Blog Dergisi Kasım 2010 Sayı 15

Page 1

BLOG DERGİSİ

Kasım 2010 Sayı: 15

Türkiye’nin İlk ve Tek Online Blog Dergisi

www.

blog dergisi

.com

Erkek Gözüyle

SOSYAL MEDYA KADINLARI Artık Güç Tamamen Kadında... S06

onuğu

K Röportaj

SİMİNYA “Elimde en az bir adet kitabım olacak onu sandığımın dibine saklayacağım, bir gün huzur evinde okumak umuduyla...”

S21

İçiniz Dışınız 15. Sayının Konusu:

Kadın Olacak

Bir Kadın Ne İster? S16

Zatenli Konuşmalarda Kadın Olmak S18

Oyun İnceleme: Kane & Lynch: Dog Days S33

Güzel Yıldızlar Mercek Altında S44


BLOG DERGİSİ

BLOG DERGİSİ

Genel Yayın Yönetmeni Yasin YÜKSEL yasin.yuksel@blogdergisi.com Editör Seval ÜNVER seval.unver@blogdergisi.com Yazarlar Benay GAVAZOĞLU benay.gavazoglu@blogdergisi.com Alp SOLAK alp.solak@blogdergisi.com Ecre ULUSAKARYA ecre.ulusakarya@blogdergisi.com Egecan DENİZ egecan.deniz@blogdergisi.com Emre TÜRKER emre.turker@blogdergisi.com Halil BAŞTUĞ halil.bastug@blogdergisi.com Hakan KARA hakan.kara@blogdergisi.com Kinyas KARTAL kinyas.kartal@blogdergisi.com M. İhsan TATARİ ihsan.tatari@blogdergisi.com Rahim AYTUNÇ rahim.aytunc@blogdergisi.com Onur GÜRLEYEN onur.gurleyen@blogdergisi.com Serap KAZANCI serap.kazanci@blogdergisi.com Seval ÜNVER seval.unver@blogdergisi.com Konuk Blog Yazarı Semiha ÇAKAR Grafik Tasarım Seval ÜNVER Yasin YÜKSEL Reklam reklam@blogdergisi.com Dergide yayımlanan yazı, fotoğraf, harita, illüst-rasyon ve konuların sorumluluğu yazarına aitir. Blog Dergisi’nde yayımlanan yazıların her hakkı saklıdır. Hiç bir içerik izinsiz kullanılamaz. Blog Dergisi, www.blogdergisi.com üzerinden yayımlanmaktadır. Tüm görüş, öneri ve sorularınız için iletisim@blogdergisi.com adresine e-posta gönderebilirsiniz.

2 | BLOG DERGİSİ 11/2010 www.blogdergisi.com

06

Sosyal Medya Kadınları

14

TTNET’ten IPtvibu

18

Zatenli Konuşmalarda Kadın Olmak

33

Kane & Lynch: Dog Days


İÇİNDEKİLER

10

Ben Kadınım

11

PlayStation Move ile Oyunlar...

15

Siber Saldırılar

16

Bir Kadın Ne İster?

20

Yağmur Gecesi

21

Röportaj: Siminya

40

Oyun Haber: Zombi Naziler Geri Döniyor

39 Ayın Mini Oyunu: Red Moon

www.blogdergisi.com 11/2010 BLOG DERGİSİ | 3


BLOG DERGİSİ

41

Oyunlarınızı Türkçeleştirin

44

Güzel Yıldızlar Mercek Altında

48

Vizyondakiler: Kasım

54

Kısa Bir Mola: Markam ve Maskotu

54

Gülse Birsel ve Turkcell

14

Müzikte Kadın Olgusu

56

Mizah: Düz Yazı ve Karikatürlerler

66 Altın Yumurtalı Bloglar

4 | BLOG DERGİSİ 11/2010 www.blogdergisi.com


EDİTÖRDEN Seval ÜNVER sevalunver.com Twitter/sevalunver

Haydi Toplanıyoruz! Blog Dergisi çıktığı günden bu yana her ay birbirinden ilginç yazılarla sizlerle beraberliğini sürdürüyor. Bu ay diğer aylardan farklı olarak yazarlarımızla görüşerek bir dergi konsepti seçtik. Konsept olarak ne seçeceğimizi çok düşündük ve sonunda "Kadın" temasında karar kıldık. Kadınların toplumda ve daha bir çok alandaki yeri konusunda değişik yazılar yazdık. Bu ay dergimizde, seçtiğimiz tema hakkında yazılmış, yazarlarımızın ince kaleminden çıkan güzel yazıları bulacaksınız. Ayrıca kendine özgü tarzı ve kişiliği ile yazdığı yazıları severek okuduğumuz yazarlarımızın temadan bağımsız yazılarını da bulacaksınız. Hiç Blog Dergisi’ndeki yazarları merak ettiniz mi? Bizler herbirimiz farklı işler yapan, farklı yaş gruplarından ilginç insanlarız. Bizleri tanıdığınızda gerçekten çok şaşıracağınıza eminim. Sabahları dışarı çıktığınızda belki de kaldırımda karşılaştığınız ama tanımadığınız yüzleriz. Bilin ki bu dergideki yazıların her biri hiç bir ücret almayan, gönüllü yazarlar tarafından yazılmaktadır. Bütün yazarlarımız bu işi severek yapmaktadır. Sevgiyle yazılan yazıların tadı ise bambaşka olmaktadır...

sizlere zarar vermeye çalışan insanlarla mücadele ediyorsunuz. Bu mücadeleler işte sizleri yaşlandırıyor. Takmayın kafanıza... Blog Dergisi’nde biz yazarlar gerçekten sevgi ve saygıyla birbirimize bağlandık. Kendimiz için kötülüklerden arınmış bir dünya inşa ettik. İstanbul'a her gittiğimde "Haydi toplanıyoruz!" dememle birlikte ekipten arkadaşların hemen Taksim'e gelip, benimle bir bardak çay içmek ve sohbet etmek için vakitlerini ayırmaları çok hoşuma gidiyor. Onları seviyorum, gerçekten seviyorum. Blog Dergisi’nde olmayı, dergi için bir şeyler yapmayı, yazarlarla sohbet etmeyi, internet hakkında dedikodular yapmayı, yayın yönetmenimiz Yasin Yüksel ile şakalaşmayı... onlarla ilgili her şeyi seviyorum. Evet biz de hatalar yapıyoruz. Hiç bir şey mükemmel değildir. Velakin bizler de hata yapa yapa öğreniyoruz. Bu hatalar için kimseyi kırmıyor, kimseyi suçlamıyoruz. Her zaman daha iyisi olmak için savaşıyoruz. En çok sizlerden gelen destekler bizlere güç veriyor. Sizlerle büyüyoruz.

Blog Dergisi’nde ilk defa karşınıza sıradan bir yaDüşünün ki dünyada bir çok yerde bir çok konuda zımla değil, bir editör yazısı ile çıkıyorum. Umarım insanlar birbirlerini üzüyorlar, birbirlerini çıkarları için dergimizden bizlerin aldığı tadı ve keyfi sizler de alırkırıyorlar, arkadaşlarını satıyorlar, sevdiklerine yalan sınız. Hazır bayram haftasında olmamız da çok söylüyorlar. Halbuki şu gelip geçici dünya hayatında güzel bir rastlantı oldu. Bol çikolatalı ve bol şekerli, mutlu olmak varken, neden birbirimizi üzelim ki... aileniz ve sevdiklerinizle huzur ve neşe dolu bir bayMutluluğumuzu ve gülümsememizi diğer insanlara ram geçirmenizi dilerim. Herkesin Kurban Bayramı da dağıtarak, kendimize neşe dolu bir dünya inşa kutlu olsun! edebiliriz. Her gün insanlardan yeni şeyler öğreniyorsunuz. Her gün hatalar yapıyor ve ders alıyorsu- Sevgiyle... nuz. Fakat hatalarınız için sizleri hayatından silen, www.blogdergisi.com 11/2010 BLOG DERGİSİ | 5


SOSYAL MEDYA

Erkek Gözüyle

Sosyal Medya Kadınları Sosyal medyada kadın olmak, doğru kodlamalar kullanıldığında “Erkek” olmaktan çok daha işe yarıyor. Yeter ki kadın, oyunu kurallarına göre oynasın!”

6 | BLOG DERGİSİ 11/2010 www.blogdergisi.com


>>Erkek Gözüyle Sosyal Medya Kadınlar

Alp SOLAK alpsolak.com Twitter.com/kochero

Ö

nce şunu belirtmeliyim, internet ağına ilk katılmam 1996 yılında oldu. O zaman sohbet ihtiyacı için IRC denen odalar ve de Usenet denen haber grupları vardı. (Bunlara Outlook’tan girilirdi.) Elbette forum siteleri de yavaş yavaş belirmeye başlamıştı. Ancak “gerçek zamanlı chat” fenomenini başlatanın (BBS sonrası, gerçek internet ağında) IRC olduğu söyleyebilirim. IRC (Internet Relay Chat) denen ağlara MIRC adı verilen bir program aracılığıyla girerdik. (Ki çoğunuz bunu bilir.) İlk heves dönemi 90’ların ortasında teknolojinin ve internetin içinde olan kadınlar, özel sayılacak derecede önemliydiler. Türkiye nüfusunun nerdeyse yüzde 1’lik kesiminin internete eriştiği günlerden bahsediyorum. IRC’nin en popüler ağlarından Undernet’in “#istanbul” kanalında kullanıcı sayısı 10 kişiyi geçmezdi. Bu 10 kişi de birbirini tanırdı. Ay da bir “Bebek Kahve”de ya da Akmerkez “Home Store” da buluşulurdu. Bu kişilerin gelir durumu oldukça iyi ve yaşları da benden büyüktü. Bu grup içinde sadece birkaç kadın vardı ve internetten dolayı başlarına bir sürü bela gelebileceğini o zaman düşünmüyorlardı. Yükselme döneminde korunma güdüsü oluştu. Daha çok insanın internete bağlanmasıyla, sohbet odaları kalabalıklaşmaya başladı. Bunda mantar gibi yayılan internet kafelerinin da payı büyüktü. Birkaç ay içinde IRC ağlarındaki Türk odaları, yüzlerce kişinin bağlandığı odalara dönüştü. Ardından “Crazyhorse”, “CilginGenc”, “DonJuan” gibi takma ad (nickname) kullanan bir sürü delikanlı bu odalara hâkim olmaya başladı. Bu yüzlerce kişinin olduğu ortamda kadın takma adı olan kişi sayısı 10’ü geçmediğinden, bir süre sonra hiçbir kadın, “Slm”, “Mrb” gibi cümlelere cevap vermemeye başladı. Hatta bazıları direkt “ASL” (Age,Sex,Location – Yaş, Cinsiyet, Lokasyon) sorup beğenmezse sizi postalıyordu. Kısaca internette kadınların şimdiki gücüne erişmesinin ve ilgi çekici olmasının temelleri ta IRC zamanına, hatta belki insanların ilk kez sosyalleştiği tarih öncesi zamanlara kadar yayılır. Ancak bizim gibi ülkelerde “abaza” ya da bugünün değimiyle “apaçi” dewww.blogdergisi.com 11/2010 BLOG DERGİSİ | 7


SOSYAL MEDYA nuşmaya ve kendilerini mundar etmeye sıcak bakmıyorlar. Profilleri genelde kapalı, fotoğraflarına sadece güvendikleri insanlar erişiyor. Ancak eminim, buna rağmen ortalama güzellikte bir ana profil resmi koyan ve bunu herkese açan kadınların bir çoğu tanımadıklarından mesajlar almaya ve “sanal taciz” edilmeye devam ediyorlardır.

diğimiz grup çok daha fazla olduğu için internet ve günümüzün sosyal medya kadınlarının eriştiği güç Batı diye dilimize yerleşen Avrupa ve Amerika’daki hemcinslerine göre çok daha fazladır. Artık güç tamamen kadında IRC sonrası dönemde popüler olan ICQ, arkadaşlık – eş bulma siteleri, MSN Messenger fenomenlere uzun uzun değinmeye gerek yok. Dolayısıyla hemen Facebook, Twitter ve Frienfeed gibi en popüler olan ağlarla anılan sosyal medya dönemine geçiyorum. Bu dönemde internet kullanıcıları tüm dünyada mantar gibi çoğaldı. Türkiye nüfusunun yüzde 36’sı şu an aktif olarak internet kullanıyor. Bu sayı günden güne artıyor ve gün gelecek dünyada her yerinde yeni doğan bebeğin anında bir bloğu olacak. Bu beklenen patlama beraberinde interneti kullanan kadın-erkek nüfusunda bir eşitleme getirdi. Erkek sayısının kadın sayısından az olduğu bazı ülkelerde, internet kullanan kadın sayısı erkek sayısından fazla olabilir bile… Tamamen sallayarak söyledim, elimde herhangi bir veri yok… Peki, internet kullanan kadınların sayısı bu kadar fazla ise sosyal ağlarda kadınlar neden hâlâ bu kadar güçlü… Şimdi hep beraber bu soruların cevaplarını arayalım. Neden kadınlar daha güçlü? Bunun en temel sebebi kadınlar halen sosyal medya sitelerini erkeklerden daha az kullanıyor ve halen Facebook’ta olsalar bile yabancı kişilerle ko8 | BLOG DERGİSİ 11/2010 www.blogdergisi.com

Bir erkek olarak ben de kadınların, erkeklerden daha çok ilgimi çektiğini söyleyebilirim. İnterneti karşı cinsle tanışmak ve sohbet için zamanında bollukla kullandığımı da saklayamam. Ancak erkeklerin kadınlara karşı olan bu ilgisi, kadınlarda sanal ortamda daha az ortaya çıkıyor. Amacın direkt olarak flört, sevgili, seks partneri bulmak olmadığı sitelerde, yani doğru düzgün sosyal medya sitelerinde kadınlar erkeklere flört ya da seks yapmak amacıyla yaklaşmıyor, ancak nedense erkeklerin çoğu hâlâ kadınlara yazarak ve onlara ilgi gösterip hoş mesajlar yazarak akşamı yalnız geçirmeyeceğini zannediyor. Bu da kadınların ilgi çekmesinin en büyük sebebi…


>>Erkek Gözüyle Sosyal Medya Kadınlar

listesine bu girişi sayesinde ekleyebileceği takipçi sayısı bir kadının “Hey, millet ne güzel bir gün” beslemesiyle alacağı takipçi, “like” (beğeni) ve yorum sayısı geçemez. Bu ne yaparsak yapalım bu doğanın bir kanunudur, bunu da yaratan kadınlar değil, biz erkeklerdir a dostlar. Facebook’u bile bir kadın yarattı! Evet, bugün dünyada 500 milyonun üzerinde kullanıcı sayısına sahip olan Facebook’un fitilini ateşleyenin bile bir kadın olduğunu söylesem bana ne dersiniz? Bana inanmıyorsanız, şu sıralar sinemada oynayan “Social Networks – Sosyal Ağ” filmini izleyebilir ya da Doğan Kitap’tan çıkan Ben Mezrich’in yazdığı filmin kitabını okuyabilirsiniz. Gizem kazanır, basitlik kaybeder Bugün sosyal medyada en çok takip edilen ve hem cinslerinden önce çıkan kadınlar, genel de kendi kimliklerini gizleyen ve “gizemden” kazanmaya çalışan hatunlar. Bunlara isim vermeyeceğim, sosyal medyayı takip edenler zaten biliyor bu kişileri… Bunun nedenini düşündüğümde hep aynı sonucu çıkardım şimdiye kadar… Erkekler her zaman karşılarındaki kadını görmedikçe ona karşı daha fazla ilgi beslerler. Çünkü bu erkeklerde, kadınlarda olduğundan çok daha fazla baskın olan bir içgüdüdür. Nedense erkekler, her zaman kadınlardan çok daha fazla umutludur ve dünya gözüyle görmedikçe bir kadının 150 kilogram gelebileceğine, basenlerinin Roberto Carlos’un bacakları kadar kalın olabileceğine ve kalça bölgesinde portakal kabuğuna benzer şekiller çıkabileceğine inanmazlar. Ve içlerinde taşıdığı bu umut, onların sürekli gizemli şeylerin peşinden gitmesini ve bir gün mutlaka bana kendini gösterir diye düşünmesini sağlar. Bu gizemi yaratan kadınlar, sürekli seksten, iç çamaşırlarından bahsedip bir de küfürlü konuşuyorsa, erkeklerin bu isteği daha da artar ve bu sosyal medya kadını kısa sürede Twitter’da 30 bin kişinin takip ettiği “VIP” kategorisine yükselebilir. Erkekler kasa dursun, kadının tek hareketi yetiyor Bir erkek Twitter’da, Friendfeed’de takipçi sayısını artırmak için sürekli giriş yapsın, ilginç konular, fotoğraflar, videolar paylaşsın, zekâ ürünü beslemeler ile ilgi toplamaya çalışsın, alacağı yorum ve

Facebook’un yaratıcısı Mark Zuckerberg, kendisini küçük görüp önemseyen bir kadına olan öfkesini bastırmak için bütün gece içti. Bir yandan blog yazıp, bu kızın göğüs ölçüsünü tüm Harvard’a ifşa etti. Ve o kafayla Harvard’lı kızların güzelliklerinin karşılaştırıldığı Facemash sitesini yaptı. Facemash’te Facebook’un yaratılmasına neden olan en önemli kilometre taşlarından biri oldu. Açık ve net bir şekilde görüyoruz ki, bugün çok önemli devletlerin yıkılmasına ve kurulmasına neden olan, tarihi yeniden yazan ve fiziksel olarak güçlü olmasalar da güzellikleri ve zekâlarıyla her zaman erkeklerin başını döndüren kadınlar, sosyal medyanın en güçlüsü olmaya devam edecek. Yani, değişen ya da panik yapacak bir şey yok. Saygı duyuyorum…

www.blogdergisi.com 11/2010 BLOG DERGİSİ | 9


MİSAFİR BLOGGER

Ben Kadınım Hayatın biçtiği role ayak uydurmak için unuttum kadınlığımı. Bir yer açmak için kendime cinsiyetsizleştim. Ne hissettiğim değil ne işe yaradığım, ne yarattığım önem kazandı. Hırs bürüdü gözümü… Kimi zaman ağlamaktan utandım, güçsüz gözükeceğim sandım. Ve kimi zaman kanayan tırnaklarımı ojeyle sakladım, ört bas ettim üzüntülerimi… Kendime yabancılaştım… Duygularımdan utandım, utandıkça makineleştim. Dipsiz bir kuyuyum şimdi. Ne istediğimi bilmiyorum… Ben olmaktan o kadar uzaklaştım ki kendimi kaybettim hükümsüzdür diyorum ara sıra nakarat gibi beynimde. Şimdi kusma vakti, hayatın getirdiği acıyı, sıkıntıyı, telaşı, stresi… Atmalı ağır gelen bütün yükleri heybeden. Bir ben kalmalıyım bir de yüreğim. Dinlemeliyim iç sesimi. Çok küçümsedim çünkü onu hayat koşuşturmacasında. Artık baş başayız. Onca zaman bana bir şans ver dedin durdun, şimdi söz sende konuş haydi durma öyle. Ne istiyorsun benden iç sesim? Biliyorum seni hep yok saydım, seni hep duymamazlıktan geldim. Şimdi senin günün haydi konuş. Küskünsün, kırgınsın bana… Ama fazla bir seçeneğim yoktu. Ve en iyi olanı seçtim. Sandım… Kim bilir belki de kendi kendimi kandırdım. Hadi döndür beni hatamdan, tekrar tutunmak istiyorum hayata, tekrar dolu dolu var olmak istiyorum duygularımda. ‘Sadece yüreğini dinleseydin, hata ederdin. Sadece mantığını dinledin yine hata ettin. Tek diyeceğim bazen mantık gerek bazen duygu… Ama doğru yol yok… Unutma öyle bir an gelecek ki ne yaparsan yap yanlışa çıkacak yolun. Denemekten yılmamalısın, yapman gereken tek şey bu! Ne olursa olsun korkma, hata yapmaktan.. Her ha-

10 | BLOG DERGİSİ 11/2010 www.blogdergisi.com

tandan bir ders çıkaracaksın kendine. Bu seni olgunlaştıracak. Parça parça oturacak değerlerin yerli yerine. Sen sen olmaktan korktun hep… Acizlik sandın duygusallığı, acizlik sandın bir omuzda ağlamayı, acizlik sandın yardım istemeyi. Oysaki insanlık yardımlaşmak demek en başta. Sözlerim ne kadar yeter sana bilemem, ama benim de diyeceklerim bu kadar. Gelecekte göreceğiz her şeyi. Hoşçakal! Bir bütündüm doğduğumda, gerçek dürtülerimdi ağlamak, acıkmak, sevgi, bakım… Büyüdüm, ihtiyaçlarımın önüne geçti, ihtiraslarım. Şimdi : ‘Ben bir bütünüm, duygularımla düşüncelerimle… Gelecek benim elimde şekillenir. Geçmişi bir sır gibi koynumda saklarım. Umut tohumları saçarım etrafa, geleceğe gülen gözlerle baksın diye yanımdakiler. Yaşadıklarımdan aldım dersimi. Büyük konuşmak yakışmaz bundan sonra bana. Mantığımla karar verir, yüreğimle severim. Ben anneyim, ben öğretmenim, ben doktorum, ben terziyim, ben profesörüm, ben temizlikçiyim, ben tezgahtarım, ben yazarım, ben şairim… Ben KADINIM. Cümlelerim var kendimi anlatmak için, köşesine bucağına sevgiyi sakladığım. Gülen gözlerim, şefkatli yüreğim, becerikli ellerim. Hayattan bir parçayım, dişliyim dönen çarklar arasında. Bensiz eksik dünyanın bir yanı.’ Semiha ÇAKAR bitlipirelibirminikkedi.blogspot.com twitter/semihacakar


>>Ben Kad覺n覺m

resim: last-savior.deviantart.com

www.blogdergisi.com 11/2010 BLOG DERG襤S襤 | 11


TEKNOLOJİ

PlayStation Move ile Oyunlar Daha Eğlenceli

layStation yeni ci-hazıyla oyuncuların karşısına geçiyor. Gerçeklik hissini artıran hareket kumandasıyla oyun oynama fırsatı vererek, oyun oynama şeklini yeniden tanımlayan PlayStation (PS) Move, artık Türkiye'de.

Move oynayabilmek için öncelikle bir PlayStation 3 oyun konsoluna ihtiyaç var. Buna bağlayacağınız PlayStation Eye kamera ve PlayStation Move hareket kumandası ile donanım ihtiyaçları tamamlanıyor. Geriye bir tek Move destekli oyun alıp PlayStation 3'e takmak kalıyor.

PlayStation Move, Sony'nin mevcut PlayStation 3 (PS3) oyun konsoluna sahip kullanıcıları bir kameranın karşısına geçip, gerçeklik hissini artıran harekete duyarlı kumand a y l a oyun oynama fırsatı veren bir sistem.

PlayStation Eye kamera, elinizde tuttuğunuz hareket kumandasının üzerindeki küreyi takip ederek nerede durduğunuzu ve hareketlerinizi algılıyor. Ayrıca vücudunuzun üst kısmıyla yaptığınız hareketleri de algılayarak oyunlara aktarıyor. Böylece sanal dünyadaki karakteriniz sizin gerçek hareketlerinizle kontrol ediliyor. Sony Türkiye için, PlayStation Move Starter paketi hazırladı. Paketin içinde 1 adet PS Move hareket kumandası, 1 adet Eyecam ve 1 adet demo disk bulunuyor. Bunun satış fiyatı ise, 149 TL. Eğer istenirse ikinci bir PS Move hareket kumandası 99 TL'ye satın alınabiliyor. Move kontrol cihazıyla, Sony

12 | BLOG DERGİSİ 11/2010 www.blogdergisi.com

PlayStation Eye'ın önüne geçiyorsunuz ve yaptığınız hareketler, kamera tarafından algılanıyor. Teknoloji hareket algılamadan çok cihazı takip etmeye dayalı. Böylece PlayStation, cihazın tam olarak nerede olduğunu anlıyor. Bu şekilde kesin pozisyonlama da oyun içinde daha etkili oluyor. Bu taraftan bakıldığında PlayStation Nintendo ve Microsoft'a göre daha üstün diyebiliriz.

İlk çıkış oyunu Sports Champions başta olmak üzere, çok farklı yaş grubundan tüm aileye hitap edecek tarzdaki EyePet, Sing Star, Start The Party. PlayStation daha çok erkeklere hitap ettiği gözükmesine rağmen Move ile bu ortadan kalkıyor. Ailenizle eğlenceli bir zaman geçirmeniz için tam da isteyeceğiniz bir cihaz. Oyun içerikleri ve ayrıcalıklı teknik özelliklere sahip PS Move ile ailenin baş tacı olmaya aday. Move’un ilk çıkış oyunu, içinde okçuluk, gladyatör ve plaj voleybolu gibi çok zevkli oyunların olduğu Sports Champions bulunmakta. Bu oyunda her yaştan kadına, erkeğe ve hatta çocuğa hitap eden spor oyunları var. Oyun oynama şeklini yeniden tanımlayan PS Move, sürprizleri ile birlikte geldi. PS tutkunlarının en favori oyunlarından biri olan KillZone 3'ün 3 boyutlu olarak, oyunculara sunulacağını belirtiliyor. PS Move, çok farklı ilkler ile birlikte geliyor. Oyuncular, 3 boyutlu oyun deneyiminin ayrıcalığını 3D Kill Zone 3 ile yaşayacak. Ayrıca, çok yakında ilk Türkçe oyun olan Start The Party piyasada olacak.

Egecan DENİZ / egecan.deniz@blogdergisi.com

P

>>PlayStation Move


TEKNOLOJİ

>>Tekno Haber

WD, ilk 3 TB’lık sabit diskini yılbaşında kullanıcılara sunacağını açıkladı. Aralarında 3 Terabyte'lık hard diskin de bulunduğu yeni My Book Essential serisini tanıttı. Taşınabilir disk serisi My Book Essential'da 1TB, 1,5TB, 2TB ve 3TB olmak üzere dört farklı model bulunuyor. En son ürün My Book Essential

sadece 3 TB’lık bellekle sınırlı kalmıyor aynı zamanda arkasında bir adet USB 3.0 portu barındırıyor. Bununla birlikte siyah renkli tasarımını da korumayı sürdürüyor. Otomatik yedekleme, şifreleme ve 2 yıllık garanti de ürünle birlikte geliyor. Fiyatları ise 130 ile 250 dolar arasında değişiyor.

Dell Streak “Tablet Telefon” Dell’in uzun süredir beklenen tablet telefonu Streak sonunda piyasaya sürüldü. 800 x 400 çözünürlük sunan 5 inçlik dokunmaktik ekranlı cihaz Android 1.6 platformu üzerinden çalışıyor. 1 GHz’lik Snapdragon işlemcisi olan Streak 2 GB dahili hafızaya sahip.Cihaz ayrıca 5 megapiksel çözünürlükte çekim yapabilen kamerası ile de dikkat çekiyor. HSDPA ve WiFi bağlantıları ile gelen Streak’de GPS alıcısı da mevcut. Cihazın diğer özellikleri arasında hareket ve yakınlık algılayıcı ile Bluetooh var.

Bağlantı Uzmanı HP Mini 5103 HP’nin yeni netbook modeli Mini 5103’ü remi olarak duyuruldu. 10.1 inçlik dokunmatik ekranı olan cihaz Intel’in N455 ve N475 işlemci seçenekleri ile satışa sunulacak. Ayrıca dokunmatik ekranı olmayan modeli de var.2 GB RAM ile yeni nesil şebeke desteğinin yanı sıra Wi-Fi de bulunmakta. HP Mini 5103’ün henüz fiyatı belli değil.

www.blogdergisi.com 11/2010 BLOG DERGİSİ | 13


TEKNOLOJİ

>>Tekno Haber

TTNet’ten IPtivibu Çıktı ! TTNet’in Tv izleme sunan hizmeti Tivibu abonelerinin ilgisini hayli çekti. Kısa sürede birçok abone toplamayı başaran bu servis şimdi de IPTV teknolojisini kullanarak oturma odalarına girmeye hazırlanıyor. Bir süredir IPTV yayınlarını test eden TTNet IPtivibu servisinin lansmanını gerçekleştirdi. Aylık 29 TL’den başlayan fiyatlarla sunulan IPtivibu servisi sayesinde televizyon izlerken anlık maç sonuçlarını almak, borsa, döviz ve altın bilgilerine ulaşmak, hava durumunu öğrenmek mümkün olacak. Servis ilk olarak İstanbul, Ankara ve İzmir’deki pilot bölgelerde faaliyete geçecek.

Assassin's Creed: Brotherhood 16 Kasım’da çıkarken Obisoft’tan sosyal oyun projesi Assassin's Creed Project Legacy’ı yayınladı. Project Legacy tamamen Assassin's Creed odaklı olacak ve oynanabilecek ve oyuncular Brotherhood'un içerisinden oyuna erişebilecekler oyuncularına özel 25 görevi yaparak oyun içerisinde daha fazla para ve xp kazanabilecekler. Ayrıca henüz ne oldukları açıklanmamış olsa da, Facebook oyunundaki ilerlemeleri Brotherhood'da ekstra içerik açmalarına olanak kılacak.

14 | BLOG DERGİSİ 11/2010 www.blogdergisi.com

Egecan DENİZ / egecan.deniz@blogdergisi.com

Assassin's Creed'den Facebook İçin Oyun


>>Siber Saldırılar

TEKNOLOJİ

Siber Saldırılar

Hakan KARA hknkr.com Friendfeed/hknkr

ünya gitgide sanallaşmaya devam ediyor; artık bilgisayar başında geçirilen süre yatakta uyku ile geçirilen süreden bile fazla olmaya başladı! Bilgisayar kullanamayanlara yan gözle bakıldığı dünyamızda, sanal alem konusundaki tartışmalar genellikle sansür konusunda olurken ülkelerin ve bizim güvenliğimizin emanet edildiği bilgisayar dünyasını bekleyen tehlike gerçekten korku verici...

D

Bilgisayar konusunda bilinen gerçeklerden biri de eğer bir internet bağlantınız var ise güvenliğiniz gerçekten yok demektir: çünkü bir şekilde saldırı yapılarak ya bilgilerinize erişilir ya da sizin nete erişmeniz engellenebilir. Tabii ki geçici olarak... Ülkeler ise, özellikle nükleer güçlerini daha rahat saklayabilecekleri siber dünyaya emanet etmeleri gelecek için endişe verici boyutta. Özellikle çin merkezli oldukları iddaa edilen siber saldırılar neticesinde güney kore, abd, rusya, hindistan gibi nükleer güçlerin siber ağlarına saldırılar düzenleniyor ve bazı bilgilere ulaşılıyor: sonrasında bu bilgiler ile neler yapıldığını bilmiyoruz fakat bu bilgilerin gizli olduğunu bildiğimize göre başkalarının eline geçmesi

ve hatta ve hatta başkaları tarafından kullanılması tamiri zor şeyler meydana getirebilir. Geçtiğimiz haftalarda çinli korsanların güney kore'de yaptıkları siber saldırı neticesinde savunma ve dış ilişkiler konusundaki gizli belgelere ulaştıkları resmi bir ağızdan onaylanması bile gazetelere yansıdı. Öncesinde ABD ve NATO'nun uyarmasına ve istihbarat birimlerinin artık siber savunma konusunda hükümetleri bilgilendirdiği bir dönemde böyle olağanüstü bir durumun gerçekleşmesi tabii ki üzücü... Peşi sıra gelen hindistan saldırıları ise önümüzdeki günlerde yapılacak olan NATO toplantısında öncelikli konunun artık siber savunma olacağının işareti gibi.. Ülkeler artık savunmaya ve güvenliğe daha fazla yer arıyor; bunu yaparken artık siber savunmanın da önemli olduğunun farkına varmışlar. Bu vesile ile akil adamların bu konularda karşı atak dahil tüm olasılıkları değerlendirdikleri ve bir karar almak zorunda olduklarının farkında olmaları; önümüzdeki günler için bizi biraz rahatlatsa da sanal dünyanın ne kadar güvensiz olduğunun göstergesidir. www.blogdergisi.com 11/2010 BLOG DERGİSİ | 15


RENGARENK

Bir Kadın Ne İster? Emre TÜRKER hayalbemol.blogspot.com/ Twitter/hayalbemol

K

adınları anlamak gerçekten zor. Hayatınızda her şeye çare bulabiliyorsunuz da, bir tek kadına çare bulamıyorsunuz. Gerçi bir kadına sorsanız “Neden anlaşılmanız zor?” diye, ya doğuştan diyecektir, ya da anlaşılmaz olanın aslında erkek olduğunu söyleyip çekilecektir bir kenara. Kadını anlamak için, öyle diğer konularda olduğu gibi, kendinizi onun yerine koymanız gerekmez. Bir satış temsilcisi, müşterinin ne istediğini düşünüp ona göre kendini hazırlar, karşısındakine empati ile yaklaşarak sorunlara yardımcı olmaya çalışır ve ihtiyaçlara göre elindekileri şekillendirir. Kadın öyle midir? Kadın, gücü sever. Ama bu güç, kasların gelişmesiyle ilgili bir güç değildir. Mesela bir iş girişiminde, her türlü hazırlık için cesaretlendirilmek ister. Hazırladığı yemeğin iyi olduğunun bilinmesini ve yaptığı güzellikler karşısında saygı görmesini, bu olmasa bile en azından bir teşekkürü hakkettiğini duymak ister.

Kadın, değişiklikleri sever. Evindeki şeklin her zaman aynı olması, kadın için huzursuzluk demektir. Kimi zaman değişiklik yapılmasını bekler ki, bu yalnız evi için değil, yaşamında kullandığı malzemeler için de geçerlidir.

Kadın, sürprizlere her zaman açıktır. Beklemediği zamanlarda gelen ani sürprizler, gizli gülümsemesinin ruh yapısına yansıması demektir. Bir kadını ruhen güldürebiliyorsanız ne mutlu size, çünkü onu gerçekten kazandınız demektir.

Kadın, güzel olmak ister. Erkeğinin ona bakışı önemlidir. O yüzden çoğu zaman güzel görünmek ya da farklı görünmek için sürekli hazırlık içindedir. Saçındaki ya da makyajındaki değişiklik, onun için önemlidir. En önemlisi de, bunun beraber olduğu erkek tarafından görülmesidir.

Kadın, bir erkeğe göre çok daha fazla bağışlayıcıdır. Yapılan hatanın telafi edilmesi durumunda, unutmasını bilir. Tabi bunun tekrar edilmesi durumunda, en vahşi şekliyle çıkar karşınıza.

16 | BLOG DERGİSİ 11/2010 www.blogdergisi.com

Kadın, kimi zaman yalnız bırakılmak ister. Düşünmesi için çok önemlidir yalnızlık. Böyle durumlarda,


>>Bir Kadın Ne İster?

kendini analiz eder. Fakat ilişkileri konusunda süre bekliyorlarsa, yalnız kalmak ve düşünmek istiyorlarsa, bu bir tehlike demektir. Çoğu zaman ilişkisinde süre isteyen kadın, geri dönmeyecektir. Çünkü beklenen süre, aslında ayrılık safhası için gereken süredir. Bir erkeğin, bu süre sonunda, kadını kaybetme telaşıyla ortaya çıkan hırsı, yansıtacağı şiddeti ya da sert çıkışları, bir kadının bundan sonraki yaşamında, birlikte iken yaşadığı güzellikleri değil, tüm çirkinlikleri aklında sergilemesine ve ayrılık kararından dolayı ne kadar doğru bir iş yaptığına onu ikna edecektir. Kadının doğasında, biriyle beraberken bir başkasıyla olma düşüncesi pek yoktur. Varsa bile bu kişilerin sayısı oldukça azdır. Genelde birliktelik sürecinde sadıktırlar. Kendileri için duyulan endişe, kıskançlık ve tutsaklık, kadını olumsuz etkiler. Bunun aksine kadına duyulan güven, huzura giden yol demektir.

beklediğini bulmaktır. Kadın, bir erkeğin kendisi için en iyisi olduğunu bilmek ister. Her istediğinin yapılması veya ona verilmesi değil, genel olarak düşüncelerinin kendisiyle aynı oranda karşısındakinden saygı görmesi önemlidir. Tüm bunlar yapıldı, fakat kadın gitmek istiyorsa, hayatınıza geri dönün. Bazen gitmek, onu geri kazanmak olabilir. Tabi bunu beklememek gerekir. Hatıralarla vakit kaybetmek çare değildir. Kadının beklediği kişi siz değilseniz, hiçbir şey fayda etmez. Kitaplarınıza, dostlarınıza, düşüncelerinize dönün. Yeni açılan sayfaları, olabilecek en güzel haliyle yeniden doldurmaya başlayın. Yaşam, beklediğiniz kadar uzun olmayabilir. Kaybedilenler, hatıralar içinde harcanan zamanla geri gelmeyecektir.

Sabit fikirli bir kadını ikna etmek zordur. Böyle durumlarda sakin olmak, fikirleri paylaşmak, hataları konuşmak, yine olmuyorsa en mantıklısı susmak gerekir. Bazen susmak, en etkili çözüm olabilmektedir. Aslında kadını anlamaya çalışmanın bir faydası yok. Kadın nasıl sevmek isterse, öyle sever. Bir erkeğin hayata bakış açısı, mizah yeteneği, hırsı, düşünceleri ya da arzuları bir şekilde çekebilir kadını. Ama en önemlisi, onun ne istediğini değil, onun neler www.blogdergisi.com 11/2010 BLOG DERGİSİ | 17


RENGARENK

Zatenli Konuşmalarda Kadın Olmak Serap Kazancı www.tuykalem.org twitter.com/tuykalem

K

onu başlığı açıklandığı andan itibaren düşündüğüm, derinliği yüzünden neresinden tutmam gerektiğine karar veremediğim konulardan “kadın”. Günlerce düşünüp bulamamanın rahatsızlığını ile kıvrandırırken kendimi her saat yeni maddelerle eklenip çığ gibi büyümesinin altından kalkamayacağımı düşündüm. Neyi anlatmalıyım? Dünya da adına yazılacaklar hakkında artıları ve eksileri ile ilkleri, cephedeki benliği arasında o kadar çok şey vardı ki… Üstelik kendini kendi yapabilecek bir varlığın silikleşme örnekleri de lazımdı. İki bacak mesafesi uğruna katledilişi de, başkaları ister misin demeden sahiplenirken, kirlenmişsin sözüne takılan benim gibileri rahatsız eden, neyin kirlenmesi sorusu da lazımdı. Kısaca her şey lazımdı ama ne sabırlı okuyucu bulmak kolay, ne de anlatılmak istenenleri tek bir çatı altında toplamak… Kadın olmak bazen iki kere yaşanmışlık anlamına gelmiş ve arada bakın bunu değiştirebilirsiniz örnek18 | BLOG DERGİSİ 11/2010 www.blogdergisi.com

leri ile takdir edilmiştir. İşte bu örneklerde yani bir kadın pilot gökyüzünde olduğunda, bir kadın doktor zorlu bir ameliyatı başardığında, bir kadın hem anne hem eş hem de para kazanmayı başarabildiğinde örneğim demiştir. Bu kadınların sahip oldukları onları şanslı yapmıştır belki ama onlar herkes insandır oğlum, kızım sözleri ile başarma duygusunun herkes için olduğunu bilerek büyütülmüş kişilerdir. Kadın olmak bazen ayrıcalık, bazen insan gibi yaşama isteğiyle sunar kendini. Şiddetli kasık ağrıları ile dünyaya saldığımız her bedeni yetiştirebilme hakkına sahibiz. Yani bireyleri insanlık duyguları ile sarıp severek onları bize el kaldırmayan, kesmeyen, üzerine başka bedenleri getirmeyen, kardeşine silah tutmaması gerektiğini bilen yapabiliriz. Buna yetecek eğitim ve güç eksikliğinereden başlıyor onu bulamıyorum işte. Belki inandıklarım yanlış ve ben her şeyi sil baştan öğretmeliyim kendime. Yani kendi yetiştiklerimizin altında ezilip gitmek ve silikleşme örneklerinde mahzunlaşan her bireyin yasını tutmak yeterli çoğunluğu sağlamıyor.


>>Zatenli Konuşmalarda Kadın Olmak

Dünya döndükçe içinde kadın geçen ve geçecek olan bir dizi olaylar içerisinde her şeyi tekrar tekrar görmemeyi istemek lüks sanırım. Popüler bir dizinin tecavüzünden doğan geyik muhabbetleri acıtıcı, gerçekten bunları yaşayanlar akıllara geldiğinde “Nasıl katlanılır!” hissi sorgulayıcı aslında. Değişime inanma gücü taze kalmalı biliyorum ama iyilerle kötüler arasında sıkışmış olmak, küçük detaylarda saklı ülkemde kadın olmak zatenli konuşmaları hep doğuracak. Kadınım. Sadece bu yüzden öğrenmeye gerek kalmadan, bu hakkımı çeşitli sıfatlarla elimden alan baskının da düşmanıyım. Eleştirenim yine kendim. Özgür olamadığım için, kendimi ifade edemediğim için başkasının sıfatlarını söyleyen zihniyete sahibim. Gerçek olmamak için birçok sebep örneğiyim. Hakkını arayan kadınım ve haklarına saldıran kadınım. Bunun doğrudan kadın ya da erkek olmakla alakası yok denilebilir tabi ki bu her şeyden önce insanlık duygusuyla ilgisi var fakat kadın olmak zatenli gerekçeleri her zaman doğuracak. Duruma göre iyiyim, duruma göre kötü…

Keşkeler çok ama bir yanımla iyilerde de var tesellimi görmemezlikten gelemeyeceğim. Engelli çocuğuna bakan ve bunu tüm kalbiyle yapan kadınlarımız, şiddetle çökmüş ruhlarını onaran gönüllü kadınlarımız, bir gülümsemesiyle dinlenen nice kadınımız yok değil. Belki de olumsuzluklardan bahsetme ihtiyacı iyi diye bahsedilenlerin zaten olması gerektiğinin bilinmesinden olabilir; ve aslında farkında olmadan zatenli cümlelerin bir an önce olması gerektiğine dönüşmesini ummaktan da olabilir. En başta dediğim gibi ne her şeyi sığdırmak mümkün ne de kısacık bir yazı da tam anlaşılmış olmak. Yetinemediğim ve sürekli konuşmayı başarabildiğim konulardan. İkili kadın sohbetlerinde çok az arkadaşla ne olacak bizim halimiz şikayetleri devam edecek. Kadın, ticarette kadın, hukukta kadın, Dünya da kadın, Türkiye de kadın, Reklam da kadın gibi birçok alanda paylaşım olabilir. Dediğim gibi çok şey var. Çünkü kadın olmak zatenli konuşmaları hep yaptıracak. Kısa, öz bir paylaşım olarak kabul edin. www.blogdergisi.com 11/2010 BLOG DERGİSİ | 19


RENGARENK

YAĞMUR GECESİ

>>Yağmur Gecesi

Halil BAŞTUĞ halilbastug.blogspot.com twitter.com/tazesimiiieeet

Üzgün mü üzgünüm.Haksızım yine.Ama gerçekten haksız ve hatalıyım.Gece şimdi.Yağmur var.Güzel olmasını beklediğim bir geceydi ve yağmurla da bitmesi muhtemeldi zaten ve bitti.Tek fark güzel değildi.Umutluydum biraz aslında.Tabi ki başka şeylerden umutluydum yoksa eskiye yönelik değildi umudum.Ama şarkıda da diyor ya.Benim hala umudum var. Akşam, henüz umudumun bitmediği zaman. Bir şeyler yazılmıştı ve altına imza atılmıştı besbelli ve kendini de hemen belli etti ilk nefesin tıkanışıyla. Artık alıştım zaten nefesin ilk tıkanışına, sonra kalbin çarpıntısına ve göz kararmasına. Yağmurlu bir geceydi ve yağmuru öngörülen. Şarkı dolu, gözyaşı dolu. Sıtmalı gibi birden titrerken etraftakiler üşüdüm sansa da üşümediğimin farkındaydım. Islaktım ve yanaklarımda süzülen yağmur damlalarına gözyaşım da karışmıştı. Farkında değildi kimse neyse ki. Ve fark etsinler de istemiyordum zaten. Ve zaten bıkmıştım insanları üzmekten, onları endişelendirmekten. Her şeyi tam da düzelttim demişken, düzelttim demeyeyim de hadi yoluna soktum biraz olsun demişken o iyi sandığım ne varsa mahvetmekten bıktım artık ve yazarken bile allak bullak olan yüzümün aynaya yansıyan şeklini görmek daha fazla acı vermeye başladı. Kelimelerin yetmediği, bir bakışın, bir duruşun daha iyi anlattığı bir ruhun vücut bulmuş haliydim bu gece.Gece yağmurluydu ve saklıyordu gözümden akanları.Yazmam gereken ne varsa tüm kelimeleri bir çırpıda dökerken,kağıdın üstüne dökülenleri toplamaya gücüm kalmamıştı. Hüzün çöktüğü zaman ne yaşarsa yaşasın insan, hep bir an durur ve hüznün nedenini düşünür. Aslında bellidir de kendine itiraf edemezsin. Hüznün nedeni sensindir. Üzdüğün insanlar, sıktığın insanlar, paramparça ettiğin hayatlar, titreyen ellerin, ağlayan gözlerin, kıskandığın sevgidir seni üzen.

20 | BLOG DERGİSİ 11/2010 www.blogdergisi.com


>>Siminya

RÖPORTAJ

Rahim AYTUNÇ rahimaytunc.blogspot.com Twitter/aytunCrahim

Sosyal Medya'nın Tatlı ve Huysuz Blog Yazarı:

Siminya M

erhaba Blog Dergisi okurları... Bu ay Türkiye’nin sevilen blog yazarlarından Siminya ile güzel bir röportaj gerçekleştirdik. Siminya’yı blogu http://siminya.blogspot.com adresinden tanıyorsunuz, sorularımıza verdiği içten cevaplar için kendisine teşekkür ederiz. Keyifle okumanız dileğiyle...

www.blogdergisi.com 11/2010 BLOG DERGİSİ | 21


RÖPORTAJ

T

ürk televizyonlarında ilk kez burada açıklıyorum, Pasifik Okyanusuʹnda bulunan Obanapus adalarına gidebilmek için blog yazıyorum.

d Siminya, öncelikle röportajı kabul edip bu- g Türk televizyonlarında ilk kez burada açıklıyo-

ralara kadar geldiğin için, arkadaşlarım ve tüm insanlık adına teşekkür ederim , hazırsan ilk soruma geçiyorum: Siminya'nın anlamı nedir yahu? Nerden buldun bu adı? O an aklında ne vardı da Siminya diye bir isim ortaya çıktı?

rum, Pasifik Okyanusu'nda bulunan Obanapus adalarına gidebilmek için blog yazıyorum. Hedefime çok yaklaştım hesaplarıma göre 10 post daha girdim mi vira vira

d Heee o zaman biz sana şimdiden yolun açık, silahın dik olsun diyoruz. Peki bloggerlar arasında anonimliğini korumayı başaran birka. isimden birisi olduğunu söyleyebiliriz. Bir gün kendi kimliğin ile sosyal medyada, ya da geleneksel medyada seni görebilecek miyiz?

g Son iki anonim kale olarak malın gözü ve ben kalmıştık oda bir blogcu kızla aşka yelken açıp ete kemiğe bürününce bu yüce davada yalnız kaldım, takviye kuvvetler bekliyorum. Şu sıralar ergen kızların okuldaki manitalarından dertlenmek için blogspot hesabı almaya başlamaları tek umudum, yeni anonimlere her zaman destekciyim tecrübeg İnanır mısın kapımda ropörtajcılar kuyruk lerimden yararlanmalılar. Şimdiye kadar anonimliolmuş vaziyette, ilk bizi gör, önce bize konuş diye; ğimden sıyrılmak için adamakıllı bir neden götünü başını dağıtanlar mı ararsın, araya vekil ya- bulamadım. kınlarını sokanlar mı ararsın... ama ben her zaman amatör girişimlerden yanayım bu nedenle seni seçtim balbazar. Siminya'nın anlamı, çıkış noktası, taşıdığı ulvi anlamlar vs. bunlar benimle mezara gidecek konular lütfen özel hayatımı çekmeyin!!

d Peki madem özel hayatımı çekmeyin diyorsun, bende oraya buraya çekmekten bi r anlık vazgeçip başka bi soru sorayım. Anlamını söylemiyorsun, aynı adla olan bir de blogun var: http://siminya.blogspot.com. Blogunda güzel güzel, hatta bana göre çok güzel yazıyorsun. Blog tutmaya neden başla- d Peki sosyal medyada anonimler çok fazla dın? Blog yazma amacın nedir, dünyayı değiş- takip edilmesine rağmen, küçük bir yanlışlatirmek mi? rında herkes toplaşıp bir anda üzerlerine gidi22 | BLOG DERGİSİ 11/2010 www.blogdergisi.com


>>Siminya

yor ve bu durum gelenekselleşmeye başladı. Bir de sürekli anonim kullanıcılarıngerçek kimliğini merak edip duranlar var ve durmadan sağa sola resimlerini, isimlerini ve hatta nerdeyse kütük bilgilerini paylaşıp afişe etmeye çalışıyorlar, bu konu hakkında ne düşünüyorsun? Sence anonim olan biri, kimliğini açıklamadan kalmaya devam etmeli mi?

g Atalarımızın dediği gibi "Aşağıda bir yalan attım yukarı çıktım bende inandım." aşağıda bu fotodaki kız benim diye salladım, yukarı çıktım buna kendimde gönülden inandım. Foto bana ait bunu kabul etmeyenler kıskanç ve çekemezdir, lütfen çekemeyin!

g Afedersin bir tarafına dürtecem sosyal medyanın. Bu dediğin ilk zamanlarda teee sosyal medyanın galu belasında daha baskındı. Adınla soyadınla iş arkadaşlarınla oralarda arzı endam etmeyince burunlarının kibirli titreşimini yaşadığın şehirden hissederdin. Hele markasız cümle kurmuyorsan sıtarbık, linkemind, nutella, peripella kelimelerini telaffuz etmiyor viralci takımına layk yalakalığı etmiyorsan afrikalı muamelesi görüyordun. Sonra çok şükür dahada çok anonim geldi onlarki akın akın bu üstün ırkın yaşadıkları medyayı istila ettiler. Onların kıyamet alameti, yecüc mecücleri olduk. Anonimler artık saygı görüyor. Saygının sebebi çıkar-girer ilişkiside olabiliyor ama olmasa bile bir d Tamam çekemiyoruz. :)) İyi bir blog yazarı olsaygı var hissediyorum. duğun konusunda herkes hem fikir. İyi olmanın Çok ünlü adlı-sanlı abiler bir yıl önce anonimler nedeni birçok kişiden farklı bir yazı tarzının oliçin kurdukları cümlenin tam tersini kurmaya ması ve ilişkilerinden çok her hangi bir konu başladılarsa bu anonimlerin zaferidir. Fotograf- hakkındaki eleştirel tarzınla yazman. Peki sülarını afişe etme veya hatalarını yakaladıkları anda rekli eleştirel yazarken sıkılmıyor musun? Meal aşağı etme çabası normal. Eğer haddin ve arkan sela ben bazen, sürekli eleştirel yazmadan dan olmadan çikitamuz adıyla yüzlerce/binlerce insa- sıkılıyorum ve "Öff ne bu ya öffff..." diye bağırıp nın sevgisini kazanmışsan, bu muzun arkasını gör- duvara kafa atıyorum. Bir keresinde de elime mek isteyenler olacaktır. Sana olan sempatiyi şemsiye alıp balkondan aşağı atlamışlığım bile azaltacak, duyulan güveni azaltacak en ufak bir var. materyal için takla atanların olması şaşılacak bir şey g Mesela ben de sen beğenesin okuduktan sonra değil. Sevenlere şaşırmıyorsun da sevmeyenlere ferahlayasın diye yazmıyorum. Hatta dünyada bir neden şaşırıyorsun? Herşey zıttıyla beraberdir. Kim- sen kalsan bir ben, yine de senin hoşuna gidecek liğini açıklamaya zorlatılmak despotluk, sana tek cümle kurmam, tipim değilsin. Zaten dersini de neden kimliğimle gelmek zorundayım? suçum ne? iyi çalışmamışsın daha önce ki bir röpartjımda ( İşte sen polis misin? polis bile olsan sana cevap vermek öyle kafasına gökten röportaj yağan bir insanım...) "Neden hep ilişkilerini yazıyorsun?" denmişti bir istemiyor ve susma hakkımı kullanıyorum. diğeri de "Seks yazarı olmanın sakıncılarından d Tamam yeter!! vurma artık, hepsi öldü. Peki bahseder misiniz?" demişti, önce basın camiası avatarlarında kullandığın şu Pembe Panter'in olarak aranızda karar verin, beyin fırtınası yapın kız arkadaşının resmini nerden buldun? Neden ben nece, nasılca yazıyorum, kafa yorun bunlara! off hayat çok zor Tanrım. o, neden neden neden???

www.blogdergisi.com 11/2010 BLOG DERGİSİ | 23


RÖPORTAJ

T

ürk televizyonlarında ilk kez burada açıklıyorum, Pasifik Okyanusuʹnda bulunan Obanapus adalarına gidebilmek için blog yazıyorum.

d Tanrı’nın seni duyduğundan eminim. Bence “Nesini araştırıyon yap da yiyelim.” diyorlar. Bir hiç de sürekli ilişkiler hakkında yazan blog yazarlarından değilsin. Neyse bunu seninle tartışmayacağım, demek biz basın camiası da herkes gibi kendi içimizde parça pinçiğiz, en kısa zaman içerisinde senin "ne yazarı" olduğun hakkında oturup bi karara varmayı talep edeceğim. Peki sadece blog mu yazıyorsun? Blogun dışında nufus cüzdanındaki isminle yazdığın bi yer var mı? Bize adres gösterebilir misin? Yoksa hayır var deyip, konuyu uzatıp adres vermeden noktalayacak mısın? :))

gün hepsinden harcanan gençliğimin öcünü alacağım!!!

d Senin o eskotoloji dediğine, biz arkadaşlarla aramızda eskatoloji diyoruz taaaamm mı?? (Pardon bi an kendimi kaptırdım, tamam itiraf ediyorum, valla ne demek olduğunu henüz yeni Vikipedi'den öğrendim. Hazır tek harf yanlışı yapmışken yüzüne vurayım, senirencide edeyim dedim.) Peki "blogum dışında, kendi ismimle değil ama başka isimlerle yazıyorum, hatta kısa bir süre yazdıklarımdan para kazandım" dedin. Yazdığın yerlerde, sen olduğunu yani Siminya olduğunu bilenler var mı? Hatta şöyle sorayım, yazarken para kazandığın yerler senin Siminya olduğunu biliyorlar mıydı?

g Hayır, başka isimlerle yazdım/yazıyorum. Hatta bir defa aynı sitede iki başka isimle para kazandım, hesap numaramdan bile çakmadılar ona da yolladılar ona da hahahah. Sonra vicdan azabı çektim acaba bu bir dolandırıcılık mı, acaba şu ödülleri yollayan arkadaşla konuşup itiraf etsem mi diye düşündüm. Sonra sol omuzumdaki şeytan dürttü: saçmalama al at cebe hayvan gibi harca manyak nihohoho dedi. Yazılarımla, elimin teriyle kazandım ben o paraları koçum.

d O paralar 10 parmağının hakkıdır. Afiyet g Blog dışında bir de kitabe yazıyorum. Tamam şeker olsun. Peki bloglarda, hatta gazetelerde ciddi oluyorum kendi ismimle değil ama başka isimlerle yazıyorum hatta kısa bir süre yazdıklarımdan para kazandım. Blogumda yazdığım geyik yazıların dışına çıkıp; siyaset, din, bulunuş metafiziği ve eskotoloji üzerine makaleler yazmaktayım. Yazıp yazıp kendim okuyorum. Çevremdekilere eskotoloji üzerine araştırma ya bahsettiğimi düşünüp

sürekli ilişkilerini yazanlar, hatta sanki yataktan hiç çıkmıyorlarmış gibi, sürekli biri üzerlerinde varmış gibi yazanlar hakkında ne düşünüyorsun?

g Bizim seks hayatımız orta parmağa dayalı kaldı diye kıskanmayalım lütfen, belki de gerçekten ya-

24 | BLOG DERGİSİ 11/2010 www.blogdergisi.com


>>Siminya

taktan hiç çıkmıyorlardır hı? Yazının her türlüsü lazım, çünkü insanların arzuları, üzüntüleri, zaafları neredeyse hep aynı. Birileri yazacak, anlatacak ki bizde aynı olduğumuzu anlayalım. Kimse basur olduğunu söylemeseydi, basurun başkalarında da olabileceğinden kimsenin haberi olmayacaktı.

d Peki ben de ilişkilerimi yazsam, çamaşırlarımı balkona kurusun diye astıktan sonra, toplarken eksik olduğunu farkedip bunu blogumda "Dantelli külodum çalınmış ehi ehi..." tarzında yazsam demiyor musun?

g Yazdım ya arkadaş izlemediği filmin eleştirisini yapan Ömür Gedik gibisin ha! Platonik aşklarım, ayrıldığım, kaybettiğim aşklarım hakkında yazılar var ama tabi okuyan nerde hohooo kime anlatıyon. Aaa dur, sen sorunca hatırladım bak, kiracımızı ipteki iç çamaşırlarıma bakarken gördüm, biliyon mu?

d Yok be valla blogunu okuyorum, ama öyle inciğini cinciğini kurcalayarak okumuyorum. Bazen okumaya çok ara verdiğim de oluyor, belki o aralar yazmışsındır. Bir de sizin kiracılarla aranızda olanları bilmiyorum, daha önce özel olarak anlatmadın ki, nereden bileyim. Ama şimdi sen anlattın ya, mesela başka zaman kalkıp aynı soruyu sorsan "Tabii ki biliyorum." diye cevaplarım. Neyse kiracınızla, çamaşırlarınızın arasına girmeyeyim. Peki yazılarını nasıl oluşturuyorsun, yani öyle aklına ilk gelen cümlelerle mi yazıyorsun, yoksa üzerinde bayağı bayağı çalışıyor musun?

g Reelde son yıllarım hayalden halüsülasyona varan bir cinsel yaşamdan öteye gitmedi. Cinsel özgürlük henüz Ankara-Mamak hava sahasına gelmedi, ama Melih Gökçek söz verdi, önümüzde ki seçimde ona oy verirsek Ankara'ya Hollanda getirecekmiş, işte o zaman vuracağız seksin gözüne.

d Madem Ankara'ya Hollanda geliyor, ben de g Yazı yazmadan önce bir etüd çalışması yapmı- sizin oralara taşınayım olsun tamam. Zaten kiracınızda senin çamaşırlara bakıyormuş, onu da evden çıkartırsınız ben gelip yerleşirim. Valla çamaşırlara da bakmam. Hem bananesi sizin kirli çamaşırlardan, ben kendi kirli çamaşırlarımla ilgilenirim. Şeyyy ehem öhöm tamam şeye dönelim, blog yazarlarından bir d Dur, daha o konu hakkında bayağı sorum kaçkişinin kitabı çıktı ve oldukça ilgi gördü. olacak. Normal hayatında cinselliğini rahat ya- Sen de Dizüstü Edebiyat serisinde yer alacak şayan biri misin? Yoksa bir erkeğe göz kırptığın mısın? an çevresi tarafından yadırganacak bir yaşag Dizüstü Edebiyat’ın gündeme düşmesiyle aynı mın mı var?

yorum şunu dersem şunu elde ederim, bunu yazarsam bundan olurum gibi. Allah ne verdiyse estirip yağdırdıktan sonra, çok matah olmayan imlamla güya bir düzeltme yapıyorum yayınlıyorum işte. Bu arada taktın ilişkiye...

www.blogdergisi.com 11/2010 BLOG DERGİSİ | 25


RÖPORTAJ günlerde doğdu bu soru, karındaşlar. Dizinde çocuk sallayan analar bile “benimde dizlerim var, benim dizimin senin dizinden ne eksiği var? edebiyat istersen tillahını yazarım” diye isyanlardaymış son gelen haberler bu yönde. Cem Mumcu’ya gazinocular kralı, yetenek avcısı Fahrettin Aslan muamelesi yapmanın anlamı yok. Adam hangi bi yeteneğe yetişsin maşallah bu kutsal topraklardan yetenek fışkırıyor. Bence beklentileri azaltmanın tam zamanı, dünyanın en hayalci insanı benim, ben bile bu kadar hayale kapılmadım. Neydi Maria Puder’in lafı... “Beklemekte olduğun şey, ancak onu beklediğini unuttuğunda gerçekleşir; bu, evrenin ''Sen bakarken soyunamıyorum'' deme şeklidir.”

sın" dediler mi? Bu konuda hiç ailenden baskı gördün mü?

g Evet, canım anam örtülü abdestli, namazlı ailecek ondan şefaat bekliyoruz, hepimizin kurtarıcısı olacağını düşündüğümüzden içimiz rahat, sırtımız pek. Ben örtülü değilim, bir ara abim kapanmam için ikaz ediyordu, ama sonra o da yoldan çıktı, daha bişey diyecek yüzü kalmadı.

d Örtünme konusundan ne düşünüyorsun? Ül-

kemizde sürekli başörtüsü sorunu var. Mesela ben bu konuda birileriyle bi tartışmaya girdiğim zaman bana "Benim anneannem de başörtülü!" diye bi cümleyle başlayıp, atalarının imad Bu son söylediklerini biraz açmak lazım diye nından dem vurduktan sonra "Ama artık çağ düşünüyorum. Yani sen kitabım olmayacak mı değişti." gibi şeyler söylüyorlar. Zaten ilk cümdiyorsun, yoksa kitabım bir gün muhakkak ola- lelerinden sonra bayıldığım için, devamında ne cak ama şimdi acele etmeyeyin mi diyorsun? dediklerini hiç bir zaman anlayamadım. Senin düşüncelerin ne bu konuda? g Nedir bu kitapta kitap baskısı abicim? Emoları rahat bırakın, Murathan Mungan'ı rahat bırakın çok g Ters mantıkla bakalım... "Ermenilik dini simgedir, üzülüyorum diyorum :(( Bir gün kendime ait bir ki- kamuda ermenilik olmamalı, okullara girerken ertabım olacak, he tamam he. Birini sana yollayaca- meniliği çıkarıp girmeliyiz" desek veya "Çikolata ğım, birini Harun Güven'e... (Sana yolladığımın içi emperyalizmdir, kakao üreten ülkeler çikolatalarıyla boş olacak çünkü senin bana ait telefon faturasını başka milletlere bağımlılık aşılarlar , çikolata günbile okumanı istemiyorum o kadar kılım, ciddiyim!) den güne toplumun her kesiminde benimsenir yemeyen kalmaz, sokağa çikolata yemeden d Kültür mantarlığını bi kenara bırakırsak, bize çıkamayacak hale geliriz, bu durumda çikolata yabiraz da kötü alışkanlıklarından bahsetsen olur saklanmalı, marketlere çikolata girmemeli." desek mu? Mesela sigara, alkol bunlardan hangisini nasıl görünür? Tuhaf ve saçma görünmüyor mu? İşte başörtüsüne yapılanda böyle saçma salak bir kullanırsın? muamele. İnsanların nasıl yaşayacakları , ne g Marihuana diye bilinen hint keneviri adlı bitki- biçim giyinecekleri, neye tapacakları, ne yiyip nin tohumlarını yeme alışkanlığım var. İllegal değil ne içecekleri tamamen bireysel özgürlükleriyle ha. Türkiye’de eğer büyük alanlara ekim yapmıyor- alakalıdır ve başka hiç kimsenin söz söyleme sanız belli miktarda cannabis yetiştirmenize izin var, hakkı yoktur. satışı serbest. Bir iki defa ot içtim. Eroin kullanmadım ama, eroinman olan sevgilime bulmaya çalış- d Bu arada laf arasında çaktırmadan sorayım, tım. Çocukluğumun kısa bir döneminde de tutkal vatandaşlık numaran nedir? koklayıp, izmarit ve sigara filtresi çiğnedim, bunları neden yaptığımı anlamış değilim. Bi kaz b*ku ye- g Sana bu soruyu sorduran federasyon güçleri medim işte. Tadı fena değilmiş. değil mi? arkanda hangi kim var? Kim kardasian? Kim besincır? Vatandaşlık numaramı nerene sok... d Annen için bi yerde örtülü demiştin, peki sen yani kısacası konuş soysuz köpek! Unutmadan de örtünüyor musun? Veya sana hiç "örtün bre- beyaz leblebi yerim çay içerim. eee siminya saçların rüzgarda savrulup durma26 | BLOG DERGİSİ 11/2010 www.blogdergisi.com


>>Siminya

d Beyaz leblebi yiyip çay içmeyi boşver sen, de

bakalım havyarı elle yemek falan ister miydin? d Aile kavramı sana ne ifade ediyor? Yani şu anki yaşadığın çevreden daha farklı bir çevrede doğup büyümek ister miydin? g Bu soruna hazır cevap vereceğim; Aile gelmiş geçmiş en kusursuz tefecidir. Bağışlar gibi verir karg Hem de nasıl. Hayatımın 3/4’ünü ben buraların şılığını ödemezsen ayakların yerine kalbini kırar. Aiinsanı değilim diyerek geçirdim. Tosbağa kabuğun- leni kaybetmek diye bişey yoktur, ailen zaten sana dan çıkmış, kabuğunu beğenmemiş, mehhh ben hiç ait olmamıştır. Aileni kazanırsın sadece, sen onsizden farklıyım yıhhh yıhhh siz benim bildiklerimizi lara ait olursun. Ama nasıl kazanacağımızı bilmedinerden bilceniz diye az kibirlenmedim. Sonra gö- ğimiz herşeyde olduğu gibi bunda da kaybetmek züme sümsüğü yiyince özümü buldum, şimdi eşi- ölesiye korkutur bizi. Godsyndrome. tiz d Hımm çok doğru, çok güzel demiş. Peki aşk var mı sizin gezegende. Yada sen hiç aşık oldun mu?

g Hıhı 4-5 defa aşık oldum dereceleri farklıydı ama hepsi aşktı, eminim.

d Madem, 4-5 defa aşık olduğundan bu kadar eminsin, aşk nedir? Nasıl aşık olunur, nasıl hissedilir? Aşık olduğunda nasıl yer, içersin? Aşık olmak sende her hangi bir değişiklik meydana getirdi mi? Mesela ben bu ara karıma aşık olduğumu fazlasıyla hissettiğim için, iş yaparken falan dağınıklaştığımı, çok fazla dışarı çıkmadığımı farkettim. Sen aşık olduğunda nasıl biri olursun?

g Bu aralar 140'ın gücü adına aşk o kadar çok tarif edildi ki aşkı açıklayan, aşk şudur, şöyledir, budur gibi hiç bir cümleye tahammül edemiyorum. Aşkı bir güzel benzetecek malzeme tükendi. Herkes bilir aşık olunca hissedilenleri gayet yalın: uyuyamazsın, heyecanlısındır, iştahın kapanır, kendine daha çok bakarsın, dalgın olursun, bardak koymaz kırarsın. Aşık olduğunu muhatabına söyleyince eğer karşılık alırsan iştahın açılır, bardaklar kurtulur, faturalar şişer. Bende böyle olurum işte. Sonra cinsel fantezilerim artar buda iç çamaşırı alma dürtülerimi tetikler. Sürekli beyaz banyo fayanslarının önünde kendimi çekerim. Onun gözüyle kendimi izlewww.blogdergisi.com 11/2010 BLOG DERGİSİ | 27


RÖPORTAJ rim acaba bacağımı beğenir mi diye bacaklarımı seyrederim, acaba saçımı okşarsa parmakları takılır mı diye saçlarımı okşarım takılma olursa gider saç kremi alırım. Hangi ses tonuyla ona seslenirsem etkileyici olurum diye sık sık ses tonu çalışırım. Tabi evdekilere çemkirdiğim sesi heryerde olur olmaz kullanmam doğru olmaz. İşte bunun gibi detaylar.

g Çünkü bunlarla üşüyorum ve üşümekten nefret

ediyorum. Doğa olaylarının içinde fotograf çektirmeye meraklı sevgililerin güneş batarken öpüşmeli, ay doğarken el ele tutuşmalı, yağmurda tek montun içine sığışıp fingirdeşmeli fotograflar çektirmek için verdikleri emeğe saygım sonsuz. Bunlar hep ön çalışma, yer tespiti, çalışılmış duruş vs. isteyen zor işler. Saygı duymamak elde değil. Fotografik sud Senin hakkında "Rüzgarı, karı ve yağmuru numları saymazsak bu atraksiyonlar çok da şahane sevmeyen biri." diyorlar. Neden Siminya neden anılar gibi gelmiyorlar, yaşamayan bilemez (yaşasevmiyorsun? Ne biçim kadınsın sen ya, yağ- madım bilmiyom anla işte) Yağmurda yürüyüp murda sevgilinle el ele tutuşup zatürre olmak pozlar keseceğinize gidin sıcak yatağınızda postlar kesin abi. istemememin nedeni ne?

d Eeee ,ama sen de hiç bir şeyi sevmiyorsun. Hatta aşk filmlerini sevmediğini bile biliyorum, peki ne izlersin Lara Croft mu? James Bond mu? g Hakikaten ben de ne melanet hırkasıymışım!! aşk filmi sevme, yağmurda yürümeyi sevme, iç çamaşırını çalan olmasın, blogunla seks yapma.. Aaaa şimdi uyandım. (Yeni yazı ile bu eksikliklerimi hemen telafı etmeye davranıyorum.) Ha evet şeye dönersek bilim kurgu, savaş ve macera filmlerini seviyorum. Geleceğe Dönüş, Jurassic Park, Forrest Gump ve Thruman Show filmlerini sayısız defa izledim, doymuş da değilim. Hımm peki en son izlediğin film hangisi?

g Mel Gibson’ın yönettiği Apokalipto. d Evet ben de çooook eskiden izlemiştim. Filmde bayağı anlamlıydı bence, gerçi ilk izlediğimde külodumu giyip ormanda falan yaşamak istemiştim, ama sonra "dur lan ne yapıyorsun altı üstü bi filmdi, otur yerinde derin manalar ara bul yeter. Gidip ormanda yaşamak senin neyine breee Aytunç." dedim de durdum. Peki filmden aklında kalan bi replik var mı? 28 | BLOG DERGİSİ 11/2010 www.blogdergisi.com


>>Siminya

g En şahane sahnelerden biri olduğunu düşün- d Hımm demek kulakların yok. Ama gönül düğüm şelale sahnesinden hemen sonra kahramanın “Ben Jaguar Pençesi. Billur Gökyüzü’nün oğlu. Bu ormanda benden önce babam avlanırdı. Benim adım Jaguar Pençesi! Ben bir avcıyım. Bu benim ormanım. Ve ben öldükten sonra da oğlum, oğullarıyla birlikte avlanacak” diye bağırarak söylediği repliği tutmuştum sonra film hakkında nette neler konuşulmuş araştırdığımda hemen herkesin bu replikten etkilendiğini hatta filmin temel repliklerinden biri olduğunu gördüm.

gözün falan var, onlarla kitap okuyabildiğini düşünüyorum. Yada şöyle bağlıyım soruyu; Kitaplarla aran nasıl? Ne sıklıkla okursun? g Kitaplara zaafım günden güne azaldı. Çocukluğumda okuduğum gibi okumaya devam etseydim şimdi yeni zellanda edebiyatına varmıştım. Duvara monte büyük bir kütüphanem ve yüzlerce kitabım var. Siyasi, dini, roman, fıkra ne ararsan. Ama ciddi bir sorunum var kitaplarda verilen bilgilere şüpheyle yaklaştığım için roman dışındaki kitapları okurken kuru sayfalarla tartışmaya başlad Allah Jaguar Pençesi'nin ve atalarının yerini yıp fikir ayrılığına düştüğüm noktada kitapla gecennet etsin. Peki rotayı yedinci sanattan, yedi çimsizliğe düşüyor ve fırlatıyorum. Bundan hiç notalı sanata aniden döndürürsem sırf konu hoşlanmıyorum. komşuya hava atmak için gitar alıp eve bıraktığını söylemiştin ve hatta hava atmak için al- d Peki senin bir kitabın var mı? Çünkü yazmadığın gitarı, zamanla kendi kendine dığını, kitabın olmadığını hiç söylemedin? öğrenmişsin. Aslında hep meraktan soruyorum bunları gitar dışında başka enstrüman ça- g Hayır yok. labiliyor musun?

d Bu ilk, en kısa ve net cevabından sonra korg Bir ara hava atmak için eve forklift bile aldık işe kudan üzerinde durmuyor ve azcık ucundan

de yaradı hani. Şimdi onu perde takmak için kullanıyoruz. Gitarla yaptığım etnik müziğin - Oğuz Yılmaz’dan seçme eserlerden coverladığımhakkiyle anlaşılmadığını görüyorum ama zamanı gelince usta bir müzisyen olduğumu tüm cebeci esnafına kanıtlayacağım! Neden cebeci diye sorma, onlarla görülmemiş hesaplarım var.

alakalı bir soruya geçiyorum. Eğitim hayatı ortaokulda son bulan, ama buna rağmen dışardan takviye eğitim alan birisin. Peki ailen seni okuldan alınca, o an nasıl bir eğitim DUMUR'un oldu??

g “Bir şey olmaz ya, şu ipi de atlayım geri sıralara dönerim”. diye düşünüyordum. Olayın ciddiyetini

d Sanırım Cebeci esnafı albüm teklifini red- kavrayacak bir yaşta değildim. Çocuklar ve aileler

detmişler. Öyle acılı konuştun gibi geldi. Peki eğitimin anlamını anlayana kadar okula devlet zomüzikle aran sadece gitarla mı sınırlı? Yoksa ruyla gönderilmeli. Eğitim lise sona kadar zorunlu ciddi bir ilgili misin? olmalı. Bu olsaydı götün var, memen var diye kimse beni eve tıkamazdı. g Sazı daha çok seviyorum gitarı görünce aklıma Kayahan ve Akdeniz Akşamları şarkısı gelmesini d Bu konuda neresinden tutsam bilemediğim engelleyemiyorum. Bunlar da malum hoş etkiler için hıhıhıhı haklısın diyorum. Bu arada fardeğil, travma bile sayılırlar. Müziğin sadece dinle- kında mısın, röportajın sonuna gelmişiz. yicisiyim duşta bile söyleyemem, kulağım yok- Zaman ayırdığın için, 10 parmak klavye kullamuş. (????) nıp ha bire cevap verdiğin için, hatta dünyaya gelip Siminya diye biriyle karşımıza çıktığın için, tüm insanlık adına teşekkür ediyorum.

www.blogdergisi.com 11/2010 BLOG DERGİSİ | 29


RÖPORTAJ

Siminya Sorularınızı Yanıtladı... Harun Güven: Onpunto zamanlarını özlüyor Seval Ünver: Kitabındaki hikayeleri birleştirip musun? kitap çıkarma girişiminde buluncak mısın Simi? Siminya: Artık hayır. Siminya: Bunu yapmayı yani yazdıklarımı toparlamayı istiyorum. Blogumu yazmaya başladığımda ♦♦♦ yazılarımdan bazılarını editleyip bir klasöre attım amacım kitaplaştırmak değildi bloguma bir şey Harun Güven: Şu an popüler olan bloggerlarolursa yedeklemek içindi. Bu işi rss olayını fark dan çok daha iyi yazdığı halde geri planda oledince bırakmıştım şimdi ise yeniden editleyip atduğunu görüyorum, sebebi nedir? maya başladım. Elimde en azından bir adet kitabım olacak onu sandığımın dibine saklayacağım, Siminya: Banu Alkan gibi ha? Afroditsin ama birgün huzur evinde okumak umuduyla. kimse seni tanımıyor hahahahah. Yazıyı yazıyla kıyaslamak doğru değil. Yada böyle bir yargı için ne ♦♦♦ kadar blog varsa incelemek ve öyle konuşmak lazım. Ben 10 kişinin takip ettiği ama hepimizi tek Seval Ünver: En beğendiğin saç rengi? postuyla sikertecek bloglar görüyorum. Ne kadar takipçin varsa o kadar iyisin denmemesi gerektiği Siminya: Siyah ve pembe. gibi, ne kadar tanınmıyorsan o kadar yazamıyorsun mantığı da adil değil. Buraya hesaplar için, kı♦♦♦ yaslanmak için, üleştirlip, güreştirilmek için gelmedik, op dedik. Çok fazla ön plana çıktığım Yasin Yüksel: Bu gizliliğini internet ortamında zaman kendi tipime, nikime, söylediklerime kıl olne kadar daha sürdürecek, mesela kitabı çıkar maya başlıyorum. Hem iyi bir şey değil her yerden, çıkmaz röportaj vermek için kamera karşısına her delikten fırlamak. Nerede çokluk orada bokgeçer mi veya imza günlerine katılır mı yoksa luk. kendimi göstermeyeceğim diye katı kuralı var ♦♦♦ mı? Kendisini hiç tanıyan olmuş mu? Yaklaşık 2

30 | BLOG DERGİSİ 11/2010 www.blogdergisi.com


>>Siminya

yıldır bildiğim kadarıyla blog yazıyor, okurları ondan yazı bekliyor sürekli, yazmayacağım sıkıldım dediği anlar olmuş mu? Sosyal ağlarda daha etkin olduğundan beri bloga yazı girişlerinde azalma oldu mu? Blog yazmaya başlayan ilk Siminya ile şimdi blog yazan Siminya arasınaki en büyük değişiklikler neler, internet ortamında bugün ki aklım olsa kesinlikle yapmam dediği şeyler var mı?

de işini hiçbir zaman kotaramadım. Bugün ki aklım olsa şu Hintli çocukla işi ilerletirdim, mirc’de ki oğlana telefonumu vermezdim, facebook’a memelerimi koymazdım, o interrail biletini kabul ederdim, vs..

♦♦♦

İbrahim Mumcu: Benim dikkatimi çeken tarafı daha çok saçlarının rengi olmuştu. Kullandığı Siminya: Sıra geldi birleşik sorular kümesineeee. avatarlar arasında en çok "pembemsi" renkli Bismillah. İnternette gizliliğin bir limiti olmalı mı? olanını sevdim, öyle tanıdım. Saçları gerçekten Sonuna kadar gizli kalabilirim sanırım. Son nere öyle mi? Yoksa sadece bir takıntı mı? Bir de dersen internetten usandığım nokta derim. İnteranonim olmanın zor yanları da var mı? Blog yanette gerçek kimliğimle dolaşmak için geçerli bir zılarında kendi hayatından da bahsederken sebep bulamadım. Gerçek kimliğim hiç lazım olkorku yaşıyor mu anonimli tehlikeye düşecek madı. “Yokkk yokk kendimi göstermemde gösdiye? termemmm yüz görümlüğü getirsen bile elletmem de elletmem!” nazımı çekmek isteyen Siminya: Saçlarım siyah, uzun, bukleli. Pembe de. Kimse benim şikrime kalmamış. Süreç nasıl gitsaça anarşist bir anlam yükleyip “Bu saç varoşun mek istiyorsa o şekilde gidiyor işte. Şu ana kadar renksizliğine karşı direnişimdir! Kadının özgürlüinternetten kimseyle görüşmedim, telefon konuşğüne çektiğim bir bayraktır! Egemenlik bağımsız maları hariç. 2 yıldır blog yazmıyorum 2 yıldır şartsız milletindir!“ diye sloganlar atmak istiyorum blogspot üyesiyim daha baya bi öncesi var. Sosyal ama baya bir dandik görünecek en iyisi olayı baağlarda da o kadar etkin biri değilim. Sıkıya gelesitleştireyim. Pembe saç çok güzel ya ehe. Anomiyorum, kapalı alan korkum var daralıyorum ve nimliğin nesi zor olacak, her şey yolunda işler tıkır, satırlar dolusu geyik yapamıyorum bu yüzden sosortam kebap, resmen alemin kralıyım arkadaş. yal medya bloguma yazı girmemi etkileyemedi. Blogda isimleri değiştiriyorum, esas konuyu çeşitli Sıkıldığım zaman yazmıyorum zaten, bırakınca 5 işlemlerden geçiriyorum, kırmızı biber diye meşe ay bırakabiliyorum. Beni okuyan kişilerin beklenağacının kabuğunu satan esnaf gibiyim uğur düntisini üstümde hissetmiyorum, bence öyle bir şey darı gelse anlamaz. de yok zaten. İlk zamanlarda çok yazıyor ama özensiz yazıyordum. Şimdi az yazıyor ama özenli ♦♦♦ yazıyorum. Özenli yazsam da dahi anlamında ki

www.blogdergisi.com 11/2010 BLOG DERGİSİ | 31


OYUN

32 | BLOG DERGİSİ 11/2010 www.blogdergisi.com


>>Kane & Lynch 2: Dog Days

İ

lk Kane & Lynch, efsanevi Hit‐ man serisinin yapımcısı olan Io Interactive’in “değişik bir şey‐ ler” deneme arzusu sonucu or‐ taya çıkmıştı. Her zamanki gibi oyun daha piyasaya çıkmadan hakkında pek çok şey yazılıp çizilmiş, heyecan had safhaya ulaşmıştı. Kısa‐ cası herkesin oyundan beklentisi bü‐ yüktü. Fakat kimse bu oyunun 2007 yılında piyasaya sürüldüğünde oyun dünyasını ikiye böleceğini tahmin et‐ miyordu doğrusu. Ama oyunun ba‐ şardığı en büyük şey bu oldu. Oyun kesinlikle türüne çok büyük bir yeni‐ lik katmıyordu ve hatalarla doluydu. Bu tip sorunlarından dolayı oyunu zevkle oynamak pek mümkün de‐ ğildi. Öte yandan Kane ve Lynch adında öylesine iki ilginç karakteri ba‐ rındırıyor ve onları öyle dramatik bir hikâyeden geçiriyordu ki bu yönünü de beğenmemek imkânsızdı. Böylece kimileri oyunu yerden yere vururken kimileri ise tüm hatalarına rağmen bu sıra dışı ikiliyi bağırlarına bastı. Oyun hakkında beklenmeyen bir şey daha varsa o da ikincisinin yapılacağıydı. O da oldu… Io Interactive sıra dışı ikilisi ile bir kez daha karşımızda. M. İhsan TATARİ / yorgun‐savasci.blogspot.com

www.blogdergisi.com 11/2010 BLOG DERGİSİ | 33


OYUN

Açıkça söylemek gerekirse ben ilk oyunu beğenenler ve se‐ venler arasındaydım. Evet, Kane & Lynch: Dead Men gerçekten de hatalarla dolu bir oyundu. Fakat bizleri oyun dünyasının en alışılmadık karakterleri ile tanış‐ tırdığı da yadsınamaz bir gerçek. Psikopat gangster Kane ve zo‐ raki ortağı şizofren Lynch’ten bahsediyorum elbette. Her şey‐ den ziyade ilk oyunun hüzünlü hikâyesi ve ikilinin başından geçen dramatik olaylar etkile‐ mişti beni. Eğer ilk oyunu biti‐ renlerdenseniz ne demek istediğimi çok iyi anlayacaksınız. İkinci oyunda bu kez Lynch’i yö‐ netiyor ve onun dramatik hikâ‐ yesine şahit oluyoruz. Venezüella’daki olaylardan sonra Kane ve Lynch yollarını ayırmış‐ tır. Lynch artık Şanghay’da yaşa‐ makta ve tedavilerine devam etmektedir. Hatta Xiu adında bir kız arkadaş bile edinmiştir ken‐ dine. Bu sırada da Glazer isimli

bir gangster liderinin emrinde çalışmaktan da geri kalmaz tabii (Huylu huyundan vazgeçmez diye boşuna dememişler). Der‐ ken bir gün patronu Glazer elinde çok büyük paralar kazan‐ malarını sağlayacak bir silah ka‐ çakçılığı işi olduğundan bahseder. Bunun üzerine Lynch eski ortağı Kane’e haber uçurur ve parayı bölüşme şartıyla ken‐ dine yardım etmesini teklif eder. Bu para, ikisinin de hayalini kur‐ duğu sessiz emekliliklerine yete‐ cektir de artacaktır bile. İşler yolunda giderse elbette…

dan tutun da polislere, özel tim‐ lerden askerlere kadar çeşit çeşit düşmanla aralıksız olarak çatışı‐ yoruz. Evet, aralıksız… Hiç dur‐ madan… Çatışmanın durduğu anlar pek nadir, o anlarda da ya ikilinin kavgalarına şahit oluyo‐ ruz ya da hikâye hakkında birkaç diyalog duyuyoruz. Bu kulağa oldukça hoş gelse de (ne de olsa bu bir shooter) oyunda ilerle‐ dikçe aslında öyle olmadığını fark ediyorsunuz. Çünkü oyunda yaptıklarımız çok kısa sürede monotonlaşıyor.

Gittiğimiz her yerde üzeri‐ Kılavuzu Lynch olanın… mize akın akın düşmanlar geli‐ Üstteki ara başlıktan da anla‐ yor. Saldırılarına karşı koymanın yacağınız gibi işler pek de bizim tek yolu ise siper almak… Göğüs ikilinin planladıkları gibi gitmi‐ göğse çarpışmada pek şansımız yor ve başları ciddi şekilde be‐ yok çünkü düşmanlarımız hem laya giriyor. Ondan sonrası ise zekiler hem de hepsi attıklarını Şanghay sokaklarında geçen bit‐ vuran cinsten. Siper alma siste‐ mez tükenmez bir çatışma… minde ilk oyuna nazaran farklı Oyun boyunca Çinli haydutlar‐ ve daha kullanışlı bir sisteme git‐ miş Io. Hatırlarsanız ilk oyunda

34 | BLOG DERGİSİ 11/2010 www.blogdergisi.com


>>Kane & Lynch 2: Dog Days siper alma işini karakterimiz oto‐ matik olarak yapıyordu. Yani siper alabileceği bir yere gittiği‐ mizde sırtını otomatik olarak du‐ vara yaslayıveriyordu. Tabii bu bazı istenmeyen durumlara neden olabiliyordu. Mesela bir kapıdan koşarak çıkmak isterken adamınız kendisini kapının ya‐ nındaki duvara yaslanıveri‐ yordu, biz de ekranın karşısında sinir krizi geçiriyorduk. İşte bunun yerine siper almayı Q tu‐ şuna atamışlar. Böylece tek tuşla istediğimiz objenin arkasına siper alabiliyoruz. Bunu yapar‐ ken dikkat etmemiz gereken şey ise etraftaki her şeyin gerçek ha‐ yattaki gibi parçalanabiliyor ol‐ ması. Örneğin ahşap bir duvarın arkasına saklanırsak mermiler bu duvarın içinden geçebiliyor hatta bir süre sonra onu parçala‐ yabiliyor. Buraya kadar her şey yolunda… Ama şöyle bir sorun var; bazen siper aldığımızda bile anlamsız bir şekilde hâlâ vurul‐

maya devam ediyoruz. Haydi, parçalanan tahta yüzeyleri falan geçtik diyelim, koskoca taş du‐ varların içinden de mi geçiyor bu kurşunlar yahu? Siper almanın pek de işe ya‐ ramadığını fark etmemizle bir‐ likte silahlarımıza sarılıyoruz biz de. Siperin ardından nişan alarak ateş edebildiğimiz gibi “kör ateş” denen, hedef almadan ve sadece üzerinize gelen düşman‐ ları püskürtmek için yapılan ateş etme şeklini de gerçekleştirebili‐ yoruz. Burada yine iki sorun çı‐ kıyor karşımıza; düşmanlarımızın yapay zekâsı… Bu cümleden sonra kötü bir yapay zekâdan dem vuracağımı düşünüyorsanız aldanıyorsu‐ nuz. Çünkü yapay zekâ iyi ama fazla iyi… Düşmanlarımız da tıpkı bizim gibi çeşitli objelerin arkasına siper alabiliyorlar. Ve kafalarını asla iki kez üst üste aynı yerden dışarı uzatmıyorlar.

Eğiliyorlar, çömeliyorlar, uzanı‐ yorlar ve sizin onları vurmanızı zorlaştırıyorlar. “Peki, yapay zekâ bu kadar iyiyse sorun ne?” dediğinizi duyar gibi oluyorum. Sorun şu efendim; düşmanları‐ mız bize göre fazla zeki, fazla ye‐ tenekli ve fazla ölümsüzler. Bir kere attıklarını vuruyor‐ lar, ıskalamak diye bir şey kitap‐ larında yazmıyor. İkincisi ise çok zor ölüyorlar. Aynı adamın üze‐ rine birkaç şarjör boşaltmanıza rağmen hâlâ inatla yerden kalkıp üzerinize geldiğini gördüğü‐ nüzde ne demek istediğimi anla‐ yacaksınız. Bunda oyun başında sahip olduğumuz silahların güç‐ süzlüğünün ve isabetsizliğinin payı da büyük elbette. Neyse ki oyun ilerledikçe daha iyi silahlar almaya ve attığımızı vurmaya başlıyoruz. Bir diğer sorun ise fazla saldırgan olmaları. Biz sipe‐ rin ardından Allah ne verdiyse düşmanların üzerine ateş eder‐

www.blogdergisi.com 11/2010 BLOG DERGİSİ | 35


OYUN

ken onlar siperlerinin ardından fırlayıp üzerimize koşa koşa ge‐ liyorlar bazen. Bir de bakıyorsu‐ nuz ki tam yanımızda bir adam belirmiş ve şarjörü üzerimize boşaltıyor. Bizi koruması gere‐ ken Kane ise meçhule doğru ateş etmekte… Io Interacti‐ ve’deki yapımcıların atalarına saygılarımızı sunup üzerimize koşan düşmanları siper ardın‐ dan vurmaya çalışıyoruz bu kez de. Ama ne mümkün? Kafanızı dışarı uzatmanızla birlikte si‐ perlerin ardındaki diğer düş‐ manlar yaylım ateşine başlıyor ve sizi yere yapıştırıveriyorlar. Bunun üzerine az önce bahsetti‐ ğim kör ateş taktiğini denemeye başlıyorsunuz. Fakat o da ne? Düşmanları püskürtmesi gere‐ ken kör ateş sizin aptal gibi gö‐ rünmenizden başka hiçbir işe yaramıyor. Çünkü düşmanlar hâlâ üzerinize koşmaya devam ederken siz mermilerinizi amaç‐ sızca sağa sola saçıyorsunuz.

Üstelik tüm bu anlattıklarım normal zorluk seviyesinde ba‐ şıma gelenler. Daha bunun zor ve daha zor seviyeleri var. Tüm bunların üzerine “YouTube Realism” adındaki kamera sis‐ teminin hedef almayı ve etrafı‐ mızı görmeyi zorlaştırdığını ekleyin. Eğlenceli mi? Hayır!

Acemi kameraman iş başında Oyuna başladığımızda dik‐ katimizi çeken ilk şey Io Interac‐ tive’in yeni kamera sistemi oluyor. YouTube Realism adını verdikleri bu sistem sayesinde tüm oyun sanki acemi bir kame‐ raman tarafından çözünürlüğü düşük bir kamera ile filme alını‐ yormuş gibi görünüyor. Ka‐ mera sürekli Lynch’i takip ediyor, bu esnada da ekran sal‐ lanıyor, sarsılıyor, bulanıklaşı‐ yor, ışıklar yansıyor vs. Böylece sanki biz de oradaymışız da olaylara birinci elden şahit olu‐

36 | BLOG DERGİSİ 11/2010 www.blogdergisi.com

yormuşuz gibi bir hava yaratıl‐ maya çalışılmış. Zaten “Loa‐ ding” ekranlarında da tıpkı YouTube’daki gibi “Buffering” yazıyor. Bu kamera açısı ister is‐ temez ilk Blair cadısını hatırlattı bana. Başlangıçta bu yeni sis‐ teme alışmakta zorlansak da bir süre sonra alışıyorsunuz ve gö‐ zümüzü çok da fazla rahatsız etmiyor. Fakat bu kameranın hedef almayı zorlaştırdığı acı


>>Kane & Lynch 2: Dog Days lanmazsak yere yığılıyoruz. Bu‐ rada da yeni bir şey denemiş Io. Yerde yatarken rakibimize ateş edebiliyoruz. Sadece bir kez ayağa kalkma hakkımız var, ikinci kez yere düşersek bu kez ölüyoruz. Alabildiğimiz darbe sayısı da ilk oyuna göre arttırıl‐ mış. Bu iyi mi kötü mü karar ve‐ remedim açıkçası. Çünkü bu sayede daha ölümcül hale gelmiş düşmanlarımıza karşı bir şansı‐ mız olurken bazen de “Nasıl olsa hemen ölmüyorum.” diyerek si‐ peri falan bırakıp oradan oraya deli danalar gibi koşturmamıza da ön ayak olabiliyor.

kurşun atabiliyordur, ne dersi‐ niz? Hmmm…

Lynchy?

Oyun ilk duyurulduğunda bu kez Lynch ile oynayacak ol‐ mamız çoğumuzu heyecanlan‐ dırmıştı. Çünkü Lynch, Kane’e göre daha enteresan bir karak‐ terdi. Şizofrendi bir kere ve sık sık kendi kendine konuşuyor, bazen de kontrolünü kaybedi‐ yordu. Bunların oyuna nasıl yan‐ sıtılacağı, oynanışa nasıl etki edeceği benim en çok merak etti‐ bir gerçek. Ne etrafımıza diledi‐ ğim konulardı. Ama beklediğimi ğiniz gibi bakabiliyoruz ne de pek bulamadım maalesef. Evet, kimin nereden ateş ettiğini kesti‐ Lynch yine kendi kendine konu‐ rebiliyoruz. Neyse ki siper alma Oyundaki en eğlenceli şey‐ şuyor, homurdanıyor, anlamsız sistemi var. Aaa, siper aldığı‐ lerden biri hiç şüphesiz patlayan kelimeler dudaklarından dökü‐ mızda da vuruluyorduk değil yangın tüpleri… Bu tüpleri düş‐ lüyor. Bunları izlemek de ol‐ mi? Unutmuşum! manlarımızın arasına fırlatıp tek dukça keyif veriyor insana. Ama bir mermiyle patlatabiliyor ve or‐ bir de ses olayı var. Lynch sürekli Tıpkı ilk oyunda olduğu gibi tamı şenlendirebiliyoruz. Ah, bir kafasının içinde çığlıklar ve Dog Days’de de bir enerji barı‐ de duvar arkasından ateş ettiği‐ yoğun bir çınlama duyuyor. Biz mız yok. Lynch yaralandıkça ek‐ mizde de vuramıyor olsaymı‐ de öyle… Oyun boyunca sürekli rana ufak kan damlaları sıçrıyor şız… Ama belki de Lynch, bu çınlama efektini duymak beni ve hemen güvenli bir yere sak‐ Wanted filmindeki gibi falsolu inanılmaz rahatsız etti ve birkaç

www.blogdergisi.com 11/2010 BLOG DERGİSİ | 37


OYUN

kez oyunu kapatmama neden oldu. Lynch’in ruhsal durumunu daha başarılı bir şekilde aktar‐ malarını beklerdim açıkçası. Şanghay sokakları bazı yer‐ lerde oldukça güzel görünürken bazı yerlerde ise çok sönük kalı‐ yor. Caddeler, balık satıcıları, korsan CD satıcıları gibi ayrıntı‐ lar sizi gülümsetirken özelliksiz sokak araları, inşaat alanları, dökük binalarda somurtmanıza neden oluyor. Bölüm tasarımları ise ilk oyuna göre çok daha sönük kalıyor. İlk oyunda banka soygunu, gökdelen bölümü, ha‐ pishane firarı gibi enteresan bö‐ lümler vardı hatırlarsanız. İkinci oyunda ise (içeriğini fazla açık etmeden) helikopter ve işkence sahneleri dışında pek bir şey yok. Oyunun hikâyesi de ilk oyunun yanına yaklaşamayan‐ lardan. Ortada yine dramatik bir olay var ama karakterlerin iddia ettikleri gibi işleri düzeltmeye ça‐ lıştıkları hissini alamıyorsunuz bir türlü. Karakterlerde de bir değişim seziyoruz oynarken. Kane biraz daha doğruluğun sesi haline gelmiş, Lynch ise biraz daha normalleşmiş sanki. Her şeye rağmen Kane ve Lynch’i ye‐

>>Kane & Lynch 2: Dog Days

niden bir arada görmek, atışma‐ larına ve olaylara verdikleri tep‐ kilere tanık olmak keyif veriyor. Seslendirmelerin ilk oyundaki ile aynı olması da bir diğer artı. Lynch’in modellemesi çok iyi yapılmış ama aynı şeyleri Kane dâhil olmak üzere diğer karak‐ terler için söylemek zor. Çok uğ‐ raşmama rağmen ara videolarda dudak hareketlerini görememek de ayrı bir hayal kırıklığı oldu benim için. Senaryo modu 5‐6 saat gibi bir sürede bitiyor. Oyu‐ nun sonu ise kesinlikle kötü… “Bunun için mi bu kadar uğraş‐ tım?” diyorsunuz ister istemez. Bir de “Bu mu yani mükemmel kaçış planınız?” demeden ede‐

miyorsunuz. mantıksız…

Komik

çünkü,

Sonuç olarak Kane & Lynch: Dog Days bu yılın hayal kırıklık‐ larından biri oldu benim için. Bir sürü iyi fikrin harcandığı vasat bir yapım olmuş maalesef. De‐ neysel kamera sistemini merak ediyorsanız bir göz atabilirsiniz. Fakat ekran başında fazla kalaca‐ ğınızı sanmam.

NOT:

6,0

/10,0

KÜNYE

Artılar: Kane ve Lynch’i yeniden bir arada görmek

Yapımcı: Io Interactive

Eksiler: Kötü kamera sistemi, yapay zekânın dengesizliği, siper alma sistemi MİNİMUM SİSTEM GEREKSİNİMLERİ Windows XP SP2 / Windows Vista 2.0 GHz Intel Pentium 4 / AMD Athlon XP 1800+ işlemci 1 GB RAM (Xp) / 2 GB RAM (Vista) 128 MB NVIDIA 6600 / ATI X1300 ekran kartı 7 GB hard disk alanı

Tür: Third Person Shooter Grafik: Ses: Oynanabilirlik: Eğlence:

38 | BLOG DERGİSİ 11/2010 www.blogdergisi.com


OYUN

>>Ayın Mini Oyunu: Red Moon

AYINMİNİOYUNU

Red Moon

M. İhsan TATARİ / yorgun‐savasci.blogspot.com

Red Moon harika el çizimi grafikleri ve kır‐ mızı – siyah renk paletiyle oldukça şık bir plat‐ form oyunu. Ok tuşları ile yönettiğimiz ana karakterimiz Z tuşuna bastığımızda kılıcını sa‐ vuruyor. Aşağı basılı tutup Z’ye bastığımızda ise bir Power Attack gerçekleştiriyor. X ya da yukarı ok tuşuna basarak zıplayabiliyoruz. Çift zıplama ve duvarlardan sekme gibi klasik‐ leşmiş hareketler bu oyunda da mevcut.

er 10 yılda bir Dünya’mızın üzerinde asılı duran kırmızı bir renge bürün‐ mekte, geceyi kızıl ışıklarıyla yıka‐ maktadır. İşte böyle gecelerde gizemli bir grup, Kızıl Samuraylar güçlerinin zirvesine çıkmaktadır. Yine böyle bir gecede Kızıl Samu‐ raylardan Eivana ve efendisi ülkesinin başın‐ daki kralı devirmek ve ülkeyi ele geçirmek için harekete geçerler. Her ne kadar Eivana bu işe gönülsüz olsa da efendisine karşı gelecek ce‐ sareti yoktur. Böylece macera başlar…

A

Düşmanlarımızın ölürken dağılması, kır‐ mızı üzerine sihay ile çizilmiş karakterler gibi küçük ayrıntılar göze oldukça hoş görünüyor. Oyunda tam 20 bölüm, 2 boss savaşı ve topla‐ nacak 13 ödül bulunuyor. Oyunda ilerledikçe konsept resimleri ve müzikleri açabiliyoruz da… Platform oyunu sevenlerin kaçırmaması bir tecrübe olmuş Red Moon. Oyunun web adresi: http://www.king.com/games/sponsored‐ games/red‐moon/play/?language=en_US

www.blogdergisi.com 11/2010 BLOG DERGİSİ | 39


OYUN

İndirilebilir İçeriklerde Anlam Karmaşası Geçtiğimiz ay ortasında 2k firması bir basın açıkla‐ ması yaparak Bioshock 2 için hazırlanan Pretector Trials ve Minervaʹs Den adındaki indirilebilir içerik‐ lerin PC’ye çıkmayacağını açıkladı. Bu haber uzun zamandır bu içeriği bekleyen oyuncular arasında hayal kırıklığı yarattı elbette. İndirilebilir içeriği kor‐ san kopyaları engellemek için çıkardıklarını öne süren firmaların korsan kopya kullanımının en yay‐ gın olduğu platformda böyle bir karar alması ise ka‐ falarda soru işareti bıraktı.

Zombi Naziler Geri Dönüyor! Call of Duty: World at War oyununda or‐ taya çıkan ve büyük bir kitlenin beğenisini kazanan hatta neredeyse oyundan daha po‐ püler hale gelen Zombi Naziler, Call of Duty: Black Ops ile geri dönüyor. Bu kez 6 kişiye varan co‐op desteğini de içerecek olan modda bir çok yenilik ve küçük sürpriz de bizi bekliyor olacak. Bakalım 6 kişi kaç raunt canlı kalabileceğiz?

Efsanevi Monkey Island serisinin yapımcıları Schafer ve Gilbert yeni bir proje için yıllar sonra yeniden bir arada. Schaferʹin oyun firması Double Fine Studios’da birlikte çalışan ikili “eski oyuncu‐ ların seveceği ama macera oyunu olmayan bir şey” üzerinde çalıştıklarını açıkladılar. Sizi bilmi‐ yoruz ama biz şimdiden heyecanlandık!

Karayip Korsanları İptal

Propoganda Games tarafından hazırlanan ve çok iyi ol‐ ması beklenen, E3 fuarındaki videosuyla bizi heyecanlan‐ dıran Pirates of the Caribbean: Armada of The Damned sürpriz bir şekilde iptal oldu. Yapılan açıklamaya göre firma, çalışanlarını Tron: Evolution oyununa kaydırdı ve bu proje üzerine yoğunlaştı. 2011 yılında çıkması bekle‐ nen Karayip Korsanları’nın akıbeti ise henüz belirsiz.

40 | BLOG DERGİSİ 11/2010 www.blogdergisi.com

M. İhsan TATARİ / yorgun‐savasci.blogspot.com

Tim Schafer Ve Ron Gilbert Tekrar Bir Arada


>>Oyun Haber

Kingdom of Amalurs: Reckoning Bu isime aşina olmaya başlasanız iyi olur çünkü ileride hakkında çok şey duyacaksınız sevgili oyunseverler. Hatırlarsanız daha önceki sa‐ yılarımızdan birinde R.A.Salvatore (Drizzt Do’Urden, Star Wars ki‐ tapları yazarı), Todd McFarlane (Spawn) ve Ken Rolston (Morrowind, Oblivion) tarafından ortaklaşa bir oyun hazırlanmakta olduğunu yazmıştık. İşte o oyunun adı sonunda belli oldu; Kingdom of Amalurs: Reckoning. Bu muhteşem üçlünün arkasında ise yine bir diğer müthiş firma, Rise of Nations’ın yapımcısı Big Huge Games yer alıyor. Tamamen orijinal bir evrende geçecek olan oyun bir RPG olacak. Salvatore bu evren için tam 10.000 yıllık bir tarih yazmış, McFarlane ise tüm görsellerde baş rolü üstlenmiş. Oyunun tahmini çıkış tarihi ise 2011 sonbaharı. Ne? 2011 mi? Ama daha çok var! Ühü!

Oyunlarınızı Türkçeleştirin İngilizce ile aranız pek yok mu? Oyun oynmayı se‐ viyorsunuz fakat karakterlerin tam olarak neden bahsettiğini anlayamıyor musunuz? Dert etmeyin çünkü artık oyunceviri.com var. GTA IV, Mafia II, Call of Duty 4 gibi modern oyunların yanı sıra Age of Empires 2, Hitman gibi klasiklerin çevirisini yapan site şu sıralar Medal of Honor çevirisi üze‐ rinde çalışmakta. Tek yapmanız gereken oyunc‐ eviri.com adresine girmek ve istediğiniz yamayı bilgisayarınıza indirmek. Kendilerini buradan teb‐ rik ediyor, selamlarımızı gönderiyoruz.

Valve İlk Sürprizini Açıkladı Geçtiğimiz ay Valve yetkililerinin bize bazı sürpriz‐ ler hazırladığı yönünde bir haber yapmıştık hatırlar‐ sanız. Valve bu sürprizlerden ilkini açıkladı, yeni bir oyun. Ama ne Half‐Life 3 ne de yeni bir marka bu oyun. Aksine; Defence of the Ancients (namı diğer DotA)’nın devamını hazırlıyor Valve bizlere. Source grafik motoru ile tekrar tasarlanan oyun tıpkı ilki gibi çizgi‐filmvari grafiklere sahip olacak. DotA Alls‐ tars’dan 100 karekteri içerecek olan oyunun 2011 yılı içerisinde PC ve Mac için piyasaya çıkması bekleni‐ yor. 3 sürprizden biri gitti, ikisi kaldı. Darısı Half‐ Life severlerin başına… www.blogdergisi.com 11/2010 BLOG DERGİSİ | 41


SİNEMA

ALTIN PORTAKAL ÖDÜLLERİ Antalya Altın Portakal Film Festivali, Avrupa'nın ve Asya'nın en köklü film festivallerinden birisidir; ülkemizin ise en eski ve en uzun soluklu festivalidir. 1950 li yıllardan beri devam eden bu festival, Antalya Belediyesi’nin önderliğinde gerçekleşmeye devam etmektedir. Uluslararası platforma ise 2005 yılından itibaren geçen altın portakal film festivali, ülkemiz sinemasına kattığı rengi, deneyimi ve başarıyı böylelikle dünya sinema platformuna da aktarmaya çalışmış ve dünyanın en önemli film festivallerinden biri olma yolunda emin adımlarla ilerleme gayreti içine girmiştir. Festivalde, ulusal ve uluslararası filmlerden Asya ve Avrupa sinemasının en iddialı yapımları yer almakta ve dünyanın önemli ve saygın isimleri de festivale katılmaktadır. Festivalin geçmişinden birazcık bahsettikten sonra, bu yıl 47. si düzenlenen Antalya Uluslararası Altın Portakal Film festivalinden de biraz bahsedelim. Bu yıl ki festival, daha başlamadan bal filmi ile Oscar’a aday olan Semih Kaplanoğlu’nun, Emir Kusturica'nın jüri üyeliğine tepki olarak festivalden çekilmesiyle sorunlarla başladı. Aslına bakarsanız bu sorunlar devam da etti; bir yerde hava koşulları bile bu duruma eşlik etti! Açılış konuşmasında yaşanan sözlü tartışmalar, devlet bakanının da festivali protesto etmesi, son anda sırf yönetmenin jürilikten çekilmesi ile devam eden sorunlara bir de festivali düzenleyen firmanın beceriksizliği eklenince: sönük bir festivali geride bıraktığımızı söylemekte haksız sayılmayız. Yaşanan bu olaylar, festivalin belki de politize edildiğinin göstergesidir: ayrıca, bu gibi organizasyonlarda deneyim ve tecrübenin de ne kadar önemli olduğunu anlatmıştır bize. “Bu kadar kötü mü yani?” dediğinizi duyar gibiyim, iyi şeyler oldu ama göze fazla batmadı. Çünkü herkes başka şeylerle meşguldü: yaşananlara tepkisini koymak isteyenler bile susturulmaya çalıştı. Belki de daha fazla sorun çıkmaması istendi ama hatalardan, yaşananlardan gerekli ders alındı mı bilmiyorum. Bir sonraki Altın Portakal Festivali’nin simgesi olacak martının tanıtımıyla sonlanan festival, tüm bu olanlara rağmen halkın ilgisini çekti diye düşünüyorum: hep Oscar törenlerine gıpta ile bakarken ve bu yıl fazla kaliteli Türk Filmi çekilmemesine rağmen özellikle yaşanan gerilimin de etkisiyle halkın festivalden haberdar olması 'kötü reklam' ile sağlanmış oldu. Fakat bir şeyi unuttuk: festivalin berbat olması ve uluslararası boyutunun ihmal edilmiş olması. 42 | BLOG DERGİSİ 11/2010 www.blogdergisi.com

Haken KARA hknkr.com Friendfeed/hknkr


>>Altın Portakal Ödülleri

ULUSAL ÖDÜLLER

En İyi Film: Çoğunluk (Seren Yüce)

En İyi İlk Film: Gişe Memuru (Tolga Karaçelik)

En İyi Yönetmen: Seren Yüce (Çoğunluk)

En İyi Senaryo: İlksen Başarır Mert Fırat (Atlıkarınca)

En İyi Görüntü Yönetmeni: Ercan Özkan (Saç ve Gişe Memuru)

En İyi Müzik: Mircan (Kar Beyaz)

En İyi Kadın Oyuncu: Claudia Cardinale (Sinyora Enrica İle İtalyan Olmak)

En İyi Erkek Oyuncu: Serkan Ercan (Gişe Memuru) ve Bartu Küçükçağlayan (Çoğunluk)

En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu: Ayşen Gruda (Kâğıt)

En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu: Cengiz Bozkurt (Kavşak) ve Rıza Akın (Saç)

En İyi Kurgu: Aylin Zoi Tinel (Gölgeler ve Suretler)

En İyi Film: ''Güzel Bir Hayatı Düşlerken'' ve ''Tümen Nehri''

En İyi Yönetmen: Lancelot Von Naso ''Ateşkes''

En İyi Kadın Oyuncu: Emma Suarez ''Sineklik''

Gençlik Jürisi Ödülü: ''Vittorio Meydanı'nda Bir Asansörde Medeniyetler Çatışması''

ULUSLARARASI YARIŞMA En İyi Erkek Oyuncu: Nik Xhelilaj ''Arnavut''

DİĞER ÖDÜLLER Belgesel Jüri Özel Ödülü: ''Ordu'da Bir Argonot'' (Rüya Arzu Köksal)

Halkın Portakalı: Son Helva (Karambol ekibi)

En İyi Belgesel: ''Anadolu'nun Son Göçerleri: Sarıkeçililer'' (Yüksel Aksu)

En İyi İlk Belgesel: ''Ofsayt'' (Reyan Tuvi), ''Herkes Uyurken'' (Erdem Murat Çelikler)

En İyi Kısa Film: ''Kar'' (Erol Mintaş)

Kısa Film Övgüye Değer Jüri Özel Ödülü: ''Dönüşü Olmayan Yolculuk'' (Güçlü Yaman)

Dijital Film Akademisi: ''Bisiklet'' (Serhat Karaaslan) ve ''Teneke'' (Bora Yüksel) (EÜ)

www.blogdergisi.com 11/2010 BLOG DERGİSİ | 43


SİNEMA

Güzel Yıldızlar Mercek Altında... Bu ayki yazımda son 3‐4 yıldır göze çarpan ve uzun yıllar daha izlemeye devam edece‐ ğimiz genç ve güzel yıldızları mercek altına aldım. Listeyi gördüğünüzde “ah şu da ol‐ malıydı” diyeceğiniz isimler olabilir ancak mümkün mertebe son yılları ve yıldızı yeni yeni parlayanları seçmeye gayret ettim. Önümüzdeki ay da yerli yıldızlarımızla il‐ gili bir yazı sizleri bekliyor olacak...

Benay GAVAZOĞLU ‐ sinemahser.blogspot.com ‐ Twitter/benayg

44 | BLOG DERGİSİ 11/2010 www.blogdergisi.com

Amy Adams ( Junebag - 2005) Son yıllarda ismini sıkça duyduğumuz kişilerin başında geliyor Amy Adams. Bağımsız filmlerle ismini duyurabilen bir oyuncu olması bir yana yer aldığı büyük prodüksiyonlar‐ daki küçük rolleriyle de alkış almayı başarabilen bir isim. Os‐ car’a aday olduğu bağımsız yapım Junebag ile dikkatleri üzerine çekmişti. Son yıllarda yılların eskitemediği başarılı isimlerden Meryl Streep ile be‐ raber rol aldığı filmlerle adından söz ettiriyor. Özellikle de Doubt’taki performansı izlenm‐ eye değer.


>>Güzel Yıldızlar Mercek Altında

Carey Mulligan (Aşk ve Gurur – 2005) Geçtiğimiz yılın başarılı festival filmlerinden An Education’dan tanıyorsunuz Carey Mulligan’ı. Ancak kendisinin ilk kez Aşk ve Gurur filminde Kitty rolüyle izlediğimizi hatırlayacaksınız. 2005’ten bu yana çok fazla dikkatleri üzerine çekememişti An Education’da Jenny olarak karşımıza çıkana kadar. Sonrasında Hollywood, kanat‐ ları altında aldı güzel yıldızı. Michale Mann’nin yıldızlar geçidi niteliğindeki Public Ene‐ mies filmi ve Natalie Portman, Tobey Maguire , Jake Gyllenhaal gibi yıldızların yer aldığı Broth‐ er’ta yer alması bunun göster‐ gesi.

Amanda Seyfried (Mamma Mia – 2008) Yükselişini bir müzikale borçlu olan bir isimde sıra. Amy Adams’ın aksine Amanda Seyfried yıldız değilken çalışma şansı bulmuştu Meryl Streep ile. Onun kızını oynadığı ve Abba şarkılarından oluşan meşhur müzikal Mamma Mia’nın sinema uyarlamasında tanıştık kendisiyle. Öncesinde de bir çok filmde rol almıştı ancak Mamma Mia uğurlu geldi güzel yıldıza. Chloe ve Jennifers Body ken‐ disini başrolde izlediğimiz ilk filmler ancak son olmayacakları da kesin.

Maggie Gyllenhaal ( Secretary – 2002) Ağabeyi Jake Gyllenhaal ile rol aldığı kült film Donnie Darko’‐ dan hatırlayanınız var mı Mag‐ gie Gyllenhaal’ı ? Ağabeyi gibi kendisi de istikrarlı bir şekilde ilerliyor kariyerinde. Ama ondan farklı olarak daha çok bağımsız yapımları tercih ediyor. Tabi Dark Kinght, Crazy Heart gibi gişe filmlerinde de görüyoruz son zamanlarda. 2002 yapımı Secretary, dikkatleri üzerine çektiği film olarak biliniyor. 2006 yapımı Sherry‐ baby ile Altın Küre’ye aday gös‐ terilmesi dışında ciddi bir adaylığı olmasa da önü açık yıldızlar arasında.

www.blogdergisi.com 11/2010 BLOG DERGİSİ | 45


SİNEMA

Emily Blunt (My Summer of Love - 2004)

Ellen Page (Juno -2007)

Juno filminde kendi yaşından çok daha küçük bir karaktere olgun bir hava katarak, sade bir oyunculukla can veren Ellen Page kuşkusuz bu listenin ol‐ mazsa olmazlarından. Juno sadece gösterildiği yılın en iyi bağımsız filmi olmadı Ellen Page’in de kariyerinde bir basamak atlamasını sağladı. Son olarak Inception’da karşımıza çıkan genç oyuncu önümüzdeki yıllarda da ismini sıkça duyacağımız isimler arasında gibi gözüküyor. Umarız Hollywood’ın büyüsüne kapılıp kariyerinde önemli bir yere sahip olan bağımsız filmlerde oynamaktan vazgeçmez. 46 | BLOG DERGİSİ 11/2010 www.blogdergisi.com

Özellikle Meryl Streep ile rol almış isimleri seçmissin diye‐ bilirsiniz ancak bu benim hatam değil. Meryl Streep genç yıldızların rol almak için fırsat kolladığı ve rol model olabilecek bir yıldız. Öyle ki beraber çalıştığı isimlere de şans ge‐ tiriyor. Bunlardan biri de Emily Blunt. Geçtiğimiz ay Will Target ile izlediğimiz güzel yıldız 2004 yapımı Aşk Yazı ‐ My Summer of Love filmiyle dikkatleri üzer‐ ine çekmişti. Şeytan Marka Giyer filmi ise kariyeri için bir dönüm noktası olmuştu.

Marion Cotillard (Cesaretin Var Mı Aşka? - 2003) Geçtiğimiz aylarda say‐ falarımıza konuk ettiğimiz güzel ve başarılı yıldız Marion Cotillard ilk olarak Taxi filmiyle adını duyursa da dikkatleri üz‐ erine çektiği film hiç kuşkusuz Cesaretin Var Mı Aşka?’dır. Başarılı olduğu kadar farklı da bir senaryoya sahip bu Fransız romantik komedisinden sonra çok dikkat çekmeden kariy‐ erinde ilerleyen güzel yıldızın patlama yaptığı film de hep‐ imizin bildiği gibi Edith Piaf’ı canlandırdığı Kaldırım Serçe‐ si’dir. Kaldırım Serçesiʹnden bu yana çok yan rollerde görsek de başarılı bir şekilde ilerlediğini inkar edemeyiz değil mi?


>>Güzel Yıldızlar Mercek Altında

Rosaria Dawson (Sin City- 2005) Bu listedeki kariyeri en renkli isim hiç kuşkusuz Rosaria Dawson’dır. Türden türe yolcu‐ luk yapan yetenekli yıldızı bir dram filminde de bir çizgi roman uyarlamasında da hayranlıkla izleyebilirsiniz. İlk kez Sin City’de parlayan yıldızını Tarantino filmi Death Proof ile daha da parlatsa da şimdiye kadar büyük patlamasını yaşamadı. Ancak aldığı her rolün hakkını vermeyi başardı. Şimdiye kadar yardımcı rollerin yıldızı olsa da önümüzdeki yıllarda kendisini daha çok göstereceğini düşündüğüm, takibe değer isimlerden.

Zooey Deschanel (The Hitchhiker's Guide to the Galaxy – 2005) Birçoğunuz onu geçtiğimiz yılın başarılı bağımsız filmlerinden (500) Days of Summer’ın Summer’ı olarak hatırlasanız da kendisini ilk belli ettiği film 2005 yapımı başka bir bağımsız film The Hitchhiker's Guide to the Galaxy – Otostopçunun Galaksi Rehperi’dir. Bu filmdeki fantastik karakterinden sonra uzun bir süre sessiz ve derinden ilerledi. Yes Man ile yine kendine yakışır bir karakterle karşımıza çıkmıştı. Uzun yıllar Summer karakteriyle anılacak olsa da bundan sonra alacağı her rolde güzelliği ve doğallığı ile dikkatleri üzerine çekeceğine şüphe yok.

Anne Hathaway (The Princess Diaries 2001) Genç kızlara hitap eden bir seri ile, The Princess Diaries ile dikkatleri üzerine çekti. Ardından rol aldığı filmlerle de kısa sürede yıldız kategorisine girdi. Onun da kariyerinde Meryl Streep etkisi var. Ama Meryl Streep ile rol aldığı Şeytan Marka Giyer’den önce Broke‐ back Dağı’ndaki rolüyle akademinin ve eleştirmenlerin gözüne girmişti. Başarılı festival filmi Rachel Getting Married (2008) ile yıldız kategorisine yükselen güzel yıldızı en son Tim Burton’ın Alice in Wonder‐ land’inde Beyaz Kraliçe olarak izleme şansı bulduk.

www.blogdergisi.com 11/2010 BLOG DERGİSİ | 47


VİZYONDAKİLER

New York’ta Beş Minare Gösterim tarihi: 05 Kasım 2010 Yönetmen: Biray Dalkıran Tür: Aksiyon, Macera, Polisiye, Politik Oyuncular: Danny Glover, Gina Gershon, Robert Patrick, Haluk Bilginer, Ali Sürmeli, Engin Atlan Düzyatan, Zafer Ergin, Suna Selen, Hüseyin Avni Danyal, Mahsun Kırmı‐ zıgül, Mustafa Sandal ve Eşref Kolçak

Afişlerin üzerine tıklayarak film fragmanlarını internet üzerinden izleyebilirsiniz...

İstanbul, New York, Bitlis üçgeninde geçen hikâye, yakın dönemin Türkiye’sini sorgularken, “11 Eylül sonrası Amerika’nın ve dünyanın İslam ile olan Para‐ noyası”nı gözler önüne seriyor… 11 yıl önce projelen‐ dirdiği New York’ta Beş Minare filmini çekerek bir hayalini gerçekleştirmiş olan Mahsun Kırmızıgül, se‐ narist ve yönetmen olarak Beyaz Melek ve Güneşi Gördüm’den sonra üçüncü filminde de yine “toplum‐ sal bir konu”ya dikkat çekiyor…

Testere 7 Saw VII Gösterim tarihi: 12 Kasım 2010 Yönetmen: Kevin Greutert Tür: 3 Boyutlu, Gerilim, Korku Oyuncular: Tobin Bell, Chester Bennington, Sean Patrick Flanery, Costas Mandylor, Gina Holden, Betsy Russell, Shauna Macdonald, Costas Mandylor Jigsawʹun ölümcül yasası devam ederken Jigsawʹdan kurtulan bir grup insan kendilerine yardımcı olmak için destek ararlar ve ve bu destekçilerin en başında Bobby Dagen adında Jigsawʹdan kurtulmuş biri var‐ dır. Bobbyʹnin gizli sırlarından yeni bir terör dalgası ortaya çıkacaktır.

48 | BLOG DERGİSİ 11/2010 www.blogdergisi.com


Yukarıdaki Tehlike (Skyline) Gösterim tarihi: 12 Kasım 2010 Yönetmen: Colin Strause, Greg Strause Tür: Bilim Kurgu Oyuncular: Eric Balfour, Kate Mara, Brit‐ tany Daniel, Donald Faison, David Zayas, Neil Hopkins, Laz Alonso, Aneliese Roett‐ ger, Phet Mahathongdy, Tanya Newbould, Jarrod ve Elaine, doğum günü kutlamak için Güney Kaliforniya’ya giderler. Gündoğumundan iki saat önce arkadaşları Terry’nin evinin penceresinden unutulmaz bir ışık izlerler. O sırada, Los Angeles kentinin üzerini kaplayan uzay gemisi şehirdeki in‐ sanları kendine doğru çekmektedir. Uzaylılar elle‐ rinde çok dayanıklı ve tahrip edilemez bir yüksek teknoloji ile gelmişlerdir.

Harry Potter Ve Ölüm Yadigarları Bölüm 1 (Harry Potter and the Deathly Hallows: Part I ) Gösterim tarihi: 17 Kasım 2010 Yönetmen: David Yates Tür: Aksiyon, Macera, Fantastik Oyuncular: Daniel Radcliffe, Emma Watson, Helena Bonham Carter, Rupert Grint, Alan Rickman, Ralph Fiennes, Bonnie Wright, Evanna Lynch, Tom Felton... David Yates’in yönettiği ve Daniel Radcliffe ile Rupert Grint oynadığı film, Harry, Ron ve Hermione’nin Vol‐ demort’un ölümsüzlük sırrını barındıran Hortkuluk‐ lar’ın izlerini sürme görevi için yola çıkmaları ile başlıyor. Profesörlerinin yönlendirmeleri ve Profesör Dumbledore’un koruması olmaksızın, tek başlarına yola çıkan üç arkadaş şimdi herzamankinden daha fazla birbirlerine güvenmek zorundadır. www.blogdergisi.com 11/2010 BLOG DERGİSİ | 49


VİZYONDAKİLER

Prensesin Uykusu Gösterim tarihi: 19 Kasım 2010 Yönetmen: Çağan Irmak Tür: Dram Oyuncular: Çağlar Çorumlu, Sevinç Erbu‐ lak, Genco Erkal, Alican Yücesoy, Şevval Başpınar, Ayşenil Şamlıoğlu, Funda Şirinkal, Funda Şirinkal, Işıl Yücesoy Sıradan görünen ama aslında rengarenk karakterlere sahip bir grup insanın birlik olup kaderi değiştirme çabalarını hayatın tam içinden anlatan filmin başrol‐ lerinde Çağlar Çorumlu, Sevinç Erbulak, Genco Erkal, Alican Yücesoy, Şevval Başpınar, Ayşenil Şam‐ lıoğlu, Funda Şirinkal, Baran Ayhan ile konuk oyuncu olarak Işıl Yücesoy yer alıyor.

Git Başımdan! (Due Date) Gösterim tarihi: 26 Kasım 2010 Yönetmen: Todd Phillips Tür: Dram, Tarih Oyuncular: Robert Downey Jr., Zach Galifia‐ nakis, Michelle Monaghan, Jamie Foxx, Ju‐ liette Lewis, Alan Arkin, RZA, Mimi Kennedy, Rhoda Griffis, Emily Wagner, Peter Highman beş gün sonra doğuma girecek karısına yetişmek ve zamanında orada olmak için Atlantaʹda çok hızlı hareket etmesi gereken bir baba adayıdır. Ancak uçağını yakalayamayınca tüm programı alt üst olur. Kendisini Ethan Tremblayʹin arabasında bulan Peter, karısının ve çocuklarının yanında zamanında olabilmek için bu yolculuğu yapmak zorunda kalır. Yol arkadaşı ise tam anlamıyla sinir bozucudur. 50 | BLOG DERGİSİ 11/2010 www.blogdergisi.com


Biutiful (Biutiful) Gösterim tarihi: 19 Kasım 2010 Yönetmen: Alejandro González Iñárritu Tür: Gerilim, Korku, Psikolojik Oyuncular: Javier Bardem, Blanca Portillo, Martina Garcia, Felix Cubero Alejandro Gonzalez Inarritu’nun yönettiği ve Javier Bardem, Blanca Portillo, Martina Garcia ile Felix Cu‐ bero’nun oynadığı Biutiful, 19 Kasım 2010′da vizyona girmektedir. Barcelona’da geçen hikâyede, Javier Bar‐ dem, Uxbal adında kanuna aykırı işleri yüzünden başı polisle derde giren bir adamı canlandırıyor. Biu‐ tiful, zorunlu olarak yaptığı yasadışı işlerle para ka‐ zanmaya çalışan sorunlu ama sadık ve duyarlı bir babanın hikâyesi.

Biri Beni Isırdı (Vampires Suck) Gösterim tarihi: 26 Kasım 2010 Yönetmen: Jason Friedberg, Aaron Sletzer Tür: Komedi Oyuncular: Matt Lanter, Ken Jeong, Anne‐ liese Van Der Pol, Jenn Proske, Chris Riggi, Becca iki erkek arasında kararsız kalmıştır; gizemli, karamsar ve saçma derecede soluk benizli çocuk ile dayanıklı, sevimli çocuk arasında. İkisi arasında bir karar vermek için her an kendisinin de yemeğe dönü‐ şebileceği bir aile yemeğini sağ salim atlatmalıdır. Ro‐ mantik karmaşalar yeterli değilmiş gibi bir yandan da kontrol delisi babasıyla da baş etmelidir. Mezuniyet gecesi gelip çatmadan karar vermek zorunda olan Becca, gizemli bir dünyadan gelen Alice’ten Lady Ga‐ ga’ya kadar birçok kişiden yardım alır! www.blogdergisi.com 11/2010 BLOG DERGİSİ | 51


KISA BİR MOLA

>>Markam ve Maskotu

Kısa Bir Mola Markam ve Maskotu Rahim AYTUNÇ aytuncrahim.com ‐ twitter.com/rahimaytunc er markanın, kendi ürünlerinin kalitesini anlatan bir maskotunun olduğu günümüz pazalama dünyasında, bazı markaların maskotlarının başarısından dolayı müşterilerle kurduğu duygusal bağ sayesinde, markanın sevilmişliğini bile aşan sevimlilikte maskotları bulunmakta. Üstelik bu maskotların hayranları her gün artıyor ve adeta çılgın takipçileri haline geliyorlar.

H

reklamlarında kullandıkları maskotlarının durumu o kadar kötü ki :( Bu markamız kaliteli ürünleriyle piyasada, kemikleşmiş müşterilerine her gün yenisini ekliyor ama bunu hızlandırmakta bir adım daha atmak için maskotuna gereken önemi vermiyor.

Markamızın adı BanBu maskotlara birkaç vit. Banvit’in maskotu örnek vermek gere- ise şu gördüğünüz, rekirse: simdeki basit, cılız, Arçelik: Çelik Robot kötü çizim harikası taMichellin: Lastik vuğa benzer “şeyyy” Adam oluyor. Tavuğa benzer Opet: Mayk Bebek “şeyyy” diyorum, çünkü tavuk olup olmadığından bile emin değilim. Bu başarılı markaların kendilerini bile geçeDoğrusu banvitin picek kadar sevilen masyasaya sunduğu kalikotlarının yanında, teli ürünlerinin artık aksini söylemek dışında, ekranlarda imkansız. Başarıları bu neden bu kadar kalikadar kabullenilmiş ve tesiz ve kötü bir massevimliliğinden dolayı kotla seslendiğini müşteriyi adeta kendi anlamış değilim. Herortağı gibi markasınhalde ekranlarda dan çok kendisine dönen reklamlarını izbağlayan maskotların lemediklerini ve dolagücü, bazı markalar tayısıyla reklamda rafından tam olarak dönen maskotu göranlaşılmamış. Bazı mediklerini varsayıyomarkalar deyip çoğul konuşsamda şimdilik sadece rum. bir markanın ismini vermek yeterlidir. Yoksa böylesine kaliteli ürünleriyle müşterinin gönBu markamız kaliteli ürünleriyle piyasada diğer rakip- lüne taht kuran bir marka, neden bu kadar kötü bir lerinden hemen ayrılyor. Rakiplerinden ürün kalitesi “şeyyy” le ekranlarda ciyaklamaya çalışıp dursun ki? olarak kendini ayırtabilmeyi başarsa da, televizyon 52 | BLOG DERGİSİ 11/2010 www.blogdergisi.com


KISA BİR MOLA

>>Gürse Birsel ve Turkcell

Gülse Birsel veTurkcell ülse Birsel’in, o kendine has soğuk havası Turkcell kalitesiyle birleşip ekranlarda adeta reklam kirliliğine neden oluyor. Bu kirlilikte Gülse Birsel yalnız suçlu değil, çünkü ülkemiz genel olarak herkesin her işi yapmaya çalıştığı bir durum var ve bunda toplumsal olarak suçluyuz. Nedense hiç kimse kalkıpda arkadaşım ben bu işten anlamıyorum, bu işi yapamam diyemiyor. Çünkü geçim sıkıntısı o kadar had safahadaki Gülse Birsel bile aç kalmaktan korkuyor olduğundan olsa gerek Turkcell reklamlarında oynamaktan, ekranlarda soğuk reklam kirlilikleri yaratmaktan geri kalmıyor. Gülse lütfen geri çekil, sadece yaz, sadece yaz, sadece yazzzz.

G

www.blogdergisi.com 11/2010 BLOG DERGİSİ | 53


MÜZİK

Müzikte Kadın Olgusu Ecre Ulusakarya / ikimiz‐2.blogspot.com

54 | BLOG DERGİSİ 11/2010 www.blogdergisi.com


>>Müzikte Kadın Olgusu

Dünya’nın kuruluşundan beri süregelen bazı düşünceler kadınların sadece doğurganlığı arttırmasıyla soyun devamı için yaratıldığı ve hiçbir hakka sahip olmadığına yorulmuştur, kadına saygının olmadığı erkek egemenliğin yoğun yaşandığı yüzyıllarda kadının toplumdaki yerini bulması oldukça zaman almıştır... Zaman ilerlerken düşüncelerin gelişmesi asilik gibi davranışların “İnat”ı doğurması ve kimi soylulara göre “Bunlar günahkâr.” dense de kadınlığın varoluşundan içinde büyüyen feminenlik duygusu dışa vurdukça toplumda yerini sabitlemiştir… Tarihin derinliklerine indikçe kadına karşı yapılan zulümler günümüz baharının nedenli hoşgörülü olduğunu gösteriyor ancak müzik dünyasının da kadın ben buradayım varım demesi hiçte kolay olmamıştır… Tarihten Günümüze Kadın Müzik Sanatçılarının Varoluşlarını Görelim; Bizans müziği Yahudi müziğinden etkilenen yepyeni bir kültür örneğidir. Kadınlar sadece düğün ve cenaze törenlerinde kendi aralarında şarkı söyleyip çalgı çalmışlardır. Dönemin en ünlü bestecisi Kassia’dır. Dinsel tören müziğinin bu dönemde geliştiği görülmektedir. Dinin tek elden yönetilmesi ve kilisenin baskılarıyla tutuculuk doruğa ulaşmış, ataerkil yapıya bağlı olarak kadın kiliseden dışlanmış hatta törenlerde kadın sesi gerektiren melodiler hadım sanatçılar (castrato) tarafından söylenmiştir. Ortaçağda bütün yasaklara rağmen kadınlar bestecilik çalışmalarını gizli olarak sürdürmüşlerdir. Hildegard of Bingen buna en önemli örnektir… 15-16. yy.’larda kadınlar artık müzik alanında eğitim almaya başlamışlardır. Bunun sonucunda müzikte önemli başarılar elde etmişler ama buna rağmen

büyük müzik kitaplarında yok sayılırlar. Birçoğunun keşfedilmemesi dönemin şartlarını düşününce pek de şaşırtıcı değil. Bunlardan biri olan Maddelena Casulana müziğini profesyonel olarak yayınlayan ilk kadın bestecidir. 16. yy’ın sonlarına doğru bazı kadın sanatçılar, opera şarkıcılığına yönelmişler ve bu dalda ilerleme göstermişlerdir. İlerleyen zamanlarda yorumculuklarının yanında opera besteciliğine de başlamışlardır. Buna en iyi örnek Francesca Caccini ve Barbara Strozzi’dir. 18. yy’ın ilk yarısı Haydn, Mozart, Beethoven, gibi büyük müzik ustalarını hazırlayan bir çağdır. Bu dönemde kadın müzisyenlerin yükselişleri ise doruk noktasındadır. Özellikle İtalya, Fransa, Almanya, Avusturya ve İngiltere’de birçok kadın; besteci, yorumcu, piyanist ve eğitimci olarak başarı kazanmışlardır. Çalışmalarında sanatsal yeteneklerini ortaya çıkaran birçok eser yazmışlardır… Kadınlar tarihteki karşılaştıkları tüm zorluklara rağmen isimlerini kazımayı başarmışlar, gördüğümüz gibi pekte kolay olmamış yine de her şeyin başı azimden geçmekte. Tarih Geçmişte kaldı bugün tüm insanlığa saygı varmış görünse de kadınların bazı yerlerde istenilmemesi bu sorunun nasıl bittiğini gösteriyor ne demeliyiz bilinmez tarih tekerrürden ibarettir yeterli olacak mıdır yaşamınızın her anında karşılaşacağınız zorluklar sizin hedefinize gitme isteğinizi daha da kamçılasın… www.blogdergisi.com 11/2010 BLOG DERGİSİ | 55


MİZAH

>>Düz Yazı

Düz Yazı Onur GÜRLEYEN / komikliklerim.blogspot.com Twitter/OnurG

*

Sosyal ağ, Facebook’un nasıl icat oldu‐ ğunu konu almış, gerçek olup olmadı‐ ğını sorduran bir film. Blog Dergisi’nin imtiyazlı bir yazarı olarak filmin ön gösteri‐ mine çağırıldım patronum Sayın Yüksel ta‐ rafından. İstinye’ye giderken Mecidiyeköy’de Superonline’ın bir aktivite‐ sine de katılalım dedik çünkü dergimizin ya‐ zarlarından Merve Gökbayrak’da orada bizi temsil ediyordu ki beni tek ilgilendiren şey ikramın olmasıydı. Şanımız bizden önce git‐ miş olacak ki, herkes “Blog Dergisi’ni siz mi yapıyorsunuz?” diye patronum Yasin ile ta‐ nışmak için sıraya girdi. Ben de bir köşede onu seyredip bedava biramın tadını çıkar‐ dım. Sonra da yerin yedi kat dibindeki met‐ royu kullanarak İstinye’ye gittik. Sosyal ağ’ı son anda yetişerek izledik. Biz de internet üzerinden sadece gönüllü çalışanlarla bir iş yapıyoruz ve daha üniversite öğrencisiyken kendi yazdığı kodlarla kurduğu site saye‐ sinde beş yüz milyar dolar kazanan birini gö‐ rünce aklımızda hin fikirler gezinmeye başladı. Hemen nasıl dergimizin okunurlu‐ ğunu arttırabiliriz diye tartışmaya başladık ve genelde olduğu gibi hiçbir sonuca vara‐ madık. Tanıtım yapmak için bir şeyler mi bastırsak diyoruz, e onun için para lazım. O da bizde yok. Sonuçta öğrenciyiz. Şimdilik derste sokakta Blogdergisi diye karalıyorum her fırsatta. Bir de AVM’lerdeki elektronikçi‐ lerde tanıtım için açık duran bilgisayarlara hemen bir dosya açıp Blogdergisi yazıyo‐ rum. Hafif anarşi gibi ama tam da değil.

56 | BLOG DERGİSİ 11/2010 www.blogdergisi.com

*

Geçenlerde Türkiye’de ilk defa bir dergi fuarı yapılacağı tüyosunu almış patronum Yasin. Hemen dedik biz de katılalım ama nasıl olacak. Tabi patronum Yasin hemen mailleşmeler ve telefon görüş‐ meleriyle ve tüm bağlantılarını kullanarak fuardan ücretsiz bir stant koparmayı başardı. İyi de bizim dergimiz sanal. Yani aslında kaşık yok ya, dergi de yok. Şimdi biz standa ne koyacağız da kendimizi tanıtacağız. Pat‐ ronum Yasin iki A3 kâğıda bastırdığı Blog‐ dergisi kapaklarını yanında getirdi neyse ki, Merve ve Harun Güven de dizüstü bilgisa‐ yarlarını getirdiler. Bir de bakmışız küçük bir masayı kalabalık gösterecek kadar ıvır zıvır toplayabildik. Fuarın bir medresede yapıldı‐ ğını önceden bilseydim belki biraz işkillenir‐ dim ama oraya gidene kadar bu fuarın İslamcı yayınlar için yapıldığını bilmiyor‐ dum. İçerisi tesettürü kadınlarla ve şekilsiz sakallı gençlerle doluydu. Yine de buraya kadar geldik deyip tam o anda bizim için boşaltılan bir masaya geçtik ama bizim der‐ gimiz gayet terbiyesiz, gayet müstehcen, ba‐ şımıza bir iş gelmesinden hafifçe tırstık gibi oldu. Konuşmacılar çıkıp dergilerinden çok namazın, orucun faziletlerinden bahsettiler. Cafcaf dergisi son sayılarını verdi. Kimse yaptığımız iş ile ilgilenmedi ve fuar öylece bitti. Bilmiyorum oradan Blogdergisi’ne oku‐ yucu çıkmış mıdır?

Dememeli Miydim? _Abi martılara simit atalım mı? _Bana ulama yapma. _Ulanlı falan konuşmak hoş olmuyor yanlız. _Keşke biraz yalnız olsaydı o da biz de.


>>Karikatürler

MİZAH

www.blogdergisi.com 11/2010 BLOG DERGİSİ | 57


ALTIN YUMURTALI BLOGLAR

Blogunuzun altın değerinde olduğuna inanıyoruz! Ve her ay bu sayfadan sizlere Altın Yumurtalar dağıtıyoruz… Bir blogunuz varsa, sitemizdeki başvuru formunu doldurarak veya iletisim@blogdergisi.com adresine mail atarak blogunuzu “Altın Yumurtalı Bloglar” listesine ekleyebilirsiniz ve bloglarınızın Blog Dergisi’nde yer almasını sağlayabilirsiniz.

58 | BLOG DERGİSİ 11/2010 www.blogdergisi.com


ibrahimmumcu.com

izmiristanbularasi.com

oshubu.blogspot.com

edebiyatmeclisi.blogspot.com

ahmetalper.blogspot.com

netbookolik.com

www.blogdergisi.com 11/2010 BLOG DERGİSİ | 59


www.blogdergisi.com


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.