Siyasi Aktüel Gazete
Yıl - 14 Sayı: 113 Ekim - 2016 -“ B i l g i O r d u s u B i z i m O r d u m u z , B i l d i ğ i m i z i Ö g r e t m e k B i z i m G ö r e v i m i z ”
Türk Dünyasında Soykırımlar Paneli
BULTÜRK, Karabağ Azatlık Teşkilatı, URAL Eğitim Kültür ve Stratejik Araştırmalar Derneği ve Bayrampaşa Belediyesi ile ortaklaşa Uluslararası bir Panel düzenledi.
BULTÜRK, Karabağ Azatlık Teşkilatı, URAL Eğitim Dünyası va akraba topluluklar Başkanı Metin ÖZKAN, AfKültür ve Stratejik Araştırmalar Derneği, Bulgaristan Strate- ganistanın Faryab Valisi Said Enver Sadat, Işık Ahmet de Batı jik Araştırma Merkezi ve Bayrampaşa Belediyesi ile ortaklaşa Trakya, Karabağ Azatlık Teşkilatı Başkanı Akif NAGİ, Tüm Birliği Genel Başkanı Agil SEMEDBEYLİ, “Türk Dünyasında Soykırımlar” Azerbaycanlılar Sabri İSKENDER Belene Mahkümü, Azerbaycan’dan gazekonulu Uluslararası bir Panel yapıldı. teciler, Bulgaristan 24 saat gazetesinden Gazeteci Nahide DEPanele katılanlar; Türk Dünyası Kültür ve insan hakları NİZ, Dünya Gazeteciler Federasyonu Başkan Yrd. Turer YEderneği genel başkanı Celal ÖCAL; E.İstanbul Valiliği Türk NER, Türk Dünyası Kültür ve İnsan Hakları Derneği Başkanı Seçim öncesi yapılan roportajdan “Komunistler iktidardan neden gitmiyor”.
Gizli Polis “DS” ve Komünistler İktidarı Bırakmıyorlar Soru: Bu seçime katılan cumhurbaşkanı adaylarından büyük bir kısmının gizli polis “DS” sisteminden, komünist partisinden ve onun bünyesinden olmasını nasıl yorumluyorsunuz? Yanıt: Bu sırladığınız güçlerin iktidar sofrasından kalkmak istemediğini gösteriyor. Anlaşılan bu vatandaşlar iktidarda olmayı sofrada kalmakla bağlıyorlar. Özellikle sol kanattan olanlar– eski Komünist Partililer, devleti bir “Ltd” şirketi gibi kabulleniyor. Onlar, komünist partisinin doğrudan doğruya sorumlu olduğu olayların hiç birinden yani sanki hiçbir şeyden sorumlu değillerdir. Öyle bir tam sorumsuzluk duyumuyla hareket ediyorlar. Soru: Rekor düzeyde Cumhurbaşkanı ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı y a r ı ş ı y o r. A d a y l a r h a k k ı n d a değerlendirmede bulunabilir misiniz? Yanıt: /İzninizle örneklemem bir sınıf odasında ve değişmeceli olacaktır/ İlk önce şuna değinmek isterim.
Adaylar halka tebessümle bakmıyor. Okur için bu önemli olmaya bilir, fakat ben bir psikoloğum ve bu minör durum (hüzünlü, içine kapanık durum) bana ülkede gerginlik olduğunu ve seçim kurmaylarının işine iyi bakmadığını anlatıyor. Seçim kampanyasında hava değiştirici olan tebessüm yok. Etrafta bir ciddiyet ya da iyi maskelenmiş bir baskı, saldırganlık ve öfke dolaşıyor, eksik olan içtenlik. Soru: Seçime katılan önemli adayların psikolojik portresini çizer misiniz? Yanıt: İnsan seçerken iki tip delil ararız. Önce onların bizim aklımıza uygunluğu önemlidir. Burada dikkat edilen adayların bilinçli siyasi aidiyeti ve politik temsili yet ile kişisel gerekleri çakıştırmak vb. İnsanlara değer verdiğimiz kıstaslar öncelikle ikidir ve bunların başında içgüdülerimiz gelir. Birinci olarak – bize sunulan kişilerin tehlikeli, güçlü, herhangi bir şekilde bize zarar verebilir mi, iyi niyetli bir kişiler mi olduklarına bakarız. Bu kıstaslara, zeki mi, dürüst (namuslu) mu, onurlu mu, kendine güvenen bir kişi mi gibi yargı değerlerimizi de ekleriz.
Celala ÖCAL, Genç Parti Bayrampaşa Musa VATANSEVER, Ankara siyasal derneği yöneticilerinden Erdal KARABAŞ, Türk Dünyası Genç işadamları derneği yöneticilerinden Saniye SÜTLÜ, Bulgaristanlı TRT Sanatcımız Rüstem AVCI, İstanbul Büyükşehir belediyesinde psikolog Elif GÜNEŞ, Fatih kaymakamlığı Dernek Başkanı Aydın FİDAN, Bultürk ve Ural derneklerinin üyeleride hazır bulundular. Önce resim sergisi gezildi ve Celal ÖCAL resim sergisinde teker teker resimleri anlattı. Herkes çok etkilendi, belenede yapılan işkenceleri tek tek anlattı. Ardından Açılış merasime geçildi; Sunuculuğu Sn. Muazzez YURDAKUL hocamız yaptı, ardından açılış konuşması yapmak üzere Rafet ULUTÜRK davet edildi. Ardından sırasıyla; Afganistan’ın Faryab Valisi Said Enver Sadat Afganistan Türklerini anlattı, Işık Ahmet de Batı Trakya’daki Türklük mücadelesini anlattı, ardından KARABAĞ ile ilgili film seyredildi ve Panele geçildi. Panelde Karabağ Azatlık Teşkilatı Başkanı Akif NAGİ -Karabağ savaşında yaşananları anlattı, 2.panelist Agil SEMEDBEYLİ, ardından da Bulgaristan’da belene mahkumu olan Sabri İSKENDER sözü aldı. Devamı11’de
Türkçemizi Türkiye’de de yasaklamak istiyorlar Adamların Derdine Bakın! Dilimizi Yasaklayıcı Bulgar Kanunlarını Türkiye’de de Uygulamak İstiyorlar. Prof. Konstantinov: Türkiye’deki Sorun Seçim Bürosu Sayısı Değil, Sandık Başında Türkçe K o n u ş m a y ı Ö n l e m e k t i r. Kontrol – kontrol – kontrol. S ı k ı d e n e t i m i st e n i y o r. Bulgaristan’ın önemli siyaset analizcilerinden biri olan Prof. Mihail Konstantinov, “seçim yasasında yapılan son değişiklikler ve dış ülkelerde, hele Türkiye’deki seçim sandıklarıyla ilgili özel bir demeç verdi: “Dış ülkelerde, daha doğrusu Türkiye’de oy kullanma sorunu, seçim sandıklarının adet olarak az olmasında kaynaklanmıyor. Sorun yasaların uygulanmamasıdır” dedi ve şöyle devam etti: “Düzen sağlanmasından sorunlu olan Bulgar devletidir. Türkiye’deki seçim bürolarında
Türkçe konuşuluyor, ne konuştukları anlaşılmıyor, ne yaptıkları bilinmiyor, bunlar sandık başında propaganda da yapabilirler. Biz orada ne olduğunu bilmiyoruz.” O, kanun değişikliği, sandık sayısının azaltılması amacıyla yapılmadı, kontrol daha da sertleştirmek istendi. Seçim Kanununda yapılan değişikler bir de, bazı siyasi liderlerin kendi seçmenlerine zorunlu oy kullanma kuralı getireceklerini vaat etmiş oldukları için yapıldı. Listede ismi olan ve iki defa oy kullanmayan seçmen listeden silinecek. Silinse ne olacak? Daha sonra aynı isim listelere yine alınabilir. Seçim uzmanı Prof. Konstantinov, “zorunlu seçime katılma getirilmektense, seçmenin her defasında yeniden ismini kaydettirmesi usulü uygulanmalıdır. Böylece sinir bozan seçmenler liste dışı bırakılabilir.” Dedi.
Mihriban Aliyeva, Bayrampaşa’da Gündem, Bulgaristan Seçimleri BULTÜRK Ankara Temsilcisi Kayseri TV1’de B u lg a r ist an’da Başbakan Boyko Borisov, Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliev’in eşi Mihriban Aliyeva’nınVelikoTırnovo’nun “Onursal Vatandaşı” ve “Doctor Honoris Causa” unvanlarıyla ödüllendirildiği törende hazır bulundu. Veliko Tırnovo’da Diriliş ve Kuruluş Toplantısı Müzesi’nde düzenlenen ödül töreninde konuşan Başbakan Borisov, hoşgörünün sözde olmaması gerektiğini kaydetti. Borisov, “Daha akıllı davranmaya çalışalım” diye belirtti. Başbakan, “Bugünkü Bulgaristan’ın Bağımsızlık Günü’nde sadece Tanrı’ya ve dostlarına bağlı olmamızın dışında bağımsızolmamızdandahaiyibirşeyyok”diyekaydetti. Mihriban Aliyeva, kültürler ve eğitimin aracılığıyla milletlerin birbirine daha çok yakınlaştığını, faklı ülkeler arasındaki temaslara ise daha kolay geçile bilindiğini belirtti. Cumhurbaşkanı İlham Aliev’in eşi, “İki ülke arasındaki ilişkilerin dostane olmasına ve karşılıklı saygıya dayanmasına çok seviniyorum. Bizim devletlerimiz özellikle büyük enerji projeleri söz konusu olduğu zaman stratejik ilişkilere sahip” diye vurguladı.
Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği yönetimi ve Bulgaristan konusunda uzman kişilerle bir araya gelerek önümüzdeki cumhurbaşkanı seçimlerini tartışıldı. Önümüzde büyük olasılıkla Cumhurbaşkanı seçimlerinden sonra erken genel seçimler gündeme gelecektir. 16.10.2016 yapılan toplantıda gündem ve alınan kararlar; 1. Derneğin tanıtımı; tarihçesi, kuruluşu ve faaliyetlerimiz. – Doc.Dr.Müjgan DENİZ 2.Bulgaristan seçimleri ve bizim çalışmalarımız; öncesinde hazırlamış olduğumuz Raporlar ve bu raporların hangi kurumlara, kimlere iletildiği. – Dr.Nedim BİRİNCİ 3.Bulgaristan seçimleri konusunda İstanbul’un Se-
çim Koordinasyon Merkezi (SKM) nin İlçemiz Bayrampaşa sınırları içerisinde kurulması için şimdiden ön çalışmalara başlanması. (Görevli – Mustafa AKGÜN) 4.Buyılınsonuveyaengeç2017’ninbaharında(yılsonunakadaryapılmasıolasılığıyüksek)Bulgaristan’daki erken genel seçimler için de hazırlıkların bugündenbaşlanması.(Görevli-BülentMAŞAOĞLU) 5.İstanbul’da çalışan Bulgaristan göçmenleri ile irtibata geçilebilmesi hususunda Kurumlar öncülüğüne ve desteğine ihtiyaç duyulmaktadır. BULTÜRK derneğimizin öncülüğünde bu kişilerin organize edilerek Bulgaristan Cumhurbaşkanı ve erken genel seçimler için örgütlenmeye başlanması kararlaştırılmıştır. (Görevli – Turer YENER)
BULTÜRK Ankara Temsilcimiz, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Uzmanı İsmail CİNGÖZ Kayseri’de Türkiye’nin Ortadoğu gündemini değerlendirdi. Ulusal yayın yapan Kayseri TV1 Televizyon Kanalında 18 Ekim 2016 günü Doç. Dr. Celil ARSLAN’ın tarafından sunulan “Akademik Bakış” programına canlı yayın konuğu olarak davet edilen BULTÜRK Derneği Ankara Temsilcimiz Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Uzmanı İsmail CİNGÖZ, birlikte son dönemlerin gündemden düşmeyen bölgesi Ortadoğu gündemini ele aldılar. Sayın ARSLAN ile birlikte Sayın CİNGÖZ, “Türkiye Suriye İlişkilerinin DünüBugünü ve Suriyeli Sığınmacılar” konusu üzerinde akademik açıdan değerlendirmeler yaptılar. Türk Ocağı Kayseri Şubesine davet edilen İsmail CİNGÖZ, Türk Ocağı Salı Sohbetleri etkinliğinde “Arap Baharı ve Türkiye-Suriye İlişkilerine Etkisi, Suriyeli Sığınmacılar Sorunu” konulu bir konferans vermiştir. Katılımın yoğun olduğu görülen konferans, ilgi ile takip edilmiştir.
2
e k i m - 2016
Türk Akımı ve Güney Akımı projesi nedir?
Son dönemde yeniden gündeme gelen Güney Akımı ve Türk Akımı projeleri nedir? Karadeniz’in altından geçerek Türkiye üzerinden Avrupa’ya ulaşacak Türk Akımı doğalgaz boru hattı nedir? İşte projenin detayları. Erdoğan Putin görüşmesinden sonra gündeme gelen Güney Akımı ve Türk Akımıprojeleri nedir? Rusya ile Türkiye arasında son dönemde masada yer alan en önemli doğalgaz projelerinin başında Türk Akımı geliyor. Projenin ilk detayları Aralık 2014’te ortaya çıktı. Bu tarihte Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Ankara‘da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan‘ı ziyareti sonrasında açıklanan projede inşaata 2016’da başlanması öngörüldü. RUS GAZI İÇİN YENİ HAT Avrupa’ya doğalgazını Ukrayna üzerinden satan Rusya, bu ülke ile yaşadığı sorunlar ardından doğalgazını alternatif bir yolla taşımak istiyordu. Türk Akımı projesi bu nedende gündeme geldi. Doğalgaz hattı, Rus gazını Karadeniz’in altından geçerek Türkiye topraklarına ve buradan da Yunanistan üzerinden Avrupa’ya taşımayı öngörüyordü. HATTIN UZUNLUĞU KAÇ KİLOMETRE?
Her biri 15 milyar 750 milyon metreküp kapasiteli 4 hattan oluşacak Türk Akım’ının 910 kilometresi Karadeniz’in altından geçecek. Trakya’dan Türkiye topraklarına girecek hattın kara bölümündeki uzunluğu da 260 kilometre olacak. HATTAN NE KADAR GAZ GİDECEK? Boru hattının planlanan tahmini taşıma kapasitesi yılda 63 milyar metreküp. Türkiye’nin bu projeden yılda yaklaşık 14 milyar metreküp doğalgaz alması ve geriye kalan 49 milyar metreküp gazın Avrupa’ya ihraç edilmesi düşünülüyor. Gazprom, Karadeniz’in altından geçecek hattın tamamını kendisi inşa edecek. Türkiye topraklarından geçecek kısmın ortaklaşa yapılması planlandı. NE KADARA MAL OLACAK? Türk Akımı’nın 19 milyar dolara mal olması bekleniyor. MAYIS 2015: İNŞAAT BAŞLADI İki ülke arasındaki anlaşmalar doğrultusunda inşaat Mayıs 2015’te başladı. Gazprom Başkanı Aleksey Miller, Türk Akımı doğalgaz boru hattı ile ilgili inşaat çalışmalarının başladığını açıkladı. UÇAK DÜŞMESİ SONRASI PROJE DURDU
Proje için dönüm noktası 24 Kasım 2015 oldu. Sınırda Rus savaş uçağınının düşürülmesinin ardından projeyle ilgili çalışmalar donduruldu. Ve bugün.. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, projenin yeniden hayata geçirilmesi için adım atılacağını açıkladı. GÜNEY AKIMI PROJESİ NEDİR? Güney Akımı Doğalgaz projesi Rusya’nın en büyük doğalgaz hattı projesi olan Nabucco’yu devre dışı bırakmak ve Ukrayna’yı devre dışı bırakmak için ortaya attığı bir projedir. Güney Akım Projesi’ne göre Rus doğalgazı, Rusya’dan başlayıp Karadeniz’in ikibin metre altından Bulgaristan’a ulaşıp buradan iki kola ayrılacak. Birinci kol Yunanistan üzerinden İtalya’ya, ikinci kol ise Sırbistan ve Macaristan üzerinden geçerek Avusturya’nın Baumgarten limanına ulaşacak.
Ülkemizin deneyimli bir Cumhurbaşkanına ihtiyacı var Bulgaristan İç İşleri Bakanı Rumyana
Baçvarova: Ülkemizin deneyimli bir Cumhurbaşkanına ihtiyacı var. Bulgaristan başbakan yardımcıs ve İç İşleri Bakanı Rumyana Baçvarova. Birleşik Amerika’da Donald Trump’un Başkan seçilmesiyle ülkemizin ABD Başkanlık makamlarıyla yeni ilişkiler kurması gerekecektir. Pazar gün /13.11.2016/ Bulgaristan’da ve T.C.’de dahil dış ülkelerde yapılacak Cumhurbaşkanı seçiminin ikinci turuyla ilgili olarak Başbakan yardımcısı ve İç İşleri Bakanı Bayan Rumyana Baçvarova şöyle konuştu: “Cumhurbaşkanı makamını yönetebilmek için sosyalist parti adayı Rumen Radev’in siyasi deneyim birikimi yeterli değildir. Kendi bilgisine güvenerek karar alabilecek bir kişilik sahibi değildir. Karar alabilmesi için arkasındaki partinin desteğine güvenmektedir.” Bakan Baçvarova, Bulgaristan’ın Avrupa Vatandaşlığı Partisi GERB’in bundan 2 yıl önce “iktidarı olağanüstü ağır koşullarda ve bir keşmekeş içinde ele aldığını” ve siyasi sorumluluk taşımayı bildiğini söyledi ve “ilkelere bağlı kalınması gerektiğine” işaret etti. . Demecinde GERB partisinin ikinci yerde olan Cumhurbaşkanı adayının bir hukukçu olarak uzmanlık niteliklerine değinen Başbakan Yardımcısı demecinde özetle GERB partisinin ikinci yerde olan Cumhurbaşkanı adayının bir hukukçu olarak uzmanlık niteliklerine de değindi. Başbakan Yardımcısı Baçvarova, BSP adayı Gen Rumen Radev ile GERB adayı Bayan Tsetska Tsaçeva arasında
‘Meşe
İlgili indirim anlaşmasından faydalanan kişi sayısının %10 ‘u kadar Bultürk yetkililerine ücretsiz öğrenci gönderme hakkı sağlanacaktır. Ücretsiz okuyacak öğrencilerinin kriterlerini dernek yetkilileri belirleyecek ve uygulayacaktır. Belirtilen indirim oranları/taksit sayıları ile ilgili bilgiler Gaziosmanpaşa ve Aksaray şubelerimize bildirilmiştir. Şubelerimizde indirim oranları/taksit sayılarında yaşanacak herhangi bir sorunda 0(539) 316 93 06 veya 0 (212) 614 54 54 no’lu telefonlardan ve gop@tasari.com.tr e-posta adresinden Yücel Aydın ile irtibata geçebileceğinizi bilgilerinize sunarız. Firma Web Adresi :www.yoskurslari.com – www.tasariegitim.com İlgili Kişinin Adı Soyadı : Yücel Aydın (Gaziosmanpaşa Şb Müdürü)
karşılaştırma yaparken “ülkemizin deneyimli bir Cumhurbaşkanına ihtiyacı var” dedi ve şöyle devam etti: Bayan Tsaçeva Halk Meclisi Başkanıydı. Ülkemizdeki durumu çok iyi bilen biridir. Politik dilemleri yakından izleyen ve yasal düzende gerekli değişiklikleri uygulayacak birikimli siyasetçimizdir. GERB partisi, Cumhurbaşkanı seçiminin birinci turunda yanlış yaptığını kabul ediyor mu sorusunu yanıtlarken Bakan Baçvarova “en deneyimli hukukçu ve siyasetçisini Cumhurbaşkanı adayı olarak yükselten partimizin yanış yaptığını söylemek mümkün değildir” dedi. ABD seçimlerini de kısaca yorumlayan Bakan Baçvarova: “Donald Trump kazandı. Bu, Bulgaristan’ın ABD Başkanlık makamıyla yeni ilişkiler kurması anlamına gelir. Şu anda Bulgaristan’ın özellikle güvenlik alanında ABD ile yeni ve güçlü ilişkiler kurması gerekecek. Bunun için de güçlü ve deneyimli bir Cumhurbaşkanına ihtiyacımız var”. dedi.
Çalıştayı”
Orman Genel Müdürü İsmail Üzmez, “Ormancılık anlamında çok zengin bir ülkeyiz. Bu nedenle anayasal görevimiz ormanları korumak.” dedi. Orman Genel Müdürlüğünce Kırklareli‘nde Türkiye, Bulgaristan, Arnavutluk, Kosova,Bosna Hersek, İsveç ve Amerika‘dan temsilcilerin katıldığı “Meşe Çalıştayı” başladı. Demirköy ilçesine bağlı İğneada beldesindeki bir otelde düzenlenen çalıştayda konuşan Üzmez, Orman Genel Müdürlüğünün 42 bin çalışanı ile hizmet sunduğunu söyledi. Orman teşkilatının, Osmanlı döneminden bu yana var olan bir kuruluş olduğunu belirten Üzmez, ormancılık çalışmalarının da son derece köklü olduğunu ifade etti. Türkiye’de ormanların yüzde 98’inin devlet ormanı olduğunu aktaran Üzmez, “Tabii ormanların tamamına yakını devletin. Türkiye Anayasasında ormanlarla ilgili hükümler var. Ormancılık anlamında çok zengin bir ülkeyiz. Bu nedenle anayasal görevimiz ormanları korumak. İkinci görevimiz ormanları geliştirmek, üçüncü görevimiz ise ormanları
BULTÜRK’ten Eğitime destek
Bultürk Derneği ile Tasarı Yös Kursları işbirliği protokolü. Bultürk Derneği ile Tasarı Yös (Yabancı Öğrenci Sınavı) Kursları arasında 04.10.2016 ile 04.10.2017 tarihleri arasında geçerli olacak aşağıdaki şartları belirten sözleşmeyi kabul ediyor ve uygulamaya geçeceğimizi taahhüt ediyoruz. Bultürk’e üye olan kişiler ile bu kişilerin akrabalarına, belirtilen indirim oranlarının/taksit sayılarının uygulanması için yeterlidir. Firmamızın İstanbul Gaziosmanpaşa – Aksaray (Fatih)- şubelerinde YÖS Kursuna Kayıt olacak Dernek üyelerine taksitli satışlarda %20 İndirim oranı uygulanacaktır. Nakit olarak yapılan ödemelerde %25 indirim uygulanacaktır.
Bulgaristan Türklerinin Sesi
işletmektir. Türkiye‘nin yüzde 30’una yakın bir araziyi yönetmekteyiz. Türkiye‘de alan ve tür olarak en çok meşemiz var. Meşeyi uzun yıllardır tartışıyoruz. Türkiye‘de 18 meşe türünü biyolojilerine uygun olarak geliştirmek istiyoruz.” diye konuştu. Üzmez, sanayi ve köylü açısından ormancılığın önemli olduğunu dile getirerek, ormandan elde ettikleri geliri orman köylülerine verdiklerini aktardı. “Erozyonla mücadele çalışmalarını çok önemsiyoruz” Yılda ortalama 250 milyon fidanı toprakla buluşturduklarını vurgulayan Üzmez, şöyle devam etti: “Erozyonla mücadele çalışmalarını çok önemsiyoruz. Önceden topraklarımızın önemli bir kısmı deniz ve göllere akıyordu. Ağaçlandırma çalışmaları ile bunları ciddi anlamda önlemiş bulunuyoruz. Ormanların en büyük görünen düşmanı, orman yangınlarıdır. Yaklaşık 19 bin personel ile orman yangınlarıyla havadan ve karadan mücadele ediyoruz. Orman yangınlarının yanı sıra tarım yangınlarına da müdahale ediyoruz.” Üzmez, ormanlara zarar veren canlılarla ilgili de ciddi çalışmalar yapıldığını anlattı.
Alptekin CEVHERLİ GERÇEKLER ACIDIR AMA GEREKLİDİR
Lise yıllarında yeni bir ders ile tanışmıştık: Mantık. O dersi görenler hatırlar, meşhur bir önerisi (!) vardır: “Gerçekler acıdır, biber de acıdır. Öyleyse gerçekler, biberdir (?)” Dünyanın gidişatına bakıyoruz, pek iç açıcı değil. Bölgemizin gidişatına bakıyoruz felâket. ABD ve Rusya oturmuş, Musul’u ve Halep’i kim işgal edecek pazarlığını yapıyor. İşin acı tarafı her iki kent de kadim Türk şehirleri ve hali hazırda nüfuslarının çoğunluğunu hâlâ Türkler (Türkmenler) oluşturuyor. Bir yandan da Türkiye üzerinde müthiş bir dezenformasyon politikası uygulanıyor. Bir kısıma dedirtiyorlar ki; “Bizim Suriye’de ne işimiz var?”, bir kısıma da dedirtiyorlar ki; “Musul’daki Türkmenler Şii’dir, bizi alâkadar etmez!” Oysa her iki kent de Müslüman Türk’ün tarihi yurdudur. İstanbul’dan, Ankara’dan, Edirne’den veya İzmir’den çok çok daha önce Müslüman Türk kenti kimliğine kavuşmuştur. Suriye de bizim ilgi alanımızdır, Irak da bizim ilgi alanımızdır. Misak-ı Millî içerisindeki bu kentlerden Sayın Cumhurbaşkanımızın da ifade ettiği gibi vazgeçmedik, sadece rafa kaldırdık. Tıpkı Hatay gibi, tıpkı Kıbrıs’ın henüz kurtarılmış kuzeyi gibi… Millet ömründe yüz yıl, bir gündür. Zamanı gelince raftan indirilir… Yeter ki millî hafızamız yerinde dursun. Mankurt gibi özümüze düşman olmayalım! Geçen gün Listverse adlı ABD kaynaklı bir haber sitesinde Alex Hanton adlı bir yazarın “Dünya Tarihini Değiştiren 10 Savaş” isimli makalesine denk geldim. Konu ilginç geldi tabi, baktım nelermiş diye: 10- Kadeş Savaşı (Delta Savaşı) Mısır Firavunlarıyla Hititler arasında dünyanın ilk yazılı barış antlaşması yapılan savaşı. 9- Caudine Forks savaşı Samnitleri yenen Romalıların ilk kez Roma kenti dışına çıkması ve emperyal güce dönüşmesinin kıvılcımı. 8- Camel (Deve) Savaşı ve İslâm İmparatorluğu’nun Şii ve Sünni olarak ikiye bölünmesi. Yazının giriş kısmındaki bölümde görüldüğü gibi geldiğimiz nokta… 7- Talas Savaşı ve Türklerin İslâm ile resmen tanışması ve ilk büyük Türk kitlesinin Müslüman olması. 6- Nayman Savaşı ve Moğolların arasında birliğin sağlanması ile Cengiz İmparatorluğu’nun fetihlerinin başlaması. Şimdi sıkı durun. 5- Diu Deniz Savaşı. Evet, doğru okudunuz. Diu Savaşı. Buraya kadar okuduğunuz bütün savaşları iyi – kötü ilkokul tahsili olan biri de, Üniversite mezunu birisi de bilebilir, değil mi? Peki bu Diu savaşı da neymiş ki dünyanın kaderini değiştirmiş? Birazdan… Önce şu listeyi bitirelim. 4- Lima Savaşı ve İnka imparatorluğundaki taht kavgasından yararlanan İspanyolların, kardeşlerden birine yardım edip sonra da müttefiki olduğu kardeşi de öldürüp Güney Amerika’yı işgali. 3- Orel Savaşı ile komünist Rus ordularının Beyaz Rus ordularını yenerek SSCB’yi kurmasının önünün açılması. 2- Varşova Savaşı ile SSCB’nin Polonya topraklarının bir kısmını işgali ve Komünizmin Avrupa’yı tehdidi. 1- Saygon Savaşı ile ABD ordularının Vietnam’da mağlubiyete uğraması. Evet, ABD’lilere göre dünya tarihini değiştiren 10 büyük savaş bunlarmış. Elbette bize göre farklı bir 10 sıralanabilir. Meselâ Malazgirt Savaşı, Bedir Savaşı, Preveze Deniz Savaşı, İstanbul’un Fethi, Balkan Savaşı vb. ama burada önemli olan şu, adını hiç duymadığımız ve sonuçları açısından ABD için dünyanın en önemli 10 savaşından biri olan Diu Savaşı nedir? Size zahmet olmasın, ben araştırdım. Araştırınca da aslında üç Diu Savaşı olduğunu ve bu üç savaştan birini Osmanlı Devleti’nin kazandığını ve diğer 2’sini de kaybettiğini öğrendim. Siz de şaşırdınız değil mi? ABD’lilerin önemli dediği ise 1. Diu Savaşı. Tarihimizdeki ilginç bir yenilgi… Bakın Wikipedia bu savaşı nasıl özetlemiş: “Diu Muharebesi, diğer adıyla 2’nci Chaul Muharebesi, 3 Şubat 1509 tarihinde Umman Denizi‘nin Diu açıklarında, Portekiz İmparatorluğu ile Osmanlı, Venedik ve Ragusa destekli Memlüklü–Gucerat Sultanlığı–Kalküta Krallığı birleşik donanması arasında gerçekleşmiş bir deniz muharebesidir. Muharebede birleşik donanmanın geri çekilmesiyle, Portekizliler kritik bir zafer kazanmış oldu. Portekizlilerin Ümit Burnu‘ndan geçecek ticaret yolunun güvenliği büyük ölçüde sağlanmış oldu. Bu ticaret yoluyla, Portekizlilerin bir asır boyunca sürecek ticari üstünlüğü oluştu.” Türkçe tercümesi ile yani Baharat Yolu’nun Batı’nın kontrolüne geçmesi. Düşünün ki, bir tarafta sadece Portekiz donanması var. Diğer tarafta ise Osmanlı, Memlüklü, Kalküta ve Gucerat (Hint) Türk Devletleri ile birlikte Venedik ve Raguza Cumhuriyetlerinin birleşik donanması var. Portekiz ordusu 13 gemi ve 1300 asker, bizim Birleşik Donanma ise 250 gemi ile 25 bin civarında askerden oluşuyor. Normal şartlarda savaş bile olmayacak bir güç dengesizliğinde gelen sürpriz galibiyet ve Baharat Yolu’nun hâkimiyetinin 4 Türk devletinden ve Venediklilerden alınarak Batılılara geçmesi… Ve zenginliğin, Hindistan ve Çin’den baharatlar (kimyasallar) ile Batıya aktarılması süreci ve coğrafi keşiflerin Batı tarafından önünün açılması… Ve biz bu savaşın adını bile duymamışız… Enteresan bir ‘Millî’ Eğitimimiz var, vesselâm… Şimdi Musul ve Halep Savaşları meselesine bu bilgi ile bir daha bakın bakalım, Ümit Burnu’ndan bu kez kimin gemileri geçecek… Not: 2’nci ve 3’üncü Diu muharebeleri Osmanlı Devleti’nin durumu kurtarma mücadelesidir. Diu ise Hindistan’ın batısında kalan tarihi bir kasabadır. Portekiz işgalinden 1961’de kurtulmuştur.
Bulgaristan Türklerinin Sesi
Ekim - 2016
GERB Seçimi Kaybediyor Anket sonuçları: 31.01.2016 GERB SeSosyalistpartiadayıGeneralRumenRadevlehine dönüyor. Yenilgiye uğrayan adayı destekleyen L.Mestan’ın
çimi Kaybediyor Bulgaristan’da iktidar partisi olan GERB 6 Kasım 2016 Cumhurbaşkanı seçimlerini son tahminlere göre kesin kaybediyor. Daha önceki anketlerinde % 98,8 başarılı olan “Market Linc” sosyolojik araştırma ajansı 24 – 30 Ekim 2016 günlerinde ülke çapında yaptığı temsili anket sonuçlarını resmen açıkladı ve memleketteki siyasi havayı güçlü etkiledi. 23 adayın katıldığı Cumhurbaşkanı seçiminde birinci turda GERB partisi adayı Tsetska Tsaçeva % 19,4 ile oyların % 18,1’i anan General Radev’ten önde giderken, ikinci turda % 1,3’lük bu fark, ikinci turda tamamen erirken % 5.7 olarak
İkinci turda Radev oyların % 30,7’sini, Tsaçeva ise ancak % 25’ini alıyor ve GERB Cumhurbaşkanlığı koltuğunu serbest bırakmak zorunda kalıyor. Bu tahminlere göre, yalnız 5 yıllık bir dönemden sonra Boyko Borisov’un yönettiği en büyük siyasi parti Cumhurbaşkanlığından çekilmek zorunda kalacaktır. Bu seçimlerin birinci turunda Hak ve Özgürlükler Partisi (DPS) tarafından desteklenecek olan eski başbakan Plamen Oreşarski’nin oyların ancak % 2,2’sini alacağı sonucu hayal kırıcı olmuştur. Seçime giderken milliyetçiliği ve ırkçılığı iyice körükleyen ve sığınmacılara karşı izlenen öteleme siyaseti için AB fonlarından 160 milyon Euro alan VMRO ve sözüm ona “Yurtsever Cephe” adayı Krasimir Karakaçanov % 8.5’le liste üçüncüsü olabilmiştir.
Prof. Dr. Halil İnalcık’ı anlattılar BİSAV Şakir Koca-
Bulgaristan vatandaşlarının % 85’inin kendilerine ait evleri var
baş Salonu’nda gerçekleşen etkinlikte konuşan Medipol Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. İşpirli, İnalcık’ın 100 yıllık ömrünü çok iyi değerlendirdiğini belirterek, “Halil İnalcık Hoca, ömrü boyunca hiçbir idari görev almamış, kendisine teklif dahi edilmemiş. Çünkü bu yönde hiçbir arzusu olmamış ama alt yapısını çok sağlam geliştirmiş birisidir.” dedi. İpşirli, İnalcık’ın Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesindeki araştırmalarına, Tanzimat dönemi ile başladığını söyleyerek, şöyle devam etti: “Bekir Sıtkı Baykal, Şinasi Altundağ, Fuat Köprülü gibi isimlerden istifade ediyor ama Tanzimat’la başlaması, bir başlangıç safhasında kalıyor. Bulgaristan’daki Tanzimat’ın tatbikatını, Midilli’deki uygulamasını, oradaki ayan, eşraf gibi zümrelerin rolleri gibi konuları inceleyen, derinliği olan bir çalışma ortaya koyuyor. Tabii bu çalışmaları yankı uyandırıyor ama ondan sonra İngiltere’ye gitmesiyle Osmanlı Devleti’nin kuruluşu üzerine yoğunlaşıyor ve ömrünün sonuna kadar da bu konuyu hiçbir zaman terk etmediğini biliyoruz. Hatta ilk defa Osmanlı arkeolojisini de İnalcık Hoca başlattı diyebiliriz.” İnalcık’ın, Diyanet İslam Ansiklopedisi’ne 7 tane Osmanlı padişahının biyografisini yazdığı bilgisini veren İpşirli, “O biyografiler, büyük bir kazanç oldu. Kendisi de bundan dolayı seviniyordu. Osman Gazi’den Fatih Sultan Mehmet’e kadar, 7 padişah onun kaleminden çıktı. Kadirşinas bir insandı, aynı zamanda İnalcık. Hakikaten emeği geçmiş olan herkesi, takdir eder, olumlu şeyler söylerdi. Bu kadirşinaslık da bizim mesleğimizde, bizim camiamızda çok önemlidir.” ifadelerini kullandı. İpşirli, İnalcık’ın Türk ilminin ve Türk tedrisatının önemli isimlerinden biri olduğuna dikkati çekerek, şunları kaydetti: “Çok sistemliydi. Önce belgelerle başlar, sonra o belgelerin analizleri, yorumları ile ilgili kafa yorardı. Daha sonra da onlara dayanarak, makaleler yazıyordu. İnalcık Hoca, Türklüğünün, Müslüman oluşunun şuurunda biriydi. Çalışmalarına, bu hislerle yaklaşırdı. Bir hocamızdan bahsetti bir gün, o hoca Türk Tarih Kurumu toplantısında ‘Ülkemizin menfaati için gerekirse bazı şeyleri farklı şekilde yorumlayabiliriz’ demiş. ‘Böyle bir tarih alimi, saygı duyduğum insan nasıl böyle bir şey söyler hayret ediyorum’ diyerek, bunu yadırgadığını söylemişti. Buradan da şu çıkıyor, o belgeleri veyahut birtakım tarihi olayları manipüle etme taraftarı değildi. Belgeleri bilimsel olarak, tarafsız olarak yorumlamaktaydı.”
DOST partisi de, Bulgaristan koşullarında kendi başına siyaset yürütebilecek durumda olmadığını, T.C.’de yapılan propaganda gezilerinin de sonuç vermediğini, göçmenlerin toy siyasetçilerin elinden su bir daha istemediğini bu anket sonuçlarında da kanıtlamıştır. Bu seçimin tahmini sonuçları, Bulgaristan’da hükümet istifasına ve yürütme güçlerinde değişikliğe işaret ettiği gibi, 2017 baharında erken seçimi de haber veriyor. Hiçbir partiye oy vermek istemeyen seçmen oranı % 10.5 olan Bulgaristan’da 6 Kasım 2016’da yapılacak halk oylamasına seçmenlerin % 62’si katılmak isterken, katılanlardan % 82’si seçim sisteminin değişmesine irade ifade etmeye kararlı olduklarını önceden açıklamıştır. General Radev, seçimi kazandığında köklü bir adalet reformuna kapı açacağını şimdiden açıkladı.
Eurostat’ın AB ülkelerindeki konut koşulları ile ilgili araştırma sonuçları, Bulgarların % 85 kadarının ev sahibi olduklarını gösterdi. Bulgaristan bu gösterge bakımından AB’de öncü sıralardan birindedir.Konut fonunun % 96’sıyla Romanya öncüdür, onu % 90’ı ile Hırvatistan ve Litvanya izliyorlar.Bulgarların yarıdan fazlası tuğla evlerde otururken % 45’i apartman dairesi sahibidir.Ülkemizde mevcut toplam 3.9 milyon konuttan 2.6 milyonu kentlerde ve 1.3 milyon kadarı köydedir.
Demiryollarımız Avrupa’da rekabete en açık olanlar arasında Avrupa komisyonu AB’nde ulaşımının durumu hakkında 2016 analizini yayınladı. Araştırmaya göre Bulgaristan’da yük taşımacılığında pazarında demiryolu rekabete en açıktır. Pazar payı %48.8, bu ise AB’nde üçüncü yerde. Bulgar ulaştırma altyapısı için değerlendirmeler düşük. Bulgaristan’da ölüm ile sonuçlanan trafik kazalarının kişi başına düşen sayısı açısından Avrupa’da en yüksek ve son iki yılda artma da var.
“2. Bisanthe Taş Heykel Sempozyumu’nda yapacağım eserin çalışmalarına Çin’de başladım.
2. Bisanthe Taş Heykel Sempozyumu: “Alın Yazısı” TEKİRDAĞ’da Bulgar heykeltıraş Velislav Minekov, Süleymanpaşa Belediyesi’nin 2. Bisanthe Taş Heykel Sempozyumu’nda gerçekleştirdiği Suriyeli mültecilerin yaşadığı zorlukları anlatan ‘alın yazısı’ adını verdiği eseri hakkında açıklamalarda bulundu. Bulgaristan Ulusal Sanat Akademisi ve Trakya Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde öğretim görevlisi olarak görev yapan Profesör Velislav Minekov; “2. Bisanthe Taş Heykel Sempozyumu’nda yapacağım eserin çalışmalarına Çin’de başladım. Bir davet esnasında binden fazla mültecinin öldüğü haberlerini gördükten sonra mülteci sorunuyla ilgilenmeye başladım. Yunanistan seyahatimde mültecilerin yaşadığı zorluklara tanık oldum. Bulgaristan’a döndüğüm zaman eserimi kafamda oluşturmuştum.” dedi. 2. Bisanthe Taş Heykel Sempozyumu’nun barış temasıyla işleneceğini duyduğunda oldukça mutlu olduğunu ifade ederken; “Bu-
rada barış konulu bir sempozyum olduğunu duyduğumda çok mutlu oldum. Çok hassas olduğum bu konu hakkında çalışmamı gerçekleştirme fırsatı veren herkese çok teşekkür ederim. Benim projem, daha iyi bir yaşam için denizleri aşmaya çalışan insanlara, onların trajedisine, onların alın yazısına adanmıştır. Umarım bu alın yazısı insanların vicdanının sesiyle birlikte değişir.” ifadelerini kullandı.
Cumhurbaşkanı Seçim yasasında değişikliklere ait kararnameyi imzaladı Cumhurbaşkanı Rosen Plevneliev Seçim yasasındaki değişikliklerin yürürlüğe girmesine ait kararnameyi imzaladı. Dün milletvekilleri nihai olarakAB ülkelerinde 35 seçim sandığın ait sınırlamanın ortadan kaldırılması ve ‘Kimseyi desteklemiyorum’ oylarının sadece çoğunlukçu seçimlerinin sonuçlarını belirlerken eklenmesini kabul ettiler.
3
Rafet ULUTÜRK Siyaset Bir Günde Değişebilir
Hangi siyasi çizgi doğrudur? Sosyalizm zamanında Bulgaristan’da “partinin çizgisi ne kadar eğiri olursa olsun, ona koşut (paralel) olan her çizgi doğrudur” anlayışı vardı. Partiyle omuz omuza gidenlerin işledikleri suçlardan hiç biri soruşturulmadı. Sorumluluk aranan ve yargılanman da olmadığı için doğru sanılan siyasi çizginin iri böğrü yanları bir türlü düzlenemedi. İki aydan beri süregelen ve artık final çizgisine yaklaşan Bulgaristan Cumhurbaşkanı seçim kampanyasında önce her kafadan bir ses çıkar gibi olsa da, sonra duvar üstüne çıkıp öten horozlar sırası olmaya başladılar. Horozun işi insanları uyandırmaktır. Uyanan halk bildiğini yapar. Zeki bir kişiyi aptallaştırmak ne kadar zorsa, uyanık bir halkı körleştirmek de o kadar zordur. Horozlarsa öterken hep aynı yöne bakar. Öyle ama sağda solda uyuyakalmışlar da aynı sese uyanırlar. Kampanya’ya siyasi partilerin ve ruhunda siyaset olanların hepsi şu ya da bu ölçüde katıldı. Salon konuşmalarından, TV tartışmalarından, tüm propaganda yayınlarından memleketimizin bin bir parçaya bölünmüş paramparça hali hepimizin görebileceğimiz bir şekilde siyaset harmanına serildi. Siyaset harmanı pamuğun atıldığı yerdir. Bütün elyaflar yeni bir dokuda buluşmak üzere birbirinden ayrılır ve yeniden birleşip kaynaşmayı bekler. Harmandan tozdan çöpten başka hiçbir şey atılmaz. Siyasetten de öyledir. Hiçbir aday bir siyaset ilmeğinin kaçmasına, seçimde bir oyun kaybolmasına razı olmaz. Cumhurbaşkanlığı seçiminin özelliği tek şişle örülen bir oyaya benzemesidir. Sonunda tüm işler seçilen adayın boynuna kalır Tek şişli örgüde de ileri geri, sol sağ, yan arka takıntılar vardır. Bu yüzden Doğuyu (Türkiye), Kuzey’i (Rusya) ve Batıyı (ABD ve NATO) olarak görmemize kimse şaşırmasın. Ç ünkü doğal duruşumuz budur. Batıya bakanlar 2004’ten beri NATO’yu ve 2007’den beri Avrupa Birliği’ni (AB) görür. Bu örgütlere üye olduğumuzdan dolayı yeni vizyonumuz normal karşılanırken, bir de aynı bakış açısının ufkunda Kuzey Atlantik Paktı NATO’nun en güçlü ve en eski iki üyesi olan Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve Türkiye Cumhuriyeti’ni (TC) görmemiz, onlara karşı daha saygın olmamızı doğal olarak gerektirmelidir. Ne var ki insanoğlunun ardında bıraktığını hep kendinden zannettiğinden olacak, onun umut ve beklentileri hep ileridedir. Bulgaristan’ın siyaset çizgisini izlerden bu tümce Türkiye’ye olan yaklaşım için hep geçerlidir. Olmuş olan eleştirilir ve sanki hep tatmin edici değildir, gelecek ise bir bekleyiştir. Arka ilmeğe bağlanış ise örgüyü kamburlu yaptığından ikide bir atlanır. Adayların konuşmalarında Bulgaristan’ın NATO içinde ulusal güvenliğinin teminatı olan ABD ve Türkiye’ye daha dostane bir söylemle, işbirliğine açık bir tutumla yaklaşması çok olumlu karşılayabilirdi. Bu yaklaşımı bekleyenler, ABD’nin Bulgaristan topraklarında birkaç askeri üssü, kullandığı modernleştirilmiş uçak alanları, talim merkezleri olduğu herkesçe bilir. Türkiye ise 600 binlik bir NATO ordusu, çağdaş kara, deniz ve hava güçleriyle çok geniş bir coğrafyayı etki altında bulundururken, bölgesel barış ve güvenliğin teminatı oldu. Bekleyiş ve gerçek böyle iken, seçim örgüsünde dantel olan Türkiye-Bulgaristan devlet sınırına çekilen tel örgü ve sınır boyuna yığılıp konuşlanan Batı Avrupa ülkelerinden askerler, bu kampanyayı en gürültülü yapmayı başaran milliyetçi, ırkçı siyasetçilerin ateşine odun attı. Umudu yaşatan geçmiştir. Birinci ve İkinci Dünya Savaşları arifesinde ve esnasında Bulgaristan’a hep tepeden tırnağa silahlı Alman askerleri yığılmış, her defasında Bulgarlarla birlikte kâh Makedonya’ya kâh Yunanistan’a girmişler ve burunları kırılınca kaçıp gelmişlerdi. Son yıllarda sığınmacı selinde bulanık suda avlanır gibi avlanan Bulgar milliyetçiler iyice palazlandı ve tok kurt gibi ulumaları macera heveslilerini bizim sınır boyuna dizdi. Uluslararası terörizmle mücadelede, özellikle Yakın Doğu’da en güçlü kalkan olan Türkiye, savaş kaçağı, sığınmacı çocuk, kadın, yaşlı 3–4 milyon kişiye ev sahipliği yaparak ve DEAŞ, PKK ve PYD gibi ana terörist güçlerle yıllardır sert ve kararlı silahlı mücadele verdi. Dost ile düşmanı gün ışığına çekti. Düşman her zaman insanın yanındadır, diyenler haklıdır. Özellikle de 15 Temmuz 2016 Fetö darbe denemesini ezen Türkiye halkı kimin kaç para ettiğini yakından görebildi. Kararlı tutumuyla anti terörist direnişlere ilham, güç ve ruh verdi. Bulgar seçmene siyaset anlatanlar olayların bu yüzüne ışık tutmazken, en tartışılan konulardan biri, Türkiye’de sıkışınca Bulgar’a dolan ve tutuklandıklarında apar topar iade edilen ve kamuoyunda iyi komşuluk ifadesi olarak değerlendirilen olaylar, bizdeki milliyetçilerce “insan hakları”, “uluslararası adalet”, “hani mahkeme kararı” kantarına bindirilmeye çalışıldı. Terazinin öteki küfesindeki 260 şehit ve Yakın ve Orta Doğu’nun en büyük devletini yıkma denemesi ise görmezlikten gelinince, yakışmadı.
Devamı www.bghaber.org
4
e k i m - 2016
Levent RASİM Fokurdayan kazan
Fakir düşmüş insanımız. Fakir düşmüş insanımız Ecdat toprağını koruyanlarımız Onlar bizim kardeş ve canlarımız Endişesiz beklesinler yarını Bollukta fakirlik çekmek çok ayıptır. İnsanı duyular oluyor kayıp Onları da insan yerine koyup Çözülmelidir her türlü sorunu. İsa Cebeci Biz ata toprağımızın yeşereceğine her zaman inandık, inanıyoruz ve her zaman inanmaya devam edeceğiz. Bu kararlılığımızın esasında mahrum olanlara el uzatmak, yardıma koşmak ya da tahammül ve sabır bayrağının taşması veya yaşadığımız hayatın içinde uyanmak olabilir. Okuduğumuz ders kitapları Bulgaristan Tarihi, Bulgaristan Büyükleri, Bulgaristan Edebiyatı, Bulgaristan halk Kültürü değil, bunların yerine Bulgar Tarihi, Bulgar Büyükleri, Bulgar Edebiyatı ve Bulgar halk kültürü olunca, tabii etnikler buy öğrendiklerimizin hepsi onların, bizden bir şey yok bilinciyle uyanıyorlar. Hiç bir şey yapılmaması düşündürücüdür. “Biz kışı şarap, rakı ve domuz sucuklarıyla çıkarıyoruz, siz de alışın!” diyenlerin son hedefi açıktır. Okula giden çocukların ekmek parasına uzanabilmesi için bizi ilgilendirmeyen bilgileri ezberleyip öğrenmesi gerekiyor, çünkü bunu yapmazlarsa ekmek tekneleri bir daha toparlanamamak üzere kırılıyor ve Batıya kaçıp bulaşık yıkamaktan yada beton karmaktan başka seçenekleri kalmıyor. Sevilen şair ve düşünürümüz İsa Cebeci’nin “Fakir düşmüş insanımız, Ecdat toprağını koruyanlarımız” sözleri bu bakıma çok derin anlamlıdır. Şairlere inanmak gerekir. Onlar uyanmadan halk uyanamaz. Fakirlik tohumu çatlayıp içindeki özden nefret ve isyan ruhu doğmadan, kimse uyanamaz, kitle kendi içinde ısınamaz ve ileri tek adım atamaz. Bu sözler, halkımızın en uyanık kesimi olan şair ve ozanlarımızın, yazar ve diğer yaratıcılarımızın, öğretmenlerimizin halkımızın bağrındaki kokuyu ve toprağımızın derinliklerinden gelen “bu insanlar dünyada en yürekleri olanları yaratıklarıdır, bugünkü gibi, böylesine sefil yaşamayı asla hak etmemiştir.” Uğultu artık güç topluyor. İnsan karakteri değişmez. Değişse dünyanın düzeni çoktan bozulurdu. Bereketli topraklarımızın Tuna boyu şairi Naim Bakov’un “Kurbanlık kınalı koyun gibi susayım mı?!” çığlığı, memleketimizdeki son durumu anlatıyor. Ve artık susmakla hiçbir sorunun çözülemeyeceği ortadadır. HÖH partisi çatlamış patlamış, milletvekilleri işe gitmiş gitmemiş, artık hiçbir şeyi işitmek istemeyen melek duruma gelmiş, yada çok yakında başlarına inecek tokmağın büyüklüğünün hesabını yapmaktan baş kaldıramıyormuş, kimseyi ilgilendirmiyor. Çünkü düşmanlıktan düşmanlık doğduğu gibi, ilgisizlik de ilgisizlik doğuyor. Biz ateşin ateşi söndürmediğine, ateşlerin birleşmesinden büyük ateş oluştuğuna inanıyoruz. Işıkla ilgili görüşümüz de bu noktada buluşuyor. Işık ışığı söndüremez, ışıkların birleşmesinden dünya ve gönüller daha aydın olur. Davamız ortaktır. Halkımızı uyandırmak ve gönül güçlerini birleştirmektir. Biz bunu 1989’larda yaşadık, kazandık, karanlık güçlerini hezimete uğrattık. Son yılların birikimi bize bizi aydınlatacak güneşin ancak bizim içimizden doğacağını, ufkun da ışığın da biz kendimiz olduğumuzu kesin kanıtladı. Tehlikeli durumu, uyanma ve dirilme zorunluluğunu şöyle dizelemiş Bakov: Susmak başımıza açılan dert oluverdi. Anladık mu bunu biz yıllar yılı masumlar! Kurtlar kuzuların dünyasına doluverdi. Hadi gelin tuzaklara kınalı tosunlar! Bu gerçeği binlerce yazımızda anlatmaya çalıştık. Fakat zamanı gelmeyince, yandıran uğultu kitlenin art tabakalarının hareketlenmesinden gelmedikçe kimse uyanmak istemiyor, şekerlemeli yaşamayı yok olmaya tercih ediyor. Biz bugün 06 Kasım 2016 seçimleri eğişinde yine subaşındayız. Türkiye’de 7 Haziran 2015 ve 15 Temmuz 2016 feci gerçekliğinden sonra yeni bir ruh doğdu ve bu dirilişin etki alanındayız ve etkisi altındayız. Karşımızda Büyük Türkiye tebessümü belirdi. Hayat bize Avrupa Birliği gerçeklikleriyle Hıristiyanlıkla Müslümanlığın yeni bir demette –medeniyette – buluşmasına dünyanın henüz olgunlaşmadığını, insanların öldürülerek yenilmesinin, kültürlerin yok edilmesinin çıkış yolu olmadığını gösteriyor. Hayat bir sayfayı kapamak ve yeni bir gerçekliğe el atmak istiyor ve şairlerimiz bunu şöyle dile getiriyor. Yetti be, yetti bu oyunun sonu olmalı. Eşekler kervanın başından çekilsin artık. Yüreğe dolacaksa ancak sevgi dolmalı. İnsanlar arasında olmamalı bir farklık. Bizim dilimizde “bütün kuşları tuttu, bir tek leylek kaldı” diye bir değim vardır. Devamı www.bghaber.org
Bulgaristan Türklerinin Sesi
Milli Kütüphane kurtarılmış kitap mirasımızın bir bölümünü teşhir ediyor Kitap zenginliğimizin nasıl restore edildiği ve korunduğunu hiç düşündünüz mü?Kötü ellere geçen bazı kıymetli yayınların kaderini düşündüğünüz oldu mu? ‘Az. Az. Kiril ve Metodiy’ milli kütüphanesinde açılan sergide koleksiyonculara böylesi edebiyat eserleri satmaya çalışan aracılardan ele geçirilmiş edebiyat örnekleri teşhir ediliyor. Şumen kent mahkemesinin kararıyla milli kütüphaneye 91 olağanüstü Rusça, Ermenice, Türkçe, Fransızca ve Bulgarca kitap sağlandı. Kütüphane lobisinde yeterince yer bulunmadığı için bunların yalnız 45’i sergilenmiştir. Milli Kütüphane Müdürü Doç. Dr. Krasimira Aleksandrova: ‘Bu kitapların olağanüstü önemi var ve nesillere en iyi biçimde korunup ulaştırılıyor.’ diye belirtiyor. Ele geçirilen kitapların yarısı eski zamanlarda basılmıştır ve kütüphane şimdiye kadar bunların nüshalarına sahip değildi. Kalan eserler, Bulgar yazarlarının ilk baskıları ve yabancı edebiyat örnekleridir. Mili Kütüphane’nin dünyanın en nadir rastlanan basılı yayın ve kitaplarından bazılarına sahip olduğunu da çok az insan bilir. Söz konusu Slav kitap mirasıdır. Eksponeler arasında devrimci Georgi
Sava Rakovski’nin imzası ile sona eren bir el yazısı bulunuyor.Bunun, Masonluk ile ilgili bir kitabın ilk baskısı olduğu sanılır. Milli Kütüphane’den Doç. Lübomir Georgiev,bununsırrınıbizeaçıklarkenşöylededi: ‘Bu el yazısı benim için şu üç özelliği ile ilginç oldu.Birincisi, 21. yy’ın ikinci onyıllığında da Bulgarın Uyanış Çağı’nın sembollerine gereksinim duyduğudur.İkincisi, bu, kötü amaçlar güden bazı insanların bir tarih belgesini sahteleştirmek için gayretlerini gözler önüne seriyor. Üçüncüsü, bu el yazısı ile böylesi bir sahteleştirmenin nasıl açığa vurulabileceğini gösteriyor. Bu belgenin sahteleştirildiğine dair birkaç delil mevcuttur. Bazıları ayrı kelimelerin yazılış biçimi ile ilgilidir ama her şeyden önce yayımlanmış olan metinler ile kıyaslama yoluyla elde edilmiştir.Yazıyı hazırlayan kişi büyük çabalar sarfetmiştir. 19. yy’dan kalma, kapağı üzerine dualar yazılı bir kitabı bulup bunu eklemiştir.’
El yazısı sahte çıkıyor ancak buna ilişkin deliller kolay toplanmış değildir. Şumen Üniversitesi’nden Doç. Desislava İvanova ‘ Rakovski’yi nasıl natalım’ makalesinde bu el yazısının Rakovski’ye ait olmadığını, 19. yy’dan bir basılı yayının kopyası olduğunu belirtiyor. Araştırmasına göre metni kasıtlı olarak daha arkaik şekilde yazılmıştır ve o çağdanmış gibi gösterilmeye çalışılmıştır. Geçmişten bazı ad ve gelişmeler ve Marin Drinov gibi yazarlardan alıntı yapıldığının belirtilmemesi kasıtlı olarak yapılmıştır. Para kazanmak için niçin geçmişimizi sahteleştırmekten çekinmeyenlerin olduğu sorusu çıkıyor ve şimdi de cevabı bulunmuyor. Tarihini unutan halkın geleceği yoktur. Bazen Milli kahramanlarımızın adlarını kişisel yararımız adına kullanırız, sahte bir yurtseverlik göstererek…
Bulgaristanlı Gülhan’ın Galaksi Rehberi bu hafta kampüste! Aslında onu birçoğumuz, “Ah ulan keşke bedim. Çok sancılı bir süreç olsa da bunu ilk yurt-
nim de işim bu olsa, kadın geziyor, yiyor, içiyor bir de üstüne para alıyor, ne güzel iş heaa!” deyip izlediğimiz programlardan gayet iyi tanıyoruz. Mikrofonuna taktığı tokalar oyuncaklardan, şekilden şekle girip sonsuz bir samimiyetle tanıttığı şehirlerden hepimizin severek ve özenerek izlediği Gülhan Şenrotasını bu hafta üniversiteli dostlar için kampüse çevirdi. Hemen hemen herkesin hayali dünyayı gezmektir. Sen bunu gerçekleştirdin. Nasıl başladı bu serüven? Aslına bakarsanız benim öyle bir hayalim yoktu… Çünkü zaten çeşitli vesilelerle sürekli geziyordum. Henüz 20’li yaşlarımın başında Londra’ya, Paris’e, Los Angeles’a, Tayland’a filan gitmiştim. Ki bu bahsettiğim zamanlar henüz 2000’lerin başıydı ve seyahat etmek şimdiki kadar bol seçenekli ve kolay değildi. Dolayısıyla
Gülhan’ın Galaksi Rehberi‘ni kanalımıza önerdiğimde gezmeyi değil; farklı ve eğlenceli bir seyahat programı yapmayı hayal ediyordum. Programın bu kadar çok sevilip, 9 yıl süreceğini hiç düşünmemiştim. Ben seyahat etmenin kaderimde olduğunu düşünmüşümdür hep. 11 yaşındayken zorunlu göçle Bulgaristan’dan Türkiye‘ye gel-
dışı seyahatim sayabiliriz… Ondan sonra da seyahatle olan bağımız hiç değişmedi. Örneğin Paris’e, Özen Film‘in internet üzerinden düzenlediği bir sinema yarışmasını kazanarak gittim. Beni o siteye çeken şey seyahat değil, sinema aşkımdı. Reuters Haber Ajansı’nın dünyanın dört bir yanındaki habercilere sunduğu bir eğitim fırsatında, aradıkları kriterleri taşıyan çiçeği burnunda bir muhabir olarak Türkiye’den ben seçilerek tüm masraflarım karşılanacak şekilde Londra’ya davet edildim. Orada işimle ilgili inanılmaz bir deneyim kazanma fırsatı buldum. Bu örnekte de yine hedeflediğim şey seyahat etmek değildi, haberciliğe yani işime duyduğum aşkın ve gösterdiğim başarının bir sonucuydu. Bu durumda belki de işin sırrını şöyle özetlersem yanlış olmaz: Siz sevdiğiniz şeylerin peşinden tutkuyla koşarsanız, seyahat kendiliğinden hayatınızın bir parçası olacaktır…
1956 Macaristan Olayları BKP ve DS’ye Şok Yaşatmıştı
Okurken atladığımız sayfalara dönelim ve dikkatle okuyalım. mizdeki düşman ve cinai elemanlar, eski sanayici, tüccar ve Çar subayları, lejMacar devrimini anıyoruz. 1956 Macar Ayaklanması başladığında Bul- yoner ve polisler – Sofya’da 2 800 eski Çar subayı ve büyük sayıda Çar pogar komünistler zulüm makinasının somunlarını sıktı ve “Belen” kampını açtı. lisi halk düşmanı cinai faaliyetlerini aktifleşmiştir. Bununla birlikte Sofya’da Kızıl diktatörler silahlı gruplar tarafından korunuyordu. adli ve ekonomik suçlardan ötürü yargılanmış 4 bin kişi de bulunuyor.” Doğru haber kanalı olarak yalnız “Hür Avrupa” ve “Amerika’nın 1953’te kapanan “Belene” kampı çok uzun bir zaman için olmak Sesi” radyoları kalmıştı. 60 yıl önce Rus çizmesi altında ezil- üzere yeniden açıldı ve yüzlerce Bulgaristan vatandaşının kemikleri orada meye karşı ayaklanan Macarların isyanı Rus tanklarla ezilirken, Bul- kaldı, domuzlara yem oldular. Bu olayların insan düşmanlığı ve insanlagaristan Komünist Partisi (BKP) ve gizli polis /DS/ şok yaşamıştı. rın haysiyetiyle alay etme bakımından başka nasıl bir uygulamayla muParti ve devlet yönetiminin zirvesine oturan Todor Jivkov, “komşuda kayese edilebilir söylemek zordur. Burada önemli olan bu cinayetleri oynayan ayının bize de geleceğini” bildiğinden zulüm makinasının somun- işlemiş olanların bugün de pişman olduklarını açıklamadan aramızda larını hemen sıktı. Şu da oldu. İktidarın dayanağı olan gizli polis “DS” he- gezmesi ve hiç birinin yargı önüne asla çıkarılmamasıdır. Üstelik Anamen “Belene “ toplama kampını açtı, binlerce anti-komünist emekle eği- yasa mahkemesi komünizm suçlarını yasanın ruhuna değil virgülüne tatim kamplarına tıkıldı, büyük sayıda aile taşranın en uzak köylerine sürüldü. kılarak, “zaman aşımı” gerekçesiyle iade etti. Bu çok ciddi bir konudur. İç İşleri Bakanı Georgi Tsankov’un 1956’da BKP MK Politik 23 Ekim 1956 Macaristan olaylarına döndüğümüzde bu ayaklanmaBürosu’na gönderdiği bir mektupta şu önlemlerin alınması istenmişti: nın Moskova diktasına karşı en radikal eylemlerden biri olarak görürüz. MaDaimi ikamet adresleri Sofya’da ve ülkenin diğer carlar milis zulmüne karşı, öğrenci protesto yürüyüşünü destekleyerek ayakbüyük şehirlerinde olan, nizam ve güvenlik için teh- landılar. Ayaklanma 23 Ekim ile 10 Kasım arasında, bütün Macaristan’ı like oluşturan düşman ve cinayet işlemiş elemanlar Sviştov ilçe- kapsayarak gerçekleşti. Hükümet düştü. Daha önce Komünist Parti saflasine bağlı “Belene” köyündeki emekle eğitim kampına gönderilmelidir. rından atılan İmre Nagı başbakan seçildi. Ne var ki, bunlar totaliter Mosİç İşleri Bakanlığı bu ödevi yerel parti örgütleriyle birlikte çözmelidir. kova tarafından beğenilmedi. Rus tankları Macar sınırını geçti. ÇarpışmaToplum için tehlikeli sanılan kişilerin Sofya ika- larda 2500 Macar ve 500 Rus askeri can verirken, 200 bin Macar ülkelerini metine son verilmeli ve başka yerlere gönderilmelidirler. terk etti. İmre Nagı 4 arkadaşıyla birlikte asıldı. Komünist Partisinin ılımlı İç İşleri Bakanlığı ve ilgili halk konseyi örgütlü, kanadından ve Bakanlar Kurulundan birçok kişi uzun yıl mahkûmiyet aldı. planlı ve sistemli sürgüne gönderme siyaseti uygulamalıdır. Macar Ayaklanması dünyayı sarsmıştı. Başta Fransız aydınları olmakla Bu kararın 5. Maddesine göre, “Belene” toplama kampı yeniden açı- Avrupa aydınları Macar başkaldırısının değerlendirilmesi konusunda parlınca, “DS” nin işlediği suçlara yasallık kazandırmak ve dünya kamu- çalandı. Jen-Pol Sartır, Simyon Bovoar, Lui Aragon olaylara karşı-devrim oyu önünde haklı göstermek için birçok ek uygulamalar getirilmesi gerekti. derken, Albart Kamü bu bir haklı halk ayaklanmasıdır, dedi. BMT GüvenOlaylar, cinai elemanlardan devleti koruma kılıfına sokuldu. lik konseyi, Moskova tarafından onaylanmayan, fakat SSCB’nın eylem“DS” kadrolarının kafası karışmasın diye, “ci- lerini kınayan bir karar aldı. Olayı kınayan İspanya, Hollanda v İsviçre, nai elemanlar ile devlet düşmanları” birbirinden şöyle ayrıldı. kendi atletlerinin bir saldırganın sporcularıyla birlikte olmasını isteme“Polonya, Macaristan ve Yakın Doğu’daki olaylarla ilgili olarak ülke- diğinden dolayı, 1956 Melbırn Olimpiyat Oyunlarına katılmayı ret etti.
Bulgaristan Türklerinin Sesi
Cebel, SPA Merkezi Olma Yolunda
Cebel (Şeyhcuma) Belediye Başkanı Bahri Ömer, “Cebel, güvenli adımlarla kaplıca turizmine doğru yürüyor. İlçe merkezinde termal su akacak. Yerel yönetim, Cebel kasabasının çevresinde bulunan maden suyu kaynağından kasabaya su getirecek boru hattı projesine devletten finansal destek sağlamayı başardı. Bakanlar Kurulu’nun 192 sayılı kararıyla “Cebel Kaplıca Alanında 3 Sayılı Sondaj Kuyusundan Su Getirecek Boru Hattı Projesi”nin uygulanması üzere ulusal bütçeden 350 bin leva tahsis edildi” diye bildirdi. Bahri Ömer, “Şu anda projeyi üstlenecek müteahhit firmanın seçimi üzere ihale prosedürü gerçekleştiriliyor. İhaleye iki firma başvurdu. Fiyat teklifleri değerlendiriliyor” diye sözlerine ekledi. Belediye Başkanı, hava şartları müsait olduğunda proje uygulama süresinin 3 ay olduğunu belirtti. Bahri Ömer, “Projede termal suyun kasabada bulunan pompa istasyonuna getirilmesi öngörülüyor. Termal suyun debisi saniyede 6,58 litre olacak. İşletme ruhsatı alındıktan sonra SPA kompleksleri ve otellere termal su aktarımı yapılması mümkün olacak. Bu ilçede yeni bir uygulama olacak ve ilgili prosedürlerin Belediye Meclisi tarafından onaylanması gerekecek” dedi.
Ekim - 2016
Bulgaristan’ın 2017 yılı Bütçe Kanunu Tasarısı yayımlandı Bulgaristan Maliye Bakanlığı, Bulgaristan’ın 2017 yılı Bütçe Kanunu Tasarısını yayımladı. Gelecek yıl, ekonomideki artışın yüzde 2.5 oranına kadar yavaşlaması, asgari maaşın ise yüzde 10 oranında artması bekjleniyor. 2017 yılında yeni dış borç anlaşmasının imzalanması öngörülmezken bir sonraki üç yıl zarfında devlet borcunun GSYH’ın yüzde 25 oranını oluşturması bekleniyor
alanlarda mali kaynakları artırarak AB’nin 2017 yılı için bütçesini onayladı. Bulgaristan’ın Avrupa milletvekili Andrey Novakov şu yorumda bulundu: “Tarım ve Rus ambargosundan sonuçlarla başa çıkmak için 600 milyon değerinde daha çok kaynak öngörülmüştür. Gençlik istihdamı için bir buçuk milyar daha çok yükümlülük üstlendi. Bağlanmış bir Avrupa için demir yolu hattı, köprü ve yollar için 400 milyon daha çok öngörüldü. Bulgaristan’ın bu imkanlardan faydalanacağından eminim”.
Başmüftülük Merkez Camii İmam Hatiplerine seminer düzenledi
Bulgaristan Müslümanları Başmüftülüğü, Aktif Merkez Camii İmam Hatiplerine yönelik Şumnu İmam Hatip Lisesinde 3 gün süren seminer düzenledi.
29 Ekim’de başlayan Seminer 31.10.16 sona erdi. Programa iştirak eden Merkez Camii imamlarına yönelik seminerleri vermek üzere Başmüftü Yardımcısı Dr. Ahmed Hasan Bahadır, Sofya İslâm Enstitüsü Rektör Yardımcısı Dr. Akif Topuz, İzmir ve Manisa Eğitim Merkezleri Müdürleri Ramazan Bozkurt ve Abdurrahman Akkuş ve Kırcaali Müftüsü Beyhan Mehmed iştirak etti.
Mustafa Çıtlak Eğitim Merkezi Kur’an okutmanı Hacı İsa Hoca ve Ev sahipleri konumunda Şumnu Müftüsü ve İmam Hatip lisesi Müdürü Mesut Mehmed ile Şerif Hüsnü Hocalar katıldılar. Mahalle ve muhitin kaderini müspet Seminerist Hocaların yanı sıra İrşad Bölümü Başkanı Halil Hocov, Şumnu yönde değiştiren hoca efendilerin top-
lumla temaslarında dikkat etmeleri gerekli hususların mütalaalarının yapıldığı seminerin son gününde onur misafiri olarak Başmüftü Dr. Mustafa Hacı da iştirak ederek “beşikten mezara kadar öğrenilen ilmin” rihletine çıkan hoca efendileri tebrik etti, tavsiye ve önerilerini dinledi.
Bulgaristan’da yasal göçmenlere yardım programı başlatılıyor
2020’de ülkedeki iş piyasasının dörtte birini Romanlar oluşturacak
Bulgar Kızıl haç derneğinden , AB topraklarında uluslararası himaye almış ve Bulgaristan’da üçüncü ülkelerden gelen ve yasal olarak ikamet eden kişilere yardım projesi başlatıldığını bildirdiler. Örgüt idari ve hukuksal hizmet, tıbbi, psikolojik ve sosyal yardım, kurumlarla iletişimin kolaylaştırılmasını sağlayacak. Bulgaristan’da 1 Ekim itibarıyla Afganistan’dan resmen 6 564 , Irak’tan 3 731, Suriye’den 1629, Pakistan’dan 1283 ve İran’dan 311 kişi kaydedilmiştir.
AB tarafından Bulgaristan’a ait şimdiki monitoring durdurulacak
AP 2017 yılı Eylül ayına kadar Avrupa Komisyonunun AB’ndeki tüm ülkelerde demokrasinin ve hukuk üstünlüğünün gözetimine ait yeni mekanizma sunmasını kararlaştırdı. Bu karar şimdiye kadar sadece Bulgaristan ve Romanya için uygulanan monitoringi iptal etmektedir. Avrupa milletvekilleri adalet ve işişlerinde denetimin sadece Bulgaristan ce Romanya’ya yönelik uygulanmasının ayrımcılık olduğunu yorumladılar, çünkü benzer sorunlar başka AB devletlerinde de mevcuttur.
5
Musa Vatansever Cumhurbaşkanlığı seçimi ve Türkler
Avrupa Parlamentosu Bulgaristan için öncelikli olanBulgaristan alanlar içiniçin kaynakları artırdı öncelikli olan
Strasbourg’da Avrupa milletvekilleri, tarım, Rus ambargosu yüzünden tazminatlar, gençler arasındaki işsizlikle mücadele, altyapı projeleri ve bilimsel araştırmalar gibi
“Çok ta uzak olmayan 2020 yılında ülkedeki iş piyasasının dörtte birini Romanlar oluşturacak” sözlerini kullandı Eğitim Bakanı Meglena Kuneva bTv televizyon kanalında dokuzuncu sınıfa geçen Roman çocuklarına 30 avro tutarında bursların verilmesi fikri ile ilgili detayları aktarırken. Burslar için tahsis edilen 500 bin avroluk kaynakların yüzde 60’lık bölümü uluslararası bir Roman fonu tarafından sağlandı. “Roman ailelerinden olan çocuklar okula gitmek için daha büyük sıkıntılarla mücadele ediyorlar” diyen Bakan Kuneva, her yıl okullardan ayrılan 2000’den çok çocuğun büyük bir bölümünün Roman olduklarına dikkat çekti.
İstenmeden gelen hayırdan kötüsü yoktur. Bulgaristan başbakanı ve GERB partisi başkanı Borisov, 6 Kasım 2016 Cumhurbaşkanı seçimi arifesinde yaptığı konuşmalarda “Kaz kafalı, uzun abalı” olduğunu defalarca gösterdi. 200 kişilik en lüks araçlarla donatılmış, hepsi Versaçe takım elbiseli, besbelli modanın gereğine uyan kravatsız ama kalın enseli, siyasetçiden başka her bir tipe benzeyen propagandacı ekibe katılanlar bastonlu köylü ve kasabalılarda “ama ne yapacaklarsa yapsınlar, başımızdan def olsunlar” tövbesi ettiriyorlar. Bu insanların kalın enseli oldukları kadar “kalın kafalı” oldukları da uzaktan belli olduğundan, hakkına düşen 2 köfte ve iki dilim ekmeği naylon paket içinde alıp, herkes evine dönüyor. Cumhurbaşkanı adayı Tsetska Tsaçeva her gün takım elbise değiştiriyor, ekibine 2 kuaför almış, saçları her sabah yeniden yapılıyor. 20 günde 200 yerde halkla kucaklaşma programı gerçekleştiriliyor. Konuşmalarda söylenen sözler hep aynı. Aday Tsaçeva “bizim anamızdır”, “Bulgaristan’ın en iyi hukukçusudur.” İnsan anlayamıyor, Cumhurbaşkanlığı makamına mahkeme başkanlığımıdır, nedir. Hangi davaya hazırlanıyoruz. Rusya ile Strazburgta “atom elektrik santrali radyatör davasını” zaten kaydettik, istesek de istemesen de 1 milyar 260 milyon Euro’yu ödemek zorundayız. Komünizm suçları davasını başlatacaklar desek, “zaman aşımına uğradı” dendi. Bulgar ulusunu ve toplumunu birleştirme davasını üslenecek desek, “Türkleri, Pomakları ve Çingeneleri, DPS ve DOST partilerini ne arka kapıdan ne de ön kapıdan iktidara yaklaştırmayacağız” diyor. Yani toplumu birleştirmek gibi bir dava zaten yok. Türkler devlet makamlarından zaten söküldü. Aldığımız en büyük devlet görevleri “trafik polisi” ve ya “mahalle bekçisidir”. Şu da var tabi, Tsaçeva bir avukat olarak davaya girmemiş, mahkeme başkanlığı yapmamış, hep o belediyelerde işleri telefonla hal eden konumda bulunmuş, bu bakıma ben onun göreceği bir davayı da göremiyorum. 10 yıldan beri de meclistedir, orada da adalet komisyonunda değil, hep başkan veya başkan yardımcısı görevlerinde bulunuyor. Adalet reformu yapar umudu besleyen yok. Çünkü Bulgaristan adalet sistemini kaskatı katılaştıran GERB hükumeti zaten başsavcılığın desteğiyle ayakta duruyor. İşte böyle bir ortamdayız. Bu kadar katı ve sert bir Türk düşmanlığı bir iki yıl öncesine kadar yaşanmamıştı. Saldırı ortamında gelişen seçim kampanyasından söz ediyorum. Unutmayalım ilk kez 20 gün önce, belki de Bulgaristan tarihinde ilk defa “Türklere Ölüm!” sloganı yükseltildi. Irkçılık tüm sınırları taşırdı, amma sabrın da bir sınırı var… Türk bölgelerinde seçim buluşmalarında Türkçe konuşmak yasak olduğundan polisler zaten halkın kafasına dikilmiş, hareketlilik yok. Türkün Türk’e Bulgarca propaganda yapması, hitap etmesi, hatta selamlaşması bile yakışı kalmıyor. Ortaya düşen ilk söz “Bırak şunu Bulgarlaşmış” oluyor ve olay bitiyor. Elektrik direklerine yapıştırılmış aday portrelerine bakan yok. Aslında cumhurbaşkanlığında bir umut kapısı gören de yok. 5 yıllık görev süresinde, daha önce seçtiğimiz 4 başkandan Türk köylerine hayır götüren birini göstermek mümkün değil. Aralarında iyi diye göstermeye çalıştığımız Rosen Plevneliev’in görev süresinde yapılan en büyük iş Türkiye sınırına tel örgüsünü örmek oldu. Türk Müslümanlara karşı da üç, yüz karası yasa çıktı. Serbestçe oy kullanmamız, 35 sandık kısıtlamasıyla, seçim mitinglerinde Türkçe konuşma yasayla vb rafa kaldırıldı. Kimi seçersek seçelim hepsinin ilk işi Türk düşmanlığı siyasetine biraz daha zehir ve otalak atmak oluyor. Cumhurbaşkanlarından herhangi biri 5-10 Türk öğrenciye burs verdi mi? Yok! Verecek mi? Yok! Hiç istemediğimiz, yüzüne katil dediğimiz, 1989’da ayaklanıp devirdiğimiz Todor Jivkov bile Türkiye Başbakanı Bülent Ecevit’le beraber Bulgaristanlı Türklerin karşısına çıkmıştı. Söylediği her söz yalan da olsa, konuşma yapmıştı. Yenilerin diyecekleri tek söz kalmadı. “Alın başınızı gidin de kurtulalım sizden!” diyecekler de henüz “kızım sana söyledim, gelinim sen anla” havası sürüyor. Devamı www.bghaber.org
6
e k i m - 2016
Müstakbel Bulgaristan Cumhurbaşkanı ALİ MURAT
Dünyayı geliştirerek ileri götüren çelişkilerin kavgasıdır. Ali Murat 29 yaşındadır. Doğum yeri, dünya tarifinde en büyük imparator olan Büyük İskender’in (Aleksandır Makedonski) /MÖ. 356 – MÖ. 323/ babası II. Filip tarafından kurulan Filibe (Plovdiv) şehrinin Yeni Mahalle (Skobelovo) semtidir. Bu kadim şehrin merkezinde dana besiciliğiyle geçinen ailesine yardım ederken okula gitmeye zaman bulamamıştır. Fakat her taşı tarih olan bu şehirde göğe baktıkça “Nöbet Tepeyi” gören genç Ali ben burada Kimliğimin Nöbet Eriyim bilincine ulaşmış ve bu gerçek onun hayatını belirlemeye başlamıştır. Yakın zamanda o, bu işin çok derin olduğunu, yalnızca “Saat Tepe” ile “Nöbet Tepe” ve bir kaç eski cami ismi ve şu an ayakta kalan Muradiye ve İmaret camileri ile “Maritsa” ırmağının anadilimizde adının “Meriç” olduğunu bilmekle olmayacağını fark etmiştir. Çünkü 2 500 yıl derin tarihi olan bu kentte kendi, eşi Emine, ailesi, evlatları ve beraber yaşadığı 70 bin Yeni Mahalleli hak etikleri yeri bulabilmeleri için o, kazma kürekle gece gündüz gömü arayan yerli Bulgarlardan farklı olarak, hiçbir iş için geç değildir deyip kitaplara sarılmış ve bilim deryasına dalmıştır. Onun heybetli vücudunu gece okulu sıralarına ve kalın parmakları arasına tükenmez sıkıştıran aynı apartmanda yaşadığı, her gün merdivende, kapıda, yolda, bakkalda defalarca karşılaştığı, selamlaştığı insanların sokak lambası ışığından ötesini görememesidir. Yaşadığı ve büyüdüğü sokağında Türk dilinde anlaşan ve hepsi de Müslüman Milletten oluşa gelen bilinçle hayat kuran bu insanların mahallenin bir adım dışında “Rom”, “Tsiganin”, Romen”, “Mangal”, “Çips” falan filan olması gün boyu kaynayıp taşan mahallenin keyfine keder olmasa da, Ali’yi düşündürmeye başlamıştı. Bir cismin bir adı olur gerçeğini bildiğinden önce onlara bu kadar çok takma at (etiket) takılmasının amacı üzerinde düşündü. Kendisi boylu poslu ve güçlü olduğundan ona “mangal” diyen yoktu, ama “kara kazan” anlamına gelen bu yapıştırma Çingene çocukları için çok sık kullanılıyordu. Şehirde giderek daha sık rastladığı Afrikalı zenciler onlardan daha koyu tenli olsalar da, onlara “Hey Mangal” diye hitap edilmiyordu. Bulgarların hamam kültürü olmadığından, şehirde Osmanlıdan kalan ve Meriç boyuna dizilmiş güzelim göbek taşlı hamamlardan hepsi kapanıp müze haline getirildiği ve Yeni Mahalle’de sıcak su tesisatı olmadığından ve elektrik faturası ödemeye güçleri yetmediğinden “kara kazan” etiketini söküp atmak için bir yol buldular. Tarihin Osmanlı katı altına inip, 50 km uzaktaki Hisar kasabasında hala çalışan 7 Roma hamamını keşfedip terden tozdan kokudan zorluklardan kurtulma, gelin hamamı, kaynana hamamı vb. yolunu kaynak kükürtlü suda haşlanmakla çözmüşlerdi. Kafa karıştırıp tarih unutturmanın baskın ortamında, Yeni Mahallelilere kişisel sağlığa uygunluk gibi çok önemli bir soruna çözüm bulmada öncülük eden Ali Murat’a danaların arasında gelen ve ahır kokan biri olarak bakanlarının yüzünde git gide tebessüm ve saygın sıcaklık belirdi. Gece lisesinin son sınıfına giderken bir akçam Hürriyet ve Şeref Partisi’nin genç lideri Korman İsmailov yolunu kesti. Sofya’dan gelmişti. 2015 güzünde yapılan yerel seçimlerde onu Filibe Belediye Başkanlığı Danışman adayı göstermek istediğini, sevilen ve sayılan bir genç olduğunu ve Yeni Mahallelilerin sorunlarını çöze çöze yetişeceğine ve bir halk lideri olacağına daha ilk görüşmesinde söylemişti. Türkçemiz, okulda, sokakta, toplantı ve mitinglerde yasaklanalı, Sofya radyosundan yanık sesli sanatçıların büyüleyici şarkı ve türküleri çalınmaz olduğundan beri, “Türkçe Bulgaristan’da ikinci resmi dil olmalıdır.” diyen ve bu ilkesel konumu programına alan parti liderini karşısında görmesi onu çok etkiledi ve yüreklendirdi. Teklifi daha ilk görüşmede kabul etti ve seçildi. Bulgaristan’da belediye danışmanlığı, muhtar, belediye başkanı, milletvekili ve Cumhurbaşkanı seçilmek isteyen bir kişiden diploma istenmediğinden dolayı, ondan da “Tahsilin nedir? Diploman var mı?” diyen olmadı. Gerçek şu ki, yarası ne kadar acırsa acısın, 10 Yüksek Okullu Filibe’de Belediye Başkanlığı “Eğitim Komisyonu” üyesi olan Ali Murat’ın lise diploması olmadığı gibi, eğitim düzeyinde gönül rahatlatan bir ışık da yoktu. Çünkü son sınıfta Bulgar dilinden notu orta (2,63) ve Felsefe dersinden de orta (3.29) olsa da bir daha sınav verip düzeltme yolu açıktı. Öyle de yaptı. İkinci denemede Bulgar dilinden orta (3,29) alarak, orta (2.63)’ten kurtuldu. Bu ona yeni bir kapı açtı, öğrenim yolunu kapayan büyük çelişkiyi aşmış ve Yüksek Enstitüye yazılma yolu birden bire ardına kadar açılmıştı. Bulgaristan’da bazı Yüksek Okullarda başarı alt sınırı yoktu ve o da Yüksek Tarım Enstitüsüne yazıldı. Tarım Mühendisi olacaktı. Korman İsmailov partisinde siyasi deneyim, belediye meclisinde idari deneyim ve muhabir öğrenci olduğu yüksek okulda bilgi toplayarak milletvekili olmayı düşünmeye başladı. Yeni Mahalliler ona baktıkça kafasının etrafında bir aydınlık görmeye başladılar. Bu gençten Bulgaristan’a Cumhurbaşkanı olur diyerek onunla gurur duymaya başladılar. Ali Murat ana dili olarak Türkçeyi kabul ediyor. Ülke resmi ve iş dili olarak da Bulgarcayı kullanıyor. Onun Bulgar dilini öğrenmede zorlandığı ortadadır. Gittiği okul zihnini Bulgarca (düşünemiyor) açamıyor, rüyaları Türkçe. Bulgarca konuşulanı anlıyor.Yanlışsız yazamıyor. Hazır cevap verir biri olmuş. Bulgarca düşünemiyor. Belediyede de Bulgarca karar alacak durumda değildir. Cevap verirken duygularına dayanıyor, onlara güveniyor. Türkçeyi yalnız bir aile ve ortam dili olarak, okul dışında, kitap görmeden, Türk kültür hayatı zenginliğine dalıp çıkmadan, Türkçeyi doya doya içmeden, gramersiz, edebiyatsız, tarihsiz, fıkrasız, efsanesiz, geleneksiz geniş bir dil havzasını kaynak olarak kullanmadan kullanıyor. 29 yıl bir defacık da olsa bir Türk kütüphanesine girmeden, Türkçe bir kitap okumadan, bir Türk piyesi izlemeden öğrenmiş öğrenebildiği kadar anadilini. Sohbet ediyoruz. “Anadil çok önemli bir nimet.” diye anlatıyor Ali Murat. Şimdi DOST lideri olduğu yıllarda HÖH-DPS başkanı Yeni Mahalleyi ziyaret etmişti. O yıllarda Yeni Mahalle oyunu HÖH-DPS partisine veriyordu.
Bulgaristan Türklerinin Sesi
Emeklilerin akademik startı artık mümkündür Zengin bir yaşam ve meslek tecrübesi biriktirerek, emeklilik yaşına geldiği için yoğun iş çalışmalarına son vermek zorunda kalan bir kişinin neler yapması gerekiyor? Bu, Bulgaristan’da ‘60+ ‘diye ‘altın yıllarına’ giren çok sayıda erkek ve kadının gündeminden bir sorundur. Televizyon seyretmek ve aile doktoruna gitmekten ibaret ‘ ‘birşey yapmamanın’ kısır döngüsünden kurtulmak amacıyla ‘üçüncü yaştan’ bir grup entelektüeller Sofya’da Ulusal ‘Üçüncü Yaş’ Bulgar Üniversitesi’ni meydana getirdiler. Avrupa’da bilinen bu model, yaşlıların bilgi ve becerilerini belirli seviyede tutan ve çıkarlarını savunan bazı üniversitelerin çalışmalarına dayalıdır. Bulgar Üniversitesinin ilk akademik yılının açılması sağlıklı yaşam ve beslenme, olgunluk yaşına özgü hastalıkların tedavisi konulu konferanslara göste-
rilen büyük ilgi ortamında geçti. Üniversite, emeklilerin meslek kalifiyesinin artırılması ve diğer alanlarda kalifiye kurslarında eğitim görmelerini öngörüyor. İnsan kaynakları ekonomisi uzmanı olan Üniversite Rektörü Ganço Popov bu konuda şunları belirtti:‘Üniversitemizi kurmadan önce, ülkemiz insanlarını ne gibi sorunların meşgul ettiği konusunda bir kamuoyu araştırması gerçekleştirdik. Herkes, ilk sırada bilgisayar ve mobil uygulamaları kullanma becerisini gösteriyor. Bizdeki yaşlılar, evlerinde tek başına kalmaları ve çevrelerinde kimsenin bulunmadığının olumsuzluklarını çekiyorlar.Bütün bakanlıklara teknik yardım için başvurunca Bölgesel Gelişme ve Bayındırlık Bakanlığı bize 10 adet dizüstü ve 10 adet masa üstü bilgisayarı sağladı. Öğretim üyelerimiz emekli
kulüplerine konukluk edebilmesi ve oralara da bu teknik araçlarından göndermemiz amacıyla bazı belediye başkanları ile anlaştık. Sevinçle şunu belirtmem gerek ki, onlar bize anlayış gösteriyor ve toplumsal binalarda ücretsiz olarak salonlar temin ediyorlar. Öğretmenler de bizden ücret almıyorlar. Bundan sonraki konferans modülü yurttaş haklarının savunulması, malmülk ve mali hilelerden korunma mekanizmasına adanacak.‘ ‘Üçüncü Yaş’ Üniversitesi, emeklileri ilgilendiren sosyal sistem ve sorunlara dayalı olarak öz bilimsel ve araştırma çalışmalarını da geliştirecek. Ülkemizde mevcut sivil toplum kuruluşları ve kulüplerin birleştirilmesi ile hassas sorunlar çözüme bağlanırken üniversiteden öğretmenler ve dostlardan bir ‘baskı grubu’ oluşturulacak.
10 Ciltlik Büyük Türkçe Sözlük Bulgaristan Her Yıl 70 Bin Kişi Azalıyor
TİKA’nın yayınladığı 10 ciltlik Büyük Türkçe Sözlüğe 70 bin yeni kelime eklendi.
70.000 YENİ KELİME
Yaşar Çağbayır’ın sözlüğü hem baskı kalitesi hem de geniş içeriğiyle çok önemli bir eser olarak kayıtlara geçmişti. Çağbayır’ın hazırladığı sözlük TİKA tarafından “prestij eser” olarak yeniden basıldı. Yeni baskıda sözlüğe 70.000 kelime daha eklenmiş. Yeni eklenen kelimelerle sözlükteki kelime sayısı 314.000 kelimeye yükselmiş. TİKA’nın baskısı kitapçılara dağıtılmayacak ve prestij olarak çeşitli kurumlara hediye olarak
verilecek. Ancak iyi haberler bununla sınırlı değil çünkü sözlüğün esas yayımcısı olan Ötüken Yayınları, 5 Cilt olarak yayımı bulunan bu sözlüğü, kısa süre içerisinde eklemeleri ile birlikte yeniden yayımlayacak.
Şeytan Adası Belene
Bulgar arşivlerinin sırları bir sergide seriliyor
Belene kampında
yaşadıklarını kitabında anlattı
İzmir’in Aliağa ilçesinde yaşayan Bulgaristan göçmeni 84 yaşındaki Halittin Altınarda, Türklerin kültürlerini, dini yaşayışlarını unutması için kullanıldığını iddia ettiği Belene kampında yaşadıklarını bir kitapta anlattı.
Koca Balkan’da terk edilmiş bir köy evi. Uzmanların görüşü: Bulgaristan nüfusu her yıl 70 bin kişi azalıyor. Şimdi doğumda bir patlama olsa bile, nüfus artışının ilk sonuçları 20 yıl sonra hissedilecektir. Her yıl orta büyüklükte bir şehir Bulgaristan haritasından siliniyor. 27 yıldan beri her yıl ülkemiz ortalama 70 bin kişi azalıyor. Bu veriler, uzun süren bir araştırmadan sonra, Sofya Üniversitesi Jeoloji ve Coğrafya Fakültesi Dekanı Georgi Bırdarov tarafından açıklandı. Demografik durum her ülkenin sosyal ve ekonomik gelişmesinin bir türevidir. Nüfus tükenmesinin kötü etkileri sonradan belli olur. Şimdi nüfus artışında patlama yaşansa bile ilk sonuçları ancak 20 yıldan sonra alınabilir. Bulgaristan’da nüfus azalması temposunda bir değişiklik gözlenmiyor.
korumak için neler yaptığı soru işareti gayet doğaldır. “Arşivler” Devlet Ajansı Başkanı Doç. Mihail Gruev bu soruya cevaben şunları açıkladı: “Son yıllarda arşiv belgelerinin kayda alınmasından başlayan ve onların dijital bir belleğe aktarılmasından geçen geniş çaplı bir dijitalleştirme yapıyoruz. Ajansın internet sayfasında anahtar kelime ile arama yapılabildiği bir bilgi sistemi var. Böylece insanlar, olaylar, hatta geçmişten yakınları için bilgiler arayabiliyor. Bu ulaşımı genişletmeye çalışıyoruz, ama bu, yıllar alacak bir süreçtir. Arşivleri iyi gelişmiş ülkelerde dijitalleştirme yüzde 8 “Arşivler” Devlet Ajansı, 65’inci yıl- oranında. Maalesef bizde bu oran daha düşüktür.” dönümünü kaydetti. Bu vesileyle milli arşivde ne gibi servetler korunduğunu göstermek amacıyla birkaç etkinlik düzenlendi. “Arşivler” Devlet Ajansı yetkilileri, içinde kâğıt belgeler, sanat ve tarih eserlerinin korunduğu ve dijitalleştirme yapıldığı modern bir arşiv gözler önüne serdi. ayramı vesilesiyle ajans, ülkedeki bütün arşivler için açık kapılar günü ilan etti. Ziyaretçiler, Merkez Devlet Arşivi ve Sofya Devlet Arşivi’nin okuma odalarında eşsiz ve çok değerli belgeler görme şansını yakaladı. Restorasyon ve belge koArşiv, insanların ilgilendiği her şeyi buruma deposuna erişim sağlanmıştı. Bu, arşiv sis- labildiği yerdir. “Arşivler” Devlet Ajansı, geçteminde yapılan çalışmaların küçük bir parça- tiğimiz yıllarda ajansın çalışmalarına katkı sıdır ve bu çalışmalar her modern arşive hastır. sağlamış ve arşive kaybolduğu sayılan eşAslında Bulgar devlet arşivi, ne kadar bü- yalar bağışlayan insanları tanımak istiyor. yüktür ve içindeki değerli tarih eserleri nasıl korunmaktadır? Bununla ilgili ayrıntıları “Arşivler” Devlet Ajansı Başkanı Doç. Mihail Gruev tarafından öğreniyoruz: “Arşivlerin kaliteli korunması için hava sıcaklığı ve belli nem seviyesi gibi özel şartlar mevcut olmalıdır. Çok az arşivde bu kriterlere uyulmakta. Ajansın sisteminde iki merkez arşivi var. Bunlar Sofya’daki arşiv ve Veliko Tırnovo’daki Merkez Askeri Arşivi’dir. Ülke genelinde ayrıca 28 bölgesel arşiv de var. Her birinin birkaç binası var. Ama bu binalar, gerekli standartlara uymuyor. Düzenli ve bakımlı bir arşivin tutulması, pahalı bir teşebbüstür. Geliş“Arşivler” Devlet Ajansı Başkanı miş ülkeler bu çalışmalara çok yatırım yapıyor, Doç. Mihail Gruev, son olarak şunları söyçünkü arşivler, her milletin geçmişinin hatırasıdır.” ledi: “İnsanları daha çok arşivlere başvurmalarına çağırıyorum. Arşivde çok değerli tablo, Milli zenginlikler tehdit altında olduğunda fotoğraf ve belge korunuyor. Bunlar, bizleri zendevletin bu önemli tarih eserlerini ve belgelerini ginleştirebilen geçmişimizin farklı parçalarıdır.
Bulgaristan Türklerinin Sesi
4. TÜRK DİLİ KONUŞAN ÜLKELER MİLLÎ KÜTÜPHANE BAŞKANLARI TOPLANTISI
‘’4. Türk Dili Konuşan Ülkeler Millî Kütüphane Başkanları Toplantısı’’ 14-17 Kasım 2016 tarihlerinde Türkiye Cumhuriyeti Milli Kütüphanesi ev sahipliğinde Ankara’da gerçekleştirildi. Türk Cumhuriyetlerinin bağımsızlıklarının 25’inci, Millî Kütüphane Başkanlığının ise 70’inci kuruluş yıl dönümü vesilesiyle Türkiye’de gerçekleştirilmesine karar verilen 4’üncü konferans Türk dünyasını Ankara’da bir araya getirdi. Türkiye Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanı Nabi Avcı ile TÜRSOY Genel Sekreteri Düsen Kaseinov’un açılışını yaptığı konferansta Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Türkmenistan, Başkurdistan (RF), Gagavuzya (Moldova) Millî Kütüphaneleri ile KKTC Devlet Kütüphanesi, Özbekistan Ziyo Uz Kütüphanesi ve Kazakistan Millî Akademi Kütüphanesi yer aldı. TÜRKOY’un Türk dili konuşan ülkeler arasındaki kültürel ve sanatsal işbirliğinin artması için çok yararlı faaliyetlere imza attığını belirten Bakan Nabi Avcı açılışta yaptığı konuşmada, düzenlenen toplantı ile Türk dünyası arasındaki sinerjiye yeni bir halka daha eklendiğine vurgu yaptı. OrtakTürkkültürününgelişmesivekültürelişbirliği için çok güzel işler yapıldığına işaret eden TÜRKSOY Genel Sekreteri Düsen Kaseinov ise konuşmasında işbirliğinin derinleşerek artması temennisinde bulundu. TÜRKSOY Genel Sekreteri Düsen Kaseinov konuşmaların ardından Kültür ve Turizm Bakanı Nabi Avcı’ya madalya takdiminde bulundu. TÜRKSOY’a üye Türk Cumhuriyetleri ve gözlemci ülkelerin millî kütüphaneleri arasındaki işbirliğini geliştirmek ve en yeni gelişmelerden haberdar olmak amacıyla Türkiye’nin Millî Kütüphane Başkanlığı öncülüğünde düzenlenmeye başlanılan konferansların ilki 2007 yılında yine Ankara’da toplanmıştı. Türk dünyasının buluşturan konferansların 3’üncü toplantısı Kırgızistan’ın başkenti Bişkek’te gerçekleştirilmiş ve bir sonraki genel toplantının yine Türkiye’de düzenlenmesi kabul edilmişti. Millî Kütüphane Başkanlığı Yunus Emre Toplantı Salonunda düzenlenen konferansın konukları buluşmanın ikinci günü Anıtkabir ziyareti ile başlarken, Ankara gezilerinde Anadolu Medeniyetleri Müzesi ve Koç Müzesini de ziyaret etmiştir.
Ekim - 2016
10 Bin Eserlik Gastronomi Kütüphanesi
İzmir’de inşaat mühendisi Ayşen Nazlı, Osmanlı ve Cumhuriyet Dönemi Türk mutfağı başta olmak üzere, dünya mutfaklarının lezzetlerinin tariflerinin yer aldığı yemek kitaplarından oluşan 10 bin eserlik bir kütüphane kurdu. Osmanlı ve Cumhuriyet Dönemi’ndeki Türk mutfağının yemek kitapları başta olmak üzere dünya mutfaklarının tadlarının tariflerinin yer aldığı, 1833 yılından bu yana çıkan, çeşitli dillerdeki 10 bin kitaplık bir gastronomi kütüphanesi kuran inşaat mühendisi Ayşen Nazlı, burasının kapılarını akademisyenlere, araştırmacılara, öğrenci ve gurmelere açtı. İnşaat mühendisliği yapmanın yanı sıra dünya yemek kültürüne meraklı olduğunu anlatan Nazlı, bu nedenle dev bir koleksiyon oluşturduğunu söy-
ledi. Bu kitapları, gastronomiye meraklı nesillere bırakmak istediğini söyleyen Ayşen Nazlı, şöyle dedi: “19’uncu Yüzyıl başlarından itibaren Bedevi, Anadolu, Osmanlı, Cumhuriyet döneminin mutfak kültürü ile ilgili kitap ve belgelerin ve objelerin yanı sıra tüm dünya mutfaklarının birçok dilde, ünlü yazarlar tarafından yazılmış olanlarının da aralarında yer aldığı 10 bin eserden oluşan koleksiyonu, bütün araştırmacıların hizmetine sundum. Bu eserler için Eşrefpaşa Caddesi üzerindeki, kendime ait geniş bir ofiste kütüphane ortamı oluşturdum. Türkiye’de benzer içerikte bu kadar geniş kapsamlı bir kütüphane yok. İstanbul’daki Boğaziçi Üniversitesi başta olmak üzere birçok üniversiteden akademisyenler, araştırmacılar, bu okullarda eğitim gören öğrenciler, gurmeler buraya gelip, bu yayınlardan faydalanıyor. Gastronomi konusunda çıkan tüm yayınları takip ediyor, her gün kütüphaneme bir yenisini kazandırıyorum. İleriki yıllarda, bu kitapların kıymetini bilecek bir kuruluşa, tüm eserleri bağışlamak istiyorum.”
Türk Dünyası Vakfı Urfa’da toplandı Türk Dünyası Vakfı Mütevelli Heyeti toplantısı da, Bakan Avcı’nın başkanlığında Şanlıurfa Valiliğinde gerçekleşti. Türk Dünyası Vakfı Mütevelli Heyeti toplantısına Bakan Nabi Avcı ile birlikte Vakıf Yönetim Kurulu Başkanı Vali Güngör Azim Tuna, Yönetim Kurulu Üyesi Prof.Dr. Fazıl Tekin ve diğer mütevelli heyeti üyeleri katıldı. Bakan Avcı, “Bugünkü Şanlıurfa ziyaretimizin önemli bileşenlerinden birini de, Türk Dünyası Vakfının Mütevelli Heyeti toplantısı oluşturuyor. Türk Dünyası Vakfı, 2013 yılında Eskişehir’in Türk Dünyası Kültür Başkenti olması sürecinde kurulan ajansın devamıdır. Türk Dünyası Vakfı’nın Şanlıurfa’da da yapmayı planladığı etkinlikler var. Bunlardan bir tanesi de, daha önce iki tanesini Eskişehir’de gerçekleştirdiğimiz Bilim ve Kül-
tür Şenliği’nin üçüncüsünü Aralık ayı sonunda Şanlıurfa’da yapmak. Bu, ortaokul öğrencilerinin bilim alanında gerçekleştirdiği projelere yönelik bir şenliktir. Ciddi ödülleri vardır. Sayın Valimiz önceden Eskişehir Valisi olarak bilim kültür şenliklerinin organizasyonunu gerçekleştirmiştir. Bu yıl da inşallah Şanlıurfa’da, tüm Türkiye’den öğrencilerimizin de katılacağı uluslararası nitelikte bir şenlik, ortaokul düzeyinde öğrencilerin proje bazlı katılımıyla gerçekleştirilecek. Öğrencilerimiz için iyi bir etkinlik olacak. Ayrıca Türk Dünyası Kültür Vakfı olarak Şanlıurfa’da başkaca neler yapabiliriz, mütevelli heyeti olarak bunları görüşeceğiz. Sayın Valimize de, mütevelli heyetimize ve bizlere ev sahipliği yaptığı için teşekkür ediyorum” dedi.
Hoca Ahmet Yesevi Azerbaycan’da anıldı
‘’Hoca Ahmet Yesevi Uluslararası Bilimsel Konferansı’’, 31 Ekim 2016 tarihinde Bakü’de gerçekleştirildi. Azerbaycan Milli Kütüphanesi konferans salonunda, Azerbaycan Kültür ve Turizm Bakanlığı, TÜRKSOY, Uluslararası Türk Kültürü ve Mirası Vakfı, Ahmet Yesevi Üniver-
sitesi ve Azerbaycan Milli Kütüphanesi işbirliği ile gerçekleştirilen konferans, Hoca Ahmet Yesevi’nin 850. Yılına ithafen düzenlendi. Konferansın açılışında Azerbaycan Kültür ve Turizm Bakanı Birinci Yardımcısı Vagif Aliyev, TÜRKSOY Genel Sekreter Yardımcısı Prof. Dr. Fırat Purtaş, Uluslararası Türk Kültürü ve Mirası Vakfı Başkanı Günay Efendiyeva, Azerbaycan’da Atatürk Merkezinin Başkanı Nizami Ceferov, Ahmet Yesevi Üniversitesi Mütevelli Heyet Başkanı Prof. Dr. Musa Yıldız ve Tür-
kiye Milli Kütüphane Başkanı Zülfi Toman konuşmalar gerçekleştirdi. Konferansın Panel kısmında ise Hoca Ahmet Yesevi’nin hayatı, yaratıcılığı ve hikmetleri ile ilgiliAzerbaycan Devlet Pedagoji Üniversitesi Filoloji Fakultesi Dekanı Prof.Dr. Buludhan Halilov, Ankara Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Zülfikar Güngör, Makedonya Bilimler Akademisinden Prof .Dr. Numan Aruç ve TÜRKSOY Kazakistan Temsilcisi Doç.Dr. Askar Turganbay birer konuşma yaptılar. Konferans öncesinde ise Türkiye Milli Kütüphanesi, Ahmet Yesevi Üniversitesi Mütevelli Heyet Başkanlığı ve TÜRKSOY tarafından Bakü’ye getirilen Hoca Ahmet Yesevi kitaplarının yer aldığı serginin açılışı Azerbaycan Milli Kütüphanesi’nde yapıldı.
Yunus Emre Enstitüsü Uluslararası Çay Festivali’nde
Tokyo Yunus Emre Enstitüsü, Japonya’da düzenlenen Uluslararası Çay Festivali’ne katılarak Türk çayını tanıttı. Japon Hükümeti ve Parlamentosun-
dan temsilcilerin yanı sıra katılımcı ülkelerin büyükelçileri, çay tutkunları ve çay üreticisi 20’yi aşkın ülkeden heyetlerin katıldığı festivalde, değişik kültür-
lerde çayın hazırlanışına ve sunumuna ilişkin etkinlikler ilgiyle takip edildi. S h i z o u k a Va l i s i H a i t a Kawakatsu’nun ev sahipliğinde gerçekleşen festivalde, Yunus Emre Enstitüsünün standındaki görevliler, geleneksel Türk kıyafetleriyle Rize çayını simit eşliğinde konuklara ikram etti. Enstitünün standında, Vali Kawakatsu’nun Özel Kalem Müdürü Go Kubota da çay servisi yaparak görevlilere destek verdi. Dünyanın en eski çay festivali olarak bilinen ve her yıl ortalama 500 bin kişinin ziyaret ettiği festival, kasım ayı boyunca devam edecek.
7
BGSAM
Seçim Yasasındaki Türk Düşmanlığı Halkın Cumhuriyeti miyiz yoksa Başbakan Cumhuriyeti mi? Bizde iktidarın ayarı birkaç ayda bir bozulmaya başladı. Bu defa Başbakan Boyko Borisov kabineyi ayar etmeye çalışırken, halk meclisine girip bir ay tatile giren milletvekillerini göreve çağırması, aslında başka bir ayarı ciddi şekilde bozdu. Bu, Başbakan’ın Meclisi kendi başına toplanmaya çağırma hakkı olmamasından kaynaklanıyor. Bulgar Anayasasında, tatile çıkan meclisin ancak Bakanlar Kurulu kararıyla toplanmasını öngörmüştür. Bu defa Bulgar hükümetini çatırdatan, bu yılın Nisan-Mayıs aylarında yapılan Seçim Kanunu değişiklikleri oldu. Bu değişikler, orta sağda merkezci GERB kabinesine her geçen gün biraz daha ısınan aşırı sağcı ve ırkçı güya “Yurtsever Cephe” partisi ile VMRO – Makedon komitacıları ortaklığının daha da sokulması ve isteklerini dayatması oldu. Bu iki gerici güç devletin ana makamlarını ele geçirme hevesindedir. Bulgar milliyetçilerinin hükümetten istekleri Türklerin ve Müslümanların devlet makamlarından ve yürütmeden sökülüp atılması ve meclisin Türklerin temel insan haklarını, eşit vatandaş hakkını çiğneyip, Bulgaristan’da yaşayan Müslüman Türklerle Türkiye Cumhuriyeti’ndeki yakınları arasındaki bağları koparmaya yöneliktir. Evrensel insan haklarını hiçe sayan ayırım ve düşmanlık öngören isteklerin sivri ucunda, 1989’dan beri Bulgaristan’ı terk etmek zorunda bırakılan vatandaşlarımızın en doğal insan hakkı olan çifte vatandaşlık hakkını kaldırmak ve Bulgaristan vatandaşı ve Avrupa Birliği vatandaşı olma hakkını ellerinden almaktır. 2016 Mayısında onaylanan seçim yasası değişiklikleri, Türkiye, Bulgaristan ve Avrupa Birliği vatandaşlığı olan 620 bin Bulgaristanlı Türkün seçme ve seçilme hakkını baltaladı. Demokrasi koşullarında Beşinci Cumhurbaşkanı seçimine soydaşlarımızın özgürce katılması sınırlandı. 35 sandık tavanı, 620 bin Bulgaristanlı Türkün en kutsal hakkını yok etmek için getirildi. Amaçlarında bizi Bulgaristan’dan soğutmak ve koparmak var. Türk seçmenin 26 yıldan beri Bulgaristan siyaseti üzerindeki sonuç belirleyen rolüne son verilmek isteniyor. Şimdi yani seçim gününe 19 gün kala toplanan meclisin halkın tepkisini tuşlamak için toplanarak seçim yasasında değişiklikler yapmaya çalışmasına dünyanın hiçbir ülkesinde rastlanmamıştır. Durumu bir futbol karşılaşmasıyla mukayese edersek, oyun esnasında kuralların değiştirildiğini görüyoruz. Daha önce böyle bir gelişme izlenmemişti. Başbakan Borisov otoriter davranışlarıyla bir yandan kendine sımsıkı bağlı olan katı komünist Tsetska Tsaçeva’yı Cumhurbaşkanı yapmaya çalışırken, öte yandan yürütmeyi işler duruma getirmek için milliyetçilere daha büyük ödünler veriyor. Yurtseverlik maskesi ardına gizlenen milliyetçi, ırkçı komitacıların dayatması üzerine Türkiye ile Bulgaristan devlet sınırına 3 metre yüksek tel örgü gerildi, gözetleme kamaraları yerleştirildi, askeri birlikler yerleştirildi. Türk ve Müslüman düşmanı ruha sahip aynı güçlerin meclise sunduğu başka bir yasayla Müslüman bayanların başörtüsü taşımaları yasaklandı. Onaylanma bekleyen başka bir yasa önerisiyle ise minarelerden ezan okunması yasaklanırken, camide Türkçe konuşmanın yasaklanması öngörülüyor. Bu istekler sözüm ona “soya dönüş” dönemi zulmünün açık devamıdır. Faşizm kokan son gelişmeler, bütün ülkede anti-Türk dalgayı hareketlendirip yükseltirken, keyfi hareketleri cezalandırılmayan hatta özendiriliyor. Faşist palazlanma sırtını GERB partisine dayarken, % 42 temizlenmiş olan ajan dosyalarına dayanan Bulgar demokrasisinde adaleti rüyada görebilmek bile hayaldir. Son açıklamalarda, askeri istihbaratın 16 bin dosyayı yok ettiği açıklandı. Bu 16 bin kişi arasında Türkler de olduğu bir gerçek olduğu kadar, böylelikle birçok siyasetçinin aklandığı ve görevde kaldığı gün gibi parlıyor. Bulgar devleti komünist rejimin ajan dosyaları üzerinde objektif bir çalışma yapılmasını finanse etmediğinden maada, öteki Doğu Avrupa ülkelerini de örnek almadı. Polonya’da totaliter komünist özün sökülüp çıkarılmasına ve geçmişin artıklarından kesinlikle kopma davasına her yıl 40 milyon Euro bütçe ayrılıyor. Biz geçmişin asla ölmediğini biliyoruz. Buna rağmen, 1944 öncesi faşist Bulgaristan’daki “Brannik” gibi faşizan gençlik örgütlerinin canlandırılıp diriltilmesine kesinlikle karşıyız. Totaliter komünist geçmişin baskı, terör ve zulmü nefes almaya devam ederken, faşizm dönemindeki kırıntı ve atıklara, halk düşmanlığına hayat hakkı tanınması kabul edilemez.
8
e k i m - 2016
Dost Parti Başkanı Bayrampaşa’da
Resim sergisi
Dost Genel Başkanı Bayrampaşa’da
Ankara Yunuz Emre Vakfına Ziyaret
Bulgaristan Türklerinin Sesi
e k i m - 2016
Bulgaristan Türklerinin Sesi
9
Resim Sergisini gezerken Celal hoca misafirlere tek tek resimleri anlatırken
Azerbaycan Bakü’den Karabağ Azatlık Teşkilatı Başkanı Akif NAGİ – Azerbaycan Karabağı savaşında yaşananları anlatırken
Afganistan’nın Faryab Valisi Said Enver Sadat – Afganistan Türklerini anlatırken
Yunanistan’dan Işık Ahmet de Batı Trakya’daki Türklük mücadelesini anlattı
Tüm Azerbaycanlılar Birliği Genel Başkanı Agil SEMEDBEYLİ-Azerbaycan _Bakü
Bulgaristan – Sabri İSKENDER Belene Mahkümü – Belenede kaldığı yıllarda orada yaşadıklarını anlatırken.
10
e k i m - 2016
Avşin BALKAN Bu Yokuş Çok Dik
Yaşam hakkı ve eğitim hakkı ihlal edilemez. Seçim öncesindeyiz. 26 yıldan beri ilk kez iyi kötü, yaş kuru serildi harmana, pala pırtı asıldı ipe ve her şey herkesin gözü önündedir. İlk kez parça parça bölündük, aynı harmana kimimiz sağdan kimimiz soldan bakıyoruz. Seçim günü harman savrulacak ve bakalım hangi rüzgâr daha güçlü esecek! Sağdan da esse, soldan da gelse savrulacak olan harman hep aynı harman. İpteki giysilere da öyle… Onlara da sağdan ve soldan bakıyoruz, kurumak için yalnız güneş olsa, o da yeterlidir. Bu seçim yarışında Bulgaristan’ın değiştiğine tanık oluyoruz. Herkes TV başında, sanki Cumhurbaşkanı küçük ekrandan seçiliyor. Önce herkes kalıp kalıp konuştu. İç ve dış siyaseti büyük sözlerle anlattı. Yüksek binaların cephe duvarlarına, bulvar kenarlarında ve kavşaklardaki büyük boy resimler bilbordlardan bize bakıyor ve konuşan gözler sanki oyumuzu istiyor. Köylülere 22 çeşit takvim dağıtmışlar. “Bu adam da kim ve ne işi var bizim evimizde” diyenler hiç birini takmamış, Baş Müftülük takvimini bekliyorlar. “Sözümüz sözdür!” diyenlerle ince pazarlık devam ediyor, bazı köylerde birer ton kömür için ısrar edilirken, dağ köylerindeki seçmen 5 litre ayçiçeği yağ ve bir çuval un için ayak diriyor. Aslında seçmenin verdiği mücadele çok yakın hedefli bir kavgadır. Köy yollarının onarımı, komşu köylerdeki köy okullarına giden çocuklara kış aylarında bir okul aracı temin edilmesi, emekli maaşlarının Kasım ile Mart ayları arasında postacı tarafından eve getirilmesi, imkânsızlık halinde çığ düştüğünde, su baskını, yangın gibi durumlarda devletin halkın yanında olması gibi noktalarda düğümleniyor. Onlar bu isteklerini muhtar seçiminde, belediye başkanı ve meclis üyelerine de her defasında yöneltiyorlar. Köylülerimizin Cumhurbaşkanı adaylarından istedikleri yaşam şartlarımızın iyileştirilmesi çizgisini pek açmıyor. Köyde yaşayan seçmen, hele Rodoplu, Gerlovo, Dobruca ve Deliormanlı seçmen hayat hakkı dendiğinde evlatlarının geleceği hakkını düşünüyor. Okula giden ve ana dili öğrenmeden güçlük çeken öğrencilerin geleceğini parlak görmüyor. Bu işlerde yakınlarımızın yaşadığı Türkiye’den kitap, daha modern eğitim öğrenim araçları beklenti ve talepleri büyüyor. Ülkede durumun sertleştiğini gözden kaçmıyor. Devletin çaresizlik sızılarının sıradan vatandaşlar tarafından hissedildikçe “Son hesapta bizi yine Türkiye paklar” sözleri söyleniyor ve çevrede dolaşıyor. Yeni durumda kabaran endişede arkadan gelen neslin ana dilimiz, ana kültürümüz, geneleneklerimiz, ahlakımız, dilimiz ve dinimiz bakımından cahil kalması endişe uyandırıyor. Avrupa ülkelerine gidip gelenler, hele Almanya, Hollanda Belçika’da bulunanlar “orada sokakta kaldığımızda sığınacak mekân camilerimiz oldu” diye paylaşıyorlar. Gidip görüp gelenler anadilimiz konusuna bir başka gözle bakıyor. Almanya ve diğer batı ülkelerinde halka açık Türk konserlerine gittiklerini, Türk sanat ve kültürüne olan ilgiden doya doya kaynaktan içtiklerini anlatıyorlar. Seçmenimizin yeni Cumhurbaşkanına yönelttiği istekleri arasında Türkiye Cumhuriyeti ile Bulgaristan arasındaki kültürel etkileşim ve işbirliğine daha büyük önem verilmesi de yer alıyor. Boş duran sinema ve konser salonlarında Türkiye’den gelen sanatçıların, amatör ustaların, Türkiye’den tiyatro ekiplerinin konserler vermesi, oyunlar sunması isteniyor. Devamı www.bghaber.org
Bulgaristan Türklerinin Sesi
Dünyanın gül yağılarını Bulgaristan ve “Kekiğin Türkiye sağlıyor önemi büyük” SİNAN ÖZMÜŞ – Yakın Doğu Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Farmakognozi Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Hüsnü Can Başer, dünyanın en iyi ve en temiz kekiğini veren ülkenin Türkiye olduğunu belirterek, kalite standardını arayan ilaç üreticilerinin Türk kekiğini kullanmak zorunda olduğunu söyledi. Prof. Dr. Başer AA muhabirine yaptığı açıklamada, aromatik bitkilerin gıda sanayisinde çeşni ve baharat olarak, uçucu yağ denilen bitkisel esansların üretiminde ve kozmetik ile parfümeri sanayisinde hammadde olarak kullanıldığını belirtti. Asya ve Avrupa kıtalarında toprakları olan ve Afrika’nın Asya’ya geçiş noktasında bulunan Türkiye’nin, tanımlanmış üç önemli bitki coğrafyası olan Avrupa-Sibirya, İran-Turan ve Akdeniz’in de kesişme noktasında bulunduğunu anlattı. Başer, bu üç bitki coğrafyasının kesişme noktasında olduğu için Türkiye’nin bitki örtüsünün son derece zengin ve çeşitli olduğunu vurgulayarak şöyle konuştu: “Türkiye, 12 bin bitki çeşidine ve 10 binin üzerinde de türe sahip. Bu neredeyse bir kıta florası gibi. Düşünün, Avrupa
kıtasından 2 bin eksik bitki Türkiye’de bulunuyor. Koca bir kıta florasına neredeyse sahip olan bir ülke konumunda. Bu floramıza müthiş bir çeşitlilik veriyor. Dünyada tıbbi ve aromatik amaçlarla kullanılan bitkilerin büyük bir kısmı, tropik olanlar hariç, Türkiye’de doğal olarak yetişiyor. ”
Basın Özetleri
dian M 1117’ zırhlı makinenin modeli geçen asrın 80’li yuıllarından. Afganistan misyonuna katılanlar söz konusu makinelerin ABD’nin savunmasından kaldırıldığını , patlamalara ve mayınlara karşı güvenilir olmadıklarını anlatıyorlar.
‘Standart’ gazetesi 2017 devlet bütçe tasarısını yorumluyor ve savunma, sağlık ve eğitim için paraların artırılmasından dolayı devletin 2016 yılına kıyasla 3,58 milyar leva daha fazla harcayacağını yazdı. ‘24 çasa’ gelirlerin artışı, vergilerin korunması işsizlik oranının %7.3 ‘e düşmesiyle bir araya getirilmesi gerektiğini yorumluyor. ‘Sega’ gazetesi manşetten uyarıyor: ‘Teşviklere rağmen, işverenlerin aradığı mesleklerde üniversiteliler azalıyor’. Fizik bilimi alanında öğrencilerin sayısı iki misli azaldı, ulaştırma , gemicilik ve havacılık gibi öncelikli alanlarda sağlanan öğrenci sayısının sadece %55’i dolduruldu. ‘Trud’gazetesi Savunma bakanlığını eleştiriyor, ABD’den ‘Müze değerinde savaş makineleri’ satın aldığından dolayı. Ordudaki subaylara göre ‘Gar-
Nakliye şirketleri ulusal çapta protesto eylemi yapıyorlar
Bulgar nakliye şirketleri, ülkenin ana sınır kapılarında ulusal protesto eylemi başlattı. Taşımacılar, sebep olarak son birkaç ay içinde devlet kurumları tarafından herhangi izahat yapılmadan sınır geçişlerinin 40-50 saat bekletilmelerini gösterdi. Uluslararası Taşıma Şirketleri Birliği, bütün sınır kapılarında durumun dayanılmaz olduğu, nakliyenin geciktirilmesinin ulusal ekonomiye dev zararlar getirdiği ve soruna kalıcı çözüm getirilmesi için önlem alınması gerektiğine dair uyardı.
“Han Asparuh” bloğunda petrol?
Fransız “Total” petrol şirketi, Karadeniz’de “Han Asparuh” bloğunda petrol rezervleri bulmuştur. Bunu şirket yetkilileri üç aylık döneme ait raporunda bildirdi. ilgiler, Başbakan Yardımcısı Tomislav Donçev tarafından doğrulandı. Enerji Bakanlığı yetkilileri bTV televizyonuna konuşarak şu ana kadar devletin bu yerde petrolün keşfi için resmi bir şekilde haberdar edilmediğini açıkladı. Bu yılın Nisan ayında “Globetroter 2” sondaj gemisi, Karadeniz’de araştırma sondajlarına başladı. “Han Asparuh”ta petrol arama sözleşmesi Ağustos 2012’de imzalandı. Blok, Bulgar kıyısından 80 kilometre uzaklığında ve 100 ile 2 bin metrelik bir derinliğinde bulunuyor.
Aromatik bitkileri doğadan toplayarak bir ticarette sürekliliğin sağlanamayacağını ifade eden Prof. Dr. Başer, süreklilik için aromatik bitkilerin ticaretinin yapılması gerektiğini vurguladı. Başer, son yıllarda aromatik bitkilerin tarımının Türkiye’de çok geliştiğini vurgulayarak, “Dünyanın en iyi kekiğini veren ülke Türkiye’dir. En temiz kekiğini veren ülke de Türkiye. Kalite standardını arayan ilaç üreticileri Türk kekiğini kullanmak zorundalar. İlaç sanayinin dışında, gıda ve kozmetik sanayilerinde de kekiğin önemi büyük.” diye konuştu. ” Türkiye her yıl 100 milyonlarca dolarlık aromatik bitki ihracatı yapıyor.” diyen Başer, bu rakamların her yıl gittikçe arttığını vurguladı. “Gül yağı üretiminin yarısı Türkiye’den” Başer, yaşanan ihracat artışının Türkiye’nin dünya pazarlarına kaliteli ürünler sağladığını gösterdiğinin altını çizerek, “Tarım yapacaksınız, kaliteli ürün üreteceksiniz. Dünya sizden alacak. Kekikte olduğu gibi tarım yapacaksınız. Başka bir yolu yok. Türkiye kekik, defne ve adaçayında önemli bir bölge. Dünyanın gül yağı üretiminin yarısını Bulgaristan, yarısını Türkiye sağlıyor.” dedi.
‘Kapital Daıly’ gazetesinin önde gelen haberi AB ve Kanada arasında imzalanan ekonomik ve ticaret anlaşması ile ilgilidir. Anlaşma sonucu gümrük vergilerinin %99’unun ortadan kaldırılması ve ticaretin %20 artması bekleniyor. Bulgaristan ve Kanada arasında ikili ticaret şimdilik semboliktir, yatırım yok diyecek kadar az, gelecekte bunun değişmesi beklenebilir. ‘Monitor’ gazetesi Dobriç şehrine sahte 1 levalık demir paraların sızdığını yorumluyor. Taklitler mükemmel yapılmıştır, tüccarlar dahi gerçeği taklitten ayıramıyor. Orjinalden farklı olarak Sv. İvan Rilski’nin ismi daha büyük harflerle yazılmıştır.
Trakya Bölgesinden İş Adamları Bulgaristan’da
Bulgar-Türk Ticaret ve Sanayi Odası (BULTİŞAD), T.C. Plovdiv Başkonsolosluğu ve Trakya Kalkınma Ajansı, Plovdiv Uluslararası Fuarın düzenlendiği haftanın çarşamba gününde önemli bir zirve düzenlediler. Bulgaristan’dan ve Türkiye’nin Edirne, Kırklareli ve Tekirdağ şehirlerinden yaklaşık 200 şirketin temsilcilerini bir araya getiren toplantı, fuar merkezinin Bulgaria roplantı salonunda gerçekleştirildi. Türkiye’den gelen heyetin başında Kırklareli Ticaret ve Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı Ertuğrul Ziya Çetintaş vardı. Toplantının açılışını ve moderatörlüğünü Bulgar-Türk Ticaret ve Sanayi Odası Müdürü Ventsislav Venkov yaptı. T.C. Plovdiv Başkonsolosu Birey Yılmazsoy yaptığı konuşmasında iki ülkenin iş dünyası temsilcilerine birçok imkanlar veren bu tür toplantılara ihtiyaç duyulduğunu belirtti. BULTİŞAD Yönetim Kurulu Başkanı Fikret İnce, temsil ettiğin sivil toplum kuruluşunun yaptığı faaliyetler hakkında bilgi verdikten sonra Türk iş adamlarını Bulgaristan’da yatırım
yapmaya çağırdı, ancak iş yapacakları bölge ve iş ortaklarını seçerken doğru kapıyı çalmaya dikkat etmelerini söyledi. Bulgaristan Yatırım Ajansı Müdür Yardımcısı Macide Ahmedova, kurumun çalışmaları hakkında detaylı bilgi sundu. Bursa Ticaret ve Sanayi Odası adına selamlama konuşması yapan Cemal Tuna, Bursa bölgesinde 14 organize sanayi bölgesinin faal olduğunu ve çok yakında daha 3 bölgenin faaliyete geçeceğini söyledi. Toplantıda Dünya Türk İş Konseyi (DTİK) Balkanlar Komitesi Başkan Yardımcısı ve Bulgaristan Ülke Başkanı Edis Emre, Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK) Türk-Bulgar İş Konseyi Başkanı Osman Ak ve Plovdiv Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Dobrina Prodanova, temsil ettikleri kuruluşlar hakkında sunumlar yaptılar. Öğleden sonra düzenlenen B2B görüşmelere 39 Türk ve 37 Bulgar şirketinden 300’ü aşkın kişi katıldı. Organizatörler, toplantıda iş konusunda somut sonuçların elde edildiğini ve Bulgar ile Türk şirketleri arasında etkileşimin kurulduğunu söyledi.
Bulgaristan Türklerinin Sesi
Ekim - 2016
Faaliyetlerimiz
Türk Dünyasında Soykırımlar Paneli Böylece bir panelin sonuna gelindi ve tek tek tümkatılımcılara plaket taktim edildi. Konuşma; 20. yüzyılda Türk Dünyasında Soykırımlar
Rafet ULUTÜRK’ün 20. yüzyılda Türk Dünyasında Soykırımlar Panelinde konuşması;
Öncelikle “20.Yüzyılda Türk Dünyasında Soykırımlar” konulu bu uluslararası Panelimizde bizleri bir araya getiren Bilim Kurulu Başkanlığımıza ve üyelerimize; foruma ev sahipliği yapan Bayrampaşa Belediye Başkanımız Sn. Atila AYDINER’E teşekkür ederim. Çok kıymetli panel ortağımız–URAL Kültür, Eğitim ve Stratejik Araştırmalar Derneği Başkanı kardeşim Bülent MAŞAOĞLU, Kalbimizin en sıcak köşesinde yaşattığımız Azerbaycan, Karabağ Halk Kahramanları Örgütü temsilcisi, kıymetli konuğumuz Sayın Akif Naği Bey, ve yine Can Azerbaycan’dan Tüm Azerbaycanlılar Birliği Başkanı Agil SEMEDBEYLİ kardeşimiz, ve Bulgaristan “Belene” Ölüm kampı ateşinden geçip, özgürlük ve demokrasi davamızda bayrak açan ve halkımızı şahlandıran Demokratik Lig örgütü kurucusu, Genel Sekreteri ve kendisiyle gurur duyduğumuz “Belene” Mahkûmları Örgütü Başkanı Sayın Sabri İskender abimiz, Değerli misafirler, değerli basın mensupları “20. yüzyılda Türk Dünyasında Soykırımlar” Panelimize katılımcı olarak teşrif eden kader kardeşlerim, HEPİNİZ HOŞ GELDİNİZ SEFALAR GETİRDİNİZ. Kader kardeşlerim, soydaşlarım, Köklerinden geldiğimiz Osmanlı’nın baltalanarak parçalanması ve çöküşü ile simgelenen XX.yy. biz Müslümanlar–Bulgaristan Türkleri, Balkan Müslümanları, Kırımlı kardeşlerimiz, Azerbaycanlı Biraderlerimiz ve Viyana’dan Yemen’e tarihin tanıdığı en dev imparatorluğun Anadolu özüne çekilmesiyle simgelenir. Bu, kesintisiz bir süreçtir. Soykırımlar, Müslüman olan herkese karşı en acımasız şekilde ve hiç istisnasız uygulanmıştır. Daha önce görülmemiş acıların, çekilerin, çilelerin, zulmün, katliamların, sürgün ve göçlerin yaşandığı her saati bir gün, her günü bir yıl, her yılı da bir asır olan, karanlık bir yüzyıldır. Ezilirken çatlayan Osmanlı tohumu Türk filiz sürdü, Türkiye Cumhuriyeti, Türk milleti, Türk halkı doğdu. Bir asırda Osmanlının etki alanlarını arayan genç ve dev boyutlu bir çınar tekrar dallanmaya budaklarından filizlenmeye başladı. 15 Temmuz 2016’da Ulusal çınarımız kesilmek istendi. Türkiye’yi iç savaşa itip bölüp parçalamak, Türk milletini vatansız, evsiz, yurtsuz, devletsiz bırakmak ve ülkemizi sömürge, halkımızı köle etmek istediler. Türk halkı, bu defa da düşmanın maskesini indirdi. Amerika-İngiltere başta olmak üzere tüm sömğrgecileri Türk halkı püskürttü. Altından FETÖ terör örgütü, “paralel devlet”, yandaşları PKK ve PYD, onları yönlendiren “üst akıl”, da 100 yıldan sonra ilk defa çöktü. Dedelerimizin, Çanakkale’de denize dökülenlerin torunlarını yine karşımızda bulduk. İkinci defa şahlandık ve kahramanlık destanını 15 Temmuzda yazdık. Hâlâ hastanelerde olan yaralılarımıza geçmiş olsun. Hepimize tüm Türk Dünyasına geçmiş olsun! TÜRKİYE YENİ BİR TARİHSEL ÇAĞA GİRDİ. DÖNÜŞÜYOR!. BU DÖNÜŞÜMÜ BAŞLATMA ŞEREFİ BİZE HEPİMİZE NASİP OLDU. Bu sözlerimin anlamı, Türker’e yapılan soykırımlara, dil-kırımına, dinkırımına, kültür-kırımına uygarlık-kırımına dil uzatma, el kaldırmaya artık ebediyen son verilecektir. Vurguladığım olay, dünyada tarihin gidişini değiştirme açısından çok önemlidir. Osmanlı küllerinden doğan Türkiye Cumhuriyeti, yeniden fışkıran çınar gibi yeni Türk çağını müjdeliyor. Ulusal güç olmaktan taşıp bölgesel bir büyük güç olmamız yeni bir jeo-politik niteliktir. XXI. yüzyılda artık OYUN KURUCUSUolacağımızın göstergesidir. Suriye operasyonu şimdi Kerkük, Musul böyle anlaşılmalıdır. Balkanlarda din ve kültür eserleri onarılırken, Müslüman halk öz yaşam biçimi sıcaklığına dönüyor. Bu büyük bir bekleyiştir. Güçlü bir özlemdir. Bugünün Balkanları, Bulgaristan 1778 San Stefano belirsizliğini yaşıyor. Bulgaristan da dahil, bölge üzerinde üç gölge var. Büyük Türkiye, Rusya ve AvusturyaAvrupa Birliği gölgeleri örtüşüyor. Belirleyici olan oradaki yerli unsurun Müslüman–Türk ve akraba topluluklarından olması, yani bizden birileri olmalarıdır. 15 milyonu aşan Türkiye’de yaşayan bir halkın kökleri hala orada Balkanlar’da yaşamaya devam etmektedir. 1878’de, Berlin’de, San Stefano Bulgaristan’ının üçe parçalanıp üçte-ikisinin Osmanlıya, üçte birinde de Alman gölgesi belirdiği gibi, bir yeni durum yaşıyoruz. Tarih tekerrürden ibaret diyenler yine haklı çıktılar. Büyük Türkiye olgusunun dayandığı yeni sütunları oluşturuluyor. Küresel dengelerin kurulmasında çok önemli rol alırken-terörle mücadelede, sığınmacılar konusunda BÜYÜK TÜRKİYE dünyada tüm mazlumların umudu oldu. Kabuğuna sığmayan Büyük Türkiye Lozan’ı yeniden değerlendiriyor. Adalarımızın kaçakçısığınmacı üssü, yılanlık olmasına artık tahammülümüz olmadığını açıkça dile getiriyor. Türkiye Lozan Anlaşmasıyla dünyaca tanınmasına rağmen, biz Bulgaristanlı, Müslüman Türklerinin bu senette adımız geçmez. Bu yüzden Rumeli’de Türk bilinci ve İslam diniyle bir etnik azınlık topluluğu olarak uyanışımız, büyüyerek güçlenmemiz çok zor oldu. 15 Temmuz’dan Biz Bulgaristanlı soydaşlar da ibret dersi almalıyız. “Yenikapı” Yüzyılın Türk Mitingine katılmayan HÖH zih-
niyeti yaMoskofcu ya da NATO-cu kesilmesinde, insanlarımızın Türk olarak mevzilenmesini engellemek için havanda su dövmelerini gözlüyor ve bunları artık kaale bile almıyoruz. Bulgaristan’da 6 Kasım 2016 da yapılacak olan Cumhurbaşkanı seçimlerinde HÖH partisi Rus oligarşi sermayesinin Bulgaristan’daki temsilcisi Plamen Oreşarski’yi desteklediği belli oldu, DOST’un durumu ise hala belirsiz. Seçimlere 35 Cumhurbaşkanı adayı belirmesi arınamayan toplumun can çekiştiğinin kanıttır. Can çekişen zihniyet, Türkiye’de yaşayan çifte vatandaş 720 bin soydaşımızdan 650 bin oy kullanma hakkına sahip olmalarına rağmen, kendilerini gerçekten temsil eden bir aday çıkartamıyorlar. Bu seçmenleri sadece bir oy makinesi, oy-kölesi, seçim esiri olarak görüyorlar. Bu duruma geçtiğimiz yy. da yaşanan üzücü katliam ve soykırımların Türkiye tarafına ait büyük ihmaller zincirinin etkisi bulunmaktadır. Bulgaristan Türk ve Müslümanların kendi sorunlarını çözebilmek adına siyasi faaliyetlere kalkışmaları maalesef başarısızlıkla sonuçlanmıştır. 1970 li yıllarda Pomak kardeşlerimizin uğradığı zülme o günkü Türkiye sessiz kalarak sonraki yıllarda Türk toplumuna da yapılacak olan zulümlere kapı aralamıştır. Yaşanan üzücü olaylar sonrası yaşanan rejim değişikliğinden sonra Türkiye’nin Bulgaristan masalarının da henüz durumu kavrayamamasından da kaynaklanan ilgisizliklerinden dolayı 1990 sonrası bir neslimizi yitirdik. Yeni bir nesil daha yitip gitmesine seyirci kalamayız. Ancak üzülerek Türkiye Cumhuriyeti Balkan-Bulgaristan masası görevlileri hala gerekli bilgi ve birikimi tam olarak sahip olmadıklarından 1990 sonrası yaşanan durumlara benzer nesillerin Türk bilinciyle yeterli donatılamadığı ve HÖH eliyle Bulgar devleti-KGB operasyonlarına açık hale maalesef Türk devleti desteğiyle maruz kalmaktadır. Bununla birlikte Bulgar devleti-KGB etkin bir şekilde Bulgaristan’daki Türk siyasi hareketlerinde faaliyet göstermektedir. Türk devleti gerekli özeni ve dikkati göstermeden yürüttüğü faaliyetler neticesinde Bulgaristan’daki Türk siyasetine destek verdiği zanlıyla aslında tam bir Bulgar-KGB operasyonuna farkında olmadan destek olmaktadırlar. Bulgaristan devletinin çok yönlü operasyonlarını kavrayıp gerekli önlemleri alabilecek bilgi ve birikime sahip Bulgaristan masaları tesis edilerek Bulgaristan’daki Türk toplumunun ihtiyaç ve gereklerini yakından bilen uzman kişilere acilen ihtiyaç duyulmaktadır. Bu değişikler yapılmadığı takdirde HÖH örneğindeki gibi Bulgaristan’daki Türk siyasetinin yetiştirilmiş ve yerleştirilmiş hain Türkler eliyle KGB inisiyatifine bırakılmış olacaktır. Biz, Bulgaristan Türklerini HAİNLERE OY VERMEYE MAHKUM ETMEMELİSİNİZ. “Yenikapı” mitinginde BÜYÜK TÜRKİYE RUHU DOĞDU. Bu bizim ruhumuzdur. Türk-Rus sorununda Rusya yanında yer alan ve “Yenikapı”ya katılmayan HÖH, DOST eliti bizimle olamaz, Yeni Türk Ruhuyla uçamaz onlar ancak emperiyalistlerle kanat çırparlar. Müsaadenizle panel konumuza dönüyorum.Soykırıma uğramış çok büyük bir kardeş halk olduğumuzu ifade ederken, acımasız bir haksızlığa uğradığımızı, eziyet gördüğümüzü, tüm yasalara, din ve ahlak kurallarına, insan vicdanına aykırı olarak en büyük kötülüklere maruz kalmaya zorlandığımızı hatırlatmak isterim. Biz, hayat yolları kesişen kardeşleriz. İyi kötü aynı kaderi paylaşan bizler alın yazısı işte, bir aradayız, aynı saftayız, bir akü olduk ve tüm soydaşlarımıza elektrik, aydınlık taşımaya çalışıyoruz. Asil bir görev aslında! Öz geçmişimiz bizim hatıralarımızdır. En karamsar renkleriyle bile tarih, insanın kendi geçmişidir. Çünkü insanlar ibret dersini kendi geçmişlerinden çıkarır. Gelecek ışığı insanın kendi belleğinde, kendi yaşadıklarından doğar. Biz ne kadar birlik olursak, bu ışık o kadar daha büyük ve daha uzakları aydınlatacaktır. Bu bakıma, hatıralarımız, anılarımız bir barajdır, her an elektrik, enerji alabileceğimiz bir kaynaktır. Bu bizim öz kaynağımızdır. Müslüman Türklere Soy kırım işlendiğinden söz dahi edilmiyor. 1878–1944 dönemini ele alan tarih kitaplarında ardı arası kesilmeyen göçe zorlamadan, milyondan fazla Türkün malına mülküne el koyma vahşilikten söz dahi edilmiyor. 1944 ten sonra Komünistlerin yaptıkları da yanına kâr mı kalacak, insanlığa karşı işlenen bu suçlardan ne yazık ki, bir tek kişi bile yargılanmamıştır. Bu insan hakları ihlallerinin örtpas edilmesi değilmidir. “Türkün Türke yaptığını başkasının yapamıyacağı…” sözünü doğrularcasınavKırcaali Saat Kulesi’nde, Bulgaristan’ın başka şehrinde raslanmayan bir uygulamayla her saat başı Osmanlı’dan kurtuluşunu anlatan marş çalınmaktadır. Ancak halkın artan tepkilerine rağmen, gerek STK’lar sivil toplum örgütleri ve Türk kurumlarının ilgisizliği nedeniyle bu durum 27 yıldır süregelmektedir ve kısa vadede durumun değişeceğine dair bir ışık bulunmamaktadır. Türk Belediyelerinde bu gün çocuklarımıza anavokullarında domuz eti verildiği ve anadil olarak zorla Bulgarca öğretildiği, gençlerimiz asimile edilerek dil ve dinimizi unutturulması siyasetinin Türk belediyelerin ve muhtarlıkların eliyle uygulanıyor olması
planlanmış bir program dâhilinde yapıldığı kuşkularını kuvvetlendiriyor. Bulgar’ın soykırım yükü çok ağır olduğu için bu işi 26 yıldan beri HÖH ve DOST gibi statükocu partilerin eline verildi. Türkiye’ye ve Türklüğe karşı her harekete kanat açan Bulgar makamları bu defa Ahmet Doğan, Lütfi Mestan ve onlar gibi hain sürüsünden liderlere Feytullah Gülencilerle çalışma olanakları verildi onların elemanlarının önü açıldı ve devam etmekteler. Batı ve Rus emperyalizmi, Sofya hükumetlerini kışkırtarak bir asırda bütün Bulgarları Türk ve İslam düşmanı yapabildi. 1984–1989 Türklük soykırımına yediden yetmişe bütün Bulgarlar seferber edildi. Ötekileştirme ve etnik düşmanlık bir devlet siyaseti haline geldi. İsimlerimiz, mezarda dedelerimizin bile isimleri değişti, köy adlarımızı, dere, tepe, ırmak, meydan adlarımız değiştirilirken, tekrar ediyorum, tüm uluslararası ve ikili sözleşmeler ayaklar altına alındı. Bulgarlar, Türk ve Müslümanın göz yaşına bakmadı. Tek istisnasız hepimizi hedef aldı. Türkiye başta olmak üzere tüm İslam âlemi ve demokratik dünya başkaldırmasaydık şimdi hepimizin hayatı kaymıştı. Bugün savaş ateşinden kaçan 3 milyon Suriyeli kardeşimize kucak açılmış olmamız, sözlerimin inkar edilmez bir yeni kanıtı olurken, komşu topraklarında yürütülen askeri anti-terörist operasyonlarla mağdurların baba ocaklarına geri dönmeleri ortamı yaratılmaya çalışılıyor. Türkiye’den başka savaş kaçağına, sığınmacıya candan el uzatan dünyada başka bir devlet yoktur. Ne yazık ki, Türk ve Müslümanlara, İslam’a saldırı olarak 20. yüzyıl tarihini kanla yazanlar, 21. yüzyılda barbar ve vahşeti tırmandırıyorlar. 1696’da Karlofça’da başlayan Osmanlıyı Avrupa’dan kovda serüvenini, Büyük Atatürk Sakarya’da durdurmuştu. Büyük Türkiye’nin yöneticileri emperyalizmin 15 Temmuz FETÖ kükremesini önledi halkımızı Türkiyeyi yönetenler bize hepimize yeni bir DÖNÜŞEN TARİH kapısını açtılar. Allah onlardan razı olsun. Bundan sonrasının kolay olacağına inanıyorum. ARTIK OYUNU KURAN BİZ OLACAĞIZ! Türkiye Cumhuriyeti olacak. İŞTE BU GÜN DÜNYADA YAPILAN ZULÜMLERE KARŞI TÜRKİYEYİ ÖNE ÇIKARAN GÜÇ DE İLAHİ ADALETTİR. Bu toplantımıza katılan tüm dostlarımıza teşekkür eder, geldiğiniz için şukranlarımızı sunarız, Sağ olun! Va r olun!
Konferansta Konuşma yapanlar
Afganistan’nın Faryab Valisi Said Enver Sadat
Afganistan Türklerini anlatırken
Bulgaristan
Sabri İSKENDER Belene Mahkümü – Belenede kaldığı yıllarda orada yaşadıklarını anlatırken.
Yunanistan’dan
Işık Ahmet‘e Batı Trakya’daki
Türklük mücadelesini anlattı
Azerbaycan Bakü’den Karabağ Azatlık Teşkilatı Başkanı Akif NAGİ – Azerbaycan Karabağı savaşında yaşananları anlatırken Tüm Azerbaycanlılar Birliği Genel Başkanı
Agil
SEMEDBEYLİ Azerbaycan
11
Şakir ARSLANTAŞ Türk Kul-Köle Olamaz
Başkalarının tarihinde biz kendimizi görebilir miyiz? 15 Temmuz’u süresiz düşünüyorum. “Biz yandık” dememize 5 dakika kalmıştı. İyi ki, uykumuz bölündü ve birlikte uyanarak direndik. “Yeni Kapı” ruhu beni de sardı. Tüm bunlara karşın kafamda saçma gibi dolaşan bir yel var ve bana şöyle diyor: Bil ki önemli değil kaç kez düştüğün. Önemli olan, kaç yenilgiden sonra Yeniden doğrulabildiğin. Biz dıştan bakıldığında işlerimiz tıkır tıkır giderken, 35 milyon turist ve 3–4 milyon sığınmacı, savaş kaçağı, kimsesiz yoksul ağırlarken ne oldu ve kime ne yaptık da, Cumhurbaşkanımıza, Başbakanımıza, Cumhuriyetimize, demokrasimize, biz anavatan sevdalı göçmenlere hançer çıkarıldı. En iyi ve mutlu günlerimizde kurban edilmek istendik. O gün bu gün gazeteleri takıp ediyor, akşam saatlerini de NTV, Haber Türk ve CNN Türk gibi TV programlarının tartışmalı stüdyo sohbetlerinde hukukçuları, eski ve yeni bakanları, gazeteci ve yazarları dinleyerek geçiriyorum vaktimi ama duyduklarımdan bir türlü tatmin olamıyorum. İlgimi doyurup söndürebilmem için olayın röntgen resmini arıyorum da bulamıyorum. Bulgaristan’a son gidişimde “Soğuk Savaş” ın sona ermesi, “Demir Perde” yenilgisi ya da “Berlin Duvarı”nın yıkılması, sosyalist sistemin çökmesi örnekleriyle anlatılan son dönem olaylarına biraz daha derin bakan kitaplar aldım ve okudum. Artık rafımda üst üsteler. Gözüme iliştiklerinde aklıma ilk gelen çürük bir diş çekilirken kopan ve kanlı yara içinde kalan bir kök parçası oluyor. Ameliyat unutulsa da o zamanla uzaktan komandolu bir sızı cihazı gibi işlemeye başladığında tedbir alınmazsa çeneyi götürebilir. Ameliyatların irisi ufağı olmadığından biz “bakarız”, “hallederiz” havasında erteleyici huyumuza yenik düşeriz. Fikirlerimle baş başa kaldığım bu ortamda kitaplarımın dünyasında dolaşırken geçen hafta bir Türk kahvesi molası verdim. Oturdum. Kitaplarımı yeniden açtım. Sizin için şu satırları tercüme ettim: “Amerikan Merkezi Haber Alma Örgütü’nün ilk başkanı Allen Foster Dulles, 1947 yılında “Soğuk Savaş” başlarken, Yahudiliğin esasını oluşturan Tevrat’ın beş kitabı olan ve adına bazen “Yasaların Kitabı” denen “Yaşam”, “Çıkış”, “Levit”, “Rakamlar” ve “İkinci Yasallık” eserlerinde hayat felsefesinin temel yönlerini kullanmak üzere çok ayrıntılı bir şekilde çalışırken şunları söylemiştir: “Biz sosyalist dünyada insanları aldatmak ve aptallaştırmak için Amerika Birleşik Devletleri’nde(ABD) ne kadar altın varsa, ABD’nin bütün gücünü heba edeceğiz. Hiçbir kimse fark etmeden insan değerlerini sahteleriyle değiştireceğiz. NASIL MI? Bu ülkelerde ve Rusya’da bizim gibi düşünenler bulacağız. Boyutları akla fikre sığmayan kadar büyük çürütücü (bozucu) etkinlikte bulunacağız, edebiyatın sosyal özünü söküp alacağız, insanlarda fuhşu, güç kullanmayı, işkence yapmayı, ihanetçiliği yani ahlaksızlığı aşılayan yazarları özendireceğiz. Doğallık ve dürüstlükle zamanını yaşamış vasıflar olarak alay eden eserler gerek. İnsanda var olan saygısızlık, eşeklik, kabalık ve yalancılık, sarhoşluk ve uyuşturucu kullanma, hayvanca tutkuları hareketlendirmek gerek. Biz böylece nesilde nesle toplumu çürüteceğiz, toplum içten kangren olacak ve gençler yaşadıkları düzenden nefret edecekler. Sıradan bir tüketicinin psişiğiyle yaşamayı seçen insanoğlu yaratacağız. Ve biz tüm bunların hepsini “İNSAN HAKLARINI VE ONUN SİVİL ÖZGÜRLÜKLERİNİ SAVUNMA” şiarı altında yapacağız.” Derin düşünüldüğünde İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra bizde yapılan da bu değil mi? Tamam, bu ABD planı sosyalist ülkelerde ve Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nde (SSCB) uygulandı ve o toplumlar çöktü dağıldı. Çöktü de ABD gelip Bulgaristan ya da Romanya’da son model bir toplum, örneğin bir Katar mı kurdu. Hayır, çöken çürümeye devam ediyor. Gerçekten dün avlusunda ve bahçesinde yetiştirdiği domates ve salatalığı beğenen ve üretimiyle övünüp geçinen insanlar pazarda aynı büyüklükte ama gön gibi domates ve salatalıklara bayılıyorlar. Devamı www.bghaber.org
12
e k i m - 2016
Osman BÜLBÜL İnsan olmayan yerde büyük halk, ülke ve devlet olmaz! “Memlekette insan kalmamış!” cümlesini, 6 Kasım 2016 seçimleriyle ilgili ülkeyi dolaşan ve “Balgariya” radyo yayınında izlenim anlatan Bulgar gazetecilerden işittim. Türkiye’de yaşayan bizler doğup büyüdüğümüz yerlere gittiğimizde boş evlere, yürümekten aşınmamış, hatta dikenlik olmuş yollara rastladığımızda bir tuhaf oluyoruz. Yıllardan beri gerçekleri konuşmaktan uzak durmaya çalışan Bulgar iletişim araçları artık gözüne batan çöplerden sakınmıyor. İyilik olduğu kadar kötülükler de birleştirir insanları. Şu dönem böyle bir süreç içindeyiz. Dağ yollarında taş kurnalı çeşmelerimizin şırıltısındaeskizamanlarınnameleri,suyundasankibizleribeklerken havzasında biriktirdiği gözyaşlarının sıcaklığı var. Başımı çevirip geri baktığımda, dedemin şu lafları gelir hep aklıma: “Ateşte kızarmış demirin üzerine inen ilk tokmağın ağırlığı kadar adamdır adam.” derdi rahmetli ve şöyle devam ederdi: “Ya ilk vuruşta çıkar canın ya da asla yenilmezsin!” Şu yenilip yenilmeme, ise sevme ve sevmeme gibi bir şey! İnsan severse mesafelerin ve yılların hiçbir önemi yoktur. Çocukluğumda beni de bir defa “Soğuk Pınar” barajında kayıkla gezdirmişlerdi. O berraklığı, derinlik ve parlaklığı, sürü halinde dolaşan balıkların oynayışını, kıyı yamaçlarda yer yer sık gürgenlik, kimi yerde taş beller çıplak ama üzerinde yavrusunu suya indirmiş ceylanın mağrur bakışı… Çit Kaya, Avul Kaya ve Söğütlünün Arda’ya dolduğu yerdeki sıra taşların belindeki delikler ve son yolculuğunda Tanrıya daha yakın olsunlar diye naşın o kimsenin erişemeyeceği yükseklere çıkarılması ve üzerinin en güzel dağ çiçekleriyle örtülüşünü anlatan efsaneler… Dümene oturmuş babam bile hayrandı suyun kürek melodisine… O günler geride kalsa da, Soğuk Pınar suları yıllar sonra bir başka şirin olmuş ve hepimizi çok çok özlemiş… “Soğuk Pınar” barajı Doğu Rodoplu insanımızın betona alın teri kattığımız ilk büyük tesislerimizden biridir. Burada paylaşmak istediğim Soğuk Pınar’da 1950’lerde başlayan edebiyat kavgamızdır. Geçen hafta sonu Kırcaali’de yapılan, aşağıda açıklayacağım belirli sebepler yüzünden pek fazla ilgi görmeyen ve yansıtılmayan 3. kültür ve edebiyatçılar buluşması hüzünlü izlenimler bıraktı. 60–70 yıl önce yaşanan, bölünmelere neden olan büyük yaratıcı kavgalarıyla damgalanıp kızışmış, beyinlere kazınmış, nice kalem kırmış, hücre duvarında nice tırnak izi bıraktırmış ateşli bir doğuş ve var oluşun başladığı yerdir Soğuk Pınar. Bugün Kırcaali’ye taşınan yaratıcı buluşmaları o zamanların devamıdır. Şunu unutmayalım. Partili edebiyat olmaz. Yaratıcının da partisi olmaz. Edebiyat bir yaz yağmuru değildir. Ne de parti toplantılarında edebiyat yaratılır. Partili birinin edebiyat ve sanat anlayışı hiçbir yaratıcıya kılavuz olamaz. Bir kişinin içinde olmayan bir şey sonradan aramakla bulunamaz, idesel aşı yapmakla ya da baskı uygulamakla yazar şair yaratılamaz. Yaratıcılık bir insanda ya vardır ya da yoktur. “Soğuk Pınar” da alevlenen kavgalar, Bulgaristan Türk kimliği mi yaratalım, yoksa Türk Müslüman kimliğimizi Bulgar ateist kimliğine yamayalım mı kavgasıydı. Bu kavga, Bulgaristan Türk edebiyatını ve Bulgaristan Türkleri Yeni Edebiyatını da dipten tepeye baştan sona etkilemiştir ve etkilemeye devam ediyor. 70 yıla yakın direnleşen bir süreçtir bu. Bulgarca şiir, hikaye, roman yazmaya zorlanan yaratıcılarımız başlarının üzerindeki o ağır ve ezici balyozun bilincindeydiler. 1990’dan sonra büyük bir patlama yaşandığını kimse inkâr edemez. 50 yıl her dalına acı vişne aşısı yapılmış şair ve yazarlarımızın birden bire her çatalına allı-ballı, beyaz kırmızı adalı kiraz yüklenmesini beklemek yanlış olurdu. Şairler yol gösteren olduklarından onlara meşale olmak zordur. Hele o kadar çekiden sonra, bugün. Edebiyat yaratıcılığımızın ikiye bölündüğü, birçoklarının kıyıda kaldığı, baraj sularını yüzüp ilerleyemediği, ilerleyenlerin de sürekli yeni bir yol aradığı ama bulabilmelerinin engellendiği, içeri düştükleri, eserlerinin toplatıldığı, yakıldığı, yasaklandığı, su aynasına baktıkça köklerine dönmek isteseler de yalpaladıkları, duraksadıkları yıllardı o yıllar.. Geçen asrın 100 yılında 100 yaratıcı yetiştiren ve kendi öz edebiyat ve sanatını yaratan Bulgaristan Türklüğü, 3. Kırcaali buluşmasında yeni bir krize kapı çaldığına tanık olduk. Edebiyatla, sanatla yatıp kalkanlar bilir. Türkiye’de çıkan bütün edebiyat eserleri Bulgar diline tercüme edilip basılsa ve parasız dağıtılsa, Bulgaristan Türkleri Yeni Edebiyatına katkısı olmaz. Aynı cümleyi Amerikan edebiyatı için yineleyebiliriz. Edebiyat aynı bahçede aynı zamanda açmış çiçeklerin kendi arasında tozlaşması, renk ve koku birleşimidir. Bizim çayır çiçeklerine gübre atılsa ve yağmurlama yapılsa büyüyeceklerini, daha boylu olacaklarını başka bir bahçıvandan öğrenebiliriz, fakat onların kokusunu ve rengini bozmaya hakkımız yoktur. Todor Jivkov döneminde bu denendi, renk ve koku olarak yok edilmemiz denendi. Biz ancak bizim çayırdan koparılan birkaç çiçeğin Bulgar demetinde derlenmesine evet edik ve özgün kimliğimizi koruyabildik.
Bulgaristan Türklerinin Sesi
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin sonucunu Anayasa Mahkemesi belirleyecek Sosyolog Antoniy Gılıbov, cumhurbaşkanlığı seçim sonucunun seçim sandıklarında değil, Anayasa Mahkemesinde belirleneceği tahmininde bulundu. Sözlerine göre tartışmalı Seçim Kanunu metinlerinin arkasında oylamaya şüphe düşürme çabası gizlidir. Sosyoloji uzmanına göre Anayasa Mahkemesi’nin Seçim Kanunu değişikliklerinin Anayasa’ya aykırı olduğunu takdir etmek için dayanağı yok, fakat oluşan durum toplumda gerginlik ve güvensizliğin yaratılması için kullanılacak. “Yapılacak olan seçimlere şüphe düşürme kampanyasının yürütüldüğü ortadadır. Oy pusulasına “Kimseyi desteklemiyorum” şeklindeki kutucuğunun getirilmesi blöf olup Kostinbrod olayı ile kıyaslanabilir ve korkarım en çok seçime katılım oranı üzerinde ağır sonuçları olacak. Öte yandan oy verme zorunluluğu ve diğer Seçim Kanunu değişiklikleri ile ilgili Anayasa Mahkemesinde dava açılması yönündeki tehditler ise seçim sürecinin 13 Kasım’da tamamlanmayacağı, mahkeme kararını beklemek zorunda olacağımızı düşündürüyor” diyor Antoniy Gılıbov ve seçimlere iki haftadan az bir süre kala adaylar arasındaki tartışmaların cumhurbaşkanının yetkileri dışında yürütüldüğüne de dikkat çekiyor: “Öncelikle cumhurbaşkanı adaylarının Rosen Plevneliev’in görev süresine ilişkin görüşlerini açıklamaları önem taşıyor. Ayrıca dış politika ortamı böylesine ağır olurken ülkenin gelişme perspektifinin de belirlenmesi gerekiyor. Üçüncü yerde de cumhurbaşkanlığı idaresinin işleyişine dair konsept modeli önerilmeli, şeffaflık, raporlama ve kadro seçme kriterleri olmalı”. Sosyologlar, cumhurbaşkanı görevine GERB tarafından aday göserilen Tsetska Tsaçeva’nın şanslarının en büyük olduğunu söylüyorlar. Tsaçeva, AB tarafından Rusya hakkında uygulanan yaptırımların gözden geçirilmesinden yana çıktı ve Erdoğan’ın muhalifi olan vatandaşların Türkiye’ye iade edilmeleri münasebeti ile ulusal menfaatin insan haklarından üstün olduğu açıklamasını yaptı.
“Tsaçeva’nın büyük idari ve uluslararası deneyimi var ve bu yüzden yaptırımlar söz konusu olduğunda hangi yaptırımların ülkemiz için daha büyük problem olduğunu netleştirmek lazım. Ülkemizin uğradığı zararlar, Rusya hakkında uygulanan yaptırımların değil, Rusya federasyonunun AB ülkelerine uyguladığı karşı yaptırımların sonucudur. Bu arada milli güvenliğin insan haklarından bölünmez olduğu hiçbir şüphe götürmez, ikisi arasında seçim yapılmamalı, yapılamaz. Bir bütün olarak insan haklarının felsefesi ve uygulanması bizde ciddi bir şekilde gözden geçirilmeli. Biz insan haklarını seçmeli olarak algılmaya devam ediyoruz, oysa bu bir Avrupa ülkesinde kabul edilmez bir durumdur ve bu konu kamunun gündeminde yer almamaya devam ediyor. Cumhurbaşkanlığı tartışmalarında yer alan diğer konularla ilgili durum da aynı. Gerçek tartışma henüz başlamış değildir” diyor Antoniy Gılıbov ve BSP tarafından desteklenen aday, ülkemizin NATO ve AB üyeliğinin gözden geçirilmesi gerektiği açıklamasını yapan general Rumen Radev’e dair şunu da ekliyor: “Radev’in cevap vermesi gereken sorular, kendisine sorulmuyor. BSP’nin desteğini alıyor ve silahlı kuvvetlerin modernize edilmesini gerektiğini düşünüyorsa eğer, o zaman BSP’nin neden orduda modernizasyon bütçesinin artırımına karşı oy kullandığı sorusuna cevap vermek durumunda mıdır acaba? Tabii NATO ile ilgili her şey de sorulmalı. Çünkü Avroatlantik yapılara üyeliğin taraftarı olup aynı zamanda Rusya karşıtı olunmayabileceği yönündeki tezi doğru değil. Burada Rusya yanlısı veya karşıtı olmak söz konusu değil, Putin rejiminin somut icraatları söz konusu ve bunlar apayrı şeylerdir” diyor sosyoloji uzmanı ve sözlerini noktalarken bu seçimlerde asıl önemli olanın cumhurbaşkanlığı müessesesinin Rosen Plevneliev çizgisinde mi gelişmeye devam edeceği, yoksa bu çizginin dışına mı çıkacağı konusunun olacağını kaydediyor.
Üst düzey yöneticilere yolsuzluk suçlamaları yağıyor Savcılık, Balıkçılık ve Su Ürünleri Ajansı İcra Müdürü Yanço Yanev’i ve daha iki kişiyi, doğru olmayan verileri kullanarak Avrupa fon kaynaklarını kötüye kullandıkları gerekçesiyle, Salı günü tutukladı. Söz konusu olay, son derece ciddidir, sırf ajansın 113 milyon avro gibi bir kaynağa sahip olmasından dolayı değil, aynı zamanda da şimdiki müdürün göreve getirilmesinden önce ajansın isminin birçok skandala karışmasından dolayı da.. Yanço Yanev’in tutuklanmasından iki gün önce savcılık, Halk Meclisi Enerji Komisyonu başkanı Delyan Dobrev’in, ilk Boyko Borisov kabinesinde NEK Ulusal Elektrik Şirketi’ni 4.5 milyon avrodan fazla kasten zarara sürüklediği gerekçesiyle dokunulmazlığının kaldırılmasını talep etti.Ayrıca Bulgaristan hükümetinin ve Halk Meclisinin “Belene” Atom Santrali projesine son verme kararına rağmen Delyan Dobrev, projenin danışmanı olarak seçilen “Parsons”
şirketi ile anlaşmayı iptal etmediğinden dolayı, sorumlu tutuluyor. Yine “Belene” projesi yüzünden, fakat bir hafta önce savcılık, NEK Ulusal Elektrik Şirketi eski İcra Müdürleri Lübomir Velkov ve Mardik Papazyan’a, “Belene” Atom Elektrik Santralinin eski ünitesini satarak şirketi, 77 milyon avro zarara uğrattıkları gerekçesiyle suçlamada bulundu. Sergey Stanişev kabinesinden eski Ekonomi ve Enerji Bakanı Petar Dimitrov ise, NEK icra müdürlerine gerekli kontrolü sağlamadı gerekçesiyle suçlular arasında yerini aldı. Ekim ayında yine Petar Dimitrov’a, “Radyoaktif atıklar” Devlet Şirketi Yönetim Kurulu üyesi olarak görevden alınırken eski BSP hükümetinden daha iki bakan ile birlikte suçlamalar yöneltildi.
Belediyebaşkanı,polisveözelkorumaşirketleri Sofya’da güvenlik önlemleri alıyor
Karadeniz’de çok eski 40 gemi tamamen korunmuş olarak bulundu
Sofya Belediye Başkanı Yordanka Fandıkova, Sofya Polisi ve Ticari Güvenlik ve Koruma Şirketlerinin Milli Birliği Sofya’daki güvenliğin sağlanması için daha iyi koordinasyon ve ortak çalışmalar için anlaştı. Başkentte 400’den fazla alan başkentte geceleyin durmadan gözetim altında bulunuyor. Şehrin farklı noktalarında 2 binden fazla kamera var. Okul ve çocuk bahçelerinin ve belediyeye ait alanların korunmasının kalitesinin artırılası için anlaşma sağlandı. Göçüşmede başkentte 30 binden fazla özel koruma çalıştığı belli oldu. Onlar, afet durumlarında, avarya ve kriz durumlarında destek sağlayacak.
Southampton Üniversitesi Deniz Arkeolojisi Merkezi Müdürü prof. John Adams, Karadeniz’in Bulgar kıyısında çok eski olup tamami ile korunmuş 40 geminin bulunduğunu bildirdi. Bulgaristan, Yunanistan ve İsveç’ten araştırmacıların yer aldığı ekibi ile birlikte prof. Adams, denizen Buzul çağının sonunda karadan aldığı dibi araştırıyor. Gemiler, oksijenin bulunmadığı 150 metrelik derinlikte bulunduğu için tamamen korunmuştur. Bazıları, Osmanlı İmparatorluğu, diğerleri ise daha Bizans döneminden kalmadır. Bulgular, Karadeniz kıyısında eski zamanlarda gemicilik ve burada yaşamış olan insanların hayat tarzına dair önemli bilgi kaynağı olabilir.
Hamiyet ÇAKIR
Ölü Eşek
Siyasi oyun kurmayı öğrenelim. İnce sanattır. Yazılar alıyoruz, hepsini okumaya çalışıyorum. Kimileri şu siyasi oyun kurma işini çok ciddiye almış. Tabii biz herkesin, hele gençlerin, siyasi oyun kurucusu olmasını isteriz. O zaman tüm oyunların arasından en iyi olanı seçer, diğerlerini yedekte tutar ve düşmanlarımızı her zaman yeneriz. Satranç oynayanlar bilir. Bir oyundur. Hem de, zafer yoludur. Mesut Tunalı ile konuşuyoruz. 170 türkü biliyor, tamburasının tellerine de öğretmiş 170 türkünün 170’ini de. Vursana şöyle kalbin tellerini çalar gibi deyince, hemen başlıyor, “Beni sana sımsıkı sarılmış, görenler olmuş” diye başladı son defa, sevdanın türkü olması ve türkü söylerken sevdayı anlatmak var ya, çok ince bir ustalık… Kimse gücenmesin, herkesin boyunun ölçüsü değil… Gel ki, geceler çatlasın, Gel de şafaklar tutuşsun Bizim olsun alın terimiz Bizim olsun emeğimiz hey… Haykırınca zindanlar Zincirini kırda gel Gel ki, geceler çatlasın Gel de şafaklar tutuşsun…. Bu mısraları bir de Tunalı’ dan dinlemek var, yanık bas baritonun bıyık altı gelişinden ve ömür boyu yağlanmamış o tamburanın doğadan ayarlı tellerinden. İşte bu bir oyun kurmaktır, insanları müziğe kilitlemek, yüreklerine dolmak, onları kanatlandırmak ve uçurmak, vatan hasretini yakıp, özgürlük heyecanıyla hareketlendirmek. Şimdi size Fransız Devrimi (1789) ilhamcısı Maximilien Robespierre (1758 – 1794) isyan ateşini körüklerken Paris sokaklarını nasıl alevlendirdiğini anlatacağım. Bu da bir oyun kuruculuğu kuşkusuz. Çünkü o zaferle taşlanmış bir burjuva devrimidir. İnsanlık tarihini dönüştürmüş ve kısa bir süre için de olsa yeryüzünü eşitlik, özgürlük ve kardeşlik sloganlarıyla pes etmiş ve bugüne kadar etkilemiştir. Genelde devrim denen olguyu en iyi anlatan ve çağıran belki de bizim şu satırlardır: Derine, hep derine kazıyoruz. Çağımızın altın kalbini arıyoruz. Üzerimizde, ağır bir yük! Gökyüzünden çok uzakta Derine, hep derine kazıyoruz. Çağımızın altın kalbini arıyoruz. Burada önemli olan sıradan insanlara hiçbir yenilgiyle sarsılmayan, hiç kimseyi yüzüstü bırakmayan bir kendine güvenmişlik, bir kahramanlık bir yiğitlik aşılamaktır önemli olan. Bir insan oyun kurabilir, ama kitlede, hareketlenen alt tabakada asla yüzüstü kalmayacağı umudu yoksa kalbi kahramanlık ateşiyle yanmıyorsa ve güzlerinde yiğitlik parlamamışsa bu iş olmaz. Kurulan oyun boş balon gibi patlar. Ama tutarsa inanç çabuk yayılır ve asla söndürülemeyen bir ateş gibi yanar. Tutuşan bir ateşi yandıkça yakan bir nüve olmak çok zor bir iştir. Aranan simayı, oyun kurucuyu bazen tüm Binbir Gece Masallarını okusanız bulamazsınız. İnsanlar kendilerine hükmedecek bir yöneticiyi durmadan ararlar. Ama o aranan kişi zaten oradadır. Önemli olan onun hızla yükselişinin nedenini bulmaktır. Bunun bir türlü kişisel çekicilik olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Mesela Fransız Devrimi’nin motoru Robespierre’de bu ateşi onun kadınlara olan sevgisinde görebiliyoruz: O konuştuğu günlerde “geçitler kadınlarla dolardı… Kavşaklar tıkanırdı… Tribünlerde yedi ya da sekiz yüz kadın olurdu, öyle de güçlü alkışlarlardı ki! Jakoben Kulübünde o konuştuğunda, duygu yüklü hıçkırıklar ve ağlamalar duyulurdu, insanlar salonu yıkacak gibi tepinirlerdi.” – bu alıntı Gustave le Bon’un “Devrim Psikolojisi” eserinden alınmıştır. Ve Robespierre, Fransız devrimini zafere götüren yolu, bu meydan konuşmalarıyla, yazığı yazılarla, meclisteki söylevleriyle döşemiştir. Ve gelelim sizinle bambaşka bir oyun kuruculuğuna, seçtiğim “Ölü Eşek” öyküsünü Ceries Avad’ın “Gizli Yetenek” erserinden seçtim. Bir oyun kurucu öyküsüdür. Kenny adında genç bir kovboy Teksas’a taşınmış ve bir çiftlik sahibinden 100 US Dolara bir eşek satın almış. Çiftlik sahibi eşeği ertesi gün getirip teslim edeceğini söylemiş. Anlaştıkları yer ve saatte belirmiş ve şöyle demiş: Haberler kötü oğlum, eşek öldü. Öğleyse paramı geri verirsin ve olay biter, demiş Kenny. Çeviremem, çünkü artık harcadım, demiş çiftlikçi. İyi öyleyse, lütfen bana eşeğin cesedini getir. Ölü eşekle ne işin olur? Ne yapacaksın? Diye sormuş çiftlik sahibi. Tombala oynatacağım, diye cevap vermiş genç.İyi öyleyse, getireyim. Ben eşeğin öldüğünü kimseye söylemem. Bir aydan sonra Kenny ile çiftlik ağası yeniden karşılaşmışlar ve çiftlikçi sormuş: Eşeğin cesedini ne yaptın? Tombula oynattım. 2’şer US Dolardan 500 bilet sattım ve 998 dolar kazandım. Şikâyet eden olmadı mı? Kazanan şikâyet etti. Ben de ona, bilet satın aldığı 2 dolarını iade ettim. Bu hikâyede, nalları dikmiş eşekten 998 US Dolar kazanan Kenny, yukarıdaki örnekte kadınların sevgisiyle devrim ateşi yakan ve devrime inanç yaratan Robespierre ve birinci örnekte 170 türkü bilen ve ustaca söyleyen Mesut Tunalı OYUN KURANDIR. ,
Bulgaristan Türklerinin Sesi
Ekim - 2016
Ya t ı r ı m - Tu r i z m - Ta r i h
Bulgaristan’ın Geri Almadığı İnekler İtlaf Edildi Bulgaristan‘da otlarken sınır geçip Edirne‘nin Yolüstü Köyü’ne gelen ve Bulgaristan‘ın AByasaları gereği geri almayınca, ortada kalan 4 inek kesilerek gömüldü. BULGARİSTAN KABUL ETMEDİ Bulgaristan‘dan 26 Eylül günü otlarken sınırı geçen 4 inek, Edirne‘nin Yolüstü Köyü’ne gelince, sınırda görevli jandarma ekipleri tarafından bulundu. Jandarmanın inekleri teslim ettiği İl Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü, Bulgaristan‘ın Edirne Başkonsolosluğu’na yazı yazarak, inekleri geri göndermek istediklerini bil-
İzdso’nun En Ağır Enstrümanı Göçmene Emanet
EN büyük yaylı çalgı olan kontrbası genelde erkekler tercih etmesine karşılık, İzmir Devlet Senfoni Orkestrası’ndaki bu iki enstrüman iki kadına emanet edildi. EN büyük yaylı çalgı olan kontrbası genelde erkekler tercih etmesine karşılık, İzmir Devlet Senfoni Orkestrası’ndaki bu iki enstrüman iki kadına emanet edildi. Kontrbasın büyük bir enstrüman olmasından zorlanmadıklarını belirten sanatçılar, onun tellerine dokunmaya 10 yaşlarında başladıklarını anlattı. Bir orkestranın vazgeçilmezlerin olan kontrbas taşınması en zor bir enstrüman olmasına rağmen İzmir Devlet Senfoni Orkestrası’nda kontrbaslar Tina Erten ve Fahriye Demirbilek’in ellerine emanet edildi. İki yetişkin sanatçı da kontras ile 10 yaşında tanıştı. Kontrbasın büyüklük ve ağırlığının kendilerini zorlamadığını savunan sanatçılar, senfoninin bas sesi vermekten mutlu. Bulgaristan’da doğan ve müzik eğitimini orada alan Tina Erten, Sofya Müzik Akademisi’ni birincilikle bitirdi. İzmir’den önce ÇukurovaDevlet Senfoni Orkestrası’nda konuk kontrabas sanatçısı olarak çalışmaya başladı. Hacettepe Üniversitesi Ankara Devlet Konservatuarı kontrabas bölümünden mezun olan Fahriye Demirbilek, 2003- 2006 yılları arası Hacettepe Senfoni Orkestrası’nda görev yaptı. 2006 yılında açılan sınavı kazanarak BursaBölge Devlet Senfoni Orkestrası’nda göreve başladı. Sanatçı, İzmir Devlet Senfoni Orkestrası’nda çalışmayı sürdürüyor.
dirdi. Bulgaristan Konsolosluğu da resmi yazıya, üye oldukları Avrupa Birliği (AB) mevzuatı gereği inekleri geri kabul edemeyecekleri cevabını verdi.
KESİLİP TOPRAĞA GÖMÜLDÜLER Bulgaristan‘ın geri almalı kabul etmemesi üzerine Gıda,Tarım ve Hayvancılık İl Müdürlüğü, inekleri Yolüstü Köyü muhtarlığına yediemin olarak teslim etti. Bu süre içinde Bulgaristan‘ın iade almadığı inekler için, ‘Hayvan hastalıkları ile mücadele ve hayvan hareketleri kontrolü’ genelgesi gereği, inekler yedieminden Gıda, Tarım ve Hayvancılık İl Müdürlüğü tarafından alındı. İnekler, daha sonra Yolüstü Köyü’nde kesilerek itlaf edildikten sonra toprağa gömülüp, üzeri de kireçle kapatıldı.
Anadolu Ateşi” Bulgaristan’da Sahne Aldı
13
Raziye ÇAKIR Bulgaristan Hayalet Yerlere Dönüşüyor
Son zamanlarda Bulgaristan’daki nüfus artışı ile ilgili basın yayın organında birçok makale yazıldı, tartışmalar yapıldı. Nüfustaki azalmanın önüne geçilmesi için çeşitli fikirler öne sürüldü, ancak neticede 09.09.1944 yılından sonra nüfus artışı ile ilgili hiçbir politikanın üretilmediğini belirtilerek en çok da Jivkov dönemi suçlandı. Bilindiği gibi 1989 yılından itibaren 1 milyon civarında Türk Türkiye’ye göç ettirilmiştir. Yapılan araştırmalarda 1985 yılında doğum ile ölüm oranının eşitlendiği ve yirmi yıldan beri Bulgaristan’daki nüfusun azaldığı görülmektedir. Günümüzde nüfus artışı –5,7 ve hızla azalmaya devam etmektedir. Bulgaristan nüfusu yılda 45 bin kişi azalmaktadır. Bununla birlikte başka ülkelere yerleşenleri de hesaba kattığımızda nüfustaki azalma 70-80 binleri bulmaktadır.
Genel sanat yönetmenliğini Mustafa Erdoğan’ın yaptığı Anadolu Ateşi Dans Topluluğu, Bulgaristan’da sahne aldı. Genel sanat yönetmenliğini Mustafa Erdoğan’ın yaptığı Anadolu Ateşi Dans Topluluğu, Bulgaristan’da sahne aldı. Konuya ilişkin yapılan açıklamaya göre, ilk çalışmalarına 1999’da başlayan topluluk, 21 Ekim’de Sofya’da, dün ise Varna’da Bulgaristan izleyicisiyle buluştu.
Sofya’nın Ulusal Kültür Sarayı’nda ve Varna’nın Ulusal Kültür ve Spor Sarayı’nda yaklaşık 7 bin kişiye ulaşan topluluk, “Anadolu Ateşi” ve “Troya” gösterileri koreografilerinden oluşan özel bir gösteri sundu. Anadolu Ateşi Dans Topluluğu, Avrupa turnesine Almanya’nın Hamburg şehri ile Danimarka’nın Kopenhag ve Herning şehirlerinde devam edecek.
Bulgaristanlı Evinin Salonunu Müzeye Çevirdi
Eskişehir’de emekli olduktan sonra antikaya merak salan Ahmet Aydın, satın aldığı antika eşyalar ile evinin salonunu adeta müzeye çevirdi. 2009 yılında emekli olduktan sonra antika eşyalara merak salan Ahmet Aydın, evinin salonunu adeta müzeye çevirdi. 68 yaşındaki Aydın, tutku haline dönüştürdüğü antika sevdası nedeniyle günün büyük bir kısmını evde geçirerek, yakın dönem tarihine ışık tutmuş antika eşyalarının bakım ve onarımını yapıyor. Eşinin de desteği ile antika eşyaların temizliğini yapan Ahmet Aydın, salonunda günümüz teknolojisine ait hiçbir şey de bulundurmuyor. “Emeklilik demek köşede oturmak değil bana göre” Eve gelen misafirlerinin şaşkınlık içinde kaldığını belirten Bulgaristan doğumlu Ahmet Aydın, “Emeklilikten sonra yine evin içinde olan antika, resim ve buna benzer şeylere merak saldım. Bu şekilde hoş vakit geçiriyorum. Emeklilik demek köşede oturmak değil bana göre. O yüzden ben boş durmayı hiç sevmem. Salonda belki 100’e yakın saat vardır, işim olmadığı zaman saatlerden birini mutlaka bozar tekrar montajını yaparım. Salonda bulunan antika diyebileceğimiz eşyaları saymadım ama 100’e yakın saat var. Bu saatlerin yaşları en az 40-50 yıllık. Fransa‘nın Marsilya kentinde yapılan bir mandolin var, 1902 yılında
yapılmış, şuan 114 yaşında. Buna benzer şeyler vardır ama şuanda aklıma gelen bunlar. Benim oturma odam, misafir kabul odam burasıdır. Hanım televizyon seyretmesini sever, ben hiç hazzetmem, böyle şeyleri sevmiyorum. O gider televizyonu seyreder, ben burada mutlaka bir şeylerle uğraşırım” ifadelerini kullandı. “Buraya harcanan para o kadar astronomik rakam değil” Antika eşya almak için zaman zaman şehir dışına da çıktığını belirten Aydın, “Antikaları almak için bazen Bursa‘ya, Kütahya‘ya ve Ankara‘ya giderim ama genellikle bunlar internette çok olduğu için internetten temin ediyorum. Fakat görüp almak daha iyi bir şey. Evimize ilk gelen misafirler çok şaşırıyor. Çünkü her evde göremiyorlar ‘Nasıl bir yer burası’ diyorlar, bir süre geçtikten sonra huzur bulduklarını söylüyorlar. İçinde varsa yapabilirsin, bu herkesin yapabileceği bir şey. Çünkü buraya harcanan para o kadar astronomik rakam değil. Benim buradaki tek kazancım bozuk alıyorum, tamir ediyorum” şeklinde konuştu. “Aldığınız antika sizi en
az 50-60 yıl geriye götürüyor” Aydın, günümüzde antika eşyalara hak edilen değerin verilmediğini de ifade ederek, “Benim çocukluğumda hatırlıyorum radyo ve gramofon gibi antika şeyler başköşede dururdu. Şimdi eskicilerin arabasında geziyor. Bir plastik leğene babasından kalmış radyoyu veriyor. Antika özellik isteyen bir şeydir. Antika konusunda da biz bir şey bilmiyoruz işin garip tarafı ama yavaş yavaş internet sayesinde insanlar biraz daha bilinçleniyor. Herkesin antikaya merak salmasını istiyorum, çünkü bambaşka bir şey. Aldığınız antika sizi en az 50-60 yıl geriye götürüyor” dedi.
Bulgarlar nüfustaki azalmanın önüne geçebilmek için doğum teşvik edilirken Bulgaristan dışındaki Bulgarların Bulgaristan’a yerleşmelerini sağlamak için de iyi çalışmaların yapılmaya başlanması gerektiğine dair basında çeşitli yorumlar yer almaktadır. Ancak 2007 yılından itibaren AB tam üyelik ile birlikte dışarıdaki Bulgarların AB kanunları nedeniyle zorlaşacağı belirtilmekte ve bir an önce hükümetin somut adımlar atması beklenmektedir. Nüfustaki azalmaya paralel olarak köy ve kasabalarda da hızlı bir boşalma baş göstermiş ve binlerce köy ve kasaba hayalet yerlere dönüşmüştür.Yapılan araştırmalarda 1320 köyde yıllardan beri hiç doğum görülmezken, iki yüz nüfusun altındaki yerleşim yerlerinde yaş ortalaması 65’şin üzerindedir. Daha büyükçe yerleşim yerleri ise yaşlı bekarlarla dolu olduğu ve zamanlarını restoranlarda yarı ölü durumunda alkol alarak geçirdikleri gözlenmektedir. Şehirlerdeki çocuk sayısında ise yıllık 27 000 civarında azalma kaydettiği saptanmıştır. Yakın zamana kadar köylerdeki nüfus azalıp şehir nüfusu artarken günümüzde hem şehirde hem de köylerde nüfus azalmaktadır. 2003 yılı verilerine göre şehirlerde 5,441,700 kişi yanı nüfusun %69,8 yaşarken, köylerde ise 2,359,600 kişi yani nüfusun 30,2’i yaşamaktadır. Şu an 2016 yılı itibarı ile bunlar şehirlerdeçoğalmaya köylerde azalmaya devam etmekteler. Bulgaristan’da Türklerin yaşadıkları bölgelerde 1989 yılında zorunlu göç neticesinde birçok yerleşim yeri tamamen boşaltılmıştı. Sonuç olarak Bulgaristan’da tarımsal üretim hızla azalmaya başlamış ve tamamen çökme ile karşı karşıya kalınmıştır.
14
e k i m - 2016
Bulgaristan Türklerinin Sesi
Osman Oktay: Kurbanlar ve Cellatlar Demokrasiye Karşı
Hak ve Özgürlükler Partisi (HÖH) partisi Bulgaristan Sosyalist Partisi (BSP)’ye götüren köprüler kuruyor. Ahmet Doğan kinci biridir. Kurusıkı tabancayla kendisine yapılan saldırıyı asla unutmayacaktır. General R. Radev ya daeski Başbakan P. Oreşarski Cumhurbaşkanı koltuğuna oturursa Bulgaristan’da kargaşa olur. HÖH eski Başkan Yardımcısı Osman Oktay’la söyleşi: Soru: Sayın Oktay, Oreşarski’nin HÖH partisinin Cumhurbaşkanı adayı olduğunu ilk siz söylediniz. Saraydan gelen haberlerde, Oreşarski’nin HÖH-DPS partisinin “yarış atı” olduğu doğrulandı. Öngörünüzü neye dayandırmıştınız. Yanıt: Oreşarski hükümet kurduğunda, Saray’da nüfüsü olan Hristo Biserov ile Yordan Tsonev’un grubundan olduğunu söylemiştim. HÖH partisi bu seçimlerde, birinci turda Reneta İnjova’yı desteklediği, ikinci turda ise BSP Cumhurbaşkanı adayı Parvanov’u desteklediği 2001 seçim stratejisini yineliyor. Durumda benzerlikler var. 15 yıl önce yaptığımız yanlışlığı bir daha tekrarlamamız tehlikesi var. Parvanov’un seçilmesi Bulgaristan’ın gidişatına olumsuz etkide bulunmuştu. Ağır etkilerin yaralarını bugün de sarılamadı. HÖH partisinin bakışını Oreşarskiye çevirmesinin ikinci nedeni ise, BSP partisi ile yönetim köprüleri kurmak için yeni adımlar atmaktır. Böyl koalisyon kurulmasına Oreşarski uygun bir kişidir. Böylece Saray’dakilerin suçları da aklanmış olacaktır. Böylece BSP ile HÖH ortak hükümetlerinin yıkılması suçu eski Başbakan ve BSP lideri Stanilev ile HÖH eski Genel Başkanı Mestan’a yüklenebilecektir. BSP seçmen tabanı böylece huzura kavuşacağı gibi, suçlu olanın Ahmet Doğan ve partisi ile Oreşarski olmadığına inanmış olacaktır. Soru: Siz A.Doğan’ı tanıyan birisiniz, Oraşarski ile ilgili kafasında dönüp dolaşanın ne olduğunu öngörebilir misiniz? Yanıt: Doğan, gaz tabancası dramı olarak bilinen, Ulusal Kurultay’da kürsüden atılarak yaşadığı kişisel küçümsenme olayını unutamamıştır. Daha o zaman, o, iplerini çekenleri “ne oluyor” ithamıyla suçlamıştı. Ben Doğan’ı yakından tanıyan biriyim,
kincidir. O ağır anları hiçbir zaman unutmayacaktır. Son yıllardaki davranışları bu saldırı sonucudur. Merkez Konsey Operatif Bürosu kanalıyla gelen emirde Türkler, Çingene ve Pomaklar arasında kontrol altında bulundurdukları seçmn tabanının seferber olması istenmiştir. Ödevde, 2009 yılında aldıkları 600 bin kişiden yine oy istenmiştir. Soru: 600 bin oy Doğan’ın Cumhurbaşkanı adayına 2. Yeri garantiliyor. Bu BSP adayına şut olmaz mı? Yanıt: Sol cephede oyların çok parçalanmış olduğu dikkate alındığında, eğer BSP son seçimde aldığı 550 bin oyu alamaz ise, General Radev için büyük bir tehlike olduğu ortadadır. Üstelik sol cephede birinci tura katılan ve oy alacakları bilinen birkaç saygın aday var. Kalfin ve Tatyana Donçeva’ya işaret edelim. Şunu da ilave edelim. Bu yeni strateji yalnız Saray’da hazırlanmamış, adına Bulgar Magnaur Ekolü de denen Kütüphaneci Enstitüsü de bu işlere karışmıştır, bilindiği üzere bu enstitüde büyük sayıda sivil polis subayı görev alıyor. Kütüphaneci subaylar. Doğan’a yakın olduklarından dolayı BSP yönetimi tarafından pek sevilip sayılmıyorlar. Saray ve Kütüphaneciler BSP, ABV ve 21 yüzyıl” partilerindeki böbürlenmeyi ezmek istiyorlar. Eğer bunu yapabilirlerse seçimlerden sonra yönetim üzerinde söz sahibi olmak istiyorlar. Soru: A. Doğan’ın adayı olabilir ya 2. Tura varabilirse, kimden yardım bekleyebilir? Yanıt: İkinci tura Tsaçeva ile Oreşarski kaldığında, kulis oyun ve hesaplarına rağmen Tsaçeva kazanır. Soru: Doğan siyasi çağrı yaparak 600 bin kişiyi sandığa gönderebilir mi? Yanıt: 2001’den beri HÖH partisi siyasi mesajlara inanmıyor, destek de aramıyor. Kulisle birlikte olmak üzere Saray ülkemizin belirli bölgelerini, semt, mahalle ve köyleri tamamen kontrol ediyor. Örneğin “Lafka” ticaret şebekesi gibi, siyaset yapıları dışı ağılarla paslaşıyorlar. Seçim sırasında HÖH partisi oncular, yüzlüler gibi genelde suç şebekesinden kişilerle ortaklık yapıyor. Böylece seçmen, özellikle de sosyal olarak daha zayıf olan kitle üzerinde yüzde yüz kontrol sağlıyorlar. Son 15 yılda Çingene ve hatta çok fakir olan mahallelerde Bulgar oylarını alabilmelerinin sırrı budur. Seçim günü onların adamları seçim bürolarını, seçim komisyonlarını denetliyor. Böylece onlar ölmüş ya da ülkede olmayan kişilere bile oy verdirebiliyorlar. Soru: Öyleyse HÖH partisinin bu yörelerde diğer siyasi partilerin nefes almasına nasıl engel olabiliyorlar? Yanıt: Saray tarafından kontrol altında bulundurulan belediyelerde diper siyasi partiler ve güçler, sandık başı ve komisyon üyesi olarak HÖH-DPS veya kulis tarafından verilen isimleri gösteriyorlar. Örneğin, seçim günü için, Demokratik Güçler Birliği’ne (CDC)
için 20 kişi gerekiyorsa bu kişilerin isimlerini Doğana bağlı olan yerli Derebeyi veriyor. Öyle ki, HÖH partisi (CDC) nin bu kişisini ve onun ailesini beslememiş olsa o yaşayamaz. Diğer partiler de böyle çalışıyor, bu seçim sürecinde çalışan bir mekanizmadır. Soru: DOSTpartisi bu eğilimi değiştirebilmek için bu yerleşim merkezlerinde etkili olabilir mi? Yanıt: Her yerde egemen olan bu kontrol sistemi ve DOST partisinin tecilinin gecikmesi nedeniyle Mestan’ın partisi yerel yapılanmasını tamamlayamadı ve yine bu nedenle Cumhurbaşkanı adayı göstermedi. Soru: Fakat Reformcuları destekleyeceğine GERB ve Tsetska Tsaçeva’ya oy vermeyi seçti. Yanıt: Şahsen ben, meydana gelen şu olağanüstü karmaşık seçim önü durumunda, HÖH partisinin de Oreşarski’yi destekleme kararını açıklayınca, DOST partisinin seçmenlerinden Avrupa Atlantik siyaset çizgisinden birine oy vermek için üyelerini ve taraftarlarını serbest bırakmasını bekliyordum. GERB partisine istenmeden destek sunmakla Doğan kendisini iktidar sofrasına oturmak istemekle suçlayabilir. Vatıyla ben Birleşik Demokratik Güçleri oluştururken, Doğan’ın propaganda maşaları, Oktay HÖH partisini İvan Kostov gâvuruna satmak istiyor yaygarası koparıyorlardı. Aynı şeyler tekrar edebilir. Soru: Doğan’ın ve kulisten ipleri çekenlerin bu sinsi planına, seçmenin topyekûn seferber edilmesine karşı mücadele edilebilir mi? Yanıt: Bu olursa devlet karışır. Karşı koymak ancak HÖH partisinin gerçek kurucularının, hak ve özgürlük davası militanlarının elindedir ve onlar yerel örgütlerde güçlüdür. Bu sinsi planın özü açıklanmalı, Türklere gerçekler anlatılmalı, Türkler ve Müslümanlar Rusya’ya uşaklık etmeyen gerçek Avrupa ve Atlantik güçlerine oy vermeye davet edilmelidir. Doğan tarafından kalıplanmış olan senaryolara karşı eğitimli, aydın Türkler uyanık olmalı ve halkı bilgilendirmelidir. Ciddi bir örgütlenme olursa 600 bin rakamı, 300350bine düşebilir. Bu Müslüman aydın kesim son seçimlerde 130 bin kişiyi seferber edebildi ve AB ve NATO için oy vermek isteyen kesimi toparlayabildiklerini kanıtladı. Soru: Eğer ikinci turda Tsaçeva (GERB) ile Radev (BSP) yüzleşirse HÖH partisi kime oy verecektir? Yanıt: A. Doğan General Radev Yotova ikilisini destekleyecektir. Bundan kimse kuşkulanmasın! Şu iyi bilinmelidir ki hem Radev hem de Oraşarski olayında doğan oyun kazanan olacaktır. BSP yönetimi bunun fark ediyor. Öyle ki kurbanların ve cellatların bir kafeste toplanması Bulgaristan’ın demokratik süreçlerini bu defa da engelleyecektir. Fakat ben Türkler ve Müslümanlar arasında toprak kölesi olarak düşünme dalgası artık atlatılabildi.
BULTÜRK-Dünyada’ki Temsilcilerimiz 1913 Sofya
Aylık Siyasi Aktüel Gazete
www.bulturk.net /bilgi@bulturk.net- Tel:0212 511 63 47 İmtiyaz Sahibi Yazı İşleri Müdürü Alptekin CEVHERLİ
Ekonomi Müdürü:
Abidin KARASU Av. Hasan MOLLAOĞLU Müjgan DENİZ
İstihbarat Müdürü:
Hüseyin Y I L D I R I M
Yazı İşleri Müdür Yardımcısı İbrahim SOYTÜRK
Eğitim Sorumlusu:
Filiz SOYTÜRK
Kültür-Sanat:
Avşin B A L K A N
Genel Yayın Yönetmeni Abidin KARASU
Spor Müdürü:
Serkan YILDIZ
İnternet Müdürü:
Murat ULUTÜRK
Genel Yayın Müdürü Raziye ÇAKIR
Halkla İlişkiler:
Neriman ERALP
Reklam Müdürü:
Mesut UĞURLU
Rafet ULUTÜRK
Yayın DanıSmanları: Prof.Dr. Hayati DURMAZ Prof. Dr. Emin ÇARIKÇI Prof. Dr. Ahmet ÇOLAK Doc. Dr. Sakin ÖNER Doc. Dr. Hasine ŞEN Doc. Dr. Müjgan DENİZ
Haber Sorumlusu: Hukuk Danışmanı:
İrtibat Bürosu: Yıldırım Mh. Şehit Kamil Balkan cad. No: 114 / A (500 Evler) - Bayrampaşa / İST. Bayrampaşa - Adaparkın üstü - Palmyalar durağın altı
Tel: 0212- 5 11
6 3 4 7 - Fax: 0212 - 511 33 91 Reklam için İrtibat: 0212 526 51 98 Star Medya, Akademi Yayıncılık A.Ş.
Teknik Hazırlık: Murat ULUTÜRK
Bu gazete basın yayın ilkelerine uymayı taahhüt eder. Yazarlar yazılarından sorumludur. www.bulturk.net /www.bulturk.com
Avusturya -Viena Osman BÜLBÜL Almanya-Köln: Ünal G A Z İ Amerika-New York: Alaattin Gokay Belçika-Antwerpen: Nevin BEYTULLAH İspanya-Madrid: Hüseyin Hasan Kazakistan Türkistan: Erkan İsveç Seval ÖZTÜRK İngiltere London Ridvan Akay Riko
B u l g a r i s t a n - Te m s i l c i l e r i
Sofya: Hikmet EFENDİEV Blagoevrad: Bülent MURADOV Smolyan: Rufat FELETİ K ı r c a a l i : Mehmet R A S İ M Ardino: Aziz ŞAKİR Cebel: Erdal H. AHMET Plovdiv: Fikret SEPETÇİ Stara Zagora: Menderes KUNGÜN Loveç: Emine BAYRAKTAROVA Troyan: E r g ü l BAYRAKTAR Pleven: Rafet RODOPLU Şumen: İ r f a n ÖZGÜR Razgrad Levent RASİM
Tırgovişte:
Sevinc
YÜCE
Salih
POMAK
S i l i s t r a : Nermin ÇAKIR
Varna:
Dobriç:
Sebahattin AYYILDIZ
TÜRKİYE -Ankara: İsmail ÇİNGÖZ
ist. Trakya Bölgesi İst. Anadolu:Bölge- İst. Sultangazi: ist. G.O.P.aşa: ist. Bayrampaşa: ist. Zeytinburnu: ist. Avcılar: ist. Başakşehir: ist. Kağıthane:
Nedim BİRİNCİ Mahmut ORAL Seyhan ÖZGÜR Avşin BALKAN Raziye ÇAKIR Mustafa AKGÜN Ekrem SÜZEN Aydın FİDAN Nazım ÇAVUŞ Kocaeli: Abidin KARASU Bursa- Ayşe HOCAOĞLU -Bursa Yıldırım: Turhan YAMAÇ -Bursa-Hürriyet: Üzeyir AKGÜN -Bursa-Yenibağlar: Cevat ÇALIŞKAN -Bursa-İnegöl Bayram BAYRAM İzmir-Sarnıç: Durmuş HATİPOĞLU -İzm.Görece: Mümin GÜNEY -İzm.Buca: Şevket YILMAZ -İzm.Bornova: Kenan ÖZGÜR Edirne: Nadir ADLI Kırklareli: Ali ÖZTÜRK Tekirdağ: Ertaş ÇAKIR Balıkesir-Bandırma: Güner BAŞARAN Eskişehir: Sevgin GÖKÇE Mersin : Ferda ER Fethiye : Fatih AKSAK
Neriman ERALP Hükümeti İkinci Kez düşüyor Neriman Eralp KALYONCUOĞLU Söylemek isteyip söyleyemediklerimiz ve yazarak anlatmaya çalıştığımız ama küçümsendikleri için algılanmayanlar, gerçek oluyor. Boyko Borisov’un yönettiği GERB partisinin bir sağ koalisyon olan II. Hükümeti 6 Kasım 2016 gecesi düşecek. 6 Kasım Pazar günü Bulgaristan’da, dış ülkelerde yaşayan Bulgaristan vatandaşlarının yani bizim de katılacağımız 5. Cumhurbaşkanı seçimi ve bir de halk oylaması (referandum) yapılacak. Şimdi ben hepinize, “Haydi kardeşlerim sandık başına!” “Şu ya da bu adayı seçelim de işleri yoluna koyalım, her şey gönlümüzce olsun!” desem yanlış olur. Çünkü artık işitip öğrenmişsinizdir, koskocaman Türkiye’mizde yalnız 35 seçim sandığı açılacak. Her sandıkta 1000 (bin) kardeşimiz oy kullanabilse. Toplam 35 000 (otuz beş bin eder, biz ise elinde Bulgar kimlik kartı ve kırmızı pasaport olan 620 bin Bulgaristanlı Türk seçmeniz. Gerçeği söylemek gerekirse bu seçimde Bulgar iyice korktu. Son 4 Cumhurbaşkanı seçiminde ikinci turda siyasi terazide ayar bozan dirhem hep biz olduğumuzdan dolayı, yanı her 4 (dört) cumhurbaşkanının da biz Türk, Pomak ve Çingenelerin oylarıyla seçildiği için oy kullanmamızı engellemek, kısıtlamak, bizi sandık dışından uzak bırakmak için KANUN DEĞİŞTİRİLDİ. Ciğerinde bize karşı bozuk (kanserli) olmayan bir tek hücre olmadığını yalnız bize değil tüm dünyaya gösterdi. Evet, tüm bunlara rağmen, yani ellerinde olsa da sandık başına yalnız kendi adamlarını koyabilseler ve oy verecek olan seçmenlerin de yalnız kendilerine yüzde yüz inandıkları kişilerden seçilmiş olmasını sağlamaya çalışsalar da, Boyko Borisov hükümeti 6 Kasım 2016 gecesi düşecek! GERB Başkanı ve Başbakan Borisov’un en güvenilir totaliter komünistlerden olan Bayan Tsetska Tsaçevayı 5. Cumhurbaşkanı adayı olarak halka takdim ederken yaptığı konuşmada “6 Kasım’da birinci turda kazanamazsak ben aynı gece istifamı sunuyorum!” dediği ve Taçeva’nın birinci turda en fazla oy alsa bile Cumhurbaşkanı seçilemeyeceği için düşmeyecek bu hükümet. Hatta Borisov en fazla oy aldık diye böbürlenmek isteyecek ama aynı seçim sandığından çıkacak bir ejderha, şişeden çıkan cin gibi onun karşısına dikilip “hadi yolcu yoluna” diyecek bir güç var. Kimdir bu ejderha, kimdir bu cin? Bu cinin insan adı Slavi Trifonov. O bir şarkıcı, sanatçı, orkestra şefi, kabak kafa, yetenekli afacan sanatçılara el uzatan, 2015’te 710 000 (yedi yüz on bin imza toplayarak Bulgaristan Cumhuriyetinde sistem değişikliği isteyen 6 sorulu bir halk oylaması (referandum) yapılmasında direnen, sorularından 3 (üçü) Anayasa Mahkemesine takılan fakat 3 (üçü) 6 Kasım 2016 halk oylamasına (referandumuna) ikinci bir zarf şeklinde alınan BÜYÜK OLAYDIR Borisov kabinesini devirecek olan bu “küçük” taş. Bulgaristan’ın en gözde, en doğru sosyolojik araştırma sonuçları veren Alfa Riçars sosyolojik anket ajansının 21 Ekim – 24 Ekim 2016 günleri arasında ülke çapında bir araştırma gerçekleştirdi. Açıklanan sonuçlarında, seçime % 62 katılım oranında, halk oylamasının üç sorusunun birincisine % 82 oranında “majoriter (çoğulcu) seçim sitemi istiyoruz” demeye hazır oluş ortaya çıktı. Hükümeti 6 Kasım 2016 gecesi istifaya ve “erken seçim” demeye zorlayacak önü alınmaz KUDRET işte budur. Çünkü bu meclis ve onun seçtiği II. Borisov hükümeti propersiyonel yani orantılı seçim sistemine göre seçilmiştir ve Bulgar yasalarına uyulduğunda, halk oylamasına katılım % 50’den fazla olduğunda halkın iradesine uyulması kaçınılmaz olmuştur. 10 Kasım 1989’dan beri beklenen BÜYÜK GÜNE yalnızca bir hafta kaldı. Halkımızın elinde kalemle yapacağı devrimin coşkusunu yaşayacağız. Halk oylamasında elinize verilen zarfın içindeki kâğıda yazılmış üç sorunun birincisinin sol yanındaki kutuyu hafifçe işaretlemeniz, bu milletvekilleri gitsin yerine biz kendi vekillerimizi seçeceğiz; Dilimizi dinimizi, seçme ve seçilme haklarımızı, Anadilde konuşmamızı yasaklayan ve insan haklarımızı 35 sandığa tıkan bu hükümet gitsin yerine biz kendi hükümetimizi seçeceğiz; 3 milyon kardeşimiz vatan terk etti, onların geri dönmesini hepsine iş, yüksek maaş, çocuklarına bedava okul, bedava sağlık hizmeti ve diğer
Bulgaristan Türklerinin Sesi
Sevilcan YÜCE Ne Kadar Söndük Bir Bilseniz
Şiirle yaşamadan kanatlanamayız. Çok sevsem de, sevemedim ben son baharı Yaprakların güneşle sevişmeye doyuşunu Güzelliklerin rüzgârlara teslim oluşunu Sarhoş gibi sallana sallana yere uçuşunu Her şey toprak olmak için yaratılmış Son uçuşta ıstırap çekmeden yaşıyor Gözleri var mı ki düşen yaprakların Nereye konacağını kolayca buluyor. İşte böyle bir ortamda Kırcaali’de Bulgaristan Türk Edebiyat Sevenleri, eski demeye kıyamadığımız klasik yaratıcılığımızın sayfalarını buruşturmadan yeni sayfa açmaya toplanan yaratıcı aydınlarımız, özgün sanat eserlerini, rüzgarın yaprakları dalından alıp toprağa indirdiği gibi çocuklarımıza taşıyan Türkçe öğretmenlerimiz güzel bir çalış tay yaptılar. Bizde gidip katılmak isterdik pek tabii. Fakat sanatçının en büyük özelliği kıskanç oluşudur. Bu anlamda, her biri bizim o eski köy çeşmeleri gibidir. Ne fazla ne az ama hiç kurumadan devamlı akar ve hayatları bir gizemdir. Oysa gizem dediğin nedir? Yaprak gibi dalından düşse sırrı kalmaz, her şey biter. Onların yeteneklerinden başka sakladıkları hiç bir şey yoktur. Yetenek dediğin öyle bir nimet ki, ne pazarda satılır, ne satın alınır, ortam bulmadan ne baharda yeşerir, ne de güz gelse sararıp solunca dalından düşer! Bu gözle görülmeyen nimetin adı kısaca sanattır. Şiirdir, destandır, müziktir, sanat bir ebediyettir. Hani o hiçbir şey yemeden içmeden nasıl yaşıyor diye düşündüğümüz ve sırrını çözemediğimiz ruhumuzun gıdasıdır o. Bizim için Kırcaali bir şiir, Arda bir şarkı, Rodoplar bir destan, insanlarımızın yaşamı ise bir sonsuz deryadır. Kimlik davamızın beşiği ve eşiğidir inci şehir. 1989 Ayaklanmamızla taçlanmıştır. Kıvılcımlar gibi toplanırız Kırcaali’ye biz. Bulgaristan Türklerinin Yeni Edebiyat Sayfalarını yazmaktır amacımız. Ve bu ruhsal oluşum, Türk kimliğimizin hayat suyudur. Biz, bizden öncekilerin vatan ararken gönüllerinde taşıdıkları ruh gıdasını, onun bu yerde serpilip açılışını, hayat kavgasını bilmeden yaratıcılık davamızı ileri götüremeyiz. Çünkü çalış tay salonlarında doğmaz sanat. Kitap sergileri, kitap fuarları, resim sergileri, şiir geceleri, ozan dinletileri sanat tomruklarının çatladığı mekânlardır. Bir çocuğun şiir söylerken tökezlemesidir yeni melodinin nota kilidi. Ne de olsa, ne güzel olmuş toplanmanız. Fikir alış verişinde bulunmanız ve hiç olmazsa, kendi dilinde, kendi öz sanatını yaratan bir halkın evlatları olarak “Ne kadar söndük bir bilseniz” diyebilmemiz de güzel bir tespittir. Biz söndük de, sönmedik aslında. Geçen hafta Belgrat’ta Kale duvarına dayandım, Tuna’ya Sava ırmağına baktım uzun uzun ve ruhumda üstatların üstadı bestecilerin en ince duygulusu, hem doğuran, hem bestelerini güzel melodilerin üzerine serpiştiren saz ve söz ustası Yusuf Nalkesen’i hatırladım. Onun kökleri Belgrat kalesi surlarının dibindedir. O an oracıkta, sevilen opera sanatçılarımızdan Hakan Aysev Beyle birlikte olmak ve onun bütün eski kıtada duyulacak kadar güçlü olan, Bahar rahmeti gibi sevilen ölümsüz şarkılarını saçlarımı mehleme açarak dinleme özlemi gelip geçti içimden… Besteci Nalkesen orada yaşıyor. Kokusu var havasında… Düşen bir yaprak görürsen Beni hatırla demiştin Biliyorsun seni ben Son baharda sevmiştim. Ve orada o an yaprak dökümü vardı. Yıldızlardan güzeldi yapraklar. Secdeye duruyorlardı düşerken, Ay ve Güneş’e ve kale ağaçlarını sıra sıra bu topraklara diken Osmanlı anısına sanki. O an Tuna ve Sava’nın düşen yaprakları güzel çirkin seçmeden toplayıp denize taşımak için birleştiği çağrıştı içimde. Bütün Balkanlar’ın yapraklarını denize taşımak ne büyük bir görev! Tarihi kaleler, büyük ırmaklar, büyük emeller ve onlara sanat hayatı kazandıran çok dev yaratıcılar var bizim mazimizde ve biz onlara basmadan, onlarla haşır neşir olmadan yeni atılıma kalkamayız. Yaprak dökümü yaşamış bir milletiz. Ümmetten çatlamış, bir çınar olmuş ve daha dev oluşumlar için yeniden çatlıyoruz. Biz düşme, dökülme, çiğnenme, ezilme çilesi ve hüzün yaşamış, en dev çınarın da bir çekirdekten çıktığına kesin inanan bir milletiz. Ama hüzün hüzündür ve hep yaşanır, yaşamışız da. Elveda gençliğim, elveda hey hatıralar. Elveda mesut günlerim, ümit dolu sayfalar
Ekim - 2016
Yüzyılımızın Ortalarında Avrupa Arap-Afrikalı Çehreli Olacak
Yazarı tanıyalım: Akademik Andrey Fursov bilinen bir Rus sosyolog, trihçi, ceo-politik anlizci ve yzardır. Uluslararası İnsancıl Üniversitesi Araştırma Mermezi Müdürü; Dinmik Tutuculuk Enstitüsü Yöntembilim ve Bilgi Merkezi Başknı; Avustursa, İnsburg Uluslarrası Biimler Akdemisi Akademisyeni ve Avrupa ve dünyad birçok üniversitede okutmndır 10 Ekim 2016 günü Akdemik Fursov Spfya’yı ziyaret etti ve kendisiyle şu söyleşi gerçekleştirildi: Soru: Bay Fursov, Avrupa ve Avrupa Birliği’nin (AB) gelişmesindeki şu çılgın aşamayı kenardan izlerken, onun sözüm ona elitinden ve Avrupa nüfusunun kendisinden gelen herhangi bir özlü
Yurtdışında seçim sandıkları 71 devlette 307 olacak
Bulgaristan’da 6 Kasım’da yapılacak Cumhurbaşkanı ve Cumhurbaşkanı yardımcısı seçimler için 71 devlette 307 seçim sandığı açılacak. Bulgaristan’da 500 sandıkta makine ile oy kullanılacak. Bu seçimlerde makine ile verilen oylar bültenler ile oylara katılacak ve sonuçlarda yer alacak. Bundan başka ek olarak daha 35 makine sağlanacak, onlar bilinçlendirme kampanyasında kullanılacak.
Başbakan Borisov geçiş döneminden özelleştirme anlaşmalarının yoklanmasını isteyecek Başbakan Boyko Borisov, kimin, ne zaman ne ve neyi sattığının ve anlaşmaların reel fiyatta gerçekleşip gerçekleşmediğinin belli olması için İçişleri Bakanlığı’nı ve Milli
Enerji Bakanı Temenujka Petkova, Bulgar ve Rus tarafının ‘Belene’ atom santraline ait tahkim konusunda nihai karara vararak ,anlaşma imzaladıklarını bildirdi. Bulgar Elektrik Kurumu /NEK/ 15 Aralık tarihine kadar tahkim kararının tümünü ödeyecek. Buna karşılık olarak ‘Atomstrayeksport’ faizden vazgeçiyor. NEK kararın çıktığı tarihten itibaren günde 167 bin Avro veya toplam 23 milyon Avro borçludur 15 aralık gününe kadar. ‘Rosatom’ Rus şirketinin genel müdür yardımcısı Kiril Komarov, bu yıl Rusya ve Bulgaristan arasında nükleer ilişkilerinin 50. yıl dönümü kutlanırken, bütün bu zaman zarfında işbirliğinin çok iyi geliştiğini yorumladı.
Eurostat: Genç Bulgarların % 50’den fazlası iyi olmayan konut koşullarında yaşıyor
Giden gençliğim hiç geri gelmeyecek Ellerim semaya doğru yalvardım yıllarca Dursun zaman, dönmesin mevsimler. Hep arayış içindeyiz.
Biz Bulgaristanlıların Rüstem Avcıya göre 650 türkümüz var. Kadriye Latifova bindallılarla 306’sını söylüyordu köylerimizde. Mesut Tunalı 170 türkü var belleğimde diyor her defasında tambura teline basmazdan önce. Onun boyu başak kadarken babası her gün bir türkü öğrenmeden top oyununa katılmasına izin vermiyormuş.
Devamı www.bghaber.org
Güvenlik Devlet Ajansı’nı bütün geçiş dönemini, bütün özelleştirme anlaşmalarını yoklamak ile görevlendireceğini bildirdi. Bunun nedeni, en büyük Bulgar şirketlerinden biri olan ve tütün işleyişi ve tütün ürünleri ticareti ile uğraşan “Bulgartabak”ın özelleştirilmesi ile ilgili kendisine karşı suçlamalardır. Başbakan yoklamanın seçimlerden hemen sonra başlayacağını bildirdi.
Bulgaristan ve Rusya ‘Belene’ atom santraline ait tahkim konusunda anlaştılar
Yeni mevsimler dönecek, yine yapraklar düşecek
Bildiğimiz bir şey varsa bir şafak olduğudur önümüzde.
tepki olmamasına herhangi bir geçerli açıklamanız var mı? Bir yandan, orta derece entelektüel, düşünen her kişi Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) himayesinde olan ve sesini çıkaramayan Avrupa’yı olduğu gibi görüyor. Öte yandansa, Afrika, Yakın Doğu ve Asya’dan illegal Müslüman ordusunun baskını gün gibi ortadadır. Kendi kendini savunma içgüdüsünün tamamen tükenmiş bulunması ve bin yıllı bir uygarlığın yok olmayı gönüllü olarak kabul etmesi nasıl oldu? Yanıt: Batı Avrupa’daki bugünü durumu ABD protektörlüğünde (himayesi altında bulunanı) olmasının mantıksal sonucudur. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra, yani 1970’li yılarda, Fransa’da, Almanya’da, İtalya’da ve Avrupa’nın daha birçok başat ülkesinde Kuzey Atlantik eliti çok kalabalık bir siyasetçi ordusu eğittiler ki, onlar günümüzde dünyaya Avrupalı gözüyle bakmıyor, Amerikalı gözüyle bakıyorlar. Bununla birlikte Amerikancı siyaset çizgisini yürüten bir büyük güç de var. Bu güç, Avrupa devletlerinin ulusal çıkarlarıyla alıp vereceği olmayan Brüksel’deki Avrupa bürokrasisidir. Üstelik Avrupa Birliği bu ulusal çıkarları baskı altında tutuyor. Üç neslin kafasına belirli görüşler aşılanmasına yeterli olan son 70 yıl, bugün gördüğümüz sonuçları doğurdu.
BTA Ajansı’nın haberini dayandırdığı Eurostat analizine göre 15-29 yaş arasındaki Bulgarların yarıdan fazlası iyi olmayan konut koşullarında
yaşıyor.Avrupa standartları gereğince 15 yaşından büyük her gencin kendi odası olması gerek. Belçika, Hollanda ve Finlandiya gençlerinin en iyi konut koşulları varken Rumen gençlerinin durumu en kötüdür.Milli istatistiğimize göre 15-29 yaş arasındaki gençler nüfusun yedide birini oluşturuyor. 2015 yılından önceki 7 milyon 200 bin kişilik nüfüsa üçte birden fazlası üç odalı olmak üzere 3 milyon 900 bin daire düşmüştür.
15
Dr. Nedim BİRİNCİ Satamayacağı ağıcı, mutlaka keser.
Şeytan, gölgesini satamayacağı ağıcı, mutlaka keser. Çok kritik bir dönemdeyiz. Bugüne kadar bizim gücümüz çok bilinçli olmamızda değil, birbirine sarılıp bir yumak oluşturmuş ve parçalanmadan, yorulmadan yuvarlanmamızda, yuvarlandıkça canlı ve devinim halinde olmamızda olduğumuzu gösterebilmemizdeydi. Bulgar totaliter kalıntıları, komünist iradesizler ve kökleri faşizmden su alan milliyetçi ırkçılar bizi, Müslüman Türk yumağını sökerek küçültemeyince yolumuzu daraltmayı seçtiler. Bu siyaset kısa adı GERB, günümüz iktidar partisinin, Başbakan Boyko Borisov’un gölgesinde sivrilen, toparlanan ve ense yapmaya başlayan güya “Yurtsever Cephe” ve onun lideri Valeri Simyonoıv tarafından kurulan bir oyundur. Bu ırkçı milliyetçi hem iktidara katılmıyor, hem iktidarı destekliyor, hem de iktidara ne isterse onu yaptırabiliyor. GERB partisinin Sofya meclisindeki potansiyelinden gizli ve sinsi planları için istediği gibi faydalanıyor. Biliyorsunuz, 37 yıllık totaliter Todor Jivkov döneminde, Bulgaristan Halk Cumhuriyetinde resmen kurulmuş faşist parti yoktu. Sol uçta Rusofil, Türk ve İslam düşmanı “Ataka”, aşırı sağda aşırı milliyetçi ve ırkçı güya “Yurtsever Cephe” ve Makedon komitalarının VMRO partisi yoktu. O zaman bütün devlet baskı ve terörle, demokratik düşünce sahiplerine ve etnik ve dini azınlıklara karşı bir kart kaktüs gibi bütün dikenleriyle saldırdığı için düşman bildikleri biz Türklere, Pomaklara ve Çingenelere karşı tüm Bulgarlar aynı totaliter özde birleşmiş ve kenetleşmişlerdi. Arkada kalan 26 sözde demokratikleşme ve özgürleşme yılları halkımızı uyandıramadı. Hatta sosyalist kılıflı komünist dönemde şuur yitirmiş olan kardeşlerimiz, özellikle Türkiye’ye göç edip yerleşen ve bir kulağı hep “Skat” TV programı gibi yıllardan beri enkübasyon (kuluçka) devri propagandası yaparken, tavuğun altındaki yumurtaların yılan yumurtası olduğunu anlatmayan, yurttaşları uyarmayan düşman propaganda merkezlerinin başarılı olduğunu yazabilirim. Düşüne biliyor musunuz, Türk ve Müslüman düşmanlığıyla ünlü, meydan mitinglerinde Çingenelere hitaben yaptığı konuşmalarda “hepinizden sabun yapacağız” diye barım barım bağıran Volen Siderov’un “Ataka” partisine Bursa seçim sandıklarından 500 oy çıktı. Aklım kesmiyor. Yine son erken genel seçimde bugün Türkiye sınırına 2 kat 3 metre yüksek dikenli tel gerdiren, analarımızın ve eşlerimizin başörtüsü ile dolaşmasını yasaklayan bir kanunu çıkaran, minarelerimizden ezan sesi işitilmesini yasaklayan bir başka kanunu meclise sunan, Türkçe konuşmayı yasaklayabildik, çocuklarını okul dışı bıraktık diye bayram eden ve şimdi de oğullarımızı ayda 1.5 levaya, yalnız domuz eti suyuyla besleyerek 6 ay çalıştırmak için yasa tasarısı hazırlayan sözde “yurtsever cephe” partisine de 25 oy çıktı. Kardeşlerim uyanın lütfen. Siz kime kötülük etmek istiyorsunuz? Biz düşman bahçesini sulayamayız. Türkiye, “ben istediğimi yaparım, benim işime kimse karışamaz” ülkesi değildir. Ona buna zıt giderken biz kendi bindiğimiz dalı kesiyoruz, kendi kuyumuzu kazıyoruz, Bulgaristan’da yaşayan kardeşlerimize kötülük yapmış oluyoruz. Şeytan, gölgesini satamayacağı ağıcı, mutlaka keser. Bu atasözünde şeytan onlardır. 138 yıldan beri kesilen ağaç biziz. Kıyım kıyım kıyılıyoruz. Ve bugün en acı olan gerçek, son 2 ayda Türkiye’de göçmen semtlerinde, belediyelerde hatta bazı bakanların huzurunda çay kahve içen ama h,iç bir konuda asla akıl almadan, boş gidip boş gelen DOST üçlü dörtlü lider takımının açıkladığı karara şaştım kaldım. GERB partisi Cumhurbaşkanı adayı Tsetska Tsaçeva’yı destekleme kararı almışlar. Çıktılar, Lütfi Mestan karar açıkladı. “GERB bizden oy istemese de biz oyumuzu GERB’e vermeye karar aldık” dedi. Lütfü Mestan’ın ve etrafındaki kravatlı çantalı kör lamba şişesi takımının hasıraltından su yürüttüğü, Kırcaali’de L. Mestan ile B. Borisov arasında içilen Türk kahvesinden sonra, ıktidara omuz veren ırkçı “yurtseverler” ve VMRO komitaları saflarında yer aldığı gün gibi ortaya çıktı. Boyko Borisov, dede ve ninelerimizin mezar taşlarını söküp atan ve bizi 600 yıllık vatanımızdan tekmeleyerek kovan Todor Jivkov’un yakın yetiştirdiği bir kadrodur. GERB partisi totaliter komünist sistemin polis, milis, gizli polis, ordulu subay, baret, jandarma, itfaiyeci, gardiyan, koruyucu sopacı, eli coplu, beli tabancalı ve kelepçeler kemerinde kadroların ve onların evlatlarının ve yakınlarının partisidir. Bu partinin yönetimi Türklere ve Müslümanlara karşı kurulmuş olduğunu çok iyi bildiğinden, “biz saflarımızda Türk falan istemiyoruz. Türklerle işimiz olmaz!” sözlerini defalarca yazdı, çizdi. “En iyi Türk ölü Türk!” deyen onlardır. TV yayınlarında açıkladı. Herkese duyurdu. Böyle bir ortamda Lütfi Mestan’ın insanlarımızı, seçmen kardeşlerimizi bu kadar yanlış bir yola götürmesi, “gönüllü kurban etmesi” akıl fikir alacak gibi değildir. Biz Bulgaristan’da komünizm ocaklarının söndürelim derken, Mestan gidip insanlarımızı kuru odun gibi totaliter-komünist ateşe atıyor.
Bulgaristan Cumhurbaşkanı 1913 Sofya
Aylık Siyasi Aktüel Gazete
Seçimlerinde ikinci Tura Kalması Muhtemel Adaylar
Referandumu destekleme konser mitingi
1990 “demokrasi” mitinginden sonra Sofya bu kadar çok insanı bir arada görmemişti. Şimdi 120 bin kişi “demokratik haklarımızı genişletelim” konser -mitinginde buluştu. Konserde yalnız yurtsever ve devrimci şarkılar çağrıldı, konuşmalarda tüm seçmenlerin 6 Kasım’da referanduma katılması ve siyasi sitemin değişmesi yolunu açacak oyunu vermesi istendi. Referandum seçim siteminin orantılıdan çoğulcuya değiştirilmesini, partilere verilen devlet paralarının azaltılmasını ve meclisteki milletvekili sayısının da 240’tan 120’ye indirilmesini ön-
görüyor. Bu oylamadan sonra BSP, DPS, “Ataka”, VMRO ve sözüm ona “Yurtsever Cephe” gibi siyasi partilerin tarih olacağına inanılıyor. Konserin sponsoru ve örgütleyicisi olan Slavi Trifonov , “Bulgaristan’da yoksulluğun insanları 180 derece görüş değişikliğine zorladığını, sefil insanların kararlarını fırıncı küreği gibi sağ sola çevirdiğini” belirtti. Konsere binlerce bayrakla gelen dinleyici ve seyirciler sosyal değişikliklere göre 6 Kasım 2016 – Pazar günü halk oylamasına katılacaklarını dile getirdiler.
Lideri Lütfi Mestan GERB lideri ve Başbakan Boyko Borisov’un DOST tarafından gönüllü olarak önerilen seçim desteğiyle ilgili “İstenmeden sunulan hizmet en büyük kötülüktür” sözlerine borçlu kalmadı ve anında beklenen cevabı verdi. GERB liderine partisi adına mektup gönderen Mestan şöyle dedi: Cumhurbaşkanı seçimlerinden sonra Bulgaristan “beyaz seçenek” karşısında kalacaktır. Bir Çin değimi olan “beyaz seçenek” Bulgaristan için kayıtsız koşulsuz NATO ve Avrupa Birliği seçeneğidir. Birkaç gün önce Dost partisi tarafından Borisov’un GERB’e sunulacağı ifade edilen oy desteği, “Borisov’a, GERB’e ya da adayı Tsaçeva’ya değil,” ülkemizin bundan böyle de
“Avrupa ve Atlantik ülkesi olarak kalması” için verilecektir, deniyor. “Biraz alçak gönüllü olsanız iyi olur. Ne ben ne de 17 bin üyesi olan genç partimin üyelerinden herhangi biri, özelikle şahsen size “bize İncil’den istenmeyen hayır masalını anımsatmanız için” destek sunmadık.” Denen mektup şöyle devam ediyor: “Oluşan durum öyle ki, son hesapta bu seçimde Tsaçeva ile Gen. Radev arasında çizgi çekilecek. İkinci kazanabilir. İhtimal büyüktür. Avrupa ve Atlantikçilikten yana olmayı bir değer olarak kabul eden her vatandaşın elinden geleni ardına koymaması siyasi sorumluluk konusu oldu. Açıkladığımız kararın gerekçeleri GERB ve adayınızdan çok daha yüksek bir konumdadır.”
Ombudsman Yüksek Temyiz Mahkemesine başvurdu Mestan, Borisov’a açık mektup gönderdi Dış ülkelerde, bu arada Türkiye Cumrin alınmasını istedi. huriyetindeki çifte vatandaşların seçimlere katılma ve oy kullanma hakkının Bulgar Uluseçim sandığı sayısına sınırlama getisal Radrerek engellenme denemeleri Bulgarisyo s u n d a tan Cumhuriyeti Ombudsmanı Maya ko n u ş a n Manolova’nın sert tepkisine neden oldu. Manolova, Merkez SeDış ülkelerden gelen mektuplara ve dilekçelere dayanarak Manolova Yüksek çim Komisyonu’nun aldığı son kararTemyiz Mahkemesi’ne başvurarak so- larla her vatandaşın seçime katılmarunun görüşülmesini ve ivedi önlemle- sına sanki engel olmak istiyor, dedi.
Gelov doğa güçlerini yenerek görsel sanat yaratıyor Bulgaristan’ın başkenti Sofya’da, Türkiye Cumhuriyeti’nin ku- Hristo Hristo Gelov’un renkli yol geçitleri çok ünlü dönüştü. Şehir ortamına bürünmüş ruluşunun 93. yıl dönümü dolayısıyla resepsiyon verildi. sansasyonele sanat bir taraftan zevkle izlenirken , öte yandan
Bulgaristan‘ın başkenti Sofya‘da, Türkiye Cumhuriyeti‘nin kuruluşunun 93. yıl dönümü dolayısıyla resepsiyon verildi. Türkiye’nin Sofya Büyükelçiliği tarafından düzenlenen resepsiyon, iki ülke ulusal marşlarının dinletilmesi ve 15 Temmuz’daki darbe girişimi sırasında şehit olanlar anısına saygı duruşu ile başladı. Bulgaristan’ın kültür, sanat ve siyaset çevrelerinin önde gelen kişilerinin de katıldığı resepsiyonda
konuşan Türkiye‘nin Sofya Büyükelçisi Süleyman Gökçe, 93. yıl dönümünü kutlayan ve 100. senesine giden süreçte bu güvene layık olacak Türkiye‘nin dünyanın en gelişmiş ülkeleri arasında yer almasını sağlamanın, görev ve ödevleri olduğunu söyledi. Devleti ve milleti ile terörle kararlı mücadelesini sürdüren Türkiye‘nin, geçen yaz daha önce görülmemiş kanlı bir darbe girişimiyle sınanmasına tanıklık ettiğini belirten Gökçe, “Bu bir dönüm noktası oldu. Türkiye, çok sayıda şehidi ve gazisi ile verdiği çetin imtihanının üstesinden başarıyla geldi. Gazi TBMM, yine gazilik mertebesine ulaştı. Milletimiz bu sınamadan kenetlenerek daha güçlü çıktı.” ifadelerini kullandı. Resepsiyonda, Fetullahçı Terör Örgütü’nün (FETÖ) 15 Temmuz’daki darbe girişimine ilişkin Anadolu Ajansı (AA) muhabirlerinin çektiği yaklaşık 50 fotoğraf da sergilendi.
da eğitiyor. Hristo Madrid’de yaşıyor, çağdaş görsel sanat dallarında çalışıyor ve mesaj gönderiyor, bu da yarattığı sanat eserlerinin ömrünü yaşatıyor. Hristo Gelov ‘demir perdenin’ düşmesinden
sonra ilk göç dalgasına katılıyor. Yola tek bir sermaye ile çıkıyor - Güzel sanatlar akademisinde yaşadığı yıllar. İspanya’da grafik okuyor ve 20 yıl boyunca medyada çalışıyor. Yeni teknolojiler, yeni
komünikasyon araçlarını mükemmel bir şekilde kavradıktan sonra sanata dönme kararı veriyor. ‘Görsel artist izleyiciler ile direkt temasa girmek anlamına gelir. Geleneksel janrlarda heykel, duvar resmi, güzel sanatlarda insanlara ulaşma olanağı yok. Görsel artistin mesajı tercüme etmeden okunmalı, arabulucu gerektirmiyor. Genelde şehir ortamında meydana gelir yeni atmosfer yaratır, sürpriz olmalı ve ondan sonra kaybolmalıdır. Bir sözle geçici etkili geçici bir sanat siması.’ Hristo İspanyol artistlerle birlikte bir ekip oluşturuyor ve sürekli olarak yeni video eserler yaratıyor.