BULTURK Gazetesi 130.Sayı

Page 1

BULTÜRK Yönetimi Kahvaltıda Buluştu Bayrampaşa’ya ilk ADAY ADAYI BULTÜRK’te BULTÜRK YÖNETİMİ KAHVALTI TOPLANTISINDA BİRARAYA GELEREK 2019 YILI BULGA-

Hüseyin ÜZER; “Bayrampaşayı 39 ilce arasında hakkettiği yere taşıyabilmek ve AK Partinin 2023 vizyonu çerçevesinde modern belediyecilik anlayışı ile yönetmek için Belediye Balkanlığı görevine talip olacağımı Bayrampaşa’nın geleceğini de konuştuk. bilmenizi isterim. Devamı 15’te

Siyasi ve Aktüel Gazete

Bulgaristan Türkleri Kültür ve Murat AKÇALI kardeşimiz taHizmet Derneği pazar 11.03.2018 rafından organize edilmiştir. tarihinde kahvaltıda biraraya Bu organizasyonda ocak ayıngeldi. Bu kahvaltıda ikram sahibi dan günümüze kadar yapılan faYönetim kurulu üyelerimizden aliyetlerimizi yönetime aktarıldı.

Bayrampaşa’mızın genç ve cesur siyaset bilimci Ak Partili Sn. Hüseyin ÜZER Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneğimize ziyaret etti. Kendisine ve ekibine BULTÜRK derneğimizin faaliyetlerini anlattık. Bulgaristan’da zorlukları ve hataları kendilerine bir rapor halinde de sunduk. Kendisinden Ankara’ya yanlış bilgilerin gittiği ve bu konudakendisinden yardım istedik ve

Yıl - 15 Sayı: 130 Mart - 2018 -

“Bilgi Ordusu Bizim Ordumuz, Bildiğimizi Ögretmek Bizim Görevimiz “

Rafet ULUTÜRK’ün Hediyesi

RİSTAN VE TÜRKİYE SEÇİMLERİ KONUSUNDA İSTİŞARELERDE BULUNDU (11/03/2018)

BULTÜRK Ergenekon’dan Çıkışımızın 4655. Yılı İstanbul’da Kutlamalarda Ergenekon’dan

BULTÜRK Derneği İstanbul Valiliği İl Kültür ve Turizm Müdürlüğünün tertibiyle 21 Mart 2018 Çarşamba günü saat 9:30’da İBB Topkapı Kültür Parkı Türk Dünyası Kültür Mahallesinde düzenlenen “Nevruz/ Ergenekon’dan Çıkışımızın 4655. Yıl dönümü Kutlama Programı”nda hazır bulundular.

Protokol İstanbul Valimiz Vasip Şahin, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanımız Mevlüt Uysal, İl Kültür ve Turizm Müdürü Dr. Çoşkun Yılmaz başta olmak üzere il erkânı, Türk Dünyasının sivil toplum kuruluşları temsilcileri ve halkımızın yoğun katılımıyla geçen kutlamalar saat 10:00’da büyük Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Afrinde ve tüm şehitlerimize saygı duruşu ve İstiklal Marşı’yla açıldı. İl Kültür ve Turizm Müdürü Dr. Çoşkun Yılmaz’ın Nevruz Bayramı açılış konuşmasının ardından İstanbul Büyükşehir Belediyesi Mehter Takımı bütün alanı coşturan muhteşem bir Türk marşları konseri verdi. Cıldız Folklor Grubu’nun Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Türkmenistan, Özbekistan halk oyunları gösterileri ve TRT sanatçılarından Balkanları temsil eden Rüstem Avcı ardından Adile Kurt Karatepe konseriyle devam eden program,

Kürşad DEMİRCİ İle Ankara Palas Buluşması

Haber ve Fotoğraf: Fatma AKSOY / BULTÜRK Ankara Temsilciliği

Sanat, tarih, siyaset, sosyoloji, felsefe, iş dünyası, iktisat, tıp, medya, teknoloji gibi birçok başlıkta organize edilen ANKARA PALAS BULUŞMALARI’nın Mart 2018 konuğu Kürşat DEMİRCİ oldu. 29 Mart 2018 günü gerçekleşen etkinlikte “Dinler Tarihi ve Arkeoloji” üzerine çalışmalar yürüten Kürşad DEMİRCİ’nin “Sır veya Gerçeklik: Göbeklitepe” konulu bir konferans vermiştir. Konferansa Ankara’nın siyasi, akademik, bürokrasi, entellük-

tel ve Sivil Toplum Kuruluşlarından seçkin konuklarla birlikte; Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği BULTÜRK Ankara Temsilcisi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Uzmanı/M.Sc. İsmail CİNGÖZ ve BULTÜRK Ankara Temsilciliği’nden Fatma AKSOY da davetli olarak katıldı. DEMİRCİ, Göbeklitepe’nin üstündeki toprak örtüsünün insan eliyle ve çeşitli ritüellerle ve özenle kapatıldığının düşünüldüğünü belirtti. Bu nedenle bu bölgede açık mezarların bulunabileceğini beklediğini ifade etti. Kürşad DEMİRCİ’nin sunumundan ardından soru cevap bölümüne geçilmiş ve akabinde de bir kokteyl verilerek program sona ermiştir. Ankara Palas’taki güzel sunumundan dolayı Sayın Kürşad DEMİRCİ’ye ve bu şekilde kültürel etkinlikler düzenlemesinden dolayı etkinliği düzenleyen ekibe BULTÜRK derneği olarak teşekkürü borç biliriz.

başta Valimiz ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanımız olmak üzere resmi ve sivil toplum temsilcileri Ergenekon’dan çıkışı temsilen demir dövdüler; yumurta tokuşturup, Nevruz ateşinden atladılar. Nevruz etkinlikleri, Türk Cumhu-

riyet ve Toplulukları konsolosluklarının görselleriyle donattığı ve ikramlarda bulunduğu Türk Dünyası Kültür Mahallesinde bulunan Evlerinde yapılan ikramlar ve kutlamalarla devam etti. Fotoğraflar: Hakan ÖZDEŞ)

BULTÜRK’e katkı sağlayan MUTLU’ya Hizmet plaketi Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği (BULTÜRK) bir önceki yönetim toplantısında alınan karar ile BGSAM önerisiyle BULGARİSTAN TÜRKLERİNE HİZMET ÖDÜLLERİ verilmesi kararlaştırılmıştır. Bu karar doğrultusunda görevi alan Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi (BGSAM) Başkanı Dr. Erdal KARABAŞ ve Dr. Nedim BİRİNCİ bu plaketlerin öncelikle BEST KAFE SAHİBİ Sn. Nejdet MUTLU ile başlaması kararlaştırmışlardı. Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği’ne katkı sağlayan iş adamlarımızdan plaket ve hediye takdim töreni gerçekleştirildi. Programda derneğimize ve Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezimize (BGSAM)

katkı sağlayan BEST KAFE SAHİBİ Sn. Nejdet MUTLU’ya bir plaket taktim edildi. BGSAM Başkanı Dr. Erdal KARABAŞ bu doğrultuda plaketi sunmak için BULTÜRK Genel Başkanı Rafet ULUTÜRK’e rica etti ve kendisini kürsüye davet edildi.

Devamı Sayfa 5‘te

Sofya metrosu son on yılın en başarılı altyapı projesidir CİNGÖZ TEMAD AR-GE KOMİSYON BAŞKANI SEÇİLDİ Sofya Belediyesi, 2007-2017 – son on yılın en başarılı altyapı projesi ödülüne layık görüldü. Sofya metrosu için verilen ödülü Sofya Büyükşehir Belediye Başkanı Yordanka Fandıkova aldı. Bulgaristan altyapısı katkıları ödülleri her iki yılda bir veriliyor. Bu yılki ödül töreni ise AB Konseyi Bulgaristan Dönem Başkanlığı Bakanlığının himayesinde düzenlendi. Ödül için beş ayrı kategoride olmak üzere “Ulaşım ve altyapı”, “Demiryolu ulaşımı altyapısı”, “Enerji altyapısı” ve “Kentsel çevre” alanları yarıştı. Bakan Lilyana Pavlova, organizatörlere bir sonraki ödüllerin Balkan altyapı projeleri için verilmesini, diledi, “çünkü bölgedeki ülkeler arasında bağlantılar üzerinde çalışmalar yürütülüyor” dedi.

Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği BULTÜRK Ankara Temsilcisi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Uzmanı/M.Sc. İsmail CİNGÖZ, TEMAD AR-GE Komisyon Başkanı olarak göreve getirilmesi nedeniyle BULTÜRK Ankara Temsilciliği’nden Fatma AKSOY ile birlikte Türkiye Emekli Astsubaylar Derneği TEMAD Genel Başkanı Sayın Hamza DÜRGEN’i ziyaret etti. 30 Kasım 2017 tarihinde yapılan Olağan Genel Kurul’da TEMAD Genel Başkanlığına Sayın Hamza DÜRGEN’in seçilmesi ile yeniden teşkil edilen “Yönetim Kurulu ve Komisyonlar” kapsamında İsmail CİNGÖZ TEMAD AR-GE Komisyon Başkanı

olarak görevlendirilmişti. Bu görev kapsamında gerçekleşen ziyaret; Öncelikle TEMAD Genel Başkanı Sayın DÜRGEN’i yeni görevinden dolayı kutlamak ve AR-GE çalışmalarının öncelikleri üzerinde görüşmek üzerine olmuştur.

Devamı 3’te


2 Sayı 130 - Mart 2018 2

Bulgaristan Türklerinin Sesi AKTÜEL

Avşin BALKAN

Aynaya bakma zamanı…

Yaşanan bir tarihin ları;

BULTÜRK Giresunlular Toplantısında

ardında kalan-

Bir çay sohbetinde âlim zât’a bir genç sordu. “Hocam ne yapmalıyız? Nasıl daha iyi anlatabiliriz dinimizi?” Hiç aklımdan çıkmadı, âlimin verdiği cevap… Yine okuduğum bir yazar; “Müslüman’ın en etken tebliğ aracı bizzat yaşayışıdır.” diyordu. İkisi de haklıydı, dinini; yaşam tarzı bilenler lazımdı. Bakın size küçük bir yaşanmışlık anlatacağım: ●1984 olimpiyatları ve Judo final müsabakası. Minderde Mısırlı Judocu Muhammed Ali Rasvan ve rakibi Japon Yaşuhiro Yamashita. Müsâbakalar sırasında Yamashita’nın sağ kasları yırtılmıştır ve finâl karşılaşmasına sakat olarak çıkar. Olayı hatırlamayanlar, bilmeyenler, bulup videosunu izlerlerse görürler. Yamashita sol ayağıyla yürüyor, sağ ayağını resmen sürüklüyor peşinden… Maç sırasında Muhammed Ali’nin antrenörü kenardan sürekli halde bağırır. ” Sağ bacağına oyna!” Sağ bacağına vur !” Hakikaten maçı izleyen herkes de görüyor ki, Muhammed’in rakibinin sağ ayağına bir defa vurması yetecekti. Fakat yapmadı. Yenildi ve gümüş madalya ile yetinmek zorunda kaldı. Maçtan sonra etrafını saran bütün gazetecilerin sorusu aynıydı. -“Niçin?.. , Niçin yapmadın?…” Cevaben: “Benim Din’im insana, yaralıya, hele de yaralı yerinden vurmayı yasaklıyor. Eğer o durumdayken bir de ben oradan yüklenip oraya vursaydım, sakat da kalabilirdi. Madalya için bunu o’na yapamazdım” der. Muhammed’in bu tavrı ayakta alkışlandı ve Uluslararası Fairplay Komitesi “1984 Fairplay Ödülüne” lâyık görüldü. Daha sonra gittiği Japonya’da da onu bir kral gibi karşıladılar. Şimdi DİKKAT ! ●O sene binlerce kişinin o’nkun bu tavrından etkilenip, İslam’ı inceleyip Müslüman olduğu kayıtlara geçti!.. Muhammed, kimseye “Müslüman olun” dememiş, Müslüman olmaları için de bir çaba sarfetmemiş; sadece MÜSLÜMAN gibi davranmış ve bu da yetmişti. “Müslüman kime denir?” sorusuna Hz.Peygamber’in (S.A.S.) cevabı gayet kısa ve özdür: -Güzel âhlâk sahibi olana denir. Hemen ardından gelen “peki güzel âhlâklı olmak ne demektir?” sorusuna ise cevabı: ●”İşlediği her amelinden, kimseye bir zararı olmayan, olsa olsa yarar sağlayan insandır.” Yani diyebiliriz ki; Müslüman “Hayırlı” kimsedir. Aynaya bakma zamanı… Müslüman’ın müslüman olduğunu; Sezai Karakoç ağabeyimizin sözü ile bitirelim… “İslam’ı öyle sağ canlı ve diri yaşa ki, seni öldürmeye gelen sende dirilsin.”

04.03.2018 Tarihinde Saat 10.00 da İstanbul Bayrampaşa Marnas Hotels ve Terrace Hall‘da yapıldı. Giresunlular Derneği ve Bayrampaşa Kaymakamlığımızın birlikte yürüttüğü “Hemşeri Dernekleri ve diğer Sivil Toplum Kuruluşlarının Dönüşümü “ projesi kapsamında düzenlendi. Bu haftaki seminer konuşmacıları; 1. İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp. Fak. Psikiyatri Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi, İstanbul Üniversitesi Spor Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Sayın İbrahim BALCIOĞLU 2. Yıldız Tek. Üniv. İkt. ve İdari Bilimler Fak. İşletme Bölümü Yönetim ve Or-

ganizasyon Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sayın Halit KESKİN konuşmacı olarak katıldılar. İstanbul Bayrampaşa Giresunlular Derneğinin düzenlemiş olduğu STK’ların Dönüşümü Projesi kapsamında düzenlenen Seminer’e bizleri davet eden Sayın Tulay TAHMAZ Hanımefendiye teşekkür eder. Güzel ve Verimli bir organizasyondu. Bu faydalı projenin başında olan Dernek Başkanı Tahmaz Hanımefendi’ye teşekkür ederken, başarılı çalışmalarının devamını dileriz. Saygılarımızla, Seydullah HALAÇ Bultürk

BULTÜRK Derneği Halk Kültürü

Araştırmaları Kurumu’nu Ziyaret Etti

BULTÜRK Derneği Ankara Temsilcisi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Uzman/M.Sc. İsmail CİNGÖZ Merkezi Ankara’da bulunan Halk Kültürü Araştırmaları Kurumu Başkanı Prof. Dr. İrfan Ünver NASRATTINOĞLU’nu ziyaret etti. 15 Mart 1955 yılında kurulmuş ve köklü bir geçmişe sahip olan Halk Kültürü Araştırmaları Kurumu hakkında genel bir değerlendirmede bulunan Sayın NASRATTINOĞLU, gerek kurum gerekse şahsi olarak iştirak ettikleri etkinlikler hakkında da bilgiler vermiştir. Türk Kültürü ve Türk Dünyası hakkında her biri birbirinden değerli sayısız çalışmalara imza atan Sayın NASRATTINOĞLU ile önümüzdeki dönemde BULTÜRK Derneği olarak birlikte Bulgaristan Türkleri endeksli nelerin yapı-

labileceği hususlarının da ele alındığı görüşme çok sıcak bir havada gerçekleşmiştr. İlerleyen zamanda tekrar bir araya gelmek ve yapılabileceklerin somutlaştırılabilmesi için çalışmaların raporlanması üzerinde mutabakata varılmıştır. 23 Şubat 2018 Fotoğraflar: Fatma AKSOY

Bayrampaşa’da Renkli Nevruz Kutlaması

Baharın gelişini müjdeleyen Nevruz, Bayrampaşa’da coşkuyla kutlandı. Türk dünyasından 11 ülkenin katılımıyla gerçekleşen kutlamalar renkli görüntülere sahne oldu. Doğanın uyandığı gün olarak kabul edilen, bolluğu ve bereketi simgeleyen Nevruz, Türk dünyasından 11 ülkenin katıldığı etkinlikle Bayrampaşa’da kutlandı. Tuna Spor Kompleksi’nde gerçekleşen kutlamalara Bayrampaşa Belediye Başkanı Atila Aydıner’in yanı sıra İstanbul Türk Ocağı Başkanı Cezmi Bayram, TÜRKSOY Genel Sekreteri Düsen Kaseinov, Bulgaristan, Azerbaycan,

Türkmenistan ve daha birçok ülkeden çok sayıda vatandaş katıldı. Mehteran yürüyüşü ile başlayan program, demir dövme ve yumurta tokuşturma ritüelleriyle devam etti. Yakılan Nevruz ateşinden atlayan Başkan Aydıner ve davetliler, halaylar çekerek Nevruz’u coşkuyla kutladı. Türk dünyasından çok sayıda davetlinin katıldığı etkinlikte; Türk halk oyunları ve çeşitli ülkelerin yöresel dans ve müzik gösterileri sergilenerek görsel şölen oluşturuldu. Türk dünyasının yoğun ilgi gösterdiği program renkli görüntülere sahne oldu.

Prof.Dr.Ahmet ÇOLAK

Çanakkale Savaşları ve saptırmalar Birinci Dünya Savaşı başladıktan sonraAlmanya’nın yanında savaşa giren Osmanlı Devleti, ülkede genel seferberlik ilan etti. Bu seferberlikle toplamış olduğu bütün askerlerini yaşadıkları yerlere yakın cephelere gönderdi. Osmanlı devleti bu cihan savaşında altı cephede birden savaştı. Bu cephelerden biri de Çanakkale cephesidir. smanlı devletine benzer şekilde İngilizler, Fransızlar ve İtalyanlar ülkelerinde seferberlik ilan etmiş topladıkları askerleri ile farklı milletlere ait askerleri cephelere göndermişlerdir. Çanakkale Savaşları, Osmanlı devletinin savaşlarıdır. Bu savaşlar başkent İstanbul, düşmanın eline geçmesin diye yapılmıştır. Yaklaşık 250 bin askerimiz bu savaşlarda şehit olmuştur. Ama düşman orduları Çanakkale’yi geçememişlerdir. Ne hazindir ki, Türk ordusunun geçit vermediği düşmanlar 3 yıl sonra elini kolunu sallayarak İstanbul’a gelmişlerdir. Bu gelişte Osmanlı devletinin iyi yönetemeyenlerin vebali vardır. *** Son yıllarda Çanakkale’de Türk’ün destanlaşan mücadelesi bazı gerçekleri örtmek için kullanılmaktadır. Çanakkale savaşları farklıdır, Kurtuluş savaşları farklıdır. Çanakkale’deki savaşlarda Osmanlı ordusu içerisinde Osmanlı vatandaşı olan her milletten insan olmasına rağmen çok büyük çoğunluğunu Türkler oluşturuyordu. Mondros Mütarekesi’nden sonra Osmanlı ordusunda savaşan bazı milletler savaş bitiminde Osmanlıdan ayrılmış kendi milliyetlerinin yanında yer almışlardır. 1920 -1922 yılları arasında Kurtuluş Savaşı’nda ise savaşı yürütenler Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran insanlardı. Kurtuluş savaşlarında savaşanlar TÜRKLER ve kendisini TÜRK HİSSEDENLERdir. Kaldı ki benzer durum Çanakkale’de İngiliz ve Fransız ordularında da mevcuttu. İngiliz ordusu içerisinde Anzaklar ve Hindistan Müslümanları bulunuyordu. Fransız ordusunda değişik milletlerden askerler vardı. Çanakkale’de düşman saflarında Osmanlı devletine karşı savaşanlar, savaş sonrası buna dayanarak adına savaştıkları İngiltere’den ve Fransa’dan egemenliklerine ortak olma iddiasında bulunmamışlardır. O nedenle; günümüzde Türkiye’nin bütünlüğünü hedef alan Siyasal Kürtçü ve de bölücülerin söylediği, “Çanakkale’de sizinle birlikte savaştık” teorisi-iddiası gerçeği yansıtmamaktadır. Çanakkale üzerinden, bir takım etnik hesaplarla Türkiye Cumhuriyeti’nin egemenliğine ortak olma talebi asla kabul edilemez. ***

Tarihi kaynaklara baktığımızda, Kürdistan ifadesini ilk kez 11.Yüzyılda, Selçuklu İmparatorluğu’nda Erbil’in kuzeyinden, İran’ın içine doğru uzanan bir coğrafi bölgeyi ifade etmek için kullanıldığını görürüz. Osmanlı’daki Kürdistan, Lazistan ifadelerinin nereden geldiğini araştırdığımızda çok sinsi bir oyun karşımıza çıkar, şöyle ki; 1785 yılında Britannica atlası ilk baskısını yapar. Kürdistan ve Lazistan, isimleri ilk kez bu atlasta gösterilir. Bu bölümü hazırlayan Williams Faden’dir. Kendisi bir harita uzmanıdır. Aynı zamanda İngiliz istihbaratının bir elemanıdır. Williams Faden’in hazırlamış olduğu bu haritada Lazistan ve Kürdistan bölgeleri ile Diyarbakır bölgesi farklı alanlar olarak gösterilir. Ayrıca Osmanlının Şam vilayeti SYRIA, Filistin bölgesi, “PALESTINE “, Ürdün bölgesi “JORDAN” olarak gösterilir. Aynı yıllarda Fransızlar tarafından hazırlanan Larousse Ansiklopedisi yayınlanır. Bu ansiklopedi de Faden’in haritaları ve terminolojisi kullanılır. Saptırmanın ana kaynağı budur. Ana fitne de budur. Coğrafi bölge olarak Faden tarafından kullanılan bu terminolojiye uygun olarak bu bölgelerde yeni milletler-devletler oluşturma süreci başlatılmıştır. Bilindiği gibi, 1839 Tanzimat Fermanı’ndan sonra çok sayıdaki Osmanlı genci Avrupa’ya yüksek tahsile gönderilmiştir. Avrupa’ya giden bu gençler, Britannica ve Larousse ile tanışmış ve kendi ülkelerindeki bazı bölgelerin yeni isimleri ile karşılaşmışlardır. Bu gençler de daha sonra yurda dönmüştür. 1856 yılında Islahat Fermanı ile birlikte Osmanlı vilayetler reformu yapılmıştır. Bu reformları yapanlar yurt dışına gönderilen bu gençler olmuştur. Gençler Britannica’da gördükleri yeni termilojiye uygun olarak Lazistan ve Kürdistan ifadelerini ilk kez kullanmışlardır. Buradan kasıt bir coğrafi bölgeyi ifade etmektir, yeni bir millet devlet yaratmak değildir. Yıllar içerisinde yabancı istihbaratların da etkisiyle bu coğrafi böl-


Bulgaristan Türklerinin Sesi Sayı 130 - Mart 2018 Haberler

BULTÜRK “MEN TÜRKMENEM MEN BEGEM” BELGESEL FİLMİNİN GALASINA KATILDI

Türkmeneli Televizyonu’nun yapımcılığını üstlendiği “Men Türkmenem Men Begem” belgesel filmi galası 7 Mart 2018 tarihinde Ankara Green Park Hotel’de yoğun katılım ile gerçekleştirildi. Başbakan Yardımcısı ve Dış Türklerden Sorumlu Bakan Sn. Hakkan ÇAVUŞOĞLU’da toplantıya katıldı. Türkiye, Azerbaycan, İran, Suriye, Irak, Kıbrıs, Afganistan ve Türkmenistan’a kadar geniş bir coğrafyaya serpilmiş olan Türkmenlerin uzun, meşakkatli yol alışlarını tarihi olaylarla birlikte olabildiğince özetleyen bir belgesel sunuldu. Elbette ki 4000 yıllık Türk tarihinin son 1400 yılında Türkmenlerin ağırlıklı olarak rol aldığı görülür. Oğuz Yabgu Devleti, Selçuklular, Beğteginliler, Salgurlular, Gökbörülüler, İldenizliler, Zengiler, Anadolu Beylikleri (Karamanoğulları, Germiyanoğulları, Aydınoğulları vs.) Akkoyunlular, Karakoyunlular, Osmanlılar, Safeviler, Kaçarlar ve nihayet Türkiye Cumhuriyeti, Azerbaycan Cumhuriyeti, Türkmenistan Cumhuriyeti gibi çok sayıda devlet ya da hanedan Türkmenler tarafından inşa edilmiştir. Çeşitli devletler kurulup sınırları ayrılmış olsa da her devlette öz benliklerinden izler kalmış, tarih birliği, dil ve kültür birliktelikleri devam etmiştir. Birçok kültürel gelenekleri, özellikleri birbirinin aynıdır. Bugüne kadar korunagelen ortak gelenekleri vardır.

“Men Türkmenem Men Begem” belgesel filminin gösterimi öncesi Türkmeneli Televizyonu Genel Müdürü Yalman HACEROĞLU açılış konuşması yaparak; galaya katılan Sayın Başbakan Yardımcısı Hakan ÇAVUŞOĞLU’na, Cumhurbaşkanı Başdanışmanlarına, Milletvekillerine, Irak Türkmen Cephesi Temsilcilerine, Irak Türkmen Federasyonu ve Sivil Örgütleri Temsilcilerine, Türkiye Radyo Televizyon Kurumu Temsilcilerine ve diğer STK temsilcileri ile konuklara katılımları için teşekkür etti. Daha sonra Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Yalçın TOPÇU ve Başbakan Yardımcısı Hakan ÇAVUŞOĞLU da birlik beraberlik içeren mesajları ile birlikte tarihi filmlerin birlik beraberliğin pekişmesine katkılarına atıfta bulunmuşlardır. “Men Türkmenem Men Begem” belgesel filminin galasına Eski Sağlık Bakanı Halil ŞIVGIN, Türk dünyası Parlamenterler Birliği Yönetim Kurulu Genel Başkanı ve 21. Dönem Trabzon Milletvekili Nail ÇELEBİ, Irak Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği Ankara Şube Başkanı Abbas TÜRKMEN, Ankara Bilecikliler Derneği Başkanı Hasan AKGÜL, Nogay Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Hakan BENLİ, Türkiye Sağlık Turizmi Derneği Temsilen Betül Serpil AYKAM ile davet edilen Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği (BULTÜRK) Ankara Temsilciliği adına Fatma AKSOY ve Türk Dünyasına gönül veren birçok STK temsilcileri ve yöneticileri salonda yerini almıştır. Türk Dünyasına büyük katkılar sağlayan “Men Türkmenem Men Begem” belgesel filmine katkısı bulunan bütün kurum, kuruluş ve şahıslara BULTÜRK derneği olarak biz de teşekkürü borç biliriz. Haber ve Fotoğraf: Fatma AKSOY / BULTÜRK Ankara Temsilciliği

Bulgaristanlıların Kınık Köyü’nde çömlekçiliği

Bulgaristan’dan gelen göçmenlerce yaklaşık 150 yıl önce kurulan Kınık köyünde çömlekçilik. Pazaryeri ilçesine bağlı Kınık köyünde oturan ve mesleğinde 64 yılı geride bırakan 76 yaşındaki çömlek ustası Salim Yaşar, yaptığı bir ürünün Dubaili iş adamının ilgisini çekmesi üzerine yurt dışına açıldı. Kültür ve Turizm Bakanlığınca verilen “sanatçı tanıtım kartı” sahibi de olan Yaşar, elleriyle yoğurup şekillendirdiği topraktan vazo, biblo, su testisi ve tarihi kişilerin portrelerini yapıyor. VİETNAM’DA ÖĞRETMENLİK, İTALYA’DA KURS EĞİTMENLİĞİ YAPMIŞ Mesleğe 12 yaşında başlayan 3 çocuk ve 13 torun sahibi Yaşar, Anadolu’nun en eski el sanatlarından çömlekçiliğe 300 metrekarelik imalathanesinde yeniden hayat veriyor. Bulgaristan’dan gelen göçmenlerce yaklaşık 150 yıl önce kurulan Kınık köyünde oturan Yaşar, AA muhabirine yaptığı açıklamada, mesleğini çok sevdiğini söyledi. Vietnam’da öğretmenlik, İtalya’da kurs eğitmenliği yaptığını aktaran Yaşar, “Ülkemizde de çeşitli illerde fuarlara katılırım, halen de katılmaya devam ediyorum. Antalya’da bir fuara tezgahı götürdüm mesleğimi tanıttım. Eserlerim ülkemizin turistlik yerlerine dağılıyor. Turistik ilçelere gidiyorum. Gösteriler yapıyorum.” diye konuştu. GÖZLERİ KAPALIYKEN 5 DAKİKADA VAZO YAPIYOR

Ömrünün neredeyse tamamını toprak sanatıyla geçiren, gözleri kapalıyken ile 5 dakikada vazo gibi eserler yapan Yaşar, son dönemlerde Dubai’ye açıldığını söyledi. Dubai’ye 60 santimetrelik tabaklar yaptığını belirten Yaşar, şunları kaydetti: “Üzerine pilav, et koyup yiyorlarmış. Dubai’den bir işadamı, İstanbul’da yemeğe gelmiş. Oradaki mekanlardan birinden ürünümüzü görmüş. Bilecik’e geldi ve kendisiyle görüştük. Belediye başkanımız da vardı görüşmede ve anlaştık. 600 adet ilk postayı gönderdik, devamı olacak. İş adamı, tekrar geleceğini ve yeni siparişler olacağını söyledi. Dubai’ye açılmak güzel, ürünlerimizin orada ilgi görmesi sevindirici.” Türkiye’ye plastiğin yaygın olarak kullanılmasıyla toprak sanatının gerilediğini dile getiren Yaşar, “Bizim el sanatları azaldı. Son dönemde ise toprağa dönüldü. Vatandaşlar su testisi, çaydanlık, güveç, tabak istiyor. Ben de onları yapmaya uğraşıyorum. En sağlıklısı toprak ürünler.” dedi.

Müslümanların oranı yükseldiğinde devletimiz artık tehlike altında kalacak Bulgaristan Başmüftülüğü Yüksek İslam Şurası, savcı Nedialka Popova’nın Müslümanlarla ilgili açıklamalarının kabul edilemez olduğunu bildirdi. Yüksek İslam Şurası’nın kamuoyu duyurusunda, Popova’nın sözlerinin ülkedeki Müslümanlara karşı nefret suçunu körüklediği belirtilerek, ilgili devlet kurumlarının yanı sıra Avrupa Birliği (AB) mercilerine de şikayette bulunacakları kaydedildi. Türklere ait siyasi partiler de savcı Popova’nın, Müslümanları hedef gösteren ve dini temele dayalı nefreti körükleyen sözlerinin son derece tehlikeli olduğunu açıkladı. Hak ve Özgürlükler Hareketi Partisi (HÖH) Genel Başkanı Mustafa Karadayı, Popova’nın açıklamaları nedeniyle savcılığa suç duyurusunda bulunacaklarını söyledi. HÖH Partisi yetkilileri, Popova’nın toplumda dini ve etnik temele dayalı kışkırtmada bulunduğunu ifade etti. Sorumluluk, Özgürlük ve Hoşgörü için Demokratlar Partisi (DOST) yetkilileri de ülkedeki Müslümanları hedef gösteren ve nefret yayan sözlerin kabul edilemez olduğunu belirtti. Öte yandan, Bulgaristan’da sekiz yıldır devam eden ve kamuoyunda “13 İmam davası” olarak bilinen davada savcı olarak görevlendirilen Nedialka Popova, Bulgar basınına verdiği mülakatta ülkedeki Müslümanların hızla ço-

ğaldığını ve bu durumun da devletin güvenliğini tehlike altında bıraktığını iddia etmişti. Popova şunları söylemişti: “Bu davayla ilgili amacın sadece mahkemeye gidilmesi değil, kamuoyuna duyurulması önemli. Topluma bir uyarıda bulunmak için Bulgaristan’da bir akım var ve susmamamız lazım mesajı verilmesi önemli. Biz bu akımda tehlike görüyoruz. Halihazırda Bulgaristan’daki Müslümanların nüfus oranı yüzde 10 ile 12 arası. İleri ki dönemde azalacaklarını da düşünmüyoruz. Tam tersi olacak. Yurt dışından ülkeye Müslüman gelişi, Türkiye’deki göçmenlerin dönüşü ve doğum oranının yükselmesiyle sayıları artacak. Müslümanların oranı yüzde 30’a yükseldiğinde devletimiz artık tehlike altında kalacak. Onlar tek parça olarak hareket ediyor. Neredeyse askeri yapıya benziyorlar. Gidin oy kullanın denilince gidiyorlar.”

CİNGÖZ TEMAD AR-GE KOMİSYON BAŞKANI SEÇİLDİ

Sayın CİNGÖZ Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK)’nin omurgasını oluşturan Astsubay sınıfının resmi temsilcisi olan TEMAD’da ER-GE Komisyon Başkanlığı görevine seçilmeye değer görülmesinden dolayı Sayın DÜRGEN’e teşekkür etti ve Camia’ya katkı sağlayabilmek amacıyla komisyonu oluşturma çalışmalarına en kısa sürede başlayacağını belirterek, katma değer sağlayabilmek için ellerinden geleni yapmaya çalışacaklarını beyan etmiştir. TEMAD Genel Başkanı Sayın Hamza DÜRGEN, Sayın İsmail CİNGÖZ’e hitaben; Gerek akademik alanı gerekse daha önceki Sivil Toplum Kuruluşları çalışmalarını yakından takip ettiklerini belirterek, yeni görevinde de başarılı olacağına inancının tam olduğunu beyanla, TSK içerisinde çok önemli görevler icra eden Astsubaylar içerisinde “Kurumsal kültürün oluşturulması” ve

“Aidiyet duygusunun geliştirilmesi” üzerine çalışmaların çok önemli olduğu üzerinde durarak, AR-GE Komisyonu’nun çıkış noktasının burası olmasını önermiştir. Devamda; “Her geçen gün dünya ordularında olduğu gibi Türk Ordusunun da gelişme kat etmekte olduğu” hatırlatarak, “AstÜst ilişkilerinin gönül bağı ile de kuvvetlendirilmiş olarak, kurumsal kültürü yerleşmiş, aidiyet duygusu sağlam temeller üzerine inşa edilmiş bir Astsubay sınıfının TSK içerisinde daha da başarılı olacağını,” beyan etmiştir. TEMAD AR-GE Komisyon Başkanı İsmail CİNGÖZ de; “Bu eksende en kısa sürede çalışmalara başlanacağını, çalışmalarına destek olabilecek tüm arkadaş ve akademisyenlerin değerli bilgilerine ihtiyaç duyacaklarını, fikir ve önerilere açık olduklarını, teklif ve önerilerin değerlendirmelerde dikkate alınarak, komisyona aktarabileceklerini” ifade etti. AR-GE Çalışmalarının Genel Merkez ile koordineli hareket edileceğini ve gelişmelerin paylaşılacağını ifade eden BULTÜRK Ankara Temsilcisi ve TEMAD AR-GE Komisyon Başkanı İsmail CİNGÖZ ile BULTÜRK Ankara Temsilciliği’nden Fatma AKSOY, TEMAD Genel Başkanı Hamza DÜRGEN’i yeni görevinden dolayı tekrar kutlayarak TEMAD’dan ayrıldılar.

3 3

Rafet ULUTÜRK Bulgaristan’da maskeler düştü Konu: Bulgaristan Siyasi kriz içinde tepindikçe batıyor. . . Dünyada herhangi bir devletin ekonomisi Rusya ile yakın işbirliği bağları içinde bulunuyorsa, şu dönem çok dikkat etmelidir. Kimyasal bir gazla zehirlendiği, bu öldürücü gazın da Rusya’dan getirildiği iddia edilen “Skripal” olayından sonra, çığ gibi gelişen diplomatik skandalda İngiltere’ye katılan ve dayanışma gösteren devletlerin sayısı görünmemiş bir hızla artıyor. NATO ve Avrupa Konseyi’nin Rusya’ya karşı yaptırımlarının daha da şiddetlenmesi kararlarına katılan, Moskova Büyük-elçiliğini ancak danışmada bulunmak için geri çeken ve 3 ay sonra geri göndereceğini açıklayan Bulgaristan Bakanlar Kurulu, şimdilik yeni adım atmaya kararlı değil.. Bu karar, Bulgaristan hükumetini ayakta tuttu. Sözde “Yurtsever Birliği” diplomatlarımızı geri çekmemiz ve Sofya’daki Rus diplomatlarından bazılarını “casus” ilan edip geri göndermemizin ardından hükumetten ayrılacaklarını açıklamıştı. Avrupa Konseyi dönem başkanlığını yapan Başbakan Boyko Borisov yeni diplomasi krizinde, hem Başbakanlıktan hem de AK dönem Başkanlığından ayrılmak zorunda kalacaktı. Bulgaristan’da Hükumette düşecekti. Aşırı gericilerin hükumeti düşürmesi şeklinde yorumlanacak olan bu hareket, Avrupa Birliği içinde çok büyük bir skandal doğurabilir. Hatta “Batı Balkanlar” planı daha tartışma masasındayken suya düşebilir. Önümüzdeki günlere dikkat… Yedek planda, güya “Yurtseverler” – yani aşırı milliyetçiler Sosyalistlerle ve “Volya” (İrade) partisiyle ortaklık kurup yeni bir hükumet kurmayı kabul etmişlerdi. Sosyalistler, aşırı milliyetçiler gibi Rusya ile ilişkilerin bozulmasını istemiyor. Avrupa Konseyi dönem toplantıları devam ederken erken genel seçime gitmenin politik çöküş yaratacağı görüşünde birleşen kamuoyu, pür dikkat durum değerlendirmesi yapıyor. Bu gün erken seçime gitseler de pek bir şey değişmez daha da kötü olma ihtimali daha da yüksek. Bu olay, Bulgaristan vatandaşlarının % 80’inin Rusya’ya sempati beslediğini ortaya koydu. “İngiltere’yi destekliyoruz ve onunla dayanışma halindeyiz” fakat Rus “casuslarını” kovmayacağız” sözleri büyük kitleye sanki rahat bir nefes aldırdı. Rusların dış ülkelerde casus yemleme stratejisi “üçüncü kuşakta” uyandırma uygulamasıyla çalışır. 1878’den beri Bulgaristan’da Rus ailelerin veya karışık ailelerin çocukları doğuyor, artık beşinci ve altıncı kuşaktan söz edebiliriz, bunların hepsi Bulgaristan vatandaşıdır, ajanlar ve istasyon şefleri hepsi Bulgaristanlı-dır. Rus ajanlarına dokunmama kararı, aslında Bulgaristan’ı Avrupa Birliği ve NATO’dan uzaklaştırdı ve biraz daha kopardı. Bu karar, iktidar partisi olan Bulgaristan’ın Avrupa Vatandaşları GERB partisi ile Sosyalist Parti (BSP) nin dış siyaset konularında aynı davulu çaldıklarını gösterdi. Böylece GERB ile BSP’nin dış politik konularında gizli ortaklık içinde olduğunu da kanıtladı. Bunun gerçek anlamı, Todor Jivkov partisi Bulgaristan Komünist Partisi (BKP) partisinin GERB içindeki kanadı ile BSP içindeki kanadının çok sıkı temas ve görüş birliği içinde olduklarına da işaret etmiş oldu. BSP’nin izlediği reel siyaset Bulgaristan’ı NATO ve AB’den koparmayı amaçlarken, Borisov hükumetinin aldığı karar da ülkeyi Brüksel’den biraz uzaklaştırmayı başardı. Alınan karar şunlara da işaret etmiş oldu: 1- Altı aylık AK Başkanlığı süresinde, Boyko Borisov’ta Batı Balkanların lideri olma hevesi uyandırdı. 2- Bulgaristan’ın öncülüğünde ve girişimleriyle Makedonya, Karadağ ve Arnavutluk gibi ülkelerde AB üyeliği düşü uyandı ve Borisov’ta ise “ben bunların ipini çekerim” fikri alevlendi. Bunun altında Borisov’un Balkanların Büyük lideri olma hesapları da saklıdır. Demek oluyor ki, Bulgar siyaset adamlarının ve siyasetinin gerçek maskesi artık düştü. Şöyle bir hatırlatma yapmak istiyorum; Kosova olayları başladığında NATO Yugoslavya’da Miloşoviç rejimini bombalıyordu. O zaman Rusya Bulgaristan’da uçakları için uçuş sahası istemişti. 38. Halk Meclisi bu isteği onaylamadı. Rus uçaklarına Bulgaristan üzerinden uçma yasağı getirildi. Bu harekete yanıt olarak Bulgaristan NATO (2004) ve AB’ye (2007) kabul edildi. O zaman Bulgaristan’ın Başbakanı Boyko Borisov olsaydı, Halk Meclisi bileşimi de şimdiki gibi olsaydı, Bulgaristan NATO ve AB’ye asla üye alınmazdı.


4 Sayı 130 - Mart 2018 4

Bulgaristan Türklerinin Sesi KÜLTÜR-SANAT

Raziye ÇAKIR Ya ş l a n m a Çilesi

Emekliler 1 Tercüme: Raziye ÇAKIR Tarih: 20 Mart 2018 Kaynak: 24 Saat Gazetesinden alınmıştır. Konu: Huzur Evlerine Girmek için 3 600 Bulgar Vatandaşı Kuyruk Bekliyor. Bulgaristan’da toplam 82 adet yaşlı huzur evi var. Bunlarda 5 600 (beş bin altı yüz) kişi kalıyor. Bu evlerinde kalanlar emekli maaşlarının % 70’ini ödüyorlar. 2018’de huzur evlerine girmek için bekleyenlerin sayısı 3 600’ü (üç bin altı yüzü) buldu. Bu rakamların kaynağı 2018 – 2021 yılları arasında uzun yıllık hizmet sunmayı öngören Ulusal Strateji Merkezidir. Halen 82 yaşlı evinde toplam 5 605 emekli kalıyor. Bulgaristan kanunlarına göre yaşlıların huzur evlerine ödedikleri para aldıkları emekli maaşlarından bir orandır. Geçen yılın Mayıs ayı sonunda memleketimizdeki 54 huzur evine girmek için listelere kaydı yapılanların büyük bir kısmı ruhsal çöküş yaşamış veya manevi sarsıntı geçirmiş kişilerdir. Yaşlıların ve ruhsal hastalıklar türünden rahatsız olan kişiler huzur evinde kalmayı seçmelerinin nedenlerinden birisi bu merkezlerle hastaneler arasında yakın ilişki ve sağlık hizmeti sunma anlaşmaları olmasıdır. Kimsesi olmayan bir yaşlının hastaneye düşmesiyle, doktorlar ve hemşeriler, ihtiyacı olan yaşlılara yardım gösterilmesi işlerini örgütlemek amacıyla “Sosyal Yardım” merkezine bilgi veriyorlar. Öyle ki kimsesiz yaşlı daha hastanede kaldığı süre içinde sosyal görevliler onun hangi huzur evine yönlendirileceğine karar veriyor ve hazırlık görüyorlar. Bulgaristan’da sosyal yardıma ihtiyaç duyan insanların oluşturduğu en büyük grup yaşlılardır ve devletin ayırdığı sosyal yardım kaynaklarının daha fazlasını tüketen de onlardır. Ülkede nüfusun hızla yaşlanmasından dolayı emeklilere ve hasta kişilere yardım gönderilmesi eğilimi artmaya devam edecek. Bulgaristan’da tek başına yaşamak zorunda kalan yaşlıların huzur evlerini seçmelerinin ana nedeni aldıkları emekli maaşlarıyla yaşayabilmelerinin imkânsız olmasıdır. Başka bir sebep ise, yaşlıların huzurlu ve sıkıntısız yaşamaları için başka bir seçeneğin olmamasıdır. Bu kişilerin birçoğunun sağlık sorunları da var ki, bu da yalnız yaşamalarını olanaksız kıldığı gibi yarattıkları sorunlar da yaşın ilerlemesiyle artıyor. Bu nedenledir ki, bu vatandaşlara zorunlu olarak huzur evine girmezden önce de, genel sağlık durumlarına ve varsa özürlülüklerine uygun sağlık hizmeti sunulmalıdır. Yaşlıların bakımına ilişkin başka birçok önemli sorun da Bulgaristan’da yaşlılara geçici hizmet sunan merkezlerin olmamasıdır ki, bu yüzden onlar da mutlaka huzur evlerinde kalmayı seçiyorlar. Uzman görüşlerine göre, genel sağlık durumu kötüleşen ve kendi hizmetini göremez durumda bulunan yaşlılara özel hizmetler sunulması gereğini gündeme getirmiştir. Yeni geliştirilme düşünülen koşullarda, yaşlılar huzur evine girmeden, yalnızlık ve yaşlıların dünyadan kopmuş tek başına kalmasının önlenmesine çalışılıyor. Kronik hasta olanlara ve kalıcı özürlü olanlara da evde kalacak yardımcı verilmesi ve evde sağlık hizmeti sunulması üzerinde planlı çalışmalar da devam ediyor. 2017 Mayıs ayı sonunda Sosyal Yardım Ajansı Opaka Belediyesinin Gırçinovo köyündeki Huzur Evinin kapatılması kararını açıkladı. Huzur Evi binasının olağanüstü kötü, yaşlılara sunulan hizmetlerin de yetersiz olduğu açıklandı. Ajans, Tırgovişte kentinde yeni bir Huzur Evi kurulacağını, bu amaca uygun bir bina bulunduğunu duyurdu.

BULTÜRK Derneği Halk Kültürü Araştırmaları Kurumu’nda

BULTÜRK Derneği Ankara Temsilcisi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Uzman/M.Sc. İsmail CİNGÖZ Merkezi Ankara’da bulunan Halk Kültürü Araştırmaları Kurumu Başkanı Prof. Dr. İrfan Ünver NASRATTINOĞLU’nu ziyaret etti. 15 Mart 1955 yılında kurulmuş ve köklü bir geçmişe sahip olan Halk Kültürü Araştırmaları Kurumu hakkında genel bir değerlendirmede bulunan Sayın NASRATTINOĞLU, gerek kurum gerekse şahsi olarak iştirak ettikleri etkinlikler hakkında da bilgiler vermiştir. Türk Kültürü ve Türk Dünyası hakkında her biri birbirinden değerli sayısız çalışmalara imza atan Sayın NASRATTINOĞLU ile önümüzdeki dönemde BULTÜRK Derneği olarak birlikte Bulgaristan Türkleri endeksli nelerin yapılabileceği hususlarının da ele alındığı görüşme çok sıcak bir havada gerçekleşmiştr.

Mehmet ÇAKIR

İlerleyen zamanda tekrar bir araya gelmek ve yapılabileceklerin somutlaştırılabilmesi için çalışmaların raporlanması üzerinde mutabakata varılmıştır. 23 Şubat 2018 Fotoğraflar: Fatma AKSOY

Türk Dünyasında Bir Bulgaristan Türkü - Rafet ULUTÜRK Sayın kitapsever dostlar. “Türk Dünyasında bir Bulgaristan Türkü ve 50 Yıllık Mücadele” – hepimizin eseridir. Ben bu eserimde kendimi değil, Bulgaristan Türklerini anlattım. Çünkü bende sizden biriyim. Kırcaali Belediyesinin Köseler köyünde dünya gelmiş ve bu kitapta anlatılan hayat yolunu yürüyen, sizlerden biriyim. 50 YILLIK MÜCADELE Bulgaristan Türklerinin Osmanlıdan kopan Bulgaristan Prensliği, Çarlığı ve Cumhuriyeti topraklarında var olma, kimlik oluşturma, Türk olarak yaşama, etnik azınlıktan hak topluluğuna büyüme, dilini, dinini, gelenek ve kültürünü, uygarlığını yaşatma mücadelesinin hikâyesidir. Bulgarların Osmanlı ümmetinden çıkıp Türk kimliği oluşturma mücadelenizin kısa öyküsüdür. Bulgaristan Türklerinin, Türkiye Türk ulusundan kopmaz, ayrılmaz bir parça oluşlarının kısa hikâyesidir. Bizimle ilgili, dilimizle, dinimizle, edebiyatımızla, kültürümüzle, kimliğimizle ilgili yüzlerce hatta binlerce yasak, kısıtlama, cezalandırma ve başka olması, bu gerçeği değiştirmez. Biz “İslamlaştırılmış Bulgar” değil, öz be öz Türk’üz. İslam’ı gönüllü benimsemişiz. Bir gün Pîr-i Türkistan HocaAhmet Yesevî Hazretleri’ne sormuşlar: – “Müslüman mısın?” – “Elhamdülillah Türk’üm, Müslüman’ım” demiş. – “Neden Türklüğü katıyorsun, biz dinini soruyoruz” demişler. – ”Din seçim, Türklük kaderdir” demiş. Bu Topraklara kendi dilimiz, dinimiz ve kültürümüzle gelmişiz. Biz, 1000 yıldan beri buradayız. Kimilerine göre Hunlarla, diğerlerine göre Selçuklulardan olan Sarı Saltukla, Kumanlarla, Peçeneklerle, Tatarlarla gelmiş olmamız belirleyici olan değildir. Önemli olan burada kaynaşmış olup bu topraklara yerleşmiş olmamızdır. Dünyanın Türk-Müslüman kimliğimizi, bir halk topluluğu olmamızı tanımış olmasıdır. Balkanların halkların yiyip içtiği ve bayram ettiği bir yer olmadığını herkes gördü. Biz 1878’den beri 6 defa büyük göç dalgası yaşadık. Türkiye’de artık 1 milyonuz. 500 binimiz Batı Avrupa ülkelerindeyiz. ABD’ye ve Kanada’ya kadar ulaştık. Ama köklerimiz buradadır. Derindir. Atalarımız burada yatıyor. Yani cennetimiz burasıdır. Kimliğimizi belirleyici olandır. 4 bölümden oluşan kitabımın 3. Bölümünde Bulgaristan Türklerini Dünya Gençlik Birliği toplantılarında temsil edişimi anlattım. 36 ülkede Türk yaşıyor. Kazakistan’ın Türkistan şehrinde Türklük atası Ahmet Yasevi’nin XV. yüzyılda kurulmuş, uçsuz bucaksız güç bahçeleri içinde bulunan, Çengiz Han tarafından inşa edilen MÜZESİNİ gezerken, onun müridi olan Sarı Saltuk’un Romanya’daki Türbesine çiçek koyarken, Sofya’da Türbesini, Razgrat’ta Demir Baba anıtını, Ohri gölünde Naum manastırını, Konya’da Mevlan’a Mevlevi Külyatını vb ziyaret ederken, hep Bulgaristan Türk kimliğini, Bulgaristan’da Müslüman Türk Kimliği mücadelesini düşündüm. Bugün buraya yaptığım ziyaret de aynı amaçladır. Ben size kitabımı anlatmak istemiyorum. Bir defa 420 sayfası 15-20 dakikada anlatabilmek imkânsızdır. Zor olan 50 yıllık mücadeleyi şu 420 sayfaya sığdırmaktı. Çektiğim acıları, halkımın gördüğü zulmü, göç çilelerini satırlar arasına sıkıştırdım. Çocuklarımı da anlatmadım. Sol bacağı Balkan Savaşı’nnda kalan Hasan aga, Çanakkale cephesinde Anzaklara esir düşen ve 6 sene sonra dönen Mehmet aga, 24 yıl hapis yatan Nuri Adalı yarattığım olumlu simalardan bazılarıdır.

ERDOĞAN’LA-TÜRKİYE BÜYÜK BİR DEVLET OLDUĞUNU KANITLAMIŞ

Halkımı aldatan, kurmadığı parti için kurdum diyen, yatmadığı hapis için yattım diyen, ben iyi yaşasam size yeter, Hak ve Özgürlüklerinizi öteki dünyada alırsınız diyen, hainlik eden Ahmet Doğan’a karşı amansız oldum. HÖH’ten ayrılan ve diğer hainlik etmiş ve hala su üzerinde yüzmeye çalışan, bizim namuslu, onurlu, dünyada hiçbir şeyle değiştirilemeyecek kadar şerefli, adaletli, hoşgörülü Türk kimliğimizi kişisel menfaatler için pazara çıkaranlarla asla uyuşamadım. BU ÇOK İYİ BİLİNMELİDİR. “Kimse halkın üzerinde değildir”. 60 yaşında camiye girmekle Müslüman olunmaz. Birbirimizi aldatmayalım. Türklük bir gen, bir aile kültürü, bir medeniyet ürünüdür. Düşmanlarımıza hizmet sunarak, ajanlık, hainlik ederek, Türk lideri, halk dostu olunamaz. Bu kitabın satırlarını dolduran harfleri, resimleri Türk dünyasından toplarken, Türk dünyasına sizi anlattım. Biz bir damlanın yarısı değiliz. Türk Dünyası bir derya biz de bu deryadanız. Bu bütünün yarısı, çeyreği, kırıntısı değil, onun kendisiyiz. Adaletimizle, Dilimizle, adetlerimizle, töremizle, geleneklerimizle, dilimizle, ahlakımızla, halk yaratıcılığımızla Türk’üz. Hiçbir yasak Türklüğü yok edemez. Türklük eritilemeyen, asimile edilemeyen bir nimettir. Altay Dağlarından Kazanlığa gelene kadar, bu çetin yollarda yüzlerce savaşta zafer kazanmışız, köle olmamışız, 16 devlet kurmuş ve kimliğimizi 17.Türkiye Cumhuriyeti ile bugünlere taşımışız. Biz insanlık tarihinin en büyük değerlerinden biri olan Türk olmanın taşıyıcıları, yeniden üreticileriyiz. Mevlana, Yesevi, Yunus Emre, Nasreddin Hoca, Namık Kemal, Akçura, Ziya Gökalp, Nazım Hikmet Türk kimliği dokusunda çözülmez düğümler olarak genimizde yaşıyor. Biz dünyanın insanlık denizindeki en büyük ırmaklarından biriyiz. Medeniyetler yaratmış ve dünyada yaşayan tüm halklara taşımışız. Bunlardan biri İslam’dır. Ötekisi 17. Türkiye Cumhuriyeti devletidir. Bu gün buraya toplanmamız da 28 yıl sonra Kimliğimizin özünü, biçimini ve geleceğini görüşmek için, bu akşam, buraya toplanmış olmamızdır.

Bütün sorularınızı yanıtlamaya hazırım.

50 Yıllık Mücadele Bulgar diline de tercüme edilecek. Bulgarcasını da tartışacağız. İlginiz bana büyük ilham verdi. Siz Balkan eteklerinin en iyi insanlarısınız. İnsanlığın değişmesi için, bir insan, büyük ateş parlaması için tek kıvılcım yeterlidir. Gül, ıhlamur, akasya ve burada zambak gül kokan şehriniz beni mest etti. Siz tanıdığım en iyi insanlarsınız. Geldiğiniz ve ilginiz için teşekkür ederim.. Bulgaristan Müslüman Türk Kimliği serüvenini anlatan, içinde size de yer özel bir köşe olacak, yeni kitabım üzerinde çalışıyorum. Son noktayı vurunca yeniden görüşmek üzere! Beni mutlu ettiniz, sizlerde mutlu olunuz. Kendinize iyi bakınız. Saygılarımla,

Konu: İnsanları kışkırtmak ve yalan söylemek de dönekliktir. Döneklikte kendisini aldatan başkasını aldatamaz. Dönekliğin çok önemli özelliklerinden biri yalan söyleyerek insanları kazanıp kışkırtmaktır. 30 Mart 2018 sabahı “Fakti.bg” ekranında haber dinliyordum, birden bire ekranda DPS–HÖH partisi eski ileri gelenlerinden Osman Oktay belirdi. 2001’e kadar parti başkan yardımcılığı görevinde bulundu. O zamanlar hapse girmemiş, dayak yememiş, yüksek tahsili de olmayan bir köy sağlıkçısından nasıl olur da yeni kurulan, halımızın kanla karışık gözyaşlarından süzülen birinin durmada zorlanan politik dava partisinin Genel Sekreterliğine, Örgüt İşleri Sekreterliğine ve Genel Başkan yardımcılığına yükseldiğini hepimiz şaşırmıştık. Bulgaristan’da kendisi parti kurdu arkadaşlarından gelen olmadı, kendisinden başka birini o partide gören de olmadı, o kadar değerli ki, yanına bir kişi bile alamadı. 1990’da sonra Ahmet Doğan’ın Bulgaristan Türklerinin kimsizleştirme, cahil bırakma, bezdirerek yoksulluğa alıştırma tarlasını sürerken “karpuz hıyara dönen” ve son yıllarda dünyayı gözlerini kapayarak yorumlamaya başlayan Osman Oktay’ın nasıl tohumlar serpmek istediğini sizin de öğrenmenizi isterim. Çünkü dönek ve hain vardır, bir noktada işin nereye gittiğini anlar, içine kapanır ve durduğu yerde kalır. Oktay onlardan değil, sepetine doldurulan tohumları serpmeye devam ediyor. Tabi önemli olan onun önlüğüne bu tohumları dolduran kimdir? Sepetine, önlüğüne, eleğine doldurulan tohumlar diyorum, çünkü bu tohumların hepsi zehirli ve HÖH partisi dışına atılmış olsa da o, akla karayı birbirinde ayıramaz duruma gelmiş olmasına rağmen, TV ekranlarına çıkmazdan önce kendisine yazılı şekilde verilen ve ezberlediği saçmalıkları, gözlerini yumarak anlatıyor. Sanki fal açıyor. Sanki kahinlik yapıyor. El açmalar, el toplamalar, parmak kırmalar… Bulgaristan’da TV’ler de hazırolda onu bekliyorlar, çünkü konuştukları çok değerli … 30 Mart sabahı ne dedi bir bakalım: Gözlerini yumdu, kendine gizemli bir hava verdi ve şunları söyledi; “Türkiye çok büyük bir çelişki içindedir. Yakında Türkiye’de Kürtler ile Türkler arasında büyük bir iç savaş başlayacak. Kıyasıya savaşacaklar. Çok kan dökülecek.” Bu adam kapalı gözlerle Baba Vanganın yerini almış kahinlik yapmaya çalışırken gerçekten bir girdaba düşmüş. Türk Silahlı Kuvvetlerinin “Zeytin Dalı” zaferinden sanki kendisi ağır bir yara almış, PKK katillerine yakınlık duyduğu sözlerinden beli oluyor, yüz binlerce insan öldüren asileri sempatiyle anlatıyor, sıradan dinleyicilerin kafasını iyice karıştırmak için Türkiye gazetelerini izlediğini, Başbakan Boyko Borisov’la sık sık görüştüğünü, Türkiye’de kamuoyunu belirleyen siyasetçilerle sık sık görüşmelerde bulunduğunu tekrarlayarak, “bana inanın” demeye çalışıyordu. Osman Oktay’ın ”aklını peynir ekmekle yediği” gün gibi ortadadır. Ne de olsa kime hizmet ettiğini öğrenmeyi siz de istersiniz. Sayın okuyucularım. Beyazı en beyaz, ak pak, parlak beyaz yapmak zordur, ama karayı daha da karalayıp zifiri kara yapmak kolaydır. Bu işi öğrenmek için üniversiteye gitmek gerekmez. Ne yazık ki Osman Oktay fırça elinde gerçekleri boyuyor ve Güneşin balçıkla sıvanmadığını sıvanamıyacağını bilmiyor. Türk düşmanlığı gözünü karartmış… Ataka Lideri Volen Siderov’u bile sollamış… Geçmişimizi bilmeyen geleceğini öngöremez, uşak olduğu ortadadır, bunu da çok iyi yapıyor. “Baba Vanga” adıyla bilinen ve garipten haberler verişiyle ünlenen Bulgar kaini Vanga nine rahmetli olalıdan bu yana, Bulgar makamları halkın kendisine inanacak KİŞİ ve KİŞİLER bulma ya da yaratma derdindedir. Osman Oktayla bu iş daha 1990’ların başında başladı. Gazeteciler ona soracakları soruları getiriyor, o da güzel alıntılarla, yasalardan maddelerle cevap verebilmek için yanıtları ezberliyordu. Verdiği cevapların anlamına inemese de, kitaba uygun konuştuğu için, sıradan insanlar etkileniyordu. Bu yönde çalışmalar Ahmet Doğanla da yapılmıştı. Önce onun öz ismi değiştirilirken, “Medi” dendi. Bu da “medyum” sözünden gelir ve Bulgarcada ki anlamı, ruh ötesi deneylerinde, ruhlarla insanlar arasında aracılık ettiğini öne süren kimsedir. Ellerinde olsa Ahmet Doğan’ı ilahlaştırmaya hazırdılar. Ahmet İsmailov’a “Doğan” soy adı verilmesi de Bulgar istihbaratı Birinci şubesinin işidir. Çünkü Ahmet, Ahmet doğmuştur ama soy adı İsmail’dir, ötesi halkı etkilemek için icat edilmiştir. Çünkü A. Doğan Türk kimlikli bir kişi değildir. Bunun en büyük kanıtı da, dili ve dininden başka, 8 Türk kızınla evlenip hiç birisiyle yaşayamaması, ortak dil bulamaması, bizim ahlakımızdan çık farklı bir yaşam tarzı ve namusluluk sergilemesi, kadını insan yerine koymamasıdır.


Bulgaristan Türklerinin Sesi Sayı 130 - Mart 2018

5

Spor - sağılık

İstanbul’da Bazı Türkler

“Osmanlı Köleliği” gününü Bulgarlar ile kutladılar

Bügün Bulgaristan Konsolosluğun 3 Mart “OSMANLI ESARETİ” gününü kutladılar 1878’de Rusya ve Osmanlı İmparatorlukları arasında San Stefano -Yeşil köy Anlaşması imzalandı. 3 ay sonra, 1878 Berlin Konferansı tarafından geçersiz ilan edilen bu anlaşmanın imzalandığı tarih 21. yüzyılda Bulgaristan’ın Mili Bayramı olarak kutlandığından konsolosluk’ta resepsiyon düzenlendi. Evet Bulgaristan Türkleri bu faciyayı mağlesef Türkiye’de bulunan STK ve önde gelen Aydınlarla ve Bulgarlarla birlikte anıyorlar. Ne diyelim Dedelerinin ağlayarak dövülerek zorla kovuldukları o topraklardan gelenlerin torunları ellerinde şampanyalarla Bulgarlarla birlikte kutluyorlar… Evet bu geceye bilmeden gidenler hariç tabi ki, Ne acı değil mi? Evet Türklerde 200 yıldır bu alışkanlık olmuş Atalarına sövm… hor görmek veya unutmak gibi… Ne diyelim Söz sizin Halkın – Halk ne isterse o olacaktır muhakkak. Türk Halkı Bunu Görsün ve içlerine sindirebiliyorlarsa daha da büyük kalabalıklarla kutlamaya devam etsinler. Kendisine Türk diyen bu kişilerde, bu alışkanlık olmuş atalara sövmek hor görmek veya unutmak ne diyelim söz sizin halk ne isterse o olacaktır muhakkak. Kendini Müslüman Türk lanse edip dedelerinin katledildiği günün bayram olarak kutlanıldığı bir mekânda Bulgaristan Türkleri adına bulunan o kişiler Türk Milletinin yüz karasıdırlar. Ölü Doğan Hayal Bundan 140 yıl önce, 3 Mart 1878 tarihinde Rusya ve Osmanlı İmparatorlukları arasında San Stefano Anlaşması imzalandı. 3 ay sonra, 1878 Berlin Konferansı tarafından geçersiz ilan edilen bu anlaşmanın imzalandığı tarih 21. yüzyılda Bulgaristan’ın Mili Bayramı olarak kutlanıyor. 140. yıl, yuvarlak bir yıldönümü ilan edildi. Bu nedenle törenlere Rusya Federasyonu Başkanı Vladimir Putin de davet edilmişti, fakat gelmedi. Gelseydi, Tuna nehrinin Sviştov sahiline dikilmesi düşünülen Çar II. Aleksandır’ın 3 metre yüksek bir bronz anıtının şeridini kesecekti. Sviştov ilk Rus askerinin Osmanlı toprağına ayak bastığı kıyı şehridir. Osmanlı için bir savunma savaşı olan, dilimizde “93 Harbi”, yerli Türklerin dilinde ise “Plevne Muharebesi” ya da “Osman Paşa Meydan Savaşı” olarak yaşayan feci olaylardan sonra Ruslar bugünkü Bulgaristan’a birisi Sofya’da, ikincisi Plevne kentinde ve üçüncüsü de Kazanlık Belediyesine bağlı “Şipka” köyünde olmak üzere, kubbeleri altın kaplamalı 3 kilise, dikmiştir. Osman Paşa ile Rus General Gurko’nun yüzleştiği Koca Balkan’ın “Şipka” tepesinde bir dört köşe anıt ile Plevne kentinde de bir “Panoram” inşa edilmiştir. İrili ufaklı bütün Bulgar köy ve kentlerinde, sokak kenarı, meydan ve parklarında çizmeli, kaputlu, tüfeği süngülü Rus askerleri 140 yıldan beri hücum halindedir. Osman Paşa askerlerine anıtlar dikilmesine müsaade verilmediği gibi, yapılan çeşmeler de birer ikişer yıkılmıştır. Bu arada 1908’de Bulgar Çarı olan Sakskoburrgotski, Plevne şehitliğindeki Osman Paşa şehit askerlerinin toplu mezarlarından kemikleri de çıkartarak, İngiltere’ye götürmüş ve kemik değirmenlerinde öğütüldükten sonra, külleri ormanlara saçtırmıştır. Türk askerinin bu saldırı savaşında gösterdiği emsalsiz kahramanlık ancak yerli Türklerin halk yaratıcılığında ve özellikle Osman Paşa türkülerinde yaşamaya devam ediyor. Bu savaşta, son hedefinde sıcak denizlere çıkma planı olan saldırgan Rus ordularının saflarında, Rus Çarı’nın toprak köleliği zincirlerinden kurtulma ya da devlete olan borçlarının silineceği umuduyla gönüllü yazılan 12 millet ve milliyetten askerler olsa da, kahraman ve şehitler hep Rus’tur. Kitaplarda, Bulgaristan’ı Osmanlı’dan koparan ise, Rus Çarı’dır. II. Aleksandır, Rusya’dan sonra, Bulgaristan’da da “kurtarıcı” olarak bilir. Okullarda ve tarih kitaplarında, o Rusya’da toprak köleliğini kaldıran ”reform” yaptığı için “kurtarıcı” lakabını hak etmiştir diye anlatılmaz, olay 3 Mart 1878 olayına bağlanır. Hiçbir Bulgar’ın davet edilmediği, “Bulgar halkının” temsil edilmediği, 3 Mart 1878 Barış Görüşmelerinde “Bulgar” ve “Bulgaristan” sözlerinin asla geçmediği San Stefano masasında Bulgar devleti, bağımsızlığı ve özgürlüğü doğmamıştır.

BASIN BİLDİRİSİYLE AZERBAYCAN SOYKIRIMININ 100. YIL DÖNÜMÜ ANILDI Türk Dünyası Parlamenterler Birliği (TDPB), 31 Mart Azerbaycanlılarının Soykırımının 100. yılı dolayısıyla Türkiye’nin başkenti Ankara’da 30 Mart 2018 günü bir basın toplantısı düzenledi. Birliğin Başkanı Nail Çelebi, Ermeni çeteleri ve işbirlikçilerinin Türklere karşı haince yaptıkları soykırımları lanetledi ve şehitlere Allah’tan rahmet diledi. Nail Çelebi, 100’üncü yılın temsili bir tarih olduğunu belirterek, Ermeni ve Bolşevik çetelerinin son 2 yüz yıldırAzerbaycan Türklerine karşı acımasız katliamlarda bulunduğunu söyledi. Çelebi; Ermeni-Bolşevik birlikleri ve çetelerinin 31 Mart’ta başlayıp 3 gün içinde başta Bakü olmak üzere, onlarca Azerbaycan şehri ve Karabağ’ın dağlık kesiminde 50 bin Türk’ü acımasızca katlettiğinin altını çizdi. Bakü’nün katledilen 12 bin kişiyle bu soykırımın en acımasızca yaşandığı yerlerden biri olduğunu ifade eden Nail Çelebi; ” Şamahı, Zengezur, Lenkeran, Guba’da toplu katliamlarının izlerini bugün bile görmek mümkün…” diye konuştu. Neydi bu insanların suçu? Diye soran Çelebi; “Hemen söyleyeyim… Bu insanlar sadece Türk oldukları için öldürüldü, vahşice katledildi. Bu yüzden Anadolu, Azerbaycan, Kırgız, Özbek, Türkmen, Kazak Türkleri bu acıyı hiç unutmayacak…”dedi. Ermeni- Taşnak zihniyetinin son olarak Hocalı’da kendini gösterdiğini anlatan Çelebi; Karabağ’daki Azerbaycan

topraklarının yüzde 20’sinin halen Ermeni işgali altında olduğunun unutulmamasını istedi. Çelebi; “Ermeni–Taşnak zihniyeti bugün de işbaşında… Kendilerinin yaptığı soykırımlar, işgaller Türkleri soykırım yapmakla suçlayarak örtülmeye çalışılıyor. Ama gerçeklerin üstü asla örtülemez. Türk dünyasında simge haline gelen 31 Mart Azerbaycan Türklerinin soykırım gününde Ermenilerce katledilen onbinlerce Türkü rahmetle yâd ediyorum. Şehitlerimizin ruhları şad mekanları cennet olsun. Kendini Türk hisseden hiç kimse; Ermeni Taşnak çeteleri ve Bolşeviklerin bu katliamlarını, bu soykırımlarını unutmamalı, UNUTTURULMAMALI…Dünyanın hiçbir yerinde hiçbir Türk’ün ayağına, taş değmesin, işgal altında hiçbir Türk yurdu kalmasın… Başta Türkiye’miz olmak üzere bütün Türk yurtlarında şanlı BAYRAKLARIMIZ sonsuza dek DALGALANSIN.” Diye konuştu. Nail Çelebi, 1918 yılında Kafkaslardaki Azerbaycan Türkleri’nin feryadını duyan Nuri Paşa Komutasındaki Türk Kafkas İslam Ordusu mensuplarını, Azerbaycan Türklerinin asla unutmadığının da altını çizdi. Azerbaycan Cumhuriyeti parlamentosu 31 Mart 1919’da bu tarihi Azerbaycanlıların Soykırım günü olarak kabul etmiş, Büyük Lider Haydar Aliyev de 1998’de çıkardığı kararname ile 31 Mart tarihini ikinci kez Azerbaycanlıların Soykırım günü olarak ilân etmişti..

BULTÜRK’e katkı sağlayan MUTLU’ya Hizmet plaketi ÜLUTÜRK; “Bayrampaşa’da faaliyet gösteren ve yaptığı kafe, kafeterya hizmetinde Bayrampaşa’da yeni bir anlayış getiren bu projeleriyle adından sıkça söz ettiren iş adamı Nejdet MUTLU, Bankacılıkta gösterdiği başarılarını emekli olduktan sonra da devam etti. Bu konuda Bayrampaşa’dan başlayarak İstanbul çapındaki kafe, kafeterya konusunda da kendisinden söz ettirdi. İstanbul’da yaptığı bu hizmet konularında ses getirirken, bizler de hemşehrimizi bu başarıların görülmesi ve plaket ile ödüllendirilmesi başarılı iş adamı ve lüks kafe anlayışını bu bölgeye getiren bizlere de haklı bir gurur yaşattı. Ayrıca bir de Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği olarak bu güne kadar her problemimize koşan Sayın Nejdet MUTLU Abimize tüm destek ve katkıları için böyle bir günde 18 Mart Çanakkale Zafer Destanın yazıldığı bu günde ayrıca bir de yeni bir destanın yazıldığı AFRİN’e girişimizin 57. gününde (Büyük devletlerde tesadüf yoktur, 57 alayımıza atıf olduğunu düşünüyoruz… Çok ince ayarlanmış bir hesaplamadır…) kutladığımız bu çifte bayramımızda böyle bir günde Sizler gibi değerli bir iş adamımıza bu plaketi vermek benim için şereftir. Değerli üyelerimiz Sn. Nejdet MUTLU Abimiz her zaman yanımızda olmuştur kendilerine başarılı çalışmalarından dolayı kutluyor ve daha nice beraberliklerimiz olması ümidi ile, Sizlere BULTÜRK ve BGSAM’a bu güne kadar yaptığınız maddi ve manevi katkılarınızdan dolayı kutluyor ve teşekkürlerimizi sunuyoruz.

Bu tür hizmetleriniz diğer Bulgaristanlı iş adamlarımıza da örnek olmasını diler saygılarımı sunarım”. dedi. BULTÜRKGenelBaşkanı Rafet ULUTÜRK’ten plaketi alan iş adamı (Banka Emeklisi) Nejdet MUTLU ise, elinde geldiği kadar tüm derneklere özellikle Bulgaristan Türklerine hizmet eden derneklere katkı sunmaya devam edeceğini belirterek, plaketten dolayı da teşekkür etti. Daha sonra toplantıda Bulgaristan’da bu yıl sonuna doğru (ekim-kasım aylarında) erken genel seçimler olabilir buna şimdiden hazırlık yapılması konusunda karar alındı. Ayrıca önümüzdeki yıl 2019’da Bulgaristan’da YEREL SEÇİMLER VE AB PARLAMENTO Seçimleri olacaktır. İşte bu seçimler için bu günden çalışmalar başlanması ve stratejiler belirlenmeye başlanması kararlaştırıldı. Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi (BGSAM) Başkanı Dr. Erdal KARABAŞ, Muh. Mehmet ÇAKIR, Musa VATANSEVER ve Dr. Nedim BİRİNCİ bu konuda görevlendirildiler. Böylece bu toplantımızın da sonuna gelmiş olduk. Saygılarımla, Musa VATANSEVER BULTÜRK

Türk dünyası “Ortak Türk tarihi” dersinde buluşacak Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi’ne (Türk Konseyi-TDİK) üye ülkelerin tamamında okutulacak “Ortak Türk Tarihi” dersini, gelecek yıl 8’inci sınıflardan itibaren seçmeli dersler arasına aldı. Türk Konseyi, Türk dili konuşan ülkeler arasında kapsamlı iş birliğini teşvik etmek amacıyla, uluslararası bir örgüt olarak 2009’da kuruldu. Türk Konseyi’nin üyeleri arasında Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Türkiye, Özbekistan ve Türkmenistan var. Türk Konseyi eğitim bakanlarının 22 Kasım 2014’te Eskişehir’de yapılan toplantısında, üye ülkelerin ortaokul ve liselerinde ortak okutulacak tarih kitaplarının hazırlanması gündeme geldi. Ortak Türk Tarihi kitabının yazım süreci, uluslararası uzmanların da katıldığı bir komisyon tarafından yürütüldü.

5

Türk Konseyi’nin Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz’a gönderdiği mektupta, Kazakistan Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev’in inisiyatifiyle başlayan ve tüm devlet başkanlarının himayeleriyle sürdürülen “Ortak Türk Tarihi” ders kitabının hazırlanmasında son aşamaya gelindi. Bakan Yılmaz da dersin, hazırlıkları süren yeni müfredata dahil edilmesi talebi üzerine, kitabına dair değerlendirmenin Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı tarafından yapılması talimatını verdi. Bu kapsamda, “Ortak Türk Tarihi” taslak kitabının inceleme çalışmaları sürüyor. Öğrenciler dersi gelecek yıl seçebilecek Temel Eğitim Genel Müdürlüğü de, Türk Konseyi’ne üye ülkelerin tamamında ortak okutulacak “Ortak Türk Tarihi” dersini, gelecek yıl 8. sınıflardan itibaren seçmeli dersler arasına aldı. Ders, ortaokul haftalık ders çizelgesine de yansıtıldı. Öğrenciler, bu dersi gelecek eğitim öğretim yılından itibaren seçebilecek.

Celal

FAİK

ETNİKLER YA P I D O L G U SU DEĞİLDİR

Yazan: Celal Faik İnsanlar yaşamadıkları acıyı anlatamaz. Çocukların hepsi bir ana evladıdır. Hiç biri doğmazdan önce anasının kim, hangi soy, boy, kavim, etnik ve milletten olduğunu bilemez. İnsan kimliğini anadili, baba dili, vatan dilinden, ibadet ve dinlerden, şu gizem kutusu dünyada yalnız yaşamaktan veya cennet veya cehennemde kaybolma korkusundan önce belirleyen, ana-baba, ana-soy, ana-etnik boy ve ana-ulus ilişkisidir. Annenin toplum içinde bir halk bireyi olarak yeri de belirleyicidir. Fikirlerin doğru anlaşılması için, iş içe yaşadığımız Bulgarlarla bu konuda aynı kategoriden olduğumuza vurgu yapmak istiyorum. Bizde, doğan çocuğun kaydı, Bulgar ana babadansa, Bulgar soyuna, Türk anababadansa, Türk soruna yazılır. Anası Türk, Babası Bulgar ise, İslam hukukuna ve Müslüman geleneklerine göre, babanın İslam’ı kabul etmesi ve çocuğun da Müslüman yani Türk olarak kaydedilmesi zorunludur. Ne ki, Biz Bulgaristanlı Türklerin gelenek bağlarımızda, dini inançlarımızda ve 1934’te Şeriat’tan kaynaklanan hukuk düzenimiz bozulunca kimliği belirsiz kişiler, 1944’ten sonra İslam baskı altına alınarak dinsiz bir tabaka yetiştirilince, 1957’de anadilde okullarımızın kapısına kilit vurulunca da anadili unutturulan bir zümre olarak biçimlenmeye başlandık. Ulus ve halk kimliğimiz bir yana Etnik kimliğimiz de dalsız budaksız, çiçek açamayıp öksüz kaldı. Bir gözlem olarak yazıyorum, ağaçların hepsi ağaç olsa da her ağacın değişik nedenlerle birbiriyle tozlaşamadığı için, sanki insanların hepsi de birbiriyle tozlaşmasınlar diye farklı yaratılmışlar ve ne parçalanmaları ne de birleşmeleri biten bir girdabın içine atılmışlardır. Bütün insanların ortak adı olan İNSAN, İNSANLIK, İNSAN TOPLUMU, İNSAN DÜNYASI, İNSANLIĞIN GEÇMİŞİ VE GELECEĞİ gibi hepimizi kucaklayan kavramları ortaklığını, özünden kıymık vermez bütünlüğünü parçalamada kullanılan, Almancadan gelen, adına “etnos” denen (etnik olan) takoz’ dur. Bulgaristan Türkçe lehçelerinde takoza kama ya da sil denir. Taş ve odunu parçalamada kullanılır. Örneğin mermerlerin damarları olur ve kama damara vurulunca bir bütün olan mermer kütle aynı yerden çatlar ve parçalanır. Bu insan topluluklarında böyledir. İnsan topluluklarını parçalamak için kama vurulan nokta soyların konuştukları dillerdeki farklı özellikler, inançlarda ve yaşam tarzına yerleşmiş bazı detaylar, sanata ve kültüre yansımış bazı renklerdir. Etnik, daha fazla halk, milliyet ve hatta kavim anlamında da kullansa da, bir topluluk anlamı da taşıdığından dolayı, kavimden, milletten ve halk önce gelenleri toplayıcı, birleştiren anlamı da taşır. İnsanların etnik kimliğiyle uğraşan, bu konuyu araştıran bilim dalına etnoloji, uzmanlarına da etnolog denir. İnsanı irdeleyen bu bilim, değişik insan grupları arasındaki kültürel ve sosyal farklılıkları gün ışığına çıkarır. Çalışmalar derinleştikçe incelemeler etnik genlerin tanımından, yaşam tarzı özelliklerine kadar inmiştir ki, Naziler “arı kan” arayışlarında insanları “alt” ve “üst” tabakaya ayırarak, işi, etniklerine bakmaksızın, ikinci gruptan olanların hepsi yakıp yok etmeye kadar uzatmışlardır. Tarihte her dönemde iki yön birden, paralele gelişmiştir. Tek dil konuşulan Babil devletinde, her etnik kendi dilini konuşsa ve sevdiği gibi yaşasa insanlık daha mutlu olacak sonucuna varılınca, birbirinin omzuna basarak gökyüzüne uzananlara, dağılın ve istediğiniz gibi yaşayın denmiş. Böylece dünyada sayısız dil, sayısı bilinmeyecek kadar çok, birbirinden çok farklı yaşam tarzı, soy, boy, kavim, etnik, millet, halk vs oluşmuş ve oluşuyor. Bu kadar çok çeşitliliği fazla bulanlar ise işleri yeniden toparlayıp tek yönlü yola sokmaya çalışmışlar. Babil’’in bir günlük kuş uçuşu ötesinde yaşayan Yahudiler, anası Yahudi olan Yahudi milletindendir derken, Hazar Türkleri “anası belirleyici olamaz, milli kimlik için önemli olan babasıdır, demiş her kadın tüm erkeklerindir” teorisini geliştirmişler. İslam’ın gelmesiyle “dört kadınlı aile düzeni” kurulurken, etnik olanın belirleyici rolü yitirilmiş ve etnik kimliğin yeni dini mozaik olan “ümmet” anlayışı yerleşirken, bu bütünlük ve dinsel farklıklar damarından çatlatılmıştır. İnsanın son devlet tipi olan tek uluslu, tek dilli, tek etnikli ve tek kültürlü devlet, birleşmeyenleri bütünleştirmeye çalışırken çöküş eğilimi ağırlıklı öncülük kazanınca, insan kimliğine ilişkin tüm teorileri reddeden ve yepyeni bir anlayış getiren “jender” kuramı gündem oldu. Bu defa da umut dişini kıran, her meyvelerin farklı mevsimde olgunlaştığı gerçeği oldu. Aile düzeni dağılan, soyağaçları çizmekten vazgeçen, atalarının kabrine çiçek taşımaktan vazgeçen “yeni insan” tüm farklılıkları olumsuzlarken, sanki herkesin kimliğinin tek ifadesi olarak Arap harfleriyle ifade edilen bir farklılık ve kimlik anlayışını kabullenmeye hazırlanıyor. Bu anlayışa isyan edenler, “her baharat her çorbaya” katılmaz deseler de, erkeklerin aşçılığını ve leventlerin garsonluğunu kabul eden insanların, kazandan yemekten vazgeçtiği gibi, bu konuda da eski tasavvuru el ucuyla kenara itmeye hazırlanmak zorunda kalacağı inancı üstünlük sağlayabilir.


6 Sayı 130 - Mart 2018 6

Bulgaristan Türklerinin Sesi AİLE

Şakir ARSL ANTAŞ

Doğan Sayfası Kapandı

Konu: Yeni sayfa açmak zorundayız. Yirmi birinci asırda cehalet Asıl besin maddesidir adamın Demokrasi dediği bir hayalet Eseridir bunca çile ve gamın! Şair Naim BAKOĞLU 03. 2018 / Silistre

Herkes aynı şeyi söylemeye başladı. Dr. Jelü Jelev Cumhurşkanı iken, danışmanlarından biri olan Prof. Mihail İvanov, Mastanlı (Momçilgrat) anaokulundaki “Tür Dansı Oynadılar” olayı ve Başbakan Yardımcısı ve Savunma Bakanı Kr. Karakaçanov’un bütün şehri, ana babaları ve Türk ahalisini ayağa kaldıran şiddetli saldırısıyla ilgili şunları yazdı: “Mestanlı’da demokrasi çoktan bir hayal oldu, bir işe alınmak için DPS partisinin elini değil ayağını öpmen gerek!” Koşukavak’ta DOST-çulara tütün ekmek için toprak kiralanmıyor. Nerede devlet, nerede adalet? Politika bilimcisi Nikolay Vasilev şöyle yazdı: “Türk danslarına ve oriental ritimlerine” delice saldırı, Bulgaristan Türkleri ve Müslümanlarını, bu memleket bizim değil, fikrine itebilir ki, son derece tehlikelidir. Savunma Bakanı Karakaçanov, ne yazık ki Bulgaristan’a dikilmiş asker anıtlarının birçoğunda Türk isimleri olduğunu bilmiyor. Bakan, 1944 yılından önce, Bulgar ordusunda imamların görev aldığını ve Müslüman askerler için ayrı kazanlarda (domuz eti ve domuz yağı kullanılmadan) yemek hazırlandığını da bilmiyor. Bu Bakan, Osmanlı devrinde Bulgarların toprak kölesi değil, hak eşitliği olan normal vatandaş olduğunu da bilmiyor. Ne yazık. Düşmanlık körükleyen Pazarcık Savcısı Nedyalka Popova’nın bir demecinden: “Bu gidişle Cumhurbaşkanımız başka bir dinden olacak, Başbakanımız, bakanlarımız, muhtarlarımız başka bir dinden olacaktır. Eski Hıristiyan Avrupa’da başka dinden olan muhtarların sayısını biliyor musunuz? Bizim kabul ettiğimiz Hıristiyan din değerlerini bu gidişle savunabileceğimizi düşünebiliyor musunuz!” Bulgarların kafası böyle yıkanıyor. İçlerine düşmanlık uyandıran aşı yapılıyor. Boş bir hayale yenik düşen Bulgarlara, etnik tolerans, hak eşitliği, sivil toplum vb gibi konularda, zehir şerbeti içiriyorlar. Her Bulgara Türk ve Müslüman düşmanlığı aşısı yapılıyor. Bu savcı Bayan, Pazarcıkta imamlara karşı yıllarca devam eden davada devleti temsil etti, anayasal adaletini sözde savundu. Bu kadar kör kafalı savcılar duruşmaya giriyorsa, bu davalar nasıl kazanılır ve adalet nasıl kurulur?? Kötülük kapıdan girdiğinde adalet ve mutluluk pencereden çıkar. Ahmet Doğan ve taşıdığı zihniyet budur. Bulgaristan’ı ne kurtarabildiler, ne de koruyabildiler. Güvendikleri dağlara hep kar yağdı. Arkalarında duran Rusya idi. Rusya’nın emperyalist sömürücü çıkarlarıyla, zavallı etnik azınlıklarımızın (Bulgaristan Müslümanlarının) menfaatleri ve beklentileri asla örtüşmedi. Ezilen biz olduk. Moskova bizde yalnız birkaç kişiyi zengin yaptı. Ötekilerin hepsini birden ezmeyi hedefledi ve başardı. Fakirlikte Avrupa birincisiyiz. Ölüm liste başı, doğumda ise liste sonuyuz. Tüm uçların başındayız. Cahillikte ve debillikte de öyledir. Ceplerine para akıtılan A. Doğan ile D. Peevskidir. 16 milyar KDV kaçakçılığında, Ticaret Bankası (KTB) soygununda, her işten rüşvet almada rol aldılar ve başarılı oldular. Hırsızlık, dolandırıcılık ve rüşvette bizim taş öyle büyük ki, onu kaldıracak vinç Avrupa’da bile yok. Vurguncular hep parmak yaladı. Zenginleştikçe halktan uzaklaştı. Siyasetten çekildiler. Meclise uğramıyorlar. Bakan olmak bile istemiyorlar. Devlet korumasında yaşıyorlar. Servetleri dış bankalarda, Milletimiz yediden yetmişe santime kurşun sıkıyor, onların umurunda değil. Bir memlekette iç barış, güven yoksa ülkede yaşayan insanların bireysel ve tolu (ortak) hak ve özgürlükleri tanınmamışsa, eski yaraların hepsi açıksa, huzur olmaz. Adalet ve demokrasiyi ise tamamen unutunuz. Bu ortamda, kötülükler unutulmaz, sızılar dinmez. Bizdeki yeni durumsa şöyledir. Bulgar devleti 1980’li yıllarda “Belene” toplama kampına, Bulgar köylerine sürgüne, hapishanelere topladığı Türklere de “ülkedeki ortalama emekli maaşının üçte biri kadar, emeklilik üstü prim ödemeyi kabul etti.” Bu işten Türkiye’deki “gazi” soydaşlarımız da yararlanıyor. Bu para “Belene” kampına kayıt dışı, ajanlık yapmak için gidenlere verilmiyor. Bizim güya “savaşçılar”, yani gaziler, yani eski tüfekler bu parayı 10 yıl önce almaya başladılar ve abalarını üstüne çekip uykuya daldı. Sanki “Belene” ölüm kampına emeklilik primi alamaya gitmişler ve istedikleri olmuş gibi bir hava oluştu. Bulgar parası bankaya, Türkiye’den de yardım cebe damlayınca “gel keyfim gel” hepsi sustu. Kahvelerde konuşmaz oldular. Dernek toplantılarına bile gelmiyorlar. Çanakkale Şehitler Anıtı gezilerine katılmadılar.

TÜRK DÜNYASI’NDA KADININ YERİ ve ÖNEMİ 10 Mart 2018 tarihinde ATO Meclis Salonunda Türk Dünyası Parlamenterler Birliği’nin düzenlediği “Türk Dünyası’nda Kadının Geçmişten Bugüne Yeri ve Önemi” konulu Türk Dünyası ve Türk Kadınları Dayanışma Paneli yapıldı. Panel öncesinde yöresel kıyafetlerle dans gösterileri gerçekleştirildi. Panelin açılış konuşmasını Türk Dünyası Parlamenterler Birliği Başkanı 21. Dönem Trabzon Milletvekili Nail ÇELEBİ yaptı. Sayın ÇELEBİ konuşmasına öncelikle davete katılan hanımefendilerin ve onların şahsında ülkemizdeki ve dünyadaki tüm kadınların 8 Mart Dünya Kadınlar Gününü tebrik etti. “Kadın, anne, eş, evlat, kardeş, arkadaş ve komşudur ama hepsinden önemlisi bir insandır.” dedi. Nail ÇELEBİ, Neşat ERTAŞ’ın “Kadınlar insandır, biz insanoğluyuz.” Sözünü hatırlattı. “Cennet anaların ayakların altındadır” hadisini de hatırlatarak bu hadisi kabul eden bir medeniyetten gelinmesine rağmen, günümüzde kadına yapılan şiddetin kabul edilemez olduğunu ve çelişki olarak gördüğünü belirtti. Sayın ÇELEBİ, sözlerine Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ün “Türk kadını yerlerde sürünmeye değil, omuzlar üstünde yükselmeye layıktır.” Sözünü hatırlatarak konuşmasına devam etti. ÇELEBİ, “Kadınlar gününün çıkışı 161 yıl önce bir grup kadının 8 Mart 1857 tarihinde

Amerika’nın Newyork şehrinde kan ve göz yaşları ile verdikleri mücadelenin yıl dönümüdür” dedi. ÇELEBİ; Tarih boyunca Türk kadını hayatın her safhasında erkeklerin yanında her türlü sorumlulukları paylaştığını, kadınların katkısı olmadan sağlıklı bir kalkınma, gelişme ve demokratikleşmenin mümkün olamayacağını belirtti. Dış İlişkiler Bakanlığı’nı temsilen Ayşe Bilge ARSLAN da günün anlam ve önemine değinerek kısa bir konuşma yaptı. Nail ÇELEBİ’nin ve Ayşe Bilge ARSLAN’ın konuşmalarının ardından, Gazi Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Cumhuriyet Tarihi Anabilim Dalı 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü Bilimsel Danışmanı Doç. Dr. Meşkure YILMAZ moderatörlüğü ile panele geçildi.

Dünya Avşarlar Derneğinden ziyaret

Kendilerine BULTÜRK Derneğimizin faaliyetlerini anlatarak kitaplarımızdan da kendilerine taktim ettim. Onlar da Avşarlar Derneği’nin faaliyetleri ve Ankara yapılanması üzerine projeleri konuştuk. Başta Genel Başkanı olmak üzere hepsine ayrı ayrı BULTÜRK Ankara şubemize Merkezi Adana’da teşekkür ederek kendilerine teşekkür ettim bulunan “Dünya Avşarlar Derneği” nden ziyarete ve kısa bir zamanda iade-i ziyarette bulugeldiler. Derneğin Genel Başkanı Sn.Şeref Koca- nacağımızı kendilerine ilettik. kaya bey ve çok değerli iş arkadaşları Ankara’ya ziyaretimize geldiler.

Fatma AKSOY BULTÜRK

BULTÜRK Derneği, Türk Ocakları Genel Merkezi’nde Konferansa Katıldı Türk Ocakları Genel Merkezi’nde 24 Şubat 2018 günü “Hocalı Soykırımı’nın 26. Yıl dönümü ve Türkiye-Azerbaycan İlişkileri” konulu konferans düzenlenmiştir. Atatürk Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. İbrahim Ethem ATNUR tarafından verilen konferansta Osmanlı’dan günümüze TürkiyeAzerbaycan ilişkilerinin tarihsel süreci değerlendirildi. Rusların güneye inme harekâtları, Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı Devleti’nin Kafkaslar’daki mücadeleleri, 28 Mayıs1918’de Bağımsız Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti ve ilk Başkanı Mehmet Emin Resulzade’nin mücadeleleri, Sovyet Rusya’nın dağılması ile 18 Ekim1991‘de yeniden bağımsızlığın elde edil-

mesi panoramik olarak takdim edilmiştir. Konferansta ayrıca tarihe “Hocalı Soykırımı” olarak geçen 26 Şubat 1992 tarihinde Azerbaycan Cumhuriyeti’nin Dağlık Karabağ bölgesindeki Hocalı kasabasında yaşanan; 83 çocuk, 106 kadın ve 70’den fazla yaşlı dâhil olmak üzere toplam 613 sivil Azeri Türkü’nün Ermenistan’a bağlı kuvvetler tarafından toplu şekilde hunharca katledilmeleri anlatılmıştır.

BULTÜRK Ertuğrul Gazi’yi Anma ve Söğüt Şenliklerinde

Bu Acı Dinmez, Adamı Yiyip Bitirir. Musa VATANSEVER Konu: Bizim vatanımızdan sökülüp atılmamıza üzülen yok. Varsa yoksa Yahudiler. Başbakan Borisov’un Makedonya’dan toplanıp, Bulgar hayvan taşıma vagonlarına bindirip, Bulgar silahlı asker ve polislerinin gözetiminde, Polonya’nın “Treplika” ölüm kampına gönderilip, orada gaz kamaralarına atılıp yakılan Yahudi erkek, kadın ve çocuklar için özür dilemesine Bulgarlar irkildi. Toplumdaki tiksintide, “sıç…mız her boku bize yedirirlerse!” koku ve korkusu ortalığı sardı. Üzerinden tam 76 yıl geçmiş olmasına karşın hiçbir şey unutulmamış. Olay çap canlı ve ciddileştikçe ciddileşiyor… Bulgar istilasındaki Makedonya köy ve kentlerinden toplanan ve “Treplika” kampına gönderilen Yahudilerin sayısı 7 144 (yedi bin yüz kırk dört) olarak gösterilse de, Bulgar vagonlarına doldurulan ve asker ve polis gözetiminde aynı kampa götürülen Yahudilerin toplam sayısı, Ege bölgesi Yahudileri ile birlikte 11. 400 Yahudi’dir. Fakat B. Borisov, Ege Bölgesinden olup “Treplika” kampında öldürülen Yahudiler için özür dilemiyor. Selanikteki Yahudi Müzesini ziyaret etmedi. Bu iş bu kadarla da kalmıyor, çünkü “Treolika” kampına gönderilenlere 20bin kişi olana kadar Çingeneleri de eklemek gerekir ki, onlar da Bulgar treniyle “kampa” vardıklarında hemen öldürülmüşlerdir. Bu konunun devamında, ikinci büyük savaş yıllarında damgalanan, sarı yıldızla gezen, mallarına mülklerine, otel, dükkan ve işletmelerine el konan ve 1944’ten sonra Bulgaristan’ı terk eden 48 bin Bulgaristanlı Yahudi’nin kara alın yazını da eklemek gerekir. Son günlerde kızışan tartışmalarda, Balkan ülkelerindeki Yahudilerin kara kaderini deşen didişmelere 1942’deki Köstendil Valisi’nin torunu olan Bayan Sofia Şişmanova da katıldı. Yazar Natan Grinberg’in “Yahudiler Konusunda Veri ve Belgeler” eserini anımsattı. 2015’te çıkan bir eserin 183. sayfasından, “Bulgar Yahudilerinin hepsinin “Treplika” kampına gönderilmek üzere hazır durumda tutulduğunu” yazıyor. Aynı konuyu ele alan İvan Dimitrov Popov ise, 1941 / 1942 yıllarında Yahudilerin deniz yoluyla da Bulgaristan’dan çıkarıldığını yazıyor. Güvertesinde 700 (yedi yüz) Yahudi olan Bulgar “Mesta” yolcu gemisinin Rus “Şt 212” deniz altısı tarafından torpido ile Kara Deniz’de batırıldığını ve yolculardan kurtulan olmadığını yazıyor. Büyük savaştan önce “Yahudilerin yaşadıkları ülkelerin halklarını soyduğunu” yazılıp anlatılıyordu. Soru: Gerçek hırsız kimdir? Makedonya Yahudileri Bulgar vagonlarına doldurulmazdan önce Makedonya ve Ege Trakya’sındaki Yahudi mülklerinin tümüne Bulgar makamları el koymuştur. Gasp edilen 58 milyon leva değerinde olup, Bulgar makamlarında kalmıştır. Yahudi altınları ve diğer mücevherleri alınmış, hepsi evlerinden ve mülklerinden edilmişlerdir. Bu Çingeneler için de geçerlidir. Hayvan vagonlarına doldurulduklarında arkalarında onlara ait olan yok edilmiştir. Aynı ülkede birlikte yaşadığın insanları doğru dürüst idare edemediğin için ölüme hem de yakarak ölünme göndermek af edilemez bir suçtur. 1939’dan 1944’te Kızıl Osru Polonya’daki Nazı ölüm kamplarına girip, insanları yakan gaz ocakları olduğunu duyurana kadar, bu gerçek bilinmiyordu. Bulgar makamları da yaptıklarının yanına kalacağını, cinayetlerinin açıklanmayacağını hesap etmişlerdi. Yakarak ölümlerine sebep olunan bu İNSANLARIN kimisi için özür dileyip diğerlerini “olan olmuş, bize ne” şeklinde kabullenmek onaylatamazdı yara açmaya ve dinmeyen sızılara neden olmaya devam edecektir. Bulgar toplumunun arınabilmesi için tüm cinayetler için, Ege Trakya’sı Yahudileri için olduğu gibi Çingeneler için de Özür Dilemesi ve yaraları sarması gerekir. Bununla da yetinmeyerek; 1913 Pomak Türklerine yapılan baskı ve terör, isim ve din değiştirme kustahlığı, Batı ve Orta Rodoplar’dan kovulan Pomak Türkleri, katledilenler, yıktıkları cami ve medreseler için de özür dilenmelidir.


Bulgaristan Türklerinin Sesi Sayı 130 - Mart 2018

7

Aile Spor

BULTÜRK’ten Nebi ANIL İstanbul Türk Dünyası STK’lar Birarada Beyefendiye Kitap taktimi BULTÜRK derneğimizin ev sahipliğinde

Bulgaristan’da 2 bin çalışanı ile Bulgaristan’da en büyük Türk yatırımlarından biri olan, Avrupa ve Amerika pazarı için otomotiv yedek parça üreten “Teklas – Bulgaria“ şirketinin sahibi Sayın Nebi ANIL Beyefendiye Genel Başkanımız Kitabını taktim etti.

Kapadokya Üniversitesi

Rektörlüğü’ne

düzenlenen “Şubat Ayı Türk Dünyası STK Başkanları İstişare Toplantısı” yapıldı. İstanbul MHP İl Başkanlığını temsilen Türk Dünyasından sorumlu İl Başkan Yardımcısı Sn. Bülent MAŞAOĞLU da katılmıştır. Katılım gösteren Afganistan Türkleri Uluslararası Sosyal,Kültür ve Yardımlaşma Derneği Başkanı Yaşar YILDIZ, Dünya Balkan Dernekleri Federasyonu Başkanı Recep VAROL, Kırgız Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği Başkanı Kurbanbek KUTLU, Ural Eğitim Kültür ve Stratejik Araştırmalar Derneğinden Mehmet DEĞİRMENCİ, Suriye Türkleri Derneği Başkanı Tarık Sülo CEVİZCİ, Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneğinden Dr. Nedim BİRİNCİ, Türkmeneli İnsan Hakları Derneği Başkanı Savaş AVCI, Doğu Türkistan Vakfı’ndan, İsa Yusuf Alptekin Vakfından, Kırgızistan Ahıska Türkleri Derneği Türkiye Temsilciliği, Azerbaycan Derneği ve Ahıskalı Akademisleri katılmışlardır.

Çok verimli bir toplantı oldu. Ev sahipliğini BULTÜRK olarak yaptığımız Şubat ayı toplantımıza katılan tüm STK yoneticilerine katılımlarından dolayı teşekkür ederiz. Ayrıca gelecek Mart Ayı toplantımız için ev sahipliği yapmak isteyen Afganistan Türkleri Uluslararası Sosyal Kültür ve Yardımlaşma Derneğinde olacağını şimdiden hatırlatmak isteriz. Bu toplantıların devam etmesini arzu eder tüm dernek yöneticilerine başarılar dileriz. Dr. Nedim BİRİNCİ

Bulgaristanlı Atandı BULTÜRK TRT’nin “Arda Boyları” programında

KapadokyaÜniversitesi’nde, Ağustos 2017 tarihinden itibaren Rektör Vekilliliği görevini sürdüren Prof. Dr. Hasan Ali Karasar, 28 Aralık 2017 tarihinde Kapadokya Üniversitesi Rektörlüğü’ne asaleten atandı. 29 Aralık 2017 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan 2017/76 sayılı karara göre; Anayasa’nın 130’uncu ve Yükseköğretim Kanunu’nun 13’üncü maddeleri uyarınca, mütevelli heyetinin teklifi ve Yükseköğretim Kurulunun olumlu görüşü üzerine Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, Prof Dr. Hasan Ali Karasar’ın rektör atamasını gerçekleştirdi.

Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği (BULTÜRK) olarak programa katıldık. Yönetim kurulu üyemiz Rüstem AVCI’nın yönetiminde Şükriye TUTKU ile birlikte yaptıkları programa destek verdik.

“ARDA BOYLARI” TRT TV CANLI YAYIN PROGRAMINA BULTÜRK YÖNETİMİ OLARAK KATILDIK. YÖNETİMİMİZDE BULUNAN RÜSTEM AVCI, KENDİSİYLE GURUR DUYDUĞUMUZU BELİRTTİK. TÜRKİYE’DE TEK BULGARİSTANLI TRT SANATÇIMIZ OLDUĞUMUZUN DA BİLİNCİNDE OLDUĞUMUZU VE YENİ NESİLDEN BİRİLERİNİ DE BURALARA TAŞINMASI GEREKTİĞİNİ DE BELİRTTİK.

BULTÜRKYÖNETİMİMİZDEOLAN RÜSTEM AVCI ABİMİZ İLE GURUR DUYDUK. KENDİSİNE ÇOK TEŞEKKÜR EDER BAŞARILARININ DEVAMINI DİLERİZ. SAYGILARIMIZLA, Murat AKÇALI

Çanakkale Ticaret ve Sanayi Odası heyeti Sofya’da

Çanakkale Ticaret ve Sanayi Odası, Avrupa İşletmeler Ağı COSME EEN WEST-MAR konsorsiyum üyesi olarak 26-29 Mart 2018 tarihlerinde Bulgaristan Sofya’ya düzenlediği iş gezisinin ikinci gününde Sofya’da resmi temaslarda bulundu. 27 Mart Salı günü gerçekleştirilen ziyaretlerde, 7 no’lu Meslek Komite Başkanı Adem YılmazAdem Yılmaz İnşaat, Bülent Demirel-Bülent Demirel İnşaat, Ercan Döner ESM Grup, Gülçin Semizoğlu-SEBA Bioenerji, Mehmet KöşkeroğluTroas Mühendislik, Onur Dinler ve Şahin BilmezTermotronik Bilişim, Genel Sekreter Sema Sandal, KOSGEB Müdürü Veysel Vural ve ÇTSO Proje Uzmanı Gökhan Doğru hazır bulundu. ÇTSO heyeti ilk olarak Bulgaristan Ticaret ve Sanayi Odasını ziyaret ederek burada, Yönetim Kurulu Başkanı Tsvetan Simeonov ve Haskovo Ticaret ve

Sanayi Odası Başkanı Yancho Yanev ile bir araya geldi. Görüşmede, Çanakkale ve Bulgaristan’ın öncelikli sektörlerinde işbirliği yapılabilecek konular ele alınarak gerçekleştirilebilecek projeler hakkında görüş alışverişinde bulunuldu. Genel Sekreter Sema Sandal görüşmede iki ülkenin ortak birçok tarihe ve kültür geçmişine sahip olduğunu vurgularken, Bulgaristan Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Simenonov Çanakkale Ticaret ve Sanayi

Odası ile birlikte çalışmaktan büyük memnuniyet duyacaklarını ifade etti. Yetkililerin açıklamalarından sonra, Çanakkale Ticaret ve Sanayi Odası ile Bulgaristan Ticaret ve Sanayi Odası arasında ticari faaliyetlerin geliştirilmesi adına “Kardeş Oda Protokolü” imzalandı. Ziyaretin sonunda Genel Sekreter Sema Sandal ve Komite Başkanı Adem Yılmaz tarafından günün anısına hediye verilerek, Oda başkanları Çanakkale’de Troya Yılı kapsamında gerçekleştirilecek etkinliklere davet edildi. ÇTSO heyeti aynı gün ikinci ziyaretini Türkiye Cumhuriyeti Sofya Ticaret Müşavirliği’ne yaparak burada Ticaret Başmüşaviri M.Emrah sazak ile bir araya geldi. Görüşmede Ticaret Müşaviri Sazak tarafından, ÇTSO heyetine Bulgaristan’ın son üç yıllık ticari faaliyetlerinin ve potansiyelinin yer aldığı sunum gerçekleştirildi.

Bulgar güneş uçağı Twin Ray bir uçuş için rekor yol alacak Parlak fikirler, bir kişinin takım elbise giyip bilgisayar başında, bir masanın arkasında ciddi poz almasını beklemez. Oyun kolaylığı ile fikirler, beklenmedik bir şekilde dolaşırlar ve sadece bir şey için ısrar ederler – onları kendi alanlarında yakalayıp evcilleştirmek. Güneş enerjisiyle çalışan bir uçak inşa etme fikri, garajda iki arkadaşın, gelecek için gündelik bir konuşmasında ortaya çıkar. O zamanlar Yavor Hristov ve Dobromir Dobrev bu fikrin kendilerini nun şu an yaklaşık 400 km olduğu göz önüne alındığında, uzaklara götüreceğinin farkında değiller – beyaz kabarık bu yeni bir rekor olacak. “Piyasadaki çoğu elektrikli uçak, güneş enerjili olsun ya da olmasın, daha yüksek hız elde bulutlar ile çizilmiş bir jet izi gibi yol. edebilmek veya daha hafif olmak için fedakarlık yapılı“Şaka ile başladı, ancak gerçeğe dönüştü” sözleriyle o yor” – diyerek kendi projelerinin farkını anlatıyor Yavor özel günü hatırlıyor 23 yaşındaki Yavor ve Dobromir’le Hristov. “Her zaman birşey feda ediliyor – bu uçağın rahemen araştırmalara başladıklarını ekliyor. Twin Ray adını hatlığı olabilir ya da kat ettiği mesafe. Bizim istediğimize koydukları uçak projesi bu şekilde ortaya çıkmış. İki kişilik gelince ise uçağın genel amaçlar için kullanılmasını istiuçuş makineleri, güneş enerjisi ile beslenecek, saatte 140 ile yoruz ve örneğin birileri tatile çıkmak ya da doğayı sey200 km hıza ulaşacak ve havada 4 saat kalabilecek. İlginç retmek isterse, bunu bizim uçağımızla yapsınlar. Bu yüzolan uçak, uçuş sırasında da sarj olabilecek ve böylece sa- den mevcut olanlardan farklı bir tasarım yarattık. Böylece dece batarya ile geçilen 400 km’lik mesafe, 600 km’ye çı- kanatların özel şekli, şu andaki diğer tüm uçaklardan daha kabilecek. Benzer büyüklükteki bir uçağın en uzun uçuşu- fazla güneş paneli yerleştirebilme imkanı ile birlikte daha

7

fazla erişim, diğer uçakların gibi hız ve rahatlık sağlıyor.” Güneş energisi ile çalışan uçak projesiyle Yavor ve Dobromir, şu anda“Boing”in düzenlediği yarışmada yarışıyor – hatta toplam 200 yarışmacı arasından, diğer 16 yarışmacı ile finale kadar geldiler. Kazanıp kazanmayacaklarına bakmaksızın, havacılık devi, genç yeteneklere danışmanlık ve rehberlik desteği verecek. Geçtiğimiz yılın sonunda onlar, yenilenebilir enerji alanında başlangıç yapan şirketlerin, Orta ve Doğu Avrupa için PowerUp! bölgesel yarışmasını kazandılar ve daha sonra Bulgaristan’ı Budapeşte’deki finalde temsil ettiler. Peki bundan sonraki hedefleri neler? “Artık dizaynı ve şekligeliştirilmiş tek pilotlu spor modelimiz var” – diye cevap veriyor Yavor Hristov. “Onunla ilgili çalışmaya, ilk Twin Ray’i pazara sunduktan hemen sonra başlayacağız. Kısa mesafeli teslimatlar için kullanılacak bağımsız uçuşlar için bir uçak yapmayı da planlıyoruz.Üçüncü hedefimiz ise küçük yerel uçuşlar alanına girmek – şu anda bu şehirler arası uçuşlar 50-100 kişilik yolcu uçakları tarafından gerçekleştiriliyorlar ve çok azı büyük şirketler tarafından işletilmektedir.”

Okul Zilleri Türkçe Çalmalı

İbrahim SOYTÜRK Tarih: 15 Mart 2018 Konu: Kırcaali’de “Türk Yaşıyor” demek yeterli değildir. Biz artık kendimizden utanır duruma geldik. Şu Avrupa’nın en fakir, en parasız, işi gücü olmayan, çocukları okula gitmeyen, gitseler anadilde öğretmenleri olmayan, anaokullarında çocuğumuz “çiş”, “su”, “acım” dediğinde öğretmenin bön bön baktığı bir ülke olduk. Bu sabah gazetelere baktım, Avrupa’da ölüm oranı en fazla olan ülke de bizmişiz. Ölelim de biz de kurtulalım, onlarda kurtulsun deyenlerimiz her geçen günle artıyor. Yaşamaktan nefret eder duruma geldik. “İki tarafı da boklu bir değnek” dediğimiz hayatı değiştirmek için1989 Mayısında ayaklandık. Hapislerin kapısını kopardık. Tankların üzerine çıktık. Bulgar devletinin bize hiçbir şey vermek niyetinde olmadığını, verecek bir şeyi de olmadığını sezince bohçalarımızı sıktık ve göç ettik. Ama arkamızda kalanlar var. Bulgar devletiyle birlikte onlar da batıyor bugün. Akşam Bulgar TV açınca ve makyajlı sözcüleri, kravatlı gençleri gördüğümde, hele de göbeklerini taşımakta zorlanan siyasetçileri gördüğümde kendimden utanıyorum. Kafama dank deyen hep, “ya bunları besleyen biziz”, “kuyumuzu kazanları besliyoruz” fikri oluyor ve çıldıracağım. Yalan söylediklerini bile bile dinliyorum onları ve öfkemi kendimden, karımdan, çocuklarımdan çıkarıyorum. “Bu ne bahtsız bir kader” deyim kendi ellerimle kendi yakama yapışıyorum. Hayat bize faklı diller konuşan, farklı dinleri olan, farklı yaşam tarzı olan, farklı aile düzeni ve farklı hayat anlayışı olan insanların ancak kamu ortamında, genel geçerli kurallar çerçevesi içinde sokakta, meydanda, kamu etkinliklerinde uyum sağlayabildiklerini ve bunun ancak yasaların üstünlüğünde ve geçerliği olduğu yerde olanaklı olduğunu her gün gösteriyor. Evet, artık Bulgar devletinin bize ilgi göstermek istemediğini, bizim için yatırım yapmak istemediğini, Türkçe derslerinin normal okul saatleri içinde bile olmasına tahammül edemez duruma geldiğini, bizden rahatsızlandığını görüyoruz, buna inandık. Fakat son yıllarda büyük bir sahtekârlık da başlamış bulunuyor. Bulgaristan’da yaşayan nüfusun en dinamik kesimi olan Romen ve Müslüman Çingene nüfus devletin tüm kurumlarını tamamen reddediyor. Davalarını kendi aralarında, meşerelerde (Çingene mahkemelerinde) çözüyor, evlilikler Kiliselerde veya Müftülüklerde yapılıyor, evden çıkıp okula gitmeyen çocuklar günü mahalle arasında sokaklarda geçiriyor. Hemen hemen yarısı Bulgar okulunu tamamen kabul etmiyor. Okula gitmiyorlar, gitseler bile Bulgar çocukları onlarla aynı sırada oturmak, aynı dersi görmek istemiyorlar. Bulgar devletinin eğitim sistemiyle dayattığı değerler sistemi galk ve özellikle de genç kuşak tarafından kabul edilmiyor. Çingene dili yalnız mahallelerde ve kapalı yaşam sürmeye zorlanan gettolarda değil,, sokakta, otobüste, troley ve tramvayda, kamu yaşamının kesiştiği yerde tamamen hakim durumdadır. İşsiz, malsız mülksüz ve aç Çingene kitlesi yasaların üstünlüğünü, özel mülkiyetin dokunulmazlığını ve başka kanun ve kuralları tanımıyor. Buna karşı koymak isteyen ve Bulgar köylerini koruma yolları arayan Bulgar devleti ise, Bulgar köylerinin, Bulgar kır mülkünün ve evlerinin korunması işlerinin özel koruma şirketlerine devretmeyi ve bunu yasayla düzenlemeyi tartışıyor. Halen Bulgaristan’da tescilli 100 bin koruma şirketi var. Bunların her birinde kayıtlı 5 kişi olsa, silahlı, meşru koruyucuların sayısı 500 000 (beş yüz) bin kişidir. Bu memlekette hiçbir kimse işine bakmadığı gibi onlarda işine bakmıyor ve bataklık yayılmaya devam ediyor. Bu durumun bir başka anlamı da var. Eli sopalı, beli silahlı, çenesi küfürlü Bulgar “bekçi sürüsü” yeni kanunlarda kırsal alandaki duruma hakim olur ve zulmü arttırırsa, açlar ve sefiller, sürünmek ve yetersizlikten ölmek istemeyenler ayaklandığında karşılarında kimi bulacak? Bu işleri yasal olarak üstlenen hırsı köpürmüş sopacıları mı, yoksa onları arkalayan devleti mi? Üzerinde düşünülmesi gereken sorun budur. Bulgar devletinde en ilkel, en kaçınılmaz ve ertelenmez insan hakları için, isimleri ve ibadet hakları uğruna şehit düşenlerin hiç birisi bulunmadı ve tutuklanıp, yargılanmadı. Gözü ve ruhu kanlı yeni “bekçi” güçler devlet korumasında kaldıkça, bu memlekette adalet sağlanamaz, adalet ve demokrasiden, insan haklarından, sivil toplumda insanların eşitliğinden vb söz edilemez.


8 Sayı 130 - Mart 2018 8

Tataristan’daki Uluslararası 1. Türk Filmleri Festivali Sona Erdi

Bulgaristan Türklerinin Sesi BULTÜRK ETKİNLİKLERİ

Bulgaristan’da 3 Mart Milli Bayramında neden gerginlik yaşandı? TV–5 programa telefonla katılım:

Rusya’nın Tataristan Cumhuriyeti başkenti Kazan’da gerçekleştirilen Uluslararası 1. Türk Filmleri Festivali, düzenlenen kapanış töreniyle sona erdi. Rusya’nın Tataristan Cumhuriyeti başkenti Kazan’da gerçekleştirilen Uluslararası 1. Türk Filmleri Festivali, düzenlenen kapanış töreniyle sona erdi. Açılışı 21 Mart’ta gerçekleştirilen festivalde Türkiye, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Azerbaycan, Türkmenistan ve Rusya’nın Tataristan, Başkurdistan, Yakutistan, Hakasya, Kuzey Kafkasya ve Çuvaşistan Cumhuriyetlerinden toplam 16 film gösterildi. Festivalde Türkiye’yi Yönetmen Kıvanç Baruönü’nün “Kocan Kadar Konuş”, Yönetmen Mitsutoshi Tanaka’nın “Ertuğrul 1890”, Yönetmen Alper Çağlar’ın “Dağ” ve Atıf Yılmaz’ın yönetmenliğini yaptığı “Selvi Boylum Al Yazmalım” filmleri temsil etti. Uluslararası 1. Türk Filmleri Festivali’nin kapanış töreni öncesinde AA muhabirinin sorularını cevaplayan film yönetmeni, senaryo yazarı ve yapımcı İsmail Güneş, geçen yıl oluşturulan Türk Dünyası Sinemacılar Birliğinin aldığı kararla Türk dünyasının filmlerini ülke ülke bu bölgelerde yaşayan halklara göstermek istediklerini söyledi. Güneş, unutulmakta olan kültürel bağları daha da güçlendirme, Türk halklarını daha iyi anlama, daha iyi bir diyalog ortamı oluşturma açısından böyle bir etkinliğe başladıklarını vurguladı. “Kocan Kadar Konuş” filminin gösteriminde bulunduğunu belirten Güneş, Tataristanlı sinemaseverlerin filmi izledikten sonra mutluluklarının gözlerinden okunduğunu söyledi. Güneş, “Bizim amacımız birilerine en iyi filmi vermek değil, birbirimize kültürlerimizi tanıtmaktır. Festivalde şimdilik ödül vermiyoruz ama ilk turu yaptıktan sonra ileride yeni filmler olduğunda belki bir yarışma düşünülebilir.” dedi. Kapanış töreninde bir konuşma yapan Türk Dünyası Gazeteciler Federasyonu Genel Başkanı Menderes Demir, Kazan’da Türk dünyasının geniş bir aile olduğunu bir daha gördüklerini belirtti. Demir, “Kazan Türk dünyasında kültürü ile sanatı ile medeniyeti ile öne çıkan bir merkez. Kazan dünyanın, Türk dünyasının ve Avrupa’nın kültür geçiş merkezi olarak da tarif edilebiliyor. Kazan, Türk dünyasında bir ilke imza attı ve Uluslararası Türk Filmleri Festivali filmleri ile tüm kardeşleri aynı çatıda toplamayı başardı. Bu organizasyonda emeği geçen herkese teşekkür ediyorum.” dedi. Uluslararası Türk Filmleri Festivali, bir yıl içerisinde katılımcı yedi ülkede düzenlenecek. Festival Kazan’dan sonra gelecek ay Kırgızistan’ın başkenti Bişkek’te organize edilecek.

Konu: Bulgaristan’da 3 Mart Milli Bayramında neden gerginlik yaşandı? Bilindiği üzere, 3 Mart 1878’de İstanbul kenarında Ayastefanos’ta, Bulgaristan’da San Stefano, Türkiye’de bugünkü Yeşil Köyde, Osmanlı Devleti ile Rusya Çarlığı arasında bir Barış Anlaşması imzalanmıştır. Ben, bu protokole “An(t)laşma” d(iy)emiyorum, çünkü hiçbir mecliste onaylanmamıştır ve 3 ay sürmüştür. Geçici nitelikli bir ön protokol şeklinde hazırlanmıştır. Ömrü de Temmuz 1878’de, başlayan Berlin Konferansına kadar (yani sadece 3 ay sürdüğünden), bağlayıcı tarafı da olmadığından, geçici bir ateşkes protokolü niteliğinde olduğuna işaret etmek isteriz. Artık 28 yıldan günümüze kadar bu metninde “Bulgar”, “Bulgaristan” ve “Bulgar devleti” adı geçmeyen bir protokol olduğunu herkes öğrenmiştir. “Balkan Bölgesinden” söz edilen, bu PROTOKOL, Bulgar halkına bağımsızlık, egemenlik, hürriyet ve birleşme de getirmediğinden dolayı sert tartışmalar başlatmıştır. Ayrıca şu da var tabi ki, 1878’den sonra 112 yıl Bulgaristan’da 3 Mart Milli Bayram olarak kutlanılmamıştır. Neden? 1944 ile 1990 yılları arasında Bulgaristan’da 9 Eylül 1944’te Bulgaristan’ın Kızıl Ordu-Rus esaretine düştüğü gün, Milli Bayram olmuştur ve 46 yıl bu böyle devam etti. 1990 yılında Komünistler artık bitecek derken kabul edilen, 4.Bulgaristan Cumhuriyeti Anayasası’nda, Komünistler 3 Mart tarihini yine Milli Bayram olarak Anayasaya koydurabildiler. Bu, 46 yıl böyle devam etti fakat yok olurken bile 1990’da yine bu ayrımcılığı bu nifak tohumunu ekmişlerdi. Göbekten Moskova’ya bağlı olan Bulgar Komünistleri, 1990’da parti olarak tarihe karışırken, 3 Mart 1878’de Ayastefanos, Bulgaristan’da “San Stefano Sözleşmesi” olarak geçen, 3 Mart’ı MİLLİ BAYRAM olarak yine dayattılar. Bu günleri daha o zamanlar görmüşlerdi onların amacı birlik değil bölücülük olduğunu böylece kanıtlamışlardır. O gün bu gün, Rusya’yı sevenler ve Rusya’yı sevmeyenler (yani Rusofiller ve Rusofoblar) arasındaki kavgalı tartışma “Kurtuluş”, “kurtarıcı” – bağımsızlık, özgürlük ve birlik gibi kavramlar üzerinde derinleşti. Bir defa, Bulgaristan’ın 3 Mart’ta kurtulmadığını, işgal edildiğini, özgürlüğüne kavuşmadığını ve hatta köle durumuna düşürüldüğünü iddia edenler artık Bulgaristan’da da artmaya başladılar. Şu da var tabi ki, tarihçilerimizin bahsetmediği en önemli olay ise 3 Mart Rus Çarı II. Aleksandır’ın doğum günüdür. Yani kısaca, “Yabancı bir İmparatorun doğum gününü Milli Bayram olarak kutlamaları istenmiştir” Buna da Bulgar halkı öğrendi ve karşı koymaya ve toplumu uyandırmaya başlamışlardır. Hatırlanacağı üzere II.Aleksandır 19. yüzyılın ortalarında Rusya’da toprak reformu yaparak kimliksiz köylüleri kölelikten kurtaran biri olduğundan, Rus halkı ona “kurtarıcı Çar” demiştir. Fakat Rusofil Bulgarlar, “kurtarıcı” sözünü oradan alıp Bulgar ortamına aşılamışlar, ana caddelere “Kurtarıcı Çar” adı verilmiştir, At üstünde büyük büyük Çar Anıtları dikilmiş ve bu da tepki almış ve almaya devam ediyor. Bu olayların Bulgaristanın egemenliğine gölge düşürdüğü görüşü yaygındır. Bu gün Meclis karşısında at üzerinde olan anıtı kaldırmak istemişler amma başaramadılar. Bu yıl 140.yıldönümü milli kutlamalarına Rusya Federasyonu Başkanı Vladimir Putin de davet edilmişti. Ancak kendisi Gel(e)meyince, yerine Moskova ve Rusya Federasyonu Başpiskoposu Kiril’i gönderdi. Sofya havaalanında karşılama töreninde hazır bulunan Cumhurbaşkanı Yardımcısı Bayan İlyana Yotova’nin kalpten minnettarlık ifadesi olarak bir devlet görevlisinin ilk defa diz üstü çökerek ve elini öpmesi, “bu Tanrıya değil, Putin’e boyun eğmek oldu” şeklinde tartışmalar başlattı ve Bulgaristan’da kamuoyunu da karıştırdı.

Aynı Cumhurbaşkan Yardımcısı Yotova’nın bu karşılama töreninde hazır bulunan Bulgaristan Ortodoks Kilisesi Başpiskoposu Neofit’in elini öpmemesi ise, tartışmaları iyice kızıştırdı. Şu çok önemlidir, Bulgaristan tarihinde Cumhurbaşkanı düzeyinde bir devlet adamı, şimdiye kadar bir başka devletin Baş Piskoposunu resmi törenle karşılamamıştır. Bu Bulgaristan’da ilk defa oluyor. Bulgaristan layık bir devlettir “Başka bir medeniyete yönelim mi?” başladı sorusu halktan hiç gecikmeden geldi. “Kirilin elini öpmesi iyi de, diz çökmesi ne anlama geliyor?” sorusuna cevap arandı. Ayrıca “93 harbinde” Plevne’yi savunan Osman Paşa ve yardımına giden Süleyman Paşa askerlerinin yolunun kesiştiği Koca Balkan’da. Yani “Şipka” Tepesinde, konuk Baş Piskopos Kiril ile birlikte Cumhurbaşkanı Rumen Radev’in de katıldığı anma töreninde, devlet başkanının yalnız Rus askerlerinden söz ermesi, sadece Türk değil Bulgar askerlerinden dahi söz etmemesi herkesin tüm Bulgaristan’ın da dikkatini çekti. İşte böyle bir ortamda Bulgaristan’da geçen 3 Mart kutlamalarının 140.yıldönümü, ülkede özgürlük, bağımsızlık ve birlik olmadığını bir daha kanıtladı. Kutlamalar sönük geçti. İlk kez “Şipka” tepesinde yuhalama yaşandı. Bu 2018’in 3 Martında daha önce olmayan bir olay da, Türkiye’deki Bulgar Konsolosluklarında yaşandı. STK, Dernek başkanları, yöneticiler ve bazı aydınlar 3 Mart resmikabulüne davetlerde izdiham yaşandı. Gidenler geçen yıla göre daha çok oldukları net olarak görüldü. İşte bu konuda BİZ TÜRKİYE’DE BULUNAN STK’lar TÜRKLERİN ATALARINI KATLETTİKLERİ BİR GÜNDE VİSKİ VE ŞAMPANYA İLE KUTLANMASINI BİZLER KINIYORUZ. BU ATALARIMIZA KARŞI YAPILAN BÜYÜK BİR SAYGISIZLIKTIR. Bulgar makamlar BÜYÜK GÖÇTEN SONRA geçen 29 yılda, bizim “İslamlaştırılmış Bulgarlar” olduğumuzu kafalarımıza sokmaya, kabul ettirmeye devam ederken, SOYDAŞLARIMIZIN TÜRKİYE’YE ISINDIĞI ve ana-vatanımızın “Büyük Türkiye” özlemine seve seve katıldığı bir dönemde “kafa karıştırmaya çalışmalarına” anlam vermek beni de zorladı. Bulgaristan’da yalan üstüne kurulan ideoloji ve siyasetlerin geleceği olmadığını ve olamayacağını unutmak o kadar mı zor? Şu asla unutulmasın: Bulgar halkı Osmanlı döneminde milli kimliğiyle uyanmış, milli dinini, dilini, kültürünü geliştirmiştir. Örnek, “Bulgarlar Osmanlıdan önce kiliselerde Rumca ibadetlerini yapıyorlardı, bunu Bulgarca olarak Osmanlının izniyle başladılar. Kendi kiliseleri için de İstanbul’da ilk Bulgar kilisesini Osmanlı izniyle yapıldı”. Daha ne olsun… 3 Mart 1878 Bulgar topraklarında bu yükselişin durduğu ve söndüğü gündür. Bugün devam eden “kurtarıcı” ve “köleleştirici” tartışması buna kanıttır. Saygılarımla, Rafet ULUTÜRK BULTÜRK Genel Başkanı

BULGARİSTAN’IN 3 MART

BAĞIMSIZLIK GÜNÜ KUTLAMALARI

3 Mart Bulgaristan Milli Bayramı Kutlandı. Ne acıdır ki; bu kutlamaya bazı STK yönetici ve üyeleri ile önde gelen aydın kişilerin de katıldığını görmekteyiz. Zira literatürümüze 93 Harbi olarak giren 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’nın ardından 3 Mart 1878’de Osmanlı Devleti ile Rusya arasında imzalanan ve Ayastefanos Antlaşması olarak bilinen San Stefano Antlaşması’nın yıl dönümüdür. Osmanlı Devleti’nin yenilgisi sonrası imzalanan ve Türk tarafı için ağır şartlar içeren bu antlaşma; Rusların Balkanlarda etkinliğini arttırdığından Batı’yı rahatsız etmiştir. Batı için uygun görülmediğinden dolayı 13 Temmuz 1878 Berlin Konferansı ile Batı için şartlar biraz daha yumuşak hale getirilmiştir. Tarihi süreç biraz incelendiğinde Almanya İmparatorluk Şansölyesi Prens Bismark’ın başkanlığında toplanan Berlin Konferansı’nda Osmanlı Devleti; Almanya, İngiltere, İtalya, Avusturya-Macaristan ve Rusya ile Balkanlar’ın paylaşımını müzakere ve imza ettiğini görmekteyiz. Katılımcı devletlerin Başbakanları ve Dışişleri Bakanlarının katıldığı bu konferansta Osmanlı Devleti’ni Nafıa Nazırı Karatodori Paşa, Müşir Mehmet Ali Paşa ve Berlin büyükelçisi Sadullah Bey temsil etmiştir. Osmanlı Devleti Toprak kayıpları Sırbistan, Bulgaristan, Romanya ve Karadağ’ın kendi başlarına birer prenslik olmaları kabul edilmiş, Osmanlı İmparatorluğu toprakları içerinde; Bosna-Hersek, Doğu Rumeli, imtiyazlı vilayetler halinde tanzim edilmiştir. Niş Sancağı Sırbistan’a, Kars, Batum, Artvin ve Ardahan sancakları Rusya’ya, Dobruca Sancağı Romanya’ya, Van’ın doğusundaki Kotur yöresi ise İran’a ve bazı kazalar da Karadağ’a bırakılmıştır. Kıbrıs İngiltere’ye kiralanmış ve nihayet Bulgaristan Prensliği kurulmuştur. Bu konferansın etkilerini iyi değerlendiren Yunanistan 1881 yılında Teselya Sancağı’nı elde etmeyi başarmıştır. Ve yine bu konferansın etkilerini kulis çalışmalarıyla kendi lehine kullanmayı başaran Fransa 1881’de Tunus Prensliğini işgal etmiştir. Peki o halde Batı için ve daha da önemlisi Bulgaristan için adeta 22 Eylül 1908 tarihinde Özerkliği, 6 Eylül 1908 tarihinde ise bağımsızlığın anahtarı olan bu kutlama resepsiyonuna Türk STK ve Aydınları neden katılırlar? Elbette kararlarına saygı duyuyoruz ama Türk Tarihine acılarla kazınan, binlerce Km2 vatan toprağının kaybedildiği, Bir milyondan fazla Türk ve Müslüman nüfusun göç etmesine ve yüz binlercesinin bu göç yollarında feci şekilde can vermesinin başlangıcı olan 3 Mart 1878 resepsiyonuna (resmi protokol nezaketi gereğince katılmak zorunda kalanlar hariç olmak üzere) Türkiye Cumhuriyeti STK yönetici ve üyeleri ile aydınları neden katılırlar? demeden edemiyor insan. Yok eğer “Bulgaristan AB Dönem Başkanıdır, bizler kutlamalara katılarak Türkiye adına kulis çalışmaları yaptık, bazı olumsuz ön yargıları gidermeye çalıştık…” diyebiliyorlarsa ne ala… Türk Milletini katleden, sürgün eden, Türk yurdunu bölen-parçalayan bir antlaşmanın kutlanması adına; Şubat 2018’in son haftasında Ankara, İstanbul, Edirne ve Bursa’da bulunan Bulgaristan Konsolosluk ve diplomatik temsilciliklerinde düzenlenen resmi kabul ve törenlere katılanlar acaba bu tarihi panoramayı unutmuş olabilirler mi? Eğer bir unutma söz konusuysa hatırlatmak bize düşer. Saygılarımızla. İsmail CİNGÖZ:

Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Uzmanı BULTÜRK Derneği Ankara Temsilcisi.

Resimler için kaynak: Emel Gürsoy, Ayşe Gündü- suskunmedya.com-Özel Haber


Bulgaristan Türklerinin Sesi Sayı 130 - Mart 2018 BULTURK ETKİNLİKLERİ

9 9


10 Sayı 130 - Mart 2018

Bulgaristan Türklerinin Sesi Bulgaristan

10

Bulgaristan’da rüşvet alan vergi memurları suçlandı Bulgaristan ve Romanya, Tuna Nehri üzerinde üçüncü köprü inşaatını görüştü

Ulusal Gelirler Ajansı’nın operasyonundan sonra savcılık 11 vergi memurunu rüşvet almakla suçladı. Bu Organize suçlar ile mücadele dairesi ve özel yetkili savcılık tarafından yakalanan ilk ve en büyük grup vergi memurudur. Rüşvetçilikten başka , memurların bazıları para aklamakla da suçlanacak. Müfettişten başlayarak sektör şefine kadar tutuklananlar tüccarın işinin büyüklüğüne tesisin görünüşüne göre 250’den 25 bin Avro’ya kadar rüşvet almışlar.

Ulusal Vergi Ajansından ekip yöneticileri tüccarların nasıl bir şekilde denetlenmesi konusunda emir vermeleri dışında istenen parayı veremeyenlerin şirketlerinden eşya alıyorlarmış. BNR

Avukat Lulçeva: 13 imam davası, Anayasa’ya aykırı

devlet tehdit altında kalacak” ifadelerinin verildiği başlıktan dine dayalı ayrımcılığa dayalı olmasından dolayı zanlılar hakkındaki iddiaların Anayasa’ya aykırı geldiği açıkça tespit edilmektedir. Bulgaristan halkının bir kısmının, dininden dolayı milli güvenliği tehdit ettiği yönündeki ifadeler nefret söylemi içerir ve dine dayalı korku aşılama demektir. Bu, Bulgar yargıçlarının görevinin gereklerine ve tüm Bulgaristan vatandaşlarına aykırı bir davranıştır.

13 imamın yargılandığı davanın savcısı Nedyalka Popova’nın “Ülkemizdeki Müslümanlar yüzde 30 olduğunda devlet tehdit altında kalacak” ifadelerini kullandığı söyleşinin yayımlanmasından sonra zanlıların avukatlarından biri olan İna Lulçeva, Filibe İstinaf Mahkemesine başvurdu. Lulçeva, şikayet dilekçesini mahkemeye Popova’nın skandal söyleşisinin Trafficnews.bg sitesinde yayınlanmasından bir gün sonra 23 Mart 2018 Cuma günü verdi. Avukat Lulçeva’nın şikayet dilekçesinin içeriği şöyledir: “İstinaf Mahkemesinde görevli Sayın Hanım Savcılar,

Dilekçe ile birlikte httğ¾//tràff³ñnåw¾.bg/kîmåntàr³/ ğrîkurîràt ğî dålîtî….internet sitesinde yayınlanan davanın savcısı Nedyalka Popova’nın söyleşisini dikkatinize sunuyorum. Savcı Popova’nın söyleşide kullandığı “Ülkemizdeki Müslümanlar yüzde 30 olduğunda

Davanın savcısı olarak Nedyalka Popova’nın kullandığı sözler, zanlıların avukatlarının davanın başından beri zanlıların dini inançları ve dini ibadetleri yerine getirmelerinden dolayı yargılandığı iddialarının doğruluğunu ortaya koymaktadır. Savunma makamları, Temyiz Mahkemesi de dahil olmak üzere engelleme girişimlerine rağmen Anayasa’ya aykırı gelen bu faaliyeti sonlandırmak için elinden geleni yaptı. Buna rağmen savunma makamları, kanunu birçok kez ihlal ederek, Temyiz Mahkemesi’nin davayı 6 Nisan 2018 tarihinde saat 00.00’a kadar sonlandırmayı (zamanaşımına uğramaması için karar bildirmesi) amaçlaması ve yürütülen davanın esasının itiraf edilip kamuoyuna duyurulmasından dolayı memnuniyet duymaktadır. Savunma makamları, dini nedenlerden dolayı cezai kovuşturmanın kanunlar doğrultusunda yapıldığı görüntüsü verilmeye çalışılmasına iştirak etmeyecek ve bu sürece iştirak eden herkes sorumluluğunu taşısın”.

Bağcılar, Bosna Hersek’te İki Türkçe Sınıfı Açtı

Bağcılar Belediyesi ve Türk Dünyası Belediyeler Birliğinin destek verdiği “Tercihim Türkçe Projesi” kapsamında Bosna Hersek’in Travnik ve Buzim şehirlerinde iki ilköğretim okulunda Türkçe sınıfının açılışı gerçekleştirildi. Bağcılar Belediyesi ve Türk Dünyası Belediyeler Birliğinin destek verdiği “Tercihim Türkçe Projesi” kapsamında Bosna Hersek’in Travnik ve Buzim şehirlerinde iki ilköğretim okulunda Türkçe sınıfının açılışı gerçekleştirildi. Açılışı yapan Bağcılar Belediye Başkanı Lokman Çağırıcı, “Aynı dili konuşarak birbirimizi daha iyi anlayacağız” dedi. Yunus Emre Enstitüsünün (YEE) Bosna Hersek’te yürüttüğü “Tercihim Türkçe Projesi” kapsamında Türk Dünyası Belediyeler

Birliğinin (TDBB) desteği ve İstanbul Bağcılar Belediyesinin katkılarıyla Bosna Hersek’te iki ilköğretim okulunda Türkçe sınıfının açılışı yapıldı. İlk tören 25 Mart tarihinde Una Sana Kantonu’na bağlı Buzim’de Buzim İlköğretim Okulunda yapıldı. Una Sana Kantonu Eğitim Bakanı Muhamed Ramic, okul müdürleri ve velilerin katıldığı açılışta konuşan Bağcılar Belediye Başkanı Lokman Çağırıcı, “Bosna Hersek’le kalıcı bir gönül bağımız var. Aynı dine, aynı inanca mensup ve 600 yılı aşkın kardeşçe yaşadığımız bu topraklarda tekrar bulunmaktan onur, heyecan ve mutluluk duyuyoruz. Bu sınıfta eğitim gören çocuklarımız artık Türkçe’yi öğrenecek ve konuşacak. Aynı dili konuşarak birbirimizi daha iyi anlayacağız” dedi.

BAŞSAĞLIĞI – Hayriye Süleymanoğlu Yenisoy

Yalan hayatta ne yaptıysak kendimize ahiret sorularını hazırlayalım fani yerimizde, ölmüşlerinizin ruhlarına dualarımızı, çektiğiniz acıyı paylaşarak yaşıyoruz, Bulgaristan Türklerinin yetiştirdiği önemli bilim kadını Prof. Dr. Hayriye Süleymanoğlu Yenisoy Hocamız Hakk’ın rahmetine kavuşmuştur.

Kendisine Allah’tan rahmet, ailesine Bulgaristan Türklerine ve Tüm Türk Dünyasına başsağlığı dileriz. BULTÜRK

Ulaştırma Bilgi Teknolojisi ve Haberleşme Bakanlığından verilen bilgiye göre Bakan İvaylo Moskovski, Romanya Ulaştırma Bakanı Lucyan Shova ve Bölgesel Politikadan Sorumlu Avrupa Birliği (AB) Komiseri Corina Kretzu, dün Brüksel’de bir araya geldi. Moskovski, Shova ve Kretzu, Bulgaristan ve Romanya’nın, Silistre ve Calarași şehirleri arasında Tuna Nehri üzerinde üçüncü bir köprü inşa etme imkanlarını ele aldılar.

Böyle bir altyapı projesi, iki bölgeyi canlandıracak ve önemli miktarda yatırım çekecek. oplantıda ayrıca nehrin ortak kesiminde Bulgaristan-Romanya projelerini yönetmek için bir ortak girişim şirketi kurma olanakları tartışıldı. AB Komiserinin ifadelerine göre, nehir tüm Avrupa ülkeleri için önemli bir ulaşım koridorudur ve Avrupa Komisyonu, nehir üzerinde seyrüsefer ile ilgili tüm güncel sorunları çözmek için Bulgaristan ve Romanya’ya yardımcı olmaya hazırdır. Bakan İvaylo Moskovski, Bulgaristan’ın AB fonları ve ulusal fonlarıyla uyguladığı projeleri tanıttı. BulRIS projesinin hayata geçirilmesiyle Tuna’nın Bulgaristan kesiminde seyrüsefer yönetimine ilişkin

modern teknolojilerin ve sistemlerinin uygulamaya konulduğunu belirtti. Bakan, Bulgaristan’ın nehrin dibini taramak için bir sözleşme imzaladığını ve onunla 3 yıllığına Bulgaristan kesiminde seyrüsefer garantisi verildiğini kaydetti. Moskovski, aynı zamanda Tuna Nehrini Araştırma Ajansı tarafından satın alınacak çok fonksiyonlu derinleştirme ekipmanlarının tedariki için ihale prosedürü hazırlandığını belirtti. Bakan,”Bir yıl içinde Rusçuk şehrine Tuna’yı araştırmak için iki yeni gemi teslim ettik ve bu yılın Eylül ayında suyolunu işaretleyecek üçüncü bir geminin inşasını tamlayacağız” dedi.

Akademisyen Vodeniçarov: Fakiriz, çünkü hiçbir şey üretmiyoruz

Bulgaristan Ulusal Televizyonu’na (BNT) konuşan Bulgaristan Bilimler Akademisi (BAN) eski Başkanı Akademisyen Stefan Vodeniçarov, “15-20 yıl sonra demografi, sağlık, eğitim alanındaki mevcut toplumsal sorunların değiştiğini göreceğiz. Bu yüzden bir sonraki hükümetle değişmeyen ulusal programlara sahip olmalıyız” diye kaydetti. Boyko Borisov’un başkanlığındaki birinci hükümette Eğitim Bakanı olan akademisyen Vodeniçarov, “BAN’da oluşturulan bir ekip, karşı

karşıya olduğumuz tüm sosyal sorunların ele alınan “Bulgaristan’ın Sürdürülebilir Kalkınmasına Yönelik Ulusal Hedefler İçin Görüşler” başlığı altında görüşlerini dile getirdi” diye ifade etti. Bilim adamı, “Bulgaristan’ın büyük sorunu yoksulluk ve biz fakiriz, çünkü hiçbir şey üretmiyoruz. Normal ekonomik hayatı yeniden canlandıralım” diye çağrıda bulundu. Akdemisyen Vodeniçarov’un ifadesine göre gelirler artıyor, ama bu Avrupa’ya göre önemsiz düzeyde oluyor. Akademisyen Vodeniçarov, “Hangi malların aranacağını bilmek iyi olur – gelecek elektrikli araçların ve ülkemizde elektrik motorları üretebiliriz. Bulgaristan’da gelecek için çinko ve kurşun piller üretebilen bilim adamları var” diye sözlerine ekledi. 28 Mart’ta Bakanlar Kurulu, 2015-2040 Dönemi İçin Bulgaristan’ın Demografik Gelişimine Dair Tahminler Raporu kabul etti. Papor, Parlamento’ya sunulacak. Tahminlere göre, Bulgaristan nüfusu 2040 yılına kadar yaklaşık yüzde 20 oranında azalacak.

Bulgaristan’da Ulaştırma Bakanlığında dolandırıcılıkla suçlama Birleşik vatanseverlerin kontenjanından olan Ulaştırma Bakan yardımcısı Angel Popov dolandırıcılıktan dolayı mahkemeye gidiyor.

İddianame Popov’un iktidar dışından olduğu 2012 yılındandır. O sırada Popov, bir ulaştırma firmasının sahibinden uluslararası yük taşımacılığına dair rejim kolaylıkları sağlayan 4 belgenin Araştırma sonuçlarına göre para alıalınması için bunun Ulaştırma Bakan- cıları olarak belirlenen görevlilerin bu lığından görevlerin sayesinde yapılaca- tür izinleri veren çalışma grubunda yer ğını söyleyip 8 bin Avro istemiş. almıyor.

GERB milletvekili vergi kontrollerinden dolayı istifa etti

GERB milletvekillerinden Dimitır Gemişev başlatılan vergi yoklamasından dolayı istifasını sundu. Milletvekili bundan iki yıl önce şirketini 2 levalık sermayesi olan başka bir şirkete satarak, vergi ödemekten kaçmış.

Ticaret Siciline göre, şirketin satın alıcısı 23’ü aynı adrese kayıtlı 93 şirkete sahiptir. Dimitır Gamişev GERB partisinde kaldığını belirterek, neden sorununun yine gündeme getirildiğini sordu. 2017 yılında Baş savcı , milletvekilinin yaptığı trafik kazası ve bir yayayı öldürmesinden dolayı Gamişev’in dokunulmazlığının kaldırılması istedi.

BSP: Borisov, Erdoğan ile görüşmesini halka açıklasın…

BSP, Varna şehrinde Başbakan Boyko Borisov ile Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Erdoğan arasında yapılan görüşmenin stenosunun, “konuşulan her şey kamuya açıklanmak ve Bulgar halkı neyin kararlaştırıldığını anlamak için” temsil edilmesini istedi. Bunu Pazarcik şehrinde Sosyalistlerin Li- Erdoğan arasındaki ikili görüşme, AB-Türkiye deri Korneliya Ninova bildirdi. Borisov ile zirvesinden önce yapıldı.


Bulgaristan Türklerinin Sesi 11 Sayı 130 - Mart 2018 YAŞAM

BULTÜRK’ten Doç. Dr. Meşkure Yılmaz’ı Ziyaret

Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi Sayın Doç. Dr. Meşkure YILMAZ; Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği BULTÜRK Ankara Temsilcisi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Uzmanı/M.Sc. İsmail CİNGÖZ ve BULTÜRK Ankara Temsilciliği’nden Fatma AKSOY tarafından ziyaret edildi. Gazi Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü, Cumhuriyet Tarihi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi ve aynı zamanda “21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü / Orta Asya Araştırmaları Merkezi / Bilimsel Danışmanı” olan Sayın Meşkure YILMAZ tarafından sıcak bir misafirperverlikle karşılanan BULTÜRK Temsilcileri; BULTÜRK Derneği Genel Başkanı Sayın Rafet ULUTÜRK tarafından yayınlanan “Türk Dünyasında Bir Bulgaristan Türk’ü – Rafet Ulutürk- 50 Yıllık Mücadele” kitabını takdim ettiler. Sayın Doç. Dr. YILMAZ’ın Tarihçi olması hasebiyle konu Türk Dünyasının ortak sorunları üzerine odaklanmıştır. Tarihten günümüze Türklerin yaşadıkları coğrafyalarda bugün azınlık durumunda kalmış olan Türkler ile Osmanlı Devleti bakiyesi yerlerde azınlıkta kalmış olan Türk ve Müslüman nüfusun bugün aynı sıkıntılara maruz kaldıkları üzerinde durum tespiti yapıldı. Sayın YILMAZ; Kuvvetli bir Türkiye’nin etkin bir dış politika ile bu coğrafyalarla siyasi ilişkilerle birlikte gönül bağının da güçlendirilmesi halinde bu sıkıntıların büyük çoğunlukla giderilebileceği bir zeminin oluşabileceğine dikkat çekerken, 93 Harbi olarak tarihte yârini almış olan 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı ile başlayan yoğun göçlerin; Balkan Savaşları ile Birinci Dünya Savaşı sonralarında da sürmesi ve ardından Lozan Barış Antlaşması’ndan 1989 yılına kadar ara ara da olsa neredeyse kesintisiz olarak sürdüğünün üzerinde durarak “Keşke o coğrafyalardan göç ettirilmeleri yerine oralarda Türk nüfusu tutabilseydik. Zira o bölgelerde azınlık kalmayacaklar ve türlü sıkıntıları yaşamayacaklardı belki. Ayrıca Türk etkisi yoğunluğunu yitirmeyebilecekti” dedi. Bugün Irak ve Suriye Türklerinin de göç ettirilerek güney sınırlarındaki Türk nüfusunun azaltıldığına da değinen YILMAZ; “Irak ve Suriye’de karışıklıkların sükunete ermesi halinde bölgeyi terk etmiş olan Türklerin tekrar eski yerlerine dönmelerinin önemli olduğuna değinerek “Bu şekilde stratejik derinlikte bir Türk nüfusunun muhafaza edilebilmesinin önemli olduğuna” dikkat çekmiştir. BULTÜRK Ankara Temsilcileri Sayın CİNGÖZ ve Sayın AKSOY; ilerleyen zamanda Sayın YILMAZ ile tekrar bir araya gelerek “Türk Dünyası üzerine nelerin yapılabilirliği üzerinde değerlendirmeler yapmak üzere” sözleşmeleri ile ziyaret sona ermiştir. Sayın Doç. Dr. Meşkure YILMAZ Hanımefendiye sıcak karşılamalarından dolayı BULTÜRK olarak teşekkür eder, çalışmalarında başarılar dileriz. 30 Mart 2018 Fotoğraf: Fatma AKSOY / BULTÜRK

11

İLESAM DERNEĞİ’NDE SEÇİM HEYECANI İlim ve Edebiyat Eserleri Meslek Birliği 15.Olağan Genel Kurul Toplantısı ile yeni yönetimi belirlendi.

Ankara Türk Tarih Kurumu Konferans Salonunda 31 Mart 2018 günü gerçekleşen İlim ve Edebiyat Eserleri Meslek Birliği (İLESAM)’ın 15. Olağan Genel Kurul Toplantısı; Ankara başta olmak üzere yurt içinden ve yurt dışından birçok üyesi ile birlikte Kültür ve Turizm Bakanı Yardımcısı Sayın Prof. Dr Hüseyin YAĞMAN’ın da katılımı ile gerçekleştirilmiştir. “Divan Heyeti” nin oluşturulması ile başlayan Toplantı, İLESAM Genel Başkanı Sayın Mehmet Nuri PARMAKSIZ’ın birlik ve beraberlik mesajları ile Kültür ve Turizm Bakanı Yardımcısı Sayın Prof. Dr Hüseyin YAĞMAN’ın başarı dilek ve temennileri içeren açılış konuşmaları ile devam etti. Mali Tablonun İbrasının ardından bir dizi Tüzük değişikliğinin yapıldığı görülen Genel Kurul’da mevcut Başkan Sayın PARMAKSIZ’ın tek ve blok liste halinde adaylığı ile seçime geçildi. 31.03.2018 BULTÜRK Derneği Ankara Temsilcisi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Uzmanı/M. Sc. İsmail CİNGÖZ’ün de üye olduğu İLESAM

Genel Başkanlık seçiminde; tek aday olmanın da verdiği avantajla OY BİRLİĞİ ile 5.defa yeniden 2 yıllık süre ile tekrar seçilen Mehmet Nuri PARMAKSIZ’a ve Yönetim Kuruluna BULTÜRK olarak bizler de başarılar dileriz. İLESAM 15. GENEL KURULUNDAN / Yeniden Genel Başkanlığa seçilen değerli Mehmet Nuri Parmaksız ve ekibini tebrik eder başarılar dilerim. Fatma AKSOY / BULTÜRK Ankara Temsilciliği Fotoğraflar: Fatma AKSOY, Bayram YELEN

BULTÜRK’ten Prof.Dr. Halil AYTEKİN’e Hadiyemiz Oylama için salonda bul u n a n S a y ı n P r o f . D r. H a l i l AYTEKİN’e Sayın CİNGÖZ tarafından; BULTÜRK Derneği Genel Başkanı Sayın Rafet ULUTÜRK tarafından yayınlanan “Türk Dünyasında Bir Bulgaristan Türk’ü – Rafet Ulutürk- 50 Yıllık Mücadele” kitabını takdim e d i l m i ş t i r. Fotoğraf: Fatma AKSOY / BULTÜRK

Finlanda’ dan Atilla Jorma ile Azerbaycan’dan S.SAHİN BULTÜRK’te BULTÜRK Derneği Ankara Temsilcisi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Uzmanı/M.Sc. İsmail CİNGÖZ’ün kadim dostları; Ardahan Üniversitesi Öğretim Üyesi Finlandiya Türk’ü Sayın Doç. Dr. Atilla JORMAileAzerbaycan Türk’ü Gazeteci-Yazar Sehavet SAHİL Ankara’ya geldiler. Türk Dünyası için çok değerli çalışmalara imza atan, bu kapsamda birçok kıymetli eseri yayınlanmış olan Sayın JORMA ve Ardahan Üniversitesi’nde Yüksek Lisans eğitimi alan Sayın SAHİL’i kalmış oldukları misafirhanede ziyaretlerine giden İsmail Cingöz ile BULTÜRK Ankara Temsilciliği’nden Fatma AKSOY; Misafirlerle hasretle bir yandan muhabbet bir taraftan da

Türk Dünyası üzerine yaptıkları ve yapmayı planladıkları projeler üzerine istişarelerde bulundular. Kısa süreli ama büyük ölçekli ziyaret oldukça verimli geçmiştir. Misafirlerimiz hoş gelmişler, safalar getirmişler. Fotoğraf: Fatma AKSOY / BULTÜRK Ankara Temsilciliği

Siyasi ve Aktüel Gazete

BULTÜRK - Dünyada’ki Temsilcilerimiz www.bulturk.net /bilgi@bulturk.net- Tel:0212 511 63 47

İmtiyaz Sahibi Rafet ULUTÜRK

Haber Sorumlusu:

D r. N e d i m B İ R İ N C İ

Hukuk Danışmanı: Ekonomi Müdürü:

Av. Hasan MOLLAOĞLU

Alptekin CEVHERLİ

İstihbarat Müdürü:

Hüseyin Y I L D I R I M

Yazı İşleri Müdür Yardımcısı İbrahim SOYTÜRK

Eğitim Sorumlusu:

Aynur FİLİZ

Kültür-Sanat:

Avşin B A L K A N

Genel Yayın Yönetmeni Abidin KARASU

Spor Müdürü:

Serkan YILDIZ

İnternet Müdürü:

M u h a m m e t U LU T Ü R K

Halkla İlişkiler:

N e r i m a n E . K A LY O N C U O Ğ L U

Reklam Müdürü:

Seydullah H A L A Ç

Yazı İşleri Müdürü

Genel Yayın Müdürü Raziye ÇAKIR

Yayın Danışmanları:

Nedim AKIN

İrtibat Bürosu: Yıldırım Mh. Şehit Kamil Balkan cad. No: 114 / A (500 Evler) - Bayrampaşa / İST. Bayrampaşa - Adaparkın üstü - H.TÜRKOĞLU Spor Komp.Karşısı

Prof. Dr. Ahmet ÇOLAK Tel: 0212- 5 11 6 3 4 7 - Fax: 0212 511 33 91 Reklam için İrtibat: 0212 526 51 98 Prof. Dr. Hayati DURMAZ Akademi Yayıncılık A.Ş. Prof. Dr. Seçkin DİNDAR Teknik Hazırlık: Murat ULUTÜRK Bu gazete basın yayın ilkelerine uymayı taahhüt eder. Dr. Erdal KARABAŞ Yazarlar yazılarından sorumludur. Metin KARAN w w w. b u l t u r k . n e t / w w w. b u l t u r k . o r g

Avusturya -Viena Almanya-Köln: Amerika-New York Belçika-Antwerpen İspanya-Madrid Kazakistan İsveç İngiltere London

: Osman BÜLBÜL : Ünal G A Z İ : Alaattin Gokay : Nevin BEYTULLAH : Hüseyin Hasan : Türkistan: Erkan : Seval ÖZTÜRK : Ridvan Akay Riko

B u l g a r i s t a n - Te m s i l c i l e r i Sofya:

Hikmet EFENDİEV

Blagoevrad:

Bülent MURADOV

Kırcaali: Ardino: Cebel: Plovdiv:

Mehmet TEFİK Aziz ŞAKİR Erdal H. AHMET İsak Yusuf KARAALİOĞLU

Smolyan:

Rufat FELETİ

Stara Zagora: Menderes KUNGÜN Loveç: Pleven: Razgrad

Emine BAYRAKTAROVA Rafet RODOPLU Levent RASİM

Silistra:

Nermin ÇAKIR

Dobriç:

Sebahattin AYYILDIZ

Ruse

Varna:

Zeki

İsmail

Mustafa İSMAİL

T Ü R K İ Y E -Ankara: İsmail ÇİNGÖZ

İst. Anadolu:Bölgesi İst. Trakya Bölgesi İst. Sultangazi: ist. G.O.Paşa: ist. Bayrampaşa: ist. Zeytinburnu: ist. Avcılar: ist. Başakşehir: ist. Kağıthane: İst.Küçükçekmece İst. Eyüp

Kocaeli:

Bursa-

- Bursa Yıldırım: - Bursa-Hürriyet: - Bursa-Yenibağlar: - Bursa-İnegöl İzmir- - İzm. Sarnıç: - İzm. Görece: - İzm. Buca: Edirne: Tekirdağ: Balıkesir-Bandırma: Eskişehir: Erzurum Mersin : Fethiye :

Sabri İSKENDER Nedim BİRİNCİ

Raziye ÇAKIR Murat AKÇALI Vildan ARDA Halil Zeytinb Ekrem SÜZEN Aydın FİDAN Nazım ÇAVUŞ Hasan H.KÖK Müjgan DENİZ

Alptekin CEVHERLİ Ayşe HOCAOĞLU Turhan YAMAÇ Üzeyir AKGÜN Cevat ÇALIŞKAN Bayram BAYRAM Kenan ÖZGÜR Durmuş HATİPOĞLU Mümin GÜNEY Şevket YILMAZ Nadir ADLI Ertaş ÇAKIR Güner BAŞARAN Sevgin GÖKÇE Berkay MUTLU Ferda ER Fatih AKSAK

Küresel Göçün

Gizlediği Tehlikeler

Tercume Hamiyet ÇAKIR Tarih: 14 Mart 2018 Konu: Dünya insanları nereye gidiyor? Taş ve tel duvarlar göçleri durduramamıştır. Yazan: Anatoliy Vişnevski Günümüzde 10 milyonlarca insan yalnız coğrafya alanında değil, sosyal alanda da devamlı hareket ediyor. Birleşmiş Milletler Örgütü’nün (BMÖ) son yayınlarında, 2017 yılında dünyada bir ülkeden başka bir ülkeye göç edenlerin sayısı, son 27 yılda 100 milyon artarak, artık 258 milyon olmuştur. 1990’da onların sayısı 158 milyondu. Bugün herkes göç etmekten söz ediyor ve birçokları dünyanın daha önce yaşamadığı yepyeni bir şeyle yüz yüze olduğunu kabul ediyorlar. Aslında bir yerden bir yere göç etme olayı dünya kadar eski bir olaydır. Fransız demograf bu olay için “göçler dünya tarihinin özetidir” dedi. Günümüz demografik süreçlerinin karakteristiğinde yeni çizgiler görüyoruz. Bu çizgiler daha önceki göçlerde izlenmiyordu. İnsanlık göçebe hayata ne zaman başladığını, bir yerden bir yere göçerek daha iyi bir geçim arayışının ilk adımlarını bildirmekte zorlanır. Ne ki, bayındırınmış alanların devamlı genişlediği bir gerçektir. Afrika’dan çıkıp Avustralya ve Güney Amerika’ya gitmişlerdir. Finikeliler ve Yunanlar Akdeniz ve Karadeniz havzasında sayısız koloniler yaratmışlardır. Boz kır göçebeleri Çin’i işgal etmiş ve yerli nüfusla kaynaşmışlardır. Halkların büyük göçleri sel gibi yayılırken Avrupa kıtasına yerleşmişlerdir. Bunların hepsi göçlerle olmuş, fakat kolektif göçlerle gerçekleşmiştir. İnsanlar her zaman bir aileden, bir kavimden, bir topluluk, millet ve “halktan” birileri olarak göçmüşlerdir. Fakat bugünkü göçlerde birçok şey farklıdır. Avrupa dersleri. Yakın zamana kadar büyün ülke nüfuslarının daha büyük nüfusu köylüydü. Köylülerin göçebeliği sınırlıdır. Toprağı olan veya köy ağasına bağlı olan köylüler kolay kolay göç edemezler. Etseler bile bu göçler bireyseldir. Bunu, yakın geçmişte, komşu köylerde evliliklerle, ya da mevsim işçisi olarak ama büyük köy meraları ve toprakları içinde göç olarak görebilirdik. Bunun istisnaları da var kuşkusuz. Örneğin Rusya’da “Kazak Kardeşliği” olaylarında, bir toprak ağasından (pomeştikten) kaçan toprak kölesi, “Kazak Kardeşliğine” kabul edilir, ama yeni yerinde de yine toprak kölesi ve toprağa bağlı bir kişi olarak kalır ve çalışmaya devam eder. Bu durum 17. yüzyılın başında yalnız Batı Avrupa’da belirli değişiklikler katdetmeye başlamıştır. Bu dönemde bu kıtaya kişisel gönüllü göçebeler gelmeye başlamıştır. Geçen yüzyılın 70’li yıllarında bu süreci inceleyen Amerikalı bilim adamı W. Zelinski, “Hareketlenmeye Geçiş” kitabında bu değişikliği anlatmıştır. Yeni dönemde insanların göç ederek yalnız coğrafyalarını değil, aynı zamanda sosyal durumlarını, mesleklerini, sosyal durumlarını ve vatandaşlıklarını da değiştirdiklerini izliyoruz. Yeni kitle göçleri böyle doğmuştur. Bunlar yeni tip göçlerdir. Bu her kişinin kendi kararıyla, gönüllü, kişisel çıkarlarından çıkarak belirli bir hedefe doğru yaşadığı yeri değiştirmesiyle başlayan bir süreçtir. Pek tabii ki, göç şeklinde coğrafik hareketlenme ile demografik hareketlenme kendiliğinden olmak üzere doğum ve ölümde değişikliklere neden oluyor. Bu gelişmeler bin yılımızın ikinci yarısında Avrupa’da tarım ekonomisi koşullarında nüfus artışına neden olmuştur. İşlenir topraklar yetersiz olmaya başlayınca ise, tarım emekçileri sıradan tarım işlerinden kopmaya ve geçim için başka olanaklar aramaya başlayınca sanayi göçleri artmıştır. Endüstriye göçler değişik aşamalardan geçmiştir. Göçebelerin yeni iş alanları uzaklaşıyor, işe gitmek için gerekli olan zaman kesimi de giderek uzuyor. Önce göçücü göçler izlenmiş ve onlar mevsim sonu evlerine geri dönerken, git gide iş buldukları yerlere yerleşmişler. Sanayileşmeyle gelen göçler 17. yy.da kitleselleşirken, 18. yy.da Avrupa’da yeni tip göç hareketi gelişmiştir. Bu köyden kente göçtür. Avrupa kentleşme ve uygarlaşma çağı yaşamıştır.


12 Sayı 130 - Mart 2018 12

Bulgaristan Türklerinin Sesi Dünya

B U LT Ü R K F A A L İ Y E T L E R İ M İ Z D E N K A R E L E R

Celal OCAL Hocamızın Bulgaristan’da Vakıflar

Sofya Etkileşim Derneğinde

BULTÜRK Yöneticileri birlikte

MHP Gecesinde Kağıthane İstanbul

İstanbul Üniversitesinde BULTÜRK Ailesi Birlikte Toplantımızda

İstanbul’da Çin Başkonsolosluğu önünde protesto

Azerbaycanlı Sanatçılara BULTÜRK’ten Plaket Taktimi

2. Abdülhamid Han’ın 4. kuşak torunlarından Jamil Adra ile birlikte

5 Şubat 1997’de Doğu Türkistan’ın Gulca şehrinde meydana gelen olaylarda hayatını kaybeden 200 Uygur Türkü için Çin Başkonsolosluğu önünde eylem yapıldı. Doğu Türkistan STK Birliği’nin çağrısıyla Tarabya sahilinde toplanan çok sayıda Uygur, Çin Başkonsolosluğu önüne yürüdü.

Polisin yoğun güvenlik önlemi aldığı protesto gösterisinde polis aramasından geçen Uygurlar Çin Başkonsolosluğu’nun yaklaşık 50 metre öncesine kurulan polis bariyerine geldi. Grup üyeleri tarafından getirilen bir torba yumurtaya da polis ekipleri el koydu. Burada basın açıklaması yapıldı. Açıklamada, “Bizlerin, zalime, teröristlere ve destekçilerine karşı hakkın ve hakikatin yanında olan aziz Türkiye’mizin yanında olduğunun bilinmesini istiyoruz. Suriye iç savaşında PYD/YPG ve PKK vahşi terörünün yanında savaşan Çinli teröristleri de biliyoruz. Kamuoyunun da bilmesini istiyoruz. İkinci vatanımız olarak bildiğimiz Türkiye’mizin Afrin’de yaptığı harekata bütün Doğu Türkistanlı Müslüman kardeşle-

rinin duasının arkasında olduğunun da bilinmesini istiyoruz. Doğu Türkistan’daki insanlık dışı Çin Zulmünün bir an önce durdurulması, Tayland ve Mısır’da tutuklu bulunan masum kardeşlerimizin kurtarılması için başta aziz Türkiye’miz olmak üzere Türk-İslam Dünyası, diğer dünya ülkeleri insan hak ve özgürlükleri savunucuları BM ve İslam İşbirliği Teşkilatını göreve ve Çin’e müdahaleye çağırıyoruz” denildi.

Kısa Süreli ve Tehlikeli

Nedim AKIN Tarih: 1 Nisan 2018 Yazan: Nikolay Vasilev Konu: Bulgaristan’ın izlediği ikili dış politika ülkeyi 140 yıl geriye itiyor. Diplomat: Nikolay Vasilev Batı devletleri, NATO ve Avrupa Birliği Bulgaristan’a olan güvenlerini kaybederse, Türkiye ile bir çatışma çıkarsa Batı bizi savunmak için başını bile kaldırmayacak ve kendiliğinden gerçekleşen bir kehanet yaşanacak. Başbakan Borisov Rusya ile Türkiye’ye şefkat gösteriyor. Cumhurbaşkanı Radev Türkiye ile ilişkileri kırmızı kor hali alana kadar kızıştırmak istiyor.Hiç olmazsa Batılı müttefiklerimizle aramıza bir çizgi çekildiği görünümü yaratarak, Rusya lehinde olmak üzere, Avrupa Birliği (AB) ile Kuzey Atlantik Paktı’nın (NATO) parçalanması haklı gösterilmeye çalışılıyor. Başbakan Borisov’ın izlediği politika kısa sürelidir. Cumhurbaşkanı Radev’in izlediği siyaset ise son derece tehlikelidir. Rusya bir müttefik olarak kabul edilirken, Türkiye ise gerçek müttefik iken, Bulgar siyaset adamlarının “Batı Yanlısı” bir siyaset izlemesi zor değildi. Birleşik Amerika Cumhurbaşkanı’nın Sofya ziyareti günlerinde, yaptığı konuşmaların birinde, hiç yeri değilken, “George W. Bush” ile olduğu kadar “V. Putin” ile de dost olduğunu söylemişti. O zaman bu demeç bir büyük “pot kırma” olarak değil de, “akılcı ve dengeli bir siyaset” olarak yorumlandı. Dostum dediği Vladimir ile Pırvanov bir tek sorun bile çözemediler. Moskova Bulgaristan’a sattığı doğal gaz fiyatını düşürmediği gibi, Bulgar ürünleri için Rus pazarını da açmadı. Ne var ki, bu dönemde Bulgaristan “Belene” SES gölünde ve diğer hayali tasarımların bataklığında milyarlar kayboldu. Türkiye’ye gelince, akılcı davrandığı dönemde, Bulgaristan’la Mutlu dere sınır çizgisi, bu nehrin nehre aktığı alan, Kardeniz’de iki devlet arasındaki karasuları gibi konularda yıllardan beri devam eden müzakereleri lehimizde çözdük. Kuşkusuz o zaman da, bir asırdan beri süregiden Trakya göçmenlerine tazminat ödenmesi konusunda bir sonuç alınamamıştı. (fakat Bulgaristan’dan Türkiye’ye göçenlerin de hakkı çözülememşti). Şu da var, Bulgaristan NATO’ya aday üye olunca Türkiye çözülmemiş sorunların üzerine bir çizgi çizelim şartını koşmadı ya da Bulgar isteklerine karşı yükseltilmiş olan karşı taleplerin yerine getirilmesinde de direnmedi. Bu arada, Rusya’nın dönüşüm geçireceği, Türkiye’nin ise Batının ebedi partneri olacağı görüşleri de git gide buharlaşırken, Bulgaristan, Rusya ve Türkiye’nin iyi niyetine bağlı olan bağımlılıktan kurtulma stratejisi geliştirmedi. Enerji konusunda, Rusya bağımlılığımızı azaltabilmemiz için 190 yılık bir dönem vardı. Bu yıllarda ordumuzu NATO standartlarına göre yeniden donatabilirdik. Yine bu yıllarda, Türkiye’den gelen sığınmacı selini güvenli bir şekilde karşılayıp önleyebilecek, denetimsiz sızmaları önleyecek, hatta sığınmacı selinin sınırı süpürüp ülkemize girdiğinde onu durdurabilecek, güvenli bir sistem de oluşturabilirdik. Bunu da yapmadık. Bu konuda, Batılı ana müttefiklerimizle sıkı ve koordineli ilişkiler oluşturabilirdik, güvenlik güçlerimizi müttefiklerimizin bize olan güvenini pekiştirecek bir biçimde yeniden örgütleyip düzene koyabilirdik. Birisinin Bulgaristan Başbakanına ulusal güvenliğin en güçlü oluşturucu öğelerinin Adalet Reformu, yasaların üstünlüğü ve güvenli yatırım havası olduğunu anlatması gerekirdi, ama bu da yapılmadı. GERB partisi lideri, Başbakan koltuğuna oturdukça, Bulgaristan Cumhurbaşkanı’nın belirgin ve kuşku uyandırmayan Avrupa-Atlantik değerleri savunan bir kişi olması gerektiğini, böyle bir Cumhurbaşkanı’nın ancak FERB ve Reformcu Blok’un ortak devlet başkanı adayı olabileceğini ve bu adayın asla ve asla Bayan Tsetska Tsaçeva olmasının gerekmediğini, mutlaka söylemesi gerekirdi.


Bulgaristan Türklerinin Sesi 13 Sayı 130 - Mart 2018 Balkamlar

İnsanoğlu ve Eğitime Olan İhtiyaç Dr. Nevzat ÖZTÜRK İnsanın yeryüzündeki serüveni, genel kabule göre, beraberinde önceden herhangi bir bilgi getirmeden başlar ve kişi doğumdan itibaren bir öğrenme ve uyum sürecine girer. Aslında hayatın ilk öğrenmeleri, yeni bir dünyaya uyumun bir parçasıdır. İnsanın yeryüzündeki karmaşık hayat karşısında bazı reflekslerden başka kullanabileceği gelişmiş bir donanımı bulunmamaktadır. Amacını anlatacağı bir dilden mahrumken aynı zamanda belirli kişilik özellikleri henüz oluşmamış ve dünyayı tanıyacak yeterli donanımı da elde edememiştir. Amacını anlatacağı bir dilden mahrumken aynı zamanda belirli kişilik özellikleri henüz oluşmamış ve dünyayı tanıyacak yeterli donanımı da elde edememiştir. Bu durumdaki çocuk hayat karşısında âciz ve çâresizdir. Bu durumun üstesinden gelebilmek ve hayata uyum sağlayabilmek için öğrenme ve öğretmeye ihtiyaç duyar. Eğitim, insanı insan yapan değerler silsilesini nesilden nesile aktaran çok sağlam bir araçtır. Belki de insanların toplumsal varlık olması dolayısıyla bu kurum hiçbir zaman yıkılamamıştır. Eğitime olan ihtiyaç hiçbir zaman tükenmek bilmemiştir ve bitmeyecektir. İnsanın keşif yoluyla kendi içine doğru bir yolculuğa çıkarak kendi kendini keşfetmesi, cevherine ulaşması açısından eğitim çok önemli unsurlara sahiptir. Bu unsurlar insanın öğrenebilme kapasitesi, öğrenmeye duyduğu açlık, merak, sorgulama, anlamlandırma eğilimleri ile sıkı bir bağ içerisindedir. Bireylerin davranışlarında kendi yaşantısı yoluyla istendik değişme meydana getirme süreci olarak tanımlanan eğitim, insana ve dolayısıyla topluma nitelik kazandırmaya yönelik araştırmalar yapan bir bilim dalıdır. Bu yönüyle eğitim, kendisine özgü kavramsal yapısı olan ve sorunların çözümü için pozitif bilimlerin yöntemlerini kullanan önemli bir bilimdir. Yüzyıllar boyunca, rolü, kapsamı, işlevi ve amaçları genişleyen bu bilim dalı, temel bilim yaklaşımı ile uygulamalı bilim yaklaşımını kaynaştıran çok yönlü bir disiplin olarak hızlı bir biçimde gelişmeye devam etmektedir. İnsanoğlu var olduğu andan itibaren yaşamını sürdürebilmek için çevresiyle girdiği etkileşim sonucu birtakım bilgi, beceri, tutum ve değerler edinmiş; bunları toplumdaki öteki bireylere de aktarmaya başlamıştır. Böylelikle ilkel toplumlarda bile bireyler, bu etkileşim sonucunda ailelerinden, çevrelerinden birçok şey öğrenmişlerdir. O halde öğrenmenin oluştuğu her durumda, bir eğitim sürecinden söz etmek olanaklıdır Bu nedenle eğitim, sosyal bir varlık olan insanın varoluşundan bu yana olagelmiştir ve insanoğlu var olduğu sürece de var olacaktır. Eğitim sözcüğü, toplumun her kesimini ilgilendirdiği için günlük yaşantıda çok kullanılan sözcüklerden biridir. Çoğu insan, eğitimin ne olduğu ve nasıl olması gerektiği ile ilgili düşünce üretmektedir; ancak bu insanların çoğu, eğitimin anlamının ne kadar geniş olduğunun farkında değildir. Eğitim, insanın doğumuyla başlayıp yaşamı boyunca devam eden bir süreçtir. Bu süreçte bireylere birtakım bilgi, beceri, tutum ve değerler kazandırılır. Bunun sonucunda da bireylerde gözlenebilen birtakım davranış değişiklikleri meydana gelir. Örneğin markete gittiğinde kasiyerin verdiği para üstünün doğru olup olmadığını bilmeden eve dönen bir çocuğun, basit aritmetik işlemlerini öğrendikten sonra aldığı para üstünü sayarak doğru olup olmadığını anlayabilecek düzeye geldiği gözlenebilir. Böylece bireyde davranış değişikliği kendi yaşantıları yoluyla meydana gelir. Her toplum, varlığını sürdürebilmek için kendi kültürünün özelliklerini yeni kuşaklara aktarır. Toplumun, bireyleri kendi kültürünün istek ve beklentilerine uyum sağlayacak biçimde yetiştirmesine “kültürleme” denmektedir. Başka bir deyişle kültürleme, kültürel değerlerin bireye aktarılması sürecidir. Bu süreç ailede, sokakta, iş yerinde, arkadaş çevresinde, okulda vb. pek çok yerde bilinçli ya da bilinçsiz oluşan öğrenmeleri kapsar. İlkel ya da ilkele yakın toplumlarda, kültürün içeriği basit olduğundan, bireylerin günlük yaşantı içerisinde kültürün tüm özellikleri ile etkileşim kurması ve onu edinmesi doğal bir süreçtir. Kendiliğinden kültürleme süreci, topluma uyum için yeterliydi. Ancak toplumların gi-

derek daha karmaşık bir yapıya kavuşması ve kültürel içeriğin hızla artması sonucu, bireyin günlük yaşam içerisinde doğal bir süreç olarak kültürün tüm ögeleriyle etkileşime girmesi ve onları bu doğal süreç içerisinde edinmesi olanaksız hale gelmiştir. Bu nedenle toplumlar, yetişmekte olan genç kuşakların kültürün evrensel ve toplumsal süreklilik açısından gerekli olan yönleri ile etkileşime girebilecekleri uygun ortamlar düzenleyerek kültürleme etkinliğini amaçlı olarak gerçekleştirmeye başlamışlardır. Kültürlemenin amaçlı olarak yapılması eğitimdir. Bu nedenle eğitim, “kasıtlı kültürleme süreci” olarak da tanımlanmaktadır. Eğitimin, geniş ve herkesi ilgilendiren bir alan olması, pek çok eğitim tanımının yapılmasına neden olmuştur. Eğitim, en genel anlamıyla bireylerin davranışlarında değişiklik oluşturma sürecidir. Demirel (1999, s.5)[1], eğitimi “Bireyde kendi yaşantısı ve kasıtlı kültürleme yoluyla istenilen davranış değişikliğini meydana getirme süreci” olarak, Ertürk (1994, s.11) [2] ise “Bireyin davranışlarında kendi yaşantısı yoluyla ve kasıtlı olarak istendik değişme meydana getirme süreci” olarak tanımlamaktadır. Eğitim tanımları içinde “Bireyin davranışlarında kendi yaşantısı yoluyla ve kasıtlı olarak istendik değişme meydana getirme süreci” tanımı, eğitimciler arasında genel kabul görmektedir. Eğitim tanımlarına bakıldığında üç temel özelliğin vurgulandığı göze çarpmaktadır. Bunlar şöyle sıralanabilir: 1-Eğitimin bir süreç oluşu: Eğitim süreci, bugün başlayıp yarın biten bir süreç değil zaman ve kapsam bakımından çok geniş ve çok yönlü bir süreçtir. Eğitim sürecini, birbirini izleyen ve birbiri üzerine biriken öğrenme ve öğretme etkinlikleri oluşturmaktadır. Öğrenmenin oluşmasını sağlayan her türlü etki, eğitim sürecinin bir parçasıdır. 2.Eğitim sonucunda bireyde davranış değişikliğinin oluşması: Davranış, organizmanın etkiye karşı gösterdiği tepki ya da tepkiye karşı gösterdiği etki olarak tanımlanabilir. Eğitim açısından davranışın gözlenebilir, ölçülebilir ve istendik olması önem taşır. 3.Davranış değişikliğinin bireyin yaşantıları sonucunda oluşması: Yaşantı, bireyin çevresiyle kurduğu etkileşim sonucunda bireyde kalan izlerdir. Bu izler birikerek bireyin davranışlarında değişiklik olmasını sağlar. Eğitim, okul öncesinde ve okul yaşamında sürdüğü gibi okul içinde ve okul dışında, başka bir deyişle yaşam boyu devam eden bir süreçtir. Eğitim, bireyin yaşamı boyunca edindiği deneyimlerin tümünü kapsamaktadır. Eğitim süreci yoluyla bireylerin değişimlere uyum sağlaması ve her yönüyle gelişmesi amaçlanmaktadır. Buna göre eğitimin genel işlevleri; bireyin topluma, toplum dinamiklerine uyumuna yardım etmek ve bireyde var olan yeti ve yeteneklerin üst sınırına kadar gelişmesini sağlamaktır. Eğitimin toplumsal, siyasal, bireysel ve ekonomik olmak üzere dört işlevinden söz edilmektedir: 1.Eğitimin toplumsal işlevleri: Toplumsal kültürü aktarmak, bireyin topluma uyumunu sağlamak, araştıran ve kültüre dinamik ögeler katan insan yetiştirmektir. 2.Eğitimin siyasal işlevleri: Ülkenin anayasal yapısına uygun, lider özellikleri olan, girişimci ve bilinçli seçmen yetiştirmektir. 3.Eğitimin bireysel işlevleri: Bireyin beden, zihin ve ruhsal yapısını geliştirmektir. 4.Eğitimin ekonomik işlevleri: Bilinçli üretici ve bilinçli tüketici yetiştirmektir. Eğitimin amacı; toplumların siyasal, ekonomik ve kültürel durumlarına göre değişmekle birlikte birey-

lerin kişisel yeteneklerini, insan ilişkileri konusundaki becerilerini, ekonomik yönden yeterliklerini geliştirmek ve vatandaşlık görevlerini tam olarak yerine getirmeyi sağlamak noktalarında toplanmaktadır. Eğitim; bireyin davranışlarını değiştirme, geliştirme, uyumunu sağlama gibi amaçları gerçekleştirirken genel olarak şu amaçlardan hareket eder: Eğitim, bireyin kendini gerçekleştirmesine yardım eder. Eğitim yoluyla kendini gerçekleştiren birey; öğrenme ve tartışma isteği duyar. Türkçeyi etkili kullanır. Sayma ve hesaplamayı öğrenmiştir. İşittiğini duyar, baktığını görür. Sağlık ve hastalık hakkında temel bilgiye sahiptir. Spor ve boş zaman etkinliklerine katılır, entelektüel ilgiler geliştirir. Güzel şeyleri takdir eder. Kendi yaşamına yön verebilir. Eğitim, bireyin insan ilişkilerini geliştirmesine yardım eder. Böylece birey; insanlığa saygı duyar. Dostluğa önem verir, zengin bir sosyal yaşamı vardır. Başkaları ile etkin iş birliği geliştirir. Sosyal davranışlarında naziktir. Aileyi sayar ve ailede sorumluluklarını yerine getirir. Eğitim, bireyin ekonomik etkinliğini geliştirir. Bunu geliştiren birey; çalışmaktan haz duyar, iyi bir üreticidir. Meslekleri tanır ve mesleğini seçmede isabetlidir. Mesleğinde başarılıdır, yaptığı işin toplumsal değerini bilir. Kendi gelir ve harcamalarını düzenler, harcamalarında akıllıdır. İyi bir tüketicidir. Eğitim, bireyin vatandaşlık sorumluluğunu geliştirir. Bu sorumluluğu geliştiren birey; sosyal adalet konusunda duyarlıdır. Propagandaya karşı eleştirici düşünme yeteneği geliştirmiştir. Hoşgörülüdür, düşünce ayrılıklarına saygılıdır. Ulusal kaynakları korur. Bilimin insan yararına gelişmesi gerektiğini bilir. Dünyadaki gelişmeleri dikkatle izler. Yasalara saygılıdır. Ekonomik görüşe sahiptir. Vatandaşlık görevlerini bilir ve yerine getirir. Demokratik ilkelere bağlıdır. Bu amaçlar, eğitim gören bireylerin sahip olması beklenen davranışları belirtmektedir. Bireye okulöncesinden yükseköğrenimin sonuna değin bu davranışlar aşama aşama kazandırılmaktadır. Eğitimin değişik zamanlarda, değişik ortamlarda ve değişik biçimlerde gerçekleşen bir süreç olduğu belirttik. Bu süreç içinde kimi eğitim etkinlikleri kendiliğinden oluşan ve gelişigüzel, kimileri ise amaçlı ve planlı gerçekleştirilen etkinliklerdir. Eğitilmemiş insan, kontrol altına alınamayan ateş gibidir. Bu insanın vereceği zararın boyutunu önceden kestirmek zordur. Ateş nasıl kontrol altında tutulmalıysa, barajın önüne nasıl set çekmek gerekirse, insanı da eğitmek şarttır. Eğitimsiz insan; toplum ve devlet için en büyük tehlikedir. Okulun temel işlevleri arasında insan eğitmek tabiî ki var. Ama eğitimi okula hapsetmek doğru olmaz. Çünkü eğitimin yapıldığı yer bizzat okul işlevi görür. Binaların varlığı birinci derecede önemli değildir. Asıl önemli olan, eğitime inanmak ve eğitebilmektir. Bina denilen mekân, ihtiyacın arkasından kendiliğinden ortaya çıkar. Ama eğitime inanmazsak ve gönüllü eğitimcilerimiz olmazsa, inşa edilen dev binalar neyi ifade eder ki? Bina eğitim için gerekli ve önemlidir. Ama eğitimin; “olmazsa olmaz” şartı değildir. Sokrates, gençleri eğitiyor, insanları doğru düşünmeye çağırıyordu. Fakat duvarla çevrili sınıfları ve taştan binaları yoktu. Bundandır ki, yaygın ve örgün diye tabir edilen bir eğitim şekli vardı. Binalarda ve binaların dışında verilen eğitim… Aslında toplumun kendisi bizzat eğitici bir faktördür. İnsanlar, eğitimlerinin çoğunu burada alır. Ama eğitilmemiş bir toplum için bu söz konusu değildir. Ancak eğitilmiş olan bir toplum, bireylerini eğitebilir. Bunun temelinde de yine bireyin eğitimi vardır. Bu konuda sürekli göz önünde bulundurulması gereken en önemli şart, bireylerin bire bir eğitimidir. Bu, önemli bir noktadır ve çağları aşıp gelmiş bir modeldir. Geniş kitleleri hedef alma, bireyin eğitiminde sanıldığı kadar faydalı ve kalıcı değildir. Bu bağlamda toplu mekânlar ve kalabalık ortamlar, eğitim adına verimin ve kalitenin göstergesi olamaz. Esas olan bire bir eğitmektir. İnsanın en değerli varlık olduğunu düşünürsek ve her insanın başlı başına bir âlem olduğunu kabul edersek, böyle bir gayretin ne kadar gerekli ve önemli olduğu ortaya çıkar. Eğitilmiş insan modelinin gerekliliği, hayatın anlamını kavrama ve yaşadığının farkına varma, eğitilmiş insana ait bir özelliktir. Eğitimsiz insan, hayatın anlamını bilmediği için, hayatı anlamından saptırır. Bundandır ki eğitim, okuldan ziyade toplumun içinde elde edilmesi gereken bir fazilettir. Toplum olarak eğitilmeye olan ihtiyacımız, bugün her şeyin üstünde ve önündedir. Eğitimsiz bir toplumda insicam olmaz. Böyle bir toplumun birlikten nasibi yoktur. Böyle toplumlar hangi yöne gideceğini de tayin edemez. Eğitilmemiş bireylerin, evrenin içindeki yerini, konumunu ve görevini kavrayabileceğini düşünmek, her şeyden önce eğitimi anlamamak demektir. Toplumun huzurlu olması, bireylerin sorumluluk duygusuyla hareket etmesine bağlıdır. Sosyal refahın ve adaletin gerçekleşmesi, sorumluluk duygusu taşıyan fertlerin varlığına bağlıdır. Bu da ancak eğitilmiş insanla mümkündür. Medeni bir toplum olmak, uygarca yaşamak, sokakları evimiz gibi görmek, insanlara yardımcı olmak, düşünceye saygı duymak ve önyargıyı yok etmek gibi daha nice faktörün temelinde hep eğitilmiş insan modeli vardır.

Dr. Nedim BİRİNCİ

Bataklık Donmuş

Konu: 2018’in Büyük Olayı Adım Adım Yaklaşıyor. Yılın olayı dediğim, Artvin Savaşı, Sofya’da Avrupa Konsey dönem toplantısı ya da Boyko Borisov hükümetinin düşüp düşmemesi değildir bizim için sevgili soydaşlarım ve Bulgaristan’da yaşayan kardeşlerim. Bizim için 2018 yılının dev olayı 26 Mart’ta Avrupa Konseyi Başkanı Donald Tusk, Avrupa Komisyonu Başkanı Jan-Klod Yünker ile Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyib Erdoğan arasında, Bulgaristan Başbakanı, arabulucu ve ev sahibi Boyko Borisov’un katılımıyla Varna’da yapılacak olan zirve görüşmesidir. Beklenen olay budur. Bu görüşme, 1 Ocak ile 30 Haziran 2018 tarihleri arasında Bulgaristan Cumhuriyeti dönem başkanlığında gerçekleşecektir. Mayıs ayında yinelenmesinden de söz ediliyor. Uzunca bir süreden beri hazırlanan bu görüşmeden önemli sonuçlar bekleniyor. 27 ülkenin katıldığı (İngiltere ile birlikte 28) ve eski kıtanın nüvesini oluşturan büyük gücün siyasi yönetimi ile Türkiye Devlet yönetimi arasında ilk görüşme değildir bu. 2 yıl önce 28 Avrupa Birliği üyesi hükümet başkanları Türkiye ile bir sözleşme imzalayarak sığınmacı ve göç selinin durdurulmasını istemişlerdi. 4 milyon savaş kaçağı, sığınmacıyı ve göçmeni misafir eden ülkemiz yükümlülüklerini yerine getirdi. Sınırlardan kuş uçmadı. Denizde boğulanları dalgalar kıyılara çıkarmadı. Bugün başarılı Artvin askeri operasyonuyla terör odaklarının temizlenerek, sığınmacı ailelere evlerine yurtlarına geri dönme olanakları sağlanmaya çalışılıyor. Türk asker kahramanlık destanı yazıyor. Ne var ki Avrupa ülkeleri bu çabaların meyvelerini toplarken elini taşın altına koymuyor Sığınmacıların karadan ve Ege Denizi adaları ve limanları üzerinden kaçak göçün durdurulması 2017 ve 2018 yıllarında Avrupa Birliği ülkelerine rahat bir nefes aldırdı. Fakat şu dünyada hiçbir iğlik karşılıksız değildir. Son iki yılda AB imzalanan anlaşmanın birçok maddesine uymadı. Göçmenlerin bakımı, sağlığı ve eğitimi, onlara maddi manevi yardım sağlanması, iş yerleri açılması için vaat edilen paraları muntazam göndermediği gibi, Türkiye vatandaşlarının AB ülkelerine vizesiz seyahat yolu henüz açmadı. Birçok başka istek de yerine gelmedi. Bunların başında da 80 milyonluk Türkiye Cumhuriyeti’nin Avrupa Birliği üyeliği sayfasının baştan sona tutarsız isteklerle kapatılması, üyelik yardımlarının kesilmesi oldu. Bu taleplerden biri, Müslüman bir ülkesi olması gerekçe gösterilerek, Türkiye bir Hıristiyan ortaklığı olan AB ‘ye katılamaz denirken, sudan gerekçelerle Türkiye’den yüz çevirilikken, Bulgaristan Başkanlığında ana gündem olan, AB’nin Batı Balkanlara genişlemesi sürecine Arnavutluk, Bosna ve Kosova gibi 3 Müslüman ülkenin katılması ve bu amaçla Osmanlı ve İslam dini mirası, yüksek mimari, sanat ve kültür kalıtının da bütünüyle kucaklanması gündem oldu ve hatta bu iş için keselerin ağzı açılacak. Herkes biliyor kı, Bulgaristan’a gelen göçmen selini Türkiye durdurmasaydı, şu an sayıları birkaç miliyor olacak ve ülke işgal edecek ve devlet düzerni çökecek ve demokratik eğilimler mezarlığa taşınırken ülkenin dağına taşına anarşi bayrağı dikilecekti. Son haftalarda Bulgaristan’ı 140 yıl önce kimin kurtardığı kavgaları almış başını şiddetlenirken, 2016-2017’de Türkiye’nin Bulgaristan’ı göçmen, kaçak ve sığınmacı işgalinden kurtardığı belirtilmeli, Türkiye Cumhuriyeti’ne, Türk halkına ve şahsen Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a teşekkür edilmelidir. Varna görüşmelerinde Bulgaristan’ın yabancı işgalinden yeni kurtarıcısının Türkiye Cumhuriyeti olduğu dünyaya duyurulmalıdır. Varna görüşmesinde, aynı zamanda Avrupa Birliğinin dış sınırı olan Bulgaristan Türkiye sınırında olay yaşanmadığı, göç selinin Türkiye devlet kuvvetlerinin yoğun çabalarıyla kesin durdurulduğu ve bunun değeri ve AB’nın dış sınırlarında, Balkanlarda ve AB içinde barış, huzur ve güvenliğe büyük katkı olduğu görüşme masasına yatırılıp vurgulanmalıdır. Türk Silahlı Kuvvetlerinin Yakın Doğu Bataklığı’nın kurutulmasında, terör ocaklarının söndürülmesinde, DAEŞ, PKK ve FETO ve benzeri silahlı terör güçlerinin etkisiz hale getirilmesinde, Sayın Recep Tayyp Erdoğan yönetimindeki rolü de özel takdir görmelidir.


14 Sayı 130 - Mart 2018 14

Bulgaristan Türklerinin Sesi Geziler Türk Dünyası

Murat RAFET Türk-İslam Kültürü ve Mâturîdî

Türk kültüründe, İslam öncesi ve sonrası dönem arasında köprü işlevi gören Mâturîdîlik, günümüze değin birçok aydın şahsiyetin araştırma konusu ve durağı olmuştur. Bunun sebebi Mâturîdîliğin, fikri hayatımızın yanında pratikte bu toplumun İslam anlayışından ahlak öğretilerine ve geleneklerimize kadar her yerde varolmasıdır. Bu mesele sadece bir itikad meselesi değildir, aynı zamanda bir zihniyet ve dünyaya bakış meselesidir. Türk-İslam kültürünün köprüsü olan Mâturîdî’yi tanımak ile başlayalım. Mâturîdî Kimdir? Asıl adı Ebû Mansûr el-Mâturîdî olan Mâturîdî, Semerkand şehrinin Mâtürîd mahallesinde dünyaya gelmiştir. Doğum tarihi kesin olarak bilinmemekle birlikte, 333/944 yılında Semerkand’da vefat etmiştir. Sönmez Kutlu’nun da söylemi ve kanıtlarıyla Türk asıllı olduğu kabul edilir(bkz.-Bilinen ve Bilinmeyen Yönleriyle İmam Mâturîdî). Maturidi Semerkand’da bulunan ve Ebû Hanîfe’nin görüşlerinin tartışıldığı Dârü’l Cüzcaniyye isimli eğitim merkezinde eğitim görmüştür. Daha sonra bu merkezin başına geçmiştir. Burada önemli olan husus, bu eğitim merkezinde yetişenlerin ilmi geleneğinin Ebû Hanîfe’ye dayanmasıdır. Sönmez Kutlu’nun söylemlerine göre onun sadece o bölgedeki eserleriyle yetinmediği ve yapılan alıntılara bakıldığında ise onun Aristo’nun Mantık adlı eserini de incelediği görülmektedir. Mâturîdî, Ebû Hanîfe’nin itikad ve fıkıh olmak üzere her iki alanda uzmanlaşma geleneğini devam ettiren kişilerdendir. Bu sebeple her iki alim için de fıkhî ve itikadî konuları iyi bilen anlamına gelen “fakih” unvanı kullanılmıştır. Mâturîdî’nin Türklüğü Üzerine Mâturîdî, Sem’ani ve Zebidi gibi bazı yazarlarca soyu Araplara dayandırılmış olsa da bunu geçersiz kılan birçok kanıt bulunmaktadır. Mâturîdî’nin yetiştiği bölgede kaleme alınan kaynaklarda böyle bir bilgi yoktur. Onun soyunu Ebû Eyyûb el-Ensârî’ye dayandıran Zebidî, soyunun gerçekten ona ulaştığı için değil, takdir ve şereflendirme amacıyla kullanıldığını belirtmektedir. Mâturîdî’nin eserleri, özellikle Kitâbu’tTevhîd’in Arap dili bakımından bazı ifade bozuklukları, muğlaklıkları ve gramatik hataları içermesi, onun Arap olmayan birisi tarafından kaleme alındığını açıkça göstermektedir. Eserlerinde ifadelerin zaman zaman Türkçe cümle yapısına uygun biçimde kurulması, eserlerin Türk asıllı bir alime ait olduğunun en önemli kanıtıdır. Mensupları tarafından Eş’arî’nin Arap asıllı olmasıyla övünülürken, aynı şeyin Mâturîdî için yapılmaması da onun Arap olmadığının bir başka delilidir. Mâturîdî’nin İtikadi Anlayışı: -İman-amel ilişkisi: Amellerin imandan birer cüz olmadığı fikrini ortaya atan mezhep Mürcie’dir. Onlara göre amel, imanın bir sonucudur, bir parçası değildir. Mâturîdî bu anlayışı küçük farklılıklar ile birlikte aynen benimsemiştir. O ise Mürcie’nin bu yorumuna ilaveten şunu getirmiştir: Eğer kişi amelin farz olduğunu biliyor ancak yerine getirmiyorsa imanında bir değişme olmaz, kişi Allah katında ancak günahkâr olur lakin kişinin amelini yerine getirmeme sebebi onun farz olduğuna inanmaması ise o zaman imandan çıkmış olur. Kezâ ameller imana dahil olsaydı hiç kimsenin imanı tam olamazdı. Oysa biz biliyoruz ki imanda eksilme yada artma yoktur, çünkü bir kişi ya Allah’a inanıyordur ya da inanmıyordur. Aklın iman esasındaki rolü: Mâturîdî’ye göre, dini bilgiye ulaşmada iki yöntem vardır: Bunlardan birisi akıl diğeri ise haberdir, akli ilkelere dayandırılmamış bir inanç sistemi, dengeli bir amelin de oluşmasına engel

B A S I N B İ L D İ R İ S İ Y L E A Z E R B AY C A N SOYKIRIMININ 100. YIL DÖNÜMÜ ANILDI

Türk Dünyası Parlamenterler Birliği (TDPB), 31 Mart Azerbaycanlılarının Soykırımının 100. yılı dolayısıyla Türkiye’nin başkenti Ankara’da 30 Mart 2018 günü bir basın toplantısı düzenledi. Birliğin Başkanı Nail Çelebi, Ermeni çeteleri ve işbirlikçilerinin Türklere karşı haince yaptıkları soykırımları lanetledi ve şehitlere Allah’tan rahmet diledi. Nail Çelebi, 100’üncü yılın temsili bir tarih olduğunu belirterek, Ermeni ve Bolşevik çetelerinin son 2 yüz yıldır Azerbaycan Türklerine karşı acımasız katliamlarda bulunduğunu söyledi. Çelebi; Ermeni-Bolşevik birlikleri ve çetelerinin 31 Mart’ta başlayıp 3 gün içinde başta Bakü olmak üzere, onlarca Azerbaycan şehri ve Karabağ’ın dağlık kesiminde 50 bin Türk’ü acımasızca katlettiğinin altını çizdi. Bakü’nün katledilen 12 bin kişiyle bu soykırımın en acımasızca yaşandığı yerlerden biri olduğunu ifade eden Nail Çelebi; ” Şamahı, Zengezur, Lenkeran, Guba’da toplu katliamlarının izlerini bugün bile görmek mümkün…” diye konuştu. Neydi bu insanların suçu? Diye soran Çelebi; “Hemen söyleyeyim… Bu insanlar sadece Türk oldukları için öldürüldü, vahşice katledildi. Bu yüzden Anadolu, Azerbaycan, Kırgız, Özbek, Türkmen, Kazak Türkleri bu acıyı hiç unutmayacak…”dedi. Ermeni- Taşnak zihniyetinin son olarak Hocalı’da kendini gösterdiğini anlatan Çelebi; Karabağ’daki

Azerbaycan topraklarının yüzde 20’sinin halen Ermeni işgali altında olduğunun unutulmamasını istedi. Çelebi; “Ermeni–Taşnak zihniyeti bugün de işbaşında… Kendilerinin yaptığı soykırımlar, işgaller Türkleri soykırım yapmakla suçlayarak örtülmeye çalışılıyor. Ama gerçeklerin üstü asla örtülemez. Türk dünyasında simge haline gelen 31 Mart Azerbaycan Türklerinin soykırım gününde Ermenilerce katledilen onbinlerce Türkü rahmetle yâd ediyorum. Şehitlerimizin ruhları şad mekanları cennet olsun. Kendini Türk hisseden hiç kimse; Ermeni Taşnak çeteleri ve Bolşeviklerin bu katliamlarını, bu soykırımlarını unutmamalı, UNUTTURULMAMALI…Dünyanın hiçbir yerinde hiçbir Türk’ün ayağına, taş değmesin, işgal altında hiçbir Türk yurdu kalmasın… Başta Türkiye’miz olmak üzere bütün Türk yurtlarında şanlı BAYRAKLARIMIZ sonsuza dek DALGALANSIN.” Diye konuştu. Nail Çelebi, 1918 yılında Kafkaslardaki Azerbaycan Türkleri’nin feryadını duyan Nuri Paşa Komutasındaki Türk Kafkas İslam Ordusu mensuplarını, Azerbaycan Türklerinin asla unutmadığının da altını çizdi. Azerbaycan Cumhuriyeti parlamentosu 31 Mart 1919’da bu tarihi Azerbaycanlıların Soykırım günü olarak kabul etmiş, Büyük Lider Haydar Aliyev de 1998’de çıkardığı kararname ile 31 Mart tarihini ikinci kez Azerbaycanlıların Soykırım günü olarak ilân etmişti..

B U LT Ü R K M u h s i n YA Z I C I O Ğ L U N U N K a b r i n d e BUL-TÜRK BAŞKANI İSMAİL CİNGÖZ ile Ankara/Altındağ Hamamönü, Taceddin Dergahı,

DAVA ADAMI ÜLKÜCÜ KARDEŞİMİZ

MuhsinYAZICIOĞLU’NU ANMA GÜNÜNDE KABRİNDE

Bulgaristan’da Taksi şoförleri protesto için bir araya geldiler

Bulgaristan’da farklı şehirlerden yaklaşık olarak 200 taksi şoförü Rusçuk(Ruse) şehrinde seslerini duyurmak için bir araya geldiler. BNR’nin haberine göre, 14 Mart 2017 tarihinde öldürülen taksi şoförü Valeri Spiridonov gibi diğer meslektaşlarının katillerine karşı davanın adil bir şekilde yürütülmesi için ve çalışma koşullarındaki güvenlik tedbirleri alınması için bir araya gelip protesto yaptılar. yuracaklarını düşünmüşlerdir. Filibe(Plovdiv) Protesto yapmak için katillerin yargılanacağı şehrinde de taksi şoförleri bir araya gelerek dagünü seçtiler. Bu şekilde seslerini daha çok du- yanışma protestosu düzenlendiler.

Bulgaristan’da Türk genci güreş şampiyonu oldu

Kırcaalili güreşçi Deniz Hikmet İbryam, Gorna Oryahovitsa kasabasında 18 Mart 2018 tarihinde düzenlenen Gençler Ferdi Bulgaristan Güreş Şampiyonası’nda birinciliği elde ederek, Bulgaristan şampiyonu oldu. Tartışmalı geçen güreş yarışmasında Kırcaali Kliment Ohridski Lisesi 7. sınıf öğrencisi, 42 kg kategorisinde mücadele eden 45’den fazla yarışmacıya rından başka Kırcaalili genç güreşçi, yurt içi ve yurt galip gelerek, birinci oldu. Bu altın madalya ile Deniz İbryam’ın madalya sa- dışında yapılan uluslararası turnuvalarda da birçok yısı 30’un üzerinde oluyor. Bulgaristan şampiyonala- birincilik elde etmiştir.

İcatlar ve Buluşların Tarihi MİLATTAN ÖNCE 1804 İngiliz Richard TREVİTHİCK ray üzerinde 16 Km hızla giden ilk lokomotifi icat etti 1816 İngiliz George MANBY yangın söndürücü bir tüp tasarladı 1816 Fransız Rene LAENNEC ilk tıpta kullanılan stetoskobu icat etti 1820 Danimarkalı Hans OERSTED elektromanyetik akımı keşfetti 1826 Fransız Joseph NIEPCE ilk fotoğraf çekimini başardı 1830 Fransız terzi Berthelemy THIMONNIER ilk dikiş makinesini yaptı (bu tip makineleri üretip satan ilk kişi Isac SINGER dir) 1831 İngiliz Michael FARADAY elektromanyetik kuramları keşfetti 1836 ABD Samuel COLD kendi adını verdiği tabancayı tasarladı 1837 İngiliz COOKE ve WHEATSTONE ilk elektrikli telgrafı icat ettiler 1843 ABD Samuel MORS kendi adını verdiği bir telgraf kodu tasarladı 1846 ABD dişçi William ORTON ik kez ameliyatında uyuşturma ve ağrıyı azaltmak için eteri kullandı 1849 ABD Walter HUNT ilk modern çengelli iğneyi tasarladı ve patentini aldı 1852 ABD Elisha OTİS ilk Asansörü icat etti 1853 Fransız Charles PRAVAZ ilk deri altı şırıngasını tasarladı 1853 İtalyan Linus YALE kendi adıyla anılan pimli kapı anahtarını icat etti 1855 İskoç James MAXWELL Faraday kanunlarını matematiksel olarak kanıtladı ve kendi kuramını yazdı 1859 İngiliz Charles DARWIN Türlerin kökenleri adlı evrim kuramını yayınladı 1860 Belçika Müh ilk tek zamanlı ve içten yanmalı motor yaptı 1867 ABD Christopher SHOLES gerçek anlamda ilk daktiloyu icat etti 1863 İngiltere Londrada ilk metro çalışmaya başladı 1869 Rus Dimitriy MENDELEYEV Periyodik elementler tablosunu yayımladı 1865 İsveç Alfred NOBEL dinamiti ict etti 1876 ABD EDİSON tarafından dünyanın ilk Endüstriyel Araştırma Laboratuvarı kuruldu. (Edison bu laboratuarda 1093 adet patentli icatta bulunmuştur.) 1876 Alman Nikolaus OTTO 4 zamanlı motoru yaptı 1876 ABD İskoç asıllı Alexander Graham BELL ilk telefonu icat etmiştir. (Tarihteki İlk uzaktan konuşma denilen Tele-Phone konuşması 10 Mart 1876 BELL ile yardımcısı Watson arasında yapılmıştır) 1877 ABD Thomas EDİSON Fonograf denilen ses kayıt cihazını icat etti « 1878 İngiliz Joseph SWAN elektrik ampulünü icat etti « 1879 Alman Ernst von SİEMENS ilk elektrikli treni icat etti « 1880 ABD Thomas EDİSON elektrikli ampulü güvenli hale getirerek satışa sundu « 1882 Alman Robert KOCH Kolera virüsünü tanımladı « 1884 Hiram MAXIM tam otomatik makineli tüfeği yaptı « 1885 Alman Karl BENZ 14,5 Km hız yapabilen satış amaçlı ilk arabayı üretti « 1885 Alman Heinrich HERTS Elektromanyetik dalgalarının varlığını keşfetti « 1885 Fransız Louis PASTEUR kuduz aşısını buldu « 1887 ABD Emile BERLİNER Gramafonu (Plak) icat etti ve patentini aldı « 1888 ABD George EASTMAN ilk taşınabilir fotoğraf makinesini yaptı « 1894 ABD Jesse RENO ilk yürüyen merdiveni tasarladı « 1894 Fransız LİMUERE kardeşler ilk sinema makinesini icat ettiler « 1895 Alman Wilhelm RONTGEN X ışınlarını keşfetti « 1896 İtalyan Guglielmo MARCONİ Radyo dalgalarıyla ilk yayını yaptı « 1896 Fransız Antoine BECQUEREL Uranyumun radyoaktif madde olduğunu keşfetti


Bulgaristan Türklerinin Sesi 15 Sayı 130 - Mart 2018

BAŞBUĞ VE DOKUZ IŞIK Çağdaş uygarlığı aşmak tek hedef İLİMCİYİZ fert ilimle mükellef Araştır soruştur ilim bir gergef Neyleyim ki şimdi artık sen yoksun

HÜRRİYETÇİYİZ o olmazsa olmaz ŞAHSİYETÇİLİK yoksa insan kalmaz Kişiliksiz olan karşılık bulmaz Neyleyim ki şimdi artık sen yoksun KÖYCÜYÜZ köylüye değer verelim -Aramızdan ayrılışının 21. Yılında Başbuğ Tarım Kentleri’ne bir bir varalım Alparslan Türkeş’eGELİŞMECİ olup HALKÇI duralım Yirmi bir yıl kaldık sensiz Başbuğum Neyleyim ki şimdi artık sen yoksun Yirmi bir yıl kaldık yönsüz Başbuğum Yirmi bir yıl kaldık şansız Başbuğum Fabrika yapan fabrika kurmalı Neyleyim ki şimdi artık sen yoksun ENDÜSTRİYE de önem vermeli TEKNİKÇİLİK önümüzde durmalı Bizi yönlendirdin Milli Ülkü’ye Neyleyim ki şimdi artık sen yoksun DOKUZ IŞIK, MİLLİYETÇİ TÜRKİYE Bize verdin milli ahlâk terbiye Gösterdiğin hedef Ata’nın yolu Neyleyim ki şimdi artık sen yoksun Biz Cumhuriyet’in bükülmez kolu Yetiştirdin Bozkurtları bilgece “Yurtta sulh, cihanda sulh” bir zeytin dalı Neyleyim ki şimdi artık sen yoksun MİLLİYETÇİ-ÜLKÜCÜYÜZ ilk önce “Ne mutlu Türküm!” diyene güvence Ney- Çağdaş uygarlığı aşmamız erek leyim ki şimdi artık sen yoksun “Dilde, fikirde, işde birlik” gerek Yürüdük yolunda milyonca yürek AHLÂKÇIYIZ Müslüman Türk ahlâkı Neyleyim ki şimdi artık sen yoksun Ahlâksızın mukadderdir helâkı Sayemizde mazlumların felâkı DOKUZ IŞIK dokuz ilke Başbuğum Neyleyim ki şimdi artık sen yoksun Hasretliğin koydu Türk’e Başbuğum Vatan millet için her şeye veda TOPLUMCUYUZ ona canımız feda “Her şey Türklük için!” ne güzel seda Neyleyim ki şimdi artık sen yoksun

Mahzun mahrum kaldı ülke Başbuğum Neyleyim ki şimdi artık sen yoksun Sakin ÖNER (04.04.2018)

BULTÜRK Ankara YTB’yi Ziyaret Etti Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği, Ankara Başbakanlık – Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı’nı (YTB) Ziyaret Etti. Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği (BULTÜRK) Genel Başkanı Rafet Ulutürk, Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Nedim Birinci ve Ankara Temsilcisi İsmail Cingöz; YTB Başkan Yardımcısı Sn. Sayit Yusuf Bey’i makamında ziyaret etti. Bulgaristan’da yaşayan Türklerin ve Türkiye’ye göç etmiş soydaşlarımızın durumları, sosyal ve kültürel sorunları ile çözüm önerileri görüşüldü. Değerlendirmelerde bulunuldu. Sn. Sayit Yusuf Bey’e sıcak karşılamaları için teşekkür ederiz. Fatma AKSOY Ankara Temsilciliği

BULTÜRK Lütfü ŞEHSUVAROĞLU’NU ziyaret etti

Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği BULTÜRK Ankara Temsilcisi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Uzmanı/M.Sc. İsmail CİNGÖZ ile BULTÜRK Ankara Temsilciliği’nden Fatma AKSOY tarafından; Büyük Yazar ve Düşünce Adamı Sayın Lütfü ŞEHSUVAROĞLU ziyaret edildi. Sayın ŞEHSUVAROĞLU’nun çok değerli eserlerinden imzalı olarak alındı. Sayın Hocamıza çalışmalarında kolaylıklar ve başarılar dileriz. Hocam kaleminizin mürekkebi kurumasın. 03 Nisan 2018 Fatma AKSOY Ankara Temsilciliği

BULTÜRK Yayınları Osman BAŞ Beye

BULTÜRK’ün Ankara Temsilcimiz Sn. İsmail CİNGÖZ dernek faaliyetleri içerisinde Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği Genel Başkanı Sn. Rafet ULUTÜRK’ÜN BULTÜRK yayınlarından çıkan “TÜRK DÜNYASINDA BİR BULGARİSTAN TÜRKÜ:Rafet Ulutürk” isimli kitabı; dağıtmaya devam ediyor bu gün de Merkezi Ankara’da bulunan Dünya Yazarlar ve Aydınlar Derneği Başkanı Sayın Osman Baş Beyefendiye BULTÜRK Ankara Temsilcisi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Uzmanı/Ms.C. İsmail Cingöz tarafından takdim edildi.

Fatma AKSOY Ankara Temsilciliği

Bayrampaşa’ya ilk ADAY ADAYI BULTÜRK’te Açıkladı

Biliyorsunuz 2014 yerel seçimlerinde de AK Partiden aday adayı olmuştum. Secim atmosferine girdiğimiz su günlerde 2019 Mart belediye seçimlerinde AK Partiden aday olacağımı ilk sizlerle paylaşıyorum. Bayrampaşayı hakkettiği yere taşıyabilmek için tüm STK’lar ile ortak projeler üretebileceğimizi ve STK’ların konuşan Türkiye’nini aynası olduğunu eklemek isterim. Balkan kökenli ve Bayrampaşalı bir kardeşiniz olarak,ilçemizdeki demografik yapıyı da dikkate alarak tüm gücümle sivil toplum kuruluşları ve halkımızın yanında ve hizmetinde olacağımı bilmenizi isterim. Bultürk geçen seçimlerde olduğu gibi devletinin ve balkanlara hizmeti bir aşk olarak gören Sayın Cumhurbaşkanımızın yanında olduğunu acıkça ilan etmiştir. Aday adaylığım surecinde de sizleri yanımda görmekten onur duyacağım.” Bultürk Bulgaristan Türkleri kültür ve hizmet dernegi Genel Başkanı Sn. Rafet Ulutürk; “Sizler böyle önemli bir kararı bizim Derneğimizde açıklamanız bizi onurlandırmıştır. Bayrampaşa’da biz dernek olarak her zaman seçim öncesi tarafımızı belli etmiş ve basına duyurmuşuzdur. Sizin de dediğiniz gibi bizim yolumuz HAKKIN YOLUDUR, biz AK Parti yönetimine destek vermemizin sebebi Türkiye Hükümetinin Bulgaristan Türklerine verdiği destektir.

Türkiye’nin Bulgaristan’a 2000’li yıllarından itibaren başlayan olumlu ilişkiler son iki-üç yılda yapılan yanlışlar sebebiyle kesintiye uğramaya başlamıştır. Örneğin Bayrampaşa Belediyesinden Bulgaristan’a giden görevliler Türk Devletinin belirlediği plan ve çerçevesi dışında hareket ederek özellikle Türk azınlığa zarar veren kişi ve kurumlarla irtibata geçmekte ve birlikte program dahi yapmaktadırlar. İstanbul’dan Bayrampaşadan her kim olursa olsun Bulgaristana gezmeye istediği bölgeye, gidebilir fakat devleti temsilen veya kurumunu temsilen gidenlerin temsil ettikleri Türk Devletinin çıkarlarına ve Cumhurbaşkanımızın Bulgaristan Türklerine verdiği açık desteğe aykırı hareket etmeleri oldukça düşündürücüdür.

Biz buna isyan etmeyelim mi, buna dur demiyelim mi? Türkiye Devletine ve Cumhurbaşkanımıza zarar veren bu kişilerin tespiti neden yapılamıyor? Büyük Türkiye’yi kurmayı düşünüyor isek bu zararlı hareketleri engellemeli ve bu kişileri önü kesilmelidir. Bayrampaşa’da %18’in üzerinde oy oranına sahip Bulgaristan Türklerini, geçtiğimiz yerel seçimlerden önce de belirtiğimiz gibi hesaba katmadan Bayrampaşa Belediye Başkanı SEÇİLEMEDİĞİ artık aşikardır. Bu potansiyeli hiçbir parti göz ardı edemez. Sizin de bildiğiniz gibi son yerel seçimlerde demiştik ki “ Tüm BalkanRumeli camiası diğer tarafta biz ise AK Partinin yanındayız. İşte şimdi göreceksiniz Rumeli’de kim söz sahibi.” Şimdi yine bunu söylüyor ve Bayrampaşa Belediye Başkanını BULTÜRK üyelerinin desteği ile ancak seçilebilinir. Biz bu Bayrampaşaya hizmet getirecek Sizin gibi pek çok genci bu yarışta görmek isteriz. Ve yapmayı planladıkları hizmetlerde bizleri ikna etmelerini umuyoruz. Biz Bayrampaşa’da kendisi ve yakınları için değil Bayrampaşa’ya hizmet ederek kalkındıracak ve Bayrampaşalı olmanın gururunu yaşatacak bir Belediye Başkanı arzu ederiz. Kısacası Bayrampaşa için HAK, ADALET ve SAADET bizim önceliğimizdir. Bu bağlamda Sizin gibi gençleri aramızda görmüş olmak bizleri umutlandırdı ve gençlerimizin böyle daha aktif olmaları bizleri memnun etmiştir. Bundan dolayı da Sizlere de şukranlarımızı sunarız ve mensubu olduğunuz partinizin desteğini de almış bir aday olarak yeniden bir araya gelmeyi ve yeni Bayrampaşa hakkında istişarelerde bulunmayı temenni ederiz. Hiç bir riski almayan taşın altına elini kolunu koymayanlar Büyük Türkiye idealine inanmayanlar baş tacı olamazlar. Artık değişim zamanı sloganı değil icraat üretenler öne alınmalı taktir edilmelidir. BÜYÜK TÜRKİYE YOLU BUDUR. Hayırlı uğurlu olsun, Allah yolunu açık etsin.”


Siyasi ve Aktüel Gazete

BULTÜRK’ten Afganistan’lı Kardeşlerimize Kitap Yardımı

BULTÜRK, Başbakanlık Cumhuriyet Arşiv Müdürlüğünde

Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği (BULTÜRK) Genel Başkanı Rafet Ulutürk Bey’in yayılanmış olduğu ; “Türk Dünyasında Bir Bulgaristan Türk’ü-50 Yıllık Mücadele-“ isimli muhteşem eser BULTÜRK Ankara Temsilcisi İsmail Cingöz tarafından “Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi Müdürlüğü” ne teslim edilmiştir. Balkanlar ve Bulgaristan Türkleri hakkında araştırma yapan Akademisyen ve Yüksek Öğrenim Öğrencilerinin ilk ağızdan bilgileri içeren bu eserden yararlanmaları dileği ile…

Yeni Seçilen Başkan Sn. Yaşar YILDIZ’A Hayırlı Olsun Ziyareti Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği olarak kardeş dernek olan “Uluslararası Afganistan Türkleri Sosyal Kültür ve Yardımlaşma Derneğini” ile birlikte “Dernekler arası kardeşlik protokolü ” imzaladık.

Fatma AKSOY Ankara Temsilciliği

Dernekler arasında kardeş dernekler oluşturmaya başladık bunun da ilk dernek olarak bu kardeş dernek nasip oldu. Derneğin yeni merkezinde kütüphanenin bir bölümünü BULTÜRK üyelerimizden topladığımız kitapları kendilerine hediye ettik..

Türk Dünyası Çocukları ve Gençleri Basın Kulübü

BULTÜRK, Ankara Göçmenlere Yardım Derneğinde

ve Gençleri Basın Kulübü Başkanlığı tarafından gerçekleştirilen toplantıda; Türk kültürünün Türk dünyası çocukları ve gençleri arasında kaynaştırılması, üye öğrencilerin görüş ve önerileriyle Türk dünyası çocuk ve gençlerine yönelik projeler üretilmesi gibi konular ele alındı.Türk Dünyası Çocukları ve Gençleri Basın Kulübü Başkanı İsmail Cingöz, TDPD içerisinde yer alan Türk Dünyası Çocukları ve Gençleri Basın Kulübü’nün geleceğe yönelik çalışmalar içerisinde olmayı hedeflediğini söyledi.

Ziyaret esnasında Bulgaristan Göçmenleri özelinde Balkan ülkelerinde kalan Osmanlı bakiyesi Türk-İslam nüfusunun sorunları üzerinde değerlendirmelerde bulunuldu ve iki derneğin karşılıklı koordine içerisinde bulunmaları değerlendirildi.

Türk Dünyası Parlamenterler Derneği (TDPD) içerisinde yer alan “Türk Dünyası Çocukları ve Gençleri Basın Kulübü Başkanlığı” aylık olağan toplantısı TDPD Merkezi’nde gerçekleştirdi. Türk dünyası çocuk ve gençlerinin birlik ve beraberliğini sağlamak amacıyla kurulan Türk Dünyası Çocukları ve Gençleri Basın Kulübü’nün aylık toplantısına, TDPD Genel Başkanı Nail Çelebi, Türk Dünyası Çocukları ve Gençleri Basın Kulübü Başkanı Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Uzmanı İsmail Cingöz, Türk Dünyası Çocukları ve Gençleri Basın Kulübü Halka İlişkiler Sorumlusu Ankara Bilecikliler Derneği Başkanı Hasan Akgül ile Türk Dünyası Parlamenterler Derneği’ne üye üniversite öğrencileri katıldı. Türk kültürünün Türk dünyası çocukları ve gençleri arasında kaynaştırılmasını amaçlıyoruz. Türk Dünyası Çocukları

Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği BULTÜRK Ankara Temsilcisi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Uzmanı/M.Sc. İsmail CİNGÖZ ile BULTÜRK Ankara Temsilciliği’nden Fatma AKSOY 03 Nisan 2018 günü Ankara Göçmenlere Yardım Derneğini ziyaret etti. 4 Mart 2018 günü Ankara Göçmenlere Yardım Derneği olağan genel kurul toplantısı ile 20 yıldan bu yana başarılı bir şekilde başkanlık görevini yürüten Sayın Fikret ÖKSÜZ’ün tekrar aday olmaması üzerine 2018-2021 dönemi için görevi devralan Sayın Dr. Özcan ŞİMŞEK’e hayırlı olsun ziyaretine giden BULTÜRK Ankara Temsilcisi Sayın İsmail CİNGÖZ ile Sayın Fatma AKSOY yeni yönetime başarılar dilediler.

BULTÜRK’E Yakutya’dan Gençler Birliğinden Misafir Nogay Türklerinin 20. yılı ve “Nogay Türkleri Edebiyat Konferansı” Genel Merkezimize Dünya Türk Gençler Birliğinin üyesi Yakutya’dan Areve Tuva Gençleri Birliği Başkanı Valeriy LUKOTSEV ziyaret etmiştir. Türk Halkları Kongresi-Konseyi 2015 – 2016 yıllarını kapsayan dönemlerde Başkanlığını yapan Genel Başkanımız Rafet ULUTÜRK ile birlikte eski hatıraları canlandırdılar. BULTÜRK yayınlarından çıkan “Türk Dünyasında Bir Bulgaristan Türkü” ve “BULGARİSTAN TÜRKLERİ KİMLİK MÜCADELESİ” Kitablarını Yakutya’dan Areve Tuva Gençleri Birliği Başkanı Valeri LUKOTSEV Beye taktim ettiler. Birinci kitabında birlikte oldukları toplantılardan oluştuğunu anlatan ULUTÜRK diğeri ise Bulgaristan Türklerin Kimlik mücadelesini anlatığını anlattı. Valeriy Bey de kendisine arkadaşlarının selamını getirdiğini ve burada Yakutya da yaşayan Türk halklarının masallarını, çocuk oyunlarını kısaca örf ve adetlerini kitap haline getirdiklerini ve bunları Türkiye Türkçesine çevirerek Türkiye’de bulunan Türk kardeşlerimize de kendimizi tanıtmak istediklerini beyan ettiler. BGSAM Başkanı Dr. Erdal KARABAŞ’ta bu kitaplardan birer adet alarak “İleride bizlerde bu kitaplardan yararlanır ve sizlere de bir katkımızda olabiliriz” dedi.

BULTÜRK Derneğimize YAKUTYA’DAN Getirilen Hediye Tablo

03 Mart 1998’de kurulmuş olan NOGAY TÜRKLERİ KÜLTÜR VE YARDIMLAŞMA DERNEĞİ 20. Yılını 03 Mart 2018 Gazi Üniversitesi ile birlikte düzenlenen “Nogay Türkleri Edebiyat Konferansı” ve müzik şöleniyle kutladı. Gazi Üniversitesi Rektörlüğü, Mimar Kemalettin Salonunda; Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK ve silah arkadaşları ile edebiyata intikal etmiş büyük Türk Uluları adına saygı duruşu ve İstiklal Marşının okunmasının ardından; Gazi Üniversitesi Orta Asya Araştırmaları Merkezi Merkez Müdürü Prof. Dr. Varis ÇAKAN ve Nogay Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Cemil SÜTBAŞ açılış konuşmaları yaptılar. Yönetim Kurulu Başkanı Cemil SÜTBAŞ 20. Yıl etkinliklerini destekleyen tüm dernek ve kuruluşlara ve Nogay Türkleri Kültür Ve Yardımlaşma

Derneği’nin bugüne gelmesinde katkısı olan tüm yöneticilerine teşekkür etti. Bu arada Zeytin Dalı operasyonunda hayatını kaybeden 8 şehidimiz için Cenab-ı Allah’tan rahmet, ailelerine sabır ve necip milletimize başsağlığı dileklerinde bulunmasının ardından Aziz şehitlerimiz için Kur’an’ı Kerim okundu ve Hatim Duası yapıldı. Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği BULTÜRK adına katılan Sayın Fatma AKSOY’a da Dobra Sanatçısı Yercan ARKABAEV’e plaket takdim görevi verilmiştir. Nogay Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği yönetici ve üyeleri ile bu kutlu şölenine katkı sağlayanları kutlar, yarınların Türk Dünyası’na birlik ve beraberlik getirmesini dileriz. Haber: Fatma AKSOY BULTÜRK Ankara Temsilciliği

B U LT Ü R K B E Ş T E P E D E

BULTÜRK Yöneticileri Cumhurbaşkanlığı Sarayında


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.