BULTÜRK Gazetesi 106.Sayı

Page 1

Siyasi Aktüel Gazete

Yıl - 13 Sayı: 106 Mart - 2015 “ Bilgi Ordusu Bizim Ordumuz, Bildiğimizi Ögretmek Bizim Görevimiz ”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, ABD’nin En Büyük Camisini Açtı

E r d o ğ a n : “ B i z T ü r k i y e ’ d e 3 5 Y ı l d ı r Te r ö r l e M ü c a d e l e E d i y o r u z ” ABD’nin En Büyük Camisi

Amerika’ya yaşattığı acı ve dehşetin faturasının tüm Müslümanlara fatura edilmesi asla kabul edilemez” ifadelerini kullandı. Erdoğan, ABD’de İslam karşıtı söylemlerle başkan adaylığına oynayan milyarder Donald Trump’ı da isim vermeden eleştirdi. ABD ve dünyada Müslümanlara “terörist” yakıştırması yapılmasına tepki gösteren Erdoğan, “Çok ilginç: Amerika’da devam eden başkanlık yarışında bazı adayların bu görüşleri savunuyor olmalarını hayretle ve şaşkınlıkla izliyorum” dedi. «MEDENİYETLER ARASI ÇATIŞMA DEĞİL, MEDENİYETLER ARASI İTTİFAK» Cumhurbaşkanı Erdoğan, ABD’nin Maryland eyaletinde Osmanlı ve Selçuklu mimarisiyle inşa edilen Amerika Diyanet Merkezi’nin açılışını gerçekleştirdi. Türkiye tarafından yapılan Amerika Diyanet Merkezi’nin açılışında konuşan Erdoğan, külliyenin hayata geçirilmesinin medeniyetler arası bir ittifak olduğunu vurgulayarak «Bu araziyle veya arsayla tanışmam oğlumun buradaki eğitim öğretim yıllarında bir ABD seyahatimde bir Ramazan iftarına davet etmişti.

«ŞİMDİ O KONTEYNER BÖYLE BİR MEDENİYET MERKEZİNE DÖNÜŞTÜ» Ben de o konteyner içerisinde bir iftarı oradaki bir öbek yani 25-30 kişiyle birlikte bir iftar yapma suretiyle burayla tanışmıştım ve şimdi o konteyner böyle bir medeniyet merkezine dönüştü. Ey Rabb’im sana ne kaABD’de bulunan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Maryland’deki Ame- dar hamdetsek azdır, diye niyaz ediyorum. Bundan yaklaşık 3 yıl önce buranın rika Diyanet Merkezi’nin açılışını yaptı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Amerika Di- temelini atmıştık ve temelini attığımız gün gerçekten o tabloları izlediğimde yanet Merkezi’nin açılışında yaptığı konuşmada “11 Eylül’de bir avuç teröristin bugünü düşlemiştim. Artık tablolardan gerçeğine gelmiş olduk. Devamı 5’te HAKAN ÇAVUŞOĞLU, BULGARISTAN UYRUKLU SOYDAŞLARIN IKAMET IZINLERI HAKKINDA IYILEŞTIRME GETIRILDIĞINI BILDIRDI.

Bulgaristan uyruklu soydaşların ikamet izinleri hakkında düzenleme

Çavuşoğlu, yazılı açıklamasında, vize ihlalinde bulunan, bugüne kadar hiç ikamet izni almayan veya ikamet süresi bitmesine rağmen yasal sürede uzatma başvurusu yapmayan soydaşların, Türkiye’de uzun yıllardır yaşamaları nedeniyle ülkelerine dönmelerinin istenilmesi makul bulunmadığından ikamet izinleri olmamasından kaynaklanan sorunların giderilmesi amacıyla düzenleme yapıldığını belirtti. Bir defaya mahsus kayıt altına alınarak soydaşların düzensiz göçmen konumundan düzenli göçmen konumuna getirilmesinin sağlandığını aktaran Çavuşoğlu, şunları kaydetti: «Yunanistan ve Bulgaristan uyruklu soydaşlarımızdan, Pasaport Kanunu hükümlerine uygun olarak 1 Ocak 2015 tarihinden önce Türkiye’ye giriş yapmış ancak vize ihlalinde bulunarak bugüne kadar hiç ikamet izni almamış veya ikamet izni süresi bitmesine rağmen yasal süresi içerisinde ikamet uzatma başvurusu yapmayanlara, 1 Temmuz 2015 tarihine kadar müracaat etmeleri halinde Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanununda ön-

görülen şartlarını taşıdıkları ikamet izinlerinden birini almak üzere başvuru hakkı tanınmıştır. Bu doğrultuda gerçekleştirilen başvurular sonrası yeni düzenlenecek olan ikamet izinlerinden Harçlar Kanununun 88’inci maddesinin e bendindeki “Türk aslından olup Türk kültürüne bağlı ecnebi uyruklular” hükmü uyarınca harç da alınmayacaktır. Ayrıca tanınan bu hakkın yanında ikamet izni için Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunundaki asgari şartları taşımayan ancak ülkelerine geri dönmeleri makul bulunmayan -Türk vatandaşıyla evli, Türk vatandaşı çocukları bulunan, Türkiye’de uzun süredir yaşamakta olan, ülkelerinde yeri ve kimsesi bulunmayan vesaire- soydaşlarımızın da ikamet izni başvuruları bir defaya mahsus “insani ikamet izni” kapsamında alınacaktır.» Çavuşoğlu, soydaşların sorunları ilgili hassasiyeti ve çözümü noktasında çalışmalarından dolayı eski İçişleri Bakanı Efkan Ala>ya teşekkür etti.

Görmez ABD’de 3 dilde hutbe verdi Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, ABD’de Türkçe, İngilizce ve Arapça hutbeverdi. Diyaet İşleri Başkanı Görmez’in verdiği hutbeden satır başları: «İnsanlığın babası Hz. Âdem’e ve ona evlat olmayı başarmış Hz. İnsana Âdemoğlu isminin hakkını vermiş tüm insanlığa selâm olsun! Bu caminin inşaatı bitmiş durumundadır. Ama biz mescidi imar ederiz, mescid bizi imar eder. Camiler bilgi öğreneceğimiz mekanlardır. Camiler özgürlük mekanlarıdır. İnancımızın reddettiği cinayeti işle-

yenlerden dolayı başınızı eğmeyin. Hepimiz biliyoruz cinayet şebekelerinin işlediği suçlar İslam’a mal edilemez. Küresel güçlerin çatışma alanı haline getirildikten sonra ölümcül kimliklerin işlediği cinayetler, dinimize mal edilemez. Hiç bir zaman başınızı öne eğmeyin, Hz.Muhammed’in ümmetisiniz siz.»

Faaliyetlerine Başladı Bulgaristan yıllık 400 Yunus Emre Enstitüsü Amerika’da cağını ifade etti. “Hükümetler arası ilişkiler kadar milyon avro gelir elde ediyor Türkiye’den Bulgaristan üzerinden her gün 750 araç çıkarabilirken Yunanistan tarafından ancak 200 araç çıkabiliyor. İpsala’nın Türkiye tarafında 136, Yunanistan tarafında ise 31 personel çalışıyor. Bulgaristan Türkiye’nin ihracatının taşınması ve geçişlerden yıllık 400 milyon avro gelir elde ediyor. Bu parayı Yunanistan da kazanabilir” yorumunu yaptı. Avrupa ve Asya arasında birçok güzergah çizilirken Türkiye’nin bu güzergahların bazılarında yer aldığını, Yunanistan’ın ise Avrupa’dan Çin’e kadar uzanan bu güzergahlardan hiçbirinde yer almadığını belirten Şener, şöyle devam etti: “Yunanistan ve Türkiye Kipi ve İpsala kapılarını iyileştirirse buradan geçen trafik Yunanistan’a ciddi bir lojistik gelir sağlar. Bulgaristan yılda yaklaşık 400 bin araçlık trafiğiyle bu konuda iyi bir örnek ve onu model almak, Yunanistan’a fayda sağlar. Türkiye’nin Ege limanlarından 92 milyar dolarlık ticaret hacmi bulunuyor. Ege’den Yunanistan’a direkt ulaşacak Ro-Ro hatları konusunda ortak projeler geliştirilmesi ile dış ticarete katkı sağlanacaktır.”

Cumhurbaşkanımızın katılımıyla 2 Nisan Cumartesi günü açılışı yapılan “Diyanet Center of America” kompleksi içinde Yunus Emre Enstitüsünün Amerika’daki ilk şubesi de açıldı. Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan ve Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez’in açılış konuşmaları sonrası “Diyanet Center of America” külliyesinin ve külliye içinde yer alan Yunus Emre Enstitüsünün resmî açılışı gerçekleştirildi. Cumhurbaşkanı Erdoğan açılış konuşmasında külliyenin çok yönlü özelliklerinden ve hizmet kapasitesinden bahsetti. Erdoğan, külliyede hizmet verecek olan Yunus Emre Enstitüsünün de Türk dilinin ve kültürünün zenginliklerinin bu bölgede yaşayan Amerikalılara tanıtılmasında önemli bir rol oynaya-

önemli hâle gelen bireyler arasındaki iş birliğinin artması için birbirimizin dilini, dinini, kültürünü ve âdetlerini doğru şekilde öğrenmeliyiz.” diyerek sözlerine devam eden Erdoğan, bu merkezin açılışının medeniyetler arası ittifak için önemli bir adım olduğunu belirterek emeği geçenlere teşekkürlerini sundu. Açılışla ilgili düşüncelerini basınla paylaşan Enstitü Başkanı Prof. Dr. Şeref Ateş “Enstitümüzün 7. faaliyet yılında Amerika kıtasında çalışmalarımıza başlamak bizim için mutluluk verici. Bu imkânı verdiği için Diyanet İşleri Başkanlığına teşekkür ediyoruz.” dedi. 16. yüzyıl geleneksel Osmanlı mimarisi ile külliye olarak inşa edilen kompleks; cami, İslam eserleri müzesi, kütüphane, konferans, sergi ve toplantı salonları, hamam ve üç farklı dönem mimarisini örnekleyen 10 konaktan oluşuyor. Konaklardan biri Yunus Emre Enstitüsünün irtibat ofisi olarak faaliyet göstermeye başladı. Enstitü Maryland’de bulunan külliye içindeki ilk irtibat ofisi ile yakın gelecekte, başta Washington D.C. olmak üzere, Amerika Birleşik Devletleri’nin farklı şehirlerinde Enstitüler açarak Türk dili ve kültürünü bu kıtada da tanıtmayı hedefliyor.

250 yataklı kız yurdu

Türkiye İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı (TİKA) Afganistan’ın başkenti Kabil’de 1 yıldan uzun süredir destek verdiği Alaaddin Yetimhanesine 250 Yataklık ek Kız Yetimhanesi yaptırıyor. Temeli Afganistan Kabil Çalışma Sosyal Güvenlik ve Şehitlerle Engellilerden sorumlu bakanı Dr. Nesrin Oryahil, TİKA Orta Asya ve Kafkaslar Dairesi başkanı Dr. Ali Özgün Öztürk ve TİKA Afganistan koordinatörü Süleyman Şahin tarafından birlikte atılan Kız Yetimhanesinin kaba inşaatı yaklaşık 500 bin dolara mal olacak. 500 kız ve erkek yetimin çocuğun kaldığı Alaaddin Yetimhanesine ek olarak inşa edilen Kız yetimhanesi binasının 6 ay içinde tamamlanması bekleniyor. Afganistan Çalışma Sosyal Güvenlik ve Şehitlerle Engellilerden sorumlu Bakanı Dr. Nesrin Orhayil TİKA kanalı ile Afganistan’da gerçekleştirilen projelerin son derece önemli olduğunu vurgulayarak, ‘’Ülkemizin geleceğini şekillendirmede Türk devletinin halkının ve TİKA’nın desteği için teşekkür ederiz’’ dedi.


2

Mart - 2016

Bulgaristan Türklerinin Sesi

Osman BÜLBÜL A B ü l k e l e r i n i n i ş g ü c ü m a l i y e t l e r i a ç ı k l a n d ı tik kurumu EUROSTAT 2015 yılı Lüksemburg dördüncü sırayı aldı. istatistiklerine göre; AB ülkeleri Fransa ise 35,1 Euro ile ilk beşte Saraya arasındaki ortalama işgücü maliyeti kendine yer buldu. Çıkan Kulübe

Yolu Yoktur

Konu: Bizi neye alıştırmak istiyorlar? Hayalet olan ama gözle görülmeyen. Hayalet olmayan ama gözle görülen. Bu bir bilmece değil! İki durum arasındaki fark dağlar kadar büyük. “Zamanımız kıymetli, uğraştırmayın bizi” deyip burun kıvıranlarınız olabilir. Olayı saçma zannetseler de, gerçek hiç de öyle değil. Okudukça tablo açılıp tamamlanacak ve olayın bizimle direk ilintili olduğunu görüp inanacaksınız. Çok acı bir gerçek aslında. Kopyasının bizde uygulanması da çok üzücü! Yukarıdaki iki satırı “Gonkur” ödüllü Fransız yazar Anri Troaya’nın KORKUNÇ İVAN kitabından aldım. Moskova’da dünyaya gelen, Bolşevik devriminden sonra Fransa’ya göç eden ve 100 tarih devinin otobiyografisini kaleme alan yaratıcı, Fransız Bilimler Akademisi üyesidir. 1940 -41! Alman topları sakinleri tahliye edilen ısız Moskova’yı gece gündüz bombalarken Başkomutan Stalin yeraltı treninin “Mayakovski” durağındadır. Koltuğa büzülmüş, dizlerinin üstünde yün battaniye, elinde Lev Tolstoy’un “Korkunç İvan’ı”. Tren geçmeyen istasyonda bir teleks, bir sekreter, bir sam ovar ve burada kaldığı 20 günde elindeki kitabı defalarca okuyan korkunç başkomutan. İvan’ın hüküm süresi 1547 – 1584 yılları arası Kanuni Sultan Süleyman, II. Selim ve III. Murat zamanıdır. Kazan’ı ele geçirdikten sonra yakan ve Rusya’yı Siberya’ya açan hileci ve gaddarlığıyla ünlü Çar odur. Son Büyük Savaşta mihverden (Almanya, İtalya ve Japonya) olan üçüncüsü, gaddar Çar’ın Rusya’ya kattığı Uzak Doğu topraklarına girmekte tereddütlüdür. Hitler, Doğan Güneş İmparatorluğunu Sovyetlere saldırmaya zorlamak amacıyla başbakan Hideki Töjö’yü Berlin’e çağırmıştır. Kuşatılmış Moskova’ya trenle gelen ve Almanya’ya uçakla gidip dönen Başbakan, KGB tarafından durdurulmuştur. “Trans Sibirya” trenini kaçırınca müzakere masasına oturmaya zorlanmıştır. Japonya’da savaşa girme kararını ancak meclis alabilir. Olay İmparatorun dışındadır. Görüşme salonundan bir sandık altınla çıkan ve tren son durak Vladivostok’a varmazdan önce uçaktan indiği bir ara istasyonda devlet konuğu vagonuna kurulan Töjö, Tokyo’ya sağ salim döndüğünde, meclis SSCB ile savaşa girmeme kararı almıştır. Stalin’in Metro durağında beklediği şifreli haber işte budur. Olay Moskova, Leningrad ve Stalingrad çarpışmalarında ve savaşın daha sonraki kaderinde sonuç belirleyici rol oynamıştır. Çünkü haberi alan Başkomutan Japonya’ya karşı Sibirya’da tuttuğu orduları ve milyonlarca sürgün ve mahkûmu serbest bırakıp ellerine silah vererek cephelere sürmüş ve savaşın yönünü değiştirmiştir. Yazımızın başına dönüyoruz. Hayal olan güçler KGB, başbakan Töjö’nün hainliği, metro deliğindeki Stalin’in sabırsızlıkla bekleyişidir. Gerçek olansa Büyük Savaş, müttefikler arasındaki uyum sağlama çabaları, Töjö’nün bir sandık altına vicdanını satması ve Tokyo meclisinin aldığı karardır. İlk anda, Japonya meclisinin Nazilere baş kaldırıp böyle bir karar alması, Sibirya’daki orduların Moskova, Leningrad ve Stalingrad’a yığılması, milyonlarda tutuklunun bir anda serbest bırakılması ve tüm cephelerde savaşın kaderinin değiştirilebilmesi bir hayaldi. Gözle görülemeyen ama arzularda yaşayan bir hayal! Hayal olmayan ama gözle görülen ise, KGB’nin başbakan satın alıp meclisi etkileyebilme gücüdür. Stalin’in aynı kitabı, IV. İvan’ın hayat öyküsünü defalarca okuma sebebine gelince, ordularını ve halkını kaybeden başkomutan tarihte aynı duruma düşen bir hükümdarda emsal aramıştır. IV. İvan 37 yıllık hükümdarlığında çok zor duruma düştüğünde bir kez tacını çıkarmış ve yakınındaki sarhoşlardan birinin başına geçirmiştir. Böylece bir hayal olmuş ve Rusya İmparatorluğunu 17 yıl göze görünmeden, insan arasına çıkmadan idare etmiştir. Stalin okuduğu eserde kayıplara karışan, fakat sihirli bir hükümdar olarak hüküm sürmeye devam etmenin ruhsal sırlarına girmeye, koskocaman Rusya’yı bir hayalet olarak yönetme yollarını aramaya çalışmıştır. Çünkü Moskova düşünce ve Kızıl Meydan’a Nazi çizmesi basınca olacak olan ancak budur. Stalin’i bu kabustan kurtaran Tokyo’dan alınan hayırlı haber olmuştur ve ölüm kalım savaşının kaderi değişmiştir. Benzer olaylar bugün de tekrar etmeye devam ediyor. Ruhları satın alınmış liderlere bugün de rastlıyoruz. Biz Bulgaristan Türkleri yıllarca yüzünü görmediğimiz bir “lider” tarafından yönetilen bir etnik azınlık topluluğu değil miyiz? Hayalet tarafından yönetilen kitlelerin kendilerini aldatanlardan hesap sorma, onları yargılama, yakalarına yapışıp yere vurma olanakları ellerinden alınmış oluyor. Bizde bu örneği Ahmet Doğan’ın kişiliğinde ve yaptığı işlerde bunu görüyoruz. Ahmet Doğan perde ardından BULGARTABAC adlı ekmek teknemizi uşağı olan Delyan Peevski’ye hediye etti. Yeni idareci işleri iyice karıştırdı. Plovdiv sigara fabrikası yıkıldı. Sofya fabrikası kepenkleri kapatıyor. “Prences” sigarası dolu TIR’lara PKK yolu kapandı. Sarayda gizlenen hayaletten gelen cevap ne oldu? Bulgartabac şirketi 2016 yılı için tütüncülerimizle sözleşme imzalamayı ret ediyor. 290 bin ailemiz tütüncülükten geçiniyor.

endüstride 29,5 Euro olurken, hizmet sektöründe ise saatlik işgücü maliyeti 25 Euro olarak belirlendi. DANİMARKA İŞ GÜCÜ MALİYETİNDE İLK SIRADA 28 AB ülkesi arasında işgücü maliyeti 41,3 Euro ile Danimarka Avrupa Birliği ülkeleri arasında ilk sırayı alırken, Belçika 39,1 Euro işgücü maliyetleri bakımından uçu- ile ikinci sırada 37,4 Euro ile İsrum ortaya çıktı. AB resmi istatis- veç üçüncü sırada ve 36,2 Euro ile

İŞ GÜCÜ MALİYETİ EN DÜŞÜK BULGARİSTAN En düşük maliyetli işgücüne sahip olan ülkelerin başında ise 4,1 Euro ile Bulgaristan gelirken, 5,0 Euro ile Romanya ikinci, 6,8 Euro ile Litvanya, 7,1 Euro Letonya ve 7,5 Euro ile Macaristan en düşük maliyetli ülkeleri oluşturdu.

Bulgaristan’da 3 bin yıllık festival: Kukerlandia

El yapımı “kuker” maskeler ve üzerlerindeki sayıca fazla çanlarla gösterilerini sunan grupların, Trak savaşçılarını temsilen giydikleri kıyafet ve çıkardıkları sesler dikkati çekti.

Antik çağ geleneği olarak Trakya, Bulgaristan ve Yunanistan’da yaşayan Traklardan günümüze taşınan festivalde, maskeli ve renkli kıyafetli gruplar baharın yaklaştığı günlerde kıştan kalan kötü ruhları uzaklaştırmak için

Seramiksan’a Bulgar Konuk

yoğun çaba harcadı. Yambol Belediyesinin düzenlediği festivalde bir parkta toplanan gruplar, kötü ruhların maskeler ve çan sesiyle kovulmasını anlattıkları gösterilerini jüriye beğendirmeye çalıştı.

Bulgaristan’da 3 bin euroya bebek

TEK BİR KADININ SATTIĞI BEBEK SAYISI BİRDEN FAZLA Bulgar hamile kadınlar, genellikle Yunanistan’da doğum yapıp ülkelerine döndüklerinde bebeği kaybettiklerini söylüyor. Tek bir kadının sattığı bebek sayısı birden fazla olabiliyor. 33 BEBEK YUNANİSTAN>A SATILDI

Kadınlar Voleybol 2’nci Ligi’nde 11-13 Nisan’da Bursa’da yapılacak Dörtlü Final’de 1’inci Lig’e yükselme mücadelesi verecek Seramiksan, Bulgaristan 1’inci Lig takımlarından Maritza Plovdiv’le iki hazırlık maçı yaptı. Kadınlar Voleybol 2’nci Ligi’nde 11-13 Nisan’da Bursa’da yapılacak Dörtlü Final’de 1’inci Lig’e yükselme mücadelesi verecek Seramiksan, Bulgaristan 1’inci Lig takımlarından Maritza Plovdiv’le iki hazırlık maçı yaptı. Daha sonra Bulgar ekibini Seramiksan fabrikasında ağırladı. Maritza Plovdiv ve Seramiksan, üretim mühendisleri ile birlikte üretim alanlarını ve showroomu gezdi. Seramiksan Başkanı Bülent Erkul, “Play off final maçları öncesi Maritza Plovdiv ile hazırlık maçları yapan takımımız, zirve iddiasıyla yoluna devam ediyor. Takımımıza final maçlarında başarılar diliyoruz” dedi.

Burgas, Varna, Aytos, Karnobat, Sliven ve Kazanlak insan kaçakçılığının yaygın olduğu bölgeler. Burgas savcılığı 2015 yılında Avrupa Birliği’nin en fakir ülkesi 31 kadının 33 bebeği Yunanistan>a sattığını Bulgaristan’da “yeni doğan bebek ticareti” açıkladı. Son beş yılda bebek ticaretinden yalnızca 16 kişi ceza aldı. son 15 yılda “sıradan bir endüstri” haline BEBEKLERİNİ BİN 700 EUROYA SATIYORLAR geldi. Özellikle ülkenin gelir seviyesi en düOrtalama maaşların 400 euro civarında şük Roma azınlığında yaygın olan bu insan olduğu ülkede, bebek satışından elde edilen kaçakçılığı evlat edinme yasalarının çok zayıf gelir bin 700 ile 3 bin 500 euro arasında deolduğu Yunanistan’a gerçekleşiyor. ğişiyor.

Türk Dili Konuşan ve Akraba Ülkeler Avukatlık Örgütleri Birliği’nin kurulması Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu, Türkiye dahil 9 ülkenin avukatlık örgütleri arasında iş birliği ve ilişkilerin geliştirilmesi amacıyla Türk Dili Konuşan ve Akraba Ülkeler Avukatlık Örgütleri Birliği’nin kurulmasına ilişkin, “Kurduğumuz birlik, Barolar Birliğinun başarısının ötesinde Türkiye Cumhuriyeti’nin başarısıdır, milli bir meseledir, milli bir davadır.” dedi. Programlara katılmak üzere geldiği Tokat’ta baro binasında açıklama yapan Feyzioğlu, kentte bulunmaktan dolayı mutlu olduğu söyledi. Barolar Birliği’nde geçen cuma günü tarihi bir olay yaşandığını anlatan Feyzioğlu, “Türkçe konuşan ülkeler ve akraba ülkeler arasında barolar birliğini kurduk. Bu özellikle komşularımızdan izole edilmeye çalışıldığımız, Orta Doğu ve Kafkaslar’dan adeta sürülelim diye uğraşılan bir süreçte, Türkiye’nin ‘biz hep buradaydık, kadimden beri buradaydık, tarih var oldukça tarih yazılmaya devam ettikçe burada olacağız.’ demesidir.” diye konuştu. Feyzioğlu, şöyle devam etti: “Kurduğumuz birlik Barolar Birliğinin başarısının ötesinde Türkiye Cumhuriyeti’nin başarısıdır, milli bir meseledir, milli bir davadır. Halihazırda 9 ülke imzalamıştır. 200 binin üzerinde avukat, 250 milyonun üzerinde nüfus aynı çatı altında buluşmuş anlamına gelmektedir. Bu birlik Türk dünyasının bir birliğidir. Türkiye Cumhuriyeti Devletinin ‘ben varım’ damgasını bir kez daha vurmasıdır. Devletimize bu projenin arkasında sonuna kadar durduğu için teşekkür ediyorum. Sayın Başbakanımıza, bu projenin önemi konusunda bizleri teşvik ettiği ve bundan sonra da desteğini artırarak devam edeceği için huzurlarınızda bir kez daha teşekkür ediyorum.” Bir gazetecinin, dokunulmazlık dosyalarının TBMM’ye sunulmasına ilişkin görüşlerini sorması üzerine Feyzioğlu, şunları söyledi: “Bu konuyu duygusallıkla ve restleşmeyle konuşmak çok doğru değil. Ben şu andaki tartışmanın çok sağlıksız olduğunu dü-

şünüyorum. Sadece iç politikaya göz kırparak, dış politikayı görmezden gelmenin de yanlışlığına dikkat çekmek istiyorum. Reuters’in bir haberine dayanarak belgeli, dayanaklı bir açıklama yaptım. Reuters diyor ki; PKK dokunulmazlıkların kaldırılmasını heyecanla bekliyor, istiyor ve teşvik ediyor. Sebep gayet açık. Maalesef Türkiye’nin yanlış olduğu ortaya çıkan dış politikası sebebiyle konjonktürün de katkısıyla bölücü terör örgütü tarihinde hiç sahip olmadığı bir desteği yurt dışından alıyor. PYD markasıyla PKK halihazırda Çin’in, Rusya’nın, ABD’nin, İran’ın, Esad rejiminin Almanya’nın ve Avrupa Birliği’nin desteğini almayı aynı anda başarmış durumda. Sebep IŞİD’e karşı savaşıyor görüntüsü.” Daha önce yaptığı açıklamaları da hatırlatan Feyzioğlu, şunları kaydetti: “PKK bölgede menfaati olan güçlerin kara kuvveti olmaya çalışıyor. Epey de mesafe aldı. Bunun içerideki yansıması şu; PKK’nın arkasına geçen güçler ve onların maalesef Türkiye’deki işbirlikçileri çeşitli sıfatlarla, yeri gelir çok süslü sıfatlarla şuna çalışıyorlar; PKK Türkiye’de bir özgürlük savaşı, bir meşru savunma yürütüyor. Uluslararası hukukta asi isyancı sıfatından özgürlük savaşçısı sıfatını almaya koşar adım ilerliyor PKK teröristleri. Reuters’in haberi şöyle diyor; dokunulmazlıkların kaldırılması ve milletvekillerinin, genel başkanların tutuklanması PKK’ya hayalini kurduğu dünyaya dönecek diyecek ki, ‘Türkiye’de görüyorsunuz millet meclisi çatısı altında siyaset yapmak imkanı elimden alınmıştır. Bu sebeple benim yürüttüğüm silahlı mücadele terörist bir faaliyet değildir, bir özgürlük savaşı’ diyecek. Arayıp ta bulamadığı fırsat bu. Dikkat edin akademisyenlerin denilen mektupta da adı geçen kişiler, çoğu da okuyup anlayıp imzaladığını da sanmıyorum. Yazanlar çok iyi biliyor. Her cümleyi bilerek kurmuşlardı o mektupta. Devletin bir soykırım yaptığını, ağır silahlar kullandığını, halkı kırdığını ve kıydığını ifade ederek dolaylı yoldan PKK’yı halkı koruyan bir örgüte dönüştürmeye çalışıyorlardı.


Bulgaristan Türklerinin Sesi

Mart - 2016 3

YTB VE YUNUS EMRE ENSTİTÜSÜ İŞBİRLİĞİNE GİTTİ Rafet ULUTÜRK

YTB ve YEE arasında imzalanan protokol ile iki kurum önemli alanlarda birlikte çalışma kararı aldı. 14 Nisan 2016 tarihinde gerçekleştirilen törenle YTB Başkanı Doç. Dr. Kudret Bülbül ve YEE Başkan Vekili Prof. Dr. Şeref Ateş protokole imza attı. İmza töreni öncesinde konuşan YEE Başkan Vekili Şeref Ateş, geçmiş dönemlerde Türkiye’de kurumlar arası irtibatsızlık olduğuna dikkati çekerek, “Daha önce devletin kurumları ve devlet aynı dili konuşmuyordu” dedi. Devlet içindeki bu anlaşmazlığın Türkiye’nin ilerlemesini istemeyen ülkeler için fırsat oluşturduğunu dile

Dünyada İlginç Olaylar

Yeni bir Dünya keşfedildi!

getiren Ateş, kurumlar arası irtibatsızlığın Türkiye’nin milli hedeflerine ulaşamaması için kullanıldığını anlattı. Bugün gelinen noktaya işaret ederek, “Ama Yeni Türkiye’de farklı bir durum var” diye konuştu. Başvurular Türkiye’nin cazibe merkezi olduğunu gösteriyor Ateş’in ardından, imza törenine ev sahipliği yapan YTB Başkanı Kudret Bülbül konuştu. Türkiye Burslarına olan ilginin bu yıl daha fazla olduğunu söyleyen Bülbül, “Geçtiğimiz yıl Türkiye Burslarına Suriyeli öğrenciler hariç 82 bin 500 başvuru almıştık. Bu sayı Suriyeli öğrencilerle birlikte 95 bin olmuştu. Bu yıl Suriye hariç 92 bin başvuru aldık. Suriye ile birlikte tahmin ediyorum 110 bin başvuru alacağız” şeklinde konuştu. Türkiye Bursları başvurularının mart ayında yapıldığının altını çizen Bülbül, “Biliyorsunuz mart ayında maalesef Türkiye terör saldırıları ile karşı karşıyaydı. Böyle bir dönemde Türkiye’ye yönelik ilginin ve başvurunun azalmayıp artması Türkiye’nin cazibe merkezi olduğunu, Türkiye’nin yürüyüşünün durdurulamayacağını net bir şekilde ortaya koyuyor” dedi. YEE’ye Türkçe eğitim materyallerinde destek verebiliriz

Türkiye Burslarıyla Türkiye’ye gelmeye hak kazanan öğrencilere 1 yıl boyunca Türkçe eğitimi verdiklerini dile getiren Bülbül, geçen yıl başlattıkları uygulama ile YEE’nin yurtdışı merkezlerinde bu öğrencilere bulundukları ülkelerde Türkçe eğitimi vermeye başladıklarını, bu protokolle de bu işbirliğini resmiyete döktüklerini anlattı. Bülbül, YEE’nin temsilciliğinin olmadığı ülkelerde de Türkçe eğitimi vermenin arayışında olduklarını, “YEE’nin olmadığı yerlerde de YEE bir tür koordinasyon yaparak bir model gerçekleştirilebilir mi? Diye düşünüyoruz. Bunun belki altyapı çalışmalarına TİKA destek verebilir. Eğitim materyalleri vs. konusunda bizler destek verebiliriz. Eğer bunu gerçekleştirebilirsek şu anki Türkçe eğitimi modülünü birkaç kata çıkaran bir noktaya gelmiş olacağız” sözleriyle anlattı. Konuşmaların ardından, YEE Türk Dili Burs programına ilişkin uygulama esasları, Türkiye Burslusu öğrencilere YEE yurtdışı merkezlerinde Türkçe hazırlık eğitimi, oryantasyon ve staj programları, Türkiye Mezunları ile ilgili yapılacak faaliyetler ile Türkiye Bursları tanıtım çalışmalarına ilişkin işbirliğinin belirlendiği protokole taraflar imza attı.

Bulgar öğrencileri ağırladık

Dünyamızdan 8 kat büyük, 40 ışık yılı uzakta ve en önemlisi de atmosferi var! Evrende dünyamız dışında çok sayıda gezegen ve cüce gezegen bulunuyor. Güneş sistemi bunun sadece bir parçası. Dünyamızın yer aldığı güneş sistemi dışında da bugüne kadar 2000’i aşkın gezegen keşfedildi. Keşfedilen gezegen çeşitlerinden biri de dev dünyalar. Astronomide, dünyanın kütlesinden büyük, fakat gaz devinden daha küçük olarak tanımlanan bu gezegenlerin fiziksel özellikleri aslında dünya ile hiçbir benzerlik göstermiyor. Dev dünya olarak anılmasının tek sebebi, boyut anlamında dünyaya yakın olması.

Bulgaristan’dan gelen öğrenci grubu, Alanya Milli Eğitim Müdürü Hüseyin Er ’in katkılarıyla, Hacıkura İlkokulu ev sahipliğinde kendi kültürlerine has halk oyunları gösterisi sundu. Alanya Hacıkura İlkokulu, Bulgaristan’dan gelen öğrenci grubunu ağırladı. Avsallar’da bir otele tatil için gelen Bulgar öğrenciler Hacıkura İlkokulu bahçesinde kendi kültürlerine yönelik halk oyunları gösterisi sundular. Hacıkura İlkokulu folklor grubuyla karşılıklı gösterilerini sunan Bulgar öğrenciler gün boyunca okulda kalarak Türk öğrencilerle kaynaşıp, okulun eğitim sistemi ve işleyişi konusunda da bilgi aldılar. Öğrencileri halk oyunları gösterisini sunarken izleyen Alanya Milli Eğitim Müdürü Hüseyin Er, “Bugün Bulgaristan’dan gelen öğrenci grubu ve bizim Hacıkura İlkokulumuzun şampiyon folklor ekibiyle karşılıklı halk oyunları kültürümüzü sergilediler. Bunun yanı sıra öğrenciler birBulgaristan’dan gelen öğrenci grubu, Alanya Milli Eğitim birleriyle tanışıp kaynaştılar. Biz dünya barışına katkıda Müdürü Hüseyin Er’in katkılarıyla, Hacıkura İlkokulu ev sa- bulunmak adına böyle bir ev sahipliği yaptık. Bulgaristan hipliğinde kendi kültürlerine has halk oyunları gösterisi sundu. bizim komşumuz ve uzun süre3aynı kültürü yaşadık” dedi.

Geometriyi ilk kullanan Babillilerdi

BAŞKAN KUDRET BÜLBÜL DOKTORA ÖĞRENCİLERİ İLE BULUŞTU

...........................................................

Milattan önce 1800’lü yıllarda ortaya çıkan Babil uygarlığının, yıldızları izlemek için karmaşık geometrik hesaplamalar yaptıkları ortaya çıktı. Science bilim dergisinde yer alan araştırmaya göre Babilliler gece gökyüzünde Jüpiter gezegeninin hareketlerini izlemek için geometriyi kullanıyorlardı. Bilim insanları Babillilerin bu tekniği Milattan Önce 350 yıllarında geliştirdiklerini düşünüyor. BabillilerbugünküIrakveSuriyetopraklarındayaşayanbiruygarlıktı. Araştırmayı kaleme alan Berlin’deki Humboldt Üniversitesi profesörlerinden Mathieu Ossendrijver “Bunu beklemiyordum. Hesaplamaları fizik ve diğer tüm bilim dalları için bir temel oluşturuyor” dedi. Babillilerin hesaplamalarını kaydettikleri kil tabletlerde çivi yazısıyla işlenmiş metinler, Babillilerin astronomide çok ileride olduklarını gösteriyor.

...........................................................

Atını oto yıkamacıya götürdü!

Erzurum’un Oltu İlçesi’nde uzun yıllardan bu yana at besleyen ve binicilik yapan Ergunhan Musaoğlu, kar yağışının ardından bindiği atın ayaklarını soğuk su ile yıkattı.

........................................................... 2. Uluslararası Türk Dünyası Kimya Bilimleri ve Teknolojileri Konferansı (3-7 Ağustos 2016)

Türkiye ve Balkan ülkeleri arasında bilimsel, tarihi, kültürel, sosyal ve ekonomik düzeyde ve aynı zamanda araştırma alanında ilişkileri geliştirebilmek amacıyla Sakarya, Kahramanmaraş Sütçü İmam ve Tetova Üniversitesi iş birliği ile 3-7 Ağustos 2016 tarihleri arasında Makedonya’nın başkenti Üsküp’te “2. Uluslararası Türk Dünyası Kimya Bilimleri ve Teknolojileri Konferansı” düzenleniyor. Konferans hakkında daha fazla bilgi için: www.itwccst.com

...........................................................

Kayıp ada gün yüzüne çıkacak

İstanbul’un kayıp adası olarak bilinen, tarihi Vordonisi’nin gün yüzüne çıkartılması için Maltepe Belediyesi ve 3 üniversite ortak çalışma yürütüyor.

İstanbul’un kayıp adası olarak bilinen, tarihi Vordonisi’nin gün yüzüne çıkartılması için Maltepe Belediyesi ve 3 üniversite ortak çalışma yürütüyor. Sualtı araştırmacı ve arkeologlardan oluşan ekip, belediye öncülüğünde tarihi batık adanın UNESCO Dünya Kültür Mirası’na kabul edilmesini hedefliyor.

Yu r t d ı ş ı T ü r k l e r v e A k r a b a To p l u l u k l a r B a ş k a n ı ( Y T B ) D o ç . D r. K u d r e t B ü l b ü l , T ü r k i y e B u r s ları ile doktora eğitimi alan öğrenciler ile bir aya geldi. Öğrenciler, Başkan Bülbül’e Türkiye izlenimlerini anlattı.

Ankara’daki üniversitelerde doktora eğitimi alan, 16 farklı ülkeden uluslararası öğrenciler, YTB Başkanı Kudret Bülbül ile YTB’de buluştu. Türkiye Bursları ile eğitimlerine devam eden öğrenciler Türkiye’de neler yaptıklarını, Türkiye izlenimlerini ve gelecek tasavvurlarını paylaştı. Türkiye’de eğitim almaktan duydukları memnuniyeti dile getiren öğrenciler, YTB’nin bu konuda yürüttüğü çalışmalara katkı sağlayacak fikirlerini sundular. Son zamanlarda yaşanan terör olaylarına rağmen Türkiye’yi güvenli ciler, Türkiye’de karşılaştıkları sorunların gidebir ülke olarak gördüklerini dile getiren öğren- rilmesi için Başkan Bülbül’e ricada bulundular.

Uluslararası Türk Dünyası Çocuk Oyun Ve Oyuncakları Kurultayı Türk Dünyası Çocuk Oyun ve Oyuncakları Projesi (TÜDÇOOP) kapsamında Eskişehir Osmangazi Üniversitesi ile Kırgızistan-

Türkiye Manas Üniversitesi iş birliğinde 2. Uluslararası Türk Dünyası Çocuk Oyun ve Oyuncakları Kurultayı yapılacak.

4-7 Ekim 2016 tarihleri arasında Kırgızistan-Türkiye Manas Üniversitesi Kongre Merkezi’nde düzenlenecek kurultayda, kültürel anlamda oyun ve oyuncakların çocuğun gelişimine katkısı ve eğitim yaşantısındaki önemine ilişkin çok yönlü araştırmalara yer verilerek, ortak kültürel miras olan oyun ve oyuncaklar tanıtılacak. Günümüzde unutulmaya yüz tutmuş Türk dünyasında yer alan çocuk oyun ve oyuncaklarının ortaya konulmasıyla Türk dünyasında kültürel bir bilincin oluşmasına katkı sağlanması amaçlanıyor. Ayrıca ço-

cuklara yönelik eğitim uygulamalarıyla kültürel oyun ve oyuncakların eğitim uygulamaları içerisinde yer alması sayesinde milli kimliğin inşasına katkı yapması hedefleniyor. Kurultaya Türk dünyasından kültürel çocuk oyun ve oyuncaklarına yönelik araştırmaları olan çok sayıda akademisyen, yazar ve oyuncak ustasının katılması bekleniyor. Kurultayda kültürel çocuk oyun ve oyuncaklarının çocuğun gelişimine katkısı ve eğitim yaşantısındaki önemine ilişkin çok yönlü araştırmalara yer verilecek.

Dünyada 300 milyon kişi nadir hastalık kıskacında

Türk Hematoloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Demir, ‘Dünyada 300 milyon, Türkiye’de ise yaklaşık 6 milyona yakın kişinin nadir hastalıklardan muzdarip olduğunu belirtti.

Türk Hematoloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Ahmet Muzaffer Demir, her yıl şubat ayının son günü çeşitli etkinliklerle dikkat çekilen “Nadir Hastalıklar Günü” dolayısıyla AA muhabirine yaptığı açıklama, çok sayıda sağlık sorunun bu başlık altında yer aldığını ifade etti. Dünyada 300 milyon, Türkiye’de ise yaklaşık 6 milyona yakın kişinin bu hastalıklardan muzdarip olduğunu ifade eden Demir, hastalıkların görülme sıklığının ülke, bölge ve topluma göre değişebildiğini vurguladı. Bilinen binlerce nadir hastalık bulunduğuna işaret eden Demir, şöyle konuştu: “Nadir hastalıkların çoğu genetik geçişlidir ancak genetik geçişli olmayan, örneğin bulaşıcı

bazı hastalıklar da nadirdir. Birçok nadir hastalığın da nedeni halen bilinmemektedir. Avrupa Birliği tarafından toplumda her 2 bin kişiden bir kişiyi veya daha azını etkileyen hastalıklar ‘nadir’ olarak kabul edilmektedir. Dünya genelinde 250-300 milyon kişiyi, yalnızca Avrupa ve Amerika’da ise 60 milyon kişiyi etkileyen yaklaşık 6 binden fazla nadir hastalık görülmektedir. Nadir hastalıkların yüzde 80’i genetik kökenlidir ve Ulusal Sağlık Enstitüsü verilerine göre, nadir hastalığı olan her iki kişiden biri çocukluk çağında etkilenmektedir. Nadir hastalıkların büyük çoğunluğu genetik geçişlidir ve ülkemiz gibi akraba evliliğinin sık olduğu yerlerde daha fazla görülürler.”

Miloşeviç’e

40 Yıl,

Bizimkilere! Avrupa arşını çifte standartAvrupa Savaş Suçluları Mahkemesi Srebrenitsa katili Radko Mlaşoviçe 40 yıl hapis cezası kesti. Dava devam ediyor öteki insan kasapları da sıradadır. Gerekçede dikkati çeken nokta, insan öldürmek, toplum insan imha etmek, katliam yapma gibi en ağır derecelere tüm insanlığa karşı suç işlemiştir hükmü de eklendi, bu tüm suçların en ağırıdır.Devletler hukuku Srebrenitsa halkına karşı en ağır insanlık suçu işlendiği konusunda birleşmiştir ve verilen ceza yeni duruşmalarda emsal teşkil edecektir. Binlerce mazlum Bosnalının öldürülüp toplu mezarlara gömülmesi, kadın ve çocuklara kıyılması ve bunun onlar Müslüman oldukları, egemenlik haklarını istedikleri, özgürlük için savaştıklarından ötürü yapılması 20-inci yüzyılın katliamlar tarihine püskül oldu.Miloşeviç hükmündeki gerekçeye olağanüstü büyük ve af edilmez bir suç olarak Müslümanları toplu göçe zorlaması da eklenmiştir. Avrupa Savaş Suçluları Mahkemesi bu bakıma Nürinberg Savaş Suçluları Mahkemesinin bir devamıdır. Nürnbeg’te Nazi savaş suçluları, Hitler Generalleri, Yahudilerin yakıldığı ya da zehirli gazla öldürüldüğü toplama kampları şef ve gardiyanlarını SS katillerini yargılamıştı. İkinci Dünya Savaşından sonra büyük devletler, dünya halklarının ortak iradesi savaş suçlarına zaman aşımı olamaz konusunda birleşmişti. Bosna katliamı suçluları için de bu hüküm geçerlidir. Ne var ki, gerçekler Bulgaristan’da Todor Jivkov terör rejimi suçlularına, “soya dönüş” yalanı ardında Türklerin, Pomakların ve Romenlerin isimlerinin, soyadlarının, milli kimliklerinin değiştirilmesine geldiğinde olaylar değişiyor, adli tahkikat yapılmıyor, savcılık uyuyor, tutuklanan yok, yargılanan ve hapse atılan olmadı. 1972’de Nevrekop belediyesine bağlı (Gotse Delçev) Kornitsa köyünde asker ve milis köyü bastığında, erkekler öldürüldü, kadınlar dövüldü, yaşlılar tartaklandı, bir çok aile sürgün edildi. Sorgulanan, tutuklanan, hapse atılan polis, ordu subayı, emir veren parti sekreteri, İç İşler Bakanlığı generali yok, hatta bu işi yapanlar daha yüksek rütbelere terfi etti, kariyer yaptılar. Bunu da 1990 dan sonra gelen tüm partiler desteklediler.1984 Aralığından başlayarak 1989’a kadar devam eden Türklere zulüm yıllarından 42 şehidimiz var, yüzlerce erkek sakat kaldı, binlerce savaşçımız sürgün edildi, ölüm kampı “Belene”de zulüm gördü, zından’lara atıldı veya sürüldüler. Ardından 500 bin Bulgaristanlı Türk yerinden yurdundan edildi, memleketinden kovuldu, mallarına mülklerine el kondu, bir etnik halk topluluğu sözün tan anlamında her konuda ve her hususta yara aldı ve bir türlü toparlanamıyor, ama suçlu yok, tanklar insan ezdi, sanki ezmemiş, hamile kadınlarımız kurşunlandı, sanki hiç bir şey olmamış, bütün Türk köyleri boşaltılırken silahlı milisler köylerdeydi, yol boyları askerle sarılmıştı.Bu iş için devlet öyle bir hazırlık yapmıştı ki, yüz-binlerce Türk’e 3-5 günde pasaport verildi, bugün TIR kuyrukları 50 km olan “Kapitan Andreevo” sınır kapısından yıldırım hızıyla sel gibi gelip geçtik. Memleket çöktü, ekonomi, tarımsal üretim yere serildi, hayvanlar telef oldu, Bulgarların hiç de umurunda olmadı, önemli olan bizim vatanımızdan kovulmamız oldu. Bana bazen öyle geliyor ki, 1960’larda Roman kardeşlerimize karşı, 1072’de Pomak Müslümanlara karşı süngü takan, 1984 Aralığından sonra da Türklere karşı “Kalaşnikov”la saldıran, zırhlı araçlarla, tanklarla yolları köyleri, kavşakları saran Sofya rejimi insan haklarını tamamen çiğnerken, büyük sayıda Müslümana kıyarken, yüz-binlerce yurttaşı vatanından, toprağından kovarken insanlık suçu işlemiş ve bu büyük Katliam 20-inci yüzyılın yargılanıp lanetlenmeyen suçlarının en büyüklerinden biri olup, mutlaka yargılanmalıdır. Katliamların, insanlık suçlarının küçüğü Büyü olmaz, yerine de bakılmaz ve hepsi yargılanmalıdır. Uluslararası sözleşmelerde insan haklarını savunacağını kabul eden, ama etnik haklara geldiğinde bunu hiçbir zaman ve hiçbir yerde yerine getirmeyen, ulusal yasalarında bu bakıma değişikler yapmayı kabul etmeyen, anayasasını demokratikleştiremeyen, adalet reformu yapmaya yanaşmayan, bu bakıma AB direktiflerine de uymayan Bulgaristan hükumetine kesin sert yaptırımlar uygulanmaya başlanmalıdır. 26 yıldan beri siyaset sahnesinde kıvranan, rüşvet almaya, dalaverenin her çeşidine alışan, tüm olayları, gerçekleri ters yüz göstermede ustalaşan, anadilinde okuma yazma, kültürlerini yaşatma, geleneklerine uygun yaşama, dininle var olma hakkı da dahil tüm temel insan haklarından bugün de yoksun olan Bulgaristanlı Müslümanların bu durumundan öncelikle Bulgar totalitarizm uzantısı Sofya hükumeti ve ona yağcılık yapan HÖH-DPS yönetimi ve özellikle parti fahri başkanı, hainliğiyle ünlenen Ahmet Doğan sorumludur ve mutlaka tutuklanıp yargılanmalıdır. Onun suçu Bulgaristan’da demokratikleşme ve adil bir düzen durma davasına ihanet etmekten başlayıp, Türk Müslümanların ve tüm azınlık topluluklarının haksızlıklar bataklığında boğulması yolunu açmasındadır. Yani 40 yıl sigortalı işte çalışıp da 70 Euro (140) leva emekli maaşıyla geçinmeye çalışan yaşlıların zavallı durumu yürekler acısıdır. Burada kitleyi soyma suçu da kimlik değiştirme, sürgüne zorlama suçu kadar büyük bir suçtur. Türk ve Müslüman çocuklarının okulsuz ve sağlık hizmetlerinden yoksun bırakılmış durumu da bir insanlık suçudur. Bu cümleden olmak üzere, toplumda yapılacak her reformun altından çıkacak suçlu kendileri olduğundan dolayı, tüm reformları donduran, kaskatı komünist ilkelerle perçinlenmiş anayasa ve yasalara dokundurmayan, ekonomik ilişkileri değiştirmemeye direnen, üretim araçlarını modernleştiremeyen, sakat yönetim sonucu serbest Pazar ekonomimizi AB üyesi diğer devletlerin teşvikli ürünlerine boğduran zihniyet mutlaka sahneden inmeli ve çöpe atılmalıdır. Bulgaristan halkı Banka soyguncularının, paralarını Of Shor hesaplara gizleyenlerin polis devletinde yaşamak istemiyor. Halkımızın istemediği bir şey de, korku ortamında bundan böyle kalmak ve devamlı dehşet yaşamaya zorlanmaktır. Suriyeli sığınmacı ve savaş kaçaklarının Türk Bulgar sınırından geçmesini önlemek için milyon üstüne milyon harcayan Başbakan Borisov hükumeti, köylerde, kırsalda, ufak yerleşim yerlerinde duruma hakim değildir. Yaşlı köylüler her gece basılıyor, köylerde evleri soyuluyor, hayvanları çalınıyor ve bu anarşi sanki böyle gelmiş böyle gidiyor ve saraylarda yaşayanlar etkilenmiyor, tedbir alınmıyor, çevirdiği dalavereciler-inin açıklanmasından korkan milletvekilleri kabuklarına saklanmış, susuyor, görmezden geliyor. Tüm bu sorunlara değinmemizin nedeni şudur. Ana ayıyı öldürmeden yavrularından birini ikisini öldürsen de ayıdan korkanlar huzur bulmaz. Toplum sakinleşmez. Bizde de toplumun ana damarında zonklayan totalitarizm suçlularının nabzıdır, isimlerimizi değiştiren, kardeşlerimizi katleden, hepimizi memleketimizden zorla kovanların nabzıdır. www.bghaber.org


4

Mart - 2016

Dr.Mustafa Kahraman

Rusya Çekilmek Zorunda Kaldı

Avrupa kilidi Türkiye’nin elindedir. Suriye üzerine en öldürücü bombalarını atan Rusya hedefine ulaşamadan çekiliyor. Savaş uçakları ve kanatlı füzeleriyle gövde gösterisi yapıp, Yakın Doğu’dan daha büyük pay isteyen diktatör Putin, 15 Mart 2016 tarihinden başlayarak Suriye’deki hava ve deniz güçlerinin ana bölümün bölgeden ayrılmasını emretti. Bunlar en başta askeri saldırı ve bombardıman uçak ve gemileridir. Yeni kurulan askeri tesisler sökülecek ve Rusya eski konumuna dönecektir. 6 ay süren amansız saldırının temel hedefleri şunlardı: Putin’in Suriye’ye inmesi, bir, diktatör Esat’ın “daveti” gibi sahte bir iddiaya dayandırıldı. Teröristlerden büyük terörist olan ve 500 bin sivil vatandaşını bombalayarak öldüren, milyonlarcasını sakat bırakan ve 7 milyon kişiyi de yurdundan kovan bu insan müsveddesine kol kanat gerip iktidarını uzatmak önem bir ödevdi. Bunu yaparken de, yerli halkın doğal kaynaklarına çökerek, aşamadığı öz problemlerine çözüm aramaktı. Moskova bu hedefine ulaşamadı. Rusya bunalımı alarm çanları çalmaya başladı. Çekilme gerekçesi gizli tutulsa da, Rusya içine düştüğü ekonomik ve mali dar boğazdan çıkamıyor. İki, dünya barış ve demokratik güçlerinin“anti-terör” cephesi, çaresiz Rusya için biçilmiş bir kaftan, ardına gizleneceği bir şeytan maskesiydi. Terör başı Esat’ı savunan her güç her zaman ve her yerde terör örgütü DEAŞ’ı karşısına alacaktı. Bu düşmanlığın özü şudur. Suriyeli Araplar “biz Esat’la mücadele ederken işgal ve işgalden sonra iblisle işbirliği yaparız” demekten çekinmedi. 2006’da Musul’un işgaliyle örgüt güç topladı. Artık herkes, DEAŞ adıyla bilinen terör örgütünün baş düşmanının Esat rejimi ve dış emperyalist güçler olduğunu görüyordu. İslam dininde olmayan vahşet biçimleriyle savaşan bu kuruluşun hedefinde öncelikle Putin uşağı diktatör Sedat vardı. Zaman içinde bu iki terör odağından hangisinin daha vahşi olduğunu henüz kimse gösteremedi. Aslında anti-emperyalist nitelikli bu güçlerin çekirdeğinde, 1982’de US tankları Bağdat kapılarına dayandığında birden bire kayıplara karışan büyük sayıda Saddam Hüseyin subayı olduğu biliniyor. Bunlar Rusya askeri akademilerinde eğitim almış yetenekli askerlerdir. Örgütün halkı kucaklaması ise 2006’da Irak’ta meshep savaşlarının başlaması, 800 bin kişinin öldürülmesi ve gelecek kaygısı başlamasıyla başladı. Petrol satımından elde edilen parayla ise İŞİD enternasyonal ordusu kuruldu. Görüldüğü üzere “terörle mücadele” yürütmeyi bahane ederek Suriye’ye giren Moskova DEAŞ mevziilerini pek bombalamadı. Hedefinde yurtsever güçler, sivil halk, Bayır Bucak Türkmenleri, barıştan yana olan ve Esat mezaliminde yaşamak istemeyen Araplar, şehirler, köyler, yollar, Türk TIR’ları hastane ve okullar ve petrol boru hatları yani halkı sindirip topraklarından kovmak vardı. Bu zulümde bir yere kadar başarılı olabildi. Putin, diktatör Esat ile DEAŞ çelişkisini çözmek istemedi. Çünkü o Suriye’yi zayıf düşürecek ve parçalayacak tezadı onların kavgasında gördü. Bu yara kanamaya devam ediyor. Demokratik dünya Beşer Esat mı daha büyük terörist, DEAŞ mı daha büyük katil yoksa sivil halkı bombalayan Putin mi daha büyük barbar sorularına hala cevap bekliyor. Üç, Yakı ve Orta Doğu, Arap Dünyası doğal gazı ve petrolünün Avrupa Birliği yolunu kesmek, bu bölge devletlerini mezhep kavgalarıyla birbirine düşürerek sefaletin kara kuyusuna gömmek de Rus askeri saldırısının ana gerekçelerinden biriydi. O, Mısır’dan Homs’a kadar uzatılan gaz boru hattının Türkiye üzerinden Avrupa yolunu kestiğini sanıyor. Suudi Arabistan ve Katar enerji yedeklerinin eski kıtaya akıtılması tasarımlarını da şimdilik duvara astırdı. Bu projelerden ayakta kalan bir bölüm var. Doğu Akdeniz gaz kaynaklarının İsrail ve Lübnan yoluyla Türkiye’ye akıtılması ve bu yolla güvenli bir şekilde Balkanlara ve Orta Avrupa’ya yönlendirme projesi canlıdır. Nereden bakılırsa bakılsın enerji kaynaklarının Avrupa Birliği ülkelerine ulaşmasının 21-inci yüzyıl kilidi Türkiye Cumhuriyeti’nin elinde bulunuyor. Bu yüzden Büyük Türkiye yolunca daha emin adımlarla, daha kararlı, daha başı yukarda yürümemiz gerekiyor. Biz onlara değil, onlar bize muhtaçtır. Bu hepimizce çok iyi bilinmelidir. İstanbul’da yapılan son gösteriler oyun bozan tezgahıdır, siber saldırı merkezlerinin işidir. Dört, Efendisi olduğu PKK, PYD, YPG ve daha birçok kendilerine benzer Kürt terörcü Putin “gidiyoruz” deyince panikledi. Türkiye’yi çökertme planlarına taşeronluk edecekleri başka efendi yok. Rus’un çekilmesiyle onların da hem Kandil Dağında hem de Güney Doğu Anadolu’da hezimete uğratılması gün meselesidir. 40 yıldan beri beslenen, para alan, silahlandırılan PKK dağ kadrosu kent güçleri halkın gözünden düştü. Türkiye’de terörün etkisi altına aldığı güçlerin “kalkışması” Silahlı kuvvetler, polis, jandarma ve özel birlikler duvarına çarptı. Bu arada PKK’nin Türkiye’deki legal kolu HDP’nin de mumu sünüyor. Geçen senenin Haziran ayında, siyasallaşan PKK’nin HDP eliyle bölücülüğü, fitneciliği, kışkırtıcılığı TBMM’ne taşıması ve “ayaklanma “ çağrıları da suya düştü. Hedeflerinde bölmek ve parçalamaktan başka bir şey olmayan bir siyasi yapılanma kaşarlı kudurmuşlarla kudurdu. Dağda bayırda, hapishane koğuşlarında ve saklandıkları bodrumlarda gördükleri düşleri hayal sandılar. TSK’nin PKK yuvalarına misillemeleri hem patronları hem de taşeronlarını delirtti, şok yaşattı, hayal kırıklığına uğrattı. Hatırlanacağı üzere Putin’in Suriye çıkarması Jetlerimizin Kandil kamplarını yerle bir etmesinden hemen sonra geldi. Çanakkale’de her boydan emperyalistlerle amansız mücadele içinde doğan bu Vatan’ın parçalanmaz bütünlüğünü bu kapışmada da görmeyen kalmadı. Efendilerinin tasını tarağını toplayıp bölgeden çekilmesi PKK, PYD, HDP ve benzerlerine hiç beklemedikleri büyük darbe oldu. Barış umuduyla yaşayan halkın demokratik özgürlükçü güçleri bu defa da galip geldi. T.C. Cumhurbaşkanı Sayın R. Tayyib Erdoğan’ın “son terörist yok edilinceye kadar bu mücadele devam edecektir” kararlılığı halkımızda tam destek buldu. BULTÜRK başta olmak üzere Bulgaristanlı soydaş dernekleri devletin ve hükümetin kararlılığından gurur duydu. İnsan komşusu iyi ise iyidir. Türkiye halkı iyi olmadan Suriye asla iyi olamaz. Halkını satanlar, dış güçlere uşaklık edenler, ülke yönetemez. Diktatör Esat’ın gitmesini ve demokratik bir seçimle halkın demokratik hükümetinin kurulmasını isteyenler yerden göğe haklıdır. Hatta bu seçimlerin, Türkiye, Lübnan, Ürdün vb kamplarda yapılacak olması herkes için üzücüdür.

Bulgaristan Türklerinin Sesi

Dünyadan Haber

Türk dünyası çocuk oyun ve oyuncakları tanıtılacak

Eskişehir Osmangazi Üniversitesi (ESOGÜ) ile Kırgızistan-Türkiye Manas Üniversitesi (KTMÜ) işbirliğiyle 4-7 Ekim’de Kırgızistan’ın başkenti Bişkek’te düzenlenecek “2. Uluslararası Türk Dünyası Çocuk Oyun ve Oyuncakları Kurultayı”nda Türk çocuk oyun ve oyuncakları tanıtılacak. ESOGÜ Rektörü Prof. Dr. Hasan Gönen, düzenlediği basın toplantısında, “Türk Dünyası Çocuk Oyunları ve Oyuncakları Projesi”nin ESOGÜ öğretim üyeleri Yrd. Doç. Dr. Yalçın Bay ile Yrd. Doç. Dr. Neslihan Bay’ın akıllarına düşürdüğünü belirtti. Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Bahattin Acat ve Eğitim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Selahattin Turan’ın bu konuda çok ciddi çalışmalarının bulunduğunu anlatan Gönen, projenin kapsamında ilk etkinliğin Eskişehir 2013 Türk Dünyası Kültür Başkenti etkinlikleri kapsamında yapıldığını söyledi. Gönen, şöyle devam etti: “Doğu ve Batı Türkistan, Balkanlar ve Ortadoğu’daki çocuk oyun ve oyuncakla-

rını, ortaya çıkartmak için çalışmalar yapıldı. Çocuk oyunları konusunda bilimadamları, akademisyenler ve tarihe tanıklık etmiş insanlarla görüşüp, bunları dokümante ettiler. Geçen yıl elde ettiğimiz veriler ışığında 600 akademisyenin katıldığı ‘Uluslararası Türk Dünyası Çocuk Oyunları ve Oyuncakları Kurultayı’nı düzenledik. Bu yıl 4-7 Ekim’de Kırgızistan’ın başkenti Bişkek’te kurultayın ikincisi düzenlenecek. Ciddi bir katılımın olacağını tahmin ediyoruz. Nobel Kimya Ödülü

Müslüman Demokrat Birliği Par- Karlovo Belediyesi, Türkçe yer tisi Üzeyirov’un 1 milyona elkonuldu isimlerini değiştirmek istiyor

2009 yılında Müslüman Demokrat Birliği Partisi kuran Üzeyir Üzeyirov’un 1 milyon 22 bin levasına elkonuldu. Parlamentoya bağlı Yasadışı Yollardan Edinilen Varlıkların Müsadere Edilmesi Komisyonu Başkanı Plamen Georgiev, komisyonun Üzeyir Üzeyirov’un 1 milyon 22 bin levalık gelirine el konulduğunu duyurdu. MEÇHUL MÜSLÜMAN ASKER ANITI

Üzeyirov kardeşler, köydeki evlerinin bahçesine inşa ettikleri, üzerinde haç ve yarım ay bulunan pramit şeklindeki “Meçhul Müslüman Asker Anıtı” ile Bulgaristan’da uzun süre gündemde kalmıştı. Anıt, savcılık kararıyla belediye ekipleri tarafından yıkılmıştı.

Karlovo Belediyesi, ilçe sınırları içindeki Türkçe sokak ve cadde isimlerini değiştirmek istiyor. Belediye Meclisi tarafından sunulan teklifle Osmanlı döneminde kalma Türkçe sokak ve yer isimlerinin Bulgarca isimlerle değiştirilmek isteniliyor. ŞEHİR SAKİNLERİ DEĞİŞİKLİĞE KARŞI

82 yaşındaki Hristo Voyniagovski, Sucurum Şelalesi’ni örnek göstererek, insanların bu isimlere alıştığını ve değişikliğin iyi olmayacağını söyledi. Voyniagovski, Bulgar basınına yaptığı açıklamada, sadece ‘Amcik Pınar’ yerinin isminin değiştirilebileceğini çünkü iyi bir isim olmadığını söyledi. İSİM DEĞİŞİKLİĞİ GİRİŞİMİ ESKİ Karlovo’da yer isimlerinin değiştirilmesi girişimi 2011 yılında aşırı sağ milliyetçi NFSB Partisinin teklifiyle başladı. Aynı parti Burgas bölgesindeki Türkçe yer isimlerinin değiştirilmesini istemişti. Teklif yerel belediyede Kabul edilerek bölgedeki Türk isimleri Bulgarcalarıyla değiştirilmişti.

sahibi Aziz Sancar da etkinliğe katılacak. Kendisini orada ağırlamaktan çok mutlu olacağız.” - “Çocuklarımız, Türk dünyasına hakim olmakta zorlanıyor” Prof. Dr. Gönen, Türklere ait çocuk oyunlarını yeniden gündeme getirmeyi amaçladıklarını ifade ederek “Bunu çok önemli buluyoruz. Batı dünyasının kavramlarıyla yetişen çocuklarımız Türk dünyasının çocukları olmakta zorlanıyor. Kadim kültürümüzü yeniden ihya ederek gönüllü Türk dünyası oluşturma gayretindeyiz” diye konuştu. ESOGÜ Türk Dünyası Oyun ve Oyuncakları Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Yrd. Doç. Dr. Yalçın Bay ise KTMÜ işbirliğiyle gerçekleştirecekleri etkinliğe 36 ülkeyi kapsayan bir katılım beklediklerini vurguladı. Türk dünyasının kültürel genlerini yeniden keşfettiğine değinen Bay, “Projemizi herkes destekliyor. Türk dünyasının kadim oyunlarına sahip çıkılmasını amaçlıyoruz” dedi.

Filibe’de ‘Etnik Topluluklar

Filibe’de Etnik Topluluklar Evi kapılarını 31 Mart günü açıyor. Bulgaristan’da yaşayan etnik gruplara mensup sanatçıların eserleri sergilenmesi öngörülen Etnik Topluluklar Evi’nin kurulmasında asırlardır Filibe’de birlikte yaşayan Ermeni, Musevi, Roman, Rus ve Türklerin çabaları var. Etnik Topluluklar Evi’ne Filibe Uluslararası Fuarı ve Zaedno Vakfı’nın destek verdiği bildirildi.

Bulgaristan’da 6 bin 112 Türk şirketi faaliyet gösteriyor

Panama belgelerinin sızdırılması

Bulgaristan’da faaliyet gösteren Türkiye sermayeli şirketlerin sayısında arttış olduğu bildirildi. 2015 yılında Bulgaristan’da 5 bin 935 Türk şirketi faaliyet gösterirken, 2016 yılının ilk üç ayında şirket sayısının 6 bin 112’e yükseldiği belirtildi. Bulgaristan’a en çok yatırım yapan ülkeler arasında Türkiye 13. sırada yer alırken, iki ülke arasındaki ticaret hacmin 3.5 milyar avroluk bir artışın gözlendiği açıklandı.

rülüyor. Genellikle vergi ödememek ya da düşük vergi ödemek için yurt dışında kurulan ve “vergi cenneti” olarak adlandırılan bazı ülkelerdeki “off-shore şirketlere” dünyadaki mevcut finansal varlıklar, vergi sistemlerinin dışına kaçırılarak yönlendiriliyor. Sızdırılan belgelerde aralarında devlet başkanlarının da olduğu 100’den fazla politikacının yanı sıra birçok küresel şirket ve ünlü simanın da adı geçiyor. Belgelerin sızdırılmasının ardından İzlanda Başbakanı David Gunnlaugsson istifa etmişti.

İsviçre merkezli insani yardım kuruluşu Uluslararası Kızılhaç Komitesinin (ICRC) isminin Panama’daki hukuk firması Mossack Fonseca tarafından izinsiz kullanıldığı bildirildi. İsviçre’nin Le Matin Dimanche gazetesinin haberine göre, Mossack Fonseca, müşterileri için “inanç vakıfları” adı altında off -shore şirketler kurduğu ve bunlardan birisine “Kızılhaç” ismini verdi. ICRC ile birlikte Doğal Hayatı Koruma Vakfının isimlerinin izinsizce kullanılması ve Panama belgelerinde yer alması ise yardım kuruluşlarının tepkisine neden oldu. Yardım kuruluşları Panama belgelerinde isimlerinin geçmesinin imajlarına zarar vereceği endişesini taşıyor. “Panama belgeleri” olarak basına sızdırılan belgelerde çok sayıda kişi ve şirketin uluslararası vergi kaçakçılığı, kara para aklama, uluslararası yaptırımları delmek gibi amaçlarla off-shore şirketler ve hesaplar üzerinden finansal işlem yaptığı öne sü-


Bulgaristan Türklerinin Sesi

Mart - 2016 5

Ekonomi

Cumhurbaşkanı Erdoğan, ABD’nin En Büyük Camisini Açtı

O gün bizlere burada yardımcı olan Maryland Belediye Başkanı’na, şu anda görevde değil, teşekkür ediyorum. Az önce bizleri karşılayan şimdiki Belediye Başkanı’na da çok teşekkür ediyorum. Onlar bize yardımcı oldular. İşte bu medeniyetler arası bir çatışma değil, medeniyetler arası bir ittifaktı. Bunun

adımı atılmış oldu» ifadelerini kullandı. «AMERİKALI MÜSLÜM A N L A R A H İ Z M ET V E R E C E K » Maryland’deki Amerika Diyanet Merkezi’nin civar bölgelerdeki Amerikalı Müslümanlara da hizmet vereceğini belirten Erdoğan, «Özellikle Osmanlı mimarisine göre yapılan 750 kişi kapasiteli bu cami, bizlere adeta Türkiye’deymişiz hissini uyandırıyor. Türk-Amerikan Kültür ve Medeniyet Merkezi caminin yanı sıra konferans salonu, kütüphanesi, spor

salonu, misafirhanesi, sosyal tesisleriyle bir de hamamıyla bir külliye. Bu özellikleriyle merkezimiz ibadethane yanında sosyal alandaki tüm ihtiyaçları da karşılayacak şekilde tasarlanmış ve hayata geçirilmiştir. Maryland eyaletinde yapılan bu yatırım, şüphesiz civar bölgelerdeki Amerikalı Müslümanlara da hizmet verecektir. Külliyemizin Amerika’da yaşayan tüm Müslümanlar için tüm kardeşlerimiz için hayırlı olmasını Rabb’imden niyaz ediyorum» diye konuştu.

Evliya Çelebi Yolu yeniden canlanacak

Kültür ve Turizm Bakanlığı tavsiyesi ile kurulan ve Türkiye’deki 17 yürüyüş rotasının oluşumu, bakımı, korunması ve tanıtımından sorumlu Kültür Rotaları Derneği (KRD), İnegöl ilçesindeki Evliya Çelebi Yolu’nun canlandırılması için çalışma başlattı. KRD yönetim kurulu üyeleri Kate Clow

ve Caroline Finkel, proje kapsamında Evliya Çelebi Yolu üzerindeki Sungurpaşa, Çavuşköy ve Babasultan mahallelerini ziyaret etti. Clow ve Finkel daha sonra İnegöl Belediye Başkanı Alinur Aktaş ile bir araya geldi. Clow, burada yaptığı konuşmada, AB ve Türkiye tarafından finanse edilen Sivil Toplum Diyaloğu Programı kapsamında hibe almaya hak kazanan ‘’Avrupa’dan Türkiye’ye Yürüyüş Projesi”nin KRD ile Avrupa Via Francigena Birliği ortaklığında, Antalya Demre Belediyesi, Bursa İnegöl Belediyesi ve Isparta Eğirdir Belediyesi iştirakçiliğinde yürütüleceğini bildirdi. Proje kapsamında, Evliya Çelebi Yolu üzerindeki mahallelerin turizm potansiyelinin tespitine Sungurpaşa, Çavuşköy ve Babasultan muhtarlarını ziyaret ederek başladıklarını belirten Clow, ilgilerinden dolayı belediye yetkililerine teşekkür etti. Finkel ise yol güzergahındaki 13 mahalleyi daha ziyaret edeceklerini belirterek, İnegöl’ün dünyaya tanıtılması ve konaklama imkanlarının geliştirilmesinin önemini vurguladı. Belediye Başkanı Aktaş da kültür turizmi için önemli bir projeyi hayata geçirmenin mutluluğunu yaşadıklarını dile getirerek, şunları kaydetti: “İnegöl Belediyesi vizyonu çerçevesinde

iştirakçisi olduğumuz Evliya Çelebi Yolu Projesi’nin, Yeniceköy Mahallesi’nde geçen hafta temeli atılan ve temmuz ayında tamamlanacak olan Doğa Sporları ve Turizm Merkezi (DOSTUM) ve Fevziye Kanyonu ile bir bütünlük arz edeceğini, İnegöl’de turizmin ulusal ve uluslararası bazda gelişmesine büyük katkı sağlayacağına eminiz. Yol üzerinde konaklama imkanlarının geliştirilmesi konusundaki çalışmayı ise muhtarlar ile yapılan görüşmelerin sonuçlarına göre şekillendirebiliriz.” Proje ortağı Avrupa Via Francigena Birliğinin İtalya’da belediyeler ile çalışarak koordine ettiği sistemin, Türkiye’de de uygulanmasını amaçlayan projenin yıl sonuna kadar tamamlanmasının beklendiğini anlatan Aktaş, “Proje esnasında ayrıca Avrupa standartlarına uygun kültür rotası yapımı ve yönetimi rehberi geliştirilecek ve çeşitli konferanslarla ulusal ve yerel kurumların iştiraki sağlanacak. Böylece yürütülen çalışmalar ile Avrupa Konseyinin Kültür Rotaları Enstitüsünde temsil edilen en köklü yürüyüş rotalarından olan ve İngiltere’de başlayıp, İsviçre ve Fransa üzerinden geçerek İtalya’nın Bari kentinde sonlanan Via Francigena yürüyüş rotası, Balkanlar üzerinden Türkiye’ye uzatılacak.” ifadelerini kullandı.

Doğal Ürünler Üzerine Yapılan Araştırma

Nepal’de 29-31 Mart tarihlerinde Asya Bilim Akademileri ve Toplulukları Birliği (The Association of Academies and Societies of Sciences in Asia-AASSA) ve Nepal Bilim ve Teknoloji Akademisi (Nepal Academy of Science and Technology-NAST) iş birliği ve Bilim Akademileri Küresel Ağı (Global Network of Science Academies-IAP) desteğiyle düzenlenen “Doğal Ürünler Üzerine Yapılan Araştırma ve Geliştirme Yoluyla Ekonomik Refah/ Economic Prosperity through Research and Development in Natural Products” konulu Uluslararası Bölgesel Çalıştay’a; AASSA Başkanı ve IAP Eş-

Başkanı Prof. Dr. Krishan Lal, TÜBA Başkanı Prof. Dr. Ahmet Cevat Acar, TÜBA Şeref Üyesi ve AASSA Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Namık Kemal Aras, TÜBA Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Ahmet Nuri Yurdusev ve TÜBA Asli Üyesi Prof. Dr. Kazım Şahin ile üye akademilerden bilim insanları katıldı. TÜBA Başkanı Prof. Dr. Acar yaptığı açıklamada şunları söyledi: “Çalıştay’da, ev sahibi Nepal ve bazı ülkeler yanında ülkemiz açısından da güncel bir konu olan ‘Doğal/tıbbî/aromatik bitkilerin ve bunlara dayalı ürünlerin üretimi ile ticarileştirilmesi yanında ilgili diğer konular” ele alındı. Çalıştay, akademiler, bilim insanları ve paydaşlar arası iletişim ve iş birliği bakımından da yararlı oldu. Bu bağlamda TÜBA-NAST bilimsel iş birliği anlaşmasını imzalamamız, Türk ve Nepal akademileri ve bilim insanları arasındaki ilişkilerin gelişmesi açısından önemli bir adım oldu.” TÜBA Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Yurdusev Çalıştay’da “Ekonomik Gelişmede Bilim ve Bilim İnsanlarının Rolü: Türkiye Örneği” başlıklı bildirisinde “ekonomik gelişmenin doğal kaynaklar, insan kaynakları ve teknoloji olmak üzere üç ana

unsura dayandığını; teknoloji unsuru bakımından bilim insanları ve kurumlarının belirleyici olduğu” hususunu Türkiye örneği bağlamında açıkladı. Prof. Dr. Şahin ise hayvan modellerinde çalışma ekibi tarafından yapılan çalışmaların sonuçlarını paylaştığı “Kronik Hastalıkların Önlenmesinde Fitokimyasalların Moleküler Mekanizması” adlı sunumunda özellikle renal, kolorektal, over kanser türlerinde fitokimyasalların genel ve hücresel etkileri üzerinde durdu ve özellikle fitokimyasallarla ilgili detaylı klinik çalışmalara ihtiyaç duyulduğunu vurguladı. Özellikle tıp alanında preventif amaçlı kullanılan bitkisel ürünler üzerine Türkiye, Nepal, Güney Kore, Japonya, Hindistan, Çin, Bangladeş, Malezya, Tayland, Sri Lanka, Rusya, Ermenistan, Gürcistan, Filipinler, Almanya, Macaristan, Endonezya, Pakistan gibi farklı ülkelerden pek çok bilim insanının katıldığı Çalıştay’da herbal ürünlerin tıpta kullanımı ile ilgili sunumlar gerçekleştirildi. Dünyada tıp alanında kullanılan herbal ürünlerin büyük çoğunluğunun yetiştiği Nepal’de yapılan sunumlar sonucu bu tür bitkiler ile ilgili pek çok çalışmaya ihtiyaç olduğunun altı çizildi.

Musa VATANSEVER Birkaç

Dalımızı Birden

Kesiyorlar

Türk olduğumuzu ne pahasına olursa olsun unutturmak istiyorlar. Çıkış yolu: Her yerde ve her an bizden korkacaklar! “Öfke, taş altında yatsın!” bir Rus atasözüdür. Bulgaristan’daki uygulanışı ise şöyledir. “Türk – Müslümanların problemleri bize hatırlatılmazsa, onlar bizim için yok olacaktır. Bulgar totaliter rejim uzantıları 26 yıl gibi kısa bir sürede “soya dönüş” dönemi sorunlarını Bulgar toplumuna unutturduğu gibi, sağ ve sol siyasi uçlarda milliyetçi Türk ve İslam düşmanları yetiştirerek, siber saldırı ve propaganda merkezleri ve araçları geliştirerek, bizimle planlı mücadele tahtını ve bayrağını onlara devretmeyi başardı. Devler köpeklerini yetiştirdi ve kendisi geri çekiliyor gibi. Yeni yapılanma içinde artık yerini bulanlar var. Aşırı Bulgar milliyetçilerinin “Alfa” ve “Skat” gibi 24 saat saldıran özel TV programları var. Bizi devamlı eksikli, farklı, gerekli olmayanlar olarak göstermeyi becerebilen özel eğitimli kadrolar sahneye çıkarılıyor. Biz her şeyden tamamen mahrum bırakıldık. Türk Müslümanlar kitlesinin bir özel radyo yayınımız, bir günlük dertleşme merkezimiz olmadı, haftalık bir gazetemiz bile yok. Aylık bir tarih, edebiyat, sanat ve sportif dergimiz yok. Bir çocuk gazetemiz, 26 yılda basılmış bir masal veya şiir kitabımız yıllarca çıkarılamıyor. Biz sanki kendini “Allah” olarak tanıtan bir boğa yılanı sarmış ve hepimizi boğdukça boğuyor. Bulgar yaptığı zalimliği unutturma işini Türk taşeronlara yaptırıyor. Türkiye sizin için bir şey yapmıyor mu?, diyenlere selamımız oldu. Bizdeki haftalık tek Türkçe Bulgarca gazeteyi biliyor musunuz kim finanse ediyor? Türkiye devletini düşmanları! Türk devletini devirmek için paralelci uşaklarıyla gece gündüz dolap çeviren Feytullah Gülen hoca ajanları. Özel eğitim görmüş ve gazeteci kılığına girmeyi başarmış bu ajanlar öncelikle Bulgaristanlı Türk Müslümanlara karşı mücadele veriyorlar. “Zaman Bulgaristan” gazetesinin her sayısıyla öz zekâmızı, bilincimizi kıyım kıyım yontup çöpe atarak bizi bir daha dirilmemek üzere teslim olmaya hazırlıyorlar. Bizim Bulgaristanlı Türk kimliğimize acımasız sinsi saldırılarda bulunuyorlar. Bulgaristanlı Türklere olan yaklaşımı paralel olmakla birlikte, Bulgarlara yaraşmak ve onların gönlünde ısınmak için şu özelliklerini besliyorlar: Tarihimizi, anadilimizi, adetlerimizi, ahlakımızı, namusumuzu yok çarpıtarak, yalan yanlış anlatarak çarpıtıp saydıkları yetmezmiş gibi, bu “aydın bozmaları” Bulgaristanlı Türk Müslümanların gittiği camilerde namaz kılmıyorlar. Mevlitlerimize gelmiyorlar. Yıllık yerel anma törenlerimize katılmıyorlar, ama gidip Kırcaali’nin merkezinde Bulgarlara aşure dağıtıyorlar. Papazları ve Ahmet Doğan hainini ödüllendirme törenleri düzenlediler, düzenliyorlar. Ramazana, bayrama, aşureye Ortodoks Papazları ziyafetlere davet edip bol bol konuşturuyorlar, öz bayramımızın içine papaz kokusu katarak törenlerimizin havasını bozuyorlar, insanımızı Müslüman törenlerinden caydırıp uzaklaştırmayı hedeflerini artık herkes anladı. Memlekette “Zaman Bulgaristan” plâketi almayan papaz kalmadı. Bol kese harçlıklarını US Dolar üzerinden Amerika’dan alan bu ajanlar Bulgar’dan büyük papazcı çıktılar. Hoşgörü (tolerans) masallarını maske ederek hükümet katlarına, bakan ve başbakan katlarına Bulgaristan Türkleri adına, sözde onları temsil edermiş gibi, hatta onların temsilcisiymiş gibi tırmandılar. Bu hareketleri zaten yıllardan beri hepimizi rahatsız ediyordu. Ağızlarına ayarı olmayan bu “aydın” hocacılar T.C. devletine, Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayip Erdoğan’a ve Türk hükümetine karşı bol keseden sitem savururken kırmızıçizgileri hepten çiğnediler. Üstüne üstelik Sofya azılı milliyetçilerle aynı kabağa osurmaları, “SU 24” uçağının düşürülmesinden sonra Ahmet Doğan adlı KGB ajanının ortaya attığı “Bulgar milli çıkarları” doğrultusunda makaleler yazmaları tüm sabır sınırlarını aştı. 2016’da olaylar özellikle de milli çıkarlar ile ideolojik boyutları birbirinden ayırt etmeyi becermekte aciz olan ve habercilikte hainliğe uzanan “Cumhuriyet” gazetesinden Cem Dündar gibi yazılarında isabetli görüş ve tutarlı bakış açısı olmayan yazarları savundular. Dilaltında gizledikleri “T.C.’de basın özgürlüğü olmadığı” görüşünü duyurmak için Bulgar TV yayınlarında poz verdiler. Sınırsız ileri gidişleri “Zaman” gazetesine kayyum atanmasından sonra daha da şiddetlendi. Bu gerin dönemde, ülkemizde de anketler yapıp değişik biçimlerde paralelcilik yapan bu “Zaman grubunda” Bulgaristan Türk Müslümanlarıyla ilgili hayra vesile bir gram gerçekçilik duygusu yoktur. Yıllardan beri Ahmet Doğan hainiyle birlik olup, aralarındaki gizli sözleşmeye sadık kalan, bizim “soya dönüş” yaralarımıza tuz ekip üzerine her defasında dağa büyük ve ağır taş bastılar. Bu paralelci ekip köy kasaba gezip sıradan insanlarımızın bilincini tek tek zehirlemek, kardeşlerimizin beynine paralelcilik aşılamak, milletçe omuzladığımız “Büyük Türkiye” davasından hemşerilerimizi caydırmak, memlekette kalan ve göç etmek zorunda kalan akrabalarımızın arasındaki bağları koparmaya, kardeşliğimizi otalamaya çalıştılar. Bunlar unutulacak kötülükler değildir.


6

Mart - 2016

Raziye ÇAKIR Bir simit parasıyla Cennet…

Ders Almak İsteyenlere Dünyanın en kıymetli incileriyle bile satın alamadığını, Bir simit parasıyla alına­bileyeceğini bilmeyenlere. Bir Öğretmenin Günlüğünden. Günün son dersiydi; Öğrenciler çıkmak için sabırsızlanıyordu. Defter ve kitaplarını çantalarına koydular. Zil çalar çalmaz, dışarı çıkmak için hazırdılar. Yalnız, Ali hazırlanmamıştı. Gecikmek için de elinden geleni yapıyordu. Nihayet zil çaldı. Öğrenciler bir anda kapıya yöneldi.Ali, yerinden kalkmadı.Ağır ağır eşyasını topladı. Bir yandan göz ucuyla öğretmenine bakıyor, bir yandan da arkadaşlarının gitmesini bekliyordu. Öğretmeni, onun bu halini fark etti: — Hayrola Ali, dedi. Eve gitmeyecek misin? Ali, son arkadaşının da çıktığını görünce cevap verdi: Sizinle konuşmak istiyordum öğretmenim. — Peki, dedi öğretmeni. Ne söyleyeceksin bakalım? —Ahmet arkadaşımız var ya… Evet, ne olmuş Ahmet’e? — Durumları pek iyi değil galiba. Annesi, beslenme çantasına pek iyi şeyler koymuyor. Eee? — Ona yardim etmek istiyorum. Ama benim yardım ettiğimi bilirse üzülür. Günde bir simit parası biriktirip her hafta size versem, siz de ona verseniz? Cebinden bir avuç bozuk para çıkarıp öğretmenin masasının üzerine koydu. Öğretmen, paraya dokunmadı. Sandalyesine oturup düşündü. Ali hakkındaki bilgilerini yokladı. Bildiği kadarıyla ailesinin durumu pekiyi değildi. Bu çalışkan ve sevimli öğrencisi, ne kadar da iyi niyetli ve düşünceliydi. Zengin bir ailenin çocuğu değildi. Buna rağmen yardım etmek istiyordu. Üstelik yardım ettiğinin bilinmesini istemiyordu. Öğretmen: Dur bakalım Ali, dedi. Bildiğim kadarıyla sizin de maddi durumunuz pekiyi değil. Yanlış mı biliyorum? — Doğru biliyorsunuz öğretmenim. Babam gündelikçi. Çoğu zaman iş bulamıyor. Ama ben de çalışıyor, para kazanıyorum. Nerede çalışıyorsun? — S i m i t s a t ı y o r u m . Öğretmen yine durup düşündü. İyiliğin bu kadarına ne demeliydi şimdi? Bunun gerçekleşmesi zordu. Onu, bundan vazgeçirmek için bir çare bulmalıydı. Bunu yaparken, sevimli öğrencisini de kurmamalıydı. Onunla biraz daha konuşursa, belki bir yolunu bulurdu. Öğretmen, Ali’ye dondu: Büyüyünce ne olmak istiyorsun, diye sordu. —Çok zengin bir iş adamı… Niçin? — İnsanlara daha çok yardım etmek için… Güzel, dedi Öğretmen. Bak simdi Ali, Ahmet’in ailesinin durumu pekiyi değil, bu doğru. Ama sizinki de bundan pek farklı değil. İstersen acele etme. Çok zengin olduğun zaman insanlara yârdım edersin. Olmaz mı? — Olmaz, dedi Ali. Şimdi yapmalıyım. Neden olmaz? —Üç sebepten dolayı olmaz. Birincisi: Bu para zaten benim değil. İyilik ettiğim için Al­lah, beni insanlara sevimli gösteriyor. İnsanlar da bundan etkileniyor, daha çok simit alıyorlar. Bu sayede gün boyu çalışanlardan bile fazla simit satıyorum. Hele mahallede Ha­ san Amca var, her gün iki simit alıp güvercinlere veriyor. İkincisi: ‘Ağaç yas iken eğilir.’ deniliyor. Şimdiden iyilik yapmayı öğrenmezsem büyüdüğümde hiç yapamam. Şimdiden iyilik yapmayıp bunu zenginlik günlerime erteler sem, zengin olduğum günlerde de daha zengin olduğum günlere erteler kendimi kandırmış olurum. Üçüncüsü ise daha önemli: Büyüdüğüm zaman çok zengin bir iş adamı olmak istiyorum. Zamanında yatırım yapmayanlar büyük iş adamı olamazlar. Nurhan Öğretmen, karsısında büyük biri varmış gibi dinliyordu: Bu sonuncusunu pekiyi anlayamadım – Açıklayayım öğretmenim, dedi Ali. Şimdi, çok zen­ gin olmadığım için, ancak günde bir simit parası ka­ dar yardım edebiliyorum. Bundan fazlasını veremem. Allah, Cennet’i gücü kadar iyilik edene veriyor. Şimdi gücüm bu olduğuna göre, Cennet’in fiyatı birkaç simit parası kadardır. Eğer zengin olmadan ölürsem birkaç simit parasıyla Cennet’e girebilirim. Bundan daha karlı bir yatırım olur mu? Öğretmen’in gözleri dolmuştu. Başını ‘Evet’ anlamında sallarken Ali’yi evine yolladı. Sınıfa geri dönerken okulun boşaldığını fark etti. Eşyalarını toplamak için masasına döndüğünde Ali’nin bıraktığı paraların masa üstünde kaldığını fark etti. Sandalyesine gayri ihtiyari oturdu ve paraları eline aldı. Hiç bir para ona bu kadar kıymetli gelmemişti. Sanki elinde dünyanın en kıymetli incilerini, ya­kutlarını, elmaslarını tutuyordu. Hatta bu para­lar onlardan bile kıymetliydi. Bu paralar, bu bozuk SIMIT paraları, Cenneti satın alabilecek paralardı. Sanki hiç bırakmak istemeyen bir duygu ile sımsıkı kavradı bu bozuk simit paralarını. Oturduğu yerden kalkamadı Öğretmen. İçinin dolduğunu, Tarif edilemeyen duygulara boğulduğunu hissetti. Birden boşalan sağanak yağmurlar gibi ağlamaya başladı. Ağladı… Ağladı… Ağladı.

Bulgaristan Türklerinin Sesi

Tarih ve Eğitim

TÜRKİYE’DEN DÖRT BİLİM PROJESİ BULGARİSTAN’DA 12 Mart, 2016 tarihinde TED

Üniversitesi’nde gerçekleştirilen Ulusal Bilim Festivali’nde seçilen 4 okul, 9-12 Mayıs, 2016 tarihlerinde Bulgaristan’ın Plovdiv Üniversitesi’nde Türkiye’yi temsil edecekler. Ulusal Bilim Festivali, Avrupa Birliği Komisyonu’nca desteklenen, yürütücülüğünü TED Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Murat GÜNEL’in yaptığı ve İngiltere, İtalya, Slovakya, Türkiye, Bulgaristan, Fransa, Slovenya, Almanya, Yunanistan, İrlanda, Ürdün ve Gürcistan ortaklığında gerçekleştirilen Zincir Reaksiyon (Chain Reaction) projesi kapsamında düzenlenen bir etkinliktir. Festivalin amacı öğrenciler tarafından geliştirilen bilim projelerinin bilimsel bir toplulukla buluşturulup fikir alışverişi yapılmasını sağlamaktır. 12 Mart, 2016 tarihinde TED Üniversite’sinde gerçekleştirilen Ulusal Bilim Festivalinde öğrencilerin hazırladığı 50’ye yakın bilim projesi bilim severlerle buluşmuştur. Yapılan değerlendirmeler sonunda seçilen öğrenci grubu 9-12 Mayıs 2016 tarihlerinde Bulgaristan’nın Plovdiv

Üniversitesi’nde düzenlenecek olan Uluslararası Bilim Festivali’nde projelerini sunarak Türkiye’yi temsil edeceklerdir. Ayrıca, değerlendirmede ilk dörde giren projelelerin öğretmenleri aynı tarihlerde yine Plovdiv Üniversitesinde gerçekleşecek olan Öğretmen Çalıştayına katılarak öğrencilere bilimi sevdirecek etkili uygulamalar konu-

sunda fikirlerini uluslararası bir platforma taşıma ve eğitim alma fırsatı bulacaklardır. Plovdiv Üniversitesinde gerçekleştirilecek Öğretmen Çalıştayı TED Üniversitesinde görev yapan Prof. Dr. Murat GÜNEL, Kutlu Tanrıverdi ve Gülşah Özkan’dan oluşan proje ekibi tarafından 12 ülkeden 60 öğretmenlere yönelik yürütülecektir.

Seyhan’a Bulgaristan’dan “Kardeş”

Seyhan Belediyesi ile Bulgaristan’ın Plovdiv Belediyesi arasında “Kardeş Belediye” anlaşması kapsamında ilk adım atıldı. Bulgaristan’ın ikinci büyük şehri Plovdiv Belediyesi’nin Başkan Yardımcısı Stefan Stoyanov ve beraberindeki teknik bir heyet Seyhan Belediyesi’nin davetlisi olarak Adana’ya geldi. Seyhan Belediyesi’nin çalışmalarını yakından inceleyen Başkan Yardımcısı Stoyanov, özellikle Avrupa Birliği Fonları’nın kullanıldığı projeler konusunda işbirliği yapmalarının her iki şehir açısından da olumlu olacağını söyledi. Plovdiv Belediyesi Ekonomi Danışmanı ve Bulgaristan’ın önde gelen ekonomi analisti Georgi Stoev’un da eşlik ettiği Belediye Başkan Yardımcısı Stefan Stoyanov, Seyhan’ın bürokratlarıyla gerçekleştirilen teknik toplantının ardından Seyhan Belediye Başkanı Zeydan Karalar tarafından makamında kabul edildi. Bulgaristan heyetinin Seyhan’da yaptığı inceleme ve toplantıların sonuçları hakkında bilgi alan Karalar, “Türkiye ve Bulgaristan arasında geçmişi uzun yıllara giden tarihi bir birliktelik var. İki ülke insanlarının

ve kurumlarının teknik ve sosyal konulardaki işbirliğinin her iki taraf açısından da son derece olumlu olacağını düşünüyorum” diye konuştu. Zeydan Karalar, makamında kabul ettiği Bulgaristan’ın Plovdiv Belediyesi Başkan Yardımcısı Stefan Stoyanov’a SEYMER’lerde hazırlanan el işi seramik tablo hediye etti. Ko-

Bulgaristan Avrupa’da en az girişimcisi olan ülkedir 2015 yılı için Küresel Girişimcilik Denetiminin sonuçlarına göre girişimcilik için güçlü isteğe rağmen çok az Bulgaristanlı, yeni şirket kurmaya çalışıyor. Bulgaristan, ilk defa rapora katılıyor ve Avrupa’da girişimcilik başlama sürecinde bulunan kişi başına son pozisyonda sıralanıyor. Bu göstergeye göre Letonya, Estonya ve Romanya en iyi performans gösteriyor.

nuk başkan yardımcısıda Başkan Karalar’a ülkesinden getirdiği bir hediyeyi takdim etti. Görüşmenin ardından Seyhan ile Plovdiv Belediyeleri’nin “kardeş şehir” olabilmeleri için karşılıklı iyiniyet mutabakatı imzalandı. Her iki belediyeden teknik düzeyde karşılıklı ziyaret ve görüşmelerin önümüzdeki günlerde devam edeceği bildirildi.

BULGAR HEYETTEN TANÇ’A ZİYARETİ

Bulgaristan Milletvekili Şaban Ali, Cebel Belediye Başkanı Bahri Ömer ve Balkan Türkleri Konfederasyon Başkanı Zürfettin Hacıoğlu, Edirne Vali Vekili Beyazıt Tanç’ı makamında ziyaret ederek, görüşmelerde bulundu. Edirne Vali Vekili Beyazıt Tanç, Bulgaristan Milletvekili Şaban Ali, Cebel Belediye Başkanı Bahri Ömer ve Balkan Türkleri Kon-

federasyon Başkanı Zürfettin Hacıoğlu’nun ziyaretinden duyduğu memnuniyeti dile getirerek, komşu ülke Bulgaristan ile ekonomik, kültürel sportif anlamda işbirliği içinde olduklarını ifade etti.


Bulgaristan Türklerinin Sesi

Mart - 2016 7

Kültür - Sanat

Türk filmleri Bulgaristan’dan ödülle döndü Film Fest 2016 festivalinde, Soner Caner ve Barış Kaya’nın yönetmenliğini yaptığı “Rauf”, Uluslararası Sinema Yazarları Örgütü FIPERSCI ödülünü, Zeki Demirkubuz’un “Bunaltı” filmi Domain Boyard Holdingi’nin ödülünü, Emin Alper’in yönettiği “Abluka” ise En İyi Balkan Filmi ödülüne layık görüldü. Festivalin Yöneticisi Stefan Kitanov, Sofya Halk Kültür Sarayı’nda (NDK) düzenlenen törende yaptığı konuşmada, festivale katılan 4 Türk filminin üçünün ödülle ayrılmasının “mutluluk verici” olduğunu söyledi. Festivalin uluslara-

rası film programında yer alan “Rauf”, Uluslararası Sinema Yazarları Örgütü FIPERSCI’nin ödülünü aldı. Balkan Filmleri kategorisinde Domain Boyard Holdingi’nin ödülü, yönetmen Zeki Demirkubuz’un “Bunaltı” filmine gitti. Türkiye, Fransa ve Katar ortak yapımı, yönetmen Emin Alper’in “Abluka” filmi de En İyi Balkan Filmi ödülüne layık görüldü. Bu yıl 58 ülkeden 210 filmin gösterildiği Sofia Film Fest’in programında Türkiye-Almanya ortak yapımı “Hasret” filmi de yer aldı.

Sofya’ya drone görüntüleriyle ile kuşbakışı

Bulgaristan Öğrencileri Edirne’de Staj Görecek

Bulgaristan’da bu yıl 20’ncisi düzenlenen Sofia Film Fest 2016 festivalinde Türk filmleri “Rauf”, “Bunaltı” ve “Abluka” ödüle layık görüldü. Başkent Sofya Belediyesinin himayesinde bu yıl 20’ncisi düzenlenen Sofia

Yasen Djabirov’un resimleri ve kliplerini izlerken, insan yaşadığı şehri ne kadar tanıyıp, tanımadığını anlayabilir. Yukarıdan, kuşbakışı görüntülere bakarken, yeni yerler, yollar, şimdiye kadar olduğunu bile bilmediğimiz noktaları görebiliyoruz. Yasen Djabirov animasyon mezunu. Drone ile çekimlere nasıl başlamış? “Droneler teknoloji olarak çıkmadan daha, fotoğrafçılık ve kameramanlıkla uğraşıyordum. Uzaktan kumandalı helikopter maketi yaptım ve üstten çekimler yapmaya başladım. Drone kameralar çıkınca her iki faaliyeti birleştirdim, ikisi bir

arada çekimler yaptım. Çok farklı yerleri gezmek, çok değişik yerleri çekmek ve görüntülemek isterim. Daha sonra onları klipler halinde sunmak ayrı bir zevk. “Birkaç proje hazırladım. Sofya kiliselerini çekiyorum. Kuş bakışı çekimlerde onların yuvarlak kubbeleri ve geometrik yapıları bir ayrı güzel görünüyor. Mimarlar ve inşaatçılar bu binalara ayrı özen gösterdiği için, üstten bakınca da bir ayrı önem arz ediyor. Sofya’nın kilise ve mabetlerini ayrı bir projede toplayan Yasen Djabirov, yepyeni klipler insanları kuşbakışı güzellikleri görmeye davet ediyor.

Avrupa Birliği‘ne (AB) üye ve aday ülkeler arasında gerçekleştirilen öğrenci değişim programı ‘Erasmus‘ ve ‘Leonardo da Vinci‘ projeleri kapsamında Bulgaristan KrumovgradMeslek Lisesi‘nden 20 öğrenci Edirne‘de otomotiv tamiri alanında hizmet veren iş yerlerinde staj görecek. Kentteki bir otelde düzenlenen proje tanıtım toplantısında Türk ve Bulgar yetkililer bir araya geldi. Toplantıda konuşan Bulgaristan Krumovgrad Meslek Lisesi Müdürü Petko Petkov, proje sayesinde iki ülke arasındaki kültürel yakınlaşmanın artacağını söyledi. Proje kapsamında 20 öğrencinin 18 Nisan’a kadar eğitim göreceğini belirten Petkov, “Okulumuz gerçekten profesyonel eğitim veren bir eğitim kurumu. Kromovgrad Meslek Lisesi olarak öğrencilerimiz otomotiv tamirciliği alanında eğitim görüyorlar. Amacımız öğrencilerimizin buradan aldıkları bilgilerle meslekte profesyonelliğe atacakları adımlara hazırlık yapmaları. Bunun yanında öğrencilerimizin Türkiye‘yi ve Türkçeyi öğrenmelerini hedefliyoruz. Bu iki kültürün birbirini daha iyi tanıması açısından güzel olacak. Öğrencilerimizin Avrupa pazarını ve ekip çalışmasını daha iyi öğreneceklerini düşünüyoruz” şeklinde konuştu.

Yurt Dışından Araç Getirmek İçin Neler Yapmak Gerekli Yurtdışında kayıtlı bir araçla Türkiye’de kalma süresi eskiden 180 gün (6 ay), emekliler için 360 gün (1 yıl) ile sınırlıydı. Bu yasada geçen yıl değişiklik yapıldı ve süre 2 yıla (730 gün) çıkartıldı. Yasal düzenleme 13 Ekim 2015’te yürürlüğe girdi. Kimler yabancı plakalı bir arabayı Türkiye’ye götürebilir? İster Türk vatandaşı, ister yabancı uyruklu, mavi kartlı olsun. Yurtdışında yerleşik herkes, turistik kolaylıklar kapsamında yabancı plakalı aracı Türkiye’ye götürebilir. Türkiye’de arabamla ne kadar kalabilirim? Yeni yasaya göre iki yıl (730 gün) aracınızla Türkiye’de kalabilirsiniz. Ancak Türkiye’ye giriş yaparken, geriye dönük olarak son bir yıl içinde toplam 185 gün yurtdışında kalmış olmanız gerekiyor. Eğer Türkiye’ye sık sık giriş çıkış yaptıysanız ve son bir yıl içinde yurtdışında toplam 185 gün kaldığınızdan emin değilseniz, giriş yapacağınız Türkiye gümrüğünü arayıp süreyi hesaplatın. Ona göre aracınızla yola çıkın. Eğer yurtdışında 185 gün kalmadıysanız, aracınızla Türkiye’ye giremezsiniz. Araçla Türkiye’de iki yıl kalma süresini bir seferde mi kullanmam gerekiyor? Yoksa parça parça da kullanabilir miyim? Aracı Türkiye’de bırakıp iki yıl içerisinde istediğiniz kadar uçak veya başka bir vasıtayla yurt dışına çıkabilirsiniz. Döndüğünüzde tekrar aracı kullanmaya devam edersiniz. Fakat yurtdışına çıkarken, gümrüğe mutlaka haber vermeniz, aracı ya gümrüğe bırakmanız ya da bir başkasının kullanmayacağına dair taahhütname vermeniz şart. Gümrüğe haber vermeden çıktıysanız, daha sonra aracınızla Türkiye’den çıkarken, ağır para cezası ödersiniz. Cezanın miktarı süreye ve aracın değerine göre değişiyor. Türkiye’ye giriş yaptığım aracımla, iki yılı doldurmadan çıkış yaparsam, geri kalan hakkım saklı kalıyor mu? Hayır. Geri kalan hakkınızı kaybediyorsunuz. Eğer giriş yaptığınız araçla çıkış yaparsanız, aynı araçla tekrar Türkiye’ye giriş yapabilmeniz için geriye doğru son bir yıl içinde yurtdışında yine 185 gün kalmanız gerekiyor. Yurt dışından Türkiye’ye götürdüğüm aracı, Türkiye’de akrabalarım veya başkaları kullanabilir mi? Hayır. Siz aracınızı Türkiye’ye turistik kolaylıklar kapsamında götürüyorsunuz. Türkiye’de yerleşik kişilerce, kullanılması mümkün değildir. Eğer böyle bir durum tespit edilirse, hem araç sahibi, hem aracı kullanan kişiler hakkında ayrı ayrı 4458 sayılı Gümrük Kanununun 238’inci maddesi uyarınca, cezai işlem uygulanır. Araç ayrıca yurtdışı edilir.

Yabancı uyruklu eşim, yurt dışında kayıtlı aracı Türkiye’ye götürebilir mi? Evet. Turistik kolaylıklar kapsamında Türkiye’ye taşıt götürebilmek için, hangi ülke vatandaşı olduğunuz önemli değil. Yurtdışında yaşayan herkes götürebilir. Ancak Türkiye’ye giriş yaparken, kişinin geriye doğru son bir yıl içinde yurtdışında toplam 185 gün kalmış olması gerekir. Yurt dışında kayıtlı aracımla Türkiye’ye giriş yapmam için hangi belgeler gerekli? Ehliyetiniz, aracın yurtdışı mülkiyet belgesi. Araca ait Türkiye’de geçerli yeşil sigorta kartı. Sigortanız Türkiye’ye açık değilse, gümrükte özel sigorta yaptırmak zorundasınız. Şirkete veya bir başka kişiye ait araçla, Türkiye’ye gidebilmem için hangi belgeler gerekli? Geçerli vekaletname. Vekaletnameyi ADAC gibi Otomobil Kulübü, noter veya konsolosluklardan almak mümkün. Şirket sizin üzerinize bile olsa, mutlaka vekaletname gerekiyor. Taşıtı vekaleten Türkiye’ye götürecek olan şahsın da mutlaka yurt dışında mı yaşıyor olması şart? Evet. Taşıtı vekaleten getirecek olan kişinin de yurt dışında yaşıyor olması ve Türkiye’ye giriş yapmak istediği tarihten itibaren geriye doğru son bir yıl içinde toplam 185 gün yurt dışında kalmış olması gerekiyor. Araçla Türkiye’ye girdim. Bu aracı başkası yurtdışına çıkarabilir mi? Vekaletle çıkarabilir. Aracımla Türkiye’de iki yıl kaldım. Süresi dolunca, yurtdışına giriş çıkış yapsam, tekrar 730 gün kalabilir miyim? Hayır. Çıkış yaptıktan sonra 185 gün yurtdışında kalmadan, araçla tekrar Türkiye’ye giremezsiniz. Türkiye’de aracımla iki yıl kalıp yurtdışına çıktım. 185 gün yurtdışında kalmadan Türkiye’ye uçak, otobüs, tren veya feribotla gidebilir miyim. Evet. 185 gün şartı sadece araçla giderken zorunlu. Kişi taşıtsız olarak istediği kadar Türkiye’ye giriş çıkış yapabilir. Türkiye’ye götürülen araçlarda yaş sınırı aranıyor mu? Türkiye’ye götüreceğiniz araçta yaş sınırı aranmaz. Aracımı Türkiye’de benden başka kimler kullanabilir? Yurt dışında yerleşik eşiniz, anne, baba ve çocuklarınız kullanabilir. Üçüncü kişiler, sizin aracın içinde olmanız şartıyla ve sadece acil durumlarda kullanabilir. Aracımı Türkiye’de satabilir miyim? Türkiye’ye geçici olarak götürdüğünüz aracınızı bir başkasına ne satabilir, ne devredebilir, ne de kiralayabilirsiniz.

Mahmut ORAL

DOSTÇA BAKIŞ Türkiye Cumhuriyeti devletinin resmi açıklamasına göre, Bulgaristan’dan Türkiye’ye Göçler 1990 – 2013 arasında 1990 yılında 440 bin iken – Bunların hepsi çift vatandaş ve seçmenler 2013 yılında 710 .000 olarak belirtildi. Yazımın başında bu bilgiyi verdim çünkü; Bultrürk derneği olarak bu sayıyı daha garanti olsun 650.000 olarak duyurmuştuk. Bu gerçeğin ışığında sadece Türkiye’deki seçme ve seçilme potansiyelini önemle dikkatlere sunmak istiyorum. Artık gücümüzün farkında olma zamanı gelmiş ve bu gücümüzü hem Bulgaristan’da hem de Türkiye’de gösterilmesi açısından önemlidir. Hiçbir şüphem yok ki, bu potansiyelimiz, bizi her iki ülkemizde söz sahibi yapmaya yetecektir. Gücümüzün farkında olmak zorundayız. Hiçbir soydaşımızın içinde bulunduğumuz durumu göz ardı ederek, kişisel davranma lüksünün olmadığı ve son derece önemli ve fırsatlarla dolu bir döneme giriyoruz. Bu fırsatları kaçırmamız halinde gelecek nesillere olan insani veballerimiz altında eziliriz. Dünü ve dünün acılarını konuşmak yerine, geleceğe dair üzerimize düşen sorumlulukları ve ne yapmamız gerektiğini konuşmamız planlamamız ve de uygulamamız gerekiyor. Kişiler üzerinde durmak yerine sistemler ve fikirler üzerinde durmalıyız. Yeni Dünya düzeninin oluştuğu zamanımızı Türk’ler olarak değerlendirmeliyiz. Bulgaristan’da kurulan yeni parti DOST hakkında söylenenler şayet, geçmişe dair ise bir anlam ifade etmez. Gelecek adına ise, çok şey ifade eder. Zira, geçmişe dair henüz hiçbir icraatı olmayan bir partinin eleştirilmesi bir anlam ifade etmez. Israrla ve inatla bir şeyler söylemek arzusunda olmak ise, iyi niyetle ve iş yapma arzusunda olan iyi niyetli insanların da azmini ve hevesini kıracaktır. Kurucuları hakkında olumlu ve ya olumsuz bir çok şey söylene bilir. Ancak bu söylenenler partinin iç meselesi olarak ve sadece kuruluş aşamasında iyi niyetli eleştiriler olarak kalmalıdır. Bulgaristan Türklerinin makus talihinin değiştirilme ihtimalinin çok yüksek olduğu bu yeni DOST oluşumuna katkıda bulunmak en azından yakın tarihimizde yaşadığımız tüm olumsuz tecrübeler adına son derece önemlidir. Sivil toplum Kuruluşlarına şu dönemde çok büyük görevler düşmekte; Her STK sadece destekliyoruz diye söylem yerine, çözüme yönelik yeni ve anlaşılır ve uygulanabilir fikirlerini ifade etmeliler. Siyaset sadece siyasi partilere bırakılıp, daha sonra da eh ne yapabiliriz gibi şikayetlerin yapıldığı bir kurum olmaktan çıkarılmalı ve siyasetçiler, STK’lar ve tüm halk olarak her kesimin taşın altına ellerini ve sorumluluk üstlendikleri bir kurum olmalı ki, insanlarımıza fayda sağlayabilsin. Daha somut konuşmak gerekirse, DOST partisinin sadece kuruluş felsefesi ve gerekçeleri ile projeleri ile ilgili ve parti içi demokrasinin de işletilebileceği bir yapıda olmasını sağlayan bir sistem üzerine oturtulması gerekir. İşte o zaman kimlerin kurduğundan ziyade (hiç şüphesiz bu da çok önemli) nasıl bir gerekçe üzerine kurulduğuna bakmak önemlidir diye düşünüyorum. Sadece dostça bir şeyler söyleme ihtiyacı duydum. Saygılarımla,


8

Mart 2016

B U LT Ü R K

FAALİYETLERİNDEN

Bulgaristan Türklerinin Sesi

RESİMLER


Bulgaristan Türklerinin Sesi

Raziye-Murat ULUTÜRK’ün Nişanından

Mart 2016

9


10

Mart - 2016

Filiz Soytürk

Bulgaristan Türklerinin Sesi

Ziyaretler

Bundan Güzel Bulgaristanlı Çiftçilerden Tümosan’a Ziyaret Bulgaristan gelen çift- sinden 50 çiftçinin üretim merçiler, TÜMOSAN‘ın trak- kezlerini ziyaret ettiği belirtiOlabilir Mi?

Hayalimde yaşayan köyüm. Toprağın içindeki en büyük cevher atalarımızın naşıdır. Taşların en değerlisi mezar taşlarımızdır. Ahmet, Türkiye’de dünyaya gelmiş. Büyük şehrin gürültüsü içinde yetişmişti. Annesine: Bizim köyümüz yok mu? Diye sorduğunda, aldığı cevaplarla kafasında bir Tentene köy kurmuştu. Asker arkadaşı Hüseyin ondan birkaç kez köyünü anlatmasını rica etti. Ricasını birlikte nöbette tutukları günlerin birinde yinelediğinde, yine “bırak şimdi” demesini beklerken, derinlerde yüzen gözlerini aradı. Vakit geçmiyor. Anlatsana, diye üsteledi. Balkanlardan göçmüşüz, diye başladı Ahmet. Bizim orada kaldırımlar “Arnavut Kaldırımı” gibi düz değil. Hayat da öyle… Irmak boyundan toplanmış, iri, yuvarlak ve söbe taşlar, düşün. Su içinde şekillendiklerinden kara kışa dayanıklı. Birbirine girdirilmezler. Aralarında etkilenmezler. Birisi yamulsa öteki yamulmaz. Toprağa tek tek ayrı ayrı oturduklarını düşün sen ki, birbirlerinden bağımsızdırlar. Sökülmeye başlarken yağlayıp ballandırdıkları sanki ırmak taşı değil, o çok uzakta kalmış hayattan parçalardı ki, yere bakarak devam etti. “Köy kapımız vardı bizim, belki bin senelik! Gövdesi kalın mı kalın, yol aşırı uzanan dalların ördüğü kemer altından girip çıkılırdı köyümüze. Gövdesi dediğim o kadar kalındı ki, 5 çocuk el ele tutunsak uç uca… Saramazdık. Demirbaşımızdı kapımız. Onunla övünür, kemeriyle anılırdık. Köy bekçimiz dalları arasında yaşardı. Birisi sediriydi onun, birbirine çivilenmiş birkaçı da yatağı. İkindi sıcağında yaprak arası esinti, ona gölge aratmazdı. Köyüm dediğimde, ilk önce aklıma gelen ahlat ağacımızdır. Öyle kurudukça sulanan yeşerdikçe budanan bir ağaç değildi bizimki. Köklerinin her yıl bir metre yerin dibine indiğini düşünün, bin metre derinden içerdi suyunu. Yıl atlamazdı. Açabildiği kadar açar, yüklenebildiği kadar yüklenirdi. Dallarındaki kuş yuvaları ona ağır gelmezdi. Tırmandığımı ve dallarına tünediğimi hatırlamıyorum. Bekçiden korktuğumdan değil. Ham yenmezdi meyveleri. Olgunlaştığında da gece gündüz demez, rüzgâr beklemez birer ikişer pat pat düşerdi. Sarının olgunu ile kahverengini açığı arasındaki tonlardan birinde buluşunca ahlatlar toprağı öpmeye inerdi. Yeri öpünce çatlar ve bağrını açıp kuşlara, “çekirdeklerimi istediğiniz kadar yiyim, yiyemediğinizi etrafa saçın” daveti yapardı. Kaldırım taşları üzerine düşenler neyse ne de, yoldan toz kapanlar yıkamadan yenmezdi. Avucum dolunca biraz ilerideki Bal Çeşmeye koşar, bol suda hepsini yıkar ve hapır hupur yerdik. Bu işte akranlarımla hep beraberdik. Ahlat kapma kavgasında kuşlar ve karıncalarla yarışırken, koyun ve kuzular da rakibimizdi. Sürü kemer altından çıkarken ve gün batımında tuz yalamaya gelirken dev ağacın altından geçer, yolu adeta süpürür, çoban Behçet’in de canı çekmiştir, deyip hatırını sayan olmazdı.” Adama köyünü anlat dedim, sanki borçlu çıktım, köy yolu kenarındaki ahlat ağacını anlatıyor. Özlemiş besbelli. Köye girsene, köyü anlat, dedim. Bizim köy terk edilmiş olsa da, ben sana gerçek bir köy olduğunu söylemek istiyorum. Sen istersen bizim köyü bir hayal köy olarak düşün. Boş bir ev, ev olmaktan çıkmış bir ev olmaktan başka nedir? Boş bir köy de aynı değil mi? Aysız ve yıldızsız bir gök, bomboş bir gökyüzü olmaktan başka nedir? Ben her gece bizim köye giderim, boş olduğu için kemer kapıdan girmem. Baharda ahlat goncalarının açmasını, kuşların yuvalanmasını, yazın meyvelerin irileşmesini ve kışa giderken de önce sararmış olanların, ardından da yaprakların düşmesini beklerim. Köyümde benim mevsimim devamlı kış. Benden önceki zamandan mı, yoksa bizden sonrakinden mı geldiğini bilmediğim erkekler, kadınlar, çocuklarla karşılaşırım. İşe gidip işten dönen kardeşlerimle, koyun keçi sürüleri hep kemer altından geçiyor. Hepsinin kafasında tek soru: Biz köyümüzü neden terk ettik? Köy bize ait değildi, bir köye aittik. Köyü başıboş bırakmakla yanlış ettik. Buna hakkımız yoktu. Bizi adam eden köyümüzdü de, iyi adam edememiş besbelli… Toprağımızı terk ettik, toprak bize ait değil ki, nasıl terk ederiz onu, biz toprağa aittik… Toprağın içindeki en büyük cevher atalarımızın naşıdır. Taşların en değerlisi mezar taşlarımızdır. Bırakıp gitmemiz en büyük yanlışımız oldu. Senin benim gibi her gün işe gidip gelenler, hayalimde selamlaşır, bayram eder, alış verişe gider, birlikte yaşamanın tadını çıkarıyorlar. – Peki, anlattığın köy ölü bir köy mü? diye soruyorum. Yüzüme bakıyor. – Ahlat ağacı ne oldu? Diyorum. – Hayır her şey canlı, orada, yaşıyor. Ölmeleri mümkün değil, bin senelik ağaç ölür mü? diyor. – Neden? – Çünkü ahlat ağacı, kemer kapı ve toprağımız hayalimde yaşıyor. Bal Çeşme de akıyor, diyor. Ahmet köy dantelâsını anasının anlattıklarından örmüş. Köyü olmadığını söylemesi zor! Toprağı orada yani kökü orada, hayalinde gidip geliyor.

tör üretim merkezini gezdi. TÜMOSAN Genel Müdür Yardımcısı Serhun Olgun, traktör ve dizel motor üretiminde 40. yılını dolduran ve Türkiye‘nin önde gelen üreticileri arasında yer alan TÜMOSAN‘ın, bu yıl 23’üncüsü düzenlenen TÜMOSAN Fabrika Günleri çerçevesinde ziyaretçilerini ağırladığını söyledi. Bu hafta Bulgaristan bölge-

len Olgun, şöyle devam etti: “Yerli motor ve traktör üretiminin Türk tarımı açısından uygun fiyatlı ürün olduğunun bilincinde olan çiftçilerimiz, TÜMOSAN‘ın sahip olduğu üretim teknolojisini yerinde gördükten sonra memnuniyetlerini dile getiriyorlar. Ayrıca 2016 yılı içerisinde fabrikamızda 100’ün üzerinde çiftçi grubu ağırlamayı planlamaktayız.”

Bulgar Başkonsolos Valchev’den, Etso’ya Ziyaret

Bulgaristan‘nın Edirne Başkonsolosu Vassil Petkov Valchev, Edirne Ticaret ve Sanayi Odası‘nı ziyaret ederek, Yönetim Kurulu Bşakanı Recep Zıpkınkurt, Meclis BaşkanıMehmet Eren ve Yönetim Kurulu Üyeleri ile görüştü. Başkan ve Yönetim Kurulu Üyeleri ile bir süre görüşerek görüş alışverişinde bulunan Başkonsolos Valchev Konsolosluk çalışmalarıyla ilgili bilgiler vererek, iki ülke ticari ilişkilerini daha ileriye taşımak için iş adamalarına destek ve yardıma hazır olduklarını bildirdi. Zıpkınkurt, Edirne Ticaret ve Sanayi Odası‘nın Bulgaristan da ki Ticaret Odaları ile yıllardır işbirliği içinde olduklarını belirtti ve Haskova, Yanbol ve Burgaz Ticaret ve Sanayi Odaları ile Sınır Ötesi İşbirliği Programı çerçevesinde AB Projeleri yürüttüklerini söyleyerek,Bulgaristan‘ın hem kültürel hem ticari anlamda çok iyi bir partner olduğunun altını çizdi. Edirne’deki iş adamlarının Bulgaristan ile olan ticari ilişkilerini geliştirmeleri için ne gerekiyorsa yapmaya hazır olduklarını belirten Zıpkınkurt, bu konuda verdiği destekler ve bürokrasiye takılmadan ürettiği pratik çözümler için de Valchev’e teşekkürlerini iletti

Bulgaristan Dost Parti Milletvekilleri, Özhaseki’yi Ziyaret Etti Avrupa Bulgaristan‘da Lütfi Mestan liderliğindeki Parti milletvekilKomisyonu’nun leri, AK PartiDOST Genel Başkan YardımMehmet Özhaseki‘yi makamında yargı sistemi için cısı ziyaret ettiler. Bulgaristan’da Lütfi Mestan* ligözetimi etkilidir

Başbakan Boyko Borisov, Avrupa Komisyonu’nun Bulgaristan’daki adalet sisteminin gözlemlenmesi için mekanizmanın etkili olduğunu, kendisinin de onu desteklediğini açıkladı. Borisov, suçların önlenmesinin garantilenmesini amaçlayan yasal değişiklikler hazırlandığını açıkladı. Sözlerine göre gözetim yargı sisteminin tamamen reform edilmesi için kullanılmalıdır.

derliğindeki DOST Parti milletvekilleri, AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Özhaseki‘ye ziyaret gerçekleştirdiler. DOST Parti Genel Başkanı ve Milletvekilleri ile AK Parti Genel Merkez’de görüşen Mehmet Özhaseki, DOST Parti’nin kuruluşunu tebrik ettiklerini söyledi. Rus uçağının düşürülmesiyle ilgili Lütfi Mestan‘ın duruşunu takdir belirten AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Özhaseki, “Hak ve Özgürlükler Hareketi Partisi’nin (HÖH) Onursal Başkanı Ahmet Doğan, Lütfi Mestan‘ın Türkiye ile yakın ilişkiler içinde olmasından sanırım rahatsız oldu. Bu nedenle Bulgaristan‘daki Türk ve Müslümanların problemlerinin çözümü için daha fazla çaba harcayan birisini yetkisi olmamasına rağmen partiden ihraç ettirdi. Batı’nın demokrasi ve özgürlük anlayışı bu olsa gerek.” değerlendirmesinde bulundu.

Bulgaristan’da Lütfi Mestan liderliğinde DOST Partisi kuruluyor Lütfi Mestan, “Halkımızın teveccühü doğrultusunda, Sorumluluk Özgürlük ve Hoşgörü için Demokratlar Partisi (DOST) adı altında yeni bir parti kurmaya karar verdik. Bu nedenleTürkiye‘ye de bir ziyaret gerçekleştirdik.” dedi. Eski HÖH Genel Başkanı olarak Türkiye‘nin Rus uçağını düşürmesine ilişkin parlamentoda okuduğu, NATO‘yu destekleyen bir bildiri yüzünden HÖH’den aforoz edildiğini ifade eden Lütfi Mestan, bu bildirinin HÖH Partisi’nin şimdiki yöneticileri tarafından alkışlandığını ancak sonradan iç hesaplaşma malzemesi olarak kendisine karşı kullanıldığını kaydetti.


Bulgaristan Türklerinin Sesi

Mart - 2016 11

Aile

Ertaş ÇAKIR

Erasmus Öğrencileri Sorgun Belediye Başkanı Şimşek’i Ziyaret Etti

Sorgun Gençlik Derneği tarafından hazırlanan Erasmus+ KA1 Gençlik Çalışanlarının Hareketliliği programı kapsamında “Gençler Kariyer ve İstihdamı Konuşuyor” isimli proje için Sorgun‘da bulunan 12 ülkeden toplam 50 kişilik öğrenci grubu, Belediye Başkanı Ahmet Şimşek‘i ziyaret etti. Türkiye, İspanya, Romanya, İtalya, Bulgaristan, Macaristan, Çek Cumhuriyeti, Makedonya, Litvanya, Estonya, Yunanistan ve Polonya‘dan toplam 50 katılımcıyı makamında ağırlayan Başkan Şimşek, Sorgun ile ilgili genel bilgiler verdi. Anadolu’nun en eski yerleşim yerlerinden biri olan Sorgun‘un, zengin yeraltı kaynağına sahip olmakla birlikte şifalı su kaynakları açısından da Türkiye‘nin önde gelen merkezlerinden biri olduğunu ifade eden Başkan Şimşek, “İlçemizin en önemli sanayi kuruluşu şeker fabrikasıdır. İlçedeki kömür ocakları nakliyeciliğin ve ticaretin hareketlenmesini sağlamıştır. Küçük sanayi sitesi, taşıyıcılar kooperatifi, tuğla, gıda

ve yem fabrikaları ilçe ekonomisine katkıda bulunmaktadır” dedi. Kaplıcaların ilçe turizminde önemli bir yer tuttuğunu belirten Başkan Şimşek, “Sorgun, tarihi eserler açısından çok önemli bir merkezdir. Kerkenes Harabeleri’nin gelecekte ilçe ekonomisine

Uluslararası Gazi Süleyman Paşa vemasıydı Kocaeli Tarihi Sempozyumu Osmanlı’nın üçüncü padişahı olacağı

Kocaeli Büyükşehir Belediyesince bu yıl üçüncüsü düzenlenecek “Uluslararası Gazi Süleyman Paşa ve Kocaeli Tarihi Sempozyumu”, yurt içi ve yurt dışından büyük çoğunluğu tarihçi 250 akademisyeni bir araya getirecek. Büyükşehir belediyesinden yapılan yazılı açıklamada, Türkiye‘nin en büyük yerel tarih sempozyumunun, ” Rumeli fatihi” olarak bilinen “Gazi Süleyman Paşa” temasıyla 25-27 Mart tarihi arasında gerçekleştirileceği belirtildi. Gazi Süleyman Paşa‘nın, Orhan Gazi‘nin büyük oğlu olduğu hatırlatılan açıklamada, “Avrupa’ya ilk çıkan Osmanlı beyidir ve ‘ Rumeli fatihi’ olarak bilinir. Zamansız ölümü ol-

Kadın ve erkek günde kaç çay kaşığı şeker almalı

Fazla şeker kullanımının hormonal, metabolik, hücresel pek çok zararlı etkisi var. Kullanılan et suyu, hazır çorba, paketlenmiş yüzlerce gıdanın içinde bulunan şeker fark edilmeden tüketiliyor. Medicana Hastaneler Grubu Onkoloji Koordinatörü Doç. Dr. Mutlu Demiray, şeker alımını azaltmak için birçok gıdanın içinde bulunan oranlara bakılması gerektiğini belirterek, bu konuda bilinçli davranmanın önemli olduğunu bildirdi. Fazla şeker kullanımının hormonal, metabolik, hücresel pek çok zararlı etkisinin söz konusu olduğunu vurgulayan Demiray, “En önemlisi de şeker tüketiminin kanserle olan ilişkisi. Bilim adamları, kanser hücrelerinin en sevdiği yiyecek olan şekere karşı herkesi uyarıyor. Fazla şeker kullanımı kanserin beslenmesine izin vermektir. Şeker yerine tatlandırıcı kullanmak da yanlıştır.” değerlendirmesinde bulundu. Demiray, dünyada birçok ülkede, kanseri beslemesi nedeniyle şeker tüketiminin azaltılmasına yönelik düzenlemeler yapıldığı ve yaptırımlar uygulandığını anlatarak, şöyle devam etti: ERKEKLERE 9, KADINLARA 6 KAŞIK ŞEKER

Onkoloji Uzmanı Doç. Dr. Mutlu Demiray, şeker tüketimine ilişkin şu bilgileri verdi: “Uzmanlar, günlük alınması gereken en yüksek şeker miktarını erkekler için 9, kadınlar için ise 6 çay kaşığı olarak belirtiyor. Bu miktarlar kalori cinsinden hesaplandığında erkekler için 150, kadınlar için de 100 kaloriye denk geliyor. Birçok insan ise günlük bu oranı kolaylıkla ikiye katlayabiliyor. Şeker alımını azaltmak için içeceklerden konserve gıdalara, salata soslarından ekmeklere kadar birçok gıdanın içinde bulunan şeker oranlarına bakmak gerekiyor. Artık bu konuda bilinçli hareket edilmeli. Ürünlerin etiketlerindeki fruktoz, laktoz, sükroz, maltoz, glükoz ya da dekstroz gibi maddelerin oranına dikkat edilmesi gerekiyor.”

tarihi kayıtlarda mevcuttur. Kocaeli‘nin ilk Osmanlı yöneticisidir. Orhan Gazi, devlet işlerindeki ağırlıklı yükü Süleyman Paşa‘ya vermiştir. İzmit‘teki Orhan Camii ile hamam ve medrese yaptırmıştır” ifadesi kullanıldı. Açıklamada, bu yılki sempozyumda Kocaeli‘nin tarihi, fiziki coğrafyası, arkeoloji, toplumsal, kültürel ve ekonomik gelişiminin bilimsel normlar çerçevesinde ortaya konulacağı aktarılarak, bu yıl düzenlenecek tebliğ ve çalışmaların da daha öncekilerde olduğu gibi kitaplaştırılacağı belirtildi. – 250 akademisyen 210 bildiri sunacak Türkiye ve dünyanın saygın üniversitelerinden 250 akademisyenin sempozyumda 210 bildiri sunacağına işaret edilen açıklamada, sempozyum boyunca 6 ayrı salonda 42 oturum düzenleneceği, aralarında Çin, Bulgaristan, Arnavutluk, Hollanda, Ukrayna, Cezayir, Kırgızistan ve Yunanistan‘ın da yer aldığı 19 ülkeden yabancı akademisyenin de sempozyuma katılacağı vurgulandı.

katkı sağlayacağı düşünülmektedir. 50.500 nüfuslu ilçenin gurbetçi nüfusunun hayli yüksek olması da yaz aylarında ekonomik hareketlilik sağlamaktadır. İlçede nüfus yoğunluğu yaz aylarında 100 bine kadar ulaşmaktadır” dedi.

Kırcaali Bölge Müftüsü Beyhan Mehmet güven tazeledi

Kırcaali Bölge Müftüsü Beyhan Mehmet, beş yıllık yeni bir dönem için yeniden Bölge Müftüsü seçildi. Bugün Kırcaali Merkez Camii’nde imamlar arasından seçilen 107 delegenin katılımıyla Bölge Müslüman Konferansı gerçekleşti. Bölge Müftüsü seçimine ilişkin yapılan açık oylamada Beyhan Mehmet, 99 imamın oyunu alırken, diğer aday Eski Başmüftü Fikri Sali ancak 2 oy alabildi, 6 imam ise oylamaya katılmadı. Bölge Müslüman Konferansına teşrif eden konuklar arasında Başmüftü Dr. Mustafa Hacı, Haskovo (Hasköy) Bölge Müftüsü Basri Eminefendi, Momçilgrad (Mestanlı) İlahiyat Lisesi Müdürü Ahmet Bozov hazır bulundular. Daha sonra Müftü seçimi için oylamaya geçildi. Beyhan Mehmet, yeniden Bölge Müftüsü seçildikten hemen sonra, “Ben oylarınızdan dolayı teşekkür ediyorum. Güvenlerinize layık olmaya çalışacağım. Yeni dönemde yeni yapmamız gereken faaliyetler olacak. Bunları hep beraber istişare edeceğiz, beraber adım atacağız. Bununla beraber Krumovgrad (Koşukavak) İlçemiz de Kırcaali Müftülüğüne bağlandı.

Cumhurbaşkanının siyasi güçlerle son danışmaları neler gösterdi

Parlamentoda temsil edilen siyasi güçlerle son siyasi danışmalarından sonra Cumhurbaşkanı Rosen Plevneliev, “43. Halk Meclisi’ndeki diyaloğun 42. Halk Meclisi’ndekine nazaran bugün daha yapısal” olduğunu söyledi. Kendisine göre bu, siyasi istikrar için bir göstergedir, siyasi istikrar ise raformların yapılması ve ekonomik ortamın iyileştirilmesi için önkoşuldur. Devlet başkanına göre yargıda, idarede, elektronik yonetim, sağlık, eğitim, emeklilik işleri ve su sektöründeki reformlar önelikli olarak geliştirilmeli. Siyasi danışmalarına göre Cumhurbaşkanı Rosen Plevneliev, ülkemizin AB ve NATO üyeliği olan stratejik amaçlarını yerine getirmesinden sonra Bulgar kurum ve toplumuna yeni güç kazandıracak yeni milli amaçların geliştirilmesi gerektiğini düşünüyor. Cumhurbaşkanına göre böyle amaçlar, sosyal sorumlu ekonominin oluşturulması, yoksulluğun ve sosyal dışlanmanın

kaldırılması, geride kalan bölgelerin desteklenmesi, ülkenin modernizasyonunun hızlandırılması, Schengen bölgesine tam haklı üyelik, Avro bölgesine girme ve Balkanlar’da Avrupa Enerji Birliği’nin gerçek olması olabiliyor. Ülke önündeki en büyük meydan okuma demografik kriz. İyimser neticelere dayanarak Plevneliev, artık “Bulgaristan 2030” planının hazırlanmasına başlama zamanı olduğunu da belirtti. Ancak devlet başkanının iyimserliği, parlamenter güçlerin bir kısmının davranışından gölgelendi. BSP Sol Bulgaristan Grubu protesto işareti olarak salonu terk etti, Güçlü Bulgaristan İçin Demokratlar ise salonda hazır bulunmadı. GERB partisi, tavrıyla bazı siyasi güçlerin Bulgar siyasetçilerinin milli çıkarları etrafında birleşmesi için umut veren bu iyi başlangıcı bozduğundan üzgün olduğunu belirtti. Böylece iktidardaki parti de, milli çıkarlar etrafında birleşme olmadığını itiraf etti.

Üçüncü Savaş Çoktan Başladı Bu savaşta yeni olan düşmana düşman yaratmaktır. Üçüncü Dünya Savaşı daha 1989’da başladı diyenlerle hep alay edildi. Kendilerine bu işlerde uzman havası verenler, “abi siz medya savaşı ile gerçek savaşı birbirinden ayıramıyorsunuz” diyerek otorite yapmaya çalıştılar. Ama post modern savaşın aşamaları var: birinci aşaması medya savaşı, ikincisi global savaşta lokal ocaklar ve üçüncü aşama da siber savaşlar diyemediler. Demek oluyor ki Üçüncü Dünya Savaşı artık 17 yaşındadır. Bu gerçeği anlaşılabilir bir şekilde anlatabilmek için geçen asrın savaşlarına kısaca bakmamız gerekir, çünkü tüm savaşlar birbiriyle direk ya da dolaylı bağlarla bağlı olduğu gibi bir yerer kadar da birbirinin devamıdır. Birinci Dünya Savaşı, 1914-1918 yılları arasında yapılsa da, aslında Osmanlı devleti ile Avusturya, Lehistan, Venedik arasında imzalanan 1699’da Karlovça Antlaşması ile biçimlenen Osmanlıyı Avrupa’dan atma zihniyeti ve stratejisinin bir devamıdır. Bu anlaşmayla Osmanlı devletinden şu parçalar koparılmıştı: Temeşvar ve Banat Yaylası dışında kalan bütün Macaristan ve Erdel Avusturya’ya verildi Hırvatistan’ın bir bölümü Avusturya’ya verildi; Sava ırmağı sınır oldu. Podolya ve Ukrayna Lehistan’a verildi. Dalmaçya kıyıları ve Mora, Venedik’e verildi. Korint Osmanlılarda kaldı. Rusya, Karlofça Antlaşması imzalanırken barışa yanaşmamıştır. Amacı Kırım’a doğru ilerlemektir. Osmanlılar, Karlofça Antlaşmasıyla ilk defa toprak kaybına uğradı. Osmanlı karşısında askeri üstünlük sağlamış olan Batı devletleri ve öte yandan Rusya Osmanlıyı parçalama ve paylaşma hesapları yapmış, savaş hazırlığı görmüşlerdir. Adını “Hasta adam” koydukları dünya imparatorluğundan sen mi daha fazla pay alırsın yoksa biz mi daha fazla alırız kavgasına düşen emperyalist devletler taktik ve stratejilerini hep bu noktada yoğunlaştırırken kâh birbirine girmişler, kâh birlik olmuşlardır. 1773 Küçük Kaynarca, 1878 San Stefano (Yeniş Köy), 1878 Berlin Anlaşmaları bu serüvenin adımlarıdır. 200 yıl süren Osmanlıyı Avrupa’dan atma savaşı, 1915-1916 yıllarında Çanakkale Savaşı’nda Türkleri Anadolu’dan söküp atma ve Anadolu’yu paylaşma şeklinde şiddetlenmiştir. Bu bakıma Dahi komutan Mustafa Kemal Atatürk yönetiminde gerçekleşen Türk Halkının Ulusal Kurtuluş Savaşı dünya tarihini değiştiren bir rol oynarken, sömürge halkları emperyalizm boyunduruğundan kurtulma ya uyandırmış ve cesaretlendirmiştir. Emperyalizmin Çanakkale yenilgisi dünya halklarını uyandırdı ve ulusal devletler çağını aştı. Bulgaristan Türk Müslümanları açısından Balkan Savaşlarında ve Birinci Dünya Savaşında Balkanlardan Anadolu’ya göçler, yani bugünkü Güney Doğu Avrupa’nın Türküleştirilmesi siyaseti devam etmiştir. İkinci Dünya Savaşı, dünya hammadde kaynaklarının yeniden paylaşılması içim emperyalist devletlerarasında yürütülen bir savaştır. Bu büyük savaşta ve ardından 45 yıl devam eden Soğuk Savaş’ın “Berlin Duvarı’’nın düşmesi, sosyalist sistemin çökmesi ve Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin (SSCB) dağılmasıyla dünyada global stratejik durum değişti. Bir defa emperyalist devletler Müslüman Dünyasına hakım olmadan dünya egemenliği kuramayacaklarının farkına vardı. Afganistan ve Irak birinci savaşı bunu kanıtlamış oldu. Olay şöyle ki, 1989’da Batı ve Doğu emperyalist devletler ortak düşman ilan ettikleri İslam ve Müslüman Dünyası’na karşı bir bütün olarak çıkıp savaşma konusunda anlaşmış oldular. Üçüncü Dünya Savaşı’nın özellikleri: İslam dini, kültürü, tarihi ve medeniyetini kötüleme şeklinde başlatılan bu medya savaşı kâhinleri, dünyanın yeni bir bunalıma girdiğini ve 1990’dan sonra düğümlenen dünyanın sorunlarının ideolojik, politik ve ekonomik çözümü olmadığını, çözümün medeniyetler çatışmasında gizlendiğini iddia ettiler. “Medeniyetler Çatışması” eserini yazan Amerikalı siyaset bilimcisi Samuel Huntington, emperyalist devletlere düşman olarak Arap Dünyası’nı, İslam’ı, İslam medeniyetini göstermekten geri durmadı ve fitili ateşledi. Başta İngilizler olmak üzere Batı dünyasının mazlum halklarla savaşlardan ortak birikimi vardı ve varılan ortak sonuçlar da çarpıcıydı. 1956 Süveyş Savaşı; 1966 Cezayir Savaşı, Ardından gelen Tunus, Afganistan ve Birinci Irak Savaşı vb üçüncü dünya ve özellikle de İslam ülkelerine emperyalist devletlerden asker gönderildiğinde halkın birleştiği ve ulusal direniş cepheleri oluşturduğu ve sonunda her defasında ulusal devletler kurulduğu doğruladığından, Müslümanlarla mücadele taktiğini değiştirmek gerektiriyordu. Yeni saldırılar hazırlanırken şu değişiklik yapıldı. Emperyalizmin yok etmek istediği İslam devletlerinde “terörizm” adlı ana düşmana iç düşman yani ortak düşman oluşturma yolu seçildi. Bu stratejini ana taşeronu olarak “Al Kayda” doğdu. İngilizler Irakta “DEAŞ” adlı “İslam Devleti” projesine can verdi. Emperyalizmin yaratıp silahlandırdığı “yerel ve uluslararası terörizm” Arap devletleriyle Yakın Doğu’ya asker göndermeden savaşma ve bölgeyi pes etme planının bir zaferidir.


12

Mart - 2016

Neriman ERALP Habibi Azizlerin AZİZİ YouTube’te “H a b i b i” şarkısını dinleyin lütfen. Söz Aziz; Müzik Aziz: Söyleyen Aziz… Dünyayı ayağa kaldıran Aziz! 3 ayda Googole’de 20 milyon defa tıklanan yine AZİZ. Beyaz Bulgarlar kestane renkli, kara sakallı ve kara kafalı Aziz’i isteseler de istemeseler de, o herkese “Habibi” dedi. Bulgaristan’ın en fazla takdir edilen ve devlette en sayılan aktris oldu. Önce, Yugoslavya’dan getirdiği elbiseleri pazarlarda satıyor diye totaliter rejimin amansız polislerince iki koluna kelepçe takılan, ilerlemiş hamileliğine rağmen yargılanan ve zifiri karanlığın zindanı olarak bilinen Sliven Kadın Hapishanesi’ne tıkılan anası Azizini nar tahtası üzerinde doğurdu. Anası ona ninni söylerken, onu karavana yemeğine, aydınlığı aramaya ve umutla yaşamaya alıştırdı. Şimdi artık memleketimizde Çingene mahallerini, çarşıları, salonları ayağa kaldıran “Habibi” oldu. Güftesini sabah kahvesini içerken, küçürek bir köpek yavrusunu düşünerek yazdı. Kendini düşündü. Arap sazı, Türk bağlaması ve Fransız davulunu sahne ortaklığında buluşturdu. Doğarken ölümü, mahalle çamurunu, okulsuzluğu, onun yeteneğini kıskananların tümünü ve kestane kahvesi ten rengini ve kara kafasını beğenmeyenleri sahneden elinin yersiyle atan Aziz şöyle dedi: Habibi, Uykunu alabiliyor musun? Üzerini örtüyorlar mı? Mamanı yiyor musun? Çünkü ben hiç birini yapamıyorum! Gözü kör olası Seni seviyorum Ölmek istiyorum! Aziz, kadınlar hapsine atılmamış, o oracıkta doğmuş yani doğuştan hareme girebilen bir oğlan o ve üstüne üstelik bir de yerde gökte istenmeyen bizim Çingenelerden, göz kaş kömür karası, beyazlığıyla övünenlerin görmek ve el sürmek istemediği tipten biri. Anasının loğsallığında Sevarlı Fatme kız da Sliven zindanındadır. İsimlerimiz değiştirilirken milisler kooperatif ahırında basar Farme’yi. Bir didişme bir kavgadır başlar. Sen misin benim ismimi değiştirecek dinsiz derken, elindeki yabayı savuran kızımız milisi yere serer ve soluğunu Sliven zindan koğuşunda alır. Türk kadınının yüreği çocuk sesine yufkadır. İşitir Azizin o yanık ağlayışındaki “Allah’ım kurtar anamı, kurtar hepimizi bu zindandan” yalvarışını duyunca koşar yanına. Bugünün dünya yıldızı Azizcik Fatme kızın elinde yetişir. Dünya yıldızı diyorum, çünkü “New York Tayms” gazetesi ve ardından dergisi dünya çapında düzenlediği “GELECEĞİN MÜZİĞİ” klasmanında sanatçı Azizi ve dolayısıyla “Habibi” şarkısını listeye alarak onurlandırdı ve ödüllendirdi. Bu olay Bulgaristan yoksullar tabanında, çergesizler, çadırsızlar, okuma yazması olmayanlar, çocukları çamur içinde yetişenler arasında bomba gibi patladı. Aziz onlardan biriydi. Yarattığı “Çalga” müziği için yıllardan beri ona söylenmeyen kötü söz kalmamıştı. “Çalga” söyleyen kızlar toptan“fahişeydi.” Bu müziği “kalın enselliler yaratmıştı” ve daha aklınıza ne gelirse kabulümdür. Gökten altın top düşse bu kadar etkili olmazdı. Ve Aziz bestelemeye devam ediyor: Habibi, Bana küfür mü ettin? Sarhoş olup gece sürünüyor musun Çünkü ben sürünüyorum! Tımarhanelik oldum Karanlıktayım. Kara bahtlıyım. Beni isteyen yok! Aziz şarkısıyla toplumu kışkırtıyor. Psikolojik olarak yaşadığı toplumu linç ediyor. Olağanüstü yetenekli bir sanatçı! Çamurdan çıkıp göklere çıkışını anlatıyor. Küçücük köpeğin hayatı onun hayatı. O da köpek gibi büyümüş. Ne okuma ne yazma, birisi uzatmazsa ne sıcak çorba, bütün serveti içinde kaynayan yeteneği… o da, kaşı ve saçı kara, teni kestane kahvesi olduğu ve kara gözlerinde bakışı kıskançları delip kudurttuğu için sahne yoluna adım atamıyor. Yetişirken etnik ayrımcılığın adını öğrenmeden yaşamış. Bugün Allah Bulgaristan’da en büyük nimeti – sanat yeteneğini – ban vermiş, mutluyum diyor. Ne milliyetçiler, ne başbakan, ne cumhurbaşkanı benim kadar popüler değil, çok mutluyum, diyor. Vaktiyle ağır sıklet güreşçimiz Lütfi Ahmedov, haltercilerimizden Naim Süleymanov ve Halil Mutlu Olimpiyat şampiyonu olunca da böyle bir coşku yaşanmıştı. En dipten çekilip en yükseğe tırmanırken hep Orient müziğinden esinlenen Aziz, sanat egoistlerini çıldırtıyor, bizde istenmeyen ve hatta lanetlenen “Çalga müziği” dünyaya yayılırken geleceğin müziği seçiliyor. Onu eleştirmeden edemeyenler biz “500 sene mani dinlemişiz ve bir türlü kurtulamıyoruz” derken yenildiklerini kabul ediyorlar. Şimdi Aziz birden bire çok büyük ruhlu bir “Bulgar” oldu ve onu anlatanlar “Bulgarların damarında Orient var” demeden edemiyorlar. Şu şan şöhret hastalığı var ya, şu dönem yarattığı dalgaların “olumlu mu?” yoksa “olumsuz mu?” olduğunu bir türlü kestiremiyorum. Yalnız şunu söyleyebilirim biz çook amma çoook kötü bir sosyal ortamda yaşıyoruz. Bu ortamın karayılanı (onlar için olsa bile) asla Aziz değil, egoistlerin köpüren kıskançlığıdır. Ben olamadımsa, o da olamaz, olamamalıdır, hırsıdır ki, bu bizde veremden beterdir. Olursam ben olurum! Bizde bu sıtmadan beter olmuştur. Bütün iyi okullar onlarınken, Çingenelerin % 90’nı cahilken, hatta anadillerinde bir alfabe basmalarına izin verilmezken, şu Aziz dediğin kadın koğuşunda doğmuşken, nasıl olur da bir Arap sazı ve bir Türk bağlaması sentezinden dünya geleceğinin müziğini yaratabilir? Büyük bir beklenti içindeyim. Bulgar müzik dünyası kıskançları isyan edebilir. Belki de, “New York Tayms” gazete ve dergisinin Bulgaristan’a girmesinin yasaklanmasını isteyebilirler. İnsanı delirtecek bir mucize varsa, işte bu olabilir! Ancak 100 Aziz yetiştirip tepelerine dikebilirsek, onları esir etmiş olan o büyük zihin kurdunu öldürebiliriz. Bu hastalık başka türlü savmaz! Savamaz, çünkü işlediği yer damarları değil, kanları da değil, ruhlarını esir etmiş. Başka çare göremiyorum. Bidıls, Madonna, Gaga dünyayı değiştirebiliyorsa, Aziz de değiştirebilmelidir! Devam : www.bghaber.org

Bulgaristan Türklerinin Sesi

Bilgi - Araştırma

TİKA Başkanı Serdar Çam Özbekistan’da Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı (TİKA) Başkanı Serdar Çam, temaslarda bulunmak üzere geldiği Özbekistan’da Buhara İl Vali Yardımcısı Zülfiye Toyova ve Buhara Büyükşehir Belediye Başkanı Valican Örinov ile bir araya geldi. Serdar Çam ve beraberindeki heyet, ülkenin tarihi Buhara kentine gerçekleştirdiği ziyaret çerçevesinde Buhara Vali Yardımcısı Zülfiye Toyova ve Buhara Büyükşehir Belediye Başkanı Valican Örinov ile görüştü. Buhara İl Valiliğinde yapılan görüşme sırasında konuşan Toyova, Çam’ı atalarının yurdu Buhara’ya gelmesinden dolayı kutlarken, TİKA heyetini Buhara’da görmekten memnuniyet duyduğunu dile getirdi. Toyova, Buhara’daki yetimhanenin tadilatı ve bilgisayar sınıfının teknik olarak donatılmasından dolayı TİKA Başkanı Çam’a teşekkür etti, TİKA ile işbirliğinin geliştirilmesini istediklerini vurguladı. Örinov da Buhara’daki yetimhanenin tadilat ve donatım çalışmalarını yapmasından dolayı TİKA’ya teşekkür etti. Örinov, Buhara kentinin tarihi kısmının ışıklandırılmasına ilişkin proje hazırladıklarını ifade ederek, bu konuda TİKA’nın desteğini beklediklerini dile getirdi. 26-28 Mayıs tarihlerinde Buhara’da dünyanın 100’den fazla ülkesinden katılımcıların yer alacağı “İpek ve Baharat” Uluslararası Festivali’nin düzenleneceğini belirten Örinov, Çam’ı bu festivalde görmekten memnuniyet duyacaklarını kaydetti. TİKA Başkanı Serdar Çam ise dünyada şerif sıfatına sahip ender kentlerden birinin Buhara olduğunu ve bu topraklara ayrı

bir sevgi beslediklerini kaydederek, “Buhara’nın tozunu süpürmek bile şereftir” diye konuştu. Özbekistan’a yaptığı her ziyaretin kendilerini bu topraklara daha da yaklaştırdığını kaydeden Çam, 2014 yılında bu topraklara yaptığı ziyaretin ardından bu kez yine burada bulunmaktan memnuniyet duyduğunu belirtti. Çam, TİKA olarak Buhara’da gerçekleştirilecek her türlü projeye destek vermeye hazır olduklarını ifade etti. Türkiye’nin tarihi yapıtların onarımı ve tadilatı konusunda büyük bir deneyime sahip olduğunu ifade eden Çam, bu konuda TİKA olarak Özbekistan ile işbirliğine hazır olduklarını dile getirdi. Çam, tarihi yapıtların onarıldığı kentlerin turist sayısının da artacağını ve bunun kentin turizm alanında daha fazla gelir elde etmesini sağlayacağını belirterek, bu konudaki deneyimlerini Özbekistan ile paylaşmak istediklerini vurguladı. Çam, daha sonra Buhara Belediye Başkanı Valican Örinov’a Buhara tarihi ile ilgili Türkçe basılan bir kitabı hediye etti.

2023 - 2071 Vizyonuyla Ümitler Bayan Güreş Milli Takımı Avrupa Üçüncüsü

Ta r ı m K o n g r e s i

Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakan Yardımcısı Mehmet Daniş, Bakan Faruk Çelik’in getirdiği en önemli anlayışlardan birinin masa başında değil, tarlada tarımı yönetmek olduğunu belirterek, “Bilginin, hizmetin üreticinin ayağına gitmesi, yani işletme bazlı yönetim anlayışı Türk tarımına yeni bir nefes getirecek.” dedi. Daniş, Tarım-Orman Çalışanları Birliği Sendikası (TOÇ BİR-SEN) tarafından Kızılcahamam’da düzenlenen “2023-2071 Vizyonuyla Tarım Kongresi”nde, bugün insanlığın başlıca problemlerinin kaynağının tarımdan kopuş olduğunu ifade etti. Dünyada da Türkiye’de de tarım topraklarının tarım dışına çıkarıldığına dikkati çeken Daniş, “Bugünümüzü ve yarınımızı doyurabileceğimiz topraklarımız, babamızdan, dedemizden bize kalan değil, torunlarımızdan miras aldığımız ve onlara daha iyi şekilde devretmemiz gereken sermayemizdir.” değerlendirmesinde bulundu. Daniş, Birleşmiş Milletlerin (BM) raporuna göre enerji savaşlarından sonra dünyayı gıda savaşlarının beklediğine işaret ederek, dünya nüfusunun büyük bir bölümünün sağlıklı gıdaya ve sağlıklı suya ulaşamadığını hatırlattı. Bakan Faruk Çelik’in tarıma getirdiği en önemli anlayışlardan birinin masa başında değil, tarlada tarımı yönetmek olduğunu belirten Daniş, “Bilginin, hizmetin üreticinin ayağına gitmesi yani işletme bazlı yönetim anlayışı Türk tarımına yeni bir nefes getirecek. Böylece tarlada izimiz, harmanda yüzümüz olacak.” diye konuştu. - 500 milyar dolar ihracat hedefi Memur-Sen Genel Başkanı Ali Yalçın da küresel rekabetin gittikçe hız kazandığına işaret ederek, Türkiye’nin bu rekabetten kazançlı çıkabilmesi için gelecek hedeflere odaklanması gerektiğine vurgu yaptı. Tarımsal ürünlerde uluslararası rekabet gücünün önemine değinen Yalçın, şunları kaydetti: “Bu anlayışla, 78 milyonun ortak aklını 500 milyar dolar ihracata, 2 trilyon dolar gayri safi milli hasılaya, 25 bin dolar kişi başına mili gelire kilitlemeliyiz. Tarımsal gayri safi milli hasılamızı 150 milyar dolara, tarımsal ihracatımızı 40 milyar dolara çıkarmalıyız. Bu hedeflere eş güdümlü olarak BM’nin yapısının demokratikleşmesine yönelik girişimlerimizi sürdürmeli, ABD, Çin, Rusya, İngiltere, Fransa’dan sonra Türkiye’nin de mutlaka veto hakkı elde etmesi için çalışmalıyız.” - “Tarımın dünü, bugünü, yarını masaya yatırılacak”

Türkiye, 8 sıtlette tam takım halinde katıldığı şampiyonada 2 altın ve 3 bronz madalya kazanarak takım halinde Rusya ve Ukrayna’nın ardından Avrupa üçüncülüğünü elde etti. İLK ALTIN MADALYA EVİN DEMİRHAN’DAN Bulgaristan’ın Rusçuk şehrindeki Bulstrad Arena’da iki gün süren şampiyonada Türkiye’ye altın madalyaları 48 kiloda Evin Demirhan ve 69 kiloda Buse Tosun kazandırdı. 48 kiloda mindere çıkan Evin Demirhan, ilk turu bay geçtikten sonra çeyrek finalde Rus, yarı finalde de Beyaz Rus rakiple-

rini yenerek adını finale yazdırdı. Demirhan finalde Norveçli Silje Knutsen Kippernes ile karşılaştı. Mücadelenin başından itibaren müsabakada üstünlüğünü kabul ettiren güreşçimiz, iki devre sonunda minderden 6-0 galip ayrılarak Avrupa şampiyonu olup ülkemize ilk altın madalyayı kazandırdı. BUSE TOSUN’DAN TUŞLARLA GELEN FİNAL 69 kiloda mindere çıkan Buse Tosun ise şampiyonada adeta şov yaptı. Tosun, ilk turda Beyaz Rus, çeyrek finalde Romanyalı ve yarı finalde de Rus rakiplerine minderi adetadar etti ve üç karşılaşmayı da tuşla kazanarak finale yükselme başarısı gösterdi. Buse Tosun, finalde Avusturyalı Martina Kuenz ile karşılaştı. Eleme maçlarının verdiği yorgunlukla mindere çıkan güreşçimiz, kontrollü bir müsabaka çıkardı ve rakibini 8 5 yenerek şampiyonayı altın madalya ile kapattı ve ülkemize ikinci Avrupa şampiyonluğunu kazandırdı.

Deri Sanayicileri Yeni Pazarlar Buldu DÜNYANIN en yüksek “tabak-

hane kapasitesine” sahip Türkiye’nin işlenmiş deri ve deri mamülleri ihracatında çok hızlı bir “eksen kayması” yaşanıyor. DÜNYANIN en yüksek “tabakhane kapasitesine” sahip Türkiye’nin işlenmiş deri ve deri mamülleri ihracatında çok hızlı bir “eksen kayması” yaşanıyor. Türkiye iki yıl öncesine kadar “doğrudan ve özel faturalı” ihracatının yüzde 40’a yakınını Rusya’ya yapıyordu. Rusya’ daki ekonomik krizle başlayan ve Türkiye’nin hava sahasını ihlal eden bir Rus savaş uçağını düşürmesi sonrası derinleyen bu ülkeye ihracatta büyük çöküş yaşandı. Türk deri ihracatçıları, Rusya pazarının normale dönmesini beklemek yerine daha önce pek ilgilenmedikleri yeni pazarlara yöneldi. 2016’nın ilk üç aylık verileri, 2015’in ilk üç ayına göre yeni pazarlarda çok ciddi yükseliş olduğunu gösteriyor. ÇİN PAZARI İÇİN HONG KONG ATAĞI

30 Mart-1 Nisan arasında Hong Kong’da düzenlenen ve çok geniş bir coğrafyanın en büyük fuarı olan Asya Pasifik Deri Fuarı’na (APLF) 36 firmayla “milli katılım” düzenleyen İstanbul Deri ve Deri Mamülleri İhracatçıları Birliği Başkanı Mustafa Şenocak, «Hong Kong, 14 milyardolarlık deri ve deri ürünleri ithal ediyor. Tabii ki bunun büyük bölümü Çin’e satılıyor. Bu katılım ile öncelikle Çin pazarında hızlı çıkış bekliyoruz. Bizim dışımızda da bağımsız olarak Türk deri firması geldi ve 45 firma olarak fuara katıldık, ilgi çok yüksek, ciddi siparişler var» dedi. RUSYA TEMBELLİĞİ BİTİYOR


Bulgaristan Türklerinin Sesi

1913 Sofya

Mart - 2016 13

Turizm - Spor

Dünya’dan 140’tan fazla ülkede TİKA kemizin sahip olduğu kurumsal ve toplumsal tecrübenin dost ve kardeş ülkelerle paylaşılmasını sağlamak, İşbirliği yapılan ülkelerin öncelikleri doğrultusunda sürdürülebilir kalkınma sağlayabilmek amacıyla “teknik yardım ve kapasite geliştirme” proje ve programları geliştirmek, Yabancı ülkelere yapılacak acil insani yardımların koordinasyonunu sağlamak, Yurtdışındaki tarihi ve kültürel mirasımızın korunmasını sağlamak, Ülkemizin gerçekleştirdiği kalkınma yardımlarının raporlanması ve koordinasyonunu sağlamaktır. 1995 yılına kadar Orta Asya ülkelerinde 6 PKO varken, Bugün 47 ülkede 49 PKO ile faaliyet gösterilmektedir. 1992-2002 yılları arasında 28 ülkeye ulaşıldı. Bugün TİKA projeleri ile 140 ülkeyi aşmıştır.

TİKA, başta ortak tarihi ve kültürel mirası paylaştığımız yakın coğrafyamız olmak üzere tüm dünyada yardım faaliyetleri yürütmekte ve kalkınma temelli işbirliği projeleri gerçekleştirmektedir. Ayrıca Türkiye’nin aktif dış politikasının yansıması olan bu çalışmalar ülkemizin uluslararası arenada görünürlüğünü artırmakta ve müspet anlamda Türkiye algısının tesis edilmesine katkı sağlamaktadır. 2002-2015 YILI İTİBARIYLA 140’TAN TİKA’NIN BAŞLICA GÖREVLERİ FAZLA ÜLKEDE PROJE GERÇEKLEŞTİRİLDİ TİKA, Barış Dilini, Kardeşlik DiAfganistan, Angola, Antigua Ve Barbados, Arlini, Uzlaşı Dilini Konuşmaktadır. Ül- jantin, Arnavutluk, Azerbaycan, Bangladeş, Be-

Yüzmede 5 Madalya

Genç Milli Yüzme Takımı, Uluslar Şampiyonası’nda 5 madalyanın sahibi oldu. Bulgaristan’ın başkenti Sofya’da organize edilen şampiyonada genç milliler, 3 altın ve 2 gümüş olmak üzere 5 madalya kazandı. Bayanlar kurbağalama stilde mücadele eden Gülşen Beste Samancı, 50 metrede 32.56, 200 metrede ise 2.33.27’lik dereceyle altın madalyanın sahibi oldu. Samancı, 100 metrede ise 1.12.21’lik dereceyle gümüş madalyaya uzandı. Serbest stilde havuza giren Buse Topçu, 800 metrede 8.55.27 ile altın madalya, 400 metrede de 4.23.31 ile gümüş madalya elde etti. Milliler, 5 madalyayla 11 takım arasında 6. sırada yer aldı. Ukrayna, 11 altın, 3 gümüş ve 2 bronz madalyayla organizasyonu birinci sırada tamamlarken, Çek Cumhuriyeti ikinci, Yunanistan üçüncü oldu.

lize, Benin, Beyaz Rusya, Brezilya, Butan, Bolivya, Bosna-Hersek, Botsvana, Bulgaristan, Burkina Faso, Burma, Burundi, Cezayir, Cibuti, Çad, Çin, Demokratik Kongo Cumhuriyeti, Doğu Timor, Ekvator, Ekvator Ginesi, Endonezya, Eritre, Ermenistan, Etyopya, Estonya, Fas, Fiji, Fildişi Sahilleri, Filipinler, Filistin, Gabon, Gambiya, Gana, Gine, Gine Bissau, Granada, Guatemala, Guyana, Güney Afrika Cumhuriyeti, Güney Sudan, Gürcistan, Haiti, Hırvatistan, Hindistan, Jamaika, Irak, İran, Kamboçya, Kamerun, Karadağ, Kazakistan, Kenya, Kırgızistan, Kiribati, K.K.T.C., Kolombiya, Küba, Komor Adaları, Kongo Cumhuriyeti, Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti, Kosova, Laos, Lesotho, Letonya, Liberya, Libya, Litvanya, Lübnan, Macaristan, Madagaskar, Malavi, Mali, Makedonya, Maldivler, Malezya, Marshall Adaları, Meksika, Mısır, Mikronezya, Moğolistan, Moldova, Moritanya, Moritus, Mozambik, Namibya, Nauru, Nepal, Nijer, Nijerya, Nikaraguay, Orta Afrika Cumhuriyeti, Özbekistan, Palau, Pakistan, Paraguay, Peru, Romanya, Ruanda, Rusya, Sao Tome P. Adaları, Samoa, Senegal, Seyşeller, Sırbistan, Sierra Leone, Solomon Adaları, Somali, Sri Lanka, St. Helena, St. Kitts-Nevis, St. Lucia, Sudan, Suriye, Svaziland, Şili, Tacikistan, Tanzanya, Tayland, Togo, Tonga, Trinidad Ve Tobago, Tunus, Tuvalu, Türkmenistan, Uganda, Ukrayna, Ürdün, Vanuatu Adaları, Vietnam, Vincent ve Grenadinler, Yemen, Yunanistan, Zambiya, Zimbabve.

Avrupa Şampiyonu Güreşçiyi Çiçekle Karşıladı

Bulgaristan’ın Ruscuk kentinde yapılan U23 Avrupa Şampiyonasında Grekoromen Stil 71 kiloda Avrupa Şampiyonluğunu kazanan Yunus Emre Başar’a Sapanca’da çiçek ve hediye takdim etti. Aldığı madalyalarla Sapanca’nın gururu olan Mili Güreşçi Yunus Emre Başar’ın son olarak Bulgaristan’da yapılan U23 Avrupa Şampiyonasında finalde rakibini farklı bir skorla yenerek Avrupa Şampiyonu olması, Sapanca’da büyük bir sevinç yarattı. Sapanca Be-

lediye Başkanı Doç. Dr Aydın Yılmazer, şampiyon güreşçiyi alnından öperek kutladı. Başkan Yılmazer, Sapanca’nın her alanda bir spor yatağını olduğunu ifade ederek, gençlerin spor ile ilgilenmesinin çok önemli bir faaliyet olduğuna dikkat çekti. Genç sporcuların başarılı sonuçlar elde etmesi için her türlü desteği vermeye hazır olduklarını belirterek, Avrupa Şampiyonu Yunus Emre Başar’ın ilçe halkına yaşattığı onur nedeni ile çok mutlu olduklarını ifade etti.

Bulgaristan’daki Romenlere Azınlık Satüsü ve Anadil Eğitimi Talebi Avrupa Parlamentosu (AP) Romanya milletvekili Monika Makovei, Bulgaristan‘ın ülkedekiRomanya Romanlarını etnik azınlık olarak tanımasını ve Romenlerin anadili eğitimi görmelerini istedi.AP milletvekili ve eski Romanya Adalet Bakanı Monica Macovei, Bulgaristan Başbakanı Boyko Borisov, Başbakan Yardımcısı ve Çalışma ve Soyal Politika Bakanı İvaylo Kalfin, Başbakan Yardımcısı ve Eğitim Bakanı Meglena Kuneva ve parlamentoya bağlı etnik ve entegrasyon kuruluna gönderdiği mektupta, ülkedeki Romanya Romanlarına daha fazla hak tanınmasını ve bütçeden pay ayrılmasını talep etti. Makovei, Bulgaristan‘da özellikle kırsal kesimde yaşayan etnik Romenlerin de anadili eğitiminde karşılaştıkları zorlukları dile getirerek, ‘Bulgaristan‘da yaşayan tüm Romenlerin uluslararası hukuka göre ulusal azınlık olarak tanınması gerekiyor. Romanya hükümetinin Romen dersi eğitimi yapılması konusundaki çabaları Bulgaris-

tan Eğitim Bakanlığı tarafından engellendi’ dedi. Bulgaristan’daki Romen asıllı Romanların kendilerini Romen olarak ifade etmede zorluk çıkarıldığını savunan Makovei, söz konusu topluluktan talep olması halinde orta ve yüksek öğrenim kurumlarında azınlığın anadilinde ders görmelerinin sağlanması gerektiğini vurguladı. – “Bulgaristan’da ulusal azınlıklar mevcut değil” Başbakan Yardımcısı ve Çalışma ve Sosyal Politika Bakanı İvaylo Kalfin, ülkesinin azınlıklar konusunda daimi bir tutumu olduğunu belirterek, Bulgaristan‘da ulusal azınlıkların mevcut olmadığını söyledi. Kimsenin Bulgar vatandaşlarına istedikleri dili öğrenmeleri konusunda zorluk çıkarmadığını ifade eden Kalfin, anadil eğitiminin serbest seçmeli ders olarak öğrenilmesi konusunun ilgili yasalarla belirlendiğini hatırlattı. Nüfusu 7,3 milyon olan Bulgaristan‘da resmi olmayan verilere göre yaklaşık 800 bin Roman asıllı vatandaş yaşıyor.

Alptekin CEVHERLİ Son 900 Yılın En Kurak Dönemi;

Peki Ya 900 Yıl Önce? Amerikan Uzay Bilimleri Merkezi NASA açıklamış; Ortadoğu’da son 900 yılın en kurak dönemi yaşanıyor diye… Açıklama şöyle: “NASA Türkiye’yi de içine alan KKTC, İsrail, Filistin, Ürdün, Lübnan, Irak ve Suriye’yi kapsayan Doğu Akdeniz bölgesinde 1998 yılında başlayan kuraklığın son 900 yılın en kötüsü olduğunu açıkladı. Amerikan Jeofizik Birliği’nin ‘Geophysical Research-Atmospheres’ dergisi tarafından yayınlanan araştırmada ABD’nin New York kentindeki NASA Goddard Uzay Araştırmaları Enstitüsü’nden iklim bilimci Benjamin Cook ve ekibi 9 asırlık verileri inceledi.Araştırmaya göre Türkiye’nin de yer aldığı Doğu Akdeniz’de 1998 – 2012 yılları arasında görülen kuraklık, son 500 yılın en kurak döneminden % 50 oranında daha şiddetli geçti. Son 900 yıla göre ise en kurak dönemden % 10 – 20 arası daha kuraktı. Kısaca son 9 asır boyunca yaşanmadığı kadar şiddetli bir kuraklık yaşanıyor.Benjamin Cook, ‘İnsan kaynaklı iklim değişikliğinin önemi ve büyüklüğü, doğal iklim değişkenliğinin boyutlarını anlamamız gerektiğini gösterdi. Asırlar süren doğal değişkenliğin dışında kalan olaylara ve anormalliklere bakınca bunlara insan kaynaklı iklim değişikliğinin sebep olduğunu görebiliriz’ ifadesini kullandı.” Sayın Abdulkadir Duru’nun ve Onk. Dr. Hâluk Nurbaki’nin eserlerinde namaz vakitleriyle ilgili bilgi verilirken sabah namazının, dünya üzerinde su dengesinde, insanlar arasında da sevginin yaygınlaşmasında etkili olduğunu belirtirler. Tabi bu açıklamanın ardından bölgemizde sabah namazına vaktinde kalkıp kılanlar son 900 yılın en az sayısına düştü anlamı çıkarabilirsiniz. Ama elbette bunu demiyorum. Namaz var, namaz var… Ben belki de “o namazdan” bahsediyor olabilirim… Ama esas konumuz, bu kadar basit değil… Hatırlarsanız 2’nci Bush’un iktidarı döneminde 11 Eylül’deki Dünya Ticaret Merkezi’ne yapılan terör saldırılarının ardından Oğul Bush televizyonlara çıkıp teröristlerle büyük bir mücadeleye girişeceklerini söylerken, düzenleyecekleri operasyonları “Bu bir Haçlı Savaşıdır” diye tanımlamıştı. NASA’nın “Son 900 yılın en kurak dönemi” ifadesini okuyunca doğal olarak aklıma şu geldi: –Acaba 900 yıl evvel ne olmuştu? Wikipedia’yı açtım… –Aaa, o da ne? Bingo! Aynen şu yazıyordu: “Haçlı Seferleri ya da Haçlı Akınları, 1096-1272 yılları arasında, Avrupalı Katolik Hristiyanların, Papa‘nın talebi ve çeşitli vaatleri üzerine, genellikle Müslümanların elindeki Ortadoğu toprakları (Kutsal Topraklar) üzerinde askeri ve siyasi kontrol kurmak için düzenledikleri akınlar.” Vay, vay , vay…Demek Oğul Bush, boşuna söylememiş “Bu bir Haçlı seferidir” diye. 2016 – 900 = 1116 yani 1100’lü yıllar. Haçlı seferlerinin Anadolu’da ve Arap Yarımadası’nda terör estirdiği dönemler… Aynen günümüzdeki gibi milyonlarca insanın katledildiği, hiçbir günahı olmayan masum çoluk-çocuk ve kadınların hedef ayrımı gözetilmeden kanının akıtıldığı yıllar…Sevginin eksi değere düştüğü, nefretin tavan yaptığı ‘kuraklık’ dönemleri. Hatta öyle ki, Fransız tarihçiler şöyle der: “Askerlerimiz şehirde müthiş katliamlar yaptılar. Müslüman, Yahudi veya kendi mezheplerinden olmayan Hıristiyanlara büyük katliamlar tatbik ettiler. Mescidi Aksa’ya sığınan yaklaşık 70 bin Müslüman’ı hunharca katlettiler. Mescidin içi kanla dolmuştu. Atları ile Mescidi Aksa’ya girdiler. Atları ile Mescidi Aksa’ya girdiklerinde, atlarının dizleri hizasına kadar Müslüman kanına battığını…” Yaşanan vahşetin bugünden pek bir farkı yok gibi değil mi? Çoluk-çocuk masum insanlar otobüs durağında beklerken, ya da tren istasyonu önünden geçerken birden bir canlı bomba kendini havaya uçuruyor, her tarafa et ve iç organ parçaları dağılıyor… Vahşetse aynı vahşet… Ölen insan sayısı yine milyonlarla ifade ediliyor. Ölenler yine Müslüman, öldükleri yer yine aynı… Ama bir fark var! Bu kez ‘güya Müslümanlar, zavallı Müslümanları’ öldürüyorlar. Bazen dini yaşayış şeklini beğenmedikleri için, bazen mezhebini beğenmedikleri için, bazen farklı lehçe konuştukları için, bazen de farklı ideolojik kamplara dâhil oldukları için mütemadiyen birbirlerini öldürüyorlar… Bunların birbirini öldürmelerine yardımcı olmak için de ABD’si, Rusya’sı, İngiltere’si, Fransa’sı havadan sürekli bombalıyor. Bence bu kuraklık 900 yıl öncekini geçer, size şimdiden söyleyeyim.


14

Mart - 2016

Bulgaristan Türklerinin Sesi

THY yeni havalimanı Bulgar aşırı milliyetçilerin Dr.Hamiyet ÇAKIR planını açıkladı Sofya’da mescide karşı eylemi bulamayınca sinirlendiler. Müşteriler ve etrafta dolaşan Lülin sakinleri, protestonun ne amaçla düzenlendiğini anlayınca, eylem yerinden hemen uzaklaşıyordu. Protestocular arasında mescit etrafındadaki konutlarda oturanlar da yoktu. Protestocuların kimlik kontrolünün yapıldığında sadece 3 veya 5 kişinin Lülin semti sakini olduğu ortaya çıktı! Buna ragmen polis başka yerleşim birimlerinden buraya toplanan göstericileri eylem yerinden neden ise uzaklaştırmadı, oysa bundan önce mescide kökten dincilerin ibadetlerini gerçekleştirmek amacıyla toplandıkları gerekçesiyle sadece etraftaki konutlarda ve Lülin semtinde outran vatandaşların eyleme katılacağı belirtilmişti. Eylemciler, açtıkları pankatlarda Bulgaristan’ı İslamcıların istilasından kurtaralım sloganları atıyorlardı, taşıdıkları Bulgar bayrakları eşliğinde Osmanlı dönemine karşı devrimci şarkılar ve marşlar söylediler, ancak bunları ezbere bilmedikleri için ellerinde bulundukları kağıtlar üzerinden okuyup söylemeye çalışıyorlardı

O Kara Bulut Hala Dolaşıyor

Bulgaristan Neden Demokratikleşemiyor? Konumuz Bulgaristan’da hoşgörü serüvenini anlatmaktır. Memleketimizde hoşgörüyü (tolerans) anlatan kitap yazılmamış, şiir bestelenmemiş, şarkı yakılmamıştır. Bulgar dili bu 18 Mart 2016 tarihinde başkent bakıma kısır ve hoşgörümüzü algılayamamış olay “komşu” ve “Bulgaristanlı Türkler iyi insandır” düzeyinde kalmıştır. Sofya’nın Lülin semtinde Bulgar Biz Türk Müslümanlar ise Bulgaristan ova, dağ yamacı, aşırı milliyetçileri aynı semtte 5 yılbağ-bahçelerine gönül hoşluğuyla dolu yaşamı daha 13-üncü dan bu yana ibadete açık olan mesyüzyıllarda beraberimizde, halk edebiyatımızla, türkü ve şarkıcitteki vaaz edilmesini protesto ettiler. larımızla, efsane ve fıkralarımızla getirmişiz. Buraya Cuma günü saat 11:30-13:00 “Sevelim sevilelim, dünya kimseye kalmaz,” sentezini bundan 800 sene önce söyleyen ve yeryüzünde barış, anlaşma sularında toplanan eylemcilerin save birlikte güzellikler dünyası yaratıp içinde beraberce yaşama yısı 50-60 kişiden fazla değildi, hatta felsefesinin şairi olan Yonus Emre özetle şöyle demiştir: bölgede asayişi sağlamakla görev“Biz kimseye kin tutmayız, kamu alem bildir bize!” ve lendirilen polislerin sayısı çok daha buna ek olarak “Biri kuyu kaza, içine kendi düşe!” nüktesi çok fazlaydı. Bunu şahsen eylemciler de anlamlıdır. Biz bugün Bulgaristan’da hala dağılmayan kara bulutların altında yaşarken, dağılmalarını ve semanın açılmaaralarında konuşup tartışıyorlardı. sını bekliyoruz, ama 26 yıl geçmesine rağmen, “gökyüzü kara, mescitten sadece 50 metrelik uzakumutlar karadır’” lıkta bulunan Kaufland hipermerkeMart ayının son haftası 25-26 Mart Komünist Rejim tine alış-veriş yapmak amacıyla geKurbanlarını anma ve 28 Mart da Korniza köyünde (Nevrelen müşteriler protostocuların ısrarlı kop) Pomak kardeşlerimizin isimlerinin değiştirilmesi esnasında yapılan katliamı lanetleme günü olarak anıldı. Totaliter çağrılarına ragmen eyleme katılmarejimin amansız zulmü yeniden gözyaşları arasında dile geldi. dılar. Protestocular, sıradan Bulgar Olaylar toplumda temel güvenin, halk ile devlet, etnikler ile vatandaşlarından umdukları desteği ana ulus, dinler, iktidara ve yargıya adalete olan güven ilkelerinin çok yaralı, sakat olduğunu gösterdi. Yeni ve daha güzel bir dünya kurabilmeye güven ve inanç olmaması ise, zulmün yasalara dayanılarak ve devlet tarafından ve terör güçleriyle uygulanmasından kaynaklandığını kanıtladı. İşte böyle ortamda, insanın topluma ısınması, güvenle sarılması ve kişisel giriHükümet Milli koruma dairesinin otomobillerinşim başlatması çok zor oluyor. Toplum arınamıyor, çünkü yeden vazgeçiyor. Karar 1 Nisan’da yürürlüğe giriyor. rinde sayıyor, çünkü her yer batak kokuyor. Bunun nedeni ise, Bulgaristan’da 1945-1953; 1959-1961; 1972; 1984 -1989 yılları arasında, toplama kamplarında, cezaevlerinde, zindan hücrelerinde, sürgünde insan vicdanı, vücuttu, idadisi, kimliği, kişiliği ve zamanın başkalarının kontrolü altında bulunmasında aldığı izler, yaralar, eziklik kaybolmuyor ve hayat çizgisinde belirleyen oluyor. İşkence görmüş bir kişinin eski durumuna geri dönmesi, ıslahı mümkün müdür, mümkün olabilir mi? Biz susan, anlatmayan, hatırlamak istemeyen, bildiklerini devretmemek için susan ya da kendini Allaha teslim etmiş vuslat bekleyen bazen da sanata gömülmüş, çizen, yazan, değişik bir ışık arayan yaşlıların, baba ve dedelerimizin arasında yaşıyoruz, yetiştik. Örneğin biz yeni Bulgaristan tarihinde “Belene” ölüm kampıyla 3 kez yüzleşiyoruz. 1950’li yılların başında, 60’lı yılların başında ve 80’li yıllardadır. Orada ezilenler, Bulgar, Pomak ve Türklerdir. Sayıları önemli değil derken, her kişi kendi azısıyla, geçmişiyle şahsen yüzleşiyor demek istiyorum. Öyle bir şey ki, şu an Kanada’da yaşayan Mümün Hoca bir Belene’cidir ve her gece bulanık Tuna sularını ve ölüm taşıyan kara bulutları rüyasında gördüğünü yazıyor. Totaliter devletin resmi rakamlarında 23 bin Beleneci ve taş ocaklarında can veren sürgün var. Demokratik örgütlerin ve insan hakları örgütlerinin verileri 159 bin ile 162 bin kişi arasında değişiyor. Bu rakama, Pomak ve Türk Müslümanlar, “soya dönüş” kurbanları katılmamıştır. Halkın dilinde en büyük ölüm kampının “Loveç” (Lovça) kenarında olandır. Burada çekilen çile kitaplaşmış, şiirleşmiş ve unutulmamak üzere efsaneleşmiştir. 26 yıldan beri, Loveç Ölüm Kampı kurbanlarının yakınları anma töreni düzenlerken engellerken karşılaşırken, 2016’ı Mart’ında ilk kez olmak üzere Loveç Belediyesi törenlerin örgütlenmesine katıldı ve kolaylıklar sağladı. Biz toplum yeşermeye başladı, kara bulutlar dağılmaya başladı dediğimizde tam da bunu algılıyor ve anlatmaya çalışıyoruz. Korniza köyünde totaliter komünizmi lanetleme törenine ve DOST partilerinden heyetler katılsaydı, kendilerini BULTÜRK - DÜNYA’DAKİ TEMSİLCİLERİMİZ HÖH tebrik ederdik. Oysa Meclis Başkan Yardımcısı olunca kendini Avusturya -Viena Osman BÜLBÜL TÜRKİYE -Ankara: İsmail ÇİNGÖZ beyaz üzerinde hisseden HÖH milletvekili ateist Pomak AliosAlmanya-Köln: Rafet DAL, Ünal ist. Trakya Bölgesi Nedim BİRİNCİ man İmamov, halk ruhunun dönüştüğünü fark ederek, hemen Amerika-New York: Alaattin Gokay İst. Anadolu:Bölge- Seniha MERT beyan verdi. HÖH-DPS partisinin “Batak Katliamı” olayını taBelçika-Antwerpen: Nevin BEYTULLAH İst. Sultangazi: Seyhan ÖZGÜR www.bulturk.net /bilgi@bulturk.net- Tel:0212 511 63 47 nıdığını söyledi ve böylece “biz kara bulutların dağılmasını isİspanya-Madrid: Hüseyin Hasan ist. G.O.P.aşa: Sevilcan YÜCE temiyoruz!” demiş oldu. İmtiyaz Sahibi Haber Sorumlusu: Abidin KARASU Kazakistan Türkistan: Erkan ist. Bayrampaşa: Mersin HATİPOĞLU Rafet ULUTÜRK Yine olumlu gelişmeler arasında ASET – İşkence Görist. Zeytinburnu: Mustafa AKGÜN Hukuk Danışmanı: Av. Hasan MOLLAOĞLU İsveç Seval ÖZTÜRK müş Kişilere Yardım Merkezi kuruldu. Biz soydaşlar bölge bir Yazı İşleri Müdürü ist. Avcılar: Erol KETENCİ Ekonomi Müdürü: Müjgan DENİZ B u l g a r i s t a n - Te m s i l c i l e r i örgütlenme oluşturamadık, hep başkalarından bekledik. ASET Alptekin CEVHERLİ ist. Başakşehir: Aydın FİDAN İstihbarat Müdürü: Hüseyin YILDIRIM S ofya: Hikmet EFENDİEV ‘in Loveç Kampında düzenlediği şimdiki anma mitinginde psiYazı İşleri Müdür Yardımcısı ist. Kağıthane: Nazım ÇAVUŞ Eğitim Sorumlusu: Filiz SOYTÜRK Blagoevrad: Bülent MURADOV kolog Kalina Yordanova, “Totalitarizmin işkenceleri ve zulmü İbrahim SOYTÜRK Kocaeli: Abidin KARASU Kültür-Sanat: Pervin MAŞAOĞLU Smolyan: Rufat FELETİ üstüne rakkamlarla düşünmek yanlış olur, bizim toplumumuGenel Yayın Yönetmeni Bursa- Ayşe HOCAOĞLU Kırcaali: Mehmet ANTİKA Spor Müdürü: Serkan YILDIZ zun umudu yok edilmiştir” dedi. İsimsiz, kayıtsız infaz karar-Bursa Yıldırım: Turhan YAMAÇ Ridvan TÜMENOĞLU Momçilgrad: Akif MEHMET İnternet Müdürü: Murat ULUTÜRK ları var, 60 yıldan sonra yakınlarını arayanlar var, ölüm sebebi -Bursa-Hürriyet: Üzeyir AKGÜN Ardino: Aziz ŞAKİR Halkla İlişkiler: Neriman ERALP Genel Yayın Müdürü gösterilmeyen doktor raporları var. İşte bu noktada Bulgar top-Bursa-Yenibağlar: Cevat ÇALIŞKAN Cebel: Erdal H. AHMET Reklam Müdürü: Mesut UĞURLU lumu, devlet yönetimi halktan kopmuştur ve halkın güvenini Dr. Nedim BİRİNCİ -Bursa-İnegöl Bayram BAYRAM Plovdiv: Fikret SEPETÇİ asla bir daha kazanamaz, çünkü korku içinde yaşayan yurttaşİzmir-İzm.Sarnıç: Durmuş HATİPOĞLU Stara Zagora: Menderes KUNGÜN İrtibat Bürosu: Yıldırım Mh. Şehit Kamil Balkan cad. larımız trajedinin yeniden sahnelenmesinden, kara bulutların -İzm.Görece: Mümin GÜNEY Yayın DanıSmanları: No: 114 / A (500 Evler) - Bayrampaşa / İST. Loveç: Emine BAYRAKTAROVA bir daha boşanmasından korkuyorlar. Bu kara Bulutlar Bulgar-İzm.Buca: Hüseyin PAŞAMOĞLU Troyan: Ergül BAYRAKTAR ların üzerine boşandığı gibi, 1960’larda isimleri değiştirilirken Prof.Dr. Hayati DURMAZ Bayrampaşa - Adaparkın üstü - Palmyalar durağın altı -İzm.Bornova: Kenan ÖZGÜR Tel: 0212- 5 11 6 3 4 7 - Fax: 0212 - 511 33 91 Pleven: Rafet RODOPLU Çingenelerin, 1970’lerde Pomak Müslümanların ve 1980’lerde Edirne: Nadir ADLI Prof. Dr. Emin ÇARIKÇI Reklam için İrtibat: 444 0 763 Şumen: Nurten RECEP “soya dönüş” serüveninde Türklerin üzerine tolu gibi yapmıştır Kırklareli: Ali ÖZTÜRK Star Medya Yayıncılık A.Ş. Prof. Dr. Ahmet ÇOLAK Razgrad: Aydoan ALİ ve her şeyi yerle bir etmiştir. 1953, 1976 ve 1989 Türkiye’ye Tekirdağ: Ertaç ÇAKIR Teknik Hazırlık: Murat ULUTÜRK Tırgovişte: Sevinc YÜCE Doc. Dr. Sakin ÖNER göçe zorlama serüveni de bu kara bulutların yıldırımları ve gök Balıkesir-Bandırma: Güner BAŞARAN Bu gazete basın yayın ilkelerine uymayı taahhüt eder. Silistra: Nermin ÇAKIR gürültüsü sonucudur. Bu kara bulut Bulgar önce sosyalist ve Eskişehir: Sevgin GÖKÇE Doc. Dr. Hasine ŞEN Yazarlar yazılarından sorumludur. Varna: Salih POMAK Mersin : Ferda ER ardından komünist totaliter ve bugün de sahte demokrat devleDoc. Dr. Aziz ŞAKİR www.bulturk.net /www.bulturk.com Dobriç: Sebahattin AYYILDIZ Fethiye : Fatih AKSAK tin sembolüdür. Devamı www.bghaber.org

Türk Hava Yolları (THY) Yönetim Kurulu ve İcra Komitesi Başkanı İlker Aycı İstanbul’da yapımı süren üçüncü havalimanına 2018 yılında geçmek için planlama yaptıklarını söyledi. Berlin Uluslararası Turizm Borsasında (ITB) düzenlenen basın toplantısında konuşan Aycı, yeni havalimanının 2018’in ikinci çeyreğinde açılacağını beklediklerini belirterek, ‘’Biz de taşınmayla ilgili planlamamızı yaptık, üzerinde çalışıyoruz’’ dedi. İstanbul’un coğrafi olarak doğal bir taşımacılık merkezi olduğuna dikkati çeken Aycı, “Avrupa’da yaşanan sığınmacı krizinden dolayı Avrupa’dan Türkiye’ye karayolu yerine daha çok havayolunun tercih edileceğini ve bunu da THY olarak başarıyla yöneteceklerini “ifade etti. THY olarak uçtukları destinasyon sayısını artırmayı hedeflediklerini dile getiren Aycı, bu yıl açılacak olan uçuş noktalarının ise Atlanta, Dubrownik, Ukrayna, Hanoi, Panama ve Bogota olacağını hatırlattı.İstanbul’dan 4 saatlik yolculukla 54 ülkeye uçulabildiğine işaret eden Aycı, THY’nin 113 ülkede 278 destinasyonda olduğunu ifade etti. THY Genel Müdürü Temel Kotil de yaptığı açıklamada Güneydoğu Asya ülkelerine ilgileri olduğunu söyledi. Çin’den her yıl 100 milyon insanın seyahat ettiğine dikkati çeken Kotil bölge potansiyelinin ilgi alanları içerisinde olduğunu kaydetti. Kotil, Güneydoğu Asya ülkelerine uçuş noktalarının sayısını artırmayı hedeflediklerini vurguladı. Kotil, bir soru üzerine Almanya’nın kendileri için önemli bir ülke olduğunu ve 14 noktaya uçtuklarını ifade ederek bunun daha da yaygınlaştırabilmesi için neler yapılacağı konusunda çalışmaların sürdüğünü ifade etti. Kotil, Almanya’dan Türkiye’ye iki milyon turistin geldiğini belirterek Türkiye’ye gelen her turiste THY olarak Türk misafirperverliğini gösterdiklerini sözlerine ekledi. Çalışmaların tüm hızıyla devam ettiği İstanbul Üçüncü Havalimanı’nın inşaatında 15 farklı milletten 13 bine yakın personel çalışıyor. Son halinin havadan görüntülendiği havalimanı tamamlandığında dünyanın en büyüğü olacak. 90 milyon yolcu kapasiteli birinci bölümünün 2018’in Şubat ayında tamamlanması planan havalimanı inşaatında, 15 farklı milletten 12 bin 600 kişi çalışıyor. Çalışmalar, bin 66’sı beyaz yakalı, 11 bin 534’ü mavi yakalı bu personel tarafından gece gündüz aralıksız sürdürülüyor. Personel sayısının en yoğun dönemde 30 bine kadar çıkacağı belirtiliyor. Tüm etapların tamamlanması halinde 10 milyar 247 milyon avroluk harcamanın yapılacağı yeni havalimanı bitirildiğinde 165 köprüsü, yıllık 150 milyon yolcu kapasitesi, 6 pisti ve 12 taksi yolu bulunacak. Tesis, aynı anda 500 uçak, 70 bin araçlık açık ve kapalı otoparkıyla başlı başına bir şehir olacak. Toplamda 76,5 milyon metrekarelik alana sahip ve yer teslimi 1 Mayıs 2015’te yapılan projenin ilk etabında kısa süreli iş programından dolayı projelendirme, altyapı ve üstyapı işleri sahanın farklı bölgelerinde eş zamanlı yürütülüyor. Bu sayede tasarım, toprak işleri, terminal binası ve diğer destek tesislerinin inşası tüm hızıyla devam ediyor. Terminal binasında kaba inşaat, elektromekanik sistem montajları, çatı montaj çalışmaları başladı ve eş zamanlı sürdürülüyor. İlk etapta bitirilecek bölümde 90 milyon yolcu kapasiteli ana terminal binası, bir adet hava trafik kontrol kulesi, 3 bağımsız pist, uçak park alanları, hangar, antrepo, catering (ikram servisi) gibi gerekli tüm havaalanı destek tesisleri, 18 bin araç kapasiteli katlı otopark bulunacak. İşletmeye açıldığında 100 bin kişiye yeni iş imkanı sağlayacak havalimanı, dolaylı etkilerle 1,5 milyon kişiye gelir kaynağı olacak. Bütün işleri tamamlandığında 150 milyon yolcu kapasitesine ulaşacak yeni havalimanında, zamanla 200 milyon yolcuya hizmet verebilecek kapasiteye çıkılabileceği de dile getiriliyor.

1913 Sofya

Bakanlar Milli Koruma Dairesinin araçlarından vazgeçiyor

Hükümet Milli koruma dairesinin otomobillerinden vazgeçiyor. Başbakan Borisov bakanlarının makam arabalarını veya metroyu kullanacaklarını bildirdi. Karar 1 Nisan’da yürürlüğe giriyor.

Aylık Siyasi Aktüel Gazete

Bakanlar ve başbakan yardımcıları için geçerlidir. Başbakan, ‘Böylece vatandaşlar onların yanında olduklarımızı görecek ve aynı ölçüde bizim de korktuğumuzu hissedecek’ diye izah etti.


Bulgaristan Türklerinin Sesi

Dünya

Mart - 2016 15

Basınından

Deliorman’daki zulümler Selimiye Camiinin kubbesi ile Hristiyan mimarlara cevap verdi

“Varna’ya bağlı Pravadi kazası Pamukçu köyünde Hacı Süleyman’ın on iki yaşındaki kızı, Bulgarlar tarafından dağa kaldırıldı… Şumnu’nun Mahmuzlu köyünde üç gelin, iki kız… Küçük Ahmetler köyünde on beş kadın…” Sebilür Reşad, 16 Ekim 1913-15 Zilkade 1331… Bir Dobriçli’nin, altına, 1 Ekim 1913 tarihini attığı mektup şöyle: “…Bugün Bulgaristan’da Deliorman’da boynu bükük Müslümanlara, Bulgarların reva gördüğü zulümler, işledikleri vahşetler, orta çağdaki zulümleri çoktan unutturmuştur. Nerede ‘Balkan milletlerine (Osmanlılar tarafından) zulüm yapılıyor’ diyen Buxton?”Noel Buxton (1869-1948), babasının vefatından sonra Lordluk makamına oturmuş, İngiliz siyaset adamlarındandır. Cambridge’de okuduktan sonra, 1896’da babası, Güney Avustralya Valiliği’ne tayin edilince, onun yaveri olarak Avustralya’ya gitmişti. Balkan Savaşları sırasında/sonrasında kurulan Balkan Komisyonu’nun başkanı olarak, Balkanlar’da incelemelerde bulundu. VURUYOR BUXTON’U, HASAN TAHSİNDaha sonra 1914’te biraderi Charles Buxton ile beraber tekrar bölgeye gelerek, Bulgaristan’ın tarafsızlığının sağlanması konusunda çalışmalar yaparken, 1914 yılı Ekim ayında, Osmanlı İstihbarat Teşkilatı Teşkîlât-ı Mahsûsa’da görevli olan ve daha sonra da İzmir’e çıkan Yunan askerlerine ilk kurşunu atıp, şehit edilecek olan Hasan Tahsin (1888-1919) tarafından vuruldu. Kendisi de, biraderi de yaralanmalarına rağmen, suikasti atlattılar ve hemen İngiltere’ye döndüler. Avrupa, Türkler ve Balkan Savaşları ile ilgili dört beş kitabı yayınlanan Noel Buxton, bundan sonra da on beş yıl İngiltere Avam Kamarası’nda milletvekilliği ve bir süre de Tarım Bakanlığı yaptı. Dobrucalı’nın mektubunda Buxton’un haksızca Bulgarları desteklemeye devam ettiği vurgulanıyor. Zaten bu mektuptan tam bir yıl sonra Hasan Tahsin’in onu vurması da, Bulgarların yaptığı feci zulümlere destek olduğunu gösteriyor. Ayrıca Buxton’un başında bulunduğu Balkan Komisyonu’nun haftalık olarak yayınladığı Yakın Doğu isimli bir gazete vardı ki, bu gazete sürekli Osmanlıların aleyhine yayın yapıyordu. 5 Mart 1914 (7 Rabiu’l-âhir 1332) tarihli S. Reşâd’da konuyla ilgili şu bilgi vardır: “BU KAĞIT PARÇASINA AÇIP DA BAKMIYORUZ BİLE” “İngiltere hükümeti, daha doğrusu Balkan Komitesi tarafından haftalık olarak yayınlanmakta olan Şark-ı Karîb (Yakın Doğu) gazetesi sürekli Osmanlı Devleti ve milletini, en kötü ve zayıf taraflarını Hint Müslümanlarına göstermek ve Osmanlı topraklarında ihtilal ve isyanların yakın olduğunu, güya kendi muhabirlerinin uydurmalarıyla yalan mektuplarını yayınlayarak, Hint Müslümanlarını da ümitsizliğe düşürmek ve yıldırmak ve Osmanlılar hakkında ümitsiz ve kötü düşünceler vermek için yayınlarını yoğunlaştırarak sürdürmektedir. Bu gazeteye maddi yardım adı altında Hint hükümeti tarafından yüksek miktarda bir para verilmektedir. Bu gazeteden her hafta binlerce alan Hint hükümeti, gazeteyi her yerde polis müdürleri aracılığıyla, özellikle etkili Müslümanlar olmak üzere dağıttırdığını Hindistan’da gözlerimle gördüm. Bu şekilde açıktan açığa seçilen düşmanlıktan ne İngiltere ne de bu gazete bir şey kazanmayacaklardır. Onlar her ne yazsalar, Hint Müslümanlarının kalplerine bizim hakkımızda kötü düşünceler sokamayacaklardır. Çünkü Hint Müslümanları bu Şark-ı Karîb gazetesini bir ‘düşman gazetesi’ ve ‘İslam düşmanı’ olarak gördüklerini, bana birçok defa söyledikleri gibi, ‘Bu varakpareyi (kağıt parçasını) hükümet bize bedava gönderdiği halde, biz bir kere bile açıp da yüzüne bakmıyoruz. Çünkü ne gibi safsatalarla dolu olduğunu esasen biliyoruz’ demişlerdir.” Bhopal’den, S. M. Tevfik “OKURSA BU MEKTUBU BUXTON” Mektupta şöyle devam ediliyor: “Bu mektubu Balkan Komitesi Reisi sıfatıyla övünen Buxton cenapları okursa, vazifesini tarafsız olarak yerine getirmediğini anlayacaktır. Haç adına yapılan canavarlıkları görünce, kendisiyle beraber Haç’ın da yüzü kızaracaktır. Bugünlerde Bulgaristan’ın Romanya hududuna yakın köylerde cereyan eden ve hala yüzlercesi devam etmekte olan zalimce ve hunharca olayların birçoğunu bizzat gözümle müşahade ettiğim gibi, bazıları da zavallı köylülerin şikayetlerine dayanmaktadır. Gezdiğim yerlerde halk, Bulgarların barbarlıklarını, ‘Efendi! Bize Bulgarlar öyle eziyet ediyorlar ki… Ağlamamızı görecek birini bulsak… Kimse bizi dinlemiyor. Kadın ve kızlarımızın namusuna geçiyorlar. Mallarımızı yağma ediyorlar. Gece evlerimizde bile rahat yok. Her gün bir iki Bulgar kapıya dikilir ve “Çabuk, gelinini çıkar !” diyerek, elindeki balta ile içeri hücum eder. Halimiz ne olacak? Dayanamayacağız. Köyümüz boşaldı. Herkes topraklarını bırakarak göçtüler’ diyerek yana yakıla anlatıyorlar.”“BEN BİR GAZETECİ DEĞİLİM” Mektubu yazan ve Karadeniz kıyısındaki (günümüzde 213 bin nüfuslu olan) Dobriç’den postaya veren Deliormanlı şöyle devam ediyor: “Ben bir gazeteci değilim. Fakat saf kalbimle, bu gerçeklerin savunulmasını kaleminize havale ediyorum. Her gün ve gördüğüm herkes sürekli buna benzer zulümler anlatıyorlar. O Avrupalıların âdaletli dediği Bulgar hükümetinin zalimane idaresini, bu halk, kederli lisanlarıyla anlatıyorlar. O Bulgar hükümetinin memurları, bu canileri himaye etmeye devam ediyorlar. Aşağıda anlatacağım vahşiyane olayların, hakikatin ta kendisi olduğuna, mukaddesatım üzerine yemin ederim. Medenî olduklarını iddia eden hükümetlerin bakanlarına, medeniyetlerinin meyvelerini gösterin. Bu vahşetlerin sonu gelmeyecekse, Hayvanları Koruma Dernekleri kuran (ama insanı koruyamayan) Avrupa, daha şimdiden, bir milyon Bulgaristan Müslümanlarının idam fermanını imza etsinler.

Mîmârlık tarihinde en geniş ve o yükseklikte basık kubbeye yalnız Selimiye sâhiptir. Onun, yükseklik, ışık düzeni ve mekân genişliği bakımından yeryüzündeki tüm eserlerin üzerinde olduğu âşikârdır. Muhtelif eserlerinden de anlaşıldığı üzere Sinan, her bir eserinde yeni bir tarz peşinde koşmuştur. Dolayısıyla Osmanlı klasik dönem mîmârîsinde inkişâf eden tek merkezli kubbe tipi, onun elinde dünyâ mîmârlık târihinde erişilemez derecede üstün bir estetik mânâ kazanmıştır. Onun eserlerinde kubbe, dış yapıda olduğu kadar iç yapıda da müthiş bir kompozisyona sahiptir.

Bu sırra her eserinde dikkat eden Koca Sinan, Selimiye kubbesinde ayrıca büyüklüğe de dikkat etmiş ve şöyle demiştir: “Hıristiyanların mîmâr geçinenlerinin: «Müslümanlara galebemiz var; Ayasofya’nın kubbesi gibi bir kubbe devlet-i İslâmiyye’de inşâ olunamamıştır!» dediklerini duymuştum. Bu sözler, nice bir zaman şu fakirin gönlünde bir acı ukde olup kalmıştı. Nihâyet Rabbimin izniyle Selimiye’nin kubbesini Ayasofya’dan altı zîrâ yüksek, dört zîrâ geniş binâ eylemekle kefere-i fecerenin mîmâr geçinenlerine galebe çalmış olduk…” (Osman Nuri Topbaş, Abide Şahsiyetleri ve Müesseseleriyle Osmanlı, Erkam Yay.)

Balkan Ülkelerinin Tercihi Rusya Değil

Rusya son yıllarda özellikle Batı Balkanlar olarak adlandırılan bölgede varlığını ve nüfuzunu korumak için ciddi girişimlerde bulunuyor. Bu girişimlerin altında yatan sebepler, batı Balkanların birçok ülkesinin istikrarsızlığa sebep olacak farklı türde krizler içinde olması, Rus diplomasisinin ise mevcut koşullardan istifade etmek istemesi olarak belirtilebilir. Rusya bu politikaları özelde batı Balkanlara stratejik değer vermesinden ve Avrupa Birliği (AB) ile NATO’nun “avlusunda” sorun çıkarmak istemesinden kaynaklanıyor. Genelde ise NATO’nun Rus sınırlarına yaklaşmasını yavaşlatmak hedefini taşıyor. Rusya‘nın bölgedeki politikalarının, düzenlenen Avrupa yanlısı protestoların ardından Rus yanlısı yönetimin yıkıldığı Ukrayna‘daki devrimden sonra daha agresif hale geldiğini unutmamak gerekir. Batı Balkan ülkeleri, AB ve NATO’ya üye olma konusunda kararlı. Bu ülkeler açısından NATO şemsiyesi barış, istikrar ve uzun vadeli güvenlik temin ederken, AB üyeliği çok daha hızlı bir ekonomik gelişme, daha sağlam bir demokrasi, hukukun üstünlüğü ve insan haklarına saygıyı sağlıyor. İstikrar ve güvenlik, ekonomik kalkınma için ön koşul niteliği taşıdığından genelde ülkeler önce NATO’ya üye oluyor, ardından da AB’ye. Diğer yandan Rusya, batı Balkan ülkelerine barış, istikrar ve ekonomik kalkınma sağlayacağına dair tekliflerde bulunamazken, demokratik değerlerin ve insan haklarına saygının geliştirilmesi konusunda da herhangi bir destek sağlamıyor. -Balkanların Batı’ya entegrasyonu Batı ile entegrasyon, Balkan ülkelerini birçok yönden ilgilendiren bir konu. Bu bölgenin Batı’ya entegre olabilmesi için ön koşul “istikrar.” İstikrar ise ancak ülkeler arasında güvenin inşa edilebilmesi ile mümkün. Bu açıdan bakıldığında Bosna-Hersek Cumhurbaşkanı Bakir İzetbegoviç ile Arnavutluk Başbakanı Edi Rama‘nın, Slobodan Miloşeviç‘in politikalarından 180 derece dönerek karşılıklı güven tesisi için Sırbistan Başbakanı Aleksandar Vuçiç ile daha sık görüşmeyi tercih etmeleri hiç şaşırtıcı değil. Rama ve İzetbegoviç’e göre bu görüşmeler bölgeye olduğu kadar ülkelerin kendisine de faydalı olacak. Görüşmelerle birlikte bu üç siyasetçi bölge için güzel bir hikaye yazmaya başladı. Hikayenin henüz başındayız ve politikacıların bunu bir başarı hikayesine dönüştürüp dönüştüremeyeckleri şu an için meçhul. Bölgede istikrar olmadığı, ülkelerin kendi aralarında iyi ilişkiler geliştiremediği ve ekonomik işbirliğini derinleştiremedikleri sürece ekonomik kalkınma mümkün değil. Bu bölgenin kendi bünyesine entegre olmasını amaçlayan Batı, Balkan ülkelerini iyi komşuluk ilişkilerinin geliştirilmesine, karşılıklı saygıya ve ekonomik işbirliğinin derinleştirilmesine yönlendiriyor ve bu doğrultudaki politikalar, kuşkusuz bölgedeki tüm ülkelerin yararına olacak. Ayrıca Priştine ile Belgradarasındaki ilişkilerin normalleştirilmesi de sağlayacak. -Rusya’nın Batı Balkanlardaki girişimleri Rusya’nın Batı Balkanlar’daki politik girişimlerine zemin teşkil eden başlıca iki sebepten sözedilebilir. Birincisi, bölgedeki birçok savaştan sonra bazı ülkelerin AB ve NATO’ya tam entegre olmayı ba-

şaramayıp “Avrupa’nın dağınık bahçesi” olarak kalması. İkincisi ise bu ülkelerdeki siyasetçilerin yolsuzluklarına ve toplumları Avrupa değerleri yerine kaba milliyetçiliğe teşvik etmelerine AB’nin sessiz gözlemci konumunda kalması. Genişleme yorgunu AB’nin Balkanlar’a yönelik proaktif politikasını “demokrasi pahasına istikrar” politikasıyla değiştirmesi bu sonuca neden oldu. Böyle bir ortamda yönetici elitler çok güçlü ve zengin olurken, insanların çoğu yoksul hale gelmiş durumda. Moskova, Slovenya‘da, Hırvatistan‘da, Bulgaristan‘da ve Arnavutluk‘ta kendi varlığını tahkim edecek girişimlerde bulunmak için gerekli alana sahip değildi. Putin, bu dört ülkede aradığı hiçbir şeyin olmadığını anlamıştı. Bulgaristan ve Slovenya uzun zamandır AB ve NATO üyesi, Hırvatistan da aynı şekilde. Arnavutluk ise NATO üyesi ancak AB’ye girmek için açık bir eğilimi mevcut. Rusya‘nın hedefi Kuzey Atlantik İttifakı’na entegre olmamış devletlerdi; çünkü onlar aracılığıyla söz konusu ittifakın genişlemesi önlenecekti. Gaz dağıtımı, ekonomik yatırımlar ve büyük altyapı projeleriyle Moskova, Sırbistan‘da, Karadağ‘da, Bosna Hersek‘teki küçük entitede (Republika Srpska) ve Makedonya‘da nüfuzunu artırdı. Bu ülkelerdeki aşırı yoksulluk, işsizlik, gençlerin hiçbir gelecek perspektifine sahip olmaması ve Avrupa‘dan gelen yatırımların yavaşlaması Rusya‘nın işine geliyordu. 2014 yılının eylül ayında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun 69. oturumu sırasında Moskova‘nın, Karadağ, Makedonya ve Bosna Hersek‘in NATO’ya tam üyeliklerinin kabul edilmesi perspektifine nasıl baktığı sorusuna Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov, bu yöndeki adımları açık bir şekilde NATO’nun yanlış politikası ve provokasyonu olarak algılamakta olduğu yanıtını verdi. Bu açıklama, Rusya‘nın bu ülkelerin Batı’ya yönelme konusundaki kararlılıklarına ve kendi geleceklerine karar vermede egemen olma haklarına saygı duymadığına dair açık ve net bir sinyalden de öteydi. -Küçük Karadağ‘dan büyük darbe Karadağ’daki büyük Rus yatırımlarına rağmen Podgorica yönetimi geleceğini NATO üyeliğinde aramaya karar verdi. Karadağ‘ın bu kararı, baskılar ve tehditlerle bu küçük ülkenin Kuzey Atlantik İttifakı’nın üyesi olmasını engellemeye çalışan Moskova‘nın büyük endişeler duymasına neden oldu. Rusya, meşru hükümeti zorla indirmeye çalışan muhalefetin bir kısmını desteklemeye başladı, bununla aynı zamanda Karadağ vatandaşlarının çoğunun modern, Avrupai, güvenilir ve AB ile NATO’ya dahil olmuş bir Karadağ için ortaya koydukları irade de engellenmek isteniyordu. Aralık ayında NATO üyesi devletlerin bakanlar kurulunda 28 ülkenin dışişleri bakanları Karadağ‘ı İttifakın 29. üyesi olmak üzere davet etmeye karar verdi. Bu karar ile Rusya, tüm baskılarına ve tehditlerine karşın bu küçük ülke karşısında yenilgiye uğradı. Bugün Karadağ, Rus politikasının etkili olabilmesi için hiçbir ortamın mevcut olmadığı bir ülke haline geldi. İttifakın şemsiyesi altında bulunan bu küçük ülke, AB’ye katılmak için Brüksel ile başarılı bir şekilde müzakerelerini de sürdürüyor. Sırbistan’ın tercihi AB

Dr.Nedim BİRİNCİ Koltuk Değneği –10 Kurultay Yolları İkidir Nisan 2016 Bulgaristan Türklerinin Sofya’ya toplanacağı ay olacak. 10 Nisan’da DOST adıyla kendini tanıtan ve açılımında demokrasi, hoşgörü, sorumluluk ve adalet gibi kavramları birleştiren bu parti, 17 Aralık 2015’te 26 yıllık HÖH-DPS partisinden ayrılan Genel Başkan Lütfi Mestan, milletvekillerinden Şabanali Ahmet, Hüseyin Hafızov ve Aydoğan Ali ile Kırcaali HÖH İl eski Başkanı Bahri Ömer tarafından yönetiliyor. Parti kurma toplantısını Sofya “Grand Hotel Sofya” da yapan bu girişim grubu 10 Nisan’da 1 200 (bin iki yüz) delege toplama kapasitesi olan Sofya Ulusal Kültür Sarayı (NDK) 3. Salonunda Kurucu Kurultay topluyor. Bu forumda kabul edilecek program ve tüzükle yeni partinin tescil edilmesi için mahkemeye başvurulacaktır. Bir ay önce çağrılan girişim kurultayına Hak ve Özgürlük Partisi ilk bileşiminden Necmettin Hak ile Mehmet Hoca ve T.C.’de 24 göçmen derneği, politik mahkûmların temsilcileri ve HÖH partisinde değişiklik isteyenler katılmıştı. Forumda, esas sunum yapan Lütfi Mestan’ın öne sürdüğü tezlerde Avrupalı ve Atlantik özlü liberalizm çağrısı yapıldı. Yeni Liberalizmin temel ilkelerinden olan, özellikle insan hakları ile doğal hakların, etnik azınlıklarının özgün haklarının, dini ve özgün kültür hakların savunulmasına ve Bulgaristan’da çok kültürlü bir toplum yaratılmasına değinilmemesi ise şiddetli eleştiri aldı. Göçmen çevrelerinden gelen tenkitlerde ise, L. Mestan’ın yeni Liberalizmin temel prensibi olan sivil toplum örgütleriyle çalışmalara hiç önem vermemesi oldu. O, 1 milyonu Bulgaristan’da ve 710 bini de Türkiye’de yaşayan Bulgaristan Türk Müslüman azınlığının aynı ulusun iki parçası, aynı etnik azınlığın eş nitelikli oluşturucu öğeleri olduğuna, aydı dil, din ve kültürden olmalarına işaret etmedi. Somut sorunlar küresel siyaset gargarasında tanım bulmadı. Bu konuda bir kaç kez TV söyleşisine katılan milletvekili Hafızov da olaya teorik açıklık getiremezken, Bulgaristan iç siyasetinde ve özellikle de Türklerin, Müslüman Pomak ve Çingenelerin en ilkel haklarının, eşit haklı vatandaş olma hakkının, hele de sağlık ve eğitimde hak eşitliği elde edebilme yollarına işaret edemedi. DOST girişimcileri Bulgar basınında ilkesel açıklamalar yaparak, yeni parti ilkelerini halk kitlesine Türk ve Bulgar dillerinde tartışmaya açmadı, HÖH’ten farklı olan ve öncelikli sayılması gereken prensip ve yargı değerlerine, yeni kurulacak partinin siyaset ortamındaki yerine ayrıcalıklarına da işaret etmediler. Bu bakıma biz, siyasi çizgisi belli olmayan bir siyasi partinin her zaman yeni bir koltuk değneği olmasından korktuğumuz için Göçmen derneklerimizi ve tüm soydaşlarımızı uyanık ve bilinçli olma bakımından uyarıyoruz. Yeni kurulacak partinin, daha önce HÖH –DPS’den ayrılan partilerle birleşmesi veya işbirliği sözleşmesi imzalaması konularında ise ilerleme sağlanamamıştır. 24 Nisan’da ise HÖH-DPS partisinin 9. Olağan kurultayı yine Sofya’da ve yine Ulusal Kültür Merkezi (NDK) salonlarından birinde toplanacaktır. 19 Ocak 2013’te yine NDK’da yapılan 8. Kurultay, genç delegelerden, üniversite öğrencisi Burgaslı Oktay Yeni Mehmet, parti Genel Başkanı Ahmet Doğan’ı, sunum yaparken silah kullanarak kürsüden indirmesiyle Kurultay çalışmalarına ara verdi. Doğan, görevini 15 Aralık 2015’te partiden uzaklaştırdığı Lütfi Mestan’a devrederek, parti başkanlığından çekildi. “Saray” denen bir eve kapandı. 3 yıldan beri dışarı çıkmadı. Aynı zamanda Bulgar ve Rusya gizli servislerinin Bulgaristan’da etnik azınlıklardan sorumlu istasyon şefi olan Doğan, halktan kopmuş, görevinden uzaklaştırılmış vb olsa da bu “tecritlenmişlik” dönemde Bulgaristan’daki etnik ve dini Müslüman azınlık konusunda “son söz sahibi” olmaya devam ettiğini 17 Aralık 2015 gecesi, “Bulgar milli menfaatlerini bahane ederek” bir daha kanıtladı. Türkleri Türkiye’den ve Türklükten kopmaya ve Rusya’ya sarılmaya çağırdı. Görev başında olduğunu kanıtlarken Rusya’yı Balkanlara davet etti. Avrupa Birliği (AB) ve Kuzey Atlantik Paktı (NATO) üyesi olan Bulgaristan, 2014’ten beri ülkede 3 adet US askeri üssü kurulmasına da izin vermişken, etnik halk topluluklarımızı, azınlıkları Rusya’nın Balkanlar ayağı yapmaya yeltendi. Olay parti içi darbe niteliği alınca HÖH partisi art arda 2 defa parçalandı. Birinci bölünmede DOST-çular partiden ayrılırken, ikinci “gönüllü” ihraç da “Peevski-Doğan” grubuna inen “kaçakçılık” nitelikli Türkiye darbesiyle gerçekleşti. Rusya finans oligarşisinin Bulgar ayağı olan milletvekili Peevski siyasetten ayrılacağını ilan etti. Bununla birlikte Bulgar toplumunda “Rusofil” ve “Rusofob” yeniden yandı. Böylece Bulgaristan’daki Rus ayağı son 3 ayda ciddi darbe alırken, bir de Moskof koltuk değneği 2 defa kırıldı. Görüldüğü üzere artık 138 yıldan beri Rusya’nın diretmesi ve Bulgar iktidarlarının ve ırkçı-milliyetçi zihniyetin zorlamasıyla evini yurdunu bırakıp göçe zorlanan ya da teslim olup ezilmeyi kabul eden Bulgaristanlı Türk Müslüman azınlık yeniden başkaldırdı. Bulgaristan, Balkanlar ve Avrupa siyasetinin odağında yer aldı. Türkiye’den, AB ve NATO’dan, barış ve güvenlikten yana olan bu yeni tutum, HÖH yönetimi tavrını, Moskof uşağı Ahmet Doğan ve Bulgar istihbaratı siyasetini ret ettiği gibi, Türkiye Bulgaristan dostluk, işbirliği ve yardımlaşmasından yana olduğunu ortaya koydu. 380 bin oy sahibi olan Türkiye’deki soydaşlarımız bu siyaset çizgisinde kendi başlarına belirleyici önem kazanıp yeni rolünü almaya hazırlanıyor. www.bghaber.org


Erdoğan’ı böyle karşıladılar 1913 Sofya

Aylık Siyasi Aktüel Gazete

Dost Partisi Heyeti Ankara’da Başbakanlık

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ABD’nin başkenti Washington’da gerçekleştirilen Nükleer Güvenlik Zirvesi’nin açılış oturumuna katıldı. Erdoğan ile Dünya liderleri arasındaki diyaloglar ve görüntüler ise çok şey anlattı. Konakladığı St. Regis Oteli’nden zirvenin yapıldığı Washington Convention Center’e geçen Cumhurbaşkanı Erdoğan, zirvenin yapılacağı salona geçmeden önce, Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev, Kazakistan Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev, Çin Devlet Başkanı Şin Cinping ile BM Genel Sekreteri Ban Ki-mun’un da aralarında bulunduğu bazı liderlerle sohbet etti. OBAMA’YLA BİRARAYA GELDİ Liderlerin salondaki yerlerini almalarının

ardından “Nükleer Güvenliğin Geliştirilmesine Yönelik Ulusal Eylemler” konulu açılış oturumuna geçildi. Zirve, oturumun ev sahibi ülke olarak ABD Başkanı Barack Obama’nın açılış konuşması ile başladı.Ana gündemi nükleer terör olan zirveden aile fotoğrafı çekildi. Liderlerin aile fotoğrafı çektirdiği sırada, Obama ile Erdoğan arasındaki samimi yakınlık da görüntülendi.

1990 dan günümüze Türkiye’ye

en çok göç edenler BULGARİSTAN’dan

CHP

MHP

Korniçe’deki soykırım vahşeti 43.yılında esefle anıldı

Bundan 43 yıl önce, yani 28 Mart 1973 yılında Bulgar Kominist Partisi ve Devlet Güvenlik Dairesi, zırhlı araç, tank, silah ve milis eşliğinde Nevrakop ilçesinin Korniçe köyünü kuşatıp Pomak halkınına soykırım politikası uygulamaya girişir. Bu vesileyle düzenlenen Korniçe köyü meydanında anna töreni düzenlendi. Burada, bundan önce Sofya’daki Kominist Rejimi Kurbanları Anıtı ve Skravena Toplama kampında saygı duruşunda bulunan Balkan Rumeli Konfederasyonu Başkanı Zürfettin HACIOĞLU ve Komünist rejimi maduru Petar BOYADJİEV hazır bulundular ve Korniçe Muhtarı Ramadan BALK, Bulgaristan Helsinki Komitesi Başkanı Ramadan KEHAYOV, Tarih Proesörü Evelina KELBELÇEVA, Bulgaristan Emekli Subayları Birliği temsilcisi Yarbay DANOV, Dünyadaki Bulgaristan vatandaşları Komünist Karşıtı Platformu üyesi İsmail ERDEM kürsüye çıkıp birer konuşma yaptılar. Konuşmacılar, geçmişin unutulmaması, devlet kademelerinin yosun tutmuş kominist oluşumlardan tamamiyle temizlenmesi ve saf bir demokratik toplumun kurulması üzerinde durdular. Korniçe imamı eiliğinde şehitlerin anısına dualar okundu. 10 Nisan’da kuruluş toplantısı düzenlenecek olan DOST Partisi liderlerinden biri olan Hüseyi HAFIZOV burada hazır bulundu. Son zamanda Rus yan-

lısı rota izleyen HÖH’den üst düzey temsilcilerinin törenlere katılmalarına izin verilmedi. Korniçe’deki törenlere akın eden Müslüman ve Hıristiyan dinine bağlı halk bir kez daha birlik ve beraberlik sergileyerek, komünizmi ve baskıları lanetlediler. Bundan 43 yıl önce çıkan olaylarda, komünist rejimin devlet terörü politikasına karşı Korniçe sakinleri göğüs gerip, kahramanca direniş sergilier. Burada 3 ay boyunca Korniçe Özerk Cumhuriyeti kuruldu. BKP ve diktatör JİVKOV büyük bir paniğe kapıldı. Ancak 3. ayın sonunda, bölgeye gönderilen milisler, erkek, çocuk ve kadın arasında hiç bir ayırım yapmayksızın tümünü kana boğmak amacıyla bölgede bulunan bir uçüruma doğru soykırım uygulamak için sürüklediler. Sovyet imalatı Kalaşnikov marka sialhla 2500 milisten oluşan grup ile elinde hiç bir silah bulundurmayan yerli sivil halk arasında çıkan çatışmalarda Hüseyin KARAHALİL, Muharrem BAĞIRAN, Salih HAMİTHÜSEYİN, Tevfik HACI ve İsmail ATEMİN şehit düşer. Devletin uyguladığı kırmızı teröre karşı en fazla direnen 11 kişi mahkemeleri bile görülmeden doğrudan doğruya siyasi tutuklular için özel düzenlenmiş cezaevlerini tıkılır. onlarcası işkenceden geçirilir ve yüzlerce aile Bulgaristan’ın diğer bölgelerine sürgüne gönderilir. /Kaynak-TürkuazBG/

Türkiye’de resmi rakamlar1990-2013 arası hareketliliğin yer aldığı raporda, Türkiye’de doğup başka ülkelerde göçmen olarak yaşayan; diğer ülkelerde doğup Türkiye’de yaşayanlara ilişkin verilere de yer verildi. Rapora göre, 1990’da Almanya’da yaşayan Türk göçmenlerin sayısı 1 milyon 590 bindi. Bu sayı 2013’te 1 milyon 540 bine düştü. Türkiye’de doğup başka ülkelerde yaşayan göçmenlerin sayısı 1990’da 2 milyon 640 bin iken 2013’de 3 milyon 110 bin oldu. Farklı ülkelerde doğup Türkiye’de yaşayanlar 1990’da, 1 milyon 150 binden 2013’te 1 milyon 860 bine çıktı.

650 Sayfa

2014

1.000 Sayfa

BULGARİSTAN’dan Türkiye’ye

Göçler 1990–2013 arasında 1990 yılında 440 bin iken – Bunların hepsi çift vatandaş ve seçmenler

2013 y. 710 .000 olarakbelirtildi.

Ayrıca Türkiye’de doğanlar bu listelerde yok – bilginize

Ankara ile Ermeni soykırımı ihtilafları mağdur ediyor Türkiye’nin koştuğu birinci şartın yerine getirilmesi mümkün. Yeterince parası olan AB, bu 6 milyar avroluk haracı ödemek lüksüne sahip, ancak bu para büyük ihtimalle ancak başlangıç olur. Vizelerin kaldırılması için de imkanlar bulunabilir. Ancak Türkiye’nin şimdiki hali ile AB’ye katılması, çok olur artık. Avrupa topluluğunun prensiplerinden ve ahlaki değerlerinden çok uzak kaldığını Ankara gittikçe sık gösteriyor. Bunun bir örneği Türk yönetimlerinin AB üyesi olan Bulgaristan’la sınırötesi işbirliği konusundaki tutumudur. Bugünlerde Bulgar medyası Burgas, Haskovo ve Svilengrad belediyelerinin Bulgaristan ve Türkiye arasındaki Sınırötesi İşbirliği Operasyonel Programı kapsamında para alamayacakları yönünde bir kez daha uyardılar. Oysa toplam 11 milyon avroluk kaynaklar söz konusudur. Bu durumun nedeni ise bundan bir süre önce Türkiye Dışişleri Bakanlığı tarafından bele-

B G - S A M - B U LT Ü R K Ya y ı n l a r ı

2013

Türkiye’de yaşayan yabancıların çoğunluğunu oluşturan Bulgaristan Türkleri Türkiye’de Bulgaristan göçmenlerinin sayısı;

2015

760 Sayfa

diyelere işbirliği yasağı koymasıdır. Neden mi? Çünkü Haskovo parkına Ermeni soykırımı anısına “Ermeniler” adı verildi, Burgas ve Svilengrad belediyeleri ise Osmanlı İmparatorluğunda Ermeni soykırımını tanıyan bildirgeler onaylamış bulunuyolar. BTV televizyon kanalı Edirne Belediye Başkanı Recep Gürkan’ın sözlerine atıfta bulundu. Şöyle diyor belediye başkanı: “Haskovo ile çok iyi çalışıyorduk, fakat artık Dışişleri Bakanlığımız tarafından konulan yasak var ve bu yasak kesindir”. Recep Gürkan’ın sözlerine göre çözüm, Bulgaristan’ın Yambol şehrinin verdiği örnektir. Yambol’da belediye başkanlığı, Ermeni soykırımının tanındığı bildiriyi iptal etti. Örnekler bununla bitmiyor. Geçen yaz mevsiminde Plovdiv Belediye Meclisinin Ermeni soykırımını bir beyanname ile tanıması üzerine Bursa, kardeş kenti olan Plovdiv’e düşük tarifeli uçak seferleri projesini durdurdu.

Başbakan Yrd. Turul TÜRKEŞ ile birlikte


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.