Bulturk Gazetesi 116.Sayı

Page 1

Siyasi ve Aktüel Gazete

Yıl - 15 Sayı: 116 Ocak - 2017 -“ B i l g i O r d u s u B i z i m O r d u m u z , B i l d i ğ i m i z i Ö g r e t m e k B i z i m G ö r e v i m i z ”

Hemşehrimiz Yiğit Bulut Varlık Fonu’nun başına getirildi

Varlık Fonunu yöneteceği açıklanan Yiğit Bulut, Kerem Alkin, Himmet Karadağ ve Oral Erdoğan. Yeni görevlerinde kendilerine başarılar dileriz.

Yiğit BULUT

Varlık Fonunu yöneteceği açıklanan Yiğit Bulut, Kerem Alkin, Himmet Karadağ ve Oral Erdoğan kimdir? Türkiye Varlık Fonu Yönetimi Anonim Şirketi’nin Yönetim Kurulu ise şu isimlerden oluşuyor. Cumhurbaşkanı Ekonomi Başdanışmanı Yiğit Bulut, Medipol Üniversitesi Öğretim Üyesi ve Sabah Gazetesi yazarı Prof. Kerem Alkin, Borsa İstanbul Yönetim Kurulu Başkanı Himmet Karadağ, Piri Reis Üniversitesi Rektörü Prof. Oral Erdoğan. VARLIK FONUNA DEVREDİLEN ŞİRKETLER LİSTESİ

Türkiye Cumhuriyet Ziraat Bankası AŞ, Boru Hatları ile Petrol Taşıma AŞ (BOTAŞ), Türkiye Petrolleri AO (TPAO), Posta ve Telgraf Teşkilatı AŞ (PTT), Borsa İstanbul AŞ, Türksat Uydu Haberleşme Kablo TV ve İşletme AŞ’nin (TÜRKSAT) sermayelerinde bulunan Hazineye ait hisselerin tamamı, Türk Telekomünikasyon AŞ’nin yüzde 6,68 oranındaki Hazineye ait hissesi ile Eti Maden İşletmeleri Genel Müdürlüğü ve Çay İşletmeleri Genel Müdürlüğünün (Çaykur), THY’nin yüzde 49,12, Halkbank’ın yüzde Yiğit Bulut, Kerem Alkin, Himmet Karadağ ve Oral Erdoğan 51,11 hissesinin Varlık Fonu’na devrine karar verdi.

Bultürk yönetimi

VARLIK FONU NEDİR, FONA DEVRİN AMACI NE? Birvarlıkfonukurulmasınıngenelolarakikitemelamacıvardır: (1) Ülke ekonomisinin, konjonktürel etkilerden kurtarılarak istikrarlı biçimde işlemesini sağlamak. (2) Gelecek kuşaklara refah aktarabilmek. Bu çerçeveden bakınca fonun varlıkları ve getirilerinin karşılaşacağı risklerden yüksek olması gereklidir. Va r l ı k f o n l a r ı n ı n k u r u l u ş y e r i o l a rak iki farklı uygulama söz konusudur: (1) Varlık Fonları, Merkez Bankası nezdinde kurulabilmektedir. Merkez Bankaları, rezervlerini değerlendirirken benzer işlemler yaptıkları için belirli bir deneyime sahiptirler. Ayrıca Merkez Bankalarının bağımsız yapısı bu tür fonların yönetimini siyasal etkilerden uzak yürütebileceği izlenimi vermekte, dolayısıyla kamuoyu nezdinde güven yaratmaktadır. (2) Varlık Fonları, ayrı bir şirket ya da idare olarak kurulabilmektedir. Bu tür bir kuruluşun, kendisini kanıtlayana kadar güven sorunuyla ve eleştirilerle karşılaşması olasılığı yüksektir.

VARLIK FONU NE ZAMAN KURULDU?

Başbakanlığa bağlı, ana faaliyet konusu fonların kurulması ve yönetimi olan, sermaye piyasalarında araç çeşitliliği ve derinliğine katkı sağlamak, yurt içinde kamuya ait varlıkları ekonomiye kazandırmak, dış kaynak temin etmek, stratejik, büyük ölçekli yatırımlara iştirak etmek için Türkiye Varlık Fonu ve bu fona bağlı alt fonları kurmak ve yönetmek üzere Türkiye Varlık Fonu Yönetimi Anonim Şirketi kurulmuştu.

Devlet garip kararını kaldırdı, soydaş sağlık hizmeti kazandı! Siyasi Fikirlerle Politik Terörün Çatışması Sofya’da Milli Kültür Evi parkındaki anıt levha önünde tören düzenlendi. Ahmet Emin Yılmaz. Vatandaş Bulgaristan ya da Batı Trakya’den göçle gelmiş, burada çalışıp sigorta primlerini ödemiş ve emekli olmuş. Fakat, sağlık güvencesi olmasına karşın bakmakla yükümlü olduğu anne ve babası hastalandığında yabancı uyruklu oldukları için sosyal güvencesinden yararlandıramıyor. Dahası… Devletin yıllardır süren uygulaması gereği, anne ve baba hastaneye gittiğinde, “Yunanistan’dan ya da Bulgaristan’dan sigortanız olmadığına dair belge getirin” deniyordu. İşte bu sorun çözüldü. Nasıl çözüldüğünü AK Parti Bursa Milletvekili Hakan Çavuşoğlu açıklarken söze şöyle başladı:“Bazı düzenlemeler yapılıyor, fakat Batı Trakya ve Bulgaristan’dan gelen soydaşlarımızla ilgili beklentiler maalesef karşılanamadı. Ben şahsen 3 yıldır mesai harcıyorum, ama bazı şeyleri değiştirmek güç oluyor.” Ardından… Atılan adımların ilkini adımı şu sözlerle duyurdu: “Bursa Milletvekilimiz Sayın Meh-

Uçan İlk İnsan

Hezarfen Ahmet Çelebi kendi geliştirdiği takma kanatlarla uçmayı başaran ilk insandır. 17.yüzyılda Osmanlı da yaşanmış Türk bilginidir. 1623-1640 yılları arasında saltanat süren Sultan IV. Murat zamanında uçma tasarısını gerçekleştirdiği ve geniş bilgisinden ötürü halk arasında Bin Fenli anlamına gelen Hezarfen olarak anıldığı bilinmektedir. (Hezar Farsça 1000 sayısını nitelemektedir.)

met Müezzinoğlu, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı olduktan sonra Dış İlişkiler Daire Başkanı, SGK Başkan Yardımcısı ve benim yer aldığımız bir komisyon kurdu.” Sonra da… Özel çalışmalar yapan komisyonun önemli sorunlardan birine nihayet çözüm bulunduğunu açıkladı: “Soydaşlar birinci dereceden akrabaları olarak anne ve babalarını, yabancı uyruklu olsalar bile kendi sosyal güvenceleriyle sağlık hizmetinden yararlandırabilecekler.” Bu noktada… Yapılması gereken tek şeyin, SGK’ya başvurup soydaşlar için geçerli olan kodu işletmek olduğunu ekledi. Bir başka sorun için de umut verdi: “İkamet tezkeresi için Göç İdaresi Kurulu’nun toplanması gerekiyor. Şu sıralar terör nedeniyle yoğun olan İçişleri Bakanımızla görüştüm, kurul toplandığında ikamet tezkeresiyle ilgili önemli gelişmeler olacak.”

Tarih: 29 Ocak 2017 26 Mart 2017 erken seçim boğuşmasında ilk siyasi demeçler. Her gün bir adım yaklaştığımız 26 Mart erken meclis seçimleriyle ilgili demeç veren Sorumluluk, Tolerans ve Özgürlüklerimiz için Demokratlar Partisi, kısa adı DOST genel Başkanı Lütfi Mestan iletişim ortamında yaptığı açıklamada “Bu seçimler siyasi fikirlerle siyasi terörün çatışması olacaktır” dedi. DOST partisinin daha ilk meclis seçimlerinde %4 olan seçim barajını aşarak meclise gireceğini vurgularken, Pleven DOST Partisi İl Teşkilatı Kuruluş Konferansında, partisinin önümüzdeki genel seçimde alacağı oyların sosyolojik araştırma sonuçlarından çok farklı olacağını belirtti. Bulgar Telgraf Ajansı haberinde, DOST parti yönetiminin halkla dolaysız temaslarının ve geniş halk kitlelerinde başlayan yeni büyük hareketlenmenin çok farklı sonuçlar vereceğine önemle işaret ediliyor. Mestan konferansta yaptığı konuşmada, seçimlerde DOST partisinin taşıyıcısı olduğu

yeni halkı kucaklayan misyonla politik baskıların ve işten atma tehditlerinin yüzleşip çarpışacağını belirtti. DOST partisi Genel Başkanı’nın vurguladığı üzere, Martta yapılacak seçimlerde politik idelerle politik terör, baskılar, tehditler ve oy satın alma tuzakları çarpışacaktır. Bu seçimlerde DOST partisine karşı mücadele edenler, son 27 yılda davalarından vazgeçen, soysuzlaşan, halka ihanet eden ve siyasi sınıfın partisine dönüşenler arasında olacaktır dedikten sonra, seçimlere bir seçim ortaklığı kurup birlikte katılmak için diğer partilerle görüşmeler yürüttüklerini de açıkladılar. O, Bulgar demokrasisini oligarşi kelepçelerinden ve rüşvet çemberlerinden kurtarmak isteyenlerin hepsi için sonuna kadar açık olduğunu ve seçimlere birlikte katılma görüşmelerinin henüz sonuçlanmadığını açıkladı.

“Soydaşlar Olarak Terörü Lanetliyoruz” Burgas havaalanı kapılarını açıyor Türk Dünyası Sivil Toplumlarından Türkiye’de Teröre Sert Tepki

Türk Dünyası Dernek Başkanları ile Bayrampaşa MİHVER Restoranında yapmış olduğumuz iştişare toplantısından… Son zamanlarda Türk Dünyasını bölmek isteyen düşmanlara müsaade etmeyeceğiz. Doğu Türkistan’da, Kırgızistan’da hepimizin kardeşleridir. Türkiye’yi Türk Dünyasından koparmak isteyenler başaramayacaklar. İstanbul Reina saldırısını gerçekleştiren teröristin bu kadar profesyonel olmasına rağmen mekanda montunun cebinde 500 tl unutması ve taksiye binerek Zeytinburnu’nda hiç tanımadığı bir uygur lokantasına girerek taksi pa-

rası talep etmesi, bilinçli ve kasıtlı bir harekettir. Amaç ise terörist saldırının Doğu Türkistanlılar ile bağlantısı olduğu izlenimi vermektir. Saldırının hemen arkasından harekete geçen Çin istihbaratı medyaya manipilasyon ve yalan haber yayarak saldırının Doğu Türkistanlılar ile bağlantısı olduğu yönünde algı operasyonları yapmıştır. Tüm bu ayrıntılar teröristin hangi gizli servis ile bağlantıda olduğunu açık açık ortaya koymaktadır. Toplantıda Reina önünde Türkiye ve Türk Cumhuriyeti ve özerk devlet bayrakları ile toplanma kararı alındı.

BTA haber ajansına göre Burgas havaalanı, tamiratların tamamlanmasından sonra yarın kapılarını açıyor. Yıl Başı arifesinde Moskova-BurgasMoskova hattındaki yolculuklar karşılanacak. “Sibirya Hava Yolları” (S7), bu hatta haftada beş kere uçuşlar gerçekleştirecek. 3 Ocak tarihi itibariyle ise haftada üç kere “Wizz Air” uçakları Burgas-Londra-Burgas hattında uçuşlar gerçekleştirecek.


2

O CA K - 2017

Bulgaristan Türklerinin Sesi

Eskiden İnsanlar Nasıl Haberleşirdi? Yurtdışı Türkler ve Göçmenler Platformu Kuruldu • Haberleşme aygıtları icat İletişim kurmak için. Arılar hareketleri ve “dansları” gibi, vızıltılarını da bilgiyi iletmek için kullanırlar. Arılarla ilgili on farklı ses tanımlanmış ve bazıları belirli faaliyetlerle ilişkilendirilmiştir. Bu kullanımlardan en belirgini, kovanı soğutmak için yapılan “yelpazeleme”dir. Saniyede 250 vuruşla uzun ve durağandır, kovanın kendisi bu sesi daha da güçlendirir. Arılar ayrıca tehlikeyi haber vermek için daha yüksek sesle vızıldarlar (bir kovana yaklaşırsanız ses tonundaki değişimi fark edersiniz); “tehlike geçti” işaretini verip kovanı yatıştırana kadar saniyede 500 vuruşluk bir dizi gerçekleştirirler. Özellikle kraliçe arı çok zengin çeşitlilikte sese sahiptir Yeni bir kraliçe yavruladığında yüksek perdeden cıvıldar, buna “ötme” ya da “çığırma” denir. Kız kardeşleri (hücrelerinde kıvrılmış durumda) bu sese vıraklama gibi bir sesle cevap verirler. Bu büyük bir hatadır: Bir kovanda sadece bir kraliçe olabilir. Yavrulayan kraliçe “vıraklamaları” rehber olarak kullanıp her birini avlar; hücrelerini yararak açar, sonra da ya öldürene kadar sokar ya da kafalarını koparır. Arılar bacaklarını duymak için kullanır Kovandaki ses “mesajları” titreşimin yoğunluğu Yürüyen bir sayesinde iletilir. Fakat, arıların antenleri üzerine kuş olan devekuşu, yapılan son araştırmalar, “koklamak” için kullankuşların en irisidir. dıkları kimyasal reseptörler kadar, antenleri kap-

edilmeden önce insanlar birbirleriyle haberleşmek için davullar, duman, ateş, büyük borular, kilise çanları ve aynalar kullanıyorlarmış. • İlk haberleşme aygıtlarından biri olan Semafor’da, kollar her harf için farklı bir şekle sokulurdu.Semafor kuleleri karşılıklı tepeler üzerine kurulur, mesajı alan kule, bir sonraki kuleye bu mesajı harf harf iletirdi. Mesajlar bu yolla atlı bir haberciyle gönderilmesine kıyasla 90 kat daha hızlı iletilebiliyordu. • Başka bir haberleşme aygıtı da kapaklı telgraftır. Panonun üzerindeki kapaklar açılıp kapatı larak haberleşme sağlanı yordu. • İlk elektrikli telgraf makinelerinde tellerden elektrik akımları gönderiliyordu. İğneler,gelen akımlara göre farklı harfleri işaret edecek biçimde kımıldıyordu. • Samuel Mors, telgraf mesajlarını göndermek üzere bir şifre icat etti. Gönderici, her harf için noktalardan ve çizgilerden oluşan bir kod kullanıyor ve mesajı kısa ve uzun vuruşlarla iletiyordu. Telin öbür ucundaki şifre çözücü bu mesajı tekrar harflere ve sözcüklere çeviriyordu. • Telefon, sesi elektrik akımına çevirir. Hattın öbür ucundaysa bu akımlar tekrar sese dönüştürülür. • Eskiden hatları birbirine telefon santrallerinde çalışan kişiler bağlardı. Siz numarayı operatöre söyler ve onun bağlantıyı kurmasını beklerdiniz.

En Büyük Kuş Hangisidir ?

Uçan kuşların en irisi Albatros <tur. Uçarken, kanat uçları arasındaki uzaklık 3 metreyi bulur. Gövdesi en ağır olan kuş da Akbaba dır. En küçük kuş ise, Güney Amerikada yaşayan Arıkuşu (kolibri) adlı kuştur, bir kaşığın içine sığabilir. Bu minik kuş balözü ile beslenir.

Kediler Gerçekten Dokuz Canlı Mıdır?

Kediler dokuz canlı değildir. Ancak bazı insanlar kedilerin dokuz canlı olduğuna inanırlar. Bunun nedeni kedilerin, insanların ya da başka hayvanların yaralanabileceği kazalardan az yaralanarak kurtulmasıdır.Kedilerin bazı özellikleri, bu tip kazalarda daha ender olarak yaralanmalarını sağlar. Örneğin, çok esnek yapılı olmaları nedeniyle yüksek bir yerden baş aşağı düşerken kendilerini kolayca çevirirler. Böylece ayaklarının üstünde yere düşerler. Bu şekilde yere düştüklerinde zarar görme olasılıkları daha düşüktür. Ancak bu durum, kedilerin yüksek bir yerden düştüklerinde hiç zarar görmeyecekleri anlamına gelmez.

Erkek Ve Kadının Vücut Farkları

İki cinsin de vücut ve organ yapılarıyla ilgili gerçekleştirilen bir araştırma ilginç sonuçlar ortaya koydu. Buna göre, kadınlara göre daha «su»lu ve «kan»lı olan erkek, boyda, kiloda ve el uzunluğunda karşı cinse fark atarken, kadına oranla daha kısa yaşıyor. -Erkeğin beyni yüzde 14 oranında daha ağır. Erkeğin kalbi de daha büyük ancak, yavaş atıyor. Erkeğin kalbi dakikada ortalama 72, kadının kalbi ise 80 kez çarpıyor. Erkeklerde 4.5 litre kana karşılık, kadınlarda 3.6 litre kan bulunuyor. -Erkek vücudunun yüzde 60-70′i sudan ibaret iken, kadınlarda ise bu oran yüzde 50-60 arasında. -Erkekler hareketsiz vaziyette, vücudun metrekaresi başına ortalama 39.5 kalori, kadınlar ise 37 kalori yakıyor. Erkek günlük 2 bin 700 kaloriye, kadın ise 2 bin kaloriye ihtiyaç duyuyor. -Erkeklerde, kadınlarınkinin yarısı kadar yağ dokusu var. Kadınlarda yağ dokusu vücudun yüzde 27?sini, erkeklerde yüzde 15′ini oluşturuyor. Kadın vücudunda erkeklerden 3.5 kg daha fazla yağ bulunuyor. -Erkekler, hayatları boyunca ortalama olarak kadınlardan 40 gün daha az hastalanıyor. -Erkeklerin toplam 1.8 metrekare, kadınların 1.6 metrekare derisi var. -Her 105 erkek çocuğa karşılık 100 kız çocuk doğuyor.

layan kulak çeperi gibi levhaları da (bunlar “kulak” olabilir) kullandıklarını ortaya koymaktadır. Bu, “sallanma dansı” sırasında diğer işçi arıların, antenleriyle neden dans eden arıların “sallanan” karınları yerine göğüslerine dokunduklarını açıklıyor - bal özüne götüren bilgileri görmekten ziyade duyuyorlar. Ne de olsa kovanın içi karanlık. Arıların nasıl vızıldadığı daha tartışmalı Son zamanlara kadar başlıca teori, yanlarında bulunan 14 (“solunum deliği” denen) nefes alma deliğini (aynen bir trompetçinin enstrümanının sesini dudaklarıyla kontrol etmesi gibi) ses çıkarmak için kullandıklarıydı. California Üniversitesi’ndeki böcekbilimciler bu delikleri dikkatlice kapatarak bu teorinin yanlış olduğunu ispatladı. Delikler kapatıldıktan sonra da arılar hâlâ vızıldıyordu. En son hipotez ise vızıldamanın kısmen kanatlardaki titreşimden kaynaklandığı ve göğsün bu sesi biraz güçlendirdiği yönünde. Bir arının kanadını koparmak sesin şiddeti ve yoğunluğunu değiştirse de vızıldamasını durdurmaz.

Eski İnsanlar Tuvaletlerini Nasıl Yapıyorlardı? İnsanlar tarihlerinde çok uzun bir süre tuva- bir tankı dolduracak, ne de atığı alıp götürecek su

let kullanmadılar. Başlangıçta hayvanlar nasıl yapıyorlarsa, onlar da öyle yaptılar. İşlerini en yakın çalının dibinde veya bir ırmak kenarında görebiliyorlardı. Ancak toplumlar geliştikçe, köyler, kasabalar ortaya çıktıkça tuvalet ihtiyacını karşılamak için daha uzak mesafelere gitme zorunluluğu doğdu. Ayrıca açıkta bırakılan atıkların yarattığı kötü koku ve hastalık tehlikeleri de insanlarda bu konuda bazı önlemler almanın zamanının geldiği bilincini oluşturdu. Binlerce yıl önce Sümerler, Mısırlılar ve Hindistan’da yaşayanlar oturakta oturup, ihtiyaçlarını giderdikten sonra oturağa düşenleri uzakta bir yerlere döküyorlardı. İki bin yıl önce ise Romalılar ilk basit tuvaleti kullanmaya başladılar. Atıklar oturdukları deliğin içine düşüyor, deliğin altından akan su onları uzağa taşıyordu. Çiftçilerin, açık arazide çalışanların ise zaten böyle bir dertleri yoktu. Tarlanın bir köşesine çukur kazıyor, çukur yeterince dolunca, toprakla dolduruyor ve başka bir çukur kazıyorlardı. Geceleri ise yataklarının altında bir lazımlık bulunduruyorlardı. Ortaçağda kale ve şatolarda atık bir delik vasıtası ile binanın etrafındaki su birikintisine düşürülüyordu. Bir yere tuvaletini yapıp, onu bir tanktan gelen su ile sürükleyip, uygun bir yere bırakma fikri ilk olarak Kraliçe 1. Elizabeth zamanında, 1589 yılında John Harrington’dan geldi. Ancak o zamanlar İngiltere’deki evlerde ne böyle

sistemi vardı. Günümüzdekilere benzer bir tuvalet ancak iki yüzyıl sonra 1778’de İngiltere’de bir saat yapımcısı olan Alexander Cum-ming tarafından tasarlandı ve Joseph Bramah tarafından geliştirildi. Tuvaletlerden evlere yayılan kötü koku ise 1849 yılında Stephen Green’in ‘U’ şeklinde bir boruyu tuvaletin çıkışına monte etmesi ile son buldu. Tuvaletlerin ve günümüzde lavaboların da altında bulunan bu ‘U’ şeklindeki boruda her zaman bir miktar su kalır ve kokunun oluşmasını önler. Tabii o zamanlar tuvaletler dökme demirden yapılıyordu. Sonra düzgün yüzeylerinin temizlenme kolaylığı bakımından seramik tuvaletler üretilmeye başlanıldı. 1888 yılında ise tuvaletlere zinciri çekilince suyu akan klozetler ilave edildi. Bizde tuvaletler için hela, kenef, ayakyolu, WC., 00, yüznu-mara gibi birçok isim kullanılır. ‘WC.’ İngilizce ismindeki ‘Wa-ter Closet’in baş harfleridir. Yüznumaranın hikayesi ise değişik. Eskiden Fransa’da otellerde tuvaletler koridorların uçlarmdaydı. Odaların her birine birer numara verirken, tuvaletlere numarasız demişler ve ‘00’ diye işaretlemişlerdi. Fransızca’daki ‘numarasız’ kelimesi ile ‘ 100 numara’ kelimesi hemen hemen aynı telaffuz edildiğinden, bizde Fransızcası biraz kıt birinin tercüme hatası sonucu’yüznumara’olarak yerleşmiştir. tags Eski insanlar tuvaletlerini nasıl yapıyorlardı neden ilginç bilgiler merak edilenler

-Erkek beyni yüzde 14 oranında daha ağır. Buna karşılık kadınların iki beyin yarım küresindeki iletişim daha iyi olup, beyindeki kan dolaşımı da daha sağlıklı gerçekleşiyor. -Erkek elinin ortalama uzunluğu 19.7 santimken, kadın eli ise 17.3 santimetre. -Erkekler ileri yaşlara kadar, kadınlar ise menopoza kadar (yaklaşık 50 yaş civarı) dölleyebilme ve döllenebilme yeteneğine sahip. -Kadınların yüzde 20?sinde, erkeklerin ise sadece yüzde 8′inde safra kesesi taşı oluşuyor. -Erkekler kadınlardan daha hızlı yaşlanıyor. 55 yaşındaki bir kadın, beden gücünün yüzde 90′ına sahip. Oysa aynı yaştaki erkekte bu oran yüzde 70. -35 yaşındaki erkeğin damar sistemi, 50 yaşındaki kadınınkine eşdeğer. Buna karşılık, kadında sadece cilt daha ince olduğu için daha erken yaşlanıp kırışıyor. Kadınlar yaşlanma olayını, psikolojik olarak erkeklerden daha güçlükle kabulleniyor. -Erkekler, kadınlardan yüzde 50 oranında fazla kas hücresine sahip bulunuyor. Buluğ çağında erkeklerde kas hücrelerinin sayısı 20 misli, kadınlarda 10 katı artıyor. Erkek vücudunun yüzde 40′ı, kadın vücudunun yüzde 35′i kaslardan oluşuyor. Kadınlardan üçte bir oranında daha güçlü olan erkekler, bacakları daha uzun ve daha kaslı olduğu için kadınlardan daha iyi koşup daha uzağa zıplayabiliyor. -Ortalama erkek 175 santim boyunda ve 73.5 kg ağırlığında. Göğüs çevresi 98.5 santim, beli 80.4 san-

tim. Ortalama kadın 160 santim boyunda olup 61.2 kg?dir. Göğüs çevresi 90.1 santim olup kalça genişliği 96.5 santim ve beli de 74.3 santimdir. -Gırtlaktaki ?Adem elması? adı verilen çıkıntı da sadece erkeklere hastır. -?KADINLAR DAHA UZUN ÖMÜRLÜ? Erkekler dakikada ortalama 16 kez, günde de 23 bin kere soluk alıp veriyor. Kadınlar ise dakikada 20-22 kez, günde 30 bin kez kere nefes alıp veriyor. Her iki cins de 12 bin litre hava soluyor. -Erkekler ortalama 71.5 yıl, kadınlar 78 yıl yaşıyor. -Erkeklerde 4.5 litre, kadınlarda 3.6 litre kan bulunuyor. -Erkeklerin 140/88 olan tansiyonu da kadınlarınkinden yüksek. Bu değer kadınlarda 130/80 şeklindedir. -Erkeklerin omuzları daha geniş, kolları ve bacakları daha uzun, kemikleri daha ağır, eklemleri de daha büyüktür. Buna karşılık kadınların kalça kemikleri daha geniş, eklemleri de daha oynaktır. -Kadınların ses telleri daha kısa old u ğ u i ç i n s e s l e r i d e d a h a t i z d i r. -Kadınların işitme ve koklama duyuları daha güçlüdür. Buna karşılık erkekler parlak ışığa karşı daha hassastır. Erkek gözü ayrıntıları daha iyi seçer. -Erkeklerin vücut ısısı kadınlardan daha yüksektir. -Kadınların saçları daha sık ve telleri daha dirençlidir. Saç kökleri kafa derisinden 2 milim daha derinde olduğu için erkeğinki kadar çabuk dökülmez.

Alptekin CEVHERLİ Modern Mankurtlar

2016 yılı Türkiye’miz ve dünya için oldukça zor geçti. Birkaç günde bir bombaların patladığı vahşet konusunda terör örgütlerinin fantezi yapar hale geldiği; insan akıl ve vicdanının hiçe sayıldığı bir yılı geride bıraktık. Kimileri terör literatürüne kamyonla insan ezmeyi soktu, kimileri de bomba dolu çukura insanları diri diri doldurup sonra da et parçalarının havada uçuşmasını videoya aldı… 2017’den iyilik ve güzelliklere vesile olmasını beklerken daha ilk saatlerinde İstanbul Valisi’nin açıklamasına göre; Ortaköy’de 39 vatandaşımız daha kalleş terör saldırısıyla canını kaybetti, 69’dan fazlası ise yaralandı. Bu saldırı, elbette Türkiye’ye bazı şeylerin normalleştirilmesi ve alıştırılması sürecinin bir parçası. Dikkat ettiyseniz bir süredir her hafta sonu Cuma akşamı veya cumartesi günü ciddi can kaybı yaşanan bir terör saldırısı ile muhatap oluyoruz. Bu gidişle Türk Milleti’nde, güzel yurdumuzun bir Irak’tan ya da Suriye’den farkı yokmuş imajını zihinlere yerleştirmek istiyorlar. İşin en acı yanı ise bu vahşet ve ihanet operasyonunu “mankurtlaştırdıkları” insan müsveddeleri ile yaptırıyorlar… Mankurt nedir? (Bun/Ban/Man) kökünden türemiştir. Bun sözcüğü akıl yoksunluğunu ifade eder. Moğolca Munu/Mung (Türkçe Bunu/Bung) fiilleri aklını yitirmeyi, Munah (Türkçe Bunak) sözcükleri yaşlılık nedeniyle aklını yitirmiş olan kişileri anlatır. Sözcük Türkçe’deki Mankafa tabiri ile aynı kökten gelir. Yani aklını yitirmiş kişi demektir. Biz bunu “aklını kaybedip kendi özüne düşman olan” olarak günümüz Türkçesi’ne çevirebiliriz. Mankurt – Türk efsanelerinde bahsedilen bilinçsiz köledir. Juan juanlar, Mankurt haline getirmek istedikleri ‘Türklerin’ başını kazırlar, başına ıslak deve derisi sararlar ve böylece elleri kolları bağlı olarak güneş altında bırakırlar. Deve derisi kurudukça gerilir. Gerilen deri başı mengene gibi sıkar ve inanılmaz acılar vererek aklını yitirmesine neden olur. Böyle bir kişi bilinçsiz ve her istenen şeyi sorgusuzca yapan köleye dönüşür. Verilen talimatla kendi öz anasını bile öldürür… Cengiz Aytmatov’un da 1980 yılında yazdığı Gün Olur Asra Bedel adlı eserinde Mankurt, bazı işlemler sonucu öz benliğini yitirerek kendisini kimliksizleştiren düşmanının kuklası haline gelmiş bir zavallı insan tipidir. Bugün karşılaştığımız ülkemizin ve insanlığın canını yakan teröristler de bu manada birer mankurttur. Evet, bunların kafasına deve derisi geçirilmemiştir ama içi safsata ve “Batı kaynaklı ‘güya İslâm’la doldurularak” aynen Türk efsanelerindeki mankurtlar gibi kendi özlerine karşı düşman edilmiş birer katil olmuşlardır. Gerek FETÖ, gerek IŞİD ve gerekse de PKK, mankurtlaştırdıkları gençlerimizle güya yüksek idealler uğruna kan akıtmakta sözde inançları veya etnik kökenleri gereği terör suçu işletirken aslında Müslüman’ı Müslüman’a kırdırmakta, Kürt kardeşimizi yine bir Kürt’e öldürtmektedirler. Bu mankurt açmazından derhal kurtulmamız. Gerekirse toplumsal olarak rehabilite edilmemiz şarttır. Türk kimdir, Müslümanlık nedir, Diyanet İşleri Başkanlığımızın bunu çok hızlı bir şekilde tekrar tekrar anlatması gereklidir. Bu işin tek çözümü millî benliğimize dönüştür… FETÖ, yıllar önceden hesapladığı vahşi katliam ve suikastları önce TV’lerinde dizi olarak oynattıktan sonra bugün tek tek uygulamaktadır. Bu örgütü hâlâ İslâm’a hizmet olarak gören kimseler varsa; ya kanı bozuktur, ya da mankurttur… Bu çapta bir suikast plânı veya yıllar önceden dizisini yayınlayıp pratiğini gerçekleştirecek Noel Babalı terör saldırısını ne FETÖ, ne de diğer örgütler tek başına gerçekleştirecek bir zekâ ve imkâna sahip değildir. Bunları yönlendiren yıkıcı üst akıl ile mücadele edildiği bir an dahi unutulmamalıdır… Devletimiz tez elden bu örgütlerle herhangi bir şekilde bağlantıya girmiş herkesi, kim olursa olsun; her ne kadar “Bunların ihanetini gördüm tövbe ettim” derse desin mutlak surette sorguya çekmek ve görevden el çektirmek zorundadır. Kimin uyuyan terör hücresi, kimin saf olduğunu şu saatten sonra ayırt etmek neredeyse imkânsız hale gelmiştir… Türkiye’mizin ABD’nin Irak’ta yapacağı işgal harekâtına karşı çıktığı yıllardan beri sürekli dozu yükselen bir saldırı altında olduğu açıktır. Kimi zaman politik, kimi zaman ekonomik, kimi zaman terör olayı şeklindeki bu saldırılar, artık iyice belirgin hale gelmiştir. Sayın Cumhurbaşkanımızın dediği gibi millî ve yerli insanlara çok acil ihtiyacımız vardır.


o c a k - 2017

Bulgaristan Türklerinin Sesi

47.24 OcakYılında Irak Türkmen Kültürel Hakları Paneli Düzenlendi 1970 yılında Irak Hükümeti tarafın- makta olan Türk Milletinin birlik beraberlik içe- valde yetiştirilmeleri hususuna vurgu yapıldı. dan Türkmenlere tanınan kültürel hakların 47. yılı münasebetiyle Türkmeneli Kültür Merkezi tarafından 24 Ocak 2017 günü Ankara’da “47. Yılında Türkmen Kültürel Hakları” paneli düzenlendi. Dr. Şemsettin KÜZECİ’nin idaresi ile yönetilen ve Türkmeneli Kültür Merkezi Başkan Vekili Çimnaz DEMİRCİ’nin açılış konuşması ile başlayan panelde Türkmen sorunu; “Türkmen Kültürel Haklarının Tarihçesi”, “Türkmen Kültürel Haklarının Bugünkü Durumu”, “Kültürel Hakların Toplum Hayatındaki Önemi” başlıkları ile ORSAM Danışmanı Av. Habib HÜRMÜZLÜ, Irak Parlamentosu Eski Milletvekili Hasan ÖZMEN ve Ankara Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nurullah ÇETİN tarafından ele alınmıştır. Dünya üzerinde çok geniş coğrafyalarda yaşa-

risinde hareket etmesini öneminin vurgulandığı panelde, Türklük düşmanı olan çevrelerce uygulanan çeşitli projelerle Türkleri yok etmek isteyenlere karşı uyanık olmanın önemine dikkat çekildi. Türklerin; Türkmen, Azeri, Kırgız, Özbek gibi adlarla tanımlanarak sanki farklı milletlermiş gibi ayrıştırmaya çalışanlara karşı bilinçlenmenin gerekliliği ve özellikle gençlerin bu min-

Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği BULTÜRK Ankara Temsilcimiz ve aynı zamanda Başkent Ankara ve Anadolu Konfederasyonu BAŞKON Yurtdışı Türkler ve Göçmenler Platformu Başkanı olan Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Uzmanı İsmail CİNGÖZ’ün de katıldığı panele; Eski Sağlık Bakanlarından Halil ŞIVGIN, 21. Dönem Afyon Milletvekili Müjdat KAYAYERLİ, Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı Mustafa DESTİCİ, Eski Azerbaycan Milletvekili Prof. Dr. Hanım HALİLOVA ile Türkiye, Irak, Suriye ve Azerbaycan başta olmak üzere Türk Dünyasından birçok siyasetçi ve akademisyen katılmıştır. Panelistlerin sunumları sonrasında Türk Dünyasının önde gelen şairleri tarafından Türkmen konulu şiirlerin okunması ile panel sona ermiştir.

Dünya Üzerinde Hiçbir Ülkeye Avrupa’da Soğuklar 70 Can Aldı Avrupa mevsim ortalamalarının oldukça altın- sizlerin yanısıra zor soğuk ve yoğun karla mücadele ediyor. şartlarda hayatta kalAit Olmayan Toprak Parçası daki Öncelikle Balkanları etkisi altına alan soğuk- maya çalışan göçlarda yer yer sıcaklıklar -20 dereceye kadar geriledi ve çok sayıda can kaybına da sebep oldu. Son bir haftada buna bağlı ölümlerin sayısı 70’i geçti. Yoğun kar yağışı sonucu yollar kapandı, birçok bölgede ulaşım önemli ölçüde aksadı. Ayrıca enerji sorunu da baş gösterdi. Bulgaristan’da elektrik ve gaz tüketimi son 20 yılın en üst seviyesine yükseldi. Soğuklardan en çok etkilenenlerin başında ev-

Evet,böyle

iki

yer

mevcut.

Birincisi Batı Antartika’daki Marie Byrd Land’dir.O kadar uzaktır ki hiçbir hükümet orayı istemiyor gibidir. Yerkürenin üzerinde oldukça geniş bir alan kaplar.Güney Kutbu’ndan başlar Antarktik sahil şeridine kadar uzanır,yüzölçümü 1.610.000 km karedir.İran ya da Moğolistan’dan daha büyüktür.Fakat yaşama o kadar elverişsizdir ki,bölgedeki tek kalıcı üs ABD’ye aittir.Marie Byrd Land,ismini orayı keşfeden Tuğamiral Richard E. Byrd’ün karısından almıştır.Richard E. Byrd (1888-1957) burayı 1929 yılında keşfetmişti.Dünyanın bir ucundaki bu araştırma istasyonu John Carpenter’ın klasik korku filmi The Thing / Şey (1982) için ilham kaynağı olmuştu. Antarktika’non geri kalanı 12 ulusun 1961′de kurduğu Antarktika Antlaşması sistemi tarafından yönetilir.Bu anlaşma kıtayı bilimsel bir alan olarak korumuş ve oradaki her türlü askeri etkinliği yasaklamıştı.En büyük alanlar kıtayı ilk keşfeden ulusların kontrolündedir (İngiltere,Norveç,Fransa), arkasından da en yakın olanlar gelir (Yeni Zelan da,Avustralya,Şili,Arjantin).Marie Byrd Land’in ötesindeki okyanus,Güney Pasifik’e,hiçbir ülkenin üzerinde kendisinin diye hak edecek kadar yakınında olmadığı boş yerlere kadar uzanır. Egemenlik altında olmayan bir bölgeye verilen resmi ad Terra nullius‘tur, bu ‘tarafsız bölge/sahipsiz toprak’ anlamına gelir.Marie Byrd Land mevcut en büyük örnek olmakla birlikte, Afrika’daki küçücük bir bölge de bu ünvana sahip olduğunu iddia edebilir. Mısır ve Sudan arasındaki Bir Tawil Üçgeni ikisine de ait değildir.1899 yılında bölgenin kontrolünü ellerinde olan İngilizler haritada çöle dümdüz bir çizgi çekerek iki ülke arasındaki sınırı belirledi. Böylece Bir Twal Sudan’da, Halai’b adı verilen komşu bölge de Mısır sınırları içinde kaldı.Aynı sınır 1902 yılında daha kıvrımlı bir şekilde yeniden çizildi.Bir Twail (Arapça’da ‘su kuyusu’ anlamına gelir) Mısır’ın; Halai’b ise Sudan’ın oldu. İki ülkenin Buckinghamshire kadar büyük (2.000 km2) olan Bir Twail için birbirini yediğini düşünebilirsiniz,ama yemiyorlar.İkisinin de istediği yer aslında Halai’b’in verimli toprakları,üzerinde yaşayan insanları ve bir de Kızıl Deniz’e sahili var,üstelik 10 kat daha büyük.Halaib’i şu sıralarda işgal eden Mısır, 1899 sınırını göstererek bölgede hak iddia ediyor.Sudan bu iddiayı reddederken 1902 tarihli değişiklikten dem vuruyor. İki taraf da aynı nedenle Bir Tawil’i tanımıyor. Dünya üzerinde en çok ihtilafa düşülen yer ise Spartly Adaları.Güney Pasifik’te bulunan ve hiç nüfus barındırmayan bu takımadalar 750 adacıktan oluşuyor: Dört kilometrekarelik toprak toplam 425 bin kilometrekarelik denize yayılmış. Zengin balıkçılık alanları,olası petrol ve gaz bölgeleri yüzünden altı ülke burası üzerinde hak iddia ediyor: Filipinler,Çin,Tayvan,Vietnam,Malez ya,Brunei.Brunei dışındakilerin hepsi bölgede askeri birlik bulunduruyor.Filipinler konuyla ilgili iddialarını güçlendirmek için kamu sektörü çalışmalarından oluşan bir ekibe dönüşümlü olarak adalardan birinde yaşamaları için ücret veriyor.Aslında bu sanıldığı kadar keyifli bir iş değil: Tropikal toprak parçasının bütün büyüsü 30 dakikada sona eren geziyle kısa sürede tükeniyor.

menler bulunuyor. Soğuk hava dalgası Doğu Avrupa’da da giderek etkisini arttırıyor. Londra’da bir çok uçak seferi iptal edilirken Fransa’da da çıkan fırtına sonucu yaklaşık 330 bin konuta bir süre elektrik verilemedi. Bu ülkede hafta sonu yer yer -10 derecelerin görülmesi bekleniyor.

Ay Olmasaydı Ne Olurdu? Eğer Ay olmasaydı, Dünya’da yalnızca Güneş nedeniyle gelgit olacaktı. Dolayısıyla günler zamanla yine uzayacak fakat bu uzama çok daha yavaş olacaktı. Yapılan hesaplamalar, eğer Ay olmasaydı günümüz- de gün uzunluğunun yaklaşık olarak 8 saat civarında olacağını ortaya koymaktadır. Başka bir deyişle, Dünya kendi ekseni etrafında bugünkünde yaklaşık olarak 3 kat daha hızlı dönecekti. Bir gezegenin kendi ekseni etrafında daha hızlı dönmesi yüzeyindeki rüzgârların daha şiddetli esmesi- ne yol açabilirdi. Bu nedenle, Ay olmasaydı yeryüzünde doğu-batı yönlü rüzgarlar çok daha şiddetli olur, hava, kara ve denizler arasındaki ısı değişimi daha hızlı olurdu. Ay’ın Dünya üzerindeki bir başka etkisi de Güneş’ten gelen ışığı yansıtarak Dünya’nın aydınlanmasına ve bir miktar ısınmasına katkıda bulunması-

dır. Bu nedenle, eğer Ay olmasaydı geceler daha karanlık ve yeryüzü bugünkünden biraz daha soğuk olurdu. Ayrıca, Ay uzay boşluğunda gezen göktaşlarına karşı bir kalkan vazifesini de görmektedir. Eğer Ay olmasaydı, Dünya yüzeyine daha fazla göktaşı düşebilirdi.

S o n b a h a r d a Ya p r a k l a r N i ç i n S a r a r ı r ? Her yıl sonbahar mevsimi ile birlikte ağaçlar, dinlenme dönemlerine girerler. Yaprakları tek tek sarı renge bürünüp, kıvrılır, sonra da dökülür. Bundan sonra ağaç, artık bir sonraki ilkbahara dek çok az bir gelişim gösterir. Bu, belki biraz hüzünlüdür ama, yaprakların önce sarı, sonra kahverengi ve kırmızı renge dönüşmeleri çok ilginç bir görünüm ortaya koyar. Bu olayın açıklanması çok kolaydır. Yaşayan birer organizma olarak bitkiler, yaprakların sağladığı organik maddelerden yararlanarak beslenmek zorundadırlar. Aynı zamanda, tıpkı hayvanlar gibi, kullanmadıkları maddeleri dışarıya atarlar. Hayvanların bu maddeleri hemen dışarı atabilmelerine karşın

bitkiler, bu maddeleri sonbahara dek bünyelerinde bulunan bezlerde saklarlar. Yaprak dökme zamanı geldiğinde, ağaç, yapraklarda bulunan tüm yararlı maddeleri özümler ve geriye kalan işe yaramaz maddeleri yaprakları ile birlikte döker, işte yaprağa sırası ile sarı, kahverengi ve kırmızı rengi veren de budur.

Dünya’daki En Büyük Elmasın Adı Nedir? Dünyanın en büyük elması olarak bilinen 191 karatlık Işık Dağı ya da Kuh-i Nur adıyla tanınan elmas Hindistan’da bulunmuştur ve bugün, İngiltere Krallık Hazinesi?ndedir. Adı Farsçada Işık Denizi anlamında olan, uçuk pembe renkli, yassı bir taş olan Derya-i Nur elması ise, yaklaşık 185 kırat ağırlığındadır ve bugün İran Milli Bankası?nda saklanmaktadır. Bunlara ilaveten, 1853 yılında Brezilya?da bulunan ve Güney Yıldızı adıyla tanınan 128 karatlık elmasla, Büyük Moğol Elması ve bizdeki 86 karatlık Kaşıkçı Elması, dünyadaki en büyük ve en değerli 22 elmasın arasında bulunmaktadır.

3

Rafet ULUTÜRK

Dengesizlikteki Denge

Tarih: 20 Ocak 2017 Siyasette de şans var. Beş senelik Cumhurbaşkanlığı sona eren Sayın Rosen Plevneliev’e ORTA DİREK diyemedik. Çok partili parlamenter düzende Cumhurbaşkanı’nda ORTA DİREĞİ aranması siyaset ve vatandaş arzusudur. Çünkü orta direksiz bir toplumda uyum olmadığı gibi denge sağlanması da zordur. Bir yere kadar bugünkü Bulgaristan anormalliğine temel olan da budur. Bulgar tarihinde seçimle Cumhurbaşkanı olan General yoktur. Bir Rus savaş uçağından inip sivil havacılıkta kaptan olma özelliğini göreceğiz. 18 Ocak 2017’de yemin töreni yapıldı. Töreninde yapılan ilk konuşmayı değerlendirenler “can sıkıcı” ve “yorucu” buldu. General Cumhurbaşkanı Bulgaristan’daki durumu sosyal bir parti başkanı gibi, “gurbetçilik” ve “bakkallardaki veresi defterleri” ile anlatınca inandırıcı olmadı. Birçok keskin temel çelişki arasında gurbetçilerle yakınlarının bir ay veresiye yaşaması birbirini tamamladığından dolayı bizde dengeli olan tek şeydi. İkinci Borisov hükümetini çökerten, meclisi felce uğratan rüşvetçilik ile devletin dalaverecilerin eline geçmesiydi, fakat o Bulgar devletinin özünü kemiren kurtlara değinmedi. Avrupa’nın en yoksul ülkesi olduğumuzu bilmeyen yok. Nüfusun neredeyse % 50’sini oluşturan etnik azınlıkların devletten ve toplumdan tamamen kopmuş GETTOLARDA ölümlerden ölüm seçmeye terkedilmiş olmasını görmek isteyen de yok, yeni Cumhurbaşkanı da pas geçti. O, eşeği bağlanacağı yeni kazığı 27 yıldan beri yapılamayan eğitim, sağlık ve adalet reformu kazığında gördü. Bu kadar kör bir bakış endişe uyandırdı. Her cumhurbaşkanı gibi Bulgaristan Cumhurbaşkanının ödevi de bağımsız ve tarafsız olmaktır. Ne var ki, ülkemizin baştanbaşa kar altında kaldığı Ocak ayında tren ve trafikle birlikte hayatın tamamen durduğunu, Şumen’e bağlı “Şeytancık” – Hitrino köyündeki tren kazasını, ölü ve yaralılarla birlikte halkın kış paniğini, son günlerde 3 trenin daha raydan çıktığını görmezlikten gelmek de aklıselim olmadı. Eski cumhurbaşkanı döneminde 128 tren seferi kalktı ama sorun çözülmedi. Doğal felaketten, işsizlikten, açlıktan ve çaresizlikten, ilaç alamadığı için ölen vatandaşların tarifi zor yoksulluğunu en inandırıcı anlatan belki de sığınmacıların ülkemizi terk etmesi, Avrupa kurumlarının Bulgaristan için ayırdığı göçmenlerin kesin gelmek istememesi ve annelerin yaşayabilmek için yeni doğanları çocuklarını satması olaylarıdır. Bu gerçeklere bağımsızlık ve de tarafsız kalınamaz! Bu işin dengesi kaymış, çivisi çoktan çıkmıştır. Dış siyasette de tarafsız ve bağımsız olamayız. Demeçte “terör”, “uluslararası terörizm” Türkiye’deki terör olayları, şu ağır kış günlerinde Türkiye’nin 4 milyon savaş kaçağına ev sahipliği yapması, “Fırat Kalkanı” operasyonuyla antiterörist mücadelede öncü güç olduğunu görmezlikten gelmek ne iyi komşuluktur ne de terörle mücadelede konumudur. Komşu sınırına tel örgü germek terörle mücadeleye katkı olamaz. General Radev demecinde, DEAŞ ve PKK gibi terör örgütlerinin elindeki “Kalaşnik” silahlar bizde üretiliyor, ölüm ticaretine son verelim, demedi. Bulgar tarihinde birkaç askeri darbe olmuştur. 1923 ve 1934’te faşizme doğru adım atan askeri darbelerde meclis dağılmıştı. General Radev’in yemin töreninde milletvekillerine “hadi bir haftanız kaldı, salonu boşaltın” şeklinde sitem etmesi, tepkili yorumlandı. Şimdiki bunalımdan kendilerine yağ çıkaran aşırı sağcılarla, 2 yıl önce reform yaparak bunalımın üstüden gelme azmiyle bakan olanlar yemin törenini terk ettiler. “Ben tütün vatandaşların Cumhurbaşkanı olacağım” deyen Gen. Radev’ten siyasi sağ kanadın yarısı koptu. Anlaşılan general krizi yanlış okumuştu. Siyasiden parlamenter krize ve ardından ulusal krize sıçrayan ve şu an yaşanan bunalımda vurgulanması gereken nokta başkaydı. Siyası erk gönüllü istifa etmiş, yürütme yasamayı dağlamadığından dolayı meclis sırasını bekliyordu. Fakat meclisin yerinde sayması, kişisel bir sorun değil, 6 Kasım 2016’da beliren ve siyasi değişiklik isteyen halk iradesiydi. 2.5 milyon Bulgaristan seçmeni parti listelerine göre dayatılan milletvekillerine “görev süreniz bitti” dedi. Bu gerçek gün gibi ortadayken, yemin töreninde yeni başkanın okuduğu raporda çok ciddi bir çelişki baş gösterdi.


4

O CA K - 2017

Levent RASİM Kar Altında Düşünmek

Tarih - Ocak 09 Konu: Bizlerin haklarını savunmayacaksanız Bulgaristan parlamentosunda işiniz ne? Dobruca, Deliorman, Gerlovo, Koca Balkan baştanbaşa derin bir beyaza bürünmüş durumda. Öyle bir kış bastı ki, göz gözü görmüyor. İnsanlarımızın yaşadığı Varna, Razgrat, Dobriç, Şumen, Tırgov,ite, Aytos, Karnovat, köyler, geçitler ve yollar derin kar tabakası altında kaldı. Kar tabakasının birkaç metreyi bulduğu yerler var. Perşembeden beri yola saplanmış, bazı yerlerde gruplaşmış TIR ve otomobil şoförleri mağdur, ana yollara da trafik yasağı getirildi. Elektik ve suyu kesilmiş köyler var. Okullar tatil. Hepimiz hepimize geçmiş olsun diyoruz. Bu kışın hastası vardır, cenazesi olur. Ne ambulans çalışıyor ne hastane yolları açılabiliyor. Özellikle Şumen’e bağlı Şeytancık’ta (Hitrino) o demir yolu faciasından sonra evlerine dönen yurttaşlarımızın durumu, kapısı, penceresi uçmuş evler, pencereden girip kapıdan çıkan rüzgar, elektriksiz ortamda çocuklu aileler olağanüstü ağır ve zor bir kış altında kaldık. Ciğeri beş para etmez yöneticiler bizi artık azıcık güneşe ihtiyaç duruma getirdiler. Anlattıklarım hikâyenin görünen kısmı, bir de karanlık kısmı var. Görünen kısmında çocuklar kardan adam yapıyorlar. Kimse kardan adamdan korkmuyor. Kimse beyaz kar örgüden de korkmuyor. Zaten beyaz teslim oldum demektir ve kar düştüğü an kar toprağa teslim. Toprak uygun bir zamanda yolunu bulur ve onu derelere, nehirlere, denizlere akıtır. Kardan adam hareket edemez. Elindeki süpürgeyi savuramaz. Ben karı temizlemeye geldim dese bile, güneş kendini göstermeden burundaki havuc kızartmakla kalır. Başındaki şapka hep siyahtır. İnsanlara ocağınızı yakın çocuklarınızı soğuklatmayın, bir ihtardır. Hakim olan inanç “kalın kar altında, büyük bereket yarat!” der. 100 km üstünde esen dondurucu rüzgara rağmen hala çalışan cep telefonumdan arkadaşlarımla dertleşirken, Durmuş Arda’nın kış uyarılarını ve sevilen yazarımız Niyazi Mamak’ın 2016 sonu ve 2017 başı olayları üstüne isabetli yorumunu okurken ünlü Amerika yazarı Mark Twain’de şu sözler dikkatimi çekti? Şaşarım yemeyip biriktirene, Onun bir fakirden farkı ne? Altın gömmüş 10 metre yerin dibine Altının orada dururken taştan farkı ne? Ve şu ağır ortamda ozanımız, HÖH milletvekillerine şu soruyu soruyor: Bizlerin haklarını savunmayacaksanız Bulgaristan parlamentosunda işiniz ne? Gerçekten şimdi kar altında kalan Deliorman köy-kent arası yolları ile ilgili çok önemli bir haber çıktı. Bulgaristan’da son yıllarda yapılan asfalt yollar, Danimarka’da yapılan kara yollarından 14 defa daha pahalıya mal oluyormuş. Bu yolların II. Borisov hükümeti zamanında devlet bütçesinden ayrılan paralarla yapıldığı dikkate alındığında, bu işte de soyulduğumuz gün ışığına çıktı. Benim kanımca Bulgaristan’a bol kar kadar, bir de akıl süzgeci lazım. Şu mecliste oturanlar bir km yol yapımı için 14 kat fazla para ödendiğine neden tepki göstermiyorlar, akıl erdiremiyorum. Deliorman’da dolaşan rüzgârın kulaktan kulağa gezdirdiği dedikodulara bakılırsa mecliste “hiç kimse ses çıkarmasın” kasası varmış ve milletvekillerine her ay el altından, imza atmadan 5 000 levacık (beş bin) dağıtılıyormuş. Sofya halk meclisinde Rüşvet ve Dolandırıcılıkla Mücadele eski Başkanı Yane Yanev’in yaptığı bir açıklama da bunu teyitlerken, şu kırıcı soğukta kendi içine sığınmış ve büzülmüş bekleyen kamuoyunu başka bir olay da iyice ırgaladı. Bulgar okul kantinlerinde ve fazla çocuk olan Çingene gettoları ve azınlıkların yaşadığı mahallelerdeki marketlerde satılan “lütenitsa” (közlenmiş biber ve domatesten yapılan bir ekmek üstü) kavanozlarında farklı bir uyuşturucu olduğu ve bunu yiyenlerin gün boyu uyukladığı TV-ekranına düştü. Buna itiraz edenler oldu, fakat özel analiz için gönderilen Hollanda laboratuarlarından gelen analiz sonuçları uyuşturucu kullanıldığını doğruladı. Ne oluyor yani, Çingenelerin uyurgezer dolaşmaları, çocuklarımızın okullarda başarısız olduklarını kanıtlamak için uyutan uyuşturucu kullanmak mı gerekiyor?

Bulgaristan Türklerinin Sesi

Bulgar Margarita, Denizli’ye Yerleşti Ve Bakın Ne İş Yapıyor? Bulgaristan’da 20 yıllık mesleğini bırakıp Denizli’de çiftlik kuran Margarita Dimitrova tam bir köy hayatı yaşıyor. Ürün yetiştirip hayvan besleyen Margarita hayvanlarına şarkı bile söylüyor. Bulgaristan’ın Yambol şehrinde doğan Margarita Dimitrova, Sofya’da önce spor eğitimi aldı, ardından tıp fakültesini bitirdi. Fizyoterapi ve rehabilitasyon uzmanı Dr. Dimitrova, memleketinde 20 yıl doktorluk yaptıktan sonra Türkiye’ye geldi. Eşinden boşanan ve bir süre İstanbul’da yaşayan 1 çocuk annesi Dimitrova, üniversitelerde eğitim verdi. Daha sonra çevreci ve sürdürülebilir bir yaşam kurma hedefiyle, Muğla’nın Köyceğiz İlçesi’ne yerleşti. İstediği araziyi bulamayınca, bu kez Denizli’nin Buldan İlçesi’ne geldi. Dokuma hakkında bilgi edinmek için geldiği Buldan’da çiftlik hayalini kent sakinlerine anlatınca, aradığı araziyi Tekke Mevkii’nde buldu. 59 yaşındaki Dr. Margarita Dimitrova, kurduğu çiftlikte tam bir köy hayatı yaşıyor. Satın aldığı araziyi Margarita Çiftliği’ne dönüştüren Dimitrova, doğal ve organik ürünler yetiştirerek çevresindeki çiftçilere de örnek oldu. Ürünlerini ise ilçe pazarında kendisi satıyor. 3 yıl önce yaklaşık 15 dönüm arazi satın alan Dimitrova, hayalini gerçekleştirmek için çalışmalarına başladı. Arazide 16 metrekarelik taş ve kerpiçten tek odalı bir ev yaptırdı. Araziyi işleyen ve doğal tarım ürünleri yetiştirmeye başlayan Dimitrova, su ihtiyacını ise dağlardan akan doğal kaynak sularıyla karşıladı. Arazisine damlama sulama sistemi de döşeten Dimitrova, tarım konusunda eğitimler aldı.

Bulgaristan ve İstanbul’da toplam 30 yıl doktorluk yaptığını, judo antrenörü oğlunun Yunanistan’da yaşadığını belirten Dimitrova, ” Türkiye Bulgaristan’a yakın olduğu için burayı seçtim. Doğa ile uyumlu yaşam kuruyorum. Temiz ve fabrika olmayan bir bölgede bir çiftlik kurdum. Ben sürdürülebilir yaşam, permo kültür tasarım uygulamak istiyordum. Temiz hava, temiz su, temiz gıdalar, benim amacım buydu. Çiftliğimde sebze yetiştiriyorum. Mevsim sebzeleri yani maydanoz, roka, ıspanak, semizotu, domates, biber, patlıcan yetiştirebiliyorum. İhtiyacımdan fazlasını pazarda satıyorum. Buldan Ziraat Odası’na kayıtlı bir çiftçiyim. Benim katkı maddesi olmadan doğal tarım ürünü olarak sattığım ilk ürün bakla” dedi. Çevresindeki çiftçilere örnek olduğunu ifade eden Dimitrova, “Burada bir eko mahalle oluşturmak için birkaç kişiyle niyetlendik. Belediyeye tekke mevkiinde bir eko mahalle oluşturmayı teklif edeceğim” dedi. Araziyi alıp, doğal tarım yapmaya başladığında zorluklar çektiğini belirten Dimitrova, “İlk el dokuması öğrenmek için geldiğimde

herkes bana hayran kaldı. Nasıl bir doktor gelmiş el dokuması öğrenmeye çalışıyor diye. İnsanlara çok ilginç geldi ve sevecen bir şekilde yaklaştılar. Sonra arazi alacak olduğum zaman biraz tepki aldım. Buraya yerleşeceğim diye bazı insanlar sorgulamaya başladı. Acaba bu kadın ne istiyor? Onca yer varken, Buldan’a mı buldu diye düşündüler. Herkes sorgulayabilir tabii ki ama ajan ve hazine aradığım iddialarını ben gülerek karşıladım” dedi. Günlerini hayvanları ve bitkileriyle geçirdiği belirten Dimitrova, “Burada bir günü hiç sıkılmadan geçirebiliyorum. Erken kalkıp erken yatarım. Sabah kalkınca ilk iş olarak hayvanlara bakıyorum. Ahırı temizliyorum. Onlara yem veriyorum. Ahırda hayvanlarıma şarkı söylüyorum. Şarkı dinlemeyi çok seviyorlar. Şarkıdaki heyecanı hissedip kulaklarıyla tepki verip dinliyorlar. Onlarla birlikteyken çok eğleniyorum. Sonra bahçeye gidip köpeğimi ve tavuklarımı besliyorum. Onlarla sohbet ediyorum. Kar olmadığı zamanlarda bahçeyi dolaşıp ektiklerime tek tek bakıyorum. Güneşle selamlaşıyorum. Her gün arazimde bir ya da iki kez dolaşıyorum. Sonra kış olduğu için evime girip sobamı temizleyip oturuyorum” diye konuştu.

Kırcaali ilinin nüfusu 152.808 kişi, onların 86.527’si Türk Ulusal İstatistik Enstitüsünün bugün duArdino (Eğridere) Belediyesinin nüfusu

yurduğu 2011 sayımının kesin sonuçlarından Kırcaali ilinin nüfusunun 152 808 kişi olduğu açıklandı. Onların 76 029’unun erkek ve 76 779’unun da kadın olduğu anlaşıldı. İle bağlı beş kasabada toplam 63 367 kişi, köylerde ise 89 441 kişi yaşıyor. En büyük nüfus toplam 67 460 kişi olarak Kırcaali Belediyesinin, onların 33 013’ü erkek ve 34 447’si de kadın. Kırcaali şehrinin nüfusu 43 880 kişi, Belediyenin köylerinde ise toplam 23 580 kişi yaşıyor. Nüfusa göre toplam 21 916 kişi ile ikinci yerde Kirkovo Belediyesi bulunuyor. Onlardan 11 001 kişi erkek, 10 915 de kadın. Kirkovo’nun ardından toplam 17 823 kişi ile Krumovgrad (Koşukavak) Belediyesi geliyor.

Belediyede 8 997 erkek ve de 8 826 kadın yaşıyor. Koşukavak kasabasında 5 070 kişi, köylerinde ise 12 753. Momçilgrat (Mestanlı) Belediyesinin nüfusu toplam 16 263 kişi, erkekler 8 223, kadınlar ise 8 040. Kasabada 7 831 kişi yaşıyor, köylerde ise 8 432.

11 572 kişi. Erkeklerin sayısı 5 760, kadınların ise 5 812. Kasabada 3 493, köylerinde ise 8 079 kişi bulunuyor. Çernooçene (Karagözler) Belediyesinde toplam 9 607 kişi yaşıyor, erkekler 4 897 kişi, kadınlarsa 4 710. Kırcaali ilinde toplam 8 167 kişi olarak Cebel Belediyesinin nüfusu en az. Belediyede 4 138 erkek ve 4 029 kadın hayatlarını sürdürüyor. Cebel’de 3 093i köylerinde de 5 074 kişi ikamet ediyor. Kırcaali ilinde sayılan toplam 152 808 kişiden 130 781 gönüllü olarak etnik mensubiyetini belirtmiş bulunuyor. Onların 39 519’u Bulgar, 86 527’i Türk, 1 296’ı Roman ve 753 kişi de başka etniğe mensup olduğunu bildirmişler.

Atasözü Nedir? Özellikleri Nelerdir? Atalarımızın uzun denemelere dayanan yargılarını, tecrübelerini, bilgece düşünce ya da öğüt olarak ifade eden ve kalıplaşmış biçimleri bulunan kamuca benimsenmiş özlü sözlerdir. Atasözleri, biçim yönünden diğer yazı türlerine göre farklı özellikler gösterir. Öykü, roman, şiir, deneme gibi yazı türleri pek çok cümlenin bir araya gelmesi ve anlam yönünden bütünleşmesiyle oluşur. Buna karşın atasözleri genellikle bir, en fazla iki cümleden oluşur. Bütün duygu ve düşünceler bu tek cümleye sığdırılır. Bu cümleler kişiden kişiye değişmez. Halkın ortak malıdır ve halk tarafından aynı biçimde söylenir. Atasözleri belli bir toplumun ve/veya bütün insanlığın yaşam felsefesidir. İnsanlarda bulunan sevgi, kıskançlık, bencillik, dostluk, düşmanlık gibi duygular evrenseldir. Bu nedenle bu duyguları yansıtan atasözleri de evrensel olarak kabul edilmektedir. Dünyada pek çok ulusun kullandığı atasözleri karşılaştırıldığında, bu atasözlerinin pek çoğunun aynı ya da benzer olduğu görül-

müştür. Atasözleri evrensel değerler yanında bir ulusa özgü kültürel değerleri de yansıtır. Örneğin «Gözden ırak olan, gönülden ırak olur», «Dağ dağa kavuşmaz, insan insana kavuşur», «Vakit nakittir» gibi atasözleri evrenseldir. Bunlara benzer atasözlerini bütün dilerde bulmak mümkündür. «Osmanlı, tavşanı araba ile avlar», «Türk>ün aklı aldadır» gibi atasözleri ise ulusaldır. Bunlara benzeyen atasözleri bir ulusun kültürünü yansıtır.


o c a k - 2017

Bulgaristan Türklerinin Sesi

Hayalin Sonu yalan veanlatılır. HÖH Gerçeği! Dünya’nın Çalışan En Bir Tarih: 10. 01. 2017 Birçok kişinin hayatını allak bullak 2002 yılına kadar Hak ve Özgürlükler Hareketi eden, sinsi oyunlar ağına işaret edilir. Ülkemizin buEski Televiz yonu (HÖH) Örgüt Sekreteri ve Genel Başkan Yardım- günkü yönetiminde rol alan kişiliklerin yükselişi ve

1936’da üretilen bu televizyon İngiltere’nin çalışan en eski televizyonu. O zamanlar 100 sterlinin (300 TL) altında satılan televizyon şu an açık arttırmada 5 bin sterlinin üzerinde alıcı bulması bekleniyor. Sadece 12 inç (30 cm) olan bu televizyonun kumandasının eksikliği tek kanallı günlerde yokluğunu aratmıyordu.

cısı görevlerinde bulunan ve daha sonra Demokratik Kanat Partisini kuran Osman Oktay, BİR HAYALİN SONU ve HÖH Gerçeği başlıklı bir kitap yayınladı. Birinci baskısı hemen tükenen bu siyasi araştırmanın arka kapağında O.Oktay şöyle tanıtılmıştır: “Bu kitap ne bir otobiyografik çalışma ne de Bulgaristan’da gerçekleşmeyen Kısa Demokrasiye Geçiş tarihidir. Eserde, şafağın ağarışı, umudun dikenli yolları, güzel bir gerçek olarak sunulan hayalin doğuşu ve batışı konu edilir. Alçaklık, hainlik ve

çöküşüne ışık tutulur. Bir evceğizim olsun, komşularım olsun, kendi ismimle yaşama hakkım olsun gibi çok basit arzuları olan insancıkların nasıl susturulduğunu anlatır. Bu kitap, tarihin ve olayların satranç tahtasını dizen o görülmeyen ellere rağmen, başından geçenleri anlatmak için yüzleşmeye cesareti olan insanların birinci ağızdan siyasi öyküsüdür.” Oktay’ın aylardan beri yazdığı “Kitap yazıyorum, kitap yazıyorum!” diye anlatıp ballandırdığı bu 133 sayfalık olayın son sayfasında şöyle deniyor:

110 Yıldır Patlamadan Yanan Ampul Şaşırtıyor

ABD`nin Kaliforniya eyaletinde Livermore kasabasında bir itfaiyeye kurulan ampul tamı tamına 110 yıldır yanıyor. 1901 yılında bir iş adamı tarafından itfaiyeye bağışlanan ampul, bu dönemden beri birkaç küçük istisna dışında yanmaya devam ediyor. Kasabanın elektrikten sorumlu yetkilisi Lynn Owens ampulün bu kadar uzun zamandır yanmasının bilim adamlarını şaşırttığını belirtiyor. Ancak ampulü tasarlayan kişi Edison`un rakibi Adolphe Chailet. Chailet Edison`dan daha iyi ampul yapma iddiasına giren kişi. Chailet`in bu rekabetle bu kadar uzun ömürlü ampul tasarladığı tahmin ediliyor. Livermore kasabasına binlerce turist gelmesini de sağlayan ampul 110. doğum gününü de kutlarken Guiness Rekorlar Kitabı`na girmeye hak kazandı.

En Uzun Süre Aç Kalabilen Hayvan Hangisidir?

134 güne kadar çıkabilen süresi ile erkek imparator pengueni. Gerçek bir süper baba olan imparator pengueni dişinin bıraktığı yumurtaya uzun antartika kışı boyunca sabırla yanından bir an bile ayrılmadan bakar. Bu süre boyunca hiç birsey yemediği gibi mide özsuyu ile oluşturduğu sütümsü bir madde ile yavrularını beslerler. Bu esnada vücut ağırlıklarının üçte birini kaybederler. Dişiler, yaklaşık üç kilogram ön sindirime uğramış balık ile geri dönerler. Yavruların beslenmesi işini geri alan dişiler ancak bundan sonra erkeklerin yeniden yemek yemesine fırsat tanırlar.

Antik Çağ Bilgisayarı

1000 Yılda Yapılan Kent

1900 yılında Girit açıklarındaki bir batıkta araştırma yapan bilim adamları ilginç bir cisme rastladı. Tahta bir muhafazanın içine yerleştirilmiş bir dizi bronz dişliden oluşan bu garip nesnenin kasası, yüzeye çıkarıldığı anda dağıldı ve cihazın içindeki karmaşık yapı ortaya çıktı. Yapılan çalışmaların ardından, bu aygıtın Ay, Güneş ve diğer gezegenlerin konumlarını hesaplamak ve istendiği anda bunların pozisyonlarına yönelik tahminlerde bulunmak için geliştirildiği anlaşıldı.

Kristal Kuru Kafa Maya dönemine ait 1000 yıllık bu kristal kuru kafa, tek bir blok kristal üzerine oyma olarak yapılmış. Nasıl yapıldığı hala anlaşılamayan kuru kafanın altından tutulan ışık, doğrudan göz çukurundan yansıyor. Bu teknolojinin bugün bile mümkün olmadığı söyleniyor.

Pasifik Okyanusu’ndaki Mikronezya adası yakınlarına kurulu antik Nan Madol kentinin inşası, M.Ö 200’de başladı ve 1000 yıl sürdü. 250 milyon tonluk dev bazalt bloklar kullanılarak yapılan bu kent, 100 yapay adayı kanallarla birbirine bağlıyor. Bu kadar bazaltın bölgeye nasıl getirildiği ise hala sır. Azim bu olsa gerek ..

5

Musa Vatansever Yanlış Hesaplar

Tarih: 18 Ocak 2017 Bir kız iki yere verilmez. Bazı “oyun kurucular” var ki, sanki başımıza bela olmak için işgüzarlık gösteriyorlar. 16 Mart artık görünüyor yani Bulgaristan’da yeni erken seçimler gözle görünür uzaklıkta. Siyasi partiler STAR çizgisine dizilmiş, yeni seçim sofralarına doğru koşmaya hazır. Bu partilerden bazıları halkımızın başına püsküllü bela, toplam sayıları artık 404 oldu. Bizdeki üreme anormal, partiler tek hücreli mahlûklar gibi, üzerine bastıkça parçalanıyor. Son genele meclis seçimi 2014’te yapılmış ve 7 Kasım 2014’te Bulgaristan’ın Avrupa Gelişimi için Vatandaşları – GERB lideri Boyko Borisov ikinci hükümetini kurdu ve bunalım yükü altında çatırdayarak 2016’nın 15 Kasımında istifa etti. GERB partisi ile derme çatma bir bütünlük olan Reformcu Blok (RB)arasında bir ortaklık ve meclis çoğunluğu için aşırı sol ve sağ güçler (“Ataka”, VMRO ve “Yurtsever Cephe vb,) somut isteklerle desteklenen bir kabineydi. İşlediği günahlar, yapılan hırsızlıkların yükü altında çatırdayıp çöktü. Somut bir iki örneğe geçmezden önce bu hükümetin programı olmadığını, fakat “olmazsa olmaz” ilkesinin özünde ancak hırsızlık, dalavere ve dolandırıcılık olduğunu artık görmeyen kalmadı. Örnek bir: Geçen hafta doğduğum şehir olan, Varna’da Batı Liman Gümrük Müdürlüğü’nde bir grup gümrükçü birkaç günün hasılatı olan 750 bin levayla yakalandı. Bunlar orada işleri çok basitleştirmişler. Pazarlıkları da rafa kaldırmışlar ve içinde ne olduğuna bakılmaksızın 1 500 (bin beş yüz leva) – /750 Euro/ karşılığı kesin ücretle gelen konteyleri işleme alıp, evraklara gerekli kaşeleri vurup imzaları atıp Avrupa Birliği’ne serbest bırakıyormuş. Sözün kısası biz AB’yı çökertecek bir dalavere kapısı oluvermişiz. Tabi böyle bir açık kapı bulan uluslar arası dev mafya, başlamış konteynır limanımıza yüklenmeye. Bir ara 300 000 (üç yüz bin) taşımalık faylı uzaktan komandolu silinmiş ve bilgisayarlar yükü hafiflemiş. Yalnız bu kapıdan toplanan rüşvet 450 000 000 (dört yüz elli milyon) leva. Ser şimdi git de ben bu GER, DPS, RB, s.o. “Yurtsever Cephe” gibi partilerle seçim yarışına çık ve finalde kazan!?. Olacak iş mi! Bunlar 3.5 milyon (üç buçuk milyon) seçmenin katıldığı Cumhurbaşkanı seçiminde oy başı 20 leva ve 2 kilo et dağıttılar. Bulgarlara torba içinde verilen 2 kg domuz etti 10 leva, Müslümanlara ise 2 kilo dana etti 14 leva eder ve Cumhurbaşkanı seçimlerinin toplam Pazar fiyatı, dağıtılan etlerin hepsini dana eti olarak hesapladığımızda 115 000 000 milyon eder ki, yalnız Varna Batı limanı 4 Cumhurbaşkanı çıkarır. Biz bu hesapları, Türkiye – Bulgaristan sınırı üzerinden ya da Yunan sınırından bize girip ülkemiz üzerinden Sırbistan’a çıkan ardı arkası kesilmesen kaçaklar üzerinden de yapabiliriz. Kuşkusuz, siz bana şu Bulgarlarda vicdan, namus, devletlerine sahip çıkma gibi duygular, sınır polisi, trafik polisi, jandarma vb yok mu diye sorabilirsiniz. İç işleri Bakanı da var. Hem de Bayan. Kısa adı DANS olan Devlet güvenlik ajansı da var. Hatta Dış İstihbarat ve Dış Askeri İstihbarat gibi şubeleri de var bu ajansların. Örnekliyorum: Şu son örgütlerin generali olan Kirço Kirov, “ben dışarıdaki adı gizemli işler için 5 milyon US Dolar harcadım” diye gider faturalamış, ama paraları o da ceplemiş ve şimdi yargılanıyor. Tabii bütün elmaların içi kurtlanınca ve toplum iyice kokuşunca, şu yeni seçimler öncesi şöyle bir ilaçlayalım diyen Baş Savcılık, ilk taşı kaldırdığında altından 7–8 bakan çıktı. Sağlık Bakanı Türkiye’den çocuk aşısı alırken ipleri karıştırmış; Savunma Bakanı bizim birkaç motorlarının püf ömrü dolan birkaç Rus Jetini onarım için Polonya’ya gönderirken kurbağaya basmış, Enerji Bakanı Trayço Traykov EVM enerji dağıtım şirketi satışa çıkarırken 84 milyon levayı sayamamış vb vb. Tabi, bu hükümet, düşmesine düştü de Kooperatif Ticaret Bankası’nda kaybolan 5 -6 milyar leva’nın hesabı henüz verilemedi. Dosya açık. Bilirsiniz şu para meseleleri, hesap kitap meselesidir ve bizde de iki defa eski olan Başbakan Borisov hükümetinin demirbaş Maliye Bakanı Goranov’un raporlarına göre, “borçlarımız azalmış, bütçeyi bağlamışız, gelirlerimiz giderlerimizden daha fazla vs”. Şu an yalnız bir şeye kesin inanıyorum. Göreceli bütçe dengesinin ömrü dengesizlikten daha uzun olan


6

O CA K - 2017

Arzu ile Kamber

Bundan asırlar önce Suriye tarafında bir köyde Kamber adında fakir bir genç yaşarmış. Babası ölünce; Daraz Beyleri köyünden gelin gelmiş olan garip anası ile köyde biçare kalmışlar. Kamber babasından kalan koyunlarla, dayısının koyunlarını güdermiş. Dayısı, Kamber’i çok severmiş. Adamın üç tane kızı varmış. Adam, yeğeninin oğlu olan ve babası öldükten sonra ona emanet kalan Kamber’e koyunlarını emanet edip iş sağlamış; istediği takdirde de üç kızından biriyle evlendirmeyi vaat etmiş. Bir müddet bu işi yapan Kamber’in, annesi de vefat etmiş. Kamber artık tek başına kalıvermiş. Kamber çok da güzel bir kara yağız delikanlıymış. Bu köyde bir de güzelliği dillere destan Arzu adında bir kız varmış. O da anadan babadan yetim, ninesi (babaannesi) ile birlikte yaşıyormuş. Arzu, Kamber’in yakışıklılığını, Kamber de Arzu’nun güzelliğini duymuş ama karşılaşmak nasip olmamış bir süre… Arzu, Kamber’in koyunları suladığı köy çeşmesine bir gün testisini doldurmaya gitmiş ve Kamber’i çeşme başında yatarken görmüş. Testiyi doldurmuş, biraz da gürültü çıkarıp Kamber’in uyanmasını sağlamış. Kamber uyanmış fakat bir şey söyleme cesaretini kendinde bulamamış. Arzu kolundaki bileziğini çıkarıp ve çeşmenin testilik taşına koymuş ve gitmiş. Bir müddet sonra gelip bileziğin yerinde olmadığını görünce; bileziği görüp görmediğini Kamber’e şu şekilde sorar: Ben testimi doldurdum Doldu diye kaldırdım Yıkılası şu pınarda Ben bileziğimi çaldırdım. Kamber: Ben pınara varmadım Elimi yüzümü yumadım Gözüm kör olsun Arzu Ben bileziğini bulmadım. Aslında bileziği Kamber almıştır, bir cesaretle devam eder: Evimizin önü suluk Su çekerler tuluk tuluk Bileziğini bulana gelin Arzum Ne var acaba muştuluk Arzu da şu cevabı verir hemen: Evimizin önü suluk Su çekilsin tuluk tuluk Bileziğimi sen bulduysan Kamber ağam Arzu kız sana muştuluk Kamber, Arzu’nun bileziği vermiş, her gün çeşme başında buluşmaya başlamışlar. Bir müddet sonra Arzu’nun ninesi bu durumu haber almış ve Arzu’yu bu sevdadan vazgeçirmeye çalışmış. Bu arada olay Kamber’in dayısının da kulağına gitmiş. Kamber’in dayıkızları, Arzu’yu kıskanıp bir kötülük yapmak istemişler fakat akıllı, olgun bir insan olan dayı buna meydan vermemiş. Kamber’in dayısı Kamber’e çobanlığı bıraktırmış, sonra yanına çağırıp: “Kamber oğlum eğer başın sıkışırsa maddi manevi senin her zaman destekçin ve yanında olacağım, sen bana yeğenimin emanetisin” demiş. Kamber artık Arzu’nun sevdasından dağlarda gezer, gözü kimseleri görmez olmuş. Arzu da Kamber’e sevdasından harap olmuş. Bir gün Arzu’nun ninesi, bunların sevdasına engel olamayacağını anlayıp Arzu’ya demiş ki: “Arzu kızım, bugün Kamber’i yemeğe çağır da sizin işinizi konuşalım.” Aslında amacı Kamber’i zehirlemekmiş. Arzu sevinçle Kamber’e koşmuş, demiş ki: “Kamber ağam, ninem seni bu akşam yemeğe çağırdı, nihayet gönlü seni sevdi. Bizim sevgimize saygı gösterdi.” Arzu eve gelir ki nine çeşitli yemekler hazırlıyor, köyden birinin çırağı olan Arap da yanında… Arzu, Arap ile ninenin konuşmalarını duvarın ardından dinlemiş. Arap çok şiddetli bir zehir getirmiş. Yemeklere zehir konup, o gece Kamber zehirlenip öldürülecekmiş. Nine, Arap’a: “Arzu’yu bu Kamber’den kurtaralım sana veririm” diyormuş. Akşam Kamber sevinçle Arzu’nun evine gelmiş, bakmış ki yemekler sofraya konmuş, Arzu bir kenarda surat asmış duruyor. Kamber Arzu’ya: Arzum yasa batmışsın Kaşını gözünü çatmışsın Sofraya teklif olmuyor gelin Arzum Sen sofraya yan bakmışsın Arzu Kamber’e: Arzun yasa dünden battı Kaşını gözünü çattı Sofraya yan bakılmaz amma Kamber ağam Domuz ninem ağu kattı Bunu işitince Kamber bir tekmede sofrayı dağıtıp çıkıp gitmiş. Yine dağlara çıkacakken… Arzu ile son bir kez konuşmak istemiş. Gizlice buluşmuşlar… Arzu, Kamber’den Daraz Beyleri köyündeki dayılarını da alarak kendisini kaçırmasını istemiş. Bu konuşmaları Arzu’nun ninesi de duymuş… Kamber, Daraz Beyleri köyündeki dayılarına gitmiş, onları da alarak geri dönmüş. Kamber ve dayıları döndüğü gece Arzu’nun ninesi köyün mezarlığında bir ateş yakmış. Elinde bir yağ tavası orada pişi yapmaya başlamış. Kamber ve dayıları geçerken ona ne yaptığını sorunca da yalandan ağlamaya başlayıp ve Arzu’nun öldüğünü söylemiş. Kamber buna çok üzülmüş ve dayılarına: “Dayılarım size çok eziyet oldu ama kusura bakmayın, ne yapalım bu bizim kaderimiz, siz gidin artık size ihtiyacım yok, Arzum ölmüş” demiş. Dayıları geri dönmüşler. Kamber köyde üzgün dolanırken bir de bakar ki Arzu karşısında…

Bulgaristan Türklerinin Sesi

İnsanlar Niçin Tokalaşıyorlar? Tokalaşma aslında çağlar öncesi bir adet. Çok eski çağlarda, tüm erkekler bir silah taşıyor ve çoğunluğu da bu silahı sağ eli ile kullanıyordu. Bir erkek diğerine dost olduğunu, elinde silah bulunmadığını göstermek için, boş sağ elini uzatıyor, diğeri de aynı şeyi yapıyordu. Ama her iki taraf da kendini emni-

yete almak, diğerinin aniden silah çekmesine mani olmak için, birbirlerinden emin olana kadar, birlikte ellerini hafifçe sıkarak duruyorlardı. Tokalaşırken elleri sallama alışkanlığı, elleri daha iyi kavrayarak, rakibin giysisinin içinden aniden bir silah çıkarmasını önlemek için başlamış olabilir. Ancak sonraları dostluğun bir ifadesi oldu.

Dünya’da İlginç Olaylar

Çin'de polisler karakollarda köpek yerine kaz kullanmayı tercih ediyor; zira kazlar insanlara göre uzağı daha net görebiliyor ve tepki verebiliyor..

Dünya tarihinde görülmüş en uzun trafik Çin'in Şangay şehrinde görüldü. 12 gün boyunca süren trafiğin uzunluğu 99 kilometreyi bulmuştu..

Mucitlerini Öldüren İcatlar Japonya İkinci Dünya Savaşı sırasında Çin’i zehirli pirelerle bombalamıştır..

Mezara Niçin Çiçek Konulur?

İlk olarak Mısır Firavunu Tutamkamon’nun milattan önce 1346 da öldüğünde mezarının çiçekten taçlarla kaplandığı saptanmıştır. Kuzey Avrupada ise M.Ö 2000 yıllara kadar mezara çiçek konduğu belirlenmiştir. O zamanlarda bu çiçeklerin amacı iyi ruhları çekme,kötü ruhları kovma amacıylaydı. Sonradan ise asıl amaç cesetler çürürken çıkan kokuyu kamufle etme amacını taşır. Servi ağacı da bu nedenle mazarlıklarda kullanılır. Ağacın yaprakları rüzgarı önler, kendine özgü ferah kokusu vardır. Cenaze törenlerinde siyah giyinmenin amacı da mezarlıklarda hayalletlerden sakınmak amacı taşımaktadır.

TAŞ USTALARINDAN HARİKA BİR ÇALIŞMA

Çin'de bir dönem gıdıklama bir işkence metoduydu; hem işkenceyi yapan iz bırakmıyordu hem de kişi kendine çabucak geliyordu!.

Franz Reichelt - Paraşüt Elbise: Reichelt aslında bir terzi. 1912 yılında paraşüte dönüşebilen bir elbise yaptı ve bunu denemek için Eyfel Kulesi’ne çıktı. Arkadaşları ve ailesi onu uyardı ancak dinlemedi. Kulenden atladı. Feci şekilde can verdi.

Max Valier - Roket Araba: 1930 yılında Avusturyalı mucit Valier alkolle çalışan bir roket araba icat etti. Berlin’de bir pistte halk önünde deneme yapacaktı. Ancak, araç test sürüşü sırasında havaya uçtu. Valier yanarak can verdi. Otto Lilienthal - Glider: 1896 yılında Lilienthal gökyüzünde kuşlar gibi uçabilmeyi sağlayacak gliderleri icat etti. İlk denemeler gayet başarılıydı ve büyük ses getirdi. İnsanlar tepelerden kendilerini bırakıp sağ salim yere iniyorlardı. Ancak, dördüncü denemede mucit icadını kendi kullanmak istedi. Glider kırıldı ve yere çakıldı. Lilienthal kazadan 36 saat sonra öldü.

Mısır Hiyerogliflerindeki Gizemli Şekiller

Abydosdaki Osiris tapınağında bulunan hiyeroglifler de hayli ilgi çekici... Tabakaların üzerine kazınmış helikopter, uçak ve denizaltına benzer şekillerin ne anlama geldiği halen gizemini korumakta... Ne dersiniz ?? O dönem bu makineler yapılmış olabilir mi ??

Esrarengiz

Bu arkeolojik duvarlar bir gizem taşımaktadırlar çünkü ,antik çağlarda yapılmalarına rağmen ,bu kadar kusursuz bir şekilde işlenip yerlerine koyulana kadarki aşamalar için yüksek bir teknoloji ve bilgi gerektirmektedirler.

Duvarlar

İnsanın açıklayamadığı, garip iç ve dış açılara sahip bu duvar taşları hakkında cevabını bilmediği sorular ise şunlar: Nasıl taşındılar? Nasıl ölçülüp nasıl kesildiler ? Nasıl bu kadar doğrulukla yerleştirildiler? Hemde ilkel insanlar tarafından.

Amerika’da 1800 Yıllık Uçak Maketi Bulundu Bu altın maket, Amerika’da Kolomb öncesi döneme ait bir mezarda bulundu. Yaklaşık 1800 yıllık. Görünüşe göre bir uçağın doğru ölçekli maketi gibi duruyor. (Delta kanatlı, motor yerine sahip, pilot kabini var, kuyruk kanatları bile doğru şekilde tasvir edilmiş.) Güney Amerika’da buna benzer bir çok eser bulunmuştur. İnsan bilmediği bişeyin makettini nasıl yapar ?? Yoksa bunu yapanlar insan değil mi ??


o c a k - 2017

Bulgaristan Türklerinin Sesi

Yaz Mevsiminde Niçin Açık Renk Giysiler Giyiyoruz?

Yaz günleri, güneşli sıcak günlerde genellikle beyaz veya açık renkli giysiler giyeriz. Beyaz renk güneş ışığı içinde bulunan bütün ışınları yansıtır yani bütün renklerin birleşimidir. Siyah renk ise tam aksine bütün ışınları emer. Siyah renk üzerinde hiçbir ışın yansımaz, yani aslında .siyah bir renk değildir, renksizliktir Siyah renkli kumaşlar ışığın hepsini tuttuklarından, beyaz kumaşlara göre tenimizi 5 derece daha sıcak tutarlar. Peki öyleyse Sina çöllerindeki bedeviler niçin siyah renkte giysi giymeyi tercih ediyorlar? Çünkü siyah renkli giysi, kumaş ile tenin arasındaki havayı ısıtıyor ama aynı anda bir havalandırma mekanizmasının da çalışmasını sağlıyor. Bu ısınan havanın yerini alan hava bedevi.lerin serinlik hissi duymalarını sağlıyor Siyah giysiler güneşin tüm ışınlarını tenimize geçirirler ama beraberlerinde enfraruj ışınlarını da. Bu nedenle çok güneşli bir günde açık renk giymek kesinlikle faydalıdır. Kapalı bir yerde ise enfraruj ışınları nüfuz edemeyeceği için siyah rengin ısıyı daha fazla iletmesi avantaj yaratabilir. Belki de dışa beyaz, içe siyah giymek, giysi, ten ve hava arasındaki ısı alışverişi için en ideal kom.binasyondur. Tabii kışın da tam tersi Kışın üst üste giyinmenin asıl faydası iki giysi arasında hava tabakası oluşmasıdır. Bilindiği gibi hava iyi bir izolatördür. Yani ısı iletkenliği iyi değildir. Bu şekilde güneşin ışığı tutulduğu gibi vücuttan da ısı kaybı olmaz. Yani kışın iki kat giyinildiğinde dıştakinin siyah, içteki giysinin ise be.yaz renk olması gerçekten faydalıdır

Kılıç Yutma Gösterileri Nasıl Yapılıyor? Kılıç yutma gösterilerinde kesinlikle bir aldatmaca yada göz yanılması söz konusu değildir. Kılıç yutan .adamlar gerçekten kılıcı yutarlar

Kılıcı sorunsuzca yutabilmelerinin nedeni gırtlak kaslarını yutkunmamaya alıştırmalarıdır. Aylarca süren egzersizler ile gırtlak kaslarını rahatlatmayı öğrenirler. Yuttukları kılıcın gırtlaklarını kesme gibi bir sorunları yoktur çünkü kılıcın her iki tarafıda kördür. Yutulan kılıçların uçları sivri görünsede mideye kadar ulaşamaya.cağı için hiç bir problem yaşamazlar

Dünyanın Döndüğünü Neden Fark Etmiyoruz? Dünya’nın döndüğünü fark edemeyiz. Bunun iki nedeni var. Birincisi, Dünya’nın kendi çevresinde ve Güneş’in çevresinde sabit bir hızla dönmesi. Yani bu dönme sırasında hızının azalmaması ya da artmaması. İkincisi de yerçekiminin etkisiyle aslında Dünya’yla birlikte bizim de dönüyor olmamız. Belirli bir hızda giden bir otomobilin içinde olduğunuzu düşünün. Otomobilin yol aldığını hızı arttığında ya da azaldığında fark edersiniz tomobilin hızı sabit kaldığında, yol aldığınızın farkına varamazsınız. İşte .Dünya’nın dönmesi için de aynı durum geçerli

Piri Reisin Geleceği Gören Haritası Coğrafya ve harita uzmanı ünlü Türk denizci Piri Reis’in 1513’te çizdiği Afrika, Amerika ve Güney Kutbu’nu gösteren harita, ortaya çıkarıldığı 1929 yılında ortalığı karıştırdı. Çünkü Güney Kutbu’nun keşfi, haritanın çizilmesinden çok sonra, yani 1818’de gerçekleşmişti. Dahası, Piri Reis’in haritası, kıtanın buz altında kalmış sahil kesimlerini de gösteriyordu. Ancak kıta üzerindeki buzlar, haritanın çizilmesinden tam 6 bin yıl önce erimişti. Bu harita da hala sırrını koruyor ..

DÜNYANIN EN BİLİNMEYEN VE EN İLGİNÇ HAYVANLARI

Tersiyer -Bu küçük primatların göz bebekleri beyinlerinden daha büyüktür. Bu hayvanlar sıçrama ve tırmanma konusunda çok beceriklidirler. Bir ağaç dalına tutunduklarında onları daldan ayırmak gerçekten çok güçtür.

2. Çamur Zıpzıpı

Proboscis Maymunu Asya’nın yerli bir türü olan bu maymunlar genellikle Borneo’da yaşar. Sarkık burunlarını dişileri ve diğer maymunları etkilemek için kullanırlar. 1. Tersiyer Çamur Zıpzıpı Çamur zıpzıpları yüzgeçlerini kullanarak suyun dışında hareket edebilirler.

3. Proboscis Maymunu

Geoduck Panopeagenerosa olarak bilinen bu istiridyemsi canlının şekli biraz manidar. Uzun yaşaması ( 140 yıl ) ve bir seferde 5000 dişiyi dölleyebilmesi sebebiyle iktidarsızlığa çare olabileceği düşünülerek tüketilen bir canlıdır. Tek doğal düşmanı insanlardır. 4. Geoduck Fil kulaklı ahtapot “Dumbo” lakaplı, bu ahtapotun sarkık kulakları okyanus tabanında yiyecek bulmasına olanak tanıyor. 5. Fil kulaklı ahtapot Kel Uakar Kel Uakari maymunları için parlak kırmızı yüz sağlıklı olmanın işaretidir ve bu hayvanlar eşlerini seçerken buna dikkat ederler. Genellikle Brezilya ve Peru’da suya yakın yerlerde yaşarlar.

Rİnsan, E Skendi İM L E R D E D Ü N YA N I N E N İ L G İ N Ç deki G alanlar Ö L yazın L EgölRbu-İ vücudundaki sistemlerden rinliğe sahiptir. Göldeki minerallerin fazlalığı

uzaydaki dev galaksilere, doğadaki canlılardan gözle görülmeyen hücrelere kadar evrenin hangi parçasını incelese, kusursuz bir plan, düzen ve ölçü ile karşılaşır. Evrenin her yerinde insanı hayran bırakan bir ihtişam vardır. Bu ihtişam, her şeyi örnek edinmeksizin yaratan, her güzelliğin kaynağı, tüm varlıkların sahibi olan Allah’ın üstün ve benzersiz yaratma sanatıdır. 1- Büyük Prizmatik Kaplıca, ABD: ABD’deki Yellowstone Milli Parkı’ndaki en büyük kaplıcadır. 90 metre çapa ve 50 metre de-

ve farklı bölgelerinde yaşayan farklı bakterileri harlaştığında ortaya çıkar. onu rengarenk kılar. Ortadaki parlak mavi ala3- Caño Cristales, Kolomnın sıcaklığı 87 santigrat dereceye kadar çıkar. biya: Eylül ve Kasım ayları 1- Göklerin ve yerin mülkü O’nundur; çoarasında bu nehrin suları rencuk edinmemiştir. O’na mülkünde ortak yok- garenk bir hal alır. Farklı su yosunları ve dönemsel tur, herşeyi yaratmış, ona bir düzen vermiş, belli bitkiler göle bu renkleri verir. Dağlık bölgedeki bu bir ölçüyle takdir etmiştir. (Furkan Suresi,2) nehir ülkedeki gerilla savaşı nedeniyle 2000’lerin ortalarına kadar turistlere kapalı tutulmuştur. 4- Pamukkale, Türkiye: Turkuaz renkli sularla dolu bu kireçtaşı terasları bol mineral içeren kaplıcaların akması sonucu oluşmuştur. Antik Roma kenti Hiyeropolis yakınlarında bulu2- Benekli Göl, Kanada: Başta sülfat olmak nan bu alan kentle birlikte üzere mineral bakımından zengin olan bu gölde UNESCO’nun Dünya Migümüş ve titanyuma rastlanır. Çember şeklinrası listesinde yer alıyor.

7

BGSAM

Kuru Ağacın Gölgesi -1 Tarih: 22 Ocak 2017 Türkiye’ye gidip görüşmelerde bulunmak hiç kimseyi asla aklayamaz. Bulgaristan Stratejik Araştırmalar Merkezi BGSAM olarak, Hak ve Özgürlükler Hareketi (DPS) üstüne gerçekleri anlatan “Bir Hayalin Çöküşü” adlı kitabın yazarı, aynı partinin örgüt sekreteri ve başkan yardımcısı görevlerinde bulunmuş olan Osman Oktay’ın kaleminden yani birinci ağızdan, bazı gerçekleri anlatacağımızı önceden bildirmiştik. 4 Ocak 1990’da Varna’da mahpusçu Handi’nin dairesinde güya kurulan Hak ve Özgürlükler Hareketi’nin gerçek kuruluş mekanı olan Sofya “Banya Başı” Cami 16 Şubat 1990 toplantısına katılan kişiler şunlardı: Kitabin 12. sayfasında verilen listede şu isimler yer almaktadır: Osman Oktay – Kuzey Doğu Sorumlusu Mustafa Karnobatlı – Kuzey Batı Bulgaristan Yaşar Şaban – Güney Doğu Bulgaristan İbrahim Kadri – Güney Batı Bulgaristan İllerden gelen yetkili koordinatörler: Mahmet Hocov ve Bahri Ömer – Kırcaali ili, Recep Çınar – Haskovo Rufat Feleti – Smolyan Hasan Çoban – Plovdiv İbrahim Kadri – Blagoevgrad Sabriye Yakub – Sofya Mehmet Tefik – Stara Zagora Mustafa Hatib – Sliven Ridvan Kadyov – Pazarcık Bahtiyar Karaali – Loveç Haalid Gazi – Ruse Şenol Mehmet – Silistra İlhan Veli – Dobriç Şenol Mehmet – Silistra İlhan Veli Dobriç Kasim Dal – Varna Mehmet Osman – Razgrat Hasan Çıtan – Tırgovişte Sabri Mehmetali – Burgas ve bu listenin dışında kalan Ahmet Doğan olmalıdır. DPS’nin bir siyasi oluşum olarak Kuruluş Toplantısı tarihi olarak 26 Mart 1990, yer olarak da Sofya ilan edilmiştir. Toplantı Sofya Camii büyük salonunda yapılmıştır. İlk konuşmayı yapan Ahmet Doğan’ın ilk cümlesi şudur: “Aramızda ajan var ve saat başı gizli polis “DS” ye haber aktarıyor.” Aynı konuya bir daha dönmemek şartıyla, mahpusçulardan Necmettin Hak’ın “biz partiyi 4 Ocakta Varna’da kurduk” ve başka bir mahpusçu olan Kasim Dal’ın “ ben Varna’ya toplanan 23 kurucu arasından on birinin gizli ajan olduğunu biliyorum fakat isimlerini kendime saklıyorum” sözleri düzmecedir. Özel vurgulanan noktalar: Kurucu toplantıda “Ahmet Doğan yalnız 3 yıllık bir süre için Başkan seçilmiştir.” Necmettin Hak, Zahid Vahid vb tarafından Dobriç’e bağlı Bakalovo (Baraklar) köyünde kurdukları Bulgaristan Türk Milli Hareketi üyesi veya sempatizanı oldukları gerekçesiyle 1986 Haziranında Kuzey Doğu Bulgaristan’da tutuklanan 100 kişiden, (Dobriç’ten 11, Varna’dan 7, Razgrat’tan 5 ve toplam 23 kişiden, ki partinin kurucuları olarak devamlı tekrarlanarak dayatılmaya çalışılan bu 23 kişi birbirini tanımayan kişilerdir. Yineleme ancak kafa karıştırmak için yapılıyor) Ahmet Doğan’la birlikte Pazarcık hapishanesinde kalan 8–10 kişiden hiç biri Sofya “Banya Başı” camia kuruluş toplantısına gelmemiş ve bilinçli olarak katılmamıştır. Bu cümleden olarak, yalız Kasım Dal’ı gösterebiliriz ki, Osman Oktay 133 sayfalık eserinde onun HÖH – DPS içindeki yıkıcı faaliyetlerine çok özel yer ayırmıştır. Yazımızın ikinci bölümü Dal teranelerine ayrılmıştır. Kırcaali bölgesinden delege olarak katılan Mehmet Hocov ile Bahri Ömer de tutuklanmamış, yargılanmamış, sürgün edilmemiş, “ölüm kampında” yatmamış kişilerdir. Hatta Bahri Ömer’in komünist rejime ve “DS” sistemine yakınlığı bilinir. Şimdi bu kişilerin ikisi de DOST yönetimine katılmıştır. Sayfa 16: “Hapishanelerde bulunan siyasi tutuklu Türklerin aileleri daha 1989 Mayıs ve Ağustos ayları arasında Türkiye’ye göçe zorlanmıştı. 1990’da hapisten çıkan 1 500 Türk savaşçı doğrudan “Kapı Kule” ye yöneltilmiştir.” Onların hiç birisi HÖH-DPS kurucu forumlarında temsil edilmedi. HÖH evraklarının Mahkeme Kaydı ise, o yıllarda ve daha sonra Bulgaristan İç İşleri Bakanlığı’nda müfettiş olarak görevli olan hukukçu polis Miroslav Dırmov tarafından yapılmıştır.


8

ocak - 2017

Bulgaristan Türklerinin Sesi Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı Başkan Yardımcısı Sayın Sayit Yusuf Bey'e ziyaret

Bayrampaşa Belediyesinde DOST Partisi Genel Başkanı Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı Başkan Yardımcısı

Sayın Sayit Yusuf Bey'e Hayırlı olsun ziyareti

Rumeli Universitesi Rektörü Prof.Dr.Salih AYNURAL Yunus Emre Enstitüsü Strateji Geliştirme Müdürü Sayın Bülent Üçpunar Bey'e ziyaret

Yunus

emre

enstitüsünde

ziyaretlerimiz..

Rumeli Universitesi Rektörü Prof.Dr.Salih AYNURAL

İstanbul Bulgaristan Başkonsolosu Angel ANGELOV ile birlikte

Tekirdağ

B U LT Ü R K

Dostları

Birarada

Avrasya Yazarlar Birliği Genel Başkanı Yrd. Doç. Dr. Yakup Ömeroğlu Bey'e ziyaret


ocak - 2017

Azerbaycan Milletvekili ile birlikte

Bulgaristan Türklerinin Sesi

TİKA Balkanlar ve Doğu Avrupa Daire Başkanı Sayın Dr. Mahmut Çevik Bey'e ziyaret

9

BULTÜRK ÇADIRINDA

TBMM Başkanı ile birlikte Devlet Bakanı Tuğrul TÜRKEŞ

Kırgızistan Milletvekili ve TRT ist.Müdürü

Devlet Bakanı Tuğrul TÜRKEŞ

Yesevi Vakfı Başkanı Erdoğan ASLIYÜCE

Tataristan’dan Misafirlerimiz

BURSADAN

Türk Dünyası STK’lar Birarada URAL Derneğinde Türk Dünyası STK’lar Han Asparuh 681


O CA K - 2017

10

Avşin BALKAN Esprili Açı

Şimdi bir masal anlat bana! Hep ciddi hep ciddi olmuyor tabi. Hayatı çok iyi tanıyanlarımız var. İşleri yönetip yönlendiren zaten onlardır. Bu tanıma işi içinde, erkeklerin kadınları, kadınların da eşlerini tanıması çok önemlidir. Kadın bir gizemdir, demekle, “ömrümü al da git, üstü kalsın!” demekle işler yoluna girmiyor. Halk zekâmızda kadın nasıldır? Birçoğumuz için, kahve gibidir, kahvenin de köpüklüsü gibidir ama pişene kadar acıdır, sonra mutluluk verir. Diğerleri için bebek gibidir, önce azını aç da sesini işiteyim diye yırtınırsınız, sonra susmasını beklersiniz. Hatta susturamazsınız. Seninle geçen her günüm, kalbimde yaradır, deyip kapıyı çarpık çıkarsınız. Romantikler için deniz gibidir, ne zaman durgun, ne zaman dalgalıdır bilemezsiniz! Bir de kudurmaya dursun, kaçacak yer ararsınız, uslanınca yine sarılıp öpersiniz. Tiryakiler için sigara gibidir kadın, zararlıdır ama bırakmak zordur. Şifalı diye içilir önce, sonra ehli keyfe dönüşür. Kadın sevgi, tütün emek ister. Biz kadınların aşklarını tütüne bağladığı toprakların evladıyız. Namazını tütünlükte kılan genç kızlar siz şimdi neredesiniz? Kadın bir de otomatik kapı gibidir, ne zaman çarpacağı belli olmaz, çarpmazsa, çarpsın diye beklersiniz. Kadınlarımız termos gibidir, her tartışmayı ilk gün gibi sıcak tutar, aklına geldikçe kakar, bu huyundan bir türlü vaz geçemez, kurtulup “Oh şükür” deyemez. Gül gibidir kadınlarımız, kokladıkça açar, sevildikçe güzelleşir…! Onları çok sevmek vazifemizdir. Bunların hiç biri organize bir iş değildir, hepsi hayatın kaçınılmaz gereğidir. Şairlerimizden Ahmet Emin Atasoy eşi hakkında şöyle yazmış: “Sevgim, sevincim, dert ortağım, sırdaşım benim.” Sevilen şairlerimizden Naim Bakoğlu konuya şöyle el atmış: Mutluluk Avcısı Yaşı yetmişine dayanmış şu adama bak Gözlerini kapatmış da hayaller kuruyor! Geçmişten anılar canlanırken yaprak yaprak Bu gün de mutluluk peşinde koşup duruyor! Gökkuşağı ayarında rengârenk bir yaşam Görüyor mu hüzünlerden çok uzağı! Etrafında her şey güzel, insanlar muhteşem Korkusu yok adamın düşer diye tuzağa! Kanatlanmış gibi yükseklerden el sallıyor Böyle mutlu yaşıyor baöbaşka bir dünyada! Güzelliğe yürekten öpücükler yolluyor Gülen yüzlere tebessümler saçıyor o da! Gözlerini açsa geri dönecek acı gerçek Ve yeniden depreşecek yıllanmış acısı! Bu yüzden sevgiyi dürtme kardeş, ellerini çek Hayallerini yaşasın mutluluk avcısı! Anlatmaya çalıştığım ikilemde “ateş benim, kül benim” diyenler haklıdır. Şu sözlerle bitiriyorum: Yükünü kaldıramayacağın kalbe, ya da bizim değimlerle Kahrını çekemeyeceğin güzele, Dikenlidir diye sapından tutamayacağın güle Talep olma.

Bulgaristan Türklerinin Sesi

Evinizdeki Böcek ve Haşereler için 5 Doğal ipuçları Eviniz olduğunca sık (hamam böceği, karınca, ve diğer haşereler tarafınfan sıkca istilaya mı uğruyor? Eğer bu haşerelerle savaşmaya karar verdiyseniz, insana zarar vermeyen kimyasal katkı bulundurmayan evde doğal ve ekolojik yöntemlerle bu haşerelerden kurtulabilirsiniz. Bu böcek ve haşere sorununu ortadan kaldıracağınız, Her mutfakta bulanan 5 doğal ekolojik yöntemle sorunu kesin olarak çözebilirsiniz. likle temiz ve hijyenik olmanız şart. TURİNÇGİLLER TEMİZLİK Öncelikle evinizde birikmiş bula- Örümcek ve bazı haşere türşıklardan ve dağınık ortamdan kur- leri turunçgillerden nefret edertulmanız gerekmektedir. Kesin- ler. Bu tür böceklerin istila et-

tiği yerlere limo suyu sürünüz.

NANE Böcek ve haşereler nanenin yoğun kokusundan nefret ederler o küçük çiğerleri nanenin ağır kokusunu kaldıramaz. Bu davetsiz misafirler için nane ve nane yağı kullanabilirsiniz. SİRKE Eğer evinizde siprey kutusu varsa içine sirke doldurarak böceklere harika bir savaş açabilirsiniz. ALKOL Alkol spreyi : 1-2 fincan %70’lik isoprophyl alkol ¼ su ile karıştırılarak böcekler için sprey olarak kullanabilirsiniz.

Tam 124 Cm Uzunluğunda Bacakları Olan Kız Dünyanın en ilginç haberi Amerikada yaşayan Tasarım öğrencisi 20 yaşındaki Holly Burt’un bacakları Tam 124 cm uzunluğunda ve oldukca ilgi çekiyor. Önceleri canını sıkan bu duruma şimdilerde alışarak kendini taktir ediyor.

Arnavutluk’taki Bulgar Azınlığın tanınsın

Avrupa Parlamentosu Genel Kurulu’nun Şubat ayı Strazburg bileşiminde Arnavutluk’taki Bulgar azınlığının tanınması konusu oya sunulacak. Avrupa Parlamentosu yıllık ilerleme raporunda ilk defa olmak üzere Şubat ayında görüşeceği tarihsel raporunda Arnavutluk’taki Bulgarların azınlık olarak tanınmasını görüşecek. Bulgar sağ kanat milliyetçileri Andey Kovaçev (GERB( ve Angel Canbazki’nin (VMRO) ısrarlı baskısı sonucunda son anda yıllık raporda ciddi değişiklikler yapılmış ve Arnavutluk’taki Bulgar azınlığınıntanınmasıkonusugündemealınmıştır. Arnavutluk’taki tarihsel Bulgar azınlığı ve Pan Avrupa VIII. Koridoru kurulması konularında yapılan değişiklikler GERB’li Andrey Kovaçev’ın ısrarı üzerine komisyonun 2016 Arnavutluk raporuna alınmış ve Avrupa Parlamentosu Dış İlişkiler Komisyonunda ele alınacaktır.

Gergin bir seçim mücadelesi

‘İvan Haciydski’enstitüsüne göre gergin bir seçim önü mücadelesi var önümüzde Bulgaristan’da sonu belirsiz ağır ve gergin seçim önü mücadelesi bekleniyor. İki en büyük parti BSP ve GERB arasındaki denge istatistik hata çerçevesinde, bir partili hükümet şansları sadece teorik, koalisyon hükümeti varsayımları ise bilinmeyenlerle dolu. ‘İvan Haciyski’ enstitüsünün analizi bunu gösteriyor. Analizde bir sıra siyasi gücün daha şimdiden seçim sonrası hesaplar yaptığı ve bunun seçim sonrası dönemi de gerginleştireceğine işaret ediliyor.

82 yaşında akciğer kanserinden yaşamını yitiren Billy Standley, onu son isteğini yerine getirdi ve, çok sevdiği 1967 model Harley Davidson motosikleti üzerinde gömüldü.... Bunu yapabilmek için Standley mumyalandı ve cam bir tabut içinde gömüldü..

İSLAM ALEMİNİN BİRLİK OLMASI İÇİN 12 NEDEN

Kuran’a Göre Müslümanların Birlik Olmaları Farzdır. İnkar edenler birbirlerinin velileridir. Eğer siz bunu yapmazsanız (birbirinize yardım etmez ve dost olmazsanız) yeryüzünde bir fitne ve büyük bir bozgunculuk (fesat) olur. (Enfal Suresi, 73) Ve haklarına tecavüz edildiği zaman, birlik olup karşı koyanlardır. (Şura Suresi, 39) Şüphesiz Allah, Kendi yolunda, sanki birbirlerine kenetlenmiş bir bina gibi saf bağlayarak çarpışanları sever. (Saff Suresi, 4) Allah Kuran’da Zulüm Görenler için çaba sarfetmemiz gerektiğini söylüyor. Size ne oluyor ki, Allah yolunda ve: “Rabbimiz, bizi halkı zalim olan bu ülkeden çıkar, bize Katından bir veli (koruyucu sahib) gönder, bize Katından bir yardım eden yolla” diyen erkekler, kadınlar ve çocuklardan zayıf bırakılmışlar adına cehd (gayret, çaba) etmiyorsunuz?(Nisa Suresi, 75) Ortadoğu, Osmanlı döneminde yaşadığı huzurun ardından son 150 yıldır şiddet, savaş, işgal ve çatışmalar altında büyük acılara sahne olmakta. Şehirler yakılıp yıkılıyor, masum insanların üzerine her gün bombalar yağıyor. Mültecilerin, esir kamplarında yaşayan mazlumların ve işgal edilmiş topraklarda yaşamak zorunda bırakılanların sayısı on milyonları aşmış durumda. GAZZE: İsrail’in günlerdir zulmüne uğrayan Gazze… Fakat bu yıllardır süregelen bir zulüm.. Son dönemde de Filistin ve İsrail arasında yaşanan insanlık dışı olaylar, kesin çözüm olarak, Türk İslam Birliği’nin aciliyetle hayata geçirilmesi gerektiğini bir kez daha gözler önüne sermiştir. SURİYE: Baas iktidarı ile birlikte Suriye Müslümanları açısından zor bir dönem baş-

lamış oldu. Çünkü yönetim Suriye nüfusunun %11’ini oluşturan Nusayri azınlığa geçmiş ve Nusayrilerin dışındaki tüm mezhepler iktidar kadrolarından uzaklaştırılmıştı. Kendilerini “Sosyalist Halk Demokrasisi” olarak tanımlayan baskıcı Hafız Esad yönetimi Suriye’yi kısa sürede bir istibdad ülkesi haline getirdi. Şu anda; Beşar Esad, kendi ülkesine ait şehirleri uzun bombardımanlar altında yıkarak muhalefeti cezalandırdığını düşünüyor. Suriye sorununun çözümü, Türkiye’nin katalizörlüğünde büyük güçlerin ikna edilmesinde görülebilir. DOĞU TÜRKİSTAN: Uygur Türkleri yaklaşık 60 yıldır çok zor koşullarda varlığını devam ettirmektedir. Tarihleri pek çok acı ve katliam ile doludur. Milyonlarca şehidin anısı halen tazedir. Çin’in dünyaya açılmaya başladığı bu dönemde, 50’lerin baskıcı günlerini hatırlatan uygulamalar yapması son derece rahatsız edicidir. KEŞMİR: Sık sık haberlere konu olan Keşmir, üç büyük ülkenin buluştuğu yerde, Hindistan, Pakistan ve Çin arasında yer alan küçük bir bölge. Ancak son zamanların en uzun süren uluslararası anlaşmazlıklarından birinin nedeni.Şüphesiz, özlem duyulan, Hindistan ve Pakistan’ın aralarındaki kin ve düşmanlığı tamamen terk ederek, samimi bir çaba ve ciddi bir siyasi irade göstererek soruna son vermesidir. Dünyanın farklı yerlerinde Müslümanlara büyük acılar yaşatan fitnelerin son bulması, akan kanın durması ancak Türk İslam Birliği’nin kurulmasıyla mümkündür. İşte tüm bu sorunları çözmenin tek yolu Müslüman devletlerin Avrupa Birliği modelli bir birlik kurmasıdır.


o c a k - 2017

Bulgaristan Türklerinin Sesi

Lise öğrencilerinden ilginç buluş!

Ankara’nın Gölbaşı ilçesinde iki lise öğrencisi, güneş enerjisiyle kendi kendini ısıtabilen ve cep telefonunu şarj edebilen... Ankara’nın Gölbaşı ilçesinde iki lise öğyasyon önleyici sistemle donatıldı. Suya rencisi, güneş enerjisiyle kendi kendini ısıdayanıklı malzemelerden üretilen mont, tabilen ve cep telefonunu şarj edebilen... yağışlı havalarda da kullanılabiliyor. Ankara’nın Gölbaşı ilçesinde lise öğren«Akıllı mont»u tasarlayan öğrencilercileri Buğra Kağan Kayhan ve Ahmet Saden Ahmet Salih Topakkaya, zorlu kış şartlih Topakkaya, «A-Mont» ismini verdikleri, larında kolayca ısınabilmek ve çabuk bigüneş enerjisiyle kendi kendini ısıtabilen ve ten telefon bataryalarına çözüm bulabilmek cep telefonunu şarj edebilen mont tasarladı. amacıyla projeyi geliştirdiklerini ifade etti. Darüşşifa Koleji 12. sınıf öğrencileri Kay«Acil çağrı ve mesaj atılabiliyor» han ve Topakkaya, yaklaşık bir yıl süren çaProjenin teknik özellikleri hakkında lışmalarının sonucunda, güneş enerjisini solar bilgi veren Buğra Kağan Kayhan da «akıllı panelleriyle elektrik enerjisine çevirerek, bu Güneş enerjisinden kendi elektri- mont»un ısıtma sisteminin yanı sıra GPS enerjiyi telefon şarjı, GPS sistemi ve ısıtma ğini üretebilen mont aynı zamanda olu- sistemiyle acil durumlarda konum bilgisi sisteminde kullanan «akıllı mont» üretti. şabilecek radyasyon riskine karşın rad- gönderebilme özelliğinin olduğunu söyledi.

11

Şakir ARSLANTAŞ Ölü Demokrasi

Tarih: 19 Ocak 2017 Cumhurbaşkanlığında nöbet değişimi yapıldı. Avrupalı Atlantik, NATO-cu kimliğiyle hatırlanacak olan Cumhurbaşkanı Rosen Plevneliev, “helâlık aldı” ve resmen görevinden ayrıldı. Zamanında 3 meclis ve 5 hükümet değişen Plevneliev 22 Ocak 2012’de görevine başlamıştı. 1990’da başlayan demokratikleşme sürecinin 4. Cumhurbaşkanı oldu.13 Kasım 2016’da seçilen yeni Cumhurbaşkanının General Rumen Radev, 19 Ocakta mecliste yemin etti ve 22 Ocak 2017’de iş başı yapacaktır. Plevneliev bu yüksek göreve Bulgarların Avrupa Vatandaşlığı Partisi GERB adayı olarak seçilmişti. Kamuoyunun yarısı tarafından “zayıf” diğer yarısınca ise “başarılı” bir Cumhurbaşkanı olaİTÜ Uçak ve Uzay Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kadıoğlu, «Kar, yere düşmeden kirleniyor. rak değerlendirilen Plevneliev görev süresinde 52 İTÜ Uçak ve Uzay Bilimleri Faİnsanların, romantik duygular çağ- yabancı Cumhurbaşkanı ile resmi görüşmede bukültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kadırıştırmasına rağmen kar hakkında çok lundu. NATO Genel Kurulunda ve Avrupa BirParlamentosunda konuştu. Rusya’nın siber oğlu, «Kar, yere düşmeden kirleniyor. az bilgi sahibi olduğuna işaret eden liği saldırılarına karşı sert tepki gösterirken, Kırımın <Köyde yaşıyorum, havamız temiz> Kadıoğlu, havada bulunan sanayi- bağımsızlığı’ndan ve Ukrayna’nın da toprak büdemeyin. Sakın kar yemeyin.» dedi. den kaynaklanan kirletici partikülle- tünlüğünden yana çıktı. Göçmenler konusunda İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) rin tüm dünyayı dolaştığını anlattı. Bulgaristan’ korudu ve hatta 2015 Ağustosu’nda Uçak ve Uzay Bilimleri Fakültesi MeDolayısıyla kimsenin artık «Köyde Türkiye Cumhuriyeti Başbakan Yardımcısı Beteoroloji Mühendisliği Bölümü Öğreyaşıyorum, benim havam temiz» deme- kir Bozdağın Bulgaristan ziyareti esnasında tim Üyesi Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu, mesi gerektiğini vurgulayan Kadıoğlu, Filibe’de verdiği iftar yemeğine katıldı ve Türkiye sanayiden kaynaklanan kirleticiler artık «Artık kar, havadaki tüm kirleticilere Cumhuriyeti’nin savaş kaçaklarını ve sığınmacıtüm dünyayı dolaştığı için karın yere yapışarak yere iniyor. Yani kar, yere ları misafir etme siyasetini kutladı. Plevneliev, gedüşmeden kirlendiğini belirterek, «Ar- Anadolu’da yaşayanların, karı pek- düşmeden kirleniyor. Her türlü kirletici çen sene Bulgaristan Baş Müftülüğünün iftar yetık <Köyde yaşıyorum, havamız temiz> mez veya balla karıştırıp yemek için ve ağır metallere bulaşmış kar kristal- meğine katıldı ve Bulgaristan Müslümanları için bağlı barışçı, hoşgörülü ve yardımdemeyin. Sakın kar yemeyin.» dedi. kış mevsimini iple çektiği günlerin leri birçok hastalığa davetiye çıkarıyor. “ibadetlerine sever insanlar” dedi. Görevi sırasında Plevneliev Kadıoğlu, yaptığı açıklamada, geride kalması gerektiğini ifade etti. Sakın kar yemeyin.» diye konuştu. Baş Müftü Mustafa Hacı’yı makamında ziyaret etmiş ve onurlandırmıştır. KATOLİK RAHİP STRİPTİZCİ 18 Ocak 2017’de Rosen Plevneliev ile yardımcısı (seçimle göreve gelen) Margarita Popova SEVGİLİSİ İÇİN HIRSIZ OLDU Kahramanmaraş’ta bilim insanları, protein kaynağı yumurtanın kabuğundan, dayanıklı, baskı kalitesi olan ve pürüzsüz yüzeye sahip kağıt elde etti. veda anlamında bir ortak basın toplantısı düzenleingiltere’de Katodiler. Bir bakıma halka rapor verme niteliği taşıKahramanmaraş’ta bilim insanlik bir rahip barda stripyan bu forumda, çok ilginç bir olay oldu. ları, protein kaynağı yumurtanın kabuğuntizlik yapan evli sevgilisi Bulgar gazetecilerden İliana Benovska, soru dan, dayanıklı, baskı kalitesi olan ve püiçin çalıştığı kiliseden tasormazdan önce izlediğiniz siyaset “çürüktü” dirüzsüz yüzeye sahip kağıt elde etti. rihi değeri bulunan eşyayerek kürsüye doğru yürüdü ve elindeki kırmızı Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniverları çaldı. Çalınan eşyalabir elmayı Cumhurbaşkanı Plevneliev’e “alın ve sitesi (KSÜ) Orman Fakültesi Orman Enrın değeri 300 bin İngiliz çürük almanızı beraberinizde götürün” derken kodüstri Mühendisliği Bölümü>nde görevli öğSterlini (yaklaşık 780 bin rumalar tarafından durduruldu ve salondan çıkaretim üyeleri Prof. Dr. Ahmet Tutuş ve Yrd. YTL) 30 yaşındaki stripzrıldı. Tabi ertesi gün “çürük elma” basında “çürük cinin rahibin yatağında çekilmiş çıplak fotoğrafları bu- Doç. Dr. Ferhat Özdemir, araştırma görev- 6 aylık bir çalışma sonucunda, bazı işlemlerden demokrasi” olarak başlık oldu. Plevneliev’in izlelundu. Bunun üzerine evli kadın sevgilisi için, “O benim lisi Mustafa Çiçekler ile yüksek lisans öğ- geçirdikleri odun lifleri ve öğütülen yumurta diği siyaset ve geliştirdiği ilişkiler neden “çürük” için bir amca gibi. Beni her zaman korur. Aramızda bir rencisi Ufuk Kıllı, Türkiye>nin beyaz ka- kabuklarıyla dayanıklılığı yüksek kağıt elde etti. olarak değerlendirildi? Günün sorusu budur: cinsellik asla olmadı, o sadece kaybolmuş bir ruh” dedi. ğıt üretimindeki dolgu maddesinin ithalatını Plevneliev’in 5 yıl boyunca izlediği dış siyaset Prof. Dr. Ahmet Tutuş, kağıdın Türkiye>de Rahip sayesinde striptizci yabancı ülkelere tatile gitti, en ihracata dönüştürmek için çalışma başlattı. her geçen yıl hızla artan temel ihtiyaç mad- Avrupalı, Atlantik ve NATO güvenlik siyasetine kaliteli viskileri içti, en pahalı restoranlarda yemek yedi Çöpe atılan yıllık 100 bin ton yumurta ka- delerinden biri haline geldiğini belirtti. hizmet et oldu. Fakat memlekette milliyetçi tabave en ünlü moda tasarımcılarının kıyafetlerini giydi.. buğunu değerlendirmek isteyen bilim insanları, «100 bin ton yumurta kabuğu çöpe atılıyor» nın kabarmasıyla ve Rusya’nın ülkemiz üzerindeki baskın siyaset çizgisinin kalınlaşmasıyla muhalefetten sert tepkiler almıştır. Görevi süresinde Cumhurbaşkanı Yardımcısı Margerita Popova ile 1 yıl konuşmayan Kütahya’da, belediye hizmet binasının in- nemde nekropol alanı» Plevneliev’in Bulgaristan güvenlik sistemini Başşaat sahasından Roma dönemine ait 2 bin yıllık... İl Müze MüÇin... Uzak do- bakan Borisov’un emrine devretmesi eleştirileri ğunun incisi bu sertleştirmiştir. Benzer bir olay 1990 – 1997 yılKütahya’da,belediyehizmetbinasınıninşaatsa- dürü Metin Türktüdev ülkeyle il- ları arasında Cumhurbaşkanı olan Jelü Jelev’in hasından Roma dönemine ait 2 bin yıllık 3 lahit çıktı. zün, AA muhabirine gili az sonra siz- görev süresinde Başkan Yardımcısı Bayan Blaga Kütahya’da, belediye hizmet binasının inşaat yaptığı açıklamada, lere aktaracağı- Dimitrova’nın görevinden istifa etmesiyle de yasahasında Roma dönemine ait 2 bin yıllık lahitlerin kazı çalışmalarında mız gerçekleri şanmıştı. duyunca ‘yok arbulunması üzerine alanda çalışmalar durduruldu. 3 lahdin açığa çıktığını söyledi. Geçen yılın yazından beri Bulgar siyasi hayatı Alınan bilgiye göre, Gaybiefendi Mezarların Roma dönemine ait olduğunu be- tık’ demekten kendinizi alamayacaksınız.. dibe vurmuş gibi görünse de, Demokratik Güçler Mahallesi’ndeki belediye yeni hizmet binasının lirten Türktüzün, «Mezarlarda yaptığımız incele- Çin’de yaşayan halkın yaklaşık 100 milyonu Birliği Cumhurbaşkanı (CDC) Jelü Jelev 22 Ocak inşaat sahasında lahitlere rastlanması üzerine du- melerdeki ilk bulgulara göre yaklaşık 2 bin yıllık günde 1 dolarla geçimini sağlamaya çalışıyor.. 1997’de görevini yeni seçilen Cumhurbaşkanı Perum Kütahya Müze Müdürlüğü yetkililerine bil- olduğunu düşünüyoruz. Bu bölge büyük olası- Çinliler her sene yaklaşık 4 milyon kedi yer.. tır Stoyanov’a devretmeye hazırlanırken 10 Ocak köpek yediği bilinen bir olay. 1997’de parlamento binasını işgal eden protestocu dirildi. İnşaat alanına gelen arkeologlar, bulunan lıkla, antik dönemde nekropol alanı. Her bir me- Çinlilerin Son yıllarda Çinliler köpekleri yemek- kitlenin Sosyalist Parti Başbakanı Jan Videov’u mezarlarda inceleme ve kurtarma kazısı yaptı. zarın içinde 4-5 insana ait iskeletler bulundu. ten çok diğer dünyalılar gibi evcil hay- istifaya zorlaması yeni tarihimizde çok daha derin «Bu bölge büyük olasılıkla antik dö- Bu bölgede başka mezarlar da çıkabilir.» dedi. van olarak bakma eğilimine girmiş durumda.. kriz izleri bırakmıştır. Şimdiki durumun özelliği birçok bunalımın üst üste gelmesinde ve ülkenin sanki bunalım batakiki tane deniz lığına itilmiş olmasındadır. Bunalımların birincisi, ayısı 80000 dolar. GERB partisi’nin Cumhurbaşkanı seçimini kayİZMİR’de 35 yıldır müzikle uğraşan, Exxon’a ait bir petrol tankeri Kanada açıklarında bettiğinde, 15 Kasım 2016’da istifa etmesiyle ve battıktan sonra, iki tane deniz ayısı 80000 dolar 16 yıldır da vurmalı enstrümanların imasiyasi bunalım belirmesi, ardından bir hafta sonra harcanarak temizlenmiş ve büyük bir törenle de- latını yapan Hakan Gülsoy, Türkiye’nin dağıtılacak olan meclis bunalımı ve en kötüsü de nize bırakıldı. Tam 2 dakika sonra herkesin göz- en büyük toprak darbukasını imal etti 6 Kasım 2016’da yapılan halk oylaması (referenleri önünde bir mavi balina deniz ayılarını yedi. İZMİR’de 35 yıldır müzikle uğradum) ile siyasi hayatımızın patronu olan 2.5 milşan, 16 yıldır da vurmalı enstrümanyon seçmenin seçim sistemi değişikliğinin 43. ların imalatını yapan Hakan Gülsoy, mecliste görüşülmemesi ve 26 Mart 2017’de seçilecek olan yeni halk meclisi tarafından yasallaşTürkiye’nin en büyük toprak darbutırılmasının bir zaruret olarak kabul görmeyeceükasını imal etti. Gülsoy’un bir yıllık idir. Politik değerlendirmeler bu yöndedir. Yeni çalışmanın ardından ürettiği toprak durumda, ülkemizde totaliter kalıntı ve demokdarbukanın boyu 2 metre 80 santim, rasi kırıntısı düzenin devam etmesine yol açıleni ise 1 metre 50 santim boyunda. mış oldu.

Uzmanlar uyarıyor: Sakın kar yemeyin!

Yumurta kabuğundan kağıt üretildi

Temel kazısında bulundu, tam 2 bin yıllık! Ç i n h a k k ı n d a

çarpıcı gerçekler

2 metre 80 Santimlik Darbuka Görenleri Şaşırtıyor!


12

O CA K - 2017

Bulgaristan Türklerinin Sesi

AHLAKLI OLMANIN 97 ALTIN KURALI Uykusuzluğa ne kadar dayaOsman BÜLBÜL GÜZEL 1.Müminin, yaşarken kendisini ”öldü” kabul ede- nuca ulaşamazlar. Böyle bir durumda şeytaİbre Yön Değiştiriyor

Tarih: 22 Ocak 2017 Çukurdayız. Hem baharda hem de güze iki seçime hazırlanın. Siyasette “radyo” çağı geçti, şimdi TV çağındayız, en güçlü araçsa cep telefonları ve internet. Büyük siyaset çok derinlere gizlenmiş, “üst aklın” yerini bilen olmasa da, siyasetin iyi ve kötü günlerinde güneşte terleyen ya da yağmurda ıslanan hep sıradan insanlardır. Siyaset ise fırına verilmiş börek değildir. Türkuaz kutu içinde çikolatalı pasta gibi sunulsa bile, herkes tarafından beğenilmeye bilir, kimileri çikolata sevmez, başka bir bölümse tatlı görmek bile istemez. Biz bugünümüz için siyasetin ibre değiştirdiği gün derken, neyi mi kastediyoruz? Önce söyleyeyim, Bulgaristan’da henüz değiştirmiyor. Bugünkü Bulgaristan siyaseti, 2014’te NATO ve 2007’de Avrupa Birliği (AB) üyeliği ve aynı zamanda Rusya ile tatlı flört hevesi 3. Cumhurbaşkanı Georgi Pırvanov zamanında mayalanmıştı. 4. Cumhurbaşkanı Plevneliev bu politikanın Batılı, Atlantikçi – Avrupa ayağına birkaç kofa beton döktü. Şimdi seçilen Radev’in önünde şöyle bir soru var, acaba ben şu NATO-culuğa ve AB ayağına birkaç kofa daha beton mu dökeyim yoksa Putin’e biraz daha sıcak mı gülümseyeyim. Tabi biz Bulgaristan Türkleri bu büyük politikada ayakaltı olduğumuzdan söyleyecek pek fazla sözümüz yok. Ben dün akşam Viyana’da Trump’un balosunu izledim ve yerlilerin sevindiklerini mi yoksa endişeli mi olduklarını pek anlayamadım. Adam dünyanın en zenginlerinden biri! Üç beş kadın değiştirmiş. Ondan memnun olmayanlar bağırsa da haykırsa da işitmek bile istemiyor. Ne düşündüğü muamma! Büyük siyaset yani adına küresel ya da uluslar arası siyaset dediğimiz olay, ya küçük bir siyasetin büyütülmüşü, ya da tarihte olmuş bir siyasi olayın başka koşullarda tekrarıdır. Dünya 20. yüzyıla çok başlı ama cephe siyasetiyle girmişti. Zaman hammadde kaynaklarının paylaşılması, Asya ve Afrika ülkelerinin sömürülmesi ve ana kentlerde asalakça yaşama dönemiydi. Herkes 1919 Versay Anlaşmasıyla yeni kurulacak dünya düzeninin ebediliğini düşünmeye yatkındı. Dünya’ya tek başına hakım olmaya uyanan ABD kendi topraklarında savaşmamıştı. O, kendi toprakları dışında savaşma stratejisini Osmanlıdan kopyalamıştı. 1529’da Birinci Viyana Kuşatmasını gerçekleştiren Kanuni Sultan Süleyman tek başına bütün Avrupa’ya gözdağı vermişti. Şimdi öyle olaylar olmuyor. Silah patlatmadan dünyaya hakim olma planlarının birincisi. Parasal hâkimiyet. Bu bir stratejik yönelim olup ülke paralarının dolarla dengelenmesini ve dünyada dolar hakimiyeti kurulmasını hedeflemiş olup 5 yılda bir herhangi bir yerde savaş başlatmayı ve birbirine karşı kışkırtılan taraflardan her ikisini de silahlandırmayı öngörmüştür. 1970’li yıllardan başlayarak dünya siyaseti bir kişi tarafından oynanan bir satranç oyunu gibi görülmüştür.Afganistan’ın iç işlerine karışılmış; Türkiye’de askeri darbeler yapılmış; Ayatollah Humeyni’nin Fransa’dan İran’a götürülüp TUDEY gibi sol partileri ve sivil toplum örgütlerini yok ettirilmiş; Irak lideri Saddam Hüseyin kışkırtılıp Kuveyt’i istila ettirilmiş; Irak’a saldırılmış, istila edilmiş ve terörizm yuvası haline getirilmiş, Kürk sorunu kışkırtılmış, “Arap Baharı” ateşi yakılmış ve bugünkü Suriye trajedisi yaşanıyor, tabanından göç seli fışkırmıştır.… Bu arada 1989’da Çinli üniversiteli, aydın ve işçilerinin Tiananmen Meydanında kurşunlanması gibi olaylar dünyayı çok önemli bir dönüşüme götürmüştü. İdeoloji gömüldü. Çin lideri Mao Ze Dung dünyayı avının geçmesini bekleyen kaplan olarak anlatırken, önce formül değişti. Dın Tsya o Pin dünyayı bir kedi olarak gördü. Önemli olan kedinin sıçan tutmasıydı. Sıçanın rengi önemli değildi. Kırmızı, beyaz, kahverengi olması önemli değildi. Kırmızı komünizm, kahverengi faşizm vb olması önemli değildi ve Çin Birleşik Amerika ile işbirliğine sarıldı. Önemlidir: 1970’li yıllarda yani bu siyaset başladığında ABD dünya Gayrı Safi Milli Hâsılası’nın (GSMH) % 50’sini üretirken, içi kemirildi ve 2020’de yani 3 yıl sonra bu oranın % 15’le dibe vurması bekleniyor. Özet: Emperyalizm savaşlarda yenilerek değil içinden kemirilerek bitirildi.

rek hareket etmesi, şeytanın tüm oyunlarını bozacak önemli bir yoldur. İnsan aklı, hiçbir ek yapmaksızın saf olarak Kuran ile düşünmediği takdirde, karmakarışık bir hale gelmeye çok müsaittir. Bu durumda da kişi, “akıllı insan” olma vasfını kaybeder. Aklı, duru, temiz, isabetli ve faydalı hale getiren tek yol, katıksız olarak iman etmek; Allah’ın sonsuz ve kusursuz aklına, Kuran’a tam uymaktır. 2.Bir olayı olumsuzdan yola çıkarak halletmeye çalışmak, çoğu zaman yapıcı değil yıkıcı etki oluşturur. Şeytanın kullandığı yöntemlerden biri de insanları olumsuz konuşmaya teşvik etmesidir. Şeytanın bu telkini altına giren bir insan, bazı durumlarda olumsuz konuşmanın son derece gerekli ve faydalı olduğuna inanır. Hatta pek çok konuyu halledebilmek için bir olayın olumsuz yönlerinin de irdelenmesinin zaruri olduğunu düşünür. Ancak bu doğru değildir. 3.Kafanıza takılan önemsiz konuları ”bir kaç on yıl sonrasına” erteleyin… İnsan bazen küçük konuları gereğinden fazla büyütür. Ehemmiyetsiz olduğu halde sıradan bir konuyu, o an için hayatının en önemli konusu olarak görür. Dikkatini bu duruma verdikçe, o küçük konu, gözünde giderek daha da büyümeye ve kendisine daha da fazla rahatsızlık vermeye başlar. 4.Daima karşı tarafın haklılığını kabul etmek önemli bir sevgi gösterisidir İnsanların gün içinde karşı karşıya kaldıkları olayların büyük bir kısmında, genellikle olaya dahil olan her iki tarafın da haklılık payı vardır. Bir kişi için ‘tamamen haklı’, diğeri için ise ‘tamamen haksız’ gibi bir yorumda bulunmak pek mümkün olmaz. 5.Bugününüze yeniden bir niyet ederek; her anınızı salih amelle geçirme kararıyla başlayın Mümin iman ettiği anda, zaten hayatının her anını Allah’ın rızasını kazanma çabasıyla geçirmeye karar vermiştir. Ve o andan itibaren de, maddi manevi her yönde imani bir şevk ve gayret içindedir. Ama müminin önemli bir özelliği de, imanını hiçbir zaman için yeterli görmemesidir. 6.”Günaydın”, ”afiyet olsun”, ”çok yaşa”, ”geçmiş olsun” gibi iyi niyet dileklerinde müminin üslup farklılığı Toplumda alışkanlık haline gelmiş bazı konuşma kalıpları vardır. Bu, tüm insanların kullandığı ortak bir dildir. Sabah kalkıldığında “Günaydın”, akşam karşılaşıldığında “İyi akşamlar”, gece yatarken “İyi geceler, iyi uykular”, yemek yerken “Afiyet olsun”, hastalanıldığında “Geçmiş olsun”, bir iş yaparken “Kolay gelsin”, hapşırıldığında “Çok yaşa” gibi… 7.Gözleri güzel kullanmak; güzel ve anlamlı bakmak mümin için bir zevktir Allah’ın insanlara verdiği en önemli nimetlerden biri gözleridir. Akıl sağlığı yerinde olan her insan, bakışlarını güzel kullanma ve bakışları ile duygularını ifade etme yeteneğine sahiptir. 8.”Benim karakterim böyle. Elimde değil; ne yapsam kötü huylarımı değiştiremiyorum” mantığı Kuran’a uygun değildir Bazen insanlar kişiliklerindeki bazı olumsuzlukları değiştirmek ister, ancak gösterdikleri çabayla istedikleri so-

nın bu kimseleri yönelttiği hemen hemen ilk düşünce, “kişiliklerinin sabit ve değişmez olduğu; dolayısıyla ne kadar çaba harcasalar da karakterlerini değiştiremeyecekleri” şeklindedir. 9.Toplum genelinde ”gıcık olmak” sözleriyle ifade edilen tavır bozukluğu ile, müminlerin ”Allah rızası için bir kişiye buğz etme” ahlakı birbirinden çok farklıdır Cahiliye toplumlarında insanlar pek çok sebepten birbirlerinden rahatsızlık duyabilirler. Kimi zaman bir kişinin yüzü, ağzı, burnu, sesi, gülme şekli, aksanı, boyunun kısalığı ya da uzunluğu, saç şekli, saç rengi, vücut şekli, kilosu; kimi zaman oturduğu semt, yaptığı iş, kimi zaman arabası, evi, kimi zaman bir mimiği, cümle kuruş tarzı, kısacası herşey bu duruma neden olabilir. 10.Eleştiri karşısında açıklama yapma isteği bir hastalıktır; makbul olan, açıklama yapmadan güzel ahlak gösterip eleştiriyi kabul etmektir İnsanlar kendilerini ilgilendiren herhangi bir konu olduğunda, sonuna kadar kendilerini etraflarındaki insanlara açıklayabilmek isterler. Eğer söylemek istedikleri bir şey varsa ve bunu istedikleri gibi anlatamamışlarsa müthiş bir sıkıntıya kapılırlar. Bu çok küçük bir detay dahi olsa, mutlaka o konuda bir açıklama yapmak isterler. 11.Gününe ya da saatine göre farklı ve sürpriz bir kişilik gösteren bir kişiyle dost olmak ister misiniz? Çocukluk yıllarından itibaren karşılaştıkları olaylar, insanların kişiliklerinin gelişmesine pek çok yönden etki eder. Bazen bazen zorluk ve sıkıntılar, bazen hastlalıklar, ölümler, bazen de nimetlerin artışı ve elde edilen başarılar insanların kişiliklerini olgunlaştırır. Bu tarzda zamanla ve yaşanan olaylarla sürekli daha olumluya giden bir kişilik değişimi, insanlar için güzel bir nimettir. 12.Ölüm anında bile adamlık dinini uygulayabilmek, üzerinde düşünülmesi gereken önemli bir ibret vesilesidir Ölüm, insanın, var olduğunu zannettiği tüm gücünü yitirdiği, Rabbimiz’in karşısındaki zavallığını, muhtaçlığını, aczini kamil anlamda ve olabilecek en açık şuurla kavradığı andır. Normal şartlarda bu apaçık gerçekle yüzleşen bir insanın, o ana kadar her nasıl bir ahlak yaşamış olursa olsun, büyük bir sevgi, saygı ve acz ile Allah’a teslim olması umulur. 13.Nezaketin daha nezaketlisini, ince düşüncenin daha ince düşüncelisini bulup uygulamaya çalışmak… ‘Nezaket, ince düşünce’ denilince insanların akıllarına gelen belli başlı tavır ve davranışlar vardır. Çocukluk yıllarından itibaren herkesin “nezaket kuralları” adı altında öğrendiği bu kurallar bütününü uygulayan insanlar, toplumda “nazik, kibar, ince düşünceli” kimseler olarak tanınırlar. 14.Hiçbir sebebi olmaksızın ”yalnız kalma isteği”, şeytanın bir oyunudur. İnsanlar genelde bir sıkıntıları olduğunda, o konuya en iyi gelecek çözümün “yalnızlık” olduğunu sanırlar. Hemen bulundukları yerden uzaklaşıp kendilerine yalnız kalabilecekleri bir yer bulmaya çalışırlar. İşyerlerinde ya da dışarıda bir yerlerdelerse, hemen eve ulaşmaya çalışırlar. Devamı gelecek sayıda

Rus etkisinin güçlenme- BG 20 Milyar Leva Kaybetmiş yüzüne çıkan bazı önemli gerçekler. sini yakından izliyoruz Su Cumhurbaşkanı adayı Aleksandır Tomov “bTV”

NATO Genel Sekreteri Yens Stoltenberg. Kuzey Atlantik Paktı Genel Sekreteri Stoltenberg “Partnerimiz olan Güney Doğu Avrupa devletlerinin istihbarat dairelileriyle birlikte Moskova’nın Balkanlardaki etkinliklerini yakından izliyoruz”, dedi. Balkan devletlerinde ziyarette bulunan Genel Sekreter Stoltenberg, Saraevo’da Bosna ve Herzeg lideriyle görüştü. NATO Genel Sekreteri: Kara Dağ olaylarını da yakından izlediklerini söyledi. 2016 sonunda Podgoritsa’da 2 Rusya vatandaşı ve 18 Sırp hakkında, darbe hazırlama gerekçesiyle sorgulama başladı.

– “Dört Göz Arasında” programında açıkladı. Kapanan BTK (Bulgaristan Kooperatif Ticaret Bankası) bankası, Bulgar siyasetçilerine yakın, arkada duran gizli kişilerin Of Shor şirketlerine satılmıştır. Son 12 yılda Bulgaristan’da gerçekleşen büyük rüşvet olaylarına ilişkin geriye dönük araştırma yapıldı. 12 yılda devlet olarak 20 milyar leva kaybetmişiz. Rüşvet olayları 2004 yılından sonra derinleşmiştir. (2001–2005 yılları arasında Bulgaristan’da II Simeon, BSP ve DPS ortak hükümeti vardı. Başbakan Semeon Sakskoburggotski, Tarım Bakanı ise Mehmet Dikme idi) 4 milyar leva özel sektörden bazı kişilerin cebine girmiştir. Tarım sektçründe devletin çok değerli tarımsal mülkü trampa yoluyla el değiştirmiştir. Kayıpların ana kaynaklarından biri budur. Vurgulanan ticari olayda, deniz kıyısında çok değerli kıyı arsalarının, çam ve kayın meşe ormanlarının, değeri düşük çorak arazilerle trampa edilmiştir. Devletin büyük kayıplara uğratılmıştır. İkinci büyük vurgunun olayında Bulgaristan Kooperatif Ticaret Bankası’nın (BTK) 7–8 milyar leva ile çökertilmiştir. Paraların kayıplara karışmıştır. Bankanın mülklerinin satılmasından ancak 700–800 milyon leva toplanabilecektir. Bu açıklamaları yapan Tomov, Bulgaristan’ın en büyük ağır sanayi tesisi olan “Kremikovtsi” Demir Döküm İşletmesinin yöneticisiydi. Rüşvet işlerinden yargılandı, fakat beraat etti.

nabiliriz ? : Neden uyuruz? 78 yaşına geldiğimizde kaba bir hesapla dokuz yılımızı televizyon seyrederek, dört yılımızı araba sürerek, 92 günümüzü tuvalette, 48 günümüzü ise seks ile geçirmiş oluruz. Fakat ömür boyu yaptığımız etkinliklerin en uzunu hiç şüphesiz uykudur. 78 yaşına bastığımızda, uykuda geçirdiğimiz zaman 25 yılı bulmuş olacaktır. Peki, bu süreyi biraz daha azaltmak mümkün müdür? En fazla ne kadar süreyle uyanık kalınabilir? Uykusuz kalmanın sonuçları nelerdir? Kendimizi uykusuzlukla sınamaya kalktığımızda bunun ne kadar zor olduğunu görürüz. Uzmanlar uyuma dürtüsünün yemenin bile önüne geçtiğini, uyumamak için ne kadar çabalasak da beynimizin kendiliğinden uykuya dalacağını söylüyor. Neden uyuruz? Uyuma dürtüsünün neden bu kadar güçlü olduğu bilinmiyor. Uzmanlar uykunun tam olarak nasıl bir fonksiyonu olduğunun hala açıklanmaya ihtiyacı olduğunu, fakat genel olarak vücudumuzdaki sistemleri yeniden ayarladığını belirtiyor. Araştırmalar ayrıca düzenli ve gerektiği kadar uyumanın iyileşmeyi sağladığını, bağışıklığı güçlendirdiğini ve metabolizmayı düzenlediğini de gösteriyor. Öte yandan yeterince uyumama halinde diyabet, kalp hastalıkları, obezite depresyon ve diğer rahatsızlıklara dair risklerin arttığı biliniyor. Belki de bu yüzden uyumamız gerektiğinde yorgunluk, enerji azlığı, gözlere bastırılıyormuş hissi duyarız. Uykuya karşı direndikçe konsantrasyonumuz ve kısa dönemli hafıza oluşturma yeteneğimiz dibe vurur. Tüm bu yan etkileri görmezden gelirsek akli dengesizlik baş gösterir; ruhsal bir gelgit, paranoya ve halüsinasyon başlar. Amerika’da uzun yol tır şoförleri bu durumu anlatmak için “kara köpeği görmek” deyimini kullanır. Yolda gölgeler belirmeye başlar. Aracı kenara çekme vakti gelmiştir. Uykusuzluk durumunda bedende de buna paralel bir inişe geçme söz konusudur. Kanda adrenalin ve kortizol gibi stres hormonları artar, tansiyon yükselir; kalp ritmi düzensizleşir, bağışıklık sistemi sarsılmaya başlar. Uykusuz kalan insanlar bu nedenle daha kolay hastalanır. Fakat uyuduktan sonra bütün bunlar düzelir; yani uykusuzluğun yarattığı hasar kalıcı değildir. Hiç uyumamak. Peki, hiç uyunmadığı durumlarda ne olur? Ölümcül Kalıtsal Uykusuzluk adı verilen ve nadir görülen bir genetik bozukluk aşırı uykusuzluğun ağır sonuçlarına dair çarpıcı bir görünüm çiziyor. Dünya çapında 40 ailede bu genetik bozukluk biliniyor. Bir tek kusurlu genin beyinde hasara yol açması ve özellikle uykuyu düzenleyen talamus bölgesini etkilemesi nedeniyle uykusuzluk hastalığı baş gösteriyor. Günlerce uyumamak aşırı terlemeye, gözbebeklerinin iğne ucu kadar küçülmesine neden oluyor. Birkaç hafta sonra ise uykuya dalma hali, uyurgezerlik ve istemsiz kas hareketleri başlıyor. Kilo kaybı ve demans (bunama), ardından da ölüm baş gösteriyor. Uykusuzluk öldürür mü? Fakat burada ölüme uykusuzluğun değil, hastalığın beyinde yarattığı hasarın neden olduğu düşünülüyor. (İşkence yöntemi olarak uygulanan uykusuz bırakmadan dolayı tutukluların büyük acılar çektiği biliniyor; fakat bugüne kadar kimsenin öldüğü görülmemiştir.) Hayvanlar üzerinde yapılan deneylerde de doğrudan uykusuzluğun olmasa da ondan kaynaklı gelişmelerin ölüme yol açabileceği görülmüştür. Uykuya dalmak üzere olan sıçanlar günde bin kez uyandırılmış, uzun süre uykudan mahrum bırakılınca vücut sistemleri çökmüş, vücut ısıları düzensizleşmiş, fazla yemelerine rağmen kilo kaybı görülmüştü. Uzmanlar ölüme uykusuzluğun mu yoksa ondan kaynaklı stresin mi neden olduğuna dair ayrımın zor olduğunu belirtiyor. Rekor kimde? Bütün bunlar uykusuz kalmanın sınırlarını zorlama konusunda caydırıcı etkenler olabiliyor. Peki, insanın uykusuzluğa ne kadar dayanabileceği konusunda bir deney var mı? Bu konuda rekor Randy Gardner adlı Amerikalıya ait. Gardner, 1964’te 17 yaşındayken yapılan bir bilim fuarında yaptığı gönüllü deneyde, 11 günden fazla (264 saat) süreyle uyanık kalmıştır. Daha az güvenilir başka kaynaklar, 1977’de bir İngiliz kadının 18 gün boyunca sallanan iskemlede sallandığını belirtiyor. Guinness Rekorlar Kitabı, insanların kasıtlı uyanık kalarak kendilerine zarar verebileceği gerekçesiyle birkaç yıl önce bu alandaki denemeleri kayda geçirmeye son verdi.


o c a k - 2017

Bulgaristan Türklerinin Sesi

D Dünyanın ü n yenaderinnyeriı n en derin ye ri – Mariana Çukuru Mariana Çukurusürer. Dip noktasın- ques Piccard ile ABD Donanması’ndan Teğmen dur. Mariana Çukuru, Dünya üzerinde bilinen en derin noktadır. Büyük Okyanus’ta, Guam Adası’nın güney batısında, Japonya ve Endonezya arasında, iki ülkeye de aşağı yukarı eşit uzaklıkta yer alır. Yapılan son ölçümlere göre en derin noktası yaklaşık 10.994 metredir. Uzunluğu 2.542 kilometre, genişliği ise 69 kilometredir. Okyanusal nitelikte iki plakanın çarpıştığı sınırda derin çukurlar oluşabilir. Mariana çukuru da, Pasifik Plaka ile Mariana Plakası’nın çarpışması sonucu oluşmuş bir çukurdur ve iki plaka sınırındadır. Bu çarpışma neticesinde plakalardan biri diğerinin altına girerek ‘’dalma’’ adı verilen bir durum gerçekleştirir. Suyun içine atılan 1 kilogram kütleli metalin tabana ulaşması, yaklaşık olarak 1 saat

Ölüm tarihinizi gösteren saat!

İsveçli mucit Fredrik Colting, <ölüm saati>ni icat etti. İsveçli mucit Fredrik Colting kullanıcısının yıl, saat, dakika ve saniye olarak ne kadar ömrünün kaldığını gösteren «ölüm saati» lakaplı bir kol saati geliştirdi. «Tikker» adı verilen saatin kullanıcılarına kolesterol, tansiyon, kilo durumları, geçmişte yaşadıkları sağlık sorunlarıyla, çalıştıkları, yaşadıkları koşullarla ilgili sorular yöneltiliyor. İNSANLARI KORKUTMAK İÇİN TASARLAMAMIŞ Saat, bu soruların yanıtlarından yola çıkarak geriye kalan yaşam süresini tahmini olarak hesaplıyor ve kullanıcısı koluna taktığında geri sayım başlıyor. Colting, saati insanları korkutmak için değil, yaşamlarının tadını çıkarmaları için tasarladığını belirterek, «Bu fikir aklıma dedem ölünce geldi. Yaşadığımız günü iyi geçirmeliyiz>diye düşündüm» dedi.

daki basınç ise yeryüzündeki basınca göre yaklaşık 1000 kat daha fazladır. Mariana Çukuru’nda hayat belirtileri vardır. Yapılan araştırmalar, aşırı basınçlı ve soğuk ortamda yaşayabilen birçok mikroorganizma, balık ve yengeç türünü ortaya çıkarmıştır. Buradaki yaşamın temel dayanağı, 300 dereceye ulaşan volkanik püskürmeler ve buradan çıkan sülfürü metabolize edebilen bakterilerdir. Bu kadar derinde yaşayan balık türlerinin hayatları yüzlerce yılı bulabilmektedir. Buradaki canlıların, çok eski prehistorik dönemlerden bu yana aynı kaldığı düşünülmektedir. 23 Ocak 1960’ta, İsviçreli bilim adamı Jac-

Donald Walsh, Trieste Batiskapı içinde Mariana Çukuru’na inebilmeyi başaran ilk insanlar olmuşlardır. Derin noktaya iniş yaklaşık 3 saat 15 dakika sürmüş, burada 20 dakikalık bir sürenin ardından tekrar yüzeye çıkılmasıyla toplamda 5 saatlik bir sürede dalış ve yüzeye çıkış tamamlanmıştır. 25 Mart 2012’de, Kanadalı yönetmen James Cameron “Dikey Torpil adlı özel denizaltısıyla Mariana Çukuru’na tek başına inmeyi başardı. 156 dakikada dünyanın tabanına inen, 3 saat incelemelerde bulunan Cameron, beklenenden daha kısa sürede, 70 dakikada yüzeye çıktı. Cameron tarafından bizzat tasarlanıp Avustralyalı mühendislerce inşa edilen denizaltı, Çukur’da bulunan metrekare başına 7.250 tonun üzerindeki basınca dayanıklıdır.

Güney Koreli kadınlar 90’larını aşacak, şük olmasının beklendiği ülkeler, kadınlarda yaklaşık

Dünyada birçok ülkede 2030 yılında doğanların ortalama yaşam süresinin uzayacağı öngörüldü. Sonuçları Lancet dergisinin internet sitesinde yayınlanan araştırma çerçevesinde, 35 sanayileşmiş ülkede ölüm ve yaşam süreleri incelendi. Gelecekte de kadınların yaşam sürelerinin erkeklerinkinden uzun olmayı sürdüreceği kaydedilen araştırmada, 13 yıl sonra dünyaya gözlerini açacak kişilerin ortalama yaşam süresi değerlendirildi. Güney Koreli kadınların ortalama yaşam süresinin 90’ın üzerine çıkacağı öngörülen araştırmaya göre, Fransa, Japonya, İspanya ve İsviçre’deki kadınların 88 yaşına kadar yaşaması bekleniyor. Araştırma, 2030 yılında dünyaya gelecek Güney Koreli erkeklerin de ortalama 84 yıl yaşam süresiyle ilk sırada olacağını, Avustralyalı, İsviçreli, Kanadalı ve Hollandalı erkeklerin de neredeyse 84 yaşına kadar yaşayacağını ortaya koydu. Araştırmaya göre, ortalama yaşam süresinin en dü-

78 yılla Makedonya, erkeklerde 73 seneyle Sırbistan. ABD ortalama yaşam süresinde gelişmiş ülkelerin gerisinde Ortalama yaşam süresinin halihazırda birçok gelişmiş ülkenin gerisinde olduğu ABD’de bu durumun, 2030’da doğanlar için de değişmeyeceği saptanan araştırmada, ülkede kadın ve erkeklerin 80 ila 83 yaşına kadar yaşaması bekleniyor. Araştırmada, gelişmiş ülkeler arasında en yüksek gebelik, çocuk ölümü ve cinayet oranlarına sahipABD’nin, yüksek refah düzeyine rağmen kapsamlı sağlık hizmetlerine sahip olmayan tek ülke olduğu ifade edildi. ABD’nin ardından Şili’de 2030’da doğacak kadınların 87, erkeklerin de 81 yaşına kadar yaşayacağı öngörüsünde bulunuldu. Araştırmaya göre, 2030 yılına gelindiğinde 65 yaşında olan Kanadalı erkeklerin 23, Güney Koreli kadınların da 28 yıl daha yaşaması bekleniyor.

Bulgaristan’da tüm köylere polis devriyesi uygulaması

Bulgaristan Başbakanı yasa dışı göçle mücadele adı altında ülkedeki bütün köylerde polis devriyesi uygulaması talimatı verdi. Bulgaristan Başbakanı Boyko Borisov, çarşamba günü yapılan Bakanlar Kurulu oturumunda ülkenin her bir köyünde bir polisin devriye gezmesi talimatını verdi. Borisov, “İçişleri Bakanlığı ve Maliye Bakanlığı her bir köyde bir polisin devriyede bulunmasına ilişkin yasal imkan bulmaları gerekiyor” diye izah etti. Rumyana Bıçvarova, birkaç gün içinde İçişleri Bakanlığı’na yeni 300 devriye aracı sağlanacak ve onlar ülkenin kilit noktalarına konuşlanacak, önceki devriye araçları ise köylerde devriye yapacak” diye raporladı. Jandarma ve özel harekat timlerine yeni ekipman sağlanması da bekleniyor. Bıçvarova, “Avrupa Birliği tarafından yasa

dışı göçün önlenmesi için ülkemize verilen 160 milyon levanın alınmasına ilişkin tüm projeler de uygulanmaya hazır ve kamu ihaleleri yapılması lazım” dedi. Bıçvarova, “2016 yılında ordu ve İçişleri Bakanlığı arasındaki iyi işbirliği sayesinde ülkeye yasa dışı yollardan giren göçmenlerin sayısı yüzde 40 oranında azaldı” diye bildirdi.

200 MİLYON YILDIR MÜKEMMEL HALLERİYLE VAR OLAN DENİZ KAPLUMBAĞALARI

1.Deniz kaplumbağalarının en büyüğü olan deri sırtlı kaplumbağa (Dermochelys coriacea) 35 km hızla yüzebilir ve 900 metre derinliğe dalabilir. 2.En derine dalan kaplumbağa çeşidi olan deri sırtlıların, diğer deniz kaplumbağalarından farklı olarak sert kabukları bulunmaz. 3.Bunun yerine düz ve kauçuk benzeri koruyucu bir deri katmanına sahiptirler. 4.Deri sırtlı kaplumbağalar 1.85 cm uzunluk ve 637 kiloya varabilen bedenleriyle ısılarını, kas dokularında muhafaza ederler. 5.”Termal durgunluk” olarak tanımlanan bu durum, mühendislerin enerji tasarrufu ve ısı muhafazası için kullandıkları bir terimdir. 6.Kaplumbağalar bu ısı muhafaza şekliyle, vücut sıcaklıklarını çevrelerindeki sudan daha üst bir seviyede tutabilirler. 7.Darwinistler kendilerince bu canlıların, karadaki kaplumbağaların suya dönmüş şekilleri olduğunu iddia ederler. 8.Ancak elbette hiçbir Darwinist, kara kaplumbağalarının suya uyum sağlayacak özellikleri nasıl ve neden edindiklerini ve su kaplumbağalarının nasıl olup da basınç altında dalabilecek, soğuk sularda yüzebilecek olağanüstü özellikler kazanabildiklerini açıklayamaz.

9.Darwinistlerin yaptığı şey genellikle gerçekleşmesi imkansız bir iddiayı ortaya atıp sonra “her şeyi tesadüfler yaptı” şeklindeki mantık dışı açıklamalar getirmektir. Çünkü Darwinizm, bilimle, akılla, delillerle değil, sahtekarlıklarla, hikayelerle, aldatmacalarla ortaya çıkmış ve insanlara zorla dayatılmış bir teoridir.12derisi sırtlı kaplumbağa 10.Evrimci bir biyolog olmasına rağmen Richard Ellis, söz konusu canlılarla ilgili Darwinistlerin içinde bulunduğu bu açmazı şöyle ifade etmektedir: Günümüzde deniz kaplumbağalarının karada yaşayan fakat denize dönen sürüngenlerden geldiğine inanılır, fakat herhangi bir ara geçiş formu tespit edilememiştir. Fosilleşmiş kara kaplumbağaları bulunmaktadır, bunların sütun benzeri bacakları ve pençeli ayakları bulunur. Fosilleşmiş

deniz kaplumbağalarının ise yüzgeçleri vardır, fakat fosil kayıtlarında yarı suda yaşayan kaplumbağalara benzer bir canlı bulunmamaktadır. (Richard Ellis, Aquagenesis: The Origin and Evolution of Life in the Sea, Penguin Books, 2001, s. 143) 11.Deliller çok açık göstermektedir ki kara ve deniz kaplumbağaları ayrı fizyolojik özelliklerle yaratılmış, tamamen farklı canlılardır. İkisi arasında ise herhangi bir geçiş yoktur. Nitekim evrimci paleontolog Robert Carroll da bunu şu şekilde kabul etmektedir: “Kaplumbağaların kabukları kolaylıkla fosilleşmelerine ve küçük parçalar bile kolaylıkla fark edilmesine rağmen, şimdiye dek daha eskiye ait, daha ilkel bir kaplumbağa tanımlanmamıştır.” (Richard Ellis, Aquagenesis: The Origin and Evolution of Life in the Sea, s. 144) 12.Burada şunu hatırlatmak gerekir ki, evrimcilerin ara fosil açmazı yalnızca deniz kaplumbağaları ile sınırlı değildir. 150 yıldan fazla süredir devam eden ve 350 milyondan fazla fosilin çıkarıldığı kazılarda, tek bir tane bile ara fosil bulunmamıştır, bulunması da imkansızdır. Fosil kayıtları aşama aşama evrimleşen değil, bugünkü mükemmel halleriyle ortaya çıkmış ve yaşamış canlılarla doludur. Deniz kaplumbağaları da 200 milyon yıldır tarih sahnesinde bugünkü kusursuz yapılarıyla yer almaktadırlar.

13

Teymur Qasımlı 1990 ‘Kara Ocak’ Bakü-Yanvar Katliam

Azerbaycan Türklerinin Şerefli Tarihi 1990 “Kara Ocak” Bakü-Yanvar Katliamı Azadlığı istemirem zerre-zerre, kram-kram Kolumdakı zencirlerikqıram gerek, Kıram! Kıram! Azadlığı istemirem bir hap kimi, derman kimi, İsteyirem sema kimi! Güneş kimi! Cahan kimi! Çekil! Çekil, ey kasbkar! Men bu esrin gur sesiyem! Gerek deyil sıska bulag. Men ümmanlar teşnesiyem! Sömürgeciliğe karşı bağımsızlık savaşı veren toplumlar özgürlüğünü kazanma sürecinde çok zor sınavlardan geçmişlerdi. Bu dönemlerde toplumlar, bağımsızlık mücadelesi verirken tarihi hafızada iz bırakan acılar da tecrübe etmiştir. 28 Mayıs 1918’de, Batı Trakya Türk Cumhuriyetinden (1913) sonra, ilk bağımsız Türk cumhuriyetini ilan eden Azerbaycan Türkleri, 1920’ye kadar büyük bir direniş göstermiş ancak Kızıl Ordu’nun işgali karşısında yenik düşmüşlerdir. Azerbaycan bu tarihten 20. Yüzyılın sonlarına kadar Sovyetler Birliği’nin bir parçası olarak kalmıştır. Stalin’in, Lenin’in yerini alması ve tüm muhalif sesleri kanlı bir biçimde susturmasından sonra tamamen Rus Şovenizmi’ne teslim olan Sovyetler Birliği 80’lerde çökme sürecine girmiştir. 1980’lerin sonlarına doğru artık Rus Sovyet İmparatorluğu çöküş sürecine girmişti. SSCB Mihail Gorbaçov, imparatorluğu kurtarmanın yolunu bağımsızlık mücadelesi veren cumhuriyetlere gözdağı vermekten geçtiğini düşünmekteydi. Fakat Azerbaycan Türkleri artık mücadelesini ölümle, kanla olsa da gerçekleştirme çabası içerisindeydi. Sokaklar ve caddeler yüzbinlerce göstericiyle doluydu. Azerbaycan’ın bütünlüğü ve bağımsızlığı uğrunda mücadelede özellikle Bakü Devlet Üniversitesi ve Azerbaycan Layiha Enstitüsü talebeleri öncüllükteydiler. Mücadelenin liderliğini ise merhum cumhurbaşkanımız ve milli mücadele önderimiz Ebülfeyz Elçibey önderliğindeki Azerbaycan Halk Cephesi yapmaktaydı. O dönemde Azerbaycan’da ilk olarak “Çenlibel” daha sonra “Bağımsızlar” “Yurt Birliği” “Kale” “Varlık” ve benzeri çok sayıda örgütü bir arada toplayarak oluşturulan AHC, Azerbaycan’ın bağımsızlığını ve bütünleşmesini hedeflemekteydi. 31 Aralık 1989’da AHC önderliğindeki halkın, Güney Azerbaycan ile Kuzey Azerbaycan arasındaki dikenli telleri kırarak, SSCB-İran sınırlarını fiili olarak ortadan kaldırması da bunun bir göstergesiydi. Nitekim 1988 25 Ocak tarihinden Ermenistan’a bağlı yerleşim yerlerinden Azerbaycan Türklerinin göç dalgaları başlamıştı. 18 Mart’ta Dağlık Karabağ Eyalet Komitesi Plenumu, bölgenin Ermenistan’a bağlanması kararını almıştı. Ermenistan’dan Azerbaycan’ın sınır köylerine sayısız saldırılar düzenlenerek her gün Türklerin öldürülmesine ve rehin alınmasına rağmen TASS Ajansı, tek taraflı olarak gerçekdışı bir tutum sergilemiştir. Amerikan Senatosu, bu toprakların Ermenilere ait olasını tavsiye mahiyetinde Gorbaçov’a bildirmişti. Bütün Batı bir anda her şeyleri ile Ermenilerin yanında yer aldıklarını çekinmeden beyan etmeye başlamıştılar. Bundan cesaret alan Ermeniler her geçen gün baskın ve terör faaliyetlerini, artırdılar. Neticede 250 binden fazla Azerbaycan Türkünü Batı Azerbaycan’dan zorla çıkardılar. Aynı günlerde Bakü’de gergin olaylar yaşanmaktaydı. 14 Ocak’ta Bakü’de, dış güçlerin ve KGB’nin tertiplediği provokasyonlar sonucu bazı grupların şehrin belli bölgelerinde yapılan düzensiz kitlesel yürüyüşleri neticesinde 60 kişi hayatını kaybetmişti. Bakü’de Ermeniler tarafından bir Azerbaycan Türkü, başı balta ile ezilerek öldürülmüştü. Bu olayları fırsat bilen KGB provokatörleri kendi ajanlarını kışkırtarak Bakü’de kargaşa çıkarmaya başlamışlardı. Silahsız olan polis ve AHC’liler, önleyici müdahale imkânlarından mahrum bırakılmışlardı. Bu arada Kızıl Ordu Birlikleri harekete geçerek Bakü şehrinin çevresinde konuşlanmış ve saldırı için emir beklemekteydi. 16 Ocak’ta Azerbaycan’da gerginlik son haddine ulaşmış ve AHC aralıksız toplantı, gösteri ve yürüyüşler düzenleyerek hükümeti uyarmaya ve halkın sesini duyurmaya davet etmişti. Devamı bghaber.org


O CA K - 2017

14

Bulgaristan Türklerinin Sesi

BEBEĞİN DÜNYAYA GELİŞİ İLE YAŞANAN 9 GELİŞİM 1.Bebeğin dünyaya gözlerini açtığı ilk andan itibaren kendisini uzun bir öğrencilik dönemi bekler. Portrait of three months old baby girl wearing pink winter hat 2.Çünkü bebek gözlerini, kulaklarını, ayaklarını nasıl kullanacağını öğrenir. 3.Aynı zamanda Allah’ın sadece insana bahşettiği konuşma ve düşünme yeteneğini geliştirir. Bunun için, anne karnında 9 ay süreyle durmadan çoğalan ve bağlantılar kuran sinir hücrelerini kullanır.

4.Koku alma, bebeğin ilk gelişen duyularından biridir.2 günlük bir bebek annesini bu yolla tanır.4 5.En geç gelişecek olan duyusu ise görmedir. Yeni doğmuş bir bebeğin gözündeki dünya henüz çok net değildir…

6.Bebek ancak 6 aylık olduğunda çevreyi bir yetişkin gibi görmeye başlar. 7.Hareketli cisimleri takip edebilir ve derinliği algılar. 8.Bebeğin olgunlaşma sürecinde nöronlar sürekli bilgi depolar. 11 aylık bir bebeğin beyni artık bulunduğu kültürü, konuşulan dili ayırt edebilecek olgunluğa erişmiştir. 9.Bu sürede bazı nöron ağları diğerlerinden daha sık kullanılır. Bu ağların bir kısmı çoğalır ve güçlenirken kullanılmayanlar yok olur…

Belene Anıt Parkı-“Belene” Ölüm Kampında Anıt Kabri Kurulacak. Tarih: 25 Ocak 2017 “Belene” Ölüm Kampında Anıt Kabri Kurulacak. İkinci Boyko Borisov hükümeti son oturumunda Tuna nehri içindeki “Persin” adasında bulunan “Belene” Ölüm Kampında komünizm kurbanları anısına bir Park Anıt Kabir Kompleksi yapılmasına karar verdi. Teklif Adalet Bakanlığı ile Bayındırlık ve Bölgesel Kalkınma Bakanlığından geldi. Bakanlar Kurulu Belene Belediyesine “Belene” toplama kampı alanındaki ikinci bölgeyi totaliter rejim kurbanları anısına bir anıt kabir de içine alacak bir park inşa etme hakkı tanımış oldu. Yine bu kararla Belene Belediyesi ise, park ve anıt kabrin bina etmek üzere, Tuna kıyısı şehir halkının tescil ettirdiği “Belene Adası” vakfına ve yerli dinsel cemaat önderi Paolo Kortizi’ye devretme hakkına sahip oldu. Toplam alanı 110 dekar olan toplama kampı alanında yarı yarıya çökmüş 6 bina bulunuyor. Şimdiye kadar bu alan Adalet Bakanlığı’na bağlı “Ceza Uygulama” Ge-

nel Müdürlüğü” mülkünde bulunuyordu. Son yıllarda Bulgaristan vatandaşları ve yabancılar tarafından yoğunlukla ziyaret edilen “Belene” toplama kampında bir anıt kabir parkı oluşturulması yolu açılmış oldu. Bu kampta 1984 -1989 yılları arasında, zorla isim değiştirme zulmüne karşı direnen 518 Bulgaristan Türkü bu adada tutuklu kaldı. Tutukluların isimleri işkence edilerek zorla burada, dünyanın gözünden uzak ölüm kampında değiştirilirken Bulgaristan tarihinin yüz karası dönemlerinden biri yaşandı. “Belene” ölüm kampında Türk savaşçıların gördüğü zulüm Bulgarca ve Türkçe olarak kaleme alınan ve T.C.’de basılan 16 ciltlik araştırma külliyatının “Belene 1” ve “Belene – 2” kitaplarında anlatıldı. “Belene” kampında tutulan Bulgaristan Türklerinin aileleri zorla Türkiye’ye kovulmuştur. Mahkumlarımız da serbest bırakılırken kendilerine geri dönmeyeceklerine dair belge imzalatılmış ve sınır dışı edilmişlerdir. Her yıl Mayıs ayında “Persin” adasında ko-

münizm mağdurlarını anma törenleri düzenlenir. İlk defa olmak üzere 2016 yılında bu törenlere Cumhurbaşkanı Rosen Plevneliev de katılmıştır. “Belene Adası” vakfı idarecisi olan Mihail Marinov park ve anıt kabir inşası çalışmalarının hızlandırılacağını, bu adada öldürülenlerin ve zulüm görenlerin isim ve soyadlarının bir mermer levhaya yazılacağını ve ebedileştirileceğini duyurdu. Din adamı Paolo Kortezi basına yaptığı açıklamada, komünizm ve totalitarizm kurbanları anıtlarının eski sosyalist ülkelerin hepsinde halka açıldığını, Bulgaristan’da çok geri kalındığını söyledi. 27 Ocak 2017’de Halk Meclisi tatil edilmezden önce 2017 yılı bütçesi görüşülürken, Reformcu Blok (RB) milletvekili Nayden Zelenogorski, “Belene” anıt kabri ve parkı için 2017 yılı bütçesinden 2 milyon leva ayrılmasını istemişti, fakat kabul edilmedi. Son durumda, anıt kabrin ve park düzenlemesinin yerli ve dış ülkelerden başlarla ve gönüllü katılımlarla gerçekleştirileceği açıklandı.

A1-Arır ıkovanında l a ryavrular ı nçok farklıKaşamalardan o z ageçerek l aerişkinliğe r ı nulaşırlar. ı ÖzelNhazır-a s 8-Elbette ı l ki koza Öörmede r dkullanılan ü ğipeğinüoluşmasını; n e hareketB a k a l ı m

lanmış peteklerde büyümeye devam eden larvaların yedinci günlerinde şaşırtıcı bir olay gerçekleşir. Larva yemek yemeyi keser ve bakıcı arılar larvanın bulunduğu hücrenin ağzını mumdan yapılmış, hafif kubbeli bir kapak ile tamamen kapatırlar. Bu sırada larva da kendi ürettiği bir madde ile bulunduğu odanın içinde etrafına koza örerek kendini buraya adeta hapseder. 2-Arı larvaları bu şekilde pupa evresine bir geçiş yaparlar. Bu aşamada dikkatle incelenmesi gereken nokta, koza örülen maddenin yapısıdır. 3-Arı larvalarının kafalarında bulunan çift taraflı ipek bezleri sayesinde ürettikleri bu maddenin özelliği; hava ile temasa geçmesinden kısa bir süre sonra sertleşmesidir. Diğer bir özelliği ise içerdiği “fibroin” isimli protein sebebiyle kuvvetli bir bakteri öldürücü ve enfeksiyon önleyici etkisi olmasıdır. Arılar üzerinde araştırma yapan bilim adamları, bu canlıların ördükleri koza sayesinde larvaların mikroplardan korunduklarını tahmin etmektedirler. 4-Kozayı oluşturan kimyasallar: Kozanın örülmesinde kullanılan ağ, farklı kimyasal maddelerin belirli oranlarda karışımından oluşmaktadır. -Elastik bir protein olan “Fibroin” % 53.67. (Bu bileşik, glikol (% 66.5), alanin (%21), lösin (% 1.5), arjinin (% 1), tirozin (% 10)’den meydana gelir.) -Jelatin yapısında yine bir protein olan “Serizin” % 20.36. (Bu madde serin (% 29), alanin (% 46) ve lösin (% 25)’den meydana gelmiştir.) -Diğer proteinler % 24.43 -Mum % 1.39 -Yağ ve reçine % 0.10 -Renk maddesi % 0.05 5-Arı larvalarının koza ördükleri bu ipeğin formülü her arıda aynı şekilde üretilir. Milyonlarca yıldır bütün arı larvaları son dönemlerinde ördükleri kozalarında yukarıdaki formüle sahip olan ipeği kullanır. Ayrıca arı larvaları bu karmaşık yapılı maddeyi her zaman değil, sadece ihtiyaçları olan büyüme dönemlerinde üretmeye başlarlar. Bunlar göz önünde bulundurularak düşünülecek olursa akla pek çok soru gelecektir. 6-Örneğin larvaların vücudundaki bu kimyasal madde nasıl ortaya çıkmıştır? Gözü, kanadı, beyni, olmayan, bir et parçasından farksız, henüz dünyayı hiç görmemiş, nasıl şartlarda bir yaşam süreceğini bilmeyen bir larva kendi başına karar verip, böyle bir şey oluşturabilir mi? 7-Örneğin kimyasal maddenin koruyucu formülünü larvanın kendisi mi bulmuştur? Üretimini larva kendi kendine mi başarmıştır? Bu kimyasal maddeyi larvanın vücuduna kim yerleştirmiştir?

bile etmeyen, bakımı başka canlılar tarafından sağlanan, göremeyen, duyamayan, sadece çok basit yaşamsal fonksiyonlara sahip olan larvanın kendisi sağlamış olamaz. Böyle bir şeyin iddia edilmesi elbette ki bilimsellikten ve akılcılıktan uzaklaşmak olacaktır. 9-Çünkü bu iddia arı larvasının kimyasal madde oluşturabilecek bilgilere sahip olduğu, matematiksel hesaplar yapabildiği gibi çıkarımların kabul edilmesi demektir. Bu ise bilimsel olmaktan çok hayali bir iddia olacaktır. 10-Yalnız burada vurgulanması gereken son derece önemli bir nokta vardır. Söz konusu canlı şuur sahibi bir canlı olsa da değişen bir şey yoktur. Çünkü hiçbir canlının kendi vücudunda var olmayan bir sistemi kendi kendine oluşturması söz konusu değildir. 11-Örneğin insan, doğadaki akıl sahibi yegane varlıktır. Ama buna rağmen bir insanın çok basit formüllü de olsa bir kimyasal madde üretimini sağlayacak sistemleri kendi vücudunda oluşturması mümkün değildir. Bu durumda akıl ve bilinç sahibi insanların yapamayacağı bir şeyi bir böceğin yapabileceğini iddia etmek de kesinlikle akla ve mantığa sığmayacak bir davranıştır. 12-“Larvanın koza üretiminde kullandığı ipek nasıl meydana gelmiştir?” sorusunun cevabını verebilmek için öncelikle ipeği oluşturan maddeleri tekrar hatırlayalım. Bunlardan biri olan fibroin; glikol, lösin, arjinin ve tirozin maddelerinin belirli oranlarda birleşmesiyle meydana gelen bir maddedir. İpeği oluşturan maddelerden başka biri olan serizin ise serin, alanin ve lösin’in çok hassas yüzdelerde biraraya gelmesiyle oluşur. Arı larvalarının koza örerken kullandıkları ipeğin yapısındaki maddeler sadece bu kadar değildir. Bundan başka mum, yağ ve reçine gibi maddeler de ipeğin yapısında bulunmaktadır. 13-Görüldüğü gibi ipeğin oluşması için çok sayıda maddenin belirli oranlarla biraraya gelmesi gerekmektedir. Bir deney yapalım ve ipeği oluşturan maddelerden en basit yapılı olanını ele alarak bu maddenin kendi kendine oluşmasını bekleyelim. Ne kadar beklersek bekleyelim, ne gibi işlemler yaparsak yapalım sonuç asla değişmeyecektir. Ve günlerce, aylarca, yıllarca hatta milyonlarca yıl boyunca beklense de, değil bu maddelerden tek bir tanesi, bu maddeleri oluşturan atomlardan tek bir tanesi bile tesadüfen oluşamayacaktır.

BULTÜRK-Dünyada’ki Temsilcilerimiz 1913 Sofya

Aylık Siyasi Aktüel Gazete

www.bulturk.net /bilgi@bulturk.net- Tel:0212 511 63 47 İmtiyaz Sahibi Yazı İşleri Müdürü Alptekin CEVHERLİ

Ekonomi Müdürü:

Abidin KARASU Av. Hasan MOLLAOĞLU Ertaş ÇAKIR

İstihbarat Müdürü:

Hüseyin Y I L D I R I M

Yazı İşleri Müdür Yardımcısı İbrahim SOYTÜRK

Eğitim Sorumlusu:

Filiz SOYTÜRK

Kültür-Sanat:

Avşin B A L K A N

Genel Yayın Yönetmeni Abidin KARASU

Spor Müdürü:

Serkan YILDIZ

İnternet Müdürü:

Murat ULUTÜRK

Genel Yayın Müdürü Raziye ÇAKIR

Halkla İlişkiler:

Neriman ERALP

Reklam Müdürü:

N a z ı m Ç AV U Ş

Rafet ULUTÜRK

Yayın Danışmanları: Prof.Dr. Hayati DURMAZ Prof. Dr. Emin ÇARIKÇI Prof. Dr. Ahmet ÇOLAK Prof.Dr.Seçkin DİNDAR Doc. Dr. Sakin ÖNER Doc. Dr. Müjgan DENİZ

Haber Sorumlusu: Hukuk Danışmanı:

İrtibat Bürosu: Yıldırım Mh. Şehit Kamil Balkan cad. No: 114 / A (500 Evler) - Bayrampaşa / İST. Bayrampaşa - Adaparkın üstü - Palmyalar durağın altı

Tel: 0212- 5 11

6 3 4 7 - Fax: 0212 - 511 33 91 Reklam için İrtibat: 0212 526 51 98 Star Medya, Akademi Yayıncılık A.Ş.

Teknik Hazırlık: Murat ULUTÜRK

Bu gazete basın yayın ilkelerine uymayı taahhüt eder. Yazarlar yazılarından sorumludur. w w w. b u l t u r k . n e t

/ w w w. b u l t u r k . o r g

Avusturya -Viena Osman BÜLBÜL Almanya-Köln: Ünal G A Z İ Amerika-New York: Alaattin Gokay Nevin BEYTULLAH Belçika-Antwerpen: İspanya-Madrid: Hüseyin Hasan Kazakistan Türkistan: Erkan İsveç Seval ÖZTÜRK Ridvan Akay Riko İngiltere London

B u l g a r i s t a n - Te m s i l c i l e r i Sofya: Hikmet EFENDİEV Blagoevrad:

Smolyan:

Bülent MURADOV

Rufat

FELETİ

Kırcaali: Mehmet RASİM Ardino: Aziz ŞAKİR Cebel: Erdal H. AHMET Plovdiv: Sezgin YILMAZ Stara Zagora: Menderes KUNGÜN Loveç: Emine BAYRAKTAROVA Troyan: E r g ü l BAYRAKTAR Pleven: Rafet RODOPLU Şumen: İ r f a n ÖZGÜR Razgrad Levent RASİM Tırgovişte: Sevinc YÜCE S i l i s t r a : Nermin ÇAKIR Varna: Salih POMAK Dobriç: Sebahattin AYYILDIZ

TÜRKİYE -Ankara: İsmail ÇİNGÖZ İst. Anadolu:Bölgesi İst. Trakya Bölgesi İst. Sultangazi: ist. G.O.P.aşa: ist. Bayrampaşa: ist. Zeytinburnu: ist. Avcılar: ist. Başakşehir: ist. Kağıthane:

Sabri İSKENDER Nedim BİRİNCİ Seyhan ÖZGÜR Avşin BALKAN Raziye ÇAKIR Mustafa AKGÜN Ekrem SÜZEN Aydın FİDAN Nazım ÇAVUŞ Kocaeli: Alptekin CEVHERLİ Bursa- Ayşe HOCAOĞLU -Bursa Yıldırım: Turhan YAMAÇ -Bursa-Hürriyet: Üzeyir AKGÜN -Bursa-Yenibağlar: Cevat ÇALIŞKAN -Bursa-İnegöl Bayram BAYRAM İzmir-Sarnıç: Durmuş HATİPOĞLU -İzm.Görece: Mümin GÜNEY -İzm.Buca: Şevket YILMAZ -İzm.Bornova: Kenan ÖZGÜR Edirne: Nadir ADLI Kırklareli: Ali ÖZTÜRK Tekirdağ: Ertaş ÇAKIR Balıkesir-Bandırma: Güner BAŞARAN Eskişehir: Sevgin GÖKÇE Erzurum Berkay MUTLU Mersin : Ferda ER Fethiye : Fatih AKSAK

Neriman ERALP Bizim Oraların kültürel özellikleri Tarih: 24 Ocak 2017 Her halk kendi Türkülerini söyler, kendi kültürüyle yaşar. “Bizim kızlarımızın yürüyüşü bir başkadır” diyenlere hak veriyorum. “Bakışları da başkadır, gülümseyişi de, gülmesi de” deyenlerin hepsine katılıyorum. Kültürümüzün geçmişi kadar bu günü de özgündür. Bir defa kültürümüz, Türk halk kültürünün uzun ve kalın halklarından biridir. Özü ve şekliyle, tüm tınılarıyla ve kıvraklığıyla olduğu kadar acı ve dağlayan nameleriyle, masal ve öyküleriyle, şiir dünyasıyla Türk’tür. Bizi istemeyenler tarafından yok edilmek istenmesinin başat sebebi de budur. Onsuz olamayacağımız bilinir. Onun için bizden kurtulmak isteyenler hep kültürümüze, sanatımıza, halk geleneklerimize ve yaratıcılığımıza saldırmışlar, göç kapısı açılsa hep ozanlarımız kovulmuştur. En iyi mevlit okuya hocalarımız sınır dışı edilmiştir. “Atamın mezarı burada!” deyen şairlerimizin eline pasaport verilmiştir. Biz memlekette kalanlar ağladığımızı belli etmeyenler, çok sevdiğimizi söyleyemeyenleriz. Bir gün gelir kulakları sağır ve gözleri kör olanların da bizi anlayacağına inanıyorum. Çok sevmek dünyanın hiçbir yerinde suç değildir, yalnız bizde bu böyledir. Kültürümüzdür bizi anlatıp yaşatan. O yaratıcılığımıza temeldir, yeşeren alt dokumuzdur, o ruhumuzun rüzgârı, gözlerimizde parlayan renktir. Bizim kültürümüz bize kokar, bu koku başka hiçbir kokuda yoktur. Bu anne kokusu, yar kokusu, yavru kokumuz kadar kutsaldır. Özgündür ve eşsizdir. Sözlü ve yazılı şiirlerimiz de yalnız bize benzer. Sen başka bir milletin çocuğuna “kızanım” dediğini işittin mi? İşitemezsin çünkü ancak bizim çocuklarımızdır “kızan” olanlar. Ozanlarımız yalnız onların çocukluğu şiirleşmiştir. Ve ömrümüzün en coşkulu yıllarıdır bizim kızanlık çağımız. O zaman öğreniriz arı sokunca şiştiğini, kuzuların bin koyun arasında anasını bulduğunu, aşı ağaçlarının meyvelerinden yaban bittiğini. Değişmeyen bir şey varsa o da tüm ünlü sanat eserlerinin halk sanatından doğuşudur. Bir tını tüm yürekleri kıpırdatabilir, sel olup dünyaya dolabilir. Demek istediğim, bizim kültürümüzün ve onun temel öğesi olan halk sanatımızı tüm diğer halkların kültür ve sanatından farklı eden ancak onun özgün oluşudur. İlham kaynaklarımıza gelince onlar da özgündür ve profesyonel ve kişisel kültürümüze dayanaktır. Halk yaratıcılığından sanat eserlerine yükselişimiz de bizim özgün tırmanış yolumuzdur. Özellikle dar patikalı, dikenli ve çakmak taşları üzerinde yalınayak yürünür. Ne ki, bizim bu yolu yürürken düşmeye ve mağlup olmaya hakkımız yoktur. Çünkü kültür ve sanatımız ruhumuzun gıdasıdır. Zengin manevi, moral ve estetik değerlere sahiptir Rodop Türklerinin kültürü. Halk sanatımızda aman “sen sus, ben söyleyeceğim” yoktur, sabır kırmızıçizgi gibidir. İnancımızda “herkesin sırası gelir” vardır. Ve buna inanılır. Halk sanatımızda çok güçlü bir çizgi de, çeşitli etnik, din ve dil toplulukları arasında karşılıklı hoşgörü, dostluk, işbirliği ve uygarlık alış verişidir. Bu görüşün ana kaynağı ise, “bizim olan bize yeter, Allah herkese payını vermiştir!” anlayışımızdır. Vatan olarak sevdiğimiz topraklara ruhumuzun renkleri olarak getirdiğimiz ritim ve melodiler yenileri katarken, başkasından çalıp kapmadık, “bizim olanın herkesin olduğunu” fırsat buldukça belirttik. Çingene kardeşlerimiz nihavent makamımızdan “Çalga” yarattılar, “Helal olsun dedik”, gece kulüplerinde, barlarda, lokantalarda, seçim kampanyalarında milyonlar kazandılar, “Sizin olsun, güle güle harcayın!” dedik. Bizi çok kıskansalar, hiç çekemeseler, kültür alanında çok güçlü bir faktörüz. Bulgar ırkının üremesi durmuş. Şu hayat şöyledir. Bir şey durdu mu hepsi durur. Doğurganlık durduğunda, bu yalnız nüfusa etkilemez, müziği, edebiyatı, sanatı, kültürü ve daha aklınıza ne gelirse her şeyi etkiler. Etkiliyor. Etkilemiştir ve etkileyecektir. Doğurganlıkla birlikte çılgınlık durur ve heyecandan çıldırmayan insanlar yeni olanı güneşin kuyruğunu tutar gibi tutup yanına çekemez, ona sarılamaz, onunla kavga edemez ve etkileşime girip, yeniyi mayalayamaz. Bu sonun başlangıcı olur. Bu nedenle, halk yaratıcılığımızda hep mazinin ayak sesleri vardır. Çekmişsek inilti işitiriz. Ayrılmışsak ağıt yakarız. Sevinmişsek coşarız, ama hep o derinlikten gelir ses sedalarımız.


o c a k - 2017

Bulgaristan Türklerinin Sesi

BULGAR VATANDAŞLIĞI Ahmed Davudoğlu, Uluslararası Sempozyumu Bildirileri Kitaplaştırıldı Yüksek İslam Enstitüsü ve BulgaNASIL ALINIR ristan Cumhuriyeti Müslümanlar Bulgar vatandaşlığına kabul edilmek / iade almak için kimler başvurabilir:

-1- İKAMET (OTURMA) İZNİNE esasen: işveren, ticari temsilcilik veya benzer bir dayanağa esasen oturma izni almış ve beş (5) yıl Bulgaristan’da ikamet etmiş olan kişiler ilgili koşulları yerine getirerek başvuru yapabilirler. Örnek süreç: Ticari temsilcilik üzerinden “D” tipi ikamet vizesi almak için gerekli olan işlemler tamamlanır, belgeler hazırlanarak ibraz edilir ve vize alınır. Vize alındıktan sonra Bulgaristan’a gelinerek oturma izni işlemleri gerçekleştirilir, gerekli belgeler hazırlanır ve süreli oturma izni alınır. Süreli oturma izni beş (5) yıl üst üste yenilendikten sonra süresiz oturma izni talep edilir. Süresiz oturma izni alındıktan sonra Bulgar vatandaşlığı alma talebinde bulunulabilir. Ortalama olarak yirmi dört (24) ay içerisinde Bulgar vatandaşlığına kabul veya ret cevabı çıkar. -2- YATIRIM üzerinden: yasal düzenlemelere göre aranan miktarda yatırım yapan, bu yatırıma esasen Bulgaristan’da oturma izni almış ve beş (5) yıl ikamet etmiş olan kişiler ilgili koşulları yerine getirerek başvuru yapabilirler. Örnek süreç: Yapılan yatırım üzerinden “D” tipi ikamet vizesi almak için gerekli olan işlemler tamamlanır, belgeler hazırlanarak ibraz edilir ve vize alınır. Vize alındıktan sonra Bulgaristan’a gelinerek oturma izni işlemleri gerçekleştirilir, gerekli belgeler hazırlanır ve süreli oturma izni alınır. Süreli oturma izni beş (5) yıl üst üste yenilendikten sonra süresiz oturma izni talep edilir. Süresiz oturma izni alındıktan sonra Bulgar vatandaşlığı alma talebinde bulunulabilir. Ortalama olarak yirmi dört (24) ay içerisinde Bulgar vatandaşlığına kabul veya ret cevabı çıkar. -3- İKAMET (OTURMA) İZNİNE esasen: eş, çocuk, mülteci, insani sığınmacı statüsü veya benzer bir dayanağa esasen oturma izni almış ve üç (3) yıl ikamet etmiş olan kişiler ilgili koşulları yerine getirerek başvuru yapabilirler. Örnek süreç: Bulgar vatandaşı eş üzerinden “D” tipi ikamet vizesi almak için gerekli olan işlemler tamamlanır, belgeler hazırlanarak ibraz edilir ve vize alınır. Vize alındıktan sonra Bulgaristan’a gelinerek oturma izni işlemleri gerçekleştirilir, gerekli belgeler hazırlanır ve süreli oturma izni alınır. Süreli oturma izni üç (3) yıl üst üste yenilendikten sonra süresiz oturma izni talep edilir. Süresiz oturma izni alındıktan sonra Bulgar vatandaşlığı alma talebinde bulunulabilir. Ortalama olarak yirmi dört (24) ay içerisinde Bulgar vatandaşlığına kabul veya ret cevabı çıkar. -4- YATIRIM üzerinden: yasal düzenlemelere göre aranan miktarda yatırım yapan, bu yatırıma esasen Bulgaristan’da oturma izni almış ve bir (1) yıl ikamet etmiş olan kişiler ilgili koşulları yerine getirerek başvuru yapabilirler. Örnek süreç: Yapılan yatırım üzerinden “D” tipi ikamet vizesi almak için gerekli olan işlemler tamamlanır, belgeler hazırlanarak ibraz edilir ve vize alınır. Vize alındıktan sonra Bulgaristan’a gelinerek oturma izni işlemleri gerçekleştirilir, gerekli belgeler hazırlanır ve uzun süreli veya süresiz oturma izni alınır. Uzun süreli veya süresiz oturma izni alındıktan bir (1) yıl sonra Bulgar vatandaşlığı alma talebinde bulunulabilir. Ortalama olarak yirmi dört (24) ay içerisinde Bulgar vatandaşlığına kabul veya ret cevabı çıkar. -5- BULGAR SOYLU olanlar: anne veya babası Bulgar vatandaşı olan veya Bulgar vatandaşı olarak ölen kişiler, Bulgar vatandaşı tarafından evlat edilenler ile Bulgar soylu olan kişiler ikamet izni aranmaksızın ilgili koşulları yerine getirerek başvuru yapabilirler. Örnek süreç: Kişinin “Bulgar Soylu” olduğunu kanıtlaması için gerekli işlemler tamamlanır ve bunu gösterir belgeler hazırlanır. Hazır olan belgelerle oturma izni aranmaksızın doğrudan Bulgar vatandaşlığı alma talebinde bulunulabilir. Ortalama olarak yirmi dört (24) ay içerisinde Bulgar vatandaşlığına kabul veya ret cevabı çıkar. -6- ÇOCUKLAR: 18 yaşından gün almamış olan, anne veya babası Bulgar vatandaşı olan kişiler ikamet izni aranmaksızın ilgili koşulları yerine getirerek başvuru yapabilirler. Örnek süreç: Anne ve/veya babasının Bulgar vatandaşı olduğunu kanıtlayan belgeler hazırlanır. Hazır olan belgelerle oturma izni aranmaksızın doğrudan Bulgar vatandaşlığı alma talebinde bulunulabilir. Ortalama olarak yirmi dört (24) ay içerisinde Bulgar vatandaşlığına kabul veya ret cevabı çıkar. -7- BAKAN TEKLİFİ: Bulgar vatandaşı olmasında yarar görülen kişilerin ilgili bakan tarafından teklif edilmesiyle ikamet izni aranmaksızın ilgili koşulları yerine getirerek başvuru yapabilirler. Örnek süreç: Genelde sporcular, bilim adamları, işadamları ve iş kadınlarının Bulgar vatandaşı olmalarında Bulgaristan Cumhuriyeti’ne yararı olacağına kanaat getirildiyse ilgili bakan, örneğin spor bakanı veya ekonomi bakanı vs, tarafından sözkonusu kişinin Bulgar vatandaşlığına alınması için adalet bakanına teklifte bulunulur ve oturma izni aranmaksızın süreç başlatılır. Ortalama olarak yirmi dört (24) ay içerisinde Bulgar vatandaşlığına kabul veya ret cevabı çıkar. -8- İADE (GÖÇMENLER): Daha önce Bulgar vatandaşı iken Bulgar vatandaşlığını kaybeden veya vatandaşlıktan çıkarılan kişiler, durumlarına göre üç (3) yıl ikamet etmiş olma şartıyla veya oturma izni aranmaksızın ilgili koşulları yerine getirerek başvuru yapabilirler. Örnek süreç: Daha önce Bulgar vatandaşıyken vatandaşlıktan çıkan, çıkartılan veya Bulgar vatandaşlığını kaybeden kişiler için Bulgaristan’daki nüfus kütükleri araştırılır. Yapılan araştırma neticesinde üç farklı yöntem uygulanarak vatandaşlık talep-iade sürecine geçilir: -1- Yapılan araştırma neticesinde alınan durum tespit belgesinde (örnek için tıklayınız) “vatandaştır” ibaresi yer alması durumunda ilgili kişi gerekli belgeleri tamamlayarak bir ila üç (1-3) ay arasında bir sürede doğrudan Bulgar kimlik belgeleri (kimlik kartı, pasaport) çıkartır. Genelde 1948 – 1951 yılları arasında başka bir ülkeye göç etmiş veya yurtdışına turist olarak gidip de geri gelmeyen kişiler vb için geçerlidir.

Ümraniye Belediyesi, ilim ve kültür dünyamıza yön veren önemli şahsiyetleri unutturmamak ve yeni nesillere kılavuz olmalarını sağlamak için üzerine düşen görevi icra etmeye devam ediyor. Bu düşünceden hareketle, yayınladığı birbirinden değerli kültür yayınlarına bir yenisini daha ekledi. Ümraniye Belediyesi, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, Sofya

Diyaneti Başmüftülüğü ile birlikte düzenlenen sempozyumda, öğretim üyelerinin sunduğu 10 bildirinin yer aldığı 178 sayfadan oluşan kitap, Ümraniye Belediyesinin destekleriyle kitaplaştırıldı. İslam Alimi Ahmed Davudoğlu Uluslararası Sempozyumu kitabının girişinde; Ümraniye Belediye Başkanı Hasan Can’ın yanı sıra, İbrahim Yıldız, Dr. Mustafa Hacı, Doç. Dr. Fikret Karaman ile Prof. Dr. Ali Köse tarafından yapılan açılış konuşmaları da yer alıyor. Davudoğlu’nun örnek teşkil eden hayatının, yeni nesillere aktarılmasını sağlayan Ümraniye Belediyesi; her kesimden vatandaşa hitap eden kitabı okuyucuya sundu.

Tuna nehrinin Ruse kesmi tamamen dondu

Bu sabah Tuna nehrinin Ruse yakınındaki kısmı tamamen dondu, büyük buzullar nehrin Ruse yakınında tamamen ulaşımı bloke etti. Şehrin Denizcilk İdaresinden alınan bilgiye göre, şimdilik mahsur kalan bir gemi yok. Bazı kayıkların buzulların arasına sıkıştığı bildirildi. Son olarak 2012 yılında nehir tamamen donmuştu. O zaman nehirde bulunan birçok gemiye zarar vermis, buz parçsaları navigasyon işaretleri ve sahil tesislerine büyük zararlara yol açmıştı.

Bulgar lise öğrencileri alkol ve sigara tüketimi açısından ilk sıralarda yer alıyor Bulgar lise öğrencileri, alkol, sigara, tatlı ve şekerli gazoz tüketimi açısından dünyada ilk sıralarda yar alıyor. Bunu Dünya Sağlı Örgütü ile işbirliği içinde yapılan uluslararası bir araştırmanın verileri gösterdi. Ankete katılanların yüzde 44’üne göre Bulgar lise öğrencileri en sık tatlılar tüketiyor. Bulgaristan’daki öğrenciler okulda sıkma göstergesi açısından da ilk sıralarda bulunuyor.

Bulgaristan’da kuş gribi

Bulgaristan’da 31 bölgeye yayılan kuş gribi nedeniyle 100 bini aşkın kanatlı hayvan itlaf edilecek. Bulgaristan Gıda Güvenliği Ajansı (BABH) Genel Müdür Yardımcısı Petya Petkova yaptığı açıklamada Avrupa’da ve Bulgaristan’da uzun süredir ilk kez bu kadar hızlı yayılan bir hayvan hastalığının söz konusu olduğunu, 100 binden fazla kanatlı hayvanın itlaf edileceğini duyurdu. Petkova, salgın nedeniyle Bulgaristan genelinde tavukçuluk sektöründe yetiştirme, kesme ve etin son işlemine dek alınabilecek tüm önlemlerin alındığını, tavuk etinin pişirme işleminin 70 derecenin

üzerinde gerçekleşmesi gerektiğini ifade etti. Petkova, paniğe gerek olmadığını belirterek, halkın temel hijyen kurallarına uygun davrandığı sürece hastalığın insanlara geçmesinin mümkün olmadığını kaydetti. Hastalığın evcil ve yabani kanatlılarda hızla yayılmasından dolayı ülke genelinde geçici olarak kuş avının yasaklandığı bildirildi.

Bulgaristan’da yaşlı çift evlerinde donarak öldü

Bulgaristan’da bir haftadır etkili olan soğuk hava nedeniyle yaşlı bir çift donarak hayatını kaybetti. Ülkenin güneyindeki Smolyan kentine bağlı Kiseliçevo köyünde 81 ve 86 yaşlarındaki çiftten haber alınamaması üzerine eve gelen polis, çiftin donarak yaşamını yitirdiğini tespit etti. Yaşlı çiftin zihinsel engelli oğlunun doktor müdahalesiyle kurtarıldığı belirtildi. Sıfırın altında 10 dereceye varan soğuk hava nedeniyle Bulgaristan’da Bölgesel Geliştirme

Bakanlığında oluşturulan kriz masası, sorunlarla ilgili çalışmalarda koordinasyon sağlıyor. Ülkenin kuzey bölgelerinde daha etkin olan soğuk hava nedeniyle arıza onarım ekipleri aralıksız çalışıyor. Tuna Nehri’ndeki buzlanma nedeniyle ulaşımda zorluklar yaşanırken Bulgaristan ve Romanya karşılıklı olarak feribot seferlerini durdurdu. Okulların geçen hafta sona ermesi beklenen yılbaşı tatili ise uzatıldı.

15

Dr. Nedim BİRİNCİ Yol Daralıyor

Tarih: 10 Ocak 2017 Konu: Eğilimin değişmesi toplumsal istek midir? Kış bastı. Kalkmıyor. Yollar kapandı. Açılamıyor. Güneş saklandı. Yüzünü göstermiyor. Yanlış olduğunu düşünenleriniz olabilir, fakat sanki doğal süreçlerle, sosyal süreçlerin arası açılmış ve Bulgaristan hava durumuna rağmen, genel erken seçime gitmek zorundadır. Muhtemel tarihi 26 Mart 2017 olarak gösterilen bu seçimlerin çok önemli olduğu veya olacağı da sanki odun atılmadan patlamayan ve kendiliğinden sönen kış ateşine benzer bir süreç yaşıyor. Gazeteler “seçim” “seçim” demez oldu. Siyasetçiler de TV stüdyolarına toplanıp “şöyle olacak, böyle olacak” demez oldular. Tabi, siz sayın okuyucum, “üst akıl düşünürken, küçükler susar”, demekte haklı olabilirsiniz. Gerçekten etraf karşı, havada yağmur bulutu yokken, rahmet düşmesini beklemek yanlış olur. Bir takım hesaplar yapıldığı, siyaset yoluna düşmüş bazı taşların kaldırılıp yol kenarına çekilmek istendiği ortadadır. Şu dönem bunlara taş demeyelim de, yolları yani siyasi iletişimi kesilmesine neden olan, kar tipileri deyelim. Böyle bir olay olara, Bulgar gizli polisinde 1967’de kurulan ve totalitarizm döneminde siyasi polis rolü gören, VI. Şube Şefi – (gestapo unvanıyla ünlü) Albay Dimitır İvanov’un “Altın Yüzyıl” ödülüyle ödüllendirilmesi yeni eğilime doğru atılan bir önemli adımdı. Olay şöyle ki, Albay İvanov, emekli maaşını almış, totalitarizm zamanında inşa ettirdiği özel konağına çekilmiş, Vitoş Dağı güzelliğini hayranlıkla izlerken uyuklayan ve ardından şekerlemeye geçen biri değildir. O son 27 yılı kapsayan sözde “Geçiş Döneminde” Bulgar siyasetinin Rusçu, sol totaliter kanadın kolon ve direklerinden biriydi. Ve olabilir ya, onun gibi birkaç totaliter kolon kaysaydı, zulüm dönemi tarih çukuruna düşer ve gömülürdü. O önce, komünist totaliter düzenin yeniden cilalanması ve yaşatılması işine başladı. O zaman Moskova’nın “üst aklı” ve finansal destekleriyle kurulan, “Multigrup” Genel Başkan Yardımcısı görevini üstlendi. 1989’dan sonra ayakta kalan ve çalışmalarına devam eden bütün sanayi tesislerinin “giriş ve çıkışına” yerleştiler ve hammaddeleri pahalı satıp hazır ürünleri de bedavadan ucuza alıp çok pahalıya satarak hem “Multigrbu” devleştirdiler, hem işletmeleri çökerttiler ve hurdaya çıkarıp sattılar. Bu paralarla Albay İvanov sosyalist partinin basın yayın işlerini üstlendi, birkaç gazeteyi ayakta tuttu, önce yazılan postkomünist yazı ve yorumları ballandıra ballandıra yenir yutulur bir ideoloji haline getirdi. Sonuna Bulgaristan NATO ve AB üyesi olsa da “nüfusun beşte dördü Rusçudur”, talebiniz nedir? diyebildi. Halen Burgaz ve Varna sayfiyelerinde yüzlerce Rusya Federasyonu bayrağı dalgalanıyor, görmüyormusunuz? Baksanıza? Biz gerçekleri reddedemeyiz demeye hazırlanıyor. Ve bu arada Bulgar istihbaratına kadro yetiştiren “Kütüphaneci Enstitüsü” (Bıblıotakarskı İnstitut) kurdu ve Rektör yardımcısı, Doktor, Doçent, Profesör oldu. Nihayet 2016 Kasımında başka bir totaliter koruma ve demokrasi Orgenerali olan Boyko Borisov II. Hükümeti kızağa çekilirken, Albay Dimitır İvanov, başka bir “Multigrup” yavrusu olan Kültür Bakanı Vejdi Raşidov tarafından “Altın Yüzyıl” ödülüyle ödüllendirildi. Bakan Raşidov kendini hep bir Türk olarak, komünizm kurbanlarından biri olarak tanıtmaktan ve göstermekten vazgeçmedi. Bu konuda kitap da yazdı. Aynı zamanda eğer totaliter – komünist rejim bir engerek yılanlıysa onun ağzından ve onun en büyük yavrularından biri olan “Multigrup” elinden altın paracık almaktan vazgeçmedi. Önce 1987’de aydınlarımız “Belene” kampında kan kusarken, hapishaneler tıklım tıklımken, o Parist’e Avrupa Altın Sanat Ödülüyle ödüllendiriliyordu. Ama “adam bir heykeltıraş, ne olmuş yani, bizden biri de bir altın ödül alsın, hak etmiş almış” diyebilirsiniz. Haklısının, biz de övünüyoruz, seviniyoruz. Ama Bulgaristan Müslüman Türklerine toptan kan kusturulurken, aralarından birinin seçilip, altın tepside, gümüş kaşıkla beslenmesine ne dersiniz? Aslında konumuz V. Raşidov değildir. O “üst aklın” emirlerini yerine getiren bir piyondur. Dimitır İvanov’a “Altın Yüzyıl” ödülünü vermekle o, dosdoğruyu öğrenmek isterseniz, “Multigrup”


TİKA Başkanı: Türkiye önüne çıkan engellere rağmen her geçen gün güçleniyor 1913 Sofya

Aylık Siyasi Aktüel Gazete

Diriliş Ertuğrul Dizisi – Hollywood kıvamında Türk dizi tarihinin en büyük prodüksiyonlarından biri olan “Diriliş Ertuğrul” ilk bölümüyle görücüye çıktı. TRT’nin iddialı dizisi için 51 bin metre kapalı ve açık plato kuruldu. Dizinin dekorları için 4 bin metre kumaş kullanırken, atlar için özel çiftlik ve koreografiler için Cengiz Han, Cehennem Melekleri 2, 47 Ronin ve Barbar Conan gibi dünyaca ünlü filmlerde yer alan özel koreografi ekibi Nomad getirtildi.

Turgut Alp BULGARİSTAN Göçmenidir

DİZİ İÇİN AT ÇİFTLİĞİ KURULDU

Dizi için ayrıca at castı yapılarak 25 adet at satın alındı. Yine dizi için Riva’da at çiftliği kurulurken bu atlar Uluslar arası koreografi ekibi Nomad tarafından 3 ay eğitildiler. Dizede atErtuğrul Gazi’nin Alpler’inde biri olan lar dışında ceylanlar, develer, koyun- Turgut Alp rolünü Cengiz Coşkun canlandılar, keçiler, bülbül ve kekliklerde yer rıyor. 29 Nisan 1982 İstanbul doğumlu olan alarak kast ekibinin bir parçası oldular. Coşkun’un aslen Bulgaristan göçmenidir.

TİKA Başkanı Çam, Türkiye’nin önüne çıkarılan engellere rağmen her geçen gün güçlendiğine dikkati çeken Çam, “Biz dayak yiye yiye büyümeye başlamışız, güçlenmişiz. Önümüz çok açık. Umutlu olmamız lazım.” dedi. Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı (TİKA) tarafından Koordinatörler Buluşması kapsamında “Güçlü Türkiye, Etkin Diplomasiİşbirliği ve Fırsatlar” başlıklı panel düzenlendi. “Sabırlı olmamız lazım” TİKA Başkanı Serdar Çam, panelde yaptığı konuşmada kurumun çalışmaları hakkında bilgi verdi. Türkiye’nin önüne çıkarılan engellere rağmen her geçen gün güçlendiğine dikkati çeken Çam, “Biz dayak yiye yiye büyü-

meye başlamışız, güçlenmişiz. Önümüz çok açık. Umutlu olmamız lazım. Hedeflerimize varabileceğimiz şekilde de bir kapasite oluşuyor. Bir telaş içindeyiz. Her şeyi yakalamaya, kaybettiğimiz zamanı yakalamaya çalışıyoruz. Sabırlı olmamamız lazım.” ifadesini kullandı. Çam, TİKA’nın artık projelerde seçici davranmaya başlar noktaya geldiğini, dünyanın çeşitli noktalarında yaptıkları hizmetleri anlattı. Çalışmalarından örnekler sunan Çam, TİKA’nın bugün Sivas Kangal köpeklerinin, Namibya’da çiftlik hayvanlarını dünyanın en hızlı canlılarından olan çitalara karşı korumak için verdiği mücadeleye lojistik destek sunar hale geldiğini aktardı.

Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği BULTÜRK Ankara Temsilcisi olan ve aynı zamanda Başkent Ankara ve Anadolu Konfederasyonu BAŞKON Yurtdışı Türkler ve Göçmenler Platformu Başkanı olan Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Uzmanı İsmail CİNGÖZ ile Demokratik Türkmen Hareketi Lideri ve BAŞKON Yurtdışı Türkler ve Göçmenler Platformu Üyesi Abdulkerim AĞA tarafından 03 Şubat 2017 günü Ankara Valisi Sayın Ercan TOPACA’ya ziyaret geçekleştirilmiştir.

Son yılların en önemli gündem maddelerinden olan Suriyeli Sığınmacılar eksenli olarak gerçekleşen ziyarette; Türkiye’ye gelemeyerek özellikle Ortadoğu ülkelerine sığınmak zorunda kalarak o ülkelerde iş ve mesleklerini icra eden ve ekser çoğunluğu Türkmenlerden oluşan, kariyer ve meslek sahibi olan Suriyelilerin Türkiye’ye getirilerek ekonomiye katkı sağ-

G ö k y üGökyüzünün z ü maviNgörünmee diçinedahanbüyük parçacıklara M a çarpmak v i dzorundadır i r Bultürk’ten Ankara Valisi Ercan Topaca’yı Ziyaret sinin (dikkat! olmasının değil görünmesinin! çünkü normalde atmosferimiz daha doğrusu hava renksiz bir gazdır!) tek sebebi kırılma hadisesidir Güneş ışınları atmosfere girdiğinde atmosferdeki gaz moleküllerine ve toz parçacıklarına çarparak saçılır Gün ışığı değişik dalga boylu birçok ışından oluşur En kısa dalga boylu mavi ışınlar atmosferin üst tabakalarındaki küçük parçacılar tarafından hemen saçılırlar Fakat kırmız ışık (ki en büyük dalga boylu ışıktır!) saçılmak

Gökyüzü açık olduğunda, mavi ışık diğer ışıklara oranla en fazla saçılan ışıktır Bu yüzden de gökyüzü mavi görünür Mesela gökyüzü yoğun bulutlarla veya dumanla dolu olduğunda, tüm ışınlar nerede ise aynı oranda saçılır Bu da gökyüzünün gri renkte görünmesine sebep olur Gün batımında veya doğumunda ise güneş ışınları atmosfere eğik girdikleri için daha fazla yol katetmek zorunda kalırlar Bu yüzden daha çok ışın ve renk saçılır ve o posterlere konu olan, şahane gün doğumu ve batımını gözlemleyebiliriz Çok az saçılmış olan kırmızı ışık ise güneşe ve ufuğa kızıl veya portakal görüntü verir

Yağmurda Koşan Niçin Daha Çok Islanıyor? Yağmur yağarken koşanların daha çok ıslanacağını ileri süren, insanı yağmurda sallana sallana dolaşmaya iteleyen bir görüş ile hiçbir şey fark etmeyeceğini iddia eden bir başka görüş ortada dolanıp durmaktadır. Hiçbir şey değişmeyeceğini söyleyenlerin görüşüne göre vücudunuzun bir dikdörtgen olduğunu ve yağmur damlalarının yere dik düştüğünü farz edelim. İster bir yüz metreci gibi hızlı koşun, ister sallanarak yürüyün bir şey fark etmez. Hızınıza bağlı olmadan vücudunuza düşen yağmur tanesi sayısı aynı kalır. Koştukça ön tarafınıza bir saniyede daha çok yağmur tanesi isabet edecektir ama süre kısaldığından toplam sayı ve sonuç değişmeyecektir. ‘Yağmurda yürüyünüz’ diyenler ise koşma durumunda yağmur damlalarının aynı sürede daha çok sayıda birikeceğini ve buharlaşmaları için daha az zaman olduğundan üzerimizin daha ıslak olacağını, aerodinamik tesirleri hesaba katarak, düz yürürken üzerimize düşmeyecek düşey damlaların, koşarsak karşıdan gelecekleri için temas edeceklerini, yürürken başımıza düşen damla sayısının koştuğumuz sırada düşenden fazla olamayacağım ileri sürerek ‘ahmak ıslatan’ diye de tabir edilen hafif yağışlarda yürümeyi öne-

riyorlar. Tabii burada unutulmaması gereken şey yavaş yürürken bacaklarımızın da çok yağış alacağı. ‘Koşunuz!’ görüşüne göre ise, yağmurda koşmakla yürümek arasında, vücudumuza düşen yağmur tanesi miktarı açısından bir fark olmayabilir ama önemli olan başımıza düşen miktardır. Bu nedenle koşarsak süre kısalır ve başımıza düşen yağmur Miktarı azalır. Yapılan bir deneyde, yağmur karşıdan 45 derece açı ile yağıyorken, bir defter kağıdına aynı mesafe 7 saniyede koşulduğun-da 131 damla, 20 saniyede yürünüldüğünde ise 216 damla isabet ettiği saptanmıştır. Buna göre yağmurda yürüyerek gitmek, koşmaya göre neredeyse iki misli ıslanmak anlamına gelmektedir. Şüphesiz bu önermeler yapılırken, rüzgarın yönü, üzerimizdeki giysilerin şekli ve cinsi ve en önemlisi kapalı alana ulaşılacak mesafe göz önüne alınmamış ve değerlendirmeler kısa mesafelere göre yapılmıştır. Uzun mesafelerde hiç şansınız yok, koşabildiğiniz kadar koşun ama en doğrusu yağmur geçene kadar kapalı bir yerde oyalanın.

2017 TÜRK DÜNYASI KÜLTÜR BAŞKENTİ: TURKİSTAN Uluslararası Türk Kültürü Teşkilatı’nın her yıl Türk Dünyası Kültür Başkenti seçilen şehirde gerçekleştirdiği Türk Dili Konuşan Ülkeler Kültür Bakanları Daimi Konseyi Toplantısı, Türk devletlerinin kültür ve sanat hayatına yön veren temsilcileri Azerbaycan’da bir araya getirdi. Azerbaycan Medeniyet ve Turizm Bakanı Ebulfes GARAYEV’in ev sahipliği ve dönem koordinatörlüğünde 01 Aralık 2016 tarihinde gerçekleştirilen 34. Dönem TÜRKSOY Daimi Konsey Toplantısı’na TÜRKSOY’a üye ülkelerin kültür bakanları ve temsilcileri ile Türk Konseyi yetkilileri katıldı. Toplantı öncesinde Azerbaycan kurucu lideri Haydar Aliyev’in anıtını ziyaret ederek, çiçek bırakan daimi konsey üyeleri, Marxal Kompleksinde gerçekleşen toplantıda TÜRKSOY’un 2016 yılı faaliyetlerini değerlendirerek, 2017 yılına dair önemli kararlara imza attılar. 34. Dönem TÜRKSOY Daimi Konseyi’nin önemli gündem maddelerinden biri olan 2017 Türk Dünyası Kültür Başkenti seçimleri, Şeki’de gerçekleştirilen toplantı sırasında yapıldı. 2016 Türk

Dünyası Kültür Başkenti Şeki’de gerçekleştirilen toplantıya katılan tüm temsilcilerin oy birliği ile aldığı karar sonrasında 2017 Yılı Türk Dünyası Kültür Başkenti Kazakistan’ın Türkistan şehri seçildi. Gerçekleştirilen oylamanın ardından konuşan TÜRKSOY Genel Sekreteri Düsen Kaseinov, Türk cumhuriyetlerinin bağımsızlığının 25. Yılının, tüm dünyada gerçekleştirilen TÜRKSOY faaliyetleri ile coşkuyla kutlandığının altını çizerek şöyle konuştu: ‘’Türk cumhuriyetleri kendi egemenliklerini ve bağımsız devletlerini kültür temeli üzerine kurdukları gibi, aralarındaki ortaklık ve işbirliğini de aynı şekilde kültür temelinde yükseltmektedirler. Türk cumhuriyetlerinin kendi aralarında oluşturdukları ilk çok taraflı işbirliği örgütünün TÜRKSOY olması bunun en somut kanıtlarından biridir.

B U LT Ü R K ’ ü n Ö n e r i l e r i - O k u n m a s ı G e r e k e n K i t a p l a r


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.