo

8 Ekim Çarşamba (11.00 -14.00) Sırça Köşk - Sivas Devlet Tiyatrosu

Adile Naşit Sahnesi

Ditto - Danimarka - Teatret

9 Ekim Perşembe (11.00-14.00)

cy a

Tayyare Kültür Merkezi

Tayyare Kültür Merkezi

Everything is O'KEY - Rusya - Tver Dev. Çoc. Tiy.

Akpınar Kültür Merkezi

Böyle Devam Edemeyiz - tiyatrotem

10 Ekim Cuma (11.00-14.00)

La Fable A Repasser - Fransa - Paradis Fulya N'oluyo Sana? - Tiyatro Tiyatrosu

pe

Çocuk Sanatevi Akpınar Kültür Merkezi


cy a > Tanıtım

pe

ÇIĞ

Bursa Devlet Tiyatrosu Tuncer Cücenoğlu'nun yazdığı, Ayşe Emel Mesçi'nin yönettiği Türk ve Dünya Sahnelerinde ilk kez sahnelenecek olan "Çığ" adlı oyunla 14 Ekim akşamı AVP Sahnesinde perdelerini açıyor. Oyunun sahne tasarımı Murat Gülmez'e, giysi tasarımı Hale Eren'e, müziği Murat Ertel'e, koreografisi Ayşe Emel Mesçi'ye ait. Oyunda Feyha Çelenk, Betül F. Gökçer, Meltem E. Yücesal, Rüyam D. Atabeyoğlu, Arzu T. Bayraktutan, Hikmet Orhon, Ahmet Somers, İbrahim Şahin, Tuncer Salman, Turan Günay ve Fikret Kuşkan rol alıyor. "Ya yalnızca bir doğa olayı değilse Çığ? Ya biz yarattıysak bu korkuyu beyinlerde?" Oyunda bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın mantığı korunaklı bir yaşamın garantisi gibidir çoğunluk için... Kurallar vardır; uymak gerekir. Rahat yaşamın gerçek anlamı bile sorgulanmaz çoğu zaman.


"Susma, sustukça sıra sana gelecek" çığlıkları, bazı günlerin ve günlük heyecanların içi boşaltılmış kuru bir sloganından öteye geçemez. İnsanlığı çarkın dişlileri arasına sürükleyip, bir hayvan sürüsüne dönüştürmek isteyen, kimi zaman uyutan, korkutan, avutan, kandıran, asıl önemlisi; düşünceyi suç sayan bir sistemin karşılığıdır ki!...

pe cy a

Yalnızca Bir Doğa Olayı Değildir Çığ... Oyunun koreografisini ve yönetmenliğini üstlenen Ayşe Emel Mesçi: "Tuncer Cücenoğlu'nun "Çığ" adlı oyununu okurken, kafamda ardı ardına birçok soru büyüyor, deyim yerindeyse sorular eklemlene eklemlene bilincimde çığ oluşuyor. Oyunun gerçek bir olaydan hareket eden, çok sade ve metaforik bir yapısı var: Mekân bir dağ köyü. İnsanlar kış aylarını hiç gürültü etmeden, sesten yalıtılmış bir ortamda geçirmek zorunda, çünkü bir tüfek patlaması, bir nara veya yeni doğmuş bir bebek çığlığı kendilerini kuşatan dağlardan tepelerine çığ olarak dönebilir. Bu tehlikenin yarattığı korku köydeki tüm yaşama, insanların derilerinin gözeneklerine dek sinmiş... Mitolojide kozmik katları bağlayan geçiş yolu, bu mitolojilerin uzantısında yer alan halk efsanelerinde başkaldırının, özgürlüğün ve toplumsal düzeni/varoluşu aşmanın, aşkınlığın ifadesi olan Dağ simgesi somut bir baskı ve tehlike aracına, hatta tehlikenin kendisine dönüşmüş. İnsanlar içinde yaşadıkları coğrafyaya yabancılaşmış, imgelem/erindeki yolculuk pusulasının ibresi artık büyük kente dönmüş ve gerek kendilerini, gerek çevrelerini algılamalarındaki katmanlar sığlaşmış, gündelik yaşamın zaman döngüsü, kozmik zaman algısından tamamen kopmuş, kişisel tarihleri aşkın bir amacın yokluğu ve korku sanki yamyassı bir buz katmanı oluşturmuş. Üzerinde ayakta durmaya çalıştıkça kayıp düşüyorlar ve düşeni kimse kaldırmıyor. Yüzlerini o yarı saydam buzdan zemine yapıştırıp derinliklerindeki gizemi keşfetmeye çalışmıyorlar bile. Çünkü tarihlerini korkularının güdümünde sonradan oluşturdukları, ama ezelden beri varmış gibi davrandıkları inşa edilmiş geleneklere dayandırmışlar. Hayatlarına yön verecek tüm açıklamaları o geleneklerden bekliyorlar, ama onların ayaklarının altındaki kaygan buzun incecik katmanından daha derine uzandığını fark etmiyorlar bile. Köy topluluğunun arasında varılmış gizli ve sessiz uzlaşma, ortak aklın yerine bu geleneğin geçirilip, yaşamın da dondurulmasına yol açıyor. Suskun, korku dolu bir yaşam... Soru yok, itiraz yok, kimlik yok, sadece göz alabildiğine uzanan ve arkasında geçmişin hayaletlerinin bir görünüp, bir kaybolduğu buz tabakası... Güncel Gelenekler Ortak aklın yerini alan gelenekleri, salt tarihsel bir kategori olarak, anlamamak gerek bence. Çünkü toplumsal algılama araçlarında özellikle son 20 yılda gerçekleşen köklü değişim, medya aracılığıyla egemen bir görünürlük kazanan kimi kavramları, görüşleri, ideolojileri deyim yerindeyse "gelenek/eştirdi". Biz artık kalıplaşmış görüntü montajı teknikleri ile beslenen söylemlerin oluşturduğu "güncel gelenekler"le yönlendiriyoruz. Bazı dayatılmış iddiaların, tartışılmaz gerçekler olduğuna inandırılıyoruz. İdari ve medyatik baskılarla toplumsal genlerimize işlenen korkuyu, biz de yeniden üretiyor ve yaşam alanlarımıza şiddet olarak yayıyoruz. Aklımız, imgelemimiz duyusal ve duygusal algılama kapasitemiz inanılmaz bir hızla akan, değişen o görüntü, haber, yorum çığının altında kalıp, yamyassı bir buz tabakasına dönüşüyor, tüm derinlik olanaklarını yitiriyorlar. Yaşamamız giderek yatay bir düzleme hapsoluyor, sanki yerküreyi dümdüz bir buzlu cama, devasa bir ekrana dönüştürüp üzerinde ayakta durmaya çabalıyoruz. Altımızın buza baktıkça, o puslu lunapark aynasına yansıyan eciş bücüş görüntümüzden dehşete kapılıyoruz. Belki de o buzun üstünde bir ateş yakmak, belki de dağlarla yeniden dost olmanın yolunu bulmak gerek... "diye anlatıyor "Cığ"ı. >49


cy a

> Tanıtım

pe

> Cengiz Korucu

AÇOK, "KELOĞLAN"LA

KONYA DEVLET TİYATROSU'NDA

>50

YAŞIYOR


Konya Devlet Tiyatrosu 2003-2004 tiyatro sezonunu Ankara'da müzikli, danslı ve tek perdelik bir çocuk oyunuyla, "Keloğlan" ile açıyor. Ümit Denizer'in yazdığı metin, halkımızın bütün kesimlerinin tanıdığı, benimsediği bu masal kişisinin öykülerinden derlenerek kaleme alınmış bir oyun ve 14 Ocak'tan bu yana Konyalı çocuk izleyicilere perde diyor.

pe cy

a

Oyunun baş kişisi, İran ve Azerbaycan'da "Keçel Yeğen", Anadolu'da "Keloğlan olarak bilinen halk kahramanı. Kahramanlığı yiğitliğinden, cesaretinden kaynaklanmıyor. Neredeyse bir anti-kahraman. Anadolu halkının sezgi gücünü, saflığını, sevimli cehaletini simgeliyor. Alçak gönüllü bir yaşam sürerken kendini umulmadık biçimde bir serüvenin içinde buluyor ve pek çok masal ve öyküde olduğu gibi bu oyunda da; zekâsı, kurnazlığı ile başına gelen sıkıntı ve dertlerden bir yolunu bulup kurtuluyor. Safça tarafları çok ama rastlantılar ve talih hep onun yanında. Sevdalanır da bunun ne olduğunu bilmez. Saflığı işte bu türden biraz. Keloğlan'ın tek zayıf tarafı var; o da oyun oynamak. Haramiler onu ancak körebe oyunu ile yakalayabiliyorlar. Yazar Ümit Denizer oyunun kahramanı Keloğlan üzerine bakın neler diyor: "Keloğlan, biraz Nasrettin Hoca'dır, biraz İncilli Çavuş! Sesi türküyü beceremez, ama Bektaşilik tenine sinmiştir. Bir bakarsın Padişah kızına sevdalanır, bir bakarsın kılıç çeker baskısına sultanın! Köse düzencilerle acı, gülünç bir oyun tutturur da, yobazlara, zorbalara öfke giyinir baştan ayağa... Ağırdan alır, ama tembel değildir! Gönlü sevdi mi işini, çalışır, ustası gibi devirir... Gece yarısı işçileri uyduğunda, işçi yemekle ünlenen cadı sultan anası: "Kim uyur, kim uyanık?" diye sorar uyuyanlara... Keloğlan, doğrulur da yerinden, bağırır: "Herkes uyur, Kel uyanık..."

Biz de bunu duyunca dilinden, oyunumuza önder ettik Keloğlan'ı. Götürelim diye Anadolu çocuklarına... Kellik, yoksulluğun simgesidir oyunumuzda. Yıllar boyunca horlanmış, ezilmiş, sömürülmüş bir halkın dikilişidir... Çile çeker, hasret çeker, canı çeker sevdaya "bir yar sever, el alır..." Başı darda kalır bir başına, ama kurtulmada çoğuldur!

Anadolu halkı, Osmanlı diline: "Kır adamı, manav, ırgat, kaba köle, oduncu..." diye yansımıştır. Osmanlı da halkın deyişlerine şöyle belirir: "Ekmede yok, biçmede yok - yemede ortak Osmanlı..." Oyunumuzda Osmanlı'nın simgesi Sultan'dır. Besili Haramileriyle sürdürür baskını ve sömürüsünü. "Çüş artık, yeter!..." diyene kadar Keloğlan...

Keloğlan Türk tiyatrosunun kurucusu Muhsin Ertuğrul'un son olarak İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatroları Genel Sanat Yönetmenliği görevini yaptığı yıllarda, doğrudan kendisinin önayak olmasıyla ortaya çıkmış bir oyun. 1975 yılında Hamburg'da yapılacak Dünya Çocuk Tiyatroları Festivali'ne Anadolu Çocuk Oyunları kolu adıyla bilinen AÇOK'un katılacağını yetkililere, Ertuğrul önermiş ve topluluğun genç sanatçılarına görev vermiş. "Keloğlan" 1975 yılını yaz aylarında Muhsin Hoca tarafından tahsis edilen Üsküdar Şehir Tiyatrosu salonunda provaya alınıyor. AÇOK'un kurucularından ve grup yazarlarından bir olan Turgut Denizer ise reji üstleniyor. Çalışmanın en belirleyici yanı oyunun bir dünya festivalinde, Türkçe bilinmeyen yabancı seyircilere oynanacak olması. Bu nedenle; sözün az olduğu, müziğin, hareketin öne çıktığı bir gösteri amaçlanıyor. >51


a

> Erbil Göktaş

pe cy

> Atina Festivali / Yunanistan Tiyatral Diyaloglardan "Eşek Arıları"

> İzlenim

ULUSLARARASI ÜNİVERSİTE TİYATROLARI BİRLİĞİ (IUTA)

V. DÜNYA KONGRESİ OLİMPİA, EPİDAURUS VE ATİNA'DA

DİONİSOS COŞKUSU


pe cy

a

Merkezi Belçika'da bulunan ve dünyanın her tarafından 50'nin üstünde ülkeden üyeleri olan lUTA'nın V. Dünya Kongresi 19-23 Ağustos 2003 tarihlerinde Yunanistan'ın Olimpia yerleşiminde, Yunanlı bir gençlik örgütü olan Neaniko Plano işbirliğiyle yapıldı. Atina'daki Rodos Caddesi'nde eski bir binada etkinlik gösteren, çocuk ve gençlik filmleri çeken Dimitris Spirou'nun başkanlığını yaptığı Neaniko Plano (Genç Plan) Yunanistan'da Tiyatro ve Film Festivallerinin gerçekleştirilmesine de öncülük ediyor. lUTA'nın V. Dünya Kongresi'nin bu yıl Antik Olimpia kentinde üçüncüsü yapılan "Uluslararası Üniversite Tiyatroları Buluşmasıyla birleştirilmesi. Kongre programını zenginleştirmişti. Yunan Kültür Bakanlığı'ndan belediyelere ve kurumsal sponsorlara kadar pek çok desteği bulunan Kongre ve Üniversite Tiyatroları Buluşması yoğun programıyla da dikkat çekiciydi. Kongrenin süresi dört gün, Tiyatro Buluşmasının süresi ise sekiz gündü. Sabahları ve öğleden sonraları olmak üzere, her gün iki kez gerçekleştirilen oturumlardaki bildiri sunumları ve tartışmaların ardından, akşamları 20:00-24:00 sürecinde iki, hatta bazen üç oyun birden izlenmesi, yorgunluk yarattığı kadar büyük bir keyifti de. Antik Olimpia'da, ağaçlarla kaplı bir tepenin yamacında kurulmuş olan Drouva Açık Hava Tiyatrosu'nda sekiz gün boyunca 20 kadar oyun sahnelendi. Tiyatro eğitimi veren okulların öğrencilerinin olduğu kadar, başka bölümlerde okuyup tiyatro toplulukları oluşturan öğrencilerin de oyunlarını izledik. Oyunların çoğunluğu deneysel olmaya çalışan, klasik metinlerin farklı yorumlanmasını getiren, oyunculuk ve diğer sahne etmenleri açısından bakıldığında gerçekten de farklı olan ya da en azından olmaya çalışan özellikler içeriyordu. Kongrenin ana teması "Üniversite Tiyatroları"ydı. 24

> 5. IUTA Dünya Kongresi 2003

>53


pe

cy a

ülkeden 61 bildirinin sunulduğu kongre, üniversitede t i y a t r o ö ğ r e t i m i n i n , t i y a t r o çalışmalarının ve üniversite tiyatrolarının s o r u m l u l u ğ u n u n anlatılıp tartışıldığı çok yararlı bir buluşma oldu. Kongre, İngilizce, Fransızca, İspanyolca ve Yunanca olmak üzere d ö r t dilde gerçekleştirildi. Kongre katılımcılarının büyük çoğunluğu tiyatro bölümlerinde tiyatro eğitimi veren akademisyenlerdi. Bildirilerin büyük çoğunluğu da üniversitelerde tiyatro eğitimini anlatıyordu. Sema Göktaş'la ortak hazırladığımız bildiride o l d u ğ u gibi, Üniversitelerdeki Tiyatro Bölümlerinin yanı sıra kulüp ya da t o p l u l u k olarak kurulan ve etkinlik gösteren amatör grupların çalışmalarını, çalışma biçim ve y ö n t e m l e r i n i , sorumluluğunu ele alan bildiriler de sunuldu. Biz bunlara ek olarak "Mezuniyet Sonrası Üniversitede Tiyatro ve Bir Model Olarak Tiyatro Boğaziçi"ni çalışmalarından ve yayınlarından örneklerle sunduk. Bildirilerin d ö r t dildeki özetleri Kongre başlamadan katalog olarak hazırlanmıştı. Bildirilerin tamamının kitap olarak basılması için de çalışmalar sürüyor. Katalogun yanı sıra afişler asılmış, broşürler de dağıtılmıştı. Bu bakımdan kongre düzenlemesi mükemmeldi. Yunanlı grupların dışında hemen bütün gruplar dekor ve çevre düzenlemelerini çok basit malzemelerle yapmışlardı ancak bu etkiyi azaltmıyordu. Tersine oyunların yorumlanmasında, ışık, müzik ve oyunculuğun öne çıkmasını sağlıyordu. Örneğin Shakespeare'in "Fırtına" adlı o y u n u n u boş sahnede oynayan Fransız grup makyajı, müziği ve oyunculuğuyla festivalin en gözde t o p l u l u k l a r ı n d a n biriydi. Sarkis Tcheumlekdjian'ın y ö n e t t i ğ i üniversitenin farklı bölümlerinde okuyan öğrencilerden oluşturulmuş g r u p sahnenin dışındaki t o p r a k tümseği, çalılıkları ve dallarını sahnenin sağından ortaya d o ğ r u salmış ağacı da kullanarak görkemli bir gösteri sundular. Beden esneklikleriyle, mimik ve söz uyumu müzikle çok iyi uyuşmuştu. Festivalin ilginç topluluklarından biri de İtalyan'ın Urbino Üniversitesi'ne bağlı Tiyatro Aenigma'ydı. Ortaklaşa dramaturgiyle oluşturulan "Anlaşmazlık Nehri" adlı oyun Commedia dell'Arte geleneğinden yararlanmasıyla olsun, maske kullanımıyla olsun, şeffaf naylondan oluşturulan nehriyle olsun etkileyici bir traji-komediydi. Carlo Formigoni'nin yönettiği bu oyun, günümüzde yükselen savaş çığlıklarına anlamlı bir yanıt veriyor, savaşın savaşanlara yarar getirmediğini, kendini güçlü sanan ve bencilliğine yenilen iki komşunun, boş yere böbürlenmelerini, medyanın pohpohlamasına gelmelerini buruk bir gülmeceyle hicvediyordu. Finalde, kuklaya dönüşen bu iki komşunun kanı nehre dökülmeye başlıyordu. Polonya'nın Wroclaw Tiyatro Akademisi'nden Miroslavv Kocur'un Plautus'dan güncelleştirip yönettiği "Altın Eşek" de ilginç bir çalışmaydı ve oyuncuların performansı çok iyiydi. Costa Rica Üniversitesi, Ubu Tiyatro Grubu'yla Ulusal Tiyatro'nun ortak çalışması "Gökten Düşen Kadın" Victor Hugo ve Rascon Banda imzasını taşıyordu. Maria Bonilla Picado'nun yönetip Meksikalı Tarahumara kadınını oynadığı oyun İngilizce, İspanyolca ve Tarahumara dillerinde oynandı. Bu oyunda Kansas City'de t u t u k l a n a n ve 12 yıl boyunca psikiyatri hastanesinde gözetim altında t u t u l a r bir Tarahumara kadınının gerçek yaşamı çarpıcı bir biçimde sahneye yansımıştı Oyundaki Anlatıcı İspanyolca anlatırken ve Kadın kendi dilinde konuşurken sinevizyon perdesine İngilizce çevirisi yansıtılmıştı. Bulgaristan'da yüksek oku ve üniversite öğrencilerinin katılımıyla oluşturulan Sofya Ulusal Öğrenciler Evi Studentina'nın "Gelinler" adlı müzikli ve danslı gösterisinde f o l k l o r i k özellikler ağırlıktaydı. Oyunu Angel Wagenstain'in yazıp Milushka Bozhinova yönetmişti. ABD Buffalo Üniversitesi Yaratıcı Araştırmalar Laborotuvarı, Leonard M e l f i ' n i n yazıp Maria S. Horne'un y ö n e t t i ğ i "Kuşbanyosu" adlı gençlik oyunuyla festivale katıldı. Multivizyon tekniklerinin bolca kullanıldığ oyun, evinden ayrılan bir genç kızın ö z g ü r l ü ğ ü n ü n ayırdına varıp kişiliğini bulmasını konu alıyordu. Vinius Gediminas Teknik Üniversitesi Tiyatro Stüdyosu,


a cy pe > "F覺rt覺na"/Shakespeare

>55


a

cy

> "Anlaşmazlık Nehri" Commedia dell'Arte gösterisi

pe

festivale Litvanya'dan katılmıştı. Ray Bradbury'nin yazıp Olegas Kesminas'ın yönettiği "Süit" altı erkeğin kız arkadaşlarıyla buluşabilmek için birtakım elbise alma çabalarını komik bir prova biçiminde işlemişti. Valizleri ve bir kırmızı kadife perdeyle çeşitli dekorlar oluşturan grup, provada ellerindeki malzemeyle bir oyun kotarırlarken oyun içindeki oyunda da takım elbiseyi oluşturma çabalarıyla sağlam bir dostluğun da temellerini atıyorlardı. Kore Ulusal Sanat Üniversitesi festivale Evripides'in yazıp Suk-Man Kim'in yönettiği "Hekabe" ile katılmıştı. Festivalin ilginç taraflarından biri Yunanistan'ın çeşitli gruplarıyla, Güney Kıbrıs'tan gelen Kıbrıs Üniversitesi Tiyatro Çalışmaları THEPAK'ın iki oyunuyla, Türkiye'den katılan Ege Üniversitesi Tiyatro Topluluğunu ve Kocaeli Üniversitesi Tiyatro Etkinlikleri Birimi'nden gözlemci olarak bizi bir araya getirmesiydi. Güney Kıbrıs'tan gelen THEPAK'ın yapımları olan Leontios Maheras'tan "Şirin Ülke Kıbrıs'ın Anlatımı" ve Kıbrıs'la Ege Denizi ezgilerinden ve halk danslarından bir kolaj olan "Arta Köprüsü'nün Şarkısı"nı Michalis Pieris yönetmişti. Ege Üniversitesi Tiyatro Topluluğu ise Pınar Yılmaz'ın yönettiği Yakovos Kambanellis'in "Savaş Baba"sını grotesk bir yorumla ele alarak günümüzün en önemli olayı "savaş"ı vurgulamıştı. (Yazık ki festivalin son günü oynayacak olan Ege Üniversitesi Topluluğu'nu izleyemedik. Çünkü organizasyon komitesi kongre katılımcıları için Epidaurus Festivali'ne bir gezi düzenlemişti. Yine de festival boyunca birkaç gece Druva Tiyatrosunda, onlarca yabancı dilin arasında bu arkadaşlarla Türkçe konuşmak hoştu.) Yunanlılar ise ev sahibi olmanın ağırlığıyla festivale yedi ayrı oyunla katılmışlardı. Bunlar, Atina Üniversitesi Drama Bölümü Tiyatro Grubu kolektif reji ürünü olan "Teorim-Günahım" adlı yapımla, yine aynı üniversiteden bir başka grup olan THEAPI Elıas Lagıos'un yazıp Maria Frangi'nin yönettiği "Lady Othello'nun Öyküsü"; yine Atina Üniversitesi'nden Kültür Kulübü Öğrencileri Tiyatro Topluluğu'nun eğitmenleri Anna Lazou'yla ortak çalışarak kotardığı Aristofanes'in "Kuşlar"ı; Selanik Aristoteles Üniversitesi Felsefe Fakültesi İngilizce Bölümü Tiyatro Topluluğu "Bald Theatre"ın, Penolopi Hatzdimitriou, Despina Kalaitzidou ve grup üyeleriyle ortaklaşa gerçekleştirilen performansı "Bedendeyken..."; Patras Üniversitesi Tiyatro Çalışmaları Bölümü


pe cy

a

Tiyatro Grubu'nun tiyatro tarihinin belli başlı kadın figürlerinden oluşturduğu sentez çalışması olan, Nikos Diamantis'in yönettiği "Kadın Figürleri"; Atina Teknik Üniversitesi Tiyatro Grubu'nun yapımı, Thimis Balomenos'un yönettiği Oscar Wilde'ın "Salome"si ve Atina Pantios Üniversitesi Tiyatro Grubu yapımı, G. H. Isaias'ın yazdığı, Kitti Arseni'nin yönettiği "Suthermann'ın Onuru". Festival kongreden önce başladığı için Yunanlıların açılış oyunlarını da izleyemedik. Adonislerle, Dimitrilerle, Dionisislerle, Penolopilerle sarılıp öpüşmemiz, Hollandalılar, Almanlar tarafından "tarihi biran" olarak şaşkınlıkla karşılandı. Bildirimizi sunarken Türkiye'deki tiyatro eyleminin tüm eksikliklerine karşın gelişme çabalarına dikkat çektik. Çoğunun kafasında bulunan ve bazıları tarafından kulağımıza üflenen Türkiye'de "tiyatronun yasak olup olmadığı" sorularına yanıt olmak üzere başta Üniversitelerdeki tiyatro bölümleri ve tiyatro toplulukları olmak üzere, Devlet ve Şehir Tiyatrolarını, Ödeneksiz profesyonel tiyatroları, amatör tiyatroları anlattık. Özel bir örnek olarak seçtiğimiz ve "Mezuniyet Sonrası Üniversitede Bir Tiyatro Modeli Olan Tiyatro Boğaziçi'nin kuruluşunu, gelişimini ve etkinliklerini görsel malzeme ile destekleyerek anlattık. Kongre organizasyon komitesinin Epidaurus'a düzenlediği gezi ise, Yunanistan'ın en tanınmış antik tiyatrosu olan on beş bin kişilik Epidaurus tiyatrosunu görme fırsatının yanı sıra, bu tiyatroda on binden fazla seyirciyle Aristofanes'in "Kurbağalarını izleme olanağı verme açısından çok sevindirici bir sürpriz oldu. State Theatre of Northern Greece yapımı olan "Kurbağalar" daha oyun başlamadan görkemli sahne tasarımıyla, ardından koreografi ve kostüm tasarımıyla seyirciyi etkiledi. Bana göre "Kurbağalar" kaydedilip tiyatro bölümlerinin derslerinde kullanılması gereken bir yapımdı. Birkaç gün sonra bu kez Atina Festivali kapsamında Akropolis'te Herod Attikus tiyatrosunda Yunanlı bir prodüksiyon topluluğu olan Tiyatral Diyaloglar grubundan izlediğim, yine Aristofanes'in "Eşek Arıları" ise vasat bir yapımdı. Bu oyunda da olumlu bir sahne öğesi olarak koreografinin altını çizmeliyim. Gruptaki televizyon yıldızları, antik tiyatronun büyüleyici atmosferi ve elbette Aristofanes öğeleri seyircinin ilgisini toplamaya yetti. Biz hep tiyatro mevsimi derken ekimden mayısa bilemediniz hazirana kadar olan tiyatro dönemini kastediyorduk. Oysa Yunanlılar kışlık tiyatro mevsimini kapadıktan sonra, haziran başından eylül sonuna kadar bütün antik tiyatrolarında ve sonradan oluşturdukları açık hava tiyatrolarında dört ay boyunca Olimpia'da, Epidaurus'ta, Atina'da festivaller düzenliyorlardı. Zaten Yunan yarımadası açıkhava müzesiydi ve başta tiyatrocular olmak üzere her alandan sanatçılar festivallerde dinleniyorlardı. Sanat, sanatçılar için bir yaşama biçimi, bir haz alma kaynağı, bir çalışırken dinlenme alanıydı. Doğrusu biz de on gün boyunca katıldığımız etkinliklerde sabahtan gece yarılarına kadar yorulmaktan ziyade bir güzel dinlendik. Darısı bizim ülkemizin başına diye umut ettik. Bu da bir yaşama biçimiydi işte; üretmenin, yaratmanın ve paylaşmanın hazzıyla dinlenmek... Biz de istisnalar dışında tiyatro mevsimine yaklaşık beş ay ara veriliyordu. Peki, onlarca açık hava sahnesi, antik tiyatro yapıları olan ve binlerce sanatçısı bulunan ülkemizde de "yazın düzenlenen" tiyatro festivalleri ya da perdesini, ışığını açık tutan tiyatrolar olamaz mı?.. Çünkü bu toplumun o ışığa o kadar çok gereksinimi var ki!..

>57


YENİ İNSAN YENİ TİYATRO > Tiyatroca Düşünmek

cy a

> Haluk Şevket Ataseven

Günümüz tiyatrosu tüm sanatsal birikimlerini çağımıza yön verecek biçimde zorlamaya başlamıştır. Eğer ciddi bir görünümle yola çıkarlarsa az çok sponsor da bulabilirler. Bu arada resmi olsun, özel olsun üniversitelerimiz bünyesinde tiyatro birimleri açılıyor. Yeni yazım tiyatro oyunları sahne ışıklarına teslim ediliyor. Arada bunlara profesyonel tiyatrosu etkileri ya da tiyatro kafaları bir yerde donup kalmış, tiyatro eskicileri de katılıyor. Ne var ki bütün bunlar başarıya yönelik, uzun süredir sürdürülen yüzeysel olgular... Asıl çabamız bu yüzeysel çalışmanın derininde yatan insanın yaratıcı çabalarına yeni kavramlar katmaktır. Aklının terazisinde sürekli aklı arar, sanatsal birikimlerin doğrulanması, (Yeni İnsan)'ın tarih sahnesinde görünüme çıkması zorunluluk bilincini eyleme dönüştüren en önemli etkendir, çok tartışma götürür ama bugün tiyatro sanatımız, şiir sanatımızın elli yıl gerisinde kalmıştır. Bu mesafeyi kapatmak olası mı? Evet olası, çünkü tiyatro sanatı şiir sanatını içerdiği sürece kendine özgü bir anlam kazanacaktır. Bu anlam tiyatro sanatının özbenliğidir. Her tarihsel dönem kendi yeni insanını yaratır ve ona toplum içinde saygın bir yer bulmaya çalışır. Yeni insan, elbette bu saygınlığı hak etmiştir. Ele geçirdiği bu sanatsal olanağı, yani kendi özü olan teatral karakteri yetkin biçimde savunacak ve ona kutsal bir gözle bakacaktır. Yeni insan eşitsel ve kültürel açıdan donanımlı insandır, onu içinde yaşatan toplumun uygarlık simgesidir. Yeni insan dinamik düşüncenin yarattığı insandır ve toplumsal bütünlüğü temsil eder. içinde yetiştiği toplumu her seferinde yeniden yaratır. Şimdi bütünleyici öğelere kısaca değinelim:

pe

Bunlar toplumun özgün, doğru ölçümleri, şiirsel duyarlılık, doğa sevgisi, atletik bilinç, bilge - sanatçılar ortaklığı, uygarlaşan düşünce, estetik-ahlâk, zaman ve mekânda birlik, tarihsel gelişim, ruhsal özümleme, bütün bunların ve olumlu değer ölçülerinin buluşması sonunda ancak o toplum yeni insanını yaratacak düzeye gelir. Artık o, bütün bu kavramların birleşmesi sonucunda kendini bütünler ve dinamik bir özgürlük kazanır. Yeni insanın yaşama ortak olduğu yerde gelişimi ve mutlak bir bilimsel görünümü vardır. Ne var ki, ancak kendilerine özgü yeni insanını yaratan toplumlar belli bir uyum ve dengenin ürünüdürler. Yeni insan kavramının bir diğer adı tarih bilincidir. Yeni insan aynı zamanda zaman ve mekân arasındaki boşlukta salınır durur. Ancak, zamansal süresi dolunca da parçalanmaya başlayacak, ancak ondan sonra gelecek yeni insanı bütünleme uğraşına öğesel bir gösterge olarak katılacaktır. Günümüze kadar gelen yeni insan'ın gereksinim duyduğu da budur... Shakespeare döneminin yeni insanı, Fransa döneminin yeni insanı, Rus Devrimi'nin yeni insanı, Mustafa Kemal Devrimleri'nin yeni insanı II. Dünya Savaşı'nın yeni insanını sayabiliriz. Dikkat edilecek nokta her daralan yerde yeni insan, onu yaratan kavramların eksikliğinden ötürü evrensel düzenin kurbanı olmuştur. Sanırım doğru açıdan tümel insanı yeniden yaratacaktır. Daha önce belirlediğimiz gibi sanatların tümü dram sanatlarının kapsamı içinde yerlerini alırlar. Bence bunların en önemlisi plastik sanatlardır. Bir yontucunun, bir ressamın yarattığı bir heykele, bir tabloya bitmiş gözle bakamayız. Oysa onların içinde fırtınalar kopmakta, traji/komik bir yaşam diliminde yeni anlamlar üretmekte ve belli bir aşamadan sonra bu eğitsel ve kültürel başkaldıramayan yeni insan dağılıp gitmektedir. Oysa bir heykeli besleyeni ifade gücü, bir tablonun renk ve biçim armonisi, zengin bir anıtın bizlere anlattıkları, mezar taşlarındaki o incelik, o duyarlılığın söylettiği "yaşamı koruyan kişi" hepsi ama hepsi iç ve dış olmak üzere dirimsel bir örgütlenme becerisidir... Şu anda biliyorum, bu değenileri anlamak, görmek isteyenler var herhalde, onlar da gelsinler, merak ettiklerini burada konuşup konuşmadıklarını onlar da merak edeceklerdir... Ve her şey yeniden bir şey olacaktır. Yıllardır birbirlerinden kopuk yaşayanlar ulusallık/evrensellik/tarihsellikle birlikte bütün sanat anlayışımızı birbirlerine karıştırıyoruz... Ve ortaya felsefesi olmayan daha çok (izm)lere tutsak olan bir anlayışı sürdürüyoruz.

>58


pe

cy a

Kendisi de ilginç bir ressam olan rahmetli Prof. Dr. Süleyman Velioğlu sanatların genelinde ulaştığı o çok ilginç anlayışı gösteriyor. Ve şimdi onu dinliyoruz... Hocanın bizlere aktardığı görüşler aslında bütün sanatlar için de geçerlidir. Şu konumda bütün sanatların dramatik sanatlarla olan birliğini göstermesi bakımından önemlidir... Çağdaş sanatların geçmiş çağlardan farklı olan özelliklerinden biri, gerçekleştir­ dikleri yapıtların yanı sıra çağdaş sanatçısı sanatın düşünsel temellerini de belirlemeye ve oluşturmaya zorunlu kılmasıdır. Çünkü sanat, sanatçının tüm varlıkla hesaplaşma alanıdır ve bir varlık yorumu üstüne kurulmuştur. Bu nedenle sanatçının sürekli etkinlik içinde bulunması gerekir. Ülkemizde ise günümüze kadar genellikle batılı akımların uzantısı ikinci elden yorumu, taklidi biçiminde gerçekleşen sanat uygulamaları, bu çağdaş zorunluluğun uzantısında kalmış ve uygulamaya koşut bir düşünsel etkinlik alanı açılamamıştır... Türk insanının kültürel platformda yerini saptama sorununun Ziya Gökalp ve izleyicileri tarafından önerilen çözümünde batılı düşünür ve eleştirmenlerin telkininde bulmak olasıdır... Ayrıca yaratma sürecine el yordamıyla yaklaşılan bir dönemden kalma evrenselliği, yöresellik ve ulusallık yolundan ulaşılır gibi bir 19. yüzyıl düşüncesinin payını da eklemek gerekir. Bu düşüncelerin yönergesindeki ulusal ve yöresel sanat savunucularının ereklerine ulaşmada uyguladıkları yöntem, genellikle etnografik, folklorik ve hat artıklarını, anonim halk sanatı öğelerini kullanmak ya da onlardan yararlanmak olmuştur. Böylece biçimsel düzeydeki batı öykünmeciliğinden kurtulma savaşımı biçimsel düzeyde tarihsel, yöresel, folklorik olana tutsak olmaya dönüşmüştür. Bu yaklaşımlardan sonra gelenek, yöresellik, ulusallık gibi kavramları bir defa daha gözden geçirelim. Yöresellik sanat yapıtının oluşmasında o yapının içinde doğduğu doğasal ortamın, coğrafyanın, o coğrafya üstünde yaşayan topluluk özelliklerinin etken olması, rol almasıdır. Gelenek ise zamanın ve koşulların değiştirici, geliştirici, irdeleyici süzgecinden geçerek arınmış ve kendi biçimini bulmuş yaşama değin toplumsal özelliklerin kuşaktan kuşağa usta-çırak ilişkisiyle aktarılan sağlıklı stereotiplerdir. Ulusallık da bir ulusun, bir toplumun tarih içinde oluşturduğu düşünce, duygu ve davranış biçimlerinin sentezinden oluşan ve onu başka uluslardan ve toplumlardan ayıran, özgün kılan kimliğidir. Görüldüğü gibi yöreselliğin topluluk ve coğrafyayla, geleneğin toplum ve zamanla, ulusallığın ulus ve tarihle bağıntılı nitelikleri dikkate alındığında, ulusal sanat anlayışının toplum, tarih ve coğrafya bağlamında bir sanat olduğu anlaşılır. Oysa bir yaratma eylemi olarak sanat, tarihsel ve kültürel sürekliliği sağlamak fonksiyonunu içermesine karşın, tarihsellik kategorisine sığacak bir alan değildir, tarihle hesaplaşma eylemi değildir. O belli bir uzam ve zaman içinde bütün varlıkla hesaplaşma eylemidir. O, yaşayan canlı varlığın antipod'u olan yoklukla, ölümle olan hesaplaşma eylemidir. Bütün bu düşüncelerin ışığı altında konumuzu yorumlarsak her (yeni insan) kavramının bağlı olduğu toplumunun bir simge dili olduğunu görürüz. Ve o toplumun gelişim süreci içinde yeni insan, kültürel düzeydeki hareket ve eylemden yoksun kalınca mum gibi eriyip sönecektir. Böyle bir nesne ile olan içsel yaratım dünyasına bağlı olan araştırma yöntemi deney/yanılma neden/sonuç ikilemleriyle ancak anlam kazanacaktır. Süleyman Velioğlu'nun hem bir psikatr olarak hem de özgün bir ressam olarak geliştirmiş olduğu düşünceleri durağan sanatlarımıza sanırım yaratıcı bir yön verecektir. Oysa bizleri boş tartışmaların tutsağı kılan, ulusal olanla, evrensel olan, kültür ise uygarlığı birbirlerinden ayıran Ziya Gökalp'in yaygınlık kazanan düşüncesidir. Oysa insan bir bütündür. Ne var ki o bütünü parçalayan da, yeniden bütünleyen de, insan varlığının yaratıcı kimliğidir. Ve hemen bu düşünceleri ters yüz edin, altından tiyatro sanatı çıkacaktır. Sonrasında Yeni İnsan'dan Yeni Tiyatro'ya geçiş olacaktır. Çağımızın düşünürlerinden U. Ecco'nun bir sözüyle yazımızı noktalayalım: "Hiçbir şey kapalı bir metin kadar acık olamaz". >59


> BU AY SAHNEYE ÇIKANLAR

PABUCÇU A H M E D ' İ N GARİP MACERALARI

YİRMİBİRONBEŞ TRENİ

Tiyatro: Ankara Devlet Tiyatrosu Yazan: İskerleç Yöneten: Ahmet Mümtaz Taylan Sahne-Giysi Tasarımı: Ali Cem Köroğlu Işık Tasarımı: Ersen Tunççekiç Müzik: Yalçın Tura Dans Düzeni: Yasemin Altıoklar Oynayanlar: Ünsal Coşar, Nejat Armutçu, Cem Balcı, Güven Besimoğlu, Tolga Tuncer, Benian Dönmez, Bahadır Tunç, Saffet Yörükel, EsatTanrıverdi.

Tiyatro: Ankara Devlet Tiyatrosu Yazan: Toygun Orbay Yöneten: Cem Emüler Sahne-Giysi Tasarımı: Hakan Dündar Işık Tasarımı: Osman Uzgören Oynayanlar: Şefika Ümit Tolun, Nihat Hakan Güney, Teoman Gülen.

"1809'da yazılmış olup, kimi kaynaklarda ilk Türk oyunu olarak nitelendirilmektedir. Bağdat'ta pabuççuluk yapan Ahmed'in, Kütahya'da Deli Osman adında cevahirci bir ikiz kardeşi vardır. Deli Osman Bağdat'a gelince ikiziyle karıştırılır. Paşanın ailesinin oyunlarıyla olaylar karmaşıklaşır, komiklesin"

KURTULUŞTAN KURULUŞA

BİR KUŞLUK VAKTİ Tiyatro: Ankara Devlet Tiyatrosu Yazan: Raşit Çelikezer Yöneten: Ali ipin Sahne-Giysi Tasarımı: Gül Emre Işık Tasarımı: Ahmet Karademir Oynayanlar: Erol Kardeseci, İhsan Sanıvar. "Yaşlı ve yalnız yaşayan, emekli iki erkeğin dostlukları, kavgaları, yalnızlık korkuları ve huysuzluklarını anlatıyor."

cy a

Tiyatro: Ankara Devlet Tiyatrosu Uyarlayan-Yöneten: Mehmet Ege Sahne Tasarımı: Sertel Çetinel Giysi Tasarımı: Sevgi Türkay Işık Tasarımı: Osman Uzgören-Varol Tüfekçi Müzik: Can Atilla Dans Düzeni: Handan Özer Oynayanlar: Adnan Başer, Adnan Erbaş, Aykut Ünal, Bahadır Özyurt, Cahit Öztüfekçi, Dara Tan, Günaydın Yaltırak, Mehmet Gürkan, Nezih Isıtan, N. Mert Tanık, Orhan Aral, Orhan Özyiğit, Özcan Pala, Umut Karadağ.

"Bir istasyonda tren beklerken, yaşamın anlamını sorgulayan insanların öyküsü."

pe

"Kurtuluştan Kuruluşa" Atatürk'ün "Söylev"i ve Orhan Asena'nın "Kurtuluş Savaşı Destanı" adlı eserinden yararlanarak Mehmet Ege tarafından uyarlanmış ve yönetilmiş.

DEMİR Tiyatro: Ankara Devlet Tiyatrosu Yazan: Rona Munro Çeviren: Eray Eserol Yöneten: Kâzım Aksar Sahne Tasarımı: Ethem Özbora Giysi Tasarımı: Gülümser Erigür Işık Tasarımı: Ersen Tunççekiç Oynayanlar: Tülay Bursa, Gülçin Yaşaroğlu, Altan Gördüm. "Müebbet hapisle cezalandırılmış olan Fay'in 15 yıl sonra kızıyla karşılaşmasının öyküsü... Dünya'da hiç kimse, kendine duyulan aşkı böylesine boşa harcamamıştır."

>60

AT

Tiyatro: Ankara Devlet Tiyatrosu Yazan: Julius Gyula Hay Çeviren-Yöneten: Özdemir Nutku Sahne Tasarımı: Sertel Çetiner Giysi Tasarımı: Nursun Ünlü Işık Tasarımı: Zeynel Işık Müzik: Can Atilla Dans Düzeni: Turan Kaymaz Oynayanlar: Hakan Boyav, Ahmet Erkut, Pelin Dikmenoğlu, Kurtuluş Şakirağaoğlu, Ali Çölok, Faruk Günuğur, Adviye Öztürk, Birsu Eren, Çetin Azer Araş, Engin Delice, Engin Özsayın, Kayhan Sarıgöllü, Tolga Tecer, Mümtaz Mengi, Atilla Kılıç, Özlem Toptaş, Rabia Başarın, Sebilay Yoldaş, Duygu Yalçınkaya, Simgem Tokmak, Sinan Hürkardeş, Özgür Cengiz, Tuncay Aynur, Tansel Aksoy, Gamze Karababa, Didem Hun, Burcu Şanlı, Berna Adıgüzel, Volkan Ulusoy, Mehmet İnanç Koçak, Özgürcan Çevik. "İ.Ö. 1. Y.Y.'da Roma'da Caligula İmparator olduğu dönemde geçer. Yönetimin baskısı ve can korkusunun toplumun ahlâki değerlerinin nasıl bozulduğunu yansıtan oyunda, çılgın bir imparatorun bir atı konsül ilan etmesinden tutun da, insanların gem takarak at gibi yürümeye ve at gibi davranmaya yönelmelerine, ailelerin kızlarını At Konsül'e vermek için birbirleriyle yarışmalarına varacak kadar çılgınlık gösterdikleri eğlenceli, eğlenceli olduğu kadar da düşündürücü bir tema."


BU AY SAHNEYE ÇIKANLAR <

OSMANLI D R A M K U M P A N Y A S I Tiyatro: istanbul Devlet Tiyatrosu Oyunlaştıran: Güngör Dilmen Yöneten: Sönmez Atasoy Sahne Tasarımı: Ethem Özbora Giysi Tasarımı: Hale Eren Işık Tasarımı: Önder Arık Dans Düzeni: Pınar Ataer Oynayanlar: Sönmez Atasoy, Galip Erdal, Cengiz Baykal, Mahir Günşiray, Okday Korunan, Nişan Şirinyan, Burak Şentürk, Fikret Urucu, Orhan Kurtuldu, Zafer Kayaokay, Özgür Yalım, Selen Şenbay, Sevinç Yıldız, Metin Beyen. "İstanbul çalkantılar içindedir. Yeni Türkiye'nin kaderini belirleyecek olan Anadolu, tiyatro sanatımızın ilk temsilcileri için maceralarla dolu yepyeni bir dünyadır aynı zamanda... Yakın tarihimizin ilginç kimlikleriyle çarpıcı olaylarına eğlenceli bir yolculuk."

İPİN UCU

"İrlanda iç savaşının atmosferi içinde 4 kadının durumlarını irdelemektedir. Gündelik yaşamın sıradanlığında, kişisel yaşamlarına gömülmüş kalmış olan kadınlar, dış dünyada olup bitenlerle ilgilenmemektedirler."

YAZ MİSAFİRLERİ Tiyatro: İzmir Devlet Tiyatrosu Yazan: Maksim Gorki Çeviren: Murat Çelikel Yöneten: Bülent Arın Sahne Tasarımı: Tayfun Çebi Giysi Tasarımı: Nalan Türkoğlu Işık Tasarımı: Kemal Gürgün Oynayanlar: Gürol Tonbul, Şebnem Doğruer, Sevda Özgöçmeç, Mete Şahinoğlu, İbrahim R. Öksüz, Ümit Bakış, Serpil Aktaş, Ertan Dinçer, Sabiha Sonkan, Zafer Önal, Turan Özdemir, Yıldız Kültür, Aktan Günalp, Yusuf Koksal, Erol Aksoy, Mediha Köroğlu.

pe cy a

Tiyatro: İstanbul Devlet Tiyatrosu Yazan: Vüs'at O. Bener Yöneten: Müşfik Kenrter-Zekai Müftüoğlu Sahne-Giysi Tasarımı: Medine Yavuz Işık Tasarımı: Ayhan Güldağları Oynayanlar: Zekai Müftüoğlu, Burak Karaman, Ali Rıza Karabay, Hilal Özbay.

Oynayanlar: Filiz Övün, Nurhayat Boz, Nalan Sünger, Süreyya idiz.

"Burjuvazinin üretmekten çok, tüketmek üstüne kurulu yaşam felsefesine ve tarzlarına eleştirel bir gözle bakıyor."

"Özgürlüğün sınırı, bir başka özgürlüğün sınırına dokununcaya kadardır"

KIR

Tiyatro: istanbul Devlet Tiyatrosu Yazan: Martin Crimp Çeviren: Roza Hakmen Yöneten: Işıl Kasapoğlu Sahne Tasarımı: Hakan Dündar Giysi Tasarımı: Serpil Tezcan Işık Tasarımı: Enver Başar Müzik: Joel Simon Oynayanlar: Ülkü Duru, Celal Kadri Kınoğlu, Almula Uluer.

ÇIĞ " Doğaya kavuşmak, dinginlik, aşk ve mutluluğu bulmak için kıra taşınan insanlar, istediklerine erişebilecekler mi?.."

CESUR KADINLAR Tiyatro: İzmir Devlet Tiyatrosu Yazan: Rona Munro Çeviren: Siren Yener Yöneten: Alev Kerimoğlu Sahne-Giysi Tasarımı: Yıldız İpeklioğlu Işık Tasarımı: Seyhun Ayaş

Tiyatro: Bursa Devlet Tiyatrosu Yazan: Tuncer Cücenoğlu Yöneten: Ayşe Emel Mesçi Sahne Tasarımı: Murat Gülmez Giysi Tasarımı: Hale Eren Dans Düzeni: Murat Artel Oynayanlar: Feyha Çelenk, Betül F. Gökçer, Meltem E. Yücesan, Rüyam D. Atabeyoğlu, Arzu Tan Bayraktutan, Ahmet Somers, İbrahim Şahin, Tuncer Salman, Turan Günay. "Olaylar karşısında insanların tepkisizliği vurgulanıyor." >61


> BU AY SAHNEYE ÇIKANLAR

KALPAKLILAR

KAÇSAM BIRAKIP

Tiyatro: İzmir Devlet Tiyatrosu Yazan: Samim Kocagöz Yöneten: Tamer Levent Sahne Tasarımı: Sertel Çetiner Giysi Tasarımı: Nalan Türkoğlu, Funda Cebi Müzik: Cem İdiz Dans Düzeni: Tarkan Erkan Oynayanlar: Serdar Kamalıoğlu, Alev Soysal, Evren Serter, Aylin Kumbaracıoğlu.

Tiyatro: Konya Devlet Tiyatrosu Yazan-Yöneten: Cemal Ünlü Sahne Tasarımı: Nurettin Özkönü Giysi Tasarımı: Gülhan Kırçova Işık Tasarımı: Şükrü Kırımoğlu Oynayanlar: Sedat Keçeci, Alpay Ulusoy, Harun Türköz, Dilek Bozkurt, Alper Tazebaş, Nilgün Çorağan, Ersin Ayhan, Ömer Naci Topçu, Ali Hakan Beşen, Gerçek Özkök Akdemir, Elif Şeker Saka, Serap Ulusoy.

"Cumhuriyet'in 80. yılı nedeniyle özel olarak hazırlanan oyunda, günümüz genç kuşağının Kurtuluş Savaşını anımsamaları göstermeci bir teknikle işlenmektedir."

Oyunda; "Hangi dil ve uyruktan olursa olsun, insanın yaşadığı toprakları vatanı olarak benimsemesi." anlatılıyor.

SAHİPSİZ KAYIK KISIR Tiyatro: Sivas Devlet Tiyatrosu Yazan: Fikret Ergin Yöneten: A. Tolga Çiftçi Sahne Tasarımı: Murat Gülmez Giysi Tasarımı: Melike Altan Başkan Işık Tasarımı: Kazım Öztürk Oynayanlar: M. Volkan Benli, H. Selma Bayraktargil, Cebrail Esen, Menekşe Bendeş, Arif Yavuz, İsmet Numanoğlu, Serdar Seçkin, E. Erdinç Doğan, Akın Erozan, Demet Bölükbaşı, Fuat Çiğiltepe, Gülçin Çakır, Özlem Numanoğlu.

cy

a

Tiyatro: Adana Devlet Tiyatrosu Yazan: Alajandro Casona Çeviren: Muhittin Yılmaz Yöneten: Faik Ertener Sahne Tasarımı: H. Güven Öktem Giysi Tasarımı: Fatma Görgü Işık Tasarımı: Özer Kuşkaya Oynayanlar: Erdal Bilingen, Savaş Özdemir, Gökhan Doğan, Aysel Kara, Ebru Bilingen, Gürkan Görbil, Ahenk Demir.

pe

"Kaybettiği talih ve gücü yeniden kazanabilmek için şeytanla ölümcül bir anlaşma yapan Ricardo, yaşama karşı vurdumduymazlığının ve bencilliğinin iç hesaplaşmasını yapar."

HORTLAK Tiyatro: Diyarbakır Devlet Tiyatrosu Yazan: Plautus Çeviren: Nurullah Ataç Yöneten: Laçin Ceylan Sahne Tasarımı: Sertel Çetiner Giysi Tasarımı: Sevgi Türkay Işık Tasarımı: Mehmet Yaşayan Müzik: Yeşim Güner Oynayanlar: Şamil Kafkas, Hakan Şahin, Lale Ertiş Gençtürk, Selim Bayraktar, Yurdaer Okur, N. Hakan Dönmez, Birkan Görgün, Uğur Çınar, Kamil Gençtürk, Nagehan Güntalaz Orhan. "Zengin bir tüccarın oğlu olan Philolaches'in babasının servetini harcamakla kalmayıp, borçlanması ve sonradan yalanlarının peş peşe gelmesi." >62

"Kısırlık olgusunun toplumun baskısıyla birleşerek bireyler üzerinde nasıl onarılmaz yaralar açtığını, hayata kısır bakan, kısır düşünen, tepeden tırnağa kısırlaşan cahil ve bağnaz toplumun insan hayatını nasıl kararttığını, nasıl geri dönülmez yollara ittiğini." anlatıyor. DÜĞÜN EVİ O Y U N EVİ Tiyatro: Van Devlet Tiyatrosu Araştıran-Kurgulayan-Yöneten: Nurhan Karadağ Sahne-Giysi Tasarımı: Funda Karasaç Işık Tasarımı: Burhanettin Yazar Oynayanlar: Cem Arabacıoğlu, Tamer Yılmaz, Eren Oray, Orkun Yılmaz, Musa Zindan, Hüseyin Baylan, Mustafa Şen, Canan Erener, Özlem Tokaslan, Eda Yılmaz, Aylin işbitiren. Hande Gürler, E. Sitare Tuna, Yasemin Bakış, Özlem Başkaya. "Köy seyirlik oyunları, Anadolu insanının, yaşamın daha renkli, ürünlerinin daha bereketli olması için düğünlerde, bayramlarda, mevsim değişimlerinde ve hasat toplama zamanlarında çıkardıkları oyunlardır. Bu oyunlar, ritüel kökenli olup, insanın doğaya uyum içinde yaşama arzusunun bir göstergesidir. "Tarlada çiftleşke", "Ölüp-dirilme" gibi öğeler bolluk, bereket kökenli; "Sınır taşı", "Tarla sürme", İstanbul'a gitme" gibi oyunlar günlük yaşamı yorumlama ve yansıtma amaçlıdır. Seyirlik oyunların önemli bir özelliği, törensel olmalarına rağmen, günlük yaşamın değişen koşullarına göre kendilerini yenilemeleridir."


BU AY SAHNEYE ÇIKANLAR <

PALTO Tiyatro: Van Devlet Tiyatrosu Yazan: N. Gogol Oyunlaştıran: J. Cosmos Çeviren: Cemal Süreya Yöneten: Coşkun Irmak Sahne Tasarımı: Behlül DaneTor Giysi Tasarımı: Esra Selah Müzik Düzenleme: Coşkun Irmak, Ceyhun Gen Dans Düzeni: Cem Arabacıoğlu Oynayanlar: Tolga Evren, Süleyman Atanısev, Neşe Arat Zindan, Kamil Korunan, Uğur Çavuşoğlu, Ceyhun Gen, Çağatay Özçelik, Kader İlhan.

M O R G A N D A Ğ I N D A N İNİŞ Tiyatro: Erzurum Devlet Tiyatrosu Yazan: Arthur Miller Çeviren: Eray Eserol Yöneten: Abdullah Ceran Sahne-Giysi Tasarımı: Sertel Çetiner Işık Tasarımı: Duran Güngör Oynayanlar: Emre Erçil, Fulya Yalçın, Meral Taytuğlu, Eylem Yıldız, Tunç Yıldırım, Rojin Ölker, Serhat Kılıç. "Bir araba kazası sonucunda Felt isimli bir adamın birbirinden habersiz olan iki eşinin karşılaşması konu ediliyor."

ROMA H A M A M I

pe cy

a

"'Palto', Akakiy Akakiyeviç Bahmaşkin adlı oyun kişisinin kimliğinde, bütün ezilmiş, sıradanlaştırılmış, toplum içinde sıkıştırılmış insanların dramını anlatır. Küçük bir memur olan Akakiy Akakiyeviç Bahmaşkin, çok eski ve iş arkadaşları arasında alay konusu olmasına yol açan kaputunun yırtılması üzerine, bütün servetini yatırarak güzel bir palto diktirir. Paltosuna kavuştuğu günün gecesi, işyerindeki arkadaşlarının şerefine verdiği bir davetten dönerken, hırsızlar Akakiy'in paltosunu çalarlar. Zavallı Akakiy, her kademeden önemli kişilere başvurur, bütün servetini yatırdığı paltosunun bulunup, kendisine geri verilmesi ister. Fakat, bir türlü beklediği ilgiyi göremez; herkes O'nu küçümser, sıradan bir palto için bu kadar gürültü çıkarmasını hafiflik olarak değerlendirirler. Akakiy, yalnızlık ve ilgisizlik içinde ölür. Bir hayalet olarak insanların arasına döner ve hayattayken kendisini küçümseyen, ilgisiz bırakan, yalnızlığa iten insanlardan intikam alır. Onların paltolarını çalar."

"Öyle Bir Akıl ki"de; Her şeyin maddiyata dayalı olduğu, ekonomik ilişkilerin temel alındığı bir ülkede, akıl sahibi olarak yaşamanın zor olduğu eğlenceli bir biçimde anlatılıyor.

Tiyatro: Antalya Devlet Tiyatrosu Yazan: Stanislav Stratiev Çeviren: Hüseyin Mevsim Yöneten: Vladlen Alexandrov Sahne Tasarımı: Suar Seylan Giysi Tasarımı: Şirin Dağtekin Işık Tasarımı: Namık Gürsoy Oynayanlar: Necmi Çavdarlı, Ahmet Açıkgöz, Süheyla Güzel, Selim Gürata, Hilmi Mutaf, Aylin Uzunlar, Erdoğan Ademir. "Bürokratik sistemin toplumsal ve insana ait değerlerini aşarak, kişiyi hiçe sayan bir hale dönüşmesi anlatılıyor." ÖYLE BİR AKIL Kİ Tiyatro: Trabzon Devlet Tiyatrosu Yazan-Yöneten: Münir Canar Sahne Tasarımı: Sertel Çetiner Giysi Tasarımı: Funda Karasaç Işık Tasarımı: Zeynel Işık Dans Düzeni: A. Sabri Özmener Oyuncular: Buğra Koçtepe, Suat Karusta, Cemalettin Çekmece, Barış Bağcı, Kadri Özcan, Ozan Yıldırım, M. Ali Toklu, Halil Ayan.

ALTIN KÜP (Ç.O.) Tiyatro: İstanbul B.B. Şehir Tiyatroları Yazan: Zerrin Akdenizli Çelenk Yöneten: Erhan Yazıcıoğlu Sahne Tasarımı: Ayhan Doğan Giysi Tasarımı: Onur Uğurlu Müzik: Murat Bavli Koreografi: Özge Borak Işık Tasarımı: ilhan Ören Efekt Tasarımı: Ayhan Arlı Oynayanlar: Nejat Birecik, Yalçın Avşar, Sevgi Sakarya, Murat Coşkuner, Nevzat Çankara, Ayşegül İşsever, Özge Borak. "XVII. y.y. Fransız Tiyatrosu'nun unutulmaz adı Moliere'in 'Cimri' adlı oyunundan çocuklar için yeniden yorumlanan ve uyarlanan oyun, paranın insan yaşamındaki gücünü, etkisini vurgulasa da her şeyin para ile ölçülemeyeceğinin de altını çiziyor."

>63


> BU AY SAHNEYE ÇIKANLAR

ÇENGİ

Eğilmezbaş, Doğan Altınel, Uğur Kıvılcım, Zümrüt Erkin, Sevtap Çapan, Serap Oral, Ezgim Kılınç, Cem Karakaya.

Tiyatro: İstanbul B.B. Şehir Tiyatroları Eser: Ahmet Mithat Efendi Oyunlaştıran: Mustafa Miyasoğlu Yöneten: Naşit Özcan Sahne Tasarımı: Barış Dinçel Giysi Tasarımı: Ayşen Aktengiz Müzik: Turgay Noyan Koreografi: Sibel Sönmez Işık Tasarımı: Özcan Çelik Dramaturg: Arzu Isıtman Oynayanlar: Ayşegül Devrim, Murat Taşkent, Neslihan Öztürk, Mevlüt Demiryay, Dinçer Çekmez, Zafer Kırşan, Senan Kara, Cem Uras, Oya Palay, Ergün Üğlü, Ertuğrul Postoğlu, Elçin Altındağ, Kutay Kırşehirlioğlu, Çiğdem Gürel, Özgür Kaymak, Elçin Altındağ, Ece Onur, Nur Saçbüker.

Tiyatro: istanbul B.B. Şehir Tiyatroları Yazan: Musahipzade Celal Yöneten: Engin Gürmen Sahne Tasarımı: Nilgün Gürkan Giysi Tasarımı: Aysel Doğan Işık Tasarımı: Vahit Geyik Efekt Tasarımı: Mehmet Eracar Dramaturg: Tarık Günersel Oynayanlar: Nejat Birecik, Nevzat Çankara, Murat Derya Kılıç, Caner Çandarlı, Mehmet Çerezcioğlu, Emrah Özertem, Rauf Altıntak, Ali Gökmen Altuğ, Sezai Aydın, Koray Onur, Gözde Akpınar, Ayşin Atav, Sevgi Sakarya, Şenay Saçbüker, Defne Gürmen, Ezgi Sümer Yolcu, Hülya Arslan. "18. yüzyıl istanbul'u... Defterdar Kırtasiddin Efendi mevkiini kötüye kullanmaktadır. Yaptığı yolsuzluklar, kendisine kısa sürede bolca para ve hatırı sayılır bir mülk kazandırmıştır. Maddi bakımdan Kırtasiddin Efendi'nin, toplumsal mevkii de yükseliş gösterir."

pe cy

GAYRİ RESMİ HÜRREM

PAZARTESİ - PERŞEMBE

a

"Daniş Efendi, annesinin anlattığı hikayelerle efsunlanmış gerçek hayatta bunların izine düşmüş bir eski zaman delisidir. Cinlerle perilere kafayı fena halde takmış olan Daniş Efendi'ye çevresindekiler türlü oyunlar oynarlar. Ezberlediği kurguyu hayatın gerçekleri arasında tecrübe eden Daniş Efendi'nin hikayesi, Don Kişot'tan farklı değildir."

"Değişim; dünya kurulalı, tezini ve antitezini birlikte üretmiştir. Reşat Nuri Güntekin'in Yaprak Dökümü adlı oyunu da, değişim karşısında tutunmaya çalışan bir ailenin dramını sahneye taşıyor. Orta sınıf bir memur ailesinin, değişen sosyal ve ekonomik şartlar karşısında çözülüp parçalanması sahneye taşınıyor."

Tiyatro: İstanbul B.B. Şehir Tiyatroları Yazan: Özen Yula Yöneten: Ayşenil Şamlıoğlu Sahne-Giysi Tasarımı: Feyza Zeybek Müzik: Can Atilla Çizdüşüm: Feyza Zeybek Koreografi: Handan Ergiydiren Özer Işık Tasarımı: Sabahattin Gündoğdu Efekt Tasarımı: Tahsin Işın Oynayanlar: Rozet Hubeş, Şebnem Köstem.

"Osmanlı siyasetinin etkili kadınlarından Hürrem Sultan'ın izdüşümünde, tarihsel doğruluğun yanı sıra hayal gücü ve farklı bir bakış açısıyla kadın dünyasına bir yolculuğa çıkmak isteyenler için ilginç bir oyun."

YAPRAK D Ö K Ü M Ü Tiyatro: istanbul B.B. Şehir Tiyatroları Yazan: Reşat Nuri Güntekin Yöneten: Nedret Denizhan Sahne Tasarımı: Nurullah Tuncer Giysi Tasarımı: Ayşen Aktengiz Müzik: Bora Ayanoğlu Işık Tasarımı: Mahmut Özdemir Efekt Tasarımı: Levent Akman Oynayanlar: Savaş Dinçel, Gürol Güngör, Metin Çoban, İbrahim Şirin, Tarık Şerbetçioğlu, Naci Taşdöğen, Bora Ayanoğlu, Cengiz Keskinkılıç, Ali Mert Yavuzcan, Güzin Özyağcılar, Bennu Yıldırımlar, Berrin Koper, Aslıhan Kandemir, Sevinç Erbulak, Yeliz Tozan Uysal, Gökhan >64

H A K İ M İ Y E T İ MİLLİYE AŞEVİ

Tiyatro: İstanbul B.B. Şehir Tiyatroları Yazan: Güngör Dilmen Yöneten: Taner Barlas Sahne Tasarımı: Atıl Yalkut Giysi Tasarımı: Aysen Doğan-Sabahat Çolakoğlu Müzik: Selim Atakan Işık Tasarımı: Özcan Çelik Efekt Tasarımı: Feridun Ergün Oynayanlar: Süleyman Balçın, İskender Bağcılar, Rıza Kocaoğlu, Aziz Sarvan, İlhan Kilimci, Onur Özcan, Münir Kutluğ, Caner Bilginer, Hüsnü Demiralay, Rıdvan Çelebi, Hakan Güner, Ayşen Çetiner, Kerem Yılmazer, Şükrü Türen, Yiğit Sertdemir, Doğan Bavli, Uğurtan Atakan, Ahmet Uz. "Kurtuluş Savaşı Ankara'sında bir aşevi. Milletvekillerinin karınlarını doyurdukları, konuklarını ağırladıkları bu mekân, Meclis'in yeni oluşturulduğu günlerden Cumhuriyet'in kuruluşuna, oradan da Lozan'a uzanan sürece tanıklık ediyor. İstanbul Şehir Tiyatrolarından, Cumhuriyet'in 80. yılına bir armağan oyun."


BU AY SAHNEYE ÇIKANLAR <

BİZANS DÜŞTÜ

TRENDEKİ DERVİŞ

Tiyatro: İstanbul B.B. Şehir Tiyatroları azan: Turan Oflazoğlu Yöneten: Engin Uludağ Sahne Tasarımı: Atıl Yakut Giysi Tasarımı: Nihal Kaplangı Kaya Müzik: Selim Atakan Koreografi: Selçuk Borak Işık Tasarımı: Cengiz Özdemir Efekt Tasarımı: Ayhan Arlı Oynayanlar: Emin And, Toron Karacaoğlu, Mazlum Kiper, Hüsnü Demiralay, Cengiz Tangör, Aziz Sarvan, Tarık Günersel, Turgut Arseven, Süeda Çil, Şevket Avşar, Yiğit Sertdemir, Caner Bilginer, Mehmet Bulduk, Yılmaz Meydaneri, Hakan Güner, Rıza Kocaoğlu, Tuna Kırlı, Alan Kilimci, Ahmet Özarslan, iskender Bağcılar, Münir Kutluğ, Süleyman Bakın, Uğurtan Atakan, Kerem Yılmazer, Can Doğan, Doğan Bavli, Sadık Gürbüz, Y. Deniz Özmen, Berna O. Demirer, Bergen Coşkun, Onur Özcan, MertTulak, Şekvan Serinkaya, Osman Sonant, Derya Çetinel, Şenay Kösem, Nagehan Erbaşı, 0. Burak Önal, Serhay Onbul, Ahhan Şener, N. Uğur Özüaydın.

Tiyatro: İstanbul B.B. Şehir Tiyatroları Yazan: Tevfik El - Hekim Çeviren: Nabi Avcı Yöneten: S. Bora Seçkin Sahne Tasarımı: Taciser Sevinç Giysi Tasarımı: Gamze Kuş Işık Tasarımı: Mahmut Özdemir Efekt Tasarımı: Umut Yüzbaşıoğlu Oynayanlar: Bahtiyar Engin, Aslı içözü, Hikmet Körmükçü, Erhan Abir, Burteçin Zoga, Arif Akkaya, Erhan Özçelik.

/İACBETH

a

pe cy

Bizans'ı alarak bir çağ açan Osmanlı Sultanı II. Mehmet ve dönemin olayları tarihsel gerçeklerin ışığında sahneye taşınıyor. "Ya Bizans beni alır ya ben Bizans'ı" ararlığındaki bir hükümdarın fetih çabası."

"Evin hanımı kaybolmuştur. Dedektif kadını kocasının öldürdüğü kanısındadır. Soruşturma derinleştikçe karsımda çıkan tablo ilainclesir. Varlık aleminde

Tiyatro: istanbul B.B. Şehir Tiyatroları azan: Wİlliam Shakespeare Çeviren-Yöneten: Ali Taygun Sahne Tasarımı: Tomris Kuzu Giysi Tasarımı: Nilgün Gürkan Müzik: Hüseyin Tuncel Koreografi: Mikael Vidhi Savaş Sahneleri: Teddy Wilson Işık Tasarımı: Murat İşçi Efekt Tasarımı: Taşkın Gökçen Oynayanlar: Salih Sarıkaya, Serkan Bacak, Selim Can alçın, Murat Garibağaoğlu, Murat Coşkuner, Levent Üzümcü. Ersin Sanver, Ergün Işıldar, Eraslan Sağlam, Mehmet Avdan, Kahraman Acehan, Eray Kahya, İbrahim Gündoğan. Öner Erkan, Tolga Yeter, Bora Akkaş, İbrahim Can, Oktay Sözbir, Ümit İmer, Nejmi Aykar, Volkan Ayhan. Volkan Kandemir, Murat Üzen, Kaan Yoldaş, Çağlar Yiğitoğulları, Aslı Öngeren, Hümay Güldağ, Mahperi Mertoğlu, Meriç Benlioğlu, Özge Borak, Melike Altınbaran, Alev Oraloğlu, Deniz Dikmen, Özge Tarhan, Funda Gürses, Demet Coşkun.

Tiyatro: İstanbul B.B. Şehir Tiyatroları Yazan: William Shakespeare Çeviren: Zeynep Avcı Yöneten: Kemal Kocatürk Sahne Tasarımı: Barış Dinçel Giysi Tasarımı: Zuhal Soy Işık Tasarımı: Mehmet Topatan Oynayanlar: Ali Berge, Emin And, Ersin Umulu, M. Ali Alabora, Yavuz Şeker, Erkan Sever, Şevket Avşar, Uğur Arda Aydın, Cengiz Tangör, Serhat Onbul, Turgut Arseven, Meltem Cumbul, Şenay Kösem, Filiz Kutlar, Selçuk Yüksel, Nagehan Erbaşı, Bergen Coşkun, Cemal Ahhan Şener, Özgür Burak Önal.

İktidar hırsı çoğu zaman kazanılan bir zaferin masumiyetine sığınır. Bu ilüzyon evreninde, zirveler küçük tepelere dönüşür. Tıpkı, cadıların iktidar vaat ettiği Macbeth'in yaşadıkları gibi. Macbeth karısı Lady Macbeth'in de kışkırtmasıyla iktidarın kanlı yollarında kaybolmaya adaydır. Kaybolan niceleri gibi..."

"Kadın-erkek ilişkileri üzerine bir Shakespeare komedisi. Hırçın ve evlenmek üzere gelen erkekleri huysuzluğuyla kaçıran bir abla (Katharina) ile ablası evlenmeden evlenemeyecek olan bir kız kardeşin (Bianca) yaşamı, sıradışı bir damadın evlilik talebiyle değişir."

HIRÇIN KIZ

>65


> BU AY SAHNEYE ÇIKANLAR

BARIŞ

EKMEK ARASI KABARE

"Aristofanes'ten Yücel Erten'in uyarlayarak yönettiği 'Barış', dünya üzerinde benzeri pek kalmamış, hatta türü tükenmiş Ege Köylüsü Türtük'ün yeryüzünü savaşlardan kurtarmak için verdiği çabayı anlatır."

MURTAZA

pe cy a

Tiyatro: Sarıyer Belediye Tiyatrosu Yazan: Müşfik Saltık Yöneten: Hakter Balaban Müzik: Dursun Karaca Ses ve Işık Tasarımı: Yaşar Taşkent-Erdal Güreller Vokal ve Makyaj: Bahar Uzgur. Oynayanlar: Burhan İnce, Hakter Balaban, Müşfik Saltık, Tülin Uyar, Soner Balaban, Alpay Kadayıfçı, Zehra ilik, Ayşegül Arıkan, Buket Çokar, Gülşah Durak, Çağlan Çağlar, İlker Havalan, Hüseyin Coşkun, Evgin Kılıç.

Tiyatro: İzmit Şehir Tiyatrosu Yazan: Aristofanes Uyarlayan-Yöneten: Yücel Erten Müzik: Dursun Karaca Sahne-Giysi Tasarımı: EfterTunç Işık Tasarımı: Erol Dinçdemir Müzik: Cem İdiz Müzik Direktörü: Çiğdem Erken Dans Düzeni: Salima Sökmen Oynayanlar: Tardu Flordun, Tarık Keskiner, Bayazıt Gülercan, Esra Bezen Bilgin, Meltem Özsavaş, Eylem Tanrıver Sökmener, Aysel Yılmaz, Serhat Tutumluer, Engin Benli, Şafak Karali, Betül Çobanoğlu, Funda İlhan, Yaşar Özveri, Mehmet Çevik, Melih Düzenli, Ufuk Aşar, Veysel Sami Berikan, Barış Falay, Erdem Irmak, Mehmet Serimer, Aydın Sigalı.

"Egemen hayat kalıplarının hicvedildiği bir müzikli güldürü: Teknolojiyi gösteriş için kullanan bir cinci hoca... internette tanışan iki âşığın ilk buluşması... Amatör futbol takımı antrenmanında teknik direktörlüğe soyunan bir cahilin hava atışı... Semt karakolunda görevini iyi yapmaya özen gösteren bir polis memurunun sıkıntıları... Meyhanede böbürlenme ve dayılanmalar... Manken ajansında şöhret arayan genç kızlar... Dizi ve reklamların yoksul aileler üstündeki etkileri... Oyun bir yazar ile rejisör arasındaki çatışma ile başlıyor. Finalde bu ikiliyi tekrar görüyoruz: Ömürlerini tiyatroya adamış ve yaşlanmış olarak. Dokunaklı anlar mizahı güçlendiriyor."

Tiyatro: Semaver-Kumpanya Yazan (Roman): Orhan Kemal Uyarlayan: Günay Ertekin Yöneten: Işıl Kasapoğlu Dramaturg: Yavuz Pekman, Günay Ertekin Sahne-Giysi Tasarımı: Metin Deniz Işık Tasarımı: Sema Öztaş, Zeyno Sürek Müzik: Nejat Yavaşoğulları Müzik Direktörü: Çiğdem Erken Dans Düzeni: Salima Sökmen Oynayanlar: Ahmet Kaynak, Ali Savaşçı, Asil Büyüközçelik, Aylin Çalap, Banu Çiçek, Bülent Çolak, Evren Kardeş, Fatih Dönmez, Fulya Aksular, Güliz Gençoğlu, Nilüfer Alptekin, Özcan Gököz, Özlem Durmaz, Sarp Aydınoğlu, Serap Matyaş, Serkan Keskin, Sezai Paracıkoğlu, Sibel Altan, Tansu Biçer. "Oyun, otoriter bir toplumun yetiştirdiği bir kişilik olan Murtaza ile otoritenin eğitemediği sıradan insanlar arasındaki çatışmayı aktarıyor. Komedinin diğer yanı da trajedidir Murtaza da... Murtaza, hikayesinin komedi mi yoksa trajedi mi olduğunu sorar izleyiciye. Kimin haklı olduğunu sorar. Elbette kimin haklı olduğuna izleyici karar verecektir."


Pazartesi-Perşembe: Yolsuzluk ne bugünün ne de dünün bir konusu. Düne ait olduğu gibi bugünden de uzak değil. Batan bankalar, hortumlanan paralar vs... Müsahipzade Celal, böylesi bir konuya, 18. yüzyıl İstanbul'unun perspektifiyle bakıyor. Biz de!.. Defterdar Kırtasiddin Efendi'nin mevkiini kötüye kullanarak elde ettiği serveti ve ardından gelen lüks ve gösteriş, oyunumuzun da konusu. Dünü bilmeden bugünü değerlendiremeyiz. Pazartesi-Perşembe'nin dürbünüyle dünden bugüne birlikte bakmak üzere...

pe cy a

Yaprak Dökümü: Yeni zaman, kendi değişimiyle birlikte gelir yaşantımıza. Bir yanımız uymaktan yanadır zamana; diğer yanımız direnmekten yana!.. Tıpkı Yaprak Dökümü'nde olduğu gibi. Değişen sosyal ve ekonomik koşullara direnen ve değişen yanlarıyla orta sınıf bir ailenin dramı yansıyor sahneye. O günden bugüne "değişim" olgusunda kayda değer bir değişiklik olmadı. Ne var ki, değişim karşısındaki savruluşumuz, tutarsızlıklarımız, iç kırıklıklarımız ve dağılışımız ivme kazanıyor giderek. Kim bir yaprak dökümü yaşamıyor ki bu hazin ve ezeli çark karşısında?

Macbeth: Savaş meydanında kazandığı büyük başarının ardından, üç cadının kulağına iktidarını fısıldaması, Macbeth'in geleceğini belirleyecek güçtedir. Lady Macbeth'in de kışkırtmasıyla, Macbeth iktidarın kanlı ve karanlık yollarına uğrak verir ve iktidarını pekiştirmek için cinayetler işler. Shakespeare'in iktidar temasını işlediği Macbeth adlı oyunu, bildik ve yakın bir coğrafyanın, Mezopotamya'nın soluğuyla yeniden yorumlanıyor. Bu yorum, Macbeth için olduğu kadar bizim için de bir ilk...


Hamlet: Hangi ihanet gizli kalabilir ki? Günün birinde, tarihin sis perdesi aralanır ve mutlaka gerçekler çıkar meydana. Tıpkı Hamlet'te olduğu gibi. Uğradığı ihanetin acısıyla mezarında rahat edemeyen baba Hamlet'in hayaleti, bir gece uğrak verir oğluna. Artık oğul Hamlet'in omuzlarındadır bütün geçmişin hesaplaşması. Karşısında amcası ve annesi, yarım kalan bir hesabı görmek için bir intikam yarışına girer Hamlet. İktidar, şehvet ve intikam üçgeninde tarihin kalemi bir kez daha kayda girer.

pe

cy

a

Hırçın Kız: Kadın, som bir maden midir özü değişmeyen? Değilse, bir törpüyle fazlalıkları kazındıktan sonra geriye kalan şey midir? Sahnelendiği her dönem, kadın-erkek ilişkilerini yeniden gündeme getiren Shakespeare'in ölümsüz oyunu Hırçın Kız, bir kez daha sahnede var oluyor. Huysuzluğu yüzünden bütün taliplerini kaçıran Katharina (Meltem Cumbul), zorba ve hoyrat bir adam olan Petruchio'nun (M. Ali Alabora) tezgahında yeniden kadınlığını sınıyor.

Çengi: 19. Yüzyıl İstanbul'u... Boş inançlar ve yanlış eğitimle aklı karışan Daniş Çelebi'nin, okuduklarından zihnine üşüşen hayallerin de etkisiyle tamamen çığırından çıkar. Günümüze de göndermeler yapılarak sahnelenen oyun, Daniş Çelebi'nin efsuncu annesi Saliha Molla'nın anlattıklarının etkisiyle yaşantısındaki değişiklikleri anlatıyor. Oyunda, dönemin İstanbul'undaki hayat, kültür ve ahlaki değerleri çerçevesinde müzikli bir anlatımla sunuluyor.


pe cy a


pe cy a


a

cy

pe


cy a

pe


a

pe cy


cy

pe a


cy a

pe


a

pe cy


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.