İstanbul’da Bulgar Kilisesi Yenilendi Demokrat Bulgarlarla birleşmeden yanayız Bulgaristan ve Türkiye iki ülke arasındaki dostluk ilişkilerinin daha da sağlamlaştırmasında katkıda bulunduğunuz için, bu konuda Bulgar halkı da Siz çalışanları unutmayacaktır.
Nedim AKIN Ortodoks Bulgar Cemaati tarafından 120 yıl önce inşa edilmiş olan Balat / Haliç kıyısında bulunan Nam-ı diğer Demir Kilise olarak bilinen “Sveti Stefan” kilisesi Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sn.Recep Tayyip ERDOĞAN ve Bulgaristan Başbakanı Sn.Boyko BORİSOV’un katıldığı büyük bir törenle 9 yıllık bir aradan sonra, “Hoşgörü bizim geleneğimizde var” sloganıyla İBB tarafından yapılan uzun bir konservasyon ve restorasyon sürecinden sonra yeniden açıldı. Devamı 15‘te
Son dönemde yaşanan parti birleşmesi tartışmalarını değerlendiren Bultürk Derneği Genel Başkanı Rafet Ulutürk, birleşmeye evet diyebileceklerini ancak kimin ne için birleştiğinin sorulması gerektiğini söyledi.
Rafet Ulutürk: ‘Onların anladığı birleşmeyi bilmiyorum ancak biz Bultürk olarak birleşmeye evet diyoruz ama kimin ne için birleştiğini bilmemiz lazım. 30 yıldır
Düzce Valisi Zülkif DAĞLI
Siyasi ve Aktüel Gazete Yıl - 15 Sayı: 128 Ocak - 2018 -
zaten bir birleşme var. Bundan halkımız ne kazandı bizim için önemli olan işte burası Hainlere karşı birleşmeden yanayız. 30 yıl Bulgaristan’da Türkler ne kazandı ne kaybetti bir de bu çerceveden baksınlar. Bizler Bulgaristan’da Bulgarlarla işbirliği yapılması taraftarıyız, demokrat Bulgarlarla, Aleksandır Stanboliyski’nin torunları ile birleşmeye hazırız.’ Ajans Bulgaristan
“Bilgi Ordusu Bizim Ordumuz, Bildiğimizi Ögretmek Bizim Görevimiz “
Düzce Valimize Kitabımızın taktimi
Dünya’da Hristiyanlığın tek “Sveti Stefan” Demir Kilise açıldı İstanbul Balat’taki demirden inşa edilen tek kilise olma özelliğini taşıyan Bulgar kilisesi (Sveti Stefan Kilisesi ), nam-ı diğer ‘Demir Kilise’ 9 yıl süren restorasyon çalışması tamamlandı.
İstanbul büyük şehir belediyesinin 16 mln.tl finansmanıyla restore edilen ve Türkiye’de hoşgörünün sembolü olan Balat’ta Demir kilisenin resmi açılışına bulgar ortodoks vatandaşlar ve müslümanlar katıldı..... Ortodokslar için tarihi bir öneme sahip olan Demir Kilise Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Başbakan Binali Yıldırım ve Bulgaristan Başbakanı Borisov, TC Başbakan Yrd. Hakan ÇAVUŞOĞLU, Siyasiler, Bulgaristan ve Türkiye STK temsilcilerinin de katılımıyla düzenlenen törenle açıldı. Devamı 8’de
İstanbul Demir Kilise Açılışı
Gönül Erenleri” etkinliği Rusya Cumhurbaşkanı Adayı İlk Kez Bir Müslüman Bulgaristan’da “Günümüze tıldı. Yoğun kalabalığın olduğu programda Alevi RUSYA’NIN KADIN ADAYLARI Daha önce Rus sosyetesinin ünlü ismi ve St. Petersburg’un ilk belediye başkanı Anatoliy Sobçak’ın kızı Kseniya Sobçak ile gazeteci ve insan hakları aktivisti Yekaterina Gordon seçimlere aday olacağını duyurmuştu. Müslüman gazeteci Ayna Gamzatova üçüncü kadın aday olmuş oldu. Ayna Gamzatova Rusya Federasyonu Başkanlığına aday olan ilk Müslüman kadındır ve Rusya Merkez Seçim Komisyonu onun adaylık belgelerini 1 Ocak 2018 günü tescil etmiştir. Dağıstan Müftüsü ’nün eş olan Bayan Gamzatova Rusya Gazeteciler Birliği üyesi ve “İslam” Dergisinin yazı işleri müdürüdür. Bayan Rusya Federasyonu Başkanı için aşırı tutucu siyaset5çi Vladimir Jirinovski, Komünistlerin adayı Pavel Grudinin ve Rusya’da tanınan bir TV sunucusu olan Bayan Kseniya Sabçak ile yarışacaktır.
Rusya Cumhurbaşkanı – 3 01 2018 Rusya Cumhurbaşkanı seçimlerinde başı çeken Vladimir Putin’in karşısında Bayan Ayna Gamzatova Rusya Cumhurbaşkanı adayı Ayna Gamzatova Dağıstan Müslümanları Manevi Yönetim Konseyi Başkanı danışmanı Ahmad Abdulaev’ineşi olan Ayna Gamzatova 18 Mart 2018 tarihinde yapılacak olan Rusya Federasyonu Cumhurbaşkanı seçimlerinde Başkan adayı olarak tesmi tescilini yaptırdı. Rusya’nın ilk kadın Müslüman başkan adayı olarak dikkat çeken Bayan Gamzatova, Rusya Federasyonunu son 17 yıldan beri yöneten Vladimir Putin le yarışacak. Gamzatova, henüz seçim programı hakkında bir bilgi vermedi.
Türkmen Alevi Bektaşi Vakfı Genel Başkanı Özdemir Özdemir, tarafından Balkan ülkelerinde dördüncüsü gerçekleştirilen “Uluslararası Hoca Ahmet Yesevi’den Günümüze Gönül Erenleri-4” kültürel etkinlikleri, Balkanlarda yaşayan Türk Soydaşlarla buluştu. Karalar köyündeki etkinliklere Razgrad Valisi Sayın Günay Hüsmen ve Razgrad Bölge Müftüsü Mehmet Ağla da ka-
Bektaşi Kanaat önderleri, halife babalar ve dervişler programa katıldı. Razgrad Valisi Günay Hüsmende konuşmasında Türkiye ve Bulgaristan’ın kardeş devlet olduğunu, bu etkinliklerin iki ülke arasındaki dostluğu kardeşliği ve barışı devam etmesini istedi. Otman Baba, Demir Baba, Sarı Saltuk ve pek çok gönül erenlerinin bu topraklarda yüzyıllar önce verdiği mücadeleleri gördük bugün Bulgaristan’daki soydaşlarımızın aynı kültürü ve aynı duyguyu ve düşüncelerini gördüğümüzde çok duygulandık. Cumhurbaşkanımızın talimatlarıyla Balkanlarda ve Orta Asya’da yaşayan Türk soydaşlarımıza verilen destek göz önündedir. TİKA, Diyanet işleri Başkanlığı ve Kültür Bakanlığının desteklerini buralarda görüp yaşamaktayız” ifadelerinde bulundu.
Bulgaristan Türkleri’ne uzun dönem ikamet izni Türk Büyükelçisi Bulgar Patriği ile görüştü Türkiye’nin Sofya Büyükelçisi Dr. Hasan Ulusoy, nezaket ziyaretleri kapsamında Bulgar Ortodoks Kilisesi Patriği I. Neofit’le görüştü.
Konuyla ilgili Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği Genel Başkanı Rafet ULUTÜRK’ün duyurusu:
“Saygıdeğer hemşehrilerim, Mayıs 2017 tarihinde yayınlanan genelge kapsamında Türk Soyluların Uzun Dönem İkamet Tezkeresi başvuru hakkı verilerek bir defaya mahsus süresiz İkamet Tezkeresi almalarının önü açılmıştı. Başvuru süresi olarak da 15 Ağustos 2017 tarihi randevu almak için son tarih olarak açıklanmıştı. Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği olarak yaptığımız görüşmeler neticesinde sorunlarımızla yakından ilgilenen
Sayın Başbakan Yardımcımız Hakan ÇAVUŞOĞLU’nun 16 Ağustos 2017 tarihinli talimat yazısı Göç İdarelerine gönderilerek Uzun Dönem İkamet Tezkeresi
başvuru süresi 31 Aralık 2017 tarihine kadar uzatılmıştı. Devamı 7‘de
Görüşmede, iki ülke arasında birlikte yaşama kültürüyle din ve ibadet özgürlüğü kapsamında, Demir Kilise örneğinde olduğu gibi ibadethanelerin bakım ve onarımının önemi ele alındığı bildirildi.
Sayı 128 - Ocak 2018 2 2
Bulgaristan Türklerinin Sesi AKTÜEL - Tarih
Alptekin CEVHERLİ İpek Demiryolu Hayırlı Olsun
Yoğun iç gündem arasında bizim basın tarafından önemi pek de anlaşılamayan ve basit bir açılışmış gibi geçiştirilen İpek Demiryolu artık nihayet hayata geçti. Ne konferansı yapıldı, ne açıkoturumları… Diğer yandan TRT AVAZ’da geçen kısa bir haberle de Türkiye’den Semerkant’a direkt uçuşların başladığı müjdesi verildi. Şimdi bunları niye hatırlatıyorum? 17’nci – 18’inci yüzyıllara kadar yani ‘Türk asırlarının’ sonuna kadar Avrasya coğrafyasının zenginliğinin temel kaynağı ticaret ve çağına göre çok ileri olan bilimsel gelişmelerdi. Bu ticaret ise Hazar Denizi’nin kuzeyinden geçen Kürk Yolu, Hint Okyanusu ve Kızıldeniz üzerinden gelen Baharat Yolu ve Türkistan’ın kalbinden geçerek Anadolu’ya ulaşan İpek Yolu’yla sağlanırdı. Avrupa’da Reform ve Rönesans’ın başlamasına sebep olan ise bu yolların her üçünün de Türklerin kontrolünde olması; dolayısıyla da zenginliğin Türk – İslâm dünyasının tekelinde bulunmasıydı. Buna alternatif bir yol bulmak üzere çıkılan coğrafi keşifler ile de Batı uygarlığının doğuşuna öncülük edilmiş oldu. Elbette bununla rekabet edemememizde, çeşitli yıkıcı felsefi akımlara kapılarak akıl ve bilimi bir kenara bırakmamızın da büyük etkisi vardır. 30 Ekim günü Türkiye, Azerbaycan, Gürcistan Cumhurbaşkanları ile Özbekistan ve Kazakistan Başbakanının katılımlarıyla hizmete açılan İpek Demiryolu, 21’nci yüzyılın yükselen değerini ortaya koymuştur… 1990’da ilk olarak Rahmetli Cumhurbaşkanı Turgut Özal tarafından ortaya atılan İpek Demiryolu projesinin 2017 yılına kadar beklemesinin sebepleri ayrıca incelenmesi gereken bir konudur. Şu anda açılan ‘mevcut haliyle’ dahi yılda 1 milyon yolcu ve 6 milyon tondan fazla mal taşıyacak olan bu hattın gelecek birkaç yıl içinde yüz milyonlara ulaşması beklenmektedir… Bu kadar dev bir projenin 27 yıl beklemesinin, Türkiye’ye ve Türk Dünyası’na bırakın manevî maliyetini, sadece ekonomik maliyetinin bile çarpanlarıyla birlikte trilyonlarca dolara ulaşacağı aşikârdır… Diğer yandan Türkiye ve diğer kardeş cumhuriyetlerin karşılaşacağı düşük maliyetli mal ve hizmet ulaştırma imkânı; yaklaşık 100 yıldır ayrı kalmış kardeşlerin yeniden bir araya gelme ve entegrasyon süreçlerinin hızlandırılması gibi kültürel etkileri de asla göz ardı edilemez. Bu konuda, Cumhurbaşkanı Erdoğan ise açılış gününü “gurur günümüz” olarak nitelendirdi. Erdoğan, “Londra’dan Çin’e kesintisiz demiryolu bağlantısının kurulduğunu ilan ediyoruz. Kararlılığımızın ve vizyonumuzun eseri olan bu proje, hepimizin ortak başarısıdır. İstikbalimiz bakımından çok önemli bir adım atıyoruz. Dev proje Türkiye’ye ve paydaş ülkelere lojistik sektöründe rekabette büyük bir avantaj sağlayacak. Hâlihazırda, Güney Koridor’da ve Kuzey Koridor’da deniz de dâhil edildiğinde Çin’den AB’ye yük taşıma süresi yaklaşık 45 ilâ 62 gün sürüyor. Aynı yük orta koridordan yani BTK (Bakü – Tiflis – Kars) Projesi güzergâhından gönderilirse 12 ilâ 15 gün içinde AB ülkelerine ulaşacak. Bakü – Tiflis – Kars (BTK) demiryolu projesi, hem kültürel ve ekonomik, hem de ticari ilişkilerin geliştirilmesine büyük katkı sağlayacak” diyerek projeyi özetlemiştir. Azerbaycan Cumhurbaşkanı Aliyev ise, “Bazıları bu projenin hayata geçeceğine inanmıyordu. ‘Bunun gerçekleşmesi mümkün değil’ diyorlardı. Bu üç ülke gösterdi ki, bu mümkündür. Bizim güçlü irademizin, desteğimizin, inancımızın olduğu yerde, bütün işleri başarmamız mümkündür. BTK bunun örneğidir. Bu üç ülke daima birbirini destekleyecek ve birlikte olacaktır. BTK tarihi İpek Yolu’nun bir bölümünü oluşturması itibariyle küresel bir projedir ve ülkeleri birbirine daha da yaklaştıracaktır. Bu projeyi öz kaynaklarımızla inşa ettik” dedi. Bu satırları okurken Aliyev’in “Bazıları bu projenin hayata geçeceğine inanmıyordu. ‘Bunun gerçekleşmesi mümkün değil’ diyorlardı” sözü, Ufuk Ötesi gazetesinde 2000’li yılların ortalarında yazdığım şu makalemi akla getirdi: http://www.ufukotesi.com/yazigoster.asp?yazi_no=20040950
O yıllarda yazımızda özetle şöyle demişiz: Seçim dönemlerinde bütün siyasi partilerin programlarında yer bulan `Demiryollarına yatırım` konusu ne hikmetse iktidara gelindikten sonra sürekli unutulan ve hatta `Komünist` olarak adlandırılan düşman oluveriyordu… Fakat bu kez İpek Demiryolu Projesi gibi bütün dünyanın yakından ilgilendiği dev bir atılımın hayata geçirilmesine (Sayın Başbakan Erdoğan) karar almıştı… Ayrıca Körfez Savaşı`nın yıkıcı etkisinin ortadan kalkmasından sonra Hicaz – İstanbul Demiryolu`nun yeniden çalışır hâle getirilmesi için bir çalışma başlatılacağı gündeme geliyordu. Bu durumda Ankara, bir kolu ile Pekin`e kadar olan Türk Coğrafyası`na açılırken diğer kolu ile de Osmanlı`nın mirası olan Ortadoğu`yu kucaklıyordu. Evet, tahmin edebileceğiniz gibi bazı güç odaklarını olabildiğince rahatsız edecek ve gece uykularını kaçırabilecek dev iki proje aynı dönemde gündeme gelivermişti. Öyleyse kendi uykularının kaçacağına, Türk Milleti`nin uykusundan istifade edilmesi gerekirdi…
Bulgaristan ve Azerbaycan arasında i l k d i r e k t h a v a y o l u h a t t ı açıldı
Bulgaristan Başbakanı Boyko Borisov ve Azerbaycan Başbakanı Artur Rasizad, Geydar Aliyev Havaalanında Bakü ve Sofya arasında ilk direkt havayolu hattının açılışını gerçekleştirdiler. Uçak seferleri, ulusal havayolu şirketi “Azerbaijan Airlines”e bağlı kuruluş olan Azerbaycan’ın düşük maliyetli havayolu şirketi “Buta Airways” ile haftada bir kez olmak üzere Salı günleri gerçekleştirilecek. Bu şekilde Bulgaristan, Avrupa Birliği’nde (AB) “Buta Airways “’in doğrudan uçuş yapacağı ilk destinasyon haline geldi. İki Başbakanın ifadelerine göre Bulgaristan ve Azerbaycan’ın başkentleri arasındaki doğrudan havayolu hattının açılması iş ve ekonomik ilişkilerin gelişmesine katkıda bulunacak ve her iki ülkenin turizmini geliştirecektir. Açılış töreninde konuşan Borisov, “Bulgaristan vatandaşları şimdi bu harika ülkeye sadece 29 avroya uçabilirler” dedi. Bulgaristan Başbakanı,” Bu havayolunun açılması, Azerilerin kayak yapmak ve yazın turist olarak ülkemize gelip, kültürel ve tarihi güzelliklerimizi keşfetmeleri için harika bir fırsattır.
Aynı zamanda Bulgarlar sadece 3 saat içinde birçok geleneğe sahip harika bir ülkeye gidebilirler” diye kaydetti. Bakü’den Sofya’ya uçan ilk uçağın Sofya Havalimanına iniş yapmasından sonra Ulaştırma, Bilişim Teknolojileri ve Haberleşme Bakanı İvaylo Moskovski, Bulgaristan’da da Bulgaristan ve Azerbaycan arasındaki ilk direkt havayolu hattının açılışını gerçekleştirecek. Uçak hattının ilk yolcular arasında Borisov’un başkanlığındaki Bulgaristan heyetinde yer alan Enerji Bakanı Temenujka Petkova, Ekonomi Bakanı Emil Karanikolov ve Tarım, Gıda ve Orman Bakanı Rumen Porojanov da bulunuyor. Sofya Havalimanı’ndaki açılış töreni Azerbaycan’ın Sofya Büyükelçisi Nargiz Gurbanova ile ortaklaşa düzenlendi. Bakü ve Sofya arasında ilk direkt havayolu hattının açılması, 2015 yılında Bulgaristan’a gerçekleştirdiği ziyareti kapsamında Azerbaycan Devlet Başkanı İlham Aliyev’in Başbakan Borisov ile görüşmesi sırasında kararlaştırılmıştı.
Teklas Bulgaristan’a altı yeni yatırımcı çekiyor
Teklas Bulgaristan Şirketi, Kırcaali’nin Sanayi Bölgesine altı yeni yatırımcı çekiyor. Bu şirketler, Teklas’ın üretimi ile ilgili modern tesislere sahip kuruluşlardır. Altısı da Türk şirketidir. Onlar üretim tesislerini Momçilgrad (Mestanlı) yolunun yanında bulunan eski havalimanı yakınındaki devlete ait Sanayi Bölgesi’nde inşa edecek ve Teklas fabrikalarıyla daha kolay iletişim kuracak. Ulusal Sanayi Bölgeleri Şirketi’nden verilen bilgiye göre 2017 yılı sonu itibariyle ülkedeki tüm devlet sanayi bölgelerinde yapılması kararlaştırılmış yatırımların toplam miktarı 390 milyon levanın üzerindedir. Açılan yeni iş pozisyonlarının sayısı 200’ü aşıyor, 130’dan fazla Bulgar ve yabancı şirkete ise sanayi bölgelerindeki tesislerinin geliştirilmesine destek verildi. Ulusal Sanayi Bölgeleri Şirketi, geçen yıl Kırcaali Sanayi Bölgesi alanının yaklaşık 95 dekar, Sofya Bojurişte Ekonomik Bölgesi alanının ise 115 dekar genişletilmesine izin verdi. Burgaz
Endüstriyel ve Lojistik Parkı’nın da genişletilmesi bekleniyor. Ulusal Sanayi Bölgeleri Şirketi İcra Müdürü Antoaneta Bares, “Burgaz Belediye Başkanı ile birlikte Burgas’ın yakınındaki eski Ravnets havalimanı alanının özel amaçlı projeler için endüstriyel bölge olarak kullanılması yönünde fikrimiz var” diye izah etti. Bu bölge ile ilgili ciddi bir büyük yatırımcı ile görüşmeler yapıldı. Ulusal Sanayi Bölgeleri Şirketi, bu yıl Varna, Burgaz, Sandanski, Vidin, Lofça, Dupnitsa gibi bir dizi belediye ile işbirliği temelinde sanayi bölgeleri ve alanlarını daha da genişletmeyi planlıyor. Gorna Oryahovitsa, Köstendil ve başka belediyelerle de bu yönde görüşmeler yapılıyor. Sofya, Pernik ve Tırgovişte’de yeni alanlar tespit edildi. Şirket ayrıca, yatırımcıları kolaylaştıracak birçok bölgenin altyapısının omurgasını oluşturmayı amaçlıyor.
Boyko Borisov’a sormak lazım
Arif Gündoğdu 07 Ocak 2018, 00:12 Haliç kıyısındaki tarihi “Demir Kilise” onarıldı ve bugün açılışı yapılacak. Kurdaleyi, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Bulgaristan Başbakanı Boyko Borisov birlikte kesecek. Yanan ahşap Bulgar Kilisesi’nin yerine 1898’de Osmanlı’nın özel izniyle demirden inşa edilen kilise, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın talimatıyla İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından 16 milyon lira harcanarak 7 yılda restore edildi. Türkiye ile Bulgaristan arasında yapılan ikili anlaşmalar ve Lozan Antlaşması ile tüzel kişiliği bulunan Bulgar Ortodoks Kilisesi’nin yaşatılması, Türkiye Cumhuriyeti’nin bir zenginliği. Tarihi, kültürel ve sosyolojik bir zenginlik. Türkiye’ye gelmişken Bulgaristan Başbakanı Boyko Borisov’la kilise açılışının ötesinde sorunları konuşmak şart. Borisov, 2018’e “AB Dönem Başkanı” olarak girdi. Türkiye tavrını da Bulgaristan Devlet Televizyonu (BNT) ekranlarından şu cümlelerle aktardı Borisov: “Türkiye’nin AB’ye üyeliği konusunda ikiyüzlülüğü bırakalım. En iyisi oturalım ve Türkiye ile AB arasında özel bir anlaşma yapalım. Ayrıca 5-6 maddeden oluşacak anlaşmaya gümrük kolaylığı noktası da dahil edilmeli.” Sunucunun “Cumhurbaşkanı Erdoğan’a hayır diyebilir misiniz?” sorusuna Borisov, “Biz birçok şey için ona ‘Hayır’ dedik, fakat bir konuda her zaman ‘evet’ dedik. Bulgaristan’a yönelik sığınmacı akını bıçak gibi kesildi. Sınırın korunması için Recep Tayyip Erdoğan ile çok iyi anlaşıyoruz” cevabını verdi. Zaten Avrupa’nın da Türkiye’ye bakış açısı net olarak bu: Ortadoğu ileAvrupa arasında “tampon bölge” rolünü sürdürmesi. ***
Bulgaristan, AB’nin Türkiye’ye dayattığı hiç bir şartı yerine getirmeden birliğe kabul edilen ülkelerin başında geliyor. Aynı zamanda ABD’nin Balkanlar’daki önemli karakollarından biri oldu. Çok sayıda ABD üssü yanında, önemli sayıda asker de konuşlu Bulgaristan topraklarında. ABD ve AB’nin “himayesi” altındaki Sofya yönetimi, ülkesinde AB’nin “demokrasi”, “özgürlük”, “azınlık hakları” gibi birçok alanda zayıf bir karneye sahip. Komünist dönemde katliamlara kadar varan “Türk düşmanlığı”, Bulgar siyasetinin değişmez kıblesi. Birçok uluslararası antlaşmaya göre “azınlık” olarak tanımlanan Müslüman Türk nüfus, hem ekonomik hem kültürel baskı altında. Buna rağmen Bulgaristan, Arnavutluk’ta yaşayan ve sayıları 30 bini bulan Bulgarların “özel azınlık statüsü”ne kavuşması için çok uğraştı. Arnavutluk’u, ABD ve AB baskısıyla buna razı etti ve Arnavutluk Parlamentosu Hukuk Komisyonu, Bulgarları, Arnavutluk Azınlık Hakları yasa tasarısına dahil etti. Bulgarlar, başta Bilişta, Korça, Golo bırdo, Mala Prespa ve Naşa Gora bölgelerinde yaşıyor. ***
Türkiye, Bulgaristan’taki Türk azınlığıyla ilgili politikasını hiç bir zaman olması gereken düzleme oturtamadı. Rejimin yıkılmasının ardından kurulan Hak ve Özgürlükler Partisi, Özal döneminde büyük yardımlar gördü Türkiye’den. Seküler bir yapıya sahip olan HÖH’ün yöneticilerinin neredeyse tamamı komünist dönemde Bulgar istihbaratı tarafından yetiştirilmiş kişilerdi. Koalisyon ortağı olacak kadar önemli bir siyasi güce kavuştu HÖH. Türklerin siyasi güçle bazı hakları elde etme beklentileri bu dönemde önemli darbeler yedi. Bulgaristan’dan Türkiye’ye çalışmak için gelen ve Türk soylu olduğu için “ikametgah tezkeresi” ile uzun süre kalabilen “evlad-ı fatihan” için Bulgaristan’la bir anlaşma imzalandı. Türkiye’de bir yıl içerisinde 6 aydan fazla kalamaz oldular. Bulgaristan’da da “ekmek” aslanın midesinde olduğu için mecburen Portekiz, İspanya gibi ülkelerin yollarına düşüp, oralarda perişan oldular. Türkiye’de “kültürel etkileşim”le kendilerini muhafaza etme, hatta geliştirme şansı olan gençler, Avrupa’da asimile oldu, benliğini unuttu… Ardından Türkiye, önce Hürriyet ve Şeref Partisi’nin kurulmasına destek verdi. Bu parti seçimlerde başarılı olamayınca, DOST ittifakı için seferber olundu. Tek kelime Bulgarca bilmeyen ve Bulgaristan tarihine yabancı kişilerin hazırladığı bu hamle de boş çıktı. Çünkü, DOST ittifakına önderlik yapanlar da HÖH’ün eski yöneticileri ve kripto istihbaratçılardı. Son seçim döneminde DOST ittifakı üzerinden Türkiye’nin hamleleri, Sofya yönetimine “içişlerine müdahale” sayılabilecek hayli malzeme vermiş oldu. Bu, Türkiye’ye karşı Sofya’nın elini de güçlendirdi. ***
Şimdi AB Dönem Başkanı sıfatıyla Borisov’la Avrupa Birliği kriterlerini konuşmanın tam zamanıdır. Türkiye’nin, tüm anlaşmalara sadık kalarak “azınlık hakları” konusunda çok ileri adımlar atması, azınlık vakıflarının mallarını iade etmesi, cemaati yüzleri aşmayan Bulgar Kilisesi’nin bile ihya edilmesi bir bir önüne konulmalı. Ardından, “Bizden beklenen demokrasi, özgürlük, azınlık hakları gibi konularda Bulgaristan neden pozitif adım atmıyor?” sorusuna net cevap istenmeli. Türk azınlığa, ana dilde eğitim hakkının değişik bahanelerle kullandırılmaması, dilinin yasaklanması, kültürel gelişimi için Bulgar devletinin üzerine düşen AB’nin yüklediği ödevleri yerine getirmemesi bir bir sıralanmalı. Türkiye, Borisov’la yeni bir anlaşma daha imzalayarak, işsiz, aşsız Türk azınlığın yeniden Türkiye’de uzun süreli ikametini mümkün kılacak şartları oluşturmalıdır.
Bulgaristan Türklerinin Sesi Sayı 128 - Ocak 2018 Bulgaristan
Göklerin Kraliçesi: Bulgaristanlı Nezihe Viranyalı
Türk kadın pilotlardan biri olan Nezihe Viranyalı bütün dünyada çığır açtı. Gök Kızı, Türk Kızı, Atatürk Kızı, Dünya’nın ilk kadın savaş pilotu Sabiha Gökçen’in yetiştirdiği dört kadın pilottan sonuncusuydu. Viranyalı, Sabiha Gökçen’in yolundan yürüdü. Planör ve uçak kullandı, paraşütle atladı, uluslararası gösterilerde Türkiye’yi temsil etti ve havacılık tarihine geçti. Türkiye’nin ilk kadın pilotlarından olan ve havacılık tarihine geçen Nezihe Viranyalı 1925 yılında Bulgaristan’ın Vidin kentinde doğdu. Mustafa Kemal’in “İstikbal göklerdedir” şiarıyla 1925 yılında Türk Tayyare Cemiyeti’ni kurmasından sonra ilk kez bayan havacıların göklerde süzülmesi bütün dünyada bir çığır açmıştı. Atatürk’ün manevi kızı Sabiha Gökçen’in askeri pilot olarak görev almasından sonra pek çok genç kız onun yolundan yürüdü. 2. Dünya Savaşı sıralarında yetişen bu gençlerden biri de Nezihe Viranyalı’ydı.
1924’de Bulgaristan’ın Vidin şehrinde dünyaya gelen Viranyalı, Sabiha Gökçen’in Balkanları uçakla gezmesinden çok etkilenmiş, ardından da Türkiye’ye gelmişti. Türkkuşu Eğitim Merkezi’ne kaydololan Viranyalı, önce paraşütçülük brövesi almış, daha sonra planör ve pilot brövesi sahibi olmuştu. Havacılık sevgisi yüzünden hiç evlenmeyen ve Türkkuşu okullarında yüzlerce öğrenci yetiştiren Viranyalı o günleri Sabah gazetesine verdiği röportajda şöyle anlatmıştı: “Atatürk Sabiha Gökçen’i Balkanlara uçak ile yollamıştı. Beni esas bu işe iten Sabiha Gökçen’in Balkan gezisidir. Sonra Türkkuşu’na kaydımı yaptırdım. Tüm emelim pilot olup rekorlar kırmak, tıpkı Sabiha Gökçen gibi seyahatler yapmaktı.” Nezihe Viranyalı, her yıl yaz aylarında İnönü kampına gittiklerini ve dünya rekortmeni pilot Emrullah Ali Yıldız’dan eğitim aldıklarını hatırlıyor:
THY Sofya uçuşlarını artırdı, kayak kolaylaştı THY Sofya uçuşlarını haftada 18’e çıkardı, Bulgaristan’da kayak daha da kolaylaştı. Bansko’da 4 kişilik bir aile 5 bin TL’ye 6 gün boyunca kayak yapabiliyor.Bulgaristan’da 33’üncü yılını dolduran Türk Hava Yolları (THY) iki ülke arasında turizmin gelişmesi için bir adım daha attı. THY SOFYA’YA UÇUŞLARI, 14’TEN 18’E ÇIKARDI-İstanbul – Sofya hattında sabah ve akşam olmak üzere haftada 14 sefer yapan THY, bu sayıyı 18’e çıkarttı. THY salı, çarşamba, perşembe ve pazar günleri koyduğu 4 yeni öğlen seferi sayesinde Bulgar yolcuları dünya çapında 300’den fazla varış noktasına bağlayacak. 2018’DE SOFYA HATTINDA, 200 BİN YOLCU BEKLENİYOR-Milliyet gazetesinden İsmail Şahin’e konuşan THY Sofya Müdürü Mehmet Gürkaynak, “Bulgaristan pazarında başarılı bir şekilde büyüdüğümüz için
çok mutluyuz. Bulgaristan yolcusu bu öğlen uçuşları sayesinde İstanbul aktarmalı transfer imkânlarını daha da genişletecek. 2018’de sadece bu hatta 200 binin üzerinde yolcu bekliyoruz. Varna’da da kış tarifesinde 7, yazları ise 11 uçuşumuz var” dedi. 75 KİLOMETRE PİST-THY’nin Sofya seferlerini artırması tam da ülkenin en tanınmış kayak merkezi Bansko’nun sezon açılışına denk geldi. Balkan Holiday ve Kempinski otel sayesinde Avrupa’nın ailece ucuz tatil yapabildiği Bansko’da kayak sezonunun açılışına katıldık. Sofya’dan 150 kilometre uzaklıkta olan ve 2.5 saat süren bir yolculuğun ardından ulaşılan Bansko’da 990 ila 2 bin 600 metre arasında 15 kayak pisti var. Pirin dağı üzerindeki kayak merkezinin pist uzunluğu 75 kilometreyi buluyor. Bansko’da Kempinski otelde iki kişi oda kahvaltı konaklama 250 euro’dan başlıyor.
Sofya Operası’nın bale ekibi “Altın Lir” ödülünü aldı Sofya Operası’nın bale ekibi bale sanatında olağanüstü başarılarından dolayı prestijli “Altın Lir” ödülünü aldı.Ödül Bulgar balesinin kuruluşunun 90. yıldönümü dolayısıyla veriliyor ve “Korsar” başlıklı temsilin galasında sunuldu. Bale grubunun sanat yönetmeni Sara – Nora Krısteva ile Monika Aleksandrova söyleşti: “Bu vesileyi fırsat bulup,şahsen Başkan Stanislav Poçekanski’ye ve Bulgar Müzisyenleri ve Dansçılar Birliği’ne teşekkür etmek isterim. Bizim için bu ödül ileriye doğru yürümek için büyük bir teşviktir. Bundan başka Sofya Belediyesi’nden “Sofya” ödülünü de aldık. Finalde alkışları duyunca, galanın çok büyük başarıyla geçtiğini söyleyebilirim. İzleyicilerin bir bölümü ile şahsen görüştüm, tümü coşku içindeydi. Çok memnunum, çünkü “Korsar” balesini Sofya sahnesinde sunulması benim uzun yıl-
lardan beri hayalimdi. Koreograf Eldar Aliev ile çalışmaların bale grubumuza çok yararlı oldu, kendisi mükemmel bir profesyoneldir. Aliev ile uzun zamandan beri tanışıyoruz. Ortak proje için ilk fikir ‘Bayaderka’ balesiydi. Şimdiki işbirliğimizin sonucuna varmak için , 6-7 yıl “Korsar” balesinin en uygun versiyonunu araştırdım. Her bir tiyatro bu temsil farklı şekilde sahnelenmektedir. Eldar Aliev’in yorumunu görünce, aradığımı bulduğumu anladım”.
Dünyanın en büyük beşinci elması bulundu. Dünyanın en büyük beşinci elması bulundu Güney Afrika ülkelerinden Lesoto’daki Lesteng elmas madeninden dünyanın en büyük beşinci elması çıkartıldı. Madeni işleten İngiltere merkezli Gem Diamonds firması, elmasın 910 karat ve 40 milyon dolar değerinde olduğunu duyurdu. Gem Diamonds Başkanı Clifford Elphick, basına yaptığı açıklamada, söz konusu elmasın en berrak elmas sınıfı olan «D renkli» sınıfından olması ve büyüklüğü itibarıyla çok nadide bir parça olduğunu söyledi. Elphick, «Madenimizden çıkarttığımız bu son elmas dünyada bugüne kadar çıkartılmış en büyük beşinci elmas olma özelliğine sahip. Madenimizden 2006 yılında 603 karatlık, 2015 yılında ise 357 karatlık başka bir elmas çıkarttık.» ifadelerini kullandı.
Tekerlendi Gitti ve Yenisi Geldi! Tarih 31 12 2017 Konu: Yeni 2018 Yılı Hepinize Kutlu olsun, Bol bol şans getirsin. Yeni yılda daha iyi günler, önce sağlık ve ardından mutluluklar getirmesi dilekleriyle, Değerli dostlar, önce hepinizin Yeni 2018 yılını kutlar, en kalpten sağlık, başarı ve mutluluk dileklerimi sunarım. Bu vesileyle geçen yıl boyunca birlikte atılımdan atılıma ilerlediğimiz Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği (BULTÜRK) eylemci ve üyeleri ile Bulgaristan Stratejik Araştırmalar Merkezi (BGSAM) yönetim ve araştırmacı yazar ekibine, özellikle genç kalemlerimize ve “bghaber.org”, “bulturk.net”, Bulgaristan Türklerinin Sesi” gazetesi https://issuu.com/bulturk, www.bulturk. org.tr üzerinden bizi izleyenlere teşekkürlerimizi sunuyoruz. Ayrıca bizimle fikir paylaşanlara, yazı gönderenlere ve tarihimize ve yeni günlere bizimle birlikte bakarak Bulgaristan Türklerinin yeni dünya görüşünü birlikte oluşturma çabalarına katılan tüm dost ve kardeşlerimin 2018 yılını kutlar, en iyi günlerin sizin olmasını dilerim. 2017 yılında BULTÜRK derneğimizin etkinliklerine seyirci kalmayan, iyi ve kötü günlerimizde beraber olduğumuz tüm soydaş kardeşlerime de yeni yılın sağlık ve huzur, bol kazanç ve bol şans getirmesini yürekten arzu ettiğimi en samimi duygularımla bildiririm. http:// www.bghaber.org/bghaber/bulgaristanturk-kurultayi/ Bulgaristan’daki dava kardeşlerimizin de Yeni Yılını kutlar, 2018’de daha yakın eylem ve işbirliği temennilerimizin, eğitim, öğretim ve kültür alanında ısrarla istediğimiz özgün haklarımızın gerçek olmasını, köy ve kasabalarımızda Türkİslam bahçesinde çiçeklerin açması dileklerimi sunuyorum. Sevgili kardeşlerim haklı davamıza, Bulgaristanlı Türklerin Türklük mücadelesine, “kültürel otonomi” davasına ilgi gün geçtikçe artıyor. Bulgaristan’dan, Batı Avrupa ülkelerinden, Kanada ve Birleşik Amerika’dan Avustralya’ya pek çok ülkeden her gün yüzlerce ileti almamız buna büyük kanıttır. Bizi izleyen, bize yazan, fikir paylaşan ve 21. yüzyıl dünya görüşünü oluşturma kavgasına katılan tüm okur, dost ve okuyan, paylaşan tüm kardeşlerimizin de 2018 yılı gönlünce olsun. *** Büyük umutlarla beklediğimiz, “Hadi gel!” dediğimiz 2017 yılı yüzünü çevirdi ve gitti. İstese de istemese de geri dönüş yok. İnsanlar zamanın ne olduğunu bilmeden yaşarken, yılların gelip gittiğini nice zaman fark edememişler. Gece ve gündüz, Güneşin doğuşu ve batışı, daha sonra da gölgelere taş koyarak geceleri çıra, mum ve kandil yakarak zamana uygun yaşamaya başlamışlar. Bu dünyada değişmeyen bir şey varsa o da zamanın sürati. İnsanlar aynı zaman içinde daha fazla işler yapmaya alışınca, daha önce hiçbir işe yaramayan nesneleri işe koşmaya başlayınca toplumsal ilerleme başlamış. İlerlemenin temelinde ise insanoğlunun kendi enerjisinden başka enerji kaynaklarını işe koşması devrimci yani sıçramalı ilerleme yolunu açmış. Aşamalarında hayvanların evcilleştirildiğini ve işe koşulduğunu, su ve rüzgar enerjisinden
3 3
Rafet ULUTÜRK 2017 Güle güle, 2018’e Hoş-geldin yararlanıldığını, buhar gücünün, elektriğin ve atom enerjisinin dev ilerlemelere temel olduğunu ve 21. yüzyılda ise çok sevdiğimiz doğamızdan enerji almak için onu yakıp yıkarak yok etmeye son verip, tüm bitki ve hayvan dünyası gibi ancak ve yalnız Güneş Enerjisiyle var olmaya döneceğiz kısmetse. Anlatmaya çalıştıklarım zaman ve mekanın geri vitesi olmadığına işaret ediyor. Aslında ilerlemenin bir başka adı da, zamanı dolanlardan vazgeçmek, onu rahata bırakmak ve yeni yaşam hakkı isteyene kol kanat açarak hep beraber yürümek, koşmak, yüzmek ve uçmaktır. Ateşi bulan, bilgisayar yapan insanoğlunun uzayda mekân kuracağına inanıyorum. Bunun bir başka ifade şekli dünyada yaşamamızın da zamanı dolacak ve başka gezegenlerde yaşama zamanı yakında bizi almaya gelecektir. Bu arada insanoğlunun bu yüzyılda tüm hastalıklarla baş edeceğine ve hastalıksız ve hastanesiz bir hayat başlayacağına, bütün dünya bilgilerinin her insanın doğduğu andan itibaren elinde olacağı bir çağda, hiçbir okula da gerek kalmayacağına inanıyorum. Eski çağlardan yeni zamanlar için diller, dinler ve bilim kalacaktır. Dillere ihtiyaç azalmayacak çünkü diller sevginin ve uygarlığın taşıyıcısıdır. Dine olan ihtiyaç azalmayacak çünkü en modern toplumun da olmazsa olmazı olan ahlakı yaratan ve yaşatan en güçlü kurum dindir. Bilime olan ihtiyaç da sürekli artacak çünkü geleceğin karanlığı ancak bilimle delinebilir. İşte böyle bir ortamda BULTÜRK ve BGSAM gibi sivil toplum örgütlerinin sivil toplumdaki önemi ve rolü de asla azalmayacaktır. Çünkü geleceğin sosyal yapısı hukukun üstünlüğüne, adalete ve sivil toplum örgütleri yapısına dayanacaktır. İnsanlar diktatörlüklerden, birilerinin başkaları için çalışması hastalığından, yarının kaygısından, korkudan ve umutsuzluktan kurtulacaklardır. Gelecek dünyamızın kainat için çok küçük bir damla olduğuna, uzaydan bakıldığında hep o parladıkça parlayan o yıldızcıklardan birisi olduğuna inanan ve onu korumayı başat ödev ve bilinç yapanların olacaktır. Gelecek hepimizin ortak iradesinden, ortak vicdanımızdan, ortak bilincimizden beslenerek yaşayan büyük bir özlem olacaktır. Türkiye Cumhuriyeti insanlarımıza umudu, öz-güveni aşılamıştır, bundan böyle daha yükseklere çıkma yolu açılmıştır. Hedef Muasır medeniyetler seviyesi üzerine çıkmaktır. Yeni yılınız kutlu olsun. İlginize teşekkür ederim. Bizi izlemeye devam edin! Kalın Sağlıcakla… BULTÜRK Yönetimi Adına Genel Başkan Rafet ULUTÜRK
Sayı 128 - Ocak 2018 4 4
Bulgaristan Türklerinin Sesi KÜLTÜR-SANAT
Raziye ÇAKIR Moskova Camileri
Moskova Müslümanları 2018 Tarih. 7 Ocak 2018 Yazan: Raziye ÇAKIR Konu: Moskova’da her 6 kişiden biri Müslüman. Rusya Federasyonu Başkenti Moskova’da Moskova Merkez Cainde ve Dolatynda 2017 Kurban Bayramı namazı. Rusya Federasyonu sınırları içinde bağımsız bir Cumhuriyet olan, Müslümanların yaşadığı Dağıstan’da Müslümanların Manevi Önderi olan Ahmad Abdullaev’in eşi ve danışmanı olan Bayan Ayna Gamzatova’nın 18 Mart’ta yapılacak olan Rusya Federasyonu Cumhurbaşkanı seçimlerinde Cumhurbaşkanı adayı olarak kaydını resmen yaptırması bütün Rusya2da ve Müslüman dünyasında çok geniş yankı uyandırdı. Bayan Gamzatova Rusya Federasyonunda çıkan “İslam” dergisinin yazı işleri müdürüdür. Bayan Gamzatova Rusya Federasyonu’nun ilk kadın Cumhurbaşkanı adayıdır. Dünya basını olaya büyük dikkat ayırmaya başladı. Moskova’da seçime katılıp oy kullanma hakkı olan her 6 kişiden biri Müslüman seçmendir. Rusya Federasyonunda bu oran tüm seçmenlerin % 20’sinden fazladır. 18 Mart seçimlerinde Rusya Müslüman seçmenlerin Bayan Ayna Gamzatova’ya oy vereceği haberleri aldı yürüdü. Müslümanlar arasında büyük bir görüş birliği ve hareketlenme sağlandı. Seçmen kitlesi Rusya Gazeteciler Birliği üyesi olan ve yönettiği “İslam” dergisiyle Allaha iman eden çok geniş kitle tarafından tanınan adaya tam destek sunduğunu gizlemiyor. Seçim öncesi çıkan yazılarda, İkinci Dünya Savaşı öncesi yıllarda Sovyetler Birliğinde 20 bin cami ve mescit yıkıldığını hatırlatanlar, o dönemin tarihe karıştığını ve son yıllarda Rusya’nın manevi önerdiğini üslenmiş bulunan Aleksandır Dugin’in “İslam değerlerine” büyük önem verdiğine dikkat çekiyorlar. İslam ile ilgili Dugin’in görüşleri son yıllarda Rusya Başkanı Vladimir Putin’in Müslüman devletleri ve İslam dini liderleri ile sıkı işbirliği ve dostluk kurması vurgulamaya değer gelişmelerdir. Türkiye’de İslam değerlerinin korunarak gelişmesine olağanüstü büyük önem gösteren Türkiye Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan ile Putin arasındaki dostluk bağları ve 2017 yılında gerçekleştirdikleri 7 görüşme Müslüman devletlerde, Yakın Doğuda ve bölge dışında büyük etki yaratmıştır. Bu işbirliği ve koordineli yardımlaşma sayesinde Irak ve Suriye’de “DEAŞ” terör örgütünün beli kırılmış ve barış, güvenlik ve huzur tesis etmenin kapısı açılmıştır. 2017 yılı bu alanda yeni büyük adımların atıldığı yıl oldu. Türkiye’de ilk atomelektrik santralini Rusya’nın inşa etmesi kesinleşti; “Türk Akım” projesi üzerinde yoğun çalışmalar devam ediyor, savunma işbirliğinde “CC-400” favori hava savunma sistemi sözleşmesinin imzalanması bölgede dengeleri tamamen değiştirecek niteliktedir. Ticaret ve turizm alanlarında yeni rekorlar kırılıyor vs. Görüşleriyle yeni ideolojiyi belirleyen Aleksandır Dugin daha 2013 yılında Belgrat’ta çıkan “Ceopolitika” dergisine verdiği bir demeçte bu konuda şöyle demişti: “Batı Dünyası İslam değerlerini küçümsüyor, onlara gereken değeri vermiyor ve Müslümanların çıkarlarına karşı çalışıyor.” Bu açıdan bakıldığında Avrupa-Asya Birliği kurma fikri boş yerde doğmamıştır. Bunun temel dayanaklarından biri Rusya Federasyonunda İslam mevziilerinin güçlenmiş olmasıdır. Son yıllarda Rusya’daki gerçk durum değerlendirmesinde şöyle bir tablo ortaya çıkmıştır: Rusya Federasyonu’nda “Tek Rus Ulusu ve Tek Din” tezi buharlaştı. Rusya Federasyonu çok uluslu ve çok dinli, çok kültürlü bir devlettir. Moskova’da bulunan, Avrupa kıtasının en büyük cami olan ve son yıllarda onarılan “Büyük Cami” açılış töreninde: Rusya Cumhurbaşkanı Vladimir Putin; Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayib Erdoğan ve Filistin lideri Mahmud Abas, Rusya Müslümanları Baş Müftüsü vs. Moskova’daki camilerin sayısı 30’dan fazladır. Bunların 4’ü olağanüstü büyüktür. “Anıt Cami” Başkan Putin’in emri üzerine kurulmuş ve İkinci Dünya Savaşında Kızıl Ordu saflarında savaşırken şehit düşen Müslümanlar onuruna inşa edilmiştir. İstanbul’dan sonra Avrupa’da en büyük sayıda Moslüman yaşayan şehir Moskova’dır. Rusya Başkentinde 2018’de 2 milyon Müslüman yaşıyor ve ibadet hakları özgürce kullanabiliyor. Cami ve mescitler dışında Moskova’da birçok Müslüman Kültür Evi, din okulu, Müslüman geleneklerinin düzenlendiği yerler kapı açmıştır.
Komşu Bulgaristan’ın insan kaynakları! K a y n a m a
Geçen hafta Bulgaristan’ın Avrupa’nın en fakir ülkesi olmasına rağmen son dönemde, 2017 yılında, yüzde 3.9 büyüdüğünü de yazmıştık. Bulgaristan aslında Avrupa Birliği’nden aldığı yardım fonlarını yerinde kullanan bir ülke. Bulgaristan ihracata dönük hafif imalat sanayi ürünleri yapılmasını artırır ve de işgücünü de büyütürse, ekonomik büyümeyi kalıcı ve yüksek hale getirebilir demiştik, geçen hafta. Ancak dikkat edilmesi gereken bir nokta daha var. The Economist dergisi bu hafta Bulgaristan’ın eski sorunlarını aştığını ama yeni sorunlar yaşadığını vurgulamış. Nedir yeni sorunlar? Birleşmiş Milletler, Bulgaristan’ın önümüzdeki dönemde nüfus azalma sorunu yaşayacağını, nüfusun şu andaki 7.2 milyon kişiden 20-30 yıl içinde 5.2 milyona azalacağını vurguluyor. Bu nüfus kaybı ise, Bulgaristan’ı emek azalması açısından, dünyanın en hızlı daralan ülkesi yapıyor. Nüfus daralması da ülkenin en fakir kısmı olan ve adeta ihmal edilen kuzey batı kısmında gerçekleşmekte. Bu bölge göçle her yıl 2000 kişi azalıyormuş. Bu nedenle şirket yöneticileri çalışacak insan bulamadığından şikayetçi, çalışmak isteyenler de çalışacak iş bulmadıklarını
söylemekte. Komünizm sonrasında 1990’lü yıllarda yüz binlerce genç insan. Batı Avrupa’nın daha zengin ve de dengeli Batı Avrupa ülkelerine göç etmeye başlamışlardı. Şu anda ise son dönemde Bulgaristan’ın 700 bin kadar vatandaşı, Avrupa Birliği’nin diğer ülkelerine göç etmiş durumda. Üstelik Bulgaristan Avrupa’nın en çabuk yaşlanan beşinci ekonomisi de! Emeklilerin yüzde 60 kadarı da devletin fakirlik limiti olan ayda 321 lev veya 196 dolar kadar bir parayla geçinmeye çalışıyorlar. Hükümet ise vatandaşların göç etmemeleri için de çok sayıda önlem almaya çalışıyor. Bulgaristan’ın nüfusu artan tek bölgesi ise başkent Sofya civarı. Demografiden sorumlu Başbakan Yardımcısı ve Bakan Valeri Simeonov çalışan insan sayısını ülke dışından emekçi transferi yaparak artırmaya veya en azından yabancılarla azalmayı engellemeye çalışıyor. Ama bu da başka sorunlar yaratıyor. Mesela Estonya Sovyetler’den ayrıldıktan sonra nüfusun yüzde 17 kadarını kaybetmiş. Ama şimdi göç almakta. Belki Bulgaristan’ın Estonya’dan öğrenilecek şeyleri de var! Deniz Gökçe, Akşam
Bulgaristan’da 9 tarihi caminin tamir edilmesi gerekiyor
Bulgaristan Kültür Bakanı Vejdi RALŞİDOV ile Türkiye’li mevkidaşı arasında imzalanan, Taşınmaz Kültürel Mirasın korunmasına ilişkin imzalanan 4. Protokole göre, 2012-2016 yılları arasında Bulgaristan’daki toplam 9 caminin tadilatının tamamlanması gerekiyordu. Bu sözkonusu 9 camiden sadece Filibe’deki 1. Murat Hüdavendigar Cami’nin tamiratı tamamlandı. Başkent Sofyada’ki Molla Seyfullah Efendi Cami’nin tadilatı ise çok yakın bir zamanda noktalanmak üzere. Şumnu’daki Tombul Cami’ni tamiratı ise bazı aralıklarla sürüyor. Vidin’deki Osman Pazvantoğlu Cami’nin onarımı da tamamlandı, ancak Kütüphane kısmında yapılacak bazı işler var. Silistre’deki Kurşunlu Cami’nin onarımı da kısmen sona erdi. Şu ana kadar bahhettiğimiz 4 cami ibadete açıktır.
olan Privadi’deki Sarı Hüseyin Paşa Cami, onarım bekliyor. Yine sözde UNESCO’nun koruması altında bulunan ve harabe halde olan Ilıca’daki Fatih Mehmet Paşa Cami’nin ibadete açılmasına şehirdeki ırkçı Bulgar milliyetçiler karşı çıkıyor. Genelde yıkık halde olan, Ihtıman’daki Mikailoğulları Cami de bu protokol gereğince tamir edilmesi gereken 9. camidir.
Ancak, harabe halinde olan ve UNESCO’nun sözümona koruması altında bulunan tarihi Pargalı İbrahim Paşa Camii’nin tadilatı için Hezargrat’ın yeni Valisi Günay Hüsmen’in yoğun çabaları nihayet sonuç verdi ve bu caminin kubbesinden dallar temizlenerek, delinen kurşun saçlar değiştirildi. Karlıova’daki Karlızade Ali Bey Cami, 2013 yılında Filibe İl Mahkemesi tarafından Bulgaristan’daki Başmüftülüğe iade edilmişiti, ancak Karlıova’daki ırkçı Bulgar milliyetçielerin itirazı ve baskısı sonucu 2015 yılında Sofya İstinaf Mahkemesi’nin kararıyla Başmüftülüğun elinden alındı. Bu protokol kapsamında bulunan ve kötü halde
Bursa Uludağ Üniversitesi Tarih Bölümü’nde Doktora Tezini hazırlayan Asan RİSTEMOV, bazı diplomatik sorunlar ve iki ülkenin Bakanları arasında imzalanan Protokol’ün, Bulgaristan ve Türkiye Parlamentoları tarafından hala onaylanmaması yüzünden uygulanamadığını açıkladı. Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN, Bulgaristan Başbakanı Boyko BORİSOV’un katılımıyla, 7 Ocak 2018 tarihinde İstanbul’daki Aya Stefanos Kilisesi’nin açılış töreninde yaptığı konuşmada, Bulgaristan’da Osmanlı İmparatorluğu’nun kurduğu birçok tarihi vakıf eserinin tamire ihtiyaç duyduğunu önemle belirtti. TürkuazBG
Bulgar işadamına keskin nişancıyla suikast Bulgaristan’da hükümete yakın iş adamı 49 yaşındaki Petar Hristov başkent Sofya’da düzenlenen suikastla bir keskin nişancı tarafından tek kurşunla göğsünden vurularak öldürüldü. Yerel gazetelerde yayımlanan haberlerde, ülkenin en büyük süt şirketlerinden birinin sahibi olduğu belirtilen 49 yaşındaki Petar Hristov’un, gıda endüstrisinin yanında turizm ve emlak işleriyle de ilgilendiği belirtiliyor.
Noktası
Musa VATANSEVER Tarih: 09 Ocak 2018 Yazan: Ölmemiş adamın helvası yenmez. 1 Ocak 2018’de Bulgaristan Avrupa Birliği Konsey Başkanlığını 6 ay için üstlendi. Avrupa’nın Başkenti Sofya oldu. Ben bu yazımı 9 Ocak sabahı büyük bir endişe içinde yazıyorum. Çünkü 2018’in ilk 8 gününde Sofya’da 8 kişi öldürüldü. Herkes bugün sıra kimde sorusunu soruyor. İnsanlar sokağa çıkma, işe gitme korkusu içinde, bakınıyor, düşünüyor ve yutkunuyor. Bulgaristan’da 57 bin polis var. 2 yıldan beri maşların zam yapılması için meclisi kuşatıyorlar. Halk bir yapmıyorlar deyip, isteklerine kulak vermiyor. Polisler Sofya merkezine dolduğunda apartmanlardan ve kurumlardan çıkıp onlara katılan, yumruk sıkan yok, çünkü polislere “hazır yiyiciler”, “haylazlar”, bir işe yaramayanlar” olarak bakıyorlar. Tablo şöyledir. Şu anda Bulgaristan’da 653 mahpus kaçağı var. Devlet yargısı ve adalet sistemi bazı kişiler için işlemiyor. Polis bültenlerine göre 1 Ocak 2018’de arananların sayısı 1 161 kişidir. Bunlar yargılanmış, adalet kaçakları. Sözde “bulunup” tutuklanamıyorlar. 7 bin Bulgaristan vatandaşının adres kaydı yok ve nerede yaşadıkları bilinmiyor. Sofya kenarındaki “Novi İskır” yerleşim yerinde Yılbaşı gecesi 6 kişiyi kurşunlayarak öldüren ve 5 gün sonar kendi canına kıya Rosen Angelov 9 yıldan beri kanun dışı, kayıtsız yaşayan biri. Bu kişi nasıl geçinir, nereden para alır, nerede çalışır bilen yok. Bir vatandaşın devlet kurumlarıyla hiçbir temas girmeden 9 yıl yaşaması ve günlerden bir gün 6 kişiyi birden kurşunlayarak kayıplar karışması bütün memleketi ürpertti. Yüzlerce polisin katıldığı yıl başı arama ve sorgulamalarında ortaya çıktığın göre Bulgaristan’da adres kaydı olmayan 10 bin kişi yaşıyor ve bunlardan birçoğu İnterpol’un kırmızı bültenle Avrupa çapında aradığı kişiler. Polislerle ilgili çıkan köşe yazılarına “Bacak bacak üstüne atmışlar ve zam bekliyorlar”, “Devlet Tatilde” başlıklar atıldı. 8 Ocak günü Sofya’nın en gözde, en korunan, “rejim” caddesi olan “Bılgaria” bulvarında ofisine giderken hükümet çevrelerine çok yakın olan, GERB partisi meclis grubu başkanı Tsvetanov’un dostu, iş damlarından Petır Hristov yakın bir inşaattan gelen 4 kurşunla öldürüldü. Bu katliam Bulgaristan’da adaletin sokakta dağıtıldığını, yargının sokakta hükmettiğini ve infazların da sokaklarda yapıldığını bir daha doğruladı ve ispatladı. Son haberlerde sokakta, meydanda, evinde öldürülen 180 vatandaşın katilinin bulunamadığını ortaya koydu. Bütün medya onun bundan tam 10 yıl önce “Naglite” ve “Kilarite” adıyla bilinen, Türkçesi “Küstahlar” ve “Keskin nişancılar” anlamına gelen, fidye için iş adamı kaçıran ve parmak ve kulak kesim 7 milyon leva toplayan grubu el veren kişi olduğunu açıkladı. “Hesaplaşma Başladı” haberi yıldırım hızıyla yayıldı. “Naglite” grubu katilleri şu an hapishanede olsalar da 2017 sonunda Sofya’nın bir pey semti olan “Pançerevo” da yaşayan bir iş adamının oğlu kaçırıldı ve 600 bin leva karşılığında serbest bırakıldı. Parayı ödeyen kaçırılan babası “polisle çalışmayı reddetti” ve olayı kendisi halletti. Bu olaylarla ilgili çıkan yorumlarda 4- milyon insanın yaşadığı Bulgaristan’da 1 Ocak 2018 itibarıyla toplam 120 bin kişinin arandığı, bulunamadığı, tutuklanıp sorgulamadığı basında manşet oldu. Memlekette durum bu kadar vahim ve endişe verici iken, Sofya’nın en fazla korunan “Boyana” semtinde adına “saray” denen bir evde, önü ardı korumalı, değişik kameralarla gözetlemeli, avlusu köpek çiftliği bir evde kalan DPS “fahri” başkanı Ahmet Doğan bir demeç verdi. Sorumluluk, Hoşgörü ve Özgürlük İçin Demokratlar (DOST) partisini “ölmüş” ilan etti. Tanıdıklarını “helvaya” davet etti. Kırcaali’ye bağlı Mogilyane köyünde mevlit okutup etli pilav dağıttı. Artık 28 yıldan beri Bulgaristan Türkleri aralık sonu Ocak başında şehitlerini anma törenleri düzenliyor. İsim değiştirme ve Bulgaristan’da Türk kimliğini yok etme mücadelesinde şehit düşenler saygıyla anılıyor, mezarlarına çelenk ve çiçekler onuyor. Mogilyane köyünde, Momçilgrad (Mestanlı) şehri merkezindeki sözüm ona “soya dönüş süreci” kurbanları anıtı önünde ve Türklerin yaşadığı daha birçok köy ve kentte anma törenleri mitingler, miting düzenleniyor.
Bulgaristan Türklerinin Sesi Sayı 128 - Ocak 2018
5
Spor - sağılık
Seyid Ahmet ARVASİ Ergünal Sabri, Sofya boks turnuvasında birinci oldu Gelecek Sayıdan Devamı
Arvasi Hoca. Bu, başarılı bir millî eğitim için temel şarttır ve insanların zekâ ve kabiliyetlerine göre tasnif edilip eğitilmesidir. Böyle bir eğitimden geçmiş üstün çocuklarımız arasından, Türk-İslam kültür ve medeniyetini ihya edecek nice mütefekkirler, sanatkârlar, ilim ve devlet adamları çıkacaktır. Çağdaş pedagoji bunu gerektirmektedir. Türkiye’nin bu konuda çok şumûllü bir eğitim seferberliği yapma zamanı geldi de geçiyor. Bu yüzden Türkiye’de Milli Eğitim Bakanı olan bir insanın gözüne bir an dahi uyku girmemesi lazımdır. Çünkü her geçen gün bu hazinelerimiz çalınmaktadır. Her geçen an, kaybedilmiş bir zamandır bu ülke için. Nasıl ki bir baba, bütün maddi sıkıntılarına rağmen biricik çocuğunu iyi yetiştirmek için varını yoğunu harcayıp fedakârlık yapılabiliyorsa, Türkiye gibi ülkeler de maddî sıkıntılar içinde olsalar dahi, varını yoğunu bu gençlerimizin en iyi bir şekilde eğitilmeleri için harcamalıdır. Çünkü çocuklarını çağın icaplarına göre en iyi şekilde yetiştirmiş bir toplumun iktisaden kalkınmamış olması muhaldir, düşünülemez. Üstün nitelikli insana yapılan yatırım da asla boşa gitmez, misliyle kazandırır ülkesine. Bu konuda, Türk devleti hiçbir fedakârlıktan kaçınmamalıdır. Aksiyonerlik Arvasi Hoca, Türk milletinin gerilemesinin sebebini sığ düşünceli, yüzeysel ve şekilci iki grubun ilim ve irfan coğrafyamıza birkaç asırdır hâkim olmasına bağlar. Bunlardan birinci grup, kendi değerlerini hakir gören, Batı’dan gelen her şeyin üstün olduğunu düşünen taklitçiler; diğer grup ise, Batı’dan gelen her şeye karşı çıkan reaksiyonerlerdir. Oysa Arvasi, şahsiyetçi, kritikçi, istikrar ve yeniliği şahsında ve fikirlerinde dengeleyen, kendi değerlerine sahip çıkan, ama şuurlu bir şekilde bütün dünyadan alınması gereken yitiğini de bilen ve bu yönde gayret eden aksiyonerlere ihtiyacımız olduğunu söylemektedir. Onların, insanlığın ihtiyacı olan anlayışı tarihte olduğu gibi bugün de dünyaya sunacağına inanır. Aksiyon adamları tarih boyunca, ilim, siyaset, sanat ve ticarette daima yeni mesajlar vererek, yeni eserler ortaya çıkararak ve yepyeni hamleler yaparak çağdaşlarına meydan okumuşlar, toplumların ve medeniyetlerin önünü ve ufkunu açmışlardır. Ama 17. asırdan beri İslam âlemi bu dinamizmini kaybetmiş, aksiyoner kadrolar yerini, taklitçi veya reaksiyonerlere bırakmıştır.Aksiyonerlik bitince toplumların geri kalmaları ve sömürge olmaları kaçınılmazdır. Yeni ve genç nesillerin aksiyoner yetişmeleri ise, bağımsız toplumlar için bir gerekliliktir. Milliyetçilik Arvasi Hoca’nın bu konudaki görüşlerini önceki bir yazımda ifade etmiştim ama burada şunları da söyleyebilirim: Onun milliyetçilik anlayışı kesinlikle hayata yansıyan, yaşanılır bir tavır getirmektedir. O, Batı tarzı sloganik bir zihniyete değil, ülkesine, değerlerine aşk derecesinde bağlılık gerektiren bir milliyetçilik anlayışına sahiptir. O, aynen Mehmet Akif gibi inandığı değerlere paha biçmeyen, başka hiçbir milleti ve toplumu rencide etmeyen ve kucaklayan bir zihniyet ortaya koyar. Onun milliyetçilik anlayışının temelinde “Kişi kavmini sevmekle suçlanamaz” yüce kelâmı yer almaktadır. O, “Ben, bir Türk milliyetçisiyim. Ama bu, sadece Türk olduğum için değildir. Eğer, bir başka millete mensup olsaydım dahi yine Türk milliyetçisi olurdum. Zira tarihte Türk milleti kadar İslamiyet’in temel esprisini kavrayarak onunla bütünleşmiş başka bir millet yoktur. İnanıyorum ki, hem Türk olmak, hem Müslüman olmak, hem de çağdaş dünyaya öncülük etmek mümkündür. Bu yüzden ben İslam ahlâk ve imanına göre yaşamayı büyük saadet bilen, bütün Türk milletini iki cihanda aziz ve mesut görmek isteyen ve böylece İslam’ı gaye edinen bir milliyetçilik şuuruna sahibim” diyor. Ona göre Müslüman Türk milleti ve onun devleti güçlü ise İslam dünyası da güçlüdür. Aksi olursa, Allah korusun, bütün Türk dünyası ile birlikte İslam dünyası da sömürgeleşecektir.
Şakir ARSL ANTAŞ Siyasi Yolumuzu Ararken
Kırcaali Hristo Botev Yabancı Diller Lisesinde okuyan 46 kg altı kategorisinde Avrupa boks şampiyonu Ergünal Sabri, Noel dolayısıyla başkent Sofya’da düzenlenen öğrenci ve gençlere yönelik boks turnuvasında birinciliği elde etti.
10
belediye
hastanesi
Hastanelerin mali yapısının güçlendirilmesine yönelik önlemlerin ele alındığı Ulusal Üçlü İşbirliği Konseyi toplantısında Bulgaristan Sanayi Derneği Başkan Vekili Dimitar Brankov ve Belediye Hastaneleri Derneği Başkanı Dr. Nedelço Totev, en az 10 belediye hastanesinde büyük sorun olduğuna dair uyarıda bulundular. Brankov, “Bu hastanelerin personele karşı borcu, vadesi uzatılmış borçları dahi büyük miktarda borçları var” dedi. Dr. Totev’in ifadelerine göre yılbaşından sonra asgari ücret tutarı 510 leva olduğu zaman tedavi kurumlarının büyük bir bölümünün faaliyeti duracak. Dr. Totev, “Birkaç gün öncesi 31 hastane ile ilgili alınan bilgilere göre hepsinin işçilik maliyetleri, tedavi kurumlarının elde ettiği toplam gelirinin yüzde 83’ünü oluşturur. Bu demektir ki, hastaneler sadece işçilik masrafları için çalışacak. Onların 25 milyon levalık borcu var. Bu miktarın yarısı vadesi uzatılmış borçlardır, 5 milyonu ise ücreti ödenmemiş sınırı aşan hizmetlerin maliyetidir. Bu hastaneler yaklaşık 2 milyon insana ücretsiz sağlık hizmetleri sunmaktadır” dedi. Bulgaristan Bağımsız Sendikalar Konfederasyonu (KNSB) belediye hastanelerini destek-
Boks milli takımda yer alan Ergünal Sabri’nin kendi antrenörü Stoyan Uzunov’dur. Ogi lakabıyla bilinen Ergünal Sabri, Kırcaali Arda Boks Spor Kulübü’nde yetiştirildi. Ergünal Sabri, Sofya’da düzenlenen boks turnuvasına Marieta Şirketi’nin sponsor olması sayesinde katıldı.
iflasın
eşiğine
geldi
lemek için bir fon kurulmasını, bazı hastanelerin ise koruma altına alınmasını önerdi. Sağlık Bakanı Yardımcısı Dr. Boyko Penkov, şu anda illere göre analiz çalışması ve risk değerlendirilmesi yapıldığını belirtti. Penkov, “Her bir hastaneye yönelik bireysel yaklaşım uygulanacak, sorunların çözümünde ortak bir yaklaşım olmayacaktır. Belediye hastanelerinin toplam borcu 100 milyon leva, onların 46 milyonu vadesi uzatılmış borçlardır” dedi. Hastaneler tarafından ücreti ödenmemiş sınırı aşan hizmetlerin maliyeti 4 409 000 levadır. Belediye hastanelerinin gelirleri 37, 5 milyon leva, onların 32 milyonu ücret giderleri için harcanıyor. Hastanelerin ilaç borcu 5,6 milyon leva, tıbbi malzeme borcu 2,5 milyon leva, personele karşı borçlar ise 7 milyon leva civarındadır.
Türk Turizmcilerinden Komşudaki Kış Turizm Merkezi Bansko’ya Çıkarma Türkiye Seyahat Acenteleri Birliği, Türk Hava Yolları‘nın da desteğiyle, turizm sektörünün komşu ülkelere açılıp, yeni pazarlar yaratması için hamle yaptı. Türsab heyeti, turizm şirketlerinin Balkanlar’daki pazar payını arttırmak için, Bulgaristan‘ın yeni gelişen kayak merkezi Bansko’ya yaptığı çıkarmada, bölgede yenilenen tesislerin tatilciler için sağladığı olanakları yerinde tespit etti. Bulgaristan‘ın Türk sınırına karayolu ile 330 kilometre uzaklıktaki kayak merkezi Bansko’ya havayolu ile ulaşım için Türk Hava Yolları‘nın desteğini alan Türsab heyeti, sektör temsilcileri ile bölgeye çıkarma yaptı. Türk turizm sektörünün yanında, ülkemizin uluslararası en önemli markası THY‘nin de uçuş sayısı ve yolcu kapasitesini arttıracak yeni projede Bansko Belediye Başkanı Georgi İkamanov ile Bulgar yatırımcılar ve Türsab heyeti biraraya geldi. Bansko Belediye Başkanı İkamonov’un daveti ile gerçekleşen buluşmada, Türsab Balkan Ülkeleri Danışmanı Aziz Ciga başkanlığında Türk turizm heyeti bölgede yenilenen tesisleri gezdi. BALKANLARIN YENİ KAYAK MERKEZİ THY‘nin İstanbul‘dan haftanın her günü karşılıklı seferlerle 1 saat 15 dakikalık uçusun ardından Sofya‘ya inen tatilciler, daha sonra tesislerin sağladığı lüks araçlarla bir saatlik kara yolculuğun ardından da Bansko’da oluyor. Aralarında Türk yatırımcı Öztürk Grup’un tesislerinin de, yer aldığı Bansko’da 20 bin yatak kapasitesi bulunuyor. Son 10 yılda yenilenen tesislerin yanında, 240 suni kar makinasının bulunduğu 70 kilometre uzunluğundaki, her seviyedeki kayakçıya uygun pistlerde tatilcileri bekliyor. Her bütçeye uygun tesislerin yer aldığı Bansko, tarihi yapısını koruyan inşaat anlayışı ile kayak turizminin yanında akşamları eğlence mekanlarıda tatilcilere alternatif zaman geçirme imkanı sunuyor. CAZ SEVERLERİ DE BEKLİYOR Dünya ve Avrupa Kupası erkekler ve bayan kayak yarışmalarına da ev sahipliği yapan Bansko Belediye Başkanı Georgi İkamanov, komşu ülke Türkiye‘nin kayak meraklılarını bölgeye beklediklerini söyleyerek, “Bölgemize ister hava yolu ister karayolu ile ulaşmak mümkün. Türk turizm sektörünün tecrübe-
lerinden faydalanmak için bir araya geldik. Bölgemizin 10 yıllık kayak turizmi geçmişi bulunuyor. Kayak turizminin yanında yıl içinde uluslar arası caz festivaline de ev sahipliği yapıyoruz” dedi. TÜRK YATIRIMCI DA BÖLGEYİ KEŞEFETTİ Pistlerde yabancı dil bilen 300 kayak eğitmeninin bulunduğu Bansko’ya yatırım yapan şirketler arasında yer alan Öztürkler Grup’un Temsilcisi Burhan Nemutlu, tesislerinin müşterileri arasında Türklerin ilk sırada yer aldığını söyleyerek, “Bölgede son 10 yılda tesisleşme başladı. Türk turizm sektörüne Bansko ve bölgedeki konaklama tesisleri ile pistleri tanıttık. Bansko, yeni gelişen bir kayak merkezi. Türkiye‘ye yakın olması ve uygun fiyatları burayı cazip bir merkez haline geldi. Yeni bir marka yarattık. Tatile gelenler fiyat ve kaliteli hizmeti alabilecekler. Bölgede Dünya standartlarında tesislere bunuyor” dedi. SEKTÖRE YENİ KAPI Türsab Balkan Ülkeleri Danışmanı Aziz Ciga, sektöre yeni fırsatlar yaratmak amacıyla acentelar ve tur operatörleri ile birlikte Bansko’da buluştuklarını anlatarak, “Türkiye Seyahat Acenteleri Birliği ve Türk Hava Yolları‘nın ortaklaşa düzenlediği ve Bansko Belediyesi’nin davet ettiği gezide acenteleri burada ağırlıyorlar. Buradaki amaç karşılıklı işbirliği sektöre yeni ve farklı olanaklar yaratmak. Bölgeyi ve tesislerin olanaklarını yerinde görmek istedik. Bansko kayakta ciddi bir marka olma yolunda ilerliyor. Türk turizmcisinin de kazanması için buradayız. Notlarımızı alıyoruz, Türsab‘ın profesyonel kadrosu da bizimle birlikte. Buradan aldığımız notları derleyerek, işbirliği talepleriyle birlikte internet sitesinden gelmeyen diğer acentelere sunacağız” dedi.
16 Aralık 2017 Konu: Bize siyasi pilotlar lazım Bulgaristan göçmenlerinden kızımız Ferihan Işık hayat ve savaşım davamızda bize emsal oluyor. O da 1989 göçmeni yani Bulgaristan’dan zorla göçe zorlanan Dobruca Türk ailelerden birinin kızıdır.Kendisiyle İstanbul – Londra uçuşu esnasında tanıştım. Salonda oturan bizlere kendisini İngilizce anons etti. Bizi Londra hava limanına yumuşak inişle indirdi. Kendisini alkışladık. Kutluyorum… Siyasette de böyle önderler, liderler arıyoruz. Toplumda kitleleri fırtınalardan ve ateş çemberinden geçirecek ve gözü her zaman son hedefte yani zaferde olacak kişiler. Ferihan kızımız gibi kardeşlerimizi tanıdıkça gönlümü kabarıyor, gurur yaşıyoruz. Şahsen benim gözlerimin yaş dolduğunu da yine gururla söyleyebilirim. *** Biz hepimiz aynı kaderin kişileriyiz. Türkiye’de şahsiyet olduk ve kimlik kazandık. Biz göçmenlerin bir yanımız siyasi kimliktir, çünkü hepimiz zulüm siyaseti kurbanıyız. 20-nci yüzyılın en büyük çatışması olan ve faşizm ile sosyalizm-komünizm (Bolşevizm) arasında yürütülen kıyasıya sıcak ve soğuk savaşın Balkan (Bulgaristan) kurbanlarıyız. Son hesapta bu sıcak savaşın (1939 – 1945) ve devamı olan soğuk savaşı (1945 -1989) Türkiye’ye gelirken boş ellerle gelenler bile “anne beni kısmetimle doğur da, istersen çöp kutusuna at” atasözünü asla unutmadılar. Çünkü insanoğlunun kısmetinin onu nerede beklediği, karga dahi olsa, devlet kuşunun omzunuza nerede konacağı pek bilinmez. Tabii şartların, siyasi iradenin insanımıza olan tavrı da bir o kadar belirleyici olmuştur. Biz Bulgaristan Türkleri askerliğimizi maden ocaklarında, inşaatlarda, demir yollarında kazma kürekle yaparken değil pilot olmayı, uçağa binmeyi bile asla umut ve hayal edemeyecek durumdaydık. *** Bulgaristan Stratejik Araştırmalar Merkezi (BGSAM) kadrolarından ve BGSAM yönetiminden biri olarak, insanoğlunun yaşadığı büyük zaferlerinden birinin korkuyu yenip kanatlanması olduğuna her zaman inanmışımdır. THY pilotu Ferihan Kaptan korkuyu yenmiş bir sima. 2017 sonunda memleketimiz Bulgaristan’da vatandaşlarımız sahte, yalan yanlış haberlerle korku kuyusuna itilmeye devam ediyorlar. Basında, güvenliğin ve geleceğin en sağlam dayanağının mezarlar olduğunu iddia edenler var. Memlekette 20-nci yüzyıl boyunca mezar kazıldı. Örneklersek, toplumun ilk çatlaması ve parçalanması 1918’de Makedonya cephesinden dönen askerlerin Vladaya’da Ayaklanmasıyla oldu. Silahlarını Çar Ferdinan’da yönelten askerler Cumhuriyet istediler ve ilan ettiler. Ülkeyi sarsan, Çar rejimine, monarşiye karşı bir asker ayaklanmasıydı olan. Çar tacını oğlu III. Boris’in başın geçirdi. Bir daha geri dönmemek üzere Bulgaristan’dan kaçtı. 1923’te İşçi Ayaklanması oldu. Kanlı bastırıldı. Aynı yıl ilk askeri darbe yaşandı. 1934’ün 19 Mayısında tekrar etti. Bu iki darbe Bulgaristan oluşmakta olan Türk kimliğinden korktu ve okullarımıza saldırdı. 20-inci asra 2 700 ilk ve orta okul, medrese ve meslek okuluyla giren Bulgaristan Türkleri’nin İkinci Dünya Savaşı sonunda 500 okulu kaldı. Bugünün ana sorunu ise Müslümanlara mezar yeri sorunudur. Vatanda ölmek de korku yaratıyor. Okulların kapatıldı, yağma edildi, öğretmenler Türkiye’ye kovuldu. Sürüldü ve terör gördüler. Türk kimliğimizin aydınlık tarafı ezilirken, 1930’dan sonra sivil toplum örgütleri düzeyinde “Turan” derneklerinde, sportif kulüplerde birbirimize kenetlenmemiz, kolektif haklarımız için düzenlediğimiz 2 Milli Kurultay kararının gerçekleştirilmesi baltalandı. Öncü aydınlarımız sindirildi, kovuşturuldu ve Türk ocaklarımız, alevlenen Türk bilincimiz söndürülmeye çalışıldı. Türklük bizim içindeki ruhsal durumdu. Çocuklarına Türkçe öğreten ana babalar Türklüğümüzün ayakta kalacağına kesin inanıyor, geleneksel kültürümüzü yaşatmaya çabalıyordu. Bizim o zaman köy ve kasabalarda söylenen 600 türkü ve manimiz vardı. Ozanlarımız halk sanatını ateşlemeye devam ediyordu. Bugünkü Bulgaristan’da insanların korkularından amaca yönelik biçimde yararlanmaya çalışıldığını görüyoruz. Rejimin elindeki en büyük silah sanki genç kuşağı kör cahil bırakmaktır Biz, Bulgaristan Müslüman Türkleri olarak kendimizi dünya istatistik cetvellerinde bulmaya çalışırken zorlanıyoruz. Yayınlanan son rakamlara göre, eğitim ve öğretim görenlerin toplu ortalamasında, Hıristiyanlar % 9, 3 yıl, Müslümanlar ise % 5,6 yıl okul eğitimi alıyor. Biz Bulgaristan’da bu cetvelin neresindeyiz? 2017 yılında Üniversitede okuyan 50 öğrencimiz yok. İlk ve orta öğrenimde zorunlu anadil eğitimi verilmediğinden, kaliteden söz edemeyiz.
Sayı 128 - Ocak 2018 6 6
Bulgaristan Türklerinin Sesi AİLE
Avşin BALKAN Doğan’ın Yılbaşı Mesajına kim ne dedi? BSP lideri Kornelya Ninova: Ülkedeki gerginlikten tedirgin olan Balbakan B. Borisov, kendilerini “yurtsever” olarak tanıtan, aslında aşırı sağ faşist olan 3 parti ile mırın kırın yaşadığı, ayrıca sosyalistlerin rüşvet konusunda “gensoru” hazırlığı gördüğü son haftalarda, çareyi Ahmet Doğan’dan yardım istemekte buldu. Karşılıksız istenen bu “yardıma” Doğan “evet” dedi ve faşizme karşı savaş bayraklarını dürdü. Bu görüşü ifade eden Bulgaristan Sosyalist Partisi Başkanı Bayan Korneliya Ninova’dır. Doğan’ın mesajı şöyle anlaşılmalıdır. “Yurtseverle” ortaklık yanlıştır. Onları iktidardan uzaklaştırın, biz sizi destekleyeceğiz. Yeni seçime ve yeni hükümete gerek yok. Doğan“eleleverelimveistikrarıkoruyalım”dedi.Fakathangiistikrarı? Memlekette hastaneler istikrarlı bir devamlılıkla kapanıyor. Su ve elektrik fiyatı istikrarlı bir şekilde yükseliyor. Rüşvet işlerinde ve yoksulluk bakımından Avrupa birincisiyiz. Nüfustan bir avuç kişi istikrarlı bir şekilde daha zengin olurken, Halkkitleleri,emekliler,köylülerveazgelirlileristikrarlıbirşekildesefilleşiyor. Azınlıkların çocukları istikrarlı bir şekilde okuma yazma öğrenemiyor, cahillik artıyor. Bulgaristannüfusolarakistikrarlıbirşekildeazalmayadevamediyor. İkiucunubirbirinebağlayamayanlaristikrarlıbirşekildeişiçindışülkeleregidiyor. Yaşlılar ilaç parası, çocuklar da okul harçlığı bulamazken yardım bekleyenlerin sayısı da istikrarlı bir biçimde artmaya devam ediyor. Sofya’da ve başka şehirlerde bu hükümete karşı her hafta gösteri ve mitingler düzenleniyor. Doğan kime ve kimin adına yardım eli uzatıyor ve beklentisi nedir? Bulgaristan vatandaşları yoksulları daha fakir zenginleri de daha zengin eden bu modelin devam etmesini istemiyor. Biz “yurtsever” maskelilerin yerine DPS ‘nin gelmesini de istemiyoruz, çünkü hiçbir şey değişmeyecek. BSP’nin 80 milletvekili var ve hükümete, yoksulluğa karşı mücadeleyi yalnız başına devam ettirecektir. Nikolay Slatinski: Doğanla ilişkiler öpücükle başlar kötüne tekmeyle biter. Şu dönemde Bulgaristan’ın can çekişmesi biraz da, kendisini Bulgaristan’ın manevi koruyucusu rolünde gören Doğan’ın küstahça konuşmasında gizlidir. Doğan Bulgar totalitarizminin göbek bağıdır. Ülkemizi yolsuzlukların, karanlığın, anarşi ve kargaşa rahmine geri çekiyor, gün yüzü görmesine engel oluyor. Er ya da geç, totaliter zamanla olan bu göbek bağı koparılmalıdır. Bu yapılmazsa Bulgaristan oksijen yetersizliğinden ve geleceksizlikten boğulacak ve yok olacaktır. Geçiş Döneminin ilk yıllarında, siyaset adamı olacaklarını bilmeyen, kapı ardına ya da adına demokrasi denen, Ayın görülmeyen yanı yani karanlık kısmına gizlenmiş olan bazı kişilere Doğan’ın temaslarına her zaman öpüşerek başladığını ve göte tekme vurarak bitirdiğini hatırlanmak isterim. Sonuç her zaman aynı olmuştur. Doğan’a yaklaşan Bulgaristan istikbalinden silinmiştir. Eski İç İşleri Bakanı Bogomil Bonev: Boyko Borisov’u yaratan Doğan’dır. Geçiş Döneminin lanetlisi B. Borisov’a arka oluyor, diyenler var. Şahsi görüşüme göre, Doğan bu defa Borisov’u gömdü. O, aynı şekilde hareket ederek, 2009 yılında iktidar ortaklarından biri olmasına rağmen,, iktidar porsiyonlarını ben dağıtıyorum, demişti.. Bu haberi GERB’e fısıldadı ve 2 hafta sonra Boyko Borisov’u yaratmaya başladılar. İnanmayınız. Mustafa Karadayı Mleçino’da konuştu: HÖH Başkanı Mustafa Karadayı Kırcaali’nin Mleçino köyünde yaptığı konuşmada Başbakan Boyko Borisov ile GERB meclis grubu başkanı Tsvetan Tsvetanov’un Ahmet Doğan’ın Yılbaşı mesajını anlayamadığını söyledi. Doğan mesajında, memleketi yönetmek için yalnız ve bir tek DPS partisinin hazır olduğunu, ama yalnızca bunun yeterli olmadığını söylediğine işaret etti. Burada anlaşılması gerekenin Bulgaristan Sosyalist Partisi’nin yönetmeye hazır olmadığı, GERRB partisinin de eşi olmayan ipek kumaşı olmadığı olduğu vurgulanıyor. Karadayı, Ahmet Doğan’ın bu memlekette yalnızca Boyko Borisov’un yönetebileceği fikrini söylemediğini açıkladı. Karadayı ve HÖH milletvekilleri Mogilyane köyüne isim değiştirme saldırılarında şehit düşen kahramanları anma mitingi ve mevlit için gitmişlerdi. “Bulgaristan’ı yönetmeye hazırlanın” çağrısında bulunan DPS Başkanı, Başbakan Doğan’ın Yılbaşı mesajını yanlış okudu, dedi ve şöyle devam etti: “Doğan bizim günümüz istemlerine göre yönetmeye hazır olmadığımızı söyledi, fakat bir hazırlık görmeye devam ediyoruz. Günümüzde Başbakan koltuğuna oturan Borisov, yapılan analizi doğru dürüst algılayamadı Yıllardan beri devletimiz baş aşağı gidiyor. Biz yönetimi ele almaya henüz hazır değiliz, ne ki hazırlanıyoruz. Borisov ise bu yükü taşımaya hazır olmadığının farkında bile değil.” HÖHgenelbaşkanışuvurgulamayıyaptı:“Bizgensoruolmayacağınısöylemedik.” Tam tersine. HÖH Merkez Konseyi karar aldı. Faşistler ve aşırı milliyetçiler iktidarda olduğu sürece bir gensoru değil, çok gensorular olacaktır. Doğan ise konuşmasında, aşılmaması gereken bir sınır çizgisi olduğunu söyledi.
Birleşme mevzusu spekülasyondan öte gidemez Son dönemde yaşanan parti birleşmesi tartış-
malarını değerlendiren HŞHP Kurucu Başkanı Kasım Dal, bu tür çıkışların amacı spekülasyondan öte gitmeyeceğini belirterek, birleşme mevzularının çakma olduğunu vurguladı. Kasım Dal: “Son günlerde yine “birleşin” konusu ortaya atılmış olup benim ismim de Bal-Göç Onursal Başkanı Sn. Turhan Gençoğlu tarafından zikredilmiş diye duyumlar alıyorum, defaten bu tür spekulasyonlara cevap verdim. Yine diyorum ve tekrarlıyorum bu tür çıkışların amacı spekülasyondan öte gitmez. Öncelikle sormamız lazım ne değişti diğerlerinde ? Ne oldu ki bu konu şimdi gündeme ısıtılıp ısıtılıp servis ediliyor? Son kez bilinsin ki Hürriyet ve Şeref Halk Partisi kurucu başkan ve başkan yardımcısı olarak şunları beyan ediyorum: Hiç bir şekilde bu ortaya atılan çakma birleşme mevzuları ile HŞHP Gen. Başkanı Sn. Doç.Dr. Orhan İsmilov tarafından ve şahsım dahil Sn.Turhan Gençoğlu ile görüşmüş değildir. Bizeoyverenlerinonuruvehaysiyetiilepazarlıketmeyiz Kaldı ki bize kimse şunu veya bunu dayatamaz, boşaltın ya da bir partiden diğerine geçiş, müzakere edin, dökülün ya da taşıma yapın diye müzakerelerde bulunulmamıştır. Bu tür apolitik spekulatif teklifleri Hürriyetimiz ve Şerefimiz uğruna zaten kayda dahi almayız. Bu söylentilere istinaden Biz Hürriyet ve Şeref Halk Partisi (HŞHP) olarak 02 Aralık 2017 tarihinde Eski Cuma (Tırgovişte) şehrinde Ulusal Merkez Karar ve Yönetim Kurulunda aldığımız karar çok açık ve
nettir, bunu bazı kişiler her ne kadar mahsusuz anlamazdan ve duymazdan gelse de biz yolumuza yalnız devam ediyoruz, bunu da defaten net ifade ettiğimizi düşünüyorum. Parti tüzüğümüze ve Eski Cumada alınan kararlara sırt çevirmeden orada ne yazıldı ise buna sadık kalıp Bulgaristan da son yapılan seçimlerde bizim de HŞHP olarak koalisyon ortağı olduğu Dost Birliği’ne oy veren 120.000 kişinin bize vermiş oldukları güven oylarını kimseye teslim etmeyeceğimizi açıkça ve sorumlulukla beyan ediyoruz. Biz bu 120.000 insanımızın son seçimlerde bazı kişilere kırmızı karton çıkardıkları için onların onuru ve haysiyeti ile pazarlık etmeyiz, Bazı kendi benliğini kaybetmiş Höh “İş Adamları” çıkarlarını korumak için durumdan faydalanmak istedikleri aşikardır. Kısaca onlara tavsiyemiz hadi başka kapıya diyoruz. HŞHP tek başına yoluna devam ediyor
Babaeski CHP Kadın Kolları Başkanı Bulgaristanlı Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Babaeski İlçe Teşkilatı Kadın Kolları Olağan Genel Kurulu’nda tek listeyle gidilen seçimde yeni başkan H.Gül Bingöl oldu. Parti binasında gerçekleşen Genel Kurula, Babaeski Belediye Başkanı Av. Abdullah Hacı, CHP Babaeski İlçe Başkanı Erol Mutlu, CHP Babaeski İlçe Gençlik Kolları Başkanı Aykut Tapar, CHP İl Genel Meclis Üyesi Sibel Çınar, CHP Kırklareli İl Kadın Kolları Başkanı Zehra Deyrin, CHP Kırklareli İl Kadın Kolları Başkan Yardımcısı Gülay Erel, CHP Lüleburgaz İlçe Kadın Kolları Başkanı Neslihan Çokaklı, Babaeski Belediye Meclis Üyeleri Serda Onat, Gülten Kaymaz, Makbule Önen, Babaeski Bulgaristan Türkleri Kültür ve Dayanışma Derneği Başkanı Fatma Özcan ve partili Üyeler katıldı.
Yeterli çoğunluğun sağlandığı Genel Kurulda; Divan Başkanlığı’na CHP Kırklareli İl Kadın Kolları Başkanı Zehra Deyrin, Divan Başkan Yardımcılığına CHP Kırklareli İl Kadın Kolları Başkan Yardımcısı Gülay Erel, Kâtip Üyeliğe ise CHP Lüleburgaz İlçe Kadın Kolları Başkanı Neslihan Çokaklı, seçildi.
BRusya’nın u rKuzey a dKutbu’na a yakın hSibirya a vböl-a eriyen-kar6sularını 2 içmeye d geldiği e rOymyakon e c ekögesindeki Oymyakon köyünde hava sıcaklığı eksi 62 derece olarak ölçüldü. Buzdan köyde sokağa çıkanın kirpikleri bile donuyor. Rusya’nın Kuzey Kutbu’na yakın Sibirya bölgesindeki Oymyakon köyünde hava sıcaklığı eksi 62 derece olarak ölçüldü. Buzdan köyde sokağa çıkanın kirpikleri donuyor, bir daha çalışmaz diye arabalar çalışır halde bekliyor. Kış aylarında sokakta sayılı araç ve birkaç insana rastlanan köy, her yıl olduğu gibi bu yıl da soğuk havayla mücadele ediyor. İnsanların yüzü dışarıda geçirdikleri birkaç dakika sonrası buzul parçalarıyla kaplanırken, halk bir daha çalıştıramayacakları endişesiyle araçlarını sürekli çalışır halde bırakıyor. -66’DA İNSAN YAŞAYAMIYOR Dünyanın en soğuk köyü olarak bilinen, yaklaşık 500 kişinin yaşadığı köyde, ocak ayı ortalama sıcaklığı eksi 50 derece olarak bilinirken, bazı köylülerin bu ay eksi 67’yi gördüğü de belirtiliyor. Köyün en son 1933’te eksi 67 dereceyi gördüğü bildirilirken, bunun Kuzey Kutbu’nda insanların yaşadığı bir alanda ölçülen en düşük hava sıcaklığı olduğu ifade ediliyor. Rus yetkililer de insanların yaşayabileceği en düşük hava sıcaklığının eksi 66 olduğunu hatırlatıyor. 1920 ve 1930’larda yabani geyiklerin bahar aylarında
yüne, Sovyetler Birliği döneminde insanlar yerleştirilerek sürekli yaşamaları sağlanmış. İnsanların balıkçılıkla geçindiği köyde halk yaşama tutunmak için büyük çaba sarf ediyor. Camların donduğu, bataryaların güç kaybettiği bu köyde kış aylarında cenazelerin defnedilmesi de büyük sorun oluşturuyor..
Açlık ve cahillik bir araya geldiğinde Okula gitmeyen çocuklar – 2018 Tarih:7 Ocak 2018 Yazan: Nedim AKIN Konu: Bunalımın 2018 renkleri VE ÇIKIŞ YOLU.
Bizde, “kuru kakasına muhtaç” sözü vardır. Tıpış tıpış gelmeyen ayaklar için söylenmiştir. Biz hiçbir zaman hiçbir kimsenin kötü olmasını istemedik. Fakataltın kaplamalı yalanların altındaki küf kendini göstermeye başladı. Baharlar soluyor. 2018’ilk günlerinde Bulgar devletinin nüfus rakamları açıklandı. 2017’de 57 175 çocuk dünyaya gelmiş. Bu rakamın dili çok acı. 1945 yılından sonra yanı son 72 yılda Bulgaristan’da bir yılda bu kadar az çocuk dünyaya gelmemişti. Olay bir felakete işaret ediyor. Sağlık Bakanlığı raporunda, 1 Ocak 2017 – 1 Ocak 2018 arası Bulgaristan’ın 28 ilinde dünyaya gelen çocuklar, 2016 yılında doğan çocuklardan 7 809 daha azdır. 2016’da 64 894 çocuk dünyaya gelmişti. Daha geri baktığımızda 2015’te dünyaya gelen çocuklar 65 970; 2014’te ise 67 585 idi. İstatistiklere bakılırsa son 70 yılda Bulgaristan’da en fazla çocuk 1950 yılında doğdu – 182 571 çocuk. Bu karşılaştırmayı iller arası yaptığımızda 2017’de en fazla çocuk Sofya’da (15 262), ikinci yerde Plovdiv (Filibe) /6 511/ ve en az da Vidin ilinde (369) ile Yambol ilinde (377) dünyaya geldi. 2017 raporunda azınlıkların doğum oranına işaret edilmedi. Bulgaristan’da doğumun çok azalması nedenlerinin arasında en önde şunlara işaret ediliyor: 1/ nüfusun fazla yaşlanması; 2/ doğum yapma çağındaki kadınların ekonomik sebeplerle ülkeden kaçması; 3) genç neslin sağlık ve sosyal durumunun doğum yapmaya uygun olmaması vb. Doğum yapanların yaşının 30’un üstünde olması da ayrı bir sorundur. Bütün Bulgaristan’da sadece 27 000 aile 3 çocuk sahibidir. Öte yandan Bulgaristan’da kadın nüfusun azalma eğilimi yıldan yıla hız alıyor. 2001 yılında Bulgar İstatistik Enstitüsü verilerine göre, toplam nüfusun 4 milyonu bayanken, 2015’te bu rakam 3,6 milyona düştü yani 400 000 azaldı. 2020 yılında kadınların 100 bin kişi daha azalması ve 3.5 milyona düşmesi, 2070 yılında ise Bulgaristan’da kadın nüfusun 2.5 milyon kalması yanı son duruma göre, 1.1 kişi azalması hesaplanmıştır. Avrupa Birliği nüfusuyla yapılan karşılaştırmalara bakıldığında 2015’ten 2016’ya kadar AB nüfusu içindeki Bulgar nüfus 51 925 kişi azalmış ve % 1,4 kalmışız. Bunun sebebi ise, yüksek ölüm oranıdır. Genlerimizde akrabalık bağları olan Bulgar milletinin gitgide hayat yolunun sonuna doğru yaklaşması biz Bulgaristan Türkleri için üzücü bir gerçektir. **** Bu gerçekler Bulgaristan’da “sevda pınarının” kuruduğuna işaret ediyor. Çok acı bir gerçek. İnsansız kalmış bir memleketi vatan olarak sevmekse daha da acı. *** Bulgaristan Cumhurbaşkanı Rumen Radev 2018 yılbaşı konuşmasında “halkın sırtına yapışmış açlık gömleğinden” söz etti. Avrupa ülkeleri arasında en yoksul olduğumuzu dile getirdi. Konuya değindi de, ülkemizde kurulan oligarşi-mafya rejiminin halkımızı alabildiğine sömürdüğünü, devleti rüşvetle soyduğunu ve hayat hakkımızı elimizden aldığını belirtmedi. Durumdan çıkış yolu göstermedi. Durumu en çarpıcı örneklerle halka anlatmadı. *** Kuzey Batı illerimiz olan Vidin, Vratsa ve Montana ile Tuna kıyısına yerleşmiş Lom şehrinde Yılbaşında kapı kapı dolaşarak anket kağıdı imzalatan gruplar vardı. Basın bu anketlerin o illerde yaşamaya devam eden insanların Bulgaristan’dan idari ve hukuksal olarak ayrılmak ve Romanya’ya bağlanmak için imzalatıldığı açıkladı. İşin tuhaf tarafı ise, köyleri boşalmış, okul ve hastaneleri kapanmış, yolları, köprüleri 30 yıldan beri onarılmamış, tarım kooperatif binaları yıkılmış, tarım makineleri kesilip hurdaya verilmiş, geçim kaynağı sanayi tesisleri, küçük üretim işletmeleri kapanmış olan bu insanların ekmek parası için her sabah 2. “Tuna” köprüsü üzerinden Romanya’ya geçtikleri ve gece karanlığında döndükleri yılların gerçeğidir. Ne yazık ki, bu iki ülke AB üyesi olmasına rağmen, iki devleti ilgilendiren hukuksal ve sosyal düzenlemeleri birer birer çözmeye yanaşmadılar. Okul, eğitim, uzmanlaşma, sağlık ve emeklilikle ilgili birçok sorun henüz düzenlenmedi. Bulgar devleti bu gibi sorunları masaya yatırmaya yanaşmadı. Kitle hareketlenmesi gecikmeli de olsa artık başladı. Kuzey Batı Bulgaristan’ın yukarıda adı geçen üç ili idari ve hukuksal olarak Romanya’ya bağlanma eylem ve işlemlerine başladı. Gerekli imzalı dilekçeleri toplandı. Etnik kimlik olarak bu insanlar Ulah’tır. Birinci Dünya Savaşından sonra Bulgaristan’a göç etmişler, isimleri ve kimlikleri değiştirilmiş, okul ve diğer kültürel aydınlık ocaklarını açamamışlardır. Dalga geri dönüyor. 100 yıldan sonra Bulgar devletinden kopmak isteyenler aslında eritilemeyen, asimile olmayan Ulah kitlesidir.
Bulgaristan Türklerinin Sesi Sayı 128 - Ocak 2018
7
Aile Spor
Bulgaristan’da öldürülen Damla’nın katili annesinin kuzeni çıktı
BULGARİSTAN’da Türklerin yoğun olarak yaşadığı Kırcaali’nin Mestanlı ilçesinde ağzı koli bandıyla bağlı olarak ölü bulunan Damla Güner’in (7), annesinin kuzeni Mehmet Ü. (25) tarafından öldürüldüğü ortaya çıktı. Mehmet Ü.’nün, Damla Güner’i boğarak öldürdüğünü itiraf ettiği belirtildi. Mestanlı ilçesinde Damla Güner’in ölümüyle ilgili yürütülen soruşturma kapsamında, küçük kızın annesi Saadet Musa’nın (40) kuzeni Mehmet Ü. gözaltına alındı. Bir Türk işletmesinde bekçi olarak çalışan Mehmet Ü., sorgusunda suçunu itiraf etti. Komşularının ‘içine kapanık, sosyal hayatı olmayan, sosyal ağlarda profili olmayan ve çok konuşmayan biri’ olarak tanımladığı Mehmet Ü., tutuklandı. Kırcaali Üniversitesinde İktisat Yönetimi bölümünden mezun olan Mehmet Ü.’nün, üniversite diplomasına sahip olmasına rağmen kendine uygun bir iş bulamadığı kaydedildi. Mestanlı İş ve İşçi Bulma Kurumu
Gözaltına alınan küçük kızın annesi Saadet Musa (40) da tutuklandı. Soruşturmayı yürüten Kırcaali Savcılığı resmi açıklamasında, halen tutuklu olan anne Saadet Musa ile ilgili suç duyurusunun ‘cinayet’ değil, ‘çocuğu evde yalnız’ bırakma iddiası nedeniyle yapıldığını duyurdu. Otopsi raporuna göre boğularak öldürülen Damla’nın yüzünün sarıldığı koli bandının ise, Mehmet Ü. ve annenin çalıştığı işletmede üretildiği iddia edildi. Mehmet Ü.’nün küçük Damla’yı öldürmek suçundan 20 yıla kadar hapis cezasıyla yargılanacağı belirtildi. Yapılan ilk incelemede Mehmet Ü.’de, Saadet Musa ve kızı Damla Güner’in yaşadığı evin anahtarafından ‘Ana okul ve kreşlerde yardımcı eğitmen’ tarı olduğu ve 17 Aralık sabahı Damla’yı öldürdüğü kurslarına gönderildiği öğrenilen Mehmet Ü.’nün, 2016 tahmin ediliyor. yılında ise Damla’nın da okuduğu ‘Zornitsa’ anaokuBu arada 5 yıldan beri Belçika’da çalışan kızın babası lunda yardımcı eğitmen olarak çalıştığı belirlendi. ve İstanbul’da çalışan ağabeyi de Mestanlı’ya geldi. ANNE DE TUTUKLU
Egiad Bulgaristan’da B2b Görüşmeleri Gerçekleştirdi Devam eden süreçte Kasım 2017’de Başba- cin yeniden başlamasına vesile olan Başba- 4. Taahütname (EK 4),
kan Yardımcımız Hakan ÇAVUŞOĞLU’nun başkanlığında Göç Politikaları Kurulu toplanarak, 31 Aralık 2017 tarihine kadar Türkiye’ye giriş yapmış olan Bulgaristan Türkleri için Uzun Süreli İkamet verilmesi yönünde yeni bir karar alarak bu başvuru sürecini yeniden uzatmıştır. 08 Ocak 2018 tarihi itibarı ile yürürlüğe giren yeni genelge ile ilk başvuru süresini kaçıranlar için ikinci bir fırsat sunarak 31 Aralık 2017 tarihine kadar bir kez dahi olsun Türkiye’ye giriş yapan hemşehrilerimiz randevuları geçmiş olanlar tekrar yeni bir randevu alarak işlemlerini başlatabilirler. Daha önce başvuru yapıp randevu tarihi 8 ocaktan 2018’den sonra olanlar tekrar randevu almalarına gerek yoktur. Bu süre-
kan Yrd. Sayın Hakan Çavuşoğlu başta olmak üzere katkısı bulunan, emeği geçen tüm yetkililere camiamız adına teşekkür ederek şükranlarımı sunarız.” Uzun süreli İkamet Tezkeresi alabilmek için Bulgaristan Türklerinin yaşadıkları illerde bulunan Göç İdarelerine başvurmaları gerekmektedir. BAŞVURU İÇİN İSTENİLEN BELGELER 1. Başvuru Formu (Geçerli pasaportu olanlar www.goc.gov.tr adresinden e-ikamet linkinden uzun dönem seçerek müracaat edecek), 2. Başvuru Dilekçesi (EK 2) (Geçerli pasaport olmayanlar ), 3. Tebligat Formu (EK 3 ),
5. Pasaport fotokopisi 6. Varsa Önceki İkamet İzin Belgesi, 7. 4 Adet biyometrik fotoğraf (Son 6 ay içinde çekilmiş, biyometrik fonu beyaz) 8. Adli Sicil Belgesi (11 Yaş üzeri olanlar için gereklidir, kendi ülke makamlarından veya Türk adli makamlarından alınabilir), 9. İkamet İzni Kart Bedeli (Vergi Dairesine yatırılacak) Daha detaylı bilgi:
Türkiye ile Bulgaristan arası daha ucuz roaming anlaşması
İsim Denklik Belgesini nasıl alırım?
Kırcaali Rotary Kulübü Başkanı Bahar Palova, “Kırcaali Rotary Kulübü, ilçedeki okullarda eşsiz bir proje başlatıyor. Proje ilköğretim okullarına okuyan öğrencilere temiz içme suyu sağlamaya yöneliktir” diye bildirdi. Palova’nın girişimiyle başlatılan projenin, Bulgaristan 2482 Bölge yönetimine tanıtımı yapıldı. Proje önem bakımından ülkemizi kapsayan Rotary 2482 Bölgede ikinci sırada yer alıyor. Kırcaali Rotary Kulübü, içme suyu arıtımı ve filtrasyonu için
5 sistem sağlayacak. Bunlar Otets Paisiy Lisesi, Petko Raçov Slaveykov Lisesi, Yordan Yovkov Lisesi, Hrito Botev Lisesi ve Sveti Kiril ve Metodiy İlköğretim Okulu ve Rayna Kyagina Anaokuluna kurulacak. Bahar Palova, projenin toplam tutarının 7740 Amerikan doları olduğunu belirtti. Bu paranın üçte birinin Rotary 2482 Bölge Başkanlığından hibe edildiği anlaşıldı. Hatırlatmak gerekirse, bu proje Kırcaali Rotary Kulübü tarafından gerçekleştirilen ilk proje değil. Kulübün girişimiyle Kırcaali Dr. Atanas Dafovski Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Bölümüne düşük ve çok düşük ağırlıklı doğan bebekler için kuvöz ve DAR Gelecek Anne Okulu’na eğitim maketleri sağlandı, şehrin girişine Orfeyus’un Heykeli yine dikildi, bando takımı kıyafetleri yenilendi ve daha birçok başka proje yapıldı.
Bulgaristan Hükümeti Bitcoin Servet Sahibi mi?
Bulgaristan güvenlik güçlerinin Mayıs ayında çökerttiği bir organize suç örgütünden 200,000 Bitcoin’den fazla para ele geçirilmişti. El konulan Bitcoin’lerin toplam değeri günümüzdeki fiyata göre 3 milyar $’dan fazla!
19 Mayıs 2017’de Güneydoğu Avrupa Güvenlik Güçleri Merkezi’nin (SELEC) yaptığı bir açıklamada, Bulgaristan da dahil olmak üzere bölgedeki 12 ülkede yürütülen bir organize suç örgütü olduğu ortaya çıkmıştı. Açıklamada aynı zamanda tam 213,519 adet Bitcoin’e el konulduğu da belirtilmişti. Yapılan operasyonun ardından 23 Bulgaristan vatandaşı tutuklanmıştı. Büyük çapta dolandırıcılıkla suçlanan tutukluların sahibi olduğu Bitcoin’lere de el konulmuştu. Bu haberi yazdığımız sırada Coinmarketcap’deki Bitcoin
fiyat endeksine göre 213,519 Bitcoin’in şimdiki değeri 3.5 milyar $ gibi devasa bir sayıya tekabül ediyor. Operasyondan sonra yetkililer tarafından yapılan açıklamada suçluların Bitcoin’i tercih etmesinin nedeni söylenmişti: “Suçu işleyen kişiler Bitcoin’i bir para biriktirme ve saklama yolu olarak tercih etmiş. Bunun nedeni de Bitcoin işlemlerinin takip edilmesinin oldukça zor olması.” Aynı zamanda suçlular Bulgaristan gümrük kontrol bilgisayarlarına yüklemek için tasarlanan bir virüs de geliştirmiş. Bu virüs örgütün ülkeye soktuğu mallardan hiçbir şekilde vergi alınmamasını sağlamış. Virüsün bilgisayarlara yüklenme yöntemi ise oldukça ilginç. Basın açıklamasına göre rüşvet verilen gümrük yetkilileri virüsü hükümetin bilgisayarlarına yüklemede yardımcı olmuş.
https://e-ikamet.goc.gov.tr/Ikamet/IstenenBelgeler/IlkBasvuruIstenenBelgeDownload
İSİM DENKLİK BELGESİ
1- İsim denklik belgesi taleplerinin doğrudan ilgilinin yerleşim yerinin bulunduğu Nüfus Müdürlüğüne yapılması halinde, Nüfus Müdürlüğünce, talepte bulunan kişinin Türk vatandaşlığını kazanmadan önceki ad ve soyadının nüfus kaydında bulunup bulunmadığı incelenir, var ise denklik belgesi düzenlenerek verilir. 2- Talepte bulunanın Türk vatandaşlığını kazanmadan önceki ad ve soyadının kaydında bulunmaması halinde, İsim denklik belgesi talepleri, Genel Müdürlüğümüze intikal ettirilir. Genel Müdürlüğümüzce ilgilinin dosyası üzerinden yapılacak inceleme neticesi, kişinin önceki ad ve soyadı bilgilerine ilişkin dosyada yeterli bilgi ve belge bulunması halinde denklik belgesi düzenlenerek verilir. Kişinin önceki ad ve soyadı bilgilerine ilişkin dosyada yeterli bilgi ve belge bulunmaması halinde ise denklik belgesi düzenlenmesi mümkün değildir. Aşağıdaki dosyayı indirerek örnek dilekçeye ulaşabilirsiniz. İsim Denklik Belgesi https://www.nvi.gov.tr/
Anma Törenlerimiz
Tercümesi Raziye ÇAKIR Şehitlerimizi anıyoruz: Tarih: 04 Ocak 2018 “Deutsche Welle” – Almanya’nın Sesi Radyosunda yayunlandı Konu: 1984 Zulmü Asla Unutulamaz! 1984 “soya dönüş süreci” şehitlerimizi anma törenlerimiz devam ediyor. Mogilyane köyü ve Momçilgrat şehri şehit ve kahramanların aziz hatırasına saygı, anıtlara çelenk ve çiçek koyma, mezar başında dua okuma ve mevlit törenleri devam ediyor. Bulgaristan Türklerinin bu çok anlamlı miting ve gösterileri yabancı basın, radyo ve televizyonlarının dikkatinden kaçmadı. Avrupa Birliği’nin 6 aylık başkanlık süresinin Sofya’ya taşındığı şu günlerde Almanya’dan ve Sofya’dan yayın yapan “Almanya’nın Sesi” radyosu Bulgarca programında 1984’te başlayan Bulgaristan’da Türklerin isim ve kimliklerini değiştirme zulmünde açılan yaraların açık olduğunu ve sızlamaya devam ettiğine bir yazıyla özel olarak değinirken mikrofonlarını mitinglere katılanlara sundu. Baskı ve terör uygulayanlara en büyük ceza Bulgaristanlı Türklerin vatanımızdan bir parça olması ve kışkırtıcı aşırı milliyetçilerin bizi aynı sokak ve mahallelerde yaşayan Bulgarlarla birbirimize düşürmeyi başaramamalarıdır diyen Vildan Bayramova şöyle konuştu: “1984’te suç işlenmiş, katliam yapılmış, af etmiş olsak dahi, hiçbir şey asla unutulmamıştır ve unutulmayacaktır.” Mitingde Bulgaristan’da yaşayan Müslüman Türklere karşı işlenen cinayetlerden bazıları hatırlanmış ve dualar edilmiştir. Вилдан Байрямова ile ilgili görsel sonucu Deutsche Welle – Momçilgrat’ta şehitlere dua eden yerli Türkler. 2 Ocak 2018. Güney Doğu Rodoplarda her yılın son haftasında ve yeni yılın ilk haftalarında 1984 – 1985 yılında Türk Milli Kimliğini korumak için silahlı polis ve ordu birliklerine karşı verilen kanlı direnişlerde şehit düşen kahramanların aziz hatırası saygıyla anılıyor, Müslüman adetlerine göre anma törenler düzenleniyor. O zaman Bulgaristan Komünist Partisi tarafından örgütlenen zorla isim ve kimlik değiştirme saldırılarına güya “soya dönüş süreci” denmişti. 26 Aralık 1984’te Mogilyane köyündeki kitlesel propesto gösterilerinde 17 aylık Türkan bebe ilk şehit düşenlerden biri oldu, annesi yaralandı ve 2 Türk daha kurşunlanarak öldürüldü. Türkan anısına kurulan çeşme ve anıt başında her yılın 26 Aralık günü kalabalık anma ve saygı törenleri yapılıyor. Bu törenlere Türkiye’den ve Almanya’dan da büyük sayıda Türk katılıyor. O kanlı olaylar sırasında protestocu Türklerden biri olan, 1984’te yaşı ancak 20 olan Bayan Selime Ali hatıralarını şöyle canlandırdı: “Perperek köyündeki dikiş atölyesinde ekip şef yardımcısı olarak görev alıyordum. Şefimiz bize isimlerimizi değiştirmeye gelecekleri haberini iletti. Bizden olay çıkarmamamızı, “disiplini” korumamızı istedi. Atölyemizin etrafını tank ve başka zırhlı araçlar sardı. Kırmızı bereliler içeri girdiler, panik başladı. Kargaşa çıktı. Bir saat sonra ben Kırcaali Milis Amirliğine çağrıldık ve işçilerin tepkisini kışkırtmakla suçlandım. 48 saat boyunca arasız üzerime çullandılar, manevi baskı gördüm. Silahlı kişiler bana yüzlerce defa “sen soy ağacını biliyor musun? sorusunu sordu. Hamileydim. Hamile olmam beni “Belene” Ölüm Kampına göndermelerine mani oldu. Sürekli kin ve öfke beslememize gerek yok. İnsan başına gelenleri, çekileri, sürekli baskıyı unutamıyor. Gördüğüm zulmü kitaplaştırsam elimden gelmez, ama hiçbir şeyi asla unutamıyorum. Birçok kez ürperiyorum. Kâbus içinde uyanıyorum. Ağlıyorum. Selime’nin asla af edemediği acı gerçeklerden biri ise, Türk kabristanlığında mezar taşları üzerindeki Türk isimlerinin ve doğum ve ölüm tarihlerinin yontularak silinmesidir. Ölmüş kişilerin isimlerinin değiştirilmesi ve böylece Bulgaristan’da Türk ve Müslümanlık izlerinin tamamen silinmesi ve devletin ölmüş kişilere dayattı isimleri aynı taşlara yazarak Türklük izlerini tamamen yok etme vahşetidir. Şunları hatırlıyor: “Korkunçtu. Tutunacak tek dalımız kalmamıştı. Anneannemin ve dedemin mezar taşlarını da söktüler. Bunları asla af edemem. Bu vahşetin özür olamaz ve olmayacaktır. Öç almak istemesem de, bu cinayetleri işleyenlerin kendi yaptıklarından utanmalarını istiyorum. Onlara en büyük ceza bizim vatanımızı sevmemiz ve Bulgaristan’da yaşamamızdır. Bizim vatanımızın ayrılmaz ve koparılamaz bir parça olduğumuzu gördükçe, içten içe kudurduklarını biliyorlar. Bizim, beraber yaşadığımız Bulgarlarla alıp veremediğimiz yoktur.” Suçluların bilinen kişiler olması, toplumda görev almaya devam etmeleri, Selime’yi incitiyor. O görüşlerini şöyle paylaşıyor: “Adalet makamlarının, savcı ve yargıçların arşivleri açıp “soya dönüş süreci” suçlularına karşı yeni davalar açmaları gerekir. Biz, dostumuz olan Bulgarların ve komşularımızın bu işte suçu olmadığı görüşündeyiz. O zaman onlar da endişeliydi. Olaylardan ürkmüş ve korkmuşlardı. Suçlu olmadıkları görüşündeyim. Kızlarım bana o dehşet dolu günleri sorduklarında, bilinçli olarak detayları anlatmıyorum. Yavrularıma kin, öfke ve düşmanlık aşılamak istemesem de, hafızamı silmek mümkün değildir, herşey gözlerimin önünde, seslerini işitiyorum.”
Sayı 128 - Ocak 2018 8 8
Bulgaristan Türklerinin Sesi
BULTÜRK ETKİNLİKLERİ
İstanbul’da Bulgar “Sveti Stefan” Demir Kilisesi açılışından
Erdoğan: Uluslararası topluma ve- ler var, kiliseler var, sinagog-havralar var. Bizde şu var. Kesrette vahdet anlayışı var. Yani çoklukta birlik. rilmiş bir mesaj
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Demir Kilise’nin açılışında yaptığı konuşmada şu mesajları verdi: “Bulgaristan şu anda AB dönem başkanlığı görevini sürdürüyor. Böyle bir dönemde bu açılışın yapılıyor olmasını uluslararası topluma verilmiş çok önemli bir mesaj olarak değerlendiriyorum. İstanbul, şu fotoğrafla farklı din ve kültürlerin barış içinde yaşadığı bir şehir olma özelliğini tüm dünyaya bir defa daha göstermiştir.” “Bizde şu var: Kesrette vahdet anlayışı. Yani çoklukta birlik… Biz işte bu anlayışla diğer dinlere mensup vatandaşlarımızın ibadethanelerini ayağa kaldırma çalışmalarını yürüttük yürütüyoruz. Havra, şapel, kilise gibi din mekanların onarımlarını önümüzdeki dönemde de sürdüreceğiz.” AB MESAJI Bu dönemde Bulgaristan’ın farklı bir konumu da var. AB dönem başkanlığı kendilerinde. Böyle bir dönemde bu açılışın yapılıyor olmasını uluslararası topluma verilmiş bir mesaj olarak değerlendiriyorum. İstanbul farklı dinlerin ve kültürlerin bir arada barış içinde yaşadıkları şehir olma vasfını bir kez daha göstermiştir. Bir tarafta patrikhane bir tarafta Demir Kilise. Arada da çok fark yok. 200-250 metre mesafede bir yer. Bu kilise 1898’den bu yana ayakta duruyor. Kilisenin restorasyonu, belediye başkanlığım döneminde bir restorasyon daha geçirmişti ama 2011’de köklü bir restorasyon gerçekleştirildi. 15 milyon liranın üzerinde maliyetle tamamlanan restorasyon işlerini üstlenen ekip hassasiyetle bu duruma getirdi. Ben kendilerini kutluyorum. Dininizi yaşamakta, ibadetlerinizi yapmakta serbestsiniz anlayışı ile onları hep koruma altına almıştır. Yeni Camii olarak adı konan camimiz bile 400 yıllık bir geçmişe sahiptir. Ayasofya İstanbul ile birlikte tüm dünyanın incisi durumundadır. Her eserin bizim gönlümüzde ayrı bir yeri var. Cami-
Havra, şapel, kilise gibi dini mekanların onarımlarını önümüzdeki günlerde de sürdüreceğiz. Biz herkesin özgürce ibadetini yapabilmesini temin etmenin devletlerin sorumluluk alanı olduğuna inanıyoruz. Önümüzdeki dönemde bu konuda çok daha güzel görüntülere, çok daha samimi birliktelikleri tüm dünyada şahit olacağız. Türkiye restorasyon alanında oldukça birikimli ve tecrübeli bir ülkedir. Bu eserleri yaşatmak ortak sorumluluğumuzdır. Bulgaristan’daki tarihi vakıf eserlerin ve camilerin de bakıma ihtiyaçları olduğunu biliyorum. Bu çalışmaları birlikte yapabiliriz. Bu projenin diğer benzeri projelere ilham kaynağı olmasını diliyorum. “İstanbul Demir Kilise’deki ibadet özgürlüğü ile Filibe Muradiye Camiindeki ibadet özgürlüğünü birbirinden ayırmıyoruz” ifadelerini kullanan Cumhurbaşkanı Erdoğan, Bulgaristan Başbakanı Borisov’un açılış törenine Bulgaristan Başmüftüsü Mustafa Aliş’i de getirmiş olmasının, bu sürece pozitif bir katkı sağladığını ifade etti ve kendisine teşekkür etti. İnancı ve kökeni ne olursa olsun herkesin özgürce ibadetini yapabilmesini temin etmenin, devletlerin sorumluluk alanında olduğunun altını çizen Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları ekledi: “Bugün Sayın Borisov’un heyetinde Bulgar Ortodoks Kilisesi Patriği Sayın Niofit ile Bulgaristan Başmüftüsü Sayın Mustafa Aliş Hacı’nın beraber yer alıyor olması, Bulgaristan’ın da bu birlikteliğe verdiği öneme işaret ediyor. İnşallah önümüzdeki dönemde bu konuda çok daha güzel görüntülere, çok daha samimi birlikteliklere hep birlikte tüm dünyada şahit olacağız.” Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Yıldırım: “Demir Kilise’nin restore edilerek Hristiyan vatandaşların hizmetine sunulması ülkemizde dinlere karşı ecdadımızdan gelen ve bugün de devam eden hoşgörünün en güzel numunesidir” dedi.
Başbakan Binali Yıldırım’ın konuşmasını şöyle devam etti: “Bu eser İstanbul’un yüzyıllardır bütün inançları bir arada tutan karakterini temsil etmektedir. Cemaat vakıflarının mallarının iade edilmesine karar verilmiştir. 167 cemaat vakfına ait 1029 eser, varlık cemaat vakıflarına aktarılmış ve geçmişten beri gelen bu önemli sorun da ortadan kaldırılmıştır. 9 YIL SÜREN RESTORASYON İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin (İBB) katkılarıyla 2011 yılından başlayan restorasyon kapsamında Demir Kilise’nin yüzde 90’ı elden geçirildi. Yapılan çalışmalar kapsamında Demir Kilise’nin taşıyıcı sistem güçlendirme, dış cephe koruma ve restorasyon, iç restorasyon ile çevre düzenlemesi yapıldı. bulgar başbakanı istanbul kilise ile ilgili görsel sonucuBulgaristan Başbakanı Boyko Borisov da konuşmasında, “Cumhurbaşkanı Erdoğan bir söz vermişti ve bugün bu sözünü yerine getiriyor. Minnettarım size Sayın Cumhurbaşkanı” diye konuştu.
Bulgaristan Başbakanının açıklamaları:
Sayın Cumhurbaşkanı, Sayın Başbakan, sayın belediye başkanları, dini temsilciler, müftümüz de hazır bulunuyor. Bulgaristan’daki Müslümanları temsil ediyor. Ortodoks Kilise Patriği de burada bulunuyor. Burada bir araya geldik, tartışmak için değil. Haliç’in yanı başında dinimiz temsil ediliyor. Dinimize saygı gösteriliyor. İBB’ye teşekkür ediyorum. Sayın Cumhurbaşkanı’na teşekkür ediyorum. Kültürel yönden nasıl bir değer taşıdığını anlatmama zaten gerek yok. Bulgaristan her zaman mükemmel ilişkiler tesis etmek istemiştir hem İslam hem Hıristiyan alemi ile. Terörizm her yerde var ancak müştereken mücadele edebiliriz. Sonuçlardan bahsediyoruz, sebeplere bakacak olursak kader bizi, cofrafi ve siyasi olarak birlikte yaşamaya zorunlu kılmıştır. Bütün Avrupa, Balkanlarda bir Hıristiyan, Müslüman ül-
kenin nasıl olduğunu, davrandığını gösteriyor Sofya ve İstanbul. Gerçekten kıskanılacak birer örnektir. TÜRKİYE-AB İLİŞKİLERİ Türkiye AB’nin en büyük komşusudur. Türkiye bu bölgede en büyük orduya sahip ülkedir. Bizler elimizden gelen her şeyi yapmalıyız. Cumhurbaşkanı’nın Macron ile yaptığı görüşmeyi ilgi ile izledik. 2018’de Türkiye ile AB ilişkilerinin normalleştirilmesi için çaba harcamamız lazım.
Başbakan Yıldırım’ın açıklamaları:
“Bu eser İstanbul’un yüzyıllardır bütün inançları bir arada tutan karakterini temsil etmektedir. Cemaat vakıflarının mallarının iade edilmesine karar verilmiştir. 167 cemaat vakfına ait 1029 eser, varlık cemaat vakıflarına aktarılmış ve geçmişten beri gelen bu önemli sorun da ortadan kaldırılmıştır. Dini ve kültürel kutuplaşma riski gittikçe artıyor. Ortadoğu’da yüzyıllardır bir arada yaşayan değişik dinlere mensup insanlar mezhepleri nedeniyle hedef olurken aynı eğilimler İslam düşmanlığı ve ırkçılık olarak Batı dünyasında da artan şekilde bugün ne yazık ki kendini gösteriyor. Irkçılık yabancı düşmanlığı, tarihsel önyargılarla istismarlar artıyor. Siyasi tablolar aşırılığa doğru yeniden evriliyor. Bir arada yaşama iradesi yerini, tasvip etmediğimiz olumsuz duygulara bırakıyor. Böyle bir dönemde Bulgaristan Başbakanı Boyko Borisov’un da katılımıyla buradan vereceğimiz mesajın son derece anlamlı olduğunu ifade etmek istiyorum. Tarihi ve dini mekanı ihya etmek değil aynı zamanda bu törenin felsefi boyutu ve hoşgörü mesajıdır.
Bulgaristan Türklerinin Sesi Sayı 128 - Ocak 2018 BULTURK ETKİNLİKLERİ
9
Sayı 128 - Ocak 2018 10 10
Bulgaristan Türklerinin Sesi STK
Bulgaristanlı mühendisten “Akıllı Beşik” sistemi
Bulgaristan-Kırcaali doğumlu olan Lütfi Mutlu ve mühendis arkadaşlarıyla birlikte, ağlayan bebeği sallayan, ona ninni ve masal okuyan, susmaması halinde ise anne ve babasının cep telefonuna uyarı gönderen “Akıllı Beşik” sistemi geliştirdi. Türk mühendislerin geliştirdiği bu “Akıllı Beşik” sistem, kamerası ile evde yokken bile bebeği görebilirsiniz, bebeğin vücut ısısını, odanın sıcaklığını ve havanın kalitesini ölçebiliyor. Ayrıca beslenme, uyku ve bezinin kontrol saatinin geldiğini de hatırlatabiliyor.
nın cep telefonuna bildirim gönderiyor. Bu sayede bebek her ağladığında anne babanın bebeğin yanına gitmesine gerek kalmıyor. Gece daha rahat uyuyorlar. Sistem mobil uygulama ile kontrol edilebiliyor. Sallama hızını ve süresini ayarlayabilir ya da bu modu tamamen kapatabilirsiniz. Otomatik sallama modunda sabaha kadar sallamıyor elbette, belirleyeceğiniz süre kadar salladıktan sonra duruyor. Tekrar ağlarsa yine sallanmaya başlıyor. Bebeğinize sevdiği ninnileri, masalları dinletebiliyorsunuz. Telefonunuzdaki ninnileri dinletebileceğiniz gibi Dokuz Eylül Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitaşınabilir bellek kullanabilir, internet üzerinden tüsü Araştırma Görevlisi ve Mekatronik Mühenistediğiniz şarkıyı dinletebilirsiniz.” disi Lütfi Mutlu, AA muhabirine yaptığı açıklamada, anne ve babaların fazla yorulmadan bebek Akıllı Beşik sistemini akıllı telefonlar üzerinbakımını gerçekleştirebilmeleri için üniversitenin den kontrol edebilmek için mobil uygulaması teknokenti DEPARK bünyesinde iki bilgisayar bulunmaktadır. Bu uygulama bütün belirttiğimühendisi ve iki elektrik mühendisiyle birlikte miz özellikleri bildirmenin dışında “Bebeğinizi “Akıllı Beşik” sistemi geliştirdiklerini anlattı. arada sevin, her şeyi akıllı beşiğe bırakmayın” Anne ve babanın yorulmadan bebek bakımını şeklinde bildirimde de bulunmaktadır. gerçekleştireceği sistem sayesinde ebeveynleAkıllı Beşik Sisteminde yerli yazılım kullarin, çocuklarının her ağladığında yanına gitmek nılarak geliştirilmesi 2 yıl sürmüştür. Sistemin zorunda kalmayacağını ifade eden Mutlu, beprototipini tamamlanmış ve seri üretim için bekşiğinde yatan bebek ağladığında devreye önce lemektedirler. Bu sistem her beşiğe kolayca uyakıllı beşiğin gireceğini, böylece hem bebeklegulanabilmektedir. Lütfi Mutlu, “Patent ve fayrin hem de ebeveynlerinin daha rahat uyuyacadalı model başvurularını yaptık. Eskiden akıllı ğını aktardı. Akıllı Beşik‘te çeşitli sensörlerin telefonlar yoktu, şimdi herkesin cebine girdi. olduğunu, bebek ağladığında ağlama sesini alSıra akıllı beşiklerde, her evde bir akıllı beşik gıladığında sallanmaya başladığını ifade eden olacağına inanıyoruz.” dedi. “Akıllı Beşik” sisMutlu, şöyle konuştu: temi için ön talep başvurularını almaya başla“Eğer ağlama devam ederse masal okuyor, dılar. Başvurmak için aşağıdaki linkteki formu ninni söylüyor. Hala susmazsa anne ve baba- doldurabilirsiniz.
Bulgaristan’ın ilk sokak kütüphanesi
Bulgaristan’da kitap okuma kültü- edilmesi ve geniş iç mekan hacmiyle rünü genişletmek, insanlar arasında başarılı bir konsept oluşturmuş. sosyal sürdürülebilirliği artırmak ama- Rhinoceros 3D programı kullanıcıyla ücretsiz bir sokak kütüphanesi larak tasarlandığı öğrenilen yapının tasarlandı.
Üstün Başarı Bursu 60 levaya yükseltildi
Öğrencilere verilen üstün başarı bursunun miktarı 2017-2018 eğitim ve öğretim yılı ikinci kanaat döneminde 50 levadan 60 levaya yükseltilecek. Bu bir üst sınırdır ve okullar her çocuğun başarı puanına göre 21 leva ile 60 leva arasında değişen burs miktarını belirleyebilecek. Üstün başarı bursunun kapsamı da genişliyor. Üstün başarı bursu, öğrencilere şimdiye kadar gibi 9.sınıftan itibaren değil, artık 8.sınıftan itibaren verilmeye başlanacak. Ülkede uluslararası koruma başvurusu yapan veya statü sahibi olan öğrencilerin de artık bu bursu alma hakkı olacak. Şimdiye kadar ancak yabancı uyruklu öğrencilerin burs alma imkanı vardı. Özel eğitime gereksinimi duyan tüm öğrencilerin de her çeşit burs alma hakkı olacak. Bu değişiklikler daha önce de duyurulmuştu.
mel kriterler başarıdır. Eğitime erişime gelince, temel kriter bir aile üyesinin geliridir. Pekiyi derecede başarı tam olarak sabitlenmiş değil, 5, 50’in üzerindeki not diyelim. Okul, bu pekiyi notunun seviyesini öğrenim gören öğrencilere ve elde edilen öğrenme çıktılarına göre belirliyor” diye kaydetti. 2017-2018 eğitim ve öğreEğitim ve Bilim Bakanlığında görevli uzman tim yılında öğrencilere burs vermek için ayrıGreta Gançeva, “Öğrenme çıktıları ile ilgili te- lan kaynaklar 23 milyon levayı aşıyor.
NÜVVAB okulu öğrencilerinden Yetimler Fonu’na bağış Şumnu’daki NÜVVAB İmam Hatip Lisesi öğrencileri ve öğretmenleri, Yetimler Fonu için düzenlenen yardım toplama kampanyasına katıldı.
Öğrenciler, öğretmenlerin desteği ile yapmış oldukları hediyelik eşya ve kartpostalları satarak 1.400 leva toplamayı başardı. Öğrencileri temsil eden bir grup topladıkları meblağı Şumnu Bölge Müftüsü Mesut Mehmedov’a takdim etti. Bizim Gazete
Bulgaristan’da yolsuzluk tavan yapıyor
Bulgaristan AB’de yolsuzluğun en çok yaşandığı ülke konumunda. Bulgaristan Avrupa Birliği’de yolsuzluğun en çok yaşandığı ülke konumunda bulunuyor. Bulgaristan’da Komünist sistemin çöküşünden bu yana yolsuzluk sorunları giderilemiyor. Halk ise demokrasinin tam anlamıyla işlememesinden dolayı hükümeti suçluyor. Bir genç düşüncelerini dile getirdi: “Hükümetin para kazanmasını sağlayacak birçok şirket bulunuyor. Sistem bu şekilde işliyor.”
Avrupa Birliği dönem başkanlığını ilk kez üstlenen Bulgaristan yolsuzlukla mücadele kapsamında geniş reformlar başlatabilecek. Bulgaristan’ın eski başbakanı Simeon De Saxe-Coburg Balkan ülkelerinin acilen dış yardımlara ihtiyaç duyduğunu belirtti: “Avrupa Birliği bize tavsiyelerde bulunabilir bunu yapmak için bütün imkanlar elinde bulunuyor. Bize yardım etmek için birçok ülkeden gelen savcılar vardı. Ancak bütün
bunlar yasal ve normal bir süreç kapsamında yapılmalı.” Uluslararası Şeffaflık Örgütü yetkilisi Vanya Nusheva küçük yolsuzluklar konusunda ilerleme sağlandığını ancak büyük yolsuzlukların önemli ölçüde arttığını ifade etti: “Düzgün bir şekilde reform yapılmalı ve kamu alanında reformlar sürdürülmeli. Yargı reformuna da büyük önem verilmeli. Özellikle bu konular üzerinde büyük çaba sarfedilmeli.”
Sofya’da “Zaman değişiyor” sergisi Sofya Merkez Tren Garında düzenlenen “Za-
man değişiyor” sergisi, yakın geçmişte başkentin tarihini anlatıyor. Serginin organizatörü, AB Konseyi Bulgaristan’ın Dönem Başkanlığıdır.
Söz konusu sergide, Sofyalıların ve şehrin konuklarına, dolaşım özgürlüğü, roaming, altyapı, çevre koruma, sağlık, enerji, kültür ve gıda olmak üzere Bulgaristan’ın son on yılda farklı sektörlerdeki değişimi anlatan 10 eser yer alıyor.
Pavlova: Güçlü bir AB istiyorsak Türkiye şart
Tasarımın Varna şehri için ayrı bir önemi var.Deniz başkenti olarak ta anılan şehir için, salyangozdan esinlenilmesi oldukça fazla rastlanan canlı olmasından kaynaklanıyor. İçerisinde 1500 kitabın yer aldığı kütüphane tasarımı organik mimari için modern bir form içeriyor.Davetkar, sürdürülebilir malzemelerin tercih
250 x 125 cm’lik ahşap plakalar kullanılması nedeniyle yapısal kabuğu elastik bir görünüme sahip. Yuzdzhan Turgaev, Boyan Simeonov, Ibrim Asanov ve Mariya Aleksieva’dan oluşan genç mimar kadrosu bu tasarım için bir kaç hafta kafa kafaya vererek ortaya oldukça keyifli bir iş çıkarmış diyebiliriz.
Bulgaristan’ın AB Dönem Başkanlığı’ndan sorumlu Devlet Bakanı Lilyana Pavlova, müzakerelerin güç ve ağır olacağını belirterek, “Güçlü AB istiyorsak, bizim partnerlerimizle güçlü ve istikrarlı ilişkilere ihtiyacımız olacaktır. Türkiye de bizim için öyle bir partnerdir” dedi. Bulgaristan’ın AB Dönem Başkanlığı bu akşam başkent Sofya’da resmi olarak başladı. Çeşitli etkinliklerin düzenlediği Sofya’da ülkenin kültürel ve tarihi zenginliklerinin tanıtıldığı bir sergi açıldı. Açılışı, AB Dönem Başkanlığı’ndan sorumlu Devlet Bakan Lilyana Pavlova yaptı. Pavlova, Türkiye’nin çok önemli olduğunu belirterek, “AB açısından çok önemli bir dönemde geçiyoruz dümene. 2018 yılında AB, Avrupa kurumları, ilk altı ayda başkanlığını yapacağımız Avrupa Birliği Konseyi ve Avrupa Parlamentosu kıtanın geleceği, yeni bütçe, Brexit müzakereleri, 2020 yılı sonrasında Brexıt’ten sonra nasıl bir Avrupa istiyoruz gibi konulara cevap ve yasal temelin verileceği bir yıldır. Bana göre en önemli ve ağır başlıklarımızdan biri güvenlik olacak. Dört dönem başkanlığından beri temaslar sürüyor, fakat hala en iyi çözümler bulunmadı. Güvenli ve istikrarlı dış sınırların olması, gereken yerde dayanışma gösteril-
mesi, bu sorunu beraber çözeceğimiz ülkelerle istikrarlı işbirliğinde çalışmamız gerekecektir” dedi. Bakan Lilyana Pavlova, Türkiye’nin kendileri için çok önemli olduğunu ifade ederek, “Bu gündemde bizim için Türkiye çok önemli yer alıyor. Bir yandan ikili işbirliği, öte yandan daha da önemlisi AB-Türkiye ilişkileri önem arz ediyor. Başbakan Boyko Borisov da defalarca bunu tekrarlamıştır. Bulgaristan’ın AB ile, Bulgaristan’ın Türkiye ile olağanüstü uyumlu çalıştığı gibi, Türkiye- AB ilişkilerinin nasıl olması gerektiğine biz örnek olabiliriz, kendi katkımızı sunabiliriz. Bulgaristan, bu diyalogda arabulucu olabilir, dürüst bir şekilde önümüzde bulunan bütün gündem maddelerindeki temaslarda aracı olabiliriz” diye konuştu. Bakan Pavlova, Türkiye ve Bulgaristan arasındaki ilişkilerde gözlenen dinamizmin, AB ilişkilerine de olumlu yansıyacağını belirterek, Türkiye’nin AB temaslarında özellikle bazı uç ülkelerden olumsuz görüşler aldığını söyledi. Pavlova, müzakerelerin güç ve ağır olacağını belirterek, “Güçlü AB istiyorsak, bizim partnerlerimizle güçlü ve istikrarlı ilişkilere ihtiyacımız olacaktır. Türkiye de bizim için öyle bir partnerdir” dedi.
Bulgaristan Türklerinin Sesi Sayı 128 - Ocak 2018 YAŞAM
İpek Yolu Hakkında Bilgi
Ticaret yolu olarak kullanılan ve Çin’den alınan ipek ve baharatı batıdaki ülkelere, Avrupa’ya ulaştıran İpek yolu başka vazifeler de üstlenmiştir. Bu ürünler Batı’daki uluslararası ilişkilerin düzenlenmesinde önemli roller oynamışlardır. Ayrıca Doğu kültürünün Batı ülkelerinde tanınmasını sağlamış ve günümüz medeniyetinin oluşmasında çok önemli bir sahnede yer almıştır. Güzergâh üzerinde bulunan ülkelerin kültürlerinin, ekonomilerinin ve siyasi benliklerinin gelişmesinde, şekillenmesinde de çok önemli vazifeler üstlenmiştir. Yani İpek Yolu olarak isimlendirilen güzergâh üzerinde bulunan ülkeler tarihsel gelişimlerinin önemli bir bölümünü bu aktivitelere borçludur. İpek Yolu kanalıyla yapılan ipek, baharat, kâğıt, porselen ve değerli taş ticareti kıtalararası etkileşime, kültür alış verişine imkân sağlamıştır. Ticaret yolu olarak kullanılan ve Çin’den alınan ipek ve baharatı batıdaki ülkelere, Avrupa’ya ulaştıran İpek yolu başka vazifeler de üstlenmiştir. Bu ürünler Batı’daki uluslararası ilişkilerin düzenlenmesinde önemli roller oynamışlardır. Ayrıca Doğu kültürünün Batı ülkelerinde tanınmasını sağlamış ve günümüz medeniyetinin oluşmasında çok önemli bir sahnede yer almıştır. Güzergâh üzerinde bulunan ülkelerin kültürlerinin, ekonomilerinin ve siyasi benliklerinin gelişmesinde, şekillenmesinde de çok önemli vazifeler üstlenmiştir. Yani İpek Yolu olarak isimlendirilen güzergâh üzerinde bulunan ülkeler tarihsel gelişimlerinin önemli bir bölümünü bu aktivitelere borçludur. İpek Yolu kanalıyla yapılan ipek, baharat, kâğıt, porselen ve değerli taş ticareti kıtalararası etkileşime, kültür alış verişine imkân sağlamıştır. İpek Yolunun haritası çizildiğinde Eski Dünya olarak bilinen bölgelerin çok büyük bir kısmını etkileyen bir güzergâh olduğu anlaşılacaktır. Söz konusu harita Asya’nın en Doğu’sunda kalan Çin’den başlayarak tüm Asya kıtasını ortadan bölen, Ortadoğu ülkeleri ile Anadolu ve Mısır topraklarından geçerek Akdeniz’e ulaşan ve oradan da Avrupa’ya varan bir bölgeyi kapsayacaktır. İpek Yolu Nerelerden Geçer İpek Yolu hakkında elde edilen ilk tarihi belgeler Romalılar ile Antik Yunan döneminden kalmadır. Buna göre İpek Yolu olarak bilinen güzergâhın kuzey bölümünde izlediği rota günümüzde Rusya Federasyonu topraklarında bulunan Don nehri ağzından başlamaktadır. Daha sonra kuzeye devam ederek, o dönemde Roma İmparatorluğu’nun en büyük rakibi olan Part İmparatorluğu sınırları içinde bulunan ve günümüzde Türkmen Cumhuriyetleri olarak bilinen bölgeden doğuya ilerliyordu. Son bölümünde ise Çin’in batı tarafında bulunan Kansu kentinde yer alan Tanrı Dağları’nın kuzeyinde bulunan kervan yolunu takip ediyordu. İpek Yolu’nun güney rotası ise kesin belgeler bulunmasa bile şu şekilde kurgulanır: Mezopotamya’dan, Antakya’dan başladığı düşünülmektedir. Günümüzdeki İran ve Afganistan’ın kuzey kısmında kalan ünlü Pamir Ovası’na ulaştığı varsayılır. Batı’ya giderken ise Gaziantep ve Malatya’dan geçerek İzmir, Trabzon, Sinop, Alanya ve Antalya gibi önemli limanlara ulaştığı ve buralardan da Avrupa’ya eriştiği düşünülmektedir.
11
Bulgaristan’ın en ünlü termal kaynakları
Bulgaristan’ın İzlanda’dan sonra dünyada en çok termal su kaynakları olan ülke olduğunu biliyor muydunuz?
Termal sular farklı kimyasal ve fiziksel içeriğe sahip, sadece istirahat ve stres atmak için değil, birçok hastalığın tedavi ve rehabilatasyonu için de uygundur. Buna rağmen Bulgaristan’ı Avrupa’da seçkin ve tanınan bir SPA ve kaplıca ülkesi olarak gösteren reklamlar yok. Bulgar Kaplıca ve SPA Turizm Birliği Başkan Yardımcısı Siyka Katzarova da bu görüşü paylaşıyor. Katzarova: “Bulgaristan yıl boyu kaliteli kaplıca ve SPA turizmi geliştirecek potansiyel ve ön koşullara sahip. Bu gelenek Roma döneminden günümüze taşınmaktadır. Doğal kaynaklarımız var, sıcak kaplıca suyumuz, muhteşem iklim, çok iyi altyapı, modern SPA ve kaplıca merkezi oteller, kalifiye elemanlarımız bulunuyor.”. Yoğun bir haftadan sonra insanın sıcak bir kaplıca merkezinde dinlemesi kadar rahatlatıcı birşey olamaz. Bunun yararları elbette çok- sıradan havuzlardan farklı olarak mineral havuzlarda zararlı kimyasal maddeler yok, mineraller doğal bir halde insanın cidinden
giriyor, hücre dengesini düzenliyor, organizmanın birçok organ ve sistemine olumlu etkiler sağlıyor. İşte Sofya’ya yakın en ünlü merkezlerden bazıları: Başkent merkezine 12 km uzaklıkta Pançarevo’ya yakın İskır nehrinde “Korali” merkezi bulunuyor. Orada küçük ve büyük sıcak havuz, su mağarası ve soğuk havuzlar var. Oradaki ılıca suyunun doğal sıcaklığı °47C, havuzda ise °30C dereceye kadar soğutulmuş. Bu su sinir sistemine iyi geliyor, soğuk sudan sıcak suya geçerek ise, kan dolaşımı hızlanıyor ve bağışıklık sistemi güçleniyor.
Tarihi İpek Yolu ile Türk dünyası canlanacak.
Tarihi İpek Yolu’nu canlandıracak olan Bakü-Tiflis-Kars (BTK) Demiryolu Hattı, Türk dünyası arasındaki ticareti de ayağa kaldıracak. Geçtiğimiz ay yük taşımacılığı alanında hizmet vermeye başlayan hattın yarattığı avantajları konuşmak için Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan ve Türkmenistan’dan ulaştırma ve ekonomi bakanları İstanbul’da toplanacak. 30 Kasım Perşembe günü düzenlenecek Türk Konseyi Ekonomi Bakanlıkları’nın yedinci toplantısında ülkeler arasındaki ekonomik durum masaya yatırılacak. Toplantıda şu anda bu ülkelerle Türkiye arasında olan yaklaşık 7 milyar dolarlık ticari hacmin yakın vadede 10 milyar dolara çıkarılması için yapılacak çalışmalar masaya yatırılacak.
İpek Yolu tarih boyunca kullanılan bir ticaret güzergâhı olmasının yanı sıra fikirlerin, dinlerin, orduların ya da farklı kültürlerin ve bu kültürel deneyimleri aktaran bilgelerin ve gezginlerin takip ettiği bir yol olmuştur. Dolayısıyla insanlık tarihinde çok önemli bir yeri vardır ve hakkındaki bilgileri vermek yerinde olacaktır. İpek Yolu Nedir? İpek Yolu diğer aktiviteler için kullanılan bir yol haline gelmeden önce sadece ticaret amacı ile kullanılıyordu. Yani Doğudaki Çin gibi ülkelerden sağlanan ipek, baharat gibi ürünlerin Mısır, Roma gibi dönemin ünlü ülkelerine ulaştırılması için kullanılan bir ticaret yoludur, bu iş için kullanılan güzergâhtır. İsmini de taşınan ürünlerin en önemlisi olarak kabul edilen ipekten almıştır.
Siyasi ve Aktüel Gazete
BULTÜRK - Dünyada’ki Temsilcilerimiz www.bulturk.net /bilgi@bulturk.net- Tel:0212 511 63 47
İmtiyaz Sahibi
Haber Sorumlusu:
D r. N e d i m B İ R İ N C İ
Hukuk Danışmanı: Ekonomi Müdürü:
Av. Hasan MOLLAOĞLU Nedim AKIN
Alptekin CEVHERLİ
İstihbarat Müdürü:
Hüseyin Y I L D I R I M
Yazı İşleri Müdür Yardımcısı İbrahim SOYTÜRK
Eğitim Sorumlusu:
Ay n u r F İ L İ Z
Kültür-Sanat:
Avşin B A L K A N
Spor Müdürü:
Serkan YILDIZ
İnternet Müdürü:
Muhammet ULUTÜRK
Halkla İlişkiler:
N e r i m a n E . K A LY O N C U O Ğ L U
Reklam Müdürü:
Seydullah H A L A Ç
Rafet ULUTÜRK Yazı İşleri Müdürü
Genel Yayın Yönetmeni Abidin KARASU Genel Yayın Müdürü Raziye ÇAKIR
Yayın Danışmanları:
İrtibat Bürosu: Yıldırım Mh. Şehit Kamil Balkan cad. No: 114 / A (500 Evler) - Bayrampaşa / İST. Bayrampaşa - Adaparkın üstü - H.TÜRKOĞLU Spor Komp.Karşısı
Prof. Dr. Ahmet ÇOLAK Tel: 0212- 5 11 6 3 4 7 - Fax: 0212 511 33 91 Reklam için İrtibat: 0212 526 51 98 Prof. Dr. Hayati DURMAZ Akademi Yayıncılık A.Ş. Prof. Dr. Seçkin DİNDAR Teknik Hazırlık: Murat ULUTÜRK Bu gazete basın yayın ilkelerine uymayı taahhüt eder. Dr. Erdal KARABAŞ Yazarlar yazılarından sorumludur. Metin KARAN w w w. b u l t u r k . n e t / w w w. b u l t u r k . o r g
Avusturya -Viena Almanya-Köln: Amerika-New York Belçika-Antwerpen İspanya-Madrid Kazakistan İsveç İngiltere London
: Osman BÜLBÜL : Ünal G A Z İ : Alaattin Gokay : Nevin BEYTULLAH : Hüseyin Hasan : Türkistan: Erkan : Seval ÖZTÜRK : Ridvan Akay Riko
Sofya:
Hikmet EFENDİEV
Rufat FELETİ
Bursa-
Blagoevrad:
Bülent MURADOV
Kırcaali: Ardino: Cebel: Plovdiv:
Mehmet TEFİK Aziz ŞAKİR Erdal H. AHMET İsak Yusuf KARAALİOĞLU
Smolyan:
Stara Zagora: Menderes KUNGÜN Loveç: Pleven: Şumen: Razgrad Ruse Silistra:
Emine BAYRAKTAROVA Rafet RODOPLU İrfanÖZGÜR Levent RASİM Zeki İsmail Nermin ÇAKIR
Dobriç:
Sebahattin AYYILDIZ
Varna:
T Ü R K İ Y E -Ankara: İsmail ÇİNGÖZ
İst. Anadolu:Bölgesi İst. Trakya Bölgesi İst. Sultangazi: ist. G.O.Paşa: ist. Bayrampaşa: ist. Zeytinburnu: ist. Avcılar: ist. Başakşehir: ist. Kağıthane: İst.Küçükçekmece İst. Eyüp
B u l g a r i s t a n - Te m s i l c i l e r i
Mustafa Varna
11
Kocaeli:
- Bursa Yıldırım: - Bursa-Hürriyet: - Bursa-Yenibağlar: - Bursa-İnegöl İzmir- - İzm. Sarnıç: - İzm. Görece: - İzm. Buca: Edirne: Tekirdağ: Balıkesir-Bandırma: Eskişehir: Erzurum Mersin : Fethiye :
Sabri İSKENDER Nedim BİRİNCİ
Raziye ÇAKIR Murat AKÇALI Vildan ARDA Mustafa AKGÜN Ekrem SÜZEN Ceyhun AYGÜN Nazım ÇAVUŞ Hasan H.KÖK Müjgan DENİZ Alptekin CEVHERLİ Ayşe HOCAOĞLU Turhan YAMAÇ Üzeyir AKGÜN Cevat ÇALIŞKAN Bayram BAYRAM Kenan ÖZGÜR Durmuş HATİPOĞLU Mümin GÜNEY Şevket YILMAZ Nadir ADLI Ertaş ÇAKIR Güner BAŞARAN Sevgin GÖKÇE Berkay MUTLU Ferda ER Fatih AKSAK
Putin ve Erdoğan BGSAM Yayınları: Tarih: 01 Ocak 2018 Hazırlayan: BGSAM Konu:–BulgarlarınBulgaristanveBulgaristanTürkleristratejisinedir? – Rusçular şunu unutmasınlar: Bulgaristan batının güvenini yitirdiğinde, Türkiye’ye kalacaktır! – Birleşik Amerika ve Batı Avrupayı “canlarından can” olduğumuza ve bir Rus ya da Türk bölgesi olmak istemediğimize ikna etmeliyiz. Putin ve Erdoğan Kaleme alan. Bulgaristan’ın eski Moskova Büyük Elçisi, Sofya’daki ABD Vakfı tarafından finanse edilen “Faktor. bg” elektronik yayınında politika yazarı Nikolay Vasilev. BGSAM 2018 yılında Bulgaristan, Avrupa Birliği Bulgaristan Başkanlığı ve Bulgaristanlı Türkler konularında çıkan yorum, yazıları ve söyleşileri Türkçeleştirerek okurlarına sunacaktır. Bu yazı bir stratejik değerlendirmedir ve Bulgaristan Türkleriyle ilgili Bulgar kamuoyunda egemen görüşlere yer verdiği biçin seçilmiştir. *** 2017’de “Faktor. Bg” okurlarıyla Modern Bulgaristan tarihi; Bulgaristan’ın ceo-politik konumu; Geçiş Döneminin özü; dünya birincileri arasında ilk sıra devletlerinden biri olabilme şansını nasıl kaçırdık gibi konuları işledik. Analizlerimiz farklı konularda olsa da, hedefimizde Bulgaristan’ın geçmişine, bugününe ve geleceğine ilişkin görüşleri sistemleştirmeye çalıştık. Bu sistemleştirmeye “ulusal doktrin” diyenler de var. Naçizane görüşüme göre, içine kapanmış bir köylü, “kuru kara toprak”, “Doğulu” halktan dünyaya açılmış, “Batı tipi” bir sivil toplum ulus, tüccar, denizci bir halka dönüşmemiz için sürekli çaba göstermeliyiz. Anlam veremediğim yasağa rağmen, kahve ve çayhanelere bacak bacak üstüne oturmuş sigara içmekten keyif alan abdallar ulusu olmaya lanetlenmiş olduğumuza inanmıyorum. Böyle olsaydık, interneti en iyi ülkeler sıralamasından ilk sıralarda yer alabilir miydik? Ülkemizdeki yatırım ve iş ortamı gönül açıcı olmasa da, bu kadar çok bilgisayar şirketimiz olur muydu? Daha önceki yazılarımda okulda en önemli şeyi resim öğretmenimden öğrendiğimi paylaşmıştım. O, ”genelden detaylara doğru hareket edeni” sözlerini sıkça tekrar ediyordu. Önemsiz ayrıntılar için strateji çizmemize gerek yok. Daha önce bunu yaptığımızda başımıza felaketler geldi! Bulgaristan için büyük olan tablo nedir? Birleşik Amerika Stratejik Analiz Ajansı “Stratfor” tablosunda biz, dev bir Balkan devleti aynı zamanda bir Avrupa cücesiyiz. İlginç değil mi? Şu bir gerçektir. Balkanların en güçlü ve en zengin devletini kurma kaynaklarına sahip olan Bulgaristan’dır. (Dış etkenlerin etkisi altında kalmadığında bunu her zaman yapabilmiştir.) Ne ki buralarda dış etkenler hiç eksik olmadı. Balkanlar ceo-politik olarak depreme duyarlı bir döküntü bölgesidir. Biz her zaman “bozkırlardan” gelen ( Balkanları periyodik olarak kırıp döken fakat bizim buralarda 20-30 yıldan uzun bir dönem kalmayan) sürülerin ve Anadolu yönünden gelen (ve asırlarca süren) fetihçilerin saldırılarına uğramış ve benzer saldırıları şimdi de bekleyerek yaşamaktadır. Bundan 140 yıl önce Bulgaristan Rusya ve Osmanlı İmparatorlukları arasında yürütülen büyük bir savaşta çarpışma alanı olmuştur. O zaman yaşayan Bulgarlar Osmanlı sultanını Rus Çarıyla değiştirmek değil, bir Avrupa (Batı) devleti kurmak istiyorlardı. Rusya’ya bağımlılıktan kurtulmamız, Bulgar Çarlığı ile Doğu Rumeli’nin birleştirilmesi. Bu yönde atılmış adımlardır. 1913 sonlarına doğru Londra Barış Antlaşması imzalanırken, bir ulus olarak başarılı olduğumuz görünümü vardı. Ege Denizine çıkma hakkımız meşrulaşmış ve gelecekte önce Büyük Britanya ve ardından da Birleşik Amerika’nın stratejik müttefiki olma olanakları belirmişti. Ne ki, bunlar olacağına, art arda stratejik yanlışlar yaparak, Rusya ve Sırbistan tarafından kurulan bir tuzağa düştük Ak Deniz havzasından uzaklaştık, daha sonra Hitler önünde boyun eydik ve Stalin’e kolay av olduk. 1944 yılından sonra Demir Perde ardında Avrupa demokrasisi için en iyi 10 demokrasi yılı yaşarken Sosyal ve manevi çöküşün en kötüsünü yaşadık. Tüm bu olaylar birbirine bağlıdır. Belirleyici önem taşımayan olaylar yüzünden büyük stratejiden uzaklaştık ve içinden çıkmak çok zor olan yanlışlar girdabına kilitlendik. Ben, hiçbir zaman Rusya ve Türkiye ile iş olsun diye Rusya veya Türkiye ile yüzleşme çağrısında bulunmam. Ne var ki, bizim stratejik çıkarlarımızla onların stratejik menfaatlerinin birbirine taban taban zıt olduğunu kavrayamamamız da aptallık olur. Tarihin belirli dönemlerinde Rusya ve Türkiye elitleri Batı Dünyasından bir parça olmak istemiştir ama her defasında bunun imkân dışı olduğu ortaya çıkmıştır. Bu durumda onların seçeneği nedir? “Stratejik Derinlik” aramaları doğaldır, yani Doğu Avrupa’da ve Balkanlar’da (en azından) etki alanı sahibi olmak isteyeceklerdir. Bizim temel çıkarımız onların bu emellerinde yolda kalmalarıdır. Burada kişisel olan hiçbir şey yoktur! Biz onların yolunu kendi güçlerimizle asla kesemeyiz, başta Amerika Birleşik devletleri olmak üzere Batı güçleriyle (ekonomik, politik ve kültürel) bağlanmak ve onları “canlarından can olduğumuza” bizi Rusya ve Türkiye nüfus alanında asla bırakmamaları gerektiğine onları kesin ikna etmemiz, hepimiz için hayati önem taşır!
Sayı 128 - Ocak 2018 12 12
Bulgaristan Türklerinin Sesi Dünya
Toplumsal dönüşümlere yol açmak ödevimizdir.
Düzce Valisi Sn.Zülkif DAĞLI’ya Kitabımızı
Düzce Valiliğine ziyaret BULTÜRK yöneticileri
Düzce Temsilcimiz Sn. Özcan Bey ve Sn. Ümit DURSUN Beye Kitabımızı taktimi
BULTÜRK Anadolu Federasyonu ziyaretinde
URAL derneğinde Konferanstan
Düzce Temsilcimiz ve Nevzat ÖZTÜRK ile birlikte Köyünde
Yusuf CUNAL Belçika BELTÜRK
Belçika’dan Yusuf CUNAL Yazıyor Bulgaristan Türklerinin ‘ Kimlik Mücadelesi’ni en kapsamlı olarak kitaplaştıran Bulgaristan Türkleri Derneği Başkanı, yazar Rafet Ulutürk son yazısında önemli mesajlar verdi. Rafet Ulutürk’ün yazıısını okurlarımız ile paylaşıyor, kitabının ise Türkiye’de satışa sunulduğunu hatırlatıyoruz. ‘Toplumsal dönüşümlere yol açmak ödevimizdir. İradesini dayatan dik kafalı bilinçli azınlıktır. Biz Bulgaristanlı Türkler kendi ülkemizde bir azınlık’ız. 1878 yılında yapılan nüfus sayımına göre, yaşadığımız Bulgar Prensliğinde nüfus olarak çoğunlukmuşuz. Nüfusun % 52’si Müslüman Türk’müş. Ne ki göçe zorlandıkça gitgide azalmışız. Bizi topraklarımızdan kovan Bulgarlar azınlıkmış, fakat kaba, merhametsiz, toleranssız davranarak, zorbalık kullanarak üstün gelmişler. Türklere karşı dış devletlerden destek alarak baskılarını sürdürmüşler ve sonunda bugünkü dışlanmış, kıyına uğratılmış, bugün boynu bükük duruma düştük. Bu böylemidir. Bulgaristan Türkleri durumu kabullenmemiştir. Amansız davranmayı seçmiş, örgütlenmiş, 1989 Mayısında ayaklanmış, güçlerini ve iradesini takviye etmek ve bilemek için göç ederek mücadelesini sürdürmüştür. Bu anlamda her yenilgi yok olmak değildir. Sabırlı olmak şahlanmanın şartıdır. Doğu Rumeli ahalisi de Sliven, Kazanlık, Karlovo, Filibe, Tatar Pazarcık Avrat Pazarı, Otu Bol ve daha birçok yerleşim merkezlerinde durum aynıydı. 1876 Nisanı’nda ayaklanan Bulgarlar bir avuçtu. İngiliz ve Rus parasıyla silahlanmışlardı. Bir avuç çeteci militan tarafından kışkırtılmış köylüler yalana inanıp hayali beklentiler içinde evlerini yakmışlardı. Bu ayaklanma, İngilizler tarafından Osmanlı Sultanı Abdülaziz’i öldürmeye vesile yaratmak için düşünülmüştü. Rus İmparatoru II. Alekandır ise bir bütün olan Osmanlının azınlıklar ve milliyetler mermerini çatlatmak ve Balkanlardan bir parçaya basmak istiyordu. Peterburg ve Viyana arasında imzalanan gizli sözleşmelerde Avusturya-Macaristan imparatorluğunun da Batı Balkanlara basıp yerleşmek ve Müslümanları topraklarından kovmak istediğini görüyoruz. Yani Rusya ve Avusturya imparatorlukları Balkanlara kendi yayılmacı iradelerini dayatma işinde saldırganlaşmış, Bulgar ve Sırp azınlıkları emellerine alet ederek, azınlıkların bağımsızlık ve egemenlik istekleri ardına gizlenerek, kanlı savaşlar yürüttüler. Balkan topraklarını Müslümanlardan arıtma siyasetini baskı, terör ve zülüm ederek bir asır sürdürdüler. Bu olaylar, azınlığın çoğunluğa kendi iradesini kabul ettirmesi açısından doğal bir örnek olmayıp bu işin zorbalıkla olduğuna kanıttır. Bu iki örnek, 20. yüzyılda topraklarımızda uygulanan baskın siyasetleri doğrular. Yakın geçmişimizde bir avuç çapulcu, hırsız, bozguncu, komita ve kışkırtıcının iradesini dayatması dış dev güçlerin gözü kara başlattıkları savaşlar akla gelir. Geçen yüzyıl en fazla savaş yürütülen savaş parçası Balkanlar oldu. Osmanlıya düşman olan Rusya, İngiltere ve Almanya vb devletlerden yardım alarak başkaldırıp hortlayan Bulgar haydutluğu koskoca bir dünya imparatorluğundan parça koparıp bağımsız ve egemen bir devlet ilan edemezdi, fakat dış güçlerin kanadı altına girerek, devlet kurdu ve bir asırda topraklarını 3 kat büyüttü. Fakat şimdi durum değişti. Bulgaristan nüfus bileşimi değişti. Azınlıkların varlığını tanımak istemeyen, haklarını tanımaya yanaşmayan Bulgar devleti ve ulusu, bugün kendini yeniden üretemeyen, her konuda her şeyi yine dış devletlerden bekler duruma geldi. Topraklarımıza amerikan üsleri konuşlandırarak, NATO gölgesinde güvenlik arayarak, Avrupa Birliği fonlarıyla tencere kaynatmayı seçerek “bağımsız ve egemen devlet” formülüyle varlığını sürdürmeye çalışıyor. Bir avuç zenginin, birkaç gruptan oluşan oligarşinin sefa sürmesi, zenginlik içinde yaşaması, açlıktan midesi beline yapışanların, cebinde beş kuruşu olmayanları, selillik çizgisi altında kıvranan kitleyi, % 45’i bulan kör cahiliği daha fazla ayakta tutabilecek mi dersiniz. Bulgaristan’da yaşayan nüfusun % 62’si bugüne kadar AVM’ye (Moll, Bila, Kaufland, Bauhaus, Exspres Market, T-Market) gibi satış merkezlerine ayak basmamış, bunlardan alış veriş yapmamıştır. Aynı nüfus kredi kartı kullanmayı bilmiyor. Sonuç: Geçen yüz yıl Bulgar komünistlerinin halka zorla dayatmaya çalıştığı Rus kültürü ve yaşam tarzının tutmadığı ret edildiği gibi bugünkü sahte modern ite de yerleşemiyor. Sanki bizde turistler için suni bir yaşamtarzı yaratılıp geniş kitlelere de dayatılmaya çalışılır. Halk bunu kabul etmediğinde dolayı ise amansız ve çok keskin çelişkiler içinde yaşamak zorundayız. Bu çelişmilerin başında, gitgide toplumu yönetmeye talep olan ve yüz yılda pili biten Bulgar ulusu ile ülkede yaşayan etnik azınlık toplulukları arasındaki çelişkidir. Biz azınlığın çoğunluğa iradesini dayatmasını bu açıdan analiz etmek istiyoruz. Dizi yazımızın kırmızıçizgisi bu olacaktır. Daha ilk anda, 21 Kasım 2017 sabahı Bulgar NOVA TV programlarından ana fikrim olan azınlığın çoğunluğa iradesini kabul ettirmesi konusunda bir örneği hemen paylaşmak istiyorum. Veliko Tırnova eyaleti “Byala” şehrinde 790 öğrencili bir terzi, şoför ve aşçı meslek lisesi var. 2016’da bu okulu sadece 3 öğrenci bitirmiş. Eğirim Öğretim ve Teknoloji Bakanlığı bu okulda eğitim alan her öğrenci için lise bütçesine farklı meslekler için 2 000 (iki binden) – 2 800 (iki bin sekiz yüz) levaya kadar para gönderiyor. Muhabir öğrenciler için de kişi başı 1000 (bin leva) ödeniyor. Yani okula milyonlar akıyor. Öğrenciler okula asla uğramıyor. Yerinde yapılan röportajlar hiç birinde kitap defter olmadığını ve okula uğramadıklarını kanıtlıyor. Öğretmenler protokolleri dolduruyor, okula uğramayan öğrenciler adına imzalıyor. Evrak üzerinde eksik, yanlış, düzeltilmiş uygulama yok. Okul İsviçre saati gbi tıkır tıkır çalışıyor, “kadro yetiştiriyor”. Eğitim, öğretim ve pratik uygulama dersleri için paralar alınıyor. Öğretmenlerden şikayet yok. Kağıt üzerinde aşçılar İngilizce ve Rusça biliyor, şöförler otobüs bile sürebiliyor, terziler defile düzenliyor, farklı modeller üretiyor. Demek istediğimiz şudur. “Byala” kenti, Bulgaristan içinde 1 kent. Öğrenciler Romen ve Bulgarca eğitimi kabul etmiyorlar. Bu boykot ülkeye yayılıyor. Azınlığın protestocu iradesi çoğunluğun devlet siyasetini toslatmış, kabul etmiyor, seyirci kalıyor ve alay ediyor. Komşu köylerden “Herakovo” ya uğruyoruz. Orada da büyük bir okul! 15 Eylül 2017’den beri hiçbir öğrenci derse girmemiş. Sayıları 259. Öğretmenler kendi kendilerine gelin güvey oluyorlar. Yani Bulgar eğitim sistemini kabul etmeyen azınlık artık iradesini dayatmış ve Bulgar öğretmenlere sahte rapor düzenlemeyi kabul ettirmişler ve resmi rakamlara göre nüfusun % 45’i okuryazar değil. Fakat diplomalı, karneli, bazı derslerden takıntılı olsalar da, evrak üzerinde son sınıfa kadar yükseliyorlar, varmış, varacaklar. Sahte sistem onları
lise son sınıfa kadar taşıyor. Taşımazsa iflas edip çökecek. Çökmeyi kabul etmiyor. “Byala” kenti meslek okulunun 3 otobüsü var. Her gün boş gidip geliyorlar, sözde öğrencileri okula getiriyor ve dersler bitince de mahalle ve köylerine kadar götürüyorlar. Tatil günleri geziye gidiyorlar. Tratroya gitmişler, konser izlemişler. Bu okul evrak üzerinde en iyi okullardan biridir. Bu gerçek çok kötü. Olumsuzun olumsuzu bir örnek ama sarı ot, ayrık, eşek dikenleri gibi memleketimizi sarmış ve azınlıklarla ilgili eğitim ve öğretim siyasetini felce uğratmış. Tek devlet, tek ulus, tek dil Bulgarca deyen Bulgar ulusunun liderleri bu gerçeği görmek, kabul edip değiştirmek istemedikçe, Bulgar devleti anaya ve yasa değişikliği ile tek dilli ve tek uluslu devletten çok azınlıklı, çok dilli, çok dinli ve çok kültürlü halk topluluklarından oluşan bir toplum düzenini yasallandırmadıkça toplum çöküyor, devlet uçuruma gidiyor… Şu anlattığım azınlığın çoğunluk ve devlet iradesini nasıl sırt üstü getirdiğine taze bir örnektir. Bu örnekler çoktur, hepsi nefes alıyor, güçleniyor, nefret topluyor ve patlamaya hazırlanıyor.İşte bu örnekte, biz, Romenlerin ısrarlı toleranssızlığını, bilinçli hareketini ve eylem halinde olduklarını görebiliyoruz. Burada çoğunluk devletin körü körüne dayatmaya çalıştığı siyasettir. Onlar Romanya’da Çingene Üniversitesi oldukça gürültüsüz isyanlarını, devlet siyasetine karşı toleranssız, umursamaz, alıp vermez ve kabul etmez tutum içinde olduklarını ortaya koyuyorlar. Onlar aktifleşmiş durumdadır. Yazımın başında anlattığım iki örneğe burada iki cümle ilave etmek istiyorum. 1876 yılından önce haydarların dağda bayırda kılıç sallamaya başladığı devirde, Osmanlı devleti “gidin şunların hesabını görün” deyip başıbozukları Rumeli’ye gönderdiğinde. Örneğin Başıbozuk başı bir Türk Mahallesi’ne gelip, cami encümenliğini toplayıp, “gösterin şu komitaların evlerini yakalım” dediğinde, bizimkiler “aman siz İvan’a dokunmayın, iyi oğlandır, Balkan doruğuna dana çıkardık, onlara göz kulak oluyor”, “ Hristoya da rahatsız etmeyin “Beş Bunarda bağlarımıza, kiraz ve elmalarımıza” bekçilik yapıyor. Biz Bulgaristan Türklerinin konuşma ve ev dilinde neden “komita” “haydut başı” gibi sözler neden yok hiç düşündünüz mü? Çünkü biz onlara hep “momçe”, ötekine “tavukçu” daha ötekine “çiftçi”, şu da “kavak budayan, pelin toplayan” demişiz, savunmalarını yapmışız. Bacayı saran ateşi görememişiz. Hiç birisinin kılına dokunulmasına müsaade etmemişler. Bulgarın “Türkten hain çıkmaz” sözü bu gerçeğe dayanır, biz onları devlete ihbar edecek zahmete bile katlanmamışız. Olay budur ve bugün Ahmet Doğan haini fesimize püskül olunca, Bulgar hemen “o bir şopar”, “o bir Kırım Tatarı” ve daha neler neler dedi. Neden birlik olup da onunla hesaplaşmamızı önlemek için tabii. Çünkü Doğan ajanını Bulgar devleti kendisi eğitmişti. Yine aynı nedenle Mestan ile Dalın dosyalarını sakladılar. Çünkü Türkün gazabını bilir onlar… Sonunda, bir onu gizler, bunu saklar, daha ötekini de görmezden gelirken çökmüşüz. Çoğunluktan azınlık olmuşuz. Aynı formül ve aynı hesaplarla, aslında tek kişi olan “hain Ahmet” bir buçuk milyonluk Türk milleti başına Sultan kesilmedi mi, “liderimiz” demedik mi? Yani oyuna getirildik. Kabul etmezsek, içine düştüğümüz kuyudan çıkamayız. Haydut komitacılar çoğldı, cezalandırılmadan kalabalaştılar, tam bugünkü katiller gibi. Aralarından cezalandırılan var mı. Hayır yok. Avrupa Birliği “birkaçını olsun içeri atın diyor”. Hepsi birden ayaklanıyorlar ve “biz egemen ve bağımsız bir devletiz, siz bizim iç işlerimize karışamazsınız” diyorlar. Veset, böylece 1000 – 2000 (bin iki bin) kişi olan suçlu katiller hemen bütün halk oluyveriyor, hatta biz de onları savunanların saflarına geçmiş oluyoruz. Perde indirildiğinde gördüğümüz gerçek budur. Bizden de bir örnek. Şimdi bi ana konumuz, “ana dilimizi okuyamıyoruz”, “dilsiz kaldık, cahil kaldık, “önümüz karanlık” dedikçe ana babalar susuyorlar. 1994’te 95 bin Tük öğrenci Bulgaristan’daTürkçe dersine girmişti, 2017’de bu rakam 7 bindir. Giderek azalıyor ve sıfıra doğru gidiyor. Sıfırlandığı an Bulgar Eğitim ve Öğretim Bakanlığı’nın “Tükçe dersleri için bütçe ödeneklerini kesip” Bulgaristan’da Türkçe derslerini kaldırdık, artık Türkçe’yi okumak isteyen vatandaş yok, dediği an, sözüm ona “Yurtsever” faşistler, biz size demedik mi “ dediğinde, Prof. Dr. Bojidar Dimitrov gibi yeminli Türk düşmanları “Ben size demedim mi, bizimkiler Türk değil, Türk olsalar Türkçe okumaktan gönüllü vaz geçmezlerdi” diye yaygara koparacaklardır. Biz uyudukça zaman tuneli bizi bu çukura taşıyor. Burada etnik (soy) bilincimizin kuruduğuna, eylemci ruhumuzu söndürdüğümüze tanık oluyoruz. Bu çok ciddi bir konudur. 1878’den beri devam eden ve kızıştıkça kızışan bir mücadele alanıdır. Kimlik mücadelesidir. *** Azınlığın çoğunluk karşısında üstün geldiği örnekler değişik ve çoktur. İradesiz kalmış, bilinci sönmüş azınlığın eridiğini gösteren örnekler de boldur ve her biri bir ibret dersi olmalıdır. Bizim mücadelemizin kitabı yoktur. Ders aldığımız kaynak çekilerimizdir. Nitekim azınlığın haklı direnişlerinde geçerli öz kuralları var. Bu kurallar onun yaşamını belirleyendir olmalıdır. Başkasının gösterdiği yoldan yürürsek çıkmazda durmak zorunda kalırız. Balkanlarda haklarını alamamış tek azınlık biz kaldık. Arnavutluk 50 bin Bulgara azınlık hakları tanıdı. Bulgar doktorlar Sırbistan’a gidip Bulgarlara sağlık hizmeti veriyor. Bulgar eğitim Bakanlığı Türkçe ders kitaplarını yenilemek için 1997’den beri 5 leva ayırmasa da, dünya ülkelerinde 150 Bulgar okulu, kültür evi, kütüphanesi kurdu, din ve dil kursu açtı… Zaman ayırıp, işimizi gücümüzü bırakıp bu konuyu şimdiye kadar nı araştırma ve incelemeleri defalarca yapmak zorundaydık, ama yapmadık. Bir toplumun normal yani aksamadan, bunalmadan, deprem yaşamadan var olabilmesi için, onun bir avuç hoşgörüsüz, toleranslı olmayan, bir makam, beş on leva karşılığı hiçbir konuda müsamaha göstermeyen, hazırdan beklemeyen kardeşlerimize ihtiyacımız var. Onlar ve biz hepimiz soy köklerimizi iyi bilmeliyiz. Ecdadımızın ruhunu ayakta tutmalıyız. Etnik kimliğimizi, Büyük Türk ulusal kimliğinden parça olduğumuzu unutmamalıyız. Ulusal mensubiyeti konusunda bilinçli olan ve çok etkin, çalışkan, özverili kişilere, kadrolara, gençlere ihtiyaç vardır. Toleranslı olmayan, soyunu sopunu bilen ve bilinçli hareket eden, eylem halinde olan azınlıklar çoğunluğu her zaman çoğunluğu geriletmiş ve yenmiştir.’ Rafet ULUTÜRK/İstanbul
“KGB” ve “DS” İçin Hak ve Özgürlük
Tarih: 05 Ocak 2018 Konu: KGB planlarında Bulgaristan. Andropov’tan Doğan’a kadar uzanan yakıp yıkan ateş çizgisi. Yazan: Georgi Bozduganov Bulgaristan’da sona ermeyen Geçiş Dönemi’ni bir anlatma denemesi olan bu yazımda özellikle Hak ve Özgürlük olayına ve son gelişmelere değinmek istiyorum. 1991’deki Anayasa değişikliği ve onaylanan birçok yasa ile yeni devlet modeli meşrulaştırıldı. Şubelerin isimleri değiştiren dizli polis “DS” “reform” yaptı. İşten çıkarılan polisler, gizli polis ajanları yeni siyasi partilere, iletişim araçlarına, öz şirketlere ve bankalara yönlendirilip işe yerleştirildiler. “DS” görevlileri ve yardımcılarının denetimi altında çalışan gölgedeki eşkıya grupları uyuşturucu trafiğinden, kaçakçılık, sahte hizmetlerden ve vatandaşları değişik uydurma vesilelerle para ödemeye zorlayarak vb işlerden zengin oldular. Yeniden yapılanma işlerde Rus modeli kullanıldı. Siyasi polis yasaklandı. “Reformların” plana uygun işleyip işlemediğini kontrol işleri sözüm ona “Kütüphaneci Enstitüsü” beyin takımına devretti. Olup biteni gözetlemek için Moskova’da Stratejik Araştırma Enstitüsü kuruldu. Bu Enstitüye, Bulgaristan’da “Reşetnikov Enstitüsü” dendi. 1997 -2001 yılları arasında bankalar bilinçli olarak iflasa zorlanırken halkın tasarruflarına el atıldı. Amerikan Dolarının fiyatı 3 000 leva oldu. Halktan çalınan paralar, daha 1980’li yıllarda ülkeden kaçırılan ve dış ülkelerde açılan şirket hesaplarında toplandı ve daha sonra özelleştirmeye akıtıldı. Özelleştirilen işletmeler için emekçi halka tazminat bonoları dağıtıldı. Sanayi işletmelerinin gerçek değerleri defalarca düşürüldü. Devletin elinden yok pahasına çıkarıldılar. Özel sektörün eline geçtiler. Özelleştirmeikişekildeyapıldı.(Rusya’dadaböyleyapılmıştı.) Tazminat bonoları karşılığında ve parayla. Kitlesel özelleştirme – “DS” yönetimindeki – Özelleştirme Fonları tarafından gerçekleştirildi. Hisse hakkı olan vatandaşların bonoları toplandı, hurda olarak kağıt fabrikasına götürüldü. Bu işlerin başındaki yetkili ise, , V. Putin’in yardımıyla ÜNESKO başkanı görevinde bulunan İrina Bokova’nın eşi, eski “DS” ajanı Kalin Mitrev’ti. Parasal özelleştirme ile Balkanların en büyük petrol kimya tesisi olan “Neftohim” Burgaz, benzinci zinciri, ilk ulusal cep telefonu şebekesi vs. vs. Rus mülküne geçti. 2017 sonunda Bulgar ekonomisindeki Rusya payı artık % 30’dan fazla oldu. Kremlin oligarşisi ile sıkı ilişki halinde olan ve “DS” tarafından yönetilen “Multigrup” şirketi bir eski Rus denizaltısını hurdaya kesti ve “ çok para kazandı” bank kurdu, gıda sanayiinde tekel durumuna geldi, inşaat ve taşımacılık işlerine el attı, turizm sektöründe vb nüfus sahibi oldu. Sivil polis “DS” görevlilerinden hemen hemen hepsine özelleştirmeden pay verildi. Böylece toplum içten içe yeniden birbirine bağlandı. Şu unutulmamalıdır Bulgarların yeni siyasi polis – oligarşi sınıfı, Sovyetler Birliği’ne sadakatle hizmet etmeyi kabul etmiş bir tabakadan, Rusya KGB-sinin belirli bir şubesi alından geldi. Bulgaristan’da parti kuruculuğu önemsiz istisnalarla önceden çizilen bir plana göre gerçekleşti. “Yeniden biçimlendirilen ” Bulgaristan Komünist Partisi’ne, yararlı olduğu sürece kadro ve para sağlanması planlanırken, muhalefet partilerine ise daha kuruldukları andan başlayarak yönetimlerine “DS” ajanları yerleştirildi. Aynı zamanda, yönetim ipleri “DS” elinde olan milliyetçi, çiftçi ve çevreci vs uydu partilerin ana partiye destek sağlaması da öngörülmüştü. Kremlinde çizilen ana çizgiden ve devlet siyasetinden yan çizmeye, niteliksel değişikliklere neden olmaya asla izin verilmedi. Demokratik Güçler Birliği (CDC) Başbakanı Filip Dimitrov hükümeti (1991 – 1992)mafyaya savaş açtı, ülkeyi hemen NATO ve Avrupa Birliği’ne katmaya karar verdi. “DS” tarafından tuzağa düşürülerek kısa sürede DPS meclis grubu oylarıyla hemen düşürüldü. Sosyalist Başbakan Jan Videnov (1995 -1997) banalar ve devlet sanayi işletmeleri konusunda başarısız bir siyaset izlediğinden dolayı düşmedi. Doğal gaz sektörünü Rusya’ya devretmeyi kabul etmediğinden ötürü devrildi. Başbakan İvan Kostov (1997 – 2001) daha önceki hükümetlerin talihsiz kaderinden sonuç çıkarmadı. Özelleştirmeye eline verilen listelere göre devam etti. İşlenen suçların hiç birisi ile ilgili asla ve hiçbir zaman hesap sorulmaması modeline devam ederken, siyasi sağın kemiklerini iliklerinden ayırdı ve onu hareket edemez duruma getirdi. Bu uygulamaya gerekli olan yasaların hepsini peşin çıkardı. Aynı zamanda öğrenimli, lüks giyimli ve modern otomobillerle köy ve kasabalara uğrayan yeni oligarşi siyasetçileri, mahalle dernekleri ve kulüpler durumuna indirilen kitle örgütlerinde dünya siyasetine ilişkin nutuklar attılar.
Bulgaristan Türklerinin Sesi Sayı 128 - Ocak 2018 13 Balkamlar
S u i l e N a s ı l Te d a v i O l a b i l i r i z ?
Dr. Nedim BİRİNCİ Gelecek Bizim İçin Geliyor
Sağlıklı kalmanın en önemli faktörlerinden birinin su içmek olduğunu hepimiz biliyoruz. Su, vücut ve ruh sağlığımızın anahtarıdır. Susuz kaldığımızda organlarımız yeterli çalışmaz, kendimizi zayıf ve uyuşuk hissederiz. Oysa vücudumuzun düzgün ve verimli çalışması için yapabileceğimiz şeyler vardır. Bunlardan en kolay olanı da sabah uyandığımızda su içmektir. Vücut ve ruh sağlığımızın zinde kalmasının en önemli anahtarıdır su. Japonya’da kadınların geneli sağlıklı ve ideal kilodadır, sizce neden? Diyeceksiniz ki onların genetik yapısı bu şekilde, doğuştan şanslılar :) Tabi ki bu konuda genetiğin etkisi büyük ama onların bir sabah ritüelleri var ve o da uyanır uyanmaz bolca su içmek. Japon kültürü içinde bu ritüel aslında vücuttaki bazı sağlık problemlerini gidermek amacıyla bilimsel olarak kanıtlanmış bir tedavi şeklidir. ABD ve diğer batılı ülkelerin aksine Japonya>da obezite ve diyabet ile ilgili sağlık problemlerinden muzdarip olan insan sayısı oldukça az. Bu nedenle onların bu sağlıklı yaşam alışkanlıklarından öğrenmemiz gereken bir şeyler olduğu kesin. Su İçmek Neden Bu Kadar Önemli? En başta hepimizin bildiği bildiği gibi vücudumuzun %70’i sudan oluşur ve vücudumuzun zinde ve düzgün çalışması için su miktarını bu oranda tutmamız çok önemlidir. Vücudumuzun gerekli miktardaki su ihtiyacı karşılanmadığında kısa veya uzun vadeli bazı sağlık problemlerine yol açacaktır. Su içmemenin uzun vadede yol açabileceği sağlık problemleri migren, anjin, kolit, hipertansiyon, obezite, basur, meme kanseri, akciğer tüberkülozu, böbrek taşı, sinüzit ve rahim kanseri gibi hastalıklar şeklinde sıralanabilir. Uyanır uyanmaz içtiğiniz su vücudunuzun gün boyunca ihtiyacı olan suyu sağlar ve vücudunuzu zinde tutmaya yardımcı olur. Vücudunuzun gece boyunca kaybettiği suyu karşılaması açısından sabah içilen su oldukça önemlidir. Güne başlarken vücudunuzun mineral dengesini sağlamasına yardımcı olur. Vücudumuzdaki su gece yatarken buhar, nem dengesini sağlamaya ve vücut fonksiyonlarımızın ve hücrelerimizin verimli çalışmasına yardımcı olur. Bu yüzden sabah kalktığınızda siz susuzluk hissetmeseniz de vücudunuz suya aç olur. Ayrıca vücudunuzu yukarıda bahsettiğimiz hastalıklardan da uzak tutmak için de yardımcı olur. Vücudunuzu Japon Su Tedavisi ile Nasıl Destekleyeceksiniz? Suyun vücut ile ilgili bazı hastalıklarda, adet bozukluklarında ve göz ile ilgili hastalıkların tedavisinde kullanılması Japonya’da kanıtlanmış bir yöntemdir. Japon su terapisine göre aşağıda maddeleyeceğimiz tedavi şekillerini de uygularsanız gün boyunca kendinizi olduğundan daha zinde hissedeceksiniz. Ve bazı hastalıkların tedavisinde de bu uygulamalardan sonra olumlu sonuçlar görebilmek için belli süreler verilmiş. Sabah uyanır uyanmaz dişlerinizi bile fırçalamadan hemen önce 4 sefer 160 ml (4 bardak) suyu ard arda hızlıca içmelisiniz. Devamındaki 45 dk boyunca hiçbir şey yememeniz gerekiyor. Her zamanki kahvaltınızı yapın ve kahvaltıdan sonra 2 saat hiçbir şey yemeyin. Suyu öğünlerinizi yemeden en az 30 dakika önce içmelisiniz, yemek sırasında su içmemelisiniz. Eğer aç karnına 4 bardak su içemem diyorsanız o zaman bir bardak su ile başlayabilirsiniz. Bu da vücudunuzu belli oranda destekleyecektir, sonrasında zamanla 640 ml’ye ulaşıncaya kadar içtiğiniz su miktarını arttırabilirsiniz. Orjinal Japon geleneklerine göre su sıcaklığı oda sıcaklığından biraz daha ılık olmalıdır. Uzak Doğu’da yemek sırasında asla soğuk su içmiyorlarmış. Su Tedavisinin Sonuçlarını Hastalıklara Göre Ne Zaman Almaya Başlayabilirsiniz? Şeker hastaları ya da yüksek tansiyon hastaları: 30 gün Diabet: 30 gün Gastrit veya kabızlıktan muzdarip olanlar: 10 gün Kanser: 180 gün Tüberküloz hastaları: 90 gün.
Bu tedavi şekli Japonya’da oldukça saygın bir yere sahip ve yaygın. Bu tedaviyi günlük rutininize dahil ettiğinizde genel sağlığınızın daha iyiye gitmesine yardımcı oluyor. Herhangi bir yan etkisi olmayan ve kolay uygulanabilecek bir şey değil mi? Bence biz de elimizi çabuk tutup bu uygulamayı bir alışkanlık haline getirmeliyiz. Aç Karnına Su İçmenin En Önemli Faydalarını Sıralamak Gerekirse; 1.Vücudunuzun Toksinleri Atmasına Yardımcı Olur Su içtiğiniz zaman bağırsaklarınızda doğal olarak bir hareketlenme etkisi olur. Gece boyunca, vücudumuz hücrelerimizi tamir etmek ve kendini yenilemek için çalışır. Bu nedenle sabahları aç karnına bir bardak su içmek atık maddelerin idrar yoluyla atılmasını sağlar. Bol miktarda su içilmesi kas hücreleri ve yeni kan hücreleri üretimini artırmada yardımcı olur. 2.Metabolizmayı Hızlandırır Aç karnına içtiğiniz suyun en az %24 oranında metabolizmanızı hızlandırdığı kanıtlanmıştır. Diyet yapanlar için az yemelerine de yardımcı olacağı gibi hızlanmış bir sindirim sistemi anlamına da gelir. Rutin diyetinizi rahatlıkla sürdürebilmeniz hızlı bir sindirim sistemi ile daha kolay olacaktır. 3. İştahınızı Azaltır / Sağlıklı Kilo Kaybını Destekler Sabah uyandığınızda çoğunlukla açlıktan ölecekmiş hissinde oluruz. Karbonhidratlı yiyeceklerle dolu bir kahvaltı özlemi içinde oluruz. Sabahları bir bardak bile su içerseniz iştahınızı azaltır, bu sayede daha sağlıklı ve makul bir kahvaltı yapabilirsiniz. 4. Mide Ekşimelerini ve Hazımsızlığı Azaltır Hazımsızlık hissi midedeki fazla asit nedeniyle oluşur. Mideniz boşken su içtiğinizde bu asit miktarı seyreltilir ve midedeki asit düzeyini dengeleyerek problemin çözümüne yardımcı olur. Kahvaltı yapmadan önce de mideniz için bir başlangıç sağlar. 5. Beyin Fonksiyonlarını Destekler Beynimizin %75’i sudan oluşur. Susuz kaldığınızda beyniniz bir nevi yakıt eksikliği nedeniyle zarara uğrar! Susuz olduğunuzda kendinizi yorgun hissedersiniz. Yani beyniniz size daha fazla suya ihtiyacı olduğunu söylemektedir. Beyin fonksiyonlarını artırmak ve gün boyu ideal beyin fonksiyonları için su gereklidir. Aç karnına bir bardak ılık su içmek, güne enerjiyle başlamanın iyi bir yoludur. Sabahları karşılaşabileceğimiz uyku halini ve yorgunluğu gidermeye yardımcı olur. 6. Güçlü Bağışıklık Sistemi Sık sık hastalanıyorsanız yeterince su içmiyorsunuz demektir. Su içmek lenf sisteminin sağlıklı çalışmasını, vücudumuzun enfeksiyonlarla savaşmasını sağlar. 7. Nemlendirir, Cildinizi Besler ve Parlaklık Verir Dehidrasyon erken kırışıklıklara ve derin gözenekli bir cilde neden olur. Yapılan bir araştırmada boş mideye içilen 500 ml suyun derideki kan akış hızını arttırdığı ve daha parlak bir cilde sahip olunduğu tespit edildi. Ayrıca vücuttaki toksinleri attırması sebebiyle de sağlıklı ve parlak bir cildi destekliyor. Gece 7-8 saat uyuduğunuzda, özellikle akşam yemeğinde biraz tuzlu yediyseniz veya alkol aldıysanız kendinizi susuz hissedeceksinizdir. Büyük bir bardak su yeni kas ve kan hücrelerinin oluşmasına ve oksijenin vücutta akışını hızlandırmaya yardımcı olur. 8. Saçın Canlı ve Parlak Olmasına, Uzamasına Yardımcı Olur Su kaybının saç uzamasında ciddi bir etkisi olduğu söyleniyor. Bol miktarda su içmek saçlarınızı içten dışa besler. Su hemen hemen saçın ağırlığının 4te birini kapsar. Yetersiz su alımı saçlarınızı daha zayıf ve kırılgan yapar. Aç karnına içtiğiniz su saç kalitenizi de büyük miktarda etkiler. Tüm bu anlatılardan sonra zaten bildiğimiz suyun önemini artık Japonların su tedavisini de öğrenerek pekiştirdik. Bizlerin de bunu bir alışkanlık haline getirmemesi için hiç bir neden yok. Sağlığımızı hiç para vermeden sadece yaşam tarzımızı değiştirerek destekleyebiliriz.
Konu: Sonu yakındır. İpler koptu kopacak Azınlık topluluğunun çoğunluk üzerinde egemen olabilmesi için, aydınlar ordusu kurmasına gerek yoktur, deyen arkadaş larım haklıdır. Büyük Fransız Devrimi 10–15 kişinin aklı ve cesaretiyle yapılmıştır. İkinci Dünya Savaşı’nda taş üstüne taş kalmayan Almanya’yı Adanauer ayağa kaldırmıştır. Türkiye Cumhuriyeti Büyük Mustafa Kemalin eseridir. Büyük Türkiye atılımını Sayın Recep Tayip Erdoğn başlatmıştır. Tarihte 3-5 cesur ve sözünün eri erkek, ulusal bilinç düzeyi yüksek ve aydın, eylem halinde olan kişi, bu işe yeter de artar. Benzer durumları Bulgaristan’da bugün de bekliyoruz. Bulgar toplumu kendi gerçek liderini yetiştiremiyor. Toplumda bir durgunluk bir yorgunluk, bir çökmüşlük var. Kısır bir kavga ve kapışmadır gidiyor, fakat bu didişme toplumun ana ve temel çelişkisi olmaktan uzak. Toplum yeni fıkra bile üretmez oldu. Yerinde saymaktan yorgun. Todor Jickov bir zamanlar, Pravets kentinde yarı iletken fabrikası açılış töreninde yaptığı konuşmada, “Bu yıl yarı iletken gelecek sene bütün iletken” demişti ve toplum kendisiyle yıllar yılı alay ederken, bu adam “anadan doğma geri zekâlı” diyordu. Sofya’da bir kazı başlasa, “T.Jivkov’un diplomasını arıyorlar” diyerek devlet başkanının öğrenim görmemiş biri olduğuna işaret ediliyordu. Bugün toplum, biz “% 80’ni debiliz” yoksa “yüzde yüz mü” tartışması almış yürümüş. Ekim 2017 ‘nin ilk haftasında “24 saat” günlük gazetesinin siparişi üzere “Trendi” ajansı tarafından yapılan siyasi ankette, % 4 çıtasını aşamayan “Volya” İrade partisi lideri, akaryakıt kaçakçısı Mareşki, “Bulgar toplumu % 80 güçsüz (debil) deyen Prof. İvo Hristov meclisi terk edene kadar 12 milletvekili ile parlamentodan çıktı. Geri dönmeyecekmiş. Böylece Bulgar parlamentosu da söküldü ve milletvekili sayısı 240’tan 218’e düştü. Olağanüstü ilginç bir dönemeçteyiz. Siyaset uzmanlarından Prof. Mariy Pirgova, Bulgaristan’da son dönem gelişmelerini yorumlarken, “Borisov yönetiminin miadını doldurduğunu, kapasitesiz olduğunu” söyledi. Buna karşın, “Trendi” anketinde GERB partisi % 21,2 oranını korudu, sözde “yurtsever” faşistler ise, oy oranı olarak % 9’dan % 5.47’ye gerileyerek, dördüncü parti oldular ve % 6,3 oy oranını pekiştiren Hak ve Özgürlükler Partisinin arkasına sıralandılar. 2018 baharından yeni bir seçimin gündeme geldiği şu günlerde yapılan bu anket, “DOST” partisini meclis dışı tutmaya devam etti. İktidar ortaklığına tırmanalı söylevleri biraz değişen “faşizan” üçlüyü de sağ merkezin ucuna doğru geri adım attılar. 2014 -2016 “Reformcu Blok” beşlisinden olan ve oy kitlesi üzerine “Yeni Cumhuriyet”, “Bulgaristan Evet” gibi bayraklar diken siyasi güçler de dağınıklığını koruyor ve çıtayı aşamıyor. Yeni durumda, HÖH Başkanı Mustafa Karadayı, “2018 yılında hiçbir konuda reform yapılması öngörülmüyor”, biz BSP tarafından sunulacak “gensoruyu destekleyeceğiz” derken, parti yönetiminden olan ve Ahmet Doğan’a yakınlığıyla bilinen milletvekili Nikolay Tsonev ise şöyle konuştu: “Ataka”, “Yurtsever Cephe” ve “VMRO” gibi aşırı sağcılar başbakan yardımcıları, bakan ve bakan yardımcılarıyla hükümetten uzaklaştırılırsa, “gensoruya” oy vermeyiz diyor. HÖH partisinde yeni bir çatal başlık mı belirdi sorusunu soranlar, çok uğursuz bir kişi olduğu bilinen Aziz Pabuşçu’nun “Bulgaristan’a girme yasağını delerek” yeni bir misyonla Bulgaristan’a girdiğine ve DPS Merkez Yönetim Binasına girdiğine içerde görüştüklerine bazı işler için “para teklif ettiği” basına düştü. Sofya Parlamentosu Başkan yardımcısı HÖH partisi yönetiminden Dr. Nigar Cafer, Bulgaristan Sosyalist Partisi (BSP) tarafından hazırlanmakta olan “gensoru” Hak ve Özgürlükler Hareketi meclis grubu tarafından desteklenecektir.” Derken, “sağlık” ve “güvenlik” sektörleri gensoru için el atıyor açıklamasında bulundu.
Son günlerde aktifleşen milletvekili Hamid Hamid iese, sözde “Yurtsever Cephe” hükümet ortaklığından çekilirse, “gensoruyu” desteklemeye biliriz şeklinde konuştu. Bu denli bileşik bir ortamda, 2015 sonunda HÖH partisini parçalamayı başaran, Pabuşçu’nun rolünün Bulgar milliyetçileri tarafından bu defa da “Bulgaristan’ın iç işlerine karışıyor” şeklinde yorumlanmayışı ise, herkesi şaşırttı. Sırtlarındaki çile yükü artan insanlarımız, bizi parça parça edip itlerinin önüne atan Pacuşçu gibi Türklük düşmanlarından uzak duralım kardeşler, çağrısında bulunuldu. Biz bu karışık ortam da azınlık öncülerinin artan rolünü görebiliyoruz. Birkaç defa yazılarımızda “devlet çöküyor”, “devlet soyuluyor”, iktidar çatladı”, “iktidar çökmüyor” dedik ve hayat haklı olduğumuzu her geçen günle yeniden kanıtlıyor. Ve Bulgar devleti bu gidişle yalnızca ülkede Bulgar nüfus azalsa azaya dibe vuracak savındaki parlak gerçekle çöktüğünü haber vermekle kalmıyor. Bu sabah gelen haberlere göre Egeden esen Lodos rüzgârına dayanamaya Türkiye Bulgaristan tel örgülü sınır duvarı çökmüş. Devlet içinden yendiği için çöküyor. Sınır 2 kat olsun dediler, aynı paraya 1 kat çektiler, direkler kalın olsun, derin gömülsün, dipleri beton lansın dediler, ince dikildi, “beton bulunamadı” ama 168 milyon Euro ceplendi. Tel örgü altından delikli yapıldı, içine gizli kaçakçılık kapıları bırakıldı, basamak dayanıp atlanacak yerler işaretlendi vs. Bunun adı “çürük iştir.” Yani her işimizde hırsızlık olduğu için “her işimiz çürüktür” ve çökeceği tarih yakındır. Bugün rüzgârdan, yarın doludan, sonra kardan kıştan gidiyoruz işte… İngiliz BiBiSi radyosu Ağustos ayının ikisinde Bulgar-Türkiye sınırından bir canlı yayın yaptı. “sınır serbestçe geçilebiliyor, çünkü delik deşik” dedi. Röportajda, her gün 20-30 kaçakçının sınırı geçtiği, bunların sınır bekçileri tarafından tutuklanmadığı, hatta karşılandığı ve özel araçlarla Sırbistan sınırına nakledildiği ve bu işin para için yapıldığı ve bu kaçakçılıktan payını alanlar var, dendi. Türkiye Cumhuriyeti’nin Bulgaristan’ın komşusu olması büyük bir şans. Türkiye kaçakları tutmasa şimdiye kadar ülke çöker, Avrupa da sığınmacıya boğulurdu. Bazen düşünüyorum da Soroslar, FETO-hain takımı ve finans sermayenin diğer paşa temsilcileri, Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayip Erdoğan’a ve Türkiye’mize neden kızmışlar, neden “Gezi” olayları, “15 Temmuz darbe denemeleri” düzenliyorlar? Çünkü onların planlarında “Avrupa’yı ezip geçmek var.” Avrupa kıtasını Afrika ve Orta Doğu, Afganistan, Pakistan, Hindistan kaçak, sığınmacı, mülteci dalgasıyla boğmak var. Sayın Erdoğan bu dalgayı durduruyor. Bu işte kazanç görenler parası ödenmiş duvarı doğru dürüst çekmediler, aman gelsinler, geçsinler de tuzaklarımıza düşsünler ve paracıklarını alalım diye düşündüler ve düşünüyorlar. Halk bunu görüyor. Bulgaristan Başbakanı Boyko Borisov Sofya meclisi kürsüsünden “şu sandalyelerde oturanlar arasında uyuşturucu kaçakçıları var” dedi. Meclis kaynadı ve sonunda Meclis Başkanı Glavçev “şapkasını alıp başkanlıktan çekilmek zorunda kaldı. Yeni “kurbanklar” da düşecek. Bulgaristan’ın en büyük dolandırıcılarının Başbakan Yardımcısı, bakan ve bakan yardımcısı olamayacağını herkes anlamaya başladı. Son yıllarda Bulgaristan’da bölünmüşana yollar yapıldı. Yapıldı da kazalar arttı, ölü ve yaralıların sayısı tırmandı. Bu işten anlayanlar “yollar ucuza mal olsun diyenler mühendis hatalarını düzeltmemişle4r” diyor. Hatali yollar olacağına olmasın! Kaliteli iş yapamayan bir iktidar, Bayandırık ve Ulaştorma Bakanlıkları, Karayolları ve tüm diğer kurumlarıyla birlikte çökmüş demektir. Son beş yılda ülkemizde 15 baraj patladı, köyler kasabalar su altında kaldı birinci kat mutfaklarında başıklar tavaya kendileri girdi. Halen ülkemizde 465 baraj varmış ve bunların 186’sı arızalıymış. Bu işler artık seri arızalı olmaya başladı birisi patlıyor ve ardından 5-6’sı birden taşıyor, akıveriyor, etraf göz-deniz oluyor.
Sayı 128 - Ocak 2018 14 14
Bulgaristan Türklerinin Sesi Geziler Türk Dünyası
mağaraların esrarengiz sırları İbrahim SOYTÜRK Rahim Bulgaristan’da ilk rahim mağarası 2001 yılında Minço Gumarov
Sadece “SU” ile sağlık sorunlarınızdan kurtulun
Cağımızın bazı sağlık sorunlarından söz eden bu basit sunum, bütün dünyada bilim ve mantığa dayalı tıbba geçiş için bir rehber olacaktır. Bunları kitaptan okuyorum. Toplumumuzun ivedi çözüm isteyen sorunları için yazılmış. Özellikle 15 milyon astımlı çocuğun ailesinin bu hastalığın nedenini ve çocukların yaşamlarını kurtarabilecek basit ve ucuz tedavi yöntemini öğrenmesi çok önemlidir.” Vücudumuz tam 46 nedenle suya ihtiyaç duyuyor. 1- Hiçbir şey susuz yasayamaz. 2- Göreceli su yetersizliği vücudun bazı fonksiyonlarını önce bastırır, sonra oldurur. 3- Su temel enerji kaynağıdır, vücudun “nakit hakimidir.” 4- Su vücudun her hücresinde elektriksel ve manyetik enerji üretir, bize yasam gücü verir. 5- Hücre yapısındaki maddeleri birbirine bağlayan bir yapıştırıcıdır. 6- DNA hasarını önler ve onarım mekanizmalarının daha iyi çalışmasına yardımcı olur, böylece üretilen anormal DNA şayisi azalır. 7- Bağışıklık sisteminin (bütün mekanizmalarının) merkezi olan kemik iliğinde, bu sistemi kanser de dahil olmak üzere, çeşitli hastalıklara karsı güçlendirir. 8- Bütün besinlerin, vitamin ve minerallerin temel coşucusudur. Vücutta besinleri küçük parçalara ayırır, sindirimlerinde ve son metobolik aşamalarında görev yapar. 9- Besinlere enerji verir ve parçalanan besinler sindirim sırasında bu enerjiyi vücuda aktarır. Susuz yenen yemeğin vücut için hiçbir enerji değeri yoktur. 10- Su, besinlerdeki gerekli öğelerin emilimini artırır. 11- Bütün öğelerin vücuda taşınmasına yardımcı olur. 12- Akciğerlerde oksijen toplayan kırmızı kan hücrelerinin çalışma verimini artırır. 13- Hücreye ulasan su, o hücreye oksijen verir ve atik gazları vücuttan atılmaları için akciğerlere taşır. 14- Vücudun çeşitli bölgelerinden zehirli atıkları toplar ve atılmaları için karaciğer ya da böbreklere taşır. 15- Eklem boşluklarındaki temel yağlayıcı maddedir, arterit ve sırt ağrılarının oluşumunun önlenmesinde yardımcı olur. 16- Omurgadaki diskleri “sok emici su yastıkları” na dönüştürür. 17- Bağırsakları en iyi çalıştıran yağlayıcı maddedir, kabızlığı önler. 18- Kalp krizi ve felce karsı koruyucudur. 19- Kalp ve beyin damarlarında pıhtılaşmayı önler. 20- Vücudun soğutma (terleme) ve ısıtma (elektrik) sistemleri için vazgeçilmezdir. 21- Düşünme basta olmak üzere, bütün beyin fonksiyonları için bize güç ve elektriksel enerji verir. 22- Serotonin ve diğer norotransmitterlerin (sinir ileticileri) üretimi için vazgeçilmezdir. 23- Melatonin de dahil olmak üzere, beyinde üretilen bütün hormonların yapımı için gereklidir. 24- Çocuklarda ve yetişkinlerde dikkat yetersizliği sorununa çözüm getirir. 25- Çalışma verimini artırır ve dikkat aralığını büyütür. 26- Su dünyadaki diğer bütün içeceklerden daha kolay bulunabilir ve hiçbir yan etkisi yoktur. 27- Stres, gerginlik ve depresyonun hafiflemesine yardımcı olur. 28- Uykuyu düzenler. 29- Yorgunluğun giderilmesine yardımcı olur ve bize gençliğin enerjisini verir. 30- Cildi yumuşatır ve yaslılık belirtilerinin azalmasına yardımcı olur. 31- Gözlere canlılık ve parlaklık verir. 32- Glokomdan korunmamıza yardim eder. 33- Kemik iliğinde kan üretim sistemlerini düzenler, lösemi ve lenfama oluşumunun önlenmesine yardımcı olur. 34- Vücutta enfeksiyon ve kanser hücrelerinin geliştiği bölgelerde bağışıklık sistemini güçlendirmek için çok gereklidir. 35- Kani sulandırır ve dolaşım sırasında pıhtılaşmasını önler. 36- Kadınlarda, adet öncesi ağrıyı ve ateş basmasını hafifletir. 37- Kalp atışıyla birlikte kani sulandırıp dalgalandırarak dolaşımdaki kati maddelerin dibe çökmesini engeller. 38- İnsan vücudunda dehidrasyon sırasında kullanılabilecek bir su deposu yoktur. Bu nedenle gün boyunca düzenli olarak su içmemiz gerekir. 39- Dehidrasyon cinsellik hormonunun üretimine engel olur, bu iktidarsızlık ve libido kaybının baslıca nedenlerinden biridir. 40- Su içtiğiniz zaman susuzluk ve açlık duygularını ayırt edebilirsiniz. 41- Kilo vermenin en iyi yolu su içmektir. Düzenli aralıklarla su için ve sıkı bir rejim yapmadan zayıflayın. Acıktığınız zaman aşırı yememeli, ama susadığınızda suyunuzu içmelisiniz. 42- Dehidrasyon doku boşlukları, eklemler, böbrekler, karaciğer, beyin ve deride zehirli çökeltilerin birikmesine yol acar. Su bunları temizler. 43- Su, gebelikte sabah bulantılarını azaltır. 44- Zihin ve vücut fonksiyonlarını bütünleştirir. Karar verme ve hedefleri belirleme yeteneğini artırır. 45- Yaşlıkta bellek kaybının önlenmesine yardımcı olur. Alzheimer, multipl skleroz, Parkinson ve Lou Gehring hastalıklarının riskini azaltır. 46- Kafein, alkol ve bazı ilaçlara duyulan bağımlılığın giderilmesine yardımcı olur.
tarafından keşfedildi.Arkeolog Prof. Nikolay Ovçarov’un incelemeleri ardından mağaranın Traklar döneminden M.Ö 9- 10. asırdan olduğu anlaşıldı. Mağaranın şekilleri eski tapınak severleri ve araştırmacıların ilgisini çekiyor. Aslında bu mağara şekli itibarıyla eşsiz sayılmaz, çünkü Bulgaristan topraklarında 25 yerde benzeri yer altı kazıları var. 2008 yılından beri kaya oluşumları üzerindeki araştırmalarını arkadaşı Srebrin Srebrev ile gerçekleştiren Kostadin Dimov, böyle esrarengiz kaya oluşumlarını arayıp, buluyor. Asenovgrad yakınlarında Noçevo köyünde Parmak kaya mağarası. Kırcali’ye bağlı Nenkovo köyü yakınlarında Tangırdak kaya ya da Rahim olarak bilinen mağara. Fotoğraf: Vladimir Trençev “Bu mağaralardan en derin olan Kırcali’ye bağlı Nenkovo köyü yakınındaki Tangırdık kaya mağarasıdır. Bu mağara Utrobata- Rahim adıyla da biliniyor. En yüksek olanı ise Harman kaya. Üçlü bir mağara da Momçilgrad’a bağlı Tatul köyü civarında bulunuyor” Harman kaya yakınındaki mağara ve Bukorov mağarası.. Harman kaya yakınındaki mağara ve Bukorov mağarası.. Bu kayalara neden rahim mağaralar deniliyor? Kostsadin Dimov şöyle izah etti: “Bu doğal oluşmuş mağaralar, şekillerinden dolayı “rahim” olarak adlandırılıyor. Dört mevsimi bulunan dünyadaki bütün bölgelerde benzeri şekilleri olan kaya mağaralar var. Karlar erirken nem bu çatlaklardan içeri sızıyor. Su kaya çatlaklarını oyuyor ve ona damla şekli veriyor. Kadın organına benzer bir şekil alıyor kaya çatlağı. Eskiden bu mağaralar tapınak ibadetleri için kullanılıyormuş.” İnsanların girdiği en eski rahim – mağaralar Fransa’nın Nice şehri yakınında yer alıyor. Orada 25 bin yıllık figürler bulundu.
Bu figürlerin tapınaklarda Tanrıça Ana’ya sunulduğu tahmin ediliyor. Kırcali ili, Benkovski köyü yakınlarında İzgrevnata adlı rahim mağara. Kırcali ili, Benkovski köyü yakınlarında İzgrevnata adlı rahim mağara. Tangırdık Kaya mağarasında insan müdahalesini görmek mümkün. Eskiden insanlar bu kayayı birkaç metre içeri doğru oymuş. Tatul köyündeki üç bölmeli mağarada üç optik yol belirlenmiş. Momçilgrad’a yakın Tatul Trak tapınağında üç ağızlı rahim mağarası.ye bağlı Benkovski köyünde İzgrevna adlı rahim mağara. “Güneşin mağaranın derinliklerine girebildiği üç ayrı dönem var. Bu astronomik açıdan zor bir tesis sayılır. Eskiden insanlar bu optik yolu tarım işleri, orak zamanı, biçme zamanı gibi dönemleri ölçmek için takvim gibi kullanırmış.” Madara Arkeolojik alanındaki Büyük mağara yakınında Periler mağarası olarak bilinen rahim mağarası. Madara Arkeolojik alanındaki Büyük mağara yakınında Periler mağarası olarak bilinen rahim mağarası. Bu mağaraların varlığını neden o kadar geç öğrendik? Mağaraların gizemi yeni, yeni merak edilmeye başlandı. Bu mağaraların duvarlarında oyulmuş resimler var, çizimler var. Bunlar eski objeler. Mağaraların tapınak olarak kullanıldığı
İbrahim Karahasan: ‘Sofya camisi müze olsun’
Yazar İbrahim Karahasan Çinar, Sofya’daki Banya Başı Camisinin müzeye çevrilmesini istiyor. Çinar’ın müze gerekçesi ise başkentin merkezinde çok sayıda insanın toplanması ve gelişmiş altyapı. ‘Çok sayıda insanın toplanması ve gelişmiş altyapı nedeniyle Banya Başı Camisinin Sofya’nın merkezinde faaliyette bulunmasını uygun görmüyorum’ diyen Çinar, caminin müzeye dönüştürülmesi teklifinde bulundu. BNR radyosuna konuşan Çinar, Banya Başı Camisi müzeye dönüştürülüp başkentin başka uygun yerine yeni bir cami açılabileceğini belirtti. “AŞIRI SAĞCILAR SECCADELERİMİZİ YAKTI, CUMA NAMAZI KILANLARA SALDIRDI AMA lerini yaktığını ancak asla camiyi müze yapalım demediMÜZE TEKLİFİ GETİRMEDİ“ Çinar’ın müze teklifini değerlendiren Müslüman din ğini hatırlatarak, böyle bir teklifin yapılmasının bile haadamları, aşırı sağ faşizan milliyetçilerin Sofya camisinde karet sayıldığını kaydetti. Ajans Bulgaristan Cuma namazı kılan Müslümanlara saldırdığını, seccade-
Ya b a n c ı l a r i ç i n G e n e l S a ğ l ı k S i g o r t a s ı
Genel Sağlık Sigortasından yararlanacak yabancı uyruklular kimlerdir? Karşılıklılık esası dikkate alınmak şartıyla; •Oturma izni almış, • Yabancı bir ülke mevzuatı kapsamında sigortalı olmayan ve sağlık sigortasından yararlanma hakkı bulunmayan, • Türkiye’deki yerleşim süresi kesintisiz bir yılı geçen ve bu tarihten itibaren talepte bulunan yabancı ülke vatandaşları genel sağlık sigortasından yararlanacaktır. Yabancı uyruklu vatandaşların genel sağlık sigortasına başvurması zorunlu mudur? Hayır, yabancı uyruklu vatandaşlar talep etmeleri halinde genel sağlık sigortası kapsamında tescil edilirler. Yabancı uyruklu kişilerin genel sağlık sigortasından yararlanmak için nereye başvuru yapması gerekmektedir? Yabancı uyruklu kişilerin adreslerinin bulunduğu yere en yakın sosyal güvenlik il/merkez müdürlüklerine başvurmaları gerekmektedir. Yabancı uyruklu kişilerin genel sağlık sigortasından yararlanmak için hangi evraklar ile başvuru yapması gerekmektedir? •İkamet izin belgesi, • İlgili yabancı ülke sosyal güvenlik kurumundan ya da çalışma ataşeliğinden alınan genel sağlık sigortası uygulaması bakımından sosyal güvenlik durumlarını gösteren yazının aslı veya fotokopisi, •Taahhütname formu - Yabancı uyruklu kişiler hangi sağlık hizmetlerinden yararlanabilir? Yabancı uyruklu kişilerin; genel sağlık sigortalısı veya genel sağlık sigortalısının bakmakla yükümlü olduğu kişi sayıldığı tarihten önce mevcut olan kronik hastalıkları dışında kalan diğer hastalıklarının tedavisi genel sağlık sigortası kapsamında karşılanmaktadır. Genel sağlık sigortası kapsamına alınan yabancı uyruklu kişilerin bakmakla yükümlü olduğu kişiler de sağlık hizmetlerinden yararlanabilir mi? Yabancı uyruklu kişilerin, yurt dışında öğrenim görenler hariç olmak üzere, yurt içinde ikamet eden, ülkemiz veya başka bir ülke mevzuatı kapsamında sigortalı olmayan •Eşleri, • 18 yaşını doldurmamış çocukları, • Lise ve dengi öğrenim görmesi halinde 20 yaşını doldurmamış ve evli olmayan çocukları • Yükseköğrenim görmesi halinde 25 yaşını doldurmamış ve evli olmayan çocukları, • Yaşına bakılmaksızın malûl olduğu tespit edilen evli olmayan çocukları, • Geçiminin yabancı uyruklu kişi tarafından sağlandığı Kurumca belirlenen kriterlere göre tespit edilen ana ve babası, sağlık hizmetlerinden yararlanabilir. Yabancı uyruklu vatandaşların genel sağlık sigortalılıkları nasıl sonlandırılır? Bu kapsamda tescil edilen yabancı uyruklu genel sağlık sigortalıların, Göç İdaresi Genel Müdürlüğü’nün sayfasından alınmıştır. Yayınlanan pdf dosyasını indirmek için tıklayınız…
http://www.goc.gov.tr/files/files/SGK_KITAPCIK_tr-1.pdf
•Oturma izinlerinin sona erdiği, • Yabancı bir ülke mevzuatı kapsamında sigortalı oldukları, • Başka bir kapsamda genel sağlık sigortalısı sayıldıkları, • Genel sağlık sigortalısının bakmakla yükümlü olduğu kişi sayıldıkları tarih itibariyle genel sağlık sigortalılıkları sonlandırılır. Uluslararası koruma başvurusu veya statüsü sahibi ve vatansız olarak tanınan kişiler nasıl genel sağlık sigortalısı olurlar? İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi Genel Müdürlüğü tarafından, uluslararası koruma başvurusu veya statüsü sahibi ve vatansız olarak tanındıkları tarihten itibaren herhangi bir sağlık güvencesi olmayan ve ödeme gücü bulunmayan kişiler 1 ay içerisinde Kurumumuza bildirilerek genel sağlık sigortalısı olarak tescil edilirler. Bu kişilerin genel sağlık sigortası primleri ilgili kurumlar tarafından ödenir. Yabancı uyruklu öğrenciler genel sağlık sigortası kapsamına girer mi? Ülkemizde öğrenim gören yabancı uyruklu öğrenciler 1 yıllık ikamet etme şartı aranmaksızın öğrenim kurumuna/okula ilk kayıt tarihinden itibaren üç ay içinde talepte bulunmaları hâlinde genel sağlık sigortalısı olurlar. Bu sürede talepte bulunmayanlar hakkında öğrenimleri süresince genel sağlık sigortası hükümleri uygulanmaz. Yabancı uyruklu vatandaşların ödeyecekleri genel sağlık sigortası prim oranı nedir? Yabancı uyruklu vatandaşların ödeyecekleri prim oranı asgari ücretin % 24’ü kadardır. Yabancı uyruklu öğrencilerin ödeyecekleri genel sağlık sigortası prim oranı nedir? Yabancı uyruklu öğrencilerin ödeyecekleri prim oranı asgari ücretin 4’üdür. Bu kapsamda genel sağlık sigortalısı sayılanların bir öğretim dönemine ilişkin genel sağlık sigortası primlerinin tamamı tescil tarihinden itibaren bir ay içinde Kuruma ödenir. Asgari ücrette meydana gelecek değişiklikler nedeniyle oluşacak prim farkları, değişikliğin uygulanmaya başlandığı ayın sonuna kadar Kuruma ödenir. Her Ocak ayında asgari ücret değişikliği yapılmakta olup öğrencilerin bu zaman diliminde ödeyecekleri prim tutarlarını takip etmeleri gerekmektedir. Öğrenciler için bir yıllık tescil yapılmakta ve bir yıllık prim tutarının ödenmesi gerekmektedir. 18 yaşından küçük yabancı uyruklu öğrencilerin genel sağlık sigortalılıkları nasıl başlatılır? Bu öğrencilerin genel sağlık sigortası tescil işlemleri, yabancı uyruklu öğrenciyi getiren kamu idareleri, kanunla kurulan kurum ve kuruluşlar ile Sosyal Güvenlik Kurumu arasında yapılacak protokoller çerçevesinde yürütülebilir. Ayrıca; yabancı uyruklu öğrencilerden gerek 18 yaş altı gerekse diğer öğrencilerin tescil işlemlerine ilişkin talepler veli/vasi ya da Türkiye’ye getiren kurum/kuruluşlarca yerine getirilebilir. Yabancı uyruklu öğrencilerin genel sağlık sigortalılıkları nasıl sonlandırılır?
Bulgaristan Türklerinin Sesi Sayı 128 - Ocak 2018 15
İstanbul’da Bulgar Kilisesi Yenilendi
1870’de yapılan Dünyada tek olan Demir Kilisenin İşte bu restorasyonu gerçekleştiren Uzunluğu – 32.5 m Genişliği – 12.5 m. sahne arkasında kalan kahramanlarımız:
Kısa bir tarih: Rivayete göre, İstanbul’da yaşayan Bulgarlar 19. yüzyılda Rum Patrikhanesinden ayrılarak kendileri için bağımsız bir kilise yaptırmak isterler. Zamanın Osmanlı padişahına isteklerini arz ederler. OdönemdeOrtodokskiliselerindeRumcaayinyapılmaktaydı. Bu nedenle İstanbullu Bulgarlar kendi dillerinde ayin yapabilmek için Fener Rum Patrikhanesi’nden bağımsız bir kilise kurmak istedilerse de Patrikhane Bulgarların bu isteğine karşı çıkar. Rum Patrikhanesinin tüm itirazlarına rağmen Sultan Abdülaziz Bulgar halkının isteğini geri çevirmeyerek Bulgar kilisesinin kuruluşunu onaylar. Bu açıdan Bulgar halkı kendi kilisesine sahip olmaları nedeniyle Sultan Abdülaziz’e borçlu olduklarını unutmamalıdır. Bunun üzerine Viyana’da demirden döktürülen kiliseyi, Bulgarlar Tuna Nehrinden geçerek, Karadeniz üzerinden Haliç kıyılarına kadar taşıyarak kiliseyi kurarlar. 100 yılı aşkın bir süreçte zamanın yıpratıcılığı karşısında yenik düşen kilise 2006 yılında kaymasını önleyecek önlemlerden sonra kendisine tekrar bir canlılık verecek dokuz yıllık bir restorasyon sürecinden sonra ilk yapıldığı zamanlardaki ihtişamına tekrar kavuştu. Kuşkusuz bu ihtişamın yeniden ayağa kalkması İBB’nin maddi ve idari desteğinin yanında; – Sahne arkasında bunu gerçekleştiren Kültür Varlıkları Daire Başkanı Hüseyin TOK Beyefendi Başkanlığında el emeği göz nuru titiz bir çalışma sergileyen İBB-KUDEB’in Ahşap Atölye Koordinatörü Sayın Demet SÜRÜCÜ Hanımefendi – Usta Ekibinin ve Konservasyon – Restorasyon işlemlerinin genelinde görev alan tüm İBB çalışanlarının -18.03.2009 tarihinde başlayarak 2017 yılsonuna kadar görevlilerinde gösterdikleri azimli ve özverili katkıları ile meydana gelmiştir. Bulgaristan ve Türkiye iki ülke arasındaki dostluk ilişkilerinin daha da sağlamlaştırmasında katkıda bulunduğunuz için, bu konuda Bulgar halkı da Siz çalışanları unutmayacaktır. Bu Konservasyon ve Restorasyon işlerini yapan İlgilinin de dediği gibi “”Bulgar Sveti Stefan Kilisesi 150 yıl daha tamir istemez”” Bizlerde BULTÜRK olarak diyoruz ki, bu hareketiniz Türkiye Bulgaristan ilişkilerinde olumlu etkisi 150 yıl artarak devam edecektir. Bizler Bultürk yönetimi olarak tüm İBB çalışanlara bir kez daha teşekkür ederiz.
Kilisenin Tarihçesi: Bâb-ı Âli’den alınan izin
kurulur. Sonra parçalar Tuna Nehri ve Karadeniz üzerinden İstanbul’a taşınır. 1898’de de Sveti Stefan Kilisesi açılır. Patrikhane de 1945’te Demir Kilise’yi tanımayı kabul eder.
1849’da Osmanlıdaki Bulgar cemaatinin ileri gelenlerinden ve o dönemde milletvekili olan Stefan Vogoridis, Bâb-ı Âli’den bir kilise yapılması için izin alır. Kilisenin ya- Çanlar Rusya’dan pımı için de ikisi kagir, biri ahşap üç bina ve Neo-gotik ve Neo-barok stilde inşa edigeniş bir avlusu olan 25 odalı evini hibe eder. len kilisenin sadece mihrap kısmı ağaçtan yapılır ve altın kaplanır. Kilisenin ikonaları için Moskovalı bir fabrikatör ile sözleşme imzalanır ve ressam Lebedev de bu ikonaları resmeder. Kilisenin kulesinde bulunan ve en büyüğü 400 kilo civarında olan altı çan ise Rusya’da dökülür. 500 ton ağırlığında olan kilisenin malzemesi ufak gemilerle İstanbul’a getirilir. Brezilya’da yetişen ve suyun içinde yaşayan ağaçlardan yapılmış 325 kazık Haliç’e İlk ahşap Bulgar kilisesi çakılır. Komple demirden oluşan parçalar, viBöylece 1850 de Bulgar Eksarhlığı (önderliği) dalarla denizin üzerindeki ağaçların üzerine açılır. Eksarhlığın tam karşısına da ahşap bir monte edilerek 1898’de kilise ibadete açılır. kilise yapılır ve kiliseye bağışçının adına itha- Denizin üzerinde olması nedeniyle zaman fen Sveti (Aziz) Stefan adı verilir. Bulgarlar on içinde yapıda korozyon oluşur ve demir erimeye yıl sonra artık Fener Rum Patriğini dini önder başlar. Haliç’in çevresi düzenlenirken, kilisenin olarak kabul etmeyeceklerini deklare ederler. önüne yapılan yol nedeniyle kilisenin üzerine Bunun üzerin Fener Rum patriği 1872’de monte edildiği ve su ile yaşayan ağaçlar su alaBulgarları aforoz eder. Bulgarlar da ahşap madığından zeminde çamurlaşma oluşur. Kilise kilisenin yerine daha büyük ve gösterişli denize doğru kaymaya başlar. Bunun üzerine bir kilise yapma iznini Osmanlıdan alırlar. 2006 yılında kilisenin çevresine 330 beton kaHer şeyi demirden yapılan kilise zık çakılarak kilisenin denize kayması önlenir. İzni alan Bulgarlar bu kilisenin inşasını Er- Zamanında tüm dünyada sadece 2 adet meni mimar Hovsep Aznavur yapar. Kilise- olan demir kiliselerden diğeri zamanla nin inşası 1,5 yıl sürer. Kilisenin bütün dış yok olunca Balat’taki Sveti Stefan Kilicephesi, yan duvarları, pencere kenarları, sesi dünyadaki tek demir kilise olarak kamerdivenleri, kabartmaları, çan kulesi nere- lır. Üç kubbeli ve haç şeklinde olan kilise, deyse hemen her şey demirdendir, bu yüz- dış süslemelerinin zenginliği ile de dikkatden kilise Demir Kilise olarak da ünlenir. leri üzerine çeker. Mihrabı Haliç’e dönüktür. Kilisenin yeri denize çok yakın olduğu için Çan kulesi giriş kapısının üzerinde ve 40 kilise, aşınmaya karşı beton yerine tamamen metre yüksekliğindedir. Dokuz yıldır restorasdemirden yapılır. Önce deneme amaçlı Wa- yon nedeniyle kapalı olan Demir Kilise 7. Ocak agner şirketinin bahçesinde prefabrik olarak 2018’de yeniden ibadete ve ziyarete açıldı.
Siyasi ve Aktüel Gazete
Hatalı sollama yapanın ehliyeti alınacak
“Cep Herkülü” Naim Süleymanoğlu kitapta yaşayacak Türkiye Halter Federasyonu Başkanı Tamer Taşpınar, 18 Kasım 2017’de vefat eden “Cep Herkülü” lakaplı eski milli halterci Naim Süleymanoğlu’nun anısını yaşatmak için bir kitap yazmayı planladığını söyledi. Dokümanların hazırlandığına ve gerekli tasniflerin yapıldığına dikkati çeken Taşpınar, “Naim’in hatırasını yaşatmak için onun adına bir kitap yok. Bir kitap yazmayı planlıyorum.” dedi. Taşpınar, AA muhabirine yaptığı açıklamada, kitabın yazımıyla ilgili olarak her kesimden bilgileri, dokümanları, fotoğrafları ve görüntüleri topladıklarını anlatarak, “Toplanan veriler okumam için bana verildi. Kitap birkaç bölümden oluşacak. Kitabın ismini henüz koymadık.” diye konuştu. Kitabın 4 bölümden oluşacağını belirten Tamer Taşpınar, “İlk bölüm Naim’in Türkiye’ye gelmeden önce Bulgaristan’da yaşadıkları. İkinci bölüm Türkiye’ye geliş macerası. Rahmetli Cumhurbaşkanımız Turgut Özal’ın onunla ilgilenmesi, 1 milyon doların ödenmesi, İstanbul Taksim Meydanı’na, Ankara’ya gelişi ve sporcunun buralarda karşılanması.
Kitabın üçüncü bölümünde, yıl yıl başarıları, dördüncü bölümünde de vefatı yer alacak.” ifadelerini kullandı. Naim’in Türkiye’ye gelişinin gözünün önünden film şeridi gibi geçtiğini aktaran Taşpınar, şöyle devam etti: “Hiçbir sporcu böyle takım sporlarındaki gibi karşılanmamıştır. Bulgaristan’da o zaman Türkler asimile ediliyordu. Naum Shalamanov olarak ismi değişince çok gücüne gitti. Türkiye’ye gelişi film olabilecek kadar bir olay. Kitap bastırmak kolay, ancak kitabı yazmak zor. Onunla ilgili tüm röportajları, filmleri ve yarışmaların tamamını topladım. Kitabın sayfasına karar vermiş değiliz. Bir süre koymadım. Süre koyduğumda eksik kalır.”
Her bir sürücü dört hatalı sollama yaparsa, ehliyetinden mahrum olabilir. Her bir hatalı sollama için sürücüye 10 ceza puanı verilecek ve denetim kartında belirlenen 39 ceza puanına ulaşırsa, ehliyetine el konulacak. Sürücünün yeni bir denetim kartı sahibi olabilmesi için yeniden sınava girmesi gerekecek. Şimdiye kadar bu tür bir ihlal için sürücülere 8 ceza puanı veriliyordu. Buna ilişkin değişiklikler öngören yönetmelik tartışılması için halka açıldı. 2016 yılının sonunda Meclis, otoban veya yüksek hızlı kara- simum ceza puanı verilmesi öngörülüyor. yolunda karşı yönden gelen trafiğin kullandığı Bu süre içinde ehliyetlerine el konulursa, bu şeride giren sürücülere 3 ay süreliğine ehliye- süre onlar için çalışma süresi sayılmayacak. tine el konulması ve 100 leva ceza kesilmesi ücü yeniden sürücülük eğitimi gördüğü halde kararı aldı. İkinci kez aynı ihlali yapan sürü- denetim kartındaki ceza puanlarının üçte biri ipcülere ise 6 ay süreliğine ehliyetine el konul- tal edilecek. Bu, bir yıl içinde bir kere yapılacak. ması ve 4 bin leva ceza kesilmesi kararı alındı. Sürücü, ceza ücretlerini ödediğini ispat ederse de Fakat yönetmelik onaylandığı takdirde ceza bazı ceza puanları iptal edilecek. Ceza kararının ödenmesi ve ehliyete el konulmasından başka ye- yürürlüğe girdiği tarihten iki yıl sonra da ceza puniden sürücü sınavına girmek zorunda kalacağız. anlarının iptal edilmesi imkanı olacak. Yani sürücü Yönetmelikte yapılacak değişikliklerle genç en son işlediği ihlalden sonra iki yıl içinde başka şoförlere, ehliyeti alındıktan sonra iki yıl mak- bir ihlal işlememişse sürücü belgesi iade edilecek.
Bulgaristan ve Türkiye arasındaki turist sayısı artıyor Turizm,ülkeler arasındaki ilişkilerin seyrinden en çok etkilenen sektördür. 2016 senesinde son derece azalan Türkiye ile Bulgaristan arasındaki seyahatler, geçtiğimiz 2017 yılında canlandı. Türkler’in en çok gittiği 10 ülke arasında Bulgaristan, Almanya’yı sollayarak 3.sırada yer aldı.Türkiye Seyahat Acenteleri Birliği’nin açıkladığı verilere göre, yurtdışına çıkış yapan toplam 8 milyon 62 bin Türk’ten 783 bin kişi Bulgaristan’ı ziyaret etti. En çok ziyaret edilen ülkelerin başını Gürcistan çekerken, ikinci sırada Yunanistan, üçüncü sırada dediğim
gibi Bulgaristan yer alıyor. Türkler, Gürcistan’a ve yaz aylarında Yunanistan’a vizesiz gidiyor,bu da önemli etken, Bulgaristan’ın vize rejimi ise turist akımın yoğunlaşmasına hala engel teşkil ediyor. Haliç’teki Demir kilisesinin yeniden ibadete açılması, kilisenin karşısındaki Metoh adlı müze ve diğer tarihi ve dini mekanlar İstanbul’a büyük sayıda Bulgar turist çekmesi bekleniyor. Bulgar cemaati başkanı Vasil Liyaze, “Yılda yaklaşık 5 milyon turist gelmesini bekliyoruz” dedi. Nahide Deniz
eşcinsel evliliği Bulgaristan tanımadı Bulgaristan ve Çin ilişkileri her alanda gelişmeli İngiltere’de Liliya Babulkova, bir süreden bu yana birlikte yaşa-
Bulgaristan Cumhurbaşkanı Rumen Radev bugün ünlü Çinli bilim adamı ve yazar BMT’na bağlı Medeniyet İttifakı Başkan yardımcısı Prof.Gordon Uan’ı kabul etti. Görüşmede ikili işbirliğinin her alanda eş zamanlı gelişmesi gerektiği fikrini paylaştılar.
Cumhurbaşkanı Radev bunun gerçekleşmesi için iki ülkedeki insanlar arasında direkt temaslar ve bağlantıların iyileşmesi gerektiğini kesin bir şekilde vurguladı. Radev’e göre Çin devleti Bulgaristan’a direkt uçak seferi açar ise bu turistik akınını yoğunlaştıracak ve çok daha fazla Çinli turist ülkemizi ziyaret edecek.
Bulgaristan Başbakanı Borisov, Bakü’yü ziyaret ediyor
Bulgaristan Başbakanı Boyko Borisov, resmi çalışma Azerbaycan ve Bulgarisziyareti kapsamında bugün, 15 Ocak’ta Azerbaycan’ın tan, özellikle Güney Gaz başkenti Bakü’ye ulaştı. Haydar Aliyev Uluslararası Koridoru projesi dahilinde, Havalimanı’nda resmi törenle karşılanan Borisov’a, AzerAvrupa’nın enerji güvenlibaycan Tarım Bakanı Haydar Asadov ve diğer yetkiğinin temini açısından yaliler eşlik etti. Borisov’un ziyareti, Azerbaycan Cumkın ilişkiler geliştiriyor. Öte hurbaşkanı İlham Aliyev’in 4 Mayıs 2017 tarihinde yandan iki ülke turizm, taBulgaristan’ın başkenti Sofya’ya yapmış olduğu resmi rım, iletişim, taşımacılık gibi ziyaret ve bu esnada iki ülke arasında imzalanan stratealanlarda çeşitli ekonomik jik iş birliği anlaşmasına teşekkür niyeti taşıyor. ortaklıklara imza atmış durumda bulunuyor.
dığı adı açıklanmayan kız arkadaşı ile 15 Kasım 2016’da İngiltere‘de eşcinsel evlilik yaptı. Geçen Aralık ayında İngiltere’de evlendiği kadın eşiyle beraber Sofya’ya gelerek nikahlarını yerel belediye tarafından tanınması için başvurdu. Başkent Sofya Belediyesi’ne gerekli evrakları ve evlilik cüzdanlarını sunarak, Bulgaristan’da da medeni durumlarının ‘evli’ olarak değişmesi için işlemleri başlattı. Sofya makamları bu evliliğin Medeni Kanun ve Anayasaya aykırı olduğu gerekçesiyle hemcinslerin evliliğin tanımadı. Yerel kahın Bulgar Medeni Kanuna aykırı olduğu gerekçeyönetimden olumsuz yanıt alan çift İdare Mahkemeye siyle bu talebi geri çevirdi. Çiftin, İdare Mahkemesi’nin başvurdu. Mahkeme de, İngiltere’de kıyılan eşcinsel ni- kararı temyiz edileceği belirtildi.
İstanbul’daki Bulgar okulunun 35 öğrencisi var
Bulgaristan’ı ziyaret eden ilk Japonya Başbakanı
Başbakan Boyko Borisov, dün Bulgaristan’a resmi ziyaret gerçekleştiren Japonya Başbakanı Shinzo Abe ile makamında görüştü. Görüşmeden sonra düzenlenen basın toplantısında konuşan Borisov, Bulgaristan’ın Avrupa Birliği (AB) Konseyi Dönem Başkanlığı sırasında AB-Japonya müzakerelerini sonuçlandırılmasına yönelik AB sürecini hızlandırmak için tüm iradesini ve çabalarını ortaya koyacağını kaydetti. Borisov’un ifadelerine göre bunun olması Bulgaristan’ın iş dünyası için son derece önemlidir.
Bultürk Yayınları
Shinzo Abe, iki ülke arasındaki ekonomik ilişkilerin güçlendirmenin iyi olacağını belirterek, Bulgaristan Başbakanı’nın onayı ile resmi delegasyonun parçası olan Japon iş camiasıyla yapılan bir görüşmenin ardından Bulgaristan- Japonya İş Konseyi kurulmasına karar verildiğini bildirdi. Abe, bu iş konseyinin daha fazla Japon şirketlerin Bulgaristan’a giriş yapması için bir fırsat olması arzusunu dile getirdi. Japonya Başbakanı, Kültür, Bilim ve Teknoloji Alanında İşbirliği Ortak İcra Komitesi de kurulacağını söyledi. Borisov, yapılan iş görüşmelerinde elektronik, turizm, kültür, tarım alanlarında işbirliği olanaklarının ele alındığını bildirdi.
İstanbul’daki Sveti Kiril i Metodiy Bulgar Fotoğrafta birinci sınıfta onuncu Okulu’nda 35 öğrenci eğitim görüyor. Hafta sınıfa kadar öğrencisi bulunan sonu okulunda (nedelno uçilişte), normal derslerin yanı sıra Hristiyan dini bayram- Bulgar okulunun öğretmeni Nevin Çalışkan görünüyor. larda törenler düzenleniyor.