pe cy a
a
pe cy
Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık Yapı ve Kredi Bankası A.Ş.; kurulduğu 1944 yılından bu yana, özel koleksiyonları, yayıncılık çalışmaları, festivalleri, sergileri, sinema ve tiyatroya katkılarıyla Türkiye'de kültürel yaşamın doğal bir parçası haline geldi.
En Güvenilir Dostumuz Kültür
s e r g i
Yapı Kredi Bankası ekonominin olduğu kadar sanatın da yapı taşlarından biridir. Çapa fotoğraf serginizi dolaşırken bunu düşündüm. Sağolun. Çetin Özek Piyer Loti ismini İstanbul'da duymayan yok gibidir. Ancak onun kim olduğunu doğrusu ben de dahil birçoğumuz bilmiyoruz. İtiraf etmeliyim ki, ben bu şahsı Müslüman olmuş çapkın bir Fransız olarak biliyordum, hatta mezarının Eyüp Sultan'da olduğunu sanıyordum. YKB Kültür Sanat Yayıncılık ilgililerine bizleri aydınlattığı için teşekkürler. Mustafa Akın
a
Dünya ile buluşma serüvenimiz iki yüzyıldır devam ediyor. İnişli çıkışlı, kimi zaman kesintiye uğrayan ama özünde toplumsal ideallerin kendi ufuk çizgilerini aştıkları zorlu bir yolculuk bu. Yakın tarihimiz, bu yolculukta bize rehberlik edecek en güvenilir dostun, kültür olduğunu öğretti. Türkiye'nin ileriye doğru attığı her büyük adım, önemli bir kültür sorununun çözümüyle gerçekleşti, ya da tökezlediğimiz her engelde kültürün yükselen çıtasıyla karşılaştık. Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık A.Ş.; bu yükselen çıtayı aşmak, ülkemiz insanına dünya sahnesinde etkin bir rol aldırmak amacıyla yola çıktı. Yaratıcı bireyler kadar, güvenilir ve sürekliliği olan kurumların başarıyı temsil ettikleri bir çağda yaşıyoruz. Birbirini tamamlamayan, yüzeysel ve gündelik kültür atılımlarının, kurumsallaşmamış bir yapıdan kaynaklandığını yakın tarihimiz açıkça göstermiştir. Kurumsal kimliğin, her şeyden önce kalite ve dürüstlük olduğuna inanıyoruz. Bugün YKKSY etiketi altında okuyucuya ulaşan her yayın, izleyicisiyle buluşan her etkinlik, bu inancın sağlam bir kanıtıdır. Ülkemiz kültür yaşamında YKKSY'nin özel bir yeri var. 1944'ten bugüne, her aşaması farklı deneyim ve uzmanlık birikimini temsil eden bir tarih bu. Batı ve Doğu değerlerini aynı hassas terazide tartan, insanımızın ufkunu genişletmeyi başlıca hedef kabul etmiş bir yayıncılık anlayışı YKKSY'nin temel felsefesini oluşturuyor. Farklı dünya görüşlerine sahip yazar, sanatçı ve düşünürleri aynı kalite çizgisinde buluşturmak, ayrım gözetmeksizin değişik bakış açılarından geniş bir yelpaze oluşturmak, tek yönlü değil çok yönlü bir kültür üretimini desteklemek, bu felsefenin temel rengidir. İşte bu nedenle Evliya Çelebi'den James Joyce'a, Yahya Kemal'den Nazım Hikmet'e bütün bir kültür dünyası YKKSY şemsiyesi altında buluşuyor. Çağdaş yayıncılığın, birçok farklı bileşenden oluştuğunu biliyoruz. Ortaya koyduğumuz her kültür ürününün arkasında deneyimli bir kadro, zengin bir kütüphane ve arşiv desteği var. Gün geçtikçe daha da zenginleşen Sermet Çifter Kütüphanesi, hem kendi kültürel etkinliklerimize hem de araştırmacılara hizmet veriyor. Banka koleksiyonumuzda yer alan resim, sikke ve kumaş gibi kültür değerleri, ayrıca bir kurumun sahip olması gereken kimliği temsil ediyor. Bu kimlik insanlığın en eski değerleriyle günümüz arasında kurulmuş sağlam bir uygarlık köprüsüdür. Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık A.Ş., bugün dünya ile diyalog içindedir. Uzun yıllar kendi kabuğunu kıramamış Türkiye'nin böyle bir ilişkiye şiddetle gereksinim duyduğunun bilincindeyiz. Bu nedenle Avrupa ve yakın coğrafyamızın önde gelen kültür kurumlarıyla ortak projeler geliştiriyoruz. Yurtdışından getirttiğimiz sergiler, yazar ve bilimadamları, ülkemizle dünya arasındaki uzaklığı hızla kapatıyorlar. Bu özverili çaba sonucunda bugün YKKSY, ülkemiz yazarlarının dünyaya açıldıkları başlıca kapılardan birisi olmuştur. Kitaplar, dergiler, sözlü ve görsel etkinlikler, sergiler, müzik dinletileri, YKKSY'nin kültür toprağımızı bereketli kılan kökleridir. Dün olduğu gibi bugün de köklerimize, kimliğimize sahip çıkıyoruz. Çünkü dünya ile aynı hasadı devşiriyoruz.
d e f t e r l e r i n d e n
pe
cy
Ara, sergindeki portrelerini seyrederken eski dostlarla birlikte oldum, onlarla anıları tazeledim, onlarla yaşadım. 50 yılı aşan dostlukla seni candan kutluyorum. Tüm sevgiler ve güzellikler üzerine yağsın. Güngör Kabakçıoğlu
Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık A.Ş.
Urartu Krallığı medeniyetini her zaman olduğu gibi bilimsel, görsel ve güvenlik açısından değerlendirerek uluslararası bir bölgede doyumsuz bir şekilde sunuyorsunuz. Dr. Erdal Eren, Dolmabahçe Sarayı Müzesi Müdürü
Somut olmayan miras ve somut mirasın en belirgin örneklerini izlediğimiz Urartu uygarlığını ortaya çıkaran ve bu uygarlığın unutulmadığını gösteren değerli hocam Oktay Belli'ye ve onun fedakâr ekibine, Yapı Kredi Bankası'nın değerli yöneticilerine binlerce teşekkürler. Hikmet Tan, Van Valisi Aziz Hocam, 1950'li yıllarda yayımladığınız "Evler" kitabınızı bana armağan ederken şöyle yazmıştınız: "Geçmişteki günlerimizden iz / Bırakmayı biz şairler biliriz." Siz gerçekten silinmeyecek bir iz bırakan şairsiniz. Hasan Pulur Sikke sergisini gezerken çok duygulandım. Bu sergi Türkiye Cumhuriyeti'ne ve Milletine en güzel hediye. Daima önder oldunuz. Ayhan Türköz, Beyoğlu eski Parmakkapı Eczanesi sahibi
Ey muhterem Nuri Pere beyefendi nur içinde yat. Emanetini Bankan ve gençler fevkalade güzel sergiliyor ve herkesin gözleri önüne seriyorlar. Bu inanılmaz
sergiyi dostum Mehmet Kara ile ve zevkle temaşa ettik. M. Bülent Coşkun Birgün, 1949'daydı galiba, ayağında yeni ayakkabılar vardı. "Sait, ayakkabıların ne güzel" dedim. "Beğendin mi annem aldı" dedi. Mücap Ofluoğlu "İstanbul hasılı bir âlemdi; yiyen, içen, gülen dolu. Yemeyen, içmeyen, gülmeyen de bir kenara çekilmiş, yemiyor, içmiyor, gülmüyordu." Bugünü mü anlatıyordun koca Sait? Kemal Bekir Sait Faik müzelik değildir. O yaşıyor, yaşayacak. Ölüm bir şey yapamaz ona. Oktay-Ayla Akbal Değerli büyüğüm, saygıdeğer Abidin Dino, sıra dışı kimliğinizi yine sıradışı çalışmalarınızda bulmak ne güzel. Bugün yine ufkumda yeni ışıklara yol veren kapılar açtınız. Mustafa Gün, Sat Komando 1956-57 yıllarında Boğazköy kazılarında görevli Hititolog Hatice Kızılyay'ın kızı olarak bizzat bulundum. Çocukluğumda bu kadar bilinçli değildim. Bugün bu dünya mirasına verilen değeri gördükçe kıvanç duyuyorum. İştar Bezmez Selçuklu kültürünün her yönüyle bir "uygarlık" olduğunu, hatta Osmanlı uygarlığını da "200 yıl önceden" aşmaya başladığını biliyor, söylüyor ve buna sahip çıkılmasını diliyorduk. Ne var ki bu gerçek bu açıklıkta dile getirilmedi. Getirenlerse de biraz "çekingen" kaldılar. Şimdi ilk kez tarihten alınması gereken "Selçuklu dersi" cesur, gerçekçi, başarılı ve eminim ki özverili olarak Türkiye'de topluma sunuluyor. Böylesi bir sentez, üstün yaratıcılık ve akıl denizi, "aydınlanma" değil de nedir? Oktay Ekinci Merhaba benim adım Ceren, Ben bu sergiyi çok beğendim ben de böyle tarihi eser eşyaları severim ve serginin açıldığını gördük ve girdik. Babam ve ben çok beğendik ve bu serginin kitabını almayı düşünüyoruz. Aslında ben Karadeniz Ereğli'de oturuyorum ve Cumhuriyet İ.Ö.O.'na gidiyorum ve 6. sınıftayım. Burayı arkadaşlarıma anlatacağım ve çok güzel olduğunu kitaptan göstereceğim. Ceren Karapekmez
1964 yılından günümüze kadar etkinliklerini kesintisiz sürdüren, Kâzım Taşkent Sanat Galerisi, Türkiye'nin önde
d grubu 1933-1951
Sanatı ve Yaşamıyla Andy Warhol
a
2001 yazında, ABD adına dünya turuna çıkarılan Andy Warhol Sergisi'ninyolu İstanbul'a düşmüştü. Kâzım Taşkent Salonu bu fantastik gösteriye ev sahipliği yapmakla kalmayıp, Türkçeİngilizce bir de katalog kitap çıkardı. 1928-1987 tarihleri arasında ömür süren Warhol, XX. yüzyılın ikinci yarısının Amerikası'nda kültür alanının belki de en önemli kişisiydi. 1950'li yıllarda New York'a taşındıktan sonra Manhattan'daki Serendipity'yi mesken tutmuştu. Amerikan pop sanatının tohumlan burada atıldı. Warhol 1956'da ilk kez Amerika dışına çıktı; Japonya, Kamboçya, Hindistan, Mısır ve İtalya'yı dolaştı. Buralarda popüler kültüre ait ne bulduysa topladı. Reklam afişleri, star posterleri, pop-kahramanlar onun totemleriydi.
pe
cy
Nurullah Berk, Zeki Faik İzer, Elif Naci, Cemal Tollu, Abidin Dino ve Zühtü Müridoğlu önderliğinde bir araya gelen 21 ressamın kurduğu "d grubu" sanatçılarının resimlerinden oluşan sergi MSGSÜ Resim Heykel Müzesi ile birlikte Ocak-Mart 2004 tarihinde sergilendi ve kataloğu basıldı. d grubu, modern plastik sanatlar tarihimizin ilk toplu etkinliğidir. 1933'ten 1951'e kadar etkin olan d grubu ressamlarının ortak özelliği ya Paris'te yetişmiş olmaları ya da Fransız resmi etkisinde oluşlarıydı. "1914 İzlenimcileri" olarak anılan ve çoğu Güzel Sanatlar Akademisi hocası olan bir önceki kuşağa tepki olarak ortaya çıkmışlar ve plastik sanatlarda önemli dönüşümler yaratmışlardı. Bir kuşak ve bir anlayış çatışmasından doğan bu hareket; "yenici, ilerici ve yaptırımcı" tutumuyla bugün hâlâ tartışılan bir yerin de sahibi olmuş, 50'li yıllardan itibaren öne çıkan soyut sanat tartışmaları içinde başı çekmişti.
gelen sanatçılarının sergilerinin yanında dünya çapında isimlerin yapıtlarını da İstanbul'a taşımaktadır.
Osmanlı Saray Ressamı Fausto Zonaro
"Bir kitap okudum, hayatım değişti" klişesi sanki Zonaro için söylenmiş. 1891 yılında Edmondo De Amicis'in "lstanbul"unu okuduktan sonra öğrencisi ve sevgilisi Elisabetta Pante'nin ardı sıra talihini denemek üzere Türkiye'ye geliyor. Geliş o geliş. Onun sayesinde XIX. yüzyılın İstanbulu'nu bir fotoroman gerçekçiliğiyle yaptığı resimlerinden izleyebiliyoruz. Zonaro İstanbul'da çok geçmeden Sultan Abdülhamid'in ilgisini çekmeyi başardı. Sehpasını dilediği yerde kuruyor, karış karış dolaştığı İstanbul sokaklarında rastladığı her dilden, her milletten insanların ve mekânların resmini yapıyordu. Sultan onu o kadar çok seviyordu ki, bu sevginin bir ifadesi olarak ona Akaretler'de bir konak armağan etmişti. Bu büyük ressamın kapsamlı bir sergisi ve devasa bir katalogu yoktu. Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık ve İtalyan Kültür Merkezi işbirliğiyle bu açık kapatıldı. Şubat 2003'te Kâzım Taşkent Salonu'nda ressama yaraşır bir sergi düzenlendi. Sergi Ankara'da da tekrarlandı.
Ressam, Sultan ve Portresi / Gentile Bellini'ye göre Fatih Sultan Mehmet Bu tek resimlik bir sergiydi. Bu öyle bir sergiydi ki, sergilenen resmi herkes biliyordu ama o güne kadar kimse onu görmemişti. Günümüzden 500 yıl önce, Osmanlı Padişahı Fatih Sultan Mehmet'in, İtalyan ressam Gentile Bellini'ye yaptırdığı ve bugün Londra'da National Gailery'nin koleksiyonunda bulunan ünlü portre, asırlar sonra yaratıldığı kente dönmüştü. Biz bu sergiye kadar onu tarih kitaplarından, röprodüksiyonlarından, kopyalarından görmüştük. Osmanlı İmparatorluğu'nun kuruluşunun 700. yıldönümünde gerçekleşen bu sergiyle nihayet Fatih'in aslıyla tanışmış olduk.
Bir Baselitz Retrospektifi Türkiye hayranı olan Alman ressam Georg Baselitz'in şaşırtıcı sunumuyla hayranlık uyandıran resim sergisi 2002 baharında Kâzım Taşkent Salonu'ndaydı. Ressam; İstanbul'da, Doğu Karadeniz'de yaptığı gezilerden çok etkilenmiş. Ama bu etkileri onun resminde birebir görmek mümkün değil. Çünkü realiteden çok belleğinde kalanların ressamı o.
Hoca Ali Rıza Öncü ressamlarımızdan Hoca Ali Rıza Sergisi, Yapı Kredi Bankası'nın kuruluşunun 44. yılında düzenlendi. Ressamın oğlu Nasır Çizer'den alınan koleksiyon, o tarihe kadar az sayıdaki resmiyle tanınan ressamın hiç görülmemiş çok sayıda eserini meydana çıkarması açısından önemliydi. Ressam Hoca Ali Rıza, geleneksel ressamlar kuşağının en verimli, en çalışkan üyelerinden biriydi. Çağını (1857-1930) bir fotoğraf sanatçısı gibi özenle belgeleyerek günümüze taşımasıyla ölümsüzleşmiş ressamın desen defterleri bir katalogla kitaplaştırıldı.
İbrahim Çallı Yapı Kredi Yayınlan Türk Ressamları Dizisi'nin Namık İsmail'den sonraki kitabı İbrahim Çallı için hazırlandı. 1993 yazında gerçekleşen İbrahim Çallı sergisi çok anlamlıydı, çünkü ölümünün üzerinden 30 yılı aşkın bir süre geçtiği halde ressamın doğru düzgün bir sergisi ve bir kitabı yoktu. Bugün Çallı üzerine araştırma yapacakların kolayca ulaşabilecekleri bir kaynak var. Uzun yıllar Güzel Sanatlar Akademisi'nde hocalık da yapan Çallı'nın atölyesinden, sonradan ünlü olacak birçok ressam yetişti. Taşradan gelip de resim aristokrasisinin zirvesine kurulan İbrahim Çallı, 19301960 arasında sanat hayatının en parlak dönemini yaşamıştı.
Büyük kültür ve sanat adamlarından Vedat Nedim Tör'ün adını taşıyan müze 1992'de kuruldu.
Dua Taneleri / Tespih Sergisi
Urartu: Savaş ve Estetik
Troya: Efsane ile Gerçek Arası Bir Kente Yolculuk Homeros'un İlyada Destanı'ndan yola çıkarak düşlerin kenti Troya'yı keşfedenler, çağlar boyunca pek çok uygarlığı beslemiş olan Anadolu'nun gizemlerinden birini daha gözler önüne sermişlerdir. Troya'nın 5000 yıllık sırrının, 1871 'de Heinrich Schliemann'la başlayan gün ışığına çıkışı, günümüzde Prof. Manfred Korfmann'la sürüyor. Anadolu'nun eşsiz hazinelerinden sadece biri olan Troya, arkeolojik araştırmalarla efsanevi ününe ün katmaya devam ediyor. Özellikle yurtdışında büyük ilgi gören Troya sergisi 2001-2002 yıllarında Almanya'da binlerce kişi tarafından ziyaret edilmişti. Daha sonra bu sergi Vedat Nedim Tör Müzesi'nde "Efsane ile Gerçek Arası Bir Kente Yolculuk" adıyla yeniden düzenlendi ve bir de kitabı basıldı. Bu benzeri sergiler Kültür ve Turizm Bakanlığı ile birlikte gerçekleştirildi.
pe cy a
İslam dini başta olmak üzere hemen hemen tüm dinlerde dua etme aracı olarak kullanılan tespihlerden oluşan sergi Ocak 1996'da açılmış, serginin bir de kitabı yayımlanmıştır. Allah'a 99 ayrı isim veren İslami anlayış, O'nu anarken, her ismi için bir işaret olmak üzere ipe dizdiği 99 taneli alete tespih adını vermiştir. Tespihin İslam âleminde ne zamandan beri kullanıldığı kesin olarak belli değildir. Hz. Muhammed'in tespih taşıdığına dair bir kayıt da yoktur. Hatta belki Osman Gazi ve belki Fatih Sultan Mehmet de tespih kullanmadılar. Nitekim arşiv belgelerinde tespihle ilgili bilgilere ancak XVI. yüzyıl sonlarına doğru rastlanmaktadır. 99'luk tespih zamanla 33'lük hale getirilmiş, kullanımı daha kolay hale gelince de giderek bir el alışkanlığına dönüşmüştür. Akik, kuvars, firuze (turkuvaz), zümrüt, ametist, katalin, necef, kehribar gibi kıymetli taşlardan yapılanları çok makbul olup, toplumda statü göstergesi olarak da işlevseldir.
Uluslararası standartlarda yapılandırılan müze; sahip olduğu koleksiyonları özenle koruyup, sergiliyor.
Bir Yurttaş Yaratmak / Muasır Medeniyet İçin Seferberlik Bilgileri 1923-1950
Cumhuriyet'in 75. yılı için düzenlenen sergi bir ulus devletioluşum sürecinde birey olarak yurttaş ya da eski deyişle vatandaş kimliğinin oluşumunu ve Cumhuriyet yönetiminin yurttaş anlayışını gündeme getirmeyi amaçladı. Cumhuriyet'le birlikte Osmanlı'dan farklı olarak örgütlü bir toplum anlayışı, bazı hak ve özgürlüklerle donanmış bir yurttaş kimliği öne çıkmaya başlamıştı. Sivil topluma yönelişin birinci basamağı olan bu evrede, asırlar boyu ön planda olan din kardeşliği yurttaşlık bilincinin gerisine düşürülmeye çalışıldı. Bundan kısmen de olsa bazı başarılar elde edildi. Tek Parti önderliğinde uygulamaya konulan modernleşme projesine önceleri katılım yüksek seviyedeyken, sonraları heyecan tavsadı. "Bir Yurttaş Yaratmak / Muasır Medeniyet İçin Seferberlik Bilgileri 1923-1950" adlı sergi söz konusu yarım kalmış projenin ilk yıllarındaki coşkuyu günümüze taşıması açısından önemliydi.
Osmanlı Gökkuşağında Yolculuk
Osmanlı'nın 700. yıldönümünde düzenlenen "Osmanlı Gökkuşağında Yolculuk" adlı sergi, İmparatorluğun güzel sanatlarda vardığı merhaleleri göstermesi açısından önemliydi. Hat, Divan Edebiyatı, Nakış, Minyatür, Padişah Portreleri, Mimarlık, Divan Müziği, Çini vesaire küçük el sanatları başlıkları altında düzenlenen sergi iki yıllık bir çalışmanın ürünüydü. Oğuz boylarından Anadolu'ya gelip önce Selçuklu sonra Osmanlı adıyla imparatorluk kuran insanların ürünü olan yadigâr bol görselli bir katalog eşliğinde gerçekleşen, konferans, sempozyum gibi yan faaliyetlerle de 1999'a damgasını vuran sergi oldu
4 k ü l t ü r ,
s a n a t
v e
Türkiye'de açılan ilk Urartu sergisi olması nedeniyle önemi bir kat daha artan bu etkinlik, Van (Tuşba) merkezli, adı bilinen cismi bilinmeyen bir medeniyeti gözler önüne serdi. Üç yüz yıl boyunca bölgesinde hâkim olan savaşçı ve aynı zamanda sanatçı bu toplumdan artakalanların Beyoğlu'nun göbeğinde sergilenmesi de ayrıca heyecan vericiydi. Urartu medeniyeti, önce Batılı araştırmacıların ilgisini çekmişti. 1600'lü yıllardan günümüze kadar bu ilgi artarak sürdü. Özellikle XIX. yüzyıldan itibaren Urartu kentlerinde yapılan kaçak kazılarla pek çok kıymetli eser dışarıya kaçırıldı. Keza 1. Dünya Savaşı sırasında işgal altında kalan bölgede Ruslar da kazılar yaptılar ve buldukları eserleri ülkelerine götürdüler. Türk arkeologları burada ilk incelemeyi 1938'de başlattılar ve uzun yıllar bir ilerleme kaydedemediler. Ancak 1956'dan sonra Tahsin Özgüç'ün yürüttüğü çalışmalarla bu koca uygarlığı örten sis perdesi aralanabildi.
Top Bir Dünyadır Yeryüzünde bir milyar insanı derinden etkileyen olguların başında futbol geliyor. Hele hele dört yılda bir yapılan Dünya Kupası Futbol Şampiyonasının oynandığı sıralar bu ilgi iki-üç katına çıkıyor. Ülkemizde futbola duyulan olağanüstü ilgiye karşılık, futbol üzerine yapılan kuramsal çalışmaların ve kültürel üretimin son derece sınırlı oluşundan hareketle Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık, bir sosyal olgu olarak algıladığı futbol için "Top Bir Dünyadır" adıyla bir sergi düzenledi. Sergide başta "üç büyükler" Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş olmak üzere, şimdi unutulan ama vaktiyle "fırtına gibi" takımlar olan İstanbul'un semt kulüpleriyle ve taşrada parlayan Eskişehirspor, Trabzonspor gibi takımları da kapsayan bir sergiydi bu. Efsane futbolcuların formaları, kramponları, şampiyonluk kupaları, albümler, madalyaların yanı sıra futbol-sanat, futbol-basın ilişkilerini gözeten ürünler de sergide yer almıştı. Futbolda otorite sayılan imzaların kaleme aldığı yazılar ve sergiye sığmayan görsel malzemeyle hazırlanan kataloğu da basılan sergi, XVII. Dünya Kupası'nın öngünlerinde büyük ilgiyle karşılanmıştı.
y a y ı n c ı l ı k t a
6 0
y ı l
Dünya çapında fotoğraf sanatçılarının eserlerini İstanbullulara sunan Sermet Çifter Salonu birbirinden ilginç sergilere
mekân oldu. İlk genel müdürümüzün adını taşıyan salon, sergi amaçlı tasarımıyla yeni gösterilere hazırlanıyor.
Bir Usta Bir Dünya: Cemal Reşit Rey
1916-1979 yılları arasında yaşamış, şiirimizin en özgün şairlerinden Behçet Necatigil'in evrak-ı metrukesi, Aralık 1993'te Sermet Çifter Salonu'nda sergilendi. Sigara kutusu, gözlüğü, masasından eksik etmediği transistörlü radyosu, kahve cezvesi, fincanı, el yazısı, imzası ve fotoğrafları. Şiirlerinin yanı sıra sözlük yazarlığı, çevirmenlik yapıyor ve radyo piyesleri de yazıyordu. Aynı zamanda Kabataş Lisesi'nde öğretmendi. Ondan kalan anılar "Bir Usta Bir Dünya: Behçet Necatigil" adıyla kitaplaşarak hafızalardaki yerini aldı.
Çoksesli Türk Müziği'nin öncülerinden Cemal Reşit Rey, Paris'te başlayan müzik yaşamını Cenevre'de piyano virtüözü sıfatıyla devam ettirmiş bir Türk büyüğü. Birçok sanatçımız gibi o da üzerinde yeterince çalışılmamış bir isimdi. Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık 1997 baharında bu büyük ustayı gündeme taşıyan sergisiyle üstüne düşeni yaptı. Lüküs Hayat, Adalar Revüsü, Deli Dolu, Alabanda, Hava Cıva, Maskara adlı operet ve revüleriyle halkın sevgilisi olmuş sanatçının sergisinin katalogu da yayınlandı.
a
Bir Usta Bir Dünya: Behçet Necatigil
cy
Moskova İnsanları /Ahmet Sel
Yaşar Nabi Nayır, Cavit Baysun, Fuat Köprülü, Hüsamettin Bozok gibi ünlü koleksiyonerlerin arşivine sahip olan YKY, bu koleksiyonlardan yola çıkarak ve ilk defa olarak bir dergi sergisi düzenledi. 2001 yılında gerçekleşen sergide Osmanlı döneminden Cumhuriyet dönemine kadar çıkmış dergilerden seçme örnekler meraklısıyla buluştu. Serginin 101 Dergi adıyla bir de kitabı basıldı.
pe
Ahmet Sel'in Moskova'da çektiği fotoğraflar 2003 baharında Sermet Çifter Salonu'ndaydı. Moskova'nın en popüler isimleriyle gerçekleştiren serginin temel amacı, Sovyetler'in yıkılışından sonra yaşanan büyük erozyona rağmen büyük Rus kültürünün halen yaşadığını göstermesiydi. Sergi bu trajik dönüşümün yarattığı umutsuzluk ortamını yansıtması açısından da çok başarılıydı.
101 Dergi/ Dünden Bugüne Türkiye Dergileri
Sebastiâo Salgado / Ara Güler Koleksiyonu
Çapa Türkiye'de Çapa bir fotoğrafıyla dünyanın tanıdığı bir fotoğrafçı, İspanya İçsavaşı sırasında çekmişti bu fotoğrafı: bir askerin vurulduğu an, henüz yere düşmemiş, tüfeği elinden savrulmuş, işte tam o an. Böyle anların fotoğrafçısı Çapa meğer vaktiyle Türkiye'ye gelmiş, fotoğraflar çekmiş. 1946'da yaptığı bu ziyareti sırasında çektiği fotoğraflar Sermet Çifter Salonu'nda Ekim-Kasım 2003 tarihleri arasında sergilendi. 1954 yılında Çin Hindi'nde bir mayına basarak yaşamını yitiren Çapa öldüğünde henüz 40 yaşındaydı. O bir savaş muhabiriydi. II. Dünya Savaşı sırasında Amerika Türkiye'nin rolünü büyütmek istiyordu. Bu amaçla dünya gündemine girmeliydi. Avrupa haber ajansları kapalı-kutu Türkiye'yi çözmeye çalışıyorlardı. Çapa bu misyonla 1946 seçimlerini izledi ve bize birbirinden ilginç çok sayıda fotoğraf bıraktı.
Ara Güler'in katkılarıyla dünyaca ünlü Salgado da fotoğraflarıyla konuğumuz oldu. Haber ve belgesel fotoğrafçılığın en büyüklerinden olan Salgado 1944 doğumlu bir Brezilya vatandaşı. Avrupa, Afrika, Asya ve Güney Amerika'da çektiği fotoğraflarla tanındı. Onun Brezilya'daki altın ocaklarında çektiği fotoğraflar, kitleler halinde çalıştırılan köle-işçilerin varlığını gözler önüne serdi. Yine onun çektiği Etiyopya fotoğrafları ise, Afrika'da çekilen açlığın boyutlarını ortaya çıkardı.
Bir Kent: İstanbul 101 Yapı İstanbul'a damgasını vurmuş 101 önemli yapıyı tanıtan sergi Engin Yenal'ın fotoğraflarıyla 2000 yılında açıldı. Topkapı Sarayı, Sultanahmet çevresi, Haliç, Eyüp, Galata, Boğaziçi, Üsküdar, Kadıköy başlıkları altında seçilip istiflenen 101 yapı, Osmanlı'dan günümüze yapı endüstrisinde ve yapı estetiğinde ulaştığımız merhaleleri gösterdi. 2700 yıllık bir maziye sahip istanbul'u dünden bugüne yorumlayan bu çalışma kitabıyla da şehir araştırmacılarını çok memnun etti.
Cavit Baysun, Falih Rıfkı Atay, Hamdullah Suphi Tanrıöver gibi ünlülerin kitapları da bu kütüphanede bulunuyor.
Sermet Çifter Araştırma Kütüphanesi 1978'den beri araştırmacı okurların hizmetinde. Fuat Köprülü,
a
pe cy
Yapı Kredi'nin kültür ve sanat hayatımıza yaptığı katkılar içinde, kurduğu kütüphaneler ayrı bir önem taşır. Bunların ilki olan 50. Yıl Atatürk Kitaplığı, 27.10.1973 tarihinde Ankara'da Yapı Kredi Kızılay Şubesi binasında açılmış ve 1992'ye kadar okuyucularına hizmet vermiştir. Bu tarihte kapanan kütüphanenin koleksiyonunun bir bölümü Ortadoğu Teknik Üniversitesi'ne devredilmiş, diğer kısmı ise Yapı ve Kredi Kitaplığı adı altında 1978 yılında açılan ve halen de araştırmacılara hizmete devam eden Yapı Kredi Sermet Çifter Araştırma Kütüphanesi'nin koleksiyonuna katılmıştır. Yapı ve Kredi Bankası A.Ş. 9 Eylül 1944 tarihinde kurulmuştur. Bu tarihten 8 ay bile geçmeden 23 Nisan 1945 yılında "Doğan Kardeş" dergisi yayın hayatına başlar. 1946 yılında ise Doğan Kardeş Serisi'nin ve Yapı Kredi'nin ilk kitabı olan 'Tolstoy'dan 17 Hikâye" yayınlanarak kültür alanında büyük bir adım daha atılmış olur. Başta Kâzım Taşkent ve Vedat Nedim Tör olmak üzere Banka yönetiminin desteğiyle büyüyerek devam eden bu yayıncılık faaliyetleri sırasında kullanılan kaynakların birikmesiyle kendiliğinden bir kütüphane oluşmaya başlar. Taşkent ve Tör'ün kültür, sanat ve sahaf dünyasıyla olan yakın ilişkileri dolayısıyla satın alma veya bağış yoluyla bankaya kazandırdıkları önemli koleksiyonlar da bunlara eklenince ortaya çok kıymetli ve kapsamlı bir kütüphane çıkar. Bu kütüphanenin sadece Yapı Kredi bünyesine değil bütün araştırmacıların hizmetine sunulması düşüncesiyle Bankanın kuruluş yıldönümüne denk gelen 9 Eylül 1978 tarihinde "Yapı ve Kredi Bankası Kitaplığı" törenle açılır. Kütüphanede Prof. M. Fuat Köprülü, Prof. Cavit Baysun, İsmail Hikmet Ertaylan, Falih Rıfkı Atay, Hamdullah Suphi Tanrıöver, Küçük Sait Paşa, Şevket Rado, Vedat Nedim Tör ve Yahya Kemal Beyatlı gibi fikir ve bilim adamlarından gelen güzide koleksiyonlar da araştırmacıların hizmetine sunulmuştur. Edebiyat, tarih ve sanat tarihi alanlarında önemli bir koleksiyona sahip olan bu kütüphane, Banka'nın
kültür ve sanat hayatımıza önemli bir armağanı olarak 1992 yılına kadar araştırmacılara Çemberlitaş'taki yerinde hizmet verir. Bu tarihte Yapı Kredi'nin Galatasaray'daki binası "Kültür Merkezi" haline dönüştürülür ve kütüphane de müze ve sergi salonları ile birlikte 29 Temmuz 1992'de bu binadaki yeni yerini alır. Yeni binanın 1. katında hizmete açılan kütüphanenin adı da Banka'nın kuruluş ve gelişme aşamalarında büyük emeği geçen ilk genel müdürü Sermet Çifter'in adını yaşatmak amacıyla "Yapı Kredi Sermet Çifter Kütüphanesi" olarak değiştirilir. 2000 yılında yeniden yapılanan kütüphane Türk tarihi, Türk kültürü, Türk ve dünya edebiyatı ile İstanbul kenti konulannda uzmanlaşmış bir araştırma kütüphanesine dönüştürülür. Bu tarihten itibaren "araştırma" ibaresi de kütüphanenin adına eklenerek "Yapı Kredi Sermet Çifter Araştırma Kütüphanesi" adı ile günümüzde de okuyucularına hizmet vermeye devam eder. Gelişen teknolojilere en kısa zamanda ayak uyduran kütüphanede bilgisayarlarla yapılan bilgi taraması ile okuyucular aradıkları materyallere en kısa sürede ulaşmaktadır. Kütüphaneye gelmeden de web sitesi kullanılarak istenilen materyallerin olup olmadığı görülebilmektedir.
Kütüphane Koleksiyonu
Yapı Kredi Sermet Çifter Araştırma Kütüphanesi koleksiyonu; genel koleksiyon, yazmalar, nadir kitaplar, süreli yayınlar ve Yapı Kredi Yayınlan olmak üzere 5 ana bölümden oluşmaktadır. Ayrıca, Türkiye'nin kültür, sanat ve düşünce dünyasında iz bırakmış bazı kişi ve kurumların arşivleri de kütüphanemizde yer almaktadır. Bunlardan Fuat Köprülü ve İsmail Hikmet Ertaylan arşivleri henüz tasnif edilmemiş durumdadır. Cumhuriyet dönemi Türk edebiyatında önemli bir yer tutan Yeditepe Dergisi ve Hüsamettin Bozok Arşivi, Melih Cevdet Arşivi ile birlikte Haziran 2002'de kütüphanemize bağışlanan Orhan Burian Arşivi de okuyucuların hizmetine sunulmuştur.
Genel Koleksiyon Kütüphane 80.000 cilde ulaşan kitap koleksiyonuna sahiptir. Koleksiyonun büyük çoğunluğu Türk tarihi, Türk kültürü, Türk ve dünya edebiyatı, sanat ve İstanbul kenti konularındadır.
Yazmalar Kütüphanede araştırmacıların kullanımına açık, 1117 cilt içinde toplanmış 1578 adet yazma eser mevcuttur. 14. yüzyıl ile 20. yüzyıl başlarına tarihlenen bu yazma eserlerin büyük bir bölümü Prof. Mehmet Fuat Köprülü ve Prof. Cavit Baysun
koleksiyonundan kütüphaneye gelmiştir. Bu yazmaların ayrıntılı olarak araştırmacılara tanıtılması amacıyla konu uzmanları tarafından hazırlanan "Yapı Kredi Sermet Çifter Araştırma Kütüphanesi Yazmalar Katalogu" 2001 yılında basılarak bilim adamlarının kullanımına sunulmuştur. Gelişen teknolojiler yazmaların okuyucuların hizmetine sunulmasında büyük kolaylıklar sağlamaktadır. Dijital teknoloji ile yazmaların sayfa sayfa fotoğraflarının çekilmesi işlemine birçok kütüphanede devam edilmektedir. Kütüphanemizde ise bu işlem tamamlanmıştır. 2002-2003 yıllarında yapılan 15 aylık yoğun bir çalışma sonunda bütün yazmalar dijital ortama aktarılmıştır. Bu işlemi Türkiye'de henüz tamamlayan bir başka kütüphane yoktur. Türkiye'nin neresinden olursa olsun akademik çevrelerden gelen isteklere anında cevap verilmekte ve isteyen araştırmacılara yazmanın bir kopyası kısa sürede ulaştırılmaktadır.
Nadir Kitaplar Kütüphanede, çeşitli koleksiyonlardan derlenmiş 1000'in üzerinde nadir kitap bulunmaktadır. 1620. yüzyıllar arasında, çeşitli dillerde basılmış olan bu kitaplardan bir bölümünü içeren bir Yapı Kredi Sermet Çifter Araştırma Kütüphanesi Nadir Eserler Katalogu" Mayıs 2002'de basılmıştır.
Süreli Yayınlar Kütüphane süreli yayın koleksiyonunda, 20. yüzyıl başlarından itibaren Türkiye'de yayımlanan 750'nin üzerinde dergi yer almaktadır. Ayrıca Hürriyet, Cumhuriyet, Akşam, Tercüman, Milliyet, Ulus vs. gibi önemli gazetelerden oluşan 1700 cildin üzerinde düzenli bir gazete koleksiyonu da kütüphanemizde bulunmaktadır.
Kütüphane Kullanımı ve Üyelik Kütüphaneden yararlanmak isteyen araştırmacıların üye olması gerekmektedir. Üye olmayanlar 1 -2 gün gibi kısa süre için kütüphaneyi kullanabilirler. Her kesimden araştırmacılar kütüphaneye üye olabilir. Kütüphane Cumartesi, Pazar ve resmi tatil günlerinde kapalıdır.
Çalışma Saatleri Pazartesi - Cuma: 9.30 - 17.30 Tel: 0212 252 47 0 0 / 422 Faks: 0212 293 07 23 Web adresi: www.ykykultur.com.tr
Bankaları kültür, sanat hareketlerine sokma fikri ilk defa Yapı Kredi'den gelmiş ve bu amaçla Kültür Sanat Müşavirliği kuran ilk banka yine Yapı Kredi olmuştur. Devrin medyasında ilk kez Yapı Kredi reklam yaptı. Basında çerçeveli ilk ilanı da Yapı Kredi çıkardı. Ülkemizde gerçek anlamdaki ilk ofset matbaacılık, 1948'de kurulan Doğan Kardeş Matbaası ile başlamıştır. İlk defa bir banka tiyatro kurdu. Yapı Kredi 1949'da Küçük Sahne'yi alıp başına yönetmen Muhsin Ertuğrul getirildi. Bankanın 10. kuruluş yıldönümünde ilk kez resim ve afiş yarışması düzenlendi. Ödül alan eserler 10 gün Spor Sergi Salonu'nda sergilendi. istanbul'da ilk kez "İzahlı Müzik Saati" konseri gerçekleştirildi. 19 Nisan 1951'de Küçük Sahne'de başlatılan bu ilk programda, konuklara Beethoven ve Chopin'in eserleri dinletildikten sonra yaratıcılar ve eserleri hakkında bilgi verildi. 1952'de tamamı renkli, uzun metrajlı ilk Türk filmi olan "Halıcı Kız", Yapı Kredi ve Doğan Kardeş'in desteğiyle film tarihine kazandırıldı. 30 Nisan 1954'te Türkiye'nin ilk Kadın Hamlet'i, Muhsin Ertuğrul'un yorumuyla Küçük Sahne'de canlandırıldı. Hamlet'i Nur Sabuncuoğlu oynamıştı.
Yapı Kredi Bankası kuruluşunun 15. yıldönümünde "Türkiye'deki çeşitli medeniyetlere ait sanat eserleri" temalı bir fotoğraf yarışması düzenledi. İlki 1959'da yapılan bu yarışma 1961 ve 1963 yıllarında tekrarlandı.
cy
1963'te yeni yazıyla ilk Türkçe "Kur'an-ı Kerim" basıldı.
a
Okullar arası ilk kompozisyon yarışması düzenlendi. 1957'de Doğan Kardeş dergisi ve Milli Eğitim Bakanlığı işbirliğiyle gerçekleştirilen yarışmanın jürisinde Ahmet Kutsi Tecer ve Ahmet Hamdi Tanpınar da yer almıştı.
İlk açıköğretim uygulaması 1963'te başlatıldı. Bunun için "Kendi Kendine Lise" adında bir de kitap bastırıldı. 1964'te ülkemizde ilk kez çocuk romanı yazma yarışması düzenlendi.
pe
Türkiye'nin ilk banka sanat galerisi 16 Ekim 1964'te açıldı. Galatasaray Sanat Galerisi adıyla faaliyete geçen salonda, Kenan Özbel'in "Köylü Çorapları" sergilendi. 1981'de buranın adı Kâzım Taşkent Sanat Galerisi oldu.
Doğal Hayatı Koruma Derneği işbirliği ile yurdumuzda ilk kez leylekler için nüfus sayımı yapıldı. Bunun için ilkokul öğrencilerine anket formları gönderildi. Gelen cevaplara göre sayım yapılan yerlerde, 1980 yılı itibarıyla 5.411 leylek yuvası ve 10.822 leylek saptandı.
Dünyanın ilk "Nümizmatik ve Para Tarihi Semineri" düzenlendi. 20-21 Eylül 1984 tarihlerinde İstanbul'da gerçekleştirilen etkinliğe Amerika, İsveç, Fransa, Irak ve Suudi Arabistan'dan bilim adamları katılmıştı. Türkiye'nin ilk compact disc'ini Yapı Kredi Mart 1988'de piyasaya sundu. Münir Nurettin Selçuk'un 1970 yılında kaydettiği 57 yorumdan seçilerek yapılan albüm "Üstad" adıyla hayranlarına sunuldu. Ressam Hoca Ali Rıza'nın eserlerinden oluşan büyük bir koleksiyona sahip YKB, sanatçının suluboya ve karakalem peyzaj çalışmalarını 28 Aralık 1988'de ilk kez sergiledi. Serginin katalogu da basıldı. 1989'da dünyaca ünlü Bolşoy Balesi'ni ilk kez ülkemize getirdi. Türkiye'de ilk kez Çocuk Kurultayı düzenlendi. 5-11 Nisan 1991 tarihleri arasında gerçekleşen etkinliğe, biri ilkokul, öteki ortaokul öğrencisi olmak üzere her ilden iki çocuk davet edilmişti. Yapı Kredi Yayınları, 2000'den fazla kitap çıkaran ilk kuruluş oldu.
cy a
Yapı ve Kredi Bankası A.Ş.'nin, bankacılık hizmetleri kadar kültür ve sanata da yatırım
yapmaya önem vermesi, genç Cumhuriyet'in 40'lı yıllarda oluşturulan ve temel ilkesi yerlilik olan
Doğan Kardeş Yayınları'nın 1946'da yayımladığı "Tolstoy'dan 17 Hikâye", sonradan 2000 kitabı aşacak Yapı Kredi Yayınları'nın ilk adımıydı. Vâlâ Nurettin'in çevirisi eser, çocuk yayıncılığında çığır açtı.
geniş boyutlu bir özel sektör projesinin sonucuydu. Bu yüzden Kazım Taşkent, Vedat Nedim Tör ve
Şevket Rado'nun bir araya gelmesi tesadüf değildi. Kültür ve sanat etkinliklerinin bir bütün olduğunu düşünürsek 1944'ten beri özel koleksiyonlar,
yayıncılık, festival, sergi, sinema ve tiyatro gibi
pe
alanlarda var olan Yapı Kredi'nin kuruluşları,
Kâzım Taşkent'in elim bir kaza sonucu yitirdiği oğlu adına kurduğu Doğan Kardeş dergisi (solda 1. sayı), sonradan büyük bir kültür sanat bankasının doğmasına neden oldu.
birimleri 60 yıldır yeniliklerle, ilklerle, atılımlarla gündemde...
Bugünkü Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık için bir başlangıç aramak gerekirse Doğan Kardeş
aldı. Daha doğrusu kendi adıyla bir "kitaplık"
Bosphore'unun tıpkıbasımı; Kemal Çığ'ın Türk
kurmuş oldu.
Kitap Kapları; Mehmet Önder'den 3 ciltlik
Otmar Pferschy'nin fotoğraflarıyla İstanbul;
Şehirden Şehire: Efsaneler, Destanlar, Hikâyeler;
dergisi ve Doğan Kardeş Yayınları'na kadar gidilir.
Yahya Kemal Beyatlı, Abdülhak Şinasi Hisar ve
Sadi Yaver Ataman'dan Dümbüllü İsmail Efendi;
Bu dergi ve yayınlar, Kâzım Taşkent'in çok genç
Ahmet Hamdi Tanpınar'ın yazılarıyla İstanbul;
Sedad Hakkı Eldem'den Türk Mimari Eserleri;
yaşta yitirdiği oğlunun adını yaşatmanın somut
Haluk Y. Şehsuvaroğlu'nun İstanbul Sarayları;
Gönül Öney'den Türk Çini Sanatı; Semavi
girişimleriydi. İlk sayısı 23 Nisan 1945'te çıkan
Albert Gabriel'in Türkçe ve Fransızca basılan
Eyice'den Ayasofya gibi bir kısmı ingilizce de
Doğan Kardeş, aylık, onbeş günlük ve haftalık
Türkiye: Tarih ve Sanat Memleketi; Abdülhak
basılan kitaplar; Yapı Kredi'nin, bugün de
olarak yayımlanır ve 3 Temmuz 1978 tarihli 1174.
Şinasi Hisarın derlediği Aşk İmiş Her Ne Var
kitapseverlerin belleğinde yer eden seçme yayınlan
sayı ile yayımına 1988'de yeniden çıkıncaya kadar
Âlemde: Aşka Dair Seçilmiş Mısralar ve Beyitler;
arasında anılır.
son verilir. Doğan Kardeş, okuyan, meraklı ve
Halide Edip Adıvar'dan Türkiye'de Sark, Garp
yaratıcı bir kuşak yetiştirmenin büyük
ve Amerikan Tesirleri; Oktay Aslanapa'nın Türk
yatırımlarından biri oldu. Tolstoy'dan 17 Hikâye (1946) ile başlayan
Aile, Yapı Kredi dergileri arasında bir dönem için seçkin yazılarla çıkmış kültür ve sanat
Sanatı: Selçuk ve Osmanlı Devri Halıları Çini
dergisidir. Mayıs 1947 ile Kasım 1952 arasında
ve Minyatür Sanatı; Süheyl Ünver'den 50 Türk
yayımlanan 23 sayı; şairler, yazarlar, çevirmenler ve okurlar için güzellikler şöleni oldu.
düzenli kitap yayınlama serüveni gelişip
Motifi; Hafız Osman hattıyla Kur'ân-ı Kerîm;
yaygınlaşarak bugünlere geldi. Orhan Veli
Nuri Pere'den Osmanlılarda Madenî Paralar,
Yapı Kredi'nin, 50'li yıllarda Türk folklorunun
Kanık'tan Eflâtun Cem Güney'e, Falih Rıfkı Atay'a;
Subhatu'l-Ahbâr'ın tıpkıbasımı; Hünemâme
özellikle de Türk halk oyunlarının canlanmasında,
Mark Twain'den Rudyard Kipling'e, Erich
Minyatürleri ve Sanatçıları (haz. Nigâr Anafarta);
yurt ölçüsünde ilgi görmesinde, derleme ve
Kaestner'e, George Orwell'e uzanan yazarların
Melling'in son derece gerçekçi gravürlerle
uygulama bakımından yeni arayışlar içine
yüzlerce kitabıyla Doğan Kardeş Yayınları, evlerde,
bezenmiş eşsiz İstanbul belgeseli Voyage
girilmesinde Türk Halk Oyunlarını Yayma ve
okullarda ve halk kitaplıklarında hak ettiği yeri
pittoresque de Constantinople et des rives du
Yaşatma Tesisi'nin kurulmasında çok büyük katkısı
pe cy a
oldu. Yurdun dört bir yanından gelen halk oyunu
sorumluluk artışıyla Yapı Kredi Kültür Sanat
Faik Abasıyanık, Nâzım Hikmet, Tomris Uyar,
ekipleri bu kuruluşun düzenlediği yarışmalara,
Yayıncılık A.Ş. kuruldu.
Turgut Uyar, Orhan Veli Kanık, Vüs'at O. Bener,
bayramlara katıldı ve böylece İstanbul, Anadolu
90'ların ilk yıllarında Yapı Kredi Yayınları gerçek
Yahya Kemal Beyatlı ve Yaşar Kemal ile Honore
ile bu oyunlar aracılığı ile bir kez daha tanış olma
anlamda bir kitap sağanağı ile karşı karşıya bıraktı
de Balzac, Walter Benjamin, Thomas Bernhard,
olanağı buldu. Ruhi Su ve Sadi Yaver Ataman'ın
Türkiye'yi. Şair, yazar, araştırmacı ve çevirmenlerin;
Italo Calvino, Louis Ferdinand Celine, Charles
bu dönemde gerçekleşen halk oyunları müziğini
okurların, dağıtıcı ve kitapçıların bu yeni gerçeğe
Dickens, William Faulkner, Hermann Hesse, Sâdık
notaya alma çalışmaları da sonradan kitaplaştı.
alışması kolay olmadı.
Hidâyet, James Joyce, Amin Maalouf, Marcel
İlk sayısı Mayıs 1974'te okurlarla buluşan Sanat
Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık, 1988-2004
Proust, Alexandr Sergeyeviç Puşkin, Max Frisch,
Dünyamız dergisinin ve küçüklü büyüklü sanat
(Ağustos) arasında 2100 kitaba ulaşmış büyük ve
Oliver Sacks, Jerome David Salinger, William
kitaplarıyla ansiklopedik yapıtların 70'li yıllarda
istikrarlı bir kültür ve yayın kuruluşu olarak devam
Shakespeare ilk akla gelenler arasında yer alıyor. Edebiyat, Sanat, Tarih, Şehir Monografileri,
belli bir ağırlığı vardı. Sanat Dünyamız bugün de
ediyor çokyönlü etkinliklerine: Vedat Nedim Tör
devam etmekte, kültür ve sanat hayatımızda izler
Müzesi, Kâzım Taşkent Sanat Galerisi, Sermet
Seçmeler, Kâzım Taşkent, Cogito, Doğan Kardeş,
bırakan ve birçok kez baskısı yapılan özel sayılarla
Çifter Araştırma Kütüphanesi ve Salonu ile Kültür
Genel Kültür, Yeni Yazı dizileri ve Osmanlı Projesi
çizgisini giderek yükseltmektedir.
Merkezi ve yılda 200 kitaplık büyük bir yayın
kapsamında yayımladığı yapıtlar, pek çoğu kısa
programı ile Yayıncılık Bölümü...
sürede tükenen ve arandığı için yeniden basılan
1945'te başlayıp 30 yılı aşan bu dönemin ardından 1980'lere gelindiğinde bir süre
Yapı Kredi Yayınları Türk ve dünya edebiyatının
sergi katalogları, Sanat Dünyamız (92. sayıda), ilk sayısı Eylül 1993 tarihini taşıyan ve aylık, iki
durağanlaşan yayın ve diğer kültürel etkinliklerde
seçkin şair ve yazarlarını sundu okurlarına.
canlanma görüldü. 1988'de Yapı Kredi Yayınları
Bunlardan bir demet seçme yapılacak olsa Ece
aylık, üç aylık periyotlarla yayımlandıktan sonra
Limited Şirketi'nin kuruluşuyla sona eren durgunluk
Ayhan, Güven Turan, Nezihe Meriç, Tezer Özlü,
yeniden aylık düzene geçen Kitap lık (75. sayıda),
ve kendini tekrar etme, yenilikçi genç bir kadro
İlhan Berk, Sabahattin Kudret Aksal, Adalet
Sermet Çifter Araştırma Kütüphanesinin üç aylık
ile hareket kazandı. Doğan Kardeş yeniden ve
Ağaoğlu, Behçet Necatigil, Nermi Uygur, Cemal
bülteni 4. Kat (2001-2004, 13 sayı, 14. sayıdan
yeni bir anlayışla bir süre çıkarıldı (Ekim 1988-
Süreya, Enis Batur, Ferit Edgü, Füruzan, Gülten
itibaren elektronik ortamda), her sayısında ayrı
Aralık 1993, 63 sayı) ve Sanat Dünyamız
Akın, Sabahattin Ali, Asaf Halet Çelebi, Ercümend
bir konuyu alarak derinlemesine işleyen ve
yenilenerek sürdürüldü. Nöbeti devralan kadro
Behzad Lav, Nurullah Ataç, Ahmet Muhip
düşünce alanında açılımların simgesi olan üç aylık
ile birlikte 1996'da daha büyük bir örgütlenme,
Dıranas, Hulki Aktunç, Yusuf Atılgan, Metin
Cogito (ilk sayı 1994,40. sayıda), Akşam gazetesi
daha geniş olanak ve bunlara bağlı olarak
Eloğlu, Cihat Burak, Ahmet Hamdi Tanpınar, Sait
için ek olarak hazırlanan "Kültür-Sanat ve Kitap"
a
Halen Vedat Nedim Tör Müzesi'nde korunan dünyaca ünlü sikke koleksiyonumuzun yıllar önceki bir sergisi.
Yayıncılık çıtasını her biri farklı boyutta kademe
(Ludwig Wittgenstein); Leylâ ile Mecnun (Fuzulî);
pe cy
Pitcher); Kültür Kuramı (Nermi Uygur); Tractatus
2000'den fazla kitaptan kuşbakışıyla tür ve biçim gözetmeden seçilebilenler ve bütün eserleri
dergisi Akşamlık 2002-2004, 105 sayı) Yapı Kredi Yayınları'nın görünen yüzü ve dünyayı bize gösteren penceresi olmuştur. Yıllar önce Yapı Kredi Sanat Festivali ile başlayıp, pek çok ünlü sanatçı ve topluluğu ülkemize getiren Yapı Kredi, son iki yıldır "Bu Ay" adıyla yılda 400 kadar sözlü, müzikli, sinemalı, atölyeli etkinlik yapıyor. Pek çok sanatçı ve bilimciyi izleyicilerle buluşturuyor.
İmparatorluğunun Tarihsel Coğrafyası (D. E.
kademe yükselten ve belleklerde iz bırakan
Bir Kent: İstanbul 101 Yapı (Engin Yenal), Doğuda
yayımlananların dışında kalanlar arasında Pasajlar
Mizah (I. Fenoglio, F. Georgeon); İstanbul'un
(Walter Benjamin); Grek ve Roma Sikkeleri (haz.
Tarihsel Topografyası (W. Müller-Wiener); Harry
Oğuz Tekin); Şenliknâme Düzeni (Sezer Tansuğ);
Potter (5 cilt, J. K. Rowling); Binbir Gece Masalları
Canterbury Hikâyeleri (Geoffrey Chaucer);
(8 Kitap, J. C. Mardrus); Kantemiroğlu Edvân (haz.
İstanbul'da Osmanlı Dönemi Rum Kiliseleri
Yalçın Tura); Ritüelden Drama: Kerbelâ -
(Zafer Karaca); Evliya Çelebi Seyahatnamesi (1-
Muharrem -Ta'ziye (Metin And); Toplumu
8. ciltler basıldı, 9 ve 10. ciltler yolda); Don Quijote
Savunmak Gerekir (M. Foucauit); Mücevherlerin
(2 cilt, Miguel de Cervantes Saavedra);
Sim (A. H. Tanpınar); Cumhuriyet Ansiklopedisi
Modernizmin Serüveni (haz. Enis Batur), Cemal
(4 cilt); Türkiye'de Çağdaşlaşma (Niyazi Berkes);
Reşit Rey: Müzikten İbaret Bir Dünyada Gezintiler
100 Yüz: Ara Güler'den Yazar Fotoğrafları (Ara
(Evin İlyasoğlu); Abdullah Freres: Osmanlı
Güler); Osmanlı Saray Ressamı Fausto Zonaro
Sarayının Fotoğrafçıları (Engin Özendes);
(Osman Öndeş, Erol Makzume); Çatalhöyük:
Türkçe'nin Büyük Argo Sözlüğü (Hulki Aktunç);
Anadolu'da Bir Neolitik Kent (J. Mellaart);
Osmanlı Kenti: Osmanlı İmparatorluğu'nda 18.
Ahtamar Kilisesi (M. Ş. İpşiroğlu); Tanzimat'tan
ve 19. Yüzyıllarda Kent Uygarlığı ve Mimarisi
Bugüne Edebiyatçılar Ansiklopedisi (2 cilt);
(Maurice M. Cerasi); İstanbul'da Gündelik Hayat
Osmanlı İmparatorluğu. Klasik Çağ: 1300-1600
(Ekrem Işın); Divriği Mucizesi (Doğan Kuban);
(Halil İnalcık); Osmanlı Dünyasında Üretmek,
Doğu'da Kahve ve Kahvehaneler (haz. H. Desmet-
Pazarlamak Yaşamak (Suraiya Faroqhi); İstanbul.
Gregoire, F. Georgeon); Walter Benjamin Üzerine
Hatıralar ve Şehir (Orhan Pamuk); İbn Battûta
(T. W. Adorno); Dede Korkut Oğuznâmeleri
Seyahatnamesi (2 cilt); Avrupa Seyahatnamesi
(Semih Tezcan, H. Boeschoten); Dede Korkut
(Mustafa Sait Bey); Düşünceler (M. Aurelius).
Oğuznâmeleri Üzerine Notlar (Semih Tezcan); Osmanlı Hat Sanatı Tarihi (Ali Alparslan); Osmanlı Şiiri Antolojisi (A. A. Şentürk); Yaşamları ve Yapıtlarıyla Osmanlılar Ansiklopedisi (2 cilt); Süt Uyuyunca: Türkiye Peynirleri ve Ölmez Ağacın Peşinde: Türkiye'de Zeytin ve Zeytinyağı (Artun Ünsal); "Öteki" Olmak, "Öteki"yle Yaşamak (). Habermas); Osmanlı
Bu çokyönlü etkinlikler büyük bir kadronun programlı ve disiplinli çalışmasıyla gerçekleşiyor. İlk dönem için kurucu ve yönlendirici olarak Kâzım Taşkent, Şevket Rado ve Vedat Nedim Tör; 1988-2004 dönemi için ve varılan nokta bakımından, yönetici ve sanatçı olarak Enis Batur, Güven Turan ve tüm çalışanların katkıları büyüktür.
pe cy
a
Abdülmecid Efendi Köşkü
Dürrüşehvar Sultan
Son halife Abdülmecid Efendi'nin resimleri T.B.M.M. Milli Saraylar Daire Başkanlığı'nın katkılarıyla Yapı Kredi Bağlarbaşı Korusu'ndaki Abdülmecid Efendi K ö ş k ü ' n d e sergileniyor. 30 Eylül'e kadar açık kalacak sergide ressamlığıyla ünlü halifenin 37 yağlıboya tablosu ve 25 d e s e n i sergileniyor. H a n e d a n ı n bir üyesi olarak devlet görevleri yanı sıra ressamlığı ve sanatsal olaylara verdiği m a d d i - m a n e v i destekle d e t a n ı n a n Abdülmecid Efendi'nin, portre türü çalışmaları da çok başarılıydı. Sağlam bir d e s e n anlayışının gözetildiği figürlü çalışmaları içinde "Saray'da G o e t h e " , " H a r e m ' d e
Beethoven", "Sis", " Y a l ı Ö n ü n d e O t u r a n Kadınlar", "Sultan I I . Abdülhamid'in H a l ' i " tabloları çok ü n l ü d ü r . Abdülmecid Efendi, 1909'da kurulan Osmanlı Ressamlar Cemiyeti'nin fahri başkanlığını da y a p m ı ş t ı . Cumhuriyet d ö n e m i n d e Halifelik makamı kaldırılınca Paris'e gitti. S a n a t tarihçisi Pertev Boyar, "Türk Ressamları" adlı kitabında Abdülmecid'in çok duygulu kişiliğiyle birlikte renkleri iyi tanıyan bir sanatçı o l d u ğ u n u vurgular. Sergiye mekan olan Abdülmecid Efendi Köşkü, eski İstanbul köşklerinin en ihtişamlısıdır. 200 d ö n ü m e yakın bir koru içerisinde, Mısır Hıdivi İsmail
II. Sultan Abdülhamid'in Hal'İ
Paşa tarafından av köşkü olarak yaptırılan köşk, Yapı Kredi Bağlarbaşı K o r u s u ' n d a bulunuyor. Mimarı kesin değilse de bazı kaynaklarda m i m a r Valaury'nin adı g e ç e r . G ü n ü m ü z e köşkün yalnızca selamlık binası ulaşmıştır. Kapısında Ebüzziya Tevfik'in k u f i tarzda k a l e m e aldığı "Allah'tan başka galip yoktur" yazısı yer alır. Hıdiv İsmail Paşa'nın ö l ü m ü n d e n sonra I I . Abdülhamid tarafından amcazadesi, Abdülmecid Efendi için satın alınan köşk, bu d ö n e m i n d e birçok sanat ve edebiyat toplantılarının yanı sıra ö n e m l i siyasi toplantılara da ev sahipliği yaptı. D a h a sonra burası Kâzım Taşkent tarafından koruma
amacıyla satın alınmış ve restorasyon çalışmaları ile t ü m özellikleri k o r u n m u ş t u r . Girişindeki salonun güzelliği, duvarları süsleyen rengârenk çinilerin geçmiş z a m a n havası, duvardaki Avni Lifij tablosu, şöminesi ve ç e ş m e gibi ayrıntılarıyla g ü n ü m ü z d e n çekilmiş ince bir kültürü yansıtması; Abdülmecid Efendi Köşkü'nün değerine değer katan özelliklerdir. Sergi randevu ile her g ü n 11.0018.00 saatleri arasında gezilebilecektir. (0212)252 47 00/503) Adres: Gümüşyolu Caddesi, Kuşbakışı Sokak, N o : 16 Y a p ı Kredi Bağlarbaşı K o r u s u / Üsküdar
1
cy
2
a
3
Resim 1. Yörük Kampı
kişiye verilen bu armağanın sahici bir çiçekten çok, ince bir kuyumcu işi olduğunu düşündürüyor.
Resim 2. Saygı Gösterisi
Resim 3. Moğol Düğümü ve İki Demon (İfrit)
Bu sahne Timur döneminde Türkistan'ın toplum yapısına bir göz atma olanağı veriyor bize. Sakalsız bıyıksız bir genç adam, elindeki çiçek saksısını önemli bir kişiye saygıyla uzatıyor. Genç adam hizmete hazır, hemen yerinden fırlayacakmış gibi diz çökmüş. Öteki yayılmış rahatça yerde oturuyor, iki koluyla bir dizini kavramış, sırtını da arkasında ayakta duran birine yaslamış. Üçünün de toplumdaki yerlerini başlıkları belirtiyor. Çiçeği veren, tepesinde sade bir metal süsü olan bir keçe külah giymiş. Yerde oturan kabile başkanının başında Maveraünnehir'de üst sınıfın giydiği, çevresine sarık sarılmış Türkistan kavuğu var. Ayakta duranın ise, başlığının kenarındaki ve tepesindeki simli işlemelerden orta sınıftan önemli bir memur olduğu anlaşılıyor. Çiçeğin ve saksının yaldızlanmış olması, önemli bir
Resme bakar bakmaz yerde oturan iki demonun arasında yukarda boşlukta duran düğümlenmiş bir bez ve aşağıda yine iki figürün ortasında, uçlarına tokmak ve zincir takılı halkalarla birbirine geçmiş maden çubuklar göze çarpıyor. Zincir, halka, maden çubuk, ucuna halka geçirilip ip bağlanmış hayvan ayakları, ip, dar ve uzun bezler. Bunlar Siyah Kalem'in resimlerinde sık sık rastlanan büyü öğeleri. Hayvanlar kimi zaman dizgin yerine boyunlarında düğümlenen bezlerle yürütülüyor. İnsanlar ve demonlar da bunları boyunlarına, kollarına doluyor, dans ederken havada savuruyorlar. Bazı resimlerde bunlar birbirine düğümlenerek sanat tarihinde "Moğol Düğümü" diye adlandırılan bir motif oluşturuyorlar.
pe
Yörüklerin günlük yaşamından ayrıntılar. Sahneler yan yana sıralanıyor ve üstüste iki dizi oluşturuyor. Solda yukarda iki adam, biri siyah biri beyaz, hem konuşuyor hem çamaşır yıkıyorlar; onların yanında büyük bir kazanda yemek pişiyor, yemeği pişiren çömelmiş kazanın altındaki ateşi üflüyor, yerde kap kaçak; bu sahnenin yanında çatılmış üç mızrak üzerine asılı ok, yay, iki matara ve bir hortum; onun altında yarı soyunmuş çelimsiz bir adam, önünde eşyası duruyor, onun yanında koşum takımıyla uğraşan bir üniformalı; oynaşan av köpekleri; otlayan atlar. Siyah Kalem resimlerinde çevreyi ve yeri belirtmiyor. Bu resimde otlayan iki at özellikle üzerinde durulmaya değer bir motif. Hayvanlar yan yana, fakat birbirine ters yönde duruyorlar. Organlar ve eklemler alışılmadık çarpıtmalarla birbirine dolanıyorlar. Gövde, sağrı, baş ve aşırı uzun boyunlar, İskit maden işlerindeki hayvan süslemelerinde gördüğümüz gibi bir yumak motifi
oluşturuyor. Oynaşan köpekler ve resmin üst kısmında ocaktaki ateşi üfleyen figür de Bozkır sanat geleneğinin etkisini gösteren motifler.
4
Resim 4. Kurban Sahnesi Bir beyaz at kurban edilmiş, hayvanın kafası yerde, demonlar kanlı butları birbirinin elinden kapmaya çalışıyorlar. Resmin ortasında ve sağında dövüşenler; sol yanda bir demon (ifrit), iki eliyle tuttuğu budu yukarıya kaldırmış, yanı başında yere çömelmiş bir demonun kafasına indirmeye hazırlanıyor. O, korkudan olduğu yerde donmuş kalmış, iki elini kaldırarak kendini korumaya çalışıyor. Bu sahnenin üstünde bir çizgiyle belirtilen tümseğin ardından iki seyirci olayı izliyor. Gölgede kalan bu figürlerin başları görünüyor. Bunlardan biri "yeter artık" dermiş gibi elini kaldırmış. Burada da boynuzları, postları at kuyruğuna benzer kuyruklarıyla insan-hayvan karışımı yaratıklarla karşılaşıyoruz. İnsan yanları el ve ayaklarda, özellikle yüzlerde ağır basıyor. Siyah Kalem'in bütün demon resimlerinde olduğu gibi, bu resim de bize bunların demon kılığına girmiş insanlar olduğunu düşündürüyor. Aralarında kara kaşlı, mavi gözlü, uzun saçlı ve sakallı yüzler göze çarpıyor.
Arka yüz: SALVS REIPVBLICAE / Atölye işareti: B Theodosius (solda) ve Valentinianus (sağda), ikisi de oturuyor. Cepheden, başlarında nimbus, her ikisi de sağ elinde mappa, sol elinde haçlı asa tutuyor, konsül elbisesi giymişler. Yukarıda, yıldız. Kesimde: C0N0B 20 Solidus, 4.23 gr., 20 mm. Env. No. 20198
Roma II. Theodosius (MS 402-450) (II. Theodosius ile III. Valentinianus'un ortak konsüllüğü) Constantinopolis / MS 426 Ön yüz: D N THEODOSIVS P F AVC imparatorun miğferli, zırhlı, 3/4 profilden büstü, sağ elinde mızrak, sol elinde kalkan tutuyor. Sağ boşlukta graffito.
Vedat Nedim Tör Müzesi'nde 26 Şubat 2005'e kadar ziyaret
Aslında sikkeler, tarihi en somut ve doğru olarak veren belgelerdir. Sikkelerin üstünde genellikle darp edildiği şehrin
günümüze kadar kurulmuş çok sayıda devletin altın paralarını
ve hükümdarın adı, senesi yazılır. Eğer varsa bağımlı olarak
a
edilebilecek sergi; Akdeniz coğrafyasında MÖ VI. yüzyıldan
yaşadığı daha güçlü devletin hükümdarının adının yazıldığı da sık görülür. Sikkeler, iktidarı paylaşan veya paylaşamayıp
para koleksiyonlarından biri olan Yapı Kredi Koleksiyonu'ndan
savaşan kardeş kavgalarını da yansıtır kimi zaman. Örneğin,
seçilerek hazırlandı.
Selçuklu sultanlarından Keykavus, Kılıçarslan ve Alaeddin
cy
kapsıyor. 30 bölüm halinde 1000 sikkenin görülebileceği
sergi, 55 bini bulan sikke sayısıyla dünyanın önde gelen özel
2600 yıllık tarihi olan para, alışveriş aracı olmasının yanında
Keykubat, 635 yılında Konya'da üçünün adının da yazılı
iktidar ve güç sembolü olarak da kullanılmıştır. Paranın
olduğu altın ve gümüş paralar bastırmışlardı. Bu durum
icadından beri iktidar sahipleri, ekonomik güçlerine göre
Bizans ve diğer devletlerde de görülmektedir. Karışıklıklardan yararlanan uyanık hükümdar adayları kimi
resimlerini, iktidarlarını öven cümleler ve dualarla birlikte
zaman sikke bastırarak iktidarı ele geçirmeye de çalışmışlardı.
paraların üstünde kullanmışlardır.
İktidarın tadını sadece üç ay çıkarabilen sahte Selçuklu
O yüzden hükümdar adayları, ilk iş olarak kendi adlarına
hükümdarı Siyavuş (diğer adı Cimri) bu anlamda tarihe geçmiş
pe
altın, gümüş, bronz paralar bastırmış; kendi adlarını ve
sikke bastırarak hükümdarlıklarını bir anlamda belgelemiş ve
ilginç örneklerden biridir. Sergide, söz konusu bu nadir
onaylatmış oluyorlardı.
sikkeler de görülebilir.
Osmanlı II. Mehmet (Fatih) (848-849/1444-1445 ve 855-886/1451-1481) Kostantiniye / 882 Ön yüz: Darib-ün-nadri sahib-ül-izzi ven-nasri fil-berri vel-bahr
Arka yüz: Sultan Mehmed bin Murad han azze nasrühü Kostantiniye duribe fi 882 461 altın, 3.55 gr., 20 mm. Env. No. 652
Çağdaş Alman fotoğrafçılığının önde gelen isimlerinden Stefan Moses, "Alman Yaşamı" başlıklı fotoğraf sergisi ile İstanbul'da. İstanbul Goethe Enstitüsü ile gerçekleştirilen ve Sermet Çifter Salonu'nda açılan sergi, 6 Ekim'e kadar açık kalacak. Daha önce Brüksel ve Napoli gibi şehirlerde izlenen ve 46 fotoğraftan oluşan bu sergi; İstanbul'dan sonra Londra, Moskova, Paris, Rotterdam, Kiev, Selanik gibi şehirlerin yanı sıra Güney ve Kuzey Amerika'yı da dolaşacak. Moses, kendine özgü bir anlatım dili oluşturmuş bir fotoğrafçıdır. Sanatçıların ve entelektüellerin portrecisi olarak bilinen fotoğrafçının ana teması Almanlar ve Almanya'dır. Fotoğrafları savaş sonrası Alman toplumunun panoramasını oluşturur. Moses, politikacıları, sokak işçilerini, oyuncuları, park bekçilerini, yazarları Alman toplumu içerisinde bir bütün olarak saptamıştır. Politika, güzel sanatlar, edebiyat ve tiyatro alanlarıyla kurduğu yoğun ilişki Joseph Beuys'tan; İngeborg Bachmann'a, Willy Brandt'tan Heinrich Böll'e uzanan çok sayıda fotoğraf ile belgelenmiştir. Moses'in 46 fotoğrafının izlenebileceği sergi; (Alman Yaşamı; Almanlar-Batı, Almanlar-Doğu, Büyük Yaşlılar, Aynadaki Görüntüler, Sanatçılar Maske Yapıyor, Alman Toplumu) isimli
pe cy a
altı başlık altında toplanıyor.
1529 yılındaki Viyana Seferi sırasında fethedilen Tuna'nın Estergon Kalesi'ne bizzat Kanuni Sultan Süleyman'ın
verdiği sancak, Vedat Nedim Tör Müzesi'nde meraklılarını
bekliyor. 1948de Kâzım Taşkent'in Avrupa'dan getirdiği Estergon Sancağı, tarihi kimonoların tamirinde ustalık kazanan Japon sanatçılar tarafından restore edilerek sergilenmeye hazır hale getirildi. Bu değerli eser, çoğunluğu yeşil olmak üzere kırmızı ve yeşil ipekten yapılmış. Üstünde âyet ve hadisler yazılı, Mühr-i Süleyman ve Zülfikâr gibi semboller bulunan sancağın dalgalandığı yere uğur ve güç getirdiğine inanılıyor. Allanın, Peygamberin ve Dört Halifenin adları yazılı olan bu sancağın, Macaristan'da ve Tuna kıyısında
sarp bir mevkide inşa edilmiş Estergon Kalesi'ne ait olduğu kabul ediliyor. Sancak, 1543'te Osmanlı topraklarına katılan ve zaman zaman kaybedilip yeniden kazanılan, 1683'te kesin olarak kaybettiğimiz Estergon Kalesi'nde bir zamanlar Osmanlı hâkimiyetini temsil ediyordu. Sancak, 26 Şubat 2005'e kadar görülebilir.
a
cy
pe
KİTAPLAR
SERGİLER
Yapı Kredi Selahattin Giz Koleksiyonu Sermet Çifter Salonu 14 Ekim - 26 Kasım 2004 Cumhuriyet tarihine tanıklık eden fotoğraf arşiviyle Selahattin Giz, Sermet Çifter Salonu'nda.
Fernando Pessoa
Sermet Çifter Salonu 2 Aralık 2004 - 8 Ocak 2005
İş ve İstihsal
cy a
20. yüzyıl şiirinin en önemli isimlerinden Portekizli şair Fernando Pessoa İstanbul'da. Casa Fernando Pessoa ile sürdürülen çalışmalar sonrasında Küratör Joâo Francisco Vilhena beş duyuyu harekete geçirecek, Pessoa'nın çokkimlikliliğini; fütürist, romantik, astrolojik ve oryantalist yanlarını ön plana çıkaracak farklı bir sergi.
Yapı ve Kredi Bankası Resim Yarışması - 1954 Kâzım Taşkent Sanat Galerisi 4 Kasım 2004 - 2 Ocak 2005
Yapı Kredi'nin, onuncu kuruluş yıldönümü dolayısıyla 1954 yılında düzenlenen resim yarışması. Yarışmaya çoğu Akademi çevresinden 36 ressam "İş ve İstihsal" konulu toplam 38 tablo ile katılmıştır.
pe
Zeki Faik İzer (1905-1988) Kâzım Taşkent Sanat Galerisi Sermet Çifter Salonu Ocak
Türk resim tarihinin en önemli isimlerinden, d Grubu kurucu üyesi Zeki Faik İzer'in resimleri ve fotoğrafları iki farklı sergide bir araya geliyor.
Joseph Beuys
Kâzım Taşkent Sanat Galerisi Şubat
1950'ler sonrası başkaldıran sanatçı kuşağının en önemli temsilcilerinden, kavramsal sanatın öncü ismi Joseph Beuys'un çalışmaları İstanbul'da.
İlhan Koman Kâzım Taşkent Sanat Galerisi Mayıs Türk heykel sanatının başat isimlerinden İlhan Koman'ın değişik coğrafyalara yayılmış yüzlerce çalışması yıllar sonra ilk kez retrospektif bir sergide bir araya geliyor.
Amin Maalouf / Beatrice'ten Sonra I. Yüzyıl Amin Maalouf / Arapların Gözüyle Haçlı Seferleri Vüs'at O. Bener / Kapan Vüs'at O. Bener / Manzumeler Michel Butor / Dereceler Bruce Chatwin / Patagonya'da Antonio Munoz Molina / Emevilerin Kurtuba'sı Jamal Mahcoup / Cinlerle Yolculuk Italo Calvino / Marcovaldo Doğan Yarıcı / Gece Kelebekleri Şerife Saffet Tanman / Batnas Tepelerinde Zaman Sait Faik Abasıyanık / Yazılar Ümit Bayazoğlu / Sefirden Sefile 38 Portre Alberto Manguel / Kurmaca Yerler Sözlüğü / Şahit Haz. Haluk Oral-M. Şeref Özsoy / Erol Güney'in Ke(n)disi Cemal Süreya / 99 Yüz Yahya Kemal / Aziz İstanbul Haz. Jean Bottero / Gılgamış Destanı Halil İbrahim Bahar / Seçme Şiirler Roland Destanı / Anonim Valerius Martialis / Epigramlar Walter Feldman / Saray Musikisi Karagöz I-II-III Emel Çelebi / Müzik Kuramı Paul Klee / Klee'nin Günlüğü Aristoteles / İkinci Çözümlemeler Derrida ile Habermas Söyleşisi / Terör Günlerinde Felsefe Aysun Köktener / Cumhuriyet Gazetesi Tarihi Kari Popper / Hayat Sorun Çözmektir Hourai Touti / Ortaçağda İslam ve Seyahat Şehzade Ali Vasıb Efendi / Vatanda ve Menfada Gördüklerim ve İşittiklerim Hasan Rıza Soyak / Atatürk'ten Hatıralar Nihat Erim / Hatıralar Fanny Davis / Osmanlı Hanımefendisi Haz. M. Sabri Koz / Her Güne Bir Ninni James Frazer / Altın Dal Alfred Wahl / Ayak Topu, Futbolun Tarihi Jean-Louis Gaillemin / Dali: Büyük Paranoyak İlhan Berk / Şifalı Otlar Necdet Sakaoğlu / Türk Anadolu'da Mengücekoğulları
tiyatro A Y L I K
T
İ
Y
A
T
R
O
D E R G İ S İ
Sahibi ve Yayın Yönetmeni (Sorumlu): Mustafa Demirkanlı Yayın Kurulu: Üstün Akmen, Orhan Alkaya, Mustafa Demirkanlı, Ahmet Levendoğlu, Ali Taygun. Yazı İşleri Müdürü: Pınar Erol Yayın Sekreteri: Ebru Ilgaz Çocuk Tiyatrosu Editörü: Duygu Atay Ankara Temsilcisi: Figen Adıgüzel Kocaeli Temsilcisi: Erbil Göktaş Reklam ve Halkla İlişkiler Müdürü: Çiğdem Esmer Görsel Yönetmenler: Genco Demirer (gDGa)/ Gülay Ayyıldız Yiğitcan Fotoğraf Editörü: Gülay Ayyıldız Yiğitcan Kapak Tasarımı: Genco Demirer Kapak Fotoğrafı: Gülay Ayyıldız Yiğitcan Hukuk Danışmanı: Av. Levent Aral Teknik Müdür: Erkut Arıburnu Baskı: Mart Matbaası Tiyatro Yapım Yayıncılık Tic. ve San. Ltd. Şti.: Muradiye Deresi Sok. No:47/6 Beşiktaş İstanbul Telefon: (0212) 259 21 24 Fax: (0212) 327 86 29 e-posta: editor@tiyatrodergisi.com.tr Banka Hesap No: T. iş Bankası, Cihangir Şb. 197 245 Abonelik İçin: Abonet Tel: (0212) 210 01 10* Fax: (0212) 222 27 10 e-posta: abonet@abonet.net Abonet'den tek sayı için bile abone olabilirsiniz. Yurtdışı Abone: 100 EURO
tiyatroya
destek veren,
HABERLER: IS. 6
(Devlet Tiyatroları Sanatçıları Derneği)
( M ü j d a t Gezen Sanat Merk.)
• Mehmet Aslantuğ'a • Halit Ergene'e, • Arşen Gürzap'a • Ozan Güven'e • Emre Kınay'a, • Ayşe Dilan Taylan'a • Ahmet Hira Tekindor'a Teşekkür ederiz.
TİYATRO ÖDÜLLERİ 2004 / 5. 9
YILIN YAPIMI: Gayrı Resmi Hurrem IS.10 YILIN YÖNETMENİ: Ayşenil Şamlıoğlu IS.12 YILIN KADIN OYUNCUSU: Tilbe Saran IS. 14
pe
• Eskişehir Büyükşehir Belediyesi'ne, • MSM'ye
YÖNETMELİK: Tiyatro Ödülleri Yönetmeliği / S. 7
cy
• Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü'ne, • DETİS'e,
. Ülker'e
a
EDİTÖRDEN: IS. 5
YILIN ERKEK OYUNCUSU: Selçuk Yöntem / S. 15 YILIN YERLİ OYUN YAZARI: Özen Yula IS.16 YILIN ÇEVİRMENİ: Mehmet Ergen IS. 17 YILIN SAHNE TASARIMCISI: Feyza Zeybek/Nurullah Tuncer S. 18 YILIN GİYSİ TASARIMCISI: Hale Eren S. 20 YILIN IŞIK TASARIMCISI: Enver Başar S. 21 YILIN OYUN MÜZİĞİ: Can Atilla S. 22 TEŞEKKÜR PLAKETİ: Agop Ayvaz/Kulis Dergisi S. 23 İZDÜŞÜM: Ahmet Levendoğlu S. 24 SEÇİCİ KURUL DEĞERLENDİRMELERİ: 5. 26 ELEŞTİRİ: "Hadi Öldürsene Canikom" / Nihat Alptekin S. 54 ELEŞTİRİ: "Mem ile Zin" Semaver, Kumpanya'da / Erbil Göktaş S. 56 TANITIM: Oyunumuzun Başlamak Üzeredir... / Ebru Ilgaz S. 60 KÜLTÜR-SANAT AJANDASI: 5. 67
pe cy a
> Editör > Mustafa Demirkanlı
> mdemirkanli@tiyatrodergisi.com.tr
Yine, yeniden, yeni sezona M e r h a b a ! Aslında bu yıl hiç ara verilmedi ki, ama yine de M e r h a b a ! M e r h a b a ! "II. Tiyatro Ö d ü l l e r i " n i belirleyen t ü m eleştirmenler. M e r h a b a ! Tiyatro Ödülleri'ne katılmayan eleştirmenlerin hocaları. Derin ve annesi Pınar Erol Yazı İşleri Müdürü
M e r h a b a ! Derin bebek; Pınarımız'ın ve Barış'ın minik o ğ l u . M e r h a b a ! Çiğdem Esmer, Reklam ve Halkla ilişkiler M ü d ü r ü m ü z , hoşgeldin. M e r h a b a ! Ebru Ilgaz, Yayın Sekreterimiz sen de hoşgeldin. Sana da Merhaba! Duygu Atay, Çocuk Tiyatrosu editörümüz. M e r h a b a ! Erkut A r ı b u r n u , Teknik M ü d ü r ü m ü z . M e r h a b a ! Ankara Temsilcimiz Figen Adıgüzel, Kocaeli Temsilcimiz Erbil Göktaş. M e r h a b a ! Görsel Yönetmenlerimiz Genco Demirer, Gülay Ayyıldız Yiğitcan.
Çiğdem Esmer
Reklam ve Halkla İlişkiler Müdürü
M e r h a b a ! Yayın Kurulumuz; Üstün A k m e n , Orhan Alkaya, A h m e t Levendoğlu, Ali Taygun.
a
M e r h a b a ! Eleştirmenlerimiz; Nihat A l p t e k i n , Robert Schild, Ragıp Ertuğrul. M e r h a b a ! Hukuk Danışmanımız Levent Aral.
cy
M e r h a b a ! Devlet Tiyatroları, t ü m Şehir Tiyatroları ve özel tiyatroların sanatçıları, t e k n i k ekipleri ve t ü m çalışanları. M e r h a b a ! Tiyatro izleyicileri. Tiyatro... Tiyatro... okurları.
pe
M e r h a b a ! Reklam verenler, vermeyenler. Tiyatro... Tiyatro...'yu destekleyenler, desteklemeyenler, sevenler, sevmeyenler.
Ebru Ilgaz/Yayın Sekreteri
Duygu Atay
Çocuk Tiyatrosu Editörü
Hukuksuzluğun ardından giden İzmit Şehir Tiyatrosu Sanat Yönetmeni Ragıp Savaş, sana da M e r h a b a ! Eksik bıraktıklarım varsa, alınmasınlar, onlara da Merhaba!
***
Evet, yeni bir sezona coşku ile giriyoruz, sizler bu satırları ya "Tiyatro Ö d ü l l e r i " t ö r e n i n d e okuyorsunuz ya da sonrasında, g ö r d ü ğ ü n ü z gibi kuvvetlenmiş bir kadro ve genişlemiş bir Tiyatro... Tiyatro... ile yeni sezona iddialı giriyoruz, bildiğimiz eksikliklerimizi bu sezondan itibaren azaltarak devam edeceğiz, önerilerinizle yön verirseniz daha da ileriye gideriz. *** "Tiyatro Ö d ü l l e r i " ile ilgili bir açıklama yapmak durumundayım. Sezon bitimi olarak 15 Haziran'ı belirlerken "Uluslararası İstanbul Tiyatro Festivali"ni hedef almıştık, d o ğ r u y d u da, ancak Festival y ö n e t i m i n d e n eleştirmenlerin yeni oyunları izleyebilmeleri için davetiye t e m i n e d e m e d i ğ i m i z d e n dolayı yeni oyunların bir çoğunu eleştirmenler izleyememiş oldular. Bu oyunları değerlendirmeye dahil etmek önemli bir haksızlık olacaktı, her ne kadar y ö n e t m e l i ğ i m i z e aykırı da olsa, Festival'de prömiyer yapan oyunları bir sonraki sezona aktarmak zorunda kaldık ve yönetmeliğimizde gerekli düzeltmeyi de yaptık.
*** Erkut Arıburnu Teknik Müdür
Tiyatro ö l d ü diyenlere gerçekten iyi bir yanıt o l d u bu yaz, sezon daha da iyi bir yanıt verecek gibi g ö r ü n ü y o r , tekrar herkese M e r h a b a !
5<
> Anısına
Haluk Kurtoğlu'nu da Yitirdik
cy
a
1932 yılında Aydın'da doğan Kurtoğlu, Ankara Devlet Konservatuvarı'nın yüksek bölümü mezunuydu. 1951'de Konservatuvar'da öğrenciyken Mahir Canova'nın yönettiği "Cyrano Dde Bergerac"da rol aldı. 1952 yılında çocuk oyunlarında başlayan Devlet Tiyatrosu oyunculuğunu 1954 ve sonrasında aynı kurumda 1997 yılına dek sürdürdü. En son Tiyatro İstanbul kadrosundaydı. 1982-1993 yılları arasında Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuvarı'nda öğretim üyeliği yapan sanatçı, konuşma ve iletişim semineri veren özel bir kuruluşta da diksiyon dersi verdi.
pe
1960-1970 yılları arasında İngiltere'de, Stratford Upon Avon'da Royal Shakespeare Company tiyatrosunun sahneye koyduğu "Verona'lı iki Centilmen" oyununda yönetmen Robin Philips'in asistanlığını yapmıştır. 1971-72 yılında "Altı Kişi Yazarını Arıyor" adlı oyunuyla Ankara Sanat Kurumu'ndan mansiyon, 1973-1974 yılında "Uçamayan Kuşlar Tutulur" oyunuyla Ankara Sanat Kurumu'ndan "En İyi Erkek Oyuncu", 1979-1980 yılında "Antigone" oyunuyla Avni Dilligil "En iyi Erkek Oyuncu" ödüllerini aldı. 1995-96 sezonunda oynadığı "Giydirici"deki rolü sanatçıya ikinci Avni Dilligil En İyi Erkek Oyuncu Ödülü'nü getirdi.
Sanatçının oynadığı oyunlardan bazıları: "Othello", "Hamlet", "Macbeth", "Kral Lear", "Julius Caesar", "Köroğlu", "Şair Ruhu", "Foto Finiş", "Altı Kişi Yazarını Arıyor", "Uçamayan Kuşlar Tutulur", "Antigone", "Hapşırık", "Cadı Kazanı", "Nereye Kadar", "Giydirici". 27 Ekim 2004 tarihinde yitirdiğimiz sanatçı için 29 Ekim'de Atatürk Kültür Merkezi'nde yapılan törende bir konuşma yapan Devlet Tiyatroları Genel Müdürü Lemi Bilgin: "Türk Tiyatrosu sana saygı ve şükranlarını sunuyor." dedi.
> Haberler Antalya Devlet Tiyatrosu'nun Artık Sahnesi Yok
Gösterilerini sahnedikleri İI Ö z e l İdaresi salonunun kolonlarının çökmesi üzerine sahnesiz kalan Antalya Devlet Tiyatrosu yeni sezona sahnesiz girdi. Provalarını, 22 Eylül'e kadar Akdeniz Üniversitesi içindeki Olbia Çarşısı'nda sürdüren tiyatro, ardından Antalya Koleji Salonu'nu kullandı. Ancak oyunlarını nerede sahneleyeceğini bilemeyen tiyatro, sahne olarak kullanacak çadır arıyor. Antalya Atatürk Kültür Merkezi Devlet Tiyatrosu'na 50 günlük salon izni verdi. Yıl boyunca kullanacak salon bulamayan tiyatro çalışanları Kemer Belediye Tiyatrosu salonu. Kepez Semt Evi ve Ermenek Semt Çadırı'nda sezonu geçirmeyi planlıyor. Yeni bir salon inşaa etmek için Muratpaşa Belediyesi'nden 3.5 dönümlük arazi tahsis edilen tiyatronun salon inşaası 1.5 TL'na ve bu projeyi gerçekleştirmek için sponsora ihtiyacı var. 13 Ekim'de sezon açılışını yapacak Devlet Tiyatrosu, bu sezon "Çok Bilen Çok Yanılır", "Nemrut, Paşaların Paşası", "Antigone", "Titanic Orkestrası", "Andreokles ile Aslan "isimli oyunları Antalyalılarla buluşturacak.
Bursa 9. Kez Çocuk Tiyatrolarını Ağırladı Dokuzuncu Uluslararası Bursa Çocuk ve Gençlik Tiyatroları Festivali 2-7 Ekim 2004 tarihleri arasında gerçekleştirildi. Çocuk ve gençlik oyunlarının yanı sıra sokak oyunlarıyla, dans/müzik ağırlıklı oyunlara kadar geniş bir yelpazeyi kapsayan festival süresince 4 yerli, 7 yabancı topluluk oyunlarını sergiledi.
a
Bursa Büyükşehir Belediyesi, Bursa Kültür Sanat ve Turizm Vakfı'nın Uluslararası Çocuk ve Gençlik Tiyatroları Birliği ASSİTEJ'in Türkiye Merkezi ile ortaklaşa düzenlediği Uluslararası Festivale; Ürdün, Avusturya, İran ve Danimarka'dan topluluklar konuk olurken, ülkemizden B.K.S.T.V. Tiyatrosu, Bursa Devlet Tiyatrosu, Tiyatro Alkış, Gündönümü, Tem Yapım, Sahne Gösteri Sanatları Ajansı ve Anatole Sokak Oyuncuları katıldı. Gösteriler, Tayyare Kültür Merkezi, Çocuk Sanat Evi, Akpınar Kültür Merkezi ve Adile Naşit Kültür Merkezi salonlarının yanı sıra Ahmet Taner Kışlalı ile Kent Müzesi meydanlarında yapıldı.
İ.B.B.Ş.T Kadıköy İskelesi'nde Sezonu Açtı
pe cy
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrosu 2004-2005 Tiyatro Sezonunu Kadıköy iskele Meydanı'nda düzenlediği ".. ve Perde Tiyatro Panayırı" başlıklı etkinlikle açtı. İ.B.B.Ş.T. sanatçılarının eskiz, fotoğraf, maket, resim sergileri çalışmalarının sergilendiği etkinlikte İ.B.B.Ş.T Orkestrası da konser verdi. Akşam saatlerine kadar devam eden açılış etkinliğine Şehir Tiyatroları sanatçılarından Savaş Dinçel, Bennu Yıldırımlar, Şebnem Köstem, Hüseyin Köroğlu, Levent Üzümcü, Nejat Birecik de düzenlenen söyleşiyle katıldı.
Uluslararası Tahran Kukla Festivali'ne Cengi Özek katıldı
Cengiz Özek Kukla Tiyatrosu 13-19 Eylül tarihleri arasında İran'da düzenlenen Uluslararası Tahran Kukla Festivali'ne "Büyülü Ağaç" adlı gölge oyunuyla katılarak Türkiye'yi temsil etti. Karagöz oyunlarının şamanizm etkisi altındaki özelliklerini biraraya toplayan "Büyülü Ağaç" bugüne dek dünyanın önemli festivallerine katıldı.18. ve 19. yüzyıl Karagöz oyunlarından yola çıkarak Cengiz Özek'in yazıp oynattığı "Büyülü Ağaç"ta, otantik Karagöz çalgıları "nareke" ve "def" oyunun örgüsü içinde dramatik gerilim sağlamak üzere etkin biçimde kullanılıyor.
Bilsak Tiyatro Atölyesi'nde Üç Yeni Proje
Bilsak Tiyatro Atölyesi sezon boyunca Maya Sahnesi'nde üç projeyi sanneleyecek. Tony Kushner'ın "Evhanımı Kabil'de" adlı oyunu, Shakespeare'in "Perikles" i ve Sevim Burak'ın Ford Mach 1 adlı romanından Nihal G. Koldaş'ın uyarladığı "Mach 1, Palyaço Ruşen, Kadın". Afganistan ve Kabil özelinde Doğu/Batı ilişkilerini, globalleşme ile birlikte insani duyarsızlığın da artışını batılı bir ev kadınının gözünden anlatan "Evhanımı Kabil'de"yi Nihal G. Koldaş çevirmiş ve oynamış. Shakespeare'in "Perikles"inde oyuncu ve kuklalar birlikte oynuyor. Oyun, müzik eşliğinde masal anlatmaya yakın bir yaklaşımla sahneleniyor. "Mach 1, Palyaço Ruşen, Kadın" ise geçtiğimiz aylarda İstanbul Tiyatro Festivali'nde prömiyerini yapmıştı.
Altıdan Sonra Tiyatro
Altıdan Sonra Tiyatro yeni oyunu "Ortak Bölenlerin En Büyüğü" ile Maya sahnesinde sezona başladı. Oyun, grubun "Bekleme Salonu"ndan sonra ikinci özgün projesi. İki perdelik oyunu yazan ve yöneten Yiğit Sertdemir. Dekor ve kostümü Esra Kudde, müziği Erhan Yürük yapmış. Ebru Gözdaşoğlu, Gülhan Kadim, Aslı Can Kortan, Erkan Kortan, Yiğit Sertdemir, Seda Özen Yürük rol alıyor.
> Ödül Yönetmeliği Nasıl Bir Seçici Kurul? "Doğru oluşumun" tek anahtarı "icracılar havuzu"yla bağlantısız, yalnızca eleştirmenlerden oluşan bir Seçici Kurul'dur. Tiyatro eleştirmeni, tiyatro ürününü "değerlendirmeyi" uğraş edinmiş kişidir. Değerlendirmenin bir uzantısında (eleştiri yazmakta) nasıl o varsa, öteki uzantısında da (ödül seçimi yapmakta) yine onun var olması en doğal durumdur. Eleştirmen ayrıca, oyun eleştirisinde olduğu gibi, ödül seçiciliğinde de seçimini gerekçelendirmek durumundadır ve bu yanıyla da, ödüller açısından büyük önem taşıyan bir başka gerekliliği yerine getirir.
Ödül Modeli
pe cy
a
V Bir sezonda en az 6 (altı) eleştiri yazısı yayımlamış olmak. Ödüllerin Seçici Kurul'u, söz konusu tiyatro döneminde eleştirmenlik uğraşını çeşitli gazete ve dergilerde sürdürmüş kişilerden oluşur. Eleştirilerini aylık dergilerde yayımlayanlar yıl boyu kısıtlı sayıda katkıda bulunabildiklerinden, bir sezon boyunca 6 (altı) eleştiri yazısı yayımlamış olmak, katılım için yeterli sayılır... Bîr sezonda sahnelenmiş oyunların en az yarısını izlemiş olduğunu deklare etmek. Katılacak eleştirmenlerden, sezon boyu sahnelenmiş tüm oyunların yarısından fazlasını izlemiş olduklarını "deklare etmeleri" beklenecektir... V S e ç i c i Kurul üyelerinde s a y ı sınırlaması yoktur. Dergi'nin, koşullara uygunluğuyla belirleyip, değerlendirmeye katılmaya çağıracağı eleştirmenlerin yanı sıra, ölçütlere uyan her eleştirmen, kendi başvurusuyla Seçici Kurul'a katılabilir. Ancak, herhangi bir tiyatro kurumunda görev alanlar, tüm ölçütlere uysa bile Seçici Kurul'da yer alamazlar. V Değerlendirme. Tiyatro dönemi bitiminde her bir Seçici Kurul üyesi, on kategorideki birer adayını ve adayının hangi çalışmasıyla aday olduğunu belirleyip gerekçeli kararlarını içeren sezon değerlendirmesi niteliğindeki yazısını Dergi'ye iletecektir. Bu katkıyı yerine getiren eleştirmenlerin Seçici Kurul toplantısı yapmaları söz konusu olmayacak; Dergi, gelen değerlendirmeler üzerinden yapacağı puanlama ile her kategorinin birincisini belirleyecektir. (Eşitlik durumunda ödül paylaştırılmış kabul edilir. Eşitlik durumu için adayların en az iki oy almış olması gerekir.) V Değerlendirmeye hangi oyunlar dahil edilebilir? Değerlendirmeye girecek oyunların İstanbul'da sahnelenmiş olmaları e s a s alınır. İstanbul dışından turneye gelmiş oyunlar da değerlendirme kapsamındadır. Amatör tiyatroların ürünleri de değerlendirmeye alınabilir. V Değerlendirme hangi tarihleri k a p s a r ? Değerlendirmeye girecek oyunlar, her tiyatro sezonunun 1 Ekim ile 30 Nisan tarihleri arasında sahnelenen oyunlar olacaktır. V Değerlendirmelerin h e p s i yayımlanır m ı ? Tiyatro... Tiyatro... Dergisi, tüm Seçici Kurul üyelerinin değerlendirmelerini, ödüllerle birlikte Dergi'de yayımlayarak açıklar. Ödül töreni tarihi ayrıca duyurulur. VÖdüllerin maddi karşılığı var mıdır? Ödüllerin parasal karşılığı yoktur. Ödül sahipleri heykelcik ya da plaket ile ödüllendirilir. V Tiyatro... Tiyatro... D e r g i s i değerlendirmeye katılır m ı ? Hayır. S a d e c e puanlama ve yayımlama sorumluluğunu üstlenir, ancak; Tiyatro... Tiyatro... Dergisi Yayın Kurulu, Seçici Kurul'ca belirlenen ödüllerin dışında, tiyatroya verilmiş önemli emek ya da destekler için kişi ya da kuruluşları onurlandırmak isterse, bunu "ödül" adı altında değil, "teşekkür plaketi" adı altında gerçekleştirir. Bu ödül katogorilerinin tamamen dışındadır. Not: İtalik ve altı çizili bölümler sonradan ilave edilmiş olup, 2004-2005 sezonundan itibaren geçerlidir ©
pe cy a
> YILIN YAPIMI
pe cy a
> Gayrı Resmi Hurrem/İ.B.B. Şehir Tiyatroları
"Yılın Yapımı" için bu oyunlar içinde oyumu konusunu oturttuğu tarihsel dönemi özgün bir yaklaşımla yorumlayan; sondaki beklenmedik durumu gösteri boyunca seyirciye hissettirmeden sürekli olarak hazırlayan, son çözümlemede düşsel olup olmadıkları tam belli olmayan olaylar içinde sarmalanan tüm kişileri derinliğine işleyen, dolayısıyla yorumlanması, sahnelenmesi, oynanması gerçek ustalık gerektiren bir metni her anının değerini vererek t ü m boyutlarıyla yaratan İ.B.B.Ş.T. yapımı, Ayşenil Şamlıoğlu'nun sahneye koyduğu Özen Yula'nın "Gayrı Resmi Hurrem"i için kullanıyorum." (Hasan Anamur)
"...Yönetmen, günümüz Türk tiyatrosunda-maalesef-her gün karşılaşamadığımız kadar iyi bu metni, kendi tiyatro anlayışının sınırları-sınırsızlığı içersinde, doğru yorumlamakla kalmayıp zenginleştirerek sahneye taşıyor. " (Nermin Sayın) "...Örneğin ben bir oyunu beğenmişsem yürürüm. Oyundan aldığım haz, yürüme süremi de belirler. Bu sezon kötü bir şey oldu ve "Gayrı Resmi Hürrem'den çıktıktan sonra düştüm. Hem de ne düşüş. Bir Concorde edasıyla, iki metreye yakın ben, yerlerdeydim. Ve o sıra Özen Yula'yı aramakla meşguldüm." (Hüseyin Sorgun) "'Gayrı Resmi H u r r e m ' d e Ayşenil Şamlıoğlu'nun oyuna getirdiği takım çalışması var; kollektif çalışma dediğimiz. Sahneye koyuşta var olan bütünlük, oyuncuların üst düzeyde ortaya koydukları yorum, çağcıl anlatım görülmeye değer. "Hürrem' rolünün iki ayrı karekterini canlandıran Rozet Hubeş ve Şebnem Köstem, üst düzeyde bir oyunculuk sergiliyor. Her iki oyuncunun yorumla birlikte, betimleme denen sahne sanatındaki karakter çizimlerinde birarada bu denli başarılı olmaları..." (Hayati Asılyazıcı) "Gayrı Resmi Hurrem" diyorum ben. Dekor ve kostümdeki oyunculuğu da etkileyen bazı doz kaçırmalara rağmen tüm teatral unsurlarıyla 'atlet komple' bir yapım." (Ilgın Sönmez)
pe cy a
> YILIN YÖNETMENİ > A y ş e n i l Ş a m l i o ğ l u "Gayrı Resmi Hurrem" > İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir
Tiyatroları
pe cy
1956'da İstanbul'da doğdu. 1963-74 ilk, orta, lise öğrenimini İstanbul'da gördü, lise son sınıfı Ankara'da tamamladı. 1974-75 İstanbul Gazetecilik-Halkla İlişkiler Fakültesi'ne girdi, devam etmedi, bir yıl süre ile Frankfurt'a giderek dil eğitimi gördü ve amatör tiyatro yaptı. 1976-80 ODTÜ Mimarlık Fakültesi'ne devam etti. 1980-81 Kısa bir süre Anadolu Ajansı'nda çalıştı. Bir reklam ajansında illüstrasyon çizerliği yaptı. 1981-82 Hacettepe Üniversitesi Devlet Konservatuarından mezun oldu. 1982 Adana Devlet Tiyatrosu'nda göreve başladı. 1987-88 Büyü, yönetmen yardımcılığı yaptı. Afife Jale (Nezihe Araz) Kınar Hanım rolünü oynadı. Bu rol ile Sanat Kurumu'nun En iyi Yardımcı Kadın Oyuncu ödülünü aldı. 1988-89 Hacettepe Üniversitesi'nde seçmeli tiyatro dersi verdi.Devlet Tiyatroları Vakfı Genel Sekreterliği yaptı. 1995-96 Sandalyeler, Geyikler Lanetler ve Taziye devam etti. Ben Feurbach (Tankred Dorst) oyununu sahneye koydu. Oyun, En İyi Erkek Oyuncu Ödülü'nü aldı. 1996-97 Benimkinin Adı Regine (Pierre Ray) oyununu yönetti. Bu oyun ile Sanat Kurumu Yılın Yönetmeni Ödülü'nü aldı. 1997-98 Yönetmenliğini yaptığı Kozalar (Adalet Ağaoğlu) ve Ölüler Konuşmak İster (Melih Cevdet Anday) oyunlarıyla İsmet Küntay En İyi Reji Ödüllerini aldı. 1998-99 V. Frank (Dürrenmatt) oyununu yönetti. Bu oyun beş dalda ödüle layık bulundu. 1999-2000 Pazartesi Perşembe (Musahipzade Celal) oyununu yönetti.Bu oyun ile Türkan Kahramankaptan En İyi Yapım, İsmet Küntay En iyi Reji, Sanat Kurumu En İyi Yapım, Eleştirmenler Birliği En iyi Reji Ödülünü aldı. İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatroları'nda Özen Yula'nın "Gayrı Resmi Hurrem" oyununu yönetti. Bu oyunla Afife En Başarılı Yönetmen Ödül'ünü aldı. Sanatçı, ayrıca televizyonda Ferhunde Hanımlar dizisinde Meftune, Bizim Evin Halleri dizisinde Temel Kısmet rollerinde oynadı. Barış Pirhasan'ın yönettiği "O da Beni Seviyor" adlı filmde Rabia rolünde oynadı. 12
a
Ayşenil Şamlioğlu
"...arasından ve yine güç bir kararla, Özen Yula'nın "Gayrı Resmi Hurrem'ini çok başarılı bir biçimde yorumlayan Ayşenil Şamlıoğlu'nu seçiyorum." (Hasan Anamur) "Şamlıoğlu'nun t ü m rejilerinde kendini belli eden titizliği ve ayrıntıya karşı hassaslığı "Gayrı Resmi Hurrem'in eli yüzü düzgün bir yapıt olarak sahnelerdeki yerini almasının en önemli sebeplerinden biri. Şamlioğlu, Özen Yula'ın metnini son derece büyük bir dikkatle okuyor; yazarın hazırladığı t ü m "sürpriz''lerin izlerini mizansenlere saklıyor. "Oyun içinde oyun" duygusunun yaratılmasına özellikle dikkat ediyor, ama, ipuçlarını verirken, seyirciye yapıtın gizlerini yeri gelmeden açıklamamayı da başarıyor." (Nermin Sayın) "Çünkü, Ayşenil Şamlıoğlu'nun çok özel bir çalışmayla, "Gayrı Resmi Hurrem"le tekstin kodlarını zenginleştirip, ustalıkla sahneye taşıyabildiğini ve tiyatronun bütün argümanlarını rejisinde dengeleyebildiğim düşünüyorum. Bir düşünce sadece!.." (Hüseyin Sorgun) "kendisini derken teatral dilini ve üslubunu son derece dişi, derin, farkında, bilgili ve olgun buluyorum. Onun gibisinin izine Türk tiyatrosunda henüz rastlamadım." (Ilgın Sönmez)
cy
pe a
> YILIN KADIN OYUNCUSU > Tilbe Saran "Fernando Krapp Bana Mektup Yazmış" Tiyatrosu
pe
Tilbe Saran
cy
a
> Prodüksiyon
İstanbul Üniversitesi Sanat Tarihi ve Belediye Konservatuvarı Tiyatro Bölümü'nden mezun oldu. Dormen, Kenter ve istanbul Belediyesi Şehir Tiyatroları'nda çalıştı. 1989 'da sahnelenen "Kral Lear"daki "Cordelia" ve "Soytarı" rolü ile Avni Dilligil ve Kültür Bakanlığı En İyi Kadın Oyuncu ödüllerini aldı. 1991'de "Vanya Dayı" oyununda "Sonia" rolü ile Avni Dilligil en iyi Kadın Oyuncu, 1992'de "Tartuffe"taki "Elmire rolü ile Kültür Bakanlığı Başarı Ödülü'ne değer görüldü.
Saran, 1996'da kurulan Prodüksiyon Tiyatrosu'nun ilk çalışması "Abelard ve Heloise" ile 1996 Avni Dilligil En İyi Kadın Oyuncu, topluluğun ikinci çalışması "Alacaklılar" ile de 1998 Afife En İyi Kadın Oyuncu Ödülü'nü aldı. Topluluğun, "Tek Kişilik Şehir"deki rolüyle 2002 Afife Tiyatro Ödülleri'nde Komedi Dalında En İyi Kadın Oyuncu Ödülü'ne değer bulundu.
14
"Tilbe Saran, hiç kuşkusuz her oyunda tortu bırakan bir oyuncu. "Fernando Krapp Bana Mektup Yazmış"ta da öyleydi... Onu sahnede, "Julia" karakterini almış, didik didik etmiş olarak buldum. Kimdi Julia, yaklaşımları neydi, ne değildi, bir bir kurcalamıştı." (Üstün Akmen) "Sağlam özyapılı, ancak bencil kocası ile lakırdısı çok, ancak içi boş aşığı karşısında bocalamaktan kurtulamayan, bu iki kutup arasında sıkışarak "maço" olanına mı, "romantik" olanına mı, yoksa her ikisine aşık olan / olup, olmadığını bilmeyen Julia'nın t ü m gel-gitlerini sahneye taşıdığı için." (Robert Schild) "Sahnelerimizin en iyi aktrislerinden biri Tilbe Saran. O, iyi oynamasını kanıksadığımız, zaten başkacasını düşünemeyeceğimiz bir oyuncu. Bu sezon, biri festivalde, iki oyunla izledik aktrisi. İkisinde de çalışkanlığıyla ve rolünden aldığı keyfi seyirciye geçirme başarısıyla "Yılın Kadın Oyuncusu" olmayı fazlasıyla hak etti bence." (Nermin Sayın)
YILIN ERKEK OYUNCUSU < Selçuk Yöntem "Fernando Krapp Bana Mektup Yazmış" <
pe
cy
a
Prodüksiyon Tiyatrosu <
"Selçuk Yöntem, hiç kuşkum yok ki Türk Tiyatrosunun "paha biçilmezlerinden" biri ve sanırım en önemlilerinden. Duyguları, iradeyi, aklı ve bir oyuncunun tüm varlığını devindirecek tutkuları, o tutkuları ateşleyecek coşkuları çok iyi biliyor. Fernando Krapp karakterini "Fernando Krapp Bana Mektup Yazmış" oyununda şaşılacak ölçülerde yalın, bir o kadar da derin çizmişti. Nasıl bu denli başarılı olabiliyor, doğrusu her keresinde şaşırıyorum." (Üstün Akmen) "Fernando Krapp Bana Mektup Yazmış"ta; Tankred Dorst'un yarattığı; gücü kimliği haline gelmiş ve bunu son derece olağan karşılayan karakteri; bir giysi gibi değil, bir ten gibi kuşanıyor aktör. Bedeniyle, mimikleriyle ve -şaşırtıcı bir biçimde- sesiyle son derece "sahici" bir Fernando Krapp." (Nermin Sayın)
Selçuk Yöntem 1953 istanbul doğumlu. 1975-1976 döneminde Ankara Devlet Konservatuarı Tiyatro Yüksek Bölümü'nden mezun oldu. 1977 yılında Ankara Devlet Tiyatrosu'nda çalışmaya başladı. 1994'de İrfan Yalçın'ın "Aşağıdakiler" adlı oyununu, 1995'de Savaş Dinçel'in "Gürültülü Patırtılı Bir Hikaye" adlı oyununu yönetti. Bu oyunla "Övgüye Değer Yönetmen" ödülünü aldı. 1997-1998 sezonunda Haldun Taner'in "Ay Işığında Şamata" adlı oyununu yönetti. 1986-1987 sezonunda "Dört Mevsim" adlı oyunla "Övgüye Değer Erkek Oyuncu" ödülünü, 1988-1989 sezonunda "Peynirli Yumurta" adlı oyunla "En iyi Erkek Oyuncu" ödülünü, 1990-1991 sezonunda "Deli Dumrul"daki rolü ile "Ulvi Uraz En İyi Erkek Oyuncu" ödülünü aldı. Televizyon ve sinema için film çalışmaları yaptı. "C Blok" adlı film ile "En iyi Yardımcı Erkek Oyuncu" ödülünü aldı.
15
> YILIN YERLİ OYUN YAZARI > Özen Yula Gayrı Resmi Hurrem > İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları
pe cy a
Özen Yula
1965 Eskişehir'de doğdu. Hacattepe Üniversitesi İktisadi Bilimler Fakültesi İktisat Bölümü'nü bitirdi. Ankara Üniversitesi DTCF Tiyatro Bölümü'nde, yüksek lisansı tamamladı.
Hikayeleri, "Öbür Dünya Bilgisi" adıyla İletişim Yayınları'nca yayımlandı. "Kayıp Kent Üçlemesi" adlı kitabı MitosBoyut yayınlarınca yayımlandı. "Ay Tedirginliği" ve "Dünyanın Ortasında Bir Yer" adlı oyunları "Toplu Oyunları 1" başlığı altında MitosBoyut yayınlarınca yayımlandı. "Buğuevi" adlı hikaye kitabı İletişim Yayınları'nca yayımlandı. "İstanbul Beyaz, Rakı Rengarenk''/Kırmızı Yorgunları "/"Gözü Kara Alaturka" adlı üç oyunu, "Toplu Oyunları 2" adıyla MitosBoyut Yayınları'nca yayımlandı. "Renklerin Hayatı" adlı teksti, İzmit Büyükşehir Belediye Tiyatrosu "Açık Tiyatro" kapsamında, daha sonra İstanbul'da ve İngiltere'de sahnelendi. "Hayat Bir Kere" adlı roman: Doğan Yayıncılık'ta yayımlandı.
5. Sokak Tiyatrosu yapımı olan "Ay Tedirginliği" adlı oyunuyla "2001 Afife Tiyatro Ödülleri-Cevat Fehmi Başkut Yılın En Başarılı Oyun Yazarı Ödülü'nü aldı. Oyun, Viyana'da Theater des Augenblicks Tiyatro Festivali'nde kapanış oyunu olarak sahnelendi. "Jartiyer Kırbaç ve BabyDoll'ün Ötesindekiler" adlı kadın portreleri kitabı Doğan Yayıncılık tarafından yayımlandı. "Gayrı Resmi Hurrem" oyunu 2003 Afife Ödülleri-Cevat Fehmi Başkut Yılın En Başarılı Oyun Yazarı Ödülü'nü aldı. "Gayri Resmi Hurrem"/ "Sahibinden Kiralık" / "Yakındoğu'da Emanet" adlı üç oyunu, 1992'de MitosBoyut Yayınları'nca "Toplu Oyunları " adıyla yayımlandı.
16
"Ukraynalı papazın kızı Roxelane'ın iç hesaplaşmasını Özen Yula "Gayrı Resmi Hurrem"de nakkaş titizliğiyle, hattat zekası ve kıvraklığıyla işlemişti. Yula, oyunlar içinde oyunların cirit attığı bir oyun çıkarmıştı ortaya. Kendisini saraya kabul ettiren sadrazamı ölüme gönderen, saray töresinin altını üstüne getiren, sevdalısı olan mimarı yok eden, öz çocukları arasında bile ayırım yapan, tarihimizin belki de en baskın karakteri Hurrem'i, her yanıyla mükemmel anlamıştı. Hurrem'in ikinci kişiliğini bile kavramış ve belgesele bulamadan anlatmıştı. Hem de, Hurrem'i günümüz Türkiyeli kadınıyla özdeşleştirmeyi savsaklamadan.... " (Üstün Akmen)
"Şimdiden tiyatro yazınımızda üst sıralarda kendilerine yer edinmeye başlayan bu yazarların bu sezon sahnelenen yapıtları arasında, "Yılın Yapımı" ve "Yılın Kadın Oyuncusu" kategorilerinde belirttiğim nedenler biraz daha ağır bastığı için "Gayrı Resmi Hurrem"in yazarı Özen Yula'yı seçiyorum." (Hasan Anamur) "İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları ve İzmit Şehir Tiyatrosu'ndaki "Gayrı Resmi Hurrem" ve "Kırmızı Yorgunları" adlı oyunları nedeniyle Özen Yula'yı seçiyorum. Bu iki oyundaki konuları işleyişi, ruhbilimsel çözümlemeler yapması benim için geçerli iki gerekçedir. Ayrıca, kurgu ve anlatımı iyi olan oyunlardır." (Hayati Asılyazıcı) "Geçmiş ile bugün arasında yaşayan bir bağ kuran oyun, oyun içinde oyun tekniğiyle kurgulanmış başarılı bir oyun. Özen Yula, Hurrem'i "resmi tarih" anlayışının dışında; insan yanıyla işlemekle kalmıyor, geleneksel tiyatro motiflerinin de yardımıyla başarılı bir dramatik kurgu içinde izleyiciye aktarıyor.." (Mustafa Kara) "Bu "gayri resmi" metni, zamanıdan ve mekândan bağımsız bir medyaya taşıyor Özen Yula. "Oyunun içindeki oyunun içindeki oyun" çok katmanlılığıyla sarmalanan metnin kurgusunda, küçücük bir açık bile yok. Bir yumruk gibi sımsıkı öykü. Tad kaçıracak bir boşluk bulana aşk olsun." (Nermin Sayın) "Bilinen bir şey var ki, Özen Yula, yüreğinden hissederek yazıyor. Ve kurduğu her cümle, yaşamla sınanmış cinsten. Yaşamın acısı, hüznü ve neşesi buyur ediliyor bil cümle!.. E tabii, kurgu da cabası... Özen Yula'nın metinlerini seven bir kişi olarak, bu kadar da laftan sonra başka bir isim söyleyemem. Kimse kusuruma bakmasın!.." (Hüseyin Sorgun) "Şimdi ben tabii ki Özen Yula diycem. Ve yakınlığımızı bilenler bıyık altından gülmeye çalışacaklar. Hiç yeltenmesinler. Yula'yı artık bağlasak tutamayız. Aldı başını gidiyor. Ben onun adını verene kadar eminim diğer üyeler de onu söylemiştir. Özen'e yorum yok. İyi ki bu işten anlıyor." (Ilgın Sönmez)
YILIN ÇEVİRMENİ
pe cy a
Mehmet Ergen "Insıhmorelu Yüzbaşı" Kent Oyuncuları
"Her ne kadar Mehmet Ergen, benim için Radikal'de Şehnaz Pak'a "... tiyatro dergisine eleştirilere bakıyorum ve hiçbir şey anlamıyorum. Üstün Akmen'in tek bir cümlesini anlamıyorum. Büyük bir zarar Türk tiyatrosuna. Böyle olmaz bu iş..." dese de, ben Mehmet Ergen'in Türkçesi'ni anladım, sevdim ve oyumu rahatlıkla kendisine verdim." (Üstün Akmen) "Ergen'in Martin McDonagh'dan çevirdiği bu oyun, sahneyi tanıyan, olanaklarını bilen birinin elinden çıktığını gösteren bir çalışma. Türkçesi temiz, akıcı ve kıvrak... Argoyu kara mizahı da getirecek biçimde, ele aldığı çevrenin yaşamlarına uygun olarak çekinmeden kullanabilen Ergen, çeviri ödülünü alabilir." (Yrd. Doç. Dr. Erbil Göktaş) "Bulunduğumuz ortamın çok dışındaki insanların davranış biçimlerini aktaran değişik bir ortamın dilini, sahnedeki gerilimi, acımasızlığı ve sevgi ile tutkuyu aksettiren yalın ve akıcı bir Türkçeye aktardığı için." (Robert Schild)
Mehmet Ergen 1966 yılında İstanbul'da doğdu. 1986 yılında BİLSAK'ta tiyatro eğitimi aldıktan sonra 1987 yılında Londra'ya g i t t i . 1993/1999 yılları arasında "Southwark Playhouse" tiyatrosunun Genel Sanat Yönetmenliğini, 2000'de "Hoxton Hall" tiyatrosunun sanat yönetmeni danışmanlığını yürüttü. 2000'den beri "Arcola Theatre"ın Genel Sanat Yönetmeni ve "Royal Court Theatre"da metin danışmanı olarak çalışmakta olan Ergen son iki yıl içinde de Türkiye'de: "Oyunun Oyunu" (İzmit Şehir Tiyatrosu), "Yaban" (İstanbul Devlet Tiyatrosu), "Kökler" (Tiyatro Anadolu), "Inishmorelu Yüzbaşı" ve "İki Hayat Sonra" (Kent Oyuncuları). 2004-05 sezonu için çalıştığı oyunlar: "Kuru Gürültü" (Tiyatro Anadolu) ve "Aşk Delisi" (Yeni Kuşak Tiyatro). Mehmet Ergen'in ödülleri: 2003 Time Out Outstanding Achievement (Üstün Başarı) 2002 Peter Brook Empty Space Ödülü 2001 Peter Brook Empty Space Ödülü 1998 Peter Brook Empty Space Ödülü 1996 Equity (Oyuncular Sendikası) / En iyi Stüdyo Tiyatrosu 1995 Time Out/ En İyi Yapım 1994 Angela Carter Ödülü 2003 Afife Jale En İyi Yönetmen - Aday 1994Sam Wanamaker Ödülü- Aday
17
> YILIN SAHNE TASARIMCISI > Feyza Zeybek "Gayrı Resmi Hurrem"
pe
cy
a
> İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları
Feyza Zeybek
1971 yılında D.S.S.A. Sahne ve Görüntü Sanatları Y. Bölümü'nden mezun oldu. 19723'den bu yana profesyonel tiyatrolarda dekor ve kostüm tasarımı, televizyon dizisi ve filmlerde sanat yönetmenliği yapmış olan Feyza Zeybek, 1976 yılından beri İstanbul Şehir Tiyatroları'nda kostüm ve sahne tasarımcısı olarak çalışmaktadır. Ayrıca oyun afişleri, kitap kapakları ve dergilerde illüstrasyonları bulunmaktadır. 28 yıllık meslek yaşamı içinde kapalı devre kalan bir yaratım alanını seyirciye açmaktadır Feyza Zeybek; "ÇİZDÜŞÜM" düşlerini çizmek üzere yola çıkarak, ilki 7 Mayıs 1998'te İstanbul I. Uluslararası Kukla Festivali'nde; "ÇİZDÜŞÜM-1" adlı gösteri ile başlatmıştır bu süreci. 11 Mayıs 1999'da "ÇİZDÜŞÜM-2" geleneksel bir halk masalı olan "Ferhat ile Şirin" ile sürdürmüş ve 2. Uluslararası Kukla Festivali ve Ekim 1999'da Berlin Tiyatro Festivali'nde seyirci ile buluşmuştur.
18
"'Gayrı Resmi H u r r e m ' d e k o n u n u n ö z ü n ü canlı u y g u l a n a n ç i z d ü ş ü m l e r l e v e işlevsel o l d u ğ u k a d a r da estetik masklarla d e s t e k l e n e n r e n g â r e n k düşsel bir a n l a t ı m l a v e r e n Feyza Zeybek'i s e ç i y o r u m . " (Hasan Anamur) "Feyza Zeybek'in dekorları, özellikle de -altını çize çize söylüyorum- 'çizdüşüm', 'Gayri Resmi Hurrem'in "Yılın Yapımı" olmasını sağlayan en önemli f a k t ö r l e r d e n biri. Bir kere son derece ö z g ü n . İkincisi, y ö n e t m e n i n geleneksele selam duruşuna katılıyor." (Nermin Sayın)
YILIN SAHNE TASARIMCISI <
Nurullah Tuncer "Medea" < <
pe
cy
a
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları
Nurullah Tuncer 1959 yılında Van/Erciş'de doğan Nurullah Tuncer, Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Akademisi Sahne ve Görüntü Sanatları Bölümü'de Yüksek Lisans eğitimi almıştır. 1985 yılında İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları'na sahne tasarımcısı olarak giren Tuncer, 1997 yılında Yönetim Kurulu üyeliği yapmış olup 2002'den beri de Genel Sanat Yönetmenliği görevini üstlenmek tedir. Aynı zamanda Kültür Üniversitesi'nde Sahne ve Görüntü Sanatları Bölümü'nde eğitmenlik görevine de devam etmektedir. 1987 yılından beri yağlıboya resim yapmakta olan Tuncer 1990 ve 1996 yıllarında İstanbul'da iki sergi açmıştır.
"...bu kararımı bir ay kadar dinlendirip tekrar düşündüğümde sahne tasarımcısı olarak Nurullah Tuncer'in yaptığı tasarımlar handiyse "bu yıl ödülü ben alacağım" diyen üretkenliğiyle beynimden sürekli resmi geçit yapınca benim bu daldaki adayım oldu." (Erbil Göktaş) "Medea"nın sahne tasarımı, oyunun ruhuna uygundu. Göksel bir derinlikte, Tanrılarla kulların iç içeliği ancak bu kadar zengin bir fonda yansıtılabilirdi. Ne yapayım, kim ne derse desin!.. Her tercih bir vazgeçiş oluyor, bazen!.. Aman ben doğru bildiklerimden vazgeçmeyim de!.." (Hüseyin Sorgun)
Nurullah Tuncer'in aldığı ödüller: 1996 "Kanlı Düğün" (Avni Dilligil En İyi Dekor Tasarımı) 1997 "Bir Ata Krallığım" (Ohrid Festivali En İyi Oyun Ödülü) 1997 "Bir Ata Krallığım" (Zihni Küçümen Tiyatro Emek Ödülü) 1997 "Bir Ata Krallığım" Afife Tiyatro Ödülleri - En İyi Dekor Tasarımı) 2000 "Barış" (Şaziye Moral Tiyatro Emek Ödülü) 2000 "Woyzeck" (Selim Naşit En İyi Kostüm Tasarımı) 2002 "Herkes Aynı Bahçede" (Selim Naşit En İyi Dekor Tasarımı)
> YILIN GİYSİ TASARIMCISI > Hale Eren "Osmanlı Dram Kumpanyası"
pe cy
a
> İstanbul Devlet Tiyatrosu
Hale Eren
1929 yılında İstanbul'da doğdu. Lise öğrenimine Bursa Kız Lisesi'nde başladı, İstanbul Çamlıca Kız Lisesi'nde bitirdi. 1953 yılında Devlet Güzel sanatlar Akademisi Garp Süsleme, Moda ve Tiyatro Kostümleri bölümünden mezun oldu.
1954 yılında Ankara Devlet Opera ve Tiyatroları'na Kostüm Kreatörü olarak girdi, 2003 yılına kadar Devlet Tiyatroları'nda giysi tasarımcısı olarak çalıştı. Devlet Tiyatroları, Bale ve Operası'nda 250 civarında oyunun kostümlerini çizdi. Çeşitli film ve özel tiyatrolar için de kostüm çizimleri yaptı. Halen, İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı'nda ve Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sahne Tasarımları Bölümü'nde sanatçı öğretim görevlisi olarak çalışmakta. Eren, 1973-74 "Bağdat Hatun" ile Ankara Sanatsevenler Derneği En İyi Kostüm Ödülü, "Tohum ve Toprak" oyunu ile Avni Dilligil En İyi Kostüm Ödülü ve 1984 Kültür Bakanlığı Başarı ödüllerini aldı.
"Cumhuriyet tiyatrosu öncesi tiyatro tarihimiz açısından önemli bir oyun olan Güngör Dilmen'in "Osmanlı Dram Kumpanyası" için Hale Eren'in hazırladığı, dönemin önemini yansıtan giysi tasarımı, kanımca giysi tarihi belgesi, yani tiyatro müzesine alınacak örnek bir çalışma. Gelecek kuşaklara kalacak bir tasarımdır." " (Hayati Asılyazıcı) "Hale Eren'in hazırladığı kostümler, kimi zaman dönemin "Yaşasın hürriyet" sloganıyla cisimleşen sevinçli, neşeli, canlı halini; kimi zaman da devlet bürokrasisinin, zorun ve " i s t i h d a f ı n acı, soğuk ve donuk yüzünü başarıyla yansıtıyor." (Mustafa Kara) "Gerek basit Anadolu insanlarının, gerekse sahne ışıklarına çıkma cesaretini göstermiş ülkemizin ilk tiyatrocularının alçak gönüllü olduğu kadar, o dönem için "çağından ileri" kostüm düzenleri için." (Robert Schild)
YILIN IŞIK TASARIMCISI < Enver Başar "Kır" < <
pe cy
a
İstanbul Devlet Tiyatrosu
"...ışıklama çizelgesini, dramatik çatışmanın ve çabaların sahnede belirtilmesini sağlamak amacıyla pek güzel ayarlamıştı. Işık tasarımını yaparken, tabloların değişimi ve karakterlerin davranış tarzlarının vurgulanması aşamasında yönetmene doğrudan yardımcı olmuş,... " (Üstün Akmen) "Bu tasarımcılar arasından, "Kır"da, duyguları sahnede hem estetik hem de işlevsel olarak somutlaştıran çalışması dolayısıyla Enver Başar'ı seçiyorum. " (Hasan Anamur) "Enver Başar, sahnede yaşanan çatışmaların altını çizmek üzere başarılı biçimde kullanmış. Işık, oyundaki değişimler, t u t u m farklılaşmaları, duygu vurguları gibi konularda oyunun dramatik yapısına önemli katkı sunuyor.." (Mustafa Kara) "Işık tasarımında aklıma gelen oyun, Kır oldu. Bu oyunu düşündüğümde, ışıkla oluşturulmuş atmosferin diğer unsurlardan daha öne çıktığını hissettim. Tercihim, "Kır"dır. " (Hüseyin Sorgun) "Devlet Tiyatrosu'nda gördüğüm en iyi ışıklardan biriydi. Hatta galiba en iyisiydi. Yüksel Aymaz'ın karanlığın gölgelerini kullanan son derece depresif tarzına ışığın gölgelerini manalı yerlere yerleştirerek aydınlığın karanlığıyla paradoksal bir alternatif yaratan Enver Başar iyiydi, çok iyiydi." (Ilgın Sönmez)
Enver Başar 1961'de İstanbul'da doğan Başar, 1978 yılında meslek lisesinden mezun olduktan sonra, 1979 yılında İstanbul Devlet Tiyatrosu'nda ışık teknisyeni olarak göreve başladı. 2004 sezonuna kadar 28 oyunun ışık operatörlüğünü, 12 oyunun da ışık tasarımını yaptı. Bu sezon da "Çokyaşa Komedi" isimli oyunun tasarımını, "Çayhane" isimli oyunun da ışık operatörlüğünü yapacak. 2003 yılında Eskişehir Üniversitesi Büro Yönetimi Bölümü'nden mezun oldu. Özel tiyatrolarda Devlet Tiyatroları'nın izni ile zaman zaman tasarımdık yapmakta. Tiyatro camiasının internetteki ilk ve en geniş kapsamlı Tiyatro Web Sayfası TİYATRONLİNE'ın sahibi ve editörü olan Enver Başar "I. Sahne Işık Kurultayı'nın gerçekleşmesinde görev aldı.
> YILIN OYUN MÜZİGİ > C a n A t i l l a "Gayrı Resmi Hurrem"
pe
cy a
> İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları
Can Atilla
1969 yılında Ankara'da doğdu. Hacettepe Üniversitesi Ankara Devlet Konservatuvarı'ndan 1990 yılında yüksek lisans diploması ile mezun oldu. Türkiye'de bir çok festival ve müzik organizasyonuna besteci, aranjör ve orkestra şefi olarak katıldı. Türkiye ve Avrupa'da; "Bilinçaltı", "Waves of Wheels", "Efsaneler", "Kuvayi Milliye Destanı", "Ave", "Albatros", "Live", "Sır Çocukları" isimli albümleri yayımlandı. Tiyatrolar için çok sayıda sahne müziği besteledi. "Kuvayi Milliye Destanı" ile Avni Dilligil En İyi Tiyatro Müziği ödülüne, "Ghetto" müziği ile 2001 yılı Sanat Kurumu Yılın Sanatçısı ödüllerine layık görüldü.
22
"Bu adaylar arasından "Gayrı Resmi Hurrem"in yorumuna uygun etkileyici besteleri dolayısıyla oyum Can Atilla'ya gidiyor" (Hasan Anamur) "Çünkü; Can Atilla'nın, ud gibi geçmişi çağrıştıran, hüznü besleyen çalgılarla ve çıplak sesle tasarladığı müzikler; metin, reji, oyunculuk ve dekor-çizdüşüm kadar Hurrem'in evrenini var etmek için çalışıyor oyunda." (Nermin Sayın) "Bu kategoride adayım, "Gayrı Resmi Hurrem"in müziklerini yapan Can Atilla. Oyunun başarısında müziğin katkısı önemliydi." (Hüseyin Sorgun) "...Bunun dışında işlevsel ve hatta zaman zaman yönlendirici kullanımı, duygu kontrolündeki yeri, geçmiş ve bugünün başarılı sentezi nefisti. Bir oyuncu gibiydi müzik, sahneden bir an olsun inmedi. Hırslı bir oyuncu da çıktı üstelik. Yer yer rol bile çaldı!" (Ilgın Sönmez)
Tiyatro... Tiyatro... Teşekkür Plaketi <
pe
cy
a
Agop Ayvaz < Kulis Dergisi Yayın Yönetmeni <
Agop Ayvaz
Bu ülkede elli yıl süreyle t i y a t r o dergisi yayımlamayı başardığı için.
1911 yılında doğan Agop Ayvaz, tiyatro oyuncuğu yaptı. Üsküdar ve Kadıköy'de, çeşitli tiyatro oyunlarında rol aldı. Aram Elmas ve Sait Köknar gibi tiyatrocularla birlikte çalışan Agop Ayvaz, 'Kulis' adında Ermenice tiyatro dergisi çıkardı ve derginin Yazı İşleri Müdürlüğü'nü yaptı. Halen İstanbul'da Türkçe-Ermenice olarak haftalık yayımlanan Agos gazetesinde, tiyatro üzerine yazılar yazmaktadır.
> İZDÜŞÜM
> Ahmet Levendoğlu > alevendoglu@tiyatrodergisi.com.tr
Haluk Kurtoğlu; Oyuncu Onu da uğurladık işte, bir sıcak, esintisiz eylül gününün ortasında. İçimdeki esintiler için ise ölüm (bitim) ve ayrılış gerçekliğinin ürpertisi mi desem, yoksa anıların meltemi biçiminde bir benzetmeye mi başvursam?... Önce gerekli birkaç düzeltme yapmalıyım; yazılı ve görüntülü medyamızda rastladığım, O'na ilişkin değinmelerle ilintili. Çünkü belgelik (arşiv) yanlış kaldırmaz, kaldırmamalı: - Sanatçının, Türkçenin söyleyiş özelliklerine uyarlık nedeniyle çok yaygın olarak "Kurdoğlu" ("d" ile) biçiminde söylenen ve yazılan soyadının doğrusu "Kurtoğlu"dur ("t" ile). Kendi soyadımın da yaygın biçimde farklı kullanılmasından yaşam boyu sıkıntı çekmiş biri olduğumdan (Benim durumumda onunkinin tersine " d " yerine " t " kullanılagelmiştir.), konu üzerinde onunla zaman zaman şakalaşmışızdır.
a
- Birkaç yerde gözüme ve kulağıma çarpan, Kurtoğlu'nun "Ankara Devlet Konservatuvarı'nın yüksek bölümünü bitirerek 1954'te Devlet Tiyatrosu'na girdiği" belirlemesi, gerçeği yansıtmamaktadır: 1) O'nun Devlet Tiyatrosu sahnesine -henüz öğrenciyken- adım atışı daha gerilere gider: Cyrano de Bergerac, Aralık 1951. 2) "Ankara Devlet Konservatuvarı'nın yüksek bölümünü bitirişi" -ileride değineceğim gibi- çok uzun yıllar sonra olmuştur.
pe cy
- Oynadığı oyunların sayısı birkaç yerde söylendiği gibi "yüz elli civarında" değildir. İyi anımsıyorum, 1992 yılında onun evinde toplanılan bir akşam, "yüz'e ulaşıp ulaşmadığı" sorumu şöyle yanıtlamıştı: "96 oyunda 99 rol oldu." Bunun üzerine, zaten bir süredir beslemekte olduğum bir isteğe daha bir coşkuyla sarılarak "Yüzüncüyü bizde (Tiyatro Stüdyosu'nda) yapar mısın? Böylelikle yüzüncüyü sahnemizde kutlaman onurunu bize vermiş olur musun?" demiştim. Teşekkür etmiş, ama buna pek eğilimli olmayacağını da sezdirmişti. Çünkü o "kendi evine, sahnesine" bağlı bir oyuncuydu. Yukarıda aktardığım sayısal belirlemesini belge olarak alıp, o günden sonra oynadıklarını eklersek, "yüz on'a yakın" bir sayıya varırız. - "Bilgi ve görgü artırma hakkı"nı kullanarak 1969'da -sanırım bir yıl boyunca- İngiltere'de bulunduğu doğrudur. Ama bunu "İngiltere Royal Shakespeare Akademisi'nde" yaptığı, doğru olmamaktadır. Bu adı taşıyan bir kurum da yoktur. Kendisi, ünlü "Royal Shakespeare Company" tiyatrosunun çeşitli oyunlarının provalarına katılmak gibi çok değerli bir olanaktan yararlanmış, bunun yanı sıra çok sayıda oyun izleme fırsatına dört elle sarılmıştır. Haluk Kurtoğlu'yla benim tanışıklığım nerdeyse elli yıl geriye gider desem pek yanlış olmaz. Aramızda on üç yaş (nerdeyse "yarım" kuşak) fark olmasına karşın, 1969'da onun -benim de tam eğitimimi bitirdiğim dönemde- İngiltere'ye gelmesiyle başlayan yakınlığımız, yaş ayrımı gözetmeyen bir dostluk düzeyinde gelişti. Bunu, onun engin alçak gönüllülüğüne dayandırmalıyım. Öncelere gidersem, benim ilkokulu yeni bitirdiğim, onun ise Devlet Tiyatrosu'nda önemli roller oynamaya başladığı dönemde, babamın "Oldsmobil" marka, kimi akşamlar "gezintilere" çıkılan otomobilinde Haluk'u bir iki kez görmüşlüğüm ve onu sahnede izlemeye başlamış olmam aklıma gelir... 1971'de İngiltere'den dönüp Devlet Tiyatrosu' na katılmamla Ankara'da -hem de komşu konumumuzla-daha yakınlaşan dostluğumuz, İstanbul Devlet Tiyatrosu'nun kuruluşunu izleyen bir iki yıl boyunca da yoğunluk içinde sürdü. Haluk Kurtoğlu'yla iki oyunda ("Altı Kişi Yazarını Arıyor", "Antigone") birlikte oynadık. Son on-on beş yıl ne yazık ki görüşmelerimiz çok seyrekleşti. Onunla bağlantılı sayısız anım var, doğal ki. Kişisel ve mesleksel ilişkimizi bir arada yansılayan birini aktarayım: Devlet Tiyatrosu'na katılmamın hemen sonrasında Ankara Devlet Konservatuvarı'nda ders vermeye de başlamıştım. Ben, Can Gürzap, Muammer Çıpa, Edwina Levendoğlu "genç kuşak" öğretmenlerdik. Tam anımsayamıyorum; 1972-73 yılı ya da sonrası, bir "giriş" ya da "bitirme" sınavında o güne dek sanırım elli dolayında oyunun çoğunluğunda başrol oynamış olan Haluk Kurtoğlu, "dışarıdan yüksek bölüm bitirme" sınavına girdi. Olsa olsa "sistemin büyük bir ayıbı" olarak tanımlanabilecek bu durum karşısında "genç >24
öğretmenler" olarak bizler, en hafif tanımla "mahcup" kalmıştık. Ne var ki, Haluk Kurtoğlu, oğlu yaşındaki öğrenci adaylarıyla birlikte sınav kapısında beklemekten gocunmadığı gibi, eşofmanını giymiş olarak sınav öncesi ses ve devinim alıştırmaları yapmakla da onlara (ve kendisini o yaşta, mesleğindeki o konumuna karşın sınava girmeye iten çarpık sisteme) birkaç açıdan ders verdi. Yazının başlığında Kurtoğlu için olası en yalın tanımı, "oyuncu"yu kullanmam, bilinçli ve kanımca doğru bir seçim. Çünkü o her şeyden önce oyuncuydu ve "katıksız" bir oyuncuydu. Öyle olduğunu çeşitli açılardan ortaya koymaya çalışayım. O'nun oyunculuk serüveni gerçek anlamda Muhsin Ertuğrul'un 1954 sonlarında Devlet Tiyatrosu Genel Müdürlüğü'ne gelmesinin ardından, Kurtoğlu'nun deyişiyle "perde aralığından" kendisini küçük bir rolde izleyip beğenmesi, ertesi gün odasına çağırıp "lago" gibi dev bir rolü kendisine emanet etmesiyle başlar. Bu serüven, çeşitli bakımlardan şaşırtıcı bir oyunculuk serüveni olacaktır: Nicel anlamda; sahnede -kesintisiz- kırk dokuz yıl (1951 - 2000), sahne/perde/ekran bütününde elliyi aşkın yıl.
pe
cy
a
Nitel anlamda; özü büyük ölçüde "içgüdüsel yaratı"ya ve sezgiye dayalı, coşkulu olduğu denli ölçülü (Bu herhalde yakalanması en zor dengedir.), değişken (kalıplaşmayan), çok kez göz kamaştıran bir oyunculuk... Uğurlama töreninde Can Gürzap, O'nun ardından yaptığı olgun içerikli konuşmasında "Sahnede onu izlediğimde beni hayrete hatta dehşete düşürdüğü olurdu." dedi. Bu bakışını paylaşıyorum. Ben de onu izleyici koltuğundan hemen her izleyişimde benzer biçimde etkilenmişimdir. Jean Anouilh'un "Antigone"sinde birlikte oynarken ise o etki, o elektrik beni yakından çarpmıştır. Oyunda "Koro" rolünü oynayan ben, bir küçük "ring" biçiminde tasarlanmış bölmeden oyuncuları hem izleyip hem yönlendiriyor, böylelikle Kurtoğlu'nun her oyununda yakaladığı her nüansa yakından tanık oluyordum: Yüzünün bir parıltısında, bir duruşunda, gözleriyle önündekini değil kendi içini görmekte olduğunu bize kavrattırdığı bir bakışında, oyununun özünü, biçimini, biçemini hiç değiştirmeden, bozmadan, ona nasıl yepyeni, incelikli, derinlikli boyutlar kattığını görmüş; Çan'ın şaşırdığı gibi şaşırmış, bu şaşırmışlıkla coşmuşumdur. "Katıksız" oyunculuğunu şu bağlamlarda da algılamak gerekir: "Oyunculukta biraz pişen, palazlanan, yönetmenliğe atlar ya da 'terfi' eder/ettirilir" yolundaki, çok oyuncunun ayak uydurduğu anlayıştan hep uzak durmuştur. Aynı uzak duruş, çok kez kendisine önerilen yönetim görevleri bağlamında da geçerli olmuştur. Eğitmenliğe "evet" demiş, on yıl kadar süreyle bu uğraş içinde olmuştur. Bunun bir nedeni oyuncu adaylarına duyduğu sevecenlik ve sorumluluk ise, bir nedeni de konservatuvar eğitiminin işleyişindeki -eğitmen ve kadro yetersizliği, boş geçen dersler gibi- bildik eksiklerin giderilmesi yolunda bir katkıda bulunabilme isteği olmuştur. En az birkaç öğrencisinden, kendisinin bu uğraştaki işlevini yaklaşık olarak şöyle tanımladığını duymuşumdur: "Ben oyuncuyum. Size ancak kendi oyunculuk birikimimden bir şeyler aktarmaya çalışırım; belirli bir yöntemle bilgi ve donanım aktarmak için yetkin değilim." "Katıksız" oyunculuk bağlamında Kurtoğlu'nun sinema ve özellikle televizyon oyunculuğuna gelince; bir ölçüde bu sektörlerin oyunculukta nitelik kavramına öncelik vermeyen yaklaşımları ve hepimizin bildiği, aynı doğrultuda başka etkenlerle, bu alandaki başarımının tiyatroya oranla alt düzeyde kaldığı söylenir. Ben TV dizilerini çok az izlediğimden, kimi kez "zaplarken" bir kanalda ona rastlama dışında yeterli bilgim yok. O nedenle bir değerlendirme yapamam. Ama sinemada yaptığı herhalde son işlerden biri olan "Abdülhamit''te nasıl göz doldurduğunu biliyorum. Ona TV/dizi işlerinde seçici davranmadığı, nerdeyse önüne gelen her işi yaptığı eleştirileri de yöneltilmiştir. Kendisi de bunlara -benim de bir ki kez tanık olduğum üzere- saflıkla, açıklıkla "Ben oynamak istiyorum, oynamayı seviyorum." yanıtını veriyordu, Bu sözler de yalın gerçeği dosdoğru anlatıyordu. O, oynamadan edemiyordu, oynamadan yaşayamıyordu; o katıksız bir oyuncuydu ve salt oyuncuydu. Yarım yüzyıl boyunca öyle oldu. O yarım yüzyıl boyunca onun kadar "katıksız oyuncu" olan bir başka oyuncu da olmadı© 25
Üstün Akmen
(Nokta Dergisi, Tiyatro... Tiyatro... Dergisi ve Tiyatrom Portalı Eleştirmeni) 1943 yılında İstanbul'da doğdu. Şişli 19 Mayıs İlkokulu'nu, İtalyan Lisesi ve Ticaret Okulu'nu, İstanbul İktisat Fakültesi'ni bitirdi.
YILIN YAPIMI: Kır İstanbul Devlet Tiyatrosu Geleneksel tiyatrodan kaçan; yanı sıra öykü anlatmaktan sıkılan; anlatmak zorunda kalırsa öykünün ucunu açık bırakıp, öyküyü sonlandırmayan; tiyatro için özel karakter yaratmaktan nefret ederken, sözcüklerle oynamayı da savsaklamayan; az, basit ve açık sözler kullanarak çok şeyi ifade etmek isteyen; sözünü ettiğim az ve öz sözcüklerle, ne yapıp ne edip, metni gizemli kılan; güçlü mü güçlü bir mizah duygusu olan; şiddeti ürkütücülükle pek güzel bağdaştıran Martin Crimp'i bize yakından tanıştırdığı için, İstanbul Devlet Tiyatrosu yapımı "Kır" adlı oyunu "Yılın Yapımı" olarak değerlendiriyorum.
pe cy a
1969 -1970 yıllarında Koç Grubu şirketlerinden Koçtaş Ticaret A.Ş.'de çalıştı. 1971 yılında aynı grubun o yıl yeni kurulan Ram Dış Ticaret A.Ş.'ne Mali ve İdari İşler Müdürü olarak atandı. 1984 yılında Tekfen Dış Ticaret A.Ş.'ne Genel Müdür Yardımcısı olarak geçti. 1995 yılında Cumhuriyet Gazetesi bünyesinde kurulan Medya Tanıtım, Dağıtım, Geliştirme A.Ş.'nin paydaşı, Yönetim Kurulu Başkanı ve Genel Müdürü oldu. 1997'de Cumhuriyet Gazetesi Genel Müdürlüğünü ve Cumhuriyet Kitap Kulübü'nün Başkanlığını, bu arada da "Cumhuriyet Kitapları"nın Genel Yayın Yönetmenliğini üstlendi. 2001 yılında Cumhuriyet Gazetesi'nden ayrıldı, bir yılı aşkın bir süre İstanbul Şehir Tiyatroları'nda Medya ve İzleyici Koordinatörü, Genel Yayınlar Yönetmeni olarak çalışma yaşamını sürdürdü. Halen Uluslararası P.E.N Kulüpleri Federasyonu Türkiye Merkezi Genel Başkanı ve Can Yayınları'nın Genel Müdürü.
Üstün Akmen, 1963 yılından bu yana yazmakta. Önce "Evrim", "Dönem", "Yeni Ufuklar", "Yeni İnsan", "Yeni Dergi", "A" gibi dergilerde öykü, poeme-prose, ve denemeleri yayımlandı. Sonra "Soyut'ta göründü. Biçimde serbestlik, düş gücü ve özgür bir anlayışı benimsedi. 1970'li ve 1980'li yıllarda, ekonomi dergilerinde, "Milliyet", "Güneş" gazetelerinde yayımlanan Türk ekonomisi, dış ticaret, vergicilik konularındaki inceleme yazılarına kendi deyimiyle "edebiyat bulaştırdı". 1988 yılının ilk yarısından itibaren "Cumhuriyet Gazetesi"nin "Pazar Yazıları" köşesinde gezi izlenimlerini yazdı. Bu köşedeki yazılarının toplanmasıyla ilk kitabı (Çarşafın Gizlediği Dişilik/Yalçın Yayınları—1. Basım Şubat 1991, 2. Basım Ağustos 1992/Tükendi) oluştu. Bir öykü kitabı
26
Sezon içinde yapım olarak beğendiğim, alkışladığım oyunlardan kimilerinin "8. Afife Tiyatro Ödülleri" ya da "İsmet Küntay Tiyatro Ödülleri" arasında yer alması; diğer taraftan "Kır"da günümüz kent insanının iletişimsizlik, yalnızlık ve yabancılaşma ile örülü dünyasının müthiş bir dille anlatılması, dil üzerine kurulmuş tuzaklarla iç içe yoğrulmuş, insanlar arasındaki bağımlı ilişkileri aşk, cinsellik ve para üçgeninde tefe koyan bu oyun olması, itiraf etmeliyim ki seçimimi kolaylaştırdı. YILIN YÖNETMENİ: Mehmet Ulusoy Toporparty - Antalya Devlet Tiyatrosu Kalemiyle fırçasıyla, çağımızın önemli sanatçılarından biri sayılan Roland Topor'un çeşitli yazılarından Richard Soudee'nin uyarladığı; delilik kavramından ölüme, iç dünya zenginliğinden cinselliğe, kapitalizmden zulme pek çok konuyu içeren metnini, hiçbir dramatik örgüye büründürmeden 2000 yılında Fransa'da sahneye taşıyan Mehmet Ulusoy'un, Topor'un düş gücünün ağır bastığı öykülerini, masallarını, özdeyişlerini hayal dünyamızın imbiğinden geçirerek Antalya Devlet Tiyatrosu aracığıyla algılamamızı sağlamasının ödülsüz kalmamasından yanayım. Mehmet Ulusoy'un "yalın" tiyatro biçimiyle soyut, göze yönelik görüntüler elde etmesi; çılgın sahneler çizmesi; kimi yerde özel saçmalıklar yaratması; güçlü bir alegorik parça taşıyan düş ve düşlemleri art arda sıralayarak, kara mizaha bulanmış gerçeküstücü biçeme ulaşması son derece ilgimi çekti. Mehmet Ulusoy, absürd tiyatronun "yalın" unsurunu, anlamın derin düzeyde aktarılmasına aracı yapmıştı. Devinim ve sesten tiyatro oluşturmuş, tiyatronun dil olmaktan daha fazlası olduğunu ele güne bir güzel kanıtlamıştı. Bu arada, maskenin yasasını da unutmamış olduğunu anımsatmak isterim. İlhan Ateş'in fevkalade başarılı masklarıyla gerçekdışını, bilinen bir gerçeğe dönüştürmüş, bir an için dahi olsa, en sıradan olanın gerçekdışı olabileceğini ve en büyük gerçeğin kesinlikle burada saklandığının altını çizmişti. Diğer kategorilerde olduğu gibi, "Yılın Yönetmeni" olarak 2003/2004 sezonunda "tek olarak en iyiyi" bulmak hayli zor, ama oyumu Antalya Devlet Tiyatrosu yapımı "Toporparty"yi yöneten Mehmet Ulusoy'a veriyorum.
YILIN ERKEK OYUNCUSU: Selçuk Yöntem Fernando Krapp Bana Mektup Yazmış - Prodüksiyon Tiyatrosu Selçuk Yöntem, hiç kuşkum yok ki Türk Tiyatrosunun "paha biçilmezlerinden" biri ve sanırım en önemlilerinden. Duyguları, iradeyi, aklı ve bir oyuncunun tüm varlığını devindirecek tutkuları, o tutkuları ateşleyecek coşkuları çok iyi biliyor. Fernando Krapp karakterini "Fernando Krapp Bana Mektup Yazmış" oyununda şaşılacak ölçülerde yalın, bir o kadar da derin çizmişti. Nasıl bu denli başarılı olabiliyor, doğrusu her keresinde şaşırıyorum. Yönelimlerinin olamazcasına derin içsel içeriklerini bu oyunda da kullanmıştı. İçsel tekniğin sırrını ve özünü çok iyi bildiğini bir kez daha kanıtlamıştı. Duygularını her an devindirdi ve sadece bu nedenle dahi olsa, yönelimlerinin fizikselliğine yaşam verdi. Selçuk Yöntem'e oy verirken içimdeki terazinin öteki kefesinde Reşat Nuri'nin iki kuşak arasındaki çatışmayla birlikte, değişen koşullarla yiten ve varolan gerçekliklerin eski yaşam biçimleriyle yeni yaşantılarda yer edinişini ustalıkla yansıttığı "Yaprak Dökümü"ndeki "Ali Rıza Bey" karakterindeki usta oyuncu Savaş Dinçel olduğunu açıklamalıyım. Savaş Dinçel, Ali Rıza Bey rolünün içsel yüzeylerini sadece gözleri, yüz ifadesi, sesi ile değil, gövdesini de kontrol ederek mükemmelleştirmişti. Napalım ki, içimdeki terazide Selçuk Yöntem daha ağır bastı. Ben de, terazinin kefelerinin durumuna uydum.
a
YILIN KADIN OYUNCUSU: Tilbe Saran Fernando Krapp Bana Mektup Yazmış - Prodüksiyon Tiyatrosu Tilbe Saran, hiç kuşkusuz her oyunda t o r t u bırakan bir oyuncu. "Fernando Krapp Bana Mektup Yazmış"ta da öyleydi... Onu sahnede, "Julia" karakterini almış, didik didik etmiş olarak buldum. Kimdi Julia, yaklaşımları neydi, ne değildi, bir bir kurcalamıştı. Stanislavski: "Yaratıcı bilinçdışının gizli bölgelerinin anahtarları bir insan olarak oyuncunun doğasına teslim edilmiştir," demiş ya, ben Tilbe Saran'ı her seyredişimde Stanislavski'yi anarım ve kendimi Tilbe Saran'ın doğası içinde erimeye bırakırım. Gene öyle yaptım. Julia'da da, bilinçdışına yaklaşımın doğal yolu olarak bilinç yolunu başarıyla kullanmıştı. Duyguları ne denli incelikli olursa olsun, Julia'yı üstbilince, doğaya yaklaştırmıştı. Üstbilinci, gerçekliğin ya da daha çok doğa ötesinin bittiği yerde, doğanın aklın vesayetinden kurtulduğu; geleneklerden, önyargılardan, zorlamadan kurtulduğu yerde başlatmıştı.
pe
cy
2003-2004 sezonunda hiç kuşkusuz çok iyi kadın oyuncular izledik. Rozet Hubeş gibi, Şebnem Köstem gibi, Ayşe Lebriz gibi, Ayda Aksel gibi. Gülsüm Soydan gibi, Sumru Yavrucuk gibi... Hele hele Yıldız Kenter... Yıldız Kenter, "Oscar ve Pembeli Meleği"nde bir kez daha, tam da "Diva"ya yaraşır biçimde sahne üzerinde hem ardışık, hem de fevkalade mantıklı, görülesi bir oyun sergiledi. Kendini yönetirken de, oynarken de, ardı ardına mantıklı, fiziksel ve basit psikolojik yönelimler dizisini teker teker gözden geçiriyor, biçimlendiriyordu. Sahne üzerinde bütün fiziksel ve basit psikolojik yönelimleri, çizilen karakterlerin özlemlerine ve aksiyonlarına denk düşecek biçimde kusursuz olarak koruduğuna tanık oldum. İş oylamaya geldiğinde, "usta"sının da memnun olacağı inancıyla, oyum "Fernando Krapp Bana Mektup Yazmış"taki "Julia"sıyla gene kendini aşan Tilbe Saran'a gitti. Akmen'in Sahne Tasarımcısı adayı Osman Şengezer, "Merhaba Hayat"
olan ikinci kitabında (Suçsuz Laleler / Milliyet Yayınları - Kasım 1996/Tükendi) ise, evrensellik yerine, genellikle parçalanmış bir toplumun tekil öznelerine yer veriyordu. Üçüncü kitabında (Bir Günlük Dost-Cumhuriyet Kitapları/1. Basım Kasım 1998, 2. Basım Aralık 1998) sanatsal bir şölene dönüştürülen gezilerindeki izlenimlerini olabildiğince akıcı bir biçimde okura aktaran Akmen, dördüncü kitabı olan (Kör Bakkalın Gözleri/Aksoy Yayıncılık-1. Basım Ekim 1999, 2. Basım Haziran 2000/Tükendi) ve "Senfonik Öykü" olarak nitelendirdiği çalışmasında, kendi cenazesinde çevresini sorguladı ve kitabın içeriği, yazın çevrelerinin geniş bir alanında yankılandı, tartışılır oldu. "İzleyici koltuğuna konan sahne tozları"ndan 1960'lı yıllarda etkilenen ve o yıllarda "Otağ" ve "Yeni İnsan" adlı yazın dergilerinde, tiyatro değerlendirmelerine yer verilen Akmen'in, "Nokta" dergisindeki haftalık yorumlarının bir araya getirilmesiyle "... Veee Perdeee..." (Cumhuriyet KitaplarıEylül 2000, 2. Basım Kasım 2000) yayımlandı. 1999 - 2000 sezonu tiyatro, bale, opera, operet ve dinletileri ile ilgili eleştirileri içeren "... Veee Perdeee"yi, ülkelerinin çiçek böcek kentlerini ve o kentlerdeki duyguları, duyarlılıkları, yaşananları, duyumsananları içeren "Öyküsel Duygusallık" alt başlığıyla sunulan "Yarim Nereyi Mesken Tuttun" (Aksoy Yayıncılık-Kasım 2000/Tükendi) izledi. Bu kitabı, "Üçüncü Zil" (Broy Yayınları-Kasım 2001) başlığını taşıyan ve 2000-2001 sezonu sahne sanatlarıyla ilgili eleştiri ve değerlendirmeleri kapsayan kitabı izledi. 2001-2002 sezonu sahne sanatlarıyla ilgili yazılarını topladığı son kitabıysa, Kasım 2002 sonunda yayımlandı ve "Maskenin Öteki Yüzü" adını taşıyordu. Halen tiyatro eleştirileri "Tiyatro... Tiyatro..." dergisinde ve "www.tiyatrom.com" sitesinde, müzik yazıları ise "Andante" dergisinde düzenli olarak kullanılıyor. Edebiyatla ilgili yazılarına, zaman zaman çeşitli dergi ve gazetelerde rastlanıyor. Üstün Akmen'in "Provasız Yaşam" başlıklı anı/romanı Aralık ayında Epsilon yayınları arasında çıkacak.
27
Üstün Akmen'in,
"Yılın Oyun Müziği" adayı Uskan Çelebi/"Gılgameş",
"Yılın Çevirmeni" ise Mehmet Ergen I "Inishmorelu Yüzbaşı"
a
YILIN YERLİ OYUN YAZARI: Özen Yula Gayrı Resmi Hurrem - İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları Osmanlı sarayına cariye olarak satılan, Müslüman olduktan sonra "Hurrem" adını alan, tutkularıyla sarayı alt üst eden. Kanunî Sultan Süleyman'la kendisine Osmanlı tarihinde ilk kez resmi nikâh kıydırmayı becerip, Valide Sultan unvanını elde eden, ilkler yaşayan ve yaşatan, Ukraynalı papazın kızı Roxelane'ın iç hesaplaşmasını Özen Yula "Gayrı Resmi Hurrem"de nakkaş titizliğiyle, hattat zekası ve kıvraklığıyla işlemişti. Yula, oyunlar içinde oyunların cirit attığı bir oyun çıkarmıştı ortaya. Kendisini saraya kabul ettiren sadrazamı ölüme gönderen, saray töresinin altını üstüne getiren, sevdalısı olan mimarı yok eden, öz çocukları arasında bile ayırım yapan, tarihimizin belki de en baskın karakteri Hurrem'i, her yanıyla mükemmel anlamıştı. Hurrem'in ikinci kişiliğini bile kavramış ve belgesele bulamadan anlatmıştı. Hem de, Hurrem'i günümüz Türkiyeli kadınıyla özdeşleştirmeyi savsaklamadan.... "Kırmızı Yorgunları"ndaki başarısını da dikkate alarak, oyumu Yula'ya veriyorum.
cy
YILIN ÇEVİRMENİ: Mehmet Ergen Inishmorelu Yüzbaşı - Kent Oyuncuları Güvendiğimiz çevirmen dağlarına karların yağdığı bir sezon geçirdik. Tiyatroda metnin olduğu gibi alınıp, sahnelenmesini savunan görüşler, bana bu sezon içinde iyiden iyiye bağnaz gelmeye başladı. Üstelik böylesi bir uygulamanın oyuna estetik değer katmadığı gerçeğine de sık sık tanık olduk.
pe
Ne yalan söyleyeyim, oyum, yirminci yüzyıl tiyatrosunun büyük ustası Arthur Miller'in daha önce Türkiye'de sahnelenmemiş iki oyununu, yani "Bir Bayana Ağıt" ile "Bir Tür Sevda Öyküsü"nü, "Çift Yönlü Ayna" başlığı altında dilimize kazandıran Ahmet Levendoğlu'na gidecekti, ama "Çift Yönlü Ayna" sadece 14. Uluslararası İstanbul Tiyatro Festivali kapsamında sahnelendiğinden ve festival oyunlarının değerlendirme dışı tutulması gerektiğinden oyumu geri çekmek durumunda kaldım.
O halde? Düşündüm taşındım "Inishmorelu Yüzbaşı"da karar kıldım. Mehmet Ergen'in çevirisiyle de parladığı bir oyundu "Inishmorelu Yüzbaşı". İki perde arasında, oyun sırasında çokça yinelenen kaba ünlemler olmasa olur muydu diye düşünmedim değil. Ama ikinci perdede o ünlemler kulağımda hiç yankılanmadı. Örgüt üyesi işkenceci Patrick: "S..tir" yerine: "Hadi oradan defol"; Donny, Davey'e: "İ.ne" diyeceğine: "Seni pasif eşcinsel seni" diyemezdi ya!.. Her ne kadar Mehmet Ergen, benim için Radikal'de Şehnaz Pak'a "... tiyatro dergisine eleştirilere bakıyorum ve hiçbir şey anlamıyorum. Üstün Akmen'in tek bir cümlesini anlamıyorum. Büyük bir zarar Türk tiyatrosuna. Böyle olmaz bu iş..." dese de, ben Mehmet Ergen'in Türkçesi'ni anladım, sevdim ve oyumu rahatlıkla kendisine verdim. YILIN SAHNE TASARIMCISI: Osman Şengezer Merhaba Hayat - Tiyatro Ayna Dekor-kostüm alanının büyücügillerinin başını çeken Osman Şengezer'in, anlatıcının (Dilek Türker) ve anlatılanın (Tarık Minkari) dünyalarını, bu iki dünyanın kesişme noktalarını yakalayan dekor yorumu karşısında, daha salona girer girmez ceketimi iliklediğimi bir kez daha dürüstçe açıklamak isterim. Osman Şengezer, tasarımıyla görselliğin yanı sıra illüzyonu da devreye sokarak seyirciyi bu kere de şaşırtmıştı. Mimari görgü ve bilgisi, yoğun mu yoğun sanat birikimiyle, sahnede gerekli aksiyonu sağlayacak mekanlar yaratması, salt dramatik metne uygun ve görselliği ön planda bir sahne tasarımıyla yetinmeyip; sanatsal yorumu, duygularının ifadesiyle zenginleşmiş ve anlam kazanmış bir "sahne olayı" yaratması, oyumun fazla düşünmeden Osman Şengezer'e gitmesini sağlıyor.
28
Osman Şengezer, bu "oy"u her zaman fazlasıyla hak ediyor. Hatta verilen "oy"a ya da beğeniye değer katıyor.
YILIN GİYSİ TASARIMCISI: Feyza Zeybek Gayrı Resmi Hürrem - İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları Özen Yula'nın özgün bir sahnelenmeyle daha da somutlaştırılabilinecek, yeni bir yorumu kışkırtmaya izin veren "Gayrı Resmi Hurrem''indeki anlatımını, önce biçimsel olarak ele alan, ama anlamı, hem dramaturgi alanında, hem de sahnesel yapıda arayan "8. Afife Tiyatro Ödülleri - Yılın En Başarılı Yönetmeni Ödülü" sahibi Ayşenil Şamlıoğlu'nun başarısında en büyük yardımcı, sanırım Feyza Zeybek'in giysi tasarımı olmuştu. Metnin anlam ya da anlamlarının dibine dalışta, metnin ve gösterimin karşılıklı birbirlerini koşullamasında, birbirini ifade etmesinde Feyza Zeybek'in fevkalade katkısı vardı. YILIN IŞIK TASARIMCISI: Enver Başar Kır - İstanbul Devlet Tiyatrosu Enver Başar, ışıklama çizelgesini, dramatik çatışmanın ve çabaların sahnede belirtilmesini sağlamak amacıyla pek güzel ayarlamıştı. Işık tasarımını yaparken, tabloların değişimi ve karakterlerin davranış tarzlarının vurgulanması aşamasında yönetmene doğrudan yardımcı olmuş, önce sıcak ve yumuşak, sonrasında keskin ışıklarla sahnede hareket kavramı yaratmıştı. Oyundaki duyguyu, düşünceyi imajı zaman ve mekân kavramını, atmosferi, derinliği, doğal gölgeleri ve renkleri başarılı bir şekilde kullanarak dekor, kostüm, oyun ve oyuncularla kutlanası bir bütünlük sağlamıştı. YILIN OYUN MÜZİĞİ: Uskan Çelebi Gılgameş - İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları Tiyatro Ayna'nın "Merhaba Hayat''ında Özşuca'nın müzikleri fevkaladeydi. Parçalardaki hoş tınılar ve canlı ritim, rejisörün eylemsel biçim yaratma amacına olağanüstü katkı sağlamıştı. 2003/2004 sezonunda bir de Uskan Çelebi'nin "Gılgameş"deki çalışmasına tanık oldum. Doğrusu, yüreğim ve aklım, okumakta olduğunuz değerlendirmeyi yaparken Özşuca ve Çelebi arasında uzun süre gitti geldi. Sonuç olarak Çelebi galip çıktı içimden. Ritmik, melodik, armonik yönlü çok sesli parçalar... Ana temaya eşlik eden, birbirini izleyen belirgin birinci sesler... Temel sese göre düzenlenmiş birçok sesin beraberliği...
pe
cy a
Masal olarak da anlatılabilen bu pek bilinen konuya, destandan da öte bir tat katan Zeynep Avcı'nın demek istediklerini pek iyi kavramıştı Çelebi. Tutkularının bitmezliğini ve o çağlardan günümüze insan beynini kurcalayan kimi temel soruların değişmezliğini, tempolu ve değişik bir biçem kullanarak vermek isteyen yönetmen Ragıp Yavuz'a da, pek iyi ayak uydurmuştu. Olay örgüsü, eylemlerin zaman içinde neden ve sonuçlarının art arda gelmesi yoluyla gelişirken, oyun kişileri arasındaki ya da oyun kişileriyle ışıklar, sesler, uzamlar arasındaki ilişkiler başarıyla eylemleştirilirken Uskan Çelebi'nin müziği, özellikle vurmalılarla yapıtın özüne müthiş bir uyum sağlıyordu. Şarkılar da iyiydi. Tınılar, kahramanların ve içinde bulundukları toplumsal/düşünsel durum tanıtımına çok yardımcı olmuştu. Dostunu yitirdiği için çılgına dönen Gılgameş'in, kendisinin de günün birinde öleceği gerçeği ile karşılaştığı için paniğe kapılışında, yılanın ölümsüzlük otunu çalmasında motiflerin işlenişi, f o n olmaktan çıkıyor, sanki yol gösterici, anlatıcı oluyordu. Uskan Çelebi'nin "Tarih Sümer'de Başlar" söylemini son derece ciddiye aldığı, yoğun bir araştırma sonucu kimi sonuçlara ulaştığını rahatlıkla söyleyebilirim. Hatta, Uskan Çelebi'nin "Gılgameş" çalışması için daha da ileri giderek: "Birbirini tamamlayan ve birbirinin içinde olan, insan özelliklerini vurgulayan, yaşama yerleştiren, olmazsa olmaz kılan davranışları tanımlayan öncü bir çalışmaydı," dahi diyebilirim. Hem Özşuca'nın, hem de Uskan Çelebi'nin müzikleri nasıl oldu da "8. Afife Tiyatro Ödülleri" seçici kurulu üyelerinin kulağından kaçtı, nasıl oldu da Özşuca'nın ve Çelebi'nin üzerinde uğraşılmış güzelim özgün müzikleri dururken, yılın müzik ödülü "CD'lerden seçme"ye verildi, anlayabilmiş değilim. Oyum, hem Uskan Çelebi'nin müziğinin değerine, hem de hatanın bir bölümünün dahi olsa "telafi"sine..
Akmen'in, "Yılın Yönetmeni" adayı Mehmet
Ulusoy/'Toporparty",
"Yılın Işık Tasarımı" ise Enver Başar / "Kır''
29
pe cy
a
YILIN YAPIMI: Gayrı Resmi Hurrem İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları 2003-2004 tiyatro sezonunda, İstanbul'da, sevindirici bir biçimde, İstanbul dışı tiyatrolardan da gelen, önemli sayıda nitelikli yapım sahnelendiği için bunların arasından birini "Yılın Yapımı" olarak seçmek gerçekten güç. Bu sezonda öne çıkan oyunlar, bana göre, abc sırasıyla, "III. Richard" (İ.B.B.Ş.T.), "Fay Hattı" (Dostlar Tiyatrosu), "Fernando Krapp Bana Mektup Yazmış" (Aksanat Prodüksiyon Tiyatrosu), "Gayrı Resmi Hurrem" (İ.B.B.Ş.T.), "İnishmore'lu Yüzbaşı" (Kent Oyuncuları), "Kır" (I.D.T.), "Kırmızı Yorgunları" (İzmit B.Ş.T.), "Müfettiş" (İ.D.T.), "Seyir Defteri / Julia" (Tiyatro Pera ) ve "Toporparty"dir.(Antalya D.T.). Bu arada, "Gılgamış"ı (İ.B.B.Ş.T.) göremediğimi, yalnız İstanbul Tiyatro Festivali'nde oynayan. Yıldız Kenter'in sahneye koyduğu ve oynadığı "Oscar Ya Da Pembeli Meleği" (Kent Oyuncuları) 2004-2005 sezonunda değerlendirmeyi düşündüğümü belirtmem gerek. Sonuçta "Yılın Yapımı" için bu oyunlar içinde oyumu konusunu oturttuğu tarihsel dönemi özgün bir yaklaşımla yorumlayan; sondaki beklenmedik durumu gösteri boyunca seyirciye hissettirmeden sürekli olarak hazırlayan, son çözümlemede düşsel olup olmadıkları tam belli olmayan olaylar içinde sarmalanan tüm kişileri derinliğine işleyen, dolayısıyla yorumlanması, sahnelenmesi, oynanması gerçek ustalık gerektiren bir metni her anının değerini vererek tüm boyutlarıyla yaratan İ.B.B.Ş.T. yapımı, Ayşenil Şamlıoğlu'nun sahneye koyduğu Özen Yula'nın "Gayrı Resmi Hurrem"i için kullanıyorum.
Prof. Dr. Hasan Anamur
(Radikal Gazetesi Eleştirmeni) Öğretim üyesi, araştırmacı,
çevirmen, eleştirmen. Saint-Joseph Lisesi; Ankara Üniversitesi
Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Fransız Dili ve Edebiyatı Kürsüsü mezunu (1965); aynı Kürsüde asistan (1966); Dr. asistan
(1971); doçent (1979); 1982-1991: Uludağ Üniversitesi, profesör (1989); Gösteri Sanatları Etkinliği kurucusu ve yöneticisi (1984-1991); 1991: François-Rabelais Üniversitesi (Tours - Fransa) Karşılaştırmalı Edebiyat Bölümü'nde konuk profesör; 1992- 2003: Yıldız Teknik Üniversitesi Fransızca MütercimTercümanlık Bölümü kurucusu; İstanbul Üniversitesi Dramaturgi ve Tiyatro Eleştirmenliği Bölümünde Yüksek Lisans ve Lisans dersleri; yüzün üzerinde araştırma ve makale; Beckett, ionesco, Giraudoux ve Tournier'den çeviriler; Fransız hükümeti "Palmes Academiques" nişanı (1993). Afife seçici kurul üyesi; Radikal gazetesi tiyatro eleştirmeni; 2003 temmuzundan beri kendi isteğiyle emekli.
YILIN YÖNETMENİ: Ayşenil Şamlıoğlu Gayrı Resmi Hurrem - İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları Yukarıda belirttiğim nedenlerle, yukarıda saydığım oyunların üstün başarılı sahneye koyucuları arasından, yine abc sırasına göre, Ayşenil Şamlıoğlu ("Gayrı Resmi Hurrem" İ.B.B.Ş.T.), Emre Koyuncuoğlu ("Kırmızı Yorgunları" İzmit B.Ş.T.), Genco Erkal ("Fay Hattı", Dostlar Tiyatrosu), Işıl Kasapoğlu ("Fernando Krapp Bana Mektup Yazmış", Aksanat Prodüksiyon Tiyatrosu ve "Kır" İ.D.T.), Mehmet Ergen ("İnishmore'lu Yüzbaşı" Kent Oyuncuları), Mehmet Ulusoy ("Toporparty", Antalya D.T.), Müge Gürman ("Müfettiş", İ.D.T.), Neslihan Kazankaya ("Seyir Defteri/Julia", Tiyatro Pera), Yücel Erten ("III. Richard", "Aziznâme" İzmit B.Ş.T. ve "Barış" İzmit B.Ş.T.) arasından ve yine güç bir kararla, Özen Yula'nın "Gayrı Resmi Hurrem'ini çok başarılı bir biçimde yorumlayan Ayşenil Şamlıoğlu'nu seçiyorum. YILIN ERKEK OYUNCUSU: Genco Erkal Fay Hattı - Dostlar Tiyatrosu Bu kategoride de seçim güçlükleri sürmekte., komedya ve dram türlerinin ayrılmamış oluşu ile yardımcı oyunculuğun da aynı çerçevede düşünülmesi, ayrıca iki kişilik oyunlarda bir oyuncu seçme zorunluluğu ayrı bir sorun yaratmakta. Bu durumda, değerlendirmeme şu erkek oyuncuları alıyorum: Atılgan Gümüş ("Tarlakuşuydu, Juliet!", Tiyatro Kedi), Barış Falay ("Kırmızı Yorgunları", İzmit B.Ş.T.), Bülent Emin Yarar ("Müfettiş", İ.D.T.), Celal Kadri Kınoğlu ("Kır", İ.D.T.),
Çetin Tekindor ("Müfettiş", İ.D.T.), Erdem Akakçe ("Fay Hattı", Dostlar Tiyatrosu), Fatih Veli Ölmez ("Toporparty", Antalya D.T.), Genco Erkal ("Fay Hattı", Dostlar Tiyatrosu), Hakan Gerçek ("İnishmore'lu Yüzbaşı", Kent Oyuncuları), Kemal Kocatürk ("III. Richard", İ.B.B.Ş.T.), Levent Öktem ("Seyir Defteri / Julia", Tiyatro Pera), Metin Serezli ("Pembe Pırlantalar", Tiyatro İstanbul), Musa Uzunlar ("Yaban", İ.D.T.), Reha Özcan ("Toporparty", Antalya D.T.), Selçuk Yöntem ("Fernando Krapp Bana Mektup Yazmış", Aksanat Prodüksiyon Tiyatrosu), Suat Sungur ("Tarlakuşuydu, Juliet!", Tiyatro Kedi), Tarık Ünlüoğlu ("Taraf Tutmak", İ.D.T.). Bu üstün başarılı oyuncular arasında, gerçekten çok üstün ve doğal bir oyunculuk katkısı gerektiren Behiç Ak'ın "Fay Hattı"nı tüm renkleriyle, kişisinin tüm dalgalanmalarıyla canlandıran ve ilk andan başlayarak seyirciyle sıcak bir ilişki kuran, oyunun sürprizini gerçeğe dönüştüren Genco Erkal'ı seçiyorum. YILIN KADIN OYUNCUSU: Rozet Hubeş-Şebnem Köstem Gayrı Resmi Hurrem - İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları Yukarıda saydığım güçlükler ve sorunlar doğal olarak bu kategori için de geçerli. Değerlendirmeme şu oyuncuları alıyorum: Ayşe Lebriz ("Seyir Defteri /Julia, Tiyatro Pera), Berrin Arısoy Akhasanoğlu ("Toporparty", Antalya D.T.), Celile Toyon ("III. Richard", İBBŞT), Esra Bezen Bilgin ("Kırmızı Yorgunları", İzmit B.Ş.T.), Rozet Hubeş-Şebnem Köstem ("Gayrı Resmi Hurrem", İ.B.B.Ş..T), Sumru Yavrucuk ("Fay Hattı", Dostlar Tiyatrosu), Tilbe Saran ("Fernando Krapp Bana Mektup Yazmış", Aksanat Prodüksiyon Tiyatrosu), Tomris İncer ("III. Richard" ve "Medea", İ.B.B.Ş.T.),Ülkü Duru ("Kır", İ.D.T.), Yeşim Alıç ("Tarlakuşuydu, Juliet!", Tiyatro Kedi), Zerrin Tekindor ("Müfettiş", İ.D.T.). Yılın yapımı kategorisinde belirttiğim nedenler dolayısıyla, oyumu, "Gayrı Resmi Hurrem"in (Özen Yula, İ.B.B.Ş.T.) çetrefil ve rengârenk metnini sahnede oya gibi işleyen ikiliye. Rozet Hubeş - Şebnem Köstem'e veriyorum.
a
YILIN YERLİ OYUN YAZARI: Özen Yula Gayrı Resmi Hurrem - İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları Bu sezon, Türk tiyatro yazarlığının geleceği konusunda umut beslememizi sağlayan iki yazarın iki önemli yapıtını seyretme fırsatı bulduk: Behiç Ak'ın "Fay Hattı" ile Özen Yula'nın "Gayrı Resmi Hurrem"i. Şimdiden tiyatro yazınımızda üst sıralarda kendilerine yer edinmeye başlayan bu yazarların bu sezon sahnelenen yapıtları arasında, "Yılın Yapımı" ve "Yılın Kadın Oyuncusu" kategorilerinde belirttiğim nedenler biraz daha ağır bastığı için "Gayrı Resmi Hurrem"in yazarı Özen Yula'yı seçiyorum.
pe cy
YILIN ÇEVİRMENİ: Roza Hakmen Kır - İstanbul Devlet Tiyatrosu Tiyatro çevirilerinin gerektiğinde dramaturg, sahneye koyucu, bilinçli oyuncular tarafından gözden geçirilerek sahne diline uygun hale getirildiğini de burada vurgulayarak, bu sezon ilk kez oynanan ve metinleri ilk kez sahneye çıkan oyunların çevirmenleri: Filiz Ofluoğlu ("Taraf Tutmak", İ.D.T.), Mehmet Ergen ("İnishmore'lu Yüzbaşı", Kent Oyuncuları), Roza Hakmen ("Kır", İ.D.T.), Zeynep Avcı ("Fernando Krapp Bana Mektup Yazmış", Aksanat Prodüksiyon Tiyatrosu) arasında, yine güç bir seçimle, anlam bütünü içinde her repliği değil, her sözcüğü bir kodlamanın parçası niteliğindeki bir metni ustaca Türkçe'ye aktaran Roza Hakmen'i seçiyorum. Anamur'un "Yılın Erkek Oyuncusu" adayı Genco Erkal/"Fay Hattı
31 <
Hasan Anamur'un "Yılın Sahne Tasarımcısı" adayı Şirin Dağtekinl" Müfettiş" ve "Toporparty
pe cy
a
YILIN SAHNE TASARIMCISI: Feyza Zeybek Gayrı Resmi Hurrem - İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları Her biri ayrı ayrı övgüye değer yılın başarılı sahne tasarımcıları: Duygu Sağıroğlu ("Fernando Krapp Bana Mektup Yazmış", Aksanat Prodüksiyon Tiyatrosu), Efter Tunç ("Kırmızı Yorgunları", İzmit B.Ş.T.), Feyza Zeybek ("Gayrı Resmi Hurrem", İ.B.B.Ş.T.), Hakan Dündar ("Kır", İ.D.T.), Murat Şahinler ("Müfettiş", İ.D.T.), Yves Collet ("Toporparty", Antalya D.T.), Taciser Sevinç Tomris Kuzu ("III. Richard", İ.B.B.Ş.T.), Zeki Sarayoğlu ("Inishmore'lu Yüzbaşı", Kent Oyuncuları ve "Yaban", İ.D.T.), arasında da yine güç bir seçim yapmak gerekti. Sonuçta, "Gayrı Resmi Hurrem"de konunun özünü canlı uygulanan çizdüşümlerle ve işlevsel olduğu kadar da estetik masklarla desteklenen rengârenk düşsel bir anlatımla veren Feyza Zeybek'i seçiyorum. YILIN GİYSİ TASARIMCISI: Şirin Dağtekin Müfettiş - İstanbul Devlet Tiyatrosu / Toporparty - Antalya Devlet Tiyatrosu Bu alanda adaylarım: Canan Göknil ("Fernando Krapp Bana Mektup Yazmış", Aksanat Prodüksiyon Tiyatrosu), Çevren Sarayoğlu ("Yaban", İ.D.T.), Efter Tunç ("Kırmızı Yorgunları", İzmit B.Ş.T.), Feyza Zeybek ("Gayrı Resmi Hurrem" İ.B.B.Ş.T.), Serpil Tezcan ("Kır", I.D.T.) ve Şirin Dağtekin ("Müfettiş", İ.D.T. ve "Toporparty", Antalya D.T.). Burada oyum "Müfettiş" ile Toporparty"de sahneye koyucuların yorumlarını çarpıcı ve işlevsel buluşlarla görselleştiren başarılı uygulaması nedeniyle Şirin Dağtekin'e gidiyor. YILIN IŞIK TASARIMCISI: Enver Başar Kır - İstanbul Devlet Tiyatrosu Bu yıl bu alanda da başarılı uygulamalara tanık olduk. Bu başarılı tasarımcılar arasında: Enver Başar ("Kır", İ.D.T.), Ersen Tunççekiç ("Toporparty", Antalya D.T.), Mahmut Özdemir ("III. Richard". İ.B.B.Ş.T. ve "Medea" İ.B.B.Ş.T.), Sabahattin Gündoğdu ("Gayrı Resmi Hurrem" İ.B.B.Ş.T.), Yaşar Demirkan ("Kırmızı Yorgunları", İzmit B.Ş.T.), Yüksel Aymaz ("Müfettiş", İ.D.T.; "İnishmorelu Yüzbaşı", Kent Oyuncuları ve "Seyir Defteri / Julia", Tiyatro Pera). Bu tasarımcılar arasından, "Kır"da, duyguları sahnede hem estetik hem de işlevsel olarak somutlaştıran çalışması dolayısıyla Enver Başar'ı seçiyorum. YILIN OYUN MÜZİĞİ: Can Atilla Gayrı Resmi Hurrem - İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları Ödül yönetmeliğinde bu kategoride özgün müzik yaratıcıları ile uygulayıcılar / uyarlamacılar arasında bir ayrım yapılmamıştır. Bu durumda adaylarım şöyledir: Alper Maral ("Ne Kadınlar Sevdim"), Bora Ebenoğlu - Cengiz Onural ("Yaban", İ.D.T.), Can Atilla ("Gayrı Resmi Hurrem" İ.B.B.Ş.T.), Cüneyt Yamaner ("Tarlakuşuydu, Julietl", Tiyatro Kedi ve "İnishmore'lu Yüzbaşı", Kent Oyuncuları), Erdem Helvacıoğlu ("Kırmızı Yorgunları", İzmit B.Ş.T.), Joel Simon ("Kır", İ.D.T.), Turgay Erdener ("Aziznâme", İzmit B.Ş.T.). Bu adaylar arasından "Gayrı Resmi Hurrem'in yorumuna uygun etkileyici besteleri dolayısıyla oyum Can Atilla'ya gidiyor.
32
pe cy a
(Cumhuriyet Gazetesi Eleştirmeni)
pe
Günümüz yazarlarından, doğumu Arhavi (Artvin). Kastamonu Lisesi'ni bitirdi. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde okudu. 1954'den bu yana sanat ve tiyatro yazı ve eleştirileriyle tanındı. Dergi ve gazetelerde yazı işleri müdürlüğü yaptı. Kim Dergisi, Hürvatan, Hareket (1961-1962), Dünya (1963), Akşam (1964-1970), Yön, Ortam, Yeni Ortam (1972-1975) gazetelerinde yazı işleri müdürlüğü yaptı, sanat sayfalarını yönetti. Sinan Yayınevi'ni kurdu, yönetti (1970-1974). Polonya, Sovyetler Birliği, Çekoslovakya, Bulgaristan, Doğu Almanya gibi Doğu Avrupa ülkelerinde tiyatro, bale, müzik dallarında araştırma ve incelemelerde bulundu. Bu dallarda çok sayıda yazı ve incelemeleri yayımlandı. Polonya tiyatrosu üstüne yazdığı yazılardan ötürü, Polonya Kültür Bakanlığı'nın "En İyi Yabancı Tiyatro Eleştirmeni Ödülü'nü aldı (1974).
YILIN YAPIMI: Gayrı Resmi Hurrem İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları "Gayrı Resmi Hurrem"de Ayşenil Şamlıoğlu'nun oyuna getirdiği takım çalışması var; kollektif çalışma dediğimiz. Sahneye koyuşta varolan bütünlük, oyuncuların üst düzeyde ortaya koydukları yorum, çağcıl anlatım görülmeye değer. "Hürrem' rolünün iki ayrı karakterini canlandıran Rozet Hubeş ve Şebnem Köstem, üst düzeyde bir oyunculuk sergiliyor. Her iki oyuncunun yorumla birlikte, betimleme denen sahne sanatındaki karakter çizimlerinde bir arada bu denli başarılı olmaları... Yönetmenin Dekor-Giysi Tasarımcısı Feyza Zeybek'le önemli işbirliği... Yalın dekor, olağanüstü giysi tasarımı ve "çizdüşüm"de başarılı bir sonuca ulaşılmış. Oyunda, Can Atilla saray müziğini günümüze taşımış. Sabahattin Gündoğdu'nun ışık tasarımı. Handan Ergiydiren Özer'in hareket tasarımı, konuya ve oyuna uygun çalışmalardır. Sürekli olarak repertuvarlarda tutulması gereken bir oyun "Gayrı Resmi Hurrem". Özen Yula'nın devşirilen Hürrem'in cariyeliği ile Hürrem'in yükselişini, padişahın bir numaralı kadını oluşunu verme yöntemi, psikolojik yönüyle 'Hürrem' karakterini çizmiş olması oyunun artılarıdır. Oyunun "Edebi Heyet"i şaşırtması da ayrıcalığı...
cy a
Hayati Asılyazıcı
İstanbul Belediyesi'nde kültür ve sanat danışmanlığı. Şehir Tiyatrosu'nda genel sanat yönetmenliği yaptı (1977-12 Eylül 1980). 12 Eylül'de İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığı'nca 1402 sayılı yasa ile görevinden alındı. Türk Haberler Ajansı'nda sanat servisini yönetti. Yazko Somut dergisinin yazı işleri müdürlüğünü yaptı (1982). UNESCO'ya bağlı Uluslararası Eleştirmenler Birliği üyesidir. Arkadaşlarıyla birlikte kurduğu Türkiye Tiyatro Eleştirmenleri Birliği'nin üç yıldır Yönetim Kurulu'nda görevlidir. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti, Türkiye Yazarlar Sendikası üyesidir. TYS'de genel sekreterlik ve yönetim kurulu üyeliğinde bulundu. "Glasnost Sonrasında Sovyetler'de Sanat" adlı kitabı yayımlandı (1990). Yazı ve eleştirilerini sürdürmektedir. Halen Akademi İstanbul'da Tiyatro, Bale ve Dans Bölümü Başkanlığı yapmaktadır. Sanat yazılarını Cumhuriyet Gazetesi'nde sürdürmektedir. 34
YILIN YÖNETMENİ: Ragıp Yavuz Gılgameş - İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları Ragıp Yavuz, "Gılgameş" ile bir uygarlığın tarihini tiyatro sahnesine farklı bir kulvarda, farklı oyunla aktararak önemli bir başarıyı yakalamış oldu. Yavuz'u, -Dostoyevski'nin "Suç ve Ceza"sını görmezden gelenlerin dikkatine- çok değişik alana uzanan 'reji'siyle ve takım oyunculuğu nedeniyle seçtim. YILIN ERKEK OYUNCUSU: Celal Kadri Kınoğlu Kır - İstanbul Devlet Tiyatrosu Aslında Tiyatro... Tiyatro... Dergisi'nin bizden istediği 'yılın' sözcüğü ile tanımlama örneğine katılmıyorum. İstanbul'daki oyunlarla 'Yılın' sözcüğü örtüşmüyor ama isteneni değerlendirmek bir eleştirmenin görevi. İstanbul Devlet Tiyatrosu'nda oynanan Martin Crimp'in oyunu. Işıl Kasapoğlu'nun tiyatro tarihimizde kalacak bir yorumudur. "Kır" adlı oyunun erkek oyuncusu Celal Kadri Kınoğlu, çok güç bir oyunun çok zor karakterini olabildiğince başarıya taşıyor. Sevgilisi olan evli bir erkeğin, üçlü arasındaki konumuyla (Bu oyun öyle aşk üçgenini işleyen bulvar oyunu değil.) çok nitelikli, çağdaş bir yaşamı veren, oyunculuğun gücüne dayanan bir oyun. Kınoğlu, çağdaş yaşamın karmaşıklığını çok yönlü tiplemelerle yorumluyor. YILIN KADIN OYUNCUSU: Ülkü Duru/Almula Uluer Kır - İstanbul Devlet Tiyatrosu Martin Crimp'in İstanbul Devlet Tiyatrosu'nda oynanan "Kır" adlı oyunun iki kadın oyuncusu var. Modern tiyatro oyunculuğunu sergileyen ikiliyi birlikte seçiyorum. Evli kadını ve sevgiliyi canlandıran Ülkü Duru ile Almula Uluer, bu değerlendirmemi hak ediyorlar. Yerli ve yabancı oyun ayrımını yapma gereğini de duyduğumdan ayrı bir değerlendirmeden yanayım. Kaldı ki, bütün
değerlendirmeleri bir oyunun üstüne yıkmaktan yana değilim. "Oscar Ödülleri" özentisine de karşıyım... YILIN YERLİ OYUN YAZARI: Özen Yula Gayrı Resmi Hurrem - İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları / İzmit Şehir Tiyatrosu İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları ve İzmit Şehir Tiyatrosu'ndaki "Gayrı Resmi Hurrem" ve "Kırmızı Yorgunları" adlı oyunları nedeniyle Özen Yula'yı seçiyorum. Bu iki oyundaki konuları işleyişi, ruhbilimsel çözümlemeler yapması benim için geçerli iki gerekçedir. Ayrıca, kurgu ve anlatımı iyi olan oyunlardır. YILIN ÇEVİRMENİ: Roza Hakmen Kır - İstanbul Devlet Tiyatrosu İstanbul Devlet Tiyatrosu'nda Işıl Kasapoğlu'nun sahneye koyduğu Martin Crimp'in "Kır" adlı oyunundaki çevirisiyle Roza Hakmen'i seçtim. Çağdaş insanın dramını çok karmaşık ama o ölçüde başarıyla yazmış Martin Crimp. Hakmen de Türkçe'ye başarılı bir şekilde çevirmiş. Oyun çevreciliği de işliyor. Yazarın oyununu Türkçe'ye çeviren Hakmen'le Kasapoğlu'nun işbirliği de önemliydi. YILIN SAHNE TASARIMCISI: Barış Dinçel Yarım Bardak Su - Tiyatro Kedi Tiyatro Kedi'nin "Yarım Bardak Su" adlı oyununun tasarımcısı Barış Dinçel'in, özellikle genç tasarımcılar arasında yükselen bir grafiği var. Buna dayanarak yeni bir çalışmasını değerlendirdim. EN İYİ GİYSİ TASARIMI: Hale Eren Osmanlı Dram Kumpanyası - İstanbul Devlet Tiyatrosu Cumhuriyet tiyatrosu öncesi tiyatro tarihimiz açısından önemli bir oyun olan Güngör Dilmen'in "Osmanlı Dram Kumpanyası" için Hale Eren'in hazırladığı, dönemin önemini yansıtan giysi tasarımı, kanımca giysi tarihi, yani tiyatro müzesine alınacak örnek bir çalışma. Gelecek kuşaklara kalacak bir tasarımdır.
a
YILIN IŞIK TASARIMCISI: ErÇin Ural Yangın Duası - İstanbul Devlet Tiyatrosu-Krek Topluluğu Berkun Oya'nın yazdığı, İstanbul Devlet Tiyatrosu ile Krek Topluluğu işbirliğiyle gerçekleştirilen Berkun Oya'nın yönettiği "Yangın Duası" adlı oyunundaki tasarımıyla Erçin Ural'ı seçiyorum. Ural oyunda yaptığı tasarımla dikkat çekiyor.
pe cy
YILIN OYUN MÜZİĞİ: Nurettin Suca Merhaba Hayat - Tiyatro Ayna Tarık Minkâri, tıp adamı ama ilginç bir oyun yazmış. "Merhaba Hayat" Tiyatro Ayna'nın repertuvarına uygun oyun olmakla birlikte, oyunu müzikle yansıtan Nurettin Suca, bu işin gerçek bir emekçisidir.
Asılyazıa'nın "Yılın Yönetmeni" adayı Ragıp Yavuz I "Gılgameş".
Yrd. Doç. Dr. Erbil Göktaş
(Tiyatro... Tiyatro... Dergisi Eleştirmeni)
a
2003-2004 Tiyatro Dönemi'nde İstanbul'da ödenekli ve ödeneksiz tiyatrolarda 85 oyun izledim. Ödüller için oy kullanırken tiyatromuzun dünya çapında bir düzeye erişmesi en baştaki isteğimdir. Ben bu gücün ve yeteneğin tiyatrolarımızda ve tiyatrocularımızda olduğuna inanıyorum. Ancak iyi bir planlamanın gerekliliği kendisini sürekli duyumsatmaktadır. Yanı sıra öznelliğimizden sıyrılıp nesnel olabilmenin önemi de ortadadır. Birilerini kayıracağım ya da dışlayacağım derken "işin ehline" verilmemesi "gerçek başarının" önündeki en büyük engel olarak görünmektedir; bana ve akılcı düşünenlere...
pe cy
1964 yılında Muğla'nın Yatağan ilçesinde doğdu. Lisansını Dokuz Eylül Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi, Sahne ve Görüntü Sanatları Bölümü, Tiyatro Anasanat Dalı, Dramatik Yazarlık Dalı'nda 1989 yılında tamamladı. Yüksek lisansını 1995'de Dokuz Eylül Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Sahne Sanatları Anasanat Dalı'nda; Doktorasını yine aynı enstitünün Sahne Sanatları Anabilim Dalı'nda, 1999'da tamamladı. 1990-1991 öğretim yılında Fırat Üniversitesi, Güzel Sanatlar Bölümü'nde Tiyatro Okutmanı olarak çalıştı. 1991-1992 öğretim yılında Atatürk Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Tiyatro Bölümü'nde Araştırma Görevlisi olarak başladığı görevini 1995 yılından sonra aynı üniversitenin Güzel Sanatlar Fakültesi, Sahne Sanatları Bölümü'nde Yardımcı Doçent Doktor olarak sürdürdü. Sahne Sanatları Bölüm Başkanlığı yaptı. İdari görevinin yanı sıra Dramatik Yazarlık , Dramaturgi, Oyun İncelemesi, Tiyatro Tarihi ve Kuramları, Türk Tiyatrosu Tarihi, Sahne Uygulamasına Giriş, Yönetmenlik Tarihi derslerini verdi. 2001'de Kocaeli Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesine (KOÜ GSF) Yardımcı Doçent ve Tiyatro Etkinlikleri Müdürü olarak atandı. KOÜ GSF Sahne Sanatları Bölümü'nü Yrd. Doç. Dr. Sema Göktaş'la birlikte kuran Göktaş, gelecek yıllarda Oyunculuk, Dramatik Yazarlık, Sahne Tasarımı Anasanat Dallarında eğitim verebilmek için çalışmalarını sürdürmektedir. Yazarlık ve yönetmenlik çalışmaları da bulunan Göktaş, 1980'li yıllardan günümüze resmi ve özel tiyatro topluluklarında hem kendi yazdığı hem de Türk tiyatro yazarlarının oyunlarıyla birlikte 20 kadar oyun sahnelemiştir. 1992-1995 yıllarında TRT Erzurum Radyosu'nda 100'e yakın "Aile Saati" programı kapsamında eğitsel dizi dramalar, "Hayret Apartmanı" adlı dizi skeçler, gençlik ve çocuk dizileri yazmış ve "yönetmenlik çalışmalarında >36
YILIN YAPIMI: Barış İzmit Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları 1) Barış (İzmit B.B. Şehir Tiyatrosu) 2) Memleketimden İnsan Manzaraları (Ankara Sanat Tiyatrosu) 3) Müfettiş (İstanbul Devlet Tiyatrosu) 4) Topor Parti (Antalya Devlet Tiyatrosu) 5) Julia (Tiyatro Pera) 6) Gayrı Resmi Hurrem (İstanbul B.B. Şehir Tiyatroları) 7) Gılgameş (İstanbul B.B. Şehir Tiyatroları) 8) Inıshmore'lu Yüzbaşı (Kent Oyuncuları) 9) Mem ile Zin (Semaver Kumpanya) Bunlara İstanbul'a gelmeyen Ankara D.T. yapımı "Altona Mahpusları"yla Eskişehir Tiyatro Anadolu yapımı "Kökler"i de rahatlıkla ekleyebilirim. Bence bunların hepsi iyi yapımlar... Ancak ölçüyü yaşadığımız "güncel gerçekliğe" doğrudan ve en acil biçimde eğilen oyunlar olarak koyduğumdan üçüncü sıradaki "Müfettiş''le birlikte diğerleri de elenmiş oluyor; elbette soygun düzeninin engellenmesi gerek, elbette bir "müfettişe" acil gereksinmemiz var ancak ilk önce savaş belasının atlatılıp "barış" içinde yaşamaya gereksinmemiz var. "Barış" olmazsa hiçbir şey olamıyor. Nâzım Hikmet'in şiirinin sanki oyun olarak yazılmışçasına "dram sanatına uygun" bir biçimde, "epik öğelerin" başarılı kullanımıyla ve ele aldığı sorunsalın günümüzde de sürmesiyle; fondaki savaş atmosferiyle "geri kalmışlığı", "işsizliği" çarpıcı, ilginç ve dinamik bir biçimde ele aldığı için "Memleketimden İnsan Manzaraları" da adayımdı. Bu değerlendirmenin aynı zamanda, AST'a ve Rutkay Aziz'e yüklendiği misyonu anımsatarak "yılda en az bir yapım" beklediğimi de belirtmek istiyorum. Yine İzmit Şehir Tiyatrosu'nun da bu noktadan "geriye" gidemeyeceğini düşünürken, (yapılan son değişikliklerden sonra bile) hep daha ileri gidebilmesini İzmit'te çalışan ve yaşayan bir öğretim üyesi olarak da istiyorum. Ödül Yönetmeliği gereği bir aday belirtmek zorunluluğu olduğundan "Barış"ı "Yılın Yapımı" olarak değerlendiriyorum.
YILIN YÖNETMENİ: Müge Gürman Müfettiş - İstanbul Devlet Tiyatrosu Türk Tiyatrosu'nda yenilikçi çalışmalar yapıp örnek açılımlar gerçekleştiren Gürman'ın 1994'te Birim Tiyatro'daki "Hamlet''i; Roberto Ciulli'yle ortak çalışması "Bernarda Alba'nın Evi" bu tür çalışmalardı. Sonraki çalışmalarında da aynı arayışları sürdüren Gürman'ın İstanbul Devlet Tiyatrosu'nda bu dönem sahnelediği Gogol'ün "Müfettiş"ini özellikle reji ve oyunculuk açısından ödüle değer buluyorum. Gürman'ın "Müfettiş"teki yorumu, Türkiye'nin gerçeklerini de yansıtan ilginç ve dinamik bir oyun düzeniyle gerçekleştirilmiş... Rüşvet, adaletsizlik, eğitim eksikliği, yöneticilerin zorbalığı, oyunun yazıldığı 1863'den beri hiç değişmemiş sanki.. Tüm bu çürümeyi oyunun finaline bakarak söylersek taşlaşmayı engelleyecek olan Müfettiş de aslında bir dolandırıcıdır... Sonuçta yine aynı Müfettiş'in gelmesi hiçbir şeyin değişmediğini vurguluyor. Tek umut finalde Kaymakam'ın yakınarak anlattığı gibi kendisinin durumunu sahnelere taşıyacak olan "yazarlar"... Çünkü Hlestakov buradaki tüm olumsuzlukları ve yöneticilerin korku ve ahmaklığını gazeteci arkadaşına yazacak; Gogol gibi bir usta da bunları ölümsüzleştirecek; "yüzünüz kusurluysa aynayı suçlamayın" deyimi on yıllarca insanlar ve toplumlar için geçerli olacaktır.
cy a
Gürman, yazarla ilgili bu sahneyi ve tiyatronun işlevini stilizasyon ve ağır çekim hareketleriyle çok iyi vurgulamış... Yine başlarda Müfettiş'in geldiğini duyduğunda, Kaymakam'ın atlı arabasıyla giderken karısı ve kızının pencereden konuşmaları ve Bobçinski'nin arabanın arkasından koşması bende gerçek oyuncularla oynanan bir karikatür-çizgi film izlenimi uyandırdı; bu sahneyi birçok sanatsal dilin harmanlanmasıyla ortaya çıkarılan güçlü bir "sahne dili"ni içermesi bakımından oldukça etkileyici bulduğumu belirtmeliyim. Yine baştaki, Müfettiş'in geldiğini varsayarak yaşadıkları korku sahnesiyle, rüşvet kuyruğuna girilen sahne de ilginç, çarpıcı ve yenilikçi anlayışın göstergeleri... Seyir zevki ve izlenebilirliğin doruğa ulaştığı bu oyunu iki kez izlediğimi ve sıkılıncaya kadar daha da izleyeceğimi belirtmek istiyorum. ("Barış" ve "Toporparty"yi de ikişer kez izledim.) YILIN ERKEK OYUNCUSU: Çetin Tekindor Müfettiş - İstanbul Devlet Tiyatrosu "Kral Lear"daki yorumundan sonra farklı bir tarzda da, iyi bir oyunculuk çıkaran Tekindor, bedenini, sesini ve mimiklerini de çok iyi kullanabilen bir usta. Tekindor'la aynı klasta olan Genco Erkal, Haluk Bilginer, Can Gürzap, Selçuk Yöntem, Cüneyt Türel, Erol Keskin ve Müşfik Kenter de bu dönemdeki oyunlarda rol alan ustalar... Ancak bu dönem Kaymakam'daki rolüyle, çok öne çıkabilecekken takım oyunculuğu içerisinde diğer çok iyi oyuncularla uyumunu dengeleyen Tekindor, bana göre bu ödülü almalı.
pe
YILIN KADIN OYUNCUSU: Zerrin Tekindor Müfettiş - İstanbul Devlet Tiyatrosu Bu dönem yukarıda adını verdiğim ve veremediğim yapımlarda pek çok kadın oyuncunun çok iyi oynadıklarını gördüm. "Frida"da Julide Kural, "Gayrı Resmi Hurrem" ve "Medea"da Şebnem Köstem, "Bir Bardak Su"da Ayda Aksel, "Julia"da Nesrin Kazankaya'yla Ayşe Lebriz, "Kadife Çiçeklerinde Erbil Göktaş'ın Yılın Yapımı" adayı "Barış"
bulunmuştur. Bundan başka TRT İstanbul Radyosu'nda çeşitli oyun ve skeçleri yayınlanmıştır. 1991 yılında Varlık Dergisi'nin 1000. Sayı Gençlik Ödülleri Yarışması kapsamında Türkiye'nin usta şairlerinin bulunduğu jüri tarafından (Melih Cevdet Anday, Hilmi Yavuz, Kemal Özer, Sennur Sezer, Ataol Behramoğlu) 650 şair arasından ilk üçe girmiş ve Şiir Başarı Ödülü'nü kazanmıştır. 1994 yılında Orhan Murat Arıburnu-Kısa Metrajlı Film Senaryosu Yarışması'nda Sema Göktaş'la birlikte Jüri Özel Ödülü'nü kazanmıştır. Yine Sema Göktaş'la birlikte yazdıkları Büyülü Göl adlı çocuk oyunu İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatroları'nda 1995-1996 ve 1996-1997 sezonunda Can Doğan'ın yönetmenliğinde sahnelenmiştir. 2001'de KASAİD (Kadının Sosyal Hayatını Araştırma ve inceleme Derneği) Öykü Yarışması'nda mansiyon kazanmıştır. Erzurum Akademik Araştırmalar Yayınevi'nde 1997 yılında yayınlanmış Yararlı Oyuncaklar adlı çocuk oyunuyla; Mitos-Boyut Yayınları'nca 2004'de yayınlanmış Vasıf Öngören'in Tiyatro Dünyası adlı bir araştırma kitabı bulunmaktadır. Şimdiye kadar sanat dergilerinde şiirlerinin yanı sıra çeşitli sanat ve bilim dergilerinde pek çok makale ve yazısı yayınlanmıştır. İki yıldır düzenli olarak Tiyatro...Tiyatro Dergisi'nde eleştirilerinin yanı sıra çeşitli yazıları ve söyleşileri yayınlanmıştır. Göktaş, "Tiyatro...Tiyatro Dergisi Ödülleri" ve "İsmet Küntay Ödülleri"nde seçici kurul üyesidir. IUTA (Uluslararası Üniversite Tiyatroları Birliği), ASSİTEJ (Uluslararası Çocuk ve Gençlik Tiyatroları) Türkiye Merkezi ve Tiyatro Yazarları Derneği üyesi olan Göktaş'ın gerek oyun-senaryo, gerek şiir-öykü, gerek araştırma-inceleme alanındaki çalışmaları yayıncılarını beklemektedir.
Gülsüm Soydan, iyi oyun çıkardılar. "Oscar ve Pembeli Meleği"nde izlediğimiz Yıldız Kenter'in ise artık bir "virtüöz" olarak "onur ödülü"yle ödüllendirilmesi gerekiyor. Onun gibi bir ustanın yarışmalara dahil edilmesi hem Kenter'e hem de yukarıda adını andığım gençlere haksızlık olabilir... Zerrin Tekindor, ikincil gibi gözüken bir rolde, o kadar güzel bir yorumla karşımıza çıktı ki, "küçük rol büyük rol yoktur, büyük oyuncu vardır" sözünü handiyse kanıtladı. Taşrada sıkışmış, gözü dışarıda ve aynı zamanda yükseklerde olan kadını o kadar güzel açımladı ki, "Müfettiş"deki grotesk yapının içerisinde psikolojisini anlayabildiğimiz gibi, getirdiği tavır ve konuşmalarla da gülmekten kendimizi alamadık.
cy
a
YILIN YERLİ OYUN YAZARI: Ferhan Şensoy Beni Ben mi Delirttim/Uzun Donlu Kişot- Ortaoyuncular Önce haksızlık etmemek ve küstürmemek için ödüllü yazarlarımız Özen Yula'yı, Berkun Oya'yı, Yılmaz Erdoğan'ı, Behiç Ak'ı ve Turgay Nar'ı analım. Haluk Işık'ın oyununu ise gazetede ilanı olduğu halde- gittiğimde, iptal edilmiş olduğundan izleyemedim. Dram sanatı tekniğini çok iyi kullanan verimli yazarlarımızdan Coşkun Irmak'ın oyunları ise İstanbul'da sahnelenmedi. Bu çerçevede, ülkemizin çok önemli bir gerçeği ve sorunu olan Güneydoğu'yu kendine özgü duyarlığıyla ve dram sanatı tekniğine uygun olarak yansıtan Cuma Boynukara'nın yine aynı yörenin destanı olan "Mem ile Zin"i de başarılı bir biçimde işlediğini gördük. Toplumsallığı da vurgulayan oyunlaştırmasında, "iktidar ve adalet" temalarını şiirsel bir biçimde aktarırken yapaylığa düşmeden mizahi ve patetik olanı çok iyi dengeleyerek "çağdaş bir masal" ortaya çıkarmış. Bence bu yılın sürprizi, oyunları MitosBoyut Yayınları tarafından basılan ve "Bir Kuşluk Vakti" adlı oyunu Ankara D.T. Oda Tiyatrosu'nda sahnelenen Raşit Çelikezer... Erol Kardeseci ve İhsan Sanıvar'ın oyunculuklarıyla da yücelen oyun, hüznü, gülmeceyi ve olumlu özellikleriyle geçmişe duyulan özlemi sıcak bir esintiyle iletiyordu.Mitos-Boyut Yayınları, salt tiyatro yayınlarında da direndiği ve "genç oyun yazarları"nın ortaya çıkmasına olanak tanıdığı için bence bir "özel ödül" de T. Yılmaz Öğüt'e verilmeli. Yiğit Sertdemir ise "Bekleme Odası'yla iyi bir çıkış yapıyor. Ancak "ustalar"dan gelen "iyi" oyunlar da zannımca gözardı ediliyor. Bu dönem "Beni Ben mi Delirttim" adlı oyunuyla kendi tarzında daha saf bir gülmece anlayışına ulaşmasının yanı sıra "hüznü" de çok iyi ve yürek burkan bir biçimde yansıtan Ferhan Şensoy benim adayım. Ayrıca "Uzun Donlu Kişot" da kendine özgülüğüyle dikkat çekerken, "şövalyelik ruhu"nu diri tutmasıyla, Yeni Dünya Düzeni'ne karşı alternatif bir anlayışı yine gülmece ve hüzünle harmanlayarak gündeme getiriyor. 20 yılı aşkın süredir sanatını yakından izlediğim bu tiyatro insanı, bu dalda ödülü almasa bile, yukarıda Yıldız Kenter örneğinde olduğu gibi "özel ödül"le onurlandırılmak Yazarlığının, yönetmenliğinin ve oyunculuğunun yanı sıra tarihi bir binayı tiyatroya kazandıran Şensoy, en azından bu kadarını hak ediyor.
pe
Erbil Göktaş'ın Yılın Erkek Oyuncusu" ve "Yılın Kadın Oyuncusu" adayları "Müfettiş"den.
38
Erbil Göktaş'ın Yılın Giysi Tasarımı" adayı "Hırçın Kız"ın tasarımcısı Zuhal Soy.
a
YILIN ÇEVİRMENİ: Mehmet Ergen Inıshmorelu Yüzbaşı - Kent Oyuncuları Ergen'in Martin McDonagh'dan çevirdiği bu oyun, sahneyi tanıyan, olanaklarını bilen birinin elinden çıktığını gösteren bir çalışma. Türkçesi temiz, akıcı ve kıvrak... Argoyu kara mizahı da getirecek biçimde, ele aldığı çevrenin yaşamlarına uygun olarak çekinmeden kullanabilen Ergen, çeviri ödülünü alabilir.
pe
cy
YILIN SAHNE TASARIMCISI: Nurullah Tuncer Medea/Midas'ın Kulakları/ Hamlet/ Sultan Gelin/ Yaprak Dökümü/ Can Ateşinde Kanatlar İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları En zor karar verdiğim dallardan biri bu oldu. Önce "Kır" ve "Mem ile Zin"le Hakan Dündar'ı; "Memleketimden İnsan Manzaraları", "Fay Hattı", "Hırçın Kız", "Çengi" ve "Gılgameş'le Barış Dinçel'i aday göstermek istesem de bu kararımı bir ay kadar dinlendirip tekrar düşündüğümde sahne tasarımcısı olarak Nurullah Tuncer'in yaptığı tasarımlar handiyse "bu yıl ödülü ben alacağım" diyen üretkenliğiyle beynimden sürekli resmi geçit yapınca benim bu daldaki adayım oldu. "Medea " ve "Midas'ın Kulakları"ındaki çalışmaları başarılıydı. "Hamlet", "Sultan Gelin", "Can Ateşinde Kanatlar" ve "Yaprak Dökümü"nün "tiyatral açıdan" en başarılı tarafları ise sahne tasarımlarıydı. Özellikle "Yaprak Dökümü"ndeki fona yerleştirdiği dönemi yansılayan sahne eşyalarıyla oluşturduğu tasarımını çarpıcı ve işlevsel bulduğumu da belirtmeliyim. YILIN GİYSİ TASARIMCISI: Zuhal Soy Hırçın Kız, Midas'ın Kulakları - İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrolar Memleketimden İnsan Manzaraları - Ankara Sanat Tiyatrosu Tarihsel-mitolojik oyunlardan günümüze kadar çeşitli dönem giysilerini, yaratıcılık ve gözlem gücünün yanı sıra araştırmacılığını da katarak oluşturduğunu düşündüğüm Zuhal Soy bu yılki adayım. YILIN IŞIK TASARIMCISI: Yüksel Aymaz Oscar ve Pembeli Meleği / Inıshmore'lu Yüzbaşı - Kent Oyuncuları Seyir Defteri "Julia" - Tiyatro Pera "Her oyun için ayrı ışık tasarımı gerekir" diyen ve yıllardır ışığı da bir oyuncu gibi kullanmaktan söz edenleri destekleyen savları ve çalışmalarıyla bu yılki adayım Yüksel Aymaz. Ayrıca oyunlarında ışığı olduğu kadar gölgeleri de göz önünde bulundurup yorumunda bunlara dikkat eden Aymaz'ın tasarımını yaptığı oyunları bir de ışık açısından izlenilmesini önerirken ödüldeki adayımın da kendisi olduğunu bildiriyorum. YILIN OYUN MÜZİĞİ: Nejat Yavaşoğulları Murtaza - Semaver Kumpanya Orhan Kemal'in güncelleştirilmiş oyununda Nejat Yavaşoğulları'nın besteleri ve müziği de bu yoruma önemli katkılar sunmakla birlikte izlenebilirliği de önemli ölçüde destekliyordu. Üflemeli çalgılarla oluşturulan müzik, Orhan Kemal'in hem hüznü hem de gülmeceyi getiren dünyasıyla da çok iyi örtüşüyordu. Yavaşoğulları'nın özgün bestelerinin bundan sonra da sahnelerimizde varolması için "Oyun Müziği" dalında ödüllendirilmesi yerinde olacaktır. 39 <
a
pe
cy
YILIN YAPIMI: "Seyir Defteri" Julia Tiyatro Pera "Uygarlığın beşiği" sayılan koskoca bir kıtanın; hatta giderek bütün dünyanın nasıl olup da faşizmin boyunduruğu altına düştüğünü başarılı biçimde tartışıyor "Seyir Defteri/Julia". Milyonlarca insan nasıl oldu da, "üstün ırk" olduklarına inanıp, bir "badanacı"nın peşi sıra ölüm kusan makinelere dönüştüler? Oyun bu süreci, taa 1920'lerden alıp; ABD'de McCarthy rüzgârının estiği savaş sonrasına getiriyor. Tutulan "Seyir Defteri"; oyunu yazan ve yöneten Nesrin Kazankaya'nın ve Tiyatro Pera ekibinin yoğun çaba ve başarılı bir tarih, siyaset, ekonomi araştırması ile ortaya çıkardığı metin; sahneye de salonun mimari handikaplarına karşın başarılı biçimde yansıtılmış.
Mustafa Kara
(Evrensel Gazetesi) 1975 yılında Samsun'da doğdu. ilk ve orta öğrenimini Samsun'da tamamladıktan sonra, Marmara İletişim Fakültesi Radyo Televizyon Sinema Bölümü'nden mezun oldu. 1995 yılında Evrensel Gazetesi'nin kuruluşunda yer aldı ve o günden bugüne; Yurt Haberler Müdürü, Haber Müdürü, Editör gibi görevler üstlenerek gazetecilik yaşamını sürdürdü. Halen, Günlük Evrensel Gazetesi Kültür Servisi Editörü olarak görev yapmakta. Tiyatro ve edebiyat başta olmak üzere çeşitli konularda yazı, makale ve eleştirileri Günlük Evrensel Gazetesi ve Evrensel Kültür Dergisi'nde yayımlanıyor.
40
Kullanılan müziğin konu ile uyumu, hareketli dekorun nüanslarla zengin ve işlevsel bir hal alması da önemli. Tiyatro Pera'nın bir "okul tiyatrosu" olarak gösterdiği gelişime de dikkat etmekte fayda var. Çünkü, Ayşe Lebriz, Nesrin Kazankaya ve Levent Öktem'in usta oyunculuklarının yanısıra; oyunun genç ekibi de rolünün hakkını veriyor, tiyatro adına umutlu olmamızı sağlıyor. "Seyir Defteri/Julia", "tarihsel bir süreci uzun uzun anlattığı" ve "ajitatif, didaktik olduğu" yönündeki tüm eleştirilere karşın, açık siyasi bildirisi ve başarılı sahnelenişi ile sezonun öne çıkan önemli bir yapımı.
YILIN YÖNETMENİ: Işıl Kasapoğlu, B. Emin Yarar Murtaza - Semaver Kumpanya Semaver Kumpanya, Orhan Kemal "Murtaza" adlı oyunuyla, toplumsal yaşamın ikilemlerini başarılı biçimde sahneye taşıyor. Kocamustafapaşa gibi "tiyatro mekanı" olarak uzak bir semtte, son iki yıldır başarılı etkinliklere imza atan Işıl Kasapoğlu, konvervatuvardan yeni çıkmış, farklı hayalleri olan gençleri de yanına alarak kurduğu "Semaver Kumpanya" ile tiyatro adına çok önemli işlere imza atıyor. Işıl Kasapoğlu, Bülent Emin Yarar ile birlikte yönettiği oyunda, "Ben yönetmen olarak kendimi tanrı yerine koymuyorum, sadece oyunculara eşlik ediyorum. Böyle bakınca, her şey başka oluyor" felsefesini başarıyla uyguluyor. Oyuncuları da oyunu da "sıkıştırmıyor" Işıl Kasapoğlu. "Murtaza", kurgusu gereği sahneyle sınırlı değil, salonun bütününde sergileniyor. Orhan Kemal'in usta kaleminden sahneye taşınan birbirinden renkli kişilikler, sahnede de bu canlı kişiliklerini doya doya yaşatıyorlar. İzleyenlerin dikkatinin bir an için bile dağılmasına fırsat vermeyen bu canlılık, "önemli bir edebi eser"in, "başarılı bir oyun"a dönüşmesine olanak sağlıyor.
YILIN ERKEK OYUNCUSU: Tansu Biçer Murtaza - Semaver Kumpanya Yönetmeni ve oyuncularının performansı ile geçtiğimiz sezon dikkat çeken topluluklardan Semaver Kumpanya'nın oyuncularından Tansu Biçer; "Murtaza"daki başarısıyla dikkate değer. Orhan Kemal'in bu "kraldan fazla kralcı" baş karakterinin, hayatının bel kemiği yaptığı değerlerin çelişkilerini görmeye başlamasıyla yaşadığı duygusal çöküntüyü sahneye etkili bir biçimde taşıması Biçer'in öne çıkmasını sağlayan önemli nedenlerden. Sinemada Müjdat Gezen gibi bir oyuncu tarafından canlandırılan ve hafızalarda öyle yer eden "Murtaza" karakteri, Tansu Biçer'in elinde yeniden yaratılıyor ve asıl konumuna daha bir yaklaşıyor gibi... YILIN KADIN OYUNCUSU: Ayşe Lebriz "Seyir Defteri''/Julia - Tiyatro Pera Tiyatro Pera'daki başarılı oyunları ile dikkat çeken Ayşe Lebriz, oyunun ana karakteri Julia'yı tüm çelişkileri, ruhsal sıkıntıları, coşkuları, hayal kırıklıkları ile başarılı biçimde sahneye taşıyor. Julia'nın hayatı boyunca yaşadığı değişim, Ayşe Lebriz'in yaratıcı oyunculuğu ile ayakları üzerine dikiliyor. Ayşe Lebriz, gerçekçi ve doğal oyunculuk ile iki saat 45 dakikalık bu uzun oyunu başarılı bir yapıta dönüştüren önemli etkenlerden... YILIN OYUN YAZARI: Özen Yula Gayrı Resmi Hurrem - İstanbul Büyüksehir Belediyesi Şehir Tiyatroları "Gayrı Resmi Hurrem", iktidar hırsı ve çevirdiği entrikalar ile Osmanlı siyasetinde etkili olan Hürrem Sultan üzerine hayal gücü ile örülmüş bir öykü anlatıyor. Geçmiş ile bugün arasında yaşayan bir bağ kuran, oyun içinde oyun tekniğiyle kurgulanmış başarılı bir oyun. Özen Yula, Hürrem'i "resmi tarih" anlayışının dışında; insan yanıyla işlemekle kalmıyor, geleneksel tiyatro motiflerinin de yardımıyla başarılı bir dramatik kurgu içinde izleyiciye aktarıyor.
a
YILIN ÇEVİRMENİ: Füsun Demirel Klakson, Borazanlar ve Bırtlar - Bakırköy Belediye Tiyatroları Türkiye sahnelerinde sıkça boy gösteren usta İtalyan yazar Dario Fo ile bütünleşmiş bir isim Füsun Demirel. Füsun Demirel, pek çok eserini Türkçe'ye kazandırdığı Dario Fo'nun dilini, üslubunu, vurgularını çok iyi biliyor. 80'ine merdiven dayamasına karşın hâlâ üretken yazar olarak yazma eylemini sürdüren Dario Fo, Türkçe'yi iyi bilen Füsun Demirel'in ustalığı ile birleşince, Dario Fo tiyatrosunun başarılı bir metni daha çıkıyor.
pe cy
YILIN SAHNE TASARIMCISI: Claude Leon Gavara - Tiyatro Oyunevi Tiyatro Oyunevi'nin "Gavara"sı Anadolu'nun tarihinde önemli bir yere sahip olan "hikaye anlatıcılığı" geleneğini yeniden ele alan bir oyun. Claude Leon'un tasarladığı sahne ise, izleyicilere çay ikram edilen; canlı müziğin olduğu farklı bir sahne. Bir taşra ya da mahalle "kıraathanesi" olarak tasarlanan sahne, izleyiciler ile bir bütün oluşturuyor; izleyicinin kimi zaman önü, kimi zaman arkası, sağı solu oyuncunun hareket alanına dönüşüyor. Oyunun yaşatmaya çalıştığı hikâye anlatıcılığı ile örtüşen; izleyici ile doğrudan iletişim kuran bir sahne tasarımı var "Gavara"da. Bu dekor, içerdiği sinekliğinin renkleri nedeniyle önce gözaltına; daha sonra da DGM'ye düşmesi açısından da anlamlı. Mustafa Kara'nın adayları: "Yılın Yapımı" Tiyatro Pera'nın sahnelediği "Seyir Defteri -Julia" ve Yılın Kadın Oyuncusu" Ayşe Lebriz.
41
YILIN KOSTÜM TASARIMCISI: Hale Eren Osmanlı Dram Kumpanyası - İstanbul Devlet Tiyatrosu Osmanlı çökerken, "yeni" olan bir şeylerin de doğduğunu anlatan bir oyun Osmanlı Dram Kumpanyası. Modern Türk tiyatrosunun tarihini anlatan tiyatro, bir yanda "özgürlük" sesleri, diğer yanda yasaklar içinde yaşanan bu doğumu ve sancılarını başarıyla anlatıyor. Hale Eren'in hazırladığı kostümler, kimi zaman dönemin "yaşasın hürriyet" sloganıyla cisimleşen sevinçli, neşeli, canlı halini; kimi zaman da devlet bürokrasisinin, zorun ve "istihdat''ın acı, soğuk ve donuk yüzünü başarıyla yansıtıyor. YILIN IŞIK TASARIMCISI: Enver Başar Kır - İstanbul Devlet Tiyatrosu İstanbul Devlet Tiyatrosu'nun sahneye koyduğu "Kır" adlı oyun, farklı üslubu ile dikkat çekiyor. Enver Başar, sahnede yaşanan çatışmaların altını çizmek üzere başarılı biçimde kullanmış. Işık, oyundaki değişimler, tutum farklılaşmaları, duygu vurguları gibi konularda oyunun dramatik yapısına önemli katkı sunuyor. YILIN OYUN MÜZİĞİ: Ercan Dönmez "Savaş"- Silaha Çağrı - Alchera Tiyatro / Mahşer-i Cümbüş İki genç tiyatro grubunun ortak projesi olarak İstanbul Tiyatro Festivali kapsamında Aziz Nesin Sahnesi'nde sahnelenen oyun, üç bölümlük bir proje. Bu farklı çalışmanın Ercan Dönmez tarafından yapılan müzikleri, savaşa dair oyunun geleneksel ritmleri ve törensel havası ile oldukça uyumlu bir seyir izliyor ve izleyicide oluşan duygunun önemli kaynaklarından biri oluyor.
pe cy
a
Kara'nın adayları: "Yılın Yönetmeni" Işıl Kasapoğlu-Bülent Emin Yarar, "Yılın Erkek Oyuncusu" Tansu Biçer, "Murtaza", Semaver Kumpanya.
>42
Romanlara, filmlere, televizyon dizilerine aktarılmış, kısacası "malzeme"si birçok kez kullanılmış bir hayat, konu edindiği. Ama, bambaşka bir gözle, seyircinin merak duygusunu sürekli gıdıklayarak ve nakış işler denli özenle yazılmış bir metne sahip. Yönetmen, günümüz Türk tiyatrosunda -maalesef- her gün karşılaşamadığımız kadar iyi bu metni, kendi tiyatro anlayışının sınırları-sınırsızlığı içersinde, doğru yorumlamakla kalmayıp zenginleştirerek sahneye taşıyor. Oyuncuların birer virtüöz edasıyla gerçekleştirdikleri düetin, kostüm ve dekorun -özellikle çizdüşümün-, atmosfere yaratımında es geçilemeyecek müziğin, tabii ışıkların olumlu katkısı, tiyatro seyretmenin keyfine vardıran bir prodüksiyon haline getiriyor "Gayrı Resmi Hurrem''i.
pe
Nermin Sayın
cy
a
YILIN YAPIMI: Gayrı Resmi Hurrem İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları Başta yazarı ve yönetmeni olmak üzere, tüm ekibinin, "daha iyi"yi, hatta "kusursuz"u yakalamak adına çok çalıştığı belli olan bir prodüksiyon, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları sahnelerinde perde açan "Gayrı Resmi Hurrem"...
(Dünya Gazetesi Eleştirmeni) Nürnberg'de 1978 yılında doğdu. İlk ve ortaöğrenimini İzmir'de tamamladı. 1995 yılında girdiği İstanbul Üniversitesi iletişim Fakültesi'nden 1999 yılında mezun oldu. Basında çalışmaya, 1996 yılında, bir özel radyoda haber bülteni hazırlayarak başladı. 1997'de girdiği Dünya Gazetesi'nde, 1998-1999 tiyatro sezonundan itibaren oyun eleştirileri yayımladı. 2001'den beri Sarı Basın Kartı taşıyor ve halen Dünya Gazetesi Kültür Sanat Sayfası'nda editör yardımcısı, aylık Dünya Kitap Dergisi'nde ise koordinatör olarak görev yapıyor. Sezon boyunca eleştirilerini Dünya'da, kitap tanıtım yazılarını her ay Dünya Kitap'ta yayınlıyor. Ayrıca, 2002 yılından beri, aylık olarak yayınlanan Ebe Sobe çocuk dergisi için fantastik öykü dizisi "Masalistan"ı kaleme alıyor. Uzun vadede; tiyatromuz ile ilgili arşiv çalışmaları hazırlamayı,çocuk edebiyatıyla ilgilenmeyi sürdürmeyi ve yetişkinlere yönelik öykü çalışmalarını yayınlamayı planlıyor.
Sonuçta, tiyatronun o doyumsuz lezzetini, farklı yaşlardan, farklı eğilimlerden birçok seyirciye sonuna kadar tattıran, "tiyatro gibi tiyatro" çıkıyor ortaya. Özetle, bence "Yılın Yapımı": "Gayrı Resmi Hurrem"...
YILIN YÖNETMENİ: Ayşenil Şamlıoğlu Gayrı Resmi Hurrem - İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları Yılın en başarılı prodüksiyonunu yaratanların başında kuşkusuz yönetmeni Ayşenil Şamlıoğlu geliyor. Şamlıoğlu'nun tüm rejilerinde kendini belli eden titizliği ve ayrıntıya karşı hassaslığı "Gayrı Resmi Hurrem"in eli yüzü düzgün bir yapıt olarak sahnelerdeki yerini almasının en önemli sebeplerinden biri. Şamlıoğlu, Özen Yula'ın metnini son derece büyük bir dikkatle okuyor; yazarın hazırladığı tüm "sürpriz"lerin izlerini mizansenlere saklıyor. "Oyun içinde oyun" duygusunun yaratılmasına özellikle dikkat ediyor, ama, ipuçlarını verirken, seyirciye yapıtın gizlerini yeri gelmeden açıklamamayı da başarıyor. Ayşenil Şamlıoğlu'nun "Gayrı Resmi Hurrem"de de ortaya koyduğu bir seçimi var ki, bunu özellikle önemsiyorum. Yönetmen; tiyatromuzun -tiyatronun- dününü, sözlü kültürümüzü, gelenekseli seviyor ve iyi biliyor. Bu eşsiz malzemeyi, günümüzde sıkça gözlemlenen tavrın tam aksine, yadsımıyor; yarattığı "yeni"nin içine katıyor. Ele aldığı esere, gelenekselden renkleri katmayı ustaca beceriyor. "Gayrı Resmi Hurrem''de de geleneksel sanatlarımıza birçok anıştırma var. Üstelik ustaca serpelenmişler; "bu da olsunculuk"tan alabildiğine uzaklar. Şamlıoğlu'nun bu tavrı, "Gayrı Resmi Hurrem"in lezzetli bir altmetinle seyirciyle buluşmasını sağlıyor. Ayşenil Şamlıoğlu rejilerinin son derece önemli bir özelliği daha var: Ritm. Bugünün Türk tiyatrosunda ya tamamen yok sayılan ya da ana amaca dönüşen bir öge ritm
43 <
-Şamlıoğlu ile birlikte birkaç iyi yönetmenin çalışmalarının dışında tabii-. Sanatçı, "Gayrı Resmi Hurrem"de de ritmin tiyatronun bir parçası olduğunu vurguluyor ve bundan alabildiğine yararlanıyor. Devinim, çoğu kez sözün arkadaşı, hatta elinden tutanı; duyguların somutlayıcısı bu yapıtta. YILIN ERKEK OYUNCUSU: Selçuk Yöntem Fernando Krapp Bana Mektup Yazmış - Prodüksiyon Tiyatrosu "Salı Ziyaretleri" ile Erol Keskin ve Yıldıray Şahinler, "İki Hayat Sonra" ile Cüneyt Türel, "Yaprak Dökümü" ile Savaş Dinçel sezon bittiğinde de hatırlanacak kompozisyonlara imza attılar bu sezon. Hepsi "Yılın Erkek Oyuncusu" olabilirler ama, ben, oyumu, "Fernando Krapp'tan daha Fernando Krapp" olabilen Selçuk Yöntem'den yana kullanmak istiyorum. "Fernando Krapp Bana Mektup Yazmış"ta; Tankred Dorst'un yarattığı; gücü kimliği haline gelmiş ve bunu son derece olağan karşılayan karakteri; bir giysi gibi değil, bir ten gibi kuşanıyor aktör. Bedeniyle, mimikleriyle ve -şaşırtıcı bir biçimde- sesiyle son derece "sahici" bir Fernando Krapp. Adamın abartılı özgüvenini yer yer mizahla desteliyor ama karikatürize etmiyor. Karakterini ne olduğundan daha sempatik, ne daha güçlü, ne daha anlayışlı, ne daha zorba gösterme telaşında. Alkışlanacak kadar duru bir yorum ortaya koyuyor, o kadar... YILIN KADIN OYUNCUSU: Tilbe Saran Fernando Krapp Bana Mektup Yazmış - Prodüksiyon Tiyatrosu Sahnelerimizin en iyi aktrislerinden biri Tilbe Saran. O, iyi oynamasını kanıksadığımız, zaten başkacasını düşünemeyeceğimiz bir oyuncu. Bu sezon, biri festivalde, iki oyunla izledik aktrisi. İkisinde de çalışkanlığıyla ve rolünden aldığı keyfi seyirciye geçirme başarısıyla "Yılın Kadın Oyuncusu" olmayı fazlasıyla hak etti bence. Özellikle "Fernando Krapp Bana Mektup Yazmış"da, yaşamın ona getirdiklerini-dayattıklarını içselleştiren, sahnede büyüyen-olgunlaşan-yorulan bir kadını son derece sahici kılmayı başarak, fazlasıyla hak etti bu unvanı.
pe cy
a
YILIN YERLİ OYUN YAZARI: Özen Yula Gayrı Resmi Hurrem - İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları Bu sezon da gökten zembille yazar inmedi tiyatromuza. Yine birkaç isim, birkaç gerçekten güzel oyuna imza attılar, o kadar. Aslına bakarsanız, bu sene de, bu kategoride yılın en iyisinin seçilemeyeceği kadar az adayımız olduğunu düşünüyorum. Ama, ödüllerin teşvik unsurları olduğu iddia edildiğine göre, yazılan birkaç oyun arasında da olsa bir tercih yapmak, bir "Yılın Yerli Oyun Yazarı" seçmek, yeni isimlere belki de gerçekten cesaret verecektir. Beklemek ve ummak... Madem az yazarımız ve az yeni oyunumuz var diye üzülüyoruz, ilk kriterimiz üretkenlik olmalı o halde. Özen Yula'nın biri festivalde olmak üzere iki oyununu seyretti İstanbullu bu sene. Farklı oyunları da Anadolu sahnelerinde perde açtı. Özetle; Yula'nın üretkenlik hanesine artı vermemek insafsızlık olur. Bununla birlikte, benim için "Yılın Yerli Oyun Yazarı" olan Özen Yula'nın başarısını sırf üretkenliği ile sınırlayamayız! Sanatçının en büyük başarısı, bence, her oyununda yeni bir evren kurmayı, bu evreni yaşar kılmayı becerebiliyor oluşu... Örneğin "Gayrı Resmi Hurrem"...Erkekler tarihinde iz bırakan güç timsali kadınlardan biri olan Hürrem Sultan hakkında yazılan onlarca şey var. Anlatılagelen, hikaye edildikçe dolgunlaşan; belki Nermin Sayın'ın, "Yılın Erkek ve Kadın Oyuncusu" ve "Yılın Giysi Tasarımcısı" adayları "Fernando Krapp Bana Mektup Yazmış"a gitti.
>44
bugün gerçeğinden alabildiğine uzak bir hayat onun 50 yıllık serüveni. Özen Yula, belki de bambaşka biriydi o, diyor ve sıvıyor kolları, yepyeni bir metin için. Onun Hürrem'i, "kafes içinde bir nar bülbülü." Bir sultan evet, ama aynı zaman da Hürrem de. Bu "gayri resmi" metni, zamanıdan ve mekândan bağımsız bir medyaya taşıyor Özen Yula. "Oyunun içindeki oyunun içindeki oyun" çok katmanlılığıyla sarmalanan metnin kurgusunda, küçücük bir açık bile yok. Bir yumruk gibi sımsıkı öykü. Tad kaçıracak bir boşluk bulana aşk olsun. Sonra, ki çok önemli, dil zenginliğini de, özenliliğini de atlamamak lazım. Şiirli, akıp giden, oyuncuyu-seyirciyi zora sokmayan bir dil "Gayrı Resmi Hurrem"inki. YILIN ÇEVİRMENİ: Uluer Emre Özdil Döne Döne - Tiyatro Oyunevi Tiyatro Festivali'ndeki çalışmaları da bu yılki sezon değerlendirmelerine katacak olursak, bence "Yılın Çevirmeni", "Döne Döne" ile Uluer Emre Özdil. Tiyatro Oyunevi, her oyununda seyirciye kanıksanmamış bir şeyler vermeyi başarabilen bir ekip. Prömiyerini festivalde yapan Werner Schwab oyunu "Döne Döne" de seyirciyi farklı bir deneyime davet ediyor. En büyük farksa, oyunun dilinde. Schwab, dilin yerleşik kurallarına karşı duran; grameri deforme eden, dilsel kodlamamızda bulunmayan yeni bir yapıyla kaleme almış "Döne Döne"yi. Almanca değil, 'Schwabca'. Bu sebeple de, Uluer Emre Özdil, "Döne Döne"yi olmayan bir dilden Türkçe'ye -mi?- çeviriyor. Seyirciyi dilin sınırlarını keşfetmeye davet eden Schwabca, bu çağrısını önce çevirmenine yapmış kuşkusuz. Yazarın yapısını bozduğu dil ile bizimki arasındaki farklılık, Özdil'in işini zorlaştırdıkça zorlaştırmış. Sonuçta ortaya Schwab'ın yapmak istediğini yaşatan bir Türkçe çıktığına göre, çevirinin başarılı olduğu söylenebilir.
cy a
YILIN SAHNE TASARIMCISI: Feyza Zeybek Gayrı Resmi Hurrem - İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları Feyza Zeybek'in dekorları, özellikle de -altını çize çize söylüyorum- "çizdüşüm", "Gayri Resmi Hurrem''in "Yılın Yapımı" olmasını sağlayan en önemli faktörlerden biri. Bir kere son derece özgün. İkincisi, yönetmenin geleneksele selam duruşuna katılıyor. Minyatür başta olmak üzere, köklü sanatlarımızın izlerini "Gayrı Resmi Hurrem"in sahnesinde bulmak hiç de zor değil. Zeybek, en küçük ayrıntıya kadar birbirine iliştirmiş tasarımlarını... Gizli odanın duvarlarını kaplayan tüller ile giysilerin kumaşları birbiriyle hoş bir ahenk oluşturuyor. Sahnenin iki yanında yer alan merdivenler ile sedirler arasında da bir aynılık var. Ortadaki ağaç oyma dolap, dekorun tüm parçaları gibi çok amaçlı... Sadece, oyunla eşzamanlı yürüyen "çizdüşüm" bile, verilen emeğin büyüklüğünü ortaya koymak için yeterli...
pe
YILIN GİYSİ TASARIMCISI: Canan Göknil Fernando Krapp Bana Mektup Yazmış - Prodüksiyon Tiyatrosu Hem doğru hem işlevsel, üstüne üstlük bir de şık kostümleri çok sık göremiyoruz sahnelerimizde. Canan Göknil, "Fernando Krapp Bana Mektup Yazmış" için hazırladığı tasarımlarda, bu üç çok önemli niteliği birden barındırabildiği için "Yılın Giysi Tasarımcısı" bence.
Oyunun tüm öğelerinde hissedilen sadeliği destekleyen bir yapısı var Canan Göknil'in tasarımlarının. Sanatçı, karakterlerin kimliklerinin ve duygularının tabaka tabaka sıralandığını vurgularcasına -özellikle Julia'da- kat kat bir giysi kullanıyor. Zaman-mekan-duygu değişimlerini göstermek içinse bazen bir şal, bazen bir gözlük yetiyor da artıyor bile. YILIN IŞIK TASARIMCISI: Yüksel Aymaz Yakındoğu'da Emanet Yüksel Aymaz'ın "Yakındoğu'da Emanet'in ışıklarıyla "Yılın Işık Tasarımcısı" unvanını hak ettiğini düşünüyorum. Çünkü... "Yakındoğu'da Emanet'te efsunun adı; ışık... Özen Yula'nın metninde elle tutulur derecede yoğun hissedilen gizem ile belirsizlik, sahnede en çok ışıkların yardımı ile vücuda geliyor. Sonra; ana kahramanın şizofren yapısının altını çizen ikilik, sık sık hissedilen yarımlıkbölünmüşlük-tamamlanmamışlık, ışıkların beceriklice tasarlanmasıyla somutlanıyor. Yüksel Aymaz, adeta bir aktör gibi çalıştırıyor renkleri, tonları ve yoğunlukları. Sonuçta da, kaos başta olmak üzere, sahnede yaşanan her şeyi elle tutulur hale getirmeyi başarıyor tasarımıyla. YILIN OYUN MÜZİĞİ: Can Atilla Gayrı Resmi Hurrem - İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları "Yılın Oyun Müziği" kategorisinde, bir kez daha "Gayrı Resmi Hurrem" demek istiyorum. Çünkü; Can Atilla'nın, ud gibi geçmişi çağrıştıran, hüznü besleyen çalgılarla ve çıplak sesle tasarladığı müzikler; metin, reji, oyunculuk ve dekor-çizdüşüm kadar Hurrem'in evrenini var etmek için çalışıyor oyunda. 45 <
pe cy
a
YILIN YAPIMI: Salı Ziyaretleri Tiyatrokare Gelenekler ve kuşaklar çatışmasını simgeleyen ve başta aynı dört duvarı paylaşmaktan nefret eden iki insan arasındaki derin ikilem, ustalıklı diyaloglarla yakınlaşmaya doğru yol alıyor... Yazar Jeff Baron, aslında herkesçe bilinen bireyler (ve toplumlar?) arasındaki sorunları işlerken, bunları iki kişiye indirgeyerek, bir "laboratuar" ortamındaymış gibi önümüze sermiş. Düzeyli yönetimiyle Nedim Saban, kendi çapında birer "marjinal" olan başkişileri - birçok ülkede dindaşları tarafınca bile hor görülen tutucu Yahudiler ile toplumda (henüz) yerini alamamış eşcinselleri - mercek altına alırken, oyuna özgü gerilimi gittikçe arttırarak bu iki ayrı kutuptaki insanın asgari müştereklerini keşfetmemize olanak tanıyor. Hoşgörüye ve insancıllığa sahnede dikilen bir anıt...
Robert Schild
(Şalom ve Tiyatro... Tiyatro... Dergisi Eleştirmeni)
Dr. Robert Schild, Avusturya asıllı olup, 1950 İstanbul doğumludur. Alman Lisesi ve İ.Ü. İşletme Fakültesi tahsilinden sonra Linz Üniversitesi'nde Uluslararası Pazarlama konusunda doktora tezini verdi. Ardından Türkiye'ye dönerek, bazı özel şirketlerde yöneticilik yaptı. Halen İstanbul'da demir-çelik ürünleri dış ticareti ile iştigal etmektedir. 1971-72 yıllarında "Yeni Gazete" ve "Cumhuriyet", 2000 yılı sonrası ise "Cumhuriyet Kitap", "Radikal Kitap", "Radikal 2", "Milliyet Sanat", TÜSlAD'ın "Görüş" ve Tarih Vakfı'nın "İstanbul" dergilerinde yazıları yayımlandı. Ayrıca Viyana'da "Die Presse" Gazetesi ile çeşitli pazarlama dergilerinde makaleleri ve ABD University of lllinois'ın "Export Marketing: Lessons From Europe" kitabında bir araştırması basılmıştır. Yayınladığı kitaplar: "Değinmeler" (denemeler; İstanbul, 2000), "Aşkenazlar" (tarihi inceleme, başkalarıyla birlikte; İstanbul, 2000), "Sandverwehte Wege" (Ladino şiirler antolojisi, başkalarıyla birlikte; Landeck/ Avusturya, 2001). 1997 yılından bu yana İstanbul'da yayımlanan haftalık "Şalom" Gazetesi'nde sürekli olarak tiyatro eleştirileri ve kültür yazıları, 2003'den bu yana ise "Tiyatro...Tiyatro..." Dergisi'nde eleştiriler yazmaktadır. 46
YILIN YÖNETMENİ: Işıl Kasapoğlu Fernando Krapp Bana Mektup Yazmış - Prodüksiyon Tiyatrosu Kır - İstanbul Devlet Tiyatrosu Öncelikle, bir aşk masalı olarak da görülebilecek oyunun oldukça ağır basan masalsı simgelerini abartıdan uzak biçimde işlediği, yazarının tanımıyla "Gerçeği arayan bir deneme" olan "Krapp"ı, gerçekçiliğe en uygun biçimde sahneye koyduğu için. Ayrıca, son yıllarda izlediğimiz başdöndürücü üretkenliği ile Devlet Tiyatroları için de aynı sezonda yönettiği "Kır"da ikili devinimleri sahnelerken, oyundaki üçüncü kişi hakkındaki düşünce ve duygularının dışavurumunu, çözülmesi güç "üç bilinmeyen denklemler" aracılığı ile ortaya serdiği için. YILIN ERKEK OYUNCUSU: Erol Keskin / Yıldıray Şahinler Salı Ziyaretleri - Tiyatrokare Erol Keskin'e, Yahudiliği ve bu dinin geleneklerini derinlemesine incelemesiyle törelere uygun biçimde canlandırdığı tutucu ihtiyarın, karşılaştığı genç adamın çabaları sonucu, "huysuzluk"tan yaşam ile "barışıklığa" doğru ustalıklı geçişini canlandırdığı için. Aynı oyunda sahneyi paylaştığı Yıldıray Şahinler'e ise, genç adamın eşcinselliğini hiçbir abartıya yer vermeksizin ortaya dökerken, oyunun ilk sahnelerindeki çaresizliğini, gittikçe artan ısrarlı bir özendiriciliğe dönüştürmesindeki başarılı oyunculuğu için. YILIN KADIN OYUNCUSU: Tilbe Saran Fernando Krapp Bana Mektup Yazmış - Prodüksiyon Tiyatrosu Sağlam özyapılı, ancak bencil kocası ile lakırdısı çok, ancak içi boş aşığı karşısında bocalamaktan kurtulamayan, bu iki kutup arasında sıkışarak "maço" olanına mı, "romantik" olanına mı, yoksa her ikisine aşık olan / olup, olmadığını bilmeyen Julia'nın tüm gel-gitlerini sahneye taşıdığı için.
YILIN YERLİ OYUN YAZARI: Behiç Ak Fay Hattı - Dostlar Tiyatrosu içinde bulunduğumuz tüketim çağında, postmodern bir ailenin yaşamı ile komşuluk ilişkilerine değinerek, kentsoyluların yabancılaşmalarını doğa üstü etkenleri kulisinin önünde irdelerken, deprem olgusunun bile gittikçe "toplumsallaştığını" ve "absürdleştiğini" gösterdiği için. YILIN ÇEVİRMENİ: Mehmet Ergen Inishmorelu Yüzbaşı - Kent Oyuncuları Bulunduğumuz ortamın çok dışındaki insanların davranış biçimlerini aktaran değişik bir ortamın dilini, sahnedeki gerilimi, acımasızlığı ve sevgi ile tutkuyu aksettiren yalın ve akıcı bir Türkçeye aktardığı için. YILIN SAHNE TASARIMCISI: Duygu Sağıroğlu Salı Ziyaretleri - Tiyatrokare Fernando Krapp Bana Mektup Yazmış - Prodüksiyon Tiyatrosu "Krapp"da, aşk ve tutkunun rengi olan kırmızının ağır bastığı, oldukça minimalist sahne tasarımına karşın, "Salı Ziyaretleri''nde, yaşlı Mr.Green'in yıllardır bir kadın eli görmemiş, darmadağanık dairesindeki en ince ayrıntıyı gözardı etmeyen aksesuar ve dekoru için. YILIN GİYSİ TASARIMCISI: Hale Eren Osmanlı Dram Kumpanyası - İstanbul Devlet Tiyatrosu Gerek basit Anadolu insanlarının, gerekse sahne ışıklarına çıkma cesaretini göstermiş ülkemizin ilk tiyatrocularının alçak gönüllü olduğu kadar, o dönem için "çağından ileri" kostüm düzenleri için. YILIN IŞIK TASARIMCISI: Yakup Çartık Taraf Tutmak - İstanbul Devlet Tiyatrosu /Katil Uşak - Açık Tiyatro Bir yandan Devlet Tiyatroları'nın "Taraf Tutmak" oyununda saldırgan binbaşı ile olduğunca dengeli kalmaya çalışan orkestra şefinin karşılıklı devinmelerini, öte yandan Açık Tiyatro'nun bir yapımı olan "Katil Uşak"da "Şeytan" Süheyla ile "Melek" Melek'in çatışan kişiliklerini keskin biçimde dışavuran titiz çalışmaları için.
pe
cy
a
YILIN OYUN MÜZİĞİ: Ashura 5. Sokak Tiyatrosu Dört özgün bestenin yanısıra, bu oyunun müzikleri ondokuz halk ezgisinden oluşuyor. Başarının bir diğer ölçütü, salt bilinenleri ortaya çıkarmak, topluma kazandırmak olsa gerek... Beste kadar, konsept de önemlidir; yorumu da yabana atmaksızın... Murat Bekin, Umut Can Yiğit, Cem Çetinkaya ve Kıvanç Fındıklı'nın çaldığı viyolonsel, cümbüş, klarnet ve davulların eşliğinde Sema'nın ve Harun Ateş'in etkileyici sesleri, Anadolu topraklarının tüm etnik kökenlerini ortaya çıkarıyor: Abaza, Arap, Arnavut, Boşnak, Çerkeş, Çingene, Ermeni, Gürcü, Kürt, Laz, Pomak, Rum, Sefarad ve Tatar dillerinde okunan bu halk şarkıları, nice zorlamalı "tiyatro müziği"ni geride bırakabiliyor... Robert Schild'in "Yılın Yapımı", "Yılın Erkek Oyuncusu" ve "Yılın Sahne Tasarımcısı" adayları, "Salı Ziyaretleri"nden.
pe cy a
Tiyatro... Tiyatro... Dergisi'nin yıl sonu ödül değerlendirmesi gelip çattığında, sevgili Pınar'ın ısrarlı ikazları, belleğimin bir miktar toparlanmasına yardımcı oldu. Bellek'ten kastım elbette ki hafıza değil; yazılı metinlerden bahsediyorum. Sezon içerisinde yaptığım değerlendirmelerin bir dökümünü yapayım ve arasından tercih edeyim istedim. Bu durumun daha sağlıklı olacağını düşündüm. YILIN YAPIMI: Gayrı Resmi Hurrem İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları Bu sezon sahnelenen oyunların tamamına yakınını seyrettiğimi peşinen söylemeliyim. Bunlar arasında kendi kıstaslarım var elbette. Örneğin ben bir oyunu beğenmişsem yürürüm. Oyundan aldığım haz, yürüme süremi de belirler. Bu sezon kötü bir şey oldu ve "Gayrı Resmi Hürrem''den çıktıktan sonra düştüm. Hem de ne düşüş. Bir Concorde edasıyla, iki metreye yakın ben, yerlerdeydim. Ve o sıra Özen Yula'yı aramakla meşguldüm. Biliyorum çokça öznel bir kıstas ama, "İpin Ucu", "Müfettiş", "Murtaza", "Trendeki Derviş" gibi yapımların arasından bu düşüş "Gayrı Resmi Hurrem"i öne çıkardı. Son zamanlarda tiyatro keyfi aldığım nadir oyunlardan bir tanesiydi!.. Elbette ki vicdanım, "Müfettiş"in hakkını da yememek lazım diyor ama, ne yapalım!.. Kıstas, bu!.. "Gayrı Resmi Hurrem" için sezon içi yorumum: "Gayrı Resmi Hurrem" ya da uzun adıyla "Gayri Resmi Tarihe Göre Hurrem Sultan'dan Adap Erkan Dersleri", Özen Yula'nın kalemi; Ayşenil Şamlıoğlu'nun yorumu; Rozet Hubeş ve Şebnem Köstem'in harika oyunculukları ile "sezonun en iyisi" olmaya aday. Koreografi oyunun genelinde estetik bir uyum sunuyor."
Hüseyin Sorgun (Zaman Gazetesi Eleştirmeni)
48
1969 Kırıkkale doğumlu. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ön Lisans ve Marmara Üniversitesi ileşitim Fakültesi Gazetecilik Lisans Eğitimi gördü. Zaman Gazetesi Kültür Sayfası başta olmak üzere çeşitli dergilerde tiyatro eleştirileri ve haberleri yazdı. Son olarak, Turkuaz isimli hafta sonu ekinin yayın editörlüğünü yaptı, İstanbul Şehir Tiyatroları'nda iki yıl repertuvar kurulu üyeliği ve bir yıl danışmanlık yaptı. Halen aynı tiyatroda çalışıyor ve Zaman Gazetesi Kültür Sayfası'na haftada bir yazı yazıyor.
Diğer oyunlara ilişkin sezon içi değerlendirmelerini de sunuyorum. Hangi oyunlar arasında dönendiğimin malum olması babında: İpin Ucu - İstanbul Devlet Tiyatrosu: Sosyal dokunun içine sızarken, dışarıda kal(ama)manın anlamsızlığını sorgulayan ve bu sorgulamayı trajikomik bir tonda vurgulayan bir oyun. Murtaza - Semaver Kumpanya: Başından sonuna mizahın ve hüznün at başı gittiği bir oyun. Oyunu prömiyerinde seyrettim. Seyircinin karşısına ilk kez çıkmasına rağmen, oldukça dinamik bir oyunculuk salonu dolduran seyirciyi hemen yakalayıverdi. Müziğiyle, dekoru, kostümü ve oyunculuğuyla sıkılmadan iki saatlik bir sürede eğlenip, düşünebileceğiniz bir oyun çıkmış ortaya. Müfettiş - İstanbul Devlet Tiyatrosu: "Hayat, duyanlar için tragedya; düşünenler için komedya" imiş. Kuşkusuz, trajikomik bir evrenin kesişim noktasında bekleşenler için, tragedya ve komedya iç içe geçmiş durumda. Rus edebiyatında gerçekçiliğin babası sayılan Gogol'ün (1809-1852), "Rusya'daki rezaletleri bir araya toplamak ve halkı onlara bir defada güldürmek istedim." dediği oyunlarından "Müfettiş", grotesk bir evrende gülmecenin muzip evrenine buyur ediyor seyirciyi.
YILIN YÖNETMENİ: Ayşenil Şamlıoğlu Gayrı Resmi Hurrem - İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları Her tercih, bir vazgeçiştir. Ben bu sezon tercih ettiklerimden çok vazgeçtiklerime üzülüyorum. Bu anlamda, yılın yönetmeni olarak, Zekai Müftüoğlu'nun çok az oynamasına ve hatta gören nadir kişilerden birinin ben olduğuma inanmama rağmen, "İpin Ucu" adlı oyundaki rejisi; Işıl Kasapoğlu'nun "Murtaza"da oyuncularının dinamizmini çok iyi yöneten rejisi ve Müge Gürman'ın kalabalık bir oyuncu kadrosuyla gerçekleştirdiği başarılı reji, üzüldüklerim arasında. Çünkü, Ayşenil Şamlıoğlu'nun çok özel bir çalışmayla, "Gayrı Resmi Hurrem''le tekstin kodlarını zenginleştirip, ustalıkla sahneye taşıyabildiğini ve tiyatronun bütün argümanlarını rejisinde dengeleyebildiğim düşünüyorum. Bir düşünce sadece!.. Diğer yönetmenler için sezon içi değerlendirmelerimi sunuyorum: Müge Gürman: "Müge Gürman, grotesk bir üslupla oldukça başarılı bir reji gerçekleştiriyor." Zekai Müftüoğlu: Oynayan ve yöneten: "İpin Ucu'nun iyi bir metin okumasıyla, sade ve yalın bir sahneleme becerisiyle seyirciyle buluştuğunu söyleyebilirim. Bu kadar yoğun göndermeleri olan bir tekst de ancak bu kadar yalın sahnelenmeyi hak ediyor." Işıl Kasapoğlu'nun parmağı olan hiçbir yerde, oyunculuk enerjisi açısından vasat bir oyun seyrettiğimi hatırlamıyorum. İzmit'te sıfırdan bir ödenekli tiyatronun temellerini atan ve bir seviyeye getiren Işıl Kasapoğlu'nun, Semaver Kumpanya'da tamamen gençlerden oluşan bir kadro ile yaptıklarını alkışlamamak mümkün değil. YILIN ERKEK OYUNCUSU: Alp Öyken ve Emin Olcay Güneş Çocuklar - İstanbul Devlet Tiyatrosu Her tercih bir vazgeçiştir, dedik ya... Bazen vazgeçemiyoruz. Bu durum, yılın erkek oyuncusunda da baş gösterdi. Ve, "Güneş Çocukları"nın iki ustasını tercih etmekte zorlanmadım. Demek ki, vazgeçmeden de tercihler yapılabiliyor. Bu da bana ders olsun!..
a
Oyunculara ilişkin sezon içi yorumum: "Güneş Çocuklar": Neil Simon oyunlarında 'baş rol' iyi oynandığında genelde kazanır. Bu oyun da bu genel kaideyi ıskalamıyor. Ve Alp Öyken, hüzün dağlarından neşe vadilerine uzanan geniş skalada, notaların hakkını vererek başarılı bir Willie Clark portresi çıkarıyor ortaya. Bu portrede elbette ki Emin Olcay'ın Al Lewis yorumunun katkısı büyük.
pe cy
Ve diğer oyuncularla ilgili sezon içi yorumum: Yetkin Dikinciler - "Müfettiş": Oyunculuk grafiğini bu oyunda oldukça iyi bir noktaya taşıyor. Müfettiş karakteri, oyunun gerçeğe yakın ve kendi gerçekliğini yaşayan tek karakteri. Ve Yetkin Dikinciler, bunun farkında çıkıyor sahneye." Volkan Severcan - "Hangisi Karısı?": "Volkan Severcan'ın oyunda işi hakikaten zordu. Düşünsenize, gerçek hayatta bile iki evli olmanın "sıradan" insan üzerindeki etkisini düşünün. Bir de bunu sahnede oynuyorsunuz!.. Ancak Severcan, oldukça başarılıydı!.." Bülent Emin Yarar, her zamanki gibi. Tansu Biçer - "Murtaza": Oyunun baş karakteriydi. En çok iş de bu rolün sahibine düşüyordu. Tansu Biçer, mükemmel bir performansla altından kalktı rolünün. Savaş Dinçel - "Yaprak Dökümü": İstanbul Şehir Tiyatrosu'nun sahnelediği "Yaprak Dökümü", klasik tadını bozmadan, döneminden dönemimize seslenme becerisini gösterebilen bir oyun. Hele ki Savaş Dinçel'in mükemmel yorumu varken!.. Hüseyin Sorgun'un "Yılın Erkek Oyuncu" adayı "Güneş Çocuklar"'ından.
Sorgun'un "Yılın Çevirmeni" adayı Nabi Avcı "Trendeki Derviş".
cy
a
YILIN KADIN OYUNCUSU: Şebnem Köstem/Rozet Hubeş Gayrı Resmi Hurrem - İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları Hep söylerler, oyunculuk sahnede kıskanç bir meslektir, diye. Ne bileyim işte, alkışı, ilgiyi kıskanabilir insan. Bu durumu tersine çevirdikleri için, bir üst çıtada en iyi erkek oyuncu adaylarıma ve burada en iyi kadın oyuncu adaylarıma teşekkür ediyorum. Bu kadar uyum, valla akıllara zarar!.. Öğrendiklerimizi yeniden gözden geçirelim, lütfen!.. Şebnem Köstem ile Rozet Hubeş'in sahnedeki uyumundan bahsediyorum; "Gayrı Resmi Hurrem"de!.. Sezon içi yorumum: "Rozet Hubeş ve Şebnem Köstem'in harika oyunculukları..." Diğer oyuncularla ilgili sezon içi yorumum: Zerrin Tekindor - Müfettiş: Alt tabakaya aitken sınıf atlamış Kaymakam Karısı rolünde Zerrin Tekindor, harika. Özellikle keşfettiği aksan, hayli sempatik.
pe
YILIN YERLİ OYUN YAZARI: Özen Yula Gayrı Resmi Hurrem - İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları Bazen düşünmüyor değilim; Özen Yula benim cümlelerimi çalıyor diye... Belki de ben onun cümlelerini çalıyorum, kim bilir!.. Bilinen bir şey var ki. Özen Yula, yüreğinden hissederek yazıyor. Ve kurduğu her cümle, yaşamla sınanmış cinsten. Yaşamın acısı, hüznü ve neşesi buyur ediliyor bil cümle!.. E tabii, kurgu da cabası... Özen Yula'nın metinlerini seven bir kişi olarak, bu kadar da laftan sonra başka bir isim söyleyemem. Kimse kusuruma bakmasın!.. Diğer yazarlar için sezon içi yorumum: Vüs'at O. Bener - İpin Ucu: "Bener, kılı kırk yararcasına titiz örgülemiş oyununu. Daha ilk perdede kahkaha patlaması başlıyor." YILIN ÇEVİRMENİ: Nabi Avcı Trendeki Derviş - İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları Efendim, çeviri zor zenaat. Hani, aklıma başkasının pişmiş aşından yeni ve damak tadına uygun bir yemeği yeniden yapmak gibi gelir bana. Üstelik ilk aşın tadını da koruyarak. "Trendeki Derviş", benim uzunca bir süre okuduğum bir tekstti. Damak tadıma uygun bir metin. Bu metni, Nabi Avcı ustalıkla dilimize kattı. Arzu eden yiyebilir!.. Çevirmene ilişkin sezon içi yorumum: "Oyunu dilimize Nabi Avcı çevirdi. El Hakim, edebiyatın birçok alanında ürünler vermiş, yerel lehçeyi eserlerinde başarılı kullanmış, psikolojik çözümlemelere dayalı gözlem yeteneğini kullanmış, özellikle tiyatroda Beckett ve Adamov'un etkisinde kendi kültüründen hareketle oyunlar yazmış bir edebi kişilik... Trendeki Derviş, yazarın önemli oyunlarından biri. Yazar oyunda "zaman" kavramını çok katmanlı olarak aynı sahnede var etmeyi deniyor. Bu deneme kuşkusuz yazarın diline ve seçtiği karakterlerine de yansıyor. Oyunda özellikle öne çıkan Derviş karakteri, yazarın ilgilendiği "zaman" ve "uzam" olgularını farklı bir boyuta taşıyor." Diğer çevirmen yorumlarım: "Mehmet Ergen'in dilimize çevirdiği ve yönettiği "Inishmore'lu Yüzbaşı", her ne kadar
>50
konusunu İrlanda'dan alıyor olsa da, amacını kaybetmiş ve başarılarını nedensiz öldürme üzerine kurgulamış bütün örgütleri komiğin diliyle sahneye taşırken, hepimizin hedef tahtasında olabileceği gerçeğini fısıldıyor. Yakın dönem yaşadığımız olaylar da düşünüldüğünde oldukça iyi bir seçim." YILIN SAHNE TASARIMCISI: Nurullah Tuncer Medea - İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları Bir yıldır Şehir Tiyatroları'nda çalıştığım için, her Nurullah Tuncer tercihinin hangi anlam çağrışımlarına nerelerde yankı bulacağını bir ön yargı olmasa da bir "hinlik" olarak düşünmüyor değilim. Türkiye'nin sayılı dekor tasarımcılarından birinin benim "tercih"lerimle "eksilip" "çoğalmayacağını" da söylemeden edemiyorum. "Medea"nın sahne tasarımı, oyunun ruhuna uygundu. Göksel bir derinlikte. Tanrılarla kulların iç içeliği ancak bu kadar zengin bir fonda yansıtılabilirdi. Ne yapayım, kim ne derse desin!.. Her tercih bir vazgeçiş oluyor, bazen!.. Aman ben doğru bildiklerimden vazgeçmeyim de!.. Diğer sahne tasarımcısı yorumum: Yarım Bardak Su / Barış Dinçel: Barış Dinçel'in sade dekoru ve yap-boz çerçevesi, oyunun dramatik seyrine ironik bir anlam katıyor. YILIN GİYSİ TASARIMCISI: Şirin Dağtekin Müfettiş - İstanbul Devlet Tiyatrosu Nedense bu alanda sezon içi değerlendirmelerim zayıf kalmış. Bir tek yorumu. Gayrı Resmi Hurrem için yapmışım: "Bu mükemmellikte müziğin (Can Atilla), dekorun ve kostümün (Feyza Zeybek), ışığın (Sabahattin Gündoğdu) payı büyük." Bu eksiğimi bir an önce kapatmalıyım. Önümüzdeki sezon, bu alanla ilgili de dikkatimi yoğunlaştıracağım, söz!.. Şimdi düşünüyorum da, sanırım bu kategoride tercihim "Müfettiş" olacak. Çünkü, kalabalık bir kadroyu giydirmek daha zor, değil mi?.. Bilmiyorum yine de... Dedim ya, seneye bu kategorideki bilgi ve yorum açığımı gidereceğim!..
pe cy a
YILIN IŞIK TASARIMCISI: Enver Başar Kır - İstanbul Devlet Tiyatrosu Işık tasarımında aklıma gelen oyun, "Kır" oldu. Bu oyunu düşündüğümde, ışıkla oluşturulmuş atmosferin diğer unsurlardan daha öne çıktığını hissettim. Tercihim, "Kır"dır. Işık tasarımıyla ilgili diğer sezon içi yorumlarım: Yaprak Dökümü: "Bu etkide oyunun ışık tasarımını yapan Mahmut Özdemir'in katkısı önemli."
YILIN OYUN MÜZİĞİ: Can Atilla Gayrı Resmi Hurrem - İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları Bu kategoride adayım, "Gayrı Resmi Hurrem"in müziklerini yapan Can Atilla. Oyunun başarısında müziğin katkısı önemliydi.
Diğer sezon içi yorumum: Yaprak Dökümü: "Oyunun başarısında öne çıkan bir diğer unsur da. Bora Ayanoğlu'nun yaptığı müzikler olmalı.'' Sorgun'un "Yılın Sahne Tasarımcısı" adayı Nurullah Tuncer.
a pe cy Ilgın Sönmez (Milliyet Sanat Eleştirmeni) 1974 İstanbul doğumlu Ilgın Sönmez, üniversite eğitimini edebiyat ve tiyatro üzerine yaptı. 1995'ten bu yana çeşitli yayınlarda kültür sanat üzerine makaleler, röportajlar ve eleştiri yazılarıyla yer alıyor. Halen Alfa Yayın Grubu'na bağlı Artemis Yayınevi'nde görev yapan Sönmez, "freelance" olarak sürdürdüğü yazarlığın yanı sıra 80'li yıllardan bu yana tiyatroyla aktif olarak ilgileniyor. 52
YILIN YAPIMI: Gayrı Resmi Hurrem İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları 2003 - 2004 sezonu boyunca zaman ayırdığım yapımlar içinde sadece ikisini bu kategori için düşünebilirim. Ve "ne yazık k i " her ikisi de "ödenekli" tiyatro yapımı. Gönlümden bağımsızlar geçerdi ama bırakın fakirlik zenginlik odaklı meseleleri, düşünce bazında bile bağımsızlaşamamalarımız sürdü. Fikrin iyidir de paran yoktur orada tıkanırsın. Buna çoktan razıyız. Bu anlamda Maya Sahnesi'nde Sevim Burak uyarlaması performansla Bilsak küçümsenemeyecek bir çentik attı. Fakat Devlet Tiyatrosu "Kır"la, Şehir Tiyatrosu "Gayrı Resmi Hurrem''le ortamı ezdi geçti. "Gayrı Resmi Hurrem" diyorum ben. Dekor ve kostümdeki oyunculuğu da etkileyen bazı doz kaçırmalara rağmen tüm teatral unsurlarıyla 'atlet komple' bir yapım. YILIN YÖNETMENİ: Ayşenil Şamlıoğlu "Gayrı Resmi Hurrem" - İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları Oscar'da En İyi Film'in yönetmeni genelde En İyi Yönetmen'i de alır. Böyle bir şart yok tabii ama yine de öyle olur. Çünkü... İşin çünküsü bir bakış açısı sorunu. Bugün artık sinemanın bir yönetmen sanatı olduğunu herkes kabul ediyor. Çağdaş tiyatro ise kendi çok başlı yapısı içinde patronunu arıyor. Bu işin "bence"si şu. Yapım günah ve sevaplarıyla, tamamen, kesinlikle yönetmene aittir. Yılın Yönetmeni tabii ki Ayşenil Şamlıoğlu. Kendisini, kendisini derken teatral dilini ve üslubunu son derece dişi, derin, farkında, bilgili ve olgun buluyorum. Onun gibisinin izine Türk tiyatrosunda henüz rastlamadım. Kimse ayaklamasın. O hemen akla gelen ilk birkaç kadın yönetmenin ağır entelicensiya kaygısıyla ortaya çıkardıkları görsel kolajları Şamlıoğlu'ndaki "hafif kaçık, tatlı esrik, şık, t u t k u l u " dille mukayese edemiycem doğrusu.
YILIN ERKEK OYUNCUSU: Çok ısrar ettiler yine de bir aday belirleyemedim. Yılın erkeği yok bu sene. YILIN KADIN OYUNCUSU: Esra Bezen Bilgin "Kırmızı Yorgunları" - İzmit Şehir Tiyatrosu a. Esra Bezen Bilgin b. Ülkü Duru c. Ayça Damgacı. Ülkü Duru tabii artık olgunluk döneminde bir oyuncu. O yüzden "Kır"daki sakin ve çok katmanlı yorumunun bu derece iz bırakmasını fazla "önemsememek" lazım. DT'de o kuşaktan iki kadın oyuncu var zaten. Biri Ülkü Duru, diğeri Sumru Yavrucuk. Müthişler. Ama bence Yılın Kadını Ayşe Bezen Bilgin. Kendisi oyunculukta bir hiper aktif. Bir sezon içinde kaç yapımda yer aldığını kestirmek zor. Oradan oraya gezip duruyor. Aralarındaki fiziksel bir benzerlik değil ama sahne üzerinde Sumru Yavrucukla benzer bir kimyası var. Emre Koyuncuoğlu yönetimindeki oyunlar "Psikoz 4.48", "Kırmızı Yorgunları" ve "Home Sweet Home"da müthişti. Ayça Damgacı'ya gelince. Onun hâlâ kendini tam olarak ifade edebileceği bir yapımla denk düşemediği kanısındayım. Fakat kendisi mühim bir cevher. YILIN YERLİ OYUN YAZARI: Özen Yula "Gayrı Resmi Hurrem" - İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları Şimdi ben tabii ki Özen Yula diycem. Ve yakınlığımızı bilenler bıyık altından gülmeye çalışacaklar. Hiçyeltenmesinler. Yula'yı artık bağlasak tutamayız. Aldı başını gidiyor. Ben onun adını verene kadar eminim diğer üyeler de onu söylemiştir. Özen'e yorum yok. İyi ki bu işten anlıyor. YILIN ÇEVİRMENİ: Adayım yok. YILIN SAHNE TASARIMCISI: Hakan Dündar "Kır" - İstanbul Devlet Tiyatrosu "Kır"daki performansıyla Hakan Dündar. Kendisine işlevsel sadeliği için teşekkür ediyorum. Ortaya çıkardığı resim hayranlık uyandırıcıydı. Anlam katmanlarını soyutlaştırırken uzayda kaybolmamamızı da sağlayan bir yorumdu. Yönetmenle işbirliğini taktir ettim. YILIN GİYSİ TASARIMCISI: Adayım yok.
cy
a
YILIN IŞIK TASARIMCISI: Enver Başar "Kır" - İstanbul Devlet Tiyatrosu "Kır" ve Enver Başar. Devlet Tiyatrosu'nda gördüğüm en iyi ışıklardan biriydi. Hatta galiba en iyisiydi. Yüksel Aymaz'ın karanlığın gölgelerini kullanan son derece depresif tarzına ışığın gölgelerini manalı yerlere yerleştirerek aydınlığın karanlığıyla paradoksal bir alternatif yaratan Enver Başar iyiydi, çok iyiydi.
pe
YILIN OYUN MÜZİĞİ: Can Atilla "Gayrı Resmi Hurrem" - İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları "Gayrı Resmi Hurrem" ve Can Atilla. Banttan müzik tiyatroda çok komik geliyor bana. Canlı sanatta her şey canlı olmalı. Numara yapmaya ne gerek var. Atilla'nın bu oyundaki tek handikapı nefis müziğinin banttan gelişiydi. Bunun dışında işlevsel ve hatta zaman zaman yönlendirici kullanımı, duygu kontrolündeki yeri, geçmiş ve bugünün başarılı sentezi nefisti. Bir oyuncu gibiydi müzik, sahneden bir an olsun inmedi. Hırslı bir oyuncu da çıktı üstelik. Yer yer rol bile çaldı! Ilgın Sönmez'in "Yılın Kadın Oyuncusu" adayı Esra Bezen Bilgin.
53
a
> Nihat Alptekin
cy
> nalptekin@tiyatrodergisi.com.tr
Şehir Tiyatrosu'nda Aziz Nesin Usta'nın
Hayatta Kalma Oyunu
pe
"Hadi Öldürsene Canikom"
Acımasız bir kısır döngüden ibaret yazgısının yanıbaşında durmaksızın yarattığı çaresizlik belki de insanın en büyük savaşıdır.yalnızlığını kaçınılmaz kılan olgudur. Sosyolojik ve fizyolojik güdülerin gerçekleşmesi ancak insanı toplumsal bir varlık kılar.Bu güdülerin yokluğunda insan da yoktur, yalnızdır.ölüdür. Şehir Tiyatrolarında Orhan Alkaya rejisi ile sahnelenen Aziz Nesin Usta'nın "Hadi Öldürsene Canikom" adlı oyunu insanın doğarken ölüm yolculuğunun başlamasının getirdiği çaresizliğini; iki yaşlı kadının yalnızlıklarında birbirlerine tutunmalarını anlatıyor. İnsanlar çok umarsız, çok yalnız. Anlamsız, anlamı olmayan ölüm karşısında büsbütün yalnız kalıyorlar, öyle korkunç bir boşlukta yalnızken tutunacak herhangi bir şey arıyorlar ne olursa olsun... (A. Nesin) İşte oyun tam bu noktada başlıyor. İki yaşlı kadının büyük kentin uzak köşesinde bodrum katında ölüme yaklaştıkları bir anda birbirlerine ve ne olursa olsun herhangi bir şeye; bir fotoğrafa, bir elbiseye, hayali mektuplara ve hayatta olduklarını kanıtlayacak bir erkek katile bile tutunma noktasında başlıyor. Siyen ve Diha altmışlı yaşlarının sonlarında hasta, dul, yalnız iki komşu kadındır. Siyen yirmi üç yıl evli kaldığı kocasını yıllar önce kaybetmiştir. Bir oğlu vardır onunla da görüşmemektedir. Kocasının general kostümleri ile kendini avutmaktadır. Diha ise, daha da kısa süren evliliğinin ardından dul kalmıştır. Yalnızdır, tutunduğu tek şey Siyen ve kendi yazdığı romantik mektuplardır. Konuştukları tek şey geçmişleridir ama yâd edilen o mazi hep yalandır, yaşayamadıklarını anlatırlar. Şimdi, hayatta yapabildikleri gündelik şeyleri (kahvaltı, makyaj, ev temizliği) bir ritüel halinde yaparlar çünkü hayata bağları onlar kalmıştır. Her şey yalandır. Onlar, gerçek kılmaya çalışırlar. Bir gün radyoda duydukları; yalnız yaşayan kadınları öldüren havagazı memuru anonsu ile hayatlarına bir hareket
gelir ve heyecanla, şevkle, yeniden doğum sancısı ile katil memuru beklemeye başlarlar. Memur gelir, güler, güldürür ve bir şekilde gider ama onlar yine yalnızdır. Aziz Nesin'in belirttiği gibi "Hadi Öldürsene Canikom" oyunu iki yaşlı ve dul kadının gizli cinsel isteklerini giderme sürecinin anlatıldığı bir oyun değildir; bu oyun, hayatta kalma, birey olma, hissedilme ve yaşama katılma oyunudur. Hiçbir sosyal kimliği kalmayan insanların ölümü unutmak için eyleme geçme oyunudur. Doğmak, evlilik kurumu içinde kadın, anne olmak dışında hiçbir kimliği olmayan insanların bu olguları yitirdiklerinde nasıl paniğe kapıldıklarının ve her şeyin nasıl anlamsız olduğunun çırpınışının trajikomik hikayesidir. Kadınlıklarını ve sağlıklarını yitirmiş iki kadının bir katil tarafından öldürülmek istemeleri günümüz dünyasında yaşanan onca saçmalığın yanında çok hafif kalıyor. Aziz Nesin Usta, ustaca ironisi ile yazgımızın modern dünyada vahşice koşuşturma sırasında bizi nasıl da köşeye sıkıştırdığını vurguluyor. Bir duyarlılığın doğurduğu bir öngörü. Ne yazık ki onun öngörüleri çıkartılan onca öfke yangınına rağmen gün gelip yüreklerimize çarpıyor ve biz gülmekten kırılıyoruz, kırılan yüreklerimizi görmeden... Umarsız eğitim sistemi ile hiçbir gerçeklik kazanamayan nüfusun yüzde altmışını oluşturan gençlerin popstarlarda, BBG evlerinde, futbol stadlarında, televolelerde yalnızlıklarını giderme, kimliklerini bulamama trajedisi yaşanıyor. Ne yazık ki herkes bu anları bir komedi gibi izliyor. Artık tek var olma anı yok olduğumuz anlar olarak toplumsal tarihimize yazılıyor. Star yaratılırken hayat ışığı hep unutuluyor ve starlar her kaydığında yalnızlıklarımız daha da büyüyor, hayatın orta yerinde yangınlar çıkıyor.
cy
a
Aziz Nesin Usta, "Hadi Öldürsene Canikom" oyununu benzetmeci yaklaşımla kaleme almış. Oyunun yönetmeni Orhan Alkaya yazarın biçimine hizmet edecek bir sahneleme ile çaydanlıktan çıkan buhara kadar bir benzetmeci atmosfer yaratmış. Sahnedeki bütün objeler gerçek. Yaşayan bir mekan ve oyuncuların gücü ile yaşayan insanlar var. Şehir Tiyatrosu'nda en son "Sersem Kocanın Kurnaz Karısı" oyununun etkileyici sahnelemesini izlediğimiz yönetmen Orhan Alkaya oyuncu seçiminde doğru karar vermiş ancak oyuncuların fiziksel durumlarında insaflı davranmış. Siyen ve Diha fiziksel anlamda daha zor durumda olabilirlerdi. Bu seçim oyun kişilerinin içinde bulunduğu çaresizliği daha iyi yansıtabilir ve doğan karşıtlık komediyi güçlendirebilirdi. Orhan Alkaya'nın final fotoğrafı tematik anlamda oldukça etkileyici. Siyen ve Diha onca çabalarından sonra yine yalnız, yine birbirlerine ve bir takım objelere tutunarak ölümü bekleyecekler karanlık bir bodrum katında, ışıksız bir yalnızlıkta... Hiç kuşkusuz Şehir Tiyatroları doksan yıllık geleneği ile bünyesinde bu ülkenin en iyi oyuncularından bir çoğunu barındırmaya devam ediyor. Celile Toyon (Siyen) Hale Akınlı (Diha) Sezai Aydın (Memur) her şeyden önce canlandırdıkları kişileri yaratımları ve uyumları ile trio halindeler. Bu üç oyuncunun varlığı oyuna sonsuz katkıda bulunuyor.
pe
Oyunun sahne tasarımcısı Barış Dinçel doğalcı bir tasarımla yaşayan bir mekân yaratmış. Yaşayan mekanda yaşayan oyuncular uyumlu bir sahneleme doğurmuş. Kostüm tasarımcısı Türkan Kafadar Memur'un tertemiz çantası ve yeni duran ayakkabıları dışında oyuna hizmet eden kostümler kullanmış.
Sahnelerimizde defalarca oynanmış "Hadi Öldürsene Canikom" oyunu Aziz Nesin Usta'yı yeni seyircilere tanıtması açısından doğru seçim. Emeği geçen herkesin iyi niyeti ve çabası seyirciye samimi ve aksamayan bir sahneleme izletiyor. Komik, gerçek ve Aziz Usta'nın yüreğinden çıktığına göre hüzünlü. Hayat tadında, yazgımız tadında...
55
a cy > Erbil Göktaş
pe
> erbilgoktas@tiyatrodergisi.com.tr
Cuma Boynukara'nın
"Mem ile Zin"i
Semaver Kumpanya'da
14. Uluslararası İstanbul Tiyatro Festivali kapsamında, Cuma Boynukara'nın Ehmed-e Xani'nin destanından oyunlaştırdığı "Mem ile Zin"i Bülent Emin Yarar ve Işıl Kasapoğlu'nun oyun düzeniyle izledik. Kasapoğlu İzmit Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrosu'nu kurup orada yaptıklarını bu kez Kocamustafapaşa Çevre Tiyatrosu'nda gerçekleştirme peşinde. Bilindiği gibi Işıl Kasapoğlu, 1997 yılında Anadolu'nun ilk ödenekli Şehir Tiyatrosu'nu İzmit'te kurmuş, burada farklı okullardan oyunculuk mezunlarını, tasarımcı, dramaturg ve teknik elemanları istihdam ederek, çeşitli oyunlar sahnelediği gibi, tiyatronun kurumsallaşmasını da sağlamıştı. 2002'de görevini Yücel Erten'e devrederek kiraladığı Kocamustafapaşa Çevre Tiyatrosu'nda "öncü" konumuna uygun biçimde yeni ufuklara yelken açmıştı. Yine çeşitli okul mezunlarından oluşturduğu tiyatrosunda Shakespeare'in "Onikinci Gece"sini, Orhan Kemal'in "Murtaza"sını sahneleyen Kasapoğlu, bu kez Cuma Boynukara'nın "Mem ile Zin"ini Yarar'la birlikte izleyici karşısına çıkardı. Sahnelemelerinde "izlenebilirlik" ve "seyir zevki" ön planda olan ve hangi oyunu ele alırsa alsın kendine özgü yorumunu getirebilen Kasapoğlu'nu bir "tiyatro büyücüsü" olarak nitelemek yanlış olmayacaktır. Bu oyunda, yine pek çok oyundaki göz dolduran oyunculuk yorumlarıyla
pe cy a
öne çıkan Yarar'la ortaklaşmaları ise, daha işin başında olan "genç mezunlar" için de çok iyi bir fırsat olmuş. Doğaçlama çalışmalarında "iyi" olduğunu duyduğumuz Yarar'ın, bu oyunda oyunculara doğaçlama çalıştırması da çok yerinde olmuş ve pek çok duygunun çok iyi belirmesine yaradığı gibi, toplu olarak da ekibin sahnedeki yaratısına can vererek dinamizm kazandırmış. Öyle ki, oyun ara verilmeden sahnelendiği halde çok rahat bir biçimde de izlenebiliyor. Burada Yavuz Pekman ve Günay Ertekin'in yaptıkları dramaturgi çalışmalarını da anmalıyız. Dramaturgi çalışmasıyla da, pulları, kılçıkları temizlenen oyun, her gruptan izleyiciye yönelebilen özellikleriyle de tam beynimize ve yüreğimize layık bir seyirlik olmuş.
cy
a
Cuma Boynukara'nın 1995 yılında Xani'nin romanından oyunlaştırdığı "Mem ile Zin", yine aynı yıl Veysel Öngören yönetiminde Diyarbakır Şehir Tiyatrosu'nda da sahnelenmiş. Öngören, Mitos Boyut Yayınları'nca basılan "Cuma Boynukara-Toplu Oyunları 2" kitabının ikinci oyunu olan "Mem ile Zin" için yazdığı önsözde Boynukara'nın insan ilişkilerini, bireylerin dünyayı değerlendirmesi ve yaşamı anlayış biçimiyle bütünleştirdiğini belirterek, "özellikle bir toplumsal yapı işleyişini" çıkış noktası yaptığını yazıyor. Xani'nin 1695 yılında "Meme Alan" destanından esinlenerek yazdığı yapıtını Boynukara'nın "toplumsal yapı"nın da belirginleştiği yorumu, Güneydoğu'da günümüzde hâlâ süren feodal ilişkilere de anlamlı bir eleştiri niteliğinde. Yüzyıllardır çeşitli kültürlerdeki "olanaksız aşk" temasını, Güneydoğu'nun feodal üretim ilişkilerinin yansıması olan bir anlayışla sahneye taşıması ve geç de olsa, "örgütlü güç"ün karşısında geri adım atmak zorunda kalan "yönetimin" de eleştirisi ve etkilenmesi var oyunda. Aynı zamanda ortalığı karıştıran, yöneticilerin adaletli davranmasını engelleyen Beko kişiliğinin de vurgulanmasıyla oyunun "hümanist" özellikler taşıdığını belirtmeliyiz. Zaten Boynukara, gerek gerçekçi olarak ele aldığı oyunlarında olsun, gerek destanlardan yola çıkarak oluşturduğu oyunlarında olsun, bu "hümanist" yani "insancı" yanı ön plana çıkarmıştır. Beko kişiliğiyle, insanın "kötü" özelliklerini, yöneticileri yanıltan, adaleti engelleyen yanlarını vurgulayan yazar, sonuçta, Beko'nun kötü de olsa, toplum yaşamında hep olacağından hareketle "iyi"nin daha da parlamasına yaradığına vurgu yapmaktadır. Böylece Beko, kötü de olsa toplumda onun da bir işlevi bulunmaktadır. Ancak bu noktada, adaleti engellemesi ve geciktirmesi bağlamında, "geç gelen adaletin de adalet olmadığı" belirtilmeli. Boynukara'nın dili de destana uygun, şiirsel ve canlı... Özellikle uyak düşürmedeki becerisi, onun yapaylığa gidebilecek durumlarının önüne geçiyor. Kasapoğlu, "Mem ile Zin"i, belli bir kültürden yola çıksa da, evrensel olarak ele aldıklarını, bu yaklaşıma tiyatrodaki tüm birikimleriyle, edindikleri kültürle ve sanatsal bakış açısıyla sahnelediklerini belirtiyor. Böylece tüm kültürlerde var olan bu "sevi" öyküsünü çok sağlam, çarpıcı ve çağdaş tiyatronun gereklerini de göz ardı etmeden sahneye taşımış oluyorlar.
pe
Giriş'te davulun ritmiyle birlikte Nevroz hakkındaki bilgileri hem sözel olarak hem de görsel açıdan etkileyici bir biçimde ediniriz. Nevroz kutlamaları sırasında erkek kılığına girmiş olan Zin ile Siti, yine kadın kılığına girmiş olan Mem ile Tajdin'le karşılaşarak birbirlerine tutulurlar. Gülmecesel olanın da dozunda kullanıldığı bu sahnelerde Dadı Hayzebün'ün kullanımı da "serim"in başarılı bir biçimde yapılmasını sağlıyor. Gençlerin arasında mekik dokuyan Hayzebün, onların birbirlerine tutulmalarını eğlenceli bir havada aktarılmasını sağlıyor. Öncelikle Siti'yi Tajdin'le evlendirmelerini izliyoruz. Ancak Beko'nun devreye girip Mir Zeydin'i doldurmaya başlaması, ortalığı karıştırması aynı biçimde evlenmeyi bekleyen Mem ile Zin'in açılarıyla birlikte sevgilerinin de büyümesini getiriyor. Dolduruşlar karşısında gittikçe sertleşen Mir, karar vermekte ve eyleme geçmekte geciken Tajdin, sonuçta Mem ile Zin'in trajik ölümlerine neden oluyorlar. Zaten sonuçta yazarın Beko'yu hoş görmesi, bu trajik durumun tek sorumlusunun Beko olmadığının bir göstergesidir. Başta yönetici olan, adalet dağıtması gereken Mir'in o kadar kolay "dolduruşa" gelmemesi gerekiyordu. Yöneticilik, başkalarının yaşamları hakkında doğru karar vermeyi ve adaletli olmayı gerektirir. Tiyatro tarihi bunu başaramayan, basiretsiz, kişiliksiz yöneticilerle doludur. Yine Tajdin'in eylemini de, Hamlet'in eylemi gibi "geç kalmış" bir eylem olarak değerlendirebiliriz. Tajdin, sonuçta Mir'e baskı yapıp Mem'in zindandan çıkartılmasını sağlarsa da, yaşadıklarından sonra Zin'i görmeye dayanamayan Mem ölür; onun ölümüne dayanamayan Zin de öyle... Ancak finalde, Beko'nun da gömülmeye hakkı olduğunu söyleyip bunun gerçekleşmesini sağlayarak... Yönetim ve dramaturginin başarısının yanında, ülkemizin önde gelen tasarımcılarından Hakan Dündar'ın sahne tasarımını da başarılı bulduğumu belirtmeliyim. Dündar'ın yalın, işlevsel anlayışının yanısıra çarpıcılığı da sağlayan fantezi öğelerini vurgulayan dekoru da oyunun artılarından. Dündar'ın gerçekçiliği simgesellikle dengelediği dekor anlayışı bu destansı oyunun yönelişine de uygun... Sahne tavanının bulutlarla kaplanması, hatta hafiften seyirciye doğru taşması oyunun destansı özelliğini ve şiirselliğini vurgulaması açısından önemli. Sahnenin ortadan geriye doğru olan alanını çeşitli bezlerle ayırarak sahneye kazandırdığı derinliği de belirtmeliyim. Yine Funda Çebi'nin yöreye uygun kostüm tasarımı da başarılı. Sema Öztaş'ın gerçekçi ve simgesel sahneleri ayıran, oyunun çarpıcı sahnelerini vurgulayan ışık tasarımı da iyi. Oyunun diğer bir ağır topu ise, Mazlum Çimen'in oyun için yaptığı müzikler... Özellikle sesiyle de oyuna katkıda bulunması oyunun anlamını pekiştiren önemli bir öğe diye düşünüyorum.
Oyunculara gelecek olursak... Tam bir takım oyunculuğunun gerçekleştiği oyunda, özellikle Zin'i oynayan Mine Tugay'ı çok başarılı bulduğumu belirtmeliyim. Oyunculuğu salt fiziksel görünüm olarak algılayanlara onu izlemelerini öneririm. Kaldı ki, duruşuyla, yürüyüşüyle sahnede çok iyi göründüğünü de belirtelim. Beden ve mimiklerini çok iyi kullanmasının ötesinde özellikle sesini kullanması olağanüstüydü. Zaten Tugay, tonlamalarıyla, vurgularıyla, duyguları çok başarılı bir biçimde veriyor; onun acısı seyircinin boğazında düğümleniyor, gözyaşları yanağından süzülüyordu. Mem'i oynayan Serkan Keskin de iyiydi. Tajdin büyük oynuyor gibi görünse de, heybeti, coşkuyu temsil ettiği düşünülürse oyunun devingenliğine katkı bile sağladığı düşünülebilir. Siti'de Emel Çölgeçen, Hayzebün'de Özlem Durmaz, Mir'de Asil Büyüköçelik oyunun birlikteliğine katkı yapan bir oyunculuk sergiliyorlar. Sezai Paracıkoğlu, yalanlarıyla, dolduruşlarıyla, hainliğinin altındaki ezikliğiyle Beko'yu çok iyi canlandırdı. Arif'de Fatih Dönmez, Çeko'da Bülent Çolak, Haberci'de Yavuz Pekman, Remldar ve Amca'da Ali Savaşçı rollerinin hakkını veren bir yorum sundular. Koro'da Banu Çiçek, Ümit İlban, Sibel Atlan, Yavuz Pekman oyunun devingenliğinin ortaya çıkmasında, izlenebilirliğinin sağlanmasında önemli bir işlev görüyorlardı. Maral (Meral mi?) Ceranoğlu'nun dans düzeni de, değişik sahnelerde coşkuyu, sevinci, üzüncü etkili bir biçimde sahneye taşıyor. Gerek Nevroz'un coşkusunda olsun, gerek düğün sahnelerinde olsun, gerekse gölgelerin dansında, oyunun anlamıyla bütünlenen, ancak Güneydoğu'nun mistisizmine, uyuşukluğuna meydan okuyan bir dans düzeni gerçekleştirmiş Ceranoğlu. "Murtaza"da izlediğimiz Tansu Biçer ise bu oyunda yönetmen yardımcılığını üstlenmiş. Cuma Boynukara, Işıl Kasapoğlu, Bülent Emin Yarar ve Semaver Kumpanya ekibi "tiyatro öldü!" çığlıklarına, hezeyanlarına karşı yaptıklarıyla, bu sanatın bazı dönemlerde gerileyebileceğini ama asla ölmeyeceğini kanıtlıyorlar. Zaten insan ölmedikçe, tiyatro da ölmez. Bize çeşitli duyguların yanısıra, bu düşünceleri de yaşatan ustaların ellerine, yüreklerine, kafalarına sağlık!..
pe cy a
Klasik bir konuyu, aşağı yukarı herkesin tahmin edebileceği "olanaksız bir sevi öyküsü"nü anlaşılabilir bir dilde, tiyatronun araçlarıyla çok çarpıcı, etkileyici bir biçimde anlatan Semaver Kumpanya'yı kutlarken, izleyicinin de onları bu yolda yalnız bırakmayacaklarına inanıyorum. Semaver Kumpanya Kocamustafapaşa'da... İzlenmesi gerekiyor.
> Ebru Ilgaz
cy
a
> ebruilgaz@tiyatrodergisi.com.tr
Oyunumuz
pe
Başlamak
Üzeredir...
Şehri Anlamak ve Anlatmak İçin İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları, yeni sezonda beş yeni oyun ve geçen sezon oynanan "90. Yıl Oyunları" ile perde açıyor. Tiyatroda bu yıl, yeni prodüksiyonlardan "tasarruf" edilerek turnelere ağırlık verilmiş. Şehir Tiyatroları Genel Sanat Yönetmeni Nurullah Tuncer'e göre yeni sezon, "... önce tiyatronun içinde; sevgi, saygının sağlanıp korunacağı" ve "... birlikte durmaya özen gösterilerek, çalışanların birbirini anlamaya çalışacağı" bir yıl olacak. Geçtiğimiz iki yıl süresince kurum içi rahatsızlıkların sıkça gündeme geldiği tiyatronun "yeni" yönetimi, sezon başlarken yönetmenlerin de fikrini alarak Nurullah Tuncer'in tarif ettiği "dialog" ve "anlama" sürecinin ilk adımlarını atmış görünüyor. Sokağa Çıkmak Zorunluluktu! 2003-2004 sezonunda 35'in üzerinde yeni oyunla İstanbullu tiyatroseverleri buluşturdu Şehir Tiyatroları. Tarihi Galata Köprüsü'nde düzenlenen 1. Uluslararası İstanbul-MekânTiyatro Festivali" ile başka ülkelerin tiyatro topluluklarını konuk etti. Ardından Cemil Topuzlu Açıkhava Tiyatrosu'nda yapılan "Yaz Oyunları" gösterileri; Karadeniz, Kıbrıs, Makedonya ve Mısır turneleriyle yaz boyunca çok sayıda yere tiyatro götürdü. Tiyatro yönetimi, perdenin hiç kapanmadığı bu sezonda izleyicinin oyunlara gösterdiği ilginin, 2004-2005 sezonunun repertuvar karakterini oluşturduğunu belirtiyor.
Genel Sanat Yönetmeni Nurullah Tuncer, önceki sezonu değerlendirirken; ağır geçen kış ve diğer tüm olumsuzluklara rağmen tiyatronun yüksek seyirci profilini koruduğunu belirtiyor. Tuncer, "İstanbul-Mekan-Tiyatro" etkinliğinin geçtiğimiz sezonun belki de en önemli projesi olduğunu ifade ediyor. Tiyatroyu sokağa çıkarmanın bir zorunluluk olduğunu söylüyor Tuncer. Ona göre tiyatronun bugün içinde bulunduğu mekanlar Türk tiyatrosunun tarihi içerisinde durmuyor. "Fuayeleri yaşanmıyor, sirkülasyon yok. Adı bile italyan sahnesi olan sahne, Türk tiyatrosunu ifade etmiyor." Bir dönemin meydan sahnelerini hatırlatan Tuncer, farklı mekanların farklı renkler ve konseptler getirdiğine dikkat çekerek, "İstanbul'un kenar mahallelerinde yapılan ilk tiyatro festivalini" Galata Köprüsü'nde başlattıklarını aktarıyor. Şehir Tiyatroları'nın dünya tiyatrolarıyla buluşmasını sağlayan etkinliğin, tiyatronun çalışanlarını başka ülkelerin tiyatrolarının çalışanlarıyla, sanatçılarıyla buluşturduğuna; bu durumun tiyatroda yeni bir sinerji oluşturduğuna dikkat çekiyor. Festivale katılan her grup Şehir Tiyatroları'nı bu yıl kendi ülkesine davet etmiş. Davetleri kabul eden tiyatro, yeni sezonda 18 uluslararası festivale katılmaya hazırlanıyor.
pe cy
a
'Birbirimizi Anlamaya Çalışacağımız Bir Yıl' "Bu sene, önce tiyatronun içinde, sevgiyi, birbirimizin haklarına saygıyı ön planda tutuyoruz. Birlikte durmaya özen göstereceğimizi, birbirimizi mutlaka anlamaya çalışacağımızı ve bunun altında gönül yüzümüzle birbirimizi izleyeceğimizi biliyorum." diyor Tuncer. Şehir Tiyatroları'nda üçüncü sezonuna giren yönetim, geçtiğimiz yıllarda yaşadığı kurum içi çekişmeler göz önünde bulundurulursa, yeni adımlar atmaya başlamış görülüyor. Tuncer, yeni repertuvar oluşturulurken yönetmenlerle konuşup onların önerilerini aldıklarını, toplantılarla "neyi nasıl yapacaklarına" birlikte karar vereceklerini anlatıyor. Tiyatro, bu yıl bazı sanatçı dernekleriyle de ortak işler yapmayı planlıyor. Tuncer, "Kurum içinde ve dışında yeni dialoglara girme kararınız bir ihtiyaçtan mı doğdu" sorumuza, "Hayır bir ihtiyaçtan doğmadı. Bunun herzaman böyle olması gerekir. Sanatın ihtiyaçları kişisel ihtiyaçlar değildir." yanıtını veriyor. Çünkü, "... yapacağımız şeylerin hangi enerjiyle yapılacağı ve izleyiciye hangi enerjiyle gideceği önemli. Bu da bize şunu getiriyor ki; olumlu bir enerji taşıyorsanız izleyiciye ulaşan da bu olumluluk olacaktır. Tiyatronun kollektif bir sanat dalı olduğunu düşünürsek, bu kollektif olan şeyin bu enerjiyle hareket etmesi gerekiyor. Önümüzdeki yılı tiyatronun yeniden kendini ifadesi olarak ve insanın kendini yeniden ifadesi olarak değerlendiriyorum. Çünkü tiyatronun malzemesi insandır. Zımpara taşlarının birbirini öğüten değil, hayatın olumsuzluklarını, insan için yıpratıcı olan olumsuzlukları zımparalamak için kullanılması gerektiğini düşünüyorum. Bu enerjiyle yeni bir sezona ve perde... diyoruz." Çocuklar İçin Yeni Projeler Tiyatronun yeni sezonda, özellikle üzerinde durduğu iki projesi var: "Kreşlerde Tiyatro" ve "Açık Kapı Tiyatro Günleri". İlk proje, çocuk eğitim biriminin insiyatifi ile şekillenerek, kreş ya da ilköğretim okullarında okuma tiyatrolarını kapsıyor. Okul öncesi çocuklara masal okumalarıyla başlayacak "Kreşlerde Tiyatro"; çocuk edebiyatına ilişkin örneklerin oyuncu, yönetmen ve dramaturglardan oluşan gruplar aracılığıyla çocuklara aktarılmasıyla devam edecek. Bir diğer proje, ilköğretim çağındaki çocukların tiyatronun "mutfağını" görmeleri sağlanarak, sahne arkasınının öğretileceği "Açık Kapı Tiyatro". Çocuklarla buluşacak sanatçılara farklı bir heyecan getireceği de düşünülen her iki etkinlik, çocukları tiyatroyla tanıştırmayı amaçlıyor.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları Genel Sanat Yönetmeni Nurullah Tuncer ve yirminci yılına giren "Lüküs Hayat" opereti.
61 <
Yaz boyunca perde kapatmayıpyeni oyunlara "pek ağırlık verilmediği" ve bu yıl yapılması düşünülen 18 turne için prodüksiyonlardan "tasarruf edildiği" için beş yeni oyun göreceğiz sahnede; Macit Koper'in yönettiği "Antigone" (Sophokles), Günther Kramer'in yönettiği "Danton'un Ölümü" (G. Büchner), Bora Seçkin'in yönettiği "Can Ateşinde Kanatlar" (Turgay Nar), T. Günersel'in yönettiği "Kiralık Konak" (Yakup Kadri Karaosmanoğlu /T. Günersel) ve Şevket Avşar'ın yönettiği "Köşebaşı" (A. Kutsi Tecer). Geçtiğimiz sezon yönetim kurulu üyelerinin oyun yönetmesinin yönetmeliğe aykırı olmasına rağmen- Kemal Kocatürk'e verilen "Yedi Kocalı Hürmüz" (Sadık Şandil) isimli oyun da yeni repertuvarda. Oyunun oynanıp oynanmayacağına mahkeme sonucuna göre karar verilecek. Tiyatronun yargıda olan bir diğer meselesi Mehmet Atak'ın suç duyurusu. Bir süre önce yönetim kurulunun bazı icraatlarını öğrenmek için kuruma dilekçe yazan, ancak cevap alamayınca Şişli Cumhuriyet Savcılığı'na Yönetim Kurulu hakkında suç duyurusunda bulunan sanatçının başvurusu işleme girmiş ve Cumhuriyet Savcılığı soruşturma başlatmıştır. Nurullah Tuncer, "olay yargıya intikal ettiğinden" bu konu hakkında görüş belirtmek istemediğini söylüyor.
İstanbul Devlet Tiyatrosu'nda 12 Yeni Oyun Farklı Kimlik, Farklı Misyon
İstanbul Devlet Tiyatrosu19 Ekim Salı günü perdelerini açıyor. Tiyatro'nun repertuvarında bu yıl 12 yeni oyun var. "Bir Anarşitin Kaza Sonucu Ölümü" (Dario Fo), "Kır" (Martin Krimp), "Ayaktakımı Arasında" (Maksim Gorki), "Ben Ruhi Bey Nasılım" (Edip Cansever), "Leenane'in Güzellik Kraliçesi" (Martin McDonagh), "Benerci Kendini Niçin Öldürdü" (Nâzım Hikmet), "Kamyon" (Memet Baydur) ve "Müfettiş" (Gogol) yeni sezonun devam eden oyunları. Tiyatro Müdürü Osman Wöber, başka ödenekli tiyatroların da olduğu İstanbul'da farklı bir misyon tanımları olduğuna dikkat çekerek, repertuvarın hazırlanmasında ve sunulmasında bu duruma uygun hareket ettiklerini anlatıyor.
cy
a
İddialı Projeler I.D.T, Çehov'un 100. ölüm yılı anısına, yazarın "Çok Yaşa Komedi" isimli eserini Yılmaz Gruda'nın rejisiyle sahneye taşıyor. Diğer bir yapım, Toby Wilsher'ın yazıp sahneye koyduğu "Sersemler Evi". Ingiltere"de vücut ve mask tiyatrosu projeleri üreten yönetmen, farklı bir tiyatro türünü İstanbul'a getiriyor. Genç oyun yazarlarımızdan Raşit Çelikezer'in "Otopark Cinayetleri "ni ise Kazım Akşar yönetiyor. Kendi inşaa ettiği çok katlı bir otoparka sıkışan bilim adamının öyküsü19 Ekim günü Aziz Nesin Sahnesi'nde sahnelenmeye başlıyor. Amerika'nın1945 yılında Okinawa Adası'nı işgalini anlatan Vern Sneir'ın "Çayhane" isimli romanı John Patric'in rejisiyle sahnede. "Adamlar" ve "Op'la Zo'nun Dramı" isimli oyunlarından hatırlayacağımız Berkun Oya'nın yeni oyunu "Yangın Duası" da İstanbul Devlet Tiyatrosu repertuvarında. Oyun, "hayatının karşılığını bulamayan, sabah uyandığında ne yapacağı sorusunu yanıtlayamayan" insanlardan yola çıkarak kaleme alınmış. Yeni repertuvarda, teması aynı iki oyun göze çarpıyor: "Giordano Bruno" (Erhan Gökgücü) ve "Bedrettin" (Mehmet Akan). Farklı coğrafyalarda yaşamış iki bilim adamının bağnazlık karşısındaki duruşları ve yaşadıkları benzer son... Dürrenmatt'ın "kara komedi "si "Uyarca" ve Türkiye, Fransa, Hollanda ortak yapımı "Erasmus ya da Deliliğe Övgü" sezonun diğer yeni yapımları.
pe
Farklı Bir Kimlik Beyanı İstanbul Devlet Tiyatrosu Müdürü Osman Wöber, kendilerinden başka iki ödenekli tiyatrosu daha olan kentte (İ.B.Ş.T. ve Bakırköy Belediye Tiyatroları) Devlet Tiyatrosu kimliğini kalıcı İstanbul Devlet Tiyatrosu Sanat Yönetmeni Osman Wöber
şekilde farklılaştırmak için çalıştıklarını söylüyor. Diğer ödenekli tiyatroların kendisi için yaptığı misyon tanımı ile D.T.'nin misyon tanımının farklı olduğuna dikkat çeken sanatçı, repertuvarın hazırlanması ve sunulması konularının da bu misyona göre şekillendiğini ifade ediyor: "... burada farklı bir kimlik beyanında bulunmak zorunda olduğumuzu düşünüyorum. Devlet Tiyatrosu'nun biraz çizgi üstü, daha farklı düşünce seçenekleri beyan eden bir model önermesi ve İstanbul'un seyirci arenasına hitap edebilecek seviyede oyunlar ortaya koyması gerekiyor." Wöber'e göre, tüm sahnelerinin Taksim'de toplanmış olması, kurumun kendisi için geliştirdiği tanımın bir parçası. Konuşlandıkları bölgenin, İstanbul'un tüm bölgelerinden insanların aktığı bir yer olduğunu ve iyi bir repertuvar politikasıyla tüm bu insanları kucaklayabileceklerini anlatan sanatçı, başka tiyatroların farklı yerlerde sahneler açmasını destekliyor ancak onlarla böyle bir yarışa girmeye ihtiyaç duymadıklarını savunuyor. Sorunlar D.T.'de de Aynı İstanbul Devlet Tiyatrosu da, Türkiye'deki diğer tiyatrolarla benzer sıkıntılar yaşıyor. Osman Wöber, teknik personel ve genç sanatçı sayısının yeterli olmadığını, binaların işletmesinden doğan aksaklıklar yaşadıklarını söylüyor. Bütçenin sadece onda birinin prodüksüyonlara aktarılıyor olması, tiyatronun önemli sorunlarından bir diğeri. Hazırlıkları yapılan yeni Devlet Tiyatroları yasasının kendilerini rahatlatacağını anlatan Wöber şöyle konuşuyor: "Yeni yapılan yasa çalışmanın temeli personelin istihdam ediliş biçimine ilişkin. Sanatçıları yarışa sokacak bir sisteme geliyoruz. Sanatçılar, tıpkı özel sektörde yaptıkları anlaşmalar gibi Devlet Tiyatrosu'nda da kısa süreli sözleşmeler yaparak çalışacaklar. Bu en büyük gider kalemimiz olan personel giderlerini hafifletecek. Bazı sanatçılar iki oyunda birden çalışırken, senelerdir çalıştırılamayan sanatçılarımız var. Bu yasanın bizim sistemimizdeki en büyük eksiklik olan ibralaşma mekanizmasını hayata geçireceğini umuyoruz. D.T.'de repertuvar belirlenip realize edilir. Ortaya çıkan tablo seyirciyle buluşabilir, buluşmayabilir. Fakat hiç kimse sonra dönüp de bu zincirin kadrolarıyla hesaplaşmayı beklemez. Kamuoyunun parasını kullanan kurumlar, yaptıkları işin geri dönüş performansını tartışmalı. Yeni yasa bu mekanizmayı çalıştıracak. Ayrıca, bir süredir konuştuğumuz yüzer tiyatro projemiz var. Devlet Tiyatrolarının böyle bir projeyi oluşturup hayata geçirecek ve kalıcı kılabilecek bir güce sahip olduğunu düşünüyorum. Üç tarafı denizlerle çevrili bir ülkede bu proje hayata geçirilebilirse bunu istediğimiz limana bağlayıp sahne haline getirebilme olanağımız olacak."
cy a
150 yıl sonra "Kamelyalı Kadın" Tiyatro Kedi"de
pe
Hakan Altıner ve İpek Kadılar Altıner'in kurduğu Tiyatro Kedi 3. sezonun perdelerini açtı. Türk tiyatrosunda "çizgi üstü, farklı ve seyircinin ilgisini uyaracak" oyunlar sahnelemek iddiasıyla kurulan tiyatro, gerçekleştirdiği prodüksiyonlar ve izleyicisiyle kısa sürede kurduğu güzel ilişkilerle amacına ulaşmış görünüyor. Yaz boyunca Profilo Kültür Merkezi'nde "Tarlakuşuydu Juliette" ile sahneyi dolduran grup, bu kez geçtiğimiz yılın önemli prodüksiyonu, "Yarım Bardak Su" ve Alexandre Dumas Fils'nin unutulmaz eseri "Kamelyalı Kadın" ile bizi karşılıyor. Tiyatronun repertuvarında kendi türünde iddialı iki oyun daha var: televizyondan alışık olduğumuz sit-comların tiyatro sahnesindeki denemesi "Sen de Kimsin" ve deneyimli bir kadroyla bir kez daha sahneye getirilecek "Kim Korkar Hain Kurttan".
"Kamelyalı Kadın"ın yönetmeni Hakan Altıner ve oyuncular Serhan Süsler ve Selen Öztürk.
63
Müzikal Genç Oyuncuların Sırtında "Kamelyalı Kadın" Tiyatro Kedi'nin uzun zamandır yapmak istediği ancak, istediği kadro ve olanaklara sahip olamadığı için ertelediği bir proje. Yazarın 1848'de kaleme aldığı, daha önce sahneye ve beyaz perdeye de uyarlanan unutulmaz eser müzikal mantığıyla hazırlanmış. İpek Kadılar Altıner şimdiye kadar yapılmış çevirileri ve oyunlaştırılmış versiyonları gözardı ederek, orjinal romanı yeniden oyunlaştırmış. Cenk Taşkın'ın özgün besteleri ve dört kişilik canlı bir orkestra eşliğinde müzikal haline getirilmiş. Oyunun prova arasında konuştuğumuz yönetmen Hakan Altıner "Kamelyalı Kadın "ın sahneye taşınma hikayesini şöyle aktarıyor: "6u yıl oyuncu portföyümüzü genişletmek, yeni mezun ya da hâlâ öğrenci ama tiyatroda sivrilmeye başlamış oyuncuları tanımak için bir seçme yapmaya karar verdik. Bunu duyurduk. 163 kişi başvurdu. Bunların yüzde 88'i konservatuvar veya ilgili tiyatro fakültelerinden mezun. Seçmelerde 47 kişi belirlendi. Aralarında 'Kamelyalı Kadın' için bize ümit veren gençler olduğunu tespit ettik ve oyunu bu gençlerin sırtında taşıyabileceğimize karar verdik. Deniz Türkali ve Kartal Kaan gibi iki kıdemli oyuncunun dışında bütün kadro genç arkadaşlarımızdan oluşuyor. Oyun, Türkiye'de 1947'de Devlet Tiyatrosu'nda oynanmış. Daha sonra oynanmamış. Günümüzün modern anlayışına aykırı mıdır endişesini mi taşıdık, ondan dolayı mı oynanmadık, biraz daha acımasız bir deyimle demode mi oldu bu oyun diye çok düşündük. Orjinal romandan yeniden oyunlaştırdığımız eseri müzikal mantığına oturtmaya çalıştık. Buna dört dörtlük bir Broodway müzikali esprisiyle yaklaşmak yanlış olurdu. Onun için hafif bir jazz quarteti'ni andıran orkestra eşliğinde canlı söylenecek şarkılarla -ki toplam 18 şarkı varÖnder Bali'nin müzik direktörlüğünde çalışmalara başladık. Oyuncularımızın ses renklerine, ses güçlerine göre de aranje edildi belli parçalar."
a
150 yıl Sonraya Göndermeler Yönetmen, eseri, hem 1850'lerin havasını, o denemin jestlerini ve duygusallığı koruyarak hem de 2004'ün dinamik müzikleriyle bugün etrafımızda geçen hayat gibi vermeye çalıştıklarını anlatıyor. Bu yüzden Tiyatro Kedi'nin "Kamelyalı Kadın"ının üstüne dram, melodram gibi bir üst başlık konulması taraftarı değil. Altıner, yüz elli yıl önce yazılan eserin günümüz ile paralelliğine de değinmeden edemiyor: "Dumas, bugün bile göndemde olan, zina tartışması gibi, kadın erkek ilişkisi gibi konuları o yıllarda tartışmış hatta bu yüzden hapse düşmüş cesur bir yazar. Dolayısıyla biz yazarın fikirlerini bugüne taşırken müthiş bir gerçekle yüzyüze geldik. 2004'te de koşullar aynı, tabular aynı, tabulara öngörülen cezalar ve bu cezaları öngörenlerin kimlikleri; bunun için fedakarlık yapanlar, kurban gidenler aynı."
cy
Tiyatronunun en iddialı prodüksiyonu "Kamelyalı Kadın"da Deniz Türkali, Kartal Kaan, Selen Öztürk, Elif Ongan, Onuryay Evrentan, Serhan Süsler, Beste Tok, Muharrem Özcan, Nurten Helik, Sertaç Ekici, Çağrı Şensoy aynı sahneyi paylaşıyor. 7 Ekim günü Tarık Günersel'in "Yarım Bardak Su" isimli oyunuyla perde açan tiyatroda 21 Ekim'den itibaren "Kamelyalı Kadın"ı izleyeceğiz.
pe
Ferhat Göçer'le Beyaz Perdenin Müzikli Dünyasına Yolculuk Tiyatro Kedi'nin programında farklı bir etkinlik daha göze çarpıyor. "Ferhat Göçer'le Beyaz Parde Ezgileri". Göçer, yıl boyunca her çarşamba saat 21.00'da Türk ve dünya sinemasının unutulmayan şarkılarını Tiyatro Kedi çatısı altında seslendirecek. Etkinliğe -tiyatroda yapıldığı için- tiyatral bir tat da katılmış. Oluşturulan tekstle, seyirci şarkısı söylenen filmin dönemine götürülürken, sahnenin arkasında o filme ait görüntüler gösteriliyor. (Tiyatro Kedi telefon: 0212 217 69 25/gişe: 0212 216 93 14)
Bakırköy Dario Fo ile Başladı
Bakırköy Belediye Tiyatroları yeni sezonu Derio Fo'nun "Klakson, Borazanlar ve Bırtlar" isimli oyunuyla açtı. Turgay Kantürk'ün yönettiği oyun, geçen sezonun ilgi toplayan oyunlarından birisi. Tiyatro bu yıl iki yeni prodüksiyonu sahneye taşıyor. Yaşar Kemal'in "Teneke" isimli oyunu ve Bertolt Brecht'in "Sezuan'ın İyi İnsanı".
Genç oyuncularla deneyimli oyuncuları aynı sahnede bir araya getiren "Teneke"yi Müşfik Kenter yönetiyor. Dekor ve kostüm tasarımını Ayçın Tar"ın üstlendiği oyunda Sönmez Atasoy, Zekai Müftüoğlu, Aytekin Özen, Münir Akça, Emre Kınay, Şefik Kıran, Orhan Aydın, Nurhayat Atasoy, Çetin Etili, Mert Asutay, Yelda Baskın, Elif Ürse, Fatih Koyunoğlu, Gürgen Öz ve Alican Yücesoy oynuyor. Oyun, 29 Ekim'den itibaren Yunus Emre Kültür Merkezi'nde izlenebilir. Bir diğer yeni yapım "Sezuan'ın İyi İnsanı", Ali Taygun'un rejisiyle sahnelenecek. Geçtiğimiz sezon sahnelenmeye başlanan Curzio Malaparte'ın, İkinci Dünya Savaşı sonrası Avusturya'sını anlatan "Kadınlar da Savaşı Yitirdi" isimli oyunu Ekim ayı boyunca Yunus Emre Kültür Merkezi'nde sahneleniyor. Oyunu Orhan Kemal Aydın yönetiyor. Her yaştan izleyicinin ilgisiyle karşılaşan gölge oyunları bu yıl. Cengiz Özek'in hazırladığı "Sihirli Lamba" adlı yeni bir karagöz oyunuyla devam ediyor. Bakırköy Belediye Tiyatroları'nın devam eden diğer oyunları ise şunlar: "Bahar Noktası", "Barış Ormanında Yarış", "Harikalar Mutfağı" (Bakırköy Belediye Tiy. tel: 0212 661 1941) 64
Çığır Sahne oyuncuları ve Sanat Yönetmeni Almula Merter.
Çığır Sahne'de İddialı Yıl
a
Geçtiğimiz yıl Ferdi Merter ve kızı Almula Merter tarafından kurulan Çığır Sahne, bu yıl repertuvar tiyatrosu olma fikriyle yoluna devam ediyor. Yeni sezonda 12 oyun sahnelemeye hazırlanan grup, zor bir işe giriştiğinin farkında, ancak; "büyük işler yapmak için büyük hayaller kurulması" gerektiği görüşünde.
pe
cy
"Kumar Oynamak Zorundaydık' 7 Ocak 2003 günü "Vajina Monologları" ile perde diyen Çığır Sahne, Pangaltı'daki eski Dormen Tiyatrosu'nda çalışmalarını devam ettiriyor. 650 kişilik koltuğa sahip salonda ilk gösteri 24 Eylül'de Francis Veder'in "Salaklar Sofrası" ile yapıldı. Grubun yeni sezonda sahneleyeceği diğer oyunlar ise şöyle; "Kuğular Şarkı Söylemez" (Ferdi Merter), "Pepsi" (Jean de Hartog), "Anadolar" (Muzaffer İzgü), "İyi Geceler Anne" (Marsha Norman), "Şahane Düğün", "Nora" (Ibsen), "Hayvanat Bahçesi" (Edward Albee), "Çiçu" (Aziz Nesin), "Bir Yastıkta" (Jean de Hartog), "Politik Olarak Seks" (Bob MCIan). Repertuvarda iki de çocuk oyunu var: "Pinokyo" ve "Memo Uzayda". Almula Merter'in de riskli bulduğu, ancak "... Büyük bir iş yapmak istiyorsanız büyük hayalleriniz olmalı. Bu kumarı oynamak zorundaydık." dediği 12 oyunluk repertuvar, tiyatro ve televizyon dünyasından tanıdığımız geniş bir kadroyla sahnelenecek. Almula Merter'in "kumar" olarak nitelendirdiği repertuvar tiyatrosu, -yönetmenleri kesinleşmeyen oyunların da sahneye hazırlanmasının ardından- hayata geçirilecek. Merter, repertuvar tiyatrosuyla izleyiciye daha fazla seçme ve tiyatroya gelebilme şansı sunduklarını belirtiyor. Devlet ve Şehir Tiyatrosu'ndaki yönetmen arkadaşlarının da fikrini aldıklarını belirten Merter, bilet fiyatlarını bu tiyatroların fiyatlarına yakın tutarak seyirci çekebileceklerini anlatıyor.
"'Vajina Monologları' isimli oyununuz çok tartışıldı. Bir yandan oyunun içeriğine yönelik eleştiriler yapılırken, diğer yandan mankenlerin ya da tiyatro eğitimi almamış kişilerin sahneye çıkarılması 'popülizm' ya da 'medyatik' planlarla tiyatro yaptığınız eleştirilerine yol açtı. Aynı oyuncular ve benzer oyunlar yine repertuvarınızda?" sorusunu şöyle yanıtlıyor Merter: "Vajina Monologları. Bu bir oyun değildi. Şu anda 34 ülkede oynanan bir okuma tiyatrosuydu. Amacımız, toplumda tartışılmamış, tabu olarak kalmış problemlerin altında yatan nedenleri ortaya çıkarmak ve bunları tartışabilmekti. İnsanlar 'bu nasıl birşey' diye sordu. Mankenler koymuş falan. Ben oyuncuların illa ki okullu olmasına karşıyım. Bu işe gönül vermiş insanların tiyatro yapması gerektiğine inanıyorum. Benim tiyatrom oyunculuğa gönül vermiş herkese açık bir tiyatro. Her şey bu kadar ortalık yerde konuşulur mu tartışılır mı dediler. Böyle bir şeye gerek vardı ve bir çok konunun tartışılması için başlangıç oldu. Tiyatro olarak geçen sene bir karar aldık ve İstanbul'daki özel tiyatrolar olarak bir araya gelip birbirimize destek olmamız gerektiğini düşündük. İnsanlara dosyalar sunduk. Maalesef Türkiye'de tiyatroda şöyle bir tavır var hiç kimse ikinci bir kişiyi kabul etmiyor. Hele hele bu benim gibi " Vajina Monologları" gibi bir oyunla işin içine girmiş bir insan ise... Biz isterdik ki tiyatrolar birleşsin ve sanat adına bir şeyler yapabilsin. Kişisel bencilliklerin bırakılması ve daha profosyonel bakılması gerektiğini düşünüyorum. Umarım birgün bu dileğim gerçekleşir."
65 <
Oyunevi Perdeyi Güneydoğu'da Açtı
Tiyatro Oyunevi 9. sezonunu Güneydoğu'da açtı. Ekim ayının ilk haftası Nihat Genç'in kaleminden Mahir Günşiray'ın oyunlaştırdığı "Gavara"yla bölgeye giden grup; MardinKızıltepe, Batman-Hasankeyf ve Urfa-Viranşehir'de oyunlar sahneledi. Oyunevi'nin yeni projesi ise genç yazarlarımızdan Murat Uyurkulak'ın "Tol" isimli eseri. Günşiray'ın sahneye uyarladığı "Tol", Mart ayında oynanmaya başlanacak. Tiyatro, İstanbul Sanat Merkezi'ndeki perdesini 26 Kasım'da "Gavara"yla açıyor. "Döne Döne" (Werner Schwab) ve "Unutmak" (Joel Jovanneau, Enzo Cormann, Eugene Durif, Eric-Emmanuel Scmitt) isimli oyunlar bu yıl da oynanmaya devam edecek.
Yargı'da 19. Gösterim Yılı
Bizim Tiyatro'nun "Yargı" isimli oyunu 19. gösterim yılına giriyor. Barry Collins'in yazdığı oyunda Zafer Diper oynuyor. Türkiye'nin birçok ilinin yanı sıra İngiltere (Londra), Danimarka (Kopenhag), Almanya (Berlin, Hamburg, Köln, Duisburg, Bielefeld, Stuttgart), İsviçre (Zürih, St.Gailen, Basel, Lozan,Bern), Avustralya (Sydney, Melbourne), Kıbrıs (Lefkoşe, Magosa), Belçika (Gent), Avusturya'da (İnnsbruck, Linz, Viyana) sahnelenen oyun, izlemek isteyenler için yeniden sahnede.
Semaver Kumpanya Savaş Oyunları ile Başladı
Semaver Kumpanya, üçüncü sezonuna, Işıl Kasapoğlu'nun yönettiği, savaş temalı 3 oyun ile başladı; "Diktat" (Enzo Corman), "Resm i Geçit" (Loula Anagnostaki) ve "Tetikçi" (Adel Hakim). "Mem ile Zin", "Murtaza" ve "Onikinci Gece" yeni sezonda da perde açmaya devam edecek. 4 Ekim Pazartesi günü başlayan sezonun ilk oyunu "Diktat" oldu. Köksal Engür ve Bülent Emin Yarar oynuyuyor. Oyun, iç savaş sonrası ayrı saflarda çarpışmış iki kardeşin yirmi beş yıl sonra karşılaşmalarını ve hesaplaşmalarını anlatıyor. Uluslarası İstanbul Tiyatro Festivali kapsamında geçtiğimiz Haziran ayında prömiyer yapan "Mem ile Zin" bu sezon devam eden oyunlardan. Cuma Boynukara'nın yazdığı oyunu Bülent Emin Yarar ve Işıl Kasapoğlu yönetti.
a
Dört tane çocuk oyunu hazırlayan tiyatro, haftanın beş günü Kocamustafapaşa Çevre Tiyatrosu'nda seyirciyle buluşacak.
Tiyatro Fora 10. Yaşını Kutluyor
pe cy
2004-2005 tiyatro sezonunda 10. yılını kutlayan Tiyatro Fora, yeni tiyatro sezonunu. Kasım ayında, Donald Margulies'in "Dostlarla Akşam Yemeği" ile açacak. Muammer Öztat'ın dilimize çevirdiği. Tufan Karabulut'un yönettiği oyunun müziklerini Burcu Selçuk yapmış. Arda Kavaklıoğlu, Burcu Başaran, Tufan Karabulut ve Sena Taşkapılıoğlu'nun rol aldığı oyun, 21 Kasım'dan başlayarak her pazar saati 5:00'de Kadıköy-Barış Manço Kültür Merkezi'nde sahnelenecek.
66
Semaver Kumpanya sezonu "Savaş Oyunları" ile açıyor.
pe cy a
10 Ekim Pazar, Saat 11:00
KONTROL
FİLMEKİMİ Emek Sineması
İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı'nın, bu yıl üçüncüsünü düzenlediği, "filmekimi" olarak adlandırılan 2004 Sonbahar Film Haftası 14 Ekim'e kadar devam ediyor. Geçtiğimiz yılın en çok ses getiren filmlerinden bazıları, bu yıl Cannes ve Berlin gibi önemli film festivallerinde gösterilen 2004 yapımı filmlerden seçmeler ve önümüzdeki günlerde Türkiye'de vizyona çıkacak bazı ilginç filmlerin ilk gösterimlerinden oluşan 20 film Emek Sineması'nda gösteriliyor.
10 Ekim Pazar, Saat 13:30
MÖSYÖ MATHIEU'NUN ASİ ÇOCUKLARI FİLEKİMİ Emek Sineması
10 Ekim Pazar, Saat 16:00
ZELARY
10 Ekim Pazar, Saat 19:00
ZATOICHI
10 Ekim Pazar, Saat 21:00
ANNEM
FİLMEKİMİ Emek Sineması
FİLMEKİMİ Emek Sineması
a
FİLMEKİMİ Emek Sineması
Gösterimlerde tam bilet ücreti 10 milyon TL. Öğrenciler ve 65 yaşını geçmiş sinemaseverler, gala gösterimleri dışında kalan tüm seanslara, kimlik göstererek, 7,5 milyon TL'lik indirimli biletlerle girebiliyor. 11:00 seanslarında tüm biletler 7,5 milyon. (I.K.S.V:0212 334 07 00)
10 Ekim Pazar, Saat 16:00
10 Ekim Pazar, Saat 12:00
THE COLTRANE LEGACY
14. Akbank Caz Festivali, caz müziğinin devlerini istanbul'da ağırlamaya devam ediyor. 6 Ekim'de başlayan festival 16 Ekim'de sona erecek.
10 Ekim Pazar, Saat 18:00
Akbank'ın, "Cazın benzersiz, rengarenk dünyasını dinleyiciye yansıtmak" amacıyla düzenlediği festival için Aya İrini, Babylon, Cemal Reşit Rey, Yeni Melek Gösteri Merkezi ve Akbank Kültür Sanat Merkezi kullanılıyor. Etkinlikte konserlerin yanı sıra, film gösterimleri ile Gonzalo Rubalcaba ve Mirosiav Vitous'un katıldığı workshopları da görmek mümkün. (Biletix0216 556 98 00)
Babylon 10 Ekim Pazar, Saat 20:00
cy
SELEN GÜLÜN TRIO
pe
AKBANK 14. CAZ FESTİVALİ Babylon
AKBANK 14. CAZ FESTİVALİ Akbank Küitür Sanat Merkezi
ELVAN ARACI QUARTET
K34
.
.
A K B A N K 1 4 . CAZ FESTİVALİ Babylon
Merhaba Yaklaşık 15 yıldır tiyatro dünyamıza ilişkin sayısız yazıya, yazara, oyuna sayfalarını açan -ve Türk Tiyatro tarihinin belleği haline gelen- Tiyatro... Tiyatro... Dergisi bundan böyle sayfalarında kardeş sanatlara da yer açıyor. Kültür Sanat Günlüğü, diğer sanat dallarını da hayatlarının bir parçası olarak algılayan ve önemseyen okurlarımızın, o ay boyunca ilgisini çekeceğini umduğumuz etkinlikleri bir araya topluyor. Amacımız; ekin, bir ajanda olmanın ötesinde, kitap tanıtımlarının, farklı sanat dallarında görüş belirten röportajların, dünyadan önemli sanat haberlerinin yer alacağı bir mecra haline getirilmesi. Ekim 2004 günlüğü, derginin çıkış tarihi göz önünde bulundurularak 10 Ekim'de başlatıldı. Kasım ayından itibaren, tüm günleri kapsayan programları bulacağınız şekilde yayımlanacak. Kültür Sanat Günlüğü'ne katkıda bulunan ve bulunacak herkese teşekkür ediyor. Tiyatro... Tiyatro... Dergisi'nin bahçesine giren tüm sanat dallarına merhaba diyoruz. Ebru Ilgaz
>68
Yayın Sorumlusu Ebru Ilgaz Tel.: 0212 259 21 24 Fax: 0212 327 86 29
e-posta: ebruilgaz@tiyatrodergisi.com.tr
Reklam ve Halkla İlişkiler Çiğdem Esmer Tel.: 0212 259 34 98 Fax: 0212 327 86 29
e-posta: cigdem@tiyatrodergisi.com.tr
Görsel Yönetmen Genco Demirer (gDGa.net)
1 0 Ekim Pazar, Saat 1 0 : 0 0 - 1 7 : 0 0
MİNİFEST
İSTANBUL KÜLTÜR VE SANAT VAKFI Parkorman/Maslak
İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı tarafından Aygaz, İş Bankası, Renault ve Turkcell'in destekleriyle gerçekleştirilecek olan minifest'in medya sponsorluğunu Jetix (Çocukların televizyon kanalı FoxKids'in yeni adı) ve MİÇO Dergisi üstleniyor. 8 Ekim'de başlayan minifest bugün sona eriyor. 10.00-17.00 saatleri arasında Maslak Parkorman'da her yaş grubundan çocuklara çeşitli sanat dallarıyla zenginleştirilmiş hareketli ve renkli bir ortam sunuyor. Minifest biletleri Parkorman girişinden temin edilebilir. Bu yıl minifest'in biletler fiyatları; büyükler için 7.5 milyon lira; 3 - 12 yaş çocuklar için 5 milyon lira olarak belirlendi. 0 - 2 yaş çocukları için giriş yine ücretsiz olacak. Çocuklar, minifest programındaki tüm atölye çalışmaları ve gösterilere ücretsiz olarak katılabilecekler. (sadece Party-Kids binası içinde bulunan elektronik oyuncaklar jetonludur). (I.K.S.V:0212 334 07 00)
11 Ekim P.tesi, Saat 11:00
11 Ekim P.tesi, Saat 13:30
11 E k i m P.tesi, S a a t 1 6 : 0 0
FİLMEKİMİ Emek Sineması
FİLMEKİMİ Emek Sineması
FİLMEKİMİ E m e k Sineması
GÖZ 2
KARANLIK S I R L A R KUMAR TUTKUSU
11 Ekim P.tesi, Saat 19:00
11 Ekim P.tesi, Saat 21:30
FİLMEKİMİ
FİLMEKİMİ Emek Sineması
cy
Emek Sineması
İHTİYAR DELİKANLI
a
MİMAR BABAM
11 Ekim P.tesi, Saat 21:00
11 Ekim P.tesi Saat 22:00
AKBANK 1 4 . CAZ FESTİVALİ Babylon
AKBANK 1 4 . CAZ FESTİVALİ Babylon
H. BENNIG-B.HERMAN-E.GLERUM
pe
MISHA MENGELBERG
69 <
12 Ekim Salı, Saat 11:00
VİBRATOR
12 Ekim SaLI, Saat 13:30
SİZ BUYRUN
FİLMEKİMİ Emek Sineması
FİLMEKİMİ Emek Sineması
12 Ekim Salı, Saat 19:00
12 Ekim Salı, Saat 21:30
ŞİŞİR BENİ
YANLIŞ HESAP
12 Ekim Salı, Saat 19:00
12 Ekim Salı, Saat 20:00
FİLMEKİMİ Emek Sineması
12 Ekim Sah, Saat 16:00
ZATOJCHI FİLMEKİMİ Emek Sineması
FİLMEKİMİ Emek Sineması
A. MUKANOVZ. ÖZDEMİR KONSER
FOLKLORAMA
I S T . D. O. VE BALESI A.K.M. Büyük Salon
12 Ekim Salı, Saat 21:00
A. C M Y E R S TRIO
AKBANK 1 4 . CAZ FES. Babylon
i t a l y a n K . M . (0212.293 98 48)
13 Ekim Çarş., Saat 11:00
cy
FİLMEKİMİ Emek Sineması
a
MAHREM İTİRAFLAR
13 Ekim Çarş., Saat 13:30
13 Ekim Çarş., Saat 16:00
13 Ekim Çarş., Saat 19:00
FİLMEKİMİ Emek Sineması
FİLMEKİMİ
KARANLIKSIRLAR Emek Sineması
pe
ANNEM
13 Ekim Çarş, Saat 12:00
STRAIGHT NO CHASER
AKBANK 1 4 . CAZ FESTİVALİ/FİLM Akbank Kültür Sanat Merkezi
13 Ekim Çarş, Saat 20:00
AĞIR ROMAN
İST. D. O. VE BALESİ/DansTiyatosu A.K.M. Büyük Salon
13 Ekim Çarş, Saat 22:00
C. MARIANO -D. HUMAIR A.HAURAND AKBANK 1 4 . CAZ FESTİVALİ Babylon >70
AĞLAYAN DEVENİN ÖYKÜSÜ Emek Sineması 13 Ekim Çarş., S a a t 21:30
GÖZLERİMİ D E A L FİLMEKİMİ Emek Sineması
SERGİ ALTININ İKTİDARI
YAPI KREDİ KOLEKSİYONU Vedat Nedim Tör Müzesi Altının İktidarı, İktidarın Altınları / Yapı Kredi Para Koleksiyonu Altın Sikkeler Sergisi, zenginlik ve ihtişam sembolü olan sikkelerin öyküsünü gözler önüne seriyor. Vedat Nedim Tör Müzesi'nde 28 Şubat 2005'e kadar ziyaret edilebilecek sergi; Akdeniz coğrafyasında MÖ 6. yüzyıldan günümüze kadar kurulmuş çok sayıda devletin altın paralarını kapsıyor. 30 bölüm halinde 1000 sikkenin görülebileceği sergi, 55 bini bulan sikke sayısıyla dünyanın önde gelen özel para koleksiyonlarından biri olan Yapı Kredi Koleksiyonu'ndan seçilerek hazırlandı.
MİTOS-BOYUT Tiyatro Yayınları Yeni K i t a p l a r / Yeni K i t a p l a r / Yeni K i t a p l a r / Yeni K i t a p l a r Nikolay GOGOL / Toplu Oyunları 1
(Türkçesi-, Koray Karasulu)
Rus komedi sanatının 'baba'sı sayılan Gogol'un (1809-1852) üç önemli oyunu, Rusça'dan yeni çevirileriyle birarada. Büyük bir komedi, Müfettiş; Usta bir kumarbazın, ustaca aldatılışının dolantı dolu güldürüsü, Kumarbazlar; Çöken soylular sınıfı ile gittikçe yükselen burjuvazinin çatışmasının, bir evlenme olayı içinde ince eleştirilerle anlatıldığı eğlenceli bir oyun, Evlenme.
Behiç AK / İmaj Katili Günümüzde yaratılan imajların, asıl gerçek olanın yerini alması sonucunda taklitle orijinalin birbirine karışmasını mizahla anlatan bir oyun Arnold WESKER/Toplu Oyunları 1 (Türkçesi: Nurhan Tekerek-Fatma Pınarbaşı) Gerçekçi oyunlarıyla tanınan ünlü İngiliz yazarı Arnold Wesker'in son iki oyunu. Boylam, İngiltere'de 18. yy'da, denizciler için çok yaşamsal bilimsel buluşunu dönemin bilim adamlarına bir türlü kabul ettiremeyen bir saat ustasının gerçek yaşam öyküsü. İnkâr, çağdaş psikiyatristlerin 'Sahte Anılar Sendromu' olarak adlandırdıkları bir kurgu ile, mesleğini kötüye kullanan bir uzmanın, bir ailede yarattığı parçalanmayı anlatıyor. Erhan GÖKGÜCÜV T o p l u Oyunları 2 İki Kalas Bir Heves/ Ramazanla Çillide. İki müzikal komedi. Geleneksel tiyatromuzun ögeleriyle günümüz olaylarına eleştirel ve eğlenceli bir bakış.
cy
a
Peter TURRINI / Nihayet Bitti (Türkçesi: Sibel Arslan Yeşilay)' Ezilenlerin, güçsüzlerin güçlü sesi Avusturyalı yazar Turrini, bu tek kişilik oyununda, çok başarılı, mutlu ve refah içinde bir yaşam sürmekte olan, ama her tür fikrinden çabucak dönmeyi başarıyla beceren dönek bir medya gülünün traji-komik öyküsünü anlatıyor. William SHAKESPEARE / Kral III. Richard (Türkçesi: Ali H. Neyzi) Suç işlemekte deha sayılabilecek III. Richard'ın iktidarı için yaptığı hunharlık, çirkinlik vahşet ve ahlaksızlığın yarattığı trajediler, sonunda onun da trajik sonunu hazırlar. "Bir at! Bir at bulun bana! Bir at için krallığım feda!"
pe
M e t i n BALAY / Deniz Diye Bir Delikanlı Gencecik, eli hiç kana bulaşmamış, kimseyi öldürmemiş, bir delikanlı gibi yaşamaktan keyif alan üç genç insanın "Üçe üç," diyerek idama gönderişlerinin, tümüyle belgelere dayanan, yakın tarihimizin en yürek burkucu trajik öyküsü.
Çocuk
Oyunları
Dizisi
4 ve 5
G ü l e n İ p e k ABALI / Mıknatıs Çocuk - Konuşan Taş - Çocuk Ülkesi (Resimli) Genç yazardan, çocuğu merkeze koyarak onun düş gücünü harekete geçiren, eğer kendilerine inanırlarsa her şeyi başarabileceklerini göstermeye çalışan üç oyun. Sinan BAYRAKTAR / Karagöz Efsanesi Karagöz-Hacıvat'ın Bursa'da ortaya çıkış öyküsünü çocuklara, geleneksel tiyatromuzun gölge oyunu, tekerlemeler, şarkılar, yanlış anlamalar gibi eğlenceli öğelerini kullanarak anlatıyor. Ali H. Neyzi
Tiyatrodan Gösteri Sanatlarına
Ali H. NEYZİ / Tiyatrodan Gösteri Sanatlarına Antik Yunan ve Roma tiyatrosundaki Tiyatro ile Gösteri arasındaki karşıtlık çağımızda İngiliz ve Amerikan tiyatrosunda sürmektedir. Birincide 'söz' önde iken, ikincide 'gösteri' öne çıkmıştı. Eser, bu değişimi inceliyor. Gerhard EBERT / Doğaçlama Oyunculuk sanatında, oyuncunun yeteneklerinin geliştirilmesi için fiziksel bir araç olarak doğaçlama'nın yeri, önemi ve kullanma yöntemlerini inceleyen bir eser.
Mitos-Boyut Tiyatro Yayınları/ TEM Yapım Yayıncılık Ltd. Şti. Ağa Çırağı Sok. 7/2 Gümüşsuyu-İST. Tel. 212. 249 87 37-8; Faks. 212. 249 02 18
14 Ekim Perş, Saat 11:00
ŞİŞİR BENİ
14 E k i m P E R Ş . , S a a t 1 3 : 3 0
M. M A T H I E U ' N U N ASİ...
FİLMEKİMİ Emek Sineması
FİLMEKİMİ Emek Sineması
14 Ekim Perş, Saat 16:00
14 Ekim Perş, Saat 19:00
FİLMEKİMİ
FİLMEKİMİ Emek Sineması
SAMURAY'IN ONURU Emek Sineması
MAHREM İTİRAFLAR
14 Ekim Perş, Saat 21:30
MOTOSİKLET GÜNLÜĞÜ Emek Sineması 14 Ekim Perş, Saat 12:00
ATÖLYE
T H E O N E MAN TWINS
Çocuklarla Müzik M ü z i ğ i n Rengi
14 Ekim Perş, Saat 19:30
FİLM/Yön: Rahsaan R. Kirk Akbank Kültür Sanat Merkezi
14 Ekim Perş, Saat 10:00
OLCAY SARAL TRIO
SÖYLEŞİ
cy
a
P. Başbuğ, Ş. Dalmaz, N. Selçuk Borusan Kültür Sanat Merkezi ( 0 2 1 2 .2 9 2 06 5 5 )
14 Ekim Perş, Saat 18:30
pe
Dünya M ü z i ğ i : Yeni Pazar
Alper Maral
Borusan Kültür Sanat Merkezi ( 0 2 1 2 .2 9 2 06 5 5 )
AKBANK 1 4 . CAZ FESTİVALİ Akbank Kültür Sanat Merkezi 14 Ekim Perş, Saat 20:00
AŞK İKSİRİ
İST, O. O. VE BALESİ/Opera A.K.M. Büyük Salon 14 Ekim Perş, Saat 22:00
S . R . RODRIGUEZ
AKBANK 1 4 . CAZ FESTİVALİ Akbank Kültür Sanat Merkezi
Oskar Werner ve François Truffaut 2 0 . Ölüm Yıldönümünde TÜRSAK'ta TÜRSAK Vakfı'nın 1995 yılında başlattığı ve geleneksel olarak devam ettirdiği "ülke sinemaları", "yönetmen sinemaları" ya da dünya gündemini takip eden özel temalara yönelik gerçekleştirdiği "film haftaları"nı Ekim ayında, özel bir etkinlikle sürdürüyor. "Oskar Werner ve François Truffaut Filmleri Haftası"; biri oyuncu diğeri yönetmen olarak sinemanın unutulmaz iki ismini, her ikisinin de ölümlerinden tam 20 yıl sonra, sinemaseverler ve kültür-sanat düşünürleri için perdede buluşturuyor.
23-27 Ekim tarihleri arasında, Fransız Yeni Dalga Akımı'nın öncülerinden olan ve sinemaya 'auteur' kavramını getiren François Truffaut ve Avusturya sinemasının olduğu kadar Avrupa ve dünya sinemasının da büyük oyuncuları arasında yer alan Oskar Werner'in filmleri, Fransız Kültür Merkezi sinema salonu ve Beşiktaş Belediyesi Levent Sinema Türsak'ta izlenebilecek. "Oskar Werner & François Truffaut Filmleri Haftası"nın ilk günü 23 Ekim'de, 16.00-17.30 saatleri arasında "Oskar Werner & François Truffaut'nun Düşündürdükleri" adlı bir panel gerçekleştirilecek. Fransız Kültür Merkezi'nde yapılacak olan panelde Fransa'dan, Truffaut filmleri üzerine konuşacak olan bir sinema yazarı ile Avusturya'dan 'Oskar Werner Das Filmbuch' kitabının yazarı Raimund Fritz katılacaklar. Panelin ardından 18.00'da François Truffaut'un yönettiği ve başrolünü Oscar Werner'in oynadığı iki ustanın birlikte çalıştıkları en ünlü filmlerinden biri olan 1961 yapımı "Jules & Jim" gösterilecek. ( 0 2 1 2 2 4 4 5 2 5 1 )
15-16 Ekim Cuma-Ctesi 23:00
NOJAZZ
14. AKBANK CAZ FESTİVALİ Babylon
İddialı bir isim, iddialı bir grup: NoJazz! İki yıl öncesine kadar farklı yerlerde bulunan beş müzisyenin, yeni bir müzikal birliktelik oluşturarak gerçekleştirdikleri NoJazz projesini grubun kendisi şöyle yorumluyor: "NoJazz'ın ardında bir konsept varsa, bu, cazın kendine has ruhunu hipnotik ritimler ve güncel seslerle harmanlamak... Akustik ve jungle, trip-hop ve fanfare'lar, melodiler ve sample'lar, funk ve caz ve tabii ki bir tutam da drum'n bass ile..." İçinde trans ve fantastik bir enerji, brass soloları, ritim gösterisi bulunduran, hip-hop coşkularını izleyicilere aktaran ve sahnede bir saniye bile yerinde duramayan müzisyenler aynı zamanda George Clinton, Kid Creole, Frank Zappa ve tabii ki Miles Davis ile kuracakları büyülü bağlantı ile keyifli bir konser yaşatacaklar. (Biletix: 0216 556 98 00)
SERGİ İstanbul 1935
ATÖLYE
14 Ekim Perş, Saat 10:00
Müziğin Rengi
GALERİ
15 Ekim Cuma, Saat 19:30
Sophie Marga Paula Schmiegelow'un çekmiş olduğu, Mesut llgım'ın arşivinden alınan siyah-beyaz fotoğraflar, Schmiegelow'un 1935 yılında yaptığı İstanbul seyahatinin renkli izlenimlerini belgeliyor. 1935 yılında paskalya tatili esnasında bir arkadaş grubu ile İstanbul'a gelen ikili, 26 Nisan-2 Mayıs 1935 tarihleri arasında İstanbul'u geziyor. Bu seyahat sırasında bir günce tutuyor. Toplam 32 sayfalık bu güncenin ekinde kendi çektiği 54 adet 6x9 ve 24 adet 9x12 siyah-beyaz fotoğraf bulunuyor. Sergi 22 Ekim'e kadar hafta içi saat 11.00 - 20.00 saatleri arasında görülebilir. (Galeri Dürer Galip Dede Cad. 85 Tünel)
a
Sonya -E. T a n r ı s e v e r - Ş. Poyral Borusan Kültür Sanat Merkezi (0212,292 06 55)
pe cy
S. MADEN-R.BÖLÜKBAŞI Akbank Kültür Sanat Merkezi 15 Ekim Cuma, Saat 19:30
METRODA
İST. D. O. VE BALESİ/Bale
A . K . M . B ü y ü k S a l o n (0212 251 10 23)
DÜRER
05 - 30 Ekim 2004
Açılış: 05 Ekim 2004 Salı Saat: 18.00 düzenleyen: Özkan Eroğlu
Marino Marini, Sabri Berkel Abdurrahman Öztoprak, Semra Göney Gülseren Kayalı, Sara Hatem Dilara Akay, Sinem Beltan Genco Demirer, Nelly Güler Özlem K. Erenus, Gökhan Deniz Çağatay Odabaş 73 <
16 Ekim C.tesi, Saat 11:00
16 Ekim C.tesi, Saat 15:30
İST. D. O. VE BALESİ/Çocuk Müzikali
İST. D. O. VE BALESİ/Opera
MADAM B U T T E R F L Y
UYUYAN GÜZEL
A . K . M . B ü y ü k S a l o n (0212 251 10 23)
A . K . M . B ü y ü k S a l o n (0212 251 10 23)
SÖYLEŞİ
14 Ekim Perş,Saat 19:00
Bizans Mühürleri: Bir Toplumun İmgeleri
Jean Claude Cheynet Fransız Kültür Merkezi (0 2 1 2 3 3 4 87 4 0 ) 19 Ekim Salı, Saat 20:00-21:30
19 Ekim Salı, Saat 20:00
BIL'S 4. KISA FİLM YARIŞMASI...
AŞK İKSİRİ
İST. D. O. VE BALESİ/Opera A.K.M. Büyük Salon
B a b y l o n (Biletix:0216 556 98 00)
20 Ekim Çarş., Saat 20:00
20 Ekim Carş., Saat 20:00
BORUSAN
a
CARMİNA BURANA
İST. D. O. VE BALESİ/Bale
İST. F L A R M O N İ ORK. K a d ı k ö y H K M (0216 310 54 04)
cy
A . K . M . B ü y ü k S a l o n (0212 251 10 23)
20 Ekim Çarş., Saat 21:30
İLHAN ERŞAHİN'S WONDERLAND
"Brick Lane" / M o n ic a Ali
Roman / İnkılap Yayınevi Romanın kahramanı Nazneen, tanımadığı bir adamla evlenmek için Londra'ya geliyor. Birlikte sıradan, aşksız, geleneksel bir aile kuruyorlar. Bu sakin yaşam, Nazneen'in fanatik bir Müslüman olan Kerim'le tanışmasından sonra karmaşıklaşacak, Nazneen'in kaderci bakışı yavaş yavaş değişecektir.
pe
B a b y l o n (Biletix:0216 556 98 00)
KİTAP
" A ş k g ü z a r " / Zafer Doruk Roman \ Bilgi Yayınevi "Neden Aşkgüzar? İnsanın kendini ıssız hissettiği dönemler oluyor. Benimkisi kalabalıklar içinde bir ıssızlık değil, içiyle dışıyla ıssızlık. 'Çal Dedim Klarnetçi Çocuğa'dan iki yıl sonra çıktı 'Aşkgüzar.' "Katina'nın Elinde Makası" / K. Atay - F. K. Akşit İnceleme \ Alfa Yayınları Eğlence hayatına "Huysuz Virjin" karakteriyle damgasını vuran ve 35 yıllık süreçte kamuya açmadığı özel yaşamıyla hep merak edilen Seyfi Dursunoğlu'nun 72 yıllık çarpıcı yaşam öyküsü. "Katina'nın Elinde Makası" söyleşi kitabı, Seyfi Dursunoğlu'nun saygılı, duyarlı anıları ve Huysuz Virjin'in iğneleyici, esprili yorumlarıyla bir döneme değil, pek çok döneme tanıklık ediyor.
21 Ekim Perşembe 19:30
KISA FİLM VE BELGESEL GÖSTERİMİ
IFSAK
"Çarpışma" Yön:Selma Köksal "CygnusX1" Yön: Kaya Nacaloğlu "Uyan(ma)ma" Yön:A!i Taptık "Esperanto" Yön: M.Cem Yardımcı "Beden Monoloğu" Yön: M.Cem Yardımcı " Kurgusuz Damlalar" Yön:Dağhan İş
21 Ekim Perşembe, Saat 20:00
21 Ekim Perşembe Saat 20:00
İST. D. O. VE BALESİ/Opera
İSTANBUL FLARİVİONİ ORKESTRASI Lütfi Kırdar Konser Salonu (0212 292 26 55)
KISS ME KATE
A . K . M . B ü y ü k Salon (0212 251 10 23)
BORUSAN
22 Ekim Cuma, Saat 19:30
SÖYLEŞİ
22 Ekim Cuma, Saat 19:00
Demokrasi ve Düşmanları
METRODA
İST, D. O. VE BALESİ/Bale
A . K . M . B ü y ü k Salon (0212 251 10 23)
22-23 Ekim Cuma-Ctesi, Saat 23:00
NATACHA ATLAS
cy a
T z v e t a n Todorov Fransız Kültür Merkezi (0212 334 87 40)
B a b y l o n (Biletix:0216 556 98 00}
23 Ekim PC.tesi 16:00
ULAŞIMA DAİR
SAYDAM GÖSTERİSİ İFSAK
pe
124. Dönem Proje Çalışması: Ayşe Adalı, Aziz Şenlen, Eda Şenyurt Ergün Özdemir, Fidan Çakır, Haydar Varol, Melih Acar, Meral Aktaş, Meral Salt, Mustafa Mente, Pelin Üçkök, Reyhan Abar, Selim Kabaoğlu, Sevim Şahin, Tolga Tezcan.
75 <
27 Ekim Çarş., Saat 20:30
KÜÇÜK ŞARKILAR BAHÇESİ
TİYATRO KEDİ/Ferhat Göçer Konseri Profilo Kültür Merkezi (0212 217 59 25)
pe cy
a
> Hekim ve Müzisyen Ferhat Göçer
Son zamanlarda adını sıkça duyduğumuz bir sanatçı Ferhat Göçer. Aynı zamanda Haydarpaşa Numune Hastanesi'nde cerrah. Kendisini iki ayrı insan gibi hissettiğini söylese de hastanede hekim, sahnede şarkıcı olmayı başarabilmiş. Farklı türdeki müzikleri kendine özgü yorumuyla "aynı tabağın içinde" insanlara sunmaya çalışıyor. Klasik müziği Türk insanına "çakmak" yerine Türk müziğini klasik müzik üzerine oturtmak gerektiği görüşüyle, belki de çok ihtiyacımız olan bir yolda yürüyor.
Ferhat Göçer'i kendi dilinden tanıyabilir miyiz? 1988 İstanbul Devlet Konservatuarı Klasik Şan Bölümü girişliyim. Koroyu bitirdikten sonra lisans okudum. Haydarpaşa Numune Hastanesi'nde genel cerrahi hekimliği yapıyorum. Hale piyasada şarkıcı olarak varlığımı sürdürüyorum. Ağır yükümlülükleri olan iki farklı mesleği bir arada götürmek zor olmuyor mu? Biraz zor ama, yardımcı arkadaşlarım var. Dolayısıyla eskiye göre daha kolay herşeyi programlamak. Her
>76
halukarda en büyük sorunum uykusuzluk ve zaman yetersizliği. Onun haricinde genel olarak hayatımdan memnunum. Hayatımın büyük çoğunluğunu müzikle, kalanını da hekimlikle geçiriyorum. Benzeştini düşündüğünüz noktaları var mı? İkisi de çok ayrı iki dünya aslında. Her iyi yapılması gereken şeyin altında ciddi bir çalışma, ciddi bir disiplin, fedakarlık özveri belki de kendinden vazgeçiş var. Ama bu hekimlik ve müzikte daha fazla gibi geliyor bana. Ortak noktaları bu olabilir. Hekimlik sosyal olarak yaptığınız herşeyi içine alan bir meslek. Müzik de öyle. İki ayrı insan gibi hissediyorum kendimi. Çok ince bir çizgiyle ayrılmış... Bunu ayırmayı öğrendim, yani sahnede başka, hastanede başka bir insan olmayı. Biraz uzun ve oldukça ağır geri ödemeleri olmasına rağmen... Müziğe nereden bakıyorsunuz? Hangi fikirden yola çıkarak böyle bir işe kalkıştınız ve buraya geldiniz? Müzik dinlemeyi seviyorum. Şarkı söylemeyi seviyorum. Dinlemekten keyif aldığım şarkıları yorumlamayı seviyorum. Söylemekten keyif aldığım şarkıları
başkalarının da dinlemekten keyif alacağını düşünerek bir ekip kurdum, küçük bir müzikholde insanlara sunmaya çalıştım. Sanra iş giderek gelişti. Klasik batı eserleriyle modern Türk pop müzigini, şarkıları, türküleri beraber yorumladım. Bunları aynı tabağın içinde insanlara sundum. İnsanlar çok beğendiler. Şu anda bunu işliyorum. Geliştirmeye, alternatif ve farklı bir tarz yaratmaya çalışıyorum.
Her şeyin çok çabuk tüketildiği bir müzik piyasasında Ferhat Göçer'e reva görülen ve onun kendisini gördüğü yer neresi? Bunu söylemek için biraz e r k e n gibi geliyor b a n a , ama elimden geldiği kadar basının, pazarlama s e k t ö r ü n ü n o hızlı t ü k e t i m noktalarından uzak kalmaya çalışıyorum. B u n u aşağı d o ğ r u inen bir huni g i b i d ü ş ü n ü n ; aşağı indikçe daha hızlı bir devinim yapıp yavaş yavaş yokluğa d o ğ r u g i d e n bîr y o l . Üzerinde kalıp, hızlı yok olmayı mümkün olduğu kadar yavaşlatıp yaptığım işi hayatımın daha u z u n bîr sürecine y a y m a y a çalışıyorum. Yani daha kalıcı olmaya çalışıyorum. Bu yıla ilişkin projeleriniz neler? Film müziklerinin yer aldığı bir projem var ''Küçük Şarkılar Bahçesi". 27 Ekim'den itibaren Tiyatro Kedi'de sahnelemeye başlayacağız. Albümümü hazırlıyorum. Bir de B.K.M. için hazırladığım çok güzel bir proje var "Dört Deniz" isimli. Bu da daha ö z g ü n bir çalışma olacak. Anadolu etrafındaki uygarlıkların etnik şarkılarını, halk şarkılarını derlemeye çalışacağım. Yaklaşık 20 tane konser verdim şu ana kadar.
cy a
Bu tarzı belirleyen neydi? Kendi zevkim. Doğal olarak ben-biraz ukalalık olacak belki ama- Türkiye'de klasik müziğin insanlara dikte edilmeye başlanmasından bu yana pek de doğru bir yol izlediğimizi düşünmüyorum. Bu bir rejimi halk dikte etmek gibi bir şey. Müzik, temelinde toplumsal devinim, toplumsal birikim olan; t a r i h , kültür, s i y a s e t gibi her şeyi barındıran koca bir kütle. Bir anda, daha önce bunu yaşamamış, hatta yüzyıllarca buna karşı çıkmış bir topluma klasik m ü z i ğ i giydirmeye kalkıştığınızda muhakkak kî ters tepiyor. Durumu tersine çevirmek; bu müziği Türk insanına ya da Türk toplumuna adapte etmeye, çakmaya çalışmak yerine Türk müziğini klasik müzik üzerine oturtmak gibi bir yol. Egemen müziğin aslında Türk n masını sağlayarak klasik müziği enjekte etmek gibi bir düşüncem var. Ama hiç birinin formunu bozmadan, nazikçe, samimî ve saygılı bir iş olması lazım ki insanlar kendinden uzak, farklı, yabancı bir şey dinlemesin. Çok ağır, özenli çalışma disiplini, araştırma isteyen bir yol. Bunu da hekimlikten, cerrahi disiplininden aldım. Burada en çok güvendiğim kendi zevkim. Bizim kuşağımızın, yani orta yaş Türk insanının Doğu'yla Batı'nın farkını derinden yaşadığını düşünüyorum. Bir taraftan Avrupa Birliği, bir taraftan İslam dünyası... Modern konser, sinema salonlarında güzel ürünler seyredip ondan sonra trafikle, insanlarla boğuşup, Anadolu'da birdenbire ü ç ü n c ü d ü n y a ülkesinin
gerçeğiyle kavrulan bir kuşağız. Dolayısıyla bu sentezi bizden daha iyi kimse yakalayamazdı. Böyle düşündüm ve bu noktaya geldim.
pe
Albüm çalışmanız nasıl gidiyor? Albümümün çoğu b i t t i . Orijinal bîr ya da iki parça arıyorum. Hem satabilmeli hem de eli yüzü düzgün bir albüm olmalı. Hiç acele etmiyorum, bir telaşım da yok. Doğru parçayı bulduğum zaman çıkaracağım. İçinde türküler, şarkılar olacak. Yeni orijinal Türk eserleri olacak. Belki Türkçeleştirilmiş yabancı eserler olacak. Şu ana kadar sahnede yaptığım şeyi albüme taşıyorum.
27 Ekim Çarş, Saat 20:00
Ferhat Göçer'in hiç boş vakti olur mu olursa ne yapar? Uyur ve film seyreder. Çok iyi bir film izleyicisiyim. İşin teorisiye pek fazla ilgilenmiyorum. Daha çok görsel kalıyor izleyişim. Ama, seviyorum sinemayı. Gerçekten farklı dünyaları gösteren, yaşadığım hayattan beni sıyırabilen, uzaklaştırabilen, dinlendirebilen nadir etkinliklerden
bir
tanesi
sinema.
27 Ekim Çarşamba, Saat 21:30
AĞIR ROMAN
TONSHIP L E G E N D S
A . K . M . B ü y ü k Salon (02122511023)
B a b y l O n (Biletix:0216 556 98 00)
28 Ekim Perşembe, Saat 21:30
29 Ekim Cuma, Saat 19:30
KONSER Babylon (Biletix: 0216 556 98 00)
İST. D. O. VE BALESİ/M. Gösteri A . K . M . B ü y ü k S a l o n (0212 251 10 23)
29 Ekim Cuma, Saat 23:00
30 Ekim C.tesi, Saat 23:00
İST. D. O. VE BALESİ/Dans Tiyatrosu
ATHENAKUSTİK
OLDIES B U T GOLDIES
KONSER Babylon (Biletix: 0216 556 98 00)
KONSER
FOLKLORAMA
DARREN P R I C E
B a b y l O n (Biletix:0216 556 98 00)
77 <
cy
pe a
a
pe cy
a
cy
pe
pe cy a
a
cy
pe
a
pe cy
a
pe cy