2007_184_10068

Page 1


cy a

pe


ISSN 1300-7963 ARALIK 2007

S A Y I : 1 8 4 A l t ı Yeni TL

tiyatro

A Y L I K

T İ Y A T R O

D E R G İ S İ

w w w . tiyatroderqisi.com.tr

Sahibi ve Yayın Yönetmeni (Sorumlu): Mustafa Demirkanlı Yayın Kurulu: Ali Taygun, A. Ertuğrul Timur, Mustafa Demirkanlı, Nihal Kuyumcu, Üstün Akmen Koordinatör: Evre Türkel Çocuk Tiyatrosu Editörü: Nihal Kuyumcu Gençlik Tiyatrosu Editörü: A. Ertuğrul Timur Redaksiyon: Ayşe Nalân Özübek Sanat Yönetmeni: Genco Demirer (57 elliyedi) Fotoğraf Editörü: Gülay Ayyıldız Yiğitcan (gayyildiz@tiyatrodergisi.com.tr) Hukuk Danışmanı: Av. Levent Aral Baskı: Hat Baskı Sanatları Tiyatro Yapım Yayıncılık Tic. ve San. Ltd. Şti.: Cumhuriyet Cad. Rüyam Ap. No: 359/5 Harbiye istanbul Telefon: ( 0 2 1 2 ) 2 9 6 7 1 7 0 Fax: ( 0 2 1 2 ) 2 9 6 5 1 7 0 e posta: e d i t o r @ t i y a t r o d e r g i s i . c o m . t r Abonelik İçin: (0212) 259 21 24 - 259 34 98 • e-posta: editor@tiyatrodergisi.com.tr Yıllık Abone Bedeli 70 YTL / Yurtdışı Abone Bedeli: 100 EURO Hesap No: T. iş Bankası-Cihangir Şb. Tiyatro Yapım ve Yay. Tic ve San. Ltd. Şti. Şube Kodu: 1014 Hesap No: 0197245

Kapak Tasarımı: Genco Demirer (57 elliyedi)

Yayın Türü: Yerel Süreli EDİTÖRDEN: / S. 3

a

HABERLER: / S. 4

cy

Tiyatro Ödülleri-2007 Adayları Tiyatro Ödülleri Yönetmeliği / S. 5 Tiyatro Ödülleri-2007 Kapsamındaki Oyunlar / S. 6

pe

Tiyatro Ödülleri-2007 Seçici Kurulu / S. 7 Yılın Yapımı Adayları / S. 10 Yılın Yönetmeni Adayları / S. 12 Yılın Kadın Oyuncusu Adayları I S. 14 Yılın Erkek Oyuncusu Adayları I S. 16 Yılın Yazarı Adayları / S. 18 Yılın Çevirmeni Adayları I S. 20 Yılın Sahne Tasarımcısı Adayları I S. 22 Yılın Giysi Tasarımcısı Adayları I S. 24 Yılın Işık Tasarımcısı Adayları I S. 26 Yılın Müziği Adayları I S. 28

ELEŞTİRİ: "Müzikaldeki Hayalet" I Üstün Akmen / S. 29 FOTOĞRAFLARIN DİLİ: Gökhan Yolcu I S. 33 AVRUPA TİYATROSU: / Tilda Tezman / S. 37 SÖYLEŞİ: Itsik Weingarten'i "Dansa Kaldırdık" I Robert Schild / S. 38

ELEŞTİRİ: "İki Efendinin Uşağı" I Ragıp Ertuğrul / S. 42 SAHNE TOZU: Söyleşi: Övül-Mustafa Avkıran ve Meltem Arıkan I Özlem Özdemir / S. A ELEŞTİRİ: "Oyunu Bozuyorum" I Eser Rüzgar / S. 49 THESPİS'İN DELİLERİ: Garajdaki Bedensel Uzamlar I Yusuf Eradam / S. 52 ÇOCUK TİYATROSU: Editör: Nihal Kuyumcu I S. 59

1


cy

pe a


Hüzünlü bir mutluluk ayı, 2007 'nin son ayı Aralık. Ellerimizde doğup 17 yılını bitirmesine çok az kalan Tiyatro... Tiyatro... 'nun küçük kardeşi Tiyatro Ödülleri'nin beşincisini 10 Aralık'ta Revan Pera'da gerçekleştireceğiz. Şişli Belediyesi, bu yıl da üstlendiği organizasyondan, nedeni belirsiz bir şekilde son anda çekildi, çekildiğini ise bu satırlar yazılana kadar belirtmedi bile. Telefonlara çıkmaz, cep telefonlarını açmaz oldular. Şaşırdığım tüm bunlar değil; insan ilişkilerini yönetemeyenler ülke yönetimine nasıl talip oluyorlar, işte anlayamadığım bu. Fakat bir yandan da, sıcak insan ilişkileri ile yürütüyoruz tüm bu sorumlulukları. Lütfi Kırdar'daki 10 Aralık rezervasyonunu iptal ettirme durumunda kaldıktan sonra, hatıralarda yer etmiş eski Kazablanka Gazinosu'nun yerine açılmış olan Revan Pera'nın sahibi Maruf Ataoğlu'nu arayıp, derdimi anlattığımda, ikiletmeden, "Buyurun, Revan Pera sizlere seve seve ev sahipliği yapar." deyiverdi. Bütün akış değişmiş, organizasyon yeni baştan yapılıyordu, önce ödül törenini yapmalı, sonrasında dinletiyle gecemizi bitirmeliydik. Tolga Çebi'nin telefonunu çevirdiğimde, ilk cümlemin ardından, "Tabii, memnuniyetle katılırız, çorbada bizim de tuzumuzun olması, bizi mutlu eder." sözleri, ikinci cümlemi kurmama izin vermemişti bile. Tiyatro Ödülleri'nin sürekli sunucusu Ayşe Lebriz Berkem bu yıl En İyi Kadın Oyuncu dalında aday. Hem aday hem de sunuculuk olmaz, ben çekinirim, sıkılırım, demez mi? Dedi. Duygusal bir seçim olduğu için kararını saygıyla karşıladık. Hemen ardından, Kenan Işık'ı

a

arayıp, ricamızı ilettim. "10 Aralık, Tiyatro Ödülleri için ayrılmıştır." yanıtı için, düşünme payı bile vermedi kendisine. Burada isimlerini saymadığım, sayamadığım

cy

dostların hepsine ayrı ayrı teşekkür ediyorum, katkıları için, dostlukları için. İnsan ilişkileri devam ediyor, ama insan ilişkilerini yönetemeyenler, ülkeyi, yerel yönetimleri yönetirken, yönetmeye aday olurken geride sadece acı tebessüm bırakıyorlar. "Güven" ve "Söz" sözcüklerinden uzak yaşamlarını bize dayatmaya devam ediyorlar.

pe

Hüzünlü mutluluğumuz, bununla bitmiyor. Tiyatro... Tiyatro... 'yu uzun süredir yöneten, nerdeyse, benim bile yayımlandıktan sonra okumamı sağlayan, bütün yazarlarımızın, Yayın Kurulu üyelerimizin, okurlarımızın sevgilisi, benim manevi

kızım Yazı İşleri Müdürümüz Ebru Seyhan'ı transfer ettik. Daha doğrusu çok iyi bir iş önerisi almış, kara kara düşünüp, karar veremezken, kovuverdik(!) Ebrucuk, gözü

yaşlı bir biçimde yeni işine giderken, biz de hüzünlü bir mutlulukla yeni işinde mutluluk ve başarı dileklerimizi iletirken, burada her zaman bir evi olduğunu hiç unutmasın diye de bir kova su döküverdik ardından. Bir diğer kaybımız ise, uzun yıllardır Yayın Kurulu'nda büyük özveriler ile görev yapan, çoğu zaman da tüm dergiyi yayımlanmadan önce okuyup, en ince düzeltileri,

redaksiyonu yapan, disiplin insanı, saygıdeğer insan Ahmet Levendoğlu da artık bizimle birlikte değil. Sevgili Ahmet Levendoğlu'na hem şahsım hem de dergimiz adına sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum. Yayın Kurulu toplantılarında Ahmet Hoca'yı hep arayacağız. Bütün bu hüzünler, hüzünlü mutluluklar yanında bir de mutluluğumuz oldu, oluştu. Evre Türkel, genç arkadaşımız, hem editoryal hem de reklam pazarlama desteği vermek üzere Tiyatro... Tiyatro... ailesine katıldı. Evre'ye aramıza hoş geldin derken, 2008 yılının tüm tiyatro camiasına ve insanlığa mutluluk ve barış getirmesini dilerim.

3


a

pe cy


Nasıl Bir Seçici Kurul? "Doğru oluşumun" tek anahtarı "icracılar havuzu"yla bağlantısız, yalnızca eleştirmenlerden oluşan bir Seçici Kurul'dur. Tiyatro eleştirmeni, tiyatro ürününü "değerlendirmeyi" uğraş edinmiş kişidir. Değerlendirmenin bir uzantısında (eleştiri yazmakta) nasıl o varsa, öteki uzantısında da (ödül seçimi yapmakta) yine onun var olması en doğal durumdur. Eleştirmen ayrıca, oyun eleştirisinde olduğu gibi, ödül seçiciliğinde de seçimini gerekçelendirmek durumundadır ve bu yanıyla da, ödüller açısından büyük önem taşıyan bir başka gerekliliği yerine getirir.

Ödül Modeli

pe

cy

a

Bir sezonda en az 6 (altı) eleştiri yazısı yayımlamış olmak. Ödüllerin Seçici Kurul'u, söz konusu tiyatro döneminde eleştirmenlik uğraşını çeşitli gazete ve dergilerde sürdürmüş kişilerden oluşur. Eleştirilerini aylık dergilerde yayımlayanlar yıl boyu kısıtlı sayıda katkıda bulunabildiklerinden, bir sezon boyunca 6 (altı) eleştiri yazısı yayımlamış olmak, katılım için yeterli sayılır... v Bir sezonda sahnelenmiş oyunların en az yansım izlemiş olduğunu deklare etmek. Katılacak eleştirmenlerden, sezon boyu sahnelenmiş tüm oyunların yansından fazlasını izlemiş olduklarını "deklare etmeleri" beklenecektir... Seçici Kurul üyelerinde sayı sınırlaması yoktur. Dergi'nin, koşullara uygunluğuyla belirleyip, değerlendirmeye katılmaya çağıracağı eleştirmenlerin yanı sıra, ölçütlere uyan her eleştirmen, kendi başvurusuyla Seçici Kurul'a katılabilir. Ancak, herhangi bir tiyatro kurumunda görev alanlar, tüm ölçütlere uysa bile Seçici Kurul'da yer alamazlar. V Değerlendirme. Tiyatro dönemi bitiminde her bir Seçici Kurul üyesi, on kategorideki birer adayını ve adayının hangi çalışmasıyla aday olduğunu belirleyip gerekçeli kararlarını içeren sezon değerlendirmesi niteliğindeki yazısını Dergi'ye iletecektir. Bu katkıyı yerine getiren eleştirmenlerin Seçici Kurul toplantısı yapmaları söz konusu olmayacak; Dergi, gelen değerlendirmeler üzerinden yapacağı puanlama ile her kategorinin birincisini belirleyecektir. (Eşitlik durumunda ödül paylaştırılmış kabul edilir. Eşitlik durumu için adayların en az iki oy almış olması gerekir.) Değerlendirmeye hangi oyunlar dahil edilebilir? Değerlendirmeye girecek oyunların İstanbul'da sahnelenmiş olmaları esas alınır. İstanbul dışından turneye gelmiş oyunlar da değerlendirme kapsamındadır. Amatör tiyatroların ürünleri de değerlendirmeye alınabilir. V Değerlendirme hangi tarihleri kapsar? Değerlendirmeye girecek oyunlar, her tiyatro sezonunun 1 Ekim ile 30 Nisan tarihleri arasında sahnelenen oyunlar olacaktır. V Değerlendirmelerin hepsi yayımlanır mı? Tiyatro... Tiyatro... Dergisi, tüm Seçici Kurul üyelerinin değerlendirmelerini, ödüllerle birlikte Dergi'de yayımlayarak açıklar. Ödül töreni tarihi ayrıca duyurulur. Ödüllerin maddi karşılığı var mıdır? Ödüllerin parasal karşılığı yoktur. Ödül sahipleri heykelcik ya da plaket ile ödüllendirilir. v Tiyatro... Tiyatro... Dergisi değerlendirmeye katılır mı? Hayır. Sadece puanlama ve yayımlama sorumluluğunu üstlenir, ancak; Tiyatro... Tiyatro... Dergisi Yayın Kurulu, Seçici Kurul'ca belirlenen ödüllerin dışında, tiyatroya verilmiş önemli emek ya da destekler için kişi ya da kuruluşları onurlandırmak isterse, bunu "ödül" adı altında değil, "teşekkür plaketi" adı altında gerçekleştirir. Bu ödül kategorilerinin tamamen dışındadır.


Tiyatro Ödülleri-2007 Değerlendirmesine Dahil Olan Oyunlar Amedeus (İstanbul Devlet Tiyatrosu) Yeraltından Notlar (İstanbul Devlet Tiyatrosu) Bahar Noktası (İstanbul Devlet Tiyatrosu) Dünyanın Ortasında Bir Yer (İstanbul Devlet Tiyatrosu) 81. Cadde 14. Bina 2 Numaralı Daire (İstanbul Devlet Tiyatrosu) Inishmaan'ın Sakatı (İstanbul Devlet Tiyatrosu)

cy a

Barut Fıçısı (İBB Şehir Tiyatroları) Yaz Gecesi Rüyası (İBB Şehir Tiyatroları) Kozalar (İBB Şehir Tiyatroları) Keşanlı Ali Destanı (İBB Şehir Tiyatroları) Ceza Kanunu (İBB Şehir Tiyatroları) Çılgın Dünya (İBB Şehir Tiyatroları) Rumuz Goncagül (İBB Şehir Tiyatroları) Yıldızlar Altında Cinayet (İBB Şehir Tiyatroları) Eskici Dükkanı (İBB Şehir Tiyatroları) Düş ve Klarnet (İBB Şehir Tiyatroları) Ölümsüz Öykü (İBB Şehir Tiyatroları) Leyla ile Macnun (İBB Şehir Tiyatroları) İlk Göz Ağrısı (İBB Şehir Tiyatroları) Titanik Orkestrası (İBB Şehir Tiyatroları) Yaban Ormanı (İBB Şehir Tiyatroları) Üç Kız Kardeş (İBB Şehir Tiyatroları) Benden Sonra Tufan Olmasın (İBB Şehir Tiyatroları)

pe

Tersine Dünya (Bakırköy Belediye Tiyatroları) Bir Mutfak Masalı (Bakırköy Belediye Tiyatroları) Kadife Çiçekleri (Bakırköy Belediye Tiyatroları)

Bug / Böcek (DOT) Omzumdaki Melek (Tiyatro Kedi) Şerefe Hatıralar (İstanbul 1955) (Tiyatro Pera) Yuva (Akbank Sanat Yeni Kuşak Tiyatro) Antiloplar (Akbank Sanat Yeni Kuşak Tiyatro) Mutlu Günler (Beşiktaş Belediyesi K.S. P. Prodüksiyon Tiyatrosu) Gözlerimi Kaparım Vazifemi Yaparım (Beşiktaş Belediyesi K.S. P. Prodüksiyon Tiyatrosu) Anna Karenina (Kent Oyuncuları) Tuhaf Bir Aile (Müjdat Gezen Tiyatrosu) Yalnızlıklar (Tiyatro Oyunevi) Güllü (Sadri Alışık Tiyatrosu) Günün Deliliği (Studio 4 İstanbul) Kendine Ait Oda, No: 104 (Lush Tiyatro) Öp Babanın Elini (G. Ülkü-G. Özcan Tiyatrosu) Etna: Bedendeki Kuyu (Bi Tiyatro) Kaçamak (Tiyatro İstanbul) Kocasını Pişiren Kadın (Aysa Prodüksiyon Tiyatrosu) Kapıların Dışında (Altıdan Sonra Tiyatro) Günlük Müstehcen Sırlar (Tiyatro Fora) III. Riçırd Faciası (Tiyatro Tem)

6

Yüzleşme (Tuncay Özinel Tiyatrosu) Yaşam Bir Oyun (Tiyatro Ayna) Cinnet (Tiyatro Candela) Romantika (Türker İnanoğlu Yapımı) Tak Tak Takıntı (Ali Poyrazoglu Tiyatrosu) Cassandra (5. Sokak Tiyatrosu) Can Tarlası (İstanbul Halk Tiyatrosu) Küçük Burjuva Düğünü (BB Kültür Sanat Platformu) Bu Aşkta Bi'şey Var! (Sadri Alışık Tiyatrosu) Krapp'ın Son Bandı (Tiyatro Z) 4 Bölü 4 (Tiyatro Z) Camda Duran Kadın Yoldan Geçen Adam (Tiyatro Z) Ya Seni Rüyasında Bir Daha Hiç Görmezse (garajistanbulPro) Bana Mastikayı Çalsana (AYSA Prodüksiyon Tiyatrosu) Papaz Kaçtı (Tiyatro Komedi) Nazım Hikmet Yaşamak (Beşiktaş Belediyesi KSP Prodüksiyon Tiyatrosu) Fernâme (Ortaoyuncular) 15. Uluslararası İstanbul Tiyatro Festivali'nde Sahnelenen Yapımlar Değerlendirme Kapsamındadır Euridike'nin Çığlığı (Stüdyo Oyuncuları) Arıza (Emre Koyuncuoğlu yapımı) Beckett Gri Mavi (Bilsak Tiyatro Atölyesi & Maya Sahnesi) İki Kişilik Bir Oyun (DOT) Düş Oyuncakları (İBB Şehir Tiyatroları) Oyun Sonu (Dostlar Tiyatrosu) Godot'yu Beklerken (Kocaeli BB Şehir Tiyatroları) Oyunu Bozun (5. Sokak Tiyatrosu) Son Dünya (Ve Diğer Şeyler Topluluğu) Yangın Yerinde Orkideler (Tiyatro Anadolu) M.E.D.E.A. (Tiyatro Z) Cyrano de Bergerac (Altıdan Sonra Tiyatro) Bavullar (Tiyatro Boyalı Kuş) Doğu-Batı ve Bir Yağmur Damlası (Hazal Selçuk Projesi)

Çevirmen kategorisinde Cevat Çapan ve Ahmet Cemal, Müzik kategorisinde ise Yalçın Tura, aday gösterilmek istemediğini bildirmiş, açıklamalarının ardından adaylıktan çıkarılmışlardır. Semaver Kumpanya ve Oyun Atölyesi de, ödüllere aday olmak istemediklerini bildirdiklerinden dolayı, oyunları kapsam dışında brakılmıştır.


Tiyatro Ödülleri-2007

Seçici Kurul Üyeleri

Beki Haleva

Tiyatro... Tiyatro... Dergisi 1955 yılında İstanbul'da doğdu. Nötre Dame de Sion Fransız Kız Lisesini bitirdi. Öğrenimini Yıldız Teknik Üniversitesi Fransızca Mütercim-Tercümanlık Anabilim Dalı'nda sürdürdü. Yüksek lisansını yine aynı bölümde "Orhan Veli Kanık'ın Şiir ve Tiyatro Çevirilerinin Kuramsal Açıdan İncelenmesi" başlıklı tez çalışmasıyla tamamladı. Ulusal ve uluslararası birçok bilimsel toplantıya konuşmacı olarak katıldı ve bildirileri yayımlandı. 2001 yılından beri aynı bölümde öğretim görevlisi olarak çalışmakta olup yazınsal çeviri, yazınsal çeviri eleştirisi, tiyatro terimleri dersleri vermektedir. 2002-2005 yılları arasında Çeviri Derneği Başkan Yardımcısı olarak görev yapmıştır, hâlâ derneğin yönetim kurulu üyesidir. 2006 yılında Uluslararası Çevirmenler Federasyonu FIT'in yazınsal çeviri komisyonuna seçilmiş olup komisyonun çalışmalarına Türkiye temsilcisi olarak katılmaktadır. Yayımlanmış bir kitap çevirisi vardır. 2002 yılında başladığı tiyatro eleştirisi yazılarını sürdürmektedir. 2004'ten bu yana eleştiri yazıları düzenli olarak Tiyatro... Tiyatro... Dergisi'nde yayımlanmaktadır.

Tiyatro... Tiyatro... Dergisi

a

Eser Rüzgar

pe cy

Elazığ doğumlu olan Eser Rüzgar, Fırat Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü'nü bitirdi. Yeni Türk Edebiyatı alanında master derecesi aldı. "Duygu Asena'nın Hayatı ve Eserleri" konulu lisans tezi ve "Ayla Kutlu'nun Hayatı ve Eserleri" konulu yüksek lisans tezi hazırladı. Elazığ'da yayın yapan Kanal 23 televizyonunda kültürsanat programları hazırladı. Varlık, Picus, Yedi İklim gibi edebiyat dergilerinde şiir, öykü, roman incelemeleri yayımlandı. Çeşitli kolej ve devlet okullarında çalıştı. Halen edebiyat öğretmeni olarak çalışmakta ve Tiyatro Tiyatro Dergisi'nde eleştiri yazıları yazmaktadır.

Hasan Anamur

Radikal Gazetesi

1940'ta Ankara'da doğdu. Saint Joseph Fransız Lisesi'ni (1959) ve Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Fransız Dili ve Edebiyatı Kürsüsünü bitirdi (1965) ve aynı kürsüye asistan atandı (1965). Doktor (1971) ve doçent (1979) oldu. Uludağ Üniversitesi'ne geçti. Profesör oldu (1989). Üniversitede Gösteri Sanatları Etkinliği'ni kurdu (1983). Topluluk Bursa Devlet Tiyatrosu sanatçılarının da katkılarıyla Bursa, İstanbul, Ankara ve İzmir'de "Keşanlı Ali Destanı", "Gözlerimi Kaparım, Vazifemi Yaparım", "Barış", "Fizikçiler", "Kel Şarkıcı" gibi oyunlar sahneledi. Fransa'da François-Rabelais (Tours) Üniversitesi Karşılaştırmalı Edebiyat Bölümü'nde konuk profesör olarak ders verdi (1991). Yıldız Teknik Üniversitesi'nde Fransızca Mütercim-Tercümanlık Bölümünü kurdu (1992) ve 2003 yılına kadar başkanlığını yaptı. Aynı yıl kendi isteğiyle emekli oldu. Aynı Bölümde ders vermeye devam etmektedir. 1992 yılında Fransız hükümetinin "palmes academiques" nişanını aldı. 2001-2006 yılları arasında Afife Tiyatro Ödülleri Seçici Kurul üyeliği yaptı. 2001 -2002 mevsiminden beri "Radikal" gazetesindeki köşesinde oyun eleştirileri yazmaktadır. Tiyatro... Tiyatro... Dergisi'nde ve başka kaynaklarda da tiyatro üzerine incelemeleri yayımlanmaktadır. Uluslararası Tiyatro Eleştirmenleri Birliği Türkiye Yönetim Kurulu üyesi; PEN üyesi; Çeviri Derneği kurucu üyesi ve Yönetim Kurulu Başkanı; FİT (Uluslararası Çevirmenler Federasyonu) Yürütme Kurulu Üyesi; SİEG (Uluslararası Giraudoux İncelemeleri Derneği) onursal başkanıdır. İlgi alanlarında 200'ün üzerinde ulusal ve uluslararası yayını ile kitap ve oyun çevirileri vardır.

7


Hayati Asılyazıcı Cumhuriyet Gazetesi

Artvin'in Arhavi ilçesinde doğdu. Kastamonu Lisesi'ni bitirdi. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde okudu. 1954'ten bu yana sanat ve tiyatro yazı ve eleştirileriyle tanındı. Dergi ve gazetelerde yazı işleri müdürlüğü yaptı. Kim Dergisi, Hürvatan, Hareket (1961-1962), Dünya (1963), Akşam (1964-1970), Yön, Ortam, Yeni Ortam (1972-1975) gazetelerinde yazı işleri müdürlüğü yaptı, sanat sayfalarını yönetti. Sinan Yayınevi'ni kurdu, yönetti (19701974). Polonya, Sovyetler Birliği, Çekoslovakya, Bulgaristan, Doğu Almanya gibi Doğu Avrupa ülkelerinde tiyatro, bale, müzik dallarında araştırma ve incelemelerde bulundu. Bu dallarda çok sayıda yazı ve incelemeleri yayımlandı. Polonya tiyatrosu üstüne yazdığı yazılardan ötürü, Polonya Kültür Bakanlığı'nın "En İyi Yabancı Tiyatro Eleştirmeni Ödülü"nü aldı (1974). İstanbul Belediyesi'nde kültür ve sanat danışmanlığı, Şehir Tiyatrosu'nda Genel Sanat Yönetmenliği yaptı (1977-12 Eylül 1980). UNESCO'ya bağlı Uluslararası Eleştirmenler Birliği üyesi ve Türkiye Tiyatro Eleştirmenleri Birliği Yönetim Kurulu'nda görevlidir.

Metin Boran Evrensel Gazetesi

pe

cy

a

1966'da Ankara Bala Afşar Köyü'nde doğdu. 1985'te Ankara'da amatör tiyatro çalışmalarına başladı. 1986'da Şair Hasan Hüseyin Korkmazgil'in şiirinden oyunlaştırılmış, "Ağlasun Ay Şafağı" adlı gösteriyle sahneye çıktı. 1987'de İstanbul'a taşındı. Çalışmalarına bu kentte devam etti. Kartal Sanat İşliği'nde İsmet Küntay'ın yazdığı "403. Kilometre" adlı oyunda oynadı. 1990'da Ankara'ya döndü. Ankara Yeni Meydan Sahnesi'nde oyunculuk yaptı. Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi Tiyatro Bölümü'ne girdi. 1993'te Ankara Devlet Tiyatrosu'na sözleşmeli oyuncu olarak girdi. 1995'te Ankara Özel İlkem Koleji'nde bir yıl Yaratıcı Drama liderliği yaptı. Siyah Beyaz Gazetesi'nde kültür ve sanat üzerine yazılar yazmaya başladı. 1996'da Tiyatro Bölümü'nden mezun oldu. Almanya'da Stuttgard Belediyesi'nin daveti üzerine bu ülkeye gitti ve Teather Ala Turca'da "Özgürlük Oyunu" adlı eseri sahneledi. Demokrasi Gazetesi'nde tiyatro eleştirileri yazıları yazdı. 1997'de Stuttgard'da Tiyatro Güneş adlı toplulukta, "Kardeş Payı" adlı oyunu; 1998'de "Seferi Ramazan Bey'in Nafile Dünyası"m sahneledi. 1999'da Türkiye'ye döndü. 2000 yılında Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrosu Sanat Yönetmeni olarak göreve başladı. 2005'te bu görevinden ayrıldı. Halen, Bilgi Üniversitesi Göç Araştırmaları Merkezi'nde Tiyatro Yönetmeni olarak çalışıyor ve Evrensel Gazetesi'nde eleştiri yazıları yazıyor.

Ragıp Ertuğrul Tiyatro... Tiyatro... ve Tempo Dergisi

1970 İstanbul doğumlu olan Ertuğrul, M.S.Ü. İstatistik Bölümü'nden mezun oldu, ardından aynı üniversitenin yüksek lisans programına devam etti. 1999 yılında "Türkiye'de Kabare Tiyatrosu" konulu teziyle İstanbul Üniversitesi Tiyatro Eleştirmenliği ve Dramaturji Ana Bilim Dalından master derecesi aldı. Profesyonel iş hayatında Yapı ve Kredi Bankası, ATV, Medi Group, Vestel, Migros ve Ünitel'de çalıştı. Rönesans Değişim Bilimleri Enstitüsü'nde danışmanlık yaptı. Haziran 2001'den bu yana Petrol Ofisi A.Ş.'de görev yapmaktadır. Çeşitli kulüp, dernek ve üniversitelerde performans gelişimine yönelik konferans ve seminerler verdi. Profesyonel dublaj sanatçılığı (TRT, Senkron TV), tiyatro oyunculuğu (Tevfik Gelenbe Tiyatrosu, Basın Müzesi) ve yönetmenliği, klasik salon dansları eğitmenliği (Nevin Ankoğlu Bale Stüdyosu) yaptı. Levent Gündüz ve Nuri Candaş'la şan çalıştı. 2004'te dahil olduğu Candaş Müzikal Grubu'nun sanat yönetmenliğini yapmaktadır. Tiyatro... Tiyatro... Dergisi'nde ve derginin web sayfasında oyun eleştirileri, haftalık Tempo Dergisi'nde tiyatro eleştiri yazıları ve röportajları, sanat editörlüğünü yürütmekte olduğu Anne&Trends Dergisi'nde tiyatro tanıtım yazıları ve kültür-sanat ağırlıklı söyleşileri yayınlanmaktadır. Uzun yıllardır resim çalışmalarına devam eden Ertuğrul; şimdiye kadar iki kişisel resim sergisi açmıştır. Fotoğraf çalışmalarını Muammer Yanmaz ile Kırk Haramiler Fotoğraf Grubu bünyesinde sürdürmektedir. Uluslararası Tiyatro Eleştirmenleri Birliği Türkiye Yönetim Kurulu Üyesi, Arı Hareketi Koordinasyon Kurulu Üyesi ve Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı Adana Öğrenim Birimi kurucusudur.


Robert Schild

Şalom ve Tiyatro... Tiyatro... Dergisi

Dr. Robert Schild, Avusturya asıllı olup, 1950 İstanbul doğumludur. Alman Lisesi ve İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi tahsilinden sonra Linz Üniversitesi'nde Uluslararası Pazarlama konusunda doktora tezini verdi. Ardından Türkiye'ye dönerek, bazı özel şirketlerde yöneticilik yaptı. Halen İstanbul'da demir-çelik ürünleri dış ticareti ile iştigal etmektedir. Almanca, İngilizce ve Fransızca bilir. Evli ve iki çocuk babasıdır. 1971-72 yıllarında Yeni Gazete ve Cumhuriyet, 2000 yılı sonrası ise Cumhuriyet Kitap, Radikal Kitap, Milliyet Sanat, Radikal İki, Tarih Vakfı'nın İstanbul ile TÜSİAD'ın Görüş dergilerinde yazıları yayımlandı. Ayrıca Viyana'da Die Presse Gazetesi ile çeşitli pazarlama dergilerinde makaleleri ve ABD University of Illinois'ın Export Marketing: Lessons From Europe kitabında bir araştırması basılmıştır. Yayımladığı kitaplar: Değinmeler (denemeler; İstanbul, 2000), Aşkenazlar (tarihi inceleme, başkalarıyla birlikte; İstanbul, 2000), Sandvenvehte Wege (Ladino şiirler antolojisi, başkalarıyla birlikte; Landeck/Avusturya, 2001). Projesini oluşturduğu Yakın Ada Uzak Ada Burgazada belgeseli Eylül/Ekim 2005'te NTV'de gösterildi. 1997 yılından bu yana İstanbul'da yayımlanan haftalık Şalom Gazetesi'nde sürekli olarak tiyatro eleştirileri ve kültür yazıları, 2003'ten bu yana ise "Tiyatro... Tiyatro..." Dergisi'nde eleştiriler yazmaktadır.

••

Üstün Akmen

a

Tiyatro... Tiyatro... Dergisi ve Evensel Gazetesi

pe cy

"İzleyici koltuğuna konan sahne tozları"ndan 1960'lı yıllarda etkilenen ve o yıllarda "Otağ" ile "Yeni İnsan" adlı yazın dergilerinde, tiyatro değerlendirmelerine yer verilen Akmen'in, "Nokta" dergisindeki haftalık yorumlarının bir araya getirilmesiyle sahne sanatlarıyla ilgili ilk eseri"... Veee Perdeee..." (Cumhuriyet Kitaplan-Eylül 2000, 2. basım Kasım 2000) yayımlandı. 1999-2000 sezonu tiyatro, bale, opera, operet ve dinletileri ile ilgili eleştirileri içeren "... Veee Perdeee"yi, "Üçüncü Zil" (Broy Yayınları-Kasım 2001) başlığını taşıyan ve 2000-2001 sezonu sahne sanatlarıyla ilgili eleştiri ve değerlendirmelerini kapsayan kitabı izledi. 2001-2002 sezonu sahne sanatlarıyla ilgili yazılarını topladığı kitabıysa, Kasım 2002 sonunda yayımlandı ve "Maskenin Öteki Yüzü" adını taşıyordu. Tiyatro eleştirileri halen Tiyatro... Tiyatro... Dergisi'nde ve aynı derginin günlük portalında, değişik tiyatro web sitelerinde; sanata ilişkin yazıları Evrensel Kültür Dergisi, Evrensel Gazetesi Kitap Eki ve Pamlife, Boss dergilerinde; opera, bale, konser yazılan ise Andante dergisi'nde düzenli olarak kullanılmakta olan Üstün Akmen'in "Çarşafın Gizlediği Dişilik" (Yalçın Yayınları— 1. Basım Şubat 1991, 2. basım Ağustos 1992/TUkendi); "Suçsuz Laleler" (Milliyet Yayınları - Kasım 1996/Tükendi); "Bir Günlük Dost" (Cumhuriyet Kitapları/1. basım Kasım 1998, 2. basım Aralık 1998); "Kör Bakkalın Gözleri" (Aksoy Yayıncılık-1. basım Ekim 1999, 2. Basım Haziran 2000/Tükendi) "Yârim Nereyi Mesken Tuttun" (Aksoy Yayıncılık-Kasım 2000/Tükendi) isimli kitapları da var. Son kitabı "Provasız Hayat" ise geçen yıl Epsilon Yayınları arasında çıktı. Üstün Akmen; Yaşar Kemal, Şükran Kurdakul ve Alpay Kabacalı'dan sonra 2001-2005 yılları arasında dört buçuk yılı aşkın bir süre Uluslararası P.E.N Kulüpleri Federasyonu Türkiye Merkezi'nin Genel Başkanlığını üstlenmiş olmasının yanı sıra bu kurumdaki uluslararası başarılarıyla da tanınmakta ve Evrensel Gazetesi'nde "Gözlemevi" başlıklı köşesinde yazmakta. Halen, Uluslararası Tiyatro Eleştirmenleri Birliği (AICT) Türkiye Merkezi Başkanlığını da (TEB) üstleniyor.

Zeynep Aksoy

Radikal İki ve Milliyet Sanat Dergisi 1973 İstanbul doğumlu. Avusturya Lisesi'nden sonra ABD'de University of Rochester'da müzik, sanat tarihi ve sahne sanatları araştırmaları okudu. Brown University'de tiyatro çalışmaları alanında master yaptı. 2000'den bu yana Radikal İki ve Milliyet Sanat'ta tiyatro, opera, dans üzerine yazıyor.


Tiyatro Ödülleri-2007 Adayları

Yılın Yapımı Anna Karenina / Kenter Tiyatrosu Yazan: L. Tolstoy / Helen Edmundson, Çeviren: Cevat Çapan, Yöneten: Mehmet Birkiye, Giysi Tasarımı: Canan Göknil, Sahne Tasarımı: Barış Dinçel, Müzik: Deniz Sever Oynayanlar: Yıldız Kenter, Cüneyt Türel, Hakan Gerçek, Yeşim Koçak, Engin Hepileri, Demet Evgar, E. Altan Düzyatan, Sibel Taşcıoğlu, Cengiz Bozkurt, Osman Sonant, Ahsen Ever, Ece Aksel, Ece Erişti, Derya Aslan, Ferdi Alver, Hakan Silahsızoğlu, Hare Sürel, Seval İşgören, Ushan Çakır.

Böcek / DOT

pe cy

a

Yazan: Tracy Letts, Yöneten: Murat Daltaban, Sahne Tasarımı: Akın Nalça, Giysi Tasarımı: Duygu Türkekul, Işık Tasarımı: Kemal Yiğitcan Oyuncular: Tülay Günal, Alper Kul, Serhat Kılıç, Gökçer Genç, Selen Uçer.

Inishman'ın Sakatı / İstanbul Devlet Tiyatrosu

Yazan: Martin McDonagh, Çeviren-Yöneten: Ahmet Levendoğlu, Sahne ve Giysi Tasarımı: Ali Cem Köroğlu, Işık Tasarımı: Önder Arık Oyuncular: Hanife Şahin, Gılman Kahyaoğlu Peremeci, Atsız Karaduman, Deniz Gönenç Sümer, Mertcan Semerci, Pelin Gülmez, Seda Yıldız, H. Ergun Akvuran, Sema Çeyrekbaşıoğlu. •

Leyla ile Mecnun / İstanbul B.B. Şehir Tiyatroları

Yazan: İskender Pala, Yöneten: Ali Taygun, Sahne ve Kostüm Tasarımı: Ali Cem Köroğlu Işık Tasarımı: Önder Baykul, Müzik: Yalçın Tura Oyuncular: Metin Çoban, Ergun Işıldar, Nazlı Deniz Boran, Tülay Uyar, Serap Göğüs, Gökçe Es Kılıç, Ece Yönt, Özgül Sağdıç, Berna Anıl, Yasemin Güvenç, Sibel Mutlu, Özge O'neill, Nurdan Kalmağa, Zeynep Özyağcılar, Senem Oluz, Caner Akın, Bilal Doğan, Mete Taşın, Burak Demir, Barış Aydın, Emrah Bozkurt, Özgürefe Özyeşilpınar, Murat Taşkent, Murat Kalfagil, Mustafa Tutuş, Toron Karacaoğlu, Tolga Coşkun, Alp Köksal, Mehmet Tıknaz, Zuhal Yunga, Güzin Özyağcılar, Berna Adıgüzel, Tankut Yıldız, Ersin Umulu, Barış Çağatay Çakıroğlu, Göksel Arslan, Okan Patırer Bahar Özge Göze, Cihan Kurtaran, Berk Samur, Tolga Coşkun. Dansçılar: Murat Çoruh, Doğan Şirin, İbrahim Ulutaş, Serhat Kural, Mete Taşın Arda Alpkıray, Başar Engin Tuğut, Pınar Alkah, Selin Türkmen, Gülçin Akhan, Gülsem Mutlu, Senem Yıkılmaz. Koro: Aslı Sekil, Ahu Karaduman, Nazlı Gülüm Köker, Zeynep Begüm Torunoğlu, Mete Taşın, Burak Bayraktar, Alp Köksal, Mehmet Tıknaz, Orhan Onur Özcan.


Oyun Sonu / Dostlar Tiyatrosu

a

Yazan: Samuel Beckett, Çeviren: Genco Erkal, Yöneten: Pierre Chabert, Sahne Tasarımı: Avigdor Arikha, Giysi Tasarımı: Barbara Hutt Oyuncular: Genco Erkal, Bülent Emin Yarar, Meral Çetinkaya, Hikmet Karagöz

pe cy

Ölümsüz Öykü / İstanbul B.B. Şehir Tiyatroları

Yazan: Karen Blixen, Çeviren: Fatih Özgüven, Oyunlaştıran-Yöneten: Kenan Işık Sahne Tasarımı: M. Nurullah Tuncer, Giysi Tasarımı: Canan Göknil, Işık Tasarımı: Fatih Mehmet Haroğlu Oyuncular: Tomris İncer, Erhan Abir, Eraslan Sağlam, Pelin Budak, Mehmet Atak, Murat Bavli, Volkan Ayhan, Serkan Bacak, Hamdi Gültekin, Murat Güreç, Murat Üzen.

Yeraltından Notlar / İstanbul Devlet Tiyatrosu Yazan: Fyodor Dostoyevski, Çeviren: Mehmet Özgül, Yöneten: Özgür Yalım, SahneGiysi Tasarımı: Ali Cem Köroğlu, Işık Tasarımı: Önder Arık, Müzik: Alexander Petihof Oyuncular: Payidar Tüfekçioğlu, Alptekin Serdengeçti, Ömer Hüsnü Turat, Saydam Yeniay, Ali Fuat Çimen, Tayfun Savlıoğlu, Ayhan Anıl, Sadık Takır, Rezzak Aklar, Ezgi Çelik, Seyhan Zemberek, Tuna Öztunç, A. Tefik Hiçyılmaz, Hande Gürak, Nevşim Erzat, Yıldız Durucan, Gözde Okur.

11


Tiyatro Ödülleri-2007 Adayları

Yılın Yönetmeni Ahmet Levendoğlu Inishmaan'ın Sakatı / İstanbul Devlet Tiyatrosu Tiyatro Öğrenimi'ni 1969 yılında Royal Academy of Dramatic Art'ta (İngiltere) tamamladı. 1971-2006 yılları arasında on ayrı eğitim kurumunda (sonuncusu Koç Üniversitesi) Tiyatro öğretmenliği yaptı. 1963-1988 yılları arasında (sonuncusu Tiyatro Stüdyosu/Balkon) tiyatro oyunculuğu yaptı. 1975'ten bu yana (sonuncusu İstanbul Devlet Tiyatrosu/Inishmaan'ın Sakatı) çok sayıda oyun yönetti. 1990'da kuruluşundan bu yana Tiyatro Stüdyosu'nun Sanat Yönetmenliği'ni sürdürmekte. Dokuzu sahnelerimizde oynamış, on iki oyunun (sonuncusu Inishmaan'ın Sakatı-2006) çevirmenliğini yapmıştır. Yeni Gündem, Düşün, Tiyatro... Tiyatro... (1996'dan bu yana) dergilerinde yazmıştır ve yazmaktadır. Yaşayan Drama tiyatro dizisinin kitap editörlüğünü başlatıp yönetmiştir. 1985'ten bu yana (sonuncusu Sağır Oda) TVSinema oyunculukları da yapmıştır. Yönetmen, oyuncu, çevirmen, sanat yönetmeni, "uyarlayan" kimlikleriyle ödülleri vardır.

Bülent Erkmen İki Kişilik Bir Oyun / DOT

pe

cy

a

Grafik Ürünler Sergisi "Yılın En Başarılı Grafik Tasarımcısı Ödülleri" (1985, 1986, 1987, 1988, 1989, bu tarihten itibaren sergilere katılmadı) / 70. New York Art Directors Club Awards, "Kitap" çalışmasıyla "merit" ödülü / Trnava Poster Triennial '97 "Inside-Outside" afişiyle ikincilik ödülü / Helsinki International Poster Biennial '97 "Inside-Outside" afişiyle bronz madalya / Almanya'da Mainz, Gutenberg Museum'da ve Essen, Deutsches Plakat Museum'da "Bülent Erkmen, Arbeiten, Rundum Kunst u. Kultur" adlı kişisel sergi (1997) / 16. Uluslararası Varşova Afiş Bienali'nde "Equal" afişiyle bronz madalya (1998) / "ISBN 975-342-142-7" kitabı, "Equal" ve "Brecht" afişleriyle "German Prize for Communications Design 1999 - "High Design Çoıality" ödülü / "Equal" afişiyle 2000 Lahti Afiş Bienali "Icograda Excellence" ödülü / 82. New York Art Directors Club Avvards, Osmanlı Bankası Müzesi sergileme tasarımı ile "merit" ödülü, "Sahte Kimlikler 5" afişiyle 14. Lahti Afiş Bienal'inde l.lik ödülü (2003) / Alliance Graphique Internationale (AGI) üyeliği /10. Uluslararası Tiyatro Afişleri Bienali'nde (Rzeszovv 2005) İstanbul Devlet Tiyatrosu 2004 -2005 sezonu afişleriyle onur ödülü / "Bir Kitabın Oluşumu", "Nakden Tarih", "Bak Bir Varmış Bir Yokmuş", "Bankalar Caddesi" sergilerinin sergileme tasarımları, "Osmanlı Bankası Müzesi"nin mekan ve sergileme tasarımı ile müzeye bağlı geçici sergilerin sergileme standartları ve bu sergilerin sergileme tasarımları, (GG) Garanti Galeri mekan ve sergileme standartlarının tasarımı ve bu galeride açılan sergilerin sergileme tasarımları / Fransa, Amerika, Almanya, Finlandiya, Polonya ve İsviçre'nin grafik tasarım ile ilgili müzelerinin koleksiyonlarında doksanı aşkın çalışma...

Mehmet Birkiye Anna Karenina / Kenter Tiyatrosu

1969 yılında İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'ne girdi. Aynı tarihlerde girdiği İstanbul Devlet Konservatuvarı'nı 1974'te, İktisat Fakültesi'ni 1975'te bitirdi. 1977'den bu yana İstanbul Devlet Konservatuvarı'nda sahne tekniği ve oyunculuk dersleri veriyor. 1973 yılında Kent Oyuncuları'nda profesyonel olarak başlayan oyunculuk, yönetmenlik ve ışık tasarımcılığı çalışmalarını halen sürdürüyor. Bu süre boyunca, aralarında A.Cehov, A.Miller, A.Fugard, N.Simon, T.Williams, E.O'Neill, N.Cumalı, G.Sümer, A.Ağaoğlu gibi yazarların bulunduğu "Lütfen Kızımla Evlenir misiniz", "Martı", "Oyunun Oyunu", "Inishmorelu Yüzbaşı", "İki Hayat Sonra"gibi yirmiden fazla oyunda oynadı. Sergey Kokovkin, Arthur Hausman, Aleksandr Galin, Yücel Erten gibi yönetmenlerle çalıştı. "Kel Şarkıcı," "Adını Siz Koyun", "Uzaklar", "Ramiz ile Jülide", "Maria Callas" (Yıldız Kenter'le birlikte), "Hep Aşk Vardı" (Yıldız KenterTe birlikte) "Helen-Helen", "Eşek Dağın Sevdalısı", "Şehrazat" adlı oyunları yönetti. Birçok oyunda Yıldız Kenter'in yönetmen yardımcısı olarak çalıştı. İngiliz yönetmen Micheal Newell'in yönettiği James Cameron'un yapımı olan "Young Indiana Jones"da oynadı. Selçuk Kaskan'ın yazdığı radyo oyunu "Uğurlugiller"in TV 1 için çekilen uyarlamasında doksan altı bölüm oynadı. TRT 1 kanalında yayına giren ve yüz bölüm yayımlanan TV dizisi "Yaz Evi"nde oynadı. "Üvey Baba", "Bizim Pasaj", "Evdeki Yabancı" rol aldığı dizilerden bazdan. İş Sanat'ta düzenlenen ve halen sürmekte olan Şiir ve Müzik dinletilerini yönetti. 2002 yılında Oyunculuk Anasanat Dalı'nda Profesör oldu. Beykent Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi'nde "Sahne ve Gösteri Sanatları Yönetimi" bölümünü kurdu, programını yaptı ve yönetti. 2006 yılında Kent Oyuncuları'nda "Gece Mevsimi"ni yönetti. Bu sahneleyişiyle Lions Yılın En İyi Yönetmeni Ödülü'nü aldı. 2007 yılında yine Kent Oyuncuları'nda "Anna Karenina"yı sahneye koydu. Bu sahneleyişi de Tiyatro Ödülleri 2007'de "Yılın Prodüksiyonu" ve "Yılın Rejisörü" ödüllerine aday gösterildi. Halen İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı'nda ve çeşitli özel üniversitelerde ve Akademi Kenter'de "Oyunculuk" ve "Sahne Tekniği" dersleri vermeye devam ediyor.

12


Nesrin Kazankaya

Şerefe Hatıralar-İstanbul 1955 / Tiyatro Pera Sanat Yönetmeni, Oyuncu, Rejisör, Yazar, Çevirmen ve Tiyatro Eğitmeni. Ankara Devlet Konservatuvarı Tiyatro Bölümü Yüksek Devre mezunu. Almanya'da Volkwanghochschule'de üç yıl reji eğitimi aldı. Devlet Tiyatroları'nda oyuncu ve yönetmen olarak çalıştı. Ankara Devlet Tiyatrosu'nda "Çocuk ve Gençlik Tiyatrosu"nu kurdu. 1998-99 sezonunda İstanbul Devlet Tiyatrosu müdürlüğü yaptı. Devlet Tiyatroları dışında da oyunlar yönetti. Sahnelediği bazı oyunlar: "Tam Rolünde", "Manesssalar'da", "Ada", "Kaybolma", "Küçük Burjuvalar", "Tartuffe", "Kısasa Kısas". Oynadığı bazı oyunlar: "Çil Horoz", "Afife Jale", "Dağın Devleri", "Cumhuriyet Kızı", "Kaybolma", "Ayrılık Müziği". Almanca ve İngilizce'den oyunlar çevirdi. Çevirdiği bazı oyunlar: "Sevgili Yalan", "Komedi Sanatı", "Yeniden Hoşçakal", "İlkbahar Uyanışı", "Kısasa Kısas". "Pera Güzel Sanatlar Tiyatro Okulu"nun Bölüm Başkanlığını yapmakta. "Pera Tiyatro Lisesi"nin programını oluşturdu ve Türkiye'de ilk kez bir tiyatro lisesinin açılmasını sağladı. Her iki bölümde de eğitmenlik yapmakta. 2001 yılında "Tiyatro Pera"yı kurdu ve sanat yönetmenliğini üstlendi. Halen İstanbul Devlet Tiyatrosu, Pera Güzel Sanatlar Kurumu ve Tiyatro Pera'da çalışmakta. Oyunculuk, yönetmenlik ve yazarlık dallarında ödülleri vardır.

Özgür Yalım

a

Yeraltından Notlar / İstanbul Devlet Tiyatrosu

cy

1961 doğumlu. 1980 yılında ODTÜ'de okurken Ankara Sanat Tiyatrosu'nda amatör olarak tiyatroyla tanıştı. 1982'de İstanbul Devlet Konsevatuvarı Tiyatro Bölümü'ne girdi, 1986'da mezun olup Devlet Tiyatrosu'nda çalışmaya başladı. Yönetmenlik ve doğaçlama üzerine çeşitli workshoplara katıldı. Pek çok yönetmene reji asistanlığı yaptı. Halen DT'de oyuncu ve yönetmen olarak, MSÜ Devlet Konservatuvarı Tiyatro Bölümü'nde öğretim görevlisi olarak çalışmaktadır. Bu süre içinde özel tiyatrolarda da oyuncu ve yönetmen olarak çalışmıştır.

pe

Devlet Tiyatrolarında oynadığı oyunların bazıları: Venedik Taciri, Philip Hotz'un Büyük Öfkesi, Budala, Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz, Oresteia, Hamlet, Haydutlar, Ayak Takımı Arasında. Özel tiyatrolarda çalıştığı oyunlar: Zorba, Yaz, İçimdeki Çığlık (Oyunu Özgür Yalım yönetmiştir ve Avni Dilligil En İyi Yönetmen Ödülünü Mehmet Ulusoy'la paylaşmıştır). Devlet Tiyatrolarında yönettiği oyunlar: Bina (İstanbul Devlet Tiyatrosu), Sevgili İdam (Diyarbakır Devlet Tiyatrosu), Bir Yaz Dönümü Gecesi Rüyası (Erzurum Devlet Tiyatrosu). İstanbul Devlet Tiyatrosu yapımı Yeraltından Notlar'ı, Dostoyevski'nin aynı adlı romanından oyunlaştırmış ve yönetmiştir. Oyun, 2007 Afife Ödüllerinde, En İyi Yönetmen, En İyi Erkek Oyuncu ve En İyi Dekor ödüllerini almıştır.

Şahika Tekand Euridike'nin Çığlığı / Stüdyo Oyuncuları Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sahne ve Görüntü Sanatları Bölümü Tiyatro Anasanat Dalı Oyunculuk Sanat Dalı'ndan mezun olan Şahika Tekand, aynı dalda doktora yaptı. 1984'te tiyatro ve sinema oyunculuğuna başlayan Tekand, üniversitede oyunculuk dersleri verdi, 1988'de Studio adı altında oyunculuk stüdyosunu kurdu. 1990'da kendi tiyatro topluluğu Studio Oyuncuları'nı kuran ve "Performatif Sahneleme ve Oyunculuk Yöntemi" adı altında kendi yöntemini geliştiren Tekand, bugüne dek yazdığı beş oyun da dahil olmak üzere, tiyatro oyunları ve pek çok performans yönetti. Topluluğu ile oynadığı, yönettiği ve yazdığı tüm oyunlarla yurtiçi ve yurtdışında pek çok uluslararası festivale katıldı. Halen Studio Oyuncuları'nda sanatsal faaliyetini sürdüren Tekand, oyunculuk stüdyosunda oyuncu ve yönetmenler yetiştirmenin yanı sıra çeşitli üniversitelerde dersler vermektedir. Yönetmen ve oyuncu olarak katıldığı başlıca prodüksiyonlar: Galileo Galilei, Mutlu Günler, Beş Kısa Oyun, Gergedanlaşma, Oyun Sonu, Gitgel Dolap, (Oyun)cu (Aynı zamanda oyunun yazarı), The Days Before, Oidipus Nerede (Aynı zamanda oyunun yazarı), Oidipus Sürgünde (Aynı zamanda oyunun yazarı), Evridike'nin Çığlığı (Aynı zamanda oyunun yazarı).

13


Tiyatro ÖdüIleri-2007 Adayları

Yılın Kadın Oyuncusu Ayşe Lebriz Berkem Mutlu Günler / Beşiktaş B. KSP Prodüksiyon Tiyatrosu

pe cy

a

1963 yılında İstanbul'da doğdu. 1985 yılında Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuarı Tiyatro bölümünden mezun oldu. 1985-87 Tiyatro sezonunda Bursa Devlet Tiyatrosu'nda görev aldı. 1987 yılından beri İstanbul Devlet Tiyatrosu'nda oyuncu olarak görev yapmaktadır. Rol aldığı bazı oyunlar: Akıllı Tavşan (Ç.O), Masal Bahçesi (Ç.O), Tohum ve Toprak, Yedi Kocalı Hürmüz, Hapşırık, Kedi Oyunu, Altı Kişi Yazarını Arıyor, Savaş Yorgunu Kadınlar, Kıyamet Suları, Orkestra, Kısasa Kısas, Ferhad ile Şirin ve Efrasiyab'ın Hikâyeleri. Ayrıca Devlet Tiyatrosu'nda 'Rüzgârla Yarışan Tay' adlı çocuk oyunu sahneledi. Devlet Tiyatrosu dışında özel bir tiyatro çalışması olan 'Kaybolma Üzerine Bir Piyano ve Dört Oyuncu ile Fantezi' adlı ortak üretimde, Tiyatro Oyunevi'nde 'Antigone' ve 'Don Kişot', Tiyatro Pera'da 'Ölüm ve Kız', 'Seyir Defteri-Julia' ve 'Dobrinja'da Düğün' oyunlarında rol aldı. 'Masal Gülleri' adlı bir masal-kukla tiyatrosu gerçekleştirdi. Bu oyunla çeşitli festivallere katıldı. Oyunun dekoru ilk kez düzenlenen 'Tiyatro Dekor-Kostüm Sergisi'nde yer aldı. 1988 yılında, ilkokul ve yuvalarda başladığı 'Eğitimde Drama' çalışmalarını on üç yıl kadar sürdürdü. 2004-05 yılında Bahçeşehir Üniversitesi Yüksek Lisans Programında 'Doğaçlama' dersi verdi. İki senedir, Kabataş Erkek Lisesi ve Doğuş Üniversitesi Tiyatro Kulüplerinde oyunlar sahnelemektedir. Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuarı Tiyatro Bölümü'nde ders vermektedir. Beşiktaş Belediyesi Kültür Sanat Platformu çerçevesinde Samuel Beckett'in "Mutlu Günler" oyununda oynamaktadır.

Laçin Ceylan

Etna (Bedendeki Kuyu) / Bi Tiyatro

Ankara Devlet Konservatuarı'nı bitirdi. Diyarbakır Devlet Tiyatrosu'nda çalıştı. 1993 yılında Ankara Devlet Konservatuvarı'nda yüksek lisans tezini verdi. "Ussal ve Fiziksel Etkiler Doğrultusunda Tiyatroda Diksiyon" adlı bir tez çalışması var. Ankara Devlet Tiyatrosu'nda oyuncu olarak görev alırken aynı zamanda da Ankara Devlet Konservatuvarı'nda "Oyunculuk ve Ses Eğitimi" , "Bedensel Isınma ve Hazırlık" temelli dersler verdi. Geçtiğimiz 2006 yılında Nihat İleri ve Levent Öktem ile Bi Tiyatro'yu kurdu. Bi Tiyatro'nun ilk oyunu olan ETNA-Bedendeki Kuyu, Alman ve Türk sanatçıların bir araya geldiği bir yapımdır. "Ferhad ile Şirin", "Hizmetçiler", "Arka Bahçe", "Hayvan Çiftliği", "3. Selim", "Balerin"de rol almıştır. Rejisör olarak oyunları ise: "Kel Şarkıcı" (İonesco), "Macbett" (İonesco), "Klaksonlar Borazanlar ve Bırtlar" (Dario Fo), "Hortlak" (Plautus) Oyunculuk eğitimi vermeye devam etmektedir.

14


S. Devrim Yakut

Kocasını Pişiren Kadın / AYSA Prodüksiyon 1968 doğumlu. Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğ. Fakültesi Tiyatro Bölümü'nde, önce tiyatro kuramları, sonra oyunculuk okuduktan sonra 1992 yılında mezun oldu. 1994 yılında Adana Devlet Tiyatrosu'na oyuncu olarak atandı. 1994-2003 yılları arasında, hem Adana Devlet Tiyatrosu'nda hem de kuruluşunda bulunduğu Adana Tiyatro Atölyesi'nde çalıştı. Adana Tiyatro Atölyesi'nde oyunculuğun yanı sıra yapımcı ve eğitmen olarak da görev yaptı. 2003 yılında Ankara Devlet Tiyatrosu'na atandı. 2005 yılından bu yana Dil ve TarihCoğ. Fak. Tiyatro Bölümü'nde temel oyunculuk derslerine girmekte ve halen Ankara Devlet Tiyatrosu Müdürlüğü'nü yürütmektedir. 1998-99 sezonunda Adana Devlet Tiyatrosu Yapımı "5.Frank" adlı oyunla Ankara Sanat Kurumu'ndan övgüye değer kadın oyuncu, 2006-2007 sezonunda da İstanbul Aysa Prodüksüyon Tiyatrosu yapımı "Kocasını Pişiren Kadın" adlı oyunla Sadri Alışık Tiyatro Ödülleri Müzikal ve Komedi Dalında "En İyi Kadın Oyuncu" ödülüne değer bulundu.

Tülay Günal Böcek/DOT

cy

a

1993 yılında Devlet Tiyatrosu'na girdi. Halen Ankara Devlet Tiyatrosu'nda oyunculuğa devam etmektedir. Birçok oyun ve müzikallerde görev almıştır. Devlet Tiyatrosu'nda oynadığı başlıca oyunlar: Onikinci Gece, Kısasa Kısas, Pazartesi Perşembe, Arzu Tramvayı, Mutlu Son, Atları da Vururlar, Şeytanlar, Gorgon'un Armağanı, Zengin Mutfağı, Üç Kuruşluk Opera. Özel tiyatrolarda oynadığı oyunlar: Simyacı (Dostlar Tiyatrosu), Jean Darc'ın Öteki Ölümü (Oyun Atölyesi), Böcek (Dot).

pe

Aldığı Ödüller: 1995-1996 sezonu, Sanat Kurumu Övgüye Değer Oyuncu (Onikinci Gece), 1998-1999 sezonu Ankara Sanat Kurumu En İyi Kadın Oyuncu (Mutlu Son), Lions Klubü Türkan Kahramankaptan En İyi Sanatçı Ödülü (Mutlu Son), 2002-2003 sezonu Ankara Sanat Kurumu En İyi Kadın Oyuncu (Şeytanlar), 2006-2007 sezonu Lions En İyi Kadın Oyuncu-Küçük Salon (Böcek), Afife Jale En İyi Kadın Oyuncu Adayı (Böcek), Sadri Alışık En İyi Kadın Oyuncu Adayı (Böcek), Sanat Kurumu En İyi Kadın Oyuncu (Böcek). Sanatçı, sinema filmi ve TV dizilerinde de rol almıştır.

Zerrin Tekindor

Dünyanın Ortasında Bir Yer / İstanbul Devlet Tiyatrosu 1964 yılında Burhaniye'de doğan Zerrin Tekindor, ilk ve orta öğrenimini Ankara'da tamamlamıştır. 1985 yılında Hacettepe Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Tiyatro Bölümü'nden mezun olmuştur. Bu tarihte Adana Devlet Tiyatrosu'na Stajyer Sanatçı olarak gitmiş, 1987 yılında da Ankara Devlet Tiyatrosu'nda göreve başlamıştır. O tarihten başlayarak Devlet Tiyatrosu Sanatçısı olan Tekindor; Çamaşırhane, Ferhat ile Şirin, Göğe Açılan Pencere, Büyük Aşıkların Sonuncusu, Gürültülü Patırtılı Bir Hikaye, Ölüm, Aşk Öldürür, Geyikler Lanetler gibi oyunlarda oynamıştır. 2003 yılında İstanbul Devlet Tiyatrosu'na tayin olan Zerrin Tekindor, şu anda Dünyanın Ortasında Bir Yer ve Müfettiş adlı oyunlarla tiyatro kariyerine devam etmektedir. Müfettiş adlı oyundaki Anna Andreyevna rolü ile 2004 Afife Tiyatro Ödülüne layık görülmüştür. Bir yanda tiyatro kariyerini sürdürürken, 1990-1994 yıllan arasında Bilkent Üniversitesi Resim Bölümü'ne özel öğrenci olarak dört yıl devam eden sanatçı, Halil Akdeniz Atölyesi'nde öğrenim görmüştür. Bu bölüme eğitmen olarak davet edilen Mehmet Güleryüz ve Bedri Baykam Atölyelerinde çalışmıştır. Çok sayıda yapıtı özel koleksiyonlarda bulunan sanatçı, günümüze kadar sekiz adet kişisel resim sergisi açmıştır. Hira adında bir oğlu olan Zerrin Tekindor, çalışmalarına İstanbul'da devam etmektedir.

15


Tiyatro Ödülleri-2007 Adayları

Yılın Erkek Oyuncusu Genco Erkal

Oyun Sonu / Dostlar Tiyatrosu İstanbul Üniversitesi'nin Psikoloji bölümünü bitiren Genco Erkal 1959 yılından başlayarak Türkiye'nin önemli özel tiyatro topluluklarında oyuncu ve yönetmen oarak çalıştıktan sonra, 1969 yılında, bugün de sanat yönetmeni olduğu Dostlar Tiyatrosu'nu kurdu. Gorki, Brecht, Sartre, Peter Weiss, Steinbeck, Havel gibi yabancı yazarların yanı sıra, Aziz Nesin, Haldun Taner, Nâzım Hikmet, Refik Erduran, Vasıf Öngören, Orhan Asena, Can Yücel gibi Türk yazarlarının oyunlarını yönetti. Roman, öykü, şiir gibi değişik türlerden tiyatroya uyarlamalar yaptı, oyunlar çevirdi. Çeşitli ödüller kazandığı ünlü rolleri arasında "Aslan Asker Şvayk", Gogol'ün "Bir Delinin Hatıra Defteri", Brecht'in "Galileo"su, Maxwell Anderson'un "Yalınayak Sokrates"i, Nazım Hikmet'ten "Kerem Gibi", Can Yücel'den "Can" sayılabilir.

cy a

Senfonik konserlerde Prokofiev'in "Peter ile Kurt", Stravinski'nin "Askerin Öyküsü", Fazıl Say'ın "Nâzım" adlı yapıtlarını anlatıcı olarak seslendirdi. Önemli uluslararası film festivallerinde gösterilen ve birçok ödül kazanan "At", "Faize Hücum", "Hakkari'de Bir Mevsim", "Camdan Kalp" filmlerinin başrolünde oynadı. TRT Televizyonu için Haldun Taner'in ünlü müzikli oyunu "Keşanlı Ali Destam"nı yönetti ve oynadı. Değişik yıllarda dokuz kez "Yılın En İyi Erkek Oyuncusu", iki kez "En İyi Tiyatro Yönetmeni" seçildi. 1982 ve 1983 yıllarında "En İyi Sinema Oyuncusu" olarak Antalya Film Festivali'nde iki kez Altın Portakal aldı.

pe

1993 yılından bu yana Paris'te ve Avignon Festivali'nde Fransızca da oynamaya başlayan Genco Erkal, üç Fransız yapımında rol aldı: Nâzım Hikmet'ten "Sevdalı Bulut", Philippe Minyana'dan "Ou vas-tu Jeremie?" ve Paulo Coelho'nun ünlü romanından uyarlanan "Simyacı".

Payidar Tüfekçioğlu Yeraltından Notlar / İstanbul Devlet Tiyatrosu 1962 yılında İzmir'de doğdu. Babasının memuriyeti dolayısıyla, ilk ve ortaokulu farklı ilçelerde okuduktan sonra liseyi Alanya'da bitirdi. Edebiyat öğretmeninin teşvikiyle önce Antalya'da açılan konservatuar sınavına girerek, 1979 yılında İstanbul Devlet Konservatuarı'nda sanat eğitimine başladı. 1983-1984 sezonunda Bursa Ahmet Vefik Paşa Tiyatrosu'nda stajyer sanatçı olarak Devlet Tiyatrosu'na ilk adımını attı. Sanatçı halen İstanbul Devlet Tiyatrosu'nda oyuncu olarak sanat hayatına devam etmektedir.

16


Umut Demirciden Bahar Noktası / İstanbul Devlet Tiyatrosu

pe

cy

a

1975 yılında, Ankara Devlet Konservatuarı Tiyatro Yüksek Bölümü'nden mezun oldu. Aynı yıl Ankara Devlet Tiyatrosu'nda sanatçı kadrosuyla göreve başladı. 1986 yılında Kültür Bakanlığı ve İngiliz Kültür Heyeti'nin verdiği bursla, ihtisas için Londra'ya gönderildi. National Theatre, Barbican Center, Royal Shakespeare Company'de drama, oyunculuk, reji, hareket, sahne ve kostüm tasarımı üzerine çalışmalar yapmıştır. Halen İstanbul Devlet Tiyatrosu'nun kadrolu oyuncusudur. Arthur Oui'nin Önlenebilir Yükselişi, Gençlik Yılları, İstanbul Efendisi, İlkbaharda İntihar Yasak, Komedi Sanatı, Lady Windermer'in Yelpazesi, Gardiyan, Canlı Yayın, Ölüler Konuşmak İster, Hapşırık, Abdülcanbaz, Yemenimin Uçları, Şerefe 20. Yüzyıl, Kaygusuz Abdal, Harput'ta Bir Amerikalı, Bahar Noktası gibi oyunlarda oynamıştır. Ayrıca bazı sinema filmlerinde ve televizyon dizilerinde rol almıştır.

Yetkin Dikinciler

Dünyanın Ortasında Bir Yer / İstanbul Devlet Tiyatrosu 1969 yılında doğan Yetkin Dikinciler, 1993 yılında M.S.Ü Devlet Konservatuvarı Tiyatro Bölümü'nden mezun olduktan sonra iki yıl Antalya, dört yıl Diyarbakır Devlet Tiyatroları'nda çalıştı. 1999 yılından itibaren İstanbul Devlet Tiyatrosu'nda çalışmaya başlayan Dikinciler, yurtiçinde ve yurtdışında çeşitli özel tiyatrolarda birçok oyunda, ortak yapımlarda rol aldı. Oynadığı oyunlardan bazıları; "Kısasa Kısas", "Tartuffe", "Pazartesi Perşembe", "Mezopotamya Üçlemesi", "Kadı", "Haneler", "Ölüm ve Kız", "Ayrılık Müziği", "Herakles Üçlemesi", "Müfettiş", "Yakmdoğuda Emanet", "Dünyanın Ortasında Bir Yer". Halen İstanbul Devlet Tiyatrosu'nda çalışan Yetkin Dikinciler, aynı zamanda çeşitli televizyon ve sinema yapımlarında yer almaya devam ediyor.

17


Tiyatro Ödülleri-2007 Adayları

Yılın Oyun Yazarı B. Erdi Mamikoğlu 81. Cadde 14. Bina 2 Numaralı Daire / İstanbul Devet Tiyatrosu 1987 yılında Ankara'da doğdu. İlköğreniminin bir bölümünü Arı Koleji'nde tamamladıktan sonra, Namık Kemal İlköğretim Okulu'na geçiş yaptı. Bu okulda aldığı üç yıllık eğitimin ardından, zorunlu eğitiminin son bölümünü Abidinpaşa Lisesi'nde tamamladı. Tiyatroyla bu okulda tanıştı. İki yıl oyuculuk yaptıktan sonra ilk oyunu olan Seksenbirinci Cadde Ondördüncü Bina İki Numaralı Daire'yi yazdı. Oyun, 2006 Kasımı'nda, İstanbul Devlet Tiyatrosu tarafından sahnelenmeye başlandı. Bu oyunla Devlet Tiyatroları'nın tarihi boyunca oyununu sahnelediği en genç yazar oldu. Aynı oyunla 2007 Temmuzu'nda Avustralya'da yapılan Dünya Oyun Yazarları Festivaline davet edilen ilk Türk heyet içerisinde yer aldı. Daha önce İngilizce'ye çevrilen oyunun, İtalyanca çevirisi devam ediyor. Erdi Mamikoğlu, 2005 yılında girdiği Bilkent Üniversitesi Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesi Tiyatro Bölümü Rejisörlük Sanat Dalı'nda hâlâ eğitimini sürdürmektedir.

Ferhan Şensoy

a

Feername / Orta Oyuncular

pe

cy

1951 Samsun-Çarşamba doğumlu. 1969 yılında ilk öykü ve şiirleri Yeni Ufuklar ve Soyut dergilerinde yayımlandı. 1970 yılında ilk skeçleri Devekuşu Kabare'de oynandı. Aynı yıl, Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Yüksek Mimarlık Bölümü'ne girdi. 1971 yılında profesyonel oyunculuğa ve yönetmenliğe adım attı. 1972 yılında Ecole Superieure d'Art Dramatique (T.N.S) / Strazburg'da tiyatro öğrenimine başladı. 1980 yılında, Ortaoyuncular adıyla kendi tiyatrosunu kurdu. Bugüne kadar çok sayıda oyunda; yazar, yönetmen ve oyuncu olarak adı geçti. Çok sayıda ödülün sahibidir.

Nesrin Kazankaya

Şerefe Hatıralar - İstanbul 1955 / Tiyatro Pera Sanat Yönetmeni, Oyuncu, Rejisör, Yazar, Çevirmen ve Tiyatro Eğitmeni. Ankara Devlet Konservatuvarı Tiyatro Bölümü Yüksek Devre mezunu. Almanya'da Volkvvanghochschule'de üç yıl reji eğitimi aldı. Devlet Tiyatroları'nda oyuncu ve yönetmen olarak çalıştı. Ankara Devlet Tiyatrosu'nda "Çocuk ve Gençlik Tiyatrosu"nu kurdu. 1998-99 sezonunda İstanbul Devlet Tiyatrosu müdürlüğü yaptı. Devlet Tiyatroları dışında da oyunlar yönetti. Sahnelediği bazı oyunlar: "Tam Rolünde", "Manesssalar'da", "Ada", "Kaybolma", "Küçük Burjuvalar", "Tartuffe", "Kısasa Kısas". Oynadığı bazı oyunlar: "Çil Horoz", "Afife Jale", "Dağın Devleri", "Cumhuriyet Kızı", "Kaybolma", "Ayrılık Müziği". Almanca ve İngilizce'den oyunlar çevirdi. Çevirdiği bazı oyunlar: "Sevgili Yalan", "Komedi Sanatı", "Yeniden Hoşçakal", "İlkbahar Uyanışı", "Kısasa Kısas". "Pera Güzel Sanatlar Tiyatro Okulu"nun Bölüm Başkanlığını yapmakta. "Pera Tiyatro Lisesi"nin programını oluşturdu ve Türkiye'de ilk kez bir tiyatro lisesinin açılmasını sağladı. Her iki bölümde de eğitmenlik yapmakta. 2001 yılında "Tiyatro Pera"yı kurdu ve sanat yönetmenliğini üstlendi. Halen İstanbul Devlet Tiyatrosu, Pera Güzel Sanatlar Kurumu ve Tiyatro Pera'da çalışmakta. Oyunculuk, yönetmenlik ve yazarlık dallarında ödülleri vardır.

18


Özen Yula

Dünyanın Ortasında Bir Yer / İstanbul Devlet Tiyatrosu Eskişehir doğumlu. Mersin, Şanlıurfa, Gaziantep, Ankara'da yaşadı. Oyunları dört cilt halinde yayımlandı. Oyunlarının yanı sıra hikâye, roman, deneme olarak yedi kitabı yayımladı. Cevdet Kudret Edebiyat Ödülü'nü, Haldun Taner Öykü Ödülü'nü, iki kez Afife Jale-Cevat Fehmi Başkut Ödülü'nü, Tiyatro... Tiyatro... Dergisi'nin organizasyonunu yaptığı Tiyatro Ödülleri'ni, İsmet Küntay Ödülü'nü kazandı. Oyunları farklı turnelerle Almanya, İngiltere, İtalya, Fransa, Japonya, İsveç, Mısır, Hollanda, Avusturya, Kıbrıs'ta oynandı. Ayrıca İngilizce, Almanca, Fransızca, Bulgarca, Lehçe, Fince, Japonca'ya çevrildi. "Sahibinden Kiralık" adlı oyunu, İtalya'da ASTI Festivali'nde Mauro Avogadro tarafından sahnelendi. Almanya'da Schaubühne am Lehniner Platz'da ve Fransa'da Avignon'da Chartreuse'de okuma tiyatrosu performansı olarak sunuldu. Schaubühne am Lehniner Platz'da sahnelenen "Orient Express" projesinde beş yazarla beraber görev aldı ve oyunun İstanbul-Sofya ayağını yazdı. Gayri Resmi Hurrem, Bulgaristan'da okuma tiyatrosu olarak sunuldu. Almanya'da "Tiyatrom Topluluğu" tarafından sahnelendi. Yakındoğu'da Emanet, Japonya'da Toga Festivali'nde iki kez, Mısır'da Deneysel Oyunlar Festivali'nde, sonra da İstanbul Uluslararası Tiyatro Festivali'nde yazar tarafından sahnelendi. "Aşk Evlerden Uzak", Lehçe'ye çevrilip "Dialog" Dergisi'nde yayımlandı. Tiyatro oyunları ve yapıtları hakkında üniversitelerde çeşitli tezler ve incelemeler hazırlandı. İstanbul ve Ankara'da yaşıyor; tiyatro yönetmenliği ve yazarlık yapıyor. TRT 2. Kanal'da "Tiyatro Daima!" programının danışmalığım yapıp programı sunuyor. Wiesbaden Tiyatro Bienali'nin Türkiye sorumlusu.

Şahika Tekand

a

Euridike'nin Çığlığı / Stüdyo Oyuncuları

pe

cy

Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sahne ve Görüntü Sanatları Bölümü Tiyatro Anasanat Dalı Oyunculuk Sanat Dalı'ndan mezun olan Şahika Tekand, aynı dalda doktora yaptı. 1984'te tiyatro ve sinema oyunculuğuna başlayan Tekand, üniversitede oyunculuk dersleri verdi, 1988'de Studio adı altında oyunculuk stüdyosunu kurdu. 1990'da kendi tiyatro topluluğu Studio Oyuncuları'nı kuran ve "Performatif Sahneleme ve Oyunculuk Yöntemi" adı altında kendi yöntemini geliştiren Tekand, bugüne dek yazdığı beş oyun da dahil olmak üzere, tiyatro oyunları ve pek çok performans yönetti. Topluluğu ile oynadığı, yönettiği ve yazdığı tüm oyunlarla yurtiçi ve yurtdışında pek çok uluslararası festivale katıldı. Halen Studio Oyuncuları'n da sanatsal faaliyetini sürdüren Tekand, oyunculuk stüdyosunda oyuncu ve yönetmenler yetiştirmenin yanı sıra çeşitli üniversitelerde dersler vermektedir. Yönetmen ve oyuncu olarak katıldığı başlıca prodüksiyonlar: Galileo Galilei, Mutlu Günler, Beş Kısa Oyun, Gergedanlaşma, Oyun Sonu, Gitgel Dolap, (Oyun)cu (Aynı zamanda oyunun yazarı), The Days Before, Oidipus Nerede (Aynı zamanda oyunun yazan), Oidipus Sürgünde (Aynı zamanda oyunun yazan), Evridike'nin Çığlığı (Aynı zamanda oyunun yazarı).

Yekta Kopan

İki Kişilik Bir Oyun / DOT Yekta Kopan 1968'de doğdu. Öğrenim hayatı Ankara'da geçti. Hacettepe Üniversitesi İşletme Bölümü'nden mezun oldu. Öyküleri, Hayalet Gemi Dergisi'nde yayımlandı. altZine.nefte internet ortamına yönelik edebiyat çalışmaları yaptı. Sayısal Yayınevi altKitap.com'un kurucuları arasında. Öyküleri, denemeleri çeşitli dergilerde, seçkilerde ve antolojilerde yayımlanıyor. Radyo ve televizyon programcılığı yapıyor. "Fildişi Karası", "Aşk Mutfağından Yalnızlık Tarifleri", "Yedi Derste Vicdan Muhasebesi" ve "Kara Kedinin Gölgesi" adlı öykü kitapları ve "İçimde Kim Var" adlı romanı Can Yayınları tarafından yayımlandı, altkitap.com'da yayımlanan e-kitabı "Daha Önce Tanışmış mıydık?" adını taşıyor. "Aşk Mutfağından Yalnızlık Tarifleri" 2002 yılında Sait Faik Hikâye Armağanına değer görüldü. "Karbon Kopya" adlı öykü kitabı 2007'de yayımlandı. 2006'da İstanbul Uluslararası Tiyatro Festivali bünyesinde Tiyatro DOT tarafından sahnelenen ve bir Bülent Erkmen projesi olan "İki Kişilik Bir Oyun"un metnini yazdı.

19


Tiyatro Ödülleri-2006 Adayları

Yılın Çevirmeni Ahmet Levendoğlu Inishmaan'ın Sakatı / İstanbul Devlet Tiyatrosu

pe

cy

a

Tiyatro Öğrenimi'ni 1969 yılında Royal Academy of Dramatic Art'ta (İngiltere) tamamladı. 1971-2006 yılları arasında on ayrı eğitim kurumunda (sonuncusu Koç Üniversitesi) Tiyatro öğretmenliği yaptı. 1963-1988 yılları arasında (sonuncusu Tiyatro Stüdyosu/Balkon) tiyatro oyunculuğu yaptı. 1975'ten bu yana (sonuncusu İstanbul Devlet Tiyatrosu/Inishmaan'ın Sakatı) çok sayıda oyun yönetti. 1990'da kuruluşundan bu yana Tiyatro Stüdyosu'nun Sanat Yönetmenliği'ni sürdürmekte. Dokuzu sahnelerimizde oynamış, on iki oyunun (sonuncusu Inishmaan'ın Sakatı-2006) çevirmenliğini yapmıştır. Yeni Gündem, Düşün, Tiyatro... Tiyatro... (1996'dan bu yana) dergilerinde yazmıştır ve yazmaktadır. Yaşayan Drama tiyatro dizisinin kitap editörlüğünü başlatıp yönetmiştir. 1985'ten bu yana (sonuncusu Sağır Oda) TVSinema oyunculukları da yapmıştır. Yönetmen, oyuncu, çevirmen, sanat yönetmeni, "uyarlayan" kimlikleriyle ödülleri vardır.

Genco Erkal

Oyun Sonu / Dostlar Tiyatrosu 1964 yılında Kırcaali'de dünyaya geldi. Momçilgrad Nikola Y. Vaptsarov Lisesi'nden sonra Plovdiv Paisiy Hilendarski Üniversitesi'nde Bulgar Dili ve Edebiyatı alanında yüksek öğrenimini tamamladı. İki yıl orta okulda Bulgar Dili ve Edebiyatı öğretmenliğinden sonra 1991'de Türkiye'ye göç etti. İstanbul'da Rusça ve Bulgarca dillerinde Turist Rehberliği yaptı. 2002 yılında Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü'nde "Bulgar Halk Edebiyatında Yeniçeri Türküleri" başlıklı yüksek lisans tezini, 2005'te ise "Bulgar Edebiyatı İstanbul'da-İstanbul Bulgar Edebiyatında" konulu doktorasını savundu. Halen, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Batı Dilleri ve Edebiyatları Bölümü Bulgar Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı'nda görev yapmaktadır.

20


Mehmet Özgül

Yeraltından Notlar / İstanbul Devlet Tiyatrosu Mehmet Özgül, 1936 yılında Nevşehir'de doğdu. İlk ve ortaokulu Avanos'ta, liseyi Kuleli Askeri Lisesi'nde bitirdi. Rusça öğrenimine lisede başladı. 1959'da, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Rus Dili ve Edebiyatı Bölümü'nü bitirdi. 1979 yılına kadar çeşitli askeri okullarda Rusça öğretmenliği yaptı ve yaz aylarında Rus yazarlardan çeviriler yaptı. Emekli olduktan sonra bütünüyle yazınsal çeviriye yöneldi. Tolstoy, Gogol, Dostoyevski, Çehov, Gorki, Ehrenburg, Aytmatov, Simonov, Yevtuşenko gibi Rus edebiyatının önde gelen yazarlarının yapıtlarını dilimize kazandırdı.

Yılmaz Onay Küçük Burjuva Düğünü / Beşiktaş B. KSP Prod. Tiyatrosu

pe

cy

a

1937 yılında Gaziantep'in sınır köyü Üçkubbe'de, ilkokul öğretmeninin oğlu olarak dünyaya geldi. Memleketi, Elazığ'ın Ağın ilçesidir. Liseyi 1955'de Ankara Gazi Lisesinde bitirdi. 1955-60 arası İstanbul Teknik Üniversitesi'nde okurken İTÜ tiyatrosunda ve Genç Oyuncular'da sahne yaşamına girdi. 1960'ta İTÜ'yü bitirip Ankara'ya döndükten sonra "Sinema Tiyatro Derneği"nde ve ardından 1972'ye dek "Ankara Deneme Sahnesi"nde çalıştı. İlk profesyonel reji çalışması AST'da Brecht'ten sahnelediği "Hitler Rejiminin Korku ve Sefaleti" oyunudur. Sonra kuruluşuna katıldığı Çağdaş Sahne'de "Yusuf ile Menofis" (Nazım Hikmet), "Grev" (Nihat Asyalı), "Çimento" (Gladkov-Asyalı) oyunlarını sahneledi. "İşçi Kültür Derneği"nde işçi oyunları yazıp yönetti. 12 Eylül sonrası AST'da Fallada'dan oyunlaştırdığı "Küçük Adam Ne Oldu Sana?" oyununu ve kendi yazdığı "Bu Zamlar Bana Karşı" kabaresini sahneye koydu. 1993'den itibaren İstanbul Devlet Tiyatrosunda rejisör olarak çalıştı, İstanbul ve bölgelerde çeşitli oyunlar sahneledi ve 2002'de emekli oldu. Bu tarihten sonra İstanbul Devlet Tiyatrosu'nda, Düşün Sahnesi'nde, AST'ta ve yurtdışında oyunlar sahneledi. Önce "Bu Zamlar Bana Karşı" kabaresi, "Dev Masalı" politik mesel oyunu, "Sevdalı Bulut" (Nazım Hikmet'ten uyarlama) kukla oyunu ile "Şarkılarımız Ölmesin" çocuk oyunu, "Dört Oyun" olarak yayınlandı. Sonra "Toplu Oyunları" (Cilt 1- "Sanatçının Ölümü", "Arafta Kalanlar", "Karagöz'ün Muamması"; Cilt 2- "Karadul Efsanesi", "Hücre İnsanı", "Prometheia", "Tren Gidiyor", "Karakedi Geçti") ve Brecht'in toplu oyunları içinde yaptığı pek çok çeviri ("Kafkas Tebeşir Dairesi", "Mezbahaların Kutsal Johanna'sı", "Kentlerin Vahşi Ormanında", "Adam Adamdır", "Baal", "Küçük Burjuva Düğünü", "III. Reich'ın Korku ve Sefaleti", "Puntila Ağa ile Uşağı Matti", vb.) Mitos Boyut yayınevince yayınlandı. Ayrıca, Kesting'den "Epik Tiyatro" (Mitos Boyut Yay.), Brecht'ten "Brecht'le Yaşamak - Çalışma Günlüğü" (Broy Yay.), Pospelov'dan "Edebiyat Bilimi" (Evrensel Basım Yayın), Latacz'tan "Antik Yunan Tragedyaları" (Mitos Boyut), gibi kuramsal ve Dalın'dan "Batı Diye Diye" (Yordam Kitap) gibi politik kitapları, "Sonuncular" (Gorki), "Richard Waverly Davası" (Schneider), "Manana Pineda" (Lorca), "Bir Halk Düşmanı" (İbsen), "Brecht Dosyası" (Tabori), gibi oyun çevirileri, "İlk Adımlar" (Seghers) öykü çevirisi ve Brecht'ten "Bütün Şiirleri. Cilt 2" şiir çevirisi de, yayınlanan çevirileri arasında. Son yıllarda roman yazmaya da ağırlık verdi: "Yazılar Filmatik" (Çınar Yay. ve Evrensel Bas. Yay.) ile "Oyun Değil" (Evrensel) gibi. PEN Yazarlar Derneği, Oyun Yazarları ve Çevirmenleri Derneği (OYÇED), Türkiye Yazarlar Sendikası (TYS), Edebiyatçılar Derneği ile BESAM meslek birliği üyesidir.

21


Tiyatro Ödülleri-2007 Adayları

Yılın Sahne Tasarımcısı Akın Nalça Böcek / DOT Grafik tasarım eğitimini, Devlet Güzel Sanatlar Akademisi UESYO'da başlayıp, 1983 yılında Devlet Tatbiki Güzel Sanatlar Yüksek Okulu'nda tamamladı. Öğrenciliği döneminden ve 1990 yılına kadar reklam sektöründe, İstanbul Sanayi Odası'nda ve serbest olarak grafik tasarım ve mekansal tasarım çalışmaları yaptı. 1990'dan bu yana da kendi şirketinde, ürün, mekan ve sergileme tasarımı alanlarında profesyonel iş yaşamını sürdürüyor. Grafikerler meslek kuruluşu, endüstri tasarımcıları meslek kuruluşu üyesi olup çeşitli dönemlerde yönetim kurullarında görev almıştır. 2003 yılından bu yana İDGSA grafik bölümü ve Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi'nde sergileme tasarımı dersleri veren Akın Nalça, çeşitli etkinlikler ve yayın kuruluşlarında danışma kurulu ve jüri üyeliğinde bulunmuştur.

pe

cy a

Her yıl, tasarım ve mimarlık alanında düşünsel arayışlara ışık tutmayı amaçlayan bir kitap yayımlayan Akın Nalça, ayrıca YEM, YAPI 1996, 1999, 2000, 2005, 2006, 2007, USA Coverings 2003'te Special Recognition Award gibi başarı ödüllerine sahiptir.

Ali Cem Köroğlu Yeraltından Notlar / İstanbul Devlet Tiyatrosu 1958 yılında Ankara'da doğdu. 1987 yılında Mimar Sinan Üniversitesi Sahne ve Gösteri Sanatları'ndan mezun oldu. Aynı yıl Devlet Tiyatroları'nda dekor ve kostüm kreatörü olarak göreve başladı, halen aynı kurumda çalışmaktadır. Tiyatronun yanı sıra sinema ve televizyon için de tasarımlar yapmıştır. Birçok ödülün sahibidir.

22


Barış Dinçel Yuva / Akbank Sanat Yeni Kuşak Tiyatro

pe

cy

a

1991 yılında Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi'nden mezun oldu. Aynı sene İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrolan'nda çalışmaya başladı. Halen bu tiyatroda çalışıyor ve çok sayıda özel tiyatroya sahne tasarımları yapıyor.

Nurullah Tuncer

Ölümsüz Öykü / İstanbul B.B. Şehir Tiyatroları 1959 Van-Erciş doğumlu. İlk ve orta öğrenimini Erciş'te, liseyi İzmir'de tamamladıktan sonra, Mimar Sinan Üniversitesi Sahne ve Görüntü Sanatları Bölümü'ne girdi. Aynı üniversitenin Sahne ve Görüntü Sanatları Bölümü'nde yüksek lisans yaptı. 1985-2002 yılları arasında Mimar Sinan Üniversitesi Sahne ve Görüntü Sanatları Bölümü'nde eğitmenlik yaptı. 1985 yılında İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları Realizatörü olarak çalışmaya başladı. 1991 yılında İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları Dekoratörü oldu. Halen, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları Genel Sanat Yönetmenliği görevini yürütüyor. Yurtdışında ve yurtiçinde birçok oyunda yönetmen ve sahne tasarımcısı olarak görev aldı. Çok sayıda oyunun sahibidir.

23


Tiyatro Ödülleri-2007 Adayları

Yılın Giysi Tasarımcısı Ali Cem Köroğlu Yeraltından Notlar / İstanbul Devlet Tiyatrosu 1958 yılında Ankara'da doğdu. 1987 yılında Mimar Sinan Üniversitesi Sahne ve Gösteri Sanatları'ndan mezun oldu. Aynı yıl Devlet Tiyatroları'nda dekor ve kostüm kreatörü olarak göreve başladı, halen aynı kurumda çalışmaktadır. Tiyatronun yanı sıra sinema ve televizyon için de tasarımlar yapmıştır. Birçok ödülün sahibidir.

cy a

Ayşen Aktengiz Bayraşlı

Yaban Ormanı / İstanbul B.B. Şehir Tiyatroları

pe

1960 yılında İstanbul'da doğdu. 1986 Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Tiyatro Dekor ve Kostüm Bölümü'nü bitirip İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrolarında göreve başladı. Çocuk oyunları, yetişkin oyunları, sinema ve televizyon filmleri olmak üzere birçok projede görev aldı. Çocuk oyunlarından bazılan, Sevimli Hayalet, Hoşunun Utancı, Küçük Nasrettin, Elma Dersem Çık, Haydi Marsa Gidelim, Ne Hepsi Ne Hiç Biri, Aslan Kral, vb. Yetişkin oyunları; Gürültülü Patırtılı Bir Hikaye, Keşanlı Ali Destanı, İlk Göz Ağrısı, Herkes Aynı Bahçede (2002 yılında kostüm dalında Afife Jale, Avni Dilligil, Selim Naşit ödülleri) Yaban Ormanı, Godot'yu Beklerken, Metro Canavarı, Çengi vb. birçok oyuna imza attı. Şu anda da İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları'nda Dekor ve Kostüm Tasarımcısı olarak görevine devam etmektedir.

Canan Göknil

Anna Karenina / Kenter Tiyatrosu

24

lİtalya'da sahne sanatları üzerine eğitim gördü. Çalışma hayatına 1983 yılında Bottega Teatrale Commune di Frenze'da stajyer kostümcü olarak başladı. 1984-86 yılları arasında İstanbul Şehir Tiyatroları'nda konuk kostüm tasarımcısı olarak çalıştı. 1987'de Şehir Tiyatroları'na kadrolu olarak kabul edildi ve halen görevli bulunduğu bu kurumda, içerisinde, "Ney", "Sultans of The Dance", "Goron"un da bulunduğu otuz yedi yerli ve yabancı oyunun kostüm tasarımını gerçekleştirdi. 1993-1995 yıllan arasında Müjdat Gezen Sanat Merkezi'nde kostüm hocalığı yaptı. 1994-1997'de "Kostüm Atölyesi"ni kurdu ve burada sinema, defile ve reklam filmi kostümleri hazırladı. 1994 yılında "Şu Gogol Delisi" adlı oyunla Avni Dilligil En İyi Kostüm Ödülü'nü alan sanatçı Akbank Prodüksiyon Tiyatrosu için sahnelenen "Fernando Krapp Bana Mektup Yazmış" adlı oyunda kostüm tasarımcısı olarak görev aldı.


Nihal Kaplangı Titanik Orkestrası / İstanbul B.B. Şehir Tyatroları 1963 İstanbul doğumlu. 1985 yılında Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sahne ve Görüntü Sanatları Bölümü'nden mezun olup, aynı yıl İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları'ndaki görevine başladı. Aslan Dostlar Tiyatrosu, Altıdan Sonra Tiyatro ve Gönül Ülkü Gazanfer Özcan Tiyatrosu'nda bazı oyunlarda görev aldı. Faruk Saraç'ın gerçekleştirdiği "Padişah'ın Portresi" (Osmanlı Padişah kostümleri birebir realize edilmiştir) adlı defilenin tüm nişanelerin realizasyonunda danışman tasarımcı görevini yaptı. Cemal Reşit Rey Konser Salonu'nda gerçekleştirilen "Aşk-ı Memnu Operası" (Dünya Prömiyeri IV Türk Operası), "Deli Dolu Opereti" ve "Kuva-i Milliye Operası"nın kostüm tasarımlarını gerçekleştirdi. Şehir Tiyatroları'nda, altında tasarımcı olarak imzası olan oyunlardan bazıları şunlardır: "Aşk-ı Memnu", "Kuşlar" (makyaj tasarımı ve uygulaması), "Troyalı Kadınlar", "Antigone", "Çılgın Dünya", "Güz Bitiminde Moliere" (1997 Afife Jale yılın en başarılı kostüm tasarımı adayı), "Eski Fotoğraflar", "Koca Sinan", "Sarıpmar 1914", "Kuş Operasyonu", "Kantocu", "Bizans Düştü", "Titanic Orkestrası" (2007 Afife Jale yılın en başarılı kostüm tasarımı adayı). Halen aynı kurumda Kostüm Tasarımcısı olarak görev yapmakta, özel tiyatrolarda ve filmlerde kostüm tasarımı çalışmalarını sürdürmektedir.

Serdar Başbuğ

a

Kocasını Pişiren Kadın / AYSA Prodüksiyon

pe cy

1971 İstanbul doğumlu. 1992 yılında Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sahne Görüntü Sanatları Anasanatdalı'nın Sahne Dekor ve Kostüm Tasarımı Bölümü'nden mezun oldu. Aynı yıl, Mersin Devlet Opera ve Balesi'nde Başdekoratör olarak göreve başladı. Sekiz yıl bu görevi yürüttükten sonra 2000 yılında İzmir Devlet Opera ve Balesi'ne, 2002 yılında da İstanbul Devlet Opera ve Balesi'ne Kostüm Tasarımcısı olarak geçiş yaptı. Bugüne dek birçok opera, bale, tiyatro, sinema, dizi, reklam, organizasyon ve klip gibi alanlarda tasarımlar yaptı. Ayrıca 2001-2002 yılları arasında Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi'nde Opera Sahne Tasarımı, 2005-2006 yılları arasında ise Plato Film Okulu'nda Sanat Yönetmenliği dersleri verdi. 2003 yılında kurulan, Uluslararası Sahne Tasarımcıları Derneği Oistat üyesi Türkiye Sahne Tasarımcıları Derneği'nin kurucu üyelerinden olup, iki yıl derneğin yönetim kurulunda görev yaptı. Halen bu derneğin üyeleri arasındadır. Çok sayıda, opera, bale, tiyatro oyunu, sinema filmi, dizi, reklam filmi ve organizasyonun dekor ve kostüm tasarımını üstlendi. Yurtiçi ve yurtdışında düzenlenen tasarım sergilerine katıldı.

Serpil Tezcan

Amedeus / İstanbul Devlet Tiyatrosu İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Dekoratif Sanatlar, Tiyatro Dekorları ve Kostüm Bölümü Mezunu. Türk-Amerikan Üniversiteler Derneği İngilizce sertifikası sahibi. Hollanda Kraliyet Akademisi Akseptansı ile Hollanda'da bulundu. Ankara Devlet Tiyatrosu dekoratör olarak göreve başladı. Daha sonra İstanbul'a geldi. Halen İstanbul Devlet Tiyatrosu'nda görevine devam etmekte. Bugüne kadar yüz elli oyunun dekor ve kostümünü yaptı. Filmi çekilen "Ya Devlet Başa, Ya Kuzgun Leşe" oyununun kostümleri ve sanat danışmanlığı kendisine aittir. Devlet Tiyatrosu'nda bu sezon sergilenmekte olan Amadeus oyununun kostümlerini hazırladı. Arturo Ui'nin Önlenemeyen Yükselişi, Kassandra, Caligula, Machbeth, Cyrano de Bergerac oyunlarının kostümleriyle; Abdülcanbaz oyununun dekor ve kostümleriyle ödüllere aday gösterildi. Cadılar Macbeth'i oyununun kostümleri, Bitef'in davetlisi olarak gittiği Belgrad da büyük ilgi gördü. Ya Devlet Başa Ya Kuzgun Leşe, Amadeus, Ah Şu Gençler, Cadılar Macbeth'i ve Ölümsüzler oyunlarına yaptığı çalışmalarla ödüller aldı.

25


Tiyatro Ödülleri-2007 Adayları

Yılın Işık Tasarımcısı Fatih Mehmet Haroğlu

Ölümsüz Öykü / İstanbul B.B. Şehir Tiyatroları

1978 Elazığ doğumlu. İlk ve Orta Öğrenimimi Elazığ'da tamamladıktan sonra 1994'te eğitime üç yıl ara vererek Antalya Tedaş'ta kontrolörlük yaptı. 1996 yılında Elazığ'a dönerek Fırat Üniversitesi'nde yarım kalan eğitimini tamamladı. Üniversitedeyken başladığı futbol hakemliğini okuldan sonra da dahil olmak üzere toplam dört yıl devam ettirdi. Bir süre Elazığ'da kaldıktan sonra İstanbul'da mimari ışık ve elektrik üzerine yaklaşık iki yıl çalıştı. 2004 yılı Ekim ayında Şehir Tiyatroları ailesine katıldı, halen buradaki görevine devam ediyor. Çalıştığı etkinlikler: 2005 Bedia Muvahhit Ödül Töreni Sahne Işık Tasarımı, 2005 Uluslararası Tiyatro Festivali Açılış ve Kapanış Işık Tasannu, 2006 Uluslararası Tiyatro Festivali Kapanış Etkinlikleri Işık ve Görsellik Tasarımı, 2007 Bedia Muvahhit Ödül Töreni Sahne Işık Tasarımı. Çalıştığı oyunlar: Gökkuşağının Altında (Ç.O.), Keşanlı Ali Destanı (M.O.), Rumuz Goncagül, Ölümsüz Öykü.

pe cy a

6. Lions Ödülleri Halk Jürisi Övgüye Değer Zanaatkarlar Ödülü ve 2007 Afife Tiyatro Ödülleri En İyi Işık Tasarımı (Ölümsüz Öykü) ödülü sahibidir.

Önder Arık

Amedeus-Inishmaan'ın Sakatı / İstanbul Devlet Tiyatrosu Yıldız Üniversitesi Elektrik mühendisliği 1980 mezunu. 1981'de İstanbul Devlet Tiyatrosu ışık bölümünde göreve başladı. 1991'de T.C. Kültür Bakanlığı ve British Council bursları ile gittiği İngiltere'de tiyatrolarda incelemeler yaptı, provalara katıldı. Işık tasarımını yaptığı oyunlar arasında, "Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz", 'Ay Işığında Şamata", "Ayrılık Müziği", "Cyrano de Bergerac", "Hamlet", "Orkestra", "Kurban", "Şapka", "Kanlı Düğün", "Leenane'in Güzellik Kraliçesi", "Kaktüs Çiçeği", "Gorgon'un Armağanı", "Amadeus", "Yeraltından Notlar", "Inishmaan'ın Sakatı" bulunuyor. "Danton'un Ölümü", "Macbeth", "Bir "Casusa Ağıt", "Ben Ruhi Bey Nasılım", "Efrasiyab'ın Hikayeleri", "Kaygusuz Abdal", "Çayhane" adlı oyunlara yaptığı tasarımlarla ödüller kazandı.


Şahika Tekand Euridike'nin Çığlığı / Stüdyo Oyuncuları Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sahne ve Görüntü Sanatları Bölümü Tiyatro Anasanat Dalı Oyunculuk Sanat Dalı'ndan mezun olan Şahika Tekand, aynı dalda doktora yaptı. 1984'te tiyatro ve sinema oyunculuğuna başlayan Tekand, üniversitede oyunculuk dersleri verdi, 1988'de Studio adı altında oyunculuk stüdyosunu kurdu. 1990'da kendi tiyatro topluluğu Studio Oyuncuları'nı kuran ve "Performatif Sahneleme ve Oyunculuk Yöntemi" adı altında kendi yöntemini geliştiren Tekand, bugüne dek yazdığı beş oyun da dahil olmak üzere, tiyatro oyunları ve pek çok performans yönetti. Topluluğu ile oynadığı, yönettiği ve yazdığı tüm oyunlarla yurtiçi ve yurtdışında pek çok uluslararası festivale katıldı. Halen Studio Oyuncuları'nda sanatsal faaliyetini sürdüren Tekand, oyunculuk stüdyosunda oyuncu ve yönetmenler yetiştirmenin yanı sıra çeşitli üniversitelerde dersler vermektedir.

pe

cy

a

Yönetmen ve oyuncu olarak katıldığı başlıca prodüksiyonlar: Galileo Galilei, Mutlu Günler, Beş Kısa Oyun, Gergedanlaşma, Oyun Sonu, Gitgel Dolap, (Oyun)cu (Aynı zamanda oyunun yazan), The Days Before, Oidipus Nerede (Aynı zamanda oyunun yazarı), Oidipus Sürgünde (Aynı zamanda oyunun yazarı), Evridike'nin Çığlığı (Aynı zamanda oyunun yazarı).

Yüksel Aymaz Şerefe Hatıralar-İstanbul 1955 / Tiyatro Pera 1981 yılında İstanbul Devlet Tiyatrosu'nda göreve başladı. Işık tasarımında yeni bir akım olan "Gölge Tasarımı" anlayışını öne çıkarmış ve bu akımı başlatmıştır. Özellikle son dönem çalışmaları tamamen bu anlayışın ürünüdür. Değişik zamanlarda gerçekleştirdiği atölye çalışmalarında, katıldığı radyo ve televizyon programları ile yazılı röportajlarda gölge tasarımcılığına ilişkin düşüncelerini aktarmıştır. Son çalışmalarındaki ışık provalarına oyuncuları da katarak, her projeyi bir workshop tarzında gerçekleştirmektedir. Tasarımcı olarak gittiği dünyanın değişik ülkelerinde, hem kendi oyunlarının tasarımlarını sergiledi hem de meslektaşlarına gölge tasannu ile ilgili görüşlerini belirtti. Şu sıralarda "Gölge Tasarımı" adlı bir kitabın hazırlığını yapıyor.

27


Tiyatro Ödülleri-2007 Adayları

Yılın Oyun Müziği Can Atilla Dünyanın Ortasında Bir Yer / İstanbul Devlet Tiyatrosu 1969 da Ankara doğdu, 1990 yılında Ankara Devlet Konservatuvarı Yüksek Lisans Yaylı Sazlar bölümünden mezun oldu, iki sezon Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası Sanatçısı olarak görev yaptı, 1996 yılında POeM Müzik Prodüksiyon'u kurdu. 1992- 2007 yılları arası Türkiye, İngiltere, Hollanda ve Almanya da toplam on iki albümü yayınlandı.

a

1998 yılında "Avni Dilligil" ödülüne, 2002 yılında "Sanat Kurumu Yılın Sanatçısı" ödülüne, 2004 "Afife Jale" ve "Tiyatro Tiyatro" ödüllerine, yine aynı yıl Almanya da Elektronik Müzik alanında "Schwingungen Elections" Yılın Sanatçısı ödülüne layık görüldü. Anton Bruckner'in 100. ölüm yıldönümü anısına bestelediği "St.Florian Senfonisi"nin dünya prömiyeri 2002 yılında Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası tarafından yapıldı. Sabiha Gökçen anısına bestelediği Senfonik Süit'i 2005 Mart ayında kendi yönetimindeki Ankara Devlet Opera ve Balesi orkestra ve korosu tarafından seslendirildi. SONY-BMG Türkiye firması tarafından "Cariyeler ve Geceler" ve "1453 Sultanlar Aşkına" albümleri yurt içinde ve dışında yayınlandı. "Dünya'nın ortasında bir yer" adlı oyun için yaptığı sahne müziğiyle 2007 Lions Ödülleri - En İyi Sahne Müziği ödülüne layık görüldü.

cy

Ömer Sarıgedik

Böcek / DOT

pe

1985 yılında İstanbul'da doğdu. İlk, orta ve lise eğitimini İstanbul'da tamamladı. Şu an Yıldız Teknik Üniversitesi Duysal Tasarım Programı Müzik Teknolojileri Bölümü'nde öğrenimine devam ediyor. 2005 yılında, 9. İstanbul Bienali'nde yer alan farklı güncel sanat videolarına ve İstanbul Kültür Sanat Vakfı'nın Bienal için hazırladığı reklam filmine ses tasarımı yaptı. 2005 yılında Naz Erayda'nın yönettiği "The Censor / Sansürcü" isimli oyunun ve 2006 yılında Murat Daltaban'ın yönettiği "Bug / Böcek" isimli oyununun ses tasarımını yaptı. 2007 yılında ses tasarımı çalışmalarına serbest olarak devam eden Sarıgedik, aynı zamanda 2005 yılından beri DOT isimli tiyatro mekanının ses sistemleri operatörü olarak çalışmaktadır.

Tolga Cebi Tersine Dünya / Bakırköy Belediye Tiyatroları 20.10.1973'te doğdu. 1995'te Hacettepe Üniversitesi Ankara Devlet Konservatuvarı Keman Bölümünden mezun oldu. Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası, Ankara Devlet Konservatuvarı, Eskişehir Üniversitesi Devlet Konservatuvarı ve Ankara, Antalya, Edirne ve Çanakkale'deki bazı özel salonlarda solo, odamüziği ve orkestra ile resitaller ve konserler verdi. 1995 yılında uluslararası Akdeniz Gençlik Senfoni Orkestrası'na seçilerek Fransa'ya gitti. Aynı Orkestra ile, Hollanda, Fransa, Mısır ve Lübnan'da konserler verdi. 1996-1999 yılları arasında T.Ü. Devlet Konservatuvarı'nda sanatçı Öğr. Görevlisi kadrosunu aldı. Aynı kurumda keman bölümü başkanlığı, yaylı sazlar Anasanatdalı Başkanlığı yaptı. Yönetim kurulu üyesi olarak da görev aldı. 1999'de progressive müzik yapan İhtiyaç Molası' adlı grupla ilk albümlerini yaptılar. Aynı grupla 2004'de "1,5" adlı ikinci albümlerini yayımladılar. Birçok albüm kayıtlarında keman çaldı ve bazı albümlerde düzenlemeler ve prodüktörlük yaptı. Çeşitli tiyatrolarda oyun müzikleri ve düzenlemeler yaptı. Reklam cıngılları, film ve dizi müzikleri yaptı. Halen Bakırköy Belediye Tiyatroları'nda müzik direktörlüğü görevini sürdürmektedir.

28


a

Gözlerinizin, Kulaklarınızın Pası İçin

cy

"Müzikaldeki Hayalet"

pe

Üstün Akmen / ustunakmen@tiyatrodergisi.com.tr

...oyunun öyküsü ve duygusal boyutu (mizah, aşk, öfke, acı vs); sözcükler, müzik, devinim ve teknik bazı etkilerle birbirine bağlanarak bir bütün haline getiriliyor.

Tiyatro Kedi'nin yeni sezondaki müzikali "Müzikaldeki Hayalet" adını taşıyor. Alt başlığıysa "Komik Müzikal". Dave Reiser & Jack Sharkey yazmış. İki yazarı da tanımıyorum. Araştırdım, öğrendim oyunun özgün adı "Kıt Bütçeli Müzikaldeki Hayalet"miş. Yazarlar, esasında oyunu opera sanatını gırgıra almak amacıyla yazmışlar. Özgün metinde hayalet erkekmiş ve dar bütçeli tiyatroya gelen "diva"ları öldürmekteymiş. Yapımcı İpek Kadılar Altıner, çevrilen metni almış (kim çevirmiş bilmiyorum, ama bilmeme de pek gerek yok) Türk izleyici için hiçbir şey ifade etmeyeceğine akıl erdirdiğinden oturmuş baştan yazmış. Öldüren hayalet yerine tatlı, sempatik bir dişi hayalet koymuş. "Nereye geldiniz fikrindesiniz" ve benzeri

küçük kaçırmalar dışında metnin dilinde titizlenmiş. Sonra oturmuşlar "The Phantom of the Opera", "Chicago", "DreamGirls", "Fame, Flash Dance", Mamma Mia" gibi izleyicinin bildiği, anımsayabileceği, beğeneceği on müzikal şarkı seçmişler. İpek Kadılar Altmer on şarkı sözü daha yazmış. Cenk Taşkan, onları özgün olarak mükemmellik sınırında bestelemiş. Ustaların ustası Önder Bali yönetimindeki (benim müzikali izlediğim akşam "forte" tavanını zorlayan) yedi kişilik başarılı orkestra, solistleri hak ettikleri mertebeye getirmiş. Müzikal Nedir, Ne Olmalıdır Adından da kolayca anlaşılacağı gibi, "müzikal", sözcük olarak, müzikle ilgili, içinde müzik öğeleri barındıran anlamına gelmekte.

İçinde müzik, şarkı, dans öğeleri, mimikler ve sözlü diyaloglar bulunan tiyatro eseri ya da film "müzikal" olarak nitelendiriliyor. Eserde, duygular sözlü ya da sözsüz müzik ve dans elementleriyle ifade edilirken, müzikaller izleyiciler için ayrıca bir görsel şölen anlamını da taşıyor. Sahne sanatlarının bu türünde, oyunun öyküsü ve duygusal boyutu (mizah, aşk, öfke, acı vs); sözcükler, müzik, devinim ve teknik bazı etkilerle birbirine bağlanarak bir bütün haline getiriliyor. Müzikalleri benim, kimi zaman tiyatroyu sevdirmeye ilk adım olarak nitelendirdiğim de oluyor. Arkamdaki Başı Açık Bey Yanlış Düşünüyor Bunları, "Müzikaldeki Hayalef'i

29


tamam da, opera binası tiyatro binası olmuş, ama tiyatronun tiyatro yapacak durumu olmadığı için pop müzik konserlerine sahne açıyor tamam da, seyirci hafif olanı yeğliyor tamam da ben gene daha fazla dokundurma, daha fazla "kızım sana söylüyorum..." beklediğimi itiraf etmeliyim. "İpek Kadılar Altıner bu kadarla yetinmiş, hata mı etmiş" derseniz "hayır"ı patlatırım. Söylediğim içimden geçendir benim.

Yönetmen Hakan Altıner, kendi içinde tiyatro mantığı olan absürd ve uçuk bir yorumu yeğlemiş. Vodvil, fars kalıplarından ısrarla kaçınarak, çağdaş bir "komedi müzikal" yaratmak istemiş ve başarmış.

30

pe

cy

a

izlerken, perde arasında fuayeye giderken ve çıkışta kulak konuğu olduğum kimi söyleşilerden esinlenerek yazıyorum. "Müzikaldeki Hayalet" bir müzikal mi? Bazı izleyiciler bu soruyu soruyordu birbirine. Hiç kuşkum yok ki evet. Karşı çıkanla sonuna dek tartışırım. Müzikal türü ne sadece ses ve müziğin ne sadece dramanın baskın olduğu bir tiyatro türü olarak değerlendirilmeli, çünkü müzik, drama ve yer yer dans, müzikalin vazgeçilmez ve birbirinden kopamaz parçalarını oluşturur. Bu elementler her müzikalde farklı ağırlıkta yer alsa da, her müzikal tüm elementleri içinde barındırır. "Müzikaldeki Hayalet" gibi... Arkamdaki sırada oturan başı açık beyin söylediği yanlıştır, müzikalde şarkıların söyleniş teknikleri genellikle operadan farklıdır ve elbette ki farklı olmalıdır. Dokundurması Az mı? "Müzikaldeki Hayalet", "The Phantom Of the Opera" (Operadaki Hayalet) ile dalga geçmeyen, ama tıpkı "The Phantom Of the Opera"da olduğunca, hayalet motifinin bu tip müzikallerin içine yerleştirilmesini gırgıra alan bir yapıt. İçinde birçok göndermeye de yer veriliyor. Günümüz koşullarında tarihi yapıların nelere dönüştürüldüğü hicvediliyor

Müzikali Uçuk Yorumlamak Yönetmen Hakan Altıner, kendi içinde tiyatro mantığı olan absürd ve uçuk bir yorumu yeğlemiş. Vodvil, fars kalıplarından ısrarla kaçınarak, çağdaş bir "komedi müzikal" yaratmak istemiş ve başarmış. Oyun boyunca bozulmayan kurgu bütünlüğünü sağlayarak izleyiciyi oturduğu koltuğunda, kendi dünyasından alarak sahne ile özdeşleşmesini sağlamış. Göze batmayan "Counter Cross"uyla denge sağlamış. Sahne üzerindeki hareketlerini belirleyici temel kuralları oyuncularına iyi belletmiş. Bir-iki şarkının arka arkaya gelmesini görmezden gelirsem, Demet Tuncer'in Atılgan Gümüş'ten göz göre göre sahne çaldığı tabloyu "komedi unsurunu canlı tutmak" olarak değerlendirirsem başarıyı yakalamış.

Yaratıcı Kadronun Katkısı Hakan Altıner'in yorumuna Barış Dinçel'in dekoru da olabildiğince katkı sağlamış. Dinçel, çizgilerinde yeterince incelikli görünmeyenin esasında çok fazla incelikli olduğunun, kaba görünenin yeterince kaba olmadığının altını çizmiş. Bir anlamda, izleyiciyi hem tiyatronun atmosferine dahil etmek ve ortamı paylaştırmak istemiş hem de absürd drama gereği öğeler kullanmış. Mikel N. Vidhi, değişik koreografisiyle dansçıların estetiğine bambaşka güzellikler katmış. Anonim olması "muhtemel" giysi tasarımları görsel açıdan hiç de kötü değil, kötü olmasına kötü değil de, oyuncunun rahatlığı açısından ne derece uygun orasını bilemem. Cengiz Özdemir, genel atmosferi tamamlamada ve diğer yönlerden gelen ışıkların gölgelerinin yok edilmesinde kullandığı tepe ışıklarıyla başarıya ulaşmış. Ahmet Özdemir ve ışık deyince, profil projektörlerden birinden mi, "Beam-Lights"lerden mi (bilemem) kaynaklanan pırpırlaşmayı eleştirecek değilim. Eleştirmeyeceğim, ama Profilo Kültür Merkezi yönetiminin kulağına bir kez daha kar suyu kaçırmayı deneyeceğim. Size göre "üç" olan kuruşları harcayıp, salonlarınızın ışık sistemini elden geçiriverin allasen! Diğer taraftan, soldaki bölmenin açılışıyla, bölme içindeki aynadan yansıyan karşı spottan söz ederek Ahmet Özdemir'i eleştirmeden ivedi çare üretmesini isteyeceğim. Oyuncular ve Oynanış Erez Ergin Köse, uygun durumları saptamasıyla, bedenine uygun pozisyonlarda imgeleminde kurduğu rolü sindirmesiyle, danslarında kol ve bacağının devinimlerinin farkındalığıyla aldığı alkışı hak ediyor. "Casablanca" müzikalindeki "Yuvnne" rolünde de dikkatimi kışkışlayan Dilek Aba Eleanore'ı pek güzel canlandırıyor. Gene "Casablanca"da "Donna"dan anımsadığım Elif Çakman


şarkılan, dansları, fiziğiyle dikkat topluyor. Deneyimli sanatçı Deniz Türkali, "Hayalef'te gerek şarkı sesi, gerekse "Hayalef'i psikolojik dürtüleriyle bütünleştirmesiyle öne çıkarken, Atılgan Gümüş, bu ülkede en öndeki, belki de tek müzikal oyuncu olma unvanını sürdürüyor. Gümüş, vücut yapısına dış aksiyon ve iç aksiyonun yansıması için uyarıcı etkilere o denli mükemmel karşılık vermekte ki, rahatlıkla "çok yönlü oyuncu" madalyasını simgesel de olsa hak ediyor.

Demet Tuncer'e Şans/lar Verilmeli Demet Tuncer, maddesel yaratıcılığını kendisine mal etmesini iyi bilen bir oyuncu. Vücut kullanımı yeteneğine sahip. Tonlama ve bedenini uyum içinde götürebilen, canlandırdığı beş karakterin özelliklerini saptayarak ve bunları ayırma yöntemini iyi kullanarak dış aksiyonunu denetim altında tutmayı da beceren bir oyuncu. Ses güzelliği, şarkı söyleme becerisi, dans estetiği, oyun

karakteriyle özdeşleşme yetisi... Demet Tuncer'i izleyin, sonra bana hak verin. Bana sorarsanız, "Müzikaldeki Hayalef'e bir an önce gidin; gözlerinizin, kulaklarınızın pasını silin.

pe

cy

a

Hoşgeldin Demet Tuncer Bir televizyon dizisindeki Madam Mary rolü ile tanıdığımız, Tiyatro İstanbul ve Küçük Sahne-Sadri Alışık Tiyatrosu'nda iki ayrı oyunda rol alan, Amerika'da müzikal eğitimi almış ve sahneye çıkmış Demet Tuncer'e gelince: "Müzikaldeki Hayalef'te beş değişik karaktere can veren Demet

Tuncer'i: "Müzikal dünyamıza hoş geldin, can verdin, umut serptin," diye karşılıyorum ve İngiltere'de Queen'in parçalarından oluşan "We Will Rock You" başlıklı müzikalde rol alması önerisini geri çevirerek, Tiyatro Kedi yapımında olmayı yeğlediği için teşekkür etmek istiyorum.

Tiyatro: Tiyatro Kedi Yazan: Jack Sharkey, Dave Raiser Uyarlayan: İpek Kadılar Altıner Yöneten: Hakan Altıner Sahne Tasarımı: Barış Dinçel Giysi Tasarımı: Sema Gücer Işık Tasarımı: Teoman Kumbaracıbaşı

Oyuncular: Deniz Türkali, Atılgan Gümüş, Demet Tuncer, Elif Çakman, Dilek Aba, Erez Ergin Köse

Demet Tuncer, maddesel yaratıcılığını kendisine mal etmesini iyi bilen bir oyuncu. Vücut kullanımı yeteneğine sahip.


MEDYAPIM A K A D E M İ HALDUN DORMEN YÖNETİMİ'NDE Oyuncunculuk Kursu / H A L D U N DORMEN TV

Yapımcılığı

Senaryo

Kursu / F A T İ H A K S O Y

Yazarlığı

ve

ve

(BANU

Kameramanlık

Kursu /

cy

Ses-1şık

Kursu /

/ AHMET S A A T Ç İ O Ç L U

a

(Dublaj-(Diksiyon

Kursu

ZORLUTUNA ERSAN

AĞSARAN

çokyakında

Kursu

pe

Reklamcılık Kayıtlarımız

devam

etmektedir.

(Başvuru ve detaylı bilgi için: 0212 280 23 36/37 www. medyapımakademi, com info @medyapımakademi. com


a cy pe Gökhan'ın Objektifinden Yazı: Gülşen Karakadıoğlu Fotoğraflar: Gökhan Yolcu

33


Fotoğraflar, Görüntüledikleri Herhang bir Olayı ya da Kişiyi Sahip Olunabilecek Bir Şey Haline Getirirler

Tiyatroda oynayanı da seyredeni de etkileyen önemli bir durum vardır. O gece o seyircinin izlediği ve o oyuncunun oynadığı özeldir, o geceye aittir. Bir önceki ya da sonraki gecelerin oyunu o geceninkiyle hem aynıdır hem başka. Çünkü oyun her gece yeniden oynanır. Bir

pe cy

a

metin, reji ve sahne tasarımı doğrultusunda oynanıyor da olsa onu oluşturan her şey o geceye ilişkindir. Bir anlamda savunmasız bir konumdadır, yitip gidecektir. İşte fotoğraf onu Susan Sontag'ın dediği gibi bizim yapabilecek, bizimle kalabilecek hale getirecektir. "Bir şeyi fotoğraflamak ona sahip olmaktır."

Tiyatronun (mu tiyatrocunun mu?) kaderi kalıcı olamamak. Haldun Taner'in Fasulyecıyan'a söylettiği gibi her oyun sonunda "ve perde" olacaktır. Seyirci gider, replikler uçuşur, boş koltuklar makyajını

34


temizleyen oyuncunun karşısında (hüzne yer vermeden) bir sonraki oyunu beklemeye başlamıştır bile. O gece o oyun bitmiştir, artık öyküsü anlatılacak anılar arasına girmiştir. Bu anıların, kendilerini süsleyecek, belgeleyecek fotoğraflara gereksinimi vardır. Türkiye'de tiyatro fotoğrafı konusunda tiyatrolar yeterince ilgili olmadılar. Batıda bu alan yetişmiş uzmanları, sanatçıları ve porfesyonel ilişkileriyle tiyatronun ayrılmaz bir

Yönetmeni olduğumda 40 bin mark tutarındaki bir prodüksiyonun bütçesini yaparken 4 bin markı fotoğraf sanatçısının (Grips Theater'in fotoğrafçısıydı)

pe

birkaç günlük çalışması için

cy

Tiyatrom'un Sanat

a

parçası. Örneğin Berlin

ayırıyorduk. Ayrıca

fotoğraflardan herhangi

birini kullanan basın, o resim için fotoğrafçının hesabına 70 mark gönderiyordu.

Bunlar tiyatronun kalıcılaştırılabilmesine ilişkin akla gelenler. Oysa bir de sanatsal boyutu var. Tiyatro birçok sanatsal yeteneğin ve yaratının


birleşmesiyle oluşuyor. Tiyatro, edebiyat, görsel sanatlar ve bazen müzik ve dans birlikte yaratıyor "oyun"u. Eğer o anı saptayan bir fotoğraf makinesi ve onu kullanan bir fotoğraf sanatçısı varsa başka bir sanatsal alan daha devreye giriyor... Gökhan Yolcu'nun fotoğrafları da bu anlamda değerli. Yalnızca sahiplenilmeye yönelik bir anlamla yetinmiyor. Onun fotoğrafları daha fazlasını istiyor. Bir oynanışı anımsatmanın ötesinde kendi algıladığı ve yorumladığı

pe

cy

a

haliyle ve kendi biçemiyle yeni bir şey yaratıyor. Tiyatro sanatıyla fotoğraf sanatı, O'nun diliyle buluşuyor. Yıllardır yüzlerce oyundan çektiği fotoğraflarda sayısız oyuncunun oyunlarından müthiş görüntüler var arşivinde. Onlar size o oyunlardan daha farklı şeyler duyumsatıyor... Siyah beyazın soylu sadeliği ve derinliğiyle sizi alıkoyuyor...

Gökhan Yolcu, iyi ki geldin, yolun açık olsun. Gülşen Karakadıoğlu

36


"Çoraplar"

Les Chaussettes Opus 124 (Çoraplar Opus 124) oyununda iki aktör Michel Galabru ve Gerard Desarthe karşılıklı bir palyaço numarası denemesi yapıyorlar. Bu iki aktör artık unutulmaya yüz tutmuş ve kendilerini seyirciye tekrar hatırlatmak için sahnede değişik bir gösteri denemeye karar vermiş iki eski oyuncu: Verdier (Gerard Desarthe) ödenekli tiyatrolarda kariyer yapmış hatta Shakespeare bile oynamış ve emekli olmuş; Bremont (Michel Galabru) ise hep başkaları tarafından idare edilmiş, Bulvar tiyatrolarında star olmuş ve unutulmuş. Hayatları boyunca farklı kulvarlarda koşmuş zıt karakterli bu iki aktör, yaşamlarının son demlerine yaklaşırken bir araya gelmeye karar verirler. Sahneye koydukları oyunu müzikle zenginleştirmeyi, bunun için de bir keman ve bir çello kullanmayı ve palyaço kılığına bürünerek bir farklılık yaratmayı düşünerek yola çıkarlar. Ama gösterileri için gerekli parayı hâlâ bulamamış olan bu iki aktör bir yandan oyunun provalarını sürdürürken, diğer yandan da haldır haldır kendilerine bir prodüktör aramaktadır. Belki de gösteri hayata geçemeyecektir, ama insan içinde ümit var oldukça yaşar...

Tilda Tezman /tildatezman@tiyatrodergisi.com.tr

İkili 1,5 saat biz seyircilerin önünde provalarına devam eder. Bu zaman zarfında da birbirleriyle çekişmekten, birbirleriyle dalga geçmekten, birbirleriyle münakaşa etmekten ve birbirlerinin yüzüne tatsız gerçekler haykırmaktan ve birbirlerini parçalamaktan vazgeçmezler. Hayal kırıklığının getirdiği acı ve hınç dolu sözcükleri birbirine söyleyen bu ikili cambazlık numaralarını yaparken fark etmeden birbirlerine içlerini açmaya, sırlarını anlatmaya ve birbirlerini tanımaya, anlamaya, takdir etmeye ve hatta sevmeye başlar. Bencil insanların problemlerinden kaynaklanan kavgaların ardından gelen barışmalar öyle insani ki!

a

Paris'te Ağustos sonundan itibaren başlayan yeni tiyatro sezonu büyük bir coşkuyla devam ediyor. 200 piyesle açılan sezona her hafta yeni oyunlar ekleniyor. Bir yandan da Sonbahar Festivali Aralık ortasına kadar büyük bir ihtişamla sürüyor.

"Göl", "Aalbatros Kuşu", "Sarhoş Gemi" gibi eserlerden alıntı yapılan şiir okumaları, araya müzik parçaları konularak ve palyaço kıyafeti giyilerek renklendirilmiş.

cy

Paris'teki tiyatro şölenini gıpta ile hatta kıskanarak seyretmekteyim, çünkü İstanbul'da özel olsun, ödenekli olsun tiyatro sektöründe yaşanan sancılar ne yazık ki çok üzücü...

pe

Paris'te kaldığım süre içinde keyifli bir sanat yolculuğu yaptım. Seyirci olarak bu şehirde sunulan oyun yelpazesinden seçim yapmakta zorlandım; bir de zamansızlıktan yetiştiremeyip göremediklerimde aklımda kalarak Türkiye'ye döndüm.

Yılların eskitemediği dev sanatçı Michel Galabru'nun bir palyaçoyu canlandırdığı Daniel Colas imzalı "Çoraplar" oyununa çok büyük rağbet

Delik çoraplar üstüne kurgulanan bu oyun seyircide tatlıacı-buruk bir tat bırakıyor, ama aynı zamanda eğlendiriyor. Oyun çok karlı bir noel gecesi sona eriyor.

Oyunda komedinin dozunu Galabru artırıyor. Tekstini çok iyi hazmeden bu kurt oyuncu gürleyen sesiyle repliklerini abartarak şişiriyor ve kendine göre değiştirip yorumluyor. Cümlesini ağzına alıyor, çiğniyor ve geri tükürüyor. Her mimiği seyircide gülme krizine yol açıyor ve izleyiciyi heyecanlandırıyor. İşte büyük oyuncunun mucizesi bu! Büyük komedyen Gerard Desarthe, Galabru'nun karşısında biraz suskun, biraz ukala, akılcı ama palyaço kıyafetlerini giyer giymez o da komik öğeyi ön plana çıkarmayı başaran bir usta. İki pedallı bisiklete binmiş, uyum içinde pedalları çeviren bu iki oyuncu işin içinden başarıyla çıkmayı beceriyor. Bu oyunda ödenekli tiyatro ile özel tiyatronun düellosunun altı çizilirken, palyaçolar sayesinde oyunun komik ruhu ortaya çıkıyor. Oyunu yazan ve sahneye koyan Daniel Colas dostluk ve hoşgörü temasını kullanarak oyunu fabl türünde kurgulamış ve başarılı olmuş. Mathurins Tiyatrosu'nda oynanan oyun seyirciye eğlenceli bir gece geçirtiyor.

37


a

Tiyatrokare'nin yeni oyunu "Babamla Dans" ın yazarı

cy

Itzik Weingarten'i "dansa kaldırdık" İstanbul'a gelen bu çok yönlü oyuncu, yönetmen, oyun yazarı ve tiyatro eğitimcisi ile koltuğunun altındaki "karpuzları saydık", İsrail Tiyatrosu'nu kısaca görüştük ve izleyeceği­ miz oyun hakkında bilgiler aldık...

38

pe

Robert Schild / robertschild@tiyatrodergisi.com.tr

İsrail'in en başarılı tiyatrocularından Itzik Weingarten Tiyatro eğitimcisi de olduğunuzu öğrendik Türkiye'den geçti! Emre Erdem'in dilimize tümüne nasıl yetişiyorsunuz? kazandırdığı, Nedim Saban 'ın yönettiği ve Suat Aslına bakılırsa, halen en çok önem verdiğim Sungur 'un rol aldığı tek kişilik oyunu "Babamla uğraşım, son beş yıldır başında bulunduğum "Tiyatro Dans"ın prömiyerini izlemek ve Bilgi Sanatları Okulu"ndaki çalışmalardır... Bu eğitim Üniversitesi 'nde bir konferans vermek üzere iki kurumu, ülkemizdeki en büyük ve belki de en önemli günlüğüne İstanbul'a gelen bu çok yönlü oyuncu, Tiyatro okuludur. Burada dört ayrı dalda eğitim yönetmen, oyun yazarı ve tiyatro eğitimcisi ile veriyoruz - bunlar oyunculuk, sahne tasarımı, koltuğunun altındaki "karpuzları saydık", İsrail yönetmenlik ve dans tiyatrosu sanatlarıdır. Tiyatrosu 'nu kısaca görüştük ve izleyeceğimiz oyun Okulumuzun akademik statüsü bulunmakta ve hakkında bilgiler aldık... mezunlarına "Bachelor" ünvanını kazandırmaktadır. Bazıları kariyerlerini tiyatro eğitimcisi olarak Bay Weingarten, tiyatro oyunculuğunuzun yanı sürdürmeyi yeğlerken, diğerleri yönetmen, sahne sıra, bazıları uluslararası ödüllere layık görülmüş tasarımcısı, oyuncu, hatta oyun yazarı olup tiyatro ortamına çok kısa sürede intibak ederler... onu aşkın oyunun yazarısınız ve İsrail'in tüm Uygulamalara gelince, okulumuzda bir yandan önemli tiyatrolarında sahnelenmiş elliyi aşkın geleneksel türde oyunlar, pandomim ve dans oyun yönettiniz... Uzun yıllar boyunca ülkenizin tiyatrosu gösterileri yapımcılığını üstlenirken, diğer saygın Acco Tiyatro Festivali'nin sanat yönetmenliğini yaptınız ve şu sıralarda aynı görevi yandan kendine has özel dil ve iletişim türleri içeren tek kişilik oyunların sahnelendiği "Theatronetto" oyunlar da yaratıyoruz. Festivali'nde yürütüyorsunuz, öte yandan İsrail Ulusal Habimah Tiyatrosu'nun da sürekli Demek ki, öğrencilerinizi "tam donanımlı" olarak yönetmenlerindensiniz. Bunların dışında ünlü bir salıveriyorsunuz, tiyatro ortamına...


Birazcık da İsrail Tiyatrosu hakkında konuşalım... Ülkemizde tiyatro son derece popüler bir sanattır ve günden güne daha da gelişiyor. Tabii ki dünyanın tüm önemli yazarlarının oyunları sürekli olarak sahnelenmektedir, örneğin Shakespeare, Chekhov, Brecht gibilerinin...Öte yandan, uyumsuz tiyatro yapıtlarının özellikle günümüzde daha büyük rağbet gördüklerine şaşırmamak gerek!.. Yerli oyunlar arasında sosyal ilişkiler ve aile sorunları sık sık işlenmektedir, komediler de çok revaçta, her ülkede olduğu gibi...

Okulunuzdaki çalışmaların, diğerlerinden başlıca farklılıkları nelerdir? Her eğitim yılında değişik bir oyun yazarını konuk edip, çalışmalarımızı onun üzerine yoğunlaştırıyoruz. Buna örnek olarak Fernando Arrabal'ı verebilirim. Okulun her bölümünde onun oyunları ve onun "dili", öte yandan İspanya İç Savaşı işlendi ve bazı oyunları hazırlanıp sahnelendi. Bu yıl ise "oyun yazarımız" olarak Federico Garcia Lorca'yı seçtik - ve kendisi şiirleri, oyunları ve gepgeniş dimağı ile bizimle birlikte olacak...

Bildiğiniz gibi, Türk Devlet Tiyatroları ile Tel Aviv Cameri Tiyatrosu arasında bir işbirliği başlatılmış ve bundan iki yıl önce Hanoch Levin'in "Requiem" oyunu İstanbul ve Ankara'da konuk edilmişti. Sizce DT'nun "iade-i ziyareti" ne tür bir oyun ile olmalıdır? Her şeyden önce, Chekhov'vari muhteşem bir yapıt olan "Requiem"in böyle bir ziyaret için mükemmel bir seçim olduğunu belirtmeliyim - daha iyisi düşünülemezdi... Türk oyunlarına gelince - bu konuda bilgim çok sınırlıdır, ancak ben kesinlike çağdaş bir yazarınızın bir yapıtını izlemek isterdim...

pe

cy a

Öyle denilebilir. Okulumuz, İsrail Tiyatrosu'nu yaratanlarının bir sonraki kuşağını yetiştiriyor... Öğrencilerimiz, zeki, yetenekli, meraklı ve katılımcı gençler olarak, seçtikleri mesleklerine sımsıkı bağlı olup, içinde bulundukları topluma eğitim sonrası verebilecekleri hakkında şimdiden fikir sahibidirler. Bu bağlamda her nevi diyaloga girmeye hazırdırlar - ancak toplum ile körü körüne uyumlu ve beklentileri tatmin edici biçimde değil!.. İsrail'in en büyük alternatif tiyatro ortamı olan Acco Festivali'nin sonuncusunda oyun yazarı, yönetmeni, sahne tasarımcısı ve oyuncu olarak en çok ödülleri öğrencilerim almıştır - ve onlarla gurur duyuyorum!

Bunların dışında ülkenize has konulara değinen oyunlara da yer veriyor musunuz? Okulumuzda İsrail tiyatrolarının pek el atmadığı konuları içeren oyunları da işlemekteyiz - örneğin kaçak işçiler, kadın ticareti, çocuk sömürüsü gibi... Öte yandan ülkemizin gençlik sorunlarının irdelendiği oyunlara da ağırlık veriyoruz, örneğin askerlik görevinin onlarda bıraktığı derin etkilerinin konu edindiği yapımlara; ayrıca Filistin halkı ile aramızdaki uyumsuzluğa veya uyuma yer veren oyunları da yeğleriz.

Şu sıralarda ne tür sahne faaliyetlerinde bulunuyorsunuz? Bu yıl Habimah Tiyatrosu'nda iki oyun yönettim: Bergman'ın "Autumn Sonata"sı ve Alfred Uhry'nin yazdığı "Driving Miss Daisy". Şu sıralarda ise Haifa Tiyatrosu'nda Erri De Luca'nın "Montedidio" oyununda rol almaktayım. Gelelim "monodrama"lara... Bugüne dek üç ayrı tek kişilik oyunda rol aldım ve bunların ikisi kendi kalemimdendir. Diğeri, Dalton

Ülkemizde tiyatro son derece popüler bir sanattır ve günden güne daha da gelişiyor. Tabii ki dünyanın tüm önemli yazarlarının oyunları sürekli olarak sahnelen­ mektedir.

39


Trumbo'nun meşhur savaş karşıtı "Johnny Got His Gun" oyunudur ki, bini aşkın gösteri yapmıştır. "Muhamad Mendel", kendi gençliğimde, biri Yahudi, bir Arap iki komşumuzun ilişkilerinden esinlendiğim bir oyundur. Oyunun sonunda, Muhamad'ın cenazesi kaldırılırken "Ben Muhamad Mendel'im" diye fısıldıyorum - bu iki kişiliğin bir bileşimi olurmuşcasına... Diğer yazdığım ve on yılı aşkındır büyük bir sevgiyle rol aldığım tek kişilik oyun ise, "Babamla Dans"dır...

büyük beğeni kazandı. "Babamla Dans"m şimdi Türk tiyatroseverleriyle buluşmasına çok memnun oldum ve ülkenizde özellikle genç insanlar tarafınca izlenmesi beni şimdiden heyecanlandırıyor, tepkilerini çok merak ediyorum...

Evet, sevgili Emre Erdem'in çevirisiyle, Nedim Saban'in yönettiği ve büyük oyuncu Suat Sungur'un rol aldığı bu oyun hakkında bizlere ne söyleyeceksiniz?.. "Babamla Dans" oyununu, kendisine ithaf ettiğim babam Michael'in ölümünün ardından ve (adını Michael koyacağımı bildiğim) oğlumun doğumundan önce yazdım... Bir genç oğlan ile dansçı olan babası arasındaki ilişki hakkındadır. Ergenlik çağı ayrılık konularını irdeler. Oyunu on iki yıl boyunca Habimah Tiyatrosu'nda sahneleyip canlandırdım, ayrıca birçok ülkede gösterilip büyük bir başarı kazandı. Tüm bu ülkelerdeki izleyicilerden aldığım yüzlerce mesajda, ebeveynleri veya çocukları ile olan ilişkileri derinden etkilemiş olan bu oyunun yaşamlarına değişik bir yön verdiği yazılıydı... Oyunun metni değişik dillerde basılıp büyük satış yaptı, ayrıca birçok okulda ders malzemesi olarak kullanılıyor.

cy a

"Babamla Dans" oyununu, kendisine ithaf ettiğim babam Michael'in ölümünün ardından ve (adını Michael koyacağımı bildiğim) oğlumun doğumun­ dan önce yazdım...

pe

En çok rağbeti hangi ülkelerde gördü? Örneğin Belgrad Tiyatro Festivali'nde Altın Madalya Ödülü'nü aldı. Oyunu izleyenlerin ortak görüşü, sahnede cereyan edenlerle özdeşleşmeleriydi... ABD Alabama eyaletinde siyahi gençlere gösterildiğinde, aynı tepkileri aldı... Hindistan'ın birçok eyaletinde

40

Bay Weingarten, bize ayırdığınız zaman için teşekkür eder ve Türkiye'de de başarılar dileriz...


cy

pe a


a

Övül, Mustafa ve Meltemle...

cy

Yeter! Ben Oyunu Bo-zu-yo-rum! Duyuyur musun?

Bu oyun hepimiz için yazıldı ve oynanıyor. Ayrıca, bu oyunun benim yaşamımda çok önemli bir yeri var. İzlemediy­ seniz vakit kaybetme­ den izlemenizi, tüm dostlarınızı haberdar etmenizi öneriyorum. TR

pe

Özlem Özdemir / ozlemozdemir@tiyatrodergisi.com.tr

Önce bu oyunun fikri nasıl ortaya çıktı ve siz Ve işte o gün geldi, şimdi oynanan tüm oyunları nasıl bir araya geldiniz? (O sırada Mustafa Avkıran bozma vakti!.. Artık beklemek anlamsız, beklemek kayıplara kayıp eklemek demek. Yüzyıllardır süren girdi odaya ve zor soruları Mustafa 'ya sor istersen esarete nokta koymak için o fırsat, belki, işte, tam dedi, Meltem. Uzattım mikrofonu hiç beklemeden. orada durmakta; garajın kapısından içeri adım atmak Bir erkek olarak onun bu oyunu nasıl kadar kolay. Galatasaray 'ın arka sokaklarından değerlendirdiğini merakla dinledim.) birinde, eski bir garaj şimdinin yeni sanat mekanı olarak sizi karşılayacak. İşte bu aralar oraya adım Mustafa Avkıran: 2000'li yılların başından beri atarsanız belki zaman başkalaşacak ya da başkalaşan yaşadığımız topraklarla ilgili düşünüp, siz olacaksınız da adı zaman kalacak... Oyunu düşündüklerimizi tiyatro yoluyla nasıl anlatabiliriz bozmaya hazır mısınız? diye çalışmaya başladık ve art arda işler gelmeye başladı. "Oyunu bozuyorum" fikri bir kadın Değerli okur! Ben de bozdum oyunu, bu oyunu yazarak. Bu ay, her zamankinden farklı bir söyleşi üçlemesi olarak başladı aslında. 3 kahraman aracılığıyla tarih boyunca Anadolu'daki kadının her hazırladım size, affınıza sığınarak. Ama bu oyun türlü meselesiyle ilgilenmek istedik. 1 nci oyun yazılmalı ve oyun bozulmalıydı, okuyunca Kassandra'yı yaptıktan sonra 2 nci aşamada "oyunu göreceksiniz buna değer. Garaj İstanbul'da bozun"u yaptık. Tam bu sırada Meltemle karşılaştık. sahnelenen "Oyunu Bozuyorum" adlı oyundan Bizim düşündüğümüzü daha önceden söylemiş olan, bahsediyorum. Bu oyun hepimiz için yazıldı ve oynanıyor. Ayrıca, bu oyunun benim yaşamımda çok söylemeyi sürdüren ve söyleyebilecek bir yazarla önemli bir yeri var. İzlemediyseniz vakit kaybetmeden karşılaşmaktan doğan bir şansımız oldu ve "oyunu bozuyorum" çalışmaları başladı. Bu iş ne zaman izlemenizi, tüm dostlarınızı haberdar etmenizi öneriyorum. Bu sefer konuklarım 3 kişi, oyuncuyla başladı derseniz Övül ve Mustafa Avkıran çifti için 2003-2004 yılıdır. Nebahat Akkoç'la uzunca bir birlikte oyunun yazarı ve yönetmeni de konuğum oldu. Çünkü bu oyun alışılmışın dışında, tamamen zaman ön araştırması yapılmış, özellikle Kamer gerçekleri konuştuk. Gerçekleri duymaya kazırsanız, ortağı olan kadınlarla bayağı ciddi çalışılmış, buyurun oyunu bozmanın tadını birlikte çıkaralım. ardından kadın sorunlarıyla ilgili pek çok kadınla


cy a

çalıştığımız için çok mutluyuz, çok iyi bir ortaklık oldu sahne üzerinde. Bizim istediğimiz gibi oldu, seyirciyi rahatsız eden, sert bir oyun oldu, yani hedeflediğimiz oldu.

pe

konuşulmuş, belge olarak kaydedilmiş çalışmalar vardı. Ardından kadının hakları için savaşan Meltem Arıkan'la da başlayan yolculuğumuz sürüyor. Övül: Ben "oyunu bozun" sürecine geri dönmek istiyorum. Kamer sürecinde başladığımız çalışmada; sözü olan kadınlardan yola çıkarak belge tiyatro yapmayı seçmiştik, metin Nebahat Akkoç, Jülide Aral, Leyla Ferzah gibi kadınların gerçek sözlerinden oluşuyordu. Tülden bir oda yapmıştık, 4 duvarında da o kadınların hem sözleri hem görüntüleri vardı, odanın içinde de bir dansçı vardı. Biz bu oyunu da çok sevmiştik ancak oyun seyirciyle arasına mesafe koydu. Bizim oyunu yaparkenki amacımız seyirciyi rahatsız etmekti, farkındalıklarını artırmaktı. Normalde oyunla seyirci arasına konan dilden hoşlanırım ama bu oyunda hedefimiz bu değildi, yok dedik bu oyun böyle olmamalı. Dolayısıyla yeni bir sürece başladık, aynı tema üzerine, bu oyunun metnini yazdırmalıyız, direk bir dil olmalı, dolandırmadan söylemeli, kim olabilir derken (dolandırmadan derken senin gözlerin direk Meltem'e bakıyor tabii dedi gülümseyerek) gözünün yaşına bakmadan söyleyecek bir yazarla tanıştık ve Meltem zaten böyle duran bir kadın. (Gözlerim istemsiz Meltem 'e baktı evet, gözünün yaşına bakmadan konuşabildiğini oldukça iyi bilirim dedim, gülümseyerek.) Buluşmanız ne güzel olmuş o zaman. Övül Avkıran: İnanılmaz bir buluşma yaşandı, hem kişi olarak tanıştığımız için hem de iş üzerinde böyle

Bundan sonraki sorum da nasıl bir dönüş bekliyordunuz olacaktı. Neden sessizliğimizi bozuyorsunuz, biz böyle mutluyuz deseler, ki diyeceklerdir, nasıl bir cevabınız var? Meltem Arıkan: Tabiî ki diyeceklerdir çünkü insan en kolay kendini kandınr. Kandıra kandıra bugünlere geldik. Sanırım kendini kandıran adamlara ve kadınlara birinin başka açıdan bir ayna tutması gerekiyordu. Böyle mutluyuz diyenler kendi cehennemlerine geri dönmek isteyebilirler ama en azından cehennemde yaşadıklarını birilerinin onlara söylemesi gerek diye düşünüyorum. Övül: Bu oyunu taşıyabilmek için buna inanıyor olmak, böyle hissetmek gerekiyor. Dolayısıyla ben de bu metni sahnede taşırken nasıl da taşıyorum diye durmuyorum, rahatsız olacaklar çıkarsa, o da onların problemi. Meltem Hanım, sanatla ilgili bir yazınızı okumuştum. Bir sanat eseri sadece içeriği ile değil ancak sanatçının da varoluşuyla da algılatılabilir yazmıştınız, açar mısınız? Meltem: Sanatçı ancak kendi varoluşundan yola

Sanatçı ancak kendi varoluşun­ dan yola çıkarsa karşı tarafa bir sanat eserini tam olarak anlatabilir. O anlamda da aslında çok şanslı bir ekiple çalışıyorum. TS


çıkarsa karşı tarafa bir sanat eserini tam olarak anlatabilir. O anlamda da aslında çok şanslı bir ekiple çalışıyorum. Kadınların varoluşu ancak bedenden başlayabilir, Övül de karşı tarafa sanatını ve sözünü bedenden yola çıkarak aktarmayı seçmiş bir sanatçı. Aslında bu metin biraz da Övül için yazılmış bir metin. Başka biri oynayabilir mi derseniz, hayır oynayamaz derim. İlk hissim direk o; bu çok Övül'e ait bir şey. Övül'ün de zaten böyle bir derdi vardı. O anlamda çok büyük bir şansımız vardı. Ayrıca Mustafa da çok cesur bir adamdı. İkisi bir de evliler, bu oyun ister istemez onları da değiştiren, dönüştüren, kimi çelişkiler yaşatan da bir oyun. O yüzden ikisi de benim için çok kıymetliler, çünkü çok şeyi riske atarak bu oyunun içinde yer aldılar. Bir de tiyatro benim idealimdi, o yüzden her açıdan çok kıymetli bir oyun.

biz hayata sıfırdan başlıyoruz, o Meltem'in kendi sürecinde bir nokta, bizim için de bir sürecin son adımı. Riskle ve sınırlarıyla uğraşan bir ekip olarak hakikaten büyük risk aldığımız bir iş. Meltem'in sürecine baktığında oyunu bozuyorum son adım, ama bütün kitaplarına, geçmişine, yazarlığına baktığında hayatı risk üzerine kurulmuş. Bizim hayatımıza baktığında Kassandıra mı risk değil, Aşura mı risk değil? O anlamda sözümüzü sakınmayan bir ekibiz.

Meltem: Oyunun metnini yazdığımda, çevremde metni okuyanlar, mümkün değil bu metin bu şekilde oynanmaz, mümkün değil bunu bu şekilde oynayacak bir kadın olamaz, mümkün değil bu kelimeleri değiştirmeden sahneye koyacak bir yönetmen olamaz, dediler. Pek çok kişiyle iddiaya girdim, çok şeyler kazandım bu arada. Bir de oyun zor seyredilmiyor aslında. Çok kolay seyrediliyor. İzleyenlerin de risk aldığını söyleyebilir miyiz? Meltem: Evet, bu oyunu izlemek çok ciddi bir risk Ama oyunun seyreden seyircilerde yarattığı duygularla baş etmek zor olabilir. Oyun çok kolay, içeriyor. 50 dakika, her şey sadece son derece sakin, net ama seyredenle ilişkili; sonra önüne konan sorularla, İnsanların risk alabilmesi için cesaretli olması gerekiyor. Korkularla örülü olduğumuzu ve risk duygularla nasıl baş edecek? Evet, o zor. Ama hayatta almaya cesaret eden çok az insan olduğunu da da hiçbir şey kolay olmuyor. düşünürsek; biz varoluşumuzu gerçekleştiremiyor muyuz? Doğru. Oyunda tecavüz, taciz, ahlak ve töre gibi; yüzyıllardır süren, günümüzde de hâlâ Meltem: Ben bunu hep söylüyorum. Maalesef yaşadığımız acılar anlatılıyor. Üstelik oyundaki kadınlar kadın değil, adamlar da adam değil hep "miş" gibi yaşanıyor. Aslında yaşadığımız dünya da bütün karakterler gerçek. Sizce, bu acıları taşımak zorunda kalan neden sadece kadınlar reel olmaktan çıkıyor, "miş" gibiler dünyasında oluyor, erkekler neden kadınları bu kadar baskı herkes birbirini kandırıyor, en başta da kendini kandırıyor. Evet; var olabilmek demek baş kaldırmak altına almak istiyor? Meltem: Bu bir yönetim biçimi, erkekler kadınları demektir, size dayatılan her şeyi tekrar tekrar baskılayarak, korkutarak yönetmeye çalışıyorlar. sorgulayabilme cesaretini göstermek demektir. Ama artık öyle bir hale geldi ki erkek egemen kültür kendi kazdığı kuyuda kendi de boğuluyor!.. Avaz O halde; izlenmesi de zor bir oyun? avaz bağırıyorlar, biz de mutsuzuz, diye, çünkü Övül: Az önce sorduğun sanat ve risk konusuna dönmek istiyorum. Bu anlamda da çok iyi bir buluşma sürekli bir taraf diğer tarafa iktidar üstünden oldu Meltem'le. Böyle bir oyunla ne Meltem ne de

pe

cy

a

Meltem'in sürecine baktığında oyunu bozuyorum son adım, ama bütün kitaplarına, geçmişine, yazarlığına baktığında hayatı risk üzerine kurulmuş.

TT


Mustafa: Meltem kaç yıldır bu işle uğraşıyor bilmiyorum ama biz de bu anlamda bu harca bir şey katabiliyorsak, bir tiyatrocu olmaktan çok bir insan olarak bir işe yaramış hissederim kendimi! Anlattığımızla kendi hayatımızdan başlayarak, neyi ne kadar değiştirebiliyoruz bu önemli!.. Zor olan neydi biliyor musunuz? O küçük kızın hikayesini anlatmak değildi. Dramatik bir şey yaratmak istersem eğer ben o sahnede öyle bir kanırtırım ki hepimiz salondan titreye titreye çıkarız. Total olarak meselenin ne olduğuna bakmak; onu anlatmaktan daha mühim geliyor bana!.. Zor olan bu... Övül: Zaten o sahneyi oynamak yerine anlatmayı tercih ettik. Amacımız bir duygu sömürüsü yapmak değil.

pe cy

Oyundaki karakterlerden biri; yaşadığı tecavüzü, suçlu olmadığını anlatan bir kız çocuğu, ki beni en çok etkileyen sahnelerden biriydi. Aslında tecavüz edenin hiç suçu yokmuş gibi çocuk korku doluyor. Buradan geleceğim yer şu: Hayat değişiyor, çağ değişiyor, modernleşiyoruz gibiyken, insanlar bunun farkına varmadıkları sürece olaylar hiç değişmiyor ne yazık ki!.. Meltem: Belki tecavüzün artık adı değişmeli. Çünkü tecavüz ve taciz kelimeleri birer kodlanma. Alttan da kadını suçlayan bir kodlama. Biri bana tecavüz etti, dediğinizde belki anlaşılan farklı ama bana rağmen bedenime sahip oldu dediğinizde karşısındaki algı farklı. Onun için birazcık dilin de değişmesi gerekiyor. Dilde hep yaşanan kodlanmaların da değişmesi gerekiyor. Onun için bu metinde biri bana tecavüz etti ya da taciz diye bir kelime yok. Ona rağmen ona yapılan anlatılıyor. Aslında olan o! Bizler kelimelerin kullanımıyla da kadınların hâlâ suçluluk duymalarına sebep oluyoruz maalesef, kelimeler değişince algı da değişecektir diye düşünüyorum.

150 kişi geldiğini, 20 oyun oynadığımızı düşünsek; 3000 kişide bir algı değişikliği ve farkındalık yaratmak olabilir. Bir yerden başlanmış olur. Meltem: Birçok kadın hayatı pahasına bu işe baş koyuyor.

a

yaklaşırsa burada paylaşım olması mümkün değil. O yüzden artık kadınların ve erkeklerin iktidar kurmaktan vazgeçip; birbirilerinin farklılıklarının farkındalığına ulaşmaları gerekiyor. O zaman daha uyum içinde bir beraberlik olabilir. Olmadığı sürece maalesef bu acılar her iki taraf için de devam edecek. Erkekler de bütün bunları yaptıkları için çok mu erkekler? Tam tersine zavallılar, bunları yaptıkları için çok mu mutlular? Tam tersi, çok mutsuzlar. İki taraf da çok mutlu yaşamıyor. Değişimin kadından başlaması gerekiyor, çünkü yaşamın temeli dişi. Ancak kadın değiştiği zaman erkekleri değiştirebilirsiniz, düzeni, sistemi değiştirebilirsiniz! Kadın değişmediği sürece bunların değişmesi mümkün değildir. (Bu çok önemli sözler dergimizin tarihine de geçtiği için çok mutluyum.)

Mustafa: Bir şey söylemek istiyorum. Biz bu sürecin başında çok formel sayılabilecek cümleler kuruyorduk. Töre cinayetlerinden yola çıkarak bir oyun yapmak istiyorduk. Anadolu'da özelikle amcaoğluyla evlenmenin ne kadar sıradan bir şey olduğunu gördüğümüzde öylece kalmıştık, ensest bu, ama kimse farkında değil. Bu tabii mal paylaşımıyla da ilgili, kadın da o malların elde edilmesinin birinci yolu! İçine girdikçe, popüler kültüre baktığınızda bu meselelerin bir röntgencilik şeklinde hayatımızda ne kadar reyting yaptığını görüyoruz. Bizim ilgimizi çeken, sömürdüğümüz her konu tam da bu mesele üstünde cereyan ediyor. O erkek egemen söylem dediğimiz şeyin aslında hayatımızın her alanını kuşatmış olduğunu görüyoruz. O yüzden bizim yapabileceğimiz şey; her gece buraya

Zaten güzel olan da bu. Hiçbir ajitasyona girmeden, salt gerçeklik var sahnede. Sahne tasarımınız da öyle, gayet yalın. Hem video görüntüleri hem müzikle devinimleriniz hem de tiyatrodan oluşan kurguyu seçme nedeniniz neydi? Övül: Hepsini birbirinden ayırmadan, disiplinlerarası çalışan bir tiyatroyuz. Bu bir dil. Müzik, beden kullanımı, video görüntüleri, koreografi, hepsi bir bütün. Mustafa: Aslında Meltem'in yazdığı metin de bizi öyle bir şeye tahrik etti. Bir kadın var yaşayan, taşıyıcı bir kadın, bütün kadınlık tarihini taşıyor. Övül: Metni aslında Meltem'e yazdırırken, Meltem de kendi içinde bir oyun oynadı, metin kurgu değil gerçeklerden oluşan bir metin. O gerçek bilgisi üzerinden oyuna bir daha baktık. Mustafa: Gerçek bilgisi de döndü bir dramaya, dram kendi içinde tekrar gerçekle hesaplaştı. Orda da ne yapılabilir, orda katmanlar ne dediğimizde? Biri canlı olan kadın; biri ses katmanı, bellekte yüzün unutulduğu sadece sesin kaldığı bir katman; bir tanesi de hayat parçacıkları. O parçacıkları da kadınla aynı düzlemde değil, biraz geçmişinde, biraz geleceğinde, biraz şimdiki zaman da başka platformda yaşanan eş zamanlı başka platformlar şeklinde görüyoruz. O sebepten zaten kendiliğinden ses, kendiliğinden video, kendiliğinden tipografiyi yazıyı bir forma sokma sanatı ve tekniği kullanıyoruz, o da çok mühim.

O parçacıkları da kadınla aynı düzlemde değil, biraz geçmişinde, biraz geleceğin­ de, biraz şimdiki zamanda başka platformda yaşanan eş zamanlı başka platformlar şeklinde görüyoruz.

TU


Bu oyundaki en temel ihtiyaçları­ mızdan biri; oyunu bütün Anadolu'da oynamak istiyoruz. Bunun için Kamerle bir yapım ortaklığı var. Bu oyunu teknik olarak da öyle bir hale getirdik ki, dolaşarak köy köy oynaya­ biliriz.

Meltem Hanım, oyunun içinde oyuncu olarak siz de varsınız, tiyatroya olan sevginizi biliyorum, neler hissettiniz? Meltem: Benim için çok keyifli bir şeydi. Övül önce şaka yapıyor sandım. Bir de savcı rolünü oynayacaksın dediler, tabii çok ironik bir durum. Evet, onu soracağım. Kitabınızı yasaklayan cümlelerdi değil mi repliğinizin cümleleri? Meltem: Evet, kitabımı yasaklayan savcının sözleriydi onlar. O halde bu rolle siz, sistemin ta kendisi oldunuz!.. Meltem: O buluş Övül'ün buluşuydu, ben de en ufak tereddütte bulunmadım işin açıkçası yapmasam mı diye. Saçlarınız neden siz konuşulurken biri tarafından açılıyor? Övül: Oyun izlendiğinde anlaşılıyor aslında, onu da söylemeyelim. Meltem: Sanat yönetmenim ne dediyse onu yaptım ben (kahkahalar). Benim için de çok iyi bir hesaplaşma oldu. (Tiyatroda az rastlanır bir ekip ruhuyla bütünleşmiş bu 3 insanla olmaktan çok mutlu olduğumu duyumsuyorum)

Özlem'ce Övül Avkıran: Cesur bir kadın o, bu zamana kadar yaptığı işlerle birlikte Oyunu Bozmaya cesaret ettiği için çok cesur. Kendini tiyatroya adayacak ve bundan da vazgeçmeyecek kadar kararlı bir kadın. İfadelerin yanına ne katsam da onun için gereksiz makyaj kadar anlamsız kalacak. Bu oyunda oynama cesaretinden dolayı yürekten kutlamaktır bana düşen...

Özlem'ce Meltem Arıkan:

pe

cy a

Ona dair söyleyecek çok hissim var ama sözcükler eksik kalır ne kadar anlatsam. Tanımadan Sonra sizi yine sahnelerde görecek miyiz? anlamamak, yaşamadan bilmemek gibi... (kahkahalar) Gözlerinin değişen renginde ya kaybolmak ya Meltem: Belli olmaz.(Gözündeki gizemi görüyorum da yok olmak; seçim size kalmış. Ben teslim yine, olabilir, o her şeyi yapabilir, heyecanlanıyorum oldum bakışlarındaki ahenge, bambaşka renkler bilmediklerimden.) diyarındayım şimdi. Yazdığı romanlarla kimsenin söylemediğini söyleyen, suskunluklarımıza ses Övül Hanım, oyunda sizi daha derinden etkileyen getiren, var olmak ne demek anlatmaktan bir sahne var mı? usanmayan yürekli bir kadın o. Bir araştırma Övül: Bu soru hep geliyor. 2 travma sahnesi var. romanı olan "Beden Biliyor" Ocak ayında piyasada olacak. Onunla tanıştıysanız, İkisi de kendi başına çok yaralayıcı, çok ağır. Bir hayatınızda belki bir kere başınıza gelebilecek kadın olarak bu metin için şurası demek o kadar zor aşk kadar şanslınız. Bu yazdıklarım belki size ki ve söylemek de istemiyorum. Çünkü bütün olarak hiçbir şey ifade etmiyor, belki saçma bir şey söylüyor oyun, söyledikleri de çok ağır zaten. buluyorsunuz, olsun. Eğer sevmek ne demek biliyorsanız ve hayatınızda gerçekten sevildiğinizi Meltem: Bu soruyu sorduklarında, bana sorsalar diye duyumsadıysanız, ne demek istediğimi anlarsınız. düşündüğümde; şurası şu duyguyla harika, burası Kendini ayakta kalmaya çalışan kadınlara adamış bu duyguyla harika derken buluyorum kendimi, o bir dost sıcaklığına sahipseniz; ona sahip çıkmak yüzden dışarıdan bakarken de ayırmak çok zor. zorundasınız- Biri, sizi sizden fazla önemsiyorsa, bunun kıymetini bilmeniz gerekir. Sevgili Meltem; Övül Hanım, televizyonda pek yer almıyorsunuz hayatıma kattıkların için ne kadar söz söylesem ama benim klasik bir sorum var, televizyonda az, ne yapsam yetmez biliyorum. Bu satırlarla olmak, tiyatroda olmak duygu karşılıklarını sana; bana oyunu bozma fırsatı verdiğin için öğrenebilir miyim? teşekkür edebiliyorum, şimdilik... Yol uzun, Övül: Tiyatro benim var oluşum! Ben kendimi kendi bozulacak pek çok oyun var... Hep kal... tiyatromla inşa ettim. Tiyatromu kurduğumda 22 yaşındaydım, yapılanma sürecim onunla birlikte oldu. Bunu söylerken de heyecan duyuyorum. Gençlik yıllarında televizyona burnumu soktum ama bana çok acı verdi. Genelleme yaparak konuşuyorum, televizyonda oyunculuk ve sanat olduğunu düşünmüyorum, ticari mecrada da hayat beni zorlamadığı ya da istisnai bir proje olmadığı sürece olmayı düşünmüyorum, beni çok yorup yıpratıyor. Sinema ise başka bir şey, onu da yeni deneyimliyorum, üzerine konuşmak için biraz erken. Mustafa 'dan Son Sözler: Bu oyundaki en temel ihtiyaçlarımızdan biri; oyunu bütün Anadolu'da oynamak istiyoruz. Bunun için Kamer'le bir yapım ortaklığı var. Bu oyunu teknik olarak da öyle bir hale Meltem'den Son Sözler: Oyunu bozacak ne kadar getirdik ki, dolaşarak köy köy oynayabiliriz. Bu oyun, entelektüellerin konuşması gereken elitist bir kadın ve erkeğe ulaşırsak o kadar iyi olur!.. mesele değil. Bunu kentteki, köydeki, metropoldeki kadın ve erkeklere seyrettirmek istiyoruz. Bence bu Özlem 'den Son Sözler: Oyunu bozduğunuz için teşekkürler. söylenmesi gereken bir şey.

TV


cy

a

Erkek Mutasyona Uğramış Dişi midir?

"Oyunu Bozuyorum"

"+Herkes önemli roller peşinde. Israrla çekiştiriyorlar beni, haydi sen de oyna diye... Ben oyunu bozuyorum. Duyuyor musunuz beni! Ben yaşamak istiyorum. Ben oyunu bozuyorum."

pe

Eser Rüzgar/eser_ruzgar@hotmail.com

"Etrafımı izliyorum. Dostlarımı, arkadaşlarımı, kocamı, çocukları, kadınları ve adamları. İzlerken görüyorum hepsinin oyunlarını, herkes aynı oyunun içinde. Herkes varmış gibi. Herkes önemli roller peşinde. Israrla çekiştiriyorlar beni, haydi sen de oyna diye... Ben oyunu bozuyorum. Duyuyor musunuz beni! Ben yaşamak istiyorum. Ben oyunu bozuyorum." diyor Meltem Arıkan, metnini yazdığı garajistanbul'un yeni oyunu "Oyunu Bozuyorum"da. Geçen yıl açılan garajistanbul'da ilk izlediğim oyun "Kassandra" olmuştu ve "Kassandra" açıkçası beni çok tatmin etmemişti. Bu konudaki düşüncelerimi de dergimizin internet portelindeki eleştirimde yazmıştım. Sezon

içerisinde bu faydalı mekanda çeşitli toplulukların oyunlarını izleme şansını yakalayarak garajistanbul'un varlığından hoşnutluğum gün be gün arttı ve "Oyunu Bozuyorum'la bu memnuniyetim pekişti. Mustafa-Övül Avkıran çiftinin projesi olan "Oyunu Bozuyorum" 2006 yılında İstanbul Uluslararası Tiyatro Festivali'nde sahnelendi. Ağustos ayında Zürih Tiyatro Festivali'nde sahnelendikten sonra da bu sezon garajistanbul'da izleyicisiyle buluşuyor. Metni Meltem Arıkan yazmış, daha doğrusu Avkıranlar'ın iki yıl üzerinde çalıştıkları belge oyun olan "Oyunu Bozun" metnini gerçek bilgilerle yeniden şekillendirmiş, kendi üslubunu

katmış. Ankan'ı daha önce yayımlanmış romanlarından tanıyoruz. "Yeter Tenimi Acıtmayın" kitabıyla 2004 yılı Türkiye Yayıncılar Birliği Düşünce ve İfade Özgürlüğü Ödülü'nün sahibi olan yazar, kadın sorunlarını ele alan, yalın ve sert üslubuyla biliniyor daha çok. Oyunu Mustafa- Övül Avkıran çifti sahneye taşımış. Sahne üzerinde oyuncu olarak Övül Avkıran'ı görüyoruz. Fakat oyunun tek kişilik olduğunu söylemek çok doğru değil bana göre. Çünkü oyunu destekleyen birçok öge var ve bu öğeler neredeyse birer oyuncu gücünde. Mustafa Avkıran'ın sahnenin sağında oturup sesiyle oyuna katılması, "Bir çeşit disiplin ve


a

TX

cy

pe

Oyun rahatsız edici. Rahatsız edici, çünkü izlerken birkaç kez derin nefes alırken buldum kendimi. İzleyene yansıyan bu ruh haline karşılık anlatmak istediğini anlatmış olması bakımından, izleyiciye geçip etkilemesi açısından gayet başarılı.

eğitim amacıyla, kadının yatakta ensesti, tecavüzü sorgulayıp yalnız bırakılması bir yarar sözünü oldukça cesur bir şekilde sağlamazsa, bedeninde iz çekinmeden söylüyor. Bazı bırakmayacak şekilde oyunlarda yapay durduğunu dövülebilir!", "Tecavüze uğrayan hissettiğimiz argo sözcüklerin ise kadının erkeği kışkırtması, ceza kulağı tırmalamadığı, aksine doğru sorumluluğunu azaltır. Türk Ceza yerde ve doğru miktarda Kanunun 29. maddesi gereği kullanıldığını görüyoruz. Oyun suçun cezasının dörtte birinden rahatsız edici. Rahatsız edici, dörtte üçüne kadar indirilmesi çünkü izlerken birkaç kez derin gerekir.", "Bu kadınlara hiçbir nefes alırken buldum kendimi. şey yetmiyor, hep daha fazla, hep İzleyene yansıyan bu ruh haline daha fazla, canımızı mı istiyorlar karşılık anlatmak istediğini anlamıyorum ki. Abi bu kadınlara anlatmış olması bakımından, fazla yüz vermeyeceksin, kadın izleyiciye geçip etkilemesi dediğin höt dedin mi haddini açısından gayet başarılı. Aslında bilmeli." gibi repliklerle amaç sanat eserinin okuyucuda Kuran'dan, yasalardan ve veya izleyiciyide etki bırakmasını toplumsal normlardan alıntılar sağlamaksa metin buna fazlasıyla yapması oyunun vermek istediği hizmet ediyor. Zaten Avkıran da mesajı destekliyor. Ayrıca oyun oyunla ilgili yorumunda metninin içinden seçilen etkili "hırpalanmayı ve hırpalamayı cümlelerin sahnedeki siyah zemin anlatım biçimi olarak seçiyorum üzerinden akmasının, yazar ve bu yolla algının sınırlarını Meltem Arıkan ve oyuncu zorluyorum," diyor. Mehmet Ali Alabora gibi isimlerin yer aldığı video görüntülerinin Övül Avkıran sahneye altın rengi kullanılmasının oyunu çoğalttığı bir kostümle çıkıyor, bu altın düşüncesindeyim. renginin çağrışımını, kadının değeri değersizliği anlamında Oyun, bir kadının kendi varoluş sembolik ve ironik bir ifade olarak yolculuğundan yola çıkarak ahlak yorumluyor ve oyuncuyu dikkatle kavramını ve namus cinayetlerini, izlemeye başlıyorum. İlk olarak

geçen sezon izlediğim "Kassandra"da Övül Avkıran'ın başına geçirdiği berenin yerine uzun dalgalı saçlarını görüyorum. Oyuncu bu kez saçlarının etkisini -özellikle küçük bir kızın gölgeyle destekli sallanan başındafazlasıyla hissettiriyor. Yine "Kassandra"da elindeki mikrofona esir olan Avkıran, bu kez daha özgür hareket ediyor, bedeninin uzuvlarına anlamlar yüklüyor. Oyuncu, Hacettepe Üniversitesi Bale Bölümü sonra da İstanbul Üniversitesi Tiyatro Bölümü'nden mezun olmasının getirişini sahneye fazlasıyla taşıyor. Etkileyici, duygu yoğunluğu olan ses tonunu da yine başarıyla kullanıyor, doğru yerlerde doğru vurguları yapıyor. Masalımsı ironik tarzından, savcı karşısındaki isyankar tavrından veya amcasının oğlunun tacizine uğramış trajik ifadesinden etkileniyor, etkileniyoruz. Havva'nın Adem'in kaburga kemiğinden yaratılmış olduğu inancına karşılık, bilimsel verilerden yola çıkılarak embriyo oluşumunda önce "xx" kromozomlarının olduğunu daha


sonra "y" kromozomunun devreye girerek erkek cinsini oluşturduğu görüşü savunuluyor oyunda. Yani erkeklerin mutasyona uğramış dişiler olduğu belirtiliyor. Bu konu hakkında sizin cephenizde durum nedir?

pe

cy a

Oyunda kadın "bedenim benimdir, hiç kimse hiçbir otorite bedenim üzerinde söz söyleme hakkına sahip değildir" demekte. İzleyici olarak sizler, oyun hakkında söyleyecek sözünüz olsun istiyorsanız, aksini düşüneceğinizi sanmadığım iyi bir oyunculuk izlemek istiyorsanız ama asıl önemli olan sinirleri sağlam bir kadın veya cesur bir erkekseniz bu sezon garajistanbul'un yolunu tutabilirsiniz. Kim bilir belki de oyunu hep birlikte bozabiliriz.

Yönetim: Övül Avkıran, Mustafa Avkıran Metin: Meltem Arıkan Ses tasarım: Selçuk Artut Görüntü yönetmeni: Veysel Tekşahin Teknik yönetim: Abstre Işık tasarımı: Yüksel Aymaz Proje asistanı: Roza Erdem

Kadın: Övül Avkıran Erkek sesi: Mustafa Avkıran Işık: Yüksel Aymaz Ortak yapımcılar: Rotterdamse Schouwburg, Kosmopolis Rotterdam, KAMER


a

Garajdaki Bedensel Uzamlar

cy

Yusuf Eradam / yeradam@gmail.com

pe

Müthiş zeka ürünü bir beden ve anlambilim, göstergebilim inceleme­ sine teşne bir gösteriydi Jerome Bel ve Ayşe Orhon'un bu birbirinden ayrı geliştirilmiş ama iç içe sunumu ile de farklı anlamsal uzamlara çekilebilen gösteri. UP

Bedeni bir metin (text) olarak ya da bir metin/iş ya da yapıt oluşturmak/yaratmak için araç olarak düşündüğümüzde, o işin yer aldığı, sahnelendiği, bulunduğu alan/mekân/uzamdaki beden-yapıt-uzam üçgeninde sunumlarla anlam ve değer kazanır. Bu yazımda sadece Garajİstanbul'da son iki ayda izlediğim çeşitli gösterileri mercek altına alıp bu konuda kafa yormak istiyorum. Garaj'daki bu tür etkinliklere "performance" değil de "performing" teriminin yakıştınldığını da duydum. Her şeyin metin olduğunu da savunacak olursak, her metnin de bir "sunumu" vardır demek de lazım. Sunumları, "burada ve şimdi" metinler olarak düşünerek çözmeye, deşifre etmeye çalışmaktan çok anlam çoğaltmaya, hayalgücünü ve görsel ya da duyusal düşünmeyi zenginleştirmeye uygunlukları açısından değerlendirmek istiyorum. Niyetim "yazarı" (bağcıyı) dövmek değil, metni çoğaltıp (üzümü yemek) başka

üretim uzamlarına taşımak olmuştur hep de ondan. Yazımda inceleyeceğim İstanbul Dans Festivali ve Beden İşlemsel Sanatlar Festivali başlıkları altında yer alan gösteriler şunlar: Fransız Jerome Bel'den "Shirtologie"; Ayşe Orhon'dan "Tekrar Edebilir Misin?"; İlyas Odman'dan "Cam Adamlar"; Bedirhan Dehmen & Şafak Uysal'dan "Güneşli Pazartesi"; İspanya'dan Marcel.li Antunez Roca'dan "Protomembrana, 2006" ve Kapanış Partisi başlığı altında izlediğim Daisy Bolter' ve Islak Köpek sunumları. 1- "Beni Görüyor Musun?" İstanbul Dans Festivali kapsamı içinde Garajİstanbul, "kavramsal dans" diye de nitelendirilen iç içe beş bölümlük iki gösteri sundu. Müthiş zeka ürünü bir beden ve anlambilim, göstergebilim incelemesine teşne bir gösteriydi Jerome Bel ve Ayşe Orhon'un bu birbirinden ayrı geliştirilmiş ama iç içe sunumu ile de farklı anlamsal uzamlara çekilebilen gösteri.

Shirtologie ("Göynekname" diye çevirebilir miyim ki?) üç bölümden oluşuyordu, ilk bölüm bence bütün gösterinin sonu olmalıydı. Sebebi, gösterinin ontolojik anlam ve yan anlamları da düşünüldüğünde, yazının sonunda da anlaşılabilir. Jerome Bel'in sahnenin ön orta yerinde yüzüne ve bedenine mümkün olduğunca az anlamlar vermesi sadece tasarımlanmış ve çeşitli kombinasyon ve düzenlemelerle giyilip çıkarılan Tşörtlerin bedeni anlamlandırması, kişinin bu Tşörtlerle anlam ve kimlik kazanması ve yitimiyle de şeyleşip ölümde tenin bir giysi gibi kalışı anlatılıyordu. Anlambilimcilerin de görmesi gereken bir etkinlikti. Birinci bölümde Tşörtler yazılı, rakamlı. Rakamların geri sayım gideceğini tahmin edebiliyorsunuz ama klişeye sığınmamak için de 9, 8,7... diye gitmemiş. Rakamları da sadece rakam ile anıştırmamış. Gösterirken teyatralliğe kaçmadı, duygularımızı yönlendirmedi. "Dans mans nerdeydi ayol?"


dansı yapmaya çalışması, bize Mozart belleğini sıradan bir popüler şarkı gibi söyletmek güncelliğini yaşattığı gibi, aynı nehre iki kez girilmeyeceğinin de yeni bir ifadesinde, son derece dokunaklı bir yalnızlık halini sergiliyordu. Mozart'ın notalarına parmak basıyordu, tıpkı yaz jargonuna parmak bastığı gibi, gösteriyordu sadece, ne Mozart'ı ne de giydiği Tşörtlerdeki anlamları abartarak sunuyordu. Ama kendi orkestrasının şefiydi. Bu saptama Ayşe Orhon'un gösterisi için de geçerliydi. Tekrarın mümkün olmadığı fikrini zaten biliyorlardı. Aynısını yapmalarım beklemek zaten saçmalık olur bu entelektüellik düzeyindeki sanatçılar için. Gösteri episodik yapısının iç içeliğinin uyumu sayesinde başlangıçlar ve sonlar gösterisi diye de yorumlanabilir.

en ünlü yapıtlarından beş yaylı çalgı ya da yaylı oda orkestrası için 1787'de 31 yaşındayken yazdığı sol majör serenad "Eine Kleine Nachtmusik, K 525" (Küçük Bir Gece Müziği ya da küçük bir noktürn) oda müziğinin belki de en tanınmış örneğidir ve Tşört üzerindeki giriş notaları ile bedeni kendine benzettiği gibi, odayı da bir "mock-klasik çağ" dönemi oda müziği dinlenen bir uzama çevirdi. Birinci bölümün (Hızlı Sonata, Allegro) giriş notalarını ansızın kesene kadar (ki klasik müzik konserlerinde tabudur, opus kesilmez, el ya da başka bir şeyle tempo tutulmaz, hele hele diskodaymış gibi hiç dans edilmez! Gel gör ki Mozart'ın birçok parçası hem mırıldanmaya ve tempo tutulmaya hem de hoplayıp zıplayıp dans etmeye müsaittir.). Mozart'ın eserinin giriş notalarını göstermesi önce, sonra notaları okuması, sonra notaları kendisinin ve bizim zihnimizden tekrarlatacak kadar zekice planlanmış sessizce aynı

pe

diyenlere karşın müthiş bir zekâ ve bilgi isteyen bir cesaret ürünüydü. Cahilin cesaretinden değil, çünkü evet "hiçbir şey" yapmıyormuş gibi görünse de, minimalist formda, postyapısalcılık fikirleriyle beslenmiş, yalın mı yalın olduğu kadar biçimsel, uzamsal, sayısal, görsel ve renk simgelemini yalın sahneye iddiasızca ve her izleyenin belleğindeki simgelem, çağrışım deposunun hareket etmesine ve yelken açmasına izin verecek kadar belirsiz, ama iletisini de kör gözüne parmak sokmadan söyleyecek kadar da sabitlenmiş ve tek bedene odaklanmıştı belirli idi niyet. Tşörtler üzerine dil giyinmiş beden, sloganların ve rakamların çağrışımları ile anlam ve kimlik hatta kişilik kazanan beden, giderek şeyleşir.

cy

a

1788 yazında senfoni 41 'i bestelerken Mozart ne yaşamıştı acaba? Gösteriden sonra izleyenlerden kaçı Mozart'ın notaları ile evde Bel'in yaptığı gibi bedenini eşlik için kullanmıştır. Kalıcı olan hâlâ Mozart iken ona eşlik eden bedenin gidici olması, bir yandan bedenle yaratıcılık bağlamında uğraşmayı daha çekici ve zorunlu kılıyor, bir yandan da klasik nasıl olunur, bellekte nasıl kalınır sorusunu da sordurtuyor. Bel'in basın bildirisindeki tanıtım yazısına (Gurur Ertem söyleşisi) konan epigram, sanatçının niyetini de belli ediyor: "Düşünüyorsunuz o halde varım." (Ivana Müler, Under My Skin) Dekart'ın belki ben-merkezci gibi de itham edilebilecek artık klişeleşmiş (cogito, ergo sum!) sanatçı, kendisini izleyeni düşündürtmek istiyor ki, bu da izleyenin kuramlarla ilgili bilgi birikimi ile sınırlıydı. Yani anlamayan için, Tşört giydi çıkardı işte. İlginçti sadece, diyenler de oldu.

İkinci bölümde Tşörtler ses kazandı. Tşörtlerin üzerindeki "yaza dair" sözcükleri, terimleri okudu, okurken aynı gösteriyi üç farklı şekilde sundu. Mozart'ın

Rene Magritte'in tablosu ve Güneş Tutulması adlı filmde kızın kendisini aynada enseden görmesi ile yabancılaşmanın doruk imgelerinden biridir Ayşe

1788 yazında senfoni 41 'i bestelerken Mozart ne yaşamıştı acaba? Gösteriden sonra izleyenler­ den kaçı Mozart'ın notaları ile evde Bel'in yaptığı gibi bedenini eşlik için kullanmıştır.


Orhon'un sunduğu. O sahne zemininde oturmakta, biz de sandalyelerimizde. Onunla empati kurduğumuz ölçüde sırtı bize dönük sanatçı biziz. Magritte tablosundaki gibi aynaya bakıyoruz ve iç sesimiz (belki alter-egomuz) bize soruyor: "Beni görüyor musun?" Bu açıdan bakarsanız da Bienal'in temalarından ve AKM'ye yakıştırılan "tekinsizlik" konusu da gündeme gelecektir.

ağza

girdiğinde o bedenin nasıl soluksuz kalabildiği ve hayvanınkilere benzer hırıltıların çıkabildiğine de tanık olabilir, anlamsal uzamları genleştirebilirsiniz.

UR

a

cy

pe

Hibrid ya da ikieşeyli bir beden oluverdi özellikle mikrofonlu tekrarda. Bacak arasından sarkarken, "Bu mikrofon böyle biraz tuhaf oldu" demesinden sonra mikrofonu ya hepten fallus olarak görebilirsiniz (ki o zaman

Ayşe Orhon'un gösterisinde, fallus çağrışımlı mikrofon ile yaptığı erotik olmayan uğunmalar, yerde sürünmeler, sürtünmeler ve devinmeler arasında sakin duruş ve yürüyüşlerden oluşma gösteride bedenin iki cinsiyet arasında kısılmışlığmdan çok, bir alet, bir hamur parçası, bir nesne gibi değişip dönüştüğünü ve cinsiyetten arındığına inandım. Hibrid ya da ikieşeyli bir beden oluverdi özellikle mikrofonlu tekrarda. Bacak arasından sarkarken, "Bu mikrofon böyle biraz tuhaf oldu" demesinden sonra mikrofonu ya hepten fallus olarak görebilirsiniz (ki o zaman ağza girdiğinde o bedenin nasıl soluksuz kalabildiği ve hayvanınkilere benzer hırıltıların çıkabildiğine de tanık olabilir, anlamsal uzamları genleştirebilirsiniz. Beden, değil sadece cinsiyet, tür bile değiştirdi. Hayvanlaştı. Dönüşüm, böylelikle, sahnede sinemadaki gibi kolay olamayınca, yani beden ansızın bir kurt adama dönüşemiyorsa, bunu izleyenin zihninde, bellek metaforlarını kullanıma açacak ipuçlarını vererek yapmayı başarmıştı Ayşe Orhon. (Sanırım Övül Avkıran'ın bol ve iddialı laflı okuma gösterileri bu sahiciliğin izleyene geçmeyişinden hep tartışmaya açık kalıyor. Çünkü her şeyi ve sadece kendi bildiğini söylüyor onun sunumları.) Herakleitos'un "Aynı ırmağa iki kez giremezsin" sözünden yola çıkarak kurgulanan bu sunumda, beden ontolojik kaygılarını hem mikrofonun aracılığı ile yabancılaştırma efekti gibi sözel olarak duyuruyordu hem de bedenin kendine bir dışgöz olabileceğini söylerken de bedene-yabancılaşma zirvesinde

çok keyifli bir yorum da gerçekleşmiş oluyordu. Bir fikri seçip bu fikre felsefi yorumlar getirirken bedeni bütün olanaklarıyla kullanmak kadar (Orhon), neredeyse bir direk ya da zihinsel engelli çocuk gibi dikilip ya da Tşört askıymış gibi işlevlerini asgari düzeye indirerek (Bel) bedeni sadece bir seyirlik "şey" gibi değil de, koreografiyi bir açık metin ya da alan kabul edip, bedeni de (Barthes ve Foucault'dan etkilenerek), bir metin oluşturmak için de kullanan bir sanatçı. Eserin yer kaplayan bir şeyliği, metinde yok diyor Bel çünkü metin metodik bir alandır ve birçok farklı enerji orada hüküm sürer. Metin ancak ve ancak üretim etkinliği olarak yaşanabilir, diyor Bel ve gerçekliği ise sadece söylemini ilettiği andadır (here and now/ ya da moment of discourse). İş ya da yapıt tüketilebilir ama metnin süreğenliği vardır. Gösteri sanatları ve insanın bedeni ve ontolojik anlamları dahilinde, içinde yaşadığı evrenle

uğraşmasının bu bağlamda ve metinler-arası bir doğal uygulamasını da Garaj'da gelen sürpriz olarak yazımın sonuna sakladım. Bel ve Orhon'un birbirinden bağımsız geliştirilmiş iki çalışmasında, her iki bedeni de cinsiyetleri ile ayrı hücrelerde kendilerine yabancılaşmış ve bir türlü bulaşamıyorlar, aynı sahnede devinmelerine karşın, diye de yorumlayabiliriz. Bu gösterilerinden zihinsel, düşünsel hazlar alarak çıktım. 2- Bana Dokunur Musun? Cam Adamlar: Koreografisini İlyas Odman'ın yaptığı ve Çağlar Yiğitoğulları ile birlikte sahnelediği bu elli dakikalık gösteri boyunca iki "kırılgan" erkek, ters çevrilmiş 18 cam bardak üzerinde durup, devinip, birbirlerine yaklaşmaya, temas etmeye çalışıyorlar ama her biri tekilliğini koruyarak müthiş gerilimli bir gösteri ile iki kişi arasındaki alanın da dansını


şarkısının gereksiz ve uzun söylenişi, şarkı sonunun kurt ulumasına dönüşmesi; kondomların şişirilip dans ve akrobasi hareketlerinde balon gibi kullanılışı; yine itiş kakış ve sevişmeleri çağrıştıran yere bol sürtünmeli hareketler sonrasında iki erkeğin simbiyotik ilişkilerde yolunun sonuna doğru kendilerine aymaları ve birer sigara yakıp banklarına dönmeleri. Sirk mi, modern dans mı karar verilememişti, bu yüzden vasattı. Konu ne yazık ki bu şişirme vasatlığı hak etmeyecek kadar ciddiydi. Bedenlerin hantal görünmesi mi istenmişti yoksa özellikle Şafak Uysal'in bedeninde hareket alanı yaratma kapasitesi mi düşüktü, çıkaramadım. Pet şişelerin izleyici ile dansçılar arasına set gibi dizilmesi toplumsal duyarsızlığın ve algılanışları arasında yarattığı farka netlik kazandırma çabası olabilir; pet şişelerin boylarının giderek büyümesi iki erkek arasındaki ilişkide tarafların duygulanmn artışım olduğu kadar iletişim devam ettikçe aralarındaki önyargı ve şartlanmanın büyüdüğünü de simgeliyor olabilir; kendi aralarındaki önyargıyı yıkmak isterken, bizlere de aynı toplumsal cinsel rollere sığınmamayı ya da tabu cinsel yönelimlere karşı önyargılarımızdan arınmamızı da salık veriyor olabilir (malum pet şişelerde su vardı). Finalde, bu ilişkinin üstüne, bitap düşüp sigara içişleri, orgazm üstü sigara gibi

a

Güneşli Pazartesi: Karaköy'den Kadıköy'e giden vapurda, bir can başka bir cam görür. Simit ve çay ritüeli unutulmuş bu yolculukta, bu iki erkekten biri Edward Albee'nin "Hayvanat Bahçesi" adlı oyunundaki Jerry gibi, gözüne kestirdiği ötekini taciz etmeye başlar. Geri plandaki beyaz perdelere arkadan yansıtılan kent keşmekeşini yansıtan, kalabalıkta yalnız insanları vurgulayan görüntüler tersti, levhalardaki yazılardan anladık bunu, daha sonra sorup öğrendim kasıtlı mı diye, teknik hataymış. Taciz edilen, dikkati çekilen öteki (Şafak Uysal) bu beklenmedik niyeti önce reddederse de sonra başlayan yakınlaşma giderek iktidar savaşımına dönüşür, ilişkinin başlangıcında istekli ve cüretkâr davranan (Bedirhan Dehmen), arada kimin cinsel organı daha büyük diyerek en küçük pet şişesinden koca damacanaya kadar gösterge komikliği yapıldıktan sonra ve belki de bu yüzden tutarsızca giderek direnen olur ve vapur tuvaletinde iki erkek birlikte olurlar (bu da ne yazık ki deprem klişesiyle belirtilenir.). Dans mıdır, güreş midir anlaşılamayan ve Cam Adamlar'a kıyasla estetik ve yalınlıktan uzak bulduğum bu yapıtta, "şah aktif, vezir pasif, vezir aktif, şah pasif benzeri laflarla futbol maçı izleniyormuşcasına heyecan katılmaya çalışılması ve bu iktidar ilişkisinin satranca gönderimi, Teoman'ın "Papatya" adlı

pe cy

gösteriyorlardı. Bedenin hibridleşmesi ya da cinsiyetini yitirmesi başarılıydı. Mesele, ilişkinin kırılganlığı, iki erkeğin giderek herhangi bir cinsiyet ya da cinsel yönelimden iki insan geneline taşınıp uzaktan yakına getirilmesiydi. El ele, ten tene, göz göze bakıp bakamayacakları idi. İletişimin cam üzerinde denenmesi, iki oyuncuyu o kadar kendi hallerinde, kendi işleriyle uğraşır yaptı ve gerilimi öylesine ayakta tuttu. Önce kendi ayakları/bardakları üzerinde durdular, sonra yükseltilmiş bir zemin üzerinde o bardaklar ile hareket etmeye başladılar. Özel alanın kendilerine tanınmış bir alan olduğunu fark edip birbirlerinin ayırdına vardılar (abartısız ve mimiksiz) sonra birbirlerine doğru devindiler, dokundular, sarıldılar. Hiçbir cinsellik duygusallığı olmayışı, izleyenin anlam bindirme yelkenlerini açınca gerilim iyiden iyiye artmıştı. Sonra tıpkı Bel'de olduğu gibi sürekli olarak metni o anda orada oluşturmaya çalıştıkları geçti bize, cinsel yönelimler konusunda ya da tabular açısından egosu şişik ve "seyirciye oynanan" bir uygulama değildi. Yani, seyirciden alkış toplamak adına yapılmış, ucuz ve klişe fikirler gerisinde durup kör gözüne parmak sokarak keyfini sonradan çıkaracağından emin bedenler arkasına gizlenmemişlerdi. Metin o sırada orada oluşturuldu. Tıpkı Jerome Bel ve Ayşe Orhon'un yaptığı gibi. Bardakların tokuşması, değişmesi sonucunda, kasıtlı olarak bir bardak kırıldı. O da iki erkeğin göz göze bakabilmek (İngilizcesindeki seeing eye to eye diye düşünürsek) yani anlaşabilmek için gözleri arasına koydukları bardaktı. Biri açık yerinden bakıyordu bardak içinden ötekine (Çağlar Y.), öteki de bardağın dibinden (İlyas O.). Bu bardağın kırılması, iki insanın mutlak anlaşmasının olanaksızlığını gösterdi simgesel olarak ama bunu yeniden denemeleri, süresi ne kadar olursa olsun ya da yanılsama bile olsa bunda ısrar etmeleri takdire şayandı.

Konu ne yazık ki bu şişirme vasatlığı hak etmeyecek kadar ciddiydi. Bedenlerin hantal görünmesi mi istenmişti yoksa özellikle Şafak Uysal'ın bedeninde hareket alanı yaratma kapasitesi mi düşüktü, çıkara­ madım.

US


cy

a

erkeğe "dostluk" fallomorfik yapılanma içinde yerini bulamıyor deniyorsa da, biz sahnede dostluk adına bir şey izlemedik. İki erkeğin cinsel yakınlaşma süreci içinde, iletişim vb. olanaklarının tartışmasını ve bir sonuca ya da çözüme varamayışınm yolculuğunu izledik. Gösterinin tanıtım metnindeki alttan alta kendilerini yüceltme ifadeleri (alışılmışın dışında, eser, çağdaş dansın genç temsilcileri, dikkat çekici özelliklerinden biri vb.) de eldeki konu ve beden malzemesinden çok seyirci düşünülmüş izlenimi uyandırıyordu.

pe

Daisy Bolter, müthiş bir ses ve gırtlak ustası belli ki. Hamile kadın çıkar ve bizim karşımızda, mikrofona ve bizim gözlerimize baka baka hazırlanmış sözel metni okur. Farklı yerlerinden böle böle, farklı hecelerden kırarak ve vurguları değiştirerek. İngilizce, Fransızca, Türkçe gibi birçok dilde çokdilli bir metin okundu.

de düşünülebilir, topluma "cahilliğinizi suratınıza tokat gibi indirdik ve şimdi sıradan insanlar kalabalığına dönüyoruz" mu diyordu? Öyleyse bile fikir sunumuna cesareti bulmuştu da, niye izleyiciyi gerizekâlılardır anlamazlar sanıp klişelere sığınmışlardı? Bu tavır, izleyiciyi aptal yerine koyup kör gözüne parmak sokmak, saldırgancaydı ve hatta "seyirciye oynamak" gaflet ve dalaletine düşmüş iki hevesli genç mekân bulmuş arsızlık etmiş de dedirtebilir. Çünkü amaçlan, niyetleri, iletmek istedikleri mesaj bu arsızlığı ya da klişeleri hak edecek denli sığ bir amaç değil. Metinde, erkek

3-Beni Duyuyor Musun? Daisy Bolter, müthiş bir ses ve gırtlak ustası belli ki. Hamile kadın çıkar ve bizim karşımızda, mikrofona ve bizim gözlerimize baka baka hazırlanmış sözel metni okur. Farklı yerlerinden bole böle, farklı hecelerden kırarak ve vurguları değiştirerek. İngilizce, Fransızca, Türkçe gibi birçok dilde çokdilli bir metin okundu. Müziksiz konser gibiydi. Bu parçalanmalar çağında, doğacak çocuğun sesi ne olacak temel kaygısını taşıyor gibiydi. Kadının bedeni, hayat olduğu kadar uzam sağlayıcıydı da. Metin önceden döllenmiş bir bedenin şimdisiydi. Geçmiş geleceği biraz karamsarlaştırıyordu kuşkusuz sunulan yazılı metinde. Daha sonra Islak Köpek grubunu sunan Daisy Bolter, onlarla birlikte bana kalırsa geleceğin sesini, bu akışın, bu gidişatın sesini kakafoni ve son derece tekdüze akışkanlık görüntüleri ile sundu ve izleyiciyi bunaltmayı hedeflemiş olmalılar ki salondaki izleyiciler Daisy Bolter'in tek başına sunumundan bir şeyler çıkarmaya çalışırken, müziğimsi cazırtılardan bunaldı ve sanırım Flatliners'ı dinlemeye pek kimse kalamadı. Böyle tepkiler alan başka başyapıtlar da


Gösteri boyunca, sahneye gönüllü çıkan 8 izleyici de dahil her şey ikonlaşıp semiotik bedenlere dönüştü. Estetik ya da kütük sunumlar, sözel ya da görsel ve seslerden oluşma işaret ve göstergeler cümbüşü idi Protomembrana. İnsan bedeninin de göstergeler bütünü olduğunu akılda tutarak, bedenin de her şey gibi simülasyona müsait olduğunu fark etmek sanatçıların hayal güçlerine dolan rüzgârın gücünü artırıyor, onları daha atak ya da daha pervasız yapıyor. Hayatın her alanında her an sanat olabilir, vuku buluyordur, bu fikre katılırım, ama bir metin oluşturup sunacağız deyince gösterilen özenin sanatçının egosunu yansıtmaması gerekir. Yapay zekâ ve teknolojinin insan katılımını, hele hele resim sanatında Modigliani'nin sanatın odak noktasına oturttuğu insan yüzünü, bir huni içinden çekilen oynak resimle karikatürleştirip ekrandaki anime karakterlere baş yapışı, insansızlaşmanın en uç noktalarında anlamlar arıyor, yapay bedenlerden geri dönen bu anlamlarla varoluşumuzun ya da oluşun alanlarının sınırları çiziliyor, çember sürreel grafik animasyon görüntülerle ekranda genişleyip görsel imgeler (sağ taraftaki Türkçe açıklamalar da dahil) artıp 32 kısım tekmili birden bir cümbüşe dönüştükçe, sahnede bu gösteriyi "oynatan kumandan" tanrısal edasını yitiriyor, dokunaklı, hatta komik bir soytarı haline dönüşüyordu. Oynattığı hayatlarda parçalanma ve tüketerek çoğalma arttıkça kendisinin yekpare ortada durmak zorunluluğu da dokunaklı geldi. Arada sırada, hoplayıp Ankara zeybeği oynar gibi halleri de önce alaysı komik, sonra dokunaklı komik bir hal aldı. Az aslında çoktur kuralı unutulmuş gibiydi de ondan imge, simge selinde boğulur gibi olduk, ama sanatçının kendisinin çok eğlendiği ve izleyenin de bir süre eğlendiği ve teknolojinin sahnede uzamı genişletecek, genleştirecek boyutlarını aramakta tembellik

etmemesi gerektiğini de öğretmiş oldu. Bedeni hibridleştirme, melez bir kişiliğe büründürerek ya da cinsiyetinden sıyırarak, bedenin cinsel ayırtılarını, uzantılarını komikleştirip ya da dışavurumcu, sürrealist sanatın en azından karikatürleştirme yöntemlerini de kullanarak yabancı uzantılar, bedeni de sadece araç gibi kullanan (yardımcı kadın izleyiciye takılan devasa memelerden geride perdedeki görüntülerle oynamak gibi. bir gösteriydi ve fallomorfik yapılanma kendisini kocaman memeler ardından da hissettiriyordu. Ortada olmayanın gösterilmesine de güzel bir örnekti bu çünkü sahnede fallik bir şeyler bulunmamasına karşın arkada perdedeki görüntülerde, kediden çıkan uzantılardan balığa, makinelerin kordonlarından değişen dönüşen insanın cinsel ya da barsak gibi uzuvlarına, organlarına varana kadar birçok eril imge dönüştü durdu. Sanal gerçekliği oluşturmaya çalışan bir sanatçıyı gördük, bedenini sanal gerçeklik imge, simge ve göstergelerine bir robot fedakârlığı ile teslim etmiş bir sanatçı izledik. Sanal gerçeklik gösterisi filmler ve animasyonlarda da kendi bedenini ara ara kullanmıştı Antunez Roca. Gösterinin sonuna eklenen, sanatçının eczaneye girip bir ilaç alarak dönüşme filmi de, insanın başkalaşıp dönüşmesinin biyolojik uzantılarına biz izleyicilerin yelken açmasını ima eder gibiydi. Beden, sanal gerçeklikler dünyası içinde, sürreel bir yolculuk yapıp yorulmuş da bu öznelliğin, yani yapay çevreleri ya da zeki uzamları hatta bu sanallığın kurgulanmış zekâsını kullanabilen yaratıcılığın getirdiği kendiliğin tadına vardıktan sonra aslına dönmüş gibi bitti gösteri. Bu da film olunca, yanılsama içinde yanılsama öznel gerçeklik olarak kaldı. Sanatçının özgürlüğüne maruz kaldık hissi de bana kaldı. Bu sunum, yeni bir akımın adını da belirlese ne derdik diye sorduğumda arkadaşım Vahap Karakuş, "Modernüstücülük" (Surmodernizm) diyor bu bedenişlemsel sunuma. Marcel.li'nin bilgisine.

pe cy

Protomembrana, 2006 Teknodinamik bir gösteriydi ve bedenin kendisinin de bir uzam olduğu kadar bir mekanik araç olarak da yeni uzamlar yaratabilmek için kullanılabileceğinin gösterisiydi. Sanki Daisy Bolter doğum yapmış gibiydi. Gösteri değil de, gösteriymiş gibi yapan ve "dreskeleton" denen bir "etkileşimli görsel-işitsel, çeşitli dinamik arayüzler" hatta ara uzamlar da sunan "mekatronik bir ders" idi, "işlemsel sistemlerin" kullanılmasıyla da filmi o anda çeviriyormuş gibi izledik Marcel.li Antunez Roca'yı.

yekpare bir bütünsellik de sergiliyordu.)

a

var, Godot'yu Beklerken gibi. Göze almışlardı bu tepkiyi belli ki. Anlamsızlığı, bireyin acizliği de vurgulanır gibiydi, "I can't figüre it out!" (Anlayamıyorum!) repliğiyle. Yaşanan ve söylemi üretildiği anda anlam bulan bir metin oluverdi biteviyelik. Hayatın, varoluşun özünde de bu biteviyelik var zaten demek istemişlerse, Beckett gibi, başarılıydılar.

Protomembrana, aynı zamanda semiotik bedenlerin dar alanı evren yapma girişimiydi de. Dokunmakla ve bedenin bir anten gibi ya da yakından kumanda aleti gibi kullanıldığı, izleyici ile birlikte, izleyenin sanatçı ile interaktif biçimde gösteriyi kısmen de olsa yönlendirip etkileyebildiği ya da kullanılmaya müsait kılındığı bir gösteriydi. Dreskeleton denen alet ya da giysiye giren ya da huninin içinden yüzünü veren izleyici, arkadaki ekranda anlatılan öyküye katılmış olur ve interaktif bir özellik kazanan gösteri, bilgisayar terminolojisi ve "sistematurji alanında bilgiişlem sistemlerinin kullanımıyla, ses ve imgelerin kurgulanmışlığına "burada ve şimdi" izleyicinin biraz katılımıyla ortaya çıkan "yüzleşim" düşündürücü olabiliyordu. ("Interface" için "arayüz" kullanılıyor olabilir de ben "yüzleşim" demeyi yeğliyorum burada tartıştığımız bağlamda, çünkü yüzler, yaratılan yeni uzamlar birbiri içine geçmiş

Gösteri boyunca, sahneye gönüllü çıkan 8 izleyici de dahil her şey ikonlaşıp semiotik bedenlere dönüştü. Estetik ya da kütük sunumlar, sözel ya da görsel ve seslerden

oluşma

işaret ve göstergeler cümbüşü idi Protomemb rana.

UU


"Beklenen hediye vermeye değmez" demiş ya John Updike, bu çocuk da öylesine bir armağandı.

4. Bana Görünür Müsün? Görünür olmayanın görünür kılınmasına ilişkin de sessel ve görsel imgelerin cirit attığı uzamın ve insan bedeninin önemi büyük. Rudolf Arnheim'ın (Görsel Düşünme. Metis, 2007) "tahayyülün esnekliği" dediğinde her bir imge düşünce içeriyor ya da alıp götürüyor izleyeni. "The happening" ya da "performing" ya da sunum, gösteri neyse, düşünen insanın ifade etmek ihtiyacının dışavurumları diye basitleştirip ille de yalınlık ve sahicilik adına bir şeyler söylemek zorunluluğu doğuyor.

cy

a

İnsan bedeni ile ilgili bildiklerimiz artıkça ya da değiştikçe, Thespis'in maske ya da ikinci bedeni gösteriye katması gibi bedeni kimi sahne ve sinema ürünlerinde gördüğümüz gibi boş bir kağıt muamelesi yaparak boyayıp üzerine metinler yazmaya varana kadar birçok uygulama gördük. Sürpriz "performing" bir kız çocuğundan gelmişti oysa. "Beklenen hediye vermeye değmez" demiş ya John Updike, bu çocuk da öylesine bir armağandı. Tepeden yere kocaman bir ay gibi düşen ışığın çemberinde yürüdü, dengesini yitirmemeye çalışır gibi, sonra parmaklarında kukla varmış da oynatıyormuş gibi ellerinin gölgelerini izledi. Sadece ellerinin gölgesinin yerdeki ışık çemberine düşmesine hep özen gösterdi, narsisistçe bütün bedeninin gölgesini görmeye çalışmadı.

pe

Bedeni ışık ile yer arasında bir araç gibi kullandı, ellerinin kımıltılarından, birleşmesinden oluşan şekilleri izledi. Dairenin çemberinde bir kez daha döndü, ritüeli tamamlamış olmanın kıvancı ile de, sonra kendisini izlediğimizi hatta fotoğraflarını çektiğimizi anlayınca gösteriyi

uv

kesip yürüdü gitti. Oyunumu size oynamıyordum iletisini bize bakışlarıyla göndererek. Bedeninin ve varoluşunun farkındalığı, gölgesi ile kendi uzamını genişletme eğilimi ve sahicilik. Şeyleşmeye karşı duruş. Öznelliği, kendiliği izlendiği anda tehdit altında bir melekti. Bize göründü. İşte bu! Habbeza!


Çocuk tiyatrosu

Editör: Nihal Kuyumcu nihalkuyumcu@yahoo.com

Bursa'dan Çocuk Cıvıltıları İçinde Bir Festival Daha Geçti...

a

ASSİTEJ ile Bursa Büyükşehir Belediyesi 'nin birlikte düzenlediği 12. Bursa Uluslararası Çocuk ve Gençlik Tiyatroları Festivali 16-21 Ekim 2007 tarihleri arasında, 7 yerli, 8 de yabancı topluluğun sergilediği oyunlarla gerçekleşti. 2 yaşından itibaren hemen her yaş grubuna hitap eden oyunlarda kukla oldukça büyük yer tutuyordu. Türkiye 'den Bursa Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrosu, Lüleburgaz Uçan Eller Kukla Evi, Ankara Deneme Sahnesi, Tiyatro Tem, Semaver Kumpanya, Tiyatro Tempo, Van Devlet tiyatrosu, yurtdışından ise Sırbistan'dan Little Theatre Dusko ve Children's Teather of Subotica, Bulgaristan Theater Company, Danimarka 'dan Teatergruppen Batıda ve Teater Patrasket, Almanya 'dan Junges Schauspielhaus ve The Fifth Wheel, Finlandiya Tanssiteatteri Hurjaruuth festivalin ilgiyle izlenen konuklarıydılar. Ayrıca bu yıl Uluslararası Çocuk ve Gençlik Tiyatroları Birliği (ASSİTEJ) yönetim kurulu üyeleri ile ASSİTEJ ile üniversitelerin işbirliğiyle başlatılan Uluslararası Çocuk ve Gençlik Tiyatrosu Akademik Araştırma Ağı (1TYARN) kurucu üyeleri festivalin konukları arasındaydı. Festival kapsamında kurul üyeleri düzenlenen iki forumda bir araya gelerek "Uluslararası festivallerde oyun seçimi" ve "kültürel çeşitlilik ve kültürler arası deneyimin sahnelenmesi" konuları tartışıldı. Ayrıca Çetin Sarıkartal "Klasikleri gençleştirmek, bir yeniden yazım atölyesi" ve Anja Tuckerman "araştırma ve gözlemden yola çıkarak gençlik oyunu yazmak" konularında birer atölye çalışması yaptılar. Geçmiş yıllarda yazdığım yazıları derlerken bir şey dikkatimi çekti, en çok Bursa uluslararası çocuk tiyatroları festivali ile ilgili yazılar yazmışım. Bunun birçok nedeninin yanı sıra bu şehrin on iki yıldır düzenli olarak festival düzenlemesi ve ne olursa olsun düzenlemesi... Bursa Anadolu şehirleri içinde belki de sanatsal etkinliklerin en ağırlıkta yer aldığı illerimizden biri. Klasik batı müziğinden Karagöz'e, folklora kadar birçok alanda etkinlikler hatta bazılarında uluslararası boyutlarda etkinlikler düzenleniyor. Tüm bunlar Bursa halkında ne gibi bilinç yarattığı, insanların bunlardan ne kadar etkilendiği başka bir yazı ve tartışma konusu ancak Uluslararası Çocuk Tiyatroları festivali seçici bir çocuk seyirci, seçici bir ebeveyn ve öğretmen yetiştirdiği bir gerçek. Böyle bir seyirci topluluğu karşısında Bursa 'da tiyatro

cy

yapan grupların işi zor.

pe

Daha sonraki sayılarımızda festival oyunları ile ilgili daha ayrıntılı yazılara yer vereceğiz. Ancak bu sayımızda Bursa Kültür Sanat ve Turizm Vakfının Bursa 'daki etkinliklerinden söz etmek istiyoruz. İstanbul Ankara gibi büyük kentlere odaklanmak bu iller dışında olan bazı güzel şeylerin gözden kaçmasına neden olabiliyor. Bursa 'da çok yoğun bir sanat ve kültür ortamı var. Ve en önemlisi çocuk, yaşlı, genç, köylü, kentli herkes bu ortamın içinde. Genel sanat yönetmeni Ertan Akman ile yaptığımız röportajı yayımlıyoruz. Ertan Akman tiyatroyla 1980 yılında Bursa Devlet Tiyatrosu kurslarında tanıştı. 1985 yılında Bursa Festivalinde profesyonel iş yaşamına başladı. 1988 yılında Bursa Kültür Sanat ve Turizm Vakfının kurulması ile genel sekreter yardımcılığı görevini üstlendi. 1995 yılında Vakıf bünyesinde oluşturulan Tiyatro topluluğunda oyunculuğa başladı. Bu süre içinde ayrıca Bursa Büyükşehir Belediyesince gerçekleştirilen kültürel organizasyonlarının yaratıcı ekibinde yer aldı. 2006 yılında vakıf tiyatrosunun Şehir Tiyatrosuna dönüştürülmesi sonucunda Şehir Tiyatrosu Bölüm Başkanlığı görevini üstlendi. Halen bu görevinin yanı sıra şehir tiyatrosunda oyun yazarı, oyuncu, yönetmen olarak görevini sürdürüyor. Bize biraz Bursa Kültür Sanat ve Turizm Vakfının faaliyetlerinden ve Çocuk Tiyatrosu topluluğunun kuruluş öyküsünden bahsedebilir misiniz?


Çocuk tiyatrosu sahneledik. İlk kez bu tarz tiyatro ile bir çocuk oyunu sahnelendi. Yine Özer Tunca'nın yönettiği Külkedisi'nde kadın rollerini erkeklere oynattık. Çok eleştirildik, yerden yere vurulduk.

cy

a

Bursa Kültür Sanat ve Turizm Vakfı genel anlamda Bursa'da eksikliği hissedilen kültürel etkinlikleri gerçekleştirmek için Bursa Büyükşehir Belediyesi'nin öncülüğünde 1988 yılında kuruldu. Daha önceleri yine belediye bünyesinde oluşturulan bir organizasyon komitesince gerçekleştirilen etkinlikler, bu yıldan itibaren daha profesyonel bir yaklaşımla gerçekleştirilmeye başlandı. Vakıf, zaman içinde başta festivaller olmak üzere birçok alanda kültürel faaliyetler, organizasyonlar gerçekleştirdi. Ancak takdir edersiniz ki sadece festival organize etmekle olmuyor, kurumsallaşmak da gerekli. Bu düşünceden hareketle, ilerde kurulacak şehir tiyatrosunun çekirdeğini oluşturması amacıyla 1995 yılında vakıf bünyesinde sevgili Feyha Çelenk öncülüğünde bir çocuk tiyatrosu kuruldu. İlk oyun Murat Karahüseyinoğlu'nun "Sevgi Kurtaracak Dünyayı". Bu oyunla birlikte yine Feyha Çelenk öncülüğünde kurumsallaşmaya yönelik çalışmalara başlandı. İlk önceleri okullarla iletişime geçerek seyirci oluşturmaya çalıştık. Açıkçası bu konuda çok bilinçli değildik. Topluluk sadece Çocuk Tiyatrosu yapma hevesiyle bir araya gelmiş, Devlet tiyatrosunun açtığı kurslardan yetişmiş bir grup gençti. Kendilerini bir biçimde bu işe adamış insanlardı. En büyük avantajımız başımızda Feyha Çelenk gibi bir ustanın bulunmasıydı.

Bu eleştiri mekanizmasının altını biraz çizmemiz gerekir belki. Bu festivalde gündüz izlenen oyunlar akşamları gözlemciler ve festivaldeki tüm grupların katıldığı bir toplantıda masaya yatırılıyor. Bu bizim festivalimize özgü ve son yıllarda çok oturmuş bir sistem. Ama önceleri eleştirmeyi bilmiyorduk. Eleştiriler saldırıya, saldırılar kavgaya dönüşüyordu. Zaman içinde eleştirmeyi öğrendik ki, bu da Türk çocuk tiyatrosu adına festivalin en büyük kazanımlarından biridir, o da çok şey kattı bize. Her sene bir önceki yıldan daha farklı bir projeyle festival seyircisinin karşısına çıktık. Biz bunu yaparak kendimizi geliştirmeye çalışırken, farkında olmadan seyircimizi de yönlendirdik. Bursa'daki okullar, öğretmenler, çocuklar artık o düşmeli kalkmalı korsan bakışlı, çocuğu ciddiye almayan oyunlara ilgi göstermiyor. Biz galiba bu radikal yaklaşımımızla izleyiciyi de radikal yaptık. Festivalin Bursa'da yapılıyor olması bu anlamda çok önemli. Mesela dünkü toplantıda uluslararası festivallerde dil engelinden söz edildi. Ama bize Bursa'da okullardan bu konuda hiç şikâyet gelmedi. Çok değişik dillerde oyunlar sergilendi. Fince, Sırpça, Bulgarca hatta Çince, ama hiç şikayet gelmedi. Çocuk tiyatrosunda anlatılmak isteneni anlatmanın birçok yolu var.

ux

pe

Bursa Kültür Sanat ve Turizm Vakfı genel anlamda Bursa'da eksikliği hissedilen kültürel etkinlikleri gerçekleş, tirmek için Bursa Büyükşehir Belediyesi'nin öncülüğün de 1988 yılında kuruldu.

BKSTV'nın Bursa'ya birçok şey kattığı bir gerçek değil mi? Üstelik bu sadece tiyatroyla da sınırlı değil... Evet değil. BKSTV, Bursa'nın bir kültür odağı. (Şimdilerde vakıfla eşgüdümlü çalışan bir anonim şirket kuruldu. Kültür A. Ş. Çünkü son çıkan yasayla belediyeler vakıf kuramıyor ve daha önce kurulan vakıflarla da resmi bağları kesildi.) Belli bir potansiyel oluşturuldu. Ayda aşağı yukarı boyutlu iki etkinlik oluyor. Fotoğraf günleri, karagöz ve gölge gösterileri, edebiyat günleri gibi. Geçen ay içinde de yoğun bir Ramazan programı Derken 1996'da Özer Tunca Bursa'ya tayin oldu, gerçekleştirildi. Ama her yerde yapılan popüler dolayısıyla bir biçimde ASSİTEJ de Bursa'ya gelmiş etkinlikler yerine daha nitelikli etkinliklerden oluşan oldu. Zaten o günler de bizde vakıf olarak Bursa bir programdı. festivalinin dışında yeni organizasyonlar arayışı içindeydik ve festival fikri ortaya atıldı. İşe çocuk tiyatrosu festivali ile başlamak herkesin çok hoşuna Çocuk Tiyatrosuna dönecek olursak, siz gitti. 1996'da düzenlenen ilk festivalle birlikte bizim yazmanın yanı sıra çocuk oyunları sahneye koyuyorsunuz değil mi? Çocuk oyunları oyunlarımızın da biçimleri değişmeye başladı. sahnelerken neleri gözetiyorsunuz en çok? Bunu şehir tiyatrosu adına yanıtlamam gerek. Bizde Peki festivaller sizin tiyatro grubunuz için bir itici sanat yönetmenliği diye bir kavram yok. Sadece güç oldu mu? idari işleri üstlenen bir yönetim anlayışımız var, Kesinlikle. Çünkü festivalimizin bir eleştiri sanatsal anlamda herkes görüşlerini belirtiyor, ortak mekanizması var ve biz bu eleştirinin en katı en kararlar alıyoruz. Kadromuzun az olması da bu gaddar yıllarını yaşadık. Çünkü yaptığımız her şey konuda bize büyük kolaylıklar sağlıyor. çok radikal bulunuyordu. Şimdi dikkat ediyorum, o dönem bizim yaptığımız şeyleri eleştirenler bugün bizim yaptıklarımızı yapmaya çalışıyorlar. Yani biz Ama yine de bir politikanız var değil mi? bir noktada çocuk tiyatrosunda öncü olabilecek şeyler Evet, ama politika yerine yaklaşım demek daha doğru aslında. Bugüne kadar sahnelediğimiz oyunlar yaptık. Örneğin Sevgili Özer Tunca'nın rejisi ile Comedia dellArte üslubunda " Androkles ile Aslan"ı da bu yaklaşımımızın bir yansıması... Kimilerince radikal bulunan oyunlarla izleyici karşısına çıktık


Çocuk tiyatrosu bugüne değin. Yukarıda da belirttiğim gibi Commedia dell'arte tarzıyla Anrokles ile Aslan'ı sahneledik. İlk kez bir çocuk oyununda bu tarz kullanıldı. Külkedisi'nde erkeklere kadın rolleri oynattık. Çocuk oyununda herkesin karşı çıktığı bir şeydi bu. Troya'yı çocuk oyunu olarak sergiledik. Midas'ın Kulakları'nı çocuklar için sergiledik. Bazen geriye dönüp baktığımda bana bile ürkütücü geliyor yaptıklarımız. Asla kendimize bir öncü rolü yüklemek istemiyorum ama...

cy

a

Hiçbir sakıncası yok. Neden olmasın... Kendimizi geliştirme çabamızın bir yansıması olan bu çalışmaların sadece altını çizmek istedim. Farklı metinler çalışmak çok güzel ama arkadaşlarla şöyle bir karar verdik. Bir araya geldiğimizde madem güzel şeyler üretebiliyoruz, o zaman bu avantajımızı değerlendirelim, dedik. Geçmişteki izleyici raporlarını ele aldık. (Biz oynadığımız oyunların resimlerini çocuklara yaptırıyor, oradan çocukların oyunlarımızla ilgili düşüncelerini anlamaya çalışıyoruz. En çok nelerden etkilenmişler, neleri nasıl algılamışlar, bize ipucu veriyor.) sonunda şu sonuca ulaştık; geleneksel anlatım biçimlerini kullanarak çocuklara her şeyi anlatabiliriz. Bu artık bizim çocuk tiyatrosuna yaklaşımımız, doğu masalları, eski Türk hikayeleri bizim hareket noktamız olacak. Peki cinsel konulara girmeyi düşünür müsünüz? Sevgili Altuğ Görgü'nün yönettiği Ferhat ile Şirin'de ölüm ve aşkı kullandık. Çocuklar çok sevdiler. Zaten TV'de her şeyi görüyorlar. Birebir cinsellik elbette yoktu, olması da gerekmiyor bence ama bir biçimde sahne diliyle o yakınlaşmayı sembolize ettiğinizde çocuk anlıyor. Benim ağdalı yazımıma rağmen çocuklar anlatılmak isteneni anladılar ve keyifle izlediler.

çok zor olmuyor. Çocuk oyunlarımızı 2 ayrı sezon 3 olacak- sabit sahnede hafta da 6 kez oynuyoruz. İzleyicilerimizle ilişkimiz de oyunla birlikte bitmiyor. Öğretmenleri kanalıyla onlarla ilişkimiz sürüyor. Tiyatronuz bildiğim kadarıyla sadece salonlarda kalmıyor, seyircinin ayağına gittiği de oluyor ki bunu çok önemsiyorum. Özellikle ödenekli tiyatrolar sezon dışında köylere, kasabalara kadar giderek seyircisiyle buluşabilir.. Bizim "her yer tiyatro, her yerde tiyatro" diye bir projemiz var. Şehir Tiyatrosu olarak yaz boyunca Bursa'nın civar köylerine, kasabalarına gidiyoruz. Hatta geçtiğimiz yaz Çanakkale'ye kadar gittik. Genellikle meydanlarında oynuyoruz. Bir otobüsümüz var, bildiğiniz belediye otobüsü. Arka camları kapattık. Koltuklarını çıkarttık. O boşluğa önce dekorumuzu yerleştiriyoruz, dekoru indirdiğimizde orası kulis, soyunma odası oluyor. Sahnemiz, perdemiz ses/ışık düzenimiz her şeyimiz var. Oralarda genellikle köy seyirlik oyunları, orta oyunları gibi geleneksel oyunlardan yararlanıyoruz ve çocuk oyunları sergiliyoruz. Önümüzdeki yaz gölge oyununu da ekleyeceğiz programımıza. İnsanlar sandalyelerini, minderlerini kapıp geliyorlar. Bazen kahveyi boşaltıyorlar. Kadınlar ev işleri ile meşgul oldukları için haber yollayıp onlar gelene kadar başlamamamızı istiyorlar. Büyük ilgi görüyoruz. Çok, çok keyifli bir etkinlik oluyor ve her oyun bitiminde, çok yorucu olmasına rağmen "ne kadar güzel bir iş yapıyoruz" diyerek evlerimize dönüyoruz. Düşünün Halkevlerinden bu yana tiyatro görmemiş insanlar tiyatro ile buluşuyorlar. Bursa'daki oyunlarımız için talep geliyor gittiğimiz yerleşimlerden. Belediyeye başvuruyor otobüs istiyorlar ve otobüsler gidip seyircileri tiyatroya getiriyor, oyun bitiminde de tekrar köylerine bırakıyor. Salonlar çok önemli ama seyircinin ayağına giderek bu sevgiyi oluşturmak, bu bağı kurmak da en az diğeri kadar önemli. Biz şehir tiyatrosu olarak galiba bunu başarıyoruz. "Başarıyoruz" diyebilmek çok güzel. Dilerim hep bu heyecanla devam eder... Teşekkürler.

pe

Bu sezon oynadığımız Deli Dumrul'da da cinsellik var aslında. Doğum var, evlilik var, ölüm var... Dediğim gibi bunlar aslında bizim anlatmaktan hiç çekinmediğimiz konular, ama anlatırken çocuk yaklaşımlarını, toplumun değer yargılarını da dikkate alıyoruz. Çeliştiğimiz anlarda uzman desteği alarak doğru anlatım dilini bulmaya çalışıyoruz. Uygun bir dil bulduğuluzda da kaygısızca sahneye aktarıyoruz. Bugüne değin de seyircimizden bu anlamda olumsuz hiçbir tepki almadık. Ama zaman zaman sorunlar da yaşadığımız oluyor. Geçen yıl Shakespeare'in oyunlarından bir kolaj olan "Yansımavvv"ı yaptık. Shakespeare'in önemli karakterlerini bir oyunda buluşturduk. Bir çöplükte kedilerin arasında geçiyor oyun. Örneğin benim en sevdiğim bölümlerden birinde Hamlet kişiliğinde terk edilen bir kedi "bu çöplükte kokuşmuş bir şeyler var" diyor, kokuşma ve çöplük kavramlarını düşündüğünüzde ortaya bir ironi çıkıyor. Ama yetişkinler çocukların Shakespeare'in sözlerini anlayamayacaklarını düşünerek tepki gösterdiler... Öğretmenler de aynı yaklaşımla bir duvar ördüler. Önceleri çok sıkıldım, üzüldüm. Ama sezon bittiğinde oyun, 18 bin izleyiciye ulaşmıştı. Yani çocuklar yetişkinlerin düşüncelerinin aksine oyunu anlamışlardı. Çocukların bu yaklaşımı öğretmenleri de ikna etti. 18 bin izleyici ciddi bir sayı. Bizim çocuk oyunlarında yıllık izleyici ortalamamız 25 bin. Bu sayı sadece salon oyunları için geçerli. Okullarla organize olduğumuz için bu sayıya ulaşmak

Troya'yı çocuk oyunu olarak sergiledik. Midas'ın Kulakları'nı çocuklar için sergiledik. Bazen geriye dönüp baktığımda bana bile ürkütücü geliyor yaptıkları­ mız.


a

cy

pe


a

cy

pe


cy

pe a


cy

pe a


a

pe cy


a

pe cy


a

pe cy


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.