Siyasi Aktüel Gazete
Yıl - 12 Sayı: 103 Aralık - 2015
“Bilgi Ordusu Bizim Ordumuz, Bildiğimizi Ögretmek Bizim Borcumuz”
Düzce’nin tarih, kültür ve sanat yönlerini araştırmak ve tanıtmak amacıyla gerçekleştirdi ‘Uluslararası Düzce Konuralp Tarih, Kültür ve Sanat Sempozyumu’ nun ikincisi Pelemir Otelde açılış paneli ve oturumlarla başladı.
lar. Sempozyuma ev sahipliği yapan Düzce Belediye Başkanı Mehmet Keleş de açılış panelinde yaptığı konuşmada sempozyumdaki amacın Düzce’nin kültürel yönünün ulusal ve uluslar arası düzeye taşınması olduğuna işaret etti ve ‘ Düzce, Türkiye 10 yıl içinde en önemli kültür ve sanat merkezlerinden biri olacak” dedi. Pelemir otelde gerçekleştirilen 2. Uluslar arası Düzce Konuralp Tarih, Kültür ve Sanat Sempozyumunun açılış törenine Düzce Valisi Ali Fidan, Kosova Kamu Yönetimi Bakanı Mahir Yağcılar, Ak Parti Sakarya Milletvekili Cumhurbaşkanlığı eski Genel Sekreteri Mustafa İsen, Düzce Milletvekili Ayşe Keşir, Düzce Belediye Başkanı Mehmet Keleş, Garnizon KomutanıJandarma Albay Bilal Güvenir, Devamı 15’te
ULUSLARARASI DÜZCE TARİH KÜLTÜR VE SANAT SEMPOZYUMU
Sempozyumun açılış panelinde gerçekleştirilen konuşmalarda Düzce’nin kültürel zenginliğine dikkat çekildi. Konuşmacıların tümü ortak görüş olarak Düzce’nin bölgesinde ‘yükselen yıldız’ olduğuna vurgu yaptı-
BİZE ARTIK BALKANLILAR YADA RUMELİLİLER DEMEYİNİZ. BİZ SADECE BULGARİSTAN TÜRKLERİYİZ BİZE BUNDAN SONRA BULGARİSTAN TÜRKLERİ DEYİNİZ HER BÖLGEYE KENDİ İSMİYLE HİTAP EDİLMELİDİR ESKİ TÜRKİSTAN’DA BUGÜN NE KADAR FARKLI TÜRK DEVLETİ VAR İSE BALKANLARDA DA O KADAR FARKLI DEVLETLER VARDIR BU NEDENLE BİZ BG TÜRKLERİYİZ
Bulgaristan’da Adalet Bakanı İstifa Etti Bulgaristan’dan Türkiye’ye vize desteği Bulgaristan Adalet Bakanı Hristo İvanov, g ö r e v i n d e n i st i f a ettiğini açıkladı.
“Vize kolaylığı uygulaması konusunda Türkiye için istisna yapılabilir”
Bulgaristan Başbakanı Borisov, “Vize kolaylığı uygulaması konusunda Türkiye için istisna yapılabilir” dedi. Bulgaristan Başbakanı Boyko Borisov, Brüksel’deki AB-Türkiye zirvesi ile ilgili Bulgaristan’ın tutumu konusunda ülke medyasına yaptığı açıklamada, Türkiye’ye uygulanan vize rejiminin kolaylaştırılmasından yana olduğunu belirtti. Borisov, “Vize kolaylığı uygulaması konusunda Türkiye için istisna yapılabilir. Güvenilir
Boyko Borisov
Başbakanlığındaki hükümetin
koalisyon ortaklarından Reformcu Blok (RB) üyesi olan Bakan İvanov, partisinin önerdiği reform taslağının kabul edilmesine tepki göstererek istifa etti.
Bulgar Ressam ve Hikayeci Bulgaristan’dan, Sofya Teknik Bursa’da Tanıtıldı Üniversitesinden Uludağ B a ş s a v c ı ’ y a Z i y a r e t Çudomir Bulgaristan Millî Eğitim Bakanlığı’nın 1932’de Türkiye’ye düzenlediği gezide Üniversitesine Ziyaret Bursa’yı ziyaret eden Bulgar hikayeci ve
Bulgaristan Sofya Teknik Üniversitesi heyeti karşılıklı işbirliği imkanlarını arttırmak üzereBursa Uludağ Üniversitesi’ne (UÜ) ziyarette bulundu. Rektörlük binasında gerçekleşen toplantıda geçtiğimiz yıllarda iki üniversite arasında imzalanan protokol kapsamında yürütülen ortak araştırma, konferans, sempozyum ve akademik araştırma gibi çalışmaları artırmanın yolları ele alındı. Ayrıca iki üniversite arasında çift diploma verilmesi ve öğrencilerin ortak eğitimlerini geliştirme çalışmalarının yolları masaya yatırıldı. Uludağ Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yusuf Ulcay ile Sofya Teknik Üniversitesi RektörYardımcısı Prof. Dr. Lübomir Dimitrov başkanlığında yapılan toplantıda ikili ilişkilerin daha da geliştirilmesi temennisinde bulunuldu. REKTÖR YARDIMCISI DİMİTROV: “ÖĞRENCİLERİMİZİN ÇİFTE DİPLOMASI OLSUN İSTİYORUZ” Sofya Teknik Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Lübomir Dimitrov, Bursa’da 150 bin çifte vatandaş olduğunu belirterek, “Bunların haricinde de 600 bin Bulgaristan bağlantılı vatandaşımız Bursa’da yaşıyor. Bu açıdan bakıldığında öğrencilerimizin hem Türk, hem de Bulgar diplomaları olsun istiyoruz.” dedi. ULCAY: YÖK’ÜN DENKLİĞİNİZİ ONAYLAMASI LAZIM Uludağ Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yusuf Ulcay da üniversiteler arasında ki anlaşmaları YÖK’ün onaylanması gerektiğini ifade etti. Rektör Ulcay, “YÖK denkliğinizi kabul ettiği zaman üniversite giriş kitapçığında sizin de isminiz yazabilir ve öğrencilerimiz sizin üniversitenizi de tercih edebilir.” diye konuştu.
Bulgaristan‘da SÖZDE TÜRK Partisi Hak ve Özgürlük Hareketi (HÖH) milletvekilleri, Kırklareli Cumhuriyet Başsavcısı İlyas Yavuz‘u ziyaret etti. HÖH Şumnu Milletvekili Aydoğan Ali, Haskova Müftüsü Basri Eminefendi, Kırklareli Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mehmet Dalkılıç ve Ensar Vakfı Kırklareli Şube Başkanı Mustafa Keskin, Başsavcı İlyas Yavuz ile makamında bir araya geldiler.
ressam Çudomir’in gezisi sırasında ve sonrasında yaptığı çalışmalar, Bursa Göç Tarihi Müzesi’nde tanıtıldı. Resim öğretmenliği ve müzecilik yapan Çudomir, gezi sırasında Bursa’yı her yönüyle tanıma imkanı bulmuş, birçok mekanı ziyaret etmiştir. Eşine gönderdiği kartpostallarda ve tuttuğu notlarda Bursa’nın doğal güzelliğinden ve derin tarihî mirasından bahseden Çudomir, şehirden etkilenmiştir. Kültür ve Turizm Daire Başkanı Aziz Elbas, Büyükşehir Belediyesi Başkan Danışması Ahmet Erdönmez, Şumnu Üniversitesi’nden ve Bulgar Bilimler Akademisi’nden akademisyenlerin, dernek temsilcilerinin ve sivil toplum kuruluşlarının üyelerinin katıldığı toplantıda konuşan Büyükşehir Belediye Başkanvekili Şükrü Köse, müzelerin geçmişin geleceğin buluşma noktası olduğunu söyledi. Müzelerin, hayatın her alanına ışık olduğunu belirten Köse, Türkiye’nin de dünyanın müze ülkelerinde biri olduğunu ifade etti.
ülkeleri içeren üçüncü listeye rahatlıkla Türkiye de eklenebilir” diye konuştu. Bulgaristan’da 1989’da sona eren komünizm rejimi döneminde de bir çok ülkeye vize muafiyeti öngören benzer hizmet pasaportlarının sunulduğunu anımsatan Borisov, böyle bir uygulamanın Türkiye ile ilişkiler açısından bir iyi niyet göstergesi olacağını ama dikkatle izlenmesi gerektiğini söyledi. Devamı 5’te
Azerbaycan’ınŞekikenti,2016Türk Dünyası Kültür Başkenti seçildi Uluslararası Türk Kültürü Teşkilatı’nın Türkmenistan’da düzenlediği Türk Dili Konuşan Ülkeler Kültür Bakanları Daimi Konseyi Toplantısı’nda Azerbaycan’ın Şeki kenti, temsilcilerin oy birliğiyle 2016 Türk Dünyası Kültür Başkenti seçildi. 2015 yılında Türkmenistan’ın Merv kenti Türk Dünyası Kültür Başkenti seçilmişti. Merv, “Şahların Gözdesi” olarak bilinir. Merv’de Balkanların değişik ülkelerinden sanat toplulukları, bilim adamları, sanatçılar ve araştırmacılar katılarak Balkanlar’daki Türk kültürünü geniş Türk coğrafyasında tanıtma fırsatı buldu. Türkmenistan Kültür Bakanı Annageldi Garajayew’in ev sahipliği ve dönem koordinatörlüğünde 26 Kasım 2015 tarihinde gerçekleştirilen 33. Dönem TÜRKSOY Daimi Konsey Toplantısı’na TÜRKSOY’a üye ülkelerin kültür bakanları ile Türk Konseyi ve Türk Akademisi yetkilileri katıldı. Açılan sergilerde geleneksel el sanatları Türkmenistanlı sanatseverlere tanıtıldı. Önümüzdeki yıl Şeki’de düzenlenecek her etkinlikte Balkanlar’dan katılımcıların davet edilip Balkan kültürünü Orta Asya coğrafyasında daha çok tanınır hale getirilmesi için şartların sağlanacağı bildirildi. TÜRKSOY tarafından 2012 yılında başlatılan uygulama kapsamında Türk Dünyası
2
Bulgaristan Türklerinin Sesi
“Nesiller bilgisi”- bizi ayakta tutan kökenlerimizdir Dr. Nedim BİRİNCİ Bu yaz gerçekleşen çok değerli bir projeyle, Dedem 12 – 11 yaşlarındayken o zaman delikanlı olan Bulgaristan ve Türkiye sınırının her iki tarafında yer alan öğrenciler, “Nesiller bilgisi” programıyla kendi ortak kültür ve asırlardan beri süren gelenek ve yaşamı araştırdı. “Bulgaristan-Türkiye Sınır Ötesi İşbirliği Programı” kapsamında finanse edilen “Nesiller Festivaline” ek olarak “Nesiller Bilgisi” derlemesi hazırlandı. Burgas’tan “Piskopos Konstantin Preslavski” Lisesi ve sınırın diğer taraında, Türkiye’den Lüleburgaz “Lüleburgaz” Lisesi öğrencileri “Platform Agora Derneği Burgas şubesinin ortaklığıyla güzel ve yararlı bir kitapçık ortaya çıktı. Derlenen otantik soy hikayeleri, Burgas ve Lüleburgas liselerinden 9. ve 12. sınıf çğrencileri ratafından kaleme alındı. Hikaye derlemesi, nesiller arasındaki sınırların giderilmesi ve aralarında tecrübe ve değer paylaşımına dayalı iletişim köprülerinin oluşturulmasına yönelik geliştirilen proje kapsamında uygulanan geniş bir modelin unsuru olmakta. Öğrenciler soy ağaçlarını araştırdı, atalarının yaşantısı, ailelerin soy hikayeleri, ilgin olaylar ve ağızdan ağıza, nesilden nesile aktarılan aile olaylarını kağıda döktü. Bu gerçek aile hikayeleri ve soy ağacı araştırmalarından en ilginç olanları “Nesiller Bilgisi” kitapçığına aktarıldı. Bu projenin gerçekleşmesinde emeği olan ekipte , Türkçe’den Bulgarca’ya ve Bulgarca’dan Türkçe’ye tercümesiyle yardımını esirgemeyen iş arkadaşımız Tanya Blagova, bu değerli eseri radyoya da verdi. Bu hikaye, bababım babası olan Ahmed dedemin hikayesidir. Zayçar köyü doğumludur. 1978 yılında kızkardeşlerinden biri Türkiye’ye göçetmiş. Bundan 11 yıl sonra yeni göç dalgası zamanında Ahmed dedemin ailesi de ağabeyinin ailesi ile birlikte Türkiye’ye gitmek üzere yola koyulmuşlar. Sınırda çok uzun kuyruklar olduğu için Miçurin kasabası yakınında bir bayırda üyük sıkıntılar içinde beklemek zorunda kalmışlar. Başlarını sokacakları bir yerleri yokken üç gün aralıksız olarak yağmur yağmış. Sınırı ancak beşinci günde geçebilmişler. Tam 11 yıl boyunca görüşmemiş oldukları kızkardeşinin yanına yerleşmişler. Geçinmek için kendilerine iş bulmaları gerekiyormuş. Dedem döktaş fabrikasında, ninem de konserve fabrikasında işe girmişler. Babam bir restoranda garsonluk yapmaya başlamış, halam da halıhanede iş bulmuş. Böylece üç aile 9 ay boyunca dedemin kızkardeşinin evinde yaşamak zorunda kalmış. Gösterdikleri gayretlere rağmen oradaki hayata ayak uyduramayan aile, bazı köydeşlerinin Bulgaristan’a döndüklerini duyunca memleketin yolunu tutmuş. Döndüklerinde hiçbir şey eskisi gibi değilmiş. Toparlanmak için büyük çaba sarfetmek mecburiyetinde kalmışlar. Kendilerine yeni iş bularak yeni ev yaptırmışlar. Hayvancılık ve tarım işlerine girişmişler.
dayısı ve ağabeyi ile birlikte çobanlık yapmaya gideriş. Bir gün akşama doğru dayısı kendisine “Mitko, biz ağabeyin Stoyan’la birlikte köye, eğlenmeye gideceğiz. Sen koyunlarla kalacaksın ve gece yarsına doğru onları eğreğe toplayacaksın” demiş. Akşam olunca Burgas tarafından koyu bulutlar gelmeye başlamış. Önce çiselemiş, sonra da gökgürültülü şiddetli yağmur başlamış. Balkan’dan kurt uluması duyulmuş. Köpekler dağılmış, koyun sürüsü ise etrafa yayılmış. Dedem çok korkmuş. Köpeklerden birini güçlükle yakalayarak bağlamış. Köpeğe sarılıp ekin desteleri arasına sokulmuş ve birkaç saat böyle beklemiş. Yağmur dindikten sonra koyunları aramaya çıkmış. Çan seslerinin duyulduğu bir dereye doğru yürümüş. Köpek inleyerek kendini bir tarafa çekiyormuş. Dedem diğer köpeklerin kurt boğmuş olabileceklerini düşünerek köpeğin peşinden gitmiş. Dereye inince artık doğmuş olan ay bütün yöreyi aydınlatıyormuş. Dedem gördükleri karşısında dehşete düşmüş. Kurtlar bir koyunu parçalamışmış. Sürüyü toplamaya başladığı sırada dayısı ve ağabeyinin köyden şarkı söyleyerek döndüklerini duymuş. Kendilerine başından geçenleri anlatan dedem köye dönüp babasına şikayet edeceğini söylemiş. Büyük kavga çıkacağından korkan delikanlılar olanları anlatmaması için kendine yalvarmaya başlamışlar. Sabaha karşı sürüyü toplayınca destelerin bütün tarlaya dağılmış olduğunu görmüşler. Kavgadan kurtulmak için sürüyü çabucak 5-4 kilometre öteye çekmişler. Sabah oraya gelen tarla sahipleri bu belayı yapanın kim olduğunu anlayamamışlar. Bizimkiler böylece yakayı kurtarmışlar Büyük dedem Mehmed Adem yoksul bir köy ailesinde doğmuştur. Babası Adem ay boyunca evdeki tavukların yumurtalarını toplayıp civar köyleri dolaşarak satıyormuş ve böylece babamı okutabilmek için biraz para kazanıyormuş. Kazandığı parayı oğluna harçlık olarak verip trenle Şumen şehrine okula gönderiyormuş. Bir defasında okuldan dönen büyük dedem Mehmed Adem, trenden Dıskotna köyünde inerek her zaman yaptığı gibi yürüyerek baba evine doğru yola koyulmuş. Kış mevsimiymiş, kar yağıyor ve şiddetli rüzgâr esiyormuş. Yürüyerek katetmesi gereken mesafe 25 kilometre kadarmış. Doğduğu köy Podgorets’e giden yol bir korunun içinden geçiyormuş. Koruya yaklaşınca kurt uluması duymuş. Etrafına bakınmış. Yapayalnızmış. Hayatını kurtarmak için bir ağaca tırmanıp beklemeye başlamış. Kurtlar gelip ağacın etrafında dönmeye başlamışlar. Büyük dedem sabaha kadar ağaçta beklemek zorunda kalmış. Sabaha karşı kurtlar oradan ayrılmışlar. Büyük dedem ağaçtan yere atlayıp sağ sağlam evine varmış.
Bulgaristan’da Uluslararası Hayır Kermesi – Kermese girmek üzere bekleyen vatandaşlar, Bulgaristan‘da Uluslararası Hayır Kermesi- Başkent Sofya‘da açılan geleneksel kermeste, baklavadan kahveye, yöresel yemeklerden seramik sanatına, Türk kültürünün tanıtıldığı Türkiye standı büyük ilgi gördü. – Bulgaristan‘da 21 yıldır düzenlenen geleneksel Uluslararası Hayır Kermesi’nde Türkiye standı büyük ilgi gördü.Diplomatik çevreler veBulgaristan‘da yaşayan yabancıların yoğun olarak katıldığı Uluslararası Kadınlar Kulübü’nün (IWC) düzenlediği kermes, başkent Sofya‘nın İnter Expo Center Fuar Merkezi’nde açıldı.Açılışını, ülkenin eski kralı Simeon Sakskoburgotski’nin eşi Maragrita Sakskoburgotski’nin yaptığı kermeste, 49 ülkeden 60 stant yer aldı. Kermesin eğlen-
ce programında, katılımcı ülkelerin müzik, kültür ve diğer özelliklerini tanıtan gösteriler sunuldu.Türkiye‘den otantik alışveriş sokağıTürkiye de bu yıl otantik bir alışveriş sokağı şeklinde dizayn edilen 35 metrekarelik standıyla ziyaretçileri büyüledi. Türkiye masasının açılışını Türkiye‘nin Sofya Büyükelçisi Süleyman Gökçe yaptı ardından Folklorik Müzik ve Dans Topluluğu ziyaretçileri etkiledi.
Yeni 2 leva madeni para tedavüle giriyor Bulgar Milli Bankası (BNB), 2 leva kağıt paranın yerine geçecek madeni parayı tanıttı. 2 levalık madeni para, aralık ayından itibaren tedavüle girecek. Bununla birlikte kağıt para da tedavülde kalacak ve alış verişte kullanılmaya devam edecek. Yeni paranın arka kısmında Paisiy Hişendarski’nin silüeti bulunuyor.
Ç a o – Mestan!
Konu: HÖH-DPS Başkanı Değişiyor. Bulgar basınında önemi haberleri ilk veren “Galeriya” gazetesi, Bulgaristan Hak ve Özgürlükler Partisi (DPS) Başkanı Lütfü Mestan’ın parti örgüt işleri sekreteri Mustafa Karadayı ile değiştirileceği haberini verdi. Gazetenin 318. Sayısına kapak olan haberde aynen şöyle deniyor: MUFTAFA KARADAYI HÖH-DPS partisi şefliğine favori adaydır. Lütfü Mestan’ı nalçası düşmüş ayakkabı gibi çöpe atıyorlar. Partinin en yüksek makamına en güçlü aday olarak gösterilen M. Karadayı’nın arkasında duran, parti işlerini “Saray” dan idare eden, gizli servislerin bir dediğini iki edemeyen “fahri” başkan Ahmet Doğan. Mestan’ın günleri sayılıdır. “Büyük Bos” ve “Partinin kurucusu” 1 Kasım yerel seçimlerde elde edilen sonuçlara kudurdu. “Saray’a 4 günde, 4 bakımcı çağırmış ve dördü de “hemen değişiklik, Mestan’ın pili bitmiş” demiş. Saray’dan kulağa gelen yankılarda “Mestan beni sattı, yüksek sadakat göstermiştim, bitti! Borisov’a sattı beni!” gibi sesler yükseldikçe yükseliyor. Saraya gidip gelişmeleri yakından koklamak isteyenlerin getirdikleri şu sözler üzerinde duruluyor. “GERB’e hizmet edecek ve uydu siyaset yapacaksak, halk bize öfkelenir.” Anlatılanlarda, “Fahri Başkan satılmışlığın, ezilmişliğin yükü altında, güven krizi acısı çekiyor.” havası ağır basıyor. Doğan, “Lütfü Mestan’dan kesin ayrılmanın parti örgütleri üzerinde bırakacağı muhtemel izleri sorup sorgulamış ve görüştüğü güvenilir kişilerden yeni Başkanın ismini de söylemişler M. Karadayı’ya arka olmalarını istemiştir.” HÖH içinde kansız kavgasız bir darbe daha hazırlanıyor. Sarayda sadece onaylıyor. Karadayı’yı yakından tanıyan siyasetçiler, ondan Türkiye Cumhuriyeti’nin HÖH üzerindeki etkisini azaltması, Bulgaristanlı Türkleri ve diğer Müslümanları Türkiye bağımlılığından uzak tutması, özgün kültürel ve diğer hakların tanınması konusundan uzak durması istendiğine değiniyorlar. Tarafsız siyasi gözlemcilerin işaret ettiğine göre, L. Mestan Ankara güdümlü bir siyasetçi olmaktan kurtulamamıştır. Doğan, yaptığı açıklamalarda “HÖH partisinin bağımsız kalması ve yalnız ve bir tek Bulgaristan’da bulunan liderlerinin sözünü dinlemesinde ısrarlı olduğunu” belirtmiştir. DPS içindeki Alevilerden sorumlu olan milletvekili Ramadan Atalay ise, partinin büyük seçim kayıplarından sonra tamamen Doğan’dan yana saf tutmuş ve M. Kardayı adaylığını kendisini koruyabilmek için desteklemeyi kabul etmiş. Mustafa Karadayı, Rodop Dağları göbeğindeki Devin Belediyesine bağlı Borino Türk köyünden olup 1991’den beri Hak ve Özgürlükler Hareketi gencik örgütü ve parti saflarında emek vermiştir. Rodop Türklerinin özgürlük ve demokrasi davasına canla başla katılmış ve sert sınavlar vermiş, biridır. Yeni kuşak özgürlükçü ruhun temsilcisidir. 2014 erkek genel seçimlerinde M. Karadayı Smolyan ilinden milletvekili oldu. HÖH-DPS Ulusal Yönetim Kurulu üyesi olup parti örgüt işlerinden sorumludur. Gizli polis DS ya da yeni gizli polis DANS ajanlığı konusunda, yayınlanmış bilgi yoktur. Karadayı’nın bu yüksek göreve önerilmesinin ardındaki gerçekler: Değişmez başkan bilinen, fakat 23 yıl sonra 19 Ocak 2013’te 3 bin yerli ve yabancı delegenin gözü önünde Sofya Milli Kültür Sarayı’nda (NDK) toplanan HÖH-DPS olağan 8. Kurultayı’nda konuşma yaparken, üniversiteli özgürlükçü Oktay Hasanov Yeni Mehmedov tarafından ansızın kürsüden savrulup atılan Genel Başkan A. Doğan düştüğü yerde debelenirken yardımına ilk koşan Mustafa Karadayı olmuş mu du? Şimdi Mestan’ın yerine Genel Başkanlığa aday gösterilmesi gecikmiş bir bakıma minnettarlık olarak algılanıyor. Olayın ardında uzun mücadele yolu var. 19 Ocak 2013 sabahı başkaldıran genç Oktay’ın kurşunsuz tabancası NDK’da tutukluk yaptı. Fakat Bulgaristan Türklerinin, Müslümanların hak ve özgürlük, adalet ve mutlu umutlarla daha gönençli yaşam davası asla tutukluk yapmadı. Halkımız özgürlük ve adalet davasında oyuna getirildiğini anladı; davayı zafere taşıma yeminini unutmadı; Türk kimliği uğrun verdiği direnişlerin en ağır günlerinde doğan “sen ölmedin, ölemezsin, her zaman yüreklerimizdesin” mırıltısını şarkılaştırdı. Her geçen gün biraz daha dirildi, biraz daha bilinçlendi. “Hep kahır, hep kahır, bıktım ben” diyenlerin sesi gökleri delmeye başladı. Hayatı bir başka okuyorlar artık. 2014 erken meclis seçimlerinde Kemaller’de (İsperih) Güney Hüsmen’i ve Blagoevgrat’ta A. Doğan’ın önerdiği A. Başev’in yerine Paşov’u tercihli (öncelikli) sisteme göre bilinçli oy kullanıp Sofya parlamentosuna delege ettiler. Türk seçmenden bu kadar yüksek bilinç düzeyi kimse beklemezdi. Olay mecliste, kamuoyunda, ulusal çapta azınlıkların dip dalgasında kıpırdama var şeklinde yorumlandı. Asında bir ne oldum delisi olan Genel Başkan L. Mestan ocak başında çorba karıştıran, ahırda inek sağan, sayada koyun kırdan seçmenlerimizle boks maşında ilk kez son erken genel seçimde nakavt olmuştur. Maçın ikinci raundu 1 Kasım 2015 günü yerel seçimde oynandı. Gırmen, İsperih, Kubrat ve Dulova’da gitti DPS kaleleri yıkıldı. HÖH davasında ruhen çökme gözlendi, çünkü seri zaferler ikinci turda (balotajda) kazanıldı. Seçmen HÖH merkezinin gösterdiği dayları seçmemekte kararlılık sergiledi. İradesini değiştirmedi. Bunun anlamı seçmen kitlesinin parti içindeki ilişkilerde derinleşen kokuşmuşluğa daha fazla tahammül etmek istediği; derebeyi davranışlarından kurtulmayı
amaçladığı; HÖH içindeki yolsuzluklardan güç alan kişisel rejim baskısına son verilmesinde kararlı olduğunu ortaya çıktı. Seçmenin ağızında şu sözler vardı: “HÖH-DPS Ahmet Doğan ile Lütfü Mestan çiftliği değildir.” Seçmen çekilerinin tarih kitabının yazılmasını istemiyor, HÖH kalelerini domino pulları gibi yıkıyordu. Geniş kapsamlı değişim gözlendi. Halkın gözdesi bağımsız Türk adaylar, HÖH baskılarına, buram buram kokan korkuya, tehditlere, kudur musluğa rağmen, milletvekili Ramadan Atalay’ın 500 bin leva saçarken, avuç dolusu rüşvet dağıtmasına karşın, sonuçlar Genel Başkan L. Mestan’ın dut yemiş bülbül gibi susturdu. Olan tarihi bir olaydı. Türkler Ahmet Doğan’a karşı çıkamaz diye düşünenler yanılmıştı. HÖH yönetimi böyle sille yememişti. Hepsi korktu, sanki gök yarılmış ve güneş görülmüştü. Güneşe uzanan halkımızdı. Nasırlı eller ve asla yılmayan savaşçı ruhumuzdu. Güneştir bizim özgürlüğümüz, inançlarında olandı…. Güneştir bizim adaletimiz. Herkese eşit gelen ve adil dağıtılınca asla bitmeyen kutsalımız odur. A.Doğan ve L. Mestan ve etraflarına topladıkları perde arkasında iş çevirme ustaları artık peş para etmez olmuştu. Umutlar boşanmış, özlenen adaletin kardeşlik sofrası kurulacaktı. Çöküş perdesinin başka bir perdesi de şöyle gelişti. Kükreyiş, kararlılık ve bilinç fışkırışı SARAYDA YATAN RUS AYISINI UYANDIRDI. Bilirsiniz ayılar uyurken yavrular. Durumu öğrenen hainlerin haini, etrafına bakındı. Kimi görsün. Karşısındaki üzgün, suskun, büzgün Karadayı. “Umut budur” dedi. Meydanda, seçim sahnesinde, mecliste oynatılacak yeni bir yavrucağız bulunmuştu. Halbuki Başkan hayatında ilk defa Kırcaali camisine bile girmişti. Amma Saray Lütfü erken kocadı, geçti aklından. Ona, bir gözlük kılıfı, bir de tansiyon ölçme cihazı hediye edip onunla vedalaşma, daha doğrusu ondan kurtulma zamanı gelmişti. Camide istenmeyen, seçimde oy alamayan yeteneksizle daha fazla işi olamazdı. Bir kahvenin bir sene hatırı var, Başbakan B. Borisov’la kahve içse yeter, masallarına bel bağlayıp daha fazla vakit kaybetmek tehlikeli olabilirdi diye düşünmüş olabilir. Deliorman’da taa Şeyh Bedrettin zamanında açılan sınırsız ve duvarsız kardeşlik sofrası bilinç olmuştu. Burada yüksek kültür sahibi canlara “Türkçe konuştuğum için beni cezalandırdılar” efsanesini ısıtıp ısıtıp önlerine sunarak oy avlamak olanaksızdı. Demir Baba’nın su kenarına yatırdığı o ilk bakışta sanki musalla taşına benzeyen ama zaman içinde sihrini yitirmeyen inanca dayanan hünerin etkisi güçle yaşıyordu. Gökyüzünde uçan kuşlar özgürlük tablosu çizmekten yorulurken, kravat takıp karşılarına dikilen partililer yüzünden kaç defa ak yüzleri yere sürülmüştü. Halk çekisinin öyküsünde üzerine yeni tuz ekilmiş yara acısı vardı. Buraların adı Deliorman olsa da, halkın adet ve töre kaynağında en büyük kadın topraktı. İnançlarının özünde kadına ve yaratana saygı vardı. İman kültürlerinde, her gönülde yer etmiş hakikatte ve yarın yanağından gayrı, her şeyde, her yerde hep beraberiz olabilme inancı, emsalsiz bir kardeşlik (biraderlik) yaratmıştı. Lütfü Ahmedov gibi ağır sıklet olimpiyat ve dünya şampiyonları bu toprağın ve burada yaşayan Türlüğün evladıydı. 70 yıldan beri başlıca dertleri yaşayış tarzımızı, ekmek mayamızı bozma, onları ana toprağımızdan soğutmaya çalışanlar, fazlasıyla zarar ziyandan sonra artık ebediyen toslamışlardı. Yerli aksakalların bilgeliği, başka koşullarda ve başka yerde yazılmış, yerlilerin okuyup öğrenemediği kalın kitaplardaki kurgularla değiştirilemezdi. Karşılarına dikilip anlaşılmaz sözlerle konuşanlara boyun eğip hizmet etmek günahtı. Bu ayak oyunlarıyla berrak Türklük suyunu bulandırmak isteyenler, hayattan kaynaklanan bilgelik düşmanları ve hafızaların derinliğindeki paha biçilmez zenginliği köreltip unutturmak istediler. Deliorman’ı anlatan nice kitap yazıldı ama bir türlü gün yüzü görmedi. Sağlam ekonomik temele dayanan altyapı yarattılar da, sanatla, edebiyatla, müzikle örgüsünü bir türlü tamamlayamadılar. Hep engel olundu. Sazlı sözlü Deliormanlılar gecelerinden korktular. Deliorman’da bahar kokusu herkese yetecek kadar doyurucu, buğday sarısı altın sarısını aratmıyor. Kuşların, vahşi hayvanların, derelerin ve ormanların, rüzgâr ve güneşle kucaklaşan halkın söylediği hikâyeler, şarkılar, türküler, ninniler anlaşılamamış, fısıldanan fıkralar çözülememiştir. Ne madden ne de ruhen vuslat umudundan başka hiçbir şeye el avuç açmamış yerlilerin gözleri gökyüzü kadar derin, güneş kadar sıcaktır. Deliorman’ın kükremesini, toprak uyanırken milyonlarca yaprak ve çiçekle açması nasıl doğalsa, insanının bilinçlenmesi, sevdalanması, toplumun kenetlenmesi da o kadar doğaldır, ayaklandığında haykırışı dünyayı sağır eden, Deliorman kadınları kadar güzeldir. Seçimden sonra BULTÜRK Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği Başkanı Sayın Rafet Ulutürk başkanlığında ve BGSAM – Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezinden gazeteci arkadaşlarla birlikte İsperih, Dulovo ve Kubrat Belediyelerini ziyaret ettik, yeni başkanların başarısını kutladık ve kendileriyle yardımlaşma, dayanışma ve ortak eylem ufku açtık. Be de izlenimlerimi kaleme aldım. Burada 1 Kasım 2015’te olan yalnız birkaç belediye seçimini kazanmak değil, toplumun ve doğanın sonsuz bir coşkuyla alkışladığı tarihsel bir olaydır. Deliorman insanı çok ihanet gördü. A. Doğan ve L. Mestan’dan önce onlara büyük oyuna getiren sevip saydıkları Penço Kubadinski yoldaştı. Loznitsa köyündendir. Gençliğinde partizandı, eşkıyaydı, komitacıydı, silahlıydı, söz dinlemezdi. Çar III. Boris jandarmaları hep peşindeydi. Bir gün iyice sıkıştırıldığında bir Türk evine sığındı, karnı açtı doyuruldu, sabah şafak sökerken koyun postuna sarıldı koyunlarla birlikte köyden çıkarıldı. Bu defalarca tekrarlandı. Türklerin büyük dostu, Sofya temsilcisi oldu ve sonunda 12 bin kardeşimizi hapse attı, sürgün edildiler, adlarımız değiştirildi ve sonunda vatanımızdan kovulduk. Devamı www.bghaber.org
Bulgaristan Türklerinin Sesi 3
Rus uçağı neden vuruldu Ne yazık ki, çağdaş emperyalizm kendi kazdığı ve içine düştüğü kuyudan, maddi ve manevi krizden, borç batağından çıkamazken, bizdeki işbirlikçi ve uşaklarını başkanlık ve yeni Anayasa ve Büyük Türkiye konularında alabildiğine kışkırtıyor. Fırsat bulduğu her yere nifak ekip halkları ezerek ufkumuzu karartmaya çalışıp ayakta durmaya çalışıyor. Bu dünya Sultan Süleyman’a kalmamış onlara da kalmayacaktır. İki seçim arasında verilen son dere ağır ama kutsal, ne pahasına olursa olsun var olma, egemenlik ve toprak bütünlüğümüzü koruma, Büyük Türkiye irademizi güçlendirme davamız güç toplarken, Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği BULTÜRK, Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi BGSAM, göçmenlerimizin tüm sivil toplum örgütleriyle birlikte birçok girişim gerçekleştirdi. Buluşma, panel, toplantı ve forumlarımızda dönemin önemini, AK Parti kanatları altında birlik ve beraberliğin hayati önemini, teröristlerle mücadelenin geri dönüşü olmayan ulusal bir kavga olduğunu açıkladık, her eylemde barış ve kardeşlik sloganı yükselttik. Bu çalışmalarımızda soydaşlarımız bizi anladı ve ilk defa büyük çoğunluğu birlikte hareket etti. Onlar bizi imparatorluk zulmüyle ezme hevesinden bir türlü caymayan eski ve yeni Moskova yönetiminin tüm sinsi icraatlarını, komplolarını, devlet terörizmini, totalitarizmi, baskıları, yasasız ve kuralsız yönetim zulmünü yıllarca yaşadı. Bugün Suriye’de gözlenen istila edilen bölgeleri yerli halklardan boşaltma terörünü biz Bulgaristan’da 6 büyük göçle yaşadık. Bombalar ancak ve yalnız ölüm getirir. Rus uçaklarından atılanlar da öyle, Rus kanatlı füzeleri de ölüm ve felaket müjdecisidir. Rusya Yakın Doğu’ya bomba yağdırmaya başlayalı 11 milyon evsiz barksız kalmıştır. Biz soydaşlar olarak Suriye halkının “Bayır Bucak” Türkmenlerinin, Kürt köylülerinin kamplardaki sığınmacı ailelerin Batı Avrupa ülkelerinde değil, kendi memleketlerinde barış, güvenlik ve huzur istediğine inanıyoruz. Ayrıca burada savaşı başlatan her zaman olduğu gibi dış güçler Hristiyanlar olmuştu. Fakat savaşan ve bir birini öldürenler Müslümanlardır. Bundan böyle biz Müslümanım diyenler artık bu olaylardan ders almaları gerekir ve kendi aralarında kenetlenme yollarını bulmalıdırlar. Yakın Doğu sorunlarının havadan atılan bombalarla değil, barış masasında, güvenlik bölgeleri yaratılarak, savaş uçaklarına yasak hava sahaları oluşturularak, diktatörler dev-
rilerek, terör ocakları söndürülerek çözüleceğine inanıyoruz. Bu bakıma SU – 24’ün, defalarca uyarılmasına rağmen bildiğinden şaşmazken,Yakın Doğu coğrafya haritasını yeniden çizmek isteyenlere hizmet ettiğine inanıyoruz. Rusya dış siyaseti son dönemde askeri araçlarla yürütüyor. Egemen devletlerin kara, hava ve deniz sahasını sürekli ihlal etmeleri moda oldu. Rusya diğer devletlerin devlet sınırlarını hiçe sayarak sürekli çiğneme siyasetine 2008’de Güney Osetya, Abhazya ve Gürcistan hava sahasına girerek, Baltık devletleri hava sahasını sürekli ihlal ederek, 2014’te Kırım Adasını ilhak ederek ve Ukrayna’yı parçalayarak başladı ve geliştirdi. SU-24’ün uyarılara uymaması Moskova’ya yayılma siyasetinde yeni bir sayfa açma olanağı sağladı. SS 300 ve SS 400’ler Suriye’ye indi. DEAŞ ve diğer bölge güçlerinde uçak savar silah, radar sistemi vb olmadığı dikkate alındığında, SS sistemlerinin Türkiye’ye gözdağı vermek için Ak Deniz’e konuşlandırıldığı hemen anlaşılır. Çünkü Yakın Doğu’da en önemli bölgesel denge gücü Türkiye’dir. Türkiye olmadan ne Suriye ne de Irak bunalımı çözülemez. Bu cümleden olmak üzere son dönemde Estonya ve Bulgaristan’a yapılan siber saldırıları unutmayalım. Bu arada Rus denizaltıları İskandinav devletlerini Soğuk Savaş yıllarının ölümsüz dehşet ruhu gibi kuşatmış ve bu devletleri kara suyu ihlalleriyle gece gündüz rahatsız etmektedir. Yalnız bu yıl, Rus savaş uçaklarının Kara Deniz kıyılarımıza yöneldiğini uyaran Bulgaristan hava savunma sistemi 7 defa alarma geçmiştir. Bu açıdan Karadeniz sahil kentimiz Kavarna’da kurulan US askeri hava üssü büyük önem taşıyor. Yine işbu beyin fırtınası sınırları içinde kalarak, DAEŞ terör örgütü subaylarından önemli bir kısmının Saddam zamanında Rus askeri akademilerinde eğitim gördüğünü ve 140 şehit alan Paris terörü ve DAEŞ arasında bağ olduğunu hesaba katarak, son komplonun ardında Fransa, İngiltere ve Almanya’yı havadan saldıranlar cephesine kazanma planı olduğuna inanıyorum. Ne var ki, teröristlerle özgürlükçüler birbirinden ayıran 64 devlet bugün DAEŞ’e karşı zaten savaşıyormuş gibi görünüyorlar… Türkiye kamuoyunun, tüm Dünya Türk-İslam aleminin Lideri Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan ve Başbakanımız Sn.Ahmet Dağutoğlu tarafından defalarca ifade edilen haklı tutum ve Türkiye’si ekonomik bunalıma sürüklemeyi hedefleyen son Putin yaptırımlarına karşı kararlı tutum hepimizin gönlünde tam destek buldu.
BULTÜRK Uluslar arası Tarih ve Kültür Sempozyumunda Değerli Başkanım, Sayın milletvekillerim, saygıdeğer konuklar, değerli gazeteci meslektaşlarım; bizler Türklüğün meyvesi olan Orta Asya’dan yola çıkarak Anadolu’dan önce Türkleşen Bulgaristan’a ulaşan bu toprakları da Türk-İslam Alemine katan EVLAD-I FATİHANLARIZ. Birçok türkülere, hikayelere ve romanlara konu olan Rodop insanının ayrılmaz parçası nazlı yâri Arda boyundan, Tuna’dan, Deliorman ve Dobruca Türklerinden kucak dolusu selamlar getirdim. n c e l i k l e B u l g a r i s t a n’ ı n D Ü N Ü, BUGÜNÜ’NÜ anlatmak üzere yapmış oldukları davetten dolayı ev sahibi Düzce Belediye Başkanımıza, Yardımcılarından Sn. Ali GÜNEY Abimize ve emeği geçen tüm ekibine şükranlarımızı sunarız. Öncelikle, Bulgaristan göçmeni olarak soydaşlarımın karşılaştıkları sıkıntı ve sorunlar beni de yakından ilgilendirdiğinden bu sorunların çözümüne katkı sağlamak adına Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği “BULTÜRK” çatısı altında hem Genel Başkan olarak hem de BULTÜRK gazetesi Genel Yayın Yönetmeni olarak faaliyetlerimizi sürdürmekteyiz. Değerli katılımcılar; Uzun yıllar boyunca bu faaliyetlerden elde ettiğim birikimler çerçevesinde Bulgaristan’ın DÜNÜ, BUGÜNÜ VE YARINI konusunu sürem el verdiği ölçüde özetlemeye çalışacağım. Bulgaristan benim memleketimdir. Toprağını sürdüğüm, ekmeğini yediğim, suyunu içtiğim memleketine aşık biri olarak doğduğum evin kapısı açık, lambası yanık olarak bırakarak buraya göç ettik. Atalarımın mezarları ve mirasları, çocukluk hatıralarım, “vatan” sevgim orada kaldı. Konum itibariyle dünyadaki sayılı girift coğrafyaların birinde bulunduğumuzdan çokça ezildik, sürgünlere maruz kaldık. Birinci ve İkinci Dünya Savaşı arası dönemde monarşi zulmünü yaşadık. Ama bununla da kalmadık. Gerek Çar Ferdinand, gerek Çar III. Boris veya komünist diktatör Jivkov dönemlerinde Türklerin maruz kaldığı zulümler, tahammül sınırlarını epey zorlamış ve dönem dönem büyük göçlerin yaşanmasına neden olmuştur. Osmanlı yüzyıllarca yatırım yaparak Bulgaristan’da ticari, zirai ve kültürel olarak kalkınmasında gösterdiği atılımlardan sonra, Rus istilası sonrası 1878’de çekilirken ardında binlerce cami, saray, konak, mescit, medrese, köprü, çeşme, geçit, köy ve kasaba miras bıraktı. Bulgar tarihinde en önemli yıl 1878’dir. O, bir sayfanın kapandığı ve yeni bir sayfanın açıldığı yıldır. Dönüp geriye bakmak, bazen insanları ikiye, üçe beşe böler, birbirine düşman eder, toplumu karıştırır ya da kaynaştırır, birleştirir veya birbirine düşman eder. Bulgaristan ve Türkiye aynı aileden bir birinden koparılmış kardeş iki komşu devlet. İnsan kardeşini ve komşusunu kendisi seçemez. Ne var ki, dünyadaki acıklı kavga, kardeş kavgasıdır. Basit bir husumetten savaşa kadar uzanan çizgide tarihimiz boyunca pek çok devlet kardeş kavgası sonucu yıkılmıştır. 1877–78, Ruslarla Osmanlının son kez birbirine kıyasıya girdiği zamandır. Ardından iki imparatorluk da çökmüş ve dağılmıştır. Osmanlıdan doğan devletlerin toplamı 44’tür. Bulgaristan, bu “kardeş-devletçikler ailesine” Yunanistan ve Sırbistan’dan sonra girmiştir. Balkanların göbeğinde, Osmanlı devletinin ve O ZAMANLAR Rumeli Beylerbeyliği topraklarında bulunurdu.
Bulgaristan’ın doğum tarihi 3 Mart 1878’dir.
Okul yıllarında, bizi, Bulgar öğrencilerle birbirimize düşüren hep “93 harbi” olmuştu. Bu savaşın “bir saldırı harbi mi?” yoksa bir “ kurtuluş savaşı mı?” olduğunu tartışırdık. Tarihin genel geçerli gelişim yasaları, kategorileri, kıstasları, değer yargıları, süreçleri, devrim, isyan ve evrim gibi temel değimleri vardır. Biz o zaman bunların ne anlama geldiğini pek bilmesek de arasız didişi-yorduk. Osmanlı ile Rusya imparatorluğunun iki feodal saltanatlık düzeni olduğunu öğrenmiştim. Türkiye tarih literatüründe pek kullanılmayan Fransız kökenli “ Formasyon” deyimini o zaman öğrenmiştim. Bir de, aklımdan çıkmayan, dedemi öldüren, soyumu vatan toprağından söküp atan Rus Çarına “kurtarıcı diyemezdim” O benim atalarımın katiliydi…. Ruslara Osmanlı topraklarındaki Hristiyanları denetleme ve koruma hakkı tanıyan bu antlaşma, Osmanlının ümmet topunu delmişti. Başka bir değişle, o zamana kadar yekpare olan OSMANLI MERMERİNİ çatlatmıştı. İnsan doğuştan kimseye düşman değildir. İnsan doğduğunda kim olduğunu bilmez.
Sevgi, saygı, adıl olma, dostça davranma ve kardeşçe yaşama gibi, kin, nefret, öfke, tahammülsüzlük, düşmanlık, ayrımcılık, ırkçılık vesaire eğitim sonucu ve yaşadığı çevresi ve kısaca toplumun ürünüdür. Olumlu olan ve Olumsuzluk tarih küpünde gizlidir. Onları bireysel ve toplumsal hafıza küpüne depolayan da tarihtir. Ne yazık ki, yalnız tek kişinin değil, kavimlerin, soyların, milletlerin ve halkların da hatıra havzası böyle oluşur. Benzetmesi şudur. Biz Bulgaristan Türkleri kilise avlusuna bırakılmış bir Müslüman çocuk olarak yetişmek zorunda kaldık. Ayinlere katılmasak da, ortak sofrada yemeyi kabul ettik. Çölde susuz kalanlar olarak tarihimizden ve dinimizden gelen serap pınarlarıyla avunduk. Tarih boyu mayalanıp oluşan Bulgar milli bilinç tohumunu “çatlamasında” iç faktörler kadar dış etmenler de rol oynamıştır. Bu bilincin içine Osmanlı düşmanlığı zehrinin şırıngalanmasında 19. yüzyıl Batı ve Doğu burjuva aydınları bu ocağa kömür atmışlardır. Volter’den, Victor Hugo’dan Dostoyevski’ye kadar keskin kalemlerin hepsi birlik olup Boğazlardaki “hasta adamı öldürmek” istemiş tirler. Yani Türklüğü yok etmek uğruna eylem birliği yapmışlardır. Ters bir örnek vermek istiyorum. Belki konu daha açık görülebilir: Klasiklerinden Karl Marks ile Fridrih Engels bile “Orient” ve Rus – Osmanlı Savaşı üstüne yazılarında, “bir saldırı savaşıdır”, “Rus İmparatoru 2. Aleksandır’ın kanlı istila savaşıdır” gerçeğinin altını kalın çizmişlerdir. Sosyalist bir ülkede eğitim alsak da biz bunları çok sonradan öğrendik. Bulgaristan’da yaşayanlar hala hakikati okuma veya işitme imkanı bulamıyordu. Çünkü baş tacı edilen bu iki deha toplu eserleri Bulgarca 56 cilt olarak basılmıştı. Oysa orijinali 153 cilttir. Marks’ın “cennet” olarak tanımladığı Osmanlı üstüne yazılanın da yer aldığı 97 cilt rafa kaldırılıp, yok sayılmıştı. “Gerçekleri karartma” ile tarihi çarpıtan makinenin kapasitesi büyük, dişleri kocamandı. Zavallı insanlarımızı çarpık, eksik ve yanlış bilgilendirme, gerçekleri öğrenme yolu tıkalı, korku ortamı toplumun bilgilenerek uyanışına büyük bir settir. Bizde de öyle olmuştur. Şu örneğim de Plevne’den. Bulgar Çarı Ferdinand Londra ziyareti esnasında Lortlar Kamarasında şöyle bir ricada bulunmuştur. “Beyler sizden Plevne toplu mezarındaki Osmanlı kemiklerini almanızı rica ediyorum. Çünkü Bulgar halkı uyuyamıyor, Osmanlının hortlamasından korkuyorlar.” Lortlar, bu ricayı ciddi bulup gereğini yapmışlardır. Bir kısım toplu mezarlar açılmış, kemikler çıkarılıp sandıklar içinde Varna limanından İngiltere’ye taşınmış ve öğütülüp ormanlara saçılmıştır. Not : Plev ne toplu mezarda 123 bin Osmanlı askeri gömülüdür Bir örnek daha ilave ederek, Bulgar devlet adamlarının Osmanlı mirasçısı yerli Türkler hakkında düşündüklerini ve aldıkları tavrı açıklamak istiyorum. Osmanlıdan koptuktan sonra Bulgar Prensliğine en uzun zaman Başbakan olan Stefan Stanbolov öldürüldükten sonra Mecliste okunan raporda, Osmanlı Bankasından 80 bin altın borç aldığı ve bu parayla göçe zorlanan Türklerin tarla, çayır, koru ve ormanlarını aldığı açıklanmıştır. Bu zihniyet 138 yıldır süre gelmektedir.
İnsan ve toplum gücünü geçmişinden, tarihinden alır.
Plevne yamaçlarında yükselen ve Tuna’dan görünen bir Osman Paşa, Şipka Doruğunca göklere uzanan bir Süleyman Paşa anıtı dikilemedi. Anıtlar taş ve beton yığını değil, tarihin sembolleri, şehitlerin ruhu ve tarihsel bütünlüğümüzün simgesidir. Mezarlıklarımızın sürülüp tarla yapılmasına göz yumamayız onlar bizim tapumuzdur. Söylemek istediğim bir gerçek daha var. Gerek Bulgar, gerekse Türk ve Pomakların insan hakları ve demokrasi mücadelesi Bulgar gizli polisinin ve Rus dış istihbarat örgütü KGB gözünden kaçmamıştır. Bu yıllarda Türklerin ve diğer Müslümanların arasından toplam 3 bin 16 hafiye, rejim lehinde çalışmaya zorlanmıştır. Aynı kişiler Büyük Göçte halkın evini, yurdunu elinin tersiyle itip, yola düşmesinde de kışkırtıcı rol görmüşlerdir. Bulgaristan’da toplumsal ilerlemenin mezarını totalitarizm kalıntılarıyla BSP-DPS hep birlikte kazdı.
4
Neriman
ERALP
Tarih Tekerrürden İbarettir -2Konu: Yineleyenin kötülük olması neden daha kolay? Bir gün Nasrettin Hocaya “En açız ve en beceriksiz insan kimdir? Diye sormuşlar. O da, bu soruya şu cevabı vermiş: “En aciz ve en beceriksiz insan, dostu olmayandır. Ondan daha acızı ve daha beceriksizi ise, bulduğu dostu kaybedendir!” Rusya başkanı Vladimir Putin, Paris Dünya çevreciler toplantısında, 155 devlet, hükümet ve kurum başkana katılıp bir anı fotoğrafı çektirmedi. Neden mi dersiniz. Kimsenin yüzüne bakacak yüzü yok da ondan. Türkiye ile Rusya halkları arasındaki dostluk ve işbirliği ilişkileri geçen yüzyılın başlarında Büyük Atatürk ve Ekim Devrimi önderi Lenin tarafından tesis edilmiş ve 100 yıllık bir gelişme kaydetmiştir. Ulusal Kurtuluş Mücadelemiz yıllarında Türk Halkının ve Sovyet iktidarının da düşmanlarına sıktığımız mermilerin bir kısmını vermesi, yalnız bizim değil Rusya halkının da yararına olmuştu. Dünya emperyalizminin ortak güçlerini Çanakkale’de durdururken Boğazlara girmelerine yol vermeyen, gemileriyle Karadeniz’e çıkıp 1917 Rus devrimini kan gölünde boğmak isteyenlere taşeronluk eden, kuduz köpek Denikin’in karşıdevrim güçlerine destek verme hamlesini suya düşüren Büyük Atatürk oldu. Türk halkının muzaffer davası, Orta Asya halklarını uyandırdı ve bağımsız ve egemen devletlerini kurmalarına ilhak oldu. Büyük Atatürk’ün yönettiği anti-emperyalist ulusal kurtuluş savaşı örneği, mazlum halkların sömürgeciliğe karşı milli kurtuluş direnişleri çağını açarak, dünyada Sovyetlerle ve Türkiye ile dost olan ülkeler ve halklar kuşağı oluşturup, sömürgeci emperyalizmi kendi inine tıkmıştı. Hiçbir anlaşma ve sözleşmeye dayanmayan, ancak karşılıklı yarardan güç alan, bu ruhsal bütünleşmede, diktatörlerle, kendi halkına zulüm edenlerle, halkları din ve dil, kültür ve medeniyet esasında birbirinden ayırmaya ve onları ezmeye asla yer olmadı ve olamazdı. En modern uzaklarıyla, kanatlı füzelerle tarlasını süren, pınarından su çeken, işe giden insanları, okula giden çocukları, hastane ve çarşı pazarı bombalayan insanları terörist diye bombalayan Putin’in yaptığı gibi dostla düşmanı birbirine karıştırıp katleden bir durum olmamıştı. Birinci ve İkinci Dünya Savaşlarında her zaman ana emperyalist güçlerlebirlik olmayı başaran Rusya imparatorluk siyasetin-den asla vaz geçmedi ve Yakın Doğu’da bir diktatö-rün sözüne uyarak dünyayı Üçüncü Dünya Savaşı’naitmeye çalışıyor. Bu savaşta bombaların patlatılaca-ğı alan olarak Yakın Doğu ve Orta Doğu topraklarınıseçen ve İslam dünyası ve medeniyetini yok etmekisteyen, Moskova Ortodoks ve İsrail Yahudi stratejisininyürürlüğe konduğunu görüyoruz. Son çabalarla bu or-taklığa Batı Katolik dünyasını da katma yönünde-dir. Anti-terör, anti-DAEŞ sloganı ile uyanan yakınve uzak halkların bu işin de ortak emperyalist cepheeline geçtiğine tepkisi büyümeye başladı. Bir defa Türkiye’nin ih-tar kabul etmeyen “SU-24” savaş uçağını düşürmesiy-le Üçüncü Dünya Savaşı başlayacağını düşünenlerinhesapları tutmadı. 28 Haziran 1914’te İmparator veKral hazretleri, Doğu Avusturya Prensleri arasındaen büyüklerinden biri olan Frans Ferdinan’dın Saraye-vo garında öldürülmesiyle Birinci Dünya Savaşı’nıpatlatma vesilesini bulanların hayali bu defa boşaçıktı. Çünkü Türkiye “SU24” uçağını düşürmektehaklıydı. Devlet sınırlarının dokunulmazlığını korumahakkını kullanmıştı. Üçüncü Büyük Savaş hevesli-lerinin hayalinde ise Yakın Doğuyu baştan sona yak-mak, İslam medeniyeti kalelerini yıkmak ve bir öküzgibi yatırıp kesip yedikten sonra boynuzlarını Tür-kiye tarafına atmak vardı. Olmadı. Aslında b u ,Nazi Almanya’sının Çekoslovakya’yı 1939’daansızın ilhak etmesi emsalinde de arandı. Geçensene Rusya uydurma bir oylamayla Kırım Yarıma-dasını ilhak etti. Ankara’nın Kırım Adası’nda yerli halkolan Tatarların haklarıyla ilgili defalarca uyarıda bu-lunmasına kulak asmadı. Bildiğini okumaya devametti. Bir katil diktatör olan Başer Esat’ın sözde rica-sına uyarak, DEAŞ’a karşı 64 halkın birlikte yü-rüttüğü silahlı mücadeleye destek olmayı da güyabahane ederek Batı Suriye kara ve limanlarına üst-lenen Rusya Suriye halkının özgür ordusu ile he-saplaşmak için oradadır. Stratejik hedeflerinden bi-risi de PKK ve PYD asilerine TSK’nin havadan in-dirdiği darbelere engel olmak, Türkiye’ye karşı si-lahlı savaşa katılan taşeron güçleri her bakıma destek-lemektir. Bütün dünya bilir ki Moskova 1970’tenberi dünya terörist örgütler listesinde yer alan PKK’yıyıllar yılı terör örgütü olarak tanımayıp devamlı si-lah ve parasal desteklemiştir. Türkiye’ye karşı baş-kaldırıda PKK, PYD, diktatör Sedat ve onlara kanataçan Putin’in menfaatleri artık örtüştü ve çakıştı. Bu gelişmeler seyrin-de Putin, yıllardan beri taş taş üstüne koyarak kurulanRusya-Türkiye; Rus halkı ile Türkiye halkı arasın-daki dostluk, kardeşlik ve
karşılıklı yarar sağlayan işbirliğini haince bıçakladı. Bu bilinçli ve planlı bir operasyondur. 2.5 milyon savaş mağduruna, sığınmacı ailelere, Türkiye’nin sıcak çorba ve kalacak yer temin etmesini kıskanan, üstüne üstelik her yıl 4-5 milyon Rus turistte de konforlu ikamet sunan TÜRKİYE Cumhuriyeti’nin “Akçay AES”, “Türk Akımı” vb irili ufaklı projesini baltalamakla da Büyük Türkiye kurulmasına elinden geldiğince engel olma niyeti dışa vurdu. Putin’in son ayda ortaya koydukları, Rusya halkları için son derece büyük bir nimet olan Türkiye ve Türk halkıyla dostluk ilişkilerini ateşe vermesidir ve bu olayın acısını çok uzun zaman çekecektir. *** Rusya örneğinde olayların tekerrürünü Orta Asya’da da izliyoruz. Kazakistan, Kırgızistan, Türkmenistan, Azerbaycan, Özbekistan, Tacikistan gibi devletleri dünya pazarlarına çıkarak güçlenmesini, bağımsızlık ve demokratik düzene oturmalarını 1990’dan beri elinden geldiğince engelleyen Moskova bu halkları kargaşa ortamında bırakmaya çalışıyor. Rusya’nın gözü devamlı bu devletlerin üzerindedir. Bu devletlerin ekonomik bağımsızlıklarını kuvvetlendirirken istikrar yolunda Moskova’ya karşı birleşmelerinden korkuyor. Bölge halkları yakın geçmişe kadar “Rusya’nın kötülük imparatorluğu” olduğunu unutmamıştır. Moskova Orta Asya halklarının kendi dinlerine, İslam’a, öz dillerine, yaşam tarzlarına ve kültürlerine, kadım kültürlerinden kaynaklanan yeni medeniyete dönmelerinde kendisi için tehlike görüyor. Özellikle de bu ülkelerin dünya ekonomisine ve hammadde kaynaklarına kendi bağımsız yollarından bağlanmalarında çok büyük bir tehlike görmektedir. Örneğim 8 milyonluk Tacikistan’da devlet okulu sayısı kadar, medrese ve orta ve yüksek din okulu da kurulması, Moskova’yı tamamen rahatsız eder duruma gelmiştir. Dünya siyasetinde ve ekonomisinde Orta Asya’nın yeri nedir? Olaya bir Avrupa-Asya Evi kurulması açısından baktığımızda, bu bölge devletlerinin çok önemli rolü olduğu hemen dikkati çekmese de, fakat bu bölgedeki 6 devlet Avrupa-Asya Binası’ndan sökülüp kenara konmak istense, binanın yapısında çatlaklar belirecek ve bina mutlaka çökecektir. Üstüne üstelik bu gölge halkları dış baskılara pek gelmeyen, kolay gücenen doğaya sahip olduklarından, onlarla her zaman dikkatli olunması zorunluğu vardır. Burada özel önem arz eden durum, Moskova planlarında ve Kremlinde çizilen haritalarda yer alan demiryolu hatları, doğal gaz ve petrol boru hatları, kara ve ırmak yolları, ekonomik ve ticari bölgeler, serbest ticaret merkezleri bakımından bu devletlerin her birinin hassasiyetlerinin mutlaka ince hesap ve hiç birini kırmadan yürürlüğe konması zorunluğu vardır. Din, dil ve kültür alanlarında Moskova baskısının 1990’da 70 yıllık zorla kaynaşma gayretlerini bir çırpıda nasıl çöpe attığını bizim kuşak görebildi. Bu bölgede bütün büyük devletler nüfus sahibi olmaya çalışıyor. Özellikle de Afgasitan ve Suriye bunalımı ve savaşları açısından bakıldığında Büyük güçlerin bölgeye birçok bakıma sığınak yapmasını beklemekte haklıyız. Aynı zamanda Orta Asya’daki nüfusunu yitirmek istemeyen Moskova’nın da elinden geleni ardına bırakma niyeti yoktur. Biz halen belirli sorunları olan ve Avrupa Asya ekseninde gerçek yerini bulamamış olan Orta Asya Türki devletlerinin menfaatlerinin öncelikle ve başlıca Büyük Türkiye üzerinden geçtiğine inanıyoruz. Azerbaycan Başkanı G. Aliyev’in G-20 zirvesine özel konuk olarak davet edilmesi bu açıdan çok anlamlıdır. Türkiye öncülüğünde ve örnekliğinde olmakla, biz son 30 yılda Yugoslavya, Irak, Libya ve Suriye gibi devletlerin başına gelenlerin Orta Asya Müslüman devletlerin başına gelmeyeceğine inanmak istiyoruz. Bu ancak Orta Asya’da güvenlik ve istikrarın korunmasıyla sağlanabilir. Bu bölgede bir Arap Baharı yaşanmasına da asla yol verilemez. Bu arada Büyük Türk iradesini gerçekleştirme azmi içinde olan Türkiye’nin Orta Asya devletlerine her bakıma destek olurken, daha geniş işbirliği ve yardımlaşma kapısını da sonuna kadar açacağına inanıyoruz. Batı dünyasını korkutan en büyük olaysa, Orta Asya halklarının kendi dini köklerine, Müslüman ahlakına, kültürüne ve bilimine dönmesidir. Devamlı tekrar edilen rakkamlar şunlardır: 17 milyonluk Kazakistan’da 2 228; 30 milyonluk Özbekistan’da 2 050, 5 milyonluk Kırgızistan’da 2 200 ve 5 milyonluk Türkmenistan’da da 400 cami olmasıdır. Din dışı okullarda verilen eğitimle din öğreniminin aynı zamanda eşit koşullarda yürütülmesidir. Objektif yasallıkların içinde tekerrür olduğunu kabul etmek zorundayız. Dünya yepyeni ve hepimizi kucaklayan bir kültür ve uygarlık yaratamadığına göre, insanların farklılıklarını kabul edip beraber yaşamalarına yol vermek zorundadır. Bu bakıma, en aciz ve en beceriksiz insan dostu olmayan sözünün anlamı çok derindir.
Bulgaristan Türklerinin Sesi
Karadeniz’i Hep Beraber Korumalıyız Samsun Büyükşehir Belediye Başkanı ve TURMEPA Samsun Şube Başkanı Yusuf Ziya Yılmaz, Bulgaristan‘ın Varna ve Romanya‘nın Bükreş sahillerinde gördüğü çirkinliklerin tüylerini diken diken ettiğini belirterek, “Sonuçta Karadenizbir iç deniz. Bu iç denizi hep beraber korumamız gerekir” dedi. Deniz Temiz Derneği (TURMEPA) Samsun Şubesi gönüllüleri ile kahvaltıda bir araya geldi. Sevgi Kafe’de düzenlenen kahvaltıya Samsun Valisi İbrahim Şahin, Büyükşehir Belediye Başkanı ve TURMEPA Samsun Şube Başkanı Yusuf Ziya Yılmaz, İl Jandarma Komutanı J.Kd.Albay Ercan Yaşin, İl Emniyet Müdürü Vedat Yavuz, TURMEPA Genel Müdür Yardımcısı Mine Göknar, TURMEPA Karadeniz Bölge Koordinatörü Tuncer Üçüncüoğlu ve gönüllüler katıldı. Kahvaltı sonrası konuşan TURMEPA Genel Müdür Yardımcısı Mine Göknar, “Gönüllük konusunda çalışmalarımıza hız kazandırmak istiyoruz. Özellikle eğitim ayağında önemli olduğunu düşünüyoruz. Bunun için bizim çok sayıda gönüllüye ihtiyacımız var. Sizlerinde birçok arkadaşı ve yakını bize katılacağını düşünüyorum. Özellikle Samsun bölgesinde özerinde çalışılmakta olan ve tabiatın bize bir armağanı olan Kızılırmak Deltası’nı özellikle ön plana çıkaran eğitimlerimize önem vermek ve bu konuda bayrağı taşımak istiyoruz” diye konuştu. Deniz temizliğine önem verdiklerini belirten Samsun Büyükşehir Belediye Başkanı Yusuf Ziya Yılmaz, “Doğa bilinci ve doğal çevre içinde bulunduğumuz yüzyılda artık tartışmasız dünyanın bütün ülkelerin çok yakından ilgilendiği ve korunması gereken doğal ve tabiat varlıkların korunmasına yönelik olan bilinç her gün biraz daha yükseliyor. Geçen hafta Fransa‘da küresel ısınma ile ilgili bu toplantıda insanlar bir araya geldi. Küresel ısınmanın katlanarak etkileşiminin oluşacağı, dünya genelindeki yapılması gereken işleri tartıştılar. Artık içinde bulunduğumuz 21. yüzyılın ilk çeyreğinde bu dünya gündeminin en önemli konularının içersinde. Ben bu bilincin tırmandırılması için iyi örnekler gibi kötü örneklerin de görülmesinden yanayım. Yani ‘bir deniz ne kadar kirli, bir denizi ne kadar kirli olabilir’i Karadeniz‘in karşısındaki ülkelerin sahillerine gidersek daha iyi görürüz. Ben
Romanya ve Bulgaristan sahillerini gördüm. Ukrayna ve Rusya sahilleri o kadar kirli değil ama Bulgaristan‘daki Varna şehrinin ve Romanya‘da Bükreş şehrinin sahillerinde gördüğüm gecekondulaşma ve sanayi atıklarının orada oluşturduğu çirkinlikler benim tüylerimi diken diken etti. Sonuçta Karadeniz bir iç deniz. Bu iç denizde bu korumayı hep beraber yapmamız gerekir” şeklinde konuştu. VALİ ŞAHİN: “PROJEMİZİ GİZLİ GİZLİ KOPYA EDİYORLAR” Samsun’da başlatılan ‘Geleceğe Kulaç Atıyoruz’ projesini çevre illerin gizli gizli kopya ettiklerini ifade eden Samsun Valisi İbrahim Şahin şunları söyledi: “Samsun’da başlattığımız 3-4 tane önemli proje var. Bunlardan bir tanesi de ‘Geleceğe Kulaç Atıyoruz’ projesi. Bu projenin fikir annesi TURMEPA’dır. Biz geçen sene bin civarında çocuğumuza yüzme öğrettik. Yönetmelik gereği yüzme öğrenecek olan çocuklar 72 ayını doldurması gerekiyor. Bizde 72 ayını geçen ve birinci sınıfa başlayan çocuklarımızı biz yüzme kursuna aldık. Gençlik ve Spor Bakanımız Akif Çağatay Kılıç, yüzme öğrenmek isteyen her çocuğa birer bornoz, bone ve gözlük temin ettiler. Çocukları kursa aldığımızda bir çiçek bahçesi gibiydi. Bizim bu projeyi geliştirmemiz, büyütmemiz, Samsun‘daki bütün yavrularımızın bu eğitimi alması ama peşinden de tüm Türkiye‘de bu projeyi örnek olarak Milli Eğitim Bakanımıza arz ettik. Biz bu yıl 10 bin yavrumuza yüzmeyi öğretiyoruz. Bunun çalışmalarını yaz boyu başlatmıştık. Bizim zevk aldığımız bu işin başka bir boyutu da bu projemizi çevre iller gizli gizli kopya ediyorlar. Çevre illerimiz bazen bilerek, bazen bizden müsaade alarak bu projemizi yapıyorlar. Bu projemizi inşallah bütün Türkiye‘ye yaygınlaştıracağız. İnsanların doğduktan ölünceye kadar yapabildikleri tek spor dalıdır. Denize giren bir yavrumuz, denizdeki bir takım olumsuzlukları görürse buna müsaade etmez. Ama bizimkisi biraz koruyucu hekimlik gibi, denize girdiğinde oradaki olumsuzlukları görme yerine tam tersine denizi kirletmemek ile ilgili üzerine düşeni yapar. Her bir birey bunu yaparsa zaten belediyelere ne de yerel yönetimlere ihtiyaç kalmaz, insanlar bunu koruyacaktır.”
Bosna Hersek’in “OHR” çıkmazı SARAYBOSNA - EMRE BAŞTUĞ İkinci Dünya Savaşı’nın ardından Avrupa’da en büyük katliamların yaşandığı Bosna’daki savaşı sonlandıran Dayton Barış Antlaşması’nın üzerinden 20 yıl geçmesine rağmen, antlaşmanın getirdiği karmaşık siyasi yapı ve geniş yetkilerle donatılmış Bosna Hersek Yüksek Temsilciliği (OHR) hala tartışılmaya devam ediyor. Anlaşmanın 10. bölümüne göre kurulan ve Bosna Hersek’te büyük otoritesi bulunan OHR’nin, uluslararası toplumun Bosna Hersek’in idaresinde söz sahibi olmasına imkan sağlayacak yapıda olmasının, ülkenin egemenliğini kısıtladığı ifade ediliyor. AB tarafından atanan yüksek temsilci, “anlaşmanın uygulanışını kontrol etmek, tarafların şikayetlerini değerlendirmek, sivil kuruluşların faaliyetlerini denetlemek ve koordine etmek” gibi yetkilerinin yanı sıra Dayton BarışAntlaşması’na aykırı davranmaları halinde Devlet Başkanlığı Konseyi üyeleri de dahil, devlet yetkililerini görevden alma hakkını elinde bulunduruyor. Savaşın sona ermesiyle birlikte Bosna
Hersek’te görev yapmaya başlayan yüksek temsilciler, geniş yetkilerini kullanarak bugüne kadar aralarında bakanların da bulunduğu yüzün üzerinde devlet ve hükümet yetkilisini görevden aldı. “OHR işini yapmıyor” Uluslararası Saraybosna Üniversitesi (IUS) Rektör Yardımcısı ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Mirsad Karic, AA muhabirine yaptığı açıklamada, OHR’nin özellikle 2007 yılından bu yana “suskun olduğunu” ifade ederek, bu kurumun yerine getirmesi gereken bazı görevlerini yapmadığını savundu. Karic, ülkeye politik denge ve ekonomik kalkınma getirmesi için kendisine limitsiz güç verilmesine rağmen OHR’nin birçok konuda etkisiz kaldığını belirterek, “Parlamentoda yaşanan büyük tartışmalara rağmen Bosna Sırp Cumhuriyeti siyasetçileri yüzünden çok sayıda yasa onaylanamıyor. Bu siyasetçiler her şeyi durduruyor. Bir şeyler yapabilecek tek otorite ve kurum olan OHR ise işini yapmıyor” şeklinde konuştu. ÜlkedekiyerelsiyasetçilerinbirçoğununBosna Hersek Anayasa Mahkemesi’nin aldığı kararlara dahi uymadığını söyleyen Karic, OHR’nin bu noktada da sorumluluğu bulunduğunu hatırlattı.
Bulgaristan Türklerinin Sesi 5
Av.Tuncay Ö N D E R Seçime
Doğru
Çığ başladı, Bulgarist a n h ü k u m e t i s ö k ü l ü y o r. Bulgaristan hükumetinde Başbakan Yardımcısı ve Adalet Bakanı Hristo İvanov ve üç yardımcısı istifa etti. Bu, Başbakan Boyko Borisov kabinesinden ikinci istifadır. Daha önce İç İşleri Bakanı Veselin Vuçkov ayrılmıştı. Savunma Bakanı Nikolay Nençev ile Eğıtım Bakanı Todor Tanev’in de hükumetten dilekçesi bekleniyor. Başbakan Boyko Borisov istifaları hemen onayladı. Meclis görüşmesi Ocak ayında yapılacak. O zaman kadarsa milletvekilleri tatile çıkıyor. Yeni seçim kararının Mart 2016’ya kadar alınması bekleniyor. İkinci B. Borisov hükumeti sökülmeye başladı, yıkılıyor. 2013’ün Şubatında elektrik faturalarından devrilen Birinci GERB hükumeti ile şimdiki durum arasında fark var. Başbakan artık olaya futbol karşılaşması gibi bakıyor. Kendisi kenarda peykeye oturmuş, sahada sakatlanan ve oyundan çıkmak isteyen oyuncuları değiştirerek durumu idare etmeyi düşünüyor. Onu böyle düşünmeye sevk edense, 24 milletvekilli Reformcu Blok partisi hükümetten çekilse de, yedekte 36 milletvekili “koltuk değneği” HÖH partisi var. Yeni hükmet bunalımının ana nedeni. Meclis, “anayasa değişikliği” adı altında, mahkemelerin ve savcılığın bileşim ve çalışma usulüne ilişkin değişiklik öngören bazı maddeler görüştü. Olayın özünde olan, 1992 anayasasında, yasama, yönetim ve yargı sistemini birbirinden ayrılırken, yargı sisteminde yargıç ile savcıların aynı bütün içinde kalmasıdır. Olay Yüksek Mahkemede (Yüksek Yargı Konseyi) – /BCC/ kilitlenmişti. Amaç, Yüksek Mahkemede – en yüksek yargı organında, üye sayısı değiştirilerek Baş Savcılığın ve Baş Savcının hakim durumda olmasına son vermekti. Yargıç ve savcı kotası arasında eşitlik sağlamaktı. Fakat bu olmadı. Milletvekilleri, komünizm zamanından kalan savcılığın hakim durumunu koruyan eski duruma oy verdiler. Bakan Hr. İvanov, Adalet sisteminde reform yapılmasına çok çaba harcadığını, fakat sistemde adalet sağlanması için yapılanların gerekli olmadığını, yolların tıkandığını, gerekçe göstererek, görevine devam edemeyeceğini açıkladı. Bakan, bu meclisle herhangi bir reform yapılmasının imkân dışı olduğunu belirtti. Hükümette ve mecliste yeni bir durum meydana geldi. B a k a n İ v a n o v k i m d i r. Hristo İvanov, bir yıl boyunca devam eden 2013 sivil toplum hareketlerini örgütleyen ve yöneten genç hukukçulardan birisidir. Hukuk eğitimini Birleşik Amerika’da tamamlamıştır. 2014 erken genel seçimlerini düzenleyen Prof. Bliznaşki hükümetinde Adalet Bakanıydı. Borisov kabinesinde görevine devam etti. İvanov herhangi bir siyasi parti üyesi değildir. Adalet Bakanı görevine Reformcu Blok kotasından atanmıştı. Mecliste yapılan oylamadan sonra Bakan İvanov “Bulgaristan’da savcılık idaresi kuruldu, ben istifa ediyorum” dedi. Aynı gerekçeyle, bakanın istifasını, Reformcu Blok içindeki ana figürler Radan Kınev izlediler. Karacov meclis ulaştırma komisyonu başkanlığından ayrıldı. Kınev, 5 partiden oluşan ve 24 milletvekili olan blok içinde ana parti olan Güçlü Bulgaristan partisinin başkanıdır. Adalet ve Özgürlük Partisi lideri Korman İsmailov’un da hükümet bloğundan ayrılması ve mecliste muhalefet saflarına geçmesibekleniyor.İvanov’un başlattığıAdalet
reformunu destekleyen sivil toplum örgütleri Meclisi kuşattı. Gece boyu nöbet tuttular. Cumhurbaşkanı Rosen Plevneliev, İvanov’un istifa etmesine esef ettiğini, “o adalet reformunu toplumda merkez ve kaçınılmaz bir konu olarak kabul ettirmeyi başardı, anayasa onarımı değil, anayasa reformu gerek”, dedi. Önerilen adalet reformu? Yargı sisteminde yargıçlarla savcıların iki ayrı oda oluşturması ve Yüksek Mahkeme gibi bileşim olan yerde yargıçlar ile savcıların eşit üye sayısına sahip olması; Baş Savcı hâkimiyetinin kaldırılması önerisi yapıldı, fakat meclisten geçmedi. Olayın özünde Bulgaristan’da Başsavcı diktatörlüğü kuruldu. Bundan böyle son söz mahkeme başkanına değil, Başsacı’da olunca adalet sağlanamaz. Davalarda savcı adaleti değil devleti temsil eder. Bakan İvanov, bu temel değişikliğin kabul edilmesinde direndi, ama yapamadı. Olayı son dakikada karıştıran L: Mestan oldu. Büyük Millet Meclisi toplanmalı. Söz alan, HÖH Başkanı Lürfü Mestan, Büyük Millet Meclisi seçilmeden anayasal reform yapılması olansızdır, çünkü anayasada bu gibi değişikler yapılmasına, bazı anayasa maddeleri engeldir. Cumhurbaşkanı Plevneliev’ten Büyük Millet Meclisi seçimi girişiminde bulunmasını istedi. Venedik Komisyonu’ndan baskı. Hukuk sisteminde demokratikleştirici ve adalet sağlayacak değişiklikler yapılmasında direnen Avrupa Birliği’ne bağlı Venedik Komisyonu, Bulgar hukuk sisteminin içsel yenilenmesinde ısrar ederken, toplumsal adaleti esaslandıracak yenilenme kapısını da açın diyor. Bu sene Sofya Şehir Mahkemesi Başkanı Yaneva’nın ve aynı mahkeme yargıçlarından Çinalova’nın görevinden serbest bırakılması kamuoyunda çok yorumlandı. Bu iki yargıca karşı dava açıldı. Bu davalar telefon ve ofis dinlemeye izin verilmesi hakkındadır. Yargıçlar bu imzaları atarken Baş Savcıdan baskısı gördüklerini gizlemiyorlar. Baş Savcının Ana sayasal hakları: Anayasa. Başlık 7. Savcılık. Madde. 112. Savcılık bir bütündür ve merkezileştirilmiştir. Her savcı, bir üst savcıya bağlıdır, hepsi de Başsavcıya bağlıdır. Bu durumda başsavcı dışında tüm savcıların işi soruşturmaktan başka bir şey değildir. Hiç kimsenin başsavcıyı denetlemeye hakkı yoktur. Madde 126 (1). Savcılığın yapısı mahkemelerin yapısına uygundur. Bu durum 1998’den beri yürürlüktedir. Hiçbir hükümet tarafından değiştirilmek istenmemiştir. Biz bir savcı diktatörlüğünde yaşıyoruz. Bu gerçek, gazete sayfalarında başlık olmuştur. Çorap neden sökülemedi? BGSAM- Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi son yıllarda sürekli izlenen yayınlarında Bulgaristan’da totaliter sistemden gerçek halkçı ve adalet esaslı demokrasiye geçemediğini yazdı. Beklenen büyük dönüşümün yapılabilmesi için anayasa değişikliği yapılması gerekiyor. Gerekli değişiklik maddelerini açıkladık. Yalnız Biz değil, Avrupa Birliği, dünya insan hakları örgütleri, Venedik Hukuk Komisyonu ve daha birçok yargı merkezi bu gereğe işaret rdiyor. 2013 yazında sivil toplum örgütleri bu uğurda mücadele etti. Üstelik olaylar o denli derinleştiği ki, Batı diplomatları, Büyükelçiler diplomasi etik sınırlarını aşarak TV programlarında ve basında bu konuda demeçler verdiler. Bulgaristan Baş Müftülük ve vakıf taşınmazlarının, mal ve mülkünün, cami ve medreselerimizin, tarla ve korularımızın, dükkânlarımızın geri verilmesi için kanunu haklarımızı aradık, arıyoruz ve arayacağız. Bulgaristan’da kanunların uygulanmaması çok büyük bir olaydır. Bu gelişmeler devam ederken, ortaya çıkan bir soru var. Devamı www.bghaber.org
Bulgaristan’dan Türkiye’ye vize desteği Borisov, Bulgaristan’ın Türk vatandaşlarına vize rejimi konusunda getirebileceği kolaylıkların, Türkiye’nin 2 milyonu aşkın sığınmacıya ev sahipliği yapması noktasında bir jest olacağını kaydetti. Aynı zamanda Türkiye’nin AB’ye katılım süreci konusunda, diğer üye ülkelere uygulanan kriterlerin esas alınmasından yana olduğunu kaydeden Borisov, “Bu konuda istisna yapılamaz” dedi. Borisov, Türkiye’deki
Suriyeli sığınmacıların şartlarını iyileştirilmek üzere tahsis edilecek fona Bulgaristan’ın katkısı noktasında net rakam vermezken, bu paranın AB’nin uyum ve yapısal fonlarından alınmaması gerektiğini savundu.Sığınmacılar konusunda Türkiye’nin Geri Kabul Anlaşması’nı uygulamasının önemli olduğunu ifade eden Borisov, “Türkiye, geri gönderilecek her kişiyi kabul edeceğini açıkça belirtmelidir” diye konuştu.
Orta Afrika Cumhuriyeti’nde eski Seleka grubu özerkliğini ilan etti Orta Afrika Cumhuriyeti’nde eski Seleka grubu liderlerinden Noureddine Adam, ülkenin güneydoğusunda “Logone Cumhuriyeti” adıyla özerlik ilan etti.
Orta Afrika Cumhuriyeti’nde (OAC) eski Seleka grubunun Orta Afrika’nın Dirilişi (FPRC) kolunun lideri Noureddine Adam’ın ülkenin güneydoğusunda özerklik ilan ettiği belirtildi. FPRC Sözcüsü Maulud Musa yaptığı açıklamada, Adam’ın OAC’nin güneydoğusunda “Logone Cumhuriyeti” adıyla özerklik ilan ettiğini belirterek “Şimdilik özerkliği hedefliyoruz. Daha sonra da bağımsızlık için uğraşacağız” ifadesini kullandı.
lik bildirgesinin bir örneğini Kaga Bandoro kentindeki BM yetkililerine teslim ettiklerini kaydetti.
BM İstikrar Misyonu (MINUSCA) yaptığın yazılı açıklamada ise FPRC’nin özerklik ilan etmesi kınandığını ve her türlü ayrılıkçı girişime karşı önlem alınaMusa, Adam’ın imzaladığı özerk- cağını gerekirse güç kullanılacağı bildirdi.
‘Arap Baharı’nın maliyeti 833,7 milyar doları aştı’ Arap Strateji Forumu, 2010-2014 yılları arasında Arap dünyasında yaşanan olayların maddi hasarının 833,7 milyar dolardan fazla olduğunu açıkladı.
Tunus’ta 2010 yılında başlayan ve diğer Arap ülkelerini de etkisi altına alan Arap Baharı’nda 833,7 milyar dolardan fazla maddi zarar meydana geldiği belirtildi. altyapının yeniden imarını kapsayan 9 kalem baz alınarak hesaplandığı kaydedildi. Merkezi Dubai’de bulunan Arap Strateji Forumu tarafından yayımlanan “Arap Söz konusu dönemde yaşanan istikrarsızBaharı’nın Maliyeti” isimli raporda, lık ve terör saldırıları nedeniyle turist sayı2010-2014 yılları arasında Arap dünya- sında 103,4 milyonluk düşüş olduğu besında yaşanan olay ve devrimlerle ortaya lirtilirken, 14 bin 389 kişinin iç ve dış göç çıkan maddi hasarın 833,7 milyar dolar- zorunda kaldığı, sığınmacıların yükünün dan fazla olduğu ifade edildi. Bu raka- ise 48,7 milyar dolara ulaştığına vurgu yamın, Gayri Safi Yurt İçi Hasıla (GSYİH), pıldı. Maddi hasarın yanı sıra savaş ve teturizm, hisse senedi piyasası, doğrudan rör eylemleri nedeniyle ölü ve yaralı sayıyabancı yatırım, sığınmacılar ve yıkılan sının da 1,34 milyon olduğu bilgisi verildi.
‘Arap Baharı’nın maliyeti 833,7 milyar doları aştı’ Arap Strateji Forumu, 2010-2014 yılları arasında Arap dünyasında yaşanan olayların maddi hasarının 833,7 milyar dolardan fazla olduğunu açıkladı.
Tunus’ta 2010 yılında başlayan ve diğer Arap ülkelerini de etkisi altına alan Arap Baharı’nda 833,7 milyar dolardan fazla maddi zarar meydana geldiği belirtildi. Merkezi Dubai’de bulunan Arap Strateji Forumu tarafından yayımlanan “Arap Baharı’nın Maliyeti” isimli raporda, 2010-2014 yılları arasında Arap dünyasında yaşanan olay ve devrimlerle ortaya çıkan maddi hasarın 833,7 milyar dolardan fazla olduğu ifade edildi. Bu rakamın, Gayri Safi Yurt İçi Hasıla (GSYİH), turizm, hisse senedi piyasası, doğrudan yabancı yatırım, sığınmacılar ve yıkılan altyapının yeniden imarını kapsayan 9 kalem baz alınarak hesaplandığı kaydedildi.
Söz konusu dönemde yaşanan istikrarsızlık ve terör saldırıları nedeniyle turist sayısında 103,4 milyonluk düşüş olduğu belirtilirken, 14 bin 389 kişinin iç ve dış göç zorunda kaldığı, sığınmacıların yükünün ise 48,7 milyar dolara ulaştığına vurgu yapıldı. Maddi hasarın yanı sıra savaş ve terör eylemleri nedeniyle ölü ve yaralı sayısının da 1,34 milyon olduğu bilgisi verildi.
6
Milyonların‘Gel’çağrısına koştuğu mekan: Mevlana Müzesi
Türk ve İslam aleminin en büyük mutasavvıflardan Mevlana’nın hayata gözlerini yummasının ardından yaptırılan ve bugün müze olan türbesi, tarihi ve kültürel mirasa da ev sahipliği yapıyor. KONYA Öğretileriyle tüm insanlığı etkileyen Mevlana Celaleddin-i Rumi’nin 17Aralık 1273’te vefatının ardından yaptırılan ve bugün müze olan türbesi, zengin kültürel değerleriyle milyonlarca kişiyi ağırlıyor. Eserlerinde verdiği sevgi, barış, hoşgörü ve kardeşlik mesajlarıyla tüm insanlığı kucaklayan Hazreti Mevlana’nın türbesini ziyaret etmek isteyen yerli ve yabancı turistler, Konya’ya geliyor. Türk ve İslam aleminin en büyük mutasavvıflardan Mevlana’nın metfun bulunduğu müze, 7 Aralık’ta başlayan ve “Şeb-i Arus Törenleri” olarak da bilinen Mevlana’nın 742. Vuslat Yıldönümü Uluslararası Anma Törenleri nedeniyle en yoğun günlerini yaşıyor. Ziyaretçi rekoru Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun talimatıyla girişlerin 7 Aralık 2014’ten itibaren ücretsiz olmasının, ziyaretçi yoğunluğunu da arttırdığı görülüyor. Mevlana Müzesi, 2014 yılında 2 milyon 109 bin 487 ziyaretçiye ulaşarak rekor kırdı.
Bulgaristan Türklerinin Sesi
Bulgaristan’ın Rus Uçaklarına Geçiş İzni Vermemesi Bulgaristan Dışişleri Bakanı Daniel Mitov, eylülde Suriye‘ye insani yardım götürdüğü ileri sürülen Rus uçaklarına, “Esed’e silah taşıdıkları şüphesiyle” geçiş izni verilmediğini söyledi. Dışişleri Bakanı Mitov, Bulgaristan Parlamentosu’nda milletvekillerinin, 1 ve 4 Eylültarihlerinde Suriye‘ye gitmek isteyen iki Rus uçağına hava sahasının kullandırılmaması konusundaki sorularına cevap verdi. Geçiş izni ile ilgili Rus tezlerine destek veren muhalif ATAKA partisinin lideri Volen Siderov, Bakan Mitov’u çifte standart uygulamakla suçlarken, Rus uçaklarına izin
vermeyen hükümetin Ukrayna ve Suriye‘deki öncesinden bildirim yapılması koşulu getirmişti. muhaliflere silah yardımı yaptığını öne sürdü. “Dışişleri Bakanı olarak uluslararası huMitov ise, Rus tarafının iddialarına rağ- kuku ihlal etmem” diyen Mitov, belirlenen kuralmen iki uçakta diplomatik personelin de- lara saygılı davranılması gerektiğini dile getirdi. ğil, silah ve mühimmatın bulunduğuna dair ikna edici bilgi alındığına vurgu yaptı. Avrupa Birliği‘nin (AB) Suriye‘ye karşı yaptırımlar uyguladığını anımsatan Mitov, “Bu anlamda Rusya‘ya değil, Suriye devletine yönelik bir önlem almış bulunuyoruz” sözlerini kullandı. Rusya uçakları konusunda titiz bir denetim başlatan Bulgaristan, hava sahasından geçecek bu ülkenin uçaklarına karada kontrol ve en az 5 gün
2016 yılından itibaren 5 milyon abone, elektrik tedarikçisini değiştirebilecektir “Kapital” gazetesinin haberine göre, 1 Ocak 2016 tarihinden itibaren 5 milyon abone, elektrik tedarikçisini değiştirebilecektir. Burada söz konusu olan genelde elektrik enerjisini kullanan haneler, küçük şirketler ve CEZ, EVN ve “Energo-pro” elekt- 65’idir. Elektrik enerjisi tüke- 2015 tarihinden itibaren serrik enerjisi tedarikçi şirketlerinin ticilerin büyük bir kısmı, yani best enerji piyasasına atılmıştır. müşterilerinin ortalama yüzde yaklaşık 12 bin abone, Ekim
BBulgaristan’da u l g a r araştırmacıO r t o Patrikhane’nin, d o k s İstanbul’daki K i l i sBul-e s i ’ n e b a s k ı lar ve siyasi gözlemciler, Fener Rum Patriği Bartholomeos’un iki gün önce sona eren Bulgaristan ziyareti sırasında yaşananları, Bulgar Ortodoks Kilisesi üzerindeki baskıların devam ettiğinin göstergesi olarak yorumladı. İstanbul’daki Bulgar Ortodoks Kiliseleri Vakfında yönetim kurulu üyeliği de yapan araştırmacı yazar Bojidar Çipof,
gar kiliselerine zaman zaman Rum din adamları göndererek ayinlerin Bulgarca değil, Rumca yapılmasını istediğini söyledi. Çipof, “En kutsal ayinlerinde bile papaz eksikliğinden İstanbul’daki bütün kiliselerini ibadete açamayan Patrikhane, sıra Bulgar kiliselerine gelince, buralara göndermek için papaz buluyor, hatta Patrik kendisi geliyor” dedi.
Tika’dan Romanya’daki Konferansa Destek
TİKA’dan yapılan yazılı açıklamaya göre, Romanya‘da Köstence Ovidius Üniversitesi veRomanya Demokrat Türk Birliğinin organizasyonu ile “3. Uluslararası Kültürel Çok Seslilik: Dünyada Türk Dili, Kültürü ve Medeniyeti Konferansı” düzenlendi. TİKA’nın desteğiyle düzenlenen konferansa Romanya, Türkiye, Kosova, Makedonya,Moldova, Kırım, Azerbaycan ve Bulgaristan‘dan 60’ın üzerinde akademisyen ve sivil toplum kuruluşu temsilcileri katılarak konuya disiplinler arası yaklaşımlarıyla katkıda bulundu. Konferansta söz alan Ovidius Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Sorin Rugina, uluslararası yaklaşımların üniversitelerindeki öğrenciler ve programlarla kendisini gösterdiğini söyledi. Rugina, bu uluslararası ve çok kültürlü ortamda bölgenin önemli, tarihi topluluk ve dillerinden olan Türkler ve Türkçe ile ilgili bir akademik programa evsahipliği yapmaktan dolayı duydukları mutluluğu dile getirdi. Ovidius Üniversitesi Edebiyat
Fakültesi Dekanı Doç. Dr. Cristinac Tamaş yaptığı konuşmada, fakültelerindeki Türkçe programının öneminden söz ederek bir ay önce TİKA tarafından donanım desteğinde bulunulan Mehmet Akif Ersoy Türkçe Sınıfı’nın açılmasının ardından bu konferansa da TİKA’nın verdiği desteğin ve iki kurum arasındaki işbirliğinin kendilerini mutlu ettiğini belirtti. Türkiye‘nin Köstence Başkonsolosu Ali Bozçalışkan, Türkçenin ve bölgede yaşayan Oğuz ve Kırım Tatar Türklerinin, Türk-Rumen ilişkilerinde gördüğü önemli köprü görevini vurgulayarak nitelikli akademik çalışmaların bu köprü görevini sürekli kılacağını söyledi. Konferansa katılan TİKA Bükreş Program Koordinatörü Hacı Ahmet Daştan, TİKA’nınRomanya‘daki akademikveeğitimçalışmalarınaverdiği desteğin devam edeceğini, Ovidius Üniversitesiyle yapılan işbirliğinin sürmesini arzuladıklarını kaydetti. Öte yandan, konferansın bildiri kitabının TİKA’nın desteğiyle 2016 yılında basılması düşünülüyor.
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Avrupa’da aşırı sağ ve sol partilerle yakın ilişkiler kurarak Avrupa Birliği’nin (AB) Rusya’ya karşı politikalarında etkili olmaya çalışıyor. Bu çerçevede parti yöneticileri Moskova’da ağırlanıyor ve partilere mali destek veriliyor. Rusya, bölgedeki stratejisine uygun bir şekilde AB karşıtı eylem ve söylemleriyle iktidar adayı olan aşırı sağ partilerden Fransa’da Ulusal Cephe, Avusturya’da Özgürlük Partisi ve Bulgaristan’da Ataka ile temas kurdu. Buna karşın Yunanistan’da hem sol Syriza hem de sağ ANEL’e destek verdi. Putin’in Birleşik Rusya partisi Avrupa’daki aşırı sağ hareketlerin temsilcilerinin de katıldığı pek çok konferans ve toplantı düzenlerken, Rusya, Fransa’daki Ulusal Cephe başta olmak üzere bazı partilere de mali destek sağlıyor. Avrupa’daki radikal hareketler ile Putin arasındaki ilişkiyi değerlendiren Atlantik Konseyi Analisti Alina Polyakova, Putin’in Avrupa’daki aşırı sağ partilere ideolojik ve mali açıdan destek verdiğini belirtti. Avrupa’daki bazı sol partilerin de Putin’le ilişkisi olduğuna dikkati çeken Polyakova, Kremlin’in solda ve sağdaki politik güçlerin istikrarını bozma konusunda önemli bir geçmişi olduğunu kaydetti. Polyakova, “Putin’in stratejisi ideolojik değil, Kremlin bütün ideolojik cephelerde oynar. Putin ulusal politikaları istikrarsızlaştırmak için politik yelpazenin her iki konumundaki partilere ya da hareketlere yatırım yapar” dedi.
AA muhabirinin sorularını yanıtlayan The Legatum Institute Öğretim Üyesi Anton Shekhovtsov, Kremlin’in Batı’nın Rusya’ya savaş açtığı düşüncesinde olduğunu ve bu nedenle Batı ittifakının altını oymaya çalıştığını söyledi. Rusya’nın Avrupa’daki aşırı sağ ve aşırı sol partilerle ilişkilerini geliştirmek istediğini anlatan Shekhovtsov, Kremlin’in bu nedenle Fransa’daki FN gibi partileri mali olarak da desteklediğini kaydetti. Sığınmacı krizi ve kemer sıkma politikaları nedeniyle Avrupa seçmeninin aşırı sağ veya aşırı sola rahatlıkla yönelebildiğine işaret eden Shekhovtsov, “Aşırıcı partilerin Rusya ile iş birliğine girmesi AB’nin birliği için bir tehdit oluşturuyor” dedi. Avusturya’daki aşırı sağcılar ile Rusya arasındaki ilişkiyi AA’ya değerlendiren Salzburg Üniversitesi Siyaset Bilimi Bölümü Öğretim Üyesi ve İslamofobi Uzmanı Dr. Farid Hafez, şunları söyledi: “Fransız Ulusal Cephesi gibi, aşırı sağcı Avusturya Özgürlük Partisinden siyasetçiler ile diğer sağcı siyasi partilerin Rusya’daki aşırı sağcı partilerle ilişkileri var. FPÖ Genel Başkan Yardımcısı, Avusturya’daki Çeçen karşıtı politikaları meşrulaştırmak için Çeçenistan Devlet Başkanı Ramsan Kadirov gibi siyasilerle bir araya geldi. Rusya ve aşırı sağcıları bir araya getiren şey, onların Avrupa ve ABD karşıtı ulusal politikalarıdır. Avusturyalı aşırı sağcılar, ülkede daha Rus dostu politika için lobi faaliyetleri yürütüyor. Rusya kurumları da bazı Avrupa aşırı sağcılarını destekliyor.”
Bulgaristan Türklerinin Sesi 7 M e n d e r e s K U N G Ü N
Bulgaristan’da Türklerin Durumu
Halihazırda Bulgaristan’ın Türk-Müslüman topluluğu yaklaşık 1. 200.000 bin kişiliktir. İktidardaki Bulgar hükumetlerinin izledikleri baskı ve asimilasyon politikası sonucunda 1989 yılına kadar yaklaşık 784.000 kişi ülkeden göç ettirildi, daha 410.000 kişi demokratik geçiş döneminde de ülkeyi terk etti. Azınlığımız, 1878 tarihi Berlin Antlaşması, 1909 tarihli İstanbul Antlaşması, 1925 tarihli Ankara Antlaşması gibi bir sıra uluslararası sözleşmelerde tesis edilen ulusal azınlık olarak tespit edilmiştir. Ancak insan hakları ve azınlıklar haklarına adanmış bütün uluslararası belgelerde söz konusu azınlıkların gerçekten var olması ve ulusal mevzuat hükümlerinde tanınmış olması gibi bir şart vardır. Bulgaristan’da hukuki açıdan Türk-Müslüman azınlığı yoktur, ne Anayasada, ne de diğer kanunlarda böyle bir azınlık tanınmış değildir. Gerçekten biz bugün bu Avrupa ülkesinin hudutları içinde oturuyoruz, çalışıyoruz, var oluyoruz, ancak kendi bilincimizi yansıtacak bir hukuki tanımlama hiçbir yerde yoktur. Lukanov’un 1991 tarihli yeni Anayasasında Bulgaristan Türklerinin ulusal azınlık statüsünü ortadan kaldırarak devletin tek ulusçuluğunu kabul ettirildi. Bugünkü Bulgar Anayasası, ulusal azınlıkların var olmasını düzenleyen eski sosyalist anayasasından farklı olarak bizi Bulgar olarak tanımlıyor. Asimilasyona dayalı bu hüküm 1999 yılında imzaladığımız Ulusal Azınlıkların Korunması için Çerçeve Sözleşmesi hükümlerine aykırıdır. Bu sözleşmede Bulgar ulusal mevzuatı ile uygulanacak ana ilkeleri belirtilmiştir. Sözleşmede ulusal azınlık mensuplarına kendilerine özgü kültür özelliklerinin geliştirilmesine ve din, dil, gelenek ve kültür olmak üzere ulusal kimliğinin muhafaza edilmesine uygun ortam sağlanması öngörülmüştür. Devlet, Türk ulusal kimliğinin korunması ve geliştirilmesini garantileyen Avrupa Sözleşmesini uygulamayı ve hükümlerine uyulmasını Avrupa bürokratları önünde raporlamayı reddediyor. Eski komünist rejimi tarafından kurulan ve bu rejimin politik uydu partilerince gerçekleştirilen sözüm ona “Bulgar etnik modeli” de Avrupa Sözleşmesine karşı çıkıyor. Bu model ülkedeki etnik gerginliğin artmasına, etnik gruplar arasında korku ve nefret uyandırılmasına, azınlığımızın ayırımına ve yıkılışına yol açtı. Bulgaristan Türkleri ve Müslümanlarının bugünkü durumu sosyalist dönemindekine kıyasla daha kötüdür. Bulgaristan Türklerinin yurt dışına kavuşturuldukları 1990 yılından sonra devlet mülkiyetinin özel mülkiyete dönüştürülmesi ve piyasa ekonomisinin uygulanmasını da kapsayan birçok köklü ekonomik reform yapıldı. Ana ekonomik sektörlerden 3 000’i aşkın devlet işletmesinin özelleştirilmesi Bulgar ekonomisinin çehresini ve toplum içindeki ilişkileri değiştirdi. Eski komünist üst düzey yetkilileri, gerçek mali karşılığı olmayan senetler aracılığı ile işletmeler sahibi haline gelerek ekonomiyi fethetti. Bugün devleti ekonomik aletler ile idare eden kapitalistler kısa bir süre içinde dünyaya geldi. Bunun yanı sıra menşeyi bilinmeyen yabancı sermaye de ülkemize girmeye başlayarak yerli firmaların iflasına sebep oldu. Yerli piyasa yabancı mallar ile dolduruldu, düşük kaliteli Bulgar ürünlerinin Avrupa piyasalarına erişimi ise kesildi. Bu karmaşık ortamda korumasız Bulgaristan Türklerinin kimileri varlığını sürdürebilmek üzere ahırda ve tarlalarda kaldı, diğerleri ise yurt dışına gurbete çıktılar. Bu ekonomik gelişme politik değişmelere de yol açtı. Ayrı ayrı ekonomik oligarşi çevreleri için lobi kurarak farklı program ve ideolojilere bağlı 300’den fazla parti kuruldu. Bizim için de “devlet güvenlik güçlerince” bizleri eskide isimlerimiz zorla değiştirmiş bulunanların yararına yöneterek yakından izlemek üzere bir politik parti kuruldu. Sonuç olarak devlet yönetimi zayıfladı, yolsuzluk üstün geldi, bürokrasi genişletildi, yatırımcılar yeni yeni riskler ile karşı karşıya geldi, suç olayları kat kat arttı ve dolayısıyla Avrupa fonlarının kesilmesine sebebiyet verildi. Çok partili ve sorumsuz sosyalist yönetiminin Bulgaristan’ın Avrupa Birliğine üyeliğinin ileri sürdüğü meydan okumaların üstesinden gelmek üzere yetkili olmadığı anlaşıldı. Sözde Bulgaristan Türklerinin partisi sayılan Hak ve Özgürlükler Hareketinin, eski komünist rejimi ile sıkı sıkıya bağlı olup oligarşi çevrelerini temsil eden liderlik tipi bir Bulgar partisi olduğu görüldü. Rus gizli servislerinin baskı aparatı tarafından kurulan bu parti, bugünkü sosyalistlerin koalisyon partneri olup Türk azınlığının menfaatini korumaz. Türklerin ağır sosyal durumundan ilgilenmez. Gerçekten bu parti, Bulgaristan Türklerinin güçlükler ve sıkıntılar ile dolu yaşamının iyileştirilmesi ve de bunların azınlık statüsünün tanınması için hiçbir şey yapmış değildir. Eski komünistler ve ajanlardan oluşmuş küçük bir grup kendi firmalar çemberi kurup zavallı Türk proleterleri hesabına daha da zenginleşiyor. Politik partiler Türk-Müslüman azınlığının statüsü ve hakları sorununa çözüm getirilmemesi için çama harcıyor. Ülkede, Bulgaristan Türkleri azınlığı mensuplarının politik, kültürel, sosyal ve ekonomik haklarının gerçekleşmesi için uygun ortam yoktur. Avrupa Birliği üyesi olan Bulgaristan’da anayasa hükümlerine göre ulusal azınlıkların mevcut olmadığından dolayı böyle azınlıkların var olmadığı zannedildiği için azınlıklara yönelik uluslararası sözleşmeler ile Avrupa Yönetmeliklerine devletçe uyulmamasına gerekçe sağlanır. Bir örnek verelim. Ülkemiz, Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Uluslar arası Sözleşmesinin “her halkın kendi kendini tayin hakkına sahip olduğu, kendi sosyal ve kültürel gelişmesini serbestçe gerçekleştirebildiği” belirtilen 1. Maddesine uymaz.
Devamı www.bghaber.org
n u t a m a y ı z Dünya Fetva Kurumları Genel Sekreterliği ku- UKonu: Memleketimin gühiçbir yerde yoktur. rulduyon abone, elektrik tedarikçisini değiş- zellikleri Biz kendi memleketimizden Ata, dede toprağımızın gütirebilecektirrına Geçiş İzni Vermemesi geldik. zelliklerini unutamayız ve unutaMısır’da, dünyadaki fetva makamları arasındaki organizasyonu sağlamak için Dünya Fetva Kurumları Genel Sekreterliği adı altında yeni bir oluşum kurulduğu bildirildi. KAHİRE Mısır’da, dünyadaki fetva makamları arasındaki organizasyonu sağlamak için Dünya Fetva Kurumları Genel Sekreterliği adı altında yeni bir oluşum kurulduğu bildirildi. Mısır Müftüsü Şevki Allam, düzenlediği basın toplantısında, dünyada fetva alanında yürütülen çalışmalar arasında koordinasyonun sağlanması ve fetvanın kalkınmada bir faktör olması yönünde faaliyetlerin arttırılması için merkezi Kahire’de olmak üzere Dünya Fetva Kurumları Genel Sekreterliği’nin kurulduğunu ifade etti. Sekreterliğin hedeflerinin, “fetvalarda itidal yolunun benimsenmesi, üye fetva kurumları arasındaki bilimsel ve pratik deneyimlerin paylaşılması, danışmanlık yapılması, istişare çalışmalarının
ardından fetvalar arasındaki anlaşmazlıkların azaltılması, fetvalardaki aşırılık ve kaos olgusuna karşı gelinmesi” olduğunu belirten Allam, “Genel sekreterliğin kapıları, dünyanın neresinden olursa olsun müftülere açık olacak, görüşlerine itibar edilecek. Bu kurumun, zorunlu değil organizasyona dayalı bir kurum olduğunu, kimsenin kendi görüşünü dayatamayacağını anlamak gerekiyor” dedi. Genel Sekreterliğin, Kahire’deki Mısır Fetva Kurumu binasında düzenlenen kuruluş toplantısına Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Suudi Arabistan, Lübnan, Filistin, Çad, Çeçenistan, Umman, Fransa, Kazakistan, Filipinler ve Maldivler’den din işleri ve fetva kurumlarından sorumlu temsilcilerin katıldığı kaydedildi.
Ashton Carter: Türkiye’nin yaptıklarından memnuniyet duyuyoruz
ABD Savunma Bakanı Ashton Carter, DAEŞ ile mücadelede, “Türkiye’nin yaptıklarından memnuniyet duyuyoruz. Daha fazlasını yapmalarını istiyoruz” dedi. Terör örgütü DAEŞ ile mücadeleye verilen desteğin artırılması konusunda Ortadoğu turuna çıkan ABD Savunma Bakanı Ashton Carter, uçakta, ziyaretine ilişkin basın mensuplarının sorularını yanıtladı. Örgütle mücadelede Türkiye’nin rolüne ilişkin bir soruyu yanıtlayan Carter, şunları kaydetti: “Türkiye’nin yaptıklarından memnuniyet duyuyoruz. Daha fazlasını yapmalarını istiyoruz. Bize İncirlik üssünde ev sahipliği yapıyorlar ki bu son derece önemli bir kaktı ancak bizi ve koalisyonun diğer güçlerini misafir etmesinin ötesinde daha fazlasının yapılması gerekiyor. Türk güçlerinin uygun görüldüğü şekilde havada ve karada bize katılmalarını istiyoruz. Daha da mühimi, onların coğrafyasının gerekli kıldığı en
önemli katkı da sınırlarının kontrolü.’’ Carter, Körfez ülkelerinin de DAEŞ ile mücadelede önemli katkılar sunabileceğine vurgu yaptı. Bu noktada söz konusu ülkelerin, Sünni grupların DAEŞ’e karşı durmalarının cesaretlendirilmesi ve onlara yardım edilmesiyle önemli katkı sunabileceklerini vurgulayan Carter, “Farklı ülkeler farklı katkılar sunabilir. Bu seyahatimde, izleyen hafta ve aylarda onlara yapabilecekleri en güçlü, sağlam katkılar sunabilmeleri çağrısında bulunacağım” diye konuştu.
‘Rus turistin Türkiye’den vazgeçmesi o kadar kolay değil’
İş adamı ve turizmci Kınay, ‘’Türkiye için Rus turist bu kadar önemliyken Rus turist için de Türkiye önemli. Rus turistin Türkiye ve Antalya’dan vazgeçmesi, o kadar kolay değil” dedi. İş adamı ve turizmci Cem Kınay, “Türkiye için Rus turist bu kadar önemliyken Rus turist için de Türkiye önemli. Rus turistin Türkiye ve Antalya’dan vazgeçmesi, o kadar kolay değil” dedi. “Her şey dahil” sisteminin öncüsü iş adamı Cem Kınay, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Rusya pazarının Türkiye ve özellikle Antalya için çok önemli olduğunu ifade etti.
Her yıl Rusya’dan 5 milyon turist geldiğini ve Antalya’da yaşayan Rus-Türk ailelerin nüfuslarının 1 milyonu bulduğunu dile getiren Kınay, Rusya ile olan ilişkilerin turizm açısından çok önemli olduğunu söyledi. Turizm camiasının, martta başlayacak rezervasyonlara kadar krizin ortadan kalkmasını beklediğini dile getiren Kınay, şöyle devam etti: “Türkiye için Rus turist bu kadar önemliyken Rus turist için de Türkiye önemli. Rus turistin Türkiye ve Antalya’dan vazgeçmesi, o kadar kolay değil” diyen Kınay, Ruslar’ın Türk yemekleri ve otellerini sevdiğini vurguladı.
Türkiye’de örtü altı tarım alanı artıyor
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı verilerine göre, Türkiye’de 2005 yılında 467 bin 540 dekar olan örtü altı tarım alanı 10 yılda yüzde 38,8 artarak 2014 sonu itibarıyla 649 bin 118 dekara çıktı. 2014 verilerine göre, örtü altı tarım alanının 80 bin 976 dekarı cam sera, 298 bin 651 dekarı plastik sera, 112 bin 771 dekarı yüksek tünel ve 156 bin 720 dekarı da alçak tünel seradan oluşuyor. 2014 sonu itibarıyla örtü altında toplam 6 milyon 564 bin 125 ton sebze ve meyve üretimi, yaklaşık 1,2 milyar adet de süs bitkisi üretildi. Miktar olarak en fazla üretim 3 milyon 285 bin 570 ton ile domateste gerçekleşti. Domatesi 1 milyon 95 bin 626 ton ile hıyar, 653 bin 343 tonla karpuz, 387 bin 6 ton ile sivri biber, 261 bin 874 ton ile patlıcan,
180 bin 88 ton ile üzüm, 158 bin 564 ton ile çilek ve 143 bin 889 ton ile kavun takip etti. Türkiye’nin örtü altı tarım alanlarının yaklaşık yüzde 34’ü (yaklaşık 221 bin dekar) Antalya’da, yüzde 24’ü Mersin’de (yaklaşık 154 bin dekar), yüzde 18’i Adana’da (yaklaşık 118 bin dekar) bulunuyor. Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, sera işletmelerinin büyük çoğunluğunda üretimin geleneksel şekilde toprakla gerçekleştirildiğini söyledi. Topraksız tarımın, toprağa bağlı kalınmaması nedeniyle uygun olmayan alanlarda da tarım yapılabilmesine olanak verdiğine vurgu yapan Bayraktar, bunun kaliteli ve verimli ürün alınabilmesi, toprak kaynaklı hastalıkların önlenmesi, su tasarrufu ve iş gücü tasarrufu açısından önemli olduğunu kaydetti.
mıyoruz. Eğrilmiş yosunlu kabir taşları, bin yıl yenilene yenilene son halini alan evlerin kapısı açık, lambası yanık kaldı. Köprülerimizi akan sularla, rüzgârları diktiğimiz ormanlarla ve yol gözleyen dağ tepelerini öylece bıraktık da geldik. Aman canım, şu dünyada güzel olmayan yer mi var, nedir bu bitmeyen sıla hasreti, çok özledinse git gör, deyenler oldu, oluyor. Onlara hiç aldırmadık, söylenene kulak vermedik, çünkü bizimki içimizi yakan bir acıdır ve bu sızıyı çekmemiş olanlar memleket özlemini anlayıp anlatamaz, anlatsa da anlaşılmaz. Biz hepimiz vatan toprağına şifası olmayan bir sevgiyle, üzerinde düğüm olmayan, incelip kopacak bir yeri bulunmayan bambaşka bir tutkuyla sevdalanmışız sanki. O toprakta doğduk, çocukluk oyunlarımızı orda oynadık, beliğim ilk kez orada çekildi, orada boy attık, büyüdük. Bugünün gençlerine abayı yakmıştık biz o doğaya, sımsıkı bağlanmıştık diye anlattığımızda, onlara abartılı görünebilir. Onlar yeraltı treninden otobüse, dolmuştan tramvaya yetişmeye çalışırken, canlı doğayla iç içe oluşu bizim gibi yaşayamadı. Asfalt yeraltı ve yer üstü yaşamın nefes alıp vermesine en büyük engel oldu. Bizim memleket hikâyelerimizse o denli heyecanlıydı ki, sevdalanmışlığımızı yansıtıyordu sanki. Öyle olmasa “çileli asır” dediğimiz 20. yüzyılda bu kadar çileye nasıl dayanılırdı? Gençliğini Bulgaristan’da bırakıp öç etmek zorunda kalmış olanlar, saçlarına ak düşmüş nine ve dedelerin dertleşirken söz kesip “Ah, imkân olsa da mezarım orada olsa!” demesi yok mu. İnsan mezarının en çok sevdiği ve yakınlarının olduğu yerde olmasını arzu eder. Bu özlem ben, her zaman çok derin etkilemiş, sönmeyen bu sevdayı daha yakından anlamaya zorlamıştır. Bu gizem, başka hiçbir yerde rastlamadığım, içime doldukça dolan, eşsiz bir ferahlıkla gönül coşturan, baharda ıhlamur, akasya, çimen ve karanfil kokan ancak memleketimizin havasında yaşıyor. Olabilir ya, açıklanamayan bu sırı bulutların kovalamaca oynadığı tepelerin ardından bin bir renkle ve yakan şualarla yükselen güneşte aramamız iyi olur. Şairlerimizin anavatanda yazdığı dörtlüklere baktım, hep derelerin şırıldayışını, dağ çiçeklerinin pastel renklerini, baharda çiğdem sümbül, sonra ığıdır kokusunu, papatyadan derilmiş çelenkleri, taze biçilmiş çayır, yonca kokusunu yankılarken, hiçbir şeyi unutamadıklarını ele veriyorlar. Çayır çimenden başka bir şey demediniz diyenler, bu bakıma haklı değildir. Yaşlı ninelerin diz dize verip hatıralara dalmış sohbetlerinde hem tütün, hem buğday, hem de dünyanın başka bir yerinde olmayan gül bahçelerimizin kokusu var. Bizde kirazın kaç çeşidi vardır bilir misiniz? Ayşe kadın kirazını tadanlar diğerlerini tatmak istemez de, ne renkleri, ne iriliği ne de ismi kalır akıllarında. Kiraz suyunu 8 metre derinden taşır, uç dallara çıkarınca terini atar ve saf ve bayıltan bir lezzet oluşur. Memleket toprağına ilk gülfidanlarını atalarımız Kafkaslardan ve Isparta’dan götürmüş oralara. Gül yağı damıtma, bayramdan bayrama camileri gül suyuyla yıkama geleneği bizimdir. “Allahın evi gül kokar” öz kültürümüzde dile gelmiştir. Lavanta çiçeklendiğinde bahçelerin mavi denizini görmüş müsün? Yer ve göğün aynı kokuya bayıldığı günlerde bir gör sen o sevdalı gençleri. Kızlara çiçek demedi sunmaya gerek yok, zaten her yer çiçek. Burada Kırmızı Gül adlı kız yoktur, gülse ya Ak Gül ya da Sarı Güldür. Memleketimde gökyüzünde mavilik, suyun tadı, doğa ile kaynaşmışlık bir başkadır. Zaman gelir sabah horoz konseri, köpek korosu birbirine karışır. Kendini beğenmiş ördeklerin deredeki göle hanım hanım yönelişini bir görseniz. Kazların köy bekçisidir. Karşı tepenin üzerinde kara bulutlar yuvarlanmaya başladığında kırlangıçlar havalanır. Yağmur oyunu başlar, Kaçın ıslanmayın çığlıkları atan bizim kırlangıçları nasıl unutabilirim! Yazdıklarım size biraz fazla özlemli ve romantik gelebilir. Eşekdikenlerini, atların kişneyişini ve köy basan aç kurtları unutmuşsun ithamında bulunup alay edenlere, deyeceğim yok. Köylülerin, gölge uzunluğuna bakıp satın kaç olduğu söyleyebildiği kaç ülke var? Bizim oralarda adını koyamadığım özgün bir farklılık, özel bir doyuruculuk var. Memleketimin dünyanın başka bir yerine benzemediğini ve belki de bu yüzden devamlı burnumda koktuğunu çok farklı sözlerle anlatmakta zorlanıyorum. Ama biliyorum, bizim oralarda şimdi yeni bir kavga başlamıştır. Yağmurla karın sürekli didişmesi: ben yağacağım, yağsan da seni 2 günde kaldırırım, balçık ve su edip derelere doldururum, çığlığını atan yağmura, evimizin kar tanecikleriyle gelip gelip evimizin kuzey penceresine vuran kuzey rüzgârının uluyan sesini hatırlıyorum. Hiçbir orkestra hiçbir salonda bu sesi çıkaramadı. Bizim rüzgâr gibi esip uluyamadı. Bu doğa orkestrasının akordunda dükkânda adı “çudo” (harika) olan içi yandıkça dışı kızaran ama saçsı asla erimeyen sobamızdan çıkan o ahenkli ses veriyordu. Esen kuzey rüzgârlarının bu denli acele etmesinin nedeni ise bacadan çıkan buluta sarılmak içindi, sarmaş dolaş olurlar, kâh damdan düşer ama paçayı kurtarır, kâh dirilip ip gibi göğe uzanırlardı. Şu içinde bulunduğumuz değişken sıcaklı aralık ayı kardelenleri ve kaysıları aldatıp goncaya çağırır. Marta kadar devam edecek yeneni yenileni olmayan bir boğuşmadır başlatır.
Devamı www.bghaber.org
8
Bulgaristan Türklerinin Sesi
B U LT Ü R K F A A L İ Y E T L E R İ N D E N
Bulgaristan T端rklerinin Sesi
9
10
TİKA yüzlerce yetimin yüzünü güldürdü
Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı, Arnavutluk ve Afganistan’da hayata geçirdiği eğitim desteği projeleriyle yüzlerce yetimin yüzünü güldürdü. Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı (TİKA), Arnavutluk ve Afganistan’da hayata geçirdiği eğitim desteği projeleriyle yüzlerce yetimin yüzünü güldürdü. TİKA’dan yapılan açıklamada, Arnavutluk’un farklı şehirlerinde yaşayan 1000 yetime eğitim teşviki ve desteği kapsamında okul malzemesi sağlandığı belirtildi. Arnavutluk’un Tiran, Fier, İşkodra, Pogrades ve Korça şehirlerinde düzenlenen etkinliklerde yapılan dağıtımlarda, 2015-2016 eğitim öğretim yılında eğitim görecek ihtiyaç sahibi çocuklara hediyeleri teslim edildi. Öte yandan, TİKA tarafından, Kabil-İstanbul Dostluk Yetimhanesinde barınan 70 öğrenciye, temel düzeyde Türkçe Eğitim Kursu düzenlendiği belirtildi.
TİKA Lübnan’da sosyal projelere destek oluyor Akkar’ın Kavaşra köyündeki çocuk parkı, Kobayat köyündeki anaokulunun bahçe ve oyun alanının yenilenmesi, Aydoman köyündeki Ortodoks kilisesinin yenilenmesi ve spor sahasının açılışı dolayısıyla tören düzenlendi. TİKA Başkan Yardımcısı Süreyya Polat, TİKA’nın Lübnan’daki faaliyetleri hakkında bilgi vererek, “Bir kilisenin açılışını yaptık. TİKA hiçbir zaman din, dil, ırk ve mezhep ayrımı yapmıyor. Dolayısıyla insana yatırım yapıyor” ifadelerini kullandı. TİKA Beyrut Ofisi Koordinatörü İbrahim Ergir de Lübnan ve Türk halkları arasındaki dostluğu pekiştirmek için çalıştıklarını, projelerin iki ülke gençlerini de birleştireceğini söyledi. Aydamon köyündeki Ortodoks kilisesinin başpiskoposu Nictarios Makhoul ise TİKA’nın kiliselerine yönelik yenileme projesinin Lübnan’daki Müslümanlar ve Hristiyanlar arasındaki bağları güçlendireceğini bildirdi. Türkiye’nin güçlü bir devlet olduğunu dile getiren Makhoul, 2013’te Suriye’nin Halep kentinde kaçırılan Süryani Ortodoks Kilisesi Halep Metropoliti Yuhanna İbrahim ve Rum Ortodoks Kilisesi Halep Metropoliti Bulos Yazıcı’nın bulunması için Türk hükümetinden yardım istedi. Törene, Türkiye’nin Beyrut Büyükelçisi Çağatay Erciyes, Akkar Valisi İmad Ellebki ve Lübnan parlemantosundan bazı milletvekilleri de katıldı.
Bulgaristan Türklerinin Sesi
Azeri Vekil Paşayeva’dan Rusya’ya Sert Tepki Azerbaycan Milli Meclisi Milletvekili Ganire Paşayeva, Azarbeycan ile Türkiye’nin kardeş olduğunu ifade ederek, “Kardeşlik iyi günde de kötü günde de beraber olmaktır. Türkiye’nin güçlü olması bizim de güçlü olmamız demektir” dedi. Paşayeva ayrıca “Rusya’nın artık gerginliği tırmandırmaması lazım” diyerek TürkiyeRusya ilişkilerine de değindi. “TÜRKİYE’NİN GÜÇLÜ OLMASI DEMEK BİZİM DE GÜÇLÜ OLMAMIZ DEMEK” Türk Ocakları Sinop Şubesi’nin
davetlisi olarak kente gelen Paşayeva, Sinop Belediye Başkanı Baki Ergül’ü ziyaret etti. Paşayeva, daha sonra kentteki bir otelde gazetecilere açıklamalarda bulundu.
Kardeşlerin her zaman yan yana olması gerektiğini ifade eden Paşayeva, “Kardeşlik iyi günde de kötü günde de beraber olmaktır. Türkiye’nin güçlü olması bizim de güçlü olmamız demektir. Birbirimizi daha da güçlendirmemiz gerekir ki bu bölgede gereken haklarımızı koruyalım. Bu güç birliği çok önemlidir. Azerbaycan ve Türkiye bir millet iki devlet olarak aramızdaki bu kardeşlik ilişkileri aynı zamanda diğer coğrafyalarda yaşayan insanlarımız için de çok önemlidir” diye konuştu.
rada Pimm’in kalçasında iki kırık tespit edildi. Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Dr. İbrahim Çoban tarafından gerçekleştirilen ameliyatla kırıkları sabitlenen hastanın Tayland’da takılan protezinin vücut ölçülerine uygun olmadığı anlaşıldı. Sol bacağı sağ bacağına göre yaklaşık 7 santimetre kısa kalan İngiliz hastanın rahat yürüyebilmesi için mevcut protezin en az 3 katı büyüklükte başka bir protezle değiştirilmesi gerekti. Operasyonla Pimm’in sol bacağındaki kısalık giderildi. Hastane başhekimi ve ameliyat ekibine teşekkür
açıklamada, “Doktorum İbrahim Çoban’a çok güvendim. Başarılı ve iyi bir doktor. Sorunumun burada çözüleceğine ve iyi olacağıma inandım. 3 aydır her gün ağrı içindeyim ama birkaç haftaya hepsinin geçeceğini biliyorum” dedi. Kız arkadaşıyla Tayland’da yaşamayı, İngiltere’ye de sadece sağlık ile ilgili problemleri olduğunda gitmeyi düşündüğünü belirten Pimm, “Bundan sonra 3 ay Tayland’da 3 ay Türkiye’de yaşamaya karar verdik. Artık sağlık işleri için İngiltere’ye gideceğimi sanmıyorum” diye konuştu.
Gelişmekte olan ülkelerdeki bilimsel faaliyetleri desteklemek amacıyla kurulan Academy of Sciences for the Developing World (TWAS -Gelişmekte Olan Dünya için Bilimler Akademisi) 2015 yılı Dünya Bilim Akademisi Ödülü bu yıl Boğaziçi Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü öğretim üyesi ve Sosyal Politika Forumu Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürü Prof. Dr. Ayşe Buğra’ya verildi. mekte olan ekonomilerde ve küresel düzeyde sosyal politikalar Prof. Dr. Ayşe Buğra’ya, geliş- konusundaki araştırmalara katkısı
nedeniyle verilen ödül Celso Furtado Ödülü olarak da biliniyor. Türkiye’de devlet ve işadamı ilişkisini akademik olarak çalışan öncü bir isim olan Ayşe Buğra, karşılaştırmalı sosyal politika ve gelişme iktisadı başlıklarındaki birikimi ile alanının ‘uzmanı’ olarak tanınıyor. Karl Polanyi’nin Büyük Dönüşüm adlı eserini Türkçe’ye çevirmiş olan Ayşe Buğra’nın akademik dergilerde ve derleme kitaplarda yayımlanmış çok sayıda makalesi var.
İngiliz Hasta, Türk Hekimlerini Tercih Etti İngiliz Hava Kuvvetleri’nden özel bir hastaneye kaldırıldı. Bu- eden Pimm gazetecilere yaptığı emekli asker David Matthew Pimm’in (69) bacağında oluşan kısalık, Muğla’nın Milas ilçesinde geçirdiği operasyonla giderildi. Tayland’da geçirdiği kaza sonucu kalçasında kırıklar oluşan Pimm, bu ülkede operasyon geçirdi. Ameliyatla kalçasına protez takılan Pimm’in sol bacağında kısalık oluştu. Tayland’da bir kez daha operasyon geçirmek istemeyen Pimm, taburcu olduktan sonra Muğla’nın Milas ilçesinde yaşayan arkadaşlarının yanına geldi. Milas’a geldiği gece evde bir kez daha kaza geçiren Pimm, ilçedeki
2015 Dünya Bilim Akademisi Ödülünün S a h i b i P r o f . D r. A y ş e B u ğ r a
Dünya Dans Müziği Arenasında Bir Türk! Sadece Türkiyenin değil dünyanın önde gelen eğlence merkezlerinin gece kulüplerinde kitlelerin nabzını tutan Dj Oğuz Saraçın yaptığı şarkılar dünyaca ünlü compilation albümlere girerek uluslararası dans müziği piyasasında kendine hatırı sayılır bir dinleyici kitlesi edindi. Geçtiğimiz hafta ünlü iletişimci Özgür Arasın on altı yıl önce trafik kazasında kaybettiği yakın arkadaşı şarkıcı Ajlan Büyükburçun adını yaşatmak için kurduğu Ajlan Records etiketiyle çıkardığı albümüyle müzik listelerine üst sıralardan giriş yapan DJ Oğuz
Saraç, şarkıları ve tarzıyla yeteneğini konuşturuyor. Başarısını ülke sınırlarının ötesine taşıyan Oğuz Saraç, şimdiye kadar yurtdışında satışa sunulan 16 farklı compilation (*) albümde yerini aldı. Mystery şarkısıyla Avrupadan Amerikaya bir çok ülkede toplamda 28 milyondan fazla dinlenme oranına ulaşan DJ Oğuz Saraç, dünyada kendinden övgüyle söz ettiriyor. Ülkemizi dünya müzik piyasasında başarıyla temsil etmekten büyük mutluluk duyduğunu belirten DJ Oğuz Saraçın çalışmaları, yerli ve yabancı müzik severler tarafından merakla bekleniyor.
Bulgaristan Türklerinin Sesi 11
Güle
A l p t e k i n Yerli helikopter motoru için ilk adım atıldı Başbakan Yardımcısı Honeywell Savunma ve Uzay İş BiriAkdoğan: Türkiye mi Başkanı Smith, “Türk Özgün HeliCEVHERLİ Güle
mazluma sahip çıktı
kopter Projesi’nde motor üretimi yapmak
R u s y a için TUSAŞ ile anlaşma imzaladık” dedi.
1970’li yıllarda bazı kimseler önce Sovyetler Birliği’nin ardından ABD’nin dağılacağını ve tarihe gömüleceğini söylediğinde çoğu insan müstehzi bir ifade ile suratınıza bakıyordu. 1980’lerin sonunda komünist sistemin çökmesi ve Sovyet Birliği’nin dağılmasıyla birlikte Rusya’nın içinde düştüğü durumdan bir daha çıkamayacağı fütüralistlerce açıkça dile getirilmeye başlanmıştı. O dönemde Rus generallerinin üniformaları ve madalyaları İstanbul Beyazıt meydanında 2 – 3 dolara satılıyor, her gün bir eski Sovyet Cumhuriyeti bağımsızlığını ilan ediyordu. Bu süreci ve tahmini doğrularcasına Kızılordu’nun düzenlediği başarısız darbe girişimi ve Boris Yeltsin’in demokrasi kahramanı olarak tankların üzerine çıkarak buna engel olması Rusya’da artık geri dönülmez bir sürecin başladığının en önemli nişanesi olarak tarihe geçmişti. Hatta öyle ki, Sovyet Cumhuriyeti bile olmayan Çeçen-İnguş Özerk bölgesi dahi bağımsızlığını ilan etmiş, müdahale eden Rus ordusunu bozguna uğratarak Yeltsin’le eşit şartlarda masaya oturmuş ve Rusya, resmen Çeçenistan’ın bağımsızlığını tanımıştı. Ancak Rus derin devletinin desteğiyle eski bir istihbaratçı olan Vladimir Putin’in Rus milliyetçiliğini de el altından destekleyerek iktidara gelmesi, bu süreci önce yavaşlatmış ve ardından da psikolojik bir operasyonla sanki bir toparlanma sürecine girilmiş havası oluşturulmuştu. Şunu da açıkça söyleyelim ki; o dönemde Türkiye’nin hazırlıksız yakalanması ve Rusya’nın tamamen bitmesi durumunda ortaya çıkma ihtimali olan “Gerçek Yeni Dünya”dan korkanlar, Rusya’nın dağılma sürecini kontrollü hale getirmek için yoğun çaba sarf ettiler… Bunun en açık örneği de 20 yıl sonra geçen yıl ilk kez Rusya nüfusunun azalmasının durması olarak gösterilmişti. Yaklaşık 150 yıl içinde 120 milyon nüfustan 50 milyona inmesi beklenen Rusya nüfusunun bu dehşet azalmasının durduruluşu ülkede adeta zafer olarak kutlanmıştı. Bu toparlanma gösterisinde, Rusya tribünlere oynarken; bazen eski komünist söyleme sarılmış, bazen Avrupa Birliği üyesi olabileceği mesajı vermiş, bazen Avrasya Birliği demiş, bazen Çin ile ittifaka göz kırpmış hatta bazen de Türk – Rus birlikteliği gibi uçuk projeleri dahi resmen dillendirmişlerdi. Ama gerçek şuydu ki Putin Rusya’sı eski gücündeymiş imajını vermeye çalışırken bir yandan da toparlanmak için zaman kazanmaya çalışıyordu. Eski Cumhurbaşkanı Demirel’in Azerbaycan’ın Rahmetli Elçibey döneminde istediği 2 helikopter için “Karşımıza Kızılordu çıkarsa maazallah ne yaparız?” sözü veya yakın dönemde Obama’nın yumuşak kuvvetleri ön plâna alan barışçıl politikasından cesaret bulan Putin, önce şansını denemiş Abhazya’ya müdahale etmiş, ardından Güney Osetya’yı işgal etmişti. Gürcistan’ı da işgale kalkınca Türkiye’nin wikileaks belgelerinde de görüldüğü gibi çok sert bir tepki vermeye hazırlandığını haber alması üzerine operasyonu yarıda keserek Gürcistan topraklarını terk etmişti.Ardından Moldova’dan Transdinyester’i, ve Ukrayna’dan Kırım’ı koparma girişimleri ile bir zar daha atmıştı. AB’nin (Almanya’nın) Transdinyester’in bağımsızlığı konusunda koyduğu engel ile bu olay buzdolabına kaldırılmasına rağmen, Ukrayna’da kendi yanlısı hükümetin de desteği ile Kırım’ı işgal ediverdi. Ukrayna’nın yeni hükümeti ise buna kuvvetle hayır dese de, Putin bir kez daha fiili durum yaratarak bir parça toprağı daha Rusya’ya filen katıvermiş oluyordu. Zavallı Gürcistan, Gariban Ukrayna’dan sonra gözünü Rus tarihinde ilk kez deniz aşırı bir toprağa diken Rusya, Kırım olayındaki fili durumdan da cesaret alarak bu kez Suriye’de fiilen askeri harekâta girişti. PYD ile ve Şam’daki Esad yönetimi ile anlaşarak İŞİD’i temizliyorum masalının ardına saklanıp, bölgedeki Türkmen ve Arap güçlere saldırmaya ve 1 Ocak’ta belirlenecek ateşkes için nüfuz alanını artırıp elini güçlendirmeye yönelik hızlı bir harekât başlattı. Türkmenlere karşı soykırım, Araplara karşı da zorunlu göç politikası uygulayarak bölgeyi anlaştığı PYD’ye açmaya hazırlanan Rusya’nın gözden kaçırdığı bir – iki gerçek vardı… 1-Rusya tarihinde ilk kez deniz aşırı bir bölgeye asker çıkarıyordu, tecrübesizdi. 2-Suriye ordusu bitmişti, Hizbullah ise Müslümanlarla değil İsrail ile savaşmak üzere oluşmuş bir güçtü. Bu nedenle İsrail’e karşı gösterdiği başarıyı Türkmenlere karşı göstermesi beklenemezdi. 3- Projeyi destekleyen İran ise kendi içindeki Güney Azerbaycan Türkleri ile karşı karşıya gelmişti. 4-Üstelik Suriye’de saldırdıkları Türkmenler, Türkiye Cumhuriyeti sınırına sadece 5 km. uzakta yaşıyordu. Buna Türkiye’nin sessiz kalacağını beklemek ise en hafif tabirle “aymazlık” olarak nitelendirilebilecek bir durumdu. Üstelik “yeniden toparlanan Rusya” balonun bir yerde patlayacağı da beklenen bir gerçekti… Halkı alkolik, sistemi çökmüş, her konuda geri kalmış, en önemli ihraç malı olarak ise Rusça bir kadın adının bütün dünyada aynı anlamda kullanılır hale geldiği bir ülkenin oynadığı kumarı kaybedeceği zaten baştan belliydi. Devamı www.bghaber.org
Honeywell Savunma ve Uzay İş Birimi Başkanı Carey Smith, Türk Özgün Helikopter Projesi kapsamında motor üretimi yapmak için Türk Havacılık ve Uzay Sanayii AŞ (TUSAŞ) ile Honeywell International Inc. ve Rolls-Royce ortaklığı olan Light Helicopter Turbine Engine Company (LHTEC) arasında anlaşma imzalandığını söyledi. Smith, AA muhabirlerine yaptığı açıklamada, TUSAŞ ile LHTEC arasında Savunma Sanayi Müsteşarlığı programı olan Türk Hafif Sınıf Helikopteri (THSH) için CTS800 turboshaft motorlarını üretmek için anlaşma sağlandığını anlattı.
Anlaşmanın, özgün helikoptere motorun uyarlanması ve uçuş otoriteleri sertifikasyonlarının alınmasını içeren 5 yıllık bir geliştirme programını içerdiğini aktaran Smith, projenin global pazarın yanı sıra yerel olarak Türk askeri ve sivil pazarına helikopterler sağlayacak üretim programıyla sonuçlanmasının beklendiğini belirtti.
3 bin 600 yıllık mühür krem kutusundan çıktı
Çorum’da gerçekleştirilen operasyonda, Hitit döneminde kral ile katip arasında yapılan yazışmalarda kullanılan ve dünyada iki adet olduğu belirtilen 3 bin 600 yıllık mühür,birkremkutusununiçindebulundu. Alınan bilgiye göre, Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü ekipleri, 19 ZC 011 plakalı araçla H.A’nın Ankara’dan Çorum’a tarihi eser getireceği yönündeki bilgi üzerine çalışma başlattı. Kent merkezi girişinde durduru- Ele geçirilen mührün dilan araçta yapılan aramada, bir krem ğer örneğinin ise yine Çorum’dan kutusunun içinde yarım ay şeklin- Amerika’ya kaçırıldığı, buradade mühür, 2 adet sikke ile 10 santimet- ki bir müzede sergilendiği ifade edildi. re uzunluğunda demir obje bulundu.
Trafik sigorta poliçeleri kaskoyla yarışıyor
Tüketiciler Derneği (TÜDER) Genel Başkanı Levent Küçük, “Serbest tarife sistemine geçişle birlikte sigorta poliçelerinde tüketiciler lehine, vekalete dayalı bir fiyat avantajının olması bekleniyordu ancak uygulamada bunun tam tersi oldu. Trafik sigorta poliçeleri, neredeyse araçların kasko sigortasına eşdeğer bedellere çıkmaya başladı” dedi. Küçük, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Zorunlu Mali Mesuliyet Sigortası’nda, Hazine Müsteşarlığı Sigortacılık Genel Müdürlüğü tarafından serbest tarife sistemine geçildiğini hatırlattı. Yıl boyunca binlerce araca trafik sigortası yapıldığını vurgulayan Küçük, “Kasko isteğe bağlı sigorta iken trafik sigortası zorunludur. Zorunlu sigorta serbest tarifeye geçince, sigorta şirketleri tamamen teknik açıdan fiyat belir-
liyorlar. Öncelikle karı düşünüyorlar. Piyasada da rekabet ortamı oluşmadığından trafik sigortası artış gösterdi. Bu olayla birlikte, sigorta şirketleri kendi aralarında tarifeyi belirliyorlar” şeklinde konuştu. Trafiğe çıkan araç sayısının her geçen gün arttığını, geniş bir tüketici kısmını ilgilendiren bu konu için acil bir çözüm beklediğini ifade eden Küçük, tüketicilerden kasko ile trafik
ABD yollarında Müslüman motorcular
ABD genelinde sayısı binleri bulan mo- çöp toplayacak birine mi ihtiyaç duydunuz? tosiklet kulüpleri çoğu zaman şiddet olay- Biz oradayız” diye konuştu. ları ve çete faaliyetleriyle gündeme geliyor. Los Angeles’ta kurulan Birleşik Müslüman Motorcular Derneği ise motosiklet çeteleriyle özdeşleşmiş tavır ve ritüellerden uzak durmasıyla fark yaratıyor. Derneğin doğu eyaletlerini kapsayan şubesinin üyeleri, AA muhabirine yaptıkları açıklamada, her fırsatta yardıma muhtaç kişilerin yardımına koşmayı ve ülkede tırmanışa geçen İslam karşıtlığına iyi amellerle cevap vermeyi amaçladıklarını ifade etti. UMMA Başkanı El-Hajj Yusuf Muhammed, Müslümanların İslam dininin güzelliklerini ve İslam ahlakını, meşgul oldukları her alanda davranışlarıyla gayrimüslimlere göstermesi gerektiğini belirtti. Bunun için dernek üyelerinin sürekli halkla iç içe olduğunu söyleyen Muhammed, “Irk, din, renk ve inanç fark etmez. Bir sorununuz varsa UMMA’yı yanınızda bulursunuz. Başınıza bir felaket mi geldi veya
Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, Başbakanlık Merkez Bina’da düzenlenen “3. Suriye Koordinasyon Kurulu Toplantısı” kapsamında, konuyla ilgili askeri ve sivil yetkililerle bir araya geldi. Basına kapalı gerçekleşen toplantının ardından gazetecilere açıklamalarda bulunan Başbakan Yardımcısı Akdoğan, toplantıya AFAD, Göç İdaresi, Milli Eğitim Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, Diyanet İşleri Başkanlığı, Kızılay ve Aile Sosyal Politikalar Bakanlığı ile Genelkurmay, Kara Kuvvetleri ve Jandarma Genel Komutanlığı harekat başkanları, Emniyet Genel Müdürü ve ilgili kurumların yetkililerinin katıldığını belirtti. Suriye’de 2011’de başlayan olay ve çatışma sonrasında Türkiye’ye yoğun bir nüfus hareketi olduğunu kaydeden Akdoğan, Türkiye’nin “açık kapı” politikasıyla mazluma sahip çıktığını vurguladı. Yalçın Akdoğan, Suriye ve Irak’tan kaçan insanların dramını en aza indirmek için hükümet olarak yardım seferberliği başlattıklarını ifade ederek, etnik ve mezhep kimliği sorgulanmadan Türkiye’ye gelen bütün insanlara sahip çıkıldığını anlattı. Türkiye’ye gelen mültecilerin sayısının zaman içerisinde değişikliğe uğradığını aktaran Akdoğan, “Göç idaresinin kayıt altına aldığı kişilerin sayısı bugün itibariyle 2 milyon 495 bin 117’dir. Bunların 2 milyon 407 bini Suriye’den geldi. Biometrik kayıt işlemlerine ek olarak bu kişilere daha nitelikli ve güvenlikli kimlik kartının verilmesiyle ilgili çalışmalar da bir kaç ay içerisinde tamamlanmış olacak. Böylece, Türkiye’de bulunan bütün Suriyelilerin sadece kimlik bilgileri değil, diğer istatistiki olarak bütün özelliklerine de ulaşmış olacağız” diye konuştu. “Hedef 460 bin öğrenci” Türkiye’ye gelen Suriyelilerin tüm meselelerinin çok boyutlu olarak ele alındığına işaret eden Akdoğan, eğitim, sağlık, güvenlik, istihdam ve barınma gibi alanlarda devam eden tüm çalışmaların toplantıda ele aldıklarını vurguladı. Başbakan Yardımcısı Akdoğan, bu meselelerde önceliğin eğitim olduğuna dikkati çekerek, şu değerlendirmelerde bulundu: “Şu an 300 bin öğrenci eğitim sistemi içerisine alınmış durumda. Bu eğitim yılı sonu itibariyle ulaşmak istediğimiz hedef 460 bin öğrenci. Öğrenim yaşında olan çocuk sayıda 625 bin’dir. Şu an kamplarımızdaki okullarda Suriyeli çocuklarımız eğitim görüyorlar. Şehir merkezlerindeki geçici eğitim merkezlerinde de eğitim görüyorlar. Ayrıca Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı olan normal okullarımızda da eğitim gören öğrencilerimiz mevcut. Buradaki amacımız tüm öğrenim yaşındaki çocuklara ulaşmak ve onları eğitim sistemi içerisine almaktır. Bu noktada Türkçe eğitim çok büyük önem taşıyor. Türkçe’nin daha yaygın olarak öğrenilmesi konusunda da ilgili kuruluşlarımızın yürüttükleri çalışmalar var.” Türkiye’de bulunan tüm Suriyelilerin sağlık güvencesi altına alındığını belirten Akdoğan, şu ana kadar 10 milyonu poliklinik olmak üzere 11 milyon sağlık hizmeti verildiğini bildirdi. “Merkezlerimizde 276 bin kişi kalıyor” Bugün itibariyle 10 şehirde 25 geçici barınma merkezi bulunduğunu aktaran Akdoğan, “Bu barınma merkezlerimizde 276 bin kişi kalıyor. Bu kamplar gerçekten ileri standartlarda ve dünya çapında takdir gören merkezler. Bu kamplar tüm ihtiyaçları karşılayabilecek kapasitede. Bu merkezlerin daha ileri standartlara ulaşması için yenileme çalışmalarını da sürdürüyoruz” dedi. Suriye’den oluşması muhtemel göç akınlarına karşı da gerekli tüm tedbirlerin alındığına işaret eden Akdoğan, sonuç olarak toplantıda, hem ülke içerisindeki hem de sınır ötesindeki Suriyelilerin durumlarının her yönüyle ele alındığını kaydetti.
12
Bulgaristan Türklerinin Sesi
Elektriğin yüzde 5’i güneşten elde edilebilecek Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Fikri Işık, “Türkiye’nin elektrik tüketiminin yüzde 5’i güneşten elde edilebilecek” dedi. Niğde’nin Bor ilçesindeki bazı alanların Niğde-Bor Enerji İhtisas Endüstri Bölgesi olarak ilan edilmesine ilişkin Bakanlar Kurulu kararı, Resmi Gazete’de yayımlanarak, yürürlüğe girdi. Bu kararla, Bor ilçesi, Türkiye’nin 2. enerji ihtisas endüstri bölgesi oldu. Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Fikri Işık konuya ilişkin, Türkiye’nin güneş enerjisi potansiyeli incelendiğinde, bu alanda yatırım yapmış birçok ülkeye göre daha avantajlı bir bölgede yer aldığını kaydetti. Bu avantajı en iyi şekilde değerlendirmek istediklerini vurgulayan Işık, şunları söyledi: “Konya Karapınar’ın ardından Türkiye’nin 2. enerji ihtisas bölgesini
Niğde’nin Bor ilçesinde kuruyoruz. 2 bin 539 hektar büyüklüğündeki bölgede tüm arazilerin yatırımcılara tahsis edilmesi durumunda 1.300-1.500 megavat kurulu güç kapasitesine sahip güneş enerjisi santrali kurulabilecek ve bu santraller tarafından 2-2,4 milyar kilovatsaat elektrik üretimi gerçekleşebilecek. Bölgenin tam kapasite ile faaliyete geçmesi halinde 1,3-1,5 milyar avroluk yatırım gerçekleşmesini bekliyoruz. Öte yandan, ileriki aylarda işlemlerini tamamlamayı hedeflediğimiz Karaman ve Van’daki enerji ihtisas bölgelerinin de hayata geçmesiyle günümüz rakamlarıyla bakıldığında Türkiye’nin elektrik tüketiminin yüzde 5’i güneşten elde edilebilecek.”
Türk Konseyi-Modern İpek Yolu Ortak Tur Paketi hayata geçiriliyor. Astana’da geçtiğimiz hafta gerçekleştirilen Türk Keneşi 5. Zirvesi sırasında Devlet Başkanları, turizm işbirliği alanında güzergahı belirlenen ve tanıtım broşürü ile cdsi toplantıda dağıtılan Türk Konseyi-Modern İpek Yolu Ortak Tur Paketi’nin hayata geçirilmesi için Üye Ülkelerin yetkili makamlarına talimat vermişlerdir.
Bu proje üzerinde çalışmalar devam edecek olup hazırlanan taslak tanıtım cdsine Türk Keneşi’nin aşağıda linki verilen youtube kanalından ve broşüre Türk Keneşi web sitesinde yayınlar bölümünde yine aşağıda linki verilen bölümünden ulaşılabilir.
Huzurevinde, İlk Türk Kadın Mitingi Anısına Program Düzenlendi 10 Aralık 1919 yılında Kastamonu’da İlk Türk Kadın Mitinginin düzenlenmesinin 96. Yıldönümünü etkinlikleri kapsamında, huzurevi sakinlerine yönelik eğlence programı düzenlendi. Kimsesiz Çocuklara Yardım Yaşatma ve Geliştirme Derneği Başkanı Mihriban Tüfekçi tarafından Aile ve Sosyal Politikalar İl Müdürlüğüne bağlı Kastamonu Huzurevinde “Kastamonu’da İlk Türk Kadın Mitingi” anısına gerçekleştirilen programa, Vali Şehmus Günaydın’ın eşi Aysel Günaydın’da katıldı. 10 Aralık 1919 yılında bürokratların eşleri ve Kastamonulu hanımefendiler tarafından Türkiye’nin Güneydoğu Anadolu, Akdeniz ve Ege Bölgesinin işgalini kınamak için yoğun bir kış ayında Kız Öğ-
retmen Okulunun bahçesinde 3 bin bayanın katılımıyla bir miting düzenlenmiş ve bu miting Türkiye’de düzenlenen ilk Türk kadın mitingi olarak tarihe geçti. Kimsesiz Çocuklara Yardım Yaşatma ve Geliştirme Derneği, İlk Türk Kadın Mitinginin 96. Yıl dönümünü, Huzurevindeki yaşlılar ile kutlamak için Kastamonu Huzurevinde eğlence programı düzenlendi. Programda, Kastamonu Şehr-i Dilara Türk Müziği Korosu sahne aldı. Birbirinden güzel şarkıların seslendirildiği gecede, huzurevi sakinleri kimi zaman duygulandı kimi zamanda hareketli parçaları ile çiftetelli oylandı. Hareketli şarkılarda kendini sahneye atan huzurevi sakinleri oyun oynayarak gönüllerinde eğlendiler
Dünya Bankası’ndan Hindistan’a Tuvalet Kredisi YENİ Dünya Bankası, Hindistan’da eyaletlerin hıfzısıhha programları için kullanabileceği 1,5 milyar dolarlık krediyi onayladı. Beş seneye bölünerek verilecek krediyle, hükümetin köylere tuvalet temin etmesi ve 2019 yılına kırsal kesimde tuvalet ihtiyacının açık alanlarda yapılmasına son verilmesini desteklenecek. Dünya Bankası’nın Hindistan Direktörü Onno Ruhl, “Her 10 ölümden birisinin nedeni sağlık önlemlerinin yetersizliğidir” dedi. Düşük gelirli ailelerin olumsuz sağlık koşullarıyla boğuştuğunu dile getiren Ruhl, “Alınacak önlem-
ler, özellikle kırsal alanda yaşayan yoksulların yararına olacak” diye konuştu. Hindistan’da 500 milyondan fazla kişinin düzgün bir tuvalete sahip olmadığı, kırsalda yaşayanların genellikle tuvalet kullanma alışkanlığı bulunmadığı ve her yıl beş yaş altındaki 140 bin çocuğun hijyenik koşulların kötü olması nedeniyle ishalle seyreden hastalıklardan öldüğü biliniyor. Hindistan Başbakanı Narendra Modi, ülkedeki tuvalet sorununun 2019 yılına kadar çözme taahhüdünde bulunmuş ve 100 milyondan fazla tuvalet inşa edeceklerini açıklamıştı.
Kırmızı Pasaportlarımız
Konu: Dikkatle okuyunuz! Seni, beni, hepimizi, bugünümüzü ve geleceğimizi ilgilendiriyor. Çifte vatandaşlığımız elimizden alınmak isteniyor. Kırmızı Pasaportlarımızı toplayıp yerine “Mavi Kart” vermek istiyorlar Elimize bir “Bulgar Kartı” sıkıştırmaya hazırlanıyorlar.
İslam düşmanlığına hedef olmayalım. BİZ ÇİFTE VATANDAŞ OLMAKLA BİRLİKTE TÜM VATANDAŞLIK HAKLARINA SAHİP BULGARİSTAN VATANDAŞIYIZ. BİZ MEMLEKETİMİZDEN KOVULMUŞ İNSANLARIZ. Bulgaristan’ın bizimle derdi asla bitmedi ve bitmez. Memleketimizden elimizde kala kala bir kırmızı pasaport kaldı, şimdi onu da çekip almak istiyorlar. Sanki orda kalan yol ve fabrikaları, barajları, şehirleri, dağ ve deniz sayfiyelerini biz kurmadık, memleketimizin her karışına bir kova alın teri bırakmadık! Bu olay Türkiye yeni hükümetinin Türkiye vatandaşlarına Avrupa Birliği ülkelerine vizesiz seyahat ve AB üyeliği sorununa kesin çözüm getirdiği günlerde ortaya çıktı. T.C. artık yalnız Yakın Doğu sorunu çözümünde değil, yalnız sığınmacı ve savaş kaçağı sorunlarının çözümünde de değil, AB istikrarı konusunda da belirleyici rol oynadığı bir dönemde gündem oluyor. Haklarımızı koruma ve genişletme davasında her zamankinden daha sımsıkı birlik içinde olmak zorunda olmalıyız. Bu sorunun da, bundan sonra hain siyasetçilere oy vermek istemediğimizi anlayan ve yerel seçimlerde gören HÖH-DPS yönetimi tarafından icat edilip basın aracılıyla kışkırtılmaya başlandığına tanık olurken, birkaç zamana kadar karşımıza çıkıp “bu sorunu ancak biz çözebiliriz, oyunuzu yalnız bize verin” demelerini bekliyoruz. 26 yılda bize sağladıkları tek kazanım buydu, anlaşılan onu da şarta bağlayacaklar. Bir adamdan iyilik gelmezse asla gelmez. Bulgaristan’da kamuoyu belirleyen gözde gazetecilerden Valeri Naydenov’un yorumladı. Lütfen dikkatle okuyunuz. Bu yazıyı “Bulgaristan Türklerinin Sesi” gazetesinin Kasım 2015 sayısında da bulabilirsiniz. ÇİFTE VATANDAŞLIK BULGARİSTAN’IN ENSESİNE İNMEK ÜZERE OLAN BİR SATIRDIR. Vizesiz seyahat etme hakkımız elimizden alınabilir. Geçen hafta Fransız parlamentosunda konuşan Cumhurbaşkanı F. Olande anayasal değişiklikler istedi. Bu değişikliklerden biri, Fransa’da dünyaya gelmiş olsalar bile, cihatçılarla bağlı olan İslamcıların, Fransa vatandaşlığının iptal edilmesi olmalı, dedi. Bizim de Bulgar vatandaşlığı verirken ince eleyip sık dokumamız gerekiyor diyen gazeteci V. Naydenov şöyle devam ediyor: “Biz yabancılara kolayca pasaport dağıtıyoruz. Bundan 26 yıl evvel, Türkiye’ye göç eden vatandaşlarımızın çocukları ve torunları şu an Bulgaristan vatandaşı olmak için dilekçe dolduruyorlar. Onlar Türkiye vatandaşıdır. Yaşadıkları ülkenin ruhunda eğitilmişlerdir. İki söz Bulgarca bilmiyorlar. Birçokları Bulgaristan’a ayak bile basmamıştır. Bulgar Pasaportu onlara Avrupa ülkelerine serbestçe gidip gelmeleri ve istedikleri yerde çalışabilmeleri için gereklidir. Artık açıkça görüldüğü üzere, Türkiye büyük olasılıkla Avrupa Birliği’ne (AB) kabul edilmeyecektir. (31 Kasımda Brüksel’de yeni rüzgâr estiğini hepimiz gördük.) Paris’ten esen rüzgâra bakıldığında, Türkiye’nin AB üyesi olması ihtimali çok zayıftır. Hatta Türkiye AB üyesi olsa bile, Türkler Bata Avrupa’ya serbestçe gidip orada çalışma hakkını elde edemeyecektir. Türklerin kurnazlıkla açtıkları ve kullandıkları arka kapı ellerindeki pasaporttur: BULGAR PASAPORTU. Şahsen ben insanların serbest seyahat etmesinden ve istedikleri yerde çalışmasından yana olan bir kişi olsam da, pasaport olayı Bulgaristan için iki büyük tehlike gizliyor, diye yazan Naydenov şunlara işaret ediyor: Bir: Bulgaristan olarak biz, yabancı bir devlete gönülden bağlı olan, Bulgaristan’a saygı duymayan, sayıları git gide daha da artan bir insan topluluğu oluşturmuş oluyoruz. Bu topluluğu oluşturanların hayatı Bulgaristan’da olup bitenin tamamen dışında ve bağımsız gelişiyor. Aynı zamanda bu topluluk üyeleri Bulgar vatandaşlarının kişisel vatandaş haklarının tümünden hepimiz gibi yararlanabiliyor. Bununla birlikte, bu vatandaşlar İslam dininin giderek daha da radikal bir duruma gelmekte olduğu bir devlette yani Türkiye’de eğitim alıyorlar. Hepimiz, İstanbul stadyumunda, (Türkiye Yunanistan maçında) Paris terör kurbanları için yapılan bir dakikalık saygı duruşuna ıslık çalarak tepki gösterdiklerine şahit olduk. Bu, güney komşumuzdaki doğal (avdettik) tepkidir.
Devamı www.bghaber.org
Bulgaristan Türklerinin Sesi 13
D r. M u s t a f a İngiltere Parlamentosunda Alevi Sekreteryası Kuruldu parlamentosunda, İngiKAHRAMAN liz İngiltere parlamenterlerin ve Britanya Alevi Ödev Çözülmemiş
Ki, Sayfa Kapanmıyor Konu: Dünya alabildiğine değişirken, kazançlı çıkan büyük devletler mi olacak? Rusya’nın ekonomik ve mali bunalım pençesinde olduğu biliniyor. Askeri sanayi dışında ekonomisini teknolojik olarak yenileyemedi. “Petrol-Doları” yerine “Petrol-Rublesi” hayali de bir kurgu kaldı. Amerika “Şah Pehlevi Doları” ardından “Saddam Doları” dendiğinde ama bu iki devlet bırakın şu karşılıksız Dolarları, biz bundan sonra petrolümüzü Euro ile satacağız dediklerinde kafalarına balyoz gecikmesi, süreğen saldırı hedefi oldular. Petrolün US Dolar üzerinden satılmaması, dünya mihverinin el değiştirmesi anlamına gelir. Devam eden Ukrayna krizinden ve Kırım’ın ilhak edilmesinden sonra Birleşik Amerika ve Avrupa Birliği’nden gelen ambargo yaptırımlarının ardından, “CU–24” krizi geldi. Türkiye ile ilişkileri yokuşa sürme önceden planlanmıştı. Bu planların yapılmasına gerekçe ise, Türkiye’nin ülke üzerinden geçirilmek istenen doğal gaz ve petrol boru hatlarından akan yakıtı önce satın alıp, sonra istediği fiyattan kendisinin satması ve dünya büyükleri arasındaki rolünü daha da arttırmak istemesidir. Rusya Başkanı Putin’in kışkırtma ve saldırılı gergin ortan yaratma bakımından önceden tasarlanmış gelişmeler olduğunu görüyoruz. Megalomanlığın önemli içerik çizgilerinden biri muhatap olduğun, ticaretin ve hukukun olan tarafı zor duruma düşürüp, neden olduğu çekilere sevinmektir. Türkiye’den narinciye ve piliç eti almayıp da ülkemizi sıkışık bir duruma itmek bu planın bir halkasıdır. Diğer uygulamalar da planlanmış ve birer bire uygulamaya konmaya hazırlanıyor. Büyüklük hastalığının bir yanı da Türkiye’deki Rus vatandaşlarına vurdu. Putin kimseye acımıyor, halkının halini görmezden geliyor. 2013 ortasından sonra, özellikle 2014 başından beri tırmanan bir gerginlik ortamında yaşıyoruz. 2015 sonunda bu tırmanmanın doruğuna çıkıldığı ve suların berraklaşmaya başlayacağı gün ışığına çıkmış bulunuyor. Çünkü artık kimin kim hakkında neler düşündüğü kimin kime neden saldırdığı, kimin kimin yanında olduğu ağızdan çıktı. Bakla ağızdan düştü. Deli Petro’dan bu yana her 13 yılda bir Türk toprağına saldıran Rusya İmparatorluğu’ndan bir asır barış kopartmak aslında tarihsel bir başarı oldu. Rusya son 20 yılda dünyaya bakış açısını değiştirmeye çalışıyor. 90’lı yılların bunalımdan paçasını kurtarmaya çalışıyor. Bu amaçla silahlandı. Moskova’da “Frunze” Bulvarı boyunca Başkomutanlık Askeri Karargâhı kurdu. Bir yıldan beri harıl harıl plan yapıl saldırı analizi yapıyorlar. Ukrayna ardından Suriye yüzleşmesi de tüm anı saldırı eylemleri buradan yönetiliyor. Yakın Doğu üzerinden gece gündüz dolaşan “Drom” pilotsuz keşif uçaklarının casusluk gözetim verileri burada toplanıyor. Analiz ediliyor. Saldırı kararları alınıyor. Suriye’deki eski ve yeni askeri üslerin, Hazar Denizindeki “Dagistan” savaş gemisinden fırlatılan ve Akdeniz’deki “Rastov na Don” deniz altısından atılan “Kalibır” füzelerinin hareketleri Moskova’nın takibindedir. Moskova şimdi dünya basınına “Kalibır” kanatlı füzelerinin saatte 11 bin kilometre uçtuğunu ve Amerika’ya da erişebildiğini sızdırdı. Rus kaynaklarına bakıldığında, aslında 4 bin kilometreye kadar uçabilen, hem konvansiyonel hem de atom başlıklı olabilen bu füzelerin karaya konuşlanmış orta menzilli kanatlı füzeleri yasaklayan anlaşmaya rağmen kullanılması, denizden ve su altından atılma aralığından faydalanılmasıdır.
Federasyonu’nun oluşturduğu Alevi Sekreteryası kuruldu. Ana muhalefet İşçi Partisi milletvekili Joan Ryan‘ın evsahipliğinde düzenlenen İngiltereParlamentosu Alevi Sekreteryası resepsiyonuna, Cumhuriyet Halk Partisimilletvekilleri Şafak Pavey, Zeynep Altıok, Ali Haydar Hakverdi ve Halkların Demokratik Partisi milletvekili Müslüm Doğan katıldı. “ALEVİ TOPLUMUNUN SESİ OLMAK İSTİYORUZ” İngiltere Parlamentosu’nda Britanya Alevi Federasyonu ve İngiliz parlamenterlerin resmi olarak kurduğu Alevi Sek-
Şeytan ve
reteryası, düzenlenen bir resepsiyonla kamuoyuna duyuruldu. Resepsiyon açılışını üstlenen İngiltere ana muhalefet İşçi Partisi milletvekili Joan Ryan, Birleşik Krallık‘ta bir çok Alevi vatandaşın yaşadığına dikkat çekerek, İngiliz milletvekillerinin parlamentoda Alevi toplumunun sesi olmak istediğini söyledi.
Türk dünyası çocuk şarkı yarışması yapıldı 8-14 yaş grubu çocukların yarıştığı Bala Türkvizyon Şarkı Yarışması’na bu sene 13 ülke katıldı ve yarışmanın birincisi Azerbaycan, ikincisi Kırgızistan ve üçüncüsü ise Gürcistan’lı çocuklar oldu. Türkiye’yi temsilen jüri koltuğunda MÜYAP Başkanı Bülent Seyhan’ın oturduğu Bala Türkvizyon şarkı yarışmasın finalin-
de sahne’ye 90’lı yıllarda yeniden patlayan Türk pop müziğinin öncüsü Yonca Evcimik dansçılarıyla sahneye çıkarak muhteşem bir show’a imza attı.
Türkiye 27 Rus gemisini tutukladı
Türkiye ile Rusya arasındaki kriz, Akdeniz’in yanı sıra Marmara, Ege ve Karadeniz’in de ısınmasına yol açtı. Ankara’da denizcilik sektörüne yön veren karar mercilerinde görev yapan güvenilir kaynaklar, 24 Kasım’ı izleyen haftada, Rusya Federasyonu’nun 5 Türk bayraklı gemiyi, Karadeniz Memorandumu kapsamında yapılan denetimler sonucu limanlarında alıkoyduğunu (tutukladığını) söyledi.
mundan vazgeçmesini bekledi. Gemilerin tutulmaya devam etmesi üzerine Türkiye, “karşılıklılık” (mütekabiliyet) ilkesi çerçevesinde Akdeniz ve Karadeniz Memorandumları uyarınca yaptığı denetimlerde, eksikleri tespit edilen Rus gemilerini Türk limanlarında tutmaya başladı. Habertürk’ün haberine göre kaynaklar, 8 Aralık’ta, Türk limanlarında Tututklu gemi sayısı alıkonulan Rusya Federasyonu bayraklı gemi sayısının 6 olduğunu belirterek “Bu 27’ye çıktı Türkiye, önce Rusya’nın bu tutu- rakam, dün itibarıyla 27’ye çıktı” dedi.
Ukrayna’nın tank modernizasyonu ASELSAN’dan
Ukrayna Devlet Savunma Endüstrisi İşletmesi UkrOboronProm, tank modernizasyonu içinTürk savunma şirketi ASELSAN ile temas kurdu. UkrOboronProm’dan yaDevamı www.bghaber.org pılan açıklamaya göre ASEL-
Filiz SOYTÜRK
SAN (Askeri Elektronik Sanayii) üretimi elektro-optik nişan alma sistemlerinin, Kiev Zırhlı Araç ve Tank Fabrikası’nın modernize ettiği tanklarda kullanılması için görüşme yapıldı. Sistem temini için de Polonyalı üreticilerle temas kuruldu.
Konu: Masallar hepimizi öğretir. Sizler için Deliorman’da anlatılan bir Bulgar halk masalı seçtim Geçim bohçası uçlarını iliştirmede zorlanan yoksul bir anne oğlunun bir işe sap olmasını çok arzu ediyormuş. Onu bir terziye çırak vermek için, bir gün önüne takmış ve şehir yoluna düşmüşler. Az gitmişler, uz gitmişler, uzun yol yürümüşler. Yorulunca soluklanmak için bir kuyu başında oturmuşlar. Yaşlı kadın çok yorulduğundan yere çöker çökmez: Oh! Deyip içini çekmiş. Kuyudan hemen fırlayan bir şeytan, etrafında göz gezdirip sormuş: Beni neden çağırdınız? Ben kimseyi çağırmadım. Demiş ürkek sesli yaşlı kadın. Ben, “OH,” adlı şeytanım, sen, “OH,” dedin. Yolda yoruldum, içimi çekerken ohladım, cevabını vermiş kadın. Yolunuz nereye böyle, diye sorup soruşturmaya devam etmiş şeytan. Bir zanaat öğrenmesi için oğlumu şehre götürüyorum. Demiş kadın ve şeytan hemen eklemiş: Onu bana ver. Ona şeytanlığın her çeşidini öğretirim. Üç yıl sonra gel, geri vereyim! Biraz düşündükten sonra kadın razı olmuş. Şeytan oğlanı tuttuğu gibi, kuyuya atlamışlar. Genci evine götürmüş. Ev havalı ve zengin döşeliymiş. Şeytan’ın eşi yeni öğrenciye kalacağı odayı gösterme için önüne takmış ve giderken şöyle konuşmuş: Kulağını aç! Söyleyeceklerimi aklından çıkarma! Eşimin kendisine zanaat öğrettiği gençlerden hiç birisi buradan canlı çıkmadı. Çünkü hepsi budalaydı. Eşimin onlar gösterdiği şeytanlıkları ne kadar güzel öğrendiklerini hemen sahnelemeye can attılar. Eşim, kendinden hünerli olanları pek sevmez, kıskanır. Bu yüzden sen gösterileni belle, öğren, ama öğrendiğini belli etme. O senin hiçbir şey öğrenemediğine ikna olursa, seni serbest bırakır. Ama hiçbir şey öğrenemeyişime hiddetlenirse! O zaman ne yaparım? Sana öfkelenebilir, hatta seni dövebilir, canın kıymetliyse, susup dişini sık, dayan. Oğlanın şeytan evindeki hayatı böyle başlamış. Temizlik yapar, odun keser, hizmette kusur etmezmiş, ardından şeytan ona eşek, tavşan, ayı ve başka hayvana dönüşme ustalığını öğretiyormuş. Gösterileni dikkatle gözleyen, benimseyen oğlan, aklında kalanlar üstüne ödev ve denemeleri gizlice yaparken, şeytanın karşısında hep bir şeyleri eksik yapıyor ve sihir bozuluyormuş. Üç yıl böyle gelip geçmiş. Yaşlı kadın kuyu başına yine gelmiş, oturduğu gibi de “OH!” demiş. Önce şeytan ardından da oğlan kuyudan hemen çıkmışlar. Hadi gidelim ana! Demiş oğlan. Şeytan ona biraz öfkeli bakmış, bu oğlan bana aptal numarası yaptı, aslında her şeyi kavradı, bu yüzden gitmeye acele ediyor, diye şüphelenmiş. Ve yaşlı kadına dönerek şöyle demiş: Oğlun zanaatımı öğrenemedi. Yarım yıl daha kalsa iyi olur! Genç razı gelmemiş, anasını elinden tuttuğu gibi, çekmiş, oturduğu yerden kaldırmış ve yola yönelmişler. Az gitmişler uz gitmişler, ormandan geçerken kulaklarına avcıların boynuz sesi gelmiş. Oğlan anasına dönerek: Ben şimdi anne, ben bir av köpeğine dönüşeceğim ve avcı beni satın almak isteyecek. Sen 200 akçe iste ama boynumdaki tasmayı sakın verme. Verirsen sena asla dönemem. Kendi kendine bir iki sihirli söz söylemiş, olduğu yerde bir dönme dönmüş ve av köpeği olmuş. Ormana girdiği gibi ilk tilkiyi ürkütüp avcılara doğru kovalamış. Avcı başı köy ağasıymış. İlk atışta tilkiyi indirmiş, çalıların arasında kuyruk kıvıran köpek sahibine dönmüş. Biraz daha yürüdükten sonra avcılar önlerine çıkmış ve avcı başı: Bu köpeği bize sat, ne istersen verelim, demiş. 200 akçe isterim, fakat boynundaki tasmaya kıyamam, demiş kadın. Tasma senin olsun – biz ona altın boyunluk takarız, demiş avcı başı ve yoksul kadının avcuna saymış parayı. Avcılar ormana dağılmış, köpek de çalılıklara girmiş.
Devamı www.bghaber.org
14
Bulgaristan Türklerinin Sesi
300 tonluk bir itici Tuna nehrinde KKonu:u Yüksek r duçan alçak u düşer. n rarsız kalan aynı parametreleri olan bir gemi ve üç yük gemisi daha var. Batan itici etrafında küçük bir sızma var, uzmanlara göre bu kalıntı mazottur. Gemileri yakıtsız olduğu tahmin ediliyor. Ruse’den Sivil Koruma’nın bir ekibi lekeleri temizlemek üzere olay yerine gönderilmiştir. Liman görevlileri, gemilerin bu bölgede yaklaşık 3 ay önce demir attığını ve o za300 tonluk bir itici Tuna nehrin- mandan beri kullanılmadığını anlattı. de Silistra’nın yük limanı yakının- Deniz idaresinin verilerine göre geda batmıştır. Batan yemi yanında za- miler, bir Bulgar şirketine aittir.
Her dört kadından biri şiddete maruz kalıyor Bulgaristan’da her dört kadın-
dan biri evde şiddete maruz kalıyor. Verilen bilgiye göre sadece 2014 yılında evde aile içi
O güzel sözlerinin hepsi yalanmış, Nasıl da tatlı tatlı gülerdin yüzüme Kanardım her sözüne Senden başkasını görmezdim. Nil Burak söylüyordu bu şarkıyı. Artık taş plaklardandinliyoruz.Amayalanlabaşaçıkma davamız devam ediyor. Şarkılar bizim gönül tozumuzu alıyor. Şarkılarla yürekleniyoruz. Biz Bulgaristanlı Türkler geçen asır çok ezildik, düştük kalktık, bir türlü berraklaşamadı ruhumuz. Şafak söküyor artık. Şairler uyanmadan halk uyanamaz diyenler hep haklı. Şu dönem Bulgaristan Türk edebiyatı çalışmalarını arasız ve başarılı sürdüren, sevilen yaratıcı, Mümün Topçu her gün ruhumuzu besliyor sağ olsun. Naim Bakov’tan seçtiği EN BÜYÜK KAYBIMIZ şiirinden çok etkilendim. İnsanların birbirlerinden çok uzaklarda olmasına rağmen aynı şeyleri hissetmesi çok güzel bir duygu ve esin kaynağı dediğimiz aslında budur. EN BÜYÜK KAYIBIMIZ Bu gün birbirimizi anlayamıyorsak Özgüvensizliktir kardeş kaybımız! Suçluyu halen aramızda arıyorsak İşte budur bizim en büyük ayıbımız!
şiddete maruz kalan 7 kadın hayatını kaybetti. İstatistikler, her dört kadından birinin aile içi
Yetti be, çeyrek asır ayılmaya yeter Ondan önceki Cehennemi unuttuk mu? Dilim, kimliğim yasak, beterden beter Acıları böylesine kolay yuttuk mu?
şiddete maruz kaldığına, fakat bu konuda çok az konuşulduğuna parmak basıyor.
BÜYÜK TÜRK ŞAİRİ BAHTİYAR VAHAPZADE ANILDI
Bu gün ezik beklerken bazı umutlara Huzura kapkara bulutlar engel, neden! Asil Türk kanım tırmanırken doruklara Ayıpların altında eziliyor beden! Anamızın dili baldan tatlıdır, baldan Türkçem neden okutulmuyor okullarda? Юen öten bülbülü kovarcasına daldan
Azerbaycan’ın büyük şairi, ünlü oyun yazarı, çağdaş Türk edebiyatının görkemli temsilcisi Bahtiyar Vahabzade’nin doğumunun 90. Yıl dönümü Ankara’da Türk-soy Genel Sekreterliğinde 9 Aralık 2015 günü yapılan toplantı ile anılmıştır. Vahabzade’yi anma toplantısına Türkiye, Azerbaycan, Kırgızistan ve diğer Türk Cumhuriyetlerinin değerli temsilcileri, Türk Dünyasından akade-
misyen ve yazarların katılımı ile birlikte BULTÜRK Ankara Temsilcimiz Sn. İsmail Cingöz de katılmıştır. Toplantıda Bahtiyar Vahabzade’nin hayatı, eserleri ve şiirleri hakkında yapılan çeşitli sunumların yanısıra; Türkiye ve Azerbaycan’dan katılan sanatçılar tarafından Vahabzade’nin şiirlerinden bestelenmiş çeşitli eserler seslendirilmiştir. Ankara – İsmail CİNGÖZ
Huzur yok bize hala doğduğumuz Yurtta! Ülkeler varsa, azınlık da vardır elbet Bu değil kardeş asla bizim kaybımız! Hakkımızdır birlik sesimizi yükseltmek Susmak ise bizim en büyük kaybımız!!! 9.12.2015 Aman, ben bir ozan olmuşum, siz yazmış ben okumuş, söylemişim, kime ne, kime ne, demeyiniz. Defalarca yazmıştık, mücadele yolu yokuştur, ama mutlaka çıkılır. Şimdi size İYİLİK VE KÖTÜLÜK dağarcığından, bir Hint masalı olan “Kurdun Sonu” masalını seçtim. Son zamanda Bulgar sarı basınında çarşaf çarşaf basılan, öldürdüğü ve yere serdiği kurtların resimleriyle, kâh avcı dostları albay ve generallerle, kâh kurtları bir gürgen dalına sallandırmış Amerikan şapkalı renkleri fotoğraflarıyla ünlenen
S o n u
Lütfü Mestana bu “iyiliğin” neden yapıldığı anlaşıldı. İstihbarat generalleri ve bakanların yakın adamı olan gizli av merkezlerine bakan ormancılara en lüks “Toyota Jeepler” hediye edildi. Avdan sonra yiyip içtikleri dağ evlerine milyonlar akıtıldı. Yataklar, çarşaflar, ocakta yakılan odunlar bile değiştirildi. Sanki bu paralar, her gün ağzına topladığı tükürüğü içen halkıma verildi. Bu oyunlar ne zamana kadar devam edecek. Bu soygunun sonu yok mu. Bu kalpazanlar ne zaman doyup patlayacak!? Ne zaman bütün halk aynı günde isyan edecek? Seçtiğim “Kurdun Sonu” masalı kötülün yazgısını anlatıyor. Kurdun Sonu Hükümdarın çok sevdiği ve diğer fiillerden daha iri, daha gösterişli, daha iyi bir fiili varmış. Bu fiil onun “bayramlık fiili” gibi olsa da gitti yere onunla gidiyormuş. Bir gün fiil ölmüş. Hükümdar 40 gün 40 gece matem ilan etmiş. Çok sevdiği bu varlıktan ayrılmak istemiyormuş. Nihayet naşı kalenin dışında bir yere bırakmalarını emretmiş. Beş yüz erkek fiilin bacaklarına ve dişlerine ip bağlamış, cesedi kırsal alana sürüklemişler. Son günlerde dişlerine bir şey takılmamış bir kurt yaşıyormuş yakında. Ölü fiili gördüğünde çok sevinmiş ve hemen dişlerini batırıp yemeye başlamış. Kurt o kadar açmış ki, fark etmeden kurdun karnında delik açsa da, şöyle bir bakınıp soluklanmak bile istemeden fiilin karnını delmeye devam ediyormuş. İki gün geçmiş, kurt fiilin midesine iyice yerleşmiş ve yemeye devam ediyormuş. O afiyetle yemeye devam ederken, hava çok sıcak olduğundan fiilin derisi kurumaya, karnında açılan delik de büzülmeye başlamış. Bu arada fiili yiye yiye bir türlü bitiremeyen kurdun midesi de iyice şişmiş. Bir ara susamış ve çıkmak istemiş, ama fiilin kaburga kemikleri arasına sıkışmış kalmış ve oradan bir daha asla çıkamamış. Bu masalı başkalarına anlatmanız için “Çocuklarınızın bana bir masal anlat baba, içinde kurt ve fiil olsun, demesini beklemeyin torunlarınızın. Bu masal bizim birbirimize anlatacağımız bir masaldır. HÖH partisi Lütfü Mestan’ın baba mirası değildir. Adam geldi kondu servete ve kendini kaybetti. Bulunduğu yer fiilin midesidir. Kullanılıyor. Onun yedikleri, içtikleri, çapkınlık sefaları bizim burnumuzdan çıkıyor her defasında. Devamı www.bghaber.org
BULTÜRK - DÜNYA’DAKİ TEMSİLCİLERİMİZ
1913 Sofya
Aylık Siyasi Aktüel Gazete
www.bulturk.net /bilgi@bulturk.net- Tel:0212 418-89-89 İmtiyaz Sahibi Rafet ULUTÜRK Yazı İşleri Müdürü Alptekin CEVHERLİ Yazı İşleri Müdür Yardımcısı İbrahim SOYTÜRK Genel Yayın Yönetmeni Ridvan TÜMENOĞLU Genel Yayın Müdürü Dr. Nedim BİRİNCİ
Yayın DanıSmanları:
Prof.Dr. Hayati DURMAZ Prof. Dr. Emin ÇARIKÇI Prof. Dr. Ahmet ÇOLAK Doc. Dr. Sakin ÖNER Doc. Dr. Hasine ŞEN D o c . D r. A z i z Ş A K İ R
Haber Sorumlusu: Hukuk Danışmanı: Ekonomi Müdürü: İstihbarat Müdürü: Eğitim Sorumlusu: Kültür-Sanat: Spor Müdürü: İnternet Müdürü: Halkla İlişkiler: Reklam Müdürü:
Abidin K ARASU Av. Hasan MOLLAOĞLU Sevilcan YÜCE Hüseyin YILDIRIM Filiz SOY TÜRK Pervin MAŞAOĞLU Serkan YILDIZ M u r a t U LU T Ü R K Neriman ERALP Mesut UĞURLU
İrtibat Bürosu: Yıldırım Mh. Şehit Kamil Balkan cad. No: 114 / A (500 Evler) - Bayrampaşa / İST. Bayrampaşa - Adaparkın üstü - Palmyalar durağın altı Tel: 0212 418 89 89 / 511 63 47 - Fax: 0212 511 33 91
Reklam için İrtibat: 0212 418 89 90 Star Medya Yayıncılık A.Ş.
Teknik Hazırlık: Murat ULUTÜRK Bu gazete basın yayın ilkelerine uymayı taahhüt eder. Yazarlar yazılarından sorumludur.
www.bulturk.net
Avusturya -Viena Almanya-Köln: Amerika-New York: Belçika-Antwerpen: İspanya-Madrid: Kazakistan İsveç
Osman BÜLBÜL Rafet DAL Alaattin Gokay Nevi BEYTULLAH Hüseyin Hasan Türkistan: Erkan Seval ÖZTÜRK
Bulgaristan - Temsilcileri Sofya:
Blagoevrad: Smolyan: Kırcaali: Momçilgrad: Ardino: Cebel: Plovdiv: Stara Zagora: Loveç: Troyan: Pleven: Şumen: Razgrad: Tırgovişte: Silistra: Varna: Dobriç:
Hikmet EFENDİEV Bülent MURADOV Rufat FELETİ Mehmet ANTİKA Akif MEHMET Aziz ŞAKİR Erdal H. AHMET Fikret SEPETÇİ Menderes KUNGÜN Emine BAYRAKTAROVA Ergül BAYRAKTAR Rafet RODOPLU Nurten RECEP Aydoan ALİ Sevinc YÜCE Tijen GÜLER Salih POMAK Sebahattin AYYILDIZ
TÜRKİYE-Ankara: Sebahin AHMETOĞLU
ist. Trakya Bölgesi İsmail ERDEM İst. Anadolu:Bölge- Seniha MERT İst. Sultangazi: Seyhan ÖZGÜR ist. G.O.P.aşa: Sevilcan YÜCE ist. Bayrampaşa: Nedim BİRİNCİ ist. Zeytinburnu: Mustafa AKGÜN ist. Avcılar: Erol KETENCİ ist. Başakşehir: Aydın FİDAN ist. Kağıthane: Nazım ÇAVUŞ Kocaeli: Abidin KARASU Bursa- Ayşe HOCAOĞLU Yıldırım: Turhan YAMAÇ Bursa-Hürriyet: Üzeyir AKGÜN Bursa-Yenibağlar: Cevat ÇALIŞKAN Bursa-İnegöl Bayram BAYRAM İzmir-İzm.Sarnıç: Durmuş HATİPOĞLU İzm.Görece: Mümin GÜNEY İzm.Buca: Hüseyin PAŞAMOĞLU İzm.Bornova: Kenan ÖZGÜR Edirne: Nadir ADLI Kırklareli: Ali ÖZTÜRK Tekirdağ: Ertaç ÇAKIR Balıkesir-Bandırma: Güner BAŞARAN Eskişehir: Sevgin GÖKÇE Mersin : Ferda ER Fethiye : Fatih AKSAK
Adres: Hürriyet Mah. Şakir Kabaağaç Sk. Şebnem Apt. No:1 Süleymanpaşa Tekirdağı Emniyet Müd.Yolu
Tel: 0282 264 23 05 / Cep: 0539 329 44 36
Bulgaristan Türklerinin Sesi 15
Kitap Okumak Kolaylaşıyor mu?
Kitap okurken sayfaların karışması derdi artık bitiyor, Gimble Book Holder ile okuduğunuz sayfayı kolayca sabitleyip elinizde tutmadan kitap okumanın keyfine varabilirsiniz. Ayraçlı Kitap Okuma Standı seçmiş olduğunuz renkte tekli olarak gönderilecektir.
Bir cüzdandan daha fazlası...
Cüzdanınız ayrı cep telefonunuz ayrı yer mi kaplıyor? Telefonunuzu kılıfıyla cebinizden çıkarmak sizi bıktırıyorsa bir de üzerine cüzdanınız çantanıza fazla geliyorsa doğru yerdesiniz. Dokunmatik Cüzdan Touch Purse sizi bu sıkıntılardan kurtaracak süper bir buluş!
El sıkışırken şok veren avuç içi şoku
Portable Hand Shock ile sizinle el sıkışanlar sizi bir daha hiç unutamayacak! Sizinle el sıkışmaya kimse cesaret edemeyecek! Avuç İçi El Şoku ile herkesi tedirgin edip çok eğleneceğinizi garanti ediyoruz.
Fotoğrafçılara yakışır bir bellek
Camera Flash Drive ile hem belglerinizi saklayabilecek hem de tarzınızı yansıtabileceksiniz. Fotoğraf Makinesi USB Bellek sayesinde ortamın en havalı kişisi siz olabilirsiniz.
Karanlıkta kitabınızı veya gazetenizi okuyamamaktan şikayetçiyseniz, yakını göremiyor ama gözlük de takmak istemiyorsanız LEDli Okuma Büyüteci tam size göre! LED Reading Magnifierı çantanızdan eksik edemeyeceksiniz!
yormayan
Bozuk paraları biriktirmek kolay da, teker teker saymak mı zor? Aman boş verin en büyük derdiniz bu olsun artık Para Sayan Kumbaranız var. Para
kumbara
Sayan Kumbara paralarınızı sayar, koyduğunuz hedefe ulaştığınız zaman sesli uyarı verir, boş zamanlarında da dijital saat olarak hizmetlerine devam eder.
Uç Kısmı LED aydınlatmalı çok kullanışlı tükenmez kalem Uç Kısmı LED aydınlatmalı çok kullanışlı tükenmez kalem Karanlıkta kaldığınızda bulmaca çözmeye devam etmek veya kör karanlıkta yazı
Düzce Üniversitesi Rektörü Profesör Doktor Nigar Demircan Çakar, Makedonya Milletvek,l, Enez İBRAHİM, Bulgaristan’dan Kubrat ilçesinden Belediye Bsk. Yrd. Nina Tsoneva, Kubrat Orman Müd. Hasan Hasanov, Nail Cinoğlu, Dr.Nejdet Özgür, Levent Rasimov ve BULTÜRK Genel Başkanı Rafet ULUTÜRK daha birçok akademisyen ve davetliler katıldılar. Sempozyumun açılış konuşmaları bölümünde ilk konuşmayı sempozyum koordinatörü Prof. Dr.İlhan Genç yaptı. Sempozyumun bu yıl ikincisini gerçekleştirdiklerini hatırlatan Genç, “Her şehrin kimlik ve kişiliği vardır. Geleceğini buna göre şekillendirir. Bir şehrin gelişmesinde ekonomik değerlerinin yanı sıra, kültürel ve sosyal yapısı da önemlidir. Üniversitede buna önemli katkı sağlar. Üniversiteler sadece bilim kurumları değil, evrensel değerleri şehirle bütünleştiren eğitimkurumlarıdır” dedi. Düzce Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Nigar Demircan Çakar ise, “Üniversite olarak bu sempozyuma katkı vermekten gurur duyuyoruz. Düzce Batı Karadeniz Bölgesi’nin yükselen yıldızıdır. Düzce’nin Üniversite şehri olması için çaba gösteriyoruz. Bu amaçla şehrin değerleri ile bütünleşiyoruz” diye konuştu. . Düzce Belediye Başkanı Mehmet Keleş, konuşmasına sempozyuma
katkı veren, katılım gösteren herkese teşekkür ederek başladı. Düzce’nin sanayi, tarım gibi ekonomik değerlerle kalkındığına değinen Başkan Mehmet Keleş, “Düzce ekonomik değerlerinin yanında tarihsel yönü, sosyal ve kültürel yöne ile de zenginliği olan bir şehirdir. Etnik yapısı, çok kültürlülüğü Düzce’ye değer katmaktadır. Sizler de yakından takip ediyorsunuz. Düzce’yi her anlamda gelişmiş bir şehir yapmak için çalışıyoruz. Bu da tabii ki sadece altyapı çalışmalarına bütçe ve zaman ayırmakla olmuyor. Şehirleri kalkındırmanın, modern ve çağdaş birer kent haline getirmenin temel şartlarından biri kültürel faaliyetlerin sayısını ve kalitesini arttırmaktır. Düzce, Türkiye 10 yıl içinde en önemli kültür ve sanat merkezlerinden biri olacak. Geçen yıl, sempozyumun hemen ardından kısa adı DAMER olan Düzce Araştırmaları Merkezini oluşturduk. Düzce Belediyesi bünyesinde, Düzce’nin sahip olduğu tarihi ve edebi eserleri, kültürel ve sanatsal birikimi, mimari mirası ortaya çıkarmak, korumak ve gelecek nesillere aktarmak amacıyla kurulan DAMER önemli çalışmalar yapıyor. Düzce’nin tarihi ile kültürüyle anılmasını istiyoruz. Ben, Düzce’nin saklı kalmış tarihini gün yüzüne çıkartmak adına yapılan çalışmalarda emeği geçen herkese, Düzceli hemşehrilerim adına teşekkür ediyorum” dedi.
Bursa Türk Vatandaşı Oldu Uluslararası Yarışmalarda 1 Yılda 5 Birincilik Elde Etti
LED ışıklı ve çok kullanışlı okuma büyüteci
Sizi
ULUSLARARASI DÜZCE TARİH KÜLTÜR VE SANAT SEMPOZYUMU
yazmaya devam etmek istiyorsanız LED Uçlu Tükenmez Kalem tam size göre! Uç kısmında LED ışık bulunan Pen With 2 LED, çalışma masanızın veya çantanızın en vazgeçilmez üyesi olacak
SURİYE‘deki iç savaştan kaçıp Bursa‘ya gelen ve ‘müzik dehası’ olduğu ortaya çıkan 17 yaşındaki Tambi Cimuk, 1 yılda katıldığı uluslararası 7 yarışmanın 5’inde birinci oldu. Genç müzisyenin şimdiki hedefi geçen yıl katıldığı ve 5’inci olduğu Rusya‘nın St. PetersburgUluslararası Müzik Yarışması’nda bu yıl birinci olmak. Suriye‘nin başkenti Şam‘da yaşayan Tambi Asaad, 3 yıl önce ülkesindeki savaştan kaçarak 4 kişilik ailesiyle birlikte Bursa‘ya geldi. Türkiye‘ye Suriye pasaportuyla giriş yapan Tambi, uluslararası müzik yarışmalarına katılmak istedi ancak pasaport engeliyle karşılaştı. Bunun üzerine devreye giren Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Tambi’nin Türk vatandaşlığına alınmasını istedi. Gece yarısı Türk vatandaşlığına geçirilen Tambi ‘Cimuk’ soyadını alarak geçtiğimiz yıl Aralık ayında yapılan St Petersburg 2014 Samaria İliça Savşinski 6’ncı Uluslararası Müzik yarışmasına katıldı ve 5’inci oldu.
7 YARIŞMADA BİRİNCİLİK
Bir yıl içinde ABD, Rusya, Bulgaristan, İspanya, İsveç ve Almanya‘daki yarışmalara katıldığını söyleyen Tambi, toplam 7 yarışmanın 5’inde birincilik, bir ikincilik ve bir de beşincilik aldığını belirterek, öğret-
meni ve ailesinin desteğiyle kendisinin çok şey kazandığını söyledi. Tambi Cimuk,’Bu yarışmalarda müzisyenlerle tanıştım. Benim için gurur vericiydi. Umarım ilerde daha iyi ve zor yarışmalara katılarak birincilik elde edeceğim. Ülkemi tanıtmak için yarışmalara katılmak benim için önemli’ şeklinde konuştu. Tambi’nin 3 yıl önce Bursa‘ya geldiğinde kendisini ziyaret ettiğini hatırlatan Tambi’nin direktörü Rüstem Avcı, Tambi’deki yeteneği 2 ay sonra keşfettiklerini söyledi. Tambi’nin Türk vatandaşlığına geçiş serüveninin anlatan Avcı, ’40 günlük yoğun çalışma sonrasındaCumhurbaşkanı imzası ile gece yarısı devlet kurumları açılarak Tambi Türk vatandaşlığına geçirildi ve St. Petersburg‘daki yarışmaya katıldı ve burada 5’incilik elde etti. Aradan 1 yıl geçti. Bu yıl İsveç, Almanya, ispanya ve Bulgaristan‘dan çok iyi derece elde ettik. Ama bu yıl bizim için St. Petersburg‘daki yarışma çok önemli. Çünkü geçen yıl yol yorgunluğu ile gittiğimiz yarışmadan istediğimiz dereceyi elde edemedik. Şimdi 5-10 Ocak’ta o yarışmanın rövanşıymış gibi düşündüğümüz yarışmaya yeniden katılacağız. Çok zor yarışma ama ilk 3’e girmeyi hedefliyoruz’ dedi.
Rus TV’de-Türkiye’nin Suriye’de ne işi var? 1913 Sofya
(TV-Center) adlı kanalında dün akşam yayınlanan bir programa katılan Moskova’da yaşayan Türk gazeteci Fuad A. Malikoğlu, sunucunun “Türkiye’nın Kuzey Irak’da ne işi var” sorusuna cevap olarak “2014’de Rusya’nın ‘yeşil
Aylık Siyasi Aktüel Gazete
Akdoğan’dan ‘Kanuni’ açıklaması Başbakan Yardımcısı ramaları sonucunda yüzde 99 oranında sonu-
Yalçın Akdoğan, yaptığı yazılı açıklamada, Kanuni Sultan Süleyman’ın iç organlarının bulunduğu kabir ile ilgili arama faaliyetlerinin 120 yıldır Zigetvar çevresinde sürdüğünü anımsattı. Son 3 yıldır da TİKA’nın destekleriyle Türk ve Macar bilim adamlarının çok ciddi araştırmalar yürüttüğünü, yapılan kazı ve arşiv ta-
ca ulaşıldığının açıkladığını belirten Akdoğan, şunları kaydetti: “Arkeoloji dünyasında son dönemlerdeki büyük buluşlardan biri olarak görülebilecek bu çalışmanın sonuca varacak şekilde ilerlemesi konusunda da Türkiye olarak her türlü desteği vermeyi sürdüreceğiz. Kanuni Sultan Süleyman’ın iç organlarının bulunması manevi açıdan bizim için büyük önem taşıdığı gibi, Osmanlı’nın bu bölgedeki eserlerinin bulunması açısından da bir o kadar önemlidir.”
Rusya’da yaşayan Türk gazeteci Fuad A. Malikoğlu, ulusal yayın adamcıklar’ adlandırdığımız yapan Rus TVC kanalına konuk askerleri Kırım’da ne yapoldu. Malikoğlu’nun “Türkiye’nın tıysa, Türkiye ordusu asKuzey Irak’da ne işi var” sorusuna verdiği cevap ortalığı bir anda gerdi. kerleri de Kuzey Irak’da ayRusya’nın ulusal yayın yapan TVC nısını yapıyor” diye cevapladı.
RESSAM’DAN BAŞKAN YÜCEL’E HEDİYE B u l g a r i s t a n S e ç i m l e r i n d e BULGAR Bulgar Ressam Krassimir Nedialkov, Alanya Belediyesi Kazanan Belediye Başkanları
İsperih Beysim RASİM’e Plaket
Nikola Kozlevo Belediye Başkanına Plaket
Kubrat Beyhan İSMAİLOV’a Plaket
Nikola Kozlevo Belediye Başkanına Plaket
Başkanı Adem Murat Yücel, için çizdiği porteyi hediye etti. Alanya Belediye Başkanı Adem Murat Yücel’in daha önce fotoğrafını alan Bulgar Ressam Nedialkov, Yücel için çizdiği porteyi hediye etti. Başkan Yücel’den yeni fotoğraf isteyen Bulgar Ressam Krassimir Nedialkov “Haziran ayında yine hediyemle ziyaretinize geleceğim” dedi. İnce düşüncelerinden dolayı teşekkür eden Alanya Belediye Başkanı Adem Murat Yücel, “Sanat bizim için, Alanya’mız için çok önemli yer alıyor.
Kırcaali Velişane Muhtarına Plaket
Sanatın ve sanatçının yanında olmaya ve destek vermeye devam edeceğiz.” Alanya Belediye Başkanı Adem Murat Yücel de, Bulgar Ressam Krassimir Nedialkov’a Alanya Belediyesi tarafından özel hazırlanan hediyelerden verdi.
Kırcaali Köseler Muhtarına Plaket