Bulturk Gazetesi 112.Sayı

Page 1

Siyasi Aktüel Gazete

Yıl - 14 Sayı: 112 Eylül - 2016 -“ B i l g i O r d u s u B i z i m O r d u m u z , B i l d i ğ i m i z i Ö g r e t m e k B i z i m G ö r e v i m i z ”

Dünyanın En Geniş Köprüsü Yavuz Sultan Selim Açıldı

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, TBMM Başkanı, Genelkurmay Başkanı, Güvenlik güçlerimize-MİT-Özel kuvetler, Başbakanımız ve Hükümetimize başsalığı ve Türk Dünyasına geçmiş olsun

Dünyanın en geniş köprüsü olarak adlandırılan Yavuz Sultan Selim Köprüsü nihayet açılıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan 3. Köprü açılışında yaptığı konuşmada müjdeyi verdi ve İstanbul’un 3. Köprü’sü olan Yavuz Sultan Selim Köprüsü’nün açılış töreni sırasında 31 Ağustos gecesine kadar köprü geçişlerinin ücretsiz olduğu duyurdu. “20 ARALIK’TA AVRASYA TÜNELİ’Nİ AÇIYORUZ”

* Siz tankların, topların, helikopterlerin önünde duran bir milletsiniz. Siz onlara prim vermediniz. Size de bu eserler yakışırdı. 1. Köprü şimdi ne oldu, 15 Temmuz Şehitler Köprüsü oldu, onun adını siz koydunuz. 2. Köprü Fatih Sultan Mehmet Köprüsü şimdi de Yavuz Sultan Selim Köprüsü’nü açıyoruz. “DÜNYA FİLMLERİ BURADA ÇEKİLECEK BUNU GÖRECEKSİNİZ” * Biz gerçek dostlarımızı kara günlerimizde yanımızda görmekten memnuniyet duyuyoruz. Denizin üzerinden 3. defa şu anda Avrupa’dayız ve Asya’ya geçeceğiz. Bu köprü hem tekerlekli araç geçişini, hem raylı sistemi birlikte sağlıyor olması bakımından dünyada öncü bir köprü. Şu anda iftiharla gördüğümüz bu köprü inşallah birçok şeye öncü olacak. Bunu göreceksiniz. * Dünya filmleri buralarda çekilecek bunu göreceksiniz. Eşek ölür kalır semeri, insan ölür kalır eseri. Osman Gazi Köprüsü ile halkımızfarklılığıhissettimi,etti,inşallahKanalİstanbul’undahazırlıklarını yapıyoruz. Şimdi Çanakkale’ye de bir gerdanlık lazım. İnşallah Boğaz’ın altında bir Marmaray’ımız var. İnşallah 20 Aralık’ta Avrasya Tünelimizi açıyoruz. Bu güzel günümüzü, bu coşku dolu heyecan dolu günümüzü bizlerle paylaşan Bahreyn Kralı Hamed bin İsa Al Halife, Bosna

Elimizde kalan tek çözüm Türkiye ile iş birliği aramak olacak.”

Bulgaristan Başbakanı Borisov da “Türkiye” dedi

Bulgaristan Hükümet Basın Merkezi’nden yapılan yazılı açıklamada, Borisov‘un Türkiye’ye gerçekleştireceği resmi ziyaret sırasında Başbakanı Binali Yıldırım ile bir araya geleceği belirtildi. Osmanlı’nın parçalanmasından sonra huzur yüzü görmeyen eyaletlerin yanında İngiliz kışkırtmasıyla bağımsızlığını ilan eden Bulgaristan’da bir türlü sırtını doğrultamadı. 3 milyon mülteciye hiç bir dış yardım dahi almadan bakan Türkiye’nin karşısında 6 bin 500 mülteciye bile bakmaktan yoksun Bulgaristan’ın Türkiye ile birleşmesi en akıllıca yol… Bulgar Hükümeti’nin Bakanlar Kurulu toplantısının ardından bir açıklama yapan Borisov, Avrupa Birliği (AB) ülkelerine doğru süren göç krizi konusunda Avrupa’da bir çözüm perspektifi görmediğini kaydetti.

Bayramınız Kutlu Olsun

D e ğ e r l i D o st l a r , Ülkemizin içinde bulunduğu zorlu bir dönemin ardından kardeşlik ve birlik duygularının hâkim olacağı Kurban Bayramı’na giriyoruz. Bu vesile ile Tüm okuyucularımızı ve ailelerinin Kurban Bayramını kutlar, mübarek bayramımızın Türk-İslam Âlemine huzur, birlik, barış ve kardeşlik getirmesini temenni ediyorum.

Borisov, “Her bir ülke AB ile anlaşmasında kendineuygunbirmaddebulupböylebirhakeldeediyor. Büyük devletler ise nefes nefese kalırken, o ülkelerin toplumları da itiraz etmeye başlıyor.” diye konuştu. “TEK ÇÖZÜM TÜRKİYE İLE İŞ BİRLİĞİ ARAMAK OLACAK” Bulgaristan’ın binlerce sınırlandırma koşulu ile baş etmeye çalıştığına işaret eden Borisov, “Kayıtlı her bir mülteci için besleme, koruma, statü mülakatı için devasa paralar harcıyoruz.” değerlendirmesinde bulundu. Borisov, ülkedeki mülteci kamplarının artık kapasitesini doldurduğunu ve yeni kampların yapımı için finansal kaynak yaratılmasının gündemde olduğunu bildirdi. Bulgaristan’ın komşuları ile azami derecede iyi ilişkilerini korumaya çalıştığını vurgulayan Başbakan Borisov, “Görüldüğü üzere Sırplar orduyu çıkarıp, sınırı kuşattı ve artık Bulgaristan’dan çıkış yolu kalmadı. Maalesef, Yunanistan’daki durum hiç de iyi değil. Elimizde kalan tek çözüm Türkiye ile iş birliği aramak olacak.” ifadesini kullandı.

Hersek Başkanlık Konseyi Başkanı Bakir İzetbegoviç, Makedonya Cumhurbaşkanı Gjorge Ivanov, KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı, Bulgaristan Başbakanı Boyko Borisov, Sırbistan Başbakan Yardımcısı Rasim Ljajic, Gürcistan Başbakan Birinci Yardımcısı Dimitri Kumsisihvili ve dost ülkelerin sayın bakanlarına şahsım adına şükranlarımı sunuyorum. İstanbul Boğazına inşa edilen “dünyanın en geniş köprüsü” Yavuz Sultan Selim Köprüsü, Türkiye ve dünyadan çok sayıda liderin katılımıyla bugün hizmete açılacak. * Siz nasıl bunları yaparsınız diyorlar, biz hangi milletin torunlarıyız. Bizim üzerimizde bir görev var bu görevi yapıyoruz. 2 ay önce Osman Gazi Köprüsü’nü açtık. Geçtiğimiz yıl Ağın Karamağara Köprüsü’nü milletimize kazandırmıştık. “BİTTİĞİNDE BİR NUMARA OLACAK” Devamı 11’de

Dünya Devleri Öğrenci Avında! 5 trilyon dolarlık bir hacme ulaşan küresel eğitim endüstrisi; ABD, İngiltere, Çin, Fransa, Avusturalya ve Türkiye gibi büyük ülkelerin iştahını kabartıyor. Şimdilik 170 milyar dolar olan uluslararası öğrenci pazarındaki pastadan daha fazla pay alabilmek için eğitim yatırımlarına ve tanıtımlara hız veren ülkeler, rekabette sınır tanımıyor. Büyük oyuncuların uyguladığı stratejilerin en etkilisi; bakanlık seviyesinde verilen burslar olurken, mezuniyet sonrası süreli çalışma izinleri ile öğrenciler cezbedilmeye çalışılıyor. BEYİN GÖÇÜ EN ÖNEMLİ ETKEN Yabancı ülke uyruklu öğrenci pazarının önümüzdeki 10 yılda 250 milyar dolara ulaşması bekleniyor. Yeni Şafak’tan Cabir Turğut’un haberine göre UNESCO tahminlerine göre, bir öğrencinin yıllık ortalama maliyeti 40 bin dolar civarında iken, dünyadaki 4.5 milyon öğrencinin uluslararası öğrenci bütçesi ise 145 milyar dolara ulaşıyor. 2020 yılında yüksek öğretimdeki uluslararası öğrenci sayısının 7 milyonu bulması beklenirken, bunun da

185 GÜN ŞARTI ‘RESMEN’ KALKTI

YabancıplakalıaraçlarınıTürkiye’dekullanmakisteyenlere uygulanan 185 gün şartı, resmen kaldırıldı. AK Parti milletvekili ve TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı Mustafa Yeneroğlu, “Yurt dışından araç getiren emekliler için yeni düzenleme uygulamaya girmiştir. Buna göre yurt dışında emekli olduktan sonra Türkiye’ye ilk defa araç getirecek kişilerde yurt dışında yerleşik olma şartının tezahürü olan 185 gün ilgili ülkede yaşama şartı aranmayacak. Aynı şekilde aracı için aldığı 24 aylık izin süresinin tamamını kullanmadan aracıyla yurt dışına çıkan emekli bir vatandaşımızın geri kalan sürelerini kullanmak üzere taşıtıyla yeniden Türkiye’ye giriş yapması durumunda da 185 gün şartı dikkate alınmayacak. Bu kişinin aracına, aracın sahip olduğu geri kalan izin süresi verilecektir.”

BİR AYLIK SÜRE VERİLECEK “Yeni düzenleme ayrıca, aracı için iki yıllık iznin tamamını kullanmış veya 185 gün şartını yerine getirmeyen AB ve Avrupa Serbest Ticaret Birliği ülkelerinde yerleşik kişilerin gümrükte yaşadıkları mağduriyeti engellemek için de önemli bir kolaylık sağlamaktadır. Bu kişilerin araçlarına yılda bir defaya mahsus bir aylığına süre verilecektir.” İŞTE YENİ KARARNAME Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren yeni kararname şöyle: “Belirli bir süre ile çalışmak veya öğrenim görmek amacıyla gelen Türkiye GümrükBölgesi dışında yerleşik kişilerin ülkelerinde adlarına kayıtlı olan kişisel kullanıma mahsus kara taşıtına geçici bir süreyle Türkiye Gümrük Bölgesi’nde trafiğe tescil edilmek üzere geçici ithalat izni verilir. Bu taşıtlar çalışma veya öğrenim süresi içerisinde Türkiye Gümrük Bölgesi’ne getirilebilir. Bu kişilerden emeklilik tarihinden sonra Türkiye Gümrük Bölgesine ilk defa getirecekleri kişisel kullanıma mahsus kara taşıtları için Türkiye’ye son giriş tarihinden geriye doğru bir yılda en az 185 gün Türkiye Gümrük Bölgesi dışında bulunması koşulu aranmaz.”

yıllık 280 milyar dolarlık bir bütçeye denk geleceği vurgulanıyor. PA S TA D A N B Ü YÜK PAYI ABD ALIYOR Dünyada uluslararası eğitim pazarının en büyük oyuncuları; ABD, Birleşik Krallık, Fransa, Çin ve Avustralya. 723 bin 277 öğrenciyi kabul eden ABD birinci sıradaki yerini korurken, bunu 455 bin 600 ile Birleşik Krallık, 283 bin 621 ile Fransa, 265 bin 90 ile Çin, 258 bin 827 ile de Avustralya takip ediyor. Dünyadaki uluslararası öğrencilerin yüzde 40,3’ü ABD, İngiltere, Avustralya ve Kanada’da yer alıyor. TÜRKİYE EĞİTİMDE ÜS OLMAK İÇİN ATAKTA Suriye’deki zulümden kaçıp gelen 2 milyona yakın insanın 150 binden fazla çocuğuna eğitim imkanı sağlayan Türkiye, geçtiğimiz yıl 75 bin yabancı üniversite öğrencisine kucak açtı. Güçlü web siteleri ile bu öğrencilerin ilgisine odaklanan Türkiye; sağlıktan barınmaya, uçak biletinden aylık Bursa kadar farklı imkanlar da sunuyor.

Putin’den Türkiye’ye SÜPER TEKLİF

Son olarak Rusya ve Çin, ülkelerinin dolar karşısında bağımsız olması için ticarette ulusal para kullanımını arttırmak için düğmeye basmıştı. Öte yandan Kasım 2015’te Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in, Bağımsız Devletler Topluluğu ülkeleriyle ticarette dolar ve Euro’yu ‘oyun dışı bırakacak’ bir yasa tasarısı hazırladığı belirtilmişti. ERDOĞAN DA ZİYARET DÖNÜŞÜ SİNYALİ VERMİŞTİ Cumhurbaşkanı Erdoğan ”Bu ziyaretin elbette olumlu yansımaları olacak. Sadece seyahatten dolayı dolar hemen 3’ün altına düştü. Sayın Putin’le dedik ki “alışverişleri Ruble ve Türk lirası ile yaparsak daha yararlı olur.” Dolar daha da düşer. Döviz, kur baskısından kurtulmuş oluruz. Hem Rusya, hem biz kazanacağız. Hakikaten geciktirdik, halletmemiz lazım. Üzerinde çalışacağız. İlgili bakanlarımızın muhataplarıyla bunları konuşmaları gerekiyor. İnşallah yakında bir KİK toplantısı da olacak. Aralıktaki YÜDİK’te de gündeme getirilebilir.” demişti.


2

E y l ü l - 2016

Yeni Büyük Açılım Öncüsü

18 Mart Çanakkale Zaferi’ni bile son 15 yılda gündeme getirmeye başladık. Kut’ülAmare gibi çok önemli bir zaferi daha geçen sene anmaya başladık.” Çok zengin ve derin kültürel enik ve sportif gelenekleri olan bir millet olarak aynı kandan Türk soy ve kökenlerinden geldiğimizi, aynı gelenek ve göreneklerle ve dünya görüşüyle millet ve halk olduğumuzu vurgulayan Sayın Bilal Erdoğan şöyle devam etti: “İngilizler rencide olmasın diye bir zaman bırakmıştık kutlamayı. Etnospor Kültür Festivali’ni yapalım diye başlarken, başkanlığını kabul ederken arkadaşlarım niye bununla uğraşıyorsun dediler. Biz bir festival yaptık 3 gün sürdü ama sandığımızdan çok daha büyük hayrı olacak bir iş yaptık. İnsanlara arkadaşlarımıza hala anlatıyoruz ne olduğunu. İnsanlar gelmeden önce ne olduğunu anlamıyordu. İnanın, birçok vatandaşımız neye geldiğini bilmeden geldi. Geldikten sonra iyi bir şey yaptığını gördü. Her geçen sene kendi müziğimiz, oyunlarımız, sporlarımı-

festival, 3. ve son gün müsabakaları ile tamamlandı. Tüm çadırlarda her toplum kendi medeniyetini sergilemekte elinden geleni yaptığını gördük. Sabah erken başlayarak hem kültürlerini hem de kendi bölgelerine ait halk türkülerini bir birileri ile paylaştılar. Çadırları ziyaret eden Bakanlar, Milletvekilleri, Belediye Başkanları, DİRİLİŞ Dizisi oyuncuları ve Küçükçekmece sakinleri ve İstanbul halkı her gün çocukları ile birlikte tüm çadırları dolaştılar.

yafetleri biraz daha ilgi görüyor ama onların çocuklarımızın hayatında havalı hale gelmesi gerek.” Dünyada Türklerin derin hak geleneklerinden yoksun bir millet olarak tanıtılmasından yakınan Bilal Erdoğan yeni modern bir uygarlık yaratabilmemiz için genç kuşağın kendi kaynaklarımızdan güç alarak, kendi geleneklerimizle yaşatarak birleşmesi ve yücelmesi gerektiğine değinerek, yeni uygarlığı önce Anadou ve Trakya’ da yaratarak Büyü Türkiye ile Balkanlar ve Orta Asya’ya taşıracağız dedikten sonra, dış siyaset konusuna geçti: Dünyanın gidişatı gidişat değil. “İşte bir Cerablus harekatı… PYD’yi vuruyorsun ses Amerika’dan geliyor. Dünyada ne karmaşık ilişkiler var. Biz, sadece askeri güçle, ekonomik güçle bu oyunları bozamayız. Kalıcı olmaz. Ancak kültürel alanda atacağımız kendimize ait ve iddialı adımlar olursa, kalıcı olabiliriz. Bizim çocuklarımız onların karakterlerine özenmeyecek, onların çocukları bizim kahramanlarımıza özenecek. Bizim tarihimizdeki büyük olayların parçası olsaydık keşke, bu Türk Milletine büyük milletmiş dedirteceğiz inşallah. Hepinize ayrı ayrı teşekkür ederim.”

zın daha popüler hale geldiğini görebilirsek eğer, Türk milleti olarak dünyanın önde gelen milletlerinden biri olmuş olacağız. Çünkü başkasının elbisesiyle ağalık yapamayız, kendi elbisemizi giymek zorundayız. Rahmetli hocam, söylerdi. Kendi elbisemizi giydiğimiz, zaman dik duruşumuzla dünyaya adalet vaaz eder hala gelebiliriz.” Etnospor ve Kültür Festivali’nin Türk Müslüman Kimliğinin oluşup gelişmesindeki rolüne de değinen Genel Başkan Bilal ErdoKüçükçekmece Kaymakamı Harun Kaya fesğan şu özellikler üzerinde önemle durdu: tivale ev sahipliği yapmaktan duyduğu memnuniyeti dile getirdi. Toplantı sonunda, toplu fotoğraf çekiminin ardından sona ererken, Bilal Erdoğan emeği geçenlere festival anısına kitap ve halk müziği albümleri hediye etti. Etno spor festivalinde Doğu Türkistan Uygur bölgesinden başlayarak, Orta Asya’yı da geçerek Kafkaslar ve Balkanlara kadar Türklerinin kültür ve medeniyetleri sergilendi. Dünya Etnospor Konfederasyonu tarafından organize edilen Etnospor Kültür Festivali Küçükçekmece’deki Bezirganbahçe Meydanı’nda gerçekleştirilen ve Anadolu Ajansının da dünya çapında iletişim ortağı olduğu “Biz kendi değer sistemlerimizi çocuklarımıza iki üç yaşından itibaren bir şekilde hissedilir kılmak zorundayız. Çocuklarımız ana-okulunda ya da ilkokulda sınıfına gittiği zaman koluna Osmanlı motifi olan deri bir bileklik taktı diyelim. Arkadaşları onunla alay mı edecek ya da ne kadar havalı mı diyecek. Filinta ve Diriliş Ertuğrul’la Osmanlı kı-

Bulgaristan Türklerinin Sesi

BULTÜRK çadırı en büyük ilgi gören ve en fazla ziyaret edilenlerden biriydi. Üzerinde dalgalanan BULTÜRK bayrağı ile öncelikle soydaş ziyaretçilerin dikkatini çeken geleneksel göçebe Türk çadırımız Bulgaristan Türklerinin kilim ve halılarıyla, sofra ve minder örtüleriyle, geleneksel oyma ev eşyaları, çanak çömlek, kaşık kepçe, toprak sahan, taş, desti ve ibriklerle donatılmıştı.

Gelenlere Bulgaristan Türklerinin özgün müziği dinletildi, BULTÜRK yayınlarından kitaplar ve Gazeteleri hediye edildi, Bulgaristan, Balkanlar ve Turk Dünyası üzerine sohbet edildi, şiirler dinletildi. Bulgaristan Türkleri çadırı çok büyük ilgi gördü. Konuklar ve ziyaretçiler Genel Başkan Rafet Ulutürk, Genel Başkan Yardımcısı Doktor Nedim Birinci, Sevim Kocaosmanlı ve Genel Sekreter Doç. Dr. Müjgân Deniz hanımla bol bol resim çektirdiler.

PAPAKOÇEV

AB bayrağını çiğnemek solculuk mudur?

Avrupa bayraklarını yakan ve aşırı sağcı Avrupa partilerinin diliyle konuşan Bulgarlar solcu mudur? “Deutsche Welle” den alınmıştır. Bulgar Rusofiller “Koprinka” barajı kenarında (Kazanlık yöresidir) geleneksel pikniklerini yarken AB ve NATO bayraklarını çiğnedi ve yaktılar. Bayrak çiğneme ve bir sopaya takıp yakma olayı uzun surdu ve AB ve NATO ile alay etme ve dünyanın en büyü iki devlet topluluğuna hakaret olan bu olaya kenardan bakarak da olsa Bulgaristan Sosyalist Partisi yönetiminden kişiler ve özellikle de partinin 6 Kasımda yapılacak olan Bulgaristan Cumhurbaşkanı seçimlerine adayın General Rumen Radev’in de katılması dikkati çekti. Çok basit ve iğrenç bir lanetleme biçimi politik fanatizm işaretidir. Bayrak yakmak her zaman kötüdür. Son zamanda Bulgaristan’da bu olaylar sıklaştı. 3 Mart milli bayramında Moskovacı olarak bilinen “Ataka” partisi milletvekilleri NATO ve AB bayrağı çiğneme ve yakma işinin başını çekti. Sağ partilerden milletvekilleri bu gibi kabalıkların sert cezaya çarptırılmasında ısrar ettiler. Yakın geçmişte “Çe Gavara” gençlik örgütünden bir grup BSP yönetiminin gözü önünde AB ve NATO bayrağı yaktı. Bulgar Rusofiller “Koprinka” barajı kenarında geçen sene toplandıklarında, mitinge başlarken AB bayrağını gönderden indirip çiğnemişlerdi. 9 Mayıs 2014’te Sofya’da Sovyet Asker Anıtı önündeki parkta bir grup genç, Sosyalist Parti lideri ve bugünkü PES lideri Sergey Stanışev’in gözü önünde “Büyük Vatan Savaşı’nda Faşizmin Hezimete Uğratılmasının 69. Yıldönümü” yazılı pankartın önünde AB bayrağını çiğnedikten sonra yaktılar. Bu vesileyle Avrupa Parlamentosundaki sosyalistlerin lideri Hanes Svoboda, özel bir bildiri yayınlayarak, yakanların milliyetçiler yada başkaları olmasına bakılmaksızın bayrak yakmanın her zaman kötü ve suç olduğunu hatırlatarak, AB bayrağının Sofya’da yakılmasını lanetledi. Rusları yüksek sesle övmek. Bulgaristan’da yıllardan beri Türkçe fısıldaşmak bile yasak iken, yüksek sesle Rusça konuşmayı yorumlayan “Kultura” (Kültür) gazetesi Baş Yazarı feylesof Toni Nikolov “Deutsche Welle” ye şöyle dedi: “BSP Avrupa Birliği konusunu Sovyet Askeri Anıtı önünde masaya yatırdı. AB bayrağını çamur atıp yak altına alarak Ukrayna’da Lugansk ve Donesk Cumhuriyetinde miting yapan BSP’liler birkaç defadır bu fikirlerin “Ataka” partisi ve bazı bilinen atkacı siyasetçilerin fikirleri olduğunu ileri sürdüler. Öyle oldu ki, BSP’nin kimliğini anlatabilmek için, AB tartışmalarına katılmasından fazla, Rusça konuşması gerekiyor. Üstelik Bulgar sosyalistleri kendi aralarında ve evlerinde Rusça konuşmaktan zevk alıyorlar. AB’den olan her şeye düşmanlı beslenmeye başlanmıştır. Avrupa-Asya açılımından ve AB’den çıkmaktan söz ediliyor. Öyle oluyor ki, eski kıtanın bazı başka yerlerinde izlenen ılımlı AB aleyhtarlığı sınırını aşan BSP, radikal sağ yanlısı bir parti havasına giriyor. Aşırı sağ Avrupa çağrışımları ise bugünkü “Ataka” sloganlarıyla örtüşüyor. Bulgaristan’da BKP’nin idesel ve politik varisi olduğunu iddia eden Bulgaristan Komünistler Birliği (SKB), birkaç gün önce yaptığı bir açıklamada, AB ve NATO’yu neden istemediğini duyurdu ve AB’nin ne kadar kötü “emperyalist” olduğunu ve değiştirilmesinin asla mümkün olmadığını belirttikten sonra, NATO’nun ise “yalnız bir saldırı makinası” olduğuna işaret ederek Todor Jivkov partisi olark şöyle bir çağrıda bulundu: “Bulgar halkının menfaatlerini açık, kararlı ve kesin savunma konumu almayan, AB ve NATO’yu kuran kapitalist tekellere karşı savaşmayanlara karşı sert direnişimizi kimsenin gözünün yaşına bakmadan şiddetlendirmeye devam edeceğiz. AB ve NATO bayraklarından iğreniyoruz ve onları lanetliyoruz.” Utanmamak elde değil. Tepkiler gecikmedi kuşkusuz. Eski dış işleri bakanı ve BMT’nın Yakın Doğu özel temsilcisi Nikolay Mladenov Facebook’ta şöyle yazdı: “Özgür ve demokratik Bulgaristan’dan yana olan, Avrupa’nın bir parçası olmak isteyen Bulgar halkının egemen seçimini savunan ve Halk Meclisinde temsilcisi bulunan tüm Bulgar partileri Rusofil buluşmalarda AB bayrağı ile alay edilmesini lanetlemelidir. AB bayrağının çiğnenmesi ve yakılması Bulgar bayrağının çiğnenmesi ve yakılması anlamına gelir.” Avrupa Halk Partisi (ENP) grubundan Brüksel milletvekili Andrey Kovaçev de Facebook’ta şunları yazdı: “İğrenç bir olay, esef ediyorum, tekrar ediyor, parayı nereden aldıkları bilinmeyen iletişim araçları ve Bulgaristan’da cirit atan büyük sayıda siyasi oyuncu tarafından kışkırtılıyor. Tarihimizin belirli bir döneminden tarihse hislerle bugün yöneten Kremlin liderlerinin siyaseti birbirine karıştırılıyor, çok kaba, utanç verici olay. Vatandaşlar birbirine düşürülüyor. Tishirtlarına, panolarına, bayraklarına bakın, Rusya’yı sevebilirsin, hiçbir şey Çaykovski, Rahmanınov, Şotokoviç, Puşkin, Lermontov, Gogol vb ile bağlanmıyor, hep varsa yıksa Rusya sevgisi mutlaka Kremlindeki şimdiki siyasetçilerin izlediği politika ile, Lenin’le, Stalin’le, KGB ile, komünizmle bağlanıyor ve mutlaka AB ve NATO’ya karşı konuşuyorlar. “Bulgarları “fil” ve “fob” olarak ikiye ayırdılar. Bulgarlara klişe koyup kalıplaştırıyorlar. En kötü olansa onların “Rusofilleri” –yurtsever- “Rusofoblrı” ise –hain- olarak nitelemesidir. Bundan dolayı ülkemizi demokratik Avrupa’dan koparıp yıllarca uzak tutmayı başaranlar tarafından bir daha aldatılmamak için, Bulgaristan genç nesli ülkemizin tarihini en büyük inceliklerine kadar çok iyi bilmek zorundadır.” Daha sert tutum almak gerekecek. Gazeteci Toni Nikolova bu konuda şöyle dedi: “Sorun şudur Bulgar solcularının ardı arası kesilmeyen Avrupa karşıtı çıkışları eski komünist dönemden kalma bir alışkanlık mı-


Bulgaristan Türklerinin Sesi

e y l ü l - 2016

Halk İnanış ve Geleneklerinde Meryem Ana

Bulgar halk inanışlarında Meryem Ana, seven, günahsız ve merhametlidir. Meryem Ana, inancı olan herkese iyilik davalarında yardımcıdır. Meryem Ana’ya adanan en büyük kilise bayramı, ölümünün kaydedildiği 15 Ağustos’tadır. Ölümünden üç gün önce Meryem Ana dua ederken Cebrail Meleği önünde görünmüş ve ruhunun göğe kabul edileceğini bildirmiş. Ölmeden önce Meryem Ana, oğlu İsa’nın bütün öğrencilerini bir daha görmek istemiş. Mucizevi bir şekilde onların hepsi Kudüs’teki evinin kapısı önüne taşınmış ve naaşını Getsemani Bahçesi yakınında bir mağaraya koymuş. Oğlu İsa gibi Meryem Ana’da ölümünün üçüncü gününde dirilmiş. Bulgar folklorunda Meryem Ana’ya ibadet, kendisinin kötü güçlerden koruma, en ağır hastalıklar tedavi

etme, tedavisi olmayan hastaları ayağa kaldırma gücü olduğu inançlarıyla ilgilidir. Meryem Ana’nın aile ocağı ve doğum ile ilgisi çok derindir. Meryem Ana’nın anneleri ve çocukları koruduğuna, çocuğu olmayan kadınlara da yavrular verdiğine inanılıyor. Bugün de çok kişi, uzun bekledikleri çocuk için dua etmek üzere Meryem Ana’nın ölümünün anıldığı günün arifesinde kiliselerde veya manastırlarda geceyi geçiriyor. Bu bayramın, daha çocukları olmayan kadınların bayramı sayılıyor. Bu günde onlar çalışmıyor, ama mutlaka kiliseye gidiyor ve Meryem Ana ikonasına farklı hediyeler getiriyor. Sabah ayininde avludan ve tarladan toplanan ilk meyveler yeni undan yapılan ekmekler kutsanıyor. Arkasından kadınlar yiyecekleri dağıtıyor. Meryem Ana’nın ölümünün kaydedildiği günden önce 15 gün süren oruç da tutuluyor. Bogorodiçe(Calamintha acinos)

Dünyadan Türkü ve

Pleven yakınlarında yeni arkeolojik bulgu

“Zlaten Prah” (Altın Toz) uluslararası folklor festivalinin marşında “Çelopeç köyü, güzel mi güzel, şirin mi şirin” diye şarkı söyleniyor. Marşın söz ve müziği Hristofor Radanov’a aittir. Çelopeç, ülkemizde en düzenlenmiş köylerden biri. Bunun yanı sıra bu köyde sürekli olarak farklı etkinlikler yapılıyor. Bunlardan biri 21 ile 24 Temmuz tarihleri arasında “Zlaten Prah” festivaliydi. Bu yıl üçüncüsü düzenlenen festivalde Rusya, Gürcistan, Arjantin, İspanya ve Sırbistan’dan dans grupları temsil edildi. Festival çerçevesinde ikinci defa Bulgar folklor grupları ve solistleri yarışması yapıldı. Yarışmaya Güneybatı Bulgaristan’ın Şoplık bölgesinden ve Çelopeç yakınında bulunan yerleşim yerlerinden yüzlerce ses sanatçısı katıldı. Nikolina Filçeva-Stanoeva, “Folkloren İzvor – Brışlyanitsa” grubunun yöneticisidir aynı zamanda. Grup, festivalin “Özgün Folklor” kategorisinde ödül aldı. Nikolina Filçeva-Stanoeva konuyla ilgili olarak şunları anlatıyor: “Söylediğim türküler, Lukan Savov’un derlediği “Srednogorski Pesni” türkü kitabındandır. Ben 45 seneden beri Pleven’de yaşıyorum ama kalbim burada. Brışlyanitsa köyünde çalıştığım grup, benim ısrarım üzerine repertuvara dahil edilen otantik folklor türküleri seslendiriyor.” Sofya’daki “Vitoşa 1951” okuma evine bağlı “Sofya 6” folklor dans topluluğu da büyük ödülü aldı. Topluluğun yöneticisi Nikolay Nestorov. Dans topluluğunun birkaç prestijli uluslararası ödülü var.

Türklerden Kötülük Görmedik

dansların diyarı Çelopeç

Farklı folklor derneklerini birleştiren bir uluslararası teşkilat olan İGF genel sekreteri Rosen Bogdanov, festivali değerlendirirken şunları açıklıyor: “Etkinliğin düzenlendiği yer beni çok etkiledi. Çok az festivalin böyle bir sahnesi var. Hem sanatçılar için, hem de seyirciler için iyi şartlar var. Organizasyon çok yüksek seviyedeydi. Festival için çalışan insanların coşkusuna hayran kaldım. Muhtarı ve ekibini selamlıyorum. Mükemmel bir iş yaptılar.” Festival seyircileri, Rusya, İspanya ve Sırbistan’dan ve de ev sahibinin topluluklarının sanatını çok alkışladı. Festival ile izlenimlerini paylaşırken “Sredets” belediye kültür evine bağlı olan ve “Folklor Dansları” kategorisinde birinciliği kazanan dans topluluğunun yöneticilerinden biri İva Tırneva şunları belirtiyor: “Dans topluluğumuzun uzun tarihi ve çok ödülü var. Artık ikinci kez Çelopeç’teki festivalin konuğu oluyoruz. Burada her şey çok gü-

Meryem Ana’nın adını taşıyan kiliseler ve çehresini taşıyan ikonalar büyük ibadet yeridir. Meryem Ana’nın koruma ve tedavi etme gücünü anlatan efsaneler ile ilgili yerler ve yollar bile var. Meryem Ana’nın tedavi gücüne inanç, bazı şifalı otların isimlerinde görülebiliyor. Mesela yedi çeşidi olan ve halk tıbbında kullanılan “bogorodiçe” şifalı otu var. Bu şifalı ot, 15 Ağustos ile Meryem Ana’nın doğumunun kaydedildiği 8 Eylül tarihleri arasında toplanıyor. Folklor geleneklerinde Meryem Ana’nın merhameti, insanlara çeşmeler ve kaynaklar vasıtasıyla da varıyor. Meryem Ana’nın dokunuşundan kutsanan bu yerler, sıradan su kaynağı olmaktan çıkıp mucizevi su kaynağı haline gelmiştir. Efsanelere göre bazı yerlerde Meryem Ana suç içmiş, bazılarında bebek İsa’yı yıkamış ve böylece nimetini bırakmıştır. Seven ve affeden gerçek bir anne gibi Meryem Ana, herkese desteğini veriyor.

Arkeologlar, Kuzey Bulgaristan’ın Pleven kentine yakın Riben köyünde 5000 yıl öncesi bir yazı türünün varolmuş olduğuna deliller buldular. Yapılan kazılarda 2000 yıl sonraya tarihlenen Sümer ve Mısır yazılarından önce mevcut çivi yazılı kil tabletler bulunmuştur. Pleven Bölge Tarih Müzesi’nden arkeologlar, insanlığın yazılı iletişimini yansıtan yüzyılın buluntusunun söz konusu olduğunu kesinlikle belirtiyorlar.

Bulgar müziğinin devası Lili İvanova Romen çıktı. Kendisi anlattı. Bizimkiler Marii’den gelmişler: Büyük annem, annem Mariya idi, öteki nenem ise Marina, kuzenim de Mariya idi. Soyumda erkeklerin isimleri İvan ve Petır’dı. Anneanneme sen kaç yaşındasın diye sorduğumda, “Osmanlı zmanında16 yaşındaydım” cevabını verirdi. Osmanlıyı hatırlıyordu, çok olaylar anlatsa da, hiçbir zaman ve asla Türkler hakkında bir tek kötü söz söylememiştir, diyen ünlü sanatçı, şöyle devam ediyor: Anneannem çok güzelmiş, Türklerin güzel kızları toplayıp götürdükleri zamanlarda, bizimkiler onu balkana götürüp bir ine saklıyorlarmış, o da fırtına geçene kadar orada kalıyormuş. Soyumuz Romanya’dan gelmiş ve Rusçuk’ bağlı Nisovo köyüne yerleşmişler. Serkan at yetiştiri-

yor ve Türklere satıyorlarmış.” Türkiye’de konserler veren ve Türk basınında “Bulgaristan’ın çirkin bülbülü” olarak tanıtılan Lili İvanov, Romanya’dan göçmen bir soyun kızı olduğunu şimdiye kadar açıklamamıştı. Romen olduğunu açıklamasına tepiler gelince yanıt veren sevilen sanatçı şöyle dedi: “Ben kimseden hiçbir şey gizlemedim, bugünde gizlemiyorum. Ben sahneye an-babamla veya dedemle ve nenemle birlikte çıkmıyorum, yalnız endim çıkıyorum ve ben buyum. Benim sanat kariyerim hakkında soyuma bakılarak değer verilmesini kabul edemem. Eve beyinlerim benim sanatıma karışmadılar. Ailemizde yazılmamış kuralar vardı. Hepsi kararımı verdimse

“Egzersiz eksikliği dünya genelinde yılda 5 milyonun üzerinde ölüme ve Avrupa’da 80 milyar euro’nun üzerinde sağlık harcamasına yol açıyor”

Yılda 5 milyon kişi ‘tembellikten’ ölüyor İtalya’nın başkenti Roma’da düzenlenen Avrupa Kardiyoloji Derneği (ESC) kongresinde sunulan bir rapora göre, yılda 5 milyon kişi hareketsiz yaşam tarzının yol açtığı kalp-damar hastalıkları yüzünden hayatını kaybediyor. ESC kongresinde sunulan rehberde, “Egzersiz eksikliği dünya genelinde yılda 5 milyonun üzerinde ölüme ve Avrupa’da 80 milyar euro’nun üzerinde sağlık harcamasına yol açıyor” denildi. Yetişkinlerin haftada 150 dakika orta seviyeli ya da 75 dakika yoğun egzersiz yapması tavsiye edildi. Kongrede sonuçları açıklanan bir araştırma da, fiziksel olarak aktif olanların kalp-damar hastalıklarından ölme riskinin yüzde 23’e kadar azaldığını ortaya koydu. Norveç Trondheim Bilim ve Teknoloji Üniversitesi araştırmasına göre, yürüyüş, yüzme, dans ya da bisiklet sürme gibi fiziksel aktivitede bulunma oranı yüksek olanların kalp-

damar hastalıklarından ölme riski, erkeklerde yüzde 17, kadınlarda yüzde 23 azalıyor. 39 bin kişi üzerinde yapılan araştırmada, fiziksel aktivitelerin kalp üzerindeki etkisi ile yaş, cinsiyet gibi kişisel faktörlerin bir araya gelmesiyle oluşturulan “kişisel aktivite bilgisinin” (PAI – personal activity intelligence) kalp-damar hastalıklarından ölüm riskini belirlemede etkili olduğu bulundu. “Katil divan” Norveç Trondheim Bilim ve Teknoloji Üniversitesi’nden araştırmacı Dr Javaid Nauman, “Düzenli egzersiz yapmanın sağlığa faydalı olduğunu zaten biliyorduk, ancak bireyler kalp-damar hastalıklarını ve erken ölümleri engellemek için ne kadar egzersiz yapmaları gerektiğini bilmiyor.

Coca-Cola fabrikasında 50 milyon euro değerinde kokain bulundu Ele geçirilen kokainin sokaktaki değerinin 50 milyon euro olduğu belirtildi. Fransa’daki Coca-Cola fabrikasında piyasa değeri 50 milyon euro civarında olan kokain bulundu. Kokainin, Güney Amerika’dan gönderilen bir konteynerdeki portakal suyu konsantresi çantalarına gizlenmiş halde bulunduğu bildirildi. Fransa’nın güneyindeki Signes köyünde bulunan kokainle ilgili soruşturma başlatılırken, fabrika çalışanlarının olayla ilgisinin olmadığı belirtiliyor. Bulunan kokainin toplam ağırlığı yaklaşık 370 kilogram. Bu Fransa’da tek seferde

ele geçirilen en fazla kokain miktarı. Toulon savcısı Xavier Tarabeux, ‘kötü bir sürpriz’ ifadesini kullandığı sevkiyatın piyasa değerinin 50 milyon euro olduğunu söyledi.

3

Rafet ULUTÜRK Çocuklarımız FETO İmamı olmasın

Çocuklarımızın FETÖ imamı olmasını istemiyoruz. Nasıl ki, mayalanmış bir hamur tekneden taşarsa, düşmanlık aşılanan sosyal katmanlarda toplumsal düzene kalkışır. Biz bunu, dış ülkelerde eğitim alan PKK militanlarının Güney Doğu tabanımıza saçtığı “özerklik” gibi tohumlarla bacanın ateş aldığında gördük, yaşadık, yaşıyoruz. Bölücü hain güçler (ABD-İngiliz) taraflarından Türk halkının istikbalini çalmak için eğitilmişti, silahlandırıldılar ve kasıp kavuran, ateşe verin, acımayın öldürün düğmesine basıldığında insafa gelmek yoktu. Ölüm tugaylarının lideri, kurmayı, mağara kampları, silah depoları vardı. Canlı bombalar eğittiler. Onlar için terör bir oyundu. Hainler ölüm oyununu pişti oynar gibi oymayı planlamıştı. PKK öncülüğünde bu oyunu 40 yıldan beri oynatıyorlar. Oyun kartlarını elinde tutan baş hainlerin parmakları yanmıyor, fakat Türkiye’ye ölüm taşıyan taşeronlardan hiç biri hayatta kalmıyor. “Kürdistan” diye adlandırdıkları bölgenin şehirlerinde “Kardeşliğe Davet!” Mitingleri yapılıyor. Halk tabanı terörü ve bölücüleri lanetliyor. Türkiye Cumhuriyetini ele geçirmeyi hayal edenler, hainliğin en eski araçlarından olan bölücülükle yan yana, devletin özüne, makamlarına, adliye ve silahlı kuvvetlere sızma, iletilimde, basın-yayında ve eğitimde hakim olma, son sözü söyleme çabalarına hiçbir an ara vermediler. Düşüne biliyor musunuz? Türkiye Sağlık Bakanlığı hastanelerinde doğan çocukların isimlerinin kendini “dünya imamı” ilan eden, Pensilvanya sapığı tarafından verildiğini! Evlatlarımızın kaderi asla geri alamamak koşuluyla o haine kaptırdığını!! Ne kadar acı, ne kadar korkulu ve ne kadar tehlikeli! Düşüne biliyor musunuz? Milyonlarca çocuk daha doğduğu an FETÖ ağına nasıl düşürtüldü? Bu zavallıların beyinlerinin nasıl boş bırakıldığını, zihinlere Atatürk düşmanlığının, vatan hainliğinin, cumhuriyet ve demokrasiye ihanetin nasıl işlendiğini, özgürlük ve kardeşlik düşmanlıklarının nasıl aşılandığını…!? Evet bunlar profesyonel bir çalışma sonucu aşılandığını? Çocuklarımızın canlı bomba haline getirildiğini?! Ne kadar acı, ne kadar korkulu ve ne kadar tehlikeli! Düşüne biliyor musunuz? Asker, polis, jandarma ve adaletten önce, Halkımızın hikmetini, halkımızın aklını, halkımızın uyanıklığını yok etmek istemişler. Halkımızı fiziksel ve zihinsel olarak felç etmek istemişler. Bizi uyurgezerler toplumu haline getirmeyi amaçlamışlar. Bizi toplu ölüme hazırlıyorlarmış… Ne kadar acı, ne kadar korkulu ve ne kadar tehlikeli! Düşüne biliyor musunuz? Kardeşi kardeşten ayırıp, ayrı ayrı ama kardeşlerin, Atatürkçülerin, vatanseverlerin, mazlumlarımızın hepsini öldürmek istemişler? Listelerimizi hazırlamışlar. Cesetlerimizi atacakları hendekleri belirlemişler… Ne kadar acı, ne kadar korkulu ve ne kadar tehlikeli! Düşüne biliyor musunuz? Olanlar öyle bir şey ki, şiir destan yazmak gerekmez. Romanlarla öykülesen de olacak ki! Hiç birimizin mezarı, mezar taşı olmayacaktı. Hepimiz it çöplüğüne atılacaktık? Vatan toprağında Galata Kulesi kadar izimiz kalmayacaktı. Ne kadar acı, ne kadar korkulu ve ne kadar tehlikeli! Düşüne biliyor musunuz? Türkiye Cumhuriyetini ele geçirmek isteyenlerin hainliğini, Türk ve Türkiye düşmanlığını, çocuklarımızın hepsinin yok edilme planlarının gündemde olduğunu ve belki de bir daha asla kurtuluşumuz, bayramlarımız, doğum günümüz olmayacağını? Ne kadar acı, ne kadar korkulu ve ne kadar tehlikeli! Düşüne biliyor musunuz? Bütün bir halkın bakan kör ve köle haline getirilebileceğini! Ölümü, yok olmayı, tarihten silinmeyi elzem bilen duruma getirilebileceğini! O biz Türkler olamayız kardeşler! Bu tuzak bize kurulmuştu. Büyük oyun bozuldu. Artık büyük olan, oyun kuran biziz. Ava giderken ABD-İngiltere’yi avlayanda Biziz. Hezimete uğrasalar bile, yine de, düşüncesi bile, ne kadar acı, ne kadar korkulu ve ne kadar tehlikeli! Düşüne biliyor musunuz: ? FETÖ (Koalisyonu) hain darbe planı gerçekleştiğinde halimiz ne olurdu sevgili soydaş kardeşlerim? Hepimize yeniden göç yolu görünecekti. Evimizi, anavatanımızı bırakıp göç yollarına düşecektik. Alın yazısı deyip gidecektik. Ölen kardeşlerimizin acısıyla, parçalanan anavatanımızın feryadıyla, iç savaş ateşinde kaçarak yollara dökülüp yine sel olacaktık. Düşünmek bile ne kadar acı, ne kadar korkulu ve ne kadar tehlikeli! Verilmiş sadakamız varmış. Büyük bir facia atlattık. Yirmi birinci yüzyılın büyük önderi Sayın Recep Tayyip Erdoğan Türk silahlı kuvvetleri Başkomutanı sıfatıyla halkı meydanlara çağırarak hayatı ve düşmanların hesaplarını kilitledi ve kurduğu oyunla Koalisyonların darbe kalkışmasını hezimete uğrattı. Büyük bir halk olduğumuzu yedi binyıllık tarihimiz olduğunu bileğimizin asla bükülemeyeceğini tekrar dünyaya gösterdik. Emperyalizm, köleliği, orta çağ ilişkilerini, uşaklığı bize dayatamayacağını bir daha gördü. Atatürk zaferlerinden sonra ilk defa durumu lehine dönüştürme denemesi 15 Temmuz’da son kez kesin duvara tosladı. Dünyaya tekrar rezil oldu. Fakat bu ağır gelişmelerden mutlaka çıkarılması gereken dersler var. Bir defa emperyalizmin İslam Dünyas ı n d a d ü n y a i m a m l ı ğ ı p l a n ı h a l a c a n l ı d ı r. Bu hayalin sert çekirdeği Fetocuların henüz ellerinde bir kozdur. Baş haini ABD vermek istemiyor. Kıvranıyorlar. Tarihlerinde ilk kez bu konuda masaya oturmak zorunda kaldılar. Yani geriliyorlar. Amerika Başkan Yardımcısı Joe Biden son de PKK’yı kurtarmak ve PYD’yı Fırat nehrinin Batı kıyısına geçirmek için gelmişti, şimdide FETÖ’yu iade etmeme veya generallerine karşılık verme derdinde. Anlaşılan Türkiye’nin güçlenmesinden en fazla rahatsız olan İngiltere ve Beyaz Saray! T ü r k i y e o l m a d a n Ye n i D ü n y a k u r u l a m a z ; İkinci olarak yenidünya Türkiye olmadan kurulamayacak, Batılıların üstesinden gelemediği sorunlar var. Bunların en önemlisi sığınmacılar problemidir. Avrupa liderleri İtalya’da yaptıkları son dörtlü zirvede göçmen-sığınmacı sorunlarını Türkiye’siz çözmenin mümkün olamayacağını itiraf etti. Türkiye’de darbe planlarının suya düşmesi hepsini düşündürmekle kalmadı, felç etti. Onların sistemli hainliği 100 yıldan beri Mustafa Kemal Atatürk dış siyasetindeki devamlılıkla yüzleştikçe hayal kırıklığı yaşıyorlar. Türkiye Başkanı Sayın R.T. Erdoğan’ın esnek ama ödünsüz dış siyasetini aşamıyorlar, endişeleri arttıkça artıyor. Üç olarak, emperyalizm ve işbirlikçilerine bağlanmış olduğu oranda iktidar değişikliğine zorlanan Türkiye’de 2003’ten beri bu formül bu hükümete sökmüyor. Bu da Batıyı rahatsız ediyor. 7 Haziran 2015 seçim oyunuyla parlamenter sistemimizin tıkayabildiler ama beklenen sonucu vermedi. Bu sefer Devlet Bahçeli oyunlarını bozdu. Son 6 yılda denenen 15 darbe denemesi sökmedi. 15 Temmuz da başlarına patladı. Durumu değiştiren, yeni oyun kurucu Büyük Türkiye’dir. İşler, ipler Türkiye Başkanı R.T. Erdoğan’ın eline geçti. Rüyaları kâbus oldu. Dördüncü, Türkiye halkının FETÖ ile PDY’nın iç hortlamasına 15 Temmuz cevabı tekrar yedi düvele örnek oldu. Dünya halkları 15 Temmuz’da 1919 Türkiye’si ruhunu gördü. Yeni doğan kardeşlik gücünü 80 milyondan alıyor. Beşinci, Türkiye’de halk 2016’da cepheyi geniş aştı. Bir defa Amerikancı PKK kendi hendeklerine gömüldü. İninde vuruldu. 15 Temmuz 2016 tarihinde yine Amerikancı-İngilizci bölücü FETÖ örgütünün gece darbesi girişimi halk – ordu birlikteliyle önlendi ve ezildi. Türk halkı hiçbir düşmandan korkmadığını kanıtladı. Cesaretine cesaret kattı. Kısacası etnik PKK ve dini FETÖ kanlı kalkışmalarına karşı halk- ordu direnişleri eylemlerde zafer elde etti.

Türk halkı büyük bir olay yaşadı. Savaşarak cumhuriyet, demokrasi ve özgürlüklerini daha da pekiştirdi. Birlik ve beraberlik yolunda yeni adımlar attı. Bu arada 21. yüzyıl hainliğinin ilk çizgilerini ortaya çıkarırken, karşıdevrim ve darbe yolunun da halkların güç birliği ile kapanabileceğini gösterdi. Şimdi hainlerden arınıyor. Yeni atılımlara bileniyor. Görüldüğü üzere emperyalizm maşası PKK/FETÖ hainliğine karşı mücadele tarihi önemlidir. Türkiye’nin artık milli meselesi olmuştur. Bu arada FETÖ kuyruğunu koklayarak feodalizmin ülkemizdeki kalıntıları olarak sürünen Nurcular, Nakşibendîler

ve bilinen toplam birçok tarikat emperyalizm memesinden süt beklediği için, hepsine karşı uyanık ve dimdik olmalıyız. Bulgaristan’da bile, isimlerimizi değiştirenlerin, bize anadilimizi ve dinimizi yasaklayanların FETÖ elemanlarına sahip çıktığını görüyoruz. FETÖ konusunda alınan tavır, dostu düşmandan ayıran çizgi olmuştur. Emperyalizmin bizdeki dayanaklarından biri de yerel ağalık düzenidir. Onun da demokratik reformlarla yüzleşmesi zamanı çoktan geçmiştir. Kısacası, Orta Çağdan kalan tüm küflü zihniyet sökülüp atılmadan, FETÖ, PDY ve PKK-PYD hiçbir izi kalmamak koşuluyla yok edilmeden YENİ BÜYÜK TÜRKİYE kurmak zor olur.

Biz Dünya İmamlığı içinde Türkiye şubesi olmayı asla ve hiçbir zaman kabul edemeyiz. Son olarak da artık dünyayı okuyalım dünyayı okumak için de AKILLI OLMAK ZORUNDAYIZ, Dünyayı yönetmek için ise aklı öne koymalıyız. Zaman geldi tekrar ayağı kalkma zamanı geldi, isteselerde istemeselerde Türkler tekrar Dünya yönetiminde söz sahibi olacaktır. S a y g ı v e s e v g i l e r i m i z l e ,


4

E y l ü l - 2016 Levent

RASİM

Pıtraklı Memleket

Konu: DOST var, “DOST” var. Yüzüne gülse eğer, sana vereceği vardır. Unutmak ister eski hesapları! Kaş altından bakarsa mutlaka alacağı vardır. Hatırlatır sana acımasız kasapları! Naim Bakov Hak ve Özgürlükler Partisinde yetişen elit zümre için yazılmıştır. Bilmen bilir misiniz, bizim Deliorman’da artık herkes pıtrak landı, pıtraklı yaşamaya neredeyse iyice alıştık. Pıtraklı pıtraksız konuşmalar arasında anlatılan bir de “Kum ve Taş” hikâyesi var. Size anlatmama DOST var, “DOST” var buluşu çağrışım yarattı. Üstelik bu çağrışım Bulgaristan Türklerinin her gün eşik aşındıran yaşamından tablo çiziyor sanki. İki dost bir çölde yürüyormuş. Bir ara kendi aralarında kavga etmişler ve biri diğerinin yüzüne bir tokat yapıştırmış. Tokat okkalıca olacak acı çeken bir şeycik demeden kuma “BUGÜN EN İYİ DOSTUM YÜZÜME BİR TOKAT VURDU” yazmış. Hikâyeden bu ilk bölüm aklıma geldikçe, rahatsız oluyorum, çünkü Ahmet Doğan ile Lütfi Mestan da sıkı fıkı dostular. Ahmet’le Osman da öyleydi. Hatta Ahmet’le Kasım da öyleydiler. Ahmet Doğan yüksek gerilim hattı gibi, kime dokunsa yere seriliyor. Parti kurucularından etrafında hiç kimse kalmadı. Hapisçilerden demiyorum. Çünkü eski tüfeklerden bazıları gecelerini gündüz edip Ahmet Doğan’ın hapishane köşelerinde kaç ay tünediğini hesaplamışlar. TOPU TOPU YALNIZCA İKİ AYCIK… 17 Aralık 2015 gecesi o “saray” dedikleri tilki ininde Doğan bir tokatta Lütfi’yi yere serdi. Politik geçmişini, geçmişini geleceğini bitirdi. Hazır bulunan, elleri kadehli 100 seçkin, koskocaman Halk ve Özgürlükler Hareketi’nin yüz binlerce üyesinden, bu önemli arkadaşın avcı dostlarından, korumalarından, yardımcılarından, erkek ve dişi sekreterlerinden, para karşılığı konuşmalarını yazanlardan, her gün birlikte kahve içtiği, yemek yediği beleşçi dostlarından tek bir kişi – ne Türk ne Bulgar – ağzını açıp “ABE HEY ÇİNGENE BOZMASI SEN NE HAKLA EL KALDIRDIN BİZİM GENEL BAŞKANA” demedi. Anlatsanız iyi olur! Devrimci değişiklikler isteyerek kükreyen ve HÖH partisinde buluşan bizim son derece cesur irademizi dondurabilen korku nedir? Biz burada kendi göbeğini kendi kesen bir etnik halk topluluğundan söz ediyoruz. Kurbanlar vermişiz, dimdik durmuşuz. Unutmayalım bizim içimizle dışımız birdir. İrademiz suyunu viski kadehinde almamıştır. Böyle bir ortamda, Mestan’ın çöküverdiği yerden aya kalkarak kendini toparlayıp “Ahmet Doğan’ın tüm kirli çamaşırlarını ortaya çıkarıp, ipe sermesi gerekmez miydi?” Hadi o gün, o gece, kutlama, misafir ortamı bir şey yapmadı. Ertesi gün, daha sonra, aylar geçti, iki ay sonra bir yıl olacak, basında bir yazıcık çıkmadı. İftar geceleri yüz konuşma yaptılar, hepsi fasa fiso. Bir broşür çıkmadı. Herkes bu işin içinde bir şeycikler olduğunu düşünmeye başladı. TV ekranına çıkıp varsa yoksa “DOST” masalı anlatıyorlar. Ama bu dostluk biraz değil, tamamen o çölde yürüyen can kardeşlerinin dostluğuna benzemiyor mu sizce!? Geçmişimizi kuma yazanlar tarihimizi yazamaz. Bunlarda iş yok. Bizim hemen toparlanmamız ve Fransa Sorbonne Üniversitesine 4-5 öğrenci göndermemiz gerekiyor. Birisi Bulgaristan Türklerinin Tarihi, İkincisi Bulgaristan Türklerinin Edebiyatı, üçüncüsü Bulgaristan Türklerinin Özgün Kültürü, dördüncüsü Bulgaristan Türklerinin dini mirası, beşincisi Bulgaristan Türklerinin halk sanatı vs vs vs üstüne tez< yazsınlar, doktor ve doçentprofesöz olmuşlar. Çingeneler bizden erken davrandılar, Almanya Adenauer Vakfı’ndan para kopartmışlar ve Berlin Hunboldt Akademisine öğrenci, yüksek lisan eğitimi için seçkin gençler göndermişler. Avrupa klasiklerini Çingene lisanına çevirmeye, Kuranı Kerim’i de kendi dillerine tercüme etmeye vb hazırlanıyorlar. Doktor Küçükov işleri eline almış. Meeeestan neredesin?! Aslına bakılırsa Deliorman’da tartıştığım arkadaşlarımdan biç biri L. Mestan’ın HÖH Genel Başkanlığından mecliste okuduğu o bilinen bildiriden dolayı atıldığına inanmıyor. Hepsi, yıllar önce Osman Oktay’ın HÖH Başkan Yardımcılığından uzaklaştırılması, Ahmet Doğan’la bir iddiadan dolayı olmadığı gibi, L. Mestan bacağının da bambaşka bir kazığa bağlı olduğunu iddia ediyorlar. Osman’ın eşinden boşanmasını, çocuklarından uzaklaşmasını, bir İtalyan bayanla evlenmesi, büyük şehirlerdeki “Heppy Bar & Grill” restoran zinciri ortaklığı, gerçekleri bir kitapta anlatacağım deyip de anlatmaması, ezberlenmiş kalıp savlarla TV ekranlarına “Anti-Türk” kuş gibi tünemesini, bunların hepsini gizli bir takım hesaplara bağlı görüyorlar. Örneğin beklenen kitapta, Osman’ın istihbaratçı generallerle ve İtalyan, Fransa ve ABD Sofya Büyük Elçiliklerinde ne işi olduğunu, onların kafasında Bulgaristan Türkleri ile ilgili ne gibi planlar dolaştığını yazmasını özellikle istiyorlar. 3 bin Bulgaristan Müslüman gencin FETÖ sistemine katmalarından sonraki gelişmeleri de anlatması talep ediliyor. Gizli olan nedir, öğrenmeliyiz. Açıklamak zorundasınız.

Bulgaristan Türklerinin Sesi

Türk-Müslüman Dünyasının Kalesini, Türkiye’yi çökertmek istiyorlar Azerbaycan Milletvekili Ganire Paşayeva, 15 Temmuz darbe girişimi ve Fırat Kalkanı operasyonunu değerlendirdi. Paşayeva, “Fırat Kalkanı operasyonu Türkiye’nin hakkıdır. Türkiye o bölgedeki insanların güvenliğini korumak zorundadır.” dedi. Türkiye’nin Türk-Müslüman dünyasının kalesi olduğunu ve bu sebeple dış güçler tarafından çökertilmek istendiğini söyleyen Paşayeva, Türk ve Müslüman dünyasının bu kaleyi korumak zorunda olduğunu kaydetti. 9’uncu Avrasya Şairleri ve Sanatçıları Buluşması ve Avrasya Sanat Kültür Edebiyat ve Bilim Federasyonu (ASKEF) 2016 ödül töreni Antalya’da Konyaaltı Belediyesi Feslikan Salonu’nda gerçekleşti. Törene CHP Antalya Milletvekili Niyazi Nefi Kara, Azerbaycan Milletvekili Ganire Paşayeva ve çok sayıda vatandaş katıldı. Törende Paşayeva’ya ‘Yılın Türk Siyasetçisi’ ödülü verildi. “15 Temmuz’da Türkiye gibi Azerbaycan da uyumadı” Paşayeva, törende 15 Temmuz Fetullahçı Terör Örgütü’nün (FETÖ) darbe girişimi ve Azerbaycan’daki yankılarına değindi. Türkiye ile birlikte Azerbaycan’ın da o gece uyumadığını vurgulayan Paşayeva, “Azerbaycan insanı için Türkiye de bizim vatanımızdır. Türkiye bizim için kardeştir. Türkiye’de mutluluk olursa biz de sevinir, acı olursa biz de üzülürüz. 15 Temmuz gecesi nasıl Türkiye uyumadı biz de uyumadık. Çok rahatsız olduk bu hain darbe girişiminden. Biz Türkiye’mize darbelerin ne bedeller ödettiğini çok iyi biliyoruz. O tarihi de iyi biliyoruz. Azerbaycan, bu konuda ilk ses veren ülke oldu. İlk biz kına-

yıp lanetledik. Kardeş Türkiye’mizin yanındadır dedik. Azerbaycan Türkiye’yi zayıflatmak isteyen ister iç ister dış düşmanlar olsun bu konuda Türkiye’nin yanındayız. Türkler bizi öldürüyorlar diye bana anlattılar Hatay’da Gaziantep’te gözyaşıyla dinledim O yüzden kimse kusura bakmasın. Sizin orada burada ne işiniz var demesin, kendi insanımızın hakkını savunmak da bizim vazifemiz. Biz insanımızın böyle öldürülmesine, evsiz bırakılmasına, oradaki yurtlarının boşaltılmasına böyle oturup bakamayız.” dedi. Azerbaycan’da Türkiye karşıtı hiçbir şeyin olmayacağını da belirten Paşayeva, FETÖ’nün Azerbaycan’da yapılanamayacağını belirtti. 10’uncu gününü geride bırakan Fırat Kalkanı operasyonu ile ilgili de değerlendirmede bulunan Paşayeva, operasyonun Türkiye’nin en doğal hakkı olduğunun altını çizdi. Bölge üzerinde oyunlar oynandığını belirten Paşayeva, “Türkiye’nin terörle mücadelesinde de biz kardeş ülkemizin yanındayız. Fırat Kalkanı operasyonu Türkiye’nin hakkı-

dır. Türkiye’nin kendi güvenliğini koruma ve savunma hakkı vardır. O bölgelerde yaşananların Türkiye’yi nasıl tehdit ettiğini de yaşanan terör olayları ile gördük. Türkiye o bölgedeki insanların güvenliğini korumak zorundadır” diye konuştu. “Türk-Müslüman dünyasının kalesi Türkiye’yi çökertmek istiyorlar” Avrupa’nın terörle mücadele konusunda Türkiye’ye karşı çifte standart uyguladığını da belirten Milletvekili Paşayeva, bu tutuma karşı durup Avrupa’da her ortamda dile getirdiklerini söyledi. FETÖ yapılanmasının ve güç birliği yapan düşman güçlerinin Türk-Müslüman dünyasının kalesi Türkiye’yi çökertmek istediklerini de belirten Paşayeva sözlerini şöyle sürdürdü: “Kimse Türkiye’ye orada burada ne işiniz var sınırlarınız içinde kalın demesin. Kendi insanın hakkını savunmak bizim de vazifemizdir. Bugün Türkiye’miz TürkMüslüman dünyasının kalesidir. Burası çökertilirse dışarıdan Türkiye’ye yardım edecek Türkiye’den daha güçlü bir ülke yok. Azerbaycan Türkiye’den sonra büyük bir devlet. O yüzden nerede büyük bir devlet varsa oyunlar onun üzerinden odaklanmış durumda. Biz devletlerimizin yanında olmalıyız. Düşmanlar birlik olmuş. Lozan Antlaşması’nın 100’üncü yılı geliyor. Yeni haritalar çizilmiş ve biz bunu biliyoruz. Bunlara müsaade etmemeliyiz. Sizi ve bizi zayıflatıp bunlara mecbur kalmamızı istiyorlar. O yüzden bunlara karşı birlik olmalıyız. Bugün yeniden İstiklal ve Çanakkale ruhuna ihtiyacımız var” Vatandaşların yoğun ilgi gösterdiği Paşayeva’ya ‘Yılın Türk Siyasetçisi’ ödülü verildi.

Kazakistan’da “Büyük Bozkır Tarihi” resim sergisi

Kazakistan’da bozkır hayatı ve Türk halklarının ortak miraslarını anlatan “Büyük Bozkır Tarihi” adlı resim sergisi açıldı. Kazakistan’ın bağımsızlığının 25. yılı etkinlikleri kapsamında, Kazakistan-Türkiye Hoca Ahmet Yesevi Üniversitesince Ulusal Müze’de düzenlenen sergiye, Rektör Uelihan Ebdibekov ve Müze Müdürü Darhan Kamzabekulı’nın yanı sıra çok sayıda öğrenci ve davetli katıldı. Serginin açılışının ardından Ebdibekov, davetlilerle sergiyi gezerek resimler hakkında bilgi verdi. Sergide Kazak halkının tarihteki liderleri Abılay, Ke-

rey, Tauke, Abılkayır hanları ve milli at oyunlarıyla ilgili resimler yer aldı. Ebdibekov, AA muhabirine yaptığı açıklamada, resimlerin üniversitedeki öğretim görevlileri ve öğrencilerince iki yıllık bir sürede çizildiğini belirterek resimlerdeki düşüncelerin tarihi kitaplardan alındığını, aynı zamanda bilim adamları ve tarihçilerin onayından geçtiğini söyledi. Resimler yoluyla tarihi anlamanın daha kolay olduğuna işaret eden Ebdibekov, sergide ayrıca avcılık, tarihi kütüphane, hamamlar ve Ahmet Yesevi Türbesi ile ilgili resimler olduğunu kaydetti.

Müslüman Amerikalılar Kime Oy Verecek? Bir zamanlar ‘doğal’ olarak Cumhuriyetçi Parti’ye oy veren bir kitle olarak tanınan Müslüman Amerikalılar, artık giderek Demokrat Parti çizgisine yaklaşmaya başladı. Rekor sayıda Müslüman seçmenin 8 Kasım’daki başkanlık seçimlerinde sandık başına gitmesi ve oylarını Demokrat Parti başkan adayı Hillary Clinton’a vermesi bekleniyor. Müslüman seçmenler, 2000 yılındaki başkanlık seçimlerinde George W. Bush’u desteklemişti. Müslümanlar’ın bu seçimlerde Clinton’a destek verme eğilimi içinde olması, bu kitlenin siyasi açıdan parti aidiyetlerini kolaylıkla değiştirebildiğinin bir göstergesi. Bazı uzmanlar, Cumhuriyetçi Parti’nin, giderek daha etkin bir seçmen kitlesi haline gelen Müslümanlar’a bu seçimlerde hitap etmeyi başaramamasını, kaçırılmış bir fırsat olarak görüyor. Birçok Müslüman Amerikalı, güçlü aile, geleneksel evlilik kurumu ve kürtaj karşıtlığı gibi konularda muhafazakar Cumhuriyetçi değerleri paylaşıyor. Süheyl Han aynı zamanda Amerikalı Müslümanlar’ın dörtte birinin Cumhuriyetçi Parti’nin düşük vergi politikalarını destekleyen küçük işletme sahipleri olduğunun da altını çiziyor. “The Future of Islam” “İslam’ın Geleceği” adlı kitabın yazarı, Georgetown Üniversitesi profesörü John Esposito ise Müslüman Amerikalılar’ın 2000 seçimlerinde George W. Bush’tan yana oy kullanmasının altında Cumhuriyetçi Parti değerlerini paylaşmak değil, daha farklı bir neden yattığına işaret ediyor. Esposito’ya göre George W. Bush’un babası George H. W. Bush, başkanlığı sırasında gerek Müslümanlar’la ilişkiler, gerekse İsrail-Filistin sorununa daha ılımlı bir yaklaşım sergilemişti. Müslüman seçmenlerin 1992 seçimlerinde baba Bush’u desteklediklerini hatırlatan uzman, Müslümanlar’ın 2000 seçimlerinde de oğul Bush’tan aynı beklentiler içinde olduklarını belirtiyor. Müslüman Amerikalılar’ın Cumhuriyetçi Parti’yle olan ilişkisinin, 2000 seçimlerinden sonra azalmaya başladığı göze çarpıyor. 2004 seçimlerinde Müslüman Amerikalılar’ın yüzde 90’ı, Demokrat Parti adayı John Kerry’ye oy vermişti. Müslümanlar 2008’de yüzde 89, 2012’de ise yüzde 85 oranında Barack Obama için oy kullanmıştı. İslam

korkusu herşeyi değiştirdi Peki 2000 seçimlerinden sonra neden çok sayıda Müslüman Cumhuriyetçi Parti ile olan bağlarını kopardı? Bu soruya en sık verilen yanıt, İslam korkusunun giderek daha yaygın hale gelmesi ve Amerikan dış politikasının dünyada Müslümanlar’ın çıkarlarına zarar verir hale geldiği yönündeki algı. Başkan Bush’un 11 Eylül 2001 saldırılarından sonra Amerika’nın İslam’la savaşa girmeyeceği sözü vermesine rağmen Cumhuriyetçi Parti’nin güttüğü politikalar ve benimsediği söylem, birçok Müslüman’ın gözünde, partinin İslam düşmanı haline geldiğine işaret ediyor. Amerikan-İslam İlişkileri Konseyi’nden Robert McCaw, “Ne yazık ki Cumhuriyetçi Parti son 15 yıldır İslam korkusu ve nefretinin merkez üssü haline geldi. Parti, en az on eyalette Müslüman ya da yabancı karşıtı yasa tasarıları hazırladı. Bu girişimler, Müslüman seçmenin Cumhuriyetçi Parti’den uzaklaşmasına neden oldu” diyor. Ancak uzmanlar, İslam korkusu ve dış siyasetin Müslümanlar’ın Demokrat Parti’ye yaklaşmasının tek nedeni olarak açıklanamayacağı görüşünde. Georgetown Üniversitesi’nden Profesör Esposito’ya göre, bunun nedeninin tarihin sayfalarında aranması gerekiyor. Müslüman Amerikalılar’ın çoğunun diğer göçmen gruplar gibi kendilerini Demokrat Parti’nin göçmenlik ve sosyal güvence yanlısı politikalarına yakın gördüklerini belirten Esposito, Cumhuriyetçi Parti’nin toplumun sadece küçük ve varlıklı bir bölümüne hitap ettiğine dikkati çekiyor.


Bulgaristan Türklerinin Sesi

e y l ü l - 2016

Göz Kamaştıran El Sanatları Festivali Yeni araç satışların- NDK’da NDK’da düzenlenen ve artık gelenek haline ge- işlerine nasıl başladığını anlatırken şunları söyledi: festivalinde gözler önüne serilen el Aslında el işleri, şarkı söylemek ve kitap yazda etkileyici artış lenişi gözel sanatları nuru süs eşyaları, doğal malzemelerden ya- maktan önce gönül verdiğim bir şey. Öğrencipılan kıyafet ve çantalar, zarif ev aksesuarları, rengarenk oyuncaklar ve usta işi örgüler, göz kamaştırıyor. Bu sefer “Şifre Sonbahar” adı altında geçen festivalin motoru – oyuncu, ses sanatçısı ve yazar

Avrupa Otomobil Üreticileri Birliği (ACEA) tarafından verilen bilgiye göre Ağustos ayında Avrupa Birliği içinde ve Bulgaristan’da yeni binek araç satışlarında yılın bu ayı için olağanın dışına çıkan, ciddi bir artış izleniyor. Avrupa Birliğinde araç satışları, yıllık bazda yüzde 10 oranında artarken Bulgaristan’da artış oranı, yüzde 9 kadardır. Araç satışları, Avrupa ekonomisinin durumuna ilişkin önde göstergelerden biri olarak görülüyor, dolayısıyla Ağustos verileri Birlik’in durumuna dair olumlu bir sinyal daha veriyor.

Vanya Shtereva, mikrofonumuza şunları paylaştı: El sanatları festivali, yılda dört defa, Sevgi, Yaz, Güz ve Noel şifresi altında tertip ediliyor. Noel ve sevgi konulu teşhirlerimiz daha çok hediyelik eşya alma imkanını sunarken, yaz ve güz teşhirleri ise el sanatlarının kıymetini bilenlere hitap

lik yıllarımda bir arkadaşımla birlikte bir kumaş fabrikasında atıkları toplayıp kuklalar yapardık. Yaptığımız kuklaları satıp iyi para kazanırdık. Sonra Tiyatro Akademisinde drama sanatını bitirmeden önce ilk başta kukla oyunculuğu okurken de kuklaları kendi ellerimle işlerdim. Yani hayatımda kuklalar hep vardı. Şimdi artık kuklalardan çok süs eşyaları ve elbiseler yapıyorum. Mücevherler, kıyafetler ve askesuarlar esas uğraşım haline geldi. El işleri beni mutlu ediyor diyor Vanya Shtereva ve ülkemizde bu tür sanat işlerine ilgi var mı sorusu üzerine şu cevabı veriyor: Büyük hızla gelişen bir sektördür bu. El sanatları ile meşgul olan iki kategori insan var. Birileri profesyoneldir, sadece bu işle uğraşıyorlar, özenle çalışıyor ve yaptıklarının çok güzel resimlerini yapıp yayımlıyorlar. İkinci kategori de “Kendin yap” tipi meraklılar, örneğin çam kozalığı toplayıp süsleyen insanlar. Biz festivalde Internet’ten kopyalananlara değil, orijinel olanlara yer vermek arzusundayız. Bir sonraki festival - Noel şifreli teşhirimiz ise 1 ile 6 Aralık günleri arasında yapılacak diyor Vanya.

ediyor, moda tasarımcılarının son koleksiyonları, yeni mücevher koleksiyonları beğeniye sunuluyor. Vanya’nın elinden çıkan eserler zarifliği ile, canlı renkleri ve ilginç şekilleri ile göz alıcıdır. Oyuncu, el

T K Ü U G D ’ D A N “ D O Ğ U T Ü R K İ S TA N S Ü R G Ü N H Ü K Ü M ET İ ” U YA R I S I

Türkçe Konuşan Ülkeler Uluslararası gazeteciler Derneği ve Doğu Türkistan Sürgün Hükümeti Enformasyon Dairesi, ortak basın açıklamasında bulundu. Türkçe Konuşan Ülkeler Uluslararası Gazeteciler Derneği ve Doğu Türkistan Sürgün Hükümeti Enformasyon Dairesi, kendini Sürgün Hükümeti olarak tanıtan kişiler hakkında vatandaşları uyardı. Yapılan açıklamada, «Doğu Türkistan Sürgün Hükümeti tüm dünya kamuoyunca bilinen Cumhurbaşkanı, Başbakanı, Hükümet Üyeleri ve yetkilileri açık ve net şekilde kamuoyuna açık olan bir teşkilatlanmadır. Son günlerde Türkiye kamuoyunda kendilerini ’Doğu Türkistan Sürgün Hükümeti’ olarak tanıtan kişilerin yapılanmamız ile hiçbir alakası yoktur. Kendisini ’Başbakan’ olduğunu iddia ederek, ulufe dağıtırcasına ’Bakanlık’ dağıtan Anwar Yusuf Turani adlı kişi; habersizce Çinlilerle temas kurduğu gerekçesiyle, ablası Maynur

Yusuf’un ihbarı ve sürgün hükümet anayasasının 13. ncü maddesine istinaden Başbakanlıktan azledilmiştir. Sürgün Hükümet’ten uzaklaştırılan bu kişi, daha sonra Rüştü Kalyoncu aracılığı ile karanlık yapılanmalar içine girdiği öğrenilmiştir» dedi. Açıklamada, «Sürgün Hükümetimiz, 1949 yılında Komünist Çin egemenliği altına giren Doğu Türkistan’da yaşayan halkların kendi milli ve dini kimliklerini koruma ve yaşamaları için Çin Anayasası, Özerklik Kanunları ve Evrensel İnsan Hakları

Beyannamesi çerçevesinde hür dünyada ve Pekin yönetimi nezdinde hak ve hukuk aramak için 60 kişiden oluşan Doğu Türkistan Parlamentosu’nun oy birliği ile kurulmuştur. Başta ABD olmak üzere herhangi bir devlete bağlılığı yoktur. Ancak Türklüğün ve Müslümanlığın menfaatlerini ön planda tutmak Hükümetimizin temel vazifesidir.Sürgün Hükümetimizin ’İnsan Hakları ve Diplomasi Ofisi’ adıyla çalışma ofisimiz Kanada’nın Toronto şehrinde faaliyet göstermektedir» ifadelerini kullandı.

Hastalık ve belalardan koruyan pagan adetleri Dekorasyon tutkusun-

- s ü r m e k v e g i y s i n i n i ç i n d e n g e ç m e k da Türkler ilk sırada Sürmek veya herangi bir giysinin içinden geçmek, farklı an-

lam taşıyan çok eski geleneklerdir. Şurada belirtmemiz gerekiyor, sürmek ve buna benzer gelenekler sessizlik içinde geçiyor. Bir zamanlar sürmek, hastalık salgınlarından, dolu yağışlarından, sellerden, yangından ve insanlara zarar verebilecek şeytani yaratıklardan korunmak amacıyla yapılırmış. Öyle olurmuş ki, köyün pınarları kururmuş, kötü hastalık köylülerin hayatına mal olurmuş. O zaman köyün büyüğü, geniş bir alanda sağlam toprak üzerinde yeni yer seçermiş, ki bu yerin su kaynaklarına yakın olması ve ormandan korunmuş yerde bulunması şartmış. Köyün korunması için söz ettiğimiz sürmek “zaoravane” geleneği yerine getirilirmiş. Bu gelenek için hazırklıklar çok önceden başlarmış, uygulanması güç olduğu için. Ve işte bundan dolayı da seyrek yapılırmış. Böyle bir olayı etnografya uzmanı Dimitır Marinov kayda alıyor. 20.asrın başlarında böyle sürülmüş bir köyü bulduğunu yazar. Ayrıca başka köylülerden de bu gelenek hakkında hayli fazla bilgi almıştır. Üstelik bu geleneğin izlerine Doğu Bulgaristan’da rastlamış. Peki, söz ettiğimiz sürmek “zaoravane” geleneğin anlamı nedir ve nasıl uygulanır: Önce iki dalı olan bir ağaç kökü bulunur. Dallar kesilir ve geri kalan kütükten saban yapılır. Sabanın demir parçaları ise 9-10 farklı bölgeden getirilir. Demir parça, bir gecede ikiz kardeş tarafından yapılmalıdır. Sabanın demir bölümü sadece ve sadece gece dövülür. İlk horozlar öttüğü zaman iş dururmuş. Saban hazır olduğu zaman başka ikiz kardeş, ikiz öküzü koşarlar ve köyün çevresine bir veya üç karık çizerler. Bundan önce köylülere haber verilir ve hiç kimse evinden çıkmaz. Bu arada kimse de köye giremez. Halk inançlarına göre, ikiz kardeşlerin bu çalışmalarını herangi birisi görürse, çalışmaların büyülü gücü yok oluyor ve böylece “sürmek” işi, hastalıkları ve kötülükleri durduramıyormuş. Bazen bu geleneğe, başka sihirli çalışmalar eşlik ediyor. Sürmek çalışmaların ardından bütün evlerde ocaklardaki ateşler söndürülürmüş. İkiz kardeşler daha sonra en basit bir şekilde ateş yakıyorlar. Bu ateşten alıp herkesin evine götürürlermiş. Halk inançlarına göre, “canlı” veya “genç” ateş, kötülüğü yok ediyor. Bazı bölge-

lerde “sürmek” sırasında ikiz kızkardeşler gelekeneksel ekmek hazırlarlar. Gerçekleşmesi zor görünen „sürmek“ geleneğin yerine bazı bölgelerde „giysiden geçmek“ geleneği yerine getirilirmiş. Geleneğin amaçları için kara yün ve „temiz“ kadın veya kız gerekiyormuş. Önce kara koç bulunurmuş, daha sonra yünü kırkarlar, elde edilen yün yıkanır, kurutulur, iğilir ve giysinin dikileceği kumaş dokunur. Bazı bölgelerde yün yerine kenevir kullanılırmış. Bütün bu sıraladıklarımız, bir gecede yapılması gerekiyormuş- yün, güneş batışında kırkılır, giysi ise şafak sökmeden hazır olurmuş. Ardından kadınlar, köyün kenar bir evinde toplanır ve “çumino” (veba) adını verdikleri bir kumaş dokurlar. Giysinin bu şekilde hazırlanması, onun büyülü olduğunu ve sihire sahip olduğuna düşünülür. İşte bu kumaş parçasından evdeki herkes geçmek zorundadır. Özel olarak hazırlanan kumaştan geçiş, köyün dışında olurmuş, herangi bir bahçede veya tarlada. Geleneği bu şekilde yerine getirenlerin hastalığa yakalanmayacağına inanılırmış. Daha sonra bu giysi, komşulara teslim edilirmiş. Sonunda herkes bu kumaştan geçtiği zaman, anne babası olmayan bir kız, kumaşa bir at misali biner ve köyü üç defa çevrelermiş. Üçüncü turun ardından giysinin hazırlanmasında kullanılan herşey-iğiden, dokuma tezgahına kadar, örekeden makasa kadar, herşey yabancı bir arazinin sınırına gömülürmüş. Çeviri: Şevkiye Çakır

GFK’nın araştırmasına göre, evlerinin iç dekorasyonunu değiştirme konusunda Türkler yüzde 56 ile ilk sırada yer alırken, bunu yüzde 55 ile Ruslar izliyor. Araştırma kuruluşu GFK’nın 22 ülkede 25 bin internet kullanıcısıyla yaptığı çalışmaya göre, katılımcıların yüzde 39’u evinin iç dekorasyonu, yüzde 38’i evin kendisi ve yüzde 35’i de mobilyalarıyla ilgili değişiklik yapmak istediğini belirtti. Kadınların yüzde 43’ü evlerinde en çok iç dekorasyonu değiştirmeyi isterken, yüzde 40’ı mobilyaları, yüzde 39’u evin kendisini değiştirmeyi düşünüyor. Erkeklerin ise yüzde 35’i ev aletleri ve iç dekorasyonu değiştirmek istiyor. Evin iç dekorasyonunu değiştirmek isteyen katılımcıların ülkeler sıralamasına bakıldığında da yüzde 56 ile Türkiye ilk sırada geldi. Bunu yüzde 55 ile Rusya takip etti. Evin büyüklüğü ve genişliği konusunda değişiklik yapma arzusu yüksek olan ülkeler listesinde de yüzde 50 ile Hong Kong, yüzde 49 ile Rusya ve Arjantin başı çekti. Mobilyaları değiştirmek isteğinde de yüzde 54 ile Rusya, yüzde 49 ile Türkiye ilk iki sırada yer aldı. Ev aletlerini değiştirme isteği en yüksek ülkeler listesinde ilk sıralarda yüzde 45 ile Rusya, yüzde 40 ile Çin, bahçesini değiştirme veya geliştirme isteği en yüksek ülkelerin başında da yüzde 43 ile Meksika, yüzde 38 ile Avustralya yer buldu. TÜRK KADINLARININ YÜZDE 62’Sİ EVİNDE DEĞİŞİKLİK İSTİYOR

5

Musa Vatansever Korku Dağları Bekletir

Konu: Başbakan Borisov: “Türk yatırımları bizim için uzun vadede risktir.” Bulgaristan Başbakanı Boyko Borisov son günlerde doğup büyüdüğüm şehrim olan Varna’dan konuştu. Karadeniz incisi olan güzelim sahil anakentimizde Avrupalı Gelişim İçin Vatandaşların GERB partisi Gençlik Kolları semineri düzenlenmişti. Başbakan gençler önünde ve basına açık bir ortamda Bulgaristan iç ve dış siyasetini ve dünya gelişmelerinin Bulgaristan üzerindeki etkilerini yorumladı. Memleketimiz dışında olup bitenin Bulgaristan’a olan etkisi açısından analiz yapan Borisov, önce “Türkiye ekonomisi çökerse, bölgeye çok kötü etki yapacak” diyerek girdiği konuya şöyle genişletti: “Büyük sayıda Türk şirketi Bulgaristan’a yatırım yapmak istiyor, fakat bu uzun süreli değerlendirildiğinde, özellikle Türklerin yaşadığı karma bölgelerde olmak üzere, risk içeriyor.” O, bu riskleri şöyle açıkladı: “Parayı ödeyen siyaseti belirler.” Hani N. Hoca’nın “Parayı veren düdüğü çalar” dediğine getirdi. Bir feylesof ve siyasetçi olarak öngörüde bulunan GERB lideri, sanki “Türk şirketleri belirli bir siyaset dayatabilir.” Demeye çalıştı. Öze döndüğümüzde, “Korku dağları bekletir!” atasözümüze dönmek zorundayız ve kötü, sert bir durumla karşılaşılacağından korkan kişi, yapmak istemediği şeyden istemeye istemeye vazgeçer. Bunu böyle işaretlemek zorundayım. Çünkü eğer Sofya hükümeti Türk şirketlerinin, T.C.’nin doğal etki alanı olan yakın bölgelere yönelik dış yatırım siyasetinden ve Balkanlara akışından korkuyorsa, Avrupa Birliği ve komşu ülkeler arasında yakın işbirliği ve ortaklık, her iki taraf için de yarar getirecek projeler gerçekleştirme siyasetinden uzaklaşıyor anlamı çıkar. Bu dünyada her şey olabilir, ama kimse zamanın gereklerine karşı çıkamaz. Avrupa, Amerika ve Rusya bölgemizde bir Büyük Türkiye oluştuğunu kabul ettiler. İşte şimdi Çin’de yapılan G-20 zirve görüşmelerinde kendisiyle en uzun ve en ameli görüşmelerde bulunulan lider Türkiye Başkanı sayın R. Tayip Erdoğan oldu. Dünya büyükleri, şu Yakın Doğu, Suriye ve Irak probleminin, DEAŞ, PYD, PKK gibi terör odaklarıyla silahlı mücadelenin TSK’nin direk müdahalesi dışında çözülemeyeceğini anladılar ve Başkan Erdoğan’ın hareketlerini izlerken önerilerini değerlendiriyorlar. Dünya güçler dengesini son derece etkileyen Rusya – Türkiye yakınlaşması, “Yavuz Sultan Selim” köprüsünün açılışında gündeme gelen, Büyük Türkiye üzerinden, “İpek Demir Yolu” boyunca Güney Avrupa’ya yayılma siyaseti tüm devletler tarafından kabul edilirken, halklar tarafından destekleniyor. Bu gelişmeler kendiliğinden olmak üzere, Bulgaristan’ın kapılarını Türk yatırımlarına açmasını zorunlu kılmalıdır. Çin’den gelen ve tüm Orta Asya ve İran’ı geçerek Türkiye’nin Edirne AB sınır kapısına dayanan bu milenyum atılımı, halklara yeni medeniyetler çağı açacak dev yatırım, “Kapı Kule”de “Ayşe Kadın” tren istasyonuna gömülemez. Bir Avrupa kapısı olmayı hayal eden Bulgaristan, dünya gidişatına uymak, kapılarını açmak, US Dolarlar kokmadığına inananların Türk yatırımlarının da kokmadığına inanmaları gerekecektir. Dünya çarkını Bulgaristan gibi minik bir devlet geri çeviremez, gidişlere yön veremez, küçük ve bencil hesaplarla dünya siyasetini etkileyemez. Öte yandan “Korkunun ecele faydası yoktur.” Olacak her zaman olur. Burada olacak olan sınırları açmak ve yatırımların gerçekleşmesine olanak sağlamaktır. Bulgaristan Müslüman Türklerinin yaşadıkları köy ve kasabalara Türkiye’den yoğun yatırımlar geleceğini hepimiz biliyorduk. Avrupa Birliği’nin yatırım fonları bitti. Rusya ile “ambargo” siyaseti sonucu ekonomik ve ticari ilişkilerimiz donduruldu. Küçük bir devlet olarak Amerikanın da ağazına göre bir kaşık değiliz. Diğer komşularımızdan Yunanistan, Makedonya ve Sırbistan ise olaya pek sıcak bakmıyorlar. Bir de bu işin mantıksal perspektifini “Koy avucuma, koyayım avucuna” atasözümüz özetlemiştir. Bizim yatırımlarımıza kapı açan ve kolaylıklar sağlayan devlette biz de mutlaka faydalar sağlarız. “Doğuş İnşaat’ın” Sofya metrosu ikinci hattını inşa etmesi ve hizmete açması iyi olmadı mı? “MapaCengiz” şirketler birliğinin Sofya “Lülin” semti 8. mıntıkasından bir sanayi şehri olan Pernik’e uzattığı modern otoyol faydalı olmadı mı? Kırcali’den “Makaz” – Yunan sınır kapısına uzanan “A” sınıf asfalt yoldan herkes faydalanmıyor mu. Bulgaristan’da toplam 100 bin Türk adamı faaliyet halindedir.


6

E y l ü l - 2016

Başkanlık Sistemi -5-

Gerçekleri karşılaştır- tında tutar. Bu yüzden de mak istemeyenlerin, ABD ABD’de çok güçlü bir parti ve Türkiye Başkanlık sis- genel başkanı profili yoktur. temleri arasındaki göze baDahası da var: Yasama tan farklara işaretle kafa Organı’nda yapılacak her karışıklığı yaratma çaba- türlü oylamada, başkanın ları dikkati çekiyor. Bun- ve bakanların oy kullanma lardan bazıları şunlardır: veya görüş bildirme hakABD’de ,parti başkan- ları yoktur. Başkan kongları “Başkan Adayı” olarak reye kanun teklifinde buluseçime katılmazlar. Aday namaz. ABD’de sembolik adayları ya Demokrat ya da bir devlet başkanlığı maCumhuriyetçi partinin şem- kamı yoktur. Başkan, hem siyesi altına toplanır ve ön hükümet, hem de devlet seçime girer. Yarışı birinci başkanıdır. Başkan doğbitiren kişi, partinin başkan rudan halk tarafından her adayı olarak seçime katılır. biri 4 yıl olmak üzere, en Örneğin, 8 Kasım 2016’da fazla 2 döneme, toplam 8 Cumhuriyetçilerin adayı yıl için seçilir. Türkiye’ de Donald Trump ile Demok- Başkan yardımcılığı sistemi ratların adayı Hillary Clin- öngörülmezken, ABD Başton Başkan seçilmek için kanı, kongreye karşı siyarışacaktır. Türkiye’de Baş- yasi sorumlulukları olmakan adaylarının sayısı son yan, bağımsız yardımcısını seçimde üçtü, 5 de olabilir. kendi seçer. Bununla birlikte ABD hükümetlerinde ABD başkanı, bakanlarını koalisyon yoktur. 50’nin üze- hiç bir kayda bağlı olmarinde siyasi parti olmasına dan istediği zaman azlederağmen, yalnız iki parti güç- bilir. Başkan yasama orgalüdür, diğerleri semboliktir. nının içinden çıkan bir kişi İki turlu seçim sisteminde, olmadığı gibi, yasama orher seçimi ya Cumhuri- ganıyla herhangi bir bağı da yetçi Parti ya da Demok- yoktur. Ayrıca, Başkan ana ratik Parti adayı kazanır. yasama organı olan KongYasalar, Başkanlık yarışı fi- reyi feshedemez. Kongre naline üçüncü bir adayın da başkanını görevinden alakalması yolunu tıkamıştır. maz. Başkan her hususAdayları (Türkiye’de tan 4 yıllık görevinde kalır. olduğu gibi) partiler veya Burada Amerikan ve parti başkanları aday be- Türkiye başkanları arasınlirlemez. Aday adayları, daki benzerliği, halk ile hangi partiden yarışacakla- haşır neşir olmuş, halkın rına kendileri karar verir. içinde dolaşan, değişik mesKriterlere uyan herkes, lek gruplarıyla direk ilgileher mevki (Şerif, Belediye nen, halkın dertlerini dinleBaşkanlığı, Eyalet Valiliği, yen, hele terörle mücadelede Senatörlük veya Başkanlık) kurban veren her ailenin için aday adaylığını koyabi- derdine derman olmaya çalir. (Örneğin Bulgaristan’da lışan Sayın R.T. Erdoğan ile Cumhurbaşkanı adaylığı Başkan Roosewelt’in ocak partiler, dernekler, kurum- başı sohbetleri, Kissinger’in lar tarafından öneriliyor. To- orta Doğu’da mekik dodor Vodeniçarov Bulgar kuması gibi liderlerin halk Bilimler Akademisi tarafın- ile sürekli ve sıcak kanlı dan; Tatyana Donçeva ise ilişkilerinde bulabiliriz. “Cumhuriyet Platformu” Şu anda Türkiye’deki tarafından aday gösterildi. yürütme organında ikili bir Son Cumhurbaşkanlığı seçi- yapı mevcuttur. Bir taraftan minden Bulgaristan Türkleri sınırlı yetkilerle donatılmış Kültür ve Hizmet Derneği Cumhurbaşkanı, ( son ana-BULTÜRK de kendi ada- yasa değişikliğinde Cumyını göstermişti. Bu seçimde hurbaşkanının yürütme hakde göstermesi bekleniyor.) ları biraz genişletilmiştir), Türkiye’deki durum diğer tarafta da geniş yetkiise, tamamen farklı olup, lerle donatılmış Başbakan anayasa değişikliği ile baş- ve Bakanlardan oluşan Bakanlık sistemine geçilirken, kanlar Kurulu vardır. Bu Sayın R. Tayyip Erdoğan’ın arada beğenilmeyen lider AK Parti kurucu Başkanı, güven oyu ile görevinden uzun yıllar çok başarılı baş- alınabilir. Bakanlar Başbabakan ve seçmenden % 52 kanın önerisi ve Cumhuroy alan bir Cumhurbaş- başkanının onayı ile atanır. kanı olması en başta dik- Yine aynı yolla görevden kate alınan faktörlerdir. Bu alınabilir. Bakanlar ve Baiki ülkede tamamen farklı kanlar Kurulu meclise ve yakınlık noktaları olma- karşı sorumludur. Bakanyan iki adaylık sistemi var. lar kurulu genellikle mecAmerika’da partiler, listen çıkar. Birçok farklılık ön seçimlerde hiç bir baş- olduğu hemen göze çarpıkan aday adayına maddi yor. Amerikan sistemi Türve manevi yardımda bu- kiye parlamenter sistem gerlunmaz. Ancak adaylığı ke- çekliğinden çok farklıdır. sinleşen, yani her iki parCumhurbaşkanı’nın tiden birer aday kalınca “vatana ihanet” suçu dıdestek ve yardımlar baş- şında göreviyle ilgili herlar. (Bulgaristan’da Cum- hangi bir sorumluluğu yokhurbaşkanı adayı alacağı tur. Yasama organı, çeşitli muhtemel oylar için dev- denetim mekanizmalarıyla, let yardımı talep edebilir.) Yürütme Organı’nı (hüküABD’deki parti sis- meti) denetleyebilir. Hatta temlerinin çok gevşek bir görevinden düşürebilir. Bayapısı vardır. Türkiye’deki kanlar Kurulu’nun kanun gibi partiler her an disip- tasarısı şeklinde öneride bulinli ve organize değildir. lunma yetkisi vardır. MecABD’deki partiler liste yapılacak her türlü oyadeta bir şemsiye bir çar- lamada, Bakanlar Kurulu dak vazifesi görür. Seçim üyelerinin görüş bildirme zamanları, katılan aday- ve oy kullanma hakkı vardır. ları her an kendi çatısı al- Devamı www.bghaber.org

Bulgaristan Türklerinin Sesi

Ebulfez Elçibey vefatının 16. yılında anıldı Farklı siyasi partiler, sivil toplum kuruluşları ve vatandaşlar, Elçibey’in, ülkenin önemli isimlerinin ve devlet adamlarının defnedildiği Fahri Hiyaban’daki mezarını ziyaret etti. Üzerine Azerbaycan, Türkiye ve diğer Türk dilli devletlerin bayraklarının serildiği mezarı sabah saatlerinden itibaren ziyaret eden vatandaşlar, mezara karanfiller bıraktı, dua okudu. Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından Azerbaycan’daki bağımsızlık mücadelesinin öncüleri arasında yer alan Elçibey, 7 Haziran 1992’de Azerbaycan Cumhurbaşkanı seçilmişti.

Rus ordusunun Azerbaycan’dan çıkartılması, milli para basılması, üniversiteye giriş sınavlarında test yönteminin uygulanması, Kiril alfabesinden Latin alfabesine geçilmesi Elçi-

bey dönemindeki önemli gelişmeler arasında yer aldı. Elçibey, 22 Ağustos 2000’de tedavi gördüğü Ankara Gülhane Askeri Tıp Akademisi (GATA) Hastanesi’nde hayatını kaybetmişti.

Sofya yakınındaki endüstri bölgesi yabancı yatırımcılar çekiyor Bulgaristan’daki maaşlara iyi zam geldi

Paketleme makineleri üretiminde dünya lideri ola Alman Multivac şirketinin Sofya yakınındaki “Bojurişte” endüstri bölgesindeki gelecek fabrikasının temel atma töreni yapıldı. Bu, bu yıl için başkent etrafında ve üretim alanında yapılan en büyük yatırımdır. İnşaatın ilk aşamasına 18.8 milyon avro yatırılacak. Projenin ikinci aşaması da olacak. Bununla toplam yatırım, 35 milyon avroyu aşacaktır. Alman şirket, yeni fabrikası için Romanya ile Bulgaristan arasında seçim yapmıştır, bizim ülkemizi de iyi eğitilmiş uzmanlar, devletin sağladığı mali teşvikler ve düşük vergilerden dolayı seçmiştir.

Bulgar ve Yunanlar Sosyete Pazarı’nda

Edirne’deki halk pazarına, Kurban Bayramı sonrası Yunan ve Bulgar vatandaşlar akın etti. Halk arasında “Sosyete Pazarı” olarak da bilinen Ulus Pazarı, Yunan ve Bulgar turistlerden yoğun ilgi gördü. Ulus Pazarı, her Cuma günü Edirne’de kuruluyor. Kıyafetlerin ağırlıklı olarak satıldığı pazarda, uygun fiyata bir çok ürün bulmak mümkün. Yerli müşterilerinin dışında kentte kurulan pazara, kara sınırı bulunan Bulgaristan ve Yunanistan’dan da bir çok kişi alışveriş yapmak için geliyor. Sabahın erken saatlerinde otomobilleriyle sınır kapılarından giriş yapan Bulgar ve Yunan vatandaşlar, kentte giriş yapmadan pazarın yolunu tutuyor. Pazarı dolduran Bulgar ve Yunan vatandaşlar, alışverişlerine çarşıda devam ediyor. Bayramın sona ermesi ve okulların açılmasına kısa bir süre kala vatandaşlar, yerli halk ise alışveriş için Ulus Pazarı’nın yolunu tutuyor. Yerli vatandaşların ilgisini çocuk kıyafetleri çekerken, Bulgaristan ve Yunanistan’dan pazara gelen vatandaşların ilgisini ise yetişkin kıyafetleri çekiyor. Bayram sonrası pazarda satışları artan esnafın da yüzü biraz olsun gülüyor. Pazar, günün sonuna dek binlerce yerli ve yabancı vatandaşı ağırlıyor.

“Bojurişte”deki devlet bölgesi, yavaş yavaş yabancı yatırımcılarla dolmaya başlıyor. Geçen sene faaliyete geçen ve otomobil parçaları üreten ilk Alman fabrikası Behr-Hella’dan sonra 2016 yılında Danimarkalı JYSK mobilya şirketi de, orada bir lojistik alana 100 milyon avro yatırmaya karar verdi.

2016’nın ikinci çeyreğinde Avro bölgesinde ve AB’de maaşlar altı yıldan beri en zayıf zammı alırken Bulgaristan’da maaşlar kalıcı bir artış gösterdi. Bu dönemde Avro bölgesinde emeğin ödenmesi yıllık bazda sadece % 0.9 artmışken, bütün AB’de yılın başında kaydedilen % 1.6’lık artıştan sonra % 1.3 oranında zamlandı. Dolayısıyla Eurostat’ın Bulgaristan ile ilgili verileri, yıl başında % 7.6’lık bir sıçramadan sonra ikinci çeyrekte yıllık bazda % 7.3’lük gibi önemli bir artış sağlandığını gösteriyor. Ülkemiz bu gösterge bakımından Romanya(12%) ve Litvanya’dan(9,1%). sonra bütün 28 üye ülke arasında üçüncü sırayı işgal ediyor

Bulgar Boncheva İmzayı Attı

Türkiye Bayanlar Voleybol 2. Ligi ekiplerinden Salihli Belediyespor’un prensipte anlaşma sağladığı Bulgaristan Milli Takım oyuncusu pasör Vesela Boncheva, düzenlenen törenle kendisini yeşil-beyaz renklere bağlayan resmi sözleşmeye imza attı. Türkiye Bayanlar Voleybol 2. Ligi ekiplerinden Salihli Belediyespor’un prensipte anlaşma sağladığı Bulgaristan Milli Takım oyuncusu pasör Vesela Boncheva, düzenlenen törenle kendisini yeşil-beyaz renklere bağlayan resmi sözleşmeye imza attı. Polonya 1. Ligi ekibi KS Developres Rzeszow takımından transfer edilen 1990 doğumlu ve 1.87 cm boyundaki Bulgar oyuncu Boncheva, sırasıyla Levski Siconco, AZS Bialystok, VK Bakı, Laon Volley-Ball, Ope Rethymno ve VK Maritsa Plovdiv takımlarında mü-

cadele etti. Belediye Başkan Yardımcısı Yalım Şenkaya’nın makam odasında kendisini yeşil-beyazlı renklere bağlayan imzayı atan Bulgaristan Milli Takım oyuncusu Boncheva, Belediye Başkan Yardımcısı Yalım Şenkaya, Spor İşleri Müdürü Uğur Kocagöz ve Baş Antrenör Bora Şensoy ile birlikte Belediye Başkanı Zeki Kayda’yı makamında ziyaret etti. Kariyerine yeni başarılar eklemek için Salihli Belediyespor’u tercih ettiğini söyleyen Boncheva, yeşilbeyazlı takımın daha iyi yerlere gelmesi için elinden geleni yapacağını ifade ederek Başkan Kayda’ya başarı sözü verdi. Salihli Belediye Başkanı Zeki Kayda, yeni transferle Salihli Belediyespor Bayan Voleybol Takımı, kadrosunun güçlendiğini kaydetti. Bulgaristan Milli Takım oyuncusu Vesela Boncheva’yı makamında ağırlayan Başkan Zeki Kayda, ziyaretten dolayı Başantrenör Bora Şensoy ile oyuncu Boncheva’ya teşekkür ederek yeni sezonda başarılar diledi


Bulgaristan Türklerinin Sesi

Bulgaristan’da Hristiyanlaşmış antik tapınaklar

Hristiyanlık, putperestliği inkar ediyor. Ancak putperest ve Hristiyan yerler arasında ilginç, ama araştırılmamış bağlantılar var. Katı Hal Fiziği Enstitüsü’nden Doç. Lübomir Tsonev, şunları anlatıyor: “Köylerde sık sık bir yerde kutsal bir kalıntı bulunduğunu rüya görenler için efsaneler duyuluyor. İnsanlar bu yere gittiğinde de gerçekten bu eşyayı bulurmuş ve bu yerde de küçük bir kilise yaparmış. Böyle olaylar pek çoktur, bu yüzden de tesadüf eseri olamaz. Bence bu, halkın geçenlerde kutsal yerler için hatırası ile ilgilidir.” Bu olay için örneklerden biri Makedonya ile sınırda Küstendil şehri yakınında bulunan ve 2 metre yüksek olan “Krıstati Kamen”. Haç düşmüş ve arkasındaki kayaya düşerek kırılmıştır. LübomirTsonevisebuyerigörmeyegitmiş.Kendisişunları anlatıyor: “Kayanın arkasına geçmeye karar verdim. Üstünde yuvarlak ve güzelce oyulmuş çukurlar gördüm. Arkeologlara göre bunlar eski tapınaklardır. Bu çukurlara süt, su veya şarabın akıtıldığı bilinmemektedir, çünkü bunlar İ.Ö. II. binyıla aittir.” Diğer ilginç bir yer, Dupnitsa şehri yakınındaki Çerven Bryag köyündeki “Az. Az. Petır ve Pavel” yeridir. Bunun için Lübomir Tsonev şunları anlattı: “Bu yerde çok eski bir höyük var. Tepesinde 2 metre yükseklikte bir taş var. Hristiyan çağında bu taşın üst kısmı haç şekline getirilmiştir. Bir tarafında ise mum yakmak için özel bir yer yapılmıştır. Batı Avrupa’da böyle olaylar var.” Doç. Lübomir Tsonev, “Heros” olarak adlandırılan bir tanrı sayılan Trakya atlısını anlatırken şunları açıkladı: “Trakya atlısının çehresi, İ.Ö. zamanlarından Balkan kabilelerinin bir çehresidir. Bu çehre ile yaklaşık 5 bin kaya levha bulunmuştur. Atlı, ya harekette ya da avdayken resmedilmiştir. IX.-X. yüzyıla doğru Az. Georgi anılmaya başlandı. Efsanelere göre Az. Georgi askermiş. İlk resimlerinde Az. Georgi, ayakta veya oturmuş halde elinde kılıç ve kalkan ile gösterilmiştir. Az. Georgi’nin atta resmedilmesi ise IX. asırda Balkanlar’da başlamıştır.

e y l ü l - 2016

Varna’daki Roma İmparatorluğundan kalma hamamları gösteri ve konser sahnesi “Süpürge – halk inançrak şunları söylüyor: “Hamamların içi çok bü-

Varna’nın güneydoğu kısmında, limanın yakınında Bulgaristan’da şimdiye kadar bilinen en büyük antik kamu binasının kalıntıları bulunuyor. Burada eski Odesos şehrinin hamamları söz konusu. 7 bin metre karelik büyüklüğü ile onlar, Balkanlar’da en büyük ve Roma İmparatorluğu zamanından Avrupa’da dördüncü büyük hamamlardır. Zamanında eski binanın kalıntılarına dikkatini veren büyük Çek-Bulgar arkeolog ve Bulgaristan Bilimler Akademisi’nde akademisyen Karel Skorpil’in rolü kaydedilmeye değerdir. Kendisi, ülkemizde arkeoloji biliminin temel taşlarını koyanlardan biridir. Karel Skorpil, ilk Bulgar başkenti Pliska’nın kalıntılarını da bulmuştur. Karel Scorpil’in büstü, Varnalılar tarafından hamamlar bölgesinde konulmuştur. Daha sonra XX. yüzyılın ikinci yarısında on yıl boyunca Bulgar arkeologlar Milko Mirçev, Aleksandır Kuzev ve saire antik hamamlar üzerinde çalışıyor ve onlar hakkında ilginç bulgular yapıyor. Varna’daki Bölgesel Tarih Müzesi Müdür Prof. Valentin Pletnöv, konuyla ilgili ola-

Sozopol’da XX. yüzyılın başında bulunan ikili ikona da Heros’un eski çehreleri ile Az. Georgi çehreleri arasındaki bağlantıyı gösteren ilginç bir kanıttır. Doç. Lübomir Tsonev şunları açıkladı: “Bu ikona, iki atlıyı gösteren tahta bir levhadır. Üstünde Az. Georgi ve Az. Dimitır resmedilmiştir. Az. Georgi elinde mızrak ile gösterilmiştir. Sırtında yay ve oklar görülüyor. Az. Georgi diğer ikonalarda bu şekilde resmedilmemiştir. Bu, avcı olan Trakya atlısını andırıyor. Azizler karşısında bir ağaç var. Ağaç etrafında ise bir yılan var. Az. Dimitır ise yılana topuz ile saldırıyor. Hristiyanlıkta böyle süjeler yoktur.”

yüktü. Alanların tonozları vardı ve ardarda bulunuyordu. Mahzende ise mal tedariki koridorları ve tuvaletler gibi bütün hizmet alanları idi. Üst katta ise birkaç alanı olan büyük bir banyo vardı. Orada insanlar, görüşmüş, sohbet etmiştir. Bu, hamamlarda yapılan başlıca şeylerden biriydi. Bundan başka hamamda soğuk su, sıcak su ve çok sıcak su ile yıkanmak için alanlar vardı. Bu, her yerde kullanılan Roma hamamlarının prensibiydi”. Hamamın içi mermer ile süslenmişti, duvarı ve zemini ise özel sistemlerle ısıtılmıştı. Şimdi arkeologlar, hamamın daha çok heykel ile de süslenmiş olduğunu buluyorlar. Ancak büyük hamamlar, bakım açısından çok pahalı çıkmış. II.-III. asırda şehir, çöküş yaşamaya ve istilalara hedef olmaya başladığında hamamlar büyük bir olasılıkla terk edilmiştir. Halk gereksinimleri için küçük hamamlar yapılmış, onlar da büyük hamamların yaklaşık 200 metre uzaklığında bulunuyor. Büyük hamamlar, varlığını sürdürmüş ama belli ki fonksiyonunu kaybetmiştir. Bu yüzden de V.-VI. asırda eski Odesos şehrinde şimdi limanın yakınında görülebilen küçük hamamlar kullanılmıştır. Valentin Pletnöv şunları da açıkladı: “Bir konuya dikkat çekmek isterdim. Son iki yılda Varna belediyesi katkısıyla ve finansmanıyla “Odesos’taki Roma Hamamları” adını taşıyan Bulgaristan için eşsiz olan bir güzergah yapıldı. Buna küçük ve büyük hamamlar dahil edilmiştir. İki yıl için bu anıtların restorasyonu, geceleyin ışıklandırılması ve turistler için popülerleştirilmesi için 250 bin avro yatırıldı. İki yerde de ziyaretçi merkezi kuruldu.” Büyük hamamların yakında bulunan merkezi çok dikkat çekicidir. Arkeologlar, bu ve sonraki yılda restorasyon çalışmalarının devam etmesini bekliyor, çünkü iki alanda da tiyatro ve opera gösterileri, oda konserleri ve sergiler için kültür sahasına dönüşen sahneler var. Bu etkinlikler, yazın Varnalılar ve şehrin konukları tarafından ziyaret edilmektedir.

Sofya’da Türk Halk Müziği konseri düzenlendi

Başkent Sofya’da 10 Ağustos 2016 tarihinde Türk Halk müziği konseri düzenlendi. Kültürel Etkileşim Derneği tarafından tertiplenen konserde tambura ustası sayın Mesut Tunalı ve Ruyno Folklor grubu yer aldı. Radyo ekibi olarak etkinlikte hazır bulunduk ve değerli sanatçılarımızla söyleşiler yaptık. Başkentte yaşayan Türk halk müzği severlerinin beklenilen ve özlenilen konsere ilgisi hayli büyüktü. Konser öncesinde yöresel yemekler ikram edildi ardından ise el işleri sergisi düzenlendi.

7

Önce Mesut Tunalı’yı yakından tanıyacağız ve türkülerini dinleyeceğiz. İşte sanatçımız ile yaptığımız söyleşiden bazı satırbaşları: Mesut Tunalı: “Dedemden kalan bir tamburuk vardı 9 yaşımdan beri 45 yıldır tambura ile türkü söylemeye devam ediyorum. Osmanlı döneminde Konya’dan gelen dedelerim Silistra bölgesine yerleştiği sırada tamburuku da getirmişler” Gabrovo şehrinin Yabılkovo semtinde Bulgar tambura ustası Bay Stefan’ın yaptığı tambura ile tamburuktan tamburaya geçiş yapan Mesut Tunalı’ya göre tambura sazdan daha güzel bir ses çıkarıyor. 4 bölgeden 170 türküyü derleyen Mesut Tunalı halk türkülerini canlandırma ve yaşatma gayretlerini sürdürüyor. Mesut Tunalı’nın yanı sıra Ruyno Folklor grubunu tanıyacağız. Grup yöneticisi Zeyniş Hasan grup hakkında bilgiler verecek. Genc kızların ve bayanların yer aldığı Ruyno folklor grubu türkülerle beğeni kazandığı kadar yöresel kıyafetleriyle de büyük beğeni kazandı.

Bunun dışında konser esnasında geleneksel kıyafetler sergisi de düzenlendi. Bunlar arasında çeyiz sandıklarında korunan 100 yıllık el işlerini de görme imkanımız oldu. Hatta grubunun kadın üyeleri gece uyumadan yöresel yemeklerini hazırlayıp Sofyalılara ikram ettiler. Kulağımıza, gözümüze damağımıza ziyafet sunan ve en önemlisi gönüllerimize taht kuran Ruyno Folklor grubuna sevgi ve selamlarımızı iletiyoruz.

Fotoğraflar: Ergül Bayraktar

ları ve gelenekler” “Gece hizmet eder, gece ha-

kimiyet sürer” Nedir o?”. Bu bulmacanın cevabı süpürge olacaktı. Günlük hayatta kullanılan bu eşya, genelde kadınlara ait bir eşyadır. Tabii ki, kalfa ve çırakların dışında, çünkü onların ana görevi zaten dükkan önlerini, hatta dükkanın önündeki, sokağı süpürmektir. Dünyanın her yerinde olduğu gibi, süpürge çöpün toplanması için kullanılır. Ana görevi, temizliği sağlamak, gereksiz ve zararlı olanı süpürmek. İşte bundan dolayı da süpürge, birçok halk gelenekleri, örf ve adetlerinde röl alır. Hele hele süpürge, Enövden Şifalı BitkilerGünü’nde toplanıp Bulgarcası “metliçina” olan peygamber çiçeğinden yapıldıysa, o zaman olağanüstü güce sahiptir. O zaman halk inançlarına göre, peygamber çiçeği sihirli güçle birlikte koruyucu güce de sahiptir. İşte bundan dolayı, kızlar ve yeni gelinler Enövden gününde büyük demet peygamber çiçeği topluyormuş. Onları süpürge şeklinde bağlayıp kurumaları için uygun yere bırakırlarmış. Genelde bu süpürgeler evde kullanılırmış. Halk inançlarına göre, süpürge, olası evlilikleri ve toplumda düzeni bozma yeteneğine sahiptir. Kızlara süpürge ile vurulmaz, aksi takdirde “evde kalacaklar” denir. İşte bundan dolayı halk gelenekleri bunu kesinlikle yasaklıyor. Aynı zamanda birisinin çevresinde süpürge ile dolaşmak veya süpürgeyi üzerinde sallamak, yine kötü bir davranış, çünkü bu kişi herkesin nefretine uğrayacaktır. Eğer genç bir kızın üzerine süpürge ile gidilirse veya süpürge ile çevresinde dolaşılıyorsa, bu da delikanlıların kendisi hakkında kötü şeyler konuşacağı ve üstelik evlenmeyeceği anlamına gelir. Aynı zamanda süpürgenin üzerinden atlanmaz. Süpürge kelimesi, birçok korkudan kurtulmak ve bazı hastalık için yapılan büyülerde de kullanılıyor.Aynı zamanda da süpürgenin kötü ruhları ve kötü haberleri kovaladığına inanılıyor. Yeni doğan bebeğin veya henüz vaftiz edilmeyen çocuğun tek başına bırakılmamasına inanılır, hele hele uyumuş ise, çünkü kötü ruhlar çocuğun üzerine çökecek. Aynı şey, yeni doğum yapan anne için de geçerlidir. Eğer tek başına bırakılmaları gerekiyorsa onları korumak amacıyla yanlarına bir süpürge bırakılıyormuş. Halk inançlarına göre, gelen kötülükler süpürgenin yapıldığı telleri saymaya başlarmış, böylece zamanın geçtiğine ve bu zamanda odaya aileden birinin girebileceği ihtimaline güvenilirmiş. Veya şafak sökmeye başlar ve onlar kuvvetini kaybetmeye başlarmış. Halk takviminde çok önemli bir yere sahip olan İgnajden gününde de süpürge çok önemli röl oynar. Eve girmeden önce, evin o günkü ilk konuğu kapının arkasında oyalanması ve süpürgenin üzerinde oturması gerek. Böylece tüm kötü büyülerin bozulduğuna ve tavuğun fol üzerinde oturup tüm yumurtalarından piliçlerin çıkacağına inanılıyor. German geleneğinde, ki bu da yağmur duanın tam tersidir, ise ritüel için özel olarak yapılan figür de süpürgeden hazırlanır. Pleven bölgesinde yağmurların uzun sürdüğü ve yağmurun, ekili tahıl tarlalarını etkilediği zamanlarda German geleneği yapılır. Kızlar, herangi bir evden bir süpürge çalarlar, ona bir parça kumaş sararlar, süpürgenin sapına ise insan kafası çizerler. Halk şarkılarında ve şiirlerde kız spürgesi, özel bir yere sahiptir. Onunla evlilik çağına gelen kız, yarini karşılamak amacıyla evin avlusunu süpürür, çünkü kızın sevdiceği, dünürlerle birlikte gelir. Birçok atasözünde de süpürgenin ismi geçer: “Yeni süpürge temiz süpürür, lakin eski süpürge ise bütün köşeleri bilir”. Çeviri: Şevkiye Çakır


8

e y l ü l - 2016

Bulgaristan Türklerinin Sesi

30 Agustos

İrak Türkleri Çadırında

Doğu Türkistan Çadırında

Maşaoğlu Ailesinin Ziyareti

Türkmen Çadırında

DİRİLİŞ Dizisinin Koordinatörü

UYGUR Çadırında

Nogay Çadırında


e y l ü l - 2016

Bulgaristan Türklerinin Sesi

İstanbul Türk Dünyası STK’lar Birarada

9


10

E y l ü l - 2016

Avşin BALKAN

İki Kardeş

Konu: Bizim de masallarımız var. Her yıl 15 Eylül’de ders yılı başlar. Çocukları okula toplayan zilimizi hurdaya vermişler, ne yazık ki, bizim köylerimizde okullarımız ısız. Bu ders yılında Bulgaristan’daki etnik azınlıklardan 11 bin birinci sınıf öğrencisi okula gitmeyecekmiş, Mestanlı, Şumen, Ruse gibi merkezlerdeki İmam Hatip Okullarımızda da “boş yıl” ilan edildi. 28 yıldan beri ülkemizde toplam 827 okul kapandı. Bunların 24’ü bu ders yılında kapı açamıyor. Açsa ne olacak, 1 000 öğretmen yetmiyor. Bu sene de yeni ders kitabı basılmadı. Türkçe dersi kitapları 20 yıl önceden. Eskimiş de eskimiş, ama Türkçemiz eskimiyor. Çocuklara koşmak için can atıyor. Uzatmayalım ve Bulgaristan’da hiçbir okul yokken bizim masallarımız vardı. Bundan 100 yıl önce bu masallarımız 1 727 Türk okulunda okunuyor ve anlatılıyordu.. 138 yıl önce bizi geri vitese taktılar, geri gitmek ilerlemek anlamına gelmez, gelin vites değiştirelim. Ders yılınız kutlu olsun. Allah hepinize zihin açıklığı versin. İki Kardeş Bir varmış, bir yokmuş. Vaktin birinde bir kız ile bunun bir erkek kardeşi varmış. Bunlar havanın iyi gününde dağa nevruz (bir çeşit kır çiçeği) toplamaya gitmişler. Bu işe öyle dalmışlar ki, akşamın olduğunu bile fark etmemişler… Çiçek kokularından kendilerinden geçmişler adeta. Bu arada karanlık da iyice basmış, ortalık zindana dönmüş. Çocuklar, göz gözü göremeyince yollarını iyice yitirip ortada kalmışlar mı öylece! Yukarı çıkmışlar, aşağı inmişler, sağa koşmuşlar, sola gitmişler. Yok, ne yol belli, ne iz. Çok sonra zar zor tepecik bir yere çıkmışlar, uzakta bir ışık görmüşler. Yürüyüp o ışığa varmışlar. Bakmışlar ki içerde bir dev. Belki insaflıdır diye kapısını vurmuşlar. Dev çocuklara güler yüz göstermiş, “buyurun girin” diyerek onları içeri almış. Sonra karınlarını doyurup yatırmış. İki kardeş şafak sökerken serçe cıvıltıları içinde uyanmışlar, bir de ne görsünler dev dişlerini bilemiyor mu! Bir yandan da altı harıl harıl yanan bir kazanın içinde fokur fokur su kaynıyor mu! Kafaları çat etmiş ikisinin de. “Bu bizi haşlayıp yiyecek” diye kendi aralarında fısıldamışlar. O saat hemen açık kapıdan hızla çıkarak karşı tepedeki ulu bir ağaca koşmuşlar. Ağaca çarçabuk tırmanıp en yüksekteki dalına kurulmuşlar. Bu sırada dev de arkalarından koşup gelmiş, şöyle gürlemiş: – Bir göğsümde süt, bir göğsümde ekmek getirdim size, demiş. Buraya nasıl çıktınız? Yanınıza geleyim de karnınızı doyurayım. Çocuklar akıllıca yanıt vermişler deve: – Bıçağı bıçağın üstüne koyduk çıktık, bıçağı bıçağın üstüne koyduk çıktık! Dev dediklerini hemen yapmış. Ayakların katur kutur doğranmış. Bu kez yeniden gürlemiş! Bakın al kan içinde kaldım. Bre kuzular, doğrusunu söyleyin, buraya nasıl çıktınız? Birlikte gülümseyerek bağırmışlar: Tuzu tuzun üstüne koyduk çıktık, tuzu tuzun üstüne koyduk çıktık! Dev çocukların dediklerini yine hemen yerine getirmiş. Az sonra devin ayakları yanmaya başlamış, yaralarını acılar sızılar sarmış. Bu acılara dayanamayan dev gürültüyle yere yıkılarak debelene debelene ölmüş. Çocuklar da kurtulup derin bir soluk almışlar. Onlar ermiş muradına, biz çıkalım kerevetine. * * * Gençlerin en büyük güçlükleri yenme ve en dehşetli tehlikelerin üstesinden gelme yetisi özünde gizlidir. Başarı dilerim.

Bulgaristan Türklerinin Sesi

Dünyanın İlk ve Tek Zurna Festivali Sona Erdi Muğla’da gerçekleştirilen ve üç Festivalin kapanışında konuşan gün süren Dünya’nın ilk ‘Zurna Festivali’ sona erdi. Muğla 2. Uluslararası Zurna Festivali kapsamında 11’i yerli ve 6’sı yabancı olmak üzere 17 zurna ustası kendi yöre ve ülke kültürlerini izleyiciler üç gün boyunca izleyiciler ile buluşturdu. Sanat danışmanlığını Ertan Tekin ve Halil Çokyürekli, Genel Sanat Yönetmenliğini Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Ercan Kılkıl’ın yaptığı ‘ Muğla 2. Uluslar arası Zurna Festivali Menteşe’de Prof. Dr. Şadan Gökovalı Açık Hava tiyatrosunda, Fethiye’de ise Çalış Meydanında gösterilerini gerçekleştirdi. Zurna festivaline yurtiçinden Muğla, Aydın, Manisa, Erzurum, Kırklareli, Lüleburgaz, Trabzon, Gaziantep, Kırşe-

hir, Artvin’den ve yurtdışından Azerbaycan, Bulgaristan, Yunanistan, Ermenistan, Fransa ve İngiltere’den zurna sanatçıları katıldı. Ana tema olarak ‘Barış’ sloganı seçilen festivalin son günü, festivale katılan zurna sanatçıları ve orkestra ekibine plaket verildi. Plaket töreninin ardından yerli ve yabancı zurna ustaları açık hava tiyatrosunu dolduran izleyicilere yaklaşık 3,5 saat süre ile zurna resitali sundu.

Muğla Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Gürün, 2. Si düzenlenen uluslararası festivali bu yıl Menteşe ve Fethiye’de yaptıklarını belirtirken, “Festival ile ilgili diğer ilçelerimizden bizlere talepler geldi. Görülüyor ki, önümüzdeki yıllarda gerçekleştireceğimiz festivalin ayağını iki ilçemizde değil, 4-5 ilçemizde oluşturacağız. Milas’tan, Bodrum’dan talepler var. Önümüzdeki yıllarda bu çok değerli sanatçılarımızı ve zurnanın o tınısı bütün ilçelerimizde yaşatmamız gerekiyor. Önümüzdeki yıllarda çok daha geniş ve çok daha farklı bir şekilde zurnamızı ve zurna türevi sazları Muğlalılar ile buluşturacağız. Hep birlikte Muğla’dan tüm dünyaya barışı haykıracağız” dedi.

Makedonya’da Bağımsızlık Günü Kutlandı Makedonya’da 8 Eylül Bağımsızlık Günü başkent Üsküp’te törenle kutlandı. Savaşçı Kadın Parkı’nda düzenlenen törene siyasiler, belediye başkanları, ülkedeki büyükelçiler ve davetliler katıldı. Törende, parktaki anıta çelenk bırakılıp, saygı duruşunda bulunuldu.Dün Makedonya Ulusal Tiyatrosu’nda bağımsızlık günü kapsamında düzenlenen törende konuşan Cumhurbaşkanı Gyorge İvanov, ülkesinin üst stratejik hedefinin Avrupa Birliği (AB) ve NATO’ya üyelik olduğunu ifade etti.İvanov, NATO’nun güvenlik, AB>nin de başarı ve refah sunduğunu belirterek, «AB’nin müzakerelere başlamak ve Makedonya ile fasılları açmak için bir isteği yoksa, kendimizin 34 faslı açmamız ve bir-

Rus Devinden Avrupa’ya Gaz Resti: Türkiye’den İsteyin

Rus doğalgaz devi Gazprom’un Başkanı Aleksey Miller, Güney Avrupa ülkelerinin gaz talebinde bulunmaları durumunda Türkiye’ye başvurmaları gerektiğini açıkladı. Gazprom Başkanı Miller, «Güney Avrupa ülkeleri gaz alımı yapmak istiyorsa Türkiye’ye başvuruda bulunabilirler» dedi. «AVRUPALILAR TÜRKİYE’YE BAŞVURABİLİR» Erdoğan-Putin G20 zirvesi görüşmesinde Rusya’nın Karadeniz geçişli doğalgaz boru hattı için Türkiye’den talep ettiği yeni izin belgeleriyle ilgili açıklama yapan Gazprom’un Başkanı Aleksey Miller, «Bizim Türk makamlarından talep ettiğimiz izin belgeleri tamamen inşa edilecek (Türk Akımı) projesiyle ilgili. Daha önce konuşulan ve ardından iptal edilen Bulgaristan geçişli (Güney Akım) projesiyle hiçbir bağlantısı yok. Güney Avrupa ülkeleri inşa edilecek (Türk Akımı) hattından gaz talebinde bulunmaları durumunda bu imkanı Türkiye Yunanistan ile sınırda sunacaktır. Dolayısıyla gaz alımı yapmak isteyen Avrupa ülkeleri Türkiye’ye başvuruda bulunabilir» dedi. GÖRÜŞMELERİN DETAYLARINI PESKOV AÇIKLAMIŞTI Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Rusya lideri Putin arasında Çin’deki G20 zirvesi öncesinde gerçekleşen ikili görüşmenin içeriği hakkında açıklama yapan Kremlin Sarayı, Türkiye’nin ilişkilerin normalleşmesi sürecinde charter yasağının kaldırılması ardından tarım ürünlerine uygulanan sınırlandırmaların da tamamen kaldırılmasını talep ettiğini duyurdu. ÜÇ ÖNEMLİ KONU İki liderin hangi konuları ele aldıklarını sıralayan Putin’in basın danışmanı Dmitriy Peskov, «İkili ilişkilerde üç önemli konu vardı. Bunlar <Türk Akımı> doğalgaz boru hattı projesi, Türkiye’nin Rusya’dan daha fazla ham petrol alımı yapması niyeti ve Akkuyu nükleer santral projesi. Ayrıca Türk tarafı aramızdaki normalleşme süreci çerçevesinde tarım ürünlerine Rusya’nın uyguladığı yasağın da bir an önce kaldırılması gerektiğini gündeme getirdi. Biz de bu yönde çalışacağımız sözü verdik» dedi.

nel seçimle ilgili de konuşan İvanov, kimin en fazla oy alacağı ve kimin hükümet kuracağının önemi olmadığını, seçim öncesi ve seçim sürecinde kazanan ile kaybedenin halkın iradesine saygı gösterip göstermeyeceğinin daha önemli olduğunu vurguladı. İvanov, söz konusu seçimlerin ülke için «yeni bir sayfa» açma şansı da olduğunu sözlerine ekledi.8 Eylül 1991’de yapılan referandumda Makedonya vatandaşlarının yüzde 95’i «evet» oyu kullanmış, liğe üyelik için gerekli kriterleri tamamla- referandum sonucunda Makedonya eski mamız gerekir. Kurumları güçlendirmek, Yugoslavya’dan ayrılarak bağımsızlığını yargı ve eğitimde reform yapmak ve eko- ilan etmişti. Makedonya’nın bağımsızlınomiyi geliştirmemiz lazım. Böylece en- ğını ilk tanıyan Bulgaristan olurken, anagelleri veya en azından etkilerini kaldırı- yasal ismi « Makedonya Cumhuriyeti» rız.» şeklinde konuştu.Erken genel seçim11 ile ilk tanıyan ülke ise Türkiye olmuştu. Aralık’ta düzenlenmesi planlanan erken ge-

Bulgaristan’da “Arraiolos” Grubu Toplantısı

Bulgaristan Cumhurbaşkanı Rosen Plevneliev, “AB’de rekor sayıda kriz yaşanıyor ancak hiçbir ülke tek başına krizlerin üstesinden gelebilecek durumda değil” dedi. Bulgaristan’ın ev sahipliğini yaptığı “Arraiolos” grubu ülkelerinin devlet liderlerinin 12. Dönem Toplantısı’na katılan 10 Avrupa Birliği (AB) ülkesi cumhurbaşkanı, AB sorunlarını ve Batı Balkanlar ülkelerinin AB’ye katılım sürecini görüştü. AB parlamenter cumhuriyetleri devlet liderlerini bir araya getiren toplantının ardından, Sofya’daki Boyana Devlet Konutu’nda düzenlenen ortak basın toplantısında konuşan Bulgaristan Cumhurbaşkanı Plevneliev, “AB’de rekor sayıda kriz yaşanıyor ancak hiçbir ülke tek başına krizlerin üstesinden gelebilecek durumda değil.” diye konuştu. Batı Balkanlar’ın AB’ye katılım sürecini değerlendiren Plevneliev, şunları kaydetti: “Balkanlar AB’de kilit önem taşır. Bu önem 2015 yılında sığınmacı krizi zirveye ulaştığında tekrar gündeme gelmişti. Balkanlar’daki barış süreci özel bir değere sahip çünkü bölgedeki savaş anıları hala taze ve açılan yaralar halen kapanmış değil. Balkanlar’daki barış sürecinin tamamlanmış olduğunu görmek istiyoruz. Batı Balkanlar’ın AB’ye katılımı, Brexit’in verdiği mesaja karşı entegrasyon ve perspektif açısından olumlu bir mesaj olabilir.” Plevneliev, Avrupa sınırlarından denetimsiz geçişlerin kabul edilemez bir durum oldu-

ğunu belirterek, AB’nin dış sınırlarındaki güvenlik kontrollerinin artırılacağını belirtti. Almanya Cumhurbaşkanı Joachim Gauck ise “Avrupa’ya elveda demek isteyen bir Alman hükümeti hiç olmamıştır” ifadesini kullanarak toplantıya katılan tüm mevkidaşlarının da Avrupa Birliği’nden yana görüş belirttiklerine vurgu yaptı. Batı Balkanlar ülkelerinin AB’ye katılım sürecini de değerlendiren Gauck, şu değerlendirmelerde bulundu: “Batı Balkan ülkelerinin Alman dış politikasında bir öncelik oluşturmalarından dolayı memnuniyet duyuyorum. Bu ülkelerin AB’ye yakınlaştırılmaları için çaba gösteriyoruz. Önceden belirlenmiş bir süre yok, ancak biz perspektif sunma konusunda hemfikir olduk. AB, üyeliğe aday olan tüm ülkelerin gelişiminin ortak motorudur.” Batı Balkanlar’a jest yapma gereği Portekiz Cumhurbaşkanı Marcelo Rebelo de Sousa, AB’nin Batı Balkanlar’a olumlu bir jest yapmaması durumunda büyük bir hata yapmış olacağını belirterek, “Son dönemdeki sığınmacı göçü olayına baktığımızda Ortadoğu’daki savaşlar, insani etkenler, yaşanan değişiklikler gibi nedenlerini düşünmemek mümkün değil” dedi. De Sousa, diğer 9 devlet yöneticisi ile iki gün boyunca popülizm, yabancı düşmanlığı, milliyetçilik ve karamsarlık gibi konuları görüştüklerini anlattı.


Bulgaristan Türklerinin Sesi

M at u r i d i M E S H E B I T ü r k l e ri n d i n i ? İslâm akaidinde imam Ebu Mansur Muhammed b. Muhammed b. Mahmud elMatüridiyye nisbet edilen mezhep. İmam Ebu Mansur el-Mâturidinin akaiddeki mezhebine mensub olanların meydana getirdiği topluluğa Matüridiyye denilir. Alemü’l-Hudâ, İmamü’l-Huda ve elMütekellim lakablarıyla da anılan Matüridi takriben 238/852’de Maveraünnehir’de bulunan Semerkand’ın Matürid köyünde doğmuştur. 333/944’te Semerkand’da vefat etmiştir. O, İslama çok değerli hizmetler vermiş öncü İslâm âlimlerinin başında gelir. Maveraünnehir’de Ehli Sünnet’e nisbet edilen Kelâm ekolünün kurucusu ve mümessilidir. Ehli Sünnet kelâmının Irak’taki mümessili ise Ebul Hasen el-Eş’arî’dir (v. 324/936). Maturîdinin yaşadığı çağda, ilim ve edebiyata hizmet etmiş olan Samanoğulları devleti (844-999) hüküm sürmekteydi. Bize kadar gelen Te’vilâtu’l-Kur’an ve Kitâbü’t-Tevhîd gibi eserlerinden anlıyoruz ki, Matüridi, Kelâm, Tefsir, Mezhebler Tarihi, Fıkıh ve Fıkıh usulünde derin bilgi sahibiydi. Mâturidinin hocaları, ilimleri İmam A’zam Ebu Hanife’ye uzanan Ebu’n-Nasr el-İyazi, Ebu Bekr Ahmed el-Cürcânî ve Muhammed b. Mukatil er-Râzî’dir. Bunların hocası ise İmam Ebu Yusuf ve İmam Muhammed’den okumuş olan Ebu Süleyman b. Musa el-Cürcânî’dir. İmameyn lakabıyla tanınan İmam Ebu Yusuf ve İmam Muhammed, İmam A’zam’ın en seçkin talebeleriydi. Matüridi, hocalarından İmam A’zam’ın akaide dair el-Fıkhü’lEkber, er-Risale, el-Vasiyye, el-Fıkhü’l-Ebsat, el-Âlim ve’l-Müteallim isimli risalelerini de okuyup rivayet etmiştir. Matürîdî, imam ismini almaya lâyık Hâkim es-Semerkandî (340/951), Ebul-Hasen er-Rustuğfeni (v. 345/956), Ebu’l-Leys el-Buhârî, Ebu Muhammed Abdülkerim b. Musa el-Pezdevî (v. 390/999) gibi büyük afimler de yetiştirmiştir. İmamları Mâtürîdiyye büyük bir sevgi ve saygı ile bağlı olan bu âlimler, Maveraünnehir’de Matüridiyye mezhebini delilleri ile kuvvetlendirerek açıklıyorlar ve yaymaya çalışıyorlardı. Eş’ariyye Kelâm mektebinin doğup geliştiği yer olan Irak, pek çok bid’at mezhebinin çıktığı bir bölgeydi. İmam Eş’arî, Revâfız, Karamita ve özellikle Mu’tezile ile çok şiddetli ve gürültülü cedel ve münakaşalarda bulunmuştu. Matüridî’nin yetiştiği Maveraünnehir ise Irak’tan uzak olduğu için az da olsa bid’at akımlarından uzak kalmıştı. Fakat sonunda bu akımlardan bir kısmı Maveraünnehir’e sızmış, Mu’tezile’nin sesi buralara kadar aksetmişti. Nisbi de olsa, bid’at mezheblerinin mensubları buralarda da bulunuyordu. İmam Matüridî, Maveraünnehir’e kadar gelen Mu’tezile’den başka, Dehriye, Seneviyye ve Karâmita’ya karşı mantıklı ve istikrarlı mücadeleler vermişti. Onun Kitâbü’t Tevhid’i bunlar gibi sapık fikir ve bid’at cereyanlarını içine alan ve bunları gereği gibi çürütmeye çalışan en değerli ve en eski vesika mahiyetini taşımaktadır. Metodu: Gerek Eş’arî gerekse Matüridî, Mu’tezile ve diğer bid’at mezheblerine galebe çalabilmek için, hasımlarının metodlarının akl-ı selime uygun taraflarını almışlar ve Ehli Sünnet Kelâmı’nın kurucusu olmuşlardır. Fakat, Ehl-i Sünnet’in Kelâm metodunu daha ziyade doğru ve ilmi bir şekilde başlatan, akla ve nakle de lâyık oldukları değeri vererek bu iki asla bağlı kalan ve bu şekilde İslâm akaidini açıklamaya çalışan, imam Matüridî olmuştur. Çünkü, dinde akla uymayan bir şey yoktur. Allah’ın varlığı, hayat, ilim, kudret, irade gibi sıfatları ve Hz. Muhammed (s.a.s)’in peygamberliği akılla isbat edilir. Yine naklin bildirdiği ahiret ve ahvali gibi gayb haberlerinin imkânı akıl ile gösterilir ve Resulün haber verdiği şekilde bunlara iman edilir. Devam edecek

e y l ü l - 2016

Tarih

Ertaş

Dünyanın en geniş köprüsü’ Yavuz Sultan Açıldı

* Bunlar öyle lafla değil azimle oluyor azimle. İman öyle bir güçtür ki tekeden bile süt çıkarır demiş Atalarımız. Hemen yakınımızda inşası süren 3. Havalimanı var. İnşallah ilk etapta 90 milyon yolcu. 2018 yılının başında açıyoruz. Tamamı bittiğinde 150 milyon yolcu kapasiteli havalimanı oluyor. Bittiğinde bir numara olacak. * Unutmayın güzel bir kelam vardır. Biz seferdeyiz, zafer Allah’a aittir. İşte bir de 3 katlı büyük İstanbul Tüneli, Boğaz’da o da var. * Projelerimizi hayata geçirmeye devam ediyoruz. Türkiye hedeflerine adım adım ilerliyor. Ekonomide tüm göstergeler hamdolsun her şey olumlu seyrediyor. El ele vereceğiz, dayanışma halinde olacağız. Yavuz Sultan Selim Köprüsü ile otoyol ve bağlantı yollarının açılış törenine Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, TBMM Başkanı İsmail Kahraman, Başbakan Binali Yıldırım’ın yanı sıra Bahreyn Kralı Hamed bin İsa Al Halife, Bosna Hersek Başkanlık Konseyi Başkanı Bakir İzetbegoviç, Makedonya Cumhurbaşkanı Gjorge Ivanov, KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı, Bulgaristan Başbakanı Boyko Borisov, Pakistan Pencap Eyaleti Başbakanı Şahbaz Şerif, Sırbistan Başbakan Yardımcısı Rasim Ljajic ve Gürcistan Başbakan Birinci Yardımcısı Dimitri Kumsisihvili’nin de aralarında bulunduğu çok sayıda yabancı devlet adamının katılması bekleniyor. – Asya ve Avrupa üçüncü kez birleşecek Kuzey Marmara Otoyolu Projesi kapsamında inşa edilen köprü, Asya ve Avrupa’yı üçüncü kez birleştirecek. Dünyanın en geniş köprüsü unvanını alacak Yavuz Sultan Selim Köprüsü, 148 kilometre uzunluğundaki Odayeri-Paşaköy kesimi üzerinde yer alıyor. Köprünün, gidiş ve geliş istikametlerinde 4’er kara yolu şeridi ile ortada 2 demir yolu şeridi olmak üzere toplam 10 ulaşım şeridi olacak. Köprü, raylı geçiş sisteminin aynı tabliyede olması nedeniyle de dünyada ilk olacak. Genişliği 59 metre, kule yüksekliği 322 metre olan köprü, bu konuda da bir rekor kıracak. Bin 408 metre açıklığa sahip ve toplam uzunluğu 2 bin 164 metre olan köprü, bu özel-

liğiyle de “üzerinde raylı sistem bulunan dünyanın en uzun asma köprüsü” unvanını alacak. Yatırım maliyeti 3 milyar dolar olan Yavuz Sultan Selim Köprüsü’nü özel sektör işletecek. Köprüde, günlük 135 bin “otomobil eşdeğer” trafik geçişi için idare garantisi de bulunuyor. Yeni köprü ile yılda yaklaşık 1 milyar 450 milyon doları enerji, 335 milyon doları iş gücü kaybı olmak üzere toplam 1 milyar 785 milyon dolarlık ekonomik kaybın önüne geçilmesi hedefleniyor. – Geçiş ücreti otomobiller için 9 lira 90 kuruş Köprü geçiş ücretleri, Avrupa’dan Asya’ya geçişte otomobillerde 9,90 lira, aks aralığı ve sayısına göre ağır tonajlı araçlarda 13,20 liradan başlayacak. Asya’dan Avrupa’ya geçişler ise ücretsiz olacak. Köprünün bağlantı yollarının ücreti ise kilometre başına 8 sent (24 kuruş) olarak belirlendi. Ücretler, 2 Ocak 2017’ye kadar geçerli olacak. Yavuz Sultan Selim Köprüsünde OGS ve HGS’nin yanı sıra vatandaşın köprüye alışmasını sağlamak için nakit para ile geçiş imkanı da sunulacak. Ancak sonraki süreçte nakit geçiş kaldırılacak. – Ağır vasıtaların geçişi artık Yavuz Sultan Selim Köprüsü’nden Başlangıcında öngörülen 36 aya rağmen, 27 ayda bitirilen Yavuz Sultan Selim Köprüsü’nü, şu anda Fatih Sultan Mehmet Köprüsü üzerinden geçişlerini gerçekleştiren ağır vasıtaların kullanması zorunlu olacak. Köprünün Avrupa yakasında Odayeri’nden ve Mahmutbey gişelerine kadar bütün bağlantı yolları tamamlandı. Anadolu yakasında ise Riva, Çamlık, Paşaköy ve Kurtköy’den çıkış ve girişler mümkün olacak. Bu arada, Yavuz Sultan Selim Köprüsü’nü de içeren Kuzey Marmara Otoyolu Projesinin devamı olan 169 kilometre uzunluğundaki Kurtköy-Akyazı ve 88 kilometre uzunluğundaki Kınalı-Odayeri kesimlerinde ise çalışmalara başlandı. Tamamlanması hedeflenen toplam 257 kilometre uzunluğundaki otoyollar ile Kuzey Marmara Otoyolu’nun tamamı 2018 sonunda hizmete açılacak.

11

ÇAKIR

Devletin İflası

Konu: Her şeyin elden gittiği anın adı nedir? Josephe Fouche, tarih yazan Napolyon Bonoparte’nin polis bakanıdır. Belki de “Devletin İflası” sözü dilinin altında defalarca belirmiş ama hiçbir zaman kullanmamıştır.Bir devletin iflası konusu Le Bone tarafından “Devrim Psikolojisi” irdeleme eserinde ayrıntılı işlenirken, ne 1791’de Fransız kralı 16. Louis’in derildiği an, ne de 1815 Waterloo Savaşı’ndan sonra Fransa’nın bayrağını indirip 34 yıl siyah bir peçete sallandırdığı dönem için kullanılmıştır. Daha da önemli olan, “Devletin İflası” en az bir yeni devletin kurulması kadar ve olağanüstü önemli bir olaydır. Yeni Bulgar devletinin kurulmasında en önemli adımlardan biri olan Bulgar Prensliği ile Güney Rumeli’nin bundan 131 yıl önce 6 Eylül 1885’te birleşmesinin kutlandığı tatil günlerinden yalnız 2 gün sonra (08 Eylül 2016) Bulgaristan eski İç İşleri Bakanlığı Genel Sekreteri Radulov’un “bTV” sabah programındaki açıklaması dikkat çekti. O, “Bulgar devletinin iflas ettiğini” ve yerine memleketimizde bir “mafya devleti kurulduğunu” söyledi. Aklıma ilk gelen “her şey elden gitti mi?” Gelişmeler o kadar da mı kötü, diye düşündüm. Olayların kötüye gittiğini sezenlerden hiç biri 6 Kasım 2016’da yapılacak genel seçimlerde Cumhurbaşkanı olmayı belki de bu nedenle asla kabul etmek istemiyor, geçti aklımdan. Memleket dilimizde, “dünyayı bana dar etseler” vatanımı terk etmem değimi çok yaygındı. 1989’da kalbimize ateş düştüğünde, kararımızı ne kadar zor değiştirdiğimizi defalarca yazdım. Hep bağlar bahçeler, inekler çayırlar, çifte kurbanlar anlatıldı, hatta bizim bildiğimiz gibi yaşayışımıza bir şeyler demesinler de, “ne yaparlarsa yapsınlar” diyenlere cevap verilmezdi. Radulov, bizdeki “devlet iflasını” her 3 dakikada bir suç işlenmesiyle, 57 bin polisin durumla başa çıkamamasında, memleketi ve tüm maddi ve manevi değerlerini talan eden mafyanın başkaldırısıyla baş edilememesinde görüyor. Bunlardan daha belirleyici olan ekonomik ve sosyal çelişkilere değinmese de onlar her dakika kendini hissettiriyor. Bir arkadaşım paylaşıyor. Plovdiv (Filibe) merkez tren istasyonunda gazete satan büfenin kenarına durmuş ve “Galerya” gazetesinin 6 Eylül sayısını alan bir genç vatandaşın birinci sayfasında Ahmet Doğan’ın boy resmiyle üç katlı “AGATHA” yatını görenlerin bir dakikada 100 defa küfür ettiğini anlatıyor. Halk neredeyse kaynıyor. “Düdüklü tencere” patlayacak. Yani ortada bir hukuk devleti içinde hukuk düzenini hiçe sayan, yasa normlarına uymayan, kanun ve toplum ahlakı tanımayan, keyfi hareket ederek kendine yaşam sahası açabilmiş bir silahlı, yumruklu, eli sopalı, beli silahlı ve hatta devlet korumalı korkunç güç var. Ve aynı zamanda bizim toplumumuzun içinde bir tümör olabilmeyi başarmış olan bu gücün kendisine yaşam alanı sağlayan, gözle görülmeyen, TV ekranında belirmeyen bir sanki hayalet olan üst iradeye her gün 1 milyon Euro hava parası ödediğini paylaştı. Ve o bu olguyu “devlet iflas etti” şeklinde niteledi. Bu bir devlet yenilgisidir. Platon’un “Devlet” kitabı yazdığını bile bilmeyenlerin kurduğu bir devletin 21. y.y.’da çöküşünün bu şekilde olacağını düşünmek bile çok zor, itiraf ediyorum. Fakat bir gerçektir. Ahmet Doğan gibi suni yetiştirilmiş, soyu sopu belli olmayan insanların yönetiminde bulunduğu devletin bir balon gibi patladığını görünce lütfen kimse şaşmasın. Balkanlarda 19. y.y. ‘ın sonunda kocaman Yugoslavya iflas edip parçalandı ve dağıldı. Çok sancılı olsa da 7 devlet sınır çitlerini çekti, kendi milli bayraklarını dalgalandırdı, hükümet kurdu ve uluslar arası camiaya katıldı. Bu çöküşte ağırlıklı olan insan haklarının tanınmaması ve etnik özgürlük için mücadele eden güçler ön planda olmasıydı. Fakat bizde devleti çökerten mafya olunca, ne olacak, devleti mafyacılar ve mafya düşmanları arasında paylaşacak mıyız?


12

E y l ü l - 2016

Osman BÜLBÜL Yorgunum, Beni Bekleme

Konu: Demokratik süreçleri yeniden başlatanları düşünüyorum da! Bu çağrışımda üstü kapalı söylemek istediğim, DOST partisinin benim gibi yorgun hakadalet savaşçılarını Bulgaristan’da demokrasi limanına çıkarabileceğinden yalnızca bir kuşkulanıştır. Ben ve benim gibiler ordusu yani bizler mi tez elden yaşlandık, dostçular mı geç geldiler mücadele meydanlarına, pek bilemiyorum. Fakat bir kıpırdanış olduğu ortada! Şüphesiz, her şeyden önce, bu işte de tohum ve toprak diyalektiği olmalı! Tohum bekleyen toprağa düşmezse ya da toprak, tohumu uyandırmaya hazır değilse – buzluysa, fazla nemliyse vs. vs olmaz. Biz bu yolun hangi durağındayız? Yoksa tüm trenler geçmiş, rüzgâr mı kovalıyoruz? Bir defa, 90’lı yılların ortalarında “Pamporovo” kayak merkezinde beyin fırtınası yapmaya toplanmıştık. Gecenin bir vaktiydi. Ellerinde “keleşler,” horozu açık tabancalar, yüzleri maskeli siyah meşin elbiseli gençler basmıştı Ahmet Doğan sofrasını. Çılgınlık sergileyenler bildikleri okuyor, sövüp sayıyordu. “Siz Türkler mi yöneteceksiniz bu memleketi” diye haykırırken masaya tekme atıyorlardı. Garsonlar kaybolmuş, bekçiler de etrafta yoktu. Doğan masa altında büzülmüş, dilini yutmuştu. Çok geçmeden köpeğin sahibini ısırmadığı, bunun bir dolap olduğu anlaşıldı. Doğan’a ilk kez silah çıkarıldığını o zaman görmüştüm. O gün bu gün HÖH partisi dere gibi aktı da, ne bir baraj, ne bir göl, ne de deniz olabildi. Bu yarayı ben 20 yıldan beri kafamda taşıyorum ve iyice yoruldum… 2016’nın başında dostçuların köy gezip büyük sokak arasında, muhtarlık salonlarında üç beş kişiyle, yada mevlitlerde büyük kalabalıklarla buluşması başladı. “Pamporovo” tuzağından sonra ben HÖH’ten çekildim. Komploları sevmem. Bakıyorum bizde yaprak dökümü başlıyor gibi. Sararıp olgunlaşamayan bir güz yaşıyoruz. Güneşin uzaklaşmasını ve rüzgârın gelmesini beklemeden, dalda sallanan yapracıklar ne olur ne olmaz, bu defa ben elimi erken tutup düşeyim, belki bir işe yararım hesapları yapıyor sanki. Dostların ulusal örgütlenmeye uzandıkları dikkati çekiyor. İş Allah su akar ve yolunu bulur. En iyi günler sizin olur. Bizden geçti artık… Buradan, Avrupa’yı memleketime taşıyan, Tuna nehrinin Balkanlara doğru hız aldığı yerden, kendime yakın hissettiğim gelişmeleri seçip ekranda izlerken, aklıma takılanlar ve münasebet almamı gerektiren konular oluyor. Biz bir iğne yapraklılar ve 12 çeşit meşesi olan bir memleket değil miydik? Erken yaprak dökümü ne iş! Çünkü hakikatten bizim çamlar hep yeşil, tuhaf ama meşelerimiz de pelit döker, güz çimenine yaprak dökmezdi. Onlarda yorulmuş beklemekten anlaşılan ve fırsat fırsattır demek istiyorlar. Benim bildiğim her şey değişir, fakat doğanın kuralları değişmez, zaman her şeyden pay ister. Tarım mühendisliği ruhuma işlemiş. Toplumda mayalanın benzerini doğada arıyorum. Karşılığı olmayan durumlarda kendimi ezgin buluyorum. Öyle olunca “Çok yorgunum, beni bekleme kaptan!” bir saat olup kafamda saniye saymaya başlıyor. Nazım o satırları vatanım toprağına basarak ve denizimize bakarak yarattığı için yüreğim kabarıveriyor. Vatan toprağıma aidiyet duygusu doğuyor. Bir şey bir yerde bir defa bitmişse yine olur mantığı ruhumu fethediyor. Büyük ozanın Bursa hapishanesinde Tolstoy’un “Savaş ve Barış”ını Türkçemize kazandırırken Moskova çevresinde bir yol kenarında asırlık bir çınara açan baharı solutması ve 50 sayfa sonra yaprak döken aynı ağacı kışa hazırlaması canlanıyor hayalimde. Her şeyin yenilenebildiği, özden başka her şeyin sürekli değiştiği umut olup o an bir daha doluyor ferahlanan kalbime. Genç dostum Nikolay, memlekete gitti geldi. Bir kutu içinde birkaç erik, bir iki salkım üzüm ve bir salatalık ile bir “manda yüreği” domates getirmiş hediye olarak bana. Tadı ve kokusu değişmiş mi, bir bak, dedi kutuyu elime uzatırken. Gerçekten de ince ruhlu bir oğlan. Geldiğinde çok heyecanlıydı. “Bay Osman bizde siyaset derin bir kuyuda ve kuyunun kapağı kapalı. Şöyle düşün ökçemizde bin diken ve yürüyemiyoruz. Yerinde sayanlar hastanesine düşmüşüz. Hadi çıkaralım şu dikenleri ve taburca olalım dendiğinde, komşu yatakta bir bacağı kesilmiş ve öteki de askıda olan birini gösteriliyorlar. Önemli olan komşunun kötü olması! Heyecan sönmüş.” Dedi.

Bulgaristan Türklerinin Sesi

Manisa Balkanlar Kültür Dayanışma Derneğinden Vali Güvençer’e Ziyaret

Manisa Balkanlar Kültür Dayanışma Derneği Başkanı Mustafa Kader ve Yönetimi Manisa Valisi Mustafa Hakan Güvençer’i makamında ziyaret etti. Manisa Balkanlar Kültür Dayanışma Derneği Başkanı Mustafa Kader ve Yönetimi Manisa Valisi Mustafa Hakan Güvençer’i makamında ziyaret etti. Manisa Balkanlar Kültür Dayanışma Derneği Başkanı Kader, Vali Güvençer’in kendilerinin kabul etmesi nedeniyle teşekkür ederek dernekleri ve faaliyetleri hakkında bilgi verdi. Baş-

kan Kader, “Biz Manisa’da yaşayan özellikle Bulgaristan göçmenleri olarak sizlere nezaket ziyaretinde bulunmak ve kısaca kendimizi tanıtmak için geldik. Burada çok farklı yerlerden göç etmiş insanlar var, ortaklaşa yaşıyoruz. Özellikle 1989’da zorunlu göç nedeniyle hemşerilerimiz geldiklerinde Manisa bizlere kucak açtı. Çoğumuzun evi barkı yoktu, bir iki ay içerisinde kendimizi toparlayıp kendi evimizi kurduk. Bizleri kabul ettiğiniz sizlere çok teşekkür ederiz” şeklinde konuştu.

Bulgaristan’da Abna-Se ve Bsanna Toplantısı 25. Güneydoğu Avrupa Haber Ajans- Bükreş’te resmileşmesinin ardından üyelik ları Genel Asamblesi (ABNA-SE) ve 8. Karadeniz Ulusal Haber Ajansları (BSANNA) yıllık toplantısı ikinci gününde düzenlenen toplantılarla devam etti. Bulgaristan Telgraf Ajansı (BTA) ev sahipliğinde Bulgaristan’ın doğusundaki Nesebar şehrinde düzenlenen toplantılarda, Balkan ülkelerine yönelik tanıtım, bölge medya kurumları ve asambleler arasındaki iş birliğinin arttırılması konuları ele alındı. ABNA-SE’nin onur konuğu Nesebar Belediye Başkanı Nikolai Dimitrov, toplantıda yaptığı açıklamada, ülkenin sahil şehri olan Nesebar hakkında bilgi paylaşımında bulunarak, toplantıların burada yapılmasından dolayı duyduğu memnuniyeti ifade etti. Nesebar’ın turizm açısından son derece önemli gelişmeler kaydettiğine işaret eden Dimitriov, yılda yaklaşık 500 bin turistin kenti ziyaret ettiğini söyledi. BTA Genel Müdürü Maxim Minchev başkanlığında yapılan toplantıda ise ABNA-SE’nin yönetim kuruluna başkan yardımcılığı ve genel sekreterlik görevlerinin dahil edilmesi kararı alındı. Gelecek yıl ABNA-SE’ye ait fonun

ücretinin yıllık 500 avro olacağı belirtilen toplantıda, ilgili maddi kaynağın asamble toplantılarına ev sahipliği yapan ülkelere destek sağlamak için kullanılacağı bildirildi. Toplantıda, ajansların adlandırılması ve ABNA-SE’nin vizyonunda birtakım tüzük değişikliklerine gidildiğine işaret edilerek, üyelerin üçte ikisinin toplantıda bulunmaması nedeniyle yönetim kurulu üye seçimlerinin yapılmadığı kaydedildi. Bu arada, toplantı kapsamında Akdeniz Haber Ajansları Birliği (AMAN), ABNA-SE ve BSANNA ile iş birliği anlaşması imzaladı. Gelecek yıl düzelenecek organizasyona Arnavutluk’un aday gösterildiği toplantıda, Minchev, BSANNA’nın yeni başkanı seçildi. Türkiye’den Anadolu Ajansı (AA), Makedonya’dan MİA, Arnavutluk’tan ATA, Bosna Hersek’ten FENA, Sırbistan’dan TANJUG haber ajansının temsilcilerinin yer aldığı asambleye, Balkan ülkelerinden birçok ajans katılıyor. Asamblede, AA’yı Arnavutça ve Makedonca Editörü Adnan İdriz temsil ediyor.

Balkan Derneklerinden Koçbay’a ziyaret A l m a n y a v e İ n g i l t e r e İzmir 3.Bölge Müdürlüğü görevine yeniden B ü y ü k e l ç i l i k l e r i atanan Selim Koçbay’a İzmir’de faaliyet gösteren Balkan Anadolu ve İzmir Sancak Rumeli Der- O p e r a s y o n u : 4 G ö z a l t ı nekleri başkan ve yöneticileri hayırlı olsun ziyaretinde bulundu. ÖZTÜRK “BEĞENİYLE İZLİYORUZ” Balkan Anadolu Derneği Başkanı Ender Öztürk ziyaret sırasındaki konuşmasında”Sayın Müdürümüzün, ortaya koyduğu yüksek performansı, çalışma azmi takdire şayandır. Balkan camiası olarak Müdürümüzün yaptığı hizmetleri ve çalışmalarını beğenerek izliyoruz ve gurur duyuyoruz. Yeniden Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları İzmir 3.Bölge Müdürlüğüne atanmış olması dolayısıyla yaptığımız bu ziyarette kendisine başarılarını aynen sürdürmesini ve devamını diliyoruz” dedi. OK”BAŞARILARLA DOLU BİR HAYAT”

İzmir Sancak Rumeli Derneği Başkanı Ömer Ok da yaptığı konuşmada”Hemşehrimiz olan Müdürümüzle tanışmak bu güne nasip oldu. Kendisini başarılı çalışmalarından biliyordum. Hayatının büyük bir bölümünü TCDD’ye adamış, geçmişi başarılarla dolu olan Müdürümüzü şahsım ve derneğim adına kutluyorum. Yeni görevinde üstün başarılar diliyorum” dedi.

IŞİD terör örgütünün iki ülke büyükelçiliklerine yönelik eylem hazırlığında olduğu istihbaratına ilişkin çalışmalar kapsamında 4 kişi yakalandı. İSTİHBARAT ALINDI İçişleri Bakanlığı yetkililerinden alınan bilgiye göre, IŞİD terör örgütünün 13-17 Eylül’de Almanya ve İngiltere büyükelçiliklerine yönelik eylem arayışında bulunduğu istihbaratı doğrultusunda çalışma yapıldı. 4 ŞÜPHELİ GÖZALTINA ALINDI Emniyet Genel Müdürlüğü ve ilgili ülkelerin ortak çalışmaları sonucu Ankara’da 3, İstanbul’da 1 kişi gözaltına alındı. Bu kişilerin, terör gruplarıyla bağlarına dair bulguya rastlanmadı. ÖNLEMLER ARTIRILDI Yetkililer, bu süreçte Alman ve İngiliz büyükelçilikleriyle yakın çalışıldığı, güvenlik önlemlerinin artırıldığı ve elçilik yetkililerinin gelişmeler hakkında bilgilendirildiğini kaydetti. «BİLGİ PAYLAŞIMI ÖNEMLİ»

Dr.Mustafa KAHRAMAN 6 Eylül 1885 – Bulgaristan’ın Birleşmesi Konu: Türkler iyi idarecidir. Bundan 131 yıl önce, 6 Eylül 1885’te Kuzey ve Güney Bulgaristan birleşti. Her yıl ulusal törenle anılan ve tatil günü ilan edilen bu olay ülkenin Osmanlı’dan ayrılmasından 7 yıl sonra gerçekleşti. San Stefano Barış Anlaşmasına göre Bulgar devlet sınırlarına Bulgarların yaşadığı topraklar dahildir. Büyük güçlerin 1878’de toplanan Berlin Kongresi’nde Bulgaristan toprakları bütünüyle parçalanmıştır. Tuna nehri ile Stara Planına (Koca Balkan) arasındaki bölge Sofya eyaleti de dahil Bulgaristan Prensliği olur. Koca Balkan güneyindeki topraklar idare özerkliğine rağmen, sultanın siyasi iktidarı altında kalır. 6 Eylül 1885’te Kuzey ve Güney Bulgaristan’ın birleşmesi bir bakıma büyük devletlere ve Paris, Viyana ve Berlin gibi merkezlerde düzenlenen kader belirleyen konferans kararlarına direnmedir. Birleşme konusu, “Fakti” elektronik ortamında ve Plovdiv’te çıkan “Maritsa” gazetesinde Deniz Cambazov imzasıyla çıkan bir yazıda, bu defa farklı bir açıdan ele alındı. Bir İngiliz kitabi Birleşmeyi Top Ateşine Tuttu. – çeviridir. Londra’da Britanya Kütüphanesinde “Bulgarlar Oldukları Gibi” başlıklı bir eşine rastlanmamış kitap bulundu. 1985’te çok kısa bir sürede derlenen bu eser zamanına göre büyük tirajda basılmıştır. Ve hemen tükendiği ve yeni baskısı da yapılmadığı için tarihçilerin eline geçmemiştir.” Bu tespiti “Maritsa” bg yaptı. Bu kitap, Bulgar Prensliği ile Doğu Rumeli’nin birleşmesinden bir hafta sonra basılmıştı. Daha sonra, 19. y.y. ikinci yarısında Büyük Britanya siyasetinde önemli rol oynayan eserler listesine alınmıştır. Bu esere alınan belgelerle, 6 Eylül 1885’ten sonra Bulgaristan’da meydana gelen olaylar üstüne ayrıntılı bilgi verildikten sonra, Rusya’ya karşı yürütülecek ve bütün Avrupa’nın katılacağı olası yeni bir “Kırım Savaşı”ndan kışkırtıcılığı yapılıyor. Bulgar Prensliği ile Doğu Rumeli’nin birleşmesi, Ege Denizi çıkışlı San Stefano Bulgaristan’ı kurmaya hevesli olan Rusya’nın bir işi olması kuşkuları Büyük Britanya imparatorluğunda endişe uyandırıyor. Bölgeye düzen ve huzur getiren Türkler 14. ve 15. y.y. ‘da bölgeye geliş yerleşmezden önce bu küstahlar aralarında birbirlerine kıyıyordu, yazan eserde şöyle deniyor: “Türkler idareciliği iyi olan soylardır. Fakat ele geçirdikleri topraklardaki yerli nüfusu Türkleştirmedikleri için büyük yanlış yapmışlardır. Bunun neticesi olarak, geçen 19. y.y.’da gönderilmiş Rus misyonerler kendilerine akraba bildikleri İslav-Bulgarlar arasında bir sürü bölücülük etkinlikleri yürütmüş, ayaklanmalar örgütleyip kışkırtmış ve sonunda Türkiye ile başlattıkları çok kanlı bir savaştan sonra Bulgarlara bir devlet de kurmuşlardır.” “Savaştan sonra Rusya Büyük Bulgaristan kurmaya heveslenmişti. İngiltere buna müsaade etmedi. Çünkü Koca Balkan güneyindeki toprakların yasal varisi olma hakkı Yunanlarındır” yazan kitapta, Britanya’nın 100 milyon İngiliz lirası harcadığı ve 50 bin askerine mezar olan “Kırım Savaşı” nın tekrar etmesinin önlenmesi amacıyla Rusların İstanbul’a girmesine yol verilmemesi çağrısı da yer alıyor. “Bulgarlar Oldukları Gibi” kitabında, “Rumları ve Türkleri övülürken, Koca Balkan ve Ege Denizi arasındaki bölgeden çekilen Türklerin yerini alacak birileri varsa, bunlar asla Bulgarlar olmamalıdır, olsa olsa ancak Rumlar olabilir!” deniyor. Bu eserde, Büyük Britanya’nın eski kıtada alarm çanları çalması gerektiğine işaret ediliyor. 1885’te İngiltere dünyada en büyük imparatorluktur, saptaması yapılan eserde, Kuzey ve Güney Bulgaristan’ın birleşmesine onay verdiği ve birleşmeden sonra Rus subaylarını Bulgaristan’da bıraktığı takdirde, bütün eski kıta halklarının Rusya’ya karşı savaşacağı uyarısında bulunuluyor.


Bulgaristan Türklerinin Sesi

e y l ü l - 2016

Ya t ı r ı m - Tu r i z m - Ta r i h

19 Eylül’de Twitter Büyük Bir Yenilik Yapacak Witter artık tweetlerde fotoğraf, GIF, video, anket ve benzeri şeyleri karakter olarak saymayacak. Ayrıca yapılan alıntılarda 140 karakter sınırı içerisinde yer almayacak. Yeni uygulamalar ile beraber kullanıcılara bir esneklik sağlayacak. Şirket ilk olarak fotoğrafları, videoları ve anketleri 140 karaktere dahil etmeyeceğini Mayıs ayında duyurmuştu. Ancak bu yenilik ile ilgili hiçbir tarih verilmemişti. Basın sözcüsü herhangi bir açıklama yapmadı.

Şirketin CEO’su Jack Dorsey Mayıs ayında 140 karakter sınırının etkileyiciğini arttırmak istediklerini ve bu özelliğin gelmesi için çok heyecanlı olduğunu açıklamıştı. Artık önümüzdeki haftadan itibaren çeşitli medya ekleri 140 karakter içerisinde yer almayacak olması oldukça sevindirici. Bunun yanında birine cevap olarak attığınız tweetlerde yer alan kullanıcı isimleri de karakter sınırına girmeyecek.

Şehir kütüphanesi ‘yeşil’ Kahraman bacımız Hüsnüye yengemizi anıyoruz! Hüsniye RECEP – İsmini değiştirmez. gözyaşları yanaklarında donup kalmış, girişimlere devam ediyor Konu: Türklük mayamızdan son damlayı koruyan, komşu Bulgarlarsa kapılarını kapamış,

Sofya parklarında bu ve geçen yıl düzenlenen yeşil kütüphane girişiminin başarısından sonra sıra dağda. Dağ tabi ki Vitoşa. Beş dağ evinin yanı başında kitap evcikleri yerleştirildi. Kitap meraklıları orada şehir kütüphanesinin en yeni kitaplarını da bulabilir. Bundan başka her isteyen Şehir kütüphanesinden ücretsiz okur kartı alabilir. Kütüphane müdürüYuliya Tsinzova bildiriyor: ‘Sofya şehir kütüphanesi Bulgaristan’da en büyük kamusal kütüphanedir. 1 milyondan fazla kitap, tablo, müzik, nota yayını korumaktayız. Bu oldukça büyük bir kaynak. Veri tabanımız çok geniş. Dijital platformlarımız da var. Bizim için enönemlisi bütün bu bilgi kaynağını daha fazla kişiye ulaştırmak. Bundan dolayı son yıllarda ilginç kampanyalar düzenleyerek gençleri çekmek isteriz. Şehir kütüphanesine yolu bulmaları da tabi ki çok önemli. Çünkü böyle yerlerde okumak, araştrmalar yapmak kişisel başarının bir parçasıdır. Geçen sene parkta yeşil kütüphaneler kurduk. Gördük ki çok başarılı oldu bu etkinlikler. Bundan dolayı bu yıl da devam ediyoruz.’ Girişim çerçevesinde yeni kitapların tanıtımı yapıldı, ünlü Bulgar yazarlar okurlarıyla görüşü.Çocuklar için müzik kulübü kuruldu. Şehirkütüphanesinde çocuk kitapları bölümünde çocuk resimlerinden sergi düzenlenecek.’Vitoşa doğa parkı’ yönetimi ile anlaşma yaptı kütüphane. Ve dağevlerinde küçük çapta kütüphaneler oluşturulacak. Turistler ilgi gösteriyor , hatta evden kitap getirip bağışlıyorlar. Atık bir defa okunan ve yine dağevine geri çevirilen kitaplar var. Neden mi bunları örgütledik? Çünkü baktık ki son yıllarda kütüphanemizde tabiat, ekoloji, hava kirliliği, global çevre sorunları gibi konuları işleyen kitaplara ilgi arttı. Genç insanlar mesela sağlıklı beslenme konularına çok hassastır. Bunu dağlara gidenler arasında da tespit etmek istedik. Bunun dışında dağlarda gezenlerin şiir kitaplarını çok sevdiklerini keşfettik.’ Şehir kütüphanenin zengin hazinesine gelince - yıllar içinde burada Sofya’nın en değerli yayınları, şehrin basılı geçmişi saklıdır. Büyük bir bölümü yaklaşık 20 bin cilt bağıştır. Ünlü devlet adamı Konstantin Stoilov’un İncil’i. Belediye baikanı yardımcısı Todor Çobanov Almanca kitaplarını bağışladı. Ünlü yazar İvan Radoev’in eşi aile kütüphanesinin bir parçasını bağışladı.Şair Kiril Hristov’un ünlü yazarlar tarafından imzalanmış kitapları burada. 17 Eylül’de büyük dijital merkezin açılışı yapılacak. ‘Serdika’ başlıklı dijital dergi de yayınlanıyor. Plovdiv, Ruse, Veliko Tırnovo şehirlerinin kütüphaneleri ile 1944 yılında kadar çıkan basın dijitlalleştirilmesi projesi yürütülüyor. Yakın zamanda Sofya kütüphanesinde 1944 yılına dek çocuk basının dijitalleştirilmeis de tamamlanacak. Aşama aşama bütün fon dijitalleştirilerek daha iyi korunacak.

Toplumsal evrimi ve devrimi etkileyen zekâ değil, duygular olduğunu hep unutuyoruz. Bizim kendimizi Türk hissetmemiz zekâ üstü bir olaydır. Türklüğümüz duygularımızda yaşar. 1984 Aralığını, üzerimize ilk kez kurşun atıldığı anı, ölüme hedef olduğumuzu nasıl unutalım! Birimizi, binimizi öldürüp bireysel Türklük bilincimizi, Bulgar kitle bilinci içinde eritmek ve geçmişimizi izsiz bırakmak istemişlerdi. Unutabilir miyiz? Hiç birimiz Türklük Akademisi bitirmedik. Bizim Türklüğümüz baba ocağı külüdür. Sıkılan kurşunlara ilk kurban Türkan kızımız oldu. Doğru dürüst ismini bile söyleyemiyordu. Kör kurşunun hedefinde Türkan bebe yani Türk kimliğimiz vardı. Bizim Türklüğümüz bir ve binde tektir, aynıdır. Ve bir zekâ olarak değil, bir duygu dokusu olarak doğup gelişmiş ve kemikleştiği için askerden, tanktan, toptan korkmadı. Biz Kayloba direnişinde ilk kez Bulgaristan Türkleri kitle bilincinin kişiliksiz olduğunu gördük. Anlamı şudur. “Hasan benden büyük Türk ya da Mehmet Mustafa’dan daha az Türk! Deyen olmadan, her birimizin Türklüğünün ortak bütünlüğünde gücümüzü ve yenilmezliğini görebildik. Bu birlik ve beraberlikten doğan ve bir çığ gibi tekerlendikçe büyüyen ve önü alınmaz bir kudrete dönüşen DEVRİMCİ YÜKSELİŞ dediğimiz sosyal olayın içinde birbirine benzeyen ve benzemeyen, birbirini tamamlayan, birbirine örülmüş simalar gördük. Her biri Türklük sembolüydü. Her biri bir kahramandı. Her biri Türklüğümüzün ölümsüzlüğüne inanmıştı. İsimlerimizin ve kimliklerimizin değiştirilmesine karşı bir devrimci ruh ve eyleme dönüşen ulusal hareketlenmemizin içinde tek tek kahramanların kişisel bilincini yitirdiğini, kolektif bir bilince boyun eğmesine tanık olduk. Bunu en açık ve sade biçimde şöyle yaşadık. “Şimdi ne olacak, ne yapacağız?” sorusuna yanıt arayanlar, cevap vermiyor, sağına soluna bakıyor, arkadaşlarının gözlerini arıyordu. Anlamında, kişisel bilincin, kitlesel bilince boyun eğdiği belirirken, kolektif bilinç ve ahlakta belirleyici olanınsa, yüreklendiren, yöneten, lider olan kişinin ruh halinin, atılganlığının belirleyici olduğu ortaya çıkıyordu. Mestanlı’dakiler tek yumruk halinde birlikte karşı koyanların dik duruşlarında da bu izlendi. Son anda belirleyici olan, genelde, sözde değil, düğmelerini koparıp göğsünü kurşunlara açan irade oldu. Konuya bu kapıdan girmemin nedeni, Mestanlılı Hüsnüye Ablamızın hayata gözlerini yummasının 9. yıldönümünde kahramanlığına duyduğumuz sonsuz saygıdır. O, Bulgaristan Türklerini irade ve ruhunu olduğu gibi lekeletmeden, kirletmeden koruyabilen ulusal kahramanımız, baş tacımızdır. O savaş meydanında düşleri yeğlemedi, savaştı ve kazandı. Ben bir genç kuşak temsilcisiyim. Onu ilk kez keskin kalemlerimizden Hikmet Efendiev’in “Kaynak” dergisinde çıkan bir yazısında tanıdım. Hüsnüye öğretmen artık yarınlarımıza türkü oldu. O yazıda, 1997 -2001 Bulgaristan Başbakanı olan İvan Kostov’un Bursa’ya giderek göçmen kitlesinden özür dilemesi ve kürsüden inerek Hüsniye Ablamızın ellerine sarılarak alnından öpmesi oldu. Daha sonra bir gün babam memleketten döndüğünde çantasından bir “Dırjaven Vestnık” (Bulgaristan’ın resmi gazetesidir) çıkardı ve bana Bak kızım. Bizim hepsimizin adlarımızı değiştirdiler. Hatta kurşunlanarak ölen kardeşlerimiz bile kara Toprağa Bulgar adıyla girdi. Fakat bizim tohumumuz kurumadı. Şurasını oku, bak Hüsniye yazıyor. O Mestanlı’da öğretmendi. Tutuklandı, “Belene” Ölüm Kampında en ağırlaştırılmış koşullarda tutulsa da, yüz karası, kahrolası imzayı atmadı ve ŞANLI TARİHİMİZDE ALTIN SAYFA OLDU, dedi… Sosyalizm yıllarında Bulgar kafamıza eşitlik zehri sokmuştu. İslam dinini her bakıma yasaklarken “Allah’ın kestiği parmak kanamaz ve acımaz!” propagandası yapıyordu. Hepimizin ismini birden değiştirmek, hepimizin Türk kimliğimizi yasaklayacak ve hepimizi karanlıkların en zindanına kapayacaklardı. Hazırlık yapıyordu. Kafamıza neden kör çivi kaktığını çözememiştik. Babam bana gazeteyi gösterirken, gözleri yaşarmıştı. Türklük aşımı böyle verdi. Duygu dünyasında en dolu doyumluk örnektir. O zaman, babam aklı duyguya dönüştürmüş ve bana Bulgaristan Türk Kimliği aşılamıştı. Bu, ne silinen ne de sökülebilen bir hissiyattı. Bulgar devleti ve toplumu bizim Türk zekâmızı 100 yıl zayıflatmaya çalıştı. Bugün de derdi biziz. Mektepsiz, okulsuz, hocasız, öğretmensiz, öndersiz, yol göstericisiz kaldık, ama bizden söküp alamadıkları, yedeğiyle değiştirip yeniden yerine takamadıkları duygu sistemimiz olduğunu ve bunu pes etmenin, kırmanın, dökmenin, kurşunlamanın mümkün olmadığını anlayamamışlardı. Demokrasiyi sınırlayabilirdi, tarlalarımızı, değirmenlerimizi, öküzlerimizi, keçilerimizi gasp edebilirdi, fakat Türk kimliğimizi, dayanıklılığımızı, sarsılmaz irademizi, sabırlı ruhumuzu asla hezimete uğratamazdı. Ve Hüsniye Abla’nın tutuklandığı gün öyle bir gündü. Yıl 1985, kar-kış bacada, polis kapıda, etraf buz kesmiş, Sütlü boyunca gelen rüzgâr sanki Türklere evlerinize toplanın, etraftan kaybolun sinyali veriyordu. Hüsniye öğretmeni milis arabasına tıkarken yanına değil anasının ördüğü yün yeleği ve kış paltosunu, kumral saçlarını taramaya bir tarak almasına bile izin vermediler. Kızcağızı kapıda,

perdelerini çekmişti. Bulgar bilim enstitülerinde, polis eğitim merkezlerinde hatta Sofya Üniversite’sinin Psikoloji Bölümünde yapılan araştırmalarda Bulgaristan’daki yerli Müslüman Türklerin bir anaerkil toplum oldukları ve ailede kadın sözünün ağır bastığını bir türlü tespit edememişlerdi. Oysa dünyaya “soya dönüş” adıyla tanıtılan isim ve kimlik değiştirme süreci için yaklaşık 40 yıl hazırlık görmüşler, “fıkradan bilimsel teori olarak tanıttıkları saçmalıklara kadar iğneden ipliğe hazırlık görmüşlerdi”, fakat Bulgaristan Türk etnik topluluğunun bir anaerkil halk topluluğu olduğuna ve çok farklı karşı direnişle yüzleşeceklerine akıl erdirememişlerdi. Türk kadında üstün nitelikler olduğunu çok sonraları kavrayacaklardı. Hatta sözde her şey bittikten sonra 1989 Aralığında Sofya Meclis binasını kuşatan kitlenin de değişik yaşta kadınlardan oluşması, ta a 1994’te Cebelli gelinlerimizin katranlı ellerle kara asfalt üzerine yatarak Amerikan Büyükelçisi ile HÖH lideri Ahmet Doğan’a yol kesene kadar bu bilince varamamışlardı. Rodop Dağlarının ve Deliorman’ın Kara Kartalları o yürürken hep yere bakan, karşıdan biri geldiğini görünce beyaz bürgüsüyle yüzünü hafiften kapatan, elleri hep dolu, aydın kafalı kadınlarımız, analarımız, kız kardeşlerimiz ve eşlerimiz olduğu bilincine varamadılar. Analarımızı hiçe saymışlardı. Onu tutuklarında da imza attırıp salarız, diye düşünmüşlerdi. Hüsniye öğretmenin gözü kalem görmüyor, eli kaleme gitmiyordu. Hele bu işi kendisinin gönüllü olarak ve eşi ve kızı adına istediği konusuna asla girmek istemedi. Bir ara durdu. Kırcaali Milis Şefi Kadirev’in gözüne baktı ve Size bir soru sorabilir miyim? dedi: Evet buyurun dedi, müdür. Bir Müslüman fesini çıkarsa ve papaz külahlı geçirse kafasına, Hıristiyan olur mu? Olmaz!, cevabını aldı. Bulgar ismi alan bir Türkün Bulgar olacağı nereden çıktı!? Diye ekledi. Alışırsınız, dedi Kadirev ve “Çıkarın şunu odamdan, “Belene” emrini verdi. “Belene” uzaktı. Yük treni vagonları önce Sofya’ya, sonra Plevne’ye, Veliko Tırnovaya ve en sonunda da üstü açık bir kamyonetle elleri ve ayakları kelepçeli götürdüler Tuna ortasındaki adaya kadar. Ada karla kaplıydı. Bacalar tütmüyor, kurnalar buz tutmuş, Tuna da dayamamış soğuğa ve bu kadar soğuğun bir araya toplandığı bu yerde onun canını acıdan bileklerine yapışmış kelepçelerin “imzalamazsan, etlerini ve damarlarını koparacağız” diye çığlık atmasıydı. Göçten sonra Bursa’da birçok okul ziyaret etti, başından geçenleri “öğrencilere çok anlattı.” Ve dinleyen körpelerin gözlerine bakarken, yaşadığı zulmü, gördüğü işkenceleri anlatmakla başkalarına bir bilinç olarak aşılayabilmenin adeta bir olamaz olduğu bilincine vardı. Acının duygudaşı olup aynı olayı birlikte yaşamak imkânsızdı. Başına gelenlerde bir gerçek payı ya da bir inanç payı yoktu. Bulgarların iddiaları saçma olduğu kadar akıl dışı ve istenç dışıydı. Ondan istenenlerde zorluk çıkarmadan kabul edilebilecek hiçbir şey yoktu ve dişleri söküldükçe, tırnaklarına çivi çakıldıkça ve buzlu su havuzuna atıldıkça direnci sanki su alıp daha da sertleşiyor ve ruhum teslim olmadıkça bedenim yaşayacaktır, diyordu kendi kendine, daha doğrusu aklından geçenler bunlardı. Bir gün yine böyle bir görüşmeden, göçmen kızı Ayşe Korkmaz,“Hangi işkenceye en zor dayandınız Hüsniye Anne?” diye sordu. Başını cama çevirip karşıdaki kestane ağıcına bakarak konuşmaya başladı: “Ben, bedenime yapılan işkencelerin sayısını ve isimlerini bilmem. Siz de görüyorsunuz ellerim kolların, sırtım bugün de yara bere içinde, sızıları savsa bile izleri kaldı. Bir gün besbelli dayanamamışım ve öldüğüme karar vermişler. Fakat yukarıdan gelen bir emirde “ne yaparsanız yapın ama “Beşlene” kampından ceset çıkmasın!” denmiş. Ölmüşsem beni yakınlarıma teslim etmeleri, ya toplu mezara gömmeleri yada kayıplara karışmam gerekmez mi? İşte böyle bir karışıklık içinde işkenceciler cesedimi “derin dondurucuya kapama” kararı almışlar. Ellerimden ayaklarımdan yakaladıkları gibi, çengellerde boy boy asılı domuzların yanına beni de uzatıp gitmişler. Derin dondurucu kamara kapısının kaç saatten kaç günden sonra açıldığını bilmiyorum ama can çıkmayınca çıkmıyor işte… Kendime geldiğimde büyük bir kapalı saha içinde çimento üzerinde yatıyordu. Hangi işkenceye en zor dayandınız, diye sordun ya Ayşe kızım. O donmuş vücudun yeniden ısınması ve buzları eritip canlanması var ya, hiç sorma kızım. Bunu ancak yaşayan bilir. Bunu hiç birinizin yaşamanızı istemem. Bunun için Türklük davası, kimlik davamız dünyanın en zor davasıdır. Türk olmak, Türk kalmak, Türklüğü yaşatmak çok zor kızım!” Ne mutlu Türküm diyene derin anlamında Hüsnüye Ablamızın saygın anısı, 1984- 89 kavgamızın kanı ve sızıları var. Hiç bir şey unutulmamış ve unutulmayacaktır. Biz Bulgaristan Türklerinin sert omurga kemiği bu kavgalarda oluştu ve her anını ebediyen yaşatmak zorundayız. Kahramanlarımızı saygıyla anıyoruz. Onların aziz hatıralarıyla yaşıyoruz.

13

Raziye ÇAKIR Oyun Kurman HaKonu. Kızların kurduğu oyunlar her zaman akıllıcadır. Bu gece bulutlar parçalanmış. Pencereyi açtım yağmur kokusu Ağaçlar son bahara hazırlanıyor Hayat yeni oyununu kuruyor. Toprak kısımla tohum bekliyor Ekilecek tohumlar biziz. Oyun kurma dizimizde Hindistanlı bir kızı ve özgürlüğünü nasıl kazandığını öğrenmek istiyorsanız, lütfen okuyun. Zeki Kız Vaktin birinde Hindistan’ın küçük köylerinden birinde bir çiftçi yaşıyormuş. O yerli tefeciden kredi almış ama bir türlü çevirememiş.vÇelimsiz ve hatta biraz da çirkin biri olan tefeci, çiftçinin kızına gönül koymuş. Bundan dolayı olacak, çiftçiye bir teklifte bulunarak, borcun yerine kızını kendisine karı olarak istemiş. Çiftçi ve kızı tefeciğinin küstahlığından tiksinerek hemen olumsuz cevap vermişler. Bu durumda ısrarcı tefeci sorunu kaderin çözmesini önermiş. Onlara, ben küçük bir torbaya biri siyah biri beyaz iki taş koyacağım, kız onlardan birini torbadan alacak, eğer siyah taşı çıkarırsa kız karım olur, beyazı çıkarsa borcunuz ödenmiş sayılır, demiş. Torbadan beyaz taşı çıkarınca borcun ödenmiş, kızın da serbest olması teklifi öyle hoşuna gitmiş ki baba ile kızın, fazla düşünmeden kabul etmişler. Birkaç gün sonra köylülerin hepsi, tefeci ve baba ile kız çiftçinin çakıllı tarlasının kenarındaki yola toplanmışlar. Tefeci yoldaki çakıllardan 2 küçük taş almış ve torbaya koymuş. Sonra içinden birisini çıkarması için torbayı kıza vermiş. Gözü pek kız tefeci taşları yerden toplarken ikisini de siyah aldığını görmüş. Birden şaşakalan kız bir şey söyleyememiş, yerinde donakalsa da üç çözüm yolu olduğunu biliyormuş. Vazgeçmek olan birinci seçeneği babasının hapsi boylaması anlamına geliyormuş. Torbadaki taşların ikisini de çıkarıp köylülere tefecinin bir hilekâr olduğunu göstermek ikinci seçenekmiş. Fakat bu seçenek babasına yardım etmediği gibi kimse için de faydalı değilmiş. Taşlardan birini torbadan çıkarıp kadere boyun eğerek, çirkin tefeciyle evlenmek ve babasını borcundan kurtarmak ise üçüncü seçenekmiş. Ne var ki bu seçeneklerin bir de dördüncüsü varmış ki, buda kızın kurtuluşu imiş. Kız elini torbaya salmış, taşlardan birini almış ve tam çıkarırken, güya istemeyerek yere düşürmüş. Bastığı yerde aynı beyaz ve siyah taşlardan çok fazla olduğundan dolayı, hangisinin düştüğünü seçmek adeta imkânsızmış. Ah, özür dilerim, taşı istemeyerek yere düşürdüm, rengini anlayabilmemiz için torbanın içindekine bakalım, demiş. Torbadaki taşı çıkarmışlar ve herkes siyah olduğunu görmüş. Ve hazır bulunanların hepsi “çektiği taş beyazmış” sonucuna varmışlar.vÇelimsiz ve çirkin tefeci yalan tuzak durduğu anlaşılmasın diye, ağzını açamamış. vİşte kendi oyununu kendisi kuran güzel kız hem babasını borçtan hem de kendisini tefecinin kahpe tuzağından kurtarabilmiş. *** Bu Hint öyküsünün bize söylemek istediği, her soruna bir çözüm olduğudur. Fakat bu çözümü bulana kadar araştırmak, konu ile ilgili en küçük detayları bile araştırıp öğrenmek, riske girmek ve buluşu yakalamak gerekir. Bugün Bulgaristan’daki kardeşlerimizin en büyük sorunu çocuklarını Türk olarak yetiştirmektir. Çünkü dünyayı Türkçe okuyamayan her zaman bir başkasının oyuncağı olur. Bu davada çözülemeyecek sorun yoktur. Gelin el ele verelim. Bizim çekirdeğimizin çekirdeği Türk ve Müslümanlıktan başka bir şey değildir. Çekirdeğimizi yaşatmaksa, hepimizin boynunun borcudur. Birlik olalım iri olalım hep birlikte Bulgaristan Türkü olalım.


14

E y l ü l - 2016

Bulgaristan Türklerinin Sesi

TKonu: ü Türkiye’de r k i askeri y edarbe ’ ddene-e D a r b e y i Y a p a n l a r A ç ı k l a n d ı

mesini hazırlayan CİA ajanlarının listesi. J e o p o l i t i k . Türkiye’de darbe denemesi. Bilinen bir Rus aleyhtarı ve Birleşik Amerika dış siyasetinin başta gelen ideologu olan Zbignev Bjezinski, Türkiye’deki başarısız askeri darbe denemesinin ardında ABD’nin durduğunu itiraf etti. Onun bilgisayar ortamında paylaştığına göre, bu askeri darbe denemesi Birleşik Amerika’nın en büyük yanlışlarından biridir ve Türkiye’yi dış siyasetini baştanbaşa yeniden değerlendirmeye itmiştir. Bjezinski’nin özetlediğine göre, yakında kurulması beklenen Rusya, Türkiye ve İran koalisyonu Suriye problemini kökten çözebilecektir. Darbe planından ayrıntılar. Senaryo: Zbignev Bjezinski’nin açıklamaları doğrulayan yayında bulunan “Akşam” ve “Yeni Şafak” gazeteleri bağımsız araştırma yaparak, 15 Temmuz askeri darbe denemesine direk katılan, aynı CİA ajanlarının isimlerine ulaşabilmiştir. Ulaşılan verilere göre CİA ajanları 15 – 15 Temmuz günleri arasında Türkiye’ye diplomatik pasaportla girip çıkmışlar ve darbeyi uyulmadıkları gibi, kendilerine bağlı olan basın yayın araçlarıyla da görüşmeler yapmışlardır. CİA ajanlarını görüşmelerini Büyük Ada’da gerçekleştirmiştir. Darbe denemesinin halk tarafından bastırılmasından sonra CİA ajanları kendilerine bağlı çalışan Türk basın yayın organları, bu darbeyi Türkiye Cumhurbaşkanı kendisi düzenledi yalanını yayınlama emri vermiş ve bu yalan Batı medyası tarafından da devamlı tekrarlanmıştır. Darbeci NATO Generali John F. Cempbell Türkiye’deki darbe denemesinin ardında 2 önemli NATO G e n e r a l i n i n i s m i p a r l ı y o r. General John F. Cempbell – NATO komutasında Afganistan’da İSAF –Uluslar arası Güvenlik Güçleri Baş Komutanı. GrahamFüller -20 yıldan beri ABD’nin Orta Doğu özel operasyonlarını örgütleyen istasyon şefi. Plan. - Washington tarafından hazırlanan darbe planı şeffaf ve basittir. Öncelikli olarak Suriye işlerinde olmak üzere, Türkiye’yi, Birleşik Amerika’nın dış politikası hedeflerine uygun bir biçimde kullanmak amacıyla, dik baş Türkiye Başkanı Recep Tayyib Erdoğan’ı uyumlu bir kukla ile değiştirmekti. Bu tezgâhın özünde Türkiye’yi bir iç kargaşalığa itmek ve ülkede “Suriye – 2” planı uygulamak vardı. Ön sözleşmeler. Aynı zamanda Birleşik Amerika yalnız kendi hedefleri için kullanmak üzere

1913 Sofya

Suriye-Türkiye sınırında yeni büyük bir askeri üs açacak ve dolayısıyla Rusya’ya siyasi ve ekonomik baskılarını da arttıracaktı. Paralar Askeri darbe hazırlıklarına ABD ve yerli darbeciler katılmış, hazırlıklar 8 ay sürmüş ve hain planın gerçekleştirilmesine gerekli olan paralar 2 milyar US Dolar olarak John F. Cempbell kontrolündeki Afrika bankalarından havale edilmiştir. Paraların dağılımı şahsen John F. Cempbell tarafından yönetilmiştir. Yerli darbeciler Amerikan’ın darbe yardımları için Suriye Türkiye sınırına yeni bir askeri üs kurulmasında ön ayak olmayı kabul etmiştir. Türkiye’de darbeden sonra kurulacak kukla hükümet CİA tarafından yönlendirilecekti. Darbe ardından Türkiye’de iç savaş çıkarılacak ve Türkiye Suriye’ye benzetilecekti. Türkiye darbesi, “renkli devrimler” genel şemasına uygun ve Afganistan, Libya, Irak ve Suriye örneğince yürürlüğe konmak istenmiştir. 15 Temmuz 2016’da hezimete uğratılan darbe planını yöneten kişi Amerikan Generali John F. Cempbell; örgütleyen ve koordinasyonu sağlayanlar CİA Orta Doğu istasyon şefi GrahamFüller ve emrindeki 80 ajan; terör örgütü FETÖ ve TSK’dir. Başarısız darbe denemesi hazırlıklarına bizzat katılan sekin CİA ajanlar şunlardır: Yönetmen: General John F. Cempbell’in darbedeki görevi: Son sekiz buçuk ayda General Cempbell askeri darbeye katılacak olan askerlerin hazırlıklarıyla meşgul olmuştur. Bu 8-5 ay içinde o bölgedeki 80 CİA ajanını FETÖ ya da “Hizmet” terör örgütü yetkililerinin yardımlarıyla Türkiye SK bünyesinde belirlenen görevlere teröristleri yerleştirme işlerini yönetmiştir. Amerikalı General görüşmelerini, amerikan askeri, amerikan uçakları ve nükleer silahları olan, Erzurum ve İncirlik askeri üslerinde gerçekleştirmiştir. Askeri darbe denemesinden hemen sonra, Amerikan Generali Cempbell ile Avganistan’da tanışan TSK Generallerinden Cahit Bakır ile Şener Topçu Dubay uçak alanında tutuklanmıştır. Darbeye katılan Amerikan Merkezi İstihbarat Merkezi (CİA) görevlileri. Greham Fuller, FeytullahGülen ile çok yakın işbirliği içinde olan CİA uzmanı. Fuller, İslamcı örgütleri Amerikan dış siyasetinde bir araç olarak kullanan ilk yetkilidir. Son 20 yılda F.Gülen’in Yakın Doğu işlerini koordine etmiş ve yönetmiştir. Türkiye’de “paralel devlet” kuran Gülen kadroları onun yönetimi altında çalışmıştır. 1982’de CİA’ye alınan Füller, Yakın Doğu ve Güney Asya masası şefliği yapmıştır. 1986’da o CİA Ulusal Güvenlik Konseyi Başkan Yardımcılığına atanmıştır. Daha sonraki çalışmalarında Eski Sovyetler Birliği ülkelerinde ve Orta Asya devletlerinde huzursuzluk yaratmak için Gülen örgütünden faydalanma stratejileri geliştirmiştir. Aynı yıllarda “Müslüman Kardeşler” ve mücahidin örgütlerinden ABD stratejik çıkarları için yararlanma stratejilerini geliştiren kişidir. Henri Barki, Birleşik Amerika’da CİA’nın Türkiye Şube şeflerinden biridir. Türkiye devlet düzenine karşı yazılarıyla meşhurdur. Barki, Washington’un en yetkili Türkiye analizcisi ve ABD’de CİA’nin Türkiye masa-

www.bulturk.net /bilgi@bulturk.net- Tel:0212 511 63 47

Yazı İşleri Müdürü Alptekin CEVHERLİ

Ekonomi Müdürü:

Abidin KARASU Av. Hasan MOLLAOĞLU Müjgan DENİZ

İstihbarat Müdürü:

Hüseyin Y I L D I R I M

Yazı İşleri Müdür Yardımcısı İbrahim SOYTÜRK

Eğitim Sorumlusu:

Filiz SOYTÜRK

Kültür-Sanat:

Avşin B A L K A N

Genel Yayın Yönetmeni Abidin KARASU

Spor Müdürü:

Serkan YILDIZ

İnternet Müdürü:

Murat ULUTÜRK

Genel Yayın Müdürü Raziye ÇAKIR

Halkla İlişkiler:

Neriman ERALP

Reklam Müdürü:

Mesut UĞURLU

Rafet ULUTÜRK

Yayın DanıSmanları: Prof.Dr. Hayati DURMAZ Prof. Dr. Emin ÇARIKÇI Prof. Dr. Ahmet ÇOLAK Doc. Dr. Sakin ÖNER Doc. Dr. Hasine ŞEN Doc. Dr. Müjgan DENİZ

Haber Sorumlusu: Hukuk Danışmanı:

Sonuçlar: Türkiye Gümrük ve Ticaret Bakanı Bülent Tüfekçi hezimete uğratılan darbe denemesinin Türkiye’ye 100 milyar US Dolara mal olduğunu açıkladı. Darbe gecesi 246 kişi öldü, 2100 yaralı var. Yaklaşık 60 bir asker, 3 000 yargıç, 10 000 polis, memur, üniversite öğretim üyesi vb görevden alındı. 30 vali görevden alındı, özel güçlerde temizlik yapılıyor. Askeri savcıların hepsi görevden alınırken, 103 amiral ve general da tutuklandı. Cumhurbaşkanı Erdoğan ilk önce ABD Başkanı’ndan Feytullah Gülen’i iade etmesini isterken, ABD ile dostluktan vazgeçtiğini bildirdi. Daha sonra T.C. Anayasa Mahkemesi idam cezası uygulanmasını ele aldı ki, bunun anlamı Türkiye’nin AB üyeliğinden vazgeçmesidir. 21 Temmuz’da Türkiye Avrupa İnsan Hakları Anlaşmasının uygulanmasını geçici olarak durdurdu. 23 Temmuz’da Cumhurbaşkanı Muafız Alayı dağıtıldı. 524 eğitim öğretim merkezi kapatıldı, yüzlercesinin kapısına kilit vuruldu. 15 bin öğretmen ve 1 500 dekan açığa alındı. Bu arada 1 200 vakıf ve dernek, 19 sendika, 15 üniversite ve 35 sağlık merkezi kapatıldı. Birçok yayın ve dağıtım evi, kitle haber aracı, radyo ve tv izinleri kaldırıldı.

BULTÜRK-Dünyada’ki Temsilcilerimiz Aylık Siyasi Aktüel Gazete

İmtiyaz Sahibi

sını yöneten kişidir. Yakın zamana kadar Amerika Dış İşleri Bakanlığı’nın Yakın Doğu ve Orta Doğu stratejik planlama dairesine başkanlık etmiştir. O, Türkiye devlet düzenine karşı yazdığı yazılarıyla ünlüdür. Darbeden önce de “Foreign Poılicy” dergisinde “Erdoğan’ın dış siyaseti yıkımdır” başlıklı bir baş makale kaleme almıştır. Ahmet Morsi, Carnegy Vakfı yetkilisi olup, Mısır ve İran masası danışmanıdır. Arap ülkelerindeki siyasi reformlar, Yakın Doğu’da bölgesel güvenlik, bununla birlikte Mısır, İran ve ABD bölge politikası uzmanlık alanına girer. “Arap Baharı” ve Mısır devriminden ve Türki’ye konusuna atlamadan önce Morsi Mısır gençlik örgütleriyle çalışmıştır. O, amerikan siyasi çevrelerini Yakın Doğu ve Kuzey Afrika konularında sürekli bilgilendiren kişidir. Maerva Dudi, Georgia Üniversitesinde Suriye, Türkiye ve Irak sorunları araştırmalar merkezi başkanı ve Arap Ülkeleri Araştırma Merkezi Başkanıdır. Yazdığı yazılarda Rusya Başkanı V. Putin’in “DAEŞ” in sahneye çıkmasından büyük paralar kazandığını yazmıştır. Elli Geranmeier, Avrupa Konseyi Diş Siyaset Danışmanı olup, İran ve Suudi A r a b i s t a n i l i ş k i l e r i n i y ü r ü t ü r. Samir Sumerdayiye, Saddam Hüseyin’e karşı Irak muhalefeti adına tutum alan, ABD Irak Büyük Elçisi görevinde bulunmuştur. Elen Leipson, ABD Ulusal Güvenlik Başkanı Yardımcı ve CİA Ulusal Casusluk Konseyi eski Başkan Yardımcısıdır. Silvia Teriaky, Siyasi analiz uzmanı olup İsrail, Filistin ve Ermenistan masasında görevlidir. Mesud Korkheil, Yakın Doğu analiz uzmanı. A l i B a e z , A B D Wi d ro Wi l son Merkezi yöneticilerinden biridir.

İrtibat Bürosu: Yıldırım Mh. Şehit Kamil Balkan cad. No: 114 / A (500 Evler) - Bayrampaşa / İST. Bayrampaşa - Adaparkın üstü - Palmyalar durağın altı

Tel: 0212- 5 11

6 3 4 7 - Fax: 0212 - 511 33 91 Reklam için İrtibat: 0212 526 51 98 Star Medya, Akademi Yayıncılık A.Ş.

Teknik Hazırlık: Murat ULUTÜRK

Bu gazete basın yayın ilkelerine uymayı taahhüt eder. Yazarlar yazılarından sorumludur. www.bulturk.net /www.bulturk.com

Avusturya -Viena Osman BÜLBÜL Almanya-Köln: Ünal G A Z İ Amerika-New York: Alaattin Gokay Belçika-Antwerpen: Nevin BEYTULLAH İspanya-Madrid: Hüseyin Hasan Kazakistan Türkistan: Erkan İsveç Seval ÖZTÜRK İngiltere London Ridvan Akay Riko

B u l g a r i s t a n - Te m s i l c i l e r i

Sofya: Hikmet EFENDİEV Blagoevrad: Bülent MURADOV Smolyan: Rufat FELETİ K ı r c a a l i : Mehmet R A S İ M Momçilgrad: Akif MEHMET Ardino: Aziz ŞAKİR Cebel: Erdal H. AHMET Plovdiv: Fikret SEPETÇİ Stara Zagora: Menderes KUNGÜN Loveç: Emine BAYRAKTAROVA Troyan: E r g ü l BAYRAKTAR Pleven: Rafet RODOPLU Şumen: İ r f a n ÖZGÜR Razgrad Levent RASİM

Tırgovişte:

Sevinc

YÜCE

Salih

POMAK

S i l i s t r a : Nermin ÇAKIR

Varna:

Dobriç:

Sebahattin AYYILDIZ

TÜRKİYE -Ankara: İsmail ÇİNGÖZ

ist. Trakya Bölgesi İst. Anadolu:Bölge- İst. Sultangazi: ist. G.O.P.aşa: ist. Bayrampaşa: ist. Zeytinburnu: ist. Avcılar: ist. Başakşehir: ist. Kağıthane:

Nedim BİRİNCİ Mahmut ORAL Seyhan ÖZGÜR Avşin BALKAN Raziye ÇAKIR Mustafa AKGÜN Ekrem SÜZEN Aydın FİDAN Nazım ÇAVUŞ Kocaeli: Abidin KARASU Bursa- Ayşe HOCAOĞLU -Bursa Yıldırım: Turhan YAMAÇ -Bursa-Hürriyet: Üzeyir AKGÜN -Bursa-Yenibağlar: Cevat ÇALIŞKAN -Bursa-İnegöl Bayram BAYRAM İzmir-Sarnıç: Durmuş HATİPOĞLU -İzm.Görece: Mümin GÜNEY -İzm.Buca: Şevket YILMAZ -İzm.Bornova: Kenan ÖZGÜR Edirne: Nadir ADLI Kırklareli: Ali ÖZTÜRK Tekirdağ: Ertaş ÇAKIR Balıkesir-Bandırma: Güner BAŞARAN Eskişehir: Sevgin GÖKÇE Mersin : Ferda ER Fethiye : Fatih AKSAK

Neriman ERALP Şarkı Şarkıyı Öldürmez Konu: Kahramanlarımızı anıyoruz. Henüz pek genç yaşta ölümüne gidilen Setfet Recep, 28 Temmuz 1953 tarihinde Filibe (Plovdiv) iline bağlı Üçtepe (Tri Mogili) köyünde doğdu. İlkokul ve Rüştiyeyi bitirdikten sonra Kuruculuk Teknikumuna yazıldı ve İnşaat tekniği oldu. Mesleğini çok sevdi ve elleri altın kesiyordu. Kısa bir süre ‘Ruen’ Devlet tarım İşletmesinde çalıştı. Burgas ili Kirazlı (Çereşa) köyünde oturuyordu ailesiyle. Aslan gibi iki erkek çocuk babasıydı. Hayatında en büyük arzusu, anavatanına gelip tahsilini orada sürdürmekti. Kaçak yolla bunu birkaç defa denemiş, fakat başaramamıştı. Bulgaristan Türklerinin adları 1985’te değiştirilmeye başladığı zaman bütün gücü ile buna karşı çıktı. Oturdu bir köşeye ve bir akşam Todor Jivkov’a uzun bir mektup yazdı. Hem mesaj, hem öneri ve hem de uyarı niteliği taşıyan bu mektupta şu satırlara yer verdi. “Soya dönüş” ifadesi, soykırımdan başka anlam taşımaz. Ad değişimi, şimdiye kadar dünyanın hiçbir köşesinde duyulmamış ve komünistlerin uyguladığı bir harekettir. Biz bu memleketin yabancıları değil, bu toprağın vatandaşlarıyız. Memlekette en ağır işleri omuzlarında taşıyan Bulgaristan Türkleri olduğunu kim bilmez, kim inkâr edebilir? Yalanı-dolanı bir devlet siyaseti haline getirdiniz. ‘Yetişin, Rodoplarda Türkler Bulgarları kesiyor’ diye asker ve polisleri Türklerin üstüne sürmekle ne kazandınız? Onlar gerçekleri görmediler mi sanırsınız? Onları katil yaptınız, ama o katiller yarın sizleri de kesecekler. Bunu en salak bir adam bile yapmaz. Biz, Bulgar’dan Türkleştirilmiş kişiler değil, Evlaod-ı Fatiha’nın torunlarıyız. Unutmayın. Bulgaristan toprakları 520 yıl Osmanlı idaresinde kalmış, temizliği, adaleti, doğruluğu bizden öğrendiniz. Osmanlıyı kötü görmek nankörlüktür, tarihi bilmemezliktir. Sizin gelişmenize her türlü olanak yaratan Osmanlıyı teker teker aradığınızı unuttunuz mu? Tekrar Osmanlı himayesine girmek için Stefan Stanbolov’un İkinci Abdülhamit’e başvurduğunu ne de tez unuttunuz? Fakat tarih bunları unutmuyor. Gün gelecek yaptığınız bütün kötülüklerin cezasını çekeceksiniz. Siz ne kadar uğraşsanız, Türk halkı ile Bulgar halkını birbirine düşman edemezsiniz . Onun tarihi kökleri er geç sizin boynunuza dolanır. Sizi Bulgar halkı da desteklemiyor şövenistlerden başka. Diğer taraftan Türkiye’yi de büyük nefretle doladınız dilinize, hep Türkler hakkında fena fena konuşuyorsunuz? Türk Türk’e düşman olur mu? Bunun komünistlerin bir uyduruğu olduğu bilinir ve eninde sonunda fos çıkar. Bu idare çökmeğe mahkûmdur. Türkçeyi yasakladınız. Soruyorum niçin? “Şarkı şarkıyı öldürmez’ demiş Rasul Hamzatov Dağıstan dağlarından. Lili İvanova, Mustafa Çavuşev vb ünlü şarkıcılarımıza niçin konserlerde Türkçe şarkı söylemeyi yasakladınız? Her yerde olduğu gibi Karlova’da da camiyi yıktınız, harabeliğe çevirdiniz. İslamiyet sizin siyasetinize köstek mi oluyor? Eskizara (Stara Zagora) camisinin minaresini bir gece tanklarla yıktınız, ne istediniz ondan? Adlarımızı geri verin iç işten geçmeden. Devletin, partinin, hükümetin büyük bir hatasıdır yaptığınız. “Zararın neresinden dönülürse kardır.” Anlayın bizi, anlayın hatanızı. Eğer anlamazsanız biz biliriz işimizi. Mektubun bundan sonraki satırları öneri ve uyarılarla doluydu. Tabii ki bu, gizli Emniyet güçlerinin gözünden kaçmadı. Zaman zaman Karadeniz boylarına çıktığında bile takipçileri arkalarında koştular.


Bulgaristan Türklerinin Sesi

‘Göçün acısı aynı, takvimi farklı’

e y l ü l - 2016

2100 yıllık Kibele heykeli

Fisun Yalçınkaya

Elif Aydoğdu Aytekin Bulgaristan göçmeni bir ailenin izlerini ‘Veda’ adlı sergisinde takip ediyor. Sanatçı, “İnsanlar memleketlerini kolay bırakmıyor. Bu bir zorunluluksa yaşanan sıkıntılar aynı kalıyor” diyor. Seramik üzerine çalışmalarıyla tanınan sanatçı Elif Aydoğdu Ağatekin, ülkesini terk etmek zorunda kalmış ailelerin hikayelerini sanat eserine çevirdi. Bulgaristan göçmeni bir aileden gelen ve sergisinde kendi ailesinden yola çıkan sanatçı, eski fotoğraflarla kırık seramik duvar parçalarını buluşturarak geride bırakılan evi ve anıları anlatıyor. Sergi, günümüzün en önemli konularından göç meselesini geçmişteki bir göçü anarak inceliyor. Farklı müze ve koleksiyonlarda eserleri bulunan sanatçı, halen Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi’nde yardımcı doçent olarak görev yapıyor. Sanatçının ‘Veda’ adlı sergisi 10 Eylül’e dek Bebek’te bulunan Galeri Selvin 2 İstanbul’da devam edecek. Bu vesileyle Ağatekin’le göçü ve eserlerini konuştuk. Göç temasıyla ilgilenmenizin sebebi nedir? Ailemin anne kısmı 1950 yılında Bulgaristan’dan göçerek Türkiye’ye yerleşmek zorunda kalmış. Yaş aldıkça ve çok sevdiğim büyüklerimi kaybettikçe büyük bir merakla ne yaşadıklarını anlamaya çalıştım. Veda etmeye çalışırken göçün yorduğu insanlarla yüzleştim. Günümüzde göç, temel bir Gündem maddesi halinde fakat sergide ele aldığınız daha önceki bir dönemi aktarıyor. Bu iki dönemdeki göç hikâyeleri arasında nasıl bir fark görüyorsunuz? Aslında çok fark görmüyorum. İnsanlar memleket dedikleri yeri çok kolay bırakmıyor. Hele ki bu bir zorunluluksa ve baskıyla gerçekleşiyorsa; yaşamak için gitmeniz gerekiyorsa, fark yalnızca takvimin tarihi oluyor sanırım. Yaşanan sıkıntılar ne yazık ki aynı kalıyor... ‘Anneannemin çekmecesinden’ Sergideki fotoğraflar nereden geldi, onların hikâyesi nedir? İstanbul’da anneannem ve dedemin evi değişmeyen detaylarıyla beni zamanın içinde dolaştıran bir mekândır. Çocukken sıkıntıdan karıştırdığım fotoğraf çekmecesi yıllar içinde benim için o evin en eğlenceli bir köşesi oldu. O çekmecenin içindeki detayları seramiğe dönüştürdüm ‘Geriye kalan’ adlı eserde. O çekmecenin başına her geçtiğimde nedense Bulgaristan’ı anlatırlarken kullandıkları “Yeşil, yemyeşildi” cümlesini duyuyordum.

Ordu’daki kazı çalışmalarında, 2 bin 100 yıllık olduğu tahmin edilen 1 metre 10 santim yüksekliğinde, mermerden yapılmış tahtta oturan Kibele Ana Tanrıça heykeli bulundu. Heykelin durumu araştırılıyor. Ordu İl Kültür ve Turizm Müdürü Uğur Toparlak, 2 bin 300 yıllık olan 6’ncı Mithridates dönemine ait ‘Kurul Kalesi’nde arkeolojik kazıda bulunan, ‘Türkiye’nin yerinde bulunan ilk mermer heykeli’ olan 2 bin 100 yıllık Kibele Ana Tanrıça heykelinin uzmanlarca incelendiğini söyledi. Ordu’nun Altınordu İlçesi Bayadı Mahallesi sınırları içerisinde kalan bölgedeki 6’ncı Mithri-

dates dönemine ait tarihin ortaya çıkarılması için 4 yıldır arkeolojik kazı çalışması yapılıyor. Gazi Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Başkanı Prof. Dr. Süleyman Yücel Şenyurt başkanlığında 25 arkeolog tarafından yürütülen kazı çalışmalarında, Kurul Kalesi’nin 6’ncı Mithridates dönemi kalesi olduğu ortaya çıktı. MÜZEYE NAKLEDİLECEK Halen devam eden arkeolojik kazı çalışmalarında, 2 bin 100 yıllık olduğu tahmin edilen 1 metre 10 santim yüksekliğinde, mermerden yapılmış tahtta oturan Kibele Ana Tanrıça heykeli bulundu. Heykelin uzmanlar tarafından incelendiğini belirten İl Kültür ve Turizm Müdürü Uğur Toparlak şunları söyledi: “Hellenistik dönemine ait mermerden heykelin durumu araştırılıyor. Prof. Dr. Süleyman Yücel Şenyurt ve ekibi tarafından yapılan arkeolojik kazıda önemli bulgular elde edildi. Kibele heykeli Karadeniz’de bu haliyle bulunan ilk önemli eser. Heykelin müzeye naklini gerçekleştirmek üzere Konservasyon önerisi için Trabzon Restorasyon Ve Konservasyon Bölge Müdürlüğü’nden bir uzman geldi inceleme yaptı. İstanbul’a gönderilmek üzere heykelden numuneler aldı. Heykel uzmanlar eşliğinde, inceleme bitince daha sonra müzemize nakledilecek.”

BAŞARILI KARNEYE TÜRKİYE TATİLİ

KARLSRUHE- T.C. Karlsruhe Başkonsolosluğu Eğitim Ataşeliği görev bölgesinde, eyalet genelinde 2015-2016 öğretim yılında 8. Sınıflar arasında ‘Türkçe Dersi Tamamlama Belgesi’ alan öğrenciler arasında en yüksek karne not ortalamasına sahip olan Mısra Güvercin ailesiyle birlikte 1 haftalık Türkiye tatili hediyesi kazandı. Mısra ve ailesi “Muğla ili Fethiye ilçesinde Atlas Ölüdeniz Otelde” işletmeci Yeşim Burger tarafından özel bir şekilde karşılanıp konuk edildi. Mısra Güvencin, babası İbrahim, annesi Leyla, abisi Mehmet ve kız kardeşi Azra ile birlikte Yeşim Burger’in bir hafta konuğu oldu. Almanya’da ilk defa verilen tatil hediyesi sahibi Mısra, “Benim için çok büyük süpriz oldu. Okulda ki Alman arkadaşlarım da benimle gelmek istediler. Alman öğretmenlerim beni tebrik etti. Türkçe derslerine 2’nci sınıftan beri katılıyorum. Herkese de katılmasını tavsiye ediyorum.” diye konuştu. Misra Güvercin yarışmaya katılmasında katkısı olan Türkçe dersi öğretmenleri Erdem El ve Şefika Hülya Hacıosmanoğlu’na teşekkür etti. Misra Güvercin, tatil imkanı ol-

madığını ve yarışmanın kendisi için büyük bir süpriz olduğunu söyleyerek, “Hala inanamıyorum, tatile gidemiyorum diye üzülürken, tüm ailem ile benim emeğim karşılığında tatil yapabildim. İlk defa geldiğim Fethiye ve Atlas Otel’i çok sevdim çok güzel ağırlandık. Eğitim Ataşemiz sayın Gürkan Avcı’ya teşekkür ederim.” dedi. En başarılı karneyi ödüllendirme uygulamasını gelenekselleştireceklerini söyleyen Karlsruhe Eğitim Ataşesi Gürkan Avcı, “Öğrencilerimizin hem Türkçe hem de diğer okul derslerinde başarılı olmalarını istiyoruz ve kendilerini her anlamda destekliyoruz. Mısra’nın ve tabi ki ailesinin bu başarısından gurur duydum. Mısra örneğinde olduğu gibi başarılı öğrencilerimizin diğer Türk öğrencilerine de güzel bir örnek oluşturduğunu düşünüyorum.” diye konuştu. Unal GAZİ-Almanya

ÖNCE DUA SONRA OKUL

Almanya’nın Karlsruhe Din Hizmetleri Ataşelik bölgesinde hizmet veren Waghausel DİTİB Fatih Camiinde 2016-2017 Eğitim-öğretim yılının başlamasıyla birlikte, okula yeni başlayan öğrenciler için Bed-i Besmele töreni yapıldı. Sabah erken saate başlayan törene, veliler okula yeni başlayan öğrencileriyle birlikte katıldılar. Program Din Görevlisi Avşin Çimşir’in Kur’an-ı Kerim okumasının ardında, Bed-i Besmele töreni hakkındaki açıklamalarında dinimizin ilk emrinin oku olduğunun altını çizdi ve dinimizin ilme verdiği önemden bahsetti.

Topluca yapılan duadan sonra dernek yönetimi tarafında çocuklara çeşitli hediyeler verildi. Ayrıca 2016 yılı içinde camide Kuran okumasını öğrenen kız ve erkek 10 öğrenciye de hediyeler verilerek ödüllendirildiler. Hatıra fotoğraflarının çekilmesinin ardındam, salavat ve tekbirlerle çocuklar okullarına gönderildi. Unal GAZİ - Almanya

15

Dr. Nedim BİRİNCİ Düğüm Noktaları

Konu: Bulgaristan’daki son durumu doğru olarak algılamak ve açıklamak zorundayız. Gerçeği söylemek gerekirse Bulgaristan’ı bugün yere yatırmış ve boğazını sıkan düğüm noktası Rusya ile ilişkilerdir. Hem de eski ilişkilerin uzantıları olduğu kadar, 1990’dan sonra biriken ve şu an çözülmesi mümkün olmayan ilişkiler bunlar. Bu yazımda, açmak istediğim bir gizem değil, bacaklarımıza pranga olmuş, çözülüp rahatlamamıza engel olan birkaç çok önemli gelişmedir. Bu işin en kötü tarafı ise, hiç suçumuz olmamasına karşın, dolaylı veya dolaysız olarak HÖH yönetiminin icatları, gösterdiği razılık ve sağladığı destekle de bizim de bizzat içinde düştüğümüz ve halen bir türlü çıkamadığımız işlerin bir kördüğüm halini almasıdır. Olaya birkaç açıdan bakmak zorundayız. Siyasi açı: Bir defa bugün Bulgaristan’da kendini çok güçlü gösterme arzusuna sevdalı ama savunduğu iddiaları destekleyen hiçbir icrası olmayan bir iktidar var. Adına, ister Başbakan Boyko Borisov iktidarı, isterse adının kısaltışmış şekli GERB olan bir partinin ve aşırı sağın aşırı milliyetçilerinin imzasız ortaklığı deyin. Durumun kusurlarından ve siyasi ortamdaki birçok suçtan onlar sorumludur. Çözülecekse önce bu düğüm çözülmelidir. Kusurlar eleştiriyle aklanabilir. Bu eleştiri devlet içi ve parti içi olabilir. Suçlarsa mutlaka mahkemelerde duruşma salonlarına taşınmalıdır. Halkın af etmediği suçların yargı süresi dolmaz, dolmamalıdır. Yüzlerce kişinin öldürüldüğü, binlerin yargısız içeri atıldığı, milyonların vatanlarından kovulduğu bir ülkede suçlular iktidar olamaz. Suçlu ve suçsuz konusunda iki farklı kıstas olamaz. Uluslar arası yasalar geçerli olmalıdır. 26 yıl gecikmeden sonra da olsa, bu kadar suçlu devlet görevlerinde yer alırken Avrupa Birliği (AB) içinde demokratikleşmekten söz etmenin kabul edilir bir tarafı olmadığı, biz kendi kendimizi ne zamana kadar aldatacağız bilincine varan Polonya, Çek ve Slovenya ile Macaristan vb totaliter düzen suçlularından hesap sorma kararı aldı. Bu karar Bulgaristan için de zorunlu olmalıdır. Hiçbir kimse suçlu olup olmadığına kendisi karar veremez… GERB partisi halka açık, demokratik, özgürlükçü bir parti değildir. 1989’da sözde gömülen komünist totaliter devlet yapısının, siyasi zihniyetin ve yarınsızlığın devamıdır GERB partisi. Başbakan, komünist diktatör, zalim ve katil Todor Jivkov’un koruması görevinden yükselmiş, çevresi polis kadrosundan seçmelerdir. Müslüman Türklerin isimlerinin ve kimliklerini değiştirildiği, eşi görülmemiş insan düşmanlığı ve zulüm uygulandığı 20 y.y ortamında zihinsel olarak biçimlenen bu tip siyasiler, 21. y.y. demokrat, insan hakları, adalet ve özgürlükler savunucusu olamaz. Olmalarına müsaade edilmemelidir. Ve her seçimde bu her birimizin elinde keskin silahtır. İktidarları kuran ve yıkan seçmen oylarıdır. Bu bakıma Cumhurbaşkanı seçimleri ve bu defa aynı seçim ortamında yapılacak halk oylaması (referandum) çok önemlidir. İkinci bültenle biz seçmenler, bundan böyle komünizm kalıtı partilerin milletvekili listesi hazırlayıp kendi adamlarını meclise sokmaları yolunu kesebiliriz. Bunun için elimizdeki kalemle, “Majoriter seçimden yana mısınız” sorusunu (Evet) işaretlemeniz yeterlidir. O zaman meclisi baştanbaşa temizleyip kendi istediğimiz adayları milletvekili seçme hakkına sahip olacağız. Değişiklikler başlayacak, korkular buharlaşacak ve hayatımız normalleşecektir. Sayın okurum, inanmanı isterim, senin gibi, ben de sıkılıyorum, bir adamın şimdiden kalkıp ben 5 sene sonra Cumhurbaşkanı olacağım böbürlenmesinden. İnsanın içi değil bir düğüm, düğüm-düğüm oluyor hiddetten. GERB hükumeti, Bulgaristan’da üçüncü nesil komünist idareci kör düğümüdür. İki dönem iktidar olan bir partide bakanlıklarda çalışan bir tek Pomak, Türk ve Romen milletvekili yoksa kendiniz düşünün artık. Kültür Bakanı Vejdi Raşidov’u bizden biri saymıyorum. Bunlar “soya dönüş” zulmü uygularken bizden hırslarını alamadılar sanki. Merkez idareden iyice kazındık. GERB’in iktidara çektiği bakanlar, bakan yardımcıları ve genel müdürlerin hepsi eski BKP MK Politik Büro üyelerinin, gizli servis “DS” vb. generalleri evlatlarıdır. Bu durumu 6 Kasım 2016’da yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde GERP adayının eski komünist generallerden birinin kızı olan Sofya Belediye Başkanı Yordanka Fındıkova’yı aday gösterme hazırlıklarında da izliyoruz. Bu seçimlerde biz kendi adayımızı göstermek ve ona oy vermek zorundayız. Biz halen Bulgaristan’da Cumhurbaşkanı çıkarabilecek kadar güçlü olmadığımızı bilsek de, artık toparlandığımızı, derneklerimizde birleştiğimizi, ayağımızın yere bastığını ve haklarımız uğruna hareket halinde olduğumuzu mutlaka göstermeliyiz. Biz, seçmen kitlesi olarak, haktan yana, gerçekçi, ahlaklı, çalışkan, yardımsever, hatta kendi devletimizin demokratikleşmesi, halkın menfaatlerine hizmet etmesi için, çocuklarımızın huzuru için elinden geleni yapmaya her zaman olduğu gibi şimdi de hazırız. 6 Kasım sabahı da sandık başında olacağız. Bu çözülmeyen düğümleri çözme yolumuzdur. Devamı www.bghaber.org


BULTÜRK Yeni Büyük Açılım Öncüsü

1913 Sofya

Aylık Siyasi Aktüel Gazete

İstanbul’da bir Türk Dünyası Müzesi oluşturmalıyız “Etnospor Kültür Festivali’yle iyi bir iş becerdik. Asya steplerinden, Anadolu’ya ve Balkanlara geleneklerimizle kucaklaştık. Zaferleri hatırlamak ve hatırlatmak önemli ve biz bunların farkına yeni yeni varmaya başladık. Çünkü bize 150-200 yıl artık kaybetmeye alışmamız gerektiği hep vaaz edildi.” dedi. Ziyaretçilerimizin birleştiği ortak görüş ise şu oldu:

Kuleli Askeri Lisesi – Türk Dünyası Müzesi Olsun.ürk birliğinin yol işaretleri birer birer takılıyor.

Yeni ufuk belirdi. 15 Temmuz’dan sonra dünya hep aynı yönde dönse de üzerinden oyunlar ve oyun kurucular değişti. Bölgesel Büyük Güç olan Türkiye Cumhuriyeti, Dünya üzerinde Büyük Turan dokusunun atkısını dizmeye başladı. Bilal ERDOĞAN önderliğinde Dünya Etnospor etkinliği organize etti. Konuşmasında; “Türk Milletine büyük milletmiş dedirteceğiz inşallah!” sözleriyle başlayan Başkan Bilal Erdoğan şöyle devam etti:

Bu her yıl yapılarak gelenek haline getirmeliyiz. Gelecek yıl bu çadırlarda sergilemiş olduğumuz kültür ve medeniyetimizin yok olmaması için bunlar Dünya Etnospor Konfederasyonu Başkanı Bilal Erdoğan’dan isteğimiz İstanbul’da bir Türk Dünyası Müzesi oluşturmak. Bunun için ise en uygun yer Kuleli Askeri lisesidir. Bu medeniyetimize bir yer verilmesi ve bu medeniyetimizi buraya toplamalıyız. Bu müze 12 ay tüm halkımıza açık olması ve ayrıca bu Etnospor etkinliklerinde de bunları burada müziklerini de çalarak halk müziklerini canlı olarak söylenmesini arzu ediyoruz. BULTURK İstanbul

Konu: Türk birliğinin yol işaretleri birer birer takılıyor. Yeni ufuk belirdi. 15 Temmuz’dan sonra dünya hep aynı yönde dönse de üzerinden oyunlar ve oyun kurucular değişti. Bölgesel Büyük Güç olan Türkiye Cumhuriyeti, Dünya üzerinde Büyük Turan dokusunun atkısını dizmeye başladı. İstanbul’un Küçükçekmece Belediyesinin sağladığı geniş imkân ortamında ilk kez olmak üzere Dünya Etnospor Kültür Festivali Bilal ERDOĞAN önderliğinde düzenlendi. Dünya Etnospor Konfederasyonu Başkanı Bilal Erdoğan festival organizasyonunu gerçekleştirirken, Ağustos sonuna rastlayan renkli enternasyonal etkinliklere liderlik etti. Etnospor Kültür Festivali’ne ev sahipliği yapan Küçükçekmece Belediye Başkanı Sn. Temel Karadeniz ve festivale katkı sağlayan tüm STK’ların Başkanları ile teşekkür yemeğinde bir araya geldi. Balkan ve Bulgaristan Müslüman ve Türk etnsporcularını, İstanbul’daki Bulgaristanlı göçmen diasporasını ve Bulgaristan Türklerini, Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği Başkanı Rafet Ulutürk önderliğinde BULTÜK yönetim kurulu üyeleri temsil etti. Dünya Etnospor Konfederasyonu tarafından organize edilen ve Küçükçekmece Belediye

Başkanlığının yeni belediye binasında gerçekleşen yemekte, Genel Başkan Bilal Erdoğan, Küçükçekmece Kaymakamı Harun KAYA ve Küçükçekmece Belediye Başkanı Temel Karadeniz’in yanı sıra İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı Haydar Özdemir de hazır bulundular. ERDOĞAN; “Türk Milletine büyük milletmiş dedirteceğiz inşallah! Etnospor Kültür Festivali’yle iyi bir iş becerdik. Asya steplerinden, Anadolu’ya ve Balkanlara geleneklerimizle kucaklaştık. Zaferleri hatırlamak ve hatırlatmak önemli ve biz bunların farkına yeni yeni varmaya başladık. Çünkü bize 150-200 yıl artık kaybetmeye alışmamız gerektiği hep vaaz edildi. Özgüvenimiz hep ayaklar altına alınmaya çalışıldı.

Devamı 2’de

ABD Askerlerini ÖSO Askerlerinin Elinden Türk Askerler Kurtardı Az Tanınan Bulgar İcatlarını Tanıtıyor Fırat Kalkanı harekatı ile desteklenen Özgür ABD ASKERLERİ TARTIŞMA YARATTI “sandacite.bg” , eski Bulgar teknik araçlarına adanan ve 2007 yılında Anton Oruş tarafından kurulan “sanal müze” tipinden bir online projesidir. Proje kapsamında fotoğraf, metinler ve veriler ile geçtiğimiz yıllarda üretilen farklı Bulgar cihazları tanıtılıyor. Anton Oruş, 2003 yılından beri bu tür cihazları toplamaktadır ve geçmişte icat edilen en önemli Bulgar cihazları hakkında hayli bilgi birikimine sahiptir. Anton Oruş, projesi hakkında şunları anlatıyor: ““İnterkosmos 22” veya diğer adıyla “Bılgarıa 1300” Bulgar uydusu, 7 Ağustos 1981 yılında uzaya fırlatıldı. Bu uydu, 825 ile 906 kilometre arasında bir yükseklikte çalışması için geliştirilmiştir. Uydunun ağrılığı bir buçuk ton imiş. Bu uydu, Rus “Meteor” uyduları esas alınarak yapılmıştır. İçindeki bütün bilimsel araçlar Bulgar icatlarıdır. Onların hepsi de uzayda bilimsel araştırmalar için geliştirilmiştir.”

1981 yılında Bulgaristan’ın 1300’üncü yıldönümü kaydediliyor. Bu durum, geniş çaplı teknik projelere ivme kazandırdı. Bu yılda profesyonel ve bilimsel araçlar ve yeni ev teknik araçları icat edildi. Tam bu sıralarda “Sofya 81” Bulgar renkli televizyon cihazı piyasaya sürüldü. O zamanki Ekonomik Yardımlaşma Konseyi çerçevesinde Bulgaristan hesaplama teknik araçları alanında uzman durumundaydı ve Sofya’da Afrika ve Hindistan’a ihraç edilen güçlü elektronik hesaplama makineleri geliştirildi.

İMF, ülkemizdeki iktisadi büyüme hızının yavaşlamasını bekliyor Uluslararası Para Fonu, Bulgaristan’daki iktisadi büyüme hızının orta vadeli olarak yavaşlamasını bekliyor.Fon’un Reza Bakir yönetimindeki Bulgaristan misyonu bu yıla ilişkin ekonomik büyüme tahminini % 3’e kadar artırırken, yetersiz yapısal reformlardan dolayı bu büyümenin orta vadede % 2.5 oranına gerilemesini bekliyor.Reza Bakir, şirketlerin gittikçe artan nitelikli eleman bulma güçlüklerine de dikkat çekerken, işletmelerin ülkemizdeki düzensiz oluşunun iktisadi büyümeyi engellediğini, kayıtdışılık ile yolsuzluğun bir numaralı sorun kalmaya devam ettiğini vurguladı.

Suriye Ordusu güçlerinin Bab’a ilerleyişi devam ediyor. ÖSO güçlerinin Bab’a ilerleyişi sırasında, TSK’nın zırhlı birlikleri ve Türkiye’nin de dahil olduğu koalisyon ülkelerin savaş uçakları, güzergah üzerinde bulunan IŞİD denetimindeki köylere bombardıman düzenliyor. ÖSO’NUN ÖNÜNÜN AÇILMASI HEDEFLENİYOR

Havadan ve karadan yapılan müdahaleler ile IŞİD’in zayıflatılması ve ÖSO’nun önünün açılması amaçlanıyor. Bugün yapılan bombardımanın ardından IŞİD militanlarının ağır darbe aldığı ve Rai ile Bab arasındaki bölgede bulunan bazı köylerden çekildiği bilgileri geldi.

Türkiye sınırına 5 kilometre yakınlıkta bulunan Çobanbey kasabasına Türk askeri eşliğinde gelen ABD askerleri, ÖSO’ya Nureddin el Zengi, Ceyşül Tahrir, Hamza Tugayı, Şam Cephesi ve Sultan Murat Tümeni tarafından sloganlarla protesto edildiler. Protestoda ÖSO mensupları « Amerika Suriye’den defol» ve «Tek yol İslam ve Muhammed’in yoludur» diye slogan attı. Eli silahlı ÖSO militanları protestoda ABD’li askerlerin üzerine yürüyünce ABD’li askerleri Türk askerleri korudu ve kasabadan güçlükle çıkarttı. TÜRK ASKERLERİNİN KORUMASI ALTINA TÜRKİYE’YE GEÇTİLER

Avrupa Birliği Silahlanıyor! AB Komisyonu Başkanı Juncker,Avrupa Savunma Fonu kurulması önerisinde bulunduklarını söyledi. Strazburg’da devam eden Avrupa Parlamentosu genel kuruluna hitap eden Juncker, popülizmin sorunları çözmediğini, aksine sorun yarattığını belirterek bu tehlikenin bilincinde olunması gerektiğini vurguladı. “BİZİ MUTLU EDECEK” İngiltere’nin AB’den ayrılma kararının endişe ve dedikoduları beraberinde getirdiğine değinen Juncker, “Birleşik Krallık’ın ayrılma talebinin, dedikodu ve karışıklıklara son verme açısından mümkün olduğu kadar çabuk bir şekilde iletilmesi bizi mutlu edecek.” ifadelerini kullandı. “AB SINIRLARINA GİREN KİŞİLERİN KİM OLDUKLARINI BİLMEMİZ GEREKİYOR”

Terörizme karşı AB’nin her zamankinden daha dikkatli ve dayanışma içerisinde olması çağrısı yapan Juncker, AB sınırlarının daha iyi korunması gerektiğine değinerek, “2004 yılından beri AB 30 terör saldırısına maruz kaldı, Ekim ayın-

dan itibaren 200 yeni Avrupa Sınır Koruma Ajansı (Frontex) görevlisinin Bulgaristansınırında görevlendirilmesini umuyoruz.” şeklinde konuştu. Sınır kontrollerinin artırılması ihtiyacı olduğunu kaydeden Juncker, “AB sınırlarına giren kişilerin kim olduklarını bilmemiz gerekiyor.” dedi. AVRUPA SAVUNMA FONU AB olarak ortak savunma birliğinin kurulması gerektiğine değinen Juncker, Avrupa Savunma Fonu oluşturularak AB’nin Avrupa savunmasının merkezi haline getirilmesi gerektiğini söyledi. Juncker bu oluşumun ayrıca NATO’nun faaliyetlerine de destek olacağını savundu. TEKNOLOJİYE YATIRIM Juncker, AB olarak yeni bir teknoloji ve internet yatırım planı uygulayacaklarını, yüksek hızlı interneti yaygınlaştırmayı hedefleyen plan çerçevesinde 2025 yılı itibariyle tüm AB ülkelerinde 5G internet hızına geçileceğini, tüm şehirlerde ise 2020 yılından itibaren ücretsiz kablosuz internet sağlanacağını aktardı.


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.