BULTURK Gazetesi 132.Sayı

Page 1

İstanbul’da Etnospor Kültür Festivalinde Balkanları BULTÜRK Temsil Etti

Bayrampaşa Kaymakamımız

Osman A.CANBABA çadırımızı ziyaret etti

Siyasi ve Aktüel Gazete

Yenikapı Meydanı’nda “At Binenin Kılıç Kuşananın” sloganıyla düzenlenen ve 5 gün süren festivalde, Türk dünyasına, Orta Asya, Balkanlar, Kafkaslar ve Anadolu’ya özgü gelenekler hayat buldu. Her yıl farklı kültürleri İstanbul’da buluşturan Etnospor Kültür Festivali’nin üçüncüsü başladı. 9-13 Mayıs’ta İstanbul’da düzenlenecek kültür festivalinin tanıtım toplantısı yapıldı. İşte geleneksel 11 spor dalını kapsayacak festival… Dünya Etnospor Konfederasyonu tarafından organize edilen Etnospor Kültür Festivali’nin üçüncüsü, “At Binenin Kılıç Kuşananın” sloganıyla başladı. Organizasyonun açılışı töreninde konuşmalar öncesi kortej yürüyüşü gerçekleştirildi. Yenikapı Meydanı’nda Devamı 3’te 5 gün süren festivalde

Yıl - 15 Sayı: 132 Mayıs - 2018 -

“Bilgi Ordusu Bizim Ordumuz, Bildiğimizi Ögretmek Bizim Görevimiz “

Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği YeniYılı 2018 Yönetimini Seçti Ergenekon’ dan Çıkışımızın 4655. İstanbul’ daKutlandı Yeni Yönetim Kurulu Üyeleri Asil

Derneğimizin 06/05/2018 tarihinde Saat: 10.00 da yapılan Genel Kurul toplantısında aşağıda isimleri yazılı 17 asil,17 yedek kişiyi Yönetim Kurulu üyeliğine, 3 asil, 3 yedek kişiyi Denetim Kurulu üyeliğine, Danışma ve Disiplin kurulu oluşmuştur;

Rafet ULUTÜRK - Genel Başkan KIRCAALİ Muh. Mehmet ÇAKIR - Bşk. vekili ŞUMLU Prof. Dr. Ahmet ÇOLAK -Bşk.Yrd. RİZE Muh. Şakir ARSLANTAŞ -Bşk.Yrd. VARNA İsmail GEMİCİ - Bşk.Yrd. YUNANİSTAN Ahmet TÜFEKÇİ - Bşk.Yrd. İSLİMİYE-SLİVEN Oya CANBAZOĞLU - Genel Sekreter VARNA Pervin MAŞAOĞLU RİZE Musa VATANSEVER VARNA Vildan ARDA KIRCAALİ Aynur FİLİZ ŞUMNU Elif GÜNEŞ FİLİBE-PLOVDİV Derya YILDIRIM ÇANKIRI Renginar GÜLER RAZGRAD Hamiyet ÇAKIR ESKİ ZARA-STARA ZAGORA Dr. Nedim BİRİNCİ KIRCAALİ Neriman E.KALYONCUOĞLU MESTANLI

Y ö n e t i m K u r u l u Y.

İsmail CİNGÖZ – ADANA Fatma AKSOY – ANKARA Doç.Dr.Abidin KARASU – BLAGOEVGRAD-YUKARI CUMA Dr. Mustafa KAHRAMAN – KIRCAALİ Okan KORKMAZ – SMOLYAN-PAŞMAKLI Alptekin CEVHERLİ – RAZGRAD Abdullah HACIFETTAHOĞLU – TRABZON-OF İbrahim SOYTÜRK – KAZNLIK-STARA ZAGORA Erol KETENCİ – KASTAMOLU Sadullah HALAÇ – ZLATOGRAD SMOLYAN Avşin BALKAN – ESKİ ZARA-STARA ZAGORA Aydın FİDAN – SMOLYAN-PAŞMAKLI Ekrem SÜZEN – MADAN-SMOLYAN Nazım ÇAVUŞ – RAZGRAD Nedim AKIN – KIRCAALİ Filiz SOYTÜRK – KAZANLIK-STARA ZAGORA Murat YILDIZ – KIRCAALİ

Denetim kurulu Asil

Mesut UĞURLU; Durmuş MUTLU; Hüseyin YILDIRIM

Denetim kurulu yedek

Murat ULUTÜRK; Mehmet KARPAT; Metin AKIN

Ayrıca BULTÜRK ‘de bu kongre ile birlikte Değerli Kanaat önlerinden oluşan Danışma ve Disiplin Kurulunun oluşturuldu. BULTÜRK DANIŞMA KURULU: 1) Dr. Erdal KARABAŞ, 2) Nevzat ÖZTÜRK 3) Prof.Dr.Ali ÖRENÇ 4) Av. Hasan MOLLAOĞLU ve 5) Metin KARAN’dan oluştu.

Disiplin Kurulu üyeliğine, Prof.Dr.Hayati DURMAZ; 2. Nihat İNCEKARA; 3. Dr. Sakin ÖNER; 4. Doc.Dr. Hasine ŞEN 5. Prof.Dr. Seçkin DİNDAR

Razgrad Valisi, Burgaz Başkonsolosu ile görüştü

Eski Zağra ilinde Türkçe yer adları değiştiriliyor

BULTÜRK’ten Sayın Dr. Savrun Bey’e Kitap taktimi

300 Yıllık Ölümsüz Uykunun Hikayesi: Yedi Uyurlar

Razgrad (Hazargrat) Valisi Günay Hüsmen ve yardımcıları Nuriye Tzrıngalova ve Evgeni Draganov, 10 Mart’ta göreve atanan Türkiye Cumhuriyeti Burgaz Başkonsolosu Nuray İnöntepe ile bir araya geldiler. Bölgede tanışma ziyaretlerinde bulunan diplomat, Valilik yöneticilerine ziyaret etmek istediği yerlerden birinin İbrahim Paşa Camii olduğunu söyledi. Başkonsolosa İbrahim Paşa Camiini gezdirmeden önce Vali Hüsmen, Bulgaristan hükümeti ve bölgede temsilcisi olarak kendisinin kültürel anıtın restorasyonu ve onarımı için gerekli siyasi iradeye sahip olduklarını belirterek, bu yönde atılan adımlar hakkında bilgi verdi. Başkonsolos Nuray İnöntepe, Türkiye’nin kültür turizminin çok iyi geliştiğini ve İtalya ve Yunanistan’dan sonra

Bulgaristan’ın turistlerin bu tür yerleri ziyaret etmeyi tercih ettiği üçüncü ülke olduğunu belirtti. Razgrad camisinin en az bir milyon turist çekmesini beklediğini ifade eden İnöntepe, turizm elçiliği görevlerini yerine getirmeyi planladığını, Türkiye’den Bulgaristan’a turist çekmenin çalışmalarının öncelikleri arasında olduğunu söyledi. Başkonsolos, Burgaz bölgesindeki turistik yerlerin tanıtılacağı site kurulacağını, iki ülke halkını tanımak için konserler, sergiler ve başka kültürel etkinlikler düzenleneceğini ifade etti. Vali Hüsmen ve Başkonsolos İnöntepe ayrıca, komünist rejimin ideolojik klişelerinin geçmişte kaldığını ve iki ülkenin NATO müttefiki ve iyi bir komşu olduğunu ve bunun da Bulgaristan ile Türkiye arasındaki turist değişimine yönelik çalışmaların geliştirilmesinin ön şartı olduğunu belirttiler. Vali, hâlihazırda bu tür değişimin yapıldığı Edirne Valisi Günay Özdemir ile işbirliği ve ortak çalışmalara yönelik protokol imzaladıklarını anlattı.

Ufuk Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Ergenekon Savrun Bey’in konuğu olarak. BULTÜRK Ankara Temsicisi İsmail Cingöz ile BULTÜRK Ankara Temsilciliğinden Fatma Aksoy İncek Kampüsünde bir araya geldiler. Bölgesel sorunlar tarihi süzgeçten geçirilerek geleceğe dönük değerlendirmelerde bulunuldu. BULTÜRK Derneği olarak Sayın Dr. Savrun Bey’in sıcak karşılamaları ve ağırlamaları için teşekkür ederiz. 14.05.2018

Stara Zagora (Eski Zağra) ilinde mevcut 868 Türkçe yer adı, Bulgarca adlarla değiştirilecek. Ahça Tahta, Karasoluk, Trifunbölük, Orlukaya, Çakmadere, Yıkıkköprü, Bulgarca ile değiştirilecek Türkçe yer adlarının sadece bir kısmıdır. Stara Zagora Belediye Meclisinde yer alan tüm siyasi partilerin temsilcilerinin yer aldığı geçici komisyon neredeyse bir yıl Türkçe yer adlarının Bulgarcaya çevirisi üzerinde çalıştı. Harici uzman danışmalarının, yer adlarının yeniden adlandırılmasına yönelik çalışmalara büyük katkısı oldu. Komisyon üyelerinin, tam anlamıyla anlaşılabilmesi için yerlerin bulunduğu alanların somut tarihi ve coğrafi özelliklerini dikkate almasıyla uzmanlar yer isimlerini harfiyen Bulgarcaya tercüme etti. Komisyon üyeleri, yerlerin adlardan başka tanımlama numarasına sahip olduğu için yeniden adlandırmanın

idari açıdan herhangi bir karmaşaya yol açmayacağına kanaat getirdiler. Irkçı ve aşırı milliyetçi tavırlarıyla bilinen İç Makedon Devrimci Örgütü (BMRO) Meclis Grubu’ndan komisyon üyesi olan Anton Andonov, “Bu tür kapsamlı bir yer adlarını Bulgarca adlarla değiştirme kampanyası 1934 yılından sonra Bulgaristan’da ilk defa gerçekleştiriliyor” diye kaydetti. Andonov, Varna ve Burgaz illerinde daha az sayıda yerleşim yeri olduğu için 40 ile 60 arasında değişen sayıda yer isimlerinin değiştirildiğini belirtti. Türkçe yer adlarının Bulgarca adlarla değiştirilmesi kararı, 31 Mayıs 2018 tarihinde yapılacak Belediye Meclis toplantısında alınacak.

için ‘Yedi Uyurlar’ ismini alır. Hikayenin bir başka ayrıntısı da bu kişilerin peşine takılan köpeğin (İslam’daki adı Kıtmir) cennete gittiğidir.

Selçuk-Efes mağarasında geçen ilk hikaye şöyle anlatılır: Decius (Dakyus) Milattan sonra 2. yüzyıl başlarında putlara tapmayı reddeden 7 gencin, sığınarak 309 yıl uyudukları rivayet edilen Mersin‘in Tarsus ilçesindeki Ashab-ı Kehf Mağarası, BULTÜRK Çadırını ziyareti. Hikayeler, birçok dinde ve toplumda farklı anlatılsa da genel hatlarıyla aynı: İçinde bulunduğu toplumdan kaçan ya da kendi toplumuna sırt çeviren 7 kişiden oluşmuş grubun yüzyıllarca uyuması… Yedi Uyurlar hikayesinin temeli Hristiyanlık’a dayanır ve 7 kişinin hikayesinden yola çıkıldığı

döneminde yedi uyurlar isimleri Maximilian, Lamblicus, Martinian, John, Dionysius, Exacustodianus ve Antoninus (İsimlerin kesinliği kanıtlanamamış) olan 7 genç, putperest inanışların getirdiği uygulamalar yüzünden kurban edilmek zorunda kalırlar. (Yedi Uyurlar isimleri, Hıristiyanlık’ta böyle geçiyor) Bunu kabul etmeyen gençler kralın askerlerinden kaçarak bir mağaraya sığınırlar. İçeriye girmekle uğraşmayan askerler mağaranın üzerini kapayarak 7 genci ölüme terk eder. Devamı 15’te


2 Sayı 130 - Mart 2018 2

Bulgaristan Türklerinin Sesi AKTÜEL

Avşin BALKAN

Geride kalan Kahramanlarımız

Telefon masraflarını gül burcu parasıyla karşılamıştık. 1989’da bahar gecikmişti. Tomurcuk kokuyordu Mayıs. Demokratik Birlik (Demokratik Lig) Birinci Kongresi Koca Balkan’ın Alvanlar (Yablanovo) köyünde toplanacaktı. Tarih, 21 Mayıs 1989’du. Mübarek Ramazan gelmişti. Oruç tutmak yasaktı. Kongreyi destekleyen açlık grevleri başladı. 13 Kasım 1988’de kurulan Bulgaristan Türklerinin Demokratik Lig adlı insan haklarını savunma örgütünün Kongre çağırdığı kimseden gizlenmedi. “Bi Bi Si”, “Almanya’nın Sesi”, “Hür Avrupa” ve Ankara Radyosu’nu açanlar birinci haberin tekrarını defalarca işitiyor. Yüreklendikçe yürekleniyorlardı. Bulgaristan Türkleri tarihinde ilk legal milli kongresi çağırılmıştı. Kongre, aynı gün patlaması planlanan Milli Politik Ayaklanmanın siyasi yönetimini üstlenecekti. Ayaklanma inceden inceye örgütlenmiş, Türkler şahlanmıştı. Sofya’da general yumrukları masalarda patlıyor, kırılıyordu. Subaylar ve kurumlar birbirlerini başarısızlıkla suçluyordu. Dalga dönmüştü. BKP ve kolluk güçlerin patladı patlayacak milli isyanı durduracak gücü yoktu. Komünist düzen, isim değiştirme ve Türklüğü yok etme siyaseti tamamen çökmüştü. Gizli çalışan polis, Birinci Kongreye katılma hazırlıkları içinde olan davetlilerin listelerini ele geçirmiş, Sliven, Kotel ve Yablanovo otobüslerini durdurmayı, yol kesmeyi düşünmü, hepsini tutuklama hazırlıkları yapmıştı. Demokratik Lig siyasi örgütünün 17 bin kişinin karıldığı grev ve 72 bin kişinin katıldığı halk ayaklanmasında, kavganın ön sıralarında can feda eden kahramanları saygıyla anıyoruz: 47 yaşında Recep Osmanov; 45 yaşında Hasan Arnavudov; 55 yaşında Mehmet Lom; 37 yaşında Mehmet Saliev; 50 yaşında Mehmet Saliev; 38 yaşında Recep Saliev; 18 yaşında Sezgin Saliev; 31 yaşında İzzet Osmanov;32 yaşında Tahir Halilov; 18 yaşında Mehmet Karov; 18 yaşında Mehmet Fevziev: 37 yaşında Ahmet Burukov. Kurşunlanarak öldürülen bu 12 kahraman büyük halk isyanımızın kavşak noktalarında dümen başındaydı ve ayaklanma ateşini Demokratik Lig Kongresine taşımayla görevliydiler. O zaman adı Mihaylovgrad olan bugünkü Montana ilinin “Kamenno Pole” ve “Draşan” köylerinde sürgün olan “Demokratik Lig” önderleri, oluşturdukları siyasi yönetim merkezinde, ani bir saldırıyla yeniden tutuklanmış ve bindirildikleri polis araçları Kapı Kuleye yönelmişti. Batı radyolarıyla temas kurduklarından şüphelenilenler ve direniş merkezleri arasında koordinasyonu sağlayanlar da gözaltına alındı. Hapse girmiş çıkmış, sürgünden dönen aydın, militan Türklerle birlikte Ayaklanmanın yedek 280 bin kişilik yedek ordusunun komutanları olan Pomaklar da tutuklanıp yurt dışı ediliyorlardı. 100 yıllık bir mücadele tarihinde sert terör rejimi yasaklarını açıp direniş alanında omuz omuza buluşmuşlardı. Toteliter düzen iyice korkmuş tutukluları Belgrad ve Viyana’ya gönderiyordu. Militan kadrolu sınır dışına paketlenme planı gece gündüz işliyordu. Avrupa Bulgaristan’ı konuşuyordu. 1956 Budapeşte ve 1947 Prag ayaklanmalarından sonra Bulgaristan Türkleri BKP’yi, Bulgar silahlı güçlerini ve Varşova Paktını karşısına almıştı. Kongreye katılmak isteyen birlerce Türk delege politik savaşa soyunmuşlardı. Daha önce hiçbir kongre ve foruma katılmamış olan bu vatandaşlar politik sahneye çıkma heyecanı yaşıyordu. Bulgar siyasi polisi bu bebeği ölü doğurtmak için elinden geleni yapıyordu. Aralarında zulüm makinesinden geçmeyen yoktu. Halkın iradesinde, demokrasi davasından geri dönüş olamaz, insan hak ve özgürlüklerinin ayaklar altına alınmış, sosyalist toplum çöktü bilinci olmuştu. Güneşe bakması yasak kitle “Dönmez Geri Türk Askeri” marşını söylüyordu. Demokrasi gelmeden adalet Güneşi doğmayacağına hepsi inanmıştı. Toplum çatlamış, üniformalı Bulgarlar ve azınlıklar arası baştan başa açılmıştı. İsim değiştirme zulmüne katılmayan Bulgar olmadığını bilmeyen yoktu. 35 yıl sonra “o işlerde biz yoktuk” diyen Bulgarlar inandırıcı değildir. Ağır suç işleyenlerin birçoğu, hesap sorulursa korkusundan, daha sonra ülkeden kaçmıştır. Büyük bir “katliam” olduğu itiraf edilen isim değiştirme suçundan BKP yönetimini, Generalleri, gizli polisleri, gardiyanlardan herhangi biri hakkında herhangi bir Bulgar kurumu tarafından dava açılmış olsaydı, samimi davranıldığı bir yere kadar inandırıcı olabilirlerdi. Bulgar insan hakları ve demokrasi hareketi “Nedir bu eşeklik!”, “Nedir bu Türklere ve azınlıklara edilen zulüm?” şiarıyla başlasaydı, Bulgaristan Türkleri ve Bulgarlar yine yakınlaşma ve birleşme noktası bulabilirdi. Ne ki onlar çevre sorunları ve Mihail Gorboçov’un “yenileşme” hareketinin etkisiyle yumruk sıktılar. Bu iki direniş kanadında Türklerle ilgili samimiyet yoktu. Türklerle, Müslüman mahkûmlarla dayanışma, isimlerimizin geri verilmesi davamızı destekleyen gruplaşma ve kitleleşme oluşmadı. Demokratik Lig’in Alvanovo Birinci Kongresine konuk delege ve gözlemci olarak katılacağını bildiren Bulgar siyasi kuruluşu yoktu.

Türk Dünyası ve Türk Dış Politika Ç a l ı ş t a y ı A n k a r a ’ d a Ya p ı l d ı

Türk Dünyası ve Türk Dış Politikası Çalıştayı 13 Mayıs 2017 günü Ankara’da yapıldı. Hükümet ve Siyasi Parti Temsilcileri ile Akademisyenler, Bürokratlar ve STK Temsilcilerinin yoğun katılımı ile gerçekleşen ÇALIŞTAY’a Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği BULTÜRK adına Ankara Temsilcisi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Uzmanı/M.Sc. İsmail CİNGÖZ[1] katılmıştır. Türk Dünyası Parlamenterler Derneği Yöneticisi E. Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak, Türk Dünyası Parlamenterler Derneği Genel Başkanı ve 21. Dönem MHP Trabzon Milletvekili Nail Çelebi, CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Ardahan Milletvekili Öztürk Yılmaz ile Kültür ve Turizm Bakanlığı Bakan Yardımcısı Doç. Dr. Hüseyin Yayman tarafından yapılan açılış ve Protokol konuşmalarının ardından çalıştay toplantısına geçilmiştir.

Çalıştayda söz alan İsmail Cingöz’ün açıklama, görüş ve önerileri aşağıdaki şekilde olmuştur; Ben bu çalıştaya Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği BULTÜRK’ü temsilen katılmış bulunmaktayım. Türk Dünyası denilince yalnızca İslam Dinine mensup Müslüman Türkler veya etnik köken üzerinden yalnızca Türk Irkından gelenler kast edilerek; görüş ve öneri ile söz alanlar görülmektedir. Bu beyanatlar yanlıştır. Öncelikle bilinmelidir ki; Adriyatik’ten Çin’e, Sibirya’dan Ortadoğu’ya geniş bir coğrafyaya yayılmış bulunan Türk Milleti içerisinde sadece Müslüman Türkler veya sadece Irken Türk olanlar bulunmamaktadır. O şekilde değerlendirme durumunda özellikle Balkanlarda Osmanlı döneminde yaşanan İslamlaşma ile Türkleşen ve kendisini Türk hisseden Boşnaklar, Arnavutlar, Torbeşler ve Pomaklar göz ardı edilmiş olmaktadır. Zira esasında Pomaklar hattı zatında Osmanlı öncesi Hazar ve Karadeniz’in kuzeyinden bu bölgeye gelen Kuman/Kıpçak Türkleridirler. Ayrıca başta Yakut Türkleri başta olmak üzere Hıristiyan ve Yahudi Türk soydaşlarımız da göz ardı edilmiş olmaktadır. Bu saydıklarım Türkleşen ve kendilerini Türk hisseden soydaşlarımızdırlar. Türk Dünyası bütün bu akraba topluluklarımızla birlikte bir bütündür.

İsmail Gaspiralı ve Türk Milliyetçiliği

14 Mayıs 2018 tarihinde Kabakçı Konağı, Hamamönü/Ankara’da; Hamamönü Kültür Etkinlikleri kapsamında Milli Düşünce Merkezi (MDM) tarafından hazırlanan ve Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Zuhal YÜKSEL tarafından sunumu yapılan “İsmail GASPIRALI ve Türk Milliyetçiliği” konulu söyleşi programı düzenlendi. Yapılan sunuma başta eski Devlet Bakanı ve Milli Düşünce Merkezi Başkanı Sayın Sadi SOMUNCUOĞLU ile yönetim kurulu üyeleri, çeşitli derneklerden yetkililerle birlikte Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği BULTÜRK Ankara Temsilcisi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Uzmanı/M.Sc. İsmail CİNGÖZ

ve BULTÜRK Ankara Temsilciliği’nden İş Güvenliği Koordinatörü Fatma AKSOY da davetli olarak katıldı. Prof. Dr. Zuhal YÜKSEL, İsmail GASPIRALI’nın 1851 yılında Kırım’da doğduğunu, 1783 tarihinde Rus Çarlığı’nın Kırım’ı işgal ettiğini belirtti. Osmanlı Dönemi sonrasında Kırım’da Türk Tarihinden ve idari yapısından bahsetti. Mülki ve İdari teşkilatlanma yapısı anlatıldı. Sayın YÜKSEL; Beyler, Mirzalar ve Ruhani Liderlerin bu yapılanmadaki yeri ve önemi ile Mirzalar ve Ruhani Sınıfların Ruslarla anlaşarak halka yapılan zulümlerini, Kırım Tatarlarının Ruslaşma ile karşı karşıya kaldıkları için göç ettiklerini anlattı.

125. Yılında Mağcan Cumabay Anısına Kabakçı Konağı, Hamamönü / Ankara’da, Hamamönü Kültür Etkinlikleri kapsamında Doğumunun 125. Yılında Mağcan CUMABAY anısına 3. Türk Dünyası Şairler Buluşması, Dünya Söz Akademisi ve Dünya Yazarlar ve Aydınlar Derneği’nin hazırlamış olduğu etkinlik Kazakistan Cumhuriyeti Ankara Büyükelçiliği, Uluslararası Türk Kültürü Teşkilatı (TÜRKSOY), katkılarıyla gerçekleştirildi. Etkinliğe Kırgızistan, Moldova, Azerbaycan, Kazakistan, Kerkük-Irak, Türkmenistan, Türkiye, KKTC’den katılımcılar ve misafirlerle birlikte Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği BULTÜRK Ankara Temsilcisi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Uzmanı/M.Sc. İsmail CİNGÖZ ve BULTÜRK Ankara Temsilciliği’nden Fatma AKSOY da davetli olarak katıldılar. Açılış konuşmalarının ardından katılımcıların şiir dinletilerine geçildi. Kojogeldi KULUYEV (Kırgızistan), Moldova/Gagauzya Milletvekili İvanna KÖKSAL, Ayhan NASUHBEYOĞLU (Türkiye), İsmet Bora BİNATLI (Türkiye), Ülker PİRİYEVA (Azerbaycan), Vedat FİDANBOY (Türkiye), Sevil Piriyeva KARAMAN (Kazakistan), Şemsettin KÜZECİ (Kerkük- Irak), Nursen ÖZDOĞAN KURBAN (Türkiye), Berdi SARIYEV (Türkme-

nistan), Havva TEKİN (KKTC), Şems ALEKBEROVA (Azerbaycan), Kümisay SANSIZBAY (Kazakistan), Marina SAGİDATBEK (Kazakistan) ve Gülten Ezgi AKINCAN (Türkiye)’den katılan şairler günün anlamını içeren şiirler okudular. Şiir dinletileri aralarında Özcan AYDIN, Akdeniz ERBAŞ ve Bekaris JANDAULET tarafından şarkı ve Türküler seslendirildi.

Neriman E.KALYONCUOĞLU

Seni Unutamayız Bulgaristan’da Türklüğümüzün Büyük Bir Çınarı Yıkıldı. Doğu Rodopların ve Bulgaristan Türklerinin edebiyat ve insanlık çınarlarından Mustafa Bayramali 12 Mayıs 2018’de Kırcaali’de hayata gözlerini yumdu ve Allah’ın rahmetine kavuştu. Bulgaristan Türkleri arasından yetişmiş derin bir hukukçu, halkımızın öz davasının öncüsü, dirençli bir avukat, kalemi Türk ruhunu açan ve anlatan yetenekli bir öykücü yazar, ekmeğini bölüp de yiyen aydınımız 21 Kasım 1938’de dünyaya gelmişti. Ömür boyu Türkçe yazan ve birçok kitabı imzalayan usta, son olan MEVSİM ARTIK SONBAHAR eserini 2015’te Kırcaali’de okurlarına sundu. O yalnız eşinden, çocuklarından, torunlarından, akrabalarından ve yakın dostlarından ayrılmadı, Edebiyatsever Bulgaristan Türklerini de boynu bükük bıraktı. Biz, Bulgaristan Türkleri olarak, yaklaşık 1.5 asırda 200’den fazla şair, 50’den fazla düz yazı ustası ve daha nice edebiyat ustası yaratıcı yetiştirdik. Mustafa Bayramaali edebiyat merdivenlerini hemşerisi ünlü şair Naci Ferhat ve Rodop Türkü desenini romanlarında oya oya bitiremeyen usta yazar Halit Aliosman Dağlı ile birlikte çıkmıştı. Mustafa Bayramali, aylarca süren Kırcaali İl Hastanesi “Yoğun Bakım” Bölümünde ayrıldı mücadele dünyasından. Milletimizin manevi rehberi olan yaratıcılarımızdan birisinin daha Hakkın rahmetine kavuştuğu haberini Türkiye’de alan soydaşlarımız da acı yaşadı. O bizim manevi dünyamızın aydınlığını taşıyan ağabeylerimizden biriydi. Mahvolmaya zorlandığımız o çileli yıllara tepkimiz olan direnişlerde bizimleydi. Onun yokuşu dikleşen ve çilesi artan dikenli yaratıcılık yolu Bulgaristan’ın birçok yerinde aynı adla rastlanan Türk köylerinden biri olan Eğri Dereye bağlı Halaçdere’de başladı. Onu “Oku oğlum, oku, adam ol!” diye özendiren dedesi Çarıkçı Mustafa olmuştu. Kırcaali’de Türk Pedagoji Okulunda vatan ve insan sevgisiyle mayalanırken, insanların mutlu olması için eşit, toplumun ise adil olması gerektiğine inandı. Sofya Üniversitesinde Hukuk okudu. Avukat oldu. Ne var ki, hak ve özgürlükleri uğruna uyanan ve direniş bayrağına sarılan Türklerin gece gece tutuklandığını, yargılanmadan mahkûm edildiğini ve içeri atıldığını iyi bildiği yıllarda hukuk rafa kaldırılmış, adaletse hasıraltı edilmişti. İşsiz güçsüz gezek, davalara salınmayan avukatlardan biri de oydu. 1985 – 1989 yılları arasında, Bulgaristan Türkleri bilincinin tamamen taşlaştırılarak dondurulmak istendiği yıllarda, günlük geçim için verilen ağır mücadelede, Bulgaristan Türklerinin uyuşturulması için uygulanan sınırsız zulmü çok yakından izledi. Türk azınlığın kültürel hayatını bozanlar bunu kendi yaşamlarının üstünlüğünü dayatmak için yapıyorlardı. Görevlilerin hepsinin kanına ve ruhuna ırkçılık işlemişti. Faşist ırk teorisinin uygulandığı ve toplam 100 milyondan fazla insanın hayatına mal olan yıllarda bile elde edilemeyen bir şeye heveslenmişlerdi. İnsanların anadil ve öz kültürlerinin, din ve uygarlıklarının değişmesiyle ırklarının değiştirilemeyeceğini algılayıp kabul etmek istemiyorlardı. Türk’ten Bulgar olmaz diyeni zindana tıkmışlardı. Bulgarların anlamak istediği başka bir gerçek daha vardı. İşte öyle, sulamakla, beslemekle, eğitmekle, terbiye etmekle yetenekli insan, deha yaratmak olanaksızdı. Kabiliyet, vasıflar, üstün nitelikler insanın yaratılışında ya var ya da yoktur. İnsan doğadan üstün değildir. Doğada deha aşısı yoktur. Varlığı üstün kılan mücadeledir. Yazar Mustafa Bayramali iyi kalpli biriydi. Yaşamak isteyen kavga etmelidir ilkesine inanmıştı. Çorak toprakların evladıydı. Hiçbir zaman boşboğazlık etmedi. Bulgarların bambaşka bir medeniyet ve insanlık ürünü olduğuna inanmıyordu. Onlar kendilerini hem yüksek ırk olarak tanıtıyorlar hem de sözde kendilerinden alçak bir ırk olduklarını iddia ettikleri ve tavırlarıyla bunu her gün kanıtlamaya çalıştıkları zulüm ettikleri Müslüman azınlıkları “Bulgarlaştırma” eziyeti de, baştan sona bir zırvalıktı. Çünkü insanlık tarihinde üst bir ırkın alt bildiği bir ırkla zorla ya da gönüllü kaynaşmaya razı olduğu da, görülmüş bir şey değildi. Bulgar, bu vahşeti hiçbir yasaya uydurmadığı, Anayasa kapsamına almadığı için dünya hukukuna göre, adalet uygulansa ağır yaralar alabilirdi. 1989 Mayıs ayaklanmasından sonra bu planların çöktüğünü görmeyen kalmadı. Planlar çökmüş ama Bulgar devletinin ve totaliter faşist ve komünist ırkçılık heveslilerinin gizli hesapları değişmemişti.


Bulgaristan Türklerinin Sesi Sayı 130 - Mart 2018 Haberler

BULTÜRK İstanbul’da Kırcaali ve Silivri Kardeş Şehir Oldu Temaslarımız, festivallere, çeşitli kültürel programlara

Etnospor Kültür Festivalinde Balkanları Temsil Etti

Türk dünyasına, Türkistan, Balkanlar ve Anadolu’ya özgü şenlikler gerçekleştirdiler. Festivalde geleneksel Türk sporlarının yanı sıra geleneksel kıl çadırlarda oba yaşamı, tarihi el sanatları atölyeleri, kılıç kalkan ve atlı gösteriler gibi pek çok aktivite yapıldı. Dünya Etnospor Konfederasyonu tarafından geleneksel Türk sporlarından mangala, kökbörü, atlı cirit, atlı okçuluk, aşık oyunu, kuşak güreşi gibi sporların canlandırılması amacıyla bu sene 3’üncüsü yapılan Etnospor Kültür Festivali sona erdi. Çocuklar için 33 geleneksel oyun Etnospor Kültür Festivali’nde çocuklar da 33 geleneksel oyuna katılma fırsatı buldular. Organizasyona katılan çocuklar; topaç, çember, tiktak, kale, menekşe, aşık, sıçratan top, bezirgan başı, üç taş, beş taş, dokuz taş, misket, ip atlama, salıncak, çuval yarışı, yumurta taşıma yarışı, kaşık kukla, masal, bilmece-mani küpleri, köy seyirlik oyunları, koz oyunu, seksek, çocuk tiyatrosu, mendil kapmaca, birdirbir, dalya, halat çekme yarışı, istop, kutu kutu pense, yağ satarım, cicili tavuk, basmık ve teneke oyunlarına katıldılar. Gençlik ve Spor Bakanı Osman Aşkın Bak: “ Tozlu raflarda kalan spor dalları yeniden ortaya çıktı” dedi.

BULTÜRK ÇADIRINDA BU 5 GÜN İÇERİSİNDE 2 000 BİN KİŞİYE BULTÜRK GAZETESİ VE BROŞURÜMÜZÜ DAĞITIK. 147 KİŞİYİ DERNEĞİMİZE ÜYE YAPTIK. 300 KİŞİ YAPMIŞ OLDUĞUMUZ ORGANİZASYONLARDAN HABERDAR OLMAK İSTEDİKLERİNİ YAZARAK BİZLERE ULAŞMIŞ OLDU. BU GİBİ ORGANİZASYONLAR HALKIMIZLA KUCAKLAŞMAKTA VE İSTANBUL’DA BULUNAN TÜM SİVİL TOPLUM KURULUŞLARI İLE TANIŞMA FIRSATI BULUYORUZ. BU ÇADIRIMIZIN KURULMASINDA BİZE DESTEK VEREN İŞ ADAMLARIMIZ YÖNETİMİMİZ VE ÜYELERİMİZE VE AYRICA ÇADIRIMIZI ZİYARET EDEREK DESTEK OLAN TÜM DOSTLARA TEŞEKKÜR EDERİZ, SAYGILARIMIZI SUNARIZ Seydullah HALAÇ

Kırcaali ve Silivri Belediye Başkanları Hasan Azis ve Özcan Işıklar, iki belediye arasında kardeşlik protokolü ve kültür, turizm, ekonomi, sosyal hizmetler, çevre ve ticaret alanında iş birliği anlaşması imzaladılar. İmza töreni dün Kırcaali’de gerçekleştirildi. Törende milletvekilleri Adlen Şefket ve Erol Mehmet, Belediye Meclis Başkanı Raif Mustafa, Momçilgrad (Mestanlı), Çernooçene (Yeni Pazar) ve Ardino (Eğridere) Belediye başkanları Sunay Hasan, Aydın Osman ve Resmi Murat, belediye meclis üyeleri ve köy muhtarları hazır bulundular. Belgeyi imzaladıktan sonra yaptığı konuşmada Müh. Azis, “Kardeşlik protokolü, Türkiye belediyeleri ve Silivri Belediyesi ile iyi ilişkilerimizin doğal bir devamı niteliğindedir.

ve inisiyatiflere katılmak için heyetler gönderilmesi, Silivri’deki Bulgaristan göçmenleriyle yapılan toplantılar kanalıyla olmuştur. Belediye Başkanı, her iki belediyenin büyük arzusunun gelecekteki iş birliği olanaklarını genişletmek olduğunu vurguladı. Müh. Azis,” Ortaklık yapmak için büyük potansiyele ve enerjiye sahip olduğumuzu gördük. İki belediye ile her iki ülke arasındaki kültürel alışverişi artırmak ve ekonomik kalkınma çabalarımızı birleştirmeye devam etmek istiyoruz. Kırcaali Belediyesi olarak Silivri’nin Avrupa’ya açılan kapısı olmasını istiyoruz” diye vurguladı. Bu bağlamda makine imalatı alanında hem yurt içinden hem Fransa’dan stratejik yatırımcıların çekildiğini, Yunanistan ve ABD’den de Kırcaali’ye birçok yatırım yapıldığını ve Türkiye’den Gebze şehrinden yatırımcılar tarafından yapılan yatırımlar sayesinde Kırcaali’de otomobil imalatı olarak yeni bir sektörün gelişimine başlandığını hatırlattı.

Kazakistan İle Türkiye Ortak Füze Üretecek Kazakistan’ın başkenti Astana’daki 5. Uluslararası KADEX 2018 Silah ve Askeri Teçhizat Fuarı’nda, Kazakistan ve Roketsan arasında ortak roket ve füze geliştirilmesi için mutabakat muhtırası imzalandı. Kazakistan Savunma ve Havacılık Sanayi Bakanlığıyla Savunma Teknolojileri Mühendislik ve Ticaret (STM) şirketi arasında siber güvenlik ve elektronik sistemleri üzerine iş birliği kapsamında mutabakat muhtırası ve Roketsan Roket Sanayi ve Ticaret şirketiyle Kazakistan Engineering Ulusal Şirketi arasında roket ve füze alanında genel iş birliği anlaşması imzalandı.

Eski Sofya Belediye Başkanı Hristo Popov’un evi galeriye dönüştü

BULTÜRK ÇADIRIMIZI ZİYARET EDENLER

Dünya Etnospor Konfederasyon Başkanı Bilal ERDOĞAN Çadırımızı ziyareti

İstanbul Türk Dünyası STK’ları Çadırımızda

Ülkemizdeki kültürel mirasın korunması teması, düzenli olarak kamuoyunun dikkatini çekmektedir. Çoğu zaman, bu, ancak geçmiş dönemlerin ruhunu ve tarzını taşıyan bazı mimari mücevherlerin yıkılması veya yıkılmasına izin verildikten sonra oluyor. Yıkılma sebebi, çoğu zaman binaların mirasçıları binayı muhafaza edememesi ya da arsa zaten satılmışsa özel iş çıkarları nedeniyle binanın kendi haline bırakılmasıdır. Böylece şehirler beton ve cama yenik düşerek renkliliğini kaybediyor. Kaybolmuş birçok kültürel anıtlar arasında iyi örnekler de var. Bazı mirasçılar baba ocağını parlak iş binasına dönüştürmek yerine, hatıralarını yok etmek istemiyorlar. Bunlardan biri, bir zamanlar Başbakan Vasil Radoslavov’un ilk kabinesinde İçişleri Bakanı ve ilk Sofya Belediye Başkanlarından biri olan, Sırp-Bulgar Savaşı kahramanlarından, ordu kaptanı Hristo Popov’un ailesi. Torununun torunu Stefan Ognyanov evin hikayesini anlatıyor: “Belediye başkanlığı döneminde, Avrupa ve hatta dünya seviyesinde son derece modern bir tesis olan tramvay ağı kuruluyor. Aslında tramvay ağını önceki Belediye Başkanı Dimitır Yablanski inşa ediyor, ancak resmi açılışını Hristo Popov yapıyor. Yine aynı dönemde sokak aydınlatmasının gazdan elektriğe dö-

nüştürülmesine başlanıyor. Bugün hala kullanılan Sofya’nın arması o dönemde tasarlanıyor.Hristo Popov’un evi 1897 yılında inşa edilmiştir. Popov o sırada ordudan dönmüş, hukuk eğitimini İsviçre’de tamamlamıştır, ancak Henüz belediye başkanı olmamıştır. Bu evde birkaç nesil doğup yetişmiştir. Evin iç mimarisi eklektik stilde. Eski burjuva eşyaları, sosyalizm dönemindekiler ve daha yenileriyle karışık. İleride bu eşyaları da sergilemeyi planlıyoruz. “ “Popov’un evinin inşa edildiği zamanlarda “Rakovski” caddesinin No 167 adresi şehrin kenarındadır ve arazi bataklıktır. Günümüzde ise şehrin tam merkezinde yer alıyor. Bir kültür anıtı olan güzel bina şair Peyo Yavorov’un evinin karşısındadır. Şair, başkent elitinin diğer üyeleriyle birlikte kaptan Popov’un sık sık misafiri olmuştur. Günümüzde odaların onarımı tamamlanmak üzere, ev “Myastoto 167” adı altında kültürel mekan olarak yaşamaya devam edecek. En yeni sanat mekanında kütüphane ile insanların buluştuğu, kitap okuduğu ve sanat konusunda sohbet ettiği bir alan yer alacak. Resmi açılış 17 Mayıs günü fotoğrafçı Yoana Trayanova’nın sergisi ile yapılacak. Çeviri: Müjgan Baharova, BNR

3 3

Rafet ULUTÜRK

Balkanlara Büyük Bir Atılım Bizler olaylara Bulgaristan Türkleri açısından bakmak zorundayız. Türkiye Cumhuriyetinin Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın bu yılki Mart ve Mayıs aylarında Varna ve Saraybosna’yı ziyaretleri çok anlamlı ve Balkanlarda yeni bir siyaset başlattı. KÖKSÜZ ÇINAR OLMAZ hatırlatmasında bulundu. Bugünkü siyaset kadim siyasetin devamıdır, farklı olan nüanslardır. Yeni çağadan önce Rumeli şimdi doğu Avrupa toprağı olmakla ünlenen Balkanlar, hep Doğu ve Batı kültür ve uygarlığının buluştuğu ve yüzleştiği yer olarak her zaman birleştirici, kaynaştırıcı bir jeopolitik alan oldu. Eski Osmanlı Rumeli Beylerbeyliğince idare ettiği Başkanların adını değiştirmedi. Rumeli Beylerbeyliklerini Sofya ve Manastır’da kurdu. O dönem Osmanlı dünyanın en büyük saray, köşk, cami, minare, köprü ve Mevlevi evlerini bu topraklarda kurdu. Edirne Selimiye Camii, Sofya Banyabaşı Camii, Şumhu Tombul cami, Beylerbeyi köşkü, Makedonya topraklarındaki kültür abideleri ayaktadır. Bu kültürel yayılım Adriyatik Denizine kadar uzanmış, Balkanların en büyük camisi Kırcaaliye planlanmış fakat Tirana’da kurulmuştur. Osmanlı bu topraklardan çekilirken 600 yıl yönettiği bu topraklarda inşa etmiş olduğu binlerce yüksek mimari ve tarihi eseri ardında bıraktı. Onlardan sonra en görkemlisi bugün ddahi kurulamadı, yıkılanların yeri ise doldurulamadı. Osmanlı dönemiyle başlamayan ve Osmanlı muhteşemliğini hele hele Bulgaristan’ın olmadığı bir Balkanlar anlat(a)mayan bir Balkan-Rumeli tarihi yazılamaz. Osmanlı aslında bir Balkan devletidir, bu da yapılan tarihi eserlerden ortaya çıkmaktadır. Avrupa Birliği XXI. Yüzyıla girerken Balkanların adını değiştirmeye çalıştı. Güney Doğu Avrupa dedi. Bu isim 2018’le başlayan Avrupa Konseyi 6 aylık Sofya Dönem toplantısında BALKANLAR adına geri döndü. Siyasi anlamlı BATI BALKANLAR kavramı belirdi. Şu anda Balkanlarda 14 devlet var. Buralarda 80 etnik azınlık yaşıyor. Bunlardan her birinin tarihi, kültürel gelenekleri olsa da, birçoğunun ismi bilinmiyor, kayda dahi geçmemiştir. Kimisinin henüz alfabesi, anadillerinde yazılmış kitabı, TV programı, radyo ve gazetesi yok. Balkanların köklü bir kültür devrimine ihtiyacı var. 1950 yıllarında açılan ve yüzlerce aydın öğretmen yetiştiren Kırca Ali Türk Pedagoji Okulu mezunlarının 26 Mayıs 2018 (Cumartesi) Kırca Ali’de buluşması olacak. Hayatta olanlar arasında 5 kişi kalmış, bunlardan birisi de babamdır. 60 yıllık yasaklı durgunluk bütün ışıklarımızı söndürdü karanlık içinde kaldık. Bu karanlık Balkanlardaki etnik azınlıkların hepsi için geçerlidir. 28 AB üyesi devletin başbakanlarının Sofya toplantısında, Batı Başkanlar adına sığıdırılan Makedonya, Kosova, Sırbistan, Karadağ, Arnavutluk gibi ülkeleri Avrupa Birliği çatısı altına toplama, Hristiyan dünyasına dâhil etme ve kaderlerini değiştirme planları uzun uzun tartışıldı. Bu konuya ışık taşımak için AB Konsey Başkanı Donald Tusk ile AB Komisyon Başkanı Jean Claude Junker “Batı Balkan” ülkelerinin tüm başkentlerini birer birer ziyaret ettiler. Durumu sonunda AB ülkelerinin Başbakanları ve Batı Balkan ülkelerinin Başbakanları Sofya’da bir iyi niyet bildirisi imzaladılar ve ortak fotoğraf çektirdiler. Varna’da AB siyasi yöneticileri Tusk ve Junkeri karşısına alan Sayın Erdoğan yeni dengelerden söz etti. AB’nin Türkiye ’siz yapamayacağını, ilerlemesinin olanaksız olduğunu, Avrupa ve Asya’yı bağlayan coğrafyadaki ülkenin Türkiye olduğunu bir daha hatırlattı. 600 yıldan beri Balkan ülkeleri halklarının Türkiye’nin ve İslam’ın etkisi altıda olduğunu vurguladı. Tüm Balkanların geleceği Türküye ile dostluk ve kardeşlik ilişkileri dışında düşünülemeyeceğini, Balkanların sahipsiz bir toprak parçası olmadığına geniş geniş anlattı. Balkanların geleceğine ilişkin çok değerlendirme ve nitelemelerde bulundu. Bu ay içerisinde Londra’ya da bir ziyaret yapan Sayın Erdoğan, yeni ismi ile Batı Balkanlara yeniden değindi. “Orada doğmuş iki Müslümandan biri Türkiye Cumhuriyetinde yaşıyor” dedi. Bu gün Balkanlarda yaşayan tüm azınlıklardan en az 2-3 kat fazlasının Türkiye’de olduğunu belirtti. Balkan devletlerinden hiçbirinin geleceğine ilişkin hiçbir sorunun bu somut gerçek dikkate alınmadan çözülemez vurgusunu kalın çizgilerle çizerek yaptı. Şu an Batı Balkanlarda yaşayan 27 milyon nüfusun yarısı Müslümandır. Bosna, Arnavutluk, Kosova, Makedonya sakinidir. Bölgede 3 Müslüman devlet var. Bunların din, dil, kültür ve adalet düzeni Müslüman dünya görüşüne ve İslami uygarlık beklentilerine dayanır. Balkanların en büyük camileri ve kültür merkezleri Müslüman kentlerde bulunuyor. Merkezi Avrupa 15. Asırdan beri Müslüman kuşatmasındadır. Birinci ve İkinci Viyana kuşatmaları Avrupa tarihinde dönüm noktalarıdır. Akdeniz ve Endülüs üzerinden gelen uygarlık baskıları Avrupa’yı uyanışa zorlamıştır. GÜNÜMÜZDE genişlemeye çalışan Batı Avrupa derin bir bunalım içindedir ve bu buhranın etkileri diğer ülkelerde de yaşanıyor. Enflasyon ve döviz kuru dalgalanması Balkan ülkelerine de zor günler yaşatıyor. Gelişmiş batının azgelişmiş dünyaya saldırıları amansızca devam ediyor.


4 Sayı 130 - Mart 2018 4

Bulgaristan Türklerinin Sesi BİLİM KÜLTÜR-SANAT

Selanik’li Türklerin ibadet ve mezarlık çilesi

Yunanistan>ın ikinci büyük kenti Selanik>te yaşayan yaklaşık 7 bin Türk>ün, Yunan makamları camilerin açılmasına izin vermediği için ibadetlerini apartman dairesinde yaptığı belirtildi. Türkler, Müslüman mezarlığının olmadığı kentte, cenazelerini ise Türk azınlığın yaşadığı İskeçe ve Gümülcine>ye götürüp defnetmek zorunda kalıyor. Selanik>te, Osmanlı döneminden bugün ayakta kalabilen Hamza Bey, Hortacı Süleyman Efendi, Yeni Cami ve Alaca İmaret Cami, devlet tarafından ibadete kapalı tutuluyor. Bazı camilerin kapılarına kilit vurulurken, bazıları ise müze olarak kullanılıyor. Yaklaşık 7 bin Türk>ün yaşadığı kentte cemaat, cuma ve bayram namazlarını Makedonya ve Trakya Müslümanları Eğitim ve Kültür Derneği>nin bulunduğu apartman dairesinde kılıyor. Ancak bayram, cuma ve teravih namazları için bu küçük daire yetersiz kalıyor ve yakındaki park kullanılıyor. Cenazeler 200 kilometre taşınıyor Selanik>teki Türklerin en büyük sorunlarından biri de ölülerini defnedebilecekleri bir Müslüman mezarlığının bulunmaması. Osmanlı döneminde mezarlık olarak kullanılan alanlarda şimdilerde çok katlı binalar yükseliyor. Yunan devleti ise bütün taleplere karşın Müslümanlara yeni bir mezarlık alanı vermiyor. Kentte yaşayan Müslümanlar ölülerini, Türk azınlıkların yaşadığı Selanik>e 200 kilometre mesafedeki İskeçe ile 250 kilometre uzaklıktaki Gümülcine ve Dedeağaç>a götürüp defnediyor. <Camilerin açılmaması için bahaneler üretiyorlar> Makedonya ve Trakya Müslümanları Eğitim ve Kültür Derneği Başkanı Osman İsmailoğlu, Selanik>teki camilerin ibadete açılması için Yunan yetkililere yaptıkları başvurulardan şimdiye kadar olumlu bir sonuç alamadıklarını söyledi. Yunanlıların, camileri ibadete açmamak için çeşitli bahaneler ileri sürüp, güçlük çıkardığını anlatan İsmailoğlu, «Selanik>te yaşayan Müslümanlar olarak bize cami versinler istiyoruz. Camilerin kullanıma açılması için dilekçeler gönderiyoruz, ama bize <müze kalacak> şeklinde karşılık veriliyor» dedi. Selanik>e 1975 yılında geldiğini söyleyen İsmailoğlu, «Çocuklarım burada büyüdü ve buralı olduk. Ama maalesef burada ne camimiz, ne de mezarlığımız var. Bugün Selanik>te kullanılabilecek durumda olan 4 cami var. Ama en azından istiyoruz ki, bunlardan birini cami olarak kullanmamız için bize versinler. Bayram namazı kılmak için bile vermiyorlar. Bu aralar Ramazan ayındayız ve teravihlerimizi, cuma namazlarını derneğimizde kılıyoruz. Camilerin kullanılması için her türlü çabayı göstereceğiz ve hep isteyeceğiz. En azından bayramlarda verseler de insan gibi ibadetimizi yapalım. Aynı zamanda da anavatanımızdan da bize bu konuda yardımcı olmalarını istiyoruz» diye konuştu. Selanik>te bir Müslüman mezarlığının olmadığını belirten Osman İsmailoğlu, «Selanik>te bir Müslüman mezarlığı yok. Osmanlı döneminde mezarlıklarımız vardı. Ancak oraları yıkıp yerine binalar yaptılar. Şimdi biz burada yaklaşık 6- 7 bin Müslüman varız, ama maalesef mezarlığımız yok. Burada vefat eden soydaşlarımızı en yakın İskeçe>ye, Gümülcine>ye ve Dedeağaç>a götürerek defnediyoruz» şeklinde konuştu. Gümilcene>deki mezarlıklar doldu Gümülcine Türk Gençler Birliği Başkanı Necad Ahmet ise Selanik>te gelen cenazelerle Gümülcine>deki mezarlıkların da dolduğunu söyledi. Ahmet, «Selanik>te mevcut camilerde ibadete izin verilmiyor. Gümülcine>deki seçilmiş müftülük tarafından her sene oraya farklı imamlar gönderiliyor, ama namaz kılabilecekleri bir camileri yok. Ölenleri ise mezarlık olmadığı için genelde buraya getirip toprağa veriyor» dedi. Necad Ahmet, Selanik>ten getirilen cenazelerin sahiplerinin maddi ve manevi olarak zorluk yaşadığını vurgulayarak, «Bu insanlar, annelerinin, babalarının mezarlarını birkaç senede bir gelip görebiliyorlar. Herkes genelde kendi köylerindeki mezarlıklara cenazelerini gönderiyor, ama köyü olmayanla-

Bulgaristan’ın tercihi yine Anadolu Isuzu Anadolu Isuzu, Bulgaristan Milli Eğitim Bakanlığı’na

41 adet özel üretim Isuzu Turkuaz model araç teslimatı gerçekleştirdi. Araçlar Sofya başta olmak üzere birçok büyük şehirde kullanılacak. 23 yıllık ihracat tarihinin en yüksek ciro rakamına ulaşan Anadolu Isuzu, global satışlarını artırmaya devam ediyor. 10 yılı aşkın süredir Bulgaristan Milli Eğitim Bakanlığı’nın tercihi olan Anadolu Isuzu, 2018 yılının ilk büyük araç teslimatını da Isuzu Turkuaz ile Bulgaristan’a yaptı. Sofya başta olmak üzere birçok büyük şehirde servis taşımacılığında kullanılacak olan Turkuaz otobüsler hem kullanıcısına hem de yolcularına maksimum konfor sunuyor. Türkiye’de Anadolu Isuzu fabrikası’nda üretilen 41 adet Isuzu Turkuaz, Bulgaristan Milli Eğitim Bakanlığı tarafından özel olarak sarı renkli, retardersiz, 31+1+1 oturma düzenli, çift cam opsiyonlu ve ön ısıtıcı ilaveli olarak sipariş edildi. İhracat pazarlarında en çok tercih edilen araç; Isuzu Turkuaz. Hem turizm, hem halk ulaşımı, hem de servis taşımacılığı konusunda Türkiye’de olduğu kadar yurt dışı pazarlarında da çok tercih

edilen Isuzu Turkuaz, 14. midibüs şampiyonluğunun alınmasını sağlayan araçların başında geliyor. Toplam ihracatının yüzde 80’ini Litvanya ve Romanya başta olmak üzere Fransa, Bulgaristan, Tacikistan, Polonya, İtalya, Azerbaycan, Çek Cumhuriyeti ve İsrail gibi ülkelere yapan Anadolu Isuzu, distribütör değişiklikleri, servis yapılanması ve satış sonrasındaki başarılarıyla ihracat pazarlarında daha fazla tercih edilir bir konuma ulaştı. Anadolu Isuzu’nun 23 yıllık ihracat tarihinde rekor düzeye ulaşmasını sağlayan araçlar içindeki Isuzu Turkuaz ise 181 adetlik satışla ihracat pazarları içinde en çok tercih edilen araç oldu.

BULTÜRK Sayın Sayit YUSUF’u Makamında Ziyaret Etti Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği BULTÜRK Ankara Temsilcisi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Uzmanı/M.Sc. İsmail Cingöz ile BULTÜRK Ankara Temsilciliğinden İş Güvenliği Koordinatörü Fatma Aksoy; Başbakanlık Yurtdışı Türkler ve Akraba Toplulukları Başkanlığı (YTB) Genel Başkan Yardımcısı Sayın Sayit YUSUF Bey’i makamında ziyaret ettiler. Haber ve Fotoğraf: Fatma AKSOY / BULTÜRK Ankara Temsilciliği

NOGAY TÜRKLERİ 1. GELENEKSEL TARİH SOHBETİ ve MÜZİK ŞÖLENİ Nogay Türkleri Gençlik ve Spor Derneği’nin ilk kültürel etkinliği 29 Nisan 2018 tarihinde Ankara’da yapıldı. Katılımın oldukça yoğun olduğu görülen etkinliğe; Balıkesir Eski Milletvekili İsmail ÖZGÜN, Kırım Vakfı Başkanı Ümit ŞİLİT, Kulu (Konya) Nogay Türkleri Dernek Başkanı Osman GÖÇMENOĞLU, Ağmander Ağılbaşı Mandıra Dernek Başkan Yardımcısı Çetin ŞAHİN, Nogay Yazar Necdet ÖZEN ile Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği BULTÜRK Ankara Temsilciliği’nden Fatma AKSOY ve Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği BULTÜRK gönüllüsü Ayşe AKSOY ÇELİKEL ve Sadık ÇELİKEL de Nogay Türkleri 1. Geleneksel Tarih Sohbeti ve Müzik Şöleni’ne katılarak destek oldular. Şehitlerimiz için saygı duruşu ve İstiklal Marşı’nın okunmasıyla başlayan ve ardından şehitler için Kuran-ı Kerim tilaveti sonrasında, Nogay Türkleri Genel Başkan Yardımcısı Muharrem YILMAZ ile Uluslararası Prof. Dr. Muhammed Hamidullah Anadolu İmam Hatip Lisesi Müdürü Hamza YILMAZ açılış konuşması yaptı. Sayın Hamza YILMAZ konuşmasında okullarının sınavla öğrenci alan, %70 yabancı, %30 yerli öğrencinin kabul edildiği Fen Lisesi ayarında okul olduğunu belirtti. Yabancı öğrencilerin öncelikle Türkçe öğrenmeleri yanında İngilizce ve Arapça öğrenmeleri, Türk kültürü, örf ve adetlerimiz ile birlikte şanlı tarihimizin yeni nesillere aktarılmasının hedeflendiğini belirtti. Her birinin birer Türk elçisi olarak dünyada temsil etmelerinin beklendiğini ifade etti. Nogay Türkleri Genel Başkan Yardımcısı Muharrem YILMAZ bir konuşma yaptı. Gençlik derneğinin düzenlediği 5. Futbol turnuvasının devam ettiğini arada bu etkinliğin yapılmasının planlanarak gençlerin kültürel etkinliklere ısınmalarının sağlanmasını düşündüklerini ifade etti.

Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi’nden Prof. Dr. İsmail DOĞAN Nogay Türklerinin tarihi konusunda bilgi verdi. Nogay adının bir şahıs, bir emirin adı olduğunu ve ona tabi olan il ve uruglara Nogay dendiğini belirtti. Cengiz Han soyundan geldiklerini, Evliya Çelebi’nin seyahatnamesinde, Kaşgarlı Mahmut’un yazılarında Nogaylardan bahsedildiğini ifade etti. Çin, Bizans ve Rus kayıtlarında sonralarda da Osmanlı kayıtlarında Nogaylardan bahsedilen çeşitli kaynakların olduğunu belirten DOĞAN, Nogayların ticari ve iktisadi sebeplerden dolayı göçler yaşadıklarını, bu göçler sonucunda dinleri değişmiş olanların da bulunduğunu ifade etti. Nogayların kendi dillerinde eğitim yapmaları engellenmiş olduğunu belirtti. Günümüzde de Nogay Türklerinin çok sıkıntılarının olduğunu, yardım edilmesi gerektiğini ifade etti. Prof. Dr. İsmail DOĞAN, entelektüel olmayan toplumların kaybolacağını, Nogaylar da entelektüel olmazsa dillerinin kaybolacağını, yazarı, şairi kaybolursa Nogayların kaybolacağını ifade etti. Ayakta kalmak ve yaşamak için Nogay şairinin, yazarının, kültür adamının yaşamasına destek verilmesi gerektiğini belirti. Nogay Türkleri Gençlik ve Spor Derneği Başkanı Ömer AKTÜRK de Nogay Türkleri 1. Geleneksel Tarih Sohbeti ve Müzik Şöleni ile ilgili katılımdan dolayı teşekkür etti. Nogay Türkleri Gençlik ve Spor Derneği yönetim kadrosundaki arkadaşları ile birlikte yaptıkları başarılı çalışmalar hakkında bilgi verdi ve yönetimdeki arkadaşlarına teşekkür etti. Yapılan sunum ve konuşmaların ardından Değerli sanatçılardan Alibiy ROMANOV ile meşhur sanatçı Arslanbek SULTANBEKOV güzel parçaları ile programa renk kattılar. Haber ve Fotoğraf: Fatma AKSOY / BULTÜRK Ankara Temsilciliği

VI. Uluslararası İstanbulensis

Anadolu, İstanbul, ahhh İstanbul, sana gittim, seni gördüm ve Rodoplara yine geldim. İnan Rodoplar kadar seni de sevdim. Senin adın bugün İstanbul değildi sanki, ucu-bucağı olmayan kocaman bir sonsuzluktu. Sokakların, caddelerin, denizin, martıların, yunus sürüsünün sulara dalıp dalıp insanı duygulandıran bir ihtişamla sarmaş dolaşları. Bütün bunları bizleri bir araya getirip de beraberlik ve barışın namına yaşatan, kucak açan, edebiyatın önemini, şairlerin ve şiirin sevilmesi gerektiğini üstüne basa basa çağrıda bulunan ve gelecek nesillere ümitler aşılanmasına yardımını esirgemeyeceğini söyleyen, anlatan, gösteren ve de gerçekleşmesine her hususta yardımını esirgemeyen çok değerli Sultanbeyli Belediye Başkanı Hüseyin Keskine ne kadar teşekkür etsek azdır. İstanbul’un adı bugün (okullarda, liselerde, deniz boyunda, Türkiye Edebiyat Vakfı kütüphanelerinde, Kültür Merkezleri salonlarında el ele, kardeşçe tüm edebiyatseverlerin katılımıyla, “Türk Dünyası” alt başlığı ile gerçekleştirilen VI. Uluslararası İstanbulensis Şiir Festivali’nin teması Modern Türk Şiiri olarak belirlendi ve şiir oldu. Festivale katılan şairler farklı coğrafyalarda bulunan Türk devletlerinden, Balkanlardan seçilerek şiir geleneğinin Türk topluluklarındaki önemi ve bugünü ifade edildi tabii ki. Şairler modern Türk şiirinin sihirli diliyle farklı örnekler sunarak, bunun yanı sıra akademik boyutuyla da şiir ele alındı. Üç ay öncesi VI. Uluslararası İstanbulensis Şiir Festivali 02-05 Mayıs 2018 tarihlerinde dört gün sürecek olan bir dizi edebi ve sanatsal etkinliği içermekte olacak olan Festivale davet edilince çok heyecanlanmıştım. Artık oradan dönmüş olmama rağmen bu heyecan hala gitmedi dersem yalan sayılmaz. Orada bu çok güzel organize edilip de gerçekleşen Uluslararası büyük düzey etkinlikten edindiğim bilgiler, dostlar, dostluklar, beni hala oralarda dolaştırıyor âdeta. İstanbul Sultanbeyli Belediyesi 2012 yılında uluslararası bir organizasyon olarak başlatmış olduğu şiir festivalini gelenekselleştirerek her yıl yeni bir tema ile sürdürmüştür aslında. Dünyanın dört bir yanından davet ettiği şairlerle şiirin etkisini kitlelere yaymış, heyecan uyandırmıştır. Bu yılki “Türk Dünyası” alt başlığı ile gerçekleştirilen VI. Uluslararası İstanbulensis Şiir Festivali’nin teması Modern Türk Şiiri olarak belirlenmişti. Festivale katılacak olan şairler farklı coğrafyalarda bulunan Türk devletlerinden seçilerek şiir geleneğinin Türk topluluklarındaki önemi ve bugünü ifade edildi. Şiir festivali kapsamında açılış ve kapanış programlarının yanı sıra özel etkinlikler ve şiir buluşmaları yer aldı. Bu etkinlikler, uluslararası ölçekte Türk şiirini gündeme taşıyarak, şiirin ruhunun canlı kalmasına katkı sağlamakta. Bunun yanı sıra İstanbulensis Şiir Festivali’nin yıllardır devam eden özgün uygulaması “Şairler Okullarda” etkinlikleri vesilesiyle genç nesil şiirle hemdem olmakta ve buralarda bizlere de bir nevi örnek olabilir bile diye düşündüm bizzat ben. Okulların salonlarının şiir buluşmalarında kullanılmasıyla tüm öğrencilerin ve eğitimcilerin ilgisini şiire çekmekte. Çok anlamlı ve bir o kadar da güzel mi güzel. VI. Uluslararası İstanbulensis Şiir Festivali Projesinin bir diğer özelliği ise toplumun tüm kesimlerine hitap edebiliyor olması. Seçilen tema gereği bürokrasiden medyaya, edebiyat camiasından sade vatandaşa tüm bireylerini kapsayıcı bir program tasarlanmış. Türkiye’den ve dünyanın çeşitli ülkelerinden şairlerinin bir araya geldiğii ve Sultanbeyli’yi dört gün boyunca ‘şiirin başkenti’ haline getiren bu etkinlik şüphesiz ülkenin sanat, edebiyat ve kültür birikimine önemli bir katkı sağlıyor ve sağlam izler bırakıyor. Keşke bu tür (varsın daha küçük ve dar kapsamlı olsun) etkinlikler bizlerde de gerçekleşebilse, edebiyata, kültüre, gelenek ve göreneklere siyasetçiler de bambaşka gözlerle bakabilseler. Şiir bir milletin en kurucu unsurlarından biridir. İstanbulensis Şiir Festivali yıllardır düzenlemiş olduğu uluslararası festivallerde kadim dönemlerden beri önemini ve etkileyiciliğini hiç yitirmeyen şiirin bu boyutuyla seslendirildiği bir bağlam oluşturmuş. Her yıl belirlemiş olduğu temalar ile dünya sahnesinde yerini ve duruşunu ifade etmiş. Birde Trakya-Rumeli kitabını hediye ettiler Türk halk müziği ve oyunları içeren bu kitapta bizim ozanlar da yer almakta, başta merhum Osman Aziz olmak üzere. Ömer Lütfi kütüphanesine de var bir cilt özel olarak hediye. Birde çok güzel ve beklemediğim bir şey oldu aslında benim için bir sürprizdi. Kendileri Araştırmacı, Eğitimci, Gazeteci, Şair, Yazar ve şu an Türkmeneli Kültür Merkezinde basın ve kültür Müşaviri olan dr. Şemsettin Küzeci baskıdan yeni çıkan “Nevruz Çiçekleri” başlığı altındaki muhteşem bir güldesteyi bana onur belgesi eşliğinde takdim etti. Bu kitapta 100 Türk Dünyası Kadın şairlerinin eserleri bulunmakta ve benim de Kadriye Cesur, Aynur Açokgöz, Mefkure Mollova ile birlikte 4 adet şiirim bulunuyor. Gözlerim yaşardı. Çok dokunaklı bir sahne sergilendi. Çok yeni dostlarla tanıştık, dostluklar edindik, eski dostları gördük ve nicelere diyerek ayrıldık.


Bulgaristan Türklerinin Sesi Sayı 130 - Mart 2018

5

Spor - sağılık

Kazanlık’taki “Gül Kraliçesi” Yarışması 50. yılını tamamlıyor 24 Mayıs Bulgar Kültürü ve Slav Yazısı Bayramından bir gün sonra bugün Bulgaristan hükümet heyeti, Papa’nın huzuruna çıkmak üzere Vatikan’da bulunuyor. Aslında bu ziyaret, Papa’nın onayını ve Kutsal kitapları Slav diline çevirmek için Aziz aziz Kiril ve Metodiy kardeşlerinin 9.yüzyılda Roma misyonun sembolik ziyaretidir. Gelenek üzere her yıl Bulgar heyeti, Vatikan’a giderken Bulgaristan’dan hediyeler götürüyor. Bugün de Başbakan Boyko Borisov’un resmi hediyelerin yanısıra, Vatikan bahçelerine dikilmek üzere 33 tane gül fidanı götürüyor. Gül fidanları “Ebedi Şehir” Roma’ya Bulgaristan’ın Gül Vadisi’nden gidiyor. Şu anda Kazanlık bahçelerinde güller mis koku, tat ve güzellik yayıyor. Bahar ılımlı olunca gül üreticileri, bol gül hasadı bekleyişi içersindedir. Bu günlerde Kazanlık “Gül Kraliçesi” Yarışmasına hazırlanıyor. Aslında 50 yıllık tarihe sahip Kazanlık “Gül Kraliçesi” Yarışması, Bulgaristan’da en eski güzellik yarışmasıdır. “Gül Festivali” ise 115 yıl önce yine Mayıs ayında kutlanmaya başlanmış. Kazanlık sakinleri, Gül Festivalinin yanısıra kapılarını 1918 yılında açan Bulgaristan’ın ilk yaylı çalgılar atölyesini da unutmuyorlar. Bu tarihte Georgiyev kardeşler, ülkemizde luthierie sanatının temellerini atıyor. KazanlıkBelediyesi’nde memur Srebra Kaseva şunları paylaşıyor: “Festival, 18 Mayıs Gül Kraliçesi yarışmasıyla başladı. Gül Kraliçesi, Matematik Lisesi öğrencisi Mihaela Haciyeva oldu. Bu yıl daha farklı olacak. 1 Haziran’da festivalin doruk noktasındaki etkinliklere, önceki yıllarda seçilen 49 gül kraliçesi de katılacak. İlk gül kraliçesi yarışmasının tarihi 1970 yıllarına dayanıyor. Bu fikir ünlü ressam Tenyo Pindarev’e ait. Aslında en güzel kızı yarışması, şehrimizin sembolü olurken Gül Kraliçesi şehrimizin elçisidir bir yıl boyunca. Farklı yıllarda gül karliçesi Japonya ve Çin’i ziyaret ediyor, Kazanlık sakinlerinin selamlarını götürüyor. Burada unutmamalıyız – gül Bulgaristan’ın sembolü haline gelmiştir.” Bulgar güllerin şanı ve şöhreti, ülke sınırlarını aşmıştır ve her geçen yılla turist sayısı artıyor, hele hele Doğu ülkelerden gelen konuklar açısından. Onlar özel olarak Gül Festivaline geliyor. “Gül, Bulgaristan’ın sembolü olarak Gül Festivaline katılan yabancılar arasında en büyük rağbet gören çiçektir. Kazanlık şehrine gelenler, gül bahçelerini dolaşıyor, gül çiçekleri topluyor ve her yerde gül kokusunu hissediyorlar. Bugün herkes Gül Vadisini ve Gül Kraliçesinin fotoğrafını çekmeye çalışıyor, oysa en eski resim fotoğraf 1901 yılına ait.

Bu fotoğrafta gül çiçkerlinin toplanmasını ve gül hasatı için Bulgaristan’ın dört bir ucundan gelen kızları, resmediyor.O zaman çok neşeli eğelenceler düzenleniyor, kızların büyük bir bölümü gül hasatı sırasında müstakbel eşini buluyormuş. Böylece gül hasatı sadece şehre değil Bulgaristan’a damgasını vuyuyormuş. Kazanlık, her zaman aşk şehri olmuştur, çünkü burada birçok genç aile yuva kurup ülkenin dört bir yanına dağılmıştır.” Çeviri: Şevkiye Çakır, BNR

Dünyanın en pahalı bitkisi safrana Bulgaristan’da rağbet artıyor “İlaçların kraliçesi”, “kırmızı altın” veya “cennet çiçeği” olarak adlandırılan ve altının iki katı fiyatına satılan dünyanın en pahalı baharatının elde edildiği safran çiçeğine ülkemizde gün geçtikçe rağbet artıyor. 2014 yılında Bulgaristan’da ilk adımlarını atan safran yetiştiriciliği, bugün Avrupa piyasasında deyim yerindeyse “gövde gösterisi” yapıyor.

Fatme Ramadan Nisan ayının sonunda Bulgaristan Safran Üreticileri Birliğinin ilk toplantısı Sofya’da düzenlendi. Safran üreticilerinin sorunlarının ve başarılarının tartışıldığı toplantıda Bulgaristan Radyosu da vardı, ki Bulgaristan Radyosu ülkemizde safran üretimini ilk günden bu yana takip ediyor. Safran Üreticileri Birliği Başkanı Hasan Tahirov’a uzattık mikrofonumuzu: “Dulovolu Fatme Ramadan, bu toplantının büyük sürpizi oldu. Genç kız, safran yetiştiriciliğinin her inceliğini öğrenmek amacıyla yaklaşık 3 yılını Türkiye Safranbolu’da geçirmiş. Bugün

safran soğanını, doğup büyüdüğü Dobruca’da ana geçim kaynağı haline getirmiş. Safran üretimi, işlenmesi, güzellik sektöründe değerlendirilmesi gibi, üretim zincirindeki halkaları teker teker kurmuş ve bugün Vidin, Dimitrovgrad, Apriltsi, Novi han, Botevgrad, tek sözle Bulgaristan’ın dört bir ucundan safran üreticilerini çatısı altında toplamayı başaran Bulgaristan Safran Üreticileri Birliği üyelerinin karşısına çıkıp “Safrandan üç defa kar edebilirsiniz” diyebilme konumuna gelmiş.” Ülkemizde her alanda olduğu gibi işin en zor tarafı elde edilen safran çiçeğinin satışı. Mihail Kovaçev’e işte bu görev düşüyor. Üreticilerinin elde ettiği ürünü Avrupa’da tanıtıyor ve satıyor: “Gördüğüm kadarıyla bu toplantıda safran üretimine büyük bir ilgi var. Burada 2-3 yıldır üretim yapanlar var, ayrıca yeni yeni bu üretimi atılmayı düşünenler de bu toplantıda hazır bulunuyor. Bizler de bu alanda yeni yeni üretime başladık. Benim ana görevim, yerli üreticilerimizin ürününü Avrupa’da satmak. Burada düzenlenen seminerler yerli safran üreticilerimizin yararınadır. Genel amaç, elde edilen safranın kalitesinin artırılması, kurutma standartlarının Avrupa ile eşleşmesi, tek sözle elde edilen safranın son halinin piyasaya uygun bir şekilde sunulmasıdır.Amaç,Batı ülkelerden alıcıların dikkatini ve ilgisini çekmek. Umarım , zor da olsa, Avrupa standartlarını uygulamaya başlarız. Çünkü elde edilen safran kalitesi yüksek ve Avrupa piyasasına göre uygun bir şekilde satışa da sunulursa, bizler yüksek fiyat alabiliriz. Bizim için bütün bunlar yeni pazar, yeni müşteri demektir.” Fotoğraflar ve Haber: Şevkiye Çakır, BNR

Bulgar Eğitim, Kültür ve Slav Alfabesi Günü

Bulgaristan’ın Ankara Büyükelçisi Nadejda Neynski, Bulgar Eğitim, Kültür ve Slav Alfabesi Günü’ne ilişkin, “Biz bu bayramda, her sene kendi hayatımızı ve yaptıklarımızı gözden geçiririz.” dedi. Bulgaristan’ın İstanbul Başkonsolosu Angel Angelov, Bulgar Eğitim Kültür ve Slav Alfabesi Günü dolayısıyla Bulgaristan’ın İstanbul Başkonsolosu’nda resepsiyon verdi. Resepsiyonun açılışında konuşan Bulgaristan’ın Ankara Büyükelçisi Neynski, Bulgarca hitap etmek istediğini ifade ederek, “Bugün özel ve bizim alfabemizin günü. Bütün Bulgarlar için kutsal bir gün sayılır. Uzun zaman düşündüm nasıl hitap edeyim diye? 24 Mayıs, en güzel Bulgar Bayramı ve en güzel aydınlık bayramıdır. Birçok uluslararası ve yerel platformda yer almış siyasetçi ve diplomat olarak, birçok dilde hitap ettim fakat şimdi bizim hitap edebileceğimiz tek dil Bulgarca.” diye konuştu. Bu sabah yakın arkadaşının kendisini aradığını ve bu Bulgar Bayramı’nı kutladığını dile getiren Neynski, bu bayramın, Bulgar eğitmenlerin, öğretmenlerin de bayramı olduğunu dile getirdi. Neynski, bu bayramın sadece öğretmenlerin değil dünyanın her yerindeki Bulgarların bayramı olduğuna dikkati çekerek, şunları kaydetti: “Biz bu bayramda, her sene kendi hayatımızı ve yaptıklarımızı gözden geçiririz. İlk yıllarımızda bu

bizim öğretmenlerimizin, alfabenin, harflerin, en sevdiğimiz dostlarımızın bayramı iken ilerleyen yıllarda bizim yaptıklarımızın muhasebesine dönüşüyor. Bizim kariyerimizin ve başardıklarımızın bir bayramı. Bu aslında bizim çocuklarımızı okula götürdüğümüz ilk günün bayramıdır. Bir an geliyor ki, biz bu bayramın sadece alfabenin ve harflerin bayramı değildir, bundan çok daha fazlası olduğunu anlıyoruz. 24 Mayıs bizim, Bulgaristan’ın ruhunun bayramıdır.” Bulgaristan’ın İstanbul Başkonsolosu Angelov da, “Bugün Bulgaristan’ın en aydınlık ve en mutlu günü. 24 Mayıs’ta gerçekleştirdiğimiz resepsiyona katılım için çok mutluyuz.” ifadelerini kullandı.

Türk Dünyasının ilk Camisi Kırgızistan’da

Türkiye resmi kurumlar ve sivil toplum kuruluşları vasıtasıyla 5 kıtada, onlarca ülkede müslümanlara yardım ve desteğini sürdürüyor. Bu yardımlarda, sömürü ve geri kalmışlığın pençesindeki Afrika’nın yanısıra, soydaşlarımızın yaşadığı bölgelere öncelik veriliyor. Bunun bir örneği de Kırgızistan’da gerçekleşti. “Türk Dünyası Camii” inşa edildi. Türk Dünyası Belediyeler Birliği’nın yaptırdığı cami Osmanlı mimarisini taşıyor. Burası Kırgızistan’ın tatil merkezi olana bulunan Çolpon-Ata şehrine bağlı bulanSögöttü beldesi. Bölgenin ihtiyacı olan cami için türk dünyası belediyeler birliği yardıma koştu. Birlik tarafından Issık Göl bölge yönetiminin talebi doğrultusunda, Osmanlı mimarisinin özelliklerine sahip bir cami yaptırıldı. 220 kişinin aynı anda ibadet edebileceği caminin inşaatı kısa sürede tamamlandı ve törenle hizmete açıldı. Kırgızistan Başbakanı Danışmanı Ashat Akibayev Türkiye’ye teşekkür etti. “İn-

şallah bu cami halk arasındaki birliğin simgesi olur.” dedi. Kur’an tilaveti duaların ardından camide ilk namaz kılındı. Türk belediyeler birlği Kırgızistan’da birçok alanda işbirliği ve dayanışma çalışması yapıyor.

5

Oya CANBAZOĞLU

Kimliğimizi Ararken

Bulgaristan Türklerinin Milli Marşına doğru atılan adımlar. Dedemin yineleyerek açtığı konulardan biri Milli Marş idi. Marş konusu onun için çok önemliydi ki, oğlan olsam, bütün gün marş söyleyecek ve bana talim yaptıracaktı. Kız olmam beni bu çileden kendiliğinden kurtarmış gibiydi. Bazen sakalını sıvazlar ve bıyığının altından gelen ritmik bir sesle, trımp trımp başlardı. Bu ritim belki de onun en çok sevdiği melodiydi. Hayatında, tanıdığı en yüksek ruhlu Türk’ün öğretmen ve şair Mehmet Pomakov (Perim ) olduğunu gizlemezdi. Onun, ilk nefesini, Rodop dağlarının en sık ağaçlı beldesi olan Satovça’da aldığını, Bulgaristan Türkleri arasından Türk Milli Kurtuluş Savaşına katılan ilk gönüllü olduğunu, Mustafa Kemal Paşayı şahsen tanıyan biri olarak büyük bir gururla yaşadığını ve tanıdığı her kişide derin bir iz bıraktığını özel vurgulamalarla paylaşıyordu. Daha sonra isminin Mehmet Behçet Perim (1885 – 1965) olduğunu öğrenebildiğim bu halk aydını Milli Kurtuluş Savaşında bir kör İngiliz kurşununa hedef olmuş ve yaralanmıştır. Tedavisi için Bulgaristan’a dönmüştür. O dönemde, Osmanlı, Almanlar, Bulgarlar ve bazı başka devletler Antant güçlerine karşı aynı cephelerde savaşmış, zafer sevinci ile yenilgi acılarını birlikte çekmişlerdir. Edirne Sultanisinde yükseköğrenim alan Perim, hayatını öğretmen olarak aydınlık saçmaya adarken birçok gazete ve dergi çıkarmış, şiir ve destan yazmış, güncel olayları ve 19. asrın başındaki siyasi eğilimleri yorumlamıştır. Bulgaristan Müslümanlarından Osmanlı dışında bir halk oluşacağına derin inanan, Dünya Devleti dışında kalan kardeşlerimizin örgütlenmesinin bilgilendirme seferberliğinden geçeceğine inandığı için daha 1920-1922 yıllarında başkent Sofya’da “Ahali” gazetesini çıkarmıştır. Onun çıkardığı birinci gazetenin adına “Ahali” demesinin çok derin anlamı vardır. O, gazetenin sayfalarında hitap ettiği insanların, yalnızca aynı yerde oturan ve ocak başında kalakalmış insanlar olmakla kalmayıp, en yüce dine ibadet ettiklerini, birbirini tamamlayan bir ortak yaşam biçiminde bilinçli fertler olduklarını, aynı dili konuştuklarını, din dillerinin ve inan kitabın herkes için kutsal olduğunu anlatmaya çalışmıştır. Halk aydını, 1925’te Ryahovo’da “Koca Balkan” gazetesini yayınlarken ise, aylık yayının başyazarı olarak, 1878’den sonra Bulgar’da kalan bütün Müslümanların bir halk oluşturduğunu duyurdu. Bu halkın da Türk halkı olduğunu ve Prenslikte ve Doğu Rumeli ile Krallık kapsamına yeni alınan kardeşlerimizin hepsinin damarında Türk kanı aktığını ve birlik ve beraberlik kurma yolunda birleşmeleri gerektiğini ısrarla anlatmıştır. 1926’da Filibe’ye (Plovdiv) geçen halk aydını Mehmet Pomakov “Bulgaristan” gazetesini çıkarmış ve Osmanlı’dan kopan Müslüman ahaliye, yaşadıkları topraklardan kopmadan, yeni bir ruhta buluşarak, Müslüman Halk oluşturma davasına yelken açmıştır. Bu bir bilinçlenme sürecidir. Gazeteyle bütün öğretmenlere ve din adamlarına, üst sınıflardaki öğrencilere ve esnafa ulaşabilmek için gecesini gündüz eder. Halkı aydınlatma çabalarının bir mücadele olduğuna kesin inanan şair, Osmanlı döneminde modernleşme işlerinde pilot bölge olan “Eski Bulgaristan” a geçer. Trakya ve Rodoplular için Tuna boyları, Deliorman ve Dobruca “eski Bulgar” dır. Bu yöre insanlarını daha görgülü, uygarlığa gönül açmış, aydınlığı daha emin ve güçlü bir hamleyle arayan bir kitle olarak görür. 1927’den sonra Razgrat’ta “Tuna Boyu” ve Plevne’de çıkan “Mücadele” gazetelerinde kalem oynatır, yön gösterir. 1923’te Stanboliyski hükümetinin Müslüman azınlığın eğitim ve öğretim işlerine, kültüre verdiği önemi değerlendirir, uzatılan eli tuttu ve halka götürdü. 1923 Askeri Darbesinden sonra Bulgaristan Türk aydınlarına saldırılar artmıştır. Gazeteler kapanmış, öncü kalemler ve öğretmenler tutuklanmış, direnenlerden daha fazlası anavatana göçe zorlanmıştır. Bunlardan biri de yüksek ruhlu Bulgaristan Türk şairi ve gazeteci Mehmet Perim’dir. Bulgaristan köy ve kentlerine “Turan” fikrini, sımsıkı örgütlenme biçimini taşıyan aydın da büyük şairdir. O, bilinçlenmenin kendi başına bir şey ifade etmediğini, kolektif ruh ve maneviyat yaratılması gerektiğini savunurken, bir öğretmen olarak Jimnastik birliklerinin, sanat topluluklarının birçoğunu kuran, geliştiren ve Turan fikirleri eken öncü örgütçüdür. Bulgar faşist darbecileri ve Çar rejiminin kuduz köpekleri Türk Turan Örgütlenmesiyle amansızca hesaplaştı. Ne var ki, akan kana, hapishane zulmüne ve aydın gençlerin yurt dışına kovulmasına ve geri dönmesinler diye yakınlarına yapılan eziyette rağmen, Mehmet Perim’in bir şair olarak Satovça’dan Varna’ya, Filibe’ye, Plevne ve Razgrat’a kadar her Türk köyüne, her Türk ocağına saçtığı tohumlar yeşermiştir. Memleketimizin güzel topraklarında dalgalandıkça dalgalanmıştır. Onun bu kutsal davaya olan katkısı öncelikle şiirlerinde yaşar. Onun yüksek değer yüklü eserleri arasında birisi, ilk olması bakımından son derece önemlidir. Mehmet Perim, Bulgaristan Türklüğünün ilk Milli Marşını yazan şairdir. “Tunalılar Marşı” adıyla halk tarafından benimsenen bu ölümsüz eser, Turan birliklerinin sportif karşılaşmalarında Türk gençler tarafından yıllarca söylendi. Hapishaneye düşen gençlerimizin hepsi zindan kapısından TUNA MARŞI’nı haykırarak çıkmıştır.


6 Sayı 130 - Mart 2018 6

Bulgaristan Türklerinin Sesi Türk Dünyası

Şakir ARSL ANTAŞ Şunları Bilmemiz Gerek Tarih: 26 Mayıs 2018 Konu: Sovyetler Birliğinin çökmesinde fikir sahibi kimdi? Birçok arkadaşımla dostane sohbetlerimizde, Bulgaristan’dan geldiniz, nasıl oldu da şu kocaman Sovyetler Birliği çöktü. Bu işi yapan, bu tuzağı kuran kimdi? Sorusu sık sık soruldu. Bir sıra arkadaşlarımdan birisi iyice üstelemişti. Konuyla yakından ilgilendim. Bu arada ABD Devlet Sekreteri Henry Kissinger’in eserlerine sarıldım. “Diplomasi”, “Dünya Düzeni” ve “Amerika’nın Dış Politikaya İhtiyacı” nı okudum. Kanmadım. İnandırıcı değildi. Aradığımı bulamadım. Bulgaristan Stratejik Araştırmalar Merkezi (BGSAM) yazarı olarak konuyla ilgimi kesmedim. Bulgaristan ve Türkiye’de konuya ilişkin yazı-kitap ararken, yazar arkadaşlarımla konuyu deşmeye başladım. Fikirler insanların beyninde doğar. Bu teze inanan biriyim. Çok yemekle ya da kaliteli içecekyiyecek tüketmekle akıllı olunduğuna inanmam. Akıl ve bulgu temelinde zekâ ve çaba olduğuna inanırım. Doğru yanıta götüren ışığı önce Zbignew Brzezinski’nin “Satranç Tahtası” eserinde de aradım. Bir gün elime 1981-1989 yılları arasında Birleşik Amerika’ya başkan olan Ronald Reagan’ı ve çalıştığı ekibi anlatan bir kitap geçti. Özü açan ilk tahlilde Rusya uzmanı tarihçi Richard Peyns’in ismine rastladım. O, İkinci Büyük Savaşı’ndan önce Portekiz üzerinden ABD’ye göç eden bir Leh Yahudi ailesinin oğlu. 1959’da kendini Harvard Üniversitesi Kütüphanesi Rusya tarihi bölümünde bulan R. Peyns, giderek birçok araştırma eseri kaleme aldı. Rusça ve Almanca da aralarında olmak üzere, birkaç dil bilen araştırmacı yazar, Rusların silah gücüyle yayılmacılığını büyüteç altına alan bir bilim adamıdır. XVI. yüzyılın ikinci yarısından başlayarak Rus Çarı topraklarının her yıl 130 000 (yüz otuz bin) kilometre kare genişlettiğini tespit eder. Korkunç İvan döneminden başlayarak birbirini kovalayan saldırılarla nefes alan Rus siyasetinde gasp edilen bütün toprakların bir tek Çarın mülküne geçer. Gasp edilen yerlerin korunması için özel ordu birliklerinden başka, ideolojik polis, siyasi polis, azınlıklar polisi vs gibi değişik baskı araçları oluşturulduğunu kitaplarında taşır. Ayrı ayrı Rus Çarlarının yönetim biçimlerinin Doğu despotizminden başka bir şey olmadığını ortaya koyarken, özelliklerini inceler. İki kıtaya yayılmış bu uçsuz bucaksız diyarın tüm halklarının asırlar boyu ağızdan çıkan emirler ve satır gücüyle yönetildiğini yazar. Yasa ve kuralların hiçbir kaydı yoktur. Keyfi yönetim eski Rus rejimlerinde olduğu gibi, Sovyet ve sözde “demokratik” rejimlerde de değişmeden uygulanmaya devam eder. Eski devirde, Rusya’nın devlet yapısı totalitarizmdir. İmparatorluk, yasal düzeni olmayan, hukuk üstünlüğünü hiçe sayan, anayasa ve adalet tanımayan Çar tarafından yönetilir.75 yıl (1917 – 1992) ayakta kalan Sovyetler Birliği’nde değişmeyen totaliter Çarlık düzeni “Sovyet demokrasisi” ile el değiştirse de, ilk ve son söz Sovyetler Birliği Komünist Partisi (SBKP) Merkez Komitesi (MK) Politik Bürosu’nun ve özellikle de parti Genel Sekreterinin iradesiydi. İdeolojik ve siyasi polis ile milletler ve azınlıklar polisi görevine devam etmiştir. Baskı düzenine “işçi köylü iktidarı” adı verilmiştir. Araştırmacı yazar Richard Peyns analizlerinden çıkardığı sonuçlarda, Rusya’nın ayakta kalabilmek için sınırlarını devamlı genişletmesi gerektiğine işaret eder ve şu 3 stratejik ilke üzerinde özellikle durmuştur: Tarih boyu askeri saldırıları yalnız batıya yönelten Moskova, akınlarına devam edebilmek için, ele geçirdiği Doğu topraklarında yaşayan halkların huzurunu ve güvenliğini güvence altına almak zorundadır. Çünkü cepheyi besleyecek olan gıda ambarı ve insan kaynağı Doğu’dur. Batı devletleri dünyadan koparılmalıdır. Aralarında düşmanlık yaratılmalı, birbirlerine düşmeleri için kışkırtılmalıdırlar. Savaş hallerinde taraflardan hepsi desteklenmelidir. Rusya müttefik aramadan her zaman savaş yürütecek durumda olmalıdır. Rusya, Sovyetler ve bugünkü Putin rejiminin yalnız 2 müttefiki vardır. Birisi, Rus Ordusu, ikincisi de Rus Askeri Deniz Kuvvetleridir. Kuşkusuz bu gün bu güçlere Rusya Askeri Hava ve Uzay Kuvvetleri de eklenmelidir. Bu temel ilkeler asırlarca asla değişmemiştir. Rusya, Varşova Paktı yıllarında bile

Mestanlı İlahiyat Lisesi Mezuniyet Töreni Düzenledi Mestanlı Nov Jivot Kültür Evinde düzenlenen İlahiyat Lisesi Mezuniyet törenine çok sayıda vatandaş katıldı. Misafirler arasında Sofya Yüksek İslam Enstitüsü Rektör Yardımcısı Doç. Dr. Mustafa Canlı, Başmüftülük Eğitim Şube Müdürü Hüseyin Karamolla, Kırcaali Bölge Müftüsü Beyhan Mehmed, Filibe Bölge Müftüsü Taner Veli, Pazarcik Bölge Müftüsü Abdullah Salih ve Blagoevgrad Bölge Müftüsü Aydın Mohamed yer aldılar. Kur’an-ı Kerim Tilaveti ile başlayan törende selamlama konuşması yapan Lise Müdürü Ahmet Bozov, “1991 yılında faaliyete başlayan İlahiyat Lisesi şu ana kadar 630 mezun verdi. Bu öğrencilerin bir bölümü başmüftülük çatısı altında çalışmaktalar, büyük bir bölümü ise yüksek okullarda okuyarak mühendis, doktor, gazeteci v.s. oldular. Bu yıl mezun olan kardeşlerime de başarılar diliyorum. İnşallah eğitimlerini yüksek okullarda devam ederler. Çünkü Bulgaristan’daki Müslümanların onlardan ihtiyacı var” diye belirtti. Sofya Yüksek İslam Enstitüsü Rektör Yardımcısı Doç. Dr. Mustafa Canlı selamlama

konuşmasında tüm mezunları tebrik etti ve başarılar diledi. Doç. Dr. Mustafa Canlı ilahiyat lisesinden mezun olan öğrencilerin isimlerinin Bulgaristan Müslümanları tarihinde yer alacağını söyledi. Kırcaali Bölge Müftüsü Beyhan Mehmed de tüm mezunları tebrik etti, eğitimlerini devam ettirerek örnek Muşlunlar olmalarını diledi. Mezuniyet töreni öğrenciler tarafından hazırlanan zengin programla devam etti. Programda yer alan ilahiler, skeçler, şiirler ve şarkılar izleyiciler tarafından beğeni kazandı. Törenin sonunda başarılı öğrencilere ödüller verildi.

Sofya Üniversitesi dünya sıralamasında 855. sırada

2017/2018 ders yılında /URAP/ Üniversitelerin akademik başarılarını ölçen reyting sistemine göre 855’inci sırada yer aldığını bildirdi. URAP sıralama sistemi, dünya genelinde 4 bin üniversite için veri toplar, bilim araştırmalarına odaklanarak akademik başarıları değerlendirir ve dünyadaki en iyi 2500 üniversiteyi sıralar. Yüksek okulunun basın merkezi, “St. Sofya Üniversitesi 835 Avrupa üniverKliment Ohridski” Sofya Üniversitesi’nin sitesinden 363. Sıradadır.

Bulgaristan’da 8 bin öğrenci üniversiteyi yarıda bıraktı Avrupa Birliği (AB) İstatistik Ofisi’nin (Eurostat) 2016’da üniversiteyi terk eden gençlere ilişkin verilerine göre yaklaşık 8 bin genç Bulgaristan vatandaşı (ya da tüm Bulgar öğrencilerin yaklaşık yüzde 3,4’ü) üniversiteyi çeşitli nedenlerle terk etti. AB istatistiklerine göre yükseköğretim sisteminden erken ayrılmanın temel nedeni, gençlerin öğrenme konusundaki ilgisizliği ve çalışmaya istekli olmalarıdır. Yurt içi ve yurt dışında bulunan yüksekokullarda okuyan gençlerin yaklaşık yüzde 25’i, ya da her dörtte biri yükseköğrenimlerini bu nedenlerden dolayı yarıda bıraktı. Ulusal İstatistik Enstitüsü (NSİ) verilerine göre 2016 yılında bizde 31 bini özel yüksekokullarda olmak üzere 231 bini aşkın kişi

yüksekokullarda eğitim gördü. 2016 yılında 23 bin erkek ve 37 bin kadın olmak üzere 60 383 kişi çeşitli derecede yüksek eğitimini tamamladı. Mezunların çoğu, yaklaşık 31 bini lisans, 26 bini yüksek lisans, 2 400’ü profesyonel lisans ve 1 400’den fazlası doktora eğitimi aldı. 2016 yılında özel yüksekokullarda eğitimini terk eden gençler yaklaşık 3 bindir. Diğer 5 bin genç ise devlete ait yüksekokullarda eğitimini terk etti. Bulgaristan’da en çok tercih edilen meslekler sağlık alanındaydı. Bu alanda eğitim görenler tüm öğrencilerin yaklaşık yüzde 27’siydi. Bunu ekonomi bilimleri ve yönetimi ( öğrencilerin yüzde 18’i) ve hukuk (yüzde 12’si) takip etti.

Bulgaristan’da 13 bin aile çocuklarını okula göndermiyor Yüksek İdari Savcılığı (VAP), Okul Öncesi

ve Okul Eğitimi Yasası’nın gerekliliklerine uyulup uyulmadığını tespit etmek amacıyla ülke genelinde kontrol gerçekleştirdi. Kontrol, VAP tarafından bölge savcılarının belediye başkanlarının kontrol etmesi için yetkilendirilmesi yoluyla yapıldı. Belediye başkanları tarafından görevlendirilen yetkililer tarafından yapılan denetimlerde Okul Öncesi ve Okul Eğitimi Yasası’nın 347. maddesine göre aşağıda sayılan ihlaller tespit edildi. Halen zorunlu ilkokul veya okul eğitimine tabi olan çocuklarını anaokuluna veya okula kaydettirme yükümlülüğünü karşılamayan 4835 ebeveyn bulunmaktadır. Ebeveynlerin, zorunlu okul öncesi eğitime tabi olan tam gün, yarım gün veya part-time programlı anaokuluna kayıtlı çocuklarının veya zorunlu okul eğitimine tabi olan tam gün, akşam, uzaktan veya kombine okul programlarına kayıtlı çocuklarının anaokuluna veya okula gitmesini sağlayamayan 8278 vaka tespit edildi.

Okul Öncesi ve Okul Eğitimi Yasası’nın 124. maddesinin 2.fıkrası gereğince çocuklarının ilave derslere katılımını sağlayamayan 264 ebeveyn tespit edildi. Denetim bulguları doğrultusunda yetkili makamlarca 1173 ihlal tespit edildi ve 509 ceza kesildi. 62 vakayla ilgili savcılar, denetimleri yürütmek üzere yetkilileri görevlendirmeyen belediye başkanlarını yasallık denetimi prosedürü kapsamında bu konuda angaje ettiler.

Toplum İskeleti Rüşvet Borisov: Türk Partisi Hükümet Ortaklığına

Kabul Edilmez! Gidip gelenler memleketimizi farklı görüyor ve farklı anlatıyorlar. Neye inanacağını şaşırmış olanlar var. İşte ilk görüş Bulgaristan Başbakanı Boyko Borisov İsviçre’de çıkan “Neue Züricher Zeitung” (NZZ) gazetesine verdiği demeçte, “Türk azınlığın partisi ve muhalefetle asla hükümet ortaklığı kuramayız” dedi. O, “son seçimlerde GERB partisinin sağ kanttaki doğal müttefiklerinin meclis dışı kaldığını hatırlattıktan sonra, şimdi “Birleşik Yurtseverler” ile “bir birimizi tamamlıyoruz” diye konuştu. Örnek olarak, Bulgaristan Türkiye sınırının korunmasını, göç yolunun kesilmesini ve eğitim masraflarının yükseltilmesine işaret etti. Geçen hafta Bulgar kamuoyu “Skripal” skandalı konusunda, “ B. Borisov Rusya çizgisine geçti. Avrupa rotasını değiştiriyor mu?” sorusunu yöneltti. NZZ gazetesine verilen yanıt şu oldu: “Bulgaristan’ın Osmanlı İmparatorluğundan kurtarılması için binlerce Rus hayatını feda ettiği için minnettarlık hisleri olması doğaldır. Fakat Rusya ve Batı arasında bir seçim yapılması söz konusu değildir. Bulgaristan AB. Bulgaristan NATO’dur. Tarih kültür, iş görme ve gelenekler başak bir şey, Batı yönelimimiz bizim kesin kararımızdır.” Bunlara Avrupa Konseyi Sofya şamatasını ve Batı Balkanlar siyasetindeki “başarıları” eklediğimizde tablo son şeklini alıyor ve sanki bazıların beğenisini bile kazanıyor. Kanıtlarla ispatlanana kadar suçsuzluk zannının Avrupa yargı sisteminde ve hukuk devleti ilkelerinde merkez yer aldığı sözleri ise, NZZ gazetesi aracılığıyla Avrupa kamuoyuna gönderilen mesajda rahatsız edici bir şey olmadığın işaret ediyor. Öyle midir? Fırsat her vakit ele geçmez Siyaset, Başbakan Borisov’a bu ay ip atlatıyor gibi. Adam bir ileri bir geri sıçrarken iyice yoruldu. Terini silmeye vakti yok. 2009’dan beri 2 defa istifaya zorlansa da, bu ay ilk kez ciddi sendeledi. Muhalifleri, çamaşır sepetinde birikenlerin hepsi birden ipe serdi. NZZ gazetesine anlatılanlar “ben o değilim, buyum” anlamında algılanabilir. Öyle olsa da, “Ne oluyor?” demeyen kalmadı Cumhurbaşkanı Rumen Radev, üniversiteli gençlere hitaben yaptığı konuşmada, bu kadar çok kirlisi olan bir adamın “başbakan koltuğunda oturmasına nasıl tahammül edebiliyorsunuz?” dercesine, , “lambaları yakın, ‘daha, daha fazla ışık verin’, birlikte mahzene inelim, neler neler göreceksiniz” gibi vurgular yaptı. Bu konuşmanın 2 sebebi vardı. Birinde, bu işler böyle gitmez, bu hükümet hemen dağılsın ve ben geçici bir kabine kurayım, 26 Mart 2017 seçimlerinden önce olduğu gibi, “dediğim dedik, biçtiğim biçtik” yöneteyim, anlayışı vardı. Radev, 2016 Başkanlık seçimlerini kazanınca çekilen II. Borisov kabinesinin yerine, 2009’dan önce her bakıma iflas etmiş, seçmen gözünde sıfırlamış, hiçbir iş yapabilecek kapasitede olmadıklarından dolayı, Bulgar halk tarafından siyaset sahnesinden atılan beceriksizlerden bir hükümet derlemişti. Yine o hukukçu geçinen, “Anayasa hukukçuluğuyla övünen” ama çocukluğu akıl hastalığı ve denge bozukluğu muayenehanelerinde geçen Prof. Gercikov’u seçim hükümetine başbakan yapmıştı. Prof. Gercikov’un besbelli devam eden eski nöbetlerinden “Türk ve Müslüman düşmanlığı” tuttu ki, 26 Mart 2017 seçim günü hepimize trajedi yaşattı. GeneralBaşkan Radev bu trajediyi perde ardından yönetti. İlk yumruğu Müslümanlara göstermesi anlamlıdır. Karşılaştırmalı düşünürsek, 1909’da Çar olan Ferdinand da 1913’te Müslüman Pomakları üzerinden yuvarlak gibi geçmiş, yarısını Bulgarlaştırıp Hıristiyanlaştırırken, öteki yarısına da Ege Denizini göstermişti. Şimdi siyasetin yönü değişti, gidenler dönüyor, seçime katılıp Bulgaristan geleceğinde biz de olacağız azmiyle oy kullanmaya geliyorlardı. Mazlumları vatan toprağından söküp atanlar Bulgar milliyetçileri, Çar, papazlar, hükümetler, generaller, çeteciler, ordu, jandarma polislerdi. Aynı mazlumlar yasal haklarını kullanıp oy vermek için geri dönerken aynı barbar, vahşi, silahlı, aşırı milliyetçi, çeteci, elleri kanlı, bakan, başbakan yardımcıları, sözde yurtseverler ve generaller tarafından karşılandılar. Dövülerek “uğurlananlardı”, dövülerek “karşılandılar”.


Bulgaristan Türklerinin Sesi Sayı 130 - Mart 2018

7

Aile Spor

Y u n a n l a r b e n z i n i Kazanlık’ta düşük Gül fiyatlarından dolayı protesto yapıldı gül üreticileri Stara Zagora yolunu kısa Bulgaristan’dan alıyor birKazanlık’ta süre için kapattılar ve düşük alım fiyatlarını pro-

Benzinin litresi 1,60 euroyadizelinise1,40euroya dayandığı Yunanistan’ın İskeçe kentinde, bundan yaklaşık iki hafta önce benzinin litresi 1,25 eurodan satılıyordu. Şu anda benzinin litresi ortalama 1,58 eurodan satılıyor. Hal böyle olunca İskeçeliler hafta sonu hem gezmek, hem alışveriş yapmak için gittikleri Bulgaristan’da araçlarına benzin koyarak geri dönüyor. BULGARİSTAN’DA LİTRESİ 1 EURO Dünya genelinde petrol fiyatlarının artması sonucu benzin zamlanırken, daha düşük vergiler nedeniyle Bulgaristan’da litresi 1 eurodan satılıyor.

Bulgaristan’a bu yaz turizmde 5 bin 400 yabancı işçi bekleniyor

Bu yaz, AB dışındaki ülkelerden en çok sezon işçisinin, Ukrayna, Beyaz Rusya ve Moldova’dan gelmesi bekleniyor. Filipinler, Tayland ve Endonezya gibi ülkelerden de artan bir ilgi var. Bunu Ruse’de Turizm Bakanı Nikolina Angelkova bildirdi. Kendisi, geçen sene, üçüncü ülkelerden yaklaşık 3 bin 400 sezon işçisinin istihdam edildiğine, işverenlerin ön bilgilerine göre bu yıl onların sayısının yaklaşık 5 bin 400’e varması beklendiğine işaret etti. Çoğunlukla Karadeniz’in Albena, Zlatni Pyasıtsi ve Slınçev Bryag beldeleri üçüncü ülkelerden sezon işçileri bekliyor.

testo etme amacıyla yol üzerine gülleri döktüler.

Yabancıların Bulgaristan hakkında öğrendikleri ilk şeylerden biri, gül ülkesi olduğudur. Bulgaristan’ın güneyindeki bir vadi bile Güller Vadisi olarak bilinir. Aslında, turist reklamcılığı ve çekici bir medya imajı dışında güllerin, gül yetiştirilmesi ve gül yağı damıtma ile uğraşan çiftçilere ve sanayicilere ekmek sağlaması da çok önemlidir. Bulgaristan’da, gül yağı üretimi için, kökeni Şam’dan gelen Kazanlık yağ gülü , (Rosa damascena) endüstriyel olarak yetiştirilmektedir. Bugünkü Bulgaristan topraklarında yetiştiriciliğinin ilk belgelenmiş kanıtı, 18. yüzyılın başlarına kadar uzanmaktadır. Ve Bulgar gül yağı dünya çapında ünlüdür ve Bulgar gül yağını hammadde olarak saygılı ve kaliteye sahip kozmetik ve parfümeri şirketleri kullanmaktadır. Ancak gül üreticilerinin durumu güllük gülistan değildir. Aslında, en çok etkilenenler yetiştiriciler. Şu anda, mevsimin zirvesinde çiçeklerin elle toplanması sabah saat 5’te başlar. Bu yıl rekolte mükemmel. Ancak hasadın ilk günlerinde, gül çiçeğinin fiyatı kilogram başına yaklaşık 1,5 avro idi. Yetiştiriciler bu fiyata kızdı. Harcamalarını dahi kapatamadığı gerekçesiyle protestolar düzenlediler. Bölgede karayolları kapattılar. Tarım Bakanı Rumen Porojanov yardım etmeye çalışsa da ,

alım fiyatları artmak değil daha da düştü. Ve kilogram başına 0.60 Avro gibi aşağılayıcı düzeylere kadar düştü. Uluslararası pazarlarda 1 kg gül yağı 5-6 bin Avro arasında işlem görmektedir. Çiftçilere adil bir fiyat elde etme konusunda kim yardım edebilir? Şimdilik pek açık değil. Hükümetin piyasa fiyatlarını etkileme gücü yoktur. Tarım Bakanı kayıtlı gül üreticilerinin , bu yıl bir “de minimis” sübvansiyonuyla düşük alım fiyatları için tazmin edileceğini söz verdi. Gül üreticileri toptancılar ile güç konumundan pazarlık yapamayacak, çünkü acilen gül çiçeğini satmak zorundalar. Toptancılar ise kullanım süresi kısa olan ürünü, mümkün olduğu en düşük fiyattan satın almak isterler. Bazılarına göre düşük alım fiyatlarının sırrı tam burada gizlidir. Ombudsman Maya Manolova ve bazı uzmanlar bir kartelin var olduğu

Bulgaristan ve Makedonya, elektrik piyasalarını birleştiriyor

Bulgaristan ve Makedonya, AB üyesi devlet ve Avrupa Enerji Topluluğu Anlaşmasının akit tarafı arasında enerji piyasalarının entegrasyonu ile ilgili bir pilot proje kapsamında işbirliği yapacaktır. Bu, Bulgaristan Enerji Bakanlığı ile Makedonya Ekonomi Bakanlığı arasındaki ertesi gün için teslimat anlaşmalarının yapıldığı elektrik piyasalarının birleştirilmesi ile ilgili Mutabakat Zaptı’nda düzenlenmiştir. Mutabakat Zaptı, iki ülkedeki ertesi gün için teslimat anlaşmalarının yapıldığı elektrik pazarlarının ayrımcı olmayan ve eşit şartlar altında birleştirilmesi için eşit yasal ve düzenleyici bir temel oluşturmayı amaçlamaktadır. İki ülke arasında Mutabakat Zaptı imzalanması, enerji sektöründe bağlanabilirlik,

istihdam yaratma ve bölgede rekabetçi ve entegre bir enerji piyasası geliştirme çabalarının bir parçasıdır. Bu, Güneydoğu Avrupa için sürdürülebilir ve erişilebilir enerji tedarikini garanti altına almak için Bulgaristan Cumhuriyeti’nin tutarlı politikasına tamamen uygundur.

40 binden fazla çocuk, aileleriyle birlikte Bulgaristan’ı terk etti

İşveren örgütleri tarafından düzenlenen “İş Dünyası ve Yüksek Eğitim” konulu yuvarlak masa toplantısında açıklanan verilere göre, 2011-2017 döneminde 41 486 öğrenci aileleriyle birlikte ülkeyi terk etmiştir. Bulgaristan Sanayi Sermaye Derneği (AİKB), devlet yükseköğretim kurumlarında sunulan yüksek eğitime yönelik tamamen yeni bir finansman modeli uygulanmasını istiyor. AİKB, vatandaş hakları sınırlandırılmadan sosyal adaletin yeniden tesis edilmesine yol açan işletmeler ve yükseköğretim sistemi arasında hemen işbirliği ve koordinasyona ilişkin önlemler alınmasını istedi. Yüksek eğitime yönelik yeni finansman modeli, ücretsiz üniversite eğitimi görmüş mezunların ülkede kalıp, çalışmalarını teşvik etmelidir. AİKB ayrıca, öğrenci kredilendirme sisteminin değiştirilip iyileştirilmesi konusunda ısrar edi-

yor. Kontenjanı bölümlerde okuyan öğrenciler, ek destek burslarıyla teşvik edilebilir. İş dünyası önündeki sorun nitelikli işgücü eksikliği olmaya devam ediyor. AİKB Başkanı Vasil Velev, konuşmasında Bulgar ekonomisinin insan kaynakları ihtiyacına vurgu yaptı. Velev, ”İdari engeller, sürekli olarak temizlenmesi gereken yabani otlardır. Eğitimde reform şarttır” dedi. Demografik kriz nedeniyle ekonomi

yılda 50 000’den fazla kişiyi işgücü olarak kaybediyor. Bu yüzden iş dünyası sorunu çözmek için tedbirler istiyor. Velev, “İşgücünün niteliği arttırılmalıdır. Yüksek eğitim kurumlarının 1.sınıf kontenjan sayısı, lise mezunları sayısından daha yüksektir. Yükseköğretimin devalüasyonu aşikârdır. Mezunların yüzde 50’si yüksek eğitim gerektirmeyen işlerde istihdam edilmektedir. Mühendislik bölümlerinin rehabilite edilmesi gerekiyor” diye vurguladı. AİKB Başkanı,” En çok mühendis sıkıntısı çekiyoruz. Öğrenci kontenjanı önümüzdeki yıllarda yarı yarıya değilse en az 1/3 oranında azaltılmalıdır. Beşeri bilimler alanındaki bölümler çok fazladır” dedi. Velev’in ifadelerine göre yabancı ülkelerin ekonomiler için nitelikli işgücü yetiştiren bir inkibatöre dönmüşüz ve buna karşı önlem alınması gerekir.

Bulgaristan göçmeninden 10 ülkeye ihracat başarısı Bulgaristan’daki komünist yönetimden 1950 yılında ailesiyle kaçarak Ankara’ya yerleşen Yener, emekli olduktan sonra OSTİM’de kurduğu metal işletmesinden 10 ülkeye ihracat yapıyor. Yener-San firmasının kurucusu Necdet Yener, AA muhabirine yaptığı açıklamada, 1944 yılında Bulgaristan‘ın Şumnu kentinde varlıklı bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldiğini söyledi. Bulgaristan’da dönemin komünist yönetiminin uyguladığı baskıyla toprak ve hayvanlarını ellerinden aldığını ve insanları kooperatiflere girmeye zorladığını anlatan Yener, bu durum karşısında 1950 yılında ailesiyle Türkiye’ye göçmek zorunda kaldıklarını ifade etti. Yener, Bulgar yönetiminin mallarına el koymasıyla bir anda fakirleştiklerini kaydederek, “Türkiye’ye sadece üzerimizdeki elbiseyle gelmişiz. İlk olarak Ankara‘nın Kızılcahamam ilçesine yerleştik. Bölge halkı bizi bağrına bastı, bizlerle ekmeğini paylaştı. Ben bir sene sonra Kızılcahamam’da okul olmadığı için Eskişehir’de yaşayan amcamın yanına gittim ve ilkokulu orada bitirdim. Sonrasında askere gidene kadar amcamın yanında çalışmaya başladım. Amcam

at arabası ustasıydı.” diye konuştu. Askerden geldikten sonra babasının hayvanlarını satarak Eskişehir’de kendi iş yerini açtığını ifade eden Yener, 3 yıl demir kaynak atölyesi işlettikten sonra 1969’da tekrar Ankara geldiğini dile getirdi. Yener, Makina ve Kimya Endüstrisi Kurumuna (MKE) işçi olarak girdiğini belirterek, “Kaynak ve sıcak döğme işinden anladığım ve çalışmayı çok sevdiğim için en son atölye şefliğine kadar yükseldim. 1990’da MKE’den emekli oldum. Fabrikaya ilk girdiğim yıllarda hafta sonları pazarda çorap satardım, akşamları inşaatlarda kaynak işleri yapardım. Hayatımda hiçbir zaman boş vaktim olmadı, olmasına da izin vermezdim.” ifadesini kullandı. “İnsanlar kolay iş, çok maaş istiyor”

Emekli ikramiyesiyle OSTİM‘de metal işletmesi kurduğunu belirten Yener, demir doğrama işi yaparak başladıkları ticaret hayatına otomobil yan sanayi, asansör kapıları ve lazer doğrama gibi iş kollarını da eklediklerini söyledi. “Günümüzde insanlar kolay iş, çok maaş istiyor.

Böyle olmaz, olsa da bereketi olmaz.” diyen Yener, şunları kaydetti: “Azimle çalışarak bugünlere geldik. Şu an 2 üretim yerimiz var. Toplam 98 kişiyi istihdam ediyoruz ve 10 ülkeye mal satıyoruz. Almanya, Fransa, Ukrayna, Rusya, Azerbaycan, Kırgızistan, İran, Suudi Arabistan, Mısır ve Cezayir’e ihracat yapıyoruz. Benim yanımda yetişip kendi iş yerini açan çok insan var. Türkiye’ye ilk geldiğimiz zamanlar, çocukken bize gösterilen hoş görüye bakarak hep aklımdan ‘Bir gün okuyarak veya çalışarak bu ülkeye olan borcumu ödeyeceğim.’ diyordum. Bu iş yerini o yüzden açtım, vergi ödüyorum, KDV ödüyorum, işçi çalıştırıyorum, insan yetiştiriyorum. Bu ülkeye vefa borcumu ödedim. Bundan sonra gözlerim açık gitmez. Hedefime ulaştım Allah’a şükür.”

7

Nedim AKIN

Bütün Alfabeler Eşittir

Başkalarının dilini, yazıp okumasını yasaklayan bir halkın alfabesi kutsal olamaz. Dünya insanları ve halkları arasındaki ilişkilerde temel ilkeler vardır. Bunların başında her insanın kimliğine, şerefine saygı, eşitlik ve eşit haklılık gelir. Bu sözde eşitlik ya da yasalara geçmiş ama uygulanmayan, kâh tanınan kah rafa kaldırılan eşitlik ve onu karşıtı ayrımcılık tarih yazdı. Eşitliğin karşıtı bir insan ve ırkın başkalarından üstünlüğüdür. Siyasi anlamında Nazilik ve faşizm gizler. *** Bugün günlerden 24 Mayıs 2018. Bulgaristan’da “Kiril Alfabesi”, yazı ve Slav Kültürü günü kutlandı. Bu, çok anlamlı bir gündür. Kiril ve Metodiy yarattıkları Kiril Alfabesi, yaptıkları tercümelerle Slav kilise dilini, edebiyatını ve gramerini yaratan aydınlardır. Bu 2 kardeş din sahnesine çıkmazdan önce kilise ayinleri yalnızca3 dilde (İbranice, Yunanca ve Latince) yapılıyor, kitaplar da ancak bu 3 dilde basılıyordu. Kiril, Venedik’e gidip dillerin ve alfabelerin eşit olduğunu savunan kişidir. Ne ki, bugünkü Bulgar yönetimi bu gerçeği çoktan unutmuştur. Bulgaristan’da yaşayan Türk, Makedon, Ulah, Çingene, Tatar, Gagavuz, Pomak vb. etnik azınlıkların tümüne anadillerinde konuşmalarının yasaklamış olduğundan başka, kendi alfabeleriyle yazıp okumaları, sanat ve kültür yaşatıp geliştirmeleri kapıları kapanmıştır. AB yönetiminin tek yanlı siyasetlerle buna göz yumması anlaşılır gibi değildir. Türkçe konuşanlara kesilen cezalara ne demeli? Ülkede yaşayan ve nüfusun yarısını oluşturan azınlıkları manevi karanlığa itmeye hemen son verilmelidir. Irksal üstünlük, tek dilli, tek uluslu, tek kültürlü devlet rejimini zorla yaşatma inatçılığı Bulgar olayını bitirebilir. Oysa, görüldüğü üzere, Türklükten çıkan Bulgar ırkının insanlığın kültür tarihine taşıdığı birçok edinim var. Her şeyi tepe takla ederek tarih yazılamaz. *** 24 Mayıs bayramı Osmanlı devrinde, ilk kez 1803’te Şumen’de kutlamıştır. Bu Deliorman şehrindeki Bulgar öğrenciler, aydılar, esnaf haneleri bir araya gelip bir kutlama yapmıştır. Bugün de Bulgar okullarında öğretilen “24 Mayıs Aydınlık Günü” marşı – “Uyanan Halk, İleri!” 1892’de yazılmıştı ve bu gün de defalarca söylendi. Bu ülke okullarında yüz yıllarca başka alfabelerin harfleriyle yazan divitlerin batırıldığı okkalarda mürekkebin kuruması (devlet yasakları sonucu kurutulması) Bulgar alfabesini daha büyük yapmıyor. Bugün 293 milyon insan Kiril Alfabesi kullanıyor. Bulgaristan’ı 2007’de AB üyesi olmasından sonra, bu alfabe Brüksel diller hazinesine alındı, hatta internet yazı dili oldu. Her dilin kendi alfabesini aradığı bir gerçektir. 1917’den sonra Sovyet iktidarı tarafından Orta Asya Müslüman halklarına dayatılan Kiril Alfabesinden 1990’dan sonra bu devletler egemenliğini ve bağımsızlığını elde edince vazgeçildi ve Latin Alfabesi benimsendi. *** Osmanlının hoşgörü ortamında 100 yılda biçimlenen Bulgar uyanış ve dirilişin ilk kıvılcımını “Bulgar-Slav Tarihi” (1760-1762) eserini yazan Payisiy Hilendarski çaktı (17221773). Hiledarski eserinde, Osmanlı tebaası olan, fakat daha Osmanlı ümmetine girmezden önce, Birinci ve İkinci Bulgar Çarlıkları arasında Bizans esaretinde alfabesi, yazı dili, dini, kültürü, gelenekleri olduğunu unutan Bulgar ırkına öz tarihini anlatmıştır. Bu, Osmanlı İmparatorluğu toprakları içinde, bugünkü 60 devletin, 100’den fazla etnik grubun ve büyük sayıda dil ve lehçenin konuşulduğu bir ortamda olmuştur. O zaman yaşanan uyanış devrinde Bulgarların asırlar önce Ten gri adında bir tanrısı olduğu, 862’de Birinci Boris’in devlet dini olarak Hıristiyanlığı kabul ettiği, 5 yıl sonra Anadolu’dan gelen Kiril ve Metodiy kardeşlerin yazı dilini başlatan “Kiril Alfabesini” getirdikleri ve yaydıkları anlatılmıştır. Uzun zaman bugünkü Makedonya’da bulunan Ohri Manastırında çalıştıkları ve eski kitapları Bulgar diline yeni alfabeyle tercüme ettikleri bilinir. O devirde kâğıt, baskı makinesi vb olmadığı, bu çevirilerin işlenmiş deri üzerine yazıldığı hatırlandığında, olayı önemi anlaşılır. Okuryazarların ancak kilise ibadetlerini yöneteler olduğu da unutulmamalıdır. Günümüzde Kiril Alfabesiyle Bulgarca yazılmış birçok kitabın çöp tenekelerine atılması yürek sızlatan bir gerçektir. Başkalarının kedi anadillerinde kendi alfabeleriyle yazıp okumasına izin vermeyenleri yüce adalet sanki cezalandırıyor… Bulgaristan Çingenelerinin henüz Alfabesi yoktur. 1878’de toplam sayısı 2 700 olan Türklerin okulları ise yarım asır önce kapatılmıştır. Bu gelişmeler sonucu olarak günümüzde Bulgaristan nüfusunu % 52’si okuryazar değil, %8o’i ise manevi konularda yetersi ve güçsüzdür. *** Bulgarların tarih eserlerinde ve bilimsel yazılarda “Osmanlı olmasaydı Bulgarlar yok olurdu”, “Bulgarları yok olmaktan Osmanlı kurtardı”, “Osmanlı hiçbir zaman Bulgarları esaret altına almadı” gibi cümlelere değişik vesilelerle sık sık yer verilmeye başlandı. Osmanlı döneminde hiçbir halk dilini ve dinini kaybetmemiş olması günümüzde konferans konusu oluyor. Avrupa Birliği’nde 35 dilin” yok olacak diller” listesinde bulunması endişe uyandırıyor. 80 etniğin yaşadığı Balkanlarda yalnı2-3alfabe kullanılması da bir uyarıdır. Sofya ve Filibe (Plovdiv) gibi şehirlerindeki İngiliz, Fransız, Alman ve başka Batı dilinde eğitim veren liselerde Bulgar tarihi okutulmaması dikkat çekerken, tarih okutulan liselerde Bulgaristan Türkleri etnik azınlık tarihiden, sanat ve edebiyatından söz edilmemesi de düşündürücüdür. Bulgaristan Türk aydınlarını Eğitim ve Teknoloji Bakanlığında anadilimizin, din ve geleneklerimizin ve tarihimizin Müslüman nüfusun yaşadığı yerleşim merkezlerinde ders programlarına alınmasına ilgi gösterilmiyor. Örneğin İslam dini dersi ancak 5 bin Müslüman hanenin yaşadığı Sofya yakınındaki “Botunets” belediye okulunda okutuluyor. 3 bin Türkün yaşadığı Sofya’nın “Orlandovtsi” semtinde bu yönde başarılı bir adım atılamamış, bir mescit ku-


8 Sayı 130 - Mart 2018 8

Bulgaristan göçmenleri atalarının mirasını yaşatmaya devam ediyor

Bilecik’in Gölpazarı ilçesine bağlı Kurşunlu Köyü sakinleri, atalarından miras çiçekli bahçeleri tüm renkleriyle yaşatmaya devam ediyor. 70 haneli ve yaklaşık 200 nüfuslu köyde yaşayanların tamamı, Bulgaristan göçmenlerinin çocukları ve torunlarından oluşuyor. Bahçesinde 50’nin üzerinde sebze ve meyve yetiştiren üç çocuk annesi Seher İpek, dedelerinin 1930’lı yıllarda Bulgaristan’dan geldiğini anlatarak, geleneklerinden taviz vermediklerini söyledi. İpek, atalarının gelirken tohumlarını da getirdiğini ifade etti. “Evlerini bırakmışlar ama mısırından tut ayçiçeği, soğan, sarımsak, kavun, karpuz, aklına ne gelirse hepsinin tohumlarını getirmişler. Kültür burada. Çiçek olmazsa olmaz, biz çiçeksiz yapamayız. Bu tohumlardan vazgeçmeyi kesinlikle düşünmüyoruz, onları devam ettireceğiz. Kıyafetlerimiz de değişmedi yemeğimiz de. Mesela hamur işlerini çok yaparız, börek yaparız. Babaannelerimizden böyle gördük. Babaannem bir otururdu ocağın başına, çok da kalabalıktık. Hayvan da çoktu, çok güzel zamanlar geçirdik. Halen evimde atmadığım hasırlarım, kayınvalidemden ibrik var. Asla onları bırakmam. Biz oradan geldik bağımızdan kopmamak için her şeyimizi aldık geldik.” Köy sakini Mutlu Yıldırım da, teknolojinin şartları değiştirmesine rağmen dedelerinin bıraktığı hayatı yaşamaya devam edeceklerini belirterek, “Yaşlılarımız, dedelerimiz oradan nasıl çilelerle geldiklerini anlatırlardı. Evlerini, tarlalarını bırakıp buraya sefil perişan halde geldiklerini anlatırlardı. Oradan gelirken getirebildikleri çiçek, mısır, ay çiçek tohumudur, ceplerine koyabildiklerini getirmişler. Biz de onların devamını yaptırmaya çalışıyoruz. Çiçek bahçelerim var, biz de vazgeçemiyoruz. Kanımızdan gelen bir şey. Onların getirdiği ürünlerden yetiştirmeye çalışıyoruz” dedi. “Çiçek sevgisi göçmenlerin kanında var” İzmir’de emekli olduktan sonra köyüne döndüğünü anlatan 63 yaşındaki İsmail Karakütük ise şunları söyledi: “Dedelerimiz buraya gelirken getirebilecekleri her çeşit tohumdan getiriyorlar. Çiçek, buğday domates tohumu getiriyorlar. Burada halen onları üretmeye çalışıyoruz. Bizim bahçemizde biber, domates, marul, maydanoz, dereotu, patates hepsi var. Çiçek sevgisi, göçmenlerin kanında var.” Köy muhtarı Fahrettin Doruk, köyün 70 haneli olduğunu, çok göç verdiklerini ancak halen 200 civarında nüfusa sahip olduklarını aktardı. Köyün 1926 yılında Bulgaristan’dan gelen 8 aile tarafından kurulduğunu ifade eden Doruk, şunları söyledi: “Devamında akrabalar gelmiş. Göçmen köyüyüz, köyümüz temizdir. Biraz da gelenek görenek. Köyümüzün planı projesi çok güzeldir. Dedelerimiz domatesi getirmiş, eski buğdayları getirmiş, halen bazı komşularımız eker. Çiçeklerimiz oradan gelmiş, kadınlarımız çok çiçekçidir. Bahçelerimiz çok güzeldir, oradan gelen bir gelenektir.”

Bulgaristan Türklerinin Sesi BULTÜRK ETKİNLİKLERİ

Gabriel: Avrupa’nın geleceği dijital

AB Komisyonu dijital ekonomiden sorumlu üyesi Mariya Gabriel, AB Konseyi Dönem Başkanlığı Bakanı Lilyana Pavlova ve AP milletvekili İskra Mihaylova bugün Sofya “Sveti Kliment Ohridski” Üniversitesinde düzenlenen “Dijital

Avrupa’da gençlerin geleceği” konulu foruma katıldılar. Gabriel, “Avrupa’nın geleceği dijital ve gençler de bunu ileriye götürenlerdir, ” diye belirtirken, bütün Avrupa’da belediyeler için ücretsiz kablosuz internet projesi başlatıldığını ekledi. Gabriel’e göre Bulgaristan’dan en az 15 belediye seçilecek. Gabriel devamında, “2020 yılına kadar benzer beş projeye katılmayı öngörüyoruz, amacımız Avrupa’da 6 ila 8 bin belediyeyi kapsamak. Halka açık, hangi alanların ücretsiz internete ihtiyacı olduğunu belediyelerin kendileri karar verecek,” diye izah etti.

Bulgaristan’daki ahududu % 80’i ihraç ediliyor 24 ülkeden 200’den fazla ahududu üreticisi, bilim adamı ve şirket temsilcisi, Veliko Tırnovo’ya bağlıArbanasi köyündeüç günlük bir uluslararası konferans ve sergi etkinliğine katıldılar. Geçtiğimiz yıl Bulgaristan’ın sahip olduğu ahududu tarlası yaklaşık 2200 hektar civarındaydı. Ortalama verimi hektar başına 4 ton olan ahududu üretiminin % 70’inden fazlası dondurulmuş, yaklaşık% 10’u meyve suları ve % 20’si marmelatlarda kullanılmaktadır. Ülkedeki 112 işletme çilek ve ahududu işliyor.

Üretimin % 80’i Batı Avrupa ve Amerika’yaihraçediliyor.Bulgaristan’daki ahududu üretimiyle ilgili en ciddi sorun işgücü eksikliğidir.

Bulgaristan’daki kütüphanelerin yüzde 18’i hiç onarılmadı

Geçen yıl Küresel Kütüphaneler Vakfı tarafından yapılan bir araştırmaya göre Bulgaristan’daki kütüphanelerin yüzde 18’i hiç onarılmadı, küçük ilçelerdeki halk toplum merkezleri bünyesindeki kütüphanelerin durumu ise en kötüdür. Kütüphanelerin yüzde 90’ından fazlası internet sitesine sahip değil, çevrimiçi kitap kataloglarına ise sadece yüzde 5’i sahiptir. Ulusal Kütüphane Haftası’nın açılışında konuşan Küresel Kütüphaneler Vakfı İcra Müdürü Spaska Tarandova, bununla ilgili açıklamalarda bulundu. Tarandova, “Bulgaristan’daki kütüphanelerin temel sorunları, güncel gerekliliklere uygun olmayan fiziksel ortamın yanı sıra bilgi sağlama ve erişim ile ilgilidir” diye belirtti. Küresel Kütüphaneler Vakfı İcra Müdürü, devamında şöyle konuştu:” Okul kütüphaneleri ile ilgili sorunlar benzerdir. Okul öncesi ve okul eğitimi ile ilgili kabul edilen yasa, kütüphane hizmetlerinin okul kütüphanelerinin işletilmesi yoluyla sağlanmasını öngörmektedir. Hala bununla ilgili yasada öngörülen ikincil mevzuat düzenle-

mesi yapılmamıştır. Yüksek öğretim kurumları ve araştırma kuruluşları bünyelerinde bulunan kütüphaneler de kapasitelerinin daha iyi işleyişine ve daha iyi kullanımına ihtiyaç duymaktadır. Küçük yerleşim yerlerindeki halk toplum merkezi bünyelerindeki kütüphaneler, modern kütüphanelerde sunulan bilgi hizmetlerinin sağlanmasında en büyük zorluğu çeker”. Kütüphanecilik sektörü çalışanları, Halk Kütüphaneleri Yasası’nın filen uygulanması ve 2015 yılında kabul edilen Kütüphane ve Bilgi Hizmet Standartları’nın uygulanması konusunda ısrar ediyorlar. Ülkemizde 4 000’den fazla kütüphane bulunmaktadır ve onların sunduğu hizmetlerden 1 milyondan fazla vatandaş yararlanmaktadır.

İstanbul ile Burgaz arasında lüks gemi seferleri 2019’da başlayacak

Bulgaristan’ın Karadeniz kıyısında bulunan Burgaz şehri ile İstanbul arasında lüks gemi seferleri 2019’da başlayacak. Burgaz Limanı Genel Müdürü Diyan Dimov yaptığı açıklamada, gemilerin iki şehir arasında haftada üç sefer yapacağını belirtti. Gemi seferleri gece yapılacak. Böylece turistler, bir tam gün boyunca İstanbul ve Burgaz’ı gezebilecek. Lüks donanımlı, 100200 yolcu kapasiteli gemilerin turistlerin ilgisini çekmesi bekleniyor.

Bulgaristan’da karı koca tır sürüyor Bu çiftin yaşamı, diğerlerinden farklı. Neden mi? yıl önce ehliyet sa-

Çünkü onların gecesi gündüzü tekerler üzerinde geçiyor. Her ikisi TIR şöförüdür. Bu işe önce ailenin reisi başlar. Yıllar boyunca Mustafa direksyon çevirirken konfeksiyon atölyesinde düşük ücret karşılığı çalışan Cemile’nin gözleri yolda kalır. Sonunda izin alıp TIR’a atladı, eşi ile birlikte uzun yola çıkar ve şöförlüğe merak sarar. “Biz kadınlar için zor olan bu mesleği eşim sayesinde öğrendim” diyen genç kadın, bundan bir

hibi olur ve sürücü koltuğuna oturur. Haftanın altı günü iş yoğunluğuna günde 8 ile 18 saat arasında çalışan çiftle kabinde geçen hayatın zorluklarını konuştuk. Kadınlar mı erkekler mi daha iyi sürücü sorusunu sorduk. Cemile kullanırken Mustafa’nın gözüne uyku girmediğini öğrendik.

İsmail CİNGÖZ TANRI KIYAMETE Mİ ZORLANIYOR?

Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Başkanı Donald Trump’ın 6 Aralık 2017 günü Kudüs’ü “İsrail’in Başkenti” olarak duyurmasının ardından dünya genelinde yükselen eleştiri ve kınamalara rağmen geri adım atılmamış ve 14 Mayıs 2018’de, ABD İsrail Büyükelçiliği Tel Aviv’den Kudüs’e taşınmıştır. Türkiye’nin yoğun girişimleri ile Trump’ın Kudüs kararı BM gündemine taşınmış ve 21 Aralık 2017 günü Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu’nda yapılan oylamada ABD’nin yoğun tehditlerine rağmen 9’a karşı 128 oyla (35 ülke ise çekimser kalmıştır) Trump’ın Kudüs kararının hükümsüz olduğu kabul edilmişti. Esasında Doğu Kudüs’ü 5 Haziran 1967’de işgal eden İsrail’in, 1980’de tek taraflı olarak kentin doğusunu ve batısını “Birleşik Başkenti” ilan etmesi, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin (BMGK), 1980’de kabul ettiği 478 sayılı kararıyla, geçersiz olarak kabul edilmiştir. Yani ABD’nin Kudüs kararı da, Büyükelçiliği taşıması da hukuksuzdur. Çünkü BMGK’nın 478 Sayılı Kararına göre ABD dahil uluslararası toplum tarafından, Doğu Kudüs’ün İsrail işgali altında olduğu kabul edilmektedir. Dolayısı ile uluslararası hukuk çerçevesinde ABD kendi imzasını da taşıyan bir karar hilafına hareket etmiştir. Trump yönetimindeki ABD tarafından, Kudüs kararı ile uzun vadede bölgenin büyük kaos ortamına sürükleneceğini, mevcut haliyle zaten var olan Filistin özelinde Arap-İsrail ihtilafının daha da çözümsüz hale geleceği hususundaki bütün uyarılara rağmen göz ardı edilmiştir. Zira Gazze sınırında protesto gösterileri yapan Filistinlilere müdahale eden İsrail güvenlik güçleri tarafından gerçek mermilerin kullanılmasından dolayı 61 Filistinli hayatını kaybederken 2.700’den fazla kişinin de yaralandığı uluslararası haber ajansları tarafından duyurulmuştur. Yaşanan katliam nedeniyle Filistin yönetimi yas amacıyla genel grev ilan ederken Türkiye’de de üç gün yas ilan edilerek olay protesto edilmiş ve Dışişleri Bakanlığı’na çağrılan İsrail Büyükelçisi Eitan Naeh’e “Bir süre Tel Aviv’e dön” denilmiştir. Trump uluslararası hukuka aykırı bir şekilde Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıyarak ABD Büyükelçiliğini Kudüs’e taşımakla seçim vaadini gerçekleştirmiştir. ABD’den Demokrat hiçbir senatörün katılmadığı törende; Dışişleri Bakan Yardımcısı John Sullivan, Hazine Bakanı Steven Mnuchin, Trump’ın damadı ve danışmanı Jared Kushner ile kızı Ivanka Trump’ın yanı sıra 4 Cumhuriyetçi senatör ile İsrail Cumhurbaşkanı Reuven Rivlin, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu yerini almıştır. Ayrıca törene davet edilen 86 ülke büyükelçiliklerinden sadece 32’sinin büyükelçi veya diplomat düzeyinde katılması dikkat çekmiştir. Mevcut durum böyleyken tarih perspektifinden bakacak olursak; 14 Mayıs 1948’de toplanan Yahudi Milli Konseyi tarafından İsrail Devleti’nin kuruluşu ilan edilmiş görülse de İsrail esasında BM tarafından kurulmuştur. Fakat ne hikmetse aynı İsrail, kuruluşundan itibaren BM tarafından hakkında alınmış menfi bütün kararları tanımamakta ısrar edegelmiştir. Dolayısı ile uluslararası hukukun İsrail için adeta geçerli değilmiş gibi davranıldığı görülmektedir. Kurulduğu günden itibaren Batı’nın desteğini alan İsrail’in en büyük destekçisi ise ABD olmuştur. İsrail devletini tekrar kurma fikrini ortaya atan Siyonizm düşüncesinden hareketle örgütlenen Siyonist Yahudilerle[1], Siyonizm’i benimsememiş olanların ayrı tutulması gerektiğini[2] hatırlatmakta yarar vardır. Fakat İsrail’in kurulduğu günden itibaren Arap ülkeleri arasında yaşanan çatışmalar ile Şii İran’ın Sünni Müslüman devletlerle arasındaki çekişmeler hep İsrail’in lehine gelişmelere sebep olduğu unutulmamalıdır. İsrail’in bağımsızlık ilan etmesinin üzerinden birkaç saat sonra Mısır, Ürdün, Suriye ve Irak tarafından savaş ilan edilerek İsrail’e saldırıya geçilmesiyle başlayan Arap-İsrail Savaşları ki resmi olarak kurulmuş İsrail devleti ile Arap savaşları da başlamış oldu. Daha bu ilk savaş ile Batı’nın desteğini alan İsrail’e karşı başarılı olunamamış ve Filistin’deki toprağını %55’ten %78’e çıkartan İsrail’in toprak kazanımları daha sonraki yıllarda yaşanan her savaş sonrasında artarak devam etmiştir. 1956 Süveyş Kanalı Savaşı ve 1967’de yaşanan 6 Gün Savaşı başta olmak üzere İsrail sürekli toprak kazanımları elde etmeyi başarmıştır[3]. İsrail’in her kazanımı yeni Filistin göçmenleri sorununu da beraberinde getirmiş, binlerce Filistinli komşu ülkelere sığınmak zorunda kalmıştır.


Bulgaristan Türklerinin Sesi Sayı 130 - Mart 2018 BULTURK ETKİNLİKLERİ

9 9


10 Sayı 130 - Mart 2018 10

Bulgaristan Türklerinin Sesi Bulgaristan

Türkiye, Romanya ve Bulgaristan genelkurmayları bir arada Bulgar Gazeteciler Edirne’yi Ziyaret Etti Akar, Bulgaristan Genelkurmay Başkanı Orgeneral Andrey Botsev ve Romanya Genelkurmay Başkanı Orgeneral Nicolae-Ionel Ciuca, dün İzmir’de bir araya geldi.

Türkiye, Romanya ve Bulgaristan genelkurmay başkanları İzmir’de toplanarak, bölgesel güvenlik konularını görüştü. Genelkurmay Başkanlığı’nın internet sitesinden yapılan açıklamaya göre, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi

Bölgesel güvenlik konularının değerlendirildiği toplantıda, bölgesel sahiplik ilkesi kapsamında mevcut mekanizmalar ve güvenlik inisiyatiflerinin etkinliğinin artırılması ile son dönemdeki gelişmeler hakkında görüş alışverişinde bulunuldu. Toplantıda ayrıca NATO’daki öncelikli konular ile terörizmle mücadelede iş birliğinin artırılmasına yönelik alınabilecek tedbirler de görüşüldü.

Filibe’de Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı

18.05.2018 tarihinde T.C. Filibe Başkonsolosluğu Rezidansında Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı etkinliği düzenlendi. Başkonsolos Hüseyin Ergani’nin himayesinde düzenlenen etkinliği gençler tarafından büyük ilgi gördü. Bir dakika saygı duruşu ve ardından okunan istiklal marşından sonra açılış konuşması yapan Başkonsolos Hüseyin Ergani 19 Mayıs’ın önemini anlattı. Başkonsolos konuşmasında,”19 Mayıs 1919’da Türkiye Cumhuriyetinin varisi büyük önder Mustafa Kemal Atatürk ulusal kurtuluş mücadelesini bağlatmak üzere Samsun’a ayakbastı. O tarihten bu yana 99 yıl geçmiştir. Aynı zamanda bu tarihte Atatürk’ün doğduğu da söyleniyor. Bu gün aynı zamanda Atatürklün doğum günüdür. Birinci dünya savaşı sonrası Türkiye’nin büyük bir bölümü işkâl edilmiş. Savaştan yeni çıkan Osmanlı İmparatorluğu çok ağır şartlarda barış anlaşması imzalamıştır. Ve o dönemin şartları içerisinde şayet bir kurtuluş mücadelesi olacaksa bunun İstanbul’dan değil Anadolu’dan başlaması gerektiğine dair ortak kanat arkadaşlarıyla tartışmalarından çıkan ortak kanat neticesinde kendisi 19 Mayıs 1919 tarihinde Samsun’a ayak basmıştır. Bu tarih aynı zamanda

Edirne İl Kültür ve Turizm Müdürü Ahmet Hacıoğlu, Bulgar gazetecilere Edirne’nin turizm potansiyelini anlattı. Hacıoğlu, aralarında Türkiye’nin Filibe Başkonsolosluğu personeli Şenar Bahar, Anadolu Ajansı SofyaTemsilcisi İvo Radoykov ile Bulgaristan medyasından muhabirler Elvira Dimitrova Genova, Stoykanka Penkova Grozdanova Kaneva, Nikolay Dimitrov Rayshinov, Violin Vanov Paleykov, Maria İvanova Petrova, Deliana Dimitrova Loukova Bakova, Mine Müge Radoykova, Dimka Zaharieva Shooova’nın bulunduğu gazeteci heyeti ile kentteki bir otelde buluştu. Edirne Kültür ve Turizm Müdürü Ha-

cıoğlu, Edirne’nin inanç, doğa, sağlık, spor, dinlenme, kültür turizminin her birinin yapılabileceği bir kent olduğunu söyledi. Edirne’nin çekim gücünün her geçen gün arttığını ifade eden Hacıoğlu, eski başkent Edirne’nin tarihi, kültürü, festivalleri ve güler yüzlü insanlarıyla her geçen gün ağırladığı turist sayısının arttığını ifade etti. Hacıoğlu, komşu ülke gazetecilerinin sorularını yanıtlaması sonrası Bulgaristan ulusal kanalı muhabiri Mine Müge Radoykova’ya mülakat verdi. Toplantıya Edirne Valiliği Basın Halkla İlişkiler Müdürü Ender Aydın ve Basın Yayın Enformasyon Edirne Müdürü Uğur Ülgen de katıldı.

Necmi Ali: AB ve Türkiye arasındaki engelleri aşalım

Türk Kurtuluş Mücadelesinin başlangıç günü olarak anılır. Bilindiği üzere Atatürk Bulgaristan’da da görevde bulunmuştur. O dönem onun için en rahat zamandı. Atatürk gençleri ve çocukları çok severdi. Kurduğu Türkiye Cumhuriyetini de onlara emanet etmiştir. Bu önemli günde bizler siz gençlerle beraber bir kutlama programı hazırladık. Hepinize teşekkür ediyorum” diye belirtti. Trakya Üniversitesi, Devlet Konservatuarı Viyolonsel Topluluğunun sunduğu muhteşem konseri katılımcıları büyüledi. Atatürk’ün Sevdiği Şarkıları sunan ekip alkış yağmuruna tutuldu. Filibe Paisiy Hilendarski Üniversitesi Filoloji Fakültesi Türk Dili Bolümü öğrencileri Atatürk’e adanmış şiir dinletisi sundular.

Plovdiv Üniversitesi Türk Dili Bölümü Öğrencileri Bursa’yı Ziyaret Etti

ALDE ve AB Parlamentosu Türkiye Dostluk Grubu Üyesi olan Necmi Ali’nin, 77. Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonu (KPK) toplantısında yaptığı konuşmalarında vurgulardan biri dikkat çekti. Necmi Ali, ”Tartışma alanını engel oluşturan gereksiz konulardan arındırmaya çağırıyorum. Böylece ufkun ötesini görebiliriz. AB ve Türkiye, iyi komşu ve ekonomik meseleler, kültürel değişimler, güvenlik ve bir dizi başka ortak ilgi alanlarında ortak olduklarını ispatladı” diye altını çizdi. Brüksel’e iki günlük bir ziyaret kapsamında düzenlenen toplantıda Avrupa Parlamentosu temsilcileri ve Türkiye’den 25 temsilci yer aldı. Türkiye temsilcileri arasında Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonu Eş Başkanı İsmail

Karayel’in başkanlığında TBMM milletvekilleri, Adalet Bakanlığı, Ekonomi Bakanlığı, Avrupa İşleri Bakanlığı ve Savunma Bakanlığı temsilcileri bulundular. Resmi konuklar arasında AB nezdinde Türkiye Daimi Temsilcisi Büyükelçi Faruk Kaymakçı ve AB Dönem Başkanlığı adına Bulgaristan Dışişleri Bakan Yardımcısı Emiliya Kraleva yer aldılar.

Bulgaristan’da dini mezheplerin finansmanı konusu yine gündemde

Bulgar siyasetçileri, uzun süren suskunluktan sonra dini mezheplerin finansmanı konusunu yeniden gündeme getirdi. GERB parlamento grubu, muhalif BSP ve HÖH ile beraber meclis yazı işlerine yeni Mezhepler Kanunu tasarısını sundu. Proje, mezheplere ve dini okullara finansman mekanizmasını belirliyor ve “yabancı devlet, yabancı kurumların ve şahısların mezheplerin iç işlerine müdahalesinin önlenmesi” hedefleniyor. Hükümetin milliyetçi kanadı VMRO partisinden ise, iktidarın HÖH istemlerine göre hazırlanmış bir kanunu sundukları gerekçesiyle itiraz sesleri yükseldi

ve akabinde alternatif tasarı hazırlığı yapıldı. Irkçıların taslağına göre, dini işler sadece Bulgaristan’da eğitim görmüş veya Bulgaristan’ın denkllik verdiği yabancı üniversite diplomasına sahip olup kişilerden yönetilmesi öneriliyor.GERB, HÖH ve BSP taslağında böyle bir şart koyulmamıştı. VMRO Başkanı, aynı zamanda Başbakan yardımcısı ve Savunma Bakanı da olan Krasimir Karakaçanov, eşsiz bir siyasi hamle yaparak, BSP lideri Korneliya Ninova ile görüştü ve kendi yasa taslağı için lobi arayışına geçti. Rutin siyasi cepheleşmeler bağlamında Ataka lideri Volen Siderov, kendisiyle danışılmadığı gerekçesiyle, KarakaçanovNinova görüşmesini “geçersiz” ilan etti. Koalisyon eşbaşkanı Valeri Simeonov da Ninova ile görüşeceğini beyan ettikten sonra, “Birleşik yurtseverler” arasında anlaşmazlıkların patlak vereceği tahmin ediliyor..

Nankov: Kırcaali Çevre Yolu inşaatına 2019’da başlanacak

Plovdiv Üniversitesi Filoloji Fakültesi bünyesinde yer alan Türk Dili Bölümü öğretim görevleri ile öğrencilerinden oluşan 35 kişilik bir heyet 14-16 Mayıs tarihleri arasında gerçekleştirdiği geleneksel Türkiye gezisi kapsamında Bursa ve İstanbul’u ziyaret etti. T.C. Filibe Başkonsolosluğu ve T.C. Milli Eğitim Bakanlığı Sofya Eğitim Müşavirliği’nin desteği ile düzenlenen gezi kapsamında Bursa’nın tarihi ve turistik mekanları ziyaret edildi. Filoloji Fakültesi Dekan Yardımcısı Doç. Dr. Boryan Yanev başkanlığındaki heyet 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı ile Gençlik haftası kapsamında Türkiye’ye giden Bulgaristan Plovdiv Paisiy Hilendarski Üniversitesi öğrenci ve öğretim görevlilerinden oluşan heyet Bursa Atatürk Anıtı’nı ziyaret ettikten sonra tarihi dokusu ve huzur veren atmosferi ile şehrin en özel yerlerinden

biri olan Bursa Koza Han, Bursa’nın simgesel yapısı Ulu Camii, şehrin tam merkezinde bulunan Tophane gibi tarihi ve turistlik yerleri de ziyaret eden heyet şehrin büyüleyici atmosferine dokunma fırsatını buldu. Filibe ve Bursa arasında yükseköğrenim alanında işbirliği ve gençler arasındaki iletişimin güçlendirilmesinin de amaçlandığı gezi kapsamında Uludağ Üniversitesi de ziyaret edildi. Türkiye’yi ziyaret eden öğrenciler geziden duydukları memnuniyeti ifade ederek bu tür organizasyonlar sayesinde Türk kültürünü daha yakından tanımak ve öğrendikleri dilde pratik yapmak için imkan bulduklarını aktardı. Kendilerine bu imkanları sağlamak için büyük gayret gösteren Başkonsolos Hüseyin Ergani’ye ve Eğitim Müşaviri Şenol Genç’e de teşekkürlerini sundular.

Bölgesel Kalkınma ve Bayındırlık Bakanı Nikolay Nankov, Kırcaali Valiliğinde düzenlenen basın toplantısında yaptığı açıklamada, “Ardino (Eğridere) – Kırcaali yolunun onarımı Eylül ayına kadar tamamlanacak” diye kaydetti. Nankov, Meclis Başkanı Tsveta Karayançeva, Kırcaali Valisi Nikolay Çanev ve Karayolu Altyapı Ajansı (APİ) Yönetim Kurulu Başkanı Donço Atanasov, Ardino – Kırcaali yolunun acilen onarımı için İnisiyatif komitesi ile Ardino’da bir araya geldiler. Nankov, ”Daha geçen yıl yolun durumu hakkında bir bildirim aldıktan sonra yolu tamir etmek için harekete geçtik. Bu yıl

içerisinde 30 kilometrelik kesimin ve Ardino – Kırcaali yolunun devamı olarak Kırcaali’deki “Osmi Mart” sokağının komple onarımının tamamlanması bizim önceliğimizdir” diye belirtti. Bakan,” Otuz yılı aşkın bir süredir yol sektörü yetersiz finanse ediliyor. Temel amacımız, yol ücretleri tahsil edilmesine ilişkin TOLL sistemi devreye sokmak, gelirleri artırmak ve 2019 yılının ortalarına kadar 8 000 km’lik ulusal yolları iyileştirmek için gerekli kaynaklara sahip olmaktır” diye kaydetti. Nikolay Nankov’un verdiği diğer müjde, Kırcaali Çevre Yolu’nun inşasına ilişkin prosedür işlemlerinin yürütüldüğüdür. Bakan, ”Kamulaştırma prosedürlerinin tamamlandığı çevre yolu bölümü için bir inşaat ruhsatı verilmiştir.

Güney Bulgaristan Alevi – Bektaşi Vakfı Başkanlığına Mustafa Ali seçildi. Geçtiğimiz Pazar günü Elmalı Baba Tekkesi’nde gerçekleştirilen seçime yaklaşık yüz delege katıldı. 12 yıldır vakfın başında bulunan Mustafa Ali, önümüzdeki iki yıl dahaGüney Bulgaristan Alevi Bektaşi Vakfını yönetecek.


Bulgaristan Türklerinin Sesi 11 Sayı 130 - Mart 2018 YAŞAM

Bulgaristan, aktif olarak yabancı yatırımcı-

“Paranın Gürültüsü” başlığı altında düzenlenen toplantının “Büyüme Motorları” konulu oturumunun katılımcıları, “Bulgaristan, yabancı yatırımcıların kapıyı çalmalarını beklememeli, proaktif olarak onları aramalı ve çekmelidir. Bir yandan ülkedeki sanayi bölgelerinin sahipleri sorumludur, diğer yandan ise farklı belediyeler. Bununla birlikte sonuçta bir ülkenin ekonomisinin nasıl gelişeceğini ve yabancı yatırımcıların bu ekonomiye yatırım yapmak için ne kadar ilgi göstereceğini genel devlet politikası belirler” görüşü etrafından birleştiler. “EY Bulgaria” isimli mali müşavirlik şirketinin vergi ve hukuk konusunda ortağı Milen Raykov,” Bulgar vergi sisteminin en büyük başarılarından biri düşük oranlarda seyretmesi olsa da, Romanya ve diğer bazı Doğu Avrupa ülkelerinin çok sayıda vergi indirimi pahasına daha yüksek vergileri var” diye kaydetti. Raykov,” Bulgaristan’ın demografik potansiyelinin tükenmesi göz önünde bulundurarak, yalnızca pozisyonları doldurup işsizliği düşük seviyede tutan bir sisteme ihtiyacımız var mı? Gerçek şu ki, işsizlik düşük, ancak vergi sistemimiz sadece düşük katma değerli sektörlerde iş yaratıyor” dedi. Raikov ayrıca, Avrupa Birliği’nin teknolojik açıdan gelişmiş ülkelerin rekabetinden korunmak için yönetmeliklerle çevrili bir “bürokrasi krallığı” haline geldiğini de sözlerine ekledi. Bu yüzden ülkelerin kendileri için proaktif olmaları ve yatırımcıları çekmelerinin önemli olduğunu belirtti. Sofya Aziz Kliment Ohridski Üniversitesi Bölge ve Siyasi Coğrafya Bölüm Başkanı Kosyo Stoyçev, Bulgaristan devletinin bölgesel ekonomilerin büyümesine yönelik aktif olarak çalışmasına ihtiyaç duyulduğu yönünde bir konuşma yaptı. Stoyçev,” Yerleşim yerlerinde yüzde 100 tarımsal olan arazilere sahibiz, ama bu yerleşim yerinin kalkınması anlamına gelmiyor. Bu şu anda 5000’den fazla köyümüzün bulunduğunu, bunların yarısının 20 yıl içinde neredeyse hiç var olmayacağı anlamına geliyor. Bu, ürünlerimizin iyi olmayacağı, organik gıda üretmeyeceğiz ve onların yönetmeliklere göre biyolojik ürünler olmayacağı anlamına gelmez. Bu, tahminlere göre tarımdaki robotizasyon ve otomasyon süreçleri nedeniyle iş pozisyonları kaybı hızlandırılırsa, bu bölgelerde insanlara gerçekten ihtiyaç duymayacağımız anlamına gelir. 30 yıl sonra, bir tarım makinesinin toprağı tek başına işlememesinin nedeni nedir? Sebep yok” dedi. Stoyçev, tüm bunların AB yönergelerinin benimsenmesinin, otomatik aktarımının hiçbir şeye yol açmadığını gösterdiğini açıkladı. Bölge ve Siyasi Coğrafya Bölüm Başkanı, “Bütün şehirler bir ekonomik büyüme bölgesi tanımladılar, tüm belediye başkanları belediyenin mülk sahibi olduğu bir alanın ayrılmasını talep ettiler, aksi takdirde yerel yetkililer sadece sokakların ve kaldırımların mülkiyetine sahiptiler- kalan her şey özel mülkiyettir” diye ekledi. Açık Toplum Enstitüsü’nde görevli kıdemli ekonomist Georgi Angelov, Bulgar şehirlerindeki sanayi bölgelerine duyulan ihtiyaç hakkında konuştu. Potansiyel bir yatırımcının farklı sahiplerden arazi satın almasının, elektrik, su vb. şeyleri temin etmesinin zor olduğunu açıklayan ekonomi uzmanı,” Bu yıllar alabilecek bir süreçtir. Yerel belediyenin aktif olması daha kolaydır. Herkes yatırımcıların tek başına gelip kapıyı çalmasını bekleyemez” diye konuştu. Angelov,” Bulgaristan’ın dünyadan kopuk olduğunu söylememize gerek yok. Sadece bir tane otoyolumuz var. Batı Bulgaristan, Sırbistan, Yunanistan ve diğerleriyle bağlantı kurmamız gerekiyor. Bahsedilen ülkelerden herhangi biriyle otoyol bağlantımız yoktur. Devletin rolü işte buradadır. Bu açıdan bakıldığında öğrenme potansiyeli olduğunu düşünüyorum. Biz her zaman diğerlerinin peşinden gideriz. Çek Cumhuriyeti’ndeki endüstri parklarını nasıl kurduklarına bakın” diye belirtti. “Büyüme Motorları” konulu oturumunun katılımcıları, sanayi bölgelerinin ve belediyelerin önemine rağmen, devletin ülkenin önde gelen ekonomisi olarak kalmaya devam ettiği görüşü etrafında birleştiler.

11

Beloslav’ayaklaşık80milyonlevayatırımlafabrikakurulacak Varna şehrine yakın mesafede bulunan Beloslav kasabasında 40 milyon Avro veya yaklaşık 78 milyon Leva’ya mal olacak bir fabrika inşa edilecek. Bunu açıklayan Varna Belediye Başkanı İvan Portnih, fabrikanın nasıl bir faaliyet yürüteceğini ve kaç iş pozisyonu açılacağı hakkında bilgi vermedi. Pornih’in ifadelerine göre belediye, bilhassa lojistik parklar ve sanayi bölgeleri inşasına yönelik yatırımcılar çekmek konusunda aktif olarak çalışıyor. Belediye Başkanı, “Varna ilinde bulunan il merkezine komşu Aksakovo, Devnya, Beloslav kasabaları da buna dahildir. Limanlar, demiryolu ve karayolu altyapısı gibi mevcut kaynaklardan azami ölçüde yararlanmaya çalışıyoruz” diye belirtti. Belediye Başkanı, Beloslav’da yeni fabrikadan başka Varna dolaylarında 1800 ile 5000 dekar arasında değişen alan üzerine sanayi bölgeleri kurulması için dört şirketle müzakere yürütüldüğünü belirtti. Portnih, belediyenin bölgede iş yapma koşullarını iyileştirmeyi hedeflediğini ve bu yönde sarf edilen çabaların birkaç sektöre yönelik olduğunu kaydetti.

Şenay Kobak

Varna Belediye Başkanı, “Denize kıyısı olan ilçe olarak turizm, deniz endüstrisi sektörleri ve bilişim teknolojileri ve dış kaynak kullanımı sektörlerinin gelişimi için iyi bir temel oluşturulması gibi birkaç öncelik belirledik” diye izah etti. Portnih,”Varna, Avrupa Komisyonu tarafından Güneydoğu Avrupa’da 30 dijital merkezden biri seçildi” diye ekledi.

Sofya’da nakliyeciler “Avrupa’yı Bölmeyin” dedi Ülkenin dört bir yanından Sofya’ya gelen nakliyeciler, protesto gösterisi yaptı. Göstericiler, “AB’de İşimiz İçin Bir Yer Var Mı”, “Avrupa İki Süratte – Bulgaristan İçin Geri Vites” ve “1. ile 2. Ulaşım Paketi=Exit” yazılı pankartlar açtılar. Nakliyeciler, Makron Yasası olarak bilinen bilinen Avrupa Birliği’nin hazırladığı yeni Hareketlilik Paketi’ne karşı çıkıyorlar. Önerilen kurallar, Orta ve Doğu Avrupa’dan gelen TIR kamyon şoförlerinin, yolda geçirdikleri her üç haftanın sonunda 45 saat için eve geri dönmelerinin yanı sıra zorunlu molalarını kamyonun içinde değil, bir otelde yapmalarını gerektiriyor. Nakliyecilerin ifadelerine göre bu kısıtlayıcı tedbirler hem uluslararası taşımacılığı, hem de otobüs taşımacılığını iflasa sürükleyecek. Protesto gösterisi nedeniyle Sofya’da Tsarigradsko Şose Bulvarı boyunca 80’den fazla kamyon ve 60’tan fazla otobüs bulunuyor. Sayılarının artması bekleniyor. Bulgar nakliyecilerinin Fransa Cumhurbaşkanına verdikleri mesajlarından biri “Makron, Avrupa’yı Bölmeyin” oldu. Önerilen değişikliklerin, uluslararası sürücülere ciddi zararlar vereceğini söyleyen protestocular, kamyonları

gözetimsiz bırakırlarsa, yakıt ve emtia hırsızlıklarının artacağından korkuyor. Önerilen değişikliklere göre uluslararası sürücüler her üç haftada bir Bulgaristan ‘a dönmeli ve bu da hesaplarını karıştıracak. Başka bir ülkede geçici görevlendirmelerin ücretlendirilmesine ilişkin yeni kurallar getirilirse de kayıplar meydana gelecektir. Şimdi nakliyeciler, AB liderlerinin onların sesine kulak verip bir çözüm bulmasını bekliyor. Göstericiler Makedonya Meydanı’ndan Milli Kültür Sarayı’na kadar yürüyüş yapacaklar. Gösterinin amacı, Bulgaristan’da taşımacılık sektörünün batmaması için Sofya’da bulunan AB ülkeleri liderlerinin nakliyecilerin taleplerine kulak vermeleridir. Nakliyeciler, Yunanistan ile sınırda bulunan Kulata Sınır Kapısı’nda da gösteri yapıyorlar. Barışçıl protestoya 20’den fazla şirket katıldı. Protestocular, karayolunu kapatmış değiller, ancak hoşnutsuzluğunu korna çalarak ifade ediyorlar. Eğer taleplerine kulak verilmezse nakliyeciler, sınırları kapatmak ve Brüksel’de protesto eylemleri yapmakla tehdit ediyor.

1 Temmuz’da Adatepe’de altın çıkartırmaya başlanacak Kanada şirketi “Dundee Precious Metals”in Bulgaristan’da faaliyet gösteren şirketinin İcra Müdürü İliya Gırkov, şirketin 1 Temmuz 2018 itibariyle Krumovgrad (Koşukavak) kasabasına yakın mesafede bulunan Adatepe’de altın madeni çıkarmaya başlayacağını, Ekim ayı başı itibariyle ise altın cevheri işlemeye başlayacağını bildirdi. Amaç altın ve gümüş içeren konsantre elde etmektir. Adatepe’deki maden ocağının imtiyazı sırasında 85 ,0 milyon ton cevher çıkarılacaktır. Maden ocağı üretime açıldı. Maden zenginleştirme tesisi inşa ediliyor. Entegre bir maden atık depolama tesisi kurulacaktır. Maden ocağı işletmesi, tamamen Dundee Precious Metals Bulgaria Şirketi’ne ait Çelopeç’teki maden ocağı işletmesine benzer bir şekilde inşa edildi. Aradaki tek fark, maden atık depolama tesisi konusundadır ki Adatepe’deki tesis daha çağdaş versiyonudur. Entegre maden atık depolama tesisinde su aynası yoktur. Sıfır deşarj suyu ve çalışma döngüsünde yağmur suyu kullanımı söz konusudur. Maden sahalarının yeniden doğaya kazandırılması, maden ocağının işletilmesiyle birlikte devam edecektir. Dundee Precious Metals Bulgaria ve Krumovgrad Belediyesi , dün topluma yönelik 000 500 BGN tutarında yatırımlara ilişkin yıllık çerçeve sözleşmesi imzaladı. Aynı gün Açık Kapı Günü düzenleyen şirket yetkilileri, yerli halkı ve basın mensuplarını maden ocağı inşası konusunda kaydedilen ilerleme hakkında bilgilendirdiler. Yüzden fazla kişi, Adatepe’deki maden ocağı şantiyesini

ziyaret ederek, yeni yapı ve maden ocağı inşasında uygulanan en yüksek dünya standartları hakkında tam bilgi aldılar. Krumovgrad Belediyesi, Adatepe Maden Ocağı’nı işletme süresi boyunca Dundee Precious Metals Krumovgrad Şirketi tarafından her yıl ödenecek imtiyaz ücreti tutarının yüzde 50’sini alacak. Han Krum Maden Yatağı’nın Adatepe bölümünde altın içeren cevherlerin çıkarılması ve işlenmesi projesi kapsamında imtiyaz sahibi, mümkün olduğu ölçüde ağırlıklı olarak Krumovgrad İlçesi’nden işçi, görevli çalıştırmasının yanı sıra yüklenici şirketleri ve alt yüklenici şirketleri seçmeyi, adayların onaylanması ve alt yüklenici şirketlerin seçimine ilişkin prosedür ve koşullara ilişkin şeffaflığı sağlamayı taahhüt etmektedir. Onların gelecekte açılacak pozisyonlara ilişkin iş ilanlarından veya aktivitelerden önceden haberdar edilmesi gerekir. Mesleki gelişim, Dundee Precious Metals Krumovgrad Şirketinin önemli bir hedefidir ve şirket, seçilen alanlarda uzman ekipler aracılığıyla mesleki gelişim fırsatları yaratır. Eğitim aşağıdaki yönlerde geliştirilmiştir: Dundee Precious Metals Krumovgrad Şirketi çalışanlarının mesleki gelişimi, Dundee Precious Metals Krumovgrad Şirketi tedarikçilerinin ve alt yüklenici şirketlerinin becerilerinin ve niteliklerinin geliştirilmesi, seçilen alanlarda ve yönlerde Krumovgrad Belediye sakinlerinin beceri ve niteliklerinin geliştirilmesi.

Siyasi ve Aktüel Gazete

BULTÜRK - Dünyada’ki Temsilcilerimiz www.bulturk.net /bilgi@bulturk.net- Tel:0212 511 63 47

İmtiyaz Sahibi Rafet ULUTÜRK

Haber Sorumlusu:

D r. N e d i m B İ R İ N C İ

Av. Hasan MOLLAOĞLU

Hukuk Danışmanı: Ekonomi Müdürü:

Z i h n i K A R P AT

Alptekin CEVHERLİ

İstihbarat Müdürü:

Hüseyin Y I L D I R I M

Yazı İşleri Müdür Yardımcısı İbrahim SOYTÜRK

Eğitim Sorumlusu:

Av ş i n

Kültür-Sanat:

Avşin B A L K A N

Spor Müdürü:

Serkan YILDIZ

İnternet Müdürü:

Muhammet ULUTÜRK

Halkla İlişkiler:

N e r i m a n E . K A LY O N C U O Ğ L U

Reklam Müdürü:

Seydullah H A L A Ç

Yazı İşleri Müdürü

Genel Yayın Yönetmeni Abidin KARASU Genel Yayın Müdürü Raziye ÇAKIR

Yayın Danışmanları:

BALKAN

İrtibat Bürosu: Yıldırım Mh. Şehit Kamil Balkan cad. No: 114 / A (500 Evler) - Bayrampaşa / İST. Bayrampaşa - Adaparkın üstü - H.TÜRKOĞLU Spor Komp.Karşısı

Prof. Dr. Ahmet ÇOLAK Tel: 0212- 5 11 6 3 4 7 - Fax: 0212 511 33 91 Reklam için İrtibat: 0212 526 51 98 Prof. Dr. Hayati DURMAZ Akademi Yayıncılık A.Ş. Prof. Dr. Seçkin DİNDAR Teknik Hazırlık: Murat ULUTÜRK Bu gazete basın yayın ilkelerine uymayı taahhüt eder. Dr. Erdal KARABAŞ Yazarlar yazılarından sorumludur. Metin KARAN w w w. b u l t u r k . n e t / w w w. b u l t u r k . o r g

Avusturya -Viena Almanya-Köln: Amerika-New York Belçika-Antwerpen İspanya-Madrid Kazakistan İsveç İngiltere London

: Osman BÜLBÜL : Ünal G A Z İ : Alaattin Gokay : Nevin BEYTULLAH : Hüseyin Hasan : Türkistan: Erkan : Seval ÖZTÜRK : Ridvan Akay Riko

B u l g a r i s t a n - Te m s i l c i l e r i Sofya:

Hikmet EFENDİEV

Blagoevrad:

Bülent MURADOV

Kırcaali: Ardino: Cebel: Plovdiv:

Mehmet TEFİK Aziz ŞAKİR Erdal H. AHMET İsak Yusuf KARAALİOĞLU

Smolyan:

Rufat FELETİ

Stara Zagora: Menderes KUNGÜN Loveç: Pleven: Razgrad

Emine BAYRAKTAROVA Rafet RODOPLU Levent RASİM

Silistra:

Nermin ÇAKIR

Dobriç:

Sebahattin AYYILDIZ

Ruse

Varna:

Zeki

Kanlı Mayıs! 1989 Göçü

İsmail

Mustafa İSMAİL

T Ü R K İ Y E -Ankara: İsmail ÇİNGÖZ

İst. Anadolu:Bölgesi İst. Trakya Bölgesi İst. Sultangazi: ist. G.O.Paşa: ist. Bayrampaşa: ist. Zeytinburnu: ist. Avcılar: ist. Başakşehir: ist. Kağıthane: İst.Küçükçekmece İst. Eyüp

Kocaeli:

Bursa-

- Bursa Yıldırım: - Bursa-Hürriyet: - Bursa-Yenibağlar: - Bursa-İnegöl İzmir- - İzm. Sarnıç: - İzm. Görece: - İzm. Buca: Edirne: Tekirdağ: Balıkesir-Bandırma: Eskişehir: Erzurum Mersin : Fethiye :

Sabri İSKENDER Nedim BİRİNCİ

Raziye ÇAKIR Murat YILDIZ Vildan ARDA Halil Zeytinburnu Ekrem SÜZEN Aydın FİDAN Nazım ÇAVUŞ Hasan H.KÖK Nuh Mete DENİZ Alptekin CEVHERLİ Ayşe HOCAOĞLU Turhan YAMAÇ Üzeyir AKGÜN Cevat ÇALIŞKAN Bayram BAYRAM Kenan ÖZGÜR Durmuş HATİPOĞLU Mümin GÜNEY Şevket YILMAZ Nadir ADLI Ertaş ÇAKIR Güner BAŞARAN Sevgin GÖKÇE Berkay MUTLU Ferda ER Fatih AKSAK

Merhaba dostlar…Vaktiniz varsa biraz konuşabilirmiyiz? Paylaşacaklarım var sizinle? 14. yüzyıldan beri Bulgaristan’da yaşayan biz Türkler, Avrupa’nın 2. Dünya Savaşı’ndan sonraki en büyük zorunlu göçünü yaşadık… Bu yıl bu bugün yani 29 oldu… Bulgaristan Türkleri 1989’un yazında Türkiye’e göç etmişlerdi. Tam anlamı ile bir insanlık ayıbı, bir insanlık suçu olarak tarihe geçmiştir. İlkokul öğrencisiydim, her gün gibi yine sabah kalkıp okulumuza gitmiştik İlk dersten çıkınca teneffüste öğretmenlerin telaşı dikkatimi çekmişti, lakin herhangi bir tehlike görünmüyordu. İkinci derse girdik ve ders sırasında koridordan erkek sesleri yükseldi”İzlezte ot klas, bırzobırzo” diye Bulgarca, “Sınıflardan çıkın, çabuk, çabuk”diye bağrıyorlardı. Anlam veremiyorduk her şey yolundaydı günler önce. Sınıfın kapısı açıldı içeri askerler girdi,korktuk, öğretmen hemen seslendi “Çocuklar sığına koşunnn, hemen “diye. Biz koridora çıkarken bazı öğrenciler pencerelerden atladıklarını gördüm. Neler oluyordu. Koridora çıktım her yer insan, anneler babalar çocuklarına koşmuşlar. Sıyrıldım aralarından, okulun bahçesine çıktım mahşer gibiydi, çocuklarına sarılıp ağlayan anneler babalar, askerler itip kakıyorlardı insanları. Birden babamı gördüm, koştum ona doğru beni bileğimden tutup koş kızım dedi “Baba çantam kaldı kitaplarım kaldı sınıfta alalım, hayır çabuk gidiyoruz diye bağırdı. İlk kez babamı korkmuş gördüm, gözleri kıp kırmızıydı, elimden tuttu ve koşmaya başladık, hala anlam veremiyordum neler oluyor. Eve gittik herkes perişan vaziyette ağlıyordu, korku sarmıştı bedenleri gözleri, konu komşu toplanmış konuşuyor ve bir karar verilmesi gerekiyordu… Ama neydi o karar? Camiler ibadete kapatıldığını söylüyordu babam. Bazıları ambara dönüştürüldüğünü. Türkçe kesinlikle yasaklandığını. Ceza ve hapis olduğunu konuşuyorlardı… Yalnızca ihtiyarların camiye gitmesine izin veriliyormuş. Biz Türklerin cenazelerimizi bile dilediğimiz gibi kaldırılmasına yasak geldiğini. Cenazenin yıkanma usulü yasaklanmış, Arapça ve Türkçe yazılı mezar taşları paramparça edildiğini ve zulmün başladığını. Sürekli Jivkov’dan bahsediliyordu. O zaman anlamıştım artık… Çünkü Jivkov Türklere karşı bir diktatördü, Bulgaristan’da Türkleri istemiyordu ve Bulgaristan’ın 2. Dünya Savaşı’na Almanya’nın yanında katılmasının ardından, Sovyetler Birliği ülkeyi işgal etmişti. Faşist rejim devrildi, yerine komünizm geldi artık idare Sovyet destekli Vatan Cephesi’nin elindeydi. Ülkenin diktatörü Jivkov idi ve Jivkov asimilasyonun yeterince hızlı ilerlemediğini düşünerek sert asimilasyon dönemini başlatmıştı. Türkçe konuşma yasağı “sert” asimilasyonun bir diğer önemli ayağıydı tabi. Jivkov’un en ağır asimilasyon darbesi anadilin yasaklanması değildi sadece. Bu kanlı sürecin “Soya Dönüş Süreci” adını vermişti. Okuyorduk okulda, Osmanlı döneminde zorla Türkleştirilmiş olan Bulgarların, Bulgar isimlerini gönüllü olarak geri aldıklarını iddia ediyordu… Tarih 20 Mayıs gösterdiğinde Deliormanda büyük eylem başlamıştı artık.Bülent Ecevit, Bulgaristan’dakinden çok daha az sayıda Türk’ü savunmak için adaya asker çıkartmış. Jivkov, Bulgaristan Türklerini kimliklerinden koparıp, Bulgaristan’daki Türk azınlığının varlığını inkâr etmezse aynı kadere mahkûm olabileceğinden korkuyormuş. Türkiye soydaşlarını almaya hazırlanmış, uzun bir süreç sonrasında ama Bulgaristan vermeye niyetli değilmiş. O vakit gelinceye kadar, bizler Türk benliklerini savunmak zorundaydık… Türklerin örgütlenmelerinde ve eylemlerdeki tansiyon da hızla yükseliyordu. Sonunda silahlar patladı… Eylemci dedikleriTürkler Jivkov’un askerlerini, Jivkov ise Bulgaristan Türklerini suçluyordu. Türklerin verdikleri şehitler her geçen gün artıyordu…1980-84 döneminde öldürülen Türk sayısının 700 ila 900 arasında yazılmıştı. Eyleme katılan büyüklerimiz eve geldiklerinde yaralarını sarıyorlardı… Anlamak çok zor… Her şey çok güzeldi oysa… Çocukça! Çocuk ne anlar politikadan? Kanlı politikadan Herkes evlere kapanmıştı, herkes ağlıyordu, korku sarmıştı her yeri buz gibi bir durum,korkunçtu! 1984 ve 1985 yıllarında Filibe Tren İstasyonu’nda ve Varna Havalimanı’nda bombalar patlamış. Saldırılardan Türk örgütleri sorumlu tutulmuş ve 3 Türk ölüm cezasına çarptırılmıştı. Bir akşam babam hepimizi bir odaya topladı bir liste çıkarıp “buradan isim seçeceksiniz kendinize “dedi. Ama bizim isimlerimiz vardı ki kız kardeşim Zeynep, erkek kardeşim Mustafa.


12 Sayı 130 - Mart 2018 12

Silah işletmelerinin üretim ve siparişlerinde gerileme

Basında çıkan haberlere göre, devlet silah işletmelerinin 2018 yılının ilk üç ayında satışlarda düşüş kaydedildi. 2017 yılında aynı döneme kıyasla bu bilgiler çok şaşırtıcı oldu. Geçen yılki dönemde askeri işletmeler, zaten çok iyi olan cirolarını iyileştiriyor, satışlarda büyük bir patlama yaşanıyordu.. Devlet silah fabrikaları satışlarını arttırıyor, istihdamı yükseltiyor ve çok iyi mali sonuçlar alıyordu. Dünyadaki askeri çatışma noktalarının çok olması ve Orta Doğu, Hindistan, Kuzey Afrika gibi hassas bölgelerde yeniden silahlanma sürerken, Bulgar silah üretim sektörü de çok elverişli piyasalara açılma fırsatı bulmuştu. Devlet işletmeleri yıllık raporlarını sundu, ancak özel işletemler hala bilançosunu yayınlamadı. Gelişmeleri takip eden çevrelere göre, silah ve askeri teçhizat satışlarındaki bu eğilim tüm sektörde geçerli. Gerileme devam ediyor. “Kapital” gazetesi, silah edüstrisinde düne kadar gözlenen patlamanın artık sona erdiğini yazıyor. Gazete, silah fabrikalarındaki üretimin dönemsel olduğunu, dünya genelinde siyasi durumlardan çok etkikendiğini yazıyor. Özellikle de Bulgar askeri işletmelerdeki ürünlerin geleneksel pazarı olan ülkelerdeki duruma bağlı olduğu belli. Yarım seneden beri siparişlerde azalma var. 2018 yılının ilk üç ayında Vazov İnşaat Makina Devlet işletmesinde gelirler aniden düştü, kazanç ise 23 kat azaldı. 4 500 kişinin çalıştığı Sopot Askeri Teçhizat İşletmesinde de üretim ve satışlarda düşüş kaydedildi. “Kintex” askeriişletmesinde gelirler dörtte bir azaldı, kazanç ise %8 düştü. Özel “Arsenal” da olmak üzere, bazı askeri fabrikalar işçi çıkarmaya başladı. Askeri sanayi sektöründeki bu genel manzarada sadece bir istisna var. Bu da Plovdiv “Avionams” uçak teknik sanayi işletmesindeki durumdur. Bu işletme bir süre önce NATO’dan 160 milyon dolar değerinde helikoter tamir ihalesini kazandı. 2018 yılının ilk üç ayında bu işletme gelirlerde %11 artış kaydetti ve üretimini karlı bir konumda korudu. Çeviri: Sevda Dükkancı, BNR

Bulgaristan Türklerinin Sesi Dünya

Tarih, Kültür veleriniKimlik Paneli söylediler. Osmanlı Devleti’nin Balkan-

2. BALKAN BULUŞMASI

İlki 2016 yılında yapılan Balkan Buluşması’nın ikincisi 30 Mayıs 2018 tarihinde Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı (TİKA) ve Stratejik Düşünce Enstitüsü (SDE) ile ortaklaşa düzenlenen panel Ankara The Green Park Hotel’de yapıldı. Panele TBMM’den Bakanlar, Milletvekilleri ile birlikte 11 Balkan ülkesinden; Din adamları, Büyükelçiler, Akademisyenler, Sivil Toplum Kuruluşları (STK), yabancı basın kuruluşları ile birlikte Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği BULTÜRK Ankara Temsilciliği’nden Fatma AKSOY katıldı. Tarihi arka planın göz ardı edilmeden Balkanlara ilişkin güncel tartışmaların ele alındığı panel; Balkanlarda barış ve huzurun devam etmesi, bölgenin kalkınmasına katkı sağlaması için büyük ve bir o kadar da önemli çalışmaları olan TİKA’nın tanıtım filmi ile başladı. Panelin açılış konuşmacılarından SDE Başkanı Sayın Doç. Dr. Muhammet Savaş KAFKASYALI, Balkanların bu coğrafyada çeşitli kültürlerle yüzyıllarca saygı ve sevgi çerçevesinde yaşadıklarını, bu anlayışın daha uzun yıllar devam edeceğini ifade etti. Sayın KAFKASYALI, panelin 3 oturum halinde devam edeceğini ve oturumlarda konuşulacak konu başlıkları hakkında kısa bilgiler verdi. Açılışın ikinci konuşmacısı, TİKA Başkanı Sayın Dr. Serdar ÇAM, Balkanlarda kılık/kıyafet-giyim ile yemek kültürü dini inançlarının ve dillerinin korunmasının amaçlandığını ifade etti. Balkanlarda yüzyıllarca farklı kültür, dil, din ve ırk olmasına rağmen beraberce nasıl yaşadıklarını gösterdiklerini belirtti. Açılışın son konuşmasını da Başbakan Yardımcısı Sayın Hakan ÇAVUŞOĞLU yaptı. Sayın ÇAVUŞOĞLU, Balkanlardaki zengin kültür yapısının, farklı dil ve din yapısında olmasının geçmişte olduğu gibi barış, huzur ve birlikteliğin sembolü olacağını belirtti. Bu oldukça dünyada barışın olabileceğini ifade etti. Sayın ÇAVUŞOĞLU ayrıca TİKA’nın Balkanlarda barış ve huzurun sağlanmasında, çeşitli projelerde aktif rol oynayarak önemli çalışmalar gerçekleştirdiğini belirtti. Açılış konuşmalarından sonra I. Oturum ile panel başladı. “Balkan Tarihinde Temel Kırılmalar” başlığı altında konuşmacılar: Balkanlarda önemli dönemeçlerin yaşandığını ifade ettiler. Osmanlı Devleti, Balkanlara egemen olduğunda insanların dillerini ve dinlerini yaşamakta özgür bırakıldıklarını, o yüzden başka devletlerin egemenliği altına girmek istemedik-

larda etkisi kalmadığı dönemlerde ise Türk ve İslam Kültürünün ortadan kaldırılmaya çalışıldığını, burada asıl amacın Türk benliğinin yok edilmesi olduğunu ifade ettiler. Balkanların tek tipleştirilmeye çalışıldığını belirttiler. 1. Oturumda, “Balkanlarda Çok Kültürlülüğün Sürekliliği” başlığında panelistler, Osmanlı Devleti’nin hakimiyetinde adil bir yaşam söz konusu olduğunu ancak sonrasında İslamofobinin oluştuğunu, bunun daha çok Türklere karşı bir etki olduğu belirtildi. Günümüzde adil bir yaşamın kurulacağına inancın bulunduğunu, TİKA’nın ayrım yapmadan bu konuda büyük çalışmaları olduğu ve bunun sonucunda da önemli gelişmelerin ortaya çıkacağı belirtildi. III. Oturumda, panelistler, “Balkanlarda Doğal ve Kurgusal Kimlikler” başlığında; Balkanlarda Türkçe bilenlerin dağınık yerleşim bölgelerinde bulundukları, bu şekilde bırakılma sebeplerinin; Belki de Türkiye’nin ilerleyen süreçte, Osmanlı Devleti’nde olduğu gibi etkin olup buraları işgal etmesinden endişe edildiği belirtildi. Balkanların ortak tarih ve ortak miraslarının bulunduğu, farklı kültürlerin bulunmasının büyük zenginlikleri ortaya çıkaracağı belirtildi. Tarih, Kültür ve Kimliğin bir denge oluşturduğu ifade edildi. Paneldeki sunumların ardından panelistlere plaket takdim töreniyle panel sona erdi. Plaket törenin sonrasında panele katılanlara iftar yemeği verildi.

BULTÜRK Derneği Ankara Temsilciliğinden Panele katılan Fatma AKSOY tarafından TİKA Başkanı Sayın Dr. Serdar ÇAM Bey’e BULTÜRK Derneği Genel Başkanı Sayın Rafet ULUTÜRK tarafından yazılan “Türk Dünyasında Bir Bulgaristan Türk’ü – Rafet Ulutürk50 Yıllık Mücadele” kitabı takdim edildi. Haber ve Fotoğraf: Fatma AKSOY / BULTÜRK Ankara Temsilciliği

Kabrin Gülle Dolsun, Mekanın Cennet Olsun BULTÜRK Kurucularımızdan

Değerli Bülent kardeşimizin BABASI Canip MAŞAOĞLU VEFAT ETMİŞTİR: Merhumun cenazesi 26.05.2018 Cumartesi günü Eskişehir Sivrihisar, Ulu Camiden kalktı ve Yenice Mahalle Mezarlığına defnedildi. Sivrihisar ilçesinde öğretmenlik yapan merhumun çok sevdikleri öğrencileri ve tüm Sivrihisarlılar son görevini yapmak için hepsi camide ve mezarı başına da gelerek toprak atarak mezarı başında son dualarını ettiler. Ruhun şad mekanı cennet olsun… BULTÜRK ailesi adına BÜLENT MAŞAOĞLU ve yakınlarına sabırlar diler, Dualarımız birlikte olsun, dileğimiz tek olsun mekanı cennet olsun. Allah (cc)’hu sabır versin. Sevapları günahlarından çok olsun. Cennetin suyu ruhuna işlesin, toprağı bol olsun, Hakkın rahmetine kavuşan merhuma Yüce Allah’tan rahmet, kederli ailesine sabırlar diliyoruz. Dualarımız Allahtan merhumun tüm günahlarını affederek cennetinde en güzel yeri hediye etmesidir. BLTÜRK Ailesinin başınız sağ olsun.

Cennetin güzellikleri ruhumuza işlesin, Allah korkusunu kalbimizden silmeyelim imanı hayat felsefesi olarak bilelim, öldüğümüzde yerimizi yaptıklarımızla görelim Topraktan geldik toprağa gideceğiz, yaşadığımız hayatın hesabını toprakta vereceğiz. Acınızı yürekten paylaşıyoruz, dualarımızı kalpten ediyoruz www.bghaber.org Yüce Allah’tan rahmet, kederli ailesine sabırlar diliyoruz.

Prof.Dr.Ahmet ÇOLAK “Anadolu’da Türk geni az” palavrası

Genetik biliminin kurucusu Gregory Mendel, “GENOTİP (hangi geni taşıdığı) ve FENOTİP (nasıl göründüğü)” kavramlarını yaptığı deneylerle ortaya koyar. Mendel, ayrıca dominant (baskın) ve resessive (çekinik) gen ayrımını çok iyi yapar Son yıllarda Anadolu’da güya, genetik araştırma yapıldığı bu araştırmalarda TÜRK geninin çok düşük oranda bulunduğu yalanı pompalanır oldu. Türk geni nedir? Türk geni, hele hele saf Türk geni diye bir gen var mıdır? Hangi gen veya genler Türk genidir? Bu soruların cevabı bilimsel olarak halen verilmiş değildir. Dolayısıyla siz A genini Türk geni olarak alırsanız, buna dayanarak yorum yaparsanız, yaptığınız yorumun bilimsel bir temeli olmayacaktır. Genetiği bilen bir tıp adamı olarak olaya baktığımda Osmanlı sülalesinin genotip ve fenotipini izahta zorlanıyoruz. Şöyle ki: Osmanlı Devleti’nin kurucusu Osman Gazi‘nin fotoğrafının gözünüzün önüne getirin, Yanına Orhan Gazi‘nin fotoğrafını koyun, Onun yanına da Fatih Sultan Mehmet‘in, Yavuz‘un, Kanuni Sultan Süleyman‘ın, Üçüncü Selim‘in, Sultan Abdülhamit‘in ve Vahdettin‘in fotoğraflarını koyun… Bu fotoğraflara baktığınızda ne görüyorsunuz? Uzun bir burun, öne doğru çıkık belirgin bir çene ve basık bir alın görürüz. Bunlar adeta 620 yıl devam eden ve birbirini takip eden bir görüntüdür. Bunun anlamı şudur; 620 yıldır hüküm süren bu padişahların yüzde 70’inin annesi Türk olmamasına rağmen görüntüleri değişmemiştir. Bu açıdan bakıldığında Anadolu’da karıştık söyleminin bilimsel değeri olmayan bir saptırma olduğu ortaya çıkar *** Bu noktada, kendini Türk hissetmeyenlerin, Türke düşmanlıklarının sosyopsikolojik analizini yapmak kaçınılmaz olmaktadır. Kendisini Türk hissetmeyenler, Türk milletine karşı daima bir KISKANÇLIK beslemekte, buna dayanarak da bir takım saptırma gayretlerine girmektedirler. Peki, neden Türk’e düşmanlık ve haset duyulmaktadır? Neden Türk Milleti kıskanılmaktadır?

Kendisini Türk hissetmemekle birlikte Müslüman olan kavimlerin Türk’e kıskançlığı tarihin her döneminde olmuştur. Çünkü 1400 yıllık İslam tarihinin en az bin yılında İslam’ın liderliği ve bayraktarlığını Türkler ve Türk Milleti yapmıştır. Diğer Müslüman kavimler, Türk Milletinin kurup yönettiği İslam devletlerinde yaşamıştır. Bu durum kendilerinde ciddi bir haset doğurmuştur. Bu doğrultuda Türk Milletinin güçlü olduğu zamanlarda bu hasetlerini gizlemiş, zayıfladığı düşündükleri anlarda hasetlerini ön plana çıkarmışlardır.


Bulgaristan Türklerinin Sesi 13 Sayı 130 - Mart 2018 Türk Dünyası

Çin, Belene Nükleer Enerji Santrali projesine yatırım

Çin’de devlete ait en büyük nükleer enerji şirketi Çin Ulusal Nükleer Enerji Şirketi, (CNNC) Belene Nükleer Enerji Santrali Projesine yatırım niyetini doğruladı. Başbakanlık Basın Merkezinden verilen bilgiye göre bu, bugün Başbakan Yardımcısı Tomislav Donçev ve Enerji Bakanı Temenujka Petkova’nın şirket temsilcileriyle yaptığı toplantıda açık bir şekilde dile getirildi. Bulgar siyasetçiler ve enerji uzmanları, projenin nihai olarak gerçekleşmesinin stratejik bir yatırımcı seçimine yönelik yatırım yarışmasından sonra olacağını vurguladılar. Başbakan Yardımcısı Donçev, “Proje için herhangi bir devlet garantisi verilmeyecek veya üretilen elektriğin satın alınması için uzun vadeli sözleşmeler imzalanmayacak” diye kaydetti. Toplantı sırasında, Atomstroyexport tarafından tedarik edilen ekipmanın üretici şirketlerin talimatlarına uygun olarak depolandığı belirtildi. Bakan Petkova, ”Enerji Bakanlığı’nda kurulan bir çalışma grubu, Belene Nükleer Enerji Santrali projesi için mevcut ekipmanı mümkün olan en iyi şekilde kullanma seçeneklerini analiz etti. Bu çalışma, bu yıl Mart ayında Meclis tarafından alınan karar doğrultusunda yapıldı” diye izah etti. CNNC temsilcileri, Belene Nükleer Enerji Santrali projesi ile ilgili bir yatırım yarışması yapılması halinde şirketin katılma niyetini doğruladı. Bir hatırlatma yapacak olursak, 5 Mart 2018 tarihinde Başbakan Boyko Borisov ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin arasında yapılan telefon görüşmesinde Rusya’nın Belene Nükleer Enerji Santrali projesine katılmaya hazır olduğu ortaya çıktı. O zaman Cumhurbaşkanı Putin, Başbakan Boyko Borisov’un şahsında Bulgar halkının Bulgaristan’ın milli bayramını tebrik etmişti. 2017 yılında Bulgaristan Bilimler Akademisi (BAN) Belene Nükleer Enerji Santrali projesini analiz etti. BAN’ın analizine göre proje finansal olarak sürdürülebilir değildir. 2017 baharında hükümet, Bulgaristan’ın yıllar önce sipariş verdiği Belene Nükleer Enerji Santraline ilişkin ekipmanların maliyetini ödeyip kabul etmeye mahkum edilmesinin ardından bilim adamlarına projeyi analiz etme görevi verdi. BAN ayrıca hazırladığı raporu düzelterek, proje yüklenicisi olan Bulgaristan Enerji Holding’e (BEH) sundu. Analizde matematiksel ve ekonomik bir model kullanılarak projeyle ilgili çok kötümserden oldukça iyimsere kadar çeşitli senaryolar ele alınmıştır. BAN’da görevli bilim adamları ve enerji uzmanları tarafından hazırlanan proje raporuna göre Belene Nükleer Enerji Santrali inşasına yönelik projenin 8 ile 10,5 milyar avro arasında maliyeti olabilir.

İstanbul ile Sofya arasında hızlı tren projesi Edirne Valisi Günay Özdemir, “İpek Yolunun” devamı olarak Edirne –İstanbul arasında hızlı tren için çift demiryolu inşa edeceğini söyledi. Trenin Plovdiv’ten Sofya’ya ulaşması düşünülüyor. Öte yandan Bulgaristan, kendi paraları ve Avrupa fonlarıyla Sofya’dan Svilengrad’a uzanan ve bazı bölümlerinin hazır olduğu demiryolu hattının modernizasyonu için bir proje başlattı. valisi, bu bağlamda iki devlet arasında Karayoluyla taşınan kargoların demiryol- bakanlar düzeyinde görüşmeler yapıldılarına yönlendirilmesi bekleniyor. Edirne ğını söyledi.

Bulgaristan’da emek yasasında değişiklikler yapıldı

Meclis Genel Kurulu’nda görüşmelerinin ardından ikinci okumada yapılan oylama sonucunda Emek yasasında değişiklik yapılmasına ilişkin kanun teklifi kabul edildi. Değişikliklere göre 4 saatlik yarım bir iş günü için de iş sözleşmesi imzalanabilecek. Şimdiye kadar böyle bir sözleşme sadece 8 saatlik tam bir iş günü için imzalanabilirdi. Kanun teklifini sunan milletvekilleri değişikliklerin bir veya birkaç gün içinde bir veya daha fazla işverenin yanında tarımsal ürünlerin işlenmesi ve hasat edilmesine yönelik çalışacak büyük işçi gruplarının hareketliliğine katkıda bulunmasını umuyorlar.

Emek yasasında yapılan diğer değişiklik, istisnai bir durum olarak statüleri Emek Yasası ve Devlet Memurları Yasası’nda düzenlenmiş olan İçişleri Bakanlığı görevlileri tarafından belirli çalışmaların yapılmasında fazla mesai yapılmasını öngörüyor.

Bulgaristan seyahetlerinde artış kaydediliyor Ulusal İstatistik Kurumu NSİ, 2018 yılının ilk çeyreğinde yaklaşık 1 milyon Bulgaristan vatandaşının turizm amaçlı seyahate çıktığını, açıkladı. Bu rakam, geçen yılın aynı dönemine nazaran %8.2 fazladır. Seyahat edenlerin %84.2 oranı yurtiçi, %13.4’ü – yurtdışı, %2.6 oranı ise hem yurtiçi, hem de yurtdışı seyahatinde bulunmuştur. En fazla turist 25-44 yaş arası grupta kaydedilmiştir – yaklaşık 441.6 bin kişi, ki bu da seyahat eden Bulgaristan vatandaşlarının %44.1’ini oluşturuyor.

Bulgaristan’da 2019 yılında en yüksek

emekli maaşlarında artış olacak Meclis oturumunda milletvekillerin sorularını yanıtlayan Çalışma ve Sosyal Politikalar Bakanı Biser Petkov, emekli maaşlarında tavan tutar uygulamasının ayrımcılık olmadığını söyledi. Bakan, Anayasa Mahkemesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Ayrımcılığa Karşı Koruma Komisyonu kararlarına göre Bulgaristan’da mevcut tavan emekli maaşı uygulamasının ayrımcılık olmadığını belirtti. 2019 yılından itibaren yeni verilen emekli aylıklarında tavan tutar uygulaması kaldırılacak, 31 Aralık 2018’e kadar bağlanan emekli aylıklarının azami tutarı ise 1 Temmuz 2019 tarihi itibariyle aynı takvim yılı için geçerli azami sigorta prim gelirlerinin yüzde 40’ı oranında olarak belirlenecek. Şu anda azami emekli maaşı tutarı, azami sigorta prim gelirlerinin yüzde 35’i kadardır. Şu anda 910 leva ile sınırlı emekli aylığı alan emekli sayısı yaklaşık 55 bin kişidir. Sosyal Güvenlik Yasası hükümlerine göre 1 Temmuz 2019 tarihinden itibaren onların emekli maaşları 1040 leva’ya çıkacak ve bu tutar bu yıla ait azami sigorta prim gelirlerinin yüzde 40’ına denk geliyor. Onlardan yaklaşık 25 bin kişi emekli maaşlarının gerçek tutarlarını alacak ve kalan yaklaşık 30 000 emeklinin maaşları 1 040 Leva ile sınırlı kalacaktır.

Biser Petkov, şu ana kadar tavan tutardaki artışın, azami sigorta prim gelirlerinin artışın bir sonucu olduğunu ve 2019’dan itibaren tüm emeklilere fayda sağlayacak olan değişim katsayısının da artacağını söyledi. Bakan, ”Azami emekli maaşlarının artırılmasıyla devlet sosyal güvenlik sistemine yönelik bütçe açısından önemli mali sonuçlar alınacak ve emekliler için önemli sosyal etkileri olacak” dedi. Bu tedbirin sadece 2019 yılının ikinci yarısında devlet sosyal güvenlik sistemine yönelik yaklaşık 32 milyon Leva tutarında ek maliyetler yaratacağını bildirdi. Biser Petkov, Çalışma ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın bir veya iki ebeveynini kaybetmiş çocuklara yeni bir öksüz ve yetim aylığı ödenmesini önereceğini açıkladı. Bunun birkaç aydır kamuoyunu meşgul eden bir konu olduğunu hatırlatan Bakan, bakanlığın bu yardıma yönelik düzenlemenin Çocuklar İçin Aile Yardımı Yasası kapsamında yapılmasını önereceğini ifade etti.

Dr. Nedim BİRİNCİ

Kanatsız Kuşlar

Siz Güneşi Karartamazsınız! Belediye başkanları ve bazı sivil toplum örgütleri yöneticilerinin Cebel merkezine kurulan kürsüden havaya fırlattıkları beyaz barış güvercinleri, 19 Mayıs 1989’da aynı meydanda parlayan isyan ateşi alevleri kadar yükselmeden, çatılara tünediler. Barış, birlik ve mutluluk sembolü olan beyaz güvercinlerin şehir üzerinde süzülerek, çırpınarak, kanat açarak takla atmaması, Bulgaristan Türkleri tarihinde zulüm karşı halk patlamasının 29. Yıldönümünü kutlama mitinginden etraf dağlara ve köylere selam iletmeden sağ sola bakılması çok anlamlıdır. Güvercinler, doğruyu gördükleri halde düşüncelerini değiştirmeyenlere, taş kafalılara, korku saçarak, birlikte os…rak insanların fikrini değiştirebileceklerini sanan boş kafalı cahillere, mutluluğu tatmadan, mutluymuş gibi yaşadıklarını sananlara ve bundan böyle de kulluk etmeye hazır olanlara bir tokat vurdu. Yaşasın 19 Mayıs Bulgaristan Türkleri tarihinde en önemli gün 19 Mayıs 1989 günüdür. Çocuklarımıza söylüyorum: BİZ O GÜN AYAKLANMIŞTIK. Ruhumuz alevlenmiş bütün Bulgaristan’ın her Türk ve Müslüman köyünde ve hanesinde yanmış, sıkılan yumruklar meydanlara dolmuş, şehit olmak isteyenler zafer yollarına düşmüştü. İlk büyük patlama Cebel’de olduğu için her yıl aynı gün buraya toplanıyor ve sesimizi duyuruyor, bayraklarımızı dalgalandırıyoruz, davamızı yaşatıyoruz. 19 Mayıs 1989 bir Türk Ayaklanmasıdır. Ayaklananlar Türkleridir. Bize zulüm edenlere Türkçe küfür edilmiş, şehitlerimiz kıbleye karşı toprağa verilmiş, din dilimizde dualar edilmiştir. Bu ayaklanma, 100 yıl ezilemeyenlerin, iradesi asla kırılmadan bir asır zulüm görenlerin isyanıdır. O tarihte, hiç kimse nutuk tutmadı. Hiç kimse mikrofonda konuşmadı. Türklerin suskunluğu ile dağların uğultusu birleşti ve düşmanın tüm güçleri ve umutları donduruldu. Bizim tarihimizi yazmak isteyenler yazamadılar. Biz Bulgaristan Türklerinin yazılmış tarihimiz yok, ama yazılacak tarihimiz var. Yaşayan insanların tarihi olmaz, otobiyografisi, hal tercümesi, hayat yolu olur. Bu yolun şanlı ya da kahrolası olduğu son gün belli olur. Şerefli kişilere yaşarken anıt dikilmez, hiç kimsenin mezarı önceden kazılmaz, cenaze namazı peşin kılınmaz. En sevdiklerimizi son yolculuğa uğrarken bazen yaşadığımız en acı anda en sevdiğimize mezarın dar geldiğine, çiçeklerin ağladığına, kuşların sustuğuna ve doğanın baka kaldığına tanık oluruz. İsyan ve Ölüm Anları Kardeştir İsyan uzun bir yolun başlangıcıdır. Kırcaali Cebelde başlayan halk ayaklanması Bulgaristan’da 29 yıldan beri devam ediyor. Bu 29 yıl içinde hayat bize birçok şey öğretti. Bunların birincisi düşmana yaranılmaz gerçeğidir. Hatırlıyorum: 1964’de Batı Rodopların Ribnevo köyü BİRİNCİ BULGAR ORDUSU tarafından basılmıştı. 1972 Barutin katliamı nasıl unutulabilir? Tek dil, tek din, tek kültür, tek devlet siyasetini kabul etmeyenleri 18 Mart 1973’te Pomak kardeşlerimizin köylerini gece gece atlı birliklerle köpeklerle basanlar, 5 kişinin kurşunlanarak öldürülmesi, bir günde 60 yaralı, 300 hanenin sürgüne gönderilmesi ve –insan haklarından söz edilmesi – anlaşılır gibi değildir. Öldürülen kahramanlar var. Akan kan var, ama suçlu yok. Katiller devlet himayesindedir. Hiçbir şehidin mezarı, mezar taşı, mezar taşında Ayyıldız, yakınında akan bir çeşme yoktur. O yıllardan beri geçen yarım asırdır Rodoplarda güller açmıyor, bülbüller ötmüyor. Tutuklanan 10 Müslümana 98 yıl hapis cezası veriliyor. Biz çok acınası bir tarihsel dönemde yaşıyoruz. Zulmü işleyenler kalemi almış BİZİM TARİHİMİZİ YAZIYORLAR. Yönetimde bulunan elleri kanlılar bizim geçmişimizi kalem alıp gelecek kuşaklara anlatıyorlar. Çok acı bir gerçektir bu. 1973’te Kornitsa, Lıjnitsa ve Breznitsa köylerinin “Dağlılar Cumhuriyeti” ilan ettiklerine, minarelere ay yıldızlı bayrak dikildiğini, Bulgar ordusunun 3 ay köylere giremediğini nasıl yazacaklar. Yazamazlar. Nedeni de hiçbir kimse yenilgisini anlatamaz çünkü…


14 Sayı 130 - Mart 2018 14

Bulgaristan Türklerinin Sesi Geziler Türk Dünyası

İbrahim SOYTÜRK

Genç Kalmak İmkânsız Bulgar toplumunda kendilerine yer bulmayan Sosyalistler. Genç Kalmak İmkânsız. İnsanoğlunun en büyük davalarından biri olabilse devamlı genç kalabilme kavgasıdır. Devin kentinin “Orfey” otelinin özel görüşme salonunda Rusyalı kıymetli konuk, kıdemli istihbaratçı, KGB Generali Leonid Reşetnikov saçlarına beyaz düşünce içten içe ebediyen genç kalma heveslilerinden biri olsa da, konuya girmek istemedi. Sosyalist partiyi anlatabilmek ve ameliyat masasına yatırıp iç organların bol ışık altına alıp muayene etmek gerektiğini anlatabilme için ne de olsa konuya o kapıdan girdi. Canlılar ve cansızlar arasında örneklemeye yarayan benzerlikleri bulmak zordur. Kiraz ağacını gençleştirmek için dalı budanır. Dut ağacı da öyledir. Goethe, bilge Profesör Faust’u yaşlanmayan bir genç gibi 20 yıl yaşatabilmek için, şeytanla anlaşma imzalamıştır. Bu anlaşmayı, mürekkeple değil, diviti kendi kanına bandırarak imzalar. Bu örnek gençliğin önemini anlatabilmm için yeterlidir, sözleriyle giriş yapan Reşetnikov Bulgaristan –sosyal demokrat- komünist ve sosyalistlerinin tarihi şöyle özetledi: “1891’de Koca Balkan’ın “Buzluca” doruğunda Bulgaristan Sosyal Demokrat Partisini kuruldu. İdesel kökleri kurucu başkan Dimitır Bogoev’in Peterburg Üniversitesinden taşıdığı fikirlere dayanır. Bilirsin ide dediğim insanın kafasına girince çıkışı bulamaz. Kafanın içinde kapalı klan ideler parçalanır ve insanların dünya görüşünü de parçalar ve onları birbirine düşürür. Bulgar sosyalistlerinin geçmişi buna pek çok örnekler verir. İki yıl sonra sosyal-demokratlar temel fikirlerini değiştirmeden bu defa parti adını değiştirir ve Bulgar İşçi Sosyal Demokrat Partisi (BİSDP) adını alır. 1903 yılında “geniş sosyalistler” ve “dar sosyalistler” olmak üzere ikiye bölünür. “Dar sosyalistler” partisinin varisi olarak 1919’da Bulgaristan Komünist Partisi (BKP) (dar sosyalistler) kurulur. Daha sonraki yıllarda “dar sosyalistler” kaldırılır. 1908’de aynı kollar birleşir ve BİSDP (birleşmiş) kurulur. 1919 – 1944 yılları arsında komünistler iktidara muhaliftir. 1943 yılından sonra aynı parti Bulgar İşçi Partisi (komünistler) adıyla illegal etkinlik gösterir. 1944 – 1989 yılları arasında iktidar partisidir, totaliter komünist diktatörlük kurmayı başarır, 1989 Mayısında gerçekleşen Türk Ayaklanmasıyla devrilir. 3 Nisan 1990’da komünist partisi (BKP) ismini değiştirir ve Bulgaristan Sosyalist Partisi (BSP) olur. Günümüzde 80 milletvekili ile Sofya Halk Meclisinde ana muhalefettir.” Sağ elindeki çatalı beyaz örtü üzerine bırakmış, gizli işler arkadaşını can kulağı ile dinleyen Ahmet Doğan, Bayan Kurneliya Ninova 2 yılda aşındı mı? Demek istiyorsunuz. Ben bunu görüyorum, fakat parti yönetimi kaynamaya devam ediyor ve Batı’da eğitim alan sosyalistler arsından henüz sivrilen yok, diye ilave etti. Reşetnikov kadehine bir daha uzandı. Söylemek istediklerini şeffaf açıklayamadığını düşündü ve eliyle okuduğu kitabın yeni bir sayfasını açar gibi bir hareket yaparak şöyle devam etti: Tarih kitaplarınızda “faşist” dediğiniz Kimon Georgiev 1936 yılında Sovyet istihbaratı için çalışmaya başlamıştır. Biliyorsun, 1923 ve 1934 askeri darbelerinden sonra başbakan olan K. Georgiev, 1944 yılından sonra da 3 Bulgar hükümetini yönetti. Faşistlere ve Çarlık sistemiyle hesaplaşmayı yönetti. Onun yönetiminde 30 bin düşman öldürüldü. 1923 askeri darbesinden sonra komünistlerle hesaplaşanda Başbakan K. Georgiev’ti. Hiçbir dönemde sosyalist, komünist olmadı, İşçi Partisine de katılmadı. Hem komünistleri öldürdü hem de komünist hükümetleri yönetti. Faşizmin kol gezdiği, katliamlar yapıldığı, değişik yasalarla idare edilen ülkede Tırnova Anaysası ile parlamenterimiz kaldırıldı, fakat Sovyetler Birliği’nin devlet çıkarları başarıyla savunuldu. Ahmet Dağan dikkat esilerek dinlese de, çok ciddi bir konu açan istasyon şefinin onu bir konuda uyarmak istediğini sezse de, tam olarak ne demek istediğini bir türlü çıkaramadı. Şimdiye kadar, son 28 yılda kendisinden istenenlerin hepsine uymuştu. Önce 1991 Anayasasının hazırlanmasına katılmayın, uzak durum, Türk azınlığı sözünün temel yasaya işlenmesini istemeyin demişti, 24 milletvekilinden hiç biri Anayasayı imzalamadılar yani kabul etmediler. Sonra, Hak ve Özgürlük Partisi’nin Demokratik Güçler Birliği (CDC) ile yakınlaşmasına engel olması istendi, binlerce aktif hak ve özgürlükçünün partiden kovulması pahasına olsa da, bu ödev de bşarıyla yerine getirildi, üstün 1992’de CDC’li Başbakan Filip Dimitrov’un hükümeti devrildi. BKP, DS, Ordu ve Altıncı Şube yönetiminden, 1984-1989 yılları arasından Türkleri öldüren ve zulüm uygulayan katillerden hiçbir kimseden hesap sorulmadı. Bulgarların Türklere karşı işlediği cinayetlerin, suç-

ların cezasız kalması, 1913’t 260 bin Bulgar Doğu Trakya’dan Bulgaristan’a göç ederken sözde öldürülen 60 bin kişinin öcünün alınması

şeklinde yorumlandı. Bu teze göre, sözüm olan “soya dönüş süreci” bir öç alma denemesiymiş, bu defa bizden yalnızca 240 kurban alabildiklerine göre, kelleye kelle mantığıyla daha 59 760 kardeşimizi kurban vermeye hazır olmamız gerekmektedir.

Bulgarların yüzde 61’i, Batı Balkan ülkelerinin AB

Trend Sosyolojik Araştırma Merkezinin Bulgarların Batı Balkan ülkelerinin Avrupa Birliği’ne (AB) entegrasyonuna ilişkin tutumlarını yönelik anket sonuçları, Bulgarların yüzde 61’inin Batı Balkan ülkelerinin AB’ye kabul edilmesini desteklediğini gösteriyor. Bulgarların yüzde 16’sına göre, Batı Balkan ülkelerinin AB’de yeri yoktur. Bulgarların yaklaşık 1/4’ünün veya yüzde 23’ünün bu konuda hiçbir fikre sahip olmaması dikkati çekmektedir. Trend’in anket değerlendirmesine göre Bulgarların Batı Balkanların Avrupa entegrasyonunu ulusal çıkar olarak düşündükleri açıktır. Ankete katılanların tam olarak yüzde 50’sine göre, ülkemizin altı ülkenin AB’ye kabul edilmesinden çıkarı var. Yüzde 18’i ise tam aksine ülkemizin Batı Balkan ülkelerinin olası AB üyeliğinin ülkemizin bir yararı olmayacağını düşünüyor. Yine bu konuda hiçbir fikri olmayan Bulgarların sayısının yüzde 32’lik yüksek oranda olması dikkat çekiyor. Batı Balkanlar’ın AB’ye kabul edilmesinin Bulgaristan üzerinde olumlu veya olumsuz bir etkisi olup olmayacağına ilişkin soruya da benzeri cevaplar alınmıştır.

Bulgarların yüzde 52’sine göre bu, ülkemizi olumlu yönde etkileyecek, yüzde 15’ine göre ise olumsuz yönde etkileyecek. Katılımcıların yüzde 33’ü, bu soruya da konu hakkında bir fikri olmadığı cevabını verdi. Bulgarlar, Batı Balkanlar’ın önümüzdeki on yıl için Avrupa perspektifine iyimser bir gözle bakıyorlar. Yüzde 43 orandaki Bulgarların çoğunluğu, önümüzdeki 10 yıl içinde Balkan ülkelerinin AB’ye kabul edileceğine inanıyor. Onların yüzde 18’i bunun önümüzdeki on yılda gerçekleşmeyeceği görüşündeler. Bilmeyen veya tahmin edemeyenlerin oranı mantıksal olarak yüzde 39’a kadar artmaktadır. Katılımcıların yüzde 58’ine göre, Bulgaristan Batı Balkan ülkelerine AB üyeliği yolunda yardım etmeli. Bulgarların yüzde 45’ine göre, ülkemiz bu konuda bu ülkelere yardımcı olabilir. Ankete katılanların yüzde 18’i Bulgaristan’ın Batı komşularının Avrupa entegrasyonuna yardım etmemesi gerektiğini söylerken yüzde 26’sı ise ülkemizin istese bile yardım edemeyeceğini düşünüyor. Her iki soruya da katılımcıların yaklaşık dörtte biri konu hakkında bir fikri olmadığı cevabını verdi.

Komünist rejim mağdurları, Avrupa Parlamentosunu ziyaret etti Komünist rejim mağduru olan bir grup vatandaş, Bulgaristan Hak ve Özgürlükler Hareketi (HÖH) Avrupa Parlamentosu Milletvekili ve AB Avrupa Liberaller ve Demokratlar İttifakı (ALDE) Üyesi Necmi Ali’nin daveti üzerine Avrupa Parlamentosunu ziyaret etti. AP Milletvekili, konukları şu sözlerle karşıladı: ”Mağdurlar, geride bıraktığımız dönemin çilesini çeken ana grup insanlardır ve onlar olmadan geçmiş zamanların yeterli derece bir değerlendirmesini yapamayız. Onların mücadelesi, gerek HÖH partisinin, gerekse ALDE’nin dayandığı fikirlerin temelinde yatmaktadır”. Ziyaret programı Necmi Ali’nin Bütçe, Bütçe Kontrolü ve Dış İlişkiler Komisyonlarında yürüttüğü çalışmalar hakkında gerçekleştirdiği sunumla başladı. Ziyaretçiler, farklı üye devletlerin katkıları ve onlara sağlanan finansman miktarları, Brexit ve potansiyel sonuçları hakkında soru sordular, toplantıda Ortak Tarım Politikası da tartışıldı. Necmi Ali, gruba Avrupa Komisyonu’nun Çarşamba günü ta-

nıttığı bir sonraki döneme ilişkin Çok Yıllı Mali Çerçeve Taslağı’nı da sundu. AP Milletvekilinin sunumundan sonra mağdurlar Avrupa Parlamentosunda ana gündem maddesine ilişkin tartışmaların şahitleri olma şansını buldular. Onlar, Genel Kurul salonunu ziyaret ederek, Avrupa’nın geleceğine ilişkin tartışmayı izlediler. İki saatten fazla süren oturum Avrupa Parlamentosu Başkanı Antonio Tajani tarafından yönetildi ve oturumda partisi ALDE üyesi olan Belçika Başbakanı Charles Michel da yer aldı. Belçika Başbakanı, 28 üye devleti birlikte ilerlemeye çağırdı, Batı Balkanların Avrupa perspektifini vurguladı ve sorunlara çözüm önerileri sunarak, Avrupa Birliği’ndeki sorunlara da değindi.

Ortodoks Hıristiyan ve Müslüman cemaatleri destekleyecek Meclis Başkanlığına sunulan Dinler Kanunu’nda değişiklik yapılmasına ilişkin kanun tasarısında devletin sadece Ortodoks Hıristiyanları ve Müslümanları temsil eden kurumları desteklemesi ve dini cemaatlerin dışarıdan finanse edilmesine izin verilmemesi öngörülüyor. Tasarıyı hazırlayan milletvekilleri, şimdiye kadar görülmemiş bir şekilde parlamentoda yer alan en büyük üç partinin Meclis Grubu Başkanları Tsvetan Tsvetanov (GERB), Korneliya Ninova (BSP) ve Mustafa Karadayı (HÖH). Bu tasarı, birkaç ay önce Başbakan Yardımcısı ve ırkçı ve aşırı milliyetçi tavırlarıyla bilinen VMRO Başkanı Krasimir Karakaçanov’un dini kurumların finanse edilmesine yönelik yasa tasarısı hazırladığını açıklamasından sonra Meclise sunuldu. Karakaçanov, hala bir yasa tasarısı sunmuş değil. Devlet sübvansiyonu, ülke nüfusunun en az yüzde 1’inin mensup olduğu dinler için sağlanacak. Ulusal İstatistik Kurumu verilerine göre bu sınır seviyeyi aşan sadece Ortodoks Hıristiyanlık ve İslam dini mensuplarıdır. Katolik Hıristiyanlık bu sınır seviyeyi aşamıyor, çünkü vatandaşların ancak yüzde 0,6’sı kendini Katolik Hıristiyan olarak

tanımlıyor. Adı geçen iki dinin her bir mensubu için devlet tarafından 10 leva miktarında destek sağlanacak, ancak din başına sağlanan sübvansiyon 15 milyon levayı geçmeyecek. Tasarı kabul edilirse Bulgar Ortodoks Kilisesi, en yüksek miktarda devlet sübvansiyonu alırken, Başmüftülük ise 9, 67 milyon Leva alacak. Şimdi kayıtlı resmi dinlere yönelik devlet sübvansiyonlarının dağılımı her yıl kabul edilen Devlet Bütçesi Kanunu ile yapılır. 2018 yılında dinlere yönelik yaklaşık 5 milyon leva öngörülüyor. Bu kaynaklar, sadece ibadet yerleri ve mezarlıkların yenilenmesi için ayrılmıştır. Tasarının “Gerekçe” bölümünde şu ifadeler yer aldı: “Devletin bir sübvansiyon sağlaması halinde onun tarafından kurulan bir kısıtlayıcı rejimin uygulanması ve bu dini kurumların finanse edilme yolları üzerinde daha sıkı bir kontrole sahip olması gerektiğine inanıyoruz”. Nüfusun yüzde 1’inden azının mensup olduğu dini mezheplere yönelik finansman desteği şu anki düzenlemeye göre yapılacaktır, yani sadece ibadet yerleri ve mezarlıklar için kaynak sağlanacaktır.

Mehmet ÇAKIR Dost Kazığı

AB ile ABD’nin arası açılıyor.

Sofya’da Başbakanlar toplantısı yapan Avrupa Birliği ve Batı Balkan ülkelerinin, masaya yatırılan ana konu Avrupa Birliği (AB) ile Amerika Birleşik Devletleri (ABD) arasındaki yeni ilişkiler oldu. Bu ilişkilerin yeni sayfasını ABD Başkanı Donald Trump’un 8 Mayıs günü İRANLA NÜKLEER ANTLAŞMAYI bozması açtı. Başkan Barak Obama döneminde imzalanan bu anlaşmayla, İran NÜKLEER SİLAH ve STRATEJİK FÜZE geliştirmeyi durdurmuştu. Müslüman İran halkının normal nefes almasına karşı olan ve genelde İran’ın Suriye’de askeri birlik bulundurmasına ve daha nelere nelere karşı olan Tel Aviv hükümeti, geçen ay “İran nükleer programını geliştirmeye devam ettiğini” sözde “kanıtlayan” yüzlerce evrak dosyası çıkardı. Bunları Başkan D. Trump’a götürdü. O da NKLER ANTLAŞMAYI bozdu. Kuşkusuz 2015’te imzalanan bu bu antlaşmanın altında Rusya, Büyük Britanya, Çin, Fransa ve Almanya gibi uluslararası aracıların, nükleer devletlerin de imzaları var ve tek taraflı “bozdum” girişimi, hepsinde tepki uyandırdı. “Bozdum” demenin anlamında, “İran’a karşı ambargo”, İran’la ticaret yapan ülkelere de yasak rejimine geçildi, var. ABD İran’a karşı yeni yaptırım girişimlerine başlıyor. Bu cezalandırma adımlarının en başında “İran’a ham petrol ve petrol ürünleri satma yasağı” geliyor. Dünyanın en büyük ve güçlü petrol üreticilerinden biri olan Tahran hükümetine böyle bir ambargo (yasak) uygulanması, bir defa bu ülkenin ve halkının iç işlerine müdahale olduğu gibi, birçok ülkenin de ekonomik güçlükler yaşamasına kapı aralıyor. Avrupa Birliği’nin Tepkisi Sofya’ya gelmezden bir gün önce İran’a ambargo haberini alan Avrupa Konseyi Başkanı Donald Tusk, Brüksel’de verdiği demeçte “Trump hakkında İnsanın böyle dostu olacağına olmasın daha iyi!” dedi. Sofya Hava Limanı’na indiğinde öfkesi burnundaydı. AB Komisyon Başkanı Jean-Claude Junker, AB’de politika tasarlayıcısı ve koordinatörü sıfatıyla harekete geçti. AB diplomasisi şefi Federika Magerini hemen Fransa, Almanya, İngiltere ve İran dış şleri bakanlarını Brüksel’e topladı. Taraflar İran’la ekonomik ve ticari işbirliğini güçlendirme ve petrol ticaretine devam kararı aldılar. Son dönemde ABD ile AB ticaret savaşı eşiğinde bulunuyor. Başkan Trump’un baskılarına karşı, AB üyesi (28 devlet) İran’la petrol ticaretini US Dolar üzerinden değil, EURO üzerinden yapmayı düşünüyor. 14 Mayıs rakamlarına bakıldığında, İran 24 saatte 2.62 milyon varıl petrol ihraç ediyor. Bu dış satım öncelikle in, Çin, Hindistan, Güney Kore ve Japon pazarına (% 60) gidiyor. OPEK ülkeleri arasında petrol üreticisi 3. Ülkedir. Dünya petrol piyasasındaki sürümün % 4’ünü sunuyor. AB ülkeleri 24 saatte İran’dan 350-500 bin varil ham petrol çekiyor. En büyük miktarı ithal eden Fransa ve İtalya’dır. ABD “Kuzey Akım 2” / Nord Stream 2, Rusya-Almanya) likit doğal gaz boru hattı çekilmesi işlerini durdurmaya çalışıyor haberini veren Alman “ Der Spigel” dergisi, “tehdit ediliyoruz” diye yazdı. İran petrolü alımında AB US Dolar yerine Euro kullandığında ABD ciddi yara alacak. ABD’de İran’a ticaret yapan ülkelerin paralarını bloke ederek ödemeleri durdurma yolunu seçmiş bulunuyor. Buna uymayanları da tutuklayıp cezalandıracak. Petrol ödemeleri dışında, AB ülkeleri dış ülkelerle dış veriş ve yatırımlarını Euro üzerinden gerçekleştirmeye geçerken, US Dolardan vaz geçmeyi tasarlıyor. 1973’te ABD, Suudi Arabistan ve OPEK, kendilerine güvenlik sağlanmasına karşı, petrol ödemelerinin US Dolar üzerinden yapmayı kabul etmişlerdi. ABD’nin Rusya’dan sonra İran’a da ambargo uygulaması, küçük ve büyük devletlerde giderek daha fazla korkmaya başladı. Bugün Rusya AB, Çin ve Beyaz Rusya’ya US Dolar üzerinden petrol satmaya devam ediyor. Çin US Dolar ticaretini bozmak isteyen en büyük devlet. Rusya ile yeni petrol antlaşmasını Çin Milli Parası YUAN üzerinden imzaladı. Asya ve Pasifik Okyanusu bölgesinden birçok devletle ticaretini ulusal para birimleriyle yapmaya başladı. Milli rezervleri US Dolar olan birçok ülke dolardan kurtulmaya çalışıyor. Çin yatırımları dolardan bağımsız ve milli para birimiyle yapmaya öncelik veriyor. Akan sutaşları uflar mantığıyla, ABD yönetimi, Amerika’ya karşı finans dünyasında büyük çelişkilere gebedir. Mali dünyada savaş asıl şimdi başlıyor.


Bulgaristan Türklerinin Sesi 15 Sayı 130 - Mart 2018

Balkanlarla ticarette yeri köprüler kuruluyor Türkiye ile Balkan ülkeleri arasındaki güçlü bağa halen istenen seviyede olmayan ticaretin geliştirilmesi için çalışmalar hız kazandı. Balkan ülkelerinin büyükelçi, konsolos ve ateşeleri Bursa iş dünyası ile buluştu. Balkan ülkeleri ile ticaretin artırılması yönünde önemli adımlar atılmaya devam ediyor. Balkan Rumeli Sanayici ve İş Adamları Derneği (BALKANTÜRKSİAD) tarafından Bursa Ticaret ve Sanayi Odası (BTSO) ev sahipliğinde dün ‘Balkan Paneli’ düzenlendi. Arnavutluk, Bosna-Hersek, Bulgaristan, Hırvatistan, Karadağ, Kosova ve Romanya olmak üzere 7 Balkan ülkesinden gelen diplomatik misyon temsilcileri, Bursa iş dünyasına ülkeleriyle ilgili sunum yaptı. BALKANTÜRKSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Berat Tunakan, toplantının açılışındaki konuşmasında derneğin 426 Balkan kökenli iş adamından oluştuğunu belirtti. Balkanlar ile olan ticari ilişkilerin artmasının ana amaçları olduğuna işaret eden Tunakan şunları kaydetti: ‘’Bunu sağlamak, Balkanlarla köprü oluşturmak ve ilişkilerin gelişmesini sağlamak için burada yabancı misyonla hep birlikteyiz. Balkanlardan gelen yabancı misyona teşekkür ediyorum. İnsanlar birbirini ne kadar iyi tanırsa, ülkeler birbirini ne kadar iyi tanırsa muhakkak ki ilişkiler gelişir. Ticari ilişkilerin gelişmesiyle de hem sosyal hem de kültürel ilişkiler kendiliğinden gelişir. Bu amaçla da bu toplantıları tertipliyoruz. Yarın da (bugün) BALKANTÜRK Evi’mizin açılışı var. O da Bursa’ya kazandırdığımız bir değer. Bu çalışmalarda sizlerin destekleri hepimizin en büyük gücü.” SIÇRAMA TAHTASI KONUMUNDA BTSO Yönetim Kurulu Üyesi Aytuğ Onur da, Türkiye’nin Balkanlarla ilişkilerinin 650 yıllık çok köklü bir maziye dayandığını ifade etti. Balkan ülkeleriyle bugün hala sağlam temeller üzerine kurulmuş dostluklar ve işbirlikleri bulunduğu-

nu vurgulayan Onur, ”2002 yılında bölgeyle 3,6 milyar dolarlık bir işlem hacmimiz varken, 2017 yılında bu 17 milyar dolar seviyesine yükselmiştir” diye konuştu. Balkan ülkeleriyle yakın, güçlü ve kalıcı bağlar kurmayı hedeflediklerini anlatan Onur şöyle devam etti: ‘’Geçtiğimiz günlerde bu hedef doğrultusunda önemli bir protokole imza attık. BALKANTÜRKSİAD ve BTSO olarak imzaladığımız protokolle 2017 yılında New York’ta hayata geçirdiğimiz Türk Ticaret Merkezi projemizin bir benzerini Balkan ülkelerinde kurmayı hedefliyoruz. Kuracağımız Balkan Türk Ticaret Merkezleri’nin ilerleyen süreçte ekonomik ilişkilerimize önemli bir güç katacağına yürekten inanıyoruz.” BURSA MARKA BİR ŞEHİR Büyükşehir Belediye Başkan vekili Zehra Sönmez, Bursa’da Balkanlardan göç eden bir çok vatandaş olduğunu hatırlatarak, hem Balkanlar hem Anadolu topraklarında bu panelleri önemli bir gönül köprüsü ve ticari ilişkilerin adımı olarak gördüklerini söyledi. Vali vekili Ergun Güngör de, Bursa’nın bir çok sektörde ilk sıralarda yer aldığını vurguladı. Kentin önemli bir üretim merkezi olduğuna dikkati çeken Güngör, ‘’Ayrıca doğası, termal zenginlikleri, tarımsal çeşitliliği, kültür zenginliği, turizm yoğunluğu ve tarihin açık hava müzesi olma gibi özellikleriyle de marka bir şehir” diye konuştu. BÜYÜKELÇİ VE KONSOLOSLAR KATILDI Karadağ Ankara Büyükelçisi Branko Milic, Kosova Büyükelçisi Avni Spahiu, Bosna Hersek İstanbul Konsolosu Rabija Masic, Bulgaristan Bursa Ticari Ataşesi Aleksandar Aleksandrov, Arnavutluk Bursa Fahri Konsolosu Necip Naci Doğru, Hırvatistan Elçi Müsteşarı Hrvoje Cikovic, Romanya Ticaret Ataşesi Corneliu Diaconita programda yer alan isimler oldu.

Türk müzisyenler, Filibe Kurşunlu Han’ın önünde konser verdi

Edirne Trakya Üniversitesi Devlet Konservatuarı Viyolonsel Topluluğu, Türkiye Cumhuriyeti Filibe Başkonsolosluğunun daveti üzerine 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı dolayısıyla yapılan kutlamalara katıldı. Viyolonsel Topluluğu, repertuarına Atatürk’ün sevdiği şarkıları da katmıştı. Kutlama programında Balkanların yedi tepeli kenti Filibe’deki üniversitelerde okuyan öğrenciler de yer aldı. Filibe Dobrin Petkov Müzik ve Dans Sanatları Akademisi ve Edirne Trakya Üniversitesi Devlet Konservatuvarı arasındaki iş birliği çerçevesinde Trakya Üniversitesi Devlet Konservatuarı Müdür Yardımcısı Musa Eren İşkodralı başta olmak üzere müzisyenler, prestijli müzik okulunda görevli meslektaşlarını ve dostlarını ziyaret ettiler. Konuklar, Dobrin Petkov Müzik ve Dans Sanatları Akademisi Müdürü Neli Popova-Koeva ve yardımcıları tarafından çok sıcak karşılandı. Devlet Konservatuarı Viyolon-

sel Topluluğu, müzik okulundaki dostları için konser verdi. Dobrin Petkov Müzik ve Dans Sanatları Akademisi yönetimi, Türk müzisyenleri Filibe Bölge Zanaat Odası tarafından organize edilen Uluslararası Ekmek ve Tatlı Festivali’ne katılmaya davet etti. Bizzat Filibe Bölge Zanaat Odası Başkanı Toni Simitçieva’nın daveti üzerine Trakya Üniversitesi Devlet Konservatuarı Viyolonsel Topluluğu, Rayko Daskalov sokağındaki eski Kurşunlu Han’ın önünde konser sunarak, Filibelilere sürpriz yaptı. Klasik eserlerin parlak performanslarından başka Viyolonsel Topluluğu, festivalin katılımcılarını ilginç bir düzenlemesi yapılan Dayçevo hora oyunu müziği ile selamladı. Eski Şehir ve Filibe’nin merkezini gezdikten sonra Devlet Konservatuarı Viyolonsel Topluluğu’nda yer alan gençler, tekrar 2019 Avrupa Kültür Başkentini ziyaret ederek, ortak projelere katılmak istediklerini ifade ettiler.

Bulgar şirketleri, Özbekistan’da başarılı işlere imza atıyor

Ekonomi Bakan Yardımcısı Aleksandir Manolev ile Özbekistan Cumhuriyeti Başbakanlık Milletlerarası İlişkiler ve Yabancı Ülkelerle Dostluk İlişkileri Komitesi Başkan Yardımcısı Kamoliddin İşanhociev ve Özbekistan Ticaret ve Sanayi Odası Başkan Danışmanı Şokir Juraev arasında bir toplantı gerçekleşti. Toplantıda yüksek teknolojili atık yağ işleme tesisi, parfümeri ve kozmetik ürünleri üretimi yapan bir tesis ve bir triko tekstil firmasının Özbekistan’daki başarılı Bulgar şirketlerinin bir parçası olduğu anlaşıldı. Toplantı sırasında Bulgaristan ve Bulgar mallarının Özbekistan pazarında iyi bilindiği ve ihracatta büyüme potansiyelinin yüksek olduğu netleşti. Karşılıklı çıkar olan sektörler olarak ticaret, turizm, inşaat ve yatırımlar tartışıldı. Manolev ve İşanhociev, işbirliğini derinleştirmek için somut adımlar atmak üzere BulgaristanÖzbekistan Hükümetlerarası Ekonomik, Bilim ve Teknik İşbirliği Komisyonu’nun oturum düzenlenmesine yönelik çalışılması konusunda anlaştı. Manolev, “Bulgaristan yabancı yatırımcılar için çok cazip koşullar sunabilir” diye belirtti ve konukları Yatırım Teşvik Yasası kapsamındaki teşvik tedbirleri ve ülkenin vergi politikası hakkında bilgilendirdi. Manolev, “Şirketlerimizin önemli bir kapasitesi var ve Özbekistan’da altyapı projelerinin uygulanmasında değerli bir ortak olabilir” diye belirtti. Ayrıca özel sektör temsilcileri arasındaki ilişkileri güçlendirmek için ikili bir iş forumu düzenleme olanaklarını araştırmayı da önerdi. Kamoliddin İşanhociev, iki ülkenin hizmet

sektöründe personel değişimi konusunda ortaklık yapabileceğini vurguladı. Özbekistan’da faaliyet gösteren Bulgar şirketleri arasında “Uz-Prista” bulunuyor. Bu şirket, Bulgar şirketi “Prista Oil Holding” ve devlete ait “Uznefteprodukt” ve “Uzbekneftegaz” şirketlerine bağlı bir ortak kuruluştur ve geniş bir yelpazede kaliteli teknik yağlar ve soğutma sıvıları üretimi yapan ülkedeki tek üreticidir. Bir başka örnek ise Orta Asya ülkelerine ihraç edilen parfümeri ve kozmetik ürünleri üretimi yapan karma bir Bulgar-Özbek kuruluşu olan “Kombi-Vostoka” firmasıdır. Bulgaristan’ın pay sahibi olduğu başka bir şirket, tiriko ürünleri üretimi yapan “Bultex Eurostar”dır. Fabrikada yaklaşık 500 kişi çalışmakta ve kayıtlı Bulgar ve Avrupa markaları altında ağırlıklı olarak çocuk kıyafetleri üretilmektedir.

300 Yıllık Ölümsüz Uykunun Hikayesi: Yedi Uyurlar

Aradan geçen 200 küsür yılın ardından Lamblicus, mağaranın kapağını açarak şehre iner. Şehirde her şeyin değiştiğini gören adam, alışveriş yaparken eski para kullanılmadığını ve insanların artık İsa’ya inandığını görerek bu olayı baş piskoposa anlatır. Piskopos’a göre bu bir mucizedir. Ortodoks ve Katolik kiliselerinde yad edilen bu hikaye, Protestanlığın yükselişiyle değerini kaybetti ve Yedi Uyurlar, Hristiyanlık dininde sadece bir hikaye olarak kaldı. Kuran’da bi surede geçen Yedi Uyurlar efsanesi Ashab-ı Kehf olarak, ‘Kehf Suresi’nde yer alıyor. Ancak kutsal kitapta da olayın gerçekliliği konusunda kesin bir şey söylenmezken sadece rivayete dayandırılıyor. Hikayeye göre: Afşin şehrinde yaşayan Yemliha, Mekselina, Mislina, Mernuş, Debernuş ve Şazenuş adlı 6 kişi Putperestliği bırakarak din değiştirir. Ancak hükümdar bunu kabul etmeyerek herkesi putperest yapmak ister. Altı genç bu zorlamayı reddederek hükümdardan kaçar ve ibadet etmek için bir dağın yolunu tutarlar. Bu sırada Kefeştetayyuş adlı çoban ve köpeği Kıtmir de gençlere katılarak Yedi Uyurlar’ı oluştururlar. Dağa yaklaşan Yedi Uyurlar bir mağaraya girerler. Mağarada dua eder ve merhamet dilerler. O sırada hükümdarın askerleri bu gençleri mağaraya hapsederek onları ölüme terk eder. 300309 yıl arası arası derin bir uykuya dalan gruba bu koca yıl sanki bir gece gibi gelir. Şehre inmek için yola çıkan Yemliha, karşısında bambaşka bir şehir görünce bir şeylerin ters gittiğini anlar. Dönemin hükümdarı ile tanışıp olayları anlattıktan sonra uykusunu alamadığını, yeniden uyumak istediğini söyler ve arkadaşlarıyla yeniden uykuya dalar. Bunun bir mucize olduğunu düşünen halk daha sonra mağaranın önüne mescid yaparak Yedi Uyurlar’ı şereflendirmişlerdir. Ülkemizde Afşin, Selçuk, (Efes), Lice ve Tarsus’da bulunan mağaralardan en sık ziyaret edileni Tarsus’daki Ashab-ı Kehf olarak biliniyor. Ayrıca Adana’da ‘Yedi Kardeşler’ adında bir türbede mevcut.

Tam yeri hangisi diye sorarsanız Kuran’daki Kehf sûresinin 17. âyetinde geçen “(Resûlüm! Orada bulunsaydın) güneşi görürdün: Doğduğu zaman mağaralarının sağına meyleder; batarken de sol taraftan onlara isabet etmeden geçerdi. (Böylece) onlar (Güneş ışığından rahatsız olmaksızın) mağaranın bir köşesinde (Uyurlardı).” bölümüne göre Yedi Uyurlar mağarası Lice’deki Ashab-ı Kehf olarak biliniyor. ETNOSPOR Kısa tarihçe: Dünya Etnospor Konfederasyonu 2015 yılında Kırgızistan’da kurulmuştur. Milletlere mâl olmuş geleneksel oyunların yeniden canlanması, bilinirliklerinin artması ve yaygınlaşması için uluslararası düzeyde faaliyetlerde bulunan konfederasyon binlerce yıldır kuşaktan kuşağa aktarılan ata sporlarını profesyonel bir bakış açısı ile icra etmeyi ve sürdürülebilirlik kazandırmayı hedeflemektedir. Kurumsal yapı olarak bünyesinde şu an yedi ülkeden farklı geleneksel spor dallarını temsil eden on sekiz federasyon bulunduran konfederasyon stratejik hedef olarak uluslararası üye kabulünü ve icraatlarını arttırmayı planlamaktadır. Bölgesel kıta federasyon birliklerinin kurulması ve konfederasyona dâhil olmasıyla konfederasyonun kurumsal yapısı ve bilinirliliğini güçlendirecektir. Kurulumundan bugüne birçok başarılı organizasyona imza atan konfederasyon etkinliklerine katılım ve teveccüh üst düzeyde gerçekleşmektedir. Uluslararası geleneksel oyunların zirvesi olarak kabul edilen Dünya Göçebe Oyunlarına ana sponsor olarak destek veren konfederasyon, Türkiye’de Etnospor Kültür Festivali’ni düzenlemiş ve yüzbinlerce insanın ata sporlarını öğrenmesine veya hatırlamasına katkıda bulunmuştur. Bunun yanı sıra, çeşitli ilköğretim okullarında okul etkinlikleri düzenleyerek çocuklarımızın ve gençlerimizin geleneksel sporlarımızı tanımasına ve deneyimlemesine yönelik çalışmalar yapmıştır ve yapmaya devam etmektedir. Seydullah HALAÇ BULTÜRK Derneği

Filibe’de yapılan Ekmek ve Tatlı Festivali’nde Türk mutfağı tanıtıldı

Türkiye Cumhuriyeti Filibe Başkonsolosu Hüseyin Ergani, Başkonsolosluğun Mutfak Şefi Rafet Erdemir ve Paşa Restoranında çalışan ekmek ustası Fatih Aslan, Hollanda, Fas, Besarabya ve Bulgaristan’dan fırıncı ustalarıyla birlikte Filibe Bölge Zanaat Odası tarafından Rayko Daskalov sokağındaki ticaret merkezi önünde düzenlenen Ekmek ve Tatlı Festivali’ne katıldılar. Pazar öğleden sonra ekmek fırını önünde Filibe Başkonsolosluğunun Mutfak Şefi Rafet Erdemir, “Türk mutfağı son derece zengin olup, çok çeşitli ürünler, baharatlar, tatlar, aromalar ve iyi fikirlerin geliştirdiği çok görkemli bir mutfaktır. Et ve sebze yemekleri, lezzetli balık ve deniz ürünleri, çorbalar, salatalar ve mezeler, kebaplar, pilavlar, sarmalar ve musakkalar, börekler ve çeşitli hamur işleri ile çok çeşitli tatlılar sunulmaktadır” diye anlattı. Kentteki etkinlikleri her zaman destekleyen Başkonsolos Hüseyin Ergani, ustalarla birlikte ekmek fırınındaydı. Başkonsolos,”Festivalin misafirleri için ustalarımız birçok sürpriz hazırlamışlardır. Hamur işlerinden pide pizza, tırnak pide, puf ve lahmacun, tatlılardan ise saray lokması ve tulumbanın nasıl hazırlandığını görebilecekler” diye ifade etti. Sayın Ergani, yemek hazırlıklarına aktif olarak katıldı. Türk mutfağına özgü yemeklerin isimlerinin birçoğu şahsileştirilmiş ve isimleri gerçek insanlar ve olaylarla ilgili anıları hatırlatır. Bu tür yemeklerin en popüler olanı ise imambayıldıdır. İmambayıldının adının tarihçesi hakkındaki bir rivayete göre eski bir dönemde bir imam, karısı tarafından patlıcan, domates, soğan ve baharatlarla hazırlanan yemekten ilk kez ve aşırı yediğinden dolayı fenalaşıp bayılmıştır.

Patlıcanların kıymalı içle doldurularak hazırlandığı ve bol baharatların kullanıldığı yemek karnıyarıktır. Tarihsel olaylara gönderme yapan, yine patlıcanla hazırlanan başka sevilen bir yemek ise hünkar beğendi adını taşır. XVIII. yüzyılında hüküm sürmüş Sultan Abdülaziz, bir gece yarısı çok açıkmış ve aşçısından özel bir yemek hazırlamasını istemiş. Kısa bir süre sonra kendisine patlıcan ve kuzu etiyle hazırlanan yemeğin üzerine beşamel sosu dökülen bir yemek servis edilmiş. Türk mutfağının şiirsel lezzetleri, vezirparmağı tatlısı, hanımgöbeği tatlısı, kızmemesi tatlısı, Osmanlı saray usulü soğanlı yumurta, kadıboğan (revaniye) tatlısı ve daha başka yemek adlarından da belli oluyor. Türkiye’nin her köşesinde görüntüsünün yer aldığı Mustafa Kemal, mutfakta hak ettiği takdiri görmemiş olsaydı, garip olurdu. Onun adını çok özel bir şerbetli tatlı tarifi olan Kemalpaşa tatlısı taşır. Balkanların yedi tepeli kenti Filibe’de yapılan festivalin misafirleri için önceki gün sürpriz vardı. Edirne Trakya Üniversitesi Devlet Konservatuarı Viyolonsel Topluluğu, Rayko Daskalov sokağındaki eski Kurşunlu Han’ın önünde konser sundu. Edirne Trakya Üniversitesi Devlet Konservatuarı Viyolonsel Topluluğu, Filibe Başkonsolosluğunun daveti üzerine Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı dolayısıyla yapılan kutlamalara katılmak için geldiği Filibe’nin iki gün


Yüksek İslam Şurası, Dinler Yasası’nda değişiklik konusunda görüşü

Sofya’da 17 Mayıs Perşembe günü Bulgaristan Müslümanlar Diyanetinin merkez kolektif yönetim organı olan Yüksek İslam Şura Meclisi geniş katılımlı oturum gerçekleştirdi. Olağan oturumlardan farklı olarak bu Şura Meclisi oturumunda demokrasiye geçiş yıllarından itibaren Başmüftü ve Yüksek İslam Şura Başkanlarının yanı sıra Müftülük Konseyi üyelerinden oluşan Dini Liderler Konseyi de hazır bulundu. Filistin topraklarında adaletin yerini bulması için duayla başlayan Yüksek İslam Şura Meclisi oturumunun ana konusu Meclis Başkanlığına sunulan Dinler Yasası’nda değişiklikler yapılmasına ilişkin iki yasa tasarısıydı. Yüksek İslam Şura Meclis Başkanı Vedat Ahmet, “Yüksek İslam Şura Meclisi, Bulgaristan Meclisinde yer alan sözde “vatanseverlerin” anayasaya aykırı ve totaliter önerilerini şiddetle reddediyor. Bununla birlikte Bulgaristan Müslümanlar Diyaneti’nin merkez kolektif yönetim organı, Bulgaristan Sosyalist Partisi (BSP), Bulgaristan’ın Avrupalı Geleceği İçin Vatandaşlar (GERB) ve Hak ve Özgürlükler Hareketi (HÖH) tarafından sunulan Dinler Yasası’nda değişiklikler yapılmasına ilişkin yasa tasarısıyla ilgili endişelerini de dile getirdi” diye belirtti. Yüksek İslam Şura Meclisi, ülkedeki üç büyük siyasi gücün yasa tasarısının olumlu yönleri olduğunu ve bu önerilerin devletin dinlerle ilgilendiğini gösterdiğini düşünüyor. Ama öte yandan dini cemaatlerin faaliyetlerinin

doğrudan kontrolü ve devletin din işlerine müdahalesine yönelik bir arzu da var. Bu özellikle Başbakanlığa bağlı Dinler Müdürlüğü’ne daha fazla haklar verilmesinden açıkça görülüyor. Ancak bu dini cemaatlerin anayasal olarak garanti edilen özgürlüğünü ve özerkliğini tehdit etmektedir. Ayrıca tasarıyla ilgili endişenin başka bir nedeni, iki anlamlı yorumlara ve keyfi uygulamaya izin veren metinlerdir. Yüksek İslam Şura Meclisi, bu yasa tasarısının görüşmelerinde dini cemaatlerin özerkliği ilkesinin korunması, devletin tüm dini cemaatleri eşit şekilde ele almasını ve anlamı belirsiz metinlerin ortadan kaldırılmasını arzu etmektedir. Bulgaristan Müslümanlar Diyaneti’nin merkez kolektif yönetim organı ayrıca Müslümanların ulusal güvenlik için bir tehdit oluşturduğu varsayımı ile yasa tasarıları hazırlanmaması çağrısında bulundu. Kuruma göre yasalar yapılması ve özgürlükler verilmesi, totaliter unsurlar içeren kontrol mekanizmalarına değil, güvene dayalı olmalıdır.

Bulgaristan vatandaşlığı için Bulgarca bilinmesi gerekecek

Cumhurbaşkanı Yardımcısı İliyana Yotova, Bulgar dili hakimiyetinin, Bulgaristan vatandaşlığı edinmek için zorunlu bir kriter olması gerektiğini düşünüyor. Ülkemizle hiçbir alakası olmayan insanlara Bulgar pasaportlarının çıkarıldığı şüphesini engellemek için net ve somut kriterler olmalıdır. Kavarna’da gazeteciler önünde konuşan Cumhurbaşkanı Yardımcısı, “Zorunlu kriterlerden birinin, hatta ilk kriterin, Bulgar dili hakimiyeti olmalıdır” dedi. Yotova, şu an böyle bir şartın olmadığını ve kendisine göre bunun tamamen kabul edilmez olduğunu sözlerine ekledi.

Bulgaristan’da Camilere Bulgar Bayrağı Asılsın Avrupa’nın en ucuz ülkesi Bulgaristan Bulgaristan’da aşırı sağcı söylemleriyle tanınan Birleşik Vatanseverler İttifakı, ülkedeki tüm camilerin minarelerine Bulgar bayrağı asılmasını talep ediyor. Bu doğrultuda parlamentoya bir yasa tasarısı sunan Birleşik Vatanseverler İttifakı, yürürlükte olan Dinler Yasasında değişiklik yapılarak ülke genelindeki tüm camiler de dahil, kilise ve sinagoglara Bulgar bayrağı asılmasını istiyor.

Aşırı sağcı partilerden oluşan Birleşik Vatanseverler ittifakının sunduğu yasa tasarısı aynı zamanda ülkedeki bütün dini törenlerin Bulgarca yapılmasını öngörüyor.

Bulgaria ON AIR televizyonunda yayınlanan “Denyat ON AIR” programına konuk olan eski Turizm Bakan Yardımcısı Branimir Botev,” Bulgaristan şu anda Avrupa’nın en ucuz destinasyonu. Ülkemiz kaliteli, sürdürülebilir ve pahalı bir turizm için çalışmıyor” diye kaydetti. Yabancı bir turistin Bulgaristan’da tüm konaklamaları için 449 avro bıraktığını belirten Botev, bu paranın ayni turistin Afrika’da bıraktığı paradan daha az olduğuna dikkat çekti. Botev’in ifadesine göre aynı turist Makedonya’yı ziyaret ettiğinde orada 19 avro daha fazla bırakıyor. Botev, Bulgaristan’ın Avrupa Birliği Konseyi Dönem Başkanlığını kendisini bir turist destinasyonu olarak tanıtmak için kesinlikle kullanamadığını düşünü-

yor. Eski Turizm Bakan Yardımcısı, kış turizm sezonunda turist sayısında yüzde 6’lık artışın Turizm Bakanlığı’nın gayretlerinin sonucunda değil, iş dünyasının gayretlerinin sonucunda kaydedildiğini ileri sürdü. Botev,”Bulgaristan’ı nasıl markalandıracağımıza dair bir strateji, kaynak ve vizyon yoktu. Gerçek anlamda bir eylem yok” diye vurguladı. Sofya’da 15 maden kaynağı bulunduğunu, tüm Sofya ilinde ise toplam 88 maden kaynağı bulunduğunu kaydeden eski Turizm Bakan Yardımcısı, “Bu maden kaynaklarının tanıtımını yaptık mı, turistlerin dikkatine sunduk mu?!” diye retorik bir soru sordu. Botev,”Uzmanlarımızı dış ülkelere kaçırıyoruz. İki aylık mevsimlik istihdamla bu insanların Bulgaristan’da kalmalarını nasıl isteyebiliriz” diye ifade etti. Eski Turizm Bakan Yardımcısı, Yunanistan ve Türkiye seyahatlerimizde bize hizmet eden her ikinci kişinin Bulgar asıllı biri olabileceğini söyledi.


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.