Izlenimlerin derinliği ile okuyorum

Page 1


1


İMZA: KARIN En son ne zaman birisine mektup yazdığınızı hatırlıyor musunuz? Peki yazdıktan sonra ya o meraklı bekleyişe ne demeli? Salt duyguların kelimelerle adeta dans ettiği ve el yazısında hayat bulduğu o satırları okumak kimbilir birçok insanı zamanında ne kadar da mutlu etmiştir? Yazmak! Birisine zamanınızı ayırmak! Onun için birşeyler yapıyor olmak! Duygularınızı en yalın haliyle paylaşmak! Ya da kimbilir belki de yüzyüze söyleyemediğiniz şeylerin satırlarda dile gelmesi... Okuyan kişinin ruhunun derinliklerine kadar işleyip, onu bambaşka bir diyara sürükleyebilme gücünüzün var olduğunu görebilmeniz... Kulağa hoş geliyor değil mi? Her ne kadar şu an bunların hiçbirisi yapılmıyor olsa da o mektubu elinize alıp da, kalp ritminizin ruhunuzun derinliklerindeki kişiyle dans etmeye başlama duygusu bile emin olun size inanılmaz bir haz yaşatmaya yetiyor da artıyor bile... Dijital çağın bütün nimetlerinden yararlanırken mektuplara kafayı neden bu kadar taktığımı merak edenler için hemen söyleyeyim. Aslında bu satırları bana yazdıran sevgili arkadaşım Banu Özkan Tozluyurt'un yayına hazırlamış olduğu İmza: Karın kitabı oldu. İmza: Karın farklı sosyokültürel yapılardan 100'ü aşkın kadının hayatlarında yer etmiş ve hali hazırda edecek olan erkeklere yazdığı mektuplardan oluşuyor. Dolayısıyla kadınların gerçekten bir ilişkiden ne beklediğini çok farklı yönlerden gözler önüne seriyor. Yaşı, mesleği ne olursa olsun, kocası kim olursa olsun, kadın her yerde kadın ve beklentiler aslında çok da farklı değil. Sadece bu beklenti ve istekleri ifade edişi farklı, hepsi o kadar... İmza: Kızın kitabından sonra raflardaki yerini alan ve ilk haftada 10.000 baskı yapan bu muhteşem kitabın içerisinde kimler yok ki... Lale Manço, Berna Laçin Eşiz, Burcu1Anne, Cemre Birand, Derya Coşkundeniz, Nilgül Doğan ve daha niceleri... Her biri en saf, en yalın halleriyle duygularını kaleme almış kadınlar. Kimi öfkesini, kızgınlığını paylaşmış, kimi kırgınlığını, kimisi de seneler geçmiş olmasına rağmen kalbine gömdüğü aşkını...

2


Bazen gözleriniz dolarak okuyorsunuz, bazen de yüzünüzde kocaman bir tebessüm yer ediveriyor. Mutluluğun ve sevmenin aslında ne kadar da size yakın durduğunu anlayıveriyorsunuz. Hayat her şeye rağmen güzel ve yaşanası demeden de edemiyorsunuz tabii...

Aynı Lale Manço'nun satırlarına yansıttığı şu sözlerde olduğu gibi... "Sen buraya geldikten sonra 'Japonya'da ruhun yaşamaya devam etsin' diye bir Sakura ağacı dikmişler. Şimdi bir gör, dev bir ağaç olmuş. Seni burada kolay bulabileyim diye vasiyet etmiştim. Beni o sakuranın dibine gömün diye..." Destek Yayınları'ndan çıkan İmza: Karın kitabının tüm gelirinin STET yani Sınır Tanımayan Ebeveynler Topluluğu Derneği'ne bağışlanacağını da dipnot olarak geçmekte yarar var. Siz de dernek adına destekte bulunmak isterseniz kitabı alarak, işe başlayabilirsiniz.

3


Romanlardan Uyarlanan Yemek Masamıza Buyurmaz mıydınız?

Evet, evet yanlış duymadınız! Romanlardan Uyarlanan Yemek Masamıza Buyurmaz mıydınız, dedim :) Eğer ki böyle bir yemek daveti kaçmaz diyenlerdenseniz ve hafiften midenizden de sesler gelmeye başladıysa Dinah Fired'in romanlarda geçen yemeklerden esinlenerek çektiği fotoğraf serisine buyruns :)) Şimdiden afiyet olsun...

Çavdar Tarlasında Çocuklar

4


Alice Harikalar Diyar覺nda

Oliver Twist

5


Gelin Çocuklar Birlikte Düşünelim

"Düşünceler Özgür, Düşünmek Özgürlüktür" Gelin Çocuklar Birlikte Düşünelim! Çocuk ve yetişkin hakları, şiddetin olmadığı bir dünya, kadın - erkek eşitliği, medya bilinci, çevre ve demokrasi... Tüm bunlar çağdaş toplumun temel kavramlarından sadece bazıları. Peki bu kavramların ne kadarını biliyorsunuz, ne kadarı günlük yaşantınızın bir parçası olarak sizinle yaşıyor? Bu sorulara yanıt vermekte zorlanıyorsanız, Prof. Dr. Zehra İpşiroğlu'nun Gelin Çocuklar Birlikte Düşünelim adlı yardımcı uygulama kitabı tam size göre! Öğrencilerin yeni öğrendikleri ama anlamlandırmakta zorlandıkları toplumsal kavramları mercek altına alan bu kaynak kitap sayesinde hem çocuklar hem de eğitimciler düşünce denizinde özgürce yüzmenin tadını çıkaracak! Prof. Dr. Zehra İpşiroğlu ve annesi Nazan İpşiroğlu'nun proje mimarlığını üstlendiği Gelin Çocuklar Birlikte Düşünelim'in çıkış noktası, günlük yaşamda sıklıkla karşılaşılan olaylara dayanıyor. Kitabın özgün kurgusu ise gerçek ve kurmacanın iç içe geçtiği yepyeni bir yönteme göre hazırlanmış. İkilinin okurlarına bir de küçük sürprizi var: "Konuk Okuyucu". Kitapta düşünceden düşünceye konan Lale ve Murat adında beşinci ve altıncı sınıfa giden iki farklı öğrencinin kavramları anlama ve öğrenme serüvenlerine biri daha eşlik ediyor. Kim mi? Tabii ki siz... Bildiğimizi düşündüğümüz kavramların üzerinden bir daha geçmek, onları yeniden inşa etmek ve dünya algımızı yeniden şekillendirmek için Gelin Çocuklar Birlikte Düşünelim!

6


Aklını En İyi Şekilde Kullan

Beyninizin uyuyan bir dev olduğunu biliyor muydunuz? Ee tabii ki biliyorsunuz, benimki de laf işte... Hemen her gün gazetelerin sağlık sayfalarında beyinle ilgili haberlere veya bir şekilde İsveçli bilim adamlarının yaptığı araştırmalara göz atıyorsanız eğer beyninizin uyuyan bir dev olduğunu da biliyorsunuzdur. Nitekim Tony Buzan'ın da dediği gibi "Beyniniz uyuyan bir dev gibidir!" Peki kimdir bu Tony Buzan derseniz hemen söyleyeyim. Psikolog, eğitimci ve şair olan Tony Buzan'ın adını açıkçası daha öncesinde ben de sizin gibi duymamıştım. Ta ki geçtiğimiz güne kadar!

7


Aslında kitabevine gitme amacım aklımda olan başka bir kitabı almak içindi. Aradığım kitabı bulamayıp da kitaplar arasında dolaşmaya başladığım sırada karşılaşmıştık Tony Buzan'la! Bir köşede eğri büğrü durmuş, adeta birisinin kendisiyle ilgilenmesini bekler gibi bir hali vardı. Üzerinde de söylemesi ayıp en sevdiğim renklerden birisi olan Fuşya tonlarında bir kapak bulunuyordu. Üzerinde de aynen şu yazıyordu. Aklını En İyi Şekilde Kullan! Bir an için bu bana ilahi bir mesaj mı acaba diye düşünmeden edemesem de elim bir an da kitaba doğru uzanıvermişti işte. İç sesim gayet etkileyici bir başlık yorumlarıyla beni gaza getirmeye çalışırken, içimdeki bir başka ses de acaba ne anlatıyor diyordu. Bir insan aklını en iyi şekilde nasıl kullanabilirmiş bir bakalım dediğim an da o da ne! Elime almamla kitabın ilk 15 sayfasını geride bırakıvermiştim birkaç dakika içinde. Sonrası malum! Bir kitap, daha kasadan geçmeden ilk 15 sayfasını bana geride bıraktırıyorsa sınavı çoktan geçmiş demektir zaten. Dolayısıyla hiç aklımda olmayan bir kitapla yani Tony Buzan'la böylece kitabevinden ayrılmış oldum. Hayret verici bilgilerle bezeli olan bu kitap, beynin sağ ve sol yanının yanısıra beynin alt ve üst kısımlarına, hızlı okuma ve not tutma tekniklerinden de özel hafıza sistemlerine kadar örneklerle birlikte oldukça kapsamlı bilgilere yer veriyor. Tüm bu bilgilerin yanısıra beyninizin en çok ne tarafını kullandığını öğrenmenizde cabası tabii. Matematik, dil, mantık, irdelemek, yazmak gibi faaliyetler sırasında beynin sol tarafı kullanılırken, hayal gücü, renk, müzik, ahenk ve hayal kurmak gibi yetiler içinde beynin sağ tarafını kullanıyormuşuz. Sizi bilemem ama ben sağ tarafı sanırım çok daha fazla kullanıyorum. Tabii sözkonusu gündelik yaşam ve iş olunca devreye direkt olarak sol taraf giriyor ki, ehh bundan alası can ve akıl sağlığı diyelim. Aklını En İyi Şekilde Kullan beynindeki uyuyan devi uyandırıp, daha etkili düşünmek, öğrenmek, okumak ve ezberlemek için vazgeçilmez bir rehber niteliğinde, benden söylemesi... Unutmadan sahi siz beyninizin en çok ne tarafını kullanıyorsunuz?

8


Şefin Önerisi: Kitabınızı Okuduktan Sonra Yiyebilirsiniz

Biz kitap kurtlarının mutlak payda da karşılaştıkları yegane cümle nedir diye sorsam herhalde büyük bir çoğunluk "N'apıyorsun, yiyor musun onca sayfayı?" cevabını verir. Tabii bu cevap alternatifine yeni kalıplarda illa ki eklenecektir. Ama izninizle ben bu soru kalıbı üzerinden bugünkü yazımı kurgulamak istiyorum. Evet, söyle bakalım. "N'apıyorsun, yiyor musun onca sayfayı?" Açıkçası bu soru kalıbıyla her karşılaştığımda içimden çoğu kez "Evet yiyorum, sen de ister misin?" ifadesini kullanmak geçse de, susup gülümsemeyi tercih ediyorum. O an da biraz dalgacı, biraz da muzip bir gülümseme oturuveriyor yüzüme... Nedenini düşünmeye gerek dahi yok. Çünkü bu kalıp hayatımda duyduğum en saçma ve gereksiz cümlelerden birisi! Aslında bu "birisi" kelimesini "birisiyle" değiştirsem daha doğru olacak sanırım. Nedeni malum!

9


Tezim The Real Cookbook kitabıyla birlikte yerle bir oldu da, onun için... Evet, evet yanlış duymadınız. Tezim yenilebilir bir kitapla yerle bir oldu. Rezalet! Alman tasarım firması Korefe, dünyanın ilk yenilebilir kitabını üreterek adına da The Real Cookbook ismini verdi. Hepimizin gözü aydın. Artık yenilebilir bir kitabımız olacak :) Bu eğlenceli ve yenilikçi kitap tasarımının makarna hamurundan yapılmış sayfaları, adım adım lazanya yapmak için size yol gösterirken her yaprağını da yemek malzemesi olarak kullanabilme imkanını size sunuveriyor. Ehh artık fırsat ayağınıza kadar gelmişken mutfağa girip, hünerlerinizi gösterirsiniz değil mi :)) Mutfak ve sanat kitapları konusunda uzman yayınevi Gerstenberg Publishing House için özel olarak tasarlanan kitap, umarım bizim yayınevlerine de ilham kaynağı oluşturur. Yalnız özel bir rica. Ola ki bu yaratıcı fikirden yola çıkarak siz de birşeyler yapmayı planlarsanız lütfen fiyatını fahiş oranlarda tutmayın. Bize de yazık, o kadar kitaba ne can ne de para dayanmıyor artık :)) Kaynak: www.psfk.com

10


Evrenden Torpilim Var

Siz de Aykut Oğut gibi zaman zaman da olsa evrenden torpiliniz olduğunu düşünüyor musunuz? Ne yalan söyleyeyim ben kitabı okuyana kadar pek düşünmüyordum. (Şimdi daha farklı düşünüyorum, o ayrı mesele!) İnanmadığımdan değil. Kesinlikle yanlış anlaşılmasın! Sadece hayatta yaşadığımız tüm iyi ve kötü şeylerin tamamen niyetimizle alakalı olduğunu düşündüğüm içindi, inanmama faktörüm. Çünkü bana göre insanoğlunun nefes alıp verdiği süre içerisinde, başına gelecek her şeyden öncelikle kendisinin sorumlu olduğunu düşünürüm. Dolayısıyla kötü bir şeyle karşılaştığında baş edebilme, altından kalkabilme gibi özellikleri de ancak bu şekilde öğrenebileceğini düşünürüm. Veya tam tersi çok istediği bir şeye ulaşmada engellerle karşı karşıya kalıyorsa bunda bir bloke olmasından ziyade, canı gönülden istememesine yorumlarım, ki benzer yorumu kendim içinde rahatlıkla yapabilirim. Nitekim yapmacık ve samimiyetsiz pozitif davranış içerisinde bulunup, öncelikle insanların kendisini kandırmaktansa, bunu yaşam biçimi haline getirmesinin daha mantıklı (sağlıklı) olacağını düşünürüm. Dolayısıyla lafta söylenen bir takım pozitif cümlelerin ışımasını gözlerde göremiyorsam, ne yalan söyleyeyim pek de inandırıcı gelmez bana bu pollyannacılık oyunu...

11


Çünkü duyguların en bariz yansımasını öncelikle insan, gözlerde görür. O anlarda etrafına yaydığı aurasının rengi bile pozitif olduğunda daha farklı yansır ne de olsa... Kitaba geri dönecek olursam eğer; Aykut Oğut'un adını yayınladığı kitaplardan dolayı az buçuk biliyordum. Ama okumamakta ısrar ettiğim için almaya yönelik herhangi bir teşebbüste bulunmuyordum. Nedeni malum! Bugüne kadar okuduğum kişisel gelişim kitaplarının hemen hepsi birbirinin aynısı. Dolayısıyla kasmaya gerek yok diyordum. Ta ki bir arkadaşımın Esra & Aykut Oğut çiftinin katıldıkları programın linkini bana göndermesine kadar. Ne yalan söyleyeyim program boyunca bu çiftin söylediklerini dinledikçe, aslında bildiğim ve inandığım birçok şeyi yapmadığımı fark ettim. Bu çiftin o kadar güzel enerjileri vardı ki, resmen ekranın bir ucundan bana doğru akıyordu. Abartısız, çok net bir şekilde hissedebiliyordunuz bu dediğimi.

Akabinde de kitaplarını okumayı ısrarla reddeden ben, hemen ertesi gün bir kitapçıda aldım soluğu. Merak duygum işbaşına geçmişti çünkü bir kere... Bakalım benimde evrenden torpilim varmıymış diyerek, kitabı aramaya koyuldum. Ama gelin görün ki o gün gidebildiğim 2 kitapçıda da kitabı bulamadım. Modumun düştüğünü, omuzlarımın çöktüğünü düşünenlere dipnot. Bulabilme umudumu yitirmemiştim ki omuzlarım çöksün :)

12


Akşamına bir arkaşımla konuşurken onda kitabın olduğunu öğrenince deyim yerindeyse ağzım kulaklarıma vardı. Hemen okumak için istedim ama o da ne arkadaşım bulamadığını söyleyince, yine bir hüsran. En sonunda beklemek yerine almak en mantıklısı dedim kendi kendime. Vee tararammm! Ertesi gün 3 günlüğüne gittiğim arkadaşımın kitaplığında ne duruyor dersiniz :)) Tabii ki Evrenden Torpilim Var! O bana bakıyordu, ben de ona! Tahmin edeceğiniz gibi o gün yemedim içmedim ve kitabı bir solukta bitiriverdim. Okuduğumda da hayatımla ilgili yanlış yaptığım şeyleri gördüm. Özellikler de parasal konularda... Ama her şeyden önemlisi de silkelenip kendime geldim. Asıl gücün orada, burada olmadığını, aslında kendi içimizde olduğunu gördüm. Şükretmenin çok güzel bir şey olduğunun bir kez daha farkına vardım. Ve her şeyden önemlisi de beklenti haline getirmeden alabildiğince istemek gerektiğini gördüm. Ve bir şeyi istemeden önce hayal etmenin, istemenin ön adımı olduğunu, dolayısıyla başarının daha kolay geldiğini gördüm. İşaretlere her zamankinden daha dikkatli bakmaya başladım. Baktığım ama göremediğim şeylerin daha kolay farkına varmaya başladım. Enerjimizi sömüren insanları etrafımızda bulundurarak, kendimize kötülük yaptığımızı gördüm. Zaman zaman kaybeder gibi olduğumuz motivasyonumuzu yükseltmenin aslında çok kolay olduğunu tüm hücrelerimde hissettim. Son olarak aslında her şeyin beyinde bittiğini bir kez daha gördüm... İşte bu kadar basit! Kalben inanın ve isteyebildiğiniz kadar isteyin... Kalben istediğiniz her şeyin tez zamanda gerçek olması dileğiyle...

13


Altı Çizilesi Cümleler

Düşünüyorum da eskiden okuduğum kitaplara tek bir çizik dahi atmaya elim gitmezken, şimdiler de ise kalem elimden düşmüyor. Yeni bir bilgiyle karşılaştığımda veya ilgimi çeken bir cümle olduğunda hemen altını çiziveriyorum. Geriye dönüp neleri çizmişim diye göz attığımda da ne yalan söyleyeyim o satırları tekrar tekrar okumak bana acayip keyif veriyor. Tabii ben tercihimi satırların altını çizmekten yana kullanırken kimisi de not defterine yazmayı tercih ediyor. Bu da bir alternatif sonuçta! Peki başka ne alternatifler olabilir derseniz bakın size iki tane daha alternatif önerisi...

14


15


Hayalinizdeki Erkeği Bulmaya Ne Dersiniz?

Hayalinizdeki erkeği satın alabileceğiniz bir mağazanın açılış haberini almış olsaydınız ne yapardınız? Peki ya böyle bir mağazanın açılışı için erkenden yollara düşüp, sıraya gireceğiniz söylenseydi?

16


Aman canım, sözkonusu hayalimdeki erkeği satın almaksa işi gücü bırakıp, kör sabahta yollara düşerdim diyenlerdenseniz bingo! Le Chic Butik tam da size göre bir mağazanın kapılarını sonuna kadar açıyor. Tek yapmanız gereken nasıl bir erkeğe sahip olmak istediğinizi kararlaştırmak! Hepsi bu kadar! Aslına bakılırsa böylesi uçuk kaçık bir fikir kulağa hoş gelmiyor da değil hani. Seçeceğiniz erkeğin fiziksel ve kişilik özelliklerine bir de istediğiniz meslek bilgisini eklediniz mi ohh tadından yenmez doğrusu! Böylelikle hazır paket sevgilinizle yeni maceralara doğru yelken açabileceğiniz gibi en güçlü rakiplerinizden kadın arkadaşlarınıza da haa-hayy yapabilirsiniz :) Yalnız tekdüzelikten çarçabuk sıkılanlardansanız o zaman en yakınınızdaki yangın alarmını kırıp, olanca hızınızla uzaklaşmanız gerekmekte. Çünkü işiniz çok zor, benden söylemesi... Göz alıcı güzelliğe sahip olan bu sıradışı mağazaya yolculuk yapmadan önce, kitabevinin çok satılanlar bölümüne uğramanız şimdilik yeterli. Aman canım onca kitabın arasında bulabilir miyim diye de sakın ola ki düşünmeyin. Çünkü kitabın diğerlerine oranla sıradışı bir rengi mevcut. Dolayısıyla pembe bir kitap size bir köşeden göz kırpıyorsa anlayın ki Le Chic Butik'e bir adım daha yaklaşmış bulunmaktasınız. New York'ta üç arkadaş... Dori, Jesi ve Irene... Her şeye hazırlar ve sürekli bay doğruyu aramaktalar. (Laf aramızda hangimiz bay doğruyu aramıyoruz ki :)) Nitekim bu üçlü Le Chic Butik'in açılışına davet edildiklerinde kendilerini bir sürprizin beklediğini de biliyorlardı. Çünkü Le Chic'in devrim yaratacak yeni bir konsepti vardı. Sıkı durun! Erkek satıyorlardı! Hem de her biçimde, her bedende, her renkte ve her kişilikte erkekleri vardı. Kadınlar müstakbel eşlerini hazır alabilirler yada kendilerine uyacak şekilde özel yaptırabilirlerdi. Her ne kadar alışılmadık bir durum olsa da üçlümüz hemen istedikleri erkekleri aramaya koyuldular. Ancak dikkatli olun her zaman istediğiniz yada ihtiyaç duyduğunuz herşeyi satın alamazsınız. Kimbilir belki yanlış beden seçmişsinizdir, o renk size pek gitmiyordur yada aldığınız belki hiç de sizin tarzınız değildir. Çoğu kez olduğu gibi aldıklarımızın bize uygun olup olmadığını ancak eve getirdiğimizde anlayabiliyoruz. Bizim üçlünün tercihlerine gelince. Ee o kadarı da sürpriz olsun değil mi ama :)) Tami Newton'un kaleme aldığı Le Chic Butik, açıkçası yaz ayı için çerezlik bir kitap olmakla birlikte, gereksiz yere uzatılan diyaloglarıyla da hadi açılsın artık şu butik dedirtecek kıvamda bir kitap. Askıda kalan birçok unsura sahip olması da cabası. Nitekim bu adamlar satılık iyi 17


güzel anladık da, gerçek mi yoksa robot mu belli değil. Gerçekse eğer o fiyonklu paketlerle nasıl kapıya kadar getirilebiliyorlar. Paketi kapıya kadar getiren kargocu, ceset mi var bu kolide diye hiç mi sormuyor? Yok yani bizimkiler olsa hemen sorarlardı da o bakımdan... :) Velhasıl eğlenceli bir kitap olmakla birlikte yukarıda saydığım unsurlardan dolayı vasata düşmüyor da değil hani... Şu sıcak günlerde kafa yormadan, sadece gülmek ve eğlenmek adına okuyacağınız bir kitap arayışındaysanız buyrun Le Chic Butik sizi bekliyor :)) Gönlünüzdeki erkeği bulmanız dileğiyle, şimdiden iyi alışverişler...

18


Hayalet Benim Adım Grimalkin

İngiliz yazar Joseph Delaney'in, milyonlarca okuru peşinden sürükleyen Wardstone Günlükleri, Katil Cadı Grimalkin'in şeytanın hizmetkarlarına karşı giriştiği amansız mücadelenin konu edildiği dokuzuncu kitapla devam ediyor. Hayaletler, cadılar, hortlaklar, şeytani yaratıklar, karanlık ve dehşet... Tüyler ürperten bir efsanenin kapılarını aralayan Wardstone Günlükleri, korkunun soğuk gölgesini ensenizde hissettirmeye devam ediyor. Serüvenin bir önceki halkasında, şeytana karşı giriştikleri amansız mücadelede Hayalet, Tom ve Grimalkin güç birliği yaparak şeytanı çivilemeyi başarmış, kafasını da bedeninden ayırmışlardı. Tom, şeytanı sonsuza kadar yok etmenin yollarını ararken Grimalkin'de şeytanın başının, Karanlık'ın hizmetkarlarının eline geçmemesi için çalışacak. Çünkü baş ve beden tekrar birleştirilebilirse şeytan tekrardan vücut bulacak. Görev ölümcül... Karanlık'ın en güçlü hizmetkarları ve sadece Grimalkin'i yenmek için yarattıkları korşak, Grimalkin'in peşinde... Ancak "Katil Cadı" ünvanına sahip olmak da o kadar basit değil. Yardımcısı Thorne ile birlikte bu ölüm kalım mücadelesinde galip çıkmak zorunda! Dünya çapında elde ettiği büyük satış başarısı ile çağdaş, fantastik ve korku edebiyatının klasikleri arasında gösterilmeye başlayan ve film yapımcılarının dikkatlerini çekerek, ödüllü Rus yönetmen Sergey Bodrov tarafından Seventh Son adıyla sinemaya uyarlanan Wardstone Günlükleri'nden kanınızı donduracak yepyeni bir hikaye daha: Benim Adım Grimalkin

19


Yahudi Dükkanı Blogum aracılığıyla sizlerle paylaştığım bu kitabı planlarıma göre daha önceden tanıtma gibi bir düşüncem olmuş olsa da ülkemizde yaşanan olaylardan dolayı yazma işlemini ancak bugün itibariyle gerçekleştirebiliyorum. Bu gecikmeden dolayı lütfen kusuruma bakmayın demeyi de ihmal etmiyorum tabii. Kitabımızın ismi Yahudi Dükkanı… Adını daha önce duymuş muydunuz bilemiyorum ama bir kitap alışverişi sırasında öncelikle isminin, ardından ise kapak tanıtım yazısının ilgimi fazlasıyla çekmiş olmasından dolayı dayanamayıp aldığım kitaplardan birisiydi bu kitap.

Kitabın içeriğine tam girmeden önce Yahudilere dair şu detayı, ön bilgi mahiyetinde vermekte yarar görüyorum açıkçası. Çeşitli kaynaklarda Yahudiler için yüzyıllarca oradan oraya sürüklendikleri ve çektikleri eziyetlerden sonra da vahşice öldürüldükleri yazar. Ne kadar doğru, ne kadar yanlış bilemem tabii ki… Ancak yüzyıllar süren sürgün hayatları boyunca Yahudiler’de ister istemez kendileri için bir koruma mekanizması geliştirmişlerdir. Zaman içinde de dünyanın çeşitli yerlerine dağılıp, mevcudiyetlerini sürdürmek adına gizli bir örgütlenme içine girişmişlerdir. Zeki olanları 20


bulunduğu yerlerde yönetim kademesine yakın yerlerde bulunurken, ticaretle uğraşanlarda kısa sürece zengin olmuşlardır zaten. Dolayısıyla geçmişin acı tecrübelerini her zaman hatırlarında tutup, mevcudiyetlerini sürdürmek adına daima güçlü olabilmenin yollarını da arayıp, durmuşlar her zaman. Kitabın arka kapağında “Gerçek bir kelepir arıyorsan, hayatı kazanırken yaşamalısın,” sözüyle karşı karşıya kaldığımda açıkçası aklıma ilk gelen Yahudilerin bu zamana kadar çektikleri sıkıntılar oldu. Vay be dedim kendi kendime, bilmediğimiz yada daha önce yüzeysel bir şekilde duyduğumuz ama bir şekilde boşvermişlik içerisinde oralı olmadığımız ne hikayeler varmış. Tanıtım yazısına hızla göz gezdirdikten sonra sayfaları hızla çevirmek suretiyle kendimi bir anda hikayenin içerisinde buluverdim. Ne yalan söyleyeyim benim için film tadında olan kitaplardan birisi oldu Yahudi Dükkanı… İnsanın doğup büyüdüğü, alıştığı topraklardan göç etmesi ve toplum içinde azınlık olarak hayatını sürdürmesi belki de başa gelebilecek en büyük zorluklardan biri. Çünkü türlü engellerle kabul görme mücadelesini de beraberinde getirir bu durum. Tıpkı daha iyi bir yaşam rüyasını gerçeğe dönüştürmek için yollara çıkan Bransonların göze alabildikleri gibi… Publisher Weekly’nin de dediği gibi Yahudi Dükkanı, kimi zaman yürek burkan, kimi zaman da tebessüm ettiren bir ailenin anılarının gün yüzüne çıkarılmasıdır. Umutların, yenilgilerin, zaferlerin bir arada olduğu bu hikaye, hayatı olduğu gibi kabul ederken, bir yanımızın da umuda tutunması gerektiğini bizlere hatırlatmadan edemiyor.

21


22


23


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.