Bulturk Gazetesi 125. Sayı

Page 1

Bulgaristan Başkenti Sofya’da Hükümet Protestosu 2017

Siyasi ve Aktüel Gazete

Emekliler Sofya’ya toplandı. Parlamento kuşatıldı. GERB partisinin istifası istendi. Avrupa Birliği’nde en yoksul ülke olan Bulgaristan’da larda 49 milyar Leva topladığına vurgu yaparak, 29 mil1 900 000(bir milyondokuzyüz in) emekli var. Yaşlı vata- yar US Dolarınsa dış bakalara kaşırıldığına işaret ettiler. daşlar 200 leva (100 Euro) emekli maaşı ile kışı karşılaya- bununla irlikte bu paraların devletleştirilerek halka adil mıyacaklarını duyurmak için 2 Kasım 2017’de Sofya’da bir şekilde dağıtılmasıda ısrar ettiler. Devletin hırsızlara Meclis meydanında toplandılar ve emekli maaşlarını arka olduğuna davurgu yapa kouşmacılar, Ayrıca, her yıl arttırılmasını ve yeni sosyal yardım programı istediler. devlet bütçesinde 16 milyar leva çalıdığını duyurdular. Mitingte konuşanlar sosyalizm yıllarında biriken ulusal “ruşvet” yasasını hemen çıkarılmasını ve Ruşvetçizenginliğin nüfusun % 2’sini oluşturan bir avuç oligarşi lerle, soyguncularla ve dalaverecilerle mücadele komistemsilcisinin elide topladığını, Bu nimetleri yaratan kişile- yonu heme kurulmasınıistediler. Mitige katılalar 1990’dan rin ise sefillik çizisinin çok altında hayat mücadelesi verdi- beri zenginleşenlerin gelirlerini ispat edemekleri takğini, ne ki artık son yedeklerinin de tükendiğini belirttiler. dirde taşımazlarına elkonulmasına önemle vurgu yaptılar. Yaşlılar kalaalığı önünde Konuşanlar daha önce si- Emekli mitiginde Sosyalist Parti Başkanı ve milletvegara parası olmayan talancıların bugün yerli banka- kili Kurelya Niova da kouştu. “Biz sizinleyiz. Siz he-

Yıl - 15

Afganistan’da

Bilgi Ordu su Bizim Ordumuz, Bildiğimizi Ögretmek Bizim Görevimiz “

Sayı: 125 Ekim - 2017 - “

Bulgaristan’da “Başkanlık Sistemi” Kampanyası Bulgaristan’da parlamentosunda grubu bulunan Volya (İrade) Partisi, başkanlık sistemine geçilmesini öngören referandum yapılması için imza kampanyası başlattı.

240 üyeli parlamentoda 11 koltuk sahibi olan parti, ülkenin başkanlık sistemi ile yönetilmesini istiyor. Partiden yapılan açıklamada, başkanlık sistemine geçişi öngören referandum için imza toplamaya başlandığı bildirildi. Devlet kurumların sorumsuzluk paylaşımında suç ortağı olduklarını öne süren Volya Partisi lideri iş adamı Veselin Mareşki, yaptığı açıklamada, ülkede tek bir kişinin yönetimine odaklanan bir iktidarın ülkenin gelişimi için daha yararlı olacağını savundu.

TürkAkım’dan İlk Gaz 2019’da Gelecek Rusya’dan Türkiye’ye yılda 15.75 milyar metreküp doğalgaz taşıyacak TürkAkım projesi kapsamında ilk gaz 2019’da gelecek. Rusya’nın Anapa kıyısından çıkarak Türkiye’de Kıyıköy’e uzanacak 940 kilometrelik ilk hattın 207 kilometresi tamamlandı. Avrupa’ya gaz taşıyacak ikinci hattın rotası konusunda ise müzakereler sürüyor. Türkiye’den Avrupa’ya Yunanistan veya Bulgaristanüzerinden gaz tedariki sağlanacak olan aynı boyuttaki ikinci hattın Rusyatarafındaki 224 kilometrelik kısmı da bitmiş durumda. AVRUPA İÇİN ORTAK ŞİRKET Projenin deniz kısmını Gazprom’un iştiraki South Stream şirketi inşa ederken, Türkiye sonrasında Avrupa’ya uzanacak kısmı ise BOTAŞ ve Gazprom’un ortaklaşa kuracağı bir şirket inşa

edecek. TürkAkım Sözcüsü Sander van Rootselaar, Batı Hattı projesinin transit sözleşm elerinin 2019’da sonlanması sonrasında projenin daha kritik bir öneme sahip olacağını belirterek, “Bu proje milyar euroluk bir bütün olacak. Biz sadece deniz kısmından sorumluyuz, Türkiye tarafında BOTAŞ ve Avrupa kısmında da BOTAŞ-Gazprom ortaklığında kurulacak şirket bu yatırımları yapacak” dedi. BOTAŞ- Gazprom ortaklığında kurulacak şirketin yapacağı

Sayın Abdulhekim MAHDUM Şibirgan’da BULTÜRK Gazetesi Okuyor Okutuyor

GGümrük üm rük ve Ticaret Bakanı ve Ticaret Bakanı Bülent Tüfenkci,

Türkiye’nin Bulgaristan’a açılan gümrük kapılarındaki trafiğin rahatlatılmasına ilişkin, “Kapıkule’nin karşısındaki Kapitan Andreevo Kapısı’na Bulgar tarafının yeteri kadar personel vermesi durumunda bu sıkışıklığın ve bekleme sürelerinin daha… ve Ticaret Bakanı Bülent Tüfenkci, Türkiye’nin Bulgaristan’a açılan gümrük kapılarındaki trafiğin rahatlatılmasına ilişkin, “Kapıkule’nin karşısındaki Kapitan Andreevo Kapısı’na Bulgar tarafının yeteri kadar personel vermesi durumunda bu sıkışıklığın ve bekleme sürelerinin daha aza indirileceğine inanıyoruz.” dedi.

Edirne

Valisi

Bulgaristan Başbakanı Boyko Borisov tarafından kabul edilen Bakan Tüfenkci, resmi temas ve incelemelerinin ardından AA muhabirine yaptığı açıklamada, Bulgaristan’daki temaslarının verimli geçtiğini dile getirdi. Görüşmelerde, Türkiye’nin Bulgaristan’a açılan gümrük kapılarındaki trafiği rahatlatmak üzere alınabilecek önlemleri de konuştuğunu belirten Bakan Tüfenkci, şunları kaydetti:

Ö z d e m i r,

EDİRNE Valisi Günay Özdemir, Bulgaristan’ın başkenti Sofya’da Başbakan Boyko Borisov ile başbakanlık ofisinde görüştü. Yaklaşık 1 saatlik görüşmede, ikili ilişkilerin yanı sıra düzensiz göçmenler ile ekonomik ve ticari konular ele alındı. Edirne Valisi Günay Özdemir, Bulgaristan Başbakanı Boyko Borisov ile yaptığı görüşmede, ‘Edirne, Türkiye’nin Balkanlara ve Avrupa’ya açılan kapısı konumunda bulunmaktadır. Özellikle Bulgaristan ile derin akrabalık bağları ve ticari ilişkileri olan bir şehirdir. Bölgesel anlamda ekonomik ve kültürel ilişkilere katkı sağlayacağına inandığımız hızlı tren çalışmasının Londra’ya kadar ulaşmasının planlandığı göz önünde bulundurulduğunda, eski İpek Yolu’nun tekrar canlandırılması ve beraberinde getireceği katkılar aşikardır’ dedi. Ziyaretten duyduğu memnuniyeti ifade eden Bulgaristan Başbakanı Boyko Borisov, öncelikle düzensiz göçmenler konusunda Türkiye’nin çalışmaları ve gayre-

Sofya’da

tinden son derece memnun olduğunu ifade ederek, özellikle Edirne Valiliği’nin çalışmalarının ve gayretinin memnuniyet verici olduğunu söyledi. Sınır kapılarında yaşanan sıkıntılara da değinen Bulgaristan Başbakanı Boyko Borisov, Gümrük ve Ticaret Bakanı Bülent Tüfenkci ile görüşmeler yaptığını, gümrük kapılarında trafiğin rahatlatılması için çalışmaların devam ettiğini, konuyla ilgili olarak kurulan komisyonların çalışmalarını hızlı bir şekilde tamamlayacağını belirtti.

Türk silahlarına Balkan ülkelerinden yoğun talep 2. TÜRK DÜNYASI BELGESEL FİLM FESTİVALİ İSTANBUL’DA

Türkiye’de üretilen tabanca, av tüfeği, pompalı tüfek ve otomatik tüfeklere, kaliteleri ve uygun fiyatları dolayısıyla Balkan ülkeleriyleABD,Azerbaycan, Moğolistan, Rusya ve Kazakistan’dan yoğun talep geliyor. Kosova’nın Prizren kentinde düzenlenen 4. Uluslararası Prizren İş Forumu’na katılan Akkurt Silah Sanayi AŞ’nin ortağı ve Trabzon Silah Sanayi AŞ’nin (TİSAŞ) Balkanlar Temsilcisi Derya Kürkçüoğlu, ürettikleri av

tüfekleri ve pompalı tüfeklerle yakın savunma silahlarını 17 ülkeye ihraç ettiklerini söyledi. En aktif oldukları bölgenin Balkanlar olduğunu ifade eden Kürkçüoğlu, “Akkurt olarak yılda 30 bin av tüfeği, pompalı tüfek ve otomatik tüfek ihraç ediyoruz. Azerbaycan, Moğolistan, Rusya, Kazakistan ve Balkan ülkelerine satış yapıyoruz.” dedi. Kürkçüoğlu, Türkiye’nin silah sanayisinde çok iyi durumda olduğunu belirterek, “Hükümetin bu konuda çok iyi proje ve yatırım destekleri var. Türkiye, silah sektöründe dünyada önemli bir konumda. Av tüfeği ve pompalı tüfek üretiminde iddialıyız. TİSAŞ da 23 ülkeye ihracat yapıyor. Azerbaycan’ın silah ‘knowhow’ını yaptık. Birlikte silah üretiyoruz. Kazakistan ile ilgili bir çalışma yapılıyor. TİSAŞ, ABD’ye 100 bin tabanca sattı.” diye konuştu.

İstanbul Üniversitesi Kongre ve Kültür Merkezi’nde 28 Eylül 2017’de Türk Sineması’nda Geleneksel Kahramanlar Sergisi’nin açılışı ile başlayan Türk Dünyası Belgesel Film Festivali’nde Öğrenci ve Profesyonel Kategori’de finalist filmler gösterilmiş, 23 yönetmen söyleşisi ve 2 panel yapılmıştı. Türk Dünyası Belgesel Film Festivali’nde dereceye giren belgeseller ise 30 Eylül 2017 saat 19:30’da Cemil Bilsel Konferans Salonu’nda yapılan ve TRT Avaz’dan canlı yayınlanan Ödül Töreni’nde sahiplerini buldu. “Profesyonel” kategorinin birincilik ödülünü, Türkmenistan’dan Blank Sheet adlı belgeselle katılan Aina Meredova kazandı. “Word Remained From Forefathers” belgeseliyle ikincilik ödülü Kırgızistan’dan Moldoseyit Nambetakonuv, üçüncülük ödülü ise Sıraç Türkmenlerinin hikayesini “Sıraç” adlı belgeselde yapıma dönüştüren Gülşan Saru’ya layık görüldü. Öğ-

renci kategorisinde yarışan Kırgızistanlı genç yönetmen Kasiet Kubanıçbek “Oymok” ile birinci, Anıl Bayrak ve Fatema Khawari “Kasef” filmiyle ikinci, Kırgızistanlı yönetmen Ayzada Aliyeva ise “Derviş” filmiyle üçüncü oldu. Festivalin Yaşam Boyu Başarı Ödülü, Türkmenistanlı yönetmen, senarist ve oyuncu Hocakulu Narlıyev’e verildi.


2 Sayı 1 - Ocak 2015 2

Bulgaristan Türklerinin Sesi AKTÜEL - Tarih

Alptekin CEVHERLİ

Bizim Herif Yapmaz

1980 – 1988 yılları arasında hemen güneyimizde yaşanan bir savaş vardı, yaşı müsait olanlar hatırlar, İran – Irak Savaşı. Batı ve Doğu’nun en yeni silahlarını denediği, hurdaya çıkanları da sattığı bu savaşta, on binlerce kişi ölürken, 8 yılın sonunda cephe hattında bir metre bile ciddi oynama olmadan savaş bitmişti. Bu savaşta ölenlerin çoğunluğu İran ve Irak’ta yaşayan Türkmenlerdi. Her iki devlet de cephe hattına ülkelerindeki Türk asıllı askerleri sürmüştü. Zaten savaş da Türk bölgelerinde yaşanıyordu. Bu nedenle de savaşın asıl hedefinin bölgedeki ezici Türk nüfusu bitirmek olduğu yıllarca söylendi durdu. İran – Irak Savaşı’nda; 1984’te Fransa’nın Irak’a sattığı Mirrage savaş uçakları, 1986 yılında açığa çıkan ve ABD kamuoyunun tepkisini çeken ‘İrangate’ skandalı (ABD’nin kongre kararına aykırı olarak, Nikaragua’daki antikomünist gerillaları finanse etmek için İran’a silah sattığının ortaya çıkması) ise savaşın perde arkasındaki asıl aktörleri sergiliyordu. Savaşın sonlarına gelindiğinde Irak; ABD, Fransa ve İngiltere’den aldığı kimyasal silahları Halepçe üzerinde kullandı ve 5000 insanın ölmesine neden oldu. Humeyni, ise ani bir şekilde 18 Temmuz 1988’de BM’nin 598 sayılı kararını kabul etti ve böylece sekiz yıl süren savaş, hiç beklenmedik bir anda sona erdi. Bu sona ermede Rahmetli Özal’ın telkini olduğu da söylendi. Sovyetler Birliği yıkıldı, komünist sistem çöktü. Ardından Saddam Hüseyin, ABD’nin telkiniyle Kuveyt’e girdi. Veee, hop 2 Ağustos 1990’da 1’nci Körfez Savaşı. Çöl Fırtınası Harekâtı başladı… “Saddam, Küvet’ten çıkmam(?)” dedi. Barzani ve Talabani kontrolündeki Peşmerge kuzeyden, ABD ve müttefikleri havadan Saddam’a karşı savaşa başladı. Saçma bir şekilde 36’ncı paralelin kuzeyi uçuşa yasak bölge oldu. Çekiç Güç sınırlarımıza geliverdi. ABD helikopterleri Peşmerge yerine PKK’ya yanlışlıkla(!) yardım sandıklarını attı durdu… Irak ordusu Kuveyt’ten atıldı. Baba Bush, “Bu çağda, güç kullanılarak sınırlar mı değiştirilirmiş” dedi. Türkiye ise “Artık dünya yerine oturmuştur. Bundan sonra sınır değişiklikleri olmaz, savaşlar (sadece) ekonomik olacak” diye uyutuldu. Derkeeen, 2’nci ve 3’üncü Körfez Savaşları ile Oğul Bush, Saddam’ı devirdi. Irak’ı güneyden girip işgal etti. Peşmerge ise kuzeyden Kerkük’e girip, tapu ve nüfus müdürlüklerini yağmaladı. Bizim Meclis ise Hükümetin bütün baskısına rağmen Irak’a kuzeyden ABD ordusu ile girmemize izin vermedi. Bu oylamada Barzani’nin bazı vekilleri duygusal yönden ikna ettiği de söylendi. Savaş bitti, Saddam Hüseyin idam edildi. Askerlerimizin başına çuval geçirildi. Özel harekât polislerimiz, müttefikimiz ABD askerî üssüne 200 metre mesafede yarım saat çatışıp şehit edildi. Arap Baharı başladı. Peşmergeler Suriye askerî konvoyuna saldırdı 500 Suriye askeri öldürüldü. Derken Suriye karıştı. DEAŞ (IŞİD) icat oldu; hatta bir günde Musul’u aldı. Dünya tarihinde görülmemiş idam fantezileri yaşattı. Peşmerge Musul’u kurtardı…(?) Bağımsızlık gündeme geldiğinde, hep Barzani ve Talabani öyle bir şey yapmaz dendi. Netice, 25 Eylül 2017 Irak’ın kuzeyinde referandum ile birlikte bağımsızlık oylandı. Fıkra bu ya; bir TV kanalı her ülkeden bir kadın seçerek erkeklerin aldatması üzerine bir araştırma yapmak ister.

Türkiye’den Bulgaristan’a “Kardeşlik Köprüsü” Tekirdağlı ressam Eylem Çalışkan, Bulgaristan’ın Kırcaali şehrine bağlı Kirkova’da yaptığı ve “Kardeşlik Köprüsü” adını verdiği resimle iki ülke arasındaki kardeşlik bağlarına vurgu yaptı. Kırcaali ve Ardino’da kentin çeşitli noktalarına daha önce de 3 boyutlu resimler çizen ressam, Kirkovo’da yaptığı ve “Kardeşlik Köprüsü” adını verdiği resimle birlikte Bulgaristan’da yaptığı resim sayısını 5’e çıkarttı. Çalışkan’ın Kirkovo’da bir alana yaptığı 3 boyutlu resmin açılışı, Kirkovo Belediye Başkanı Şinasi Süleyman, Başkan Yardımcıları Tasim Haci Veysal ve Valentina Dimitrova, belediye çalışanları ve halkın yoğun katılımı ile gerçekleştirildi. Belediye Başkanı Süleyman resimle ilgili “Ben ressamın Bulgaristan’ın diğer il ve ilçelerinde de böyle güzel eserler yapmasını temenni ediyorum. Ayrıca kötü hava şartlarına rağmen özverili çalışmasından dolayı da

kendisine çok teşekkür ediyorum. Kirkovo halkı tüm güzellikleri hak ediyor, böyle güzel bir eseri halkımızın hizmetine sunduğumuz için mutluyuz” dedi. Genç ressam Çalışkan, “Buranın havası oldukça soğuk ama insanlarının kalpleri sımsıcak. Ayrıca çok da misafirperverler. Burada bu güzel insanlarla birlikte olmaktan ve resmime göstermiş oldukları ilgiden dolayı çok mutluyum. Buradan çok güzel anılarla ayrılıyorum” dedi.

Avrupa Birliği’nin en yoksul ülkesi kim? Avrupa İstatistik Ofisi’nin

(Eurostat) araştırması, Avrupa Birliği’nin (AB) en yoksul ülkelerini belirledi. Eurostat’ın hazırladığı rapordan, AB’ye üye olan 28 ülkeden her birinde yoksulluk sınırının, vergiler düşüldükten sonra maaşları ülke ortalamasının yüzde 60’ının altında olan vatandaşların gelirleri hesap edilerek belirlendiği, söz konusu değerin Avrupa ortalamasının yüzde 23,4 olduğu anlaşılıyor. En yoksul Bulgaristan Araştırmanın ortaya koydu verilere göre, halkının yüzde 40,4’ünün yoksulluk sınırının altında yaşadığı Bulgaristan, Avrupa’nın en yoksul ülkesi. Romanya, yüzde 38,8 ile sıralamada ikinciliğe yerleşirken, Yunanistan ise yüzde 35,6 ile üçüncü oldu. Rakamlar endişe verici

Rapordan Baltık ülkelerindeki durumun da çok iyi olmadığı anlaşılıyor. Litvanya’da halkın yüzde 30,1’inin yoksulluk sınırı çizgisini aşamadığı, Letonya’da halkın yüzde 28,5’inin, Estonya’da ise 24,4’ünün yoksul kabul edildiği görülüyor. Bugün dünya halkının yüzde 11’i, yani 767 milyon kişi, yoksulluk sınırının altında yaşıyor.

Türk Ressamlar Bulgaristan’da

Türkiye’nin Filibe Başkonsolosluğunda, Türk ressamlar Hale Nural, Günseli Kapucu ve Vahap Demirbaş’ın yağlıboya eserlerinden oluşan sergi açıldı. Başkonsolosluğunda, Türk ressamlar Hale Nural, Günseli Kapucu ve Vahap Demirbaş’ın yağlıboya eserlerinden oluşan sergi açıldı. Başkonsolos Hüseyin Ergani’nin girişimleriyle başkonsoloslukta düzenlenen sergide, Manisa’dan Hale Nural, Ankara’dan Günseli Kapucu ve Malatya’dan Vahap Demirbaş’ın toplam 40 yağlıboya tablosu yer aldı. Klasik müzik konseri ile başlayan etkinlikte konuşan Ergani, Filibe kentinin 2019 yılında Avrupa Kültür Başkenti ilan edildiğini hatırlatarak, “Ankara’daki Valör Galerisi’nin

yardımıyla Türkiye’nin zengin güzel sanatlar kültürünün bir bölümünü tanıtıyoruz. Girişimimizin, Filibe’nin 2019 Avrupa Kültür Başkenti etkinliklerine de katkı sağlayacağına inanıyoruz.” dedi. Nural ve Kapucu da Bulgar sanatseverlerle bir araya gelmekten büyük mutluluk duyduklarını ifade etti. Etkinlikte Filibe Başkonsolosluğunun desteklediği “Nemrut Tırmanışı” inisiyatifine katılan 24 engelli Bulgar genç de katıldı. Görme ve işitme engelli üç genç, konuklara UNESCO’nun Dünya Kültürel Mirası Listesi’nde yer alan Nemrut Dağı’nın bu yıl düzenlenen 18. tırmanışından izlenimlerini anlattılar.

Türkiye’nin En Büyük Atatürk

Heykeli Turizme Açıldı Artvin’de, 22 Metre Yüksekliği ile Türkiye’nin

en büyük Atatürk heykelinin bulunduğu Atatepe turizme açıldı. Atatepe’nin Artvin’e turizm anlamında çok büyük bir değer katacağını dile getiren Artvin Belediye Başkanı Mehmet Kocatepe, Katarlılar’ın Artvin’e gelerek yatırım yapmak istemesine karşı olanlara da sitem etti. Kocatepe “Yıllardır Artvin’in turizminde bir çivi çakmayanlar şimdi kıskançlık içerisinde ‘Bunlar gelmesin’ diyor. O zaman siz gelin, yatırım yapın” ifadelerini kullandı. Artvin’de Sıtkı Kahvecioğlu Vakfı tarafından yaptırılan ve 19 Mayıs 2012’de törenle açılışı yapılan, sonrasında ise yaşanan yasal sıkıntılar nedeniyle 5 yıldır kullanılmayan 22 metre yüksekliği ve 50 ton ağırlığıyla Türkiye’nin en büyük Atatürk Anıtı’nın bulunduğu Atatepe ziyaret etmek isteyenler için turizme açıldı. “MUHTEŞEM BİR SEYİR TERASI” Mustafa Kemal Atatürk’ün, Büyük Taarruz Zaferi öncesinde Afyon Kocatepe’deki duruşunun işlendiği, 40 ton çelik ve 10 ton bakır kullanılarak yapılan heykelin bulunduğu alan şehrin seyir terası olma niteliği taşıması nedeniyle yerli turistlerin Artvin’deki uğrak yerleri arasında yer alıyor. Yaklaşık 4 dönümlük arazide inşa edilen alanda Atatürk Heykeli’nin yanı sıra içerisinde Artvin Belediyesi’ne ait restoran, kafeterya, mescit ve tuvaletlerin bulunduğu sosyal tesis ile yapımı devam eden ve henüz yüzde 70’i tamamlanan atıcılık poligonu bulunuyor. Konuyla ilgili açıklamalarda bulunan Belediye Başkanı Mehmet Kocatepe, Atatepe’nin turizm kenti olmayı hedefleyen Artvin için çok önemli bir yer olduğunu söyledi. Başkan Kocatepe “Bu tesisi vatandaşlarımızın şehrimize gelen yerli ve yabancı turistlerin hizmete sunduk. Buraya gelen hemşehrilerimize şehrimizin güzelliğini yaşatıyoruz. Turizm kenti olan Artvin’de bu tür destinasyon merkezlerine ihtiyaç var. Atatepe Artvin’deki en önemli 5-6 turizm noktasından bir tanesi. Üç vadiye hakim bir tepe. Muhteşem bir seyir terası” dedi. “5 YILDIR ATIL DURUMDAYDI” Atatepe projesini hayata geçiren vakıfla proje sahibi Artvin Gençlik Spor İl Müdürlüğü arasında yaşanan hukuksal sorunlar nedeniyle alanın yaklaşık 5 yıldır atıl durumda olduğunu belirten Kocatepe, yasal süreç sonrası alanı ilgili kurumdan kiralayıp eksiklikleri gidererek vatandaşların hizmetine sunduklarını kaydetti. Şehir merkezinden Atatepe’ye teleferik projelerinin olduğunu belirten Kocatepe, teleferik projesiyle bölgeye daha çok turist çekeceklerini, dünyanın en büyük Atatürk heykelinin burada olmasının turist çekme noktasında en önemli etken olduğunu vurguladı. Başkan Kocatepe “Biz değerlerimize sözde değil özde sahip çıkıyoruz. Şehrimizde böyle bir turizm değeri varsa bunu insanlığın hizmetine sunmak bizim görevimiz. Alana ulaşımımızı sağlayan yolu genişletip asfaltladık. Işıklandırmasını yaptık. Işıklandırma sayesinde gece harika bir görüntü ortaya çıkıyor. Artvin’de nefes alınacak bir yer meydana getirdik. Kafkasör, cam seyir terasımız, kayak merkezimiz, kent parkımız, marinamız ve daha birçoğu. Artvin gezip görülecek çok güzel yerlere sahip bunlardan bir tanesi de Atatepe. Atatepe’ye 5,5 kilometrelik bir yürüyüşü yolu da yapacağız” diye konuştu. “YA İMAM OLUN YA İMAM BULUN” Artvin’de doğayı bozmadan sürdürülebilir bir turizm anlayışıyla şehrin turizmden hak ettiği payı alması için gayret ettiklerini söyleyen Kocatepe, Katarlı yatırımcılar başta olmak üzere yerli ve yabancı yatırımcılarında turizm yatırımı için Artvin’e gelmeye başladığını kaydetti. Kocatepe, taşkın kalabalıklar yerine seçkin turist ağırlama anlayışını benimsediklerini dile getirerek “Katarlılar geldi, biz şehrimizdeki turizmin alt yapısını, geleceğini, mevcut durumunu anlattık, adamlar yatırım yapmak istiyor. Tabi ki bu yatırımlar bizim kontrolümüzde olacak. Yıllardır Artvin’in turizminde bir çivi çakmayanlar şimdi kıskançlık içerisinde ‘Bunlar gelmesin’ diyor. Kardeşim siz gelin. Belediye olarak her türlü desteğe hazırız. ‘Ya imam olun ya imam bulun’. Hemşehrilerimize yatırımın tam zamanı diyoruz. 3 sene 5 sene sonra burada yer bulamazsınız diyoruz. Ama söylediğimiz gibi Kafkasör’deki yapılar ağaç boyunu geçmeyecek” şeklinde konuştu. BİRÇOK FAALİYETE EV SAHİPLİĞİ YAPACAK Atatepe’nin kültürel ve sportif faaliyetler için de elverişli koşullara sahip olduğunu belirten Kocatepe, alanda açık hava konserlerinin yanı sıra değişik branşlarda Türkiye ve Avrupa Şampiyonları’nın da yapılabileceğini söyledi. Kocatepe “Daha önce Dağ Koşusu Türkiye şampiyonası Atatepe’de yaptık. Ben Bocce, federasyonuyla bir görüşme yaptım. Bocce Türkiye Şampiyonası’nı da buraya almak istiyoruz. Atış poligonunun tamamlanmasının ardından Atıcılık Avrupa Şampiyonası’nı burada yapıp bu güzel doğayı dünyaya izletmek istiyoruz” ifadelerini kullandı.


Bulgaristan Türklerinin Sesi Sayı 1 - Ocak 2015 3 TÜRK DÜNYASI

Bulgaristan’da

Sema

Töreni

Kültür ve Turizm Bakanlığının İstanbul Tarihi Türk Müziği Topluluğunca, Sofya’da sema töreni icra edildi. Halk Kültür Sarayı’nda (NDK) yer alan Bulgaristan’ın en büyük konser salonunu dolduran 2 bin 500 kişi töreni ilgiyle izledi. ürk Havayolları ve Türkiye Büyükelçiliği Kültür Tanıtma Müşavirliğinin iş birliği ile düzenlenen tören öncesinde semanın tarihçesi ve anlamına ilişkin Bulgarca ve Türkçe sunum yapıldı. Hüseyin Fahrettin Dede’nin bestelediği Acemaşiran makamındaki Mevlevi Ayin-i Şerif’in icra edildiği tören, Kur’an-ı Kerim okunmasıyla son buldu.

Topluluğun Sanat Yönetmen Yardımcısı Bahri Güngördü, konser sonrası AA muhabirine yaptığı açıklamada, ilk kez geldikleri Sofya’da tasavvuf müziğine ve kültürüne duyulan ilgiden memnu kaldıklarını söyledi. Sofya’da sunulan 2 bin 500 davetiyenin tükendiğini belirten Güngördü, daha önce Filibe kentindeki Mevlevihane’de icra ettikleri törenin de takdirle karşılandığını dile getirdi. “Gittiğimiz her yerde son derece büyük ilgi ile karşılaşıyoruz.” diyen Güngördü, kullandıkları kıyafetleri, aksesuarları ve sahnedeki hareketlerin anlamını merak eden izleyicilerin ilgisinin, İslam kültü“Gittiğimiz her yerde ilgiyle karşılaşıyoruz” rünün zenginliğine yöneldiğini söyledi.

Meriç Nehri’nin ‘sigortası’ son düzlükte Devlet Su İşleri (DSİ) Genel Müdürlüğünce Meriç Nehri‘nin taşmasını önlemek amacıyla hazırlanan ve “Kanal Edirne” olarak bilinen Karaağaç Tahliye Kanalı Projesi‘nde sona yaklaşıldı. Taşkın anında suyun bir kısmını yaklaşık 8 kilometre uzunluğundaki kanal aracılığıyla akıntının rahat sağlanacağı yere kadar taşıyacak ve kent merkezini taşkından koruması planlanan “Kanal Edirne” adlı proje kapsamındaki çalışmalar sürüyor. Tahliye kanalı sayesinde, Meriç Nehri’nde debi arttığı zamanlarda ırmak yatağının daraldığı kısımlarda oluşacak geri tepmenin de önüne geçilmesi hedefleniyor. DSİ Genel Müdürü Murat Acu, AA muhabirine yaptığı açıklamada, projesinde açılması planlanan 7 bin 800 metre uzunluğunda kanalın tamamına yakınının kazıldığını belirterek, Kanal Edirne’nin taşkın anında “sigorta” görevi göreceğinin altını çizdi. Kanal Edirne’nin idare imkanlarıyla yapımının devam ettiğini, Meriç Nehri yatak temizliği ve tahkimatı işlerinin de yüklenici marifetiyle yürütüldüğünü aktaran Acu, “Çalışmalar tamamlandığında, Meriç Nehri’nin Arda Nehri ile birleştiği noktada meydana gelebilecek 2 bin 562 metreküp/saniye debinin bin 789 metreküp/ saniyelik kısmının nehrin ana yatağından ve 773 metreküp/saniyelik kısmının da Kanal Edirne’den geçirilerek Edirne il merkezinde oluşabilecek 500 yıl tekerrürlü taşkın debilerinin kontrollü bir şekilde yerleşim yerlerinin mansabına iletilmesi sağlanacaktır.” diye konuştu. Kanal bölgenin havasını değiştirecek

Acu, Kanal Edirne Projesi’nin 45 iş makinesiyle kazı çalışmalarının aralıksız devam ettiğini, kanal kazılarının yüzde 95’lik kısmının bittiğini bildirdi. Kanal kazılarının gelecek ay içerisinde bitirilmesinin hedeflendiğini belirten Genel Müdür Acu, şöyle devam etti: “Kanal Edirne Projesi’nde şu an itibarıyla DSİ makine parkına ait 45 iş makinasıyla kazı çalışmaları aralıksız devam etmektedir. Projede fiziki gerçekleşme yüzde 75 seviyesinde olup kanal kazıları yüzde 95 tamamlandı. 2018 yılında sedde imalatı çalışmalarına başlanılacak. Projeye göre kanal üzerinde yaya ve araç geçişleri için 5 adet köprü bulunmakta. Bu köprülerden 4’ü bitirilmiş olup 1’inin de bu yıl içerisinde tamamlanması hedeflenmektedir. Kanalda günlük 4 bin 500 metreküp kazı yapılmakta olup kalan kazının kasım ayı sonu itibarıyla bitirilmesi hedeflenmektedir.”

Kuaförlerimiz Bulgaristan’da 1’inci Oldu Sofya’da 30 Eylül-1 Ekim’de Düzenlenen Hair Fashion Show’da CMC CAT Türkiye Kuaförler Milli Takımı 1’inci oldu.

Türkiye CMC CAT Başkanı Eskişehirli platformda temsil etmenin gururunu yaşadık. kuaför Mustafa Ceylan, CMC CAT Türkiye Bunu birincilikle taçlandırdığımız için de Kuaförler Takımı’nda Manisa’dan Ferdi Deren, çok mutluyuz” dedi. İzmir’den Serkant Aydoğmuş, İstanbul’dan Yasin Küçüközer ve Adem Yılmaz, Bursa’dan Şengül Güler, Ankara’dan Yusuf Solak, Hatay’dan Cuma Karaahmetlioğlu ve Kareografi, Kıyafet, Müzik ve Moda Tasarımı hazırlayan Türkan Ceylan başarıya imza atan isimler oldu. Başarıda emeği geçen herkese teşekkür eden Türkiye CMC CAT Başkanı Mustafa Ceylan, “Türkiye’yi uluslararası

20. 10 2017 Konu: Bulgaristan Sosyalist Partisi 49. Kurultayını yaptı. Boyko Borisov hükümeti çözülmeye başladı. Azınlıkların kolektif hakları tanınmadan huzur sağlanamaz. BSP ve HÖH gensoru hazırlıklarına başladı. Bulgaristan Sosyalist Partisi (BSP) hiç beklenmedik bir anda Kurultay topladı. Milli Kültür Evine toplanan 5 bin delege, BSP Genel Başkanı Kurnelya Ninovayı dikkatle dinledi. Ninova konuşmasında, Boyko Borisov hükümetlerinin 2009’dan bir Bulgaristan halkını soyduğunu, 400 bin kişinin işsiz olduğunu, 2.2 (iki milyon iki yüz bin) vatandaşın da fakirliğin sefalet sınırının dibinde yaşadığını, ilaç alamayan yaşlıların patır patır döküldüğünü ve 2016’da 50 bin kişinin zamansız öldüğünü söyledi. Başkan Ninova ilgiyle dinlenen konuşmasında, Sosyalist Parti meclis grubunun “gensoru” vermeye hazırlandığını, Bulgaristan’ın Avrupa Vatandaşları (GERB) partisi ve yeni aşırı milliyetçi, faşist partilerle ortak iktidarının mutlaka “istifaya” zorlanarak, “erken seçime” gidilmesinin zorunlu olduğunu belirtti. Partinin başkan yardımcılarından Kiril Dobrev, GER partisinin uzun kolunun Sosyalist Parti içinde nifak sokmaya çalıştığına işaretle, yapılan son Tüzük değişikleriyle BSP’nın bir “lider partisi” olduğunu ve parti liderinin Kurnelya Ninova olduğunu açıkladı. BSP Başkan Yardımcısı Denitsa Zlateva’nın verdiği demeçte, “gensoru” gerekçesinin ülkenin dört bir yanı, bütün belediyelerini felç eden “rüşvetçilik” olacağını açıklarken. Haskovo ve Stara Zagora illerinde belediyelerin hısım akraba atamalarıyla “felce uğratıldığını” ülkenin her yanından çok büyük sayıda delil topladıklarını, hepsini yokladıklarını ve açıklayacaklarını bildirdi. Özellikle belediye ihaleleriyle ilgili BSP derin gazeteci araştırması yaptırmış ve olayları oltaya takılmış başlık gibi sosyal bataklıktan birer birer çıkarıyor. Basında çıkan analiz yazılarında, Bulgaristan’da belediye bütçelerine aktarılan paralardan 15-16 milyar levanın rüşvet çarkıyla oligarşi ve mafyaya aktığına işaret edildi. Denitsa Zlateva, demecinde, 49. Kurultay raporunda işlenen ana dış konunun Avrupa Birliği’nin geleceği ve Bulgaristan’ın AB Konsey Donem Başkanlığı olduğunu da vurgularken, AB içindeki son durumla ilgili elektronik basında şöyle rakamlar yayınlandı. Dış ülkelerdeki 2.5 (iki buçuk milyon) Bulgaristan vatandaşıyla ilgili yeni olan durum şudur. AB ülkelerinde sosyal yardımla yaşayan büyük sayıda vatandaşın kışa girerken Vidin ve Stara Zagora illerine geri döndüğü ve 2017’de eve dönme eğilimi baş gösterdiği dikkati çekiyor. AB ülkelerin son 3 yıl boyunca sosyal yardımla yaşayan (ortalama ayda 600 Euro) bu vatandaşlar otobüse bindirilip geri gönderiliyor. Geri gönderilere Kasım ayında açılacak olana barınaksız kamplarında ve yerleşkelerde yer gösterilmeyeceği bildirilmiş ve sosyal yardımları kesilmiştir. Aynı zamanda onlar AB dışı ülkelerden gelen (Yakın Doğu ve Afrika) sığınmacı ve göçmenlerle aynı muameleyi görüyorlar. AB üyesi bir ülkeden gelmiş olmak İş ve İşçi Bulgaristan Kurumlarında da ayrıcalık olarak kabul edilmiyor. 5 partili Sofya meclisinde sosyalist partinin “gensoru” siyasetini destekleyecek partilerin başında, 12 milletvekili olan ve iş adamı Mareşki tarafından yönetilen İrade Partisi (Volya) partisi geliyor. Bu partinin başkanı Bulgaristan’ın bir Başkan Cumhuriyeti’ne dönüşmesini istedi. Bunun için önce 4. Anayasanın değiştirilmesi ve ülkenin “parlamenter cumhuriyetten” “Başkan Cumhuriyeti” düzenine geçmesinin yasallaşması gerekmektedir. Geçen ay açıklanan “Borisov için 400 kilo sucuk” olayı Başbakan Borisovu isitfaya zorlayamadı. O, “ben sucuk yemiyorum” diyerek paçayı kurtardı. Ardından Haskovo’da Delyan Dobrev “ruşvet mafyası” olayı iktidar partisini sarstı. Başbakan milletvekili D. Dobrev’e “istifa et” dese de, GERB’in meclis grubu Dobrev’i kurtardı. Fakat aynı çatışmada GERB meclis grubu başka bir kıymetli milletvekili olan Anton Todorov’u yitirdi. Birkaç gün geçer geçmez Sağlık Bakanı Nikolay Petrov’un damadına ait, mahkeme tescili olmayan, KDV numarası olmaya ve ulusal sicil numarası da olmayan, ayrıca tamamen sahte bir şirket olduğu açıklanan “Ortopedya İnpeks” LTD

3

Rafet ULUTÜRK “İstif ve Seçim”

firmasına ihale dışı 1.6 (bir milyon altı yüz bin) milyon leva havale çıkardığı gün ışığına çıkarıldı. İrili ufaklı rüşvet dizisinden bu olay kamuoyunda çok sert tepki uyandırmadı. Sağlık Bakanı General Nikolay Petrov 30.10.2017 günü Başbakana istifasını sundu. Bu olayı Bulgaristan Baş Savcılığın bildiği ve dava açmadığı yayılan haberler arasındadır. Vatandaşlar “bu hırsızlarla başa çıkılmaz” dese de, 3. Borisov hükumetinde artık 2 milletvekili ve bir bakan kurban edildi. Bu konuda “rüşvetle mücadele” toplumsal sefaletten kurtuluş yolu olarak görünüyor. Kapı açıldı. Birinci Borisov hükümetinde 4 Sağlık Bakanı istifaya zorlanmıştı. Birinci istifa eden, bakanlığa bir ilacın dış alımında 2.5 milyon zarar ettiren, Bakan Bojidar Nanev olmuştu. İkinci Borisov hükümetinin sağlık bakanı GERB partisinden değil. Hükümet ortağı Reformcu Blok (RB) grubundandı ve Dr. Petır Moskov 16 Kasım 2016’ya kadar görevinde kaldı. Üçüncü Borisov hükümeti 44. halk meclisinde 4 Mayıs 2017’de güvenoyu aldı. General Dr. Nikolay Petrov GER-RB kadrosudur. Görevde ancak 6 ay kalabildi. Önemle kaydetmek gerekir ki, Borisov’un hükümetleri şimdiye kadar 4 yıllık süreyi çıkaramamış. Her defasında istifa etmek zorunda kalmıştır. Bu gelişmeler son 1 yılda BSP içinde yapılan değişikliklerden, yaşlı sosyalistlerin kenara itilerek, yerlerine genç kuşaktan seçilen kadroların taşınması ve onlara iktidar asansörüyle yükselme vaat edilmesi, sosyalistlerle – gerpçilerin arasındaki çelişkileri çok kızıştırdı. Yaşlı sosyalistler Borisov ve çevresi ile “uzlaşma” isterken, gençler “devrimci dönüşüm” çizgisinde ilerliyor. 3. Borisov hükumetine karşı ilk “gensorunun” 2018 baharında verileceği, o zamana kadar iktidara huzurlu gün yaratılmayacağı ilan edilmiş oldu. Bu arada Mustafa Karadayı 1 Kasım 2017 günü meclis kolisinde verdiği demeçte, sosyalist parti meclis grubuyla “gensoru” hazırlıkları ve konusunun yalnız “ruşvet” değil de biraz daha geniş tutulmasına ilişkin temaslara başladıklarını, ilk görüşmelerden sonra grup çalışmaları yürüteceklerini bildirdi. HÖH partisinin tutumu Son haftalarda Hak ve Özgürlükler Partisi (DPS) Genel Başkanı Mustafa Karadayı birkaç defa olmak üzere, “faşist” olarak nitelenen Başbakan Yardımcısı, aşırı milliyetçi Valentin Stoyanov’un hemen istifa etmesini, o istifasını sunmazsa “Borisov hükümetinin istifasını” istiyor. Bilindiği üzere V. Stoyanıov Bakanlar Kurulu’na bağlı Etnik Azınlıklar be Nüfus Komisyonu başkanıdır. Onun etnik azınlıklara karşı saldırıları sert tepkiler uyandırmaya ve protestolara neden oluyor. Çingene Bayanlara hitaben “kösnük köpekler” diye hitap etmesi mahkemeye düştü. Faşist davayı kaybetti. Ceza aldı. “Rüşvet” örnekleriyle gerekçelendirilmiş bir “gensorunun” meclisten geçip geçmeyeceği kamuoyunda henüz tartışmaya açılmadı. Karadayı’nın bir gerçeği kabul etmesi ve arabayı yokuşa sürmekten vaz geçmesi gerekiyor. Çünkü şimdi açıklamak istediğim husus değişmeden, 20 adet Simyonov, Karakaçanov, Siderov ve Cambazki gibi “Türk düşmanlığında yeminli aşırı milliyetçiler” değişse de gerçek yani Türklerin ve diğer azınlıkların durumu değişmeyecektir. Gerçekse şudur: Bulgaristan anayasası azınlıklara yalnız “kişisel haklar” sözde tanıyor. Bizim mücadelemizi hak ve özgürlük yani “kolektif haklarımız” için verdik. Ahmet Doğan “kolektif haklarımızı gasp etti ve tanınmasını engelledi.” HÖH milletvekilleri 1991 Anayasasını bu nedenle imzalamadılar. Anayasanın değişmesi be kolektif haklarımızın tanınması gerekir. Bu bakıma Bulgaristan Avrupa Birliği ülkelerinden farklıdır. Bütün Avrupa ülkelerinde etnik azınlıkların kolektif hakları tanınmıştır yani “kültürel otonomi” hakları tanınmıştır.


4 Sayı 1 - Ocak 2015 4

Bulgaristan Türklerinin Sesi KÜLTÜR-SANAT

Neriman E. KALYONCUOĞLU

Yarım Kalan Şiirler

Tarih: 16.10.2017 Konu: Şiirleşmeyen mücadele zafere ulaşamaz. Onlar varsa biz de varız! Adım gitti, sözüm gitti Bir çift gözüm gitti Özüm, öküzüm gitt Ama özüm gene sende Bulgaria” Ölümünün 10. yılını andığımız şairimiz ve ünlü ses sanatçımız Osman Aziz Koşukavağa (Krumovgrad) bağlı Alfatlı(Neofit Bozveli) köyünden çekilmişti Bulgaristan’da Türk kimliği olarak dalgalanan ve halkımızın yüreğini dalgalandıran şerefli yoluna. O alkışı ve ihaneti gören, her zaman her şeyden çok halkımızı seven bir yaratıcıydı. 7 kardeşli bir aileden Koşukavak Türk lisesine inen, başarıyla bitiren ve Sofya “Kliment Ohridski” Üniversitesi Türk Filolojisi’ne kaydını yaptırana kadar kitap başında gecelerini gündüz etti. Günümüze kadar yaşanabilseydi 80 yaşında olacaktı, derken 1959’da “Halk Gençliği” gazetesinde çıkan şu satırları gözüme: Yıldız göçer izi kalır İlk sevdadan sızı kalır Şair adam ölünce Birkaç satır yazı kalır. Osman Aziz’in ardında 1965’te “Büyük Ateş”, 2000’de “Güllerin Kokusu” , “Canlarım Türküler”, “Aynalar yolumu kesti” (Bulgaristan Türk kimliği davasının yiğit yaratıcısı, 23 yıl hapis yatan, şair Nuri Turgut Adalı) ve başka yazı ve derlemeler, 300 Türkü ve kimliğimizi yüreklendiren yüzlerce yüzlerce buluşma, öyküleme ve birlikte olma kaldı. Tanıdığımız yaratıcı ve sanatçı Bulgaristan Türk halkının kaderine ıslak ıslak bakmış ve sonsuz bir yürek coşkusu ve anlatılmaya dil varmayan bir acıyla yansıtmış ve yankılamıştır. Bir Hoca oğlu olan Bulgaristan Türklerinin eli öpülesi, aziz hatırası sonsuz yaşatılmaya değer, aziz hatırası önünde boyun eğilesi, “eli öpülesi” bir büyük evladı olarak yaşamıştır. Osman Aiz Bulgar devletinin Türkleri Bulgarlaştırma çabalarına çomak sokan büyük kardeşlerimizden, ağabeylerimizden biriydi. Uzun yıllar Tiyatro sahnelerinde, abalı poturlü, sarıklı rollerde Türklük yaşattı. “Deryalar” öyküsüyle Arda boylarında, Kırcaali köylerinde yaşayan kardeşlerimizin acısını sulara akıtıp gömdü. “Ey Kırcaali Güzel Şehir” bestesinde hayallerimizi yaşattı vs. Sanatçı Osman Aziz Bulgaristan Türklerinin ne halde olduğunu biliyordu. Radyodaki sesiyle her haneye Türklük taşıyordu. Biz sözlü kültürü seven bir halkız. Bir adamın bizden biri olup olmadığını sesinden anlarız. Dinleyicilerimiz onun sesinde, vurgulama ve duraklamalarında gerçeği buluyor, Türklüğümüze ayar veriyordu. Yaratıcı Osman Aziz iki yüzlülüğü sevmeyen bir yaratıcıydı. Özellikle 1985 – 1989 yılları arasındaki çok acılı yılları ikili yaşamak zorunda kalmıştı. Gece yaratıyor, yazıyor çiziyor, fikirlerini, sesinin işitilmesi yasaklandığı için eserlerini ezberinde, dipsiz bir dolapta biriktiriyordu. Hapishanedeki yaratıcılarımızın şiirlerini ve bestelerini belleklerine derin kazıdıkları gibi. Baskı, terör ve zulüm karanlığının çok koyulaştığı 1988’in kara bulutlu bir gecesinde, perdeyi çekmiş bir yıldız arar gibi pencereden gökyüzüne baktığı bir an şu satırlar kağıt üzerine akıvermişti:

Kazakistan’da Uygurların Yaşadıkları Yerlerin Adları Değiştirilmeyecek Kazakistan yönetiminin son aylarda yürürlüğe koyduğu, Sovyetler Birliği zamanında verilen ve Kazak Türkçesi olmayan Rusça bazı yer adlarının değiştirilimesi uygulamasında, Uygur Türklerinin yaşadığı Uygur ilçesinin adının değiştirilmeyeceği ve eskiden olduğu gibi Türkçe Uygur adı ile anılmaya devam edileceği açıklandı. Özgür Asya radyosunun, Kazakistan’da yayın yapar Uyghur Today adlı haber sitesine dayanarak verdiği haberde, Alma-Ata Valisi Amandık Batalov’un geçtiğimiz hafta gazetecilere yaptığı açıklamada, Uygur Türklerinin yaşadıkları ilçenin adının değiştirilmeyeceğini duyurdu. ”Uygur İlçesinin adının değiştirilmesi şimdiBir gazetecinin Alma-Ata Valisi Batalov’a, Uylik söz konusu değil. İleride böyle bir sorun orgurların yaşadıkları ilçelerin, Uygur olan adının taya çıkarsa, o zaman gündeme gelebilir. Andeğiştirileceği söylentileri olduğunu ve bu kocak, şu anda bizim böyle bir düşüncemiz yok.” nuda ne düşünüldüğü sorusuna, diye kaydetti.

Kırgızistan’da ‘Tarihi ve Ecdadı Anma Günleri’

Kırgızistan Cumhurbaşkanı Almazbek Atambayev, 7-8 Kasım>ın «Tarihi ve Ecdadı Anma Günleri» olarak kutlanmasını öngören kararnameyi 26 Ekim’de imzalamıştı. Kararnamede, «Son yıllarda tarih biliminin gelişmesiyle birlikte bilim adamları Kırgızistan tarihinin önemli aşamalarına ve toplumun geçmişine ilişkin daha objektif bir bakış açısına yönelik yeni yaklaşımlar geliştirdi. Bin yıldır bağımsızlık hayali kuran ve 1917>de yaşanan Rus Ekim Devrimi halkımızın kaderinde dönüm noktası oldu. 1916 yılının sonbaharında Kırgız halkının Rus Çarlığına karşı ulusal kurtuluşu için ayaklanmasının ardından bağımsızlık temelleri atılmaya başlandı.» ifadesi kullanılmıştı. Kırgız halkının tarihinde yaşanan trajik günlerin unutulmaması için böyle bir karar alındığına değinilen kararnamede, «7 ve 8 Kasım günlerinde Kırgızların, Rus Çarlığı>na karşı 1916 başlattığı isyanda hayatını kaybedenlerin, Rus Çarlığı döneminde katledilen Kırgız aydınların yanı sıra Büyük Ekim Sosyalist Devrimi»nin resmen anılması kararlaştırılmıştır» ifadelerine yer verilmişti. Kırgızlar 1916 yılında, verimli topraklarının ellerinden alınması, 1. Dünya Savaşı için gençlerin askere çağırılması ve göçebe hayatı yaşayan Kırgızların geleneklerinin hiçe sayılması gibi nedenlerle Çarlık Rusyasına karşı ayaklanmıştı. Kaynaklarda, Çarlığın sömürü politikası nedeniyle Kırgızlarla Türkistan topraklarında yaşayan Kazak, Özbek, Tacik, Dunganlar ve Uygurların da ayaklandığı, ayaklanmanın bastırılmasının ardından Kırgızistan>ın kuzeyinde yaşayan nüfusun yüzde 41 oranında azaldığı ifade ediliyor. Kırgızistan geçen yıl bu isyanda hayatını kaybedenleri 100 yıl aradan sonra ilk kez resmi törenlerle anmıştı.

Kazakistan’da Yeni Alfabeyle İlk Gazete Basıldı

Kiril alfabesinden Latin alfabesine geçme kararı alan Kazakistan’da, Latin alfabesinde gazete yayımlandı. Kazinform ajansının haberine göre, Kostanay eyaletindeki Arkalık Habarı gazetesinin ilk sayfası Latin alfabesinde düzenlendi. Gazetenin Baş Editörü Kayrat Esmagambetov, yaptığı açıklamada, Kazakistan Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev’in geçen hafta Latin alfabesine geçişle ilgili kararnameyi imzaladığını hatırlatarak, “Bu bağlamda deneme amaçlı gazetemizin ilk sayfasını Latin alfabesinde düzenleme kararı aldık.” ifadelerini kullandı. Yeni Latin alfabesinin ne kadar kullanışlı olduğuna ilişkin okuyuculardan tepki almayı

amaçladıklarını dile getiren Esmagambetov, “Yeni Latin alfabesinin gazetede nasıl görüneceğini biz de merak ettik. Teknik açıdan sıkıntılar olmadı. Çünkü internette hazır metni saniyelerde Latin alfabesine çeviren konverterler var.” dedi. Esmagambetov, Latin alfabesine geçmenin başta göründüğü gibi zor olmayacağını belirterek, kendilerinin ilk Latin alfabesini kullananlardan olacağını sözlerine ekledi. Kazakistan’da 2018’den itibaren ders kitaplarının 32 harften oluşan yeni Kazak alfabesiyle basılması ve 2025’e kadar tüm kitap, süreli yayın ve resmi belgelerin Latin alfabesiyle yayımlanması planlanıyor.

İktidara Karşı Dikilenler 2017’de Bulgaristan’da en çetin problem Çingene sorunlarıdır. Nüfusun üçte birini oluşturan ve sayıları 2 milyonu aşan bu toplumsal kesimin başı yıllardır devletle derttedir. Evleri yıkılan, sokakta kalan, çocukları okula gidemeyen, çöpçülük ve hamallık dışında istihdam bulamayan, dilenmekten kopamayan bu yurttaşa saldırılar git gide sertleşiyor. 2016 yılı boyunca ve 2017’in ilk yarısında basın, TV ve radyo bu kesimden yurttaşları özellikle Kuzey Bulgaristan il, belediye ve muhtarlıklarla gece gündüz süregiden hırsızlık, insan kaçırma, telefonla para isteme ve fidye için baskı uygulama olaylarında hep Çingene vatandaşlardan söz ediliyordu. Gerçekleri gizlemek zor oldu. 2015’ten beri Vratsa, Oryahovo, Kozloduy, Byala Slatına gibi bölgelerde köylülere zulüm eden 10 kişilik çetenin 8 üyesi tutuklandı. Ofislerinde işkence araçları, uyuşturucu ve büyük miktarda para bulundu. Baskının bu yılın Mart ayından bu yana özellikle yoğunlaştığı bölgeye basın işaret etti. Filibe (Plovdiv) yöresinden Sadovo, Pırvomay, Kayacık (Dimitrovgrad), Haskovo yöresinden “Kapitan Andreovo” Türkiye sınırına kazanan köy ve kasabalarda İslam’a ve Türk Kimliğine sarılanlara karşı çok sert davranıldığı haberleri geliyor. Bu işlerin ardında duran ve emir veren konumuna gelen Başbakan Yardımcısı faşist Valeri Stoyanov “bu memlekette benim bileğimi bükebilecek yok” demeye başladı. 26 Mart 2917 seçimlerinde Türk seçmenden 120 bin oy alan GERB lideri Başbakan Boyko Borisov “Çingene sorunları“ konusunda susuyor. Siz hiç onun “Çingene”, “Rom” veya “azınlık”, “Çingeneler bu sene de odun alamamış” gibi sözler söylediğini işittiniz mi? İşitmemişse bu azınlık topluluğunun yaşamaya çalıştığı gettomahallelerdeki çileleri de bilmezsiniz. Orada gerçek bir hayat kavgası veriliyor. Politikacılar halkı görmeyen kişilerdir “Fakti.bg” Başbakan Borisov Çingene çilesi konusunda neden susuyor? Konusunda 1 200 kişiyle bir anket düzenledi. Katılanların % 42’si “Başbakan açılış yapmayı, asfalt yollarda şerit kesmeyi” seven biri, demişler. Aynı kişiler Borisov’un Çingenelerle işi olmasını istemiyor ve bu konuda bilinçli hareket ediyor, demişler. Çingeneler Borisov’a ancak seçim günü lazımdır. Yine aynı kesim, koalisyon ortaklığında başı çeken Başbakan Yardımcısı Valeri Simyonov’un Çingenelerle başa çıkma işinde yeminli olduğu ortadadır. Köylerde büyük Çingene düğünleri ve festival yapılması da yasaklandı. Bu sene Çingenelerin “At Günü”, Bulgarlarınsa “Georgi Günü” (kahramanlık günü) kutlamaları hafif geçti. Çingene toplulukta para suyunu iyice çekmiş ve bu bayram yalnız “çalga” müziği dinleyerek ve göbek atarak geçirdiler. Herkes ders alıyor ve görmek istemediklerini görmüyor. Bu koalisyonda Savunma Bakanı ve Başbakan Yardımcısı olan, aslında kapatılması gereken İç Makedon Devrim Örgütü (VMRO) hergelelerinin lideri Kr. Karakaçanov da elini Çingenelerle kirletmekten vaz geçti. Acından ölseler de umurunda değil. Bakan koltuğuna oturunca kaskatı ve manda yürekli oldu. Çingene kızlarını 16 yaşında 2 sene asker ocağına alıp fuhuş yaparak çocuk doğurmalarını önlemek ve Bulgaristan’da nüfusu karşısında Çingenelerin çoğunluk olma sorununu çözmekten şimdilik vaz geçti. Anlaşılan ya bakanlıkta ödenek yok ya da insan hakları ve Avrupa Birliği kanunlarına tosladı. Çünkü AB yasalarında erken yaşta doğum yapmayı yasaklayan bir madde yok. Fakat o boş durmuyor. 2016 yılı “milli güvenlik raporunda” en büyük tehlikenin “Çingenelerin İslamlaşarak radikalleşmesi” olduğunu okuyunca, 27 Eylül günü Sofya’da Büyükelçileri topladı ve “dış ülkelerde eğitim gören imamların Bulgaristan Eğitim ve Öğretim Bakanlığı tarafından sınava tabii tutulması gerektiğini söyledi. Kuşkusuz bunun yapılabilmesi için Sofya Yüksek İslam Enstitüsünün bir Yüksek Enstitüsü olarak lisanslandırılması gerekiyor ki bu yıllardan beri yapılamıyordu. Gettomahallelere ve Çingene köylerine polis ekipleri yerleştirmeyi planlayan faşistler güruhu başı Valeri Simyonov, Çingenelerle başa çıkma savaşımının devlet eliyle yürütülmesinden, motorlu ve futbol serserileriyle dolan meydanlarda etnik çılgınlıklar yapmaktan aldığı hazla yaşıyor. Şimdi Çingeneleri Hindistan’a gönderelim, tek yönlü biletle “Alabama’ya” yollayalım, demez oldular. Avrupa Birliği projesi de pek tutmadı, çünkü dilencilik yasak, çöp işleri de başkaları arasında paylaşılmış olan ülkelerde sosyal yardım kuyruğuna girmek de zorlaşmış bulunuyor. 2007’de Çingenelerle hesaplaşmaya “hepinizden sabun yapacağız” demeçleriyle başlayan “Ataka” partisi lideri Volen Siderov’un da mumu sönüyor gibi. 60’ında çocuk yapıp yeniden düğünlü evlenmenin getirdiği yeni yükümlülükler var kuşkusuz. “Fakti.bg” anketine katılanlar bu hususları dikkate alarak “Bulgar hükümeti en önemli azınlığın sorunları vurdum duymaz” oldu demişler. Ankette çıkan şöyle bir sonuç da var. Borisov “ikizler” burcu olduğundan, her role girebilir, fakat Çingene işlerine katılmak istemez, diyenler % 60 oranındadır. Şöyle bir sorun da var bizde: Çingeneler gettomahallelerde paralel yaşam tarzı sürdürmeye devam etseler, kız pazarlarında işlerine karışan olmasa, evlenme boşanma davalarına kendi mahkemelerinde (meşhere) baksalar, yol, su, kulübelerinin mantolanmasını ve sosyal yardımların arttırılmasını istemeden, hatta Avrupa Birliği’nden onların için gelen şu 7 milyar 200 milyon Euro’dan pay istemeden yaşamaya devam etseler, ne değişir!? Bu gibi temel konularda uzlaşmaya varılabilmişse, işler eski hamam eski tas devam edebilir, fakat bu bilinçlenen ve satır balta kapıp polisin karşısına dikilen kesim olmasa…


Bulgaristan Türklerinin Sesi Sayı 1 - Ocak 2015 5 Spor - BİLİM

Helal Akreditasyon Kurumu (HAK) Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Yaklaşık 1,8 milyar Müslüman nüfusun helal gıdaya ilgisi ve talebi her geçen gün daha fazla artış gösteriyor. Helal ekonomisi küresel bazda 3,9 trilyon dolara ulaşmış durumda. Hâlihazırda helal sertifikalı ürünlerin %85’ini gayrimüslim ülkeler üretiyor. Dün akşam Meclis Genel Kurulunda görüşmeleri tamamlanarak kabul edilen Helal Akreditasyon Kurumu (HAK) Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun ile bu alanda önemli bir adım atıldı. Helal Akreditasyon Kurumu’nun varlığı, Türkiye’nin bu alanda etkin bir ekonomik güç olmasını sağlayacaktır. HelalAkreditasyon Kanunu aşağıdaki değişiklikleri sağlıyor: 1) Helal Akreditasyon Kurumu, verilen görevleri yerine getirmek üzere Ekonomi Bakanlığı ile ilgili ve Türkiye’de helal akreditasyon hizmeti sunma yetkisine sahip tek kuruluş olacak. 2) Helal Akreditasyon Kurumu, helal uygunluk değerlendirme kuruluşlarını akredite edecek, bu kuruluşların ulusal ve uluslararası standartlara göre faaliyette bulunmalarını, düzenledikleri belgelerin ulusal ve uluslararası alanda kabulünü sağlayacak. 3) “Helal akreditasyon”, helal uygunluk değerlendirme alanında faaliyet gösteren kuruluşların Helal Akreditasyon Kurumu tarafından ulusal ve uluslararası kabul görmüş teknik kriterlere göre değerlendirilmesi, yeterliliğinin onaylanması, düzenli aralıklarla denetlenmesi ve izlenmesini ifade edecek. 4) Yurt içi ve yurt dışında yerleşik helal uygunluk değerlendirme kuruluşlarına helal akreditasyon hizmeti sunacak olan kurum, helal akreditasyonla ilgili kıstas ve tedbirleri belirleyecek, bunları uygulayacak. 5) Kurum, faaliyet alanı kapsamında, uluslararası ve bölgesel akreditasyon birlikleri ve örgütleri nezdinde Türkiye’yi temsil edecek, bunlara üye olacak, yönetimlerinde görev alacak veya bu kuruluşların merkezi olarak hizmet verecek, ikili veya çok taraflı karşılıklı tanıma anlaşmalarını imzalayacak. HAK, akreditasyon kuruluşları ve akreditasyon kuruluşu bulunmayan ülkelerdeki helal akreditasyon ile ilgili kurum ve kuruluşlarla ilişkiler kuracak, iş birliğinde bulunacak. 6) Kurum, helal uygunluk değerlendirme kuruluşlarının gerçekleştirdiği faaliyetleri icra edemeyecek, verdikleri hizmetleri sunamayacak, bir helal uygunluk değerlendirme kuruluşunda hissedar olamayacak ve bu kuruluşlara danışmanlık hizmeti veremeyecek. 7) Helal Akreditasyon Kurumu, Yönetim Kurulu, Danışma Kurulu ve Genel Sekreterlik birimlerinden oluşacak. Kurumun karar organı olarak Yönetim Kurulu, başkan ve 4 üye olmak üzere Ekonomi Bakanının teklifi üzerine Başbakan tarafından atanacak. Başkan, tam zamanlı sözleşmeli olarak istihdam edilecek. Danışma Kurulu, aralarında bakanlık temsilcilerinin de olduğu 44 kamu ve özel sektör kurum ve kuruluşundan oluşacak. Yönetim Kurulu ve Danışma Kurulu üyelerinin görev süreleri 3 yıl olacak.İhtiyaç görülmesi halinde ilgili görülen ulusal ve uluslararası kuruluşlardan Danışma Kurulu toplantılarına temsilci davet edilebilecek.

8) Helal Akreditasyon Kurumunda, Helal Akreditasyon Dairesi Başkanlığı, Uluslararası İlişkiler Dairesi Başkanlığı, Yönetim Hizmetleri Dairesi Başkanlığı birimleri yer alacak.

Helal Akreditasyon Dairesi, helal uygunluk değerlendirme faaliyetleri yapan kuruluşların helal akreditasyon başvurularını inceleyecek, sonuçlandıracak, akredite edilen kuruluşları izleyecek, denetleyecek. Uluslararası İlişkiler Dairesi, helal akreditasyon konusunda her türlü bilimsel ve teknik incelemeleri gerçekleştirecek, helal akreditasyonun önemini artırıcı faaliyetler yapacak.

9) Helal Akreditasyon Kurumunun yurt dışında yürüteceği hizmetler için buralarda ofisler kurulabilecek. Yurt dışı ofisleri, bakanın teklifi üzerine Bakanlar Kurulu kararıyla kurulacak. 10) Kurumda, helal akreditasyon uzman ve uzman yardımcıları görev alacak. Helal akreditasyon uzmanlığı için en az 4 yıllık lisans eğitimi veren yükseköğretim kurumlarını bitirme şartı aranacak. Uzmanlar, mesleğe özel yarışma sınavıyla girecek, belirli süre meslek içi eğitimden sonra özel bir yeterlilik sınavına tabi olacak. 11) Kurumun gelirlerini, genel bütçeden yapılacak yardımlar, akredite kuruluşlardan alınacak yıllık akreditasyon kullanım ücreti, yapılan hizmetler karşılığı alınacak ücretler, kurumun tarafsızlığını ve bağımsızlığını etkilemeyecek her türlü yardım, bağış ve benzeri gelirler oluşturacak. 12) Kurumun para, evrak ve her çeşit malı, devlet malı hükmünde olacak ve kurumun görevleriyle ilgili yaptığı faaliyetlerden elde ettiği gelirleri dolayısıyla kurumlar vergisi açısından iktisadi işletme oluşmuş sayılmayacak. Kurum tarafından yapılacak işlemler, harçlardan ve damga vergisinden istisna olacak. 13) Kurum, helal akreditasyon amacıyla başvuran kuruluşların müracaatı, değerlendirilmesi ve akredite edilmesiyle ilgili elde edilen bilgilerin gizliliğini koruyacak. Çalışmalarınızda kolaylıklar dilerim, Selam ve saygılarımla… Daha detaylı bilgi için: Av.Bülent TURAN Çanakkale Milletvekili AK Parti Grup Başkanvekili

Tomris Han Filmi için Çekimler Başladı

Kazakhfilm” film stüdyoları tarafından Tomris han filminin ana rol görüntüleri paylaşıldı. Çekimleri süren filmin bazı görselleri medyada paylaşılmasına rağmen Tomris hanı oynayacak olan başrol oyuncusunun daha bulunamamış olması ve çekimler için yeni yüzler arandığı söylendi. Şimdiye kadar, filmde ana ve ikinci roller için 10 binden fazla kişi yeraldı ve denemeler hala devam ediyor. Başrol için 200 kişiden 20 kişi seçildi .

aramaya devam edeceğiz ve filmi Filmin Yönetmeni : Tomiris han 30 Ekim 2018’e kadar bitirmeyi için Başrol oyuncusu bulamazsak planlıyoruz.

Balkan Avrupa Pist Şampiyonası’na Osmangazi Damgası

Balkan Motosiklet Birliği (BMU) tarafından Yunanistan’ın Serez Pisti’nde düzenlenen Balkan Avrupa Pist Şampiyonası’nın final ayağında Osmangazili sporcular fırtına gibi esti. Doğu Avrupa Şampiyonası’nın son final yarışlarında 72 sporcu piste çıktı. Bulgaristan, Yunanistan, Romanya, Makedonya’dan gelen sporcuların yarıştığı şampiyonaya Türkiye’den 11 sporcu katıldı. Türkiye adına yarışan Osmangazi Belediyesi Motorsporları Takımı, elde ettikleri derecelerle müsabakaya damga vurdu. 24 sporcunun mücadele ettiği F1000 sınıfında Osmangazili Furkan Tahsin İdgü birinci olur-

ken, Agah Orman ikinci ve Harun Akgün’de üçüncülüğe imza attı. Ayrıca takımlar sıralamasında Türkiye ikinciliği elde ederek önemli bir başarıya imza attı. Son dönemde yakaladıkları başarının mutluluğunu yaşadıklarını dile getiren Osmangazi Belediyesi Motorsporları Takımı Başantrenörü Fatih Şenhisar, “Doğu Avrupa Şampiyonası’nın son ayağında kürsüye 3 sporcumuzla çıkmak ve kulübümüzü en iyi şekilde temsil etmek bizler için gurur kaynağı oldu. Osmangazi Belediye Başkanımız Mustafa Dündar’a vermiş olduğu destekler için çok teşekkür ediyoruz” dedi.

Güreşte Türk-Bulgar Dostluğu Trakya Birlik Spor Kulübü Başkanı Önder Yücel, Bulgaristan Güreş Federasyonu Hristo Marinov ve Bulgaristan Büyük Erkekler Teknik Direktörü Serafim Barzakov ile bir araya geldi. 20-21 Ekim 2017 tarihlerinde Bulgaristan’ın Petriç kentinde bu yıl 4’üncüsü düzenlenen Bulgaristan Büyük Erkekler Teknik Direktörü Serafim Barzakov turnuvasına konuk olarak davet edilen Trakya Birlik Spor Kulübü Başkanı Önder Yücel, Bulgaristan Güreş Federasyonu Hristo Marinov ve Serafim Barzakova’a nazik davetlerinden dolayı plaket takdim etti. Konu ile ilgili açıklamada bulunan Trakya Birlik Spor kulübü Başkanı Önder Yücel, “Geçtiğimiz yıl kulüp olarak davet edildiğimiz turnuvaya gelmiş ve başarılı karşılaşmalar çıkarmıştık. Bu sene yine davet geldi bu sefer Spor Eğitim Merkezi olarak minik sporcularımızı bu turnuvaya getirdik. Gayet güzel karşılaşmalar yapıldı, bizim dışımızda Bulgaristan, Makedonya, Yunanistan, İtalya ve Ukrayna’dan gelen takımlar vardı. Sporcularımızın maç tecrübesi kazanması açısından

böyle turnuvaları destekliyorum geçtiğimiz sene Bulgaristan Güreş Federasyonu Başkanı Valentin Yordanov ile güzel bir dostluk oluşturmuştuk. Bu sene Bulgaristan Güreş Federasyonun da seçim vardı. Yeni Başkan Hristo Marinov ile tanıştık. Trakya Birlik Spor Kulübü olarak plaketimizi takdim ettik. Bundan sonra daha sık turnuvalara katılacağız gördüğümüz ilgi ve alaka ziyadesiyle memnun ediciydi” dedi.

Şakir ARSL ANTAŞ Soros’un Tuzakları Tarih: 05 10 2017 / Sofya Konu: Ceo-Politik Analiz – Katalonya İspanya’nın Katalonya eyaletinde yapılan referandumdan çıkarı olan kimdir? Avrupa devletlerini yıkıp eyaletlerden bölmekten faydalanacak olan kimdir? Bulgaristan’ın parçalanıp eyalet yönetimine geçmesine nasıl bakılıyor? Bu bağımsızlık referandumu neden yapıldı? Yapılmasa olur muydu? Batı gazetelerinde çıkan yazı ve yorumlarda Barselona olaylarından Vladimir Putin’in suçlu deyenler oldu. Doğru mudur? Bir günde 900 kişiyi acil servise gönderen olayların derinliğinde ne var!? *** İletişimin şöyle bir kuralı vardır. İlk üç günde olayın haberi verilir, 3. günden sonra yorumlar çıkmaya başlar ve daha sonra stratejik düşünme merkezlerin analizleri ve öngörüleri çıkar. Bulgaristan Stratejik Araştırma merkezi genelde 10-20 günden sonra yorum yapan bir düşünce merkezidir. Biz bütün analizlerimizde Bulgaristan ve Bulgaristan Türkleri, Müslümanları ve soydaşlarımızla ilişkisini ararız. Katalonya bağımsızlık referandomunu doğru biçimde anlayabilmemiz için bu olayın tarihini, siyasi konumunu, ön koşullarını, itici güçlerini ve perspektiflerini görebilmek durumunda olmalıyız. Katalonlar ayrı bir halktır. Konuştukları dil İspanyolca olsa da, İspanyolca’dan uzak bir dil. Bulgarca ve Rusça gibi. Bölgede İspanyolca, Katalanca ve Aranca konuşulur. Eyaletin toplam nüfusu 7. 512. 517 kişi. İspanya nüfusunun % 16,1. Katalonya, Avrupa’nın en özerk bölgesi ve nüfusu olarak bilinir. İspanyol bilincinden farklı bir hayat anlayışına ve bilince sahiptirler. Katalonlar devletleri olmayan ama Avrupa’da yaşayan halklardan biridir. Bu verilere dayanarak biz bu etnik azınlığın bir halk olduğunu söyleyebiliriz ama ulus oluşturduğunu söyleyemeyiz. Bulgaristan’da “devleti yaratan ulustur” tezini savunan aşırı milliyetçilerden farklı olarak biz burada, bunun tersini iddia etmek zorundayız, ulusu ulus yapan devlettir. Katalonlar Avrupa kültür ve sanatında var olan ve yaşayarak yaratan bir halktır. Avrupa’ya katkıda bulunan ayrı bir etnik topluluktur. Savundukları tarih tezinde, VIII. Yüzyıldan beri aynı topraklarda yaşadıkları savı geçerlidir. Vaktiyle İspanya Kraliçe’sine Kral’dan miras kalan bir toprak parçasıdır ve Kraliçenin adıyla ünlenmiştir. Kastilya, Aragon ve Galitsiya ile yalnızca bir eyalet olduğunu savunmak doğru olmaz. Katalonya, anlamı derin olan bir kültür merkezidir. Bu gibi merkezlerde politik deneme yapılmasına kaynak sağlayan yakıt olduğunu görebiliyoruz. Katalonya, İspanya’nın Kuzey Doğusunda bulunan özerk bir gölgedir. Akdeniz boyunca 580 km sahili vardır. Son haftalarda Katalonya’da gelişen olaylar, grevler, gösteriler, meydan eylemleri samimi insanların doğal isteklerinden güç aldı. Bu eyalet İspanya’nın diğer eyaletlerinden çok daha gelişmiş ve insanları da varlıklıdır. Çünkü buraya Madrid hükümeti büyük yatırımlar yapmıştır. Bu yatırımlar Katalonların İspanya halkıyla bütünleşmesi amacıyla yapılmıştır. Franco dönemine (1939-1954) dönersek. 80 yıl geçti her şey unutulmuştur artık, diye düşünenler olabilir. Ne ki, tarih canlıdır. İspanya’nın sosyal dokusu Frankizmi unutmadı. Örneğin, bir diktatör olan Franco İspanya’yı birleştirmeye çalışırken sert tedbirler uygulamış, örneğin Katalonlara anadillerinde konuşmayı, okullarını, yayınlarını, tiyatrolarını vs. yasaklamıştı. Katalon aydınları, yazar ve sanatçıları çok ciddi cezalandırılmış ve kıyılmıştı. O, Katalonlar için bir faşistti. Vaktiyle büyük düşünür Georg Friedrich Hegel (1770 -1831) “İsa Peygamber çoktan öldü. Yakında unutulur” demişti. Fakat henüz unutulmadı. Franco da unutulmadı. Katalonlar ve Francocular bugün de ayrı mezarlıklara defnedilmiyor. 100 yıl daha geçse belki bazı şeyler değişebilir, çünkü tarih bir değirmendir, fakat günümüzde faşist dönemin yaraları sızlamaya devam ediyor.


6 Sayı 1 - Ocak 2015 6

Bulgaristan Türklerinin Sesi AİLE

Raziye ÇAKIR Ü ç Te h l i k e Tarih: 19. 10. 2017 Konu: Bulgaristan’ı ürküten ulusal tehlikeler. Sofya hükümeti tarafından hazırlanan ve imza altına alınan üç büyük ulusal tehlikeyi parlamento onayladı: Tehlikeler şöyle sırlanmıştır: Birinci tehlike: Bulgaristan’da yaşayanların sağlık durum; İkinci tehlike: Terörizm tehlikesi. Bulgaristan’da ve Avrupa’da aşırı gruplarda hareketlenmeler ve Üçüncü tehlike de Siber güvenlik sorunlarıdır. Bulgaristan’da yaşayanlar için sağlığı nasıl oldu da en büyük ulusal tehlikelerden biri haline geldi? Ana tehlikeler 30 sayfalık bir hükümet raporunda 175 madde olarak sıralanırken sağlığa vurgu yapılması dikkati çekti. Bu üç temel tehlikeden biri olan Bulgar Sağlık Sistemindeki kriz, bir devlet kurumu olan sağlık sisteminin mafya ve rüşvet gruplarının eline geçtiğine yeni bir kanıttır. Raporda, Bulgaristan sağlık sisteminin verimli çalışan bir kurum olarak örgütlenmediği en can alıcı sorun olarak belirtiliyor. Bu sistemin, yıllardan beri beklenen sonuçları vermediği, anneler ve çocuklar arasında ölüm oranının yüksek olduğu öne çekilerek açıklanıyor. Tedaviden sonra özürlü kalanların iş bulamadığı, ömür boyu işsiz kaldığı açıklanıyor. Avrupa ülkeleriyle kıyaslamalı analizlerde Bulgaristan’da ömrün kısaldığı, hemşire, ebe ve doktorların, uzman hekimlerin düşük ücret nedeniyle ülkeyi terk ettiği, Batı ülkelerine yerleştiği, uzman kadro kaybının büyük boyutlar aldığı belirtilirken, sağlık personeli yetersizliğine işaret ediliyor. Çok değerli uzmanlık dallarında ihtisaslı ve deneyimli hekim kıtlığı yaşandığı gibi nedenler sıralanmıştır. 2016’dan beri Bulgaristan sağlık sistemine gelen dış yatırımların başında “Tokuda” hastane ve kliniklerini satın alan Türkiye “Acı Badem” grubunun yaptığı dikkati çekerken, Panagürişte kentindeki modern donatımlı hastane ve tedavi kompleksine yine TC. Sağlık şirketlerinden gelen ilgi gözden kaçmıyor. Hastanelerin art arda kapanmasıyla birlikte, sigortalı hastalar için normal çalışır bir sağlık düzeni kurulamaması, Bulgaristan’da hayatı gerçekten de bunalım sınırına itelerken, vatandaşı da sağlık yardımı için dış ülkelerde derman aramaya zorluyor. Dış ülkelerde tıp okuyan, uzmanlık alan ya da doktor olarak Avrupa ülkelerinde çalışan Bulgaristan vatandaşları geri dönmüyorlar. Sayıları 5 binden fazla olan bu kişilerin her yıl Bulgaristan’a gönderdikleri paralarda bu yıl azalma kaydedildi. Vesti.bg yayını, 2016 yılında Ağustos ayı sonuna kadar Bulgaristan’a gelen yatırımlarda ciddi bir azalma olmuş. Bulgar Halk Bankası verilerine göre, gelen yatırımlarda azalma & 54.1 oranındadır. Aynı zaman kesiminde gerileme 1. 125 milyon Euro’dan 516 milyon Euro’ya gerilemiştir..Bu da güvenlik sorununun yatırımlar için olağanüstü büyük önem taşıdığına kanıttır. Bu gelişmenin ana nedenlerinin başında doktor maaşlarının çok düşük olması sıralanırken, ilaç fiyatlarının da yüksek olduğuna vurgu yapılıyor. İkinci büyük tehlike olarak gösterilen terörizm konusunda şu özelliklere dikkat çekiliyor: Raporda, Avrupa ülkelerinde İslam Devleti ile ilişkisi olan 5 000 (beş bin) kişi yaşadığı ve bunlardan 200 (iki yüz) kişinin Balkan devletlerinde ikamet ettiği haberi veriliyor. Terörizm tehlikesi unsurları arasında ikinci yerde illegal mülteciler ile transit geçen sığınmacı ve savaştan kaçanlar olduğuna vurgu yapılıyor.

Edirne Sosyete Pazarı’na Bulgaristan’dan akın akın…

Komşu ülke Bulgaristan ve Yunanistan vatandaşları dolar fiyatlarındaki tarihi artış sonrası Edirne’de kurulan ve halk arasında “Sosyete Pazarı” olarak da bilinen Ulus Pazarı’na akın etti. Her cuma günü Edirne’de kurulan Ulus Pazarı, Edirnelilerin dışında Kapıkule ve Pazarkule Sınır Kapıları’ndan geçen Bulgaristan ve Yunanistan vatandaşlarını da ağırlıyor. Sabahın erken saatlerinde otobüs ve otomobilleriyle sınır kapılarından giriş yapan komşu ülke vatandaşları, kent merkezine gitmeden pazarın yolunu tutuyor. Dolartarihiseviyelereulaştı,soluğuEdirne’dealdılar Dolar fiyatlarındaki tarihi artış sonrası Bulgaristan ve Yunanistan vatandaşları Edirne’de kurulan “Sosyete Pazarı”na adeta akın etti. Tur şirketlerinin organizasyonları ile onlarca otobüsle kente gelen komşu ülke vatandaşları, hem Türkiye’deki fiyat farkı hem de dövizin yükselmesi nedeniyle sosyete pazarını tercih ettiklerini söyledi. Toptan alan da var perakende alışverişe gelen de

Balkanların en büyük ‘Sosyete Pazarı’ olarak da bilinen Edirne Ulus Pazarı, her cuma aynı manzaralara sahne oluyor. Pazar yerine gelen komşu ülke vatandaşları, kendi ülkelerine kıyasla ucuz buldukları ürünleri hem toptan hem de perakende olarak satın almayı tercih ediyor. Edirne’de her cuma günü kurulan Ulus Pazarı esnafı mevcut durumdan memnun olduklarını söyledi. Esnaf, yabancı uyruklu müşterileri için hazırlıklarını yaptıklarını, dolar, euro ve leva para birimleri ile satışlarını gerçekleştirdiklerini söyledi. Öte yandan, günün büyük bir bölümünü pazarda geçiren Bulgar ve Yunan vatandaşlar, kentin ekonomisine de büyük bir katkı sağlıyor.

Bulgaristan’ın Milli Güvenlik Sorunları Raporu

Bulgaristan Parlamentosu hükümet tarafından hazırlanan Yıllık Milli Güvenliği Değerlendirme Raporu’na onay verdi. Parlamentoda görüşülen, ülkenin iç ve dış güvenliğini ilgilendiren faktörlerin yanı sıra olası tehditlerin de yer aldığı rapor, iktidar milletvekillerinin oylarıyla kabul edildi. Muhalefet üyeleri ise raporda özellikle Rusya ile ilgili kullanılan bazı ifadelere tepki gösterdi. Ana muhalefetteki Bulgaristan Sosyalist Partisi (BSP) ve üyelerinin çoğunluğunu Türklerin oluşturduğu Hak ve Özgürlükler Hareketi (HÖH), raporda yer verilen, “Rusya’nın faaliyetleri bölgesel istikrarsızlık kaynağı olup birleşik, özgün ve barışçıl Avrupa olarak tanımlanan ana amacı tehdit ediyor.” ifadesine karşı çıktı. BSP Lideri Korneliya Ninova, raporla ilgili değerlendirmesinde, “Başbakan Boyko Borisov hükümetinin tüm tutarsızlığını sergileyen bu rapora karşı oy kullandım.” diye konuştu.

HÖH Lideri Mustafa Karadayı da belgede, Balkanlar’ın AB ve NATO’nun ayrılmaz bir parçası olduğunun açıkça söylenmesi gerektiğini savundu. Hükümetin hazırladığı raporda yer alan ” Rusya ile ilgili olumsuz ifadeler” Bulgaristan Cumhurbaşkanı Rumen Radev’in de tepkisine neden olmuştu. Raporda, ” Rusya Federasyonu’nun NATO ve Avrupa Birliği ( AB) ile ilişkilerinin kötüye gitmesi Avrupa’nın güvenlik mimarisinin önünde önemli bir sorun olarak” gösteriliyor.

Megalodon Iı” ile Avrupa’yı Fethedecekler

Türkiye”de “Megalodon II” adlı hidrojenli araçlarıyla yurt içi ve yurt dışından 22 takımı geride bırakarak birinci olan Anadolu Üniversitesi (AÜ) Mühendislik Fakültesinden bir grup öğrenci tarafından kurulan “Hidroana” ekibi, aynı yarışmanın Avrupa ayağında da dereceye girmeyi hedefliyor. AÜ’nün “Hidroana” ekibi, Türkiye’nin 8 kentindeki lise ve üniversitelerden öğrencilerin yanı sıra Yunanistan, Bulgaristan ve Slovakya’dan gelen 22 takım ile 300 öğrencinin katılımıyla geçen hafta İstanbul’da düzenlenen ” Shell Ecomarathon Türkiye”ye “Megalodon II” adlı araçlarıyla katıldı. “Prototip araçlar” kategorisinde hidrojenle çalışan araçlar içinde en az enerjiyi harcayarak bitiş çizgisini görmeyi başaran “Hidroana”, 2018 yılında İngiltere’nin başkenti Londra’da düzenlenecek ” Shell Eco-marathon Avrupa”da Türkiye’yi temsil edecek. Söz konusu yarışmaya daha önce katılan ve iki kez 7. olan ekip, bu defa ilk üçe girmek için çalışmalara başladı. “Megalodon II, 10 yıllık birikimin ürünü” “Hidroana” kaptanı ve AÜ Elektrik-Elektronik Mühendisliği Fakültesi 4. sınıf öğrencisi Ersin Öz, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Shell Eco-marathon Türkiye Yarışması’na katıl-

dıklarını belirterek, yerli ve yabancı yaklaşık 30 takımın katıldığı yarışmada birincilik elde ettiklerini söyledi. “Hidroana” ekibinin 10 yıllık birikime sahip olduğunu anlatan Öz, şöyle konuştu: “Onuncu yılımızı birincilikle taçlandırdık. Şampiyonluğu getiren ‘Megalodon II’ isimli aracımız, 10 yıllık birikimin bir ürünüdür. Hidrojenle çalışan elektrikli bir araç. Birçok geliştirme yaptık üzerinde. 6 kilometrelik pistte 10 turu 20 dakikada atmamız gerekiyordu. Bunu tamamladık. 17 litrelik hidrojenle 356,42 km/m3 tüketim yapıp Shell Eco-marathon Türkiye’nin biricisi olduk. Hidroana ekibine karşı yarışmalarda bir ilgi var. 2018 yılında yapılacak Shell Ecomarathon Avrupa’da Türkiye’yi temsil edeceğiz. Orada da iyi derece elde etmek için hazırlıklarımıza başladık. Daha önce yurt dışında katıldığımız yarışmalarda iki kez 7. olduk. Geçen yıl kıl payı kaçırdığımız yarışmada bu sene ilk üçe girmek istiyoruz.”

Dünya Ahıska Türkleri Birliği 3.Olağan Genel Kurulu Almatı’da

Dünya Ahıska Türkleri Birliği (DATÜB) Genel Başkanı Ziyatdin Kassanov, “Türkiye’ye gelip, 10 yıldan fazla süredir burada kalan ancak vatandaşlık hakkı, çalışma izni olmayan 23 bini aşkın Ahıska Türküne vatandaşlık verilecek.” dedi. Dünya genelindeki Ahıska Türklerini temsil eden, 9 ülkeden 70 delegenin katılımıyla gerçekleşen DATÜB 3. Olağan Genel Kurulu Kazakistan Almatı’da gerçekleştirildi. Başta Türkiye ve ABD olmak üzere Azerbaycan, Gürcistan, Ukrayna gibi ülkelerden tüm delegelerin katıldığı genel kurul toplantısında, genel başkanlığa üçüncü defa Ziyatdin Kassanov seçildi. Etkinlik kapsamında AA muhabirine açıklamalarda bulunan Kassanov, kongreyi özellikle Kazakistan’da yapmak istediklerini, Sovyetler Birliği lideri Joseph Stalin tarafından ana vatanlarından sürülen Ahıska Türklerinin yaklaşık yüzde 40’ının bu ülkeye göç ettiğini söyledi. İlk iki kongrenin Türkiye’de yapıldığını anımsatan Kassanov, Kazakistan’ın tüm Türkler için ata yurdu olduğunu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Kazakistan Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev için “Türk dünyasının aksakalı” dediğini hatırlattı. Kassanov, iki liderin yakın ilişkileri sayesinde devletler arasındaki ilişkilerin de çok iyiye gittiğini kaydederek, geleceğin daha da güzel olacağını aktardı. Etkinliğe 9 ülkeden toplam 70 delegenin yanı sıra 500’e yakın Ahıska Türkünün de katıldığını ifade eden Kassanov, genel kurulda geçen dönem neler yaptıklarını, gelecekte neler yapacaklarını konuştuklarını söyledi. - “Ahıska Türklerinin vatanlarına dönmesi en büyük hedefimiz” Kassanov, yeni dönemdeki hedeflerinden bahsederek, şöyle devam etti: “Yeni dönemde hedefimiz Ahıska Türklerinin ana vatanlarına, Gürcistan’a dönmesi. Sovyet zamanında bizi sürgüne uğrattılar. Sovyetler Birliği döneminde bir gecede yurtlarından sürgün edilen 126 bin Ahıska Türkünün geri dönüşü konusundaki mücadelemizi sürdürüyoruz. Gürcistan, Ahıska Türklerinin vatanlarına geri dönüşünü Avrupa Konseyi’ne taahhüt etmişti. Ben de bizzat Gürcistan Cumhurbaşkanı Giorgi Margvelaşvili ile görüştüm. Onlara zarar vermeyeceğimiz, dost olacağımız, yanlarında olacağımızı hep söyledik ancak onlar bize şüphe ile bakıyor.” Kassanov, kendilerinin Ahıska bölgesinde 40’tan fazla aile için ev aldıklarını ve onları oraya yerleştirdiklerini kaydederek, ancak bu kişilere hala baskıların sürdüğünü bildirdi. - “Türkiye her zaman yanımızda” Kassanov, kendilerinin Ahıska Türklerinin vatanlarına dönme konusunda sürekli çalışma yaptıklarını, Avrupa Konseyi’nde ve diğer uluslararası platformlarda her zaman bu konuyu gündeme getirdiklerini söyledi. Bu süreçte Türkiye’nin her zaman yanlarında olduğunu ve kendilerine yardım ettiğini dile getiren Kassanov, birçok sıkıntıyı Türk yetkililerinin hallettiğini vurguladı. Kassanov, “Amacımız bütün Ahıska Türklerinin oraya dönmesi değil, haklarımızı almak. Gürcistan vatandaşı kimliğini almak. Bizim atalarımız orada bin yıldan fazla yaşamış. Orada ciddi şekilde hakkımız var, o hakkımızın tüm çabalarımızla peşinde olacağız ve hakkımızı alacağız.” diye konuştu. Ziyatdin Kassanov, toplum olarak çok güçlü olduklarını belirterek, çalışmalarına ara vermeden devam edeceklerini bildirdi. - “Allah Türkiye’ye zeval vermesin” Kassanov, Ahıska Türklerinin yaşadıkları ülkelerde güçlü olmalarını, çocuklarının kaliteli eğitim almasını hedeflediklerini belirterek, bulundukları ülkelerde siyasette ve bürokraside üst yerlerde yer almak istediklerini söyledi. Türkiye’nin Ahıska Türklerine yönelik programlarından ve faaliyetlerinden bahseden Kassanov, şu ifadeleri kullandı: “Ahıska Türklerinin hayatı özellikle AK Parti sonrası tarihi bir dönüm yaşadı. Cumhurbaşkanımız Erdoğan bize doğrudan sahip çıktı. Eskiden Ahıska Türklerini koridorlarda, sokaklarda karşılar, bir-iki kelimeyle uğurlarlardı. Allah Cumhurbaşkanımıza uzun ömürler versin, Türkiye’yi korusun, Türkiye’ye zeval vermesin. Sadece son 2 yılda savaş bölgesinde kalan, evleri yıkılan, çadırlarda yaşayan Ahıskalıları Erzincan ve Ahlat bölgesine getirdik. Türkiye’ye gelip, 10 yıldan fazla süredir burada kalan ancak vatandaşlık hakkı, çalışma izni olmayan 23 bini aşkın Ahıska Türküne vatandaşlık verilecek. Allah’a şükür Cumhurbaşkanımızın talimatı, Bakanlar Kurulu’nun kararı, İçişleri Bakanımızın direktifleriyle Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü tarafından son bir aydan beri kimlikler verilmeye başlandı.” Kassanov, bugün vatandaşlık hakkı alabilmek için bekleme süresini geçen kişi sayısının tespit ettikleri kadarıyla 23 bini aşkın olduğunu belirterek, bunun daha çok olabileceğini bildirdi. Türkiye’de yaşayan Ahıskalı sayısının 80 bine yaklaştığını kaydeden Kassanov, ancak bu sayının çok daha yüksek olabileceğini vurguladı. Kassanov, “Türkiye, Ahıska Türkleri için inanılmaz şeyler yaptı. Çok mutluyuz. Türkiye bizim için çok ama çok farklı.” dedi.


Bulgaristan Türklerinin Sesi Sayı 1 - Ocak 2015 7 Aile Spor

BBulgaristan’ın u l g Varna a r şehrinden Z h ev-i v k a M ü s l ü m a n l ı Zhelyazkova, ğ ı S Müslümanlıeçti ğın bütün şartlarını yerine getireceğini belirterek, “Bugün benim için tarihte önemli bir yer olarak her zaman kalacak. Bugün benim için yeni bir başlangıç. Hayatımda yeni bir sayfa açmış oldum ve yeni bir hayata başlıyorum. İslam’ı kendi isteğim, kalben hissettiğim duygularla seçtim. Aynı zamanda benim eşim Müslüman olduğu için Müslüman olmayı tercih ettim” dedi.

lenerek Kırklareli’ne gelen Zhivka Zhelyazkova, Müslüman olmak için İl Müftülüğüne başvuruda bulundu. Müftülükteki ihtida töreni İl Müftü Vekili Mustafa Korkmaz’ın Kur’an tilaveti ve İslam hakkında bilgi vermesiyle başladı. Daha sonra Kelime-i Şehadet getiren Zhelyazkova, Müslüman olup “Ayşe” adını aldı. Kırklareli İl Müftü Vekili Mustafa Korkmaz’ın ihtida belgesi, Kur’an-ı Kerim ve temel İslam bilgileri kitabı armağan ettiği Zhelyazkova, kendi isteği ile Müslüman olduğunu dile getirdi.

Büyükşehir’in Sultanları, Bulgaristan’dan Şampiyon Döndü Bursa Büyükşehir Belediyespor Kulübü Kadın Voleybol takımı, Bulgaristan’ın Plovdiv şehrinde katıldığı Plovdiv Cup’ı şampiyon olarak tamamladı. Belediyespor Kulübü Kadın Voleybol takımı, Bulgaristan’ın Plovdiv şehrinde katıldığı Plovdiv Cup’ı şampiyon olarak tamamladı. Bulgaristan’ın Maritza Plovdiv VC ev sahipliği yaptığı, Bursa Büyükşehir Belediyespor’un yanı sıra Romanya’nın CSM Bükreş, Dinamo Bükreş ve Yunanistan’ın Olympiakos SCP takımlarının yer aldığı turnuvada, Bursa Büyükşehir’in sultan-

ları, yenilgi almadan turnuvayı şampiyon tamamladı. İlk maçında ev sahibi Maritza Plovdiv’i 3-0, Dinamo Bükreş’i 3-0, Olympiakos’u 3-2 mağlup eden yeşil-beyazlılar, son maçta

da CSM Bükreş’i 3-1 mağlup ederek turnuvanın şampiyonu oldu. Ödül töreninin ardından konuşan Bursa Büyükşehir Belediyespor Kulübü Voleybol Baş Antrenörü Angelo Vercesi iyi bir turnuva geçirdiklerini belirtirken, “Bir haftadır buradayız, önemli rakiplerle oynadık ve bütün oyuncularımızı görme fırsatımız oldu. İyi sonuçlar aldık. Zorlu rakiplerin olduğu bir turnuvayı birinci sırada tamamladığımız için mutluyuz. Çok iyi bir organizasyon oldu. Bizi bu turnuvaya davet eden Maritza takımına teşekkür etmek istiyorum” dedi.

Bulgar TIR şoförü, aracında ölü bulundu Olay, Malkara-Tekirdağ karayolu ilçe girişinde meydana geldi. Bulgaristan’dan yüklediği keresteleri CM 1476 AX plaka ve CM 3123 EE dorse plakalı TIR’la Malkara’ya getiren Zyul Fıhayriev Emirski, aracını inşaat malzemeleri satan iş yerinin önüne park ederek, uyudu.

çalıştı, ancak başarılı olamadı. İhbar üzerine olay yerine gelen polis ve itfaiye ekipleri, camı kırarak sürücüye ulaştı. Yapılan kontrolde Zyul Fıhayriev Emirski’nin hayatını kaybettiği belirlendi. Emirski’nin cesedi, olay yerinde yapılan incelemenin ardından, ölüm nedeninin belirlenmesi için İstanbul Adli Tıp Kurumu’na gönderildi.

Sabah işyerine gelenler Zyul Fıhayriev Emirski’yi uyandırmaya

Kırklareli Bulgaristan sınırında erkek cesedi

Kırklareli’nin Kofçaz ilçesinde ormanlık alanda erkek cesedi bulundu. Alınan bilgeye göre, Karabalar köyü ile Bulgaristan sınırında devriye görevini sürdüren jandarma ekipleri ormanlık alanda bir kişinin hareketsiz yattığını gördü. Çağrılan sağlık ekipleri, kim-

liği henüz belirlenemeyen kişinin hayatını kaybettiğini belirledi. 25-30 yaşlarındaki erkek şahsın yabancı uyruklu olabileceği belirtildi. Ceset, otopsi için İstanbul Adli Tıp Kurumu’na gönderildi. Olayla ilgili soruşturma sürüyor.

Bulgaristan’da aşırı yağışlar can aldı: 3 ölü

Bulgaristan’ın Burgas bölgesinde aşırı yağışlar nedeniyle 3 kişi hayatını kaybetti. Bulgaristan’ın Karadeniz kıyısındaki Burgas bölgesinde aşırı yağış sonucu 3 kişinin boğularak hayatını kaybettiği, 2 kişinin ise kayıp olduğu bildirildi. Hayatını kaybeden 3 kişinin yalnız yaşayan yaşlılar olduğu belirtilirken, yaklaşık 100 kişinin güvenli bölgelere tahliye edildiği kaydedildi. Son iki günde meydana gelen aşırı yağışlar Bugas bölgesindeki nehirlerin taşmasına neden olurken, çok sayıda ev ve iş yerinin sular altında kaldığı belirtildi. İçişleri Bakanlığı, arama ve kurtarma çalışmalarının devam ettiğini duyurdu.

Musa VATANSEVER Askeri İşler

Tarih:01312017Konu: Bulgaraskeripilotlaruçmayıreddetti.. Böbürlenme balonu patladı. Bulgaristan tarihinde ilk kez olmak üzere askeri pilotların hepsi stresli olduklarını, ruhsal bozukluk yaşadıklarını, gökyüzünden korktuklarını, aileleri olduğunu ve başka birçok geçerli geçersiz sağlık raporu göstererek uçmayı reddettiler. Olay 2017 Ekiminin son günlerinde Filibe (Plovdiv) “Graf İgnatievo” askeri hava üssünde yaşandı. Bulgar Askeri Hava Filosu’ndaki uçaklar 28 yıl önce gömülen Varşova Parktı zamanında Sovyetler Birliği’nde imal edilen “Mig 29” tipi jet uçaklardır. Basın: “Bu bir darbe midir” başlıyla çıktı. Bulgaristan 2004’te NATO’ya alındı. Son 10 yılda “Mig 29” ları üreten Rusya fabrikası ile Bulgar Savunma Bakanlığı arasındaki yazışma ve temal tesilmiştir. 8 yıl önce onarılması gereken Bulgar hava savunma güçlerindeki “Mig 29” uçaklarında bir filtre bile değiştirilmemiştir. Jetlerin onarımının daha ucuza mal olması için üçüncü ülke arandı. Polonya askeri fabrikalarıyla anlaşma imzalanmaya çalışıldı. Fakat bu adımların hepsi yarım kaldı. Bir önceki Savunma Bakanı Nenkov hakkında kovuşturma başladı. 6 Kasım 2016’da yapılan Cumhurbaşkanı seçimlerinde askeri hava kuvvetleri komutanı General Rumen Raden Cumhurbaşkanı seçildi. Yeni savaş uçağı alınması sayfası açıldı. Birkaç tartışma konusu birden başladı. Konu bir: NATO üyesi ülke olan Bulgaristan’ın askeri jetleri Rus uçağı olabilir mi? Yeni mi ikinci el mi savaş uçağı satın alınsın? İsveç “Gripen” uçağı mı yoksa Portekiz’den ikinci el “F-16” uçağı mı satın alalım vb. Bulgaristan eski Sovyet uçaklarıyla NATO üyesi olamaz görüşü Atlantik Avrupa Birliği taraftarlarında destek buldu. Bu arada son yıllarda Bulgaristan’da askeri uçman eğitilmediği, muhtemelen satın alınacak uçaklarla ilgili kadro eğitimi yapılmadığı gün ışığına çıktı. Sözde “yurtseverlik” patriotizm taslarken ocakta kül bırakmayan VMRO (İç Makedon Devrim Örgütü) Başkanı, Başbakan Yardımcısı ve Savunma Bakanı askeri pilotların uçmayı reddetmesine “siyasi boykot”, “milli çıkarların ayakaltına alınması” dese de, Askeri Savcılık yeni Bulgar tarihinde bir olan bu konuda soruşturma başlatmayı reddetti. Bu konuda da faşistliğiyle ünlenen sahte yurtseverlerin başbuğu yine Başbakan Yardımcısı ve sözde “Yurtsever Cephe” başkanı Valeri Simyonov da askeri pilotların uçmayı reddetmesi konusunda değerlendirme yapmakta gecikmedi, grevci pilotlara “iri fareler” dedi bunların “daha cesur genç farelerle değiştirilmesi” gereğini vurguladı. Bulgaristan’ın 3. askeri hava üssü olan “Graf İgnatievo” askeri jet merkezinde yapılan sorgulama pilotları uçabileceği doğru dürüst uçak olmadığını ortaya çıkardı. Bu uçaklarla uçmanın riskli olduğu, pilotların kendilerini güvende hissetmedikleri, korku yaşadıkları gibi gerçekler kamuoyunda “gerekli ve gereksiz riziko” tartışmaları başlattı. Bulgar “Mig 29” uçaklarının uçuş ve kullanım ömrü dolmuş, motorları değiştirilmemiştir. Yine geçen ay Slovenya Askeri Hava Güçlerine ait aynı tip “Mig 29” uçağı uçuş esnasında patladı. Bulgar pilotlar aynı kazayı yaşamak istemiyorlar. Durum ortadadır. NATO üyesi bir balkan ülkesi olan Bulgaristan askeri hava gücü “teknik”, “politik” veya “sağlık” ya da “ruhsal” sorunlar nedeniyle olabilir fakat savaşa girmeden karaya indirilmiş ve felce uğratılmıştır. Savaşmadan pes etmiş ve hurdalık olmuş bir askeri üssü anlatmaya çalıştık. **** Bu konuda Bulgar basınında birçok derin analiz yazısı çıktı. Bulgaristan’da silahlanma konusunda önemli uzmanlardan biri olan, Atlantik Konseyi üyesi ve uluslar arası güvenlik bilir kişisi Mihail Naydenov “Bizim yeniden silahlanmamız gerek,” bu işler eski Sovyet askeri teknik araçlarını “yamamakla” olmayacak, dedi ve “Polonya ve Romanya NATO’da öncü, Bulgaristan ise eski Varşova Antlaşması tekniğiyle gösteri yapıyoruz” başlıklı yazısında şöyle dedi: “Bulgaristan 13 yıldan beri NATO üyesidir. Ordusu modernleştirilmemiştir. (Varşova Paktı zamanında Bulgar Ordusunda 120 bin asker vardı. Şimdi 30 bin asker var) Durumu kritiktir. Eskiden Varşova Antlaşması’nda birlikte üye olduğumuz ülkelerle kıyaslandığında


8 Sayı 1 - Ocak 2015 8

Bulgaristan Türklerinin Sesi

BULTÜRK ETKİNLİKLERİ

Türk Dünyası Gazetecileri Kazakistan’da bir araya geldiler

“Türk Dünyası 3.Gazeteciler Şurası”, bu yıl Türk Dünyası Kültür Başkenti seçilen Kazakistan´ın Türkistan

Kazakistan ile Kırgızistan’da düzenlenen ‘ 3.Dünya Gazeteciler Şurası’ Kazakistan’ın eski başkenti Almatı’nın gezilmesi ile başladı. 26 Ekim,1 Kasım 2017’ tarihleri arasında düzenlenen Başta Türk Dünyası Gazeteciler Federasyonu Başkanı Menderes DEMİR ve Türkiye Gazeteciler Cemiyetleri Basın Vakfı Başkanı Yılmaz Karaca ile birlikte Türkiye’den ve Türk Dünyası toplantısına 46 gazeteci katıldı.. Türk Dünyası Gazetecileri Türkistan (2) Kopya Şura´nın açılış törenine ev sahibi kurum adına Ahmet Yesevi Üniversitesi Rektör Vekili Prof.Dr. Mehmet Kutalmış ve Rektör Yardımcısı Yardımcı Doçent Dr. Mustafa Eren de katıldı. Rektör Vekili Kutalmış, “Üniversite olarak, her zaman Türk Dünyası İle ilgili çalışmalara destek vermeye ve katkı koymaya hazırız” dedi. Kazakistan´daki Türk Dünyası Gazeteciler Kafilesi Kırgızistan´a geçti, Başkent Bişkek´te, 29-31 Ekim tarihlerinde Türkiye Gazeteciler Federasyonu(TGF) 54. Başkanlar Konseyi Toplantısını yaptı. Türk Dünyası Gazetecileri Türkistan Türkiye Gazeteciler Federasyonu öncülüğünde, Kazakistan ve Kırgızistan’da ‘ 3.Türk Dünyası Gazeteciler Şurası’na katılan temsilciler,Türkiye’den binlerce kilometre ötede Cumhuriyet Bayramı’nın kutladılar ve Türkiye’ye önemli mesajlar gönderdiler. 2 Milyon nüfuslu,kazakistan’ın eski başkenti Almatı’da özgürlük ve Hürriyet Meydanı gezildi ve meydanın öyküsü hakkında gazeteciler bilgilendirildi. Daha sonra Türk Dünyası Müzik Aletli Müzesi gezildi ve sazın,kanunun ata sazları ile tanışıldı. Bunu ise Hitler Almanya’sına karşı verilen mücadelede hayatlarını kaybeden vatan kahramanları için oluşturulan parkın gezilmesi takip etti. Daha sonra Almatı Vali Yardımcısı ile buluşuldu. Almatı Dostluk Evi’nde gerçekleştirilen bu buluşmadı çok önemli mesajlar verildi. Ardından Almatı TV Stüdyoları gezildi. Bu projeye destek veren T.C. Başbakan Yardımcımız Sayın Hakan ÇAVUŞOĞLU´na, Türk Dünyası ile ilgili çok önemli çalışmalar yapan Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı(TİKA) Başkanı Sayın Serdar ÇAM ile değerli ekibine, Kazakistan Ahmet Yesevi Üniversitesi ile Kırgızistan Manas Üniversitesi´ne bir kez daha şükranlarımızı sunuyoruz. Değerli dava arkadaşlarım, Türk Dünyası’nın Kıymetli basın mensupları, 21. yüzyıl yeni dünya görüşü oluşturma çabalarına katılan, ÇABALARI PAHABİÇİLMEZ DEĞERDE OLAN ALTIN KALEMLER,

Saygıdeğer ev sahipleri ve konuklar, Türk Dünyası 3. Gazeteciler şurası olağanüstü önemli bir zamanda toplandı. Bu zaman kesimini belirleyen, 20. yüzyılda parçalanan, dış boyunduruk altına düşen Türk dünyasının hemen hemen baştan başa özgürleşip, bağımsız devletler ve özerk bölgeler olarak tek ruhta ve bünyede, Büyük Türk Dünyasında birleşmesidir. Zaman dünyayı yeniden inşa etme zamanıdır. Hedeflenen Tek kutuplu dünyayı gömerken, İkinci Kutbun Orta Asya Merkezli ufkunda kendini belli etti. Çeyrek asıllı başarılarıyla Kazakistan tarih yazıyor. 3. Şuramızı Türk Dünyasının Tanrı Dağılarında toplanmamız, bu bakıma çok anlamlıdır. Biz gazeteciler her zaman yeni olanın doğduğu yerde olduk ve olacağız. Değerli Dostlar, Bizim büyük ve güçlü silahımız kalemimizdir. Kalemlerimizden düşen harflerden haber, sanat eseri, edebiyat, kültür, ideoloji doğar. Bunun ortak adı da yenidünya görüşüdür. Yeni Çağdan önce ve sonra çok uzun zaman insanlığa hizmet eden elen, ifrit ve Latin harflerini kullanmış. Başka bir yazınla haberleşmeyi, yazmayı ve basmayı kesin yasaklayan Roma Kilisesi bu konuda sertmiş. Bizans döneminde 4-üncü alfabe olarak yaratılan ve ilk önce vatanım olan bugünkü Bulgaristan topraklarında Kiril ve Metodiy kardeşler tarafından yayılan Kiril Alfabesi’nin kullanım izni 4 asırda çıkmış ve bugün Avrupa Birliği yazı dillerinden biri olsa da dünyanın sadece bir bölgesini Doğu Ortodoks Hristiyan ülkelerini kapsamış. 12-inci yüzyılda Çingiz Han

Orta Asya’da din ve kültür dönüştürürken kendi alfabesini de yaratsa ve dünyanın en büyük imparatorluğunu kursa da, bu edinim zamanla tarih olmuş. Bizim renkli Türk dünyamızı en doğru biçimde yansıtan ve “HARF DEVRİMİ” olarak bilinen Atatürk Devrimi 1928’de gerçekleşirken, Bulgaristan Türkleri tarafından da aynı yıl benimsenmişti. Ben 2 alfabeli (Kiril ve Latin) yazılımlı okula gittim. Ogün bugün çatal baş yetiştiğimiz düşünürüm. Türklerin, Türk devletlerinin tek alfabesi olmalıdır. Bu da Latin yazı dilidir. Kardeş Kazak halkının 32 Harfli Latin alfabesini bu hafta kabul etmesinden mutluyum. Bu birliğimiz yolunda büyük bir adım oldu. Hepinizi kutlarım. Sayın dostlar, Fakat biz hepimiz yazıp okumaktan fazla, anlatıp dinlemeyi seven insanlarız. Türkün doğası böyledir. 1989’da totaliter Bulgar diktatörü Todor Jivkov’un isimlerimizi, dinimizi, dilimizi ve kültürümüzü değiştirmesine karşı tepki verip ayaklandık, ardından 500 binimiz birden Türkiye’ye göç ettik. Yarım milyon insan göç ederken beraberinde yalnız 100 kitap getirmişiz. Bunlarda Bulgaristan’da Türkçe çıkardığımız gazeteler ve orada Türkçe yarattığımız edebiyat ve sanatı anlatan Latin harflerle basılmış eserlerdir. Tarihimizi, mitolojimizi, edebiyatımızı, masal ve öykülerimizi, atasözlerimizi, sanatımızı, kültürümüzü bellek darcığında taşıyan bir millet varsa o da biz Türkleriz. Bu noktaya değinmemin şöyle bir sebebi vardır. Yazıyı taşıyan ve beyaz kâğıda dönek kalemse, kültürümüzün tamamını taşıyan dildir. Türkün beynine giden hafıza havuzuna dolup kimlik, kültür, ideoloji ve dünya görüşü yaratan yol da gören gözle ve işiten kulakla başlar. Sözlü iletişim bizim için esastır. Bu bakıma biz Türkler tüm diğer halklardan farklıyız. Arlarında temas, iletişim kopukluğu olan hakların sohbet etme, dertleşme, dinleme, kulaktan bilgilenme kültürü yoktur. Geçmişinde asma altı çay sohbetlerinde bilinçlenen bir halk varsa o da Türklerdir. Biz kuranı bile Hocadan ezberleriz. Korkut Dede hikâyelerini nenelerimizden, Binbir Gece Masallarını dervişlerden dinlemişizdir. Demek istediğim şudur. Bizim Türk kimliğimizin aynası dilimizdir. “Radyodan işittim”. “TV’de gördüm” değimlerinin “gazetede okudum” dan çok daha ağır bastığını hepimiz biliriz. Nüfusun 3 milyonu dış ülkelere çıkan, toplam sayıları 2.5 milyon olan Bulgaristan Türk azınlığına okullarda anadilinde eğitim öğretim görme hala yasaklı olan ve hatta Türkçe konuşana ceza kesilen bir ülkede, Türk dilinde yapacağımız propaganda’nın taşıyıcısını – yazı mı, söz mü – olduğunu belirlemek olağanüstü büyük önem taşıyor. Başkanı olduğum Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği BULTÜRK ve Bulgaristan Türkleri Stratejik Araştırma merkezi olarak elektronik yayınlarımıza Türkiye ve Bulgaristan dışında 10-15 ülkede ciddi ilgi olduğunu, izleyici kitlemiz oluştuğunu söyleyebilirim. Bu yayınlarda bilgilerimizi haber, resimli haber ve yorum şeklinde iletiyoruz. “Bulgaristan Türklerinin Sesi Gazetesi” çıkarıyoruz. Son 2 yılda Bulgaristan Türklerinin Durumu, 50 yıllık Mücadele, Bulgaristan Türklerinin Kimlik Mücadelesi, Bulgaristan’da Azınlık Hak ve Özgürlükleri sorunu, Bulgaristan Türklerinin Kültürü, Bulgaristan Türklerinin Edebiyatı ve başka 10-12 kitap olmak üzere halkımıza beyaz kağıt veya elektonik ekranda ulaştık. Şubirgerçektir.Şuan5milyoninsanyaşayanBulgaristan’da en büyük tirajı olan günlük gazete 10 bin satamıyor. Deneme olsun diye Sofya’da 5 bin Tirajla haftalık “SABAH” gazetesi çıkardık. Renkli olması, lüks kağıda basılması, hatta parasız dağıtılması, Türk dilinde eğitim veren okulları 70 yıl önce kapanmış ve bir daha açılmamış soydaşlarımın gönlünü kapamadı. Evet onlar Türk, aralarında, ailede Türkçe konuşuyorlar, Bulgaristan’ı kapsayan 128 Türkiye TV programlarını hepsi evlerinde, bakıyorlar, izliyorlar, Türkçe tartışıyorlar. Hayat TV izlemekle insanın dilini zenginleştirebildiğini, kültürünü de geliştirdiğini, fakat bir mektup yazamadığını kanıtladı. Uzatmayayım, Çok ciddi sorunlarla yüz yüzeyiz. Benim için her yabancı egemenliği bir köleliktir. Dil ve dini unutturmakla, kimlik eritmekle, asimilasyonla başlar ve biter. İşte Latin Amerika İspanyolca kouşuyor. Breziyla’ua Portekizce dayatmışlar Kanada’nın yarısı Fransızca öteki yarısı İngilizce,. koskocaman Meksika anadilini unutmuş. Bu örnekler saymakla bitmez. Sömürgeciliğin büyü küçüğü olmaz. İnsanın özü dili ve dinidir. Bunklar değişti ve unutturuldu mu geri dönüş olmaz. Bulgarlar tek dilli (Bulgarca) tek dinli (Ortodoks Hıristiyanlık ve tek milletli (Bulgar ulusu) temelinde ulusal devlet kurma çabalarına devam ediyorlar. Düne kadar bu iğrençliği Rusya, şimdi de Avrupa Birliği ve Amerika destekliyor.

Bizi çok ciddi sorunlar bekliyor. Bu her şeyden önce ana dil sorununu çözmemizle başlar. Odak noktamız budur. BU konuda beni anladığınız ve Tüm Türklerin anladığı, konuştuğu, yazıp yarattığı bir Türkçe etrafında birleşmiş olmamız bizi mutlu ediyor. Bu dilin çok renkleri, yer yer farklılıkları olarak, ana hepimizin baş tacı ettiğimiz en kutsal değerimiz olacak ve bizim ortak kimliğimizi oluşturacak. Bu işte elektronik yoldan Türkçe öğrenme, yazı dili geliştirme metodolojisi, araçları, kuralları, kolaylıkları geliştirirken birlikte olacağımıza inanıyorum. Bunu kalkıp da ne Doğulu ne de Batılı bir emperyalist güç yapmayacak bizim için. Biz bunu kendimiz yapacağız kıymetli mestektaşlarım. XX. yüzyılda biz Anadolu ve

Türk dünyasının ortak bayramı olan Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 94. yıl dönümü münasebetiyle Ahmet Yesevi Üniversitesinde kutlama töreni düzenlendi. Türkiyeli öğrenci Konseyi Başkanlığının organize ettiği 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı kutlama programı, Ahmet Yesevi Üniversitesi Türkistan Yerleşkesi Kültür Merkezinde coşkuyla gerçekleşti. 30 Ekim Pazartesi günü Kültür Merkezi Tiyatro ve Sinema salonunda gerçekleşen programa; Ahmet Yesevi Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Valihan Abdibekov, Rektör Vekili Prof. Dr. Mehmet Kutalmış, Rektör Yardımcıları Prof. Dr. Taljan Raimberdiev, Prof. Dr. Nurlan Ajihanov, Prof. Dr. Nurlan Batırbaev, Doç. Dr. Bakıtcan Muhamedjanov, Yrd. Doç. Dr. Mustafa Eren ile çok sayıda akademisyen ve öğrenci katıldı.

Balkan Türkleri, Orta Asya Türkleri Arap ve Kiril Alfabesinden sıyrıldık, XXI. yüzyılda kendi manevi dünyamızın altın araçlarını yaratmak ve geliştirmek peşindeyiz. Bu yol bir yere kadar da “Kültürel Otonomiden” geçen bir yoldur. Bu nedenle buradayız. Beraberiz, Beraber olacağız. Türkiye’ye en yakın biz olsak da bize de el uzatmak gerektiğini, birlikte kafa yormamız gerektiğini hatırlatmak isterim. 3. Şuramıza başarılar dilerim. Dinlediğiniz için teşekkür ederim. Hiçbir Türk oy, boy, soyunun eritilmesine imkân tanımamak ana ödevimizdir. Mücadele yolumuz Türk kimliği mücadelesidir. Uzun bir yol bizi bekliyor Tüm Türklüğün tek yürekte atması son hedefimizdir. Teşekür ederim Dünya Türk Gazeteciler Orta Asya’da -2- Türk Dünyası Gazetecileri bilim denizinde Almatı ziyaretimiz tadımlıktı. Hava kararmadan uçak alanındaydık. Seyyahat halinde gerçekleştirdiğimiz Türk Dünyası Gazetecilerinin 3. Uluslararası Şuramızın ana durağı Çimkent’e uçtuk. Geç saatlerde Çimkent’te “SHYMKENT KONAK” oteline yerleştik. Ertesi sabah erken saatlerde Türkistan’a yola çıktık. Burada ilk İslam’ın Türk dilinde yayılmasında paha biçilmez katkıları olan, büyük üstat Ahmet Yesevi türbesini ziyaret ettik. Türkistan şehrinde bulunuyorduk. Burası Orta Asya’da İslam dininin büyük kalelerinden biri. Sönmez bir irfan ve ibadet ocağı. Hoca Ahmet Yasevi’nin yaktığı aydınlanma ateşi devamlı yanıyor. Bu ateşin büyük özelliği İslam dininin Türk dilinde yaygınlaşmasını ve halkın yaşamını belirlemesi beşiği olmasıdır. Burada arasız kuran okunuyor, dualar ediliyor, tatlı sohbetlerle dertleşiliyor, sorunlara çözüm, dertlere derman aranıyor. “Ahmet Yasevi” Türkiye Kazakistan Uluslararası Üniversitesi’nin bulunduğu Türkistan bir modern gençlik şehri. Yalnız öğrenciler değil, öğretim üyeleri ve akademisyenler de değişik ülkelerden gelmiş. Eğitim Türk ve Kazak dillerinde veriliyor. Öğrenciler Rusça ve İngilizce de öğreniyorlar. Arkeolojiden Elektroniğe tüm bilim dallarında Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 94. Yıl dönümünü bu bilim denizinde öğrencilerle birlikte kutladık. Dünya Türk Gazeteciler kafilesi büyük bir coşkuyla karşılandık. Büyük ilgi gördük. TürkistanAhmetYeseviÜniversitesi’ndeCumhuriyetkutlaması..

Rektör Prof. Dr. Valihan Abdibekov, Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Mehmet Kutalmış, Rektör Yardımcısı Prof. Dr. TaljanRaimberdiev, Prof. Dr. Nurlan Ajihanov, Prof. Dr. Nurlan Batırbaev, Doç. Dr. Bakırcan Muhamedjanov, Yrd. Doç. DR. Mustafa Eren ile diğer akademisyenler, ilgililer, kamuoyu temsilcileri ve öğrenciler katıldı. Türkiye Gazeteciler Federasyonu’na bağlı cemiyet başkanları, Türkiye Gazeteciler Federasyonu Başkanı ve yöneticiler, Avrasya Türk Dernekleri Federasyonu Başkanı İsmail Cengiz, Anadolu Gazeteciler Birliği Başkanı İbrahim Erdoğan, ünlü kıdemli gazetecilerden Türkiye’den Yavuz Donat, Almanya’dan Adnan Öztürk, Belçika’dan Yusuf Cinal ve başka bilinen kalemleri, usta yaratıcılar ve Türk Dünyası Film Belgesel Festivali Genel Başkanı Menderes DEMİR de katılarak 14 yaratıcının iştirak etmesi töreni onurlandırdı. Türk dünyasının her yanından gençlerin Mustafa Kemal Atatürk’ü sonsuz bir coşkuyla anması etkileyici oldu. Açılışta Türkiye ve Kazakistan milli marşları okundu. Türklük dokusundan yerel folklor oyunları izlendi. Rektör Prof. Dr. Valihan Abdibekov TC’nin kuruluşunun uluslararası önemine ilişkin değerli bir konuşma yaptı. Mazlum halkların önderi olarak tanıttığı lider Mustafa Kemal Atatürk’ün Orta Asya Türk Cumhuriyetlerinin bağımsızlık, egemenlik ve özgürlük savaşımına sabah yıldızı olduğunu vurguladı. Bağımsız ve egemen devlet kurma anlamında gerçek Atatürkçülüğün orta Asya’da yeni yeni dal budak saldığına işaret etti. XXI. Yüzyılın Büyük Atatürkçülük ve Büyük Türkiye asrı olacağını ifade ederken, Atatürk ideolojisinin Orta Asya halklarına esin kaynağı olduğuna parmak bastı. Yeni Dünya’nın yeni kalbinin Türk Dünyası olacağına işaret eden Rektör, ortak uygarlığın temelinde ortak dil, kültür, din, adalet ve ahlakın yer aldığına işaretle Türk kimliğinin büyük bir hamle içinde olduğuna vurgu yaptı. Tören vesilesiyle konuşmasında Kazakistan ve diğer Türk Cumhuriyetleri ilk tanıyan ülkenin Türk devleti olduğu belirttikten sonra, Türk kardeşlerimizin Cumhuriyet bayramını en samimi duygularla kutladı. Prof. Dr. Mehmet Kutalmış ise, törensel toplantı konuşmasında Türkiye Cumhuriyetinin 94. yılını kutlarken, Atatürk önderliğinde kurulan Cumhuriye-


Bulgaristan Türklerinin Sesi Sayı 1 - Ocak 2015 9 BULTURK ETKİNLİKLERİ

Türk Dünyası Gazetecileri Kazakistan’da bir araya geldiler

tin anti-emperyalist savaş alevlerinden doğduğuna, özgürlük, adalet, akıl ve bilime dayandığına, derin reformlar gerçekleştirdiğine ve büyük kazanımlar elde ettiğine, günümüzde dünya çapında antiterör davasının en önemli gücü olduğuna önemli yer ayırdı. O, Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan önderliğinde Büyük Türkiye davasının tüm Türk Dünyası tarafından desteklendiğini belirti. Günümüzde Emperyalist saldırıların daha da tırmandığı günümüzde mazlum halkların güvenli koruyucusu olan, 4 milyon sığınmacıya ev sahipliği yapan, ayrıca Sudan, Yemen, Afganistan, Bangladeş ve daha birçok yerde muhtaçlara yardım eli uzatan Türkiye’nin bölgesel rolünden övgüyle söz etti. Atatürkçülüğün bir ideoloji olduğuna da değinen Prof. Dr. Mehmet Kutalmış, bu ideolojinin XXI. Yüzyılda yeni enerjiyle dolu olduğunu vurgularken, faşizmin, komünizmin, sol ve sağ liberalizmin çöktüğü bir dönemde Orta Asya bağımsız Türk Cumhuriyetlerinde modern Atatürkçülüğün ulusal devlet, eğitimde atılım ve adalet yolunda sönmeyen meşale olduğuna işaret etti. Üçüncü Türk Dünyası Gazeteciler Şurasına katılan 46 basın mensubu, Balkan Türkleri, Bulgaristan Müslümanları, Türkiye’deki soydaşlarımız adına kutlama konuşması yapan konuklardan Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği BULTÜRK Başkanı, Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi BGSAM Kurucu Başkanı ve “Bulgaristan Türklerinin Sesi” gazetesi genel yayın yönetmeni Rafet Ulutürk uzun süre alkışlandı. O, Ahmet Yesevi Üniversitesi Rektörü ve eğitim öğretim ve bilim kadrosunu, öğrencileri ve hazır bulunanları Cumhuriyetimizin 94. yılı vesilesiyle en sıcak duygularla kutladıktan sonra şöyle devam etti: Sayın Rektör, Sayın Akademik Şura Üyeleri, öğrenciler, Değerli gazeteci, yazar, şair ve film yapımcısı arkadaşlarım, Zafer Bayramımızın 94.Yıldönümü kutlama törenimizin değerlikonukları,Bayramımızhepimizinbayramıkutluolsun! Önce Türkiye’mizin ilk uluslararası devlet üniversitesinde, Cumhuriyetimizin 94. Yıldönümünde, böyle kutsal bir ortamda buluşmak, bana olduğu kadar, tüm arkadaşlarım, tüm Türk bilim ve itfan dünyası için en aydın gün, en büyük bayram. Evet, bilimle hayatın kaynaşması en büyük umudun kaynağıdır. Türkiye Cumhuriyeti henüz birinci asrını doldurmadan, bütün vatanımızı üniversitelerle donatıp aydınlığıma pınarımızın Türkistan’a taşırması çok anlamlıdır. Ahmet Yesevi Türk -Kazak – Orta Asya – Balkan – Dünya Türk halkları aydınlık, dostluk ve ortak ufuk kalesidir. Gurur kaynağımızdır. Çalışmalarınızda hepinize başarı dilerim. Her atılımda beraberiz. İlk uluslararası aydınlık ocağımızda eğitim-öğretim görmüş gençleri artık Sofya’da görüyorum. İş tutmuşlar. Türkçe kurslarında ders veriyorlar. Türk ocakları ateş alıyor. Türk ruhu uyandı, kol kanat salıyor. Bu üniversite yeni bir başlangıcın beşiğidir. Bin yıl sonra hayat yineliyor. Kanat açıyor. Bilimsel dokumuzu örüyor. Bütün Türk dünyasına yeni renkler kazandırıyor. Aynı bilgiyle donanmış aydın gençler, Ahmet Yesevi Hocamızın müritleri gibi Türk dünyasına yeniden can veriyorlar. Baskının, ezginin ve sömürünün her türünden kurtulma yollarını açıyorlar. Bu defa Müslümanlıkla birlikte ortak vasıflı Türk kimliği davamıza öncü oluyorlar. Hepsine başarı dilerim. Yeni devirde Türklük havarilerimiz sizsiniz. Türk Dünyasını birleştirerek yüceltme davasının görev erlerisiniz. XX. yüzyılda sönen dünya ateşini yeniden yakacak olanlar sizsiniz. Siz XXI. Yüzyılın Ahmet Yesevileri olmak zorundasınız. Türk Dünyası gazetecileri olarak bizler, tanıdıkça gizemi artan bu kutsal topraklarda 3. Şuramızı düzenlemeye yani ateş almaya, Türkiye ve Balkanları buraya taşırken, sizin atılımlarınızdan ders almaya geldik. Hedef birdir. Aynı hedefe hizmet ettiğimize eminim. Dünyanın dört bin yanında, tüm Türklük diyarında el ele verip bundan böyle de birlikte olacağız kısmetse. Geçen yüzyılın sonunda Türk dünyasının bir uçtan öte uca yabancı boyunduruğundan kurtulmasından daha büyük bir zafer olabilir mi? Bilgi, bilinç, cesaret, zafere inanç başarılımıza temel oldu. Birliğimiz bizi yeni ufuklara taşıyor. Türkiyeden Türk dünyasına bakış çok değişti. Bildi-

ğiniz gibi Türkiye İnönü döneminde Türk dünyası Edirne’den – Karsa kadardı; Özal döneminde Adriyatikten Çin Seddine kadar; Şimdiki Cumhurbaşkanımızın Recep Tayyip ERDOĞAN döneminde ise bu Dünyada Türkün bulunduğu her yer Türk Dünyasıdır olarak algılanmaya başlanmıştır. Yesevilik dünyada her insana sahip çıkmaktır. Bunun için kutsaldır. Bunalımlarını yenemeyen dünya “mitkoy” ve “transomalizm” gibi liberalizmin uzantısı teoriler geliştirdi ve uyguluyor. Odağında insan var. Sivil toplum içinde kişisel haklardan dem vurarak, kayıt dışı bir katman yetiştiriyor. Bunu Çin’de bazı eyaletlerden birden fazla çocuk yapma yasağının uygulanmasıyla doğan ikinci ve üçüncü çocukların oluşturduğu vatandaş kaydı olmayan katmanda görüyoruz. Sözde kişisel hakları sınırsız ama anaokulu görmemiş, okula gitmemiş, üniversiteye görmemiş bu katman artık hayata girdi, kayıtsız yaşıyor, kayıtsız çalışıyor, sivil toplumda yükümlülükleri yok, vatan duygusu ve sevgisi de yok. Kimliği olmayan bu katmanı Avrupa’da da oluşturmaya çalışıyorlar. Rusya Federasyonunda 15 milyon kayıtsız Çingene yaşıyor. Fransa’da bazı eyaletlerde yaşayanların yarısından fazlası Afrikalıdır, Fransa vatandaşıdır, Fransız sivil toplum örgütü üyeleridir, fakat kolektif hakları yoktur. Belçika’da, Hollanda’da ve başka Avrupa ülkelerinde durum aynıdır. Bulgaristan’da 1878’den beri Türk azınlığı olarak Anayasa ve yasalarda adımız geçmiyor. Kolektif

haklarımız yok. Yani biz sanki kayıt dışı yaşıyoruz. Olay vahimdir. Türk medeniyetinin her insana ve her insan topluluğuna tanıdığı ortak hakları hiçbir medeniyet tanımamıştır. Ne mutlu Türküm diyene! Değerli dostlar, ben dünyada en önemli işin eğitim ve öğretim olduğuna kesin inanıyorum. Ecdadımız da en büyük enerjisini irfan ocakları kurmaya harcamıştı. Bulgaristan’da bizim bugün 3 imam hatip okulu ve bir İslam Enstitüsünden başka Türklüğümüze hizmet eden okulumuz olmasa da, 1878’de Rus-Bulgar esaretine düşmezden önce 2 700 okulumuz, medresemiz, 2 binden fazla cami ve mescidimiz vardı. 1 200’lerde

İslam aydınlığını memleketime getiren ise, ünü o gün olduğu kadar, bugün de canlı Hoca Ahmet Yesevi’nin müritlerinden olan Sarı Saltık Dede’dir. Balkanlardaki 26 türbesinde aziz hatırası ve davası, sonsuz sevgi ve saygıyla yaşıyor. Eğitim,öğretimmücadelemizbugünbaşadönmüşdurumdadır. 70 yıldan beri anadilimizde okuma yazma, toplantı yapma, miting düzenleme hakkımız yok. Türkçe konuşuyoruz, dua ediyoruz, fakat yazamıyoruz, okuyamıyoruz. Demek oluyor ki, aydınlığımızın, kültürümüzün, medeniyetimizin yarısını kemirdiler, edebiyatımızı, sanatımızı bitirmek istiyorlar. Bizde komünizm ve onun asimilasyon politikası yok edilemedi. Kimliğimiz üzerindeki tehlike büyüktür. Birinci yüzyılda Bulgar faşist Çar rejimi ve komünist totaliter düzen zulmü dilimizi, dinimizi, geleneklerimizi, edebiyatımızı, halk kültürümüzü, İslam-Türk uygarlığımızı yok etmeye çalıştı. Kavga XXI. Yüzyıla taşındı. İsyan ettik. Büyük çarpışmadan 140 kurban verdik. 517’miz “Ölüm Adası” olarak ünlenen “Belene” Toplama Kampında işkence gördü. 12 500 Türk, Pomak, Tatar, Çin-

gene kardeşimiz kovuşturuldu, sürgün edildi, içeri düştü, koğuşta kaldı, zülüm gördü. Bulgaristan içinde ve dışarıya sürekli göçe zorlandık. 1989 Mayısında hak ve özgürlüklerimiz için ayaklandık. Komünist diktatör, Türk-Müslüman düşmanı Todor Jivkov’u devirdik. Fakat derdimiz bitmedi. İsim ve din haklarımızı yani kişisel haklarımızdan sadece ikisini elde edebildik. Kolektif haklarımızı söküp alamadık. Anaokulu, ilk ve ortaokul, lise ve anadilimizde üniversite açma haklarımızı henüz elde edemedik. Bulgaristan’da daha 19481958 yılları arasında “kültürel otonomi” haklarımızı elde edebilmiştik. Azerbaycanlı aydınların da yardımıyla öğretmen okullarımızı açtık. 5 Lisemiz vardı. Sofya Üniversitesinin 5 fakültesi Türkçe eğitim görürken, maneviyatımız aydınlanmıştı. Bu kadrolar Bulgaristan Türkleri edebiyatını yarattılar. Öz sanatımızı geliştirdik. Radyomuzu açtık. 5 gazetemiz her eve Türk dilinde girdi. Ne var ki, 138 seneden beri Türk kimliği mücadelesi veren bizler, yine de yolun başındayız. Çünkü XX-inci yüzyılla eski kıtada faşizm yenildi, yasaklandı, sanki yerin dibine battı, fakat XXI. yüzyılda yine hortlamaya başladı. Almanya, Hollanda, Avusturya’da meclise doldular. Bulgaristan’da aşırı sağcılar, insan haklarını tanımayanlar, işleri Türk düşmanlığı körüklemek olanlar Başbakan Yardımcılığına çöreklenirken, birçok bakanlık da kaptılar. Öncelikleri Türkçe konuşmayı yasaklayan ve ceza kesen yasalar çıkarmak oldu. Biz tek dilli (yalnız Bulgarca) ve tek uluslu (yalnız Bulgar ulusu) devleti kurmaya çalışan bir Avrupa Birliği ülkesinde yaşıyoruz. Anadili yasaklı olanlar 2.500 000 kişiyiz. Bugün azınlık olsak da çoğunluk olacağımıza ve her şeyi lehimizde değiştireceğinize, demokrasi ve özgürlüklerin üstün geleceği, hak eşitliğine dayanan bir sivil toplum düzeni kurabileceğimize inanıyoruz. Biz o toprakları vatan yaptık ve 500 sene çoğunluktuk. Balkanlarda 300 sene savaşsız hoşgörü ve iyi komşuluk toplumu yaratan ecdadımızdır. Bayrağı düşürmemek kuşağımın ana ödevidir. Biz, Avrupa Birliği’nin bir Güney Doğu ülkesinde yaşasak da, anadilimize, kültürümüze, geleneklerimize konan ve kaldırılmayan yasaklar, ülkemde komünizm ve faşizm kalıntılarının diken büyüttüğüne kanıttır. Zaman, Ahmet Yesevi Hocamızın hoşgörüye çağrı devri değildir. Tomurcuk çiçeklerin kana belendiğini görüyorsunuz. XX. yüzyıl karanlığının faşizm ve komünizm belasından kurtulmamız çok büyük bir zaferdir. Akın halinde olan biziz. Dünya dengesini sağlayan dev gücün Çengiz Han, Selçuklular ve Osmanlı olduğu devri gururla hatırlayanlar, Büyük Türkiye umuduyla yaşıyor. Düşmanlarımız katliamlarda öldürdüklerinin sayısını bilmek bile istemezken bizim de müsamahasız olmamız gerekir. Müsamahasız, bilinçli ve atılgan! Sevgili genç kardeşlerim, insanoğlu hoşgörülü doğmuyor. Hoşgörü bizim iyi niyetimizin ürünüdür. Batıdaki adı “tolerans”tır. Fransız lügatinde şöyle oluşmuştur. Kapitalizmin ilk dönemlerinde Fransa ile sömürgeleri arasında ticaret gelişirken, mal almaya gelen tüccarların otel köşelerinde beklerken canları sıkılmasın diye eğlence merkezleri kurulmuştur. Fahişe barındırılan bu genel evlerin iç tüzüğüne TOLERANS yani “hoşgörü” adı verilmiştir. Bu düzenlemede, müşteri seçme hakkı olmayan fahişelerden yüzüne gözüne, boyuna postuna, cilt rengine, özürlü olup olduğuna bakmaksızın aynı hizmeti en hoşgörülü bir şekilde sunmaları birinci ve son şarttır. Bizim anladığımız hoşgörünün özünde müsamaha, yardımseverlik, hayırseverlik, insan sevgisi ve saygı gibi vasıflar varken, onların anladığı toleransın anlamı köle olma ilişkisidir. 1990’yılınsan sonra Bulgaristan’da kurulan Türk Derneklerinin adının “Tolerans kulüpleri” olmasının istenmesinin derin anlamında gizlenen de budur. Bu konuya bizim yaklaşımımız “saygılı karşılıklı etkileşim dernekleri” kurmaktır. Ahmet Yesevi Hocamız müritlerinin Bulgaristan’a ve Balkanlara yayılmasıyla İslam’ı yaymasıyla Tanrı Severler (Bogomil) yani Hıristiyanlıkta da diğer dinlerle ortak dil bulma, hoşgörüde buluşma hareketi gelişmiş, Bosna Hersek’ten Fransa’ya kadar yayılmıştır. Hıristiyan ve Katolik kilise onları sapıklar (eres) olarak ilan etmiş, Bogomilleri nerede buldularsa orada yakmakla cezalandırmışlardır. Başka bir ceza uygulanmamış, külünü savurmak şartıyla yakmışlardır. Bugün camilerimizde Türkçe konuşmayı yasaklamak isteyenlerin, okullarımızı kapatanla-

rın “tolerans” anlayışı budur ve bu illetle ancak amansız cesur, bilinçli ve eylem halinde hoşgörüsüzlükle baş edebiliriz. Bu mücadelede bizim hoşgörü anlayışımıza karşı faşistler ve komünistler el ele vermiş sayısız katliam düzenlemişlerdir. Sayın genç kardeşlerim, Siz, bu uluslararası Türklük yuvasında, Tehlikedeki Türk Dilleri konulu Yedi Türkoloji forumu düzenlemişsiniz. Bu çalışmalara bundan böyle Bulgaristanlı öğrencileri en aktif bir biçimde kazanma çabalarınızı yürekten kutluyorum. Bu forumlara biz de katılmak isteriz. Diğer etkinlikleriniz arasında, XXI. Yüzyıl başında düşmanlarımızın bize karşı özünü değiştirerek kullandığı değimleri Türkçemizle tanımlama ve özünü gün ışığına çıkarma forumlarınıza katılma ve katkıda bulunmaktır. Sonunda kendi tanıtayım. Komünist zulümden kaçıp Türkiye’ye sığınan 1 milyon soydaşımın Çatı Derneği olan Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği BULTÜRK Başkanı ve Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi kurucusuyum. “Bulgaristan Türklerinin Sesi” – gazetesinin imtiyaz sahibiyim. Elektronik haber ve yorum yayınlarımız ve 14 ülkede bizi izleyenler var. Yazılı yayından sözlü yayına geçme hazırlıkları görüyoruz. Yayınlarımız İstanbul Türkçesiyle yapılıyor. Dünya Türklerinin ortak yayınlarına daha aktif katılmaya hazırlık görüyoruz. Başarılarımızın temelinde ve ilham kaynağımız olan Büyük Türkiye ülküsüdür. Biz dünyayı tek kutupludan çift kutupluya çevirme davasında, Büyük Başkan, devlet adamı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın yoğun çabalarını destekliyor ve kutluyoruz. 15 Temmuz 2016 darbe denemesinde ve karşı devrimci, terörist saldırılarla mücadelede devletimizin yanında yer aldık. Ne mutlu Türküm diyene, biz Bulgaristan Türklerinin XXI. Yüzyıl sloganımızdır. Türk Dünyasının tek dil ve Türk uygarlığı etrafından buluştuğuna sevinirken, geleceğin büyük ulusunun Türk ulusu olacağına da inanıyorum. Bu bayram gününde sizinle olma, bana şu yüksek kürsüden sizi kutlama olanağı verdiğiniz için mutluyum. Davamız ortaktır. En güçlü silahımız anadilimiz, Türk dünya görüşü, birlik ve beraberliğimizdir. Türk dünyasında ortak Türk kimliği oluşturma davamız ortaktır, hepimizindir. Teşekkür ederim. Kutlama töreninden sonra öğrencilerle gazeteci, film yapımcıları, şair, yazar ve halk ozanları kafilesi arasında yapılan samimi görüşmede Rafet Ulutürk’ün “Elli Yıllık Mücadele” kitabı büyük ilgi gördü. Türk Dünyasını adım adım öğrenerek gerçekleştirilen 3. Dünya Gazeteciler Şurasına katılanlar İslam dininin bütün Asya’ya yayılacağını müjdeleyen, bu ruhsal seferi iman edenlere taşıyan güçlü araç olarak Türk dilini donatan, bin mürit eğiten büyük üstat Ahmet Yesevi’nin gül bahçeleri içindeki mağrur ve muhteşem mozolesini ziyaret ettik. Asya kıtasının her yanından gelmiş ve burada dua edenlere biz de katıldık. Yesevi akademisini gördük. XXI. Yüzyıla taşınacak Türk Kimliğinin enternasyonal kaynağının burası olduğuna bir daha inandım. Türki Dünyayı aktif öğrenerek tanıma seferimize otobüsle Bişkek yoluna düşerek devam ettik. Bozkırda mesafeler çok uzak, yerleşim merkezleri seyrek serpilmiş, Türkistan Bişkek arası 3-5 saat. Asfalt yol dışındaki stepte koyun sürüleri, Sivas Kangalına çalan köpekler, köstekli ve hür gezen boz atlar dikkatimi çekti. Burada suyun, ekmeğin, etin ve kımızın kendi tadı var. Acıyla terbi yedilmiş et seviyorlar. Somun ekmek görmedim. Ekmekleri güneş şeklinde ve güneşi andıran çiçeklerle süslenmiş. Kımızın içinde acımsı bir damar var. İçtikçe alışırsınız. At sütünden yapılıyor. İlk yoğurdun da at sütünden yapıldığını anlattılar. Burada en bereketli hayvan at. Bozkırın hükümdarlarından olan bizonlar sürü halinde geziyorlar. Kurttan kuştan korkmadıkları emin yürüyüşlerinden belli oluyor..


10 Sayı 1 - Ocak 2015 10

Bulgaristan Türklerinin Sesi STK

URAL-BULTÜRK’ün ilk Konferansında Avrasya Federasyonu Başkanı

Ural ve Bultürk dernekleri olarak bu sezon konferanslarımıza başladık. İlk konferansımız, Avrasya Federasyonu Genel Başkanı İsmail CENGİZ ile başladı. Ural Derneği’nin Genel Başkanı Bülent MAŞAOĞLU ve Bultürk Derneği’nin Genel Başkanı Rafet ULUTÜRK öncülüğünde yapılan bu konferanslardan yeni dönemde ilki yapıldı.

Adalarından Kıbrıs’a; Suriye BayırBucak’tan Irak Türkmenleri’ne; İranGüney Azerbaycan’dan, Kafkaslar’a, Ahıska ve Borçalı’ya; Kırım’dan Rusya Federasyonu’na, Tataristan, Çuvaşistan, Başkurdistan, Altay, Saha, Omsk ve Yakuteli’ne; Türkistan Cumhuriyetleri’nden Afganistan’a ve son nokta Doğu Türkistan’a uzanarak adım adım Türk Dünyasında gezintiye çıkarak sorunlarımızı gündeme taşımaya gayret etti… Konferansın sonunda URAL Derneği’nin Genel Başkanı, Avrasya Derneğin Genel Sekreteri Sn. Cihan Federasyonu Genel Başkanı İsmail Moğultay’ın açılış konuşmasıyla konfe- Cengiz’e bir plaket taktim etti. Avrasya Federasyonu Başkanına rans başladı; Avrasya Türkleri Federasyonu Genel Baş- tüm Türk Dünyası olarak teşekkür ederiz. kanı İsmail CENGİZ sözü alarak; TÜRK DÜNYASININ GÜNCEL Cihan Moğultay MESELELERİ’ni dile getirmeye çaUral Derneği Genel Sekreteri lıştı: Bulgaristan’dan başlayarak Kosova, Makedonya, Yunanistan-Batı Trakya’ya; Ege

D a m a d ı n ı n Kıymetli k adostum le m i n d e n E b u l f e y z E L Ç İ B E Y. . . Aqil Semedbeyli yakın tarihe ışık tutan bu güzel eseriyle , Tüyap Fuar Merkezinde kitap dostlarıyla birlikte olacak. Sizleri de aramızda görmek dileğiyle..

Kıymetli kardeşim Aqil Semedbeyli yakın tarihe ışık tutan bu güzel eseriyle , Tüyap Fuar Merkezinde kitap dostlarıyla buluştu. Kalemine , yüreğine sağlık can dost Mehmet Değirmenci,

İ p e k Yo l u Avrupa, doğunun kaliteli ipek ve baharatı ile tanışınca, bu ürünlere büyük bir talep doğmuş ve “İpek Yolu” olarak adlandırılan tarihi ticaret yolları yapılmıştır. Çin’in en uç noktasından başlayıp Anadolu’nun çeşitli yerlerinden geçerek İstanbul’da birleşen ve oradan da Avrupa’nın içlerine giden bu yol boyunca, yükleri taşıyan kervanlar sadece ticaretin gelişmesini değil, Asya ile Avrupa arasında günümüzde de izleri görülen kültür alışverişini de sağlamıştır. Ortaçağda İpek Yolu, Antakya’dan başlayıp, Gaziantep’ten geçerek İran ve Afganistan’ın kuzeyinde Pamir Ovası’na kadar uzanmaktadir. Ayrıca, Anadolu’da Güneydoğu Bölgesi’nde bulunan Gaziantep ve Malatya’yı geçip, Trakya üzerinden ve Ege kıyılarında İzmir, Karadeniz’de Trabzon ve Sinop, Akdeniz’de ise Alanya ve Antalya gibi önemli limanlar üzerinden Avrupa’ya ulaşırdı. Tarihi İpek Yolu, eski Çin medeniyetini Batı’ya ulaştıran önemli bir kanal olmakla birlikte, aynı zamanda Çin ve Batı arasındaki ekonomik ve kültürül temaslardaki önemli bir köprüydü. Genel anlamdaki İpek Yolu, Batı Han hanedanı döneminde Zhang Qian tarafından başlatılan, doğuda Chang’an şehrinden başlayan, batıda Roma imparatorluğunda son bulan bir kara ulaşım hattıdır. İki güzergaha bölünen İpek Yolu’nun güney güzergahı, Dunhuang ve Yangguan geçidinden geçtikten sonra batıya doğru ilerleyerek Kunlun Dağları ve Conglin Dağları’nı aşar, oradan da Da Rouzi (bugünkü

Xinjiang Özerk Bölgesi ve Afganistan’ın kuzeydoğusu), Anxi (bugünkü İran) ve Tiaoshi (bugünkü Arap yarımadası) üzerinden Roma İmparatorluğu’na ulaşırdı. İpek Yolu’nun kuzey güzergahı, Dunhuang ve Yumen geçidinden geçtikten sonra batıya doğru ilerleyerek Tianshan Dağları’nın (Tanrı Dağları) güney eteklerinden Conglin Dağları’nı aşar, oradan da Dawan ve Kangju devletleri (bugünkü Orta Asya) üzerinden güney güzergahıyla birleşirdi. Bu iki güzergah, “Kara İpek Yolu” olarak da adlandırılıyor. Bilinen “İpek Yolu”nun yanı sıra, pek bilinmeyen iki İpek Yolu daha var. Bulardan biri, “Güneybatı İpek Yolu” olarak adlandırılıyor. Sichuan eyaletinden başlayan bu yol, Yunnan eyaletinden sonra İravadi Nehri’nden geçerek Burma’nın kuzeyindeki Mogoko’ya ulaşır, sonra Çindvin Nehri’ni geçerek Hindistan’ın kuzeydoğusundaki Mopal’a, oradan da

Ganj Irmağı’nı izleyerek Hindistan’ın kuzeybatısından İran Platosu’na ulaşırdı. Bu İpek Yolu, bilinen “Kara İpek Yolu”ndan çok daha eskiydi. Çinli arkeologlar, 1986 yılında Sichuan eyaletine bağlı Guanghan şehri yakınlarında gizemli “Sanxing Dui” kalıntılarını tespit ettiler. Bundan 3 bin yıl öncesine ait olduğu anlaşılan “San Xingdui” kalıntılarından 142 santim uzunluğundaki altın sopa, dört metre yüksekliğindeki “Kutsal Ağaç”, farklı boyutlardaki bronz insan heykelleri, büstler ve maskeler gibi Batı Asya ve Antik Yunan medeniyetlerinin özelliklerini taşıyan çok sayıda tarihi eser çıkarıldı. Uzmanlar, bu tür tarihi eserlerin büyük olasılıkla o dönemde Doğu ile Batı arasında yapılan kültürel değişimler kapsamında Çin’e getirildiğini düşünüyorlar. Bu varsayımın doğru olduğunun tespit edilmesi durumunda, buradan geçen İpek

Yolu’nun bundan 3 bin yıl önce kurulduğunu söylemek mümkün olacak. Karadaki İpek Yolları’nın yanı sıra bir de “Deniz İpek Yolu” vardı. Guangzhou limanından Malaka Boğazı’nı geçerek Sri Lanka, Hindistan ve Doğu Afrika’ya ulaşan “Deniz İpek Yolu”’nun Song hanedanı döneminde oluştuğu, Doğu Afrika’daki Somali’de yapılan kazılarda çıkarılan tarihi eserlerle kanıtlandı. Çin ve dünya uygarlığının başlıca beşiği olan ülkeleri bir araya getiren Deniz İpek Yolu, geçtiği ülkeler arasındaki ekonomik ve ticari temasları yoğunlaştırdığı için “Doğu ve Batı Arasındaki Diyalog Yolu” olarak da adlandırılıyor. Tarih kayıtlara göre Marco Polo, Çin’e Deniz İpek Yolu üzerinden gelmiş, dönüşte yine Çin’in Fujian eyaletine bağlı Quanzhou limanından gemiye binerek bu yolu izleyip memleketi Venedik’e dönmüştü.


Bulgaristan Türklerinin Sesi Sayı 1 - Ocak 2015 11 YAŞAM

Yunanistan’da Türk lirası kullanılmaya başlandı

Yunanistan’da sermaye kontrolüne gidilerek bankaların kapatılmasıyla birlikte nakit sıkıntısı git gide artıyor. Bunun çaresi olarak çoğu Yunan iş yeri, Bulgar levasını ve Türk lirasını kabul etmeye başladı. Fortune Türkiye’de yer alan habere göre, bankaların 28 Haziran’dan bu yana kapalı olması turizm sektöründe faaliyet gösteren işletmeleri zor duruma soktu. Yunanistan Turizm Konfederasyonu’nun açıklamasına göre, son dakika rezervasyonlarının geçen yıla göre yüzde 30 ile 40 arasında düştü. Bu düşüşün önüne geçebilmek için Yunanistan çareyi komşularının paralarını kullanmakta buldu. Yunanistan’da süpermarket sahibi olan Athanasos Kritsinis, “Bulgar levasını kullanmakta ne gibi bir sakınca olabilir ki, leva daha stabil ve bu yöntem illegal değil. O yüzden kabul etmemek için nedenimiz yok” dedi. Öte yandan, Yunanistan Bankalar Birliği, bankaların 13 Temmuz’a kadar kapalı olacağını duyurdu. Birlik daha önce bankaların 9 Temmuz’da açılacağını bildirmesine rağmen, yaptığı açıklama ile bu süreyi 13 Temmuz’a kadar uzattı. Birlik, para çekme makinelerinden çekilecek günlük para limitinin de 60 euro olarak devam ettiğini açıkladı. İşsiz olanlar ve emeklilerin ilave olarak 120 euro çekebilecekleri bildirildi. Bu karar yabancı emekli fonlarından emekli olanları kapsamıyor. ‘YUNANİSTAN TÜRKİYE’YE KATILSIN!’ Öte yandan Yunanistan’ın durumuyla ilgili yeni bir çözüm yöntemi Şikago Üniversitesi Hukuk Profesörü Tom Ginsburg’dan geldi; Yunanistan ve Türkiye birleşsin. İşte Ginsburg’un o ilginç yazısı; Yunanistan kalmalı mı yoksa gitmeli mi? Ülke, geçen hafta yapılan referandumla kreditörleri elinin tersiyle itmiş oldu. Peki şimdi ne olacak? Yunan hükümeti kreditörleri AB’den ayrılmakla tehdit ederken, Euro Bölgesi sert ekonomik yaptırımlarında ısrarcı. İlerisi için ne olacağını kimse kestiremezken, herkesin ortak olduğu tek bir fikir var; o da Grexit’in çok zor ve çirkin bir süreç olacağı. Peki Yunanistan’ın opsiyonları neler? Pek bir opsiyon olduğunu düşünmüyorum o yüzden buyurun size radikal bir teklif; Yunanistan Türkiye’ye katılsın. İki ülkenin birbiriyle kısa bir tarihi yok tabii ki. Eski zamanlarda Yunanistan kolonilerinden birisi İstanbul’un ta kendisi. Daha yakına gelirsek, Yunanistan’ın Osmanlı’dan ayrılış tarihi 1821. O zamandan bu yana iki ülke dört savaş geçirdi, savaşlar bittikten sonraysa ülke insanları birbirlerini çok önemsemeyerek hayatlarına devam ettiler. Aslında bu fikir sanıldığından daha az fantastik. Yunanistan eurodan ayrılıp dengeli görünen Türk Lirası kullanmaya başlayabilir. İki ülke birlikte federasyon kurup ekonomi ve maliye politikasını Ankara kontrol eder, sosyal politikayıysa Atina. Türkiye’nin ekonomisi de son yıllarda dünyanın sayılı olumlu sinyal verenlerinden. Ülkenin borcu da kontrol edilebilir durumda. Hatta Türkiye Yunanistan’ın borcunu tek seferde kapatsa bile İngiltere ve Fransa’dan aşağıda bir borç oranı olur. Türkiye’nin ekonomisi zaten Avrupa Birliği’ne çok bağlı ve tüm anlaşmalarda Avrupa Birliği ile birlikte hareket ediyor. O yüzden Yunanistan halkı da hayatlarını değişmemiş gibi hatta mali anlamda daha rahat olarak yaşayabilir. Bu birliktelik Kıbrıs sorununu ortadan kaldıracağı gibi baklava ve dolmanın kime ait olduğuyla ilgili kavgalar da sona erir.

11

Haskovo Basın Temsilcileri Edirne Ticaret Odasını ziyaret etti. Haskovo Basın TemsilciETSO Yönetim Kurulu

leri Edirne Ticaret ve Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı Recep Zıpkınkurt’u ziyaret etti. Edirne Basın Yayın ve Enformasyon İl Müdürü Uğur Ülgey koordinatörlüğünde Edirne Bulgaristan KonsolosuAndonAndonov’un katılımı ile Haskovo Valilik Basın ve Halkla İlişkiler Müdürü Nedyalka Kostova Dimitrova, Haskovo Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Nikolay Mulishev Grudev Darik Radyosu temsilcilerinden Zhivka Todorova Dancheva ile Hristo Petkov Hristov, BTV Televizyonu temsilcilerinden Maria Vasilece Georgieva ile Andrey Veselinov Danchev,Stara ;Zagora Radyosu’ndan Zlatka Dimitrova Mihaylova Naydenova, H News Televizyonundan Tihomir Yanchev Petkov ve serbest gazeteci Yanko Naydenov Naydenov’un oluşturduğu heyet Edirne Ticaret ve Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı Recep Zıpkınkurt’u ziyaret etti. Edirne Ticaret ve Sanayi Odası’nın çalışma yapısı hakkında bilgiler veren Zıpkınkurt, komşu ülke Bulgaristan’daki en yakın partnerlerimizden Haskovo şehri ile dış ilişkilerini güçlü bir şekilde sürdürdüklerini ve Haskovo Ticaret Odası ile sık sık bir araya geldiklerini belirtti.

Başkanı Recep Zıpkınkurt, “Odamız ve Bulgaristan’ın Haskovo, Burgaz ve Yambol Odaları ile işbirlikleri bulunmakta. İki ülke ticaret temsilcileri olarak Bulgar – Türk iş adamlarının yaşadığı sorunları tespit etmek ve çözüm önerileri sunmak adına toplantılar düzenleyip istişarelerde bulunuyoruz. Bulgaristan ve Edirne iş dünyası temsilcilerini bir araya getirip ikili iş görüşmeleri düzenliyor, ticaret ve turizm alanında ne gibi işbirlikleri yapılabileceği konusunda fikir alışverişi yapıyoruz. Geçtiğimiz yıllarda yaşanan vize sorunu ile ilgili attığımız adımlar neticesinde, Bulgaristan’ın üst düzey makamları ile görüşerek vize sorununu çözüme bağladık. İki ülkenin yatırım imkanları, ticari fırsatları, karşılaşılan engeller ve olası işbirlikleri adına çalışmalarımız devam etmekte” dedi. Konuşmasının sonunda Zıpkınkurt, geçtiğimiz aylarda Türk, Yunan ve Bulgar gazetecilerinin bir araya geldiği ‘Barış Gazeteciliği, Medya ve Çatışmaların Çözümü’ söyleşinde açıklanan ve üç ülke gazetecilerinin de yer alması planlanan dijital platform üzerinde çalışmalarının devam ettiğini belirtti.

Siyasi ve Aktüel Gazete

BULTÜRK - Dünyada’ki Temsilcilerimiz www.bulturk.net /bilgi@bulturk.net- Tel:0212 511 63 47 İmtiyaz Sahibi Rafet ULUTÜRK

Haber Sorumlusu:

Yazı İşleri Müdürü Alptekin CEVHERLİ

Ekonomi Müdürü:

D r. N e d i m B İ R İ N C İ Av. Hasan MOLLAOĞLU Ertaş ÇAKIR

Yazı İşleri Müdür Yardımcısı İbrahim SOYTÜRK

İstihbarat Müdürü:

Hüseyin Y I L D I R I M

Eğitim Sorumlusu:

Ay n u r F İ L İ Z

Hukuk Danışmanı:

Genel Yayın Yönetmeni Abidin KARASU

Kültür-Sanat:

Avşin B A L K A N

Spor Müdürü:

Serkan YILDIZ

Genel Yayın Müdürü Raziye ÇAKIR

İnternet Müdürü:

Muhammet ULUTÜRK

Halkla İlişkiler:

N e r i m a n E . K A LY O N C U O Ğ L U

Reklam Müdürü:

Seydullah H A L A Ç

Yayın Danışmanları: Prof.Dr. Hayati DURMAZ Prof. Dr. Emin ÇARIKÇI Prof. Dr. Ahmet ÇOLAK Prof. Dr.Seçkin DİNDAR Dr. Erdal KARABAŞ

İrtibat Bürosu: Yıldırım Mh. Şehit Kamil Balkan cad. No: 114 / A (500 Evler) - Bayrampaşa / İST. Bayrampaşa - Adaparkın üstü - H.TÜRKOĞLU Spor Komp.Karşısı Tel: 0212- 5 11

6 3 4 7 - Fax: 0212 511 33 91 Reklam için İrtibat: 0212 526 51 98 Akademi Yayıncılık A.Ş.

Teknik Hazırlık: Murat ULUTÜRK

Bu gazete basın yayın ilkelerine uymayı taahhüt eder. Yazarlar yazılarından sorumludur.

w w w. b u l t u r k . n e t / w w w. b u l t u r k . o r g

Avusturya -Viena Almanya-Köln: Amerika-New York Belçika-Antwerpen İspanya-Madrid Kazakistan İsveç İngiltere London

: Osman BÜLBÜL : Ünal G A Z İ : Alaattin Gokay : Nevin BEYTULLAH : Hüseyin Hasan : Türkistan: Erkan : Seval ÖZTÜRK : Ridvan Akay Riko

Hikmet EFENDİEV

İst. Anadolu:Bölgesi İst. Trakya Bölgesi İst. Sultangazi: ist. G.O.Paşa: ist. Bayrampaşa: ist. Zeytinburnu: ist. Avcılar: ist. Başakşehir: ist. Kağıthane: İst.Küçükçekmece İst. Eyüp

Rufat FELETİ

Bursa-

B u l g a r i s t a n - Te m s i l c i l e r i Sofya:

Blagoevrad:

Smolyan:

Kırcaali: Ardino: Cebel: Plovdiv:

Bülent MURADOV

Mehmet TEFİK Aziz ŞAKİR Erdal H. AHMET İsak Yusuf KARAALİOĞLU

Stara Zagora: Menderes KUNGÜN Loveç: Pleven: Şumen: Razgrad Ruse Silistra:

Emine BAYRAKTAROVA Rafet RODOPLU İrfanÖZGÜR Levent RASİM Zeki İsmail Nermin ÇAKIR

Dobriç:

Sebahattin AYYILDIZ

Varna:

T Ü R K İ Y E -Ankara: İsmail ÇİNGÖZ

Mustafa Varna

Kocaeli:

- Bursa Yıldırım: - Bursa-Hürriyet: - Bursa-Yenibağlar: - Bursa-İnegöl İzmir- - İzm. Sarnıç: - İzm. Görece: - İzm. Buca: Edirne: Tekirdağ: Balıkesir-Bandırma: Eskişehir: Erzurum Mersin : Fethiye :

Sabri İSKENDER Nedim BİRİNCİ

Raziye ÇAKIR Murat AKÇALI Vildan ARDA Mustafa AKGÜN Ekrem SÜZEN Ceyhun AYGÜN Nazım ÇAVUŞ Hasan H.KÖK Müjgan DENİZ Alptekin CEVHERLİ Ayşe HOCAOĞLU Turhan YAMAÇ Üzeyir AKGÜN Cevat ÇALIŞKAN Bayram BAYRAM Kenan ÖZGÜR Durmuş HATİPOĞLU Mümin GÜNEY Şevket YILMAZ Nadir ADLI Ertaş ÇAKIR Güner BAŞARAN Sevgin GÖKÇE Berkay MUTLU Ferda ER Fatih AKSAK

Osman BÜLBÜL Katalan Kırcaali 07 10 2017 / Kazanlık Konu: “K” harfiyle simgelenen Avrupa toplumsal değişim süreci ve ters gelişmeler. Gençlik yıllarımda elden ele gezen ve en fazla okunan kitap Amerikalı yazar John Reed’in “Dünyayı Sarsan On Gün” eseriydi. Rusya’da Ekom Devrimi’nin oluşum ve zaferini çok başarılı anlatmıştı. Etkileyici bir çalışmaydı. 1917’de Petersburg’ta gerçekleşen olay bir devrimdi. Tam bir asır sonra 2017’nin Eylül sonu Ekim başında yine on gün gibi bir zaman kesimi içinde İspanya’nın Katalan eyaletinde yeni bir süreç başladı. Ben bu sürece “bağımsızlık” süreci demek istemiyorum, çünkü Katalan bölgesinde bir bağımsızlık aşaması olan “kültürel otonomi” zaten elde edilmişti. Barselona’yı gidip gördüm. Balkonlarda Katalan bayrakları dalgalanıyordu. En fazla dikkatimi çeken özelliklerden biri, “hür insanlar” diyarı olması oldu. Barselona’da zafer kazanmayı bilen insanların şehri havası esiyordu. Yalnız futbolda değil, demek istiyorum. Tarihle iç içe yaşamaları ve geçmişlerini unutmak istemeyişleri her yerde kendini belli ediyordu. Şehirde sanat eserleri ile tarih yapıtları bilinç oluşturan iki çok güçlü etkendir. Şunu söylemek istiyorum: Barselona’da ve Katalan köy ve kasabalarında canlı hissedilen 2 faktör var. Birisi, Katalan dili ve Karalan diliyle yaratılan edebiyat, sanat ve kültürün yalnız şarkı ve türkülerde değil yazı dilinde, yazıyla nesilden nesle devredebilme kültürü derin köklerden güç alıyor. İkincisi de burada herkesin Katolik olmasına rağmen, Katalanların kendi mezarlıkları olmasıdır. Şöyle Katalanlar, faşizmle Kilise arasında Franko devrindeki işbirliğini unutmamış ve buna tepkilidir. Bu topraklar, faşizmle mücadelede kanlı olmuş ama zafer kazanmış ve tarihi kendi kalemi ve zihinleriyle yazan insanların vatanıdır. Onlar için “kültürel özerklik” artık yeterli değil, yaşadıkları eyaleti kendileri idare etmek ve yönlendirmek istiyorlar. Avrupa’nın en gelişmiş eyaletlerinden biri olan Katalan topraklarında “bağımsızlık” seçiminde /referandumda/ 900 kişinin polis saldırı ve zulmünden hastanelik olması, DÜNYAYI SARSTI. Madrit merkez idaresi bir sömürgeci gibi davrandı. Şöyle de diyebiliriz. Tarih acılarda yaşar. Franko faşizminin (1939-1954) sızıları dinmemiş Katalan toprağında, yaraya basıldı ve tuz ekildi. Son olaylar özellikle Bulgar basınında fazla yorumlanıyor. En büyük günlük “Trud” gazetesinde Blagovets Benişev, yeni tarihin “K” harfiyle başladığına işaret ederek, Katalan, Kırım, Kosova, Kırcaali vb yakın geçmiş olaylarını inceleyerek çağrışımlı yorumlar yaptı. Bulgaristan siyasi zihniyeti “Bizde etnik sorun yok” sloganını ne kadar büyük harflerle yazarsa yazsın, Sofya TV program ekranlarından gün boyu etnik sorun akıyor. Ülkede yaşayan etnik ve halkların kültür ve tarihinin yasaklanarak unutturulmak istediğini bilmeyen yok. Türk okullarının 1958’de kapatılması ve kapı ve çerçevelerinin sökülüp yakılmasının temel amacı Türklerin öz kimliğini unutturmaktır. Bu vahşetin özünde Türk tarihini, Türk kültürünü, Türk dilini, Türk alfabesini ve geleceğe devrini yasaklayarak unutturmak ve yok etmek vardır. Ne ki insanlar dil, din, kimlik, kültür ve tarihlerini beyin kabuğunda yaşadıkça mücadele bayrağı açılacak ve dalgalanacaktır. 1989 Mayıs Ayaklanmamız dil, din, kültür, hak, özgürlük ve özerklik mücadelemizde bir aşamaydı. İnsanlarımızı yurtlarından kovmakla hiçbir sorun çözülemedi ve çözülemez. Biz Bulgaristan’da daha özgür ve daha konforlu yaşamak isterken, 1300 yıl devam eden Rumeli topraklarımızdaki Bizans döneminde barış sürelerinin en fazla 15 yıl, Osmanlı devrinde ise 200 yıl olduğunu unutamıyoruz. Aynı şekilde1958’den 2017’ye kadar kendi okulu olmayan, yazı dilleri yasaklanmış, konuşma dilleri kullanılınca cezaya çarptırılan insanlar olarak yaşadığımızı asla unutamayız. Kör cahil bırakılarak köleleştirilmeye çalışıyoruz. Getto-mahallerden kölelik kokuları geliyor. Biz köle bilinci oluşturma çabalarını görüyoruz.


12 Sayı 1 - Ocak 2015 12

Bulgaristan Türklerinin Sesi Dünya

B u l g a r i s t a n ’ d a D ö r t l ü B a l k a n Z i r v e s i Ekim Ayı – Türkiye Ve Dünya Tarihinde Önemli Günler

Bayrampaşa Kaymakamımız Osman Aslan CANBABA’ya Kitabımızın Taktimi

Hocamız Halit EREN’e Kitabımızı taktim ettim

Sayın Nedim AKIN Beyefendiye Kitabımızı taktim ettim

Sn. Musa VATANSEVER Beyefendiye Kitabımızı taktim ettim

Sayın Abdullah HACIFETAHOĞLU Beyefendiye Kitabımızı taktim ettim

Sayın Hasan KÖK Beyefendiye Kitabımızı taktim ettim

Sayın İrfan BOZKUT Beyefendiye Kitabımızı taktim ettim

Yunanistan, Sırbistan, Bulgaristan ve Romanya liderleri, dörtlü Balkan Zirvesi kapsamında Bulgaristan’ın Karadeniz kıyısındaki Varna kentinde bir araya geldi. Toplantının ardından kameralar karşısına geçen liderler, ortak basın toplantısı düzenledi. Sırbistan’ın Avrupa Birliği üyeliğine desteklerinin yanı sıra Balkanlar’ın Avrupaaçısından kritik bir bölge olduğunu dile getiren Yunanistan Başbakanı Aleksis Çipras, şöyle konuştu: “Geçmişte cepheleşme ve endişeler yaratan bu bölge bugünlerde iş birliği ortamı yaratabilir. Avrupa Birliği’nin 3 ülkesi ve bu yolda hızla ilerlemesi gereken Sırbistan

olarak ciddi zorluklarla mücadele etmek zorundayız. Ortak bir nedene karşı sahip olduğumuz gücümüzü birleştirebiliriz” Bulgaristan’ın 2018 yılının ilk yarısında yapacağı AB’nin dönem başkanlığı sırasında Sırbistan’a AB’ye doğru ivme kazandıracaklarını kaydeden Çipras, Sırbistan’ın bunu hak ettiğine vurgu yaptı. Çipras, AB’nin Batı Balkanlar’a doğru genişlemesi ve Kıbrıs’ın birleşmesinin, AB’nin önünde duran en önemli sorunların arasında yer aldığını söyledi.

Özbekistan nüfusu açıklandı Özbekistan’ın nüfusu 1 Ekim 2017 itibarıyla 32 milyon 512 bine ulaştı. Devlet İstatistik Komitesi’nden bugün 7 Kasım’da yapılan açıklamada, 1 Ocak 2017’de 32 milyon 121 bin olan ülke nüfusunun, 1 Ekim 2017 itibarıyla 32 milyon 512 bine ulaştığı kaydedildi. 2017 yılının ocak-eylül aylarında ülke nüfusunun yüzde 1,2 artışla 391 bin kişi arttığı kaydedilen açıklamada, bu dönemde yaklaşık 523 bin bebeğin dünyaya geldiği, yaklaşık 116 bin kişinin ise hayatını kaybettiği ifade edildi. Açıklamada, yılın dokuz ayında Özbekistan’ın 120 binden fazla göç

aldığı, 136 bin de göç verdiğine dikkat çekilerek nüfusun yaklaşık yüzde 50,6’sının (16 milyon 451 bin kişi) şehirlerde, yüzde 49,4’ünün (16 milyon 60 bin kişi) da kırsal kesimde yaşadığı kaydedildi. Bağımsız Devletler Topluluğu ülkeleri arasında en genç ve hızla artan nüfusa sahip Özbekistan’ın yaklaşık yüzde 45’ini 18 yaşından küçükler, yüzde 60’ını çalışabilir nüfus oluşturuyor. Ülkede 2016 yılında nüfus yüzde 1,7 artarak 1 Ocak itibarıyla 32 milyon 121 bine ulaşmıştı.

Perinçek’ten, Türk yargısına övgü

Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, Denizli Gazeteciler Cemiyeti’nde basın toplantısı düzenledi. Perinçek’e, eşi Şule Perinçek ve partisinin İl Başkanı İbrahim Kasapoğlu da eşlik etti. Perinçek, Denizli Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Osman Nuri Boyacı tarafından karşılandı. Türkiye’ye özel ve çarpıcı bir haber sunmak için basın toplantısı düzenlediğini belirten Perinçek, şunları kaydetti: “Türkiye’de bulunan ABD üslerinde, 50 nükleer bomba mevcuttur. Bu bilgi Hava Kuvvetleri Komutanlığı’nda çok önemli görevler yapan, Vatan Partisi Genel Başkan Yardımcısı, Emekli Hava Tüm General Beyazıt Karataş’ın Diyarbakır 8. Ana Jet Üssü’nde bulunduğu dönemde bizzat elde ettiği bilgidir. Niye bunu bugün açıklıyoruz; bölgemiz çok kritik bir döneme girdi. ABD ve İsrail’in, Irak ve Suriye’nin kuzeyinde ikinci bir İsrail kurma girişimi bozguna uğradı. Bozguna uğratan ise Türkiye, Irak, İran Suriye ve Rusya. Batı Asya ülkeleri birleşti ve Irak Ordusu Kerkük’e girdi.” ‘KANDİL BEYAZ BAYRAK ÇEKECEK’ Türkiye’nin vatan bütünlüğü mücadelesinin büyük bir başarı kazandığını da aktaran Perinçek, “Türk Silahlı Kuvvetleri bugün Afrin’i kuşatmış durumda. Kandil de beyaz bayrak çekmeyi tartışmaya başlamıştır. Göreceksiniz önümüzdeki dönem, hem HDP hem PKK içinden ‘Biz ABD’ye alet olduk’ şeklinde tespitler yükselecektir. Biz hep ‘Türkiye ile İran birleşirse, Kandil beyaz bayrak çeker’ diye ifade etmiştik.

Göreceksiniz, Kandil beyaz bayrak çekecek. Başka bir çareleri yoktur. Türk askeri ve polisinin kahramanca mücadelesi karşısında PKK yenilmiştir ve beyaz bayrak çekecektir” diye konuştu. ‘NÜKLEER SİLAHLAR DERHAL TEMİZLENMELİ’ Türkiye’deki nükleer silahların varlığının Türk milletini sorgulaması gerektiğini vurgulayan Perinçek, şöyle dedi: “Türkiye topraklarının altında nükleer silah bulunması demek, bu silah kime karşı kullanılacak demek? PKK’ya karşı değil, IŞİD’e karşı değil. İran’a, Rusya’ya ve komşularımıza karşı, Türkiye’ye, ABD tarafından bu silahlar konuşlandırılmış. Peki Rusya’nın ve İran’ın elinde nükleer silah var. Şu an İdlib’de Rus askeri, Türk askeri ve İran askeri silah arkadaşı oldu. Biz silah arkadaşlarımıza karşı ABD’nin nükleer silahlarını ülkemizde barındırıyoruz. Türk toprağındaki nükleer silahları gündeme getiriyoruz. Bu bilgiler açık, Genel Kurmay Başkanlığı’nın da bildiği bilgilerdir. Bu bombalar Hiroşima ve Nagazaki’ye atılan bombaların 10 mislidir. Hükümet vatan bütünlüğü için kararlı bir çalışma yürütecekse yapılacak ilk iş İncirlik Üssü’nün ABD’ye kapatılmasıdır. AK Parti ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı uyarıyoruz. İncirlik Üssü ABD’ye kapatılmalı ve nükleer silahlar bu namuslu topraklardan derhal temizlenmelidir.”

1 Ekim I. Mahmut’un Tahta Çıkışı (1730). 1 Ekim Hava Harp Okulu’nun Açılışı (1951). 1 Ekim Et ve Balık Ürünleri A.Ş.’nin Kuruluşu (1952). 2 Ekim İstanbul’un Müttefik Kuvvetlerince Boşaltılması (1923). 3 Ekim İki Almanya’nın Birleşmesi (1990). 3 Ekim Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası’nın Kuruluşu (1931). 5 Ekim Iğdır Soykırım Anıt ve Müzesi’nin Açılışı (2000). 6 Ekim Şükrü Naili Paşa Komutasındaki Türk Birliklerinin İstanbul’a Girmesi. İstanbul’un Kurtuluşu (1923). 6 Ekim 1. Balkan Konferansı’nın Atina’da Toplanması (1930). 7 Ekim İnebahtı Deniz Savaşı (1571). 7 Ekim Türkiye’nin, Atina Basın Müşavirliği Basın Ataşe Yardımcısı Çetin Görgü, Silahlı Saldırı Sonucu Şehit Edildi (1991). 7 Ekim ABD ve İngiltere’nin, Afganistan’a “Sürekli Özgürlük” Adında Askeri Harekat Başlatması (2001). 8 Ekim Balkan Savaşı’nın Başlaması (1912). 9 Ekim Anıtkabir’in Temel Atma Töreni (1944). 11 Ekim Milli Selamet Partisi Kuruldu (1972). 11 Ekim Mudanya Mütarekesi’nin İmzalanması (1922). 11 Ekim Türkiye – ÇekoslovakyaDostlukAntlaşması’nın Ankara’da İmzalanması (1924). 11 Ekim TBMM Yeni Binasına Taşındı. Cumhuriyet Bayramı’nın İlk Kutlama Töreni Burada Yapıldı (1924). 13 Ekim Ankara’nın Başkent Olmasına İlişkin Önergenin Büyük Millet Meclisi’nce Kabul Edilmesi (1923). 14 Ekim Nizam-ı Cedid’in, Sekban-ı Cedid Adıyla Yeniden Kuruluşu (1808). 15 Ekim ATATÜRK’ün Tarihi “Nutuk” unu Okumaya Başlaması (1927). 15 Ekim Türkiye’de Yeni Anayasa’ya Göre İlk Meclis ve Senato Seçimlerinin Yapılması (1961). 17-19 Ekim Kosova Savaşı (1448). 17 Ekim Türkiye’nin NATO’ya Katılmasıyla İlgili Protokol, Londra’da İmzalandı (1951). 17 Ekim İlk Türk Tugayı’nın Kore’ye Çıkışı (1950). 18 Ekim “Türkiye Komünist Fırkası”nın Ankara’da Resmen Kurulması (1920). 18 Ekim Türkiye-Bulgaristan Dostluk Antlaşmasının Ankara’da İmzalanması (1925). 19 Ekim Ankara Tıp Fakültesinin Açılışı (1945). 19 Ekim II. Murat’ın, Kosova Zaferi (1448). 20 Ekim Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti ile Fransa Hükümeti Arasında “Ankara Antlaşması”nın imzalanması (1921). 21 Ekim İstanbul’da, Damat Ferit Paşa’nın Çekilmesi ve Tevfik Paşa’nın (Son) Sadrazam Oluşu (1920). 22 Ekim Viyana Elçimiz Daniş Tunagil’in, Ermeni Teröristler Tarafından Şehit Edilişi (1975). 24 Ekim I. Belediyeler Kongresi Başladı (1935). 24 Ekim Birleşmiş Milletler Örgütünün Kuruluşu (1945). 25 Ekim Ziya Gökalp’in Ölümü (1924). 26 Ekim Balkan Misakı’nın Kabulü (1932). 26 Ekim İsmet (İnönü) Paşa’nın, Lozan Konferansı’ndan Önce Dışişleri Bakanlığına Atanması (1922). 27 Ekim Paris Büyükelçimiz İsmail Erez ve Şoförünün Ermeni Teröristler Tarafından Şehit Edilişi (1975). 28 Ekim Türkiye ile Sırp-Hırvat ve Sloven Devleti Arasında Dostluk Antlaşması’nın Ankara’da İmzalanması (1925). 28 Ekim Gazi Mustafa Kemal’in Cumhuriyeti İlan Edeceğini, Çankaya’da Yakın Arkadaşlarına Açıklaması (1923). 29 Ekim CUMHURİYET’in İlanı (1923). 29 Ekim ATATÜRK’ün Cumhurbaşkanı Seçilmesi (1923). 29 Ekim Milletler Cemiyeti Konseyi’nin, Türk – Irak Sınırını, Musul’u, Irak’a Bırakacak Biçimde Saptaması (1924). 30 Ekim Mondros Antlaşması (1918).


Bulgaristan Türklerinin Sesi Sayı 1 - Ocak 2015 13 Balkamlar

Nedim BİRİNCİ Arnavutluk’ta Bulgar Azınlık Dr.Tehlikenin Tarih: 12. 10. 2017 Konu: İstemesini bilmeyen çocuğa meme vermezler. Türklük davamıza devam etmek zorundayız. Kanadalı yazar Bayan Margaret Atuud 1985’te yazdığı “Hademenin Öyküsü” romanı filmleştirilince2017’de en okunan yazarlar arasına katıldı ve Frankfurt’ta yapılan ödül töreninde yaptığı konuşmada “Dünya, 1930 yıllarının faşizm ve komünizmine her zamankinden daha yakın bulunuyor” dedi. Bu filmleştirilen eserde, genç ve güzelliğiyle dikkati çek kızların Nazilerin kimseye sormadan ilhak ettikleri topraklardan toplayıp zengin ailelere köle fahişe olarak gönderilmesini anlatmıştır. O yıllarda Naziler Avusturya, Çekoslovakya ve Polonya’da Almanca konuşulan toprakları işgal ederek ele geçiriyor ve Almanya’ya katıyordu. Bu bölgelerde Alman yaşadığını ispat etmek için ise 300-500 kişide “Biz Almanız” imzası alınıyordu. Geçen yıldan beri Arnavutlukta gelişen bazı olaylarda benzerlik gözleniyor. Şimdiye kadar Arnavutluğun Makedonya ile olan 3 sınır köyünde yaşayan insanlar kendilerini Makedon biliyorlardı. Tiran’da “İlinden” adlı örgütleri de vardı. Geçen sene bu üç köyden 350 kişi Bulgar olduklarına dair bir bildiri imzaladılar ve yayınladılar. Bu bildiriyi imzalayanların kim olduğunu pek bilen yok. İstatistikler bu 3 yerleşim merkezinde 50 bin Makedon kökenli vatandaş yaşadığını gösteriyor. Bulgaristan’da yaşayan 1.5 milyon Türk için “İslamlaştırılmış Bulgar” deyen ve dil, din, anadilde anaokulu ve okul, kültürel özerklik haklarını asla tanımayan bir GERB-Faşist partiler ortaklığında yaşıyoruz. Azınlıklarımızın hakları konusunda burnundan kıl kopartmayan hatta haklarını, özgürlüklerini ve adalet istedikleri için faşist parti s.o. “Yurtsever Cephe” milletvekili Valentin Kasabov meclis kürsüsünden Türkler hakkında “tahtakurusu” tanımını kullanarak “sizi ezip yok edeceğiz” dediği şu günlerde, Arnavutluk hükümeti azınlıklar konusunda Bulgar hükümetinin baskı ve tehditleri karşısında geriledi. Tiran meclisi “Arnavutlukta Bulgar azınlığı yaşıyor” kararı onayladı. Arnavutluğun Deyli News yayını, Bulgar hükümetinin Tirana hükümetine sunduğu tarihsel kanıt dosyasını inceleyen ve meclis hukuk komisyonu değerlendirmesine dayanan Arnavutluk hükümeti Dış İşleri Bakanı Ditmir Başati, ansızın tutum değiştirdi ve düne kadar Arnavutlukta yaşayan Bulgar azınlık “yok” derken, birden bire “var” dedi. Arnavutlukta yaşayan Makedonları temsil eden “İlinden” örgütü, meclis kararının açıklanmasından hemen sonra yayınladığı bildiride şöyle dedi: Arnavut makamları Bulgaristan’ın tehditleri karşısında geri adım atmak zorunda kaldı.” Bu tehditler Arnavutluğun Avrupa Birliği’ne üye olma niyetiyle ilintilidir. Bulgaristan GERB-Faşistler ortak iktidarı, Arnavutlukta Makedon değil Bulgar azınlığı yaşadığını kabul etmezseniz, AB üyeşik yolunu keseriz, demişti. Bilindiği üzere, Balkan ülkelerinin AB üyeliği ile ilgili şöyle bir yol izleniyor. Önce NATO üyesi olunacak, sonra da ülke içinde etnik problemin yoksa ve bu konuda komşu ülkelerin de yerine getirilmemiş bir isteği yoksa, üyelik kapısı aralanıyor. Bir defa Bulgaristan Arnavutluğa komşu değil, ikincisi toplam sayıları 50 bin olan ve 3 bölgede Makedon kimlik bilinciyle yaşayan toplam 3 köy insanın bir etnik azınlık oluşturduğu konusu tartışmalıdır. Çünkü bu 3 köyden insanların yarısı da Arnavut pasaportuyla Avrupa ülkelerinde çalışıp yaşamaktadır. Tüm Bunlara rağmen Başbakan Borisov Bulgar aşırı milliyetçilerinin isteklerine uyarak Tiran hükümetine sert baskı yaptı ve başarılı oldu. Meclis Arnavutlukta bir avuç Makedon’a “Bulgarsınız” dedi ve azınlık hakları tanıdı. “İlinden” örgütü olayı “Makedonlar üzerinde soykırım ve tarihsel gerçekleri tepetakla etme olarak” nitelendirdi. Olaya tarafsız kalmayan Makedonya kamuoyu tepkisini geciktirmedi. Basın “Bulgar sayısını yükselterek Avrupa’dan para kopartan Sofya’da Arnavutlara Bulgar kimliği veriliyor” haberini duyurdu. Tiran meclisine sunulan birinci azınlıklar yasasında ülkede azınlık grupları olarak Makedon, Ulah, Karadağlı, Sırp, Çingene, Boşnak ve Mısırlı Arap yaşadığı yazılmışken, Borisov’un baskılarından sonra “MAKEDON AZINLIĞI” silindi ve yerine “Bulgar Azınlığı” yazıldı. Son 2 yılda Arnavutluğun “Gora”, “Golo Bırdo” ve “Prespa” köylerinde yaşayan Makedonların hepsine Bulgar pasaportu verildi ve evrak üzerinde hepsi Bulgarlaştırıldılar. “İlinden” Makedon örgütünün bildirisinde Arnavut vatandaşlarından birçoğunun İtalyan kimliği taşıdığı, “bunun Arnavutlukta İtalyan azınlık yaşadığı anlamına gelmediğine” işaret ediliyor. İlk dönemde Arnavutluk dış İşleri Bakanı D. Başati de bu tezi savundu. Olayın ter dönmesinde en büyük rolü Başbakan Borisov’un Arnavutluk Başbakanı Edi Rama’ya telefon açması gördü. AB üyeliğiyle ilgili şart koşuldu. Meclis oylamasında 102 “evet” oya karşı 1o “hayır” çıktı. Arnavutlukta’ki Makedon azınlığın bu konudaki tepkisi sert oldu. Yukarıda adı geçen 3 köy halkının “Makedon asıllı” olduğunda direniş devam ediyor. Sofya’nın Tiran hükümetine şantaj yaptığı belirtiliyor. Arnavut milletvekili Güray olaya şu yorumu getirdi: “Arnavut makamları yanlış yaptıklarının bilincindedirler. Arnavutluğun Avrupa Birliği görüşmelerine başlamasına “veto koyarım” tehdidinden korktukları için, Bulgar tehditleri karşısında geri adım attılar.”

Şimdiye kadar Tirana Merkezli “İlinden” örgütü de Arnavutlukta yaşayan Bulgar olmadığını, “Bulgar” denilen insanların hepsinin Makedon olduğunu iddia ediyor, bildiriler yayınlayarak Makedon tezini değişik tarihsel, din, gelenek ve dinsel kanıtlarla ispatlıyordu. Bulgar Dış İşleri Bakanlığı, Arnavutlukta Bulgar azınlığı olduğu tanınmazsa “Arnavutluğun Avrupa Birliği üyeliğine veto koyarız” teziyle çıktı ve şantajcı bir baskı yöntemi uygulayarak Arnavutlukta yaşayan Makeon’a “Bulgar” azınlık olarak tanınması, onlara “azınlık statüsü” uygulanması yolunu aştı ve hedefine ulaştı. Nazı Almanya’sı döneminde olup bitenlerle benzetme yapan siyasi Makedon yorumcuları, “Artık Bulgaristan Arnavutluğa istediği şantajı yapabilir ve yeni baskılar uygulayabilir” dediler. Tiran meclisinde tartışmalar yürütülürken yorumlama yapan Makedon aydın Vasil Steriovski ise şöyle dedi: “Arnavutlukta Bulgar azınlığı yaşamıyor. Arnavutlukta Bulgar azınlığı yaşadığına ilişkin ilişkiler “Büyük Bulgaristan” projesinden bir halkadır. Arnavutluktaki Yunan azınlıktan milletvekili olan Vangel Dule, yasa önerisinin meclis tartışmalarında yaptığı konuşmada, “bu yasanın uluslar arası anlaşmalara ters düştüğünü” vurgulayarak, “olmayan bir şeye var diyemeyiz” dedi. Konuyla ilgili Başbakan Borisov şunları paylaştı: “Bu başarıya ulaşana kadar büyük diplomatik çaba gösterdik, Bulgar halkının oluşumunda bizden bir parça olan, devlet sınırlarımız dışında kalan soydaşlarımızı koruduk” dedi ve “Bulgaristan’ın Arnavutluğun Avrupa Birliği üyeliğine destek sunacağını” belitti. Bu konuda Dış İşleri Bakanı Ekaterine Zaharieva ve Savunma Bakanı Krasimir Karakaçanov’un da beyanları oldu. Şimdiye kadar var olduğu bilinmeyen, “Arnavutluktaki Bulgar azınlığı”, bundan böyle kolektif haklar sahibi oldu. devlet bütçesinden Bulgar anaokulu, orta ve lise okul açma, radyo ve TV programları başlatma, gazete, dergi ve kitap basıp yayma, Bulgar dilinde özenci sanat ve kültür geliştirme gibi sorunları arzu ettiği şekilde çözerken, Bulgaristan ile kültürel ve eğitimsel ilişkileri de daha yüksek bir düzeyde yürütme haklarını elde etmiş olacaktır. Bulgar gazeteleri Tiran’da Bulgar üniversitesi açılacağı haberini duyurdu. Arnavutlukta Bulgar azınlığı yaşayan bölgelerde Bulgar Kültür Evleri, kütüphaneler açılması, Bulgar kimliğinin ve kültürünün canlandırılması öngörülmektedir. Arnavut hükümeti ülkede Makedon, Ulah, Yunan, Karadağ, Sırp, Boşnak, Çingene ve Bulgar azınlıklarının varlığını resmen tanıdığını ve Anayasa ve yasalarına göre haklarını iade ettiğini ve yasalaştırdığını resmen açıklayarak Balkanlarda bütün azınlıkların kolektif haklarının tanınmasına katkıda bulundu. Makedonya da ülkesindeki etnik, dil, din ve kültür azınlıkların yasal haklarını tanımız ve demokratikleşme yolunda ileri adım atmıştır. Meclisteki temsilcilerin üçte biri Arnavut olan Üsküp’te devlet kurumlarında 2 resmi dil olması mücadelesi devam ediyor. Etnik azınlık haklarını tanımamakta direnen ve Türkleri “İslamlaştırılmış Bulgar” olarak tanıtmaya devam eden Bulgaristan’da 1960 yılından beri Türk okulları kapalıdır. 2017’yılının Eylül ayından beri Türk, Çingene, Ulah, Tatar, Gagavuz ve Pomak çocuklar Bulgar anaokullarına alınmakta ve anadillerini öğrenmezden önce Bulgar dilini öğrenmelerine büyük çabalar ve baskılar uygulanarak ülkede Bulgar dilinden başka dil konuşmayan bir halk topluluğu yaratılmaya çalışılmaktadır. 2050 yılında nüfusunun yarıdan fazları Çingene ve Türk azınlıktan oluşacak olan Bulgaristan’da “anadilini bilmeyen bir halk topluluğu azınlık kabul edilemez” teorisi işlenirken, etnik azınlıkların anadillerinden, gelenek ve göreneklerinden vazgeçmesine önemle vurgu yapılmaktadır. Yalnız anadilini konuşan bir kişinin Bulgaristan’da iş bulması olanaksızdır. Devlet ve belediye kurumlarında iş münacatlarında Bulgarlar önceliklidir. Son yıllarda Bulgaristan’da Türk öğretmenlerin sayısında büyük bir azalma gözlenmektedir. 1953’te devletleştirilen Vakıf ve cami mülklerinin iade edilmemesi Müslüman topluluğun gelir kaynaklarını tamamen sınırlarken, eğitim ve kültür alanında özel adımlar atılması, Türk kimliğinin ayakta tutulması ve geliştirilmesi atılımlarını engellemiş, kurs etkinlikleri bile yarım kalmıştır. Kötüye gidişi engelleyen diğer bir olay ise, Türk aydınların, öğretmen, doktor, baytar, tarım mühendisi ve teknisyen kadroların göç etmesi veya ekmek parası için Batı Avrupa ülkelerine işe gitmeleri ve yıllardan beri dönmeyişleri olmuştur. Türkiye’de öğrenim gören gençlerimiz de geri gelmemiştir. Birkaç gün önce Türkiye Cumhuriyeti Başbakan Yardımcısı H. Çolakoğlunun Bulgaristan ve Batı Trakya’lı Türk aileleri çocuklarının TC Yüksek Okul ve Üniversitelerine sınavsız kaydı ve bedava eğiyim öğrenim görmesi konusunda hükümet tarafından kabul edilen ve TBMM sunulan yeni yasayı açıkladı. Bu yasa bizim için büyük bir edinimdir. Ne ki Bulgaristan’da Türkçe eğitim sorunu ana okul, ilk ve ortaokul ve lise düzeyinde açık kalmaktadır. Böylece halen TC’de yaşayan ve Bulgar vatandaşı olan vatandaşlarımızın geri dönmesi ve aynı zamanda TV üniversitelerinde çocuklarına eğitim ve öğrenim verme yolu da açılmıştır. Bu KKTC’de yaşayan soydaşlarımız için de geçerlidir. Bunu belirtmemizin nedeni “Büyük Göç” nedenlerinin birisi de Türk çocuklarının Türkiye’de eğitim öğrenim görme yollarının tıkanmış

İç yüzü

Tarih: 8. 10. 2017 Konu: Kötülüklerin kökleri XX. Yüzyılda. “Anasına bak, kızını al!” diyenlere itiraz edildiğini işitmedim. 20.yüzyılı analiz edip 21. Yüzyılı görebilmek isteyenleri kutluyorum. Yeni yüzyılda ancak 17 yıl geçmiş olmasına rağmen, baş gösteren 21. yüzyıl tehlikelerini birer ikişer yaşıyoruz. Bugünkü tehlikelerin 20. Yüzyıl dünya modellerinden kaynaklandığını görebiliyoruz. Bunlar üç modeldir: 1) Komünizm, 2) Faşizm ve 3) Finansizm. Adına Bolşevizm veya komünizm denen model, üretim araçlarını millileştirilerek ve sınıfsız bir toplum kurma fikirsel temelinde gelecek toplumunu örgütleme için geliştirilmiştir. Kapitalist toplumun büyük eleştiricileri Marks ve Engelsin görüşlerinin değerlendirilmesi temelinde Lenin tarafından Bolşeviklerin ideolojisi olarak geliştirilmişti. Sosyal felsefe akımında Tarihsel Maddecilik ismiyle bilinir. Hedefinde kapitalizmden daha adaletli bir topum düzeni kurmak olsa da, Bulgaristan’da totaliter, baskıcı, terör ve zülüm rejimi olarak 35 ayakta kaldı. Etnik azınlıkları eriterek asimile etme siyasetiyle ünlendi. Tek dilli, tek kültürlü ve tek uluslu Bulgar devleti kurma çabalarıyla diktatör Todor Jivkov’un 10 Kasım 1989’da devrilmesiyle çöktü. Ana kalesi olan Sovyetler Birliği ve diğer Doğu Avrupa sosyalist ülkelerinde de battı. Bulgaristan Türker’inin diline, dinine kimliğine saldırdı. Büyük sayıda kurban aldı. 1 milyon kardeşimize vatandan konulma acısı yaşattı. Günümüzde Türkiye’ye saldırılarına devam ederken küresel emperyalizme uşaklık eden PKK komünist ideoloji ile donatılmıştır. Adı faşizm yani nasyonal-sosyalizm ırkçı bir ideolojidir. Alman jeo-politik ekolü gelenekleri, “yaşam alanı” etrafında dönenen ve Fridrich Nizsche’nin üstün adam (Übermensch) felsefesini yanlış yorumlayan Hitler tarafından biçimlendirilmiştir. Bu iki ideoloji arasındaki direk çarpışma geçen asır en az 50 milyon kişinin ölümüne sebep olmuş, bir o kadarını hapiste ve sürgünde çürütmüş, sakat ve geleceksiz bırakmış, binlerce şehrin yok olmasına neden olmuştur. Komünizm ile faşizm yani bu iki ideoloji arasındaki fark şundan ibarettir: Komünizm, toplumda kolektifin rolünü mutlaklaştırır. Yaratmak istedikleri modele “Dünya Devrimi” demişlerdi. Faşizm, kişi rolünün özünü değiştirir. Hitlerse “Yeni Düzen” veya “Bin Yıllık İmparatorluk” yaratmak istemişti. Geçen yüzyılın birinci yarısında bu iki politik ideoloji topluma feci değişikliklerle damga vurdu. Tarihe başarısız sosyal-mühendislik projeleri olarak geçtiler. Aynı dönemde doğan Kemalizm, dünyanın en büyük imparatorluğunun çöküşü esnasında onu modern bir şekilde diriltmek için Türkçülük ideolojisiyle gelişti. Asya ve Avrupa’da Türk dünyasını yeni bir uygarlığa uyandırdı. Başta Müslüman dünya halkları olmak üzere mazlum hakların emperyalizm boyunduruğundan kurtulmasına kudret kaynağı ve emsal oldu. Bugün Yakın Doğu komşularımız Irak ve Suriye’de adil çözümü aranan sorunların bağdaşmaz öz çelişkileri 1919’da Paris’te imzalanan anlaşmalarda mayalanmış, yüz yıl çözülememiş ve 21. asra taşmıştır. Öz çizgileri olmayan Kürt bölgelerinin Irak’ta 25 Eylül’de yaptığı “bağımsızlık reformu” da yüzyıldan beri su alıyor. Halkların ve devletlerin arasına nifak sokmak isteyenler hareketlendi. Şu an emperyalist güçlerin Suriye ve Irak’ta yaşanan “Kürt”, “Kürdistan” PKK, YPG, “DEAŞ” tuzaklarının ipleri hiç istisnasız 1918-1919 toplantılarına uzanır. Yüzyılın ikinci yarısında topluma en güçlü derin etkide bulunan finans elit tarafından sesiz, sürünerek ilerleyen önce adı da olmayan bir devrim yaptı. Bu, sanayi kapitalizmini finans toplumuna dönüştüren finans devrimidir. Bu sesiz, savaşsız, katliamsız devrim, bir sanayi devrimiydi ve sanayi kapitalizmini finans kapitalizmine dönüştürdü. Komünist ve faşist ideolojiler politik ideolojiler iken, finans kapitalizmi devrimi (finansizm) iyi planlanmış 2 yasal değişiklikle gerçekleşti: Amerika Birleşik Devletleri Merkez Bankası olarak FED kuruldu. Bu, kendi adlarına US Dolar basma ve bunları % 10 faiz karşılığı Amerikan hükümetine satma yetkisi olan birkaç özel banka karteliydi. US Doların altın karşılığı kaldırıldı. Dolar durumu ve değeri yasalarca belirlenmeye başladı. Ödeme aracı durumuna getirildi. Bu iş yapılırken iyi planlanmış adımlardan biri de, US Doların bir dünya dövizi ve ödemeler aracı olarak dayatılmasından sonra, finans kapitalizmi (mali sermaye) bir dünya sistemine dönüştü. Çağdaş tanımı finansizm olan bir egemen ideoloji oluştu. 1918 ve 1934 dünya finansal bunalımlarından süzülerek dirilen, serbest ticaret yasalarını, nesnel dengelenme ve yönlenmeyi rafa kaldıran bu gelişmenin güçlenmesinde iki çarpıcı örnek vardır. Bunlardan birini, İngiltere Başbakanı Winston Churchill (1874 – 1965) İkinci Dünya Savaşından sonra sekreterine dikte ettiği 28 ciltlik hatıratında buluyoruz. Savaş yıllarında ABD limanlarında Britanya adaları istikametine gıda, mühimmat ve silah dolu 650 kalkmıştır. Bunlardan yarısı Alman denizaltıları tarafından Atlantik’te batırılmıştı. Hesap görme günü gelince Başbakan Churchill ABD yönetimiyle şöyle anlaşmıştır: 1945’lerde dünya ticaretinde US Dolarla yapılan alışveriş oranı % 34 tür. % 18 gibi bir oran ise arlarında Avustralya ve Hindistan da olan Britanya imparatorluğuna bağlı 17 devlet arasındadır. Britanya payından Churchill % 52’lik bir egemenlikle US Dolar düny parası yaparken, borçtan kurtulur.


14 Sayı 1 - Ocak 2015 14

Bulgaristan Türklerinin Sesi Geziler Türk Dünyası

Ü R K D Ü N YA S I B E LG E S E L F İ L M F E S T İ VA L İ İbrahim SOYTÜRK Tcisinin Festivalde ödül verilen bazı filmler, Gaziantepli sinema seyirizlenimine sunuldu Türkiye Büyük Olacak

Konu: Türkiye Önemli Bölgesel Güçtür Tarih: 03 10 2017 Roma İtalya Türkiye ile Rusya arasındaki ilişkiler her zaman değişe bilirlik göstermiştir. Bu iki ülkeden her biri kendi çıkarlarına göre olmak üzere, her ikisi de farklı birliklere girseler de, başka bir ya da bambaşka bir ülkeyle ilişkiye girebilir. Somut çıkarlardan yönlenerek, onlar dünyanın hangi somut ülkesiyle olursa olsun müttefik ilişkisi kurabilirken, öte yandan da aynı zamanda çıkarları uzlaşmadığından dolayı, birbiriyle düşman durumda bulunabilirler, Son yıllarda ve özellikle son 2 yılda, uluslararası ilişkiler alanında benzer “değişiklik” için örnek olarak Başkan Tayyip Erdoğan tarafından yönetilen Türkiye Cumhuriyeti’ni gösterebiliriz. NATO üyesi olan (değişmeyen düşmanı hep Yunanistan kalmıştır) ama ekonomi ve kültür alanlarında sımsıkı bağlı olduğu Avrupa’ya katılamayan Türkiye tarih boyu Asya ile Avrupa arasına köprü olmuştur. Türkiye’nin en yeni tarihi, bu ülkeyi Osmanlı imparatorluğu küllerinden dirilten ve silahlı kuvvetlerin garantörlüğünde muasır medeniyet yolunu açan Mustafa Kemal ATATÜRK’ÜN layik kültürünün yaygınlaştırıp halka kabul ettirilmesine sımsıkı bağlıdır. Erdoğan’ın aldığı Türkiye mirası budur. Onun, önce başbakan, 2015’ten sonra da Cumhurbaşkanı olarak yönettiği yıllarda, özellikle de 2016 Temmuzunda yapılan darbe denemesinden sonra Türkiye’de önemli değişiklikler yapıldı. Önce, Erdoğan’ın ülkedeki layik kültürün güvencesi olan ordunun nüfusundan kurtulmak için başarısız darbe denemesini kullandığını hesap edenlerin yanılgı içinde olduklarını belirtmek isterim. Bu, son perdesi 15 Temmuz 2016 ile Türkiye’nin kurumsal yapısında değişiklikler yapılmasını onaylayan Anayasa değişikliği referandumunun yapıldığı 16 Nisan 2017 arasında oynanan çok karmaşık ve şeffaf örgütlenmiş bir süreçti. Bu askeri darbe denemesi, Erdoğan’ı Rusya Başkanı Vladimir Putin’le yakınlaşmaya iten ada güç oldu. Neden böyle oldu? Gazeteciler, endişeli saatlerde aldıkları “sinyallere” göre, darbenin her nasılsa Washington’dan yönetildi, ABD’ye kaçan muhalefet lideri F. Gülen’in ise Erdoğan’dan sonra devletin başına geçirilecek olan “piyondu.” Bu sinyaller, darbecileri desteklemek amacıyla NATO’ nun “İncirlik” üssünden havalanan, fakat kalkışma bastırılınca, hemen dönün emri alan birkaç “F-16 jetiyle sınırlı kaldı. Bir sinyal da, “Birleşik Amerika’nın “ülkede istikrarın korunacağını umut etmesinden” daha iyi bir temennide bulunamayacağını ılımlı ve çift anlamlı sözlerle vurgulayan Devlet Sekreteri John Kerry’nin sözleri oldu. Geciken ve kuşku uyandıran NATO Genel Sekreteri Jon Stoltenberg’in, darbecilerin tosladığı belli olduktan sonra, demokratik seçimle işbaşında bulunan hükümetin tanınması gerektiğini iddiaları da başka bir “sinyal” olmuştu. Diplomatik vals oynayanlar böyle dönüyordu. Öyle ki, o günden başlayarak Türkiye, İran gibi tarihte kendisine düşman olmuşlar arasından farklı muhatapları daha kararlı aramaya koyuldu. Bu arayış içinde yüzünü Moskova’ya da çevirdi. Darbe denemesinden hemen bir ay sonra 12 Ağustos 2016’da Türkiye Dış İşleri Bakanı Mevlut Çavuşoğlu “Türkiye NATO’nun çok önemli bir müttefiki olmaya devam etmesine rağmen, Türkiye ile Rusya savunma, istihbarat ve diplomasi alanlarında işbirliği mekanizmi geliştirdiğini” Kremlin temsilcileriyle görüşmesinde ifade etti. Türkiye ile Rusya’nın ticari ve enerji alanlarındaki ilişkileri yeni değildir. 2010 yılında, (uluslararası alanda Türkiye ile Rusya işbirliğinin arzu edilen ve öngörülen hedeflerinin uyumlanmasını sağlayan) stratejik planlama grubunu kapsayan Yüksek Düzey İşbirliği Konseyi oluşturuldu. Ortak Hükümetler Arası Ticaret ve Ekonomik İşbirliği Komisyonu ve Toplumsal ve Kültürel İlişkiler Kamu Forumu kuruldu. Bu yapılanma Moskova ile imzalanan sözleşmeye göre hisse senetlerinin % 49’u Türkiye’nin olan Ak Kuyu Atom Elektrik Santrali kuruculuğunu Rusya’nın üstlenmesiyle Rusya ile enerji alanında işbirliğine dayanan sıkı ve çeşitli RusTürk partnerlik ilişkilerinin geliştirilerek pekiştirilmesi sonucu oluştu. Toplam proje değeri 20 milyar US Doları bulacak, toplam gücü 4 800 megavat olacak bu 4 reaktörlü atom elektrik santralinin 2023’te üretime başlayacaktır. “Gazprom” haberlerine göre,3 yılda tamamlanacak inşası bu yılın Mayıs ayında başlayan “Güney Akım” doğal gaz boru hattının yerini alan “Türk Akım” Rus-Türk işbirliğinde yeni bir taç olacaktır. Ukrayna’ya uğramadan döşenen bu doğal gaz boru hattı Rus doğal gaz kaynaklarını Avrupa’ya iletmede önemli rol oynuyor. Yine Türkiye üzerinden geçen, Azerbaycan’ın doğal gaz kaynaklarını “Güney Gaz Koridoru” (TAP) projeyle Adriyatik Denizi dibinden İtalya, Arnavutluk ve Yunanistan’a akıtacak olan çalışmaların da “Gazprom” dikkatini çektiği öğrenildi. Türkiye’nin Moskova ile olan bağları ticaret, enerji ve diplomasi alanlarındaki ilişkileriyle sınırlı kalmıyor. İstihbarat dallarındaki işbirliği savunma alanına da yayıldı. Birkaç gün önce aldığımız haberlerden Rus yapımı bilinen bir ön model geçen yüzyılın 90’lı yıllarında donanıma alınan C-300’ün yeni ve geliştirilmiş hava savunma sistemi olan C-400 “Triumf” modelini Ankara’nın almak istediğini öğrendik. İmzalanan sözleşmenin tutarı 2.5 milyar US Dolardır. Uzak menzilli 40N6 füzelerinden 1 adetin tutarının 2 ile 5 milyon US Dolar arasında değiştiği dikkate alındığında tümen C-400’lerin donanımdaki füze tiplerine göre 300’den 500 bin milyon US Dolar olduğu ve burada 5 ile 8 tümenin bu silahlarla donatılması hedeflenmiştir.

Türk Dünyası Gazeteciler Federasyonu (TDGF) tarafından düzenlenen “2. Türk Dünyası Belgesel Film Festivali”nde ödül alan filmler, Gaziantepli sinemaseverlerle buluştu. Gaziantep Hasan Kalyoncu Üniversitesi (HKÜ) Kongre Kültür Merkezi’ndeki gösterimlerin açılışında konuşan TDGF Başkanı Menderes Demir, belgesellerle Türk kültürüne hizmet edildiğini söyledi. Festivalle Türk dili konuşan halkların birbirlerini, tarihlerini, kültürel, milli ve manevi değerlerini daha iyi tanımalarının amaçlandığını vurgulayan Demir, festivalin Türk dünyasının tanıtılması açısından önem taşıdığını aktardı. Belgesellerin Türkiye’nin bazı illerinde, Azerbaycan’da ve Kazakistan’da gösterildiğini dile getiren Demir, Avrupa ayağınınsa Makedonya’yla başlayacağına dikkati çekti. HKÜ Rektör Vekili Prof. Dr. Edibe Sözen de Türk dünyası arasında mesafeler kısa olmasına rağmen bilgi bakımından eksiklikler bulunduğunu dile getirdi. Belgeseller vesilesiyle çok şey öğrenileceğini belirten Sözen, “Bu filmleri görmek çok verimli olacaktır. Hiçbirimiz doğduğumuz yerde değiliz. Ve belki 21. yüzyılı kurtaran Türk dünyasındaki bu hareketlilik olacaktır. Bir devletin bekasını sağlamak için siyaset yapmak gerekir. Aynı zamanda bir milletin bekasını sağlamak için bilgi üretmek gerekir. Üniversite olarak böyle bir organizasyonunun paydaşı olmaktan gurur duyuyoruz.” diye konuştu.

Gösterimler, “En İyi Belgesel” ödülü verilen Aina Merdova’nın Türkmen kadınların hikayesini anlattığı “Blank Sheet” belgeseli ile başladı. Belgeseli, Prof. Dr. Sözen, öğretim görevlileri ve öğrenciler izledi. Festivalde ödüle layık görülen yapıtların HKÜ Kongre Kültür Merkezindeki gösterimi, iki gün sürecek. - Festival Başbakanlık Tanıtma Fonu, Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Sinema Genel Müdürlüğü, İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB), Türk Dünyası Belediyeler Birliği, TRT, İBB Kültür AŞ ve İstanbul Üniversitesinin katkılarıyla Türkiye, Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Türkmenistan, İran, Kosova, Rusya, Tataristan, Yakutistan, Başkurdistan, Hakasya, Çuvaşistan, Kabardey Balkar, Gagavuzya ve Kerkük’ten filmlerin yer aldığı festivalin ödül töreni 30 Eylül’de İstanbul Üniversitesi Cemil Bilsel Konferans Salonu’nda gerçekleştirilmişti.

T Ü R K D Ü N YA S I B E LG E S E L F İ L M F E S T İ VA L İ Türk Dünyası Belgesel Film Festivali Gaziantep Hasan Kalyoncu Üniversitesindeki Gösterimlerimize Allaha Şükür başarıyla başladik.Katkıları için Mütevelli Heyet Üyesi Songül Kalyoncu Hanımefendiye, Rektör Prof. Dr. Tamer Yılmaza ve Rektör yardımcısı Prof Dr Edibe Sözen Hanımefendiye, Bizleri Gösterimlerde Yalnız Bırakmayan Gaziantep Gazeteciler Cemiyeti Başkanı İbrahim Ay, Osmaniye Gazeteciler Cemoyeti Başakanı israfil Avcı ve Ceyhan Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Şahin Özere ayrı ayrı Teşekķür ediyorum.

Üniversitemizin de proje ortağı olduğu Türk Dünyası Belgesel Film Festivalinin ikincisinin Niğde Seçkileri hayırlısı ile tamamlandı. Başta Menderes DEMİR ve Turan ŞAHİN olmak üzere emeği geçen herkese teşekkür ederim. Bizlere de “Türk kültürüne ve Türk dünyasına” hizmetlerimizden dolayı teşekkür etme nezaketinde bulundular, sağ olsunlar...

Kosova’da Türkçe kursu sertifikaları dağıtıldı

Prizren’e bağlı Pouske ve Manastirica köylerindeki ilköğretim okullarında düzenlenen törenlerde, yaklaşık 60 öğrenciye Türkçe kursu sertifikaları verildi. Prizren Yunus Emre Enstitüsü (YEE) tarafından Kosova’nın güneybatısındaki Prizren’e bağlı 2 Boşnak köyünde Türkçe kursu sertifika dağıtım töreni düzenlendi. Pouske ve Manastirica köylerindeki ilköğretim okullarında düzenlenen törenlerde yaklaşık 60 öğrenci, Prizren YEE ile iş birliğinde düzenlenen Türkçe kursunun sertifikalarını aldı.

Sertifika dağıtım törenlerine, YEE Priştine Müdürü Mehmet Ülker, okul müdürleri, öğretmen ve öğrenciler katıldı. Ülker, burada yaptığı konuşmada, elde ettikleri başarılardan dolayı öğrencileri tebrik etti. Gelecekte de kursların devam etmesini umduğunu belirten Ülker, bu tür kursların 2 toplum arasındaki dostluk ve kardeşlik bağları için vesile olması temennisinde bulundu. Manastirica köyünün okul müdürü Zijad Kulici, yaptığı açıklamada, Türkçe kursuyla ilgili talebin okulun öğrenci ve velileri tarafından geldiğini belirtti. Kulici, YEE’nin destekleriyle Türkçe kursunun bu yıl üçüncüsünün düzenlendiğini söyledi. YEE ülkede bulunan merkezlerinin yanı sıra farklı okullarla iş birliğiyle de Türkçe kursları düzenliyor.


Bulgaristan Türklerinin Sesi Sayı 1 - Ocak 2015 15 Türk Dünyası

Nedim AKIN Olayların Rengi Değişirse!

Tarih: 24.10.2017 Konu: Karar almak insan hakkıdır. Konum belirleyecek karar almak zorundayız. Birinci olay: Bundan bir süre önce Sofya’daki “Yeni Bulgar Üniversitesinde” /NBU/ (Bir Soros Merkezidir) “Liberal Demokrasi Bunalım mı Geçiriyor” konulu bir konferans düzenlendi. Kürsüye çıkan ve kendisini bir genç tutucu (konservatör) olarak tanıtan bir konuşmacı, sosyal eşitsizliğin yalnız “doğal” olmakla kalmayıp üstüne üstelik “yararlı” da olduğunu savundu. “Siyasi eşitliği kabul ediyor muzun?” konusunda tartışmalara neden oldu. Konuşmacı “Hayır, ben eşitliği kabul etmiyorum” yanıtını verince de katılımcılar şaşakaldılar. Faşizm kıvılcımları üniversitelere sıçradı. İkinci olay: Polonya’da çocuk aldırma kanunu onaylamak istiyorlar. (Kadınları doğurup doğurma ve ne zaman doğum yapacağı kararını devlet belirlemek istiyor.) Sofya Meclisi önüne toplanan küçük bir sivil toplum örgütü de aynı istekte bulundu: Bulgaristan’da günde ortalama 80 çocuk alınıyor. Göstericiler çocuk aldırmanın gerekçeye bağlanmasında direniyor. Bulgaristan’da insan hakları konusunda bir sayfa daha açılıyor Üçüncü olay: Avrupa’da (Almanya İçin Seçenek) /AfD/, Fransa’da Milli Cephe, Avusturya’da Özgürlükler Partisi ve birçok başka politik partinin son dönemde olağanüstü aktifleşmesinden endişe edenler arttı. Birçok yorumcu bu partileri (ötekileştiren) olarak nitelendirirken, bazıları da daha ılımlı bir dille radikal tutucu olarak gösteriyorlar. Brüksel’de çıkan “Politico” yayını “Bulgar aşırı sağcıları Brüksel’le deprem yaşatacak” diye yazdı. Çünkü Bulgaristan’daki 3 aşırı sağcı partinin liderleri “sığınmacılara karşı güç kullanmasını” istiyor. Komşu ülkelere karşı sert konuşuyor. Çingenelere karşı ise ırkçı saldırılarda bulunuyorlar. Bulgaristan makamları bu saldırgan tutuma tepki göstermiyor. Örneğin Petır Nikolov olayı şöyle açıklıyor: “Almanya İçin Seçenek” partisi bizim görebildiğimizde oldukça farklı bir partidir. Bu yeni hareket eski Hıristiyan Demokrat Birliği /XDC/ partisinin aydın kanadının bir bölümü tarafından kurulmuştur. Hatta Avrupa için genel geçerli kabul edilen standartlardan daha ılımlıdır. Almanya İçin Seçenek partisi, Alman geleneklerini savunan Merkel’den farklı olarak, aşırı sağ bir parti değildir. Ve Bulgar yandaşı GERB partisi örneğini emsal alarak aşırı sağcılarla ortaklık kurmaya davet ediyor.” Yine bir Bulgar siyaset adamı olan Neno Dimov da “Avrupa’yı kurtarmak için” aşırı milliyetçilerle ortak hükümet kurulması çağrısında bulunuyor. Son haftalarda “Radikal İslam” kavramını dillerine dolayan Bulgar faşistleri, özellikle Savunma Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Krasimir Karakaçanov, “Bulgaristan Müslümanlarının İslam dünyası ve özellikle de Türkiye ile ilişkilerini” kesmeye çalışıyor. Komünist eski Baş Prof. Müftü Nedim Gencev, Bulgaristan’da din eğitiminin yaygınlaşmasına, imam hatip okullarında ve enstitüsünde derslere dış ülkelerde eğitim ve öğretim almış hocaların girmesine ve Türkiye’nin okullarımıza mali yardımda bulunmasına karşı çıkıyor. Bulgaristan Türklerini kimsesiz bırakma planları yapmışlar. Dördüncü olay: Son dönemde Bulgaristan’da yaygınlaşan propaganda 1944 yılından önce “ülkede anti-faşist” hareket ve 1934–1944 yılları arasında faşist rejim olmadığını iddia ediyor. Partizanların hırsız oldukları, terör eylemleri kundakladıkları, demiryolu, köprü ve depoları havaya uçurdukları görüşü yayılıyor. Bulgaristan’da işçi köylü halk direniş hareketinin Nazilere, ülkemizdeki Hitler askeri güçlerine ve yerli ortaklarına ve işbirlikçilerine karşı silahlı savaşımı reddediliyor. Bulgaristan’da anti-faşist harekete Türkler de katılmış ve Ahmet Tatarov, Mustafa Mutkuv vb. şehitler vermişler, faşizm döneminde Türk erkekler kara işçi olarak parasız çalıştırılmışlardır. Bu gerçeklerin inkâr edilmesi kamuoyunda endişe uyandırıyor. Komünistlerle faşistler İkinci Dünya Savaşında birbirleriyle savaştıklarını reddederse birleşmelerine ve birbirlerini af etmelerine ve 21. yüzyılda orta direk olmalarına 1 adım kalmış demektir. “Yeni faşistlerin” 20. yüzyıl sözde “suçsuzluğundan” kükrediğini söyleyenlerin dediklerine kulak verelim ve üzerinde düşünelim. Yeni faşistlerin Bulgaristan Türklerine karşı işlediği cinayetler unutturulmak isteniyor… Beşinci olay: Üçüncü kez hükümet kuran Bulgaristan’ın Avrupa Vatandaşları Partisi (GERB) milletvekili Anton Todorov’u “Ajan Dosyaları Komisyonu” Başkanı görevine önerdi. Meclis onaylamadı. Bu hareketiyle GERB partisi geçmişte suçsuz vatandaşlara karşı işlenen suçları ve bu işlerde parmağı olan ajanların rolünü ortaya çıkarmaktan fazla, sol muhalefete çamur atmaya çalıştı.

Kızılay’ın belgesel filmleri Bulgaristan’dan ödülle döndü

Kızılay‘ın Suriye‘ye insani yardım operasyonu kapsamında hazırladığı belgesel filmler, Varna Film Festivali‘nde IFRC Özel Ödülü‘ne değer bulundu. Konuya ilişkin yapılan açıklamaya göre, Bulgar Kızılhaçı tarafından bu yıl 17’ncisi düzenlenen festivalde, savaşlar ve çatışmalar konusu işlendi. Varna Festival Köyü’nde gerçekleştirilen festivalin jürisi, Türk yönetmen Armağan Pekkaya ile İtalyan yönetmen Beppe Cino, Bulgaristan Tıp Üniversitesi Dekanı Prof. Dr. Emanuela Mutafova, aktrist Yana Marinova, ve Moskova Sinema Akademisi Başkanı Pavel Vasev’den oluştu. Açıklamada görüşlerine yer verilen Kızılay Genel Başkanı Dr. Kerem Kınık, törende yaptığı konuşmada, dünyanın birçok coğrafyasında savaş ve göçler-

den kaynaklanan insani dramlara değinerek, insani krizlerle mücadele için birleşen ellerin önemine dikkati çekti. Kınık ayrıca “iyi eller” kavramı çerçevesinde insani yardım kurum ve çalışanlarını birlikte hareket etmeye ve dayanışmaya davet etti. Uzun Metraj, Kısa Film, Belgesel ve Kızılay Kızılhaç Filmleri kategorilerinde

200’ün üzerinde filmin yarıştığı festivalde, Kızılay’ın hazırladığı belgesel filmler, festivalin en önemli ödülü olan IFRC Özel Ödülü’nü aldı. Jüri üyesi yönetmen Pekkaya’nın Türkiye’deki mülteci kadınların hikayesini anlattığı “Mutfak” adlı belgeselin galası da festivalde yapıldı.

TÜRKİSTAN’DA “HOCA AHMET YESEVİ MİRASI VE TÜRKİSTAN” KONULU ULUSLARARASI SEMPOZYUM DÜZENLENDİ “2017 Türk Dünyasının Kültür Başkenti Türkistan”da Uluslararası Türk Kültürü Teşkilatı TÜRKSOY’un katkılarıyla, “Hoca Ahmed Yesevi Mirası ve Türkistan” konulu uluslararası sempozyum düzenlendi. “2017 -Türk Dünyası Kültür BaşkentiTürkistan” uygulaması kapsamında ve Kazakistan Devlet Başkanı Nursultan Nazarbayev’in “Geleceğe Bakış: Milli Bilinç Şuurunun Modernizasyonu” makalesinde belirtilen öneriler doğrultusunda gerçekleşen sempozyuma, Kazakistan Kültür ve Spor Bakanlığı, “Azret Sultan” Devlet Müzesi ve Ahmet Yesevi Uluslararası Kazak-Türk Üniversitesi katkı sağladı. Türkiye, Özbekistan, Rusya Federasyonu ve Kazakistan’dan 30’dan fazla tarihçi ve müze uzmanını biraraya getiren sempozyumun açılışını “Azret Sultan” Devlet Müzesi müdürü Nurbolat Akhmetzhanov yaptı. Katılımcıları selamlayan Akhmetzhanov, Kazakistan Cumhuriyeti Kültür ve Spor Bakanı Arıstanbek Muhamediuli’nin kutlama mesajını okudu. TÜRKSOY Kazakistan ülke temsilcisi Dr. Askar Turganbaev, düzenlenen sempozyumun ulusal değerlerinin tanıtımı için büyük önem taşıdığını belirtti. Turganbaev, Türk dünyası bilim adamlarının Yesevi mirasının araştırmalarına büyük katkı sağlayacaklarından emin olduğunu ifade etti. Sempozyumun birinci oturumda, Eylül 2015’te Moğolistan’ın başkenti Ulan Batur’da ger-

çekleşen 3. TÜRKSOY Müze Forumu’nun “Avrasya müzelerinde kostüm koleksiyonları: araştırmalar ve değerlendirmeler” başlıklı bildiriler kitabının tanıtımı yapıldı. Yeni yayımlanan kitabın ilk nüshaları “Azret Sultan” Müzesi ve Ahmet Yesevi Uluslararası Kazak-Türk Üniversitesi kütüphanesine verildi. Moğolistan, Rusya, Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Türkmenistan, Türkiye, Özbekistan kostüm ve müzecilik uzmanlarının 26 raporu ve zengin görsel materyalleri içeren yayını, kitabın editörü - Uluslararası Sanat Eleştirmenleri Birliği (AICA) üyesi, TÜRKSOY Tataristan (RF) eski temsilcisi ve TÜRKSOY müze projeleri küratörü Liliya Sattarova tanıttı. Sempozyumda, “TÜRKSOY ve Türk Dünyası Müzelerinin Etkileşimi” başlıklı bildiri

sunan Liliya Sattarova, Türk dünyasının kültürel mirasının farklı ülkelerin müzelerinde sergilenmesi ve tanıtılmasında TÜRKSOY’un rolüne değindi. Kutsal anıtların ve sitelerin tanıtımı, tarihi ve kültürel mirasın korunmasına ilişkin sorunlarını değerlendirmesi amacıyla organize edilen sempozyum, “Hoca Ahmet Yesevi’nin Mirası ve Türk-İslam medeniyetinin sürekliliği”, “Ruhani canlanma ve Türkistan” ve “Kutsal mekanlar, kültür turizmi ve müzeler” başlıklı oturumlarla devam etti. Türk halkları tarihinde Hoca Ahmet Yesevi mirasının rolü, büyük tasavvufun hayatı ve çalışmaları, dünya medeniyetindeki yeri gibi konuların tartışıldığı sempozyumda, ayrıca, Türk Cumhuriyetlerinde müzecilik sorunları ele alındı.

2017 TÜRK DÜNYASI KÜLTÜR BAŞKENTİ: TURKİSTAN Uluslararası Türk Kültürü Teşkilatı’nın her yıl Türk Dünyası Kültür Başkenti seçilen şehirde gerçekleştirdiği Türk Dili Konuşan Ülkeler Kültür Bakanları Daimi Konseyi Toplantısı, Türk devletlerinin kültür ve sanat hayatına yön veren temsilcileri Azerbaycan’da bir araya getirdi. Azerbaycan Medeniyet ve Turizm Bakanı Ebulfes GARAYEV’in ev sahipliği ve dönem koordinatörlüğünde 01 Aralık 2016 tarihinde gerçekleştirilen 34. Dönem TÜRKSOY Daimi Konsey Toplantısı’na TÜRKSOY’a üye ülkelerin kültür bakanları ve temsilcileri ile Türk Konseyi yetkilileri katıldı. Toplantı öncesinde Azerbaycan kurucu lideri Haydar Aliyev’in anıtını ziyaret ederek, çiçek bırakan daimi konsey üyeleri, Marxal Kompleksinde gerçekleşen toplantıda TÜRKSOY’un 2016 yılı faaliyetlerini değerlendirerek, 2017 yılına dair önemli kararlara imza attılar. 34. Dönem TÜRKSOY Daimi Konseyi’nin önemli gündem maddelerinden biri olan 2017 Türk Dünyası Kültür Başkenti seçimleri, Şeki’de gerçekleştirilen toplantı sırasında yapıldı. 2016 Türk Dünyası Kültür Başkenti Şeki’de gerçekleştirilen toplantıya katılan tüm temsilcilerin oy birliği ile aldığı karar sonrasında 2017 Yılı Türk Dünyası Kültür Başkenti Kazakistan’ın Türkistan şehri seçildi. Gerçekleştirilen oylamanın ardından konuşan TÜRKSOY Genel Sekreteri Düsen Kaseinov, Türk cumhuriyetlerinin bağımsızlığının 25. Yılının, tüm dünyada gerçekleştirilen TÜRKSOY faaliyetleri ile coşkuyla kutlandığının altını çizerek şöyle konuştu: ‘’Türk cum-

huriyetleri kendi egemenliklerini ve bağımsız devletlerini kültür temeli üzerine kurdukları gibi, aralarındaki ortaklık ve işbirliğini de aynı şekilde kültür temelinde yükseltmektedirler. Türk cumhuriyetlerinin kendi aralarında oluşturdukları ilk çok taraflı işbirliği örgütünün TÜRKSOY olması bunun en somut kanıtlarından biridir. 25 yıllık bağımsızlık dönemi, üye ülkelerimizin milli kültürlerinin, geleneklerinin ve öz değerlerinin canlanış, şahlanış dönemidir. Önümüzdeki yılların da en az geçen çeyrek asır kadar bereketli, verimli ve başarılı geçmesini dilerim. Toplantımızın ev sahibi, Dönem Koordinatörümüz Sayın Ebulfes Garayev’e teşekkürlerimi iletiyor, oybirliği ile 2017 yılı Türk dünyası Kültür Başkenti seçilen

Türkistan şehrine başarılar diliyorum. Türk dünyası kültür başkenti seçilen şehirlerimiz, sadece sıradan şehirlerden ibaret değildir. Bugüne kadar bu payeyi, Astana, Eskişehir, Kazan, Merv ve Şeki şehrine layık gördük. Tüm bu bahsettiğim şehirler Türk dünyasının nüfus cüzdanı, kimlik belgesidir, barış, kardeşlik, huzur ve hoşgörü için asırlardır eşsiz bir ilham kaynağı olma niteliği taşımaktadır. Şehirlerimiz kültür başkenti unvanını bir yıl için taşıyor olabilir ancak var oldukları müddetçe Türk dünyasını bir araya getiren, yol gösteren bir kültür merkezi olma payesini hiç kaybetmeyecektir.’’ diyerek, 34. Dönem TÜRKSOY Daimi Konseyi’nin tüm Türk dünyası’na hayırlı olmasını temenni ettiğini dile getirdi.


Siyasi ve Aktüel Gazete

Faşist Başbakan Yardımcısı Görevinden Uzaklaştırıldı Faşist Bir Başbakan Yardımcısını işten Kim Uzaklaştırır: Başbakan mı? Halk mı?

Bulgaristan Başbakanı Boyko Borisov, İstanbul’daki Bulgar Kilisesi’nin restorasyonu için Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a teşekkür etti.

Bulgaristan Başbakanı Boyko Borisov, İstanbul’daki Bulgar Kilisesi’nin restorasyonu için CumhurbaşkanıRecep Tayyip Erdoğan’a teşekkür etti. İstanbul’da bulunan Sveti Stefan Bulgar Kilisesi’nde restorasyon işlerinin sona

geldiğini söyleyen Boyko Borisov, “Kilisemiz paslanmıştı ve yan yatmıştı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’la konuştum ve tamir yapılması konusunda söz aldım. Restorasyon ve çevre düzenleme işlerine 8 milyon euro gitti” dedi. Başkent Sofya’da katıldığı bir ticari forumda konuşan Borisov, kilisenin tamir ve bakım işlerinde son aşamaya gelindiğini belirtti. Borisov, kilisenin açılışını Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın katılımıyla önümüzdeki yıl 7 Ocak tarihinde gerçekleştireceklerini kaydetti. Türkiye sınırındaki sığınmacı geçişlerine de değinen Borisov, Ankara’nın verdiği sözleri yerine getirdiğini ve Bulgaristan sınırında geçişlerde artış gözlenmediğini vurguladı.

Bulgaristan Cumhuriyeti Başbakan Yardımcısı Valeri Simyonov’u duruşma salonuna götürüyor. V. Simyonov 2014 yılında Gettomahallelerde yaşayan Romwen bayanlara “kösnük köpekler” dedi ve Bulgaristan Helsinki

Komitesi tarafından hakkında dava açılmıştı. Simyonov davayı kaybetti. Bulgar meclis içi ve dışı demokratik kamuoyu Simyonov’un 3. Borisov hükümetinde Başbakan Yardımcısı görevinden istifa etmesinde direniyor.

Borisov: Avrupa’nın kendi sorunları ve korkuları var

Bulgaristan Dışişleri Bakanlığı:“Bulgaristan’daki Yahudileri Nazi toplama kamplarından kurtaran Kızıl Ordu değil Bulgaristan halkıdır” Bulgaristan, Rusya’nın, 2. Dünya Savaşı’nda ülkedeki Yahudilerin, Kızıl Ordu tarafından kurtarıldığı yönündeki açıklamalarına tepki gösterdi. Başkent Sofya’da Kızıl Ordu anısına yaptırılan bir anıta “100 yıllık Yahudi kuşatması” ve Rusya karşıtı yazılar yazılması Rusya’da tepkiyle karşılandı. Rusya Dışişleri Bakanılığı Sözcüsü Mariya Zaharova’nın dün

Bulgaristan’da 2. Dünya Savaşında 50 bin Yahudinin ölümden kurtarılmasının Kızıl Ordu’nun sayesinde sağlandığı ifadelerine Bulgaristan’dan cevap geldi. Bulgaristan Dışişleri Bakanlığından yapılan açıklamada, 2. Dünya Savaşı’nda ülkedeki 50 binden fazla Yahudinin, Nazi toplama kamplarına gönderilmesinin engellenmesinde Kızıl Ordu’nun rolünün bulunmadığı belirtildi. Açıklamada, “Bulgaristan’daki Yahudileri Nazi toplama kamplarından kurtaran Kızıl Ordu değil, Bulgaristan halkıdır.” ifadesine yer verildi.

Bulgaristan Başbakanı Boyko Borisov, Bosna Hersek’in başkenti Saraybosna’daki resmitemaslarıkapsamında Bosna Hersek Bakanlar Konseyi Başkanı Denis Zvizdic ile bir araya geldi. Görüşmenin ardından düzenlenen ortak basın toplantısında, Batı Balkanlar’ın kaderinin bu ülkelerdeki siyasi elitin elinde olduğunu belirten Borisov, “Batı Balkanlar’ın kaderini elimizde tutuyor olmamız güzel. Bir yanda Brexit varken diğer yanda da Batı Balkanlar’ın doğal kaynakları ve inanılmaz imkanları var. Geçmiş geride bırakıp, ileriye bakmak lazım.” diye konuştu.

Geçmişe her geri dönüşün gelecek perspektifine zarar verdiğine dikkati çeken Borisov, “Mevcut sorunların varlığını kabul edip, bunları AB’ye girdiğimizde bir şekilde çözeceğimizi söyleyemeyiz. Bunları bugün çözmek zorundayız. Batı Balkanlar Sırbistan, Hırvatistan, Makedonya ya da Arnavutluk ve Bosna Hersek olmadan olmaz.” değerlendirmesinde bulundu. “Farklı dinlere sahip olmamız bizim bir artımız” Borisov, bölge ülkelerinin tamamının arasında bazı meseleler olduğuna işaret ederek, “Bunu, siyasilerin çözmesi gerek. Bu noktada Avrupa’nın yardımını bekleyemezsiniz. Avrupa’nın da kendi sorunları ve korkuları var. Balkanlar olarak hazır, akıllı ve anlayışlı olduğumuzu göstermeliyiz. Farklı dinlere sahip olmamız bizim bir artımız.” diye konuştu.

Türkiye’den Bulgaristan’a “Kardeşlik Köprüsü” Yeni Şirketlere 100 Milyon Leva Destek

Tekirdağlı ressam Eylem Çalışkan, Bulgaristan’ın Kırcaali şehrine bağlı Kirkova’da yaptığı ve “Kardeşlik Köprüsü” adını verdiği resimle iki ülke arasındaki kardeşlik bağlarına vurgu yaptı. Kırcaali ve Ardino’da kentin çeşitli noktalarına daha önce de 3 boyutlu resimler çizen ressam, Kirkovo’da yaptığı ve “Kardeşlik Köprüsü” adını verdiği resimle birlikte Bulgaristan’da yaptığı resim sayısını 5’e çıkarttı.

Çalışkan’ın Kirkovo’da bir alana yaptığı 3 boyutlu resmin açılışı, Kirkovo Belediye Başkanı Şinasi Süleyman, Başkan Yardımcıları Tasim Haci Veysal ve Valentina Dimitrova, belediye çalışanları ve halkın yoğun katılımı ile gerçekleştirildi. Belediye Başkanı Süleyman resimle ilgili “Ben ressamın Bulgaristan’ın diğer il ve ilçelerinde de böyle güzel eserler yapmasını temenni ediyorum. Ayrıca kötü hava şartlarına rağmen özverili çalışmasından dolayı da kendisine çok teşekkür ediyorum. Kirkovo halkı tüm güzellikleri hak ediyor, böyle güzel bir eseri halkımızın hizmetine sunduğumuz için mutluyuz” dedi. Genç ressam Çalışkan, “Buranın havası oldukça soğuk ama insanlarının kalpleri sımsıcak. Ayrıca çok da misafirperverler. Burada bu güzel insanlarla birlikte olmaktan ve resmime göstermiş oldukları ilgiden dolayı çok mutluyum. Buradan çok güzel anılarla ayrılıyorum” dedi.

Söz konusu fon, yeni kurulan şirketlerin finansmana erişimini kolaylaştırma amacı ile hayata geçirilecek. Fonların Fonu aracılığıyla yönetimi gerçekleştirilecek kaynaklar şirketlerin bütün ömrünü ve gelişimini kapsayacak şekilde kullanılacak.

Ekonomi Bakanlığı’nın ekonomik büyümenin bir gereği olan yenilikçi şirketlerin kurulmasını ve büyümesini desteklediğini belirten Manolev, dördüncü Sofya Tech Park’ta gerçekleşen, 27 ül- sanayi devrimine geçişi sağlayacak genç keden 200’ün üzerinde girişimci, yöne- girişimcilerin özellikle teşvik edilmesi tici, iş adamı ve yatırımcıya ev sahipliği gerektiğini savundu. yapan “ Dare to Scale” adlı konferansın açılışında konuşan Ekonomi Bakan Bakan Yardımcısı Bulgaristan’ı Güneydoğu Yardımcısı , 100 milyon levalık bütçe ile Avrupa’da risk sermayesi ile finansman “İvme ve Başlangıç Finansmanı Fonu- sağlanabilen iyi bir iş yapma ortamının olduğu destinasyon olarak tanımladı. nun” kuruluş müjdesini verdi.

Devamı 8‘de

Türk Dünyası Gazeteciler Federasyonu 3.Şurasını Kazakistan’ın Türkistan Şehrinde Yaptı


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.