Siyasi Aktüel Gazete
Yıl - 14 Sayı: 109 Haziran-2016 - -“ B i l g i O r d u s u B i z i m O r d u m u z , B i l d i ğ i m i z i Ö g r e t m e k B i z i m G ö r e v i m i z ”
Osman Gazi Köprüsü Dünyanın en Büyük 4. Asma Köprüsü
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, temeli 2013’te atılan Osmangazi Köprüsü’nün açılışını gerçekleşti. Açılışta konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan; “Şimdi Çanakkale 1915 köprüsü için hazırlanılıyor” dedi.
yolun en önemli güzergahı vatandaşlın kullanımına sunuldu. Bayram sonuna kadar ücretsiz kullanılacak Köprünün açılmasıyla beraber vatandaşlar akın ettiler. Tarihi bir anı yaşadığımızı ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, Hep birlikte tarihi bir ana şahitlik ediyoruz. Tarihin en eski yerleşim yerlerinin ve ticaret yollarını bulunduğu bu bölgede Dilovası ile Altınova kendi alanında dünyanın en büyük dördüncü, Avrupa’nın da en büyük ikinci asma köprüsünün açılması için buradayız. Osmangazi Köprüsü’nün hayırlı olmasını diliyorum. Bu köprüyle İstanbul-İzmir arası 3 saatin altına düşecek.”dedi.
KUTLU YÜRÜYÜŞLE BAŞLADI
Türkiye Başkanı Osmangazi Köprüsü’nün açılış törenindeki konuşmasında yeni köprü Çanakkale Köprüsü olduğunu açıkladı. Biz bir çağı açan ecdadın torunlarıyız. Her zaman ifade ettiğim gibi yol medeniyettir. Yol gelişmedir. Yol büyümedir” ifadelerini kullandı.
Hayaldi, gerçek oldu!
Bir rüya, bir hayal gerçek oldu. 6 yıl önce İstanbul-İzmir Otoyolu projesi çerçevesinde temelleri atılan Osmangazi Köprüsü resmen vatandaşın kullanımına açıldı. Bir zamanlar hayal olan İzmit Körfez Geçişi Osmangazi Köprüsü tarihi bir törenle hizmete açıldı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Başbakan Binali Yıldırım, Arnavutluk Başbakanı Eddy Rama ve Devlet ricalinin yoğun katılımıyla yapılan açılışla İstanbul-İzmir arasını 3.5 saate indirecek Oto-
Başbakan Binali Yıldırım ise, Köprünün yapılışında Ulaştırma Bakanı olarak yer aldığını ve her adımını yakından takip ettiğini hatırlatarak, “İzmir’e bugün İstanbul’dan kara yoluyla gidiş 8 saati aşıyor. İnşallah köprü ve devamındaki otoyolla birlikte bu süre, 3 saatin altına inecek. İşte medeniyet bu. Vakit nakittir dedik; dünyanın sayılı projelerinden, önemli projelerinden birini bugün aziz milletimizin hizmetine veriyoruz. Hayırlı uğurlu olsun. 50 yıl boyunca bu köprü <yapıldı yapılacak> diye zaman kaybettik. Ne zamana kadar? Bir ses yükseldi İstanbul’dan, bir kutlu yürüyüş başladı. AK Parti’nin ayak sesleriydi. 2002 Kasım seçimlerinde liderliğinizde iş başına gelen AK Parti Türkiye’nin makus tarihini değiştirecek, önemli hizmetleri birer birer milletimizin kullanımına sunuyor.»diye konuştu.
B AY R A M H E D İ Y E S İ
Bulgar lider Ukraynalı mevkidaşı ile yaptığı görüşmede Rusya’nın Kırım’ı işgalini tanımadığını söyledi.
Bulgaristan Cumhurbaşkanı Kırımın İşgalini Tanımıyoruz Bulgar lider Ukraynalı mevkidaşı ile yaptığı görüşmede Rusya’nın Kırım’ı işgalini tanımadığını söyledi. Bulgaristan Cumhurbaşkanı Rosen Plevneliev, Ukrayna Devlet Başkanı Petro Poroşenko ile yaptığı ortak basın toplantısında, “Tanımıyorum ve hiçbir zaman tanımayacağım. Rus Federasyonu tarafından bu yasadışı işgali tanımıyorum” dedi. Plevneliev, ‘Bulgaristan kesin olarak Ukrayna’nın bağımsızlığını, egemenliğini ve toprak bütünlüğünü destekliyor, krizin barışçıl, diplomatik yollardan çözümü için uluslararası çabaları destekliyor. Bulgaristan Donetsk ve Lugansk referandumlarından elde edilen sonuçları tanımıyor ve Rusya tarafından Kırım’ın işgalini ve top-
rak ilhakını tanımıyor’ dedi. Plevneliev Ukrayna’nın Bulgaristan’ın dış politika önceliklerinde çok önemli yer alıyor ve ikili diyalogda olumlu dinamik gözleniyor. Cumhurbaşkanı Rosen Plevneliev ‘Yaroslav Mudriy Prensi’ birinci derece nişan ile ödüllendirildi. Ukrayna Devlet Başkanı ‘Stara planina’ madalyası ile ödüllendirildi.
Konuşmaların son bölümünde açılış kurdelesi kesilirken Cumhurbaşkanı recepo Tayyip Erdoğan, beklenen müjdeyi verdi. Erdoğan, Köprü’nün Ramazan Bayramı sonuna kadar açılışa özel ücretsiz olacağını söyledi. Yüklenici firmalara teşekkürlerini ileten Erdoğan’ın bu müjdesi büyük sevince yol açtı. Köprünün çok tartışılan geçiş ücreti ile ilgili de müjde Ulaştırma Bakanı Ahmet Aslan’dan geldi. Aslan daha önce 35 Dolar+KDV olarak geçiş ücretinin 89 TL’ye indirildiğini ve KDV’nin yüzde 8’de sabitlendiğini bildirdi.
Köprü bayramda 9 gün ücretsizdir.
HUDER İftar Yemeğinde Merkezi Ankara’da bulunan Hukuki Araştırmaları Derneği (HUDER) tarafından Ankara İller Bankası Sosyal Tesislerinde 25 Haziran 2016 günü organize edilen geleneksel iftar yemeğinde BULTÜRK Ankara temsilcisi Dr.İsmail CİNGÖZ Yüksek Yargı Üyeleri ve Bürokratlarla bir araya geldi. HUDER Gn. Bşk. Av. Hüseyi KAYA ve Gn. Bşk.Yrd. Av. İbrahin GÜL’ün ev sahipliğinde düzenlenen organizasyona; Adalet Bakanı Sayın Bekir BOZDAĞ da teşrif etmiş, HUDER üyeleri, Yüksek Yargı üyeleri, çeşitli Bakanlık Bürokratları ile birlikte Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği BULTÜRK Ankara Temsilcimiz Sn. İsmail CİNGÖZ de iştirak etmiştir. HUDER Genel Başkanı Av. Hüseyin
KAYA’nın katılan davetlilere teşekkür konuşmasından sonra Adalet Bakanı Sn. Bekir BOZDAĞ’ın hukuksal alanda yapılması planlanan çalışmalar ile Türkiye ve Dünya gündemi hakkında güncel konuları değerlendiren bir konuşma yapmasının ardından etkinlik sona ermiştir.
Soldan sağ HUDER Gn. Bşk.Yrd. Av. İbrahin GÜL, BULTÜRK -Ankara Tesilcisi İsmail CİNGÖZ ve HUDER Gn. Bşk. Av. Hüseyi KAYA
Türk Silahlı Kuvetlerin Ortodokslara, Bulgar Kilisesi katılmadı… Türkiye’ye giriş
2.225.yılı
TÜRK SİLAHLI
KUVVETLERİ’NİN 2225. KURULUŞ YIL DÖNÜMÜ AZİZ TÜRK MİLLETİNE KUTLU OLSUN
Yunanistan’ın Girit adasında 16 Haziran’da başlayan ve bugün son günü olan Ortodoks Konsili’nden yapılan açıklamada, Ortodoks Kilisesi’nin birliğini ilan ettiği kaydedildi. Konsil katılımcılarının açıklamasında ayrıca Ortodoks Kilisesi’nin insan hakları ihlaline karşı olduğu ve çevre koruma mesajı verildi.
50 yıllık bir hazırlığın ardından toplanan Ortodoks Konsili’ne 14 kiliseden 4’ü katılmadı. Rus, Bulgar ve Gürcü kiliseleri, Fener Rum Patrikhanesi’nin başkanlığında Yunanistan’ın Girit Adası’nda 19 Haziran’da toplanması planlanan Ortodoks Konsili’ne katılmayacaklarını açıklamıştı.
yapanların dikkatine
TRAKYA GÜMRÜK Bölge Müdürlüğü, Türkiye’ye yabancı plaka otomobil ile giriş yapmak isteyenler için “Süre Hesabı uygulaması’ geliştirdi. Uygulama ile kullanıcı tarafından Türkiye’de kalınan tarihler girilmek suretiyle yurtdışında kalınan süreler hesaplanmakta. “Bu uygulama, yabancı plakalı kişisel kullanıma mahsus kara taşıtları ile birlikte Türkiye’ye giriş yapabilmek için şart olan; Türkiye’ye giriş tarihinden itibaren kesintili veya kesintisiz son bir yılda toplam 185 gün yurtdışında kalınıp kalınmadığını daha kolay hesaplanması amacıyla hizmete sunulmuştur.’
2
Haziran - 2016
Neriman ERALP Parçalanmamızdan Faydalanma Hesapları
Ç ö z ü l ü y o r l a r
…
Sosyalist Enternasyonal üyesi olan ve memleketimizde orta sol direk rolü gören Bulgaristan Sosyalist Partisi (BSP) seçimler yaklaştıkça, ekonomik bunalım derinleştikçe ve belki son hadde yaşlandığından dolayı olacak çöktükçe çöküyor. Yatalak adama hastabakıcı tayin ettikleri gibi, BSP son yönetim forumu 122 yaşındaki kıdemli atalar partisine bir hasta bakıcı BSP kadın başkan seçti. Yeni başkan Korneliya Ninova, ideolojisi sosyalist demokrasi olan ama 1945–1989 arasında uygulamada totaliter rejime dönüşen ve özellikle de demokratik güçlere ve azınlıklara zulüm uygulayan bu partinin, Bulgaristan Komünist Partisinin devamı olduğunu bile bile bu görevi üstlendi. Yeni çok ince planlar yapılıyor. Avrupa Birliği insansız, daha doğrusu gençsiz kalan bir ülkeye yatırım yapmam derken, bizi kastediyor. Gençsiz kalan bir memlekette yaşamak oldukça zor! 250 bin üyesi genelde köylere çekilmiş ve umutla umutsuzluk kavgasında yenik düşmüş BSP zor günler yaşıyor. Partide düşünebilen adam kalmadığı dikkati çekiyor. 14 ay Başkan olan içkicilerin başı Minkov, fırsat buldukça içmekle vedalaştı ama partiye çeki düzen veremedi. Birçoklarının komşularına dahi doğru dürüst söyleyecek sözü olmayan, eski tüfek Bulgar komünistler, gönüllerince olsa da olmasa da, 2004’te NATO ve 2007’de Avrupa Birliği üyeliğinden, ülkeye birkaç Amerika üssü tesis edilmesinden sonra “su akar yatağını bulur” atasözüne inanmaz oldular. Onlardan biri olan şimdiki Başbakan Boyko Borisov, Putinci siyasetin Bulgaristan’a basmadan Balkanlara girip hakim olamayacağını bildiğinden naz yapıyor. Kara Deniz’de Türkiye, Romanya, Ukrayna, Bulgaristan anti-Rus askeri deniz ortaklığına “girmem” demeye başladı. Halk bu “nazın” kaç hafta süreceğini öğrenmek istiyor. Yoksa bu nazlı davranış GERB’in kuyusunu kazabilir mi? İlk Bulgar Sosyal Demokratı, Petersburg ekolünden gelen ve Bulgaristan sosyalist hareketine bilimsel ideleri saçan üstat Dimitır Blagoev’in başını çektiği hareketin “dar sosyalistler” (komünistler) ve “geniş sosyalistler” – (sosyal demokratlar) olarak ikiye bölünüşü Birinci Dünya Savaşı öncesine rastlar. İki büyük savaş arasında Bulgaristan İşçi Partisi adıyla ayakta kalan bu parti, ikinci Büyük Savaştan sonra Stalinci tıp komünist partisi oldu. Ektiğini biçen ve biçemediğini de ateşe veren Bulgar komünistler, 1989’un 10 Kasımında iktidardan yıkılırken “bizden sonrası tufan” inancıyla tarımda kooperatifçiliğini yok etti. Endüstride de bizden size bir şey kalmaz, dediler. 45 yıllık emeğin ürünlerini hurdaya çıkarıp yok ettiler. Hangi ismi aldığı, Komünist Enternasyonale mi yoksa sosyalist Enternasyonale mi katıldığı tamamen önemsiz olan, bu partinin güncel Bulgaristan yaşamında ve tarihinde yeri olmadığını her seçimde küçülmesi kanıtlıyor. Bulgaristan Müslüman Türkleri ve totalitarizmde isimleri değiştirilmiş, dinlerine saldırılmış, ana dilleri, ahlak ve kültürleri, geleneksel medeniyet çizgileri değiştirilmiş olan etnik azınlıklar 1990’dan sonra BSP’ye üye olmadılar, oy vermediler, inanmadılar, inanmıyorlar. Ne yazık ki, tarihle hesaplaşmada, Bulgaristan Müslümanlarını temsil etme hakkıyla kumar oynayan Hak ve Özgürlükler Hareketi (DPS) ve bu parti Müslümanların öz davasına ihanet eden lideri Ahmet Doğan, tüm soydaş ve kardeşlerimizi son 26 yılda defalarca kullanmayı başarmıştır. Bulgaristan Türklerini, BSP’nin yok olmasını, erimesini engelleme siyasetine alet eden Doğan, 2002 yılına kadar parti örgütlenme sekreteri görevinde bulunan Osman Oktay’ın da itiraf ettiği üzere, Hak ve Özgürlükler Partisi Bulgar siyasi polisinin bir tasarısıdır. Partiyle ilgili Moskova’nın dış casusluk servisinin (KGB) onayı alınarak, Bulgar gizli polis “DS” ajanlarının eliyle gerçekleştirilmiştir. Bu ajanların başını çelense, özel eğitim almış olan A. Doğan’dır. Partinin 4 Ocak 1990’da Varna’da kurulması bir siyasi projedir. Bu hamlenin özünde olan, Bulgaristanlı Müslüman Türk seçmen kitlesinin Bulgar anti-totaliter demokratik muhalefetiyle ve özellikler Demokratik Güçler Birliği (CDC) hareketiyle birleşip kaynaşarak BSP partisini ezme planını durdurma ve sımsıkı gemleme hesapları vardır. Devamı www.bghaber.org
Yeniçeri Ocağı Kuruldu (1363)
Bulgaristan Türklerinin Sesi
Sultan I.Murat Osmanlı Devleti’nin 28 Haziran 1363 tarihinde ilk düzenli ve daimi kara ordusu olan Yeniçeri Ocağı’nı kurdurdu. Hacı Bektaş-i Veli bu ocağın manevi kurucusu kabul edilir.
Yetim Ve Yoksul Çocuklar İçin Darüşşafaka Açıldı (1873) Yetim ve yoksul çocukların eğitim görmesi için adı ‘’şefkat Yurdu’’ manasına gelen Darüşşafaka 28 Haziran 1873 tarihinde açıldı. Okulun eğitim süresi 8 yıldı. Bunun 6 yılı iptidai-rüştiye ve idadi iken son iki yılı ali sınıflarını oluşturuyordu. Okulun öğretmenleri genelde asker kökenli paşalardan oluşuyordu. İlk yıl okula 54 öğrenci kaydedilmiştir.
Midibüse oğlu ile birlikte binen, ancak yanlız inen anne Ayşe Orcam, zaman kaybetmeden polisten yardım istedi. ANNE BAŞINI BİR YERE ÇARPTIĞINI SÖYLEDİ Antalya’nın Kepez ilçesinde dün midibüste unuttuğu oğlu için 155’e yardım çağrısı yapan anne, oğluna kavuşunca sevinçten ağlamaya başladı. Midübüsten inerken başını bir yere çarptığını ve sonrasını hatırlayamadığını belirten anne, kendine geldiğinde oğlunun yanında olmadığını söyleyerek acı içinde polise olanları anlattı. İlçe midibüs hattında unutulan çocuğun farkına varan şoför hemen çocuğu devriye gezen güvenlik timlerine teslim ettiğini belirtti. MİDİBÜS ŞOFÖRÜ ÇOCUĞU POLİSE TESLİM ETTİ
Antalya’da birçok çiftçi canlı böcek üretimi yapıyor. Bu böcekler arasında; çekirge, kurtçuk ve hamam böceği bulunuyor. İç pazardaki taleplere yetişmeye çalışırlarken dış pazara ihraç da etmeye başlamış bulunmaktalar. Antalya’daki işadamları, 10 senelik bir geçmişi olmakla birlikte hamam böceği, çekirge, un kurdu, morio kurdu, cırcır böceği üretiyor. Böceklerin tanesinin fiyatı 25 kuruş ve 10 lira arasında değişkenlik gösteriyor. Bu böceklerin yüzde 90’lık bir kısmı gibi büyük bir çoğunluğu iç piyasada canlı yem amacıyla tüketiliyor. Kalan yüzde 10’luk kısmı ise Avrupa’nın Almanya, Avusturya ve İsviçre ülkelerine ihraç ediliyor.
Kafasını Çarpan Anne Oğlunu Midibüste Unuttu!
Türkiye’de uçak ve uçak motoru üretmek amacıyla Tayyare ve Motor Türk Anonim Şirketi (TOMTAŞ) kuruldu. Eskişehir’de uçak bakım tesisi kuran şirket Kayseri’de 1926’da fabrika kurdu. Kayseri uçak fabrikası, fabrikada çalışan Almanlara verilen yüksek ücretlerin maliyetleri artırması, Alman ve Türk personel arasında huzursuzluk, anlaşma gereği yükümlülüklerinden bazılarının yerine getirilmemesi gibi çeşitli nedenlerle 28 Haziran 1928 tarihinde kapatıldı.
Türkiye’deki Canlı Böcek Üretimi Bulgaristan nükleere
Antikythera makanizması B a l b e k ş e h r i
1900 yılında Girit adasında bulunmuştur. M.Ö. 1.yüzyıla tarihlenmektedir. Bu antik bronz mekanizma bize eski uygarlıkların düşündüğümüzün aksine daha ileri bir teknik bilgiye sahip olduğunu kanıtlıyor. Astronomik takvim olduğu düşünülen bu mekanizmada (ya da bir makinanın parçası) içinde başka dişlilerde bulunmaktadır. Eski medeniyetlerin de teknolojik olarak çok ilerlediği , sonradan insanlık medeniyetinin tekrar sıfırladığı söylentisinin bi kanıtı gibi . Kim bilir ... ??
Kayseri Uçak Fabrikası Kapatıldı (1928)
20 metreden daha büyük taşların da kullanıldığı bu antik şehir Roma imparatorluğundan da eski. Hatta Sümerlilerin bilgilerine göre bile burası antik bir şehirdi o zamanlar. Taşların büyüklüğünü göstermek amacıyla 2 kişi yapıların arasında dikiliyor. Bugün kimse burasını kimlerin, nasıl, ne amaçla ve ne zaman yaptığını bilemiyor. Modern bilim ise Baalbek’i görmezlikten gelmeye devam ediyor.
hazırlanıyor
Bulgaristan Enerji Bakanı Temenujka Petkova, Varna’da düzenlenen Bulgaristan Nükleer enerjisi konulu uluslararası konferansta yaptığı konuşmada hükümetin yeni nükleer gücünün kurulmasına yönelik çabalar sarfedeceğini açıkladı. Bakan Petkova, bunun belirli koşullarda gerçekleştirileceğini ifade ederek projenin gerçekleştirilmesi için iyi ekonomik oramın mevcut olması ve kamu finanslarını kötüleştirecek devlet garantileri ve taahhütleriyle ülkemize yük oluşturmaması gerektiğini ekledi. Bakan Petkova böyle bir proje için stratejik yatırımcının varlığı son derece önemli olduğunu vurguladı.
De v İn s a n F o s ili
1895 yılında İrlanda’da Dyer tarafından mineral araştırmaları sırasında bulunan bir dev fosili. Boyunun karşılaştırılması amacıyla bir tren vagonunun önüne koyulmuştur. Yüksekliği 3 metre 70 santimetre ve ağırlığı 2050 kg.dır.(taşlaşmış olduğu için daha ağır geliyor herhalde) Sağ ayağı 6 parmaklıdır. Ancak daha sonra bu dev fosiline ve sahibine ne olduğunu kimse bilmiyor.
100 Milyon Yıllık El 8 Asırdır Çürümeyen Ceset Yapımı Bitirilmemiş bir Dikilitaş
Yapımı bitirilmemiş bir Obelisk (dikilitaş) Şu anda dikili bulunan en büyük obeliskten 2 kat daha büyüktür. Yapımında bir çok Mısır tapınağının inşasında olduğu gibi kırmızı granit kullanılmıştır. Yaklaşık 40 metre yüksekliğinde ve 1150 ton ağırlığındadır. (Eğer bitirilmiş olsaydı)
Kolombiya, Bogota yakınlarında bulunmuş bir insan eli fosili. Fosilleştiği kayanın yaşı 100 - 130 milyon yıldır. Yani, fosilde o kadar sene önce meydana gelmiştir.
Bulgar Başkonsolostan Vali Ceylan’a Ziyaret
Bulgaristan Cumhuriyeti Edirne Başkonsolosu Vassil Petkov Valchev ve Bulgaristan Cumhuriyeti Edirne Konsolosu Müzeyyen Uzunova, Tekirdağ’ın yeni valisi Mehmet Ceylan’a hayırlı olsun ziyaretinde bulundu.
12. yüzyıl başlarında Kastamonu Kalesi’nin fethi sırasında şehid olan Aşıklı Sultan için yapılan türbedeki çürümemiş beden görenleri şaşkına çeviriyor. Halk dilinde ‘Ayağı Yanık Sultan’ olarak bilinen türbede çürümemiş bedeninin ayak kısmı camekan içinde teşhir ediliyor.
Mülteci krizi Avrupa’yı doğu ve batı diye ikiye böldü «Rosen Plevneliev: Avrupa Birliği ülkeleri arasında duvar örülmesi fikrine karşıyım. Schengen, Avrupa’da özgürce sehayat etmek isteyen 500 milyon kişinin hayali...» Avrupa’daki mülteci krizi Bulgaristan sınırında giderek daha da büyüyor. Ülke, Rusya ile yakın bağlarına rağmen 12 sene önce NATO’ya, daha sonra da Avrupa Birliği’ne katıldı. Rusya’nın Ukrayna ile olan ilişkilerini de eleştiriyor. Geçtiğimiz günlerde Kiev’i ziyaret eden Bulgaristan Cumhurbaşkanı Rosen Plevneliev ‘yılın insanı’ ödülüne layık görüldü. Global Conversation ekibi kendisiyle Bulgaristan’daki çalışma ofisinde görüştü. ‘‘Sayın Cumhurbaşkanı euronews’e konuk olduğunuz için çok teşekkürler. Bu ödül
size Ukrayna’nın milli egemenlik ve bağımsızlığına destek olduğunuz için verildi. Rusya hala Kırım’ı elinde tutuyor ve Ukrayna’nın Avrupa Birliği’ne katılma sürecine engel olmaya çalışıyor.’‘ Rosen Plevneliev, Bulgaristan Cumhurbaşkanı: ‘‘Elbette Rusya’nın tutumu bizi endişelendiriyor. Sadece Ukrayna konusunda değil… Genel anlamda da bu böyle… Rusya’nın, dünyadaki süper güçlerden biri olma konusunda bir arzusu var. Onların ilgi alanlarına saygı duyulması gerekiyor. Ancak 19. yüzyıl politikalarını izlemeyi sürdürmek de çok yanlış… Uluslar orduları, askerleri ve nükleer silahlarıyla güçlü olmamalı… 21. yüzyılda uluslar, ülkelerinden çıkardıkları başarılı insanlarla güçlü olmalı…’‘
Bulgaristan Türklerinin Sesi
haziran - 2016
Bölge Müftülüğü’nün yeni binası hizmete açıldı.
Smolyan bölge Müftülüğü hizmet binasının açılışa Başmüftü Mustafa Hacı, Bölge Müftüsü Necmi Dıbov, Türkiye’nibn Sofya Büyükelçisi Süleyman Gökçe, Smolian Valisi Adrian Petrov ve Belediye Başkanı Nikolai Melemov katıldı. Dört kattan oluşan Smolian Bölge Müftülüğü’nün hizmet binasının birinci katında yemekhane ve mutfak bulunuyor. İkinci ve üçüncü katta idari ofislerin yanı sıra toplantı salonları, kütüphane ve arşiv bölümü yer alıyor. Bölge Müftülüğü’nün dördüncü katında ise misafirhane olarak kullanılması öngörülüyor.
Balkanlar’da tekke önemli Danev, Brexit Bulgaristan’ı dolaylı olarak etkileyebilir
Kosova, İslâm mimarisinin seçkin örnekleriyle bezeli bir Balkan ülkesidir. Asırlara meydan okuyan camileri, türbeleri ve tekkeleriyle Osmanlı’dan devraldığı kültürel mirası muhafaza eden Kosova’nın hemen her şehrindeki tekkeler yeniden restore edilmeye hazırlanıyor. 16. yüzyıldan beri faal bir manevi merkez olan Saraçhane Halveti Tekkesi de, bulunduğu mahalleyle aynı ismi taşıyan bir binadır. Döneminin ileri gelenlerinden Şeyh Osman tarafından kurulan tekke iki bölümden oluşuyor. Restorasyon kapsamında giriş bölümünün genişletilmesi ve içinin yeniden düzenlenmesi ve avludaki çeşmelerin tamir edilmesi planlanıyor. Tekkede Şeyh Osman’ın yanı sıra 9 önemli şahsiyetin de türbeleri de yer alıyor.
İngiltere’nin AB’den ayrılma kararı alması üzerine açıklama yapan Bulgar İktisat Odası Yürütme Müdürü Bojidar Danev, “Bulgaristan’ın mütevazi ekonomisi Büyük Britanya’daki referandumdan en az etkilenen ülke olacak. Ülkemiz Büyük Britanya politikasının her zaman periferisinde oldu, Ticaret hacmimiz %2-5 altında, İngiliz yatırımları da sembolik. Ancak Bulgaristan dolaylı etkilenecek, çünkü ekonomimizin bağlı olduğu Hollanda ve Almanya, Büyük Britanya’nın önde gelen ortaklarıdır” dedi.
İslam karşıtlığı Bulgar yasasına giriyor Bulgaristan’da geçen hafta kanunla yasaklanan burkanın ardından dün de İslam karşıtı yasa tasarısı meclis onayından geçti Bulgaristan meclisi dün ilk okumada ‘Radikal İslam karşıtı’ yasa tasarısını kabul etti. Irkçı Yurtsever Cephe tarafından sunulan tasarıyla, radikal islam ceza kanununa giriyor ve kriminal suç listesine alınıyor. Bu yasa tasarısının, mecliste burka yasağı kanunun kabul edilmesinden bir hafta sonra alınması, mecliste ırkçıların gittikçe güç kazandığı izlenimlerini pekiştiriyor. Meclisteki Türk asıllı tüm vekiller yeni yasa tasarısına karşı çıktı. ‘Radikal islam’adı altında Müslümanların en doğal dini hizmet ve vecibelerine bile yasaklar ve cezai işlemler getirilebileceğinden endişe duyuluyor.
“Bulgartransgaz” doğalgaz tedariki şirketi ve Romanya ortağı “Transgaz” şirketi, sistemler arası bağlantının bir parçası olacak
Romanya ile ilişkilerde yeni gelişmeler “Tekkeler şehri” olarak anılan Yakova bu özelliğiyle sadece Kosova’da değil, Balkanlar’da öne çıkan şehirlerden biri. Bu eski şehrin neredeyse her sokağında rastlanan tekkelerin önemli bir kısmı Kosova savaşında gördüğü zararı telâfi etmeye çalışıyor. Yok edilmeye çalışılan tarihî yapılar gibi, tekkeler de Sırplar’ın zulmünden nasibini almış. Yakılan, yıkılan tekkelerin birçoğu, yeniden inşaa edilip onarılıyor. Restorasyonu planlanan tarihî tekkelerden biri de Şeyh Zeynelabidin Tekkesi. Kuruluşu 1730 senesine kadar giden tekke bugünkü görünümünü 1856 yılında almış. Balkan tekkeleri arasında mimarisiyle müstesna bir yere sahip olan bina, şehirdeki taş han evleri andırıyor. Duvar işlemeleri ile de dikkat çeken tekkenin bu yıl içerisinde yenileme çalışmalarının başlatılması bekleniyor. Tekkenin hemen yanında Sâdî tarikatının Yakova’daki önemli isimlerinden biri olarak bilinen Şeyh Zeynelabidin’in türbesi yer alıyor. Türbe ve tekkenin Yakova’nın yanı sıra diğer şehirlerden ziyaretçileri var. Ayrıca, tekke sadece Kosova’dan değil, Arnavutluk ve Makedonya gibi
Geçtiğimiz hafta içinde Romanya Başbakanı Daçian Çoloş Bulgaristan’da ziyaretteydi. Bulgar meslektaşı Boyko Borisov ile görüşmeleri, iki ülke arasındaki ilişkilerin aktif ve zengin olduğunu gösterdi. Borisov ve Çoloş’un görüşmesinden “Bulgartransgaz” doğalgaz tedariki şirketi ve Romanya ortağı “Transgaz” şirketi, sistemler arası bağlantının bir parçası olacak bir ek doğalgaz boru hattının kurulması için anlaştı. Üç aya kadar bağlantı hazır olacak ve bölgede doğalgaz ticaretine yol açacak. İki başbakan, bunu doğalgaz tedarik ağının genişlenmesi
ve modernize edilmesi için önkoşul olarak niteledi. Yazın veya sonbahar başında başbakan veya dışişleri bakanları seviyesinde iki ülke ikili çıkar konularında ve de ortak çıkarlı konularda ve Moldova ve Sırbistan ile ortak çıkarlı konularda çalışacak. Bu ikili ilişkileri çok taraflı plana çıkaracak. Sofya ve Bükreş, ortak çıkarlarını komşu ülkeler konusunda ve de AB ve Schengen bölgesinin dış sınırlarının güvenliği, Kanada vizelerinin iki ülkenin vatandaşları için kaldırılması ve NATO’nun doğu tarafının sağlam tutması konusunda koordine edecek. Son yıllarda Bulgaristan ve Romanya ekonomik ilişkilerini ciddi bir şekilde derinleşti. Romanya, AB’de Bulgaristan’ın üçüncü ticaret ortağı oldu. 2003 ile 2010 yılları arasında ikili ticaret hacmi 8 kat arttı, 2013 yılında ise 3.5 milyar avroya vardı. İki ülke arasında enerji bağımlılığı, yeni köprüler ve Tuna nehrinde ortak hidroelektrik ünitesi ile altyapı bağımlılığı, Tuna belediyeleri arasında Tuna Stratejisi ve Bulgaristan-Romanya Sınır Ötesi İşbirliği Programı çerçevesinde ortaklık alanlarında işbirliği vardır. Bulgaristan ile Romanya arasındaki gelişmeler artık yıllar ile değil aylar ile gelişiyor.
İstanbul’da Balkan Çalışmaları Sempozyumu yapıldı İstanbul’da Uluslararası Lisansüstü Balkan Çalışmaları Sempozyumu yapıldı. Bilim Sanat Vakfı’nın ev sahipliğinde gerçekleşen program, 2 gün boyunca yerli, yabancı akademisyen ve öğrencileri ağırladı. Sempozyum; “Türkiye ve Balkanlar Arası İlmi Münasebetlerin Güçlendirilmesi” başlıklı proje kapsamında düzenlendi. Balkan coğrafyasına odaklanan çalışmaları buluşturan programda doktora öğrencileri söz aldı. Balkanlar’daki hukuk ve politika başlıklı oturumun moderatörlüğünüAli Erken üstlenirken; oturuma Denis Ljuljanovic, Faruk Tekşen, Fjolla Spanca ve Hilal Numanoğlu konuşmacı olarak katıldı. Hilal Numanoğlu konuşmasında 1999 Kosova İç Savaşını ele aldı.
Sempozyumda gerçekleşen bir diğer oturumda ise Dubrovnik Cumhuriyeti ile Bosna Eyaleti arasındaki ilişkiler masaya yatırıldı. “Balkanlarda Bir Osmanlı Akıncısı: Gazi İskender Paşa’’ başlıklı konuşma da sempozyumun bildirileri arasında yer aldı. Uluslararası Lisansüstü Balkan Çalışmaları sempozyumu ka-
3
Rafet ULUTÜRK Ödev: Bu Seçimde Oyun Kurucu Olmak
Ya yeni bir yol bulacağız ya yeni bir yol açacağız. BULTÜRK Yönetimi olarak bir iş yapmak istersek, önce plan hazırlarız. Planda konuları önemli ve önemsiz, yakın ve uzak vadeli olarak sıralarız. Stratejik ve taktik ödevler de vardır. En önemlisi plan zamana göre hazırlanır ve aslına bakılırsa, zaman işi yapacak insanın ta kendisidir. Her geçen gün değişen dünya şartlarına uyum sağlamak için insanlar kendilerini yetiştirmek ve geliştirmek zorundadır. Tarihin süzgecinden geçirerek bu gelişmeleri ve insan zekâsının tekâmülünü incelediğimizde karşımıza çıkan en önemli nokta “İnsanoğlunun gönüllü olarak yaptığı her işte, azmi ile her soruna çözüm bulduğu, kalbiyle inandığı her fikri fiili durumu sonuçlandırmakta elinden geleni yaptığı” gerçeğidir. Önemli konuların başında, tespit ettiğimiz temel hedeflere hizmet eden ya da engel olan konular gelir. BULTÜRK yönetimi olarak bizim şu dönem en önemli konumuz, Ekim sonunda Bulgaristan’da yapılacak Cumhurbaşkanlı seçimlerini iyi analiz edip, gerçek durumu seçmene indirmek ve yükselteceğimiz adaya daha ilk turda olası en fazla oy alabilmektir. Bunu yapmadan Seçim oyunu kuramayız. Somut oy kitlemiz İstanbul ve Trakya’da yaşayan ve sayıları 300 bin civarında Bulgaristan vatandaşı soydaş seçmenler ve Bulgaristanlı seçmen kitlesidir. Çalışmalarımız bizi yolumuzdan ayıracak önemsiz konulardan çok, önemli konular üzerinde yoğunlaşmaktır. Bütün imkânlarımızla Moskof yandaşlarının, milliyetçilerin, ırkçıların, Müslüman-Türk ve İslam düşmanlarının maskesini indirmeye, Bulgar vatandaşlığımıza göz dikip el uzatanlara hak ettikleri dersi vermektir. Biz oylarımızı birinci turda BULTÜRK’ün kendi adayımıza, ikinci turda ise Türkiye ile iyi komşuluk, barış ve güvenlik, NATO içinde yardımlaşma, Avrupa ve Atlantik ilkelerinden ve değerlerinden yana olan adaya vereceğiz. Böylece HÖH-DPS partisinin Putin’ciliğine de gerekli dersi vermiş olacağız. Seçim oyunumuzun ana stratejisindeki kurallar bunlardır. Bu çalışmalar BULTÜRK derneğinin yakın vadeli çalışmalarını da belirliyor. Büyük bir sabırsızlıkla Cumhurbaşkanı adaylarının kayıt yaptırmasını bekliyoruz. Önem verdiğimiz konulardan biri de, seçmen kitleye yeni bir yaklaşımla dokunmaktır. Biz her gün her saat halka dokunan bir siyasi çizgi izlemeye çalışıyoruz. Bu çalışmalarımızda tesadüf yoktur, ancak olması gereken daha iyi yollar da bulunabilir. Her sabır bir umuttur inancıyla, sabırlı davranıyoruz. Tüm yöre derneklerinden HÖH konusunda “biz yanıldık ve sizi de yanıltmış olduk” düşüncesiyle özür dilenmesini ve yeni bir birlik kurulması yolunun açılmasını istedik. Bunu yapmak isteyen her dernek ve federasyon, önce kendi vicdanının önünü süpürecek, sonra da başkalarının tozuna kirine bakacaktır. El ele verip güç toplayabilmemiz için seçmen tüm HÖH yandaşlarından bir Özür Bildirisi bekliyor. Olay çok basittir, bugün ayağımıza takılan irili ufaklı taşları biz son 26 yılda HÖH siyasetine körü körüne taparak kendimiz döşedik ve zaman bunları söküp atma zamanıdır. Bu olayın büyük gecikmeyle farkına varılmış olması, dernek, federasyon ve Konfederasyon yönetimlerinin kendi suçlarıdır. Özür Bildirisi bir yeni başlangıç olacaktır. Büyük büyük işler hep yeni başlangıçla olur, bunu kabul etmeliyiz. Stratejik konumuz Türkiye’deki soydaşlarımıza özellikle de İstanbul ve Trakya’da oturanlara yakın olmak, onları kucaklamak, örgütlemek ve doğru hedefe yöneltmektir. Bir sivil toplum örgütü olan derneğimiz halkı bilgilendirmeyi öz ödev olarak benimsemiştir. Demokrasi ve adalet kapısının bilgi ve tecrübeyle açılabileceğine inanıyoruz. Davamızda, şu dönem en önemli silah olarak demokratik seçimlere katılma, seçme ve seçilme hakkımızı kullanma ve Bulgaristan’ın egemen, demokratik ve adalet düzeni olan bir Cumhuriyet olarak yol almasına katkıda bulunacak. Halkın sevdiği vatandaşlarına ve devletine yararı olacak tüm vatandaşlarını 1.sınıf vatandaş kabul edecek bir devlet başkanına oy verilmesini sağlamaktır. Bunun kanıtı BULTÜRK Gazetemiz ve www.bghaber.org sitesindeki tüm yayınlarımız bu değirmene su taşımakta ve taşımaya devam edecektir. Devamı www.bghaber.org
4
Haziran - 2016 Dr. Hamiyet ÇAKIR TEK AYA K K A B I
Ayakkabıcı, yeni getirdiği malları vitrine yerleştirirken, sokaktaki bir çocuk onu izlemekteydi. Okullar kapanmak üzere olduğundan, spor ayakkabılara rağbet fazlaydı. Gerçi mallar lüks sayılmazdı ama, küçük bir dükkan için yeterliydi. Onların en güzelini öntarafa koyunca, çocuk vitrine doğru biraz daha yaklaştı. Fakat bir koltuk değneği kullanmaktaydı. Hem de güçlükle.. Adam ona bir kez daha göz attı. Üstündeki pantolonun sol kısmı, dizinin alt kısmından sonra boştu. Bu yüzden de sağa sola uçuşuyordu. Çocuğun baktığı ayakkabılar, sanki onu kendinden geçirmişti. Bir müddet öyle durdu. Daldığı hülyadan çıkıp yola koyulduğunda, adam dükkandan dışarı fırlayıp: – Küçükk!. diye seslendi. Ayakkabı almayı düşündün mü? Bu seneki modeller bir harika!. Çocuk, ona dönerek: – Gerçekten çok güzeller!. diye tebessüm etti. Ama benim bir bacağım doğuştan eksik. – Bence önemli değil!. diye, atıldı adam. Bu dünyada her şeyiyle tam insan yok ki!. Kiminin eli eksik, kiminin de bacağı. Kiminin de aklı ya da vicdanı. Küçük çocuk, bir şey söylemiyordu. Adam ise konuşmayı sürdürdü: – Keşke vicdanımız eksik olacağına, ayaklarımız eksik olsa idi. Çocuğun kafası iyice karışmıştı. Bu sefer adama doğru yaklaşıp: – Anlayamadım!. dedi. Neden öyle olsun ki? – Çok basit!. dedi, adam. Eğer yoksa, cennete giremeyiz. Ama ayaklar yoksa, problem değil. Zaten orda tüm eksikler tamamlanacak. Hatta sakat insanlar, sağlamlara oranla, daha fazla mükafat görecekler… Küçük çocuk, bir kez daha tebessüm etti. O güne kadar çektiği acılar, hafiflemiş gibiydi. Adam, vitrine işaret ederek: – Baktığın ayakkabı, sana yakışır!. dedi. Denemek ister misin? Çocuk, başını yanlara sallayıp: – Üzerinde 30 lira yazıyor, dedi. Almam mümkün değil ki!. İndirim sezonunu, senin için biraz öne alırım!. dedi adam. Bu durumda 20 liraya düşer. Zaten sen bir tekini alacaksın, o da 10 lira eder. Çocuk biraz düşünüp: Ayakkabının diğer teki işe yaramaz!. dedi. Onu kim alacak ki? – Amma yaptın ha!. diye güldü adam. Onu da, sağ ayağı eksik olan bir çocuğa satarım. Küçük çocuğun aklı, bu sözlere yatmıştı. Adam, devam ederek: – Üstelik de öğrencisin değil mi? diye sordu. – İkiye gidiyorum!. diye atıldı çocuk. Üçe geçtim sayılır. – Tamam işte!. dedi adam. 5 Lira da öğrenci indirimi yapsak, geri kalır 5 lira. O da zaten pazarlık payı olur. Bu durumda ayakkabı senindir, sattım gitti!. Ayakkabıcı, çocuğun şaşkın bakışları arasında dükkana girdi. İçerdeki raflar, onun beğendiği modelin aynısıyla doluydu. Ama adam, vitrinde olanı çıkarttı. Bir tabure alıp döndükten sonra, çocuğu oturtup yeni ayakkabısını giydirdi. Ve çıkarttığı eskiyi göstererek – Benim satış işlemim bitti!. dedi. Sen de bana, bunu satsan memnun olurum. – Şaka mı yapıyorsunuz? diye kekeledi çocuk. Onun tabanı delinmek üzere. Eski bir ayakkabı, para eder mi? – Sen çok câhil kalmışsın be arkadaş.. dedi, adam. Antika eşyalardan haberin yok her halde. Bir antika ne kadar eski ise, o kadar para tutar. Bu yüzden ayakkabın, bence en az 30- 40 lira eder. Küçük çocuk, art arda yaşadığı şokları, üzerinden atabilmiş değildi.Mutlaka bir rüyada olmalıydı. Hem de hayatındaki en güzel rüya. Adamın, heyecandan terleyen avuçlarına sıkıştırdığı kağıt paralara göz gezdirdikten sonra, 10 liralık banknotu geri vererek: – Bana göre 20 lira yeterli.. dedi. İndirim mevsimini başlattınız ya!.. Adam onu kıramayıp parayı aldı. Ve bu arada yanağına bir öpücük kondurdu. Her nedense içi içine sığmıyordu. Eğer bütün mallarını bir günde satsa, böyle bir mutluluğu bulamazdı. Çocuk, yavaşça yerinden doğruldu. Sanki koltuk değneğine ihtiyaç duymuyordu. Sımsıcak bir tebessümle teşekkür edip: – Babam haklıymış!. dedi. ‘Sakat olduğum için, üzülmeme hiç gerek yok!’ demişti. * Her Rüzgar Savuracak Bir Toz bulur, * Her Hayat Yaşanacak Bir Can Bulur, * Her Umut Gerçekleşecek Bir Düş Bulur * Bulunmayacak Tek Şey Senin Benzerindir.
Bulgaristan Türklerinin Sesi
Dünyadan Haber
6 Milyon 800 Bin Türk Yurtdışında Yaşıyor Türkiye-Avrupa Eğitim ve Bilimsel Araştırmalar Vakfı (TAVAK), Türkiye’den göç edenlerin dünyadaki dağılımının niteliksel ve niceliksel röntgenini çekti. Prof. Dr. Faruk Şen imzasını taşıyan “Dünyada Türk Olgusu/ Her Yerde Türk Var” başlıklı kitapta yer alan bilgilere göre; 6 milyon 800 bin Türk yurtdışında yaşıyor. Resmi verilere göre 132 ülkede Türklerin yaşadığı belirtilse de bu sayının 170 ülkeye ulaştığı varsayılıyor. En çok Türk’ün yaşadığı ülke 5 milyon 400 bin kişiyle Almanya. GÖÇMEN TÜRK KADINININ İMAJI Şen’in çalışmasında Türkiye’den göç eden kadınların durumu da incelendi. Şen’e göre,
Sofya NATO’nun Karadenizde varlığının artırılmasından yana
Bulgaristan Dışişleri Bakanı Daneil Mitov, Karadeniz bölgesindeki güvenliğin durumuna ilişkin ve NATO’nun Varşova Zirve Toplantısının arifesinde Parlamento’da sunduğu raporda “Bulgaristan, bölgedeki çatışmaların önlenmesi amacıyla NATO’nun Karadenizde varlığının artırılmasından yanadır” dedi. Savunma bakanı Nikolay Nençev ise Karadeniz bölgesinde askeri bir gerginliğin söz konusu olmadığını, ancak güç dengeziliğinin meydana geldiğini ve Rusya’nın yaklaşık 250 savaş gemisi ve 6 denizaltıya sahip olmasından dolayı, NATO, bu dengesizliği dengelemeye çalıştığını belirtti. Savunma Bakanı Nençev’e göre, Karadeniz bölgesinin güvenliğine meydan okuyan temel sotunlar Rusya-Türkiye arasındaki ilişkilerin kötüleşmesinden, Ukrayna krizinden, Rusya’ya uygulanan yaptırımlardan ve Rus askeri varlığının Kırım Yarımadasında ve Karadeniz bölgesinde artırılmasından kaynaklanıyor.
Tunus’taki Halduniye Kütüphanesi yeniden açıldı
Fransız sömürgesine karşı mücadelenin teşkilat merkezi olarak bilinen kütüphane, restorayonun ardından hizmet vermeye başladı Tunus’ta Fransız sömürgesine karşı mücadelenin sembol mekanlarından Halduniye Kütüphanesi restorasyonun ardından yeniden okuyuculara açıldı. Milli Kütüphane Genel Müdürü Reca bin Selame, açılış töreninde, Halduniye Kütüphanesi’nin 1896’daki kurulma amacının Zeytune öğrencilerini çağdaş bilimlerde desteklemek olduğunu söyledi. Kütüphanenin, içindeki eserlerin öneminin yanı sıra sömürge dönemi Tunus tarihine tanıklık eden önemli merkezlerden olduğunu vurgulayan Selame, kütüphanenin sömürgeye karşı mücadelenin teşkilat merkezlerinden biri olduğunu kaydetti. Tunus Genel İşçi Sendikasının (UGTT) ilk olarak burada kurulduğunu hatırlatan Selame sendika kurucularından Fadıl Bin Aşur’un kuruluş çalışmalarını arkadaşlarıyla yürüttüğünü belirtti. Kütüphanede, 5 bin 45 Arapça eserin yanı sıra bin 121 Fransızca ve İngilizce yabancı eserin olduğu ifade edildi.
Avrupa’da yaşayan kadınların çoğunluğunu Doğu kültü-rüne sahip olanlar oluşturuyor. Batılı olarak nitelendirilen kadınların göç ettiği yerler ise Amerika, Kanada ve Avustralya. Farklı kariyerlere sahip kadınların uyum süreçlerini başarıyla tamamladığını belirten Prof. Dr. Şen’e göre, kadınlar bulunduğu ülkenin dilini daha kolay öğreniyor. Amerikalıların Türk kadınını; eğitimli, zeki ve bağımsız olarak tanımlıyor. Prof. Dr. Faruk Şen’in çalışmasında dikkat çeken bazı tespitler şöyle: Özellikle genç yaştaki kadınlar
erkeklerle kıyaslandı- ğında memuriyet gibi işlerde daha yüksek oranda çalışıyor. Göçmenlerin yarısına yakını yaşadıkları ülkenin vatandaşlığını almış durumda. Dünyanın neresinde olursanız olun bir Türk görme şansına sahipsiniz. Türk kitlesi arasından başarılı sporcular, sanatçılar, işadamları, avukatlar ve doktorlar çıkıyor. Türkler, politikada da yavaş yavaş denge unsuru oluşturuyor. Yalnız AB sınırları içinde 150 bine yakın Türk kökenli göçmenin kurduğu firma var. Bunların yıllık ciroları 50 milyar Euro sınırına yaklaştı. Yatırımları ise 18 milyar Euro. Bu firmalarda 750 bine yakın işçi çalışıyor.
Refaha Ulaşmanın En İyi Yolu Papaz ile Hocanın Yan Yana Olmasıdır”
Razgrad (Hezagrda)’a bağlı Kubrat (Bal Pınar) kasabasında yeni inşa edilen spor salonunun açılış töreninde Başbakan Boyko Borisov, Bulgaristan’da yaşayan İngilizkere hitap ederek burada kalmalarını önerdi. Başbakan Borisov, “Burası mükemmel bir bölgedir. Çok sayıda İngiliz nasıl geri döneceğini düşünüyor. Sorunlar Birleşik Krallık’a ait, bizim değil. Güvenli vatandaşlık isteyecekler; kapılarımız açıktır, gelsinler” dedi. Başbakan’ın konuşmasına göre
refaha ulaşmanın en iyi yolu “papazın hoca ile yan yana olmasıdır”. Başbakan Borisov ziyaret ettiği bölgede toplam 60 kilometrelik karayolu yapıldığını ifade etti ve açılış töreninden sonra Bakanlar Kurulu tarafından sağlanan 4.300.000 leva ile tamir edilen Podayva (Ayva Altı) – Samuil (Aşıklar) yolu çalışmalarını bizzat kontrol etti. Başbakanının açılışını yaptığı 500 seyirci kapasiteli spor salonu, Kırsal Kalkınma Programı ile sağlanan 4 milyon levalık hibe yardımı ile yapıldı.
TİKA’dan Balkanlar Buluşması Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Çalışmanın (TİKA) Başkanı Dr. Serdar Çam, “İslam’ın yanlış bir şekilde yorumlanarak, propaganda aracı olarak kullanılarak bir terör senaryosu haline dönüştürüldüğü dünyada, ortada sapasağlam taş gibi bir balkanlar gerçeği var” dedi. TİKA işbirliği ile hazırlanan ve alanında en kapsamlı eser olarak değerlendirilen “Balkanlarda İslam ve Miadı Dolmayan Umut” kitabının tanıtımı gerçekleştirildi. Ankara’da düzenlenen tanıtım programına; Kosova Demokratik Türk Partisi Genel Başkanı ve Kosova Kamu Yönetimi Bakanı Mahir Yağcılar, Makedonya Devlet Bakanları Furkan Çako ve Necdet Mustafa, Bulgaristan DOST Partisi Genel Başkanı Lütfi Mestan, Genel Başkan Yardımcısı ve Kırcaali Milletvekili Şabanali Ahmet, Yunanistan Dost ve Eşitlik Partisi Genel Başkanı Mustafa Ali Çavuş, Kosova Meclis Başkanvekili Fikrim Damka, Makedonya Anayasa Mahkemesi Üyesi Salih Murat, MATUSİTEB Genel Başkanı Tahsin İbrahim, Romanya’dan tatar kökenli milletvekilleri ve Balkan ülkelerinden çok sayıda din adamı katıldı.
gelecek kaynaklar içerisinde bir temel teşkil ettiğine değinen Çam, “Bugün dünyada yaşanan çatışmaların ve İslam’ın yanlış bir şekilde yorumlanarak propaganda aracı olarak kullanılarak bir terör senaryosu haline dönüştürüldüğü bir dünyada ortada sapasağlam taş gibi bir balkanlar gerçeği var. Tarihimizde pek çok sancıların yaşanmışlığı olsa da yaşam kültürünü geliştirmiş balkan coğrafyası var” ifadelerini kullandı. “Dolayısıyla balkanların etkisi dünyada azaldı ki dünyada da yaşanan bu çatışmalar artmaya başladı” diyen Çam, konuşmasında şunları kaydetti: “Osmanlıyı da aslında bir şekilde etkileyen balkanlardır. Özellikle son dönemde yaşanan hadiseler canlı bombaların patlatıldığı dünyada gerçek tarihimizi anlamak duygusal olmadan taraf olmadan burada meseleleri tartışması ve dünyaya da anlatması gerektiğini düşünüyorum.”
Bulgaristan Türklerinin Sesi
haziran - 2016
Oruç Bir Nefs Eğitimidir ‘Oruçta Riya Yoktur’ Sınırsız Mükâfat
“Oruçlu için iki sevinç vardır: Birincisi orucu açtığı zamanki sevincidir. Diğeri de Rabbi’ne kavuştuğu zamanki sevincidir.” (Hadis-i Şerif) irtibat kurar ve böylece Allah’ı görüyormuş gibi hareRuh ve bedenden yaratılan insan, madde ile manaket etme kabiliyeti kazanarak “ihsan” mertebesine ulanın birleşiminden meydana gelen bir güzelliktir. Oruç, şabilir. İftar vaktine kadar Allahu Tealâ’nın kendisine madde ile mana arasında bir denge ve maddenin lehine lutfettiği nimetlerden nefsini mahrum bırakan oruçlu, bozulan dengeyi aslına iadedir. Böylece, Allah’ı tanımak bu nimetlerden devamlı mahrum olan insanları keşfeve O’na kulluk etmek için yaratılan insan, himmetini yader. Kalbi yumuşar, merhameti galebe eder ve elindeki radılış gayesine yoğunlaştırarak Allah’ın rızasına ulaşır. imkanlarıyla başkalarını gözetmeye başlar. Fakir fukaArzuların Köleliğinden Azat Olmak raya yardım eder. Evinde iftar ettirir. Böylece makamYeryüzünde halife olarak yaratılan insan, Allahu mevki farkı sözkonusu olmadan toplumda huzur, itiTealâ’ya kulluk etmediği taktirde, Allah onu masivanın mat, muhabbet ve kardeşlik gelişir ve büyür. kölesi yaparak cezalandırır. Böylece insanoğlu, kendisine hizmet için yaratılan şeyleri gaye haline getirip onları AlBurada sadece bir kısmını arz etmeğe çalıştığımız lah gibi sevmeye başlar (Bakara/165). Bu da gönül ve fikir gibi, oruç nefsin kötü olan sıfatlarını eğiterek iyileştirir. dünyasının madde tarafından tutsak edilmesi demektir. Böylece mümin, gücü nisbetinde nefs-i emmare merAllahu Teâlâ, böyle nefsanî zevk ve sefa petebesinden nefs-i mutmainne makamına doğru yükseşinde koşarak maddenin tutsağı haline gelen kâfirlerin lir. Bu suretle Allah’ın rızasını kazanıp ateşten korunhallerini muhtelif ayetlerde şöyle beyan etmektedir: muş olur. Onun için Hz. Peygamber A.S. buyurur ki: “Hevâsını kendisine ilâh edinen kimseyi gördün mü?” “Oruç ateşe karşı bir perde, müstahkem bir kaledir.” (Furkan, 43). “Davarların yediği gibi yer ve içerler. OnDemek ki bu insan, hiçbir mani yokken sırf AlSınırsız Mükâfat Kapısı ların yeri ateştir.” (Muhammed/12). “Onlar hayvan- lah rızası için bunlara elini sürmüyor ve bu şekilde neHer amelin karşılığı kulun emeği nisbetinde ödelar gibi, hatta hayvanlardan da aşağıdırlar.” (Araf/179). fisle aralarında cereyan eden mücahedede Allah Bu ayetler her ne kadar iman etmeyenleri tas- namına hareket ediyor. Şayet nefsine uyup orucunu bo- nir ve miktarı bellidir. Her iyiliğe on mislinden yedi vir ediyorsa da, madde, makam, şöhret gibi şey- zacak olsa, kendisini altmış gün keffaretle cezalandırıyor. yüz misline kadar, bazı gün ve gecelerde ise, daha fazla lerin tutsağı haline gelen müminler de anıSırf Allah rızası için helâl malını yemeyen bir mümin, mükâfat vardır. Ancak oruç müstesna. Orucun ecri çok lan ayetlerin muhatabı olmaktan kurtulamazlar. nasıl olur da başkasının haram malını yiyebilir? Allah rı- daha fazladır. Zira Allahu Tealâ hadis-i kudsîde buyuİşte müminleri bu esaretten kurtaracak en tesirli zası için şehvetini zaptedip, helâl olan eşine dahi dokunma- rur ki: “Oruç benim içindir onun mükâfatını ben veibadet oruçtur. Çünkü oruç, nazarları maddenin ve mi- yan bir mümin, nasıl olur da haram olan bir kimsenin ırz receğim. (Zira) oruçlu kişi yiyecek ve içeceğini sırf denin ötesine çekerek, insana yaratılış gayesini hatırla- ve namusuna musallat olabilir? Keza kendi malından zekât benim için bıraktı.” (Müslim). Kur’an-Hakim’de ise tır. Bu yüzden bütün ilâhî dinlerde oruç vardır. Kur’an-ı veren bir kimse, nasıl olur da baıkasının malını çalabilir? “kadir gecesi bin aydan hayırlıdır” buyrulmaktadır. Burada, yapılan bir hayrın Allah tarafından otuzKerim’de şöyle buyurulur: “Ey iman edenler! Oruç sizİşte orucun farz olduğunu beyan eden ayetbin katıyla da kabul edilebileceğine dair Kur’anî bir den önce gelip geçmiş ümmetlere farz kılındığı gibi, size teki “umulur ki korunursunuz” ifadesinin hikde farz kılındı. Umulur ki korunursunuz.” (Bakara/183) metleri, oruçta tam manasıyla tezahür ediyor. delil mevcuttur. Şu halde bir kul orucun şartlarına riayet ettiği nispette, otuzbin mislinden fazla bir mükâfata Bir ‘Korunma’ Eğitimi-Orucu layıkıyla tutan ‘Oruçta Riya Yoktur’ - Oruçlu olan bir kimse, bile mazhar olabilir. İlâhî rahmetten bu umulabilir. bir insan bütün haram olan fiillerden, zulüm ve fenalıkAllahu Tealâ’nın huzurunda vicdanıyla başbaşadır. Oruç tutan kimse Allah’ın izniyle cehennem atetan uzak durur. Allah’ın emirlerine riayet etmekle kalmaz, Oruç dışarıdan görülebilen bir ibadet değildir. Bu seyaptığı amelleri de ihlâsla, sırf Allah rızası için yapmaya beple Hz. Peygamber A.S., “oruçta riya yoktur” buyur- şinden kurtulur. Zira hadis-i şerifte, “Kim Allah’ın rıgayret eder. Evinde her türlü nefis yiyecekler olan bir kim- muştur. Amellerin kabulü için esas olan ihlâs, müminin zası için bir gün oruç tutarsa, Allah onunla ateş seyi düşünelim. Bu kimse oruçluyken karnı aç olduğu düşünce ve fiillerini mahlukatın mülahazasından uzak arasına genişliği yer ile gök arasını tutan bir hendek halde o yiyeceklere elini sürmez. Halbuki orucunu bozsa tutmasıdır. Bütün ibadet ve amellerimizde ihlâsı kazan- kılar” (Tirmizî) buyurulmaktadır. Diğer bir hadis-i kimse görmeyecek. Fakat Allah görecek. Yine oruçluyken manın en tesirli eğitimi ise oruçtur. İhlâsla nefis müca- şerifte ise, cennette “Reyyan” denilen kapıdan sadece oruçluların gireceği belirtilmektedir. (Buharî) yanındaki helâline elini sürmez. Çünkü Allah görüyor. hedesine alışan bir mümin, Allahu Tealâ ile sıcak bir
Oruç Bir Terbiye Eğitimidir
Din ve ibadet hayatının ahlâkî seviyeyi yükselttiği bilinmektedir. Zira; dindar kimseler davranışlarını daha iyi kontrol etmekte, daha disiplinli ve sorumlu bir hayat yaşamaktadırlar. İbadetlerini yerine getiren insanların kibarlıkları ve dürüstlükleriyle bilindikleri, bencil davranışlardan uzak durdukları, diğergam oldukları gözlemlenmiştir. Manevî kirlenmenin önlenmesi ve ahlâkî zaafların giderilmesi, uyumlu, tutarlı, dengeli ve huzurlu bir ruhî hayatınyaşanmasıbakımındanibadetlerenetkilivasıtalardır. Niyet ederek tan yerinin ağarmaya başlamasından akşam güneş batıncaya kadar yeme içme ve cinsel ilişkiden uzak durmak suretiyle tutulan oruç ibadetinin de dinî, ahlâkî, ruhsal, sosyal ve sağlık yönünden bir çok yararları vardır. Oruç tutan kimse sabretme, sıkıntılara göğüs germe, açlığa susuzluğa dayanma ve nefse hakim olma melekelerini kazanır. Fakirlik ve yoksulluğun ne demek olduğunu daha iyi anlar. Bunun sonucu olarak, şefkat, merhamet, başkalarına yardım etme ve insanlara faydalı olma gibi yüce duygular kazanır. Elindeki nimetlerin kadrini bilir, israftan sakınmayı öğrenir. İnsanın manen yükselmesini sağlayan oruç, kişinin iradesini güçlendirir, başkalarına karşı, sevgi, merhamet ve yardım hislerinin gelişmesini temin eder. Oruç en etkin ruh terbiyelerinden biridir. Oruç, sayısız faydalarıyla birlikte insanın irade ve ruhunun güçlenmesine sebep olabilir. Oruçlu insanda manevî safa, paklık ve ihlas baş gösterir. Oruç, insanın geçici istek, heva ve heveslerinden sakınması doğrultusunda bir alıştırma da sayılır. Orucun etkisi sonucu insan, kendine hakim olur, çarpık ve yanlış istek ve işler konu-
sunda onun direniş gücünü artırır. Bu da takva olarak anılır. Yüce Allah Bakara suresinin 183. ayetinde şöyle buyuruyor: “Ey iman edenler! Sizden öncekilere yazıldığı gibi oruç, size de farz kılındı. Umulur ki, sakınırsınız.” İbadetler, kişinin sosyal davranışları ve ilişkileri üzerinde de olumlu etkiler yapmaktadır. Ülkemizde oruç ibadeti temel alınarak yapılan araştırmalarda; bu ibadetin kişilere itibar kazandırma ve iletişim kurmada, kolaylık gösterme ve yardımlaşmada etkili olduğu görülmüştür. Bunun yanında orucun özellikle sabır, hoşgörü, merhamet, sevgi, şefkat gibi başka insanlara dönük duyguların yaşanmasında etkili olduğu tespit edilmiştir. Bazı araştırmalar, ibadet vecibelerini yerine getiren dindar kişilerin, toplumun en az ön yargılı kesimini meydana getirdiğini, hatta farklı insanlara hoşgörünün ve buna bağlı olarak gelişen diğer sosyal ilişki ve faaliyetlerin belirgin kaynağının ibadet ve dinî bağlılık olduğunu ortaya koymaktadır. Düzenli bir ibadet hayatı, beden ve ruh sağlığı ve mutluluk bakımından müspet tesirler vücuda getirmektedir. İbadetlere devam eden insanlar, başkaları ile daima iyi geçinir, kendileri ile de iyi geçinilir. Oruç ibadetinin bizlere sağladığı önemli kazanımlardan biri nefis terbiyesidir. İslâm’da nefis terbiyesine ayrı bir önem verilir. Kur’an’da ve hadiste nefis terbiyesi, kalb temizliği ve ruh olgunluğu ile ilgili hükümler pek çoktur. Kişinin dünya ve ahirette mutlu veya bedbaht olmasının nefis terbiyesi ile ilgisi vardır. Yüce Allah önemini vurgulamak için nefse yemin ettikten sonra: “Nefsini kötülükten arındıran kurtulmuş, onu kirleten de hüsrana düşmüştür.” (eş-Şems, 9-10) buyurur. İşte oruç ibadeti de insanın arzularına hakim olması ve
Kosova’da mezar taşları çalıştayı Türk Dil Kurumu ve Priştine Üniversitesi Filoloji Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü tarafından Milletlerarası Arap Harfli Mezar Taşları ve Yazıtlar Çalıştayı yapıldı Kosova’nın başkenti Priştine; Milletlerarası Arap Harfli Mezar Taşları ve Yazıtlar Çalıştayı’na kapılarını açtı. Proje; Türk Dil Kurumu ile Priştine Üniversitesi Filoloji Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümü tarafından ortaklaşa düzenlendi. Priştine Üniversitesi’nin ev sahipliğinde gercekleşen çalıştay Türkiye ve Kosova milli marşlarının okunmasıyla başladı. Çalıştayın açılış törenine Kosova Kamu Yönetim Bakanı Mahir Yağcılar, Türk Dil Kurumu Başkanı Prof. Dr. Mustafa Kaçalin, Priştine Üniversitesi Rektörü Maryan Dema’nın yanı sıra iki ülkeden çok sayıda ögretim görevlisi katıldı. 2 gün süreyle devam çalıştayda 6 oturum düzenlendi. Programda Kosova’dan 5, Makedonya, Sırbistan ve Türkiye’den 22 olmak üzere toplam 27 bildiri sunuldu. Kosova`da ilk defa düzenlenen çalıştayda yazıtlar ve mezar taşlarının tarihe ışık tutan kültürel varlıklar olduğunun altı çizildi.
Kosova ve Makedonya özelinde Arap harfli yazıtların belgelendirilmesinde karşılaşılan güçlükler üzerinde duruldu. Osmanlı mirası mezar taşı ve kitabelerin birer sanat eseri olmasının yanı sıra önemli kültür varlıkları olduğuna dikkat çekildi. Çalıştaya ev sahipliği yapan Priştine Üniversitesi yetkilileri de programdan duydukları memnuniyeti dile getirdi. Çalıştayın sonunda bilim adamlarının Kosova genelindeki yazıtlar ve mezar taşlarını yerinde görebilmeleri için bir gezi düzenlenecek. Milletlerarası Arap Harfli Mezar Taşları ve Yazıtlar Çalıştayı, Osmanlı’nın hükmettiği Balkan coğrafyasının farklı şehirlerinde yapılacak.
irade eğitimi açısından çok önemli bir işlev görür, kişinin nefsini terbiye etmesine yardımcı olur, insanın olgunlaşmasında çok önemli bir yeri olan sabrı öğretir. İnsanı ruhî açıdan terbiye eden oruçla sabır arasında çok yakın bir ilişki bulunmaktadır. İnsan vücudunda, insanın ruhsal yapısında, en önemli hadise, sabrı öğrenmesidir. Çünkü sabır, bütün başarıların, bütün çalışma sistemindeki muvaffakiyetin temel şartıdır. Sabır, hadiseleri iyi seyredebilmek, iyi gözleyebilmek, vereceği kararı çok akıllıca vermek demektir. Oruç tutmak, sadece yiyecek- içeceğe, birtakım ihtiyaçların giderilmesine sabır değil, bir sistem ve disiplin meselesidir. İnsan yememeyi prensip itibariyle öğrendikten sonra sabretmeyi öğrenir. Sabretmeyi öğrendikten sonra bu kez, bir karar veya bir düşünce öncesinde de sabretmesini disipline eder. Orucun ruhsal yapımızda meydana getirdiği sabır hadisesi bir alışkanlık meydana getirecektir. Tutulan orucun kazandırdığı sabır melekesi, kişiye bütün hayatı boyunca yardımcı olacaktır. Bu meleke ile karşılaştığı güçlüklerle başa çıkmayı öğrenecek, her zorlukla beraber bir kolaylığın olduğunu idrak edecektir. Orucun sağladığı bedensel rahatlık, sağlık, sabır, başkalarının hâlini anlamak gibi psikolojik faktörler, ibadet sıcaklığı, duygusal sistemimizdeki gelişmeler, daha iyi koku almak, daha iyi işitmek, hadiseleri daha iyi fark etmek, dilimizin kötü söz söylememesi, kulağımızın kötü söz işitmemesi, işitmezlikten gelmesi gibi nice olumlu hasletler, biz insanları ruhen yücelten, eğiten, öğreten, insan olmanın erdemini idrak ettiren güzelliklerdendir.
Bulgaristan’ın NATO’ya katılım sürecine katkıları tanındı
Beş Kırcaalili, Bulgaristan’ın NATO’ya katılım sürecine yaptıkları katkılarından dolayı Maksim Minçev’in “Atlantik Pasyansları” isimli kitabında yer aldılar. Onlardan üçü Bulgaristan’ın eski Büyük Halk Meclisi milletvekilleri Yaşar Şaban, Dimitır Arnaudov ve Bahri Ömer. 14 Kasım 1990 tarihinde farklı Meclis gruplarından 126 milletvekili, Büyük Halk Meclisi’nin sözleşmenin 10.maddesi gereğince Bulgaristan Halk Cumhuriyeti’nin NATO’ya katılmasına ilişkin koşullarla ilgili istişarelere başlaması üzere Bakanlar Kurulu’nu görevlendirilmesi teklifini desteklediler. Başka iki Kırcaalili-Kaptan Nedko Todorov ve Rusi Dafinov da toplumsal hayatta aktif rol oynadılar.
5
Musa Vatansever BEXİT = AB ve NATO’nun
Konu: Hepimizi ilgilendiriyor. Dünya basınından seçmeler. Yenidünya düzeni mi kuruluyor? Önce yazarı tanıyalım: D-r Pol Kreyg Robırts Amerika Başkanı Ronald Reagan’ın Maliye Bakan Yardımcısı görevinde bulundu. Ünlü ABD Üniversitelerinde akademik görev aldı. 1993’te FORBS dergisi onu ABD’nın en etkili 7 gazetecisi arasında gösterdi. ABD Savunma ve Ticaret Bakanlıklarında danışmanlık yaptı. ***BREXIT referandumunun derin anlamı nedir? Umut ederiz ki, İngilizlerin “AB’den ayrılalım” (BREXİT) oyunun anlamı şudur: Avrupa Birliği (AB) ve Kuzey Atlantik Paktı’nın (NATO) dağılır ve Üçüncü Dünya Savaşı atlatılır. AB ve NATO fenalık etmeyi seven kurumlardır. İkisi de Washington tarafından Avrupa halklarının egemenliğinin yok edilmesi için kurulan kurumdur. Bu iki kurum Washington’un Batı dünyasını kontrol etmesini sağlarken, Amerikan saldırılarına alet oluyor ve onların gizlenmesine yardım ediyor. Suçlu durumda olan yöneticilerinin tutuklanıp yargılanmadan dış ülkelere seyahat etmesine asla izin verilmemesi gereken Washington’un, AB ve NATO olmadan ve tamamen izole duruma düşmeden, Avrupa’yı ve Birleşik Krallığı Rusya’ya karşı bir savaşa itesi ve son 15 yılda 7 Müslüman devleti yok edesi mümkün olamazdı. “AB’den ayrılmayı” destekleyen hademe durumundaki elektronik haber araçları seçmenlerin cesaretini kırmak için tahmini sonuçlarla ilgili onları aldatmayı başardı. Fakat bu mekanizma çalışmadı. İngilizler her zaman özgürlük öncüsü olmayı başardı. İngilizlerin tarihsel başarıları yasaları devlet silahından hakın kalkanı yapmayı başardı ve dünyaya denetimli yönetimi onlar verdi. İngilizlerin çoğunluğu, iktidar perde arkasına saklanmış kişilerin elinde olan ve yasalar bir kulis hükümeti tarafından silah gibi kullanılabilen Avrupa Birliği’nin bir diktatörlük mekanizması olduğunu anlayabildi. 19.yüzyılda İngiltere Avam Kamarası. Avrupa üzerindeki egemenliğini koruma gayretiyle Washington, hademelikten geçinen medyanın gönüllü destekleri ve oranları % 1’i aşmayan zenginlerin bayrağı altında buluşan, beyinleri sulanmış solcularla başlattığı kampanyada, İngiliz özgürlüklerini ve egemenliğini korumayı ırkçılık olarak gösterdiler. Yürütülen onursuz kampanya, Washington ve onun kibar ve zarif medya fahişelerinin halkların özgürlükleri ve egemenliği için savsaklayışını ortaya koydu. Birleşik Amerika demokrasinin savunulmasını diğerlerin üzerindeki egemenlikleri için tehlike gördüklerinden her bir demokrasi belirtisini şeytanlaştırmaya çalışıyorlar. Yakın geçmişte Ukrayna hükümetini seçtikleri gibi, Suriye hükümetini de ancak kendileri ve terörist müttefikleri seçme hakkına sahiptir iddiasında bulunan Washington, Latin Amerika’nın reformcu liderlerini devamlı görevden alıyor. İngilizlerin yarıdan fazlası Washington’a “olmaz böyle şey” dediler. Bu çarpışma henüz bitmedi. Olabilir de, belki de henüz tam anlamıyla başlamadı. İngilizlerin başına gelecekler şunlar da olabilir: “İngiliz Pounduna ortak saldırıda bulunmak ve onun çok düşük düzeylere çekmek ve Britanya ekonomisini baskı altına almak amacıyla, Amerikan Federal Rezervi, Avrupa Merkez Bankası, Japonya Bankası ve G. Soros ortaklık kurabilirler. İngiliz iradesi mi Merkezi Haber Alma (CİA), AB ve % 1’in iradesi mi daha güçlü zaman gösterecek. AB’den çıkmak için “acele etmeye gerek yok” demeye başlayan, ayrılma yandaşlarının lideri olan Boris Conson’un başladığı yanlışlar serisi Britanya ekonomisine yeni saldırılara zemin hazırlıyor. İngilizlerin otoriter AB’den ayrılması ne kadar fazla zaman alırsa, “ayrılalım” dediklere için Washington ve AB onlara o kadar süre baskı uygulayabilecekler ve medyalar da insanları bu referandumun yanlış olduğuna ikna etmeye çalışacaklardır. Bu arada, referandum sonuçlarının zorunluluk getiren bir kuralı olmadığından dolayı, korkudan titreyen İngiliz Parlamentosu sonuçları geçersiz de sayabilir. Devamı www.bghaber.org
6
Haziran - 2016
Başkanlık Sistemi -1-
Birinci Bölüm Anadolu 33 medeniyete beşiklik etmiştir. Biri Osmanlı’dır. Osmanlı’dan çıkan 44 devletten Türklerden başka hiç bir Cumhuriyet kurmadı. Bulgaristan Çarlık, Yunanistan, Yugoslavya, Romanya Krallık, Arap aşiretleri de Emirlikler, Sultanlık, Krallık, Camahiriye ve başka devlet biçimi oluşturdular. Bundan 100-150 yıl önce meydana gelen bu değişimde Türkiye Cumhuriyeti çağdaş dünya tarihini en insancıl sloganını yükseltti. Kendini eşitler arasında eşit duruma koyarak “Yurtta Barış Dünyada Barış” dedi. Osmanlıdan ayrılan kardeşlerinin hiç birinin devlet yapısına ve iç işlerine karışmamayı geçerli siyaset yaptı. 21.Yüzyılda emperyalist dünyayı şaşırtan, bu irili ufaklı kardeş devletlerin bir asır sonra aynı karette kaplumbağaları gibi bağımsız hayat yolculuğuna çıktıkları medeniyet kapısına geri dönmeye başlamaları ve 21. yüzyıl ufkunu “Büyük Türkiye”de görmeleri oldu. Günümüzde Suriye bombalanıyorsa, atılan bombalarla bu dönüş yolu kesilmeye çalışılıyor. Başkanlık sistemine açılan Türkiye Cumhuriyeti’nin esin veren emsal ve örnek alınmasına engel olunuyor. Bu gerçeği görmek istemeyenler, çölde emperyalist avcının elinden kurtulmak için kafasını kuma sokan deve kuşu gibi hareket edip üç beş kuruşa kardeş kıyımında taşeronluğa bulaştılar. Bizde kökü olmayan ideolojileri bayrak edip kurban arıyorlar. Tırmanan kanlı savaşların son yalan gerekçelerinde halkların ve ülkelerin kardeş kavgasıyla parçalanması, özellikle eski Osmanlı topraklarında yaraların kapanmaması ve düşman silahlarıyla sonrasız bir savaş körüklüyorlar. Bölgemizden çıkan 2 dinin hemen hemen 10 yüzyıl karşı karşıya ve sürekli bir savaş halinde bulunmasından beklenen dersler ne yazık ki henüz çıkarılamıyor. Tarih İslam dünyasına yabancı bir gücün hükümdar olmasının imkansız olduğunu kanıtlamışken, “ayır buyur” siyaseti yeni biçimleriyle sahneden inmiyor. Bir bütün olan dünyada ayrı ayrı ve yan yana olsak da birlikte yaşama sanki kalıcı gerçekleşmesi mümkün olmayan bir umut gibi görünüyor. Osmanlı varisleri arasında Türkiye’den başka hiç biri yeni bir kültüre ve medeniyete uzanamadı. Yeni bir kültür yaşatamadı. Kendi eğitim sistemini, son model tarım reformunu yapıp endüstrisini kuran ve otomatik makinesini, arabasından, tankından, uçağından, füzesine kadar birçok ihtiyacını öz üretiminden karşılayan, Anadolu’yu baştan başa iki yönlü yollarla, hızlı tren şebekesiyle, köprülerle, uçak alanlarıyla, su kanalı ve barajlarla donatan, başka yerde hayal bile edilemeyen akıllı siteler, semtler, kentler kuran, Asya ile Avrupa’yı havadan, su altından, deniz üstünden, kat kat tüp geçitlerle birbirine bağlayan, kara kıtanın en büyük uluslararası uçak alanlarına sahi olan Türkiye yeni yüzyılın cazibe merkezi olabildi. Bölge halklarının bu zihniyeti alması, toptan bir dünya görüşü seviyesi ararken çağdaş kültür ve medeniyet merkezini Batıdan Küçük Asya’ya değiştirmeyi seçti. Anlatmak istediğimi şu örnekle açmak istiyorum. Osmanlı Paşası Karlı Bey, 1475 Isparta’dan Rumeli’ye dönüşünde kuşağında birkaç gül kalemi getirmiş ve geleceğin Güller Vadisi incisi Karlovo şehrinin merkezinde inşası yeni tamamlanan “Kurcun Cami” avlusuna dikmiştir. Dernek yıllar içinde Koca Balkan ile Orta Balkan vadisi Gül Dolmuş ve Güller Vadisi olmuştur. Olayın görkemini anlatabilmek için, Bulgaristan’ın dünyada enm fazla gül yağı üreten ülke durumuna gelmesiyle yetinmeyip, yıllar içinden şöyle bir örnek daha seçtim. 1962’de uzaya çıkıp dönen kozmonot Yuriy Gagarin Bulgaristan’ı ziyaretinde Kalovo’ya gelirken asfalt yol 20 kilometre gülle döşenmişti. 2016’da Bulgaristan’da artık ne gül ne gül toplayan kalmış. Yıkım acısını defalarca yaşayan Türklerden bu bahar güle çıkan olmamış. Çok acı bir gerçek. İnsanoğullunun işleyebileceği en büyük suç ailelerin ekmek teknesini kırmak, geleneklerini yok etmek ve açlığa kardeş etmektir. Yıkımın önü alınamaz bir süreç haline gelmesine neden ise, toplumun hayata çağırdığı yönetim sisteminin iş başına gelmemesi, iktidar biçimlerinin dış ülkelerden, “üstün akıl” tarafından dayatılması olmuştur. Osmanlının son döneminde anadillerinde eğitim ve geçim düzeyleri Türklerden yüksek olan Bulgarlar da dahil etnik azınlıklar ulusal devlet kuruculuğunda huzur ve yaratıcılık, hoşgörü ve beraberlik çizgisini tutturamamıştır. Eski kıtada Fransız devrimiyle başlayan demokratikleşme Birinci Dünya Savaşı’nda öldürüldü. Demokrasinin cenazesi Osmanlı devletinin çöküşüyle çakışır. Bulgaristan da aralarında, o tarihten sonra kurulan tüm devletler (Çarlık, Krallık, Emirlik ve Sultanlık vb) hep güya demokrasi adına ve demokratik bir toplum için hayata çağrılmıştı. 1908’de III. Bulgar Çarlığı olarak oluşan yeni yapılaşma 1945’e kadar faşist diktatörlüktü, 1945’ten 1990’a kadar uzanan yıllarda ise komünist totaliter idare sistemi oldu. Demokrasi gökten düşen bir tohum bile olamadı. 1992’de kabul edilen yeni anayasanın girişinde “demokratik ve sosyal devlet” yazsa da, 26 yıldan beri totaliter bünyedeki buzlar eriyemedi.
Devamı: www.bghaber.org
Bulgaristan Türklerinin Sesi
Tarih ve Eğitim Fazla Temizlik Zararlı! Bilim ve teknolojideki gelişmeler ile günümüzde
daha “temiz” bir hayat yaşayabiliyoruz. Anti bakteriyel sabunlar, mikropların %99’unu öldüren temizlik malzemeleri vb… Ancak BBC Future’un makalesine göre bazı bilim insanları aşırı temiz olmanın da yanlış olduğunu ve astıma ya da alerjilere yol açabileceğini belirtiyor. Peki çevremizdeki bakterilerle nasıl bir denge tutturabiliriz? Evet, ek çok nahoş hatta ölümcül hastalığa yol açan bakteriler var ama sağlığımız için faydalı olanlar da var. Bağırsaklarımızda vitamin yapanlar, derimizi kaplayarak mikroplara karşı koruyanlar ve yemekleri sindirmemize yardımcı olanlar gibi… BAKTERİLERLE BARIŞ ANLAŞMASI Bazı bilim insanları, fazlaca temiz olduğumuzu düşünüyor örneğin Londro Koleji Üniversitesi’den Graham Rook anneden gelen mikrobiyotanın (deri, bağırsak vb.deki zararsız simbiyotik canlılar) çok önemli olduğunu ve çevredeki mikrobik canlı çeşitleri ile temas halinde olmamız gerektiğini belirtiyor. Örneğin bebeğin yere düşen emzik yerine yeni ve temiz bir tane değil annenin yere düşen emziği emip temizleyerek çocuğa vermesi çocuğun mikrobiyotasının gelişimini hızlandıracağını ve alerjileri azaltacağını söylüyor. Ayrıca spor salonunda değil doğa da egzersiz yapmak da daha iyi olduğunu belirtiyor! Mikrobiyolog Mary Ruebush
da ona ktılıyor ve mikrobiyotanın bağışıklık, otizim, alerji, otoimmünite, ruh hali ve merkezi sinir sisteminin gelişimiyle yakından ilgili olduğunu ifade ediyor. HER GÜN UZUN UZUN YIKANMAYIN! Kötü bakteriler kadar iyi bakterilerin olması insanlar için çözmeleri gereken bir ikilem yaratıyor. Peki kötü bakterilerden kaçınıp iyi bakterilerle olan temasımızı nasıl sürdürebiliriz? Tabii ki temel temizlik alışkanlıklarını sürdürmeliyiz. Bilim insanları enfeksiyonların yayılmasında en olası sebebin kirli olduğunu düşüyor. Ellerin sadece yıkanması değil iyi de yıkanması gerekiyor. Elin her yüzeyi sabun ve suyla ovularak en az 15 saniye yıkanmalı. Sabun köpüğü mikropların elden sökülmesini sağlamakta. Ancak vücudun her yerinin çok sıkı bir şekilde yıkanması gerekmediğini söyleyen Ruebush her gün uzun bir duş almayı tavsiye etmiyor! Ancak jenital bölgelerin ve çok terleyen kısımların yıkanabileceğini ekliyor. İç çamaşırınızı da her gün değiştirmelisiniz. Pijama da kişisel temizlik için risk taşı-
“Kutsanmış” Bulgar organik domatesleri
Bulgaristan’da en büyük arazi sahibi olan Bulgar Ortodoks Kilisesi, haşarata karşı kullanılan ilaçları ve çevreye her türlü müdahaleyi yasaklamaya karar verdi. Bulgaristan Kilisesi, diğer çiftliklere kira karşılığında verdiği arazilerin dışında, kilise ve manastırlara ait topraklarda ürettiği organik ürünlerle başarı üstüne başarı kaydediyor. Ki söz konusu ürünler olağanüstü kalitesiyle sadece ülke içinde değil ülke dışında da ün yaptılar. Burada söz konusu olan organik meyveler, sebzeler, balık, süt ürünleri ve arıbalıdır. Ülkemizde en fazla tarım ürünlerinin kilise tarafından da kutsandığı bir rastlantı değil. Kısa adıIFOAM (International Foundation for Organic Agriculture)
olan Uluslararası Organik Tarım Hareketleri Federasyonundan bir heyet, Sofya çevresindeki Kremikovtsi manastırının arı kovanlığına yapılan ziyaretten hayli etkilendi.
Uluslararası İlişkiler Profesörü İlter Turan Sofya Üniversitesi’nde
İstanbul Bilgi Üniversitesi’nin eski rektörü ve Emeritüs Profesör Dr. A. İlter Turan, Mayıs ayının sonunda Sofya Üniversitesi’nde Türkiye’nin demokratikleşme sürecinin nasıl geliştiği ve neden bu kadar zor olduğu konusunda konferans verdi. Prof. Turan, Sofya Üniversitesi’nin Tarih Fakültesi’ne bağlı Bölgesel Araştırmalar ve Analizler Merkezi’nin daveti üzerine ülkemizin başkentinde konuk oldu ve uzun yıllık tecrübe ve bilgilerini üniversite öğrencileriyle paylaştı. Uluslararası İlişkiler Profesörü olan İlter Turan, İstanbul Bilgi Üniversitesi’nin rektörlüğünü yapmıştır. Daha önce Koç ve İstanbul üniversitelerinde çalışmış, farklı Amerikan ve İngiliz üniversitelerinde konuk öğretim üyesi olarak bulunmuştur. Prof. İlter Turan’ın mukayeseli siyaset, Türkiye’nin siyasal hayatı ve dış politika konularında İngilizce ve Türkçe makale ve kitapları bulunmaktadır.
yan bir kıyafet. Uzmanlar pijamaların hafta bir değiştirilmesi gerektiğine değiniyor. E V D E T E M İ Z L İ K Uzmanlar evde kötü bakterilerle savaşmak için aşırı temizlik değil zamanında yapılan temizliği öneriyor. İyi bir hijyen için hafta bir sıkı bir temizlik yerine ev temizliği gün yaşamımızın doğal bir parçası olmalı. Örneğin sebze doğradıysanız kesme tahtasını yemekten sonra kaldırmak üzere bekletebilirsiniz ama çiğ balık ve et kestiyseniz kesme tahtasının hemen tamizlenmesi gerekiyor. HAVLULARA ve ÇARŞAFLARA DİKKAT Uzmanlar havlu ve çarşafların tam olarak ne kadar sıklıkla değiştirilmesi gerektiğine dair bilimsel bir çalışma olmadığını ancak çarşaf ve havluların enfeksiyon riski yarattığına dair elde yeterli bilgi olduğu belirtiliyor. Londra Temizlik okulundan Sally Bloomfield çarşaf ve havluların haftada bir değiştirilmesini tavsiye ediyor ve özellikle el havluları ile kişisel bakım ürünlerinin paylaşılmasına karşı uyarıyor.
Bulgaristan Büyük Britanya ile yoğun ticaret yapıyor
Ekonomi Bakan Yardımcısı Daniela Vezieva’nın açıkladığı üzere Büyük Britanya, Bulgaristan’ın ticaret hacminin en büyük olduğu devletler arasında yer alıyor. 2015 yılında ikili mal alış-verişi, önceki yıla göre yüzde 14,5 oranında artarak 1 milyar avronun üzerine çıktı. Bulgaristan’ın yaptığı ihracat, yaklaşık yüzde 20 artarak 587 milyonu buldu, ithalat ise yüzde 8,4 oranında büyüyerek 482 milyon avroya yükseldi. İkili ticaret 2011 yılından bu yana Bulgaristan lehine fazla veriyor. Büyük Britanya, Bulgaristan’da üretilen tekstilin, hazır giyimin, mobilya ve kozmetik ürünleri için perspektif sunan bir piyasa durumundadır. İngiltere’ye ülkemizden gıda sanayi ürünleri ve özellikle de biyolojik olarak temiz ürün ve şarap ithalatının yapılmasına ilgi duyulmaktadır. Ekonomi Bakan Yardımcısı, referandumdan Avrupa Birliğinden çıkılması yönünde sonuç alınmasına rağmen gelenek üzerine iyi olan ikili ilişkilerin devam etmesi umudunu dile getirdi.
“Domain.eu”- Kiril alfabesi İnterneti fethediyor
Bulgaristan`da uzun zamandır beklenen “eu” uzantılı Kiril alfabesi domaini (alan adı) start aldı. Böylece tamamen Bulgarca yazılı İnternet adreslerin yaratılması ve kullanılması mümkün oluyor. Bu yenilikten, İnternet alanında daha kolay bir şekilde keşfedilmesini isteyen tüm devlet kurumları, belediyeler, şirketler ve bireyler yararlanabilir. “eu” harf birleşimi, İnternet tüketicileri arasında yapılan bir araştırma sonucu seçilmiştir. “eu” harflerinin eklenmesiyle, Kiril alfabesi, domain yazılımı sırasında kullanılan 3. alfabe oluyor. Diğer seçenekler ise Latince ve Yunan alfabesi. Şu ana kadar “eu” domaini dünyanın en popülerleri arasındadır. Kiril alfabesiyle yazılı yeni domainlerin kayıdı artık mümkün. Böylece dünyadan milyonlarca insan ana dilinde İnternet alanını kullanabilecektir. Yeni alan adı, Kiril alfabesini kullanan devletlerin ve halkların kültür benliğini korumasını sağlayacak ve web iletişimini daha yüksek seviyeye çıkaracaktır. Söz konusu domainden (alan adından ) Makedonya, Rusya, Beyaz Rusya, Sırbistan, Ukrayna, Kazakistan ve Moğolistan gibi ülkeler yararlanabilecektir. İnternet tüketicileri ise tamamen Kiril alfabesiyle yazılı domainin kaydını yapabilecektir. Avrupa Brliği’nin .eu uzantılı domainini yöneten sivil toplum örgütü olan EURid Dış İlişkiler Müdürü Gi-
ovanni Seppia, yeni domainin imkanlarını Bulgaristan Radyosuna anlattı: “Bizler, Kiril alfabesiyle yazılı domainin iş çevrelerine ve Bulgaristan`dan tüm profesyonellere büyük imkanlar sağlayacağını inanıyoruz. Söz konusu alan adı, bu insanlara ve bu şirketlere hem bir Bulgar, hem de bir Avrupalı olarak kimlikerini ifade etme imkanı verecektir. Özellikle Kiril alfabesiyle yazılı olmasını istedik, çünkü İnternette çok dillilliği (poliglot olma durumu) desteklediğimize dair güzel bir örneği temsil ediyor. Böylece insanlara kendi dilini kullanmalarına imkan tanıyoruz. Şimdiye kadar hep olumlu yorumlar aldık. “ Giovanni Seppia, amacın, sayıdan fazla yeni domainlerin kalitesine bel bağlamak olduğunu belirtti. Aynı zamanda da Bulgar İnternet tüketicileri, İnternete ulaşımları kolaylaştırılacaktır, çünkü Bulgarcadaki Й (Y), Ц (TS), Ш (Ş), Щ (ŞT), Ъ( I ), Ю (YO) и Я (YA) gibi özel harfler artık Latnce yazmak zorunda kalmayacaklar. Domain, Avrupa Birliği, Norveç, Lihtenştayn ve İslanda vatandaşlarına da açıktır. Çeviri: Şevkiye Çakır
Bulgaristan Türklerinin Sesi
haziran - 2016
Kültür - Sanat-Tehnoloji TİKA Tarafından İnşa Edilecek Olan Anaokulu Binasının Temeli Atıldı TİKA, bugün Makedonya’daki Türkçe eğitime büyük katkı sağlayacak olan iki önemli projeyi başlattı. TİKA Gostivar’daki “Mustafa Kemal Atatürk” İlköğretim Okulunun geniş kapsamlı tadilatını yapıp ek bina inşaatını başlatıyor. TİKA Gostivar’la kalmayıp Kırçova’da da bir anaokulu inşaatını başlattı. Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı (TİKA) bugün Makedonya’daki Türkçe eğitime büyük katkı sağlayacak olan iki önemli projeyi başlattı. TİKA
Gostivar’daki “Mustafa Kemal Atatürk” İlköğretim Okulunun geniş kapsamlı tadilatını yapıp ek bina inşaatını başlatıyor. TİKA Gostivar’la kalmayıp Kırçova’da da bir anaokulu inşaatını başlattı. Bugün Devlet Bakanı Furkan Çako ve Gostivar Belediye Başkanı Nevzat Beyta ile “Mustafa Kemal Atatürk” İlköğretim Okulunu ziyaret eden TİKA Üsküp Koordinatörü Teoman Tiryaki başlatılan onarım çalışmalarını yerinde inceledi. Daha sonra TİKA Koordinatörü Teoman Tiryaki ile Okul Müdürü Oktay Nuredin arasında yer teslim anlaşması imzalandı.
Gönül Coğrafyası Kültür Buluşmaları Balkanlar’da
100 Milyon Yıllık Parmak
TİKA ve Müstakil Sahne Sanatları Eğitim Derneği; Gönül Coğrafyası Kültür Buluşmaları etkinliği kapsamında Kosova’da bir dizi etkinlik düzenledi. Konser Prizren’in Şadırvan Meydanı’nda büyük ilgiyle karşılandı Kosova’da Ramazan ayı coşkusu sürüyor. Yaz ayı nedeniyle sokaklara taşan iftar ve sahur sofralarında buluşan Kosovalılar düzenlenen kültür etkinliklerine de katılma fırsatı buluyor. Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı TİKA’nın, “Gönül Coğrafyası Kültür Buluşmaları” etkinliği Ramazan boyunca geleneksel sahne sanatlarını Balkan halklarıyla buluşturmaya devam ediyor.
TİKA ve Müstakil Sahne Sanatları Eğitim Derneği iş birliğinde düzenlenen etkinlik kapsamında yola çıkan tır, Makedonya’nın ardından Kosova’daydı. Eski Ramazanlar’ın yad edildiği buluşma kapsamında, geleneksel gölge oyunu Hacivat - Karagöz, Aşuk ve Maşuk gösterileri sunuldu. İlk defa Karagöz ve Hacivat ile tanışan çocuklar doyasıya eğlendi.7’den 77’ye her herkese hitap eden gösteriler, Prizren’in Şadırvan Meydanı’nda sahura kadar sürdü. Gönül Coğrafyası Kültür Buluşmaları’nın Prizren’in ardından durağı Türk köyü Mamuşa’ydı. 8 Haziran’da Makedonya’da başlayan yolculuk Kosova’nın ardından Arnavutluk’ta devam etti. Başkent Tiran’ın piramit binası önünde düzenlenen etkinlikte katılımcılara, Türk kültürü daha yakından tanıtıldı. Gönül Coğrafyası Kültür Buluşmaları ekibi, Arnavutluk’un ardından Bosna Hersek’e geçecek. Balkanlar’da Ramazan ayı boyunca gerçekleştirilecek buluşmalarla Ramazan akşamlarına renk katacak.
Bu cisim Kanada’nın Kuzey kutup bölgesindeki Axel Heiberg adası eski fosiller koleksiyonunda bulunmuştur. İncelemeler bunun bir insan parmağı fosili olduğunu gösteriyor. Bu fosil 100 ile 110 milyon yıl öncesine aittir (Creataceous jeolojik dönemi). Bu fosil “ DM93-083 “ numarasıyla arşivlenmiştir. Röntgen ışınlarıyla yapılan inceleme sonucunda yukarıdaki resimdeki siyah kısımların parmak kemiklerine ait olduğu ortaya çıkmıştır. Bu kadar eski zamanlarda insan yaşamış olabilir mi?
Türkçe’den Bulgarca’ya geçen sözcükler kitap oldu
101 yaşındaki araştırmacı Türker Acaroğlu, Türkçe’den Bulgarca’ya geçen kelimeler hakkında bir sözlük hazırladı T r a k y a “Acaroğlu’nu evinde ziyaret ettiğimizde, ne daha önce Bulgarlardan öğrendiği bir kelime Üniversitesinin kadar üretken olduğunu gördük. Hafızasının bu. Tabii yapılacak bilimsel konularda yeni (TÜ) katkılarıyla akıcı ve billur gibi olduğunu görmüş ve hay- ufuklar ortaya çıkabilir. Bu sözlük, önemli bir yayımlanan, 101 ran kalmıştım. 101 yaşında bir beynin bu ka- başlangıç ve bilim insanları için güzel bir yol yaşındaki araş- dar berrak, pırıl pırıl çalıştığını görmek, mutlu- gösterici.” Dışişleri Bakanlığı Edirne Temsiltırmacı Türker luk verici.” diye konuştu. cisi Büyükelçi Murat Ahmet Yörük ise BulgaAcaroğlu’nun Sözlüğün Türkçe’den Bulgarca’ya ge- ristan ve Türkiye’nin dostluk ilişkilerini güzel h a z ı r l a d ı ğ ı çen 15 bin sözcük içerdiğini belirten Yörük, şekilde devam ettirdiğini dile getirdi. “Türkçe’den şunları söyledi: “Bu sözlük, oldukça önemli Soydaşlarının en yoğun bulunduğu yeBulgarca’ya geçen kelimeler sözlüğü” ta- bir sözlük. Çünkü 500 yıllık bir birliktelik var. rin Bulgaristan olduğuna dikkati çeken Yönıtıldı. TÜ Rektörü Prof. Dr. Yener Yörük, Bir barış sürecimiz var. Objektif tarihçiler ta- rük, “Bulgaristan ve Türkiye arasında kökleri Balkan Araştırma Enstitüsünde düzenlenen rafından ortaya konulan, toplumların, dille- yüzyıllara dayanan bir birliktelik var. Dolayıtanıtım toplantısında, sözlüğün Bulgaristan rin, dinlerin bir arada yaşadığı büyük bir süreç sıyla da gerek dilsel gerek günlük yaşamda ve Türkiye’nin kültür hayatı için önemli bir bu. Toplumlar arası kültürel etkileşimle doğan karşılıklı etkileşimin en yoğun olduğu coğrafeser olduğunu söyledi. Acaroğlu’nun önemli kelime alışverişi var. İlk sözcük ‘Balkan’ söz- yalardan birisi Bulgaristan.” değerlendirmebir araştırmacı olduğunu anlatan Yörük, cüğü. Balkan kelimesi belki Osmanlıların çok sinde bulundu.
Mültecilerin yeni rotası Libya, Avrupa’yı korkutuyor
“Balkan rotası kapandıktan sonra artık mültecilerin bu rota üzerinden ulaşmasının mümkünatı kalmadı Almanya, son dönemde Libya ve İtalya Özellikle Avusturya’da mültecilerin gelişi konusunda uyarılarda bulunuyor. Washingüzerinde artan mülteci yoğunluğuna karşı bu ile ilgili ciddi endişeler bulunuyor. Geçtiği- ton Post gazetesi de Avrupa’ya ulaşan müliki ülkeye uyarıda bulundu. miz hafta Avusturya’da düzenlenen Cum- tecilere fiziksel bir saldırının dışında, cinaReuters’e konuşan Almanya İçişleri hurbaşkanlığı seçimlerinde, mülteci karşıt- yete kadar gidecek saldırıların olabileceğini Bakanı Thomas de Maiziere “Balkan rotası ları seçimlerin birinci turunda galip çıkmıştı. belirtiyor. Gazeteye göre bu saldırılara sakapandıktan sonra artık mültecilerin bu rota Avrupalı birçok siyaset bilimciye göre, se- dece mültecilerin değil, aynı zamanda mülüzerinden ulaşmasının mümkünatı kalmadı. çimlerdeki aşırı sağın yükselişinde Avus- teci yanlısı gazetecileri, politikacıları ve hatta Ancak İtalya ve Avusturya arasındaki Alp turya halkının mültecilerin akın akın gelme gönüllü grupları hedef olabilir. Geçtiğimiz sınırlarını korumak İtalya’nın elinde ve so- endişesi etkili olmuştu. yıl Almanya’da mültecilere karşı yüzlerce rumluluğunda” dedi. Almanya Federal Polisi de mültecilerin saldırı gerçekleştirilmişti. Yetkililer 2016’nın Mülteci rotasının Libya ve İtalya üze- gelişlerinin durdurulamamasından endişele- ilk çeyreğinde mültecilere karşı 347 saldırı rine yoğunlaşması üzerine Alman ve Avus- rini dile getiriyor. Federal yetkililer, yaz ayla- gerçekleştirilirken, bu saldırıların 73’ü mülturyalı yetkililer, İtalya’nın sınırlarını gü- rında mülteci akışının hızlanmasının ülkede tecilere doğrudan yapılmış saldırılar kategovence altına alması gerektiğini belirtiyor. aşırı sağcıların tepkilerine sebeo olabileceği risinde yer aldığını belirtiyor.
7
İsmail CİNGÖZ Kısa ve Uzun Vadede
Devamı-Karadeniz’in kuzey gölgesinden daha önce gelerek yerleşmiş olan Kuman (Kıpçak) Türklerine Osmanlı fetihleri yaşanırken yapmış oldukları yardımları nedeniyle “yardımcı” anlamına gelen “Pomaga” sıfatı verilen “Pomak Türkleri” ile başlayan (Nevrezova, 2006: 9) kısmen veya tamamen İslamiyet’e geçmeler; Torbeşler, Arnavutlar ve Boşnaklar ile devam etmiştir. Türklüğe ve İslamiyet’e karşı biriken gizli nefretler ise 1683 Viyana bozgunu ile ortaya çıkmaya başlamış (Şaybak, 2006: 60), 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’nda Osmanlı Devleti’nin yenilerek geri çekilmeye başlaması ile yaşanan saldırılar, kin ve nefretin açığa çıkmasını sağlamıştır. Bu tarihten itibaren Anadolu’ya doğru başlayan Türk göçleri kimi zaman kesintiye uğrasa da 1989 yılına kadar devam etmiştir. Bulgaristan’dan Anadolu’ya Türk Göçleri Tam bir felaketle sonuçlanan ve tarihe 93 Harbi olarak geçen 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’nda Bulgarlar Rusların desteği ile Çatalca önlerine kadar gelmişlerdir. 3 Mart 1878 Ayastefanos (Yeşilköy) Antlaşması ile Tuna Vilayetinde Bulgar Prensliği kurulurken; Sırbistan, Romanya ve Karadağ bağımsızlıklarını elde ederek Osmanlı Devleti’nden ayrılmışlardır (Nevrezova, 2006: 10). Bu savaş döneminde 350.000’den fazla Müslüman-Türk nüfus katliam, açlık, soğuk ve salgın hastalıklarla hayatını kaybederken, 600.000’den fazlası da göçe zorlanmıştır (Maral, 2010: 2). Anadolu’ya ilk Türk göçünün yaşandığı bu dönemden sonra maalesef ardı kesilmez bir şekilde devam etmiştir. Osmanlı fetihleri ile kitleler halinde Anadolu’dan göçler (ve burada yaşanan doğumlarla birlikte) kısa sürede Müslüman-Türk nüfusunun Bulgaristan’da %70-80 oranlarında çoğunluk hale getirecek şekilde artmasını sağlamıştır (Maral, 2010: 1). 1633, 1639, 1641 ve 1696 cizye defterleri kayıtlarına göre, neredeyse her yerleşim biriminde Hristiyan nüfusun varlığı olsa da birçoğunda Müslüman nüfus oranının %89’lara kadar çoğunluğa (Koyuncu, 2013) ulaşmış olduğunun görülmesi önem arz etmektedir. 1877-1878 savaşı sonrası yaşanan gelişmeler, Bulgaristan’ın büyük bir kısmında Türk nüfusunun azınlığa düşmesine sebep olmuştur. Nüfus oranı sürekli Türk-İslam unsurunun aleyhine değişmeye başlayan Özerk Bulgaristan Prensliğinin 5 Ekim 1908’de ilan ettiği bağımsızlığını 19 Nisan 1909’ta tanımak durumunda kalan Osmanlı Devleti’nin, ilk iş olarak bir protokol ile burada kalan Müslüman-Türk azınlığın Bulgar halkı ile eşit ölçüde dini, medeni ve siyasi haklarını garanti altına almaya çalıştığı (Nevrezova, 2006: 11) görülmektedir. 1912-1913 yıllarında peş peşe yaşanan iki Balkan Savaşı sonrasında 200.000 Müslüman-Türk göç ederek Osmanlı topraklarına göç etmek zorunda kalmıştır. Fakat Osmanlı Devleti bir kez daha Bulgaristan ile “İyi Komşuluk Antlaşması” imzalayarak, geride kalan Türk-Müslüman azınlığın haklarını garanti almaya çalışmıştır (Maral, 2010: 5-7). Yenilgiyi kabul ederek Birinci Dünya Savaşı’ndan çekilen Osmanlı Devleti’nin işgale uğraması üzerine Milli Mücadele ile kurulan Türkiye Cumhuriyeti, 1923 Lozan Antlaşması ile bağımsızlığını elde etmiştir. Cumhuriyet döneminde Türkiye’ye gelen göçmenlerin %48’inin (Şensoy, 2014)Bulgaristan’dan geldiği görülmektedir. Lozan sonrası Bulgaristan ile imzalanan İkamet Sözleşmesi ile 1913-1939 yılları arasında 198.688 soydaşımız Türkiye’ye göç etmiştir. Gelenler menkul ve gayrimenkullerini tasfiye etmişler, sözleşme gereği isteyenler ise taşınabilir mallarını getirebilmiştir (Konukman, 1990: 42; Vatansever, 2008: 68).İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra yurt dışı yasağı olsa da çoğunluğu kaçak/yasadışı yollarla olmak üzere Bulgaristan’dan göçler devam etmiştir. Bu şartlar altında 1939-1949 yılları arasında 21.353 soydaşımızın (Konukman, 1990: 42; Vatansever, 2008: 68-69) Türkiye’ye gelmiş olduğu görülmektedir. İkinci Dünya Savaşı sonrasında iki kutuplu dünya sistemi içerisinde Bulgaristan’ın Doğu bloğunda yer alması, Türkiye’nin de NATO’ya girme çalışmaları iki ülkeyi karşı karşıya getirmiştir. Bulgaristan, Türkiye’yi ekonomik olarak zora sokmak (Nevrezova, 2006: 27-28) ve asimile edememe endişesi taşıdığı Türk azınlıktan kurtulmak amacıyla 250.000 soydaşımızı göçmen statüsünde Türkiye’ye göndermek istemiştir (Bayraktar, 2007: 84). 1950-1951 yılları arasında 154.000 Türk tehcir edilircesine Türkiye’ye göç ettirilmiştir (Üstündağlı, 2009: 108). Fakat bu göçmenler arasına casus ve çingenelerin sokulmaya çalışıldığı tespit edilmiştir. Yakalanan 126 Bulgar casusunun ve tespit edilen çingeneler geri iade edilmiş ve Türkiye sınırı kapatmak durumunda kalmıştır (Konukman, 1990: 43). Devamı www.bghaber.org
8
Mayıs - 2016
BULTÜRK FAALİYETLERİNDEN RESİMLER
Bulgaristan Türklerinin Sesi
Murat-Raziye ULUTÜRK’ün NİKAHINDAN
Başbakan Yrd. Turul TÜRKEŞ’le birlikte
K ü t ü p h a n e m i z i n i s m i D r. N e j d e t Ö Z G Ü R
Bulgaristan İstanbul Başkonsolosu Dr.Aydoğan SUER
Dr.Nejdet Özgür’ün oğluna plaket Ahmet Selim ARSL AN
Celal ÖCAL
Azerbaycan İstanbul Başkonsolosu
BULTÜRK’ten Hizmet Plaketleri
BULTÜRK GENEL MERKEZ TRT İstanbul Nuh METE
Dr. Er da l K A RAB A Ş
Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği (BULTÜRK) Ankara temsilcisi İsmail CİNGÖZ Türkiye Emekli Astsubaylar Derneğini ziyaret etti.
Mayıs - 2016
Bulgar
Bulgaristan Türklerinin Sesi
halk
Bulgar halk sanatçısı Snejana Borisova:“Kişiliğimizi kaybetmemek için geleneklerimizi ayakta tutmalıyız” Şop bölgesinden halk sanatçısı Snejana Borisova hayli renkli bir sanat geçmişine sahip. Profesyonel kariyerine yeni arayışlar damgasını vuruyor, ki bu zaman çerçevesinde çocukluğundan seslendirdiği Şop şarkılarından da bir an olsun ödün vermiyor. Onun için bu şarkılar “kusursuz bir model, herşeyin üzerinde kurulduğu bir temel misali”. Bütün bu güzellik ünlü halk şarkıcısının repertoarına da yansımıştır: otantik Şop usulü şarkı söyleme tarzından Filip Kutev Halk müziği topluluğundaki çok sesli şarkı söylemeden geçiyor ve “Bılgarka – Penev” üçlüsüne, “Lozenki” dörtlüsüne… “Bolyari” orkestrasının disko ritimlerine kadar uzanıyor. Snejana`nın sesi “Transformation“ grubunun elektronik müziğinde de yer almaktadır. Italyan – Amerikan ortak yapımı olan “Aziz Pavel”, İtalyan “Kara perde” ve “Lurds” film müziği kayıtlarında da yer alıyor . Bütün bu film müziklerin bestecisi ise Carlo Siliotto’dur. Snejana Borisova`nın şarkı söyleme yeteneği doğup büyüdüğü Lozen köyünde ortaya çıkıp gelişmektedir. Daha sonra ise San Remo, Paris ve Londra gibi dünya sahnelerde, Sırp bestecisi Goran Bregoviç`in müzik topluluğu ile turnelerde parlıyor. Ünlü halk sanatçımız uzun yıllık konser, kayıt ve sahne performanslarının ardından bugün farklı bir alana atıldı. Snejana Borisova, otantik folklor icra eden Şop gruplarını yönetiyor, onların repertoarını hazırlıyor, albümlerin kayıdında yardımcı oluyor. Snejana Borisova, 61. yıldönümü kutluyor bu günlerde. Onun için zaman nasıl geçiyor, diye sorduk : “Ben Sofya`nın çok güzel bir köyünde doğup büyüme şansına sahibim, ki burada gelenekler günümüze kadar korunmuştur. Burada Lazarkı, Koledari grupları “yüzük çıkarma”, Babinden, Todorovden gibi yortuları kutluyoruz. Ailem her zaman gelenek-
sanatçısı
Snejana
lere sadık kalmıştır. Mesela Noel Yortusunda herkese minder üstüne oturur ortaya ise çok eskilerden kalmış bir sofra kurulurdu . Bulgar folkloru – işte benim hayatım. Şahsi görüşüme göre, kişiliğimizi kaybetmemek için geleneklerimizi ayakta tutmalıyız.”Filip Kutev” Halk Müziği Topluluğunun üyesi olunca ben profesyonel bir ses sanatçısı oldum. O zamana dek, ninelerimin , teyzelerimin şarkılarını bilen ve seslendiren bir kızdım. Müzik topluluğu çok büyük bir ekoldür. 15 yıldan bu yana müzik topluğunun üyesi olmamama rağmen ben bu topluluğun bir parçasıyım. Filip Kutev`in kurduğu koro, müzik topluluğunun kurucuları olan ses sanatçılarla çalışma şansına sahip oldum. Ben onlara hayranlık duyuyordum, ki onları ancak ve ancak televizyonlardan izleyebiliyor, radyodan dinliyordum, oysa aynı zamanda onlar o kadar mütevazı ve iyi niyetli insanlar ki, anlatamam. Her birinin yardımı bana çok dokundu. Bir Trakya şarkısı öğrenirken Trakya ses sanatçılarından, Rodop şarkısı için ise Rodoplu ses sanatçılardan yardım istiyordum. Şimdi ise ben, yönetmenlerimin yolunu takip ediyor, aynı şekilde köydeki kadınlara yardım ediyorum ve aynı yöntem-
Borisova
leri kullanıyorum. Tek sözle “Filip Kutev” topluluğunda edindiğim tecrübe benim çalışmalarımda yardımcı oluyor. Goran Bregoviç ile dünya sahnelerini keşfettim. Onunla insan ne kadar da deneyler kazanırsa kazansın kendi şarkılarını olduğu gibi koruması gerektiği gibi bir fikre sahip oldum. Bu şarkılara daha da büyük önem vermeyi öğrendim. Söz konusu turneler sırasında Adriano Çelentano, Yorgo da Lara, Zdravko Çoliç gibi büyük sanatçılarla çalıştım, Luçano Pavaroti ile San Remo Festivalinde bir araya geldik, Montrö Jazz festivalinde seyircileri ayağa kaldırmayı başardık. İşte orada bizim şarkılarımıza daha büyük değer vermem gerektiğini öğrendim, çünkü insanlar bizim şarkılarımızı beğeniyor, ancak uygun bir şekilde sunulduğu durumlarda.” Snejana Borisova, genç meslektaşlarının başarılı olması için profesyonel bir sanatçı olarak kendi tecrübesini paylaşıyor : “Genç meslekdaşlarım, başka sanatçılarının seslendirdiği ve bilinen şarkılar yerine otantik folklor kaynakları aramalılar. Kendi repertoarına, kendi görünümüne sahip olmalı. 90`lı yıllarda farklı denemelerde bulundum ve çok eleştiri aldım. Meslekdaşlarım bana: “Sen bunu nasıl düşünüyorsun, geniş ve herkesin geçtiği bir yol var”diyorlardı. Ben herşeyin geliştiğine inanıyorum. Bir zamanlar şarkılar insana her anında eşlik ediyormuş. O zaman ne radyo, ne de televizyon varmış. Bugün ise şarkılar otonantik ruhunu korumalı, yine de gençlerin anlayabileceği çağdaş ritim ve aranjman eşliğinde sunulmalıdır. Gençler, gerçek müziğini seçmeli ve halkımızın ruhunu temsil eden halk sanatına bel bağlamalıdır. Bizler, Şopların bir sözü vardır“Bizimkisinden daha güzel, daha üstün yoktur” diye. Ben bir Şop kadınıyım ve halkımın şarkılarını seviyorum. Ömrümün sonuna kadar onlara sadık kalacağım.“ Çeviri: Şevkiye Çakır
Bulgaristan’da belediyelerin hepsi yoksul
Bulgaristan’da mevcut 264 belediyeden % 60’ını oluşturan 156’sının borçları var. Onların gelir ve gider bütçeleri var ancak aldıklarından fazla harcıyorlar. Gelirleri devlet sübvansiyonlarından ve yerel vergi ve ücretlerden geliyor ama aslında maliyeleri genellikle devlete ve Avrupa fonlarına bağımlıdır. Parayi ödeyen müziği sipariş ettiği için
Bulgaristan’da iktidara gelen her siyasi partinin, temsilcileri tarafından yönetilen belediyelere öncelik tanıdığı söylenir. Bu söylemler özellikle Bulgaristan’ın şimdi içinde bulunduğu seçim öncesi dönemde çok daha fazla işitiliyor. AB’nin son bütçe döneminde Bulgar kasaba ve köylerine Avrupa kaynaklarıyla önemli miktarda yatırımların yapıldığı ve önemli gelişmelerin elde edildiği doğrudur. Öte yandan Kuzey Bulgaristan’ın merkez ve batı kesiminin birçok bölgesinde durumun feci kaldığı da doğrudur. Taşranın ahalisi bir bütün olarak azalırken, yaşam koşulları iyi olmadığından azalıp göçettiği de doğrudur. Bulgaristan belediyelerinin mali sorunları bu kadar ciddi, bunların ödeyemezliği bu kadar büyük ki, merkezi idare zorluk yaşayan belediyeleri yardımlamak için özel yasama ön-
lemleri almak zorunda kaldı. Belirli koşullarda ve en ağır durumda bulunan kasaba ve köyleri sağıltma programları ortamında bunların Maliye Bakanlığı’ndan faizsiz krediler kullanmaları öngörülüyor. Yapılan bu değişikliklerden en yakın zamanda en ağır durumda bulunan 40 kadar belediyenin faydalanması bekleniyor. Bir bütün olarak Belediyelerin borç ve garantileri 600 milyon Avro’dan fazlayken, toplam borcun % 75’i 20 belediyeden geliyor, Sofya Belediyesi’ne ise % 45’i düşüyor. Uzmanlar, yerleşim yerlerinin mali sorunlarının çözümü için Avrupa sübvansiyonlarının değil, bunlarda gelir ve istihdam sağlayan yatırımların rolü olduğunu savunuyor. Buna bağlı olarak yerel yönetimler yatırımcı çekilmesi için ortam yaratmalı. Şimdilik bunu başaran belediyeler azdır ve bunlar yoksul ve borçlanmış olup merkez yönetime bağımlılığını sürdürüyor.
Gül Yağı Müzesi kapılarını açtı
Bulgaristan’ın sembollerinden biri olan yağlı gülün müzesi var artık. Kazanlık şehrinin “Rozarium” parkında bulunan müzede gül yağı ve diğer gül ürünlerinin üretim tarihçesi gözler önüne seriliyor. Müzenin ilk teşhiri aslında daha 1967 yılında tertip edildi. İki yıl içinde epey büyüyen teşhir, Kazanlık Gül ve Uçucu Yağlı Kültürler Kurumuna taşındı. Şimdi ise Gül Müzesi, Kazanlık Tarih Müzesi bünyesinde çok güzel, yenilenmiş bir binada yer alıyor. Müzenin dünyada eşi benzeri yoktur.17. yüzyılda Suriye, Şam’dan getirilen Rosa Damascena türü gül çiçeği için buradaki iklim şartları son derece uygundur. “İklim yumuşaktır, gül tomurcuklarının şekillenmeye başladığı Şubat ayında da kış yumuşak olu-
yor, diyor müzenin görevlisi olan Veliçka Todorova. Bu türden gül çiçeğinin yetiştirilmesi açısından son derece önemli diğer bir koşul ise toprağın özellikleridir. Buradaki toprağın özelliklerinden dolayı gül çiçeği, kışın su tutmadığı için donmuyor. Ülkemize getirildikten sonra diğer bölgelerde de gül çiçeğinin yetiştirilmesi yönünde denemeler yapıldı, fakat gül kışın donduğu için bu çalışmalar başarısız oldu. Dolayısıyla elverişli coğrafi koşullardan dolayı gül yetiştiriciliği bu bölgede yoğunlaştı. Yıllar içinde bizde diğer gül türleri de yetiştirildi, fakat sonuçta Kazanlık gülü, dikili alanları neredeyse tamami ile kaplıyor. 10-15 Haziran günleri arasında olmak üzere yılda sadece bir defa çiçek açan Rosa damascenanın kokusu muhteşemdir” diyor Gül Müzesinde eski gül damıtma kazanı görülebilir. 18., 19., hatta 20. yüzyılının başında kullanılan bu tür tesisler, nehirlere yakın yerlerde kurularak soğutma işlemi için gerekli su temin ediliyordu. Dörde bir oranında, örneğin 15 kilo çiçeğe 60 litre su eklenerek 5 saat zarfında kaynatma işlemi yapılıyor. Kaliteli gül yağının elde edilmesi için çifte damıtma gerekiyor, yani aynen rakının yapıldığı gibi. Bu damıtma yönteminin
rakı üretiminde deneyimli olan Bulgarlar tarafından getirildiği sanılmaktadır. Müzede metal bir kap dikkatimizi çekiyor. 200 kilo kadar gül yağı alan bu eski kap artık 70 sene kullanılmadan boş duruyorsa da açılınca hala mis gibi kokuyor ve bu gül yağının kullanım süresi olmadığını kanıtlıyor. Kazanlık’ta bulunan Gül ve Uçucu Yağlı Kültürler Kurumunun kendi laburatuarı var, fakat gül yağının gerçek olup olmadığının anlamak çok kolay. Buzdolabına konulan gül yağı birkaç saniye içinde kristal haline geliyorsa gerçektir demek, diyor Veliçka. Bulgaristan’da üretilen gül yağı, yıllar içinde Paris’te, Viyana’da, Filadelfia, Chikago gibi şehirlerde düzenlenen fuarlarda altın madalyalar kazanmış bulunuyor ve günümüzde de prestijli parfüm, krem velosyon markalarına katılıyor, ayrıca farklı hastalıkların tedavisinde de kullanılıyor. “Bulgar gül yağı” adı ise 2014 yılından itibaren AB Komisyonu tarafından koruma altına alınan coğrafi adların siciline kayıtlıdır.
9
Filiz SOYTÜRK Nazım’ın ‘Severmişim meğer’ şiiri son 50 yılın en güzel şiiri seçildi
En güzel sevda şiirlerini ancak yürekten seven yazabilir.
Bulgaristan Türk şiirine de öz ve renk getiren, şairlerimize mutluluğun ancak uçan kuşun kanatlarında olduğunu aşılayan Büyük Nazım Hikmet dünyayı coşturmaya devam ediyor. İz Nazımın tüm eserlerini 8 cilt olarak ilk bastığımız için özel kıvançlıyız. 4 cilt halinde Bulgar dilinde de basabildiğimiz için de ayrıca gururluyuz. Nazım, Bulgaristan Türk köylüsünün hayatında kucaklaştığı en büyük ozan, en yürekli yaratıcı olarak kaldı. Nazım, rüzgârı bizde hala dinmeden esiyor. Gençler, “Ben yanmazsam, sen yanmazsan, biz yanmazsak, nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa” sorusunu soruyor. Hak ve Özgürlük davamızda da Nazım ateşinden alevlendik. Göç ederken bile Nazım’ı aradık. Bugün de eline yeni kalem alan her yaratıcımız Nazım suyundan içe içe kanatlanıyor. *** Nazım Hikmet unutulmadı ki! Katalonya Başkanı göreve Nazım Hikmet şiiriyle başladı İspanya’nın doğusundaki Katalonya Özerk Yönetimi’nin Başkanı seçilen Carles Puigdemont resmen görevini teslim aldığı törende usta şair Nazım Hikmet’in dizelerini okudu. Katalonya’da bağımsızlık yanlısı girişimlerin devam edeceğini vaat eden Puigdemont, bağımsızlık adımlarına atfen “Çok fazla şeyleri yaşadığımız uzun bir seyahatten geliyoruz. Ama yorulmadık” diye konuştu. Puigdemont daha sonra Nazım Hikmet’in bir şiirinden mısralarla devam ederek, “En güzel deniz henüz gidilmemiş olandır” dedi. *** Londra’da bulunan sanat merkezi Southbank Center, son 50 yılın en güzel 50 aşk şiiri arasına Nazım Hikmet’in ‘Severmişim Meğer’ şiirini de aldı. Şiirler, Southbank Center’ın şiir dalında uzman ekibi tarafından bir yıllık bir çalışmayla 30 ülkeden şairleri arasından belirlendi. Seçmeler yapılırken modern döneme ağırlık verildi. Ekip üyelerinden James Runcie, ”Gerçekten uluslararası ve üslup bakımından da çeşitlilik barındıran bir liste oldu. Zor olan, sadece 50 şiir seçmekti” dedi. Severmişim Meğer yıl 62 Mart 28 Prag-Berlin treninde pencerenin yanındayım akşam oluyor dumanlı ıslak ovaya akşamın yorgun bir kuş gibi inişini severmişim meğer akşamın inişini yorgun kuşun inişine benzetmeyi sevmedim toprağı severmişim meğer toprağı sevdim diyebilir mi onu bir kez olsun sürmeyen ben sürmedim Platonik biricik sevdam da buymuş meğer meğer ırmağı severmişim ister böyle kımıldanmadan aksın kıvrıla kıvrıla tepelerin eteğinde doruklarına şatolar kondurulmuş Avrupa tepelerinin ister uzasın göz alabildiğine dümdüz bilirim aynı ırmakta yıkanılmaz bir kere bile bilirim ırmak yeni ışıklar getirecek sen göremeyeceksin bilirim ömrümüz beygirinkinden azıcık uzun karganınkinden alabildiğine kısa bilirim benden önce duyulmuş bu keder benden sonra da duyulacak benden önce söylenmiş bunların hepsi bin kere benden sonra da söylenecek gökyüzünü severmişim meğer kapalı olsun açık olsun Devamı www.bghaber.org
10
Haziran - 2016
Bulgaristan Türklerinin Sesi
Avşin BALKAN B a l k a n Ş a m p i y o n u Ya s e m i n D ü n y a Ş a m p i y o n a s ı n d a
Yılan – Eş
Hayatı Benzetmeli Anlattığımızda Çok çok eskiden, köyün birinde yaşlı bir baba iki kızıyla birlikte yaşarmış. İki kızı da çok güzelmiş ama evlenmeyi düşünmezlermiş. Günlerini pamuk tarlarında çalışarak geçirirlermiş. Akşamları evin salonunda oturur, beyaz pamuğu ip haline getirmek için tarar, sonra ipi dokuyarak kumaş yaparlarmış. Böylece geçimlerini sağlarlarmış. Bir gün, kızlar babalarından kendilerine yeni bir tezgah yapmasını istemişler. Babaları da bambu kesmeye ormana gitmiş. Sel gibi bir yağmura yakalanmış. Sular yükseldikçe yükselmiş, çamurlu dalgalar azgın seller oluşturmuş ve sonunda köprüyü götürmüş. Akşam olmuş ama yağmur sağnak halinde hala devam ediyormuş. Baba bu tufanda evine nasıl döneceğini düşünüyormuş. Hem yorgun, hem açmış, çaresizlik içinde içini çekmiş: “Ah, şimdi beni evime kavuşturacak biri çıksa, kızlarımdan birini seve seve ona verirdim.” O anda, dev bir yılan sulardan çıkmış ve ıslık çalmış: “Sssss….Sssen az çnce ne söyledin bakayım?” Adam korkusu geçince kaçamak cevap vermiş: “Hiiiç… Soğuk ve açlıktan yakınıyordum.; hepsi bu. Bir de evime nasıl döneceğimi düşünüyordum.” “Yalan söylüyorsun!” diye karşılık vermiş öfkeli yılan. “Sssana yardım edene kızını vereceğini söyledin, ben duydum.” Yaşlının evine dönmesini sağlamak için, yılan bir kıyıdan karşı kıyıya kadar uzamış. Başka seçeneği kalmayan baba, ırmağı bu garip köprünün üstünde geçmiş. Yılan sarı dalgaların altında kaybolmadan önce bir kez daha ıslık çalmış. “Düğünü tez hazırla.” Baba süklüm süklüm evin yolunu tutmuş. Büyükj kızı sapsarı kesilmiş yüzünü görünce: “Babacık, ne oldu sana demiş?” “Ahh, bilmesen daha iyi!” diye cevap vermiş baba. Güzel kızını görünce gözleri buğulanmış. Yine de çekine çekine sormuş: “Söyle bana, bir yılanı eş olarak alır mıydın?” Büyük kız tiksinerek titremiş: “Ayy, asla! Ölmeyi yeğlerim.” O zaman, baba, daha başka bir şey söylememiş, gidip yatmış. Ama o günden sonra, yüreğinin üstünde sanki ağır bir taş var gibi olmuş. Konuşmuyormuş, yemiyor, içmiyor ve günden güne zayıflıyormuş. “Babacık seni bu derece üzen şey ne, söyle bana.” diye küçük kızı yalvarmış. “Belki derdine bir çare bulabilirim.” “Ahh, bana kimse yardım edemez”. diye baba iç çekmiş. Yine de sonunda her şeyi çocuklarına anlatmış. “Nasıl böyle bir şeye söz verebildin.Aklını kaçırmış olmalısın!” diye öfkelenmiş büyük kız. Ama küçük kız dingin bir sesle: “Artık üzülme babacık,” demiş. “Verilen söz tutulmalı. Ben yılanla evleneceğim.” “Gerçekten kendini feda etmeyi kabul ediyor musun!” diye haykırmış rahatlayan baba. Hemen aklına kızının varacağı koca gelince gözlerine yaşlar dolmuş. “Sen üzülme, babacık!” demiş yürekli genç kız onu üzmemek için. “Kim bilir, yılan belki de gelmez.” Ama bu boş bir umutmuş. Ertesi sabah. Ertesi sabah, bütün köy köpeklerin azhın ulumalarıyla uyanmış. Yılan arka sokakta sürünerek akarken komşular tiril tiril titreyerek kulübelerine kapanmışlar. O zaman, baba üzgün bir sesle: “Davul çalınsın!” kızımın nişanlısı geliyor. İnsanlar sakinleşmişler. Baba bir inek kestirmiş ve geleneğe uyarak bütün köyü yemeğe davet etmiş. Yiyecek, içecek bulmuş ama kutlama pek neşeli olmamış. Ancak konuklar gittikten sonra, genç koca karısına ırmak kıyısında gezmeye gitmeyi önermiş. Bir baş işaretiyle üzgün üzgün olur demiş. Babası ve ablasından izin alıp onu izlemiş. Su kıyısına varınca kocası: “Serinlemek için bir banyo almaya ne dersin?” diye sormuş. “Dünya dünya olalı beri, kadın kocasına boyun eğmelidir. diye cevap vermiş genç kadın.” Ama lütfen önce sen yıkan.” Cevabından memnun olan yılan serin suya akmış. O ne büyük mucize.! Yılan yakışıklı genç bir adam haline gelmiş. Sonra sudan çıkmış ve: “Korkma, benim, kocan,” demiş. El ele eve dönmüşler. Babanın sevincinin sınırı yokmuş. Abla kıskançlıktan çatlamış. “Nasıl bu kadar aptallık ettim de böyle bir kocayı ret etim!” diye kendisine kızmış. Devamı www.bghaber.org
Bulgaristan‘da düzenlenen 8’inci Balkan Dağ Koşusu Şampiyonası’nda genç kadınlar kategorisinde birinci olan 19 yaşındaki Yasemin Zengin, eylülde düzenlenecek dünya şampiyonası hazırlıklarına başladı. Bulgaristan’ın Nova Zagora kentinde 8 Haziran’da düzenlenen8’inciBalkanDağKoşusuŞampiyonası’nda 4100 metre genç kadınlar kategorisinde birinci olan Yasemin Zengin, altın madalyanın sahibi oldu. Yeni hedefini dünya şampiyonluğu olarak belirleyen Yasemin Zengin, eylül ayında yine Bulgaristan‘da yapılacak Dünya Şampiyonası hazırlıklarına başladı. Antrenörü Asım Yüz eşliğinde dağlık alanda ve Burdur Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi (MAKÜ) Spor Tesisleri’nde çalışmalarını sürdüren Yasemin Zengin, 20 Ağustos’ta Bursa‘daki Dağ Koşusu Dünya Şampiyonası milli takım seçmelerine de katılacak. ‘DESTEĞİMİZ DEVAM EDECEK’
Yasemin Zengin, antrenörü Asım Yüz ile birlikte MAKÜ Rektörü Prof. Dr. Adem Korkmaz‘ı ziyaret etti. Üniversite olarak kapılarının Yasemin’e her zaman açık olduğunu söyleyenRektör Adem Korkmaz, “İlimizde her türlü spora ilgi duyan amatör ya da profesyonel branşlara kapımızı açacağız. Buradaki amaç her türlü kamu kaynağını şehrin ihtiyaçlarına seferber etmek. Bunun da sınırını koymuyoruz. Ne gerekiyorsa nasıl yapılabilecekse o şekilde sporcularımızın hizmetine sunacağız. Bu başarılı sporcumuza üniversitemiz salonunda ne yapmak isterse bu konuda desteğimiz her zaman devam edecek” dedi. ‘EN İYİ ŞEKİLDE ÇALIŞACAĞIM’ Burdur merkez Çine Köyü’nde oturan ve atletizmle ilkokul yıllarında tanıştığını anlatan Yasemin Zengin de 2010 yılından bu yana da Asım Yüz ile çalışmalarını sürdürdüğünü kaydetti. Spora başla-
dığı ilk yılında Türkiye‘de dereceler yaptığını vurgulayan Yasemin Zengin, şöylme devam etti: “2013 yılında Denizli Çal‘da milli takıma seçildim. Yıldızlar dünya şampiyonasına katıldım.Fransa‘da takımımız şampiyon oldu. Sonra Romanya‘da Balkan Şampiyonası’na katıldım. Son olarak da Bulgaristan‘da yapılan Balkan Şampiyonası’nda şampiyon oldum. Türkiye‘yi ve Burdur‘umu en iyi şekilde temsil ettiğim için mutluyum. Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Adem Korkmaz‘a üniversitenin salonunu bize açtığı için teşekkür ederim. Salon çalışmalarımız yoktu. En iyi şekilde çalışacağımıza ve en iyi şekilde ülkemizi ve üniversitemizi temsil edeceğimize inanıyorum.”
İşverenler ve Sanayiciler Konfederasyonu Türkiye’de Bulgaristan’ın Sofya merkezli en büyük iş dünyası kuruluşlarından biri olan KRIP’in 1 yıl önce faaliyetine başlayan Haskovo Temsilciliği Başkanı Stefan Dimitrov, beraberinde Sv. Georgi Klisesi Papazı Alexandır Çıkırık ile birlikte Edirne Ticaret ve Sanayi Odası (ETSO) Yönetim Kurulu Başkanı Recep Zıpkınkurt’u makamında ziyaret etti. Bulgaristan‘ın Sofya merkezli en büyük iş dünyası kuruluşlarından biri olan
KRIP’in 1 yıl önce faaliyetine başlayan Haskovo Temsilciliği Başkanı Stefan Dimitrov, beraberinde Sv. Georgi Klisesi Papazı Alexandır Çıkırık ile birlikte Edirne Ticaret ve Sanayi Odası (ETSO) Yönetim Kurulu Başkanı Recep Zıpkınkurt’u makamında ziyaret etti. Bulgaristan’ın ulusal düzeyde, iş ve ekonomi dünyasını ve ticari ortamını iş adamlarının lehine geliştirmek ve iyileştirmek misyonu ile çalışan KRIP’in fa-
Başbakan Boyko Borisov, büyük Alman Aile Şirketleri Vakfı temsilcileriyle temasta bulundu
‘3. Havalimanı’ndan özellikle Bulgarlar memnun’
“Bulgaristan dürüst iş ilişkilerine her zaman iyi tutum göstermiştir. Ülkemizde faaliyet gösteren Alman şirketleri ise bunu çalışmalarıyla kanıtlamıştır ve biz hükümet olarak Almanya’dan gelen her yatırımcıya yardımcı olmaya hazırız.’ Başbakan Borisov bunu Alman Aile Şirketleri Vakfı’nın resmi heyetiyle görüşmesinde belirtti.Heyete, tekstil sanayii, tarım, inşaat ve emlak, şirket yatırımları, sanayi mineralleri üretimi, elektroteknik, gıda sanayii, seyrüsefer, kimya sanayii sektörlerinde çalışan 30 kadar büyük Alman aile şirketinin temsilcileri dahil edilmiştir. Vakıf, ortalama tedavülü 1.4 milyar Avro olan 400 büyük Alman aile şirketini çatısı altında birleştiriyor. Kumpanyaların her birinde ortalama 6 biner işçi çalışıyor. Aile Şirketleri Vakfı Yürütme müdürü Stefan Oetker: ‘Burada olumlu gelişmeler görüyoruz ve ülke doğru yöndedir’ diyerek heyetin olağanüstü yüksek seviyesini belirtti. İçine Bulgaristan’da kalıcı yeri olan Festo, Quarzwerke, Dr. Oetker ve diğer büyük aile şirketleri dahildir ve bunlar Bulgaristan’a yatırım yapmaya ilgi gösteriyorlar.
DHMİ Müdürü Yıldırım, 3. Havalimanı’ndan özellikle Bulgarların memnun olduğunu belirterek, ‘Çünkü onların da hava trafiği artacak, gelirleri artacak’ dedi. BULGARİSTAN VE ROMANYA İLE İŞBİRLİĞİ Devlet Hava Meydanları İşletmesi Genel Müdürü Serdar HüseyinYıldırım, 3. Havalimanı açıldıktan sonra Bulgaristan ve Romanya hava sahalarında yaşanacak olası bir trafik artışı nedeniyle her ikiülkeyle de koordinasyon çalışmaları başlattıklarını söyledi. Yıldırım kötü niyetli olarak uçurulmak istenen İnsansız Hava Araçları’nın (Drone) önlenmesi için de son aşamaya geldiklerini belirtti. Genel Müdür Serdar Hüseyin Yıldırım, 3. Havalimanı ile ilgili yaptığı açıklamada, “Özellikle Bulgarlar bu duruma hazırlar ve memnunlar. Çünkü onların da hava trafiği artacak, gelirleri artacak. Dolayısıyla bir sıkıntı olmayacak” dedi. RAKAMLAR HEPİMİZİ SEVİNDİRDİ Serdar Hüseyin Yıldırım, “Bu koordine çalışmalarını Bulgaristan ve Romanya’nın iki kurumu ile başlatmış durumdayız. 2015 yılı sonu itibariyle başlattık. Bizim dışımızda ülkelerin kendi programları olduğu için hemen başlattık. Trafik artışı söylediğiniz kadar olmayacak. Geçen sene Atatürk havalimanı 61 buçuk milyon gibi bir yolcu sayısı ile Avrupa’da üçüncü sıraya oturdu. Uzun senelerdir, çift haneli büyümenin sonucunda gelinmiş olan bir rakam hepimizi sevindirdi gerçekten. Heatrow ve Paris’ten sonra üçüncü sıraya oturduk. Tabii takdir ederseniz ki bu böyle devam etmeyecekti. Hep yüzde 10 büyüme olmaz. Dik eğri önce ivmesini kaybedecektir. Daha sonra düz bir seyir izleyecektir. Dünyanın her yerinde bu böyle olmuştur. Aslında beklenmeyen bir turist düşüşü olduğu için de sayılarımızda çok ciddi bir artış beklemiyoruz. 3. Havalimanı açıldığı zaman şahsen ben 70 milyon civarında yolcu bekliyorum” diye konuştu. ‘BULGAR HAVA SAHASINA GİRME
DURUMU VAR’ Yıldırım 2018 senesi için konuştuğunu belirterek, şunları söyledi; “Bu rakamın birden 90 milyon yolcuya sıçraması söz konusu olmayacaktır. Çünkü yeni havalimanımızın ilk fazı açıldığı zaman iki pistle hizmet verecek. İki bağımsız paralel pist ve 90 milyon kapasiteli bir terminal olacak. Herkes bir anda 90 milyon geleceğini zannediyor ama öyle olmuyor. Benim kanaatim 70 milyon yolcu sayısına ulaşacağız 3. Pist açıldıktan sonra 2019’da belli bir artış görebileceğiz. Fark şurada, özellikle denize doğru kalkışlar sırasında daha tırmanış tamamlanmadan, Bulgar hava sahasına girme durumu var. Dolayısıyla bu durumu koordine ediyoruz. Prosedüre ve rüzgar durumuna göre yine Bulgar hava sahasında başlayacaklar. Bu durumlarda bir sıkıntı yaşayacağımızı beklemiyorum. Gayet koordineli bir şekilde devam ediyor ve Bulgarlar bu duruma hazırlar ve memnunlar. Çünkü onlarında hava trafiği artacak, gelirleri artacak. Dolayısıyla bir sıkıntı olmayacak” ‘HAVA SAYESİNDE PLANLANAN TARİHTEN ÖNDE’ “Yeni İstanbul Havalimanımız yolunda gidiyor” diyen Yıldırım, “Hatta inşai faaliyetler planlanan da önde. Bu da havanın müsaade etmesi etkili oldu. Geçen sonbahar az yağışlı geçince çalışabilinen gün sayısı arttı. Dolayısıyla planın önüne geçtik. Hava tarafında da bizim çalışmalarımız devam ediyor. Bir havalimanı netice de bir zincir gibi düşünebiliriz bir çok unsurun çalıştığı birbiriyle etkileştiği en ufak aksaklığın her tarafa sirayet edeceği önemli bir iş kolu. Hepsini tek tek düşünmek ve güçlendirmek durumundayız. Havacılık zinciri ancak en zayıf halkası kadar güçlüdür. Bu konularda biz çalışmalarımızı yoğun bir şekilde devam ediyoruz. Hava tarafının dizaynında prosedürlerin de seyrüsefer yardımcıları konusunda şu ana kadar her şey yolunda gidiyor. 2018’in ilk çeyreği olarak düşünülen ve Başbakanımızın açıklamasıyla 26 Şubat olarak verilen tarihi tutmak için her türlü gayret gösteriliyor.
Bulgaristan Türklerinin Sesi
haziran - 2016
Aile
Ertaş
Bulgaristan’da Savaş Kurbanların Anılması İkinci Dünya Savaşı’nda ölen Amerikalı pilotları anma amacıyla 30 Haziran’da düzenlenecek tören sırasında ABD‘ye ait iki F-15 C/D uçağının başkentSofya‘da “alçak uçuş” yapmalarına izin verilmedi. ABD’nin talebine göre ülkenin Sofya Büyükelçiliği binasının önünde 19431944 yılları arasında ölen Amerikalı savaş pilotların anıtında düzenlenecek tören sırasında iki uçağın 600 metrelik bir yükseklikte geçiş yapmaları öngörülüyordu. Bulgaristan Ulaştırma Bakanlığının ret kararında akşam üzeri, alaca karanlıkta yapılması planlanan uçuşun risk unsuru taşıdığı ve bölgede yaşayan halkta stres yaratabileceği ifade edildi. Bulgaristan’ın Graf İgnatievo Askeri
Hava Üssü’nde yapılan “Trakya Kartalı 2016″ tatbikatına katılmak üzere bir süredir ülkede bulunan 8 uçaklı ABD filosuna ait jetler daha önce, Filibe şehrine yakın yine bir Amerikalı pilota ait anıtın bölgesinde benzer bir törene katılmıştı. ABD’nin Sofya Büyükelçiliği’nin
yanında 2010 yılında kurulan anıt ile ilgili ülkedeki tartışmalar sürüyor. İkinci Dünya Savaşı’nın başında Nazi Almanyasının yanında yer alan Bulgaristan‘ın başkenti Sofya, İngiliz ve ABD uçaklarınca defalarca bombardımana tutulmuştu. Resmi verilere göre, saldırılar sırasında Sofya‘da bin 243 kişi ölmüş, bin 355 kişi yaralanmış, 5 bin 300 bina yıkılmıştı. Aynı zamanda seferler sırasında Sofya semalarında düşürülen 100’ü aşkın savaş uçağında 159 İngiliz ve Amerikalı pilot hayatlarını yitirmişti. Bulgaristan’daki Rusya yanlısı solcu siyasi güçler ise anıtın kaldırılması için kampanyalarını sürdürüyor.
Rosen Plevneliev: Mülteci krizi Avrupa’yı doğu ve batı diye ikiye böldü
Bulgaristan dünyada gıda üreten liderler arasında yer almak istiyor
“Rosen Plevneliev: Avrupa Birliği ülkeleri arasında duvar örülmesi fikrine karşıyım. Schengen, Avrupa’da özgürce sehayat etmek isteyen 500 milyon kişinin hayali...” Geçtiğimiz günlerde Kiev’i ziyaret eden Bulgaristan Cumhurbaşkanı Rosen Plevneliev ‘yılın insanı’ ödülüne layık görüldü. Global Conversation ekibi kendisiyle Bulgaristan’daki çalışma ofisinde görüştü. ‘‘Sayın Cumhurbaşkanı euronews’e konuk olduğunuz için çok
Bulgaristan bütün dünyaya gıda üretmektedir ve bu alanda en iyileri arasında olmak iddiasından vazgeçmemeliyiz. Bunu Cumhurbaşkanı Rosen Plevneliev Letnitsa şehrinde meyve konservesi işletmesinin açılışında söyledi. Plevneliev Bulgar gıdaların dünyada yüksek kalite ile ünlü olduklarını ve çok arandığını bildirirken yakında ülkemizin Orta ve Doğu Asya’daki perspektifli pazarlarda daha iyi konum alacağını ekledi. Yeni işletmenin üretim bazının yılda 5 bin tona varması ve yeni 400 yeni iş yerinin açılması bekleniyor.
teşekkürler. Bu ödül size Ukrayna’nın milli egemenlik ve bağımsızlığına destek olduğunuz için verildi. Rusya hala Kırım’ı elinde tutuyor ve Ukrayna’nın Avrupa Birliği’ne katılma sürecine engel olmaya çalışıyor.’‘ Rosen Plevneliev, Bulgaristan Cumhurbaşkanı: ‘‘Elbette Rusya’nın tutumu bizi endişelendiriyor. Sadece Ukrayna konusunda değil… Genel anlamda da bu böyle… Rusya’nın, dünyadaki süper güçlerden biri olma konusunda bir arzusu var. Onların ilgi alanlarına saygı duyulması gerekiyor. Ancak 19. yüzyıl politikalarını izlemeyi sürdürmek de çok yanlış… Uluslar orduları, askerleri ve nükleer silahlarıyla güçlü olmamalı… 21. yüzyılda uluslar, ülkelerinden çıkardıkları başarılı insanlarla güçlü olmalı…’‘
Priştine’de kitap fuarı Bulgaristan’dan arabayla geçecek
KosovaYayıncılar Derneği Priştine’de bir kitap fuarı etkinliğine imza attı. Fuar, Balkan edebiyatını Kosova’da buluşturuyor. Yaklaşık 200 yayınevinin hazır bulunduğu kitap fuarındaki indirimli fiyatlarsa okurları geçen yıl olduğu gibi bu yıl da, cezbediyor. Priştine Gençlik Sarayı’nda kitapseverlerle buluşan fuara bu yıl özellikle üniversite öğrencileri yoğun ilgi gösteriyor. Fuarın koordinatörü Besian Zeneli etkinlik hakkında şu ifadeleri kullandı: “Bu yıl yine Priştine’de gerçekleştirdiğimiz fuara ilginin fazla olması bizleri mutlu ediyor. Özellikle üniversite öğrencilernin fuara katılması ülkemizde her geçen gün kitap okuma alışkanlığının arttığının da bir göstergesi. Bu yıl yüzlerce yeni kitap, fuarımızda yer alıyor. Bu sayede üniversiteye hazırlanan gençlerimizde aradıkları kitapları kolayca bulabiliyor. Amacımız ülkemizde gençlerimizi, çocuklarımızı kitap okumaya teşvik etmek. Çünkü okursak kendimize yeni bir dünya yaratabiliriz. Fuarımız hafta boyunca açık kalacak. Geçen yıla kıyasla daha fazla ziyaretçi bekliyoruz.” Bu yıl fuarda farklı yazarların Arnavutça’ya çevrilmiş romanlarının satışlarında ciddi bir artış gözleniyor. Kitap fuarına ilgi oldukça fazla. Talep edilen kitaplar arasında Necip Fazıl Kısakürek’in eserleri de var. 18’inci Priştine Kitap Fuarı’nda bu yıl ilkler de yaşanıyor. Fuar kapsamında, hayatını kaybeden Kosovalı şairler için şiir saatleri düzenlenecek. Kosova Yayıncılar Derneği tarafından oluşturulan özel jüri en iyi şiir kitabı ve en iyi eleştiri kitabını seçecek. Fuar çerçevesinde ayrıca, Arnavut edebiyatı ve yabancı edebiyat dalında yılın yazarı ödülleri de sahiplerini bulacak.
olan gurbetçilerin dikkatine: Bulgaristan’da Sofya – Kapıkule arası
tamamen otoyol oldu. Hız limiti 140 km/s’e çıktı. Güvenlik sorunu devam ediyor, gece yolculuğu yapmayın. Ülkede otobanlar ücretli. Vinyet almanız gerekiyor. Sofya – Kapıkule arsındaki 110 kilometrelik yeni otobanın bitip 168 kilometrelik eski bölüme eklenmesiyle Önemli telefonlar birlikte Türkiye istikametindeki otobanın •T.C. Sofya Büyükelçiliği: Boulevard Vauzunluğu da 280 kilometre oldu. Bu gesil Levski 80,Sofya Tel: +359 2 980 25 30 lişme vinyet fiyatlarına da yansıdı. Eskiden •T.C.Filibe Başkonsolosluğu: Filip Makeotomobiller için 10 Leva (5 Euro) olan hafdonski 10, Plovdiv Tel: +359-32-275160 talık vinyet ücreti 15 Leva (8 Euro), aylık Burgaz Başkonsolosluğu: Boulevard •T.C. vinyet ise 30 levaya (15 Euro) çıktı. Polis para tahsilatı yapamaz Otoyollarda beyaz renkli ve üzerinde bağlı oldukları bölge numaraları bulunan araçlı polisler dışındakilerin cezai işlem yapma yetkisi yoktur. Trafik cezaları, ülkenin para birimi olan Leva ile yapılır.
Rüşveti şikayet edin Bulgaristan’da ‘çorba parası’ adı altında sizlerden rüşvet istenilirse sakın vermeyin. Rüşvet alan da veren de suçludur. Bulgaristan İçişleri Bakanlığı rüşvet konusunu bitirmek için çok ciddi çalışmalar yapıyor. Bu konuda bir çok şikayet hattı var. Şikayet yaparken de polisin yaka numarası, adı, olay yeri, saati, tarihi ve zamanını belirtmeyi unutmayın. Şikayet etmek isterseniz 00 359 2 982 22 22 veya 112’yi arayın.
Demokrasia 38, Bourgas Tel: +359 56 879940 Polis imdat: 112 veya 166 Trafik Çekici: 146 •Yol yardım servisi: +359 2 980 33 08 •THY Sofya Ofisi: +359 2 947 40 06 -07 Bulgaristan’da dış ülke temsilcilikleri: • A L M A N YA : U l i c a F r e d e ric Joliot Curie 25, Sofya +359 2 91 83 80 •AVUSTURYA: Boulevard Zar Oswoboditel 13 / Ulica Schipka 4, Sofya Tel: +359 2 932 90 32 •BELÇİKA: Pl. Veltchova Zavera, Sofya Tel: +359 2 988 72 80 •FRANSA: Rue Oborichte 27, Sofya Tel: +359 2 965 11 00 •HOLLANDA: Oborishte Straat 15, Sofya Tel: +359 2 816 03 00 •İSVEÇ: Alfred Nobel 4, Sofya Tel: +381 2 930 19 60
11
ÇAKIR
Çatırdayan Bulgaristan
Cumhurbaşkanı seçimlerinde dengeyi korumak bizim elimizdedir. Hiç bir iş adamsız olmaz, desek de, asıl zor olan işe göre adam bulmak. Bir Batıya bir Doğuya bakan ve yaz sıcakları bastıkça Ege ve Ak Deniz kumsallarını aklından çıkaramayan Bulgarlar’in işi, hele bu seçim yılında, hakikatken çok zor. Bizim işimiz de hiç kolay değil, çünkü bu seçimlere mutlaka katılmak zorundayız. Beklenen Cumhurbaşkanı adayı henüz gösterilemedi. Bizim için iyi bir Cumbaşkanı olan Rosen Plevneliev’in ardından konuşanlar çoğalıyor. Konuşanlar Putinci siyasete saha açmaya çalışıyor. Onlardan biri de A. Doğan ve Peevski’den kalan basındır. Biz, yazıp çizenler, taraf tutmamalıyız. Taraflardan her birinin görüşlerine yer verip halkı serbest seçime götürmeliyiz. Fakat hayat tam da öyle değil. Ölü köpeğin üstüne işemek kolay. İşte öyle bir örnek: Kalemi ince yazan Bulgar gazetecilerden Valentin Haciyski, ses getiren bir yorum yayınladı. Plevneliev Hangi Amerika’ya Yaranmaya Çalışıyor? Başbakan Borisov’u bir barışsever olarak gözde büyütmek aptallık olur. O hep yalan söylüyor. Ardından söylediklerinden cayıyor. Her ne zaman dış siyaset konusunda bir şeycik söylese, devletçi düşünmeye başladığından değil tabii, bunu korktuğundan ve alçaldığından yapıyor. Başbakan “onayıyla” seçilen Başsavcı Tsatsarov’un birkaç gün önce uyuşturucu savaşı adıyla tanıttığı olaya, Başbakan “mahalle kavgası” dedi. Çatışmada kurşungeçirmez yelekleri delen kurşunların birçok can almasından sonra Borisov’un istifası beklendi. 8 Haziran günü Avrupa Parlamentosunun boş salonunda Cumhurbaşkanı Plevneliev’in okuduğu raporu kimin yazdığını öğrenemedik. Bu işi bilenler, Viyana’dan akıl veren İvan Krıstev ile Sofya’daki Amerikan Büyükelçisi arasında kaldılar. Öteyandan, AB Genel kurulunda kürsüye çıkan Plevneliev’in, Bizdeki ruh halini yansıtmadığı gibi, Amerikan ve Avrupa geleneklerine de uymayan konuşmasını kimin yazdığını söylemek zor. O, zamanı dolan ve Oval Salonu boşaltmaya hazırlanan B. Obama’nın zamansız fikirlerine destek sunmaya çalışırken, Avrupa’da, özellikle de Amerika’daki sağ siyasi güçler arasında ve amerikan geniş kamuoyunda olgunlaşa süreçleri sanki göremedi. Bulgaristan Cumhurbaşkanı gerçekten de bu kadar dar görüşlü ve bu kadar bağımlı bir durumda mıdır? Nasıl oldu da onu böyle kıskıvrak bağlaya bildiler? Plevneliev’in Rumanya ile büyük oyunu: Bakış açısı olarak Rusya ile mukayese edildiğinde, haritada üzerinde bile Bulgaristan Romanya’dan farklı bir yer alıyor. Versqy (1919) Anlaşmasında, Romanya sınırları, diğer devletlerden talebi olan Almanya’ya karşı olduğu kadar, Rusya’ya da karşı çizilmişti. XIX yy ortalarında Tuna boyu Prensliklerinin birleşmesinden oluşan ve yeni adı da çok tartışmalı olan Romanya’nın tarihi, derin Latin kökleri olan Ulah ve Moldav halk yaşantısı ile İslav elit arasındaki mücadelenin tarihidir. Rusya ile olan toprak kavgalarının közleri bugün de kızarıyor. Romanya’nın geleneksel RUS düşmanlığı derindir. Roman dilindeki “Transnistru” (Dnepır’ın Batısı) eski Moldova Sovyet Cumhuriyeti’nden bir parçaydı. Bugün Rusya’nın elindedir. Bu toprak parçası İkinci Dünya Savaşı’nda anakenti Odesa olan ve Transilvanya’nın Macaristan’a geri verilmesinden sonra Hitlerin Bükreş’te tazminat olarak verdiği ve “yeni topraklar” denen bölgedir. Rusya, 1940’ta olduğu gibi bugün de, 1878’de Romanya’yı nasıl bir Karadeniz devleti yaptığını, önce Moldova Besarabyası’na karşı değiştirmek istemediği, sonra Bulgar Kuzey Dobrucası’na nasıl sahip çıktığını iyi hatırlıyor. “Dikey Rusya” dışında, 1940’ta olduğu gibi, politik Rusya’nın Baltık ülkeleri, Galiziya, Voliniya ve Beserabya topraklarının daha büyük kesimiyle genişlemesi, Rusya’nın başına yarardan fazla dert açtı. Üstelik bir defa Rusya toprakları sınırlarına alınan ve “dikey Rusya”dan bir parça olan herhangi bir toprak parçasının geri alınması için yürütülen savaş sonuç vermeden kalmıştır. (Yazar Rusya’nın ilhak siyasetini haklı göstermek istiyor.) Devamı www.bghaber.org
12
Haziran - 2016
Osman BÜLBÜL Herkes Medeniyet Yaratamaz Subaşında düşündüklerim. Yaşlı başlı Viyana’da neler geçiyor aklımdan bir bilseniz. Hafta sonunda “Boden See” gölüne gittim. Yeşil kamışlardan örülmüş çelengi içinde gök mavisi kocaman bir göl! Suya bakarken kafam şuna takıldı: Su, karanın ortasına sanki boylu boyunca yatmış. Irmak almıyor. Dolmuyor. Yaz kış kendiliğinden dopdolu. Dev Avrupa nehirlerinden birkaçına kaynak… Akıp denizleri dolduruyor da, kendisi hep aynı… Ren nehrinin kollarından birinin gölden çıktığı noktadayım. Uğultusuz bir doğuş! Irmak usulca hayat yoluna koyuluyor. Muhteşem bir sahne! Bizim memlekette su pompalarından bin adet birden çalışsa, dolduramaz bu büyük nehir yatağını. Su gölden kaçtığını belli ettirmiyor. Gizlice özgürlüğüne kavuşuyor. Bin bir bitkiye hayat verecek, sevincini gizliyor. Göl ana, nehir de yavrusu desek, birbirinden ayrılırken ağlaşmaları gerekmez mi! Yoksa göl, ırmaklar ve denizler bir bütün mü? Uzun uzun balıklar yola çıkan damlaları uğurluyor. Büyük göl sonsuz bir hayat kaynağı! Nehirse hayatın taşıyıcısı! Dalgalar nilüferleri oynatırken okşuyor. Etraf çiçek çiçek… Koncalar sırada! Kokulardan mest olmuş arılar nazlı. Tozlaşıp kardeşleşmeye çırpınan hayat vızıltı bekliyor. Napolyon askeriyle bu diyara ilk ayak bastığında kışmış. Bembeyaz kar. Göl buz altında… Nehir akıyor. Su asla azalmıyor. Bonopard durmuş subaşına ve: “Ben böyle bir güzellik görmedim!” demiş. Avrupa çoraklığından toprak, toprağından bereket teknesi yapabilen eğer suysa, anası burasıdır. Balıklar bana bakıyor. Şaşkınlığımın farkındalar. Suyun üstü kayık, kayıklarsa sevgili dolu. Yeni olanın doğmasından önce sevgi gerek. Burada toprak suyu su da toprağı sevmiş de göl olmuş. İşi içine sığmayan büyüklük, bütün Avrupa’yı işgal etmiş. Tuna da durmadan akıyor. Bu bitmeyen akış o kadar cömert ki, kökleri su alan bitki ve ağaçlar sayısız. Kanatlarında sevgi taşıyan kuşlar bu sudan içiyor. Avrupa Avrupa olalı bu böyledir. Tüm güzellikler gibi suyun da sesi ve rengi var. Tonları merak edenler akıntının önündeki Şafhausen Şelalesine uğruyorlar. Dalgalar pamuk beyaz. Kayalara çarpan dalgaların duşunda ıslanmak güzel! Uğultu şarkısı mutluluk veriyor. Yüze vuran damlalar da öyle! Hiçbir yere sığmayacak kadar bol su var burada. Tanecikler kardeşleriyle el ele, ortak yolda… Bu duyguları Ohri Gölünde de yaşamıştım. Doğa öğeleri aralarında anlaşmış. Basınç sabit. İnip çıkmıyor. Burada uyuyan geçmişi unutuyor. Yaşlılarsa kendilerini çocuk gibi hissediyor. Sevdalanmak tehlikeli, çünkü saat aşırı dalgalanmayan sevda sevdadan sayılmaz. Telefonda eşime “ben senin sitemini bile özledim” dedim. İşin farkına vardı. Gül koparan dikenine katlanır. Birden sustu. Her şeyin birbirine benzediği ortamda doğum olmaz, dediklerini hatırladım. Güzelliklere boğulmuş uyumluluğun izleri düz. Anılar da öyle. İnsan hatıraları yönetemiyor. Onlardan ancak notsalcı doğuyor. Geçmişten olan ve yaşamak isteyen yalnız özlem! Hayat ırmak boylarında başlar ve gelişir. Kültür oluşur. Kültürden de medeniyet doğar. Dünyada 33 medeniyete beşik olan toprak Anadolu’dur. Avrupa’da esen yeller büyük doğuşların esintisidir. Avrupa ismini bile Yakın Doğulu bir güzelin isminden almıştır. Din, Kültür ve Hukuk kökleri de Anadolu’dadır. Bu işte, Türklerin rolü belirgindir. Medeniyetimizle herkesin birbirine kastettiği topraklarda barış, hoşgörü ve kardeşlik ilişkileri serpilip açmıştır. Nehirlerin, göllerin beşiği olduğu gibi, medeniyetlerin de kökleri, ataları, yaratıcı aydınları vardır. Aydınlar çağların karanlığı içinde yanar. Onlar karanlıktan aydınlık yaratanlardır. Dillerin ve dinlerin beşiği olan Anadolu insan topluluklarını masallardan efsanelere sözlüden yazılı tarihe taşımıştır. B,z tarihi olan bir milletiz. Masallar, efsaneler, bilginler, aksakallar bizi anlatır. Soframızda iftar açan bizi unutamaz. Devamı www.bghaber.org
Bulgaristan Türklerinin Sesi Araştırma
Bu çorbaların öyle bir özelliği var ki... Sofralarımızda sürekli bulunan Türk mutfağının başlıca tatlarından olan çorbalar, kansere, sindirime, kolesterole ve bunun gibi binbir derde çare olduğunu biliyor musunuz? İşte çorbaların yaraları... Domates Çorbası Domatesin enerji değeri (kalorisi) çok yüksek değildir. Bir orta boy domatesle en fazla 30 35 kalori alırsınız. Domates ve domates ürünlerinin kilo yönetimini kolaylaştırmasının bir nedeni de budur.Domates suyu fazla kilo aldrımaz. Domatesin faydası lif bakımından güçlü olmasından gelir. Kan basıncını azaltır. * Kansere karşı direnç veriri. * Diyeti kolaylaştırır. * Kansızlıkla mücadelede yardımcıdır. Kan yapıcıdır.Özellikle hormonsuz domatesler tercih edilmelidir. TARHANA: Geleneksel lezzetlerimizden tarhana, hem besleyici özelliği hem de içerdiği protein, vitamin ve minerallerle sağlık deposu... * Besleyici bileşimi yanında, iştah verici özelliği ile, bebek ve çocuklara, nekahat dönemindeki hastalarla, halsiz ve zayıf insanlara güç kazandırıcı, iyileştirici ve besleyici olarak da tarhana veriliyor. Diyabet, hipertansiyon
ve obezitenin tıbbi beslenme tedavisinde glisemik indeksinin beyaz ekmekten düşük olması ve doyurucu özelliğinin fazla olması nedeniyle tavsiye edilen bir besindir. * 100 gr toz tarhanada 14,1 gr protein, 58,8 gr karbonhidrat ve 3,9 gr yağ, 78 mg kalsiyum, 0,5 mg demir bulunur. İyi bir protein, kalsiyum, A vitamini, B1 vitamini, B2 vitamini ve likopen kaynağıdır. Mercimek çorbası Kandaki kötü kolesterol düzeyini düşürür: Böylece kalp krizi geçirme rizikosunu azaltır; kalp dostu bir besin olduğunu kanıtlar. Yüksek oranda lif içermesi nedeniyle mercimek şeker hastaları için değerli bir besindir: Çünkü insülin ve kan şekerini düşürür. * Yüksek lif içeriğiyle pekliğe iyi gelir ve kalın bağırsakların çalışmasını düzene sokar. Hemoroit ve diğer kalın bağırsak sorunlarında iyileştirici etkiler yapar. Brokoli Çorbası Besin olarak en yararlı sebzelerden biri olan brokolinin faydaları; * Brokoli içerdiği maddeler açısından insan sağlığı üzerinde çok faydalıdır. Vitamin değerleri açısından; A, E ve C vitaminlerini içermektedir. İçerdiği flavonoidler bakımından bağışıklık sistemimizi güçlendiren bir özelliğe sahiptir.
9 günlük bebeğini öperek öldürdü!
Uçuk öldürdü. Peki ağzıda çıkan uçuk nasıl can alabilir? İlginç olay İngiltere’de meydana geldi. Ağzında 2-3 günlük uçuk buluanan anne henüz 10 günlük bebeğini öpünce virüs birden bebeğe bulaştı ve Jennifer adlı bebek 48 saat sonra öldü. İngiltere’de Manchester’da yaşayan Ruth Schofield, uçuğa sebep olan herpes virüsünün yaratacağı tehlikeden haberdar olmadığını böyle bir bilgiden haberdar olsaydı asla bebeğini öpmeyeceğini söyle-
yerek pişman olduğunu söyleyerek göz yaşı döktü.bilmediği için bebeği Jennifer’i öpmekte bir sakınca görmediğini söyledi. Yapılan otopside, bebeğin virüsü kaptıktan iki gün sonra hayatını kaybettiği öğrenildi. 36 yaşındaki anne Schofield, bebeğinin, öpücüğüyle bulaşan virüs sebebiyle ölmesinden büyük üzüntü duyduğunu kaydetti ve yetkililerden, herpes simplex virüsünün yaratabileceği tehlikeler konusunda anneleri bilinçlendirmesini istedi.
Peynirin suyunu dökmeyin! YanıktanKorkmayın!İşteÇözümü!
Peynir altu suyu diyip geçmeyin.En az yediğiniz peynir kadar faydalı olduğunu biliyor musunuz? Günümüzün vebası kanser. Kanser gelişimine peynir suyunun engel olduğunu biliyor muydunuz? Bilhassa peynir suyunda bulunan proteinler ve aminoasitler, erkeklerde prostat kanseri, kadınlarda ise göğüs ve rahim kanseri riskini oldukça azaltıyor.Minimum seviyelere düşürüyor. Peynir altı suyu kadınların korluku rüyası menapoz döneminde onlrada meydana gelen kemik erimesi için oldukça faydalıdır. Peynir altı suyu demek bolca kalsiyum demek.Dolayısıyla bünyesinde barındırdığı kalsiyum sayesinde kas yorgunluğu ve eklem sızılarına,ağrılarına birebirdir. Peynir altı suyu kadınlarda hormon dengesizlikleri e östrojenin az salgılanması gibi rahatsızlıklara iyi gelir.Kadınlık hormonunun yeterli salgılanmasından oldukça etkilidir diyebiliriz Peynir altı suyu, içeriğinde barındırdığı laktoferrin gibi enzimler ile vücutta mikrop üremesini durdurucu bir doğal antibiyotiketkiyedesahiptir.PeyniraltısuyuBağışıklıksisteminigüçlendiren besinler arasında Peynir Suyu ayrı bir yere sahiptir. Peynir altı suyu, tip 2 diyabet rahatsızlıkları olan bireyler için de yararlıdır , Peynir altı suyunda bulunan aminoasitler ve proteinler, kan yoluyla doğrudan kas hücrelerine gelerek burada kas dokusunun yapımında kullanılırlar. Bu nedenle de kas yapmak isteyen arkadaşlar için peynir tozu içmeyi öğütlüyoruz.
Bazen mutfak kazaları ,le karşılaşabiliriz. Olur ya.İnsanlık hali! Bilhassa mutfaklarda başınıza gelebilecek olan kolay yanık ve kesikler için yumurta zarını kullanabilirsiniz.Bunun için İyice haşlanmış olan yumurtanın kabuğunu soyduğunuzda kabukla yumurtanın beyazı arasında incecik bir zar göze batar. İşte bu zar basit kesik ve yanıklar için aslında doğal yara bandı işlevi görür.Bu uygulama basit yanık ve kesikler için güzel bir çözümdür. Yanan veya kesilen bölge iyice temizledikten sonra bu zarı yaranın üzerine kapatın. Böylece yara toz ve kirden uzak kalacak aynı zamanda da hava alabilecek ve hızlıca iyileşecektir. Sağlığınıza kavuşacaksınız ama bu duurm sadece hafif düzeydeki yanık ve kesikler için geçerlidir.Unutmayalım!
Dr.Mustafa KAHRAMAN Çıkış Yolu Bağımsız Demokratik Cephede Birleşmektir
Bir Bağımsızlık Hareketi Başladı. HAK VE ÖZGÜRLÜKLERİMİZ İÇİN BAĞIMSIZ DEMOKRATİK CEPHE. Bizde yeni bir hareketlenme başladı. Kıpırdananlar bağımsız olmayı seçiyor. 26 yıl sonra halkın aklı başın gelmiş gibi. Hak ve Özgürlük Hareketi’nden gönlü soğanlar hemen koşup DOST partisine kayıt yaptırmıyor. Biri “ana” öteki “yavru” olan iki parti arasında bir yeni durak kuruldu. Adı “bağımsızlık durağı”. DOST HÖH’ten uzaklaştıkça aralarındaki “bağımsızlar boşluğu” kendiliğinden “bağımsızlar cephesine” büyümeyi seçiyor ve güçleniyor. Bu, seçimlere yaklaşan siyasetin en büyük özelliği olarak dikkati çekiyor ve şimdilik yalnızca Müslüman Türklerin yaşadığı bölgelerde gözleniyor. Adının açılımı Özgürlük Sorumluluk ve Hoşgörü için Demokrasi olan DOST partisi 6 ay oldu ileri geri bazı adımlar atsa da, yerinde sayıyor. Büyük büyük üniversitelerde Bulgar dili ve Hukuk tahsili gördüğü açıklanan ve daha önceleri de Sofya meclisinde en iyi Bulgarca konuşan olarak lanse edilen Genel Başkan Lütfi Mestan’ın yazdığı ve partinin kaydının yapılması için mahkemeye sunduğu DİLEKÇE’nin imla ve üslup yanlışlardan ötürü geri çevrilmesi birçok kişiyi hayal kırıklığın uğrattı. “Balon patladı” diyenler oldu. Bu arada 17 Aralık 2015’ten önce 18 yıl boyunca Mestan’ın HÖH-DPS meclis grubu başkanı sıfatıyla kürsüden yaptığı konuşma metinlerinin HİÇ İSTİSNASIZ HEPSİNİN bir Yahudi tarafından yazılmış olduğunun ortay çıkması, sis bulutlarını birden dağıttı. Bu konuşmaların hiç birinde Türk, Bulgaristan Türkü, Müslüman Pomak, Bulgaristan Müslümanı, Bulgaristan Türklerinin hak ve özgürlükleri, boğuşma içinde geçen bir asır, Müslümanların adalet davası, inananlarımızın doğal hakları, ananeleri, gelenekleri, özgün kültürel haklarımız, anadilde eğitim hakkı gibi sorunlar neden yer verilmediğini ortaya çıktı. Burada bütün bu yıllarda büyük bir yetersizlik ve sahtekarlık olduğu dikkatinizi çekmedi mi, çekmiyor mu? Bizim kale işlerine yüzünü görmediğimiz bir Yahudi bakıyormuş. Bu adam ömründe 2 Türk Müslüman eli sıkmamış. Türklerin tarihini bilmiyor. Yapışmış koltuk altımıza bir kene gibi ve sadece em de em! Koparınca da açtı azığını yumdu gözünü. Lütfi Mestan’a “senden köy öğretmeninden başka bir şey olmaz!” deyiverdi. İki türlü sahtekarlık olmaz. Bir adam ya adam gibi adamdır ya da baştan aşağı sahtekardır. Kendimizi ve birbirimizi aldatmayalım! Her şeyin gizli olmasında direnen Mestan, insanlarımızı tavşan yerine koydu. 18 sene havuçla besledi. Bu bizim için çok acı bir gerçektir. İlk belirtisini HÖH 8. Kurultayında yaşadık. O zaman, Genel Başkan Ahmet Doğan, Hak ve Özgürlük Hareketi adını asla ağzına almadan, partiden söz bile etmeden, kimseye Türk ya da Müslüman demeden 4 yıllık HÖH çalışma raporunu kurultay kürsüsünde okurken, Genç Oktay tarafından kürsüden fırlatılıp atılmıştı. Bu olay bizim HÖH liderliği tarafından bir hiç durumuna getirilmemizde bilinçli tepkiydi. Bir isyandı. Bu olay Bulgaristan tarihinde bir ilkti. Oktay şimdi içeride, kısmetse yakında çıkar. Lütfi Mestan bu geleneği sürdürdü. Bize kimliğimizi unutturma siyasetine hatta gaz verdi. Şimdi kalkmış “Türk’üz” diyor. “Ne mutlu Türk’üm diyene!” diyor. Sönmüş bir ateşe su serpiyor, sanki kül tozuna alerjisi var. Biz kimliğimiz üzerine aşı istemiyoruz, çünkü Lütfi Mestan’ın elinde böyle bir kalem yoktur. Onun özü değişmiştir. Değişen bir öz geri dönmez. NATO’culuk falan, onlar da hava cıva. Dünyada 1950’den beri NATO var, bu askeri paktın her hangi bir belgesinde “Bulgaristan Türk Müslümanları” sözü geçiyor mu? Bizim isimlerimiz değiştirilirken, analarımız ve babalarımız kan kusarken, NATO neredeydi? NATO iftar sofrası açmaz… Bu gerçekleri bilen insanlarımız “aman HÖH’ten bacağımızı kurtardık” deyip sek topal DOST sayasına dolmuyorlar. Ara durak arıyorlar. Kuytu bir yer bulmaya çalışıyorlar. Şöyle örneklersek yerinde olur: Koyunları sürüde toplayan koyun kokusudur. Türkleri bir araya toplayan ve kenetleyen de Türklük ruhudur. Bu kokunun özünde bizim
Bulgaristan Türklerinin Sesi
haziran - 2016
Ya t ı r ı m - Tu r i z m - S p o r
Manisaspor, Dimov’u Renklerine Kattı
PTT 1. Lig takımlarından Manisaspor, Bulgar defans oyuncusu Daniel Svetoslavov Dimov ile 1+1 yıllığına opsiyonlu olarak anlaşmaya vardı. Manisa’ya gelen futbolcu 19 Mayıs Stadyumu Kulüp Yönetim Merkezi’nde Manisaspor Başkanı Ab-
Dünyanın en küçük kalp pili artık ülkemizde İlk olarak 1958 yılında üretilen kalp pilleri artık çok daha fonksiyonel durumda. Kalp pili teknolojisinde en son yenilik ise neredeyse bir hap büyüklüğünde olan dünyanın en küçük kalp pilidir. Kardiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Sabri Demircan tarafından aldığımız bilgiye göre oldukça küçük olan bu pil, kasıktan kalbin karıncık bölgesine ulaştırılıyor. Bu pillerde harici batarya bulunmuyor ve hayli hafif. Daha önceki kalp pilleri ile karşılaştırıldığın ne kadar büyük bir gelişme olduğu anlaşılacaktır. Bu kalp pillerinin avantajlı olduğu belirten Prof. Dr. Demircan, basit bir cerrahi operasyon ile pilin yerleştirildiğini söyledi. Normal kalp pillerinde hastalar oldukça zor durumlar ile karşılaşabiliyordu. Bu konuda yaşananlar Demircan şöyle sıraladı: kullanılacak damarın uygunluğu, operasyon sırasında akciğer veya kalpte yaralanma olması, enfeksiyon. Ayrıca güvenlik kontrolünden geçerken yada MR görüntüleme yapılamaması ise sosyal zorluklar. Küçük piller ise bu açılardan çok avantaj sağlamakta. Operasyon sonrası hasta rahatlıkla hareket edebiliyor ve yara izi bile bulunmuyor.
dullah Mergen ve Genel Sekreter Hakkı Övünç ile bir araya gelerek sözleşme imzaladı. Başkan Abdullah Mergen, Dimov’un Manisaspor’a katkı sağlayacak bir isim olduğuna inandıklarını belirterek, “Dimov yeni sezon öncesindeki ilk dış transferimiz oldu. Bu birlikteliğin her iki taraf için de hayırlı olmasını diliyorum” dedi. Dimov ise yaptığı açıklamada, “Manisaspor gibi geçmişi de büyük olan bir camia ile anlaşmaya vardığım için mutluyum. Manisaspor geleceği de iyi olacak cami-
Türkiye güçlü olunca biz daha rahat oluruz
TİKA’nın davetlisi olarak Ankara’ya gelen Bulgaristan Başmüftüsü Mustafa Aliş Haci Türkiye’ye büyük övgülerde bulundu. Haci “Türkiye anavatandır. Türk, Pomak, Çingene, Tatar ve hatta Bulgar başı sıkıştığı zaman Türkiye’de derman arıyor. Türkiye güçlü olunca biz de daha rahat oluruz.” dedi. Bulgaristan Başmüftüsü Mustafa Aliş Haci, Türkiye’nin anavatanları olduğunu belirterek, “Türk, Pomak, Çingene, Tatar ve hatta Bulgar başı sıkıştığı zaman Türkiye’de derman arıyor. Bu hep böyle devam etmiştir. Türkiye güçlü olunca biz de daha rahat oluruz. ” dedi. Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığının (TİKA) davetlisi olarak Ankara’ya gelen Bulgaristan Müslümanlarının dini lideri Haci, AA muhabirine değerlendirmelerde bulundu. Bulgaristan’da Todor Jivkov liderliğindeki rejimin 1984-1989 yılları arasında Türklere yönelik uyguladığı asimilasyon politikası dönemiyle bugün ülkesindeki Müslüman Türklerin durumu arasında kıyaslama dahi yapılamayacağına işaret eden Haci, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bazı sıkıntılar halen devam ediyor. Asimilasyon politikası bazı durumlarda halen ciddi anlamda devam
Türkiye’nin ilk demiryolu B ü y ü k d ü ş ü n ü r müzesi Sirkeci Garı’nda Düşünür ve yazar Cemil Meriç, 29 yıl
İstanbul’un tarihi binalarından Sirkeci Garı, Demiryolları Müzesi’ne ev sahipliği yapıyor. 11 yıl önce açılan Türkiye’nin ilk demiryolu müzesi, 400’den fazla parçayı muhafaza ediyor. Müze, Orient Ekspres’e ait eşyalarla ziyaretçilerini karşılıyor. Rumeli Demiryolları’nın başlangıcı, Avrupa’dan gelen demiryollarının ise bitiş noktası. Sirkeci Garı, kitaplara şiirlere konu olan, ayrılık ve kavuşmaların adresi. Garın tarihi içerisinde buluna Demiryolları Müzesi’nde gün ışığına çıkıyor. Garın müze kısmında ünlü Orient Ekspres’e ait ve sefer esnasında kullanılan eşyalar burada ziyaretçileri karşılıyor. 2005 yılında açılan İstanbul’un ilk Demiryolu Müzesi ünvanına sahip müzede Trakya hattına ait yaklaşık 400 tarihi eser sergileniyor. Orient Ekspres’te demiryolcularının kullanmış olduğu her türlü eşyayı da müzede görmek mümkün. Bunlar arasında gümüş takımlar, daktilolar, telefon ve telgraflar ve bilet dolapları yer alıyor. 19’uncu yüzyıl Anadolu - Osmanlı Demiryolu şirketine ait istasyon çanı ve 20’inci yüzyıldan miras peron saati ve trenin son seferine ait anı madalyaları da müzenin dikkat çeken eserleri arasında yer alıyor. İstanbul Demiryolu Müzesi aynı zamanda 1955 yılında sefere başlayan ilk elektirikli banliyö trenini de meraklılarıyla buluşturuyor. İstanbul’un eski tren yapılaşmasının örneklerinin sergilendiği müze, her yıl yerli ve yabancı birçok kişi tarafından ziyeret ediliyor. Yılda 70 bin kişinin uğradığı Sirkeci’deki Demiryolu Müzesi’nin ziyaretçilerinin büyük bölümünüyse yabancı turistler oluşturuyor.
alardan birisi olduğu için buradayım. Çok iyi tanıdığım bir hocayla çalışacak olmak benim ayrı bir avantaj. Takımım ile Süper Lig’e yükselmek buradaki hedefim olacak” diye konuştu. DANİEL SVETOSLAVOV DİMOV KİMDİR? 21 Ocak 1989 Bulgaristan doğumlu futbolcu stoper mevkiinde görev yapıyor ve ön libero olarak da forma giyebiliyor. Bulgaristan Milli Takımı formasını da giyen Dimov profesyonel kariyerine Bulgaristan’ın Chernomorets Burgas takımında başladı.
önce13 Haziran 1987’de dünyaya veda etti. 38 yaşındayken görme yetisini kaybetse de ailesi ve öğrencilerinin yardımıyla çalışmalarını sürdürdü Fikirleri ve ustalıkla kullandığı diliyle hem edebiyat hem düşünce dünyasında yeri doldurulmaz bir isim; Cemil Meriç.12 Aralık 1916’da Hatay’da dünyaya gelen Meriç, lise yıllarında Fransızcadan çeviriler yaptı. İlk yazısı Hatay’da Yeni Gün Gazetesi’nde çıktı. 20. Asır, Yeni İnsan, Hisar, Türk Edebiyatı, Yeni Devir, Pınar, Doğuş ve Edebiyat dergilerinde yazılar yazdı. Tartışma yaratan yazıları sebebi ile liseyi Hatay’da değil İstanbul Pertevniyal Lisesi’nde bitirmek zorunda kaldı. Bu dönemde kendi imzasını kullanmadan Stalin ve Gaston Jeze’nin kitaplarını çevirdi. 1937 İskenderun’a döndü ve ilkokul öğretmenliği yaptı. Yine bu yıllarda Hatay hükümetini devirmek suçundan idam talebiyle yargılandı. Dergi ve kitaplarına el konuldu. Mahkemeye çıktığında Marksist olduğunu haykırdı. 2 aylık hapis günlerinin ardından beraat etti. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Fransız Dili ve Edebiyatı bölümününden mezun oldu. İstanbul Üniversitesi’nde Fransızca çevirmenliği ve okutmanlığı yaptı. Balzac Ve Victor Hugo’dan yaptığı tercümelerle kuvvetli bir mütercim olduğunu gösterdi. Düşünce, deneme ve incele alanında eserler veren Cemil Meriç ilk kitabı ‘Hind Edebiyatı’nı 1964’te yayımladı. 20’İNCİ YÜZYILIN ZİRVELERİNDEN Cemil Meriç’in kızı sosyolog Ümit Meriç babasını şu ifadelerle anlatıyor: “Cemil Meriç hiç şüphe yok ki 20’inci yüzyıl Türk düşünce ve edebiyat hayatının zirvelerinden biridir. Kendisi kalarak ve kendi değerlerini bilerek başka ülkelerin de değerlerini tanımak adına çalışmıştır ve okurlarını ve kendisinden sonra gelen insanları da buna teşvik etmiştir. Yani Cemil Meriç
etmektedir. Ama en azından herkes istediği ismi alabilir, camiye gitmek isteyen gidebilir, yurt dışına gitmek isteyen yurt dışına gidebilir. Müslümanların varlığını hiç kimse inkar etmiyor. Bu da bizim için büyük bir fırsat. Biz her şeyden önce Allah’ımıza şükrediyoruz ediyoruz, sonra da Türkiye’mize teşekkür ediyoruz.” Komünist rejimin hakim olduğu dönemde insanların bir kısmının dinden uzaklaştırıldığını belirten Haci, kendilerinin İslam dinini yeniden öğretmeye çalıştıklarını ifade etti. Haci, “Şunu vurgulamak istiyorum; son yıllarda gençler tarafından dinimize, camilerimize, namazımıza çok büyük bir teveccüh var. Bu da bizi çok sevindiriyor. Ve inanıyoruz ki ileriye doğru daha güzel olacak inşallah.”
Cemil
Meriç
köylülüğün, taşralığın karşısında olan biridir. Mevlana Hazretlerinin o meşhur teşbihiyle ayağını kendi ülkesinin tarihine ve değerlerine sımsıkı basmış ama öbür ayağıyla Rusya, İngiltere, Fransa ya da Kuzey Afrika’ya kadar uzanmıştır.” 38 yaşında görme yetisini kaybeden Cemil Meriç, dünya edebiyatını Türkiye’ye taşıyan yerel bir düşünür olmasıyla birlikte aynı zamanda eserleriyle evrensel bir külliyat oluşturdu. Türk düşüncesine yaptığı büyük katkılarla anılıyor Cemil Meriç. Kızı Ümit Meriç babasının çalışmalarını, kalem macerasını şu sözlerle anıyor: “Cemil Meriç gözleri görmeyen bir insan olarak 12 tefekkür eserini bu ülkenin insanına hediye etmiştir. Bu onun mütefekkir tarafı ve her düşünceye açık olmak gerekliliği konusunda içselleştirmiş olduğu tavrı. Üslubuna gelince 1000 yıllık Türkiye Türkçesi’nin zirvelerindendir. 16’ıncı yüzyılda yaşamış Sinan Paşa’yı üslupta ceddi olarak değerlendiriyor. Mehmet Emin Yurdakul, Cenap Şehabettin gibi çok farklı ismi okurdu. Cemil Meriç nitelikli okumaları ve büyük tefekkürü sayesinde Türkiye ‘ye yeni bir nefes getirmiştir.” 1984’te önce beyin kanaması, ardından felç geçiren Cemil Meriç 13 Haziran 1987’de İstanbul’da vefat etti. Umrândan Uygarlığa, Bu Ülke, Bir Dünyanın Eşiğinde, Mağaradakiler, Işık Doğudan Gelir, Kültürden İrfana ve Kırk Ambar gibi eserlere imza atan Cemil Meriç kalemi ile kendinden sonra gelenlere yol gösterdi.
13
Murat ULUTÜRK TÜRK ÖĞRETMENLER BİRLİĞİNİN DOĞUŞU
Osmanlı imparatorluğu’nun önemle değerlendirdiği meselelerden birisi maarif meselesi olmuştur. Bu meselenin çözümlenmesinde, etnik gruplar arasında ayrıcalığa meydan verilmemiş, imparatorluk sınırları dahilinde bütün milletler maarif meselesini garantiye bağlanmıştır. Mesela Bulgaristan’daki Bulgar okulları, “Gabrovo Bulgar Lisesi”ne varıncaya kadar imparatorluğun maddi desteğiyle kurulmuş ve birer bilim ocağı haline getirilmişlerdir. Bulgar okullarına hazırlıklı öğretmen kadrosu sağlamak amacıyla her yıl yüzlerce Bulgar gencin, İstanbul, Edirne ve İzmir’in çeşitli okullarında öğrenim görmeleri için bütün imkanlar sağlanmıştır.Türk,bulgar ayırımı yapılmamış, hatta Bulgarlar tarafından faaliyetleri, eylemleri tepkiyle karşılanan ve “zararlı” görülen Bulgar aydınları (papaz, öğretmen, yazar, siyasetçi…vb) imparatorluğun göbeği İstanbul’a yerleşerek, Ruslar’ın kışkırtmalarıyla imparatorluk aleyhine faaliyetlerini bizzat İstanbulda sürdürmeye başlamışlardır Rus-Türk savaşından sonra Bulgar Türkleri’nin.maarif meselesi amaçlı olarak girdaba sürüklenmiştir. Türk aydınlarına maddi ve manevi baskılar uygulanmıştir. Geçici Bulgar iktidarı, türklerin maarif meselesine sahip çıkacağı yerde Türk düşmanlığını körüklemeye başlamışlardır. Bir avuç iman sahibi türk aydını, bütün baskılara karşı, haklarını savunma savaşına başlamış, Türk okullarının varlığını ayakta tutabilmek için azami gayret göstermişlerdir. Fakat yeni ve zamanı için “çağdaş” öğretim sistemine götüren bütün yollar, yardımcı olabilecek bütün kalıplar merhametsizce kapatılmıştır. Türk okullarına maddi ve manevi destek, planlı-programlı öğretim, Türk öğretmenlerine devlet yardımı, ders araclarının sağlanması gibi yüzlerce mesele askıda bırakılmıştır. Uyanık Türk aydınları bu ve bunabenzer konuların çözümünde, bilinçli bir örgüte ihtiyaç duymuşlarsada, XX yüzyılın başlarına kadar baskılar karşısında bunu gerçekleştirmekten çekinmişlerdir. Bulgaristan Türkleri’nin maarif meselesiyle ilgili cesaretli adımları ancak 1905 yılında atmıştır. Öncülük edenlerin başında Ali Fehmi Bey, Hafız Abdullah Meçik, Tahir Lütfü Bey, Ali Haydar Tner, Osman Nuri Peremeci, Ahmet İhsan gibi türk aydınları gelmektedir. Bunların hepsi modern ve milli maarif yanlısıdır. Ali Fehmi Bey Rus-Türk savaşından sonra ayilecek Türkiye’ye göç etmişlerdir. İstanbul’da Mülkiyede okumuş, İsviçre’de yüksek öğrenimini (Siyasal Bilimler) tamamlayınca yurda dönmüş. Kırklareli’nde bir lisede bir kaç yıl Fransızca öğretmenliği ve okul müdürlüğü yapmıştır. Daha sonra yine Bulgaristan’a dönmüş. Burda “Gayret” gazetesinde çalışmaya başlamış, daha sonra Filibe’de “Muvazene” ve “Ahali“ gazetelerini çıkarmasında öncülük etmiştir. Ali Fehmi Bey, 1907’den sonra diplomatik hayata atılmış, Afganistan’da ve Sofya’daki Türkiye elçiliklerinde çalışmalarını sürdürmüştür. Gazeteciliği sırasında yazılarında, Bulgaristandaki Türk okullarının ıslahı, Türk Öğretmenler Birliğinin kurulması, eğitimin çağdaşlaştırılması gibi bircok önemli meselelerin çözümnüne gidilmesini savumuştur. Önce okullar arasında iletişim sağlanır. Kongre’ye gidilmesi konusunda müzakeresi yapılır. Bu insiyatiflerin idare ve denetim işlerini yüklenen “Tuna” gazetesi, ilk kongrenin 17-20 Temmuz 1906 tarihlerinde Şumnu’da yapılacağını bildirir ve bütün Türk öğretmenlerini bu kongreye davet eder . I.Kongre, çalışmalarına 17 Temmuz 1906 tarihinde Şumnu’da başlar. Fakat sıkı takibat sonucu bu kongreye ancak 25 öğretmen katılma cesareti gösterir. Kongrenin yapılması sırasında bir dizi engeller çıkar. Bu durum karşısında Şumnu milletvekili Talat Tokalıoğlu devreye girerek, I.Kongre’nin Saatli cami’de yapılmasını sağlar. Bulgaristan Türkleri tarihinde büyük önem arz eden kuruluşa MUALLİMİN-İ İSLAMİYYE CEMİYET-İ İTTİHADİYYESİ adı verilir. Lom’da yapılan Kongre’de adı TÜRK ÖĞRETMENLER BİRLİĞİ olarak kabul edilir. Devamı www.bghaber.org
14
Haziran - 2016 İbrahim SOYTÜRK BARIŞ MANÇO VE FRANSIZ SPİKER
UNUTMA – UNUTTURMA Barış Manço Fransa’da bir televizyon kanalının canlı yayınına konuktur. Küstah bir spiker vardır ve Barış Manço ile dalga geçmektedir. Sürekli, ” İşte Türk, yani barbar, vahşi vs… ” demektedir… Barış Manço daha fazla dayanamaz ve spikere ” Yanınızda kağıt para var mı? ” diye sorar! Bu soruya spiker şaşırır ve ” Evet var ama, ne olacak ” der. Barış Manço ısrar edince spiker cebindeki kâğıt paraları çıkartır. Bu olaydan az önce Barış Manço canlı yayında “Anahtar” adlı şarkısını söylemiştir. Bu şarkının bir bölümü şöyledir: ” Beş Akif- bir Saat Kulesi, iki Kule-bir Fatih, beş Fatih-bir Mevlana, İki Mevlana-bir Sinan” (Barış Manço / Anahtar şarkısı / Darısı Başınıza Albümü / 1992). Bu şarkı bir matematik sorusudur ve şarkıda adı geçen kişiler o dönemdeki Türk parası olan banknotların arkasında fotoğrafı olan kişilerdir… Barış Manço spikere sorar: ” Bu paranızda fotoğrafı olan kişi kim? ” Spiker: “General .” Barış Manço diğer paralardaki fotoğrafları olan kişileri de sorar, spikerin verdiği cevaplar hep aynıdır, “General, Amiral, “Komutan” Spikerin bu “falanca General, falanca Amiral, falanca Komutan” cevabından sonra, bu sefer de Barış Manço cebinden Türk paralarını çıkarır… Barış Manço der ki: Bu parada fotoğrafı olan kişi Mehmet Akif Ersoy ‘dur. Şairdir… Bu fotoğraftaki kişi Mevlana’dır. Düşünürdür… Bu paradaki fotoğrafı olan kişi Fatih Sultan Mehmet’tir. Adaletin sembolüdür… Bu paradaki kişi ise Atatürk’tür. “Yurtta barış, dünyada barış” diyen kişidir. Bizim paralarımız bunlar. Biz Türkler ince ruhlu, kibar, medeni insanlar olduğumuz için paralarımızın arkasına şairlerimizin, düşünürlerimizin, bilim adamlarımızın fotoğraflarını bastık… Siz Fransızlar kendiniz barbar, vahşi olduğunuz için paralarınızın arkasına hep savaş Adamlarının fotoğraflarını basmışsınız!” der… Barış Manço’nun bu müthiş cevabından sonra televizyon yöneticileri Canlı yayını keserler ve spikeri yayından alırlar, Başka bir spiker yerine gelir ve canlı yayın yeniden başlar, Yeni spiker Barış Manço’dan ve Türklerden özür diler.. NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE!
Bulgaristan Türklerinin Sesi
“Uluslararası Hoşgörünün Beşiği- ANADOLU” Fuad Köprülü’nün de Ahmet Yesevi’yle beraber bir hoşgörü sembolü olarak 2016 yılında UNESCO tarafından anılması kapsamında Romanya Demokrat Türk Birliği- Galati şubesi ile Aşağı Tuna- Araştırma, geliştirme, Eğitim ve Türk Kültür Merkezi olarak, 9 Temmuz 2016 yılında, Galati şehrinde ,; Uluslararası Hoşgörünün Beşiği- ANADOLU” başlığı altında bir sempozyum düzenlemektedir. Bugün dünyanın en çok ihtiyacı olan kavramlardan birisi de hoşgörü ve farklılıkların birarada yönetimi. İnsanlarin, kültürlerin, dinlerin ve fikirlerin yüzyıllardır bir arada varolduğu ve iç içe geçtiği Anadolu’da hoşgörü ve farklılıkları bir arada yönetme konusunda geniş bir deneyim var. Anadolu geleneğinde çok önemli bir yeri olan tasavvuf felsefesi, hoşgörü ve ahenge dayanır. Yunus Emre, Hacı Bektaş Veli, Mevlana Celaleddin Rumi gibi büyük
şair ve düşünürler farklılıkları bir zenginlik kaynağı olarak görmüşlerdir. Mevlana Celaleddin’in Konya yakınlarındaki bazı manastırları, sık sık ziyaret ettiği, sohbetlerine katılanlar arasında muhtelif Hıristiyan ve Yahudi cemaatlerinden kişilerin bulunduğu ve hatta İstanbul’dan bile rahiplerin onunla görüşmeye geldiği kayıtlara geçmiştir. 13. yüzyılda “Sen sana ne sanırsan/Ayruğa da–yani “öteki”ne de– onu san/ Dört kitabın manası/Budur eğer var ise” diye şiir söyleyen kişinin, büyük tasavvuf şairi ve düşünürü Yunus Emre olması bu nedenle bir tesadüf olamaz. Bu vesileyle sizleri aramızda görmekten kıvanç ve sevinç duyarız. 9 Temmuz sergi, sempozyum ve akşam üstu ,saat 19.00 da,” Eski Müzik Konseri” ( Romanya ve Türkiye den gelen grup verecek). Galati hotelinden Giriş 8 – 10 Temmuz ayrılış. Sempozyum Müdürü Gülten Abdula Galati RDTB Başkanı
Bereket Konvoyu” Bulgaristan’da BayrampaşaBelediyesitarafından“BereketKonvoyu”,Bulgaristan‘daiftarprogramıdüzenledi. Bayrampaşa Belediyesi tarafından yürütülen “Kardeşlik Sınır Tanımaz Projesi” çerçevesinde oluşturulan “Bereket Konvoyu”, Bulgaristan‘da iftar programı düzenledi. Balkanlar’da 12 yıldır iftar sofraları kuran Bayrampaşa Belediyesinin bu yılki ilk durağıBulgaristan‘ın Cebel şehri oldu. Kırcaali’ye bağlı Cebel ilçesinde iftar sofrası kuran“Bereket Konvoyu”, yaklaşık 3 bin kişi için iftar programı düzenledi. Cebel meydanındaki program ön- ğız ve böylece Cebel ile Bayrampaşa‘yı cesinde AA muhabirine açıklama yapan veTürkiye‘yi, halkları bir araya getireBayrampaşaBelediye Başkanı Atilla Ay- ceğiz. Sevgi, dostluk ve kardeşlik prodıner, ramazanın ilk günü Cebel’de bulu- jesi olan Bereket Konvoyu, inşallah nan soydaşlarla beraber hep birlikte iftar bundan sonra da devam edecek. Yarın Asenovgrad’a, oradan daSırbistan‘a yol sofrasını paylaşacaklarını belirtti. alacağız. 20 gün boyunca tüm Balkan Aydıner, şunları söyledi: “”Türkiye’deki soydaşlarımızı ve coğrafyasında kardeşlerimizle soydaşlaCebel’deki soydaşlarımızı ramazanın rımızla ve evlad-ı fatihan diyarındaki bu ilk günü burada buluşturuyoruz. Bun- güzel insanlarla inşallah birlik ve beradan mutluluk duyuyoruz. Bayrampaşa berlik içerisinde olacağız”. Bereket Konvoyu, Balkanlar’daki olarak Cebel’e ilk kez geldik. İnşallah ilk durağı olan Cebel’in ardından ramaramazan-ı şeriflerini birlikte kutlayacazan boyunca 9 farklı Balkan ülkesinin 16 ğız, aynı sahneyi beraber paylaşacağız. farklı şehrinde iftar verecek. Aynı yemekten hep birlikte iftar yapaca-
BULTÜRK - Dünyada’ki Temsilcilerimiz 1913 Sofya
Aylık Siyasi Aktüel Gazete
www.bulturk.net /bilgi@bulturk.net- Tel:0212 511 63 47 İmtiyaz Sahibi Yazı İşleri Müdürü Alptekin CEVHERLİ
Ekonomi Müdürü:
Abidin KARASU Av. Hasan MOLLAOĞLU Müjgan DENİZ
İstihbarat Müdürü:
Hüseyin Y I L D I R I M
Yazı İşleri Müdür Yardımcısı İbrahim SOYTÜRK
Eğitim Sorumlusu:
Filiz SOYTÜRK
Kültür-Sanat:
Avşin B A L K A N
Genel Yayın Yönetmeni Abidin KARASU
Spor Müdürü:
Serkan YILDIZ
İnternet Müdürü:
Murat ULUTÜRK
Genel Yayın Müdürü Raziye ÇAKIR
Halkla İlişkiler:
Neriman ERALP
Reklam Müdürü:
Mesut UĞURLU
Rafet ULUTÜRK
Yayın DanıSmanları: Prof.Dr. Hayati DURMAZ Prof. Dr. Emin ÇARIKÇI Prof. Dr. Ahmet ÇOLAK Doc. Dr. Sakin ÖNER Doc. Dr. Hasine ŞEN Doc. Dr. Aziz ŞAKİR
Haber Sorumlusu: Hukuk Danışmanı:
İrtibat Bürosu: Yıldırım Mh. Şehit Kamil Balkan cad. No: 114 / A (500 Evler) - Bayrampaşa / İST. Bayrampaşa - Adaparkın üstü - Palmyalar durağın altı
Tel: 0212- 5 11
6 3 4 7 - Fax: 0212 - 511 33 91 Reklam için İrtibat: 444 0 763 Star Medya Yayıncılık A.Ş.
Teknik Hazırlık: Murat ULUTÜRK
Bu gazete basın yayın ilkelerine uymayı taahhüt eder. Yazarlar yazılarından sorumludur. www.bulturk.net /www.bulturk.com
Avusturya -Viena Osman BÜLBÜL Almanya-Köln: Ünal G A Z İ Amerika-New York: Alaattin Gokay Belçika-Antwerpen: Nevin BEYTULLAH İspanya-Madrid: Hüseyin Hasan Kazakistan Türkistan: Erkan İsveç Seval ÖZTÜRK İngiltere LONDON Ridvan Akay Riko
B u l g a r i s t a n - Te m s i l c i l e r i
Sofya: Hikmet EFENDİEV Blagoevrad: Bülent MURADOV Smolyan: Rufat FELETİ K ı r c a a l i : Mehmet R A S İ M Momçilgrad: Akif MEHMET Ardino: Aziz ŞAKİR Cebel: Erdal H. AHMET Plovdiv: Fikret SEPETÇİ Stara Zagora: Menderes KUNGÜN Loveç: Emine BAYRAKTAROVA Troyan: Ergül BAYRAKTAR Pleven: Rafet RODOPLU Şumen: Sezgin YILMAZ Razgrad Nazım Ç AV U Ş Tırgovişte: Sevinc YÜCE S i l i s t r a : Nermin ÇAKIR Varna: Salih POMAK Dobriç: Sebahattin AYYILDIZ
TÜRKİYE -Ankara: İsmail ÇİNGÖZ ist. Trakya Bölgesi İst. Anadolu:Bölge- İst. Sultangazi: ist. G.O.P.aşa: ist. Bayrampaşa: ist. Zeytinburnu: ist. Avcılar: ist. Başakşehir: ist. Kağıthane:
Nedim BİRİNCİ Mahmut ORAL Seyhan ÖZGÜR Sevilcan YÜCE Mersin HATİPOĞLU Mustafa AKGÜN Erol KETENCİ Aydın FİDAN Nazım ÇAVUŞ Kocaeli: Abidin KARASU Bursa- Ayşe HOCAOĞLU -Bursa Yıldırım: Turhan YAMAÇ -Bursa-Hürriyet: Üzeyir AKGÜN -Bursa-Yenibağlar: Cevat ÇALIŞKAN -Bursa-İnegöl Bayram BAYRAM İzmir-Sarnıç: Durmuş HATİPOĞLU -İzm.Görece: Mümin GÜNEY -İzm.Buca: Şevket YILMAZ -İzm.Bornova: Kenan ÖZGÜR Edirne: Nadir ADLI Kırklareli: Ali ÖZTÜRK Tekirdağ: Ertaç ÇAKIR Balıkesir-Bandırma: Güner BAŞARAN Eskişehir: Sevgin GÖKÇE Mersin : Ferda ER Fethiye : Fatih AKSAK
Ünal GAZİ Bulgaristan’da Mafya Dönemi Bitmedi Konu: Alman gazeteci Schtir gözüyle Bulgaristan Bulgaristan’da halkı baskı ve terör altında inleten dönem asla bitmedi. Başbakan Boyko Borisov fazla halkçı (popülist) idare ediyor. Hükümeti ise hukuk devletinin ilkesel devamcısı olmadığını her fırsatta gösteriyor. Bulgaristan’ı çok iyi tanıdığı bilinen, Alman Gazeteci Frank Schtir bu sözleri “Dueutsche Welle” radyosunda söyledi. Gözde kumsal “Slançev Bryag” (Güneşli Sahil) gece kulüplerinden birinde 40 kişi arasında gerçekleşen silahlı çatışmadan sonra Bulgaristan örgütlü katliamların “altın” yıllarına” yani 90’lara mı dönüyor, sorusuna gazeteci Schtir şu cevabı verdi: “Birkaç hafta önce azmettiriciler bir haftada 2 kişi öldürtüyordu. Silahlar patlamaya başlayınca, herkesin o eski dehşet saçan zamanlara mı dönülüyor sorusunu sormaya başlaması çok doğaldır.” “Benim görüşüme göre baskı ve terörle eziyet edilen o dönem aslında hiç kapanmadı. Şu da doğrudur ki, o zamanlara kıyasla ya da 2003 – 2004 yıllarına göre, o zaman cinayetler en yoğun olduğu dönemdi, şimdi biraz huzur vardı dersek yanlış olmaz.” Alman gazeteci şöyle konuştu: “Mityö Oçite (Büyük Gözlü Mityo) olayını ele alalım. Bu adamın birkaç yıl hapiste kaldıktan sonra, eski pis işlerine hiç engellenmeden ve rahatsız bile edilmeden dönmesi normal sayılabilir mi? Bir defa bu olay Bulgaristan’da hukuk sisteminin iyi çalışmadığına kanıttır. Bulgar haber araçları, birinin uyuşturucu sattığını, başka birinin fahişe sattığını, üçüncü birinin kaçak ticaret yaptığını ve buna benzer suç teşkil eden haberlerle dolu. Bu suçlu kişiler arasında yargılanmış olan var mı diye baktığımızda, böylesi yok. Benim için bu gidişin tek anlamı var, sorgulama ve yargı sistemi çökmüştür. “Bulgar yönetimi bütünüyle mi çökmüştür?” sorusuna Alman gazeteci Schtir şu yanıtı verdi: “Boyko Borisov’un yaptıklarının hepsinin doğru olduğunu söylemem zor olur. Aynı zamanda, kabinedeki gerginliği de dikkate aldığımızda, iktidar partisi GERB’in reytingi ana muhalefet partisi BSP’den 2 defa daha yüksek. Reytingi bir kıstas olarak ele alırsak, beklide Borisov’un yaptıklarının hepsinin doğru olduğumuz söylemek gerekirdi. Fakat ben böyle düşünmüyorum. Kanıma göre Borisov oldukça popülist yönetiyor, onun hükümeti ise hukuka dayanan devletçiliği ilkelere bağlı idare etmiyor. Bunui Borisov’un bir sözüne bakarak, devlet ihalelerinin durdurulması gösterdi Ben, bir ihale sözleşmesinin doğru mu yoksa hileli mi imzalandığını denetlemenin bir Başbakanın işi olmadığı görüşündeyim. Bunlar, hukuk devleti ilkelerine uyulmadığını kanıtlayan delillerdir. Üstelik Bulgaristan’da hukuku uygulayan organlar işlerine gerçekten bakmış olsalardı, Banka soyan Tzvetan Vasilev’ın artık suçunun açıklanmış, geri getirilmiş ve cezalandırılmış olması gerekirdi. Bu kişinin Bulgaristan’a geri getirilmesinin ne kadar yavaş ve zorluklarla adım attığını düşündükçe, Vasilev’e karşı yürütülecek bir davada iktidarda bulunanlardan bazıları kendi isimlerinin de açıklanmasından korktukları akla yakın geliyor. Şahsen ben Bulgar Ticaret ve Kooperatif Bankası (KTB) ile ilgili gerçeklerin bir gün tamamen açıklanacağına inanmıyorum. Siz bana son yıllarda buna benzer olan ve sonuna kadar açıklanmış bir dolandırıcılık olayının söküldüğünü gösterebilir misiniz? “Borisov’un en büyük çabalarından biri meclis çoğunluğunu koruyabilmektir. Çevirdiği işlere meclis çoğunluğu sağlayamazsa, erken genel seçim kapısı hemen açılır. İktidar partisi içindeki sorunlar sakinleştirilemezse, erken seçimler yakındır. Bir de şu var: Erken seçimlerden aynı sonuçlar alınırsa, bunların faydası ne olur? Borisov hakkında şu görüşü de paylaşmak istiyorum: “İktidar partisi seçmenlerden en fazla destek alacağına inandığından dolayı Borisov, GERB partisinin yeni Cumhurbaşkanı çıkarabileceğine inanıyor. Ben daha küçük partilerin gösterdikleri adayı halka kabul ettirebileceklerine inanmak istemiyorum. Bu bakıma, yeni Cumhurbaşkanı’nı GERB partisinin göstereceği ortadadır. Şu dönemde 10 isim üzerinde duruluyor, fakat ben somut bir isime işaret ederek düşüntülü davranmak istemiyorum.” Devamı www.bghaber.org
Bulgaristan Türklerinin Sesi
haziran - 2016
Dünya
Basınından
1984-89 zulümleri Başbakan Borisov: Çifte stanm a ğ d u r u H Ö H dar t AB’ne kötü oyun oynuyor olan çifte standart kötü oyunlar oynamaya devam ediyor” yorumunu yaptı ve Bulgaristan ve Romanya’nın Schengen üyeliğine tutumunu örnek olarak verdi. Başabakan “Avrupa Parlamentosu ve Avrupa Komisyonu “evet” diyor ve herkes buna razılık gösteriyor, ancak bir anda bir ülke “hayır” diyor ve bu yıllardaır böyle devam ediyor” diye konuştu. Borisov, AB’de değişikliklerin Avrupa Konseyinin oturumuna ka- gerektiğine dair görüşünü öne sürerken tılmaz üzere Brüksel’de bulunan Baş- Brüksel’deki bürokrası oranının azaltılbakan Boyko Borisov, “AB’de hakim masından yana olduğunu belirtti.
KAZAKİSTAN ERİVAN BÜYÜKELÇİSİ TİMUR URAZAYEV’DEN ERMENİLERE ‘’SOYKIRIM’’ AYARI
1984-89 zulümleri mağduru Ramadan Runtov, BiT televizyonunun Geçmiş Bit(me)miş programı sunucusu Evgeniy Mihaylov ile yaptığı söyleşide “HÖH’te temiz insan yok, hepsi Rus ajanı, hele Doğan. Halkın sempatisini kazanması için birkaç ay hapiste tuttular” dedi. Runtov, şu ifadelere yer veriyor: Bulgarlarla, temiz Hristiyanlarla hapiste ve dışarıda kardeş gibi yaşadık. Fakat temiz olmayan Hristiyan da var. Onlar bizim dinimize saldırdı. Onlarda sadece atezm vardır – kendi çıkarı için anasını babasını öldürmeye hazır. Oğul İbrahim Runtov şunları ekledi: Akıllı insan komünist olamaz. Böyle öyle bilirim. Onlar ömür boyu her şey istedikleri gibi olacak sandı. Eski bir atasözü vardır: 100 yıllık ağaç yaşar ama 100 yıllık iktidar zor yaşar. Runtov söylerini şöyle sürdürdü: Onlar camileri ve kiliseleri yasakladı. Onlar Tanrı’ya inanmadı. O nedenle suç işleyen devlet yarattılar. O yüzden de Bulgar halkı bu hale geldi. Birbirinden çalan, birbirine saygı duymayan, birbirine hakaret eden ve Bulgaristan gibi güzel bir ülkeyi Avrupa Birliği’nin en fakir ülkesi haline getirdiler. Komünizm vardı ve şimdi de olmaya devam ediyor. O nedenle başarı yok. Runtov, Bağımsız İnsan Hakları Koruma Derneğinin kurucuları arasında yer alan İliya Minev’in Bulgaristan Müslümanları ile komünizmi yıkma hedefine ve kendi kurduğu dernek tarafından komünist istihbarat DS aracılığıyla dışlanmasına değindi. İliya Minev, dünya tarihinde en çok hapiste yatmış siyasî mahkûmlardan biri olarak ün yapmıştır. Minev, komünizmin yıkılmasının ardından ömrünün sonun kadar izole edilmiştir. Runtov şu ifadelere yer veriyor: Kendisinden çok şey öğrenebileceğimiz bir insanı kaybettik. Kendisini şahsen tanıdığım için gurur duyuyorum. İliya Minev Müslümanları seviyordu. İliya Minev benim öncüm, öğretmenimdi, çünkü siyasi mahkûmdu, Mandela’dan daha fazla hapis yatmıştı.
Urazayev’in yaptığı basın açıklaması, Ermenilere şok etkisi yarattı. Kazak Büyükelçi’nin sözde Ermeni soykırımı ile ilgili “Sorun tespit olunmuş değil” şeklindeki açıklaması, Ermenistan sınırları içerisinde pek de alışıldık değil. Büyükelçiye ilk tepki adeta Ermenistan başkenti Erivan’da linç kampanyası başlatan Ermeni Kazakistan Büyükelçisi Timur medyasından geldi.
Üç Türk şirketi Bulgaristan’a 100 milyon euro yatırım yapacak Türk Hava Yolları’nın (THY) yolcu sayısı, ilk 5 ayda 25 milyona ulaştı.
İş dünyasında her zaman sorunlar vardır. Şirket olarak işimizi profesyonel bir düzeyde yapmaya gayret gösteriyoruz ve başarılı olmamız için Avrupa’nın en iyi uygulamalarını takip ediyoruz.
Standart gazetesinin muhabiri Krasimira Temelkova, Alcomet şirketinin denetim kurulu Başkanı Fikret İnce ile mülakat gerçekleştirdi.
-Sayın İnce, ilk önce
Bulgaristan’daki İşverenler ve Sanayiciler Konfederasyonu tarafından ‘Büyüme’ kategorisinde layık görüldüğünüz ikincilik ödülünden dolayı sizi kutlamak isterim. Bu ödülü nasıl kazandınız? Alcomet, son yıllarda Avrupa piyasalarında çok ciddi başarılara imza attı. Üretimimizin % 90’ı, en büyük pazarımız Almanya başta olmak üzere,AB pazarlarına yönelik ihraç edilmektedir. Son üç yılda mutfak folyosu satışlarımız ciddi bir artış yaşadı ve üretimimiz Avrupa piyasasının % 20’sine ulaştı. Son verilere göre Avrupa’ya 160 milyon Euro değerinde ihracatımız bulunmaktadır. Çalışanlarımızın özverisinden ve azminden dolayı bu ödüle layık görüldüğümüz için hepsine çok teşekkür ederim. -Avrupa’ya ciddi bir ihracatınız olduğundan bahsettiniz. Bu doğrultuda herhangi bir sorunla karşılaşıyor musunuz?
-Yabancı bir yatırımcı olarak Bulgaristan’daki yatırım koşullarını nasıl değerlendiriyorsunuz ve başka yabancı yatırımcıları burada yatırım yapmaya davet eder misiniz? Ben Bulgar – Türk Ticaret ve Sanayi Odasının Başkanıyım ve bu bağlamda Bulgaristan’a yabancı yatırım çekmek konusunda ciddi girişimlerde bulunuyorum. Çok açık bir şekilde söyleyebilirim ki Bulgaristan yatırım yapmak için çok doğru bir yer. -Bulgaristan’ın yatırımcılara sunduğu fırsatlar nelerdir? İlk olarak Bulgaristan’a yapılacak yatırımın maliyetinin düşük olduğunu söyleyebilirim. Bulgaristan’ın vergi sistemi ve nitelikli işgücü, yatırımcılar için cazip olan diğer unsurlardır. Son üç ayda edindiğim bilgilere göre, üç Türk şirketi Bulgaristan’da 100 milyon EURO değerinde yatırım yapmaya hazırlanmaktadır. Bu şirketler metalürji, transformatör imalatı ve seramik üretimi alanlarında faaliyet göstermektedir. Bu yatırımlar sayesinde Kuzeydoğu Bulgaristan’da 1000’den fazla kişiye istihdam imkanı yaratılacak.
15
Dr. Nedim BİRİNCİ Can Suyu Verme Zamanı
Kitleleri sürükleyen yeni bir dernekçilik yolunda
Bahar istemese de yazı, kapı çalıyor sıcaklar. Yazdan bahara dönüş yolu uzak. Toplumda da öyle değil mi. Bakıyorum orta direk olmuş Cumhurbaşkanı Rosen Plevneliev. İftara toplamış Müftüyü Papazı Hahamı. Partililer de orada ve bakışamasalar da aralarında, kulaklarının pası alınıyor. Bulgar tarihinde iftar veren ilk Cumhurbaşkanı olmak büyük şeref. Şu temenniyi ne zamandan beri beklemiştik: “Umarım benden sonra da, siyasi rengine bakılmaksızın bu güzel gelenek devam edecek.” Biz hiç şüphesiz bu güzel sözleri duymak ve hayatta uygulamak için yattık zindanlarda, şehitler gömdük 1985’lerde ve ayaklandık 1989 Baharında. Her şey gönlümüzce olsaydı ne işimiz olurdu gurbet ellerde, sılama, sığınmacı çadırlarında… Halkımız iki çift iyi söz, bir nebze samimiyet, düşmanlıkların, korkunun, kışkırtıcılığın, ötekileştirmenin hepimizin katılacağımız defin törenine katılmak istiyor. İftar sofraları bunun için açılıyor ve herkes buyur ediliyor. İlam dininin den başka ne başka bir din, ne bir ideoloji, ne bir siyaset, ne bir kültür ve medeniyet dünyaya böyle bir sofra açmamış ve herkesi davet etmemiştir. Geçen yıl Sofya’da birkaç defa eş dostla, aydın arkadaşlarla oruç açtık. Öyle yakası açılmamış konuların döküldü ki iftar sohbetlerine etkisi bugün de devam ediyor. İstanbul Bayrampaşa’dan bu sene de çekildi oruç kervanı, sanatçılar, ezanı ve mevlitleri iyiden iyi okuyan ve her gönle girebilen hafızlar, imamlar, ilahileriyle gökleri dolaşıp dönen sanatçılar… Balkanlar Ramazan’da bambaşka. Artık Ramazan’ı bekleyenler diyarı oldu Deliorman, Rodoplar. Minareler bir başka yükseliyor sanki göklere, bir başka yeşerdi bu yıl da doğa ve kuşların şarkıları da çok farklı… Kuşkusuz sorulacak sorular da çok. Üstat şairlerimizden Ahmet Emin ATASOY, Ramazan’a bir başka kapıdan girmiş ve “DÖVÜNME ” şiirinde “hangi su yıkar bu masum kanları korku dört bir yanı bürüdü oy oy ” demeden geçememiş. Olayların üzerinden 27 yıl geçmiş olmasına rağmen, bugün de “suçsuz faşistlerden“, “suçu olmayan komünistlerden“, “baştan başa baskı ve terör, zulüm ve katliam” olan totaliter düzenden neredeyse özlemle, biraz da övgüyle söz edenler yok değil aramızda. Şahsen bana kalsa, bu kitlenin arasında en tehlikeli olanlar susanlardır. Bön bön bakan ve susanlar. Biz onların hangi noktada bizimle olduklarını anlayamadık. Hapiste yoktular. “Belene” toplama kampını tanımadılar. Köylerimizi milis ve jandarma zırhlılarla bastığında ve bugüne bugün sayıları bile tam olarak bilinmeyen şehitlerimizden “Helalık alma” ve defin törenlerinde bile yoktular. Birçokları gece gece katıldılar göç seline ve yürüyüşlerinde bir kusur yoktu, kaçtılar, kaçıyorlardı neden kaçtıklarını bilmeden ve beraberlerinde o denli taşlaşmış duygular getirdiler ki, ne eridiler, ne dağıldılar, ne ufaldılar ne de büyüdüler. Onların yüreğinde acıma duygusu orada da yoktu. “Bana bir şey olmasın da” bir zihniyet olmuştu ve değişmedi. Bu grupların içinde birçok aydınımız da vardı. Onların hepsini Bursa’da “Ulu Cami” avlusundaki çınarların gölgesinde kahve ve çay sohbetlerinde tanıma imkanı bulabildik. Bulgaristan’dan birikimli gelen Razgrat’a bağlı Torlaklı Ahmet Şerefli göçmenlik gelenekli derin kök salmış “Bal Göç” derneğinin ajitasyon ve propaganda işlerine baktı. Bazen birlere saklandı, içinde, gönlünde ve kafasında ne varsa “Türk Doğdum, Türk Öldüm” gibi eserlerine döktü. İnsanımız ne yerse onu hazmeden. Şeker yese ballanır, zehir yese otalanır. Bu kitabı ve başka yazı ve uzun hikayeleri, bir yere kadar da şiir ve destanlarımızı okuyanlar hep ya düşündü kaldı ya da iki ucunu bir yere bağlayamadan susmaya alıştı. Bu kitaplar kalınca olduğundan insanımız karanlığın ötesini göremedi ya da bizi bu günlere getiren hileli zamanların taşlı pirincini ayıklayamadı. İnsanımızın bir kahramana, lidere ihtiyacı vardı. Onlar onun kim olduğundan, kimlerin soyundan geldiğinden, teninin neye koktuğundan, vasıflarından, kime hayrı dokunabileceğinden, ne gibi alışkanlıkları olduğundan, bir şeyler bilip bilmediğinden, okuyup okumadığından, kör cahilliğinden, ihanet etme alışkanlıklarından, koyunlar gibi önünü göremediği için gizli polisin kuyruk kokusunu izlediğinden, çarpma çorma alışkanlıklarından, anadilimizi bile konuşup konuşmadığından, camiye girip girmediğinden hiç ilgilenmedi… Devamı www.bghaber.org
Filibe İmaret Camiinde iftar yemeği 1913 Sofya
Aylık Siyasi Aktüel Gazete
TÜRKİYE MAARİF VAKFI KANUNU YASALAŞTI Türkiye Maarif Vakfı kurulmasına dair kanun tasarısı dün akşam TBMM Genel Kurulu’nda tamamlanan görüşmelerin ardından kanunlaştı. Türkiye Maarif Vakfı Kanunu ile; 1- Merkezi İstanbul’da olan “Türkiye Maarif Vakfı” adıyla bir vakıf kurulacak. 2- Vakıf, yurt dışında insanlığın ortak birikim ve değerlerini esas alarak, örgün, yaygın eğitim hizmetleri vermek ve geliştirmek amacıyla okul öncesi eğitimden, üniversite eğitimine kadar tüm eğitim süreçlerinde burs verecek, okul, eğitim kurumu ve yurt gibi tesisler açacak. 3- Yurt içinde de dahil olmak üzere bu kurumlarda görev alabilecek eğitmenleri yetiştirecek olan vakıf, bilimsel araştırmalar ve araştırma, geliştirme çalışmaları yapacak, yayınlar, metotlar geliştirecek, faaliyet gösterdiği ülke-
nin mevzuatına uygun diğer eğitim faaliyetlerini yürütecek. Vakıf tarafından yurt dışında örgün ve yaygın eğitim kurumları açılan şehirlerde diğer kamu kurum ve kuruluşları aynı amaçla başka birimler oluşturamayacak. 4- Maarif Vakfı, ihtiyaç halinde faaliyetlerini, özel hukuk tüzel kişiliğine haiz şirketler kurarak veya devralarak gerçekleştirebilecek. 5- Vakıf, yurt içi ve yurt dışında iktisadi işletme veya sermaye şirketi kurabilecek, devralabilecek ve bunlara ortak olabilecek. h t t p s : / / w w w. t b m m . g o v. t r / s i rasayi/donem26/yil01/ss383.pdf Av. B ü l e n t T U R A N Çanakkale Milletvekili AK Parti Grup Başkanvekili
Enövden- şifalı bitkiler bayramı
Bulgar halkı 24 Haziran’da Enövden olarak adalndırılan şifalı bitkiler bayramını kutluyor. Aynı günde Bulgar Ortodoks Kili-
sesi Aziz Vaftizci Yahya’ın doğum yortusunu kutluyor, bundan dolayı iki bayramın gelenek ve adetleri sıkça iç içe yaşanır. Enövden gününde çeşitli bitki ve otların özellikle gün doğumunda en büyük şifa gücüne sahip olduklarına inanılıyor. Çevre Bakanlığı verilerine göre ülkemiz şifalı bitkiler ihracatında Avrupa’da birinci dünya çapında ise ilk sıralarda yer almaktadır. Her yıl ülkemizde yaklaşık yüzde 90’ı oranında yurtdışına ihracat edilen 15 ila 17 bin ton arasında şifalı bitkiler toplanıyor
Türkiye’nin Sofya Büyükelçisi Süleyman Gökçe, 21 Haziran Salı akşamı Filibe İmaret (Şahabettin Paşa) Camii’nde iftar yemeği verdi. Yaklaşık 250 kişinin katıldığı iftara, Büyükelçi Gökçe’nin yanı sıra T.C. Filibe Başkonsolosluğu Başkonsolos Vekili Birey Yılmazsoy, Konsolos Murat Muhaciroğlu, Muavin Konsolos Ahmet Keloğlu, T.C. Sofya Büyükelçiliği Sosyal İşler müşaviri Dr. Ulvi Ata, Filibe Başkonsolosluğu Sosyal işler Ataşesi Metin Akbaş, DOST Partisi Milletvekili Şabanali Ahmet, Filibe Bölge Müftüsü Taner Veli, Haskovo Bölge Müftüsü Basri Eminefendi, Kırcaali Bölge Müftüsü Beyhan Mehmet,
Cami Encümenliği Başkanı Ahmet Pehlivan ve sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri yer aldı. Filibe Cami Encümenliği Başkanı Ahmet Pehlivan, İmaret Camii’nde düzenlenen iftar yemeğine katılmaktan mutluluk duyduğunu ifade etti. Tüm katılımcıları selamladı.
BAŞKON İftar Yemeğinde Bir Araya Geldi Başkent Ankara ve Anadolu Konfederasyonu BAŞKON, Kültür ve Turizm Bakanlığı ve Yenimahalle Belediye Başkanlığı’nın katkıları ile 11.06.2016 günü Ankara Yenimahalle Belediye Başkanlığı tesislerinde iftar yemeğinde bir araya geldi. BULTÜRK Ankara Temsilcimiz İsmail CİNGÖZ’ün de Yönetim Kurulu Üyesi olarak yer aldığı BAŞKON bünyesinde yer alan dernek ve federasyon yöneticileri, üyeleri, Ankara’nın tanınmış siyaset ve iş dünyasının ileri gelenleri, Şehit ve Gazi Dernekleri temsilcileri ile birlikte 1000 kişiden fazla halkın katılımı ile iftar yemeği ye-
nilmiştir. Yemek öncesi tasavvuf müziği konserinin ardından Kur’an-ı Kerim Tilaveti okunmuş, yemek sonrasında ise BAŞKON Genel Başkanı Mehmet AKYOL tarafından katılımcılara, BAŞKON’un faaliyet ve hedefleri hakkında kısa bir bilgilendirme ve katılımcılara teşekkür konuşması ile organizasyon sonlanmıştır.
‘Dünya düzeyinde jimnastikçi’ unvanına layık görüldü
Bulgar ritmik jimnastik yarışmacısı Nevyana Vladinova ‘Dünya düzeyinde jimnastikçi’ unvanına layık görülmüştür.
Bu, Dünya Jimnastik Federasyonu Genel Sekreteri Andre Geisbüller’in Bulgaristan Jimnastik Federasyonu başkanı Krasimir Dunev’e yönelik resmi mektubunda deniyor. Vladinova, Eylül 2015’te Stutgart Dünya Şampiyonası’ndaki oyunundan sonra bu unvana layık görülmüştür.
Mehel ile Edirne menzilleri üzerine… K ı r ç o v a B e l e d i y e s i n d e Kemankeş Adnan Mehel nevişahsına münhabir zat. Asıl mesleği avukatlık olan T ü r k ç e R e s m i D i l O l d u sır Mustafa Adnan Mehel, gönlünü ka-
Makedonya’nın Kırçova Be- şen Meclis toplantısında alılediyesinde bugün gerçekle- nan kararla Türkçe resmi dil oldu.
dim okçuluğumuza kaptırmış. Okla yatıp yayla kalkan Av. Adnan Mehel, Talimhane Okçuluk Enstitüsü bünyesinde geleneksel okçuluğumuzu eskimez zamanlardaki izzetine ulaştırmak için yoğun gayretler sarf ediyor. Üniversitelerde okçuluk tarihi üzerine seminerler veriyor, okçuluk festivalleri düzenliyor, okçuluk tarihi üzerine yoğun okumalar yapıyor, ok pehlivanlarını yetiştiriGaza niyetine ok atmana izin veryor. Günümüz kemankeşlerinin öncü- dik. Allah yardımcın olup koluna kuvvet lerinden olan Adnan Mehel ile Edirne versin.” diyerek izin verince İskender, menzilleri özelinde Edirne okçuluğu “ B i s m i l l a h ” d e y i p “ Ya ve okmeydanları üzerine hasbıhal ettik. Hakk” sedasıyla okunu attı.
Türk Dünyası Gazeteciler Federasyonu’nun İstanbulun Fethi gününde T ü r k D ü n y a s ı B e l e d i y e l e r B i r l i ğ i G e n e l B a ş k a n ı m ı z a t a k t i m e d i l m i ş t i r Sekreteri Sn.Fahri SOL AK’ı Makamında ziyaret
AB Bakanı V olkan BO ZKIR