İzmir 09

Page 1



Ocak - Şubat / January - February 2011 İZMİR

1


2 İZMİR

Ocak - Şubat / January - February 2011

AKDENİZ MEDITERRANEAN SEA TAV İzmir Terminal İşletmeciliği A.Ş. Adnan Menderes Havalimanı Dış Hatlar Terminali Gaziemir / İzmir / Türkiye Tel : +90 232 455 00 00

İzmir Adnan Menderes Havalimanı’ndan Yurtdışına Direkt Uçuşlar / International Direct Flights from İzmir Adnan Menderes Airport


Ocak - Şubat / January - February 2011 İZMİR

3


İçindek iler /

Contents

İmtiyaz Sahibi / Publisher on Behalf İzmir Valiliği İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü adına Abdülaziz EDİZ İl Kültür ve Turizm Müdürü Director of Culture and Tourism

22 Turizmin kalbi İzmir’de attı

Genel Yayın Yönetmeni / Publishing Director Cengiz KESKİNER İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Provincial Directorate of Culture and Tourism

The heart of tourism has been felt in İzmir

26 Komşuda İzmir havası esti

Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Responsible Manager of Editorial Department Ali AKSAKAL İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Provincial Directorate of Culture and Tourism

İzmir air in the neighbour country

28 Sakin Şehir’de turuncu mevsimi

Season of orange in the Slow City

32 Yorgun çehrenin iyileşme vakti!

Yayın Kurulu Başkanı / Head of Editorial Board Haluk TUNÇSU Vali Yardımcısı / Lieutenant Governor

Healing time for the exhausted visage!

38 Kiklad tekneleri hayat buluyor

Yayın Kurulu / Editorial Board Prof. Dr. Füsun BAYKAL Doç. Dr. Gözde EMEKLİ Hamdi TÜRKMEN Sirel EKŞİ M. Kaan ERGE Selehattin SERT Talat AYDİLEK İsmail GÖÇMEN Güzfent DİLEMRE Nalân MELEK

Cycladic Boats are finding life

42 Hedef: 3 milyon kruvaziyer turist

Target: 3 million cruise tourists

From being a bellboy to a tourism boss!

54 Valiz taşıyıcılığından turizm patronluğuna! 58 İzmir’in tacı: Kadifekale

Danışma Kurulu / Consultative Board Başkan: Güman KIZILTAN Prof. Dr. Öcal USTA Prof. Dr. Alp TİMUR Prof. Dr. İge PIRNAR Necmi ÇALIŞKAN Alex BALTAZZI Dilek GAPPİ Veysi ÖNCEL Özer MUMCU

Crown of İzmir: Kadifekale

74 İzmirli Baptistlerin 170 yıllık kilisesi

The 170-year old church for the Baptists of İzmir

78 Yaşar Aksoy: İzmir benim annemdir!

Yaşar Aksoy: İzmir is my mother!

İzmir Kültür ve Turizm Müdürlüğü Tel: +90 232 483 51 17 Faks: +90 232 483 42 70 E-Posta: iktm35@kulturturizm.gov.tr www.izmirkulturturizm.gov.tr Yayın Türü: Yerel, iki aylık Baskı Yeri / Printing: Neşa Ofset Amb. San. Tic. A.Ş. Baskı Tarihi / Printing Date: İzmir Kültür ve Turizm Dergisi’ne internette www.izmirdergisi.com, www.izmir.gov.tr ve www.izmirkulturturizm.gov.tr adresinden e-dergi olarak ulaşabilirsiniz. You can have İzmir Culture and Tourism Magazine as an e-magazine from www.izmirdergisi.com, www.izmir.gov.tr and www.izmirkulturturizm.gov.tr. Dergimizde yayımlanan yazı ve fotoğraflardan yayıncının izni alınmadan, kaynak belirtilmeden tam veya özet alıntı yapılamaz.

YAPIM / PRODUCTION Ajans Başkanı / Chairman Özer KESTANE

İngilizce Editörü / English Editor M. Kaan ERGE

Yayın Koordinatörü / Editorial Coordinator Sabriye MERCAN BOLULU

Çeviri / Translation Yakamoz Çeviri

Muhabir / Interviewer Çiğdem ASKERİ COŞKUN Ceyda ADAR

Neither, text nor photographs from this publication may be reproduced either in ful lor summary without acknowleding the source and without prior permission from the publisher. ISSN: 977-1309 2642

4 İZMİR

RK Renkli Kalem Medya Yapım ve Tanıtım Hizmetleri Ltd. Şti.

Ocak - Şubat / January - February 2011

REKLAM / ADVERTISING Reklam Direktörü / Advertising Director Güliz İLGEN Reklam Koordinatörü / Advertising Coordinator İrfan IŞIK

Grafik Tasarım / Graphic Design Yeşim AYAN Rahşan AKSOY

Müşteri Temsilcileri / Customer Represantatives Hakan KÜL Ayla YETKİN

Renk Ayrımı / Color Seperation Faik KALKAN

Abone Sorumlusu / Subscribe Director Melda HİÇDURMAZ

RK Renkli Kalem Medya Yapım ve Tanıtım Hizmetleri Ltd. Şti. 1464 Sokak No: 2 Park İşhanı 3/302 Alsancak-İZMİR Tel: +90 232 463 75 40 Faks: +90 232 421 92 24 www.rktanitim.com e-posta: bilgi@rktanitim.com


Ocak - Şubat / January - February 2011 • Yıl / Year: 2 Sayı / Issue: 9

84 Sirkehane’den müzeye…

From Sirkehane to the museum…

90 Gerçeğin peşinde bitmeyen yolculuk An unending travel in pursuit of the truth

Fotoğraf/ Photo : Süleyman Duman

94 Üniversiteler kenti İzmir!

İzmir: The city of universities!

100 En güzel mutluluk İzmir’den!

The best happiness from İzmir!

104 Nergis kokulu eller!

Daffodil-scented hands!

106 Hayata en tepeden bakmak!

Looking down on life!

66 Zamanın gölgesinde İzmir

İzmir, in the shadow of time

110 Pehlivan develer

Wrestler camels

114 Bu kahvenin hatırı ömürlük!

This coffee brings friendships lasting for a lifetime!

44 Aiol kentlerinin en güzeli

The best of the Aiolian cities

118 Manisa Tarzanı’nın dağı: Spil

The mountain of the Tarzan of Manisa: Spil

28

Ocak - Şubat / January - February 2011 İZMİR

58

5


City of Fairs and Congresses Turkey is among the first ten countries in the world ranking in terms of tourism, which is one of the raising sectoral tendencies in the world and a locomotive sector in our country, and will rank number five in the leadership competition in a short time. İzmir, which has a historical past of 8 thousand 500 years, started the firsts in our country in terms of tourism as well. We know that fair, which is a very important privilege in tourism, also started in İzmir during the first years of the Republic. In the light of the experiences and accretions from the past, the leadership of fair and congress tourism shall be performed by İzmir today, as well. Travel Turkey İzmir Fair, which has been organized for the fourth time this year, is one of the best examples to this. İzmir is closer to be a very important tourism fair centre in a geography where the Eastern Mediterranean, Arabian world and Turkic Republics come together than ever. Tourism exchange of these regions shall be created in İzmir and regional tourism marketing shall be made here. All the dynamics of our province, and further the whole Aegean Region shall target EXPO 2020 and work for İzmir to be a “city of fairs and congresses”, where fairs on 52

different subjects can be organized for 52 weeks of the year. It is known that the priority in this study belongs to the new congress and fair centres. They are such centres that; presentations and marketings of various fields from agriculture to commerce, from health to science, from technology to archaeology and art are performed and cultures are shared and increased… İzmir shall achieve the first in this respect, as well. İzmir strongly deserves a global fair centre that has connections with the country and the world via air, sea, rail and highways and with the city and the region via the rail transportation systems, just like in other significant fairs in the world. As long as the number of our friends and establishments, which have not spared their appreciations and supports for our publication that started out to contribute to the introduction of such an important and special city and region as well, increase, we sincerely believe that our magazine will be published for many years. I convey my respect and best wishes for the New Year and hope that 2011 may bring health and peace to all humanity... Abdülaziz Ediz Provincial Director of Culture and Tourism

6 İZMİR

Ocak - Şubat / January - February 2011


Fuarlar ve Kongreler Kenti Dünyada yükselen sektörel eğilimlerden turizm, ülkemizde de lokomotif sektör olarak dünya sıralamasında ilk on ülke arasında bulunmakla beraber kısa sürede liderlik yarışında beşinci sıraya yerleşecektir. 8 bin 500 yıllık tarihi geçmişi olan İzmir, turizmde de ülkemizde ilkleri başlatmıştır. Turizmde çok önemli bir ayrıcalık olan fuarcılığın Cumhuriyetin ilk yıllarında yine İzmir’de başladığını biliyoruz. Geçmişten gelen deneyim ve birikimlerin ışığında fuarcılık ve kongre turizminin öncülüğünü günümüzde de İzmir’in yürütmesi gerekmektedir. Bu yıl dördüncüsü düzenlenen Travel Turkey Turizm Fuarı, bunun en iyi örneklerinden biridir. İzmir, Doğu Akdeniz’in, Arap dünyasının, Türk Cumhuriyetlerinin bir araya geleceği çok önemli bir turizm fuarcılık merkezi olmaya her zamankinden daha yakındır. İzmir’de bu bölgelerin turizm borsası yaratılarak buradan bölgesel turizm pazarlaması yapılmalıdır. İlimizin hatta Ege Bölgesi’nin tüm dinamikleri, EXPO 2020’yi hedefleyerek, İzmir’in yılın 52 haftasında 52 farklı konuda fuarlar düzenleyebilecek

bir “fuarlar ve kongreler kenti” olması için çalışmalıdır. Bu çalışmada önceliğin yeni kongre ve fuar merkezleri olduğu malumdur. Öyle bir merkezler ki; tarımdan ticarete, sağlıktan bilime, teknolojiden arkeolojiye ve sanata kadar tanıtım ve pazarlamanın yapıldığı, kültürlerin paylaşılıp çoğaltıldığı bir fuar ve kongre merkezleri… İzmir bu konuda da ilkleri başarmalıdır. Dünyada önemli fuar alanlarında olduğu gibi hava, deniz, demir ve karayolu ile ülke ve dünyayla, raylı ulaşım sistemleriyle kent ve bölgesel bağlarını kurmuş küresel ölçekli bir fuar merkezini İzmir fazlasıyla hak etmektedir. Böylesi önemli ve özel bir bölgenin / kentin, tanıtımına katkı sağlamak amacıyla başlayan yayınımıza takdirlerini ve desteklerini esirgemeyen dostlarımız ve kuruluşlarımız çoğaldıkça dergimizin nice sayılara ulaşacağına inancımız sonsuzdur. Yeni yılda yeni umut ve heyecanlarla 2011 yılının tüm insanlara sağlık ve huzur getirmesi dileğiyle saygılar sunarım… Abdülaziz Ediz İl Kültür ve Turizm Müdürü

Ocak - Şubat / January - February 2011 İZMİR

7


Güncel / Actual

Birgi’de kültür köprüsü kuruluyor İzmir Kalkınma Ajansı’nın (İZKA) Turizm ve Çevre Mali Destek Programı kapsamında finanse ettiği ve Birgi Belediyesi’nin yürüttüğü “Birgi Kültür Yolu Projesi”, “Geleneksel Birgi Yemek Günlerinin 4. Buluşması” ile Birgi ve çevresinden katılan öğretmen ve öğrencilere tanıtıldı. İZKA uzmanlarından Hülya Ulusoy Sungur, Korhan Mangır ve Didem Köseoğlu’nun da ka-

tıldığı tanıtım toplantısında konuşan projenin yaratıcısı Birgi Belediye Başkanı Cumhur Şener, “Birgi Kültür Yolu Projesi” ile gelecek nesillere tarih ve kültür bilinci aşılamayı hedeflediklerini söyledi. Projenin 18 ay süreceğini dile getiren Şener, “Kültürel ve tarihsel birikimiyle çok zengin olan Birgi, özellikle iç turizmin yoğunluğu sayesinde bu değerlerini geniş kitlelere ulaştırabiliyor. Bundan sonra da 14 kez tekrarlayacağımız yemek tadımlarıyla tarihi değerlerin yanında kültürel değerlerimizi de tanıtacağız. Böylelikle Birgi’nin turizm sezonunu tüm yıla yayacağız.” diye konuştu.

A bridge of culture is being established in Birgi “The Project of Birgi Culture Road”, which has been financed within the scope of the Tourism and Environment Financial Support Program of İzmir Development Agency (İZKA) and is being

Ebruyu tanıtıyorlar

They introduce marbling

Geleneksel ebru sanatını katıldıkları sergilerle geniş kitlelere tanıtan Ebrizmir Grubu, çalışmalarıyla dikkat çekiyor. Dört yıl önce Serkan İlden’den aldıkları eğitimle ebru sanatına başlayan Ayşen Bilgi, Yeşim Göktepe, Süreyya Uyan ve Şanda Serim’den oluşan Ebrizmir Grubu, sanatsal ve estetik kaygıları göz önünde bulundurarak geleneksel çizgide fakat kendi yaratıcı kabiliyetlerini de ortaya koyabilecek şekilde çalışmalarını sürdürüyor. Ebru sanatını yeni kuşak sanatseverlere aktarmayı hedefleyen grup üyeleri başta İzmir olmak üzere Tunus, Kanada gibi ülkelerdeki çeşitli ebru sergilerine katıldı. Çalışmalarının üretiminde kullandıkları tüm malzemeleri geleneksel yöntemlerle kendileri üreten Ebrizmir Grubu, son olarak Aralık ayında düzenlenen Travel Turkey 2010 İzmir Fuarı’nda uygulamalı olarak ebru sanatını ziyaretçilere tanıttı.

The group of Ebrizmir, which introduced the traditional marbling art at exhibitions to large masses, attracts attention with their works. The group of Ebrizmir, which is consisted of Ayşen Bilgi, Yeşim Göktepe, Süreyya Uyan and Şanda Serim who started the art of marbling with the training they received from Serkan İlden four years ago, sustains their works on the conventional line, but also in such a way to reveal their own creative skills through taking the artistic and aesthetic concern into consideration. Aiming to hand the marbling art down the new generation art-lovers, the group members have participated in various marbling exhibitions in locations, such as İzmir, being in the first place, Tunusia and Canada. The group of Ebrizmir, which produces all of the materials they use during the production of their works with conventional methods on their own, has recently

8 İZMİR

carried out by Birgi Municipality, has been introduced to the teachers and students from Birgi and its surrounding, with “the 4th Meeting of the Traditional Birgi Food Days”. The Mayor of Birgi, Cumhur Şener, who is the creator of the project and gave a speech at the introductory meeting, which was participated by the specialists of İZKA, Hülya Ulusoy Sungur, Korhan Mangır and Didem Köseoğlu, told that they aimed to engrain the consciousness of history and culture in the next generations with “The Project of Birgi Culture Road”. Expressing that the project would last for 18 months, Şener said, “Having a very rich cultural and historical deposition, Birgi gets able to hand these values down the large masses especially by means of the intensity of domestic tourism. From now on, we will introduce not only our historical but also the cultural values with the food taste that will be repeated 14 times. By this way, we will spread the tourism season of Birgi to the whole year.”

introduced the marbling art to the guests with practices in Travel Turkey 2010 İzmir Fair, which has been organized in December.

“İlk”lerin kahvecisi

The coffee maker of the “Firsts”

Meşhur dibek kuru kahvecisi İlyas Gönen, Türk kahvesi kültürünü nesilden nesle aktarıyor. 1939 yılından beri hizmet veren İlyas Gönen Kuru Kahvecisi, dibek kahve makinesini ilk kullanan marka olma unvanının yanı sıra damla sakızlı Türk kahvesini ilk üreten firma olarak da adından söz ettiriyor. Dededen toruna sürdürülen mesleği başarıyla günümüze taşıyan İlyas Gönen, damla sakızlı Türk kahvesinin ardından ürettiği altı farklı çeşitte aromalı Türk kahvesi ile kahve tiryakilerine farklı lezzetler sunuyor.

The famous mortar coffee maker İlyas Gönen is passing down the culture of the Turkish coffee from generation to generation. İlyas Gönen Roasted and Ground Coffee House, which has been serving since 1939, is popular in terms of both being the trademark that used the machine of mortar coffee for the first time and the first firm that produced the Turkish coffee with mastic. Carrying the job that is sustained from the grandfather to the grandson successfully until today, İlyas Gönen presents different tastes to the coffee addicts with the Turkish coffee of six different aromas, which is produced following the mastic Turkish coffee.

Ocak - Şubat / January - February 2011


Ocak - Şubat / January - February 2011 İZMİR

9


Güncel / Actual

Cam tabaklar renklendi

Glass plates got colourful

Anadolu’da doğmuş farklı uygarlıkların izlerini resimlerine taşıyan Ressam Hasan Rastgeldi, cam tabak çalışmalarıyla İzmirlilerle buluştu. 25 Kasım- 8 Aralık tarihleri arasında Kedi Kültür Sanat Merkezi’nde açık kalan sergi, sanatseverlerin ilgisini çekti. Sanatçı Hasan Rastgeldi, sergideki tabak çalışmaları için, “Değişik formdaki yüzeyler cezp eder beni. Cam tabaklar renkleri ve desenleriyle ilgimi çekti. Kullandığım malzemeye uyum sağladığı için bir seri tabak boyamayı denedim. Akrilik boya ile tabaklar üzerine Anadolu kültüründen motifler işledim. Camın görkemini, ışık yansımalarını dördüncü boyut olarak resimlerime kattım.” dedi.

Carrying the traces of different civilizations that arose from Anatolia to his paintings, the Painter Hasan Rastgeldi gathered together with the people of İzmir, with his works of glass plates. The exhibition, which was open at Kedi Culture and Art Centre between 25th November - 8th December, attracted the attention of art-lovers. Concerning his works of plates at the exhibition, the Artist Hasan Rastgeldi said, “The surfaces with different forms appeal me. With their colours and designs, the glass plates attracted my attention. I tried to paint a series of plates, since it harmonised with the material I used. I processed patterns from the Anatolian culture on the plates with acrylic paint. I added the solemnity, and light reflections of the glass to my paintings as the fourth dimension.”

Karşıyaka heykellerle süslendi

Karşıyaka is embellished with statues

Karşıyaka Belediyesi ile Uluslararası Knidos Kültür Sanat Akademisi işbirliğinde başlatılan ve yurt içi ve dışından 12 heykeltıraşın heykel yapmak için katıldığı 1. Uluslararası Taş Heykel Sempozyumu törenle son buldu. İtalya’dan Alessandro Canu, Bulgaristan’dan Angessa Juanova Petrona, Sırbistan’dan Glorgle Cpajak, Ukrayna’dan Mihall Levchenko, Gürcistan’dan Naleri Jikia, Belarus’tan Niklar Kopack ile ülkemizden Canan Sönmezdağ, Cemil Güç, Evren Erol, Gökçen Ergür, Kadriye Kanlık ve Korkul Sönmez “Aydınlanma” teması ile 25 gün boyunca mermerleri işleyerek ortaya muhteşem eserler çıkardılar. Bir ay boyunca İzmirli sanatseverler için Bostanlı Demokrasi Meydanı’nda sergilenecek olan eserler daha sonra Karşıyaka’nın uygun görülen alan ve parklarına yerleştirilecek.

The 1st International Stone Statues Symposium, which was started with the cooperation of Karşıyaka Municipality and International Knidos Cultural and Art Academy and was participated by 12 sculptors from the country and abroad for the purpose of sculpting, has arrived at the conclusion with a celebration. Alessandro Canu from Italy, Angessa Juanova Petrona from Bulgaria, Glorgle Cpajak from Serbia, Mihall Levchenko from Ukraine, Naleri Jikia from Georgia, Niklar Kopack from Belarus and Canan Sönmezdağ, Cemil Güç, Evren Erol, Gökçen Ergür, Kadriye Kanlık and Korkul Sönmez from our country processed the marbles for 25 days with the theme of “Enlightenment” and created spectacular works of art. The works, which will be exhibited at Bostanlı Democracy Square for the art-lover people of İzmir for one month, will then be installed in convenient areas and parks of Karşıyaka.

Kartpostallarla Efes yolculuğu

An Ephesus journey with postcards

Selçuk Belediyesi bünyesinde kurulacak “Selçuk Efes Kent Belleği” merkezinin faaliyete geçirilmesi için iki yılı aşkın bir süredir devam eden sözlü tarih çalışmalarının ardından bellek yayınlarının dördüncü kitabı da yayınlandı. “Efes Kurşun Tesseraeları”, “Ayasuluğ”, “Türkiye’de Deve Güreşleri” adlı eserlerin ardından ilçe tarihine kazandırılan “ Eski Kartpostallarda Ayasuluğ / Efes” adlı eser, dördüncü kitap olarak Kent Belleği Arşivi’ndeki yerini aldı. Kitabı hazırlayan Selçuklu Öğretmen Ali Can kitapta yer alan kartpostalların İzmir’de faaliyet gösteren kartpostal editörleri tarafından yayınlandığını belirterek, “Tamamına yakını kartpostalların altın çağı olarak nitelenen 1890- 1920 yılları arasını kapsıyor. Birkaç tanesi de daha eski tarihlere ait görüntüleri yansıtıyor. Çalışma esnasında Ayasuluğ damgalı kartpostallara özel önem verdik.” dedi.

After the verbal history studies that have been sustained for approximately more than two years for the purpose of activating the “City Memory of Selçuk Ephesus” centre, that will be founded within the body of Selçuk Municipality, the fourth book of the publications for memory has been published as well. The book called “Ayasuluğ in Old Postcards / Ephesus” has been placed in the City Memory Archive as the fourth book, after the works called “Ephesus Lead Tesseraes”, “Ayasuluğ” and “Camel Wrestlings in Turkey”. A teacher from Selçuk who prepared the book, Ali Can stated that the postcards in the book were published by the postcard editors in İzmir and said, “Almost all of them include the period between 1890- 1920, which is described as the golden era of the postcards. A few of them reflect the images of older periods. During the study, we paid a particular attention to the postcards with Ayasuluğ stamps”.

10 İZMİR

Ocak - Şubat / January - February 2011


Ocak - Şubat / January - February 2011 İZMİR

11


Güncel / Actual

“Telveten” büyüledi İzmir Büyükşehir Belediyesi Ahmed Adnan Saygun Sanat Merkezi, “Telveten”e ev sahipliği yaptı. Tarihin bilinen en eski enstrümanlarından olan “arp”, “perküsyon” ve “kamança”yı aynı atmosferde birleştiren konser, müziksever İzmirlilerin büyük ilgisini çekti. Şirin Pancaroğlu (Arp), Yinon Muallem (Perküsyon) ve Ahad Hazrati (Kamança) çaldıkları ezgilerle konseri dinlemeye gelenleri adeta büyülediler.

“Telveten” fascinated Ahmed Adnan Saygun Art Centre of Metropolitan Municipality of İzmir hosted “Telveten”. The concert, which combined “harp”, “percussion” and “kemancha”, that are among the oldestknown instruments of history, under the same atmosphere, attracted a great attention of the music-lover people of İzmir. With the melodies they played, Şirin Pancaroğlu (Harp), Yinon Muallem (Percussion) and Ahad Hazrati (Kemancha) fairly fascinated the people who came for the purpose of listening to the concert.

Levantines of İzmir came together

İzmirli Levantenler buluştu İzmirli Levantenler, İzmir Ticaret Odası’nın organize ettiği “Levantenler, Geçmiş Bugün, Gelecek” konulu sempozyumda bir araya geldi. İZTO Meclis Toplantı Salonu’nda yapılan konferansa Yunanistan İzmir Başkonsolosu Hara Skolarikou, İzmir Almanya Başkonsolosu Stefan Schneider ve 200’e yakın Levanten katıldı. Sempozyumda Dr. Philip Mansel “Levantenlerin Arayışında: Smyrna, İskenderiye, Beyrut”, Dr. George Vassiadis “İzmir’in Levanten mimarisi”, Achielleas Chatziconstantiou “19. yüzyılın son-

12 İZMİR

Ocak - Şubat / January - February 2011

larındaki seyahat rehberlerinde betimlendiği üzere Levantenlerin imajı”, Enrico Aliotti ve Antony Wynn de “The Oriental Carpet Şirketi: 1907 - 1929 arasında kasabalarda dokumacılar, kentlerde tüccar ve finansçılar gözüyle Türkiye’nin tarihi” konulu sunumlar yaptı. Ingrid Braggiotti “Günümüze ulaşan Levanten mutfağı”, Ugo Braggiotti ise “Levanten Kültürünün İzmir’de yaşatılması” konusunda görüşlerini aktardı. Sempozyum kapsamında “Eski Aile Fotoğrafları” ve “Levanten Kadın Ressamları” konulu sergiler de açıldı.

The Levantines of İzmir came together in a symposium titled “Levantines, Past, Today and Future” organized by İzmir Chamber of Commerce (İzmir Ticaret Odası-IZTO). Having been held in İZTO Assembly Meeting Hall, the conference was attended by İzmir Consul General of Greece Mr. Hara Skolarikou, İzmir Consul General of Germany Mr. Stefan Schneider and approximately 200 Levantines. In this symposium following speakers gave certain speeches titled as follows: Dr. Philip Mansel “In Search of Levantines: Smyrna, Alexandria, Beirut”, Dr. George Vassiadis “Levantine Architecture of İzmir”, Achielleas Chatziconstantiou “The image of Levantines as depicted in the travel guides of the end of 19th century”, Enrico Aliotti and Antony Wynn “The Oriental Carpet Corporation: The history of Turkey from the eyes of weavers in towns and merchants and financers of cities between 1907 and 1929”. Ingrid Braggiotti and Ugo Braggiotti related their opinions on “Levantine cuisine that has survived today” and “Continuing Levantine culture in İzmir” respectively. Within the scope of the symposium, two exhibitions were held titled “Old Family Photographs” and “Levantine Woman Painters”.


Ocak - Şubat / January - February 2011 İZMİR

13


Güncel / Actual Rabarama’nın Giyotin’i Swissotel Grand Efes’te

Rabarama’s Guillotine is at Swissotel Grand Efes

Swissotel Grand Efes’in girişinde misafirleri karşılayan Kolombiyalı Sanatçı Botero’nun 2,5 mt boyundaki “Atlı Adam” heykelinden sonra yine ünlü bir heykel olan Rabarama’nın “Giyotin”i, otelin sanat koleksiyonunu zenginleştiriyor. 2005 yılında dünyaca ünlü Carrera mermerinden yapılmış olan 1.82 metre yüksekliğindeki “Giyotin”, 2010 yılı başından bugüne kadar Cannes’daki Croisette Bulvarı’nda sergilenmekteydi. Ev sahipliği yaptığı yüzlerce sanat eseri ile butik bir müze görünümünde olan Swissôtel Grand Efes, gerek Büyük Efes Oteli döneminden günümüze kalan, gerekse modern çağdaş sanat eserleri ile tarihi de beraberinde geçmişten günümüze taşıyor. Otelin her katından, restoranlarından ve kongre merkezinden oluşan bir gezi parkuru ile sanat danışmanı eşliğinde Swissotel Grand Efes’in sahip olduğu sanat koleksiyonunu gezebilirsiniz.

After the statue of the Colombian artist Botero, called “Man on a Horse”, which has a size of 2,5 mt and which welcomes the guests at the entrance of Swissotel Grand Efes, Rabarama’s “Guillotine”, which is another famous statue, prospers the art collection of the hotel. “Guillotine”, which was sculpted from the world-wide famous Carrera marble in 2005 and has a height of 1.82 meters had been exhibited on the Croisette Boulevard in Cannes as from the beginning of 2010 up to date. Having the appearance of a boutique museum with hundreds of artworks it hosts, Swissôtel Grand Efes carries the history from the past to the present day with its artworks which have remained from the period of Grand Efes Hotel and modern contemporary artworks. You can take a tour for the art collection owned by Swissotel Grand Efes, accompanied by an art consultant with a tour track consisted of each storey, restaurants and congress centre of the hotel.

7 / 24 spor imkanı

Sports 24 / 7

Şehir merkezine yakınlığının yanı sıra doğa içindeki konumuyla Kaya İzmir Thermal & Convention Sports Planet büyük ilgi görüyor. Fitness, termal kür ve spa hizmetlerinin tek bir çatı altında sunmasıyla birlikte Balçova Dağı’nın tüm enerjisini konuklarına sunuyor. Sağladığı imkanlar ile İzmirlilere spor yapmanın keyfini yaşatmayı amaç edindiklerini belirten Sports Planet Fitness Supervisor’ı Gözde İbretli, “Toplam 7 bin 500 metrekarelik alan içerisinde son model aletlerle donatılmış 850 metrekarelik fitness alanına sahibiz. Son teknoloji aletlerimizin yer aldığı salonumuzdan üyelerimiz 7/24 faydalanabiliyor. Dolayısıyla iş yerinden geç çıkan herkes saat kaç olursa olsun sporunu yapma şansına sahip. Iphone uyumlu aletler, açık - kapalı termal havuz, bay - bayan termal jakuzi, sauna, Türk hamamı, macera duşu, kar çeşmesi, şok duşlar, buhar odası, 18 km lik yürüyüş parkuru, tenis kortlarıyla İzmirlilerin yaşam kalitesini arttırmayı hedefliyoruz.” dedi.

As well as its closeness to the city centre, Kaya İzmir Thermal & Convention Sports Planet is gathering great attention with its location in the middle of nature. Apart from offering fitness, thermal springs, and spa services under the one roof, it offers all the energy from Mount Balçova to its visitors. Gözde Ibretli, Fitness Supervisor at Sports Planet, stated that their aim was to provide the people of İzmir with a place they could take pleasure in working out, and went on to say, “We have an 850-m² fitness area, equipped with state of the art machines, located within 7500 m² of land. Our members are able to use the gym, equipped with state of the art machines 24 / 7. This gives those who work long hours the opportunity to work-out. With our iPhone compatible machines, open-air and indoor thermal pools, thermal jacuzzi for men and women, sauna, Turkish bath, adventure shower, snow fountain, shock showers, steam room, 18-km long walking path, and tennis courts, we aim to raise the quality of life for the people of İzmir.”

Çiçekler Bademler’den

Flowers from Bademler

İzmir Büyükşehir Belediyesi Karaburun, Bayındır ve Torbalı Pamukyazı’dan sonra Urla Bademler Köyü Kooperatifi’nden de mevsimlik çiçek alımına başladı. Kentteki çeşitli alanlara dikilecek toplam 2 milyon adet kışlık çiçeğin 550 bini Bademler’den geldi. Bayındır, Bademler, Pamukyazı Kooperatifleri ile Torbalı Orman Fidanlığı’ndan alınan toplam 15 bin 108 adet ağaç ile 150 bin 734 adet çalı dikimi de söz konusu çalışmalar kapsamında gerçekleştirilecek.

After Karaburun, Bayındır and Torbalı Pamukyazı, the Metropolitan Municipality of İzmir has started the purchase of seasonal flowers from Bademler Village Cooperative of Urla, as well. 550 thousand of totally 2 million winter flowers to be planted in various areas in the city have been brought from Bademler. The planting of totally 15 thousand 108 trees and 150 thousand 734 bushes, which have been brought from Bayındır, Bademler, Pamukyazı Cooperatives and Forest Nursery of Torbalı, shall be carried out within the scope of the mentioned studies.

14 İZMİR

Ocak - Şubat / January - February 2011


Ayrılan Toplam Kaynak Tutarı: 18.000.000 TL Kırsalda Ekonomik Çeşitlilik Mali Destek Programı Kar Amacı Gütmeyen Kurum/Kuruluşlar Destek Tutarı Asgari Tutar: 20.000TL Azami Tutar:150.000TL Kar Amacı Güden Kuruluşlar Destek Tutarı: Asgari Tutar: 20.000TL Azami Tutar: 250.000TL Turizmde Rekabet Edebilirlik ve Yenilik Mali Destek Programı (Sadece kar amacı güden kuruluşlara yöneliktir.) Asgari Destek Tutarı: 50.000TL Azami Destek Tutarı: 500.000TL

Şehit Fethi Bey Caddesi No:49/1 Birlik Plaza Kat:3 35210 Gümrük İZMİR / TÜRKİYE Telefon: 0 232 489Ocak 81 81-Faks: 0 232 489 85 05-E-Posta: tarim@izka.org.tr / kirsal@izka.org.tr Şubat / January February 2011 İZMİR

15

Detaylı bilgi için: www.izka.org.tr


Güncel / Actual

Buz pateni kursları başlıyor

Ice skating courses start

Buz sporlarında İzmir’den de “yıldız” yetiştirebilmeyi hedefleyen Büyükşehir Belediyesi, Bornova’da açtığı Türkiye’nin en modern buz sporları salonunda kurslara başlıyor. Büyükşehir Meclis kararına göre, buz sporlarına merak duyan patenli öğrenciler, sadece 3 TL’lik ücret karşılığında 45 dakika buz pateni yapabilecek. Kendine ait pateni olmayan öğrenciler ise bu kurs karşılığında 5 TL ödeyecek. Bu seansların “tam tarifesi” 5 ve 10 TL olacak. Özel derslerin de verileceği Buz Sporları Salonu’nda pazar günleri ise “Halk Pateni Günleri” düzenlenecek. Bu günlerde dileyen her vatandaş herhangi bir kurs programına dahil olmaksızın paten kiralayıp buz keyfini dilediğince yaşayabilecek.

Aiming to train “stars” from İzmir for ice sports as well, the Metropolitan Municipality starts courses at the most advanced ice sports centre of Turkey, which was opened in Bornova. According to the decision of the Metropolitan Council, the students who have skates and are interested in ice sports shall be able to ice skate for 45 minutes for a fee of only 3 TL. The students who do not have their own skates, on the other hand, shall pay 5 TL for this course. The “full fare” of these sessions shall be 5 and 10 TL. “Public Skating Days” shall be organized on Sundays at the Ice Sports Centre, where private lessons shall be given as well. On these days, any citizen shall be able to rent a skate and experience the joy of skating as much as they like, without being included in any course program.

Hilton’da kış partisi Hilton İzmir, iş dünyasının ileri gelenleri ile işbirliği içerisinde olduğu şirket, seyahat acentesi, havayolu yetkilileri ve İzmirlilere 2010 yılı desteklerine teşekkür etmek amacı ile “Kışa Merhaba” partisi organize etti. Partide Hilton İzmir yeni Genel Müdürü Todori Kalamaris davetliler ile tanışma fırsatı buldu. Todori Kalamaris 2011 yılı içerisinde yenileme projelerinin devam edeceğini ve İzmir’in farklı platformlarda tanıtımına destek vereceğini belirtti.

İzmir Dergisi’ne tam not! İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü’nün imtiyaz sahipliğinde Renkli Kalem Medya Yapım Hizmetleri Ltd. Şti. tarafından yayınlanan İzmir Kültür ve Turizm Dergisi’nin Yayın ve Danışma Kurulu üyeleri bir araya geldi. Ege Palas Oteli’nde düzenlenen toplantıda, geçtiğimiz günlerde Travel Turkey Fuarı için İzmir’e gelen Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın da beğeniyle takip ettiğini dile getirdiği derginin değerlendirmesi yapıldı. Derginin, İzmir’in tanıtımında kısa sürede aktif rol aldığını söyleyen İl Kültür ve Turizm Müdürü Abdülaziz Ediz, “Bu toplantıda aldığımız olumlu görüşlerle ne kadar doğru yolda olduğumuzu bir kez daha anladık.” dedi. Derginin İzmir’deki önemli bir ihtiyacı karşıladığı mesajının verildiği toplantıda, tüm İzmir’in dergisi olduğu vurgulanan yayına herkesin sahip çıkması ve katkı koyması gerekliliği dile getirildi.

16 İZMİR

Full Marks to the İzmir Magazine!

A winter party at the Hilton

The members of Editorial Board and Advisory Committee of the İzmir Culture and Tourism Magazine, which is published by Renkli Kalem Medya Yapım Hizmetleri Ltd. Şti. under the publishing ownership of the Provincial Directorate of Culture and Tourism, gathered together. At the meeting, which was organized in Ege Palas Hotel, the magazine, about which the Minister of Culture and Tourism Ertuğrul Günay, who had come to İzmir for the Travel Turkey Fair in the previous days, stated that he followed it admiringly, was evaluated. Claiming that he had an active role within a short time in the advertisement of İzmir, the Provincial Director of Culture and Tourism Abdülaziz Ediz said, “Through the positive views we received in this meeting, we have understood that we are on the right way, once again”. At the meeting, where the message of how the magazine meets a considerable need in İzmir was given, it was expressed that the publication, which was emphasized to be the magazine of the whole İzmir had to be backed and contributed by everyone.

The İzmir Hilton organised a “Winter Ball,” welcoming winter, to thank the companies, travel agents, airline authorities, and the people of İzmir who worked in collaboration with them and supported them through 2010. At the party, those invited got the chance to meet Todori Kalamaris, the new General Manager of the İzmir Hilton. Todori Kalamaris, stated that renovation projects would continue in 2011, and that he would support the different platforms, in which İzmir will be promoted.

Ocak - Şubat / January - February 2011


• FRANCHISING BAŞVURU İÇİN • Tel: 0 232 381 86 67 • 1716 Sk. No: 8 KARŞIYAKA / İZMİR

Vegeterian

Luna

Marittimo Misto

Mix Ocak - Şubat / January - February 2011 İZMİR

PİZZA TOMATO TÜRKİYE KALİTE DERNEĞİ

17

ÜYESİDİR


Güncel / Actual

Ege-Koop AVM’ye ziyaretçi akını

Doğanın içinde lüks konaklar Ege-Koop, Urla-Güzelbahçe arasında yeşil ile mavinin buluştuğu bir noktada yeni bir yaşam oluşturuyor. Doğayla iç içe olan projede 256 metrekare ile 356 metrekare arasında 136 konak yer alıyor. Dört Mevsim Konakları projesiyle, yüzme havuzları, spor alanları, hobi bahçeleri, açık ve kapalı sera alanları, yürüyüş parkurları ve lokal ile ortaklara yeni bir yaşam alanı da sunuluyor. Örnek konak inşaatının tamamlandığı ve diğer konak inşaatlarının hızla devam ettiği projede, yüzde 10 peşinat ve yüzde 0.75’ten başlayan faiz oranlarıyla konak sahibi olunabiliyor. 130 dönüm arazide yaşama geçirilen Ege-Koop Dört Mevsim Konakları çam ve zeytin ağaçlarıyla çevrili orman içinde yer alıyor. Lüks konakların yüzde 80’i deniz manzaralı. Konakların iki yılda tamamlanacağı belirtildi.

Türkiye’de kooperatifçilik sektörünün en güvenilir kurumu olduğunu kurduğu planlı kentlerle kanıtlayan Ege-Koop’un iddialı projelerinden Ege-Koop Alışveriş, Eğlence, Kültür ve Sanat Merkezi, henüz resmi açılışını gerçekleştirmeden İzmir ve Torbalılılar’ın akınına uğradı. Türkiye’nin ilk konsept alışveriş merkezinin 2011’deki resmi açılışı için ön hazırlıklarını tamamlayan EgeKoop AVM, mağazalarının yavaş yavaş kapılarını açmasıyla birlikte İzmirli ve Torbalılı ziyaretçilerini ağırlamaya başladı. Türkiye’nin ilk konsept alışveriş merkezinin 2011’deki resmi açılışı için ön hazırlıkları tamamladıklarını belirten EgeKoop Genel Başkanı Hüseyin Aslan, yepyeni bir alışveriş kültürünün kurucu gücü olma gururunu yaşadıklarını söyledi.

Influx of visitors to Ege-Koop AVM Ege-Koop Shopping, Entertainment, Culture and Art Centre, which is one of the assertive projects of Ege-Koop that has proved with the planned cities they have established that it is the securest organization of the cooperation sector in Turkey, has been influxed by the people of İzmir and Torbalı before its official opening. Having

completed its preliminary preparations for the official opening of the first conceptual shopping centre of Turkey in 2011, Ege-Koop AVM has started to welcome visitors from İzmir and Torbalı together with the gradual opening of its stores. Stating that they have completed the preliminary preparations for the official opening of the first conceptual shopping centre of Turkey in 2011, the General President of Ege-Koop Hüseyin Aslan told that they had the pride of being the founder power of a brand new shopping culture.

Luxurious residences in the nature Ege-Koop creates a brand new life at a point between Urla-Güzelbahçe, where green and blue unite. 136 residences having an extensity between 256 square meters and 356 square meters are included in the project, which is intertwined with nature. A new living space is also presented to the shareholders with the project of Four Seasons Residences that have swimming pools, sports fields, hobby gardens, open and close greenhouse fields, walking tracks and a local. Through the project, in which the construction of the sample residence has been completed and the constructions of other residences are maintained rapidly, residences could be owned with an advance payment of 10 percent and interest rates starting from 0.75 percent. Ege-Koop Four Seasons Residences, which have been actualised on an estate of 130 decares, are situated within a forest surrounded by pine and olive trees. 80 percent of the luxurious residences have sea view. It has been indicated that the residences would be completed within two years.

18 İZMİR

Ocak - Şubat / January - February 2011

Porsche Showroom hizmete açıldı

Porsche Showroom opens to the service

2009 yılından bu yana İzmirlileri Volkswagen, Seat, Volkswagen Ticari Araç ve DOD’la buluşturan Vosmer Otomotiv, yetkili satıcısı olduğu markalara Porsche’yi de ekledi. Açılış törenine Doğuş Otomotiv Yönetim Kurulu Başkanı Aclan Acar, Doğuş Otomotiv CEO’su Ali Bilaloğlu da katıldı. Porsche’nin tüm modellerinin satışa sunulacağı Vosmer-Porsche Showroom’unda ayrıca eğitimlerini yurtdışında almış teknisyenlerin çalıştığı özel Porsche servisi de yer alıyor.

Having brought Volkswagen, Seat, Volkswagen Commercial Vehicle and DOD to people of İzmir since 2009, Vosmer Otomotiv, now has become the authorised dealer of Porsche. The Chairman of the Executive Board of Doğuş Otomotiv, Aclan Acar and Ali Bilaloğlu, the Chief Executive Officer of Doğuş Otomotiv, were also present in the opening ceremony. All models of Porsche will be available in Vosmer-Porsche showroom, in which there is also a special Porsche Service with technicians specially trained abroad.


Ocak - Şubat / January - February 2011 İZMİR

19


Güncel / Actual

Güzelbahçe’de keklik sesleri Güzelbahçe Belediyesi Güzelbahçe dağlarına 500 kekliği doğal yaşamına saldı. Karşıyaka Yaban Hayatı Koruma Şubesi koordinatörlüğünde ve Güzelbahçe Avcılar ve Atıcılar Derneği ile birlikte yapılan organizasyonda keklikler popülasyon sağlamak amacıyla Güzelbahçe dağlarına bırakıldı. Bin metrekarelik bir kafeste, 20 günlük bir adaptasyon sürecinden sonra doğaya salınan keklikler bir süre daha avlanmaması için doğada kontrol altında tutulacaklar. Doğasıyla İzmir’in akciğeri görevini

Karşıyaka tanıtım atağında

Karşıyaka works on advertisement

Yurtiçi ve yurt dışındaki fuarlara katılan Karşıyaka Belediyesi ilçeyi her yönüyle başarı ile tanıtıyor. 2010 yılı içinde özellikle turizm ve şehircilik fuarlarına davet edilen Karşıyaka Belediyesi ilk olarak İstanbul’da düzenlenen Doğu Akdeniz Uluslararası Turizm ve Seyahat Fuarı’na (EMITT) katıldı. Karşıyaka Belediyesi daha sonra Almanya’nın başkenti Berlin’de yapılan ITB Berlin Turizm Borsası Fuarı’na, İngiltere’de ise Kasım ayı içinde Londra’da düzenlenen World Travel Market Fuarı’na katılarak ziyaretçilerin ilgi odağı oldu. İzmir’de yapılan Travel Turkey Fuarı’nda da yer alan Karşıyaka’nın Belediye Başkanı Cevat Durak, “Karşıyaka’nın vizyonu turizm, kültür ve kongreler olacak. Adımlarımızı atıyoruz, kentimizin güzelliklerini herkese anlatıyoruz.” dedi.

Karşıyaka Municipality, which participates in fairs in the country and abroad, presents the district successfully from all aspects. Being invited to particularly tourism and urbanism fairs in 2010, Karşıyaka Municipality primarily participated in the Eastern Mediterranean International Tourism and Travel Fair (EMITT) organized in Istanbul. Thereafter, Karşıyaka Municipality became the attraction centre of the visitors by participating in ITB Berlin Tourism Exchange Fair in the capital of Germany, Berlin, and World Travel Market Fair which was organized in England, London in November. The Mayor of Karşıyaka, Cevat Durak, who also took place in Travel Turkey Fair that was organized in İzmir said, “The vision of Karşıyaka shall become tourism, culture and congresses. We take steps and tell everyone about the beauties of our city.”

üslendiklerini söyleyen Güzelbahçe Belediye Başkanı Mustafa İnce, “Güzelbahçe İzmir’de doğal yapısı bozulmamış en önemli ilçelerden birisi. 500 kekliğin Güzelbahçe dağlarında popülasyonu demek bir sonraki sene binlerce kekliğin tüm dağları sarması anlamına gelir. Bu da doğa sporlarını seven Güzelbahçelilerin keklik sesleri arasında yürüyüşlerini yapacakları anlamına gelir. Güzelbahçe avcıları bu kez avlamayacak besleyecek.” dedi.

Partridge calls in Güzelbahçe Güzelbahçe Municipality has set 500 partridges free on Güzelbahçe mountains to their natural habitats. At the organization, which was held in coordination with Karşıyaka Branch of the Wildlife Protection and Hunters’ and Shooters’ Association of Güzelbahçe, the partridges were set free on Güzelbahçe mountains for the purpose of enabling them to provide population. Being set free in the nature after an adaptation period of 20 days in a cage of a thousand square meters, the partridges shall be kept under control in the nature for a longer time, to prevent hunting. Stating that they have undertaken the mission of being the lungs of İzmir with their nature, the Mayor of Güzelbahçe, Mustafa İnce said, “Güzelbahçe is one of the most important districts of İzmir with its untouched natural structure. The population of 500 partridges on Güzelbahçe mountains means that thousands of partridges will surround all of the mountains in the next year. That means that the nature sports-lover people of Güzelbahçe will take for a walk among the voices of partridges. The hunters of Güzelbahçe will not hunt the partridges, but feeding this time.”

20 İZMİR

Ocak - Şubat / January - February 2011

Karşıyaka’nın maskotu pelikan Karşıyaka Belediyesi ilçenin yeni maskotu “Karşıyakalı Pelikanlı”yı bir turizm simgesine dönüştürüyor. Karşıyaka Belediye Başkanı, Belediye Meclisi’nin aldığı karar neticesinde ilçenin tüm tanıtımlarında kullanılacak yeni maskotu tanıttı. Başkan Durak, “Karşıyaka sahillerinde 12 ay görülebilen pelikan kuşları, Karşıyaka Spor Kulübümüzün renklerini de kuşanarak ‘Karşıyakalı Pelikanlı’ olarak kentimizin maskotu oldu. Karşıyakalı Pelikanlı bundan sonra tüm turizm çalışmalarımızda, tanıtım broşürlerimizde, konserlerimizde, festivallerimizde, şenliklerimizde Karşıyaka’nın sembolü olarak yer alacaktır.” dedi.

Mascot of Karşıyaka; pelican Karşıyaka Municipality is turning the new mascot of the district, “Karşıyakalı Pelikanlı (the Pelican of Karşıyaka)” into a tourism symbol. The Mayor of Karşıyaka introduced the new mascot, which shall be used in all the advertisements of the district, as a result of the decision of the Municipal Council. The Mayor Durak said, “Wrapping the colors of our Karşıyaka Sports Club, green and red, the pelicans, which could be seen on the coasts of Karşıyaka for 12 months, have become the mascot of our city as “Karşıyakalı Pelikanlı (the Pelican of Karşıyaka)”. Karşıyakalı Pelikanlı (the Pelican of Karşıyaka)”shall take part as the symbol of Karşıyaka in all of our tourism works, advertisement brochures, concerts, festivals and revelries from now on.”


Ocak - Şubat / January - February 2011 İZMİR

21


Güncel / Actual

Turizmin kalbi İzmir’de attı Yerli ve yabancı turizm profesyonellerini Kültürpark’ta buluşturan Travel Turkey 2010, sektörü canlandırdı.

The heart of tourism has been felt in İzmir Bringing domestic and foreign tourism professionals together in Kültürpark, Travel Turkey 2010 has activated the sector.

22 İZMİR

Ocak - Şubat / January - February 2011


Turizm alanındaki en önemli buluşmalardan biri sayılan Travel Turkey 2010 İzmir Turizm Fuar ve Konferansı, bu yıl dördüncü kez İZFAŞ, Türkiye Seyahat Acenteleri Birliği (TÜRSAB) ve Hannover-Messe International İstanbul işbirliği ile organize edildi. 9 - 12 Aralık 2010 tarihleri arasında gerçekleşen Travel Turkey İzmir 2010 Turizm Fuar ve Konferansı açılış töreni Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, K.K.T.C Turizm, Çevre ve Kültür Bakanı Kemal Dürüst başta olmak üzere kalabalık bir davetli topluluğunun katılımıyla gerçekleşti. Açılış töreninde yaptığı konuşmasında İzmir’in turizmine çok önem verdiklerini söyleyen Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, Türkiye’nin turizmde son yıllarda büyük aşamalar kaydettiğini belirtti. Türkiye’nin, gelen turist sayısı bakımından dünyada yedinci, turizm gelirlerinde ise dokuzuncu sırada olduğunu kaydeden Günay, “Hedefimiz ilk beşe girmek. Bu amaç doğrultusunda sadece ülke olarak değil, coğrafya olarak da komşularımızla ortak çalışmalar yapıyoruz.” dedi. “Bakanlık olarak İzmir ile ilgili üzerimize düşen her şeyi yapıyoruz” diyen Bakan Günay, “2010 yılında İzmir’deki arkeolojik kazılara 1.5 milyon TL kaynak aktardık. İzmir’deki 215 eski yapıyı İl Özel İdaresi kaynağı ile ayağa kaldırıyoruz.

İzmir’i dünyaya tanıtıyor Travel Turkey 2010 İzmir Tourism Fair and Conference, which is considered one of the greatest meetings in the field of tourism, has been organized by the cooperation of İZFAŞ, the Association of Turkish Travel Agencies (TÜRSAB) and Hannover-Messe International İstanbul for the fourth time this year. The opening ceremony of Travel Turkey 2010 İzmir Tourism Fair and Conference, which was held between 9 - 12 December 2010, was performed with the participation of a crowd of guests; primarily the Minister of Culture and Tourism Ertuğrul Günay, the Minister of Tourism, Environment and Culture of T.R.N.C Kemal Dürüst. Stating that they pay a great attention to the tourism of İzmir at the speech he gave during the opening ceremony, the Minister of Culture and Tourism Ertuğrul Günay indicated that Turkey has made a significant progress in tourism in recent years. Pronouncing that Turkey is seventh in the world in terms of the number of the coming tourists and ninth in the tourism revenues, Günay said, “Our target is among the first five. In the direction of this purpose, we are doing studies with our neighbours, not only as a country but also as a geography. As the Ministry, we are doing our part for İzmir. We transferred a source of 1.5 million TL to the archaeological studies in İzmir in 2010. We are restoring 215 old buildings in İzmir with the source of the Special Provincial Administration. Everyone knows how we attach a great importance to İzmir.”

İzmir Valiliği İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü tarafından iki ayda bir yayınlanan İzmir Kültür ve Turizm Dergisi de fuarda yerini aldı. Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın da beğeniyle takip ettiğini belirttiği İzmir Kültür ve Turizm Dergisi, ziyaretçilerin yanı sıra İl Kültür ve Turizm Müdürlükleri tarafından da ilgiyle karşılandı. Birinci yaşını geride bırakan İzmir Dergisi Türkçe ve İngilizce olarak basılıp sektörün önde gelen temsilcileri ile yerli ve yabancı turistlere dağıtılıyor. Ayrıca e-dergi olarak da milyonlarca internet kullanıcısına ulaşıyor.

It introduces İzmir to the world The Magazine of İzmir Culture and Tourism, which is published bimonthly by the Provincial Directorate of Culture and Tourism of İzmir Governorship, was presented in the fair as well. The Magazine of İzmir Culture and Tourism, which was stated to be admiringly followed by the Minister of Culture and Tourism, Ertuğrul Günay, aroused the interest of the Provincial Directorates of Culture and Tourism, as well as the visitors. Leaving behind its first year, İzmir Magazine is printed in Turkish and English and is distributed to the leading representatives of the sector and domestic and foreign tourists. Additionally, it reaches to millions of internet users via e-magazine.

While the partner provinces of Travel Turkey

Ocak - Şubat / January - February 2011 İZMİR

23


2010, in which more than 500 firms from 20 countries participated, were Ordu and Osmaniye this year, the international partner province was the capital of Croatia, Zagreb. The fair, which aroused a great interest of especially international visitors, was participated by 36 firms from Greece, Tunisia, Syria, Croatia, South Africa, Ethiopia, Germany, Kosovo, Macedonia, T.R.N.C, Iraq, Italy, Jordan, Egypt and England. Within the scope of the tourism fair of Travel Turkey İzmir 2010, the buyers from tour operators and travel agencies that carry on business in Greece, Spain, Croatia, Montenegro, Qatari, Kosovo, Russia, Italy, Egypt, Bosnia-Herzegovina, United Arab Emirates and Iran and the tourism press participated in the fair in order to cooperate with the participant firms under the name of “Hosted Buyer Program”.

“İzmir fuarlar kentidir” Travel Turkey Turizm Fuar & Konferansı’nı değerlendiren İzmir İl Kültür ve Turizm Müdürü Abdülaziz Ediz, bu yıl fuara ilginin çok yoğun olduğunu, birçok ilden turizm müdürlükleri aracılığıyla, yer ayrılması konusunda kendilerinden yardım istendiğini belirtti. İzmir’in, sadece Türkiye’nin değil, Doğu Akdeniz ile Ortadoğu’nun da fuar merkezi olması gerektiğinin altını çizen Ediz, “Daha 2011’e girmeden hem 2011’in hem de daha sonraki yılların pazarlanması, araştırması, bağlantıları bu fuarda yapılmaya başlanıyor. Burada gelen acentelerle bağlantılar yapılıyorsa fuar amacına ulaşıyor demektir.” diye konuştu.

İzmir’i çok önemsediğimizi herkes biliyor.” diye konuştu. 20 ülkeden 500’ü aşkın firmanın katıldığı Travel Turkey 2010’un bu yılki partner illeri Ordu ve Osmaniye olurken, uluslararası partner il Hırvatistan’ın başkenti Zagreb’ti. Özellikle uluslararası ziyaretçilerin büyük ilgi gösterdiği fuara, Yunanistan, Tunus, Suriye, Hırvatistan, Güney Afrika, Etiyopya, Almanya, Kosova, Makedonya, KKTC, Irak, İtalya, Ürdün, Mısır ve İngiltere’den 36 firma katıldı. Travel Turkey İzmir 2010 Turizm fuarı kapsamında Yunanistan, İspanya, Hırvatistan, Karadağ, Katar, Kosova, Rusya, İtalya, Mısır, Bosna Hersek, Birleşik Arap Emirlikleri ve İran’da faaliyet gösteren tur operatörleri ve seyahat acentelerinden satın alıcılar ile turizm basını “Hosted Buyer Programı” adı altında katılımcı firmalarla işbirliği yapmak üzere fuara katıldı.

“İzmir is a city of fairs”

Travel Turkey İzmir’de bu yıl ‘Butik Oteller’, ‘Macera, Spor, Dalış Turizmi’ ve ‘Sağlık Turizmi’ gibi yeni özel bölümler de yer aldı. Tayland, Makedonya, Libya, Irak, Tanzanya ve Etiyopya gibi ülkeler ve Doğu Anadolu, Serhat, Karacadağ ve Kuzeydoğu Kalkınma Ajansları fuarda ilk kez katılımcı olarak yer aldı. Dünyanın ve Türkiye’nin farklı destinasyonlarını başta İzmir halkı olmak üzere çevre illerden seyahat severlerle de buluşturan fuarın, tüketiciye yönelik olan son iki gününde katılımcı firmalar tarafından düzenlenen etkinlikler, yemek sunumları, çekilişler ve özel dans gösterileri ilgi çekti.

24 İZMİR

Ocak - Şubat / January - February 2011

Törende sahneye çıkan Hırvat Çello sanatçısı Ana Rucner’in canlı performansı büyük alkış aldı. The live performance of the Croatian Cello artist Ana Rucner, who got on the stage during the ceremony, was greatly applauded.

The Provincial Director of Culture and Tourism of İzmir, Abdülaziz Ediz, who evaluated Travel Turkey Tourism Fair & Conference, stated that the interest in the fair has been very intense this year and they have been asked for help from many provinces via tourism directorships, in terms of booking. Emphasizing that İzmir shall be the fair centre not only of Turkey, but also of the Eastern Mediterranean and Middle East, Ediz said, “Even before 2011, the marketing, research, connections of 2011 and the next years start to be performed in this fair. If connections are made with the coming agencies here, then it means that the fair achieves the purpose.”


In Travel Turkey İzmir, there were also special new departments, such as ‘Boutique Hotels’, ‘Adventure, Sports, Diving Tourism’ and ‘Health Tourism’ this year. Countries such as Thailand, Macedonia, Libya, Iraq, Tanzania and Ethiopia and the Development Agencies of Eastern Anatolia, Serhat, Karacadağ and Northeast took part in the fair as participants for the first time. The activities, food presentations, drawings and special dance shows, which were organized by the participant firms on the last two days, which were aimed at the consumers, of the fair, that brought different destinations of the world and Turkey together with travel-lovers especially from İzmir and the surrounding provinces, attracted attention.

Firmalar farklı sunumlarla stantlarına ilgi çekmeye çalıştı. Firms tried to attract attentions to their stands with different presentations.

En iyi stantlar ödüllendirildi Bu yıl ilk kez düzenlenen yarışmada sekiz stant özel ödüle layık görülürken, üç stant da mansiyon ödülü aldı. Jüri değerlendirmesi sonunda; En Aktif Stant Ödülü Kahramanmaraş’a, En Otantik Stant Ödülü Kastamonu’ya, En İyi Stant Gösterisi Ödülü Amasya’ya, En Yenilikçi Stant Ödülü Karacadağ Kalkınma Ajansı’na, En İyi Promosyon Ödülü Bodrum’a, En Çarpıcı Stant Ödülü Çeşme’ye, En Büyük Stant Ödülü Doğu Anadolu Kalkınma Ajansı’na, En Estetik Stant Ödülü Adam & Eve Oteli’ne, Mansiyon Ödülleri ise Suriye, Swiss Otel Grand Efes ve Jolly Tur’a verildi.

The best stands have been rewarded While eight stands were deemed worthy of awards at the competition that was organized for the first time this year, three stands received the award of mention. As a result of the jury assessment; the Award of the Most Active Stand was given to Kahramanmaraş, the Award of the Most Authentic Stand went to Kastamonu, the Award of the Best Stand Show went to Amasya, the Award of the Most Innovational Stand was given to Karacadağ Development Agency, the Award of the Best Promotion was given to Bodrum, the Award of the Most Striking Stand was given to Çeşme, the Award of the Largest Stand was given to the Eastern Anatolia Development Agency, the Award of the Most Aesthetic Stand was given to Adam & Eve Hotel, Mansion Awards, on the other hand, were given to Syria, Swiss Hotel Grand Efes and Jolly Tour.

Ocak - Şubat / January - February 2011 İZMİR

25


Güncel / Actual

Komşuda İzmir havası esti Selanik’te düzenlenen Uluslararası Turizm Fuarı’nda İzmir tanıtıldı.

İzmir air in the neighbour country İzmir was introduced in the International Tourism Fair which was organized in Thessaloniki.

26 İZMİR

Ocak - Şubat / January - February 2011


26. Philoxenia Uluslararası Turizm Fuarı ve 1. Otel ve Profesyonel Otel Ekipmanları Fuarı, geçtiğimiz 18 - 21 Kasım tarihleri arasında, Yunanistan’ın önemli turizm kentlerinden Selanik’te gerçekleşti. Yunanistan Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Ulusal Turizm Örgütü’nün organize ettiği fuara, Mısır, Arnavutluk, Brezilya, Bulgaristan, Gana, Hindistan, Kıbrıs, Rusya, Sırbistan, Suriye, Türkiye ve Tunus’tan 320 firma katıldı. Fuarı yaklaşık yedi bin kişi ziyaret etti. Kültür ve Turizm Bakanlığı Sofya Kültür ve Tanıtma Müşavirliği organizasyonu ile hazırlanan yaklaşık 120 metrekare büyüklüğündeki, kırmızı beyaz rengin hakim olduğu, göz boncuk-

larıyla bezenmiş Türkiye standı, yarattığı sıcak ve samimi havayla konuklarını ağırladı. Fuarın ilk günü Selanik Valisi Panayottis Psomiadis de stant ziyaretçileri arasındaydı. Türkiye standında, TÜRSAB ve sektör temsilcilerinin yanı sıra Edirne ve İzmir de yer aldı. İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü’nden Güzfent Dilemre ve Mustafa Özhan tarafından temsil edilen İzmir, dağıtılan tanıtıcı yayınları, göz boncukları, lavanta keseleri ve lokumuyla fuarın en çok ziyaret edilen stantlarından biri oldu. İzmir Kültür ve Turizm Dergisi’nin de dağıtıldığı İzmir standı, bilgi almak, bağlantı kurmak isteyen Yunanlı sektör temsilcilerinin ve ziyaretçilerin yoğun ilgisiyle karşılaştı.

26th Philoxenia International Tourism Fair and the 1st Hotel and Professional Hotel Equipments Fair were organized in Thessaloniki, which is one of the most important tourism cities of Greece, between the past 18 - 21 November. The fair, which was organized by the Greek Ministry of Culture and Tourism and National Tourism Organization, was participated by 320 firms from Egypt, Albania, Brazil, Bulgaria, Gana, India, Cyprus, Russia, Serbia, Syria, Turkey and Tunisia. Approximately seven thousand people visited the fair. Being prepared by the organization of the Ministry of Culture and Tourism Culture and Presentation Consultancy of Sofia and having a size of approximately 120 square meters where the colours of red and white are dominant and which is decorated with eye beads, the stand of Turkey welcomed the guests with its warm and sincere atmosphere. The Governor of Thessaloniki, Panayottis Psomiadis was also present among the stand visitors. As well as TÜRSAB and sector representatives, Edirne and İzmir were also present at the stand of Turkey. İzmir, which was represented by Güzfent Dilemre and Mustafa Özhan from the Provincial Directorate of Culture and Tourism, became one of the most visited stands of the fair with their introductory publications, eye beads, lavender bags and Turkish delight that were distributed. The stand of İzmir, where İzmir Culture and Tourism Magazine was also distributed, drew an intense interest of the Greek sector representatives who wanted to get information and establish a connection and the visitors.

Londra’da İzmir tanıtıldı Avrupa’nın en ilgi çeken fuarlarından İngiltere’nin başkenti Londra’da düzenlenen World Travel Market (WTM) Londra Turizm Fuarı’nda İzmir de tanıtıldı. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın 965 metrekarelik Türkiye standında, Ege destinasyonu kapsamında tanıtılan İzmir standında kenti tanıtıcı broşürler, CD’ler ve nazar boncuğu dağıtıldı, ziyaretçilere lokum ikram edildi. 8 - 11 Kasım tarihleri arasında gerçekleşen fuarı yaklaşık 50 binin üzerinde kişi ziyaret ederken, 2 bin 839 basın mensubu fuarı takip etti. Ziyaretçilere dağıtılan broşürlerde İzmir’in kültürel ve tarihi zenginlikleri vurgulanarak, İngiltere pazarındaki turist potansiyeli artırılmaya çalışıldı.

İzmir was introduced in London In the London Tourism Fair of World Travel Market (WTM), one of the most popular fairs of the Europe and organised in London, capital of England, İzmir was introduced. İzmir was advertised within scope of the Aegean destination in the 965-square meter stand of the Ministry of Culture and Tourism of Turkey. Informative literature, CDs and blue beads (Evil eye beads) were distributed and Turkish delights were offered to visitors on the stand. While people of approximately 50 thousand visited the fair held between the 8th and 11th of November, 2 thousand 839 pressmen followed the fair. The cultural and historical richness of the İzmir was emphasized on the brochures distributed to the visitors in order to increase the tourist potential of İzmir in English market.

Ocak - Şubat / January - February 2011 İZMİR

27


Güncel / Actual

Sakin Şehir’de turuncu mevsimi

Türkiye’nin tek Sakin Şehri (Cittaslow) Seferihisar, Mandalina Şenliği’yle renklendi.

Season of orange in the Slow City Fotoğraflar / Photographs: SÜLEYMAN DUMAN

28 İZMİR

Ocak - Şubat / January - February 2011

The first Slow City (Cittaslow) of Turkey, Seferihisar got enlivened with the Tangerine Festival.


Mandalina Güzeli Yarışması’nda Seferihisarlı kızlar birinci olmak için yarıştı. The girls from Seferihisar competed to be ranked number one in the Competition of Tangerine Beauty.

Sakin Şehir (Cittaslow) Kentler Birliği’nin Türkiye’den ilk ve tek üyesi İzmir'in Seferihisar İlçesi’nde düzenlenen Mandalina Şenliği’nin ikincisi halkın yoğun ilgisi ile kutlandı. İlki geçtiğimiz yıl düzenlenen şenlik bu yıl çok daha geniş katılımlı bir kortej yürüyüşü ile başladı. Cittaslow Kentler Birliği Başkanı Paulo Saturnuni’nin de katıldığı şenlikte Seferihisar Belediye Başkanı Tunç Soyer, “Seferihisar’da önümüzdeki yıl Narenciye Enstitüsü’nü kuracağız. Böylece mandalinanın reçeli, şarabı, lokumu gibi ürünlerini geliştirmek istiyoruz. Tarım ürününü sanayi ile birleştiremiyorsanız yaşama şansınız yoktur. Bu gerçekten hareketle Seferihisar’ın ünlü mandalinasını sanayi ile birleştirecek, değişik ürünlerini keşfedecek ve satacağız. Böylece üreticinin kötü kaderini değiştireceğiz.” dedi. Festival stantlarında Seferihisarlılar mandalinadan yaptıkları reçelleri, marmelatları, pasta ve tatlıları tanıttı, taze mandalinalar tezgahları renklendirdi. Davetlilere keşkek, nohutlu pilav ve mandalina suyundan oluşan geleneksel köy yemeği ikramı yapıldı. Pazaryerinde düzenlenen şenlikte, her köşe başında bir etkinlik karşıladı katılımcıları. En Ocak - Şubat / January - February 2011 İZMİR

29


yavaş bisiklet sürme yarışması, satranç turnuvası, halat çekme yarışması, en iyi mandalina üreticisi yarışması, Sokak Sanatları Atölyesi oyuncularının canlı heykel performansları gibi etkinlikler kalabalık izleyici kitleleri oluşturdu. Şenliğin en ilgi çeken etkinliği ise kuşkusuz 32 yılın ardından tekrar düzenlenen Mandalina Güzeli Yarışması oldu. Eski Mandalina Güzellerinin jüri üyeliği yaptığı yarışmada, Seferihisarlı genç kızlar, podyumda güzelliklerini sergiledi. Yarışmanın birincisi 16 yaşındaki Yağmur Özfırat’a tacını 1978 yılının güzeli Ceyhun Macat taktı. Şenliğin birinci günü, şarkıcı Ferhat Göçer’in konseriyle son buldu. İlk gün ilçede bayram havası estiren şenliğin ikinci gününde, “Hangi Turizm, Hangi Turist?” ile “Mandalina Yetiştiriciliği ve Mandalinanın Satış ve Pazarlanması” konulu panellerde sektör sorunları tartışıldı.

Lezzetli ve mis kokulu mandalinalar, marmelat, reçel, pasta olarak stantlarda ikram edildi. Delicious and fragrant tangerines were presented to the stands as marmalade, jam, cake.

The second of the Tangerine Festival, which was organized in Seferihisar District of İzmir, that is the first and only member of the Association of Slow City (Cittaslow) from Turkey, was celebrated with the intense interest of the public. The festival, the first of which was organized last year, started with a much more attended cortege walking this year. At the festival, which was participated by the Chairman of Association of Cittaslow, Paulo Saturnuni as well, the Mayor of Seferihisar, Tunç Soyer said, “We will establish the Citrus Institution in Seferihisar next year. By this way, we want to develop the products of tangerine, such as jam, wine, Turkish delight. There is no chance for you to survive, unless you are able to combine the agricultural product with the industry. Taking this fact into consideration, we will combine the famous tangerine of Seferihisar with the industry, explore different products and sell them. By this way, we will change the bad fate of the producer.” At the festival stands, the people of Seferihisar introduced the jams, marmalades, cakes and desserts they made with tangerine and fresh tangerines coloured the stands. Traditional village food, consisted of “keskek”, pilaff with chick-

Yağmur Özfırat

30 İZMİR

Ocak - Şubat / January - February 2011

pea and tangerine juice, were offered to the guests. At the festival, which was organized in the bazaar place, an activity welcomed the participants on every corner. Activities such as the competition of riding the bicycle at the slowest speed, chess tournament, tug of war, competition of the best tangerine producer, lively statue performances of the Street Arts Workshop players constituted the crowded audience. The most interesting activity of the festival was no doubt the Competition of Tangerine Beauty, which was reorganized after 32 years. At the competition, in which the Former Tangerine Beauties were the jurors, the young girls of Seferihisar displayed their beauties on the platform. The number one of the competition, 16-year-old Yağmur Özfırat was crowned by the beauty of 1978, Ceyhun Macat. The first day of the festival was finished with the concert of the singer Ferhat Göçer. On the second day of the festival, which brought a festive air to the district on the first day, the sectoral problems were discussed on panels, themed “Which Tourism, Which Tourist?” and “Tangerine Cultivation and Sales and Marketing of Tangerine”.


Ocak - Şubat / January - February 2011 İZMİR

31


Kültür / Culture

Yorgun çehrenin

iyileşme vakti! Dalından zeytini, gökyüzünden maviyi peşinize takıp, Zeus’u da kendinize rehber edip düştünüz mü Bergama yollarına keyfinize diyecek yok. Restorasyon çalışmaları ile yenilenen tarihi mekanlar artık gülen gözlerle bakıyor Bergama’ya…

Healing time for the exhausted visage! Once you put the olive from the branch and blue from the sky on your tail, make Zeus your guide and take to the roads of Bergama, then nothing could ever spoil your joy. The historical places, which have been restored with the restoration works, look at Bergama with smiling eyes right now…

32 İZMİR

Ocak - Şubat / January - February 2011


DUYGU ÖZTÜRK Bergama Belediyesi Basın Bürosu Press Office of Bergama Municipality Yunan Tanrıları’nın, Mısır Firavunları’nın uğruna kanlar döktüğü, savaştığı, aşık olduğu topraklar üzerine kurulu Bergama… Belki de Savaş Tanrısı Nike’nin bu topraklarda doğmasına ya da Bergama Kralı’nın binlerce ciltlik kütüphaneyi bir çırpıda Kleopatra’ya bağışlamasına şaşırmamak gerek sırf bu yüzden. Tıbbın, eczacılığın anavatanında Allianoi ile şifa bulmak ya da Asklepion’da tanrıların şarkılarına eşlik etmek bugün bile mümkün hala. Dalından

zeytini, gökyüzünden maviyi peşinize takıp, Zeus’u da kendinize rehber edip düştünüz mü Bergama yollarına keyfinize diyecek yok. Binlerce yıllık destanın tarihin tozlu sayfalarına yazıldığı Bergama’da, hem insanlar hem binalar nice olaylara aşklara, savaşlara, ölümlere, doğumlara tanıklık etmiş olacak ki, bugün biraz yorgun düşmüş. “Şimdi bu yorgun çehrenin iyileşme vaktidir” deyip kolları sıvayanlarsa dört bir yandan yenileme işlemlerine başlamışlar. Taşını toprağını kaldırdığınızda dahi, buram buram tarih kokan Bergama’nın yine birbirinden kıymetli ve görkemli yapılarının yenileme çalışmalarıysa dört bir yandan devam ediyor. Kimi kirli maskesinin ardından gün yüzüne çıkarılıyor, kimininse yorgun çehresi iyileştiriliyor. Bergama Belediyesi tarafından gerçekleştirilen restorasyon çalışmaları ile tarihe ışık tutan mekanlar artık gülen gözlerle bakıyor Bergama’ya…

Gazi Paşa İlkokulu 1867 yılında Rum çocuklarının eğitimi için inşa edilen, 1955 yılına kadar da bu amaçla kullanılan eski Gazi Paşa Okulu’nun yıllar süren sessizliği 2008’de başlayan restorasyon

Bergama; established on the territories for which the Greek Gods, Egyptian Pharaohs had shed blood, fought and with which they had fallen in love… Maybe for that reason alone, we should not get astonished to the fact that the God of War, Nike was born on these territories or the King of Bergama donated a library of thousands of volumes to Cleopatra at once. It is still possible to heal with Allianoi or accompany the songs of gods in Asklepion in the native land of medicine and pharmacy even today. Once you put the olive from the branch and blue from the sky on your tail, make Zeus your guide and take to the roads of Bergama, then nothing could ever spoil your joy. In Bergama, where a story of thousands of years had been written in the dusty pages of history, both the people and the buildings must have witnessed such events, love stories, wars, deaths, births that the city is a bit exhausted today. The people who say “Now it’s time for this exhausted figure to heal” and start to move have started the processes of restoration all around. The restoration works of the precious and glorious buildings of Bergama, which smells history even when you pick up stones, continue all around. Some of them are brought to light from their dirty masks and some of them, which have an exhausted figure, are healed. The places, which shed light on the history with the help of the restoration works performed by the Bergama Municipality, look at Bergama with smiling eyes right now…

Gazi Paşa Primary School

Bergama Gazi Paşa İlkokulu eski hali

Bergama Gazi Paşa İlkokulu eski hali

The long silence of the old Gazi Paşa Primary School, which was constructed for the education of the Greek children in 1867 and was used for this purpose until 1955, has ended with the restoration works that started in 2008. According to the chronicles, this campus was consisted of a building which was called “Arrenagogion” by the Greeks of Bergama and built as a “Boy’s School”, a “Primary School” (Dimotiko), a “Secondary School” (Imigymnasium) and a “Kindergarten” (Nipiagogion). The structure, which is situated within the 3rd Degree Archaeological Site in Bergama, was constructed during the second half of the 19th century. Even though the construction date of the building is known as 1867 according to the present tablets, the person who had it constructed remains unknown, since the resources were destroyed afterwards. The school, which was ruined after the fire in 1955 and then deserted, has been assigned to the Bergama Municipality for the purpose of restoration and utilization, on behalf of the common good by the decision of the General Provincial Council. Going through a process of a rapid destruction in the course of time, this building has been revealed with all its solemnity as a result of the restoration works.

Ocak - Şubat / January - February 2011 İZMİR

33


The tablet, which is situated on the street door side of the school, makes the building quite interesting. Another interesting part of the school campus is an ancient stone tomb, called “Sacrofagos” in archaeology, which is located in the big garden and was used as a water tank during the period of the Greeks where taps were put on the side walls for the children to drink water during the Republic Period, after the Greeks left.

Synagogue Building The historical synagogue, which is located in the Turabey Quarter and at the İstiklal Square, is situated within the Urban Archaeological Site. Being constructed by Efrayim Bengiat for the spirit of his father Yitsak Bengiat in 1875, the Synagogue Building was built for the Jewish citizens in Bergama to be able to worship. The two-storey magnificent building started to be deserted as from that date, when a great majority of the Jews who lived in Bergama migrated to Israel, together with the establishment of State of Israel. Even though the Synagogue, which was abandoned after the migrations, was used as a store for a while, it collapsed and ruined as a result of the fire on the roof.

Bergama Havra Çalışma

çalışmalarıyla son buldu. Eldeki kayıtlar bu yerleşkenin, Bergamalı Rumların “Arrenagogion” dedikleri “Erkek Çocuk Okulu” olarak inşa edilen bina, bir “İlkokul” (Dimotiko), bir “Ortaokul” (İmigimnasiyum) ve bir “Anaokulu”ndan (Nipiagogion) oluşuyordu. Bergama’da 3. Derece Arkeolojik Sit Alanı içerisinde bulunan yapı, 19. yüzyılın ikinci yarısında inşa edilmiş. Mevcut kitabelere göre, binanın yapım tarihi 1867 olarak bilinse de kaynakların sonradan tahrip edilmesi sonucu kim tarafından yaptırıldığı bilinememekte. 1955 yılında geçirmiş olduğu yangın sonrası

34 İZMİR

harap olan ve ardından terk edilen okul, İl Genel Meclisi’nin kararıyla restorasyonun yapılması ve kamu yararı adına kullanılması için Bergama Belediyesi’ne tahsis edilmiş. Zaman içinde hızlı bir yok olma süreci yaşayan bu yapı restorasyon çalışmaları sonucunda tüm görkemiyle ortaya çıkarıldı. Okulun sokak kapısı tarafında bulunan kitabe binayı bir hayli ilginç kılıyor. Okul yerleşkesinin bir başka ilginç kısmı da, büyük bahçede bulunan ve Rumlar zamanında su deposu olarak kullanılan, Rumlar

Ocak - Şubat / January - February 2011

Bergama Sosyal Tesis Yeni


“İlkler kenti” Bergama MEHMET GÖNENÇ Bergama Belediye Başkanı

Şehrimiz Büyük İskender’in generallerinden, Antigonos’un Komutanı Philetairos tarafından M.Ö. 283 yılında kurulan “Bergama Krallığı”nın mirasıdır. Bu ve bunun gibi daha birçok şeyden de anlaşılacağı gibi Bergama özel bir şehirdir. Üzerinde taşıdığı bin yılların iziyle, tarihi ve kültürel birikimiyle farklılığını hissettirmektedir. Bergama, insanlık tarihinden pek çok mirası üzerinde taşımaktadır. Bugün, büyük görkemiyle açık hava müzesini andıran “İlkler kenti” olarak da anılmaktadır. Bergamamızın bugünkü yöneticileri olarak, köklü bir kültürel mirasın sorumluluğunu taşıdığımızın bilincindeyiz. Bu bilinçle; kentimizdeki tarihi dokunun korunması için neler yapabilirizi tartışıyoruz. Kardeş şehrimiz olan, Hollanda’nın Alkmaar Kenti ile birlikte Logo East Programı kapsamında; “İnsanlığın Evrensel Kültür Mirası: Bergama” konulu bir proje hazırladık. Bu projemiz kapmasında, Rölöve ve Restorasyon büromuzun teknik alt yapısını güçlendirdik. İlçemizdeki tescilli yapı sahiplerine yönelik bilgilendirme çalışmaları yaptık. Bu yapı sahiplerine tek tek ulaşarak, koruma çalışmaları konusunda kendilerini bilgilendirdik. Eski ancak değerli yapılarımızı restore ederek tekrar Bergama’ya kazandırmaya çalışıyoruz. Bu özellikleriyle bir dünya kenti olarak Bergama’nın UNESCO Kültürel Miras Listesi’ne aday adayı olabilmesi için çalışmalar başlattık. UNESCO adaylığı Bergama’ya yeni bir soluk ve büyük bir heyecan getirecektir. Böylece kentimizin dünya ölçeğinde daha çok tanınacağına, insanlığın ortak değerleri olduğuna inandığımız tarihi Bergama Kenti’nin ülkemiz turizmine çok daha fazla hizmet edeceğine inanıyorum.

Bergama Kütüphanesi

gittikten sonra Cumhuriyet Dönemi’nde okul çocuklarının su içmesi için yan duvarlarına çeşme muslukları konan, antik çağdan kalma, arkeolojide “Sacrofagos” denen taş bir mezar.

Havra Binası Turabey Mahallesi’nde, İstiklal Meydanı’nda bulunan tarihi Havra, Kentsel Sit Alanı içerisinde yer alıyor. Efrayim Bengiat tarafından, babası Yitsak Bengiat’ın ruhu için 1875 yılında yaptırılan Havra Binası Bergama’da yaşayan Yahudi vatandaşların ibadet edebilmeleri için inşa edilmiş. 1948 yılında İsrail Devleti’nin kurulmasıyla Bergama’da yaşayan Yahudilerin büyük çoğunluğunun İsrail’e göç etmesi sebebiyle iki katlı görkemli yapı, bu tarihten itibaren terk edilmeye başlanmış. Göçlerin ardından sahipsiz kalan Havra, bir süre depo olarak kullanılsa da çatısında çıkan yangın sonrası çökmüş, harap hale gelmiş.

All beauties of the building, which has rich still-life paintings, carries the characteristics of the Baroque Period with wood ornaments and which has a floor covered by black white marble, have been brought to light again with the restoration works. However, since no Jewish Citizen lives in Bergama today, the building will no longer serve as a place of worship. The Synagogue Building, which has been assigned to the Bergama Municipality, expects to open its doors to the visitors as an exhibition hall where cultural activities would be performed, from now on.

Covered Market The Covered Market within the Ottoman Bazaar was restored by the Bergama Municipality for the first time in 1930. The market, which was used as a meat and vegetable market for a time, as from

Zengin natürmortlara sahip, ahşap süslemeleriyle Barok Dönemi özellikleri taşıyan, zemini siyah beyaz mermer ile döşenmiş binanın tüm bu güzellikleri gerçekleştirilen restorasyon çalışmaları sonrası tekrar gün yüzüne çıkarılmış. Ancak günümüzde Bergama’da yaşayan Yahudi Tebaası’nın bulunmaması sebebiyle, bina artık ibadethane olarak hizmet vermeyecek. Bergama Belediyesi’ne tahsis edilen Havra Binası, bundan böyle kapılarını, kültürel etkinliklerin yapılacağı bir sergi salonu olarak ziyaretçilerine açmayı bekliyor.

Kapalı Çarşı Arasta içerisinde bulunan Kapalı Çarşı, Bergama Belediyesi tarafından ilk kez 1930 yılında onarılmış. 1980 yılından itibaren bir süre et ve

Bergama Kapalıçarşı Eski

Ocak - Şubat / January - February 2011 İZMİR

35


sebze hali olarak da kullanılan çarşıda günümüzde ise; turistik amaçlı elektronik eşyaların satıldığı dükkanlar bulunmakta. Orta kısmında kabartma olarak yuvarlak bir saat bulunduran çarşı, bugün halen sağlam ve kullanılır durumda. Faaliyetlerine yenileme çalışmaları için ara verilen çarşı, Bergama Belediyesi tarafından yürütülen onarım işlemleri tamamlandığında tekrar alışverişe açılacak, tarihi yeniden alışveriş severlerle buluşturacak.

1980, consists of shops where touristic electronic items are sold today. Having a round clock as an embossment in the middle, the market is still firm and in-service today. While its activities are suspended for restoration works, the market will reopen to shopping and bring the history together with the shopping-lovers again, once the restoration processes carried out by Bergama Municipality are completed.

Library

Kütüphane Mimari üslubu ve cephe özellikleri göz önüne alındığında 19. yüzyıl sonunda yapıldığı düşünülen, eski kayıtlarda Merkez Komutanlık Binası olarak belirtilen yapı Bergama’da en son olarak İlçe Halk Kütüphanesi olarak kullanılıyordu. Yıllarca Bergama’ya kütüphane olarak hizmet veren bu tarihi bina, gerçekleştirilen yenileme çalışmaları sonunda yepyeni bir hal ve görünüm alacak. İçerisinde bulunan asma katın restorasyonun aslına uygun olması için kaldırılması sonucu kütüphane işlevini yitiren binanın tüm yenileme çalışmalarının ardından, Bergama Belediyesince kongre ve toplantı salonu olarak kullanılması planlanıyor.

Considering its architectural style and facade features, the building estimated to have been built at the end of the 19th century and indicated as the Central Command Building in the old chronicles was finally used as a District Public Library in Bergama. This historical building, which had served for Bergama as a library for years, shall have a brand new aspect and appearance at the end of the restoration works. The building, which lost its function as a library after the mezzanine, that was situated inside of the building, was removed in order to make it in accordance with the restoration, is planned to be used as a congress and meeting hall after by Bergama Municipality the whole restoration works.

Sosyal Hizmet Binası

Social Service Building

Yıllarca ev olarak kullanıldıktan sonra Bergama Belediyesi’ne tahsis edilen, şimdiki adıyla Sosyal Hizmet Binası, yine Belediye tarafından devam eden restorasyon çalışmalarının ardından özellikle engellilere yönelik Sosyal Hizmet Binası olarak hizmet verecek.

Social Service Building, which was assigned to the Bergama Municipality after being used as a house for years, shall serve as a Social Service Building once again, especially for the disabled, after the restoration works which are sustained by the Municipality.

Bergama; “the city of firsts” MEHMET GÖNENÇ The Mayor of Bergama

Our city is the inheritance of the “Kingdom of Bergama”, that was established by Philetairos, who was one of the generals of Alexander the Great and the Commander of Antigonos, in 283 B.C. As is also understood from this and such many other things, Bergama is a special city. It makes its difference felt with the traces of thousands of years and historical and cultural background. Bergama carries many inheritances from the history of humanity. It is also mentioned as the “City of Firsts” today, since it resembles an open space museum with its great solemnity. As the present administrators of our Bergama, we are aware that we carry the responsibility of a rooted cultural inheritance. Considering this consciousness; we are discussing what we can do to protect the historical texture of our city. We have prepared a project, themed “The Universal Cultural Inheritance of Humanity: Bergama” within the scope of Logo East Program, together with our sister town, Alkmaar City of Netherlands. Within the context of this project, we strengthened the technical infrastructure of our Building Survey and Restoration office. We performed informing studies aimed at the registered structure owners in our district. Reaching to these structure owners one by one, we informed them about the protection works. We are trying to restore the old but valuable buildings and bring them in Bergama again. We have started studies for Bergama, which is a world city with all these characteristics, to be a candidate for nomination in the UNESCO Cultural Inheritance List. The nomination for UNESCO shall bring a new breath and a great excitement to Bergama. By this way, I believe that the historical City of Bergama, through which we believe that our city will be known worldwide and which has the common values of humanity, shall serve for the tourism of our country much more.

Bergama Gazi Paşa İlkokulu Lahit Çeşme

36 İZMİR

Ocak - Şubat / January - February 2011


Ocak - Şubat / January - February 2011 İZMİR

37


Güncel / Actual

Kiklad tekneleri hayat buluyor 4 bin 500 yıl aradan sonra Kiklad tekneleri yeniden denizle buluşacak. Yapımında çam ağacı, çam reçinesi ve halat kullanılan teknelerle ilkbaharda Yunan adalarına yolculuk yapılacak

Yazı - Fotoğraflar / Article - Photographs: SÜLEYMAN DUMAN

Cycladic Boats are finding life After 4500 years Cycladic boats will reconnect with the sea. The boats made from pine trees, pine resin, and rope, will travel to the Greek Islands in spring.

38 İZMİR

Ocak - Şubat / January - February 2011


Ankara Üniversitesi Sualtı Arkeoloji Araştırma ve Uygulama Merkezi’nin (ANKÜSAM) kurucusu ve Limantepe Kazı Başkanı Prof. Hayat Erkanal’ın danışmanlığında yürütülen Kiklad tekneleri canlandırma projesi kapsamında, bilinen en eski tekne yapım yöntemi kullanılarak inşa edilen teknelerin yapımı tamamlanıyor. Kiklad tekneleri, geçmişi milattan önce üç binlere dayanan Kiklad Uygarlığı’ndan geliyor. Zengin yeraltı ve yerüstü kaynakları nedeniyle Ege Bölgesi’yle yoğun ticari ve kültürel ilişkiler kuran Kiklad Uygarlığı, bağlantıların kurulmasında daha çok Kiklad teknelerini ve gemilerini kullanıyordu. Seramikler, kaya kabartmaları, Kiklad tavaları olarak bilinen buluntular üzerindeki tekne tasvirlerinden yola çıkılarak yapılan Kiklad tekneleri, Ege’nin bilinen en eski tekneleri. Antik dönemin geleneksel yöntemleri kullanılarak tekrar inşa edilen Kiklad teknelerinin yapımında metal dâhil hiçbir sentetik yapıştırıcı bulunmuyor, dolgular için çam reçinesi kullanılıyor. Çam ağacından inşa edilen tekneler, keten liflerden yapılma halatlarla dikiliyor. Tekne suya girdiğinde halat ve tahta

Prof. Hayat Erkanal

Ocak - Şubat / January - February 2011 İZMİR

39


şişiyor ve bir fıçı gibi kendini kapatıyor, bu sayede tekne su almıyor. Bu teknelerin ikonografisinde yelkenlere rastlanmıyor, hareket edebilmesi için kano küreği gibi kısa kürekler kullanılıyor. 19 metrelik olarak yapılan tekne, yaklaşık 20 kürekçi, bir dümenci ve birkaç kişi ile eşya alabiliyor. Projenin deneysel arkeoloji ile pratikte nasıl yapılacağını anlatan Prof. Hayat Erkanal, “Bizim amacımız tekneleri sadece model olarak yapıp müzeye koymak değil. Bu tür teknelerle nasıl seyahat ediliyordu, sıkıntıları neydi, deneysel arkeoloji ile bu soruların cevaplarını bulacağız.” diyor. Daha önce Uluburun 2 teknesi ile Doğu Akdeniz’e, Kybele teknesi ile de Marsilya’ya giden Prof. Erkanal ve ekibi, gördüğü ilgi ve proje sayesinde dünya basınında da yer buldu. İlk etapta deneme amaçlı 7 metrelik bir Kiklad teknesi yapan ekip, sonrasında yaptıkları 15 metrelik tekne ile kısa seyahatler gerçekleştirdi. Projenin son etabında ise, iki adet 19 metrelik Kiklad teknesinin tamamlanması yer alıyor. Erkanal, Aralık ayında denize indirilmesi düşünülen teknelerle, mevsim koşullarına bağlı olarak Nisan veya Mayıs ayında Yunan adalarına uzun mesafeli seyahate çıkacaklarını belirtiyor.

40 İZMİR

Ocak - Şubat / January - February 2011

Within the context of the “Reviving Cycladic Boats Project,” headed by Professor Hayat Erkanal, Chief of the excavation at Limantepe and the founder of Ankara University Underwater Archaeology Research and Application Centre (Ankara Üniversitesi Sualtı Arkeoloji Araştırma ve Uygulama Merkezi-ANKÜSAM), the oldest known boat making method is being used to complete the boats. Cycladic boats date back to the Cycladic Civilization, whose history dates back three thousand years Before Christ. The Cycladic Civilization established intense commercial and cultural relations with the Aegean Region because of its rich underground and over-ground resources, and used Cycladic boats to establish most of these relationships. The Cycladic boats, made using the boat illustrations on the findings known as ceramics, rock reliefs, and Cycladic pans, are the oldest boats known in the Aegean Region. No synthetic glue, including metal, is used in re-building the Cycladic boats, which are being re-built using conventional methods from ancient times, where pine resin is used as sealant. The boats, made from pine trees, are being erected with flax-fibre ropes. Once the boat is in the water, the rope and timber swells and closes itself off like a barrel, which

prevents water seeping in. There are no sails in the iconography of these boats, small oars like canoe oars are used to manoeuvre them. There is enough room for almost 20 rowers, one navigator, a couple of people, and luggage on the 19-metre boat. Professor Hayat Erkanal described how the project would be implemented using experimental archaeology, and went on to say, “Our aim is not just to make models of the boats and place them in a museum. We want to find the answers to questions about how the boats travelled, and what issues they had by using experimental archaeology.” Thanks to the attention and the project, Professor Erkanal and his team, who have travelled to the East Mediterranean Sea with Uluburun 2 and Marseille with Kybele, have made headlines in the press worldwide. The team, who initially built a 7-metre Cycladic boat for the purpose of testing, made short journeys with the 15-metre boat they built shortly afterwards. Two 19-metre Cycladic boats will be completed in the last stage of the project. Erkanal plans to make a long distance trip to the Greek Islands in April or May, depending on the season conditions, with the boats that are thought to be on water by December.


Ocak - Şubat / January - February 2011 İZMİR

41


Güncel / Actual

Hedef:

3 milyon kruvaziyer turist İzmir Ticaret Odası (İTO), kruvaziyer turizm ile gelen turist sayısını arttırmak için çalışmalarına devam ediyor.

Target: 3 million cruise tourists İzmir Chamber of Commerce (İzmir Ticaret Odası -İTO) maintains their studies to increase the number of tourists who come with to İzmir by cruise liners.

42 İZMİR

Ocak - Şubat / January - February 2011


İTO Yönetim Kurulu Başkanı Ekrem Demirtaş, dünyanın kruvaziyer sektörüne yön veren en önemli iki fuardan biri olan ve 29 Kasım – 1 Aralık tarihleri arasında Fransa’nın Cannes kentinde düzenlenen Seatrade Med Akdeniz Kruvaziyer - Feribot - Süper Yat Sergi ve Konferansı’na katıldı. Demirtaş, “Yeni şirketler, yeni gemiler için çeşitli görüşmeler yaptık. “İzmir’i tanıtıp, kruvaziyer şirketlerine verdiğimiz destekler, imkânlar hakkında bilgi verdik. Hedefimiz 3 milyon kruvaziyer turiste ulaşmak.” dedi. Demirtaş, iki yıl önce de İtalya’nın Venedik Kenti’nde düzenlenen fuara katıldıklarını hatırlatarak, “O fuarda yaptığımız görüşmeler, yeni bağlantılar İzmir’e yeni gemiler, yeni yolcular olarak geri dönmüştü.” diye konuştu. 2011 yılının kruvaziyer için önemli bir yıl olduğuna dikkat çeken Demirtaş, seferlerin giderek attığını, sezonun 2 Ocak’ta başlayıp 11 Aralık’ta

biteceğini belirterek, “Toplam 143 gün gemi olacak İzmir’de” dedi. Bu yıl The Word isimli rezidans bir geminin ilk kez İzmir’de gece konaklayacağını, 2009 yılında İzmir’i ziyaret edip bu yıl Kuşadası Limanı’na giden Cunard Cruise Lines İngiliz Queen Victoria Gemisi’nin yine İzmir’e geleceğini belirten Demirtaş, şöyle konuştu: “Fred Olsen firması 2010 yılında getirdiği gemilerden sonra Black Watch adlı gemisini de İzmir ile tanıştıracak. Fransız Club Med II yelkenli kruvaziyer tipi yolcu gemisi ilk kez İzmir’i ziyaret edecektir. Costa Crociere firması yeni denize indireceği Costa Favolosa gemisi ile ilk seferini İzmir’e yapacak. İspanyol Quail Firması da 2011 yılında ilk defa İzmir’e seferlerini başlatacak. Şu ana kadar gelen verilerde 2011 yılında kentimize 191 gemi ile 462 bin 926 yolcu bekliyoruz. Hedefimiz ise üç milyon turiste ulaşıp, İzmir’i Akdeniz’in kruvaziyer yıldızı yapmak.”

Ekrem Demirtaş

The Chairman of Board of Director of İTO, Ekrem Demirtaş participated in the Exhibition and Conference of Seatrade Med Mediterranean Cruise – Ferry – Super Yacht, which is one of the two most important fairs that direct the cruise sector of the world and was organized in the Cannes city of France between 29 November – 1 December. Demirtaş said, “We have had various interviews for new companies, new ships. We introduced İzmir and gave information about the support, opportunities we give to the cruise companies. Our target is to reach 3 million cruise tourists.” Reminding that they also had participated in the fair organized in the Venice city of Italy two years before, Demirtaş said, “The interviews and new connections we made in that fair returned as new ships, new passengers for İzmir.” Emphasizing that 2011 is an important year for cruise, Demirtaş indicated that the cruises gradually increased, the season would start on 2nd January and end in 11th December and said, “The ships will stay in İzmir for totally 143 days.” Stating that a residence ship called The Word would lodge in İzmir at night for the first time, the English ship Queen Victoria of Cunard Cruise Lines which visited İzmir in 2009 and went to Kuşadası Harbour this year would come to İzmir once again, Demirtaş, spoke as follows: “After the ships they brought in 2010, the firm of Fred Olsen will introduce his ship called Black Watch to İzmir, as well. The sailboat cruise-type passenger ship, the French Club Med II will visit İzmir for the first time. The firm of Costa Crociere will organize its first cruise to İzmir with their ship, Costa Favolosa, which will be launched for the first time. The Spanish Quail Firm, on the other hand, will start their first cruise to İzmir in 2011. According to the data that have come so far, we are expecting 191 ships and 462 thousand 926 passengers to our city in 2011. Our target is to reach three million tourists and make İzmir the cruise star of the Mediterranean.”

Ocak - Şubat / January - February 2011 İZMİR

43


Aiol kentlerinin en güzeli

ALİAĞA Yaklaşık üç bin yıl öncesinin ticaret merkezi Kyme Antik Kenti’nin üstünde yükselen Aliağa, günümüzde sanayi kenti kimliğine turizmi de ekliyor.

Fotoğraflar: Çiğdem Askeri, Ferzan Yapkuöz, Aliğa Belediye Arşivi

44 İZMİR

Ocak - Şubat / January - February 2011


The best of the Aiolian cities Rising above the Ancient City of Kyme, which was the commercial centre three thousand years ago, Aliağa also adds tourism to the identity of industrial city today.

İzmir kent merkezine 62 kilometre uzaklıkta yer alan Aliağa, Çandarlı Körfezi’nin bakir koylarına ilişmiş, birçok uygarlığa ev sahipliği yapmış antik kentlerin üstüne kurulu şirin bir sahil ilçesi.

Being 62 kilometres distant from the city centre of İzmir, Aliağa is a pleasant coastal district that is established on ancient cities which are attached to the untouched coasts of the Çandarlı Bay and which hosted many civilizations.

Son birkaç yıl öncesine kadar Aliağa, dev sanayi tesisleri ve yoğun bir trafiğin yaşandığı Nemrut Limanı ile anılan bir ilçeydi. Ancak yapılan kazı çalışmalarıyla gün ışığına çıkarılan Kyme, Gyrneion ve Aigai antik kentleriyle ilçenin turizm potansiyeli de ortaya çıkarıldı. Tarihi değerlerinin yanı sıra, Çandarlı Körfezi’nin farklı özelliklere sahip birçok koyu, antik kalıntıların süslediği kıyılarda denizin keyfini çıkarmanızı da sağlıyor.

Up until a few years ago, Aliağa was a district remembered with its Nemrut Harbour, where giant industrial facilities and a heavy traffic were experienced. However, together with bringing the ancient cities of Kyme, Gyrneion and Aigai to light with the help of excavation works, the tourism potential of the district was also revealed. As well as historical values, many coasts of the Çandarlı Bay that have different characteristics enable you to enjoy the sea on the shores adorned with ancient ruins.

Arkeologların yaptığı kazılar ve arkeolojik bulgulardan Aliağa’nın bulunduğu bölgede ilk yerleşimlerin M.Ö. 3 bin 500’lü yıllarda olduğu anlaşılıyor. Tarih boyunca insanlık tarihinin en önemli uygarlıklarının kurulduğu Aiolis bölgesinde kurulan Aliağa, on iki Aiol kentinden biri olarak dikkat çekiyor. Aiolis kentlerinden Kyme, Gyrneion, Aigai ve Myrina’nın günümüzde Aliağa ilçe sınırları içinde yer alması Ege’nin tarihi zenginliğini bir kez daha kanıtlıyor.

Kehanetlerle bilinen Gyrneion Gyrneion, Çandarlı Körfezi kıyısında, Elaia ile Myrina arasındadır. Yenişakran Temaşalık (Çıfıtkale) mevkiinde kurulmuş bir ören yeridir. Zamanında Apollon Tapınağı ve kehanetleri ile tanınmıştır. Milattan Önce 334 yılında Parmenion tarafından yıktırılmıştır. Gryneion, denize yakın bir yerleşim yeri olduğundan, antik kalıntıların araştırılması da kolaylaşmaktadır. Görülmesi gereken önemli bir tarihi merkezdir.

Siyasi önemi olan bir şehir Güzelhisar Çayı’nın (Pythikos) denizle birleştiği yerde Çandarlı Körfezi’nin son koyunda yer alır Myrina (Sebastopolin). İki tepe üzerinde bulunan ve bir rastlantı sonucu köylüler tarafından ortaya çıkarılan Nekropoliste (mezarlık) kalıntıları vardır. Bölgede ilk araştırmayı 1874’te M.E. Batezzi yapmış ve 5 bin kadar mezar ortaya çıkarılmıştır. Bu kazılarda ortaya çıkarılan eserlerin birçoğu yurtdışına kaçırılmıştır. Kaçırılmayan eserler İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde ser-

From the excavations and archaeological findings of the archaeologists, it is understood that the first settlements in the region where Aliağa is located were established during 3 thousand 500s B.C. Being established in the Aeolian region, where the most important civilizations of history of humanity were established throughout history, Aliağa attracts attention as one of the twelve Aeolian cities. The fact that Kyme, Gyrneion, Aigai and Myrina that are among the Aeolian cities are located within the boundaries of Aliağa proves the historical richness of the Aegean once again.

Gyrneion; a place known with its prophecies Gyrneion is on the shore of the Çandarlı Bay, between Elaia and Myrina. It is a ruin which was established on the site of Yenişakran Temaşalık (Çıfıtkale). Once upon a time, it became famous with its Temple of Apollon and prophecies. It was destroyed by Parmenion during 334 BC. Since Gyrneion is a settlement near the sea, the search for ancient ruins gets easier. It is an important historical centre that is worth seeing.

A politically - important city Myrina (Sebastopolin) is located where the Güzelhisar Stream (Pythikos) unites with the sea and on the last shore of the Çandarlı Bay. There are (grave) ruins in Necropolis, which is located on two hills and was revealed by the villagers by accident. The first research in the region was perOcak - Şubat / January - February 2011 İZMİR

45


Aliağa’nın kültür ve turizm potansiyeli İBRAHİM KEKLİK Aliağa Kaymakamı District Governor of Aliağa

gilenmektedir. M.Ö. 45O’li yıllarda Atina Konfederasyonu’nda önemli bir yeri olan Myrina şehri, Milattan Sonra 17-30 yılları arasındaki depremlerde büyük zarar gördü.

Hala etkileyici: Aigai Köseler Köyü’nün yakınında, Nemrud Kalesi olarak bilinen bu Aiol yerleşimi, aynı zamanda antik Yunan’ın Anadolu’daki en eski kentlerinden biriydi. Bugün menengeç ve meşe ağaçlarının altında, yıkık bir kent gibi görünse de, ayaktaki kalıntıları halen etkileyicidir Aigai’nin. Bu izler kentin bir zamanlar ne denli ihtişamlı olduğunu ve aynı zamanda da tarihinin çok gerilere dayandığını söyler. Çok iyi korunmuş, ince işçilik sergileyen yüksek duvarları eşi bulunmaz bir malzemedir. Aigai, bu özelliğiyle, günümüze kalan en önemli antik kentlerinden biri olarak öne çıkar. Kenti saran sur duvarları, yaşanılan tarihi evreleri gözler önüne serecek denli güzel örnekler sunar. Tarımla uğraşıp, zeytinyağı üreten köylüleriyle Aigai kenti, keçi kılı dokumalarıyla da ünlü bir şehirdi. Ancak bu sessiz topraklardan dünyaya yayılan başka ünlü sesler de vardı: Eski zamanın yedi bilge kişisinden biri olan Pittakos, şair Alkaios, yedi tonlu ölçünün yaratıcısı Terpandros, Atina’daki Platon’un Akademiası’nın başına geçen Pitaneli (Çandarlı) Arkesilaos, antik dünyanın başyapıtlarından Theogonia / Yaratılış’ın yazarı Kymeli (Aliağa) Hesiodos... Hepsi de adına Aiolis denilen topraklarda solumuştu.

Kyme’nin önemi Çakmaklı Köyü yakınındaki Kyme, denizin yakınında, geniş Aliağa körfezinde bugün Nemrut Limanı olarak adlandırılan bir koyda bulunuyor. Kuruluş tarihi kesin bilinmeyen Kyme, ilkçağ destanlarına göre amazonlardan bir kraliçe tarafından kurulmuş. Kyme’nin kalıntıları İonya kıyılarındaki diğer kentlerin kalıntılarında olduğu gibi yağmalanmış, yeni kentlerin yapımında taşları kullanılmıştır. Bu nedenle de Antik Çağların ünlü Kyme ken-

46 İZMİR

Ocak - Şubat / January - February 2011

Aliağa, mevcut potansiyeliyle İzmir’in en gelişmiş ilçelerinden biridir. Adını Ali Ağa adındaki bir kişinin çiftliğinden alan ilçemizin kuruluşu 4. Murat dönemine kadar uzanmaktadır. Yakın geçmişinde küçük bir kıyı köyü olan Aliağa, özellikle 1980’den sonra yapılan Petrol Ofisi, Tüpraş, Petkim ve Demir-Çelik yatırımları sonucu bölgede hızla büyümüştür. 40’ı geçkin sanayi tesisi ve kuruluşuyla bölgenin ve Türkiye’nin en önemli sanayi kenti haline gelmiştir. Aliağa’nın sanayi kenti olmasının yanında, turizm potansiyeli de mevcuttur. Tarihi geçmişinde İzmir ve Bergama uygarlıklarından izler taşımaktadır. Ege Denizi kıyılarında 30’u aşan Aiol kentleri arasında en büyük ve en önemlilerini oluşturan 12 kentten 4’ü (Aigai, Kyme, Myrna ve Gryneion) ilçemiz sınırları içinde bulunmaktadır. Zeytin ağaçları ve deniziyle bütünleşmiş uzun bir sahil şeridine sahip olmasından dolayı; ilçemiz Yenişakran Beldesi’ni İzmir dışında Manisa, Ankara ve İstanbul’dan gelen turistlerin de tatillerini geçirmekte tercih sebebi bu doğal güzelliklerdir. İlçemizin güneydoğusundaki Dumanlı Dağı ve kuzeydoğusundaki Yunt Dağı dağcılık ve dağ sporları için elverişlidir. Bu durumun değerlendirilmesi ilçemizdeki turizmin gelişmesine katkı sağlayacaktır. Aliağa, büyük bir sanayi kenti olması yanında; birçok tarihi dokuyu sınırları içerisinde bulundurması, 5 kilometreyi aşan bozulmamış kumsal sahili, Kuş Cenneti, Kyme Antik Kent’i ve kendine has doğal güzellikleriyle mevcut potansiyelini kullanarak adını kültür ve turizm kenti olarak da duyuracaktır.edeceğine inanıyorum.

Culture and tourism potential of Aliağa With its existing potential, Aliağa is one of the most developed districts of İzmir. Named after the farm of a person called Ali Aga, the establishment of Aliağa dates back to the period of the 4th Murat. Aliağa, which was a small coastal village in more recent times, has rapidly progressed in the region especially after the investments of Petrol Ofisi, Tüpraş, Pektim and Iron-Steel after 1980. It has become the most important industrial city of the region and Turkey with more than 40 industrial facilities and corporations. As well as being an industrial city, Aliağa also has a tourism potential. It carries the traces of the civilizations of İzmir and Bergama in its historical background. 4 (Aigai, Kyme, Myrna and Gyrneion) of the 12 cities, that constitute the greatest and the most important of all Aeolian cities which are more than 30 on the coasts of the Aegean Sea, are within the boundaries of our district. Since it has a long coastal line which is integrated with olive trees and the sea, the reason why the local people not only from İzmir but also from Manisa, Ankara and İstanbul, except of İzmir, prefer Yenişakran Town of our district to spend their holidays is these natural beauties. Dumanlı Mountain in the southeast and Yunt Mountain in the northeast of our district are convenient sites for mountaineering and mountain sports. The evaluation of this condition shall contribute to the development of tourism in our district. Aliağa shall get famous as a culture and tourism city through using its existing potential, since it is a large industrial city, includes various historic textures within its boundaries, an unspoiled beach that is more than 5 kilometres, Bird Paradise, the Ancient City of Kyme and unique natural beauties.


tinden günümüze pek az kalıntı gelebilmiştir. Bunlar da sur kalıntıları, anıtsal bir yapı, Ion üslubunda mabet kalıntıları, gövdeleri yivsiz iki sütun dizisi ile tiyatronun yeridir. Kyme’de ortaya çıkarılan buluntulardan İzmir Arkeoloji Müzesi’ndeki tunç atlet heykeli ile İstanbul Arkeoloji Müzesi’ndeki Artemis başı en güzel parçalardır.

Ali Ağa’nın çiftliği Adını Ali Ağa adındaki bir kişinin çiftliğinden alan Aliağa’nın kuruluşunun 4. Murat dönemine kadar uzandığı biliniyor. Bir söylenceye göre; çiftliğin sahibi Ali Ağa, bir suç işler ve İstanbul’da ölüme mahkum edilir. Ali Ağa, Avustralyalı Baltacı Edwars tarafından bu cezadan kurtulur. Ali Ağa bu can bağışının altında kalmaz ve adını değiştirmemek koşulu ile çiftliğini Edwars’a bırakır. Edwars buraya üç katlı bir malikâne yaptırır. Aliağa’nın ilk yapısının böyle oluştuğu rivayet ediliyor.

Kyme kenti, batık dalgakıran, ortaçağ kalesi, Helenistik andezit kent duvarı, güney tepesi üzerindeki yerleşim bölgesi, küçük termal bina, sütunlu yol, tiyatro, tiyatro yakınındaki döşeme, sahil boyunca bulunan portiko ve kuzey tepesindeki kutsal alandan oluşuyor.

Müze boşluğu dolduracak Antik Kyme kenti kazılarını sürdüren İtalyan kazı ekibinin katkılarıyla Aliağa’da yapımına başlanan müze inşaatı, ilçenin kültür vizyonunda önemli bir yer tutuyor. Müze tamamlandığında, binlerce yıllık kültür uygarlığı Kyme’den çıkarılan eserler, çıkarıldıkları topraklarda sergilenme olanağı bulacak. Kyme Antik Kenti kazılarını T.C. Kültür Bakanlığı ile işbirliği halinde sürdüren İtalya’nın Catania Üniversitesi’nin katkılarıyla yapılmakta olan Aliağa Arkeoloji Müzesi, yeterli ödenek bulunduğunda tamamlanacak. Müze bittiğinde, New York Metropolitan, Londra British ve Rusya St. Petersburg müzelerinde sergilenen Kyme’ye ait buluntular, olmaları gereken yere, Aliağa’ya getirilecek.

formed by M.E. Batezzi in 1874 and approximately 5 thousand graves were uncovered. Most of the artworks that were found during these excavations were smuggled. The works that weren’t smuggled are exhibited in İstanbul Archaeology Museum. The city of Myrina, which had an important position for the Athens Confederation during 450s B.C., was greatly damaged during the earthquakes between A.D.17 and 30.

Bakir koylar

Still impressive: Aigai

Çandarlı Körfezi’nin birçok koyuna komşu olan Aliağa’da denize girilebilecek birçok temiz plaj

This Aeolian settlement known as the Nemrud Fortress near Köseler village, was also one of

The farm of Ali Aga It is known that the establishment of Aliağa, which is named after the farm of a person called Ali Aga, dates back to the period of the 4th Murat. Rumour is that; the owner of the farm, Ali Aga commits a crime and is sentenced to death in İstanbul. However, he gets off this punishment with the help of the Australian Halberdier Edwars. Ali Aga refuses to get under this spare and he leaves his farm to Edwars, on condition that its name remains the same. Edwars builds a three-storey mansion here. The first structure of Aliağa is related to have been constituted by that way.

Ocak - Şubat / January - February 2011 İZMİR

47


da bulunuyor. Antik kent kalıntılarının yamacında deniz-kum-güneş keyfi yapılabiliyor. Birçok kişinin sanayi kenti kimliğiyle bildiği Aliağa’da aslında masmavi deniz ve pırıl pırıl kumsallar görmek mümkün. Üstelik henüz keşfedilmemiş…

Geleneksel şenlik 21 yıldır düzenlenen Aliağa Geleneksel Emek ve Barış Şenliği, zengin içeriğiyle ilçeyi hareketlendiriyor. Üç gün süren şenliklerde, söyleşiler, paneller, konserler düzenleniyor, firmalar stantlar açarak tanıtım yapıyor. Aliağalıların ve çevre ilçelerin de ilgi gösterdiği şenlik, güncel sorunların ele alındığı panelleriyle dikkat çekiyor.

El emeği hasır bilezikler Aliağa Ticaret Odası (ALTO), ilçenin kültür turizm değerlerinin ortaya çıkarılması adına çalışan aktif kurumlardan biri… ALTO’nun da yer aldığı, yerel yönetimlerin işbirliğinde kurulan S.S Aliağa Toplumsal Üretim Mesleki Eğitim ve Küçük Sanat Kooperatifi (ALTÜM KOOP) ev kadınlarının potansiyelini ortaya çıkarıyor. ALTÜM KOOP, ev kadınları ve genç kızlar tarafından el emeği göz nuru bir çaba ile ortaya çıkan hasır bilezik, kolye, rozet, broş, tespih, yüzük, kemer gibi ürünlerin üretim organizasyonu, satışı ve pazarlaması ile ilgili faaliyet gösteriyor. Ürünlerini tescilli Eldans markası ile satışa sunan Aliağalı kadınlar, ilçedeki satış mağazasının yanı sıra sanal ortamda da tüketiciyle buluşuyor. www.eldans.com.tr sitesinde Aliağalı kadınların ürettiği, eşi benzeri olmayan hasır bileziklerle birlikte renkli takılar yer alıyor.

48 İZMİR

Ocak - Şubat / January - February 2011

the oldest cities of the Ancient Greek in Anatolia. Even though it seems like a ruin city under turpentine and oak trees today, the remaining ruins of Aigai are still impressive. These traces tell that once upon a time, the city was so magnificent and at the same time, its history dates back to very old times. Its well-protected, elaborate high walls comprise a unique material. With this characteristic, Aigai comes to the forefront as one of the most important ancient cities that has survived until today. The fortress walls surrounding the city present such beautiful samples that reveal the experienced historical stages. With its villagers who were occupied with agriculture and produced olive oil, Aigai was also a city that was famous with its goat hair textures. However, there were also some other famous voices spreading to the world from these silent territories: Pittakos who was one of the seven scholars of old times, the poet Alkaios, Terpandros who is the creator of the seven tone measure, Arkesilaos from Pitane (Çandarlı) who became the head of the Academia of Plato in Athens, Hesiod from Kyme (Aliağa) who is the writer of Theogonia / Creation that is one of the masterpieces of the ancient world... They all had breathed on the lands called Aiolis.

Importance of Kyme Kyme, which is near Çakmaklı Village and the sea, is located on a bay called Nemrut Harbour on the wide Aliağa bay today. With an unknown establishment date, Kyme had been established by an Amazon queen, according to the legends of the antiquity.


The ruins of Kyme were plundered, just like other ruins of cities on the Ionian shores, and their stones were used in the construction of new cities. Therefore, very few ruins have remained from the famous city of Kyme of the Ancient Ages. These are the wall ruins, a monumental structure, Ionian-style temple ruins, two series of columns with fluteless bodies and the theatre. The bronze statue of an athlete in İzmir Archaeology Museum and the head of Artemis in İstanbul Archaeology Museum are the best pieces that were uncovered in Kyme. The City of Kyme is consisted of the sunken breakwater, Medieval fortress, Hellenistic andesite city wall, the residential area on the southern hill, small thermal building, colonnaded road, theatre, pavement near the theatre, porch along the coast and the holy zone on the northern hill.

Museum will fill the gap The construction of the museum, which has been started in Aliağa with the contributions of the Italian excavation team that has been sustaining the excavations of the Ancient City of Kyme, has a significant place in the culture vision of the district. Once the museum is completed, the artworks that shall be uncovered in Kyme, which is a culture civilization of thou-

Nasıl gidilir? İzmir - Çanakkale karayolu, ilçenin içinden geçiyor. Aliağa - İzmir arasındaki 60 kilometrelik uzaklık, otomobil ile 45 dakikada alınabiliyor. Bunun yanında, Aliağa ve İzmir arasındaki hızlı banliyö sisteminin hizmete girmesiyle, 80 kilometrelik demiryolu hattı, ulaşımda büyük kolaylık sağlayacak.

How to go? The highway of İzmir – Çanakkale passes through the district. The distance of 60 kilometres between Aliağa – İzmir could be taken in 45 minutes by car. Besides, once the speed suburban system between Aliağa and İzmir is put into service, the railway line of 80 kilometres shall considerably enable the transportation.

Ocak - Şubat / January - February 2011 İZMİR

49


sands of years, will have the opportunity to be exhibited on the territories they are discovered from. Aliağa Archaeology Museum, which is constructed with the contributions of the Catania University of Italy that has been sustaining the excavations of the Ancient City of Kyme in cooperation with the Turkish. Ministry of Culture and Tourism, shall be completed when the adequate allowance is found. Once the museum is completed, the artifacts that are being exhibited in New York Metropolitan, London British and Russian St. Petersburg museums shall be brought to Aliağa, where they belong.

Untouched bays In Aliağa, which is neighbour to many coasts of the Çandarlı Bay, there are also a lot of clean beaches for swimming. A person has the opportunity to have the joy of sea-sand-sun by the ruins of the ancient city. It is actually possible to see a deep blue sea and shimmery beaches in Aliağa, which is known only as an industrial city by many people. Besides, it has not been discovered yet…

Traditional festival The Traditional Labour and Peace Festival of Aliağa, which has been organized for 21 years, activates the district with its rich content. At the festivals, which last for three days, interviews, panels, concerts are organized; companies are represented at the stands. The festival, which is also paid attention by the people of Aliağa and the neighbour districts, attracts attention with the panels on which current problems are discussed.

Handwork straw bracelets Aliağa Chamber of Commerce (ALTO) is one of the active institutions that work for revealing the cultural and tourism values of the district… S.S Aliağa Social Production of Vocational Education and Craft Cooperative (S.S Aliağa Toplumsal Üretim Mesleki Eğitim ve Küçük Sanat Kooperatifi -ALTÜM KOOP), which was established under the cooperation of local administrations in which ALTO is also included, reveals the potential of housewives. ALTÜM KOOP carries on business related to the production organization, sale and marketing of products such as straw bracelets, necklaces, rosettes, brooches, rosaries, rings, belts that are produced with the handicraft efforts of housewives and young girls. The women of Aliağa, who put their products on the market with the registered trademark of Eldans, meet with the consumers not only through the outlet store in the district, but also in the virtual environment. The unique straw bracelets and colourful jewelleries that are produced by the women of Aliağa are available on the site of www.eldans.com.tr.

50 İZMİR

Ocak - Şubat / January - February 2011

Aiol kenti TURGUT OĞUZ Aliağa Belediye Başkanı Mayor of Aliağa

Yakın geçmişin balıkçı kasabası olan Aliağa’ya özellikle 1980’den sonra Türkiye’nin yanı sıra dünyanın en önemli şirketlerinin yatırım yapması, ilçemizin sanayi kenti olmasını kaçınılmaz hale getirmiştir. Oysa pek bilinmeyen bir gerçek vardır ki; o da Aliağa’nın sanayi kenti olmasının yanında turizm kenti potansiyelinin de olduğudur. Kuzey Ege’de kurulan 12 Aiol kentinin en önemlileri Aliağa bölgesindedir. Toprak altında kalan tarihi ve kültürel değerlerinin gün yüzüne çıkarılması, sergilenmesinin kentimizin tanıtımı ve turizmin geliştirilmesi bakımından çok önemli olduğunun farkındayız. Kyme’de kazı çalışmalarını yürüten İtalya’nın Catania Üniversitesi’nin ön ayak olması neticesinde başlayan, arsası belediyemizce bağışlanan müze inşaatının bitirilmesi ve eserlerin gün yüzüne çıkarılması noktasında yerel yönetim olarak elimizden gelen katkıyı veriyoruz. Kentimiz için bu anlamda bir başka önemli gelişme ise yakın bir zamanda Myrina Antik Kenti’nde Fransız Louvre Müzesi ekibinin kazı çalışmalarına başlayacak olması. Aliağa’nın, Kyme ve Myrina antik kentleri ile adını dünyaya turizm kenti olarak duyurabilme şansı vardır. Birçok tarihi dokuyu barındıran ilçemiz aynı zamanda 5 kilometrelik doğal kumsalıyla özellikle yerli turizme çok önemli katkılar yapmaktadır. Son olarak kentlerin tarihsel, kültürel ve doğal dokusunun korunmasının çok önemli olduğunun bilinci ile hareketle, bu yıl içerisinde Aliağa Belediyesi olarak Tarihi Kentler Birliği’ne üye olarak bu konudaki kararlılığımızı ve duyarlılığımızı ortaya koyduk. Aliağa’nın tarihi ve doğal dokusuyla, bilinen birçok turizm kentinden yüksek olan potansiyelini açığa çıkarmak için yeni projeler geliştirmeye devam edeceğiz.

Aeolian City The fact that as well as Turkey’s, the world’s important companies have invested in Aliağa, which is the fishing town of the recent past, especially after 1980, has made it inevitable for our district to be an industrial city. What is not known well is that Aliağa has a potansial of being a tourism city as well as being and industrial city. The most important cities of 12 Aeolian cities, which are established in the Northern Aegean, are in Aliağa region. We are aware that uncovering and displaying its historical and cultural values, that are under the soil, is very important in terms of introducing our city and developing the tourism. As the local administration, we contribute at the point of finishing the museum construction, whose land was donated by our municipality and which started as a result of the initiative of the Catania University of Italy that sustains their excavation works in Kyme and uncovering the artworks, as much as we can. Another important development for our city is that the team of the French Louvre Museum shall start the excavation works in the Ancient City of Myrina very soon. Aliağa has the chance to get famous worldwide with the ancient cities of Kyme and Myrina. Our district, which includes various historic textures, contributes particularly to the domestic tourism with its natural coast of 5 kilometres. Finally, considering the fact that protecting the historical, cultural and natural texture of the cities is very important, we, as Aliağa Municipality, have revealed our determination and sensibility about this issue through joining the Union of Historical Towns within this year. We shall continue to develop new projects in order to reveal the historical and natural texture of Aliağa and its potential which is higher than many other tourism cities.


Ocak - Şubat / January - February 2011 İZMİR

51


ADVERTORIAL

Sağlık + Balık =

Altınbalık 23 yıllık köklü bir kuruluş olan Bostanlı Vapur İskelesi üstündeki Altınbalık Restoran, Ege’nin sağlıklı mutfak kültürünün temeli balık ve deniz ürünlerinin en lezzetlilerini sunuyor. Tuzda balık, sütlü balık, balık pastırması, deniz mahsulleri güveci, beşamel sosla servis edilen deniz ürünleri kokoreci, ızgara kalamar, karides, ahtapot gibi her türlü balık ve deniz ürünlerini bulabileceğiniz Altınbalık, sadece bir restorandan ibaret değil. 40 kişilik bir ekip çalışmasının titiz örneğinin sergilendiği mekan, düğün, toplantı, şirket yemeklerinin de organize edildiği alternatifli kapalı ve açık salonları barındırıyor. Üç kapalı salonu, iki açık terası bulunan Altınbalık’ta, Yelken Salon 500, Kamara Salonu 200, Alacarte Restoran 150 kişi, açık teraslar ise 500’er kişilik kapasiteyle hizmet verebiliyor. Aynı anda iki bin 500 kişinin ağırlanabildiği Altınbalık Restoran, İskender, Vezir ve Doğan Aslan kardeşlerin başarılı işletmeciliğinde yıllardır kalite çizgisini değiştirmeden markasını koruyor. Özel otoparkı bulunan, hafta içi her gün öğle ve akşam yemeklerinizi yiyebileceğiniz, özel organizasyonlarınızı gerçekleştirebileceğiniz Altınbalık Restoran, müşterilerine verdiği VIP servis hizmetiyle de farkını ortaya koyuyor.

52 İZMİR

Ocak - Şubat / January - February 2011

Health + Fish = Altınbalık Being a rooted establishment of 23 years, Altınbalık Restaurant which is located above Bostanlı Ferry Port presents the most delicious fish and seafood that is the base of the healthy cuisine culture of the Aegean. Altınbalık, where you can find all kinds of fish and seafood such as salt-cured fish, milky fish, fish pastrami, seafood stew, seafood intestines served with bechamel sauce, grilled calamary, shrimp and octopus, is not only consisted of a restaurant. The venue, where a careful example of a team work of 40 people is displayed, also includes alternative indoor and outdoor halls where wedding, meeting and company banquets are organized. Altınbalık, which has three indoor halls, two open terraces, offers the

services in the Sail Hall with a capacity of 500, the Chamber Hall with 200, the Alacarte Restaurant with 150 and open terraces with 500 people. Altınbalık Restaurant, where two thousand 500 people could host all at the same time, has been protecting its trademark without changing its quality line under the successful management of İskender, Vezir and Doğan Aslan brothers for years. Altınbalık Restaurant, which has a special parking lot and where you can have your lunch and dinner every weekday and carry out your private organizations, shows its difference with the VIP service for the clients.


Ocak - Şubat / January - February 2011 İZMİR

53


Röportaj / Interview

Valiz taşıyıcılığından

turizm patronluğuna! Müftülük hayalleri Rodos’ta son bulan Mehmet Bastıyalı, valiz taşıyıcısı olarak başladığı turizm sektöründe hızla yükseldi ve yıllardır Türkiye’nin önde gelen turizmcileri arasında anılıyor.

From being a bellboy to a tourism boss! Mehmet Bastıyalı, whose dreams of being a mufti ended in Rhodes, has rapidly risen in the tourism sector in which he started as a bellboy and remembered as one of the prominent tourism enterprisers of Turkey for years.

Röportaj / Interview: ÇİĞDEM ASKERİ COŞKUN

54 İZMİR

Ocak - Şubat / January - February 2011


1944 yılında Rodos’ta dünyaya gelen Mehmet Bastıyalı, ilginç bir yaşam öyküsüne sahip. İlk, orta ve lise öğrenimini Rodos’ta yapan Bastıyalı, müftü olma hayalleriyle yükseköğrenimini Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde yapmak için Türkiye’ye geldi. İlk zamanlarda Rodos Müftüsü Şeyh Süleyman'ın talimatıyla Ağa ve Murat Reis camilerinde vaaz verip, imamlık yaptı. Ancak Bastıyalı’nın Rodos Türkleri tarafından ilgi gören vaazları, müftülük hayallerinin de sonu oldu. Yerel makamların dikkatini çeken Bastıyalı’nın din adamlığı görevini sürdürmesi dönemin şartları gereği engellendi.

Duayen turizmci Mehmet Bastıyalı, İzmir’in tarihi, kültürel ve doğal güzelliklerinin bir paket olarak sunulması gerektiğine inanıyor. Mehmet Bastıyalı’nın turizm sektörüne girişi, yaşamını sürdürmek için seyahat acentesinde bulduğu valiz taşımacılığı işiyle başladı. 1970’lerde turistik bir şehir olan Rodos’ta haftada 30 charter uçağını ağırlayan seyahat acentesinde kısa sürede yükselen Bastıyalı, 1974 Kıbrıs Barış Harekatı’na kadar görevini başarıyla sürdürdü. Ancak zamanın siyasi koşulları, her ne kadar Yunan vatandaşı olsa da, Türk asıllı Bastıyalı’nın Türkiye’ye gelişine neden oldu. Türkiye’ye turist olarak gelmiş olmasına rağmen üç ay sonra Yunan vatandaşlığından çıkarılan Mehmet Bastıyalı, Türkiye’de altı yıl haymatlos yani vatansız olarak yaşadı. “Altı yıl dünya vatandaşı oldum” diyen Bastıyalı, “Haymatlos olduğun zaman, Türkiye’nin de içinde bulunduğu 21 ülkede çalışma ve oturma izni alabiliyorsun. Ben de o haktan yararlanarak Yaşar Holding’e girdim ve 10 yıl boyunca

Efes Celcius Kitaplığı / Celcius Library

Bintur Seyahat Acentesi’nde genel müdürlük yaptım. Rodos’tan alışık olduğum bölge İskandinav ülkeleriydi. İzmir’de de ilk başlarda o ülkelerden turist getirmek için uğraştım. 1980 yılına kadar Çeşme’ye turist getiriyorduk. Zaten Türkiye’nin turizm merkezi Çeşme’ydi. O dönemlerde Marmaris’te turistlere yemek yedirilecek bir restoran dahi yoktu. Rodos’tan turist gönderirdik. Turistler otobüslerle Marmaris’ten Muğla’ya iki saatlik yolculuk yaparlardı yemek ve alışveriş için. Türkiye büyük aşamalar kaydetti turizmde.” diye anlatıyor o yılları. Turizmin en alt katından hızla yükselen Bastıyalı, 1986 yılında tecrübeleri ışığında kendi şirketini, Bastıyalı Turizm İşletmeleri Ticaret Anonim Şirketi’ni kurdu. Rodos gibi turizm

Being born in Rhodes in 1944, Mehmet Bastıyalı has an interesting life story. Completing his primary, secondary and high school education in Rhodes, Bastıyalı came to Turkey in order to perform his higher education at Divinity School of Ankara University with dreams of becoming a mufti. During the early period, he preached and served as an imam at Ağa and Murat Reis mosques, with the directive of the Mufti of Rhodes, Sheikh Süleyman. However, the sermons of Bastıyalı, which were paid attention by the Rhodian Turks, became the end of his dreams of becoming a mufti. Bastıyalı, who called the attention of the local offices, was restrained from maintaining his position as a religious functionary, according to the conditions of the period.

The doyenne tourism enterpriser, Mehmet Bastıyalı believes that historical, cultural and natural beauties of İzmir shall be presented as a package.

Efes

Mehmet Bastıyalı entered the tourism sector as a bellboy, which was the job he found at the travel agency, in order to maintain his life. Bastıyalı, who rose at the travel agency that used to welcome 30 charter planes in a week in Rhodes which was a touristic city during 1970s in a short time, successfully sustained his duty until the Cyprus Peace Operation of 1974. However, even though he was a Greek citizen, the political conditions of the period caused the Turkishorigin Bastıyalı to come to Turkey. Mehmet Bastıyalı, who was denationalized from the Greek citizenship three months later although he

Ocak - Şubat / January - February 2011 İZMİR

55


gözdesi bir şehirde doğmuş olmanın avantajını kullanan Mehmet Bastıyalı, bilgilerini İzmir ve Türkiye turizminde nasıl kullandığını şöyle anlatıyor: “1981 yılında dönemin Turizm Müsteşarı Kemal Baytaş, Rodos’a gerçekleştirilecek bir ziyarete rehberlik yapmam için beni de çağırdı. Beraber gittiğimiz heyet hayran kaldı Rodos’a. Ne yaparak bu noktaya geldiler, biz de aynısını yapalım, diyerek Kemal Bey, benden bir çözüm dosyası hazırlamamı rica etti. Ben de Musa’nın 10 emri gibi 10 maddeden oluşan turizmde ilerleme raporu hazırladım. Raporu dönemin Başbakanı ve Turizm Bakanı dahil olmak üzere birçok üst makama gönderdim. Sonraki yıllarda sektörde atılan birçok adımın kaynağının raporum olması mutlu ediyor tabiî ki beni.” Çeşme - Ilıca

came to Turkey as a tourist, had a stateless life in Turkey for six years. Stating that “I had been a citizen of the world for six years”, Bastıyalı tells about those years as follows, “When you are a stateless person, you are able to get the permission of work and residence in 21 countries, in which Turkey is included as well. Using that right, I entered Yaşar Holding and served as a general director at Bintur Travel Agency for 10 years. The region I was familiar with from Rhodes was the Scandinavian countries. Indeed, I initially tried to bring tourists from those countries to İzmir. We brought tourists to Çeşme until 1980. Çeşme was already the tourism centre of Turkey. There wasn’t even a restaurant in Marmaris. We used to send tourists from Rhodes. Tourists would make a journey of two hours on buses from Marmaris to Muğla for food and shopping. Turkey has made great strides in tourism.” Rising from the bottom up in tourism rapidly, Bastıyalı established his own company, the Bastıyalı Tourism Establishments Trade Inc. in 1986, in the light of his experiences. Using the advantage of being born in Rhodes, which is the apple of tourism’s eye, Mehmet Bastıyalı tells about how he uses his knowledge on the tourism of İzmir and Turkey, as follows: “In 1981, the Tourism Undersecretary of the period, Kemal Baytaş called me to serve as a guide during a visit to Rhodes. The committee, together with whom we went, was instantly filled with admiration of Rhodes. Stating that we needed to do whatever the Rhodians had made and come to this point, Mr. Kemal asked me to prepare a solution file. Perceiving this as the ten commandments of Moses, I prepared a report of progress in tourism, which was consisted of 10 articles. I sent the report to a number of top level persons, particularly including the Prime Minister and the Minister of Culture and Tourism of that period. The fact that the source of many steps taken in the sector in the next years is my report, surely makes me happy.”

“The all-inclusive system is the harakiri of tourism” The experienced tourism enterpriser, who believes that individual efforts in tourism would not bring along success, states that progress in tourism could only be provided with the support of the government. Particularly emphasizing the “all-inclusive” system which has been applied by the hotels and travel agencies in an attempt to attract tourists in recent years, Bastıyalı says, “The all-inclusive system is the harakiri of tourism. It causes to make concessions to quality. In order not to make concessions on quality, the government has to lay hands on the sector at a point as well.”

56 İZMİR

Ocak - Şubat / January - February 2011


Altı yıl boyunca haymatlos (vatansız) olarak yaşayan Mehmet Bastıyalı, çalışma izni aldığı Türkiye’de başarıyla yükseldi. Mehmet Bastıyalı, who had a stateless life for six years, has successfully risen in Turkey where he obtained the work permit.

“Her şey dahil sistemi turizmin harakirisidir” Turizmde bireysel çabaların başarı getirmeyeceğine inanan deneyimli turizmci, turizmde ilerlemenin devlet desteğiyle mümkün olacağını belirtiyor. Özellikle son yıllarda otellerin, seyahat acentelerinin turist çekmek amaçlı uyguladıkları “her şey dahil” sistemine değinen Bastıyalı, “Her şey dahil sistemi turizmin harakirisidir. Kaliteden taviz verilmesine neden oluyor. İşte kaliteden ödün vermemek için de devletin bir noktada sektöre el atması gerekiyor.” diyor. “Herhangi bir turizm çeşidi İzmir için caziptir diye ahkam kesmek yanlıştır” diyen Bastıyalı, “Termal çok itici bir güç İzmir için ama yeterli değil. Denizi, tarihi, doğayı, termali bütünleyip sunabilirseniz işte o zaman turizmde başarılı olursunuz. Geçmiş yıllarda turistlerin ilgisi vardı tarihi değerlere. Ancak bugün öyle değil. İnsanlar deniz-güneş-kum ve eğlence için geliyor. Siz de turistin isteğine göre şekillenmek zorundasınız.” diyor. Mehmet Bastıyalı, İzmir turizmini en iyi betimleyen tasviri de değer verdiği eski bir turizmcinin sözleriyle anlatıyor: “Şöyle bir tespit yapabiliriz: İzmir’in fazla üzülmesine gerek yok. Türkiye öyle bir turist yoğunluğu noktasına geldi ki, tıpkı fizikteki birleşik kaplar yasası gibi olacak. Aşağıdan doldukça su, yukarı doğru gidecek. Kap doluyor, İzmir kısa zaman sonra turizmde istediği noktalara gelecek. Hatta İzmir değil, Balıkesir tarafları bile turist yoğunluğu yaşayacak.”

Expressing that “It is wrong to have the authority to speak like ‘İzmir is inviting for any type of tourism’”, Bastıyalı says, “Thermal is a very repelling power for İzmir, but it is not enough alone. If you are able to present a mixture of the sea, nature, thermal, then you will become successful in tourism. The tourists were interested in historical values in the past years. However, it is not the same today. People come here for the sea-sun-sand and entertainment. You have to take shape it according to the requirement of the tourists.”

Taksicinin lafı azmini artırdı Valiz taşımacılığı yaptığı ilk aylarda biraz tutuk olduğunu anlatan Mehmet Bastıyalı, Rodos’taki otele köyden gelen bir taksici için “İlk hocamdır” diyor: “İşe başladığım ilk günlerde beni biraz yavaş görmüş taksici. Bana ‘Sen kendini ne zannediyorsun, böyle aristokrat bir tavırla turizm olmaz, terlemelisin, yoksa bu işi yapamazsın’ dedi. Taksicinin lafları çok ağrıma gitmişti. Üniversiteyi bitirmişim, müftü olmayı bekliyorum ve bir köylü bana beceriksiz olduğumu söylüyor. Düşündüm o gün ve haklı olduğuna karar verdim. İşe sarıldım dört elle, hızımı iki katına çıkardım. Gecemi gündüzüme kattım ve patronum azmimi görerek beni rezervasyon sorumlusu yaptı. İki sene içerisinde müdür, üç sene sonra da genel müdür oldum.” diyerek yaşadıklarını paylaşıyor.

Mehmet Bastıyalı relates the description that ideally describes İzmir with the words of a former tourism enterpriser he appreciates: “We can make a determination as follows: İzmir does not have to be upset much. Turkey has come to such a point of tourist intensity that it will be just like the principle of computational fluid in physics. As the fluid is filled from bottom, it will go upwards. The basin is getting filled, İzmir will come to the ideal point in tourism in a short time. Besides, not only İzmir but also Balıkesir will have the experience of tourist intensity.”

The word of the taxi driver increased his ambition Expressing that he was a bit shy during the first months when he was a bellboy, Mehmet Bastıyalı says “He is my first instructor”, concerning a taxi driver who came to the hotel in Rhodes from a village and shares his experiences as follows: “The taxi driver had noticed that I was a bit slow during the first days of the work. He told me, ‘Who do you think you are, there is no way of carrying out tourism in such an aristocrat manner, you have to sweat blood, or else you can not fulfill this job’. I took the words of the taxi driver to heart. I am a postgraduate, expecting to be a mufti and a villager tells me that I am clumsy. I thought over it that day and decided that he was right. I came to grips with my job, doubled my speed. I worked day and night and my boss made me the reservation manager as he saw my ambition. I became the director within two years and the general director three years later.”

Ocak - Şubat / January - February 2011 İZMİR

57


Ören Yeri / Ruins

İzmir’in tacı: Kadifekale Büyük İskender’in gördüğü rüya üzerine Kadifekale’ye taşınan Bayraklı Smyrnası’ndan ayrılmak istemeyenlere Klaros’un yanıtı açıktı: Kutsal Meles’in ötesindeki Pagos’ta oturacak olanlar eskisine göre üç kat, dört kat daha mutlu olacaklardır.

Fotoğraflar / Photographs: Ceyda Adar, Ferzan Yapkuöz, Kazı Arşivi

58 İZMİR

Ocak - Şubat / January - February 2011


Crown of İzmir: Kadifekale The answer of Claros to those who did not want to leave Smyrna of Bayraklı that had been moved to Kadifekale after the dream of Alexander the Great was clear: “The ones who shall reside in Pagos beyond the Holy Meles shall become three times, four times happier, compared to the past.” Asst. Professor AKIN ERSOY / DEÜ Faculty of Literature, Department of Archaeology DİJVAR TALUN / Excavation Member of the Ancient City of Smyrna

It is accepted in general that the reason of denominating the hill “Kadifekale”, named as Pagos in ancient resources and known as Kadifekale today, during the time of the Turks was derived from Queen Kaydafe, who is mentioned in the story told by Evliya Çelebi concerning the fortress during the 17th century and who dominated the region including İzmir and that it has changed into today’s form in the course of time. Kadifekale was the acropolis of the ancient Smyrna,

Yrd. Doç. AKIN ERSOY DEÜ Edebiyat Fakültesi, Arkeoloji Bölümü DİJVAR TALUN Smyrna Antik Kenti Kazı Üyesi

Antik kaynaklarda Pagos olarak adlandırılan, günümüzde Kadifekale olarak bilinen tepeye Türk döneminde Kadifekale adının verilmesi 17. yüzyılda Evliya Çelebi’nin kale için anlatmış olduğu hikayede geçen ve İzmir’in içinde bulunduğu bölgeye hükmeden Kraliçe Kaydafe’den kaynaklandığı ve zaman içinde bugünkü haline dönüştüğü genel kabul görmektedir. Kadifekale antik Smyrna’nın akropolü yani antik kentin en kutsal noktası ve savunma sisteminin merkezi durumunda idi. Tepe, deniz tarafında tüm İzmir Körfezi’ni, kara tarafında ise Yeşildere Vadisi ile Bornova Ovası’nı tümüyle görebilecek bir bakış açısına sahiptir. Bugün için yeterli arkeolojik bilgilere sahip olunmasa da, yapılan kazı çalışmalarında ele geçen seramik örnekleri tepe üzerindeki ilk iskan izlerinin M.Ö. 6. yüzyıla kadar ulaştığına işaret etmektedir. Kadifekale’deki bu seramik örneklerinin işaret ettiği iskanın, İzmir’de ve Anadolu’da yaklaşık 200 yıllık Pers iktidarını yansıtan bir Pers kalesine ait olduğu düşünülmektedir. M.Ö. 334’te Büyük İskender’in Doğu Seferi’ne başlamasıyla birlikte Anadolu’da Pers egemenliği sona erdi. Bu tarihte Smyrnalılar Bayraklı-Tepekule merkez olmak üzere çev-

Ocak - Şubat / January - February 2011 İZMİR

59


resindeki köylerde yaşamaktaydılar. BayraklıTepekule’deki kentin ele geçirilmesinin İskender tarafından çok zor olmadığı, kısa bir muharebeden sonra kontrol altına alındığı anlaşılmaktadır. Deniz ve karayı bu kadar iyi konumda görebilen Kadifekale’nin Smyrna’nın ele geçirilmesi sırasında askerlerinin taktik hareketliliğini izlemek isteyecek olan Büyük İskender için uygun bir nokta olacağı açıktır. Kısa yaşamının sadece bir gününü veya birkaç saatini geçirdiği Smyrna’da, yorucu bir kara yolculuğu sonunda, bu tepe üzerinde dinlenen ve avlanan İskender ile ilgili Pausanias’ın (VII.5. 1) öyküsü şöyledir: “Philippos oğlu Aleksandros, şimdiki kenti, uykusunda gördüğü bir düş yüzünden kurdu; Pagos Tepesi üzerinde avlanmaktayken, avdan dönüşünde, söylendiğine göre, Nemesisler’in tapınağının önüne gelmiş; burada tapınağın önünde bir kaynak ve onun suyu ile büyümüş bir çınar ağacı varmış. Çınar ağacının altında uyurken Nemesisler ona görünerek burada bir kent kurmasını ve İzmir halkını eski kentten çıkarıp oraya getirmesini buyurmuşlar.” Uykusundan uyanan İskender’in düşünü çevresindekilerle paylaştığı ve gereğinin yapılmasını istediği anlaşılmaktadır. Sefer sırasında boş geçirecek zamanı olmayan İskender’in

60 İZMİR

Ocak - Şubat / January - February 2011

in other words the divinest point of the ancient city and the centre of the defense system. The hill has such a viewpoint that it faces the whole İzmir Bay on the sea part and Yeşildere Valley and Bornova Plain on the land part. Even though there is not sufficient archaeological information today, the ceramic samples uncovered during the excavation studies reveal that the first settlement traces on the hill goes back to the 6th century, B.C. The settlement pointed by these ceramic samples in Kadifekale is thought to belong to a Persian fortress that reflects the Persian power of approximately 200 years in İzmir and Anatolia. The Persian sovereignty in Anatolia came to an end when Alexander the Great started on a military expedition in the East in 334 B.C. During that time, the Smyrna people used to live in central Bayraklı-Tepekule and villages nearby. It is seen that the capture of the city in Bayraklı-Tepekule by Alexander was not so challenging and that it was brought under control after a short battle. It is clear that Kadifekale, which could face the sea and the land in such a good position, would be a convenient point for Alexander the Great to watch the strategy activity of his soldiers during the conquest of Smyrna. The story of Pausanias (VII.5. 1) concerning Alexander, who took a rest


Smyrna’dan ayrılmasından sonra Bayraklı Smyrnası’ndaki ata yadigari mülklerinden ayrılmak pek de istemeyen Smyrnalıları ikna etmek için bölgenin en güçlü kehanet merkezi olan Klaros Apollon Kutsal Alanı’na gidilerek danışıldı. Nitekim Pausanias (VII.5.1) yukarıdaki öyküye devamla bu durumu şöyle anlatır: “Bunun üzerine İzmirliler Klaros’a (Apollon’a) elçiler göndererek durum hakkında fikrini sordular ve tanrı cevap verdi: Kutsal Meles’in ötesindeki Pagos’ta oturacak olanlar eskisine göre üç kat, dört kat daha mutlu olacaklardır.” İskender’in M.Ö. 323’de Babil’de ölmesinden sonra Smyrna ve çevresi kısa süreliğine Kleitios ve ardından da M.Ö. 301’e kadar Antigonos Monophtalmos, M.Ö. 281 yılına kadar da Lysimakhos’un kontrolünde kaldı. Smyrna’nın Bayraklı-Tepekule’den (Eski İzmir), şimdiki yerine, Kadifekale’den denize kadar olan yamaca taşınması Strabon’a göre Antigonos Monophtalmos ve Lysimakhos tarafından gerçekleştirilmiştir.

and went hunting on this hill which is located in Smyrna where he spent only one day or a few hours of his short life at the end of a tedious land journey is as follows: “The son of Philippos, Alexandros, established the present city after a dream he had during his sleep; rumour is that while he was hunting on Pagos Hill, he came in front of the temple of the Nemesis after hunting; there was a spring in front of the temple and a plane tree which grew with the water of that spring. While he was sleeping under the plane tree, the people of Nemesis were haunted him and asked him to establish a city here and take the people of İzmir from the old city to there.” It is understood that Alexander had shared his dream with the people around when he woke up and asked them to do what was necessary.

In order to convince the people of Smyrna who did not want to leave their heirloom possessions in Smyrna of Bayraklı after the departure of Alexander, who had no time to waste during the military expedition, from Smyrna, the most powerful prophecy centre of the region, the Claros Apollo Sanctuary, was used for consultation. As a matter of fact, Pausanias (VII.5. 1) tells about this condition, in relation with the story above, as follows: “Hereupon, the people of İzmir sent embassadors to Claros (Apollo) to learn his opinion about the situation and the god answered: The ones who shall reside in Pagos beyond the Holy Meles shall become three times, four times happier, compared to the past.” After the death of Alexander in Babel in 323 B.C, Smyrna and its environs fell under the rule of

Bulunan seramik örnekleri Kadifekale’deki ilk surların bu taşınma aşamasında, M.Ö. 4. yüzyılın sonu - 3. yüzyılın başında inşa edildiğine işaret etmektedir. Kadifekale kentin en kutsal alanıydı. Benzeri tüm kentlerde olduğu gibi kentin ana tanrıçası için en uygun noktaydı. Yapılan kazı ve araştırmalar Athena kültünün varlığına ilişkin bilgilere henüz ışık tutmamış olsa da ele geçirilen bir kase üzerindeki Artemis yazısı bu kültün tepe üzerindeki varlığına işaret etmektedir. Son yıllarda güney surlarda yapılan kazılarla ortaya çıkan Helenistik surlar kentin ilk projelendirilen inşaat faaliyetlerinden biriydi. 3 m kalınlığındaki surlar içten ve dıştan bosajlı bloklarla doğrudan anakaya üzerine yapılmıştı. 600 x 210 metrekarelik yaklaşık bir alanı çevreleyen Kadifekale’deki surun Roma döneminde tümüyle gözden geçirildiği ve yeniden düzenlendiği anlaşılmaktadır. İmparator Andronikos I Komnenos ile birlikte başlayan Bizans’taki taht kavgaları 1204’te 4. kez yola çıkan Haçlıların seferi Kudüs’e gitmek yerine İstanbul’a yönelerek kenti ele geçirip yağmalamaları ile son buldu. Devleti ayakta tutmaya çalışan ve Konstantinopolis’i terk etmek zorunda kalan Theodoros I Laskaris İznik merkezli olarak 100 yıl kadar Batı Anadolu’da ve Smyrna’da Bizans İmparatorluğu’nun etkin olmasını sağladı. Özellikle Ioannes III Vatatzes (1222-1254) zamanında Smyrna yakınındaki Nymphaion (Kemalpaşa) İznik-Bizans Devleti’nin idari merkezi olurken, Smyrna devletin en önemli ticaret ve askeri limanı ile tersanesi haline geldi. Yeni durumunda Bizans’in en önemli limanı haline gelen Smyrna’nın savunmasını güçlendirmek için uzun süredir

Ocak - Şubat / January - February 2011 İZMİR

61


ihmal edilen kent surları ile birlikte Kadifelale surları da esaslı bir onarımdan geçirilmiştir. Kadifekale surlarının bugünkü hali bu dönemden kalmadır. Kale içinde ise yine bugün görülebilen ve iyi durumda korunmuş olan sarnıç yapısı ile bir kilise (Olasılıkla Hagios Demetrios Kilisesi idi.) ve manastır da inşa edilmişti. Güçlendirilmiş surları, ibadet yapıları ve sarnıcı ile hem güvenlik hem de diğer temel ihtiyaçlara yönelik inşaat faaliyetleri kale içinde sivillere dönük konut gibi yaşam alanlarını da tetiklemiş ve böylece bir bölüm İzmirlinin yaşayabileceği ve sığınabileceği klasik bir kale kent haline dönüşmüştü. Kalenin kuzeybatı köşesi ise hem kalenin güvenliği hem de İzmir’in güvenliğine katkıda bulunacak bir hisara dönüştürüldü. Bugün surlar ve sarnıç dışında diğer yapı izlerine ilişkin arkeolojik bulgulardan yoksun veya eksik bulunmaktayız. Sarnıç, dönemin kale içindeki en önemli kamu yatırımlarından biri idi. Sarnıç hakkında ilk bilgileri günümüze aktaranlardan biri olan Katip Çelebi ondan “Eski kalenin 40 direkli ve

yer altında sarnıcı vardır” diye söz etmektedir. Andezit ana kaya oyularak yapılan sarnıç 20 adet dörtgen planlı fil ayaklar tarafından taşınan kemerli ve haçvari tonozlu üst örtüye sahiptir.

Türk egemenliği Türkler, 13. yüzyılın ikinci yarısında ve 14. yüzyılın başlarında Moğollardan kaçarak Anadolu’da Bizans ile Anadolu Selçukluları arasında doğal sınırı oluşturan Sakarya’dan Büyük Menderes’e uzanan hat boyuna yığılmışlardır. 1300 civarında artık hemen bütün Anadolu, Türklerin eline geçmiş, Nikaia, Sardeis, Philadelphia, Magnesia gibi kale kentler ile Phokaia ve Smyrna gibi birkaç liman kenti Türk seli ortasında birer adacık durumunda idiler. Bu dönemde en geç 1310’da Kadifekale’nin Aydınoğlu Mehmed Bey’in eline geçtiği, ancak Liman Kalesi ve limanının kontrolünün Cenevizlilerin elinde kaldığı bilinmektedir. Kadifekale, bu tarihten itibaren İzmir’in Türk sakinlerinin mekanı oldu.

Kleitios for a short while and then under Antigonos Monophtalmos until 301 B.C. and under Lysimakhos until 281 B.C. According to Strabo, the transportation of Smyrna from Bayraklı-Tepekule (Old İzmir) to the hillside extending from Kadifekale to the sea, where it is situated now was carried out by Antigonos Monophtalmos and Lysimakhos. The discovered ceramic samples point to the fact that the first walls in Kadifekale were constructed at the end of the 4th century – beginning of the 3rd century B.C. during this transportation. Kadifekale was the divinest area of the city. It was the most convenient spot for the mother goddess of the city, as it is in every similar city. Although the excavations and studies being carried out have not set light for the information about the existence of the Athena culture yet, an Artemis scripture on a discovered bowl points to the existence of this cult on the hill. The Hellenistic walls which have been revealed as a result of the excavations carried out in south walls in recent years, were one of the construction activities of the city which were designed for the first time. The walls having a thickness of 3 m were constructed directly on the bedrock with blocks that have bossage from inside-out. It is understood that the wall in Kadifekale, surrounding an area of approximately 600 x 210 square meters, was completely examined and restored during the Roman period. Starting with the Emperor Andronikos I Komnenos, the fights for thrones in Byzantine ended in 1204 when the Crusaders, who took an expedition for the 4th time, directed at İstanbul, instead of Jerusalem, captured and then plundered the city. Theodoros I Laskaris, who tried to sustain the state and had to leave Constantinople, enabled the Byzantine Empire to be effective in the Western Anatolia and Smyrna for almost 100 years, making İznik the centre. Especially, while Nymphaion (Kemalpaşa), which was near Smyrna, became the administrative centre of İznik-Byzantium Government during the time of Ioannes III Vatatzes (1222-1254), Smyrna became the most important commercial and military harbour and dockyard of the state. In order to strengthen the defense of Smyrna, which became the most important harbour of Byzantine in the new situation, the city walls that had been neglected for a long time and the walls of Kadifekale were restored basally. The current situation of the walls of Kadifekale is the remnant of that period. In the inner part of the fortress, on the other hand, a structure of cistern which could be seen today and has been protected well and a church (Presumably Hagios Demetrios Church) and a monastery were constructed. Construction activities, which were aimed at both security and other basic needs with their reinforced walls, worship structures and cistern, induced living

62 İZMİR

Ocak - Şubat / January - February 2011


Mehmed Bey’in beylik topraklarını çocukları arasında paylaştırdığında İzmir Umur Bey’e verilmiştir. Umur Bey’in ısrarlı çabasıyla Liman Kalesi de 1326’da Cenevizlilerden alınmıştır. Böylece ilk kez İzmir’de aşağı ve yukarı kentte Türk hakimiyeti kurulmuş oldu. İzmir’deki tersanelerde inşa edilen donanma ile İstanbul’a kadar olan bölgede Umur Bey akınlar yapıyordu. İbni Batuta’ya göre bu akınlardan yılan Rumlar en sonunda Papa’ya başvurmuşlar ve 1344’de Kıbrıs, Cenova, Venedik ve Rhodos’un sağladığı gemilerden oluşan bir Haçlı donanması ani bir baskın ile Liman Kalesi’ni ve kale civarındaki şehri ele geçirmiş, Umur Bey’in donanması yakılmıştır. Umur Bey, ölümüne kadar kaleyi tekrar ele geçirmek için çaba gösterse de başarılı olamamış, 1348’de kaleden atılan bir okla sonunda bu uğurda ölmüştür. 1389’da Aydınoğullarının toprakları Yıldırım Bayezid tarafından Osmanlı egemenliğine girdi. Yıldırım Bayezid de çok uğraşmasına rağmen Aydınoğulları gibi Liman Kalesi’ni ele geçirememişse de “Türk İzmir” olarak ünlenen Kadifekale ve yamaçlarındaki Agora’ya kadar olan yerleşimi kontrol altına alınmıştır. İlk Osmanlı egemenliğini takiben Moğollar İzmir’de görünmüştür. Daha önce Umur Bey zamanında kısa bir süre ele geçirilmesi dışında bir türlü Türkler tarafından ele geçirilemeyen liman kalesini (Hisar Cami ve Kızlarağası Hanı’nın bulunduğu yerdeydi) alarak kısa sürede İzmir’i terk eden Moğollar kentin yönetimini Aydınoğulları’nın mirasçısı Musa Bey’in kontrolüne verdiler. Böylece hem “Türk İzmiri” hem de bugün de söylene giden adıyla, liman kalesi ve çevresindeki yerleşim alanını ifade eden “Gavur İzmiri” ilk kez bir arada Türk kontrolü altına girmiş oldu. Musa Bey’in ardından Cüneyd Bey’in egemen olduğu kent 1415’te Çelebi Mehmed’in eline geçince Liman Kalesi gibi Kadifekale surları da bir daha mukavemet için kullanılmasın diye onun tarafından yıktırılmıştır. Yıktırılan surlar 15. yüzyılda Fatih zamanında yeniden onarılmış, güney surları bugün halen görülebileceği gibi üçgen ve dörtgen planlı payandalarla desteklenmiştir. Türklerin Kadifekale’ye hakim olmasını takiben kale içindeki kilisenin Türkler tarafından bir kale camisine dönüştürüldüğü anlaşılmaktadır. Son yıllarda yapılan kazı çalışmaları ile sonraki yüzyıllarda kente gelen seyyahlar ve araştırmacılar tarafından şapel ve mescit olarak tanımlanan yapının temellerine ulaşılmıştır. Bu kalıntıların tipik bir cami özellikleri gösterdiği görülmüştür. 18. yüzyıla gelindiğinde, yüzyılın ikinci yarısında kente gelen seyyahlardan Chandler, Kadifekale’nin harap durumda olduğundan

spaces such as dwellings directed at civilians in the inner part of the fortress and by this way, it was transformed into a classical city where a part of İzmir people could dwell and take shelter in. The north-western corner of the fortress, on the other hand, was transformed into a castle which would contribute to the security of both the fortress and İzmir. Today, we lack archaeological findings related to traces of structures other than walls and cistern. Cistern was one of the most important public structures of the period in the fortress. Katip Çelebi, who is one of the people that conveyed the first information about the cistern for today, talks about it as follows, “The old fortress has 40 columns and a cistern”. Being constructed through sculpting the andesite bedrock, the cistern has a cross-like vaulted cover coat with girdles carried by 20 pieces of large square columns.

Turkish sovereignty Running away from the Mongols during the second half of the 13th century and beginning of the 14th century, the Turks were piled on the line extending from Sakarya, which constitutes the natural border between the Byzantine and Anatolian Seljukians in Anatolia and the Greater Menderes. During 1300s, almost the whole Anatolia was captured by the Turks; fortress cities such as Nikaia, Sardeis, Philadelphia, Magnesia and a few coastal towns such as Phokaia and Smyrna had the status of islets in the middle of the Turkish flood. It is known that during this period, Kadifekale was captured by Aydınoğlu Mehmed Bey in 1310 at the latest, but the control of the Harbour Fortress and the harbour remained under the Genoese. From that day forward, Kadifekale became the place of the Turkish inhabitants of İzmir. When Mehmed Bey allocated the seigniory territories among his children, İzmir was given to Umur Bey. With the persistent efOcak - Şubat / January - February 2011 İZMİR

63


The territories of Aydınoğulları were brought under the control of the Ottomans by Yıldırım Bayezid in 1389. Although Yıldırım Bayezid could not capture the Harbour Fortress like Aydınoğulları in spite of his great efforts, he brought the settlement extending from Kadifekale, which had a fame as the “Turkish İzmir”, to Agora on its hillside under his control. The Mongols were seen in İzmir, following the first Ottoman sovereignty. The Mongols, who took the harbour fortress (it was where Hisar Mosque and Kızlarağası Inn used to be situated), which could not be captured by the Turks except of the short period when it was captured during the time of Umur Bey, and left İzmir in a short time, handed the control of the city to Musa Bey, the heir of Aydınoğulları. By this way, both the “Turkish İzmir” and “Infidel İzmir”, that is called today and connotates the harbour fortress and settlement area nearby, were brought under the control of the Turks for the first time, all at once. Being dominated by Cüneyd Bey after Musa Bey, the city was destroyed by him in order not to use the walls of Kadifekale for resistance, just like the Harbour Fortress, when it was captured by Çelebi Mehmet in 1415. The destroyed walls were restored during the time of Sultan Mehmet the Conqueor in the 15th century, the southern walls were supported by triangle and square-planned buttresses, as it could still be seen today. Following the capture of Kadifekale by the Turks, it is understood that the church inside of the fortress was transformed into a fortress mosque by the Turks. With the excavation studies which have been carried out in recent years, the foundation of the structure, which used to be used as a chapel and small mosque by the travellers and researchers who came to the city during the following centuries, were reached. It is seen that these remnants depict the features of a typical mosque.

bahsetmekte ve bu tanımlamadan kalenin tüm fonksiyonlarını kaybettiği ve tümüyle terk edildiği anlaşılmaktadır. Uzun bir suskunluk sürecinden sonra 20. yüzyılda çevresi yapılarla dolan görünmez hale gelen kale son yıllarda yapılan kısmi onarımlar ve peyzaj çalışmaları ile İzmir’in en sakin ve en güzel göründüğü yer olma özelliğine sahiptir. İzmir Büyükşehir Belediyesi bir yandan Kadifekale surlarının onarımı ve sağlıklaştırılmasına dönük bir proje hazırlamakta diğer yandan da kale çevresindeki modern yapılara dönük istimlak ve yıkım çalışmalarını sürdürmektedir. Bu çalışmaların sonucunda Kadifekale hak ettiği itibara tekrar kavuşacaktır..

64 İZMİR

Ocak - Şubat / January - February 2011

forts of Umur Bey, the Harbour Fortress was taken from the Genoese in 1326. By this way, the Turkish domination was established in İzmir for the first time, in the lower and upper city. Umur Bey used to make raids in the region extending until İstanbul with the navy constructed in the dockyards in İzmir. According to İbni Batuta, the Rums (the East Romans) who became sick of these raids took the advice of Pope at last and a Crusader navy consisted of the ships provided by Cyprus, Genova, Venice and Rhodes captured the Harbour Fortress and the city around the fortress with a sudden raid in 1344 and the armada of Umur Bey was burnt down. Even though Umur Bey depicted a great effort to recapture the fortress until his death, he could not succeed it and finally was killed with an arrow in 1348.

During the 18th century, Chandler, who was one of the travellers that came to the city in the second half of the century, talked about the ruined situation of Kadifekale and from this description, it is understood that the fortress had lost all of its functions and been completely deserted. The fortress, which was surrounded by buildings and got out of sight after a long period of quietness in the 20th century, has become the calmest place of İzmir where the city could be seen the best, by means of the partial restoration and landscape studies that have been carried out in recent years. The Metropolitan Municipality of İzmir not only prepares a project intended at restoration and reinforcement of the walls of Kadifekale, but also sustains the confiscation and destruction works directed at the modern buildings surrounding the fortress. As a result of these studies, Kadifekale will sure regain the esteem it deserves.


Ocak - Şubat / January - February 2011 İZMİR

65


Mimari / Architecture

Zamanın gölgesinde

İzmir Saat Kulesi İzmir için bir göstergedir. Zemine sağlam oturuşu ve görkemi; İzmir’in yıkılmaz görkemine işaret eder. Zarafet dolu işlemelerinin arasında İzmirlilerin nazik, güzel davranışları saklıdır.

İzmir, in the shadow of time The Clock Tower (Saat Kulesi) is a sign for İzmir. The way it sits on a firm foundation and its slender signifies the indestructible magnificence of İzmir. The elegant and beautiful behaviour of the people of İzmir is hidden amongst its elegant workmanship. Fotoğraflar / Photographs: Ceyda Adar, Süleyman Duman

66 İZMİR

Ocak - Şubat / January - February 2011


CİHAT KEMAL PEHLİVANOĞLU Mimar / Architect 1928, Mart 31, Kulenin Saati - 00:29:42, İzmir O sırada gökyüzü kapalı ve sakindi, güneydoğu doğrultusunda gökyüzünde alev şeklinde kızıllık oluştu ve bu kızıllık kısa bir süre ufka yakın bir yerde durdu ve sonra Karaburun doğrultusunda kayboldu. Deprem! Vilayet Konağı’nda çatlaklar oluşmuş, binanın hemen önündeki Saat Kulesi’nin üst bölümü düşmüş, sarkaçlı saatlerin güney duvarlarda olanları durmuş, diğer taraftakiler ise işlemeyi sürdürmekteydi. 1974, Şubat 1, Kulenin Saati - 00:01:02, İzmir İzmir, Konak Meydanı’nda “Saat Kulesi”nin taç kısmı yerinden çıkarak yıkılmış ve kulenin saati durmuştu ve ardındaki yanmış ve harabe haline gelmiş eski hükümet yapısının bazı duvarları da depremde yola doğru dökülmüştü. Öncesinde… Sultan II. Abdülhamit tahta geçeli 25 yıl olmuştu ve Sadrazam Küçük Sait Paşa tarafından Çeşmeli Saat Kulesi Sultan’a ve özünde İzmir’e hediye edilmişti, yıl 1901. Saat Kulesi’nin unutulamaz özelliği bir devlet büyüğü tarafından İzmir’e hediye edilmiş bir eser olmasıdır! Ona

gösterilen özenin gölgesinde yatan gerçek… Bahriye Mirlivası Sait Paşa ve Belediye Reisi Eşref Paşa’dan oluşan komisyon derhal kulenin yapımını üstlenmişti. Kulenin yapımından önce İstanbullu kuyumcu Zingulli Usta

31st March 1928, the Time of the Tower - 00:29:42, İzmir At the time there was overcast and it was very calm; a flame-like glow appeared in the sky to the southeast, and stopped somewhere near the horizon not long after, and later disappeared towards Karaburun. An earthquake! Cracks had formed in the Provincial Hall, the upper section of the Clock Tower, located directly in front of it, had fallen, the pendulum clocks on the south walls had stopped, while the other on the other side continued to work. 1st February 1974, the Time of the Tower 00:01:02, İzmir The crown section of the Clock Tower, located in Konak Square, İzmir, separated from the structure and was demolished, the tower’s clock stopped, burned, and then some of the walls of the old government building, which were ruins, fell to the ground during the earthquake. Previously… In 1901, it had been 25 years since Sultan Abdülhamit II had inherited the throne when Grand Vizier Küçük Sait Pasha presented the Sultan and İzmir with the Clock Tower that had a fountain. An unforgettable property of the Clock Tower is that it was a gift presented to İzmir by a states-

Ocak - Şubat / January - February 2011 İZMİR

67


man. It is the truth that lies in the shadow of the care given to it... A commission formed of Sait Pasha, a brigadier in the Navy, and Eşref Pasha, the mayor, immediately took over the construction of the tower. The French epigraph on the 90-centimetre high, sterling silver model of the tower, built by Zingulli Usta, a jeweller from İstanbul, before construction of the tower began, mentioned Monsieur Raymond Pere, the architect from İzmir that owned the project. The magnificent silver model was presented to the Sultan at Yıldız Palace. The tower was described as “Monument Jubilaire” in French and symbolised modernisation. Today, the silver model of the Tower is being protected at Topkapı Palace since it was presented to the sultan. The reasons behind the fact that the model was made from silver was because the 25th year was accepted to be the “Silver Anniversary” and celebrations were important for Ottoman sultans just as they were for Lords of modern monarchies. Baranofski Efendi and Monsieur Pere chose the stones required for the construction together at Sarayköy. The coloured marble used for the tower, established on 81-m² of land, were ordered from Marseille; forty marble blocks, of which twenty were cherry-coloured, and twenty were green-coloured, arrived in İzmir in June, 1901. Mehmet Kamil Pasha (Governor), Abdülkadir Pasha, Hakim Emin Efendi, Eşref Pasha (Mayor), Matyos Efendi, Istefan Efendi (merchant), Arabyan Karabet Efendi (merchant), Caferizade Sait Efendi from Damascus, Atıf Efendi (merchant), Tahir Efendi (dried fruit and nut producer), Tevfik Nevzat Bey, Simonaki Efendi (merchant), Evliyazade Refik Bey, Pirinççi Fehmi Efendi, Şemi Bey, and many more helped to build the Clock Tower with a fountain both economically and spiritually. The Hamidiye March could be heard from miles away. Poet Eşref Beyefendi wrote a beautiful poem using the ebced technique, between the lines of heart, “…an ordinary tower / However its hight is equivalent to the pyramid of Egypt / I cannot claim that it is a unique one...”

68 İZMİR

Ocak - Şubat / January - February 2011


tarafından yapılan kulenin doksan santimetre yüksekliğinde som gümüşten maketinde, Fransızca kitabesinde projenin müellifi İzmirli Mimar Mösyö Raymond Pere anılıyordu. Muhteşem gümüş maket Sultana Yıldız Sarayı’nda sunulmuştu. Kule, Fransızca “Monument Jubilaire” olarak tanımlanmış; modernleşmenin bir sembolü olarak gösterilmiştir. Kulenin gümüş maketi padişaha sunulduğundan, günümüzde Topkapı Sarayı’nda korunmaktadır. Maketin gümüşten imal edilmesinin sebebi; 25. yılın “Gümüş Yıldönümü” kabul edilmesi ve Osmanlı sultanlarının modern monarşilerdeki hükümdarlar gibi kutlamalara önem vermeleriydi. Yapım için gereken taşların seçimini, Baranofski Efendi ve Mösyö Pere birlikte Sarayköy’de yapmıştı. 81 metrekare üzerine oturan kulede kullanılan renkli mermerler ise Marsilya’dan sipariş edilmişti, yirmisi vişne, yirmisi yeşil renkte olmak üzere kırk adet mermer blok Haziran 1901’de İzmir’e gelebilmiştir. Vali Mehmet Kamil Paşa, Abdülkadir Paşa, Hakim Emin Efendi, Belediye Reisi Eşref Paşa Matyos Efendi, Tüccar İstefan Efendi, Tüccar Arabyan Karabet Efendi, Caferizade Şamlı Sait Efendi, Tüccar Atıf Efendi, Yemişçi Tahir Efendi,

Tevfik Nevzat Bey, Tüccar Simonaki Efendi, Evliyazade Refik Bey, Pirinççi Fehmi Efendi, Şemi Bey ve daha niceleri maddi manevi Çeşmeli Saat Kulesi’ne yardım yapmıştı. Uzaktan Hamidiye Marşı yankılanıyordu.

The command on the 1st September 1900 was, “Every part of it, from the ground up to the top, will be made from wall-thick marble. When laying down the large stones; all the beds and connections will be evened perfectly; no lime or cement will be used only suitable copper rivets will be used for joints; ink paste, made from washed sand and retrieved from fresh water, with sulphur will be used to solder. As well as glazing the marble on the outside, sculptures and ornaments will be done separately in the proportion of size of the stone to be placed except big stones. The exterior will be sculpted with rakes and will be engraved with style. The indented corners of the four fountains on the ground floor will be exempt from this procedure. The heads of the arches, made from coloured stone, will be twocentimetre wide interlocking slices that are glued together with Moler glue. In order for the tower building to be sturdy it needs to be connected to the interior staircase; the stones used for the stairs must be laid in such a way that should play the role of the wall face on the outside wall of the tower and play the role of the stair stone on the inside of the tower. Only one of the four windows should be open; the other three should look like real windows, but should be covered and decorated with paintings. The architectural decorations will be engraved, and the arm of imperial and the sultan’s signature will be embossed.”

Ocak - Şubat / January - February 2011 İZMİR

69


Şair Eşref Beyefendi, ebced yöntemi ile güzel bir şiir yazmıştı, gönülden satır arası: “…âdî yapılmış bir kule / Gel de gör kadd-i bülendi Mısır’ın ehramın bedel / İddia etmem bunun emsâli hiç yoktur diye…” 1 Eylül 1900; emir şöyleydi: “…Bütün kaidesinden zirvesine kadar her yeri duvar kalınlığında mermerden olacaktır. Büyük taşlar yatakları ve bağlantıları mükemmel tesviye edilerek, kireç ve çimento kullanmaksızın tamamıyla uygun bakır perçinlerle bağlanmak ve kükürt ile tatlı sudan çıkarılmış ve yıkanmış kumdan mürekkep macun ile lehimlenmek suretiyle yerleştirilecektir. Dış yüzeydeki mermerler perdah edileceği gibi, oymalar ve ziynetler büyük taşlardan başka konulacak taşın doğal büyüklüğü nispetinde ayrıca yapılacaktır. Dış yüzey tarakla yontulup mil ile işlenecektir. Zemin katında oluşacak dört çeşmenin girintili köşeleri bundan müstesnadır. Kemerlerin renkli taştan ibaret olan başlıkları iki santimetre kalınlığında kilitleme ve Moler’in hususi zamkıyla yapıştırılmış dilimler şeklinde olacaktır. Kule binasının sağlamlığı için iç merdivene bağlanması, merdiven kademelerini teşkil eden taşların kulenin dışında duvar yüzü ve içinde merdiven taşı hizmeti ifa edecek surette döşenmesiyle sağlanacaktır. Kulenin dört penceresinden yalnız bir tanesi açık olup diğer üçü hakiki pencere şeklinde gösterilmek ve üzerleri resimlerle süslenmek üzere kapalı olacaktır. Mimari süsleme kazıyarak, arma-yı hümayun ile tuğra-yı şahane çıkıntılı olacaktır.” Yapıldı: Yıl 1901. Merdivenlerinden ağır ağır yükseldim, açık olan tek penceresinden ufka göz gezdirdim ve derin bir nefes aldım, yıl 2003. Açılışının üzerinden, 102 hatıra geçmişti Çeşmeli Saat Kulesi’nin. Gözümde açılış töreni belirdi birden… Zamanın İzmir Müftüsü Mehmet Sait Efendi’nin yaptığı dua ile başlar. Duanın ardından Vâli Kâmil Paşa, “Ruz-ı cülûs-ı meyamin-i menus-ı hazret-i Padişahînin yirmi beşinci sene-i devriye-i celilesinin şehrimizce bir hatıra-yı mesut ve kıymetdarı ve memleket namına bir yadigar-ı şükran ve ubudiyet olmak üzere inşa olunan Saat Kuleli Çeşme’nin açılışını yapmaktan bahtiyar olduğu, nutkundan sonra... Çeşmelere su verildi ve kulenin açılışı gerçekleştirildi. Gazetelere o an şöyle yansıdı: “...güya ki, her bahçeden birer çiçek toplanmış idi.” O kutlamalar sabah ışıklarına kadar sürmüştü. Eser son derece zarif görünümüyle; 25 metre yüksekliğinde ve dört katlıdır. 81 metrekare üzerine sekizgen şekilde dört basamaklı haç biçiminde mermer platform üzerindedir. Sekizgen platformun dar kenarlarında, dörder küçük sütun üzerine oturan sebillere yer veril-

70 İZMİR

Ocak - Şubat / January - February 2011

miştir. Bu sebiller at nalı kemerli olup, baldaken biçimindedir ve üçer çeşmesi ile kurnası, ortasında da fıskiyeleri bulunmaktadır. Fıskiyelerden iki tanesi günümüze gelememiştir. Baldakenlerin üzerini alemli kubbeler örter. Sebiller arasındaki dört cephede, at nalı kemerli, demirli şebekeli açıklık bulunur; deniz tarafındaki açıklık kapısıdır. Sebillerin ve cephelerin üzerini bir zarafet içerisinde fistolu saçak dolaşır. Kulenin platformu beyaz mermerden, diğer bölümleri kesme taştan yapılmıştır. Sekizgen kaidesi üzerinde sütunlu bir galeri ile onun da üzerinde köşeleri pahlanmış kare prizma şeklinde gövde yükselir. İnce başlıklı,

Built in 1901. I gradually climbed the stairs, I looked over at horizon from the only window that was open and took a deep breath; it was 2003. One hundred and two memories had passed through the Clock Tower with the fountain since its opening. For an instant, the opening ceremony flashed before by eyes... It started with a prayer from Mehmet Sait Efendi, a Mufti of İzmir at the time. After the prayer Kâmil Paşa, the Governor said “I am very happy to open the Fountain with Clock Tower, which has been built in honour of the Padişah’s 25 years of service, to honour his name


Her kim ki, kendi gözünde, Kule’yi zayıf görmeyecek, Her kim ki, şu müthiş hediye Gölgesinde bir “oh” çekecek! Her kim ki, “hediye”yi hor görmeyecek, Nicesine yakışır bir zaman geçer o tek penceresinden! Her bakan, Yürek’ten sever!

Who is it that cannot see through their own eyes, The elegance of the Tower, Who is it that will not sigh a breath of relief in the shade of this magnificent present, Who is it that will not despise this “present,” Worthy times will pass by its only window for most! Everyone that sees it will love it from the heart!

Ocak - Şubat / January - February 2011 İZMİR

71


küçük kaideli sütunlar birbirlerine üç dilimli kemerlerle bağlanırlar. Galeri ve çeşmelerde kullanılan yeşil ve pembe renkli sütunların başlıkları ve köşeleri bitkisel süslemelerle bezenmiştir. Gövdenin dört bir yönünde at nalı kemerli, nişli küçük pencereler açılmıştır. Bunların üzerinde doğu ve batı yönlerinde küçük birer Osmanlı arması, kuzey ve güney yönlerinde de Sultan II. Abdülhamit’in tuğraları kabartma olarak yerleştirilmiştir. Cumhuriyetin ilanından sonra 1927 yılında çıkan, “Milli ve Resmi binalarda kullanılan tuğra ve methiyelerin kaldırılmasını” içeren kanun nedeni ile tuğra ve armalar kaldırılmış, yerlerine ay yıldız kabartmaları konulmuştur. Gövdesinin üzeri, içlerinde beş kollu yıldızların bulunduğu baklava dilimli kabartmalarla süslenmiştir. Gövdenin üst bölümü üç sıra mukarnasla genişletilmiş ve dış yüzüne 75 santimetre çapında, Alman İmparatoru II. Wilhelm’in hediyesi olan dört saat konulmuştur. Bu saatin ana mekanik bölümleri özel demir köşebentler ve döküm ayaklar üzerine oturtulmuştur. 22 dişli çarktan oluşan saatin bazı parçaları üzerinde 1901 tarihi görülebilir. 12 sütun üzerine oturan dördüncü kat, gövdeden incedir ve üzerini hilal alemi ile metal kubbe örter ve o bölümde kulenin şimdi çalışmayan çanı bulunmaktadır. İmparatorluğun değişik merkezlerinde, 25’ten fazla saat kulesi yapılmıştı. Ama İzmir Çeşmeli Saat Kulesi yapımının tamamlanabilmesi için; aynı dönemde Sarı Kışla bahçesinde ve yine 25. yıl anısına yaptırılmak istenen 25 musluklu, havuzlu sebilin yapımı yarım bırakılmıştı. 1950’lerde Sarı Kışla ile birlikte yıkılıp moloza dönüştürülen sebilin yapımında da Raymond Pere görevlendirilmişti.

72 İZMİR

Ocak - Şubat / January - February 2011

and present our blessings,” in his speech. Water was provided to the fountains and the opening of the tower took place. The moment was described by the press as “... one would think that a flower had been collected from every garden.” The celebrations lasted into the early hours of the morning. The structure was extremely elegant; it was 25 metres high and had four storeys. It stood on a four step, cross-shaped marble platform that had an octagonal plan and covered 81-m² of land. Public fountains were placed on top of

four small columns at every narrow corner of the octagonal platform. The public fountains, with horseshoe-shaped arches, are baldachin shaped, and the basins with three fountains each, have a sprinkler in the middle. Two of the sprinklers no longer exist today. Decorated domes cover the baldachins. The four facades between the public fountains have horseshoe-shaped arches and iron network opening; the one towards the sea is the door to the opening. A scalloping canopy surrounds the tops of the public fountains and facades with great elegance. The platform of the tower is white marble, while the other sections are built from cut stone. The body rises


covered with a crescent decorated metal dome, and is where the bell, which no longer works, is located. More than 25 clock towers were built at different locations of the Empire. However, the construction of a basin with a fountain at the garden of Sarı Kışla, which was planned to have 25 fountains to symbolise the 25 years, was abandoned to complete the construction of the Clock Tower with a fountain in İzmir. Raymond Pere was appointed to construct the public foundation which transformed a ruin with Sarı Kışla in the 1950’s.

Çevresindeki yapılaşmayla sınırlı ve tanımlı bir meydan özelliği gösteren alanın ortasında yükselen bu özgün yapı, kısa sürede merkez işlevi görmeye başladı. 1908’de II. Meşrutiyet’in ilanı sonrasında özgürlük kutlamaları da Konak Meydanı’nda ve Saat Kulesi çevresinde gerçekleşmişti. Depremler görmüş, adını bilmediğimiz yorgunluklara maruz kalmış, birkaç kez onarım geçirmiş, konu edilmiş, zamanı bilmiş ve göstermiş Saat Kulesi… Kule bir göstergedir. İlk bakıldığında zemine sağlam oturuşu ve görkemi; İzmir’in de yıkılmaz görkemine işaret eder. Yakından incelendiğinde zarafet dolu işlemelerinin arasında; İzmirlilerin nazik, güzel davranışları saklıdır. Çeşmesinden akan suyu bereketin ve özel İzmir’in temiz kalplerini yansıtır. “…güya ki!..” Her kim ki, kendi gözünde, Kule’yi zayıf görmeyecek, Her kim ki, şu müthiş hediye Gölgesinde bir “oh” çekecek! Her kim ki, “hediye”yi hor görmeyecek, Nicesine yakışır bir zaman geçer o tek penceresinden! Her bakan, Yürek’ten sever!

in the shape of a square prism from the bevels on top of the columned gallery, on the octagonal base. Columns with the narrow capitals and small bases are connected to one another with three-sliced arches. The green and pink coloured capitals and corners of the columns, used on the gallery and fountains, are adorned with botanic decorations. All facades of the body have small alcove windows, with horseshoe-shaped arches. The ones to the east and west have small Ottoman coats of arm, and the ones to the north and west have the signature of Sultan Abdülhamit II embossed on them. In 1927, after the Republic was declared, the sultan’s signature and coat of arms were replaced with the star and crescent as a result of the law that stated, “All sultan signatures and eulogies must be removed from national and government buildings.” Its body was decorated with diamond-shaped reliefs that contained pentagrams. The upper section of the body was extended by three lines of muqarnas, and four clocks, with a diameter of 75 centimetres, presented by German Emperor Wilhelm II, were placed on the exterior. The main mechanics of this clock were places on special iron gussets and cast iron legs. The date 1901 can be seen on some parts of the 22-gear clock. The fourth floor that sits on twelve columns is narrow bodied, is

The authentic structure, which rose from the middle of an area that showed properties of a square defined and limited to the construction surrounding it, took on the role of being the centre of the city in a short period. In 1908, Konak Square and the Clock Tower were the address for independence celebrations after the second constitutionalist declaration. The Clock Tower suffered earthquakes, experienced tiredness that we do not know the name of, exposed to repairments, was aware and displayed the time... The Tower is a symbol. At first sight, the way it sits on a firm foundation and its slender signifies the indestructible magnificence of İzmir. The elegant and beautiful behaviour of the people of İzmir is hidden amongst its elegant workmanship. The water that flows from the fountain signifies productivity and reflects the goodwill of İzmir. “...one would think that!” Who is it that cannot see through their own eyes, The elegance of the Tower, Who is it that will not sigh a breath of relief in the shade of this magnificent present, Who is it that will not despise this “present,” Worthy times will pass by its only window for most! Everyone that sees it will love it from the heart! Ocak - Şubat / January - February 2011 İZMİR

73


İnanç turizmi / Belief Tourism

Yazı ve Fotoğraflar / Article and Photographs: ÇİĞDEM ASKERİ

İzmirli Baptistlerin 170 yıllık kilisesi İzmirli Hıristiyanların ibadetlerini özgürce yapabildikleri kiliselerden sadece biri olan Protestan Baptist Kilisesi 170 yıldan fazla bir zamandır Hıristiyanları çatısı altında buluşturuyor.

The 170-year old church for the Baptists of İzmir The Protestant Baptist Church, which is one of the churches where the Christians of İzmir can freely carry out their sermons, continues to bring together Christians under one roof for more than 170 years.

74 İZMİR

Ocak - Şubat / January - February 2011


İncil’de adı geçen Yedi Kilisenin üçüne ev sahipliği yapan İzmir, Hıristiyanlığın yayılmasında ve gelişmesinde etkin rol oynayan bir şehir olarak tarihte yer alıyor. İzmir’in tarihsel rolü, Hz. İsa’nın öğrencilerinden St. John olarak bilinen Yuhanna’nın İsa’nın annesi Hz. Meryem’le birlikte Efes’e gelmesiyle başlıyor. Hıristiyanların Smyrna, Bergama, Efes gibi önemli şehirlere yayılması da bu süreçte oluyor. Bugün şehrin birçok noktasında Hıristiyanların ibadet merkezlerine rastlanması, İzmir’in kucaklayıcı kimliğinin bir işareti olarak görülüyor. Tıpkı Buca’daki tarihi Protestan Baptist Kilisesi gibi…

In history, İzmir, home to three of the Seven Churches mentioned in The Bible, is described as a city that plays an effective role in spreading and developing Christianity. İzmir’s historical role starts with Saint John, one of Jesus’ disciples, accompanying the Virgin Mary, the mother of Jesus, to Ephesus. It is during the same period that Christians spread to important cities like Smyrna, Bergama, and Ephesus. Today, the fact that there are numerous Christian worship centres in the city are accepted as a sign of İzmir’s embracing personality; just like the historical Protestant Baptist Church in Buca.

Buca’ya yerleşen İngiliz kökenli Levanten ailelerinin küçük bir şapel olarak inşa ettikleri kilisenin tarihi, kayıtlarda 1838 yılına uzanıyor. 6 bin nüfuslu, Hıristiyan ailelerin yaşadığı bir köy olan Buca’da, şapel halkın ibadet ihtiyacını karşıladığı bir merkezdi. 1868 yılında Abdülaziz Han’ın fermanı ile bugünkü durumuna gelen kilisenin, klasik haçvari plan üzerine kurulmuş, önemli finansörlerinden Rees Ailesi’nin kökenine uyan çatı malzemesi Galler Bölgesi’nden ithal edilmiş.

The history of the church, built by the English Levantine families that settled down in Buca as a small chapel dates back to 1838 on paper. The chapel in Buca, a village home to Christian families with a population of 6000, was a centre that met the worship needs of the community. The church, which took its current state as a result of a charter declared by Abdülaziz Han in 1868, was established on a classic cross plan, and the roof materials, which complied with the origins of the Rees Family, one the important financiers, came from Wales.

Uzun bir süre ibadet merkezi kimliğini koruyan kilise, 1965 yılında cemaat yokluğu ve çeşitli nedenlerden dolayı Buca Belediyesi’ne devredildi. Bir süre evlendirme dairesi ve kültür merkezi amaçlı kullanılan kilise, 2001 yılında Kültür Bakanlığı tarafından gerçek sahiplerine, Protestan Baptist Kiliseleri Derneği’ne tahsis

The church, which preserved its worship centre identity for a long period, was assigned to Buca Municipality in 1965 due to lack of community and variety. In 2001, the church, which was used as a registry office and a culture centre for a while, was assigned to its rightful owner, the As-

Mimarisiyle dikkat çeken kilise, ilk günkü gibi korunuyor. The church that draws attention with its architecture is exactly the same as it was the first day it was built.

Ocak - Şubat / January - February 2011 İZMİR

75


Kilisede her pazar günü cemaat, ibadet için toplanıyor. The congregation gathers at the church every Sunday for worship.

edildi. 2000 yılı İnanç Turizmi çalışmaları kapsamında yerli-yabancı turistlerin uğrak noktası haline getirilen kilise, İncil’de adı geçen ve hepsi Ege Bölgesi’nde olan yedi kilise şehirlerinden birinde olması nedeniyle cazip hale geldi.

Beyaz inci İzmir İzmir’de yaşayan iki bine yakın Hıristiyan’ın kiliselerine ilgi gösterdiğini söyleyen Buca Protestan Baptist Kiliseleri Derneği Başkanı Ertan Çevik, İsrail’den sonra Hıristiyanlığın en fazla yayıldığı bölge olan Anadolu’da İzmir’in ayrı bir yeri olduğunu belirtiyor. İsa’nın öğrencilerinden Yuhanna’nın Efes’e gelip, faaliyetlerini sürdürmesinin etkili olduğuna değinen Çevik, “Yuhanna’nın İsa’nın annesi Hz. Meryem’i de beraberinde Efes’e getirdiği rivayet ediliyor. Meryemana Evi bugün binlerce Hıristiyanın akınına uğruyor. İzmir’e hacı olmaya gelen Hıristiyanlar kilisemizi de ziyaret ediyor.” diyor. Özellikle Smryna bölgesinin çevresindeki antik şehirlerle çok değerli beyaz bir inci olduğunu söyleyen Çevik, “İzmir ve Ege Bölgesi’ni daha iyi tanıtabilmemiz için kültür ve inanç turizmi çerçevesinde dünyadaki Hıristiyan din adamlarını İzmir’de buluşturmamız gerekiyor. Eğer bu konuyu devlet politikası haline getirerek, 120’yi aşkın ülkeden gelen din adamlarını, basın mensuplarını İzmir’e getirebilirsek, bütün dünyada yankı yapacağımıza inanıyorum. İnançlı, belli bir yaşa erişmiş, hacı olmak için buralara gelip ilk kurulan kiliseler bölgesini ziyaret etmek isteyen çok insan var. Onların dikkatini buraya çekmemiz lazım. İnanç Tu-

76 İZMİR

Ocak - Şubat / January - February 2011

sociation of Protestant Baptist Churches, by the Ministry of Culture. In 2000, as part of projects carried out for Belief Tourism, the church was transformed into a visiting spot for domestic and foreign tourists, and became attractive as it was located in a town in the Aegean Region, home to all Seven Churches referred to in The Bible..

İzmir, the white pearl Ertan Çevik, Chairman of the Association of Buca Protestant Baptist Churches, stated that a near 2000 Christians living in İzmir show an interest in the churches, and expressed that İzmir has a separate place in Anatolia, the second place, after Israel, where Christianity is very widespread. Çevik touched upon that fact that Saint John’s (one of Jesus’ disciples) choice of Ephesus to carry on his missions was effective, and went on to say, “According to rumours Yuhanna brought the Virgin Mary, mother of Jesus, with him when he came to Ephesus. Today, thousands of Christians visit the House of the Virgin Mary. Christians visiting İzmir in order to become pilgrims also visit our church.” Çevik stated that it was a very valuable white pearl, especially with its ancient cities that surround the Smyrna region, and went on to say, “In an effort to promote İzmir and the Aegean Region in a much better way, we need to bring together the Christian clerks all over the world, within the framework of culture and belief tourism. I believe that we can draw attention in the event that we turn this matter into a state policy, and manage to bring people of the church and the press to İzmir from more than 120 countri-


jor role, in the birth of world cultures, as part of Turkey, and how familiar the people of Turkey are with the European and World culture. Saudi Arabia generates billions of dollars every year due to pilgrimage; why shouldn’t İzmir do the same?”

The Church is open to everyone The Protestant Baptist Church, located on a busy road in Buca, is open for Sunday Worship on Sundays, Bible readings on Tuesday nights, and prayers on Thursdays. The church, which is open to marring member of the Christian Society in İzmir, even though it is rare, is open to visitors everyday (except Monday) between 11 am and 6 pm. Çevik said, “Everybody who wishes to do so can take part in our ceremonies, and take a tour of our church.”

Ertan Çevik

rizmi yılı ilan edilen 2000 yılında Valilik ve Kültür Turizm Müdürlüğü ile bu tarz çalışmalar yaptık, İzmir’i tanıttık. Şimdi aynı hedefi canlandırmalıyız. Kiliselerle Bakanlığın ortak çalışmasıyla dünyanın ilgisini kente yönlendirebiliriz. Mesela 2015 EXPO hazırlıkları sırasında kente gelen yabancı delegeler, spordan ziyade İzmir’in kültür turizmine yönelmesi gerektiğini belirtmişlerdi. Büyük İskender’in kurmuş olduğu bugünkü Kadifekale, Bergama, Efes, Smyrna gibi birçok değerimiz var. 2020 EXPO için İzmir aday olacaksa, özellikle inanç ve kültür turizmini ön plana çıkarmalıyız diye düşünüyorum.” diyor. Dernek Başkanı Çevik, kentin hoşgörülü yapısının turiste yaşatılması gerektiğini de sözlerine eklerken, “Yüzde 99’u Müslüman olan bir ülkede Hıristiyanların da rahatlıkla ibadet edebileceklerini gösterirsek, geldiklerinde hem Türk kültürünün hem Müslüman din kardeşlerimizin medeniyetini de ifade etmiş olacağız. Misafirperverliğimizi, hoşgörümüzü yaşatmış olacağız. Türk insanının Avrupa ve dünya kültürüne çok yakın olduğunu, dünya kültürlerinin doğuşuna Türkiye’nin, İzmir’in öncülük ettiğini anlatabilirsek insanların buraya akın edeceğine inanıyorum. Ayrıca Suudi Arabistan her yıl hac dolayısıyla milyarlarca dolar para kazanıyor. İzmir neden kazanmasın?” diyerek görüşlerini dile getiriyor.

Kilise herkese açık Buca’nın işlek bir caddesi üstünde yer alan Protestan Baptist Kilisesi’nde, pazar günleri pazar ibadeti, salı akşamları İncil okuması, perşembe günleri de dua okumaları yapılıyor. İzmir Hıristiyan cemaatinin evlenen üyelerinin düğünlerinin nadiren de olsa yapıldığı kilise, ayrıca pazartesi hariç her gün 11.00 -18.00 arası ziyaret edilebiliyor. Çevik, “İsteyen herkes törenlerimizi izleyebilir, kilisemizi gezebilir.” diyor.

Aydın-İzmir trenyolu hattını kuran İngiliz-Osmanlı şirketinin genel müdürü Edward Purser ve ABD’li basın kralı Forbes’lerin atası sayılan George King Forbes’in mezarı kilise bahçesinde bulunuyor. The graves of Edward Purser, general manager of the English-Ottoman company that founded the Aydın-İzmir railway, and George King Forbes, the king of the American Press and accepted as the ancestor of Forbes, are located in the garden of the church.

es. There are plenty of people, with beliefs, at a certain age, that wish to visit the region where the first-established churches are located, when these decide to become pilgrims. We need to attract them here. In 2000, declared as the year of belief tourism, we carried out such projects with the Governorship and the Directorate of Culture and Tourism, we presented İzmir. Now, it is time to re-instate the same objective. We must direct the world’s attention to the city with joint projects between the churches and the ministry. For example, the foreign delegates that visited the city during the preparations for EXPO 2015 stated that İzmir should focus on culture tourism rather than sports. We have numerous values like Bergama, Ephesus, Smyrna, and Kadifekale, built by Alexander the Great. I believe that if İzmir wants to be in the running for EXPO 2020, it needs to focus on belief and culture tourism.” Çevik, Chairman of the Association, added that the tolerant nature of the city should be reflected to tourists, and went on to say, “If we show people that Christians have the freedom to worship in a country that is 99% Muslim, we will be able to express the civilization of both the Turkish culture and the member of the Muslim religion to those visiting. We will continue to keep our hospitality and complaisant nature alive. I believe that people will flood to İzmir if we manage to make them understand how İzmir played a ma-

Tanrı’ya şükran göstergesi Kilise içerisindeki org, görkemiyle ilk bakışta göze çarpıyor. Kiliseyi yaptıran İngiliz Rees Ailesi, Birinci Dünya Savaşı’nda ailelerine zarar gelmediği için Tanrı’ya duydukları şükranı, orgu finanse edip 1922’de bağışlayarak belirtmiş. Buca Protestan Baptist Kiliseleri Derneği Başkanı Ertan Çevik, geleneksel orgun dünyada sadece Lizbon ve İzmir’de olduğunu söylüyor. Bugün çalışmayan orgun tamiri için dernek finansör arıyor.

An act of thanksgiving to the Lord The magnificent organ in the church catches your eye instantly. In 1922, the Rees Family from England donated the organ to the church as a thanksgiving to the Lord, thanking him for protecting the families during the First World War. Ertan Çevik, Chairman of the Association of the Buca Protestant Baptist Churches, stated that the conventional organ can only be seen in Lisbon and İzmir. Today, we are looking for a sponsor to repair the broken organ.

Ocak - Şubat / January - February 2011 İZMİR

77


Röportaj / Interview

“İzmir benim annemdir!” Öyle bir sevgi ki, yaşadığı kenti çok sevdiği annesinin yerine koyacak kadar… Gazeteci, Araştırmacı, Yazar Yaşar Aksoy, İzmir’i anlatıyor, araştırıyor, yaşıyor.

“İzmir is my mother!” It is such a love that a person puts the city he lives in position of his mother… The Journalist, Researcher, Author Yaşar Aksoy relates, researches and experiences İzmir.

Röportaj / Interview: ÇİĞDEM ASKERİ COŞKUN

78 İZMİR

Ocak - Şubat / January - February 2011


Yaşar Aksoy, tarihine, değerlerine sahip çıkmanın İzmirli olmanın birinci şartı olduğunu düşünüyor. Yaşar Aksoy thinks that protecting its history, values is the first condition of being an İzmirian.

Gazeteci-Yazar Yaşar Aksoy, 63 yıllık yaşamına neler sığdırmamış ki… 34 kitap, yüzlerce makale, haber, yazı dizisi, onlarca ödül… Tüm bu eserlerin, çabaların tek ortak noktası ise ya tamamen ya da kıyısından köşesinden mutlaka İzmir’le ilintili olması… İzmir sevgisini, bilgisini, tecrübelerini farklı platformlarda kentlilerle paylaşan Aksoy, gözlerindeki parıltıyı azaltmadan kent için uğraşılarını sürdürüyor.

Newspaperman Yaşar Aksoy has collected so much in his life of 63 years… 34 books, hundreds of articles, news, article series, tens of awards… The only common point of all these works, efforts is that it is connected with İzmir, either completely or partially… Sharing his love, knowledge, experiences about İzmir with the citizens on different platforms, Aksoy sustains his struggles for the city without decreasing the brightness in his eyes.

İzmir sevginiz nereden kaynaklanıyor? AKSOY: Annem tarih öğretmeniydi. Üniversitede asistanken babamla evlendiği için kürsüsünü bırakmak zorunda kalmış. Cumhuriyet yıllarının ilk tarih mezunlarından biriydi. İnanılmaz bir tarih kütüphanesi vardı. Ben daha ilkokula başlamadan annem bana tarih kitapları okurdu. Yavuz Sultan Selim’i, Atatürk’ü, Mimar Sinan’ı anlatırdı. Okulunda her hafta sonu tarih gezileri yapardı, çocukları Agora’ya, Kadifekale’ye götürürdü, beni de yanına alırdı. Annemin eteğine yapışır, Agora’yı adımlardım, Kadifekale’den İzmir’in içine giren gizli dehlizlere girerdim. İlkokula başlayınca ortaokul tarih kitaplarını, ortaokulda lise tarih kitaplarını, lisede de kalın üniversite tarih kitaplarını okumaya başladım annemin isteğiyle. Bütün bu tarih eğitimini alırken, evimize de tarih olmuş insanlar gelir giderdi. Mesela dedem Misak-ı Milli İlkokulu Başöğretmeniydi. Osmanlı’nın önemli bir sarıklı hocasıydı. Cumhuriyetle birlikte sarığını atmış şapkasını giymişti. Bir amcam İzmir’in kurtuluş günü şehre giren ilk subaylardandı. Kemeraltı’ndaki

What is the source of your love for İzmir? AKSOY: My mother was a history teacher. She had to leave her chair as she got married with my father when she was an assistant at the university. She was one of the first history graduates of the Republic years. She had an incredible history library. My mother used to read me history books even before I started the primary school. She told me about Yavuz Sultan Selim, Atatürk, Architect Sinan. She used to organize history excursions at her school every weekend and take the children to Agora, Kadifekale, myself included. I used to hold on to my mother’s skirt and tread Agora, enter into the hidden passages that penetrated from Kadifekale into İzmir. At my mother’s request, I started to read secondary school’s history books when I started the primary school, high school’s history books at the secondary school and thick university history books at high school. As I was receiving all of this history education, people who have become history now used to visit our house. For instance, my grandfather was the Head Teacher of Misak-ı Milli Primary School.

He was a significant turbaned hodja of the Ottoman. Together with the Republic, he threw his turban and wore his hat. One of my uncles was among the first military officers who entered the city on the independence day of İzmir. My younger uncle, İzzet Effendi, who was a binder in Meserret Inn in Kemeraltı, was a telegraph soldier in Sarıkışla which was established at Konak Square during the occupation of İzmir. Due to the roles of my family, I learnt the history of İzmir through experience and grew up. At each study I carried out, each article I wrote when I started to make research about İzmir, my love for İzmir has gradually increased. The fact that my mother directed me on the death bed became very effective in the increase of this love, as well. After my mother passed away in 1992, my desire for research has continued intensely. In the end, I have come to such a sensitive point: I have lost my mother, but my mother is actually alive in every street, mosque of İzmir. At last I said to myself that İzmir is my mother. This description also fits in a theoretical approach. Because İzmir is a female city, she is fertile, as Victor Hugo describes, she is a ‘princess’. Every poet considers İzmir as their lover, wife or daughter, when they write about it.

“İzmir is the Petit Paris” Well, what kind of an impression do you think we make? AKSOY: İzmir is not a city that is loved, admired, cared just by us. It is also a city having the eyes of the outer world as well, due to some of the

Ocak - Şubat / January - February 2011 İZMİR

79


Meserret Hanı’nda ciltçilik yapan küçük amcam İzzet Efendi, İzmir işgal edilirken Konak Meydanı’nda kurulan Sarıkışla’da telgraf eriydi. Ailemin üstlendiği roller nedeniyle de İzmir tarihini yaşayarak öğrendim, büyüdüm. İzmir araştırmalarım başladığı zaman yaptığım her çalışmada, yazdığım her yazıda İzmir sevgim giderek arttı. Hasta yatağından annemin beni yönlendirmeleri de çok etkili oldu sevgimin artmasında. Annemi 1992’de kaybettikten sonra araştırma isteğim şiddetlenerek devam etti. Sonunda şöyle bir duygusal noktaya geldim: Ben annemi kaybettim ama annem aslında İzmir’in her sokağında, camisinde yaşıyor. Sonunda dedim ki, İzmir benim annemdir. Kuramsal bir yaklaşıma da uyuyor bu tanımım. Çünkü İzmir dişi bir şehirdir, doğurgandır, Victor Hugo’nun betimlemesi gibi ‘prenses’tir. Her şair İzmir’i yazarken, onu bir sevgili, eş ya da kız çocuğu gibi görür.

“İzmir, Petit Paris’tir” Peki dışarıdan nasıl görünüyoruz sizce? AKSOY: İzmir, sadece bizim çok sevdiğimiz, beğendiğimiz, üstüne titrediğimiz bir şehir değil. Tarihin getirdiği bazı gerçekler ve dayatmalar sebebiyle dış dünyanın da gözlerinin üstünde olduğu bir şehir. Zaten o yüzden Yunan işgaline uğramış, o yüzden Osmanlı İmparatorluğu zamanında Batılı tüccarların adeta istilasına uğramış ve Osmanlı’nın son yüzyılda kurdukları kentlerdeki kendine has ekonomiden bu şehrin gerçek sahipleri olan Müslümanlar faydalanamamış. İzmir bizim şehrimiz ama yaşadığımız yüzyılda dahi dünyanın dikkatini üstüne çeken evrensel bir şehirdir. İzmir ayrıca literatüre geçmiş ismiyle Petit Paris yani Küçük Paris’tir. Osmanlı’nın son döneminde çeşitli etnik ve kültürel yapıların Osmanlı hoşgörüsü içinde büyük bir ahenk içinde yaşamasından dolayı özellikle Frenkler, İzmir’e Küçük Paris demişlerdir. Hatta 1839 yılında yazdığı Les Orientales (Doğulular) kitabındaki İzmir şiiriyle Victor Hugo da İzmir’i şöyle anlatmıştır: İzmir bir prensestir Çok güzel küçük şapkasıyla Mutlu ilkbaharlar durmaksızın ona gülümser Nasıl vazodaki çiçekler ışıldarsa O da denizlerin arasında ışıldar Hatta Arşipel’in yaratılışından çok daha tutkulu. Victor Hugo gibi dünyaca ünlü bir şairin bu betimlemesine dikkatinizi çekiyorum. Fransız şair, Paris için bile bu cümleyi kullanmamışken, hiç gelmediği İzmir için böyle bir tanım yapmıştır. O tarihlerde prenseslik bakireliğin, saflığın, dişiliğin timsaliydi ve Victor Hugo İzmir’e bu sıfatı layık görmüştü. Şairin son mısrası da çok önemlidir. Çünkü kullandığı Arşipel tümüyle Ege demektir. İzmir bir tarafa, Ege bir

80 İZMİR

Ocak - Şubat / January - February 2011

realities and impositions brought by the history. That is why it was occupied by the Greeks, it was fairly ridden by the Western merchants during the Ottoman Empire and Muslims, who are the real owners of this city, could not use the specific economy in the cities which were established by the Ottomans during the last century. İzmir is our city, but it is a universal city that attracts the attention of the world even in this century. İzmir is also, Petit Paris, in other words Little Paris, which is the term that is recorded in literature. Due to the fact that various ethnic and cultural structures lived in a great harmony within the Ottoman tolerance during the last period of the Ottomans, especially the Franks used to call İzmir Little Paris. In fact, Victor Hugo tells about İzmir in his poem about İzmir in his book Les Orientales (The Easterns) that was written in 1839, as follows: İzmir is a princess With her beautiful little hat The happy springs constantly smile at her She glitters in the sea Just as the flowers in the vase glitter Indeed, she is much more passionate than the creation of Arşipel. I attract your attention to this description by Victor Hugo, who is such a worldwide known poet. Even though the French poet had not used such a sentence for Paris, he had made such a description for İzmir, where he had never come before. During those times, princesses were the symbol of virginity, chastity, femininity and Victor Hugo deemed this attribution worthy of İzmir. The last


tarafa demiştir. Onu bile bu kadar etkileyen İzmir, mimari ve toplumsal yapısıyla, dini, etnik, kültürel, hoşgörülü yapısıyla örnek bir şehirdir. Ticari ve ekonomik bir tarif de yapmak istiyorum: Doğu’nun en batısındaki şehir, Batı’nın en doğusundaki şehirdir İzmir. O yüzden de doğudan gelen ticaret kervanlarıyla, Batı’ya gidecek olan kadırgaların, yelkenlilerin limanında buluştuğu bir şehirdir. Ticaretin merkezi demek, uygarlığın merkezi demektir. Bu değerlerden hangilerini koruyabildik günümüze kadar? AKSOY: Bunu herkes kabul eder: İzmir Türkiye’nin en yaşanası şehirlerinden biridir. İkinci olarak, doğasının güzelliği, ılıman bir ikliminin olması, insanları mutlu eden, nereden gelirse gelsin herkesi kendi hoşgörülü kabında eriten iklimsel kucaklayıcı özelliği vardır. O yüzden İzmir’de yaşayanlar, İzmirliler, ikliminden dolayı kendileri de ılımlı insanlardır. İzmir’de fazla bir fanatiklik, siyasi veya sosyal çelişki göremezsiniz. “İzmir laiklik konusunda fazla bağnaz gibi” iddialar atılıyor ya ortaya; bu cümleyi sarf edenler sosyolojik değil, siyasi eleştiri yapıyorlar. Biraz inceleseler, İzmir’in laiklik konusundaki tavrının siyasi olmadığını, ekmek yer, su içer, denize girer, Kordon’da keyif yapar gibi doğal bir refleks olduğunu fark edeceklerdir. Kentin laiklik tavrı, mahalle yaşamından kopmama isteğinin doğal bir refleksidir. Araştırmacılık sevdası nasıl başladı? AKSOY: Gazeteciliğe başladığım 1970’li yıllarda büyüklerim, araştırmacı kimliğimi fark etti. Biraz araştırma yaptım ve kentin bu konuda büyük bir boşluğu olduğunu fark ettim, İzmir kültürüyle ilgili tek bir kaynak yoktu. “Bu boşluğu ben dolduracağım” dedim. Binlerce makale yazdım, yüzlerce dizi yazı yaptım. Kütüphanemde bir duvar tamamen İzmir araştırma yazılarıyla dolu. 1970’lerden bu yana yazdıklarımı biriktirdim. Tüm bunların sonucunda İzmir’in arkeolojisini, mitolojisini, tarihini, kültürünü, ekonomisini, çağdaşlaşmasını anlatan 30’a yakın kitap yazdım. Şiir kitaplarımı da eklersek, 34 tane İzmir ve Ege kültürü üzerine kitap yazdım. Ama sanırım durma noktasına geldiniz araştırma konusunda? AKSOY: Evet, çünkü şunu fark ettim: Ne kadar araştırma kitabı yazarsanız yazın, toplumda önemli bir kişi değilsiniz. Bir ansiklopedi cildini nasıl özensiz saklarlarsa kütüphanelerinde, araştırma kitaplarını da öyle saklıyor insanlar. Önemsemiyor ve sizi kucaklamıyorlar. Bir edebiyat yazarı kitabıyla kişileri kendine esir edebiliyor. Yaşar Kemal, Aziz Nesin gibi. Ama sizin yazdığınız araştırma kitabı, 20 yıl sonra geliştirilerek ve sizin yazdıklarınız da kullanı-

“ Beş yaşındayken annemin eteğine yapışır, Agora’yı adımlardım.” “When I was five, I used to hold on to my mother’s skirt and tread Agora.”

line of the poem is very important, as well. Because the Arşipel he uses connotes to the whole Aegean. He puts İzmir on one side and Aegean on the other. İzmir, which had influenced even him, is a sample city with its architectural and social structure, religious, ethnic, cultural and tolerant structure. I also want to make a commercial and economic description: İzmir is the city located in the west of the East and east of the West. Therefore, it is a city where the trains of commerce coming from the east, galiots progressing towards the west and sailboats come together at the port. The term ‘centre of commerce’ connotes to the centre of civilization. Which of these values could have been protected so far? AKSOY: Everyone agrees with that idea: İzmir is one of the most livable cities of Turkey. Secondly, it has a natural beauty, mild climate and a climatic, enfolder characteristic that makes the people happy, melts everyone, no matter where they are coming from, in its own tolerant basin. Therefore, the people who live in İzmir, the people of İzmir are mild, due to its climate. You can not see an excessive fanaticism, political or social contradiction in İzmir. The people who make claims, such as “İzmir seems to be excessively illiberal concerning secularism” make political criticism, rather than sociological. If they examine it closer, they will realize that the attitude of İzmir concerning secularism is not political, but a natural reflex such as eating bread, drinking water, having a swim, enjoying time in Kordon. The secularism attitude of the city is a natural reflex of the desire of not drifting apart from the neighbourhood life.

How did the love of researching start? AKSOY: During 1970s when I started journalism, my parents realized my researcher identity. I did some research and realized that the city had a huge gap concerning this issue, there was no resource about the culture of İzmir. I said, “I will fill this gap.” I wrote thousands of articles, made hundreds of article series. One of the walls in my library is completely filled with the researches about İzmir. I have collected what I have written since 1970s. As a result of all these, I have written almost 30 books that represent the archaeology, mythology, history, culture, economy, modernization of İzmir. Adding the poem books, I have written 34 books on İzmir and the Aegean culture. But I think you are on the verge of stopping in terms of research? AKSOY: Yes, because I have realized that: No matter how many research books you write, you are not an important person in the society. People hide the research books just as the way they carelessly hide a volume of an encyclopaedia in the libraries. They don’t attach importance to it and embrace you. A literature writer is able to take the persons as a prisoner in her/himself with a book. Just like Yaşar Kemal, Aziz Nesin. But your research books can win recognition through being developed and using your articles 20 years later. Indeed, writing a research is much more suffering but we are not paid as much attention as the men of letters do. Therefore I have decided to turn towards literature. I have started to write about my memories. Although I have six poem books, I don’t consider myself a poet. In literature, on the other hand, I will either make it, or become a rough copy of a novelist – just like in poetry. Ocak - Şubat / January - February 2011 İZMİR

81


larak daha çok beğeni toplayabiliyor. Aslında araştırma yazmak daha çilelidir ama edebiyatçılar kadar ilgi göremiyoruz. Ben de bu yüzden edebiyata yönelmeye karar verdim. Anılarımı yazmaya başladım. Altı tane şiir kitabım olmasına rağmen kendimi şair olarak görmüyorum. Edebiyatta da ya beceririm ya da -şiirde olduğu gibi- romancı müsveddesi olurum. Bu şehrin nerelerini gezmek sizi mutlu ediyor? AKSOY: Ben ailemde herkesi kaybettiğim için doğup büyüdüğüm, çocukluğumun geçtiği Karşıyaka’daki evimizden ayrıldım. Her köşesinde ailemin ölmüş bir ferdinin yüzünü hissettiğim için tüm eşyalarımı toplayıp, evimi de satmamak ve yıkmamak şartıyla Çeşme’ye taşındım. Çeşme’de eski İzmir’in hatıralarıyla birlikte yaşıyorum. Ama İzmir’e gittiğim zaman belirli mekanlarım vardır mutlaka uğradığım. Birincisi Kemeraltı’dır. Meserret Hanı’ndaki kafeteryada saatlerce vakit geçiririm. Çünkü annem küçüklüğümde elimden tutar, vapura bindirir, Hükümet Konağı’nın yanındaki -bir efe gibi misafirlerini selamlayan- çınar ağacının yanından geçirerek, Meserret Hanı’nda ciltçilik yapan amcam İzzet Efendi’ye götürürdü. İzzet Amcam orda bana ciltçilik öğretirdi. Her İzmir’e inişimde Meserret Hanı’na gider, 60 yıl önceki anılarımı tazelerim. Meserret Kafeteryası da çok ünlüdür. Ortasında şairlerin nice şiirlerini kaleme aldığı bir havuz vardır. O havuzun kenarında oturup ben de çayımı yudumlar, şiir karalarım. Sonrasında mutlaka Pasaport’taki Atatürk Heykeli’nin oraya gelirim. Heykelin önünde ve yanlarında Kurtuluş Savaşı kabartmaları vardır. Her İzmirli mutlaka oradan geçer ama dikkatlice bakmaz. O Kurtuluş Savaşı kabartmalarında kadın savaşçılar ön plandadır. Martılar, kumrular heykele korumalık yapar, darı alıp onları beslerim. Sonra Alsancak’a yürürüm. Sevinç Pastanesi’nde oturur, Kıbrıs Şehitleri’ne doğru akan kalabalığı seyrederim. Romantik bir yaklaşımla İzmir ne ifade ediyor size? AKSOY: Ben İzmir’i Paris’e benzetiyorum. Tabii bu tamamen romantik bir yaklaşım. İzmir geçmişte Paris’in yavrusu gibiymiş. Şimdi o küçük Paris’i sanki yaşamışım gibi sokak sokak kafamda canlandırabiliyorum. Frenk, İtalyan mahallelerini… Sevinç Pastanesi’nde otururken, Frenk Mahallesi’ndeki gibi 1900’lü yılların kıyafetleriyle matmazelleri, madamları, melon şapkalı Avrupai Levantenleri, fesli Müslüman İzmirlileri görüyorum. Ama çok gariptir ki, Paris’e gittiğim zaman da, İzmir’de geziyormuş gibi bir hisse kapılıyorum.

82 İZMİR

Ocak - Şubat / January - February 2011

Which parts of this city make you happy? AKSOY: Since I have lost everyone in my family, I left our house in Karşıyaka where I was born and spent my childhood. Since I felt the face of a deceased member of my family in every corner, I collected all my stuff and moved to Çeşme, without selling and destroying my house. I am now living in Çeşme with the memories of the old İzmir. But whenever I go to İzmir, I certainly visit some particular places. The first one is Kemeraltı. I spend hours at the cafeteria in Meserret Inn. Because when I was a kid, my mother used to hold my hand, make me get on the ferry, pass by the plane tree – that greets the guests just like a swashbuckler - near the Government Office and take me to my uncle, İzzet Effendi, who was a binder in Meserret Inn. Uncle İzzet used to teach me binding there. Whenever I go to İzmir, I visit Meserret Inn and refresh my memories of 60 years. The Meserret Cafeteria is very famous, as well. There is a pool in the middle, about which many poets wrote poems. I sit by that pool, sip my tea and scribble down poems. And then I certainly come to the area in Pasaport, where the Statue of Atatürk is

situated. There are embossings of the Independence War in front and side of the statue. Every İzmir person definitely passes by that statue, but they do not look carefully. Female warriors are in the foreground on those Independence War embossings. Seagulls, and pigeons protect the statue and I feed them corn. And then I walk towards Alsancak. I sit in Sevinç Patisserie and watch the crowd flowing through Kıbrıs Şehitleri. In a romantic approach, what does İzmir express for you? AKSOY: I think İzmir resembles Paris. Of course, this completely is a romantic approach. İzmir used to be as the juvenile of Paris in the past. Now I can envision that little Paris in my mind from street to street, as if I have experienced. Frank, Italian streets… When I sit in Sevinç Patisserie, I see the mademoiselles, madames, European Levanters with bowler hats, Muslim people of İzmir with fezzes with the clothes of 1900s on them, just like in the Frank Street. But ironically, when I go to Paris, it seems as if I am walking in the streets of İzmir.


Ocak - Şubat / January - February 2011 İZMİR

83


Müze / Museum

Yazı ve Fotoğraflar / Article and Photographs: ÇİĞDEM ASKERİ

Sirkehane’den müzeye… Tarihi Sirkehane binasında binlerce geleneksel kıyafet, halk çalgıları, takılar, silahlar Anadolu ve Balkanlar kültürünün izlerini bugünlere taşıyor.

From Sirkehane to the museum… Thousands of traditional clothes, folkloric instruments, jewelleries, guns in the historical Sirkehane building carry the traces of the Anatolian and Balkan culture to the present day.

84 İZMİR

Ocak - Şubat / January - February 2011


Kültür Turizm Bakanlığı’ndan onaylı özel kurum müzesi statüsündeki Ege Üniversitesi Etnografya Müzesi’nin hikayesi, uzun ve yoğun araştırmalarla dolu. Ege Üniversitesi Devlet Türk Musikisi Konservatuarı Halk Oyunları Bölümü eski Başkanı Yrd. Doç. Cengiz Aydın’ın ekibiyle birlikte 2004 yılında yollara düşmesiyle başlıyor müzenin hikayesi. Dört yıl süren detaylı araştırmaların ardından müzede bugün, Anadolu ve Balkan kültürlerine ait 2 bin 181 parça geleneksel giyim eşyası, 87 adet çalgı, 259 adet takı ve aksesuar, 24 adet silah ve sandık gibi toplam 2 bin 560 obje sergileniyor.

1960 yılında Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi’nin sirke ve turşu üretim yeri olarak kullandığı Sirkehane, artık görkemli bir etnografya müzesi. “Anadolu ve Balkanlar’da Halk Çalgıları, Halk Oyunları, Geleneksel Giyim Kuşam ve Halk Müziği, Müze ve Arşivi Oluşturulması Projesi”, etnografik özellikler taşıyan halk giysilerinin ve çalgılarının evrimini, geçmişten günümüze kadar gelebilen örnekleriyle müzeleştirmek, maddi ve manevi kültürel değerleri

The story of Ege University Ethnography Museum, which has the status of private institution museum certified by the Ministry of Culture and Tourism, is full of long and intense studies. The story of the museum starts with the depart of the Former Head of Ege University, State Turkish Music Conservatory, Department of Folk Dances, Assistant Prof. Cengiz Aydın with his team in 2004. After the detailed studies that lasted for four years, totally 2 thousand 560 objects including 2 thousand 181 pieces of traditional clothes, 87 pieces of instruments, 259 pieces of jewellery and accessories, 24 pieces of guns and chests, that belong to the Anatolian and Balkan cultures, are on display in the museum today.

Being used as a vinegar and pickle production site of Ege University, Faculty of Agriculture in 1960, Sirkehane is a magnificent ethnography museum from now on. “The Project of Constituting the Museum and Archive of Folkloric Instruments, Folk Dances, Traditional Clothes and Folk Music in Anatolia and Balkans” has been started in an attempt to exhibit the evolution of ethnographic folk clothes and instruments with samples that have

Ocak - Şubat / January - February 2011 İZMİR

85


korumak amacıyla başlatıldı. Dört yıl boyunca 14 ülkede yerinde etnografik araştırmalar yapan ekip, Anadolu ve Balkanlar’da kültürlerin izlerini, geleneklerde, kıyafetlerde, günlük yaşamda aradı. Devlet Planlama Teşkilatı ve Ege Üniversitesi Rektörlüğü’nün destekleriyle yürütülen projenin araştırmaları sırasında 201 bilim insanı ve 909 kaynak kişiyle görüşüldü. 700 yıla yakın bir süre Osmanlı ile iletişimde olan Balkanlar’da yaşayan halkların kültürlerinin günümüze kadar süren izlerinin araştırıldığı proje için Bornova’daki tarihi Sirkehane binasında restorasyon çalışması yapıldı. 1800’lü yıllarda bir Rum aile tarafından yaptırılan bina, restorasyonun ardından İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin Tarihe Saygı Yerel Koruma Ödülleri’nde “Özgün İşlevin Değiştirildiği Esaslı Onarım Ödülü” de aldı. 2006 yılında Ege Üniversitesi Rektörlüğü tarafından müzeye dönüştürülen Sirkehane, bugün farklı kültürlerin izlerini yansıtan müze olarak hizmet veriyor. Araştırmalarda Balkanlar’ın genelinde oyun, giyim-kuşam, müzik aletleri ve ezgi-ritim benzerliğinin yanında takıların, süslerin ve bazı giyim ayrıntılarının da tespiti yapıldı. Müze birden fazla ülkeye ait özgün giysi ve

Müzede renkli Balkan giyim-kuşamını, detaylarıyla görmek mümkün. It is possible to see the colourful Balkan clothes with details in the museum.

çalgının sergilendiği, binlerce objenin envantere geçirildiği, örneğine rastlanmayan özellikte… İki ayrı binadan oluşan müze, teşhir salonu

been able to come from the past until the present day and protect the material and moral cultural values. Having performed relevant ethnographic studies in 14 countries for four years, the team sought the traces of the cultures in Anatolia and Balkans with traditions, clothes and daily life. During the researches of the project, which was carried out with the supports of the State Planning Organisation and Rectorship of Ege University, interviews were made with 201 scientists and 909 reference people. A restoration study has been conducted on the historical Sirkehane building in Bornova for the project, in which the traces of the cultures of the people who were in contact with the Ottomans for approximately 700 years and who lived in the Balkans up until today were studied. After the restoration, the building, which was constructed by a Greek family during 1800s was also rewarded with the “Award of Vital Restoration in which the Original Function is Changed” in the Respect for History Local Preservation Awards by the Metropolitan Municipality of İzmir. Being transformed into a museum by the Rectorship of Ege University in 2006, Sirkehane serves as a museum which reflects the traces of different cultures today. During the studies, as well as the determinations of games, clothings, musical instruments and similarities of tune-rhythm in the Balkans in general, the determinations of ornaments and some cloth details were also made. The museum is of a unique quality, where authentic clothes and instruments of more than one country are exhibited and thousands of objects have been recorded in inventory…

86 İZMİR

Ocak - Şubat / January - February 2011


ve iki katlı geniş galeri kısmından oluşuyor. Alt katta Anadolu ve Trakya yöresini, üst katta ise 12 Balkan ülkesinin kültürlerini yansıtan geleneksel giysiler, takılar sergileniyor. Alt katta ayrıca Anadolu kültürüne ait geleneksel kına gecesi ritüelinin mizanseninin de yer aldığı “Kız Çeyiz Evi” bulunuyor. Çeyiz Evi bölümünde, giysiler, takılar, çoraplar, keseler, iğne oyaları, değişik işlemeli örtü ve peşkirlerden oluşan geleneksel Türk el sanatları ürünlerinin sergilendiği çeyiz yazımı odası ve halkın günlük yaşamda kullandığı çeşitli ev eşyalarının olduğu mutfak bulunuyor. Ayrıca oyunlarda kullanılan silahlar, çeşitli dönemlerde moda olan gümüş kemerler, kemer tokaları, alınlıklar, bileklikler, köstekler, muskalıklar, hamayıllar (bir çeşit muskalık), kadın tepelikleri, kadın erkek başlıkları da ayrı bölmelerde sergileniyor. Müze binasına ek olarak yapılan bölümde ise, Anadolu, Balkanlar ve çeşitli ülkelerin geleneksel halk çalgılarından örnekleri de görebilmek mümkün. Ege Üniversitesi Etnografya Müzesi’nde etnografik objelerin yanı sıra Anadolu ve Balkan kültürüne ait başvuru merkezi olabilecek bir arşiv de bulunuyor. Arşivde 20 bin 736 kare fotoğraf, 208 saatlik video kaydı bulunuyor. Yrd. Doç. Cengiz Aydın’ın müdürlüğünü yaptığı Ege Üniversitesi Etnografya Müzesi, pazar ve pazartesi günleri hariç hafta içi her gün 09.00 - 17.00 saatleri arasında ziyarete açık. Öğrencilerin 2,50 TL, yetişkinlerin 5.00 TL ücret karşılığı ziyaret edebildiği müze, yerli - yabancı binlerce turistin ilgisini çekiyor.

Ocak - Şubat / January - February 2011 İZMİR

87


Müzenin “Kız Çeyiz Evi” bölümünde Anadolu’nun geleneksel kına gecesi, özgün müzikleriyle eğlenceli ritüeli yaşatıyor. In the “Girl’s Dowery House” section of the museum, the traditional henna night of Anatolia cherishes the entertaining ritual with its authentic music.

Being consisted of two separate buildings, the museum has the exhibition hall and the twostorey broad gallery. While clothes that reflect the region of Anatolia and Thrace are exhibited downstairs, traditional clothes and jewelleries that reflect the cultures of 12 Balkan countries are exhibited upstairs. There is also the “Girl’s Dowery House” which has the scene of the traditional henna night ritual that belongs to the

Anatolian culture downstairs. The section of the Dowery House has the dowery room where traditional Turkish handicrafts consist of clothes, jewelleries, socks, purses, point laces, coatings with diversified handiworks and towels and the kitchen where various furnitures, that are used by the people in the daily life, are kept. Additionally, the guns that were used in the games, silver belts that were in fashion during various periods, belt buckles, pediments, wristbands, ties, amulets, hamayil (a type of amulet), caps for women, hats for women and men are also exhibited in separate sections. In the section, which was constructed in addition to the museum building, it is possible to see samples of traditional folkloric instruments of Anatolia, Balkans and various other countries. As well as ethnographic objects, there is also an archive in Ege University Ethnography Museum, which could be the application centre of the Anatolian and Balkan cultures. The archive keeps 20 thousand 736 photo frames and a video recording of 208 hours. Directed by the Assistant Prof. Cengiz Aydın, Ege University Ethnography Museum is open to visitors every weekday between the hours 09.00 17.00, except of Sundays and Mondays. The museum, which could be visited by students for a fee of 2,50 TL and by adults for a fee of 5.00 TL, attracts the attention of thousands of domestic and foreign tourists.

88 İZMİR

Ocak - Şubat / January - February 2011


Ocak - Şubat / January - February 2011 İZMİR

89


Sanat / Art

Gerçeğin peşinde bitmeyen yolculuk Sakin bir yaşam sürme hevesiyle Çeşme Alaçatı’ya yerleşen dünya çapında tanınmış ressamlarımızdan Ertuğrul Ateş, elini taşın altına koymadan duramıyor.

An unending travel in pursuit of the truth

Röportaj ve Fotoğraflar / Interview and Photographs: ÇİĞDEM ASKERİ

One of our worldwide known painters, Ertuğrul Ateş, who has settled in Çeşme Alaçatı with the ardour of a tranquil life, can not resist taking on responsibility.

90 İZMİR

Ocak - Şubat / January - February 2011


Ateş’in resimlerindeki imzası, tesadüfen keşfettiği kurdele imgesi olmuş. The signature of Ateş on his paintings has become the symbol of ribbon which he had explored by accident.

Ertuğrul Ateş’in elini taşın altına koymasının altında, klasik bir sanatçı duyarlılığı yatıyor. “Kendi atölyemde, huzurlu bir yaşam sürerim” düşüncesiyle yola çıkan Ateş, Alaçatı’da kurulan İyi Sanat Topluluğu’nun fitilini ateşleyen isim olmuş. İki yılı Londra, 18 yılı New York’ta olmak üzere 20 yıl topraklarından ayrı bir yaşam süren Ressam Ertuğrul Ateş, “Kendi çapımı merak ettim” cümlesiyle özetliyor gidiş nedenini. Uluslararası bir arenada Türk ressam olarak neler başarabilirim sorusunun cevabını bulmak istediğini anlatan Ateş, “Anlamanın tek yolu oraya gidip mücadele etmekti. Hiç kolay olmadı. Sıfırın altında bir şansla yola çıktım ama bugünleri görebildim.” diyor. Sanat yolculuğunda karşılaştıklarını ‘gerçeği bulma’ arayışıyla resimlerine yansıtan Ateş,

A classic artist sensitivity lies behind the fact that Ertuğrul Ateş takes on responsibility. Starting off with the thought of “I would lead a peaceful life at my own workshop”, Ateş has become the name who ignited the wick of the Fine Art Society that was established in Alaçatı. Leading a life far away from his motherland for totally 20 years, two of which were spent in London and 18 of which were spent in New York, the Painter Ertuğrul Ateş summarizes the reason of leaving, with the following statement, “I was curious about my own quality”. Relating that he wants to find the answer to the question of what he can achieve in the international arena as a Turkish artist, Ateş says, “The only way to understand this was to go there and struggle. It was not easy at all. I started off with a luck below zero, but I have be-

come able to see these days”. Reflecting what he had encountered on the road of art on his paintings with the search of ‘finding the truth’, Ateş tells about his sense of art through referring to the play, “Waiting for Godot”: “What I am trying to relate on my journey of art is about reinterpreting the truth. I can not be contented with the truths presented to us. Because the truth is everything we can dream. There is a mystical reference here, as well. What I do is to take a trip inside of me – without getting satisfied by any of the answers – and try to reach to the universal values through painting. Just like a search as waiting for Godot, you know that Godot will never come. You see, you can never reach

İyi Sanat Topluluğu’nun Swissotel’deki sergisinde, genç heykeltıraşların eserleri de yer aldı. At the exhibition of the Fine Arts Society in Swissotel, the works of young sculptors were present, as well.

Ocak - Şubat / January - February 2011 İZMİR

91


Alaçatı’nın marka kimliği sanat olacak

“Godot’yu Beklerken” oyununa atıfta bulunarak anlatıyor sanat anlayışını: “Benim sanat yolculuğumda anlatmaya çalıştığım, gerçekliği yeniden yorumlamak. Bize sunulan gerçeklerle yetinemiyorum. Çünkü gerçek hayal edebildiğimiz her şeydir. Burada mistik bir gönderme de var. Yaptığım iş, resim aracılığıyla kendi iç yolculuğuma çıkıp -hiçbir cevapla tatmin olmadan- evrensel değerlere ulaşma çabası. Godot’yu beklemek gibi bir arayış, bilirsiniz ki Godot hiçbir zaman gelmeyecektir. İşte en temel gerçeğe de hiçbir zaman ulaşamazsınız, Tanrı’ya ulaşamadığınız gibi. Bir ütopyadır mutlak gerçeklik. Ben de bir ütopyanın peşinde sürükleniyorum.” Topraklarımızdan çıkan bir deyimle ‘dertli derviştir sanatçı’ diyor Ateş ve ekliyor: “Yola çıkmıştır, bir lokma bir hırkadır onun derdi. Onun derdi aynı zamanda kendisidir, insandır, Tanrı’dır, varlık sorunsalına cevap aramaktır. Başını derde sokacak ne varsa yapar sanatçı.”

Meyve ağacı Sanatçıyı meyve ağacına benzeten Ateş, “Yerel olmadan evrensel olunamaz. Ağacın beslendiği bir toprak vardır, bir kökü vardır özsularını çeken. Ama esen rüzgar, beslendiği güneş farklı olabilir. Ancak tadını toprağı verir. Sanatçının da beslendiği kaynak kendi topraklarındaki kültürel zenginliktir. Zenginliği bir süzgeçten geçirip meyveye dönüştürdüğünde sanatçı evrensele döner.” diyor. Birçok sanatçının yaşadığı ‘yeterince değer gö-

92 İZMİR

Ocak - Şubat / January - February 2011

to the most basic truth. Just like the way you can not reach to God. Absolute truth is a utopia. And I am trailed by a utopia”. Ateş uses an expression of our territories which follows as, ‘the artist is a sorrowful dervish’ and adds: “So he starts off, his only care is just to keep his body and soul together. He also cares about himself, the human being, God, searching the answer to the question of existence. The artist does everything that makes him get into trouble”.

Fruit tree Comparing the artist to a fruit tree, Ateş says, “Universality is impossible without locality. The tree gets nourished with soil, it has a root that draws the juices. But the blowing wind and the sun it gets nourished with might be different. However, the flavour is given by its soil. Similarly, the artist is nourished with the cultural richness on his motherland. Once he transforms the richness into a fruit through straining, the artist becomes universal”. The problem of ‘being appreciated insufficiently’ which is experienced by many artists is also on the agenda of our international artists. Comparing the artist to the stars in the sky, Ertuğrul Ateş says, “We shall put the artists in our country to their places in the sky, so that we can find our way in darkness. We have gradually turned into a society which does not protect or pursue their artists. We need to question this condition seriously. Because even if we like it or not, the artist

Ressam Ertuğrul Ateş’in cesaretlendirmesiyle yola çıkan İyi Sanat Topluluğu’nun başında, Alaçatı’da restoran-bar işletmeciliği yapan Haldun Demirhisar bulunuyor. Karlı bir işten sanata yönelmek gibi bir risk alan Demirhisar, Alaçatı’yı sanatla buluşturma fikriyle yola çıkmış. 2010 Ağustos’unda Alaçatı Port’ta aynı adla açılan İyi Sanat Galerisi’nde ilk sergisini açan topluluk, ikinci sergisini Swissotel’de açtı. Sanat potansiyeli olan birçok kişinin Alaçatı’nın müdavimleri arasında olduğunu söyleyen Demirhisar, “Bu insanların karşısına sadece deniz ya da eğlenceyle çıkmamalıyız. Amaç Alaçatı’yı daha kalıcı hale getirmek. İstanbul’a alternatif bir sanat merkezi yaratmak istiyoruz. Bünyemizdeki en önemli sanatçı, uluslararası bir sanatçı olması sebebiyle Ertuğrul Ateş. Bunun dışında yerel sanatçıları hem Türkiye’de hem yurtdışında desteklemek istiyoruz.” diyor.

The trademark identity of Alaçatı shall be art Starting off with the encouragement of the Painter Ertuğrul Ateş, the Fine Arts Society is led by Haldun Demirhisar, who manages a restaurant-bar in Alaçatı. Taking the risk of directing from a profitable job towards art, Demirhisar had started off with the idea of bringing Alaçatı together with art. The society, which opened their first exhibition at the Fine Arts Gallery in Alaçatı Port with the same name in August of 2010, opened their second exhibition in Swissotel. Stating that a good deal of people with an art potential are among the veterans of Alaçatı, Demirhisar says, “We should not meet with these people only by means of the sea or an entertainment. The purpose is to make Alaçatı a more permanent place. We want to create an art centre that would be an alternative to İstanbul. The most important artist in our body is Ertuğrul Ateş, since he is an international artist. Apart from that, we want to support the local artists both in Turkey and abroad”.


is the person of peculiar ideas. By all means, Turkey has thousands of problems, but this is a serious problem as well. We couldn’t have made an addition to our contemporary art culture since the Republic”.

Fine Art in Alaçatı

tercih etmeyen Ateş, İzmir’in potansiyeline güvenerek bu seçimi yapmış. “Türkiye’nin aydınlık yüzü” diye tanımladığı İzmir’in sanatsal açıdan hak ettiği yerde olmaması, ‘derviş ruhlu’ Ateş’i de tetiklemiş. Alaçatılı işletmeci Haldun Demirhisar’la tanışmasının ardından, Demirhisar’ın tabiriyle Ateş onları uçurumdan itmiş. Daha doğrusu İyi Sanatlar Topluluğu’nun kurulmasına katkıda bulunup, onları cesaretlendirmiş.

rememe’ sorunu uluslararası sanatçımızın da gündeminde. Sanatçıyı gökteki yıldızlara benzeten Ertuğrul Ateş, “Biz de kendi ülkemizde sanatçılarımızı gökteki yerlerine koymalıyız ki, karanlıkta yolumuzu bulabilelim. Gitgide sanatçısını korumayan, gözetmeyen bir toplum haline dönüştük. Bu durumu ciddi şekilde sorgulamalıyız. Çünkü beğensek de, beğenmesek de sanatçı özgün fikirlerin insanıdır. Türkiye’nin elbette binlerce sorunu var ama bu da ciddi bir sorun. Cumhuriyet’ten bu yana çağdaş sanat kültürümüze bir ekleme yapamadık.” diye anlatıyor.

Alaçatı’da İyi Sanat 20 yılın ardından Türkiye’ye dönüp, birikimlerini kendi insanına aktarmak isteyen Ateş’in Alaçatı’yı seçmesinin nedenine gelince… Sanatsal aktivitelerde başı çeken İstanbul’u, bir kaostan çıkıp diğerine girmemek için

Kısa vadede aldıkları sonuçtan memnun görünen Ateş, “İyi Sanat, iddiaları olan bir sanat galerisi. Bir alternatif sanatsal platform oluşturma hedefiyle yola çıktılar. Uluslararası ayakları olan bir oluşum. Alaçatı’yı seçmemizin çok basit nedenleri var. Alaçatı zaten kendi kendine marka olmuş bir belde. Ancak bu markaya bir kimlik aranıyordu. Bütün Alaçatılılar hemfikir bu konuda. Onların desteği olmadan bu iş olmazdı. Alaçatı Belediyesi ve Alaçatı Port çok destek oldu. Çünkü onlar da biliyor ki kültür sanat olmadan, beldenin potansiyeli sonunda tükenecekti. Mutlaka sanatsal bir kimlik edinmesi gerekiyordu. Biz de bu hedef için ilk adımı attık.” diye özetliyor İyi Sanat girişimini. Ateş, “sen-ben demeden, kenara bırakılan egolarla” Alaçatı’nın sanat şehri unvanını alabileceğini de şu sözlerle anlatıyor: “Alaçatı tarihi dokusu ve ulaşım imkanlarıyla çok güzel bir tatil destinasyonu. Uluslararası bir havaalanından çıkıp 40 dakikalık yolculukla hem de otobanla bir tatil beldesine ulaşmak dünyanın hiçbir şehrinde yoktur. Bu avantajlarla Alaçatı neden sanatçıların yoğun olarak yaşadığı bir belde olmasın? Sanatçı yerleşim programı örgütlenebilirse, Alaçatı’nın marka kimliğini sanat üzerine kurmuş oluruz. Bu sayede aydınlanmayı yine İzmir’den başlatmış oluruz.”

Let’s now discuss about the reason for Ateş, who wanted to transfer his accretions to his own people after returning to Turkey after 20 years, to prefer Alaçatı… Ateş, who did not prefer İstanbul that leads the way in artistic activities in order not to exit from a chaos and enter into another, had made this selection by trusting in the potential of İzmir. The fact that İzmir, which he describes as “the enlightened face of Turkey”, is not where it deserves in terms of art also had triggered the ‘dervish-spirited’ Ateş. After meeting with the enterpriser of Alaçatı, Haldun Demirhisar, Ateş had pushed them towards the cliff, as Demirhisar states. Or rather, he had contributed to the establishment of the Fine Arts Society and encouraged them. Seeming to be pleased with the result they have obtained in the short term, Ateş summarizes the enterprise of Fine Art, as follows, “Fine Art is an art gallery that has assertions. They started off with the target of constituting an alternative artistic platform. It is a composition with international feet. The reasons of choosing Alaçatı are very simple. Alaçatı is a town which has already become a trademark on its own. However, an identity was sought for this trademark. All the people of Alaçatı are like-minded, concerning this issue. This could not be achieved without their support. Alaçatı Municipality and Alaçatı Port greatly supported. Because they are well aware that without culture and art, the potential of the town was destined to get consumed sooner or later. It definitely needed to get an artistic identity. And we took the first steps for this target”. Ateş says with the following statements that Alaçatı could get the title of an art city “without caring about you-me and egos”: “With its historical texture and transportation facilities, Alaçatı is a very beautiful holiday destination. It is not possible in any of the cities of the world to access to a holiday town with a travel of 40 minutes, and besides, via a highway after getting out of an international airport. With all these advantages, why should not Alaçatı become a town where the artists intensely live? If the settlement program of the artists could be organized, then we could have settled the trademark identity of Alaçatı upon art. By this way, we shall have started the enlightenment from İzmir all again”.

Ocak - Şubat / January - February 2011 İZMİR

93


Eğitim / Education

İzmir Üniversitesi

Üniversiteler kenti İzmir! Gençlerin enerjisi, bilimin gücüyle kentleri hareketlendiren üniversiteler, 8 bin 500 yıllık İzmir’in de en önemli enerji kaynaklarından biri.

İzmir: The city of universities! The universities, which activate the cities with the energy of the youth and the power of science, are also among the most important energy sources of İzmir, which is a city of 8 thousand 500 years.

94 İZMİR

Ocak - Şubat / January - February 2011


Modern, çağdaş eğitim anlayışına sahip üniversiteleriyle İzmir, ışıltısının önemli bir kısmını da ev sahipliği yaptığı binlerce üniversite öğrencisine borçlu. Farklı bakış açılarına sahip üniversite öğrencileri, bir kentin geleceğiyle ilgili mesajlar verir misafirlerine. Türkiye’nin ‘aydınlık yüzü’ İzmir’in vizyonuna katkı sağlayan en önemli unsurlardan biri de, bugünlerde sayıları artan üniversite kurumları. Dördü özel, üçü kamu üniversitesi olmak üzere yedi üniversitenin bulunduğu İzmir’de, sekizinci üniversitenin ise kurulma çalışmaları tamamlandı bile. Kentin dördüncü devlet üniversitesi olan Katip Çelebi Üniversitesi, önümüzdeki yıldan itibaren öğrenci kabulüne başlayacak. Yaklaşık 100 bin üniversite öğrencisinin hareketlendirdiği İzmir’de, kaliteli eğitimleri, çağdaş yerleşke olanakları ve dünya standartlarında akademik kadrolarıyla üniversiteler kapılarını dünyaya açıyor. Kültürel ve tarihi değerleri, doğal güzellikleriyle turistleri ağırlayan İzmir, eğitim olanaklarıyla öğrencileri de cezp ediyor.

En köklü üniversite İzmir’in en köklü üniversitesi sıfatını taşıyan Ege Üniversitesi, 1955 yılında kuruldu. Üniversite bünyesinde 11 fakülte, altı yüksekokul, yedi meslek yüksekokulu, bir Devlet Türk Musikisi Konservatuarı, sekiz enstitü, beş bölüm ve 27 Uygulama ve Araştırma Merkezi barındırıyor. Yaklaşık 48 bin öğrencinin eğitim gördüğü Ege Üniversitesi, Bornova’da üç bin 450 dekarlık geniş bir alanda öğrencilerine keyifli bir yaşam da sunuyor. En son teknoloji ile donatılmış modern bir kütüphanesi, sosyal tesisleri, açık ve kapalı yüzme havuzları, kapalı spor salonları, spor tesisleri, toplum merkezi, alışveriş merkezi, sergi alanları ve Öğrenci Köyü ile 70 bin kişilik bir kampus kent görünümündeki üniversite, Avrupa Birliği Socrates-Erasmus Eğitim Programı ile Avrupa’ya ilk öğrenci gönderen Türk üniversitesi unvanını da taşıyor. 2009 yılında Avrupa Komisyonu’nun verdiği yetki ile Diploma Eki Etiketi veren yedi Türk

Ekonomi Üniversitesi

üniversitesinden biri de olan Ege Üniversitesi, 500 eğitim ve araştırma laboratuarıyla uygulamalı eğitime de önem veriyor. Her yıl yüzlerce başarılı uzman doktor yetiştiren Ege Üniversite Tıp Fakültesi Hastanesi, Türkiye’nin her yerinden hastalara da şifa dağıtıyor.

Aktif eğitimin adresi 1982’de kurulan Dokuz Eylül Üniversitesi, bugün kentin 12 farklı bölgesinde 12 fakülte, beş yüksekokul, altı meslek yüksekokulu, bir konservatuar, 10 enstitü ve 35 Araştırma ve Uygulama Merkezi ile eğitim hizmeti veriyor. Adı Aktif Eğitim sistemi ile özdeşleşen üniversite, yaklaşık 42 bin öğrencisiyle Türkiye’nin en çok tercih edilen üniversiteleri arasında. Üniversi-

With its universities that have a modern, contemporary education, İzmir owes a significant part of its glitter to thousands of university students it hosts. University students with different points of view give messages about the future of a city to the guests. One of the most important elements that contribute to the vision of İzmir, which is the “enlightened face” of Turkey is the university institutions that have been increasing recently. In İzmir, where seven universities, four of which are private and three of which are public, are located, the foundation works of the eighth university have already been completed. Katip Çelebi University, which is the fourth public university of the city, shall receive its students the next year. In İzmir, which is activated by approximately 100 thousand university students, the universities are opening their gates to the world with their qualified education, modern campus facilities and world standard academic staff. Welcoming the tourists with its cultural and historical values, natural beauties, İzmir also attracts the students with its education facilities.

The longest-established university

Yaşar Üniversitesi

Being the longest-established university of İzmir, Ege University was established in 1955. The university contains 11 faculties, six academies, seven vocational schools, one State Turkish Music Conservatory, eight institutions, five departments and 27 Application and Research Centers. Ege University, where approximately 48 thousand students are educated, also presents a pleasant life for students on a large area of three thousand 450 decares in Ocak - Şubat / January - February 2011 İZMİR

95


Ekonomi Üniversitesi

Being one of the seven Turkish universities that give the Label of Diploma Attachment with the authorization given by the European Commission in 2009 as well, Ege University also attaches importance to the hands-on training with 500 education and research laboratories. Training hundreds of successful specialists every year, Medical Faculty Hospital of Ege University heals the patients from every part of Turkey.

tenin 18 ülkeden onlarca üniversite ile işbirliği anlaşması var.

Üst düzey teknolojik eğitim Teknolojik alanda üst düzeyde eğitim, öğretim ve araştırma yapma amacı ile dünyada en gelişmiş teknik üniversite modeli olan yüksek teknoloji enstitülerinin ülkemizdeki iki örneğinden biri olan İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü (İYTE), 1992 yılında İzmir’in üçüncü devlet üniversitesi olarak kuruldu. Eğitim dili İngilizce olan İYTE, 1999 yılından itibaren tüm birimlerini, Urla- Gülbahçe’deki yerleşkeye taşıdı.

Nefes aldıran yerleşke İzmir ve Ege Bölgesi’nin ilk vakıf üniversitesi niteliğindeki İzmir Ekonomi Üniversitesi, İzmir Ticaret Odası Eğitim ve Sağlık Vakfı tarafından 2001 yılında kuruldu. Sunduğu fırsatlarla kısa sürede diğer üniversiteler arasından sıyrılan Ekonomi Üniversitesi, Balçova’nın nefes aldı-

96 İZMİR

Ocak - Şubat / January - February 2011

The address of the active education Being established in 1982, Dokuz Eylül University serves for education with 12 faculties, five academies, six vocational schools, one conservatory, 10 institutions and 35 Research and Application Centers in 12 different regions of the city today. Being identified with the Active Education system, the university is among the most preferred universities of Turkey with its approximately 42 thousand students. The university has the agreement of association with tens of universities from 18 countries.

İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü (İYTE)

Bornova. Being a campus city of 70 thousand people with its modern library equipped with stateof-art technology, social facilities, indoor and outdoor swimming pools, indoor sports halls, sports facilities, social centers, shopping centers, exhibition spaces and Student Village, the university also has the title of the first Turkish university that sent students to Europe with the Education Program of the European Union Socrates-Erasmus.


ran yeşil dokusuyla çevrelenen bir yerleşkeye sahip. Üniversitede, beş fakülte, üç yüksekokul, iki enstitü, sekiz Uygulama ve Araştırma Merkezi bulunuyor. Üniversitenin lisans öğretim programlarından altısı ABD-(SUNY) New York Eyalet Üniversitesi ile ortak yürütülen çift diploma programları olarak göze çarpıyor. İzmir Ekonomi Üniversitesi’nin yurt dışındaki 56 Üniversite ile ERASMUS programı anlaşması, 24 üniversite ile akademik işbirliği protokolü bulunuyor.

Nitelikli bir vakıf üniversitesi 2001 yılında kurulan Yaşar Üniversitesi, yedi fakültesi, iki yüksekokulu, iki enstitüsü ile gençleri hayata hazırlıyor. Bornova’daki Selçuk Yaşar Yerleşkesi, öğrenci başına düşen doğal çevre ve fiziki mekan ölçütleri açısından belirlenmiş uluslararası standartların uygulandığı bir akademik mekan. Yerleşke içinde 62 derslik, dört amfi, bir sinema salonu, bir mahkeme salonu, 25 tasarım stüdyosu, yedi laboratuar, yemekhane, iki kafeterya, konferans salonu, kütüphane ile 776 metrekarelik bir spor salonu öğrencilere hizmet veriyor. Fen-Edebiyat, İktisadi ve İdari Bilimler, Mühendislik, Mimarlık, İletişim, Sanat ve Tasarım ve Hukuk Fakülteleri ile Sosyal Bilimler ve Fen Bilimleri Enstitüleri geniş bir yelpazede öğrencilere seçme şansı sunuyor. Yaşar Üniversitesi 2010 yılında, AB Komisyonu tarafından 27 farklı ülkeden 64 başvuru arasından sıyrılarak seçil-

Ege Üniversitesi

diği “Erasmus Başarı Hikayesi” ile de adından söz ettirdi. Eğitim dili İngilizce olan üniversitede, Fransızca, Almanca, İtalyanca, Yunanca ve Rusça dilleri de İkinci Zorunlu Yabancı Dil öğretimi olarak uygulanıyor.

Kentin adını yaşatıyor Kentin üçüncü vakıf üniversitesi olan İzmir Üniversitesi, Doğanata Eğitim ve Kültür Vakfı’nın çalışmaları sonucunda 2007 yılında kuruldu.

High-level technological education İzmir Institute of Technology (İYTE), which is one of the two examples of high technology institutions which are the most advanced technical university model of the world that have the purpose of performing high level education, training and research in the technological field in our country, was established as the third state university of İzmir in 1992. Using English as the language of instruction, İYTE moved all of its units to the campus in Urla - Gülbahçe in 1999.

A campus that enables breathing Having the characteristic of being the first foundation university of İzmir and the Aegean Region, İzmir Economy University was established by İzmir Chamber of Commerce and Health Foundation in 2001. The Economy University, which has stood out among other universities with the opportunities it presents in a short time, has a campus which is surrounded by the green texture of Balçova that enables breathing. The university contains five faculties, three academies, two institutes, eight Application and Research Centers. Six of the undergraduate education programs of the university attract attention as double-diploma programs that are co-executed with the USA-(SUNY) New York State University. İzmir Economy University has an agreement of ERASMUS program with 56 universities and a protocol of academic cooperation with 24 universities abroad.

A qualified foundation university With seven faculties, two academies, two institutes, Yaşar University, which was established in 2001, prepares the youth for life. Selçuk Yaşar Campus in Bornova is an academical site where international standards are applied, in terms Ocak - Şubat / January - February 2011 İZMİR

97


Üniversitede eğitim, Fen Edebiyat, Hukuk, Mühendislik, Mühendislik ve Fen Bilimleri, İktisadi ve İdari Bilimler fakülteleri ile Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde veriliyor. Bir kent üniversitesi olma özelliği taşıyan İzmir Üniversitesi, şehir içinde 15 bin metrekare kapalı alana sahip, birbiriyle bağlantılı üç bloktan oluşan bir yapıda hizmet veriyor. İzmir’in nezih semtlerinden Üçkuyular’da bulunan üniversite, şehir içinde ulaşıma elverişli bir bölgede konumlanıyor.

En genç üniversite İzmir’in en yeni eğitim yuvası Gediz Üniversitesi kapılarını 2008 yılında açtı. Henüz ikinci yılında modern ve büyük bir yerleşkeyi öğrencilerine hediye eden Gediz Üniversitesi’nde Hukuk, Mühendislik ve Mimarlık, İktisadi ve İdari Bilimler Fakülteleri ile Sosyal Bilimler Enstitüsü ve Meslek Yüksekokulu bulunuyor. Gediz Üniversitesi Yerleşkesi Menemen’in Seyrek Beldesi’nde yer alıyor. Kent yoğunluğundan kaynaklı yaşam alanlarının kaydığı bölgelerden biri olan Seyrek, üniversite yerleşkesi için ideal beldelerden biri. Üniversite geniş yerleşkesinde, öğrencilerine her türlü sportif, kültürel ve sanatsal faaliyet için çağdaş alanlar yaratıyor.

of natural environment and physical site criteria per student. 62 classrooms, four lecture halls, one cinema, one courtroom, 25 design studios, seven laboratories, a dining hall, two cafeterias, conference halls, library and a sports hall of 776 square meters serve for the students within the campus. The Faculties of Science-Literature, Economics and Administrative Sciences, Engineering, Architecture, Communication, Fine Arts and Law and the Institutes of Social Sciences and Physical Sciences give students the opportunity of choice on a wide range. Yaşar University has also become popular with “The Success Story of Erasmus”, in which it was chosen among 64 applications from 27 different countries, by the EU Commission in 2010. At the university, which uses English as the language of instruction, French, German, Italian, Greek and Russian are practiced as the Second Compulsory Foreign Language education.

It maintains the name of the city Being the third foundation university of the city, İzmir University was established by the studies of the Doğanata Education and Culture Foundation in 2007. The education at the university is provided at the faculties of Science Literature, Law, En-

gineering and Physical Sciences, Economics and Administrative Sciences and the Institute of Social Sciences. Having the characteristic of an urban university, İzmir University serves in a building which is consisted of three connected blocks that have a closed area of 15 thousand square meters in the city. Being located in Üçkuyular, which is among the decent quarters of İzmir, the university is situated in a suitable region for inner-city transportation.

The youngest university The brand new education slot of İzmir, Gediz University opened its doors in 2008. Gediz University, which presented a modern and large campus for its students only during the second year, contains the Faculties of Law, Engineering and Architecture, Economics and Administrative Sciences and the Institute of Social Sciences and a Vocational High School. The Campus of Gediz University is situated in Seyrek Town of Menemen. Being one of the regions where living spaces have been moved due to the chaos of the city, Seyrek is among the ideal towns for a university campus. The university creates modern fields for all kinds of sportive, cultural and artistic activities of the students in its wide campus.

Yaşar Üniversitesi

98 İZMİR

Ocak - Şubat / January - February 2011


Ocak - Şubat / January - February 2011 İZMİR

99


Sağlık Turizmi / Health Tourism

En güzel mutluluk

İzmir’den!

Türkiye’nin ilk tüp bebeğinin gözlerini dünyaya açtığı İzmir’de, çiftlerin yıllarca kurduğu bebek hayaline ulaşmaları hiç de uzak değil…

The best happiness from İzmir! It is not impossible for couples to reach to the dream of a baby in İzmir, where the first test-tube baby of Turkey opened its eyes to the world...

100 İZMİR

Ocak - Şubat / January - February 2011


Sağlık turizmi hedefinde emin adımlarla ilerleyen İzmir, tüp bebek tedavisinde de iddialı. Kentteki kamuya ait ve özel tüp bebek merkezleri, kullandıkları dünya standartlarında tıp teknolojisi ve uzman kadrolarıyla ailelere hayatlarının en güzel anlarını yaşatıyor. Türkiye’nin ilk tüp bebeğinin 1989’da Ege Üniversitesi’nde dünyaya gelmesi, İzmir’in bu konudaki öncülüğünün ve gelişmişliğinin de göstergesi. Üstelik Avrupa ülkeleri ve Amerika’daki maliyetlere göre, İzmir’de tüp bebek sahip olmak çok daha avantajlı. Ege Üniversitesi Aile Planlaması ve Kısırlık Uygulama ve Araştırma Merkezi bünyesindeki Tüp Bebek Merkezi, tüp bebek tedavisinde Türkiye’nin yol gösterici kurumlarından biri. 1988 yılında ülkenin ilk tüp bebek merkezi olarak kurulan merkezin Müdürü Prof. Dr. Erol Tavmergen, tarihi bir öneme sahip merkezin, ülkenin ilk tüp bebeğini dünyaya getirmesinin önemini vurguluyor. Tüp bebekte başarı oranının yaşa ve uygulama sebebine göre değiştiğini anlatan Tavmergen, “İdeal koşullarda, durumları uygun olan bir çift için başarı oranı yüzde 35 - 40 arasında değişir. Yasa gereği 35 yaş üzeri iki embriyo transferi yapılabiliyor ama bu defa da yaştan dolayı şans azalıyor ama yine yüzde 40 - 45’ler seviyesinde. Çok basit infertilite (kısırlık) sebebi olup, tüp bebek uygulanması gereken çok genç hastalarda, başarı oranı yüzde 70’lere kadar çıkabiliyor.” diyor. Aynı zamanda Üreme Tıbbı Derneği Genel Sekreteri de olan Tavmergen’in müdürlüğünü yaptığı merkez, her yıl yaklaşık bin tüp bebek uygulaması yapıyor. Atravmatik sonuçlar için endoskopik cerrahinin uygulandığı merkezin fark yaratan bir diğer özelliği de PGT, yani Preimplantasyon Genetik Tanı. Ege Tüp Bebek Merkezi, Preimplantasyon Genetik Tanı’nın aynı merkezde uygulandığı Türkiye’deki tek hastane. PGT, genetik analizle yapılan tüp bebek tedavisi olarak son yılların en önemli tıbbi gelişmelerinden biri. Çiftlerde bazen gebe kalınmasını engelleyen kromozomal problemler ya da embriyolarda Akdeniz anemisi, down sendromu gibi bebeğe geçme riski yüksek olan hastalıklar bulunabiliyor. Hastalıklı hücrelerin ayıklanması için mikroenjeksiyon yapıldıktan üç gün sonra bir hücre kabuğunun dışına alınıyor ve genetik analiz yapılıyor. Genetik analiz embriyo hakkında fikir veriyor. Embriyo sağlıklıysa transfer ediliyor. İlk kurulduğu günden bu yana Türkiye’nin her yerinden hastalara bebek sevinci yaşatan Ege Tüp Bebek Merkezi, son yıllarda İzmir’e yurtdışından direk seferlerin artmasıyla yabancı hastaları da tedavi ediyor. “İzmir bu noktada çok daha şanslı” diyen Prof. Dr. Tavmergen, “İzmir

Taking firm steps forward on the line of health tourism, İzmir is also ambitious in terms of testtube baby treatment. Public and private testtube baby centres in the city make the families experience the best moments of their lives with the world-standard medicine technology they use and their specialist staff. The fact that the first test-tube baby of Turkey was born in Ege University in 1989 also shows the leadership and development of İzmir on this subject. Besides, it is much more advantageous to have a test-tube baby in İzmir, compared to the costs in the European countries and the United States.

sakin bir şehir. Ayrıca yenilikleri takip açısından hekim camiasının birbiriyle iletişimi çok kuvvetli. Direkt uçuşların artması İzmir’e ulaşımı kolaylaştırdı. Tedavi için kentimize gelen bir hasta kültürel, tarihi geziler yapabilir, termal kaynaklardan faydalanabilir.” diyor.

Ege Doğumevi İzmir’in bir başka tercih edilen tüp bebek merkezi Ege Doğumevi ve Kadın Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi bünyesinde bulunuyor. 2009 yılında faaliyete geçen merkez, bugüne kadar başvuran 700 vakadan 489’una embriyo transferi gerçekleştirdi. Merkez kurucu uzmanlarından Op. Dr. Ahmet Seçkin Önoğul, devletin tek embriyo

The Test-Tube Baby Centre within Ege University Application and Research Centre of Family Planning and Infertility is one of the instructive institutions of Turkey, in terms of test-tube baby treatment. The director of the centre, which was established as the first test-tube baby centre of the country in 1988, Prof. Dr. Erol Tavmergen emphasizes that this historical centre had intervened in the birth of the first test-tube baby of the country. Relating that the success rate in test-tube baby changes according to age and application reason, Tavmergen says, “Under ideal conditions, the success rate for a couple with proper conditions varies between 35 – 40 percent. According to the law, two embryos could be transferred for those older than 35, but this time, the chance decreases due to the age, and but still, it is around 40 – 45 percent. For the young patients who have a very simple infertility reason and are supposed to be applied with test-tube baby, the success rate may increase to 70 percent.” Ocak - Şubat / January - February 2011 İZMİR

101


transferine izin veren uygulamasına rağmen merkezlerinin başarı oranının yüzde 39,7 olduğunu belirtiyor. Beş kadın doğum uzmanı ve sekiz hemşirenin görev yaptığı merkez, teknolojik altyapısı, uzman kadrosu ve özel odalarıyla anne-baba adaylarına kaliteli sağlık hizmeti sunuyor.

Tüp bebek süreci Ege Kadın Doğum Evi Tüp Bebek Merkezi’nde tüp bebek uygulaması için başvuran hastanın hazırlık süreci yaklaşık bir ay sürüyor. İlk etapta bilgilendirici hemşire kadrosu, hastaya devlet yardımları ve maliyetler hakkında bilgi veriyor, ilk tetkiklerini yaptırıyor. İkinci aşamada hastanın dosyası uzman kuruluna sunuluyor. Çiftin tüp bebek uygulaması için uygun olduğuna karar verilirse, gerekli ilaçlar yazılıyor. Üçüncü aşamada tedaviye başlanıyor. İlaç uygulaması ve ultrason takip süresi yaklaşık 15 gün sürüyor. Uygun yumurtaların oluşumu saptandıktan sonra, yumurta toplama işlemi gerçekleştiriliyor. Laboratuar ortamında spermle yumurta birleştiriliyor ve embriyo oluşması sağlanıyor. Yumurta toplanma işleminin ardından devam eden iki ila beş günlük süreç sonunda oluşan embriyo rahme transfer ediliyor. Anne adayında herhangi başka bir olumsuz durum oluştuğu takdirde embriyo donduruluyor, hastanın tedavisinin ardından embriyo tekrar transfer ediliyor.

102 İZMİR

Ocak - Şubat / January - February 2011

The centre, which is managed by Tavmergen who also is the General Secretary of the Fertility Medical Institution, performs approximately a thousand applications of test-tube baby every year. Another different quality of the centre, where endoscopic surgery is applied for atraumatic results, is PGT, in other words Preimplantation Genetic Diagnosis. Ege Test-Tube Baby Centre is the only hospital in Turkey, where Preimplantation Genetic Diagnosis is applied in the same centre. PGT is one of the most important medical developments of recent years as the test-tube baby treatment performed with the genetic analysis. Chromosomal problems that obstruct conception or diseases that have a high risk of spreading to the baby, such as the Mediterranean anemia and down syndrome could sometimes be found on couples. Three days after the microinjection which is applied in order to clean out the unhealthy cells, a cell is taken out of its shell and the genetic analysis is carried out. Genetic analysis gives ideas about the embryo. If the embryo is healthy, then it is transferred. Ege Test-Tube Baby Centre, which has given patients from all over Turkey the joy of baby since the day it was established, has also started to treat the foreign patients in recent years, together with the increase of the direct flights from abroad to İzmir in recent years. Stating that “İz-


Maliyet çok daha ucuz

mir is much more lucky on this subject”, Prof. Dr. Tavmergen says, “İzmir is a tranquil city. Additionally, the communication of the physician community with one another is very strong, in terms of following the innovations. The increase of the direct flights has enabled the access to İzmir. A patient, who comes to our city for treatment, could make cultural, historical trips and utilise from thermal sources.”

Ege Maternity Hospital Another favoured test-tube baby centre of İzmir is within Ege Maternity Hospital and Gynaecological Diseases, Training and Research Hospital. The centre, which entered into service in 2009, has so far performed 489 embryo transfers from 700 cases. Op. Dr. Ahmet Seçkin Önoğul, who is one of the specialists that founded the centre, states that the success rate of their centre is 39,7 percent, in spite of the enforcement of the government that permits only one embryo transfer. The centre, where five gynaecologists and eight nurses serve, presents a qualified health service to mother-father candidates with their technological infrastructure, specialist staff and private rooms.

The process of test-tube baby The preparation process of a patient who applies for the application of test-tube baby at Ege Maternity Hospital Test-Tube Baby Centre lasts approximately for a month. At the first phase, the informative staff of nurses informs the patient about the government support and costs, the first examinations are made. At the second phase, the file of the patient is presented to the specialist commission. If the couple is decided to be convenient for the application of test-tube baby, then the required medication is prescri-

bed. At the third phase, on the other hand, the treatment starts. The process of medication application and ultrasound follow-up lasts approximately for 15 days. After the determination of the convenient ovular formations, the process of ovum-collecting is performed. The ovums are combined with the sperm in the laboratory environment and the formation of embryo is provided. After the process of collecting the ovums, the embryo which is formed as a result of the process of two or five days is transferred to the uterine. In case any other negative condition occurs on the mother candidate, the embryo is frozen and after the treatment of the patient, the embryo is transferred again.

Tüp bebek tedavisinin maliyetleri merkezlere göre değişiyor. Örneğin Ege Üniversitesi’nde her uygulamanın ayrı bedeli var. Sosyal Güvenlik Kurumları ile anlaşmalı merkezde, SGK’lı bir hasta, uygulama ve ilaçlar için bin 200 TL’lik bir katkı payı ödüyor. Ücretli bir hastaya ise uygulamanın maliyeti 2 bin 300 TL civarında. Ege Kadın Doğumevi Hastanesi bünyesindeki Tüp Bebek Merkezi’nde de uygun rakamlar söz konusu. Devlet güvencesi altındaki bir hasta 500 TL’ye tüp bebek uygulaması yaptırabiliyor. SGK’sı olmayan bir özel hasta için ise yaklaşık 2 bin TL’lik maliyetler belirleniyor. İzmir’deki birçok özel tüp bebek merkezinde ise rakamlar 3 bin 500- 4 bin TL civarında. Birçok Avrupa ülkesinde tüp bebek tedavisinin 5 bin Euro, Amerika’da ise 10 bin dolara kadar çıktığı düşünülürse İzmir’in avantajları öne çıkıyor.

It has a cheaper cost The costs of the test-tube baby treatment change according to the centres. For example, each application has a separate cost at Ege University. A patient with SSI pays a contribution of one thousand 200 TL for the application and drugs at a centre which has a contract with Social Security Institutions. The cost of the application for a waged patient is about 2 thousand 300 TL. Convenient payments are also valid for the Test-Tube Baby Centre within Ege Maternity Hospital. A patient under the state guarantee is able to have the application of test-tube baby for 500 TL. Costs of approximately 2 thousand TL are determined for a special patient without SSI. The numbers at many private test-tube baby centres in İzmir are around 3 thousand 500 – 4 thousand TL. Considering that the test-tube baby treatment costs 5 thousand Euros in many European countries and 10 thousand dollars in the United States, the advantages of İzmir become prominent.

Ocak - Şubat / January - February 2011 İZMİR

103


Ekoturizm / Ecotourism

Nergis kokulu eller! İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin üreticilere destek amacıyla verdiği 60 bin çiçekli nergis ile bin adet seramik saksı siparişi, Mordoğan ekonomisini bir anda harekete geçirdi.

Daffodilscented hands! The order of 60 thousand daffodils with flowers and a thousand ceramic pots by the Metropolitan Municipality of İzmir to support the producers prompted the economy of Mordoğan in an instant.

İzmir Büyükşehir Belediyesi, hem Karaburun Mordoğan’daki üreticilere destek olmak hem de ilçeye özgü nergis çiçeğini yaygınlaştırmak amacıyla 2007 yılında başlattığı “Mordoğan ve Çevresinin Sosyal ve Ekonomik Olarak Kalkındırılması Projesi”ni bu yıl da sürdürüyor. Büyükşehir Belediyesi Tarım, Park ve Bahçeler Daire Başkanlığı, geçen yıllardan farklı olarak, nergis soğanı yerine bu yıl çiçek açmış nergis satın alacak.

Proje tuttu

60 bin çiçekli nergisin yetiştirilmesi için sipariş veren Büyükşehir Belediyesi, Mordoğanlı üreticilerden alınacak çiçeklerle kentin cadde ve

İzmir Büyükşehir Belediyesi, Karaburun, Mordoğan ve çevresindeki üreticilerden 2007 yılında 80 bin adet nergis soğanı ile 10 bin se-

104 İZMİR

Ocak - Şubat / January - February 2011

sokaklarını donatacak. Nergislerin bir bölümü ise, S.S. Mordoğan Çok Amaçlı Üretim, Pazarlama ve İşletme Kooperatifi’ndeki kadınların ürettiği seramik saksılara dikilerek özel günlerde dağıtılacak. Kooperatife üye kadınlar, antik ve çiçek baskılı olmak üzere iki desende ürettikleri bin adet saksının tamamlanması için yoğun bir şekilde çalışıyorlar.

Metropolitan Municipality of İzmir maintains “The Project of Social and Economic Improvement of Mordoğan and Surrounding”, which was started in 2007 in an attempt to support the producers in Karaburun – Mordoğan and spread the daffodil which is peculiar to the district, this year as well. Being different from the previous years, instead of daffodil bulb, the Department of Agriculture, Park and Gardens of the Metropolitan Municipality will buy daffodils in blossom this year. Metropolitan Municipality, which has given an order for growing 60 thousand daffodils in blos-


ramik saksı, 2008 yılında 55 bin adet nergis soğanı ile 300 adet saksı, 2009 yılında ise 52 bin nergis soğanı ile 300 adet saksı almıştı. 2010 yılında ise 60 bin adet çiçekli nergis ile bin adet saksı alınacak.

Üreticiler ne diyorlar? Belgin Pişken (S.S.Mordoğan Çok Amaçlı Üretim, Pazarlama ve İşletme Kooperatifi Başkanı): 2007 yılından beri hem yeşil alanlara dikilmesi için nergis yetiştiriyoruz hem de kadınlarımız atölyemizde saksı yapıyorlar. Hanımlarımız, büyük bir heyecanla çalışıyorlar. Mesaiye gider gibi, cumartesi - pazar, bazen gece yarılarına kadar bile saksı yapımı ve nergis dikimi yaptıkları oluyor. Bir iş gibi değil; düğün gibi, neşe ve keyif içinde çalışıyorlar. Hem de bu yolla para kazanıp evlerinin ekonomisine katkı sağlayacaklar. Çiftçinin de desteğini aldık. Mordoğan bir nergis bölgesi olduğu için onların tecrübelerinden de yararlandık. Zuhal Sütçü (Saksı üreticisi): Saksı üretimine Mordoğan Belediyesi’nin açtığı seramik atölyesinde kursiyer olarak başlamıştım. Kooperatifin kurulmasından sonra Büyükşehir Belediyesi’nin bize verdiği destek sonucunda, ürettiklerimiz bize dönmeye başladı. Emeğimizin karşılığını alıyoruz. İzmir Büyükşehir Belediye Başkanımız Aziz Kocaoğlu ile Mordoğan Belediye Başkanımız Ahmet Çakır’a bütün arkadaşlarım adına teşekkür ediyorum. Derya Hacalaki (Seramik öğretmeni): Atölyemizde saksı siparişleri için yoğun şekilde ve çok keyifle çalışıyoruz. İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne bin adet saksı yapacağız. Bazen mesai saatlerinin dışında da çalışıyoruz, akşam yemeklerini de birlikte atölyede yiyoruz. Kalıp yöntemleri ve dekor teknikleriyle birlikte çalışıyoruz. Hanımlar, evde boş vakit geçirmek yerine burada kaliteli vakit geçiriyorlar, aynı zamanda da maddi olarak birikim sahibi olarak evlerine kazanç götürüyorlar.

som, will adorn the streets and roads of the city with flowers that would be purchased from the producers of Mordoğan. A part of the daffodils will be planted in the ceramic pots produced by the women in S.S. Mordoğan Multi-Purpose Production, Marketing and Management Cooperative and be distributed on special days. The women, who are the members of the cooperative, are working busily in order to complete one thousand pots that are produced in two patterns, as antique and flower-printed.

The project gets a grip Metropolitan Municipality of İzmir purchased 80 thousand pieces of daffodil bulbs and 10 thousand ceramic pots from the producers in Karaburun, Mordoğan and surrounding in 2007; 55 thousand pieces of daffodil bulbs and 300 pots in 2008, 52 thousand pieces of daffodil bulbs and 300 pots in 2009. In 2010, on the other hand, 60 thousand pieces of daffodils in blossom and a thousand pots shall be purchased.

What do the producers say? Belgin Pişken (The President of the S.S.Mordoğan Multi-Purpose Production, Marketing and Management Cooperative): Since 2007, we have been cultivating daffodil to be planted on green fields, and our ladies have been making pots at our workshop. Our ladies work with a great passion. They make pots and plant daffodils even on Saturday – Sunday, and sometimes until midnight, as if they work overtime. Rather than a job, they work on it as a wedding, with pure joy and pleasure. Moreover, they will earn money by this way and contribute to the economy of their family. We have also had the support of the farmers. Since Mordoğan is a region of daffodils, we have utilised their experiences as well. Zuhal Sütçü (Pot producer): I started the pot production as a trainee at the ceramics workshop opened by Mordoğan Municipality. As a result of the support the Metropolitan Municipality provided for us after the foundation of the cooperatives, our productions started to return to us. We receive the return of our effort. I would like to thank our Mayor of the Metropolitan Municipality of İzmir, Aziz Kocaoğlu and Mayor of Mordoğan, Ahmet Çakır, in the name of all my friends. Derya Hacalaki (Ceramics instructor): We work at our workshop for the pot orders busily and with a great joy. We will make a pot for the Metropolitan Municipality of İzmir. Sometimes, we work out of working hours, we have the dinner together at the workshop. We work with the mould methods and decoration techniques. Instead of wasting their time at home, the ladies spend quality time here, at the same time, they contribute to their families with financial savings. Ocak - Şubat / January - February 2011 İZMİR

105


Spor / Sports

Yazı / Article: ÇİĞDEM ASKERİ Fotoğraflar / Photographs: İDADİK Arşivi / Archive of İDADİK

Looking down on life! Challenging but the most pleasant journey on the way of the summit… Once you reach the peak, the breathtaking feeling provided by leaving the footprint and looking at life from a long way off…

HAYATA

en tepeden bakmak Zirve yolunda zorlu ama bir o kadar keyifli bir yolculuk… En tepeye ulaşıldığında ise, ayak izinizi bırakmanın ve hayata çok uzaktan bakabilmenin verdiği müthiş duygu…

106 İZMİR

Ocak - Şubat / January - February 2011


Ne kadar gelişmiş olursa olsun aracınızla çıkıp da göremeyeceğiniz güzellikleri sunuyor dağlar. Paylaşmak, olaylara daha nesnel bakabilmek, dinç kalmak, kolektif düşünmek ise kazandırdığı artı değerlerden sadece birkaçı… Doğaseverlerin en sevdiği sporlar arasında yer alıyor dağcılık ve zirve tırmanışları. Binlerce yükseklikteki dağları mesken edinen dağcılar, kimi zaman hayatta kalma mücadelesi verirken, çoğu zaman zirvede en eğlenceli anları yaşıyor. İzmirli dağcıların bir kısmı bu duyguları İzmir Dağcılık ve Doğa Sporları İhtisas Kulübü (İDADİK) çatısı altında yaşıyor. Bozdağ ve Nif Dağı gibi popüler yüksek rakımlı dağlara sahip olan İzmir, günübirlik mesafede de yakın zirveleri bulunması nedeniyle şanslı şehirlerden. Dağcılık ve doğa sporları kulüplerinin sayısının gün geçtikçe artması da bu yüzden. Ancak “Hadi zirve yapalım” demekle dağlara atamıyorsunuz kendinizi. Bakir bir doğayla buluşmak için öncelikle bir eğitim süreci sizi bekliyor. İDADİK’le dağları keşfetmek için ilk olarak her hafta sonu gerçekleştirdikleri yürüyüş programlarından en az beş tanesine katılmanız gerekiyor. Keyifli yürüyüşlerin ardından yüksek dağ etkinliklerini de denemek istiyorsanız Yaz Temel Dağcılık Eğitimi ile dağcılığa adımınızı atıyorsunuz. İlkyardım, beslenme, dağcılık malzemeleri ve kullanımı, çadır kurma, ipler ve düğümler, harita / pusula kullanma, meteoroloji, coğrafi bilgiler gibi ana başlıklardaki iki haftalık teorik eğitimin ardından, İDADİK’in Kemalpaşa - Dereköy civarındaki kamp yerinde gece yürüyüşü, kaya inişi, kamp kurma, serbest kaya tırmanışı gibi pratik eğitimlere geçiliyor. Bu eğitimlerin ardından iki bin metre yükseklikteki bir dağa tam teçhizatlı ve eğitmenler refakatinde çıkılıyor. Zorunlu tırmanışlar sonrasında kulüpte yapılan yazılı sınavı da

başarıyla geçebilmişseniz, siz de ‘dağcı’ sıfatınızı sertifikalandırabiliyorsunuz. Ancak insanoğlunun varoluşundan beri gözünü hep uzaklara dikmesi sebebiyle, dağcıların hedefi de hep daha yüksek zirveler oluyor. Yaşattığı her türlü keyfe rağmen, ciddi tehlikesi de olan bir spor olması dağcılıkta alınan eğitimleri de zorlaştırıyor haliyle. İlk eğitime göre biraz daha kayalarla haşır-neşir olunan Yaz Dağcılık Gelişim Programı da benzer bir teorik-pratik süreci içeriyor. Elbette ki dağların zorluğu ve yaşattığı adrenalin kış şartlarında kendisini gösteriyor. Bu yüzden üç bin metrenin üzerindeki dağlara gidebilmeniz için mutlaka Kış Temel Dağcılık Eğitimi’ni almanız gerekiyor. Kar-fırtına koşullarında ne giymeli ya da nasıl beslenmelisiniz, hava şartlarından olumsuz etkilenmemek için neler yapmalısınız gibi soruların cevabı bu eğitimde veriliyor. Son basamak olan Kış Gelişim Programı’nda ise hayatta kalmanızı sağlayacak ciddi bilgiler öğretiliyor. İDADİK, yaz eğitimlerini nisan ya da ekim aylarında, kış eğitimlerini ise ocak - şubat aylarında gerçekleştiriyor. Uygulamalar genellikle Ödemiş Bozdağ’da yapılıyor.

Bozdağ’a dört rotadan ulaşılabiliyor Üç tarafı yüksek dağlarla çevrili İzmir, farklı zirvelere günübirlik ulaşma şansı veriyor. Bir pazar günü zirve yapıp dönebileceğiniz dağlar arasında Ödemiş / Bozdağ (2150 metre), Kemalpaşa / Nif Dağı (1510 metre), Dededağı ve Mahmutdağı popüler olanlar. İzmir’de 2 bin 500 üstü yüksek irtifa dağı olmasa da, yakın iller bu fırsatı veriyor. Tıpkı Denizli’deki Honaz (2571 metre), Sandras (2294 metre) ve Çivril Akdağ Dağları (2445 metre) gibi.

The mountains present such beauties that you can not see by your car, no matter how advanced it is. Sharing, being able to consider events more objectively, staying fresh, thinking collective, on the other hand, are only a few of the values it gains… Mountaineering and climbing on a climax are among the sports which are mainly favoured by the nature-lovers. While the mountaineers, who dwell on mountains of thousands of meters, sometimes struggle to survive, they mainly have the most enjoyable moments on the summit. A part of the mountaineers from İzmir experiences these feelings under the roof of the Mountaineering and Nature Sports Club of İzmir (İDADİK). Having popular high-altitude mountains such as Bozdağ and Nif Mountain, İzmir is among the lucky cities since it also has summits in the oneday distance nearby. That is the reason why the number of mountaineering and nature sports clubs increases each day. However, you can not find yourself on mountains by saying, “Let’s hit the top”. First of all, a process of training is waiting for you in order to come together with an untouched nature. You primarily have to join at least five of the walking programs which are held at the weekends, in order to explore the mountains with İDADİK. If you also wish to try the high mountain activities after the enjoyable walkings, you begin the mountaineering with the Training of Summer Basic Mountaineering. After a theoretical training of two weeks under the main topics such as first aid, nourishment, mountaineering equipments and utilization, tenting, ropes and knots, utilization of map / compass, meteorology, geographical knowledge, practical trainings, such as night walking, rock landing, camping, free rock climbing, start at the camp site of İDADİK around Kemalpaşa – Dereköy. After these trainings, a mountain of two thousand meters is climbed in company with full equipment and instructors. If you can successfully pass the written examination carried out in the club after the obligatory climbings, you then become able to be certified a ‘mountaineer’. However, since the mankind has always kept his eyes on the distances as from the creation, the target of the mountaineers is always higher summits. The fact that it also is a sport with serious dangers, in spite of all kinds of pleasure it gives, naturally obstructs the trainings received during the experience of mountaineering. Development Program of Summer Mountaineering, in which a person mingles with rocks more compared to the first training, contains a similar theoreticpractical process as well. The difficulty of the mountains and the adrenaline they give undoubtedly rise to the occasion under the winter conditions. Therefore, you have to receive the Basic Mountaineering Training of Winter in order to be able to go to the mountains above three thousand meters. The answers of the questions, such as what Ocak - Şubat / January - February 2011 İZMİR

107


Tanzanya’daki Klimanjaro, Fransa Alpleri’ndeki Montblanc, Gürcistan’daki Kazbek, Çin’deki Mustag Ata Dağı’na her yıl çıkmaya çalışıyor.

Zirve keyfi Peki, uzun bir tırmanışın ardından zirveye çıktığınızda ne hissediyorsunuz? İşte işin en keyif veren kısmı burada yaşanıyor. 11 yıldır zirvelere tırmanan bir dağcı olara Ayşegül Akıncı Yüksel, dağcılığın insana kattıklarını şu sözlerle anlatıyor:

Ayşegül Akıncı Yüksel

İDADİK’in ilk kadın başkanı Ayşegül Akıncı Yüksel, yüksek irtifa dağı olmasa da kış zirveleri için Bozdağ’ın inanılmaz bir fiziki yapısı olduğunu söylüyor. Yüksel, Bozdağ’ın dağcıları neden zorladığını şöyle anlatıyor: “Bozdağ, güneyden gelen hava akımlarının çarptığı ilk yükseklik olması nedeniyle sersemletir insanı. Çok yüksek, kuvvetli fırtınalar meydana gelebiliyor. Çok sis olabiliyor. Hava sirkülasyonu açısından aktivitesi fazla olan bir dağ. Mesela 2008 Ocak ayında kulübümüz üyeleri, dört gün boyunca dağın güney kısmında zor şartlarda mahsur kaldı. Kar mağaraları yaptılar çünkü çadırları hasar gördü.” Bozdağ, dağcılara tırmanış için dört farklı rota sunuyor. Klasik, Dikdere, kuzey ve kuzeybatı rotaları. Klasik yani uzun rotayla Bozdağ’a altı saatlik bir sürede zirve yapılabiliyor. Dağcılar genellikle klasik rotayı kullanıyor. Kuzeybatı rotası, tesislerden çıkılan biraz dik bir parkur, Dikdere rotası ise ipe girmenizi gerektiren yani teknik bir tırmanış. Ayşegül Akıncı Yüksel, dağ tırmanışlarına belirli sayıda ekiplerle çıktıklarını da belirtiyor. Yüksek irtifa kabul edilen 3 bin metre üstü dağlara en az üç, en fazla sekiz kişinin katılabildiğini söyleyen Yüksel, “2 - 3 bin metre yüksekliğe sahip dağlara 30 - 40 kişilik ekiplerle çıkılabiliyor. Ama daha yüksek dağlarda en az üç, en fazla sekiz kişiyi ideal ekip kabul ediyoruz. İki kişi ya da solo zirve tercih eden sporcular da oluyor. Ancak çok risk içeriyor. En az üç kişinin olması, bir kişinin sakatlanması durumunda diğer iki kişinin sedyeyi taşıması için gerekli.” diyor. İDADİK üyeleri, yurtiçinde Kaçkarlar, Aladağlar, Ağrı Dağı, Afyon’daki Sultan Dağı, yurtdışında ise İran’daki Demavent ve Sabalan,

108 İZMİR

Ocak - Şubat / January - February 2011

“Herkesin kendisini ifade edebileceği bir arka bahçesi olması gerekir diye düşünüyorum; tiyatro, sinema, spor gibi… Doğa sporları bir anlamda kendinizi tanıdığınız bir uğraş. Kişiliğinizle etkinliğin bir parçası olarak doğaya imza atıyorsunuz. Arkadaşlarınızla iletişiminizi arttırıyorsunuz. En önemlisi de çok büyük şehirlerde yaşıyoruz. Belki İzmir’de hiçbir ortamda buluşamayacağınız insanlarla doğada karşılaşabiliyorsunuz. Cinsiyet ve yaş farkları ortadan kalktıkça ruhen zenginleşiyorsunuz, yaşama sevinciniz artıyor. Çünkü şehir hayatının getirdiği bazı ayrışmalar var. Dağlarda ise küçücük bir çadırın içerisinde günlerce mahsur kalabiliyoruz. Bunlar insanın kişiliği üzerinde olumlu gelişmeler yaratıyor. Sağlıklı beslenip, dinç bir bedene sahip oluyorsunuz. Hayata daha farklı açılardan bakmayı öğreniyorsunuz. Çok basit çözümlerle büyük zorlukları aşabiliyorsunuz, böylece hiç farkında olmadığınız yeteneklerinizi keşfediyorsunuz. Zirveye çıktığınızda ise, hani deniz kenarında ufka bakar ve çok büyük bir açıklık görürsünüz, dağda o enginliği dört tarafınızda görebiliyorsunuz. Şehre indiğinizde de olaylara daha nesnel, daha yukarıdan bakma becerisini kazanıyorsunuz. Bu söylediklerim dağcılığa gerçekten gönül vermiş insanlar için geçerli.” Zirve tırmanışları bir sanatçının sahnedeki konsantrasyonu kadar ciddi bir disiplin de gerektiriyor. “ Bazen hayatımız söz konusu oluyor” diyen Yüksel, “Kurallara ve disiplinlere uyuyorsanız, kendinizi tanıyorsanız dağcılıkta tehlike son derece azdır. Kolektif düşünme, kendini tanıma bu sporun getirdiği diğer artılar. Çünkü dağda hiçbir zaman yalnız değilsinizdir. Ekibin en zayıf halkası en belirleyici halkadır. 8 - 10 kişilik bir ekipte, bir kişinin sakatlanması veya bilmeden yarattığı başka bir olumsuz durum, diğerlerinin de davranışlarını etkiler.” diyor. Yüksel özellikle gençlere dağcılığı önerirken, “Türkiye’de ya da dünyada asla temas kuramayacağınızı düşündüğünüz insanlarla bir araya gelme şansınız var. Araçla çıkamayacağınız, göremeyeceğiniz güzellikleri zirve tırmanışlarında görüyorsunuz. ‘Zirvede ayak izi olan çok az insandan biriyim’ duygusunu yaşamak çok keyifli.” diye de ekliyor.

to wear under snow-storm conditions or how to get nourished, what to do in order not to be influenced negatively from the weather conditions, are given during this training. In the Winter Development Program, which is the last step, some significant information that would enable you to survive is taught. İDADİK gives the summer trainings in april or october and winter trainings in januaryfebruary. The practices are generally performed in Ödemiş Bozdağ.

Bozdağ could be reached from four routes Being surrounded by high mountains on three sides, İzmir gives the opportunity to reach to different summits for one day. Among the mountains where you can hit the top and return on a Sunday, Ödemiş / Bozdağ (2150 meters), Kemalpaşa / Nif Mountain (1510 meters), Dededağı and Mahmutdağı are the popular ones. Even though there aren’t high altitude mountains above 2 thousand 500 in İzmir, the provinces nearby give that opportunity. Just like Honaz (2571 meters), Sandras (2294 meters) in Denizli and Akdağ Mountains (2445 meters) in Çivril. The first female leader of İDADİK, Ayşegül Akıncı Yüksel says that Bozdağ has an incredible structure for winter summits, although it is not a high altitude mountain. Yüksel relates to why Bozdağ challenges the mountaineers: “As a result of being the first altitude touched by the southern air streams, Bozdağ dazes a person. Very high, powerful storms might occur. There might be an intense fog. It is a mountain with too many activities in terms of air circulation. For example, the members of our club were besieged in the southern part of the mountain for four days under harsh conditions, on January, 2008. They built snow caves because their tents were damaged.” Bozdağ presents four different routes for mountaineers to climb. Classic, Dikdere, North and northwest routes. With the classic, in other words the long route, the top of Bozdağ could be hit in a period of six hours. The mountaineers usually use the classic route. Northwest route is a bit steep track climbed from the facilities, Dikdere route, on the other hand, is a technical climbing which requires using rope. Ayşegül Akıncı Yüksel indicated that they perform the mountain climbing with a particular number of teams. Stating that minimum three and maximum eight people could join the mountains which are above 3 thousand meters and considered high altitude, Yüksel says, “The mountains that have a level of 2 – 3 thousand meters could be climbed with a team of 30 – 40 people. But we consider minimum three and maximum eight people ‘ideal team’ for higher mountains. There might also be some sportsmen who prefer two people or single summit. However, it includes


İDADİK’le tanışın

a considerable risk. The existence of at least three people is required for other two to carry the sedan chair, in case a person gets injured.” The members of İDADİK try to climb Kaçkar Mountains, Aladağlar, Ağrı Mountain, Sultan Mountain in Afyon in the country and Demavent and Sabalan in Iran, Kilimanjaro in Tanzania, Montblanc on the French Alps, Kazbek in Georgia, Mustag Ancestor Mountain in China abroad, every year.

Pleasure of summit Well, how do you feel when you hit the top after a long climbing? The most heart-warming part of the activity is experienced right here. Being a mountaineer who has been climbing the summits for 11 years, Ayşegül Akıncı Yüksel tells the advantages of mountaineering, as follows: “I think, everyone should have a backyard where they can express themselves; just like theatre, cinema, sports… Nature sports is a pastime through which you know yourself, in a sense. You put signature to the nature with you personality, as a part of the activity. You increase your communication with your friends. Above all, we live in very large cities. You have the chance to meet the people in the nature, with whom you might never have the opportunity to come together in İzmir. You spiritually enrich, the joy of living increases as the gender and age differences disappear. Because city life brings along some disintegrations. On the mountains, on the other hand, we might get besieged in a little tent for days. These create some positive developments on the personality of a per-

son. You eat properly and have a fresh body. You learn how to approach life from different perspectives. You get able to overcome great difficulties with very simple solutions, by this way, you explore brand new talents. When you hit the top, you can see a boundlessness all around on the mountain, just like when you are on a seaside, looking at the horizon and realizing a great openness. When you go downtown, on the other hand, you become skilful at approaching things more objectively and from above. These I say are only valid for those who have really set their hearts on mountaineering.” Stating that summit climbings also require a serious discipline just like the concentration of an artist on the stage, Yüksel says, “Sometimes, our lives become the issue. If you obey the rules and disciplines and know yourself, then the danger for mountaineering utterly become less. Collective thinking, and self knowledge are among other gainings of this sport. Because you are never alone on the mountain. The weakest link of the team is the most determinant link. The injury of a person in a team of 8 – 10 people or some other negative condition s/he creates unconsciously affects the behaviours of others, as well.” While Yüksel suggests mountaineering especially for the youth, she also adds, “You have the opportunity to come together with the people with whom you think that you can never get in touch in Turkey or in the world. You see beauties through summit climbings, which can never be seen by car. It is very joyous to experience the feeling of ‘I am one of those rare people who have their footprints on the summit.’”

İzmir’in ilk dağcılık kulübü olan İDADİK, 1986 yılında doğa tutkunu Adnan Kayatepe tarafından kuruldu. 1990 yılında hayatını kaybeden Kayatepe ve arkadaşlarının attığı temeller üstünde yükselen İDADİK, bugün birçok İzmirliyi doğa sporları ve dağlarla buluşturuyor. 24 yıldır 3 bin 163 doğaseverin yolunun geçtiği İDADİK’in aktif 254 üyesi bulunuyor. Bünyesinde doğal afetlerde gönüllü görev alan arama kurtarma ekibi İDAK’ı da bulunduran kulüp, sosyal sorumluluk projelerinde de aktif rol alıyor. Her yıl 10’a yakın yüksek dağ etkinliğiyle üyelerini dağlarla buluşturan İDADİK’le ve doğayla tanışmak için, her pazar gerçekleştirdikleri yürüyüşlere katılarak ilk adımı atabilirsiniz. Rezervasyon gerekliliği aranmayan yürüyüşler için, uygun kıyafet ve ayakkabılarla gelmeniz ve yol bedelini ödemeniz yeterli oluyor. Yürüyüş programlarının detaylı bilgisi için www.idadik.org adresine başvurabiliyorsunuz.

Meet İDADİK Being the first mountaineering club of İzmir, İDADİK was established by a nature-lover, Adnan Kayatepe in 1986. Rising on the foundations laid by Kayatepe, who lost his life in 1990, and his friends, İDADİK brings many people of İzmir together with nature sports and mountains today. İDADİK, which has been stopped by 3 thousand 163 nature-lovers for 24 years, has 254 active members. Comprising İDAK, which is a search and rescue team that serves voluntarily at natural disasters, as well, the club also has active roles in social responsibility projects. In order to meet İDADİK, which brings their members together with mountains with almost 10 activities of high mountains nearby every year, and the nature, you can take the first step by joining the trekkings which are organized on every Sunday. For the trekkings, which do not require reservation, you just need to come with the suitable clothes and shoes and pay the cost of the passage. For detailed information of the trekking programs, you can apply to the address, www.idadik.org.

Ocak - Şubat / January - February 2011 İZMİR

109


Halk Kültürü / Folk Culture

Pehlivan develer

Mazisi en az 200 yıllık bir geçmişe dayanan deve güreşleri; Ege, Marmara ve Akdeniz bölgelerimizde tutku haline gelmiş kış sporlarımızdandır.

Wrestler camels Having a past of at least 200 years, camel wrestle is among our winter sports which have become a passion in the Aegean, Marmara and Mediterranean regions.

110 İZMİR

Ocak - Şubat / January - February 2011


İZZET KOCADAĞ İzmir İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Folklor Araştırmacısı

İzmir Provincial Directorate of Culture and Tourism Folklore Researcher

Göçebelik ve kervancılık dönemindeki önemi kalmamış olmasına rağmen o dönemlerden beri sürdürülegelen eğlencelerin baş aktörü olan pehlivan develer Akdeniz-Marmara sahil kuşağında halen özenle yetiştirilmektedir. Güreşlere hazırlanan pehlivan gibi gıdasından sporuna kadar özel bakıma alınan develer, sahibinin aile üyelerinden biri gibidir. Yıllık masrafı çok yüksek olmasına rağmen Aralık-OcakŞubat aylarındaki yaklaşık üç aylık bir zaman diliminde sahibine yaşatacağı heyecan ve gurur için katlanmaya değer bir ekonomik yüktür bu. Her biri servet sayılabilecek değerde olan develer, birkaç güreş kazanıp çevrede ün yapınca değeri lüks arabalarla kıyaslanacak rakamlara çıkmaktadır. Bu nedenlerle pehlivan develerin güreşler sırasında zarar görmemesi için gereken her türlü önlem alınır. Denk güç ve yaş aralığındaki develer Ayak, Orta, Baş ve Başaltı gibi gruplara ayrılarak adil bir güreş yapılması sağlanır. Develerin güreş sırasında rakibini ısırmamaları ve kazayla çenelerinin kırılmaması için “Ağız Bağcı” adı verilen bağla deneyimli kişilerce özenle ağızları bağlanır. Güreşi idare eden hakem tehlikeli oyunlara giren develeri zarar görmemeleri için “Urgancı” adı verilen hazırda bekleyen iki gruba seslenerek ayırtır. Güreşlerde rakibini yıkıp üzerine çöken, rakibini bağlayıp zorda bırakarak bağırmasını sağlayan veya karşısındakini yıldırıp kaçıran deve galip sayılır. Çoğu karşılaşma, verilen sürede üstünlük sağlanamadığından beraberlikle sonuçlanır. Güreşleri izlemeye gelenler her tarafta çalan davul, zurna, klarnet gibi çalgılar eşliğinde piknik yaparak eğlenirler. Güreşler şiddet içermediğinden kadın ve çocukların da katılımıyla şenlik havasında binlerce kişilik seyirci kitlesine ulaşmaktadır. İzmir Selçuk’ta yapılan bir deve güreşi 20 bini aşan izleyicisiyle Guinness Rekorlar Kitabı’na geçmiştir. Deve güreşlerinde maddi çıkar gözetilmez. Bahis yoluyla izleyenlerin kar ya da zarar etmesi gibi olaylar görülmez. Kazanan deve

Wrestler camels, which have been the leading player of entertainments that have been maintained since the period of nomadic life and tradition of caravan, even though they are no more as important as they used to be during that period, are still bred carefully on the coastal line of Mediterranean-Marmara. Being cared in terms of nourishment and even sports just like wrestlers who prepare for wrestlings, the camels are almost one of the members of the owner’s family. Although it has a very high annual cost, it is an economic burden that is worth being endured for the excitement and pride it would give its owner within the time frame of approximately three months during December-JanuaryFebruary. Camels, each of them which are of the value of a treasure, get as valuable as a luxurious car when they win a few competitions and become famous around. All kinds of precautions required to prevent the wrestler camels from sustaining damage during the wrestling are taken for these reasons. Camels of the same strength and age range are divided into groups such as Foot, Middle, Head, and Below Head, to enable a fair wrestle. In order to prevent camels from biting their opponents and breaking accidentally their jaws during the wrestle, a special brace called an “Ağız Bağcı (Mouth Hook)” is carefully tied around their mouths by experienced people. The referee managing the wrestle calls out to two groups at the ready, named “Urgancı” (“The Rope Maker”), to break up camels involved in dangerous games in order prevent the camels from being damaged. In the wrestles, the camel that brings down its opponent and collapses on top of them, forces their opponent to scream by tying them up and leaving them in a difficult position or discourages and frightens away their opposition is considered the winner. Most contests are concluded as a draw because no outright winner is determined in the time given. The spectators that come to watch the wrestles have fun at their picnics accompanied by musical instruments such as drums, clarions and clarinets played all around. As the wrestles do not consist of violence, with the participation of women and children it reaches an audience of thousands creating a festive mood. A camel wrestling held in Selçuk, İzmir entered the Guinness Book of Records with its audience of over twenty thousand people. No profit is sought from camel wrestling. No such events are seen in which members of the audience make a

Ocak - Şubat / January - February 2011 İZMİR

111


sahibine, uzun yıllardan beri geleneksel olarak halı hediye edilir. Deve güreşlerinde elde edilen gelir toplum yararına hayır işleri için kullanılır. Deve Güreşleri ülkemizde turizm sezonu dışında kalan durağan dönemde yerli ve yabancı turistlerin ilgisini çekerek yaklaşık üç ay boyunca Ege, Akdeniz ve Marmara Bölgelerimizde hareketliliği sağlayan önemli gelenektir.

İzmir’de yaygın İzmir’de Aliağa’nın Hacıömerli Köyü’nde, Bergama’nın Poyracık Köyü, Zeytindağ Beldesi ve merkezde, Kemalpaşa’nın Armutlu, Bağyurdu, Ulucak ve Parsa beldelerinde, Menemen’in Harmandalı beldesinde, Ödemiş merkez ve Konaklı Beldesi’nde, Dikili, Güzelbahçe, Pınarbaşı, Selçuk, Tire ve Torbalı ilçelerinde her yıl değişen tarihlerde deve güreşleri düzenlenmektedir. Deve güreşleri; kişisel çıkar amacı güdülmeden, bölgesel olarak kamu yararına bir hizmetin karşılanmasında, ülke turizmimizin durağan bir döneme girdiği üç aylık kış sezonunda yerli ve yabancı turistlerin ilgisini çekerek hareketliliğin sağlanmasında önemli rol oynamaktadır. Uluslararası boyutta düşünüldüğünde; güreşleri izleyip diğer ülkelerdeki gibi örneğin; İspanya Boğa Güreşleri ile kıyaslama yapan yabancı turistlerde halkımızın insan ve hayvan sevgisi hakkında olumlu düşünceler bırakması bakımından deve güreşlerinin ayrı bir önemi vardır.

112 İZMİR

Ocak - Şubat / January - February 2011

Çiğli deve güreşleriyle şenlendi Çiğli Belediyesi’nin Deve ve Deve Güreşi Sevenler Derneği işbirliğiyle Harmandalı Spor Sahası’nda düzenlediği müsabakalara Denizli, Aydın, Balıkesir gibi Ege’nin çeşitli illerinden 107 deve güreşmek için katılırken, güreş severler sabahın erken saatlerinden itibaren alanı hınca hınç doldurdu. Öğleden sonra başlayan müsabakalar öncesi yarışacakları alanı tanımaları için develere tur attırıldı. Daha sonra başlayan müsabakalarda rengarenk kuşanan develer görsel bir ziyafet verdi.

Çiğli cheers up with camel wrestlings While 107 camels from various provinces of the Aegean region such as Denizli, Aydın, Balıkesir participated in the competitions organized on Harmandalı Sports Arena with the cooperation of the Municipality of Çiğli and Association of Camel and Camel Wrestling Lovers, for the purpose of competing, wrestling lovers jammed the arena as from the early morning hours. The camels were made take a tour in order to get acquainted with the arena, before the competitions that would start in the afternoon. And then the camels which were dressed colourfully gave a visual banquet during the competitions.

betting profit or loss. The tradition for many years is that a carpet is awarded to the owner of the winning camel. Money obtained from camel wrestlings is used for charity for the welfare of the community. Camel wrestling is an important tradition in our country that provides liveliness in the Aegean, Mediterranean and Marmara regions for approximately three months, through attracting the attention of domestic and foreign tourists during the depressed period outside of the tourism season.

Popular in İzmir Camel wrestlings are organized in Hacıömerli village of Aliağa, Poyracık Village, Town and centre of Zeytindağ of Bergama, towns of Armutlu, Bağyurdu, Ulucak and Parsa of Kemalpaşa, town of Harmandalı of Menemen, central Ödemiş and Town of Konaklı, districts of Dikili, Güzelbahçe, Pınarbaşı, Selçuk, Tire and Torbalı in İzmir, on changing dates each year. Camel wrestlings play a significant role in providing a regional service for the public weal without pursuing a goal for benefit and providing liveliness through attracting the attention of domestic and foreign tourists during the winter season of three months when our country tourism enters a depressed period. Considering in terms of the international dimension; camel wrestlings have a particular importance in terms of making positive impressions on foreign tourists, who watch the wrestlings and compare just like in other countries; such as Spanish Bull Fighting, for the human and animal love of our people.


Ocak - Şubat / January - February 2011 İZMİR

113


Lezzet / Taste

Yazı / Article: ÇİĞDEM ASKERİ Fotoğraflar / Photographs: Çiğdem Askeri, Ferzan Yapkuöz

Bu kahvenin hatırı

ömürlük!

Bir fincan kahvenin kırk yıllık hatırı oluyorsa, 150 yıllık taş dibekte size özel dövülen Türk kahvesinin tadı nasıl ömürlük olmaz?

This coffee brings friendships lasting for a lifetime! If a single cup of coffee can bring friendships lasting many years, according to a very old Turkish idiom, so how can not the taste of a Turkish coffee that is ground on a 150 years old stone mortar last for a lifetime?

114 İZMİR

Ocak - Şubat / January - February 2011


İzmir’den Aliağa’ya giderken Yeni Foça yazılı tabeladan sola saptığınızda, 2 kilometre sonra yine sola saparsanız karşınıza bir köy çıkar. Otantik yapısı, tarihi yapıları ve şirinliğiyle ilk bakışta çarpar sizi. Ancak bir başka özelliği de var ki, Kozbeyli Köyü’nü komşu kapısı yapar. Özellikle hafta sonları yerli-yabancı turistlerin akınına uğrayan Kozbeyli, meşhur dibek kahvesi ile Türkiye’de ün yapmış bir köy. Öyle ki, köyün en yaşlıları bile dedelerinin dibek kahvesini anlattığını söylüyor. Yani geçmişi o kadar eskiye dayanıyor. 1935 yılından 1994 yılına kadar Osman Ergürbüz tarafından işletilen kahvehanenin son ev sahibi Şakir Yalavaç. Herkesin bildiği şekliyle Şakir Abi. Müşterilerini kırk yıllık dost gibi sıcak karşılayan Şakir Abi, evinizdeymiş gibi hissettiriyor kendinizi. Yaptığı dibek kahveleri ise, Şakir’in Yeri’ni asla unutmamanızı sağlıyor. Dibek kahvesi aslında bir kahve pişirme şekli değil, kahve öğütme yöntemi. Kavrulan kahve yuvarlak, içi çukur taş ya da tahtadan yapılan, bir anlamda havana benzeyen büyük kaplara konur ve bir tokmakla ince hale gelene kadar ezilirdi. Buradan elde edilen kahve Türk kahvesi gibi pişirilirdi. Bu yöntemle öğütülen kahve, koyu kıvamlı olur ve dibek kahvesi adını alırdı. Bu yöntemle kahve öğütülmesi 1800’lü yılların ilk yarısına kadar devam etti ancak 1827’de tüfekçi ustalarından Selim’in kahve değirmenini icat etmesi sonucunda dibek kahvesi ortadan kalktı. Bu şekilde kahve elde etmek zahmetli ve vakit alıcı olduğu için evde yapılamayan kahve öğütülme işlemi, değirmenlerin yaygınlaşmasıyla evlere girdi.

Kozbeyli’nin dibek kahvesinin sırrı, 150 yıllık dibekte. Dibek kahvesi günümüzde çok sınırlı yapılıyor. Türkiye’de Gökçeada, Kastamonu ve Kozbeyli en ünlü dibek kahvesinin adresleri. Bunun da sebebi kolayca tahmin edileceği gibi zahmetli olması. Şakir’in Yeri’nde içtiğiniz dibek kahvesinin en önemli ayırıcı özelliği dövüldüğü tarihi dibek. 150 yılı aşkın bir süredir kahve dövülen dibek, Kozbeyli’nin de simgesi haline geldi adeta. Şakir Abi, yılların ustalığıyla bir çırpıda kahvenizi önünüze getirse de, yoğun bir emek harcıyor hazırlarken. Neler mi yapıyor? Öncelikle kahve, dünyanın lider kahve üreticisi Brezilya’dan ithal edilen bir toptancıdan çiğ alınıyor. Çiğ kahve, dolap denilen bir kapta, odun ateşinde kavruluyor. Kahvenin kavrulması ustanın maharetine bağlı olsa da ortalama yarım saat sürüyor. Zaten kokusundan kavrulduğu anlaşılıyor.

Şakir Yalavaç

While driving from İzmir to Aliağa, when you take left from the signboard of “Yeni Foça”, and again take left after 2 km, you will see a village. What first strike you will be its authentic nature, historical buildings and cuteness. However, it has such another spectacular feature that it makes you want to be a neighbour to Kozbeyli village. Especially, being flooded by domestic-foreign tourists at weekends, Kozbeyli is most famous for its mortar coffee in Turkey. Such that, the eldest of the village relate the stories that their grandfathers used to tell about mortar coffee. Consequently, it has such a long history. Having been managed by Osman Ergürbüz from 1935 until 1994, the last host of this coffee house is Şakir Yalavaç - more commonly referred as Brother Şakir. Greeting his guests as if they are his old friends, Brother Şakir makes you feel at home. His mortar coffees, on the other hand, make you never forget Şakir’s Place.

The secret of mortar coffee of Kozbeyli is laden in its 150 years old mortar. Mortar coffee is indeed not a method of coffee preparation but a method of coffee grinding. The roasted coffee would be put into large and round bowls that look like a mortar made of stone or wood with a hollow interior and smashed by means of a pestle until it gets very thin. The coffee that is obtained as such would be cooked just like Turkish coffee. The coffee that is ground by this method would be very thick and called mortar coffee. This method continued to be practiced un-

Ocak - Şubat / January - February 2011 İZMİR

115


til the first half of 1800s however it disappeared when Selim, one of the gunsmiths, invented the coffee mill in 1827. Coffee grinding process, which used not to be performed in houses since it was very troublesome and time consuming to obtain coffee by this method, started to be performed in houses with the mills becoming widespread.

Kavrulan kahve 150 yıllık taş dibeğin içine atılıyor. Sonrasında Şakir Abi, 8,5 kilogram ağırlığındaki demir tokmakla kahveyi dövüyor. Dövülen kahve, tortularından arınması için biri iri biri ince olmak üzere iki defa elekten geçiriliyor. Her bir fincan kahve tek cezvede pişiriliyor. Size özel, eşi olmayan kahve içmenin ayrıcalığını yaşatıyor Şakir Abi. Geleneksel sunum haline getirdiği sapsız fincanlarıyla da ikram ediyor eşsiz kahvelerini. Tabii yanında rengarenk, eşsiz lezzetiyle minik lokumlarla birlikte… Peki nedir dibek kahvesinin farkı? Şakir Abi kahveleri döverken, ‘kahve sevmeyenlerden’ bile olsanız, davetkar kokusu cezbediyor. Hafif tortulu olması kahveye ayrı bir tat katıyor. Ancak Şakir’in Yeri’nde içtiğiniz kahvenin asıl sırrı, 150 yıldır içinde sadece kahve dövülen bir dibekte öğütülüyor olması. Her köşesine kahve aroması sinen dibek, özünü kahveye geçiriyor. Elbette bir de tazeliği yatıyor kahvenin lezzetinde. Şakir’in Yeri’nde kahve istediğinizde sizin için taze taze dövülüyor kahve, gözlerinizin önünde. Hatta isterseniz kendi-

116 İZMİR

Mortar coffee can be found in a very limited scope today. The most famous addresses for mortar coffee are Gökçeada, Kastamonu and Kozbeyli in Turkey. The reason for this limited usage is surely the labouring process.

Önce dövülen, sonra elenen kahveler sapsız fincanlarda masanıza geliyor. The coffees that are first ground and sieved are served in cups without handles.

Ocak - Şubat / January - February 2011

The most important feature of mortar coffee in Şakir’s Place that distinguishes it from other mortar coffees is the historical mortar on which it is ground. The mortar, on which coffee has been ground for more than 150 years, has become the symbol of Kozbeyli too. Even though Brother Şakir serves you coffee in the wink of an eye thanks to the long years’ mastery, he spends great effort while preparing it. What does he do? Firstly, coffee is purchased raw from a wholesaler that imports coffee from Brazil which


niz bile tokmağı elinize alıp, dibeğin başına geçebiliyorsunuz, gücünüz varsa tabii. Haliyle kahve pişirimlik öğütüldüğü için, sürekli taze kalıyor. “Dibek kahvesini dostlarımla da paylaşmak istiyorum” diyorsanız, birkaç pişirimlik satın alabiliyorsunuz. Tartısı olmayan Şakir Ağabey, kilogram hesabı değil göz kararı veriyor kahvelerinizi. Sıcak karşılamasını, içten bir uğurlamayla pekiştiren Şakir Abi, yaptığı dibek kahveleriyle “Bir kahvenin kırk yıl hatırı vardır” deyişimizi, bir ömre uzatıyor.

is the leading coffee producer of the world. Raw coffee is roasted on wood fire in a container that is called “dolap” (closet). Even though it depends on the skills of the master to roast the coffee, it takes half an hour on average. You can tell from its smell when it is roasted. Roasted coffee is put into 150 years old stone mortar. Then Brother Şakir grinds the coffee with an iron pestle that weighs 8.5 kg. The ground coffee is sieved twice once through a wide and once through a fine sieve. Each cup of coffee is cooked in a single coffee pot. Brother Şakir makes you experience the privilege of drinking an unprecedented coffee. And he serves coffee in cups without handles which is another tradition at his place. And finally colourful and delicious mini Turkish delights accompany your coffee… So, what is the difference of mortar coffee? Even if you are not a “coffee fan”, the smell of the coffee as Brother Şakir grinds it immediately attracts you. Its slightly sedimentary nature brings in a whole

different taste. However, the real secret of the coffee that you drink at Şakir’s Place is the fact that it is ground on a 150 years old stone mortar in which only coffee has been ground up until now. Having absorbed the coffee aroma, this mortar leaves its essence on the coffee. Undoubtedly, another secret of this coffee is its freshness. When you order coffee at Şakir’s Place it is freshly ground for you right in front of your eyes. And even you can handle the pestle and set your hands to the mortar, if you have the strength. Consequently, coffee is always fresh since it is ground for each cooking. If you say that “I would like to share mortar coffee with my friends too”, you can buy a little that will be sufficient for a couple of cooking. Having no scales, Brother Şakir gives your coffee by the rule of thumb not in kg. Reinforcing his warm welcoming with a sincere see-off, Brother Şakir extends the idiom “a single cup of coffee can bring friendships lasting many years” to a lifetime with his mortar coffees. Ocak - Şubat / January - February 2011 İZMİR

117


Günübirlik / Excursion

Fotoğraflar / Photographs: Orhan Kozan, Fikret Çakar

Manisa Tarzanı’nın dağı:

Spil

İzmir’le Manisa’yı birbirinden ayıran Spil Dağı, yaz-kış keyifle gidilebilecek bir adres.

The mountain of the Tarzan of Manisa Separating İzmir and Manisa from each other, Spil Mountain is an address to be visited summer and winter with joy.

118 İZMİR

Ocak - Şubat / January - February 2011


İzmir’in komşu illerinden Manisa’ya 25 kilometre uzaklıktaki Spil Dağı, tarihi yapıları, bozulmamış doğası, ilginç efsaneleriyle turistlerin uğrak yerlerinden. İzmirliler için de vazgeçilmez hafta sonu duraklarından olan Spil Dağı, içerisinde Milli Park bulunması nedeniyle doğal dokusunu kaybetmeyen bir bölge. Tarihi kalıntılar açısından da zengin bir dağ olan Spil’le anılan mitlerden en önemlisi Ağlayan Kaya - Niobe’dir. Dağın eteklerinde yer alan kayanın bir sanat eseri olup olmadığı antik çağlardan bu yana tartışılır. Doğanın sanatçı elinin değdiği Niobe’nin hüzünlü bir öyküsü vardır. Eski Yunan mitolojisine göre Lidya Kralı Tantalos’un kızı Niobe’nin yedi oğluyla yedi kızı vardı ve Niobe yalnızca iki çocuğu (Apollon ve Artemis) olan Leto’dan daha doğurgan olmakla övünüyordu. Bu gururu nedeniyle onu cezalandırmaya karar veren Leto, Apollon’a Niobe’nin bütün oğullarını, Artemis’e de bütün kızlarını öldürttü. Çocukların cesetleri 10 gün sonra tanrılar tarafından gömüldü. Frigya’daki evine dönen Niobe, acılarını dindirmek isteyen Zeus tarafından Spylos Dağı’nın (Spil Dağı-Manisa) yamacında bir kaya parçasına dönüştürüldü. Doğal aşınma sonucu başı eğik, ağlayan bir kadın görünümüne bürünen Niobe Kayası, ziyaretçilerin ilgisini çekiyor. Spil Dağı’nda ayrıca, Ağlayan Kadın Niobe’nin erkek kardeşi Pelops’un da izlerini görmek mümkün. Yarıkkaya mevkiinde “Pelops'un Tahtı” şeklinde adlandırılan ve Frig kült sanatının izlerini taşıdığı ve bir heykelin yerleştirilmiş

Being 25 kilometres distant from Manisa, which is one of the neighbour provinces of İzmir, Spil Mountain is among the popular places for tourists with its historical structures, untouched nature and interesting legends. Spil Mountain, which is one of the indispensable weekend stations for also the people of İzmir, is a region which does not lose its natural texture, since it contains National Parks. The most important of all myths that is remembered with Spil, which is also a rich mountain in terms of historical ruins, is the Crying Rock – Niobe. Whether the rock, situated at the foot of the mountain, is a work of art or not has been discussed since ancient ages. Niobe, which is touched by the artistic hand of the nature, has a sorrowful story. According to the old Greek mythology, the daughter of the Lydia King Tantalos, Niobe had seven sons and seven daughters and Niobe praised herself with being more fertile than Leto, who only had two children (Apollo and Artemis). As a result of this pride, Leto made Apollo kill all of Niobe’s sons and Artemisia kill all of her daughters, for the purpose of punishing her. The dead bodies of the children were buried by gods 10 days later. Returning to her house in Phrygia, Niobe was transformed into a rock at the foot of Spylos Mountain (Spil Mountain – Manisa), by Zeus who wanted to ease her pain. The Niobe Rock, which disguised the appearance of a crying woman with a leaning head as a result of the natural abrasion, attracts the attention of the visitors. It is also possible to see the traces of the Crying

Spil’in koruyucusu Manisa Tarzanı Spil Dağı ile anılan, tüm Türkiye’nin bildiği bir diğer anekdot da Manisa Tarzanı hikayesi. 1899 yılında Irak’ta doğan Ahmeddin Carlak, Kerkük kökenli bir Türkmen’dir. Carlak, hayatını Manisa’yı tüm Türkiye’ye örnek olacak şekilde ağaçlandırmaya adamış ve yaşadığı süre boyunca binlerce ağaç dikmiş. Spil Dağı’nda yaşayan ve Manisa sokaklarında üzerinde sadece şort ile dolaşan Carlak’a halk, 1934 yapımı Tarzan filmindeki karakterle özdeşleştirerek Manisa Tarzanı adını takmış. Carlak, 1963 yılında hayatını kaybedince Manisa halkınca bir efsaneye dönüştürülmüş, heykeli dikilmiş. Her yıl ölüm yıldönümü olan 31 Mayıs’ta Manisa Tarzanı için kentte törenler düzenlenir.

Guardian of Spil; Tarzan of Manisa Another anecdote, which is remembered with Spil Mountain and known by the whole Turkey, is the story of the Tarzan of Manisa. Born in Iraq in 1899, Ahmeddin Carlak is a Kirkuk-origin Turkman. Carlak had dedicated his life to afforest Manisa in such a way to set an example for the whole Turkey and planted thousands of trees in his lifetime. Carlak, who lived on Spil Mountain and walked in the streets of Manisa with just shorts on him, was given the name, the Tarzan of Manisa by the public, as he was identified with the character of the 1934 production film, Tarzan. When Carlak lost his life in 1963, he was made a legend by the public of Manisa and his statue was erected. Ceremonies are organized for the Tarzan of Manisa in the city on 31 May every year, which is his death anniversary.

Ocak - Şubat / January - February 2011 İZMİR

119


Genellikle sürü halinde dolaşan Yılkı atlarıyla, zirveye yakın Atalanı mevkisinde karşılaşabiliyorsunuz. You can meet the Jades, which usually herd, in the site of Atalanı near the summit.

Women Niobe’s brother, Pelops on Spil Mountain. There is also a ‘seat’ or ‘altar’ in the site of Yarıkkaya, which is called the “Throne of Pelops”, where the traces of the Phrygian cult art are carried and probably a statue is placed. According to the legend, the Lydia King Tantalos had made a fortress and since he butchered his son Pelops during the banquet thrown in honour of the fortress and presented him to gods, he had been punished by them. Rumour is that Spil Mountain is named after the wife of the time god Kronos, Kybele Sipylena in mythology. Kybele is the priapus goddess of all gods, goddesses, as well as plants, animals and humans. It has a relive in the site of Akpınar, that is placed on a rock. According to another source, the mountain was named Spilos, since the daughter of the Phrygia King Menos, Spilos was thrown at this mountain and raised by wild animals.

Magic of silence olması muhtemel bir ‘oturak’ veya ‘sunak’ da bulunuyor. Efsaneye göre, Lidya Kralı Tantalos kale yaptırmış, kalenin bitmesi şerefine verdiği ziyafette oğlu Pelops’u doğrayıp tanrılara sunduğu için onlar tarafından cezalandırılmıştır.

120 İZMİR

Ocak - Şubat / January - February 2011

Mitolojide Spil Dağı’na adını verenin, zaman tanrısı Kronos’un karısı Kybele Sipylena olduğu rivayet ediliyor. Kybele bütün tanrıların, tanrıçaların olduğu gibi bitkilerin, hayvanların ve insanların da bereket tanrıçasıdır. Akpınar mevkiinde kaya üzerinde otur-

Presenting different beauties each season and welcoming tourists from all over Turkey, Spil Mountain is also preferred with its environment that promises an eternal silence. Spil Mountain, which presents a mountain and snow holiday where you can accommodate in dainty bungalows, is also a place where you can see the famous Jades. You can meet the Jades, which usually herd, in the site


Nasıl gidilir? İzmir merkezden 50 kilometre uzaklıkta yer alan Spil Dağı’na araçla iki şekilde çıkmanız mümkün. Girişi Manisa merkezde bulunan asfalt yol sayesinde 20 - 25 dakikada Spil’in zirvesine çıkabilirsiniz. İkinci alternatifte de İzmir - Kemalpaşa mevkiinde bulunan yine asfalt yol ile 20 - 25 dakikada Spil’in zirvesine ulaşabiliyorsunuz. Spil’e yürüyerek çıkmak isteyenler ise yine hem İzmir - Kemalpaşa girişini hem de Manisa Mevlana Yolu’nu kullanabiliyor.

How to go?

muş rölyefi vardır. Bir diğer kaynağa göre ise, Frigya Kralı Menos’un kızı Spilos’un bu dağa atılarak vahşi hayvanlar tarafından büyütülmesinden dolayı dağa Spilos adı verilmiştir.

Sessizliğin büyüsü Her mevsim ayrı güzellikler sunan, Türkiye’nin dört bir yanından turist ağırlayan Spil Dağı, sonsuz sessizlik vadeden ortamıyla da tercih ediliyor. Dağ ve kar tatili sunan, şirin bungalov evleriyle konaklama da yapabileceğiniz Spil Dağı, ünlü Yılkı atlarını da görebileceğiniz bir yer. Genellikle sürü halinde dolaşan Yılkı atlarıyla, zirveye yakın Atalanı mevkisinde karşılaşabiliyorsunuz. Atalanı’nın adı, Osmanlı Devleti döneminden beri devam eden bir uygulamayla, bölgedeki atların mevsimlik olarak veya ihtiyarlamaları nedeniyle burada yılkıya bırakılmasından geliyor. Milli Park’ın asıl yerleşim sahası olan Atalanı’nda piknik tesisleri, kamp alanı, bungalov evler, kır gazinosu, kır kahvesi gibi keyifli vakit geçirebileceğiniz ve konaklayabileceğiniz tesisler de bulunuyor.

of Atalanı near the summit. The name of Atalanı comes from the fact that the horses in the region are left to the jade seasonally or due to aging, with an application that has been sustained since the period of the Ottoman Empire. Atalanı, which is the actual settlement site of the National Park, also consists of facilities where you can have a pleasant time and accommodate, such as picnic facilities, camp sites, bungalows, a rural club, rural coffee house. “Sülüklü Lake”, which is located in the east of the National Park, on a height of 600 meters and which is completely full of leeches, is also among the places wondered by the people who go to Spil. Getting frozen during the cold winter months, the lake creates an appearance just like postcards. Being the essential address of the mountaineering clubs for walking and climbing, Spil Mountain wraps a unique scenery when it snows. Spil, which is preferred for excursion summits, welcomes the crowded sportsman groups for 12 months of the year.

Yapmadan dönmeyin! - Atalanı’nda yakalayabildiğiniz yılkı atlarının fotoğraflarını çekmeden, - Hangi mevsim olursa olsun doğa yürüyüşü yapmadan - Zirvede temiz havayı içinize çekmeden, - Ağlayan Kaya, Niobe’nin gözyaşlarını görmeden, - Kış aylarında kar keyfi yapmadan dönmeyin!

Don’t return without! - Taking the photographs of jades you can capture in Atalanı, - Walking in the nature, no matter what the season is, - Breathing the fresh air in your lungs at the summit, - Seeing the tears of the Crying Rock, Niobe, - Having the joy of snow in winter months!

Milli Park’ın doğusunda 600 metre yükseklikte bulunan ve içi tamamen sülüklerle dolu olan “Sülüklü Göl” de Spil’e gidenlerin merak ettiği yerlerden biri. Soğuk kış aylarında donan göl, kartpostallık bir görüntü yaratıyor. Dağcılık kulüplerinin yürüyüş ve tırmanış için vazgeçilmez adresi olan Spil Dağı, kar yağdığı zaman eşsiz bir manzaraya bürünüyor. Günübirlik zirveler için tercih edilen Spil, yılın 12 ayı kalabalık sporcu gruplarını ağırlıyor.

It is possible to access to Spil Mountain, which is 50 kilometres distant from the centre of İzmir, by car in two ways. You can reach to the summit of Spil within 20 – 25 minutes by the asphalt road that has an entrance in the centre of Manisa. The second alternative enables you to reach to the summit of Spil by the asphalt road located in the site of İzmir – Kemalpaşa, within 20 – 25 minutes again. The people who would like to go to Spil on foot, on the other hand, can use both the entrance of İzmir – Kemalpaşa and Manisa Mevlana Road.

Niobe

Ocak - Şubat / January - February 2011 İZMİR

121


İnfo ACİL TELEFONLAR / EMERGENCY TELEPHONE NUMBERS İtfaiye / Fire Department

110

AKS / Emergency Rescue (AKS) Hızır Acil / Medical Emergency Service

Pasaport 484 22 56 Göztepe 224 20 22 Üçkuyular 259 40 13

110

112

Polis İmdat / Police Department 155 Cenaze Hizmetleri / Funeral Services

188

TÜRK TELEKOM

Sahil Güvenlik / Coast Guard 158 Orman Yangınları / Forest Fires 177

Arıza / Breakdown 121

Hava Ambulans / Air Ambulance

Bilinmeyen Numara / Unknown Numbers

463 33 22

11811

Danışma / Information Service 161

HASTANELER / HOSPITALS

Uyandırma / Wake Up Service 135 Fono Tel / Fono Phone 141

Üniversite Hastaneleri / University Hospitals Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi / Ege University Medical Faculty Hospital

343 43 43

TİYATROLAR / THEATRES

9 Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi / 9 Eylul University Medical Faculty Hospital

412 22 22

Devlet Tiyatroları / State Theatres

Dokuz Eylül. Ü. İlaç ve Zehir Danışma /

Bornova Sahnesi / Bornova Stage

343 04 33

9 Eylul U. Drug and Poison Information Center

Karşıyaka Sahnesi / Karşıyaka Stage

369 64 87

412 39 39

Konak Sahnesi / Konak Stage 483 50 35

Dokuz Eylül Üniversitesi Karşıyaka Polikliniği / 9 Eylul University Karsiyaka Polyclinic

369 30 40 Özel Tiyatrolar / Private Theatres Ege Sanat Merkezi / Ege Art Centre

381 64 06

449 49 49

Hamle Tiyatrosu / Hamle Theatre

446 70 18

388 19 63

Konak Belediye Tiyatrosu / Konak Municipality Theatre

246 63 93

Pınar Çocuk Tiyatrosu / Pınar Children’s Theatre

463 15 15

Tansaş Çocuk Tiyatrosu / Tansaş Children’s Theatre

483 48 28

Doğumevleri / Maternity Hospitals Ege Doğumevi / Ege Maternity Hospital Ege Ü. Kadın Doğum / Ege U. Maternity Hospital Kan Merkezleri / Blood Centers Türk Kızılayı / The Turkish Red Crescent

421 47 89

Çocuk Has. Kan Bankası / Children’s Hospital Blood Bank

483 61 33

Ege Ü. Has. Kan Bankası / Ege U. Hos. Blood Bank

388 28 61

Tepecik / Tepecik Blood Center 433 38 74

ULAŞIM / TRANSPORTATION

SANAT GALERİLERİ / ART GALLERIES Adnan Franko Sanat Galerisi / Adnan Franko Art Gallery

464 41 86

Akbank Sanat Galerisi / Akbank Art Gallery

484 16 66

Aphrodite Sanat Galerisi / Aphrodite Art Gallery

482 33 02

Çetin Emeç Sanat Galerisi / Cetin Emec Art Gallery

293 35 22

GF Sanat Galerisi / GF Art Gallery

421 29 95

Denizyolları / Maritime Lines 464 88 64

İzmir Resim Heykel Müzesi /

THY Rezervasyon / Turkish Airlines Reservation

444 08 49

İzmir Art and Sculpture Museum

441 41 92

Basmane Rezervasyon / Basmane Reservation

484 86 38

İzmir Sanat Merkezi / İzmir Art Centre

483 63 34

TCDD Santral / Turkish State Railways Central

464 31 31

İZFAŞ Sanat Galerisi / IZFAŞ Art Gallery

482 12 70

Alsancak Gar / Alsancak Railway Station

464 77 95

İzmir Türk Amerikan Derneği Sergi Salonu / Kedi Kültür Sanat Merkezi

464 99 35

Leonardo Sanat Galerisi / Leonardo Art Gallery

422 13 95

İskeleler / Piers

Rotary Sanat Galerisi / Rotary Art Gallery

421 56 61

Konak 484 98 56

Selçuk Yaşar Sanat Galerisi / Selcuk Yasar Art Gallery

422 65 32

Karşıyaka 368 00 42

TCDD Sanat Galerisi / TCDD Art Gallery

433 58 97

Alsancak 464 78 31

Turkish American Association Art Gallery

464 20 95

Bostanlı 330 50 71

Vakıfbank Sanat Galerisi / Vakifbank Art Gallery

441 59 00

Bayraklı 345 77 53

Yapı Kredi Sanat Galerisi / Yapı Kredi Art Gallery

463 56 28

Otogar / Bus Station 472 10 10

122 İZMİR

Ocak - Şubat / January - February 2011


KÜLTÜR MERKEZLERİ / CULTURAL CENTRES

TURİZM SEKTÖR TEMSİLCİLİKLERİ / REPRESENTATIVES OF TOURISM SECTOR

Alman Kültür Merkezi / German Cultural Centre

489 56 87

Atatürk Kültür Merkezi / Atatürk Cultural Centre Konak

483 85 20

Ege Turizm Derneği / Aegean Tourism Association

441 46 12

Fransız Kültür Merkezi / French Cultural Centre

463 61 42

ESAD (Ege Seyahat Acenteleri Derneği)

484 87 02

İngiliz Kültür Merkezi / British Cultural Centre

446 01 31

ETİK (Ege Turistik İşletmeler ve Konaklamalar Birliği)

489 47 77

İtalyan Kültür Merkezi / Italian Cultural Centre

421 52 42

İzmir Tanıtma Vakfı 465 28 90

İZFAŞ Sanat Galerisi Kültürpark / İZFAŞ Art Gallery Kulturpark 482 12 70

Otelciler Derneği / Hotels Associations

425 45 85

İzmir Türk Amerikan Derneği / Turkish American Association 464 20 95

Rehberler Odası / Chamber of Guides

463 21 53

Kıbrıs Türk Kültür Derneği /

TUREVS (Turistik Ev Pansiyoncular Birliği)

425 72 73

Cyprus Turkish Cultural Association

421 13 40

TURING 421 71 49

Sabancı Kültür Merkezi / Sabancı Cultural Centre Konak

441 90 09

TURSAB İzmir Bölgesel Yürütme Kurulu / TURSAB İzmir Regional Executive Committee

464 03 47

TURİZM BÜROLARI / TOURISM OFFICES İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü / Provincial Directorate of Culture and Tourism

483 62 16

Turizm Danışma / Tourism Information

445 73 90

Adnan Menderes Havalimanı Turizm Dan. / Adnan Menderes Airport Tourism Inf.

274 22 14

WEATHER CONDITION in İZMİR

633 18 62

In İzmir, while summers are hot and dry, winters are mild and rainy due to its location in Mediterranean climatic zone. The fact that mountains run perpendicular to the sea and plains edge in with threshold of the Inland Western Anatolia allows marine effects spread through inner regions. However, physical geography differences such as altitude throughout the Province, or distance from the west and the coast cause climate differences that can be assumed as important in terms of rainfall, temperature and sun.

Bergama Turizm Danışma / Bergama Tourism Information

Çeşme Turizm Danışma / Çeşme Tourism Information

712 66 53

Foça Turizm Danışma / Foça Tourism Information

812 12 22

Selçuk Turizm Danışma / Selçuk Tourism Information

892 63 28

Tire Turizm İrtibat Bürosu / Tire Tourism Contact Office

512 66 14

On the basis of the Province, annual average temperature changes between 14-18 ºC in coastal regions. While the hottest months are July (27.3 ºC) and August (27.6 ºC), the coldest months are January (8.6 ºC) and February (9.6 ºC). In summer, temperature at the coastal regions is approximately 1-2 ºC lower in comparison with inner regions by the effect of sea breeze. Temperature which is average 7 ºC in winter season decreases occasionally due to maritime air mass coming from the north and the northwest. In İzmir, significant differences are seen in rainfall distribution according to the months and seasons. Annual average rainfall amount in İzmir is 700 mm ; while more than 50 % of the annual rain falls in winter season and the 40-45 percentage falls in spring and autumn, as for 2-4 %, it falls in summer months. While number of snowy days is not almost existed in lower regions, both number of snowy days and snow’s residence time on the ground increase in higher regions.

Ocak - Şubat / January - February 2011 İZMİR

123


İnfo BAŞKONSOLOSLAR / CONSULATE GENERALS

Lüksemburg / Luxembourg

421 48 82

Macaristan / Hungary

421 28 61

Almanya / Germany

488 88 88

Malta 422 31 38

Romanya / Romania

465 04 63

Meksika / Mexico

327 32 63

421 69 92

Moğolistan / Mongolia

478 50 15

Yunanistan / Greece

Moldova 472 18 13

FAHRİ BAŞKONSOLOSLAR / HONORARY CONSULATE GENERALS

Norveç / Norway

421 92 80

Pakistan 459 16 16 Bangladeş / Bangladesh

421 23 32

Portekiz / Portugal

483 80 31

Endonezya / Indonesia

421 81 77

Rusya Federasyonu / Russian Fed.

461 51 86

Güney Afrika / South Africa

376 84 45

Sırbistan / Serbia & Montenegra Rep

441 91 81

Hindistan / India

46146 60

Slovakya / Slovak Rep.

486 11 75

Makedonya / F.Y.R.O.M.

421 41 92

Slovenya / Slovenia Rep.

425 99 83

Malezya / Malaysia

445 05 46

Şili / Chile 446 93 01

KONSOLOSLAR / CONSULATES İngiltere / United Kingdom

463 51 51

İtalya / Italy

463 66 76

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti

489 77 89

FAHRİ KONSOLOSLAR / HONORARY CONSULATES ABD / U.S. Of America

464 87 55

Arnavutluk / Albania

483 33 76

Avusturya / Austria

347 66 76

Türkmenistan / Turkmenistan

484 77 75

Ukrayna / Ukranie

421 21 41

Ürdün / Jordan

482 24 45

İZMİR KÜLTÜR VE TURİZM DERGİSİ’NE SİZ DE ABONE OLUN !

1 YILLIK ABONELİK 60 TL Tarih:

/

ADIMA FATURA EDİNİZ ŞİRKET ADINA FATURA EDİNİZ

/ 20..........

Belarus 482 31 82 Belçika / Belgium

463 47 69

Bosna Hersek / Bosnia&Herzogovina

328 18 90

Brezilya / Brazil

463 86 07

Çek Cumhuriyeti / Czech Rep.

422 10 80

Danimarka / Denmark

489 54 01

Estonya / Estonia Rep.

469 79 69

Etiyopya / Ethiyopia

388 25 57

Fas / Morocco

421 23 32

Fildişi Sahili Cumhuriyeti / Ivory Coast

479 07 09

Filipinler / Philippines Rep.

472 13 75

Finlandiya / Finland

877 02 35

Fransa / France

421 42 34

Gürcistan / Georgia

425 93 53

Hırvatistan / Croatia Rep.

446 28 70

Hollanda / Netherlands

464 02 01

İspanya / Spain

441 66 99

İsveç / Sweden

422 01 38

İsviçre / Switzerland

421 42 39

İzlanda / Iceland

446 57 00

Kazakistan / Kazakhstan

482 22 11

Kore / Korea Rep.

479 04 04

Litvanya / Lithuania

371 51 50

124 İZMİR

Ocak - Şubat / January - February 2011

ADI SOYADI

KURUMU

GÖREVİ

ADRESİ

ŞEHİR

POSTA KODU

ÜLKE

TELEFON

FAX

E-MAIL

VERGİ DAİRESİ/NO

Yıllık abonelik bedeli olan 60 TL yi Halk Bankası Alsancak Şb. Kod.731 09000473 nolu RK Tanıtım Hizmetleri hesabına havale ettim. Not: Lütfen havale dekontunuzu, doldurduğunuz Abone Formu ile birlikte fax veya e-mail yoluyla gönderiniz. Abonelikle ilgili ayrıntılı bilgi için arayabilirsiniz.

ABONE TELEFON

(0232) 463 75 40 ABONE FAX (0232) 421 92 24 E-MAİL bilgi@rktanitim.com


www.rktanitim.com

BORNOVA OPTİK Mağazalarımızda size özel tüm marka ve model seçeneklenimizle 2010 modellerimizde %50’ye varan indirim fırsatlarını kaçırmayın.

Ocak - Şubat / January - February 2011 İZMİR

125


İZMİR GUİDE

SOLTO ALAÇATI HOTEL 2.Çark Plajı Liman Mevkii 35950 Alaçatı Çeşme / İZMİR Tel:+90 232 716 06 61 Faks:+90 232 716 06 69 info@soltohotel.com www.soltohotel.com

EGE PALAS Cumhuriyet Bulvarı No.210 35220 Alsancak / İZMİR Tel:+ 90 232 463 90 90 Faks: +90 232 463 81 00 www.egepalas.com.tr

DenİzAtı Holiday Village Meryemana Cad. No:19 Gümüldür / İZMİR Tel: +90 232 790 91 91 www.denizati-hv.com

İZMİR PALAS OTEL ) ( Atatürk Bulvarı 35210 / İZMİR Tel: +90 232 465 00 30 Faks: +90 232 422 68 70 www.izmirpalas.com.tr info@izmirpalas.com.tr

KİLİM OTEL ) ( Atatürk Bulvarı 35210 / İZMİR Tel: +90 232 484 53 40 Faks: +90 232 489 50 70 www.kilimotel.com.tr info@kilimotel.com.tr

OTEL KÂYA ) ( Gaziosmanpasa Blv. No: 45 35230 Çankaya / İZMİR Tel: +90 232 483 97 71 Faks: +90 232 483 97 73 www.otelkaya.com info@otelkaya.com

BİRLİK OTEL Yeni Hal Yanı Kaynaklar Buca / İZMİR Tel : +90 232 443 06 56 Fax : +90 232 443 06 70 info@birlikhotel.gen.tr www.birlikhotel.gen.tr

Hotel Grand Amphora İsmet Paşa Mah. 206 Sok. No:7 Foça / İZMİR Tel: +90 232 812 39 30 +90 232 812 39 97 focagrandamphora@hotmail.com

Hanedan Resort 4. Mersinaki Koyu, Club Med Yanı Foça / İZMİR Tel: +90 232 812 36 50 www.hanedan resort.net info@hanedanresort.net

Naz Otel Ali Stair Cad. No: 135 Yenifoça / İZMİR Tel: +90 232 814 78 28 www.nazotel.com

ALIN’S CAFE-RESTAURANT Kıbrıs Şehitleri Caddesi No.55 Alsancak / İZMİR Tel:+ 90 232 465 06 66 Faks: +90 232 465 33 66 www.alins.com.tr

CAFE ROSE Ali Çetinkaya Blv. No:23/A Alsancak / İZMİR Tel:+90 232 422 10 02

DENİZ RESTAURANT İzmir Palas Oteli Zemin Kat Atatürk Cad. No: 188/B Alsancak / İZMİR Tel: +90 232 464 44 99 – 422 06 01 Faks: +90 232 463 00 86 www.denizrestaurant.com.tr

DOWN TOWN Ali Çetinkaya Bulvarı No.27/A Alsancak / İZMİR Tel:+ 90 232 463 59 53

EGEBY ET & BALIK RESTAURANT V. Kazım Dirik Cad. No.6 Pasaport / İZMİR Tel:+ 90 232 489 49 49 - 441 73 63 Faks: +90 232 441 18 74 info@egeby.com.tr www.egeby.com.tr

RED DRAGON İPEKSİ TATLAR Cumhuriyet Bulvarı 192/12 Üstay Apt. Gündoğdu Meydanı Alsancak / İZMİR Tel:+ 90 232 421 5988 Faks: +90 232 464 9088 www.ipeksitatlar.com

126 İZMİR

LA CIGALE Cumhuriyet Blv. No: 152 Fransız Kültür Merkezi Alsancak / İZMİR Tel: +90 232 421 47 80 Faks: +90 232 464 79 86 lacigalealsancak@hotmail.com

Ocak - Şubat / January - February 2011

ÖZ MANİSALI Mert Kebab Salonu Kıbrıs Şehitleri Caddesi No:66/A Alsancak / İZMİR Tel:+ 90 232 463 14 53 merthot@gmail.com

RED DRAGON İZMİR CHINESE RESTORAN 1379 Sok. No:57/6 Hilton Otel Yanı Alsancak / İZMİR Tel:+90 232 483 00 79 Faks:+90 232 441 64 69 reddragonchinese@hotmail.com www.reddragon.com.tr

TEOS PARK CAFE & RESTAURANTTEOS PARK CLUB Çamlık mevkii Sığacık–Seferihisar / İZMİR Tel: +90 232 745 77 17 Gsm: 0 532 694 88 66


İZMİR GUİDE

TOPÇU’NUN YERİ Restoran İşletmeleri Kazım Dirik Cad. No: 3/A-B Pasaport / İZMİR Tel:+ 90 232 484 14 70 +90 232 425 90 47 www.topcununyeri.com

VELİ USTA Atatürk Cad. No:212/A Alsancak / İZMİR Tel:+90 232 464 27 05 10 Sok. No:179/A İnciraltı/İZMİR Tel:+90 232 277 77 66 www.izmirbalikpisiricisi.com

KÜNENFES TATLI İMALATI Osmangazi Cad. No:82/A Osmangazi Mah. Bornova / İZMİR Tel: +90 232 374 74 47 Gsm: 0532 544 85 56

SIroğlu BAKLAVAları Piri Reis Mah. İnönü Cad. No:240 Üçyol - Hatay / İZMİR Tel: + 90 232 227 08 07 www.siroğlu.com siroglu@siroglu.com

İLYAS GÖNEN KURUKAHVECİ 904 Sok. No:54 Hisarönü / İZMİR Tel:+ 90 232 483 25 07 Faks: +90 232 483 68 04 www.ilyasgonen.com

3 Aylıktan 14 yaşına kadar çocuklar için ingilizce

Hanedan Beach Club 4. Mersinaki Koyu Foça / İZMİR Tel: +90 232 812 36 50 www.hanedanresort.net info@hanedanresort.net

Agora AVM Mithatpaşa Cad. No:1446 Balçova / İZMİR Tel: +90 232 277 25 25 (pbx) www.agoraizmir.com info@agoraizmir.com

ORION REMAX ORİON GAYRİMENKUL & DANIŞMANLIK

Mithatpaşa Cad. No:1133/Z-1 Üçkuyular / İZMİR Tel:+90 232 247 31 32 Faks:+90 232 247 92 71 info@remax-orion.com www.remax-orion.com

FAAL ÖZEL EĞİTİM HİZMETLERİ Talatpaşa Bul. No:3 D: 1 Alsancak / İZMİR Tel: +90 232 464 54 60 Faks: +90 232 464 54 61 izmir@helendoron.com www.helendoron.com

AKİF OKUDAN DANS STUDIO&CAFE 1453 Sk. (Gazi Kadınlar) No:16 K.1 Alsancak / İZMİR Tel:+ 90 232 422 02 18 GSM: +90 533 322 09 63 akifokudans@hotmail.com www.akifokudans.com

Zem-ka YER VE DUVAR DÖŞEMELERİ 1398 Sok. No:9/B Alsancak / İZMİR Tel: +90 232 466 00 65 (Pbx) Fax: +90 232 466 00 69 www.zem-ka.com.tr info@zem-ka.com.tr

MİSTİK YAPI Cumhuriyet Bul. No:26 Cumhuriyet İş Hanı K:4 D: 407 Konak / İZMİR Tel : +90 232 441 21 50 Faks: +90 232 441 21 50 mistikyapi@gmail.com

Kedİ Kültür Sanat Merkezİ Atatürk Cad. No: 386/A 35220 Alsancak / İZMİR Tel: +90 232 464 99 35 Faks: +90 232 464 98 35 Email: info@kedikultursanat.org Web: www.kedikultursanat.org www.kedikultursanat.com

NİĞDELİLER OTO Akçay Cad. No:14 Gaziemir / İZMİR Tel:+ 90 232 254 97 97 Faks: +90 232 254 74 54 info@nigdeliler.com www.nigdelileroto.com

SOLMAZ GÜMRÜK MÜŞAVİRLİĞİ Kıbrıs Şehitleri Cad. Kristal İş Merkezi No:136 K :3 Alsancak / İZMİR Tel :+90 232 463 65 16 (pbx) Faks: +90 232 463 65 20 www.solmaz.com.tr ismailt@solmaz.com

KUAFÖR KÜRŞAT 1481 sok. no:9 Alsancak / İZMİR Tel: +90 232 422 44 37 k.tasin@hotmail.com

ENGLISH LIFE İNG. DİL OKULLARI

853 Sok. No: 29 K: 2 D: 234-205 Konak İZMİR Tel:+90 232 441 04 36 Faks:+90 232 441 04 37 www.dilokulum.com info@dilokulum.com

İthal Duvar Kağıdı, Halı ve Parke

SİMMSAR GAYRİMENKUL Değerlendirme Yalı Caddesi No:414/1 Karşıyaka-İzmir Tel: +90 232 364 47 48 Faks: +90 232 368 95 97 info@simmsar.com.tr www.simmsar.com.tr

DENIZ

Kuyumculuk

İZAİR Adnan Menderes Havalimanı Girişi 35410 Gaziemir / İZMİR Tel: +90 232 298 35 00 Faks: +90 232 298 35 54 www.izair.com s.atli@izair.com.tr

DENİZ KUYUMCULUK 1643 Sok. No: 50 Bayraklı / İZMİR Tel:+ 90 232 371 70 11 Faks: +90 232 371 84 48

Ocak - Şubat / January - February 2011 İZMİR

127


Fulya OMAÇ / e-mail: medyapuzzle@yahoo.com

128 İZMİR

Bulmacanın çözümü 123. sayfadadır. Ocak - Şubat / January - February 2011




Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.