BULTÜRK Gazetesi 107.Sayı

Page 1

Siyasi Aktüel Gazete

Yıl - 14 Sayı: 107 Nisan - 2016 “ Bilgi Ordusu Bizim Ordumuz, Bildiğimizi Ögretmek Bizim Görevimiz ”

Abdulhamid’in İdeali Cumhurbaşkanı Erdoğan’a Nasip Oldu

Dünya Müslüman Alimler Birliği Başkanı Yusuf el-Kardavi “Bugün teşekkürlerimizi sunma, var gücümüzle ona destek olma günü. Türkiye bizim şerefimizi ve izzetimizi taşıyor. Eğer Türkiye’yi ayakta tutarsak kendimizi ayakta tutmuş olacağız” dedi..

10’dan fazla Arap ülkesinin vatandaşlarının organize ettiği “Teşekkürler Türkiye” festivalinin ikinci günü İstanbul Gönen Hotel’de gerçekleşti. Arap aleminin tanınmış alimleri ve akademisyenlerinin katıldığı festivalde düzenlenen sempozyumlarda İslam aleminin sorunları tartışıldı, Türkiye’ye teşekkürlerini sunan katılımcılar dinlendi. ONU BİZ AYAKTA TUTACAĞIZ Hasta olmasına rağmen festivale katılan Dünya Sabah namazı vaktinden Bulgaristan ile Yunanistan‘dan gelenler Edirne Selimiye Camisi‘ni doldurdu.

Diyanet İşleri Başkanı Görmez Selimiye’de

Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, SelimiyeCamisi‘ndesabahnamazıkıldırdı. Sabah namazı vaktinden çok önce Bulgaristan‘ın Rusçuk, Kırcaali, Filibe, Varna, Razgrad ile Yunanistan‘ın İskeçe ve Gümülcine kentlerinden yüzlerce Müslüman Selimiye Camisi‘ni doldurdu. Camiye gelen Diyanet İşleri Başkanı Görmez’in sabah namazını kıldırmasının ardından Kur’an-ı Kerim okundu. Görmez, cemaate seslenişinde, Allah’ın rızasıyla Bulgaristan‘dan Yunanistan‘dan gelen Müslümanlarla buluşmanın mutluluğunu yaşadığını söyledi.

Bulgaristan’da oy kullanmak zorunlu oldu Bulgaristan’da seçim yasasında yapılan değişiklikle oy kullanmak zorunlu hale getirildi.Parlamentoda görüşülen ve 110 oyla kabul...

Bulgaristan’da seçim yasasında yapılan değişiklikle oy kullanmak zorunlu hale getirildi. Parlamentoda görüşülen ve 110 oyla kabul edilen değişiklikte, oy kullanma hakkının “vatandaşlık görevi” olduğu belirtildi. Bu hak daha önce seçmenlerin “özgür iradesine” bırakılmıştı. Yasada yer alan yeni maddede, “Oy kullanımı zorunlu olup vatandaşlık görevi olarak yerine getirilir” ifadesine yer verildi. Ana muhalefetteki Bulgaristan Sosyalist Partisi (BSP), Türk ve Müslümanların oluşturduğu Hak ve Özgürlükler Hareketi (HÖH) ile Reformcu Blok (RB) milletvekillerinden bazıları aleyhte oy kullandı. Oy kullanmayanlara verilecek ceza ise henüz belirlenmedi. Bulgaristan’da 1990 yılında yapılan ilk demokratik seçimlere katılım yüzde 90,6 olmuştu. 2013 yılındaki seçimlerde ise kayıtlı seçmenlerin yüzde 51,33’ü sandık başına gitmişti. Ülkede 2014 yılında düzenlenen son parlamento seçiminde ise katılım bazı bölgelerde yüzde 40 lara kadar düşmüştü.

“Selimiye’yi dürbünle izleten mahrumiyet” Bulgaristan Başmüftüsü Mustafa Aliş Hacı’nın kendisine hüzünlü bir anıyı anlattığını ifade eden Görmez, “Sıkıntılı günlerde Balkanlar’daki Müslümanların adeta esarete mahkum oldukları vakitte, bazı insanlar Bulgaristan‘ın uzak köşelerinden sınırdan dürbünle Selimiye‘nin minarelerini seyrederlermiş. Köyüne döndüğünde de Selimiye‘nin minaresini gören gözleri görmek için köylüler o kişiye ziyarette bulunurlarmış. İşte böyle mahrumiyet dönemlerimiz oldu” dedi. Sabah namazlarının hayrından bahseden Görmez, sınır ötesinden gelen Müslümanlarla sabah namazını eda ettiren Allah’a hamdettiğini belirtti. Sınırlar ötesinde yaşansa da Kelime-i Tevhid’in tüm Müslümanları birleştirdiğini vurgulayan Görmez, şunları kaydetti: “Bir tek söz, Rabb’imizle birbirimizle misakımız. ‘La ilahe illallah Muhammedun Resulullah’ne mübarek söz. Dalları semada olan bir ağaç gibidir bu söz. Bizi kardeş kılan böyle bir söze sahip olduğumuz için, Rabb’imizle böyle bir misakta buluşturduğu için Cenab-ı Hakk’a sonsuz senalar olsun.

Müslüman Alimler Birliği Başkanı Yusuf el-Kardavi, “Bugün buraya Müslüman ve Arap halkları adına geldik. Bugün teşekkürlerimizi sunma, var gücümüzle ona destek olma günü. Eğer Türkiye’yi ayakta tutarsak kendimizi ayakta tutmuş olacağız” diye konuştu. “Bugün Türkiye günü için, İslam günü için burdayız, Müslümanlar için burdayız. Türkiye’ye teşekkür borcumuzu yerine getirmek için burdayız” diyen Kardavi, “Bugün tüm teşekkürlerimizi Türkiye’ye sunma günü” dedi. NEREDE MAZLUM VARSA TÜRKİYE ORADA Türkiye’nin savaştan kaçan mültecilere sınırsız nimet ve hizmet sunduğunu söyleyen Kardavi, “Türkiye bizim şerefimizi ve izzetimizi taşıyor. İslam tarihinde gelmiş geçmiş en izzetli ülke Türkiye’dir. Türkiye, tarih boyunca İslama hizmet eden ve Haçlıların karşısında duran DÜNYADA TEK MİLLETTİR . Eğer bir mazlumun yardıma ihtiyacı varsa Türkiye hep onun yanında olmuştur” ifadelerini kullandı. TÜRK HALKI İSLAM İÇİN ÇABALAR Kardavi, sözlerini şöyle sürdürdü: “Türkiye’nin İslam’ı savunmadaki rolü büyüktür. Erdoğan Müslümanların ve İslam’ın umududur. O Kur’an’ın, sünnetin, akidenin, şeriatın ve ahlakın adıyla çalışıyor. O milyarlarca Müslüman için tüm bunları yapıyor, onlara öncülük ediyor. Bunu kim inkar ederse en büyük nankördür. Eğer kim ki Türkiye’nin İslam’a karşı yaptığı büyük hizmetleri inkar ederse karşısında Recep Tayyip Erdoğan’ı bulur. Ona ‘terör’ dediklerinde ‘hayır’ diye bağırır, ona ‘savaş’ dediklerinde ‘hayır’ diye bağırır. O zalimlere daima ‘hayır’ der. 70 milyon Türk halkı var ki, Türk-İslam aleminin iyiliği için çabalar durur.”.

Sofya Belediye Başkanı’ndan Gürkan’a Davet Mektubu

Bulgaristan‘ın Sofya Belediye Başkanı Yordanka Fandakova, Edirne Belediye BaşkanıRecep Gürkan‘a mektup göndererek, 19 Nisan 2016 tarihinde düzenleyecekleri Akıllı Şehirler Zirvesi’ne davet etti. Mektubunda Edirne‘yi ‘Harika Şehir’ olarak tanımlayan Fandakova, Gürkan’dan yapacağı konuşmada Edirne Belediyesi‘nin gerçekleştirdiği başarılı uygulamalardan bahsetmesini istedi. Edirne Belediye Başkanı Recep Gürkan, WEBIT Festivali’nin bir parçası olan ve SofyaBelediye Başkanı Yordanka Fandakova ile Avrupa Komisyonu Başkan Yardımcısı Kristalina Georgieva’nın eş başkanlığını yapacağı Akıllı Şehirler Zirvesi’ne konuşmacı olarak davet edildi. Sofya Belediye Başkanı Yordanka Fandakova imzalı mektupta, Gürkan’ın aynı tarihte düzenlenecek olan Teknoloji ve Dijital Liderler ile medyanın da yer alacağı 800 kişilik salonda gerçekleştirilecek Belediyeler Paneli’nde de yer alması istendi.

Bulgaristan Daktiloya Geri Döndü Bulgaristan Başbakanı, “Büyük istihbarat kuruluşları dahi, sanal ortamındaki olası saldırıları önlemek üzere, sıradan daktiloyla tutanak hazırlama tarzına geri döndü” dedi. Bulgaristan Başbakanı Boyko Borisov, başkanlık ettiği Milli Güvenlik Kurulu (MGK) toplantısının ardından açıklama yaptı. Başbakan Boyko Borisov, MGK toplantısının ardından yaptığı açıklamada, çağımızın sanal tehditleri karşısında başlıca istihbarat kuruluşlarının çalışma tarzlarını gözden geçirdiklerini söyledi. Borisov, “Kendi başımıza güvenlik sistemlerimizi savunmak zorundayız.” ifadesini kullanan Borisov, “Büyük istihbarat kuruluşları dahi, sanal ortamındaki olası saldırıları önlemek üzere, sıradan daktiloyla tutanak hazırlama tarzına geri döndü.” diye konuştu. BAŞLICA TEHDİTLER SUÇ ÖRGÜTLERİ VE ULUSLARARASI TERÖR ÖRGÜTLERİNDEN GELİYOR Başlıca tehditlerin suç örgütleri, uluslararası terör örgütleri ve teröre dayalı rejimlerden geldiğini belirten Plevneliev, saldırı düzenlenen yerler arasında “kritik altyapı tesisleri, bankalar, havaalanları ve devlet ile özel kurumların” olduğunu ifade etti.

“ YA P I L A N S A L D I R I L A R I N AMACI ŞİRKETLERİ FİNANSAL ZARARA UĞRATMAK” Vatandaşlara ait bilgilerin yer aldığı veri tabanlarından sızıntı tespit edildiğini itiraf eden Plevneliev, bazı sanal saldırılarda var olan internet sayfalarının içeriğinin yerine sahte içerik yerleştirildiğini duyurdu. Plevneliev, yapılan sanal saldırıların amacının yerel ve yabancı şirketleri finansal zarara uğratmak olduğunu ileri sürdü. “BAŞLICA İ S T İ H B A R AT KURULUŞLARININ ÇALIŞMA TARZLARINI GÖZDEN GEÇİRİYORUZ” Başbakan Boyko Borisov, MGK toplantısının ardından yaptığı açıklamada, çağımızın sanal tehditleri karşısında başlıca istihbarat kuruluşlarının çalışma tarzlarını gözden geçirdiklerini söyledi. “SIRADAN DAKTİLOYLA TUTANAK HAZIRLAMA TARZINA GERİ DÖNDÜ” “Kendi başımıza güvenlik sistemlerimizi savunmak zorundayız.” ifadesini kullanan Borisov, “Büyük istihbarat kuruluşları dahi, sanal ortamındaki olası saldırıları önlemek üzere, sıradan daktiloyla tutanak hazırlama tarzına geri döndü.” diye konuştu.

Her iki organizasyona da konuşmacı olarak katılacak olan Başkan Gürkan, Sofya‘daEdirne‘yi ve Edirne Belediyesi‘nin çalışmalarını tanıtma fırsatı bulacak. Ayrıca Başkan Gürkan’la birlikte Sofya‘da Edirne Belediye Meclisi’nin Kadın Üyeleri, EdirneBelediye Başkan Yardımcısı Çiğdem Gegeoğlu, AK Parti Meclis Üyeleri, Melek Yürük, Nahide Demir, Sevdanur Kurban ile MHP Meclis Üyesi Ezgi Yetkiner de yer alacak.


2

Nisan - 2016

İbrahim SOYTÜRK Bir Şey Yapmamıza Gerek Yok, Birleşmemiz Yeterli Konu: Osmanlıdan korkanlar Türklerden de korkuyorlar. Yeni yüzyılın başında dünya siyasetini yeniden toparlayan devlet Türkiye Cumhuriyeti oluyor. Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN İslam Devletleri Kalkınma Forumunda 56 devlet ve hükümet başkanı tarafından İslam Dünyası Başkanı seçildi. Son dönemde parçalandıkça güç yitiren, “Arap Baharı“, Irak ve Suriye savaşlarında kan kaybeden İslam Dünyası teslimiyetçi gidişen son verip yeniden dirilip şahlanmak için dünyanın yeni merkezi İstanbul’da buluştu. Bu forumunda yeni yüzyılda dünya siyaseti için taşıdığı son derece büyük önemi belirleyen ve dünya kamuoyunun İslam topluluğuna farklı bir gözle bakmasını gerektiren birkaç temel neden var. Bunlardan birincisi, XX-inci yüzyılda Müslüman dünyanın bir hammadde kaynağı olmakla birlikte dünya siyasetine ağırlığını koyarak, Birinci ve İkinci Dünya Savaşlarında son biçimini alamayan Avrupa’nın son biçimini almasında oynadığı önemli roldür. 1984 ve 1989’da OPEK ham petrol varil fiyatını 11 US Dolara indirmemiş olsaydı, ne “Berlin Duvarı” yıkılır, ne “Soğuk Savaş” tarih olur, ne de Sovyetler Birliği bloğu ve SSCB 15 parça olurdu. Ayrıca demokratikleşme ve insan haklarını sağlama umudu böyle güçlü doğamazdı. İkinci, Siyasi gelişmeler, İslam Dünyası üzerinde egemenlik kuramayan, İslam Dünyasını dize getiremeyen hiç bir gücün dünya lideri olabilmesini, tek mihverli dünya kuramayacağını ortaya koydu. 1989’dan bu yana bocalayan dünya bu siyasi noktada birleşti. Bu gerçeklikten Amerika Rusya dünya liderliği didişmesi belirdi ve kızıştı. Bugünkü Yakın Doğu Savaşları, DEAŞ’ın hortlatılması İslam Dünyasını yeniden parçalanma değirmenine su taşıyor. İslam devletlerinin lideri durumuna yükselen ve Büyük Türkiye atılımı güç toplayan ana vatanımızın tüm tüm Müslümanlığa modernleşme, kalkınma, istikrar, barış, huzur ve güvenlik örneği olması hem Batıyı hem de Doğuyu korkuttu. “Medeniyetler Çarpışması” saçmalığı ardına gizlenilmeye çalışılan Libya, Tunus, Mısır, Suriye ve Irak trajedisi, ayrıca en modern imha silahlarıyla donatılarak Türkiye’mizin Güney Doğu sınırlarına sürülen PKK ve PYD teröristlerinin taşeronu olduğu azmış azmettiriciler Arap devletlerini, İslam dünyasını Türkiye örneğinden koparmak, bu devletlerin birlik ve beraberliğini baltalamak ve Müslüman halkların mutlu yarınlara uzanmasını engellemeye çalışıyorlar. Rusya’nın Suriye’yi, Amerika’nın Bağdat’ı bombalamasının altında bu gerçek yatıyor. Müslüman halkların kendi kaderlerini belirleyip egemenliklerine kavuşmaları dar boğaza itiliyor. İstanbul İslam Kalkınma ve İşbirliği Forumunun ruhunda BİRLİK ve BERABERLOİK oldukça sinsi planların hepsi suya düşecektir. Üçüncü, Emperyalist güçler, İslam devletlerinin Türkiyeörneğiöncülüğündebirleşmesindenkokuyor. 14 Nisan 2016’da Cumhurbaşkanımız R.T. Erdoğan’ın, ortak güvenlik gücü kurulması, kadın konferansı çağrılması, teröre karşı birlikte mücadele etme ve yerel çatışmaları birlikte söndürme önerileri nefes kesti. Bununla birlikte Türkiye Birleşmiş Milletler Örgütü’nün (BMÖ) ve Güvenlik Konseyi (GK) bileşiminin yeniden düzenlenerek dünya gereklerine uygun duruma ve daha işlevsel bir bileşime kavuşturulması önerileri de büyük alkış topladı. 60 İslam devletinin BMÖ GK’nde daimi temsilcisi olmaması sürekli barış ve güvenlik tesis edilmesine, terörle başarılı mücadele verilmesine dahi engeldir. E s k i k ı t a , Av r u p a ’ d a k i O s manlı Korkusunu bir türlü yenemedi. Vermek istediğim birkaç örnekle Osmanlı’nın Avrupa siyasetinde ve kamu hayatında oynadığı her zaman sonuç belirleyici rolü açmazdan önce, bu örneklerden en görkemlisinin geçen aylarda Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Sayın Ahmet Davutoğulu’nun Avrupa Birliği (AB) Başkanlığını ve AB üyesi 28 devlet Başbakanlarını karşısına alıp sığınmacı konusuna başarısı çözüm sunduğuna işaret etmek istiyorum. Tarihteki misallerse birbirinden ilginçtir. Fransız Kralı I. Fransuva, 1525 Pavye Savaşında Almanlara esir düşünce, annesi Düşes Dangolem vasıtasıyla Osmanlılardan yardım istemişti. Bunun üzerine Sultan Süleyman Kanuni’nin krala gönderdiği mektup onun Avrupa devletlerine bakış açısını çok güzel ifade etmektedir. Ocak 1526 tarihli mektup şöyledir: Sen ki Françe vilayetinin kralı olan Françesko’sun. Hükümdarların sığındığı kapımın eşiğine uzattığın teskereden malumum oldu ki, memleketinin toprakları düşman tarafından zapt olunup, sen daha şu anda onlar elinde esir bulunmaktasın. Kurtulman için bizden yardım dilemekte-sin. Bütün dünyama sığındığı, padişahlığıma yakışan ayağımın toprağına maruzatın ulaşmakla her türlü halini öğrenip, olan bitenden haberdar oldum. Atımız eyerlenmiş ve kılıcımız kuşanmıştır. Bu mektubun okunmasından sonra Kral I. Fransuva esirden özgürlüğüne kavuşmuştur. Fransa’da dans icat edildiği zaman Osmanlı sefiri durumu Padişah’a bildirir. Padişah der ki: Ben ki 48 krallığın İmparatoru Kanuni Sultan Süleyman’ım, seferimden aldığım bilgilerde, memleketinizde dans namı adında, kadın erkek birbirine sarılmak suretiyle, açıkça halk önünde seviştiği bilgime ulaşmıştır. Hem hudut olmamız dolayısıyla iş bu rezaletin memleketime sıçramasını önlemek adına, iş bu rezaleti yok etmek zorundayım. Büyük tarihçi Hammer bu mektuptan sonra, Fransa’da dans etmek yüz yıl yasaklandığına işaret etmiştir.

Bulgaristan Türklerinin Sesi

Kuru Meyve ÜreticileriKuruveMeyve İhracatçıları Balkan Ülkelerine Açıldı Tanıtım Grubu (KMTG), bu ilgi olduğunu vurguladı. Öz, bu ilginin raçerçevede Bosna Hersek’te tertip edilen Mostar Fuarı’na (International Economic Fair Mostar) katıldı. Fuara Türkiye adına Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, Hırvatistan adına Cumhurbaşkanı Kolinda Grabar-Kitaroviç, Sırbistan adına Başbakan Aleksandar Vucic, Karadağ adına Cumhurbaşkanı Filip Vujanovic, Bosna Hersek adına Cumhurbaşkanlığı Konseyi üyeleri Bakir Izetbegovic, Dragan Coviç Üretici ile ihracatçının kuru üzüm, kuru ve Mladen Ivanic konuk oldu. incir, kuru kayısı ve Antep fıstığı gibi ürünKMTG Başkanı Osman Öz, Balkan leri dünyaya tanıtma adımları devam ediyor. ülkelerinde Türkiye’ye ve ürünlerine karşı

kamlara da sirayet etmesi temennisinde bulundu. Türkiye’nin Bosna Hersek’e 5,5 milyon dolar tutarında kuru meyve ihracatı olduğunu bildiren Öz, “Balkan ülkelerinde kuru meyvelerimizin daha çok tüketilmesi için tanıtım faaliyetlerimize devam edeceğiz. Burada Bosna Hersek’in yeri önemli. Biz de bunun için KMTG olarak Mostar Fuarı’nda 40,5 metrekare bir stant ile yerimizi aldık. Kuru meyvelerimizi tattırdık. KMTG standı en yoğun ilgi gören stantlardan oldu.” dedi.

Bulgaristan’daki Osmanlı mirası Pazarcık şehri

Bulgaristan’ın başkenti Sofya’nın güneydoğusunda yer alan Pazarcık şehri, 15. yüzyıl Osmanlı mimarisinin en güzel örneklerini barındırıyor.

Bulgaristan’ın başkenti Sofya’nın güneydoğusunda yer alan ve Kırım’dan gelen Tatarların 1418 yılında kurduğu Pazarcık şehri, ülkenin Osmanlı mimarisini yansıtan en otantik kentlerinden biri olma özelliğini taşıyor. Eski adıyla ‘’Tatar Pazarı’’ olarak da bilinen şehir, İstanbul’dan Avrupa’ya uzanan yolda önemli bir geçit, aynı zamanda hanları ve kervansaraylarıyla zengin bir ticaret yeri olarak bili-

niyordu. Tarihi kaynaklara göre, şehrin kuruluşu Sultan II. Beyazıt döneminde (1481-1512) Kırım Tatarlarının yöreye yerleştirilmesine denk geliyor. Akıncıların kayıtlarında, 1472 yılı itibarıyla o zamanki Pazarcık’ın 105 haneden ibaret olduğu ve tümüyle Müslümanlar tarafından iskan edildiği belirtilmektedir. Osmanlı döneminde halkın tümü Müslüman Tatar, Türk ve yörüklerden oluşmaktaydı.

Girit’ten Batman’a gelin geldi Tek kuruş harcamadan 90 milyar TL kazanacağız

Yunanistan’ın Girit adasında oturan gazeteci Nikol, Bulgaristan-Sofya Teknik Üniversitesinde tanıştığı İnşaat Mühendisi Doğan Özdemircan ile yaşamını birleştirdi. Müslüman olan Nikol’a ‘Havin’ ismi verildi. Bulgaristan-Sofya Üniversitesinde tanıştığı Yunanistan’ın Girit adasından Nikol Boxesonıs’la geçen yılın Kasım ayında nişanlanan İnşaat Mühendisi Doğan Özdemircan’ın, Batman’daki düğün töreni görkemli geçti. Diva düğün salonundaki renkli düğüne seçkin bir davetli topluluğunun yanı sıra Yunanistan’dan da konuklar katıldı. Sofya Üniversitesinde Gazetecilik ve iletişim bölümünü bitiren Nikol ile geçen yılın Kasım ayında Girit adasında iki aile arasında nişan töreni yaptıklarını belirten İnşaat Mühendisi Doğan Özdemircan; “Bir yılı aşkın süredir tanıştığım Nikol ile düğün törenini Batman’da yapmayı kararlaştırdık. Evliliğimize ailelerimizin de desteği oldu. Nikol’un ailesi önce kaygılıydı ama sonradan bizleri tanıyınca nikahımızın kısa sü-

rede kıyılmasını istedi” dedi.

OSMANLI SULTANLARININ

K AYIĞI PORSUK’TA ...

Bir dönem sadece Osmanlı sultanları ve ailelerinin bindiği sultan kayıkları, Eskişehirlilerle buluşmaya hazırlanıyor. Osmanlı motifleriyle bezenen sultan kayıkları deneme turunda vatandaşların ilgi odağı oldu.

İstanbul’da yapımı devam eden Üçüncü Havalimanını üstlenen konsorsiyum, yıllık KDV dahil 1,1 milyar avro olmak üzere 25 yılda 27,5 milyar avro kira ödeyecek. Böylece devletin kasasına tek kuruş harcanmadan 89 milyar liradan fazla para girmiş olacak. Toplamda 76,5 milyon metrekarelik alana yap-işlet-devret şeklinde inşa edilecek havalimanı için toplam 10 milyar avrodan fazla yatırım yapılacak. Şehir merkezine 35 kilometre mesafede bulunan ve dört fazda tamamlanacak Üçüncü Havalimanının tüm fazları tamamlandığında yıllık 200 milyon yolcuya çıkarılabilir kapasitesi ile 350’den fazla destinasyona uçuş ve 150’den fazla havayolu şirketine ev sahipliği yapacak. 1,5 milyon kişiye yeni istihdam. Şu anda 16 milletten 13 binden fazla kişinin çalıştığı, 2 bini yüksek kapasiteli kamyon olmak üzere 3 bine yakın ağır makine

ekipman filosunun bulunduğu proje, bu çalışma sahası ve çalışan sayısı bakımından dünyanın en büyük şantiyelerinden biri olarak gösteriliyor. Proje tamamladığında doğrudan 100 bin, yan sektörlerle birlikte 1,5 milyon kişiye yeni istihdam alanı sağlaması bekleniyor. «Ülke geliri birçok alanda artacak» TBMM Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Sözcüsü ve Ak Parti Erzurum Milletvekili Prof. Dr. Mustafa Ilıcalı, havalimanının işletmesinin 25 yıl süreyle yapımını üstlenen konsorsiyuma ait olacağını belirterek, bunun dışında ülkenin birçok alanda gelirinin artacağını söyledi. Havalimanının İstanbul ve ülke ekonomisine muazzam katkısı olacağını dile getiren Ilıcalı, «Burada havalimanı dışında da oteller, alışveriş merkezleri, kongre salonları olacak. Dolup taşacak bu alanlardan vergiler alınacak. Ayrıca havalimanı ile sağlanacak rahat ve hızlı ulaşım sayesinde turist sayısında artış yaşanacak. Uluslararası kongrelerin, fuarların İstanbul>da düzenlenme olasılığı artacak ve bu alanda daha fazla etkinlik gerçekleştirilecek.» dedi. Ilıcalı, kongre, fuar gibi uluslararası etkinlikler için gelen turistlerin normallerden çok daha fazla harcama yaptığının altını çizerek, böylece turizmden sağlanan gelirin artacağını vurguladı. «Ulaşım kolaylığı ile Üçüncü Havalimanı sayesinde Türkiye daha fazla tanınacak. Doğudan batıya, kuzeyden güneye, Asya’dan Avrupa’ya tüm dünyadan daha fazla turist çekecek» diyen Ilıcalı, havaalanı devreye girdiği anda Topkapı Sarayını ziyaret eden turist sayısında önemli oranda artış yaşanacağını bildirdi.

Webit Teknoloji Festivali’

Bulgaristan’ın başkenti Sofya’daki Sofya Tech Park merkezinde düzenlenen Webit Teknoloji Festivali’ne katılan Gürkan, yaptığı açıklamada 19’uncu yüzyılın “imparatorlukların”, 20’inci yüzyılın “ulus devletlerin”, 21’inci yüzyılın ise “şehirlerin yüzyılı” olduğunu belirterek belediye yönetimlerinin bu duruma ayak uydurmak zorunda olduklarını belirtti. Nüfus artışına bağlı olarak şehirlerdeki yoğunlukların arttığını ifade eden Gürkan, «İnsanlar artık kırsal kesimde, köylerde yaşamak istemiyorlar, şehirlerde, daha konforlu ortamlarda, ihtiyaçlarına cevap verebilecek her türlü alana çok çabuk erişebilecek yerlerde yaşamak istiyorlar» dedi. Gürkan, yerel yöneticilerin üzerindeki şehirlerin yönetimiyle ilgili baskının her geçen gün daha da yoğunlaştığını dile getirerek «Çok karmaşık ağ yapıları olan altyapı hizmetleri şehirlerdeki aşırı nüfus yoğunlaşmasına cevap veremez hale geliyor. Bir taraftan bunları dijital formatına dönüştürerek, akıllı yönetimlerle, yenilikçi çözümlerle yenilemeye çalışırken diğer taraftan da kentteki yaşamında

hem alt yapı hem üst yapı hizmetleri, iletişimi, ulaşımı, sağlığı, eğitimi, çevreyi, ki çevreyi korumak birinci dereceden görevimiz, tüm bunları akıllı şehirlerle yönetmeye çalışıyoruz» diye konuştu. Edirne Belediye Başkanı Gürkan’ın da katıldığı festivalin “Şehirlerin Akıllı Yönetimi” konulu panelinde Üsküp, Rijeka, Pernik, Filibe ve Gabrovo belediye başkanları da birer konuşma yaptı. Webit Teknoloji Festivali’nin açılışını Cumhurbaşkanı Rosen Plevneliev ve Sofya Belediye Başkanı Yordanka Fandıkova yaptı. Edirne Belediye Başkanı Recep Gürkan’a Bulgaristan’a yaptığı ziyaret kapsamında dün, Sofya Kütüphanecilik ve Bilişim Teknolojileri Üniversitesince fahri doktora unvanı verilmişti.


Bulgaristan Türklerinin Sesi

Nisan - 2016

Dünya’da çocuklarına bayram hediye eden ilk ve tek ülke Türkiye’dir.

1979’da, yine ilk olarak altı ülkenin katılmasıyla uluslararası boyuta taşıdığımız bu millî bayramımıza, ortalama olarak her yıl kırkın üzerinde ülkeden gelen ve Türk çocuklarının misafiri olan yabancı ülke çocukları da katılmaktadır. Dünya’da çocuklarına bayram hediye eden ve bu bayramı bütün dünya 23 Nisan 1920, Türk milletinin iradesini temsil ile paylaşan ilk ve tek ülke Türkiye’dir. eden Birinci Büyük Millet Meclisi’nin açıldığı Türk milletinin gönlünde, onun bağımsızve Türk halkının egemenliğini ilân ettiği tarihtir. lığının sarsılmaz ifadesi olarak en önemli Atatürk, 23 Nisan 1924’te ‘23 Nisan’ gününün yeri işgâl eden 23 Nisan Ulusal Egemenlik bayram olarak kutlanmasına karar vermiştir. ve Çocuk Bayramı, her yıl yurdumuzda ve yurtdışındaki temsilciliklerimizde, bütün kuBu tarihten 5 yıl sonra 23 Nisan 1929’da Ata- rumlarımızda, okullarımızda ve her evde çetürk bu bayramı çocuklara armağan etmiş- şitli etkinliklerle kutlanarak millî birliğimitir ve 23 Nisan ilk defa 1929 yılında Çocuk zin kenetlenmiş ifadesini temsil etmektedir. Bayramı olarak da kutlanmaya başlanmıştır.

Dünyada İlginç Olaylar

Dünyanın en büyük motoru. Almanya’nın Zilly kentinde yapılan 4,5 ton ağırlığındaki devasa motosiklet rekorlar kitabına girdi

Büyük önder Atatürk’ün düşüncesinde çocuklar, milletin geleceğidir. Onlara duyduğu sarsılmaz güvenin ve büyük sevginin ifadesi olarak, millî bayramımız olan 23 Nisanlar’ı çocuklara armağan etmiştir. Tarihimizin gurur dolu sayfalarının yeni nesillerce öğrenilmesi ve Türk Devleti’nin devamını emanet edeceğimiz yeni Cumhuriyet bekçilerinin bu bilinçle yetişmesi amacıyla 23 Nisanlar, önemli birer vesiledir. Milletimize ve bütün çocuklara kutlu olsun.

Atatürk diyor ki:

“Bütün cihan bilmelidir ki artık bu devletin ve bu milletin başında hiçbir kuvvet yoktur, hiçbir makam yoktur. Yalnız bir kuvvet vardır. O da millî egemenliktir. Yalnız bir makam vardır. O da milletin kalbi, vicdanı ve mevcudiyetidir.”

Bulgaristan’da Doktorlar Protesto Düzenledi Bulgaristan’da doktorlar protesto düzenledi Protesto gösterilerinden detaylarBulgaristan‘da doktorlar protesto düzenledi Bulgar doktorların Sofya‘da düzenlediği gösteride, Sağlık Bakanı Moskov’un istifası istendi Bulgaristan’da hükümetin sağlık politikalarını protesto eden doktorlar, başkent Sofya‘da düzenledikleri gösteride Sağlık Bakanı Petar Moskov’un istifasını talep etti. Sofya’daki gösteride konuşan Bulgaristan Doktorlar Birliği Başkanı Ventsislav Grozev, yeni toplu iş sözleşmesinden memnun olmadıklarını belirterek sağlık sektöründeki bürokrasi yükünü eleştirdi. Reform yapılmasını isteyen Grozev, “Bir an önce iş

yerimize dönüp hastalarımızla ilgilenmek istiyoruz” dedi ve hükümetin taleplerine duyarsız kalmaya devametmesihalindegenelgrevyapabileceğinisöyledi. “Biz kobay değiliz”, “Bugün miting, yarın grev”, “Diyalog yoksa reform da olmaz” yazılı dövizler taşıyan hekimler, Sağlık Bakanı Petar Moskov’un istifasını istedi. Gösteriye katılan doktor Georgi Mindov, AA muhabirine yaptığı açıklamada, “Sağlık sisteminde süren idari kaosa son verilmesini istiyoruz. Bürokrasi yüzünden zamanımızın büyük bölümünü evrak işlerine ayırmak zorunda kalıyoruz. Oysa biz hastalarımızla ilgilenmek istiyoruz” diye konuştu. Yaklaşık 2 bin doktor ve sağlık sektörü çalışanının katıldığı miting olaysız sona erdi.

Bulgar keçi peynirinin özgün damak tadı

Dünyanın en büyük oteli. 5005 odası ile dünyanın en büyük Otelidir Dünyanın en büyük oteli. 5005 odası ile dünyanın en büyük Otelidir

Dünyanın en büyük dönme dolabı. 208 metre (682 ft). 2009 da biten dönme dolapta herbiri 40 kişi taşıyabilecek 48 adet kapsül bulunuyor.

Mutafçievler ailesi 2009 yılından itibaren Korsika adasına özgü baharatlı peynirlerden değil de otentik Bulgar beyaz keçi peyniri üretiyor. Aslında Bayan. Mutafçieva gibi bir teknolog için bu üretimin hiçbir sırrı yoktur ve peynirin her türlüsünü yapabilir. Hedefleri, peynirin Bulgar damak zevkine olabildiğince yakın olmasıdır. Bunun içindir ki, onlar Slow Food dünya hareketine üyeler. Bu hareketin kurucusu Carlo Petrini’nin Sofya’da bulunması ve Mutafçievler ailesinin sonuncusu Viyana’da düzenlenen Avrupa Slow Food fuarlarına katılımları, görüşmemize vesile oldu. Mutafçievler ailesi yıllardır uzun saçlı dağ keçisi ırkını yetiştiriyor. Tertemiz sütünden de özgün bir keçi peyniri elde ediyorlar. Sn. Mutafçiev’den bu keçi ırkını neden tercih ettiklerini anlamaya çalıştık: Şöyle dedi: ‘Keçi, ülkemizdeki zor kış şartlarına alışık olup daha dayanıklıdır. Yetiştirdiğimiz bu eski keçi ırkı bol bol süt vermese de bu süt çok kalitelidir’ Söz konusu peynirin damak zevki olağanüstüdür.Peynirin olgunlaşma süresi ise tuzluğu ve sert kıvamını belirliyor. Aslında Mutafçievler ailesinde davar yetiştirmek eski bir uğraştır. Şöyle diyor: ‘Küçükken büyükbabamla beraber dağa çıkmayı

çok severdim. O zaman peyniri fıçılarda yaparlardı. Peynirin taze olmasına rağmen tadı mükemmeldi. Daha o zaman, daha büyük bir insan kitlesine ulaşabilecek bir peyniri üretmeyi hayal ediyordum. ‘ ‘Keçi peyniri’ denince akla dünyaca ünlü kimi peynir markaları gelir ancak bunlar Mutafçievler ailesinin hedefi değildir. Çünkü Bulgaristan iklimi bunların üretimini zorlaştırıyor, diğer yandan onlar gelenekleri olan ve güçlü rekabet yaşanan bu piyasaya karışmak istemezler. Her şey zevk meselesi olduğundan Mutafçievler ailesi için çocuklara daha küçükten beri yedikleri gıdalar arasındaki farklılıkları değerlendirmeyi öğretilmesi çok önemlidir.

Çin işi oyuncağa ‘milli’ darbe!

Ucuz ve standartlara uymayan Çin malı oyuncaklarla mücadelenin merkezi Düzce olacak. İlk etapta oyun işine 20 firma girecek. Sektörün beş kat büyümesi hedefleniyor

Dünyanın en büyük köpeği. Herkül, 1 metreyi aşan boyu ve 128 kiloyu bulan ağırlığıyla yanyana geldiği atlardan bile heybetli görünüyor.

Dünyanın en zehirli hayvanı: Kokoi ok kurbağası. Zehirinin sadece 0,0001 gramı insanın dengesini altüst edebileceği ve insanın ölümüne yol açabileceği saptanmıştır.

Dünyanın en büyük iş makinesi.45.500 ton agirligindadır.

Türkiye’nin yüzde 90’a yakın oranda Çin’e kaptırdığı Oyuncak sektörünü canlandırmak için yeni bir adım atılıyor. Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun Düzce ziyaretinde açıkladığı “Oyuncak Organize Sanayi Bölgesi Düzce’ye kurulacak” açıklamasını yaptığı projenin detayları da belli oldu. Buna göre kurulacak OSB’de ilk etapta yaklaşık 20 firmanın yer alması bekleniyor. Firmalara sağlanacak teşvikler ile öncelikle fiyatta Çin ile rekabet edilecek. Bunun başarılmasının ardından önce iç piyasa sonra da Arap ülkeleri ve Avrupa’da Türk oyuncağının pazar payının artırılması ilk hedef olacak. Üretilecek oyuncakların, “Milli kültüre uygun” olması da planlanırken asıl olarak sağlıksız Çin malı oyuncağın önünün kesilmesi ana hedef olarak konuluyor. OSB’den yeni oyuncak markalarının oluşturulması, Ar-Ge desteği alacak bir tasarım ofisi kurulması da hedefleniyor. Davutoğlu’nun önceki gün Düzce ziyaretinde, “Oyuncak İhtisas Organize Sanayi Bölgesi”nin kurulacağını açıklamasının ardından projenin detayları da belli oldu. Yer konusunda çeşitli alternatifler bulunurken henüz kesin bir bölge belirlenmediği bu yaz aylarında yerin belirlenmesinin ardından inşaatın da başlatılacağı ifade edildi. OSB ile ilgili çalışmaları ise Bilim, Teknoloji ve Sanayi Bakanlığı sürdürüyor.

cak firmasının burada yer alması bekleniyor. Her sene bir önceki yıla göre 2 kat büyüyen oyuncak sektöründe Çin’in büyük bir hegemonyası bulunuyor. 3,5 milyar dolarlık ithalata karşın 400 milyon dolarlık bir oyuncak ihracatı sapkanabiliyor. Yüzde 90’a yakın oranda oyuncak piyasasının Çinliler tarafından ele geçirildiği vurgulanırken bu, “Çin istilası”na da kurulacak OSB ile dur denilmesi hedefleniyor. OSB’ye verilecek teşviklerle de oyuncak üretiminde Çin ilemücadele edilebilmesi için ciddi bir maliyet düşüşü sağlanacak. Düzce oyuncak OSB’nin yaklaşık 3 bin kişiye de istihdam sağlaması bekleniyor. OSB’nin ilk 5 yıllık etapta Türkiye’deki oyuncak piyasasındaki payını iki kat daha fazlaya taşıması yani yüzde 20-25 gibi bir orana ulaşması planlanıyor. Daha sonra ise başta Arap yarım adası ve Avrupa Türk oyuncak üreticilerinin hedefi olacak. Çin malı oyuncağa karşı yapılacak bu hamleyle ekonominin yanı sıra sağlıksız oyuncaklarla da mücadele edilebilecek.

Milli oyuncak yolda

Türkiye, 0-14 yaş arasındaki yaklaşık 20 milyonluk nüfus ile en büyük oyuncak pazarları arasında yer alıyor. OSB’nin ardından kalite ve fiyatta Çin ile rekabet edecek konuma gelmesi beklenen üreticilere, Düzce’de kurulacak bir, “Tasarım Merkezi” de destek sağlayacak. ‘Çin istilası’na dur denilecek Ar-Ge çalışmalarının ardından gelişmiş teknolojinin kullaOSB’nin limanlara ve metropollere yakın olması nedeniyle nıldığı, “milli oyuncak” ile “Türk modeli” oyuncaklar taDüzce seçildiği vurgulanırken, ilk etapta yaklaşık 20 oyun- sarlanacak ve yeni markalarının çıkarılması sağlanacak.

3

Rafet ULUTÜRK

Yeni Başlangıcın Eşindeyiz

Doğan’la birlikte HÖH / DPS partisi de gömülür diye bir şey yok. Yeni Başlangıcın Eşiğindeyiz Eskiden hepimiz HÖH/DPS partisine bir şey olacak, aman birisi kötü bir laf söyleyecek diye üzerinde duruyorduk. Halkımızın kutsalından doğan Hak ve Özgürlükler Hareketi (HÖH) bizim için göz nuru-muzdu. Şimdi artık iyice soysuzlaştı, kimlik-sizleşti, üzerine tırmanılamayan, meyveleri koparılamayan, yere düşeni de acı ve ekşilikten yenmeyen çevresi de dikenli ağaçlar gibi sarılıvermişti. Son 26 yılda HÖH partisinin “kurucu başkanı” yağlı ballı memesini emerek geçinen ve etrafındaki Türk-Müslüman düşmanlığından geçinen Bulgar general-albay tayfasını da besleyen “fahri” Başkan Doğan’ın bu ay toplanacak 9. Olağan Kurultayda maskesini indirip bir hain “şerefiyle” de olsa HÖH’ten istifa etmesi, ceketini alıp kenara çekilmesi bekleniyor. Bu yeni açılıma katılan Eski Tarım Bakanı Mehmet Dikme, HÖH-DPS partisinin, politik, sosyal ve ekonomik tartışmaya açılmasını isterken, ipleri dışarıdan çekilen ajan takımından parti örgütlerinden ve yönetiminden çıkmasını, gençlerin davaya kazanılmasını, halkın arasına inilmesini ve siyaset olarak ortanın sağına geçilerek, yeni politikalar aranmasını öneriyor. 710 bin soydaşımızı temsil eden biz, Türkiye’deki sivil toplum örgütleri (STÖ) bu fikirlere katılırken, HÖH partisinin yeni yönetiminin sivil toplum örgütleriyle temas kurup sıkı işbirliği yapmasını da öneriyoruz. MedyasızBasınsız parti olamayacağına işaret ediyoruz. “Bulgar Etnik Modelinin” gömülmesini, çok kültürlü bir gelecek tasarımı geliştirilmesi gereğini vurguluyoruz. Kuşkusuz bu isteklerin birleştirdiği bir siyasi çizgi var. HÖH partisinin öncelikle Bulgaristan Türk Müslümanların bir öz hareketi, insan hakları, etnik azınlıkların doğal hakları, eğitim, sağlık ve diğer edinimler ile din ve ibadet haklarımız da bu arada, özgün kültürel haklarımızı savunacak bir yeni siyasi doğrultuya yönelim bekleniyor. Bunu HÖH kabul etmez, yine yan çizer, ben “eşik beşik tanımam” der ve bildiğini okursa, kitlelerin artık yeni seçeneği (alternatif) var. DOST partisi kapı aralamış, 10 Nisan’da Sofya Kültür Sarayı (NDK) 3. Salonunda 1.200 delegenin katılımıyla kararlarını tartışıp onaylamaya hazırlanıyor. Türkiyeci, Büyük Türkiye sevdalısı, barış ve güvenlik, insanlarımızın daha iyi bir hayat yaşamalarını istediğini beyan ediyor. DOST partisi bir bakıma da HÖH-DPS içindeki bunalımlardan sıyrılmayı başarıp siyaset sahnesine çıkan bir politik harekettir. En büyük temennimiz siyasi karakterini oluştururken, geçmişimize, özümüze, kimliğimize, dilimize ve dinimize sımsıkı bağlı kalmasıdır.Bu bakıma yeni bir başlangıcın eşiğindeyiz ve yelkenlere dolmak isteyenler artıyor. Burada önemli olan ona buna uşak olmadan, dıştan gelecek emirleri beklemeden harekete geçip yol alarak kendi Avrupalı Kimliğimizi yaratmalıyız. Biz Türk’üz ve Müslümanız, Biz Bulgaristan ve AB vatandaşıyız, bu kimlik çizgilerimiz ebediyen yaşatılmalıdır, yaşamalıdır. HÖH-DPS partisinin en büyük yanlışlarından biri şudur. Yeni liberalizm samanlığında kaybettiği kimlik iğnesini ararken, Doğan olmayan aklını, Avrupalıları ve onlarla birlikte Bulgaristan Türk-Müslümanlarını yok etmeyi hedefleyen ve 20-inci yüzyılda “Kalergi” hareketi olarak bilinen ve bizde “Bulgar Etnik Modeli” adı verilen hainlik eğimiyle karıştırmış olmasıdır. O, kendi sıktığı kördüğümü şimdi çözemiyor. Doğan’ın 1993’te yazdığı ilk ve son, tek el kitabında tam da bu sorun işlenmiştir. Meselenin özü nedir? Afrika’dan Yakın Doğu Pakistan ve Afganistan’dan kışkırtılan ve Avrupa kıt’asına yöneltilen göçmen kafileleri çok eski bir plan ürünüdür. Hedefte eski kıta kimliğini yok etmek var. Bu iş en çok da bugün Putin’in hoşuna gidiyor. Bu nedenle Afganistan ve Pakistan’dan çıkıp kuzey yollarından Norvceç üzerinden eski kıtaya girenlerin yolu kesilmiyor, kayıtları yapılmıyor ve hepsine birer viran bisiklet verip karlı kışlı yollardan Avrupa’nın bacasından içine girmelerine yardımcı olunuyor. Bir yandan 1954’ten beri Avrupa bütünleştirilmeye, halklar birbirine kaynaştırmaya çalışılırken, aynı zamanda Afrika ve Asya halklarından kopup gelenlere yerleşme olanağı sağlanıyor. Devamı www.bghaber.org


4

Nisan - 2016 Dr. Osman BÜYÜKKAYA Dostunu Ağlatan Düşmanını Güldürür

Mikr.Uzm Dr. Osman BUYÜKKAYA Konu: Dostun zahmeti düşmanınkinden çok olur. Ben de Kurucu Kurultayındaydım. Salon tıklım tıklımdı. Dört göz, ikiden farklı görür demiş halkımız da, salonda binlerce göz vardı. Bunların hepsi DOSTLUK aramaya gelmişti. Bizim halk silimizin dokusunda hoşgörü ve merhamet ağırlıklı olduğundan, dostluk ve düşmanlık felsefesi de medeniyet dokumuzda sık işlenmiştir. Dikkatimi çeken, salondakilerin yeni dostluklar başlatmak için değil, eski dostlukları yaşatmak için toplanmış olmasıydı. Havanın huzurlu, sakin ve güvenli olması delegelerin daha önce birbiriyle yemiş, aynı sofrada sohbet etmiş, iş görmüş olduklarını ele veriyordu. Bu birlikteliğin temelinde “Dost dosta bağ bağışlamaz, doğru yol gösterir” anlayışını hazır bulunanların, forumdan, yeni kurulan partiden, maddi destekten çok, dostları doğruya yönlendirme arzusu hâkimdi. Görüldüğü üzere, ilk izlenimlerimde, rahatsız eden, umutsuzluk gölgesi yaratan hiçbir şey yoktu. İlk konuşmaları dinlerken, isminin kısaltılmış şekli DOST olan ve Bulgaristan Türk Müslümanlarının Hak ve Özgürlük Partisinden ihraç edilen 4 milletvekili ile parti Kırcaali il başkanı ile bazı kıdemli özgürlükçü militanlar tarafından kurulan Özgürlük, Sorumluluk, Hoşgörü ve Demokrasi partisi temellerinin çok derin atılmadığını hissetim. Şöyle ki, sanki dünya yalnız yeniliberalizm ile NATO etrafında dönüyor ve Bulgaristanlı Türk Müslümanlar, kurultaya delege gönderen Pomak ve Romanların, % 90’nı yoksullar kategorisinde yaşamak zorunda olan yaşlı Bulgarları başka hiçbir şey ilgilendirmiyordu. Bu konuşmaları daha uzun zaman dinleyince insan “sorumluluk”, “hoşgörü“, “demokrasi” ve “özgülüklerin” bu ülkede tohumu tükenmiş, dikmek için fidesi de bulunamaz olmuş, nimetler olduğu ve neredeyse “vay vay” deme boyutuna doğru kaymaya başlıyordu. Herkesin aynı şeyi söylediğine göre, bu böyle olabilir, fakat “Dost, dostun ayıbını yüzüne söyler!”. Kimse kalkıp da, son 5 yılda Bulgar toplumu kutuplaşarak katılaştı ve biz Türkler ve diğer Müslümanlar olarak “ötekileştiriliyoruz“, yeni biçim yaklaşımla hor görülüyoruz ve her gün biraz daha zorlandığımızdan dolayı 710 binimiz Türkiye’ye ve 1,5 milyonumuz da Batı Avrupa, Avrupa Birliği (AB) ülkelerine süresiz ya da mevsim işçisi olarak belirli aralıklarla gidip dönmek zorunda kaldık demedi. Benim kurultaydan beklediğim anlamsa şuydu: “Dost sanma iyi gününde dosta görüneni, dost bil kötü gününde dost olanı.” Salondakilerin çoğu birbirini tanıyan kişilerdi. Aldatıldıklarını, pusuya düşürüldüklerini fark edemeden kurban olan 1990’ların şanlı HÖH mitinglerinin önde gelen heyecan yüklü örgütçüleriydi. Halkımız kendilerine “Dost sanma, şanlı vaktin dostunu!” derken, bıyık altından gülümsemişlerdi. Bu konu köy ve kasabalarda çok defa yorumlandı ve en sonunda şu şekli aldı: “Dost sanma, şanlı vaktinde dost olanı, dost bil, gamlı vaktinde elinden tutanı. ” Bulgaristan Türkleri sosyal ortamında bu sentez iç çelişkiler içerir, çünkü onlar çok eziyet çektiler, ağır dönemlerden geçtiler. Nazi Almanya’sında Alman ırkından olmayan her iki vatandaştan birinin tutuklandığı ve işkence gördüğü gibi, Bulgaristanlı Türk kardeşlerimizin arasında da hemen hemen her ikisinden biri içeri alınmış, hainliği kabul etmeyince zindana atılmış, sürülmüş ya da hapsedilmiştir. Almanya örneğinde bu etnik temizlik 5 milyon Yahudi’nin Ölüm kamplarında öldürülmesi, 5 milyon tutukluya da yıllarca çakıl kırdırma şeklinde öykülenir. 1961 Yılına kadar Bulgaristan’da da 200’den fazla toplama kampı olması ve 149 bin 1le 161 bin arasında insanın telef edildiği bilinmektedir. 1985’te Türk aydınların ve kanaat sahibi olanların “Belene” adlı Tuna Adası’ndaki Ölüm Kampına atılması, toplumda büyük infial, korku yaratmıştır ki, onları “Büyük Göçe” zorlayan bu korkutarak sindirme oldu. İşte bu anlamda olmak üzere, gerçek dost iyi günde insanın yanında yer alanlar değil, kötü günde insanın ve ailesinin yardımına koşanlardır gerçeği, bu topraklarda ve toplumda derin kökler salmıştır. Ve neredeyse 600 yıl hoşgörü, iyi komşuluk ve merhamet ortamında yaşayan bu topluma son 100 yılda kalın korku sisi düşmedi ve hayatı karartması acı bir gerçektir. Ben yine de bu topraklara felaketin yolunu döşeyenlerin Türk Müslümanlar arasındaki iç hüsümet değil, Balkan Savaşlarından sonra birbir ardından kara bulut gibi çöken Birinci ve İkinci Dünya Savaşları ve ardından gelen totaliter milliyetçi şoven rejimler olduğuna ve bu pisliğin 26 yıl gibi kısa bir süre içinde temizlenememiş olduğuna inanmak istiyorum. Şu gerçek de unutulmamalıdır tabii. Toplumu aydınlatan hep aydınlar olmuştur. Bulgaristan Türk etnik azınlığının yetiştirdiği aydınlar, hocalar, müftüler sistematik biçimde, 10-20 yıl aralıklarla bir yandan şiddet yoluyla yok edilirken, bir de memleketlerinden kovulmuştur. Bunun en parlak örneği 1951 göçünde 450 yükseköğrenimli, “Nüvaab” mezunu Türk din adamının Türkiye’ye göçe zorlanmış olmasıdır. Bulgar totaliter rejimlerinin Büyük Savaştan önce ve sonra Türk Müslümanlara karşı izlediği siyaset çizgisinde, “esir gibi kullanma“, “insanları hayvani yozlaşmaya zorlama vardı.” Bu denli ağır koşullarda Bulgaristan Türklerinin kendi edebiyat ve sanatlarını oluşturmada, spesifik çizgileri olan kültürlerini yaşatmada, Türk Müslüman kimliği oluşturma ve Türk medeniyetinden bir oluşturucu parça olmaya devam etmeleri tarihsel kahramanlıklarla yücelmiş bir kazanım ve başarıdır. Bu, geri bakarak değerlendirmen çıkardığım sonuç ise şudur: Devam - www.bghaber.org

Bulgaristan Türklerinin Sesi

Dünyadan Haber

TİKA Bosna Hersek’te Arıcılığa Destek Vermeye Devam Ediyor Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı (TİKA) tarafından Bosna Hersek’te arıcılığın geliştirilmesi kapsamında Bosna Hersek’in Kuzeydoğusunda yer alan Kalesija (Kalesiya) şehrinde bulunan Kalesija Karma Lisesi’ne arıcılık malzeme ve ekipmanları desteğinde bulunuldu. Hersek’te arıcılığın geliştirilmesi kapsamında Bosna Hersek’in Kuzeydoğusunda yer alan Kalesija (Kalesiya) şehrinde bulunan Kalesija Karma Lisesi’ne arıcılık malzeme ve ekipmanları desteğinde bulunuldu.Bosna Hersek’te birçok alanda önemli projelere imza atan TİKA projelerine yenilerini eklemeye devam ediyor. Bu kapsamda Zeljezno Polje, Kaçuni, Zepçe’de Organik Arıcılık projelerini başarıyla gerçekleştiren, Saraybosna ve Mostar’da Bal Analiz Labaratuvarların kurulmasını sağlayan TİKA, Bosna Hersek arıcılığının geliştirilmesine yönelik bir güzel projeye daha imza attı. TİKA tarafından Kalesija Karma Lisesi’ne arıcılık malzeme ve ekipmanları temin edildi. Bosna Hersek’in Kuzeydoğusunda yer alan Kalesija (Kalesiya) şehrinde bulunan Kalesija Karma Lisesi 1977 yılından bu yana 850 öğrencisi ve 70 öğretmeni ile eğitim hayatına devam ediyor. Söz konusu lisede, Tuzla, Zivinice, Osmaci, Sapna, Zvornik ve Kalesija’dan gelen öğrenciler eğitim görüyor.

Türk Dünyası Gençlik ödülü Kosova Kamu Bakanı Mahir Yağcılar’a verildi

T ü r k Dünyası Öğrenci Derneği projesi olan Geleneksel Türk Dünyası Gençlik Buluşmasının dördücüsü bu sene Kosova’nın Prizren şehrinden Türk Dünyası Parlamenterler Derneği ile müştereken Türkiye Cumhuriyeti Gençlik ve Spor Bakanlığı’nın destekleriyle, Kosova Genç Birlik Derneği’nin ev sahipliğinde 15 ülkeden gençlik alanında faaliyet gösteren 40′a yakın STK’nın katılımıyla Kosova’nın Prizren şehrinde 17 – 18 – 19 Nisan 2015 tarihinde gerçekleştirilmiştir. Söz konusu gençlik buluşmamızda Türk Dünyası Öğrenci Derneğinin karar birimlerince hersene verilmesi planlanan “Türk Dünyası Gençlik” ödülünün ilki, Kosova Kamu Yönetimi Bakanı Sayın Mahir YAĞCILAR’a Derneğimiz Genel Başkan Yardımcısı Ali TORAMAN tarafından aşağıdaki ilgili gerekçe kamuoyuna okunarak taktim edilmiştir.

Okulun bünyesinde düz lise, teknik liseler ve meslek liseleri bulunuyor. Veterinerlik ve Tarım Lisesi Öğrencileri, eğitimi Avrupa Birliği Mesleki Eğitim Öğretim (EUVET) müfredatına göre alıyor. Bu müfredata göre teorik eğitimin yanında pratik eğitim uygulaması da yapılıyor. Müfredat içerisinde Arıcılık dersleri de yer alıyor. Arıcılık dersleri, malzeme ve ekipman yokluğundan şimdiye kadar sadece teorik olarak verilebiliyordu, fakat TİKA tarafından temin edilen arıcılık malzeme ve ekipmanların sayesinde Arıcılık derslerinin uygulamalı olarak da yapılması mümkün olacak. Bu proje ile hem teorik hem de

pratik olarak öğrencilere arıcılık yapmayı öğretilmesi planlanıyor. Projenin devamı olarak, Zvornik ve Osmaci’ye geri dönüş yapmış olan 5.893 ailenin çocuklarından okulda öğrenim gören ve istekli olan öğrencilere kovan bağışlanıp, bu öğrencilere arıcılık bilgisi verilmesi sureti ile meslek sahibi edindirilmesi planlanıyor. Proje ile kısa vadede okulda öğrencilere teorik arıcılık yanında pratik arıcılık bilgilerinin verilmesi, uzun vadede ise bilimsel olarak arıcılık yapmayı öğrenen gençlerin bu işi meslek edinmeleri ve profesyonel olarak arıcılık yaparak geçimlerini temin etmeleri hedefleniyor.

TİKA’dan Bosna Hersek’teki Engellilere Yardım Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı (TİKA) tarafından Bosna Hersek’in başkenti Saraybosna’da bulunan Özgüven Merkezi’ne tadilat ve donanım desteğinde bulunuldu. TİKA, Bosna Hersek’te gerçekleştirdiği projelere yenilerini eklmeye devam ediyor. Bosna Hersek genelinde birçok alanda önemli projelere imza atan TİKA tarafından Bosna Hersek başkenti Saraybosna’da bulunan Özgüven Merkezi’ne tadilat ve donanım desteğinde bulunuldu. Atölyenin engelli kişilere uygun olarak yapılan tadilat ve temin edilen ekipmanların sayesinde uzun yıllardır uygun olmayan şartlar altında kendi faaliyetlerini sürdürmek zorunda kalan Özgüven Merkezi kullanıcıları artık hak ettikleri çalışma ve sosyalleşme ortamına kavuştular. Özgüven Merkezi 1996 yılından bu yana engelli kişiler ile işsiz ve emekli kadınları bir araya getirerek onları çeşitli projeler eşliğinde hayatın içine katmaya uğraşan bir sivil toplum örgütü olma özelliği taşıyor. Söz konusu merkez, engelli kişilerin rehabilitasyonu, profesyonel eğitim verilmesi, engelli kişilerin haklarına saygı duyulması için lobi yapmak, toplumda bu insanların problemlerinin tanınmasına yönelik çalışmaları ile beraber üyelerinin geçimlerinin sağlanmasına yönelik çalışmaları da yürütüyor. Merkezin bünyesinde bulunan atölye 2012

yılında Designgoods adlı bir proje ile pilot proje olarak başlatılmış, geçen yıllarda beş sergi-satış yeri açılarak projenin iyi çalıştığı gözlemlenmişti. Kendi üretikleri ürünlerinin tasarımı, üretim süreci ve piyasaya sürülmesi aşamalarında yer alan üyeler yeni becerilerini kazanmaya, özgüvenlerini arttırmaya ve ekonomi açısından güçlenme fırsatına sahip oldular. İyileştirilmiş şartlarda ve yeni ekipmanlarıyla üyelerin daha başarılı sonuçlara varması ve aynı zamanda ekonomik güçlendirilmesi hedefleniyor. Özellikle doğrudan engelli kişilere ve onların ekonomik güçlendirilmesine katkı sağlayacağından dolayı söz konusu proje, 1995 yılından bu yana Bosna Hersek’te aktif yer alan TİKA tarafından yapılan yardımlarının başarılı bir devamı olup 2016 yılında Bosna Hersek’te gerçekleştirilecek projelerin güzel bir haberci olma özelliği taşıyor.

Köln’de protesto edildi ‘Alo TOKi’ hattı! Ermenistan Almanya’da yaşayan

TOKİ Başkanı Ergün Turan, bugüne kadar 81 ilde 3 bin 198 şantiyede 700 bini aşkın konut inşa edildiğini, öncü uygulamalarda sektörde hizmetlerin sürdürüldüğünü bildirdi. Turan, hizmete açılan “Alo TOKİ” çağrı merkezi ile vatandaşların tüm sorularına yanıt verdiklerini söyledi. Çağrı merkezinin vatandaşlara hafta sonu da hizmet verdiğini belirten Turan, “Yeni projeler, başvuru koşulları, site yönetim hizmetleri gibi merak edilen tüm sorular, TOKİ Çağrı Merkezi’nce yanıtlanıyor. Hafta içi 08.30-20.00, hafta sonu 09.00-18.00 saatlerinde hizmet veriliyor” dedi.

Azerbaycanlılar, Köln kentinde Ermenistan’ın saldırılarını protesto etti. Alman-Azerbaycan Kültür Derneğince tarihi Köln katedrali önünde düzenlenen gösteride, Azerbaycan ve Türk bayrakları, Ermenistan’ın Hocalı’da katlettiği bebeklerin fotoğrafları ile dövizler taşındı. Derneğin Kuzey Ren Vestfalya (NRW) Başkanı Terane Tagieva, gazetecilere yaptığı açıklamada, Rusya olmadan Ermenistan’ın Azerbaycan’a saldırmaya gücünün yetmeyeceğini belirterek, Avrupa’nın merkezinden, Rusya’ya, Ermenistan’ın kan dökmesi için verdiği desteği sonlandırması çağrısında bulunduklarını söyledi. İşgal edilen toprakların gerçek sahibi olan Azerbaycan Türklerinin öz vatanlarını ziyarete dahi gidemediklerine dikkati çeken Tagieva, ata mezarını ziyaret

eden iki vatandaşlarının Ermeniler tarafından tutuklanarak götürüldüğünü, hala onların kurtulması için mücadele verdiklerini ifade etti. Almanya Başbakanı Angela Merkel’e de mektup göndereceklerini açıklayan Tagieva, “Sayın Merkel, lütfen bizim sesimize ses verin. Bu kadar insanın gözünün yaşlı kalması yeter. Ukrayna meselesinde Rusya’ya tepki verdiniz, bu meselede de tepkinizi gösterin çünkü siz güçlü bir devletsiniz. Sadece Azerbaycan’da değil tüm dünyada barış istiyoruz.” çağrısında bulundu.


Bulgaristan Türklerinin Sesi

Nisan - 2016

Katar ve Türkiye arasında askeri işbirliği anlaşması imzalandı

Bölgede dengeleri değiştirecek anlaşma. Türk Silahlı Kuvvetlerinin (TSK) Katar’da konuşlanmasına ilişkin uygulama anlaşması Davutoğlu ile Katar Başbakanı ve İçişleri Bakanı Abdullah Nasır bin Halife Al Sani’nin huzurunda imzalandı. Başbakan Davutoğlu, “Ortak savunma projelerinde işbirliği konusunda büyük imkanlar var.. Ayrıca bugün de Katar’da ortak askeri üssümüz devreye giriyor” diye konuştu.

Türkiye Silahlı Kuvvetlerinin Katar’da konuşlanma anlaşması dün iki ülke yetkilileri arasında imzalandı. El-ALem kanalının bildirdiğine göre Türk Silahlı Kuvvetlerinin (TSK) Katar’da konuşlanmasına ilişkin uygulama anlaşması başbakan Ahmet Davutoğlu ile Katar Başbakanı ve İçişleri Bakanı Abdullah Nasır bin Halife Al Sani’nin huzurunda imzalandı. Başbakan Davutoğlu, “Ortak savunma projelerinde işbirliği konusunda büyük imkanlar var. Ayrıca bugün de Katar’da ortak askeri üssümüz devreye giriyor” diye konuştu. Anlaşma, Davutoğlu ve Şeyh Abdullah’ın başkanlık ettiği heyetlerarası görüşmede, Milli Savunma Bakanı İsmet

Yılmaz ile Katar Savunma İşlerinden Sorumlu Devlet Bakanı Halid bin Muhammed Al Atiyya tarafından imzalandı. Söz konusu askeri işbirliği düzeyi, Katar’a gidecek olan Türk asker sayısı ve görevi hakkında iki ülke tarafından herhangi bir açıklama yapılmadı.

Bilindiği üzere iki ülke Suriye, Libya, Yemen, Irak ve Mısır gibi bölge kriz ve gelişmeleri hakkında ortak görüşlere sahip. Her iki ülke başta Nusra Cephesi gibi Suriye’de olan terör gruplarına destek veriyorlar.

Bulgar hükümetinin yeni iktisadi tahmini bazı hayalleri tuzla buz ediyor menin sadece % 3 olduğu anlaşıldı. Maliye Bakanlığı’nın şimdi yayınladığı 2015- 2017 dönemi makro ekonomik tahmininin güncelleştirilmiş şeklinde başbakanın hayalperest rekor seviyelerinden iz bile yoktur. Tam tersine, şimdiden sonra yılki iktisadi büyümenin % 2 oranından düşük olacağı anlaşılıyor. AB’nin en yoksul ve geri kalmış ülkesi olarak Bulgaristan daha gelişmiş üyelerin düzeyine varmalı ancak bu yavaş büyüme hızıyla yakın gelecekte mümkün olmayacak ve ülkenin şimdiki ve gelecek nesillerini sefalet ve fakirliğe mahrum edecektir.

Üç ay önce Başbakan Borisov Bulgar ekonomisinin % 4.5 oranında büyüme kaydetmesi için reel olanaklar gördü. Ancak Ulusal İstatistik Kurumu’nun 2015 yılına ilişkin kesin verileri yayınlanınca bu büyü-

Ülkemizde emekli maaşları ile asgari ücretin mütevazı artırılmasıyla ilgili planlar bu konuda belirli avuntular getirebilir. Ancak emekli maaşlarının zammının yılda % 1 ile % 3 arasında değişmesi, asgari iş ücretinin ise % 10 oranında artırılması planları hiç de iç

açıcı değildir. Bu, maaşları 150 Avro olan ve sefalet içinde kıvrılıan emekçileri, 200 Avrodan biraz fazla iş ücreti alan yüzbinlerce düşük kalifiyeli işçileri daha mutlu kılmayacak. Maliye Bakanlığı’nın yeni üç yıllık iktisadi tahmininde bunların gibi göstergeler değil, bütçe açığı, enflasyon, mali yedekler, dış borçlar gibi kavramlar ağırlıktadır. Tahminlere göre bütçe açığı yılda % 0.5 oranına düşürülecek, dış borç artacak, enflasyon neredeyse gözle görülür olmayacak, işsizlik dayanılmaz olmayacak ve sosyal sorunlar yaratma tehdidi taşımayacak. Aslında Bulgaristan Maliye Bakanlığı’nın ekonomi ve sosyal alan gelişmeleriyle ilgili tahminlerinin ihtiyatlı oluşunu AB Komisyonu’nun benzer ihtiyatlığı da destekliyor. Bir de üç yıllık iktisadi tahminin bu yeni şeklinin Brüksel uzmanlarıyla birlikte hazırlanmış olduğunu gösteren gelişmeler de var.

Zenginler mi, fakirler mi daha uzun yaşıyor?

Zenginler mi, fakirler mi daha uzun yaşıyor? ABD’de gelir dağılımı eşitsizliğiyle ilgili yapılan bir araştırma, ülkenin en zengin yüzde 1’lik kesiminin, en fakir yüzde 1’lik kesime göre 15 yıl daha uzun yaşadığını ortaya koydu. Bu süre bizde daha uzun olabilir diyeceğim ama, önümüzde bir Sakıp Sabancı ve Mustafa Koç örneği var! Basına yansıdığı kadarıyla; “Sağlık Eşitsizliği Projesi” kapsamında ülkedeki gelir dağılımı eşitsizliğiyle ilgili yapılan araştırmaya göre, ülkedeki en zengin yüzde 1’lik dilimde yer alan erkekler, en fakir yüzde 1’lik

kesimdeki erkeklerden 15 yıl daha uzun yaşıyor. Araştırmada bu fark, aynı dilimlerdeki kadınlarda ise 10 yıl olarak tespit edildi. Bizim kadınlarımızda bu sürenin çok daha kısa olduğunu düşünüyorum. Ülkemizin bazı bölgelerinde kadınlar her türlü ağır işlerde çalışırken, erkeklerin kahvehanelerde vakit geçirdiği bir gerçek. Biz gelelim araştırmanın derinliklerine: Araştırmaya göre en zengin erkeklerde ortalama yaşam süresi 87,3 yıl iken en fakir kesimde bu rakam 72,7’ye kadar düşüyor. Kadınlarda ise en zengin kesimde ortalama yaşam süresi 88,8, en fakir kesimde ise 78,7 olarak saptandı. Üç yıl süren araştırma, gelir düzeyinin yükselmesi ile alınan sağlık hizmetinin kalitesinin artmasının, yaşam süreleri arasındaki farkın ortaya çıkmasındaki temel sebep olduğunu ortaya koydu. Benzer şekilde yaşam süresi ile obezite ve sigara kullanımı arasındaki güçlü ilişki de dikkati çekti. Gelir grubunun altındaki erkeklerde en uzun yaşam süresi 79,5 yıl ile New York, kadınlarda ise

84,2 ile Miami olurken, en kısa yaşam süresi bakımından erkeklerde Indiana eyaletinin Gary şehri 74,2 yıl, kadınlarda ise Las Vegas 80 yıl ile listenin başında yer aldı. Gördüğünüz gibi insanlar gelir dağılımındaki adaletsizliği yaşam süresi ile dünya halklarının hafızalarına kazırken, dünyanın en bozuk milli gelirine sahip ülkemizde bizler ne yapıyoruz? Halkı ötekileştirip, biat etmeye zorlarken, halifelik ilanı için yeni anayasa ve başkanlık sistemi dayatılıyor. Halkın milli gelirden aldığı pay, milli gelirdeki artışın nerelere gittiği gibi ekonomik verilerin fazla bir önemi yok. Rakamlarla oynayıp, milli gelir rakamlarını yükselterek halkı kandıranlar, bir gün halkın derin uykudan uyanıp, söylenen rakamların cebine girmediğini ve yaşamının bu nedenle daha kısa olduğunu anlayacak. Ülkeyi yönetenlerin dini sömürerek, halkı kadere inandıramayacakları bir gün halk tarafından anlaşılacak ve ömürlerinin kısalma nedeni olarak milli gelirdeki dağıtımın adaletsizliği, iktidarı alaşağı edecektir.

5

Musa Vatansever DOST, Bir

Pırlatma Mıdır Konu: Anadilimiz milli çıkarların neresinde? Hayatı okumayı memleketimdeki kaysı bahçelerinde öğrendim. Her şeyin olduğu gibi kaysının da bir var olma yolu var, çiçekten sepete dolan meyvelere giden yol Nisan’dan Eylül’e uzanır. Anlatmak istediğim, dalından koparılan kaysı meyvesinin içindeki iri çekirdekten ayrılmasına ilişkindir. Kurutulacak olan kaysılar iyice yumuşadığında (günediğinde) sıkınca ÇEKİRDEK PIRTLAR. Pırtlatma çekirdeği kaysıdan çıkmasıdır. Onun doğru dürüst olabilmesi için meyve içinin sulanması, biraz da olsa çürümesi gerekir. Düşünüyorum da, 17 Aralık 2015’te HÖH içinden DOST partisinin pırtlaması da benzer bir şekilde oldu. HÖH Genel Başkanı ve meclisteki yakın arkadaşlarının partiden çıkması, aslında çekirdeğin bir öz olarak meyveden pırtılamasıdır. HÖH’ün ağıcı artık meyvesiz, çekirdeksiz kaldı. Aynı zamanda 10 Nisan 2016’da ayrılan çekirdeğin ayrı bir sürgü bekleyişiyle ekildiğine tanık olduk. Buraya kadar her şey güzel. Bir ağıcın çekirdeğinden çıkacak yeni fidanın aynı cins, aynı boy, aynı lezzetli ve özellikli meyveler vermeyeceğini kim bilebilir? Sonra bu çekirdeği Milli Kültür Sarayı’nın 3-üncü salonunda aynı toprağa diktik, Sofya Şehir Mahkemesinden tescil beklerken, aynı sosyal ve politik ortamda yetişmesine olanak talep ediyoruz. Gerekli evrakların altına, biz DOST partisini istiyoruz evrakının altına değil 2 500 (iki bin beş yüz) -şu anda memleketimizde bir siyasi parti kurulmasına gerekli olan bu sayıda imza ve kimlik bilgisi toplanıyor, – bu işlem tamamlandığında kaderimizi yine onlar belirleyecekler. Onlar kim? Ahmet Doğan ve Daniyel Peevski baskısında bulunan Bulgar yargı sistemi! Rüşvet almayan, “kanundan sapmayan” ama değişiklikler yapılarak, yargı sistemimizin halkçı adalet seviyesine indirilmesine de razı olmayan, yasama, yürütme ve yargının birbirinden ayrılmasını isteyen ama totalitarizm kalıtı savcılığın himayesinde kurtulmayı da hedeflemeyen, 700-800 leva maaşla çalışan fakat kapanan “BTK -Bulgar Ticaret Kooperatif Bankası”nda 500 milyon leva parası olduğu ortaya çıkan ONLAR’dan söz ediyoruz. Şimdiye kadar açıklanamayan KİM? zümresinin totalitarizmi yaşatan bir koludur ONLAR. Şimdiye kadar HÖH partisinin kurulmasına neden yol verdik acısıyla sızlayan bu bizdeki “adalet dağıtan zümre” , kıdemli depesecilerden (ateşli höh-çülerden) Mehmet Hoca, Adem Kenan, Nedim Gençev, Güner Tahir, Osman Oktay ve Kasim Dal’ın HÖH-DPS ağcından “kuru bir kabuk, sararmış bir yaprak” olarak düşen ve kendilerine sunulan yeni parti kurma dilekçelerini değerlendirirken “yaşama hakkı sizindir” demişlerdi. Çünkü kuru kabuğun filiz sürmediğini, sararmış yaprağın hayat hakkı olmadığını biliyorlardı. Şimdiki durum farklıdır. Pırtlayan çekirdektir. Yani ortam bulduğunda çatlayıp filizlenebilir, ağaç olma şansı içinde gizlidir. Yeni partinin daha kurulmazdan önce anti-oligarşi tavrını açıklaması da yasallaşma yolunu kesebilir. Biz işte böyle bir yeni siyasi ortamın içinde bulunuyoruz. Durum naziktir. Hem de çok naziktir. Çünkü bir defa eski HÖH-DPS özsüz kalmış yani kurumaya mahkumdur, aynı zamanda DOST’ın kaydı yapılmazsa, Bulgaristan Türk ve Müslümanları partisiz kalabilir. Bunun derin anlamında işlerin iyice karışması, “soya dönüş” sürecini yeni metotlarla sürdürülmesi, okulsuz, basınsız, kitapsız, TV-siz yaşamaya devam etmemiz, ancak aile ve yakın eş dost ortamında nefes almaya devam eden anadilimiz Türkçe’mizden sararıp solmaya devam etmesi, soysallaşamaması, göçlerin, sefilliğin, hiçsizleşmemizin devam etmesi, toplumumuzda 1984’te çatlayan toplumumuzun iyi parçalanması, daha da somut bir ifadeyle Bulgar partileri arasında paylaşılmamız ve eritilmemiz anlamına gelir. Bunun bir anlamı da memleketimizde çok kültürlülüğün gömülmesi olacak, haklarıma, adalet beklentilerimize mezar taşı dikilecektir. 1985 kışında Sliven köylerine tanklarla giren Bulgar Ordusu’nun ve ona emreden Sofya rejiminin, tankları hurdaya çıkarıp yerlerine Avrupa’nın en güçlü vinçlerini ithal ettiği dikkati çekti. Devamı www.bghaber.org


6

Nisan - 2016

Raziye ÇAKIR

Evladına Bırakacağın Mirası Taksiciden Öğren

Bir gün acele işim var, baktım geç kalma ihtimalim var, bindim bir taksiye, muhabbetçi bir arkadaş. O anlatıyor ben dinliyorum. Tam Ankara’da Bakanlıklara geldik, Taksi parası 9.75 TLtuttu, ben 10 TLuzattım. Hani hepimizin yaşadığı sahne vardır ya, taksici üstünü arıyormuş gibi yapar, siz de para üstünü alabilmek için bir ayak dışarıda, inmemek için debelenirsiniz. Tam o sırada şoför, para üstü var mı diye aranmaya başladı. “Üstü kalsın kardeşim” dedim. Döndü bana doğru “Vaktin var mı abla ?” dedi. “Evet” dedim (tek ayağım hala dışarıda) Dörtlülere bastı, trafik dört şerit akıyor, indi araçtan. Önde bir büfe var. Gitti oraya, bir şeyler konuşup geldi. Bana 25 Krş. uzattı. Belli ki para bozdurmuş. – “Kardeş” dedim,”9.75 değil,10.50 yazsa yine ister ­miydin 50 krş. benden?” – Ne alacağım abla 50 kuruşu – Peki niye gittin 25 krş. için o kadar uğraştın üstü kalsın demiştim. Döndü bana, – Vaktin var mı abla? –Evet var Çek kapıyı o zaman. Muhabbetçi bir taksici ile karşı karşıyayız. 5 dk konuştuk. İngiltere’de profesörlerden, akademisyenlerden eğitim aldım. O taksicinin 5 dk. da öğrettiklerini, dünyada hiç bir hoca böyle bir eğitim vermemişti. Abla biz Keçiören’de 5 kardeşiz. Babam rehberdi benim, günlük yevmiyeye giderdi; artık inşaat falan bulursa çalışır gelir, o gün iş bulamamışsa, biz eve gelişinden, yüzünden anlardık. Durumumuz hiç iyi olmadı. Akşam yer sofrasında yemek yerdik. Yemek bitince babam bize ”Durun kalkmayın” derdi. Önce dua ederdik sonra babam bize sofrada konuşma yapardı. – “Aha” dedim,”Bizim meslekten”, seminerci. Ne anlatırdı baban? – Hayatta nasıl başarılı olunur? O gün inşaata çağırmazlarsa eve para getiremiyor, sonra çocuklara hayatta başarı teknikleri anlatıyor. – Babam işe gidince büyük ağabeyimiz onu taklit ederdi, delik bir çorapla pantolonun ceplerini çıkarır, dört kardeşi karşısına alıp “Dürüst olun, evinize haram lokma sokmayın” diye anlatırken, biz de gülerdik. Annem kızardı, “Babanızla alay etmeyin. O, hem dürüst, hem samimi ve hem de çalışkandır” derdi. Karşı evde iki kardeş var, onların babası zengindi Babaları birahane işletiyor ama adamda her numara var, kumar falan oynatırdı. Bizim yeni hiç bir şeyimiz olmadı, hep o ikisinin eskilerini kullandık. O amca mahalleden geçerken biz 5 kardeş ayağa kalkardık, çünkü bize bahşiş verirdi. Babam eve gelince ayağakalkmazdık.Çünkühediye,parafalanhakgetire. Abla, biz babamızı kaybettik, altı ay sonra yandakilerin de babası öldü. Yandaki baba iki çocuğa 5 katlı bir apartman, işleyen birahane, dövizler ve bol bol araziler bıraktı. Bizim baba ne bıraktı biliyor musunuz? –Ne bıraktı? – Bakkal veresiyesi ve konuşmalarını bıraktı : “Evladım işinizi dürüst yapın, hakkınız olmayan parayı almayın…” falan filan. Abla aradan 15 yıl geçti, diğer 2 kardeş cezae­vindeler, ne ev kaldı ne birahane, ne tarla ne…. Ailenin tamamı dağıldı. Biz 5 kardeş, beşimizin Keçiören’de taksi durağında birer taksisi var hepimizin birer ailesi, çoluk çocuğu, hepimizin birer dairesi var. Geçenlerde büyük ağabeyimiz bizi topladı ve dedi ki: “Asıl mirası bizim babamız bırakmış.” Hepimiz ağladık. 5 kardeş taksiciliğe başladığımızdan beri, taksimetrenin yazmadığı 10 kuruşu evimize sokmadık. Her şeyimiz var Allah’a çok şükür. “Çok duygulandım, veda ettim, tam ineceğim” derken: “Peki, nerede oturuyorsunuz şimdi?” dedim öylesine. O iki kardeşin oturduğu 5 katlı apartmanı biz aldık. İşte şimdi anlıyoruz ve dua ediyoruz BABAMIZIN KONUŞTUKLARINI ANCAK ANLAYABİLİYORUZ. Hepimiz 5 kardeş orada oturuyoruz. Evladınıza ne araba bırakırsınız, ne ev, ne de başka bir miras. Evlada sadece değer kavramını bırakırsınız. Bakın iki babanın bıraktığı değer kavramlarına… Bunlardan ders alanlar elbette olur, bizim görevimiz insanlarımıza duyurmaktır. Kalın sağlıcakla.

Bulgaristan Türklerinin Sesi

Tarih ve Eğitim

8 Nisan Dünya Çingeneler Günü

Türkiye’de Romanların Mücadelesi Hak Temelli Bir Mücadeledir. Toplumsal Temel Mücadeledir (Romanlar İçin Diyalog Ağı ) gurubu adına basın sözcüsü, Edirne Roman Eğitim Gönüllüleri Derneği başkanı Turan Şallı; “8 Nisan Dünya Romanlar Günü” konulu açıklamasında; “ Tarihsel ve toplumsal arka plana sahip ayrımcılık, Romanların eğitim, sosyal güvence, istihdam ve barınma gibi birçok alanda ağır sorunlar yaşamasına yol açmaktadır. Bu sorunların yol açtığı yoksulluk ise Romanların toplumsal, kültürel, sosyal, ekonomik ve politik yaşama eşit ve özgür yurttaşlar olarak katılımının önünde TÜRKİYE’DE ROMANLARIN MÜCADELESİ HAK TEMELLİ BİR MÜCADELEDİR. TOPLUMSAL TEMEL MÜCADELEDİR RODA- (Romanlar İçin Diyalog Ağı ) gurubu adına basın sözcüsü, Edirne Roman Eğitim Gönüllüleri Derneği başkanı Turan Şallı; “8 Nisan Dünya Romanlar Günü” konulu açıklamasında; “ Tarihsel ve toplumsal arka plana sahip ayrımcılık, Romanların eğitim, sosyal güvence, istihdam ve barınma gibi birçok alanda ağır sorunlar yaşamasına yol açmaktadır. Bu sorunların yol açtığı yoksulluk ise Romanların toplumsal, kültürel, sosyal, ekonomik ve politik yaşama eşit ve özgür yurttaşlar olarak katılımının önündeki en büyük engeli teşkil etmektedir.” Dedi. Şallı açıklamasında şöyle dedi: 8 Nisan, Romanların mücadelede birleşmesine bir çağrıdır! 1971

Nisan ayında Londra yakınlarında, Çingenelerin sorunlarını tartışmak için çok sayıdaki ülke delegelerinin katılımı ile ilk roman kongresi toplanması sonucunda; “8 Nisan Dünya Romanlar Günü” olarak ilân edilmiştir. Kongrede alınan kararlar, o’ günden bu yana Romanların ayrımcılığa karşı mücadelesini şekillendirmekte ve bu doğrultuda, her yıl 8 Nisan Dünya Romanlar Günü olarak, “Barış, refah ve dayanışma için birlik” anlayışıyla kutlanmaktadır. Türkiye’nin tüm bölgelerine dağılan Romanlar, kendine özgü yaşam tarzı, dili ve kültürü ile yerini almaktadır. Tarih süreç içinde yaşadıkları bazı bölgelerde büyük bedeller ödemiş, toplumun hep istenmeyenleri olmuştur. Bu gün aynı zamanda, Romanların yaşamın her alanında karşı karşıya kaldığı sorunlar, baskılar ve ayrımcılık konusunda farkındalık yaratmamız, ayrımcılığa karşı mücadelede birlik ve dayanışmanın önemini vurgulamamız gereken de bir gündür.

Bulgaristanlı Öğrenciler, Hayrabolu’yu Ziyaret Etti

Bulgaristan’ın Silistre şehri Tarım Ticaret Meslek Lisesi öğrencileri, Hayrabolu Meslek Yüksek Okulu’nu ziyaret etti. Avrupa Birliği Erasmus programı “Mesleki Eğitimde Uluslararası İşbirliği” projesi kapsamında Tekirdağ’a gelen Silistre Tarım Meslek Lisesi öğrencileri, Hayrabolu’da ziyaretlerine devam ediyor. Meslek Yüksek Okulu Tarım Makineleri bölümünü gezen öğrencilere, öğretim görevlisi Füsun Hastürk Şahin, okulda yaptıkları çalışmalar hakkında bilgiler verdi. Hayrabolu Meslek Yüksek Okulu Müdür Yardımcısı Umut Batıgücü de, öğrencilerin ziyaretinden dolayı mutluluk duyduğunu dile getirdi.

Köylerdeki suç olaylarına karşı bir online platformu başlatıldı

Bulgaristan Köyleri Derneği’nin girişimiyle AgroPolice.bg diye bir online platformu açıldı. Hedef, köy, kırsal bölgeler ve tarım alanında suç işlenmesi ve suiistimalin önlenmesi amacıyla sinyaller verilmesi, güvenlik kurulları oluşturulmasıdir. Yeni online platformunun temelinde yüzlerce Belediye başkanı ve muhtarın, köylerde çiftçi ve müteahhit, branş ve toplumsal örgütlerin temsilcilerinin önerileri yer alıyor. AgroPolice. bg aracılığıyla tarım mallarıyla hileler, yasadışı ağaç kesimi, tehlikeli araba kullanma, Avrupa fonları ile ilgili hileler, yolsuzluk, tarım ürünleri ve teknik araçları hırsızlığı ve günlük suç olayları konusunda sinyaller verilebilecek.

Tarihsel ve toplumsal arka plana sahip ayrımcılık, Romanların eğitim, sosyal güvence, istihdam ve barınma gibi birçok alanda ağır sorunlar yaşamasına yol açmaktadır. Bu sorunların yol açtığı yoksulluk ise Romanların toplumsal, kültürel, sosyal, ekonomik ve politik yaşama eşit ve özgür yurttaşlar olarak katılımının önündeki en büyük engeli teşkil etmektedir. Eğitim yoluyla gerekli becerileri kazanamayan Romanlar, iş piyasasındaki Romanlara yönelik önyargılar ve ayrımcılığın da birleşmesiyle, istihdam olanaklarına eşit şekilde erişemiyor. Türkiye’de Romanların mücadelesi hak temelli mücadeledir. Toplumsal temel mücadeledir. Toplumun en mağdur kesimi olan Romanlar, son yıllarda uygulanmakta olan kentsel dönüşüm politikaları sonucunda; daha derin bir yoksulluğun ve dışlanmanın içine itilmektedir. Belli çevrelerin sermaye birikimine hizmet eden kentsel dönüşüm, rant ekonomisine dönüşmüştür. Evleri bir şekilde elinden alınan Romanlar, yeni sosyal yaralarla karşılaşmakta, anayasal hakkı olan barınma hakkından mahrum bırakılmaktadır. Bin yılı aşkın bir süredir bu toplumun ayrılmaz bir parçası olan Romanlar, Türkiye’de iyi bir insani yaşam koşullarına kavuşmak, toplumun ötekileri olmaktan kurtulmak istiyor. Türkiye Cumhuriyeti’nin eşit yurttaşları olarak görülmek ve muamele edilmek istiyorlar olay gazatesi

Türkiyeli İşadamları Ohri’de Turizm Yatırımı Peşinde

Türkiyeli işadamları, Ohri ve Struga’daki turizm olanaklarını değerlendirerek yatırım yapmak hedefinde. Konuya ilişkin açıklamalarda bulunan Ticaret Odaları Birliğine bağlı Turizm Odası Başkanı Arkan Kerim, geçtiğimiz hafta Türkiyeli işadamları bölgeyi ziyaret ederek otelleri gezme fırsatı bulduğunu söyledi. Üç otel için işadamlarının niyet mektubu sunduklarını kaydeden Kerim, gelecek hafta detayların konuşulması için işadamlarının tekrar geleceğini, başka işadamlarının ise önümüzdeki ay yeni otel inşaatı veya mevcut otellerin satın alınarak yenilenmesi olanaklarının masada olduğunu belirtti. Kerim, yaptıkları çalışmalar neticesinde Türkiyeli işadamlarının Makedonya’daki yatırım imkanlarını gördüğünü ve özellikle Üsküp ile Ohri’de yatırım yapmak istediklerini sözlerine ekledi.

Bulgar öğrenciler Edirne’de staj görecek

Avrupa Birliği’ne (AB) üye ve aday ülkeler arasında gerçekleştirilen öğrenci değişim programı ‘Erasmus’ ve ‘Leonardo Da Vinci’ projeleri kapsamında Bulgaristan Krumovgrad Meslek Lisesi’nden 20 öğrenci Edirne’de otomotiv tamiri alanında hizmet veren iş yerlerinde staj görecek. Kentteki bir otelde düzenlenen proje tanıtım toplantısında Türk ve Bulgar yetkililer bir araya geldi. Toplantıda konuşan Bulgaristan Krumovgrad Meslek Lisesi Müdürü Petko Petkov, proje sayesinde iki ülke arasındaki kültürel yakınlaşmanın artacağını söyledi. Proje kapsamında 20 öğrencinin 18 Nisan’a kadar eğitim göreceğini belirten Petkov, “Okulumuz gerçekten profesyonel eğitim veren bir eğitim kurumu. Kromovgrad Meslek Lisesi olarak

öğrencilerimiz otomotiv tamirciliği alanında eğitim görüyorlar. Amacımız öğrencilerimizin buradan aldıkları bilgilerle meslekte profesyonelliğe atacakları adımlara hazırlık yapmaları. Bunun yanında öğrencilerimizin Türkiye’yi ve Türkçeyi öğrenmelerini hedefliyoruz. Bu iki kültürün birbirini daha iyi tanıması açısından güzel olacak. Öğrencilerimizin Avrupa pazarını ve ekip çalışmasını daha iyi öğreneceklerini düşünüyoruz” şeklinde konuştu.


Bulgaristan Türklerinin Sesi

Nisan - 2016

Kültür - Sanat

Anadolu Ateşi Almanya’da sahne aldı Almanya’nın Köln kentinde sahne alan Anadolu Ateşi, Türk ve Alman sanatseverler tarafından büyük ilgi gördü. Anadolu Ateşi Dans Topluluğu, Avrupa turnesi çerçevesinde Almanya’nın Köln kentinde sahne aldı. Köln Maritim Hotel’de renkli kostümleri, özel efektler ve kendilerine has koreografileri ile sahne alan yaklaşık 80 dansçının 2 saat süren gösterisi sanatseverler tarafından beğenildi. Dansçıların performansı salonu dolduran yaklaşık bin 200 kişi tarafından ayakta alkışlandı.

Dans topluluğu Almanya’da 26 Mart’ta Stuttgart, 27 Mart’ta tekrar Köln, 28 Mart’ta Nürnberg, 6 Nisan’da Berlin, 7 Nisan’da Hannover ve 8 Nisan’da Offenbach kentlerinde ve 10 Nisan’da İsviçre’nin Zürih kentinde sahne alacak. Gecenin organizatörlerinden Ertan Sayan, dans topluluğunun Köln’de üç gün arayla iki kez üst üste gösteri yapacak olmasına rağmen ilk gösteride salonun tamamen dolmasının kendilerini memnun ettiğini söyledi.

EĞİTİM BAKANI BRÜKSEL´DE ÖĞRETMENLERLE BULUŞTU Bulgaristanlı Öğrencilerden

Avrupa Konseyi Eğitim Bakanları 25. Daimi Konferansı vesilesiyle Brüksel’de bulunan Milli Eğitim Bakanı Nabi AVCI, Belçika’da görevli Türkçe ve Türk Kültürü Öğretmenleriyle Büyükelçilik Binası Konferans Salonu’nda bir araya geldi. Türkiye Cumhuriyeti Brüksel Büyükelçisi Mehmet Hakan Olcay bir sunum konuşması yaparak ardından sözü TC Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı’ya verdi. Bakan Avcı’nın konuşması: -Sayın büyükelçim, değerli öğretmen arkadaşlarım, sayın basın mensupları hoş geldiniz. Sayın büyükelçimize bu toplantıyı organize ettiği için çok teşekkür ediyorum. -Bu toplantıları dinlemek için organize ettik, konuşmaktan çok sizleri dinlemek için Türkiye’de de, öyle yapıyoruz. Türkiye’miz de illerimizi ziyaret ettiğimiz zaman çok ko-

nuşmuyoruz mümkün olduğu sürece öğretmenlerimizi dinlemeye çalışıyoruz onun içinde aslında ben sizi dinlemeye geldim. -Ama yol açmak için aramızda birkaç şey paylaşayım dedim, özellikle Flaman bölgesindeki, öğretmenlerimizin görev süresi (oturumun uzatılması) konusu vardı. Burada maalesef hükümet ortaklar arası bir uzlaşı olmadığı için bizim öğretmenlerimizle ilgili sorunlarımız devam ediyor. -Avrupa Konseyi 25 Eğitim Bakanlar konferansı neticesinde Flaman Bakanı ile görüşme imkanı buldum, dün akşam Flaman bakanı ile görüşmemiz oldu. Onlar bu ders yılı bitiminde Haziran sonu itibarıyla bu izinleri uzatmama eğilimindeler idi. -Biz kendilerine söyledik, oda bu sorunları içeren bir niyet mektubunun kendi işlerini kolaylaştıracağını söyledi, çünkü kendisinin bakan olarak bu soruna olumlu yaklaştığını ama hükümet ortakları ile sorunları olduğu için ancak, mektup sayesinde hükümet ortaklarının kendisine destek olacağını söyledi. Onun üzerine Flaman bakanın kendisine ayrıntılı bir mektup verdiklerini belirterek, bu mektup üzerinden Belçika makamlarına öğretmenlerimizle ilgili çözüm önerilerini iletmiş olduk.

Hayrabolu Belediyesi’ne Ziyaret

Bulgaristanlı öğrencilerden Hayrabolu Belediyesi’ne ziyaret Bulgaristan’ın Silistre şehri Tarım Ticaret Meslek Lisesi öğrencileri, HayraboluBelediye Başkanı Fehmi Altayoğlu‘nu ziyaret etti. AB Erasmus programı kapsamında “Mesleki Eğitimde Uluslararası İşbirliği” projesi çerçevesinde Bulgaristan Silistre Tarım Meslek Lisesi öğrencileri Hayrabolu‘da ziyaretlerde bulundu. Belediye meclis salonunda öğrencilerle bir araya gelen Belediye Başkanı Fehmi Altayoğlu, Hayrabolu‘nun tarım makineleri üretimi konusunda ülkede önemli bir paya sahip olduğunu söyledi. Hayrabolu’nun 700 bin dönüm ekilebilir alana sahip olduğunu ifade eden Altayoğlu, “İlçemizde vatandaşlarımız tarım, sanayi ve hayvancılık ile geçimini sağlamaktadır. Özellikle Hayrabolu tarım makinaları konusunda geniş bir pazara sahiptir. Tarım makineleri üreten işletmelerimiz yaklaşık 25 ülkeye ihracat yapıyor. Hayrabolu Belediyesi olarak tarım ve sanayicinin her zaman yanındayız ve destek vermeye devam ediyoruz.” dedi.

TÜRKİYE´NİN YARDIMLARI KARŞISINDA ŞAŞIRDILAR Ortadoğulu gazeteciler Türkiye’ye

şaştı! Basın Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü’nün organizasyonuyla Ortadoğu’dan gelen gazeteciler, Yurtdışı Türkler veAkraba Topluluklar Başkanlığı’nı ziyaret ederek çalışmaları hakkında bilgi aldı. Gazeteciler, Türkiye’nin Suriyelilere yönelik eğitim ve diğer destekler konusunda yaptığı yardımlar karşısında şaşırdı. Mayıs ayında İstanbul’da düzenlenecek Dünya İnsani Zirvesi öncesinde Basın Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü’nün organizesi ile Ortadoğu’dan 12 gazeteci Türkiye’ye geldi. Ürdün, Birleşik Arap Emirlikleri, Cezayir, Fas, Kuveyt, Irak, Lübnan, Suudi Arabistan, Tunus, Umman ve Katar’ın önemli gazete ve televizyonlarında köşe yazarlığı yapan gazeteciler, Türkiye’nin insani yardımlar konusunda yaptığı çalışmaları yerinde görme fırsatı buldu. Türkiye’nin yaptığı insani yardımları organize eden kurumları ziyaret eden gazeteciler, YTB Başkanı Kudret Bülbül ile Ankara’da bir araya geldi. Dünya, insani yardımda iyi bir sınav vermiyor Heyeti kabulünde konuşan YTB Başkanı Kudret Bülbül, dünyanın zor bir dönem geçirdiğini, yaşanan savaşlar neticesinde 60 milyondan fazla insanın yaşadığı yeri değiştirmek zorunda kaldığına dikkat çekti. Yaşanan gelişmeler sürerken Türkiye’nin Dünya İnsani Zirvesi (DİZ) gibi önemli bir organizasyona ev sahipliği yapacağını söyleyen Bülbül, “Dünya İnsani Zirvesi sorumluluklarımızı hatırlatmak için önemli bir fırsat” diye konuştu. Dünyanın insani yardımlar konusunda iyi bir sınav vermediğini bildiren Bülbül, “Bazı Batı ülkeleri bu sınavda başarısız olmuştur” diyerek Batı’nın içine kapandığını ve bu durumun sadece Batı’ya değil, tüm dünyaya olumsuz etkileri olacağının altını çizdi.

Suriyelilere en fazla burs veren ülke: Türkiye Türkiye’nin göç konusunda iyi bir sınav verdiğini anlatan Bülbül, “İnsani yardımlar noktasında milli gelire oranla dünyada en fazla yardım yapan ülkeyiz. Biz, bu yardımları 1 defalık değil, kalkınma odaklı veriyoruz” şeklinde konuştu. Türkiye’nin insani yardımları kapsamında YTB’nin yürüttüğü önemli çalışmalar olduğunu bildiren Bülbül, Suriye krizinin büyümesinin ardından daha fazla yardımlar yapma kararı aldıklarını söyledi. Bu yardımlar kapsamında Türkiye Burslarından yararlanan Suriyeli öğrenci sayısında yapılan artışları anlatan Bülbül, “Suriyelilere olan yıllık burs kontenjanımızı 1000’e çıkardık. Bugün gelinen noktada 3 bin Suriyeli öğrenciye çeşitli fonlarla birlikte Türkiye’de üniversite eğitimi veriyoruz” diyerek, Suriyelilere dünyada en fazla burs veren ülkenin Türkiye olduğunu açıkladı. Toplumsal entegrasyon için Türkçe öğretiyoruz Türkiye’de 2,7 milyon Suriyeli sığınmacının bulunduğunu ifade eden Bülbül, “Ülkemize sığınan insanların burada başarılı olabilmeleri için Türkçe bilmeleri gerekir. Bilmezlerse bu topluma katkı sunmaları mümkün değil” diyerek YTB olarak kamplarda ve kamp dışında Türkçe öğrettiklerini ve böylelikle toplumsal entegrasyonun hızlandırıldığını dile getirdi.

7

Mahmut ORAL Ufkun Yeni Renkleri

Konu; İman Yaratma Yoluna Girdik 10 Nisan Kurucu Kurultayında DOST partisi ile ilgili umutlar dile geldi. İçeride korumalardan başka Bulgar olmamasına rağmen Türkçe selamlama mesajları Bulgar diline tercüme edildi. Beklentilerin büyük olduğuna işaret salonun delegelere dar gelmesi oldu. 1056 DOST Partisi dostu demiri aynı örs üzerinde dövmek için gelmişti. Hepsi kararlıydılar! Salonda gönül hoşluğu hâkimdi. Türk olma gururunu yaşattılar. Büyük beklentinin umudu doğdu. Kurucu Kurultay delegesi olmak katılanların her biri için bir onur, yüksek sorumluluk, demokrasi ve özgürlüklerimiz için mücadele azmi ifadesi oldu. Bu kurultayda konuşanlar inandırıcı konuştu. Kurultayların temel işlevi iman yaratmaktır. Özellikle de büyük önderlerin rolüdür iman yaratmak. Çünkü iman, insanın eli altında bulunan kuvvetlerin en büyüklerinden biridir. Bu, ruhları ateşlemektir. Eski kitaplar, haklı olarak siyasi imanın dağları yerinden oynatmak kuvvetinde olduğunu yazar. Tarihin büyük olayları çoğu defa imanlarından başla dayanakları olmayan inanmış kişiler tarafından aksiyon ve siyaset sahnesine çıkarılmıştır. Biz bunu memleketimizde 1972 Blagoevgrat İli Gotse Delçev (Nevrekop) ilçesi Korniza köyü ayaklanmasında, 1984-85 isimlerimizin değiştirilmesine karşı sert tepkimizde, 1989 Mayısında hak ve özgürlüklerimiz uğruna Ulusal Ayaklanmamızda yaşadık, 1989 Ağustos “Büyük Göçü” inandığımız dava yolunca sonuna kadar yürüme azmimizin kesin ve kararlı ifadesi oldu. Bu atılımlar ateşlenirken kurultay falan yapmamıştık. Kimimiz zindanda, kimimiz sürgün, kadınlarımız evde, gelinlerimiz tarlalarda idiler. Ayaklanan ruhumuzun ateşini ne Mark’ın “Kapital” esrinden, ne de “Lenin”den aldık. Topraklarımızın dikenli taşlı yollarda yalın ayak yürürken isyancı bilinçaltı oluştu, kızışan ruhumuz alev kaptı. Oyuna gelmemiz çok kötü oldu. 1990’da biz bu savaşı siyaset arenasına taşıdığımıza, siyasi partimizi de kurduğumuza sevinirken, düşman tarafından aslında aldatılmıştık. Tuzağa düşürüldük. İyiliğimizi düşünmeyenler siyasi davamızı düşman ajanlarının eline teslim etmeyi yeniden başardı. “Burası Bulgaristan çobanı ben tayin ederim!” gibi bir şey oldu. Dizginlerimiz de ellerine geçti. Bizi seçtiğimiz yolda boğmaya çalışmaya devam ettiler. Bulgaristanlı Türk ve Müslümanlara karşı 26 yıldan beri kullanılan ana silah Hak ve Özgürlükler Hareketi /HÖH) oldu. “Dost” bildiklerimizin açtığı yaralar çok derin ve çok acıdı, hala acıyor. Arkada kalan yıllarda HÖH partisi yaprak döktü, kap döktü ama ağaçlardan dökülen yapraklar, gövdesinden kopup düşen kabuklar ardından ağlamadığı gibi HÖH partisi de, ne Mehmet Hoca’nın, Ne Güner Tahir’in, ne Osman Oktay’ın ne de Kasim Dal’ın ardından ağladı. “Yok, olmak kaderinizde var, dedi!” Sanki kuru kabuğun filiz sürmeyeceğini, düşen yaprağın da çürüyüp yok olacağını biliyordu. Yeni atılımda Türk birliğinde buluşma var Ne var ki, 10 Nisan Kurultayına götüren 17 Aralık 2015 HÖH iç darbesi farklı nitelikliydi. Politik olarak, Sakarya’dan ve Çanakkale’den sonra sanki yeni bir kurtuluş savaşı veriliyordu. Yerli imansız silahlı bölücülerle birlikte Rusya gibi saldırgan emperyalist güçlerin kışkırtıcı sınır ihlallerine “CU-24” bombardıman uçağını düşürerek kesin cevap veren ve Suriye İç Savaşı sınırlarını çizen Türkiye Cumhuriyeti’ne, kardeşlerimizin yaşadığı anavatanımıza sonsuz destek ifade eden Bulgaristanlı Türk ve Müslümanlara gözdağı verilmek istendi. “Ayağınızı denk almazsanız, yeni facia sizi de bekliyor!” denmek istendi. Parti Başkanı Lütfü Mestan’ın arkadaşlarıyla birlikte partiden atılması “Bulgaristanlı Türk Müslümanların, onların dernek ve partisinin hiç bir konuda söz hakkı yoktur” anlamına geldi. Kendisini etnik azınlığımızın başbuğu ilan eden ve 3 yıldan beri halktan korktuğu için sokağa çıkamayan Ahmet Doğan sanki bize “ben sizi çeyrek asır önce sattım“. Sizin ne fikir beyan etme, ne irade gösterme, ne direnme ne de tok ve mutlu olma hakkınız var, bunu unutmayana, memnun değilseniz Türkiye kapısı açık dedi. Bu kapıdan artık 710 bin kardeşimiz çıkmış olsa da, kuşkulu düşünenler, değişiklik, özgürlük, haklarını isteyenler Kurucu Kurultay salonuna doldu. Memleket satmanın, vatan terk etmenin büyük bir insanlık suçu olduğu bilinci yer yapmıştı. Devamı


8

Nisan - 2016

BULTÜRK FAALİYETLERİNDEN RESİMLER DOST’lar Birarada

Bulgaristan Türklerinin Sesi İstanbul AK Parti İL, İlçe yönetiminden derneğimiz B U LT Ü R K Y ö n e t i m i n e z i y a r e t

AK PARTİ İL Yönetiminden BULTÜRK Derneğimize Hediyeleri

Şaban Ali - BULTÜRK Yönetimi ile Ural Eğitim Kültür ve Stratejik Araştırmalar Derneği ‘’Kafkaslardaki Son Gelişmeler ve Türkiye’’ konulu konferanstan

Reportajın tamamı: www.bghaber.org

Razgrad’ın KUBRAT İLÇESİNDEKİ CAMİ

Bayrampaşa Nikah Memuru Metin Bey’in Makamında

Abdulhamit ve GOPaşa Sempozyumu


Nisan - 2016

Bulgaristan Türklerinin Sesi

Malkoçoğlu ailesi-1

Hüseyin YILDIRIM Malkoçoğulları, adı Malkoç Bey olan ve I. Murad döneminden itibaren özellikle Balkan ülkelerine yapılan akınlarda görev yapmış, Türk kökenli bir akıncı beyinin soyundan gelen aile mensuplarına verilen addır. Malkoçoğulları 14. - 15. ve 16. yüzyıllarda etkin olmuş ve yaptıkları başarılı akınlarla tanınmışlardır. Malkoçoğlu akıncıları Silistre civarında bulunurdu. Malkoç Bey-Sultan I. Murad ve Yıldırım Bayezid zamanının komutanlarındandır. 1389 yılında 1. Kosova savaşında sağ cenah okçu kumandanı olarak savaşmış bu savaşta oğlu Mustafa bey de sol cenah okçu kumandanı olarak görev yapmıştır. Tarih sayfalarında bu savaşta adı Hamidoğlu Malkoç olarak geçmiştir.1396 yılında Niğbolu savaşında Osmanlı ordusunun sol kanadında komutan olarak görev yapmıştır. Malkoç Beyin türbesi şu an Bulgaristan sınırları içerisinde bulunan Burya’ dadır (eski adıyla Malkoçova). Malkoç Bey’in Malkoçoğlu Mustafa Bey ve Malkoçoğlu Mehmet Bey adlarında bilinen iki oğlu vardır. Malkoçoğlu Mustafa Bey-Malkoç Bey’in oğludur. İlk olarak 1389 yılında 1.Kosova savaşında babası Malkoç beyin sağ cenahta savaştığı orduda, sol cenah okçu komutanı olarak görev yaparak adını duyurmuştur. Timur’un Anadolu’yu işgali sırasında Sivas kalesi komutanıdır. 1400 yılında Timur’un Sivası kuşatmasında 3.000 kişiyle 200.000 kişilik Timur ordusuna karşı kaleyi 18 gün yiğitçe savunan Mustafa Bey açlık ve susuzluğa dayanamayıp Timur’un canlarının bağışlanacağı vaadi üzerine kaleyi teslim etmiştir. Fakat Timur sözünde durmayıp kale teslim edildikten sonra bütün askerlerle beraber Malkoçoğlu Mustafa Bey’i de öldürmüştür. Malkoç Bey’in oğludur. Rumeli’nin fethinde babası Malkoç Bey ile beraber görev yaptığı düşünülmektedir. Türbesi Gebze’de olup 1385 yılında vefat ettiği bilinmektedir. Türbesi babası Malkoç Bey tarafından yapılmıştır. Genç yaşta babasından önce vefat etmiştir. Fatih Sultan Mehmet Han’ın kurdurmuş olduğu, Enderun-ı Hümayün adlı Saray Üniversitesinde yetişen meşhur akıncı beyi. Sultan İkinci Bayezid Han devrinde Silistre Beylerbeyliği yaptı. Fevkalade cesur, sadık ve kabiliyetli bir kumandandı. Pek çok ve büyük hizmetlerde bulundu.Kendisi Silistre Beylerbeyi bulunduğu sıralarda isyan eden Eflak Voyvodasına karşı gönderilen Osmanlı ordusunda yararlıklar gösterdi. Yine aynı beylerbeyliği sırasında Macaristanda ordu sevkederek Varadin Kalesi ile diğer pek çok yeri zaptetti. Daha sonra Prut Nehrini geçerek Akkerman Kalesini ele geçirmek isteyen Buğdan Voyvodasını ordusu ile hezimete uğrattı. 1498 yılında 40.000 kişilik ordusu ile Lehistan üzerine akınlar yaparak Varşova şehrine kadar uzanmış ve büyük bir zafer kazanmıştı. Bu akınları sırasında tam 10.000 esir ve pek çok harb ganimeti ile dönmüştü. Bu ganimet ve esirlerden bir kısmını seçerek, Kethüdası Mustafa Bey ile Sultan İkinci Bayezid Hana gönderdi. Oğulları Ali ve Tur Ali Beyler de kendisi gibi cesur, silahşör ve kahraman idiler. Büyük oğlu Ali Bey, Sofya Sancakbeyliği yaptı. Küçük oğlu Tur Ali Bey ise, babasından sonra Silistre Sancakbeyliği hizmetinde bu-

Bulgaristan’da Malkoç Bey Türbesi

lundu. Sinan bey adında bir oğlu da Aydın sancakbeyliği yapmıştır. Hamza bey adındaki küçük oğlu da alaybeyi iken 1501 yılında genç yaşta çatışmada öldü. Bali Bey 1513 yılında vefat etti. Malkoçoğlu Bali Bey’in oğludur. Sofya sancak beyi olan Ali Bey de kardesi Tur Ali Bey gibi bu muharebede ölmüştür. Malkoçoğlu Bali Bey’in oğludur. Silistre sancakbeyi olarak görev yapmış, 1514 yılında Çaldıran Savaşı’nda bizzat Şah İsmail tarafından öldürülmüştür. Malkoçoğlu Damat Yahya Paşa[değiştir. 1501 yılında II. Beyazıt’ın kızı Hüma Hatunla evlendiğinde Bali Bey adında bir oğlu vardı. II. Beyazıt’ın kızı Hüma Hatun’dan da Malkoçoğlu Ahmet Bey ile Malkoçoğlu Mehmet Bey olmuştur. 1480’de Bosna Beyi, 1481’de Rumeli Beylerbeyi, 1504 yılında Kubbe Veziri oldu ve 1506 yılında vefat etti. Bilinen 3 oğlu Malkoçoğlu Bali Bey (Silistre beylerbeyi olan Bali Bey en büyükleridir), Malkoçoğlu Mehmet Bey, Malkoçoğlu Ahmet Bey’dir. Bu komutanlardan aynı zamanda Yahyapaşazadeler diye bahsedilir. Malkoçoğlu Yahyapaşazade Bali Bey[değiştir | kaynağı değiştir] Malkoçoğlu Yahya Paşa’nın oğludur. Koca Bali Paşa şeklinde de anılır. 1495’te doğmuş olup, Kanuni Sultan Süleyman’ın çağdaşıdır. II. Bayezit’in kızı hûma sultanın oğludur. Semendire sancak beyi olmuş, 1521 yılında Belgrad’ın fethinde görev yapmıştır. Daha sonra Belgrad sancakbeyi ve Bosna Beylerbeyi oldu. 1526 yılında Mohaç Muharebesi’nde çok üstün başarılar gösterdi. Bir hafta gibi kısa bir sürede ordunun nehirden gecip Mohaç ovasına ulaşmasını sağlayacak şekilde bir köprü inşa ettirmiş Mohaç Muharebesi’nde oldukça yararlı olmakla birlikte Mohaç Muharebesi’nde Sağ Ordu komutanıydı. Budin’in (Budapeşte) ikinci beylerbeyi ve Vezir oldu. 1548 yılında vefat etti. Budapeşte’nin en büyük meydanının adı Osmanlıların Budapeşteyi kaybettiği zamana kadar Gazi Bali Paşa Meydanıdır. Mehmet Bey adında bir oğlu vardır. Yahyapaşazade Malkoçoğlu Mehmet Bey[değiştir | kaynağı değiştir] Malkoçoğlu Damat Yahya Paşa’nın torunu, Bali Beyin oğludur. Enderunda yetişti. Varat sancakbeyi oldu. 1548’de Anadolu valisi oldu.[2] 1563 yılında Kanuni’nin Zigetvar seferinde Gyula kalesini fethetmekle görevli Pertev Paşa ile beraber 59 günde kaleyi teslim aldı. Aynı yıl Babofça kalesini fethetti. 1567 yılında Lala Mustafa Paşa ile beraber Yemen’de savaştı. 1570 yılında Kıbrıs’ın fethinde Magosa kuşatmasında vurularak öldürüldü.

Sağlam dişleri çeken hekime 8 yıl hapisÖĞRETMENLERLE BULUŞTU.

Fransa’da hastaların sağlam dişlerini çektiği ifade edilen Hollandalı diş hekimi, meslekten men edilerek 8 yıl hapse çarptırıldı.

Fransa’da Chateau-Chinon kasabasında muayenehanesi bulunan ve en az 120 hastasının şikayeti üzerine 2013 yılında göz

altına alınan 51 yaşındaki Hollandalı diş hekimi Jacobus van Nierop, hastalarına sadistçe davrandığı gerekçesiyle hapis cezasına çarptırıldı. Hakkında soruşturma açılan Jacobus van Nierop’un, Nevers kasabasında görülen davada, diş hekiminin hastaların çene kemiğinde kırıklar ve geçmeyen apseler oluştuğu ve hastalarda kan zehirlenmesi meydana geldiği ifade edildi. Meslekten atılan diş hekimi, ayrıca 8 yıl hapis ve 10 bin 500 Euro (yaklaşık 33 bin 600 TL) para cezasına çarptırıldı.

Murat-Raziye ULUTÜRK’ün NİKAHINDAN

İnsanlığın Merkezi Türkiye

Rafet ULUTÜRK Konu: Tarihin Dönüşü Takdiri İlahiyle bir dönüşüm gerçekleşiyor. Diyalektiği sosyal yaşamda algılarken dönüşüm kurallarının hocası Fridrich Engels şöyle demişti: “Olayların tekerrürü bir kural değil istisnadır ve olaylar tekerrür etseler bile bu hiçbir zaman tamamen aynı koşullarda olmaz.” Nisan ayında baharda çiçekler açar ve insanlara umut saçar. Bu yıl da öyle oldu. Hem İnsanlığın yeni merkezi Büyük Türkiye hem de içine düştüğü bunalımları aşamayan Bulgaristan’da birçok olayın yenilenmesine tanık olduk. Konumuza Bulgaristan’da Türk-Müslümanlar yolunca gidersek, 1990 olaylarının memleketimizde tekerrür ettiğini görürüz. 26 yıl önce Bulgaristanlı Türkler ağır, acılı ve uzun süren bir direnişten, ayaklanmadan sonra siyasi iradelerini bir politik partide (HÖH) birleştirmeye uzanmışlardı. 4 Ocak 1990’da Hak ve Özgürlükler Hareketi (DPS) kuruldu. Başka bir değişle biz o zaman Osmanlı dışında kalan bir etnik ve dini azınlık olarak ilk kez kendi bahçemize kendi ağacımızı diktiğimize sevinmiştik. O ağaç bizim oradaki eriklerin en ekşisi de olsa bizimdi, kendimizindi. Fakat o gün oradaki coşkuyla bizim Türk mavisi can erimizin totaliter kırmızı bir türle aşılanarak değiştirildiğini fark edip uzun zaman algılayamadık, olayın bilincine varıp tepkimizi gösteremedik. O gün bu gün ağaç aynı çiçekleri açsa da, farklı ve çok acı meyveler veriyor. Bu kıyaslama partinin başına Ahmet Doğan’ın geçmesini ve daha sonraki yılları anlatır. Biz, Bulgaristan’a DEMOKRASİ GELECEĞİNİ, HAK VE ÖZGÜRLÜKLERİMİZİN GERİ VERİLECEĞİ, 1950’LER BULGARİSTAN’INDA OLDUĞU GİBİ KENDİ KÜLTÜRÜMÜZLE YAŞAYACAĞIMIZ, ÇOCUKLARIMIZIN TÜRK OKULLARINDA ANADİLİMİZDE EĞİTİM ALACAĞI, ADALETİN ÜSTÜN GELECEĞİ VE TÜRKLÜĞÜN VE MÜSLÜMANLARIMIZIN KAYNAŞACAĞI BİR TOPLUM VE DÜNYA ÖZLEMİŞTİK. OLMADI! Bizi yönetme misyonuyla karşımıza çıkan HÖH zirvesindeki “Liberal-demokratların” özünü anlamakta zorluk çektik. Olağanüstü-vatanseverliğimize rağmen tutunamadık, hep göç etmek zorunda kaldık ve bunu anlamakta da yıllarca zorlandık. Ara sıra başımıza geçenlerin değişik yönlerini görebilmiş olsak da, çok uzun zaman, hiç birimiz onların çok korkunç olan ve hepimizi Türk ve Müslüman olarak bitirmeyi ve malımıza mülkümüze oturup bizi vatansızlar ve kimsesizler sürüsüne katma planını görüp herkese açıklayamadık. Bu yıl ilk kez Bulgar basını HÖH üyesi Bulgaristan Türklerinin “siyasi köle” olduğunu yazdı. Bizi ejderhanın kucağına iten güç, işsizlik, çok yoksullaşmamız, dil ve din haklarımızı elde edemememiz, kültürel yoksulluğumuz, şiddetin ve siyasi gerilimin sürekli tırmandırılması ve isimlerimizi değiştiren, kardeşlerimizi baba ocağımızdan kovan eski totaliter rejimin yavaş yavaş, kabuğunu sürekli değiştirerek ve doğal haklarımızı da kısım kısım alarak yayılan tehlikeydi. Belli ki 1985-1989 dehşetinden sonra HÖH hainleri de halkımızı iyice korkutmuşlar. Son dönemde, bu şiddetli saldırı, “SU 24” askeri uçağını düşüren Yeni Türkiye’nin meşru savunma hakkını kullanmasıyla, hepimizi son umudumuz olan Ana vatanımız Türkiye’ye, bölgede barış ve güvenlik kalesi olan Türkiye devletine, Cumhurbaşkanı Sayın R.T. Erdoğan’a ve Başbakan Sayın A. Davutoğulu’na karşı kışkırtmaya yeltendi, terörden ve terör kundakçılarından yana çıktı. 1990’da daha kurulurken tepesine ve saflarına ajan yerleştirerek Hak ve Özgürlük Hareketinin TürkMüslüman-barışçı ve hoşgörü özünü değiştirenler, bu defa daha da azarak Türkü Türk’e düşman eden Moskof siyasetine Kırım, Doğu Ukrayna ve Suriye katili Putinci politikadan yana kazanmaya çalışırken, Avrupa-Atlantik oluşumuna, Avrupa Birliğine karşı kışkırttılar. HÖH içindeki bu politikaya tepkiden fışkıran DOST partisi 9 Nisan’da Sofya’da kurucu kurultay yaptı ve Avrupa ve NATO değerlerine bağlılığını ilan etti. Ne var ki daha evvel de 6 defa benzer “Türk” partisi kuruldu. Bu partilerde birleşenler Ahmet Doğancılara boyun eğmek istemediklerinde birleşseler de, partinin halk arasında gözü, kulağı ve ağzı olmayı beceremediler. Şu da var, geçmişi bir daha yaşamak istemeyenler, aralarında birleşme yolunu bulamadıkları gibi HÖH ihanetine karşı birbirlerinin meşruiyetini de kabul etmediler, ortak davamızı yeni bir tekele almaya çalışırken anti-Doğan cephesi kuramadıkları gibi, bayrağı yeni kuşağa da devredemiyorlar. İşte böyle bir ortamda 24 Nisan günü yine Sofya’da HÖH partisi de 9. Olağan Kurultayını topladı. HÖH’e bağlı organlarda, muhtarlık, belediye ve devlet kurumlarında maaşlı çalışan delegeler; Türkiye’de AK Parti hükumeti ve Cumhurbaşkanımız Erdoğan aleyhtarı muhalefet siyasetçiler, kim oldukları belirsiz bazı göçmen derneği başkanları ile totalitarizm kalıntıları, Rusofil Bulgar partilerinden seçkinler 3 yıldan beri, “saray” hapsinde olan ve Bulgaristan Türk ve Müslümanlarının hak ve özgürlükler davasına ölümcül tuzak kuran, gizli polis ajanı-muhbiri Ahmet Doğan’ı ayakta karşılayıp alkışladılar. Bu gerçek Bulgaristan Türk Müslüman toplumunun ikiye bölündüğünü, uçurumun derinleştiğini, ideolojik nedenlerle açılan kuyuya diktatörlük dikildiğini ve bunun usta manevralarla yapıldığını gün ışığına çıkardı. Kurultayın kabul ettiği tüzük değişiklikleri zülme kenetlenmiş siyasetin şiddetlendiğine işarettir. Yeni seçilen HÖH Başkanı ise ipte oynatılan bir kukladır. Şunu önemle belirtmek yerinde olur, A.Doğan’ın HÖH Başkanlığında kalabilmesinin nedeni bölünmüş olmamızdır, aramızda mutabakat sağlanamamasıdır. Bu arada memleketimizde 1970-1989 yılları arasında gelişen ve pekişen geleneksel siyasi tavırlar da git gide yok oluyor. Biz o zaman birliktir, şimdi parçalandık. O zaman korkmuyorduk, şimdi işsizlikten, açlıktan, evlatlarımızın yarınlarından korkuyoruz. O zaman Bulgar dostlarımız vardı, şimdi bir tane kalmadı. Hayatımızı yeniden mayalama zamanı geldi. Eksik olan şey devrimci ateştir. Yukarıdaki Nisan olayları, çok ağır bir ekonomik ve mali bunalım içinde bocalayan, sığımacı dalgasının yön değiştirip Kapı Kule’ye yöneleceğinden korkan, Bulgaristan’da Ekim ayında yapılacak Cumhurbaşkanı

9

seçimleri ve bir bulut gibi kah beliren, kah kaybolan erken genel parlamento seçimleri niyetlenme arifesinde gelişti. Hükumetin çalışmalarını, aralarında paslaşmayan futbolcuların sahada gol atamadığı bir takımı kulübeden yönetmeye çalışan teknik direktör gibi idare eden Başbakan B. Borisov “hiç kimse sorumluluk taşımak istemiyor” diyerek “ seçime gidelim” diyerek yönlendiriyor. Avrupa’nın en yoksul ülkesinde her gün seçim yapsan ne olacak! 26 yıldan beri seçimlerin bir reform olmadığını anlayabilen yok. Bulgaristan’daki seçimler, Türklere ve Müslümanlara, onların seçme ve seçilme hakkının biraz daha kısıtlanmasına, Türkiye’ye göç edenlerin Bulgaristan vatandaşlığından koparılmasına ve devlet makamlarından kazınmalarına götüren yolda atılan adımdır. Ülkede kalmış ve halen orada yaşayan seçmenlerin oranı kadar, aynı haklara sahip olan ve şu an dış ülkelerde bulunan vatandaşımız var. Bunlar Türkiye’de 710 bin, Almanya’da ve İspanya’da 400’er yüz bin, İngiltere’de ve Hollanda’da ikişer yüz bindir vb. O ülkelerde okuyor, çalışıyor, tedavi görüyor, tatil ediyor, Şimdiki ağır kriz döneminde “mecburi oy kullanma yasası kabul ederek” bu vatandaşları bir defa Cumhurbaşkanı, ardından bir de parlamento seçimleri için Bulgaristan’a dönmeye zorlamak, bir eziyetten başka bir şey değildir. Hem de “dediğim dediktir” diyerek, Konsolosluklar dışında seçim bürosu açtırmayı yasaklamak ise doğrudan bir çılgınlıktır. Türkiye’deki 710 bin oy verme ve seçilme hakkı olan Bulgaristanlı soydaşımızın yalnız Ankara, İstanbul, Edirne ve Bursa konsolosluklarımızda oy kullanabilmesi mümkün olabilir mi? Bir önceki seçimde Türkiye’de bunlardan sadece 93.926 oy verilebilmişti. Bursa’da ve İstanbul’da bir günde 1000 seçmenin 1 sandıkta oy kullanmasına akıl erdiremeyen Bulgar sağ partileri olayı Anayasa Mahkemesine taşınmıştı. Şimdi bir sandıkta bir günde 200 bin seçmenin oyunu kullanabilmesi nasıl olacak? Bu bir yeni dar boğaz değil mi? İşler hep yokuşa sürülmüyor mu? Son dönem mecliste onaylanan Tüm Yasalar İnsan Hakları Genelgesine ve AB içinde geçerli genel geçerli doğal ve insan haklarına kökten ve kesinlikle terstir. Üstüne üstelik fazlasıyla zorlaştırılan şartlarda seçmen 2 defa art arda oy kullanamadığı durumda, vatandaşlık hakkını kaybedecek ve Bulgar kütüklerinden silinecektir. Vatandaşlıktan atılacak, evet böyle bir tehdit de var. Biz, “Dönüp gireceğin kapıyı, sert vurup kapatma” atasözümüzü unutmadık. Biz, sonradan ilişkiye girmemiz gerekeceğini bildiğimizden dolayı, ilişkilerimizi koparacak tavırlarda bulunmadık. En kötü durumda biz komşuyuz. Komşu komşusuz olsa, dağ başına ev yapar. İnsanların, ülkelerin komşusuz yaşaması mümkün değildir. Bu açıdan değerlendirdiğimizde, 2016 Nisan politikasında anlaşılması çok zor noktalar olduğuna işaret ediyorum. Bu durumda İstanbul’dan 500 otobüs kaldırıp gidip oyumuzu vermekten başka çare görülmüyor. Lütfen, Bulgar makamlarına buradan duyuruyoruz ve sınır kapısının bir günde 500 otobüsün girip çıkmasına elverişli duruma getirilsin! Biz dernek olarak hazırlıklarımızı yapıyoruz. Ve bu seçimlerde, Ahmet Doğan, Kasim Dal, Tsveta Karayançeva gibi bizi hala uyku semesi bilen ve oy için göz kızartanlara tek oy olmayacak. Çünkü bunlar bu halkı sadece seçim öncesi hatırladılar. Önümüzdeki seçimlerde Bulgaristan siyaseti mutlaka arınmaya, totaliter kalıplardan temizlenmeye zorlanacaktır. Bunu yapacak olan da seçme ve seçilme hakkını kaybetmemiş ve halen dış ülkelerde yaşamak ve çalışmak zorunda olan vatandaşlarımızın ortak hamlesi gerçekleştirecektir. Hiç bir partinin sınırsız oy rezervi yoktur, bu iyi biline! Demokrasi yandaşları er ya da geç iktidarı alacaklardır. Bulgaristan, büyük Avrupa ve dünya siyasetinin kenarında bulunurken, yeni politik oluşumların merkezindeki Büyük Devlet ise, bu Nisan da yine Türkiye Cumhuriyeti oldu. 20 Büyüklerin Antalya Zirvesi’nden sonra dünyanın gözü hep Anavatanımızdadır. Kem gözlüler, kudretli oluşumuzu çekemeyenler bu sene Türkiyeyi terör bataklığına itmeye çalıştılar. Hiçbir adım atamadılar diyemeyiz. Paralelcilerle, terör yandaşları ile değişik kollardan anti-AK Parti gruplarının koordineli eylemleri, Güney Doğu’daki terör yuvalarının temizlenmesi, dış terör odakları ile iç taşeronları arasındaki bağların kesilmesi, terörist yuvalarına karşı kararlılıkla saldırılar, düşman mevzilerinin yoğun bombalanması, barış ve güvenlik bekleyen halkların gözünde Türkiye devletini büyüttü. Türkiye düşmanlarının tüm planları ve eylemleri geri tepti. Sadece CİA’nın Cumhurbaşkanımıza yapmış olduğu 17 operasyon da işe yaramadı, her gün Cumhurbaşkanımızın oylarını artırıyor diye tüm dünya çıldırıyooor. Evet, bizim bu ay ki 107.Sayımızda BULTÜRK Gazetemizin de manşet yaptığımız gibi “Abdülhamit’in Hayali CUMHURBAŞKANI ERDOĞANA NASİP OLDU” Türkİslam Birliğinin LİDERİ Recep Tayip Erdoğan’dır. İstanbul’da 56 İslam devlet ve hükumet başkanının İstanbul konferansı, Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ın İSLAM DEVLETLERİ ZİRVESİNDE BAŞKAN seçilmesi, Suriye savaşı ve sığınmacılar siyaseti açısından, tüm dünyada en insan-sever devletin Türkiye olduğunu kanıtladı. Hemen ardından Rusya Suriye’den kaçmak zorunda kaldı. Ne Rusya ne de Amerika’nın ya da başka bir süper gücün İslam Dünyası üzerinde hakimiyet kurmadan dünya lideri olabilmesinin imkansız olmadığını bir daha kanıtladı. Artık İslam’ı yenmekse imkansızdır. Çünkü bu birliğin başı Türkiye Devletidir. Yine Nisan ayında Türkiye Başbakanı A. Davutoğulu son yılların en feci sorunu, insan trajedisi olan göçmen, savaş kaçağı ve sığınmacı sorununa çözüm sundu. Brüksel’de Davutoğulu ile AB üyesi 28 hükumet başının görüşmelerinde uyum sağlanması ve çalışır sonuca varılması ve uygulamaya geçilmesi, yeni şartlarda tarihin tekerrür ettiğinin en parlak örneğidir. Dünya siyasetinde siyasi dalga geri döndü. Siyasi rüzgar Asya’dan, İslam Dünya’sından, Büyük Türkiye’den Avrupa’ya doğru esmeye başladı. Bu güçlü akımın kaptanı Yeni Türkiye devlet Başkanı R.T.ERDOĞAN’dır. Değişikliklerin Bulgar sınırındaki dikenli tel örgüyü de sökeceğine kesinlikle inanıyoruz. Dünya gücü TÜRK-İSLAM Birliğine doğru emin adımlarla gidiyor. Sadece daha fazla birlik ruhu yeterli olacaktır.


10

Nisan - 2016

Avşin BALKAN Ahmet Yasevi’nin Hayatı (1093-1166) “Kafir bile olsan, hiç kimsenin kalbini kırma. Çünkü kalbi kırmak Allah´ü Teala´yı kırmaktır. Gönlü kırık zavallı garip birini görsen, yarasına merhem koy, yoldaşı ve yardımcısı ol.” Türkistan´da yetişen büyük velilerdendir.. Adı Ahmet bin İbrahim bin İlyas Yesevi olup, Piri Sultan, Hoca Ahmet, Kul Hace Ahmet diye de tanınır. Babası Hace İbrahim’in nesebi Hz. Ali’nin oğlu Muhammet bin Hanefi’ye dayanır. 1093 yılında doğduğu tahmin edilmektedir. Ahmet Yesevi çok küçük yaşta babasını, 7 yaşında da annesini kaybetmiştir. Yesi şehrinde ilim ve terbiye tahsil etmiştir. Bundan dolayı YESEVİ nisbetiyle şöhret bulduğu kabul edilmiştir. Yesi’de, önce Arslan Baba Hazretlerinden ders aldı. Arslan Baba’nın vefatıyla Buhara’ya gitti. Orada Ehli Sünnet alimlerinden Yusuf Hamedani’ye bağlandı ve manevi ilimleri tahsil etti. İnsanlara doğru yolu göstermek için ondan icazet (diploma) aldı.Buhara bu tarihlerde Karahanlılar’ın hakimiyeti altındaydı ve devrin en büyük ilim merkezlerinden biriydi. Dünyanın çeşitli yerlerinden talebeler buraya gelip ilim tahsil ediyorlardı. Buhara’da güçlü bir Hanefi Fıkıh geleneği mevcuttu. Hoca Ahmet Yesevi Buhara’da bir müddet ders verdi. Daha sonra bu vazifeyi başkasına devredip Yesiye döndü ve burada talebe yetiştirmeye başladı. Büyüklüğü ve şöhreti kısa zamanda Maveraünnehir, Horasan ve Harzem dolaylarına yayıldı. Zamanın en büyük ve üstün evliyalarından oldu. Zahiri ve batını bütün ilimlerde derin alim olan Ahmet Yesevi Hazretleri, Hızır Aleyhisselam ile görüşür sohbet ederdi. Günün büyük bölümünü ibadet ve zikir ile geçirirdi. Zamanından arta kalan diğer bir kısmında, talebelerine zahiri ve batını ilimleri öğretir, günün kısa bir bölümünde ise, alın teri ile geçimini sağlamak üzere, tahta kaşık ve kepçe yapıp bunları satardı. Ahmet Yesevi Hazretleri yetiştirdiği talebelerinin her birini bir memlekete göndermek suretiyle İslamiyet’in doğru olarak öğretilip yayılmasını sağladı. Onun bu şekilde gönderdiği talebelerinden bir kısmı da Anadolu’ya geldiler. Bu vesileyle onun yolu Anadolu’da yayılıp tanındı. Anadolu’nun Müslüman Türklere yurt olması, onun manevi işaretiyle hazırlandı. Talebelerinin gayretiyle Anadolu ebediyyen Türk yurdu oldu. Ahmet Yesevi Hazretlerinin en önemli özelliği, Arapça ve Farsça bilmesine rağmen çok sade bir Türkçe ile Hikmet denilen eğitici sözleri, Türkistan Türkleri üzerinde büyük izleri bırakmış olmasıdır. Bu hikmetli sözlerde şeriat erkanını ve tarikat adaplarını anlatmıştır. Yesevi Ocağı aynı zamanda bir tarikattır. Önemli ve büyük tarikatlardan Nakşilik ve Bektaşilik, Yeseviliğin kollarıdır. Yeseviliğin, adapları müridlerin uyması gerekli hususlar ve ahkamları vardır. Yesevi dergahı, fakirler, yoksullar, yetim ve çaresizler için bir sığınak yeriydi. Bu dergahlar aynı zamanda, tekke edebiyatının ilk temsil edildiği yerler olmuştur. Ahmet Yesevi Hazretleri tekke edebiyatının ilk temsilcisidir. Bu vesileyle Anadolu’daki Türk edebiyatının yeşerip gelişmesine zemin hazırlamış, Yunus Emre gibi büyük şairlerin yetişmesine sebep olmuştur. Bu şekilde yetiştirdiği talebelerinden tayin ettiği halifeleri şunlardır; Mansur Ata, Abdulmelik Ata, Süleyman Hakim Ata (Bu Türkler arasında en meşhur halifesidir) Muhammed Danişmend, Muhammed Buhari (Sarı Saltuk) Zengi Ata, Tac Ata v.b. Bu halifelerinin yetiştirdiği birçok talebe ki; Ahi Evran, Hacı Bektaş, Mevlana, Taptuk Emre, Yunus Emre gibi talebeler Anadolu’da, Ahmet Yesevi Hazretlerinin çizdiği yolda ilerlemişler ve Türk dilini, edebiyatını, kültürünü özellikle İslam dinini doğru olarak gelecek nesillere aktarmışlardır. Sade bir Türkçe ile Halkın anlayacağı, sohbet tarzındaki Hikmet adlı şiirleri, Çin’den, Marmara sahillerine kadar yayılıp, Türk Milletine manevi ışık olmuştur. Yesevi, öğretisini hocası Arslan Baba’dan aldığı “ehl-i beyt” sevgisi ve bu doğrultudaki tasavvuf anlayışı üzerine kurmuştur. Bir Türk sufi tarafından kurulan bu ilk büyük “Türk tarikatı”, önce Maveraünnehir, Taşkent ve çevresi ile batı Türkistan’da etkili olmuştur. Daha sonra Horasan, İran ve Azerbeycan’da yaşayan Türkler arasında yayılan Yesevi tarikatı, 13 yüz yıldan başlayarak göçlerle Anadolu’ya, oradan da Balkanlara ulaşmıştır. Yesevi öğretisinin bu denli etkili olmasının temel nedenlerinden biri; Ahmet Yesevi’nin düşüncelerini anlatmak için, o dönemde gelenek olduğu üzere Arapça veya Farsça’yı değil, Türkçe’yi seçmesidir. Hece vezniyle yazdığı şiirlerle öğretisinin hızla yayılmasını ve kuşaktan kuşağa kolayca aktarılmasını bu yolla sağlayan Yesevi’nin “Hikmet” olarak adlandırılan ve yüzyıllarca sözlü olarak yaşatılan şiirleri, 15. Yüzyılda yazıya geçirilerek “Divan-ı Hikmet” adı altında toplanmış ve kutsal bir kitap olarak elden ele dolaşmıştır. İslam’ın değerlerini Türk kültürünün değerleri ile kaynaştıran Yesevi öğretisi, özellikle bozkırlarda yaşayan Türk boylarının İslamiyet’i benimsemesini kolaylaştırmıştır. İslam’ı tanımalarına ve benimsemelerine karşın, varolan değerlerinden kopmayan bu topluluklar için, kentli din bilginlerinin sunduğu kuralcı İslamiyet’ten çok, dervişlerin sunduğu, dine esnek yaklaşan ve eski inançları yadsımayan, bir İslam anlayışı daha yakın gelmiştir. Böylece “şaman” geleneklerinin bir kısmı az ya da çok değişikliklere uğrasa bile varlığını sürdürmek imkanı bulmuştur. Devamı www.bghaber.org

Bulgaristan Türklerinin Sesi

Z i y a r e t l e r

Başkan Akgün’ün Bulgaristan’da Yaptırdığı Camiye Mevlitli Açılış

Büyükçekmece Belediye Başkanı Dr. Hasan Akgün‘ün, Bulgaristan‘daki kardeş şehir Gorna Oryahovitsa’da yaptırdığı Kardeş Şehir Büyükçekmece Camii, Regaip Kandili canlı mevlit yayını ile ibadete açılıyor.23’üncüsü düzenlenen TÜMOSAN Fabrika Günleri çerçevesinde ziyaretçiler

Büyükçekmece Belediyesi’nin kardeş şehirlerinden olan Gorna Oryahovitsa’da yaşayan soydaşların talebi ile yaptırılan caminin açılış töreni, Büyükçekmece Belediye Başkanı Dr.Hasan Akgün ve belediye meclis üyelerinden

oluşan bir heyetin katılımıyla gerçekleşecek. REGAİP KANDİLİ TELEVİZYONDAN CANLI YAYINLANACAK 7 Nisan Perşembe akşamı Kardeş Şehir Büyükçekmece Camii’nden Regaip Kandili canlı olarak Tek Rumeli TV tarafından yayınlanırken, caminin resmi açılış töreni ise, 8 Nisan Cuma günü Türk ve Bulgar yetkililerin yoğun katılımıyla gerçekleştirilecek. Büyükçekmeceheyeti Kardeş Şehir Büyükçekmece Camii’nde kılınacak Cuma Namazı’nın ardındanTürkiye‘ye dönecek. “ S O Y D A Ş L A R I M I Z A H AY I R L I O L S U N ” Büyükçekmece Belediye Başkanı Dr. Ha-

san Akgün, Büyükçekmece Belediyesi’nin 2003 yılından bu yana kardeş şehri olan Bulgaristan‘ın Gorna Oryahovitsa kentine modern bir cami kazandırmanın mutluluğu içinde olduklarını belirterek, “Gorna Oryahovitsa’da yaşayan soydaşlarımızın önemli bir ihtiyacı karşılanmış oldu. Kardeş ŞehirBüyükçekmece Camii’nin açılışını gerçekleştirmek için belediye meclis üyelerimiz ve beraberindeki heyetle birlikte Bulgaristan‘a gidiyoruz. Caminin yapımında emeği geçen, katkı sunan herkese teşekkür ediyorum. Kardeş Şehir Büyükçekmece Camii, Gorna Oryahovitsa’daki Müslüman soydaşlarımıza hayırlı olsun” ifadelerini kullandı.

“Bulgar Dili, Edebiyatı ve Kültürü” Konulu Yaz Seminerleri Bulgaristan ile Eğitim, Bilim ve Kültür Alanlarında İşbirliğine İlişkin Hükümetlerarası Programın 6. maddesi çerçevesince “Bulgar Dili, Edebiyatı ve Kültürü” yaz seminerleri 10 – 30 Temmuz 2016 tarihleri arasında Sofya Üniversitesi’nde, 18 Temmuz – 7 Ağustos 2016 tarihleri arasında Veliko Tarnovo Üniversitesinde yapılacaktır. Söz konusu seminerlere başvuru formunun en geç 10 Mayıs 2016 tarihine kadar Bulgaristan Büyükelçiliğine iletilmesi veya Bulgaristan Cumhuriyeti Eğitim ve Bilim Bakanlığına faks (Faks no: 00359 292 17 445) ya da m.nedelvheva@mon.bg adresine e-mail yolu ile 30 Mayıs 2016 tarihine kadar gönderilmesi gerekmektedir. Katılımcıların ulaşım masrafları ve sağlık sigortaları Türk tarafınca veya katılımcılarca; iaşe ve ibate ile eğitim ve kültürel program giderleriiseBulgartarafıncakarşılanacakolupkonuya ilişkin bilgi ve formlar ekte yer almaktadır.

Bulgaristanlı Çiftçiler- Makedonya’daki olaylar Sofya’yı neden endişelendiriyor? Bugünlerde Makedonya’nın başkenti Üsden Tümosan’a Ziyaret küp, iktidara karşı kızgın protesto gösterilerine ve

Bulgaristan gelen çiftçiler, TÜMOSAN‘ın traktör üretim merkezini gezdi. TÜMOSAN Genel Müdür Yardımcısı Serhun Olgun, traktör ve dizel motor üretiminde 40. yılını dolduran ve Türkiye‘nin önde gelen üreticileri arasında yer alan TÜMOSAN‘ın, bu yıl 23’üncüsü düzenlenen TÜMOSAN Fabrika Günleri çerçevesinde ziyaretçilerini ağırladığını söyledi. Bu hafta Bulgaristan bölgesinden 50 çiftçinin üretim merkezlerini ziyaret ettiği belirtilen Olgun, şöyle devam etti: “Yerli motor ve traktör üretiminin Türk tarımı açısından uygun fiyatlı ürün olduğunun bilincinde olan çiftçilerimiz, TÜMOSAN‘ın sahip olduğu üretim teknolojisini yerinde gördükten sonra memnuniyetlerini dile getiriyorlar. Ayrıca 2016 yılı içerisinde fabrikamızda 100’ün üzerinde çiftçi grubu ağırlamayı planlamaktayız.”

de muhalefete yönelik karşı protesto eylemlerine sahne oldu. Cumhurbaşkanlığının kabul salonunun içi kırılıp dökülürken polis eylemcileri dağıtmak için tazyikli su ve biber gazı kullandı. Buna neden Cumhurbaşkanı George İvanov’un haklarında yolsuzluk soruşturması yürütülen siyasetçiler, iş adamları ve yargı mensupları için önceden af kararını çıkarması oldu. İvanov, bu kararını ülkede yapılacak genel seçimlerin öncesinde siyasi ortamı sakinleştirme arzusu ile gerekçelendirdi. Makedonya’daki olaylar, AB ve komşu devletler tarafından endişe ile karşılandı. Bulgaristan Dışişleri Bakanı Mitov, Makedonya’daki siyasetçileri sorumluluklarının seviyesinde olup ülkedeki hukuk düzenini çökertebilecek eylemlerden kaçınmaya çağırdı. Vumhurbaşkanı Rosen Plevneliev ise Makedon mevkidaşı ile yaptığı telefon görüşmesinde af kararını kınadı. Başbakan Boyko Borisov ise İdomeni’de bulunan sığınmacılar tarafından sınıra yönelik düzenlenen hücümlerin Makedonya’nın içindeki protesto eylemlerine denk gelmesine işaret ederken bölge ülkelerinin istikrarsız hale getirilmesi yönünde çalışıldığına dair verilerin olduğu açıklamasını yaptı. Başbakan Borisov ayrıca Makedonya’da cumhurbaşkanının itham edilmesi halinde sınır güvenliğinin sağlanamayacağı endişesini de dile getirdi, oysa bunun ne anlama geldiği konusunda farklı yorumlar yapılabilir. Bu tür endişeler kimisine abartılı gelebilirse de somut hususlar tarafından dolaylı bir şekilde desteklenmektedir. Cuma gününden itibaren Bulgaristan’ın güney sınırı askerlerin ve sınır polisi görevlilerinin katıldığı karma devriyelerle korunmaktadır. Yunan ordusu Makedonya ile olan sınırda tatbikatlar yapıyor, Makedonya Cumhurbaşkanı ise Yunan savaş uçaklarının ülkesinin hava sahasını ihlal etmelerinden dolayı şikayet etti. Makedonya’nın istikrarsızlığı her şeyden

önce kroniktir. Bundan yaklaşık bir yıl önce Mayıs 2015’te Kumanovo’da polis ve teröristler arasındaki karşılıklı ateşten dolayı Bulgaristan, durumun kötüye gitmesi ihtimaline karşı hazırlıklı olunması için sınıra sınırlı bir asker kontenjanı gönderdi. O sırada yapılanları anlatırken Boyko Borisov, Makedonya’da Bulgar pasaportu sahibi 90 000 kişinin bulunduğunu ve “durumun kötüye gitmesi” halinde tepki vermeye hazır olmamız gerektiğini öne sürdü. Bulgaristan’ın Makedonya’da yaşananlardan dolayı endişeli olmasının başka sebepleri de vardır. Batı komşudaki istikrarsızlık, iyi komşuluk anlaşmasının imzalanması yönündeki çabaları sekteye uğratıyor. Oysa bu anlaşma, Sofya’nın Makedonya’nın AB entegrasyonuna destek vermek için koştuğu şart olmaktadır. Makedonya’daki olaylar, Güneydoğu Avrupa İşbirliği Sürescinin dönem başkanlığını yapan bir ülke olarak Batı Balkanlar’da yer alan tüm devletlerin AB ve NATO’ya entegrasyonunu desteklemek yolunda üstlendiği taahhüdün yerine getirilmesini güçleştiriyor. Makedonya’nın problemleri, bütün bölgenin problemleridir ve bu ülke, bölgenin desteğine güvenebilir. Ancak bu desteğin verilmesi içi Makedonya’nın içinde bu yönde iradenin mevcut olması şarttır. Lakin Cumhurbaşkanı İvanov’un “Balkanlar’ın barut fıçısı olduğu, fakat fitilin hep dışarıdan geldiği” şeklindeki açıklamasına benzer iddialar, böyle bir iradenin pek bulunmadığını ortaya koyuyor maalesef.


Bulgaristan Türklerinin Sesi

Nisan - 2016

Aile

Ertaş

Her derde deva olan bitki!: Keçiboynuzu!..

GüneyAnadolu veAkdeniz bölgesinde yetişen keçiboynuzu protein ve minerallerle yüzyıllardan beri her derde deva oluyor. 8-10 metre yüksekliğinde, daima yeşil kalan bir ağaç olan keçiboynuzu bitkisi siyah boynuz şeklinde meyvelere sahiptir. Oldukça besleyici ve farklı tadıyla özel bir besin olan keçiboynuzu, harnup olarak da bilinir. Keçiboynuzu daha çok kış aylarında farklı versiyonlar ile tüketilmektedir. Kış aylarında daha yaygın bir şekilde ortaya çıkan astım ve bronşit gibi hastalıkları tedavi etmektedir. Ayrıca üst solunum yolu hastalıklarına karşı da etkili bir bitkidir. İçeriğinde yer alan antioksidanlar sayesinde sağlık için geniş bir yelpazede faydalı olmaktadır. ′7DEN ′70E HERKES İÇİN FAYDALI Mucizevi bitki olan keçiboynuzu hemen hemen her derde deva oluyor. İşte herkesin tüketebileceği keçiboynuzunun faydaları; - A, B ve E vitaminleri ile bol miktarda potasyum, kalsiyum ve fosfor içerir. Keçiboynuzu ve pekmezi yüksek besin değeri ile özellikle zayıflık ve gelişim çağındaki çocuklara oldukça faydalı bir besindir.

- İçerdiği yüksek ham selüloz sayesinde bağırsak hastalıklarıyla savaşıyor, bağırsak kurdu, tenya gibi bağırsak parazitlerinin yok olmasını sağlıyor. Çocuklarda ve yetişkinlerde ishale karşı kullanılabiliyor. - Fosfor ve kalsiyum açısından zengin olması bakımından kemik erimesine karşı etkili bir koruma sağlıyor. - Bağırsak kurdu, tenya, solucan gibi bağırsak parazitlerini temizler. Balgam söktürür, göğsü yumuşatır, bronşları açar, sigara tiryakileri için

Nar suyu yeşil çaydan daha sağlıklı!..

Beslenme ve Diyet Uzmanı Buse Telli, kış aylarında artan grip ve nezleye karşı nar suyunu tavsiye etti. Narın önemli bir antioksidan olduğunu dile getiren Telli, narın zarı ayıklanmadan ve çekirdeğiyle birlikte tüketilmesinin önemine değindi. Telli, “Nar kış aylarının vazgeçilmezidir. B ve C vitaminleri bulunuyor. Potasyum, fosfor ve magnezyum mineralleri açısından da zengindir. İçerdiği antioksidanlar sayesinde vücudumuzun korunmasında etkilidir. Aynı zamanda içerdiği asitler de zarda bulunur. Nar tüketilirken zarları ayıklanarak yenir. Ancak narı zarı ile

BOSNA’DA BULUNAN

ESRARENGİZ KÜRE KORKUTTU

Bosna’da Visoko Vadisi’nde esrarengiz bir küre bulundu. Bilim adamları küre’nin sırrını araştırıyor Bosnalı arkeolog Semir Osmanagich Visoko Vadisi’nde bulunan esrarengiz küre şeklindeki dev kayanın, bölgede 1000 sene önce yaşayan yok olmuş bir uygarlığa ait olabileceğini açıkladı. Osmanagich, bu esrarengiz kayanın kahverengi ve kırmızı renkte olduğunu ve bir kısmının da demirle kaplı olduğunu belirtti.Bilim insanları ve diğer arkeologlar söz konusu bulguyla ilgili çalışmalarını sürdürüyor.

birlikte tüketmemiz gerekiyor. Suyu çıkarılırken zarlarla birlikte suyu çıkarılmalı. Zarlı şekilde yapılan nar suyunda iki kat daha fazla antioksidan özelliği var. Asıl faydası zarındadır. Nar çekirdeğindeki asit ise yağ yakmamızı sağlar. Narın çekirdeğiyle tüketmemiz gerekiyor. Suyunu da çekirdeği ile birlikte tüketmeliyiz. Bunlar antioksidanlardır. Bağışıklık sistemimizi güçlendirir. Kışın grip nezle gibi hastalıklara karşı nar suyunun büyük faydası vardır. Bakteri ve virüslerin vücudumuza girmesini önler, halsizlik durumlarında enerji verir” dedi.

faydalıdır ve nefes darlığına oldukça etkilidir. (Alerjik nefes darlığı çekenlere ısrarla keçiboynuzu pekmezi tavsiye edilir.) - Kanın zehirli maddelerini temizliyor ve kansızlığı gideriyor. - Hafızayı güçlendiriyor ve konsantrasyonu arttırıyor - İnsanlığın korkulu rüyası akciğer kanserini 90% oranında önleme gücüne sahiptir. - Barındırdığı vitamin ve minerallerle diş ve diş eti hastalıklarıyla savaşıyor. - Kalbe faydalıdır, kalp çarpıntısını önler. İnsan vücuduna giren radyasyonu dışarı atar. - Keçiboynuzu aynı zamanda sperm sayısını artıran özelliğine de sahiptir. Sperm sayısından dolayı çocuğu olmama riski yüksek baba adaylarının kullanmasında büyük fayda vardır. KEÇİBOYNUZU NASIL KULLANILIR? - Meyveleri taze ve kuru olarak yenir. - Çekirdeklerinden de yararlanılır. - Yaprakları ve dalları kurutulup kaynatılarak keçiboynuzu çayı yapılabilir. - Keçiboynuzu pekmezi yapılır.

Çocukları yatırarak beslemeyin!..

Cumhuriyet Üniversitesi (CÜ) Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ömer Cevit, Anadolu Ajansı muhabirine yaptığı açıklamada, bebeklerin ilk 6 ay mutlaka anne sütüyle beslenmesi gerektiğini hatırlattı. Çocukların emzirilmesi ve yemek yedirilmesi sırasında beslenme şeklinin çok önemli olduğuna dikkati çeken Cevit, “Çocukları yatırarak beslemeyi kesinlikle uygun bulmuyoruz çünkü yatırılarak beslenen çocuklarda ağız içerisinde besin artıkları kalıyor. Çocuklar yemekten sonra uyutuluyor ve besinler uzun süreli ağızda kalıyor. Bu durumda da besin artıklarının üzerinde mantar üremesi oluyor” diye konuştu. Bu durumun çocukların sık sık hastalanmalarına ve sağlıklarının bozulmasına neden olduğunu bildirdi. Cevit, ağız içerisinde oluşan mantarın çocuğun beslenme şeklini bozduğunu ve bağırsaklarla ilgili başka hastalıklara neden olabildiğini, ağızda kalan besinlerin orta kulak enfeksiyonuna yol açtığını da anlattı. “EN AZ 45 DERECE AÇIYLA TUTUN” İlk 6 ayda çocukların oturtularak beslenemeyeceği için belli bir açıda yatırılması gerektiğini vurguladı: “Anneler çocuklarını emzirirken en az 45 derece açıyla tutmalı. Böyle yatırılarak beslenen çocuğun ağız içerisinde besin kalması engellenmiş olur.

MOSTAR’DA TÜRK KİTAPLIĞI KURULDU

Türkiye İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı (TİKA) desteğiyle Mostar Halk Kütüphanesi bünyesinde Türk Kitaplığı kuruldu. TİKA, Türk Kütüphanesi olarak kullanılacak yerin tadilatını gerçekleştirip ayrıca kütüphaneye gereken teknik ekipmanı ve mobilya bağışında da bulundu. Türk Köşesi (Turski kutak) olarak adlandıran kütüphane bölümünde Türkçe kitapların ve Türk yazarların Boşnakça’ya tercüme edilmiş kitaplar da bulunacaktır. Eski Köprüsü ile tüm dünyada meşhur olan Mostar şehrindeki Türkçe dili ve edebiyatı bölümünde okuyan talebeler ve Türk edebiyatını seven tüm okurlar artık sevdikleri kitapları Mostar Kütüphanesi bünyesindeki Türk Kitaplığı’nda bulabileceklerdir. Yeni açılan kütüphane bölümüne ilk kitapları bağışıyanlar arasında Türkiye Cumhuriyeti Mostar Başkonsolosluğu, Mostar Yunus Emre Enstitüsü ve T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı bulunmaktadır.

11

MOSTAR USKORO DOBIVA SVOJ “TURSKİ KUTAK” U prostorijama Narodne biblioteke u Mostaru je izvršen tehnički prijem renoviranih i opremljenih prostorija u kojima će se nalaziti “Turski kutak”. Realizacija projekta je ostvarena uz podršku Turske agencije za saradnju i koordinaciju - TIKA, a pored renoviranja biblioteci je donirana i tehnička oprema te potrebni namještaj. U novootvorenom odjelu biblioteke će se nalaziti djela objavljena na turskom jeziku te djela turskih autora objavljena na bosanskom jeziku. Turski kutak u sklopu narodne biblioteke u Mostaru će biti mjesto druženja sa knjigom svih ljubitelja turske književnosti, studenata turkologije, učenika koji u svojim školama pohađaju Turski jezik te svih ljubitelja knjige.

ÇAKIR

O Kara Bulut Hala Dolaşıyor

Bulgaristan Neden Demokratikleşemiyor? Konumuz Bulgaristan’da hoşgörü serüvenini anlatmaktır. Memleketimizde hoşgörüyü (tolerans) anlatan kitap yazılmamış, şiir bestelenmemiş, şarkı yakılmamıştır. Bulgar dili bu bakıma kısır ve hoşgörümüzü algılayamamış olay “komşu” ve “Bulgaristanlı Türkler iyi insandır” düzeyinde kalmıştır. Biz Türk Müslümanlar ise Bulgaristan ova, dağ yamacı, bağ-bahçelerine gönül hoşluğuyla dolu yaşamı daha 13-üncü yüzyıllarda beraberimizde, halk edebiyatımızla, türkü ve şarkılarımızla, efsane ve fıkralarımızla getirmişiz. “Sevelim sevilelim, dünya kimseye kalmaz,” sentezini bundan 800 sene önce söyleyen ve yeryüzünde barış, anlaşma ve birlikte güzellikler dünyası yaratıp içinde beraberce yaşama felsefesinin şairi olan Yonus Emre özetle şöyle demiştir: “Biz kimseye kin tutmayız, kamu alem bildir bize!” ve buna ek olarak “Biri kuyu kaza, içine kendi düşe!” nüktesi çok anlamlıdır. Biz bugün Bulgaristan’da hala dağılmayan kara bulutların altında yaşarken, dağılmalarını ve semanın açılmasını bekliyoruz, ama 26 yıl geçmesine rağmen, “gökyüzü kara, umutlar karadır’” Mart ayının son haftası 25-26 Mart Komünist Rejim Kurbanlarını anma ve 28 Mart da Korniza köyünde (Nevrekop) Pomak kardeşlerimizin isimlerinin değiştirilmesi esnasında yapılan katliamı lanetleme günü olarak anıldı. Totaliter rejimin amansız zulmü yeniden gözyaşları arasında dile geldi. Olaylar toplumda temel güvenin, halk ile devlet, etnikler ile ana ulus, dinler, iktidara ve yargıya adalete olan güven ilkelerinin çok yaralı, sakat olduğunu gösterdi. Yeni ve daha güzel bir dünya kurabilmeye güven ve inanç olmaması ise, zulmün yasalara dayanılarak ve devlet tarafından ve terör güçleriyle uygulanmasından kaynaklandığını kanıtladı. İşte böyle ortamda, insanın topluma ısınması, güvenle sarılması ve kişisel girişim başlatması çok zor oluyor. Toplum arınamıyor, çünkü yerinde sayıyor, çünkü her yer batak kokuyor. Bunun nedeni ise, Bulgaristan’da 1945-1953; 19591961; 1972; 1984 -1989 yılları arasında, toplama kamplarında, cezaevlerinde, zindan hücrelerinde, sürgünde insan vicdanı, vücuttu, idadisi, kimliği, kişiliği ve zamanın başkalarının kontrolü altında bulunmasında aldığı izler, yaralar, eziklik kaybolmuyor ve hayat çizgisinde belirleyen oluyor. İşkence görmüş bir kişinin eski durumuna geri dönmesi, ıslahı mümkün müdür, mümkün olabilir mi? Biz susan, anlatmayan, hatırlamak istemeyen, bildiklerini devretmemek için susan ya da kendini Allaha teslim etmiş vuslat bekleyen bazen da sanata gömülmüş, çizen, yazan, değişik bir ışık arayan yaşlıların, baba ve dedelerimizin arasında yaşıyoruz, yetiştik. Örneğin biz yeni Bulgaristan tarihinde “Belene” ölüm kampıyla 3 kez yüzleşiyoruz. 1950’li yılların başında, 60’lı yılların başında ve 80’li yıllardadır. Orada ezilenler, Bulgar, Pomak ve Türklerdir. Sayıları önemli değil derken, her kişi kendi azısıyla, geçmişiyle şahsen yüzleşiyor demek istiyorum. Öyle bir şey ki, şu an Kanada’da yaşayan Mümün Hoca bir Belene’cidir ve her gece bulanık Tuna sularını ve ölüm taşıyan kara bulutları rüyasında gördüğünü yazıyor. Totaliter devletin resmi rakamlarında 23 bin Beleneci ve taş ocaklarında can veren sürgün var. Demokratik örgütlerin ve insan hakları örgütlerinin verileri 159 bin ile 162 bin kişi arasında değişiyor. Bu rakama, Pomak ve Türk Müslümanlar, “soya dönüş” kurbanları katılmamıştır. Halkın dilinde en büyük ölüm kampının “Loveç” (Lovça) kenarında olandır. Burada çekilen çile kitaplaşmış, şiirleşmiş ve unutulmamak üzere efsaneleşmiştir. 26 yıldan beri, Loveç Ölüm Kampı kurbanlarının yakınları anma töreni düzenlerken engellerken karşılaşırken, 2016’ı Mart’ında ilk kez olmak üzere Loveç Belediyesi törenlerin örgütlenmesine katıldı ve kolaylıklar sağladı. Biz toplum yeşermeye başladı, kara bulutlar dağılmaya başladı dediğimizde tam da bunu algılıyor ve anlatmaya çalışıyoruz. Korniza köyünde totaliter komünizmi lanetleme törenine HÖH ve DOST partilerinden heyetler katılsaydı, kendilerini tebrik ederdik. Oysa Meclis Başkan Yardımcısı olunca kendini beyaz üzerinde hisseden HÖH milletvekili ateist Pomak Aliosman İmamov, halk ruhunun dönüştüğünü fark ederek, hemen beyan verdi. HÖH-DPS partisinin “Batak Katliamı” olayını tanıdığını söyledi ve böylece “biz kara bulutların dağılmasını istemiyoruz!” demiş oldu. Devamı www.bghaber.org


12

Nisan - 2016

Bulgaristan Türklerinin Sesi

Neriman ERALP A r a ş t ı r m a - R e p o r t a j l a r Boynumuzdaki Tasma

Konu: Hayatı Masallardan Öğren. 24 Nisanda Hak ve Özgürlük Hareketi (HÖHDPS) partisi, ilk göz ağırımız 9. Olağan kurultay topluyor. Sofya’da Milli Kültür Evi’nde yapılacak. Bu defa hazırlıkla pek sesiz, ortalıkta çıt yok, hiç bir konuda uyum sağlayamayan ve üçü de Başkan olma hevesine yenik düşen Mustafa Karadayı, Çetin Kazak ve Ruşen Riza birer rapor yazmışlar ve “saraya” sunmuşlar. Hangisinin okunacağına yoksa 3 rapordan yeni bir ekspoze mi çıkarılacağına henüz karar verilmemiş. Güvenilir kaynaklardan aldığımız haberlere göre, üç “liderden” üçü de boyunlarındaki tasmayı hissetmeye başlamış. Hiç biri başına buyruk, özgürce hareket edemiyor. Saray bekçiliğine, ağa uşaklığına alışabilmek için elinden geldiğince gayret ediyorlar. Partinin her gün biraz daha dağılması sonucunda dönüşü olmayan çöküş de baş belalarının en büyü oldu. En sık sorulan soru, HÖH bu kurultayda kendini dağıtacak mı, kapanacak mı, yoksa yalan dolan sayfalarından yeni birini mi açacak?! Tüm bunlar yetmezmiş gibi demirbaş bildiği liderliği elden kaçırmak istemeyen Ahmet Doğan’ın Bulgar milli çıkarlarına getirdiği son tanımda, “Bizim Rusya’dan başka tutunacak dalımız yok ve olamaz!” demesi de tosladı. Halkın, “bir şeyler oluyormuş ama, bir şey gördüğümüz de yok” demesine rağmen, siber Rus saldırıları devlet katlarını, kamu düzenini iyice sarstı. Bakanlıklar, polis amirlikleri, mahkemeler, bankalar, sigorta şirketleri, sağlık bakanlığı ve emeklilik kurumları “aman başımıza gelene” diyor. Cumhurbaşkanı Plevneliev’in topladığı Milli Güvenlik Konseyi, Panama’daki Off Shore hesaplarının açıklanmasından ve gözle görülmeyen bir cin gibi banka hesaplarımıza girmeyi başarıp “senin hesabındaki parayı bana, benimkini ise bam başka birine havale etmeyi” artık işten saymazsan siberciler, bizi de ayı zangır zangır titretirken, birkaç bankanın beyaz bayrakları kılıfından çıkarıp, göndere çekmeye hazırlanmasıyla, kan kusuyor. Aklımıza gelmeyenler başımıza geldi. Uykusu kaçmayan yok. Polis müdürlükleri artık bilgisayarları hurdaya çıkardı. 30 yıl önce tarih olan “Daktilo Çağı” geri döndü. Bir bilgisayar 10 kişinin işini yapıyor diyenler, artık hapla yaşıyorlar. Tüm bu baş belası işlerin başımıza gelmesi ve memleketimizi milyarlarca leva masrafa sokması hep o yıkılıp çöpe atılamayan totaliter düzenden ve ülkemizin Rus İstihbarat ajanlarının hepimizi yönetmeye devam etmesinden kaynaklanıyor. HÖH partisi 8. Olağan Kurultayında (2013) Başkan Ahmet Doğan’ın yarısına kadar okuyabildiği rapordan işittiklerimizden hiç biri doğru çıkmadı. “Liberalizm” demişti, 1848 Alman devriminde doğduğunu ve 1934’te Nazı faşizmini doğurduğunu söylemeden; “size refah getirecek” demişti. Toplumumuz ikiye bölündü. % 90’nımız Avrupa’nın fakirlik rekorunu kırdı. % 10’umuz da 30 milyar Dolar çalıp, Off- Shore (vergi cenneti) hesaplara kaçırınca rekorcu oldu. Kişi başı en büyük hırsızlık bizde olmuş. İki taraf da dünya şampiyonu, kimimiz yoksullukta, kimilerimiz de hırsızlıkta. Ver elini özgürlük. Yoksullaşmada ve hırsızlıkta tamamen ve her bakıma özgürüz. Var mı böyle cennet??? O, bir de “Hidrojen” enerjisi bulundu bulunacak, benzinciler kapanacak, doğal gaz boruları atık çöp deposu olacak falan filan demişti kurulyan kürsüsünden çaktırılmazdan önce Başkan Doğan. Ne oldu dersiz?!. Oksijen Hidrojenden ayrılmadı. Bunlar sanki birbirine çok sevdalı! Birine kenetlenip kaynak da yaptırmışlar. Denizler tuzlu su, göletler tatlı su dolu, ama hidrojen enerjisi depolanmış yer yok. Hidrojen oksijene “Boşsun, boşsun, boşsun!” demiyor. Yazılıp çizilen, okunup dinletilenler hep boş, hep yalan çıktı. Umut pazarı yok. Bizde umut Kurultaylarda aşılanıyor. Salla babam salla! Bizde yalan söylemek suç değil, yalandan içeri düşen yok. Uygulanmayan kanunlarda yalancılıktan ceza öngören maddeler de yok. Bizde yalancılıkla olmayan hürriyetler eş değerdir. İkisi kardeştir. Üstüne bizde ekdiklik var, YALAN SÖYLEYENE CEZA kanun teklifi de henüz yazılmadı. Bunların böyle olmasının bir tek sebebi var, politikacılarımızın boynunda birer tasma var. İşte masalı. KURT VE KÖPEK Kısa yoldan anlatacağım ne denli tatlıdır özgürlük. Tıka basa doymuş köpekle karşılaşmış bir deri bir kemik kalmış köpek;Esenledikten sonra birbirini, durmuş ikisi de, kurt sormuş köpeğe:“Parlaklığına diyecek yok doğrusu, ne yiyorsun da böyle semirdin, kuzum? Ben açlıktan ölüyorum, çok daha güçlü olmama karşın.” Köpek yanıt vermiş yalın biçimde: “Sen de yakalarsın bu fırsatı, efendine saygıda kusur etmezsen, benim gibi! “Nasıl yani” demiş kurt. “Bekçilik edeceksin kapının önünde , evi hırsızlardan koruyacaksın geceleyin”. “Ben hazırım doğrusu” demiş kurt, anam ağılıyor şimdi ormanlarda, yağmurun karın altında. Nasıl da işime gelir bilsen yan gelip yaşamak bir çatı altında, karnımı doyurmak bol bol yiyecekle! “Gel öyleyse benimle” demiş köpek. Kurdun gözü ilişmiş yürürlerken, köpeğin boynundaki zincir izine “Dostum” demiş, “ne oldu sana?” Devamı www.bghaber.org

Yolumuz, Halka İ n m e Yo l u d u r DOST Kurultayının düşündürdükleri Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi, 10 Nisan 2016 günü Sofya’da Ulusal Kültür Evinde DOST partisi Milli Kurucu Meclisi’ne Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği üyelerini temsilen katılan BULTÜRK Genel Başkanı Rafet Ulutürk ile kurultay izlenimlerini öğrenmek amacıyla bir söyleşi yaptık. BGSAM: Sayın Başkan gidip geldiniz, memleket toprağına yeni bir siyasi fidan diktiniz. Dibine birkaç kofa su döküldü mü? BULTÜRK Başkanı R. Ulutürk: Döküldü, Dökmeden olur mu! Duasını bile okuduk. Hediyemizi de sunduk. Bultürk yayın külyatını kendilerine hediye ettik. “Biz böyle düşünüyoruz.” Okuyun, gelin tartışalım, beraber yürüyelim, dedik. İnsan kendisiyle DOST olamaz, gelin DOST olalım ve omuz omuza verip birlikte yürüyelim, bu el DOST elidir tutun bu elimizi deme fırsatı buldum. BGSAM: Kurultay havası sizi etkiledi mi? BULTÜRK Başkanı R. Ulutürk: Etkilemez olur mu? 1056 delege ve konuk salonda dostça bir hava oluşturduk. 250 Bulgar kökenli delege vardı. Onların gelmesi iyi oldu. Bulgaristan’ın demokratlaştırılması, halka adalet taşınması, iş, aş sunulması ne yalnız Türklerin, ne de yalnız Bulgarların vazifesidir. Bulgaristan Vatandaşları olarak ortak davamızdır. Dostça el ele vermeden çözülemez, bu bakıma Bulgaristan’ın dört bir yanından delegelerin yeni bir siyasi atılım başlatmak için buluşmasından büyük bir kuvvet doğdu, delegelerin beraberliği dostluk havasını mayaladı, kudret ve inanç doğdu. BGSAM: Türkiye’den giden heyet ne gibi izlenim bıraktı? BULTÜRK Başkanı R. Ulutürk: Biz Türkiye’den giden katılımcılar bir kütle halinde değildik. AK Parti, CHP ve MHP olmak üzere üç partiden gelen heyet başkanları kutlama konuşmaları yaptı. Bu konuşmalarda Bulgaristan’daki soydaşlarımızla ilgili, Türkiye siyaset çevrelerinin ne kadar farklı düşündüğü dikkati çekti. Şu da dikkatimi çekti. 1878’den beri Bulgaristan önce Osmanlı’dan, ardından da Türkiye Cumhuriyeti’nden uzaklaşıyor. Oradaki Türk, Pomak ve Roman Müslümanlara yapılanlar, şu “soya dönüş” hikaye ve zulmü, “Bulgaristan Etnik Modeli” masalı ve daha pek çok tutarsız girişimle aslında insanlarımız hep Türkiye’den soğutulmaya çalışıldı, Türk milliyetçileri, dinine ibadetine, ananelerimize bağlı olanlara hep Türkiyeci dendi, hep kovuldular. Şu son yıllarda Avrupa ve özellikle de Balkanlar siyasetinde yeniden kış rüzgarları esmesi, yüz binlerce kardeşimizin kurtuluşu yeniden Türkiye’ye sığınmakta aramasına neden oldu. Bunların 2 katı da Avrupa devletlerini boyladı da, orada da sığınmacı dalgası tusunami gibi basınca, işler daha da kısıtlandı, huzur bozuldu ve geçim arayanların gözleri yine Türkiye Cumhuriyeti’mize döndü. Tüm Bulgaristan vatandaşların başka kapısı kalmadığı ortadadır. BGSAM: Kurultay’da derneklerimizin sesi duyuldu mu? BULTÜRK Başkanı R. Ulutürk: BALGÖÇ gibi güçlü federasyon ve konfederasyonlar eski repertuarını sundular. Bu konuşmalarda bir can sıkısı var. Her yerde birçok şey oluyor da Bulgaristan’da neden istediğimizi istediğimiz gibi yapamıyoruz havasından kaynaklanan bir belirsizlik var. Dernekçilikteki kalıplaşmışlık konuşmalara da yansıyor. Dernek yönetimi soydaşlardan ne kadar uzaklaşırsa, işler tekrarlayan sloganlarla yönetme pratik haline geldiğinde birbirinden uzak dalgaların çarpışma ihtimali olmadığı gibi bir durum meydana geliyor. Kürsüden konuşmak gelenekleşti. Halk arasına inen, köylüleri, işçileri, göçmen ocaklarını koklayan, ilhamı onlardan almayanlar çok az. Örneğin bugün zulme dayanamayıp anavatana kaçak gelen soydaşlarımızın en önemli sorunu oradaki primi ödenmiş emek stajlarının tanınması ve emekli olmalarına belirli bir katkı sağlanmasıdır, ama DOST kürsüsüne çıkan ve siyasetçiler ne de dernekçiler ve de konuşmalarıyla ocakta kül bırakmayanların hiç biri bu konuya değinmedi. MHP temsilcisi Prof. Dr. Semih Yalçın’ın kürsüden “Türkçe konuşulan her yer Türk yurdudur” dese bile, 70 yıldan beri anadili yasaklı olan bir etnik azınlığın bu kördüğümü nasıl çözeceğine ışık tutmadı. Ne yazık ki, sloganların tekrarlanmasından kıvılcım çıkmıyor. Çözüm üretimi yolu açılamıyor. Türkiye’den gelen tüm parti temsilcilerinden bir Bulgaristan Türkü olmaması ise… ayrı bir tartışma konusudur. BGSAM: DOST kurultayı nasıl bir siyasi ortamda toplandı? BULTÜRK Başkanı R. Ulutürk: Geçen yılın Aralık ayından bu yana Bulgaristan’daki gerginlik yeni bir boyut aldı. Ülkede derin huzursuzluk olduğu seziliyor. Bu gelişme 2014’te başlayan ve Bulgaristanlı Türk Müslümanları, (HÖH partisini) devlet yapısından, organlarından sökme ve köklerinin kazıma biçiminde yayılan ve büyük ölçüde GERB iktidarı yıllarında tutan siyasetin devamıdır. Bu politika HÖH lideri Ahmet Doğan ve ekibinin “devleti soyduğu” iddialarından kudret aldı. Rüşvet, dolandırıcılık, dalavere davaları açılması bu siyaset çizgisini pekiştirdi. Bulgarlar HÖH partisini dışlamayı bir yeni siyaset ve onurlu Bulgar olma tutumu haline getirdi. GERB döneminde hiç bir etnik azınlık isteği yerine getirilmediği gibi, seçim kampanyasında Türkçe propaganda yapma yasağı da bu arada, yeni kısıtlamalarla özgün hakların çemberi sıkıldı, hak ve özgürlüklerde daralma, demokraside bir solma seziliyor. Herhalde korkudan olacaktır ki, Bulgaristan Türkleri Baş Müftüsü Mustafa Hacı DOST kurultayını kutlamaya gel(e)medi. Öğretmenler Derneği, kadın ve kültür sanat örgütleri kurultayda ses yükseltip kendilerini belli etmediler, edemediler. Türk öğrencilerden bir koro grubunun birkaç şarkı, türkü ve şiirle DOST bayramını kutlamasını beklerdik, ama o da olmadı. BGSAM: Peki, Bulgar kamuoyu DOST partisine nasıl bakıyor? BULTÜRK Başkanı R. Ulutürk: Kurultay salonunda Sofya meclisi ve meclis dışı siyasi partilerinden hiç biri kurucu kurultaya delege, mesaj, çelenk, çiçek göndermedi. Bulgar kamuoyu son yıllarda anti-HÖH/ DPS bulutuna girmiş olsa da, DOST -HÖH-çülükten kopan yeni bir NATO-cu, yeni liberal, Avrupa ve Atlantikçi ilk siyasi kuruluş olsa da, yokmuş gibi, bir şey olmamış gibi davranılması ilginçtir. Aslında Bulgaristan’da Rusofob kitle oldukça kalabalık, yeni yüzyılda ülkenin 2004’te önce NATO’ya ardından da 3 yıl sonra ülkenin Avrupa Birliği’ne girmesi ve özellikle Karadeniz boyuna 3-4 US üs ve uçak alanı ve eğitim tesisi kurulması güçler dengesini Batı’dan yana değiştirmiştir. Durumun gerçekliğinde bu olmasına rağmen, DOST gibi bir Türk Müslüman partisine,

Türkiye’den yana olan bir kitleye inisiyatif kaptırmak istemeyenlerin doğurduğu pasiflik etkili oldu. Olayları Rusya’nın Bulgaristan’ın çok yakınında Ukrayna, Kırım Adası ve Suriye’de agresifleşmesi, seri bombardımanlar, Rus askeri uçaklarının Bulgar hava sahasından geçmesi ya da bunun yasaklanması didişmeleri halkı etkilemiş benziyor. Sorunuzun cevabında, DOST’A olumlu bir yaklaşım var, demek istesem de, bugün diyemiyorum. Gazeteler sustu, TV yayınları olayı önemsemedi, radyocular mülakat için delege kovalamadı. BGSAM: Bulgar kamuoyunun suskun ve ilgisiz kalmasına başka bir neden gösterebilir misiniz? BULTÜRK Başkanı R. Ulutürk: Evet başka nedenler de var. Mesela Ahmet Doğan’ın HÖH-DPS partisini parçalarken kullandığı kılıç “Bulgar milli menfaatleri” ne getirdiği yeni tarif oldu. Doğan Bulgaristan vatandaşlarını, hele de HÖH kitlesini bölerken, parti içinde darbe yaparken, NATO ve AB’nin çaresizliğini, aşılamayan bunalımlarını anlatırken, Moskof çıkarlarına uymaya, çağrı yaptı, Türkiye Silahlı Kuvvetlerinin anavatanımızın hava sahasını ve egemenliğini çiğneyen “CU-24” savaş uçağının küstahlığını NATO açısından kınayan ve Türkiye Cumhuriyeti davranışının kutlayan HÖH bildirisine ters konuştu. Bulgaristan Müslümanlarını Moskova’ya bakmaya, Rusya’ya bel bağlamaya davet etti. Düne kadar “AB porsiyonlarını dağıtan” şimdi de “Bulgar milli menfaatlerini belirleyen kişinin” 3 yıldan beri aktif siyaset dışında olan Doğan’ın olması kamuoyunu karıştırdı. 138 yıldan beri Rus çizmesi altında ezilenlerin siyasi iradesini sözde temsil eden güç, bugün sanki “esirlere bileklerinize birer kelepçe daha takın” diyordu. HÖH’ün bölünmesi ile Bulgar toplumundaki Rusofil-Rusofob bölünmüşlüğünün iyice derinleşmesi dikkati çekti. Memlekette beliren yeni siyasi ortamda “Türkler sınır tanımaz oldu” havası eserken, Türk Müslümanların Türkiye ile birlikte, NATO yanında barış ve güvenlik siyasetinden, Balkanlarda istikrar politikasından yana olmalarını bekleyenler birden bire “Ne oluyor” sorusunu sordu. Türkler Moskova’ya gönül vermeye zorlanıyordu. İşte bu çelişkidir ki DOST kurultayını bir arada topladı. BGSAM: DOST partisinin daha önce kurulan Türk partilerinden farkı nedir?

BULTÜRK Başkanı R. Ulutürk: Daha önce HÖH dışında 5 Türk siyasi partisi kuruldu. Pomak kardeşlerimizin HÖH dışı siyasi oluşumlarını da katarsak bu rakam büyüktür. HÖH dışı ilk partiyi şimdi DOST Başkan Yardımcısı seçilen ve Kurultayı açan Mehmet Hoca kurdu. Tutmadı. Biz sivil polis albayı, din profesörü, Baş Müftü ve ateist olan Nedim Gençev’in siyasi Adalet ve Demokrasi Partisi de ölü doğdu. Milletvekili Adem Kenan’ın partisi de “milliyetçilik” damgası aldı ve tutmadı. Güner Tahir, Osman Oktay ve Kasim Dalin kurduğu siyasi partiler de özellikle Türk-Müslüman halkına inemedi, köklere ulaşamadı. Bu altı denemenin kısır kalması nedenlerinin başında gelen büyük siyasi baskı, tuzaklar, yol kesme ve teslimiyete zorlamadır. Şimdi dikkati çeken özellik de, daha DOST partisi Sofya Mahkemesi tarafından tescil edilmeden Genel Başkan seçilen Lütfi Mestan’ın Ekim 2016’da yapılacak Cumhurbaşkanı seçimlerine aday olmaya hazırlanması, bunun beyan edilmesi ve çatlama sürecinin daha parti kurulmadan başlamış olmasıdır. Bu, yani particilik bizde bir hastalık oldu. Halka inmek isteyen, derneklerle ve diğer sivil toplum kuruluşlarıyla çalışmaya açık bir siyasi program henüz yazılmadı. Yeni kurulan DOST partisi de bu konuda açıklama yapmadı. BGSAM: DOST partisinin göçmen sorunlarına yaklaşımı nedir? BULTÜRK Başkanı R. Ulutürk: Parti program ve tüzüğünde bu konu işlenmemiştir. Parti kurucularından milletvekilleri Şabanali Ahmet ile Hüseyin Hocov sanki Türkiye ortamında siyasi çalışmalara ağırlık vermekten yana tavır alıyorlar. Ne var ki, yalnız Türkiye’den alacağı oylarla DOST partisi Bulgar ortamında tutunamaz. Yalnız dış ülkedeki Türk göçmen diasporasını temsil eden bir siyasi partiye Anayasa’nın izin vereceğine inanmıyorum. Çalışma alanı memleketimiz, köy ve kentlerimiz olmalıdır, onlara dayanmadan yeni bir partinin tutunma şansı yoktur. Bulgaristan’da ki Müslümanların sorunlarını çözmek zorundadırlar. Kısaca bir önceki kurulan parti gibi, ekmeden biçmeyi çalışmadan kazanmayı amaçlarlarsa önceki partiler gibi tarihin tozlu raflarında kalacaklardır. Hâlbuki tarih yazmanın tam zamanıdır. BGSAM: Bu sorunların bazılarına değinir misiniz? BULTÜRK Başkanı R.Ulutürk: Asıl sorun, Bulgaristan Müslüman Türklerinin bir asır boyunca verdiği zorlu mücadelenin meyvesi olan siyasi partileşme hakkını yitirmemektir. İnsanlarımızda parlamento dışında kalma korkusu büyüyor. Bu korku DOST ile birlikte doğdu. HÖH bölünür ve Türkiye’den oy alamazsa, bariyeri aşıp meclise giremez, üçüncü siyasi parti durumunu yitirir, çöktükçe çöker ve yok olur. Bu ise, Bulgar milliyetçilerine bayram etme vesilesi olur. Bu işin özrü yoktur. Halkımıza indirilen en ağır darbe işte bu olur. DOST partisi şu an bir seçim olsa, meclise giremez. Halkımız olup biteni doğru dürüst anlamış değildir. Başında hükümdar olmasını isteyenlerin yeni hükümdar olarak DOS’u seçeceklerine bir garanti göremiyorum. Şu dönemde, son seçimlerde Türk Müslümanların bağımsız kalmayı seçtikleri, GERB partisine kaydıkları gözleniyor. Birçok şeyi zaman gösterecek. Halka inmek ve olayları defalarca açmak, anlatmak, fikir aşılamak ve belleklerin enerjisini yenilemek, ufkun renklerini değiştirmek kaçınılmaz zorunluluk olmuştur. BGSAM: DOST Kurucu Kurultayından en umutlu izleniminizi söyleyebilir misiniz? BULTÜRK Başkanı R. Ulutürk: Bu zor bir soru. Döneli iki gün oldu. Beni etkileyen, son genel seçimlerde HÖH milletvekili olarak İsperih /Kemaller/ bölgesinden seçilen G. Hüsmen’in DOST Kurucu Kurultay salonunda kurucu delege olarak yer alması oldu. Yeni bir partiyi halktan kopmamış, ruhu yenilikçi, aydın ve mert kişiler kurabilir. Delegeler arasında böyle kişilikler de vardı. BGSAM: Zaman ayırdığınız için teşekkür ederiz


Bulgaristan Türklerinin Sesi

Nisan - 2016

Tu r i z m - S p o r

‘Helal’ olsun sana Varna!

ayı hizmet veriyor. Sezon dışında otellerde romatizma gibi hastalıklara yönelik kaplıca suları kullanılıyor. Tatil beldesinin tam ortasındaki International Hotel Casino & Tower Suits, Türk müşteriler için demleme çay, Türk kahvesi ve Türk rakısı servis ediyor. Otelin Genel Müdürü Vladimir Filipov, Türkiye’den daha fazla misafir ağırlamak için Türkçe hizmet veren çağrı merkezi kurduklarını belirtti. Denize sıfır konumda olan otelde konaklamak ise 30 ile 65 euro arasında değişiyor. Türkiye’deki bir çok 5 yıldızlı otelden daha ucuz olduklarını belirten Filipov, Türk müşterilere erken rezervasyonlarda da yüzde 25’e varan indirim de uyguladıklarını kaydetti. Aynı otel Slanchev Bryag ve bir çok kayak merkezinde de hizmet veriyor. Çevirmenin adresi… 12 bin yıllık tarihe sahip Varna, gezi ve eğlence için çok uyun. Bunun yanı sıra kent dışında doğa ile içiçe mekanlar bulunuyor. Bunlardan biri de Varna’ya 14, Altın Kum’a 4 kilometre mesafedeki Kalimanski Han Etno Kompleksi. İçinde 20 odalı taş ev otel, ve 12 kişilik köy evi, 120 kişilik geleneksel ev yemekleri ev şarabı servis edilen restoran var. Ayrıca 60 atlık ahır, yüzlerce güvercin, papağan, geyik ve deveye kadar bir çok hayvanı görmek mümkün. 1 Mayıs – 1 Eylül tarihleri arasında kendi yetiştirdikleri kuzulardan yaptıkları çevirme ise çok ünlü. Kalimanski Han’da bir gecelik oda fiyatı ise 25 euro. Eski milli futbolcu olan Kalimanski Han’ın sahibi Stefan Dobrev Radev, “Türkiye’de çok dostum var. Grup olarak gelenlere yüzde 20 indirim benden” dedi.

Bulgaristan’ın ikinci büyük kenti Varna. Bulgarların denizcilik başkenti… Nazım Hikmet’in sürgün hayatında ‘Memleketim’ şiirinde vapuru okşayıp ellerini yaktığı kent. II. Murat’ın Haçlı ordularını durduğu savaş meydanı. Şimdi ise Bulgaristan’ın 4 milyar dolarlık turizm gelirinin en büyük kaynağı. 7.3 milyon nüfuslu Bulgaristan’a gelen 8 milyon turistin uğrak mekânı Varna, 100 bin yatak kapasiteli Altın Kum, 35 bin yataklı Albena ve 300 bin yataklı Slanchev Bryag sahilleriyle gözünü Türk turistlere dikti. 2 günde vize Bulgar hükümeti işe turizmde hızlı atılım yapmak için Ekonomi ve Turizm Bakanlığı’nı birbirinden ayırmakla başladı. Turizmi tek bakanlık çatısı altında topladıktan sonra ilk iş olarak Türkiye’den gelen turistlerin en büyük sıkıntısı olan vize rejiminde kolaylığa gitti. Vize alma süresi 2 güne, istenen belge sayısı da çok aza (nüfus cüzdanı örneği,

bankadan 3 aylık hesap dökümü) indirildi. THY’nin 1 yıl önce İstanbul’dan Varna’ya haftanın her günü başlattığı uçak seferleri de ulaşım sıkıntını giderdi. THY’nin en kısa uçuşu Varna’ya… 30 dakika sürüyor. Gidiş dönüş uçak biletleri 147 euro’dan başlıyor. Yüzde 80 yoğunluktaki hattın yaz aylarında 11 sefere çıkartılması hedefleniyor. Helal sertifikası… Gelişmeler ışığında Türkiye’den Varna’ya giden turist sayısı geçen yıl 661 bine kadar çıktı. Bu rakamı 1.2 milyona çıkarmayı hedefleyen turizm işletmeleri Türk turistleri, casino, ucuz Alkol, Türk mutfağına yakın ucuz yemekleri, dillere destan gece hayatıyla tavlama peşinde. Varna’da otellerin neredeyse tamamı yarım pansiyon. Ancak öğle yemeği için ucuz ve lezzetli yemekleri kentin her yerinde mümkün. Varna’ya 15 km mesafedeki Altın Kum’daki International Hotel Casino & Tower Suits ise Türkleri çekebilmek için ‘Müslüman dostu’ bir politika benimsedi. 325 odalı otelde hiçbir yemekte domuz eti ve domuz yağı kullanılmıyor. Tüm yemekler uluslararası helal sertifikalı etlerden yapılıyor. Bu sayede Türk turistlerin yanı sıra Müslüman ülkelerden de misafir ağırlıyorlar. Demleme çay ve rakı Adını altın gibi kumlarından alan Altın Kum, 5 kilometrelik plajıyla Varna’nın en gözde sahili. 1.300 hektarlık alanda 190 otel bulunuyor. Yaz sezonu 2 ay civarında. Ancak Altın Kum kaplıca suları ve casinoları, gurme ve tarih turlarıyla, yılın 12

Tüm ülke bu Türk’ü konuşuyor!.. 50 kişilik Çeteyi Dize getirdi.

Ağız kokusu hastalıkların habercisi

Portekiz’in başkenti Lizbon’da restoran işletmeciliği yapan Türk dönerci Mustafa Kartal ile çete üyesi oldukları belirtilen 50 kişi arasında ‘hesabı ödememe’ tartışması yaşandı. Tartışmanın büyümesi ile çıkan kavgada Kartal’ın 50 kişilik gruba karşı kendini döner bıçağı savunması ülkenin gündeminde ilk sıralara girdi. PORTEKİZ’DE SOSYAL MEDYA KARTAL’I KONUŞUYOR Kartal’ın 50 kişiden oluşan gruba karşı döner bıçağı ile mücadelesi ülkede sosyal medyanın konusu oldu. Sosyal medyada kullanıcılardan Kartal’a yönelik olarak teselli mesajları gelmeye devam ettiği belirtildi.

Ağız kokusu insanları çok rahatsız eden hastalıklar arasında yer almaktadır. Ağız kokusunun farklı birçok sebebi olabilir. Fakat bazı sebepler ciddi sağlık problemlerinin habercisi olabiliyor. Konuyla ilgili açıklamalarda bulunan Zirve Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi ve Halk Sağlığı Uzmanı Nilgün Yrd. Doç. Dr. Ulutaşdemir, Ağız kokusunun birçok hastalığın habercisi olduğunu belirtti.

”KOKUNUN PEK ÇOK NEDENİ VAR”

”Ağız kokusunun sebebi, ağızda üreyen bakterilerden kaynaklanan hidrojen sülfür bileşikleridir” diyen Ulutaşdemir, ”Dişlerde çürük olması, yemeklerden sonra ağzın iyi yıkanmaması, ağızdaki gıda artıkları, diş eti iltihapları, ağız mukozasından dökülen hücreler ko-

kunun oluşumunda en önemli faktörlerdir” dedi ”BAKIMINA DİKKAT EDİLSE BİLE BELİRTİLER VARSA…” ”Bakımına dikkat edildiği halde ağzın kokması, diyabet, karaciğer, böbrek, üst solunum yolu, mide hastalıkları gibi birçok hastalığın ilk habercisidir” diyen Ulutaşdemir, ”Böbrek hastalarının, Karaciğer yetmezliği olanların da ağız kokusu olabiliyor. Üst solunum yolu hastalıklarında ağız kokusu çok sık meydana gelebiliyor. Burun tıkandığında hasta ağızdan nefes alıyor, ağzın içindeki dinamik tamamen bozuluyor. Diş çürükleri de ağız kokusuna neden olabiliyor” diye konuştu.

Atatürk Müzesi kapılarını açtı Haftaya başlarken Kordon’daki Mustafa Kemal Atatürk’ün İz-

“Haftaya başlarken” programını Burgas’ın Ruen belediyesinden yayınlandı. Yerli saz ustalarımızın eserlerini dinletirken değerli konuklarımızı Ruen Belediye Başkanı İsmail Osman, Lülyakovo köyü muhtarı Mustafa Murtaza, Snyagovo’nun muhtarı Zülfet Ömer ve güzel çocuklarını, Ruen Meclis başkanı Eşref Eşrev, ünlü saz ustaları Mustafa İsmail ve Emrullah Topçu’yu ağırlıyoruz.

mir ziyaretleri sırasında kaldığı Birinci Kordon’daki Atatürk Evi Müzesi dört yıl süren restorasyon çalışmalarının ardından 19 Mayıs’ta kapılarını açtı. Yeni haliyle ziyaretçileri büyülemeye hazırlanan müzede en çarpıcı detaylar Atatürk’e benzerliğiyle dikkat çeken balmumu heykel ile müze için özel olarak getirtilen Atatürk’ün eşyaları İzmir Atatürk Müzesi, 1862 yılında halı tüccarı Takfor tarafından ev olarak yaptırıldı. İlerleyen dönemde Rum işletmeciler tarafından otel olarak işletilen yapı, Kurtuluş Savaşı ve nüfus mübadelesinin adından Naim Bey tarafından alınarak “Naim Palas” adıyla işletilmeye başlandı. Atatürk, Kurtuluş Savaşı’nın ardından 11 ve 12 Eylül gecelerini bu yapıda geçirdi. İlerleyen dönemde de İzmir’e gelişlerinde bu evde kaldı. 1927 yılında İzmir Belediyesi, evi satın alarak Atatürk’e hediye etti. Atatürk, 22 Haziran 1934’te son olarak İzmir’e geldiği zaman yine bu evde kaldı. Yanında İran Şahı Rıza Şah Pehlevi de vardı. İki lider, geceyi bu evde geçirdikten sonra Balıkesir’e gitmek üzere İzmir’den ayrıldı ve o günden sonra Atatürk İzmir’e bir daha gelemedi 1941’de müze oldu Atatürk’ün ölümünden sonra İzmir Belediyesi, Atatürk Evi’ni, eşyaları ile birlikte

olduğu gibi korudu. 1941 yılında Atatürk Evi>nin üst katı (Atatürk Müzesi) olarak düzenlendi. 1952 yılında alt kattaki salon ve odalar Atatürk Genel Kitaplığı olarak hizmete açıldı. 1967 yılında Atatürk Kitaplığı buradan yeni binasına taşındığı zaman Atatürk Evi, yeniden Atatürk Müzesi olarak düzenlenmek üzere Kültür Bakanlığı’na devredildi. Kültür Bakanlığı binayı onartarak yeniden düzenledi, 29 Ekim 1978 günü törenle ziyarete açtı. Girişler ücretsiz Yenilenen müzeye ilişkin bilgi veren İzmir Rölöve ve Anıtlar Müdürü Cemil Karabayram, “Mustafa Kemal Atatürk’ün özellikle İzmir’deki hayatından birçok kesiti bünyesinde barındıran bir müzedeyiz. Müzemiz tamamen teknik destekle yapıldı. Bugünün çağdaş koşulları kullanılıp sinevizyon gösterileriyle desteklendi. Toplamda 10 salonumuz var. dedi.

13

Levent RASİM Bize Nasıl Bir

Siyasi Parti Gerekir Konu: Siyasi partiler, demokratik siyasi hayatın vazgeçilmez unsurlarıdır. Siyasi partisiz demokrasi olmaz. Demokrasiyi var kılan siyasi partilerdir. Todor Jivkov döneminde demokrasi yoktu derken, totaliter rejim olduğunu söylerken, halkın menfaatlerini ifade eden, azınlıkların siyasi sözcüsü olan politik parti yoktu, diyoruz. O dönemlerde yalnız Komünist Partisi vardı. O da demokrasiyi hasır altı ederken, meclisi, hükumeti ve adaleti totaliter yumrukta sıkmış, hayatın suyunu çıkarmış ve halkı alabildiğine ezmişti. Lider olan Jivkov ise halk düşmanı bir diktatördü. Yönettiği rejim baskı ve terör rejimiydi. Aynı sözleri Çar III. Boris’in faşist idaresi için de söyleyebiliriz. Halkı ezmişti. Ülkeyi kendisi idare ederken, halka eziyet çektiriyordu. Bulgaristan’da gerçek demokrasi ortamı 1989’da Komünist rejimin yıkılmasıyla başladı. 1992 Anayasa değişikliği ile çok partili demokratik sosyal devlet ilkesi başa geçti.Son 26 yılda ülkemizde 401 siyasi parti kuruldu. 10 Nisan 2016 günü Sofya’da Kültür Sarayı’nda Kurucu Meclis Demokrasi Sorumluluk Özgürlük ve Hoşgörü – DOST siyasi partisini kurmaya toplanacak. Yeni siyasi parti 4 Ocak 1990’da Varna’da kurulan Hak ve Özgürlükler Partisi’nden (DPS) ihraç edilen kadroların kuracağı beşinci siyasi parti olacaktır. Daha önce Adem Kenan, Güner Tahir, Osman Oktay ve Kasim Dal-Korman İsmailov öncülüğünde kurulan siyasi partiler halka inemedi, halkı kucaklayamadı, kendi güçleriyle bir milletvekili çıkaramadı ve memleketimizin siyasi yaşamında belli bir iz bırakamadılar. HÖH-DPS partisinin 25 yılda 5 kez parçalanmasının siyasi nedenleri vardır. Bunların başında partinin kurulduğu an yönetimini Rusya dış istihbaratı (KGB), bugünkü adıyla (FBC) ve Bulgar istihbaratı (DS), bugünkü adıyla (DANS) ajanı Ahmet Doğan vasıtasıyla ele geçirilmesidir. Bu olayın anlamında, bir soy kırım olan “soya dönüş” (1984-1989) trajedisinden büyük sayıda kurban vererek kurtulmayı başaran Bulgaristanlı Türk Müslümanları “Bulgar Etnik Modeli” kuyusuna iterek uyutulup bilinçlenme olanağı bulamaması gerçeği vardır. İkinci olarak 1989 Ağustosunda baskılara dayanamayıp 350 bini ana-vatana göç eden Türk Müslümanların göç yarasının akmaya devam etmesinde gizlidir. Arkada kalan 26 yılda memleketini terk edip geçim kaynağını Türkiye’de arayan kardeşlerimizin sayısı 710 bin oldu. Bu sürede ekonomik ve sosyal dertlerimiz siyasi sorunlarımızın önüne geçmişti. Üçüncü olarak, tüm güçlüklere rağmen uyanan halkımız, bugün dil, din, kendi kültürümüz, kendi gazete, radyo ve TV programlarımız istekleriyle ve öncelikle de iş ve ekmek sorunlarıyla yine mücadele alanına toplanıyor. Eğitim ve sağlık problemleriyle birlikte, ilk kez olmak üzere, hepimizi yakından ilgilendiren bir dış siyaset sorunu da güncel oldu. Memleketimiz üzerinde artan Putin baskısı, Rusçu saldırgan milliyetçilerin kükremesi, Türk Müslüman kimliğimizin, Avrupa Birliği (AB) ve Kuzey Atlantik Paktı (NATO) üyesi olan Bulgaristan dış siyasetinin yeniden sorgulanması HÖH-DPS partisinde 5-inci parçalanmaya neden oldu. 10 Nisan sabahı Sofya’da Kurucu Kurultay’da bulunacak olanlar nasıl bir parti kurmak istiyorlar? Ne geçen ay yine Sofya’da toplanan Girişimciler Toplantısında ne de daha sonra merkez ya da yerli basında DOST partisi Program ve Tüzük taslağı tartışmaya sunulmadı. Şimdiye kadar bizde bu işler, kurultaya gelen delegelere verilen, derin bir tartışmaya açılmayan ana belgelerin onaylanarak kabul edilmesiyle başlar ve biterdi. Ki, bu sebepten olacak, art arda kurulan partilerden hiç biri halka inemedi, bir “lider” partisi olan, seçmenden ve sosyal kitlelerden tamamen kopmuş olmasına rağmen, HÖH-DPS partisi siyasi sahneden indirilemedi, Ahmet Doğan da “saray” ininden çıkarılıp hesap sorulamadı. Aşağıdan yukarıya ve yukarıdan aşağıya örgütlenme ilkesini çöpe atak HÖH-DPS partisi, seçmene korku saçarak merkezden yönetiyor, halkımıza bir üniforma giydirip sıraya dizerek zorla oy kullandırmadığı kaldı. Siyasi partiler, siyasal katılma ve örgütlenme hakkını sağlamak ve bu yolla iktidarı kısmen veya tamamen elde etmek amacı ile kurulur. Bizde Türk Müslüman seçmenin oyu gizli polis ajanlarının iktidara monte edilmesi ve bize zulüm eden ve zamanını tamamen dolduran totaliter düzenin yaşatılmasına katkı sunmak için kullandı. Devamı


14

Nisan - 2016 Ridvan TÜMENOĞLU EZBER BOZMAK…

TÜRKİYE

Bulgaristan Türklerinin Sesi

MEZUNL ARI

ET İ Y O P YA ’ D A B U L U Ş T U

Dr.Hamiyet ÇAKIR Seni Kanuna Şikayet Ederim

Konu: DOST neden adaletten söz etmiyor? Gelip de birisi bana şu yeni kurulan DOST partisinin adının açılımına ne desek diye sormuş olsalardı, mutlaka ADALET de olsun, derdim. Çünkü ADALET olmayan yerde sorumluluk olamaz, ADALET olmayan yerde demokrasi ve hürriyet de olamaz. Şahsi kanımca toplumsal yaşamın temel direği ADALETTİR. Bizim ahlakımızın temelindeki KUL HAKKI YENMEZ! ilkesi adil bir sosyal yaşamın esasıdır ki, Türkiye Cumhuriyetinde hukuksal sistemin ilk sözü ADALETTİR. Mahkemelerin kapısında, duruşma saYurtdışı Türkler ve Akraba Topluluk- Türkiye’nin Afrika’da yatırım yaptığı ülke- lonlarında Yargıç ve Savcı beylerin arkasındaki duvarda lar Başkanı (YTB) Doç. Dr. Kudret Bülbül ler arasında Etiyopya’nın ilk sırada yer aldı- “Adalet, Mülkün Temelidir!” yazar. Bu bizim kendi ve beraberindeki heyet Etiyopya’nın Baş- ğına dikkat çekti. aramızda, ailede, toplumda tesis ettiğimiz en büyük kenti Addis Ababa’da Türkiye Mezunları Programda konuşan bir diğer isim ise edinimlerimiz-den biridir. Mesela memleketimiz Bulgaristan’da Yargıçlaile buluştu. Buluşmaya Osmanlı Devleti dö- YTB Başkanı Kudret Bülbül oldu. Etiyopneminde Etiyopya’ya gitmiş Harar Türk- yalı Türkiye Mezunlarının, Türkiye’nin gö- rın ardındaki yazıda ADALET sözü yoktur. Bu, yargıleri de katıldı. Etiyopya’nın Başkenti Addis nül elçisi olduğunu bildiren Bülbül, “Eti- cın ve savcının iradesine kalmış bir olaydır. Hukuk sisAbaba’da gerçekleştirilen Türkiye Mezun- yopyalı mezunlarımız, Türkiye-Etiyopya temimizde taşlar öyle oturtulmuştur ki, bir yere kadar ları buluşmasına YTB Başkanı Kudret Bül- arasındaki ilişkilerimizi daha da güçlendire- olmak üzere “adalet aramak” hatta suçtur. 1795’te Büyük Fransız Devriminden sonra Yargıçların yeni kanunbül ve Türkiye’nin Addis Ababa Büyükelçisi cektir” dedi. adaletli uygulaması için hepsi özel kurslarda eğiFatih Ulusoy da katıldı. Buluşmada konuÖte yandan buluşmaya Etiyopya’da ları tim görmüştür. şan Etiyopya Türkiye Mezunları Kalkınma yaşayan Harar Türkleri de katıldı. Osmanlı Uygulanamayan adalet kanunda kalır ve adalet ve Dayanışma Derneği Başkanı Nesreddin Devleti döneminde Etiyopya’nın Harar böl- değildir, toplumun huzur bulması için uygulama önemli Hojele, Türkiye ve YTB’nin Etiyopya’ya gesine yerleşen ve burada kalan Türkler, artık olandır. Birçok kitap “Adalet dünyanın temelidir” sözolan katkılarından dolayı minnettar oldukla- bölgenin adıyla ‘Harar Türkleri’ olarak anılı- leriyle başlar. rını dile getirdi. Büyükelçi Fatih Ulusoy ise, yorlar. Harar’da 300 Türk aile yaşıyor. Dünya insanlarının huzur ve barış içinde yaşaması için her işte mutlaka hak, hukuk, doğruluk gibi adaleti oluşturan öğeler yer almalıdır. İnsan haklarının başında doğal haklarımız ve evrensel insan hakları gelir, bunların başında ise, her insanın dil ve din hakkı varHükümet Milli koruma dairesinin otomobillerindır ve Bulgaristan gibi azınlıkların dil, din haklarında d e n v a z g e ç i y o r. K a r a r 1 N i s a n ’ d a y ü r ü r l ü ğ e g i r i y o r. sorun yaşanmaya devam ettiği ülkelerde adaletten söz bile edilemez. “Adalet ile zulüm ikisi de bir yerde olmaz!” Bu gerçek dünya siyaset ve sosyal sisteminin temelini oluşturur. 1985’te memleketimizde olduğu gibi, bir yandan Türklerin isimlerini zulüm ederek değiştirirken, haktan, hukuktan, doğruluktan, eşitlikten vb. söz etmek tamamen saçmalıktı, çünkü toplu kıyım, acımasızlık, merhametsizlik, haksızlık ve cefa zulmün ögeleridir ve bunlar adaletle yan yana olamazlar. İsimlerimiz değiştirilirken halkın gözü önünde 42 gencimiz kurşunlanarak öldürüldü, olaylar soruşturulmadı, tutuklanan yok, yargılanan yok. İnsanlık tarihi Sezar, Hitler ve Stalin’den başka toplu suçları, katliam yapanları af eden başka diktatör tanımaz. Üçüncüsü de Bulgar komünistlerdir. İnsanların adaletin yerini bulması davasından vazgeçmeye hakları yoktur, çünkü bu olduğunda dünya kan gölünde boğulur. “Adaletin olduğu yerde, rezalet olmaz.” Adaleti hak, hukuk ve doğruluk oluşturduğu için Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) reyi aşan mesafeden ulaştı. Güdümlü adaletin bulunduğu yerde toplumun duygularını inciten çok namlulu olarak kullandığı 122 roketlerle, kilometrelerce ötedeki he- her hangi bir olay ve durum görülemez. Bunun olması milimetrelik topçu roketleri güdüm- deflerin sniper (keskin nişancı) hassa- içinse, vatandaşların ahlak kurallarını bilmeleri bir zorunluluktur. Kuralların ve kanunların bilinmediği ya da lenerek bir nevi “sniper roket” haline siyetinde vurulabileceği belirtiliyor. hiçe sayıldığı yerde anarşi baş gösterir. getirildi. Roketler 25 kilometre meGüdüm yeteneğinin kazandırılBugün Bulgaristan okul sisteminde din ve ahlak safeden hedeflerini vuruyor. Üzerine masıyla, TR-122 roketlerinin savaş dersi olmaması büyük bir eksikliktir. Dinsiz adamların adaleti yoktur ve olamaz, çünkü yön bulma sistemi takılan roketler, uçaklarına entegre edilmesi de söz kodayandıkları bir ahlak düzeni yoktur. Ahlaklı olabiltest atışlarında hedeflerine 25 kilomet- nusu olabilecek. mek için hepimizin tarihimizi, ananelerimizi, atalarımızın sosyal ahlakı nasıl sağladıklarını ve modern dünyadaki ahlak bakımından ortaya çıkan ve kabul edilmesi uygun bulunan yenilikleri bilmesi gerekir. Ahlaklı olAvusturya -Viena Osman BÜLBÜL TÜRKİYE -Ankara: İsmail ÇİNGÖZ mak bir saplantı değil, zorunluluktur. Hele bizim gibi, Almanya-Köln: Ünal FERAD ist. Trakya Bölgesi Nedim BİRİNCİ Hıristiyanlığın ve İslam’ın, ahlak farkıyla biçimlenmiş, Amerika-New York: Alaattin Gokay İst. Anadolu:Bölge- Mahmut ORAL ama ortak adalet tesis edilmesinde birleşmiş toplumların Belçika-Antwerpen: Nevin BEYTULLAH İst. Sultangazi: Seyhan ÖZGÜR www.bulturk.net /bilgi@bulturk.net- Tel:0212 511 63 47 bu konuda çok titiz olması gerekir. Bu alanda en büyük İspanya-Madrid: Hüseyin Hasan ist. G.O.P.aşa: Sevilcan YÜCE Kazakistan Türkistan: Erkan Haber Sorumlusu: Abidin KARASU İmtiyaz Sahibi ist. Bayrampaşa: Mersin HATİPOĞLU ödev aile ve okul eğitimine dürer. Adalet tesis edebilRafet ULUTÜRK İsveç Seval ÖZTÜRK mek için HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜNÜ bir slogan Hukuk Danışmanı: Av. Hasan MOLLAOĞLU ist. Zeytinburnu: Mustafa AKGÜN İngiltere LONDON Ridvan Akay Riko olarak tekrar etmek yeterli olamaz. Bulgaristan’da da Ekonomi Müdürü: M ü j g a n D E N İ Z ist. Avcılar: Erol KETENCİ Yazı İşleri Müdürü Alptekin CEVHERLİ ist. Başakşehir: Aydın FİDAN HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜNDEN söz ediliyor, ama İstihbarat Müdürü: Hüseyin YILDIRIM B u l g a r i s t a n - Te m s i l c i l e r i ist. Kağıthane: Nazım ÇAVUŞ Sofya: Hikmet EFENDİEV Yazı İşleri Müdür Yardımcısı Eğitim Sorumlusu: Filiz SOYTÜRK Başbakan Boyko Borisov Mahkeme Salonuna girdiKocaeli: Abidin KARASU Blagoevrad: Bülent MURADOV İbrahim SOYTÜRK Kültür-Sanat: Pervin MAŞAOĞLU ğinde Yargıç ayağa kalkıyor. Bu böyle olduğunda adalet Bursa- Ayşe HOCAOĞLU Smolyan: Rufat FELETİ Spor Müdürü: Serkan YILDIZ yoktur. Çünkü adalet dağıtan yargıçtır ve son söze saGenel Yayın Yönetmeni -Bursa Yıldırım: Turhan YAMAÇ Kırcaali: Mehmet ANTİKA İnternet Müdürü: Murat ULUTÜRK Abidin KARASU hiptir. O, hiç bir şahıs önünde divan çapraz durmamalı-Bursa-Hürriyet: Üzeyir AKGÜN Momçilgrad: Akif MEHMET Halkla İlişkiler: Neriman ERALP dır. Onun sözü son sözdür. Osmanlı çağında ADALET Ardino: Aziz ŞAKİR Genel Yayın Müdürü -Bursa-Yenibağlar: Cevat ÇALIŞKAN Cebel: Erdal H. AHMET Reklam Müdürü: Mesut UĞURLU -Bursa-İnegöl Bayram BAYRAM Raziye ÇAKIR anlayışını anlatan öğretici bir anekdot vardır. Plovdiv: Fikret SEPETÇİ İzmir-Sarnıç: Durmuş HATİPOĞLU SENİ KANUNA ŞİKAYET EDERİM İrtibat Bürosu: Yıldırım Mh. Şehit Kamil Balkan cad. Stara Zagora: Menderes KUNGÜN -İzm.Görece: Mümin GÜNEY Yayın DanıSmanları: No: 114 / A (500 Evler) - Bayrampaşa / İST. Kul hakkına özen gösteren Sultan Süleyman, bu Loveç: Emine BAYRAKTAROVA -İzm.Buca: Şevket YILMAZ Bayrampaşa - Adaparkın üstü - Palmyalar durağın altı konuya duyduğu titizlik nedeniyle ‘Kanuni” lakabını alTroyan: Ergül BAYRAKTAR Prof.Dr. Hayati DURMAZ Tel: 0212-5 11 6 3 4 7 - Fax: 0212 -511 33 91 -İzm.Bornova: Kenan ÖZGÜR mıştır. Budin seferinden dönen ordu Balkanlardan gePleven: Rafet RODOPLU Edirne: Nadir ADLI Reklam için İrtibat: 444 0 763 Prof. Dr. Emin ÇARIKÇI Şumen: Nurten RECEP çerken yolların darlığı sebebiyle tarlalardan geçmek zoKırklareli: Ali ÖZTÜRK Star Medya Yayıncılık A.Ş. Prof. Dr. Ahmet ÇOLAK R a z g r a d : Ay d o a n A L İ Tekirdağ: Ertaç ÇAKIR runda kalmıştı. Bu sırada bir Bulgar köylüsü, elindekini Teknik Hazırlık: Murat ULUTÜRK Tırgovişte: Sevinc YÜCE Doc. Dr. Sakin ÖNER Balıkesir-Bandırma: Güner BAŞARAN Padişahın atının geçtiği yere fırlatınca at ürkmüş, köylü Bu gazete basın yayın ilkelerine uymayı taahhüt eder. Silistra: Nermin ÇAKIR Eskişehir: Sevgin GÖKÇE Doc. Dr. Hasine ŞEN de yakalanarak Padişah’ın huzuruna getirilmişti. Yazarlar yazılarından sorumludur. Varna: Salih POMAK Mersin : Ferda ER www.bulturk.net /www.bulturk.com Devamı www.bghaber.org Doc. Dr. Aziz ŞAKİR Dobriç: Sebahattin AYYILDIZ Fethiye : Fatih AKSAK

Soruna HÖH ve DOST diye bakıldığında zaten hem orada azınlık olarak hem de burada siyaset yapan taraf olarak yenilmişsin demektir. Dahası şu an yapılan sadece Bulgaristan’daki siyaset üzerinden Türkiye’de konum elde etme çabası ile buradaki siyasi duruşa göre orada taraf tutma eyleminden başka bir sey değildir. Hic kimse neden HÖH ya da neden DOST taraftarı olduğunu bilimsel olarak ortaya koymamaktadır. Sonuç olarak sorun, ne DOST ne de HÖH taraftarı olmaktır. Sorun 25 yıldır Bulgaristan’da demokratik hak ve özgürlükler ile özellikle Türk halkının başta eğitim, kültürel ve ekonomik, sosyal haklar konusunda; kollektif hakları bir kenara koydum sadece bireyse haklari konusunda diyorum, bugüne kadar yapılamayanlar, yapılması gerekenler ile bundan sonra atılması gerekem adımların neler olduğunun ortaya konulmasiydi. Futbol takımı tutar gibi parti tutmak sadece paspas olmaya yol açar… Sahi son 25 yıldır yapılamayanlar ile bundan sonra yapılması gerekenler nelerdir? Önce bunu bir tartışalım mı? Bu konuda iafa tirmak isteyenlere once büyük önder Mustafa Kemal Atatürk’ün 1919 ile 1938 yılları arasında başta Bulgaristan olmak üzere Balkanlar ile buradaki Türkler konusunda izlediği politikaya ve ortaya koyduğu eserlere bakmalarıdır. Sahi DOST mu HÖH mü demek yerine artık asıl sorunu tartışmanın zamanı gelmedi mi? Sahi asıl sorun ne? Bulgaristan’da Türklerin 1960’lara kadar sahip oldukları okullarının ve kendi okullarını acma hakkı ne oldu? Hadi kendi okulundan vazgeçtim. En son haftada iki saate düşürülen Türkçe eğitim ne durumda? Unutulmasın ki, elestirilen Jivkov döneminde bile 1974′ kadar haftada 2 saat de olsa Türkçe eğitim hakki vardı? Tükçe gazete, dergi, radyo vb. ne durumda? HÖH mü DOST mu tartışması yerine artık bunları ve yapılması gerekenleri tartışmak gerekmiyor mu… Yoksa 15-20 yıl sonra tartışılacak bir şey kalmayacak… Son söz: Tarihin akışına ayak uyduramayanlar tarih olmaya mahkûmdurlar ve sorun olduğu sürece arayış ve umut da hep olacaktır.

Türk Silahlı Kuvvetleri’nden ‘Sniper Roketi’

BULTÜRK - Dünyada’ki Temsilcilerimiz

1913 Sofya

Aylık Siyasi Aktüel Gazete


Bulgaristan Türklerinin Sesi

Nisan - 2016

Dünya

İstanbul’da Bulgar Metoh

binası müze olacak Bulgar Uyanış Devrinin en sem-

bolik yapılarından biri İstanbul’da Haliç’te bulunan Bulgar Metoh binasımüze olacak. Bulgar “Sveti Stefan” kilisesi karşısında bulunan tapınak, dikkatleri çekiyor. Sveti Stefan ise, Doğu Ortodoks dünyasının tek demir kilisesi olma özelliğini taşıyor. Kilise ve metoh 19 yüzyıl ortalarında inşa edilmiş. O zamanlarda İstanbul’a önemli oranda Bulgar yaşarmış. Milli Tarih Müzesi Müdürü Prof. Bojidar Dimitrov İstanbul’un Osmanlı İmperatorluğu başkenti dışında, büyük bir tüketim merkeziydi. Bulgar topraklarında üretilen her şeyi İstanbul adeta “yutuyormuş” diyor Dimitrov. Boğaz çevresindeki kent zamanla endüstri merkezi olarak yerini pekiştirir. Dericilik, abacılık, Osmanlı İmperatorluğu askerlerine giyimler orada yapılmaya başlamış. Снимка“Bulgar camiası zamanla 60 bin kişiye ulaşmış. Onların çoğu şirket sahibi, zanaatçı ve zengin tüccar kişilermiş. Devletin verdiği iş tekliflerini kabul eden kesim olmuşlar. Kırım savaşı ardından kilise- özgürlük savaşları başlar. Bu sıradan bir kilise mücadelesi olmadı, Bulgarların patrikhane ve dini şura savaşı dışında, Ekümenik Patrikhaneden kurtuluş mücadelesi oldu. Bulgar Kilisesi 1393 yılında Yunan Ekümenik Patrikhanesine zorunlu olarak sokuldu. Tırnovgrad’ın 1393’te Osmanlı egemenliğine altına girdiğinde Bulgar kilisesi Ekümen Patriğne bağlandı. Bulgarlar, kilise sınırlarıyla beraber, etnik topraklarının sınırlarını da çizmek ister. Uygun bir günde ve siyasi ortamda onları Bulgaristan’ın politik haritasına çevirmeyi hayal ederler”. Metoh farklı mesleklerden Bulgarların toplandığı bir merkeze dönüşür. Hem konaklama ve yurt görevi, hem memleketten haber alma, hem yurttaşların, soydaşların bir araya geldiği merkeze dönüşür. Orada 20’den fazla gazete ve dergi yazılır, basılır. Osmanlı İmparatorluğunda ilk Bulgar okulu da orada açılır. “Bina uzun süre terkedilmiş kaldı. Son zamanlarda Bulgar hükümetinden sağlanan mali kaynaklarla tamir edildi. Benim Dış Bulgarlardan Sorumlu Bakan olduğum dönemlerde kaynaklar ayırmayı başardık ve sonuçta beş yılda metohu eski haline uygun restore ettik. Şimdi amacımız onu müzeye çevirmek. Bunu yapacağız. Bu bizim bir borcumuzdur. Orada yaşamış olan Bulgarlara bir manevi borç sayılır. Trakya Bulgarların bir varisi olarak bu beni de mutlu edecektir. Ailem İstanbul yakınlarından bir köyden göç etmiş. Boğaz’da Haliç boyunda bir Bulgar müzesini 24 Mayıs günü, Bulgar ve Slav Alfabesi Gününde açacağımızı umuyorum”. Müzeye, İstanbul’daki Bulgarların yaşantısı ve Bulgar Kilisesi tarihiyle ilgili eserler sergilenecek. Çeviri: Sevda Dükkancı

Basınından

Etnografya Müzesindeki el sanatları herkesi büyülüyor

Dövme bilezikler, el işlemeli nakışlı gömlekler, renkli önlükler, gaytanlar ve oyalar… İnsan, Ulusal Etnografya Müzesine girdiği zaman bütün renklerin büyüsüne kapılmış oluyor. 20 Nisan gününe kadar müze salonları, halk ve el sanatları ustaların atölyelerine dönüşecek. O zamana dek, burada el işleme örneklerin nasıl yapıldığını, gaytanın nasıl işlendiğini, dantellerin nasıl örüldüğünü, dokuma tezgahında nasıl dokunduğunu, mücevherlerin, bakır eserlerinin nasıl yaratıldığına dair herşey görebilir. Sergide ve farklı atölyelerde birkaç nesilden ustalar yer alacak. Ustalar, sanatlarını sergilerken, işledikleri eserleri de tatlı tatlı anlatacaklar. Dokumanın inceliklerini Lidiya Rayeva paylaşıyor, ki kendisi Sofya Halk El Sanatları Birliği üyesidir: “El sanatları ustası olan aileden geliyorum. Babam ve dokuma ustası olan öğretmenim aslında Halk El Sanatları Birliğinin kurucuları aralasındadır. Ben dikey dokuma tezgahında çalışıyorum. 33 yıldan bu yana bu işi severek yapıyorum. Ancak bu meslek herşeyden önce sabır, zaman ve sevgi istiyor. Söz teknik yöntemlerden açılınca, dikey ve yatay dokuma tezgahları biribirine çok benziyor, lakin dikey dokuma tezgahı sanat eserleri için daha elverişlidir. Bu dokuma tamamen elle yapılıyor ve her figürün yaratılması mümkündür. Bulgaristan’da dikey dokuma tezgahında çalışan iki ana okul var – Çiprovtsi ve Kotel dokuma okulları. Mesela ben Çiprovtsi okulunun takipçisiyim. Resmedilen modelleri kullanıyorum. Bilindiği gibi geçen yıl Çiprovtsi halıları UNESKO Somut Olmayan Kültürel Mirası listesine dahil edildi. Sonuçta bu da yabancıların halılara olan ilgisini kat kat artırdı.” Lidiya birçok sergi ve festivale katılmıştır, birkaç öğrencisine sanatın inceliklerini öğretmiştir. Son yıllarda el sanatlarına ve

özellikle dokumaya olan ilginin arttığından dolayı mutlu. Kendisiyle geçekleştirdiğimiz röportaj sırasında birçok ziyaretçi salondan salona geçiyor, herşeyi yakından inceliyor, semboller, renkler, dokuma ustalığı hakkında birşeyler soruyor, satın almak için ufak tefek şeyler seçiyorlar. El Sanatları ustaları için bizzat becerilerini sergilemek ve çalıştıkları eserleri gösterebilmek için fırsatlar çok nadir oluyor. Maalesef Sofyalu ustaların eserlerini sergileyebilmek için ne salonları, ne de atölyeleri var. Bu da el sanat ustalarını güvenilir kaynaktan, turistleri ise Bulgaristan’a has güzel eserlerden mahrum bırakıyor. El sanat ustaların geliri yeterli midir ? Cevabı Lidiya’dan alıyoruz: “Şunu söyleyebilirim. Bizim zanaatımızdan para kazanmak zor. İşte bundan dolayı bazı ustalar başka yerde de çalışmak zorundalar. Bunun için atölyen olmalı, farklı etkinliklere katılabilmen gerekiyor, ki bu etkinliklerde katılım ücreti de çok yüksek. Söz konusu kişide istek varsa ve eğer elleri altın bir usta ise, el sanatlarından para çıkarılabilir. Fakat hala Bulgaristan’da el sanatlara gerekli ilginin ve gerekli ödemenin yapılmadığını düşünüyorum. Herşeye rağmen dünya ile, bu işlere değer veren kişilerle yeterince ilişkimizin olduğunu düşünüyorum. Onlar geliyor, eserlere değer veriyor ve daha sonra tecrübe değiş dokuşunda bulunuıyoruz.” Lidiya, bütün bunları anlatırken usta elleri halı üzerindeki büyülü renkleri ve figürleri yaratıyor, küçük bir grup yabancı turist ise ona hayranlıkla bakıyor. Belki de, el işlerinin ve Bulgar el sanatları esnaflarının ustalığına gerekli değeri verme zamanı geldi çattı ve onları sıradan bir varlık gibi değil de, ulusal varlık gözüyle bakmamız gerekiyor. Çeviri: Şevkiye Çakır

İnsan beyni üretildi Amerikalı bilim insanları laboratuarda küçük bir insan beyni üretmeyi başardı. İnsan beyninin neredeyse tam bir küçük versiyonu olan beynin nörolojik hastalıkların tedavisine yardımcı olması bekleniyor. Ohio State Üniversitesi’nden Rene Anand, laboratuvar ortamında beş haftalık bir fetüsün beyniyle eşit olgunlukta bir beyin üretmeyi başardı. Anand, “Bu sadece gelişen bir beyin gibi görünmekle kalmıyor aynı zamanda farklı hücre türleri, bir beyin gibi tüm genleri gösteriyor” dedi. Bir bezelye büyüklüğünde olan beyinde çok sayıda hücre türü, beynin tüm ana bölümleri ve bir omurilik bulunuyor, ancak beyinin damarsız olduğu belirlenmiş. Beyin insan deri hücrelerinden üretildi ve şu ana dek üretilenler

arasında gerçeğine en benzeri olarak nitelendiriliyor. Anand çalışma sonuçlarını Florida’da sağlıkla ilgili bir askeri etkinlikte açıkladı. Üniversiteden yapılan açıklamada Anand’ın, üretilen beynin ilaçların zihin üzerindeki etkilerinin test edilmesini daha kolay ve daha etik hale getireceğini düşündüğü bildirildi. Çalışmanın sinir sistemi hastalıklarına çare bulunmasına da yardımcı olması bekleniyor.

15

Dr. Nedim BİRİNCİ Hoşgeldin DOST

Konu: Kitlemizin Ruhu Değişikliklere Gebe. Baharda toprağın tohuma “Hoş geldin! dediği gibi, Bulgaristan’da Türk Müslüman toplumsal ruhu da 10 Nisan 2016 sabahı DOST partisine “Hoş Geldin!” demeye hazırlanıyor. Bulgaristan siyasal yaşamında yeni bir bahar başlıyor. Beklenen bir kişilik oldu DOST. Hoş geldi, sefa geldi. Barış, bereket ve umut getirdi. Hepimize kutlu olsun! Siyasi kimlikleri hayata çağıran ırkımız, ananelerimiz ve zamandır. Bulgaristanlı Türk Müslüman ırkı, çok derin baskılara rağmen öz değiştirmedi. Kendi kuvvetiyle var olma, yaşarken gelişme ve değişme hakkını korudu. Tarlanın başak denizi olması için 1 tane başak yeterlidir. Öz suyunu korumuş bir tek tanecik… Öz suyumuzda dilimiz, dinimiz, sanat, edebiyat ve kültürümüz, tarihimiz, yaşam biçimimiz kısaca Türk medeniyetimiz var. Eskisiyle olmuyorsa, eski olan özü yok etmeye el kaldırdığında, yeni olanı hayata çağırmak hakkımızdır. Kutsalımızdır. HÖH yerine DOST partisinin gelmesi böyle anlaşılmalı, böyle algılanmalı ve yorumlanmalıdır. Türk Kültüründe DOST’ta dost eli uzatmak, herkesin boynumuzun borcumuzdur. Yeni partinin geleceğe gebedir. Özünde Türklük ve Müslümanlık var. Dilimizin, dinimizin, kültürümüzün ve medeniyetimizin korunması var. Her ırk öncü olamaz, biz yönetmeyi, yol göstermeyi öz görev biliriz. Yeni partimizi hayata çağıran nesnel faktörler arasında ananelerimiz (geleneklerimiz) de başta gelir. Biz tarihimiz boyunca örgütlü yaşadık. Ananelerimiz yaşatan milli ruhumuzdur. Milli ruh olmadan hiç bir medeniyet olamaz. Biz Bulgaristanlı Türk Müslüman etnik azınlık topluluğu olarak, öz kimliğimize ve dinimize dayanan bir kültüre ve dolayısıyla medeniyete sahibiz. Bu kültür ve etnik azınlık medeniyeti ilk fırsatta 1950’lerde birden yeşerdi ve coştu. Bu varlıkla ata vatanımızda artık 800 yıldan beri yaşıyoruz. Geleneklerimiz canlıdır. Kültürümüz köreltilse de yaşamaya devam ediyor. Medeniyet korlarımız sönmemiştir. Biz bir soy bir boy ağıcı olarak ayaktayız. Kalabalık, genç ve dinç bir topluluğuz. Bu unsurlar her gün biraz gelişmeden biz ilerleme kaydedemeyiz. Ne var ki, kor, tuzak içindeki değişim onların yok olma tehlikesi yaşaması, biçim ve öz olarak başka ırkların ananelerini kabul etmemiz anlamına gelmez. Bu trajediyi 1985-89 arasında “soya dönüş” tuzağında yaşadık. Direndik, kimliğimizi korurken kurbanlar verdik, göç ettik ama Türk kaldık, Müslüman kaldık. Ananelerimizin zinciri kırılmak istendi, Türkiye ve Türk dünyasından koparılmak istendik, yıllarca akrabalarımıza hasret kaldık, kırılan halklar artık tekrar birbirine eklendi, kaynaştı. Sınır kapısı açıktır. Anarşi ve çöküntü oluşmasına olanak tanımadık. DOST partisinin ana ödevlerinden biri geleneklerimizin hepsini yaşatmak, yaşatırken zenginleştirerek geliştirmek, bizim olanı sulandırmadan korumak olmalıdır. En büyük yaratan ve en kuvvetli yıpratan sa zamandır. 100 yıllık zulümden sonra Hak ve Özgürlük Hareketini yaratan ZAMAN, onun yönetimini ele geçirenlerin insanların hakları, özgürlükleri, adalet içinde, demokratik ortamda eşit olma özlemine kıyıldığını gördüğünde yönetimi hainlerin eline geçen partiyi yıprattı, tarih sayfasından sildi. “Liderini” saray zindanına kapadı. Halkla tepe arasındaki alttan yukarı, yukarıdan aşağı güven ve saygıyı kopardı. Bu açıdan bakıldığında, DOST partisi Bulgaristanlı Türk Müslümanların ve tüm soydaşların ortak nimeti olan, yeni bir siyasi oluşumun biçimlenmesine öncülük etmekle yükümlüdür. Zaman, ırk ve gelenekler gibi kendisi mevcut olmadan sosyal yaşamda meydana gelemeyecek kudretleri egemenliği altında bulundurur. Hayatın var olabilmesine gerekli olan bütün inançları geliştirir ya da öldürür, inançlar zaman sayesinde güç kazanır. DOST ruhu, sorumluluk, hoşgörü, özgürlük ve demokrasi ruhuna hayat vermek için göreve çağrılmıştır. Yükselen taban dalgası 1990’dan beri ilk kez son derece büyük bir beklenti içindedir. Bu beklenti, siyasi olarak Türkiye ve Batıya bağlılığı, AB ve NATO içinde şerefli yer almaktan, adaletli olmaktan geçer. Kitlelerin yeşerip filizleneceği zemini hazırlayan yeni zamandır. Sıradan insanların çile çekişi, sefillik içinde bocalaması ve bu ortamda doğan umuttur. 1990’dan beri aldatılıyoruz. “Geçiş Dönemi” kısır çıktı. “Bulgar Etnik Modeli” balon çıktı. Devamı www.bghaber.org


Cumuhuriyet Başsavcısı, Başbakan Borisov’la görüştü 1913 Sofya

Aylık Siyasi Aktüel Gazete

Cumhurbaşkanı Erdoğan, İslam Dünyasına Seslendi Cumhurbaşkanı Erdoğan, Hırvatistan’da İslamiyet’in resmi din olarak kabul edilmesinin 100. yıl dönümü töreninde İslam dünyasına seslendi.

Bulgaristan’a gelen Yargıtay Cumuhuriyet Başsavcısı Mehmet Akarca, Başbakan Boyko Borisov’la görüştü. Başkent Sofya’da gerçekleşen Akarca-Borisov görüşmesinde, sığınmacı krizi, terör tehditi, organize suçla mücadele ve hukuk alanında uluslararası ilişkiler konularının ele alındığı bildirildi. Akarca’nın Sofya ziyareti nedeniyle şehir merkezinde yoğun güvenlk önlemleri alındığı gözlendi.

Kılıçdaroğlu, Ankara Büyükelçisi ile Görüştü CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, B u l g a r i st a n ’ ı n Ankara Büyükelçisi Nadezhda Nikolova

Neynsky ile görüştü. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Bulgaristan‘ın Ankara Büyükelçisi Nadezhda Nikolova Neynsky ile görüştü. Görüşmeye Genel Başkan Yardımcısı Selin Sayek Böke de katıldı.

YTB VE YUNUS EMRE ENSTİTÜSÜ İŞBİRLİĞİNE GİTTİ

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Hırvatistan’da İslamiyet’in resmi din olarak kabul edilmesinin 100. yıl dönümü töreninde İslam dünyasının farklı coğrafyalarından ve dünyanın birçok değişik ülkesinden misafirlerin bulunduğunu ifade ederek, “Bu dönemde sizlerin liderliğine, katkısına ve özverili çalışmalarına çok büyük ihtiyaç var. Hoşgörü derseniz, siz diyalog derseniz, samimiyetle bir arada yaşama kültürünü savunursanız bizi birbirimize düşürmek isteyen kesimler kendi karanlıklarında boğulacak” dedi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Hırvatistan’daki ikinci gününde temaslarına devam ediyor. Erdoğan, başkent Zagreb’de Hırvatistan’da İslamiyet’in resmi din olarak kabul edilmesinin 100. yıl dönümü törenine katıldı. Erdoğan, törende yaptığı

konuşmada programın ve yıl dönümünün hayırlara vesile olmasını dileyerek, “Hırvatistan topraklarının, İslamiyet’le tanışması 100 öncesine değil, çok daha eskilere değiniyor. Yüzyıllar boyunca Müslümanlar bu topraklarla barış, huzur ve güven içinde yaşadılar. 1991 yılında Hırvatistan’ın bağımsızlığını kazanmasından sonra herkes gibi Müslümanların yaşadığı sıkıntılar da sona erdi. Hırvatistan’da Müslümanların özgür bir şekilde dini vazifelerini yerine getirdiklerini, hiçbir ayrımcılığa maruz kalmadan yaşadıklarını görüyoruz. Bu hoşgörü ve özgürlük ortamı sadece Müslümanlara has bir durum değildir. Bütün dinler ve kültürler için geçerlidir. 2002 yılında Hırvatistan ile meşihat arasında başlatılan işbirliğini bu noktada son derece önemli olduğuna inanıyorum” dedi.

DOST Patisi Genel Başkanını Seçti Bulgaristan’daki Sorumluluk, Özgürlük ve Hoşgörü İçin Demokratlar (DOST) Partisinin ilk kurultayında genel başkanlığa oy birliğiyle Lütvi Mestan seçildi. Sofya’da Halk Kültür Sarayı’nda bin 103 delegenin katılımıyla düzenlenen kurultayda, genel başkanının yanı sıra tüzük ve yönetim organları da belirlendi. Oy birliği ile genel başkanlığa seçilen L.Mestan, kurultayda yaptığı konuşmada, ülkenin DOST gibi, başta Türkler olmak üzere tüm azınlıkların haklarını savunacak gerçek bir partiye ihtiyaç duyduğunu belirtti. “NATO ve AB yanlısı, liberal değerleri esas alan demokratik bir parti olacağız.” diyen Mestan, ülkedeki anadil eğitimine verdiği önemi vurguladı. Mestan, “Söyleyebilecek ilk sözcüğü ana dilinde ister Bulgarcada olduğu gibi ‘mama’ olsun, isterse Türkçede olduğu gibi ‘anne’ olsun, dini, kökeni, etnisitesi ne olursa olsun, ülkemizde yaşayan tüm vatandaşlarımız özgürce kendi ana dilini bilmeli ve konuşmalıdır.” dedi. Bulgaristan’da DOST Partisine katılmak isteyenlere şiddetli baskı uygulandığını ifade eden Mestan, buna rağmen salondaki destekçi sayısı ve onların gösterdikleri heyecandan etkilendiğini dile getirdi. Mestan, konuşmasında Türkiye ile Bulgaristan arasındaki dostluğa işaret ederek, DOST Partisinin, komşusu ve NATO müttefiki olan Türkiye ile hep dost olması gerektiğini vurguladı. Mestan, sözlerini şöyle sürdürdü:v“Güneydoğu Avrupa’dan söz ettiğimizde Türkiye hakkında Bulgaristan’ın ve NATO’nun stratejik ortağı olarak çekinmemeliyiz. Bulgaristan’ın ulusal güvenlik ve kimliğine tehdit oluşturmayan Türkiye, ülkemizin NATO üyeliğine kararlı bir destek vermiştir.

Bulgaristan olarak güney komşumuzla özel bir strateji geliştirmek zorundayız. Somut siyasi yönetimlerin konjonktürüne rağmen Türkiye yıllar öncesi Kuzey Atlantik Paktının kilit ortaklarından biri olduktan sonra şimdi de AB’nin içinde kendi yerini aramak üzere tarihsel ve stratejik gerekçelere sahiptir.” Türkiye’nin Avrupa’nın genişletilmiş güvenlik bölgesinin parçası olduğuna işaret eden Mestan, “Bu ülke resmi anlamda tam entegre olmadığı halde adeta bir üye olarak AB’nin güvenliğini sağlamak üzere angaje edilmiştir.” dedi. Mestan, partilerinin son derece demokratik bir tüzüğe sahip olacağını, parti genel başkanı dahil olmak üzere tüm yöneticilerin en çok iki dönem için seçilebileceklerini duyurdu. Kurultayda resmi konuklar heyetinde yer alan AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Fatma Betül Kaya “DOST Partisinin kuruluş bildirisinde vurgulandığı gibi, etnik, dini ve kültürel farklılıklar bir ülke için tehdit değil zenginliktir. DOST Partisi şemsiyesi altında bir araya gelen etnik ve dini kökeni ne olursa olsun herkes, bu ülkenin zenginlikleri olarak, Bulgaristan’ın esenliğine ve istikrarına olumlu katkıda bulunacaktır.” diye konuştu. MHP Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın da “Ses bayrağımız olan Türkçe dünyanın üzerinde neresinde dalgalanıyorsa veya konuşuluyorsa, o parça bizim vatanımızdır.” dedi. CHP Balıkesir Milletvekili Ahmet Akın “Biz, CHP olarak, hiçbir zaman başka ülkelerin vatandaşı olan soydaşlarımızlara ilgi konuların Türkiye’de iç politika malzemesi yapılmasından yana olmadık.” değerlendirmesinde bulundu.

Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı (YTB) ve Yunus Emre Enstitüsü (YEE) protokol imzaladı. Protokole göre Türkiye Burslarını kazanan öğrencilere YEE’nin yurtdışı merkezlerinde Türkçe eğitimi, oryantasyonu, ve staj programları uygulanacak. YEE, aynı zamanda Türkiye Burslarının yurtdışındaki tanıtımını da gerçekleştirecek. YTB ve YEE arasında imzalanan protokol ile iki kurum önemli alanlarda birlikte çalışma kararı aldı. 14 Nisan 2016 tarihinde gerçekleştirilen törenle YTB Başkanı Doç. Dr. Kudret Bülbül ve YEE Başkan Vekili Prof. Dr. Şeref Ateş protokole imza attı. İmza töreni öncesinde konuşan YEE Başkan Vekili Şeref Ateş, geçmiş dönemlerde Türkiye’de kurumlar arası irtibatsızlık olduğuna dikkati çekerek, “Daha önce devletin

A K PA R T İ H E Y ET İ N İ N B U LT Ü R K Z İ YA R ET İ

23 Nisan 2016 günü ulusça Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’mızı coşku ve idraki içinde kutladık. Günün mana ve önemi ile gerek Türkiye gerekse Bulgaristan’daki güncel konuların da görüşüldüğü Bultürk yönetim kurulu toplantımızın devamını Bayrampaşa ilçemizde bulunan Lokalimizde devam ederken, son gelişmelerle ilgili olarak; Başbakanlık danışmanı yanı sıra İstanbul Ak Parti il yönetim kurulu üyesi Sayın Altuğ Karataş ile, Ak parti Bayrampaşa ilçe yönetiminden sayın Ali DUMAN ve kadın kolları başkanı ile birlikte bir grup derneğimizi ziyaret ederek bizleri mutlu ettiler. Bu ziyareti anlamlı kılan ise ziyaretin içeriği ve varılan sonuçlar olmuştur. Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği olarak, yıllarca ifade etmeye çalıştığımız ve içerisinde hiçbir arka plan hesabı olmayan gayet açık ve anlaşılır fikirlerimizi yinelemek ve bu düşüncelerimizin artık anlaşılıyor olmasını da görmek bizleri Bultürk olarak ziyadesiyle mutlu etmiştir.

B G - S A M - B U LT Ü R K ’ ü n

2013

650 Sayfa

2014

1.000 Sayfa

kurumları ve devlet aynı dili konuşmuyordu” dedi. YEE’ye Türkçe eğitim materyallerinde destek verebiliriz. Türkiye Burslarıyla Türkiye’ye gelmeye hak kazanan öğrencilere 1 yıl boyunca Türkçe eğitimi verdiklerini dile getiren Bülbül, geçen yıl başlattıkları uygulama ile YEE’nin yurtdışı merkezlerinde bu öğrencilere bulundukları ülkelerde Türkçe eğitimi vermeye başladıklarını, bu protokolle de bu işbirliğini resmiyete döktüklerini anlattı. Bülbül, YEE’nin temsilciliğinin olmadığı ülkelerde de Türkçe eğitimi vermenin arayışında olduklarını, “YEE’nin olmadığı yerlerde de YEE bir tür koordinasyon yaparak bir model gerçekleştirilebilir mi? Diye düşünüyoruz. Bunun belki altyapı çalışmalarına TİKA destek verebilir. Eğitim materyalleri vs. konusunda bizler destek verebiliriz. Eğer bunu gerçekleştirebilirsek şu anki Türkçe eğitimi modülünü birkaç kata çıkaran bir noktaya gelmiş olacağız” sözleriyle anlattı. Konuşmaların ardından, YEE Türk Dili Burs programına ilişkin uygulama esasları, Türkiye Burslusu öğrencilere YEE yurtdışı merkezlerinde Türkçe hazırlık eğitimi, oryantasyon ve staj programları, Türkiye Mezunları ile ilgili yapılacak faaliyetler ile Türkiye Bursları tanıtım çalışmalarına ilişkin işbirliğinin belirlendiği protokole taraflar imza attı.

2015

Bu gün iktidara sahip olanlar şunu çok iyi bilmelidirler ki, içinde bulunduğumuz zaman dilimi biz Bulgaristan Türkleri açısından son derece önemli ve kaçırılmaması gerekli bir zaman dilimidir. Meseleyi Bulgaristan açısından ele aldığımızda Türkiye Devletinin bu fırsatları tam anlamıyla siyasetten değerlendirmesi son derece önemlidir. Ayrılırken misafirlerimizin getirmiş olduğu hediyeleri kendilerinden alırken çok mutlu olduğumuzu ve bizlerde kendilerine Derneğimizin bu güne kadar çıkartığı 2013-16y kitaplarını ve ayrıca çıkarmış olduğumuz BULTÜRK – “Bulgaristan Türklerinin Sesi” Gazetelerini kendilerine hediye olarak verdik. Bu vesileyle tüm misafirlerimize bu ziyaretlerinden dolayı şahıslar ve kurumlarımız adına da teşekkürü bir borç biliriz Bulgaristan konusunda artık birlikte kararların alınacağını doğrultusunda karar vermemiz ise bizleri ziyadesiyle memnun etmiştir. Mahmut Oral

Ya y ı n l a r ı

760 Sayfa

2016

360 Sayfa


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.