3 minute read

Herkes için Bedensel Özerklik

Sosyal Değişim için Spor: Beden Hareketi Programı Geliştirme Rehberi

HERKES İÇİN BEDENSEL ÖZERKLİK !

Advertisement

Bir hak olarak beden

Elinizdeki kitap, sporun ve bedensel hareketin sosyal değişim ve güçlenme araçlarına dönüştürülmesine bir yol haritası çizmek amacıyla hazırlanmıştır.

Spordan da önce insanın bedenselliği yani bir beden olarak varlığı, varoluşunun kökenindedir. BoMoVu olarak bedenler olma halinin, her bireyin en temel hakkı olduğunu savunuyoruz. Hakların ve özgürlüklerin en geniş çapta kesiştiği noktanın beden olduğunu düşünüyoruz. Barınma, sağlık, beslenme, eğitim, insan onuruna yakışır bir hayat sürdürme, şiddetten korunma, hareket etme, iletişim kurma ve haberleşme gibi tüm temel haklar insanın kendi bedeniyle iradeye (eyleyebilirliğin koşulu olarak irade) sahip olmasıyla var olabilir.

Bu fikirden yola çıkarak, bizi kendi bedenimizin iradesinden uzaklaştıran, hareketlerimizi ve bedensel varoluşlarımızı boyunduruk altında tutan yapıları anlamamız, okumamız, sömürüyü, iktidarı, hiyerarşileri ve güç ilişkilerini yapısöküme uğratmamız gerekir. Bedensel özgürleşme bütüncül bir eylem iken çok yönlü bir analiz ve ele alış gerektirir.

İktidar ilişkilerinin bedenler üzerinde çalışma mekanizmaları; normlar oluşturmaya, kategoriler yaratmaya, hiyerarşiler kurmaya dayalıdır. Bu açıdan her marjinalize edilen ve iktidar ilişkisi içinde altta tutulan grubun, bedensel varoluşu sorunsallaştırılır. Örneğin, ikili cinsiyetli heteronormatif sistem, tüm bedenler için atanmış cinsel kimliklerin sergilemesi gereken fiziksel performanslara dair çeşitli kalıplar belirler. Bu normun ve performansın hayatın düzenlenmiş tüm alanlarında sergilenmesini önkoşullar ve yasal, sosyal, duygusal kurallarla kendini dayatır. Dolayısıyla kadın/erkek ikili cinsiyet sistemi içerisinde bedensel performansın öğretilmesinde, aktarılmasında, sürdürülmesinde spor; kurucu bir unsur olarak

işlevselleştirilmiştir. Oğlanlar futbol oynamaya, sınıfsal olarak üstteki kızlar bale yapmaya yönlendirilirler; yani sporlar tarihsel, toplumsal ya da sınıfsal olarak atanmış oldukları, hayatın düzenlenmesine dair işlevleri üstlenebilirler. Bu nedenle sporu bir sosyal değişim aracı olarak kullanırken bu sporun yaşattığı bedensel (ve dolayısıyla duygusal) deneyimin çoktan koşullandırılmış olduğunu hatırlayıp bunun arka planını gözden geçirmek asıl amaca ulaşmanın ilk adımı olacaktır.

İktidar ilişkileri içerisinde bedenlere ayrılan varolma alanları, bedenlerin hareketleri üzerinden belirlenirken öte yandan aynı bedensel hareketler özgürleşme imkanlarını da barındırır. Bir kimliğin parçalanmaya, sömürülmeye karşı koyması, öz iradesini ortaya koyması ve yok olmaya direnmesi yine bedensel performansların kudretine dayanır. Bunun en yalın örneğini geleneksel ve çağdaş danslar gibi performatif sanatlarda sergilenen karşı koyma duruşunda, bedenin bir öykü anlatımına bürünmesinde görebiliriz.

Her bedensel aktivite, tarihsel toplumsal arka planın beraberinde getirdiği inşa edici veya yıkıcı unsurlarla şimdi ve buradalığın deneyimine imkan verir. Bu imkan, Uluslararası Olimpiyatlar Komitesi’nin oluşturduğu Olimpiyat İlkeleri’nin altıncısında şu şekilde savunuluyor: “Sporun icrası bir insan hakkıdır. Her bireyin ayrımcılık görmeden Olimpiyat ruhuna uygun olarak dostluk, dayanışma ve adil oyuna dayalı karşılıklı anlayış içinde her türlü sporu icra etmeye imkanı olmalıdır.” Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi’nin de taraf olduğu bu ilkelerle ortaya konan ifade, sporun sadece yarışmacı olarak “en iyi” şekilde icra edene mahsus değil, herkesin hakkı olduğunu hatırlatır.

Özetle bedenler belli düzlemler içerisinde varoluşlarını korurken, hiyerarşik yapılarla karşılaşır; bu yapılar bedensel varoluşlar olarak insanları, iktidar altında tuttuğu gibi onların iradesini de temellendirir. Tüm bunlar tarihsel, toplumsal arka planlar içerisinde koşullanırken aynı zamanda deneyim ile yeniden kurulma imkanları bulur. Bu deneyimler ise, yol açabileceği tüm imkanlarla birlikte, bir hak olarak uluslararası çerçevelerce korunur.

Bu rehber, geliştireceğiniz spor programlarının hak penceresinden örülmesine ve hedef kitlenin yararı için en samimi şekilde kurgulanmasına destek olacaktır.

Sosyal güçlenme için spor programının ilkeleri

Sosyal güçlenme için spor programları oluşturulurken güç ilişkilerini olabildiğince dönüştürebilmek, daha eşit bir ilişki kurabilmek ve sporu daha sivil bir perspektiften ele alabilmek amaçlarıyla belli ilkelerin dikkate alınması gerektiğini düşünüyoruz. Bu ilkeler rehberin çeşitli bölümlerinde farklı şekillerde ele alınacaktır. Söz konusu ilkeler şöyle özetlenebilir: - Spora eleştirel bakış: Sosyo-kültürel arka planının farkında olmak, - Sporun endüstrisine karşı özerk kalabilme: Endüstrinin yarattığı sembolik iktidar mekanizmalarını yeniden yaratmamak, - Hak temelli yaklaşım: Sportif performansa değil, hedef kitlenin ihtiyaçlarına öncelik vermek, - Özgürlük çerçevesinde hareket etmeyi savunmak: Kuralların ötesine geçmek ve hedef kitlenin kendini ifade edebileceği yere odaklanarak esnek olmak, - Deneyime dayalı dönüşüm: Yaşanan fi ziksel deneyime dair düşünmeye ve konuşmaya alan açmak. Spor programının genel döngüsü ve bu rehberde değinilen tüm odak noktaları görseldeki gibi anlaşılacaktır.

Elinizdeki kitap, sporun ve bedensel hareketin sosyal değişim ve güçlenme araçlarına dönüştürülmesine bir yol haritası çizmek amacıyla hazırlanmıştır.

This article is from: