Bodrum Bülten Mayıs 2006

Page 1



SAYI

124

MAYIS 2006

iÇiNDEKiLER

4

MERHABA / Demircan Türkdoğan

6

DANS FESTİVALİ

8

İMZA 100 BİNE ULAŞTI

10

YARIŞTILAR KAZANDILAR

11

AYIN ANKETİ

16

GEÇİYORDUM UÐRADIM / Bolar İren

18

YENİLER - YENİLİKLER - YENİLENENLER

20

KİTAP

22

MERVE İLDENİZ

25

BİR ZAMANLAR / Bülent Akkurt

26

TOPLUM - YAŞAM

28

BAHÇEM ve BEN / Gülnar Önay

29

SIRALAMADA BİRİNCİYİZ

30

SICAKLIK REKOR KIRACAK

32

İÇİMİZDEN BİRİ “Cengiz Kaptan”

34

ZEYTİNE YOLCULUK

38

DÜNDEN BUGÜNE

42

PARANTEZ / Hüsniye Kaya Polat

22

AYLIK GAZETE 2

HABER TURU

6

ETKİNLİKLER

8 9

ARŞİVDEN

16

BULMACA

8

30

34

10

ADRES SAYFALARI

26 www.bodrumajans.com.tr

36 info@bodrumajans.com.tr BODRUM

ül nBe

3


ül nBe

AYLIK KÜLTÜR ve YAŞAM DERGİSİ

İayn 1ı BODRUMajans Yayın Grubu Adına Sahibi, Genel Yayın Yönetmeni:

DEMİRCAN TÜRKDOÐAN Yazı İşleri Müdürü ÖZLEM ÜNLÜ McCLURE Haber Editörü  YİÐİT UYGUR Görsel Yönetmen: EMİNE İLKORUR Grafik Tasarım: BURCU COŞGUN Kapak Fotoğrafı: SERDAR ÖNAL Sayının Yazarları: BOLAR İREN BÜLENT AKKURT GÜLNAR ÖNAY HULUSİ ÖZÜDURU HÜSNİYE KAYA POLAT Halkla İlişkiler: CANSIN TÜRKDOÐAN Reklam Koordinatörleri: NURAY ÇEKİN NURHAN İBAK ERMAN SATI İletişim: OASİS Alışveriş Merkezi No:226 48400 BODRUM Tel : 0.252. 317 10 90 - 91 Fax: 0.252. 317 10 92 info@bodrumajans.com.tr www.bodrumajans.com.tr Baskı: Ankara Ofset ANKARA Yayın Türü: Yerel Süreli Basım Tarihi: 28/04/2006

Mavi Bakış Dergisi’nin ücretsiz ekidir. Yayınlanan yazıların sorumluluğu imza sahibine, yayınlanan reklamların sorumluluğu reklam sahibine aittir. Bu dergi basın meslek ilkelerine uymayı taahhüt eder.

17 a ynzy. a aye z ayi 4

YAYIN GRUBU

BODRUM

ül nBe

MERHABA

BODRUM

Yeni bir kardeş geldi

O

n ikinci yayın yılını sürdüren Bodrum Bülten’in minik bir kardeşi oldu. Bodrum Emlak Rehberi... 12 yıldır Bodrum Bülten sayfalarının bir bölümünde yer alan, emlak bilgileri içeren Ajans Emlak’ın bu sayfaları artık bağımsız bir yayın haline dönüştü.

Her ay 4 bin adet Türkçeİngilizce basılarak 2 bin tanesi Bodrum Bülten’le, diğer 2 bini de bağımsız olarak dağıtılacak olan Bodrum Emlak Rehberi, bu yeni haliyle hem emlak konusunda daha geniş bilgiler vermeyi amaçlıyor, hem de Bodrum emlak ve yapı sektörünü bir araya toplayarak okuyucuya hizmet vermeyi. Daha fazla söze gerek yok. Sanıyorum ilk sayısı ile buluştunuz bile...

DEMİRCAN TÜRKDOÐAN Aradan tam bir ay geçti. Hani derler ya çığ gibi büyüyor diye. Tam deyimiyle öyle oldu. Bu bir aylık süre içinde bodrumajans.com.tr sitesine giren ziyaretçilerin 60 bini imza kampanyası için oy kullandı ve bugün ulaştığımız rakam 100 bin imzayı geçti.

imza kampanyasına katılan çevreye duyarlı kişilerin katılımının 40 bini geçtiğini yazmıştık. O sonuç derginin baskıya gireceği bu günlerde alınmıştı. Aradan tam bir ay geçti. Hani derler ya çığ gibi büyüyor diye. Tam deyimiyle öyle oldu. Bu bir aylık süre içinde bodrumajans.com.tr sitesine giren ziyaretçilerin 60 bini imza kampanyası için oy kullandı ve bugün ulaştığımız rakam 100 bin imzayı geçti. Bu bizim açımızdan çok önemli bir gelişme. Ama asıl önemli olan sonuca ulaşabilmemiz. Bu ayki anket konumuz “Bodrum’daki sağlık hizmetlerini yeterli buluyor musunuz” oldu.

Bu soruyu yöneltirken vatandaşın görüşünü almayı Mavi Yol Girişimi Çalışma ve hazırlayacağımız dosyayla Komitesi, Kültür ve Turizm Bu bizim açımızdan bu konuda aydınlatmayı Bakanlığı’nın kamu ve orman çok önemli bir hedef-ledik. Anket sonucuna arazilerinin turizme tahsis gelişme. göre Bodrum’da yaşayan üç edilmesi yönündeki kişiden biri sağlık hizmetleriçalışmalarına karşı 24 Aralık Ama asıl önemli ni yeterli bulmuyor. Buradan 2005 günü bir imza olan sonuca da gördük ki yeterli bilgiye kampanyası başlatarak sahip değiliz. Bodrum’daki ulaşabilmemiz. kıyılarımızda oluşacak talana sağlık kurumlarının toplum bilinci olarak hayır hizmetlerini, büyük illerimizle dedi. Bu kam-panyaya biz de karşılaştırmalarını okuduğunuzda, sanıyorum Bodrum Bülten olarak bodrumajans.com.tr halinize şükredeceksiniz... sitemiz aracılığı ile destek verdik. Geçen sayımızda, dünyanın dört bir yanından

Şimdilik hoşcakalın.

BODRUM BODRUM AJANS / OASİS BODRUM D&R / Milta Marina BODRUM BOSS YAZIHANESİ / Kıbrıs Şehitleri Caddesi BODRUM HIZMA HEDİYELİK BODRUM OASİS DANIŞMA BODRUM EKOZA BAUTY CLINIC GÜNDOÐAN GALİPDOST  KONACIK BODRUM MUTFAK KONACIK DENİZHAN KONACIK KARATAŞ MOBİLYA TURGUTREİS MİGROS ÖNÜ GAZETE BAYİİ - D.WAY DISCOVERY (D-MARİN) YALIKAVAK ERDEM ECZANESİ - BORA VETERİNER

DAÐITIM NOKTALARI

BELLİ OTELLERİN RESEPSİYONLARINDAN ve LOBİLERİNDEN ÜCRETSİZ OLARAK ALABİLİRSİNİZ...



HABER TURU

Türkiye’nin en büyük

DANS FESTİVALİ

19-20-21 Mayıs’ta Bodrum’da Filika Latino Club'ın 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı munasebetiyle düzenlediği LatinoBodrum'06 Dans Festivali, salsa, international latin dansları (cha cha, rumba, samba, jive, pasodoble), tango, flamenco, capoeira danslarını bir arada sunacak olması nedeniyle Türkiye'de bir “ilk”e imza atıyor. Sunuculuğunu Demet Tuncer'in üstlendiği (Çocuklar Duymasın dizisinde Amerikalı yönetici "Mary" rolünde) Scala Beach'te 19-21 Mayıs 2006 tarihleri arasında gerçekleştirilecek dans festivalinde ilk gün, Tropical GEM, Alex Da Silva ve Latin GEM jüriliğinde üç kategoride "LatinoBodrum Salsa Yarışması" yapılacaktır. Yarışmanın ardından Açılış Partisi "Welcome Party" gerçekleştirilecektir. 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı nedeniyle de özel bir anlamı olan bu etkinliklerin ikinci günü; 20 Mayıs 2006 tarihinde, gelen yabancı konukların eğitim amaçlı verecekleri workshoplar’ın yanı sıra yukarıda sayılan isimlerin katılacağı gösteriler, "Show Time" 20:3024:00 saatleri arasında sergilenecektir. Gösteriler ardından herkesin dans ederek katılacağı, "Beach Gala Party" gerçekleşecektir. Festival, 3. ve son gününde, yerli ve yabancı eğitmenlerin verecekleri workshoplar ile sona erecektir. DANSIN KALBİ BODRUM'DA ATIYOR Salsanın dünyadaki en popüler gruplarından Tropical GEM ve son 2 yılın Mayan Dünya Profesyonel Salsa Şampiyonu Alex Da Silva'nın Türkiye'ye ilk kez gelecek olmaları büyük bir ilgi yaratmıştır. 300 kişinin üzerinde rezervasyonun alındığı festival biletleri Türkiye'nin çeşitli dans okullarında satışa sunulmuştur. LatinoBodrum'06 Dans Festivali organizasyonuna NTV ve TV8 festival öncesi ve sırasında haber desteği verecek. Birçok şehirde haftanın her gününe yayılan, dans okullarının birçok eğlence kulubündeki dans gecelerinde tanıtım CD’si yayınlanacak. LATINOBODRUM'06 DANS FESTİVALİ PROGRAM 19 - 21 Mayıs 2006 Festival alanı: Scala Beach / Ortakent 19 Mayıs - Saat:13:00-21:00 LatinoBodrum Salsa Yarışması Saat:22:00 - "Welcome Party" 20 Mayıs - Saat:10:00-17:00 Workshop (Dedeman ve Salmakis Hotel) Saat: 20:30 Show Time Saat:24:00 Beach Gala Party 21 Mayıs - Saat: 10:00 - 17:00 Workshop (Dedeman ve Salmakis Hotel) 20 MAYIS 2006 - SHOW TIME - (GÖSTERİ GRUPLARI) TROPICAL GEM - ITALY - ALEX DA SILVA & RUBY KAREN - U.S.A LUIS VAZQUEZ & MELISSA FERNANDEZ - U.S.A LATIN GEM - ITALY ANDERSON DUARTE DE TORRES OLIVEIRA (PROF PEQUININHO) - BRASIL ASIME CAN OZOZER - SPAIN - AYTUNC BENTURK & DUYGU URAL - TR CIHAT CAN & MUGE ELTUTMAZ - TR - DANCEFLOOR (UMIT YUMLU & EVRIM TUNC) - TR ISMET MUFTUOGLU & GUNCE YONEY - TR LOS DIABLOS - TR - METIN YAZIR & VANESSA GAUCH - TR MUNDO LATINO - TR - ONDER PAMUKOGLU & HANDE KAYACIK - TR PROF JUMBO - CADER CAPOEIRA GRUBU - TR TANJU YILDIRIM & ESRA AKYATAN - TR HABANA CALIENTE - CANLI PERFORMANS - CUBA Filika Latino Club Adres: Cumhuriyet Cad. No: 37 (Barlar Sk.) Bodrum / MUGLA Tel: 0 (252) 316 60 40 Gsm: 0 (535) 467 33 03 Mail: info@filikalatinoclub.com Web: www.filikalatinoclub.com



HABER TURU 22 Nisan Yerküre Günü’nde Bodrum’dan hareket eden 60 civarında tekne ve bine yakın eylemci tahsislere dur demek için Kissebükü’ne hareket etti. Öte yandan Greenpeace İzmir Gönüllüleri’nden 4 kişilik ekibin de katılımı ile Bodrum’dan hareket eden eylemcilerin bulunduğu teknelerin ardından TBYC 2. Bahar Kupası da aynı istikamete start aldı. Mavi Yol Girişimi’nin organizasyonu ile gerçekleşen Yerküre etkinlikleri TBYC 2. Bahar Kupası’yla birleşerek Bodrum’da şenliğe dönüştü.

Kissebükü tahsislerine dur demek için

www.bodrumajans.com.tr protesto sitesinde toplanan imza sayısı

100 BiNi GEÇTi

Bodrum Yarımadası ve çevresindeki tüm doğal, kültürel ve tarihi değerleri geleceğe taşımak amacıyla, dernek, vakıf, meslek odaları ve duyarlı vatandaşların birlikteliği ile oluşturulan eylemde, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın Kissebükü Alakışla Koyu Adalıyalı mevkiinde toplam 2 bin 550 yataklı 3 adet, Çökertme Koyu’nda 200 yataklı 1 adet ve Gündoğan’da 80 yataklı 1 adet otel için gerçekleştirdiği tahsis kararlarının iptali talep ediliyor.

Türkiye çapında 110 bin imza toplandı

Türkiye çapında büyüyerek devam etmekte olan imza kampanyası ile gündemde yerini alan “Doğal Denge Korunacak, Mavi Yol Yaşacak” eylemi çerçevesinde www.bodrumajans.com/protesto linkinden şimdiye kadar 100 binin üzerinde imza toplandı. Bodrum’da elden toplananlar birlikte 110 bini bulan imzalar Türkiye genelinde kamuoyunun konuya sahip çıkması olarak değerlendiriliyor.

“Anayasanın 56. maddesini uyguluyoruz”

Mavi Yol Girişimi katılımcısı Bodrumlu Gönüllüler Derneği üyesi Filiz Dizdar, konu hakkında bir açıklama yaparak, “Anayasamızın 56. maddesinde belirtilen devlete ve vatandaşa verilmiş olan ‘Çevreyi Koruma Ödevi’ çerçevesindeki çalışmalarımız sürmektedir. Ayrıca konu yargıya da taşınmıştır” dedi. Dizdar Gökova’daki koyların sadece Bodrum’un zenginliği değil, tüm Türkiye ve dünyanın zenginliği olduğunu hatırlatarak, herkesi tahsislere ve doğa katliamına karşı birleşmeye çağırdı.

8 BODRUM ül nBe

KİSSEBÜKÜ’NDE TAHSİSLERE KARŞI EYLEM Kıyı tahsisleri Bodrum’da çalgılı çengili müzikli eylemle protesto edildi. Kissebükü’nde havai fişek ve renkli dumanlarla etkinliğe renk kattılar. Bodrum’da yaklaşık 60 yat denizde eylem yaparak mavi yolun yeşil kalmasını istediler. 22 Nisan Dünya Günü nedeniyle düzenlenen eyleme yaklaşık 60 gulet tipi mavi yol gezi teknesi ile bin Bodrumlu katıldı. Çok sayıda basın mensubu çevre değerlerinin korunması ve kıyılarımızın, ormanların turizme tahsis edilmesine karşı düzenlenen eylemi izlediler. Bodrum yarımadasındaki sivil toplum örgütlerinin destekleri ile bir araya gelen Mavi Yol Girişimi üyeleri Kissebükü’ndeki eylemde yaptıkları konuşmalarda dünyanın en güzel koylarının bulunduğu Gökova’nın doğal dengesini bozacak her türlü girişimi kınadıklarını açıkladılar. Protestoya CHP Muğla Milletvekili Fahrettin Üstün, ses sanatçısı Müzzeyyen Senar’ın kızı Feraye, Bodrum Belediyesi Meclis Üyeleri, CHP İlçe yönetimi de katıldı. Kissebükü’nde 2 bin 550 yataklı 3 tesis, Çökertme’de 200 yataklı 1 tesis, Gündoğan’da 80 yataklı 1 tesis yapılmak isteniyor. Türkiye’de ise 2005’te 85 yer turizme tahsis edildi. Bunların 57’si kıyılarda bulunuyor ve kıyıda bulunan 16 yer için de ön tahsis yapılmış durumda. Kissebükü’nde bulunan 3 turizm tahsisi 16 ön tahsisli yer arasında bulunuyor. Kissebükü Bodrumlu denizciler için çok önemli. Halikarnas Balıkçısı Cevat Şakir, Azra Erhat,

Sabahattin Eyüboğlu ile başlayan Mavi Yolculuk için baslangıç ve dönüşteki son uğrak limanı. Bodrum Ticaret Odası Meclis Üyesi Arif Yılmaz, Turizm Bakanı Atilla Koç’a "Yasadışı iş yapmakla suçlamıyoruz. Hatalı yer, araştırmadan odaların görüşünü almadan tahsis yapmakla suçluyoruz” dedi. Sabah saat 9:00’da başlayan eylem yaklaşık 7 saat sonra yine Bodrum limanında tamamlandı. Bodrum Deniz Ticaret Odası Başkanı Gündüz Nalbantoğlu, ülke turizm gelirinin %25’inin deniz turizminden sağlandığını belirterek Kissebükü’nde turistik tesis yapılması için başlayan tahsis işleminin iptal edilmesini istedi. Milletvekili Fahrettin Üstün ise Turizm Bakanı Koç’a seslenerek hatalı tahsislerden dönülmesini istedi. Kissebükü’ne demirleyen yatlarda bulunan bazı gençler de yüzerek kıyıya çıkıp basına Kissebükü’nün doğal kalmasını istediklerini açıkladılar. İlginç eylem süresince yatlarda bulunan eylemciler türküler ve oyunlarıyla da etkinliğe renk kattı. Kissebükü 1. derecede arkeolojik sit, 2. derece doğal sit ve dalışa yasak bölge olarak resmi kayıtlara geçen bir statüye sahip. Mavi yol adına yapılan açıklama ile "Bodrum’da tutuşturduğumuz meşale tüm yurtta ve dünyada elden ele dolaşıyor. İmza kampanyasına katılan 90 bin kişinin heyecanı ve inancı için buradayız" deniliyor. Bodrum’a 16 mil uzaklıktaki eyleme BAYK Yat Kulübü üyeleri de yelken açarak destek verdi


KİSSEBÜKÜ ADALIYALI İÇİN GÜZEL HABER Son günlerde basında ve kamuoyunda gündemde olan kıyıların kullanımı ve imar durumları hakkındaki tartışmaları gündemine alan AKP Bodrum İlçe Teşkilatı yaptığı çalışmaların neti-cesini kamuoyu ve basınla paylaştı. Bugüne kadar Denizciler Derneği, BODER ve Deniz Ticaret Odası'na ziyaretlerde bulunan parti yöneticileri ayrıca Mavi Yol ismi ile hareket eden çevrecilerin düzenledikleri toplantılara da katılarak konuya ilgi göstermişlerdi. “AK Parti olarak koylarımızın doğal dengesinin bozulmasından yana olmadığımızı, deniz turizminin zarar görmesini istemediğimizi öncelikle ve önemle kamuoyuna bildiririz” diyen AKP Bodrum İlçe Teşkilatı Başkanı Macit Gündoğdu, “Ayrıca iktidarımız döneminde koylarımızın birilerine peşkeş çekilmesi gibi bir anlayış içinde olmadığımızı belirtiriz” dedi. Gündoğdu, Gökova Koyları’nın tahsis edilmesinin söz konusu olmadığını vurguladı ve sözlerini şöyle sürdürdü: “Bu nedenle 1989 yılından bu yana Özel Çevre Koruma Yasalarıyla korunmakta olan Gökova koyları gene bu koruma kurulu ve yasaları çerçevesinde korunmaktadır ve korunmaya da devam edecektir. Bu nedenle değişiklik hazırlığı devam etmekte olan 3621 sayılı Kıyı Kanunu’nun hangi şekliyle çıkarsa çıksın, Gökova koyları için uygulanması söz konusu değildir. Bu konuda denizcilerimizin ve halkımızın hiçbir kuşkusu olmasın.” “Ancak sivil toplum örgütlerimizin de yasa taslağına itiraz ettikleri noktalar üzerinde çalışma

yaparak Bayındırlık Bakanlığı ilgili genel müdürlüğe ulaştırmaları yasanın olumlu hazırlanması açısından önemlidir” diyen Macit Gündoğdu, yasanın taslak halinde olduğu hatırlattı. Gündoğdu şöyle devam etti: “Biz ilçe teşkilatı olarak, kamuoyunda çok sorulan soruları sivil toplum örgütlerimizi tedirgin eden kısımlarını ilgililere sorduk ve ekteki cevapları aldık. Bu çalışmayı sizlere ve kamuoyumuza sunuyoruz.” “Turizm Bakanlığı’nın 2003-2004-2005 yıllarında turizmi teşvik yasası çerçevesinde ülkemizin çeşitli yerlerinde turizmi artırmak, teşvik etmek ve desteklemek amacıyla tespit ettiği birçok alan vardır. Bu dönemde görevde bulunan Turizm Bakanı tarafından yapılmış olan bu çalışmaların hedefi turizme açılması gereken yerlerin teşvik edilmesidir. Fakat burada önemli bir ayrıntı Bodrum'daki Adalıyalı mevkiinin zaten deniz turizminin yapıldığı alanlar içinde turizme açık bir alan olmasıdır. Yani bu bölge turizme açılamaz, zaten deniz turizmine açıktır. Hatta buranın mevcut haliyle kalmasının turizme daha da katkıda bulunacağı ihtimal dahilindedir. Geçmiş yıllarda yapılmış bir çalışma olduğu için şu an içinde bulunduğumuz şartlar her ne kadar ileri bir aşamaya gelmiş dahi olsa, son noktanın daha konulmadığı ortadadır. Yani Adalıyalı mevkiindeki bu tahsisin kaldırılması için açılmış bir dava vardır. Mahkemenin vereceği karar büyük ihtimalle kaldırılması yönünde olabilir. O zaman her şey bu koyumuz için eskisi gibi olacaktır. Bu arada bizim de görüşmelerimiz ve çalışmalarımız devam edecektir. Kamuoyuna bildiririz”.


ÖNCE SAÐLIK

YARIŞTILAR KAZANDILAR

BODRUM BÜLTEN’in 6. kez düzenlediği “Gençlik Gözüyle Halikarnas Balıkçısı’na Bakış” konulu yarışmanın kazananları ödülleri ile buluştu Bodrum Bülten'in Bodrum gençliğinin sanat ve edebiyata yönelik çalışmalarını desteklemek ve onları yüreklendirmek amacı ile 6.’sını düzenlediği "GENÇLİK GÖZÜYLE HALİKARNAS BALIKÇISI'NA BAKIŞ" konulu yarışmanın ödülleri Cevat Şakir Kabaağaçlı'nın 105. doğum günü olan 17 Nisan'da öğrencilere verildi. Yarışmada komposizyonda birinciliği Cansu İlik (Atatürk İlköğretim Okulu), ikinciliği Ezgi Ahi (Merkez Turgutreis İlköğretim Okulu), üçüncülüğü Ece Dağaslan (Atatürk İlköğretim Okulu) alırken, resim dalında birinciliği Mert Sungur (Mehmet Akif Ersoy İlköğretim Okulu-Trabzon), ikinciliği Fatma Dursun (Merkez Turgutreis İlköğretim Okulu), üçüncülü ise Çiçek rumuzuyla katılan (Merkez Turgutreis İlköğretim Okulu) öğrenciler kazandı.

Diş Hekimi

Dr. Dt. TUNÇ AKMAN

T

ORTODONTİS

RUM No:48/C BOD Atatürk Cad. 6 86 56 Tel: 0.252. 31 akman.com yardim@tunc

Diş Hekimi

R. VECDET ATAY  Koray Yılmaz İş Merkezi D Blok D-26 Yalıkavak Bodrum Tel: 0.252. 385 20 90 - Gsm: 0.532. 277 72 13 e-mail: vecdetatay@yahoo.com - www.vecdetatay.com

10 BODRUM ül nBe

BODRUM BELEDİYE SPOR WU-ŞUCULARIN BAŞARISI 20-23 Nisan tarihleri arasında İstanbul Bağcılar Spor Salonu’nda düzenlenen Türkiye Wu-Şu şampiyonasına katılan B.B Bodrum Spor Takımı sporcuları başarılı sonuçlar elde ettiler. Singapur’da yapılacak olan Dünya Şampiyonası’nda Türkiye’yi temsil edecek milli takım seçmelerinin de yapıldığı şampiyonada Bodrumlu Tuğçe Top Milli Takıma girerken önümüzdeki günlerde 2 sporcumuzun daha milli takıma davet edilmesi bekleniyor. Tuğçe Top Şemşir dalında Türkiye birincisi, Nançuen dalında da Türkiye üçüncüsü oldu. Serbest Tao dalında Gamze Karaöz ikinci, Şemşir dalında Ozan Özgür Yılmaz ikinci, Ayça Top Şemşir Nançoen dalında Türkiye ikincisi, Cenkan Top ise Nançoen dalında ikinci, Nandao dalında ise üçüncülük elde ettiler. Zeki Özkeskin


Hazırlayan: YİÐİT UYGUR

Geçtiğimiz ay Bodrum Bülten’in bodrumajans.com.tr

Bodrum’daki SAÐLIK HiZMETLERi Yeterli mi?

sitesi anket bölümünde yönelttiğimiz “Bodrum’daki Sağlık Hizmetlerini Yeterli Buluyor musunuz” sorusuna %70’lik kesim “HAYIR” yanıtı verdi. %30’luk kesim ise “EVET” dedi. Bodrum’daki Sağlık Hizmetlerini Yeterli Buluyor Musunuz? 1- Hayır

% 70

2- Evet

% 30


Sağlık konusunda Bodrum, www.bodrumajans.com.tr sitemizde her ay farklı konularda değişik soruların yer aldığı anketin geçtiğimiz ayki sorusu, “Bodrum’daki sağlık hizmetlerini yeterli buluyor musunuz?” oldu. Katılımcıların %70’i “Bodrum’da sağlık hizmetlerinin yeterli olmadığını” belirtirken %30’u “yeterlidir” görüşünde birleşiyor. Biz de her zaman olduğu gibi, konuyla ilgili farklı kişi ve kuruluşların düşüncelerini sayfalarımıza taşıdık. Bir de dosya hazırladık. Ulaştığımız sonuç, Bodrum’daki sağlık hizmetlerinin yurdumuzun diğer il ve ilçelerine kıyasla çok daha iyi durumda olduğunu gösteriyor...

Web sitemizde Nisan ayı boyunca yaptığımız ankette, ziyaretçilerin %70'i Bodrum'daki sağlık hizmetlerinin yeterli olmadığı görüşünde birleşti. Bu kapsamda Bodrum'daki Devlet Hastanesi ve 2 özel hastanenin başhekimleri ile birer röportaj yaptık. Başhekimlerimiz, Bodrum'un sağlık donanımı açısından diğer ilçe hatta birçok ilden dahi daha iyi durumda olduğu görüşünde birleşiyorlar. Ancak bazı yetersizlikler de yok değil. yandan Devlet Hastanesi'nde Öte yaptığımız, kısa röportajlardan çıkan sonuca göre, Bodrum'da hastalar, devlet hastanesinde beklediği kuyruktan şikayetçi. Bodrum Devlet Hastanesi'nde kuyrukta bekleyen hastalarla kısa röportajlar yaptık. Hastalar kuyrukta beklemelerine karşın, hastaneden, doktorlardan, hemşirelerden ve eskiye kıyasla şimdiki işleyişten memnun olduklarını dile getiriyorlar. Bununla birlikte sağlık personelinin verdiği hizmeti eleştirenler de yok değil. Tüm bunların yanı sıra, herkesin ortak sıkıntısı, sabah çok erken saatte gelip kuyruğa girmek. Bunu "rezillik" olarak değerlendirenlerin sayısı azımsanmayacak durumda.

Bodrum'da sağlık kurumları Bodrum'da 2 merkezde olmak üzere 9 beldede sağlık ocağı bulunuyor. Toplam 11 sağlık ocağı olan yarımadada sadece Yalı beldesinde sağlık ocağı bulunmuyor. Ancak burada da bir ünite bulunuyor ve bu üniteye her gün bir doktor gidiyor. Bodrum'da 2 özel, 1 devlet hastanesi olmak üzere 3 hastane bulunuyor. 13 özel poliklinik olan Bodrum İlçesinde, özellerle birlikte 160 civarında doktor yarımadada görev yapıyor. Öte yandan yine ilçe genelinde 76 eczane bulunurken, merkez ve Turgutreis'te sürekli görev başında olan, Gündoğan'da ise yaz aylarında çalışan toplam 3 adet 112 Acil Yardım ekibi var.

Dünya'da ve Türkiye'de sağlık Tüketiciler Birliği tarafından yapılan bir araştırmaya göre, genel bütçeden sağlığa ayrılan pay ABD'de yüzde 19 iken Türkiye'de 1992 yılında yüzde 5, 2002 yılında yüzde 2.4 idi. Kişi başına düşen sağlık harcaması ABD'de 3 bin 708 dolar, Arnavutluk'ta 670 dolar iken, Türkiye'de 108 dolar. Kişi başına düşen doktor sayısı Almanya'da binde 3.3, ülkemizde ise 1.2 olarak karşımıza çıkıyor.

NE DEDiLER? Op. Dr. Oğuz ŞAHİN Bodrum Devlet Hastanesi Baş Hekimi

Bodrum’da sağlık hizmetlerinin mutlaka eksikleri vardır ama kesinlikle yetersiz denilemez Hastanelere çok çeşitli insan ve iş gruplarının bulunduğu bir işletme olarak bakmak lazım; bakım, tedavi, temizlik, hijyen, sterilizasyon, teknik konuların hepsinin aynı anda doğru bir organizasyonla yürümesi gereken bir kurum. Bodrum'da sağlık hizmetlerinin muhakkak eksikleri vardır ama kesinlikle yetersiz denilemez.

12

Devlet hastanemiz, 2 özel hastane ve sağlık ocaklarımızda Türkiye'nin birçok ilinde dahi gerçekleştirilemeyen hizmetler veriliyor. Bizim hastanemizde ise bazı poliklinikler; genel cerrahi, göz, doğum, dahiliye polikliniklerimiz çift. 3 ameliyathanemiz vardı, hastanemizde yapılan iyileştirmeden sonra bu sayı 4'e çıktı. Koroner yoğun bakım servisi ve cerrahi yoğun bakım servisini de yakında açacağız. Hastanemizde günde 1000 - 1500 kişiyi muayene edi-yoruz. Bu yüksek bir rakamdır. 2001 yılında poliklinikte tedavi olan hasta sayısı 137 bin 526 iken, aynı doktor ve personel sayısı ile 2005 yılında, 246 bin 785 hastaya poliklinik hizmeti verdik. Bunu döner sermaye ile gerçekleştiriyoruz. 65 yardımcı sağlık personeli alarak, yeni açılan polikliniklerimize yerleştirdik, böylece daha çok hastaya hizmete veriyoruz. Tüm bunların yanı sıra biz de bir anket yapıyoruz. Sonuçlar tümüyle memnuniyet verici, hastalarımızdan doldurmalarını istediğimiz bir anket hazırladık, ayrıca görüşlerini de belirtebiliyorlar ve isimlerini de belirtmek zorunda değiller. Bu nedenle herkes baskı altında kalmadan görüşlerini belirtiyor. Sonuçları Ankara'ya gönderiyoruz.

BODRUM

ül nBe

Öte yandan sağlık hizmetleri dünyanın hiçbir yerinde tam değil. Bununla birlikte ABD'de sağlık hizmetlerine % 20 bütçe ayrılırken, ülkemizde bu rakam %5 -10 arasında değişiyor. Ayda 150 YTL BağKur ödeyen, tüm ailesini güvence altına alıyor. Yeni gelecek sistemle aile hekimliğine geçilecek. Bu sistemle her il veya ilçede her bir aile hekiminin sorumluluğunda kayıtlı kişiler olacak. Bu her bir aile hekimine 2 bin kişi de düşebilir, 4 bin de; hasta önce bu aile hekimine başvuracak, hekim hastayı ancak gerekiyorsa devlet hastanesine sevk edecek. Tabii sistem, aile hekiminin her sevkiyatından ödenek düşülmesi uygulaması ile işleyecek, bunun amacı suiistimali engellemek. Yani hekim uğraşmamak için hastaneye sevk edemeyecek, daha fazla hastayı ödeneğini artırmak amacıyla da muayene edemeyecek çünkü bunun da tıp hukukunda kriterleri var. Ameliyathanelerimizden 2 tanesi tamamen mikropsuz ortam anlamına gelen "Laminer Air Flow" teknolojisine göre düzenlendi. Hastanede "Phevnomatic" sistem kullanılıyor. Bu sistemle vakumlu tüp düzeneği ile odada hastalardan alınan kan, el değmeden kan tahlil laboratuarına gönderiliyor. Ayrıca hastanemizde basınç odası dahi mevcut. Atıklarımız ise "tıbbi atık konteynerı"nda toplanıyor. Sağlık sektörü gelişmeye çok açık bir sektör, siz ne yaparsanız yapın teknolojiye doğru orantılı olarak getireceğiniz bir yenilik bir sene sonra eskimiş sayılabiliyor. Buna rağmen, Bodrum'un fiziksel yapısını da göz önüne alarak eksiklerimizi gidermeye çalışıyoruz. Bunda da başarılıyız. Dileyen herkes gelip hastanemizi gezebilir. Bizim de ufak tefek eksiklerimiz mutlaka vardır ama öyle majör bir eksikliğimiz yok. Biz 2. basamak bir sağlık kurumuyuz, diğer ilçe devlet hastanelerinden çok daha iyi durumdayız. Bodrum olarak genel bakarsak, beyin ameliyatından tutun omurga ameliyatına kadar gerçekten zor ameliyatların hepsi yapılabiliyor.


diğer il ve ilçelere göre daha iyi durumda Kişi başına düşen yatak sayısı ABD'de 10 binde 53, Almanya'da 10 binde 87, Arjantin'de 10 binde 48, Avusturya'da 10 binde 107, Özbekistan'da 10 binde 124, Türkiye'de 10 binde 25.8... Bir Polonyalı kadın ortalama 77 yıl yaşarken, bir Türk kadını 72 yıl yaşamakta; bir Meksikalı erkek 71 yıl yaşarken, bir Türk erkeği 67 yıl yaşamaktadır. Polonya'da bin bebekten 9.5'i ölürken, ülkemizde yüz bebekten 3.9'u yaşamına devam edememekte. Ülkemizdeki çocuk ölümleri oranı, İsveç, Japonya, Almanya, Danimarka, Avusturya, Kanada ve Belçika'nın toplamından fazla.

ortalamasının bile kat kat altında bir sayı ile karşılaşıyoruz. Tabii bu rakamların aldatıcı olmaması lazım. Çünkü Bodrum Yarımadası'ndaki yazlık insan sirkülasyonu genelde bir haftaya endeksli. Sürekli profili değişen bu popülasyon içinde ziyaretçiler, acil bir durum olmadıkça hastanelere başvurmuyor. Bundan anlatılmak istenen, kişiler genel sağlık problemlerini yaşadıkları şehirlerdeki hastanelerde çözmeyi tercih ediyorlar. Yani Bodrum'da yaz aylarında 500 bine ulaşan nüfusu, Bodrum'daki doktor sayısıyla ilişkilendirerek bir denklem kurulamaz.

Tüm bu sağlık sorunlarına devletin Türkiye genelinde çözüm getireceği düşünülen bir projesi var. Sağlık Bakanlığı'nın 2002 yılından bu yana sürdürdüğü Avrupa Birliği'ne uyum süreci kapsamındaki Sağlıkta Dönüşüm Projesi’yle Türkiye'de koruyucu hekimlik ve aile hekimliği uygulamasına 2007 yılı itibariyle başlayacak. Bu çerçevede devlet hastanelerine binen yükün önemli ölçüde azaltılması hedefleniyor. Bu uygulamayla hasta öncelikle bağlı bulunduğu aile hekimine gidecek. Hekim gerekli gördüğü halde hasta devlet hastanesine sevk edilecek.

Bodrum'da bin kişiye düşen doktor sayısı

Doktorlar da mağdur Öte yandan sadece hastalar mağdur durumda değil. Doktorların da sıkıntıları var. Türk Tabipler Birliği'nin rakamlarına göre doktorların yüzde 70'i zor çalışma şartları nedeniyle tükenmişlik sendromu yaşıyor. Doktorların sıklıkla kaldığı nöbetler ve hasta yoğunluğu nedeni ile çoğunda psikolojik soruna neden oluyor. Kişi başına düşen hastane sayısında Türkiye olarak AB'nin çok gerisindeyiz. Türkiye'de 1.156 hastane bulunurken, Almanya'da 70 bin, Fransa'da ise bu sayı 60 bin.

Bodrum diğer ilçe ve illere göre daha iyi durumda

Bodrum'un nüfusunu “kış aylarındaki yoğunluk” ve “yaz aylarındaki yoğunluk” olarak ayırmak lazım. Bodrum'un ilçe bazında kış nüfusu 110 bin. Bunun anlamı Bodrum'da bin kişiye düşen doktor sayısı 1.45. Türkiye genelinin az dahi olsa üstünde bir rakamla karşılaşıyoruz. Bodrum'un yazlık nüfusunu, yatak sayısından yola çıkarak 500 bin olarak düşünürsek, kişi başına düşen doktor sayısı binde 0.32; yani Türkiye

Op. Dr. Abdullah SERVET Özel Bodrum Hastanesi Yönetim Kurulu Başkanı

Kamu kuruluşu da sağlık hizmetlerinde ve otelcilik anlayışında (Oda, temizlik, doğru yemek çıkarma vs.) sadece alet koymakla bu yarışı kazanamaz Bir istatistik yaparsanız nüfusun belirli bir kesimine hizmet veriyor özel hastaneler. Emekli Sandığı ile bir senelik bir geçmiş var ama Emekli Sandığı’ndan daha büyük bir kesim SSK güvencesi altında, birçok işyeri sahibi de Bağ-Kur güvencesi altında, bunların anlaşması yok. Bu hizmetlerden yararlanamıyor, ne oluyor devlet hastanesine gidiyor. Sağlık kurumları sonunda birleşti. Hükümetin iyi icraatlarından bir tanesi de bu. Eğer alt yapısı iyi hazırlanmışsa 10. senesinde patlamayacaksa iyi bir icraat. Böylelikle tatminkar olmasa da özel hastanelere doğru bir açılış var. Bu hastanın serbestisini sağlıyor. Özel kuruluşlar da kendi durumuna göre ek katkı payını alıyor. Bazı hastanelerde yüksek, bazılarında daha düşük. Tabii bu hastanın karşılayabileceği ölçülerde olmalı. Bu tür bir açılım özel ve kamu sağlık kuruluşlarının yarışını birlikte getiriyor. Kamu kuruluşu da sağlık hizmetlerinde ve otelcilik anlayışında (Oda temizliği, doğru yemek çıkarma vs.) sadece alet koymakla bu yarışı kazanamaz. Onun çekidüzen vermesi özel kuruluşun da daha çok çaba göstermesini gerektirecek. Ameliyatların daha özenli ve düzenli yapılmasını ve fiyatların da makul düzeye çekilmesini getirecek. Hizmet kalitesini artırıcı ve halkın lehine olan bir olay. Devletin verdiği ödeme taban fiyat değil de, kar payı da verirse daha olumlu olacaktır. Şu an bazılarının maliyetini karşılıyor bazılarını karşılamıyor. Bazılarında zarar ettirici düzeyde. Bodrum Öze’le geldiğimizde SSK'yı hayata geçirdik. Orada da bazı

Bodrum Bülten olarak, konu hakkında yaptığımız röportajları okurlarımızın ilgisine sunuyoruz. Birçok sorunu olan Bodrum'da "sağlık" da kendi başına bir konu ancak yaptığımız röportajlara göre Bodrum'da sağlık, diğer ilçe ya da illere göre daha iyi durumda. Yine de bazı hastalar ve sitemizdeki ankete katılanlar aynı görüşte değil. Değerlendirmesini okuyucularımıza bırakıyoruz. u

bürokrasiler var. Dört aydır iki branşta halen hizmet veriyor, kadın doğum ve cerrahi, diğer branşlarda da Mayıs ayında hizmet vereceğiz. Küçük bir katkı payı ile hem tedavi hem de operasyon hizmeti vereceğiz. Bu Bodrum özelinde önemli. Burada bir emekli sandığına karşı beş veya altı SSK'lı oranı ile daha geniş bir kitleye hizmet vereceğiz. Hastaya ulaşım yönünden baktığımızda Bodrum'da, büyük şehirlere oranla %12'lik ameliyat fazlalığı var. Eğer bir hizmet sunuyorsanız dört dörtlük olmak zorundasınız. Acil hizmet verirken bunun bir karşılığı yoktur. Burada da iyi bir mali destek var. Burada kötü olan devletin devamlılığının olmaması. Orada konuldu SSK'ya sonra kaldırıldı. Herkes de kendini ona göre ayarlamıştı. Şimdi devlet hastanelerine kondu. Yaptığınız ameliyattan baktığınız hasta sayısından, yaptığınız laboratuvar tetkikinden hepsine yansıyor. Tabii orada bir kadın doğumcu, bir beyin cerrahı olursa bir gecedeki başvurulara bir kişinin yetişmesi mümkün değil. Bu ne demek, ben bütün gece çalışırsam, bu sefer gündüz hastaya yararlı olamam. Devlet hastanelerindeki acil hizmet özel hastanelerle ölçülemez. Devlet hastanesinde bu kadar para harcandığı halde yoğun bakım ünitesi yine yok. Kapısına yoğun bakım yazmak içerisine iki tane üç tane alet koymakla olan bir olay değil. Bu gelen hastanın yapısına göre bu kalp olabilir, beyin olayı olabilir, alerjik bir olay olabilir, acil olarak hastanın hayata döndürülmesi ile ilgili donanım ve aynı zamanda bunu kullanacak yardımcı sağlık personelinin buradan kasıt yetiştirilmiş hemşire, yetiştirilmiş teknisyen, yetiştirilmiş yoğun bakım uzmanları ve diğer sağlık uzmanlarının- kooperat çalışması ile sağlanan bir ünitedir. Bu kolay bir olay değil. Önceki hizmet verdiğim kurumda bu ünite burada olduğu gibi kurulması 1998 yılında. Oysa ki 1997 yılında burada kurulmuştu. Bu karlı bir yatırım değil. Siz gerekli her türlü malzemeyi ve yetişmiş personeli koyarsınız, üç hafta hiçbir şey olmayabilir. Ama olduğu an her şey orada olacak. Hastayı karşılamakla ilgili, herkes görevinin başında ve bütün aletler çalışır durumda olacak. Bu hizmet ilçe değil tam

BODRUM

ül nBe

13


NE DEDiLER? anlamıyla illerde bile çalışır durumda değil. Bu önemli bir fırsat. Şimdi beyin cerrahisini ele alalım. Bir ülkeye birisi siyasi olarak buraya getiriyor. Oraya getirdiğinde beyin cerrahının fonksiyonu olması gerekiyor. Adam geldi, artık siz 30 yıl önceki gibi bazı teknikleri kullanarak hastayı tedavi etme riskine giremezsiniz. Kamuoyu çok daha bilinçli. Bir kafa travmasında ne olur, aşağı yukarı ne yapılması gerekir, biliyor. Onun için doktoru suçluyor. Elinin altında bazı imkanların olmaması nedeniyle bazı yanlışları yapabileceği riskini hesaba katmıyor. Elinin altında 24 saat çalışır en az bir tomografisi olması gerekir. Hastayı hemen ameliyata alabilir bir ameliyathanesinin olması gerekir ve mümkün olduğu kadar hızlı çalışır aletlerinin olması gerekir. Bu teknikler var, yani kafayı açmakla ilgili erpratör dediğimiz resmen duvarı deldiğimiz aletler bunlar. Bunlar çok hızlı yayıldı dünyada. Türkiye'ye döndüğümde bu aletten kullanmadığımı söylediğimde küstahlık yapıyor diye alay ettiler. Üniversitenin içinde yoktu bu. Ama daha sonra yaygınlaştı. Bu yaygınlaşma belirli yerlerle büyük hastanelerle sınırlı. Bizim hastanemizde kafa açma ile ilgili çok hızlı her türlü donanım mevcut. Bir yandan teşhis bir yandan ameliyat yöntemi olur ise insan hayatı kurtarmak çok daha olanaklı olur. Başka türlüsünde doktor suçlamadan ileri gitmez. Bunlar azımsanmayacak imkanlar. Bunun fazlası zaten yok büyük kentte. Daha fazla neler bekleyebilir onu bilmiyorum. Bazı insanlarda bazı alışkanlıklar vardır. Bir teşhis koyarsınız, adam “Filmi ver bana der” ve bir günde altı değişik muayenehaneye gider. Bir beklenti eksikliği var. Hastanemizde, laboratuvar - mikrobiyoloji, biyokimya laboratuvarları, mamografi, kemik danstrometri ölçümü, bilgisayarlı tomografi, radyoloji biriminin parçaları olarak mevcut. Yoğun bakım ünitesini zaten anlattım bu kurulduğundan beri mevcut. Endoskopik tetkikle ilgili rektoskopi, gastroskopi gibi bir endoskopi ünitemiz var. Acil ünitesi ve buna bağlı olarak üç ambulanslık bir kurtarma, üç ambulans da taşıma olmak üzere de altı ambulanslık bir acil ünitemiz var. Bunun dışında branş olarak düşündüğünüzde dişten tutun da ürolojiden, psikiyatriden, beyin cerrahisinden bütün branşlar var. Bir de başvuru yoğunluğu fazla olmadığı için part time hizmet aldığımız plastik cerrahi var. Diğer hastanelerde Muğla'da, İzmir'e Denizli'ye kadar olmayan endekronoloji metabolizma uzmanı arkadaşımızın yürüttüğü diyabet polikliniği var. Endokronolojik poliklinik var. Diğer branşlar zaten biliyorsunuz göz, kulak-burun-boğaz, dahiliye, ortopedi. Bu branşlarda da işte ortopedide de endoskopik cerrahiden, protez uygulamasına (diz olsun, kalça olsun) hepsi yapılıyor. Benim branşımda her türlü beyin ameliyatı, beyin kanı alınması, anevrizmasından tutun, omurgada halk arasındaki tanımıyla platin uygulaması ve omurilik serbestleştirilmesine kadar, boyun kırıklarına kadar hepsi yapılıyor. Bodrum'da sevki gerektiren bir durum yok. Eğer ekonomik bir durum ortaya çıkmazsa. İl ve ilçe olanaklarını karşılaştırdığımızda özellikle hekim aradığımızda farkı çok net görüyoruz. Yani ben beyin cerrahı arıyorum, bir arkadaş İzmir'de iyi bir eğitim hastanesinde görev yapmış, sonra Urfa'da devlet hastanesinde; 650 yataklı... İşte kaçma nedenlerinden birisi bu. Hasta çok fakat gerekli donanım yok. Yoğun bakım çok önemli. Hayati tehlikedeki bir hastayı ameliyat yaparsınız ama başında 24 saat bekleyemezsiniz, bunu hiçbir yerde, ne Avrupa'da, ne Amerika'da yapabilirsiniz. İşte bu yüzden gerekli eğitimi almış elemanlara teslim edersiniz. Onlar ne zaman alarma basacağını bilir. Eğer bu elemanlarınız yoksa hastayı çok iyi ameliyatını yapmış ama onu emniyete almamış olusunuz. Bu donanım bizde var, şimdi kalp cerrahisinde başladı, bir derece olmadı, nedenleri var, doğru ekip seçilmedi vs. Hasta ölümleri oldu, olmaması gereken oranlara

14 BODRUM ül nBe

ulaştı kapatıldı, şimdi tekrar açılmaya çalışılıyor. Devlet hastanesi kendisini yeniledi, eksikliklerini giderdi, yoğun bakım ünitesini pek bir şey yapamadılar, muhtemelen onu yapacaklar. Üç tane yoğun bakım olacak bu kadar nüfusa. Yatak sayısını topladığımızda on üç, on dörde varıyorsa bu iyi bir rakamdır. Yani şu anda yatak sayısını bilmiyorum, İstanbul'un en büyük üniversite hastanesi 2500 kişilik yatak sayısı ile yoğun bakım ünitesinin yatak sayısı 15'den 25'e çıkarmak için 10 sene uğraşıldı. Bunlar küçük şeyler değil. Bunlar büyük imkanlar.

Uz. Dr. Aydın AKSOY Universal Hospital Baş Hekimi

Bodrum’da sağlık hizmetleri diğer il ve ilçelerle kıyaslandğında yüksek stardartlara sahiptir Bodrum'da Sağlık hizmetleri yeterli mi? Bu çok izafi bir kavram, bir kere Bodrum'un nüfusunu yaz ve kış olarak değerlendirmek lazım. Öte yandan bu hastane Bodrum için büyük bir nimet. Nüfus bildiğim kadarı ile kışın 50 bin. Hastanemizde MR'dan, tomografi'den tutun ekokardiyolojiye, eforlu EKG'ye kadar hepsi uygula-nabiliyor, yakında plastik cerrahi bile başlayacak. Nüfusa dönersek, bu nüfustaki bir kente fazla bile olanaklar var. Kışın 50 - 70 bin nüfus, yazın 500 binlere, 1 milyonlara çıkıyor. Dolayısı ile İstanbul, Ankara, İzmir gibi büyük şehirlerdeki hastanelerin yaşamadıkları sıkıntıları biz burada yaşıyoruz. Universal Hospital 93 yataklı bir hastane; biz yaz aylarındaki yoğunluğu baz alarak bir istihdam yapıyoruz. Kış gelince yine bu istihdam devam ediyor. Kış geldi diye personel çıkaramazsınız. Büyük şehirlere göre giderlerimiz 3 kat fazla. Sıralayacak olursak... Bir; personel maliyetimiz çok yüksek. İki; burada doğal gaz yok, yazın soğutma, kışın ısıtma yapmak zorundayız. Bu LPG ile oluyor ve doğal gazın kat kat üstünde bir maliyet getiriyor. Üç; su, bir hastane için çok önemli ama suyumuz yok. Taşıma su ile iş yapıyoruz. Dört; büyük şehirlere uzak olduğumuz için stok maliyetimiz çok yüksek. Buna rağmen bu büyüklükte bir hastaneyi yaşatı-yoruz. Kar etmiyoruz, bu nedenle fiyata yansıyor, bu da hastalarda doğal olarak sıkıntı yaratıyor. Bodrum zaten genel anlamda pahalı bir kent. Kiralar çok yüksek, yaşamak için standartlarınızın yüksek olması lazım. Verdiğimiz ücret personele yetmiyor. Bu nedenle personel bulmakta da güçlük çekiyoruz. Kaliteli sağlık personeli çalıştırmak zorundayız. Bir otelle kıyaslayamazsınız hastaneyi. Otel kışın kapatır gider, maliyetlerini kısar ama bir hastanede bunu yapamazsınız. Kısacası sağlık hizmetlerini tarışmaktan çok, Bodrum'un coğrafyasını tartışmak lazım. Bence burada sağlık hizmetleri farklı vergilendirilmeli. Kışın hiç hasta yatmadığı oluyor. 93 yatağımız boş. Buna rağmen 270 sağlık personeli ve 24 doktor çalışmaya devam ediyor. Bodrum'da sağlık hizmetleri diğer il ve ilçelerle kıyaslandığında yüksek standartlara sahiptir. Bizim hastanemizde, genel cerrahi, dahiliye, kardiyoloji, kadın hastalıkları ve doğum, kulak-burunboğaz, göz hastalıkları, ortopedi ve travmatoloji, çocuk hastalıkları, beyin ve sinir cerrahisi, kalp ve damar cerrahisi, anestezi ve reanimasyon, deri ve zührevi hastalıklar, laparoskopik cerrahi, üroloji ve acil servisler bulunuyor. Bunun yanı sıra hepatoloji ve endoskopi merkezinden tutun, Kısırlık merkezine kadar birçok ilçede olamayan merkezlerim mevcut. Ayrıca modern teknoloji ile donatılmış 4 ameliyathanemiz ve yine teknolojinin son ürünleri ile donatılmış laboratuvarımız var. Bodrum'da sağlık hizmetlerindeki sorun, kentin coğrafik özelliği ve


Mutlusu da var mutsuzu da... Esim ARAT (58) - Emekli öğretmen

Hastaneyi çok beğendim. Kime ne sorsam cevap veriyor. İlk gelişim, aslında İstanbul'da yaşıyorum. Babam rahatsız olduğu için buradayım. Hiçbir hastanede böyle bir sistem görmedim. 09:00'da geldim, heyet raporu alacağız, bugün biter dediler. İstanbul'daki hastaneleri biliyor musunuz, bilmiyorum ama kesinlikle kıyaslanamaz.

Hamdi İLHAN (48) - Emekli öğretmen

Memnun değilim tabii. Doktorlar muayene süresini çok kısa tutuyorlar. 1 - 1.5 saat içinde 40 - 50 hastaya bakıyorlar. Çok kuyruk oluyor, Kardiyoloji hep kapalı; Göz'de sıra almak mümkün değil. Eşim genel cerrahiden rahatsız. 3.5 ay sonraya gün verdiler. Kanser olsa gitti kadıncağız. Mamografisi çekildi, şimdi bekliyoruz. Bir ayımız daha var. 29 Mayıs'a gün verdiler. Devlet bu yatırımı yapıyor ama boşa. Bu doktorlar dünyanın maaşını alıyor ama hastalar kuyruklarda rezil oluyor.

Sezai ALGAN (59)

Turgutreis'ten geldim, sıraya girdim, bekliyorum. Yine de şükür, eskiden olsa daha çok beklerdik. Eskiden numara aldığınız bankoda 3 bayan vardı, şimdi 5 olmuş. Kalp cerrahisinde 2 doktor var. Dahiliyeye 3 doktor bakıyor. Kuyruklar eskiden çok uzardı, şimdi kısaldı.

Ayla UÇAR (37) - Ev hanımı Torba'dan geldim, hastanenin hizmetlerinden çok memnunum. Öncekinden çok çok iyi durumda. İnsanlarla çok ilgililer. Doktorlar, hemşireler, her konuda yardımcı oluyor ve güler yüzlüler. Ancak, göz, psikiyatri ve ortopedi çok çabuk doluyor. Sıra alamı-yoruz, geri dönüyoruz. Ama genelde iyi tabii; temiz, düzenli bir hastane.

Sevilay DELİCE (45) - Ev hanımı Geçen gün hastaneye yattım, bir ünite kanım kayboldu. Bu akıl alacak bir şey değil ama çok geldim bu hastaneye, yine de genel anlamda memnunum. Ben Akyarlar'dan geldim, sabah çok erken kuyruğa girmek gerekiyor. Bir de tabii kuyruk sorunu var. Halkımız bilinçli olsa sırayı bozmasa daha sistemli yürüyecek işler. Gerçi eskiden daha kötüydü. Kuyruklarda çok kavga olurdu. Şimdi böyleyse yazın ne olacak bakalım, bunu da hesaba katmak lazım.

Mustafa İÐNECİ (58) Hasta olduğumda devamlı geliyorum. Genel olarak memnunum, hastane çok temiz oldu. Doktorlar artık çift, eskisi gibi değil. Yeni sağlık personeli alınmış, birçok poliklinikte 2 doktor var artık. Yine de çok sıra bekli-yoruz. Tabii önceki yıllarda daha kötüydü.

Aysel ÖZCAN (52) - Emekli

2 gündür geliyorum, sabahın 07:00'sinde kuyruğa giriyorum. Bugün de yine 06:30'da geldim. Zaten 07:30'a kadar numaratör açılmıyor. Halbuki sürekli açık olsa insanlar geldiklerinde sıra alsa daha iyi olacak. Sağlam gelen hasta, hasta olur gider buradan. Acil bir durum olmadıktan sonra gelmemek lazım. 08:30'da polikliniklerde kayıt başlıyor. Saat 09:00'da sıra daha bana gelmemişti, doldu dediler. Muayenesiyle, tahliliyle, film çektirmesiyle komple bir şey yaptırmaya kalksanız 1 hafta gelip gitmeniz lazım. Şehirlerde bazı hastanelerdeki gibi telefonla randevu sisteminin uygulanması lazım. Kuyrukta saatlerce beklediğiniz gibi kuyruktan da çıkamıyorsunuz, yoksa sıranızı kaptırıyorsunuz. Bu çağda, hala bu sistemlere muhtaç olmak çok acı.

Hatice DİKAN (35) Esnaf Kimse memnun değildir herhalde, ben de memnun değilim. İnsanlar rezillik çekiyor. Ama bu Türkiye'nin sistemi, memnun olmasak da mecburiyetten memnunuz. Biz ortopedi doktoruna geldik. İyi bir doktor diye duyduk, herkes tavsiye ediyor. Diğerlerini bilemem tabi. Sıra


GEÇiYORDUM UÐRADIM

Bir Bahar Yazısı

I

n principio erat verbum. "Önce söz vardı" diyor Kutsal Kitaplar. Birçokları gibi, ben de söylenecek her şeyin bin yıllar önce söyleyip bitirildiğine inanıyorum. Hatta belki her şey çok daha eskiden tüketilmiş de biz anımsama özürlü olduğumuz için, ancak dört bin yıl öncesini anımsıyoruz. Buna karşın doğal olarak hala yazı-yor ve konuşuyoruz. Sürekli tekrarlıyoruz.

buluş şaşırtmıyor. Kesinlikle, "İşte bu adam yeni bir şey söylemiş" diyemiyorum, yalnızca "Konuyu ne değişik, ne etkileyici anlatıyor" diyebiliyorum.

Exnihilo "Hiçten var olmak"; Kutsal Kitaplardan alınma bir başka kavram! İşte BU beni hala şaşırtıyor: Yoktan var olan ve hiç tükenmeyen doğurganlığı ile sürekli değişen Şaşarak izliyorum doğa… Bitmez tükenmez bir metamorfoz… bahçemdeki kayısı Şaşarak izliyorum bahçemdeki kayısı ağacından, bir rastlantı sonucu, toprağa Tamam, haksızlık etmeyeyim, kuşkusuz ağacından, bir düşen meyvenin bu bahar genç bir fidana değişen bir iki şey var söylemlerimizde. dönüşümünü. Düşen meyvenin etinin rastlantı sonucu, Örneğin anlatımlarımız: Konuyu yeniden çürüyüp dökülmesine, sonbahar yelinin tekrarlayan kendi anlatım yeteneğini katıtoprağa düşen çekirdeğin üstünü yeteri kadar toprakla yor söylemine. Ortaya ya daha etkin, ya da örtmesine, tabiat ananın dondurucu kış daha beceriksiz bir anlatım çıkıyor. Bir meyvenin bu bahar rüzgârlarını oradan buraya yollarken, bu diğeri, geçmişte bir, bilemediniz iki cümle genç bir fidana küçücük cansızı ısıtmak için üstüne ile anlatılan konu üzerine şimdi koca bir kapanmasına şaşıyorum. O kum misali roman veya akıllara zarar bir felsefe kitabı incecik toprak, çekiçle zor kırılan taş sertliğindeki çekirdek yazıyor. Sonuçta, giderek ne söylendiği değil de nasıl kabuğunun kendiliğinden aralanması için, bütün kış nasıl söylendiği ve ne kadar ayrıntı ile anlatıldığı önem dil döküyor, kim bilir? Bilinir mi, nasıl nazlandı o kabuk kazanıyor. açılmamak için? Sonra azıcık aralanan o kabuğun içindeki bademe, nasıl can üfledi doğa? Nasıl yeteri kadar verdi Denebilir ki, bilim ve teknoloji ile ilgili her gün yeni savlar, suyu ve potasyumu; ne eksik ne fazla? Canlanıp, nefeslenen yeni söylemler ortaya konuluyor. Ama düşünürsek bu badem nasıl da köklenip filizlendi! Nasıl kurtulup söylemlerde gerçekten yeni mi? Yoksa belli bir deniz kabuğundan, göğe baş verdi baharla beraber? yosunun insanın sağlığına iyi geleceğini savunmak yeni bir şey mi, yoksa zaten on beş milyon yıldır var olan bir Ya şu küçücük tırtıla ne demeli? Anası onu, şimdi delip olgunun yalnızca yeni fark edilmesi mi? Milyonlarca yıldır içinden çıktığı bu kozaya, henüz birkaç ay önce koyup terki "var olan" şeyleri, görmek ve anlamak konusunda yavaş dünya etmemiş miydi? Kerata şimdi nasıl seçebiliyor olduğumuz için, yeni keşfetmiş olmak, yeni bir söylemmiş avludaki çam yapraklarının en körpelerini? gibi değerlendirilebilir mi? Benim cevabım, hayır.

BOLAR İREN

Eğer Sümerli, Doğruluk Tanrıçası Nanşe için yazdığı şiirde, "Yetimi bilen, dulu bilen, İnsanın insana zulmünü bilen Yetim anası Nanşe, Dula özen gösterir, En fakirlere adalet verir. O, sığınana kucak açan, Zayıf için bir sığınak bulan kraliçedir." demişse, bence "adalet" ile ilgili ilk ve son söz söylenmiştir. Bundan sonra konuyla ilgili ister Shakespeare'nin soneleri, ister Kant'ın etik üzerine savları, ister Von Thur'un borçlar hukuku üzerine iki koca ciltlik kitabı çıkarılsın karşımıza, hiçbiri Sümerli şairin ilk söyleyen olduğu gerçeğini değiştirmez. Bu nedenledir ki artık beni hemen hiçbir söylem ve hiçbir

16

BODRUM

ül nBe

Nasıl bir "ölmeye yatmak" ve sonra her ilkbahar yenilenerek "yeniden doğmak" bu? Olası mı şaşırmamak? Kendini tekrarlamıyor doğa. Değişerek, yenilenerek, büyüyerek tekrar var oluyor. Hem de tüm saldırılara karşın durarak! Ancak daha da şaşırtıcı olan, her bahar bu "dirilişin"in, bana -ve tüm canlılara- üflediği yaşama sevinci, dayanılmaz âşık olma arzusu. Böyle bir üretkenlik, böyle bir can fışkırması aşksız olur mu hiç? Bence hayır. Öyleyse doğa âşık; çocuklarına, bize âşık. Ve duyuyor musunuz, bizi çağırıyor… Bizi aşka… var olmaya çağırıyor. Derim ki, durmayın, uyun bu çağrıya. Aşkı yaşamak için kaç bahar kaldı ki önünüzde? Kendi hesabıma ben bu "bahar da" âşık olmaya gidiyorum. Katılın bana...



T

YENiLER

YENiLiKLER

YENiLENENLER

BODRUM’DA HEDİYELİKTE BİR MARKA...

B

udun Design Company 25’inci mağazasını Bodrum’da açtı. Bodrum’un ünlü yürüyüş yolu olarak bilinen, adeta canlı bir defile niteliğindeki Cumhuriyet Caddesi üzerinde bulunan mağazayı Bodrumlu işadamı Mustafa Tınaztepe, kızı Banu ve damadı Volkan Dinçer ile birlikte hizmete açtı. İlk olarak 1998 yılında kurulan Budun Design Company’nin marka Müdürü Özge Başargan da açılış için Bodrum’a gelerek çalışmalara destek verdi. 17 senelik firma geçmişi içinde tutarlı model tasarım, fiyat politikaları ile çalışan Budun Design her geçen gün müşteri memnuniyetiyle daha iyi bir seviyeye geliyor.

ürkiye'nin en büyük havlu ve bornoz üreticilerinden biri olan 20' yi aşkın ülkeye ihraç ettiği ürünleriyle dünyada ilk 10 şirket arasında yerini almış, dünya çapında bir marka durumuna gelmiş olan Özdilek, Bodrum Oasis Alışveriş Merkezi'nde yerini aldı. Havlu ve Bornozun yanı sıra ev tekstili, gecelik, pijama ve terlikte satan Özdilek, kredi kartlarına çeşitli taksit imkanları da sağlıyor.

ÖZDİLEK, OASİS’te Açıldı

KİFİDİS OASİS'TE

A

yak ve beden sağlığını korumak için ortopedik ayakkabıları imal ve ithal eden Kifidis, Türkiye’deki 17. mağazasını Oasis Alışveriş Merkezi’nde açtı. Kifidis 1919 yılında ortopedik malzemeler üreten protez kliniği olarak kurulmuş. 1880'li yıllarda faaliyet gösteren Hugo Avellis firmasından sonra İstanbul'daki ilk ortopedi firması unvanına sahip. Ortopedik çocuk ayakkabısı ve medikal ürünlerin yanı sıra aksesuar da mağazada mevcut.

ZEYNO'S CAFE YENİ YERİNDE

Zeki Özkeskin

U

zun zamandır ev yapımı pasta ve kekleri ile Bodrumlulara hizmet veren Zeyno's Cafe yeni yerine taşındı. Sevilen Şarapları ve Hürtop'un katkılarıyla gerçekleşen açılışa çok sayıda Bodrumlu katıldı. Zeyno’s Cafe, yeni yerinde yine sabah kahvaltılarında taze poğaça ve kekler sunmaya devam edecek. Günün ilerleyen saatlerinde cafe ve bar olarak hizmet verecek olan Zeyno's Cafe, Cumhuriyet Caddesi No:123-A adresinde.

CANON RÜZGARI

C

18

anon Ege Bölge Distribütörü Zafer Büro Makineleri, Diamond of Bodrum Hotel’de yeni teknolojilerinin tanıtımını gerçekleştirdi. Tanıtım organizasyonuna ilginin oldukça yoğun olduğu gözlenirken, fotokopi makineleri, fakslar, yazıcılar, çok fonksiyonlu ürünler, dijital baskı makinelerini bünyesinde barındıran ve her kesime hitap eden Canon her gün değişik bir yerde düzenlediği tanıtım günlerini Bodrum’da sonlandırdı.

BODRUM

ül nBe


ÇOCUKLARI SEVİNDİRDİ

K

onacık Belediyesi tarafından kısa bir sürede yapılan Adayer Çocuk Parkı, Belediye Başkanı Mehmet Tosun ve Konacıklı minikler tarafından açıldı. 800 metrekare alan üzerinde, 2 farklı oyun gruplarının bulunduğu park aynı anda 100120 çocuğa hitap edecek. Parkın bir köşesinde ise Ressam Eğitmen Sacide Sezer Demirel, resim çalışmaları yaparak parkın daha canlı görünmesini sağlıyor. Açılış kurdelesini çocuklara kestiren Başkan Tosun, daha 4 park yapılacağı müjdesini verdi ve, “Geleceğimizin teminatı çocuklarımızın sokaklarda oynamamaları için bu tür aktif alanların açılmasına daha büyük önem vereceğim. Sizlerden tek ricam ödediğiniz vergilerle hizmete giren bu tür parkları koruyunuz. Burada anne ve babalara büyük görevler düşmektedir" dedi.

SALON TRENDY Erkek Bölümüyle Hizmette

T

urgutreis Beldesi'nde geçtiğimiz yıl açılan Salon Trendy, erkek bölümüyle hizmet kalitesini yükseltti. Salon Trendy sezonda daha fazla insana hizmet vermeyi planlıyor.


BÜLENT AKKURT’un onuncu kitabı

1980 yılından bu yana, yaklaşık 26 yıldır Bodrum'da yaşamakta olan Gazeteci-Yazar Bülent Akkurt'un "Yerinde Yeller Esen Bab-ı Ali" adını taşıyan anı kitabı kısa bir süre önce; "Myndos Yayınları" arasında yerini aldı. 1953 yılında Milliyet Gazetesi’nde spor yazarı olarak başlamış bulunduğu gazetecilik yaşamına 53 yıldır aralıksız olarak devam etmekte olan Bülent Akkurt; bu dönem içinde çok sevdiği tiyatro ile de ilgisini yönetici ve danışman olarak sürdürmüştür. Değerli okuyucularımız yazar Bülent Akkurt'un dokuz ay kadar önce yayımlanmış bulunan ve tiyat-ro anılarından oluşan "Salyangoz ve Tiyatro" adını taşıyan kitabını anımsayacaklardır. "Yerinde Yeller Esen Bab-ı Ali" ise Bülent Akkurt'un yarım yüzyılı aşmış bulunan gazetecilik ve yazarlık döneminin anılarından oluşmaktadır. Bülent Akkurt kitabın "Öndeyiş" bölümünde; "Anılarını yazmaya hazırlanan kişinin, eline kalemi almadan önce, dürüst davranıp davranmayacağı konusunda da, kendisini tartması gerekecektir. Anlatılacak,

aktarılacak olaylar, üzerinden çok uzun yıllar geçmiş olsa ve hele o dönemin tanıkları iyice azalmış bulunsa da; asla ve asla çarpıtılmamalı ve o günün doğruları içinde kaleme alınmalıdır. ‘Bir anı yazarı tarafsız olabilir mı?’ sorusu her an akla gelebilecek bir sorudur. Kuşkusuz tarafsızlık ilkesi çok önemlidir. Pek çok kişi, anılarını yazan her kimse, onun tarafsız olması gerektiğinde ısrarlıdırlar. Bu taraf-sızlığı sağlamanın, sağlayabilmenin çok zor hatta pek çok durumda olanaksız olduğunu bilmekten geçer.

açık açık ortaya koyabilecek cesareti kendinde bulanlar elbette ki, aralarından çıkacaktır. Ama sayılar hiç de fazla olamayacaktır bunların. Bu durumu tarafsızlık ilkesinin göz ardı edilmiş olduğu şeklinde yorumlamak bence yanlış olacaktır…"

Bu varsayıma açıklık getirmek isterim. Bir insan anılarını yazarken, yazdığı şeyler, içinde yaşamış olduğu, başından geçmiş bulunan ya da çevresinde gerçekleşmiş olaylardır. Bu insan, o olayların içinde kendince en uygun gördüğü tavrı almış ve bunun savunmasını yapmış insanlardır. Bugün anılarını yazarken, aradan geçmiş bulunan uzun yıllara rağmen çok az ayrıcalıkla, o günkü görüş ve düşüncelerinin doğrultusunda anılarını yazacaktır. Evet! O günkü davranışlarının yanlış olduğunu anlamış bulunanlar ve bunu

"… Evet işte Bülent Akkurt yılların gazete ve gazetecilerini, bir dönemin ‘yokuş'unu çok güzel bir dil ve üslupla anlatıyor. Bugün gerçekten o yokuşun yerinde yeller esiyor. Eğer o dönemi ve basınını merak edip öğrenmek istiyorsanız, bu kitabı muhakkak okuyun. Büyük zevk duyacak ve bilmediğimiz pek çok şey öğreneceksiniz…"

LİG RADYO, BODRUM FM’DEN DiNLENECEK Akşam Gazetesi’nin Davutpaşa’daki merkezinden yayına başlayan Lig Radyo, Lig TV'deki bazı programlar ve haber bültenlerinde ortak yayın yaparak dinleyicilerle buluşacak. Türkiye genelinde 13 ilden yayın yapacak. Muğla ilinden ise sadece 101.7 frekansından Bodrum FM yayın yapabilecek. 2 senelik bir anlaşma yaptıklarını söyleyen idareci Gaye Demirtürk, “Amacımız CD kalitesindeki ses düzeyimizle bütün Bodrum Yarımadası’na ulaşabilmek” dedi. Turkcell Süper Ligi maçlarının naklen yayınlanacağı Bodrum FM’de futbol dışında da spor programlarına, hafta içi her gün 19:00 - 21:00 saatleri arasında İddaa programına ve haber bültenlerine yer verilecek. Lig radyonun, genel yayın yönetmenliğini ise daha önce Skyturk ve Alem FM'de

20

BODRUM

ül nBe

Diye bir not düşmüştür. Bilmem sizler bu konuda ne düşünürsünüz. Bülent Akkurt'un "Yerinde Yeller Esen Bab-ı Ali" adlı anı kitabına yazmış olduğu "Önsöz"de ise değerli gazeteci İzzet Sedes ise şunları söylemektedir:

"Yerinde Yeller Esen Bab-ı Ali"de Bülent Akkurt anı ve anlatılarını üç ayrı bölüm içinde sunuyor. Ayrıca kitabın sonunda yaklaşık 45-50 eski fotoğrafın yer aldığı bir de "Fotoğraf Albümü" bölümü var.

Bülent Akkurt'un Yayınlanmış Kitapları "Sevgilerde Yaşamak" (Şiirler - 1994/İkinci Basım 1995) "Ve Tanrı Onları Cezalandırdı" (Öyküler-1998) "Bir Zamanlar Bursa'da" (Anı-Anlatı-1998) "Nazım Hikmet ve O'nun Memleketinden İnsan Manzaraları" (Belgesel/Anlatı - 1999) "Sevmek Güzel Şey be Kardeşim" (Şiirler - 2000) "Zaman İçinde" (Anı/Anlatı-2003) "Erguvanlar Açarken" (Roman-2004/İkinci Basım 2005) "Salyangoz ve Tiyatro" (Tiyatro Anıları - 2005)


bodrumajans.com.tr

NİSAN 2006 RAPORU

ç Web sitemizde sayfa görüntülemeler, izlenme oranını etkilememekle birlikte, kontur IP numarası doğrultusunda çalışmaktadır. Aynı gün içinde 2. kez girdiğinizde yada site içindeki tıklamalar ziyaretçi sayısını diğer bazı web sitelerinde olduğu gibi etkilememektedir.

DÜNYADAKİ YAKLAŞIK  18 MİLYON SİTE ARASINDA

DEÐERLENDİRME YAPAN www.alexa.com SİTESİNİN VERİLERİNE GÖRE

BODRUM’UN EN ÇOK iZLENEN

HABER PORTALI

WWW

bodrumajans.com.tr MUÐLA, iLÇELERi ve BODRUM

BiRiNCiSi E G E B Ö L G E S İ DÖRDÜNCÜSÜ

Bu değerlendirmeyi yapan Alexa adlı kuruluş, bu tip siteleri güvenli bulmadığı için kategorilememekle birlikte dünya sıralamasına almaktadır.

Bu bilgiler www.alexa.com sitesinden alınmıştır.

SiZE DE YER AYIRDIK

BODRUM’UN 1. SİTESİNDE BİRLİKTE OLALIM 317 10 90 - 91

İLANLARINIZ İÇİN OASİS Alışveriş Merkezi No:226

Fax: 317 10 92

info@bodrumajans.com.tr


BODRUM TUTKUNLARI söyleşi / fotoğraf: YİÐİT UYGUR

E .d bnz e ri HUZURU BİTEZ’DE BULDU Podyumların unutulmaz yüzlerinden biri Merve İldeniz… Kendine özgü imajı ile her zaman diğer mankenlerden ayırt edilen İldeniz, şimdi 41 yaşında Bitez'de bahçe içerisindeki evinde kızı Leyla ve eşi Serdar Önal'la sade bir yaşam sürdürüyor. Doğal ve basit yaşıyor, yalınayak geziyor, kedileri ve köpekleriyle zaman geçiriyor; bir de yılanı var Merve İldeniz'in. Vişne ağacı yetiştiriyor, patlıcan ekiyor, doğayı dinliyor; bilgiyi topraktan, rüzgardan alıyor. Şöhretle dolu geçen onca yıl, Merve'ye sadece maddi mutluluklar getirmemiş. Zor meslek, düşünmesini bilene dünya erdemlerini de öğretiyor.  Mankenlik mesleği hakkında da konuştuğumuz Merve İldeniz, toplumdaki yozlaşmaya ve sosyolojik kirlenmeye değinerek her şeyin çözümünün insanın kendisinde gizli olduğunu söylüyor. Metafizik ve akıl senteziyle kurduğu düşünce şekli, onu mankenlik yaptığı zamanlardaki gibi özel kılıyor. "Sadece kendimi izliyorum, çıkışlarımı, zaaflarımı

22

BODRUM

ül nBe

Bize  kendinizi  anlatır  mısınız?  Mankenlikten önceki  Merve,  manken  Merve  ve  mankenliği bıraktıktan  sonraki  Merve'yi  kısaca  tanıyabilir miyiz? Babamın istediği gibi cici kız oldum, onların istediği gibi okula gittim, sonra üniversiteye gittim, her genç kız gibi harçlık sorunum oldu. Bitki çiçek göremeden büyüdüm. Sonra hayat beni manken yaptı bir şekilde, sonra bırakacaktım mankenliği ancak, parası çok iyiydi. İyi parayı kısa sürede kazanabiliyordun. Önerilen hiçbir iş iyi paralı değildi, çalışmak da istemiyordum, 9 - 5 niye çalışayım ki dedim. Kısa zamanda daha çok para kazanabilecektim mankenlikte, 18 yaşında ilk kez Bodrum'a geldim; okul turuyla. Dünyada böyle yerler varsa neden orada yaşanmaz ki demiştim -Ama Bodrum'da yaşayacağımı bilmiyordum tabii o vakitve benim amacım buydu, bunun için para biriktirdim. Sonunda o iş ve sektörde büyüdüm, sonra kirlendim ruh olarak, sektördeki insanların göz oymaları, nefretleri, kinleri; tabii işin çocuksu yanı kalmıyor. Kendimi aynı nefret ve kinlerle buldum. Gerçi, çok kötü şeyler yapmadım, geçmişe baktığımda kendimle utandığım bir şey yok. Şehir de çok batıyordu bana, evlenirken de eşime söylemiştim. 35 yaş bunalımı vardır,

bilirsiniz, hiçbir şey geri dönmüyor, yapmak istediğim birçok şeyi daha yapamadığımı fark ettim. Yok, artık dedim, dalacağım, uçacağım, tırmanacağım; kendi kalbimi dinlememle başladı aslında. Bu çarkın içinde kalmak istemedim. Eşim benden 5 yıl istedi. İşleri düzene soktuktan sonra Bodrum'a yakın bir yer olsun istedik, Bitez'de burayı bulduğumuzda, etraf bu kadar da dolu değildi, o zamanlar, jungle hali hoşumuza gitti.

Evden  bahsedelim  biraz,  bahçeyle  yoğun  bir  şekilde  uğraşıyorsunuz  ve  doğayla  iç  içe yaşıyorsunuz,  özlemini  duyduğunuz  hayat  bu muydu?  Bu eve başladığımızda hiçbir şey bilmiyorduk. Düşünün şehirden çıkıyorsunuz, geliyorsunuz, doğayı tanımıyorsunuz. Evi yaparken bir dolu hata yaptık, bence havuz bir hata hiç girmiyorum bile, görüyorum içindekileri, sinekler, böcekler; ben denize giriyorum zaten. Ama dediler ki, evi yaptıktan sonra yapamazsınız, şimdi misafirler giriyor. Zaten burada kalmayacağız, Dereköy'de 22 dönüm bir arazi aldık, oraya taşınacağız. Orasıyla ilgili projelerim var. Orada hem çalışıp hem yaşamak istiyorum. Biraz da metafiziksel şeyleri sevdiğim için bu yönde projeler üretiyorum. Hani Hindistan'da


ashramlar vardır, isteyen gelip kalabilir, çalışabilir, bir şeyler üretebilir. İsteyen gelsin meditasyon yapsın, yoga yapsın. Bir de benim arkadaşlarım var. Sibel Sirel var, balerin, gelsin ders versin para kazansın, ya da yün ör sat, butiği olsun içerisinde, böyle bir yer yapma hayalim var. İçerisinde sadece yatağı olan, ahşap yapılar... Kışın da kalınsın istiyorum. Seminerler verilebilir. Ben daha önce "Labirent" isimli bir seminer vermiştim, mesela bu Labirent burada verilebilsin, ya da Vipasanacılar gelsin meditasyon dersleri versin. Ama ne bileyim o lüks sosyetik, detoks merkezleri gibi de değil.

Meditasyon  yapıyor  musunuz,  metafiziğe  ilgi nereden geliyor? Ben yapmıyorum ama burada sürekli meditasyon halindesiniz. Ben sistematik bir insan değilim. İlgim ise buraya gelmeden önce hiç yoktu. Burada doğayla yaşayınca kendi kendine oluştu sanırım. Ya da inancınla, niyetinle ilgili şekilleniyor hayat; ilk bir soru sorman gerekiyor. "Ne oluyor ya? Bu nasıl bir hayat" demen yetiyor sonra zaten cevabı geliyor. Bir dibe vurman gerekiyor sanırım.

Sizin doğa sporlarınıza tutkunuzun var olduğunu biliyoruz… Çook, zaten önce doğa sporlarına merakım vardı, onu da sonradan fark ettim. Doğa sporları sizi anda tutuyor. Doğa sporları yapan bir insan o an oradan kopamaz, çok tehlikeli olabilir ve ben tehlikeli şeyleri çok severdim ama bütün bunlar Leyla ile bitti. Leyla doğduktan sonra bir anda yatıştı. Şimdi

Leyla'ya lazımım, bana bir şey olursa ona ne olur korkusuyla bitti bunların hepsi.

Bodrum'da  vaktinizi  nasıl  geçiriyorsunuz?  Uğraş ve ilgi alanlarınız neler?

Olabildiğince okumaya çalışıyorum ama bu tür enteresan şeyleri kendim keşfettim. Dikenli otları yoluyorum, çünkü yazın yalınayak dolaşıyoruz, sonra kendi kendime, o otun da yaşamaya hakkı var diye düşünüyorum. Sonra diyorum ki, "Hayır ben ondan daha üst bir iradeyim"; ama ona yazık değil mi, o bir kurban mı? Değil! Eğer her şey mükemmelse nasıl oluyor bu? Ve ondan sonra diyorsun ki, "Mükemmel bir evren, eğer yolunacak bir ot bile olabiliyorsan, mükemmel". Denemek istiyorum, ben bir ot olacağım ve Merve, beni yolsun. Bunu yapamıyorsan mükemmel olmaz ki; ondan sonra zaten ne ölen kediye, ne köpeğe ağlıyorum, çünkü o bir seviyede dönüşmek istemiştir, o da ona bir vesile olmuştur diye bir bakış açısı geldi. Arkadaşlarım da "Anneanneme döndün" diyorlar, eşim de, "Aman çatlak, hiç olmazsa pahalı ayakkabılara sarmadı" diyor, dalga geçiyor ama bence bu başka bir bakış açısı, öyle çok fazla iyi veya erdemli değilim, sadece kendimi izliyorum, çıkışlarımı, zaaflarımı keşfediyorum.

Bu kadar uğraşın yanında ekonomik anlamda ne yapıyorsunuz? Buradaki Merve böyle yaşıyor, para kazanmak için bir şey yapmıyorum. Çalışmadan kazanıyorum, çünkü inanç değiştirdim. Babam bana hep çalışarak para kazanılacağını söylemişti. Ama o düzen de çalışmadan da para

kazanabileceğime inandım ve öyle de oluyor, neye inanıyorsan öyle oluyor. Sağlığı da, sevgiyi de böyle halledebileceğime inanıyorum. Kendinle oynuyorsun, dünya ile oynuyorsun. Önemli olan etrafındaki enerjinin iyi olması, özünün iyi olması. Bu kış İstanbul'da bulundum o kadar negatif ki ortam bu seni bozuyor, eğer sen kendini yenileyemezsen… Ama her şeyin formülü de sende. Niyetlerini çok iyi belirlemen lazım.

Defilelere çıkıyor musunuz?

20'sinde bir defile var. Çağırdılar, etim kemiğim sizin olsun dedim. Çünkü böbrek vakfı yararına yapılan bir defile, sosyal güvencesi olmayan çocuklara organ bağışı adına yapılan bir defile. Aslında normal şartlar altında çıkmıyorum defilelere.

Doğayla aranız nasıl?

Doğaya saygılı bir hayat sürmek lazım. Ben en çok devre mülklere kızıyorum. Şu sitelere baksanıza, yılda 10 gün, 15 gün kalıyorlar, sonra boşalıyor. Bir dolu kirlilik, şimdi Aktur'un önüne diktiler… 3.5 ay yoktum İstanbul'daydım gelince şaşırdım. Doğal diyoruz ama tabii çok da kasmamak gerek, çağın kolaylıklarından da faydalanmak lazım. Çok fazla ekolojik takıntım da yok, biraz fanatikçe geliyor, kendini biraz fazlaca ayıran insanların takıntıları gibi geliyor bana, biraz daha denge taraftarıyım, ev yaparken de tabii ki ekonomik olması, daha fonksiyonel olması, kendi kendine yetmesi gerek diye düşünüyorum. Evin planını da kendim çizdim. Sekizgen bir formu var ama tabii tam oturmadı. Bu evi yaparken taşları Fethiye'den bir dereden getirttik ama birkaç


1976

1967

1984

yıl sonra her tarafını sarmaşık saracak, gözükmeyecek. u

Bodrum'da  doğal  bir  ortamda  yaşıyorsunuz. Ancak mankenlik yaparken modanın içindeydiniz. Bu iki zıt kutbu değerlendirir misiniz? Buradaki Merve böyle yaşıyor işte. Aşırı süs, saç boyamak filan bütün bunların güven eksikliği olduğunu buldum. Tabii ki çıplak gezemeyeceğiniz için her giydiğin şey bir imaj ama gene imaj giyiniyorsun. Şimdi en azından kendim seçiyorum. Modanın nasıl yaratıldığını çok iyi biliyorum. Bana en çok koyan şeylerden biri modaya uymaktı. Ben bir ideal içindeydim. Türkiye'de kız olarak büyümek kolay değil, ya zengin bir koca bulmanız gerektiğini söylüyor aileniz ya da çok iyi bir iş kadını olmanızı, yani erkek gibi olman gerekiyor. Halbuki için başka, bakıyorsun kadın çok kötü eziliyor, ikinci sınıfsın, kullanılı-yorsun ve öğütüleceksin, bunun maşası olmuşsun, kirlenmiş hissediyorsun…

Bu  özellikle  mankenlik  mesleğinde  daha  fazla değil mi, kadın bir meta olarak kullanılıyor. Tabii, ama bunun hem farkında; çünkü diyor ki, ne yapayım, madem böyle bir şey var, bundan para kazanayım diyor. Çünkü para ediyor.

Sizden  sonraki  kuşak  mankenler  sanırım magazine daha fazla malzeme oldu değil mi?

24

Magazin zaten öyle gelişti, yoktu ki, 83-84'te. Ben başladığımda kimse tanımadı bizi 91'e kadar. Ne zaman özel kanallar, magazin haberciliği arttı, baktılar yurt dışında kim var. Dört kişi buldular. Cindy, Linda vs. Türkiye'de

BODRUM

ül nBe

MERVE İLDENİZ’in albümünden kim en çok iş yapıyor? Burada da 4 kişi buldular, ben, Deniz, Esin, Begüm… Başladılar; çünkü önce birini yazacaksın, meşhur edeceksin sonra onunla uğraşacaksın. Yoksa herhangi birini yazıp uğraşamazsın. Magazin haberi de çıkaramazsın. Ayrıca mankenleri kötülemek çok yanlış, çünkü onlar sadece görünen kültür. Ben, marinada, çarşıda görüyorum. Gencecik 17 - 18 yaşında kızlar, topuklu ayakkabılar, mini etekler, Ağustos sıcağında full makyaj, aralarında konuşuyorlar, "Bu akşam nereye gidelim, şurada biri öder.” Bunlar manken değil, halk böyle olmuş, şu anda puta tapılıyor. Yani paraya... O zaman da insanlar başka türlü yaşamaya başlıyorlar ve kirleniyorlar. Kendilerinin bolluk yaratabileceklerini bilmiyorlar, ne öğretildiyse öyle yaşıyorlar.

Bahçenizden konuşalım mı biraz? Bahçeyi tamamen kendim yaptım. Burası ihmal edilmiş bir mandalina bahçesiymiş, 22 mandalina ağacı vardı. Birkaç melengeç kendiliğinden çıkmış, ben de meyve ağaçları diktim. Vişnem var, elma ağaçlarım var. Saz diktim, burası benim için bir eğitim yeri, bu kadar çeşitli ağacı Bitez'de başka yerde bulamazsın, soğan, sarımsak, patlıcan yetiştiriyorum. Burada bir aile yaşıyor benimle, evin işleri ve hayvanlarla ilgileniyorlar ama benim bahçeme girmelerine izin vermiyorum, çünkü burası tamamen bana ait.

Bu  kadar  yeşilin  içinde  yaşıyorsunuz  ve  sebze yetiştiriyorsunuz, vejetaryenlik var mı? 16 sene vejetaryendim ama Camel Tropy'e katıldığım yıl deli gibi spora gitmeye

1996

başladım. Mukavemet arttırıcı şeyler yapmam gerekiyordu. O dönem hayvansal protein almam gerektiği söylendi ve yine başladım. Yine de çok az et yiyorum ama sakatat ve sucuk seviyorum. Gerçi benim en sevdiğim beslenme şekli atıştırmak, Serdar İstanbul'a gidince sık sık kuru üzüm, incir atıştırarak besleniyorum.

Kendi  perspektifinizden  bize  Bodrum'u  anlatır mısınız? Ben Bodrum'un şehirleşmeye olan tutkusunu anlayamıyorum. Kendi değerini harcamaya yönelik çabalarını anlamıyorum. Gerçi bunu genelde şehirden gelenler yapıyor... Bunu kendi kendine nasıl yapar insanlar, bunu nasıl görmezler? Anlayamıyorum. Bunu yapanlar İstanbul'dan geldilerse eğer, şimdi bakın İstanbul’a... Ben çocukken İstanbul güzeldi. Kumburgazlar, Büyükçekmeceler güzeldi. Birkaç yıl önce hormonsuz çilek buluyordum, şimdi bulamıyorum. Bodrum'un daha bir özüne dönmesi lazım. Burada böyle yaşlanacağım, hatta yaşlanmayacağım. Çocuğum beni gençleştirdi. Şehre gitmeyi sevmiyorum ama bazen mecbur kalıyorum. Bodrum'un doğal yerlerini seviyorum.

Yazımızın konsepti "Bodrum Tutkunları". Siz de bir Bodrum tutkunu musunuz? Benim Bodrum’la çok bir alakam yok ama yine de seviyorum Bodrum'u. Enerjisini seviyorum, bilmiyorum niye sevdiğimi... Mankenliğin veya şöhretin getirdiği bazı faydalar var, haybeye olmamış demek ki. Belediye başkanına da söyledim, “Bodrum'a faydam olacaksa beni her zaman arayın”


BİR ZAMANLAR

Benli Belkis Efsanesi

B

u başlık, bir masal girişini andırıyor değil mi? Yanılmış olduğunuzu söyleyemem. Her ne kadar sizlere masal anlatacak değil isem de; şöyle bir elli beş-altmış yıl kadar gerilere giderek aktarmaya çalışacağım bu İstanbul öyküsü; yani Benli Belkis Efsanesi, bir bakıma masal sayılabilir. Aktör ve aktristleriyle, bunların zarafet ve güzellikleriyle, mekân ve çevre yapısıyla; günümüz İstanbul'unun çook uzağında olan bir İstanbul'dan ve o güzel İstanbul'u süsleyen, nadir yetişen bir yaratıktan, bir nadide çiçekten, denilebilir ki bir Orkide'den, Benli Belkis'ten söz edeceğim.

sıraya giren bir avukat, kısa bir süre içinde bu muhteşem yaratığı bir Fransız parfüm kralına devretmişti. Bu evlilik, Benli Belkis'in Avrupa sosyetesine katılmasına ve kıtanın tüm gözde mekânlarında görünmesine, tanınmasına ve sevilmesine yol açmıştı.

BÜLENT AKKURT

Benli Belkis, İstanbul'un ünü en yaygın güzellerinden biriydi. Osmanoğlu ailesinden Bizler böyle yerlere geldiği biliniyordu. Kandilli Kız Lisesi ile ancak haftada bir filân Amerikan Koleji'nde okumuştu. Çok iyi bir gidebiliyor olmamıza eğitim aldığı belliydi. Şayet tevatür değilse, rağmen genelde hep sekiz-on yabancı dil konuşabildiği söyleniyordu. aynı insanları Resmen evlenip ayrılmış olduğu eşlerinin sayısı görüyorduk. Bu geceleri; o tarihlerde her halde dördü beşi bulmuş güzelliğiyle, olmalıydı. Bu arada gayri resmi eşlerin sayısını Bu İstanbul, 40'lı yılların sonu ile 50'li yılların hareketliliğiyle ve sık sık kendisinin bile tam bilebileceğinden yakın başlarında sadece İstanbulluların yaşamakta değiştirmekte olduğu dostları dahi kuşkuluydu. Tanrı biliyor ya, Benli olduğu ve sinemalarıyla, tiyatrolarıyla, gece kavalyeleriyle süsleyen Belkis'in ne evlenip boşanmış olduğu eşlerinin kulüpleri ve diğer eğlence yerleriyle; sanat, bir ünlü hanımefendi sayısı, ne de kaç yabancı dili konuşmakta kültür ve eğlence merkezi olan Beyoğlu'ndan bir vardı: olduğu, hattâ bunca evliliğe rağmen ne için küçük kesit sunulacak olan İstanbul'dur. çocuk doğurmamış bulunduğu bizi fazlaca ilgilendirmiyordu. Bizler onunla aynı mekânı paylaşıyor Ve, bu İstanbul'un güzel semtleri ve güzel insanları vardır o olmanın, o müstesna güzelliği yakından, hem de doya doya günlerde. Kadınıyla ve erkeğiyle... İnsanlar, özellikle de seyrediyor olmanın mutluluğunu yaşıyorduk. Ayrıca o kadınlar, genç kadınlar, genç kızlar İstiklâl Caddesi’ne; günün ya bulunduğu yere öylesine bir canlılık ve neşe katıyordu ki, bu da gecenin hangi saatinde isterlerse, içlerinde (lütfen korkuyu bile yeterliydi bir bakıma. Genelde ve doğal olarak yaşlı ve biraz bir yana bırakın) en küçük bir ürkeklik duymadan çıkabilirler. deforme, (yani kalın demek istiyorum) çapkınlarla birlikte Gezip dolaşabilirler, alış-veriş edebilirler, diledikleri sinemaya olduğu için, çevredeki biz gençlere de olağanüstü tatlı veya tiyatroya gidebilirler. Çiçek Pasajı’nda pek alâ yalnız sarkıntılıklar yapmayı ihmal etmezdi. O tarihlerde yaşının elli başlarına, belki de bir başka hanım arkadaşlarıyla biralarını civarında olduğu söylenirdi. Bizler ise daha yirmi beş-yirmi altı yudumlayabilirler. Gecenin ilerlemiş saatlerinde erkek yaşlarındaydık. Sonraki yıllarda İstanbul'da da, özellikle eğlence arkadaşlarıyla buluşarak ya da yalnız başlarına bir gece yerlerinde bir dağılma oldu. Yavaş yavaş Elmadağ, Harbiye, Şişli, kulübüne; Tokatlıyan'a, Reşat'a ya da Yeşil Horoz'a gidip Nişantaşı gibi semtlere dağıldı eğlence yerleri. Benli Belkis'i eğlenebilirler. Buradan çıktıktan sonra da gecenin geç artık pek sık göremiyorduk. Belki de ülke dışındaydı. Bizler O'nu saatlerine kadar çalışan tramvaylarla evlerine dönebilirler. İşte adeta unutmuştuk. bizler de o yıllarda, birkaç yılı bekâr, 1950'den sonrası ise evli olarak bu çarkın içinde olduk. Ve İstanbul'un ve daha çok da Sene 1961. Havadis gazetesindeyiz. Attilâ Tokatlı bir gün elinde Beyoğlu'nun bu huzur dolu dünyası içinde yaşadık. Eğlence çok güzel hazırlanmış bir röportaj dizisi ile geldi. İstanbul üçgeni pek fazla geniş değildi. Beyoğlu'nda doğru dürüst yenilip Kadınları'nı konu alan yaklaşık 14-15 ayrı yazıdan oluşan bir içilecek birkaç restaurant ile gidilebilecek birkaç tane gece güzel dizi. İçinde Benli Belkis da var. Attilâ Tokatlı, çok iyi bir kulübü vardı. Bu yerlerin müdavimlerinin (yani sürekli yazar ve Türk Dil Kurumu'nun çeviri ödülüne değer görülmüş ziyaretçilerinin) sayısı da pek fazla sayılmazdı. önemli bir çeviri ustası. Tabii diziyi hemen kabul ettik ve yayımlamaya başladık. Lâkin Attilâ'ya bir küçük şantaj yapmayı Bizler böyle yerlere ancak haftada bir filân gidebiliyor da ihmal etmedik. Dizinin yayımlanabilmesi için Benli Belkis'in olmamıza rağmen genelde hep aynı insanları görüyorduk. Bu gazetemize konuğumuz olarak getirilmesi gerekiyordu. geceleri; güzelliğiyle, hareketliliğiyle ve sık sık değiştirmekte olduğu kavalyeleriyle süsleyen bir ünlü hanımefendi vardı: Benli Rahmetli Tokatlı bunu büyük bir zevkle kabul etti ve Belkis Belkis. Bir tarafından baktığınız zaman öbür yanını hanımı bir akşam üzeri gazeteye getirdi. O müstesna varlığı görebileceğiniz sanısını uyandıran ve adeta şeffafmış hissi veren ağırladık, onunla sohbet ettik, dertleştik, eski günlerden teni, yanağındaki o meşhur "ben"i, renkli gözleri ve incecik zarif konuştuk. O günlerdeki kadar olmasa bile halâ çok güzel ve çok vücuduyla, yaşı bir hayli ilerlemiş olmasına rağmen, canlılığıyla, zarifti. Bu son görüşmemiz ve onu son görüşümüz oldu. herkesi olduğu gibi bizleri de etkilediği bir gerçekti Benli Sanıyorum Benli Belkis 1970'li yılların başında vefat etti. Belkis'in. Arkasında nefis ve güzel bir hava bırakarak... Belkis hanım, 150'liklerden Süleyman Şefik Paşa'nın kızıydı. Çok Burada bir küçük not: Bu anı, kısa bir süre önce yayımlanmış bulunan genç yaşta Tütüncü İhsan Doruk'la evlenmişti. İkinci evlilikte


TOPLUM & YAŞAM

BODRUM'DA MILTON LOPES RÜZGARI ESTİ

B

aharbodrum Tango ve Latin Günleri, Karayipli Milton Lopes ile start aldı. Dünyayı kasıp kavuran salsa ateşi, Bodrum'da da kendisini göstermeyi sürdürüyor. Kış başından itibaren latin dansının birçok isminin ziyaret ettiği Bodrum, bu kez de Karayipli Salsa Kralı Milton Lopes'i ağırladı. Bodrum'a ilk kez gelen Karayipli dansçı Milton Lopes, Filika Latino Club'ın Nisan ayı boyunca sürecek "BaharBodrum Tango ve Latin Günleri" etkinliklerinin startını verdi. Güney Amerika'nın coşkulu figürlerini ve sıcakkanlılığını Bodrum'a taşıyan Milton Lopes, 2 gece boyunca Bodrumlu latin dans severleri coşturdu. Avrupa'da ve Türkiye'de birçok başarılı etkinliğe imza attı. Kış aylarından itibaren ünlü bir çok latin dansçı Bodrum gecelerine renk kattı. Bu dansçıların bir çoğunu Bodrum'a getiren Filika Latino Club geçen hafta, LatinoBodrum'06 Dans Festivali'nin tanıtım çalışmaları kapsamında 2005 yılı Mayan Dünya International Salsa Şampiyonu Aytunç Bentürk ve Duygu Ural'ı ağırlamıştı. Ortaya koyduğu performansla dans severleri büyüleyen Lopes, “eğitmenlerin eğitmeni” olarak anılıyor. Karayipler doğumlu Milton Lopes, salsa kültürüyle 10 yıl yaşadığı Curacao Adası'nda tanışmış. Türkiye'de ilk Salsa Kongresini gerçekleştiren Lopes

SEVGİ VE DOSTLUK YEMEÐİ

T

urgutreis Kortan Resturant’ta düzenlenen sevgi ve dostluk yemeğine İlçe Başkanı Erhan Topanoğlu, İlçe Yönetim Kurulu, Bodrum Belediye Başkanı Mazlum Ağan, Bodrum Meclis Üyeleri, Gümüşlük Belediye Başkanı Mehmet Ülküm, Gümüşlük meclis üyeleri, Yalıkavak Belediye Başkanı Mustafa Saruhan, Yalıkavak meclis üyeleri, diger Belde Belediye meclis üyeleri, belde başkanları, Milas İlçe Başkanı, Yatağan İlçe Başkanı ve yönetim kurulu katıldı. Ayrıca yaklaşık 450 partilinin katıldığı yemek keyifli ve renkli geçti. Konuşmacılardan Turgutreis Belde Başkanı Fatma Selvinaz kurt, İlçe Başkanı Erhan Topanoglu ve İlçe Yönetim Kurulu Üyesi Ziya Levent Doğuş yaptıkları konuşmalarda ülkemizin bir an önce erken seçime ihtiyaç olduğunu belirtiler. “AKP iktidarı ve başındaki genel başkanı her fırsatta laik demokratik hukuk devletini yıkıp yerine kökten dinci bir yapılanmayı Amerika’yı da yanına alarak gerçekleştirmek istiyor. Cumhuriyetin tüm kazanımlarını içine sindiremeyen bir anlayışla karşı karşıyayız. Bugün AKP’li Belediyelerin açtığı tüm ihaleler kökten dinci yandaşlarına verilmekte tüm AKP’li belediyelerden pis kokular çıkmaktadır. Artık kadrolaşmayı aşmışlar bütün kurumlar kuşatılma altındadır. Bugün gelinen nokta Cumhuriyet kazanımlarının tek tek bitirilmesi anlayışı ile karşı karşıyayız. Bugün AKP iktidarı ile eğitimde sağlıkta konutta ulaştırmada tarımda artık sosyal devlette olması gereken olguları bir yana atmışlardır” diyerek hükümetin yönetim beceriksizliğini ve genel hoşnutsuzluğu dile getirdiler.

ÜNİVERSİTE AŞIKLARININ MUTLU GÜNÜ

Ü

niversite öğrenimi için Turgutreis’ten Samsun’a giden Turgutreis Belediyesi Halkla İlişkiler ve Basın Servisi çalışanı Bade Algın, Samsun’da Melih Kemal Kırtay’la tanıştı. 2003 yılında tanışan ve Samsun 19 Mayıs Üniversitesi’nde okuyan genç çift geçtiğimiz gün Turgutreis’te nişanlandı. Samsun 19 Mayıs Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor Öğretmenliği Bölümü Mezunu 24 yaşındaki Melih Kemal Kırtay ile aynı üniversitenin Mimarlık ve Dekoratif Sanatlar Bölümü mezunu olan 24 yaşındaki Bade Algın, Arşipel Restoran’da nişanlanarak evliliğe ilk adımlarını attılar. Kasım ayında dünya evine girmeyi amaçladıklarını belirten genç çift “Samsun’da karşılaşıp tanışmamız tam bir tesadüf oldu. Üç yıl önce Samsun’da üniversitede okurken tanıştık, Turgutreis’te evliliğe ilk adımımızı attık. Kasım ayında da evlenmeyi

İNGİLİZLER TURGUTREİS’TE COŞTU

T

urizmin gözde merkezlerinden Turgutreis’te yaşayan İngilizler, düzenlenen mangal partisinde buluştu. Turgutreis The Local Pub tarafından her yıl beldede yaşayan İngilizlere yönelik geleneksel olarak düzenlenen “Yaza Merhaba Partisi” yine renkli görüntülere sahne oldu. İngiltere’nin Londra, Liverpool, Manchester, Lancashire, Newcastle, Middlesbrough, Leeds ve Birmingham kentlerinden gelip Turgutreis’e yerleşen 200 kadar İngiliz, Local Pub’da çılgınca eğlenip dans ettiler. Turistlik beldede yaşayan diğer yabancıların da katıldığı mangal partisinde İngilizler, 80 kilo domuz eti tükettiler. Sabahın ilk ışıklarına kadar süren eğlence, sahilde yakılan ateşle doruğa ulaştı. Turgutreis’e son yıllarda çok sayıda İngiliz’in yerleştiğini belirten The Local Pub Sahibi Önder Batmaz “Her yıl geleneksel olarak düzenlediğimiz Yaza Merhaba Partisi yine renkli görüntülere sahne oldu. İngilizler müzik eşliğinde çılgınca eğlendiler” dedi.

26 BODRUM ül nBe


MUÐLA BAROSU AVUKATLARI BODRUM'DA BİR ARAYA GELDİ

M

uğla Barosu avukatlarının Diamond of Bodrum otelinde düzenlenen balosunda meslekte 50, 40 ve 25 yılını dolduran avukatlara birer ödül verilirken mesleğe yeni başlayan İlker Bayhan da cüppe giyerek yemin etti. Muğla Valisi Temel Koçaklar, Muğla Belediye Başkanı Osman Gürün, Bodrum Belediye Başkanı Mazlum Ağan, Ören Belediye Başkanı Kazım Turan, Muğla Üniversitesi Rektörü Şener Oktik de baro yemeğine katıldılar. 50 yılını dolduran Av. Yusuf İzzettin Özkul ve Av. Emine Erden Gürzimar' a, meslekte 40 yıllarını doldurmaları nedeniyle, Av. Tekin Gürzimar, Av. Ayşe Sönmez, Av. Turgay Şenyüz, Av. Halil Kurtoğlu’na, meslekte 25 yıllarını dolduran Av. Ruhi Erten, Ahmet Cahit Olgun, Ufuk Atılgan, Hasan Cemil Sezen, Seyhan Erdoğan'a çeşitli hediyeler verildi. Gecede anlamlı bir tören daha düzenlendi. Mesleğe yeni adım atacak olan ve stajını tamamlayan İlker Bayhan'a avukatlık cüppesini giydirmek üzere yine avukat olan Babası Erdinç Bayhan sahneye davet edildi. Babadan oğla avukatlık cüppesinin giydirilmesi sırasında salona katılanlar duygusal anlar yaşadı. Baba Erdinç Bayhan "Ahi evranlık geleneği gereği bu cüppenin oğluma giydirilmesi nedeniyle büyük bahtiyarlık duyuyorum" diyerek oğluna sarılıp öptü.


BAHÇEM ve BEN

GÜLNAR ÖNAY gult aot y@ra.t er

Nerede Bodrum'un ünlü bahar günleri? Güneşli ılık bir şubat günü başlayan renk cümbüşü? Beyaz papatyaların kapladığı kırların bir ay sonra sarılarıyla değiş tokuş ettiği günler? Onları arıyor gözlerim.  Ama durun, yoksa ben mi yanılıyorum, dozerlerin, iş makinelerinin, çimento kamyonlarının yağmasına uğrayan yamaçlarda bahar gelmeden bitmiş olmasın?

Bodrum’a veda eden bahar

B

odrum hemen hepimizin tanıdığı çok sevilen bir ilçemiz. Dinlence günlerinde ya da yazlıkçı olarak oraya gitmemiş olanlarımız için de ilgi çeken bir haber başlığı; çünkü Bodrum adı altında tüm kıyılarımızın şimdiki ve gelecekteki durumunu gözler önüne sermiş olu-yoruz. Bu yazımda yaşadığım bu Güney Ege ilçesini bir simge olarak ele alıyorum, kıyılarımızın tümü hemen hemen aynı sorunlarla geriye dönülmez tehdit altında, belki de yazının başlığı kıyılarımıza veda eden bahar olmalıydı.

Nerede Bodrum'un ünlü bahar günleri? Güneşli ılık bir şubat günü başlayan renk cümbüşü? Beyaz papatyaların kapladığı kırların bir ay sonra sarılarıyla değiş tokuş ettiği günler? Onları arıyor gözlerim. Ama durun, yoksa ben mi yanılıyorum, dozerlerin, iş makinelerinin, çimento kamyonlarının yağmasına uğrayan yamaçlarda bahar gelmeden bitmiş olmasın? Özellikle de Yalıkavak- Gümüşlük arasını istila eden konut inşaatlarının çıkardığı toz, kamyon trafiği mi kırları gizliyor? Gitmesek de görmesek de bir evimiz de Bodrum'da olsun anlayışı geçmişin define avcılarının yerine geçmiş olmasın? Yağma, talan, doğayı yok etme!

Yamaçlardaki anemonlar, sarı papatyalar, sarımsak çiçekleri, yabani bakla çiçekleri, Arap sümbülleri ve bunlar gibi niceleri artık üstlerine dökülmekte olan betonların altında son uykularına geçiyor ve bize bir daha gelmemek üzere veda ediyorlar. Kimi dergilerde okuyorum, özellikle de İspanya'da (o da bizim gibi yok etti) birçok doğal ortam bitkisi artık korunmaya alınmış, burada ise beton blokların arasına gönderiliyor. Güzelim bir sakız ya da defne çalısına, "ne olacak OT" deniyor ve dozer kepçesine layık görülüyor, oysa onların bir iki metreyi bulmasını görmek için bir ömür yetmez.

İşin en ilginç yönü de bu talana yakıştırılan ad: Doğada yaşam isteği. Biz de Bodrum'a geliyoruz bundan böyle doğada yaşayacağız! Manzaramızı kapatan zeytin ağacını kesmekle doğa sevgimizi kanıtlıyoruz, çünkü biz kentliler için denizi görmek doğayı sevmekle eş anlamlı.

Bu hafta köşemde bahçe çalışması yazamıyorum, kendimi bahçeyle sınırlayamıyor onu besleyen doğaya ağlıyorum. O doğa ki, yok olursa bahçe de olmaz, bahçeler de ölüme geçer; bahçeyi besleyen onu koruyan doğa canlılarıdır, oysa onlar her yıl biraz daha azalmada ve yok olmada.

Peki böylesi yapılaşmaya izin verilen bir bölgede, doğada nasıl yaşanılacak? Bu çelişki değil de ne? Evet 10 yıldır gözlemlediğim bir nokta var. Bizler Bodrum'da küçük Etiler, küçük Bostancı, küçük Yenişehir, Çankaya ve bu gibi mahallelerin maketini oluşturmaya geliyoruz; alışkanlıklarımızı değiştirmek istemiyoruz, apartman katlarında zorunlu olarak üst üste yaşıyorduk, burada da yan yana, iç içe yaşamayı istiyoruz.. Betona öylesine alışmışız ki onsuz edemez olduk.

Gözümüzü bürüyen hırstan biraz arınabilsek; yine aynı gözleri bize sonsuz mutluluk veren doğanın görünen yüzüne çevirsek ve kendimizi zorlayarak o görünmeyen ama yaşamımızın temelini oluşturan doğanın tinsel yönünü de yakalayabilsek, gerçek doğa sevgisinin bizi nasıl zenginleştirdiğini ve bu zenginliğin bilinciyle, keyfiyle, dinginliğiyle ne denli mutlu insanlar olacağımızı göreceğiz. Bu hiç de zor değil doğaya onun bize baktığı gibi bakmak yeterli.

Geçtiğimiz hafta içinde bir ziyaret için gittiğim Yalıkavak Gerişaltı ile Yalıkavak arasında (4 km) 10 dakika içinde 10 adet iş makinesi, 14 adet

28 BODRUM ül nBe

çimento kamyonu saydım ve içimi derin çok derin bir yas kapladı. 10 yıl yaşamış olduğum, bana doğayı sevdiren, onun içinde varolmayı bir yaşam biçimine dönüştüren, her şeyden çok da beni bahçıvan yapan bu eşsiz doğa parçasına, sevgili Yalıkavak'a veda etmek bana gerçekten de çok üzüntü verdi. Yakınlarım orada yaşamasa, o güzeller güzeli gün batışlarını görmeme pahasına kesinlikle bir daha oraya gitmezdim ama ne yazık ki böyle olmayacak ve her gidişimde bu yas yinelenecek.

Bu yazı 4 mart 2006 Radikal Gazetesi Cumartesi ekinde "Hayat ve Nebat" kösesinde yayımlanmıştır. Konunun güncel ve Bodrum'la ilgili olması duyarlı okurlarının dikkatini çeker umuyorum.


TURİSTİ RAHATSIZ EDEN ÜLKE SIRALAMASINDA BİRİNCİYİZ 25 Mart Pazar günü şey dahil turist getiriliyorsa TÜRSAB Bodrum Yürütme Kurulu Başkanı Nasih gerçekleştirilen genel kuruldemek ki, bunu birileri Demir, “Turizmde artık bir yerlere gelmek la tekrar TÜRSAB Bodrum finanse ediyordur” diyerek, Yürütme Kurulu shopping adı altında istiyorsak, herkes kapısının önünü süpürmeli” Başkanlığı’na seçilen Antalya’ya geçen yıl 700 bin dedi. Türk turizminde aşılması mutlaka gerekli Occasion Tour’un sahibi civarında turist getirildiğini Nasih Demir, turizmi belirtti. bazı unsurlar olduğunu söyleyen Demir, yurt d eğ er len d ir diği dışında Türkiye aleyhtarı propagandalarla Kuyumcu, halıcı, derici gibi konuşmasında turizmdeki center’ların, paketin belirli olumsuzluklar ve alınması turistin başka ülkelere yönlendirildiğini belirtti bölümlerine dahil olarak gereken tedbirlere değindi. ve turizmde artık insana yatırım yapılması ekonomik katkıda Geçtiğimiz hafta boyunca bulunduğunu ancak turist Çeşme’den başlayarak, gerektiğini savundu. Demir, turizme bakış ülkeye geldikten sonra bu Kuşadası’ndaki otelleri de açımızın ve mantalitemizin değişmesinin center’lara getirilerek, bir gezdiklerini belirten Nasih şekilde center’ın katkıda Demir, otellerdeki tablonun gerekliliği üzerinde durdu. bulunduğu miktarın 3 katının iyi olmadığını belirterek, rezervasyonların belirli bir turisten alınmaya çalışıldığını yüzdesinin kaybedildiğini söyleyen Demir, “Hiçbir ürün şeyler yapması gerekiyor” dedi. açıkladı. Demir şöyle devam etti: “Bizim en zararına satılamaz. Normal rayiçle büyük endişemiz, bunun 2006 ile sınırlı gelecektir turist, uluslararası standartlardaki Turisti rahatsız eden kalmayacağı yönünde. Çünkü sebebini bir paketin fiyatı ne ise o averajla turist getirülke sıralamasında sadece kuş gribi olarak algılamıyorsak, ki ilecektir, burada acentenin tercih ettiği bir birinci sıradayız mağaza ile müşteriyi sıkmadan öyle, 2007’ye yönelik de bir sezon daha Almanya’da tüketiciler üzerinde yapılan çalışılmalıdır. Bu arada acenteleri, kaybetmemek için birtakım çalışmaların anketin sonuçlarına göre Türkiye ‘Turisti center’lara yönelten bazı nedenler de var yapılması gerektiğini düşünüyorum. Herkes rahatsız eden ülke’ sıralamasında birinci tabii, örneğin sokakta fahiş fiyatlarla satılan, kuş gribi dedi, karikatür krizi dedi, öldürülen sırada yer aldı. 2005 yılı raporlarına göre kaçak, sahte ürünler pazarlanıyor. Ancak papazdan bahsetti ama Türkiye’ye yönelik, hazırlanan ve 29 ülke üzerinde yapılan çok daha farklı bir kötü imaj çalışması var. kurumsal olarak toptan, bir turisti kazıklama anketten ilginç sonuçlar çıktı. Bu sonuçları Yurt dışından kamuoyu, devletler ya da mantığına hepimiz karşıyız. Sokaktaki dikkate alarak hareket etmemiz gerektiğini derin devletler Türkiye’yi bir kaos ortamı esnafın da yaşaması lazım. Herkes kendisöyleyen Nasih Demir, “Turiste servis olarak sunuyorlar.” Demir, bunun derhal sine çeki düzen verecek, herkes konusunda ve çocuk bakımı konusunda en önüne geçilecek stratejiler belirlenmesi ve kazanacak. İşte evinin önünü süpürmek bu. iyi ülke seçilmişiz. Misafirperverliğin dozunu değişti-rilmesi gerektiğini vurguladı. iyi ayarlamak lazım, tutup kolundan çe2006’nın hedefi kince turiste doğal olarak rahatsızlık vermiş Yapılması gerekenlerin başında bakanlığın geçen seneyi yakalamak oluyorsunuz. Yemek kategorisinde Fransa ve hükümetin bir turizm politikası belirlemesi 2006 turizm hedeflerinin geçen seneyi birinci olmuş ama temizlik ve hijyen gerektiğini söyleyen Nasih Demir, “Türkiye’ye yakalamak olduğunu belirten Demir, konusunda yine alt sıralardayız” diyerek, 22 milyon turist geliyorsa artık bunun dönüşü “Nisan, Mayıs’taki kayıplara rağmen turiste verilen rahatsızlığın nedenlerini olmamalı, bu rakamlar daha ileriye çeinşallah son dakika satışları ile kısmi bir telafi hanutçuluk olarak değerlendirdi. kilmeli. Oysa biz bugün geçen yılı yaşayacağız ama Mayıs, Haziran yakalayabilecek miyiz, bunu konuşuyoruz” sonrasındaki aylarda, Temmuz, Ağustos, Değişmeyen sorun dedi. Eylül ve Ekim aylarında umarım Hanutçuluk kaybettiğimiz sayı kadar pozitif rakamlar “Kapımızın önünü “Hanutçuluğu, işin garibi sadece esnaf yakalamayı temenni ediyoruz” dedi. yapmıyor, devlet de hanutçuluk yapıyor, o süpürmemiz lazım” bölgenin valisi de yapabiliyor” diyen Demir, TÜRSAB Bodrum Yürütme Kurulu Başkanı TÜRSAB Bodrum’da yapanın kim olduğunun bilinmesine Nasih Demir, “Kapımızın önünü süpürmemiz mesleki eğitim ve geliştirme rağmen üstüne gidilmeyişini eleştirdi: “Her lazım” diyerek “Bundan şunu kastediyorum; okulu açacak sezon başı toplanıyoruz, bunları tartışıyoruz iyi otel açmak yetmiyor, iyi acente açmak TÜRSAB Bodrum Yürütme Kurulu’nun yeni ama sezon sonu geldiğinde işte yetmiyor, iyi otobüslerle servis vermek yönetim kurulunun güçlü bir kadro ile görüyorsunuz, Avrupa’nın en rahatsızlık yetmiyor. Artık insanımıza yatırım yapılmalı; kurulduğunu söyleyen Nasih Demir, geçen veren ülkesi seçiliyoruz. İşte bu nedenle insanımızın mantığını, buradaki turistik hafta sonu yapılan seçimlere Genel Başkan söylüyoruz; milletçe mantalitemizi kentsel mantıkla paralel hale getirmemiz Başaran Ulusoy’un da büyük ilgi gösterdiğini değiştirip, evimizin önünü süpürerek işe gerekiyor” yorumunu yaptı. Demir, turistin bu belirterek, Ortakent’te belediye tarafından başlamamız lazım.” ülkeye neler getirdiğini yeni fark etmeye TÜRSAB BYK’na tahsis edilen arazi hakkında başladığımızı belirterek, “Zengin turist, fakir bilgi verdi. Buna göre, tahsis edilen alanda Shopping turizmi ile turist diyoruz ama hiç gelmediği zaman TÜRSAB’ın idari binası ve sosyal üniteler yer alacak. Ayrıca burada mesleki eğitim ve manzaranın ne kadar vahim olduğu ortaya 700 bin turist geliştirme okulu yapılacak. TÜRSAB’ın bu çıkıyor. Turisti tutabilmemiz için sokaktaki Shopping yöntemi turizmi de eleştiren Nasih amaçla 3 okulu olduğu bilgisini veren adamdan, belediyesine kadar herkesin bir Demir, “200 dolara kışın bir haftalığına her Demir, bu okulun aynı müfredatla 100

BODRUM

ül nBe

29


GÜNDEM

2006 yazında SICAKLIK 2006 yazı dünyadaki en sıcak yıl olacak. 2050’de kuraklık ve neden olduğu felaketler baş gösterecek, 2100 yılında atmosfer 5 derece ısınacak; dünya nüfusunun büyük bölümü atmosferik değişim karşısında hayatta kalamayacak. Dünya Meteoroloji Günü nedeni ile Bodrum’da “Küresel İklim Değişimi ve Nedenleri” başlıklı bir konferans düzenlendi. İstanbul Teknik Üniversitesi’nden Meteoroloji Bölümü ve Afet Yönetimi Merkezi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu tarafından verilen konferans Bodrum Kaymakamlığı’nın girişimleri ile gerçekleştirildi. Konferansta küresel iklim değişikliklerinin nedenleri maddeler halinde katılımcılara aktarılırken, Türkiye’yi bekleyen, küresel ısınmaya bağlı 3 büyük afetin kapıda beklediği bilgisi verildi. Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu, 3 büyük afeti sırasıyla, “kuraklık”, “ani seller” ve “deniz su seviyesinin yükselmesi” olarak açıkladı. Gezegenimizde her 11 bin yılda bir, yaz ve kışın yer değiştirdiğini belirten Kadıoğlu, iklim değişikliklerinin nedenleri arasında “Güneş Lekeleri”ni de gösterdi. Prof. Dr. Kadıoğlu şu bilgileri verdi; “Güneş lekeleri şu an minimuma inmiş durumda, bu iklimi çok değiştiren bir faktördür. Volkanlar, iklimi değiştiren bir diğer etkendir. 1816 senesinde aktif hale geçen volkanlar nedeni ile yaz hiç yaşanmamış ve bu yıl tarihe ‘Yazsız Yıl’ olarak geçmiştir”. “Dünya 120 bin yılda bir buzul çağına girmektedir. Bu zaman zarfında sıcak ve soğuk dönem evreleri yaşanmaktadır” diyen

30 BODRUM ül nBe

REKOR

KIRACAK Kadıoğlu, içinde bulunduğumuz yüzyılda, insan etkisiyle bu döngünün bozulduğunu söyledi. Soğuma devresine girmesi gereken iklimin, insan faktörü nedeniyle ısınmaya devam ettiğinin altını çizen Kadıoğlu, “Bu ısınma devam ederse geri dönüşü yok” dedi. İklim değişikliğinin insan faktörü olduğunun artık tüm bilim çevrelerince kabul edildiğini de hatırlatan Kadıoğlu, sera gazlarının insanlar tarafından doğaya aşırı miktarda salınması ile doğal dengenin bozulduğunu vurguladı. Kadıoğlu şu bilgiyi verdi; “Sera gazları olmasaydı, güneş ışınları atmosfere değip geri dönecekti ancak sera gazlarındaki artış nedeni ile atmosferin altındaki ısı artmakta. sera gazları yani karbondioksit, ozon, metan, azotoksit, kloroflorokarbon gibi gazların salımının artmasıyla atmosferin sıcaklığı 2 derece yükselmiş durumda. Sera gazlarının en büyük nedenlerinden biri de fosil gazlarıdır. Bunlar petrol, kömür ve doğal gazdır.” Dünya orman alanlarının da hızla tükendiğini vurgulayan Kadıoğlu, “Ormanlar, atmosferdeki karbonu yutarlar. Gelişmekte olan ülkelerde ormanlar kesiliyor, tarım alanları açılıyor. Yağmur ormanları her geçen gün hızla tükeniyor. Dünyada aslında bir döngü var, insanlar bunun farkında değil; hep aynı suyu içiyoruz ve bu döngüyü ormanlar sağlıyor. Ormanlar kalmadığında, döngü bozulacak ve kuraklıklar baş gösterecek. Dünyada iklim


ısınıyor ama yağmurlar artmıyor. 1998 senesi dünyadaki en sıcak yıl olarak tarihe geçmişti, ancak 2006’da rekorun kırılması bekleniyor” diyerek, atmosferdeki 2 derecelik ısı farkının bile felaketlere neden olabileceğini belirtti. Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu, bilim çevrelerinin karadaki buzulların erimesinden çok korktuğunu söyleyerek, “Denizlerdeki buzullar zaten kütlesi ile denizin içinde varoldukları için, eriseler de seviyeyi yükseltmezler, ancak karalardaki buzullar eriyip denize karıştığında felaketlere neden olacak” şeklinde konuştu. Deniz buz yüzey ölçüsünün 1970’den beri 1.5 milyon km2 azaldığı bilgisini veren Kadıoğlu, 2100 yılında 5 derecelik bir sıcaklık artışının beklendiğini söyleyerek, 2030 yılında karbon miktarının 30 kat artmasının beklendiğini ve bunun da 2 derecelik ısı artışına neden olacağını açıkladı. 2100 yılında ise Ukraynalı bilim adamlarının hesaplarına göre Karadeniz’in 1,5 metre yükselmesi bekleniyor. “Turizm merkezlerinde afetler çok büyük risktir” diyen Kadıoğlu, son yıllarda doğal afetlerin de 3 kat arttığının altını çizdi. Türkiye’yi bekleyen 3 büyük afet olduğunu söyleyen Kadıoğlu, olasılıkları şöyle sıraladı; 1. Kuraklık (Kıtlık, orman yangınları, sıcak hava dalgaları, tarımsal haşereler) 2. Ani seller (Şiddetli yağmur ve yıldırımlar) 3. Deniz su seviyesini yükselmesi Bu çerçevede Türkiye’yi şu tehlikeler bekliyor olacak: Kuraklık, turizmi ve turistik şehirleri olumsuz etkileyecek. Kuzey ülkelerindeki ısınma Türkiye’ye gelen turist sayısını azaltacak. Deniz seviyesinin yükselmesi, cilt kanseri ve benzeri hastalıklar, deniz suyu kirliliği ve balıkların kitlesel ölümleri de turizmi olumsuz etkileyecek. Ülkemizde kıyılara kayan 50 milyon civarında kişi, su seviyesinden kötü bir şekilde etkilenecek. Su seviyesi yükseldiği zaman kıyılardaki bütün yollar ve tesisler aynı Van Gölü'nün etrafında olduğu gibi olumsuz etkilenecek. Şiddetli yağışlar, drenajlarımız yetersiz olduğu için, bütün caddelerimizi, sokaklarımızı derelere dönüştürecek. Şehir sellerini daha sık yaşayacağız. Karadeniz'de fındık yerine pamuk ziraatine başlanabilecek. İç Anadolu çölleşecek.

NELERE DİKKAT ETMELİYİZ? Fazla sıcağa asla maruz kalmayın. Günlük su alımınız kısıtlanmış olsa bile, yazın çok sıcak zamanlarda ve aşırı terlediğiniz dönemlerde su kaybınız artacağı için günde ortalama 2-2,5 litre su için. Deniz kıyısında tatilde iseniz, kumda yatıp, güneş banyosu yapmayın. Denize sabah veya akşam üzeri girin. Denizde uzun süre yüzmeyin. Denizde dalmayın, tok karnına denize girmeyin. Fazla yağlı, kızartmalı, ağır gıdalar yerine, bol sebze, haşlama veya ızgara, hafif gıdalar tercih edin. Şeker hastası değilseniz, bol meyve yemeyi tercih edin. Bacaklarınızda varis varsa, denizde belinize kadar olan bir su seviyesinde yürüyüş yapın. Asla kum banyosu yapmayın. Hipertansiyonlu iseniz, tansiyon ilacınız fazla gelebilir, dozunu doktorunuza tekrar danışınız. Deniz ve sıcağa karşın serin yayla tatilini tercih etmenizde fayda vardır.

RESTAURANT CAFE & BAR

Bütün bu kuraklaşma tehlikleri karşısında su havzalarımızı sıkı sıkıya sahiplenmemiz gerektiğini de vurgulayan Prof. Dr. Kadıoğlu, 2050’de kuraklığın üst düzeye çıkacağını belirterek, “Tek bir çakıltaşı bile vermemeliyiz. GAP suyunu korumalıyız. Yoksa felaketler kat kat artacaktır” dedi.

BODRUM

ül nBe

31


İÇİMİZDEN BİRİ söyleşi / fotoğraf: YİÐİT UYGUR

CENGİZ KAPTAN'IN GÖZÜNDEN, BİZİM GÖREMEDİÐİMİZ BODRUM Konu hemen Bodrum'un 70'lerdeki bozulmamış zamanlarından ve Bodrum'u Bodrum yapan o özlediğimiz bohem yıllarından açılıyor ve anlatmaya başlıyor Cengiz Kaptan; "Bodrum'a ilk kez 1964'lerde izciyken gelmiştim. O zaman çadırlarla dolaşırdık. Bodrum'a yerleşmem ise 1978 senesine rastlar. 30 yaşındaydım -hay Allah yaşımız çıkacak ortaya- Tabii o zamanlar Bodrum çok farklıydı. Şimdiki gibi değildi. Bodrum hakkında bir kitap yazmayı düşünüyorum aslında, herkesin ipliği pazara çıkacak." Cengiz Kaptan, bunları söylerken yüzünde muzip bir gülümseme beliriyor. Bodrum'un bohem hayatını onun kadar tanıyan azdır aslında. Ben sormadan anlatmaya başlıyor Cengiz Orçun;

32

Cengiz Kaptan'ı Bodrum'a geldiğim ilk yıllarda tanıdım; iyi bir gitarist, iyi bir dalgıç ve kaptan olarak. Bodrum'un 1970'li, 80'li yıllarını tüm coşkusu ve heyecanlarıyla, gürültü kirliliğinin olmadığı mehtaplı gecelerini tüm romantizmiyle yaşamış Cengiz Kaptan. İçindeki yaşama sevicini de katıp anlattığında eski Bodrum daha da bir güzel geliyor insanın kulağına ve diyorsunuz ki, "Ahh kaçırmışım o yıllarını Bodrum'un." Tüm bunların yanında onun bir özelliği daha var, o tüm bunları görmeden yaşamış. Ben de zaten Cengiz Kaptan'ın görüp görmediğiyle ilgilenmiyorum. Kaldı ki, o hepimizden daha iyi görüyor ve hepimiz kadar normal bir hayat sürüyor. BODRUM

ül nBe

"Raşit'in Kahvesi vardı, o yıllarda, şimdikiler artık, o yıları yaşayanların anlattıklarından biliyor. Raşit, öyle bir adamdı ki, sürekli sarhoş dolaşırdı. Gider otururdun, içerdin, kafana göre para atardın. En kötü zamanda, Bodrum'a yerleşenlerden 20 - 30 kişi olurdu kahvede. Mücap Ofluoğlu vardı, sonra Güzin Özipek. Bir de Demircan Ağbi, (Türkdoğan) tabii. O yıllarda, şimdiki gibi değildi ki, bankaya giderdin, şuradan versene 10 lira derdin, kasiyer çıkarır verirdi. Bir ara da gider, imzalardın makbuzu. Demircan Ağbi'nin çarşısı vardı. Çarşının içinde İpanema Bar

açıldı sonra, çok tuttu, hep oraya giderdik. İlk zaman çok kızmıştık Demircan Ağbi'ye çarşı yaptı orayı diye ama sonradan biz de sevdik". Cengiz Kaptan, kahve servisimizi yapıyor ve gelip oturuyor; bir sigara yakıyor ve devam ediyor anlatmaya. "Eski Banka Bar vardı, Fethi Naciler, yazarlar, tiyatrocular gelirdi, sonra piyanist Onay vardı. Şimdi kim bilir neredeler. Sarı Mehmet işletirdi burayı, satranç oynanırdı burada, öyle dama filan değil. Adam gibi konular konuşulurdu. Karşısında da Köfteci Latif Baba'nın dükkanı; şimdiki Sakallı gibi bir yerdi". Denizciliği ve kaptanlığını soruyorum Cengiz Orçun'a. 1982 yılında başladığını anlatıyor, ilk teknesini bu yıl almış. Teknenin adı Aganta. O zamandan beri de Bodrum'da charter yapan kaptanların en eskilerinden. Yine dalıyor eskilere ve başlıyor anlatmaya, "Yasemin vardı o yıllarda, sonra Darga'nın Gaderim'i, Ali Baba, Karabağlı… Bir de Şef var ki, o hala denizde. Şimdi Mazlum Ağan aldı. O yıllarda kaptanlığını Kaptan Yarkın yapardı. Efsane Kaptan derdik ona; 1987'diydi sanırım, limanın içinde Şef, bir yangın geçirdi. Yarkın, bu yangında öldü". Kısa bir sessizlik çöküyor, bu kısa sessizlik Efsane Kaptan Yarkın'ın anısına...


çok önceden anlatılanlardan tanımış; "Çocuktum, Teşvikiye'de otururduk o yıllarda. Bir Halime Teyzem vardı. Çok güzel kurabiyeler yapardı, Bodrumlu’ydu. Cevat Şakir'i de Bodrum'u da ondan çok dinlerdim. Hızla değişen bir dünyada yaşıyoruz. Nerede o anlatılan Cevat Şakir'in Bodrum'u. Cannes'a bakın, Nice'e, St. Tropez'ye, her yer beton. Ben geldiğimde Bodrum yemyeşildi. Şimdi bak her yer beyaz evler, beton yığını. Deniz bozuldu, eriştelerle doldu denizin dibi. Atıklardan, deterjanlardan deniz ölüyor. Ben Bodrum'a ilk geldiğimde gecemi, mendirekte geçirmiştim. Sabaha kadar gitar çalmıştım. Eskiden halk plajıydı orası. Şimdi homoseksüellerle Kürtlerin buluşma yeri oldu".

Konu dönüyor dolaşıyor, Bodrum'un delilerine geliyor. Bodrum'un delilerinin bir özelliği olduğuna inanıyorum. Ne zaman eskilerden biriyle röportaj yapsam, konu delilere geliyor ve onlardan hep sevgiyle bahsediliyor. Cengiz Kaptan, Kaykay Niyazi'den bahsediyor. Raşit'in kahvesinde takılırmış, "Kay Niyazi" dendiğinde kaymaya başlarmış Niyazi; "Raşit'in en meşhur adamı Parlement'ti" diyor Cengiz Kaptan ve devam ediyor, "Hepsi saf insanlardı, şimdi de arada görüyorum var hala onlardan". Eskiden Bodrum'da para çok geçerli bir meta değilmiş, "Paran varsa verirdin" diyor, Kaptan ve devam ediyor, "Şimdiki gibi hemen fatura kesmezlerdi Bodrum'da. Paran olur ya da olmaz, kimse zora sokmazdı seni. Olduğunda verirdin. İlişkiler farklıydı. Süngerci kasabasıydı Bodrum. Ev pansiyonlar vardı. Para pul söz konusu değildi. Ben de dalıyordum önceden, İstanbul'daydım, sonra Bodrum'da tekne işine girince de daldım ama ancak mecbur kalınca. Tekne altı te-mizlemek için, pervane sökmek için, çapa problemi olduğunda filan." Cengiz Kaptan, Bodrum'a ilk geldiği yıllarda el sanatlarıyla da uğramış, "Bodrum'a yerleşmeye geldiğimde görmüyordum, deriden çantalar yapardım. Bodrum'da ilk tezgahçılığı başlatanlardanım. Akşamları da gitar çalardım" diyor Kaptan ve diyor ki, "Mesaj, yaşama sevinci!.. İnsan hayata güzel bakmalı. Herkesin yapabileceği bir şey vardır hayatta. Ben burada gemici yetiştiriyorum. Boyasından başlatıyorum, zımparasına, yelken açmasına, çapa atmasına kadar. 30 tane kaptan yetiştirmişimdir. Bu beni mutlu ediyor. Hangi teknenin kıçına yanaşsam, tekila şişesini açıyorlar hemen", Cengiz Kaptan kahkahayı koyuyor. Cevat Şakir'i soruyoruz. Anının sıcak olduğu zamanlarda gelmişti Bodrum'a ve mutlaka anlatacak bir şeyleri vardır diye düşünüyoruz. Ancak O, Cevat Şakir'i Bodrum'a gelmeden

Cengiz Kaptan, değişen Bodrum'a kızgın; betonlaşma, turizmin içinde yat turizminin doğru değerlendirilmeyişine içerliyor. Yat turizminin Bodrum'un bir özelliği olduğunu söylüyor ve teknelerin artık yanaşacak yerlerinin bile kalmadığını söylüyor. Konu burada biraz güncelleşiyor ve Kaptan, Gökova'da tahsise açılan koylara ve eylem yapan çevrecilere getiriyor konuyu, "Limanda 4 binden fazla kayıtlı tekne var. En az 20 - 30 bin yatak yapar, küçümsenecek bir sayı değil. Oteldeki odayı, teknede sattığınız fiyattan satamazsınız. Koyları kapamasınlar, kıyılara değil, yapacaklarsa dağlara taşlara yapsınlar otelleri, isteyen havuzuna girer. Zaten otelden de çıkmıyor ki turist artık. Çıktı mıydı da, direkt center’lara götürüyorlar zaten. Çeşitli politikalarla fiyatlar zaten tur operatörleri tarafından sezon başında düşürülüyor. Yok barbekü turu, yok halıcı turu, yok kuyumcu turu turist zaten çarşının yüzünü bile görmüyor. Center’larda kişi başına kesilen komisyon yine Avrupa'daki tur operatörüne geri gidiyor. Koyları zaten bitirdiler, otellerden yanaşamıyorsun. Bardakçı’yı kapattılar, Haremten yine öyle. Eskiden mehtap turuna çıkarırdık turisti. Şimdi koylarda oteller, gümbür gümbür animasyon yapıyor. -O da ne cezadır millete anlamıyorum- Animatör diyorlar, İngilizce mi, Fransızca mı belli değil; avaz avaz bağırıyor adamın teki. Eskiden mum ışında bir kemancı, bir gitarist çalardı, yemek yerdik, bir romantizm vardı". Sohbet uzayıp gidiyor, Cengiz Kaptan bize eski fotoğraflarını çıkarıyor. 1970'lerin, 80'lerin Bodrum'una Cengiz Orçun'un albümünden bakıyoruz. Daha eskileri sorduğumuzda, yine şakacı yanı ile cevap veriyor. "Eee, 3 evlilik yaptım, eski fotoğraflar, eski karılarımla gitti." Cengiz Kaptan'ın ilk eşinden 2 çocuğu olmuş, bir de Neşegül Orçun'la evliliğinden küçük kızı Mercan… Küçük kızı Mercan 13 yaşında ve Cengiz Kaptan, kızının okuldan dönüşünü bekliyor her gün dört gözle. Kaptan Cengiz Orçun; içimizden biri… Bodrum'un bildik, sevilen simalarından biri, "Bu yaz barlara ağırlık vereceğim" diyor. Ağzında mızıkası, elinde gitarıyla, 60'ların, 70'lerin klasik parçalarını dinlemek, Bodrum'un o yıllardaki bohem havasını koklamak istiyorsanız, Cengiz Kaptan'ı Bodrum'da arayıp bulmak kalıyor sizlere

CENGİZ ORÇUN’un albümünden


HABER TURU Hazırlayan: MAHİNUR TUTAN

Oasis Alışveriş Merkezi ile ZEYTiNE YOLCULUK Zeytinyağı hakkında

fotoğraf:BİROL UZMEZ

"Bir zeytin tanesiydi önce, sonra hayat... Zeytin ağacında asılı zeytine ‘zeytin’ dedi, gördüklerim zeytinde yolculuk...” İnsanoğlunun tarım devriminde ürettiği ilk ürünlerden biri olan zeytin, hayatımızda önemli yer tutan bir besin. Ana vatanı Mezopotamya olup Akdeniz'in sembolü ve kültür mirası olan zeytin, geçmişten günümüze kadar uzanan geleneklere bakıldığında; özellikle zeytin ağacının yaprakları zafer, akıl ve barışı simgelemiş, bir zeytin dalı ile Nuh'un gemisine geri dönen güvercin, o büyük sel felaketinin sona erdiğine işaret sayılmıştır. Gerek zeytin ve zeytinyağı üretimi gerekse tüketimi açısından Türkiye'de başı çeken bölgelerden birisi olan Bodrum Yarımadası ve yakın çevresinde zeytin

34

daha çok değer kazanıyor. Oasis Alışveriş Merkezi, yaşam yoğunluğumuz içinde, irdeleyemediğimiz, çoğu zaman önemini unuttuğumuz zeytini, bir fotoğraf sergisi ile tekrar gündeme getirdi. Zeytin ve zeytinciliğe dikkati çekmek amacıyla, 20 Nisan - 03 Mayıs 2006 tarihlerinde, Oasis Alışveriş Merkezi, Hurmalı Cadde'de, "Zeytine Yolculuk " adı ile bir fotoğraf sergisi gerçekleştirildi. "Zeytine Yolculuk" fotoğraf sergisinde yer alan fotoğraflar, Tariş Zeytin ve Zeytinyağı Birliği Fotoğraf Editörü Birol Üzmez tarafından, altı yılın sonunda oluşturuldu. Ağırlığı Edremit yöresi olmak üzere Fethiye'den Ezine'ye kadar zeytin ağacının bulunduğu her bölgeden 60 adet fotoğrafın, 50x70 ölçülerinde yer aldığı sergi, Bodrumlulara, kış aylarının en soğuk günlerinde tek tek toplanan zeytine, gönülden bağlı üreticilerin alınterinin yanı sıra, bin yıllık bir geleneğin izlerini de görme fırsatı verdi. Tariş Zeytin ve Zeytinyağı Birliği'nin desteği ile hazırlanan sergide, fotoğrafların yanı sıra zeytin ve zeytinciliğe dair yer alan bilgiler; zeytin ve zeytinyağı ile ilgili gözümüzden kaçırdığımız ayrıntıları,

BODRUM

ül nBe

Ülkemizde zeytincilik, yaklaşık 400 bin ailenin doğrudan geçimini sağlıyor. 8-10 bin kişinin ise gelirine dolaylı katkıda bulunuyor. Türkiye'de zeytin üretiminde % 80.5 ile Ege Bölgesi birinci sırada. Ege Bölgesi'ni, % 11.8 ile Akdeniz, % 6.1 ile de Marmara Bölgesi izliyor. Ülkemizde, kişi başına düşen yıllık zeytinyağı tüketimi 1 kg iken; Yunanistan'da 21 kg, İtalya'da 11 kg, İspanya 10 kg, Tunus'ta 10 kg, Suriye'de 6.2 kg ve Portekiz'de 5 kg. Türkiye'de çeşitli ölçeklerde yaklaşık 850 adet zeytinyağı fabrikasının bulunduğu ve toplam zeytinyağı üretim kapasitesinin 270 bin tonu geçtiği tahmin ediliyor. Ülkemizdeki önemli zeytin çeşitleri; Çekişte, Çelebi, Domat, Edremit (Ayvalık), Erkence, Gemlik, İzmir Sofralık, Memecik, Memeli ve Uslu. Dünyada, yaklaşık 900 milyon, Türkiye'de ise yaklaşık 90 milyon adet zeytin ağacı olduğu biliniyor. Türk Standartları Enstitüsü'nün belirlediği ölçülere göre üç tip zeytinyağı var: Naturel Zeytinyağı, Zeytinyağı ve Rafine Riviera Zeytinyağı. Zeytinyağının içerisinde bulunan fenolik bileşenler, monoansature yağ asitleri, kanserden ve koroner kalp hastalıklarından korunmada önemli rol oynuyor. Diğer bütün yağlar ancak rafine edildikten sonra yemeklik yağ olarak kullanılabilmelerine rağmen, zeytinyağı doğal haliyle kullanılabilen tek yağ. Akdeniz diyeti ilk kez 1950'li yıllarda ortaya konmuştur. Akdeniz diyeti sebze, meyve, balık ve yüksek posalı diyetten zengin olup bu diyette tek öne-rilen yağ zeytinyağıdır. Zeytinin yağa işlenmesi için ilk önce zeytinin parçalanarak macun haline getirilmesi gerekir. Bu amaçla sıcak su yardımıyla yumuşatılan hücre duvarları bir pres ile parçalanır ve yağ + su olmak üzere posasından ayrılır. Suyun yağdan uzaklaştırılması ile natürel yağ elde edilmiş olur.


2e R b E s t

aYfa

Rant hırsı kıyılarımızdan vazgeçmiyor Mimarlar Odası, Bayındırlık ve İskan Bakanlığı tarafından hazırlanan “Kıyı Yasasında Değişiklik Taslağı” kapsamında bir basın bildirisi yayınladı. Mimarlar Odası Bodrum Temsilciliği Yönetim Kurulu Başkanı Bülent Bardak, “Bodrum temsilciliği olarak söz konusu yasa değişikliğinin yarımadamızda zaten neredeyse kontrolsüz olan yapılaşmada yasa dışılığa hız kazandıracağı endişesi taşıyoruz. Tümüyle kamu yararını ortadan kaldıracak söz konusu yasa değişikliğinin somut olası etkileri üzerine çalışmalarımız sürüyor” dedi. Yayınlanan bildiri şöyle;

K

ıyı Yasasında Değişiklik Taslağı, ülkeyi 40 yıl geri götürüyor; kıyılarımızdaki tüm hukuksal ve kamusal haklar tehlikede…

Bayındırlık ve İskan Bakanlığı tarafından hazırlanan “Kıyı Yasasında Değişiklik Taslağı”, her tarafı denizlerle çevrili ülkemizdeki kıyı politikasının, bu zenginliğin korunması yerine “Tahrip ederek kullanılması” yönünde devam ettiğini gösteriyor. Kıyılarımız için bugüne kadar, örneğin “deniz taşımacılığının yaygınlaşması”; “balıkçılığın teşviki ve düzenlenmesi”; “kentlerde deniz yaşamı ve kültürü”; “plajların geliştirilmesi”; “rekreasyon amaçlı kullanımlar” vb. gibi işlevler için yeni yasalar gündeme bile gelmezken, yıllardır hep “ilave imar hakları”nı içeren düzenlemelerin yapılması, egemen siyasetin kıyılarımıza bakışında sadece “imar rantı hırsı”nın öncelik taşıdığını açıkça kanıtlıyor… Nitekim, kıyılarımızın toplum ve turizm konukları tarafından eşit koşullarda ve herkese açık konumda korunarak kullanılmasını hedefleyen Anayasal ilkelere aykırı bu yasal düzenleme geleneği, son tasarıda da sürdürülüyor. Üstelik bu kez, geçmişten kalan, uygunsuz ve çağdaş kıyı hukukuna aykırı yapılaşmaları bile “yeni ve benzer yapılaşmalara” yasal dayanak tutulmak üzere… Şöyle ki; 1-KIYILAR ve HATTA DENİZ; “İMAR ARSASI” YAPILIYOR: Kıyı hukukumuzun temel ilkesi, deniz kenarında ancak “iskele”, “balıkçı barınağı”, “plaj” vb. gibi, işlevi gereği kıyıda yer almaları zorunlu tesislerin yapılabileceğidir. Bunlar dışında sadece park ve dinlence alanları düzenlenebilir… Tasarıda ise yasanın bu en önemli kuralı

değiştirilerek, yine öteden beri kesin imar yasağı getirilen dolgu alanları; hatta “su alanı” bile, kıyıda bulunmaları asla zorunlu olmayan yapılaşma arsalarına dönüştürülmektedir. 2- KIYI DOLGULARI ÖZENDİRİLİYOR: Bu yaklaşım, deniz kenarının tümüyle ve “uygunsuz yapılaşmayla işgali”ni getireceği gibi, esasen ekolojik açıdan da sakıncalı olan ve zorunlu olmadıkça kesinlikle başvurulmaması gereken “kıyı dolgularını” daha da özendirecek, yatırımlar için uygun olmayan ya da yer bulunamayan kıyılarda, “rant ve spekülatif amaçlı yeni dolgu alanları yaratılması”nı teşvik edecektir… 3- OTELLER “DENİZE” BİLE YAPILACAK: Aynı anlayışın tasarıda “doruğa çıkan” rant hırsı ise “kruvaziyer limanları” (yolcu gemileri) ile bağlantılı “ticari yapılar”la birlikte (çarşılar, ofisler), “konaklama tesisleri”nin bile kıyı kuşaklarında gerçekleştirilmesini öngörmektedir. Yani, topluma açık ve herkesin özgürce kullanımına ayrılması Anayasal kural olan deniz kenarları, “liman tesisi” gerekçesi altında tu-ristik tesislerle işgal edilebilecektir. Dahası bu oteller “su alanında”, yani denizin üstünde bile yükselebilecektir 4- YATIRIMCIYA, “TAPULU ARAZİLERE EL KOYMA” DESTEÐİ Yine yıllardır hemen hiçbir ranta dönük kıyı yasası düzenlemesinde “akla bile gelmeyen” en vahim kurallardan biri de “özel mülkiyetteki kıyı arazilerinin yatırımcıdan alınacak pa-ralarla kamulaştırılıp, sonra da aynı yatırımcıya tahsisi”dir. Kıyılardaki özel arazilerini satmayan ya da kendisi değerlendirmek isteyen vatandaşlarımızı “yatırımcı çıkarları adına devlet aracılığıyla cezalandırmak” anlamına gelen bu kuralın nasıl bir hukuk devleti anlayışıyla tasarıya yansıdığını tanımlamakta bile güçlük çekmekteyiz.

e-mail: info@bodrumajans.com.tr fax: 0.252 317 10 92 Siz Bodrum Bülten okurlarının Bodrum Yarımadası ile ilgili görüş, düşünce ve önerilerinin yer aldığı bu sayfaya duyurulmasını istediğiniz her konuyu yazıp, çizip, görüntüleyebilirsiniz. Sorunlarınızı çözemesek bile sesinizin duyurulmasına katkıda bulunuruz... 5- 40 YIL GERİYE GİDİLECEK: İşte böylesine bir “devlet” anlayışına sahip olanlarca kaleme alınan tasarının, kıyı düzeninde ülkeyi 40 yıl geriye götürecek önermesi ise “kıyıya imar yaklaşma sınırlarının eskiden kalma yapılar esas alınarak” belirlenmesi… Oysa, söz konusu eski yapılar, vaktiyle ve o dönemin yasalarına göre izinli uygulamalar olsalar bile, kıyı yaklaşma sınırlarını 50 ve 100 metreye çıkartan çağdaş düzenlemelerde bunların “tekrar edilmemesi” esas alınmıştı. Tasarı ise bu kuralı kaldırırken, “çağdışı kalmış” uygulamaları temel alan bir kıyı düzenini, “40 yıl geriye gidilerek” Türkiye’ye yeniden getirmek niyetindedir. 6-İMAR PLANLARINI BİLE YATIRIMCI YAPACAK Bütün bu talana ve tahribata dönük uygulamalar, hiç değilse “çevreye ve topluma karşı sorumlu mimarlık ve şehircilik kuralları”yla bir ölçüde bile olsa önlenebilecekken; tasarı bu olanağı bile yok ediyor. Öngörülen talan kurallarını esas alacak imar planlarının yapımını da “girişimcilere” bırakarak, kamusal ve mesleki denetimin gerçekleşmemesini sağlıyor… 7- YEREL YÖNETİMLER DEVRE DIŞINDA; Tasarının, çağdaş çevre ve imar anlayışının temel kuralı olan “yerel ve demokratik karar hakları”nı da yok etmesi; tüm kıyılarda bu kanuna göre başlayacak yağma uygulamaları için belediyelerin, il özel idarelerinin ve diğer ilgili kurumların denetim, müdahale ve engelleme olanaklarını geçersiz kılması; bunu sağlamak için de tüm kıyılarda tek söz ve karar sahibinin “merkezi hükümet” olması; ülkedeki tüm değerlerin “engelsiz pazarlanması” politikalarında hangi düzeylere gelindiğinin de açık göstergesi… SONUÇ OLARAK; Mimarlar Odası da diğer duyarlı kurum ve kuruluşların bu tasarıya tepkilerine katılmakta ve kamu yararı ile ulusal hak ve çıkarlarımızı savunan tüm kurumlarla birlikte herkesi, tasarının yasalaşmaması yönünde etkin tutum almaya davet etmektedir…

BODRUM

ül nBe

35


HABER TURU

Halil ile Gülsüm’ün öyküsü

“ÇÖKERTME”

Bitez’de “ANIT HEYKEL”de canlanacak

Gerçek adı Hevse (Hafize) olan “Çakır Güssün” Yapı Endüstrisi ve Bitez Belediyesi işbirliğiyle gerçekleştirilen, Çökertme Türküsü’nün hikayesini ölümsüzleştirecek heykel yarışması start aldı. Bitez’in adını Türkiye’ye duyuran hikâyenin konu alınacağı yarışma, düzenlenen bir toplantıyla tanıtıldı. Bodrum’un gözbebeği Bitez’in tarihinde önemli yere sahip olan ve işgal yıllarında yaşanmış bir aşk hikâyesini anlatan Halil ile Gülsüm’ün türküsü, düzenlenen heykel yarışmasıyla bir anıta dönüştürülecek. “Bitez’in Aşk Masalı: Halil ile Gülsüm” adını taşıyan heykel yarışmasında eserler ilk olarak

Bitez halkının beğenisine sunulacak. Halk jürisi tarafından ön elemeden geçen eserler daha sonra jürinin değerlendirmesine sunulacak. Yarışmanın jürisini Remzi Güngör (Bitez Belediye Başkanı), Süha Yılmaz (Yapı Endüstrisi Yönetim Kurulu Başkanı), Altan Türe (arkeolog, folklor araştırmacısı, yazar), Ali Kırca (gazeteci-yazar), Güneri Cıvaoğlu (gazeteci-yazar), Burhan Doğançay (ressam), Belma Sayan (grafik sanatçısı, Bitav Derneği Kültür ve Sanat Komisyonu üyesi), Rüştü Gür (emekli bürokrat, Bodrum Turizm ve Tanıtma Derneği Kurucusu) ve

Mimar Sinan Üniversitesi’nden iki temsilci oluşturuyor. Dereceye giren ilk üç eserin ödüllendirileceği yarışmada, birinci olan eser Yapı Endüstrisi’nin Bitez’de gerçekleştirdiği Alesta Evleri projesinde, Halil’in vurulduğu yerde oluşturulacak ve özel peyzaj çalışmalarıyla düzenlenecek parka dikilecek. Ayrıntılı bilgi ve katılma koşulları için; Bitez Belediyesi web adresi: www.bitez.bel.tr Yapı Endüstrisi web adresi :

Turgutreis’te 120 kişi ÇÖKERTME oynadı Hedef bin kişi ve ‘Guinness Rekorlar Kitabı’ Turgutreis Belediyesi tarafından bu yıl 16 Nisan’da ilki düzenlenen “Turgutreis 1. Halk Oyunları Şenliği“ renkli görüntülere sahne oldu. Turgutreis Belediyesi Folklor Ekibi, Zeyyat Mandalinci İ.Ö.Okulu, Amiral Turgutreis İ.Ö.Okulu ve Vedat Türkmen İlköğretim Okulları’nın folklor ekipleri aynı anda Ege Bölgesi’nin meşhur Çökertme oyununu sergilediler. Turgutreis Atatürk Meydanı’nda yaklaşık 120 folklorcunun katılımıyla gerçekleşen şenlikleri 2 bin kişi izledi. Atatürk Meydanı’ndaki gösterilerde 5-30 yaş arasında 120 folklorcu Çökertme oynayarak yöresel bir rekora imza attılar. Gösterilerin önümüzdeki yıllarda daha fazla folklor ekibinin katılımıyla gerçekleşeceğini belirten Turgutreis Belediyesi Halk Oyunları Eğitmeni Akın Yiğit “Bu yıl 120 folklorcuyla oynadığımız Ege Bölgesi’ne özgü Çökertme oyununu önümüzdeki yıl 500 folklorcuyla oynamayı hedefliyoruz. Çökertme oyununu tüm belde halkımıza ve dünyaya en iyi şekilde tanıtmayı amaçlıyoruz. İleriki yıllarda ise 1000 folklorcunun aynı anda Çökertme oynamasıyla uluslararası Guinness Rekorlar Kitabı’na girmek istiyoruz” dedi.

36

BODRUM

ül nBe


ANTiK HALiKARNASSOS seyirciyle buluştu Çekimi bir süre önce tamamlanan ve Bodrum Belediyesi ile Alternatif Sinema işbirliğinde hazırlanan Antik Halikarnassos Bodrum filminin gösterimi, 14-21 Nisan tarihleri arasında Oasis'deki Cinemarin sinemalarında gerçekleştirildi. Film, Dünyanın 7 Harikası'ndan biri olan Bodrum'daki Mausoleum'un İngiltere Biritish Museum'dan geri alınıp, ait olduğu topraklara iadesi amacıyla yürütülen 'Mausoleum İçin Bir İmza Ver' kampanyası çerçevesinde hazırlandı.

Mausoleum’a ait değerli parçalar İngiltereye hibe edildiğinden bu yana Biritish Museum’da sergileniyor. fotoğraf: AYLA GÖRGÜN

Dokumacılık canlanıyor K

onacık Kalkındırma ve Güzelleştirme Derneği’nin Mumcular ve köylerinde başlattığı araştırma sonucunda köylerde yaşayan insanların % 80’inde halı dokuma tezgahı olduğu ancak bu işle uğraşan kişi sayısının bir elin parmaklarını geçmeyecek sayıda olduğu öğrenildi. Köylülerin sorunlarını dinleyen KONKAD Başkanı Mehmet Melengeç, söz konusu el sanatının yaşatılabilmesi için dernek olarak bir çalışma başlattıklarını açıkladı. Konuyu resmi kanallara taşıyan dernek üyeleri, Bodrum Kaymakamı Abdullah Kalkan’dan destek istediler. Raporu inceleyen Abdullah Kalkan, konuya duyarlılık göstererek, Bodrum ve köylerindeki el dokuma halıcılığının yaşatılması için harekete geçerek, adliye önü, halk eğitim önü, Atatürk İlköğretim ve Cumhuriyet İlköğretim okulları bahçesinde dokumacılara yer ayrılacağını belirtti. Neredeyse her evde bir tezgah var Mumcuların köylerinde araştırma yapıldı. Buna göre, köylerde yaşayan insanların % 80’inde halı dokuma tezgahı bulunduğu ancak var olan tezgahların hemen hemen hiçbirinin aktif olmadığı anlaşıldı. Mazı Köyü’nde çok az sayıda insan, halıcılığa devam etmeye çalışıyor. Bu sayımızla birlikte başlattığımız Mehmet Uslu’nun araştırması olan “Bodrum Dokumacılığı ve Boyacılığı” yazı dizisi “Dünden Bugüne” sayfalarımızda...

Belgesel; Türkiye'de ve birçok uluslararası platformda gösterilirken, beraberinde yürütülen imza kampanyası ile de Mausoleum'un ait olduğu topraklara iadesi için verilen mücadele kamuoyunun yoğun ilgi ve desteği ile büyüyerek devam etti. Kampanyada toplanan imzalar, Kültür ve Turizm Bakanlığı'na iletilecek, Bakanlık aracılığı ile yapılan çalışmalardan bir sonuç alınamaması durumunda, 30 avukat tarafından Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi' ne (AHİM) başvuruda bulunulacak.


ARŞİVDEN - MEHMET USLU / Merhaba Gazetesi 1980

DÜNDEN

Bodrum’da DOKUMACILIK, dokuma hazırlığı, HALICILIK BODRUM'DA DOKUMACILIK Günümüze dek, azalmış da olsa, Bodrum'da dokumacılık hala yapılmaktadır. Dokumacılıkta da Bodrum, iki karakteristik arz eder. Bodrum Yarımadası’nı dolaşan orta kısmından Milas'a dek uzanan ve iç kesimlerde, konar göçerlik nedeniyle yüzyıllar boyu ilişkisi daha çok olan Karaovalı kadınlar, dokumacılıklarında sevinç, üzüntü ve benzeri duygularını solmayan renk, yanış (motif) ve desen işlemeleriyle anlatmaya çalışmışlardır. Motif ve desen zenginliği daha çok halılarda görülür. Yün ve kıl dokumalar, Karaova kesiminin el sanatları olarak dikkati çeker. Halıcılıkta en eski ve kendine özgü yanışlarıyla Mazı halıları da dejenere olmaya başlamıştır. Sıralavaz denilen yarımadanın uç kısımlarında yaşayan daha çok kadınlar, solmayan doğal boyaları da daha net ve parlak renkler olarak geniş dokuma zeminlerinde kullanmışlardır. Sıralavazlı kadınların erkeğiyle çiftçiliğe yönelik işlerinin çokluğu nedeniyle, ince emek isteyen motifleri bırakıp ayrı ayrı renklerden simetrik, dar geniş paralel renk hatlarından (tahta) oluşan ehramları ve kilimleri dokumaları dikkat çeker. 30 seneden beri Gaziantepli bir damat yüzünden Karakaya Köyü kilimlerinde Bodrum dışında bir etkilenme ve değişim görülmektedir. Yine aynı kişi yüzünden erkeklerin de dokuma işine başlaması memnuniyet vericidir. Pamuklu ve yünlü dokumalar, Sıralavaz’da daha çok dokunurken, şimdi pamuklu bez dokunmuyor. Komşu kazamız Datça'da eskiye göre az da olsa dokunuyor.

38

BODRUM

ül nBe

DOKUMA HAZIRLIÐI Dokunacak el sanatının niteliğine göre önceden hazırlık yapılması gerekir. A-Pamuklu Bez Dokuma Hazırlığı: Tarlaya ekilmiş olan pamuğun, kozalarından çıkarılarak toplanması sonunda, güneşte kurutulmasına sıra gelir. Bundan sonra depo veya çuvalından çekirdekli pamuk, buracak çıkrığında burularak çekirdeğinden ayrılır. “Bir tarafında dolu yağdırır, bir tarafında kar” bilmecesi buracak çıkrığı için söylenmiştir. Buracak çıkrığında, çekirdekten ayrılan pamuk, tokmağının yardımıyla yay kirişinde atılarak kabartılan pamuk haline getirilir. Silindirvari pamuk iplik çıkrığının üzerine takılmış iğne incelik verilerek takılır, çıkrık kolundan tutulup çevrilerek iği döndürür ve ipliği büker. İpliği bükülürken de ona incelik verilir. İğ dolunca oluşan sırçanlar ılgıdıraya sarılır. Üç ılgıdıra dolusu, yani başparmakla şehadet parmağı arası dolusu, olan bir tutam iplik oluşunca, buna bir gelep denir. Tarak ve kücülerden geçiri-lerek çözgü, pamuk ipliği ve atkısı da yine, pamuk ipliği olarak dokunur. Gök veya siyaha boyanır. Pamuk ipliği ehram dokumasında da kullanılır. B- Yünlü Dokumalar Hazırlığı Deve, keçi, kuzu ve koyunların Mayıs ayındaki kırklık denilen kendinden yaylı bir çeşit makasla kırkımından elde edilen yapağıyla Eylül kırkımı yün ve kıl elde tiftilir. Yün çoksa yün tarağında ya da yayla atılarak kabartması yapılır. Kabartılan yün parmak uçlarıyla ince bastırılarak; el ayası içinde ileri geri hareketlerle dürüm elde edilerek çatala geçirilir. Çatal, ağaç veya kargıdan uçların birinde zıt yönde açılmış kesimle

elde edilen sivri iki uçtur. Beldeki kuşak arasına sokularak, çatala geçirilen yün dürümünün alt ucundan alınan bir uzantı, iğe sarılıp arşağıyla iğin pırlandırılması sonucu iplik bükülerek yün sırçanı oluşturulur. Yün daha çok Karaovalı kadınlar tarafından kirmanda eğrilir. Kirman eğrilen iplikle dolunca sibek ve orta geçme sökülür, yumak elde eldir. Çatal ile (çataleş) en çok sıralavazlı kadınlar yün eğirir. Eğrilen iplik sırçanı ve yumağı ıldırgaya alınır gelepler oluşturulur. Ildırga 50 cm kadar uzunluktadır. Ildırga çubuğunun 5 cm kadar uçlarında, 10 cm kadar iki uzantı olup, eğrilen ipliği sarmaya yarayan bir araçtır. Bir ıldırga dolusu bir sırçan, yani bir çile eder. Üç çile bir geleptir. Karaovalı kadınlar yünlerinin en uzununu halı çözgüsünde eriş, erişin kısasını halı ilmesinden (düğüm) sümen, onun kısasını da kürgüt olarak atkı işlerinde kullanır. Yün tarağıyla veya yayla kabartılan yün, bir elle tutulur, öbür eldeki oklava yardımıyla burulur. Elde edilen uzantı, kola geçecek büyüklükte ve içten dışa geçirilen halka haline getirilir, buna burma denir. Burma sürüsünün arkasında boş durmayan hünerli kadınlar tarafından, kirmanla iplik haline getirilir. İplik kirmanın pırlandırılmasıyla oluşur, sibek ve orta geçmenin çıkarılmasıyla elde edilen yumağa da gölebek denir. C- Tezgahın Dokumaya Hazırlanması: (İsdar Tutma) İpliğimizin boyanması bittikten sonra daha önceden seçtiğimiz örneğine uygun dokumayı yapmak için tezgahın kurularak çözgü ipliğinin geçirilmesine


BUGÜNE başlanır. Çözgüdeki bir takım hesaplama ve gerdirme işleri bitirilerek, ilk kenar atkısı yapılarak tezgahımız tutulmuş olur. İsdar tutarken de günlere ve saatlere dikkat edilir. Salı günü işe başlanmaz. Salı gün başlanan iş uçlanmaz, sallanır durur. Çabuk bitirilemez, diye burada şunu eklememiz yerinde olur. Derler, Salı sallanır. Her aptal öyle sanır. İşin varsa, gel başla. Başlamayan aldanır. Cuma günü sela vaktinde bir saat kadar önce veya sonra da iş işlenmez. Bazı kişilerin gelişi veya başlama sırasında evde oluşu da tezgah tutmaya etkilidir, diye düşünülür. Dört kazığın karşılıklı iki uçlarına, dıştan konan boru veya direk arasında tutulan golan ve hasırda, tahta tarakla çözgü ipliği eşit aralıklara ayrılır. Hasır dokumada çözgü ipi topalak ipidir. (Japon şemsiyesi) Atkı da kuvalıktır. Hasır atkısı olan kovalığın, önceden boyanmasıyla süslü hasır da dokunur.

BODRUM'DA HALICILIK Son yıllarda Bodrum'da halı oğlan evinin kız evine düğünü başlatmak için daha çok zenginlerin gönderdiği bir ağırlıktır. Bodrum'un yalnız Karaova kesiminde dokunan "Garava Halısı" olarak isim

yapmış Karaova halıları pek eski tarihlerden beri Mazı, Etrim ve Garanlık'ta dokunmaktayken Karaova'nın öteki köylerine de yayılmıştır. Bu yayılmayı kooperatifleşme hızlandırmış ama halıcılığın bozulmasıyla ilgili önleyiciliği maalesef olmamıştır. Uzaklık ve ulaşım zorluğu nedeniyle Bodrum'dan daha çok Milas'a giderek, gereksinmelerini gideren ve halılarını da orada satan Karaovalı ve Mazılıların halılarının, Milas'ta satışının yapılması müşterileri tarafından nedeniyle, bilmeyerek, Milas halısı olarak aranmaya başlanmıştır. Milas'ın Mezgit ve Bozolan Köyleri'nin toprak, yerleşim, kız alışverişi bakımından Mazı Köyü’yle ilişkisi söylenmektedir. Halıcılık dikkate alındığında Karaova kesimi bütünü içinde dokunan halılar "Garava halısı" olarak ağır basar, "Karaova halısı" deyimi halk arasında çoğunlukla ve canlı bir şekilde kullanılmaktadır. Karaova halılarının, daha ucuza kaynağından alınabileceği düşünüşüyle, aracılar tarafından istenmesi sonucu Karaova nahiye merkezi Mumcular’da ve Pınarlıbelen'de de halı mağazaları ve kooperatifler açılmıştır. Halı mağazaları

BODRUM IÐI L I C A M U DOK   I Ð I L I C A 1 ve BOY son yıllarda turizmle ilgili olarak Bodrum'da da satışa başlamıştır. Garava halıları içinde, Mazı halılarının motif ve boyacılık olarak kendine özgü ve eski bir ayrıcalığı vardır. Bu ayrıcalık son yıllarda dejenere olmaya yüz tutmuştur. Garava halılarının rengi 7-8 çeşittir. Bu halılar üzerindeki renklerde çoğunlukla kırmızı, mavi ve yeşilin tonları dikkati çeker. Halıların hav yüksekliği 8-10 mm ve 110*160 ile 120*200 cm ebadında dokunurlar. Kalite olarak 25*40’tır. Halıların genellikle üç banttan oluştuklarını görüyoruz. Bu bantlara Karaovalılar, kenar suyu derler. Büyük kenar suyunda büyük çiçekler, ikinci bantta çok renkli basit işaretler vardır. Göl suyunda (göbek) çoğunlukla mavi, yeşil, kırmızı renk hakimdir. Ekseri halıların göl suyunda mirap vardır. Her halı kenar suyuna göre ad alır.

BODRUM

ül nBe

39


net b kış

@

CANSU TÜRKDOÐAN

cansu@bodrumajans.com.tr

matrak görüntüler

ilginç siteler

farklı görüşler

gırgır sözler

ÜNLÜ GAFLAR KADIN ŞARKICI DALINDA "Estetik haramsa bütün hastaneleri kapatsınlar..." Petek Dinçöz "Ses, bedende en geç yaşlanan organdır..." Nükhet Duru "Yıllardır olmamıştı, uzun zamandan beri ilk defa tek partili koalisyon oluyor..." Nil Karaibrahimgil (Boğaziçi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü mezunu)

Biraz da tabu oynayalım ne dersiniz ;) Kelime: Uğur Dündar Anlatan: TV’de program yapıyo hani yıllardır Anlayan: Reha Muhtar? Ali Kırca? Anlatan: Yok yok sarışın mavi gözlü Anlayan: Atatürk? Biz: iptal!

KADIN SUNUCU DALINDA

Çok salakça... Bob Fenster'in "Salaklığın Tarihi" kitabından örnekler,

Kelime: Kramp Anlatan: Hani futbolculara girer Dinleyen: Krampon. Gülme sesleri kesildiğinde süre çoktan bitmiş.

Kelime: Okul - Biz nereye gideriz her gün? - Bara... diskoya... sinemaya.. cafeye.... bowlinge.. alışverişe... gezmeye.. - Ay olmuyo bööle başka şekilde anlat - Ailemiz bizi nereye gidiyo biliyor? - Haaa okulaaa...

Kelime : Anneler günü - Cennet kimin ayakları altında ? - Anne - Tamam , hani onların özel bi zamanları var, ne o? - Adet..

40

BODRUM

ül nBe

- Arizonalı bir adam kelepçelerle oynarken kendini kelepçeledi ve anahtarı bulamadı... Kendisini kurtarmak için çilingir çağırmak yerine polisi arayınca başı belaya girdi... Onu kelepçeden kurtaran polisler, ödenmemiş bir kefalet borcu bulunduğunu belirleyince onu yeniden kelepçelediler... - Gillette şirketi 1902 yılında güvenli jilet satmaya başladığında yüzlerce erkek satın aldı... Sonra da bu jiletlerin sakallarını kesmediğini söyleyerek onları çöpe attılar... Gillette yetkilileri, mutsuz müşterilerin tıraş olmadan önce jiletin sarıldığı kağıdı çıkarmadıklarını fark ettiler... - 1840'da ABD başkanlığına seçilen William Henry Harrison, çok soğuk bir günde Washington'da açık havada düzenlenen göreve başlama töreninde şapka ve palto giymeyi reddederek yaptığı uzun konuşma sonucu zatürree  oldu... Yeni başkan sadece bir ay görev yaptıktan sonra öldü... - 1932 yılında Los Angeles Olimpiyatları’nda Fransız atlet Jules Noel'in disk atmada kırdığı olimpiyat rekoru sayılmadı... Çünkü atışı izlemesi gereken bütün hakemler, sırıkla yüksek atlama yarışmasını izlemek için arkalarını dönmüşlerdi...

"Evet, bugün perşembe, haftanın son günü, yani bugünü saymazsak..." Pınar Altuğ (TRT'deki programında) "Sıfır puan kazanırsanız toplam puanınıza sıfır puan ekleriz..." Ebru Şallı (Pazar Yıldızı adlı yarışmada) "Bütün o elektronik şeyler aslında biraz mekanik kaçıyor..." Gülben Ergen (SMS, e-card gibi yöntemlerden hoşlanmadığını belirtmek istiyor)

ERKEK ŞARKICI DALINDA "Müzikte tek eksiğim opera..." Doğuş "Ilham kaynağım şu gördüğünüz Boğaz. Bu deniz, öküze bile ilham verir..." Serdar Ortaç "Her sene bir sene daha geçiyor..." Tarkan "Ben, yıllardır süregelen ve gitgide gerileyen arabesk türkücü imajını roketlemek istiyorum. Arabaların torpidolarında en arkada duran kasetleri önlere çıkartmak istiyorum.." Özcan Deniz

HABER SPİKERİ DALINDA "Insan, hayvan... her canlının yavrusu ne güzel, öyle değil mi sevgili seyirciler?" Defne Samyeli (Show Haber) "Bu akşam oynanacak olan Besiktaş-Galatasaray derbisinin sonucu henüz belli değil..."  Zeynep Kasımlıoğlu "Bugün çok şey oldu sayın seyirciler..."


kAmd . ta iyta is aye a e rtM z e ta SByuııı k?re - e n. tg s . ru ay e vynt um. ’ tg üDtADııı kür. t nre te vrtd . tö nvri -, . zl s tMm-l e ııı

NET HABERLER Yalnızca %30 İnsanlar, beyinlerinin sadece yüzde 10’unu kullanabiliyormuş. Yalnız Einstein kapasitesinin yüzde 30’unu kullanabilen bir insanmış. Adam onca icadı yüzde 30’la yapmış. Yani tamamını kullansak ohooo... Gerçi bilim adamları, "O zaman da deliririz" diyorlarmış.

Soğuk Ateş İngiltere'de küçük bir araştırma şirketi "soğuk ateş"i keşfetmiş. Bu tamamıyla gerçek ateş gibiymiş, yani onun yapabildiği her şeyi yapabiliyormuş. Sıcaklığı ise sadece 4 dereceymiş. Çok güvenli bir şeymiş yani. Yalnız çürük kivi gibi koktuğundan şimdilik piyasaya sunmuyorlarmış.

Domates Uzmanlar hala domatesin meyve mi yoksa sebze mi olduğu konusunda anlaşamamışlar. Bu konuda bilimsel toplantılar düzenlenip tartışmalar yapılıyormuş.

Noel Baba Noel Baba'nın bugünkü imajını Coca Cola yaratmış. Onun için öyle kırmızı-beyaz giyiniyormuş meğerse.

Chevrolet Chevrolet Nova marka arabalar Meksika'da hiç satılmıyormuş. Çünkü İspanyolca'da "No-Va", "Asla yürümez, gitmez" anlamına geliyormuş. (Gerçekte ise 'nova' İspanyolaca'da yeni demekmiş.)

Pepsi Latin Amerika'da Pepsi pazarın tek lideriymiş. Coca Cola'nın esamesi bile okunmuyormuş. Çünkü bu ülkelerde "Coca" uyuşturcu, "Cola" ise g.t demekmiş.

Amerikan Özgürlüğü Amerika'da siyahlar 2007 yılından sonra oy kullanamayacaklarmış. Siyahlara seçme ve seçilme hakkı 1965 yılında Başkan Lyndon B. Johnson zamanında verilmiş. Ama 1982'de Başkan Ronald Regan yasayı, "Bu hak 25 yılla sınırlıdır" diye değiştirmiş.

12 AY BOYUNCA BODRUM’DA HİZMETİNİZDEYİZ


PARANTEZ

Erkekler neden yalan söyler?

S

on yazılarımdan biri yalan söylemek üzerineydi, o yazının kendi adına mesajını verdiğini ve konunun tamamlandığını düşünüyordum. Ne var ki, okuduğum çok güzel bir hikaye ve bu hikaye sonrasında aklıma gelenlerle, bu konuyu bir kere daha işlemek kaçınılmaz oldu.

düşündüğüm hikayeyi eklemek istiyorum.

HÜSNİYE KAYA POLAT azkaotel@superonline.com

Yalan çocukluktan itibaren hayatımıza girer ve hayatımız boyunca da varlığını devam ettirir. Değişen tek şey sebepleri ve sıklığıdır. Çocukken söylenilen yalanların sebebi, genelde korkularımızdır. İnkar etmemiz ya da saklamamız gereken durumlarda yalana sığınırız. Bazen de bulunduğumuz ortamda olduğumuzdan farklı görünme ihtiyacı hisseder, o zamanlar yalanlar söylerdik. Bizim de evimiz kocaman, benim babamın roketli arabası var gibi masum yalanlar.

42

Ben bu ay biraz güldürebilecek bir yazı hazırlamak istedim. İyisi de kötüsü de, pembesi de beyazı da aynı bence, yalan yalandır.

Bir gün ormancının biri dalları nehre sarkan ağacın dallarını keserken baltasını suya düşürür. "Aman tanrım" diye bağırdığında bir peri belirir ve "Ne diye bağırıyorsun?" der. Ormancı baltasını suya düşürdüğünü ve yaşamını sürdürebilmek için o baltaya ihtiyacı olduğunu söyler. Peri suya dalar ve elinde bir altın balta ile tekrar belirir ve "Baltan bu muydu?" diye sorar. Ormancı "Hayır" diye cevaplar. Peri baltayı dürüstlüğünden dolayı oduncuya verir, suya tekrar dalar ve bu sefer elinde gümüş bir balta ile tekrar belirir ve yine sorar, "Baltan bu muydu"? Ormancı yine "Hayır" diye cevaplar. Peri bu baltayı da oduncuya verip, suya tekrar dalar ve bu sefer elinde demir bir balta ile tekrar belirir ve yine sorar, "Baltan bu mu" Ormancı "Evet" der. Ormancının dürüstlüğü perinin çok hoşuna gider ve baltaların üçünü de kendisine verir. Ormancı mutlu bir şekilde evine döner.

Büyümeye başlamakla beraber, yalanlar azalır ama Söylenilen her yalan, sebepleri ciddileşir. Kızlar büyürken, ailelerinden ya da arkadaşlarından bir şeyleri saklamak adına söylenilecek her Bir zaman sonra ormancı eşiyle beraber nehir yalan söylerler. Ama bunun sebebi her zaman doğruyu şüphede boyunca yürürken karısı suya düşer ve ormancı kişisel değildir, arkadaşlarını, kardeşlerini, annesini bırakır... "Aman tanrım" diye bağırır. Peri yine belirir ve korumak amacıyla da söylenir bu yalanlar. Daha sorar. "Ne diye bağırıyorsun?” Ormancı, "Karım ileriki zamanlarda aldıkları şeylerin fiyatları, suya düştü" der. Peri suya dalar ve Jennifer Lopez ile birlikte geri çocuklarının babalarıyla karşı karşıya kalmamaları için döner. "Senin karın bu mu?" diye sorar. Ormancı "Evet" der. Peri kabahatlerini gizlemek adına (ki bu bazen daha büyük zararlar sinirlenmiştir. "Yalan söylüyorsun. Gerçek bu değil" der. Ormancı verir) ruhlarındaki yapıcılık sebebiyle yalan söylerler. Sakın bana "Özür dilerim peri, ortada bir yanlış anlaşılma söz konusu. Eğer kızmasın hemcinslerim ama yalan söylediğimiz diğer bir konu da Jennifer Lopez için hayır deseydim, bu sefer Catherine Zeta-Jones kilomuz, baş ağrılarımız, bazen de yaşımızdır. Bir de ile geri gelecektin. Ona da hayır deseydim karımla dönecek ve her yapamadığımız şeyler konusunda bahaneler buluruz; belki bunlara üçünü de bana verecektin. Ben fakir bir adamım ve üç karımın yalan denmez ama gerçek değilse yalandır değil mi? sorumluluğunu taşıyabilecek durumda değilim. Jennifer Lopez'e Yaşanılan şartlar ve ortamlarla yalan söyleme sebepleri değişebilir evet dememin sebebi budur." ama genel sebepler bunlardır. Peki erkekler büyüdüklerinde neden yalan söylerler, onlarında seHikayeden alınacak ders: “Ne zaman bir erkek yalan söylüyorsa beplerini de düşünelim. Alınmaca yok, biraz da mizahi bir bakış bunun iyi ve saygın bir nedeni vardır ve bu başkalarının yararı açısı kullanmak istiyorum bu noktada. içindir. Kendileri için bir şey istiyorlarsa ekmek Kuran çarpsın!!!.” Maddi menfaatleri için yalan söylerler, genelde eşine karşı maddi olanağı daha az, iş çevresinde, eğer gerekiyorsa, daha çok gösteHer ne kadar hikayede aksi söyleniyorsa da, farkına vardım ki, bir rerek.. erkek genelde kendi çıkarları için yalan söylüyor. Bencillik desem Medeni durumları hakkında yalan söylerler. Evli olmak ya da olmakabalık olur, yapıları gereği desem yaradana ayıp olur. Bu durumu mak gereken durumlarda ihtiyaçları olan seçeneğe sığınmak. açıklayacak ne desem ben şimdi... Ama görünen bu ya, nalıncı Daha fazla sıkılmamak ve zaman harcamamak için yalan söylerler. keseri gibi hep kendilerine, hep kendilerine. Hatta bana kalırsa, Kendisine “Güzel olmuş muyum” diyen eşine, yüzüne bile erkekler gerçek hayat içinde kendilerine özel yaşamayı becerebilen bakmadan “Çok güzel olmuşsun çok” diyerek, “Hafta sonu şunu ayrıcalıklı sınıfı temsil ediyorlar. yapar mıyız” diyen çocuğuna, bir dakika bile düşünmeden, “Yaparız Hikayede bir yere takıldım onu yazmazsam rahat edemem. O tabii” deyip hafta sonu kıvıracak sebepler bularak. Yapmak oduncu var ya, eğer perinin sudan çıkaracağı ikinci kadının Zetaistemediği şeylere türlü sebepler bularak yalan söylerler. Alışverişe Jones olduğuna emin olabilseydi birinciye benim karım değil derdi çıkmamak için, sinemaya gitmemek, yemeğe çıkmamak vs. için. de, ikinci çıkan karısı olabilir diye, bence birincide işi sağlama aldı. Israr edilirse de agresiflik gösterip insanın burnundan getirirler. Bu Yazımda kullandığım cümlelerden kimse alınmasın, herkes kendini durumlarda kadın “bir daha mı” diye tövbe eder ama bu tövbeler bilir neticede. Ben bu ay biraz güldürebilecek bir yazı hazırlamak bir dahaki se-fere yine bozulur. istedim. İyisi de kötüsü de, pembesi de, beyazı da aynı bence, yalan Yakalandıkları yanlış durumları izah etmek için son derece komik yalandır. İnsan hataları affedebiliyor zamanla, ama yalan güven yalanlar söylerler. “İş konuşuyorduk, yardıma ihtiyacı vardı, hiç kaybettiriyor işte... Zamanla yerine de konulamıyor. Sonuç olarak tanımıyorum ilk kez gördüm, o ısrar etti, üzerime geldi şunu söyleyebilirim. SÖYLENİLEN BİR YALAN, SÖYLENİLECEK HER kurtulamadım.” Ve bu yalanlarla o karizma yerle bir olur. Hani bir DOÐRUYU ŞÜPHEDE BIRAKIR. laf vardır, minareyi çalan kılıfı hazırlar diye. Erkekler kılıfı hazırlamadan camiyi çalmaya yeltenince, sonları böyle içler acısı Bakan gözlerde şüphe görmemeniz dileğiyle.. oluyor. İşte ben yazımın tam bu noktasına çok yakışacağını

BODRUM

ül nBe




Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.