Bulturk Gazetesi 123.Sayı

Page 1

Türk Ordusu STK’lardan ilk BULTÜRK’e Kapılarını Açtı Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği (BULTÜRK) Yönetim Kurulu İstanbul Birinci Ordu Komutanlığı’nı ziyaret etti ve Balkan Türkleri ile ilgili genel bilgi verdi

Elli Yıllık Mücadele”, kitabının komutanımıza takdimi yapılmıştır. Ardından Gazeteci – Yazar Alptekin Cevherli’nin “Sözün Özü” adlı imzalı kitabı takdim edilmiştir. Daha sonra Dr. Nedim BİRİNCİ ve Seydullah HALAÇ tarafından; “BULTÜRK Gazetesi, 89 Göçü kitabı” ve Kızanlıklı Ziraat Mühendisi Sn. Osman BÜLBÜL’ün “Bulgaristan Türklerinin Durumu” kitaplarını takdim edildi. Sayın Orgeneral Musa AVSEVER de BULTÜRK Derneği Yönetimine günün anısına bir plaket takdim etmiş ve ayrıca tüm katılımcılara da anı olarak birer çanta hediye edilmiştir. Dernek Başkanı Rafet Ulutürk, tören esnasında yaptığı konuşmasında; “BULTÜRK Derneği temsilcilerini çok samimi bir şekilde karşılayan Sayın Orgeneral Avsever’in şahsında tarihi kahramanlık destanlarıyla dolu Türk Silahlı Kuvvetlerimize şükranlarımızı sunarız” dedi. Devamı 9’da

Siyasi ve Aktüel Gazete

Heyette yer alanlar; soldan sağ, Seydullah HALAÇ, Nedim BİRİNCİ, Alptekin CEVHERLİ, Rafet ULUTÜRK, Müjgan DENİZ, Musa VATANSEVER, Abdullah TÜRER Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği (BULTÜRK) tarafından 31 Temmuz Pazartesi günü Birinci Ordu Komutanı Orgeneral Sayın Musa AVSEVER’e Selimiye Kışlası’ndaki makamında ziyaret gerçekleştirildi. Derneğin Genel Başkanı Rafet Ulutürk Başkanlığında BULTÜRK adına bir heyet tarafından gerçekleştirilen ziyarette; Bulgaristan ve Balkan Türkleri hakkında genel bilgiler verilmiş ve Bulgaristan’da devam eden Müslüman-Türk azınlığın sorunları dile getirilmiştir. Ayrıca Genel Başkan Rafet ULUTÜRK tarafından; günün anısına bir plaket, ve Derneğinin faaliyetleri ve 2018 Yeni Raporu ile “Türk Dünyasında Bir Bulgaristan Türk’ü-

Bilgi Ordusu Bizim Ordumuz, Bildiğimizi Ögretmek Bizim Görevimiz“

Yıl - 15 Sayı: 123 Ağustos - 2017 - “

Sayın Orgeneral Musa AVSEVER BULTÜRK

Derneği Başkana günün anısına bir plaket takdim etti

Hasan Ulusoy T.C. Sofya Yeni Büyükelçisi Makedonya’da Tarihi Adım Yeni Büyükelçiler kararnamesiyle; Hasan Ulusoy Sofya Büyükelçisi oldu. Dışişleri Bakanlığı’nda yaz dönemi kararnamesiyle çeşitli ülke ve merkezlere atanan bazı büyükelçiler belli oldu. Diplomatik kaynaklardan alınan bilgiye göre, Türkiye’nin Sofya Büyükelçiliğine-Hasan Ulusoy, Tokyo Büyükelçiliğine Murat Mercan, Birleşmiş Milletler Daimi Temsilciliği görevine Bakanlık Müsteşar Yardımcısı Ahmet Muhtar Gün, atandı.

Yaz Kararnamesiyle Atanan Büyükelçilerden Bazıları Şöyle; “Sofya-Hasan Ulusoy, La Paz-Serap Özcoşkun, Manama-Kemal Demirciler, Seul-Ersin Erçin, Tokyo-Murat Mercan, Malabo-Şebnem Cenk, İslamabad-Mustafa Yurdakul, Tiflis-Ceren Yazgan, Valetta-Başak Türkoğlu, Kabil-Oğuzhan Ertuğrul, Birleşmiş Milletler Daimi TemsilciliğiAhmet Muhtar Gün, Libreville-Süphan Erkula, Stockholm-Emre Yunt, Brüksel-Levent Gümrükçü, Gatemala- Süleyman Gökçe, Santa DomingoEla Görkem, Budapeşte- Akif Oktay, Kuala Lumpur-Merve Kavakçı.”

Fakıbaba’ya ilk Ziyaret Bulgar Mevkidaşından Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Ahmet Eşref Fakıbaba, Bulgaristan Tarım, Gıda ve

Ormancılık Bakanı Rumen Porodzanov ve beraberindeki heyetle Bakanlıkta bir araya geldi. Fakıbaba, Türkiye ile Bulgaristan arasındaki iş birliği ve dostluğun tarihin köklerine kadar gittiğini dile getirdi. İki ülke arasındaki dış ticaret hacmine işaret eden Fakıbaba, bunu yeterli görmediklerini belirtti. Fakıbaba, tarım sektöründeki bazı problemleri dost ve müttefik ülkeler olarak aşabileceklerini belirterek, şöyle devam etti: “Taze sebze ve meyve ihracatımızın yüzde 90’ı Bulgaristan kapısından geçmektedir. Buradaki kontrollerden dolayı bazı sıkıntılar yaşanıyor. Öte yandan AB’den ithal ettiğimiz canlı hayvanların Türkiye’ye girişi de Bulgaristan’dan yapılmaktadır. Burada beklemeden dolayı bazı sıkıntılarımız var ama doktor ve finansçı olan iki tarım bakanının bu sorunları çözeceğine ve ilişkileri çok daha iyi yerlere getireceğine yürekten inanıyorum.” “Bulgaristan ile problemleri en kısa zamanda aşacağız” Avrupa ülkelerinden,

15 Temmuz hain darbe girişimini kınayan ilk ülkenin Bulgaristan olduğunu ifade eden Bakan Fakıbaba, kendisini bakanlık seviyesinde de ilk kutlayan bakanlığın Bulgaristan Tarım Bakanlığı olduğunu belirterek memnuniyetini dile getirdi. Fakıbaba, iki ülkenin iş birliği ve dostluğunun derin köklere dayandığını vurgulayarak, “Bulgaristan ile çok iyi ilişkilerimiz var. Ekonomik olarak ortalama 4,5 milyar civarında bir iş birliği söz konusu, bunu yeterli görmüyoruz ve çok daha fazla artacağına, iş birliği ile tarımı daha ileriye götüreceğimize inanıyorum. Bu kapsamda toplantılarımız devam edecek”. dedi

Bulgaristan’da Roman Toplumu Karşıtı Protesto

Bulgaristan‘ın güneydoğusunda Asenovgrad kentinde milliyetçi Bulgarlar, Roman toplumu karşıtı protesto gösterisi düzenledi. Kentteki Bulgar gençler kürek takımı sporcuları ile yerel Roman topluluğu arasında 10 gün önce yaşanan kavganın ardından, bölgede Roman toplumu karşıtı gösteriler devam ediyor. 10 gün önceki olayda bazı sporcuların yaralanmasının ardından başlatılan soruşturmada, kavgaya karışan Roman topluluğundan 9 genç gözaltına alınırken bazı şüphelilerin serbest bırakılması bugün kent merkezinde toplanan yüzlerce kişi tarafından protesto edildi.

Gösteride, “Bulgaristan Bulgarlarındır” şeklinde slogan atan göstericiler, Bulgaristan bayrakları ile haçlar taşıdı. Roman toplumunun Bulgaristan‘a entegrasyonun mümkün olmadığını ileri süren göstericiler, ülkede yerleşik Roman azınlığın Hindistan‘a gitmesi iddiasını dile getirdi. Protesto gösterisini organize eden ve adını vermek istemeyen kişi, AA muhabirine yaptığı açıklamada, “Protestomuzun tek bir nedeni var, o neden de ortak evimiz olan Bulgaristan‘dır. Eğer suç işleniyorsa ve işleyenlerin etnik kökeni bahanesi ile adalet sistemi bu suçların karşısında kayıt-

sız duruyorsa biz sokaklara dökülüyoruz. Türklere veya Romanlara karşı değiliz, ancak onlar bizim gelenek, dil ve adetlerimizi bilmeli, Bulgaristan‘da yaşıyor olmaktan bizim gibi gurur duymalıdırlar.” görüşlerini ileri sürdü. Protestoya destek veren Filibe ve Asenovgrad Motosikletçiler Kulübü üyesi Genadi Stavrev de, protestonun etnik sebepli olmadığını öne sürerek, sadece adaletsizliğe karşı olduğunu iddia etti.

Makedonya Başbakanı Zoran Zaev, “Makedonya ve Bulgaristan tarihi bir adım attı. Birlikte geçmişi geleceğin temeli olarak kullanarak iki ülke ile Balkan bölgesi için istikrar ve gelişim yolunu açtık.” dedi. Bulgaristan Başbakanı Boyko Borisov, resmi ziyaret için bulunduğu Makedonya’nın başkenti Üsküp’te mevkidaşı Zoran Zaev ile bir araya geldi. Baş başa ve heyetler arası görüşmelerin ardından iki başbakan Dostluk, İyi Komşuluk ve İşbirliği Anlaşması imzaladı. Düzenlenen ortak basın toplantısında konuşan Zaev, imzalanan anlaşmanın siyasi irade ve Avrupa’nın geleceğinin bulunduğu bir yerde sorunların çözülebileceğini gösterdiğini ifade etti. Anlaşmanın bölge ve ötesine iş birliği fikri, örneği ve modeli oluşturması temennisinde bulunan Zaev, “Makedonya ve Bulgaristan tarihi bir adım attı. Birlikte geçmişi geleceğin temeli olarak kullanarak iki ülke ile Balkan bölgesi için istikrar ve gelişim yolunu açtık.” diye konuştu. Anlaşma ile her iki ülkenin hükümetlerinin de vatandaşları için sorumluluk gösterdiğini vurgulayan Zaev, anlaşmanın iki ülkenin de ekonomik gelişimine açık

imkanlar sağladığını dile getirdi. Zaev, “İkili ve bölgesel iş birliği ile iyi komşuluk tüm Güneydoğu Avrupa’nın perspektifidir. Bölgenin yeri Avrupa’dır. Makedonya da Avrupa’nın bir parçasıdır.” dedi. – “İleri bakmaya karar verdik” Muhalefetteki İç Makedon Devrimci Örgütü-Makedonya Ulusal Demokratik Birliği’nin (VMRO-DPMNE) Makedonya’nın tarihine zarar verdiği gerekçesiyle anlaşmaya karşı çıktığı yönündeki soruya Bulgaristan Başbakanı Borisov, anlaşmanın her iki ülkenin iyiliğine olduğunu belirterek, muhalefete imzalanan anlaşmaya destek vermesi çağrısında bulundu.

Bayrampaşa’da Sınav Koleji Kapılarını Açtı İstanbul’un sayılı eğitim kurumlarından biri olan Sınav Eğitim kurumları, Bayrampaşa Sınav Koleji yapılan kokteylle kapılarını açtı.

Bayrampaşa Sınav Koleji’nin kurucusu Hasan Mutlu’nun ev sahipliğinde düzenlenen tanıtım kokteyline, Bayrampaşa Belediye Başkanı Atila Aydıner, Belediye Başkan Yardımcısı Naser Şimşek, Bayrmpaşa İlçe Milli Eğitim Müdürü Dr. Abdulaziz Yeniyol, Saadet Partisi Bayrampaşa İlçe Başkanı İsmail Acar, CHP Bayrampaşa Meclis Üyeleri Abdulfettah Dindar, Şenol Çelik, İsmail Sarıkeçe, Yusuf Akgün, İbrahim Kahraman, TEK Rumeli TV Yönetim Kurulu Başkanı Atila Baykal, Bayrampaşa Muhtarlar Derneği Başkanı ve Altıntepsi Mahallesi Muhtarı Selahattin Beyler, Kartaltepe Mahallesi Muhtarı Mustafa Onur, Cevatpaşa Mahallesi Muhtarı Halis Demirel, Yenidoğan Mahallesi Muhtarı Ramazan Bayraktar, İsmetpaşa Mahallesi Muhtarı Semih Çelebi, Kocatepe Mahallesi Muhtarı Ahmet Gül, Kanatlar ve Çevre Köyleri Derneği Başkanı İbrahim Çalışkan, BULTÜRK Derneği Başkanı Rafet ULUTÜRK, Bosna Sancak Kültür ve Yardımlaşma Derneği Kadın Kolları Başkanı Sabiha Tüzünoğlu, Pirlepeliler Derneği Genel Sekreteri Murat Yeşil, Lionel Hotel Yönetim Kurulu Başkanı Engin Kıdan, Akyün Kumaş’ın sahibi Serdar Uludeniz, Okul Müdüresi Özlem Erbaş, Müdür Yardımcısı Nilüfer Bora, Anaokulu Müdüresi Melek Günaydın, okul öğretmenleri, eğitimciler ve çok sayıda davetli katıldı.

H.asanMutlu:Bizleri destekleyen herkese teşekkür ederim Tüm misafirlere “Hoş geldiniz” diyerek yaptığı açılış konuşmasında, Sınav Eğitim Kurumları’nın, sınavlara hazırlık yayınlarındaki öncülüğünü, dershanecilik alanına da taşıyarak bu alanda pek çok yeniliğe imza attığını belirterek, Ayrıca dershanecilikteki deneyim ve birikimini son dönemde açılan Sınav Kurs ve Sınav Etüt merkezlerine taşımaktadır. Bugüne baktığımızda kolejleri, dershaneden dönüşen okulları, Sınav Kurs ve Etüt Eğitim Merkezleri ile 400’e yakın şubesi ve binlerce çalışanı bulunan Türkiye’nin yaygınlığı en yüksek, en büyük ve güvenilir eğitim kurumlarından biri olan Sınav Eğitim Kurumları; yayıncılıkta olduğu gibi kolej, okul, kurs ve etüt merkezlerinde de çıtayı hep yüksek tutmuştur. Kaliteli ve kapsamlı yayınları, seçkin eğitimcilerden oluşan nitelikli kadrosu, özgün bir sistematiğe ve planlamaya sahip yönetim anlayışı, özveriyle ve yeniliklere açık bir anlayışla çalışan kurumlarıyla her yıl yüz binlerce gencimizi geleceğe hazırlamaktadır.


2

AKTÜEL - Tarih

Alptekin CEVHERLİ Ayastefanos Anıtı Yeniden Dikilemez

Her milletin kendi millî menfaatlerini ve değerlerini sembolleştirdiği çeşitli kutsalları vardı; bayrak, tarihteki çeşitli devlet adamları, sembol haline gelmiş mekân veya binalardır. Bunlar o milletin varlığının belki de yarı efsanevi, yarı gerçek devamını sağlayan figürlerdir. Milletlerin önüne birer hedef koyarak millî birliğin tesis edilmesini kolaylaştırırlar. Bu hedefe varmak için sonraki nesillere dinamizm katarlar. Bu figürler, milletlerin ulaştıkları son noktayı veya çıkış noktalarını betimleyerek elde edilmesi gereken veya korunması gereken değerleri ortaya koyarlar. Bu anlamda ata mezarları da büyük önem taşır. Sultan 1. Murat’ın Kosova Priştine’deki kabri, Macaristan’daki Gül Baba Türbesi, Bakü’deki Türk şehitliği, Enver Paşa’nın Kırgızistan’daki kabri (Ki bu mezar yanlış bir kararla Demirel tarafından Türkiye’ye geri getirilmiştir.) vd… Aynı şekilde diğer milletlerin de ulaştıkları son nokta ve erek olarak aynen bizim gibi mezarlıkları vardır. Yoksa Anzakların (Avusturalya ve Yeni Zelandalılar) on binlerce kilometre öteden her yıl gelip Çanakkale’de dedelerinin mezarları başında “şafak ayini” yapmasını başka türlü izah edemezsiniz… Bu mezarlar belki siyasi değil ama tarihi ve kültürel sınırları çizerler… Bugün dünya üzerinde 34 ülkede (Almanya, Arnavutluk, Avusturya, Azerbaycan, Bosna-Hersek, Bulgaristan, Cezayir, Çek Cumhuriyeti, Filistin, Güney Kore, Hindistan, Irak, İngiltere, İran, İsrail, İtalya Japonya, KKTC, Letonya, Libya, Lübnan, Macaristan, Malta, Mısır, Myanmar, Polonya, Romanya, Rusya, Sırbistan, Suriye, Suudi Arabistan, Ukrayna, Ürdün ve Yunanistan şehitliğimiz olan ülkelerdir.) 78 Türk (Osmanlı+Türkiye) şehitliği mevcuttur. Elbette 10 bin yıllık Türk tarihi ve 16 büyük Türk İmparatorluğunu göz önüne alırsak, gök yüzündeki yıldızlar kadar Türk şehitliğinin dünyanın dört bir yanına savrulmuş olduğunu unutmamamız gerekir. Ancak Türkiye Cumhuriyeti’nin resmi olarak kabul ettiği Osmanlı’nın önemli bir kısım yeni sayılabilecek tarihlerdeki şehitlikleri ve Cumhuriyet dönemi şehitlikleri bunlardır. Aynı şey diğer milletler, mesela Ruslar için de geçerlidir… Sultan 2. Abdülhamit’in tahta geçişinden kısa bir süre sonra 3 Mart 1878 tarihinde Ayastefanos (Yeşilköy)’da imzalanan antlaşmayla Osmanlı Devleti’ne bağlı bir Bulgaristan Prensliği kurulacak, Prensliğin sınırları Tuna’dan Ege’ye, Trakya’dan Arnavutluk’a uzanacaktı. Bosna-Hersek’e iç işlerinde bağımsızlık verilecek, Sırbistan, Karadağ ve Romanya tam bağımsızlık kazanacak ve sınırları genişletilecek, Bulgar ordusu kuruluncaya kadar iki yıl müddetle 50.000’i geçmemek üzere Rus askeri Bulgaristan’da kalacak, Bulgaristan’ın Osmanlı Devleti’ne vereceği yıllık verginin tutarı Osmanlı Devleti ile Avrupa devletleri ve Rusya arasında kararlaştırılacak, Osmanlı Devleti Rusya’ya “Savaş Tazminatı” ödeyecek, Kars, Ardahan, Batum ve Doğu Beyazıt Rusya’ya verilecekti… Bu antlaşma neticesi Osmanlı Devleti tarihinin en büyük toprak kayıplarından birini yaşamış, milyonlarca vatandaşımız sınırlarımız dışında düşmanın insafına kalmıştır. Ruslar da Osmanlı Devleti için bir felaket olan bu 93 Harbi’nde (1877-78) İstanbul Yeşilköy’e kadar gelişlerini kutsamak, ulaştıkları son sınırı kalıcı kılmak ve orada ölen askerlerini yaşatmak adına İstanbul Yeşilköy’de (bugünkü Florya Ormanı’nda) kalan yerde Ayastefanos Anıtını dikmişlerdir. Bu anıt aynı zamanda bir kilise olup, İstanbul’u işgale gelirken ölen Rus askerlerinin anıt mezarlarıdır da… Sultan 2’nci Abdülhamit’in bütün karşı çıkmasına rağmen kabul edilerek inşa edilmiş olan Ayastefanos Anıtı, Rusların Osmanlı ordusunu yenerek İstanbul kapısına dayandığının aynı zamanda resmidir de. Bu utanç abidesi, Birinci Dünya Savaşı’nın başlaması ve Rusya’ya savaş ilan edilmesi ardından İttihat ve Terakki Hükümeti tarafından dinamitle patlatılarak yıkılmış ve bu yıkım sahnesi aynı zamanda filme çekilerek Türk Sinema tarihinin de doğumu olmuştur. Bugün Türk sinemasının eldeki en eski filmi Ayastefanos Utanç Abidesi’nin Yıkılması Filmidir. Ve ilk Türk filmi olarak kabul edilmiştir… Peki, bu kadar anıtlardan, mezarlardan durduk yere niye bahsettik? Şimdi sıkı durun… Rusya, bu utanç abidesini yeniden inşa etmemizi istiyor! Ayastefanos Anıtı’nın inşası Rusya Devlet Başkanı Putin’in 2012 yılındaki Türkiye ziyaretinde Ruslarca gündeme getirilmiş, Türkiye’nin de karşılığında Rusya’daki bir şehitliğinin onarılması önerilmişti. “Söz konusu anlaşma 3 Aralık 2012 tarihinde Başbakanlar düzeyinde gerçekleştirilen Türkiye- Rusya Federasyonu Üst Düzey İşbirliği Konseyi 3. toplantısında dışişleri bakanları tarafından imzalanmıştı. Rusya, anlaşmaya ilişkin iç onay sürecini 11 Aralık 2013 tarihinde tamamlamıştı. Türkiye tarafı ise dönemin dış işleri bakanının imzaladığı anlaşmayı TBMM gündemine almayarak tasarıyı kadük bırakmıştır. Ancak Rusya, şimdi ise kendi iç hukuk sürecinde belki tamamlanan; ancak TBMM’nin onaylamadığı için kadük kalan tasarıyı Türkiye’ye uygulatmak için baskı yapıyor. Buna asla izin veremeyiz. Çünkü Yeşilköy, Rusya’nın ne kültürel ve ne de manevi sınırı değildir ve olamaz!

istinaf usulü Filibeli Hüseyin Sıdkı Dede (1239/1824-H 1352/1933) Hukukta Av.Bülent TURAN Aslen Filibeli olan Sıtkı Dede, 1824 yılında Filibe’de doğdu. İlk tahsili ile medrese tahsilini memleleketinde tamamladıktan sonra, yirmi beş yaşlarında iken Filibe’den çıkarak İstanbul’a geldi. İstanbul’da ders vekili Kazasker Büyük Filibeli Halil Feyzi Efendi’den “Feridiye Haşiyesi” okudu ve ondan icazet aldı. Ayrıca Farsça öğrendi. Bundan sonra tekrar Filibe’ye dönen Sıdkı Dede, rivayete göre orada Biberiye Tarikatı’na intisap eder. Bir gün şeyhi, “Oğlum senin nasibin Hz. Mevlâna’dadır” deyince yollara düşer. Önce Üsküdar Mevlevihanesi’ne, sonra Afyon Mevlevihanesi’ne gider. Her ikisinde de yerimiz yok diye kabul edilmez. Kalkıp Konya’ya gelen Sıdkı Dede Dergâh’a yerleşir. Dergâh’ta hiçbir şey bilmeyen bir insan gibi tanıtır kendisini. Temizlik işlerinde çalışır. Çileye soyunarak dede olur. 1882 yılında Tarikatçı Eyüp Dede’nin vefatından sonra, postnişin tarafından İstanbul’dan birmesnevihan istenince cevaben kendilerine, “Sıdkı Dede var ya…” denilince Sıdkı Dede mesnevihanlığa getirilir. İlmi, ahlakı ve Hazret-i Pir’e olan muhabbeti dolayısıyla çevresinde kısa sürede sevilip sayılan bir insan olur. Sıdkı Dede, çok yönlü bir insandır. O Mesnevihandır, hattat ve hakkaktı. Arapça ve Farsça’yı ana dili gibi bilir. Nesih, sülüs ve bilhassa ta’lik yazısı mükemmeldir. Şairdir, güzel şiirleri vardır. Şiirlerinde “Sıdkî” mahlasını kullanır. Hepsinden öte fazilet ve irfan sahibi, gerçek bir velî ve gönül adamıdır. Sultan Selim Camii’nde hatipliği vardır. Nurani bir simaya maliktir. Güçlü bir hitabeti olan Sıdkı Dede, konuşurken, âdeta dinleyicileri büyüler, cemaat vaktin nasıl geçtiğini anlayamazlarmış. Pek çok Konyalı meşhurun da hat hocası idi. Evlendikten sonra, eşinin evine yerleşti ve dışarıya cumadan cumaya çıkardı. Züht ve takva sahibi idi. Vaktini ibadet ve zikirle, misafirlerini kabulle geçirir, eline geçeni hayra sarfeder, hatiplik görevinden almış olduğu maaşla geçinmeye çalışırdı. Zaman zaman da darlığa düştüğü olurdu. Böyle elinin daraldığı bir zamanda, hanımı yokluktan şikayet eder. Sıdkı Dede ses etmez, fakat içini de ince bir sızı kaplar. O, varlıktan çok yokluğa meyyaldir. Çok geçmez bir

ziyaretçisi gelir ve edeple minderin altına bir miktar para bırakır. Ziyaretçisi gittikten sonra Sıdkı Dede, hanımına seslenir: “Gel hanım gel! Seni benden; beni Hak’dan eden şu dünyalığı al..!” der. Berg-i sebz-i Mevlevî adlı Farsça gramer kitabı, Farsça’dan Türkçe’ye 30-40 defter tutan sözlüğü, Selimiye Camii Hatibi olarak verdiği hutbelerin metinlerini ihtiva eden eserleri bası-lamamıştır. Bazı yazıları Mevlâna Müzesi’ndedir. Konya’da birçok eser için de tarih düşürmüştür. Mevlevîlerce “Kutup” olarak tanınan Sıdkı Dede, tekke ve zaviyelerin kapatılmasına kadar Mesnevihanlığı devam etti. 1352/1933 yılında vefat etti ve Üçler Kabristanı’nda toprağa verildi. Kabir taşı üzerindeki şiir, ileride hayatından bahsedeceğimiz ve iyi bir şair olan, Fahri Kulu Hoca tarafından yazılmıştır. Güzel bir ta’lik yazı ile yazılan kabir taşı kitabesi şöyledir:

Bulgar Turist Otel Odasında Ölü Bulundu Antalya‘nın Kemer ilçesinde tatil ya-

pan Bulgaristan uyruklu turist, kaldığı otel odasında ölü bulundu. Alınan bilgiye göre, Merkez Mahallesi’nde beş yıldızlı bir otelde tatil yapan Bulgaristan uyruklu Plamen Tsanev Petkov (59), eşi tarafından yerde hareketsiz bulundu. Petkov’un eşinin durumu otel yetkililerine bildirmesi üzerine 112 Acil Servis ekibi çağrıldı. Sağlık görevlileri, Petkov’un hayatını kaybettiğini tespit etti. Polis ekipleri, Bulgar turistin kaldığı otel odasında inceleme yaptı. Petkov’un cesedi, incelemelerin ardından otopsi yapılmak üzere Antalya Adli Tıp Kurumuna götürüldü. Olayla ilgili soruşturma başlatıldı.

Bulgaristan’da camiler kitaplaştırıldı

Bulgaristan’da İslam kültür ve mirasının önde gelen araştırmacılarından Bilimler Akademisi (BAN) Üyesi Prof. Lübomir Mikov, Osmanlı döneminden kalma 88 cami ve mescidin ilginç mimarisini analiz ederek kitaplaştırdı. Mikov, Bulgaristan Müslümanları Başmüftülüğünün maddi desteğiyle yayınlanan 344 sayfalık “Bulgaristan’da Cami ve Mescitler” isimli kitabı hakkında AA muhabirine açıklamalarda bulundu. “35 yıllık hazırlık aşamasıyla, cami ve mescitlerin dış mekan ve süslemelerini analiz ettim. Bu eserleri merak eden okuyucular bir şeyden değil, her şeyden etkilenecek.” ifadesini kullanan Mikov, yaklaşık 2 yıl süren çalışmasında ülkede 500 yıl hüküm süren Osmanlı döneminde yapılan ilginç özelliklere sahip cami ve mescitlere yer verdiğini söyledi. GELENEKSEL MİMARİNİN DIŞINDA ESERLER Mikov, söz konusu eserlerin, Osmanlı’nın mimari geleneğinden farklı olduğunu belirterek, buna Şumnu’daki Tombul Cami’de şark mimarisinin barok ve rokoko mimari tarzıyla harmanlandığını örnek gösterdi. Tombul Cami’de Türk Barok ve Türk Rokoko tarzının görüldüğünü dile getiren Mikov, caminin mihrabındaki metin örneklerine de dünyada yalnızca 36 yerde rastlanabildiğine dikkati çekti. “CAMİLERİMİZDE GÖZDEN KAÇIRDIKLARIMIZI GÖRMEYE BAŞLADIK” Bulgaristan Müslümanları Yüksek Dini Şura Başkanı Vedat Ahmed de “Bu kitap sayesinde Bulgaristan’daki camilerimizde gözden kaçırdıklarımızı görmeye başladık.” dedi. Müslümanlara ait mabetlerin Bulgaristan kültürünü ne kadar çok yönlü zenginleştirdiklerine tanık olduklarını belirten Ahmed, şunları kaydetti:

“Bu eser Müslüman olmayanlara, caminin ne kadar çok yönlü bir yapıya sahip olduğunu gösteriyor. Kitap, camileri ilim, irfan, medeniyet ve sanat merkezi olarak gösteriyor. Bu da Bulgaristan’daki camiler açısından son derece önemli. Bulgaristan’daki camilerin hem Doğu’yu hem de Batı’yı nasıl birleştirdiğini ortaya koyan bir eser bu.”

Değerli dostlar; Hukukta istinaf usulü, geçtiğimiz yıl Temmuz ayında bölge adliye ve bölge idare mahkemelerinin faaliyete geçmesiyle uygulanmaya başlandı. Uygulamada yaşanan aksaklık ve sıkıntıları gidermek amacıyla hükümetin hazırladığı kanun tasarısı Meclis Genel Kurulunda süren yoğun mesai sonrasında kabul edilerek kanunlaştı. Yargı ve hukuk camiasını yakından ilgilendiren bu kanunun ülkemize, milletimize, hukuk camiasına hayırlı olmasını dilerim. Bölge Adliye ve Bölge İdare Mahkemelerinin İşleyişinde Ortaya Çıkan Sorunların Giderilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun özetle aşağıdaki değişiklikleri sağlıyor: 1) Bölge adliye mahkeme başkanı, kendisine doğrudan bağlı olarak görev yapan personele disiplin cezası verebilecek. 2) Bölge idare mahkemesi başkanlar kurulunun görevleri arasında sayılan, hukuki veya fiili nedenlerle bir dairenin kendi üyeleri ile toplanamadığı hallerde ilgisine göre diğer dairelerden kıdem ve sıraya göre üye görevlendirme görevi Bölge İdare Mahkemesi Başkanına verilecek. 3) Bölge idare mahkemesi başkanı, bir dairenin başkanı, aynı zamanda adalet komisyonunun da başkanı olacak. 4) Bölge idare mahkemesi başkanının yokluğunda, kıdemli daire başkanı, mahkeme başkanına vekâlet edecek. 5) Kanunla, bölge adliye ve bölge idare mahkemelerinin daireleri arasındaki iş bölümünü belirleme görevi Hâkimler ve Savcılar Kurulu’na (HSK) verilmesi nedeniyle, bu görev bölge idare mahkemesi başkanlar kurulunun görevleri arasından çıkarılıyor. Ancak başkanlar kurulu, daireler arasında çıkan iş bölümü uyuşmazlıklarını karara bağlamaya devam edecek. Bir dairenin kendi üyeleri ile toplanamadığı hallerde, ilgisine göre diğer dairelerden üye görevlendirme görevi mahkeme başkanına verildiğinden, başkanlar kurulunun görevleri arasından çıkarılıyor. 6) Danıştay’da olduğu gibi, uyuşmazlık konusunun iki dairenin görevine girmesi halinde dava, ilgili dairenin isteği üzerine bu dairelerin birlikte yapacağı toplantıda karara bağlanabilecek. Bu durumda daire başkanlarından sadece kıdemli olan toplantıya katılacak ve toplantıya başkanlık edecek. 7) Bölge idare mahkemesi daireleri arasındaki iş bölümünü belirleme görevi HSK’ya verilecek. HSK, ilk derece mahkemelerinde ihtisaslaşmanın sağlanması amacıyla, iş dağılımını belirleyebilmesinin yanı sıra bölge idare mahkemelerinde daireler arasındaki iş bölümünü de belirleyecek. 8) Davaların daha kısa sürede çözümlenmesi amacıyla ara kararların, bölge idare mahkemesi daire başkanı veya dosyanın havale edildiği üye tarafından verilebilmesi imkânı getiriliyor. 9) Verilen kararın kesin olmadığı uyuşmazlıklar bakımından istinaf yoluna başvurulabilmesi amacıyla İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 45. maddesinde yer alan “aksine hüküm bulunsa” ibaresi, “farklı bir kanun yolu öngörülmüş olsa” şeklinde değiştiriliyor. 10) Bölge idare mahkemelerinin kesin olan kararları dosyayla birlikte kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilecek. 11) Danıştay’ın, yeniden yargılama yapılmasını gerektirmeyen onama, gerekçe değiştirerek onama ve düzelterek onama kararı verdiği dosyalar doğrudan ilk derece mahkemesine gönderilecek. Ancak bozma ve kısmen bozma kararları, bölge idare mahkemesince yeniden bir karar verilmesini gerektirdiğinden, bu kararlar mevcut düzenlemede olduğu gibi bölge idare mahkemesine gönderilecek. 12) İstinaf ve temyiz incelemesi sırasında yürütmenin durdurulması istemleri hakkında verilen kararlar kesin olacak. 13) Temyiz istemi, hükmün açıklanmasından itibaren 7 gün içinde değil, 15 gün içinde, hükmü veren mahkemeye bir dilekçe sunulması veya zabıt kâtibine bir beyanda bulunulması suretiyle gerçekleştirilecek. 14) Bölge adliye mahkemesi ceza dairesinde duruşma açıldığında, görevlendirilen üyenin inceleme raporu, ilk derece mahkemesinin gerekçeli hükmü ve ilk derece mahkemesinde dinlenilen tanıkların ifadelerini içeren tutanaklar ile keşif tutanakları ve bilirkişi raporu okunmayacak, anlatılacak. Böylece kapsamlı dosyalarda bu belgelerin bütünüyle okunmasının yargılamayı uzatmasının önüne geçilmesi amaçlanacak. 15) İstinaf kanun yoluna yalnız sanık lehine başvurulması halinde yeniden verilen hüküm, önceki hükümle belirlenen cezadan daha ağır olamayacak. 16) Olası hukuka aykırılıkların giderilebilmesi amacıyla bölge adliye mahkemesi ceza dairelerinin kesin nitelikteki kararları aleyhine, bölge adliye mahkemesi cumhuriyet başsavcılığının kararı veren ceza dairesine 30 gün içinde itiraz edilebilecek. 17) Sanık lehine yapılan itirazlarda süre koşulu aranmayacak. Daire, mümkün olan en kısa sürede itirazı inceleyerek yerinde görürse kararını düzeltecek, aksi halde itirazı kesin olarak reddedecek. 18) Cezaların toplanması gerektiğinde bu hususta hüküm verme yetkisi, en fazla cezaya hükmetmiş mahkemeye, bu durumda birden çok mahkeme yetkili ise son hükmü veren mahkemeye ait olacak. Çalışmalarınızda kolaylıklar dilerim, Selam ve saygılarımla…


TÜRK DÜNYASI

Kadim Ortadoğu’da Büyü ve Cincilik Antik Ortadoğu uygarlıkları bir yandan göğü incelemişler, yıldızları, gezegenleri ve göksel olayları kayıt altına almışlar; öte yandan insanı, canlılığı ve yaradılışı düşünmüşler ve her ikisi arasında bir ilişki kurmuşlardır. Kurulan bu ilişkiler onları “kehanet ve büyü” gibi kavramları geliştirmeye itmiştir. Ancak kehanetten farklı olarak büyü; hastalık ve kötülükten korunma amacı içerdiğinden yeraltı dünyası ile de ilişkili görülmüştür. Mezopotamya’da günümüze ulaşan en eski büyü metinleri, yaklaşık 4.400 yıl önce yazılmış Sümerce metinlerdir. Sümerlerin “EN” Akatların ise “ŞİPTUM” dedikleri büyü, hem kadınlar hem erkekler tarafından yapılabiliyordu. Pek çok eski uygarlıkta olduğu gibi kadim Ortadoğu’da da büyü genel olarak “ak ve kara” büyü şeklinde iki başlıkta düşünülmüştü. Kötülük amacıyla yapılan kara büyü, sıklıkla başvurulan bir şey olmasına rağmen Hammurabi gibi krallar tarafından kanunlar ile sınırlandırılmıştı.

4 Bin yıl önce Anadolu’nun ticaret merkezi olan Kayseri Kültepe‘de yapılan kazılarından, kötü cinlere karşı korunmak amacıyla yazılmış tabletler ele geçmiştir. Bu tabletlerden ilginç bir örneği burada seslendirdik. Cécile Michel tarafından yayınlanan söz Ak büyünün belli başlı uygulama alanları ise şun- konusu tablet, muska biçiminde yapılmış olup ayrıca lardı: Cinlerden korunmak, onları kovmak ya da üzerinde ip ile asmak için bir çıkıntısı bulunmaktadır. onların üstesinden gelmek, günahların etkisini yok Mümkün olduğunca seslendirmeye çalışetmek, öngörülen kötü olaylara karşı tedbir almak, tığımız metnin Türkçe çevirisi ise şöyledir: cinsel gücü arttırmak, sevilen birinin sempatisini “O hiddetlidir! O korkunçtur! O tanrıçadır! O ışıl sağlamlaştırmak ve ağlayan çocukları susturmak. ışıl parlaktır! O bir dişi kurttur! O Anum’un kızıdır! Kötü ruhlara ve hastalıklara karşı korunmak ama- O sazlıkların içinde yaşar ve içi onun sığınağıdır. cıyla yapılan büyüler bir dizi büyü metninin arka Çevik genç adamı yakalar; yeni doğmuş çocuğu arkaya okunduğu dinsel bir ayini içeriyordu. Ay- hasta eder. Kuyruğuyla küçük çocuklara sertçe rıca büyücü burada bir otacı görevi üstlenmişti; vurur. Yaşlılara cenin suyu (amniyotik sıvı*) içirir. çeşitli otlar, tütsüler ve merhemler gibi şifa ve- (Bu) büyü benim değil; büyünün beyi Ninkilil’in rici malzemeler büyü metinlerine eşlik ediyordu. büyüsüdür! Ninkarrak onu attı ve onu ben aldım.”

Elektrik, Su, Karbondioksit ve Mikroplar ile “Gıda G eüretimi l eşüphesiz c emodern ğ i nve her günYa pay Gıdası” Üretildi nüfusu genişleyen dünyanın en önemli konu başlıklarından. Üretimin sürekliliğinin korunması, kaynakların verimli bir şekilde kullanımı kadar ciddi bir mesele. Geçtiğimiz yüzyıl kimyasal ilaçlamalardan GDO teknolojisine kadar pek çok tartışmayı yediğimiz patatesle birlikte masamıza taşıdı. Finlandiya’daki Lappeenranta Teknoloji Üniversitesi’nin bilim insanları ise bugün bize yepyeni bir soruyla geliyorlar: Gıda üretimi için tarım ya da hayvancılıktan farklı bir metot olabilir mi?

VTT Araştırma Merkezi ile birlikte yürütülen çalışma sadece elektrik enerjisi ve karbondioksit kullanarak protein sentezlemeyi hedefliyor. Öncelikli olarak hayvan yemi olarak kullanımı planlanan protein üretimi projenin ilerleyen evrelerinde insanlara da besin kaynağı olacak. Projenin en önemli özelliği ise (eğer başarılı olunursa) herhangi bir yenilenebilir enerji kaynağına ulaşabilen herkesin kendi gıdasını kendisinin sentezleyebilecek olması. Basit bir güneş paneli yardımıyla karbondioksiti gıdaya dönüştürmek, özellikle iklim ve coğrafi şartlardan ötürü tarımsal üretimi kısıtlı olan bölgeler için büyük bir avantaj.

Ancak üretim şartlarının geliştirilmesi ve oluşturulan protein karışımının besin değerinin detaylı incelenmesi ile yeni bir gıda üretim metodu dünyada boy gösterebilir.

Peki bu yeni üretim açlığa çare olabilir mi? Burada dikkatli düşünmek gerekiyor. Dünya üzerindeki gıda üretiminin tüm nüfuslara yetersiz olduğunu gösteren bir kayıt bulunmamakta. Ne var ki üretimin bir gıda tekeli tarafından kontrolü ve adaletsiz dağıtımı küresel açlık üzerinde en büyük rolü oynayan faktör. Lappeenranta Teknik Üniversitesi ve VTT’nin NEO-Carbon Energy projesi kapsamında geliştirDoğada rutin olarak gerçekleşen fotosentezin 10 katı dikleri metot dünyadaki gıda üretimi alışkanlıklarında ciddi verimle çalışması hedeflenen sistem şu an kitlesel üredeğişimlere sebep olabilir. Açlığa ne derece çözüm olacağı time uygun değil. Bir gram protein karışımının sentezise uluslararası tekeller ile araya konan mesafeye bağlı… lenmesi eldeki imkanlarla iki haftalık bir süreç almakta.

Dimov, 2 Yıl Daha Manisaspor’da TFF 1. Lig takımlarından Manisaspor, Bulgar defans oyuncusu Daniel Svetoslavov Dimov ile yeniden anlaşmaya vardı. 19 Mayıs Stadyumu Kulüp Yönetim Merkezi’nde Manisaspor Başkanı Abdullah Mergen ile bir araya gelen tecrübeli oyuncu, siyah-beyazlılarla 2 yıllık sözleşme imzaladı. Başkan Abdullah Mergen, imza töreninde yaptığı konuşmada, Dimov’un geçen sezon tecrübesiyle, oyun kalitesiyle kendisini ispatlamış, takıma ciddi katkılar sağlamış bir isim olduğunu ifade ederek, “Dimov’un geçen sezon gösterdiği performansı yeni sezonda da devam ettireceğine inanıyoruz. Kendisiyle yeniden anlaşma sağlayarak defans bölgemizde gücümüzü koruduk. Devam eden bu birliktelik her iki taraf içinde hayırlı olsun” diye konuştu. Daniel Dimov, futbola Manisaspor’da devam edecek olmanın mutluluğunu yaşadığını belirterek, “Manisa şehri benim ve ailemin de yaşamaktan keyif aldığı, mutlu olduğu bir şehir. Manisaspor ise aidi-

yet duygusunu hissettiğim bir kulüp. Yeni sezonda, geçen sezon ortaya koyduğum performansın üstüne çıkarak, takımıma daha faydalı olmayı hedefliyorum. Başkanımız Abdullah Mergen’e ve teknik direktörümüz Sait Karafırtınalar’a bana olan güvenlerinden dolayı teşekkür ediyorum” ifadelerini kullandı.

Yeni Bulgular Işığında Altın Elbiseli Kadın

Doğu Kazakistan Berel Ovası’ndaki bir kurganda, altın ve gümüş eşyalar ile gömülmüş soylu bir kadın cesedi açığa çıkarıldı. Kurganda kadına ayrıca iki at gömüsü eşlik etmekteydi. Altay Dağlarında arkeolojik kazılar yapmakta olan Zeynolla Samaşev kurgan hakkında ayrıntılı bilgiler verdi. Buna göre, kurgan buluntuları MÖ. 3. asıra, yani Saka zamanına aittir. Samaşev’in belirttiğine göre bu ova birkaç defa hırsızlarca soyulmuş…

Tarih Bilimleri doktoru Zeynolla Samaşev’e göre: “MÖ. 3 asırda yaşamış göçerlerin temsilcisi bu kadının baş giyimi özel bir yerde korunmuştur. Üst giyimi, kemer parçaları ve takılar ince bir sanat anlayışının ürünleridir. Kurganın içinde teçhizatlarıyla birlikte gömülü iki at bulunmuştur. Bunlar bizim için çok değerlidir. Göçmenler medeniyetinden bugüne kalan en yüksek değerli yadırgarlar arasındadır diyebiliriz.” Kazakistan’da ilk “Altın Elbiseli Adam” 1970 yılında Esik Ovası‘nda; ikinci Altın Elbiseli Adam ise Atırav bölgesi, Araltöbe Ovası‘nda bulunmuştu. Üçüncüsü de Doğu Kazakistan, Şilik Ovası‘nda bulunmuştur.

Değerli Dostlar, Değerli Konuklar,Çok kıymetli STK Temsilcileri, Çok uzun bir işbirliğinden sonra, Kazanlık Kültür Evinde bir araya gelip hepimizi ilgilendiren çok önemli ve aktüel konuları beraberce müzakere edip, ortak sonuçlarda buluşmak için attığımız bu ortak adım, bir ilk olarak, hem size, hem bize, HEPİMİZE onur verici olduğu kadar aynı zamanda da bir UMUTTUR. Çünkü 1 yıl önce 15 Temmuz’da Türkiye, Türk halkı kendi hikâyesini, kendi efsanesini yazdı. Türk olmaktan kaynaklanarak, bu ilk adımın enerjisini taşıyan sayın dostların OSMAN Bülbül ve Mersedes KONGÜN’e ve burada emeği geçen tüm arkadaşlara kalpten teşekkür ederim.BULTÜRK Genel Başkan’ı ve Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi BGSAM kurucu başkanı olarak, kısa bir sunumla açmak istediğim konuma girmezden önce, bugün 15 Temmuz 2016’da Türkiye’de suya düşürülen ASKERİ DARBE’nin birinci yıldönümüdür. NİYET VE HEDEFLERİNİN anlaşılmasının hem siz hem de biz, yani hepimiz için olağanüstü önemli olduğunu vurguluyorum. Çünkü aynı coğrafyada yaşıyoruz. Aynı kaderi paylaşmak zorundayız. Bunu her zaman iyi algılayan Türki’ye Bulgaristan’da hep dostluk aramış, Bulgaristan’a zeytin dalı uzatmış, sıkışık olduğu her an anlayışlı oluş, hiçbir zaman savaşı aramamıştır. Kader ortaklığımız YENİDÜNYA DÜZENİ KURULMAK istendiği şu dönemde daha yakın bir ortaklık ve işbirliğinden her zamankinden daha fazla ihtiyaç var. Biz bilet satıp, konser salonu dolduran sanatçı değiliz. Devlet adamı da değiliz. Biz hem Bulgar hem de Türk toplumunun en güçlü tabanı yanı sivil toplum örgütleriyiz. Devlet başları saf ve siyaset değiştirmek isteyebilirler. Fakat bunu taban kabul etmezse hiçbir şey yapamazlar. 15 Temmuz’da emperyalizmin en büyük güçleri ve en emin ajanları neden Muaffak olamadılar. Çünkü onları, planlarını ve hainliklerini halk, sivil toplum örgütleri kabul etmedik. Bir halka zorla hiçbir şey dayatılamaz. Olaya şöyle de bakabiliriz. Saf değiştirmesi istenen ülkelerin başında Balkan ülkeleri, Türkiye, Bulgaristan, Makedonya, Karadağ, Arnavutluk ve diğerleri gelir. Türkiye’de denendi olmadı. Yeni Dünya Düzeni için Türkiye ve Bulgaristan, Afganistan ve Ukrayna kadar önemlidir. Çünkü Dünyayı yeniden tasarımlamak isteyen güçler öncelikle Balkanlara çöreklenmeye çalışıyorlar. Karadağ’daki askeri darbe denemesini işitmişsinizdir. Üsküp meclisindeki kilitlenme ortada. Bulgaristan’daki siyasi ortam da durmadan çalkalanıyor. 15 Temmuz’da Türkiye’de yapılan askeri darbe denemesi, bir FETO olayı olarak yansıdı. Aslında uluslararası kıyasıya rekabet ve düşmanlığın ortalığa saçılmasıdır. Olay bitmiş değildir. FETO Türkiye’de kuruldu. Pensilvanya’dan (NATO) idare ediliyor. Amerikan korumasında bulunuyor. Arkasında Merkezi Haber alma Teşkilatı CİA var. Bu olay iki başlıdır. Para merkezi ise Londra’da bulunur. “Ortak Akılla” hareket ettiler. FETÖ’nun Balkanlar politikası Londra’dan idare ediliyor. Artık kesin söyleyebiliriz, başarısız darbeyle FETÖ söndü. Gücünü Türkiye’den alıyordu. Tahminlere göre, son çırpıntıları 2020’de sönecektir. Şu da önemlidir: Washington 15 Temmuz trajedisiyle Türkiye’yi kaybetti. Hem FETÖ, hem de ABD gitti. Türkiye ABD rotasından çıktı. Şimdi sorun FETÖ’nun Balkanlarda Kosova, Makedonya, Arnavutluk’tan sökülüp atılmasındadır. Bu bakıma Bulgaristan FETO ajanlarından bazılarını iade ederek önemli adım attı. Türkiye yanında yer aldı. Zor gün dostluğunu kanıtladı. ABD, 15 Temmuz saldırına bugün de devam ediyor. Yanına Suriye’de YPG’yi aldı. Yeni ordu kurdu. Suriye’de devlet içinde devlet oluşturuyor. Onları silahlandırıyor, asker eğitiyor, yeni terör ordusunu, bölgenin en güçlü ordusu haline getirmek istiyor. Askeri darbeler en büyük terör olaylarıdır. Türkiye bunu 1960’ta, 1972 ve 1980’de yaşadı. Yaralar hala sızlıyor. Özellikle belirtmek isterim. 15 Temmuz darbe denemesi, Türkiye için olduğu kadar, Bulgaristan için de kader belirleyicidir. Bunu kimseyi korkutmak için söylemiyorum. Biz komşuyuz… Komşu komşunun tuzuna, külüne muhtaçtır. Sizlere, televizyonda izlediklerinizi, radyolardan dinlediklerinizi ya da gazetelerde, kitaplarda okuduklarınızı anlatmak istemiyorum. Hepiniz işitmişinizdir, seçimle işbaşına gelen, Bulgar halkının dostu Sayın Devlet Başkanımız Recep Tayyip Erdoğan öldürülmek istendi. Ankara’da Türkiye Büyük Millet Meclisi bombalandı. HALKIMIZIN üzerine bombalar atıldı. Biz bombalandık. 249 ölü, 2 500’den civarında yaralı var. Önemli komutanlar, aydınlar, kahramanlar, sıradan vatandaşlar şehit oldular. Bu darbe denemesi, Türkiye’de ve daha 100’den fazla ülkede örgütlenmiştir. Lideri “Feytullah Gülen” (NATO), bir vatan haini, vatanına, İslam’a ihanet etmiş, devlet yönetimine göz dikmiş, ruhunu satmış bir kişidir.Olay, ibret verici olduğu kadar, utanç vericidir. Utanç vericidir, çünkü geçen yüzyılın daha 60’lı70’li yıllarından başlayarak Türkiye Cumhuriyeti diyanet ve eğitim sisteminden devlete sızıp 21. Yüzyılda artık askeri okul ve akademilerden, hukuk fakültelerinden, tıp fakültelerinden çıkan kadrolarla DEVLET İÇİNDE DEVLET yani PARALEL DEVLET kurmayı (NATO-Destekli)başarmışlardır. Bunun bir NATO ülkesi içinde olması ayrı bir konu ve çok düşündürücüdür. DEVLET İÇİNDE DEVLET anlamı, devletten ve toplumdan beslenen, ama kendi bildiği gibi hareket eden ve ana bünyeyi kemirerek bitiren bir tümördür. Kendi kodu, telefon irtibat ve yönetim sistemi, bilgi toplama ağı, çocuklara doğduğu gün pençe atan, imamları, profesör ve generalleri olan bir gizli kuruluştur bu. Biz, bunu, Türkiye’de yaşadık. Yıllardan beri darbe hazırlığı görmüşler. Adalet sistemini ve savcılığı felce uğratabilmişlerdi. Genel Kurmay Başkanını yargılayacak kadar güçlenmişlerdi. Dişlerini birkaç defa gösterdiler. PKK ile mücadeleyi yokuşa sürdüler. Teröre ortam yaratanlar, hep onlardır. HEDEFLERİNDE, Türkiye devletini yıkmak, Türkiye’yi parçalamak, parlamenter demokrasi ortadan kaldırmak, güçler ayrılığını kaldırmak, adalet sistemini istedikleri gibi işletmek, yabancıların diktatörlüğüne kapı açmak, aklını yemiş sapıkların Sultanlığına bayrak dikmekti. Ancak o zaman Türkiye onların yörüngesine girmiş olacaktı. Türk toplumu bütün dünyanın gözü önünde kahramanca direnerek demokrasisine ve kendi seçtiği Liderine ölümüne sahp çıktı. 80 milyonluk Türkiye’nin neden tökezlediği, neden beklenen büyük atılımları yapamadığı birden bire ortaya çıktı. İçinden çökertiliyordu. Türkiye’nin modern endüstrisi, modern silahlarla donanmış olması işlerine gelmiyordu. Şimdi TV’nin kendi füze savunma sistemi geliştirmesinden endişelendiler. Türkiye’nin Katar ve Somali’deki askeri birlikleri uykularını kaçırıyor. ARAÇLARI: Türkiye’yi içinden çökertmekti. Bu bir askeri darbeydi. Türkiye’yi kendi uçak, helikopter, tank ve toplarıyla çökertme denemesiydi. 17. Türkiye Cumhuriyeti’nin en sadık, en onurlu, en gözde, en zeki kadrolarını yok edip yerlerine FETO-

3

Rafet ULUTÜRK Bulgaristan’da 15 Temmuzu Andık

okullarında yetiştikleri geri zekâlıları kendi uşaklarını atamaktı. Bu iş için 100 milyar US Dolar ayırmışlardı. 2015’te “GEZİ” olaylarında Türkiye halkını 20 milyar US Dolar zarara soktular. 15 Temmuzda bu zarar çok daha büyük oldu. Ölüler, yaralılar, yıkım! Vatansız kalma! Devletsiz kalma! Yaşanan bir travmadır. Söz konusu olan anavatanımız, Türkiye ve Türklüğümüzdü… ÖRGÜT MERKEZİ VE SİSTEMİ: ABD Kardeşlerim bütün bunların dışardan örgütlendiği, tuzakların dışarda kurulduğu gün gibi ortadadır. Emperyalist devletlerarası çelişkilere kurban gidiyorduk İşte şurada, 250 km güneyde DÜNYANIN EN BÜYÜK UÇAK HAVAALANLARINDAN BİRİ kuruluyor. Darbeci FETO-cular, Almanlara “başarılı olursak inşaatı durdururuz” vaadinde bulunmuşlardı. Akçay’da atom elektrik santrali kurdurmayacaklardı. Trans Avrupa-Asya “İpek Yolu” demiryolu hattını Kafkaslarda durduracaklardı. Para babalarının planlarına uyup Irak ve Suriye devletlerinin yıkılmasına üs olacaktık. Türkiye, “komşularımın devlet bütünlüğünden yanayım” deyince YPG-ordusu yarattılar. FETO-cuların Bulgaristan ile Türkiye dostluk ve işbirliğini, ortak projeler gerçekleştirmesini, Balkanlarda barış ve güvenlik olmasını istemediğinden eminim. Yıllarca Bulgaristan’da çalıştılar. Siz Bulgaristan Müslümanlarını Bakanlar Kurulu ve Cumhurbaşkanlığı katında temsil etmeye çalıştıklarını, Baş Müftülük içinde ve imam hatip okullarına ve Sofya İslam Enstitüsüne kendi adamlarını monte ederek Bulgaristan Türk Kimliğine ve kurumlarımıza ölümcül darbe indirme peşindeydiler. Bizim 1989 Mayıs ayaklanmamız onları çok etkilemişti. Karşılarına iplerini istedikleri gibi çekemedikleri Türk kimliğine sahip bir etnik azınlık belirmişti. HÖH partinin belirmesi çok derin ve uzun hedefli bir plandı. Türk kimliğine sahip olmamız, bilinçlenmemiz, huzur içinde yaşamamız, Bulgarlarla hoşgörülü geçinmemiz işlerine gelmiyordu. Ezilmiş, cahil-uşak, kimliksiz ve sürünen, el açan bir etnik azınlıktan ihtiyaçları vardı. Aynı zamanda, Ahmet Doğan Osman Oktay’ın deyimi ile FETÖ-eğitim sistemiyle 1994’te anlaşma imzalayarak, 1 500 civarında gencimizi geri dönmemek üzere sözde “okumaya” gönderildi ve hak ve özgürlük davamızın geleceğini bilinçli olarak hançerlediler. Kadro kaynaklarımızı çökerttiler. Aydınlanma, bilinçlenme ve Türk kimliğimize darbe vurdular. Bugünkü durum ortadadır. Lütfi Mestan da aynı hedeflere hizmet ediyor. Sofya parlamentosunda 18 yıl Eğitim komisyonunda üye ve başkan görevinde bulunan Mestan iki Türk öğrenci okutmadı. Ayrıca 17 yıldan beri ülkemizde Türkçe kitap basılmadı. Kazanlık kültür derneğinin Menderes abi başta olmak üzere Osman abinin yaptığını yapmadılar. Halktan koptular. Ana dilimizin yasaklanmasına seyirci kaldılar. Bu sayfayı artık kapatmak istiyoruz. Son seçimde DOST’A OY VERİLMESİN diyen Türkiye’de STK’lardan sadece BULTÜRK’tür. Tutumumuz esaslıdır. İzlenen yanlış siyaset Bulgaristan toplumunu çökertiyor. Bulgar ulusu ile etnik, dil, din azınlıkları birbirine düşmüş. Milliyetçilerin ideoloğu, AB milletvekili Pazar sabahı “NOVA” TV’de “iç savaştan” söz etti. Asenovgrat olayları memnuniyetsizlik tusunami yaratıyor. Bunu körükleyen güçler Bulgar FETO-cuları, emperyalizm uşakları, ücretli ajanlar, hak düşmanlarıdır. Bu aşırı milliyetçiliğin, ırkçılığın ve faşizmin karşısındayız. Değerli arkadaşlar, Biz, BULTÜRK olarak, Cumhurbaşkanımız Sayın Erdoğan’ın çağrısına uyarak, 15 Temmuz’dan başlayarak, her akşam BULTÜRK bayrağı altında gece nöbeti verdik. Yeni Türk ruhunun oluştuğu “Yenikapı” mitingindeydik ve binlerce bayrağın dalgalanmasında hazır bulunduk. Yeni Türk ruhu, bütün Türklüğün, Türk dünyasının birleşmesi, tüm komşu ve dostlarla yan yana ve yardımlaşarak, batış içinde, karşılıklı saygıya dayanan, işbirliği yaparak yaşamak anlamındadır. Eski kıta Avrupa Birliği kurdu, fakat Avrupa Birliği ruhunu oluşturamadı. Türkiye’yi üye almaktan çekiniyorsa, 80 milyonluk Türkiye’yi eritemeyeceği, Türkiye’nin büyüklüğü ve otoritesi gölgesinde kalacağı, Türkiye’yi bir sömürge haline getiremeyeceği içindir. Etkinliklerimizin fotolarını dağıttığımız el kitabında bulabilirsiniz. FETÖ-katillerinin darbeyle devirmek istedikleri “Büyük Türkiye” dir. Bölgemizin büyük devleti BÜYÜK TÜRKİYE’DİR. Ve KÜRESEL GÜÇLER ARASINDA ŞEREFLİ YERİNİ ALIYOR. Alacaktır. 20 BÜYÜKLERİN Hamburg dönem toplantısı buna kanıttır. Türkiye bağımsız politika örneği veriyor. Bulgaristan’ın modern Türkiye gibi bir komşusu olması büyük bir şanstır. Asya ve Afrika gaz boru hatlarının Türkiye üzerinden geçmesi Bulgaristan için olağanüstü büyük potansiyel gizliyor. Ortak devasa projeler kapı çalıyor. Biz hepimiz bunları görebileceğiz. Türkiye olmadan Avrupa Birliği bunalımlarını aşamayacaktır. AB, 28 devlet olarak Türkiye ile imzaladığı sözleşmelere uymak ve bunları gerçekleştirmek zorundadır. Sayın dostlar, Darbeciler başarılı olsaydı, Türkiye Cumhuriyeti, anavatanımız, Atatürk Türkiye’si, Türk ülküsü,” yok olacaktı. 16. Türk devleti yıkılacak, artık bir gerçek olan 17. Türk devletine büğemeyecekti. Dünyaya örnek olamayacaktı. 26 Nisan’da genel parlamento seçimleri yapılamayacak, Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Devlet Başkanlığı sistemi kurulamayacak, parlamenter kriz aşılamayacak ve Türkiye Cumhuriyeti bir çöküş dönemine girmiş olacaktı. 7 Haziran 2015’ten sonra Türkiye meclisinden hükümet çıkmadığı ayları hatırlarsınız. Bunu 5 ay önce Bulgaristan da yaşamadı mı? Üsküp meclisindeki kavga gürültünün nedeni bu değil miydi? Balkanları felce uğratmak, hükümet kuramamak! İstiyorlar. Türkiye yeni bir örnek üretti. Sayın Recep Tayyip Erdoğan şahsında devletin en üst makamı bakanları, bakan yardımcılarını, Genel Müdürleri meclis bunalımlarından asla etkilenmeden, kendisi gösterebiliyor. Anayasa değişti. Büyük Türkiye Devlet BAHÇELİ’nin de katkıları ile yasallaştı. Halk yeni boyutlu demokrasiye taşındı. Darbeciler hak ettiklerini buldu. Son söz yargınındır. devletinin kuruluşuna oyumuzla, bayrağımızla, ruhumuzla katkıda bulunduğumuz Türklük davasına er olma şerefi bize düştü. Sizinle beraber olmak benim ve arkadaşlarım için bir şerefti. Yeni buluşmalarda beraber olmak umuduyla! Teşekkür ederim.

Sfgn


4

KÜLTÜR-SANAT

Neriman E. KALYONCUOĞLU

Bulgaristan Monarşiye

başyapıt Başevo Köyünde Geleneksel Mevlit Yapıldı Seksen yaşında bir Son yıllarda Sabahattin

Dönebilir mi?

Hayaller ustası 80 yaşında Bulgar Çarı Simeon Sakskoburggotski 80 yaşını doldurdu. Bulgar tacını giymiş 3. Kişi olan bu şahsiyetin hayatının değerlendirme çizgisini çekme vakti geldi. İsmi Simeon Sakskoburggotski, Kadet Rilski, II. Simeon ve Simeon Borisov vs olan bu şahsiyet 16 Hazitan 2017’de 80 yaşını doldurmuş olsa da, dünyanın görüp göreceği monarşi temsilcileri arasında en gizemlisi olarak kaldı. O, doğum günü kutlamasını Sofya’da “Aleksandır Nevski kilisesinde ve vaktıyla dedesi Çar Ferdinand’ın kullandığı Varna “Evsinovgrad” şatosunda yaptı. Avrupa krallıklarından seçkinler ve Bulgar monarşi sevdalılarının hepsi bir araya toplandı ve Bulgar Çarı önünde baş eğip elini öptüler. Bu törenler aynı zamanda haşmetlinin Bulgaristan Topraklarında hükmettiği ve daha sonraki yılların hülasasını çıkarmak için de iyi bir fırsat oldu. Çünkü bu şahıs etrafındaki sorular yanıtlardan defalarca çoktur. Biz bu soruların yanıtlarını bulamayız, fakat bu memlekette yaşamaya devam ettikçe, haşmetliyi yakından tanımak hakkımızdır. 80’nini doldurunca Simeon Sakskoburggotski, altından çekilip hala alınmayan Bulgar tahtına, haklı olarak ve mantık gereği bir daha hevesini ifade edip el uzatıyor. Bu konuda yapılan halk oylaması (referandum) o zamanlar yürürlükte olan Tırnova Anayasına göre, Bulgaristan istila edilmiş olduğundan, komünistlerin istediğinin istedikleri gibi yaptığından ve özgürlüklerden mahrum edilmiş bir ülkede Bulgar toplumu iradesini serbestçe ifade etme hakkını kullanabilecek durumda olmadığından dolayı geçerli sayılamaz. O günden başlayarak, çok uzak bir yerlerde yaşasa da, Simeon Sakskoburgotski Bulgar toplumunda bir faktör olma durumunu asla yitirmemiştir. Onun taç hakkını tanıyan Bulgar mültecileri arkasında olup onun Çar olmasının Anayasal bir hakkı olduğundan hiç birisinde bir gram şüphe yoktur. Gerçek şu ki, reşit yaşta olmadığından dolayı Naipler Konseyi onun görevlerini görmüş olsa da, o 1943 – 1946 yılları arasında Bulgar Çarıydı, devlet erkince yapılması gerekenlerin hepsi Bulgar Çarı adına yapılmış, komünistlerin kestiği idam cezalarını o imzalamış, tüm dünya devletlerine savaşı o ilan etmiş, toplama kampları onun emriyle kurulmuş ve hatta Halk Mahkemesi kararlarını da o imzalamıştır. Diyecek bir şey kalmadı. Tarih!?… Öyle ki, Tahta yeniden oturma arzusunu dile getirdikten sonra Simeon Sakskoburggotski ileri adım atmadı. Yıllarca Avrupa monarşi ortamlarında dolaştı, alış verişlerde bulundu, Bulgar sanatçılarının dış ülkelerde verdikleri konserleri, açtıkları sanat galerilerini gördü, Bulgaristan’la yakından ilgilendi, hiçbir konuda bir gram siyasi görüş beyan etmeden dolaştı durdu… Onu tanıyan Bulgar siyasi mültecilerinin ortak görüşü şudur: “O bir Çardır ve çelişkili durumlarda taraf olması doğru olmaz!” Onlar kendilerine göre haklılar, bir de şu var, Bulgaristan’da da büyük sayıda vatandaş kendisine inandı. Birçokları “Ah, Çar bir dönse de hepsinden hesap sorsa, hak ettiklerini çektirse” demediler mi. Siz de işitmiş olmalısınız. O 50 yılda Çar hakkında çok konuşuldu da, benim de Kırcaali’de kaldığım 1980’lerde işittiğim şöyle bir fısıltı vardı. Bütün bu yıllarda yani yarım asır boyunca komünist hükumet Semeon Sakskoburggotski’ye yüklü bir para ödemiştir. Ne yazık ki, 80 yaşındaki Çar ve 2 yılda bir değişen Bulgar hükumetleri bu konuda susuyorlar. Sonra 1989 geldi. Todor Jivkov diktatörlüğü yıkıldı. Demokratik Güçler Birliği (CDC) Hak ve Özgürlükler Hareketi (DPS) birlikte siyasi sahneye çıktı. Bulgarlar bir kurtarıcı olarak Semeon’dan da sık sık söz etmeye ve hayal kurmaya başladılar. Birçok monarşi partisi kuruldu. Hepsinin programında şunları okumam mümkündür: “Tırnovo Anayasası yürürlüğe konsun ve II. Semeon Bulgaristan’a geri dönsün!” Bulgarların kafasında, eski “görkemli yıllar”, haksız duruma düşürülen, çekip ezilen vatandaşların haklarını sağlayacak ve adalet getirecek kurtarıcı siması oluşmaya başladı. Hatırlayacağınız üzere, bunların olmasını istemeyenler, 1992 Anayasa maddelerine, yeni Bulgar devlet başkanı adayı için 5 yıl Bulgaristan’da yaşamış olması hususunu eklediler ki, amaçlarında Semeon’un yolunu kesmek vardı. Bunu yapanların başında, öteden beri monarşi düşmanlıklarıyla ünlü Bulgaristan Sosyalistleri vardı. Onlar 1908’de Bulgaristan’ın çarlık yerine Halk Cumhuriyeti olmasını istemişler, Semeon’un babası III. Boris’i öldürmek için 1923’te Sofya’da “Ts. Nedelya” kilisesinin kubbesini havaya uçurmuşlar, ayaklanmışlar, silahlı partizan mücadelesi vermişler vb. Ne var ki, 1995 yılından beri Bulgaristan’da Çar Semeon’un ülkeye geri dönmesi konusu çok konuşulmaya başlandı. “Üst akıl” önce hademe rolü gören DPS-HÖH Başkanı Ahmet Doğan ile bir başka istihbarat ajanı olan DPS milletvekili İvan Palçev’i Madrid’de gönderildiler ve Çar Simyon’a ilk “aman dön” daveti sunuldu. BSP lideri Jan Videnov iktidarı zamanında yaşadığımız iflas günlerinde II.Semeon’un dönmesine denize düşenin yılana sarılanlar gibi bakmaya başlamıştık. Kültür ve sanat dallarından 101 bilinen isim imza toplayarak “ama dön artık” daveti göndermişti. Fakat yine 1995 yılı ortalarında ansızın bir şey oldu ve davetiye gönderme furyası ansızın kesildi.

Ardino’nun Başevo (Hallar) köyünde yapılan geleneksel sağlık ve bereket mevlidine köy ve yöre halkından başka, Türkiye ve Batı Avrupa ülkelerinden gelen yaklaşık 1000 kişi katıldı. Bu yıl 15’incisi düzenlenen mevlit programında eski Başmüftü Fikri Sali başta olmak üzere yerli imamlar tarafından Kur’an-ı Kerim tilaveti sunuldu, Mevlid-i Şerif okundu ve topluca yağmur duası

yapıldı. Yerli aşçı ustaları Şaban Hüseyin ile Kasim Feyzullah’ın hazırladığı dana etiyle kaynatılmış buğdaydan yapılan 20 kazan keşkek halka ikram edildi, kazanlarda kalan keşkek ise evde kalanlara gönderildi. Kurbanlık hayvan Bursa’da ikamet eden Firdes Beysim tarafından bağışlandı. Lüleburgaz’da ikamet eden Ramadan ve İsmail Ömer kardeşler ise ekmek ve ayran sağladılar.

Yabılkovets Köyünde Sağlık ve Bereket Mevlidi

Ardino’nun (Eğridere) Yabılkovets (Elmalı) köyünde düzenlenen geleneksel sağlık ve bereket mevlidine civar köylerden de katılanlarla beraber yüzlerce Müslüman iştirak etti. Dini merasim köy camisinde gerçekleşti. Mevlitte konuklar arasında Ardino Belediye Meclis Başkanı Sezgin Bayram, Belediye Genel Sekreteri Müh. Kemal Aliev, eski Kırcaali Kamu Denetçisi Hakif Emin, Yabılkovets Köy Şenliği Organizasyon Komitesi Başkanı Hikmet Akbulut ve köy muhtarları hazır bulundular. Dini merasim, Yabılkovets köyü muhtarlığı, cami encümenliği ve yerli halkın ve göçmenlerin mali desteği ile organize edildi.

Diriliş Ertuğrul 3.DirilişSezon Aslıhan Ertuğrul dizisinde Aslıhan karakterin Gül-

sim İlhan Ali hayat verecektir. Aslıhan; Candar Beyin kızıdır. Kardeşi Ural’a hiç benzemeyen mert ve asil bir kızdır. Eline aldığı işi layıkı ile yapar ve halka hakkaniyetli davranmayı çok sever. Abisi Ural’ın oynadığı oyunların farkındadır. 1993 Bulgaristan doğumlu Terazi burcu 54 kilo 1.76 cm boyunda olan güzel oyuncu 2010 yılında Bulgaristan’da ford Model seçilmiş. Bulgaristan’dan gelen bir ailenin kızı. Dil: İyi derecede Japonca konuşabiliyor. Güzel oyuncu televizyon ekranlarına TRT’de 2012 yılında yayınlanan “Son Yaz Bankanlar” dizisinde, 2015 yılında yayımlanan “Seddülbahir 32 saat” adlı dizide hemşire rolünde, 2016 yılında “Hanım Koylü” Dizisinde rol almıştır. Gülsim İlhan Ali’nin iki kardeşi vardır. Kendisinden büyük ablası ve kendisinde küçük erkek kardeşi vardır. Yani ailenin iki numaralı çocuğudur. İstanbul’da Sinama ve Tiyatro alanında eğitim almıştır. Güzel oyunda bu sene adından çokça bahsettirecek.

4. Balkan Oyunları Güreş Şampiyonası Sona Erdi

Ali’nin adı hep ‘Kürk Mantolu Madonna’ ile beraber anılıyor olsa da büyük ustanın bir diğer başyapıtı şüphesiz ‘Kuyucaklı Yusuf’tur. Sabahattin Ali’nin hapishane yıllarında filizlenen, ilk yayımlandığında yasaklanan romanı ‘Kuyucaklı Yusuf’ 80. yıl özel baskısıyla yeniden karşımızda. Sabahattin Ali 1907 yılında Gümülcine’de doğdu. İstanbul Muallim Mektebi’ni bitirdikten sonra öğretmenliğe başladı. 1928 yılında bakanlık tarafından dil eğitimi için Almanya’ya gönderildi. Etnik milliyetçiliğin yükselişte olduğu Almanya’da bir hümanist olarak barınması zordu. Kısa bir süre sonra, sudan bir sebeple okuldan atılarak memlekete döndü. Sabiha ve Zekeriya Sertel çiftinin çıkardığı, Nâzım Hikmet’in de yazılarına kucak açan ‘Resimli Ay’ dergisine gitti. Bir öyküsünü Nâzım Hikmet’in masasına bıraktı. Ünlü şair hikâyeyi okuduğunda Sabahattin Ali’deki cevheri keşfedecekti... 1930’da Aydın’da Almanca öğretmenliği yapmaya başlayan Sabahattin Ali, düşüncelerini söylemekten çekinmediği için komünizm propagandası yapmakla suçlandı. Beraat edene kadar üç ay Aydın Hapishanesi’nde kaldı. Hapishanede dinlediği hikâyeler ‘Kuyucaklı Yusuf’un filizlenmesini sağlayacaktı. 1931’de yine öğretmen olarak Konya’ya gönderildi. Konya’da tarihçi Cemal Kutay ‘Yeni Anadolu’ gazetesini çıkarıyordu. ‘Kuyucaklı Yusuf’un ilk tefrikası ertesi yıl bu gazetede yayımlandı. Sabahattin Ali, Cemal Kutay’dan parasını alamayınca tefrikayı bıraktı. Aynı sene, ‘Gazi Mustafa Kemal Paşa’ya hakaret’ suçundan yargılandı. Bir sene hapis cezasına çarptırılan yazar, Konya Hapishanesi’ne sevk edildi. 1933’ün mayıs ayında Sinop Hapishanesi’ne nakledildi, kasım ayında çıkan afla serbest kaldı. 1936 yılının sonuna doğru ‘Kuyucaklı Yusuf’u tamamladı. Kitap, ‘Tan’ gazetesinde ilk defa eksiksiz olarak tefrika edildi. 1937’de Yeni Kitapçı Yayınevi tarafından roman olarak basılır basılmaz mahkeme kararıyla toplatıldı. Sabahattin Ali, bir hafta önce doğan kızı Filiz’i doya doya sevemeden 7 Ekim 1937’de ‘halkı aile hayatı ve askerlikten soğutmak’ suçundan yargılandı. Bilirkişi raporları lehineydi. Böylece hem Sabahattin Ali hem de ‘Kuyucaklı Yusuf’ beraat etmiş oldu.

Bulgaristan’daki tüm yerleşim yerlerinde ücretsiz internet erişimi sağlanabilir

Avrupa Birliği (AB) Konseyi ve Avrupa Komisyonu’nun WiFi4EU inisiyatifi kapsamında Bulgaristan’daki tüm yerleşim yerlerinin sakinlerine kamu yerlerin.de ücretsiz internet erişimi sağlanabilir Ulaştırma, Bilgi Teknolojileri ve Haberleşme Bakanlığından yapılan açıklamada, belediyelerin bakanlığın internet sitesi üzerinden başvuruda bulunabileceği programda AB vatandaşlarına dünya internet ağına ücretsiz kablosuz eri.şim hizmeti sağlanması öngörülüyor Maliyeti 20 bin avroyu aşmayan tüm projeler tamamen AB tarafından finanse edilecektir, bakanlık ise inisiyatifi popülarize etmek için belediye başkanlarına .yönelik bilgi kampanyasına başlayacak

Yalova Balkan Göçmenleri Kültür ve Dayanışma Derneği, Yalova Belediyesi ve Yalova Gençlik Hizmetleri ve Spor İl Müdürlüğü’nün ortaklaşa düzenlediği 4. Balkan Spor Oyunları Güreş Turnuvası sona erdi. Yalova’nın yanı sıra Makedonya, Moldova, Kosova ve Bulgaristan’dan olmak üzere 110 sporcu mindere çıktı. 2 gün süren turnuvanın son gününü Yalova Belediye Başkanı Vefa Salman, Taşköprü Belediye Başkanı Nedret Gülen, Gençlik Hizmetleri ve Spor İl Müdürü Metin Kaplan, Yalova Bal-Göç Genel Başkanı Lütfi Özgür’de takip etti. Yalova BalGöç Genel Başkanı Lütfi Özgür, “Kökenlerimizin aynı olduğu bu coğrafyada, sporun birleştirici ve barışçıl ruhundan faydalanarak kültürler arası etkileşimin bir arada olmasını sağlıyoruz. Ata sporumuzu yaşatmak istiyoruz. Buraya gelen konuk ekiplerimiz hem akrabalarıyla hasret giderdi hem de ülkemizi ya-

kından görme fırsatı buldu. Bal-Göç Derneği olarak şimdiye kadar olduğu gibi bundan sonra da kültürümüzü yaşatmak ve kültürler arası diyaloğa katkı sunmak için çalışmalarımızı sürdüreceğiz” dedi. Müsabakaların ardından 30 kiloda Moldova’dan Dmitri Karastoyanov, 32 kilo’da Bulgaristan Aydos’tan Ahmet Muttalip, 35 kiloda Bulgaristan Loznitsa’dan Doğan Levent, 38 kiloda Bulgaristan Veliko Tırnovo’dan Deniz Naim, 42 kiloda Moldova’dan Sergey Karastoyanov, 47 kiloda Bulgaristan Ruen’den Erhan Adem, 53 kiloda Makedonya’dan Stefan Dimitrov, 59 kiloda Paisievo’dan Gürses Kamil, 66 kiloda Bulgaristan Veliko Tırnovo’dan Georgi Hristov, 73 kiloda Bulgaristan Ezerçe’den Hasan Eskici, 85 kiloda Bulgaristan Razgrad’tan Mestan Halil ve 100 kiloda Bulgaristan Ruen’den birinci oldu. Sporculara ödüllerini ise Müdür Kaplan ve Başkan Özgür takdim etti.

Ulaştırma, Bilgi Teknolojileri ve Haberleşme Bakanlığı, ülke çapındaki tüm belediye başkanlarını AB Konseyi ve Avrupa Komisyonu’nun WiFi4EU (ücretsiz kablosuz internet erişimi) inisiyatifine ilişkin düzenlenen ilk bilgilendirme gününe davet ediyor. Bilgilendirme Günü kapsamında “Tek Bilgi Noktası” CBS Tabanlı Elektronik Platformu Kurulması” projesinin tanıtımı yapılacak. Ulaştırma Bakanlığı tarafından gerçekleştirilen bu proje İyi Yönetim Operasyonel Programınca desteklenmektedir. Proje çerçevesinde mevcut ve planlanan telekomünikasyon altyapısına ve minimum sermaye giderleriyle elektronik haberleşme şebekeleri inşa edilmesi imkanlarına ilişkin elekt.ronik sicil kayıt sistemi oluşturulacak


EKONOMİ - BİLİM

50 Yıl İçinde Başımıza Gelecekler Türkiye Bulgaristan Arası Turizm Güzergahı Teknolojik gelişmelerin hızı katlanarak artıyor; önümüzdeki 50 yıl ise

aklımızı başımızdan alacak. Nesneler akıllanacak, insan beyni kontrol edilecek, sağlık alanında devrim niteliğinde gelişmeler yaşanacak. Bir de uzaylılarla tanışacağız. “Yok daha neler!” diyorsanız; buyrun, buradan bakalım:

1. Biri mi? Bini bizi gözetliyor!

Gittikçe daha akllı ve küçük ebatlarda araçlar üreten teknoloji, 50 yıl içinde gözetleme cihazlarını ateş böceği boyutlarını indirip, bu robotçukların etrafta gezinmelerini sağlayacak. Her yerde mini mini uçuşan güvenlik kameraları ile bütün gözler üzerimizde olacak.

2. Anılar bir ömür boyu sürecek!

Depolama aygıtları sayesinde sadece fotoğraflarımızı değil anılarımızı da saklayabileceğiz. Bu sürücüler hayat boyu yanımızda olacak ve geçmişi, istediğimiz anda yeniden yaşayabilmemizi sağlayacak. En fazla 50 yıl içinde!

3. Yeni bir organa mı ihtiyacınız var?

Daha basit bir grip salgınına çözüm bulamıyor olmamız, bize özel organ üretilemeyecek anlamına gelmiyor. 3D bio yazıcıları ise halihazırda üretime başladı bile. 5 yıl içinde damar ve arterler, 10 yıl içinde de kalp ve karaciğer gibi karmaşık organların üretimi tamamen yapılabilir olacak.

4. Yiyebildiğin kadar ye!

10 yıl içinde üretilecek bir ilaç ile diyet, obezite ve şişmanlık kelimeleri sözlüğümüzden siliniyor. Yiyoruz ve şişmanlamıyoruz. Dahası; bilim adamları obeziteyi engelleyen yeni bir gen geliştiriyor. Üstelik, bu gen bilim adamlarının değiştirmek istediği 23.000 genden sadece bir tanesi. Hoş, yiyip de kilo almamayı bulana kadar ihtiyaçtan fazlasını tüketmeyi engelleselerdi sanki dünyanın daha hayrına olurdu.

5. Ve teknoloji dolaşım sistemimizde!

Akıllı cihazlar daha da küçülüp, giyilebilir olmanın yanı sıra, kanımızda gezebilir olacak. Takvimler 2030’u gösterirken; kan hücresi büyüklüğünde robotik cihazlar dolaşım sistemimizde yer alabilecek, kablosuz ağlar aracılığıyla da iletişim kurabilecekler.

6. Biyonik eller

Belki sizin için değil ama ihtiyacı olan insanlar için mükemmel bir buluş! Ameliyat gerektirmeden. takılan bu biyonik el, beyin dalgalarıyla kontrol ediliyor. Yaklaşık olarak sağlıklı bir elin yapabildiği her şeyi yapabiliyor. 10 yıla kalmaz, satışta.

7. “Bulut» sadece bir data saklayıcı olmayacak!

Ve Jetgiller gerçek olur. Akıllanan «bulut»lar, analiz ve içerik danışmanlığı hizmeti verecek. Misal, haftalık menümüzü tasarlayacak, sağlığımız. için tavsiyeler verecek, hedeflerimizi belirleyecek

8. Aklını okurum senin!

«Ne düşündüğünü biliyorum» «Tabii tabii!» diyalogları son bulacak. Bilim adamları insan beynini okuyan makineler için çok uzun yıllardır çalışıyor. ama Berkeley Üniversitesi gerçek bir adım atmış durumda. Beyin dalgalarının kodunun çözülmesi, özellikle nörolojik bir çok hastalığın da çözümü olacak.

9. Ve NASA açıkladı: 20 yıl içinde uzaylıların yaşamını keşfedeceğiz.

Var mı, yok mu, olsalar da bizi alsalar, keşke herkes E.T. gibi olsa diyerek geçirdiğimiz yıllar nihayetine eriyor. NASA’nın geliştirdiği ve 350.000 mil öteyi görebileceğimiz teleskop ile evrene bakıp, «İşte şurada dünya benzeri bir gezegen daha var» diyeceğimiz ve uzaydaki hayatı gözlemleyebileceğimiz zaman ise 2018 yılı. Vücudumuzda yeni organlar geliştirebileceğiz

10. Önümüzdeki yıllar içinde insanlar kaybettiği bir organı yeniden kazanabilecek.

Şu anda bazı hayvanlar da vücutlarında kaybettikleri parçaları yeniden geliştirebiliyorlar. Bilimadamları organların, kol ve bacakların gelişmesini sağlayan genetik kodların hücrelerin içinde bulunduğunu söylüyor. Bazı bilimadamları ise bu temel büyüme kodunun insanların anne karnındaki gelişmesinden sonra hiç kaybolmadığını savunuyorlar. 11. Hidrojen yakıtlarla çalışan araçlar çoğalacak Son birkaç yılda “fuel cell” (yakıt pili) teknolojisi ile çalışan modeller çıkarılmış olsa da hidrojen hibrid araçlar pazara hakim olacak. 12. Denizin altına ya da uzaya seyahat normal olacak Artık uzaya gidip gelmeler o kadar yoğunlaşacak ki, insanlar Yılbaşı ve diğer tatil günlerinde uzay turlarına katılacaklar. Özel teknolojik araçlarla denizin dibine ziyaretler de mümkün olacak. 13. Elektronik aletler pille çalışacak Televizyon, bilgisayar, tost makinesi, lamba, elektrikli süpürge gibi evde kullandığımız elektronik aletler şarj edilebilir özel pillerle çalışacak. Bu pillerin şarjları 40 saat dayanabilecek.

14. Işınlanma gerçek olacak Kendi vücudumuzu tam anlamıyla başka bir ortama aktaramasak da, 3 boyutlu projeksiyonumuzu dünyanın her yerine yansıtabileceğiz. 15. 7/24 terapistimiz olacak Gelecekte herkesin 7 gün 24 saat ulaşabileceği otomatik terapisti olacak. Yapay zekaya ve otomatik konuşma özelliğine sahip terapistinizi kendinizi ne zaman kötü hissetseniz yanınıza çağırabilir ve ruh halinizi düzeltmesini sağlayabilirsiniz. 16. Ay’da oteller açılacak Uzay turizminde yeni bir çağ açılacak ve artık insanlar Ay’da açılan otellerde bir süre konaklayabilecekler. 17. Çoklu konuşmalar metin halinde kaydedilebilecek Cep telefonlarında uygulanacak yeni teknoloji ile farklı seslere sahip insanlar kaydetmek istedikleri bilgiyi metin halinde otomatik olarak kaydedebilecekler; daha sonra metin incelendiğinde kimin hangi kısmı kaydettiği görülebilecek. 18. VoIP (Sesli internet protokolü) tüm dünyaya yayılacak Artık normal ev telefonları yerine internet üzerinden birbirimizle konuşacağız. 19. Bulaşık yıkama ve saklama derdi ortadan kalkacak Tabak- çanak yapma aleti sayesinde kendi mutfağımızda tabaklarımızı istediğimiz şekilde yapabilecek ve bunları istediğimiz zaman düzleştirerek saklayabileceğiz.

Türkiye Ve Bulgaristan arasında turizm güzer- bölgesi olarak tanıtımı için Ortak Girişimi Progahı oluşturulacak jesiyle Burgaz – Haskovo – (Hasköy) – Yanbol – Kırklareli – Edirne güzergahında en az iki tane turistik ürün geliştirileceği bildirildi. 106 bin dolarlık proje “22 Mart 2017 tarihinde proje ana ortağı Burgaz Turizm Birliği, Bulgaristan Turizm Bakanlığı ve Kırklareli Kültür ve Turizm Müdürlüğü’nün hibe desteği alacağı proje sözleşmesi imzalandı. Projenin toplam maliyeti 106 bin 64,85 dolar Bölgenin turizm potansiyeli belirlenecek “İnternet üzerine 3 turda reklam kampanyası gerçekleştirilecek. Bu doğrultuda Kırklareli Turizm Müdürlüğü, Kırklareli Turizm Fakültesinden 2 araştırma görevlisiyle anlaşmaya varıp, bölgeKırklareli Kültür ve Turizm Müdürlüğü tarafın- nin turizm potansiyelinin belirlenmesi ve Bulgar dan yürütülen AB projesinde Türkiye ve Bulga- uzmanlarla ortak tanıtım planın hazırlanması koristan arasında turizm güzergahı oluşturulacak. nusunda çalışmalara başladı. Projenin ilk 3 ayı Kırklareli İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü’nden geride kaldı. En kısa zamanda Kırklareli Meryapılan açıklamada, Avrupa Birliği (AB) fonları kezde uzmanlar tarafından tüm hedef sınır böltarafından finanse edilen Interreg – IPA Bulgaris- gelerin turizm potansiyeli ele alınacak bir çalıştan Türkiye Sınırötesi İşbirliği Programı kapsa- tayın yapılması planlanmıştır. Çalıştayda proje mında gerçekleştirilen Joint TOUR – Bulgaristan ortakların ve müdürlüğün uzmanları elde ettikleri – Türkiye sınır ötesi bölgenin cazip bir turizm verileri ve bulguları yerel paydaşlarla paylaşmaları beklenmektedir” şeklinde bilgi verildi.

Türk Bilim Adamının: 100 Yıllık Fizik Sorunu Çözüme Kavuşturuldu

Türk bilim adamı Hatice Altuğ ve meslektaşı Kosmas Çakmakidis (Tsakmakidis) frekans yönlendirici sistemlerde sanıldığından daha çok miktarda elektromanyetik enerji depolanabildiğini keşfettiler. Rezonant ve frekans yönlendirici sistemlerin, kapsamlı bir bant genişliği muhafaza ederken uzun bir süre enerji depolayabildiklerine ulaşıldı. Bu büyük keşif, mühendislik ve fizik alanlarında büyük etkiler oluşturabilir. Telekomunikasyon ve optik bulma sistemlerinden genişbantlı enerji derimine kadar birçok örnekle söz konusu keşif sayesinde hayata geçirilebilineceklerin sayısı neredeyse sonsuza yakındır. Rezonant ve frekans yönlendirici sistemlerin yaptığı şey özetle enerjiyi geçici bir süre için elektromanyetik dalgalar biçiminde depolamak ve sonra serbest bırakmak. 100 yıldan fazladır dalganın depolanabileceği süre uzunluğunun dalganın bant genişliğiyle orantılı olduğu düşünülüyordu. Yani bu büyük miktarlardaki verilerin rezonantta ya da frekans yönlendirici sistemlerde uzun bir süre depolanamaması demekti. Çünkü bantgenişliğinin artması, depolama süresini azaltıyor ve depolama kalitesini düşürüyordu. Şim-

diye dek 1914’te K. S. Cansın (Johnson) tarafından geliştirilen bu yasaya sadık kalınıyordu. Fizikçiler ve mühendisler rezonant sistemlerini hep bu kavrama uyarak geliştirmişlerdi. Araştırmacılar manyetik alana yaklaştırıldığında dalgayı durdurup uzun bir süre depolanmasına imkan verip büyük miktarlarda enerji birikmesini sağlayan bir malzeme olan manyetooptikten yapılmış hibrit bir frekans yönlendirici sistem kullanmayı akıl ettiler. Faydalanmış oldukları bu tür sistemlerle bantgenişliğinin büyüklüğünü korurken dalgayı uzunca bir süre depolamanın mümkün olduğunu gösterdiler. Hatice Altuğ bu önemli keşfin öncülerinden biri olarak omuzlarımızı kabartmıştır.

50 Yıl içinde Neler Değişecek Yeni Petrol, Güneş! Türkiye Yıldız Olacak!

PEKİ gelecek 50 yıl içinde hangi ülkelerin yıldızı parlayacak, hangi ülkeler düşüşe geçecek? İşte Richard Watson’ın tahminleri... • Rusya ve Çin ya yavaşlayacak ya yıkılacak. Bunun nedeni demografik özellikleri. • Brezilya kaynakları ve pozisyonu açısından iyi bir konuma gelecek. • ABD, demografik özellikleri, kültür ve göç açısından gözde. Ama dünyanın en önemli ekonomisi olmayacağı için dünyada büyük ekonomik sorunlara yol açamayacak. • Türkiye star olacak. Hem de çok yakında. Gerek jeopolitik konumu, gerek Doğu-Batı arasında kültür köprüsü olması gerekse nüfusu açısından. İstanbul’daki havaalanını gördüm, şoke oldum. Londra’yı gözümde üçüncü dünya şehri yaptı. Güneşin sürekli parlaması da Türkiye’nin lehine. Çünkü yeni petrol, güneş olacak. İran ve Endonezya da eğer zaman verilirse, gelecekte yıldız olacak ülkeler arasında. Mışıl mışıl uyumak tarihe karışıyor

Dünyanın ünlü fütüristlerinden İngiliz Richard Watson, sadece duyguların değişmeyeceğini söylüyor. Sekreterlik ve çevirmenlik işleri yok olacak, Belçika tarihe karışacak, sabit hat telefonla kimse konuşmayacak, beyin nakli yapılacak, şu an dünyanın kullandığı Google tarih olacak... “Marjinal bir dünyadayız ve nadir şeyler yok olacak. Neler yok olmayacak? Fiziksel etki, aşk, saygı vs. Tabii korku ve açgözlülük de... Mesela ben dükkanların tamamen kapacağını söylemiyorum. Televizyonların da yok olacağına inanmıyorum. Hala internet üzerinden var olacaklar. Kitaplar da yaşayacak. E-kitaplar önemli bir noktaya gelecek.” BEYİN NAKİLLERİ YAPILACAK Biliminsanları kürüsel ısınma, kıtlık veya sel gibi doğal afetler konusunda gelecekle ilgili uyarılarda bulunuyor. Watson, yiyeceklerin uzun dönemde fiyatının artacağı. ÖNÜMÜZDEKİ 50 yılda tarih olacaklar listesi: Klavye u, Sabit hat telefonu DVD u Normal hava (İklim değişikliği nedeniyle değişken ve vahşi bir hava olacak. Daha yağmurlu, kuru, sıcak ve soğuk havalar gelecek. Rüzgar ve hava sıcaklıkları arasındaki fark artacak.) Teşekkür mektubu u Bozuk para İyi bir uyku (Gelecekte daha uzun saatler çalışılacak, daha fazla stres olacak, dikkatimiz dağılacak bu da iyi bir uykuyu olumsuz etkileyecek.) u Kütüphaneler u Müzik dükkanları

50 yıl içinde kaybolacak işler Önümüzdeki 50 yıl içinde şu meslekler ortadan kalkacak: Sekreterlik, Santral operatörlüğü, Ciltçilik, Veri giriş elemanı, Çevirmen Savaş pilotluğu

Marmaris’te Türbe Zannedilen 2.200 Yıllık Yunan Mezarı Marmaris’in Turgut köyünde, köye hakim bir noktadaki kayalıkların üzerinde antik bir mezar yer alıyor. Mezar, “Çağ Baba Türbesi” adı ile yöre halkı tarafından ziyaret edilen ve dualar okunan bir yer. Halk tarafından İslami bir türbe zannedilen bu yapı, aslında M.Ö. 2’nci yüzyılda yaşamış savaşçı Diagoras ve karısı Aristomakha için yapılmış bir anıt mezar. Marmaris Müze Müdürü Esengül Yıldız Öztekin, mezar üzerine yakın bir zamanda akademik bir çalışması yapılacağını belirtiyor. Mevcut bilgilerimize göre söz konusu anıtsal mezar, bugün Türkiye’de ayakta kalan tek piramit şekilli mezar. Yapılan ön çalışmalara göre yüksekliği yaklaşık 6 metre, içi ise 3 metrekare olan, tavanı kubbe şeklindeki piramit mezarın yazıtında eski Yunanca şu ifadeler yer alıyor: “Siz beyaz dişli hayvanlar, her zaman size öngörülen yerde kalın. Çünkü ben en yukarıda her şeyi gözetleyeceğim ki hiçbir korkak adam gelip de mezara zarar vermesin. Çünkü bu, savaşta ölen Diagoras isimli bir adamın ve örnek çocuklar yetiştirmesiyle kocasına sadakat anlayışıyla herkesten üstün, babasının Aristomakha olarak isimlendirdiği tanrılarla kıyaslanası karısının mezarıdır.”

5

Şakir ARSL ANTAŞ Kazanlık’ta 15 Temmuzu

Sayın misafirperver, aydınlanma sevdalısı Kazanlıklı kardeşlerim. Bu gün, şu çok değerli ilk buluşmamıza vesile olan değerli arkadaşlarımız, ağabeyimiz Sayın Osman BÜLBÜL ve Menderes KUNGÜN Beyler, görüşmemizi değerlendiren Bayanlar ve çok değerli gençler. Ben Bulgaristanın Karadenizlisiyim, Varna köylerindenim, Drındar’dan. İstanbul Bultürk –Bulgaristan Türkleri Kültür ve hizmet Derneği kurucu üyelerinden biriyim. 2002’den beri, yani 15 yıldan beri “kültür mücadelesinde” hizmet sunmaya çalışıyoruz. Üyelerimiz hayli çok fakat hepsi kültür üreticisi değil, daha fazlası kültür tüketicisidir. Derneğimizin omurgası 20-30 kişinin üzerindedir. Başkanımız Sayın Rafet Ulutürk ve Biz bir nur topu gibi parçalanmaz bir bütünüz. Tarihte, yani 1864’te Büyük Vali Mithat Paşa, Rusçuk’a atandığında, Kuzey Bulgaristan köy ve kentlerinde 2 700 Türk ve bir o kadar da Bulgar okulu açılmış, ayrıca 620 de Okuma evi, Çitalişte vardı. Kültür evi aydınlık yuvasıdır. Kültürse uygarlık gıdasıdır. O zaman hem Türklerin, hem de Bulgar kardeşlerimizin ruhuna GÜNEŞ, IŞIK, NUR girmişti. Kültür her dilde kültürdür ve değerlidir. Birinci ve ikinci sınıf kültür olmadığı gibi, birinci ve ikinci sınıf dil de ol(a)maz. Dil ile kültür bir ağacın kökleri ve çiçekleri gibidir. Kök olmadan çiçek, çiçek yoksa demek onu diken yok veya toprak yok. Hayat, aydınlık, aydınlanma bir bütündür. Yarısı yüksek tahsilli, yarısı kör cahil bir halk bütün sayıl(a)maz, çünkü okumuşluk aydınlıksa, cahillik karanlıktır ve birbirine karışmaz. Aydınlık ancak aydınlıkla yoğrulur… Bu toprakların nuru Bulgar ve Türk aydınlığıdır… GELECEK DE BUNA GEBEDİR. Daha 150 yıl önce bu topraklarda halk aydınlanmış, bilinçlenmiş, ortak halk bilinci, ortak vatan kavramı oluşmuştu. Aydınlanma, Güneş ışığı gibidir, Bulgar aydınlansa Türk de hem ısınır hem ruhu ışır. Türk aydınlansa faydası Bulgar’a, Romen’e, Çingene kardeşlerimize, Gagavuz’a, Tatar’a dokunur. Aydınlanma, insanların en yüce, en değerli mücevheri ve ortak değeridir. Aynı zamanda aydınlanma ışık gibi, sıcaklık gibi, kardeşlik gibi, dostluklar gibi, ortak geleceğimiz gibi bitmeyen, sonsuz bir nimettir. Bu bakıma, bu ilk görüşmemizi, bir aydınlık ocağı olan bir Kültür Yurdunda yapmamız vesilesiyle, mutluyum. Hepinizi kutluyorum. Şu 5 milyon yıllık tarihi olan dünyada, insanlığın işlediği en büyük kötülük insanoğlunun, etniklerin, halkların aydınlanmasına engel olmalarıdır. Aydınlığı parçalamaya ya da aydınlığı çalıp yalnız kendisi için saklamaya ve bütün diğer kardeşlerini karanlıkta bırakmaya çalışmaktır. Bu düşüncemi vesile ederek, size “aydınlık çalmanın” bazen işe yaradığını hatırlatmak istiyorum. Örneğin, Batı Avrupa’da “uyanış” ve “aydınlanma” çağından” önce insanlar, değerli olanın, umut gizleyenin aydınlık değil, karanlık olduğunu sanıyorlarmış. Bu nedenle, gidenler görmüşlerdir kiliselerin pencereleri yoktur, camları da ışık, güney ışını, aydınlık girmesin diye ufacık ve boyalıdır. Cahillik diz boyu, ruhlar kapkara, insanlar yamyammış. Uyanışın, mutluluğun, bilinçlenmenin ışıkla geleceğini gören Laypnits, Herder, Göte, Humbold, Hegel ve diğerle insan ruhunu Güneşin Doğduğu yöne, Doğuya açmış ve AYDINLIKTAN KORKMAYIN DEMİŞTİR. Hepinizin bildiği bu gerçeği, Kazanlık Kültür evinde, bir dernek ortamında ve kitapseverler arasında paylaşmak bana başka bir mutluluk veriyor. Biz İstanbul’da da halkımızın kültürünü yaşatma, aydınlık bekleyen ruhlara hizmet sunma davamıza önce 3-5 arkadaşla başladık. Önce “Bulgaristan Türklerinin Sesi” gazetemizi çıkardık. Ardından “bghaber.org”, günlük elektronik bilgilendirme sayfamızı açtık. Birçok uluslararası konferanslar düzenledik. Yüzlerce toplantı yaptık. Ardından BGSAM Bulgaristan Türkleri Stratejik Araştırma Merkezini kurduk. Sosyalizm yıllarında, ilk ve ortaokulda, Üniversitede bize öğretilen birçok şeyin yanlış olduğunu, kafalarımızın bilinç ışığıyla değil, gereksiz, hatta zararlı uydurma şeylerle doldurulduğunu görebildik. Artık 10 yıldan beri yazıyoruz, okurlarımızla görüşüyoruz. 10-15 yazar arkadaş bir olduk ve insanlarımızın hafızasındaki o görünmeyen boşluğu doldurmaya çalışıyoruz. Yıllar içinde Sayın Osman ağabeyimiz de katıldı bizlere. Viyana’dan başladı yazılarına. Şu an aklıma geldi aynı Georgi Markov’un Bulgaristan’ı Londra’da yazdığı reportajlarla anlattı gibi. Sağ olsun. Çok başarılıydı. Artık kitabı da elinizde, sadece okumanız ve abimizi tebrik etmeniz kaldı. Bulgar siyaseti için önemli saydığımız 26 Mart 2017 seçimleri öncesi DOST ve Lütfi Mestan olayının “gereksiz ve zararlı” olduğunu vurguladı. Halkımızın gerçek ışık, aydınlık beklediğini duyurdu. Siz, Kazanlıklılar bu bakıma ustasınız. Gelirken yolda hep Çudomir’i düşündüm. Sahte, çöp olan, işe yaramayan ne varsa her şeyle ustaca alay eden büyük usta kalem Çudomir. Osman ağabeyimi ona benzetiyorum. Eleştiriye tahammülü olan halk, büyük halktır. Gebe olan toplumdur. Gül kokan bu diyardan büyük beklentilerimiz var. Biz Türkiye’de Bursa’da Çudomir sergisi açtık. Eserlerini tercüme ettik. Çudomir’e kestane tatlısı yedirdik. Buraya da gül kokmaya geldik. Bizi böylesine sıcak ve kalpten duygularla karşılamanızdan mutluyuz. Sağ olun.


http://www.hurriyet.com.tr/gelecegin-meslekleri-sanayi-4-0la-sekillenecek-40544602 6

AİLE

24 Rodopi Gazetesine

Geleceğin En Çok Para Kazandıran Meslekler

Teşekkürler

Bulgaristan’ın Başkenti Sofya’da 09-12.Kasım 2016 tarihleri arasında düzenlenen Gıda ve Tarım Fuarına giden Karacabey Ticaret Borsası Heyetiyle görüş alışverişinde bulunan Bulgaristan Haskovo Ticaret ve Sanayi Odası bu kez Karacabey Ticaret Borsası’nın daveti üzerine karşılıklı “Kardeşlik ve İşbirliği Protokolü” imzalamak üzere Karacabey’e geldiler. Ziyarete Haskovo Ticaret ve Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı Yancho Yanev, Başkan Yardımcısı ve aynı zamanda İnşaat ve Mühendisler Odası Başkanı Todor Boyadzhiev ile Yönetim Kurulu Üyesi Shener Sabrı katıldı. Misafirleri Karacabey Ticaret Borsası adına Yönetim Kurulu Başkanı Murad Bertan, Meclis Başkanı Halit Elbir, Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Celali Kavaz, Yönetim Kurulu Sayman Üyesi Mesut Murat, Yönetim Kurulu Üyesi Mutlu Demir, Meclis Başkan Yardımcısı Sezgin Can ile Genel Sekreter İbrahim Temel ağırladı. Karacabey Tarım İşletmesi Konuk Evi’nde ağırlanan misafirlerle ilk olarak işletmede kahvaltılı toplantıda biraraya gelindi. Misafirlere kahvaltı sonrası işletmede büyük ve küçükbaş hayvan çiftlikleri, atçılık ve köpekçilik tesisleri gezdirilerek yetkililerden işletme hakkında detaylı bilgiler alındı. Daha sonra Ticaret Borsası Hizmet Binası’na geçildi. Ticaret Borsası Yönetim Kurulu Başkanı Murad Bertan ilk olarak Türkiye’deki Ticaret Borsalarının görev, tanım ve işlevlerinden bahsetti. Karacabey Ticaret Borsası’nın 49 yıldır faaliyetini sürdüren bir borsa olarak çalışmaları hakkında bilgi vererek, son 15 yıldır sürekli yatırımlar yaparak bölgesinde büyüyerek önemli bir yere sahip olduğunu dile getirdi. Karacabey Ticaret Borsası’nın önceki yıllarda da Yunanistan Gümülcine Esnaf, Zanaatkarlar ve Ticaret Odası’yla “Kardeşlik Protokolü” imzaladıklarını ifade ederek yurtdışından kardeş oda/borsa sayısını bugünkü imza ile ikiye çıkaracaklarını belirtti. Aynı zamanda yurtiçinde de İstanbul, Bandırma, Edirne ve Uzunköprü Ticaret Borsalarıyla da Kardeşlik ve İşbirliği Protokolü” imzaladıklarını belirtti. Komşumuz ve Avrupa Birliği üyesi Bulgaristan üzerinden Avrupa ülkelerine rahat bir şekilde tarım ve gıda ürünleri ile işlenmiş mamülleri satmanın kolay olduğunu belirtti. Bu nedenle Borsamız üyesi

firmaların Bulgaristan’a gıda üretimi yapan tesisler kurarak ürettiklerini Avrupa ülkelerine çok kolay satabileceklerini belirterek komşu Bulgaristan ile ikili ilişkileri gelştirme çabası içersinde olacaklarını belirtti. Haskovo Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Yancho Yanev de; iki ilkenin ekonomik, ticari ve kültürel ilişkilerini ileriye götürmek üzere Türkiye’nin en büyük verimli ovalarından birinin de Karacabey Ovası olduğunu öğrendiklerini dile getirdi. Aynı zamanda yerli ve yabancı birçok gıda üretimi yapan fabrikaların da bulunduğunu öğrendiklerini dile getirerek, Karacabey’i görmek üzere Ticaret Borsası’nın davetlisi olarak Türkiye’de bulunduklarını belirtti. Haskovo ilinin yaklaşık 300bin nüfusa sahip Bulgaristan’ın 3ncü büyük ili olduğunu ve aynı zamanda Türkiye’ye en yakın bölgede bulunduğunu ve iklim olarak Trakya ve Marmara Bölgesi iklimine yakın bir iklimi olduğunu belirtti. Bu nedenle Bulgaristan’da tarım yapılan bölgelerin ön sıralarında yer aldığını ifade etti. Haskovo bölgesinde Türk firmaları tarafından her geçen gün tarım, gıda, tekstil ve benzeri sektörlerde işçilik maliyeti ve vergi oranlarının düşük olması ve devletçe her türlü imkanlar sağlandığından yatırımlar artarak yeni fabrikalar kurulduğunu belirtti. İki kurumun karşılıklı görüşmeleri sıklaştırarak, firmaların yatırım ve işbirliği yapmaları konusunda görüşmelerin arttırılmasının yararlı olacağını belirtti. Her yıl Eylül ayı içersinde Haskovo’da tarım ve gıda fuarı düzenlendiği, fuara yurtiçi ve yurtdışından birçok üretim yapan firmaların katıldığını belirtti. Karacabey Ticaret Borsası’nı bu fuara davet ettiklerini dile getirdi. Daha sonra Karacabey Ticaret Borsası Yönetim Kurulu Başkanı Murat Bertan ile Haskovo Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Yancho Yanev “Kardeşlik ve İşbirliği Protokolü”nü imzalayıp, birbirlerine takdim ederek, iki kurum bölgelerine özgü hediyeleri birbirleriyle paylaştılar. Misafirlere hizmet binası, gıda ve tarım ürünleri çarşısı Başkan Bertan tarafından gezdirilerek bilgilendirmeler yapıldı. İki kurumun, ikili ilişkilerini geliştirerek üyelerin yararına sunmak üzere hem fikir olduklarını belirttiler. Ziyaretin sonunda günün anısına fotoğraflar çekilerek Haskovo Ticaret ve Sanayi Odası Bulgaristan’a gitmek üzere İlçemizden uğurlandı.

Edirne ve Macarovo Atık Yönetimi İçin 364 Bin Euro

Avrupa Birliği destekli «Doğayı Korumak için Atık Yönetim Kapasitesinin Geliştirilmesi» projesi kapsamında Bulgaristan>ın Macarovo kenti ve Edirne>de toplanan katı atıkların ayrışması, taşınması ve en etkin şekilde toplanması için ayrılan bütçenin 364 bin 291 euro olduğu bildirildi. Avrupa Birliği Bakanlığının ulusal otorite görevini yürüttüğü InterregIPA Bulgaristan-Türkiye Sınır Ötesi İşbirliği programının birinci teklif çağrısı kapsamında yürütülen CB005.1.12.008 sayılı «Doğayı Korumak için Atık Yönetim Kapasitesinin Geliştirilmesi» isimli projenin ilk proje ekibi toplantısı Bulgaristan>ın Macarovo Belediyesi>nde gerçekleştirildi. Toplantıya evsahibi olarak Macarovo Belediyesi>nden Proje Koordinatörü Ivan Smerdzhıev, Proje Muhasebecisi Mariana Radova, Edirne Katı Atık Birliği>nden Proje Koordinatörü Ebru Erolu Karaca, Proje Teknik Koordinatörü Olcay Ayluayan, Proje Muhasebecisi Ahmet Can Nalbur katıldı. 21 Mart 2017 tarihinde başlayan ve 20 Mart 2019>da sona erecek projenin ilk proje ekibi toplantısında proje faaliyetlerinin gerçekleştirilmesine yönelik planlama yapıldı.

Projenin amacıyla ilgili yapılan açıklamada, «Bulgaristan>ın Macarovo Belediyesi liderliğinde ve Edirne Katı Atık Yönetim Birliği>nin ortaklığında yürütülmekte olan projenin amacı, sınırötesi işbirliği alanındaki ortak doğal kaynakların sürdürülebilir kullanımını sağlamak için Macarovo ve Edirne>de toplanan katı atıkların ayrışması, taşınması ve en etkin şekilde toplanması için makine donanımı tedarik etmek, eğitimler yapmaktır» denildi. Açıklamada ayrıca, projenin amacına ulaşması için 24 aylık proje süresi içerisinde gerçekleştirilecek faaliyetler ise şöyle sıralandı: «Edikab>a nokta dönüşlü yükleyici, backhoe loader, traktör olmak üzere 3 adet iş makinesi alınması. Macarovo>ya katı atıkların toplanması için 1 adet çöp kamyonu, 1 adet sokak temizlik aracı, 100 adet ayrıştırma konteynırı alınması. Edirne>de 150 öğrenciye 10 gün eğitim verilmesi. Macarova>da atıkların ayrı toplanmasına yönelik 30 tane eğitim düzenlenmesi. Edirne>de ve Macarovo>da Projenin işleyişi ile ilgili bilgilendirmeler ve basın toplantıları düzenlenmesi. Proje bütçesi 364 bin 291 euro olup, Edirne Katı Atık Birliği>nin gerçekleştireceği faaliyetler için ayrılan bütçe ise 186 bin 046 eurodur.»

Demirköy’de Proje Tanıtım Toplantısı Düzenlendi

Bulgaristan Burgaz Orman Bölge Müdürlüğü, İstanbul Orman Bölge Müdürlüğü ve Demirköy Orman İşletme Müdürlüğünce yürütülen «Değişen iklim şartlarında Yıldız/ Istranca ormanlarında sürdürebilir orman ekosistemleri korunması projesi» tanıtım toplantısı düzenlendi. İğneada beldesinde bir otelde düzenlenen toplantıya, İstanbul Orman Bölge Müdürü Yardımcısı Galip Uzun, Demirköy Orman İşletme Müdürü İhsan Ceylan, Burgaz Orman Bölge Müdür Yardımcısı Ma-

riana Georgieva, proje teknik danışmanı Diena ilieva, orman işletme şefleri, kooperatif başkanları ve muhtarlar katıldı. Ceylan, burada yaptığı konuşmada söz konusu projeye önem verdiklerini belirterek, yıldız dağlarındaki sürdürülebilir eko sistemleri üzerindeki etkisini belirleyen veri tabanı oluşturulacağını kaydetti. Bulgaristan ile paylaşılan doğal kaynakların yönetimi için en iyi uygulamaların paylaşımını güçlendirmek istediklerini ifade eden Ceylan, projenin 101 bin 391 euro olduğunu aktardı.

Çok yakın bir zamanda sadece Türkiye>de değil tüm dünyada zirvede olacak meslekleri ve ortak özelliklerini ziyaretçilerimizle paylaşıyoruz. Metropol yaşamına adapte Kentlere olan göçlerin oldukça arttığı, çoğu şehrin metropol olma yolunda hızla ilerlediği günümüzde, bu hızlı değişimin de planlanması ve yönetilmesi gerekiyor. “Gayrimenkul Geliştirme ve Yönetimi”, tam da bu noktadaki önemli bir eksiği tamamlayarak geleceğin prestijli meslekleri arasında yerini alıyor. Küreselleşen dünyaya yön veren Küreselleşmenin etkilerini hemen her alanda hissetmeniz mümkün. Bu büyüme iç ve dış ticarette taleplerin karşılanması aşamasındaki ihtiyaçları da arttırmakta. Uluslararası ithalat ve ihracat hacminin hızlı bir şekilde büyüdüğü günümüzde “Gümrük İşletmeciliği” önümüzdeki yılların gözde meslekleri arasında gözüküyor. Teknolojiyi yetkin biçimde kullanabilen Bilim ve teknoloji alanındaki gelişmeleri yakından izleyen, hatta bizzat bu gelişmelere öncülük eden mesleklerin önümüzdeki yıllarda önemlerini giderek arttıracakları günümüzde de görülen bir gerçek. Genel adıyla literatürde “Bilişim Sistemleri ve Teknolojileri” olarak geçen ve geleceğe yön veren mesleklerden bazıları ise; “Sistem Tasarımcı ve Yöneticisi”, “Ağ Yöneticisi”, “Web Tasarımcısı”, “Programcı ve Yazılım Geliştiricisi” Sağlık biliminde öncü Sağlık sektöründeki gelişmeler de teknoloji ile paralel olarak ilerlemesini ilerleyişini sürdürüyor. Kalp pilleri, yapay organlar, diyaliz makinesi gibi tıbbi cihazların tasarımı ve üretilmesi üzerine çalışan “Biyomedikal Mühendisliği” gelecekte de önemini arttıracak bölümlerden biri. Gıdalar konusunda uzman Yemek yapmanın hayata lezzet katmaktan çok sanata dönüştüğü “Şef”, “Degustatör” ve “Gastronomi Uzmanlığı” meslekleri genel adıyla “Gastronomi ve Mutfak Sanatları” olarak anılıyor. Mutfağı kapsamlı olarak ele alması ve bir kimyager titizliğiyle yaratıcılığı birleştiren alanıyla yeni bir bilim dalı olarak kabul edilen “Gastronomi ve Mutfak Sanatları”, hem Türk mutfak kültürünün hem de dünyanın farklı mutfaklarının tanıtıldığı; gıda bilimi, yiyecek işletmeciliği ve modern mutfak teknikleri gibi konuları kapsayan geniş bir yelpazede kariyer olanağı sunuyor. Hayal gücünü ve yaratıcılığını kullanan Teknolojik gelişmeler ile birlikte geleceği belirleyen en önemli unsurların başında “yaratıcılık” gelmekte. Sürekli değişen ve gelişen teknolojik aletler, günlük hayatımızda kullandığımız araç-gereçler ve daha nicelerinin tasarımını ise günümüzün ve geleceğin mesleği olarak gösterilen “Endüstri Ürünleri Tasarımı” yapıyor. Hot-Line işletmeciliği Günümüzde bozulan cihazlar yerinde tamir ediliyor yada servise götürülüyor. Bu iş gelecek yıllarda böyle olmayacak. Hot-Line yazılım veya hologram ile tamir etme özelliği getirecek. Peki bu nasıl olacak; Tabi ki uzaktan yönetim sistemleri ile. Mekanik arızalar tamir edilmeyecek gerektiği takdirde tüm parçalar değişebilecek. Soru bankası tasarımcılığı İnsanların zeka kapasitesi giderek artacağından insanları bilmesi zorlaşacak sorular sorulması da bi o kadar zorlaşacak. Bunun için zor soru sormak amacıyla bu iş için elemanlara gerek duyulacak. En çok aranan elemanlardan bazıları bu meslekten çıkacak gibi görünüyor. Gen Terapistliği İlerideki hastalıklar şu anki hastalıklardan kat kat fazla olacağından gen terapistlerine çok fazla ihtiyaç duyulacak. Gen haritasında hata tespit eden program yazanlara ve bu programların işleyişlerini kontrol eden insanlara gen terapisti denecek ve bu insanlar çok fazla önemsenecek. Yönetici menajerliği Firmalar için en önemli sermaye , bilgi birikimi olan ve yönetici vasfı olan insanların gelişmesinde yardımcı olacak olan yönetici menajerliği en önemli kısmı kaplayacak.

Kuneva, Avrupa’da Büyük Siyaset Sahnesine Geri Dönecek

Görevinden istifa eden Bulgaristan Vatandaşların Hareketi (DBG) Genel Başkanı Meglena Kuneva, tekrar Brüksel’de yüksek bir makamda bulunacak. Kuneva, Avrupa Birliği (AB) Komisyonu Başkanı Jean-Claude Juncker’in daveti üzerine Avrupa’da büyük siyaset sahnesine geri dönecek. DBG Basın Merkezinden yapılan açıklamada Kuneva’nın AB’nin yeni oluşturacağı organı -AB Siyasi Partiler Örgütü Bağımsız Güzide Şahsiyetler Komisyonu’nda yer alacağı bildirildi. Juncker’in teklifiyle Kuneva’nın komisyon üyeliğine adaylığı komiserler tarafından oybirliğiyle onaylandı. Kuneva ile birlikte AB Siyasi Partiler Örgütü’nde AB Komisyonu’nu başka bir eski AB Komiseri olan Antonio Vitorino da temsil edecek. AB Parlamentosu ve AB Konseyi de örgütte ikişer kişi tarafından temsil edilecek.


SANAT TARİH

Orta Asya Türk Boylarını Unutturmuyor Osmancık Belediyesi Kent Bilgi Sistemi ekiplerinin saha çalışmaları sırasında ilçede ilginç sokak isimleriyle karşılaşıldı.

Osmancık Belediyesi Kent Bilgi Sistemi ekiplerinin saha çalışmaları sırasında ilçede ilginç sokak isimleriyle karşılaşıldı.Kent bilgi sistemi çalışmaları için yaklaşık bir ay önce saha çalışmaları başlatıldı.Veri toplama çalışmalarını sahada sürdüren 30 kişilik ekip, yaptığı çalışmalar sırasında ilçede ilginç sokak isimleriyle karşılaştı.Çalışmayı yürüten ekiptekiler, telaffuzunda zorluk çekilen isimlerin pek çoğunun Orta Asya’daki Türk boylarına ait olduklarını belirttiler.Şorlar, Koyballar, Teleütler, Beltirler’in saha çalışması sırasında karşılaşılan ilginç isimlerden birkaçı olduğu bildirildi. Şorlar’ın Rusya’da yaşayan Türk halkına verilen bir isim olduğu, Teleütler’in ise Sibirya’da yaşayan ve gittikçe sayıları azalan bir Türk halkını

temsil ettiği kaydedildi.Kent bilgi sistemi çalışmaları sırasında Osmancık’ta bulunan 18 mahalle ve bu mahallelere bağlı cadde ile sokaklarda bulunan konutların tek tek gezilerek verilerin toplandığı belirtildi.Oluşturulacak verilerle ilçenin sosyal ve fiziki dolgusunun ortaya çıkarılacağı ve belediye hizmetlerinin buna göre şekilleneceği bildirildi.

“Türk Dünyasında Bir Bulgaristan Türkü” Kitabının taktimi

Diş Hekimi Vildan ARDA kitabımızı taktim ettim

Moldova Bilimler

Akademisinden Olga RADOVA

Türk Dünyası ve Akraba Toplulukları Koordinatörü Metin ÖZKAN

Osmanlı Kuruluş Topraklarından İsmail CİNGÖZ BULTÜRK Ankara Temsilcisi

OSMANLI KURULUŞ TOPRAKLARINDA GENÇLERİN GELENEKSEL EL SANATLARIYLA BULUŞMASI Ankara Bilecik İli ve İlçeleri Sosyal Yardımlaşma Kültür ve Dayanışma Derneği (Ankara Bilecikliler Derneği) tarafından gerçekleştirilen “Gençlerin Geleneksel El Sanatlarıyla Buluşması Projesi” kapsamında Bilecik, Söğüt ve Pazaryeri ilçelerine 19-21 Temmuz 2017 tarihinde gezi düzenlendi. Geziyi, Kültür ve Turizm Bakanlığı ile birlikte organize eden Dernek Başkanı Sayın Hasan Akgül; Ankara’da Yüksek Öğrenim gören bir grup öğrenciyi Osmanlı Devleti’nin kök salarak Üç Kıtada hüküm sürdüğü topraklara götürerek bir yandan tarihi atmos-

ferin yerinde yaşanmasını, bir yandan da Türk El sanatlarından olan çömlekçiliğin çömlek ustaları ile bir araya getirerek görmelerini sağlamıştır.

BULTÜRK Ankara Temsilcisi İsmail Cingöz de bu geziye misafir olarak katılmıştır. Cingöz gezi süresince gençlere Türk Tarihi açısından; Bilecik ile Söğüt’ün Osmanlı Devleti’nin kuruluş aşamasındaki önemi, buralarda Birinci Dünya Savaşı ve Milli Mücadele dönemlerinde yaşanılan olaylar ile gezi güzergâhı üzerinde yer alan bölgelerin tarihteki yerleri gibi konularda zaman zaman bilgilendirmelerde bulunmuştur. Gezi kapsamında ilk durak Söğüt olmuştur. Söğüt Belediyesi rehberi İbrahim Çiftçi tarafından gezi kafilesine Kayı Boyu’nun ilk yerleşim yeri olan Söğüt’ün tarihi ve Söğüt’te yer ilan

tarihi eserler hakkında çarpıcı ve aydınlatıcı bilgiler verilmiştir. Osmanlı Devleti’nin kurucusu Osman Gazi’nin babası Ertuğrul Gazi türbesinde yer alan eşi Halime Sultan ve oğlu Savcı Bey’in mezarlarının haricindeki mezarların temsili ve sembolik olarak

Istranca Ormanlarına Türk-Bulgar Koruması

Türkiye-Bulgaristan INTERREG IPA 2014-2020 Sınırötesi işbirliği çerçevesinde Bulgaristan Cumhuriyeti Burgas Orman Bölge Müdürlüğü ve İstanbul Orman Bölge Müdürlüğü, Demirköy Orman İşletme Müdürlüğünce müşterek hazırlanan 112 bin 688 euro bütçeli projenin açılış konferansı yapıldı. Türkiye-Bulgaristan INTERREG IPA 2014-2020 Sınırötesi işbirliği çerçevesinde Bulgaristan Cumhuriyeti Burgas Orman Bölge Müdürlüğü ve İstanbul Orman Bölge Müdürlüğü, Demirköy Orman İşletme Müdürlüğünce müşterek hazırlanan 112 bin 688 euro bütçeli projenin açılış konferansı yapıldı. Daha önce 20 Mart 2017 tarihinde Sofya>da finansman sözleşmesi imzalanan «Değişen İklim Şartlarında Yıldız/Istranca Ormanlarında Sürdürebilir Orman Ekosistemlerinin Korunması» «Protection Of Sustainable Forest Ecosystems In Strandja / Yildiz Mountain Under Climate Changes ConditionsFORECAST» isimli CCI 005.1.12.024 Numaralı projenin Demirköy>deki konferansında paydaşlar bir araya geldi. Açılışa Türkiye tarafından İstanbul Orman Bölge Müdürü Yardımcısı ve Proje Koordi-

natörü Galip Uzun, Demirköy Orman İşletme Müdürü İhsan Ceylan, Demirköy Orman İşletme Müdür Yardımcısı ve proje uzmanı Kemal Küçük, proje koordinatörü Ayten Yılmaz, Orman İşletme şefleri, memurlar, köy kooperatif başkanları, köy muhtarları ve sivil toplum örgütleri katıldı. Bulgaristan tarafından ise Burgas Orman Bölge Müdür Yardımcısı ve aynı anda projenin yöneticisi olan Stanimir Bojanov, proje koordinatörü Mariana Georgieva, proje teknik danışmanı Diana İlieva katıldı. Proje yöneticileri Galip Uzun ve Stanimir Bojanov>un açılış konuşmasıyla başlayan konferansta her iki tarafta bu projede ortak çalışmaktan duyduğu memnuniyeti bildirerek projenin başarılı olmasını temenni etti. Toplantı Demirköy Orman İşletme Müdürü İhsan Ceylan>ın yaptığı sunumla devam etti. Burgas Orman Bölge Müdürlüğünün Projenin Yöneticisi Stanimir Bojanov, Demirköy Orman İşletme Müdürlüğünün de ikinci partner olduğu projenin 112 bin 688 euroluk bütçesinin bulunduğu ve 15 ay süreceğini bildirdi.

yapıldığını, sadece bu üç mezarın gerçek mezar olduğu, Osman Gazi’nin geçici kabrinin yer aldığı, Söğüt’ün Kayılar’a savaşlarda başarı ve yardımlarına karşılık Anadolu Selçuklu Sultanı Alaeddin Keykubat tarafından kılıç hakkı olarak hediye veril-

13.Uluslararası Kibatek Yaz Edebiyat Buluşması Seferi Hisar’da Yapıldı

İzmir’in Seferihisar ilçesinde Kıbrıs-Balkanlar-Avrasya Türk Edebiyatları Kurumu (KIBATEK) tarafından 13 yıldır düzenlenmekte olan yaz edebiyat buluşmaları bu yıl 4-6 Ağustos 2017 tarihlerinde, İzmir’in Seferihisar ilçesinde gerçekleştirildi. İzmir’in Seferihisar ilçesi Belediye Başkanı Tunç Soyer’in himayelerinde düzenlenen “13.Uluslararası KIBATEK Yaz Edebiyat Buluşması” etkinliği üç gün devam etti. İzmir ili Seferihisar ilçesine bağlı Doğanbey beldesinin Doğanbey Çevre Koruma Derneği (DOĞÇEKDER)’nin de destek verdiği etkinlik, Seferihisar ve Doğanbey halkından büyük ilgi gördü. Türkiye, Belçika, Yunanistan, Gürcistan, Bulgaristan, Kosova, Kırgızistan, Romanya ve Azerbaycan’dan şairler, yazarlar, akademisyenler, Türkologlar ve çevirmenlerin katıldığı etkinliklerin ilk gününde bilimsel bildirilerin sunulduğu “Dünyada Türkçe ve Türk Edebiyatları” konulu halka açık uluslararası sempozyum gerçekleştirildi. KIBATEK’in “13. Uluslararası Yaz Edebiyat Buluşması”nın üç günlük programının ilk gününde, KIBATEK Başkanı Mevlüt Kaplan ve KIBATEK Onursal Başkanı Feyyaz Sağlam başkanlığında şairler, yazar ve akademisyenlerden oluşan şölen konukları Seferihisar Belediye Başkanı Tunç Soyer’i ziyaret ederek Belediye Başkanı’na armağanlar sundular ve fotoğrfalar çektirdiler.

7

Elif GÜNEŞ Kazanlıkta 1 5 Te m m u z

15 temmuz Türkiye’de uluslararası bir organizasyonun ortaya koyduğu darbe girişimini önledi. Darbe hazırlayanlar Türk toplumunu hazırlıksız yakalamayı ve geçmişteki tecrubelerle darbeye karşı koymayacakları ümit ediyorlardı. Ancak Türk toplumu uzun yıllar süren bir demokrasimücadelesi vermiş herhangi bir darbe girişimine de yol vermemek olgunluğuna ulaşmış vaziyette. Bu olgunluk Sn. Recep Tayip ERDOĞAN Liderliği ile bütünleşince Türk toplumu demokrasiye yapılabilecek hertürsaldırıyı gösleyip bertaraf edebileceğinigösterdi. Bu sadece içte Türkiyede bulunan odaklara değil uluslararası alanda Türk üzerinde hesap yapanların da umutlarını ebediyen gömülmesi ile neticelendi. Bundan böyle artık Türkiyede darbe sözcüğünü bile telafuz edilmesi mümkün olmayacaktır. Türk toplumu bütün dünyanın gözü önünde kahramanca direnerek demokrasisine ve kendi seçtiği Liderine ölümüne sahp çıktı. Ümit ederiz ki bir daha böyle bir şey olmaz. AB bu demokrasi sınavında sınıfta kaldı. Sözde Türkiye’ye DOST görünenler gerçek yüzlerini gösterdiler. Onların düşüncesi demokrasi olup olmaması değil onların derdi ülkeleri nasıl sömüreceğidir. Bu balkan ülkeleriiçin Bulgaristan için de geçerlidir. Bu konuda en büyük anlayışı Bulgaristan Başbakanı Boyko Borisov’un yüzünde gösterdi. Bunu da Türk halkı hiçbir zaman unutmayacak, Bulgaristan ile Türkiye Arasındaki iyi komşuluk ilişkilerine ivme katacaktır. Evet Türkiye artık eski Türkiye değil. Türkiye artık kendi silahını kendi üreten ve bu konuda sürekli gelişme kaydeden bir ülke haline gelmiştir. Dünyanın da gördüğü gibi en zaafta olduğunu düşünüldüğü bir dönemde ELBAB operasyonunu sıfır kayıpla gerçekleştirebildi. Türkiyedeki istikrar ve gelişme Bulgaristan’daki refahı da doğurudan doğuruya etkileyecektir. Bana bu fırsatı veren Sn.Menderes KUNGÜN ve Osman BÜLBÜL aksakallarımıza tekrar huzurunuzda teşekkür ediyor saygılar sunuyorum.


8

BULTÜRK ETKİNLİKLERİ

Bulgaristan 15 Temmuz Şehitlerini Anıyor…

TÜRK HALKININ YAZDIĞI DESTANI, ÇILGIN TÜRKLERİN TANKLARI NASIL EZDİĞİNİ ANLATTIK. Toplantıya katılanların arasında; Kazanlık şeh- lere bir dakikalık saygı duruşu ile başladı. Ardından ilk korinde sevilen ve saygı duyulan demokrasi geçişinde nuşmacı Osman Bülbül bey kitabını tanıttı ardından sırayla ilk Belediye Başkanı olan Müh. Bonço SARAFOV, Başkanımız Rafet ULUTÜRK, Şakir Arslantas, Nedim Filibe-Plovdivden gelen misafirler, Kazanlık ilçe- Birinci ve Elif Güneş Türkiye’de yapılan darbeyi anlatısinin her köyünden en az ikişer kişi olarak katılım lar… TÜRK HALKININ YAZDIĞI DESTANI, ÇILGIN sağlandı. Bu toplantıyı organize eden Sn. Mende- TÜRKLERİN TANKLARI NASIL EZDİĞİNİ ANLATTIK. res KUNGÜN bukadar ince düşünmesi bizleri onur- Toplantının sonunda BULTÜRK Gazetesine hizmetlandırdı. Ayrıca BULTÜRK – Bulgaristan Türkleri lerinden dolayı Sn. ALİ KAÇAN ve köşe yazarımız Kültür ve Hizmet Derneğimizin Başkanı ve yöneti- Sn.Osman BÜLBÜL’e de birer plaket taktim edildi. Aycileri de katıldık. Slaytın bulgarca olmasından do- rıca bu günün anısına ve bu darbe bir daha unutulmaması layı çok beğenildi. Tabi ki alınan hediyeler için bi- ve unutturulmaması adına Menderes KUNGÜN’e özel raz şaşkınlıkla karşılasalar da çok memnun kaldılar. bir plaket taktim edildi. Başarılı bir konferansın ardından Bulgaristan Kazanlık-tayız! Buradaki kardeşle- güzel bir akşam yemeği her şey için çok teşekkür ederiz. Elif GÜNEŞ rimizin hepinize kucak dolusu muhabbet sevgi ve Not: Fotoları çeken Selin ALBAYRAK Hanım efendiye teşekkür ederiz. selamları var…Harika bir program gerçekleştirdik. Not: Konuşmalara buradan ulaşabilirsiniz; İlk defa Bulgaristan’da 15 Temmuz anma tö- Osman BÜLBÜL http://www.bghaber.org/bghaber/kitap/ reni gerçekleştirmenin gururunu yaşıyoruz. Rafet ULUTÜRK http://www.bghaber.org/bghaber/kazanlikta-15-temmuz/ Toplantının açılışını Kazanlıkta bulunan Türk Halk Kültür Şakir ARSLANTAŞ http://www.bghaber.org/bghaber/kazanlikta-15-temmuzu-andik/ Derneği Başkanı Sayın Menderes Kungün yaptı. İlk önce Dr.Nedim BİRİNCİ http://www.bghaber.org/bghaber/stanimaka-sorun-mahalleli-sorunu-degildir/ Türkiye’de temmuz 2016 da darbe girişiminde şehit düşen- Elif GÜNEŞ http://www.bghaber.org/bghaber/kazanlikta15-temmuz/


BULTURK ETKİNLİKLERİ

9

Türk Ordusu Derneklerden ilk BULTÜRK’e Kapılarını Açtı Başkan Rafet Ulutürk ziyaret esnasında yaptığı konuşmasında şunları ifade etti: Sayın komutanım, Sayın Orgeneral Musa AVSEVER, şanlı ordumuzun şerefli mensupları. Biz, BULTÜRK –Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği heyeti olarak, Türk Silahlı Kuvvetlerinin bir ordu karargahını ilk kez ziyaret ettik. Öncelikle bizi kabul ettiğiniz için sizlere şükranlarımızı sunarız. Sayın komutanım, bu an bizim için ve Türk STK’ları açısından olağanüstü değerli… Ateşinizden ateş almaya, Birinci Ordumuzun şanlı bayraklarının dalgalanışından, “Ne mutluTürküm diyene!” haykırışını birlikte yaşamaktan, ilham almaya geldik. Yaşlı üyelerimiz, gazilerimiz asker ocağı kokusunu özlemişler, hasret giderdik. Bir de biz, her zaman ve her yerde, 15 Temmuz 2016 gecesinde olduğu gibi, hainlere ve FETÖ teröristlerine karşı sizinle beraberdik demeye geldik. En esaslı Türklük beşiği ASKER OCAĞIDIR. Bizde “doğdun, büyüdün, yürüdün de, askere gitmeden adam mı oldun?” denir. Türklük ruhunun yetiştiği beşiktir, askerlik. Biz, Bulgaristan’da askerliğimizi inşaat eri veya demiryolu bakım eri, madenci olarak yaptığımızdan, askerlik ruhu taşımayız. Askerlikten üzerimizde kalan eziyet izleridir. Prenslik döneminde, Türk okullarımız özel iken, Mehmet Ersoy’un İstiklâl Marşı’nı ezberine alana karne veriyorlarmış. Bulgar devleti tarafından daha sonra Türklük ruhunun kaynağı olarak bu görülünce İstiklâl Marşı’mızın okullarda okutulmasını yasaklamıştır. Benim okul yıllarımda, Bulgar okullarında Türkçe derslerinde öğretmenlerimiz bize kitap dışı şu mısraları ezberletirdi: “Ben, ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım. Hangi çılgın bana zincir vuracakmış şaşarım” Verdiğimiz özgürlük mücadelesinin külünde Türk İstiklalinin sönmez közleri vardır. Biz aynı ruhun evlatlarıyız. 600 yıldan sonra anavatana dönüşümüz, yeni zaferler için bir dayanaktır. Hergidişinbirdönüşüvardır,herdönüşyenibirgidişinbaşlangıcıdır. 15 Temmuz’da Birinci Ordumuzla birlikte yeni bir tarih yazanların, yeni Türk ruhunu oluşturanların arasında, gece nöbetlerinde, Yenikapı mitinglerinde, dalgalanan bayraklarımızın altında biz, BULTÜRK olarak, soydaş camiası olarak biz de vardık. FETÖ hainliğini görenler, Türk milletinin ne kadar büyük ve güçlü bir halk olduğunu bir kez daha

gördü. Büyük Türkiye atılımı ve küresel güçlerin boy ölçüştüğü coğrafyamızda en önemli ve sonuç belirleyen bölgesel gücün Türkiye Cumhuriyeti olduğunu görmeyen kalmadı. Bu güç, Türk Silahlı Kuvvetlerimizin ve elbette Birinci Ordunun gücüdür ve en önemlisi hep birlikte halkımızın gücüdür. Suriye’deki askeri zaferlerimiz, PKK ve yandaşlarının belinin kırılması, Türk bayrağının her zamankinden daha yükseklerde dalgalandığı şu günlerde, yeni çatışma alanı BALKANLARDIR. Son haftalarda Almanya’nın, Avrupa Birliğinin Türk karşıtı politika takınması, Türkiye Cumhuriyeti Balkan siyasetinin başarılarına tepkidir. Geçen hafta Amerikan “The Wall Street Jornal” “Türkiye ile Rusya Balkanları paylaşıyor. Amerika ve Avrupa Birliği Balkanlardan çekilmek zorunda kalıyor” diye yazınca, Bulgar aşırı milliyetçi, şoven faşistlerinin hepsi dilini yuttu. Türk Silahlı Kuvvetlerinin kullandığı donanımın % 46’sı – yerli Türk üretimi – haberleri şok yarattı. Her Türk, bir askerdir. Bunu Türkler 8 milyon iken Çanakkale’de, Sakarya’da İzmir’de ispatladılar. Şimdi Türkiye’nin 80 milyonu aştığını işittikçe titriyorlar, bir de buna 300 milyonluk Türk Dünyası katılınca adeta çıldırıyorlar… Halk yetiştiremeyen devlet, asker eğitemez, ordu düzenleyemez, zafer nedir bilmez. Etrafımızda çok konuşanlar var. Onlar çok savaşa girmiş, çatışmalarda bazen başarılı olmuş, fakat hiçbir savaşı kazanamamışlardır. Türk ruhu, TSK savaş kaybetmeyen bir güçtür. Bu gücün nüvesi öncüsü Birinci Ordumuzdur. Sizi arkadaşlarım adına tüm Bulgaristan Türkleri camiası adına kutluyorum. Sizinle beraber geçirdiğimiz şu dakikalar bize kıvanç verdi. Zafer ruhuyla adeta şarj olduk. “Bizlere kapınızı açtığınız için, tekrar sağ olun. Var olun, Teşekkür ederim” dedi. Orgeneral AVSEVER de plaket takdimindeki teşekkür konuşmasında 1. Ordu’nun bu anlamda bir STK’ya ilk kez kapılarını açtığını, Balkanlardaki Türklerin Türkiye’nin batısındaki sigortası olduğunu. Oradaki soydaşlarımızın, Türkiye’ye gelmesi yerine, vatandaşı oldukları ülkelerde yaşam ve kültürel şartlarının iyileştirilmesi gerektiğinin altını çizdi. Ziyaret, Balkan Türklüğü özelinde Türk Dünyasının sorunları ve Balkanlardaki FETÖ Yapılanmasıyla ilgili bilgi verilmesi ardından tamamlandı.


10

MANEVİYAT - SAĞLIK

Türkiye’nin Yurt Dışında Hayat Kurtaran Tek Sağlık Ekibi EDİRNE’de Sağlık İl Müdürlüğü bünyesinde kurulan, Türkiye’nin yurtdışında hayat kurtaran Sınır Ötesi Sağlık (SES) ekibi son 3 yılda Türk vatandaşı veya soydaş 21 hastayı bulundukları ülkeden alarak ambulansla Türkiye’ye getirdi. Hepsi İngilizce olmak üzere Balkan dillerini bilen ekip, gittikleri ülkelerde büyük ilgi görüyor, soydaşlar kendilerine sarılıp öpüyor. Türk sağlık ekibini karşılarında gören hastaların ise şaşırarak, “Sizi bu kadar çabuk beklemiyorduk” diye karşıladıkları belirtildi.

Edirne İl Sağlık Müdürlüğü 112 Acil Sağlık bünyesinde Sağlık Bakanlığı’nın tanıdığı imkanlarla Sınır Ötesi Sağlık (SES) birimi kuruldu. Gönüllü doktor, paramatik, acil tıp teknisyeni, sürücülerden oluşan 24 personelin tümümün pasaportlarında Schengen vizesi bulunurken, büyük bölümü de Balkan ülkelerinden çifte vatandaşlık pasaportu taşıyor. Hepsi mesleklerinde tecrübeli olan, İngilizce bilen gönüllü personelin çoğu ise aynı zamanda Bulgarca, Yunanca, başta olmak üzere Balkan ülkelerinin dillerini konuşuyor. TÜRKİYE’NİN İLK SINIR ÖTESİ SAĞLIK EKİBİ Edirne’de 2014 yılından itibaren aktif hale gelen SES ekibi, yurtdışından hasta sevki gerçekleştiriyor. Romanya, Yunanistan, Bulgaristan, Makedonya başta olmak üzere Balkan ülkelerinde rahatsızlanan, kaza geçiren Trk vatandaşları veya soydaşlar tedavilerinin Türkiye’de yapılmasını talep edince, Edirne’de 24 saat görev başında bulunan gönüllü personelden bir ekip hemen tam donanımlı ambulansla yola çıkıyor. Hastayı bulunduğu ülkeden alan ekip, yurda giriş yapana kadar tedavisini sürdürüyor ve hastaneye yatışını gerçekleştiriyor. Son 2 yılda 21 hastayı ambulansla bulundukları ülkelerden alıp Türkiye’ye getiren ekip, yeni bir hasta sevkine karşı hazır bekliyor. ÜCRETSİZ HİZMET

Edirne İl Sağlık Müdürü Dr. Muhsin Kişioğlu, Sağlık Bakanlığı’nın tanıdığı imkanlarla 2014’te Sınır Ötesi Sağlık ekibini kurduklarını belirterek şunları anlatı: “Ekibimiz bu süre içinde 21 vakayı Balkan coğrafyası ülkelerden özelikle ileri tetkik ve tedavi aracıyla ülkemize, Edirne’ye getirmişlerdir. Bu hastalar kendi bulundukları ülkelerde Türk Başkonsoloslukları’na ulaşıyor, oradan da Sağlık Bakanlığı aracıyla bize gelen bilgiler üzerine ekibimiz hastaları tedavileri için Edirne’ye getirmektedir. Burada en güzel olanı vakaların geliş sayısında artış değil, gelişmiş Batı ülkelerinde bu hizmetleri ücretli, özel sağlık sigortaları ile verildiği bir gerçekte olduğunu biliyoruz. Ülkemizde bu hizmetler 112 sağlık hizmetleriyle aynı şekilde ücretsiz verilmektedir. Bunun özelikle altını çizmek istiyorum. Biz

burada Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarımıza ve orada yaşayan soydaşlarımıza bu hizmeti veriyoruz. Edirne valiliğimizden çıkan yeni bir talimatnameyle, kendi vatandaşımız ve soydaşlarımız dışında yabancılara da bu hizmet verilmeye başlanacak. Bu vesileyle Edirne’nin Balkanlarda sağlık turizminde önemli bir üs olacağına inanıyorum.” 112 Sağlık Ötesi Sağlık ekibinde çalışan personelin hepsinin gönüllü olduğunu vurgulayan Edirne İl Sağlık Müdürü Dr. Muhsin Kişioğlu şöyle devam etti: “Hepsinin Bulgaristan ve Türkiye vatandaşlıkları var. Ekipleri oluşturmaktan hiç zorluk çekmedik. Sağlık araçlarımız çok donanımlı ambulanslarımız, aynı zamanda acil ambulanslarımız. Bu ambulanslarımızın yurt dışına çıkarken ayrı sigortası yapılıyor. İki ambulansımızda bu şekilde yurt dışına çıkış ya-

pıyor. Edirne’de iki ekip var. Ekipte Yunanca ve Bulgarca bilen arkadaşlarımız var. Ekibin tamamı da İngilizce biliyor. Bu sayede yurt dışına gidip gelirken bir sıkıntı yaşamıyoruz.” ‘İHBAR GELİR GELMEZ ÇIKIŞ YAPILIYOR’ 112 İl Ambulans Servisi Başhekimi Dr. Duygu Akbaşak, öncelikle komşu ülkelerden hasta nakilleri yaptıklarını kaydederek şunları anlattı: “Onun dışında Romanya ve Makedonya’dan hasta nakilleri gerçekleştirdik. Toplamda 21 hastaya yurtdışı sağlık hizmeti, sınırlar ötesi sağlık hizmetini sunmuş durumdayız. Aldığımız hastalar genelde kalp krizi geçiren hastalar. Trafik kazası geçiren, travma geçiren ve spor yaralanmaları geçiren ve tedavilerini Türkiye’de devam etmek isteyen hastalar. İhbar bize geldiğinde öncelikle onu takip eden doktorundan hastanın nakli uygun olup olmadığı teyidini almamız gerekiyor. Hastanın genel nakile uygunsa ondan sonra bizim ekibimiz toplanma süresi yarım saat. Yarım saat sonra arkadaşlarımız yola çıkıyor.” ‘BİZİ GÖRÜNCE MUTLU OLUYORLAR’ SES ekibinde yer alan Edirne İl Sağlık Müdür Yardımcısı Nihal Kaşıkçı, Yurtdışında herhangi bir sağlık sorunu ile karşılaşıp tedavisini anavatanda devam ettirmek isteyen vatandaşlarımıza mağdur olmamaları için yardımcı olduklarını söyledi. Kaşıkçı, gurbette olan ve hastalanınca da yalnızlık hissine kapılan vakaların kendilerini çaresiz hissettiklerini belirterek, “Türk sağlık ekibini gördüklerinde gözlerindeki sevinci görmenizi isterdim. O sırada genelde duygulu anlar yaşanıyor. Gurbette de olsa, hastalarımız orada yalnız olmadıklarını ve büyük Türkiye devletinin gücünü buldukları yerde de hissediyorlar” dedi. Sınır ötesinde can kurtaran ekipte yer alan sağlık personeli, özellikle gittikleri ülkelerde kendilerini karşılarında gören soydaşların çok mutlu olduğunu dile getirdi. Soydaşların kendilerine sarılıp öptüğünü ve hatıra fotoğrafları çektirdiğini dile getiren sağlıkçılar, görevlerini severek yaptıklarını belirtti.

Osmanlı Karargahı Balkan, Tarihi Müzesi olacak Balkan Savaşları’ndaki Edirne savunmasında karargah olarak kullanılan Hıdırlık Tabyası, “Edirne Balkan Tarihi Müzesi” olarak düzenlenecek. Harabe haldeyken yaklaşık 3 yıl süren ve geçen yıl tamamlanan restorasyon sonucu ayağa kaldırılan dönemin Edirne’deki en büyük savunma tabyalarından olan Hıdırlık Tabyası’nın müze olarak düzenlenmesi için çalışmalar başlatıldı. 55 dönümlük alana sahip tabya, 2 yıl içerisinde kapılarını müze olarak açacak. Edirne Kültür ve Turizm Müdürü Ahmet Hacıoğlu, uzun süren bir restorasyonun ardından tabyanın Edirne Balkan Tarihi Müzesi olarak tanzim ve teşhir aşamasına gelindiğini söyledi. Müzedeki tarihi anlatımın Edirne’nin fethiyle başlayacağını aktaran Hacıoğlu, şunları kaydetti:

İnsanın mahiyeti nasıldır

ve diğer varlıklardan farkı nedir? Evet, “Biz insanı en güzel bir şekilde yarattık.” (Tîn, 95/4) ayet-i kerimesinden anlaşılıyor ki, insan maddi ve manevi birçok cihetle en güzel bir şekilde yaratılmıştır. Mesela; insanın manevi cevherlerinin kaynağı olan ruhu güzeldir, o ruhun elbisesi olan bedeni güzeldir, bir irfan meşalesi olan aklı güzeldir, Allah’ın varlığının şahidi olan vicdanı güzeldir. Dimağı güzeldir, zira orada zeka denilen pırlantanın parıltısı vardır. Konuşması ve ifadesi güzeldir, düşünmesi ve hayali dahi güzeldir… Evet, insan kendine verilen bu kıymetli cevherlerin değerini takdir edemeyip Allah’a karşı nasıl gaflette bulunur ve onları kaybederek, nasıl aşağıların en aşağısına düşer? O halde insanın dünyaya gelişi, ne zevk ve safa, ne de yiyip içmek içindir. O dünyaya her şeyden önce Allah’a iman etmek, O’nu esma ve sıfatlarıyla tanımak, O’na muhabbet ve kulluk etmek için gönderilmiştir. İşte insan için en büyük zevk, bu vazifeleri yerine getirmektir. Zaten hayatın gayesi bunlar olduğu gibi, faziletin de kaynağı, pınarı bunlardır. Eğer, bir insan hayatını saadet ve neşe ile geçirmek istiyorsa, bu vazifeleri tam manasıyla yerine getirmesi gerekir. Haram dairesinde zevk ve sefa arayanlar en aşağı mertebelere düşerler. Bir kısım insanlar Allah’ın lütfuyla cennetin çiçeği olduğu gibi, bir kısmı da O’nun adaletiyle cehennemin odunu olurlar. İnsan, hem kendisini hem de bütün bir varlık alemini inceden inceye düşünür. Bir kendine bir de içinde yaşadığı şu aleme bakar ve görür ki, her iki alemde de, türlü türlü değişimler, halden hale geçmeler ve hiç durmayan bir faaliyet, bir hareket vardır. Bütün bunlar ise, hiç şaşmayan bir kanun ve ölçü dairesinde gerçekleşir. Evet, yerlerde ve göklerde canlı cansız hiçbir mahluk yok ki, bu kanuna ve Allah’ın tayin ettiği ölçülere boyun eğmesin. İşte her şeyin nizam ve kanun dairesinde hareket ettiğini gören o aklı başında insan, bu faaliyetler içerisinde Cenab-ı Hakk’ın azamet ve kudretini görür; böylece bütün bu mahlukatın azametli yaratıcısını tam bir imanla tasdik eder ve Allah’ın lütuf ve ihsanını düşünerek ibadet ve itaate mecbur olduğunun şuuruna varır. Böylece gerçek imanı elde ederek, imanın hadsiz basamaklarında adım adım ilerlemeye başlar, ilmel yakîn, aynel yakîn ve hakkal yakîn adı verilen mertebelerde sırasıyla gezinir. Düşünen bir insan, Cenab-ı Hakk’ın varlığına ve birliğine şehadet eden kâinatı ibret gözüyle seyrettikçe O’na

inanmanın ve O’nu tanımanın zirvesine erişir. Allah’a karşı kendinde latif ve zevkli bir cazibe hasıl olur. Yaratıcının azamet ve kudretini düşünmekten meydana gelen haz ve lezzetten, ruhanî bir zevk ve huzur hisseder. Böylece imanı ve irfanı parıldar, kalbi Allah’ı bilmenin ve O’nu sevmenin mükemmel bir ayinesi olur. Yine o düşünen insan Cenab-ı Hakk’ın nimetlerinin sonsuz olduğunu görür ve der ki, “Allah Teâla hiçbir mahluku nimetlerinden mahrum etmemiştir. Herkesi kabiliyetine göre memnun ve tatmin etmiştir. Dinsizin inkârı, günahkarın isyanı ve zalimin zulmü bile O’nun nimetlerini vermesine engel olmamıştır.” İnsan çok acaib bir mahluktur. Aklı ve fikri sayesinde dağları ve taşları deldiği, yıldızları gezdiği ve deryalara hakim olduğu halde, bir mikrop ve sivrisineğe mağlup olup, onların zararlarını kendisinden def’ edemez. Ömrü boyunca keder ve ızdıraptan kurtulamaz. Ağlayarak doğar, şikayet içinde büyür, pişmanlıklar içinde yaşar… O halde böyle sonsuz aciz bir varlık, ancak nihayetsiz kuvvet ve kudret sahibi olan Allah’a tevekkül etmekle teselli ve huzur bulur, musibet ve dertlerden kurtulur. Cenab-ı Hak insanı ruh ve beden denilen iki özellik üzere yaratmıştır. Bedenin yaşaması için sayısız nimetleri barındıran engin ve zengin bir kâinat var etmiştir. Dağları ve deryaları, bağ ve bahçeleri onun istifadesine sunmuş, sayısız nimetlerle onun midesini ve dilini memnun etmiştir. Ancak, bu lezzet ve zevkler her ne kadar helal olsa da ani ve fanidirler. Onun için bu alemdeki sayısız zevkler ruhu tatmin etmiyor. Çünkü onun gayesi ne maddi bir lezzet, ne de maddi bir menfaattir. O, iman, ilim, marifetle tatmin olur. Onun gayesi Allah’ın kendisinden razı olduğu bir kul olabilmektir. Onun kemali ve huzuru buna bağlıdır. O öyle bir zevk ve lezzet ister ki, elinden çıkmasın ve kendisiyle beraber ebedi olsun. O öyle bir alemde yaşamak ister ki, ahenk ve nizamı hiç bir hadiseyle bozulmasın. Onun zevk ve saadeti ancak ilimde, fazilette ve Allah’ın rızasını kazanmaktadır. Ancak bu sayede onun için ebedi saadet nurları parlar. Bundan mahrum olan bir ruh katı bir zulümat içinde kalır, keder ve hüzünden kurtulamaz. Ruhun birçok latifelerle ve duygularla mücehhez kılınması ve kâinatı ihata edecek bir vüsate malik olması gösteriyor ki, bu mükerrem mahluk,

“Yüklenici firmaya yer tahsisi yapıldı, Edirne 700 gün sonra Balkan Tarihi Müzesi’ne kavuşacak. Böylelikle Edirne’de müze sayısı 8’e ulaşacak. Hıdırlık Tabya Edirne’deki 30 tabyaların içerisindeki en büyük ve Şükrüpaşa’nın Edirne’yi 155 gün savunduğu tabyadır. Edirne Balkan Tarihi Müzesi olarak işlevlendirilecek tabya, Türkiye’nin ve Balkanlar’ın en büyük ve interaktif müzesi olacaktır. Yaşam alanları da barındıracak, bal mumu heykellerin maketlerin bulunacağı müzede tarihsel anlatım 1361 yılından itibaren başlayacak. Edirne’nin fethinden başlatarak bugüne kadar geçen süre bu müzede yaşatılacak. Edirne’yi fetheden Sultan 1. Murad Hüdavandigar, Edirne’de doğan Fatih Sultan Mehmet ve Şükrü Paşa’yı daha fazla ve detaylı anlatacağız.

İlk Kurban Bayramı namazı ne zaman kılınmıştır?

Değerli kardeşimiz, Peygamber Efendimiz, Zilhiccenin dokuzunda Sevik Gazasından dönerek Medine’ye kavuşmuştu. Ertesi günü, yani Zilhicce’nin 10. günü Müslümanlarla birlikte namazgâha çıktı. Ezansız ve kametsiz olarak iki rekât Kurban Bayramı namazı kıldırdı. Namazdan sonra bir hutbe irâd etti. Bu hutbelerinde, kurban kesmelerini Müslümanlara emretti. Kendileri de iki kurban kesti. Satın aldığı semiz, boynuzlu beyaz koçtan birini keserken, “Allah’ım! Bu senin birliğine ve senden bana gelenlere şehâdet eden bütün ümmetim namınadır” dedi. İkincisini keserken de şöyle buyurdu: “Allah’ım! Bu da, Muhammed ve Muhammed’in ev halkı içindir.” Bundan, kendileri, ev halkı ve yoksullar yediler.1 İslâm’da ilk Kurban Bayramı budur! 1. Sîre, 3/58-59; Tabakât, 2/33. Selam ve dua ile...

KİMLER KURBAN KESER

Hanefi mezhebinde servet kiminse kurban borcu da onun olduğundan, aile içinde kimin şahsına ait parası varsa onun kurban kesmesi gerekir. Bu ister erkek ister kadın olsun. Şayet bir ailede hem kadının hem de erkeğin ayrı ayrı sermayeleri varsa, dinen zengin sayılan kişi kurban kesmelidir. Her ikisi de zengin ise, ikisi de kurban kesmelidir. Kurban kesmek dinen zengin sayılan Müslümanlara vaciptir. Kurbanda zenginliğin ölçüsü ise şöyledir: Zaruri ihtiyaçlarından fazla olarak, elinde 85 gram altın veya 595 gram gümüş yahut bunların değerinde para ve mal bulunan kimse zengindir. Zekâtta olduğu gibi, kurban nisabı üzerinden bir sene gibi bir müddetin geçmesi şart değildir. Ayırca koyun, keçi ve sığır gibi otlayan hayvanlar ve ticaret malları nisap miktarında hesaba dahil edilir. Bu malların çoğalan ve artan cinsten olması da şart değildir. Meselha yirmi tane koyunu olan bir kişinin koyunlarının toplam tutarı altın ve gümüşteki nisap miktarını buluyorsa, bu insan zengin demektir. Yine elinde nisap miktarına ulaşan ticaret malı bulunan bir kimse de kurban hususunda zengin sayılır ve kurbanı keser. Diğer taraftan oturduğu evden başka bir gayrimenkulu olan bir insan, onun kira geliriyle aylık ihtiyaçlarını karşıladıktan sonra elinde nisap miktarına ulaşan bir meblağ mevcut olursa ona da kurban kesmek vacip olur. Bunun gibi, borçlu olan bir insan elindeki malını borcuna verdiği takdirde geriye nisap miktarı kadar bir meblağ kalabiliyorsa, buna da kurban kesmek icap eder. Hattha

yazlık ve kışlık olarak iki takım elbisesinin dışında nisap miktarına ulaşabilecek başka elbiseleri olan kimse de bu hususta zengin sayılmaktadır. Bazı fıkıh kitaplarımızda şöyle bir hüküm de vardır: Kurban kesmesi vacip olan kimsenin Kurban Bayramı’ndan önce olduğu gibi, Kurban Bayramı’nın 1., 2. ve 3. günleri içinde de nisap miktarına ulaşan bir mala sahip olması yeterlidir. Yâni, nisap miktarını tutan malın üzerinden bir yılın geçme şartı aranmaz. Meselâ Kurban Bayramı’nın birinci günü ihtiyaçlarının dışında eline nisap miktarına ulaşan bir para geçen kimsenin kurban kesmesi vâciptir. Zekâtta olduğu gibi, zarurî (aslî) ihtiyaçlar şunlardır: Oturulan ev, evde kullanılan eşya, binek vasıtası, iş ve sanatta kullanılan malzeme ve âlet, kışlık ve yazlık elbise, bir aylık, başka bir görüşe göre bir senelik yiyecek ve içecek gibi erzak. İşte bunlardan fazla olarak elinde nisap miktarı kadar malı olan kimseye kurban kesmek vaciptir. Ayrıca, “Kurbansız olur mu, kurban insanın sağlığına düşer.” sözünün dinî bir dayanağı yoktur. Hattâ insan zengin olsa da sağlıklı olmayıp hasta veya sakat olsa bile yine kurban kesmesi vaciptir. Diğer yönden kurbanın şartları arasında hiçbir yerde “sağlık” aranmaz. Yalnız kurban kesecek kimse, şu niyette bulunabilir:

Borç para alınarak kurban kesilmez. Şayet insan Kurban Bayramı günlerinde kurban kesebilecek bir zenginliğe ulaşırsa, ancak o zaman kurban kesmesi vacip olur. “Mahalleden, komşulardan ayıp oluyor.” diye borca girip kurban kesmek de doğru değildir. Çünkü Cenab-ı Hak, kula takatının üstünde bir mükellefiyet yüklemez. Böyle bir düşünce ihlâsı da zedeler. Çünkü bu takdirde başkaları görsünler, onlara karşı ayıp olmasın diye kurban kesilmektedir ki, kulluk şuuruna aykırı düşer. Fakat, zengin olmamakla beraber kurbanlık bir hayvan alacak kadar parası olan kimse kurbanı alır, keser, etini de çoluk çocuğuyla birlikte yer. Bununla yine sevaba girer. Selam ve dua ile...


YAŞAM

11

Bulgaristan, Belene nükleer santrali için gelecek yıl ihaleye çıkacak

Osman BÜLBÜL Kitap tanıtımı

Bulgaristan, Belene nükleer santrali için gelecek yıl ihaleye çıkacak Bulgaristan Enerji Bakanlığı, daha önce vazgeçtiği 2.000 megawatt büyüklüğündeki Belenen nükleer santrali projesi için 2018’in ilk çeyreğinde yeniden ihaleye çıkmayı planlıyor. Bulgaristan, Belene nükleer santrali için daha önce yaptığı ve Rus nükleer enerji şirketi Rosatom’un kazandığı ihaleyi AB’den ve Washington’dan gelen baskılarla 2012’de iptal etmişti. İhalenin iptal edilmesine karşın, Bulgaristan, Rosatom’dan mahkeme kararı ile nükleer santrali almak vek 600 milyon euro ödemek zorunda kalmıştı. 2018 ilk çeyrekte açılacak ihale ile 10 milyar euro büyüklüğündeki proje için özel sektörden yatırımcı aranacak. İhaleyi alacak yatırımcının devlet garantisi veya uzun vadeli enerji alım sözleşmesi olmadan santrali inşaa etmesi gerekiyor. Tuna nehri kıyısında inşaa edilecek santral için Rosatom’dan alınmış ekipmanların sevkiyatı Eylül sonuna kadar tamamlanacak.

Sevgili kızlarım, sayın oğullarım, Kıymetli misafirler. Sayın dostlar. Hoş Geldiniz. Sizlere kızlarım, oğullarım olarak hitap ediyorum. İçimden geliyor. Yaşlılık işte. Bu toprakların yetiştirdiği, Ardino doğumlu, güller kadar değerli bir şairimiz var. Sabahattin Ali: O,Sinophapishanesindeyatarken,tırnaklarıyladuvaraşudörtlüğükazımış: “Başın öne eğilmesin, Aldırma gönül, aldırma!. Görecek günler var daha, Aldırma gönül aldırma!”

Bulgaristan Türklerinin Şairi Küpçü’nün eşi vefat etti

Bulgaristan Türklerinin Milli Şairi Recep Küpçü’nün kıymetli eşi Cemile Küpçü 29.07.2017 Cumartesi günü İstanbul’da vefat etti ve 30.07.2017 Pazar günü İstanbul/Kocasinan Mezarlığında defnedildi. Cemile Küpçü kimdir? Merhum Recep Küpçü’nün eşi olan Cemile Küpçü, 21.05.1936 yılında Burgaz şehrinde dünyaya gelmiştir. Kırcaali Türk Pedagoji Okulu mezunu emekli öğretmendir. 1955 yılında Milli Şairimiz Recep Küpçü ile yapmış olduğu evliliğinden şairimizin faili meçhul bir şekilde öldüğü 26.04.1976 yılına kadar eş ve dert ortağı olarak yaşamlarını rahmetli şairimiz ile bir yastıkta geçirmiştir.

Ömrünün 40 yılı bu dükkânda geçti

75 yaşında olmasına rağmen her gün işinin başında olduğunu belirten Şeker, “40 yıldır bu 2 metrekarelik dükkanda ayakkabı tamiri yapıyorum. Sabah gelir dükkanımı açarım, akşam kapatır evime giderim. Ömrüm ve sağlığım yettiği sürece işimin başındayım. Hangi meslek olursa olsun, o işi severek ve bilerek yapıyorsan çok güzel. Ama eğer bilmiyorsan çok zor. Doktor nasıl işini bilip yapmalıysa her meslek sahibi işini bilip yapmalı” dedi.
“İnsanın en makbulü kendi alın terini yiyendir”
Çalışmanın insanı sağlıklı ve dinç tuttuğunu vurgulayan Şeker, “Emekliliği, tembelliği, boş boş oturmayı hiç sevmem. Benim için en güzel iş çalışmak. Sağlıklı, gencecik insanlar dilencilik yapıp avuç açıyorlar. Görünce üzülüyorum. İnsanın en makbulü kendi alın terini yiyendir” diye konuştu.
“Çocukluk hayalim pilot olmaktı”
Çocukluk hayalinin pilot olmak olduğunu da dile getiren Şeker, “Çocukken pilot olmak isterdim. En büyük hayalim pilot olup gökyüzünde dolaşmaktı. Gezmeyi çok severim, imkanım olsa hala gezmek isterim” dedi. Siyasi ve Aktüel Gazete

BULTÜRK-Dünyada’ki www.bulturk.net /bilgi@bulturk.net- Tel:0212 511 63 47 İmtiyaz Sahibi Rafet ULUTÜRK

Haber Sorumlusu:

Yazı İşleri Müdürü Alptekin CEVHERLİ

Ekonomi Müdürü:

Elif GÜNEŞ Av. Hasan MOLLAOĞLU Ertaş ÇAKIR

Yazı İşleri Müdür Yardımcısı İbrahim SOYTÜRK

İstihbarat Müdürü:

Hüseyin Y I L D I R I M

Eğitim Sorumlusu:

Ay n u r F İ L İ Z

Kültür-Sanat:

Avşin B A L K A N

Genel Yayın Yönetmeni Abidin KARASU

Spor Müdürü:

Serkan YILDIZ

İnternet Müdürü:

Muhammet ULUTÜRK

Genel Yayın Müdürü Raziye ÇAKIR

Halkla İlişkiler:

Neriman ERALP

Reklam Müdürü:

Seydullah H A L A Ç

Yayın Danışmanları: Prof.Dr. Hayati DURMAZ Prof. Dr. Emin ÇARIKÇI Prof. Dr. Ahmet ÇOLAK Prof.Dr.Seçkin DİNDAR Dr. Erdal KARABAŞ

Hukuk Danışmanı:

İrtibat Bürosu: Yıldırım Mh. Şehit Kamil Balkan cad. No: 114 / A (500 Evler) - Bayrampaşa / İST. Bayrampaşa - Adaparkın üstü - H.TÜRKOĞLU Spor Komp.Karşısı Tel: 0212- 5 11

6 3 4 7 - Fax: 0212 511 33 91 Reklam için İrtibat: 0212 526 51 98 Akademi Yayıncılık A.Ş.

Teknik Hazırlık: Murat ULUTÜRK

Bu gazete basın yayın ilkelerine uymayı taahhüt eder. Yazarlar yazılarından sorumludur. w w w. b u l t u r k . n e t

/ w w w. b u l t u r k . o r g

Avusturya -Viena Osman BÜLBÜL Almanya-Köln: Ünal G A Z İ Amerika-New York: Alaattin Gokay Belçika-Antwerpen: Nevin BEYTULLAH İspanya-Madrid: Hüseyin Hasan Kazakistan - Türkistan: Erkan İsveç - Seval ÖZTÜRK İngiltere London: Ridvan Akay Riko

B u l g a r i s t a n - Te m s i l c i l e r i Sofya: Hikmet EFENDİEV Blagoevrad:

Bülent MURADOV

Kırcaali: Ardino: Cebel: Plovdiv: Stara Zagora: Loveç: Troyan: Pleven: Şumen: Razgrad Ruse Silistra: Varna: Dobriç:

Mehmet TEFİK Aziz ŞAKİR Erdal H. AHMET Sezgin YILMAZ Menderes KUNGÜN Emine BAYRAKTAROVA E r g ü l BAYRAKTAR Rafet RODOPLU İrfanÖZGÜR Levent RASİM Zeki İsmail Nermin ÇAKIR Mustafa Varna Sebahattin AYYILDIZ

Smolyan:

Rufat FELETİ

Temsilcilerimiz

TÜRKİYE -Ankara: İsmail ÇİNGÖZ

İst. Anadolu:Bölgesi İst. Trakya Bölgesi İst. Sultangazi: ist. G.O.Paşa: ist. Bayrampaşa: ist. Zeytinburnu: ist. Avcılar: ist. Başakşehir: ist. Kağıthane: İst.Küçükçekmece

Kocaeli:

Bursa- -Bursa Yıldırım: -Bursa-Hürriyet: -Bursa-Yenibağlar: -Bursa-İnegöl İzmir- İzm. Sarnıç: -İzm.Görece: -İzm.Buca: Edirne: Kırklareli: Tekirdağ: Balıkesir-Bandırma: Eskişehir: Erzurum Mersin : Fethiye :

Sabri İSKENDER Nedim BİRİNCİ

Raziye ÇAKIR Avşin BALKAN Vildan ARDA Mustafa AKGÜN Ekrem SÜZEN Ceyhun AYGÜN Nazım ÇAVUŞ Hasan H.KÖK Alptekin CEVHERLİ Ayşe HOCAOĞLU Turhan YAMAÇ Üzeyir AKGÜN Cevat ÇALIŞKAN Bayram BAYRAM Kenan ÖZGÜR Durmuş HATİPOĞLU Mümin GÜNEY Şevket YILMAZ Nadir ADLI Ali ÖZTÜRK Ertaş ÇAKIR Güner BAŞARAN Sevgin GÖKÇE Berkay MUTLU Ferda ER Fatih AKSAK

Ben 1989’da vatanımdan kovulurken, kafamda zonklayan bu “Aldırma gönül, aldırma!” diyordum da, çekildiğim yolda yıllarca, tek başıma yürüyeceğimi hiç düşünmemiştim. Bu akşam, burada, kendi mekânımızda böyle bir ilgi, hepinizin topluca gelmeniz, beni öyle mutlu etti ki. Gözlerim yaşardı. Yalnız değilim. Yaşlanınca insan yalnızlıktan kokuyor. Kısaca tanıtmak istediğim şu “küçürek kitabım” – BULGARİSTAN TÜKLERİNİN DURUMU – benim yalnızlığa, Bulgar halkı olarak, vatan evlatları olarak, Bulgaristan Türkleri olarak bölünüp parçalanmamıza, ufalmamıza, ezilmemize karşı bir isyandır. İçimden gelen bir kükreyiştir. Samimiyetimdir. Düşündüklerimi, bana huzur vermeyen içimdeki kıpırdanışı yazdım. Okuyunca anlarsınız. Her satır, her söz, hayatımın içinden süzülmüş, beliren kötülüklere – DUR! Deyişimdir. Viyana’da yazdım. Bulgaristan’ı anlattım. 2015’ten sonra ülkemizde patlayan gerginliği, Hak ve Özgürlükler Partisi (DPS) nin parçalanmasını, Lütfi Mestan olayını, Borisov hükümetinin inişliçıkışlı gümlerini oradan yakından izliyordum. Lütfi Mestan, “ DOST partisi kuracağım” dediği gün, yazmaya başladım. Bir defa, “DOST” partisi diye bir şey olmaz. Siyasi partiler mücadele aracıdır. Siyasi bilinçlenme ürünüdür. Öyle aklına gelen parti kuramaz… Hangi politik birikimin partisidir DOST? “Mevlitçiler” partisi mi? “Cenaze hocalarının” partisi mi? Ne işi olur hacı-hocanın, sarıklı mollaların siyasi partide. Türkiye’den – imam hatipli – dönenler bizde parti kuramaz! Din başka, siyaset başka. Bizim davamız, HAK, ÖZGÜRLÜK, ADALET VE DEMOKRASİ DAVASIDIR. Parçalanmak, oyuna gelmek, tuzağa düşmektir bu ve zafer yolunu tıkar. DOST partisinin bir gevezelik oyunu, halkı oyalama planı olduğunu hemen kavradım ve kurucusu, kurucuları ve mevlit ziyafetlerinde, tavuklu pilav sofrasında buluşan taraftarlarıyla alay etmeye başladım. Kitabım, bu partiyi daha kurulurken ezmek, ona hayat hakkı tanımamak, Bulgaristan Türklerinin, Müslümanlarımızın hak ve özgürlük davasını parçalamak isteyenlerin yolunu kesmekti. Ben birlik ve beraberliğimizden yanayım. Bir kişi, bir işi 20 sene yapamamışsa, 21-inci sene de yapamaz. Olay budur. L. Mestan 20 sene Meclis’te köfte yedi ve arabadan düşünce “gelin birlikte koşalım” diyor. 80 yaşındayım, nereye koşuyoruz? Kitabımda gençlerimize “aldanmayın”, “kapılmayın” demek istedim. Eserim bir uyarıdır. Siz gençleri uyardım. Yardımcı sima olarak, “Viyana’da tanıdığım, orada okuyan, hemşerim Nikolay’ı” yazılarıma işledim. Hedefimde, Bulgaristan’ın geleceğini Avrupa’da okuyan bir genç hemşerimin dünya görüşüyle, gözüyle görmek vardı. Başarılı oldu gibi. Kitabımdaki Nikolay, dünya cennetinde dostça yaşama davamızda devamlılık sembolüdür. Kitabıma almadığım, ama onunla paylaştığım büyük bir özlem var içimde. Bir defa yolum düştü İskenderun’a. Orada bir duvarında Kilise, ötekinde cami, üçüncüsünde bir Haran ve dördüncüsü de denize bakan bir açık hava tiyatrosu var. Orada bir konser dinledim: “Sarı Gelin” türküsünü aynı zamanda 6 dilde söylediler. 80 yıldır şu gül bahçelerinin içinde yaşadım, Bulgar ve Türk türkülerini birlikte söyleyen bir koro kuramadık. Üzgünüm. Dil yasaklayanlara cennete yer olmadığına inanıyor. Dil yasaklamaktan büyük suç olamaz… “Parçalanmışlık,” çok kötü bir durumdur. Biz Bulgaristan Türkleri çok parçalandık. Rus askeri şu Şipka Tepesi’ne çıktığından beri 6 büyük göç oldu. Göç hiç durmadı. Dışarda 1 milyon 150 bin kişi olmuşuz. Hepsinin gözleri Bulgaristan’da. “Ne oluyor acaba?” diyorlar. Benim “Bulgaristan Türklerinin durumu” uğraşım, Ne olduğunu anlatırken, ne olmaması gerekene vurgu yapıyor. Ben parçalanmamızı istemiyorum. Bizi parçalayanları lanetliyorum. Bulgar halkıyla da birlik ve beraberlik, huzur içinde kardeşlik istiyorum. Biz kardeşiz de, Allah öyle yaratmış bizi, kardeşler bile birbiriyle kardeşken, kaynaşamıyorlar, hır zır oluyor. Ben 80 yaşımın tepesinden, “hır zıra boş verelim” diyorum. Problem olabilir, ama Sabahattin Ali gibi “ALDIRMA GÖNÜL ALDIRMA” demeye alışalım. Ne de olsa biz HAK VE HÜRRİYET davamızın zaferini beton duvarlara kazıyacağız. Ben bu akşam, bu buluşmamızda, barış, hoşgörü, adalet, hak ve özgürlük davamın kalemini, ruhunu ve gücünü siz genç kalemlere, kitap sevenlere, ömrünü gül kokulu toprağımda yaşamak ve cenneti burada aramak isteyenlere hediye etmek istiyorum. Umudum sizsiniz. Hepinizi çok seviyorum. “Görecek günler var daha” – mutlu olun! Geldiğiniz için teşekkür ederim. Sağ olun.


12

BULGARİSTAN’DAN HABERLER

Türk Boyları Konfederasyonu Kırıkkale’de

Bayrampaşa Kaymakamımız Osman Aslan CANBABA’ya Kitabımızı Taktimi Uluslararası Ankara Sanat Etkinlikleri kapsamında Ankara Sanat Platformu ile Kırıkkale Oğuz Boyu Dernekleri Federasyonu tarafından Kırıkkale’de organize edilen “İKİ DEVLET TEK MİLLET” Konulu etkinliğe katıldık. Azerbaycan’dan gelen Konuklar ve Türk Boyları Konfederasyonu, Ankara Bilecikliler Derneği başta olmak üzere Türkiye’nin çeşitli bölgelerinden Yörük Türkmen Derneklerinin katılımı ile gerçekleşen muhteşem gösteriye; Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği BULTÜRK’ü temsilen bizi de davet

BULTÜRK Ankara Temsilcimiz

BULTÜRK Ankara temsilcimiz Sn.İsmail CİNGÖZ Bilecik Valisi Sayın Tahir Büyükakın Beyefendiye Kitabımızı taktim etti

BULTÜRK Ankara temsilcimiz Sn.İsmail CİNGÖZ Söğüt Kaymakamı Hemşehrimiz Sn.Berkan Sönmezay Beyefendiye Kitabımızı taktim etti

eden Federasyon Kurucu Genel Başkanı Sayın Serdar Murat Can Bey’e, Ankara Sanat Platformu Başkanı Sayın Sultan Özateş Hanımefendi’ye, Kırıkkale Oğuz Boyu Dernekleri Federasyonu Genel Başkanı Sayın Ali İhsan Akkaya Bey’e, Kırıkkale Valisi ve Belediye Başkanı başta olmak üzere tüm emeği geçenlere teşekkür ederiz. Ellerine-Yüreklerine sağlık. Tek Millet İki Devlet; Azerbaycan-Türkiye Ne Mutlu Türk’üm Diyene…. 07.08.2017

Bulgaristan’a Köklerini Aramaya Gittiler

Eskişehir Yenikent Mahallesinde faaliyet gösteren Alikoçbabalar Derneği yönetici ve üyelerinden oluşan 35 kişilik bir ekip, geçmişteki izlerini bulmak için Bulgaristan’a gittiler. Seyitgazi’nin Salihler ve Büyükyayla köylülerinin kurmuş oldukları ve genelde Alevi kültürünü benimsemiş insanlardan oluşan Alikoçbabalar Derneğininüyeleri, geçmişteki izlerini bulmak için çabalıyor. Yıllar önce Bulgaristan’ın çeşitli kentlerinden Türkiye’ye muhacir olarak geldiklerini belirten ve Alikoçbabalar Derneği üyeleri, geçmişteki baba yadigari yerleri

ziyaret etmek, akrabalarını bulmak ve onlarla iletişim kurmak amacıyla bir ekiple Bulgaristan’a ziyaret amacıyla gideceklerini anlattılar. Ziyarete, Gültepe Mahallesi Muhtarı Ali Al, Seyitgazi Salihler Mahallesi Muhtarı İbrahim Tarhan ve Alikoçbabalar Derneği Başkanı Ali Karakuş başta olmak üzere eşleri ve kadınlarla birlikte 35 kişi katıldı. Ziyaretin bir hafta süreceği ve özellikle Bulgaristan’ın Karnobatkazası ve Sungurlar köyleri, Deliormanlı ve Alvanlar diye bilinen yerleşim yerlerine gidileceği öğrenildi.

Sofya’da “Azamet Örnekleri – Azerbaycan Halk Sanatı”

Türkün Zafer Ayı Ağustos

Otlukbeli Muharebesi, 11 Ağustos 1473

Çaldıran Meydan Muharebesi, 23 Ağustos 1514

Mercidabık Zaferi, 24 Ağustos 1516

Belgrad’ın Fethi, 29 Ağustos 1521

BULTÜRK Ankara temsilcimiz Sn.İsmail CİNGÖZ Söğüt Belediye Başkanı Halil Aydoğdu Beyefendiye Kitabımızı taktim etti

Mohaç Zaferi, 29 Ağustos 1526

BULTÜRK Ankara temsilcimiz Sn.İsmail CİNGÖZ Bilecik Milletvekili Halil Eldemir Beyefendiye Kitabımızı taktim etti

14 Haziran 2017 tarihinde Sofya’da, Azerbaycan Kültür ve Turizm Bakanlığı ve Azerbaycan Halı Müzesinin desteği ile Azerbaycan’ın Bulgaristan’daki Büyükelçiliği tarafından Bulgaristan Bilimler Akademisi Etnografya ve Folklor Araştırmaları Enstitüsü Etnografya Müzesinde “Azamet Örnekleri – Azerbaycan Halk Sanatı” adlı sergi düzenlendi. Sergide, takılar, süs eşyaları, nakış örnekleri, Azerbaycan halıcılık okulunun geleneklerini gösteren halılar vb. maddi ve manevi örneklerden oluşan (yaklaşık 57 adet) Azerbaycan’ın tarihini, zengin kültürünü, günlük yaşamını ve sanatını yansıtan çeşitli sanat ve ta-

rihi eserler sergilendi. Sergide Bulgaristan Cumhurbaşkanlığı, Dışişleri Bakanlığı’nın üst düzey yetkilileri, ülkede akredite edilen diplomatik temsilciliklerin çalışanları, Azerbaycan-Bulgaristan Dostluk Derneği üyeleri, medya, STK temsilcileri, ayrıca sanat kurumları ve özel sektörün temsilcileri yer aldı. Serginin açılışında Bulgaristan Bilimler Akademisi Etnografya ve Folklor Araştırmaları Enstitüsü Etnografya Müzesi Müdürü Petko Hristov ve Azerbaycan’ın Bulgaristan Büyükelçisi Nergis Gurbanova konuşma yaptılar.

Türkün Yardım Eli Bayramda Dünyanın Dört Bir Yanına Uzanacak

BULTÜRK Ankara Temsilciliği olarak, Ankara Bilecikliler Dernek Başkanı Sayın Hasan Akgül Bey ile birlikte; Ankara Batı Trakya Türk Birliği Derneği’ni ziyaret ettik. Ziyaretimiz esnasında Başkan Sayın Ahmet Salihoğlu Bey’e BULTÜRK Derneğimizin Genel Başkanı Sn. Rafet Ulutürk’ün “Türk Dünyasında Bir Bulgaristan Türk’ü-Elli Yıllık Mücadele” kitabını kendilerine hediye olarak taktim ettim. Kendileri de bu jestten çok memnun olduklarını ve Balkanlara ve Türk Dünyasına böyle bir eser kazandırdıkları için ayrıca teşekkür ederim dedi. Geleceğe dönük ortak projeler geliştirme konusunda istişarelerde bulunduk.

Türkiye’deki birçok yardım kuruluşu, dünyanın birçok ülkesinde gerçekleştirdikleri Kurban Bayramı organizasyonuyla milyonlarca insana hayırseverlerin yardımlarını ulaştıracak. Türkiye’deki insani yardım kuruluşları, Kurban Bayramı’na sayılı günler kala ihtiyaç sahiplerine yönelik hazırlıklarını sürdürüyor. Dünyanın farklı noktalarında kurban kesim organizasyonları gerçekleştirecek olan kuruluşlar, hayırseverlerin bağışladığı kurbanların ihtiyaç sahiplerine ulaşmasına aracılık edecek. İHH İnsani Yardım Vakfı ise 25. yılında kurban çalışmalarına “25 Yıldır Ümmete Kurban” sloganıyla başladı. 106 ülke ve bölgede ihtiyaç sahiplerine yardım ulaştıracak olan İHH, bağışlanan kurbanları 2 milyon ihtiyaç sahibine ulaştırmayı hedefliyor. Sadakataşı ”Kardeşinin Payını Ayırdın mı?” sloganıyla Türkiye’nin yanı sıra Afrika’dan Asya’ya, Ortadoğu’dan Balkanlara, Orta Asya’dan Kafkasya’ya 27 ülkeye ulaşmayı hedeflerken, İyilik Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği (İyilikder) ise yurttaki terör mağduru kişiler başta olmak üzere, Ortadoğu, Asya, Balkanlar ve Afrika’daki kurban organizasyonunun yanı sıra ihtiyaç sahiplerine süt keçisi hediye ediyor.

Kıbrıs’ın Fethi, 1 Ağustos 1571

Sakarya Meydan Savaşı, 23 Ağustos 1921

Büyük Taarruz, 26-30 Ağustos 1922


HABER TANITIM

Rafet ULUTÜRK’ün Kitabını tanıtma:

Sayın kitapsever dostlar. “Türk Dünyasında bir Bulgaristan Türkü ve 50 Yıllık Mücadele” – hepimizin eseridir. Ben bu eserimde kendimi değil, Bulgaristan Türklerini anlattım. Çünkü bende sizden biriyim. Kırcaali Belediyesinin Köseler köyünde dünya gelmiş ve bu kitapta anlatılan hayat yolunu yürüyen, sizlerden biriyim. 50 YILLIK MÜCADELE Bulgaristan Türklerinin Osmanlıdan kopan Bulgaristan Prensliği, Çarlığı ve Cumhuriyeti topraklarında var olma, kimlik oluşturma, Türk olarak yaşama, etnik azınlıktan hak topluluğuna büyüme, dilini, dinini, gelenek ve kültürünü, uygarlığını yaşatma mücadelesinin hikâyesidir. Bulgarların Osmanlı ümmetinden çıkıp Türk kimliği oluşturma mücadelenizin kısa öyküsüdür. Bulgaristan Türklerinin, Türkiye Türk ulusundan kopmaz, ayrılmaz bir parça oluşlarının kısa hikâyesidir. Bizimle ilgili, dilimizle, dinimizle, edebiyatımızla, kültürümüzle, kimliğimizle ilgili yüzlerce hatta binlerce yasak, kısıtlama, cezalandırma ve başka olması, bu gerçeği değiştirmez. Biz “İslamlaştırılmış Bulgar” değil, öz be öz Türk’üz. İslam’ı gönüllü benimsemişiz. Bir gün Pîr-i Türkistan Hoca Ahmet Yesevî Hazretleri’ne sormuşlar: – “Müslüman mısın?” – “Elhamdülillah Türk’üm, Müslüman’ım” demiş. – “Neden Türklüğü katıyorsun, biz dinini soruyoruz” demişler. – ”Din seçim, Türklük kaderdir” demiş. Bu Topraklara kendi dilimiz, dinimiz ve kültürümüzle gelmişiz. Biz, 1000 yıldan beri buradayız. Kimilerine göre Hunlarla, diğerlerine göre Selçuklulardan olan Sarı Saltukla, Kumanlarla, Peçeneklerle, Tatarlarla gelmiş olmamız belirleyici olan değildir. Önemli olan burada kaynaşmış olup bu topraklara yerleşmiş olmamızdır. Dünyanın Türk-Müslüman kimliğimizi, bir halk topluluğu olmamızı tanımış olmasıdır. Balkanların halkların yiyip içtiği ve bayram ettiği bir yer olmadığını herkes gördü. Biz 1878’den beri 6 defa büyük göç dalgası yaşadık. Türkiye’de artık 1 milyonuz. 500 binimiz Batı Avrupa ülkelerindeyiz. ABD’ye ve Kanada’ya kadar ulaştık. Ama köklerimiz buradadır. Derindir. Atalarımız burada yatıyor. Yani cennetimiz burasıdır. Kimliğimizi belirleyici olandır. 4 bölümden oluşan kitabımın 3. Bölümünde Bulgaristan Türklerini Dünya Gençlik Birliği toplantılarında temsil edişimi anlattım. 36 ülkede Türk yaşıyor. Kazakistan’ın Türkistan şehrinde Türklük atası Ahmet Yasevi’nin XV. yüzyılda kurulmuş, uçsuz bucaksız güç bahçeleri içinde bulunan, Çengiz Han tarafından inşa edilen MÜZESİNİ gezerken, onun müridi olan Sarı Saltuk’un Romanya’daki Türbesine çiçek koyarken, Sofya’da Türbesini, Razgrat’ta Demir Baba anıtını, Ohri gölünde Naum manastırını, Konya’da Mevlan’a Mevlevi Külyatını vb ziyaret ederken, hep Bulgaristan Türk kimliğini, Bulgaristan’da Müslüman Türk Kimliği mücadelesini düşündüm. Bugün buraya yaptığım ziyaret de aynı amaçladır. Ben size kitabımı anlatmak istemiyorum. Bir defa 420 sayfası 15-20 dakikada anlatabilmek imkânsızdır. Zor olan 50 yıllık mücadeleyi şu 420 sayfaya sığdırmaktı.

Çektiğim acıları, halkımın gördüğü zulmü, göç çilelerini satırlar arasına sıkıştırdım. Çocuklarımı da anlatmadım. Sol bacağı Balkan Savaşı’nnda kalan Hasan aga, Çanakkale cephesinde Anzaklara esir düşen ve 6 sene sonra dönen Mehmet aga, 24 yıl hapis yatan Nuri Adalı yarattığım olumlu simalardan bazılarıdır. Halkımı aldatan, kurmadığı parti için kurdum diyen, yatmadığı hapis için yattım diyen, ben iyi yaşasam size yeter, Hak ve Özgürlüklerinizi öteki dünyada alırsınız diyen, hainlik eden Ahmet Doğan’a karşı amansız oldum. HÖH’ten ayrılan ve diğer hainlik etmiş ve hala su üzerinde yüzmeye çalışan, bizim namuslu, onurlu, dünyada hiçbir şeyle değiştirilemeyecek kadar şerefli, adaletli, hoşgörülü Türk kimliğimizi kişisel menfaatler için pazara çıkaranlarla asla uyuşamadım. BU ÇOK İYİ BİLİNMELİDİR. “Kimse halkın üzerinde değildir”. 60 yaşında camiye girmekle Müslüman olunmaz. Birbirimizi aldatmayalım. Türklük bir gen, bir aile kültürü, bir medeniyet ürünüdür. Düşmanlarımıza hizmet sunarak, ajanlık, hainlik ederek, Türk lideri, halk dostu olunamaz. Bu kitabın satırlarını dolduran harfleri, resimleri Türk dünyasından toplarken, Türk dünyasına sizi anlattım. Biz bir damlanın yarısı değiliz. Türk Dünyası bir derya biz de bu deryadanız. Bu bütünün yarısı, çeyreği, kırıntısı değil, onun kendisiyiz. Adaletimizle, Dilimizle, adetlerimizle, töremizle, geleneklerimizle, dilimizle, ahlakımızla, halk yaratıcılığımızla Türk’üz. Hiçbir yasak Türklüğü yok edemez. Türklük eritilemeyen, asimile edilemeyen bir nimettir. Altay Dağlarından Kazanlığa gelene kadar, bu çetin yollarda yüzlerce savaşta zafer kazanmışız, köle olmamışız, 16 devlet kurmuş ve kimliğimizi 17.Türkiye Cumhuriyeti ile bugünlere taşımışız. Biz insanlık tarihinin en büyük değerlerinden biri olan Türk olmanın taşıyıcıları, yeniden üreticileriyiz. Mevlana, Yesevi, Yunus Emre, Nasreddin Hoca, Namık Kemal, Akçura, Ziya Gökalp, Nazım Hikmet Türk kimliği dokusunda çözülmez düğümler olarak genimizde yaşıyor. Biz dünyanın insanlık denizindeki en büyük ırmaklarından biriyiz. Medeniyetler yaratmış ve dünyada yaşayan tüm halklara taşımışız. Bunlardan biri İslam’dır. Ötekisi 17. Türkiye Cumhuriyeti devletidir. Bu gün buraya toplanmamız da 28 yıl sonra Kimliğimizin özünü, biçimini ve geleceğini görüşmek için, bu akşam, buraya toplanmış olmamızdır. Bütün sorularınızı yanıtlamaya hazırım. 50 Yıllık Mücadele Bulgar diline de tercüme edilecek. Bulgarcasını da tartışacağız. İlginiz bana büyük ilham verdi. Siz Balkan eteklerinin en iyi insanlarısınız. İnsanlığın değişmesi için, bir insan, büyük ateş parlaması için tek kıvılcım yeterlidir. Gül, ıhlamur, akasya ve burada zambak gül kokan şehriniz beni mest etti. Siz tanıdığım en iyi insanlarsınız. Geldiğiniz ve ilginiz için teşekkür ederim. Bulgaristan Müslüman Türk Kimliği serüvenini anlatan, içinde size de yer özel bir köşe olacak, yeni kitabım üzerinde çalışıyorum. Son noktayı vurunca yeniden görüşmek üzere! Beni mutlu ettiniz, sizlerde mutlu olunuz. Kendinize iyi bakınız. Saygılarımla,

13

Dr.Nedim BİRİNCİ

Stanimaka, Sorun Mahalleli Sorunu Değildir

Konu: Anlaşamadığımız konuları açalım. Şimdiye kadar başkasının sofrasından atıştıran, bunan sonra kendi sofrasını kuramaz. Sorun mahalleli sorunu değildir. Asenovgrad’da şeker bayramı zehir oldu. 10 bin mahalleli ne el öptü, ne bayramlaştı. Bayram namazı kılanların suratı da bir karış asıktı. Daha önce tatlılarından tatmaya gelenler bu bayramda gelmediler. “Bu millet iyilikten anlamaz!” diyenler bu defa da haklı çıktı. Olay barajda başladı. Adetlerimizdendir. Gölgeler, su serinliği çağırdığında gidip çökeriz. Çocuklar suya girip çıkarken, olta atmış balık beklerken, birden bire Bulgarca bir çığlık geldi. “İmdat!” Genç bir kızdı. Koştular. Kızlar ikiydi. Kayakçı grubundan. Birisi devrilmiş çırpınıyor. Kayık su almıştı. “Girip çıkaralım kızanı” dediler. Suya girdiler. Tuzu kuru olan: “Çingeneler bastı bizi yaygarası kopardı. Yardım istemiyoruz. Gelmeyin. Kaçın! Kurtarın bizi!” yaygarası kopardı. Koruyucular, ustalar, uzmanlar, bekçiler, kurtarıcılar anında yığıldı. “Siz kızlarımıza neden saldırıyorsunuz!” Kavgası başladı. Sen dedin, ben sövdüm derken, olay büyüdü. “Vurdular!” “Öldü!” “Aslan gibi delikanlı gitti, demeye kalmadı 10 bin mahalleliden bini göl kenarına koştu. Kürekler, sopalar, yumruklar, tekmeler, kafa ve tırnaklar harekete geçince belasını arayanlardan sekizi hastanelik oldu. Olay daha da büyüdü. TV ekranları Stanımaka (Asenovgrat) sokaklarına taşındı. Fen kulüpçüler, motorcular, bisikletçiler ve daha ne kadar canı rakı çeken, kana kana bira çekip kavga etmek isteyen, içindeki Bulgar cesaretine hortlama imkanı tanımak isteyen ve bir de Ben de Bulgar’ım! Demeye can atanların hepsi bir günde “Çay” ırmağının etrafındaki kasabanın tam merkezine “II. Asen” anıtının tam önüne toplandılar. Memlekette kavgaya susamış tam 6 bin Bulgar olduğu anlaşıldı. Meydandaki kalabalık daha kalabalıktı, çünkü birkaç bin polis de aynı meydana yığıldı. Çingene mahallesinin giriş çıkışı kapandı. Su kesilmiş. Fırında ekmek bitmiş. Sokak direklerindeki lambalar yanmıyor. GETTO karanlığı…Öyle kapsüle edilmişlerdi ki, sabah etraftaki ağaçların gövdelerine işeyip sınır belirleyen köpekler bile çıkamamış, sıkışmış ne yapacaklarını şaşırmıştı. Çingeneleri yiyip içip, yutup sıçıp onlardan kesin kurtulmak isteyenler karşılarında hiçbir Çingene kızanı bile göremeyince polislere, gazetecilere, belediye görevlilerine laf atmaya başladılar. “Pelo” lakaplı biri, kavağın meyve yapmadığını bilmiyor olmalı, kendisini lider ilan etti. Hazır bulunanlar arasında en boylu olduğundan olacak elindeki “Vodka” şişesini en yüksek o kaldırdı. “Çingene mahallesini yakalım” dedi. Cebinde kibrit ve çakmak bulamayınca “Yarın yakalım!” dedi. “Yakalım!” slogan olarak pek tutmadı. Çünkü akşam saatlerine ve Güneşin Rodop Dağ tepelerinin ardına gizlenmiş olmasına rağmen, etraf cayır cayır yanıyordu. Etraf tarlalarda ekmeğin piştiği günlerdi. Gündüz termometre 42 derece gösterirken, akşam saatlerinde 35’ten aşağı düşmem diye direniyordu. Bu havada bir de ateş yakmak, akıl işi değildi. Kitlede bir de kasa kasa içilmiş votka enerjisi vardı ki, herkes konuşuyor, Kimse bir şey anlamıyordu. Çingeneleri yok etmeye gelmişlerdi. Ama bunu nasıl yapacaklarını da bilmiyorlardı. Daha önce “Ataka” partisi lideri sapık siyasetçi Volen Siderov da “Çingenmeler”in yüzüne “sizi yakıp sabun yapacağız!” demişti. Acaba o zaman geldi mi? Diye düşünenler de oldu. Volen Siderov 6 yaşında baba olmuş ve doğumdan bir süre sonra genç eşi “Hoşça kal” demeden kapıyı çekmiş gitmişti. Onun acısına bu “sarhoşlar düğününe” gelemedi. Bulgar polisler nedense sarhoşlara dokunmuyordu… Düzensiz kalabalığın arasında ve büyük bir polis kordonu içinde, 16’sında doğum yapan genç Çingene kızlarına saldırmadan edemeyen, Başbakan Yardımcısı ve “faşist” denen tayfanın başı geçen Valeri Simyonov belirdi. Boyu kısa olduğundan kalabalık içinde olmaktan mutlu oluyordu. Adaleli ve kalın enseli gençlerin arasında iyice ufalmış, bir şeyler konuşuyordu. Konuştuklarını ancak kendisi işitiyor. Polisler de kalabalığın baskısını göğüslerken sözlerin yayılmasından kıvılcım çıkar korkusuyla yaprak kımıldatan rüzgâra bile engel olmaya çalışıyorlardı. Simyonov, yeni hükümette yalnız başbakan yardımcısı değil, bir Bakanlar Kuruluna bağlı Azınlıklar Komisyonu Başkanı ve Bulgaristan Cumhuriyetinde nüfustan sorumlu olan en yüksek yetkili seçilmişti. Onun faşist ideolojisi ve ayrım politikası sayesinde toplum ikiye parçalanmış ve beliren boşluk polis gücüyle doldurulmuştu. “İki köfte bir bira” ve 1 oy siyaseti çökmüş, son 4-5 yıldan beri devrilen ve ardından yine kabine kuran güçler hiçbir sorunu çözebilecek durumda olmadıklarını kanıtlamışlardı. Bu yara artık Avrupa Birliği’nden alınan karşılıksız paralarla bile pansuman edilemezdi. Bulgar toplumunda, devletin ve sosyal yaşamın dışında kalmış, kendi bildiklerince ve geleneklerince yaşayan gruplar belirmişti ve bu gruplar artık çok büyümüştü. Sosyal adaletsizliğin ve insan haklarının geçersiz olduğu bir ortam yerleşmişti. “Aklı kesenlerin” hepsinden sorulmuş ve hiçbir kimse “şu modeli” uygulayalım deyememişti. Çünkü bizdeki haksızlık ve adaletsizliğin boyutları ne anlatılır ne de çuvala sığdırılır boyuttaydı. İşleri modelleme işinde baş uzman “Ahmet Doğan’a” gitmişler o da “üçüncü boyut demiş”. Eşitsizliğin mi? Yoksa “eşitlenme umudunun mu üçüncü boyutu diye sormuşlar. Dili tutulmuş bir şey söyleyememiş. Onun da bayramını kutlayan olmamış. Şirinlerden, Haçelerden, Ayşelerden vs vs sonra değil tatlı yapmaya, kahve yapacak bayan kalmamış… Siderov’un gelişi iyi mi oldu, kötü mü oldu, kimse anlayamadı. İçse içmedi. Yese yemedi. Çingene mahallesine uğrayıp Bayramınız kutlu olsun demedi. Ne kadar izinsiz ev varsa yıkılsın! Emretti ve çekti gitti. Bulgaristan’da ne kadar siyasetçi varsa Stanimakaya geldi. Bir tek Lütfü Mestan, Şabanali Ahmet, Mehmet Hoca ve Hüseyin Hafız ile Petır Boyaciev gelmediler. Gelmedikleri bir yana bu konuda sesleri de çıkmadı. Bazı konularda hazır cevap olan Boyaciev artık susuyor. Herkesle DOST olunmaz atasözünün Bulgarcaya tercümesini rica etmiş. İşin özünü anlayınca DOST’tan ayrılır mı dersiniz? Başkan Mestan Stanimaka’da Bulgar kızancıklarının hepsinin kanu kayak, yüzme, su topu, masa tenisi, voleybol, basketbol, futbol ve başka spor dallarında örgütlenmiş olduğunu yarısının deniz kıyısında dalgalarla oynaşarak serinlediğini, diğer yarısının da Rodop ve Trakya gölet ve barajlarında sefa sürdüğünü pek tabii ki biliyordur. Bu tesislerin hiç birinde hiçbir Çingene kızanı kaydı olmadığını da görüyor ama görmezlikten geliyor. Siyaseti yalnız basın toplantısıyla idare etmek ne güzel ama olmuyor işte. Önemli olan onun kendi kızancıklarıdır. Onların işleri tıkırında olunca ötekiler önemli değildir. 25 yılda beç çocuk okutmadı, bir kitap bastırmadı, bir gazete çıkartmadı, varsa yoksa kendisi… Şu 42 derecede de ara sıra haberleri açıyor. 10 binlik mahalle GETTO gibi kuşatıldı. 6 bin kudurmuş Bulgar kurban bekliyor. Polis duruma zor hakim oluyor. Haberlerini işittikçe, gruplar arası ilişkiler ve tırmanan gerginlikle ilgili kalıp yargılar arıyordu. Bir arada aklından “gölleri, barajları, ırmakları ve ırmaklardaki gölcükleri ve hatta sulama kanallarını bölsek, Bulgarların yüzdüğü ırmak, gölet ve barajlarda Çingeneler yüzmesin, Çingenelerin yürüdüğü yoldan Bulgarlar geçmesin ve sorunları böyle çözelim saçmalığı geçti. Ne ki söyleyemedi. Hiçbir konuda sorumluluk taşımak istemiyordu.


14

Geziler

İbrahim SOYTÜRK Ha Bakalım!

G ö z ü m Ya ş ı T u n a S e l i d i r Ş i m d i …

Tarih 12 Temmuz 2017 Konu: Avrupa Birliği Nüfus ve İnsan Hakları Komiserleri Sofya’da. Çingenelerden istekleri yazılı olarak istenmiş. DPS ve DOST kumsalda mı? Neden susuyorlar? Kasim Dal neden dilini yuttu? Nasıl bir Anayasa değişikliği istiyoruz? Azınlıkların nüfus içindeki payı kadar mecliste, hükümette,devlet ve toplum bünyesinde görevlisi olmalıdır. Artıkherkes“içsavaş”deyince,AvrupaBirliğiNüfusveİnsanHaklarıKomiserleriizinleriniyarıdakestilerveuçaklaSofya’yaindiler. 12 Temmuz 2017’de sabah saat 10’da Sofya’nın “Prinzes” Otel salonlarından birinde Bulgaristan’daki Romen – Çingene yetkili temsilcileri ile bir milli toplantı yapıldı. Komiserler Asenovgrad (Stanimaka) temsilcilerini dinlediler ve sonra söz alarak kısaca şunları vurgulayarak söylediler. Eğer azınlıklara baskı son bulmaz ve ülkede huzur ve güvenlik sağlanmaz ve son olarak Asenovgrat’ta patlayan olaylar devam ederse, Bulgaristan Cumhuriyeti Avrupa Birliği üyeliği 2 yıl askıya alınacak ve azınlıklar sorununu çözdükten sonra üyeliği yeniden gözden geçirilecektir. 2) 10 günlük bir süre içinde Çingene liderleri (baronlar, Çarlar, meşhere başkanı vb) ile Bakanlar Kurulu Etnik Sorunlar ve Nüfus sorunları Komisyon Başkanı Valeri Simyonov arasında görüşme yapılmalı ve sorunlara çözüm aranmalıdır. Öte yandan emekli maaşı yetersiz olan Çingene ileri gelenleriyle dört göz arasında görüşmeler başlamış ve aşırı milliyetçi, ırkçı ve faşist kimliğiyle ünlü Başbakan Yardımcısı V. Simyonov, geçim sorunu olan Çingene liderlerine 700 leva devlete üstün hizmet emekli maaşı teklif etmiştir. Şimdiye kadar taraflar arasında anlaşmaya doğru adım atılmamıştır. Ne var ki, bizdeki yeni faşistlerin ve Bulgaristan’da azınlık düşmanlığının başını çeken “SKAT” TV Başkanı Todorov da Çingene liderlerini birer birer aramış ve “ne isterseniz yerine gelecek, geri adam atın, AB üyeliğimiz düşmesin” diye kendilerine yalvarmaya başlamış, hepsini ayrı ayrı TV programına davet ederek “uzlaşma yolları arayalım” programına konuk olarak davet etmiştir. Bugünkü Bulgaristan 1934 yılında faşist askeri darbe yapılan Bulgaristan’a benziyor. O zaman da aynı taktik uygulanmıştı. Halkı susturmak için 3 – 5 kişinin ağızına bir parmak bal sürülmüştü. Şu farkla ki, bugün vatanımız Avrupa Birliğine bağlıdır. O zaman ise Nazi Almanya’sına bağlanıyordu. O zaman en şöven, en aşırı milliyetçi kadro iktidara gelmişti. Bugün de Avrupa Birliği Konseyi’nin “faşist” olarak nitelediği Valeri Simyonov”un “Bulgaristan’ı kurtarmak İçin Yurtsever Cephesi”, “Ataka” ve 100 yıl bu topraklarda kan akıtan kelle kesen İç Makedon Devrim Örgütü VMRO iktidar ortağıdır ve meclis çoğunluğunu elinde tutan GERB partisi tarafından destekleniyor. Asenovgradlı kardeşlerimizin kararlı ve mertçe direnişi, sabırlı ve zeki davranışı düşman güçleri geriletmiştir. Sıkıştılar. Ne yapacaklarını bilemiyorlar. Haksız olarak tutuklanan 8 gencin, parlak savunması, deneyimli avukatların mağdurlardan yana kesin tavır alması ve salıverilmelerini istemesi, başarı yolunda yeni bir adım olmuştur. Öğrene bildiğimiz kadarıyla 780 kili adres kaydı nedeniyle Asenovgrat’tan çıkarılmış, mahalle içinde bir polis kulübesi dikilmiş ve baskı yapılarak olaylara çözüm aranmaktadır. Gelişmelerin gerçek nedeni, Bulgaristan’da yaşayan Çingene, Türk, Pomak, Ulah, Gagavuz, Tatar ve diğer azınlıkların Anayasal ve yasal haklarının, hak ve özgürlüklerinin olmaması, ülkede yargı sisteminin tıkanmış olduğundan adalet ve demokrasi olmayışı, savcılığın ise zenginlere hizmet etmesidir. Ülkede adalet için çalınacak kapı kalmamıştır. Akıllarından geçen, nüfusun yarısından fazlarını oluşturan etnik azınlıkları sınır dışı etmektir. Bunu yapmaya da ne yasal hakları var, ne de güçleri. 1934-1944 yılları arasında ülkede faşizm zulmü varken sınır kapısı hep açıktı. Varna limanından ve Kapı Kuleden Müslüman azınlığı Türkiye Cumhuriyetine gönderiliyordu. Öyle ki, göç İkinci dünya savaşı sırasında bile kesilmedi. Göçe zorlamak Bulgar faşistlerinin hüneridir. Bulgarların bugün aklından geçen şudur. Sofya Üniversitesi Prof. Mihail Mirçev “PressaTV” programında şöyle konuştu: “Çingenelere karşı yürüyüş yapan 8-10 bin kişi haklıdır.” Profesör mahkemeleri, yargıçları, adalet arama yollarını yok sayıyor. Ekrandan adalet dağıtıyor. “Binlerce kişi, 5 bin, 8 bin, 10 bin kişi hareketlendi, gece gösterilerine gidiyorlar. Aralarında saldırganlar da var. Çocuklar, kadınlar, öğrenciler var. Onlar, Biz, hepimiz Bulgar2ız, kendi memleketimizdeyiz, Kendilerini Bulgar hissetmeyenleri tutuklayın. “ Protesto gösterileri hafta boyu sürdü. Süreç başladı. Genişledi. Büyüyor. Prof.Şöyledevamediyor.“Karşımızdakigüçler,caniler,suçlular,ırzageçenler,kolektifhareketediyorlar.Onlarcanidir.Katildir.” Prof. M. Mirçev’in düşüncesi BİR DE şöyle: “Bu insanlar fakir. Fakir olmak kimseye cinayet işleme hakkı vermez. Biz onları istemiyoruz. Bulgaristan’daki yeni ekonomik sistem azınlık haklarını tanımadı. Yoksullaştılar. İşsiz kaldılar. Todor Jivkov zamanında işleri vardı. Amerikalılar gelip ekonomimizin yarısını kapatınca işsiz kaldılar. 1 milyon işsiz var. Onların en az 200 bini Çingenedir. Geçiş dönemi Çingeneleri ülkenin en yoksul insanları haline getirdi. Toplumdan atıldılar. Hepsi sosyal çöplüktedir. Fakat bu onlara bir GETTO olarak, bir mahalle olarak, yediden yetmişe hepsine suç işleyerek geçinme hakkı tanımaz.” Yoksul ve fakir olması onlara hak arama hakkı tanımıyor. Bizim kanunlarımız böyledir.” Sofya Üniversitesinden bir Profesörün, insanların hak ve özgürlük arama hakkını böyle anlatarak, haksızlıkların temelinde olan ulus devleti savunması anlaşılır gibi değildir. Yapılan sosyolojik araştırmalardan “Bulgarların Çingeneleri istemediği, onlarla aynı apartmanda, aynı mahallede yaşamak istemediği, aynı işyerinde çalışmak istedikleri, çocuklarının aynı okullarda okumak istedikleri, Çingenelerin satıcı olduğu fırınlardan ekmek almadıkları, dükkânlara uğramadıkları” gibi sonuçlar ortaya çıktı. Basında Çingenelerin Balkanlara nereden ve ne zaman geldikleri gibi konular işleniyor. Yeni teorilerin birinde, Bulgaristan’daki Çingenelerin XVIII. Yüzyılda Osmanlı Sultanı tarafından Bulgar topraklarına “başıbozuk” olarak gönderildiği, Bulgarlara zulm etmek genlerinde var, burada kaldıkları ve yerlerinin, Anadolu olduğu hatırlatılıyor ve “gitsinler” deniyor. Başka bir teori Hindistan’dan mı, yoksa Mısır’dan mı geldiklerini tartışıyor. Kimileri ise Bizans İmparatoru I. Nikiforun Çingenelere imparatorluk topraklarında kalma, geçinme ve yerleşme hakkı tanındığına vurgu yapıyorlar. 1975 yılında Hindistan’a Başbakanı İndira Gandi Bulgaristan’ı ziyaret ederken konu açılmış, Jivkov üremelerinden yakınmıştı. O zaman Gandi, “2 milyon nedir ki, GANG Irmağı boyunda yer var” uçakla gönderin, hepsini alayım demişti. Olmadı. 1990’dan sonra Çingene konusu yeniden alevlenince, tek yönlü biletle Amerika’ya gönderelim dediler, o da tutmadı. Başbakan Yardımcısı V. Simyonov’un 10 Çingeneye 700 leva emekli maaşı verip sülalelerine de çalma kapma hakkı tanıyarak sorunu hal etme planı, belki tutar. Çünkü Yarı Çingne olan Ahmet Doğan’da tuttu. Baraj mühendisi olarak 1 250 000 Evro alınca, “saraya” girdi artık çıkmıyor. Bütün haklarımızı tek başına kullanıyor. “Benim iyi olmam yeter. Diğerleri ölebilir,” dedi. Çingene baron ve çarlarının görüşü bekleniyor. Acaba bu işi Avrupa Birliği Konseyine nasıl anlatacaklar. Çingene kitlesi kardeşimizdir ve isteklerimiz birdir: Bulgaristan Cumhuriyeti Anayasasının değiştirilmesini istiyoruz. YeniAnayasa’da Bulgaristan’ın çok etnikli, çok dinli, çok kültürlü bir parlamenter demokrasi olduğu yazacak. Güçler ayrımı tanınacak. Eşitlik ilkesinde, azınlıkların nüfus içindeki oranına eşit milletvekili, devlette görevlisi, poliste polisi, orduda subayı, okullarda öğretmeni vb olacaktır. Mebus, bali, belediye başkanı, muhtar, polis şefi vb sayısı nüfus oranına eşit olacak. Okullar ayrılacak, azınlıklar anadillerinde eğitim öğretim görecektir. Dil, din ve kültür eşitliği tanınacak. Resmi dil Bulgarca olsa da ikinci resmi dil azınlıkların yaşadığı yöreye göre azınlık dillerinden biri olacaktır. Azınlıkların okul, lise ve Üniversitelerde fakülteleri olacak. Devlet bütçesinden azınlıklara ayrılan ödenekler nüfus içindeki oranlarına göre belirlenecektir. Azınlıklar kendi kültür merkezleri, enstitü ve kütüphane, radyo, TV programı, basın ve yayını olacak. 10 Gelişmiş ülkelerdeki azınlık hakları hiç eksiksiz Bulgaristan Müslüman ve Hıristiyan azınlıklara da tanınacak. Dilsiz, dinsiz, eğitimsiz, anaokulsuz ve okulsuz, kendini savunma hakkı olmayan azınlıkların bireysel ve toplu haklarının varlığından söz edilemez. Bulgaristan’daki olağanüstü sert gerginliği çözülmesi için tüm azınlıklardan bir uzlaşma komisyonu kurulmalı ve anayasa değişikliği hazırlıklarına başlanmalıdır. Azınlıkların etnik ve dinsel örgütlenme hakları tanınmalıdır. Azınlıkların nüfus içindeki oranı belirlenirken dış ülkelerdeki soydaşlarımız da hesaba katılmalıdır.

Yazarımız Kerime Yıldız gezi yazısı dizisi ile okuyucuları ile buluşuyor. Yıldız’ın ilk durağı Bulgaristan… Aynı zamanda tarihçi de olan Kerime Yıldız’ın nefis anlatımı ile Balkan yolculuğu yazı dizisinin ikincisini kaleme aldı. Güneşli bir Lofça sabahında İskar nehri kıyısında kısa bir geziden sonra Plevne’ye doğru yola çıktık. Bu sene Plevne Müdâfaası’nın 140. yıldönümü. 140 yıl evvel bütün dünya, bu küçük kasabada, bir avuç Osmanlı askerinin, koskoca Rus İmparatorluğu’nu dize getirişini ibretle seyretti. Osmanlı’yı içeriden vuran paşaların ayak oyunları olmasa ve Plevne’ye yardım gelseydi kim bilir neler olacaktı? Târih böyle bir müdâfaayı, 38 yıl sonra Çanakkale’de gördü. Sonra Medine’de gördü. Bu sefer, Rus yoktu ama ne fark eder? Gavurun Rus’u İngiliz’i olmaz ki. Plevne Müdafası Minyatürü

Dikkatli olmasını söyleyen askerlerine, “Sizi öldürecek kurşunun üzerinde adınız yazılıdır.” diyordu Osman Paşa. Temmuz ayında iki kere yenilip geri çekilen Ruslar,bütün kuvvetlerini Plevne önlerine yığdı. Cepheye gelip durumun vehâmetini gören Çar 2. Aleksandr, Romanya Prensi Birinci Karol’a, “Yetiş! Hristiyanlık, dâvâsını kaybetmek üzeredir.” diyen bir telgraf çekerek yardım istedi. Telgrafı alan Karol, ciddi bir kuvvetle yardıma yetişti. Yetişse de sonuç değişmedi. Fakat Lofça Rusların eline geçince Plevne, dört bir taraftan kuşatıldı. Plevne’yi 145 gün savunan Osman Paşa, düşman hattını yarıp geçmekten başka çâre kalmayınca, 10 Aralık gecesi kaleden çıkıp vuruşmaya başladı. Ancak, atını da deviren bir kurşun sebebiyle dizinden yaralandı. Asker ve halkın daha fazla kırılmaması için teslim olunması emrini verdi. Evet Ruslar Osman Paşa’ya saygı gösterdiler ama Müslüman halka her türlü zulmü yaptılar. Bulgarların ihâneti ise apayrı bir zulümdü. Târih, Plevne’de, müdafânın en şanlısını görürken ihânetin de en âdisini gördü. Plevne’den sonra hedefimiz Niğbolu Kalesi. Yol üzerinde rastladığımız bir çoban çeşmesinde durup serinledik. Bayramın ikinci günü, Niğbolu yolunda bir çoban çeşmesinin yanında, yaprak sarmalı börekli bir bayram sofrası kurduk. Keyfimize nazarımız değmiş olmalı ki bir Bulgar klasiğine yakalandık. Polisler, hiçbir şey bulamayınca arkada oturan çocukların kemer takmadığına taktılar. Haracımızı ödeyip geçtik.

Niğbolu’ya ulaşınca kaleyi sorduğumuz bir Türk, kaleye çıkmamamız için bütün olumsuz cümleleri kurdu. “Yılan çıyan var. Otlar bürümüş.” dediyse de tesirli olamadı. Kaleye çıktığımızda tam bir hayâl kırıklığı yaşadık. Osman Paşa ve askerleri düşmanın bir adım ilerlemesine izin Sâdece kale kapısı ayakta kalmış. Paslı kapıyı itince manzara vermedi. Bütün dünyânın gözü kulağı Plevne’deydi. Bir avuç daha da vahimleşti. İçeriye geçmenin imkânı yok. Öylece kale Osmanlı ordusu, Rus ordusunu perişan ediyor; halk türküler girişinde 1396 Niğbolu Savaşı’nı, konuştuk. Haçlıların geldiğini haber alan Yıldırım Bayezid’in İstanbul kuşatmasından vazgeyakıyordu. çip Niğbolu’ya yetişmesini; gece yarısında tek başına haçlı orKaradeniz akmam dedi dusu içinden geçip kale dibine kadar gelişini ve kale kumanBen Tuna’ya bakmam dedi danı Doğan Bey’e “Bre Doğan! Bre Doğan! Hâlin nicedir?” Yüz bin Moskof gelmiş olsa diye soruşunu yâd ettik. Osman Paşa korkmam dedi

Yörükler-Türkmenler Buluşmasında BULTÜRK Yerini Aldı.

15-16 Temmuz 2017 Karacakurt Türkmen Şöleninde Ye- liğine BULTÜRK Derneği Ankara Temsilcisi rimizi Aldık. olarak bizler de katılarak omuz vermeye ça-

Türkiye’nin bir çok bölgesinden Yürük-Türkmen Konfederasyon, Federasyon ve Derneklerinin yoğun katılımının olduğu Kırşehir/Mucur’da 6’ncısı düzenlenen Geleneksel Türkmen Şen-

lıştık. Türk Milletinin birlik ve bereketliğinin bozulmamasını, Türk Milletinin dünyaya nizam vereceği günlerin tez gelmesini diliyor; Emeği geçenlerin ellerine, yüreklerine sağlık diyoruz.


Haber

AŞRI MEMLEKET

Nahide DENİZ AŞRI MEMLEKET TRAKYA’NIN RENKLİ DÜNYASINA KAPSAMLI BİR BAKIŞ İletişim yayınları,2017 Tuncay Bilecen ve İbrahim Dizman tarafından derlenen Aşrı memleket kitabında Trakyayı özgün kılan özelikleri, Trakya’nın tarihine,mitolojisine,müziğine, yemeğine,içkisine,muhacirlerine,sanayisine,şehirleri ne ışık tutuyor. Eserde Trakya’nın “öteki” parçaları: Bulgaristan, Yunanistan Trakya’ları… Trakyayı bir “dış kapı” algısına yerleştiren Kapıkule imgesi… İki karakterli şehir: Edirne, Tekirdağ – ve Trakya’nın Anadolu’daki bir “şubesi” olarak Biga…Bu coğrafyaya rengini veren göçmenlik olgusu… Romanları, Pomakları, Alevi-Bektaşiler’i ile zengin renk paleti ve paletin solmuş renkleri: Yahudiler ve “1934 Olayları”nın izi…yer alıyor.Ve ekonomi-politik… “Trakya’nın karanlık sahibi”: Sanayi… “Ilımlı”dan sapana “(h)epten aykırı” giden siyaset… Aşrı Memleket kitabında her biri kendi profesyonel alanında ün yapmış Ümmühan Alfandori, Tuncay Bilecen, Tuncay Çağlar, Fehmiye Çelik, Öksel Demir, Işıl Demirel, Efnan Dervişoğlu, Maria Dimu, İbrahim Dizman, Haluk Ecevit, Rengül Ekizceleroğlu, İlhan Güneş, Naci Hasanefendi, Cahit Kahraman, Belma Oğul Kurtişoğlu, Nalan Mumcu, Cihan Oğuz, Nursel Özdarendeli, Sema Sandalcı, Semih Mehmet Tapkan, Hasan Uygun ve Egemen Yılgür’ün yazıları yer alıyor. Türkiye’den geçtiği haberlerle Bulgaristan medyasında ve Bulgaristan göçmenleri camiasında çok iyi bilinen gazeteci Nahide Deniz ”Bulgaristan Trakyası: Göçler, kavuşmalar ve efsaneler diyarı” yazısında,kişisel anılarına da yer verdiği Trakya konusuna kapsamlı ve özgün bir bakış sergiliyor. “Trakyalı için hayat, tutku ve coşku kavramları ile eşdeğerdir. Binlerce yılın birikiminden doğan, farklı kültürlerin birleşimiyle şekillenen özgün yaşam biçimini her hâlde sürdürmeyi başaran Trakya insanı, Anadolu bozkırlarında yaşayanlar için biraz tuhaf bile görülebilir. Onun farklılığı da bu ‘tuhaflık’tır zaten. Biraz Egelilik, bir nebze Anadoluluk ve çokça Rumelilik gelmiş, ay çiçek tarlalarıyla dağların buluştuğu bu güzelim coğrafyada anlam kazanmıştır. Trakya, bu anlamın adıdır.”,belirtiliyor kitabın sunuşunda.

Bulgaristan’da Son 25 Yılın En Başarılı Turizm Sezonu Karadeniz’e kıyısı olan Bulgaristan’da yaz sezonu 15 Haziran’da başlıyor ve sadece 60 gün sürüyor. Son 25 yılın en başarılı turizm sezonunu geçiren Bulgaristan’a yıl başından bu yana üç buçuk milyon yabancı turist geldi. Bu, geçtiğimiz yıla göre yüzde 8>lik bir artış anlamına geliyor. Yıl sonuna kadar bu sayının 6 milyonu aşması bekleniyor. Şu ana kadar; Alman turist sayısında yüzde 35, Rus turist sayısında yüzde 40, Hollandalı turist sayısında ise yüzde 55 artış yaşandı. Ocak başından beri Bulgaristan’a 3,3 milyon yabancı turist geldi. Geçen yıla kıyasla yüzde 8 artış var. TÜRK TURİST SAYISINDA DA YÜZDE 8 ARTIŞ VAR Turizm Bakanı Nikolina Angelkova, Türk turist sayısında da yüzde 8 artış olduğunu açıkladı. Bulgar Bakan, Türklerin vize problemine de değindi. Türk turistlere üç aylık çok girişli vize verdiklerini kaydeden Angelkova, “Türklere daha uzun vize vermek istiyoruz. Ancak vize kararları Avrupa Birliği düzenlemelerine bağlı” dedi. Türkiye, Bulgaristan’a ziyaret sayısı açısından 2016 yılında ilk 5’te yer almıştı. Geçtiğimiz yıl Bulgaristan’a gelen Türk vatandaşlarının sayısı 565 bin oldu. 2017 yılının ilk üç ayında ise Türkiye’den Bulgaristan’a giden turistlerin sayısı 141 bini aştı. Ulusal istatistik kurumu verilerine göre 2016 yılında Türkiye’ye turist olarak gelen Bulgar>ın sayısı ise 1 milyon 200 binden fazla...2017 yılının ilk üç ayında Türkiye’ye giden Bulgar turist sayısı ise 249 bin olarak açıklandı. Sevda Dükkancı

15

3 Yaşındaki Çocuklar Sınavdan Geçirilecek

Eğitim ve Bilim Bakanı Krasimir Vılçev ve ekibi tarafından basına tanıtılan Kapsayıcı Eğitim Yönetmeliği taslağında 3 yaş- 3 buçuk yaş arası çocuklara öğrenme güçlüğü riskine ilişkin tarama testleri yapılması öngörülüyor. Anaokullarında görevli tüm öğretmenlere bununla ilgili eğitim verilecek. Onlar, Bulgar Bilimler Akademisi’nde çalışan bilim adamları ve uzmanlar tarafından çocukların yaşına göre hazırlanan testi uygulayacaklar. Eğitim ve Bilim Bakan Yardımcısı Denitsa Saçeva, “Bu tür testlerle bu yaştan itibaren yapılacak maksada yönelik çalışmalarla böyle güçlüklerin giderilebilmesi hedefleniyor” diye kaydetti. Projede öğretmenlerin yapmış olduğu idari işlerin 10 kat azaltılması öngörülüyor. Şu anda bir okulda 15 engelli çocuk eğitim görüyorsa, öğretmenlerin bir eğitim-öğretim yılında yaklaşık 480 yazılı belge hazırlaması gerekir. Bu belgelerin 40 civarına düşürülmesi öneriliyor. Başka bir değişiklikle okullarda öğrencilerin kariyer gelişimine yönelik danışmanlık hizmeti sağlanacak. Bu amaç için danışman öğretmenleri ve psikologlar, öğrencilere Eğitim ve Bilim

Bakanlığının (MON) “Okul Eğitiminde Kariyer Yönlendirme Sistemi” adlı projesi kapsamında hazırlanan anketleri doldurtacaklar. Kariyer Yönlendirme-MON Portalı’nın veri kaynakları da kullanılacak. Bakan Danışmanı Mariya Semercieva, şimdiye kadar 65 binin üzerinde çocuğun kariyer yönlendirme hizmeti aldığını belirtti. Ülke çapındaki 42 okulda pilot proje kapsamında kurulan Kariyer Yönlendirme Merkezleri öğrencileri kendilerine uygun olan mesleklere yönlendirmektedir.

Bakan Danışmanı Semercieva, “İleride tüm okullarda böyle merkezler olması öngörülüyor” diye kaydetti. Öğrencilerin derslere girmemeleri konusunda da değişiklikler öngörülüyor. Şimdiye kadar müdürler haklı ve geçerli mazeretlerle öğrencinin üç derse girmemesine izin verirlerdi. Bakan Yardımcısı Tanya Mihaylova, “Yapılacak değişikliklerle artık sınıf öğretmenleri buna izin verecek. Öğrencinin haklı ve geçerli mazeretlerle 7 güne kadar okula gitmemesi durumunda ebeveynlerinin müdüre bildirim yapması gerekir. Öğrenciye 7 günden fazla okula gitmeme izni ancak Öğretmenler Kurulu tarafından verilebilir” diye vurguladı. Okullarda yapılan ders dışı çalışmaların ve sınıf öğretmeni derslerinin sağlık eğitimi, sağlıklı beslenme, ilk acil yardım ve başka konuları da kapsaması öngörülüyor. Kütüphanelerde ise Bulgar yazarlarına ithaf edilen tematik görüşmeler düzenlenecek, sivil eğitim, ekolojik eğitim ve kültürlerarası eğitim kapsamındaki konular ele alınacak.

Bu Köyde Her Evin Duvar ve Kapısı Türk Bayrağı ile Boyanıyor

Seferberlik ve Kurtuluş Savaşı’nda şehit olup, dönmeyen 22, terörle mücadelede şehit olan 2 Mehmetçiğin yakınlarının da oturdğu Yozgat’ın 80 haneli İnceçayır Köyü’nde son 1 ayda 41 evin duvarı veya kapısına boya ile Türk Bayrağı yapıldı. Kalan konutların sahiplerinin talepleri doğrultusunda, kapı veya duvarlarına Türk Bayrağı yapılacağı belirtildi. Yozgat’ın İnceçayır Köyü Kalkındırma, Geliştirme Derneği Başkanı Osman Karaca, Ege Üniversitesi’ndeki memuriyet hayatını emekli olup noktaladıktan sonra 2014 yılında döndüğü köyünde ilklere imza attı. Köye döndükten sonra kurucu başkanlığını üstlendiği dernek aracılığı ile atıl durumdaki köy okulunu imece usulüyle onarımdan geçirtip, ‘Şehitler Kültür Evi’ olarak düzenlenmesini sağlayan Osman Karaca, köyün karşılıklı iki tepesine Türk Bayrağı yapılmasını sağladı. Karaca, şöyle dedi: “Köyümüzde bulunan şehitlerimizi ebediyen hatırlamak, onların yakınlarının yanında olduğumuzu hissettir-

mek üzere oluşturduğumuz Şehitler Kültür Evi’nde Kütüphane ve Müze kurduk. Köyümüzde seferberlik ve kurtuluş savaşında askere gidip, şehit olan veya geri dönmeyen 22 askerimizin yakınları ile terörle mücadelede şehit olan iki Mehmetçiğimizin yakını bulunuyor. Bunun dışında hemen her evde bir gazimiz var.” TÜRK BAYRAĞI YAPIYOR Köyün iki tepesine Türk Bayrağı yapan Osman Karaca, Yozgat İl Merkezi’ndeki, uydudan görülebilen Türkiye Haritası üzerindeki dev Türk Bayrağı’nı da geçtiğimiz Ramazan ayı süresince tek başına boyadı. Şimdide köydeki evlerin duvarlarına veya kapılarına Türk Bayrağı yapan Osman Karaca, şöyle konuştu: “ Yozgat ve yöresinde kutsal topraklara gidenlerin evlerinin kapısı yeşile boyanıp, ay-yıldız yapılır. Bu gelenek halen köyümüzde devam etmektedir. Köyümüzden Kutsal topraklara gidecek olan yaşlı bir ninemiz, bana gele-

rek evinin kapısını yeşile boyayıp, ay-yıldız yapmamı talep etti. Ben de kendisine, kapının diğerine de Türk Bayrağı yapmam şartı ile yardımcı olabileceğimi söyledim. Kabul etti, ben de yaptım. Daha sonra diğer komşularımız talepte bulundu. Bugüne kadar köyümüzdeki 80 haneden 41’inin kapısı veya duvarına Türk Bayrağı yaptım. Diğer talepleri de yerine getirmeye çalışıyorum.” GELENEKLERİ YAŞATIYORLAR Yozgat İli İnceçayır Köyü Kalkındırma, Geliştirme Derneği Başkanı Osman Karaca, köyde gelenekleri yaşatmaya çalıştıklarını da hatırlattı. Karaca, «Eskiden olduğu gibi köyümüzde askere gidecek gençlere yönelik etkinlikler yapar, ellerine kına yakarız. Koç katımını törenle gerçekleştiriyoruz. Köyümüzde geleneklerimizi yeniden canlandırmaya çalışıyoruz. Şu anda köyümüzün nüfusu 500 civarında. Köy dışında yaşayanlar yaz aylarında geliyorlar. Emekli olanlar, köye dönüş yapmak istiyorlar» dedi.

Davutoğlu: Konyalıları Görmezden Gelemezler Türkiye Cumhuriyeti’nin 26. Başbakanı Ahmet Davutoğlu, Konya Vakfı, Derneği ve KONSİYAD Konya iş adamları derneği ile birlikte Bahçelievler Öğretmen evinde İstanbul Konya Dernekleri Programına katıldı. Konya Milletvekilimiz ve 62. 63 ve 64. Hükumetlerin Başbakanı Prof.Dr. Ahmet DAVUTOĞLU ile Ülke Çapındaki ve Balkanlardan STK Başkanları ile İstanbul’da Konsiad ve Konyalılar Derneğinin Ev Sahipliğinde 22/07/2017 Cumartesi Günü Biraraya Geldiler Ülkemizin Dört Bir Tarafında Konya, Karaman, Niğde ve Balkan Sivil Toplum Kuruluşlarının Davetli Olduğu Programımız Kahvaltı İle Başlayıp, Sohbet ve İstişare İle Devam Etti. Program Akışında Konsiad Başkanımız Kemal ÇELİK, Konyalılar Derneği Başkanımız Kudret FİKİRLİ, İstanbul Milletvekilimiz Abdullah BAŞCI ve Bazı İl Dernek Başkanları Haziruna Hitap Etti.. Çekilen Aile Fotoğrafları Ardından Program Sona Erdi. Davetimize İcabet Eden Başta Karaman, İzmir, Antalya, Ankara, Bursa, Yalova, Kocaeli, Balkanlar ve Niğde Sivil Toplum Kuruluşları katıldılar. Tüm Türkiye’de bulunan Konyalılar Konya, Bozkır, Karaman, İzmir, Bursa’dan ve Balkanlardan gelen dernek Başkanları ve yöneticileri ilk defa İstanbul’da bir araya geldiler. Yönetim Kurulu Başkanı Kudret FİKİRLİ yaptığı toplantıya katılan eski Başbakan Davutoğlu’na ilgi büyüktü. AK Parti İstanbul Milletvekili Abdullah Başçı, Bozkır Belediye Başkanı, Bursa ve İzmir Dernek Başkanları, İstanbulda bulunan Konya, Nide, Balkan dernek başkanları federasyonlar, İstanbul Gündem Gazetesi İmtiyaz Sahibi ve Genel Yayın Yönetmeni Mehmet CEYLAN, BULTÜRK Genel Yayın Yönetmeni Rafet ULUTÜRK, birlikte çok sayıda davetli katıldı.

BULTÜRK’ü temsilen toplantıya katılan Aydın FİDAN ve BULTÜRK Genel Başkanımız Sn. Rafet ULUTÜRK “Türk Dünyasında Bir Bulgaristan Türkü 50 yıllık mücadele” kitabını ve derneklerin içerisinde kendi gazetesini çıkaran tek dernek olduğumuzu ve BULGARİSTAN TÜRKLERİNİN SESİ GAZETESİNİ son 121 Sayısını Prof.Dr. Ahmet DAVUTOĞLU’na taktim ederken: Konuşmasında ULU-

TÜRK “Sayın Başbakanım bu ülkede sadece haklı olmak yetmediğini öğrendik yani bir toplum organize olmaz ise hiç kimse onu kala almadığı ortadadır. Bu nedenle öncelikle bir koordinasyon merkezi oluşturmak gerekir. Yani merkezin olmadığı bir yerde güç olmayacağı aşikardır. O sebeple ilk önce bir merkez oluşturulmalı ve kararlar bu merkezden çıkmalı.” dedi. Aydın FİDAN


Siyasi ve Aktüel Gazete

Bulgaristan 15 Temmuz Şehitlerini Anıyor… TÜRK HALKININ YAZDIĞI DESTANI, ÇILGIN TÜRKLERİN TANKLARI NASIL EZDİĞİNİ ANLATTIK.

BG-SAM Başkanı Dr. Erdal Kararaş’tan Rafet Ulutürk’e Anlamlı Ödül

Bulgaristan Türkleri için yapmış olduğu çalışmalardan dolayı özellikle de hayatını bir kitap haline getirmesinden dolayı da BGSAM Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi Başkanı Sayın Dr. Erdal Karabaş Beyefendi özel bir kupa yaptırdı ve BULTÜRK Genel Başkanı Rafet Ulutürk’e taktim etti. Ulutürk “Hayatımda aldığım en büyük ve en

anlamlı hediyedir. Teşekkürler Hocam” dedi.

Türk Dünyası Belgesel Film Festivali Başvuruları Başladı ON TARİH; 18 AĞUSTOS Türk Dünyası Belgesel Film Festivali Başvuruları Başladı. Geçen yıl olduğu gibi bu yılda tüm Türk Coğrafyası’ndan katılım var. Yakutkistan’dan Gagavuzya’ya tüm Türk Dünyası Belgeselcilerinin büyük bir bölümü 2016 yılında yapılan Türk Dünyası Belgesel Film Festivali’ne yapımlarını göndermiş, Zeytinburnu’nda yapılan galaya ve gösterimlere katılmış, festivalin Türkiye dışındaki ayakları olan; Azerbaycan, Kazakistan, KKTC ve Kırgızistan gösterilerinde belgeselleri izleyicisi ile buluşmuş, belgesel atölyeleri kurulmuş, belgesel söyleşileri yapılmış, 5 Ülke 7 Şehir’de yapılan etkinliklere toplamda 25 binin üzerinde belgesel dostu katılmıştı. Bu yıl festival düzenleme kurulu son başvurularını 18 Ağustos 2017 tarihinde kabul edeceğini açıklamasına rağmen Temmuz’un ikinci haftası itibariyle Türk Coğrafyası’nın farklı Devlet, Özerk Devlet ve Bölgelerinden 40’a yakın yapım Festival İstanbul Ofisi’ne postalandı. Hocağulu Narlıyev, Dr. Zeynel Koç, Doç. Dr. Abdülhamit Avşar, Uluslararası Müslüman Filmleri Festivali Direktörü Albina Nafigova, Setem ve Sanatsal Etkinlikler Komiyon Başkanı Mehmet Güleryüz, Belgesel Yapımcı ve Sunucusu

Ahmet Yeşiltepe gibi etkin isimlerin jurisinde bulunduğu festivalin finalistleri son başvurunların hemen ardından 2017 Ağustos sonunda açıklanacak. T.C Başbakanlık Tanıtma Fonu, T.C Kültür ve Turizm Bakanlığı Sinema Genel Müdürlüğü, TDBB ve TRT’nin katkılarıyla Türk Dünyası Gazeteciler Federasyonu tarafından organize edilen Türk Dünyası Belgesel Film Festivali bu yıl 27 Eylül’de İstanbul Üniversitesi’nin ev sahipliğinde gerçekleştirilecek. Üniversite Kongre Merkezi’nde 3 gün boyunca yapılacak etkinlikler arasında iki ayrı salonda gün boyu gösterimlerin yapılacak olmasının yanısıra Türk Dünyası Belgesel-Sinema Üreticileri Şurası, Türk Dünyası İletişim Toplulukları Buluşması ve Türk Dünyası Film Afişleri Sergisi’de düzenlenecek. Etkinlikler kapsamında geçen yıl olduğu gibi bu yıl da Festival Atölyeleri kurulacak, Festival Söyleşileri gerçekleştirilecek. 18 Ağustos 2017 tarihine kadar turkbelgesel.com adresinden de başvuru kabul edilir. Bilginize Menderes Demir TDGF GENEL BAŞKAN

Türkiye’nin milli birlik ve beraberliğini hedef alan Fetullahçı Terör Örgütü’nün (FETÖ) 15 Temmuz 2016’daki hain darbe girişimine karşı Türk halkının kahramanca verdiği mücadelenin birinci yılında Bulgaristan Kazanlık şehrinde de anıldı. Bulgaristan’da Türk Halk Kültür Derneği ve Türkiye’den BULTÜRK Derneği ile birlikte Temmuz 2016’daki hain darbe girişimi için anma toplantısı yapıldı. Türk Halk Kültür Derneği Başkanı Sayın Menderes Kungün’ün düzenlediği toplantıda asistanlık görevini Sn.Dilay ALBAYRAK yaptı. Toplantıya katılanların arasında; Kazanlık şehrinde sevilen ve saygı duyulan demokrasi geçişinde ilk Belediye Başkanı olan Müh. Bonço SARAFOV, Filibe-Plovdivden gelen misafirler, Devamı 8’de

Türkün Zafer Ayı Ağustos

Ağustos ayı, tarih boyunca adeta Türklerin zaferler ayı Türklerin Ağustos ayında kazandığı zaferlerin bir kısmı olmuştur. Bütün kış hazırlanan ve yeni seferler eğitilen şunlardır: Türk orduları, bahar ile birlikte harekete geçerlerdi. Çoğu 20 Ağustos 1069 Alpaslan’ın Ani’yi fethi kere 150, 200 bin kişilik orduların yol almaları oldukça 26 Ağustos 1071 Malazgirt Zaferi yavaş olurdu. Çok ağır hareket eden top arabalarının ta11 Ağustos 1473 Otlukbeli Zaferi şınması, ordunun yiyecek ve cephanelerin nakli, kalacak23 Ağustos 1514 Çaldıran Zaferi ları çadırların, kullandıkları hayvanların yemlerinin mik24 Ağustos 1516 Mercidabık Zaferi tarı çok fazla olduğundan bunların zamanında taşınması 29 Ağustos 1526 Mohaç Zaferi oldukça planlı, ama yavaş olurdu. 9 Ağustos 1578 Çıldır Zaferi Baharın ilk aylarında genelde Mart veya nisanda yola 15 Ağustos 1551 Trablusgarb’ın Fethi çıkan ordu, ancak Temmuz veya Ağustos ayında savaşa9-10 Ağustos 1915 Anafartalar Zaferi cakları yerler ulaşabilirdi. Bu nedenle, Türklerin zaferleri30 Ağustos 1922 Dumlupınar Zaferi nin en çok olduğu ay Ağustos ayı idi. Ağustos ayına “ZaDevamı 12‘de ferler Ayı” dememizin bir mahzuru yok.

Tüm Türklerin 30 Ağustos Zafer Bayramı kutlu olsun

Kurtuluş Savaşı, Büyük Taarruz

Malazgirt Meydan Muharebesi, 26 Ağustos 1071

Kocaeli Vali Yrd.

Hasan GÖZEN’i Makamında ziyaret

Cumhurbaşkanı Rosen PLEVNELİEV’e BULTÜRK’ten plaket

ve Mustafa Kemal Atatürk

Bayrampaşa Kaymakamı

Osman Aslan CANBABA ile birlikte BULTÜRK


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.