BULTÜRK Kültürel Etkileşim Derneği’nde Bulgaristan’dan “Zeytin Dalı” Harekatına :Destek B U L T Ü R K H E Y E T İ S O F YA / B U L G A R İ S TA N K Ü L T Ü R E L E T K İ L E Ş İ M D E R N E Ğ İ N İ Z İ YA R E T T E YA P T I Ğ I K O N U Ş M A M E T N İ ( 0 2 / 0 2 / 2 0 1 8 ) Dr. Nevzat ÖZTÜRK Düzce İl Milli Eğitim Müdürlüğü Maarif Müfettişi
İlahiyatçı-Eğitimci-Yazar e-mail:nevzati52@gmail.com
Öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bizleri bu güzel mekânda ağırlayan Kültürel Etkileşim Derneğine, bizleri sizlerle buluşturan BULTÜRK’e çok teşekkür ediyorum. Görüyorum ki; sivil toplum çalışmalarında, Derneğin Yönetiminde kadınlar öndeler, bayrağı onlar taşıyor. Kendilerini tebrik ediyor, yapacakları güzel çalışmalarında başarılar diliyorum. Kadının önde olması önemlidir.
Çünkü; İslam Peygamberinin ilk yardımcısı, ilk iman edeni, O’nu hiç yalnız bırakmayan kişi Hz. Hatice(R.a), en zor zamanlarında yanında olan, İslam’ın bizlere ulaşmasında çok önemli role sahip olan, büyük fıkıhçı, muhaddis Hz. Aişe (R.a)’dir. Devamı 9’da
“
TERÖR VE TERÖR ÖRGÜTLERİNE LANET”!
Bulgaristan Türkleri Türkiye Silahlı Güçleri’nin Suriye’nin Afrin bölgesinde terör örgütü yuvalarına karşı 30 günden beri devam eden “Zeytin Dalı” adlı askeri operasyonlarına destek verdiklerini belirtiler. Bulgaristan Varna ilinin Dılgopol Belediyesinin Medovets (Sarı Kovavanlık) köyünde Türk halkı bir toplantı yaparak, Türkiye’nin “Zeytin Dalı Operasyonuna” tam desteklerini ifade ettiler. Bu dayanışma buluşmasında, merkezi Bayrampaşa/İstanbul’da bulunan Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği BULTÜRK yönetiminden temsilciler de katıldı. Dayanışma forumu, 1985-1989 Türk kimliği uğruna mücadelemizde can feda eden kardeşlerimizin Medovets (Sarı Kovavanlık) şehitliğini ziyaretleriyle başladı. Kabirlere çiçek ve çelenk kondu. Fatiha okundu. Saygı duruşunda bulunuldu.
T. C. Sofya Büyükelçiliği
Siyasi ve Aktüel Gazete Yıl - 15 Sayı: 129 Şubat - 2018 -
Forumda yapılan konuşmalarda Medovets (Sarı Kovavanlık) köyü Muhtarı Mustafa Y. İSMAİL, Türkiye’deki soydaş dernekleri arasında en etkin ve etkili çalışmalarıyla ünlü olan BULTURK ziyaretinin kendisini ve köydeşlerini onurlandırdığını Devamı 15’te söyledikten sonra şöyle dedi;
“Bilgi Ordusu Bizim Ordumuz, Bildiğimizi Ögretmek Bizim Görevimiz “
Büyükelçimiz Dr. Hasan ULUSOY’a Plaket
Merkezi İstanbul’da bulunan Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği (BULTÜRK) olarak Genel Başkanı Rafet ULUTRK başkanlığında bir heyet ile Sofya Büyükelçisi Dr. Hasan ULUSOY’A yeni görevinde hayırlı olsun ziyaretinde bulunuldu. Yanlarında 30 civarında kitap ile gelen heyet kendi yazdıkları kiapları ve BGSAM yayınlarında 20 kitap taktim ettiler. Görüşmenin sonunda Sofya Büyükelçisi Dr.Hasan ULUSOY’a günün anısına bir plaket Devamı 8’de taktim edildi.
B G S A M Ya y ı n l a r ı
BULTÜK Yöneticileri Sofya Büyükelçili Ziyaretinden
Heyette yer alanlar sırasıyla:Dr. Nedim BİRİNCİ-Genel Bşk. Yrd.; Dr. Nevzat ÖZTÜRK-BULTÜRK Üyesi; Prof. Dr. Ali Fuat ÖRENÇ-BULTÜRK Üyesi; Alptekin CEVHERLİ-Yönetim Kurulu Üyesi; Rafet ULUTÜRK-Genel Başkan; Dr. Hasan ULUSOY-Sofya Büyükelçisi; Elif GÜNEŞ-Genel Sekreter; Şakir ARSLANTAŞ-Genel Bşk. Yrd.; Berk ARSLANTAŞ-BULTÜRK Üyesi; Bultürk Sofya temsilcisi-Hikmet EFENDİEV
BULTÜRK’ten Başarılı Belediye Başkanımıza Ziyaret
Nikola Kozlevo Belediye Başkanı Sn. Eşref RECEP’i Makamında ziyaret ettik
Bulgaristan’da Türk halkı için çalışan ender Belediyelerden olan Eşref Başkana Kimlik Mücadelesi kitabımızı ve BULTÜRK Gazetelerini de taktim ederek başarılar diledik.
Doğu Türkistanın efsanevi Lideri merhum İsa Yusuf Alptekin Değerli Dava büyüğümüz merhum İsa Yusuf Alptekin’i kabri basinda dualarla andık ardından vakıfın açılışına geçtik.
BULTÜRK adına Türk Dünyasının efsanevi liderlerinden rahmetli İsa Yusuf Alptekin adını ve ideallerini yaşatmak amacıyla kurulmuş «İsa Yusuf Alptekin» Vakfının açılışına katıldık. İsa Beyin emanetinin Vakıf Başkanı Sayın Doc.Dr. Ömer Kul hocamızı ve tüm emeği geçenleri kutluyorum. Kendilerine şükranlarımı sunar Allah yar ve yardımcıları olsun. Bu tarihi olayda BULTÜRK olarak bizlerde tarih sayfalarına kattı için bu onuru yaşattığı için Kul Hocamıza teşekkür ederiz. Doğu Türkistana ve gençliğe yol gösterici onun izinden yürüyecek gençleri yetiştirmeleri dileği ile...
Sofya Müftülüğünü Ziyaret Tarihin Kara Leke: Hocalı Soykırım Konferansı Bayrampaşa’da Bulgaristan Sofya’da ilk ziyaret edeceğimiz kurum Bulgaristan 23.02.2018 Tarihinde saat 19.00 da Ural Derneği ile BULTÜRK Derneği’nin ortaklaşa düzenlediği “Tarihin Kara Lekesi: Hocalı Soykırımı” Anma programı Bayrampaşa Kültür merkezinde gerçekleştirildi. BULTÜRK Genel Başkanı Rafet ULUTÜRK’ü takdim konuşmasından sonra, Türk Dünyasında şehit düşen tüm şehitlerimiz için saygı duruşunda bulunuldu. Ardından Türkiye ve Azerbaycan istiklal marşları okundu. Programın açılış konuşmasını Prof.Dr.Toğrul İsmail gerçekleştirdi. Akabinde Makedonya Milletvekili Enes İBRAHİM kürsüye gelerek kısa bir konusma yaptı. Konferans için sırasıyla; Doc.Dr. Arif ACALOĞLU, Agil SAMEDBEYLİ, Ağası Hun MAMADLİ kürsüye gelerek Hocalı soykırımı hakkında doyurucu bilgiler verdiler. Kapanış konuşmasını Ural Eğitim Kültür ve Stratejik Araştırma Derneği Genel Başkanı ve aynı zamanda MHP İstanbul Türk Dünyasından Sorumlu İl Başkan Yrd. Sn. Bülent MAŞAOĞLU yaptı.
Makedonya Milletvekili Enes İBRAHİM, Osmanlı Ocakları İstanbul İl Başkanı Halit Yalçin YAZICI, Osmanlı Ocakları Türkiye Gençlik kolları Genel Başkanı Mustafa Kemal EREN, MHP Kağıthane İlçe Başkan Yrd. Türk Dünyasından sorumlu Nazım Zafer, Avrasya Türk Dernekleri Federasyonu Başkanı İsmail Cengiz ve dernek yöneticileri, İstanbul Şehit ve Gazi Aileleri Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği’ Başkanı Fehim ÖZGÜR, Güney Azerbaycan Milli Uyanış hareketi Y:K. Üyesi Ağrı KARADAĞLI’nın da katıldıği program soykırımın lanetlenmesiyle sona erdi.
Müslümanları Diyaneti Baş Müftülüğü idi. Osmanlı sonrası Bulgaristan Türk topluluğunun dini yönetimini üstlenen ve örgütleyen Baş Müftülük makamı, 1913 Osmanlı devleti ve Bulgar Çarlığı İstanbul Sözleşmesi Ek Protokolüne göre kurulmuştur. Bulgaristan Müslümanları Diyaneti Genel Sekreteri Sayın Celal Faik 10 kişilik heyetimizi Baş Müftülük makamının Yeşil Salonunda kabul etti. Bize, Bulgar Müslüman Diyanetinin Baş Müftülük ve bölge müftülükleri olarak örgütlendiğini, Bulgaristan Müslümanları Manevi Şurasının da aynı binada bulunduğunu bildirdikten sonra, ülkede halen 1 100 açık cami olduğunu, dini hizmetler için 3 İmam Hatip Okulu ve başkentte bir Yüksek İslam Enstitüsü eğitime devam ettiğini anlatı. Müslümanların din eğitimini destekleme kampanyalarına aktif katıldığını paylaştı. Devamı 13’te
2 Sayı 129 - Şubat 2018 2
Bulgaristan Türklerinin Sesi AKTÜEL - Tarih
Alptekin CEVHERLİ Çapkın Aygıra Tazminat , İnsanlarla Alay(!)
Türk Gön üllülerden
Bulgaristan’a Eğitim Yardımı
Tarih: 15.02.2018
Kaç gündür yazmayayım diyorum ama bizim basının Nüfus İdaresi’nin E-Devlet üzerinden uygulamaya açtığı nesebi (soyu) tespit etme konusundaki hizmeti ile artık alenen alay edilmesi sonucu, mecburen bu yazıyı kaleme alıyorum… Hatırlarsınız; 15 Nisan 2010’da gazetelerde şöyle bir haber vardı: “İpini koparan yerli bir aygır, İnciraltı Atlı Spor Tesisleri’nin çitlerini yıkıp, aralarında şampiyon İngiliz atı Dinyeper’in yavrusu Happy Girl’ün de bulunduğu beş dişi atla çiftleşti. Sabah tesise giden M. A., aygırı dişi atların yanında çiftleşmeyi sürdürürken gördü ancak artık çok geçti. Atının yarış hayatının biteceğini söyleyen tesis sahibi A., aygırın sahibini bulup 300 bin liralık tazminat davası açacağını açıkladı. … Bu durum şu anda dört yaşında olan Happy Girl’ün koşu hayatının bitme tehlikesi demek. Bir diğer sorun ise doğacak yavruyla ilgili. Happy Girl’ün çiftleştiği at kendisi gibi İngiliz atı olmadığı için doğacak yavru safkan olmayacak. (Radikal)” Düşünün ki bir atın dahi yarışa girebilmesi için soyunun sopunun belli olması gerekiyor. Hatta belli olması da yetmiyor, asil olması şartı aranıyor. Yoksa baba at belli, hatta aygır cürmü meşhut halinde kısrak ile basılmış. Ama ne deniyor; “Atımın DNA’sı bozuldu en az 2 yıl yarışlara bile giremez(!)” Bu bir… Gelelim şuna; diyelim ki evinize, bahçenize köpek alacaksınız. Satıcıya gidiyorsunuz ilk soru, “Köpeğe ne için ihtiyacınız var?” – Ya sana ne kardeşim, ver oradan bir yavru, diyebiliyor musunuz? Ya ne deniyor; bekçi köpeği mi, süs köpeği mi, av köpeği mi, çoban köpeği mi, yardım köpeği mi …? Değil mi ya; ihtiyaca göre ayrı ayrı özellikleri, yetenekleri ve huyları olan yüzlerce köpek ırkı var. Av köpeğini koyun sürünüzün başına koyabilir misiniz? Koyarsınız elbette ama sabaha, başta köpeğiniz olmak üzere bütün sürünün leşini bulursunuz. Ya da kapınızın önüne süs köpeğini bekçi diye bağlarsanız, sabah kalktığınızda eşyalarınızla birlikte köpeğinizin de çalındığı gerçeği ile karşılaşırsınız, yalan mı? * * * Bundan birkaç yıl önce İngiltere’de bir arkadaşımızın hazırladığı proje dâhilinde kütüphanelerle ilgili bir araştırma yapmak üzere bir haftalık programa katıldık. İngiltere’nin kuzeyinde hemen hemen Kocaeli ile aynı özelliklerde Durham kentindeki kütüphaneyi incelerken, rehberimiz bizleri çelik kasaların olduğu ve ancak filmlerde görebileceğimizi zannettiğimiz eski el yazmalarının bulunduğu bir kata indirdi. “Burası Durham’daki soy ağaçlarının (şecerenin) saklandığı bölüm. Herkes gelip ataları hakkında araştırma yapabilir. Atalarının mesleği, yıllık geliri, kaç çocuğu olduğu, eşi, gayrimenkulleri ve hatta sahip olduğu hayvan sayısına kadar bütün bilgiler burada mevcuttur. İsteyen buraya gelmeden kütüphanemizin internet sitesinden de ulaşabilmekte” dedi. Kayıtların 1200’lü yıllara yani Haçlı seferlerine kadar uzandığını ve hatta Durham’dan Haçlı Seferleri’ne katılan ve geri dönüp – dönemeyenlerin de bilgilerinin burada mevcut olduğunu söyledi. Ne yalan söyleyeyim, babası meçhul diye kendi grubumuz içinde o an’a kadar alay ettiğimiz İngiliz gençlerle ilgili öğrendiğimiz bu bilgi karşısında imrenmedik dersem yalan olur… Çünkü hiç birimiz 4-5 kuşak ötemizi bilmiyorduk(!) Kilise’nin vergi toplamak maksadıyla tuttuğu kayıtlar, günümüze kadar saklanarak müthiş bir şecere bilgisi oluşturmuş ve bunu da halka açmışlar. Ve buna rağmen biz gittiğimizde 10 kadar farklı masada, çeşitli kişiler hâlâ araştırma yapıyordu… İlgi belki de yüz yıldır sürüyordu… Bizim ‘kuş beyinli’ gazetecilerimiz de akıllarınca Tanzimat Fermanı’ndan beri hukuken olmasa da fiilen neredeyse yasaklanan soy bilgisini, vatandaşımız doğal bir merakla öğrenmeye çalıştığı için alay ediyorlar(!) Akıllarınca manşetten insanımıza laf sokuyorlar… Nesep bağı ve soy konusunda Türk Milleti kadar hassas bir millet daha dünyada var mıdır, bilmem. Töre cinayeti denilen zalimlikler de dâhil olmak üzere, vahşi kadın cinayetleri hep bu nesebi koruma derdi ile işlenmemekte midir? O zaman bu ne iştir ki; aklınıza gelebilecek her türlü cinsi sapıklık ve serbestliğin ve hatta çok daha fazlasını yapan veya yapabilen İngiltere’de soy kütükleri 1200 yılına kadar giderken; komşunun oğlu yan baktı diye öz kızını töre deyip vahşice kurşuna dizen bir ülkede, 2018 yılında ancak vatandaşa açılan bir şecere sistemi nasıl olur? Ve bu şecereler niye en fazla 19’uncu yüzyıl ortalarına kadar gider? Ya gerisi???
Tokat Gençlik Hizmetleri ve Spor İl Müdürlüğü tarafından uygulanan An EVS Bridge II Projesi kapsamında Türk gönüllüler Bulgaristan’ın Burgaz ilinde bulunan Snyagovo Köyündeki İlkokula kütüphane ve resim atölyesi açmak için çalışmalara başladı. Burgaz’a bağlı Snyagovo Köyündeki Dimcho Debelyanov İlköğretim Okulunda başlayan çalışmalarla ilgili Sofya Büyükelçisi Hasan Ulusoy’u ziyaret eden gönüllülerin, 26 Şubat’a kadar çalışmalarını tamamlaması hedefleniyor. Bulgaristanda bulunan Sena Şahin, çalışmaları Ayşe Hilal Kartal ile birlikte yürüttüklerini söyleyerek resim atölyesi ve kütüphanenin tamamlanmasının hemen akabinde aynı okula geri dönüşüm atık atandı da kurulacaklarını söyledi. Şahin: “Avrupa Gönüllüsü olmadan önce Sofya’da ne yapacaktık sorusunu kendimize baya bir sormuştuk. Sonuçta onların kültürünü tanıyacağımız gibi onlara kendi kültürümüzü de doğru şekilde yansıtmalıydık ve Ülkemizden kalıcı bir iz bırakmalıydık.
Sofya Büyükelçiliğine mail atarak onlara Bulgaristan’a ülkemizden bir iz bırakarak iki kültürün kaynaşmasını ve uluslararası bir platforma yansımasını, ülkemizi iyi bir şekilde temsil etmek için geldiğimizi bize bu konuda yardım edebileceklerini düşündüğümüzü söyledik. Çağrımız cevapsız kalmadı. Bizlere bir okul temin edebileceklerini ve sadece Türkiye’den gelen kitapları transfer edeceklerini söylemişlerdi. Bulgaristan Burgaz Snyagovo Köyünde Dimcho Debelyanov İlköğretim Okulunda okuyan 105 Türk kardeşimizle bir bağ kurmuş olduk. Onlara Türkçe, İngilizce ve Bulgarca kitapların bulunduğu, hayallerini resmedecekleri kalemlerin, kâğıtların yer alacağı ’Resim Atölyesi ve Kütüphanesi’ni açmak için kolları sıvadık. Ve her zamanki yardımseverliği ile Ülkemizin insanları yüreğimizin ritmine ortak oldular. Ayrıca hazırlayacağımız ’Geri Dönüşüm Atık Standı’ da atölyemizin içinde yer alacak. Katkı sağlayan tüm arkadaşlarımıza teşekkür ediyorum. 26 Şubat’ta açılışımızı yapacağız” dedi.
Konstantin Penkov için posta pulları bir tutku Bugün sizlere ar- verdiğini görmüş. Kız, paketi eline almış, kısa
keolog ve koleiksyoncu Konstantin Penkov’un ilginç hikayesini anlatacağız. Kendisi dünyanın en eski, en pahalı ve en değerli pulların izini sürüyor. Konstantin, birçok insanın hayalini gerçek kılmış ve bugün hobisi bir meslek haline gelmiştir. Daha dört yaşındayken pul toplamaya başlayan Konstantin bugün “Petko V. Karaivanov” Sofya Filateli Derneği başkanıdır. Dernek, Bulgaristan genelinden koleksiyoncuları çatısı altında topluyor. En sevdiğim pul Kanada’dan. 90’lı yıllarda ilk defa gördüm böyle bir pulu. Orada yaşayan bir kuzenim tarafından bana gönderildi. Üç boyutlu pulda bir uzay istasyonu vardı. Bir pulun en sevdiğin pul olması her zaman en pahalı olması anlamına gelmiyor. Tersi de geçerli değil. Genelde insanlar bir pulun geçen asıra ait olunca çok pahalı olduğunu düşünüyor. Bu doğru değil. Prens Aleksandır Batenberg, yazar Elin Pelin, tiyatro sanatçısı Matyo Makedonski, spor adamı İvan Slavkov, Simeon Sakskoburggotski – bunlar ülkemizin en ünlü filatelistleridir. Enzo Ferrari ise sadece otomobil şirketiyle değil, aynı zamanda da pahalı posta pulları ile de ünlüdür. İşte “Siyah peni” adlı dünyanın 1840 yılında tedavüle sunulan ilk posta pulunun hikayesi: İlk posta pulunun babası Rowland Hill’dir. Tabii ki posta hizmetlerinin tarihi bu yıla dayanmıyor. Hill, postacının getirdiği paketi alıcı olan kıza teslim ederken bir posta kartını da
bir zaman için elinde tutmuş ve postacıya, ödemek için parasının olmadığı gerekçesiyle geri iade etmiş. O dönemlerde ücret paketi aldıktan sonra ödeniyormuş. Hiil, kıza, neden öyle davrandığını sormuş. Kız da, sevgilisiyle biribirilerine mektup gönderdiklerini, kabul ettikleri zaman anında mektupları okuduklarını ve böylece posta ücretinden kaçındıklarını söylüyor. Rowland Hill bu haksızlığa bir çözüm bulmaya karar verimiş ve böylece pulu yaratmış. Öyle ki, mektubu gönderirken zarfın üzerine pul yapıştırılıyor. Pul fiyatlarını belirleyen birçok faktör var ve bir tanesi de, o puldan çok fazla sayısnın basılıp basılmaması. Örmeğin Kültür Devrimi sıarsında imha edilen Çin pulları gibi.Belirli olay ve etkinlikler nedeniyle basılan pulların fiyatı her zaman yüksektir. Mesela kraliyet düğünü gibi. Filatelistlerin koleksiyonları büyük hayranlık uyandırabilir, ancak bugün gençler filateliye ilgi gösteriyor mu? Filateliye ilgi gösteren gençler var. Ancak daha yaşlı ve genç filatelistler arasındaki o bağ canlandırılmalı, çünkü bugün neredeyse yok denebilecek kadar zayıftır. Günümüzde gençler mektuplarını on- line göndermeyi tercih etseler de hala postadan mektup gönderip cevap bekleyenler de var. Filateli Bulgaristan’da olduğu kadar yurtdışında da popülaritesini korumuştur. Bu hobi sevdalılarının “filateli herkese göre değildir” sözlerine rağmen pul tutkusu için henüz geç değildir. Çeviri: Şevkiye Çakır, BNR
Erhan AF YONCU Soyunu bilmek isteyenlere rehber E-devlet üzerinden alt-üst soy sorgulama sisteminin açılması Türkiye için önemli bir dönüm noktasıdır. Bu bilgilere ulaştıktan sonra ailenin köklerini daha eskiye indirmek arşivlerde profesyonel ve uzun soluklu bir araştırma ister Son yıllarda insanlar kendilerinin nereden geldiklerini, soylarının nereye dayandığını daha fazla merak etmeye başladılar. Türkiye’de soy tarihi araştırmaları Avrupa’da olduğu gibi gelişmiş değildir. Soyunu araştırmak isteyen kişi ilk önce nüfus ve vatandaşlık hizmetleri genel müdürlüğünün alt-üst soy sorgulama sistemine müracaat ederek dedeleriyle ilgili ilk bilgilere ulaşabilir. Bazı nüfus müdürlüklerindeki kayıtlar 1800’lere kadar inmektedir. Ancak bu her nüfus müdürlüğü için geçerli değildir. Bu yüzden benim soyum eskilere gitmiyor diye vesveseye kapılmamak gerekir. Aile büyüklerinden ailenin geçmişiyle ilgili bilgilerin toplanması da büyük önem arzetmektedir. Çünkü ailenin geçmişini bilenler azalmaktadır ve bu bilgiler kayıt altına da alınmamıştır. Aileden gerekli malumat öğrenildikten ve alt-üst soy sorgulamadan bilgiler alındıktan sonra arşivlere müracaat ederek daha gerilere gidilebilir. Ancak bu profesyonel bir araştırma gerekir. Eski yazı ve arşivlerin sistemini bilmeyenler bu araştırmayı yapamaz. NÜFUS DEFTERLERİ Soy tarihi araştırmaları için ilk olarak nüfus defterlerine bakmak gerekir. II. Mahmud’un emriyle 1831’de tutulmaya başlayan nüfus defterlerinin ilk sayımları Osmanlı Arşivi’ndedir. 1880’den sonraki defterler ve arada tutulan vukuat kayıtları ise Nüfus Genel Müdürlüğü Arşivi’ndedir. Bu defterleri destekleyecek diğer kayıtlar ise Osmanlı Arşivi’nde bulunan ve 19. yüzyılın ortalarına ait olan Temettuat defterleridir. Ailemizin 1800’lerde yaşadığı yer belli ise nüfus defterlerinden hareket etmeliyiz. Son yıllarda Osmanlı döneminde yapılmış nüfus sayımları özellikle belediyelerin ve valiliklerin destekleriyle yayınlanmaya başlandı. Afyonkarahisar, Aksaray, Amasya, Balıkesir, Bayburt, Bursa, Çorum, Düzce, Kayseri, Kırıkkale, Kırşehir, Mardin, Rize, Samsun, Trabzon, Van, Görele, Tirebolu, Yusufeli, Ünye, Harşit, Şebinkarahisar, Yakacık-Akşehir-i Abad-Suşehri, Giresun, Besni, Gölköy, Payas, Siverek, Pazar, Ardeşen, Sürmene, Zara, Keşap, Körfez, Kavak, Pötürge, Arhavi- Hopa, İspir, Sincanlı, Çamardı, Maçka, Talas, Beyşehir, Yalvaç, Of, Çardak, Çıldır, Bayat, Bozdoğan- Nazilli, Köyceğiz, Bucak-Kızılkaya, Türkeli, Beykoz, Kartal ve Safranbolu’nun nüfus sayımları yayınlandı veya tez olarak hazırlandı. Birçok il ve ilçenin nüfus defterleri de hazırlanıyor. TAHRİR DEFTERLERİ Nüfus defterlerinde bilgi bulunduktan sonra geriye doğru kayıt takip etmek ailenin belirgin bir vasfı yoksa oldukça zordur. 17. ve 18. yüzyıllar için şahıs vergisini ihtiva eden Avarız defterlerinin incelenmesi gerekir. 15-17. yüzyıllar için ise tahrir defterlerine bakmak gerekir. Tahrir defterleri bir bölgede yaşayan hane reisi erkeklerinden, bekâr erkeklere, dul kadınlardan, vergiden muaf olanlar ile yaşlı olup vergi veremeyecek durumda olanlara kadar o bölgede yaşayanları tek tek verir. Müslüman ve Müslüman olmayanlar ayrı ayrı kaydedilmiştir. Bazı bölgelerde etnik köken de verilmiştir. Bir bölgede yaylak kışlak hayatı yaşayan Türkmen (Yörük) aşiretleri de tek tek defterlere kaydedilmiştir. Tahrir defterleri İstanbul’da Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde ve Ankara’da Tapu-Kadastro Genel Müdürlüğü Arşivi’nde bulunmaktadır. Ancak bu defterlerde aile lakapları yazılmadığı, şahıslar sadece baba isimleriyle kaydedildiği için bağlantıyı kurmak oldukça zordur. Göçmen ailelerin soyu nasıl araştırılır? Osmanlı’nın küçülmesiyle birlikte Balkanlar’dan Kafkaslar’dan, Kırım’dan, Arap ülkelerinden, Adalar’dan birçok kişi Türkiye’ye göçetti. Özellikle, 1878, 1912 ve 1923’ten sonra çok yoğun göçler oldu. Bu yüzden nüfus genel müdürlüğünün arşivinde bulunan kayıtlar muhacirlerin geldiği yere kaydolmasıyla başlamaktadır. Bu kayıtlarda gelen kişinin doğduğu yer olduğu için muhacir kökenli olanlarımız dedelerinin nereden geldiğini öğrenebilmektedir. Bu konuda ilk olarak Bilal Şimşir, Nedim İpek, Ahmet Halaçoğlu, Muammer Demirel, Faruk Kocacık, Ferhat Berber, Abdullah Saydam, Süleyman Erkan, Hayati Bice, Mehmet Demirtaş, Derya Serin Paşaoğlu, Hakan Kırımlı, Sedat Kanat ve Tufan Gündüz gibi araştırmacıların eserlerini incelemek gerekir. Daha sonra Osmanlı ve cumhuriyet arşivlerindeki kayıtlarla bağlantı kurulabilirse daha geriye gidebilir. Örneğin mübadele ile gelenler Cumhuriyet Arşivi’ndeki tasfiye talepnamelerine bakarlarsa ailelerinin Yunanistan’dan hangi köyden geldiğini öğrenebilirler. Köyü öğrendikten sonra da Osmanlı arşivindeki nüfus defterlerinden ailenin 1830’lardaki durumunu tespit edebilirler.
Bulgaristan Türklerinin Sesi Sayı 129 - Şubat 2018 Sağılık
Bulgaristan’daki programcılar Dünyanın en iyi 5’i arasında
BNR’nin sayafsından alınan bilgilere göre DataArt yazılım şirketinin özel olarak geliştirmiş olduğu Skillotron Platformu kullanılarak yapılan araştırmada farklı programlama dillerinde en geniş bilgileri olan Dünyanın en iyi 5 ülkesi listesinde Bulgaristan bulunmaktadır.
Listede Bulgaristan’dan önce Ermenistan, Kamboçya, İran ve Özbekistan yer alıyor. Araştırmaya toplam 57 ülkeden 7 binin üzerinde katılımcı katılmıştır. Bulgaristan’da C# programlama dili %15,6 puan ile birinci programlama dili olmuştur. Ardından ikinci olarak %12,53 puan ile JavaScript ve üçüncü olarak da %11,25 puan ile Java gelmiştir. Murat Ulutürk, bghaber
Kalp hastası çocukların ebeveynlerinden protesto Bugün Başbakanlık konutu önünde toplanan kalp hastası çocukların ebeveynleri, Ulusal Kardiyoloji Hastanesi Çocuk Kliniğini desteklemek için protesto gösterisi yaptı. Ulusal Kardiyoloji Hastanesi Çocuk Kliniği maddi imkan ve personel eksikliği nedeniyle iflasın eşiğine geldi. Protestocuların ifadesine göre, klinik gerçekten iflasın eşiğinde ve faaliyetini durdurabilir ve bu durumda kalp rahatsızlığı olan çocuklara hizmet verecek başka klinik yoktur. Bulgaria ON AIR televizyon kanalına konuşan protestocu bir ebeveyn, “Bu klinikte çalışan harika uzmanlarımız var, fakat biz onları kaybetmek üzereyiz. Kötü durumun suçlusunun müdür olduğunu sanmıyorum. Aksine, klinik prosedürlerin maliyeti yanlış hesaplanmıştır” dedi. Kadın, kimse dikkat etmediği ve üstelik tedavi masraflarını çoğu insanların karşılama imkanı olmadığı için bir kişinin küçük çocuğunu tedavi edecek bir uz-
man aramak için yurtdışına çıkmasının gerçekten bir cehennem olduğunu belirtti. Sağlık Bakanlığı, kesinlikle finansman sorunları bulunmadığını ve kliniğin kapatılmayacağını açıkladı. Sorunların, kaynakların hastanede dağılımından kaynaklandığı belirtildi. Dün Sağlık Bakan Yardımcısı Jeni Naçeva, kliniğin ülkeye özgü olduğunu ve Sağlık Bakanlığı’nın onun kapanmasına izin vermeyeceğini belirtti. Naçeva’nın ifadelerine göre sorunlar hastanede görevli personelin ve bakımı için sağlanan mali kaynakların yeniden yapılandırılmasıyla çözülebilir.
Hastaneler, nadir görülen hastalıklar için ilaçları ihalesiz satın alacak Meclis Genel Kurulunda görüşmelerin ardından Kamu İhale Kanunu’nda değişiklikler yapılmasına ilişkin yasa tasarısı birinci okumada kabul edildi. Değişikliklere göre Bulgaristan piyasasında bulunmayan ve alternatifi olmayan nadir hastalıklar için ilaçlar, hastaneler tarafından kamu ihalesi yapılmaksızın satın alınacak. Her yıl hastaneler tarafından sunulan ilaç listesi doğrulanarak, listedeki ilaçlar ihtiyaç duyan hastalar için hastanelere sağlanır. Ayrıca listede çeşitli nedenlerle piyasadan çekildikleri için ülkemizde eksik olan kitle kullanımına yönelik ürünler de bulunmaktadır. Bulgaristan Sosyalist Partisi (BSP) Milletvekili Georgi Yordanov,” Prosedürün kamu ihalesi yapılmaksızın yürütülebileceği finansal eşiklerin belirlenmesini ve miktarlar büyük olduğunda artık kamu ihalesi yapılmasını istiyoruz” diye öneride bulundu. Bulgaristan’ın Avrupalı Geleceği İçin Vatandaşlar (GERB) Milletvekili Daniela Daritkova, “Söylediğiniz şeyin nasıl bir tehlike
taşıdığı konusunda sizi uyarmak isterim. Yeni ortaya çıkan nadir görülen bir hastalığın tedavisinde kullanılan ilacın değerini tahmin etmek mümkün değildir. Bazı finansal eşikler belirleyerek, hastalara yönelik ayrımcılık yapmış olacaksınız” diye uyardı.
Grip salgını, doruk noktasına ulaştı
Bulgaristan Devlet Televizyonu’na (BNT) konuşan Ulusal Bulaşıcı ve Paraziter Hastalıklar Merkezi Müdürü Prof. Dr. Todor Kantardjiev, “Ocak ayının dördüncü haftasında grip hastalarının sayısı aynı seviyede kaldı, bu nedenle doruk noktasına ulaşıldığını söyleyebiliriz” diye yorumda bulundu. Geçen hafta grip hastaları yaklaşık 121 bin kişiydi. Önümüzdeki hafta sayılarının düşmeye başlaması bekleniyor. Prof. Dr. Todor Kantardjiev, “Grip hastaları, ilk hafta 40 bin, ikinci hafta yaklaşık 100 bin, üçüncü hafta 139 bin, şimdi ise 120 bin kişidir. Biraz sabitleşme ve düşme var ve önümüzdeki hafta bunun bir düşüşe ve salgının ortadan kalkmasına neden olup olmayacağını söyleyebileceğiz” dedi.
Tarih 11 Şubat 2018 Konu: Sofya’nın Avrupa faşizmine başkenti olmasına izin verilemez. Her ülkenin siyaset ortamında aşılması yasak kırmızı çizgiler vardır. Bu kırmızı çizgi, aktüel siyasete ayar ve ölçüdür. Ayar bozulunca siyasi yön de değişir. Bulgaristan’da bu çizgi demokrasi ile faşizm arasından geçer. Geçmişte “Lukov hareketi” eylemlerinde kendini belli etmiştir. Bizde, 70 yıl yasak olan bu hareketin şimdi nasıl canlandığına bir göz atalım. Lukov, bir faşist Bulgar generalidir. Çar III. Boris hükumetlerinde Harp Bakanı olmuş, orduları Alman silahlarıyla donatıp, Stalingrad cephesine gönderme hevesiyle ün yapmıştır. Bu, Bulgar devletini yok edecek bir savaş kışkırtıcılığıdır. 1944’ten sonra bu faşist hortlama kesinlikle yasaklanmıştı. Savaştan sonra Halk Mahkemesinde idam cezası almıştır. Bu konu biz Bulgaristanlı Türkler için can alıcı sorun başında gelir. Biz, General Lukov’un bir savaş suçlusu ve faşist olarak idam edilmesine tepkili değiliz. Biz, onun tezlerinin bugün canlandırılarak siyaset belirlemesine karşıyız. “Lukov hareketi” adı altında 21. yüzyılda Bulgaristan’da faşizm baş gösterdi. Şekli şudur: “yurtsever” maskeli aşırı sağ milliyetçi-ırkçı faşistliği. Bundan 75 yıl önce, 1943’te, Ege Trakya’sı, Vardan boyu ve Pirot şehrinden 11 343 Yahudi vatandaş ve aynı bölgelerden 5 binden fazla Çingene vatandaş Sofya idaresi emriyle tutuklanıp “Treplinka” ölüm kampına gönderildi. O zaman bu işi Bulgar ordusu yaptı ve Harp Bakanı General Lukov’tu. Bu düşmanlık zihniyeti bize karşı şöyle saldırdı. 1913’te, 1934–1944 yılları arasında 1964’te Müslüman-Pomak kardeşlerimizin isim ve dinlerini değiştirmeye yeltendi. Sert saldırılarda bulundu. Kurbanlar aldı. 1972’de isim ve kimlik değiştirme zulümleri gerçekleştirdi. Çok kardeşimiz öldürüldü. Sakatlandı. Sürgüne gönderildi. Birçoğu 20–30 yıl içeride kaldı. Bizi Müslüman Türkler olarak asimile ederek yok etmeye çalıştı. 1984–1989 sözüm ona “soya dönüş süreci” de aynı zihniyetin icadıdır. Türk, Müslüman ve İslam düşmanlığı konusunda Bulgar faşistleri ile komünistler ruhsal ve eylemsel birlik kurmuşlardır. Faşistlerin bitiremediğini komünistler devam ettirmiştir. III. Bulgar devletinin 140 yıllık yeni tarihi Türk ve Müslüman düşmanlığından devamlı güç almıştır. 1950, 1968-69, 1970-72 ve 1989’da göçe zorlanmamız faşist-komünist zihniyetin ürünüdür. Bulgar Cumhurbaşkanı Jelü Jelev “Faşizm” eserinde bu gerçeği ortaya koymuştur. İsimlerimiz değiştirilirken bir tek Bulgar kalkıp da bizden yana çıksaydı, faşistlerle komünistlerin bir akılda olduğuna inanmazdım. Onları faşist ve komünist olanları ikiye parçalayan biz olduk. Bugün kendi aralarında birbirine düşmüş durumdadırlar. Bu konuyu işlememin nedeni ise, “Lukov Hareketi” nin önümüzdeki günlerde Sofya’da büyük gösterilere hazırlık yapmasıdır. Günümüzde bu gücün ardında duranlar kimdir? Önemli olan sokaktakileri değil arkadakileri görebilmek gerek… Yüzlerine “yurtsever”, “vatansever” maskesi takıp, bir Nazi-Lukov sloganı olan “Bulgaristan Her Şeyin Üstünde!” (Nalgaria nad vsiçko) sloganıyla gösteri, toplantı ve miting yapanlar Bulgar faşistlerinin ta kendisidir. “Patriyor” Latince kökenli bir Fransızca sözdür. Faşistler onu gerçek niyetlerini gizlemek amacıyla kullanıyor. Bunu gören Avrupa Konseyi, 2016 yılında “Ataka”, VMRO ve “Bulgaristan’ı Kurtarma Cephesi” adlı partilerin üçüne de “faşist” dedi. Şunu hemen belirtelim ki, aynı Avrupa Konseyi (AK) 2018 dönem toplantılarını Sofya’da yapıyor. Faşist güçler de, ona karşı başkentimizde büyük gösteri hazırlıkları yapıyorlar. Bulgar faşizmi nasıl yeşerdi ve başkaldırdı? Bu soruyu şöyle de sorabiliriz. Bulgar faşistlerin üzerindeki taşı kaldırıp güneş görmelerini kim sağladı. Önce ona bakalım. Rusya’nın dış ülkelerdeki gizli servisi (KGB) 2 uçak bileti alarak Hak ve Özgürlük Hareketi (DPS) Başkanı Ahmet Doğan ile bu partiye çöreklenen Bulgar siyasi polisi (DS) ajanlarından Ivan Palçev’i Madrid’de gönderdi. Neden? 50 yıl Bulgaristan’a dönemeyen II. Simeyon Sakskoburrgotskiyi’ye “dön, hiç bir şeyde gözün kalmasın, istediğini al götür, hodri meydan” selamı Madrid’e böyle gitti. II. Simiyon’un 2001’de dönüp Başbakan olması, Bulgaristan’da “döneklik” devri başlattı. Çar başbakan, komünistler para babası, hak ve özgürlükçüler de sosyalistlere koltuk değneği olmayı kabul ettiler. Bulgaristan’da “döneklik” (renegat) kanunu
3 3
Rafet ULUTÜRK Bulgaristan’da Hükumet Çatladı yoktur ve kimseye sen neden döndün cezası kesilmez. Faşistler de böyle döndü. 1948’de bir halk oylamasıyla ülkeden kovdulan II. Simeyon dönüp başbakan olabiliyorsa, babasının döneminde dalkavukluk (Lukov) edenler neden sahneye çıkmasın? Faşizmin geri dönmesi neden mümkün olmasın? Hatta 1945’te kesin yasaklanan, liderleri idam edilen ve bir “terör” örgütü olarak nitelenen İç Makedon Devrim Örgütü (VMRO) yeniden canlansa ne olur? İşte şöyle böyle derken, küçük ve ürkek adımlar sıklaşırken 1944 öncesi faşist subay ve aydınların çömezleri, 2002 Şubahında faşist General Lukov’a “hoşgörülü bir yurtsever” kılıfı uydurdular. Başbakan II. Simeyon olayı kutladı. Sofya sokaklarında pankart açarak dolaştırarak. İlk Nazi-Lukov gösterisini böyle yapıldı. Sosyalist Gençlik örgütü protestoya çıktı. Yumruk sıkıldı. Aldıran gören olmadı. 16 yıldan beri gelişen bu iğrenç hareketlenme “Ataka”, VMRO ve “Bulgaristan’ı Kurtarma Cephesi” şeklinde partileşti. “Yurtsever Cephe” kurdu. “Bulgaristan her şeyin Üstünde” Nazici slogan halk meclisinde bile söylendi. 26 Mart 2017 erken genel seçimlerde üçüncü siyasi blok oldular. 29 milletvekiliyle meclise girdiler. Azınlık hükumeti kurmaktan korkan GERB partisi lideri Borisov’a yapıştılar ve bakan koltuklarına yerleştiler. Bu aşırı sağcı milliyetçi-ırkçı faşistler hareketinin bugün 2 TV kanalı ve birçok bedava dağıtılan gazetesi var. Bu da yetmezmiş gibi faşistlerin Avrupa Birliği parlamentosu milletvekili Angel Cambazki, “Ataka” partisi lideri Volen Siderov, VMRO lideri ve Savunma Bakanı Krasimir Karakaçanov ve güya “Yurtsever Cephe” başkanı, Başbakan Yardımcısı ve 29 kişilik parlamenter aşırı milliyetçi-ırkçı faşistlik sürüsü öteki ulusal TV kanallarını ve meclis kürsüsünü işgal etmiş durumdadır. Sofya’da oturumlarına devam eden Avrupa Konseyi Başkanlığı Bulgar yeni faşizmi konusunda henüz bir özel karar almadı. Son 11 ay boyunca, ana muhalefet partisi (BSP) ve ikinci muhalefet gücü olan (DPS) aşırı sağcıların hükumetten çıkarılması için ses yükseltseler de, pek tutmadı. Rüşvet ve dolandırıcılık, beceriksizlik ve yalancılık gibi konularda yapılan oylamalarda GERB partisi 5 milletvekili ve 2 bakan yitirdi. Avrupa Konseyi’nin (AK) özel bir kararla “faşist” dediği güçlere pek dokunan olmadı. DPS Başkanı Mustafa Karadayı’nın “faşistlerin iktidardan sökülmesi” çağrıları da hep havada kaldı. 8 Ocak 2018’de AK altı aylık dönem yönetim merkezini Sofya’ya taşırken, faşistlerden ve sertleşen polis baskısından korkan halkın duyuramadığı konular sokağa aktı. Polisler de mitinge toplandılar. Onlara 100 milyon leva verilince sustular. Gazeteler, diktatörlüğe gidiyoruz, Başbakan Yardımcısı koltuğuna oturan bir faşist, yazdılar. Duyan olmadı. Bu şahız, Çingeneleri getto-mahallelere kapadığı ve vatandaşa kanlı Nazi gözüyle bakmaya başlandığı ortaya çıktı. AK toplantılarının başladığı gün Bulgar polisine yeni cop dağıtıldı. İhtiman şehri getto-mahallesinde 1 günde iki Çingene öldürüldü. İşsizlik, emeklilerin sefilliği, azınlık çocuklarının okul dışı kalması, okula giden çocukları zorla Bulgarlaştırma çabaları, ana okullarından ve sınıf odalarından taşan dayak, zorlama ve zulümden sistemin tökezlemesi, sağlık hizmetlerinde ise tamamen çökmesi, kamu ihalelerinin faşist partilerin karanlık temsilcilerine kaydırılması vb vb problemler sokağa döküldü. Avrupa’nın en yoksul ülkesinde çok büyük problemler olduğunu görmeyen kalmadı. Hükumet siyasetinden kaynaklanan rüşvet ve yolsuzluklara tepki “gensoru” doğurdu. Direnişler siyasileşti. Aktifle-şenler güç topladı. Sofya sokaklarında her gün gösteriler düzenleniyor. Pirin Dağında çevreyi koruma, Bansko kayak merkezine ikinci teleferik yapılmasına izin vermeyi önleme, suni karla kayan pistleri işletilmesine karşı ulusal cephe oluştu. Her gün araç kazası yaşanan “Kresna” ana-yolu protestoları da çevreci direnişlerinin alanına alındı.
4 Sayı 129 - Şubat 2018 4
Bulgaristan Türklerinin Sesi KÜLTÜR-SANAT
Raziye ÇAKIR Faşizm Belirtileri Tercüme: Raziye ÇAKIR BSP’den – ÇAĞIRI Tarih: 16 02 2018 Konu: Başbakan Borisov’a Çağrı: Faşist Hortlamaya Yol Vermeyiniz! 13 Şubat 2018 tarihinde Bulgaristan Sosyalist Partisi (BSP) Başbakan Boyko Borisov’a bu ay yapılması için hazırlık görülen, “Lukov Marş” (Lukov nümayişleri) adıyla bilinen, artık birkaç yıldan beri düzenlenen ve Bulgaristan’da faşizmin hortladığına bir kesin işaret olan hareketlenmenin durdurulması ve yapılmasına asla izin verilmemesi için bir çağrıda bulundu. Lukov, Çar III. Boris’in bir Generalı’dır. Bulgaristan’ı Nazi Almanya’sının kucağına iten ve Bulgar Ordularının Hitlerin emrine verilmesinde ısrar eden bir Savunma bakanıdır. 1944 yılında öldürülmüştür. Yapılması öngörülen nümayişlerle onun itibarı ve hatırası canlandırılırken, Bulgaristan’a faşist zihniyetin yerleşmesine yol açılmaya çalışılıyor. Aynı zamanda bu eylemleri düzenleyenlere “faşist” deyen Avrupa Konsey bugün Sofyada dönem toplantısı yapıyor. BSP’nin çağrısında aynen şöyle deniyor: Sayın Başbakan, Örgütleyicileri tarafından ”Lukov Marş” (Lukov Nümayişleri) olarak adlandırılan ve son yılların Şubat aylarında şaşmadan her yıl düzenlenen siyasi kışkırtmalar Size işbu Çağrıyı göndermemize vesile oldu. Daha 1941 yılında, Atlantik Bildirisinde Büyük Britanya ve Birleşik Amerika hükümetleri, Nazi zulmünün kesin sona erdirilmesinden sonra dünyada barış kurulacağı umudunu ifade etmiştir. Bu bildiri, 1 Ocak 1942’de Üçlü Mihver’e karşı savaşan 26 devlet temsilcisiyle imzalanan Birleşmiş Milletler Deklarasyonuna ve daha sonra imza altına alınan BMT Hartasına esas oluşturmuştur. Anlaşılan, son 15 yıldan beri Sofya sokaklarında General Hristo Lukov portreleriyle nümayişleri edenler, faşizmin bir zulüm rejimi olduğunu düşünmek bile istemiyor ve bu gerçeği kabul de etmiyorlar. Bulgaristan Milli Lejyonları’nın (BML) gerçek tarihini bilmeyenler varsa, yanılabilir ve BML tarihinde onurlu ve yürekli yurtseverlerinin örgütü olduklarını düşünebilirler. Biz sosyalistler, bugünde, Neully Antlaşmasının (1919) Bulgaristan’a dayattığı kararların kabul edilir olmadığını biz de düşünüyoruz ve ülkemizi ulusal felakete sürüklediğini biliyoruz. Bu felakete Bulgaristan halkı ikinci “milli çöküş” dedi. Bulgaristan Milli Lejyonerleri, ülkemizde ırkçı, ötekini düşman bilen ve anti-semitist konumlara açık olarak yerleşen bir örgüttür. Bulgaristan Milli Lejyonları düşmanlık ve şiddet uygulama fikirleriyle kurulmuştur. Bu bir faşist örgüttür. Birinci Dünya Savaşından sonra Bulgaristan’da oluşan birkaç faşist örgütten biridir. 1947 yılında, Parist’e, antiHitler koalisyonunda birleşen halklar ile Bulgaristan bir barış antlaşması imzalamıştır. Bu Antlaşmanın 4. maddesi gereği, Bulgaristan ülkemizde kurulan faşist tip örgütlerin dağıtılması ve gelecekte bu tip örgütlenmeye yol vermemesi için yükümlülük altına girmiştir. Bulgaristan Sosyalist Partisi (BSP) son 15 yılda defalarca olmak üzere, her yıl Lukov gösterilerinin düzenlenmesine ve onların yasaklanmasına karşı protestosunu duyurmuştur. Günümüzde Bulgaristan’da yaşayan gençlerin bazıları en yeni Bulgaristan tarihi üstüne genil ve ayrıntılı bilgi sahibi olmamasından hareketle, bu konuda Bulgaristan hükümetinin, Sofya Belediye Başkanı Yordanka Fındıkova’nın makamı ardına gizlenmesine göz yumamayız. “Lukov nümayişleri” sorunu Bulgar hükümetinin problemidir. Sayın Başbakan, Bu faşizan kalkışmanın sizin döneminizde olması dikkatinizi çekmiyor mu? Sizin yönetiminiz döneminde Bulgaristan’da aşırı sağcı radikkalerin faşizme açıktan açığa saygı duymaları dikkatinizi çekmiyor mu? Hitler’cilik kurbanlarının anıtlarına resmi ziyarette bulunup, saygı gösterilmesi, çelenk ve çiçek konması bu olayın özünü değiştiremez. Siz Faşizm hortlamasına yol veriyorsunuz. Yakın geçmişte “Lukov marş” örgütleyicileri ve fikirsel yandaşları, Sofya’yı Avrupa Nazilerine saygı gösterilen genel merkeze yapma niyetlerini açıkladılar. Bu tırmanmanın önlenmesinden İç ve Dış işleri Bakanlıkları, Adalet Bakanlığının da olduğu kadar, Bulgar hükümeti Başbakanı olarak en fazla sorumlu olan öncelikle ve şahsen sizindir. Bugünkü aşamada, Bulgaristan’da faşist, Nazici ve başka anti-demokratik idelerin yayılmaya çalışıldığı gün gibi ortadadır. Faşist rejimlerin yerleşmesinde anahtar olan tek kişilik dikta rejimleri dayatmasıdır. Günümüzde Doğu Avrupa’da ve ülkemizde tırmanan otoriter eğilim faşizmin, yeni Naziciliğin bir belirtisi olarak, demokratik düşünceli vatandaşlar ve bütün demokratik kamuoyunda endişe uyandırıyor. Bugün faşizmi yeniden yeşertip diriltmeye çalışanlar, Birleşik Amerika, Büyük Britanya ve Sovyetler Birliği gibi büyük devletlerin, Bulgaristan’da ve ülkelerini Hitler faşistlerine yamamakla suçlanan devlet ve hükümet adamlarının hepsinin yargılanması için askeri mahkemeler kurulması kararı olduğu gerçeğini halktan gizliyorlar.
TÜRSAB temsilcileri Bulgaristan’da
Türk Hava Yolları (THY), Türkiye Seyahat Acentaları Birliği (TÜRSAB) temsilcilerini, Bulgar meslektaşlarıyla çalışma toplantısında buluşturdu. Başkent Sofya’da yapılan çalışma toplantısına Türkiye’nin Sofya Büyükelçisi Hasan Ulusoy, TÜRSAB Kurumsal ve Uluslararası İlişkiler Direktörü Ela Atakan, THY Bulgaristan Müdürü Mehmet Gürkaynak ve sektörden 20’den fazla turizm acente temsilcisi katıldı. Etkinliğin açılışından sonra AA muhabirine açıklama yapan Ulusoy, “Turizm acentelerine baktığımızda, ben onları, ilişkileri, halkları bir araya getiren köprü inşaatçıları olarak da görüyorum.” dedi. Ulusoy, Türkiye ile Bulgaristan arasındaki yakın bağlara işaret ederek, “Komşu ülke olarak iki halk arasındaki anlayış turistik faaliyetlerle birlikte güçlendiriliyor.” diye konuştu. Türklerin Bulgaristan’a gelen turist sayısı bakımından 3. sırada yer aldığına işaret eden Ulusoy, Bulgar vatandaşlarını da Türkiye’yi önemli bir turistik destinasyon olarak gördüklerini belirtti. Ulusoy,
Türk Büyükelçiliği ve Kültür ve Turizm Müşavirliğinin bu gibi girişimlere gelecekte de destek vermeyi sürdüreceğini sözlerine ekledi. TÜRSAB Kurumsal ve Uluslararası İlişkiler Direktörü Atakan da 10 senedir THY, Kültür ve Turizm Bakanlığı ile işbirliği yaparak Türkiye turizminin tanıtımını gerçekleştirdiği söyledi. Yurt dışına turist götüren seyahat acenteleri ile Türkiye’ye turist getiren acenteleri buluşturduklarını anlatan Atakan, “Bizim buradaki en büyük amacımız ülkemizi tanıtmaktır.” dedi. THY Bulgaristan Müdürü Gürkaynak da Bulgaristan ve Türkiye’nin senelerdir yan yana yaşayan iki komşu olduğuna işaret ederek, “2017 senesi verilerinde Bulgaristan’a gelen turist sayısına baktığımızda Türkiye 1. sırada. Aynı şekilde biz de Bulgar turistleri Türkiye’de ağırlamak istiyoruz. Bu nedenle detaylı Türkiye tanıtımına girdik.” ifadesini kullandı. Gürkaynak, haftada Sofya’dan 18, Varna’dan da 7 uçuşla Bulgar turistleri Türkiye’nin bütün turistik merkezlerine taşımak istediklerini dile getirdi.
Bulgaristan Başmüftülüğü Lukovmarş yürüşünden endişeleniyor Bulgaristan’daki Müslüman dini Sofya’da 17 Şubat günü düzenlenen Lukovmarş yürüyüşünden endişesini ifade ediyor. Başmüftülüğün açıklamasında yürüyüşün ülkede değişik dini ve etnik gruplara karşı nefret yürüyüşüne dönüştüğü yazıyor.
Açıklamada, Bulgaristan’daki Müslüman topluluğu değişik etnik ve dini gruplar arasında her zaman barışı ve anlayışı desteklemiş, ve her türlü kin, hoşgörüsüzlük ve nefret diline kesin karşı çıktığı deniyor. Başmüftülük Bulgar topluluğunu , kurumları, siyasi partileri uygar topluma yakışır ve bir AB üyesi devletinde gereken insan haklarının yüksek standartlarına, ahlaki değerlere ve demokratik ilkelere uymaları çağırısında bulundu. BNR
Eğridere ve Yeni Boğaziçi, kardeş belediye olacak
Ardino (Eğridere) Belediyesi, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin Yeni Boğaziçi Belediyesi ile kardeş belediye olacak. Buna ilişkin karar, Belediye Meclisinin son oturumunda alındı. Teklif, Belediye Başkanı Resmi Murat tarafından yapıldı ve oybirliği ile belediye meclisi üyeleri tarafından kabul edildi. Meclis, Belediye Başkanı’nı belediyeler arası işbirliği sözleşmesi imzalamaya yetkilendirdi. Yeni Boğaziçi, Kuzey Kıbrıs’ın doğu kıyılarında bulunan Gazimağusa iline bağlı bir beldedir. Altı muhtarlıktan oluşan beldede köy sayısı sekizdir. Yeni Boğaziçi, 128,2 km’lik alanıyla Kuzey Kıbrıs’taki ikinci büyük belediyedir. Belediyenin nüfusu 18 500’dür. İş imkanı sağlayan firmalar 283’tür. Belediye, ülkenin en güzel ve en uzun sahil şeridine sahiptir. Geniş ormanlık alanlara, 3000 yıldan fazla tarihi olan
Salamis antik kentine sahiptir. Temel işlevi sahil koruma olan Salamis Milli Parkı, 560 hektarlık bir alanı kaplayan doğal, ekolojik, arkeolojik ve turistik bir parktır. Adanın en önemli özelliği, doğal güzelliklerini tarihi dokusuyla birleştiren bir bölge olmasıdır. Salamis Antik Kenti ve Ambelia Ormanı parkın içinde bulunuyor. Bu zenginlikleri ile Yeni Boğaziçi ülkenin en önemli turizm merkezleri arasındadır. Güner Şükrü, Kırcaali
Kapadokya Üniversitesi Rektörlüğü’ne Bulgaristanlı Atandı KapadokyaÜniversitesi’nde, Ağustos 2017 tarihinden itibaren Rektör Vekilliliği görevini sürdüren Prof. Dr. HasanAli Karasar, Kapadokya Üniversitesi Rektörlüğü’ne asaleten atandı.
29 Aralık 2017 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan 2017/76 sayılı karara göre; Anayasa’nın 130’uncu ve Yükseköğretim Kanunu’nun 13’üncü maddeleri uyarınca, mütevelli heyetinin teklifi ve Yükseköğretim Kurulunun olumlu görüşü üzerine Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, Prof Dr. Hasan Ali Karasar’ın rektör atamasını gerçekleştirdi.
Bulgaristan Balkan Sevgisi
Konu: Adım adım Bulgaristan Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği (BULTÜRK) yönetimi Şubat 2018’in başında bir memleket ziyareti gerçekleştirdik. Ziyaretimizin amacı yalnız memleket havası koklamak, Avrupa Konseyi 6 aylık yönetim döneminde siyasi durum değerlendirmesi yapmak, yeniden yeşeren Türk dernekçileriyle haşır neşir olmak değil, bir de görevine yeni atanan Sayın Sofya Büyükelçimiz Hasan Ulusoy’a iki ülke ve tüm Bulgar ve Tükler için başarılı bir misyon dilemekti. Biz İstanbul’dan 8 kişilik bir heyet olarak yola çıkarken, radyo gece bültenleri, Yunan Adalarına büyük sayıda feribot yanaştığını ve Makedonya’ya “Makedonya” denmesini kabul etmeyen Yunanları Atina’ya taşıdığını haber veriyordu. Benim baba tarafım (Plovdiv) Filibe’li olduğundan, soy köklerimin de bu şehrin kabristanlığında yattığını iyi bildiğimden, bizim evde hep ikide bir açılan Filibe konusunu, bu kadim şehrin 5 tepesinden biri olan Nöbet Tepe taşına sırt dayamış çardaklı evimizin avlusundaki dev kestane altında gecelerce süren sohbetleri gazete ve kitaplardan bilgilerle hep beslemeye çalıştım. İşte bu defa da, iki yönlü ana yolun tabelalarında önce Bulgaristan sonra da Haskovo ve ardından da Plovdiv-Filibe belirince yüreğim yine hopladı ve sabahın erken saatinde, arka koltukta uyuyan arkadaşlarımın gibi biraz kestirmek aklımın ucundan bile geçmedi. Trakya tepsi gibi… “Bultürk” Başkan Yardımcısı Şakir ARSLANTAŞ’ın oğlu Berk kardeşim şoför koltuğunda. Arkamızda ağarmaya çalışan sabahın ilk ışıklarından kaçıyormuş gibi karanlığı alabildiğine deliyor. Asfalta serpişmiş gece yağmuru şakıyor. Ben ise gözlerimi yummuş, tarihin karanlığında, 5.2 milyon kilometre karelik bir İmparatorluk kuran, bir tarihsel liderin kimliği, şanı şöhreti üstüne (adı ile ilgili kavga), 2 300 yıl sonra bugün de yeniden alabildiğine kızışan, 200 bin Yunanı başkent Atina’ya toplayan Aleksandır Makedonski’yi arıyorum. Roma’nın bir şehir devlet olduğunu herkes bilir. O, öteki şehir devletlerini savaşlarda yenerek büyük bir imparatorluğu kurabilmiştir. Bu dev imparatorluğun içinde bulunan, günümüz Makedonya’sının adı o zamanlar E m a t i y a imiş. Genç Al. Makedonski’yi babası II. Filip’in yerine tahta çıkaran, bugünkü Yunanistan Topraklarında bulunan ve 2 şehir devlet olan Tebai ve Atina’yı savaşta yerle bir edip ele geçirmesi ve ardından Makedon devletini diğer Yunan şehir devletlerine karşı üstün kılması olmuştur. II. Filip Yunanlara boyun eğdiren ve Balkan Yarımadasında en güçlü monarşiyi kuran hükümdardır. Babasının tahtına oturduktan sonra oğlu Aleksandır ‘ın Fars imparatorluğunu dize getirmesi ise, onu dünya lideri yapmış, Doğu ile Batı dünyasını birleştirmesine, Doğu ile Batı uygarlığının kaynaşması yolunu açmasına ışık vermiştir. Devamı gelecek sayıda
Bulgaristan Türklerinin Sesi Sayı 129 - Şubat 2018 Spor - sağılık
2018 Türkiye Burslari Kırcaali Haber’e TÜRKSOY Basın Ödülü Verildi başvuruları başladı
Öğrencilere uluslararası kalitede eğitim imkânı sunmanın yanı sıra birçok alanda bilgi, birikim ve tecrübe de sunan Türkiye, tüm dünyadan başarılı uluslararası öğrencilere seçkin üniversitelerde burslu eğitim imkânı sunuyor. 2018 Türkiye Bursları başvuruları Angola, Arjantin, Avustralya, Botsvana, Brezilya, Güney Afrika, Güney Kore, Kenya, Kolombiya, Kosta Rika, Malezya, Mauritius, Mozambik, Namibya, Paraguay, Peru, Ruanda, Singapur, Şili, Tayland, Uganda, Uruguay, Yeni Zelanda, Zambiya, Zimbabve ülkeleri için 1-30 Kasım 2017 tarihleri arasında alınacaktır. Başvurular, lisans, yüksek lisans ve doktora öğrenimi görmek isteyen adaylara açık olacaktır. Diğer ülkelerin başvuru tarihleri daha sonraki dönemde ilan edilecektir. Başvurular yalnızca www.turkiyeburslari.gov.tr adresinden yapılacaktır. Adaylar, kendilerinden istenilen bilgi ve belgeleri başvuru sistemine girip/ yükleyip başvuru yapacaklardır. Elden veya posta yoluyla yapılan başvurular kabul edilmeyecektir. SSS Başvurularla ilgili yetkilendirilmiş kişi ya da kurumlar var mı? Türkiye Bursları başvurularıyla ilgili yetkilendirilmiş hiçbir kurum veya kişi bulunmamaktadır. Adayların başvurularını bizzat www.turkiyeburslari. gov.tr adresine yapmaları gerekmektedir. Adayların, başvuru sistemindeki talimat ve uyarıları dikkatlice okumaları önemle tavsiye edilmektedir. Başvurularda bir yaş sınırlaması var mı? Başvuracak adaylar lisans için 21, yüksek lisans için 30, doktora için 35 yaşından büyük olmamalıdır. Başvuru yapabilmek için mezun olmak şart mıdır? Türkiye Bursları’na başvuracak adaylar, eğitim gördükleri eğitim kurumundan mezun ya da içinde bulunulan akademik yılın sonunda mezun olabilecek durumda olmalıdırlar. Başvuruda ibraz edilmesi zorunlu belgeler var mıdır? Başvuru sisteminde, tercih edilebilecek üniversite ve bölümlerin SAT, TOEFL, DELF, YDS vb. şartlarının sağlanması gerekli olup istenilen belgelere sahip olmayan adayların başvuruları değerlendirilemeyecektir. Başvuruların değerlendirilmesi ne şekilde olacak? Başvuruların değerlendirilmesinde, adayların başvuru kriterlerine uygunlukları ve akademik ve sosyal başarıları gibi hususlar göz önünde bulundurulacaktır. Adaylar istedikleri herhangi bir bölümü tercih edebilir mi? Adayların tercih edebilecekleri üniversite ve bölümler, başvuru sisteminde eğitim altyapılarına göre otomatik olarak karşılarına gelecek olup başvuru sisteminde bulunmayan üniversite ve bölümler dışında bir üniversite ve bölüm tercihi yapılamayacaktır. Lisans Bursları Balkanlar Burs Programı – Tarihi ve kültürel bağlarımızın yoğun, dostluk ve komşuluk ilişkilerimizin vazgeçilmez olduğu Balkan ülkelerine yönelik oluşturulan Balkanlar Burs Programı, Türkiye’nin eğitim imkanlarının Balkan ülkelerinden gelecek adaylara sunulduğu ve karşılıklı ilişkilerin geliştirilmesine yönelik bir burs programıdır. Kapsadığı Balkan Ülkeleri: Arnavutluk, Bosna-Hersek, Bulgaristan, Hırvatistan, Karadağ, Kosova, Makedonya, Sırbistan, Slovenya, Yunanistan. https://www.turkiyeburslari.gov.tr/turkiye-burslari/ burs-programlari/ Detaylı bilgi almak için hangi iletişim kanallarını kullanabilirim? Türkiye Bursları ve başvurular hakkında daha ayrıntılı bilgi almak için www.turkiyeburslari.gov. tr internet adresimizi ziyaret edebilir, 0 850 455 0 982 numaralı Çağrı Merkezimizi arayabilir veya info@turkiyeburslari.org e-posta adresine ileti gönderebilirsiniz.
Kastamonu’nun 2018 yılı Türk Dünyası Kültür Başkenti ilan edilmesi nedeniyle Kastamonu Belediyesi Konferans Salonu’nda, Uluslararası Türk Kültürü Teşkilatı (TÜRKSOY) tarafından “TÜRKSOY Basın Ödülü” töreni düzenlendi. Kazakistanlı şair Mağcan Cumabay’ı anma yılı açılış töreniyle eş zamanlı düzenlenen ödül töreninde 10 ülkeden 16 basın mensubuna ödülleri takdim edildi. Türk kültürünün tanıtılması ve zenginleştirilmesine sağladığı katkılardan dolayı Kırcaali Haber’e TÜRKSOY Basın Ödülü verildi. Gazetenin Genel Yayın Yönet-
meni Müzekki Ahmet, TÜRKSOY Basın Ödülü’nü AK Parti Kastamonu milletvekilleri Metin Çelik’in elinden aldı. 10 yıl sırasıyla verilen ödülü ilk kez Bulgaristan’dan bir gazeteci aldı.
Cezaları ödemeden Türkiye’den çıkış yok Yabancı plakalı araçların trafik idari cezaları sınır kapılarında tahsil edilecek. Yabancı Plakalı Araçlara Verilen Trafik İdari Para Cezalarının Tahsiline İlişkin Yönetmelik, Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Türkiye’yi terk etmek üzere sınır kapılarına gelen yabancı plakalı araçlara ilişkin, sistemde tahsil edilmemiş trafik idari para cezası görünmesi halinde, araçların trafik idari para cezası ödenmeden ülkeyi terk etmesine Gümrük ve Ticaret Bakanlığınca izin verilmeyecek. Yabancı plakalı araçların sürücülerine ve plakalarına verilen tra-
fik idari para cezaları, Maliye Bakanlığına bağlı muhasebe birimleri ve bu birimlere bağlı muhasebe yetkilisi mutemetlerine, vergi dairelerine ve Gelir İdaresi Başkanlığınca yetkilendirilen banka veya PTT şubelerine ödenecek.
Bulgaristan’da üstün başarılı öğrencilere burs
2018 yılında üstün başarı elde eden yaklaşık 1 200 çocuğa bir kereye mahsus olmak üzere destek veya burs ödenecek. Hükümet, bugünkü oturumunda 2018 yılında devlet ve belediye okullarında okuyan üstün yetenekli çocukların korunmasına ilişkin önlemler programı kabul etti. Programa göre uluslararası ve ulusal düzeydeki bilim, sanat ve spor alanındaki müsabaka, olimpiyat veya yarışmalarda derece elde eden devlet ve belediye okullarında okuyan yaklaşık 1 200 çocuğa bir kereye mahsus olmak üzere destek veya burs ödenecek. Bu amaç için devlet bütçesinden 1,8 milyon leva fon ayrıldı. Bir kereye mahsus olmak üzere ödenecek destek 195 leva miktarında olacak. Bu para, sanat, bilim, sporla ilgili kurslara, sanat atölyelerine, antrenman ve bilim kamplarına, ulusal ve
uluslararası düzeydeki müsabaka, olimpiyat veya spor yarışmalarına katılan yetenekli çocukların desteklenmesi için veriliyor. Ayrıca bu tür çocuklara aylık 135 leva olmak üzere bir yıllık burs ödenecek. Programla sanat, bilim ve spor alanında üstün başarılar elde eden çocukların yaratıcı, bilimsel ve sportif yeteneklerinin geliştirilmesinin maddi desteklerle teşvik edilmesi amaçlanıyor. Böylece ulusal ve uluslararası düzeydeki müsabaka, olimpiyat veya yarışmalarda birincilik, ikincilik ve üçüncülük elde eden çocuklar ödüllendiriliyor. Bununla birlikte olimpiyat oyunları, dünya, Avrupa ve Balkan şampiyonalarında birincilik, ikincilik ve üçüncülük elde eden veya Bulgaristan ferdi şampiyonaları finallerinde birincilik elde eden spor alanında yetenekli çocuklar, bir kereye mahsus olmak üzere destek veya burs verilerek, teşvik edilecek.
5 5
Şakir ARSL ANTAŞ Doğan’sız, Mestan’sız Birleşme
Tarih: 13 Şubat 2018 Konu: Yer üfürdü, yel götürdü. Beş yıldan beri, 2013’ten bu yana Bulgaristan Müslümanlarının yeni bir siyasi parti için mücadele ettiğini görüyoruz ve yazıyoruz. Bu partinin omurgası ve öncüsü yine Türk topluluğu olmalıdır. Siyasi birikimler buna işaret ediyor. Yeni uyanış ve direniş ilk önce Ahmet Doğan’sız yeni bir siyasi hareket için başladı ve güç topluyor. Ahmet Doğan’ın Bulgaristan Müslümanlarının içinden gelmediğini, mayasından olmadığını, bize düşman güçlere hizmet ettiğini, insanlarımızın Avrupa kıtasının en yoksul ve cahil, biçare azınlığı olmasına neden olduğunu görmeyen, işitmeyen kalmadı. Bugün Bulgaristan’da hukukun üstünlüğü ve adaletin tecellisi olsaydı bu “şahsın” hapiste olması gerekirdi. Oysa, yıllık masrafı 2 milyon leva olan korumalarla korunarak, özel şatolarda yaşatılıyor. Neden siye sorsanıza! Başkalarına hizmet ettiği, bizi sattığı için. Bunun başka bir yanıtı yoktur ve olamaz. Bazı çevreler, yabancı bankalarda 1 milyon levadan fazla parası olanlar, kaçakçı olduğu için, perde ardındaki güçlere hizmeti ne olursa olsun, devlet tarafından korunmamasını, korumalarının kaldırılmasını, korkuyorlarsa, özel koruma şirketlerine ödesinler ve kendilerini ve ailelerini korutsunlar, önerisinde bulundular. Bunu biz de istiyoruz. Halkına karşı çalışan bir kişinin, devlete hizmeti hizmetten sayılmamalıdır. A.Doğan’ın korumasına ödenen 2 miliyon leva yetim Müslüman çocuklarına yardım olarak dağıtılşmalıdır. Bu para halkımızın parasıdır. Ancak “kardeşlerimiz” Bulgar milliyetçileri bir “Türk”e Bulgar halkının vergileriyle böyle bonkörce masraf yapılmasının içlerine nasıl sindirebiliyorlar. *** 11 Şubat 2018 günü, Rumeli Göçmenleri Konfederasyonunun fahri Başkanı Turhan Gençoğlu’nun Türkiye/ Bursa’da BAL-GÖÇ etiketi altında çağırdığı buluşma güya “birleşme” yönünde, fakat tamamen anlamsız bir adımdı. Biz bu forumu, Bulgaristan Müslümanlarının dışında bazı hesaplarla çağrıldığı görüşündeyiz. Bir diyet BİLDİRİSİ dışında hiçbir sonuç vermemesi, buna kesin kanıttır. Haber kaynaklarının (HÖH ve DOST Birleşme Yolunda) haberleri baştan sona yalan-yanlıştır. Zaman HÖH ve DOST partilerinin birbirlerine yakınlaştırarak tozlaştırma zamanı değil, bu iki partinin ikisine de siyasi yönetim olarak kökten kesip kışın ateş tutuşturmak için odunluğa atma zamanıdır. *** Bursa’ya 33 kişi toplanmışlar. Tam da, sözde 4 Ocak 1990’da Ahmet Doğan’ın Varda’da 33 hapisçi-hain ajan topladığı gibi, sonra da hepsine birer deste para verip, “ben sizi arayana kadar susun, hiç kimseye hiç bir şey söylemeyin, ben ne dersem odur!” dediği gibi bir şey oldu. Kim kimi temsil ediyor? Ölü dernekçilikle siyasi particilik arasında dağlar kadar fark vardır. O buluşmaya giden, yaşını içine kertmiş ağabeyleri anlamak istesem de isteyemiyorum. Gençliklerine dönmek istiyorlar galiba… Eğer bu Bursa buluşmasından Bulgaristan Türkleri lehinde herhangi bir şeycik çıkarsa, yer yerinden oynar. Bu gibi buluşmalara gidip de vakit kaybedenlerin yediği haram, giydiği ziyandır, bu böyle biline. *** Bir defa, Bursa buluşmasına gidenlerin Bulgaristan Türkleri ve tüm Müslümanları uyanış, diriliş ve direniş hareketi içinde kaynamamış, çoğonun hareketin özünden gelmeyen kişiler olduğunu yayınlanan katılımcı listede görüyoruz. Devrimci ruhu taşımak için “Beleneci” olmak yetmez, komünist olmak da engel değildir, önemli olan dönek (renegat) olmamaktır. Çünkü döneklik taşıyıcı olma, halk kitlelerini kucaklayıcı olma, kendi menfaatleri için, değil dava için yaşama ve savaşma vasıflarını yitirmiş kişilerdir. Sürükleyicilik, yol göstericilik geleceğin niteliklerine sahip değildirler. Bursa buluşmasına, özeş ve gizlice de olsa DOST Genel Başkanı sıfatıyla Lütfi Mestan’ın da gitmesi ise, onun “dönek” (ama fırıldak gibi dönek) , “işe yaramaz”, “yüreklendirici olmaktan korkan” bir vasfa sahip olduğunu, bir daha kanıtlamıştır. Onun, arkasından yürünmez bir kişi olduğunu artık herkes görebilmiştir. Bu bakıma, yazık olmuş, çünkü Bulgaristan’da köy ve belediyelerdeki DOST-çular “Bursa Birleşme Buluşmasına” gitmek istemediklerini, Ahmet Doğan, menta Danço ve para aklayıcı Biserov, kazancının nereden kaynaklandığı bilinmeyen Peevski gibi sicili hapis koğuşuna el atan rüşvetçi ve dolandırıcıların “partisine” dönmek için dilekçe yazacak, kapısına gidip Ahmet Doğan haininin elini öpecek, özür dileyecek BULGARİSTAN’DA TÜRK OLAN BİR TÜRK YOKTUR! Mestan bu gerçeği kendi gözleriyle görüp değerlendiremedi. Diyecek sözümüz kalmadı! Gün gelir birleşirsek, HÖH partisinden aşırdığı tüm paraların hepsinin hesabını vermek zorundadırlar. Bunlar bizim namusumuzu beş paralık ettiler. Bu zihniyete hizmet ederek Mestan gibilerin ardına duranların ipinin bit pazarında olduğu da artık gizlenemiyor. Bu zihniyet, BİRLEŞİK TÜRK PARTİSİNİN YANINDAN ASLA GEÇEMEZ! Bursa’ya toplananların, “siyasi birleşme” konusunda” prensip olarak anlaşması, bizim siyasi köleliğimizın sürmesi ile ilgili anlaşmışlardır. Hiçbir köklü değişiklik istemeden anlaşmayı seçmek sanki “yapboz” gibi olmadı mı?
6 Sayı 129 - Şubat 2018 6
Özel “Vagner” birlikleri Sudan: Tarih: 12 Şubat 2018 Basından seçmeler.
Konu: Rus ordusu Sudana üsleniyor. Rus kaynaklarından gelen haberlerde, Rusya Başkanı Vladimir Putin’in “Vagner” adlı özel ordusunu Sudan savaşına gönderdiği yer aldı. Rusya Ceopolitik uzmanlarının yeni hedefinde Kızıl Deniz var. Çizmelerinin çamurunu Hint Okyanusu sularında yıkamayı asırlar öncesinden hayal eden Rus askerleri Kızıl Deniz kıyısına üslenmeye hazırlanıyor. Cumgurbaşkanı koltuklarına gömülmüş Arap diktatörleri anlaşılan Rus kiralık askerlerden oluşan “Vagner” adlı özel askeri komando birlikleri olduğunu artık öğrenmişler. “Vagner” ordusu otoriter rejimlerde katmerleşen sorunların çözümünde kullanılıyor. Suriye Başkanı Başar Esad’ı ağır çarpışmalardan sonra bir nebzecik de olsa huzura kavuşturan “Vagner” özel askeri şirketi, Uluslar arası Ceza Mahkemesinin askeri cinayetleri için arama emri çıkardığı, Kremlin’in yakın dostu olan Sudan Cumhurbaşkanı Omar al-Beşer’e yardıma gönderiliyor. Suriye’de “teröristlerle” mücadele eden rejime destek için bulunduğunu iddia eden Kremlin güçleri, “ teröristlerle” değil, öncelikle yerli halkla mücadele eden Sudan yönetimi Rus özel birliklerini neden davet etti? Rus özel komando birliklerinin Sudan’a gönderildiği haberini ilk duyuran BiBiCi bazı dinleyicilerini şaşırtmış olabilir. Dimitir Utkin “Vagnet” tarafından yönetilen özel kiralık birliklerin Suriye savaşına karılması anlaşılır gibiydi. Moskova, ceo-politik planları için Beşer Esat’a yardım elli uzattı. Üstelik, 2015’te Kırım ve Doğu Ukrayna olaylarından sonra çıkmaz sokakta bulan Putin’in yüzünü aklamak için bir şeyler yapması gerekiyordu. Bu ortamda, Kremlin gölgesindeki özel “Vagner” ordusu, “İslam Devleti” terör grupları ve Suriye muhalefetiyle sert çarpışmalarda işe yaradı. Dikkatinizi çekerim. Yakın geçmişe kadar Rus haberlerinde Sudan’dan söz edilmezdi. Sudan’da Rus kiralık haberleri olduğu haberini veren BiBiSi birkaç kaynak kullandı. Adının gizli tutulmasını isteyen, Doğu Avrupa ve Suriye savaşı gazisi olan, birinci kaynak şöyle dedi: “Rus kiralık askerleri artık Sudan’da çarpışmalara katılıyor.” Aynı yayında, BiBiCi, diş ülkelerdeki Rus askeri güçlerinde bulunmuş olan iki kişiden daha haber aldı. Bu kaynak da Rus güçlerin Sudan savaşına artık direk olarak katıldığını açıkladı. Bunlardan biri, kendi kendine gelin güvey olan vağımsızlık ilan eden Donesk Halk Cumhuriyeti Savunma Bakanı İgor Strelkov ve ikincisi de “RCB-Grup” adıyla bilinen başka bir özel askeri gücün komutanı olan Oleg Kranıtsin’dir. Bu haberler Sudan Cumhurbaşkanı Omar al-Başir’in Soçi ziyareti esnasında doğrulandı. Putin tarafından Başkanlık Konağında karşılanan Başir Putin’e “Ben Size Afrika’nın anahtarını getirdim” dedi. Böylece de, Rusya’yı kendi ülkesinin iç işlerine müdahalede bulunmaya davet etti. Bu görüşmede, Putin, Savunma Bakanı Sergey Şoygu ile birlikte Kızıl Deniz’de Port Said körfezinde bir Rus askeri üssü kurulması önerisini görüştüler. Rus askerlerin tozlu çizmelerini Hint Okyanusu sularında yıkaması için 100 yıldan beri değişik planlar yapan Rus “ceo-politikacıları” Kızıl Deniz inmek eski hayaldi. Anlaşılan, bu planların Kremlin’in dış siyaset çizgisiyle çakışma zamanı artık gelmiş görünüyor. 28 yıldan beri iktidarda olan ve çözemediği iç siyaset sorunlarını istifleyen Cumhurbaşkanı Başerin derdine derman olmak için Moskova “gölgedeki ordusunun” birliklerini Sudana artık göndermiş bulunuyor. Darfur’daki katliamda 400 bin vatandaşını katleden ve milyonlarca kişiyi de evsiz barksız bırakan, işlediği seri cinayetlerden ötürü Uluslar arası Ceza Mahkemesi tarafından kırmızı bültenle tutuklama kararı çıkarılan Cumhurbaşkanı Beşir örneğini tekrar eden başka bir devlet başkanı yoktur. “Vagner” özel ordusu için bu ülkede yapılacak pek çok iş var. Omar al-Başir’in dağılıp çökmekte olan imparatorluğunun korunup ayakta tutulmasında Rus özel komando birliklerine ne givi ödevler düşeceği tam olarak bilinmiyor. Donesk Halk Cumhuriyeti Savunma Bakanı İgor Strelkov, “Vagner” komandolarının Güney Sudan’a gönderildiğini bildiriyor. Bu gelişmelerle ilgili yine BiBiCi’de yorumda bulunan, “RSB-Grup” askeri birliğinin komutanı ise, “Sudan’ın Güneyinde sınır çatışmalarına katıldıklarını, sıtmaya yakalanan bazı Rus askerlerinin artık eve döndüklerini” açıkladı. Rus kiralık askerlerinin Sudan Operasyonu.
Bulgaristan Türklerinin Sesi AİLE
Bulgaristan’da Genel Sağlık Sigortası primi 20,40 Leva
Milli Gelir Ajansı (NAP) Kırcaali Ofisinden yapılan açıklamada 1 Ocak 2018 tarihinden itibaren sağlık sigorta primlerini (işsizlik ödeneği almayan ve devlet tarafından sigortası ödenmeyen uzun süreli işsiz olanlar) kendileri ödeyen ve Sosyal Sigorta Kodeksi uyarınca primlerini kendi ödeyenler olarak kaydını yaptırmamış kişilerin aylık 20, 40 leva ödemesi gerektiği bildirildi. Asgari sigorta gelirinin 510 levaya yükseltilmesinden dolayı işsizlerin ödediği sağlık sigorta priminin tu-
tarı da yükseltiliyor. Bu primlerin ödenmesi için son tarih, pirimin ait olduğu ayı takip eden ayın 25’inci günüdür. Örneğin, 2018 Yılı Ocak ayına ait sağlık sigorta primini ödemek için son tarih 25 Şubat 2018 tarihidir. Bu yıl sigorta primlerini kendi ödeyen kişilerin asgari aylık sigorta geliri 510 leva olarak belirlendi. Kaydını yaptıran çiftçiler ve tütün üreticilerinin 2018 yılı için asgari aylık sigorta geliri 350 leva, azami aylık sigorta gelirinin 2600 levalık tutarı ise değişmiyor. NAP, zamanında sağlık sigorta primlerini ödemeyen vatandaşların, sağlık sigortasından yararlanma haklarının sona ereceği ve bu hakların iade edilmesi için geriye dönük olarak beş yıllık primlerini ödemek zorunda kalacakları anımsatıldı.
Sofya “Değerler Şehri” ağına katılıyor
Washington’da Milli Dua Kahvaltısı çerçevesinde Sofya Belediye Başkanı Yordanka Fandıkova, belediye başkanları görüşmesine katılıyor. Görüşmeler sırasında iyi eylemlerin popülerleştirilmesi için “Değerler Şehri” uluslararası ağının oluşturulması konusu ele alındı. Ağ, saldırganlığın ve şiddetin önlenmesi olarak çocuklara ve gençlere ilgili kendi fikir ve girişimlerini tanıtabilecektir yönelik olacaktır. Genç insanlar, merhamet, dürüstlük, ve bütün dünyadan insanların iyi eylemleri BNR minnettarlık ve saire evrensel değerler ile hakkında bilgi alabilecektir.
NATO’nun gemileri Burgas limanında BTA’nın haberine göre NATO’nun Karaliyet Askeri Deniz Kuvvetleri’ne ait İkinci Sıra Kaptan Justin Hains komutanlığında olan 3 gemisi Burgas limanına demir atmıştır. Gemiler, 13 Şubat 2018 tarihine kadar limanda kalacaktır. BNR sitesinde Gemilerin toplu savunma vasıtasıyla milli egemenliğe destek olarak NATO’nun Karadeniz bölgesindeki pekiştirilmiş varlığının bir kısmı olarak sıradan ziyaret gerçekleştirdiği belirtiliyor.
Ziyareti planında yerel sivil halkla görüşme, askeri deniz makamlarıyla resmi görüşmeler ve Bulgar Filosu ile denizde ortak tatbikatlar yer almaktadır. Gemiler limanda kaldığı sürede bölgedeki çocukların ziyaretine açık olacaktır. bghaber
HÖH ile DOST Partileri birleşme yolunda Balkan Rumeli Türkleri Konfederasyonu Onursal Başkanı Turhan Gençoğlu, soydaşların arasındaki siyasi bölünmüşlüğe son vermek için başlattığı girişimde önemli bir mesafe daha kat etti. Tüm taraflar arasında kritik bir süreç olan ‘tabanda uzlaşı’ noktasında mutabakata vardıklarını duyuran Gençoğlu, birleşmeye olan inancının çok güçlendiğini açıkladı. BAL-GÖÇ Genel Kurulu’nda yaptığı ve büyük yankı uyandıran tarihi çağrısının akabinde Bulgaristan’da HÖH ve DOST Partisi yetkilileriyle görüşerek süreci somutlaştıran Turhan Gençoğlu, tarihi girişimin psikolojik sınırı olan ‘uzlaşı’ konusunda önemli adımlar attı. Yapılacak çalışmalar ile ilgili fikir alışverişinde bulunmak ve kırgınlıkları geride bırakmak için Hak ve Özgürlükler Hareketi (HÖH), Sorumluluk Özgürlük ve Hoşgörü için Demokratlar (DOST) partilerinin bölge sorumluları ile konfederasyon kurucuları, başkan ve yönetim kurulu üyeleri, ilgili federasyon ve yöre dernek başkanlarından oluşan ülke çapında geniş katılımlı bir buluşma gerçekleştirdi. “Zorlu ve uzun bir süreç” ‘Bu uzun ve zorlu süreçte bugün maalesef mevcut siyasi bölünmüşlük yüzünden akrabalar bile birbirlerine kırgın duruma geldiler’ diyen Gençoğlu, “Artık geçmişi ve kırgınlıkları bir tarafa bırakarak tekrar tek vücut haline gelme zamanı gelmiştir. Geçmişte kimin hatalı olduğu bir tarafa bırakılarak
geleceğe bakmak gerekir.Halkımızın birliğini tekrar sağlayabilmek için hepimizin fedakarlıklar yapması gerekiyor. Bu kolay bir süreç değil. Öncelikle bu süreçte hiçbir arkadaşımız geçmiş ile ilgili kırıcı veya diğer tarafı rencide edici söylemlerden kesin olarak uzak duracaktır. Bu konuda tüm arkadaşlarımız mutabıktır. Bu toplatımızda herkes bu birleşme ile ilgili fikirlerini söyledi. Bu oluşum ile ilgili tüm seçenekleri masa üzerine yatırıp değerlendirdik. Herkesin tavsiyelerini değerlendirip en iyi yolu bulmaya çalışacağız. Arkadaşlarımızın tamamı gelişmelerden son derece memnun olup gelecekten son derece umutlu ve motive olmuş durumdalar” şeklinde konuştu. Bu görüşmelerin doğrultusunda önümüzdeki süreçte her iki parti liderleriyle bir araya geleceğini kaydeden Gençoğlu, soydaşların ortak dileği olan birleşmeyi sağlayabileceğine olan inancının daha da güçlendiğini ifade etti. İHA
Eksik
Olan
Tarih: 19 Şubat 2018 Konu: Sabah ektim akşam biçtim diye bir şey yok. Nesillerin nöbet değişimi 30 yılda bir olur. Son yıllarda Bulgaristan konusunda çıkan yazılarda eksik olan bir şeyler olduğu sonucuna vardım. Olayların yorumunda, dinimizde ve yaşam tarzımızda olmayan bir şey var Hristiyanlar, Şubat ayının ikinci yarısında Af dileme günleri gibi birtakım törenlere toplanıyor. Anıtlara çiçek ve çelenk taşınıyor. Fakat af dileme gününde birbirleriyle kucaklaşıp, el öpüp, özür dileyip husumeti aşmalarına, herkes kendi şehidinin anıt levhası önünde dua ediyor. Bulgaristan’da da Ulusal Anıtlar var. Örneğin 19 Şubat’ta Osmanlıya karşı 500 komite kuran Vasil Levski anılıyor. Aynı törende Cumhurbaşkanı Radev ile Başbakan Borisov yan yana durmadı. Geçmiş sanki parsellenmiş. Bu, bir bakıma tepinme gibi bir şey oluyor ve ertesi gün toplum aynı konularda yerinde saymaya devam ediyor. Bizde kişiler ya da aileler arasında beliren soğukluk ve kırgınlıkların aşılmasında, bayramlaşma, özür dileme, beraber yemek yeme vs gibi geleneksel yaklaşım önemli rol oynar. Bulgarlarda bu işin kriterleri (kıstasları) sanki kesin değil. Toplumsal arınmak, bir halkın geçmişte işlenen suçlardan kendisini suçlu görmesiyle başlar. Ne var ki, Hristiyanlarda arınma sanki ötekini suçlamakla başlayıp bitiyor. Toplumda kötü olan için ”Bulgar işi” değimi yerleşmiş, fakat hiç kimse kendisini “Bulgar işi” yapanların arasında görmüyor. Kendisini suçlayan yok. Üzerinden 35 yıl geçmesine rağmen s.o. “Soya dönüş süreci” bizim küstahlığımızdı, zulüm ettik, özür dileriz, diyen çıkmadı. Bu gibi nedenlerle bugün Bulgaristan’da özgürlük yok. Özgürlük olmayan yerde adalet olamaz ve adaletsiz bir demokrasinin bir anarşi olduğunu herkes görebiliyor. Yeni siyasetçiler “kazanda” kaynarken eriyor. Bugün 20 Şubat. 7 yıl önce aynı tarihte Boyko Borisov’un 1. hükümeti istifa etmişti. Gerekçesi şişirilmiş elektrik faturaları ve gösterilerde bir gencin öldürülmesi oldu. Bu istifanın gerçek nedenlerinin perde arkası anlaşılamadı.3. hükumetini kuran Borisov reform yapmak istemiyor. Değişikliklere karşı. İkinci ve 3. hükumetinde savaş meydanına kendi partisiyle çıkmıyor. 2. hükumetinde Reformcu Blok partilerini yıprattı ve yok etti. 3. hükumete aldığı ve kendilerine bakanlıkları dağıttığı sözde “Yurtsever Cephe” aslında bir avuç milliyetçi. VMRO’nun 11, “Ataka”nın 7 ve “Bulgaristan’ı Kurtarma Cephesi” nin serserilerinin de 9 milletvekili var. Fakat onlara 2 Başbakan Yardımcılığı, Savunma, Ekonomi ve Çevre bakanlıkları ve her bakanlıkta birer bakan yardımcılığı verildi. Öyle oldu ki, aşırı milliyetçi faşistler dediğimiz bu güçler, bugün Bulgaristan’ı yönetiyor. Onların bu yükü taşıyamayacakları ortada, eşek olsalar belleri kırılır. Onun için bugünün kavgası, bugün ve geleceğimiz için değil, geçmişimiz için kızıştı ve serleşti. Tarihi yeniden başlatmak fikri bir saçmalıktır. Çünkü bugün dünün devamı olduğu gibi yarına taşıyıcı özdür. Yaşadığı günü tanımayan, yarına adım atamaz. Yarına atlayamaz. Tarihi düşünen, önce kesintisiz akan bir ırmağı düşünmelidir. “Göl” dedikleri memleketimizdir. Bulgaristan devletinin yaşı 140. Devlet tarihin de insan gibi emekleme, tay durma, çocukluk, gençlik ve olgunluk çağları vardır. Bu işte, ama ben ömrümün şu yıllarından utanıyorum. Onları hayat yolumdan silin diye bir şey olamaz. Çocuklumda altıma yapmışım, birkaç defa çamura batmış, bataklığa düşmüşüm, ayağım burkulmuş da, bugün topallıyorum. Sızlayanlar gençliğimde kırılan kemiklerimdir. O yılların hepsini silin, denmez. Çünkü yaşlandığınızda sızlayan o kalın kemikler, çocukluğunuzun süt kemiklerdir. Bulgaristan da 4 dibe vuruş felaketi yaşadı ve bugün “bataklıktan” söz ediyoruz. Halk oylamalarından sonuç alınamıyor. Başbakan “Belene” Atom Elektrik Santrali için “göl” dedi. Bu “göl” memleketin içinde bulunduğu durumdur. Bulgar kazanında ne kaynıyor? Bu sorunun cevabında, Bulgar kazanında Bulgaristan’dan başka kaynayan hiçbir şey yoktur! dediğimizde doğruyu ve gerçeği söylemiş oluruz. Kazanda büyük bir kemik olduğu dikkat çekiyor. Bu öyle bir kemik ki, kırsan kırılmıyor, çıkarsan çıkmaz. Sanki kaynarken şişmiş ve kazanı hemen hemen doldurmuş. İç işlerine katışma nasıl anlaşılmalıdır? Bizim atalarımız ve ailelerimiz de, kazan içindeki bu acayip şeyden, bu ucubeden korktukları için göç etmişler. Olayı şöyle anlatabilirim. Osmanlıdan koptuktan sonra (1878) Müslümanları, evlerinden, köylerinden, topraklarından kovmak amacıyla kazanın içine domuz paçası atan Bulgarlar, bu alçak niyetlerinden hala vazgeçmediler. Hatta geçen hafta, Sayın Recep T. Erdoğan’ın Varna’ya yapacağı ziyareti vesile ederek, Başkan Boyko Borisov’la takışan Cumhurbaşkanı Rumen Radev’in, “Türkiye ile İç İşlerimize karışmasın Bildirisi” imzalanmasında ısrar etmesinin bir tek anlamı vardır: “Kazanda domuz paçası kaynatmaya devam edeceğiz.”
Bulgaristan Türklerinin Sesi Sayı 129 - Şubat 2018
7
Aile Spor
Bulgar Heyet Atatürk Evi’ne hayran kaldı Kırklareli Belediyesi tarafından Yayla MaEvi’ni hayata geçirdik. Yapım aşama-
hallesinde inşa edilen Atatürk Evi tüm kesimlerin hayranlığını kazanmaya devam ediyor. Atatürk Evini ziyaret eden Bulgaristan Edirne Başkonsolosu Vassil Valcev, Konsoloslar Andon Andonov, Radoslava Kafejiska, Müzeyyen Uzunova Atatürk Evi’ne hayran kaldılar. Kırklareli Belediye Başkanı Mehmet Siyam Kesimoğlu’nu makamında ziyaret eden Bulgar heyeti, daha sonra Yayla Mahallesinde yapılan Atatürk Evi’ni gezdiler. Başkan Kesimoğlu, Başkonsolos Valçev ve Konsoloslar Andonov, Kafejiskave Uzunova’ya Atatürk Evi’ni gezdirdi. Bulgar heyete Atatürk Evi’nde
sında çok emek harcadık ve sonunda böyle bir eseri Kırklareli’ne ve ülkemize kazandırdık. Kalbi Mustafa Kemal diye atanların kenti Kırklareli’nde Atatürk’ün Evi’ni inşa ettik’’ dedi.
yapılan çalışmaları anlatan başkan Kesimoğlu, evin her odasını heyete tek tek gezdirdi. Bu evin yapılması aşmasında büyük emek harcadıklarını aktaran Kesimoğlu, “Halkımızın katkıları ile Atatürk
Başkonsolos Valçev, Atatürk Evi’ne hayran kaldıklarını ifade ederek, “Büyük bir özveri ile yapılmış olan Atatürk Evi’ni ziyaret etmekten dolayı çok mutlu olduk. Gerçekten Kırklareli’ne değer katacak bir yer olmuş. Başkan Kesimoğlu ve ekibini tebrik ediyorum’’ dedi.
BULTÜRK Üyesi Mert AYYILDIZ’I başarılarından dolayı kutluyor
15.02.2018 tarihinde ENKA atletizm sahasında gerçekleşen Puanlı atletizm açık saha İstanbul il birinciliği yarışması yapıldı. ENKA Atletizm Stadında gerçekleşen Puanlı Atletizm Açık Saha İl Birinciliği Yarışlarında BULTÜRK Üyesi Mert Ayyıldız, Gençler A kategorisinde mücadele etmiştir. 800 metre yarışında İstanbul 2. olmuştur. 800 metre mücadelesinde 2.03 derece ile 2.olan BULTÜRK üyesi Mert AYYILDIZ’I camiamız adına başarılarından dolayı kutluyor ve başarılarının devamını diliyoruz.
“Bu derece zorlubiralanda Türkiye’de İstanbul birincisi olarak ailesini ve bizleri gururlandırdı. Kendisini ve hocalarını tebrik ediyorum. Bundan sonraki yarışmalarda da daha büyük başarılara imza atacağına yürekten inanıyoruz” BULTÜRK Derneği
Silahlardaki Susturucunun Tarihçesi ve Yapısı Birçok filmlerde görmüşsünüzdür. Aslında kulaklara zarar verebilecek kadar yüksek olan silah sesi, silahın ucuna takılan boru gibi çok basit bir madeni parça ile neredeyse işitilemeyecek kadar, çok düşük bir seviyeye indirilebilmektedir. Gerçekten de susturucular silahın sesini çok aza indirirler ve de çok basit bir prensibe göre çalışırlar. Bir balon düşünün, bu balonu iğne ile patlattığınızda yüksek bir ses çıkar. Alt tarafı balonun içindeki basınçlı havayı boşaltmışsınızdır. Halbuki balonun ağzını çok az açarak basınçlı havanın yavaşça boşalmasını sağlarsanız, çok az bir ses çıkar. Bir diğer örnek de şarap şişeleridir. Köpüklü şarap veya şampanya şişelerinin mantarları çıkartıldığında çok yüksek bir ses çıkmasına rağmen, normal bir şarabın mantarı çıkartıldığında az bir ses çıkar.Çünkü şampanya şişesinde mantarın arkasında sıkıştırılmış basınçlı gaz bulunmaktadır. Her iki örnekte de görüldüğü gibi, kapalı bir yerde sıkıştırılmış birgaz aniden küçük bir delikten salını verirse, ortaya bir patlama sesiçıkmaktadır. Gazın basıncı fonksiyonel olarak size
gerekli olduğu için,bu sesi azaltmanın tek yolu boşalan gazın tek bir delikten değil de,daha büyük bir delikten boşalmasını sağlamaktır. İşte silah susturucularının arkasında yatan temel fikir budur. Kurşunu silahtan atabilmek için, kurşunun arkasındaki barut ateşlenir. Ateşlenen barut çok yüksek basınçlı ve hacimli bir sıcak gaz ortaya çıkarır. Bu gazın basıncı kurşunu namluya doğru iter. Kurşun mermiden çıktığında, bir şişenin mantarının çekilip çıkarıldığında oluşan sese benzer bir olay olur. Kurşunun arkasındaki yaklaşık santimetrekarede 200 kilogram olan basınç, şampanyanın mantarının patlatılmasında olduğu gibi, kurşunun mermiyi terk etmesiyle birlikte yüksek bir ses çıkmasına yol açar. Namlunun ucuna vidalanan ve üzerinde delikler bulunan susturucunun hacmi, namludan 20-30 kat daha fazladır. Kurşunun arkasındaki sıkıştırılmış, basınçlı sıcak gaz anında buraya boşalır ve basıncı yaklaşık santimetrekarede 15 kilograma kadar düşer. Kurşun da namludan çıkarken arkasında şampanya örneğinde olduğu gibi basınçlı gaz olmadığından, normal bir şarap şişesi mantarı çıkarılıyormuş gibi, çokaz bir ses çıkarır.
R a d a r ı n İ c a d ı n ı n Ta r i h i
Uzaktaki hedefleri mikrodalga yansıtma ile tespit eden Radar 1925-1930 yıllarında hazırlamış, 1937‘den itibaren İskoçya’lı fizikçi Robert Watson-Watt tarafından işler duruma getirilmiştir. Radar her an havada, uzayda veya yerdeki herhangi bir nesnenin konum ve uzaklığının öğrenilmesine olanak verir. Adı İngilizce RAdio Detection And Ranging (radyoyla yer ve uzaklık saptanması) deyiminin kısaltılmışıdır. Radarın icadından önce yapılan bazı çalışmalar radarın bulunmasına çok önemli katkıda bulunmuştur.1888 yılında, Heinrich Hertz, elektromanyetik dalgaların yansıyabileceğini ileri sürmüş, bunu denemelerle ortaya koymuştu. Nikola Tesla da, radyo dalgalarının “yankı” sına ilişkin uygulamalar yaptı. Arthur E. Kennely ve Sör Oliver Heaviside adındaki bilginler, ilk kez, yansımalı dalgalarla mesafe ölçümü işini gerçekleştirdiler.Radarın savaşta ilk uygulaması İkinci Dünya Savaşı’nın son yıllarına rastladı: İngiltere kıyılarına yaklaşan Alman savaş uçaklarının, çok uzaklardayken belirlenişi, o yılların dünya kamuoyunda heyecan uyandıran olaylarındandı.Radarın çalışma ilkesi pek kısa elektromagnetik veya radyoelektrik dalgaların (bunlar saniyenin binde biri kadar kısalıktadır) yayılmasına dayanır; dalgalar ışık hızıyla (yani 300 000 km/saniye) ve düz çizgi halinde yayılır, bir engele çarpınca yansıyarak geri döner ve bir anten
(alıcı) tarafından algılanır. Dalganın gidiş-geliş süresi uzaklıkla orantılı olduğundan uzaklığı hesaplamak kolaydır. Engelin yönü, yeri ve niteliği hakkındaki bilgiyi de aygıtın (magnetron) kendisi verir. Bütün bu öğeler hemen okunmak üzere ışıklı ekranlara kaydedilir.Radar, gerek askerî gerek sivil pek çok alanda kullanılır. Hava savunmasında, bazıları binlerce kilometre uzaklığa erişebilen gözetleme radarları ve mermileri hedefe yöneltmek için atış radarları görev yapar. Öte yandan, avcı, bombardıman ve keşif uçaklarının çoğunda da radar vardır. Kara ordusu düşman havan toplarının atış konumunu saptamak için topçu radarlarına ve gece veya siste birliklerin hareketlerini algılamak için de piyade radarlarına sahiptir. Savaş ve ticaret donanmalarında, irili-ufaklı bütün gemilerde çarpışmaları önlemek için birer radar bulunur. Bunun gibi bütün büyük limanlar da gidişgelişi sağlamak için radarlarla donanmıştır. Barış zamanında *hava limanlarının kontrol kulelerindeki radarlar hava ulaşımının güvenliğini sağlar. Karayollarında radar, taşıtların aşırı hız yapmasını önler. Radarların duyarlığının gittikçe artması ve menzilinin genişlemesi sayesinde şimdi radyoastronomide, Merkür gibi başka gezegenlerden gelen yankıları duymak olanağı doğmuştur.
Saatin
Dünyadaki
İlk
Pragsagora ve Blepiros dönemindeki Yunanistan’da tek tük, çok daha gündeş saatlere de rastlanabilirdi. Hikâye edildiğine göre; bu yeni saatler, Yunanistan’a Asya’dan, bilginlerin bolluğu ile ün salmış Babil’den gelmişti. O zamanlar (yani 2600 yıl önce) Babil dünyanın en büyük kentlerinden biriydi. Babil’de bilim ve teknik de çok ilerdeydi. Eski Yunanlılar, Babil’den pek çok şeyler almışlardır. Babil’den öğrendikleri şeyler arasında zamanı belli parçalara ayırmak İşi; yani, saat de vardı. Zamanı belli parçalara bölmek anlamı (saat) sonraları Yunanlılar aracılığıyla Avrupa ülkelerine de geçti. Bazı söylentilere bakılırsa, Yunanlılara gündeş saati öğretenler, Asurlular olmuştur. Asurlulardan Yunanlılara geçen saat, belli bölümlere ayrılmış bir kadrandır. Ama bunun en büyük eksiği akrepsiz, yelkovansız oluşuydu. Acaba, akrepsiz ve yelkovansız saat hiç olur mu? Bunun olabileceğine inanmanız için Asya’ya kadar uzanıp eski BabİI kalıntılarını araştırmanıza hiç de gerek yoktur. Bu çeşit saatlerin izlerine bugün bile Avrupa’nın bazı yerlerinde rastlanmaktadır. Avrupa’nın bazı eski kentlerine giden dört yol ağızlarında taştan yapılmış büyük işaret sütunlarına rastlanır. Bu sütunların bir yüzünde, “Şunca kente şu kadar kilometre” yazısını görürsünüz. Sütunların öteki yüzünde, ortasında üç köşeli maden levha ve çevresinde l’den 12′ye kadar rakamlar bulunan bir kadran vardır. Rakamlar, saati göstermektedir. Üç köşeli levhanın taş üzerine düşen gölgesi de akreple yelkovanın işini görmektedir. Güneşin gökyüzündeki hareketine göre, maden levhadan taş üzerine düşen gölge de hareket etmekte ve saatin akreple yelkovanı ödevini yüklenmektedir. İşte bunlar, çok eskiden Babil’de bulunan güneş saatlerinin bir benzeridir, Bu gibi sütunların yanından geçen yolcular, bindikleri arabaların pencerelerinden başlarını uzatarak gidecekleri kente kaç kilometre kaldığını ve kaç saatten beri yolda bulunduklarını anlıyorlardı. Güneş saatleri kuşku yok, gerek Yunanlıların Gnomon adı verilen bu çeşit sütunlarından ve gerekse Hini fakirlerinin asalarından çok daha iyi idiler. Çünkü güneş saatleri vakti çok daha doğru gösteriyordu. Bütün bunlara karşılık, güneş saatleri de bizim gündeş saatlerimize göre çok ilkel kalıyorlardı. Saatlerinizin yalnız güneşli havalarda işleyip geceleri ve bulutlu havalarda işlememesinden acaba hoşnut kalır mıydınız? Güneş saatleri, bu çeşit saatlerdi. Yalnız gündüzleri, o da güneşli hayalarda iş görebiliyorlardı. Zaten eskiden bu saatlere “Gündüz saatleri” de denilirdi. Çok eskiden, belki de güneş saatleri ile birlikte «Gece saatleri» de icat edilmişti. İnsanlar çok eski geçmişten beri suyu, daha doğrusu suyun akışını bir zaman ölçüsü olarak kullanmayı öğrenmişlerdi. Su, bir zaman ölçüsü olarak nasıl kullanılabilir? Bunu ele alalım: Bir semaveri su ile doldurduktan sonra musluğunu açarsanız içindeki su akmaya başlar. Semaverdeki bütün suyun bir saat içinde akıp gittiğini varsayalım. Musluğa hiç dokunmadan semaveri yeniden dolduracak olursanız, semaverin içindeki suyun yarım saatte ya da birçok saatte değil de yine bir saatte akıp tükeneceğini görüyoruz.
7
Anma Törenlerimiz
Yazının İcadı Genel olarak yazının milattan önce 3500′lü yıllarda Sümerler tarafından bulunduğu bilinir. Fakat şu an geçerli olan daha güncel bir düşünce, yazının Mısırlılar tarafından da bulunduğu yönünde. Yani yenilikçi bazı tarihçilere göre, yazının Sümerler ve Mısırlılar tarafından aynı zamanlarda birbirlerinden habersiz olarak bulunduğu düşünülüyor. Videonun İcadı İlk video kayıt sistemi 1928′de, John Logie Baird’in “Fonodisk Buluşuyla ortaya çıkar. Fonodisk: 25 cm’lik, 78 devirli bir plaktır ve bir çok bakımlardan o günlerde kullanılan ses kayıtlı plağın üstünde yiv ve setler (izler). olağan plaklara benzemektedir. Halinde 30 satır taranarak, bir televizyon sinyali kayıt edilebilmektedir. Ancak, 1936 yılında, 30 satır taramalı sistemler kaldırılarak, çok daha net görüntü sağlayan 405 satıra geçildiğinden fonodisk, ticari anlamda yaygınlık kazanamamıştır. Gündeş video kayıt sistemleri, manyetik teyplerin geliştirilmesi ve olağan işitme frekansının da dışına çıkıp çok yüksek frekansları kaydede-bilen (Dolayısıyla, siyah beyaz ya da renkli TV sinyallerine uygun olan) bantların yapılması, sonuncu ve 1950 yıllarında ortaya çıktı.Bir video sinyalinin kaydında ortaya çıkan güçlük, yalnızca frekansın çok yüksek oluşundan (6 MHz’den büyük) kaynaklanmamaktadır 20 oktavlık aralıkları kapsayan frekans da sorun oluşturur. İlk video aygıtında sinyaller, bant üstüne boylamasına kaydedilmekte ve kullanılan ilke, olağan ses kayıtlarındakine benzemekteydi. Bunların sinyal aralığı, ancak 10 oktav düzeyinde olabiliyor ve video sinyalini geniş bant kalınlıklarına ayırıp koşut izlere kaydedebilecek bir yöntemin bulunması gerekiyordu. Ayrıca, aygıtın kaydedebileceği sinyallerin 1.5 MHz’İn üstüne çıkması zorunluydu ve bu durum bant geçiş hızının çok yüksek olmasını (6.1 m/san) gerekli kılıyordu. Transistörün bulunuşu Transistör, bir devreyi açıp kapayan, bir sinyali güçlendiren, farklı dirençteki devre parçalarını birbiriyle uyumlu hale getiren bir devre elemanıdır. 1947 yılında John Bardeen, Walter Brattain ve William Shockley’in yaptığı çalışmalar sonucunda bulunmuştur. Transistör tarihte elektrik ve elektronik cihazların gelişiminde çok büyük öneme sahiptir. Takvim Bulunuşu ve Kullanımı Evrende bizim için en önemli iki astronomik hadise güneş ve ayın hareketleridir. Takvimler de bu önemli astronomik hadiselere göre ayarlanırlar. Bugün kullandığımız Gregoryen takvimini, M.Ö. 45 yılında Sezar hazırlamış. Bu takvimin başlangıcı da Cleopatra ile ilk buluşma tarihleriymiş. Fakat bu takvim 128 yılda bir 1 gün attığından kullanım olarak pek mantıklı değildi. Daha sonra çeşitli düzenlemelerle kullanımda da pratiklik sağlanmıştır. Para (bulunuşu ve kullanımı) Para, ilk kez MÖ 700’ de Lidya’ da malların alımı için kullanıldı. Yoğun olarak ticaretle uğraşan ve bir Anadolu uygarlığı olan Lidya’ da paranın ilk formu değerli maddeden oluşmaktaydı. Altın ya da gümüş, en çok kullanılan para hammaddesiydi. MÖ 700 yılına gelene kadar insanların ekonomik ilişkilerinde kullandıkları en yaygın metot “barter” yani değişim sistemiydi. Buğday almak isteyen, yerine eşit miktarda pirinç kullanabiliyordu. Mikroskop (bulunuşu ve geçirdiği serüven) Lensler ve büyüteçler, Antik Yunan uygarlığında bile biliniyormuş. Ancak onlar bu lensleri yapmayı değil, sadece ortası kenarlarından daha geniş kristallerin etkilerini biliyormuş. 1590′da iki gözlük imalatçısı Zaccharis Janssen ve oğlu Hans, bir tüpün içine dizdikleri lenslerin yakındaki bir cismi 10 kat yakına getirdiklerini fark etmiş. 700′lü yılların başında Anton van Leeuwenhoek, 270 kat büyüten bir mikroskop yapmış ve olaylar gelişmiş!
8 Sayı 129 - Şubat 2018 8
Bulgaristan Türklerinin Sesi
BULTÜRK ETKİNLİKLERİ
BULTÜK Yöneticileri Sofya yetlerle Büyükelçili Ziyaretinden gençlerimizin ufkunu açmak ve program ve uygulanacak projeler belir-
Sayın Dr. Hasan ULUSOY T.C. Sofya Büyükelçisi Öncelikle yeni makamınızı kutlar, başarılar dilerken, BULTÜRK heyeti olarak bize zaman ayırıp, kabul ettiğiniz için, kendim ve üyelerim adına teşekkür ederim. Ben kısaca derneğimizi tanıtayım: Dernek çalışmalarımız 2002 yılında başlar ve 2003 yılında resmi olarak 33 kişi ile kurulur. Kurucu Başkanımız Prof. Dr. Hayati DURMAZ’ın görevi bırakması ardından 2011 yılında üyelerimiz kararı ile beni Başkanlık görevine layık gördüler. Bizler sadece Bulgaristan’da 1989 göçü sonrası resmi kayıtlara göre Türkiye’de yaşayan 720 bin çifte vatandaş için değil; aynı zamanda Bulgaristan’da halen yaşayan Türklerin de hak ve hukuklarını korumak için mücadele ediyoruz. Davamız Kanunlar dairesinde Türklerin haklarının takipçisi oluyoruz. Daha kurulduğumuz yıl yapılan Bulgaristan yerel seçimlerde İstanbul’da çalışan dernekler arasında öncü olarak gündem oluşturmaya başladık. Kırcaali Belediyesi’nin geriye kazanılmasında büyük emeğimizin olduğunu herkes iyi bilir. Bir yıl sonra 2004’te BULTÜRK “Bulgaristan Türklerinin Sesi” isminde aylık gazete çıkarmaya başladık. Bu gün Ocak 2018 itibarıyla 128. sayımızı yayınladık. Bu arada daha kuruluş yılımızda Dünya Türk Gençler Birliği teşkilatına üye olduk. Her yıl Türk Dünyası Gençlik Kurultaylarında yerimizi aldık. Ardından Türk Dünyası medya mensupları toplantılarında Bultürk Gazetesi olarak yerimizi aldık. Türk Dünyası Gazeteciler Federasyonu’nun da üyesiyiz. Türk Dünyasının Ankara’dan başlayarak Kırgızistan, Kazakistan, Yakutya – Omsak, Başkurdistan, Çuvaşistan, Tataristan, Kırım, Gagavuzyeri, Romanya, Makedonya ve KKTC’de yapılan tüm Kurultaylarda yerimizi aldık. Ayrıca Bulgaristan’ın Başkenti Sofya’da yapılan Türk Liderler Zirvesini de bizler BULTÜRK olarak organize ettik. Bulgaristan’da yapılan tüm seçimlerden önce ilgili makamları bilgilendirmek ve gerekli çalışmaların yapılmasında katkıda bulunmak üzere raporlar hazırladık. Kısaca Yaptıklarımız; Ekim 2011 tarihinde gerçekleştirilen Bulgaristan’daki Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Derneğimizin öncülüğünde ve desteği ile Bulgaristan tarihinde ilk defa Türk-Müslüman Cumhurbaşkanı adayı bu makama aday oldu. Gururla diyebiliriz ki dernek olarak maddi manevi katkılarımızla ve cesaretimizle karşı çıkan birçok kişiye rağmen bu yoldan dönmeyerek ilk kez Müslüman-Türk bir kişiyi
Bulgaristan Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı adayı olarak çıkartmayı başardık. Sivil toplum kuruluşu olarak, Bulgaristan Parlamentosu’nun 1970’li ve 1980’li yıllarda, ülkede yaşayan Müslüman ve Türklere karşı Jivkov iktidarı tarafından uygulanan asimilasyon sürecinin kınanmasını Bulgaristan’ın başkenti Sofya’da ilk defa bir basın toplantısı ile kamuoyuna duyurduk. Bu basın toplantımıza Sofya Büyükelçimiz Sn. İsmail ARAMAZ da katılarak bizlere destek oldular. Türkiye’de ilk defa “Bulgaristan’daki Mayıs 1989 Ayaklanmalarının yıl dönümünün anma toplantısını” Derneğimizce organize ederek İstanbul Üniversitesi’nden öğretim üyelerimizin de katkılarıyla geniş çaplı akademik bir bilgi şölenine dönüştürdük. Ardından 3.Uluslararası sempozyum yaptık. Dünya Türk Gençler Birliği Liderler Zirvesini (Başkanlar Toplantısı) ev sahibi STK olarak Sofya’da 2010 senesinin Mayıs ayında Hotel Vitoşa’da tertip ettik. Daha sonra 2012 senesinde İstanbul’da Derneğimizin öncülüğünde yine bir Dünya Türk Gençler Birliği Liderler zirvesini yaptık ve Aralık 2013’de İstanbul’da Dünya Türk Genç İş adamlarının 1. Kurultayının organizasyonunda da yer aldık. Bulgaristan’ın başkenti Sofya’da ırkçıların Cuma namazı kılan cemaate saldırmasına karşılık, İstanbul Balat’ta Bulgar kilisesi önünde anlamlı bir protesto gösterisi düzenledik. Onların o sert ırkçı tutumuna karşın biz İstanbul’da Bulgar kilisesi önünde kilise cemaatine Müslümanlığa yakışır şekilde tüm kiliseden çıkanlara sevginin sembolü karanfiller dağıttık ve buradan uyardığımızı da belirttik. Bulgaristan Parlamentosu Hükümeti tarafından yine ilk defa bir sivil toplum kuruluşu olarak resmi davet aldık. Dernek olarak 30 kişilik bir heyet ile Bulgaristan Parlamentosunda o günün iktidar partisi GERB’in grup başkan vekili ve İçişleri Bakanı Sn. Tsvetan Tsvetanov tarafından ağırlanıp, basına açık resmi görüşlerimizi karşılıklı ifade ettik. Bulgaristan’da ve Türkiye’de yaşayanların problemlerini ilettik. Bulgaristan’da ve Türkiye’de geniş katılımlı olması ve çok yönlü sorular içermesiyle yankı uyandıran bir anket çalışması yapmayı da başardık. Bulgaristan’da 8.000, Türkiye’de 5.000 olmak üzere toplam 13.000 denek ile 33 sorudan oluşan anket yaptık. Anketimiz hem yerel hem de ulusal basında büyük ilgi çektiği gibi son derece çarpıcı sonuçları da ortaya koydu. Aynı zamanda da Bulgaristan’da ortaya çıkan sonuçlar açısından aşırı Bulgar milliyetçilerin tepkisine neden oldu. Böyle bir çalışma şimdiye kadar Bulgaristan’da hiçbir kuruluş tarafından yapılamadı. Biz dernek olarak yapmış olduğumuz faali-
teşvikte bulunmayı hedefledik. Gelecekte bu tür faaliyetler içinde olan kuruluşlarımızın veya teşkilatlarımızın sayısının artmasını umut ediyoruz. Fakat en ilginç olanı ise tüm gazetelerde yer alabilmemizdir. Tüm taraflar kendilerine bir şey buldular ve kendi gazetelerinde yayınladılar, böylece bizim sesimizi de duyurdular. İşte bunun için biz diyoruz ki, Türkiye’de bu işi profesyonel olarak yapan kuruluşlar var ANAR gibi İbrahim USLU Bey bu konuda profesyonel. Bizim belki de çaylak olarak yaptığımız bir anket, Bulgaristan’da marka olmamızı sağladı. İnanıyorum ki, eğer bu anketi ANAR yapmış olsaydı çok farklı sonuçlar çıkacaktı ve bu gün bazı dernek federasyon ve konfederasyonların yaptığı gibi birleşin çağırısında bulunulmazdı. Çünkü net veriler elde olurdu ve net kişiler belirlenirdi. İşte ANAR gibi şirketler gelsinler burada bir araştırma yapsınlar. Hangi partiler kişiler revaçta vs. görülürdü. HALK İLE PARTİLERİN arasındaki uçurumların tespitini bilimsel olarak ortaya koyulsun. Kısaca Yeni yol haritası ancak o bilimsel araştırmadan sonra doğrusu belli olacaktır. Bu gün birleşin diyenler çok bu halk zaten 30 yıldır birlikten ayrılmadı ki. Fakat bu birlikten kazanan kim oldu? İşte önemli olan bunu bulmak… İşte bunun içi bizim önerimiz şu: Bulgaristan’da bilimsel raporlarla bunlar tespit edilsin. Anket şirketleri bunları belirlesin ANAR olur başka biri olur bizim için fark etmez. Buradan çıkan sonuçlar ve hedefler doğrultusunda Sizlerin de himayelerinizde bize düşen her görevi üstlenmeye hazır olduğumuzu belirtmek isteriz. Bizler koltuk kavgasında değiliz. Biz hedefi daha ileriye götürme kavgalarında yarışma taraftarıyız. Koltuk kavgaları 30 yıl gördük milleti bölmekten başka hiç bir işe yaramadı. Artık insanlarımızı HEDEF BİRLİĞİNDE BULUŞTURMALIYIZ ve bir birilerine kenetlenmelerini sağlamalıyız. Bu süreçte yapılan hatalı politikalar nedeniyle bu Dernek, Federasyon, Konfederasyon ve partilere Türkiye destek olduğu için Türkiye Cumhuriyeti’nin de prestiji düşüyor. Arık buna bir son verilmeli, Türkiye’ye zarar verenler cezasız kalmamalıdırlar, bu topraklarda anlayış budur. Bunun için tekrar ediyorum insanlarımızı hedef birliğinde buluşturmalıyız. Bu gün Türkiye’de bulunan RUMELİBALKAN-DÜNYA vs gibi tabela isimler çok büyük görünebilir. Ancak ne yazık ki bunların Bulgaristan’da etkilerinin derecelendirmesi hepsi için koskoca bir sıfırdır. Bulgaristan’da yeni kuşak ve yeni stratejiler oluşturmak gerekir. Bu stratejilerin en önemli kısmı ekonomik temelli olandır. Biz şu anda Bulgaristan’da yaşayanlar dahi hangisi iyi, hangisi kötü bilemiyoruz. Bu kimilerinin hayali veya hamasi söylemleri ile değil bunları bilimsel metotlarla uygulayarak akılcı çözümler üretmeliyiz. YENİ TÜRKİYE’NİN uluslararası ilişkilerinde artan gücünden ve etkisinden bizler de, Bulgaristan Türkleri de faydalanmalıyız, bu bizim en doğal hakkımızdır. İşte bunun yerine getirilebilmesi için Bulgaristan’da bilimsel araştırmalar yapılmalı ve bu sonuçlara göre plân,
lenmelidir. Ancak bu zamana kadar ve şu anda yapıldığı gibi değil. Şimdi yine bir birleşmeden bahsediliyor fakat neyi nasıl birleştireceklerini bunu düşünenlerin kendileri de dahi bilmiyorlar. Yani eskiyi eskiyle birleştirerek yeni bir şey çıkmasını bekliyorlar… Bunu köylülerimize sorsalar bile onlar şunu söyleyecektir: “eski atılır yerine yenisi gelir”. Sayın Büyükelçim bize yeni vizyon gerekir, bunun için eski partililer dernek federasyon ve konfederasyonların başında eski kafalarla yeni genç neslin buluşması imkânsızdır. Özellikle 90 sonrası halkımız birlik oluşturma konusundaki iradesi maalesef yönetme pozisyonunda olanların Türk halkının geleceğini düşünerek hareket etmediklerinden dolayı 30 yıldır heba edildi. Şimdi tekrar yapılmak istendiği gibi eski kadrolardan oluşmuş köhnemiş bir birlikten başarı elde edilseydi, zaten geçen 30 yılda gerçekleşmiş olurdu. Bizler dünya ile rekabet etmeliyiz, DÜNYA LİDERİMİZ, TÜRKİYE’Yİ DÜNYA LİGİNE ÇIKARDI. Artık bizler de bu maçlarda kazanmak istersek dünya kurallarına ve kendimizi yenileme moduna sokmalıyız. Dünya birbirine eskisinden daha çok yaklaşıyor, bizler de Bulgaristan’da ırkçılık yaparak değil, hatta dünyadaki görüşmeleri algılayabilen Bulgarları da içimize alarak, birlikte daha iyi, daha güzel nasıl yaşayabiliriz yollarını hep beraber bulmalıyız. Evet, son olarak yapılacak işlerin belli bir amacı ve hedefi olmalı, isimleri büyük yazarak büyük olmadığımızı kabul etmeliyiz önce. Son olarak, rejim değişikliğinden sonra ortaya çıkan Lider kadrolarına bağımlı yapının yerini sistemli ve kişilere bağımlı olmayan bir yönetim tarzının hayata geçirilmesinin gerekliği olduğunu düşünüyoruz. Aksi takdirde (Bulgar İstihbaratı) DS’ye çalışan “Türk” ajanlarının elinden kurtulamayız. Bizler gelecek nesilleri ileri taşıyacak bir sistemi kurmalıyız, bizim derdimiz o. Burada İsimler veya STK adları önemli değil; bizler Türkiye Cumhuriyeti’nin öncülüğünde Türk Halkının geleceğine yönelik adımlar atmalıyız, kültürümüzü tekrar buralarda ayağı kaldırmalıyız. Bu yaptığımız işten, bütün Balkan coğrafyasında yaşayan tüm insanlar için faydalı olacak işler yapmalıyız. Tüm bu faaliyetlerimize Türkiye Cumhuriyeti’ni temsilen Sofya Büyükelçisi sıfatıyla şahsınızdan gerekli tüm destek ve yardımlarınızı Arz ederiz. Saygılarımızla, Rafet ULUTÜRK Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği Genel Başkan
Bulgaristan Türklerinin Sesi Sayı 129 - Şubat 2018 BULTURK ETKİNLİKLERİ
9 9
10 Sayı 129 - Şubat 2018 10
Bulgaristan Türklerinin Sesi STK
Bulgaristan’da evlat edinmeler artıyor Bulgaristan’ın en eski haber ajansı BTA 120 yaşında
BNR’nin haberine göre, Çalışma ve Sosyal Politika Bakanlığı’nın verilerine göre 2017 yılında evlat edinmeler yüzde 5 arttı.
BTA Bulgaristan’ın tarihinde en büyük medya forumuna ev sahipliği yapacak. 2019’da 6. Dünya Haber Ajansları Kongresine 150 ülkeden temsilciler katılacak.
Verilere göre 2017 yılında Bulgaristan’da 578, ülke dışında ise 473 çocuk evlat edinildi. Yaş grupları 0-3 yaş olan çocukların sayısı 473 olup en fazla evlatlık edinme bu yaş grubundadır. İkinci sırada 55 çocuk ile 3-5 yaş grubu gelmektedir. 10 yaş üstü olan ve terk edilen çocukların sayısı 1300’ün üzerindedir. Bu yaş grubundaki çocukların evlat edinme şansı çok düşüktür. Toplam kayıtlı olan 2100 çocuktan yaklaşık 1000 tanesi engelli çocuktur.
16 Şubat tarihinde BTA-Bulgar Telgraf Ajansı’nın kuruluşunun 120. yılı kutlanıyor. Bundan 120 yıl önce felsefe doktoru, editör ve yayımcı Oskar İskander 4 sayfalık bir bültene 7 haber yerleştirir. Bu tarih de BTA’nın temel kuruluş tarihi olarak kabul edilir. Ajansın rolü ve etkisi konusunda ayrıntılı bilgiyi BTA Müdürü ve Dünya Haber Ajansları Genel Sekreteri Maksim Minçev’ten alıyoruz: Bu 120 yıl içinde birçok önemli noktaların bulunduğuna dikkat çekmek istiyorum. BTA üç yüzyılda da işlev görmüştür. 120 yılı tamamlayan BTA hiçbir zaman işine ara vermemiş ve bütün bu yıllar içinde Bulgar toplumunu haberdar etmeye devam etmiştir. 120 yıl boyunca BTA adını değiştirmemiş ve haber vermeye, aktarmaya, bilgilendirmeye, özellikle devlet kurumları, diplomatik temsilcilikler, medyalara, STK’lara, tüm topluma haberler sunmaya devam etmiştir.
lemesi için tedbirlerin gözden geçirilip yeniden Çalışma ve Sosyal Politika Bakanlığı, çocuk- planlanması için çalışmalar yapacağını açıkladı. ların terk edilip kurumlara gönderilmesinin önbghaber
Otomobilin
Fansız mühendisleri Rene” Pan-hard (1844-1897) ve Emile Levassor(1844-1897) mekanik araçlar üretmek amacıyla bir ortaklık kurmuşlardı. Daimler, beratını onlara sattı ve gerçekten İlk otomobil 1891′de onların fabrikalarından çıktı. Bu, iki kişilik ve motoru önde olan bir araçtı. Arka tekerlekleri zincirle dönmekte, sürtmeli vitesler ve diferansiyelle işlemekteydi ve el freniyle durmaktaydı. Montbeliardlı sanayici Armand Peugeot (18481915) 1891′de Daimler motoruyla işleyen arabalar yapmaya karar verdi: Onun Ürettiği araçlardan biri büyük bir başarıya ulaştı: Valentigney’den hareket ederek ardında Paris-Brest bisiklet yarışçıları olduğu halde Paris’e girdi ve Valentigney’ye döndü; böylece 2.500 km.’lik yolu düzenli ve saatte 15 kilometre ile almış oldu. Ertesi yıl Peugeot 29 1893′te 40 ve 1895′te 72 araba sattı.Ortağı George Bouton’la başta buharlı arabalar yapmış olan Kont Albert de Dion (1856-1946.), 1893′te benzinli araba yapımına geçti. Küçük ya da üç tekerlekli arabalara bağladıkları motorları herkesi haklı bir şaşkınlığa sürükledi, çünkü dakikada 1.500 devir gibi çılgın bir hızla dönüyordu.Gittikçe artan benzin motorlu araçlar gördükleri derin ilgiye karşı, buharlı motor icat etme düşlerine kapılanları ortadan kaldıramamıştı. Tersine çekişme gittikçe kızışmıştı. Buharlı taşıt uzun bir deneyimin yararlarını kullanmakta ve değeri üreticilerin de ilgisini hâlâ çekmekteydi, bunlardan biri Le”on Serpollet (1858-1907) idi. Bir demircinin oğlu olan
İcadı
Bulgaristan’da Nazi destekçisi generali anma yürüyüşü düzenlendi
Serpollet, petrolle ısıtılan bir kazan icat etmişti. Bu kazanın içinde su, dar tüplerde dolaştığından hemencecik buharlaşıyordu. Bu temele dayanarak yaptığı arabada sürücü, lokomotifteki gibi bir “şoför”; yani, ısıtıcıydı elbet ve bu ad, bugün için yanılgı olan anlamına rağmen kaldı. Serpolet bu aracı sayesinde saatte 120 kilometre gidebilen ilk sürücü oldu ve ertesi yıl (1903) bu hız 144 kilometreye çıktı. Yine buharlı makine sayesinde de Pilot Marriott, 1906′da 200 kilometreyi geçti. Benzini arabanın kesin zaferi, çeşitli aksamının en İyi şekilde işler duruma getirilmesinden sonra ancak gerçekleşebildi. Bu alandaki en etkili çalışmaları alçak gönüllü bir teknisyen olan Fransız Fernand Forest’e (1851-1914) boçluyuz.1882′de elektrikle ateşlenen dört devirli bir motor yaptı ve dört dikey silindirli, supaplı ilk çağdaş motor da onun eseri oldu (1891).
Mürekkep in bulunuşu
M.Ö 2,500 yıllarında bulunan Çin mürekkebi bir yana, Mısırlılar da aynı çağlarda mürekkep kullandıkları tarihçiler tarafından söylenmektedir. Asurlular, Mısırlılar, hatta Yunanlılardan kalma, pişirilmiş toprak levhalar veyataş üzerine yazılmış pek çok yazıt, günümüze kadar ulaştığı gibi, Mısırlıların yeraltı mezarlarında da, mürekkeple (siyah ve kırmızı)yazılmış papirüsler bulundu. Bu elyazmalarında Calamus, hatta tüy kalem kullanıldığı sanılmaktadır.Balmumu tabletler ve kazı kalemi, Yunanlılar ile Romalılar için düşüncelerini yazı halinde ifade etmeye yarayan tek araç değildi; ayrıca mürekkep de kullandılar. Zaten Plinius, Marcus Vitrunius Poliove Dicskorides`in eserlerinde mürekkep formülleri yer alır.
“Po sveta- Dünyada” gibi sembol olmuş yayınlar, insanların dışarıya açılan penceresi konumunda olmuşlardı. Haberlerin kıt olduğu veya dikkatlice sansürlendiği yıllarda bile BTA topluma doğru haberler iletmeyi ilke edinmişti”. BTA zaman içinde kendini kanıtlamış ve yer edinmiş medya forumlarına da ön ayak oldu: Dünya Bulgar Medyaları Görüşmesi bu forumların başını çekiyor. 13 yıldan beri dünyanın farklı noktalarından Bulgar medya mensuplarını bir araya getiriyoruz, Bulgar camiasının sesi olan yayınları bir çatıda topluyoruz. Bütün kıtalardan 40’a yakın BTA’nın toplumsal fonksiyonu olmadığı anlamına ülkeden Bulgar basın yayın temsilcileri bu Medya gelmiyor bütün bu haber akışı. Tam tersine. Bütün Forumu’na katılıyor. yıllar içinde ajans gazetecilik okulu gibi bir çıta olmuştur. Doğru ve temiz Bulgar dilinin yazıldığı ve BTA ülkede farklı noktalarda 15 basın kulübüne uygulandığı bir müessese haline gelmiştir. BTA, bu sahip. Ruse, Tırgovişte, Yambol, Dobriç, Kırcali gibi zor meslekte bir ahlak ve yüksek düzey kıstası ol- şehirlerde BTA şubeleri var. Dünya Bulgar Medyamayı başarmıştır. Sosyalizm döneminde Bulgaristan ları Görüşmesinin 13. yayını Moldova’da düzenlendi. BTA sayesinde dünyanın dört bir yanından haber alma Bulgar azınlığının yoğun olduğu Tarakliya şehrinde imkanına sahip oluyordu. Ajansın “Paraleli”, “LİK”, de BTA’nın bir kulübü açıldı
Yeniçağ’da çok çeşitli ve renk renk mürekkepler ortaya çıktı. Daha sonra dolmakalem mürekkebi, kopya mürekkebi, marka mürekkebi; tipografi, litografi baskılarda kullanılan yağlı, altın,gümüş, bronz yıldızlı matbaa mürekkepleri yapıldı. Türkler, 20. yüzyıla kadar, genellikle bezit yağının yakılmasından eldeedilen bezir mürekkebini kullandılar. Siyah mürekkep ise, Musul mazısı,sirke, göztaşı ve temiz suyun kaynatılıp süzülmesinden sonra, içinebiraz Arap zamkı katılmasıyla hazırlanılırdı.
Uzun süre, mürekkep yapım usûlleri gizli tutuldu. Her matbaacı, mürekkebini kendi yapıyordu. Ancak 1818 yılında Fransız matbaacısı Eskiçağ’da sepi ali ve demir tannanlı mürek- Pierre Lorilleux, ilk mürekkep fabrikasını kurdu kepler biliniyordu. Bu mürekkeplerin, elyazmala- ve yaptığı mürekkepleri, diğer matbaalara satrını kopya eden sanatçılar tarafındankullanıldığı maya başladı. sanılmaktadır. Bazı parşömenlerde, baş harfleGörünmez Mürekkep rin erguvanrengi (temel maddesi zencefre, cıva sülfür ve kantaşı) mürekkeple yazıldığı görülür. Savaş dönemlerinde, ajanların haber iletimi Bizanslılarda kırmızı mürekkep (kutsal mürek- pek güvenli değildi. Açıkyazılmış mektuplar okukep), imparatorluk yazışmalarında kullanılırdı nabilir, şifreler çözülebilir, telefonlar dinlenebiancak 470 Fermanı’yla bu mürekkebin özel ya- lirdi. Bu yüzden, gizli bilgi aktarmak isteyenler, zışmalarında kullanılması yasaklandı. her zaman görünmez mürekkeplere başvurmuşOrtaçağ elyazmalarında, altın ve gümüş yıl- lardır. Yazı mürekkebi, günümüzden 6,000 yıl dızlı çeşitli mürekkeplere rastlanılır. Bu çağda, kadar önce Mısır’da bulunduğuna göre gelişi siyah mürekkep yapımında, özellikle mazı urun- güzel kimselerin okuyamadığı mürekkep de bu dan yararlanılırdı. Fakat bu yapım usulü çok tarihlerdebulunmuş olabilir. Bizanslı Philomeilkeldi ve mürekkep kalitesizolduğu için, bu- nes, meşe yazısından elde edilen birgizli mürekgün elde bulunan yazmalar ya soluk ya tama- kepten söz etmiştir. George Washington ile Kont Rumford,yazışmalarda bu mürekkebi kullanmışmen renksizdir. lardır. Bu mürekkebin okunur halegelmesi için 18. yüzyılda, mürekkep yapımında bir gelişme bir dizi kimyasal işlem yapılması gereklidir. görüldü ve daha bilimsel usullere başvuruldu.
Bulgaristan’ın başkenti Sofya’da dün, 18 Şubat’ta yüzlerce aşırı sağcı, 1930’lu ve 40’lı yıllarda ülkedeki Nazi destekçisi oluşuma liderlik eden Bulgar generalin anısına yürüyüş gerçekleştirdi. Yürüyüş, yerel medyada yükselen aşırı sağa ilişkin tartışmaların yeniden alevlenmesine yol açtı. Ellerinde meşaleler taşıyan, koyu renk giyimleri ve kol bantlarıyla dikkat çeken yüzlerce aşırı sağcı genç, Nazi destekçisi Bulgar Alayları Birliği’nin lideri General Hristo Lukov’un, o dönem yaşadığı evine doğru yürüyerek, çelenk bıraktı. Söz konusu etkinlik Sofya Belediyesi tarafından yasaklanmasına rağmen, mahkeme kararıyla yasak iptal edilmişti. Sofya Belediye Başkanı Yordanka Fandukova konuyla ilgili olarak, “Bu tür bir geçit töreninin ülkemizde yeri yok.” ifadelerini kullandı. Yürüyüşle ilgili olarak ABD’nin Sofya Büyükelçiliğinden yapılan açıklamada, “Bahse konu yürüyüşle temsil edilen hoşgörüşüzlük görüntüsü oldukça üzücü rahatsız edici. General Hristo Lukov, adaletsizlik ve nefreti teşvik eden bir Nazi destekçisi ve herhangi bir saygıyı haketmeyen biri durumunda.” ifadelerine yer verildi.
yetkilileriyle olan yakın bağlarıyla tanınıyordu. Yahudilerin vatandaşlık haklarını ortadan kaldıran ve 1935 yılında Naziler tarafından ortaya konulan Nuremberg Yasaları’na benzer bir modeli Bulgar yasalarına uyarladı. Bu kapsamda Bulgar Yahudileri ve Yahudi olmayanlar arasında evlilik yasaklanırken, Yahudiler gelirlerine oranla çok ağır vergiler ödemek zorunda bırakıldı. Savaşın gidişatıyla birlikte 1935 – 1938 yılları arasında Bulgaristan Savaş Ba- pek çok Yahudi zorunlu çalışma kamplarına kapakanı olarak görev yapan Lukov, Almanya’daki Nazi tıldı ve mülklerine el konuldu.
Bulgaristan Milli Güvenlik Dairesi müdürü istifa etti “Güvenlik” Milli Dairesi Müdürü General Anegel Antonov istifa etmiştir.
Cumhurbaşkanlığının basın merkezi yetkilileri, generalin cumhurbaşkanına görevinden istifa etmek istediğini bildiren bir mektup sunduğunu teyit etti, ancak Antonov’un gerekçelerini belirtmedi.
BakanlarKurulu kaynakları, Antonov’unSanktPeterburg’dagenel konsolos görevine tayin edileceğini tahmin ediyor. BNR
TUYUB Derneği’nden Edirne Valisi’ne Onursal Üyelik
Türk Yunan Bulgar Dostluk Derneği TUYUB Yönetim Kurulu üyeleri 29 Nisan’da yapılacak olan ‘Sınırsız Dostluk Yarı’ maraton öncesi Edirne Valisi Günay Özdemir’i ve Edirne Belediye Başkanı Recep Gürkan’ı ziyaret etti. Türk Yunan Bulgar Dostluk Derneği (TUYUB) Yönetim kurulu Başkanı Önder Akdağ tarafından Edirne Valisi Günay Özdemir’e ve Edirne Belediye Başkanı Recep Gürkan’a geçen yılki desteklerinden dolayı plâket verdi ve TUYUB’a onursal üyelik belgelerini taktım etti.
Bulgaristan’nın 2017 yılında turizm gelirleri rekor kırdı
Bulgaristan Merkez Bankası BNB verilerine göre Bulgaristan’da 2017’de uluslararası turizmden alınan gelirler, 6 milyar 895 milyon leva /3,510 milyar avro/ olup bundan önce rekor sayılan 2016 gelirlerinin üzerindedir. Ülkeyi ziyaret eden yabancı turistlerin sayısı 8 milyon 900 bin olup 2016 yılına kıyasla yüzde 7,6 oranında çoktur. Yunanistan ve Romanya’dan gelen turistlerin sayısı 1’er milyonun üzerinde. Almanya, Türkiye ve diğer Balkan ülkeleri olduğu gibi İngiltere, Ukrayna, Moldova, İsrail ve Polonya’dan da ciddi turist akışı izlendi. BNR
Bulgaristan Türklerinin Sesi Sayı 129 - Şubat 2018 11 YAŞAM
11
Ulusal Belediye Hastaneleri Derneği, devleti ayrımcılıkla suçladı
Mikrofonun icadı 1956 Maysa Ginsberg ve Dolby, profesyonel kayıt tekniğinde devrim yaratacak yeni bir aygıt geliştirdiler. Bunların yaptığı Ampex video teybinin bant hızı oldukça düşük (38 cm/ san) unutabiliyordu. Bandın genişliği 5 cm’ydi ve kafa grubunun önünden geçirildikten sonra vakum “güdücü” yardımıyla yarı dairesel bir biçime sokulabiliyordu. Kafa grubu, küçük bir motorunun çevirdiği tambur üstünde yer alır ve birbiriyle 90°’lik açı yapacak biçimde yerleştirilmiş dört kafadan oluşur. Bu kafalar sırayla, önlerinden geçen bandı tararlar. Kafalardan biri bandın üstünden ayrılırken hemen arkasındaki de bandın alt kenarını tarar. Kafa ile bant hızının eşzamanlamasında, değiştirme işleminin (Kafanın biri ayrılırken, Ötekinin alttan yaklaşıp taraması durumu) ölü süreç içinde yapılması sağlanır. İlk kayıtlarda kafaya giden sinyaller, motor şaftına bağlı bilezik ve fırçalar tarafından beslenirdi. Gündeş aygıtlarda bu işlem, özel transformatörlerle gerçekleştirilir. Enine kayıt yapan bu aygıtlar tambur üstündeki başlık düzenlemesi nedeniyle “video teyp” diye anılırlar. Kuadrupleks video teyplerde kafa hızı 39.4 m/san’dir. Bunlar, boyuna kayıt alan aygıtlara göre çok daha yüksek frekansları algılayabilirler; ama video sinyallerini kayıt kafalarına gelmeden önce bir Ön işlemden geçirilmesi zorunludur.Kameradan gelen sinyal, önce 50 MHz’lik bir taşıyıcı frekansının frekans modülasyonunda kullanılır. Oluşan frekans bandı, 49.1 ile 52.1 MHz arasında değişir. Bu frekanslar, Ampex teypleri için bile yüksek olduklarından, 6, 3-9.3 MHz arasına düşüriilürler. Gelen sinyalin bu biçimde monüle edilmesinin başlıca amacı, kafa ile bant hızı arasındaki uyuşmazlıktan doğacak sinyal hatalarının giderilmesinden sonra işlemden geçmiş frekans bandı, aynı anda bütün kayıt boyutlarına gönderilerek, elektrik sinyalinden manyetik kayda dönüştürülür.
Ulusal Belediye Hastaneleri Derneği, belediye hastanelerinin devlet tarafından ayrımcılığa uğradığını ileri sürdü.
Dernek, devleti, devlet hastanelerine daha fazla kaynak sağlayıp ilgi göstererek, belediye hastanelerini iflasa sürüklemekle suçladı. Belediye Hastaneleri Derneği Başkanı Dr. Nedelço Totev, doktorların ve vatandaşların bir ay önce protestosuna sebep olan ilçelerin sağlık sorunlarını çözmek konusunda devletten herhangi bir anlayış gösterilmediğini belirtti. Dernek, ilçelerin sağlık sistemini kurtarmak için ısrarla devletten 30 milyon levalık maddi yardım talebinde bulunmak için ardı sıra Ulusal Sağlık Sigorta Kasası (NZOK), Sağlık Bakanlığı temsilcileri ve Meclis Sağlık Komisyonu üyeleriyle bir araya geldi. Dernek, belediye hastanelerinde en sık kullanılan klinik yolların fiyatlarında değişiklik taleplerinde bulundu. Son günlerde Sağlık Bakanı Kiril Ananiev, üç ay içinde yeni bir sağlık modeli-
nin hazırlanacağını ve daha sonra tartışmak için kamuoyuna sunulacağını açıkladı. Bu, Ulusal Belediye Hastaneleri Derneği için büyük bir endişe kaynağı oldu. Dernek yönetiminden yapılan açıklamaya göre, bu süre çok kısadır ve belediye hastaneleri iflasın eşiğine gelecektir. Bundan başka klinik yolların maliyetinde herhangi bir değişiklik olmayacağı anlaşıldı.
Aile hekimleri hastaları telefonla hastaneye sevk edebilecekler
Sağlık Bakanlığının tartışmak için kamuoyuna sunduğu Ulusal Sağlık Sigorta Kasası (NZOK) tarafından ödenen iş paketi faaliyetlerini tanımlamaya ilişkin yönetmelik taslağına göre aile hekimleri bir telefon konuşmasıyla hastalarını hastaneye sevk edebilecekler. Telefon, mektup, ya da e-posta yoluyla, aile hekimlerinin hastalarına yapılacak aşılar veya profilaktik muayeneler hakkında bilgi vermeleri gerekecektir. Taslak ayrıca aile hekimlerinin telefonla istişarede bulunmak için günün 24 saatinde hazır vaziyette olmasının yanı sıra sağlığın bozulmasına yol açan zararlı alışkanlıklarını değerlendirip, takdir yetkileri çerçevesinde hastalarını bir uzmana sevk etmelerini de öngörüyor. Yönetmelikte öngörülen değişiklikler büyük oranda ayaktan bakım hizmetlerine yöneliktir. Yeni kurallar uyarınca hastalar uzaktan istişareye yönlendirilebilecek. Taslak aile hekimleri ve hastanede görevli uzman hekimlerin hastaların durumunu görüşmelerine imkan sunuyor. Taslağın Gerekçeler bölümünde hedefin iyileşme sürecinde devamlılığın sağlanması olduğu belirtildi.
Mekanik Saat 1577′de dakikayı gösteren ilk saat yapılmış. Jost Burgi’nin amacı, astronomların kullanacağı bir yardımcı üretmekmiş. 1656′da sarkaç icat edilmiş, bu da saatleri daha güvenilir hale getirmiş. Koluna saat takan ilk kişi ise Fransız matematikçi ve filozof Blaise Pascal. Yıllardan 1660. Saat kavramını standartlarına oturtan ise 1878′de Sir Sanford Fleming olmuş. Matbaanın bulunuşu Matbaa aslında Gutenberg’in yaşadığı çağdan 6-7 yüzyıl önce biliniyordu, kullanılıyordu ve onunla sayısız kitap basılmıştı. Klasik Batı kaynaklarından yapılan aktarmalarla düzenlenmiş ansiklopedilerimize, ders kitaplarına bakarsanız, matbaa denebilecek ilk çalışmalar Çin’de başlatılmıştır. Onlardan binlerce yıl evvel, Mezopotamya kavimleri, aynı yolla hazırladıkları klişeleri yumuşak kile bastırıyor, bu kili sayfa biçiminde pişirip sertleştiriyorlardı. Çinlilerin tek üstünlüğü, kil tablet yerine kâğıt kullanmış olmalarıdır. Matbaa için gerekli çalışmaları yapan en önemli kişi Johann Gutenberg’dir. Gutenberg matbaanın mucidi olarak bilinir ve 1439 yılında bu buluşu yaşama geçirmiştir. Fakat Gutenberg biraz saf bir karaktere sahipti bu yüzden ilk basılan İncil bile Bay Gutenberg tarafından değil, aslında makinesine el koyan ortağının oğlu tarafından matbaaya verilmiştir.
Aile hekimlerinin ev ziyaretleri yapmaya devam etmelerinden başka telefonla istişarede bulunmak için günde 24 saat hizmet vermeye hazır vaziyette olmaları, ya da hizmet verdikleri aile hekimi muayenehanesinden 35 kilometreden fazla uzak olmaması gereken bir muayenehane ile sözleşme imzalamaları gerekecek. Ayrıca aile hekimlerinin hastalarını profilaktik muayene veya yakın bir tarihte yapılacak aşılama işlemi hakkında haberdar etmesi zorunluluğu olacak. Bu, telefon, e-posta, mektup, ya da ulaşılabilir bir yere yerleştirilmiş bilgi panosu yoluyla gerçekleştirilebilir. Yönetmelik taslağı aynı zamanda hastane tedavi hizmetinde de değişiklik önermektedir. Hastanede kalış süresinin en az 12 saati boyunca tüm zorunlu faaliyetlerin tamamlanması ve hastaneye kaldırma için tüm koşulların yerine getirilmesi koşuluyla üç gün süreyle herhangi bir klinik prosedür ayakta tedavi olarak da uygulanabilecek. Bu demektir ki, klinik prosedür hastanede üç gün kalınmasını öngörmesine rağmen doktorların takdir yetkileri çerçevesinde verdikleri kararla hasta daha ilk günde taburcu edilebilir.
Siyasi ve Aktüel Gazete
BULTÜRK - Dünyada’ki Temsilcilerimiz www.bulturk.net /bilgi@bulturk.net- Tel:0212 511 63 47
İmtiyaz Sahibi Rafet ULUTÜRK Yazı İşleri Müdürü
Haber Sorumlusu: Hukuk Danışmanı: Av. Ekonomi Müdürü:
D r. N e d i m B İ R İ N C İ
Hasan MOLLAOĞLU
Nedim AKIN
Alptekin CEVHERLİ
İstihbarat Müdürü:
Hüseyin Y I L D I R I M
Yazı İşleri Müdür Yardımcısı İbrahim SOYTÜRK
Eğitim Sorumlusu:
Aynur FİLİZ
Kültür-Sanat:
Avşin B A L K A N
Genel Yayın Yönetmeni Abidin KARASU
Spor Müdürü:
Serkan YILDIZ
İnternet Müdürü:
M u h a m m e t U LU T Ü R K
Halkla İlişkiler:
N e r i m a n E . K A LY O N C U O Ğ L U
Reklam Müdürü:
Seydullah H A L A Ç
Genel Yayın Müdürü Raziye ÇAKIR
Yayın Danışmanları:
İrtibat Bürosu: Yıldırım Mh. Şehit Kamil Balkan cad. No: 114 / A (500 Evler) - Bayrampaşa / İST. Bayrampaşa - Adaparkın üstü - H.TÜRKOĞLU Spor Komp.Karşısı
Prof. Dr. Ahmet ÇOLAK Tel: 0212- 5 11 6 3 4 7 - Fax: 0212 511 33 91 Reklam için İrtibat: 0212 526 51 98 Prof. Dr. Hayati DURMAZ Akademi Yayıncılık A.Ş. Prof. Dr. Seçkin DİNDAR Teknik Hazırlık: Murat ULUTÜRK Bu gazete basın yayın ilkelerine uymayı taahhüt eder. Dr. Erdal KARABAŞ Yazarlar yazılarından sorumludur. Metin KARAN w w w. b u l t u r k . n e t / w w w. b u l t u r k . o r g
Avusturya -Viena Almanya-Köln: Amerika-New York Belçika-Antwerpen İspanya-Madrid Kazakistan İsveç İngiltere London
: Osman BÜLBÜL : Ünal G A Z İ : Alaattin Gokay : Nevin BEYTULLAH : Hüseyin Hasan : Türkistan: Erkan : Seval ÖZTÜRK : Ridvan Akay Riko
B u l g a r i s t a n - Te m s i l c i l e r i Sofya:
Hikmet EFENDİEV
Blagoevrad:
Bülent MURADOV
Kırcaali: Ardino: Cebel: Plovdiv:
Mehmet TEFİK Aziz ŞAKİR Erdal H. AHMET İsak Yusuf KARAALİOĞLU
Smolyan:
Rufat FELETİ
Stara Zagora: Menderes KUNGÜN Loveç: Pleven: Razgrad Ruse Silistra:
Emine BAYRAKTAROVA Rafet RODOPLU Levent RASİM Zeki İsmail Nermin ÇAKIR
Dobriç:
Sebahattin AYYILDIZ
Varna:
Mustafa İSMAİ
T Ü R K İ Y E -Ankara: İsmail ÇİNGÖZ
İst. Anadolu:Bölgesi İst. Trakya Bölgesi İst. Sultangazi: ist. G.O.Paşa: ist. Bayrampaşa: ist. Zeytinburnu: ist. Avcılar: ist. Başakşehir: ist. Kağıthane: İst.Küçükçekmece İst. Eyüp
Kocaeli:
Bursa-
- Bursa Yıldırım: - Bursa-Hürriyet: - Bursa-Yenibağlar: - Bursa-İnegöl İzmir- - İzm. Sarnıç: - İzm. Görece: - İzm. Buca: Edirne: Tekirdağ: Balıkesir-Bandırma: Eskişehir: Erzurum Mersin : Fethiye :
Sabri İSKENDER Nedim BİRİNCİ
Raziye ÇAKIR Murat AKÇALI Vildan ARDA Mustafa AKGÜN Ekrem SÜZEN Ceyhun AYGÜN Nazım ÇAVUŞ Hasan H.KÖK Müjgan DENİZ Alptekin CEVHERLİ Ayşe HOCAOĞLU Turhan YAMAÇ Üzeyir AKGÜN Cevat ÇALIŞKAN Bayram BAYRAM Kenan ÖZGÜR Durmuş HATİPOĞLU Mümin GÜNEY Şevket YILMAZ Nadir ADLI Ertaş ÇAKIR Güner BAŞARAN Sevgin GÖKÇE Berkay MUTLU Ferda ER Fatih AKSAK
İLokomotifin ç aİcadıa t l a r
Bir maden mühendisi olan Richard Reynolds, 1767*de ilk dökme demirden raylar yaptı. Jessop adlı bir başka İngiliz, bugün de genellikle kullanılan rayların mantar biçimi kesitini buldu. Böylece, demiryollarının gelişme olanağı ortaya çıkmış oluyordu. Ülkenin bir yanından Ötesine ulaşım için bunca yük, hızlı ve kolay bir taşıma aracı bekliyordu. Her yerde insanlar bir yerden ötekine rahat ve çabuk yolculuk etmek isteğindeydi. «Demiryolunun babası» adıyla anılan ünlü George Stephenson’un oğlu Robert Stephenson: «Lokomotif, tek bir insanın başarısı ve buluşu değildir» der. Ona göre lokomotif; “Koskoca bir mühendisler ve teknik adamlar ordusunun ortak ürünüdür.” Onun bu «ordu» deyimini, uluslararası anlamında kullandığını unutmamalıyız. Çünkü bu alanda denemeler ve sonuçlara, Fransa’da, İngiltere’de ve Amerika’da çok sık rastlanmaktadır. Fransız topçu subaylarından Nicolas Joseph Cugnot, 1763′de devletin yardımı ve desteğiyle buharla İşleyen bîr araba yapmıştı. Fakat bir sokakta denenirken duvara bütün hızıyla çarpınca, böyle olayları önlemek İçin Cugnot’nun çalışmaları bir yana bırakıldı. Buharın ulaşımda kullanılması görüşüne gönül bağlamış genç maden mühendisi Richard Trevithick Viltick, çalıştığı ocaklarda (1790′da) küçük küçük lokomotif modelleri yaptı. İlk büyük buharlı arabasını 1801′de bitirdi. Tekerlekler üstüne oturtulmuş kocaman ve demirden bir sandıktı bu, ortasında bir bacası vardı. Laser (bulunuşu ve geçirdiği serüven) “Light Amplification by the Stimulated Emission of Radiation” kelimelerinin baş harflerinden oluşan bir kısaltmadır. İlk kez 1917 yılında Albert Einstein tarafından “hayal edilmiş”. 1954′te “maser” denilen lazerin öncüsü bir teknoloji bulunmuş. Bu teknoloji lazerdeki “light” kelimesi yerine “microwave” kelimesinin koyulmuş halidir. Lazerden tek farkı görünmez olmasıymış. 1958′de “maser”in mucitleri Charles Townes ve Arthur Schawlow, görünür bir lazer üzerinde çalışmışlar ancak ilk optik lazer ışınını yaratan kişi Theodore Maiman olmuş. 1960 yılında da aynı bilimadamları tarafından günümüzde çok daha gelişmiş şekilleri kullanılan lazer bulunmuştur. Dikiş Makinesinin İcadı İlk dikiş makinasının mucidi net olarak bilinmiyor. Bunun nedeni birçok mucidin olması. 1790 yılında ilk patenti alan kişi olarak kayıtlarda Thomas Saint görünüyor. Daha sonraları Isaac Singer ve Elias Howe Jr. gibi mucitlerin bulacağı birçok teknik özelliği başvurusunda belirtmesine karşın hiçbirini gerçekleştirememiştir. Birçok patent alındı ancak hiçbiri ticari bir başarı elde edemedi. 1830 yılında Fransa´da yaşayan Barthelemy Thimmonier ticari başarıyı yakalayan ilk dikiş makşnasının patentini aldı. Zincir dikiş yapabilen bu makinalardan 80 tane yapıldı ve ordunun kıyafetlerinin dikiminde kullanıldı. Bu makinaların işlerine zarar vereceğini düşünen bir kısım işçi tüm makinaları talan etti. Thimmonier bu olayın ardından yoksul bir hayat yaşadı.1833 yılında ABD´de Walter Hunt isimli bir mucit tarafından geliştirilen çift dikiş yapabilen makina icat edildi. Hunt bu makinanın patentini almadı. 10 yıl gibi bir süre sonra Elias Howe Jr. Hunt´tın buluşundan habersiz bir çift dikiş makinası buldu ve patentini aldı. Howe´un eşi aileleri geniş olduğu için geçimlerine katkı olması açısından zengin ailelere dikiş yapıyordu. Howe eşini iş yaparken izlemesi sayesinde dikiş makinası geliştirme fikrini edinmişti. Amerika´da 1846 yılında ürettiği başarılı dikiş makinası için bir üretici bulamadı. İngiltere´ye giden kardeşi Amasa, William Thomas isimli bir korse üreticisi ile anlaştı. Howe makinayı uyarlamak için gittiği İngiltere´de anlaşmazlık yaşayınca beşparasız ABD´ye geri dönmek zorunda kaldı. Howe daha sonra fikrinin kopyalanmış olduğunu farketti. Bu kopyacılara dava açtı ve mahkeme tarafından haklı bulundu. Kendisine tazminat ödemek zorunda kaldılar. Howe daha sonraları ABD´nin en zenginleri arasına girdi. Çamaşır Makinesi 1906’ da Ala Fischer, ilk çamaşır makinesini icat etti. Makinenin içine yatay olarak yerleştirilmiş metal tamburlara kirli çamaşırlar konuluyordu. Tambur, elektrik motoru yardımıyla döndürülüyor ve hareket sırasında çamaşırlar sürekli suyla temas ederek temizlenmiş oluyordu. Bu sistem günümüzde kullanılan otomatik çamaşır makinesinin de temelini oluşturmaktadır. İlk kurutuculu çamaşır makinesi ise 1924’ te yapıldı. Çamaşır makineleri bu tarihten itibaren sürekli gelişerek günümüzdeki halini aldı.
12 Sayı 129 - Şubat 2018 12
Bulgaristan Türklerinin Sesi Dünya
Hocalı Soykırım Konferansı Bayrampaşa’da
Eşrev RECEP Beyefendiye Kitabımızı taktimi Makedonya Milletvekili Enez İBRAHİM
Makedonya Milletvekili Enez İBRAHİM
Erdoğan SARAŞ Makedonya Bülent MAŞAOĞLU Prof. Dr. Toğrul İSMAYİL - TOBB Universitesi
Rafet ULUTÜRK
Orhan ÇAKIR Abimize Kitabımızı taktimi
Konuşmacılar
Bayrampaşa Kültür Merkezinde Hocalı Soykırımı
A ğ a s ı H u n M A M A D L İ , D o c . D r. A r i f A C A L O Ğ L U , A g i l S A M E D B E Y L İ .
Konu HÖH ile birleşmekse biz yokuz! Bir kaç gündür telefonum susmuyor ara-
Değerli Dava büyüğümüz merhum İsa Yusuf Alptekin’i kabri basinda dualarla andık
Kazakistan Derneği Başkanı Serkan DİNÇTÜRK’e Kitabımızın taktimi
2. Abdülhamid Han’ın 4. kuşak torunlarından Jamil Adra ile birlikte
yan..soran…mesaj gönderen. “Bursa’da 11.02.2018 görüşme olacakmış. Prensip olarak anlaşmışsınız, birleşecek mişsiniz” v.s sorular. Merak edenlerin dikkatine! Kesin ve net olarak Biz Hürriet ve Şeref Halk Partisi(HŞHP) olarak kararımızı bildirdik: Bize inananların ve destek verenlerin oylarıyla pazarlık yapmıyoruz! Ne deyişti de HÖH Partisi’yle birleşelim! Konu bu sa biz yokuz! Herhalde bu görüşmeyi organize edenler bizi iyi anlamışlar ve davet etmemişler. Doğrusu da bu! Beş senedir dimdik ayak- Yola devam! tayız! Gerçekleri haykırmaya bıkmadık bıkBirde son bir çağrım var vakit zaman geldi mayacağız! herkes gercekleri görmesi lâzım! ,,Anlayana Yörüdümüz yol Hak yoludur! saz!Anlamayana davul zurna az!” Davadan vazgeçmek yok! Kasım DAL
Araç tescil ücretine altı kat zam
İçişleri Bakanlığının 4 sayılı ücret tarifesi taslağı, bir otomobilin ilk tescil ücretinin 6 levadan 35 levaya yükseltilerek, neredeyse altı kat artırılmasını öngörüyor. Belgede Bakanlığın idari hizmetler için tahsil ettiği ücretler belirtilmekte ve tartışılmak üzere kamuoyuna sunulmaktadır. Tescil işleminizi iptal ettiğinizde de aynı tarife uygulanacak, şimdi ise bu hizmetin maliyeti 80 levadır. Halihazırda “altın kart” olarak bilinen ceza almamış araç sürücüsü kartı alınması için 4 leva ödenmesi planlanmaktadır. Bir römork veya yarı römorkun ilk tescil işlemi, şimdiki 2 leva yerine 30 levaya mal olacak. Moped motosiklet, motosiklet ve üç
tekerlekli bisikletli araçların sahibi 2 leva değil, ilk tescil için 28 leva ödeyeceklerdir. Plakaları değiştirmeden aracın tescil kaydını değiştirmek için 20 leva ücret tahsil edilecektir. Otomobillerin tescil plakalarını değiştirmeden geçici olarak kullanma izni vermek için 10 levalık bir ücret tahsil edilecektir.
200 RUS CESEDİ Bulgaristan Basınından: 12 Şubat 2018 Konu: Moskova’ya 200 tabut indi Yazan: İlyan Vasilev
Soğuk Savaş kaynak savaşa dönüşüyor. 200 Rus erinin cesedi Suriye’den tabutla döndü. Geçen haftanın cumasında (09 Şubat 2018) Fırat ırmağı bölgesindeki Kürt asilerin mevzilerine saldırı gerçekleştiren Rus askerlerinden 200 (iki yüz) küsur er öldürülmüştür. Bulgar basınında yayınlanan bu acı haberle ilgili Rus basın, radyo ve TV kanalları susmaya devam ediyor. Rusya Federasyonu Diş İşleri Bakanlığından da açıklama gelmedi. Öte yandan, Moskova uçak limanına inen askeri uçaklardan tabut indiriliyor. “Ruskiy Mir” (Rus Dünyası) yayınına göre, konuyu duyuran değişik kaynaklar, Amerikan ordu birlikleriyle Rus birlikleri arasında çarpışma olduğunu ve Rus tarafının 200 ile 600 Rus askeri kaybettiğine işaret ediyor. Kaynak, öldürülen Rus askerlerinin “Vagner Trup” adlı özel Rus birliklerinden olduğuna vurgu yapıyor. Bulgaristan Cumhuriyeti’nin eski Moskova Büyükelçisi, siyasi analizci İlyan Vasilev (Faktor.bg) yayınında olayı şöyle yorulmadı: “ Suriye’deki gelişmelerin içinde en önemli olay budur. Bulgaristan üzerindeki etkisi de uzun yıllar devam edecek olan, dünya barışına damga vuran çok önemli bir gelişme meydana gelmiştir. Potin Suriye’de Kırım taktiğini uygulamaya çalışıyor. 200 Rus askerinin tabutu bu planların ilk bilânçosudur. Öğrenildiğine göre, Amerika Rusya’ ya birkaç defa “Kürtlere dokunmayın” uyarısında bulunmuştu. Kürtlerin Amerikan danışmanları olduğu da biliniyordu. Amerikalıların aldığı cevaplarda, Kürt birliklerine saldıranlar arasında Rus askeri olmadığına ve saldırı gerçekleştirenlerin kim olduğu hakkında bilgi sahibi olmadıklarına işaret edilmişti. Bu haberleşmeden alınan bilgiler Amerikan tarafını sorumluluktan muaf tutmuş ve askeri eylem yolunu açmıştır. İki kez daha uyarılmış olmalarına rağmen, “Vagner” adıyla bilinen özel elit Rus ordusu birlikleri saldırıda bulunmuştur. Moskova’da oturanlardan bazıları “yeşil” kamuflajlı askerlerle gerçek çarpışmaların gerçekten kazanılabileceğini düşünüyor. Onlar Matis ve Tilersın arasındaki gerçek farkı sanki göremiyorlar. Gelişmeleri izlemeye devam ediniz. Soğuk savaş artık sıcak savaş oldu. Unutmayalım, su savaş cephe çizgisi Bulgaristan’dan da geçiyor. Putin bu olaya Suriye’de cevap veremiyor. Bu yenilgiden intikam almak zorundadır. Şu an, Rusya adına can feda eden 200 kişiyi şanlı şerefli bir törenle toprağa vermeyi bile yapabilecek durumda değildir. Çünkü bir ay önce Suriye askeri operasyonlarının başarılı bir şekilde sona erdiğini resmen açıklamıştı. Anlaşılan, bir özel askeri güç olan “Vagner” birlikleri İstihbarat İdaresi Başkomutanlığı (GRU) emrinde bulunan bir güçtür.” Faktor BG
Bulgaristan Türklerinin Sesi Sayı 129 - Şubat 2018 13 Balkamlar
Adım Adım Bulgaristan.
Sönmeyen vatan sevgisi … Yazan: Elif Güneş
Trakya Ovasında anayoldan Sofya’ya uzuyoruz. Filibe-Plovdiv sanayi şehirden taşmış. Büyük lojistik merkezler, bacasız sanayi düzlüğe serilmiş. Köy evleri ile yeni tesisler arasında büyük fark var. Köyler Orient kokusundan kurtulamamış… Avluları meyve ağaçlı kerpiç-tuğla yapılar aynı tip, köylere girip çıkan yollar delik deşik. Tarım tesislerinin çatıları çökmüş. Kışa yatmış tarlalarında çöplenen kargalar kar habercisi. Benzinciler ve lokantacılar yol boyunu arasında paylaşılmış. Önümüzde tek tünel var. Bulgar trafik polisini ilk kez Tünel çıkışında gördüm. Yolculuğum esnasında Filibe ve Sofya ovalarının iki ayrı platoda olduğunu hissettim. Deniz seviyesinden yüksekliği 768 metre olan Sofya havzası Trakya’dan 300 metre yüksek. Osmanlı Rumeli’ye yayılırken, tünelden sonra genç şoför Berk’in takip ettiği yolu izlememiş, sola kırıp Meriç boyunca Rila Dağına tırmanmıştır. Onlar, yaylalarına 1 metre kar yüklenince İstanbul kayakçılarının sıkça uğradığı Borovets kış turizmi tesislerinin bağlı olduğu Samokov şehrine pos atmışlar. Sevip yerleştikleri bu yere tarihi “Bayraklı Cami” kurmuşlar. Bugün müze olan cami Küpeli Çeşmesi ile ünlüdür. Filibe, Sofya ve Vardar ovaları yıllarca bu merkezden yönetilmiş. Lala Şahin Paşa öncülüğünde akıncıların FilibePlovdiv kapılarını 1330’larda çaldığı hatırlandığında, 15 Haziran 1389’da başlayan ve Sultan birinci Murad’ın Büyük zaferiyle sonuçlanan, Balkanlar’da Osmanlı çağını açan Kosova Savaşına kadar yarım yüzyıl olduğu dikkati çeker. Bu yarım asırda Samakov Yaylarında yeni çağın hazırlıkları tamamlanmıştır. O muazzam savaşta, tarihte ilk kez olmak üzere, Anadolu Müslüman uygarlığı ile Balkan Hıristiyan topluluğu yüz yüze gelmiştir. İslam savaş ruhu üstün gelmiş ve 500 yıl bu topraklarda hüküm sürmüştür. Osmanlı dönemi dışında Balkanlar 300 yıl savaşsız dönem yaşamamıştır. Bulgaristan’ın batısında bulunan Sofya’ya şehrini görmezden önce, yerli Türklerin Orta Balkan dediği (Sredna Gora) Güney-Doğumuzda kalırken, Koca Balkan sıra dağları kuzeyimizi çevreledi. Şehre yaklaştıkça Vitoşa Dağı sanki önümüze dikildi. Rila ve Vitoşa Dağlarından inen, kışın dolan, yazınsa çavdar sapı gibi akan Sofya ırmak suları, sanki şehrin kılcal damarlarıdır. Önce 5-10 katlı panel binalarıyla dikkati çeken Sofya’nın tarihi çok eskiye uzanır. Toplu hayatı bir Trak kabile köyünde başlayan ve bugün 2 milyon nüfusu olan şehrin ilk adı “Serdi.” Çok beğendikleri bu şehre Romalılar “Serdika” demişler. Bu havzada yürütülen Roma ve Bizans (Doğu Roma) savaşlarında “Serdika” el değiştirmiş. 6. yy’da Bizans Kralı Yüstinyanus devrinde ticaret ve idari merkez olmuş. Ardından Balkan Yarımadasına akın eden Slavların eline geçen şehir, 9. yy’da adı “Sredets’e” değişmiş, Orta Çağ Bulgar devletinin idari ve kültürel merkezi olmuştur. 1018 – 1185 yılları arasında yine Bizans egemenliğinde kalmıştır. Sofya, Osmanlı’nın eline 1382’de yani Kosova meydan savaşından 7 yıl önce geçti. 14. yy sonlarında Sofya adını aldı. Rumeli Beylerbeyliğine başkent oldu. 19. yy’ın sonuncu çeyreğine (1878) kadar Osmanlı egemenliğinde kaldı. 4 Ocak 1878’de Rus Orduları Sofya’yı Osmanlı egemenliğinden kopardı. 3 Nisan 1879 tarihinde Bulgar Prensliği Başkenti ilan edildi ve Sofya ismini artık 140 yıl koruyor. Osmanlı devrinden, 72 cami ve mescitle, büyük bir idari merkez, düzenli bir ticaret ve kültür şehri olarak ayrıldı. Bu kıyım savaşında Türkler şehri terk ettiler. İkinci Dünya Savaşında Naziler tarafından işgal edilen anakent, 1943’ten sonra İngiliz ve Amerikan uçakları tarafından ağır bombalanmış ve bazı izleri bugün de canlı büyük hasar görmüştür. 15. yy’da kurulan, günümüzde Arkeoloji Müzesi olarak kullanılan, şehir merkezindeki Cumhurbaşkanlığı Sarayının tam önüne yerleşmiş olan “Büyük Cami” minaresi de bu bombardımanlara hedef olmuş ve yıkılmıştır. Önceden yer ayırttığımız “Sveta Sofya” oteli “Pirodska” sokağında bulunuyor. Adını, günümüz Sırbistan’ının Pirot şehrinden almıştır. Tarihçesi şöyle: 6 Eylül 1885’te Bulgar Prensliği ile Güney Rumeli’nin birleştiğini işiten Sırplar, Bulgarların büyük bir Balkan devleti olmasından korkarak, 7 yaşındaki prensliğe askeri saldırıda bulunur. Saldırganı püskürten Bulgar askerler Sırbistan topraklarındaki Pirot şehrine kadar ilerler ve otelimizin bulunduğu sokak bu zaferin anısını yaşatır. BULTÜRK Sofya temsilcimiz Sayın Hikmet Efendiev bizi otel lobisinde karşıladı. Hoş beşten sonra programımızı açıkladı. İlk ziyaret edeceğimiz kurum Bulgaristan Müslümanları Diyaneti Baş Müftülüğü idi. Osmanlı sonrası Bulgaristan Türk topluluğunun dini yönetimini üstlenen ve örgütleyen Baş Müftülük makamı, 1913 Osmanlı devleti ve Bulgar Çarlığı İstanbul Sözleşmesi Ek Protokolüne göre kurulmuştur. Bulgaristan Müslümanları Diyaneti Genel Sekreteri Sayın Celal Faik 10 kişilik heyetimizi Baş Müftülük makamının Yeşil Salonunda kabul etti. Bize, Bulgar Müslüman Diyanetinin Baş Müftülük ve bölge müftülükleri olarak örgütlendiğini, Bulgaristan Müslümanları
Manevi Şurasının da aynı binada bulunduğunu bildirdikten sonra, ülkede halen 1 100 açık cami olduğunu, dini hizmetler için 3 İmam Hatip Okulu ve başkentte bir Yüksek İslam Enstitüsü eğitime devam ettiğini anlatırken, “Sevdiğim Din” adlı birinci ve ikinci dereceli Kuran Kurslarına ilginin büyük olduğunu, öğrencilerle değişik konularda seminer, gezi ve yarışmalar düzenlediklerini, Müslümanların din eğitimini destekleme kampanyalarına aktif katıldığını paylaştı. Bilgilendirme sohbetinde, eğitim etkinliklerinde İstanbul BESADER, Bursa Kültür Derneği, İnegöl ve İstanbul “Aziz Mahmud Hüdai” ve Edirne İl Müftülüğü ve Diyanetle yakın işbirliği gerçekleştirdiklerine vurgu yaptı. “İslam Eğitimi” Fonuna yardım paralarıyla geçen yıl Madan şehrindeki Hafız kursları; Rudozem şehrindeki Eğitim Merkezi; Velingrat şehrindeki din eğitimi alan öğrencilerin yerleşmesi, Şumen şehrinde ve Ustina köyündeki İmam Kurslarının parasal yardım gördüğüne işaret etti ve birçok merkezde hafız kursu olduğuna da dikkat çekti. Genel sekreter, konukların sorularını yanıtlarken de, 2016 /2017 ders yılında 22 yerleşim yerinde 2 671 öğrenciye “İslam Dini” eğitimi aldı, dedi. Hac ve Umre konuları açılınca, geçen yıl Bulgaristan Müslümanlarından 275 kişinin hac ibadeti yaptığını öğrendik. Aynı yıl 30 Müslüman da Umre’ye gitmiş. İlk kez bu denli inandırıcı bir açıklama işitiyorum ve ben Bulgaristan Türklerinin gerçekten has Türk olduklarına, “İslamlaştırılmış Bulgar” tezinin baştan sona yalan olduğuna inandım. Birden bire aklıma yerli asla doldurulamaz, ünlü sanatçımızın Zeki Müren geldi. Ah bu topraklarda ne Türklerimiz var diye düşündüm. Genel Sekreter Faik Beyden Bulgaristan Müslüman Diyaneti’nin “Yayıncılık” etkinlikleri ile ilgili bilgi sunmaya başlayınca dikkatimi toparladım. Bu çalışmaların Türkçe ve Bulgarca olmak üzere, iki dilde devam ettiğini, Baş Müftülüğün aylık “Müslümanlar” dergisi ve çocuklar ve din eğitimine başlayan afacanlar için“Hilal” eki çıkardığını, ülke çapında 3 500 adet dağıtıldığını öğrenirken şu bilgileri de aldım: Baş Müftülüğün “Yayımcılık” Şubesi var. 2017’de yayınlanan eserler arasında, Türkiyeli yazar Prof. Dr. Abdurahman Çetin’in kaleminden çıkan ve Peygamberin (s.a.s.) hayatına ve etkinliklerinden değişik alanlara ışık tutan “Son Haberci” kitabı Bulgaristan Müslümanları arasında büyük ilgi uyandırmış, birinci cildin 2. baskısı yapılmış. Genel Sekreter ikinci olarak, yazar Said Nuri’nin hazırladığı bir el kitabına değindi. Müslüman’ın Allah’ın tekliğine ve gönderdiği Peygambere inanmalarına ve namaz kılarken hepsinin kıbleye dönmelerine rağmen, Müslüman topluluğun birleşememesinin nedenlerini inceleyen bu eserde, kişisel çıkarlara bağlılık ve samimiyette eksiklik İslam topluluğundaki görüş ayrılıkları ile parçalanmanın temel nedenlerinden olduğuna yapıldığına vurgu yaptı ve Bulgaristan Türklerinin de benzer sorunlar yaşadığına değindi. Bulgaristan Müslümanları Diyaneti Baş Müftüsü Dr. Mustafa Hacı Başmüftü görevine ilk kez 1997’de seçilmiştir. Din eğitimini Ürdün’de görmüş, Doktora tezini de İstanbul Marmara Üniversitesinde savunmuştur. Başmüftü görevine din adamları kongrelerinde tüm delegelerin oyuyla seçilmiştir. O, gerçekten de ilmiyle, ihlasıyla ve takvasıyla Bulgaristan Müslümanları için Yüce Allah’ın bir lütfüdür, sözleri çok etkileyici karşılanırken, aynı zamanda bir gizli polis subayı,, komünist ve dinsiz olduğu bilinen, totaliter rejim “Başmüftüsü” Dr. Nedim Gençev’in ağır kayıplar vererek totalitarizmden sıyrılan yerli Müslümanlara yeni tuzaklar kurmaya devam etmesi, Bulgaristan Müslümanlarını desteklemek için “Hanefi Baş Müftülüğü” tescil ettirmesi, birçok Vakıf mülküne el atması ve Müslüman vakıflarına karşı mahkemelerde davaları sürdürmesi gibi ayrıntılar üzüntü uyandırdı. . Yayınlanan başka bir kitap ise, yazar Necati Ömer’in hacim olarak küçük, fakat önemi büyük olan, stresin (gerginlik) oluşum nedenlerini, üstesinden gelme yöntemlerini ve onunla mücadelede din ve dinsen inançların rolünü gözler önüne seren eserine gösterilen yakın ilgi ve düzenlenen tanıtım ve tartışma seminerleri üzerinde durdu. Uzmanlık alanım din psikolojisi olduğundan SayınFaik’in konuşmasına yakın ilgi gösterdim ve şu alıntıyı sizler için seçtim: “Çağımızın en aktüel hastalıklarından biri kuşkusuz strestir. Gelişen teknolojiler ile uygarlığın yükselişi insanlara konfor ve pek çok kolaylıklar sunsa da, aynı zamanda belirli problemler de doğuruyor. Eski ile karşılaştırıldığında, daha rahat ve konforlu bir hayat sürdüren çağdaş insan, daha mutlu olduğunu söyleyemez. Bu dehşetli hastalıkla başa çıkabilmek için insanlar bazen milyonlar verseler de, en iyi uzmanlar onun karşısında güçsüz olduklarını itiraf ediyorlar. İnsanın stres ve korkuyu aşamamasının nedenlerinden biri onun din ve dinsel inançlardan uzak-
laşması kalmaya devam ediyor.” Sorularımızın hepsini seve seve yanıtlayan Genel Sekreter Faik’e “Kadın konusunda ne gibi yeni yayınlarınız var?” sorusunu yönelttim. Konuya şöyle girdi: “Yabancı din ve ideoloji temsilcilerinin en aldatıcı konularından biri kadın ve onun İslam dini ve teolojisindeki yeridir. Kadının hiçbir hakkı olmadığı, erkeğinin adeta bir eki olduğu, paranca ile örtülü bir eşya olup İslam toplumunda herhangi yer almadığı iddiaları kem gözlerindir. Ne yazık ki, bu asılsız iddialar, İslam ortamında yetişmiş, fakat İslam din ve kültüründen uzak kalmış kişilerce de algılanıyor.” Ve konuyla ilgili Mustafa Muhammed et-Taxxan, bu iddiaları yalanlayan, Kuran ve sünnet kaynaklarıyla İslam toplumunda kadının aldığı yeri ve İslam dininin gelişi ve gelişimi sürecinde gösterdiği çabaları herkesin gözü önüne koyan bir eserini Bulgarcaya tercüme edip yayınladıklarını paylaştı. Sıralanan bu yayınlar dışında, yine Bulgar dilinde olmak üzere, cep boyutlu Kutsal Kuran hazırlanmış bastırılıp dağıtılmıştır. İslam’ı tartışmalara da giren, “Yayımcılık” Şubesi ünlü İslam teologlarından İmam Celalüddin es-Suüti’in (rah.al) “Miftah-ul-cenne” kitabını özetleyerek tercüme etmiş ve sünneti reddedenlerin öne sürdüğü deliller suya düşürmek amacıyla yayınlamış ve konuya açıklık getirmiştir. Bu gibi konulara ilginin arttığına vurgu yapan Genel Sekreter, din eğitimi alan çocuklar arasındaki çalışmalara da değindi ve şöyle dedi: “2017 yılında, Yüksek Müslüman Şurası “Yayıncılık” Komisyonu, çocuklar ve gençler için kitap yayınlamaya büyük önem vermeye kararlaştırdı. Din değerlerimizin çocukların da anlayabildiği bir dille, çocuk kitapları ve broşürlerde anlatılması yönünde, hazırlıklar görüldü. Komisyon kararlarını dikkate alan “Yayıncılık” şubesi, Hz. Peygamberin (s.a.s.) kısa, ama önemi büyük özlü sözlerinden 40’ını seçerek, Türk ressam Hasan Aycın’ın tasvirleriyle, “40 Hadis, 40 Resim” adlı kitabı basına hazırladı.” O, bu çalışmaların dışında Başmüftülüğün, “Bulgar Müslümanlarının Sosyal ve Dinsel Düşünüsünde Yeni Eğilimler” kitabına ve “Bulgaristan’da Cami ve Mescitler” derlemesinin Bulgar Bilimler Akademisi (BAN) “Prof. Marin Drinov” Yayım Evi tarafından yayınlandığına da önemli yer ayırdı. Başmüftülük dışında, ilgili kurumlarla işbirliği yapılarak bu yöndeki çalışmaların da devam ettiğine işaret etti. Sohbetimizin sonunda Genel Başkanımız Rafet ULUTÜRK getirmiş olduğumuz hediyelerin yanında kendi kitabını da taktim etti. Heyetten arkadaşlarım Sofya Müslümanlarının çözüm bekleyen en acil sorunlarıyla ilgilendiler. Genel Sekreter Faik, şu dönem çözüm bekleyen başat sorunun bir Müslüman Mezarlığı çalışmalarının sürdüğünü, Vakıf mülkü takasıyla Sofya’nın “Suhodol” mevkiinde 52 dönüm yer aldıklarını ve hukuki işlemlerin devam ettiğini bildirdi. Milliyetçi güçlerin engellemelerini aşabileceklerine inandığını söyledi. Halen Sofya’da 25 bin Müslüman olduğunu demokrasiye geçiş döneminde bu insanların hayatının yeniden şekillendiğini, İslami konularda cahillikte kurtulma yolunda önemli adımlar atıldığına gururla değindi. Onun şu sözleri dikkatimi çekti: “Bulgaristan Müslümanlarının arasında bir uyanış var. Gençlerde İslam’a dönüş yaşanıyor. Cehaleti daha kaliteli hocalarla aşmak zorundayız. Sıkıntılarımız var. Birçok yerde imamlarımız Namaz kıldırabilir ve cenaze kaldırabilir, fakat daha ileri adım atabilecek durumda değildir. Yurt dışından gelen kadrolarımızla halkın İslam kültürünü yükseltmeye çalışıyoruz. Bu ülkede dinden başka ahlak oluşturacak ve yüksek moral eğitimi verecek bir kurum yoktur. Bir yandan Bulgarca din kitapları basarken, aynı zamanda Kuran Kurslarında Türkçe öğretiyoruz. Çingene mahallerine Kuranla birlikte maddi destek, gıda da dağıtıyoruz. Dış ülkelerden Müslümanların da gösterdikleri yardımlarla sorunlarımızı giderek aşıyoruz.” Sohbete dönüşen görüşmede, Yüksek İslam Enstitüsü ile de ilgilendik. Sayın Celal Faik, Sofya’da tam donanımlı bir İslam Enstitüsüne ihtiyaç olduğunu, bu amaçla bir arsa alındığını, fakat komünist, Müftü kalıntısı N. Gencev ve milliyetçi, Türk ve İslam düşmanı zihniyetin engellemeleri yüzünden henüz inşaat çalışmalarına başlayamadıklarına da değindi. Bulgaristan Müslümanları Diyaneti Vakıf mülklerini geri alabilmek için halen 73 dava yürütüyor. Osmanlı devrinden kalan toplam 2 353 Yüksek Mimar ve Sanat eserlerinden Karlovo “Kurşun Cami”, Köstendil “Fatih” cami ve Nevrekop Camii gibi şaheserlerin acil onarıma ihtiyacı var. Türk diplomasisinin bu kapıyı açması zorunlu olmuştur. 2 saat süren görüşmemizden, Bulgaristan Müslüman Diyanetinin etkinlikleri üstüne bilgilenmiş olarak ayrılırken, kendilerine teşekkür edip başarı dileklerimizi ve hediyelerimizi sunduk. Bulgaristan Müslümanları Baş Müftülüğünün genç idari lideri ve ekibinden umutla ayrıldık.
Dr. Nedim BİRİNCİ
Bataklık Donmuş Tarih: 18 Şubat 2018 Yazan: Dr. Nedim BİRİNCİ Konu: Bulgaristan’da ana çelişki azınlık hakları olmaya devam ediyor. 2017 yılında Bulgaristan’da ulusal kapsamlı ve geçerli 6 sosyolojik araştırma yapıldı. Bunlar değişik ajanslar tarafından, 26 Mart 2017 erken meclis seçimlerinden önce ve ardından yapılmış olsa da, sonuçlarında ülkenin “buzlanmış bir bataklık” olduğu ortaya çıktı. Bunu söyleyen biz değiliz. Sosyolojik araştırma ajansları kendileri bu sonuçlara varmıştır. Hatta bazı yayınlar, ülkemize üzeri buz tutmuş olduğundan dolayı, “bataklığa” “göl” dedi. Bu bataklığın suyu ya buharlaşacak ve yağmur olup rahmet olarak geri dönecek, ya da toprak bu suyu içecek ve suyu içilir bir ayazma olarak geri verecektir. Bu bizim vatanımızın geleceği olacaktır. Olayı siyaset alanına çektiğimizde ortaya şu çıkıyor: Bulgar parlamentosu Dış İşleri Komisyonu Başkanı Bayan C. Grozdanova, günümüzde Bulgaristan’da ve Avrupa Birliği’nde en önemli sorunun “azınlıkların statüsü” olduğunu “Kanal 3” TV’de ekranında söyledi. Burada “statü” anlamı yalnızca “durum” değildir. “Hukuksal tanımda” statü kanunlarla düzenlenmemiş bir toplumsal durum anlamındadır. Başka bir değişle, Anayasa ve yasalarda azınlıkların hakları her almıyor, demektir. Burada, azınlıklara ayrıcalık ya da öncelik tanınmasını isteyen sok, istenen azınlıklardan olan vatandaşların sivil toplumda eşit haklı olmasının sağlanmasıdır, ama yalnızca kâğıt üstünde değil, gerçekten uygulamada da bu böyle olmalıdır. Bugün 72 bin Türk isimlerini geri almaktan korkuyor. Korkmamalıdır. Neden korkuyor, çünkü Türk ismiyle iş bulamayacağından, pasaport alamayacağından, sınırda sorun yaşayacağından, çocuğunu istediği okula yazdıramayacağından, işsiz kalmaktan, korkuyor ki, bu “faşist” ve “totaliter” bir korkudur. Halkımız sindirilmiştir. Bu iki işaret edilen toplumun ikisi de “ırkçı” yani “ayrımcı” anlayışa dayandığı için, halka yıllarca kan kusturduğu, ailelerimizi parçaladığı için” korku dehşeti aşılamamış olduğundan dolayı, nesilden nesile geçmiş, çöreklenmiş ve bizi boğmaya devam ediyor. Azınlıklarla ilgili bu gerçek, Fransa, Belçika, Romanya, Bulgaristan ve başka birçok ülkede de çözüm bekleyen bir sorundur. Fransa nüfusunun üçte biri Cezayirli, Faslı Tunuslu vb Afrika kökenlidir. Bu kişiler üçüncü ve dördüncü nesil Fransa’da yaşasalar, Fransızlar gibi Fransızca konuşsalar da onlar bir azınlıktır ve onların ”azınlık” sorunu çözülmemiştir. Kuşkusuz bu sorunlar çözülmeden Avrupa Birliği’nin gerçekten bütünleşmesi bile bir dereceye kadar olanaklı olamaz. Belçika da ikiye bölünmüş değil mi? Şimdi Bulgaristan “Chengen” bölgesine girince bu sorunu defterden sileceğini hesap ettiğinden, bu konuda ısrar etse de, Bulgaristan’ın Sofya olmadığını, ülkenin en büyün etnik azınlığı olan Çingene topluluğunun getto-mahallerde barındığını herkes görüyor. Örneğin, şu dönem yani Avrupa Konseyinin Sofya dönem başkanlığında Makedonya’nın AB üyeliği sorunu gündem oluyor. Belki de 2025’te olabilir fikri sivrildi. Soruyorum? Makedonya AB’ye girdiğinde Makedon dili resmi dil olarak AB dillerinden biri olursa, nüfusunun üçte biri olan Arnavutların dili ne olacak, baskı ile unutturulacak mı? Kanımca sorunun ciddiliği anlaşıldı. Çünkü Romanya’da da nüfusun üçte biri çingenedir. Bulgaristan tablosundaki renkler de aynıdır.
14 Sayı 129 - Şubat 2018 14
Bulgaristan Türklerinin Sesi Geziler Türk Dünyası
Sibel MUSTAFA Bulgar Türkleri ve Bulgaristan Türkleri -1Sibel Mustafa İstanbul Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Tarih: 31 Ocak 2018 / Sofya Konu: Bulgar Türkleri ve Bulgaristan Türkleri kavramları arasındaki ilişki. Hazırlayan ve sunan: Sibel Mustafa İstanbul Üniversitesi Türkiyat araştırmaları enstitüsü Bulgaristan Türküyüz Değerli okurlarım, Sofya’da Bulgaristan Türkleri Kültürel İletişim Derneği tarafından örgütlenen 2018 yılı ÇARŞMBA KŞMI KONFERNSLAR devam ediyor. Dernek üyelerinin isteği üzerine düzenlenen bu konferanslarda Bulgaristan Türklerini ilgilendiren konularda sunum yapılıyor. Kemaller (İsperih) doğumlu olan, Sofya’da çalışan ve aynı zamanda İstanbul Üniversitesi Türkiyat Araştırma Enstitüsünde doktora tezi çalışmaları devam eden Bayan Sibel Mustafa’nın “Bulgar Türkleri ve Bulgaristan Türkleri kavramları arasındaki ilişki” büyük ilgi uyandırdı. Değerli bulduğumuz bu aktüel konuyu, Türkiye kaynakların dayanarak işleyen Bayan S.Mustafa’nın sunumunu daha geniş bir okuyucu kitlesine iletme amacıyla özet halinde yayınlıyoruz. Özet; Bulgar Türkleri ve Bulgaristan Türkleri kavramları günümüz kamuoyunda Bulgaristan’da yaşayan veya buradan göç etmiş olan Türkler anlamında eş anlamlı kavramlar olarak kullanıldıkları görülmektedir. 1. Kavramların eş anlamlı kullanılabilmesi için ifade ettikleri anlam ve olguların da bire bir aynı olması gerekmektedir. Bu çalışmada, söz konusu iki kavramın tam olarak neyin ifadesi olduğunu incelemek ve aralarındaki ilişkiyi tespit etmek amacı ile her iki kavram öncelikle ayrı ayrı ele alınmış ve kavram olarak tarihte oluşumları incelenmiş , tam olarak ne anlama geldikleri tespit edilmeye çalışılmıştır. Kavramların taşıdıkları anlam tespitinden sonra bu anlamlar tarihi, coğrafi ve kültürel açıdan karşılaştırılmış ve aralarında ilişki aranmıştır. Bu anlamları karşılaştırma sonucunda Bulgar Türkleri olduğu gibi Bulgaristan Türklerinin de her ne kadar farklı kolları olsa da Türkçe dilini kullanmış ve kullanılıyor oldukları tespit edilmiştir. Bu unsurun iki kavram arasında tek ortak nokta olduğu görülmektedir. Ancak bu ortak noktanın iki kavramı eş anlamlı kullanacak kadar birbirinin aynı yapmadığı da şüphesizdir. Bu çalışmada, herşeyden önce Bulgar Türkleri ve Bulgaristan Türkleri kavramlarının farklı alanlarda somut anlamları olan iki farklı terim niteliğinde olduğu gösterilmeye çalışılmıştır. Bulgar Türkleri Kavramı Bulgar adı bir tarihi olay sonucu ortaya çıkmıştır: Avrupa Hun hükümdarı Attila’nın ölümünden Hun imparatorluğu sınırları içerisinde yaşayan kavimler ayaklanmış, isyan çıkarmışlardır. Bu isyan çatışmalarından birinde Attila’nın büyük oğlu Dengizik 469 yılında öldürülmüştür. Sonrasında Attila’nın küçük oğlu İrnek idaresinde Hun kitleleri Orta Avrupa’yı terk ederek Karadeniz kıyılarına doğru yönelmişler ve burada bulunan Türk boyları ile karışmışlardır. Bu karışımdan oluşan topluluk Türkçe “Bulgar” olarak anılmaya başlanmıştır. Bulgarlara ait elde edilen en eski belge olan “Hakanlar listesin”de İrnek adı Bulgarların ikincı hakanı olarak geçmektedir. 2. Kavim adı olarak “Bulgar” kelimesi beşinci asrın ikinci yarısından önce mevcut değildi; İlk defa 482 yılında, Bizans imparatoru Zenon’un, Doğu Got’larına karşı savaşmak üzere, askerî yardımlarına müracat ettiği Karadeniz kuzeyindeki topluluk ismi olarak ortaya çıkmıştır. 3. Bu şekilde ilk ortaya çıkışında “Bulgar” kelimesi henüz “Türk” kelimesi ile bağdaştırılmamıştır. “Türk” kelimesi ise günümüzde bilinen şekli ile tek heceli olarak Gök-Türk çağında (M.S. 6- 8. asır) yazılan Orhun kitabelerinde görülmektedir. 4. “Türk” ve “Bulgar” kelimelerinin ilk başlarda beraber kullanılmadıklarını ve farklı coğrafyalarda ortaya çıktıklarını görmekteyiz. Bu anlamda Bulgar Türkleri kavramı çok daha sonra oluşmuş bir kavramdır ve Bulgarlar’ın kavim olarak uzun yıllar (150 yıldan fazla bir zaman) menşei araştırılması sonucunda farklı görüşler olmakla beraber Türk aslından geldiklerine dair ilk görüş Macar Türkolog A. Vambery (1832-1913 ) tarafından belirtilmiştir. Diğer bir Macar bilim adamı olan G. Feher (1890-1955)’in arkeolojik ve Macar dil bilimci Gy. Nemeth(1890-1976)’in linguistik araştırmaları bu görüşü desteklemiştir. 5. Bu araştırmalar sonucu Bulgarlar’ın Türk asıllı oldukları kesin sayılmış ve Bulgar Türkleri kavramı Karadeniz’in kuzeyinde yaşayan Türk boyları anlamında Türk bilim literatüründe kullanılmaya başlanmıştır. 19. yüzyılın sonu 20. yüzyılın başlarında Bulgar Türkleri kavramı bilimsel anlamda bu şekilde ortaya çıkmıştır. Diğer yandan Bulgar kelimesinin Türkler için tam olarak ne ifade ettiğini görmek için İlk Türkçe sözlük olan ve Kâşgarlı Mahmud tarafından 11. yüzyılda yazılan Dîvânu Lugâti’t-Türk’ e bakıldığında “Bulgar” kelimesinin şu şekilde geçtiği görülmektedir: “Rum’a yakın olan Bulga.r, Suva.r ve Beçeneklerin dili, kelimelerin uçları aynı tarzda düşürülmüş bir Türkçedir” 6. Sözlükte verilen bigilere bakınca Kâşgarlı Mahmud’u sadece bir sözlükçü ve gramerci olarak nitelemenin de yeterli olmadığı anlaşılır. O aynı zamanda bir diyalektolog (ağız araştırmacısı), etnolog ve halk edebiyatı araştırmacısıdır. 7. Bu bilgiler çerçevesinde değerlendirdiğimizde Bulgarlar’ın Türkçe konuşan bir kavim oldukları ve muhtemelen 11. yüzyılda da Bulgar Türkleri olarak adlandırıldıklarını tahmin edebiliriz. Bulgar Türkleri’nin kültürel özelliklerini, isimlerinin kültürel anlamda tam olarak ne anlam içerdiğini ve diğer Türk boylarından ne farkları olduğunu tespit etmek te kavramın kültürel çerçevesini çizmekte yararlı olacaktır. Yaklaşık 20 yıl boyunca günümüz Bulgaristan sınırlarında arkeolojik araştırmalar yapan Macar bilim adamı G. Feher’e göre Bulgar Türkleri hayvancılıkla olduğu gibi ciddi bir şekilde tarım alanında da maharetli olan, bununla beraber kuyumculuk becerileri de olan bir topluluktur. Bulgar Türkleri’nde kurt, kartal vs. gibi totemlerin tespit edilmesi mümkündür. Dini inançlarında totemizm gelişmiştir. Madara’da bulunan yazıtta Tangra sözü tespit edilmiş, diğer yazmalarda da geçen sözün anlamı yerdekilerden tamamen uzak semavi bir varlık olduğu tespit edilmiştir. Onların nazarında Han’ı , semavi hükümdar olan tanrı diğer insanlar üzerinde han tayin ettiği Devamı gelecek sayıda için farklıdır.
Ya b a n c ı u y r u k l u ö ğ r e n c i l e r d e n Zeytin Dalı Harekatı’na Destek
Batman Üniversitesinde öğrenim gören 166 yabancı öğrenci, Suriye’nin Afrin bölgesinde PKK/KCK/PYD-YPG ve DEAŞ’lı teröristleri etkisiz hale getirmek üzere başlatılan Zeytin Dalı Harekatı’nın zaferle sonuçlanması için Fetih Suresi okuyup, dua etti. Farklı bölümlerde okuyan Afganistan, Almanya, Azerbaycan, Bulgaristan, Çad, Filistin, Güney Kore, Irak, Kamerun, Libya, Somali, Sudan, Suriye, Türkmenistan ve Yemen’den gelen 166 öğrenci, Batı Raman Kampüsü’ndeki Üniversite Camisi’nde öğle namazına müteakip Zeytin Dalı Harekatı için Fetih Suresi okudu. Batman Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Aydın Durmuş, yabancı öğrencilerin talebi doğrultusunda dua programının düzenlendiğini belirterek, “Askerimizin inşallah ayağı taşa değmez. Ümmetin son ordusu, İslam’ın sancaktarı bu askerlerimiz inşallah muzaffer olur, İslam’ı yüceltir. Kürt’ü, Türk’ü, Arap’ı tüm güzelliklerimizle tek yumruk olan İslam ordusu inşallah muzaffer olur, tüm dualarımız onlarla.” ifadelerini kullandı. – “Türkiye’nin ordusu, bizim ordumuzdur”
Yemen uyruklu öğrenci İbrahim Ubeyd, Türk ordusunun sadece Türkiye’nin değil tüm Müslümanların ordusu olduğunu söyledi. Bu nedenle Türk ordusunun yanında olduklarını vurgulayan Ubeyd, şöyle konuştu: “Türkiye’nin ordusu, bizim ordumuzdur. İnşallah bu ülke için hainlik düşünenler emellerine ulaşmayacaktır. Türkiye için kötü düşünenler bizim için de kötü düşünüyorlar demektir. Çünkü biz tek bir devletiz. İslam ordusu teröristlere karşı başarılı olacaktır. İslam ordusu teröristlere karşı başarılı olacaktır. Keşke biz de elimize silah alıp Türk askerinin yanında savaşabilsek.” – “Dualarımız sizinle” Çad uyruklu öğrenci Ebubekir Ali Ahmet, “Türkiye için dua ediyoruz, Allah Türkiye’yi korusun.” dedi. Türkiye’nin ikinci vatanı olduğunu belirten Sudanlı Muhammed Ali Emin ise “Sudan’dan geldim ama Türkiye benim vatanım, ülkem.. Onlar ne yaşarlarsa ben de onu yaşıyorum. Allah askerlerimizi korusun. Sizinle beraberiz, dualarımız sizinle.” diye konuştu.
Yedi yıl sonra 39 bin öğretmen açığı olacak Sofya Akademisyen Mihail Arnaudov Lisesi’nde düzenlenen genç pedagoglar üzerine tartışma toplantısının açılışında konuşan Öğretmenler Sendikası Başkanı Yanka Takeva, “Bulgaristan’da öğretmenlerin yüzde 65’i şiddete mağdur kalmıştır” diye bildirdi. Yedi yıl sonra 39 bin öğretmen açığı olacağını belirten Takeva, halihazırda 20 bin öğrencinin pedagoji alanında eğitim gördüğünü, ancak mezun olunca hepsinin öğretmenliğe başlaması halinde bile pedagoji uzman açığının kapatılamayacağını söyledi. Sendikacı Olya Angelkova,”Bu eğitim öğretim yılında okullarda çalışan genç öğretmenlerin sayısı 3500’dür” diye bildirdi. Gençlerin öğretmenlik mesleğine çekilmesi için reformlara ihtiyaç olduğunu söyleyen sendikacı, ilk önce iyi bir ücret ödenmesine ve ondan sonra iyi çalışma şartlarına, okulların modernizasyonuna vb. şeylere ihtiyaç duyulduğunu belirtti.
Yanka Takeva, Bulgaristan’daki öğretim görevlilerinin yüzde 98’inin yüksek lisans sahibi olduğunu ve yüzde 12’sinin ikinci bir yükseköğrenim diplomasına sahip olduğunu bildirdi. Öğretmenler Sendikası Başkanı, ayrıca sivil toplum kuruluşları (STK) ile ilgili soruna da değindi. STK üyelerinin günün herhangi bir saatinde okula geldiklerini ve işlerini öğretmenlerin yapmalarını istedikleri için okula ilişkin ziyaret kuralları getirilmesi zamanı geldiğini söyledi.
AP Milletvekilleri ve Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonu Hak ve Özgürlükler Hareketi’nin (HÖH) Avrupa Parlamentosu (AP) Avrupa Liberaller ve Demokratlar İttifakı (ALDE) Grubu Üyesi Milletvekilleri Filiz Hüsmenova, Necmi Ali ve İlhan Küçük ile Türkiye-Avrupa Birliği (AB) Karma Parlamento Komisyonu yönetimi arasında yapılan görüşmesinde ele alınan konular arasında sığınmacı krizi, Gümrük Sözleşmesinin güncelleştirilmesi, vizelerin serbestleştirilmesi, Türkiye ve AB arasındaki ilişkiler yer aldı. Görüşmede Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) AKP Milletvekilleri Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonu Eşbaşkanı İsmail Karayel ve Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonu Başkan Yardımcısı Markar Esayan, TBMM CHP Milletvekili Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonu Başkan Yardımcısı Dr. Niyazi Kara ve Türkiye’nin Belçika Büyükelçisi Faruk Kaymakçı da yer aldı. Toplantıda son iki yılda Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonu’nun düzenli toplantılarının yapılmadığı belirtildi.
AP ALDE Grubu Üyeleri, Türkiye’nin sığınmacı krizinin çözümüne katkısı olduğunu, yani üç milyondan fazla mülteciyi barındırdığını kaydettiler. Onlar, Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonu çerçevesinde yapıcı diyalogun yeniden tesis edilmesine yardımcı olmaya hazır olduklarını belirttiler. Bu bağlamda AP milletvekilleri, mülteci kriziyle ilgili AB-Türkiye anlaşmasının bir parçası olan vize uygulamasının serbestleştirilmesinin yanı sıra Gümrük Birliği anlaşmasının güncellenmesine verdikleri desteği de dile getirdiler.
İcatlar ve Buluşların Tarihi MİLATTAN ÖNCE 4241 Mısır ilk hassas takvim yapıldı. 3200 Tekerleğin ilk kez Mezopotamya’da ve orta Avrupa’da kullanıldığı varsayılır. 3200 Mezopotamya Sümerler yazıyı kullanan ilk halktır. 3000 Mısır Hiyeroglif denen yazı sistemi bulundu. 3000 Babil’de ilk ilk toplama makinesi kullanıldı. 300 Suriye Ugarit’de ilk alfabe kullanılmıştır. 700 Lidya ( Anadolu) ilk para sikkesi kullanıldı. 540 Miletli (Batı Anadolu’da liman kenti) THALES geometri okulunu kurdu ve kendi teoremini geliştirdi. 450 Herodotot dünya haritası çizdi. 200 Yunan ARKHİMEDES kaldıraç kanunlarını keşfetti. 10 Roma mimar Vitrivius tarafından ilk kaldırma vinci tasarlandı. MİLATTAN SONRA 999 Bir keşiş tarafından ilk mekanik saat icat edildi 1000~Türk gök bilimci BİRUNİ 13 000 sayfalık araştırmalarını yayımladı 1010~Türk İbn SİNA 270 kitaplık araştırmalarını yayımladı 1020~Irak İbn-ül HEYSEM Optik konusunda ayrıntılı araştırmalar kitabını yayımladı 1045 Çin Pi CHENG portatif matbaa harflerini keşfetti 1280 İtalyan ARMATİ gözlüğü icat etti (kontak lens üzerindeki ilk çalışmalar ise Leonardo da Vinci tarafından yapılmıştır) 1453 Polonyalı Keşiş Nicolas KOPERNICUS Dünya ve güneş sistemi kuramını ortaya attı 1521 Türk Piri REİS Kitab-ı Bahriye adını verdiği gerçeğe en yakın Dünya haritasını yayınladı 1528 Türk PİRİ Reis ikinci haritasını yaptı 1592 İtalyan GALİLEO 30 kez büyüten teleskopu yaptı (daha önce Hollandalı gözlükçü Hans Lippershey ilk teleskopu bulmuştu) 1614 İskoçyalı John NAPİER Logaritma cetvelini ict etti 1618 Alman Johannes KEPLER Güneş sisteminin yasalarını keşfetti 1642 Fransız matematikçi Blaise PASCAL ilk toplama makinesini icat etti 1643 İtalyan Evangelista TORİCELLİ cıvalı barometreyi buldu 1666 Pariste Kraliyet Bilimler akademisi kuruldu 1687 İngiliz İsac NEWTON evrensel çekim yasalarını keşfetti. 1492 İspanyol Kristof KOLOMB Amerika’ya ayak bastı 1507 İtalyan Amerigo VESPUCCİ Amerikanın yeni kıta olduğunu kanıtlar 1630~Türk Hazarfen Ahmet çelebi yaptığı kanatlarla ilk kez uçmayı başaran adam oldu 1680~Türk Lagari Hasan çelebi aya gitme denemesini yaptı 1698 İngiliz Thomas SAVERY ilk buharlı makineyi yaptı 1704 İngiliz NEWTON Optik adlı kitabını yayımladı 1742 İsveç Anders CELSİUS sıcaklık ölçümleri için standart geliştirdi 1763~Fransız Claude CHAPPE uzaktan yazma anlamına gelen Telgrafı icat etti 1777 İngiliz James WATT uzun süreli çalışan buharlı makineyi yaptı 1778 Fransız Joseph BRAMAH ilk modern tuvaleti tasarladı ve patentini aldı 1783 Fransız MONTGOLFİER kardeşler ilk uçan balonla yolculuk yaptılar 1783 Fransız Louis LENORAD ilk paraşütü tasarladı 1789 Fransız Antoine LAVOISIER Oksijeni ve kimyasal adlandırma tablosunu yayımladı 1796 Edvard JENNER çiçek aşısını buldu 1799 İtalyan Alessandro VOLTA ilk elektrik bataryasını yaptı 1800~Fransız Dominique LARREY ilk ambulans fikrini ortaya atmıştır. Devamı Gelecek Sayıda
Bulgaristan Türklerinin Sesi Sayı 129 - Şubat 2018 15
Bulgaristan Kültürel Etkileşim Derneği’nde Bulgaristan’dan “Zeytin Dalı” harekatına destek Diğer taraftan Hz. Peygamberin soyu Hz. Fatıma (R.a) yolu ile bize ulaşmıştır. Hz. Fatıma, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’in annesidir. Demek ki; kadın önemlidir, anne önemlidir. Bu nedenle bizler kadına İslam’ın verdiği değeri vereceğiz, İslam’ın değerleriyle donatacağız. Gelecek nesillerimizin kurtuluşu annelerin kurtuluşu ile mümkün olacaktır. Şurası bir gerçektir ki; İslam dini, kadının pazarlardan alınıp satılan bir eşya olmadığını, her şeyden önce onun da bir insan olup, toplumun en küçük bölümü olan ailenin kurulmasında erkeğin bölünmez bir parçası olduğunu, onsuz erkeğin hiçbir şey yapamayacağını çok açık olarak beyan eylemiştir. Değerli Misafirler, Türk Aydınları; Ben Bulgaristan kökenli, muhacir değilim. Orduluyum, Ordu İmam Hatip Lisesinden, Marmara İlahiyat Fakültesinden mezun olduktan
sonra çeşitli okullarda öğretmenlik, yöneticilik yaptıktan sonra halen Maarif Müfettişi olarak görev yapmaktayım. Üç adet kitabım yayınlandı. Evet, Bulgaristan Türkü değilim. Ama BULTÜRK üyesi olarak ve bu heyette yer almam münasebetiyle sizlerle tanışma fırsatı buldum. BULTÜRK’e bir kez daha beni bu heyete aldıkları için çok teşekkür ediyorum. Bu ziyaretle sorumluluğumun ne kadar fazla olduğunu fark ettim. Dersimi aldım, neydi o ders, Bulgaristan’da her türlü asimilasyona, baskılara rağmen “Dinini, Dilini, Türklüğünü” unutmadan yaşam mücadelesi veren soydaşlarımızın yanında olmak, bu uğurda gönüllü çalışmak insanlık görevidir. Değerli Kardeşlerim, İlahiyatçı olmam hasebiyle sizlerle birkaç ayetin anlamını paylaşmak istiyorum. Yüce Allah Kuran-ı Kerim Al-i İmran Suresinin 104.ayetinde, “Sizden, hayra çağıran, iyiliği emreden ve kötülükten men eden bir topluluk bulunsun. İşte kurtuluşa erenler onlardır” buyurulmaktadır. Yani Allah(c.c) bir topluluğun oluşturulmasını, onların Hakk’a davet etmesini, iyilikleri emrederek kötülüklerle mücadele etmesini emrediyor. Böyle bir görev veriyor, bu görev yapıldığında “kurtuluşa” ereceğimizi müjdeliyor. Bu ayeti tersinden düşündüğümüzde( mefhumu muhalifi), “ Sizden, hayra çağıran, iyiliği emreden, kötülükten men eden bir topluluk bulunmazsa kurtuluşa eremezsiniz” anlamı ortaya çıkmaktadır. İşte sizler, Sivil Toplum Kuruluşları, Derneklerimiz bu görevi üstlenmiş durumdasınız. Sorumluluğumuz çok, dolayısıyla hep birlikte çok çalışmak durumundayız. Yine Kuran-ı Kerim Al-i İmran Suresinin 103.ayetinde, “Hep birlikte Allah’ın ipine (Kur’an’a) sımsıkı sarılın. Parçalanıp bölünmeyin. Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. Hani sizler birbirinize düşmanlar idiniz de O, kalplerinizi birleştirmişti. İşte O’nun bu nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz. Yine siz, bir ateş çukurunun tam kenarında idiniz de O sizi oradan kurtarmıştı. İşte Allah size âyetlerini böyle apaçık bildiriyor ki doğru yola eresiniz” buyuruyor. Yani, bizlere hep birlikte Allah’ın kitabı Kuran’a sarılmamızı, tabi olmamızı, yaşamamızı, bu şekilde Kuran’a sarıldığımızda aramızdaki düşmanlıkların kaldırılacağını ve kalplerin birbirine ısındırılacağını beyan ederek Ensar ve Muhacirun arasındaki kardeşliği hatırlatıyor. Bizler, aramızdaki farklılıkları bir yana bırakarak, tek yürek, tek bilek olarak Hakk davamızda
ilerleyeceğiz. İslam’ın evrensel ilkelerini nefsimize, neslimize anlatacağız, yaşayacağız, yaşatacağız. Aksi durumda her iki dünyada da huzura eremeyiz. Bu gün İslam dünyasının yaşadığı perişanlığın sebebi aramızdaki farklılıkları düşmanlığa dönüştürerek, nefsimize yenik düşmek, İslam kardeşliğinin tesis edilemeyişidir. Kur’an, Hucurat Suresi 10.Ayette, “Mü’minler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin. Allah’a karşı gelmekten sakının ki size merhamet edilsin” buyurarak tüm Müslümanlar kardeştir, şayet aralarında ihtilaf çıkarsa adaletle aralarını düzeltin, şayet böyle davranırsanız Allah merhamet eder, yani, kardeşliğinizi tesis etmez, ihtilafları adaletle ortadan kaldırmazsanız merhamet olunmazsınız uyarısında bulunuyor. Yüce Rabbimizin rahmeti sınırsız, merhameti hudutsuzdur. İnsan, O’nun esirgemesi ve rahmeti ile dünya ve ahirette pek çok felaketlerden uzak kalmakta ve ilahi ikrama erişmektedir. Allah-ü Teala’nın bu engin rahmeti olmasaydı insanın yüzü gülmez ve saadet nedir bilmezdi. Rahmanımızın rahmeti, kâinatı içten ve dıştan kuşatmış bulunmakta ve yağmur misali beşeriyetin üzerine inmektedir. Kim kalbini ve elini bu rahmete açarsa, büyük faydalar elde etmekte, ilahi mağfirete ve huzur dolu bir hayata nail olmaktadır. Allah’ın rahmeti, inen belalara karşı siper, dalgalanan felaketler önünde set, çaresizlerin imdadına uzanan müşfik bir el gibidir. Eğer Allah’ın esirgemesi olmasaydı madde ve mana planında hüsrana uğrar, felaketlerden uzak kalamaz ve hidayete yol bulamazdık. Rahim olan Rabbimizin rahmetinin genişliği sebebiyle, en günahkâr insanlar hatalı yollardan sırat-ı müstakime dönmekte ve mağfiret-i ilahiye ermektedirler. Değerli Kardeşlerim, Bizler, Allah(c.c), Rahmet ve Merhametini örnek alarak bütün insanlığı kucaklayacağız. İslam’ın engin hoşgörüsünü insanlara anlatacağız. Rahmanürrrahim (Esirgeyen ve bağışlayan) olan Yüce Allah’ın bu sıfatlarına sadakat gösterdiğimizde, Rabbimizin rahmet ve merhameti, inayeti, affı daima bizimle olacaktır. Rahmet ve merhamet ikliminde hareket ettiğimizde, Cenab-ı Allah’ı daha iyi tanıyacağız, O’na yaklaşacağız. Kuşatıcı rahmeti ile insanların İslam’ın güzelliğine koşacağını açık bir şekilde göreceğiz. Nitekim Nasr Suresinde (1,2,3. Ayet); “Allah’ın yardımı ve fetih (Mekke fethi) geldiğinde ve insanların bölük bölük Allah’ın dinine girdiğini gördüğünde, Rabbine hamd ederek tespihte bulun ve O’ndan bağışlama dile. Çünkü O, tövbeleri çok kabul edendir” buyurmaktadır. Yani Allah’ın yardımı gelince insanların bölük bölük(kalabalık gruplar halinde) İslam’a girdiklerini hatırlatarak bizlere ders veriyor. Kucaklayıcı ve kuşatıcı olduğumuzda etrafımızda insanlar toplanacak ve gücümüze güç katacaktır. Bizler, bu doğrultuda hareket ettiğimizde Tasavvufu, Mevlana’yı, Yunus Emre’yi daha iyi anlayacağız. Şahsen, huzurunuzda şunu ifade temek isterim ki; bundan sonra sizleri yeniden ziyaret etmek, sizler için, genç nesillerimiz için bana düşen ne varsa yapmaya hazırım ve buna söz veriyorum. Her zaman şuna inanıyorum ki, şartlar ne kadar kötü olursa olsun Hz. Peygamberin şartlarından kötü değildir. Yılmak yok, bıkmak yok, Hakk yolumuzda hep birlikte devam edeceğiz. Dinimizi (İslam’ı), Dilimizi(Türkçe’yi), Milliyetimizi(Türklük) unutmadan, unutturmadan yolumuza devam edeceğiz. Gelecek nesillere bu ana unsurları, bizi biz yapan örf ve ananelerimizi aktaracağız. Çok çalışacağız. İşte o zaman istikbal(gelecek) bizim olacaktır. Saygılar sunuyorum, Allah hepinizden razı olsun, Allaha emanet olun.02/02/2017
“Medovets- Sarı Kovanlık” hak ve özgürlük, demokrasi ve adalet bayrağına sımsıkı sarılmış bir Balkan köyüdür. 1989 Mayıs Ayaklanmamızdan, 1990 Büyük Millet Meclisi coşkun mitinglerinden beri dava ruhumuzu biliyoruz. Bizi çok parçaladılar, fakat asla birbirimize düşüremediler, bizim burada Türk kimliğimiz dimdiktir, kimlik davamızdan bir adım gerilemedik. Günümüzde, tepede ve tabanda birleşme rüzgârları yeniden esmeye başladı. Bizim taban dokumuz, rengimiz, kararlılığımız ve azmimiz ortadadır. Kabul edeceğimiz bir ortak liste hazırlansın, biz halkımıza sunar, onay alırsak oyumuzu veririz. Artık mecliste 50 milletvekili bulundurma zamanı geldi. Kişisel hesapla ulusal siyaset yapılmaz. Liderlerin kişisel çıkarlarıyla köylülerimizin menfaatleri örtüşmüyor. Türk partilerinin yöneticileri halktan kopmuştur. Yeni bir orta direk etrafında birleşmekten yanayız.
Geçen yüzyıl biz birbirimize kenetlendik. Yarımız Türkiye’dedir. Gençlerimiz ise Batı ülkelerine çıktı. Fakat biz ruhen biriz, aramızda sıkı iletişim var. Can cana, el ele vermişiz. Bizi birbirimizden kimse ayıramaz. Daha iyi günlerde yeniden tek yürek olmayı beklerken mutluyuz. Günümüzde toplayıcı vasıflarla donanmış bir lidere ihtiyaç var. Halk önünü görmek istiyor. Mecliste oturanların birçoğu Medovets-Sarı kovanlık köyünü bilmez, uğramaz oldular. Devlet eli köylere uzanmıyor. Kendi halimize bırakıldık. Sofya her gün kaynıyor, fakat o sorunlar bizim değil. Bizim problemlerimiz el atan yok. Müslüman azınlık diliyle, diniyle, ahlakı, gelenekleri ve kültürüyle yaşamak istiyor. Yediden yetmişe Türkçe konuşan bir köyde Bulgar ana-okuluna ve Bulgarca tedrisatlı okula gerek yok. Biz öz sorunlarımızı çözmede özgür olmak istiyoruz.” BULTÜRK temsilcilerinin konuşmaları büyük ilgiyle karşılandı. BULTÜRK derneğinin tarihçesini öğrenen köylüler, faaliyetlerinden ilgilendiler. 15 Temmuz 2016 hain Fetöcü darbe teşebbüsü, Yeni Türk Ruhunun doğuşu ve BULTÜRK kadrolarının bu coşkulu atılımlarda yer alması alkışlandı. Soydaşların dünya görüşünü değiştirme yolunda önemli adımlar atan BULTÜRK ve Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi BGSAM gibi hedefe yönelik çalışan eylem merkezlerinin yalnızca 1989 büyük göçü sonrası resmi kayıtlara göre Türkiye’de yaşayan 720 bin çifte vatandaşın çıkarları için olduğu kadar, Bulgaristanlı Türklerin haklarını, hukuksal statüsünü, okullarda zorunlu Türkçe eğitimi gibi sorunların yakın zamanda kesin çözümü için de çaba gösterdiği ifade edildi. Sorunlarımız ortaktır, dertlerimiz aynıdır, davamızın haklı oluşu bize ilham veren güç kaynağıdır vurgusu yapıldı. BULTÜRK’ün kısa tarihçesinden şu anlar ön plana çekilerek açık tartışmaya konu edildi. Daha 2003’de, kurulduğu yıl BULTÜRK, Türkiye’deki dernekler arasında seçkin bir yer aldı. Bir önceki seçimde kaybedilen, Kırcaali Belediyesi’nin geriye kazanılmasında önemli rol oynadı. Bir yıl sonra 2004’te BULTÜRK “Bulgaristan Türklerinin Sesi” aylık gazetesini çıkarmaya başladı. Ocak 2018 itibarıyla 128. sayımızı yayındı. Derneğimiz daha kurulduğu yıl Dünya Türk Gençler Birliği Örgütüne üye oldu. Türk Dünyası Gençlik Kurultaylarında Bulgaristan Türk Gençliğini temsil ettik. Türk Dünyası medya forumlarına BULTÜRK Gazetesi olarak katıldık. Türk Dünyası bizi, biz de Türk Dünyasını tanıdık. Türk Dünyası Gazeteciler Federasyonu’na da kabul edildik. Türk Dünyası’nın Ankara, Kırgızistan, Kazakistan, Yakutya – Omsak, Başkurdis-
tan, Çuvaşistan, Tataristan, Kırım, Gagavuzyeri, Romanya, Makedonya ve KKTC’e Kurultaylarda yerimizi aldık. Sofya’da yapılan Türk Liderler Zirvesini BULTÜRK olarak organize ettik. Forumda soru cevap bölümü canlı geçti. “Birleşme” konusunda herkes aktifti. Türkiye’deki konfederasyonların açık ve inandırıcı, gönül alıp sürükleyici fikirlerle ortaya çıkmadığına işaret edildi. Köylüler, bizi ancak “şehitlerimizin can verdiği dava birleştirir” dediler. Halktan kopmuş liderlerin davadan ayrılması istendi. Bulgar demokrasi ve adalet hareketlenmesiyle ortak noktalarda kesişme gereği vurgulandı. Hareket merkezimizin Bulgaristan’da kalması gereğine işaret edildi. Halka rağmen siyaset yapılamayacağını belirtenler, birleşmelerimizi isteyenler gelsinler konuşalım, dediler. Görüş alış verilinde Hak ve Özgürlükler Hareketi (HÖH) de konu edildi. Koca- Balkan’ın Kuzey eteklerinde en güçlü HÖH kalelerinden birisi olan “Medovets” köyünde zeytin dallı partiye rağbet yok olmuş. DOST da inandırıcı değil. Köyde bir bekleyiş var. Yeni bir kucaklaşma! Yeniden doğma ve kanatlanmaya özlem var. 2018 yılında Bulgaristan Türkleri için en aktüel konu. Türkiye Cumhuriyeti Devletinin “Zeytin Dalı” anti-terörist barış ve güvenlik operasyonudur. Köylüler TV ekranına kilitlenmiş “A haberi, TV-24, TRT haber ve Habertürk TV” gibi kanallardan gece gündüz bilgi alıyorlar. Foruma katılanlar “Zeytin Dalı” askeri harekâtına destek bildirisi kabul ettiler. Destek Bildirisi;
Türkiye’nin “Zeytin Dalı” operasyonu bizim için kutsaldır. Biz Çanakkale şehitlerinin torunlarıyız. Türkiye bizim anavatanımızdır. Her karış toprağında bizim de ata kanımız vardır. Ebedi varlığımızın en yüce sembolü dalgalanan ay yıldızlı bayrağımızdır. Vatanımızın parçalanmaz bütünlüğü uğruna yürütülen bu ağır savaşta düşen her şehit kardeşimizdir. Acılar, bizim yüreğimizi de dağlıyor. Derelerin bir birilerinden ayrı olsalarda hepsi bir baraja, barajlar ise bir denize aktığı gibi Biz Türkiye’nin dışında olan Türklerin de Denizi Türkiye Cumhuriyeti’dir. Biz ayrı devletlerde olsak da teröre, zulme ve emperyalizme karşı kenetlenip bir yumruk olabildik ve terörün boyun eğdirdiklerinden olmadık, olmayacağız. Terörün ve teröristin insanlığa karşı işlediği her suçta, millet olarak dünyada karşı gelebilen tek MİLLET TÜRK MİLLETİ OLMUŞTUR şimdi yine hep birlikte bu terörün karşısında durmaya devam edeceğiz.” Biz ordumuzun yenilmezliğine inanıyoruz. Yeni köy ve tepelere dikilen bayrağımız bize de güç ve gurur veriyor. Dualarımız Musul Kerkük’e kadar devam edebilmesi ve tüm dünya mazlumlarına sahip çıkabilecek güç versin. Yeni yüzyıl, Büyük Türkiye Yüzyılı olacaktır. Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN’A ve MHP Genel Başkanı Devlet BAHÇELİ’YE inanıyor ve güveniyoruz. Davet bekliyoruz. İstediğiniz cephede siper almaya hazır olduğumuzu da buradan açıkça belirtiyoruz. Bulgaristan’ın tüm Türk köylerinde “Zeytin Dalı” operasyonunu destekleme toplantıları yapılıyor. Destek bildirileri onaylanıyor. Memleketimizin Türk kokan her köşesinde ruhsal uyanış ve yüreklerde şahlanış var. Bu duygu ve düşüncelerle, şanlı Türk ordusunun kış şartlarına rağmen özveriyle yürüttüğü Zeytin Dalı Harekâtı’nın bölgede kalıcı barış ve huzur ortamının sağlanması ile sonuçlanmasını, vatanımızın kıymetli evlatları askerlerimizin burunları dahi kanamadan vatanımıza dönmelerini ve ailelerine kavuşmalarını tüm kalbimizle umut etmekteyiz.. Medovets Halıkı Adına Muhtar Mustafa Y. İSMAİL
Siyasi ve Aktüel Gazete
Türkiye’de Soyağacını Öğrenen Bulgaristan’a Koşuyor
Başbakan Binali Yıldırım Boyko Borisov ile görüştü Sofya Hikmet EFENDİYEV
Başbakan Binali Yıldırım, 54. Uluslararası Münih Güvenlik Konferansı’na katılmak üzere geldiği Almanya’nın Münih kentinde, Bulgaristan Başbakanı Boyko Borisov ile bir araya geldi. 54. Uluslararası Münih Güvenlik Konferansı’nın yapıldığı Bayerischer Hof Oteli’nde basına kapalı gerçekleşen görüşme, yaklaşık 1 saat sürdü.
Kültür ve Turizm Bakanı Kurtulmuş Bulgaristan’da
Kültür ve Turizm Bakanı Numan Kurtulmuş, Bulgaristan Turizm Bakanı Nikolina Angelkova ve Kültür Bakanı Boil Banov ile görüştü. Kurtulmuş, Avrupa Birliği (AB) Turizm Bakanları Zirvesi’ne katılmak üzere geldiği Sofya’da Bulgaristanlı mevkidaşları ile buluştu. Ziyaretinin başında Bakan Kurtulmuş, Türkiye’nin Sofya Büyükelçisi Hasan Ulusoy’un konutunda soydaş ve kanaat önderleri ile bir araya geldi.
Milyonlarca vatandaş, geçtiğimiz günlerde e-devlette başlatılan “soyağacı sorgulama” hizmetinden dedelerinin kökeniyle ilgili bilgiler elde etti. Bazı vatandaşlar aslında göçmen olmadığını, bazıları ise Bulgaristan ya da Boşnak göçmeni olduğunu öğrenirke Bulgaristan göçmeni olanlar çoğunlukta oldukları ortaya çıkmaya başladı. Bunun üzerine özellikle Avrupa Birliği’ne (AB) üye ülkeler Bulgaristan ve Romanya göçmeni olduğunu öğrenen vatandaşlar, çifte vatandaşlık almak için harekete geçti. Bulgaristan, Bosna-Hersek ve Romanya çifte vatandaşlık veriyor. Yunanistan ise Mübadele Anlaşması gereği vatandaşlık vermiyor. Ancak annenin, babanın, dedenin, anneannenin ya da babaannenin “Yunan kimliği” olan kişilere vatandaşlık yolu açılabiliyor.
leri ya da İçişleri Bakanlıkları veya konsolosluklara başvuracak. Başvuru yaparken, gerekli belgelerin tercümesi yapılmış ve noter tasdikli olması gerekiyor. Bulgaristan göçmeni olduğunu öğrenen kişiler Bulgaristan Adalet Bakanlığı’na bağlı çalışan, Vatandaşlık Genel Müdürlüğü’ne başvuru yapmaları gerekiyor. Şu an Bulgaristan doğumlular vatandaş olabiliyorlar, diğerleri yeni çıkacak kanunu beklemek zorundalar.
Bulgaristan’da Yeni kanun 6 göbek akrabalarına vatandaşlık izni verileceği konuşuluyor. Dedelerinin Romen ve Boşnak olduğunu öğrenen vatandaşlar ise Bosna Hersek ile Romanya vatandaşlığı alabilmeleri için bu durumu kanıtlayan belgelerle ilgili konsolosluklara başvuracaklar. BİZZAT MÜRACAAT Vatandaşlık başvurusu reddedilen kişilerin, Çifte vatandaşlık almak isteyen kişiler bizzat ilgili ülkede dava açma hakkı var. Bu kişilerin kendileri ya da bu işi yapan hukuk büroları ara- uluslararası platformlarda ya da Türkiye’de dava cılığıyla ülkelerde farklı yerlere Adalet, Dışiş- açma hakları bulunmuyor.
Kurtulmuş, daha sonra beraberindeki heyet ile Bulgaristan Turizm Bakanı Nikolina Angelkova ile görüştü. Görüşmede, her iki bakanın da Batı Karadeniz’e kıyısı bulunan bazı destinasyonlarda Cruise gemi turları ile Türkiye ve Bulgaristan’ın öncülüğünde Balkan ülkelerini kapsayan tur paketlerinin oluşturulabileceğini ifade ettiği öğrenildi. Bu hedeflere ulaşmak amacıyla iki bakanlığın yetkililerinin yer aldığı bir çalışma grubu oluşturulması ve bu çalışmaların ivedilikle sonuçlandırılması kararlaştırıldı.
Komunizm kurbanları saygıyla anıldı Bulgaristan parlamentosundan milletvekilleri komunizm ve isim değiştirme kampanyası kurbanlarını bir dakika saygı duruşuyla andı. 1 Şubat- Komunizm Kurbanlarına Şükran ve Saygı Günü dolayısıyla iktidar GERB partisi bildiri yayınladı ve 1 Şubat 1945 gününü ülke tarihinin en büyük suçun yaşandığı kanlı gün olarak nitelendirdi. Bundan 73 yıl önce bu tarihte komunist rejimin kurduğu Halk Mahkemesi Prens Kiril, Başbakan Bogdan Filov, General Nikola Mihov, Başbakanlardan İvan Bagryanov ve Dobri Bojilov, 22 bakan, 67 milletvekili ve 8 çar danışmanını yargısız infazla kurşuna dizilmelerine hüküm
verir. Hak ve Özgürlükler Hareketi komunist rejimin yüzbinlerce vatandaşın Türkçe isimlerini zorla Bulgarca değiştirdiği ve “Yeniden uyanış devri” olarak adlandırdığı isim değiştirme kampanyası kurbanlarının anısına da saygı gösterilmesini istedi. BSP- Bulgaristan Sosyalist Partisi vekilleri ise, bu sürecin suçlusu olarak partinin yargı önünde çıkarılamayacağını, çünkü “faşizm ve monarşi faşizmine karşı silahlı mücadele eden” bir oluşum olduklarını öne sürdüler.
Bulgaristan Balkanlar’ın resmi olmayan lideridir “Hanns Seidel” Vakfı tarafından Brüksel’de Balkanlar’ın yeni rolü konusunda düzenlenen konferansta Başbakan Boyko Borisov, Bulgaristan’ın Schengen bölgesinin dışında bulunmasının adil olmadığını bildirdi. Başbakan, “Bulgaristan, AB’nin en iyi korunan dış sınırıdır, Yunanistan’dan farklı olarak Bulgar sınırına mülteci baskısı sıfırdır, bunun yanı sıra ama Bulgaristan Schengen bölgesinde değildir, çünkü bazı Batı
devletler durmadan bunun böyle olması için gerekçeler icat ediyor” dedi. Başbakan Borisov, “Bulgaristan, Balkanlar’ın resmi olmayan lideridir, Balkanlar da, Avrupa’nın arka bahçesi değil, Avrupa’dır” sözlerini kullandı. Bu bağlamda Borisov, Batı Balkanlar’ın AB’ye entegrasyonu için net perspektifin verilmesinde ısrar etti, çünkü Kosova, Arnavutluk, Sırbistan’ın veya bölgesinin herhangi bir ülkesinin, “kara delik” olmasına izin verilmesi bölgede istikrar olmaması anlamına gelirdi. BNR
Bulgaristan Müslümanları Diyaneti Genel Sekreteri S a y ı n C e l a l F a i k B e y e f e n d i y e K i t a b ı m ı Ta k t i m E t t i m
Türkiye Bulgaristan için çok önemli bir komşu, Bulgaristan’ın Edirne Başkonsolosu Vasil Vılçev, Türkiye’nin Bulgaristan için çok önemli bir komşu, çok önemli bir ortak olduğunu bildirdi. Bulgaristan’ın dönem başkanlığında bu ilişkilerde önemli gelişmeler olacağına inandığını ifade eden Vali Özdemir, şunları kaydetti: “Bu olumlu gelişmelerin ben özellikle Bulgaristan’ın dönem başkanlığında Türkiye açısından çok önemli gelişmeler olacağına inanıyorum. Şimdiye kadar olan ilişkilerde özellikle Bulgaristan Başbakanı Borisov’un göstermiş olduğu başarı hem Bulgaristan hem Türkiye açısından önemli bir başarı. Avrupa Birliği’ne de çok önemli katkılar yapacağını ve Avrupa Birliği’nin son dönemdeki sıkıntıları aşmasında katkı sağlayacağını düşünüyorum.” Başkonsolos Vılçev Önceliklerini 4 ana başlıkta toplayacaklarını aktaran Vılçev,
Birinci önceliğimiz Balkanlar’ın perspektif konusudur ve önceliğimiz Bulgaristan’ın AB’yi nasıl gördüğüdür.” İkincisi “Genel olarak göçmen krizi ve sınır güvenliğinin sağlanması asıl amaçların başında gelmektedir. Bunlar ile birlikte öncelikli konularımızın başında genç istihdamı gelmektedir. Bulgaristan Cumhuriyeti’nin AB’ye girişi ile genç nüfus diğer AB ülkelerine daha fazla ilgi göstermiş ve ülkemizin genç nüfus sayısı azalmıştır. Bu konuda detaylı bir çalışma yapılacaktır.
Yeni Seçilen Dernek Başkan Sn. Yaşar YILDIZ’A Hayırlı Olsun Ziyareti