BULTURK Gazetesi 138.Sayı

Page 1

Türk Dünyası Gagauzyeri’nde Toplandı

Tüm katılımcılar birer konuşma yaptıktan sonra köyün eski ve yeni yapılan kilise ziyaret edildi. Türk Halkları Kongresi burada bir araya geldiler ve Başkanlar veya 2019 Kurultayını yapmak için Azerbaycan veya İstanbul Türkiye’de yapılmasını kararlaştırdılar. Gagavuzyerinde Kıpçak köyünün yortunda; ULUTÜRK’ün konuşması: Değerli Kıpçak Belediye Başkanı Oleg GARİZAN Kardeşim, değerli misafirler ve çok pahalı Kıpçak Halkı köyünüzün yortunuz kutlu olsun. Ben sizlere Büyük ve Yeni Türkiye’nin, Yeni Başkanı, Dünya Lideri Sn. Recep Tayyip Erdoğan’ın kardeş Gagauz halkına kucak dolusu selamlarını getirdim. Bu gün aranızda bulunmak ve bayramınızı kutlamak benim için paha biçilmez bir şereftir.

Devamı 10’da

Siyasi ve Aktüel Gazete

Moldova’nın Gagauzyeri’nde ilk günümüz Başkent Komratta Şarap gününde ve ikinci gün Kıpçak Köyünün yortundayız. Kıpçak Belediye Başkanı Oleg GARİZAN Kardeşimiz açılışı yaptı. Ardından misafirler tanıtıldı: Moldova ve Gagauzyerinden Milletvekilleri ve Türkiye Cumhuriyetinden TBMM’den Milletvekili Prof.Dr.Yüksel ÖZKAN, Yalova’nın Taşköprü Belediye Başkanı ve eski Bursa Mustafa Kemal Paşa bld. Bşk. Bulgaristan Burgazın Ruen ilçe belediye başkanı, Dospat’tan, Varna, Şumlu, Kırgızistan Edil Marlis Uulu, Kırım Eskender BARİYEV, Çuvaşistan Oleg STEPNİKOV, Tataristan Bary Davletrareev, Yakutya, Başkurdistan, Saha, Kazakistan, Özbekistan ve daha bir çok misafir birer selamlama konuşması yaptılar.

Bilgi Ordusu Bizim Ordumuz, Bildiğimizi Ögretmek Bizim Görevimiz“

Yıl - 15 Sayı: 138 Kasım - 2018 - “

Türk Dünyasının Medarı-iftiharı Sn.Ganira PAŞAEVA’ya Taktir belgesi

İstanbul’daki “Türk-Akım zirvesi” AB Gazının Merkezi Türkiye

.TürkAkım projesinde deniz bölümünün tamamlanması nedeniyle İstanbul’da düzenlenen “Türkiye-Rusya zirvesi”, Putin’in ve Erdoğan’ın törendeki karşılıklı sıcak diya- Haberde, Rusya’nın Ukrayna yerine TürkAkım üzeloğuna geniş yer verilen haberde, Aralık 2014’te iptal rinden oluşturulacak yeni rotayla Avrupa’ya doğal edilen Güney Akım projesi yerine TürkAkım projesi- gaz göndermesinin de daha az maliyetli olacağı nin hayata geçirilmesinin daha az masraflı ve isabetli bilgisi paylaşıldı. Rus RBK gazetesinin haberinde, bir yatırım olduğu yorumuna yer verildi. Gazprom’un TürkAkım’ın deniz kısmını iki yılda Kommersant gazetesi, “Türk seli” başlığıyla verdiği bitirmesinin önemli bir başarı olduğu vurgulandı. haberde, törenin düzenlendiği salonun kalabalıklığına ABD ve Ukrayna’nın projeye karşı çıktığına işaret dikkati çekerken, Putin’in, “Gaz çıkartmak sadece yere edilen haberde, projenin, Rusya’nın iyi ilişkilere sabir delik açmak değildir. Erdoğan’a iradesi ve cesareti hip olduğu Bulgaristan, Sırbistan, Macaristan ve Avusiçin teşekkür ediyorum.” sözlerine yer verdi. turya rotasını kullanması halinde gerekli İZİNLERİN ‘BULGARİSTAN-SIRBİSTAN-MACARİSTAN- ALINMASI KONUSUNDA FAZLA ZORLANMAYACAĞI GÖRÜŞÜ PAYLAŞILDI. ‘TÜRKİYE, AVRusya’nın önde gelen gazetelerinden İzvestiya, dün AVUSTURYA ROTASI AĞIR BASIYOR’ gerçekleştirilen zirveyi “Tam isabet: Türkiye Rus gazı Vedomosti gazetesi de “Rusya, TürkAkım’ın deniz kıs- RUPA İÇİN DAHA ÖNEMLİ OLACAK’ için merkez haline geliyor” başlığıyla manşetine taşır- mını tamamladı” başlığıyla manşetten girdiği haberde, Rus haber ajansı RİA Novosti’de yer alan analizde ken, TürkAkım projesinin, Akkuyu Nükleer Güç Sant- projenin Avrupa’ya uzanması beklenen ikinci ayağında de Rus gazının artık Türkiye’ye doğrudan sağlanarali gibi Türkiye ve Rusya arasındaki ortaklığın sem- “Bulgaristan-Sırbistan-Macaristan-Avusturya” rotası- cağı ve daha önce Ukrayna nedeniyle yaşanan kenın tercih edilmesinin beklendiğini yazdı. sintilerin olmayacağı yorumuna yer verildi. bolü haline geldiğine işaret etti.

Rus gazetelerin manşetlerine taşındı Projenin ikinci ayağı için Yunanistan’ın da değerlendirildiği belirtilen haberde, Yunanistan Başbakanı Aleksis Çipras’ın TürkAkım projesine yaklaşımının ise belirsizlikler taşıdığı kaydedildi. TürkAkım sayesinde Türkiye’nin de Avrupa için daha önemli bir ülke haline geleceği ifadesi kullanılan haberde, Türkiye ve Rusya’nın projeyle ilişkilerini daha da güçlendirdikleri vurgulandı. TÜRK-AKIM PROJESİ Rus gazını Türkiye’ye, Türkiye üzerinden de Avrupa’ya taşıyacak TürkAkım doğal gaz boru hattı her biri yıllık 15,75 milyar metreküp kapasiteye sahip iki hattan oluşacak.. Projede ikinci hattın Yunanistan üzerinden İtalya’ya veya Bulgaristan üzerinden Sırbistan’a şeklinde kurulması değerlendiriliyor.

Belediye Başkanı’nı Makamında Ziyaret Dünyanın Sıfırdan Yapılan en Büyük Havalimanı Kâğıthane BULTÜRK-Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet

Dünyanın en büyük havalimanı unvanına sahip İstanbul Yeni Havalimanı’nın açılışını Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından gerçekleştirildi. Açılışa konuk cumhurbaşkanlarının yanı sıra, sanatçılar ve çok sayıda davetli katıldı. Türkiye Cumhuriyeti’nin 95. yılında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın mega projeDünyanın sıfırdan yapılan en büyük havalimanı olacak İstanbul Havalimanı tamamlandı lerinden olan İstanbul’un yeni havalimanı İstanbul Havalimanı düzenlenen törenle açıldı. 200 milyon yolcu kapasitesine sahiptir.

Bu meslekler yok olacak!

Bakın yerini hangi meslekler alacak!

Her geçen gün gelişme kaydedilen yapay zeka teknolojisi ile önümüzdeki yıllarda birçok mesleğin yok olacağı tahmin ediliyor. İşte yok olmaya yüz tutan o meslekler... 1-Muhasebeciler ve analistler 2-Teknik yazarlar 3-Sekreterler 4-Noterler 5-Ekonomistler 6-Satış danışmanları 7-Müşteri hizmetleri çalışanları 8-Emlakçılar

Sayfa 2’de

Devamı Sayfa 2‘da

Sayfa 2’de

Sayfa 3’de

Derneği Yöneticileri Kâğıthane Belediye Başkanı Fazlı KILIÇ’ı Bulgaristan Türklerine yapmış olduğu hizmetlerinden dolayı makamında ziyaret ederek plaket taktim ettik. Başkanımız kendilerine BULTÜRK Gazetesini, Osman KILIÇ’ın “46 yıl sonra Bulgaristan” kitabını ve Rafet ULUTÜRK’ün “Bulgaristan Türkleri Kimlik Mücadelesi” kitabını ve bir de plaket taktim etti. Başkanlar ziyaret sırasında bol bol Bulgaristan hakkında sohbet ettiler . Başkanlar ziyaret sırasında Bulgaristan ve Türkiye’de yerel yönetimler ve genel ülke siyaseti üzerine bir süre sohbet ettiler. N.Ceylan; ”Göreve geldiği günden beri her daim yanımızda olan sitemize ve şehit parkımıza desteğini

her alanda gösteren Belediye Başkanımız Fazlı KILIÇ’a teşekkürlerimi sunarım.” dedi. Başkan KILIÇ’ta “Daha iyi bir gelecek için tüm vatandaşlarımıza hizmet etmeyi görev bilir ve buna göre hizmet ederiz. Bu nedenle bizim için hizmet imkânlarımızın elverdiği boyutlarda desteğimizi daima devam ettireceğiz’’ dedi. Nazım ÇAVUŞ

Dünyası Belgesel Film TBMM Başkanı, Bulgaristan Meclis Başkanı ile Görüştü Türk buluşmasına ev sahipliği yaptı

3. Avrasya Parlamento Başkanları Toplantısı TBMM Başkanı Binali Yıldırım Görüşmeden detaylar ANTALYA – TBMM Başkanı Binali Yıldırım, Antalya’da 3. Avrasya Parlamento Başkanları Toplantısı çerçevesinde Bulgaristan Meclis Başkanı Sveta Karayanceva ile görüştü.

Sayfa 3’de

Sayfa 5’de

Sayfa 6’da

3. Avrasya Parlamento Başkanları Toplantısı TBMM Başkanı Binali Yıldırım Görüşmeden detaylar ANTALYA– TBMM Başkanı Binali Yıldırım, Antalya‘da 3. Avrasya Parlamento Başkanları Toplantısı çerçevesinde Bulgaristan Meclis Başkanı Sveta Karayanceva ile görüştü.

Sayfa 13’de

Sayfa 13’de Sayfa 14’de

TÜRK Dünyası Film Festivali etkinlikleri çerçevesinde Yakın Doğu Üniversitesi’nin proje ortaklığında «8 Ülke, 8 Ana, Türk Ana Belgesel Filmi»nin Kıbrıs galası, Yakın Doğu Üniversitesi’nin ev sahipliğinde gerçekleştirildi. İletişim Fakültesi’nde gerçekleştirilen gösterime çok sayıda akademisyen ve sinema ünlüleri de katıldı.

Sayfa 14’de Sayfa 15’de Sayfa 15’de


2 Sayı 138 - Kasım 2018 2

Bulgaristan Türklerinin Sesi AKTÜEL Etkinlikler

Oya CANBAZOĞLU Türk Kültürü Yeşerecek Konu: Anadilimiz kutsalımızdır. Öğreneceğiz, öğreniyoruz, öğrenmeliyiz. Cumhuriyet Bayramı şenliklerine Türk ve Zafer ruhu yaşatan Çok Sesli Türkiye Devlet Korosunun Sofya’da Atatürk’ün kafe içtiği kafenin yanında “Bılgarya” Salonu konserden sonra, konser salonunun müdürünü görevinden alındığı haberini duyduğumuzda kalbimizi sızlattı. Bu salonda komşudan gelen çok sesli bir yıl korunun yüksek başarılı sunumu kıskanıldı demek. Gazi Mustafa Kemal’in Bulgaristan Türk kamuoyu ve aydınları tarafından gönül coşkusuyla anılmasını da çok görmüş olabilirler! Koro Şefi Burak Onur Erdelin yönetiminde çeşitli Türk halk türküleri, Bulgaristan, İtalyan ve İspanyol parçalarının çok başarılı seslendirmesine, salon dolusu davetlileri coşturmasına, alkış tufanına tahammül edememiş olabilirler… Bir acı savmıyorsa, altında başka biri vardır, diyenler haklıdır. 1984 yılının 23 Aralık akşam yayınında Sofya Radyosu’nun Bulgaristan Türklerine Mahsus yayınları kapanırken fonetiğimizde 650 Türkü ve şarkımızın kaydı vardı. 1986’da Bulgaristan Komünist Partisi Merkez Komitesi (BKP MK) bir karar alarak bu Türkçe sanat kayıtlarının Sofya Radyosu kayıt deposundan çıkarılmasını bir kamyona yükleyip, kör bir dere çukurunda yakılmasını emretmişti. Bu haberi, Radyosu’nun müzik bölümünde görevli eşinden alan, 2018’de vefat eden ünlü müzisyen, folklor uzmanı ve besteci Nikolay Kaufman, eşine “yüklemeye başladıklarında bana haber et, bir depo ayarladım, şoförle anlaşmayı bana bırak, kolileri oraya indirip koruyalım. Yakmak istedikleri paha biçilmez bir sanat mirası” demiştir. İşte bu eserler bir Bulgar tarafından böyle korunmuştur. Bulgar da olsa insan olmak başka bir şeydir… Sanat düşmanlığının kökünde ne olabilir bilemiyorum. Ancak isim değiştirme zulmü yıllarında Türklerin arabalarından teyp ve kasetlerin toplandığını asfalta atıp çiğnendiğini, Türk evlerindeki teyplerin ve kasetlerin gasp edildiğini hatırladıkça, aklımdan ilk geçen Bulgaristan Türklerinden bu yara öyle 30-40 yılda kapanmaz duygusudur. 1989 hak arada ve özgürlüğü kucaklama kavgamız aslında köklerimize, özümüze dönmemiz için verdiğimiz kutsal kavgaydı. Bu kavganın özünde yer alan ve yeri başka bir şeyle asla doldurulamaz olan, kutsalımız anadilimizdi. Bulgaristan Türklerinin başına gelenleri planlayanlar, yazması kolay, anadilimiz Türkçemizi çürük bir diş gibi görüyor, çekip yerine Bulgarcayı, Bulgar kültürünü ve yaşam anlayışını, kendi inançlarını doldurmak istiyorlardı. Bu kavga bugün de devam ediyor. Bayrağımız Türk kimliği sembollerimizden biridir. Geçen hafta Kırca Ali ALTAY DERNEĞİ GRUBU etkinliklerini anlatan yayınlara bir göz attım. Güney Doğu Rodop kent ve köylerinden çocuklarımızın Edirne ve Lüleburgaz gezisi esnasında “Ne mutlu Türküm diyene!” anıtı önünde Ay Yıldızlı Bayrağımıza sarılmış, göndere bayrak çeken, bayrak sallayan kız ve oğlanlarımızı görme gururu yaşadım. Bayrağımız Türk kimliği sembollerimizden biridir. Onlar Türkçe kurslarında, sanat etkinliklerinde, Türkçe şiir söyleme yarışlarında başarılı olan umutlarımızdı. Türkçe derslerinin okutulduğu dernek ve sınıf odalarında, Türk şair ve yazarlarımızın duvar resimleri eksik. Biz edebiyatı olan bir etnik azınlığız ve bu noksanımızı tamamlamalıyız. Bundan iki sene önce 2016’da anne ve babaları da Kırca Ali kenti stadyum meydanına toplanmış ve “Ne mutlu Türk’üm diyene!” anıtı içmişlerdi. Bu aynı zamanda Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu, büyük önder Mustafa Kemal Atatürk’ün davamıza bağlılık anıtıdır. Bu anıt ancak anadilimizde söylendiğinde geçerlidir. Sağ elimizi kalbimizin üzerine ve gözlerimizi istikbale dikerdik. Türkçe sevdalısı dernekçilerimizin yoğun ve planlı çalışmaları sonucu yarım asır süren Türkçe kuraklığı sonunda güzelim Rodoplar’da anadilimiz yeşermeye başlamış, en büyük mutluluğumuz gençlerin Türkçe konuşması, şarkı ve türkülerimize evlatlarımızın sahip çıkması, çeşitlilik içinde birlik davamızda onurlu yerimizi alabilmemizdir.

ABD MECLİSLERİ SATANİST AYİNLE AÇILDI

Şeytana tapan küresel egemen yapılar, tüm dünyayı satanistleştirmek için çalışıyor. Geçtiğimiz aylarda Merkel gibi liderlerin de katıldığı Gotthard Base Tüneli’nin açılışını satanist ayine dönüştüren bu yapı, geçtiğimiz günlerde başlayan Rio Olimpiyatlarını da satanist ayin ve sembollerle başlattı. Salı günü Alaska’daki yerel meclis toplantısı satanist ayinle, dün de Arizona’nın başkenti Phoenix’teki meclis şeytana saygı duruşu ile açıldı. Meclis üyeleri “İblisi dua” ettiler. Şeytana dua ettirilen okulun bahçesine ise çocukları kucaklayan şeytan heykeli diktiler. İBLİS’İN ÇOCUKLARI İNSANLA SAVAŞIYOR İblisin kibirlenerek Allah’a ve insana savaş açmasıyla başlayan mücadele büyüyerek devam ediyor. Günümüz egemen yapılarının dini olan satanizmin yaygınlaştırılması görevi verilen Hollywood, neredeyse bütün filmlerinde açık veya gizli olarak satanist semboller kullanıyor. Şuur altlarımıza yerleştirilerek normalleştirilen şeytani semboller, kıyafetlerden dekorlara kadar pek çok eşyaya da yerleştiriliyor. Başta ABD’de olmak üzere artık alenileşen satanizm, okullarda da çocuklara öğretilmeye başlandı. ABD’deki bir ilkokulun bahçesine şeytan heykeli dikildi. Kanatları olan, bir eliyle şirkin zafer işaretini yapan, diğer eliyle masonları işaret eden, ayakları ise gücü temsil eden at ayağı olan şeytan heykeli iki çocuğu kucaklıyor. ABD’DE MECLİS ŞEYTANA TAPARAK AÇILDI

Salı günü Alaska yerel meclisinin şeytana dua ve satanist ayinle açılmasının ardından dün de Arizona’nın başkenti Phoenix Meclisi şeytana saygı duruşu ile açıldı. Normalde monoton geçen yerel Kenai Borough Meclisi toplantısının “Selam olsun sana Şeytan” şeklinde biten bir “dua” ile açılmasına ABD’deki vicdanlı çevrelerden tepki gelmesi üzerine, “satanist olmadıkları, diğer inançları hoş gördükleri için” yaptıklarını iddia ettiler. Satanist Tapınağı (The Satanic Temple) üyesi Iris Fontana, Salı günü yapılan toplan-

tıda, papazlara ayrılan bir bölümde sapkın bir ‘dua’ yapmıştı. Satanist Fontana, meclis üyelerinin “şeytanın bilgi ağacından yararlanmalarını” isterken, üyeler bir daire içinde sessizce ayakta beklediler. Phoenix ayini ise bina girişinde alenen yapıldı. HERKESİ AHMAK SANIYORLAR! Satanist Tapınağı isimli örgüt kendi hazırladıkları tanıtımlarda boynuzlu tuhaf hayvan figürleri, gizemli rakam ve ateşli yeraltı görüntülerini kullanıyor. Sapkın örgütün web sitesi de baştan sona şeytani figürlerle dolu. Başta ABD ve Almanya olmak üzere batıda artan satanist ayinlere pek çok kişi de tepki gösteriyor. Tepkileri azaltmak içinse “ateist oldukları, kötülüğü teşvik etmedikleri ve doğaüstü varlıklara inanmadıkları” yalanlarını söylüyorlar. “Temel dayanak noktamız acı kötü, acıyı azaltan iyidir. Şeytan sembolüne inanmıyoruz. Geleneksel olduğu için kullanıyoruz” diyen satanist meclis üyeleri, okul bahçesine koydukları şeytan heykeli hakkındaki soruları ise cevapsız bıraktı. İŞTE O AÇILIŞTA YAPILAN ‘ŞEYTAN DUASI’ ABD meclislerinin internette yayınlanan açılış videolarında şeytana yalvarma ve duadan bir kesit: “Karanlık zamanların korkak beyinlerinden gelen esrarengiz doktrinlerin önünde eğilmeden özgürce karşı çıkalım. Luciferin (şeytan) verdiği bilgi ağacından yararlanalım ve eskinin mutluluk ve konforunu dağıtalım. Despotik sosyal normları ve yanıltıcı kategorileri reddedelim. Her şeyde, gerçekliği gösterilebilecek olan agnostisizm (bilinemezcilik) ile çözüm mantığına dayanalım. Bireyin ya da toplumun özgürlüğünü tehdit eden despotik bütün otoritelere karşı sıkıca karşı duralım. Selam olsun sana şeytan. Teşekkür ederim şeytan!” Kenai Borough yerel yönetimi, meclislerinde “diğer inançları hoşgörüyle karşılamaya ve onlara da yer verme” adı altında “Karanlıklar Lordu”nun hizmetkarları olan sapkın bir örgüte kapılarını açtı. Şeytanı “isyan ve rasyonel sorgulamanın sembolü” olarak gördüklerini iddia eden Satanist Tapınağı (The Satanic Temple) üyesi Iris Fontana Salı günü meclis toplantısında, genellikkle papazlara ayrılan bir bölümde sapık bir dua yaptı. Satanist Fontana, toplantıya katılan meclis üyelerine “şeytanın verdiği bilgi ağacından yararlanmaları” tavsiyesinde bulunurken, meclis üyeleri bir daire içinde sessizce ayakta beklediler ve şeytani ritüel Fontana’nın “Selam sana şeytan” şeklindeki sözde “duası”yla sona erdi.

Bu meslekler yok olacak! Bakın yerini hangi meslekler alacak!

Yapay zeka ve teknolojideki ilerlemeler insan gücü ile yapılan pek çok mesleği tehdit ediyor. Üretimin robotlara devredildiği ve yapay zekanın insanların yaptığı pek çok işte kullanıldığı biliniyor. Uzmanlara göre önümüzdeki yıllarda işsizlik sayısı giderek artacak ve bazı meslekler yok olacak.İşte yakın gelecekte yok olacak meslekler; 1-Muhasebeciler ve analistler Muhasebe ile yakından alakalı olan hesaplamalar ve parasal işlemler giderek dijital dünyanın hakimiyetine giriyor. Tüm hesapların bilgisayar kaydı altında gerçekleştirildiği ve analizlerin bilgisayarlar ve çeşitli programlar aracılığıyla yapıldığı düşünülürse yakın gelecekte muhasebeciler ve analistler işsizlikle karşı karşıya kalacak. 2-Teknik yazarlar Elektronik aletlerin kullanım kılavuzlarının hazırlanmasından yardım kitapçıklarının düzenlenmesine kadar pek çok iş yapan teknik yazarların mesleğini yapay zekalar ellerinden alacak gibi görünüyor. Hazır programlarla birlikte cihazların tüm teknik bilgilerini yine cihazların kendisi oluşturacak. 3-Sekreterler Patronların sağ kolu olan sekreterler artık yerlerini akıllı sekreterlere bırakıyor. Yöneticilerin toplantılarını ayarlayan, hatırlatmalar yapan, seyahatlerini organize eden ve e-maillerini cevaplayan akıllı sekreterler yakın gelecekte patronların yeni tercihi olacak gibi gözüküyor. 4-Noterler Belirli işlerin resmiyete dökülmesinde rol oynayan noterler teknolojik gelişmelerden nasibini alacak. Dijital yazışmaların yanında

elektronik imzalar da noterlerin tahtını sallayacak gibi görünüyor. 5-Ekonomistler Trend analizleri, para ve döviz kurları ile iç içe olan ekonomistler yerlerini yapay ekonomistlere bırakacak. Orta ve uzun vadeli trend analizlerini hatasız bir şekilde hesaplayan yapay zeka programları hisse senetleri ve satın alma işlemlerinde de etkin rol oynayacak 6-Satış danışmanları Mağazalarda ve reyonlarda gerçek satış danışmanları yerine sizinle robotlar ilgileniyor olacak. Size ürünler konusunda yardımcı olan ve aradığınız ürünü bulmanıza yardım eden robotların alışverişte yeni bir çağ açacağı kesin. 7-Müşteri hizmetleri çalışanları Müşteri hizmetleri alanında çalışanların yakın gelecekte yerlerini özel programlara bırakması bekleniyor. Müşterilerin her isteğini yerine getiren ve onlarla iletişim kurabilen yazılım programları halihazırda kullanılmaya başlandı bile. 8-Emlakçılar Emlakçılar da yapay zeka uygulamalarının tehdidi altında. Sanal emlak uygulamaları ile artık 3 boyutlu olarak istediğiniz konutu gezebilir ve uzaktan kullanılabilen güvenlik ve kilit sistemleri ile evi kendiniz görebilir, kararınızı verebilirsiniz.

Geleceğin meslekleri:

- Etik bilgisayar korsanı- Sigorta uzmanı - Gıda kimyageri - Epidemiyolog- Kullanıcı arayüzü mühendisi- Dental hijyenist- Sonografi uzmanı- Fizyoterapist- Bilgi teknolojileri yöneticisi- Yazılım geliştiricisi- Yönetim danışmanı - Sağlık servisleri yöneticisi - Hemşirelik- Uygulama geliştiricisi- Pazar araştırma analisti- Ağız ve hijyen uzmanıOperasyon araştırma analisti.

Neriman E.KALYONCUOĞLU Bizim şiirimiz gerçek yaratıcılıktır. Bulgaristan’daki Müslüman Türklerin şiiri, genelde bütün yaratıcılığımız bir birlik ve bütünlük sergiler. Biz, çok uzaktan gelen bir bol sulu ırmağın, başka bir bol sulu ırmak olan Tuna’ya dayanan ucuyuz. Şiirimiz ve bütün yaratıcılığımız Türklüğümüzü, Türk kimliğimizi taşıyan, duyarlılıkla zenginleştiren veya içine kapayan bir algıdır. Turan’dan Küçük Asya’ya akmış, yolda Pers ve Arap maneviyatından seçtiğini almış, Rum Diyarını Türkiye yapmış, Osmanlı Türkleriyle Rumeli’ye taşmış, devrimci uyanışla Türk kimliğini ve Bulgaristan Müslüman Türkleri imgesini yaratmıştır. Biz, Asya şiirini bir yere kadar Balkanlara ve Avrupa’ya taşıyanlarız. Orta Asya’dan yola çıkan Atalarımızın ruhu savaşma gücü, aşk, çıkışma ve dördüncü bir unsur olan “şarapla” beslenmiştir. Geçmiş çağlar, kültürler ve evrensel şahsiyetler bu ruhsal güçte birbirini etkilemiştir. Yaratıcılığımız daha iyi anlaşılsın ve kucaklansın diye efsane, masal, hikâye, destan, kısa ve özlü sözler ve atasözleriyle dilden dile gelmiştir. Orta Çağda Batı Kültüründen yakın ve uzak kültürlerden çok daha ileri ve üstün olduğumuzu atalarımız iyi biliyordu. Bu kültürün Türk kimliğini belirlemesinde ünlü halk şair, ozan ve düşünürlerinden Ahmet Yasevi (1093 – 1166), Yunus Emre (1240), Hacı Bektaşi Veli (1209-1277), Pis Sultan Abdal (1480 -1550) Mevlana Celalettin Rumi (1207 – 1273) olağanüstü büyük rol oynamışlardır. Örneğin eski İran’da gizlenmeyen şeyler diyeceğimiz esin ve güç kaynaklarının – ateş, öksürük, sükûnet halindeki değişme, aşk ve şarap olarak görüyoruz. Ömer Hayyam (1048 – 1122) ve Hafız )1324 – 1391) vs ustalığı günümüzde hayranlarını şaşırtarak yaşıyor. Orta Çağlarda bu kültürü Batı’ya taşıyan ve Aydınlık çağını eken Henrich Friedrich Dietz (1751 – 1817), Joseph von Hammer Purgstall (1774-1856), Johann Wolgang von Goethe (1749 – 1832) vs oldu. Doğu-Batı Divanı böyle doğdu. Kadim zamanların Arapları, kabileler halinde kültür ve eğitimden uzak bir hayat sürdürürken savaş, intikam ve zafer özlemiyle tutuşuyorlardı. Bu durumda şairler de kabileleri hep yeni savaş şiirleriyle ateşlemişlerdi. Hatta kahraman savaşçıların birçoğu bizzat şairlerin kendileridir. Bu şairlerin esin aldığı unsurlarından, intikam, nefret ve düşmanlıktan parlayan alevler belirleyici olmuştur. Doğu şiiri ve edebiyat ırmağı bize bilim, din ve mistisizmin en güzel rüzgârlarınca kırbaçlanarak gelir. Ne ki asırlar süren bu yolculukta yukarıda sıraladığımız şiirsellik kamçılayan unsurların birçoğu yolda kaldı ve yenileri doğdu. Orta Asya Hikmeti’nden ve İran Divan şiirinden beslenerek biçimlenen Osmanlı Divanı Rumeli’ye de taşmış ve orada çok değerli temsilciler doğurmuştur. Bu yüce yaratıcılığın 19. Ve 20. Yüzyıldaki dev temsilcileri Namık Kemal (1840-1888), Mehmet Ersoy (1873 – 1936), Yahya Kemal Beyatlı (1884 – 1956) bugün de Bulgaristan üzerinde Çoban Yıldızı gibi parlıyorlar. Şairlerimizin yüreği Bulgaristan’da yeni bir ahenk için durulmuş ve vatan sevgisi, iyilik, hoşgörü, aşk, emeğe inanç kanat açarken, hiç biri kendini dini duygulardan sıyırmadan, Tanrıya açılan bir ruh penceresinin sürekli açık olduğuna hep inanmıştır. Yerleştiğimiz yeni diyarın kendi dünyamızı tamamlayacağı ve ebediyen bizim olacağı inancı böyle doğdu ve yaratıcılığımıza yansıdı. MEMLEKETİMİZ Karlar var dağlarında Bülbüller bağlarında Cesur eder dereler Yeller şarkı besteler Dağın taşın cevherdir Havan tatlı meltemdir Candan sevdik severiz Cennet memleketimiz. 13 Mayıs 1997 Gerlovo / Ali Ali Tiryaki

Bizim diyarda yeşeren ve yüzleştiğimiz Bulgar şiirinde ise intikam, nefret ve düşmanlığın rağbette olduğunu görebildik. Hristo Botev gibi şairlerin savaşıma bizzat kılıç elde, Peyo Yavorov “Martin” sırtta vb katıldıkları biliriz.


Bulgaristan Türklerinin Sesi Sayı 138 - Kasım 2018 Haberler Bulgaristan

Nevzat ÖZTÜRK İlahiyatçı, Eğitimci Yazar

Arkeologlarının işbirliğini gösteren sergi

İslam’da Yalancılık ve Hükmü Kur’anî bir kelime olarak kizb, yalan ve yalancılık demektir. Dilimizde kizb kelimesi “tekzip etmek”, tabirinde geçer; “tekzip etmek”, yalanlamak demektir. Yalan ve yalancılık, karşısındakini aldatmak maksadıyla söylenen ve gerçeğe uymayan söz ve bu sözü söylemektir. Sıdkın, doğruluğun zıddıdır. Kizb, değişik türevleriyle Kur’an’da üç yüzden fazla âyette geçmekte, Allah Teâlâ (c.c.), “Yalan sözden sakınınız!” (Hac, 22/30) buyurmaktadır. Dinimiz yalan ve yalancılığı kötü huyların ve günahların en büyüklerinden kabul eder ve şiddetle reddeder. Münafık ve kâfirlerin özelliğinin de yalan ve yalancılık olduğunu belirtir. “Allah adına yalan söyleyen ve hak kendisine geldiği zaman onu yalanlayan kimseden daha zâlim kim vardır? Kâfirler için Cehennem’de yer mi yok?” (Zümer, 39/32) Yalan, bir çok büyük günahla irtibatlıdır. Çoğunlukla diğer büyük günahlar müstakil, tek başına olduğu hâlde yalan ise neredeyse hepsiyle irtibatlıdır. Meselâ, gıybet, dedikodu yapan yalan söyler, içki içip aklını, şuurunu kaybeden yalan söylemeye çok müsaittir. Kumar oynayan, kaybettiklerini almak için yalanla içli dışlıdır. Zina yalanlarla dolu bir büyük günah çeşididir. Bühtan(kara çalma, iftira), iftira suçunda yalan olmadan olmaz. Allah Resûlü (s.a.s.), Müslümanlardan hırsızlık, zina, içki gibi had cezası gerektiren en ağır suçları işleyenlerin bile Cennet’e girebileceğini belirtir, fakat yalanı Müslüman’a bir türlü yakıştıramaz. Çünkü yalancılık küfrün esasıdır, yalancılık münafıklığın, ikiyüzlülüğün birinci alâmetidir, kudret-i İlâhiye’ye (Allah’ın gücü ve kuvvetine) bir iftiradır. İyi ahlâkı tahrip eden yalancılıktır. İslâm âlemini zehirleyen yalancılıktır. Oysa İslâmiyet’in esası doğruluktur, imanın hassası (özü, özelliği) doğruluktur, bütün iyiliklere, güzelliklere götüren doğruluktur. “Yalan sözden sakınınız” (Hac 22/30). “Ey İman edenler! Allah’tan korkun ve doğru söz söyleyin” (Ahzâb 33/70). “Doğruluktan ayrılmayınız. Doğruluk sizi birr’e(Allah’ın rızasını kazanmaya götüren amel,iş), o da sizi Cennet’e götürür. Kişi doğru olur ve daima doğruyu araştırırsa Allah katında Sıddıklardan(doğrular) yazılır. Yalandan sakının. Yalan insanı günaha, o da Cehennem’e götürür. Kişi durmadan yalan söyler ve yalan araştırırsa Allah katında yalancılardan yazılır.” (Buhari, “Edeb”, 69) “Bana altı şey hakkında söz verin, ben de size Cennet’i müjdeleyeyim; 1- Konuştuğunuzu zaman doğru konuşun; 2- Söz verdiğinizde sözünüzü yerine getirin; 3- Emânete hıyanetlik yapmayın; 4- Apış aranızı koruyun; 5- Gözlerinizi harama kapayın; 6- Ellerinizi haramdan uzak tutun.” (Müsned, 5/323) “Kim bana çeneleri ile bacakları arasındaki şeyler hususunda garanti verirse ben de ona Cennet hususunda garanti veririm.” (Buharî, “Rikak”, 23; Tirmizî, “Zühd”, 61) Allah Resûlü (s.a.s), “Size büyük günahların en büyüğünü haber vereyim mi?” buyurmuş ve bunu üç kere tekrar etmişlerdi. “Evet.” deyince: “Allah’a şirk koşmak, anne-baba haklarına riayetsizlik, cana kıymak!” buyurdular. Bu sırada dayanmış durumda idi, yere oturup: Ehl-i Sünnet’e göre, kebîre, yani büyük günah işleyen kimse imandan çıkmaz ve küfre düşmez. Yalan sahibi mü’mindir, kâfir değildir. Çünkü iman tasdikten ibarettir ve amel imandan bîr cüz(parça) değildir. Ancak işlenen günahı helâl saymamak, onu hafife ve alaya almamak şarttır. Haram olan günah meselâ yalan, helâl sayılırsa -Allah korusun- küfre düşülür. Müslüman, yalan ile imanın bir arada bulunamayacağını bilip yalandan kaçınarak doğruluğun temsilcisi olmalıdır. (Müsned, 2/353). Yalan, bir şeyin, gerçeğinin tersine, zıddına beyanda bulunma demektir ve dereceleri de oldukça çoktur. Bunlardan bir kısmı açık yalandır. Dil ile şehadet kelimesini veya kelime-i tevhidi söylediği hâlde, kalbi söylediğini tasdik etmeyen ve inanmayan kimseye münafık denir.

Bulgaristan Kültür Bakanı Yardımcısı Ameliya Geşeva, Doç. Dr. Hristo Popov, Yunanistan’ın Sofya Büyükelçisi Grigorios Vasilokonstandakis ve Dr. Polikseni Adam- Valeni sergi açılışında. Sofya Arkeoloji Müzesi’nde “Yunanistan ve Bulgaristan arasında ilerleme ve gelişme için kültür köprüleri” isimli serginin açılışı yapıldı. Sergide arkeoloji alanında iki ülke arasındaki sınır ötesi işbirliğini temsil eden 11 poster gösteriliyor. “Karadeniz – Roma Antik çağında birlik ve çeşitlilik”, “Tarihe bırakılan ölümsüz izlerYunanistan müzelerinden hazineler”, “Struma vadisinde Roma anıtları” ve “Bulgaristan’da UNESCO koruması altındaki anıtları” gibi ortak projelerin sonuçları görülebilir. Sergi, Tarih öncesi çağı, Antik çağ, Ortaçağ- Bizantion dönemi, Yeni çağ ve Selanik metro inşaatı dolayındaki kazılar olmak üzere beş ana bölümde dizilmiştir. Serginin açılışında Arkeoloji Müzesi Müdür Yardımcısı Dr. Hristo Popov: “Komşu ülkeler olarak Yunanistan ile ortak tarih paylaşıyoruz ve Balkanlar’da çağdaş dönemde iyi ortaklık yürütebilen örnek ülkelerdeniz. Bunların ülkemizin ortak kültürel ve tarihi mirasının keşfi ve tanıtımı üzerinde olumlu etkisi var” diye konuştu. Yunanistan’ın Bulgaristan Büyükelçisi Grigorios Vasilokonstandakis ise şunları paylaştı: “Bulgaristan ile ortak sınırımız var. Bölgedeki istikrarı destekliyoruz. Kültür ise Yunanistan ve Bulgaristan arasında emin bir köprüdür. Halklarımız or-

tak Avrupa ilkeleri, değerleri ve bizi daha da yakınlaştıran, Avrupa ailesinin ayrılmaz bir parçalı haline getiren öncelikleri paylaşıyor.” Bulgaristan Kültür Bakanı Yardımcısı Ameliya Geşeva serginin Avrupa Kültür Mirası Yılı kapsamında ve Bulgaristan’ın AB Konseyi Başkanlığı’ndan sadece birkaç ay sonra gerçekleşiyor olmasının çok önemli olduğunu vurguladı ve şöyle devam etti: “Bu tür etkinlikler aracılığı ile ortak çalışmamızı gösterip tanıtmamız son derece önemlidir. Ben kültürel mirasın gelecek nesillere köprü olduğunu düşünenlerdenim ve yeni projeler, yeni keşifler ile ilgili böyle daha çok sergiler olmasını diliyorum. Bulgaristan Kültür Bakanlığı bu tür girişimleri destekliyor. İki bakanlık ve birlikte destekleyebileceğimiz kültür enstitülerinin arasında iyi bir ortaklık kurulmasını umuyorum.” СнимкаSerginin açılışında katkıları olanlar arasında Yunanistan Kültür Bakanlığı Antik Çağ ve Kültürel Miras Anıtları Müdürlüğü Genel Müdürü Dr. Polixeni Adam-Veleni de yer alıyor: “Bir çok işbirliği yaptık ve sergi de bunları gösteriyor. Selanik’te 12 yıl Arkeoloji Müzesi Müdürü görevindeydim. Bulgaristan’ın Sofya metrosu projesinde eski Serdika kalıntılarını nasıl korumuş olduğundan çok etkilendim. Selanik’te şehrin merkezinden geçecek metro inşa etme zamanı geldiğinde Sofya’daki kazıları yürüten tarihçi Dr. Mario İvanov’u deneyim paylaşımı yapmak için davet etmenin iyi bir fikir olacağını düşündüm. Bu bizim için çok değerliydi.” Sergi, 28 Ekim 2018 tarihine kadar Sofya Arkeoloji Müzesi’nde ziyaret edilebilir. Proje, Yunanistan Cumhuriyeti Kültür ve Spor Bakanlığı Antik Eserler ve Kültürel Miras Anıtları Genel Müdürlüğü, Yunanistan’ın Sofya Büyükelçiliği ve Bulgaristan Bilimler Akademisi’ne bağlı Ulusal Arkeoloji Enstitüsü ve Müzesi himayesinde gerçekleştirilmiştir.

Bulgar ve Türk İtfaiyecilerden Ortak Tatbikat Edirne’de, “Interreg-IPA Bulgaristan – Türkiye Sınır Ötesi İşbirliği Programı” çerçevesinde Türk ve Bulgar itfaiyeciler ortak kaza kurtarma tatbikatı düzenledi. Edirne‘de, “Interreg-IPA Bulgaristan – Türkiye Sınır Ötesi İşbirliği Programı” çerçevesinde Türk ve Bulgar itfaiyeciler ortak kaza kurtarma tatbikatı düzenledi. Avrupa Birliği Bakanlığı destekleriyle gerçekleştirilen “Orman Yangınları için Operasyonel Kapasitenin Artırılması ve Afet Önleme Çalışmalarının Geliştirilmesi” Projesi kapsamında iki ülkenin itfaiyecileri gerçeğini aratmayan tatbikat gerçekleştirdi. Senaryo gereği Tavuk Ormanı’nda devrilen bir araca müdahale eden ekipler, proje kapsamında alınan kaza kırım aracını kullandı. Proje kapsamında alınan ekipmanların kullanıldığı geniş çaplı tatbikat başarıyla tamamlandı. Proje kapsamında kente gelen Bulgar öğrenciler ise Türk öğrencilerle “Gençİtfaiyeciler Turnuvası”nda yarıştı. Şükrüpaşa Atletizm Pisti’nde gerçekleşen turnuvada öğrenciler, özel olarak hazırlanmış parkurda yarıştı. Bulgar heyeti yapılan etkinliklerin ardından Edirne Belediye Başkanı Recep Gürkan‘ı da ziyaret etti. Başkan Gürkan, yapılan çalış-

maların karşılıklı işbirliğinin gelişmesine katkı sağladığını söyledi. Projenin önemine değinen Gürkan, şöyle konuştu: “Hayatınızda bir kez bile başınıza bir doğal affet gelse, o zaman itfaiyenin ve sivil savunmanın önemini daha iyi anlıyorsunuz. Yapılan işbirliğini çok anlamlı ve değerli buluyorum. Ama her iki taraftan da isteğim ve ricam, bu proje bittikten sonra ‘proje bitti, görüşmemize gerek yok’ denemeyin. İş ilişkilerini, tecrübe paylaşımını ve dostluk ilişkilerini geliştirin. Birbirinize tecrübelerinizi aktarmaya devam edin, çünkü bu coğrafya hepimizin coğrafyası. Bizden sonra çocuklarımız, torunlarımız birlikte yaşamaya devam edecek.”

Kroyaçevo köyü yakınında şifalı su Ardino’nun (Eğridere) Kroyaçevo (Terziköy) köyü yakınında bulunan suyu göz hastalığını iyileştirebilen dört oluklu bir çeşme bulunmakta. Yıllardır derdine derman arayanlar, bu şifalı sudan içiyor ve görme problemlerini tedavi ettiğine inanıyor. Kroyaçevo Köyü Muhtarı Barış Ahmedov, suyun özellikle güneş doğmadan önce içildiğinde iyileştirici özellikleri olduğunu söyledi. Arpacık, kaşıntı ve başka daha hafif enfeksiyonlar gibi hastalıkları tedavi ettiğini belirten muhtar, ”Bu çeşmeye yakınları ve tanıdıkları için şifalı pınar sularından damacanalarına su doldurmak için sadece yurtiçinden değil, Türkiye’den bile insanlar geliyor. Yerliler, yurdun başka yerlerinde ve Türkiye’de bulunan akrabaları ve yakınlarına bu çeşmenin suyundan gönderiyorlar” diye anlattı. Çeşme, geçen asrın 70’li yıllarında vefat eden iki yerlinin hayratı olarak eşleri Kerime Üzeyir ve Embiye Sadullah tarafından yaptırılmıştır. Mus-

luktan gelen suyun akış miktarı daima aynıdır, ne artar ne de azalır. En çetin kışlarda bile donmaz. Madeni paraları kısmet açması için buraya insanlarımız ve yabancılar atıyor. Ardino ilçesinde yerliler tarafından vefat eden ebeveynlerinin hayratı olarak birer çeşme inşa etme geleneği var. Ardinoluların ifadelerine göre çeşme en büyük hayrattır ve su dünyada en büyük lütuftur.

3 3

Rafet ULUTÜRK Mücadelenin Politik Düzeyi: Anti-Faşizm Konu: Faşizm iki kez ezilmişti. Yani bir çağ açmak yalanlarla olmaz. Bulgar faşistleri iktidara gelmezden önce yalana yalan kattılar fakir fukara Bulgarları kandırdılar. Yumruk sallayarak kendilerine yol açtılar. Sülük gibi hükümete tırmandılar. Bulgar faşistleri dediğimizde, öncelikle artık sahne oyuncusu kılığına giren, Başbakan Yardımcısı Valeri Stoyanov tarafından kurulan ve yönetilen “Bulgaristan’ı Kurtarmak İçin Cephe” (NFSB) partisini; İkinci olarak, Başbakan Yardımcısı ve Savunma Bakanı Krasimir Karakaçanov tarafından yönetilen İç Makedon Devrim Hareketi (VMRO) partisini ve Moskova’dan gelen bir talimat üzere, Hak ve Özgürlük Partisi (DPS) parasıyla kurulan, “Ataka” partisi lideri Volen Sideov’u anlıyoruz. Bulgaristan’da faşizm 1923’te askeri darbesiyle ve 1934 yine askeri darbesiyle kök salmıştır. Bu iki faşist askeri darbede başbakan atanan Moskova’nın Bulgaristan’daki istasyon şefi Kimon Georgiev olmuştur. Şu da çok ilginçtir. 1944’te faşist monarşi devrilip geçici sosyalist hükumet kurulurken de aynı 3 defa başbakan olmuştur. Volen Siderov, hükümet ortaklığına katılan bu üç aşırı sağcı oluşumun hem ideoloğu hem de meclis grubu başkanıdır. 2017 Mart Seçimi önce kurulan bu üçlü birliği adı: “Yurtsever Cephedir”. Kuşkusuz bu faşist partilerin “yurtseverlikle” falan yakından uzaktan ilgisi yok. Bulgaristan Müslüman Türklerinin politik iradesini ifade etmeye çalışırken, antifaşist savaşımda saf tutan Hak ve Özgürlük Partisi, DOST ve HŞHP gibi siyasi yapılanmalar, ayrı ayrı da olsa bu 3 faşist partinin maskesinin düşürülmesi, gerçeklerin görülmesi ve Bulgaristan’ın adalet ve demokrasi yolunun kesilmemesi için sert bir seçim önü ve seçim sonrası mücadele verseler de, direniş ruhunu halk kitlelerine indirememişlerdir. Bu mücadeleyi HÖH şimdi mecliste sürdürüyor. Ne yazık ki aralarında perçinleşmiş gibi davranan faşist liderlerden – Simyonov, Siderov ve Karakaçanov – adeta örnek alınarak, demokratik kamuoyu ve anti-faşist kökenli Bulgarlarla tek cephe, anti-faşist milli mukavemet hareketi, demokrasi kalesi kurulamadı. Bu yolda çağrı da yapılmadı. HÖH milletvekili D. Peevski Bulgarca çıkan ve kamuoyu belirleyen 8 gazeteye sahip olsa da, bu yönde bir köşe yazısı çıkmadı. Yazanların kalemleri de ceplerinde kaldı. Bu mücadele internet sayfalarında kaldı. Üçüncü Dünya Savaşından önce Bulgaristan’ı da saran faşizm vebasını anımsayanlar veya kitaplarda okuyanlar, sinemada görenler, ülkemizin aynı güçlerin torunları tarafından ayrık otu gibi sarıldığını gördükçe, doğanın bile kuruması tehlikesi göz çıkarır olunca, kafalarını çevirip Moskova’ya bakmaya başladılar, harekete geçmeyip boş boş umut bağladılar. DPS adına “saray ve köşklerde” sefa süren Ahmet Doğan ise kendisine hediye edilen elektrik santrallerine, barajlara ve çöp yakma fabrikalarına çocuk gibi sevinirken, faşizan-iktidar gölgesinde olduğunu gizleyemiyor. Bu durumda, o “parti “fahri başkanı” görevinden hemen ayrılmalı ve parti üyeliğini dondurmalıdır. Sol aşırı uçta oluşan, örgütlenen, Moskofçu olduğunu gizlemeyen “Ataka” partisi, önce dikenleri batmaya başlayan faşizme karşı dikilecek toplumsal-politik güç yaratacak umudu doğurdu. Ne var ki karşımıza bambaşka bir olgu çıktı. “Ataka” lideri V. Siderov politik sahneye sunduğu programda, XXI. Yüzyılda siyasetin “solusağı yok” tezini sundu.


4 Sayı 138 - Kasım 2018 4

Bulgaristan Türklerinin Sesi BİLİM KÜLTÜR-SANAT

Bulgaristan’ın 1.2 milyar avroluk silah ihracatı var, Bulgaristan Konsolosu’ndan Başkan Bozbey’e Ziyaret “Eurostat” verilerine göre, Bulgaris-

Bulgaristan barışçıl bir ülkedir ve diğer ülkeler ile barış yoluyla çözülemeyen gerginlikleri veya çatışmaları yoktur. Buna rağmen, Bulgaristan’ın silahlı kuvvetleri ve askeri sanayii var. Ordusu ise küçük ve profesyonel. Savunma Bakanlığı yaklaşık 33 000 asker ve sivile maaş veriyor. Bu, Bulgaristan için makul ve yeterli olabilir, ancak Soğuk Savaş yıllarından kalma silahlara sahip olduğu gerçeği gurur duyulacak bir şey değil. Komünizm zamanından miras kalan ulusal askeri sanayi birkaç kriz yaşadı, ancak sonunda modern şartlara ve gereksinimlere uyum sağlamayı ve ayağa kalkmayı başardı. Bu sektörün müşterileri genellikle yurtdışında. Bulgaristan’ın mühimmat, askeri sistem ve diğer askeri teçhizat ihracatı gelirleri bir önceki yıla göre yüzde 20 artarak, 2017’de 1.2 milyar avroya ulaştı. Siparişler yağmaya, fabrikalar üretmeye ve askeri sanayi kompleksinin 27 tesisinde 30 000’lik işçi kapasitesini doldurmak için yeni personel alımına devam ediyor. ABD ve Rusya gibi ülkelere kıyasla, Bulgaristan’ın silah ihracatı çok büyük değil, ancak ülkenin ölçeği ve genel ekonomi bazında çok önemli ve etkileyici. Askeri sanayide bu olumlu gelişmeler ışığında, şu ana kadar savunma sektörüne ve Bulgaristan ordusu donanımı kalitesine devlet bütçesinden ayrılan fonlar tatmin edici değil.

tan 2016 yılında savunma sektörüne 524,3 milyon avro vermiştir. 2017 yılında Gayri Safi Yurtiçi Hasıla’nın yüzdesi olarak askeri harcamaların payı yüzde 1.28’den yüzde 1.57’ye yükselmiştir. NATO ülkeleri arasında yıllık yüzde 50’lik büyüme oranı kaydeden Romanya’dan sonra, Bulgaristan yüzde 27 oranında büyüme ile ikinci yerde sıralanıyor. Bu sektöre 2019 yılında 940 milyon avro öngörülüyor, bu da Gayri Safi Yurt İçi Hasıla’nın yüzde 1, 58’ini oluşturuyor. İttifaktaki bütün ülkeler için ayrılan 957 milyar dolar göz önünde bulundurulduğunda bu çok fazla değil, ancak gidişat olumlu ve bu yıla kıyasla büyüme miktarı 240 milyon avro. Üç ana askeri birliğinin de (kara kuvvetleri, deniz kuvvetleri, askeri havacılık) yeniden teçhizat ve modernizasyona ihtiyacı var. Yurtdışından tek tük getirilen ve yetersiz olan ekipmanlara rağmen, şimdiye kadar önemli bir şey yapılmadı. Çeşitli nedenler ve hantal prosedürlerden dolayı, bu yıl devlet bütçesinde savaş ekipmanı alımı için ayrılmış, fakat kullanılmamış para bile kaldı. Savunma Bakanlığı, yeni askeri sistemlerin teslimatı konusunda görüşmelerin ilerlediğini, gelecek yıl ordunun modernizasyonu için ilk anlaşmaların yapılacağına ve gereken paranın mevcut olduğuna dair güvence veriyor. Geriye sadece piyade askerlerine zırhlı makineler, havacılık kuvvetlerine savaş uçakları, filo için gemilerin seçimi kalıyor. Bulgaristan askeri endüstrisinin de ordunun modernleşmesine katılması muhtemel olduğundan, bu hem askeri hem de iş çevreleri tarafından iyi karşılanıyor. Askeri endüstrinin bunu yapabileceğinin kanıtı da silah sistemleri, ekipman ve askeri mühimmatın yurtdışından büyük ilgi görmesi ve ihracatın artmasıdır. Çeviri: Özlem Tefikova

Bulgaristan’ın Bursa Konsolosu Veselin Bojilov, Nilüfer Belediye Başkanı Mustafa Bozbey’i makamında ziyaret etti. Bulgaristan’ın Bursa Konsolosu Veselin Bojilov, Nilüfer Belediye Başkanı Mustafa Bozbey’i makamında ziyaret etti. Başkan Bozbey, iki ülke arasındaki ilişkilerin artması için çaba gösterdiklerini söyledi. Göreve yeni başlayan Bulgaristan’ın Bursa Konsolosu Veselin Bojilov, Ticari Müşavir Aleksandar Aleksandrov ile birlikte Nilüfer Belediye Başkanı Mustafa Bozbey’i makamında ziyaret etti. Halk Evi’nde gerçekleşen ziyarette Nilüfer Belediye Meclisi Üyesi Naci Kale de yer aldı. Nilüfer Belediyesi olarak uzun yıllardır hükumet ve yerel yönetimler nezdinde iyi ilişkiler kurduklarını belirten Başkan Bozbey, bu ilişkileri her geçen gün geliştirmeye çalıştıklarını ifade etti. Başkan Bozbey, “Nilüfer’in ilk kardeş şehri 1995 yılında Ardino oldu. Daha sonra Pernik, Asenovgrad ile iyi ilişkiler kurduk. Konsoloslarımız ve Başkonsoloslarımızla zaman zaman görüşüyoruz, desteklerini alıyoruz. İlişkiler konusunda aramızda sağlam bir bağ var. Bunu da her geçen gün geliştirmeye çalışıyoruz” dedi. Veselin Bojilov’a görevinde başarı-

lar dileyen Başkan Mustafa Bozbey, desteğe her zaman hazır olduklarını ifade etti. 20 Ağustos tarihinde göreve başladığını söyleyen Bulgaristan Bursa Konsolosu Veselin Bojilov ise, Bursa’da görev yapmanın heyecanını yaşadığını ifade etti. Bojilov, “İyi ilişkilerin devam etmesi adına çalışacağız. Eminim sık sık bir araya gelecek, iyi bir ortamda birlikte çalışacağız. Nilüfer Belediyesi’nin iyi ilişkiler kurma noktasında gösterdiği çabayı ve bugüne kadar verdiği büyük katkıyı biliyoruz. 8. Nilüfer Görükle Balkan Panayırı’na katılacağız” diye konuştu.

Siemens, Varna’da Mühendislik Merkezi Açtı

Alman şirketi Siemens’in Bulgaristan’da faaliyet gösteren şirketi tarafından yapılan açıklamada kuruluşun bugün Varna şehrinde otomotiv endüstrisi için sistemler tasarlamak ve geliştirmek için bir Mühendislik Merkezi açtığı bildirildi. Bu merkezde üretim ve otomasyon sistemleri de geliştirilecek ve uygulanacaktır. Merkezde çalışacak ekipte tasarımcılar, programcılar, PLC programlama uzmanları, robot programlama uzmanı olan mühendisler yer alıyor. Mühendislik Merkezinde ilk başta 12 kişilik personel çalışacak ve personel sayısı faaliyetin genişletilmesiyle birlikte artacak. Gelecek yılın sonuna kadar çalışanların 30’a çıkması bekleniyor. Siemens Bulgaristan Şirketi’nde Sayısallaştırılmış Üretim ve Proses Endüstrileri ve Sürücüler Daire Başkanı Teodor Marinov, Volkswagen ve Mercedes gibi önde gelen Alman otomobil üreticilerinin çoğu Siemens tarafından üretilen bileşenlere ve kontröllere dayanan sistemler kullandığını söyledi.

Varna’daki Mühendislik Merkezi, otomotiv fabrikalarındaki endüstriyel robotların çalıştırılmasının yanı sıra yazılımı entegre etmek ve çalıştırmakla ilgilenecek. Merkezde çalışacak personelin seçimi Nisan ayında sona erdi ve ondan sonra kurulmasına yönelik hazırlıklara başlandı. Bir süre önce Marinov, “Mühendislik Merkezi Varna’da kurulacak, çünkü orada yüksek yeterlilik derecesine sahip mühendislerin olduğunu tespit ettik. Herhangi bir istisna olmaksızın projemiz üzerinde çalışmak için seçtiğimiz herkes, Varna Teknik Üniversitesi’nden mezun olmuştur” demişti. Siemens Bulgaristan Şirketi ile Varna Teknik Üniversitesi arasındaki işbirliği daha ocak ayında başladı. Siemens’in bir uygulama yazılımı, üniversitedeki otomasyon sistemlerini tasarlamak için laboratuvardaki denetleyicileri programlamak için kullanılır. Üniversitedeki Mekatronik Laboratuvarı da şirketin yardımı ile donatılmıştır. Şirkette çalışan uzmanlar, ayrıca Siemens PLC Yönetim Teknolojileri Bölümü’nd okuyan öğrencilere yönelik sınav komisyonunda yer alıyor. Varna’daki Mühendislik Merkezi’nde çalışacak mühendislerden başka şirket, lojistik, süreç yönetim sistemleri (ERP sistemleri ) ve dışarıya hizmet verilmesi konusunda deneyim sahibi insanlar seçmiştir.

İnsan yüzünü ve ruhunun yansımasını yeniden keşfeden ressam Uzun yıllardan beri Cenevre’de yaşayan yetenekli Bulgar ressamı Miglena Savova - Auclairre Sofya’da ilk kişisel sergisini açtı. Bir sanatçı olarak Miglena Savova insan yüzünü “inceleyerek” doygun renklerle resmediyor; onlarla beraber de kimlik taşıyıcı olarak kişinin rolünü vurguluyor. Sanatçının resmettiği yüzler hayali ve isimsiz, ancak onlar üzerinde insan ruhunun canlı ve gerçek tezahürleri var. “İnsan yüzündeki büyü ve derinlik her zaman Miglena’ya bir ilham kaynağı olmuştur. Miglena, insan duygularının evrensel durumunu resmetmeye çalışıyor.

Başkan Erdoğan’ın talimatıyla hayvan haklarında yapılan yeni düzenlemenin detaylarına SABAH ulaştı: Sokak hayvanı olsun olmasın tüm hayvanlara çip takılacak ve hayvanlara eziyet edene 5 yıla kadar hapis cezası verilecek.

Yüzler her zaman insanlık tarihinin evrensel izlerini taşır. Bir yüzün resmi ise tarihi önem taşıyabilir, aynı zamanda ziyaretçiler için etkileyici ve unutulmaz

TÜM HAYVANLARA ÇİP. Yeni dönemde bütün hayvanlar çipli yani kimlikli olacak. Hayvanın kaç yaşında olduğu, sağlık kontrolünden geçirilip geçirilmediği, sahipli ise sahibinin kim olduğu bilgileri bu çipte yer alacak. Bu çipler hayvanın deri altına takılacak. AK Parti’nin getireceği düzenleme ile hayvanlara işkence yapanlar da cezasız kalmayacak. Türk Ceza Kanunu’nda yapılacak değişiklik ile bu suçu işleyenlere 1 yıldan 5 yıla kadar hapis cezası verilebilecek. Düzenlemedeki bir başka dikkat çeken nokta ise barınaklardan veya petshoplardan alınan ancak daha sonra sokağa bırakılan hayvanlarla ilgili olacak. Hayvanını sokağa atanlara 500 TL idari para cezası verilmesi değerlendiriliyor. Hayvan barınaklarına da standart getirilecek.

olabilir” diyerek paylaşıyor sergiyi ziyaret eden bir sanatsever. Miglena “16 yıldan fazla İsviçre’de yaşadığım halde, kendimi bir Bulgar sanatçı olarak tanıtıyorum” diyor ve devam ediyor: “2003 yılında heykel restorasyonu projesinde uzmanlık almak için gitmiştim. Daha sonra da Sanat Tarihi dalına geçtim. Bir zaman sonra Cenevre’de kendi atölyemi açtım. Son yıllarda bir sanat platformunda çalışıyorum. Bu platformun içinde yetişkinler ve çocuklar için sanat okulu da yer alıyor. İsviçre’deki Bulgar çocukları için “hafta sonu okulu” (nedelno uçilişte) açılması

bekleniyor. Sanat ile Bulgarca konuşmayı öğrenmelerini çok istiyorum. Sanat ve oyun yoluyla, dil çok daha kolay ve iyi öğreniliyor. Bu atölyede işlenen konular Bulgaristan ve yerli yazarla ilgili olacak. Ben grafik bölümü mezunuyum, ancak resim her zaman benim ilgi duydum bir şey oldu. Renkleri, kontrastları ve renk kombinasyonlarını çok seviyorum. Bana göre çağdaş bir sanatçı izleyiciyi provoke etmeli, dikkatleri güncel, kişisel ve sosyal konulara yönlendirmeli. Bir sanat provoke etmiyorsa, eğer insanı düşündürmüyorsa insanlara bir yarar sağlayamaz.”

DİKKAT DİKKAT ÇOCUKLARIMIZI BİR AN ÖNCE KURTARALIM Türkiye’de Teknolojinin Reçetesi yazılması gerekir. Her bilgisayar oyunlarının piyasaya sürülmeden önce. Bu oyunları Uzmanlar psikologlar, sosyologlar denetlemeliler. Bu technoloji şunlar var ama yan etkileri de şunlardır diye belirlenmelidir. Cumhurbaşkanlığında kurulan dijital ofisi bunları denetlemelidir. Çocuklarımıza format atılıyor, Çocuklarımızı oyunlarla yönlendiriyorlar. Psikologlar Sosyologlar bu kontrolü yapsınlar. Oyunlarla çocuklarımıza format atılıyor ve geçiyorlar, 20 yıl sonra kontol onlarda olacak. Komlo kuruyorlar bunu alttan gelen nesil bilemez kendisini koruyamaz. Çocuklarımızın beyinleri serbest Pazar değil, resmen virüslüyorlar çocuklarımızı. Bunun için dev-

leti yöneten akıl bu çocuk filimlerini ülkemize sokmayacaktır. Bizim de Türkiye’de hangi oyunlar oynanacak ise devlet bunları tespit etmelidir ve karar vermelidir hangi oyunlar oynanacak. Burası serbest Pazar değil çünkü bu insanların birinci görevi parayı yönetmek değil para zaten ellerinde dertleri yok. Amaçları dünya insan kaynağını yönetmek. Çocuklarımızın beynine format atıyorlar. Bunlar sadece bilgisayar oyunu ile değil sinemalarda da bu var. Şu anda çizgi filmi ve filimler çocuklarımızı yönlendiriyor. Devlet bir an önce engellemelidir yoksa kendi çocuklarımızı kaybediyoruz. İnsanlar üzerinde komplo oluşturuyorlar, algı sistemi değişiyor. Bizler yeni neslin beynini kurtaramaz isek, bunlar dijital çocuk oluyor ve bizden uzaklaşacaklar. Çocukları bilgisayar ve dijital çocuk olacaklar. Bu günü değil 20 yıl sonrasını düşün…


Bulgaristan Türklerinin Sesi Sayı 138 - Kasım 2018

5

BULTÜRK Etkinlikleri

Gumoştnik köyü tarihi ve doğal zenginliğini misafirperverlikle tanıtıyor

“Tanrım, gün doğumunu görmemize izin verdiğin için teşekkürler, gün batımını da görmemize izin ver” - küçük bir köy olan Gumoştnik>te hayatın her günü böyle bir dua ve şükranla başlıyor. Köy, Loveç bölgesinde Troyan’a yakın bir köydür. Troyan, çok sayıda tarihi yer ve doğal zenginliğiyle ünlü bir bölge. Bu mirasın bazı örnekleri Gumoştnik’te bulunmaktadır. Yerli halka göre, buradaki kilise, mimari açıdan ve Ortodoks ikona sanatının gerçek bir şaheseridir. Yaklaşık bir buçuk metre kalınlıkta bir duvarla inşa edilen devasa yapı, burada geçmişte yaşayanların aydın ve çok girişimci olduğunu kanıtlamaktadır.“Sv. Nikolay Letni” Kilisesi, ulusal öneme sahip anıt ilan edilmiştir. Kütüphane koleksiyonunda 9000>den fazla kitap var. Yıllar önce yerli ressam Tsanko Marinov>un ismini taşıyan bir galeri kuruldu. Marinov, “Otets Paisiy”in resmini, yerel kilisede bulunan “Sveta Bogoroditsa”nın en eski ikonlarından birine benzer bir şekilde çizdi. Tarihimizin bu önemli kişisini canlandırmak için aynı teknikleri kullandı. Marinov, tuval üzerinde, köy sakinlerinin yüzlerini, manzaralar ve köydeki yaşamdan sahneleri yeniden oluşturdu. Galeride, onun en önemli eserlerinden biri görülebilir - çevresine ışık saçan bir Troya kadınının tablosu. Gumoştnik köyü, birçok tarihi mekanı ve güzel manzarası nedeniyle turistler tarafından bilinmektedir. Ayrıca köy, 1912>deki efsanevi Titanik kazasında ölen sekiz köy sakini için yapılan anıtla da bilinir. “Bu köydeşlerimiiz geçtiğimiz yüzyılın başlarında büyük yoksulluk yüzünden gurbete gittiler. Topraklarını sattılar, bankalardan kredi çektiler ve gemiye bilet aldılar, burada kadınlarını ve hatta doğmamış çocukları bıraktılar” – diye anlatıyor Kültür evi sekreteri Angelina Georgieva ve şöyle devam ediyor: Dünyadaki Yeni Cenneti Keşfet!” yazılı posterler varmış ve köyden gençler, daha zengin ve daha iyi bir yaşam hayaliyle yola çıkmışlar. Müze koleksiyonunda «Hollywood misaliaşk» başlıklı bir makale var. Babaları, hamile eşlerini köyde bırakıp giden, iki çocuğun hikayesini anlatıyor. Onlar, aynı yıl doğan bir erkek ve bir kız ve aynı zamanda da babasız kaldılar. Ancak kader onları bir araya getirmeye karar verir. Büyüdüklerinde, kendi ailelerini kurarlar ve sonsuza kadar bağlı kalırlar. Titanik gurbetçilerinden çok önce, başka ülkelere seyahat eden ve hayatlarını kazanan köylüler vardı. Ancak, 1912>de Osmanlı İmparatorluğu ile Bulgaristan, Sırbistan, Yunanistan ve Karadağ arasındaki Balkan Savaşı patlak verdikten sonra, Gumoştnik sakinleri vatanlarını savunmak için geri dönmüşler. Onlar vatanları uğruna canını feda etmeye hazır olan büyük vatanseverlerdi. Bugün, en büyük sorun köyün nüfusunun azalması. Ağırlıklı olarak turizme güveniyoruz. Burası, bölgedeki en çok villaları olan köy. Yaz aylarında, birçok çocuk ebeveynleriyle birlikte geliyor ve köyde yaşam canlanıyor. Bizi ziyaret eden herkese seviniyoruz ve onu Balkan halkının gerçek misafirperverliğiyle ağırlıyoruz”.

Kırcaali’de bir köye yeni bir çocuk oyun alanı inşa edildi program kapsamında Komuniga (Kuşal-

Çernooçene (Yenipazar) Belediyesi’nin bölgedeki yerleşim yerlerinde çocuk oyun alanları inşasına yönelik girişimi devam ediyor. 2018 Temiz Çevre İçin Ulusal Kampanya kapsamında Çevre Koruma Faaliyetlerini Yönetim Kuruluşu (PUDOOS) tarafından kazanılan “Doğayı Seviyorum ve Ben de Katılıyorum” isimli bir projeyle Belir Vir (Mındırağaç) köyünde de yeni bir çocuk oyun alanı inşa edildi. Aynı

lar) köyünde dinlenmek için bir çardak kuruldu. Çernooçene Belediye Başkanı Aydın Osman ve aslen Beli Vir köyünden olan Çernooçene Belediyesi HÖH Meclis Üyesi Cevatin Ömer, köy sakinleri eşliğinde çocuk oyun alanı inşasına yönelik tamamlanan çalışmaları yerinde incelediler. Köyde ebeveynlerle yapılan görüşmede en miniklerin eğlenebileceği çocuk oyun alanı inşa etme fikri doğdu. Beli Vir köyünde çocuk oyun alanı inşa edilecek yer temizlendi ve yeşillendirildi. Çocuk oyun alanında salıncak, kaydırak, kumluk ve çardak bulunuyor. Aydın Osman, “Umarım ki çocukları sevindirdik ve anne babalarına rahatlık sağladık” dedi. Beli Vir köyü sakinleri, Belediye yönetimine çocuk oyun alanının inşası için teşekkür ettiler.

Eğridere’de Yaşlılara telefon dolandırıcılığından korunma

Ardino (Eğridere) İlçe Emniyet Müdürlüğü görevlileri, kasabadaki Emekliler Kulübü’nde halkla görüştüler. Görüşmenin amacı, emeklileri telefon dolandırıcılığını ve dolandırıcıların kullandığı yöntemleri fark etmeleri yönünde bilgilendirmekti. Ardino İlçe Emniyet Müdürlüğü Müfettişi Venelin Venelinov, yaşlılara dolandırıcıların en çok kullandıkları yöntemler hakkında bilgi verdi. Müfettiş, dolandırıcıların yalnızca polis memurları olarak değil, aynı zamanda kendilerini doktor ve avukat olarak da tanıttıkları yeni dolandırıcılık yöntemlerine odaklandı. Venelinov, vatandaşların uyanıklığı ve İçişleri Bakanlığı yetkilileriyle olan iyi etkileşiminden dolayı kamu düzeninin birçok kez ihlal edilmesine ve suç işlenmesine izin verilmediğini ve ilçe sınırları içerisinde telefon sahtekarlığının engellendiğini belirtti. Emniyet müfettişi, gelecekte vatandaşlarla

mükemmel bir etkileşim içinde çalışacaklarını dile getirdi. Venelinov, Ardino İlçe Emniyet Müdürlüğü’nün telefon dolandırıcılığı ile ilgili olarak kamuoyunu bilinçlendirme kampanyasının yürütülmesinde sağladıkları destekten dolayı Ardino Belediyesi yönetimine ve köy muhtarlarına teşekkür etti. Katılımcılara telefon dolandırıcılığı yöntemleriyle tanıştırma amaçlı bilgilendirme broşürleri dağıtıldı. Emekliler, Ardino İlçe Emniyet Müdürlüğü ile nasıl bağlantıya geçeceklerini öğrenmek istediler, bilgilendirme toplantısından duydukları memnuniyetlerini ve hayranlıklarını dile getirdiler. Ardino İlçe Emniyet Müdürlüğü’nün kamuoyunu bilinçlendirme kampanyası ilçe sınırları içerisinde devam edecek. Çalışmalarda herkesin kendini güvende hissetmesi vurgusu yapılacak. Güner Şükrü

Bulgaristan’da bir yılda 2 binden fazla çocuk terk edildi Bulgaristan Kamu Denetçiliği Çocuk Hakları Müdürlüğünde uzman Eva Jeçeva, yaptığı açıklamada, “Her bir terk edilişin arkasında zor bir hayat hikâyesi yatıyor. Bu uzun yıllardan beri bir uygulama olmuştur, ancak ne yazık ki her bir terk edilişin arkasında sistemlerin hataları, toplumsal hatalar, aile desteği konusunda yapılan hatalar yatmaktadır. Terk edilme, beraberinde birçok acı ve problemler getiren bir kereye mahsus bir harekettir” diye kaydetti. Jeçeva,”Bulgaristan’da bir yılda 2 binden fazla çocuk terk edildi. Bu konuda, değişim için çok çalışmak gerekiyor” diye belirtti. Jeçeva,”Her sosyal politikanın kendi gelişim düzeyleri vardır. Bir temel seviye oluşturulmalıdır. Genç anneler için desteğe ihtiyacımız var” diye ekledi. Uzman,”Çocuğunu böyle bir riske atan anneyi anlamak zor. Destekleyici önlemler olmadığı sürece kısıtlayıcı tedbirler yardımcı olamaz. Ama bu her gün karşılaştığımız bir durum. Çocukların terk

edilmesi Romanlar ile sınırlı değildir. Ebeveynleri kapsamlı bir şekilde desteklemeyi öğrenmeliyiz. Ne yazık ki, sosyal sistem kötü durumda – finansal yatırım yapılması gerekiyor, aynı zamanda insan kaynağına ihtiyacı var” diye ifade etti. Yeni Yol Derneğinde uzman Spaska Petrova,” Ebeveynlerin tamamen temel desteğe, çoğunlukla uzmanlardan destek almasına ihtiyaç var. Ne yazık ki, devlet bu tür uzmanları desteklemiyor. Her şey gönüllüdür ve bu yüzden bu tür insanlar çok azdır. Ailelerle çalışmaya dikkat çekilmelidir “diye yorumda bulundu.

5

Oya CANBAZOĞLU Türkçe Sevdalılarına Selam

Konu: Bizim formatımızda Türkçe bilmek, Türkçe konuşmak, Türkçe konuşulanı ve okunanı anlamak, Türkçe düşünmek, Türkçe anlaşmak var. Bu yazıma başlarken biraz heyecanlıyım. Dün Türkçe konuşanların, Türk kültürü sevdasıyla yaşayanların birlikte kutladığı Cumhuriyetimizin 95. Kuruluş yıldönümünü kutlamaları coşkusundan fazla etkileşmiş olabilirim. 1923’ten beri Balkanları, Avrupa’yı ve dünyayı baştanbaşa ve yediden yetmişe sarsan, coşturan ve kıvanç yaşatan bir dev olay yaşatamamıştık. Yeryüzünün en büyü olan İstanbul Ulusal ve Uluslararası Uçak Limanı hizmete açıldı. Küremizde benzeri olmayan bu dev tesis öncelikle Türk dili, Türk bilimi, Türk teknolojisi ve Türk kültürünün bir emsalsiz bir eseridir. Türk insanının dünya halklarını, Batı ve Doğu medeniyetlerini birbirine bağlayan İstanbul havayolu köprüsünü kurması 21. Yüzyılın en önemli olayları arasında tarihe geçti. Dünya nüfusunun üçte birini Türkiye’ye bağlayan bu dev proje Türkçemizi de dünyanın en gelişmiş en zengin dillerinden biri düzeyine yükselten bir atılımdır. Düne kadar “Türkçe varsa Türk milleti olacaktır” diyenler, artık “Türkçe varsa dünya kültürleri ve medeniyetleri yaşayacaktır” demeye başladılar, Çünkü dil, milletin kalbidir, zihnidir, beynidir. Dilini kaybedenler zamanla değişmeye uğrayarak başka bir milletin, başka bir dinin içinde eriyip giderler. Bizi biz yapan ve diğer milletlerden ayıran, üstün kılan en önemli varlığımız; duygularımızı, düşüncelerimizi, hayallerimizi, sevgilerimizi ve özlemlerimizi ifade ettiğimiz dilimizdir. Yaşadığımız topraklarda, Türkiye Cumhuriyetinde ve Bulgaristan’da, Romalılar tarafından tarihten silinmiş Keltler ve Anadolu’da önemli bir medeniyet olan Hititler ve İslamiyet’ten önce Batı’ya gelmiş olan Oğuzlar, Peçenekler ve Bulgarlar dilleriyle birlikte Türklüklerini de kaybetmişler. Ama daha sonra Müslüman olarak Batı’ya gelen Türkler, din ve dillerini muhafaza ettikleri için bugüne kadar gelebilmişler ve dünya öncüleri arasında yer almayı başarmışlardır. İstanbul Havalimanı gibi bir şah eser kuran Türk halkı artık bölgemizdeki halklardan çok öndedir. Bu dev projeyi Türkçe konuşarak gerçekleştirenlerin tarihe ışık tutan serüveni 29 Ekim 1923’te Türkiye Cumhuriyetini ilan etmekle başladı. Milletimizin, Cumhuriyetin halk yönetimi anlamındaki demokrasi, herkesin adil ve eşit bir ülkede gururlu ve mutlu yaşaması anlamını kendi dilimizle, Türkçemizle açıp anlaması ve bu bilinçten güç alması mucize başarılarımızın en büyüdür. “Bir ülkeyi idare etmeye çağırılsaydınız ilk iş olarak ne yapardınız?” diye sorulduğunda, “Konfüçyüs şöyle devam vermiştir: “İşe dil ile başlar, önce dili düzeltirdim. Dil düzgün olmazsa kelimeler düşünceyi doğru anlatamaz. Düşünceler iyi anlatamazsa, yapılması gereken şeyler iyi yapılmaz. Gereken yapılmazsa ahlak ve kültür bozulur. Ahlak ve kültür bozulursa adalet yolunu şaşırır. Adalet yanlış yola saparsa halk güçsüzlük ve şaşkınlık içine düşer. Ne yapacağını, işin nereye varacağını bilmez. Bu sebeple söylenen sözü doğru söylemeli. Hiçbir şey dil kadar mühim değildir.” Yazı dili olarak 1500, konuşma dili olarak ise yaklaşık 5 000 yıllık bir geçmişi olan ve bugün dünyamızın dört bir yanında 300 milyon konuşanıyla, dünyanın beşinci dili olan Türkçe’nin gücünün farkında olmak. Onu her ortamda, bulunduğu her yerde doğru kullanmak ve yapısına uygun olarak koruyup geliştirmek her Türk için asla ödün verilmez, asla ertelenemez çok önemli görevlerin başında gelir. Türkçemizin yabancı etkilerden mümkün olduğunca kurtarılarak bağımsız bir dil olarak yaşaması, arı ve güzel bir Türkçe’nin yeni nesillere aktarılarak varlığını sürdürebilmesi için, kişisel ve toplumsal bir duyarlılık kaçınılmazdır. Bu konuda gerek tek bireyler gerekse toplum olarak hepimiz Türkçe bilinci taşımak, bilinçli çabalar içinde olmak zorundayız.


6 Sayı 138 - Kasım 2018 6

Bulgaristan Türklerinin Sesi BGSAM

Şakir ARSL ANTAŞ İlgisiz İnsanlar Ya r a t m a k Konu: Bulgaristan Türklerinin başız bir gövde olarak hareket etmesine zemin uzun zaman hazırlanmıştır. Candan Erçetin’in “Meğer” şarkısı var. “Ağlamam artık gidenlere. Ağlamam artık ihanet edenlere” dediği o şarkı. O “güzellere ihanet edenlere” derken, ben hep “vatanıma, dilime, dinime, kültürüme ihanet edenlere” şeklinde ilavelerle okur giderim. Bu konuyu eşelerken bilinçli ve bilinçsiz ihanet edenler olduğu noktasına vardım. Bu konuyu daha sık elerken, Hak ve Özgürlük Hareketi (DPS) Kırca Ali / Karagözler – Çernooçine belediyesinden ilk demokratik seçimde (Haziran 1990) Milletvekili seçilen Remzi Osman’ın, şu an tarihini tam olarak yazmakta zorlandığım, “Prostor” lokantasında yerli ve Türkiye’den “Beleneciler” (Belene Ölüm Kampı mağdurları) önünde yaptığı kısa bir konuşmayı hatırladım. Bu konuşmasında o kendisine bakan çift gözlerin hepsine birden “biriniz ikiniz değil, siz hepsiniz ışınlanmışsınız” demişti. “Belene” Ölüm kampında kalmış – resmi rakamlara göre – 517 Bulgaristan Türkünden çoğu oradaydı. Remzi Osman, 1942-1944 yılları arası Rodoplar’daki anti-faşist mücadeleye katılan partizanlardan aç kalanlara sofra açmış bir gazi dedenin torunuydu. Aynı partizanlar daha sonra, özgürlük ve eşitlik sevdalarına ihanet etmişler, oluşturdukları totaliter komünist toplumda (1973-1989) Türklere keskin diş ve tırnaklarını batırarak isimlerini ve kimliklerini değiştirmeye kalkmışlar, adet ve törelerine, halk bilgilerine ve inançlarına amansızca saldırmışlardır. Remzi’yi de öğretmen olduğu köy okulunda Türk çocuklarını karanlığa bakmayı öğretmeye zorlamışlardı. Bu toplumsal çelişkiyi aşabilmek için demokrasi onu seline katmış, zamana ayak uydurmuş hatta yerel öncü durumuna getirmişti. “Biriniz ikiniz değil, siz hepiniz ışınlanmışsınız” sözlerini işitenlerden o an yerinden kalkan olmamıştı. “Işınım” ya da “radyasyon” sözünün tam anlamını bilmeyenler de olabilirdi. Sonra, Remzi bir “ışınımölçer” yani bolometre miydi? Türkiye’ye vardıklarında sağlık kontrolünden geçmişlerdi. Onlara “sen ışınlanmışsın” diyen olmamıştı. Osman devam etti. “Biz “Belene” kampı tutanaklarının dosyalarını istedik, onları teker teker gördük, bir tek bayan Hüsniye Mustafa dışında, hepiniz karşı tarafa çalışmayı kabul etmişsiniz, hain olmaya kanat açmışsınız, bu işin özrü olmaz, örgüt yapımızda ışınlanmış kadrolara görev veremeyiz.” demişti. Bu konuyu yıllarca deşen, “yok öyle bir şey, iftira” diyen olmadı. Aynı kampın aynı odasında ranza paylaşanların gitgide göz göze gelmekten kaçındıkları, bakışlarının kesişmesinden kaçtıkları dikkati çekti. “Kahramanlar” kabuklarına çekildiler. Söylenen sözler çok ağırdı. Aile bozabilirdi. Gelinler çocuklarının dede koynuna girmelerine, bayramda el öpmelerine bile karcı çıkabilirdi. Ninelerin derdi katmerleşirdi. Ağızını kapayan bir de üstüne fermuar çekti. Köstebeklerin kış uykusu Demokrasi uykusuna girenlerde beliren ilgisizlik o kadar derinleşti ki, asimilasyon kampanyası boyunca öldürülenlerin sayısı 37 (otuz yedi) değil, 1000 – 1500 kişidir, diyecek cesaret bulamadılar. Susanların susması can sıkıcı oldu. Kap tutmayan yaralar yosunlaştı. 30 yıl sayıklayanlar, gece kalkıp sokak sokak dolaşanlar, ağaçlarla konuşanlar var. Vietnam Savaşında 56 bin US askeri ölürken, amerikaya döndüklerinde psikolojik denge bozukluğundan deli hanelerde ölenlerin sayısı 150 bindir. “Belene” kampından cenaze çıkmadı. Ardından gelen yaprak dökümüne dikkatle bak. Delirenler deliliklerine evlerinde bakıyor. Bu olayı yakından izleyenlerin aklına gelen şuydu: Körün istediği 2 göz, biri ela biri boz. Köstebekler kördür. Hikâyeleri şudur: “Köstebek kör kalmış. Çünkü dışarı doğru bakmak yerine içeri, yüreğine doğru bakmış. Nerden gelmiş aklına bunu yapmak kimse bilmez. Ama bu bakış tanrılara özgü olduğundan, “Tanrılar kızıp onu sonsuza dek toprağın altında yaşamaya mahkûm etmiş.”

Türk Akım projesinde 4 yılda neler oldu? Rus doğal gazını Türkiye’nin batısına ilk kez doğrudan taşıyacak olan Türk Akım projesinin ikinci aşaması bitti. 4 yıldır inşaat faaliyetlerinin sürdüğü proje güzergâhında neler oldu, buradaki yabani hayvanlar nereye taşındı, proje yetkilileri ne dedi, hangi konularda eleştiriler oldu?.. Bu soruların yanıtlarını Gazete Duvar’dan Hacı Bişkin araştırdı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, ‘onbinlerce ağacın kesileceği, yaban hayvanlarının yaşam alanlarının işgal edileceği’ gibi tartışmalara konu olan Türk Akım Projesi’nin deniz kısmının inşaatının bitmesi nedeniyle İstanbul’da düzenlenen törende bir araya geldi. Törende konuşan Erdoğan, 31.5 milyar metreküp doğal gaz taşıyacak projenin avantajlarından bahsetti. Erdoğan ayrıca, “Bursa Kocaeli, İzmir, İstanbul gibi yeni tedarik bölgeleri oluşacaktır. Türkiye transit risklere maruz kalmadan hem kendisinin hem de Avrupa’nın doğal gaz taleplerini karşılayacağız” dedi. Peki Türk Akım Projesi nedir, doğaya nasıl zararlar verdi, yaban hayvanları ‘nereye taşındı?’ Projede sona yaklaşılırken hangi eleştiriler yapılıyor… DOĞAL GAZ AKIŞININ 2019’DA BAŞLANMASI PLANLANIYOR Proje ilk olarak Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin tarafından 1 Aralık 2014’te Türkiye’ye teklif edildi. Teklifin ardından projenin hazırlık çalışmaları başlandı. 10 Ekim 2016’da Türkiye ile Rusya arasında anlaşmalar imzalanınca, 2017 yılında denize boru döşenmeye başladı. Ocak 2017 tarihinde de Türkiye’de kara çıkışı inşaatına başlandı. Türk Akım’ı oluşturan iki deniz hattından ilki, 2018 yılının Nisan ayında tamamlandı. İkinci bölümü ise geçtiğimiz haftalarda tamamlandı. 2019 yılının sonunda da doğal gaz akışının başlanması planlanıyor. Boru hattının geçtiği Kırklareli’ye bağlı Kıyıköy, Istrancalar, Lüleburgaz, Vize, Saroz Körfezi’ndeki doğanın tahribata uğrayacağı, boru hattı için oluşturulan koridorun hem Istrancaları ikiye böleceği hem de sayısız ağacın kesileceği proje başladığı andan itibaren tartışıldı. Proje yetkilileri ise projenin tüm aşamalarında sağlık, güvenlik, emniyet ve çevre standartlarına uygun hareket edileceği

belirtilmişti. Ayrıca projenin başladığı bölge nesli tükenmekte olan hayvanların da yoğun olarak bulunduğu alanlar arasında yer alıyor. Benekli kaplumbağa, Trakya tosbağası, mahmuzlu Akdeniz tosbağası, çayır kertenkelesi bölgede bulunan başlıca yabani hayvanlar. Şirket yetkililerinin önceki açıklamalarda, bu hayvanlardan bin 100’ünün inşaat alanının dışına taşındığı belirtildi. ETKİLERİ NE OLDU? Geçtiğimiz Ağustos ayında proje yetkilileri ve sözcüleri projeye ilişkin eleştirilere yanıt vermek için bir basın toplantısı düzenlemişti. Toplantıda konuşan çevre alanında görevli Natteo Veconesi, “Hedefimiz en hassas alanlardan kaçınmak oldu. Hektar başına bin 500 ağaç dikilecek” derken bir başka yetkili olan Lain Wood, bölgede bulunan halkla sürekli iletişim halinde olduklarını, boru hattından kaynaklı geçici etkiler olacağını ifade etti. Wood, “Geçici etkilerin olacağını neye dayanarak söylüyorsunuz?” sorusuna ise “Geçmiş deneyimler” yanıtını vermişti. Yetkililer ayrıca toplantıda şu bilgiler paylaştı: Çevresel etki değerlendirme raporunda 57 bin 700 ağaç kaybı öngörülüyordu. Açıklanan verilere göre bu sayı 23 bin 562 olarak saptandı. Türk zambağı gibi endemik bitkilerin tohum ve soğanları tohum bankasında saklanmak üzere toplanıyor. Arıcılar projenin etki alanından kendi tercih ettikleri bölgelere taşındı. Kıyıköy balıkçılarının

geçim kaynakları üzerindeki etkilerini çözüme kavuşturmaya yönelik bir tazminat mekanizması uygulamaya konuldu. Kıyıköy çocuklarına yönelik fotoğraf atölyesi başlandı. Kıyıköy okullarının altyapısı iyileştirildi. Toplantıda bütün bu süreçlere ilişkin sorulan sorulara yanıt veren yetkililer “Ne kadar para harcandı?” sorusuna yanıt vermezken “Bölge halkının bu zararlardan korunması için hastanelere yaptığınız bir destek oldu mu?” sorusuna “Bir sağlık ocağına cihaz bağışlandı” şeklinde cevap verdi. ELEŞTİRİLER… Projenin yapımına karşı çıkan ve süreci yakından takip eden ise Kuzey Ormanları Savunması oldu. Kuzey Ormanları Savunması’nın bu konudaki başlıca eleştirileri ise şöyle: Ekosistemi değiştirmiş oldular. Proje su kaynaklarını kurutacak. Istrancalar boydan boya yani 30 km boyunca ortadan yarılacak. Sayısız canlıyı barındıran milyonlarca ağaç katledilecek. Kuzey Ormanları Savunması’ndan Ege Su da daha önce bu konuda yapmış olduğu eleştiride şunları söylemişti: “Hayvan taşımak, ‘Bebeği kundağından aldım sokağa bıraktım. Artık orada yaşayacak’ demek gibi bir şey. İnsanın yaşam kaynağını değiştiriyorlar. Karşılığında halı saha veriyorlar. Biz böyle bir projenin ve daha fazla doğal gaz kömürünün yapılmasını istemiyoruz.”

Ukrayna-Sivastopol’da Türk Yürüyüşünde BULTÜRK

Türkiye’de Soyacını Öğrenen Bulgaristan’a Koşuyor


Bulgaristan Türklerinin Sesi Sayı 138 - Kasım 2018 Balkanlar

BULTÜRK’e Bulgaristan’dan Ziyaret

Bultürk himayesindeki geleneksel sohbet ve Bulgaristan’daki Türklerin durumu konulu sohbet Kağıthane’de yapıldı. Bu toplantıda Bulgaristan’dan Hürriyet ve Şeref Partisinin üst yöneticileri ile birlikte yapıldı. Bulgaristanda son durumların değerlendirilmesi yapıldığı toplantıyı Bultürk Kuzey Bulgaristan Sorumlusu Nazım Çavuş’un girişimleri ile Kağıthane’de gerçekleştirildi. Toplantıda Bulgaristanda yapılacak olan AB parlamento seçimleri ve son mitingler öncelikli konulardı. Bilgi alış verişi yapıldığı toplantı çok verimli geçti. Bu gibi toplantıların daha sık yapılması gerektiğini ve Bulgaristan konusunda dialog eksikliğinden hataların yapıldığı konusunda birleştiler ve daha sık görüşmeler yapılması kararlaştırıldı. Toplantıya katılan;

Hürriyet ve Şeref Partisinden Genel Bşk. Yrd. Kemal Tinev, genel sekreteri Bilgin Yakubov ve Türkiye temsilcisi Erdinç İmamoğlu, BULTURK’ten; Genel Başkan Rafet Ulutürk, Genel Sekreter Oya Canbazoğlu, Bşk. Yrd. Dr. Nedim Birinci, Bulturk Kuzey Bulgaristan sorumlusu Nazım Çavuş ve Lale sitesi Başkanı Necmiye Ceylan katıldı. Ayrıca toplantıya Kağıthane Belediye Başkan Yardımcısı Kemal Çavuş da iştirak ettiler.

Bulgaristan’da çocukların yüzde 40’ı okur-yazar değil

Avrupa Birliği (AB) Komisyonu Eğitim ve Öğretim İzleme Raporu’nda izlenen politikalar sonucunda üye devletlerin ilerleme kaydettiği belirtildi. Raporda Bulgaristan için olumlu olarak belirtilen birşey çocukların okuldan erken ayrılması eğiliminin üstesinden gelinmesidir. 2017 yılında okuldan erken ayrılan öğrencilerin oranı yüzde 13,7’dir, bu oran 2018’de yüzde 1 oranında azalmıştır. 2020 yılına kadar ulusal hedef, bu oranın yüzde 11’e düşürülmesidir. Avrupa ortalaması yüzde 10,5’dir. Gelecek İçin Eğitim Forumu’nda konuşan Eğitim ve Bilim Bakan Yardımcısı Denitsa Saçeva, “Risk altındaki çocuklar için bir bilgi platformu geliştirdik. Böylece şu anda bakanlık neredeyse 150 000 çocuğun okuldan erken ayrıldığına dair daha fazla bilgiye sahip. Erken çocukluk dönemde 8000 çocuğun kendi rızası ile okula gitmeye başladı. Ana dili Bulgarca olmayan tüm çocukların eğitim sistemine dahil olması, geleceği ve iş dünyasını ilgilendiren önemli bir konudur” diye kaydetti. En son endişe veren istatistik verilerine göre çocukların % 40’ı okur-yazar değildir.

R O D O P L A R ’ I N K İ TA P L A R I Ö L Ü Y O R

Onlarca köyün, mahallenin kitapları bir an önce yazılmazsa, ölüp gidecekler, demektir. Çünkü bir defa köyler, o sizin bildiğiniz otuz kırk yıl önceki köyler değildir artık. O köylerin yerinde yel esmiştir. Size, o köyleri anlatacak yaşlı kimseler de toprak oldu, olacaklar. Yazılı mezar taşı bulmak da iş. Totaliter dönemin en büyük baş belasıydı o yosuna gömülmüş altın eserler! Rodoplar>ın kitapları ölüyor. Rodoplar>ın kitapları, bunlar ne benim bildiğim kitaplar, ne sizin bildiğiniz kitaplar... Onlar, bambaşka kitaplar! İşte, Rodoplar>ın bu kitapları gözlerimizin önünden gelip gidiyor... Sadece ülkenin bu bölgelerinde değil, hemen hemen her yerinde Türklerin yaşamları, gelenek ve görenekleri üstüne eserler yazılmamıştır. Yazılmış olanlar da bir elin parmağı kadar azdır. Doğu Rodoplar>da onlarca büyükçe köy, yüzlerce mahalle bulunur. Bu, onlarca, yüzlerce yerleşim yerini anlatan kaç kitap var? Diye soruyorsunuz değil mi? Şu anda benim elime sadece bundan bir iki yıl önce Niyazi Kurt>un kaleme aldığı «Küçük Viran (Mişevsko) kitabı geçmiştir. Niyazi Kurt, yörenin coğrafi durumuna, buradan çıkan belli başlı kişilere oldukça yer vermiş eserinde. Ayrınca başka yerlerden gelip bu yörede hizmet görenler de küçümsenmemiş... Bu arada hemen Emel Balıkçı>nın Orta Rodoplar>da bulunan Çelikli köyü ile ilgili yazdığı eser akla geliyor. Kitapta köyün tarihi, coğrafi, iktisadi durumuyla ilgili bölümler, burada konuşulan Türkçenin özellikleri, folklor, gelenek ve görenekler dile getirilmiş. Orta Rodoplar’ı anlatan yeni bir kitap daha okuyucusu ile buluştu; Borino -Ata toprağıdır.

Ayrıca, Recep Arifov da baraj sularına yenik düşen bir zamanların Hasan Köyü>nü gerçekçi bir dille anlattı. Rahim Eşrefov da Tozçalı>nın (Gorno Prahovo) dününü, bugününü dile getirdi. Bu girişimler çok sevindiricidir. İlle yetersiz mi yetersiz! Daha onlarca köy, mahalle ve mezra, kendi kalem erbaplarını bekliyor. İnşallah! Onlarca köyün, mahallenin kitapları bir an önce yazılmazsa, ölüp gidecekler, demektir. Çünkü bir defa köyler, o sizin bildiğiniz otuz kırk yıl önceki köyler değildir artık. O köylerin yerinde yel esmiştir. Size, o köyleri anlatacak yaşlı kimseler de toprak oldu, olacaklar. Yazılı mezar taşı bulmak da iş. Totaliter dönemin en büyük baş belasıydı o yosuna gömülmüş altın eserler! Hala ayakta durmaya çalışan, kendini toparlayan birtakım köylere rastlamak mümkün. İşte bu köylerin kitaplarını yazalım, ne olur? Bu köylerin yer adlarını da yaşlılardan öğrenelim. Yer adları, her köy ve mahalle için paha biçilmez birer hazinedir. Gençlerimiz yer adlarını bilmezler. Çünkü yıllar oldu tarlalar sürülmüyor, çayırlar biçilmiyor, dereler geçilmiyor... Köylerimizin kitaplarını yazalım, anlatalım köylerimizi, ateşten eşya kurtarırcasına... Her köyün bir kitabı olsa, ne iyi olur. Ölmesin köylerimiz, ölmesin kitaplarımız!

Sveştari’deki Trak mezarlığına otantik görünüm kazandırılacak

Sveştari köyündeki Trak mezarlığın korunması, restorasyonu ve sergilenmesi için yeni bir proje uygulanacak. Proje “Credo Bonum” Vakfı tarafından, ABD’nin Sofya Büyükleçiliği Kültürel Mirası Koruma Fonu yardımlarıyla ve Kültür Bakanlığı ile ortaklaşa yürütülmektedir. Bir yıl sürecek olan proje, arkeolojik anıtın özgünlüğünü yeniden kazanmayı amaçlıyor. Proje kapsamında, eserlerin korunması ve restorasyonu, en karakteristik unsurların vurgulanmasını sağlayacak aydınlatma tesisatı, 3D belge arşivi yapılacak. Ana hedefler, dekorasyonun ve mezarlığın ve onun cenaze töreninin sembolizminin tam teşek-

külü ve aynı zamanda türbenin ve koruyucu yapının çağdaş gereksinimlere uygun bir duruma getirilmesidir. Ulusal Arkeoloji Enstitüsü’nden Profesör Diana Gergova, anıtın sadece büyük değeri değil, aynı zamanda MÖ 1. binyıldan kalma Geti Tırak kabilesinin yerleşim yerinin korunmuş ve otantik bir ortamda olması ve bu anıtın olağanüstü bir evrensel değer olarak tanımlanmasının sebebi olduğunun altını çizdi. Onun sözleriyle, bu, yerel geleneklerin, inançların ve ritüellerin yaratıcılığını Helenizm eğilimleriyle birleştiren olağanüstü bir anıtıdır. ABD Büyükelçisi Erik Rubin, mezarlığın UNESCO Dünya Mirası listesinin bir parçası olduğunu ve yılda 50 000’den fazla kişinin ziyaret edildiğini söyledi. Projenin tamamlanmasından sonra ziyaretçilerin daha da fazla olacağı umudunu dile getirdi. Büyükelçilik fonu, 184 bin dolar tutarındadır. Bu 2002’den beri ABD Büyükelçiliği tarafından yürütülen sekizinci projedir.

Bulgar müzğinin eşsiz yıldızı Lili İvanova

Bulgar pop müziğinin yıldızı Lili İvanova Sofya>da 26, 27 ve 28 Ekim>de üç büyük konserle tekrar izleyicilerin kalbinde taht kuruyor. Ülkede 7 şehirde 8 konserini tamamlayan Lili İvanova, milli turnesinin sonunda Sofyalı sevenleriyle buluşuyor. Lili İvanova>nın bu muhteşem programı «Müzikle dolu dolu anlar için» başlığını taşıyor. Kubrat doğumlu sanatçı 1961 yılına kadar şarkı söylemeyi seven bir hemşiredir. O dönemlerde çok zor olan “şarkı

söyleme ruhsatı” almak için bürokratik savaş yürütüyor ve başarıyor. Hatta ilk olarak restoranlarda şarkıcı olarak çalışmaya başlıyor. 57 yıldan beri faal profesyonel hayatı bir gün olsa dahi solmadan, durmadan, devamlı gelişerek devam ediyor. Onun şarkılarında aşk, tutku, özlem, hayattan mutluluk ve hüzün temalarıyla dinleyicilerin kalbinde taht kuruyor. Lili İvanova tam bir ekol! Fransa için Edith Piaf neyse, Bulgaristan için de Lili odur. Yurtdışında da birçok başarıyla imza atmıştır. 1966’da Bratislava Uluslararası Müzik yarışmasından 3 ödülle döner. Bundan sonraki yurtdışı temsilleri saymakla bitmez. Bulgairstan Ulusal Radyosu’nun bütün bayramlarında Lili İvanova’nın “Bez radio ne moga- radyosuz olamam” şarkısı çalınıyor.

7 7

Hepsi İstifa etmesi gerekir

Konu: Var olabilmemiz için yalnız Kur’an okumak ve secdeye kapanmak yeterli değil! İş yapmayan, iş bilmeyen yöneticilere ihtiyaç yok. Bunlar bizi tamamen çökertmeye çalışıyorlar. Şartımızı koşma zamanı geldi. 1920-1930 yılları arasında İtalyan asıllı Amerikan Mafya şefi Al Capone işlediği binlerce suçtan, uyuşturucu, silah, içki kaçakçılığından ve insan öldürmekten değil, çöp vergisini ödememekten tutuklanmıştı. Olabilir ya, Bulgaristan Diyaneti Baş Müftülüğünden maaş alan, imam hatipli, İslam enstitülü ve doktora tezli “okumuşlarımızdan” hiç biri John Kabler’in “Al Capone – Gangsterler Kralı” kitabını Bulgarca ya da Türkçe okumuş olmayabilir. Zaten okumuş olsalardı, bugünkü zavallı duruma düşmeye bilirlerdi (bilirdik). Ne mi olmuş? Bizim, her şeyi bilen, devamlı “Allah sevgisiyle yaşayan”, ne yazık ki düşmanla dostu ayırt edemeyen, yüzüne güleni dost bilen, bizi canlı canlı yutmaya can atan kurtların ağızına girdikçe giren, kör sofralarda self çekip dünyaya dağıtan zavallı yöneticilerimiz, mal mülkümüzü Bulgar mafyasına peşkeş çekme işinde yeni bir rekor kırdılar. Sis perdesi kalktı. İnananların bir başkasının yerine cennete gidemediği gibi, topluluğumuza zarar verip günah işlemeye de hakkı yoktur. Sözün kısası, Baş Müftülüğün vakıf mallarını geri almak için 53 dava açtık kazandık kazanıyoruz, aldık alıyoruz sis perdesi 23 Kasım 2018 tarihinde kalktı. Haciz listesi. Sofya’da “Bratya Miladinovi” sokağa 27’de bulunan Baş Müftülük binası; Sofya “Mariya Luiza” sokağı 27’deki İl Müftülüğü Binası, Sofya “Malinova Dolina” semtinde bir Yüksek İslam Enstitüsü kurmak için alınan arsa; Sofya’da “Çar Boris” ile “Piyrs O Mahoni” köşesindeki 166.680 m2 iki katlı daire; “Kozloduy” sokağındaki 3 katlı bina, “Suhodol” semtindeki 52 dönümlük mezarlık yeri ve tüm öteki Baş Müftülük taşınmazlarının hepsi birden ipotek altında bulunduğu ortaya çıktı. Olay şudur. Hacizli mülklerden biri, yine Yüksek İslam Enstitüsü ihtiyaçları için satın alınan Sofya ili “Bankiya” kenti merkezindeki arsa ve üzerindeki binayı kaybettik. Sözde Baş Müftülüğün bilgisi dışında Ulusal Vergi Dairesinin 23 Ağustos 2017 (№6841/2009/000147) kararına dayanılarak yapılan bir “açık arttırmada” 700 bin levaya elden çıktı. Yukarıda sıralanan tüm öteki mülkleri de aynı kader bekliyor. Çünkü Baş Müftülüğü ve Bulgaristan Müslümanları temsil etme hakkına sahip yüksek yetkililerin Cumhurbaşkanı Rumen Radev’e, Başbakan Boyko Borisov’a, Adalet Bakanı, Başsavcı, Rusya Büyükelçiliği ve diğer kahvesi içilir makamlara yaptığı ziyaretler sonuçsuz kalmış, el sıkışma, güler yüzle uğurlanma usulüne uygun tamamen başarısız noktalanmıştır. Yeni saldırıya sembolik bir geçiş. Bu iş usulca başladı. Bulgar makamlar, anlaşılan yöneticilerimizi görmüş, tartmış, çaresizlik ve pısırıklıklarını değerlendirmiş ve mülklerimizden başlayarak Müslüman kimliğimizi sökmeye bu defa da taşınmazlarımızdan başlamıştır. Mal canın yongasıdır. Örgütlü saldırdılar. Olan, yeni bir şey değil. 1878’den beri saldırıyorlar. 2353 camimiz vardı. 2 700 ilkokul, ortaokul, lise, öğretmen okulu ve eğitim merkezi devlet eliyle gasp edildi. Anadilimizde eğitimöğretim yasaklandı. “Bankya” belediyesindeki Yüksek İslam Enstitüsü mülkü 2 701’ci gasptır. 2 700’ü geri alınamadığı gibi bu sonuncusu da geri alınamaz kanısındayım. El konan ve verilmeyen mülklerimiz. Birinci ve ikinci derece mahkemede alınan kararlara rağmen, 12 cami geri alınamıyor. Bunlar arasında Stara Zagora’da “Hamza Bey” Cami, – halen dinler müzesi haline getirilmiştir. Samakov belediyesinde “Bayraklı” cami, Köstendil’de “Fatih Mehmet” Cami, Filibe (Plovdiv) bir bina ve lokanta, Razgrat’ta “İbram Paşa” cami, Sofya merkezinde Arkeolojik Müzesi olarak kullanılan “Mahmet Paşa” cami vs iade edilmiyor. Onarımlarına izin verilmiyor. Bunlar arasında yüksek mimarisiyle bir sanat eseri olan Karlovo kentindeki 1475 yapımı “Kurşun Cami”yi de sıralayalım vb. Cami kıyımı. Vakıf mallarımıza kayıtsız koşulsuz el koyma, tapuları ve diğer mal mülk evraklarını yok ederek maddi varlığımız üzerine oturma uygulaması 1950’lerde kooperatifçilik hareketiyle dal budak saldı. Daha önce, daha 1878’den hemen sonra yağmurlu ve gök gürültülü havalarda minarelerin temeline patlayıcı yerleştirerek havaya uçurup yıldırım çarptı yalanlarıyla yok etme, yapısal değişikliklerden sonra kubbelere çan asarak kilise haline getirme taktikleriyle yüzlerce camı gasp edilmiştir. O zaman Sofya ilinde 72 cami varken, halen 90 bin Müslümanın yaşadığı Sofya ilinde ancak “Banya Başı” cami ibadete açık olup, il müftülüğünün baktığı ayakta kalmış diğer 10 cami de değişik yasa dışı engellemeler yüzünden hizmet veremiyor. Komünist Müftü Gençev örneği. Devamı gelecek sayıda


8 Sayı 138 - Kasım 2018

Bulgaristan Türklerinin Sesi BULTÜRK ETKİNLİKLERİ

8

Bayrampaşa’da Bulgaristan Federasyonu

Yunanistan Atatürk’ün Evinde

1.Ordu Komutanı Orgeneral Sn.Musa AVSEVER’e Plaket

Bayrampaşa Bld.Bşk. Plaket

Sofya Büyükelçimiz Sn.Hasan ULUSOY’a Palaket

Bağcılar Bld.Bşk. Plaket

Bayrampaşa Standında BULTÜRK

Çanakkale Gezisinden İstanbul’da Türk Dünyası STK’lar

Ankara Küllye Ziyaretinde

Ankara Anıtkabir Ziyaretinde

İstanbul’da Türk Dünyası Belgesel Film Festivalinde

Eyüp Bld.Bşk. Plaket Bulgaristan Cumhurbaşkanı Sn.Rosen Plevneliev’e Plaket

Doğu Türkistan Çadırında Gaziosmanpaşa Bld. Bşk. Plaket Bulgaristan Büyükelçisi Sn.Nadejda NEYSKİ’ye Plaket

Özbekistan Çadırında

Oya Canbazoğlu. BULTÜRK Genel Sekreteri. Fatih Belediye Başkan Yrd. Sn.Necati SELVİ’ye “Bulgaristan Türkleri Kimlik Mücadelesi” kitabını taktim ...

Karapapak Terekeme Çadırında

BULTÜRK Etnospor Etkinliklerinde

AK Parti İstanbul İl Bşk.Yrd. BULTÜRK’te

Darbe Nobetinde B U LT Ü R K

Etnospor Konfederasyon Başkanı

Bilal ERDOĞAN’a Bulgaristan Raporu

Darbe Nobetinde B U LT Ü R K

BULTÜRK Genel Sekretere Plaket

Nogay Türkleri Çadırında

BULTÜRK Kazanlık’ta 15 Temmuz Konferansında Menderes KUNGÜN’e Plaket


Bulgaristan Türklerinin Sesi Sayı 138 - Kasım 2018

9 9

BULTURK ETKİNLİKLERİ

BULTÜRK Merkezde BPaşa Kaymakamımız

Azerbaycan Bakü Toplantısından

Türk Dünyası Kurultayı - SOFYA

Kosova Türklerinin Lideri

Sn.Mahir YAĞCILAR’a kitabımı taktimi

BULTÜRK Merkezde BPaşa Bld.Bşk.

Rafet ULUTÜRK Başkanlığında

İstanbul’da Türk Halkları Kongresi Toplantısı

Türk Dünyası Kurultayı - İstanbul

BULTÜRK Merkezde Gençlik Kolları

Kırım Türklerinin Lideri

Türk Dünyası Toplantısı - Romanya

Sn. Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu ile birlikte

Türk Dünyası Kurultayı - Kazakistan BULTÜRK Merkezde Toplantıdan

Türk Dünyası Gazeteciler Federasyonu Türk Dünyası Kurultayı - Moldova

KKTC Türklerinin Lideri Sn. Serdar DENKTAŞ ile birlikte

BULTÜRK Merkezde Toplantıdan

Türk Dünyası Kurultayı - Bakü BULTÜRK Gençlik Kolları Toplantısı

Azerbaycan Cumhurbaşkanlığında

BULTÜRK Merkezde Toplantıdan

Türk Dünyası Kurultayı - Köstence Romanya

BULTÜRK’e Sadet Partisinden ziyaret

Türk Dünyası Kurultayı - İstanbul Bayrampaşa MHP İlçe Bşk. ziyaret

Bayrampaşa Ak Parti ilçe Bşk. ziyaret

Sn. Rafet ULUTÜRK’e

Sn. Rafet ULUTÜRK’e Bulgaristan Türklerine Bulgaristan Türklerine yapmış olduğuy a pnuz m ı ş odolayı l d usiziğtaktir un uz hizmetlerden eder, Saygılarımızı Sunarız. BGSAM hizmetlerden dolayı sizi taktir eder, Saygılarımızı Sunarız.

BGSAM

Türk Dünyası Kurultayı - Bişkek KIRGIZİSTAN

Türk Dünyası Kurultayı - Ufa BAŞKURDİSTAN

Türk Dünyası Kurultayı - Çeboksari ÇUVAŞİSTAN


10 Sayı 138 - Kasım 2018 10

Bulgaristan Türklerinin Sesi Ta n ı t ı m R e p o r t a j

Türk Dünyası Gagauzyerinde Toplandı

Ben, İstanbul’da bulunan Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği BULTÜRK Başkanı ve Bulgaristan Stratejik Araştırmalar Merkezi Kurucu Başkanı sıfatıyla, Bulgaristan’da yaşayan Türk kardeşleriniz ve Türkiye’deki soydaşlarımız adına hepinizi candan yürekten, kalpten, en sıcak duygularla selamlıyorum. Bu güzel toprakların evladı olmak ne mutlu!! Özerk Gagauz Vatanının kurucusu ve kahramanı olmak ne mutlu!!!

Son gelişimden beri bu güzel diyarı daha şirin, daha yaşanası, gözlerinizi de mutlulukla parlar buldum. Hele çocuklarınızın gözleri, sokakta oynarken Gagauz Türkçesi ile konuşmaları ve cıvıltısı gönül okşarken umut yıldızı saçıyor. İstanbul’dan götürdüğümüz ay yıldızlı balonları ve frütleri Seydullah kardeşimiz tüm Kıpçaklı çocuklara dağıtırken ne kadar mutlu olduklarını gördük ve bizler de çok mutlu olduk. Tabi bunların dışında BULTÜRK Gazetemizi ve benim iki (“Türk Dünyasında Bulgaristan Türkü-50 yıllık mücadele” – “Bulgaristan Türklerinin Kimlik Mücadelesi”) kitaplarını da orada dağıttık. Burada, 49 Türk lehçesinden, Tuna Türkçesinin Karadeniz ağızlarından birini doya doya dinleme mutluluğu yaşıyorum. Dilimiz kimliğimizdir inancıyla yaşayan sizlerin arasında olmakla kıvanç duyuyorum. Son 140 yıldan beri Tuna boyu Türklerini Bulgaristan-Dobruca’dan, Varna’dan ve Silistre yörelerinden Kuzeye – Gagavuz Toprağına – göçe zorlandı. Bunu yapan Bulgar iktidarları, arkanızda kalan boşluğu, kültürel ve sanatsal yaşantıyı hiçbir şeyle dolduramadı. Bugün Bulgaristan maddi ve manevi çöküş yaşıyor. Bu öyle bir çöküş ki, Avrupa Birliği bile kurtaramıyor. Siz güzel Gagauz Türkçenizle, adet ve geleneklerinizle, ahlakınızla ve halk bilgeliğiniz ve inançlarınızla buralara gelip yerleştiniz. Bozkırı bağ bahçe yaptınız. Gagauz Türkçenizle anlaştınız, ortak hayaller kurdunuz, tarihe ortak hatıralar bıraktınız ve böylelikle otonomi hak edip, bina eden bir halk olarak geliştiniz. Sizinle gurur duyuyoruz. Köylerde kültür olmaz, köylerde medeniyet olmaz deyip savsaklayanlar, sizin başarılarınız karşısında dudak ısırıyorlar.

Siz başaranlardansınız. Gagavuz insanını, önce millet, sonra kültür ve medeniyet sahibi yapan toplumsal hafızanızdır, ortak dilinizdir. Gagavuz milletinin en geliştirdiği büyük kültür hazinesi, bin yıldır çeşitli yazılı eserle mükemmelleştirdiği Gagavuz Türkçesidir. Halk hekimliğimizin kullandığı otlar, ilaçlar, mehlemler de aynıdır. Bizim geleneklerimizde de hiç kimse başkasının bağısını, asmasını, meyve bahçesini toplamaz. Zaman ölçülerinde biz de sizler gibi iyimseriz ve “İyi günler ileridedir” değimini sıkça kullanırız. Bizim de doğru yolda olan inançlarımız ve asılsız inançlarımız vardır. İslam ve Hıristiyanlık gibi 2 ayrı dine inansak da, bizde de “Hava bulutlandığında leylek kendini havaya kaldırdıkça köy halkını, mahalleliyi korur” inancı yaygındır. Bulgaristan’da artık Gagavuz kardeşlerimizden kalmadı, kalanlar da dağılmışlar, değişik şehirlerde ve birbirlerinden kopuk oldukları için kolektif hayat yaşamakta zorlanıyorlar, geleneklerini yaşatamıyorlar, eritiliyorlar diyebilirim. Burada Oleg Kardeşimi kutlamak istiyorum çünkü Oleg Kardeşimiz Bulgaristan’da Gagauz kardeşlerimizi de uyandırıyor. 2010 yılında geldiğimde hiç yokken şimdi Varna, Burgaz, Şumnu, Tırgovişte ve Dospattan Gagauz kardeşleri bulmuş buralara kadar onları da getirebilmiştir. Bulgaristan Gagauzlarını ayağı kaldıran biz Gagauzzuz diye bilinçlendiren OLEG KARDEŞİMİZDİR. Kendisini kutluyorum.

Sizlere birkaç sözle BULTÜRK derneğimizi de anlatmak istiyoruz. 2002’de kuruldu. Birisi elektronik, öteki kâğıt üzerinde 2 gazetemiz var. Son sayımızı getirdim. Size dağıtmak istiyorum. Birinci sayfasından başlayarak Gagavuz Türkleri konusuna geniş yer ayırdık. İstanbul, Bayrampaşa merkezimizde “Gagavuzların dünü ve bugünü” konulu bir panel düzenledik. Çok kalabalık bir katılımcı önünde İstanbul Üniversitesi konuk akademisyenlerden Doç. Dr. Bayan Olga Radova Hanım bir sunum yaptı. Büyük ilgi gördü.

Arkadaşlarım, Gagavuz halkına gönderdikleri selamlarda, ortak anadilimiz olan Türkçemize çok önem verdiler ve şöyle dediler: “Kendi dilini doğru konuşamayan, doğru yazamayan dilinin anlatım inceliklerini bilmeyen, kelime dağarcığı yeterli olmayan bireyler ne bilim üretebilir, ne de kültür sanat ve edebiyat. Başka halklardan dil çalıp ta herhangi bir alanda ilerleme mümkün olamaz. Dil olmadan tarih ve ananeler yaşatılamaz, kültür de geliştirilemez.” Bu cümleden olmakla buraya gelmezden 2 gün önce İstanbul’da Dünyanın en büyük

uluslararası Havaalanı olan İstanbul Havalimanı açılışında hazır bulundum. Büyük Yeni Türkiye’nin lideri, AK Parti Genel Başkanı, Cumhurbaşkanımız TÜRKİYENİN BAŞKANI Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN kurdeleyi kesti. Düşünebiliyor musunuz dünya üretiminin üçte biri bu merkezden geçecek. İstanbul Doğu ve Batı arasına köprü oldu. Türkçemiz dünyanın en gelişmiş lisanlarından biri olmasaydı bu inşaat gerçekleştirilemezdi. Kültür, teknoloji, medeniyet dil kaynaklı çalışıyor. Türkçemiz yobazlaşsaydı Balkanları, Kara-

deniz ülkelerini, halklarını, sizi İstanbul’a çağıran, komşu halkları susuz toprak gibi emen ve yeni bir dünyaya katan Türkiye Cumhuriyeti olamazdı. Bu bakımdan Biz Bulgaristan Türkleri ve siz Gagavuz Türkleri aynı kaderi yaşarken kaynaşıyoruz, aynı yönde ilerliyoruz ve gelişiyoruz. 21.Yüzyılda biz bu atılımımıza “Çeşitlilik içinde birlik ve Birlik içinde çeşitlilik “ dedik. Kimliğimizi, dilimizi, dinimizi, kültürümüzü koruyarak kaynaşıyor ve güç topluyoruz. 1 500 yıldan beri yazıp çizilen, 5 bin yıldan beri konuşulan ve bu arada sizler ve biz de bu kapsamda 220 milyon kişi günlük yaşamda, huzur ve güvenli ortamda, okul, teknoloji ve bilimde, barış ve savaşta kullandığımız Türkçemizi kullanıyor. Sizin başarılarınızı ve bu davaya katkınızı özellikle kutluyorum. Biz, Türk Dünyası temsilciler olarak geçmişimizde ve geleceğimizde birlik tesis etmeye çalışıyoruz. Biz hepimiz Türkçe sevdalılarıyız. Aramızda büyük küçük yok, Türkçülük ve Türkçe davasında hepimiz eşitiz ve kardeşiz. Hiç birimiz diğerinden daha fazla veya eksik Türk olamaz. Bizim hepimizin tek çatısı var Türkiye Cumhuriyeti o var oldukça o ne kadar güçlü ise Türkiye dışında yaşayan Türkler de o kadar güçlü ve rahat olabilirler. Bayramınızı köyünüzün yortunuzu kutluyorum.


Bulgaristan Türklerinin Sesi 11 Sayı 138 - Kasım 2018

V i y a n a ’ d a y a ş a y a n Geleneklere hayranlıkla, geleceğe umutla bakmak A t a m ı z ı A n ı y o r u z Şumen “Rodni Zvutsi” Korosu 120. yılını kutluyor Sofya’da kıyafet balosunda yeBulgar vatandaşları

BGInfotag Viyana’da yaşayan Bulgar vatandaşlarının organize ettiği Bilgilendirme Günü’nde danışmalar, seminerler, bilgilendirme stantları, hayatın farklı alanlarında iletişim kurma gibi olanaklar sağlanıyor. Avusturya Başkentinde Bulgar medyasının organize ettiği etkinlik, Bulgaristan Büyükelçiliği tarafından destekleniyor. Viyana’da BGInfotag Bilgilendirme Günü 10 Kasım’da düzenlenecek. Bu günün ana amacı, Avusturya’da yaşayan Bulgar vatandaşlarını güncel konularda bilgilendirmek ve oradaki yaşamlarının iyileştirilmesine yönelik enformasyon vermektir. Program üç yıldan beri yapılıyor. Avusturya’ya gelenlerin atacağı ilk adımlar, ikamet evraklarının yasallaşması, sosyal sisteme erişim, işçi hakları, hamilelik ve annelik izinlerinde şartlar gibi güncel konular hakkında bilgi, danışma ve düzenlemeler anlatılacak. BGInfotag organizatörlerinden İvan Karçev ayrıntılı bilgi verdi: Снимка»Avukat, muhasebeci, doktorlar, danışma şirketleri uzmanları gibi farklı alanlardan Bulgar uzmanlar bir araya geliyor. Orada herkes soydaşlarına ücretsiz bilgi veriyor. Geçen yıl bilgilendirme gününe 600 kişi geldi. Yıllardan beri bu forum sadece bir enformasyon projesi olarak gelişti, ancak bu yıl kültürel içeriği de olacak. Gazeteci Georgi Toşev’in Bulgar sinemasının yıldızı Nevena Kokanova’ya adadığı belgesel film gösterilecek.» Benzeri Bulgar programlarının Avusturya basınında yer alıp, almadığı sorusunu yanıtlayan Karçev, ülkenin ne yazık ki sadece kötü haberlerle gündeme geldiğini söyledi. Yerel televizyonda bir Bulgar programı Almanca dublajla yayınlanıyor ve büyük ilgi görüyor. “Viyana’daki Bulgar camiası küçük ve onun hakkında pek bir şey bilinmiyor. Burada Bulgarlar Sırp ve Türk camiası kadar yaygın değil. Bizim halk oyunları, gelenekler ve kültürel özellikler konusunda Avusturyalılar çok açık ve daha fazla bilgi almak istiyor” diye anlattı İvan Karçev. СнимкаBu günde Viyana’da yaşayan “küçük Bulgar camiası büyük potansiyelli hayırsever projeleri” destekleme fırsatı bulacak. Doktor Anelia Hochwarter’in girişimiyle “Bulgaristan’a Lokomat” adlı hayırsever kampanya, Bulgaristan’da yürüme yetisini yitirmiş insanların rehabilitasyonu için İsviçre robotu satın alma hedefini güdüyor.

26-27 Ekim tarihleri arasında en başarılı Bulgar korolarından biri olan Şumen “Rodni zvutsi” korosu kuruluşunun 120. yılını kutlayacak. Batı Avrupa’daki çoksesli şarkının uzun asırlık gelenekleri karşısında bu yıldönümü“genç” gelebilir, ama bu Bulgaristan için geçerli değil. Bilindiği üzere, ülkemizdeki ilk müzik kurumları 20. yüzyılın başlarında kuruluyor, notayla şarkı söylemek ise 19.yüzyılın 50’li yıllarında Kurtuluş’tan az önce başlamıştır. Genç öğretmen, aydın ve geleceğin oyun yazarı Dobri Voynikov, ilk defa öğrencileriyle şarkı söylüyor ve bunu burada Şumen’de yapıyor. “Rodni Zvutsi” 1898 yılında erkek korosu olarak kuruluyor – diye anlatıyor koronun şimdiki şefi Hristo Atanasov ve devam ediyor - 15 Ağustos’ta koro çalışmalarına başlarken 1905 yılında koroya kadınlar da kabul ediliyor. Koronun ilk şefi olarak Dresden’de eğitimini tamamlamış olan Veliko Dükmaciev seçiliyor. Ardından birkaç koro şefi koroyla beraber çalışıyor. Profesör Veneta Viçeva 1961 yılında bu göreve başlıyor ve tam 50 yıl bu görevde kalıyor. Koroyla birkilte Pro-

fesör Viçeva, sahneleri ve seyircilerin gönlünü fethediyor ve onun sayesinde koro son derece büyük ödüllere sahip oluyor- Macaristan Uluslararası “Béla Bartók” Koro Festivalinde birincilik, İtalya “Orlando di Lasso” ikincilik, Yunanistan “Latin trubadurlar” Festivalinden altın plaket vs. Burada ilginç bir ayrıntı var. Koro, savaş, kriz demeden provalarına hiç ara vermemiştir. Ben Profesör Viçeva’nın öğrencisiydim. Ondan öğrendiğim çok şey var, ama en önemlisi de, hiç bir zaman pes etmemek ve kendine sadık kalmak. Bizim bayramımıza yabancı korolar da katılıyor. Türkiye’den İzmir Karşıyaka Sanat Derneği Biz Bize Türk Sanat Müziği Korosu, Sıbistan Zayçar şehrinden “Lavirint” korosu geliyor, Makedonya Üsküp’ten “Vardar” şehir karma korosu, programda “İvan Spasov” Plovdiv Oda Korosu, Razgrad “Jelezni struni”, Sviştov “Yanko Mustakov”, Dobriç “Dobrucanski zvutsi”, Burgas “Fortisimo”koroları katılacak. 26 Ekim’de ise profesör Viçeva’nın yönettiği korodan geriye kalan köstüm, afiş, ödüllerin bir araya geldiği sergi açılacak”.

Ahtopol yakınlarında 800’ün üzerinde sikke, küpe ve kolye keşfetti

Ulusal Arkeoloji Müzesi’nden doçent Andrey Alacov, “Ahtopol yakınlarındaki Agatopolis Ortaçağ Kalesi’nde yapılan kazılar sırasında arkeologlar, birçok nesnenin bulunduğu Karadeniz’in en büyük definesine rastladılar” . Define, Osmanlı dönemine ait birkaç evin incelenmesi sırasında buğdayları koruma kaplarının içinde bulundu. Küpe, kolyelerin ve saç takılarının yanısıra uzmanlar 18. asrın ortalarına ait 854 gümüş ve altın sikkeye rastlıyorlar. Doçent Alacov’a göre, hazine ya soyguncular tarafından gömülmüş ya da ev sahipleri tarafından buğdayları koruma kaplarını saklanmıştır.

Eski Troya döneminden bir kale Doğu Rodoplar’da ortaya çıktı Eski Troya döneminden bir kale, Doğu Rodoplar’da Kırcali’nin Benkovski köyü yakınlarında ortaya çıktı. Kale duvarları, 5-6 ton ağırlığındaki taşlardan yapılmış ve uzmanlara göre, bu tür kaleler, Girit –Miken eski Yunan uygarlığına aittir. Keşif çok büyük tarihi önem taşıyor, çünkü eski Trakya’nın Miken kültürünün bir parçası olduğu hipotezini doğruluyor. Miken Uygarlığı ise Avrupa’nın ilk uygarlığı olarak kabul ediliyor. Kale duvarının yüksekliği 4 metre olup, bu tarzı kaleler ise Truva, Miken ve Tirint’teki

kaleleri andırıyor. Bulgaristan ‘da bu tür tarz kale, bir tek Plovdiv’teki Nöbet tepede rastlanılmıştır. Şimdi ise Rodoplar’da Miken кygarlığından geri kalan tam bir kale ortaya çıktı.

Siyasi ve Aktüel Gazete

BULTÜRK - Dünyada’ki Temsilcilerimiz www.bulturk.net /bilgi@bulturk.net- Tel:0212 511 63 47

İmtiyaz Sahibi Rafet ULUTÜRK Yazı İşleri Müdürü Alptekin CEVHERLİ

Yazı İşleri Müd.Yardımcısı Abidin KARASU

Genel Yayın Yönetmeni Oya CANBAZOĞLU Genel Yayın Müdürü Raziye ÇAKIR

Yayın Danışmanları:

Prof. Dr. Ahmet ÇOLAK Prof. Dr. Hayati DURMAZ Prof. Dr. Seçkin DİNDAR Prof.Dr.Ali FUAT ÖRENÇ Dr. Erdal KARABAŞ

Haber Sorumlusu: Hukuk Danışmanı: Ekonomi Müdürü: İstihbarat Müdürü:

Elif GÜNEŞ Av. Hasan MOLLAOĞLU

Z i h n i K A R PAT Hüseyin Y I L D I R I M

Dini Eğitim Sorumlusu Nevzat ÖZTÜRK Eğitim Sorumlusu: Avşin BALKAN Kültür-Sanat: Spor Müdürü: İnternet Müdürü: Halkla İlişkiler: Reklam Müdürü:

İbrahim SOYTÜRK Serkan YILDIZ Muhammet ULUTÜRK N e r i m a n E . K A LY O N C U O Ğ L U Seydullah H A L A Ç

İrtibat Bürosu: Yıldırım Mh. Şehit Kamil Balkan cad. No: 114 / A (500 Evler) - Bayrampaşa / İST. Bayrampaşa - Adaparkın üstü - H.TÜRKOĞLU Spor Komp.Karşısı Tel: 0212- 5 11 6 3 4 7 - Fax: 0212 511 33 91 Reklam için İrtibat: 0212 526 51 98 Akademi Yayıncılık A.Ş.

Teknik Hazırlık: Murat ULUTÜRK

Bu gazete basın yayın ilkelerine uymayı taahhüt eder. Yazarlar yazılarından sorumludur.

w w w. b u l t u r k . n e t / w w w. b u l t u r k . o r g . t r

Avusturya -Viena Almanya-Köln: Amerika-New York Belçika-Antwerpen İspanya-Madrid Kazakistan İsveç İngiltere London

: Osman BÜLBÜL : Ünal G A Z İ : Alaattin Gokay : Nevin BEYTULLAH : Hüseyin Hasan : Türkistan: Erkan : Seval ÖZTÜRK : Ridvan Akay Riko

Bulgaristan - Temsilcileri Sofya:

Blagoevrad:

Hikmet EFENDİEV

Bülent MURADOV

Smolyan: Rufat FELETİ P a z a r c i k M e h m e t B AY R A M Kırcaali: Ardino:

Cebel:

Mehmet TEFİK Aziz ŞAKİR

Erdal H. AHMET İsak Yusuf KARAALİOĞLU Stara Zagora: Menderes KUNGÜN Plovdiv:

Loveç: Pleven: Şumen: Razgrad

Ruse

Emine BAYRAKTAROVA Rafet RODOPLU Sezgin YILMAZ Levent RASİM

Zeki

İsmail

S i l i s t r a : Nermin ÇAKIR Varna: Mustafa İSMAİL Dobriç: Sebahattin AYYILDIZ

T Ü R K İ Y E -Ankara: İsmail ÇİNGÖZ İst. Anadolu:Bölgesi İst. Trakya Bölgesi İst. Sultangazi: ist. G.O.Paşa: ist. Bayrampaşa: ist. Zeytinburnu: ist. Avcılar: ist. Başakşehir: ist. Kağıthane: İst.Fatih İst. Eyüp

Kocaeli:

Bursa-

- Bursa Yıldırım: - Bursa-Hürriyet: - Bursa-Yenibağlar: - Bursa-İnegöl İzmir- - İzm. Sarnıç: - İzm. Görece: - İzm. Buca: Edirne: Tekirdağ: Balıkesir-Bandırma: Eskişehir: Erzurum Mersin : Fethiye :

Nuh Mete DENİZ Nedim BİRİNCİ

Murat YILDIZ Seydullah HALAÇ Vildan ARDA Halil Zeytinburnu Ekrem SÜZEN Aydın FİDAN Nazım ÇAVUŞ Murat KAYNAK Ahmet TÜFEKÇİ Alptekin CEVHERLİ Ayşe HOCAOĞLU Turhan YAMAÇ Üzeyir AKGÜN Cevat ÇALIŞKAN Bayram BAYRAM Kenan ÖZGÜR Durmuş HATİPOĞLU Mümin GÜNEY Şevket YILMAZ Nadir ADLI Ertaş ÇAKIR Güner BAŞARAN Sevgin GÖKÇE Berkay MUTLU Ferda ER Fatih AKSAK

niçeri kıyafetiyle. (11-12.05.1914) Sofya’da Kıyafet Balosunda -1-Sofya’da kıyafet balosunda yeniçeri kıyafetiyle. “İşte gecenin en güzel kostümü. ” (11-12 Mayıs 1914) Mustafa Kemal Sofya’da Ataşemiliter (Askeri Ateşe) iken 1 Mart 1914’te Yarbaylığa yükselmişti. Yaz başlangıcında (mali durumu düzeldiğinden) istediği gibi bir ev bulmuş ve oturmuştu. 1914’ün Mayıs ayı başında, Bulgarların 11 Mayıs 1914’deki ulusal gününde verilen bir baloya davet edilmişti. Mustafa Kemal bu baloda manevi bir üstünlük sağlamak istiyordu. Geniş ve bol ışıklı salonda devam eden muhteşem gecede, gösterişli bir yeniçeri kıyafetiyle içeri girdi… Mustafa Kemal’e çevrilen bütün gözler O’na hayranlıkla bakıyordu. Orada bulunan Bulgar Kralı Ferdinand, Mustafa Kemal’i yanına davet ederek iltifatlarda bulunmuş, kıyafetinden ve başarısından dolayı da tebrik etmişti. Bir gümüş tabakayı da lütfen kabul etmesi dileğiyle hediye etmişti… Geceye katılanlardan; “İşte gecenin en güzel kostümü” diyenler olmuştu. Mustafa Kemal o gece baloda giydiği yeniçeri kıyafetini, İstanbul Merkez Kumandan Muavini Kazım Bey’e mektup yazarak, müzeden alınıp yollanmasını istemişti. Sofya’dan trenle İstanbul’a giden bir arkadaşı dönüşünde kıyafeti aksesuarlarıyla birlikte kendisine getirmişti. Sabaha kadar devam eden balonun bitiminde, İspanya Maslahatgüzarı, Mustafa Kemal’i evine davet etmiş ve evinin şark köşesinde O’nun yeniçeri kıyafetiyle bu fotoğrafını çekmişti. Kaynak: Sevdiğimiz Atatürk, Rasim Pehlivanoğlu, Atatürk Araştırma Merkezi, 2004. ISBN:975-16-1709-X. Sayfa: 87 Sofya’da Kıyafet Balosunda -2İsmail Hakkı Kavalalı, Atatürk’ün Selanik Askeri Rüştiyesi’nden arkadaşıdır. Atatürk’ün Sofya’da Askeri Ataşe olarak bulunduğu sırada börk serpuşlu (yeniçerilerin kullandığı başlık) yeniçeri kıyafeti ile çektirdiği fotoğrafın hikayesini şöyle anlatır: “Harp Okulu’ndan sonra onu Sofya’da yarbay rütbesi ile ataşemiliter olarak gördüm. Ben o zamanlar Bulgar Sorbanyası’nda (Meclisinde) milletvekili idim. Dört arkadaşımla Bulgaristan’daki Türkleri temsil ediyorduk. Kendisiyle hemen her zaman konuşur dertleşirdik. Bir gün yine Mustafa Kemal’le birlikteydik. Bulgarların düzenlendiği bir kostümlü balo’ya yabancı devlet temsilcilerini de milli giysiyle davet eder bir mektup geldi. Hiç unutmam, birden bire gözleri parladı, bana döndü ve: –“İsmail sen Bulgar treni’nde parasız gezebiliyorsun. İstanbul’a git. Bana bir yeniçeri ağası kostümü getir” dedi. Bir de Enver Paşa’ya hitap eder bir mektup yazdı. İstanbul’a geldim, dediği kostümü aldım ve döndüm. Baloya beraber gittik. O, bu giysiyle bütün bakışları kendine çekiyordu. İri vücuduna ayrı bir heybet veren bu giysi ve yüzündeki maske, O’nun gözlerindeki sonsuz parıltılarla efsaneleşen bir kudret de katmıştı. Bütün konuklar, bunun kim olduğunu birbirine soruyorlardı. Bir süre sonra, büyük ödüllü bir dans yarışmasına girdi. Bulgar Başbakanı’nın kızına kavelyelik ediyordu. Zaten bu kız daha önce O’nun flörtü idi. Mustafa Kemal çok güzel dans ederdi. Nitekim, bütün valsleri olağanüstü bir başarı ile bitirerek yarışma birinciliğini kazandı. Bu ara Bulgar Meclisi Başkanı bana, bu gencin kim olduğunu sormuştu. Önce tanımadığımı söyledim, sonra ataşemiliter Mustafa Kemal olduğunu öğrenince hayranlığını şöyle belirtmişti: –“Müthiş, müthiş bir adam!” Yarbay Mustafa Kemal İstanbul Topkapı Sarayı’ndan özel izinle getirttiği bu yeniçeri kostümünü, 11 Mayıs 1914 gecesi Sofya’da katıldığı kıyafet balosunda giydi ve birinci seçildi.


12 Sayı 138 - Kasım 2018 12

Bulgaristan Türklerinin Sesi Türk Dünya

Başkentte toplu taşımaya Avrupa Sanal dünyanın dahi çocuğu Antoan Georgiev Bölgesel Kalkınma Fonu’ndan destek

Yaklaşık iki milyon nüfuslu Sofyasakinleri ve başkentin misafirleri toplu taşımadan şikayet edemez. Başkentin toplu taşıma ağı 97 otobüs, 12 tramvay, 9 troleybüs ve 2 metro hattı ile iyi gelişmiş seviyede. Artık gece gündüz çalışan otobüs hatları da var. Bütün bunlara 18 minibüs hattını da ekleyince Sofya’da ve çevre köylere toplu taşıma araçları ile ulaşamayacağımız bir yer kalmıyor. Başkentte altyapı ile eşzamanlı olarak, ulaşım hizmetlerinin kalitesi de optimize edildi. Son yıllarda Sofya Belediyesi toplu taşıma araçlarının modernleştirilmesine büyük miktar para yatırdı. Metro son derece modern, Rusya ve Japonya’dan getirilen trenler rahat ve yolcular A noktadan B noktaya mümkün olan en hızlı ve rahat bir şekilde seyahat ediyor. Otobüslerin birçoğu yenilendi, hatta başkentte ilk 20 elektrikli otobüs hizmete hazırlanıyor. Aynı şekilde Sofya’da halkın hizmetine sunulacak 60 gaz yakıtlı minibüsten 17’si de çok yakında başkent yollarında olması bekleniyor. Şu anda Sofya’da halkın ulaşım ihtiyaçlarını karşılayan klasik dizel araçları da büyük ölçüde modern ve yeni. Araçların çoğu klimalı, engelli insanlar ve çocuklu annelere özel olanaklar sunuyor, ücretsiz

WİFİ de unutulmamış. Her ne kadar yavaş gerçekleşiyor olsa da, tramvaylarda da olumlu gelişmeler gözlemleniyor. Sofya’da komünizm döneminden kalan Bulgar üretimi tramvaylar var, bunun dışında birkaç yeni vagon ve yurtdışından satın alınan ikinci el tramvaylar da vatandaşların hizmetine sunuldu. Ancak büyük yenilenme şimdi başlıyor. Yakınlarda Avrupa Bölgesel Kalkınma Fonu bu amaçla ülkemize 46, 6 milyon avro tahsis etti. Gelişmiş olmakla beraber, Avrupa’nın diğer büyük şehirlerine kıyasla Sofya’da ulaşım da gayet ucuz sayılır. Tek bilet 1, 60 leva (0, 80 avro), bununla beraber öğrenciler, engelli insanlar için ve genelolarak daha ucuz abonelik planları da mevcut. Toplu taşıma için en büyük zorluklardan biri de taksilerdeki büyük rekabet, çünkü taksiler çok olmakla birlikte aynı zamanda cazip fiyatlar da sunuyor. Çoğu zaman birkaç kişi yolculuk yapacaksa taksi kullanmaları toplu taşıma aracına standart biletten daha karlı oluyor. Dünyanın her yerinde olduğu gibi, büyük şehirlerdeki en büyük sorunlardan biri hava kirliliği ve araçlardan kaynaklanan çevre kirliliğidir. Birçok Avrupa kentinin dizel araçlarını yasaklaması da tesadüfi değil. Sofya henüz bu tür önlemler almış değil. Ancak bu, yerlerini yavaş yavaş elektrikli ve gaz yakıtlı araçlara bırakan dizel otobüslerinden çıkan emisyonları azaltmak için hiçbir şey yapmadığı anlamına gelmiyor. Ancak, toplu taşımanın (en azından Sofya’da) önceki gibi olmadığı göz önünde bulundurulmalıdır.

2019 bütçesinden sosyal politika, eğitim ve savunmaya olumlu

Hükümet Pazar günü gerçekleştirdiği olağanüstü oturumda 2019 devlet bütçesini onayladı. Başbakan Boyko Borisov onu geçiş döneminden bu yana en iddialı bütçe olarak tanımladı ve devletin hiçbir zaman bu kadar iyi kondisyonda olmadığını vurguladı. SDS- Demokratik Güçler Birliği döneminde Maliye Bakanı olan Muravey Radev de benzeri değerlendirmede bulundu. Radev, bu bütçe şimdiye kadar olanlardan en cömert olduğu gibi, çok iyi dengeli, daha fazla kaynak tahsis ediyor, hem de vergiler arttırılmadan sıfır açık öngörüyor. Bütçenin Parlamentoda tartışılması ve muhtemelen onaylanması bekleniyor. Fazla bir değişiklik yapılmayacağı tahmin ediliyor. 2019’de devlet hazinesi giderleri 22,730 milyar euro olarak ayrıldı. Bu kaynaklar öngörülenden 2,607 milyar euro daha fazla. 2019 yılı bütçesi GSYH’nın %3.7, ortalama yıllık enflasyon 3, işsizlik % 4.8 bazında hazırlandı. Bu göstergeler yönetimdeki iyimserliğin bir işaretidir. Cömertlik özellikle sosyal politika, eğitim ve savunma olmak üzere üç alanda çok belirgin. 2019 başında asgari maaş 261 eurodan 286 euroya yükselecek. Devlet çalışanlarının maaşlarına %10 zam uygulanacak. Eğitim çalışanları

ve öğretmenlerin maaşları %20 artacak. Emeklilerin aylıkları ise 1 Temmuz 2019 itibarıyla %5.7 zamlanacak. Sendikalar öngörülen kaynakları takdirle karşıladığı gibi, şimdiye kadar böyle iyi bir sosyal bütçe görmediklerini vurguladılar. İşverenlerin asgari maaş, hastalık raporları ödemeleri ve emeklilik için gerekli sigorta tavanının düşürülmesine itiraz etti. İş sektörüne göre bu bütçe ekonomik büyümeyi teşvik etmiyor. Bütçenin böyle olumlu parametreleri dahilinde bile, Bulgaristan vatandaşları AB’nin yoksul vatandaşları olmaya devam edecek. İş göçü devam ederken, işverenler işçi ve kalifiye eleman bulmakta zorlanıyor. Özel sektör çalışanlarını teşvik etmek üzere her yıl maaşlara %10 artış yapıyor. Savunma ve güvenlik güçleri finansmanın artması konusunda bütün taraflar uzlaşıya vardı. Bulgar ordusunun bu kadar kısıtlı sayısı ve sınırlı imkanlarıyla faaliyetine devam edemeyeceği ortadaydı. NATO’nun istemleri doğrultusunda savunma harcamalarının GSYH’nın %2’sini oluşturma şartı hala yerine getirilmedi. 2019 bütçesine göre silahlı kuvvetler ve savunma birimlerine 2,505 milyar Euro tahsis edilecek. Geçen yıla kıyasla bu 45 milyon euro fazla bir kaynak. Borisov’un bundan önceki kabinelerinden bir maliye bakanın dediği gibi “bütçe etsiz pizza” tabirinin yerine, bu kez pizza çok daha etli ve besleyici olacak. Şimdiki Maliye Bakanı Vladislav Goranov Bulgaristan’ın kredi derecesinin yakından arttırılmasını bekliyor. Bu da yabancı yatırımcılar için iyi bir haber olacak. Çeviri: Sevda Dükkancı

Parmakları, dengesiz yürüyüşlerini telafi ediyormuşçasına, tabletin dokunmatik ekranında sabit bir ritmle dans ediyor. Gerçek ve sanal ortamın labirentlerinde aynı anda ilerlerken, dünyayı değiştiren insanların elit takımına erkenden girmek için çabalayan yeni teknoloji dahileri, çocuk yaşta göz alıcı yeteneklerini ortaya koyuyor. 17 yaşındaki Antoan Georgiev sadece bilgisayar oyunlarını yaratma konusunda kendini kabul ettirmedi, ayrıca çalışmalarıyla ilgili birçok da ödül aldı. Onların arasında Cumhurbaşkanlığı bilgisayar teknolojisinde ilklere verilen ödül de var. Son zamanlarda arkadaşı Aleks Tsvetanov ile birlikte “sanal öğretmen” ismini verdikleri proje üzerine odaklanmaktadırlar. Sanal öğretmen. “Modern bir öğrenciye mümkün olduğunca iyi görünmesini sağlamak için bir psikolog yardımıyla 3D avatar oluş-

turduk” – diye anlatıyor Fen Bilimleri Lisesi öğrencisi. “Sanal asistana farklı bilim alanlarında sesli komutlarla sorular sorulabilir - örneğin, Bulgaristan’ın yüzölçümü nedir ve o da, hazır bir veri tabanı kullanarak buna cevap verir. Bizim öğretmenimizin hiçbir şekilde klasik öğretim görevlisinin rolünü değiştirmeyi amaçlamadığını vurgulamak çok önemlidir, çünkü bu fiziksel olarak mümkün değildir. Amacımız, okulda edinilen bilgiyi, ev ortamında pekiştirmek için bir fırsat yaratmaktır.”

E Bu v syıliiçerisinde z i nevsanlar için sıcak örgüler lerini kaybeden insanlar ilk Noel’i sokakta karşılayacak. Geçen yıl, önceki yıl, daha önceki kışlarda da olduğu gibi çok az bir kısmı bir geceliğine de olsa başını sokacak yer bulabilecek, birçoğu ise kartonlara sarılarak ısınmaya çalışacak. Çünkü bu kış da sosyal kurumlardaki yerler yeterli olmayacak. Orada kalabilmek için kimlik isteniyor, ancak evsizlerin devamlı bir adresi olmadığından kimlikleri de yok… Artık yedinci yıl “İmkan vardır” Vakfı’nın “Sıcaklık ör” kampanyasıyla evsiz insanları ısıtıyor. “İmkan vardır” organizasyonunun bağış topladığı “Alaca örgü” festivali bu yıl 3-4 Kasım tarihleri arasında Sofya’da “Serdika Center”da gerçekleşecek.

“İmkan vardır” Vakfı Başkanı Margarita Sokolova şunları paylaşıyor: “Temel amacımız evsiz insanları ısıtmak, soğuk kış günlerinde bağışlayacağımız daha fazla sıcak atkı, şapka, eldiven, çorap olması için daha fazla insana örgü örmeyi öğretmek. Aynı şekilde kampanyamızı daha fazla yaygınlaştırmak istiyoruz. Festivalin devam edeceği iki gün boyunca örgü ustaları farklı örgü tekniğini tanıtacak, güzel eşyaların sergilendiği çadırlar ve örülmüş kıyafetlerin tanıtılacağı moda gösterisi olacak.”

Eğitim dalında olumlu örnekler çoktur ve onları göstermemiz gerekir

Bulgaristan olağanüstü doğası, kültürel zenginliği, bin yıllık tarihiyle beraber dünya medyasına başarılı öğrencileriyle de giriyor. Uluslararası yarışma ve olimpiyatlarda dereceler alan çocuklar ve gençler, ülkenin de gurur kaynağı oluyor. Genç bir bilim adamının icadı, bir öğrencinin uluslararası arenada başarılı temsili veya derece aldığına dair haberler gündeme sık, sık geliyor. Böyle başarılara imza atılmayan bir ay yok neredeyse. Böyle bir başarı için aileler de çocuklarına yardım etmeli, öğretmenler ise destek olmalıdır. Uluslararası etkinliklerde üstesinden geldikleri rekabet gerçekten çok güçlü. Onların aldığı her ödül, vatanları için sağladıkları bir takdir niteliği taşıyor. Çocukların uğraşı, azmi ve hayallerini kovalarken gösterdikleri başarılar toplumun ve medyanın dikkatinden kaçmıyor. “Başaranlar kulübüne” üye olmak için adayları uluslararası bilim yarışmalarından derece almış olmaları gerekir veya “matura” adı verilen lise bitirme sınavından birinci olmaları şartı bulunuyor. Bu yılki “Başarı ödülleri” kimya, fizik ve matematik dalında çalışan öğrencilere takdim edildi. Elbet sürprizler de eksik değildi. Plovdiv Fransız Lisesinden Lora Toskova ve Başkentin 18. Okulundan 11. sınıf öğrencisi Stanislav Makreev de işte bu sürpriz isimler arasında yer aldı. Bu iki öğrenci “En iyi Çince Konuşanlar” uluslararası yarışmada birincilik kazandılar. Başarılarıyla Avrupa’da birinci ve Kuzey Kore’den sonra dünyada ikinci yere geldiler. Yabancılar arasında en iyi Çince konuşanlar da işte bu iki Bulgar genci oldu. 99 ülkeden 122 yarışmacı arasında Lora ve Stanislav mükemmel Çince bilgileriyle jüriyi büyüledi. Ödül törenine Eğitim ve Bilim Bakanı Krasimir Vılçev de katıldı. Bakan Vılçev, bakanlık olarak eğitim ortamının iyileşmesi ve öğrencilerin yarışma ve olimpiyatlara katılımını teşvik etme politikasına ağırlık vereceklerini kaydetti. Bu kadar çok başarılı öğrenciyi bir arada görmek çok güzel. Eğitim sistemimizde bu kadar olumlu gelişmeler ve

başarılı çalışmalar olduğu için de mutluyum. Başarılarımızı dünyaya göstermek, öğrenci, öğretmen ve ailelerle beraber, kurumların ve medyanın yardımıyla daha iyi bir gelecek inşa edebiliriz. Bu başarılar öğretmenlerin çalışmaları sayesinde de mümkün oluyor. Bazen bu insanları unutuyoruz, ancak onlar der odalarının sessiz kahramanlarıdır ve bundan sonra nesiller boyu başarıların devamını sağlayan kişilerdir. Başarılı öğrenciler arasında bir de sıra dışı örnek var. Stara Zagora Müzik ve Sahne Okullundan öğrenci Dimitrinka Panayotova sanat ve müzik çevrelerini o kadar etkilemiş ki, Devlet Operasına kadrolu keman ustası olarak tayin edilmiş.


Bulgaristan Türklerinin Sesi 13 Sayı 138 - Kasım 2018 Türk Dünyası

İsmail CİNGÖZ

Geçmişten günümüze Sofya Şehir Kütüphanesi

BULGARİSTAN TÜRKLERİ VE DEVAM EDEN SORUNLAR

Sorunları ve Çözüm Önerileri; 1. Milli Kimlik Sorunu: Bulgaristan Türkleri Bulgar yasalarına göre Komünist dönemde olduğu gibi “Dilleri Bulgarca Olmayan Vatandaşlar” olarak kabul edilmektedir. Yasalara “Bulgaristan Türkleri” olarak geçirilmelidirler. 2. Dini Eğitim: Günümüzde Bulgaristan Türkleri arasında yoğun bir şekilde istekle dini eğitim başlamıştır. Ancak alt yapı yetersizliğinden dolayı Bulgaristan din adamları eğitimlerini başta Suriye olmak üzere Arap ülkelerinde yapmaktadırlar. Hâlbuki bu eğitim Türkiye’de yüksekokullar düzeyinde milli benliklerle yapılabilmelidir. 3. Din Adamları Yetersizliği: Komünist dönemde din yok sayılmış ve camilerin çoğu da yıkılmıştı. Din adamları yetişmediği için günümüzdeki önemli sorunlardan biri de cami ve din görevlisi sorunu olmuştur. Bulgaristan’da son zamanda camilerin sayısı artmakta ama özellikle Suudi Arabisistan’ın da yardımlarıyla Türk kültürüne uzak mimari ile yapılmaktadır. 4. Eğitim Öğrenim Sorunu: Günümüzde Bulgaristan okullarında Türk Eğitiminin durumu vahim durumdadır. Türk öğretmenler de Türkçe Dersi de yok denecek kadar azdır. Esasında yok değil daha doğrusu aldatmacadan ibarettir. Bulgaristan anayasasına göre azınlıklar anadilde eğitim hakkına sahiptir. Ama şahsi müracaat ile müfredat dışı ana dil eğitimi alınabilmektedir. Okul saatleri dışında istekle veya seçmeli yabancı dil eğitimi gibi ana dil eğitimi Türk çocuklarına kendi dilleri yabancı dil gibi verilmektedir. Daha çok kullanılan Almanca, İngilizce arasında seçim yapmakta zorlanmaları ve karmaşa yaşamaları sağlanmaktadır. Ülkemizde yetiştirilecek aydın Türk gençleri sayesinde Bulgaristan Türklerinin çocuklarının da aydın olarak yetiştirilecek programlar yapılmalıdır. 5. Vakıflar ve Vakıf Malları: Bulgaristan’daki vakıf mallar çok ama tam olarak tespiti yapılmış değildir. Türk-İslam eserlerinin tam bir envanteri çıkartılarak Türk Ulusuna kazandırılmalıdır. 6. İşsizlik: Bulgaristan’da istatistiklere göre işsizlik Romanlardan sonra en fazla Türklerde görülmekte ve bölgesel olarak da en fazla Türklerin yaşadığı bölgelerde yoğunluk kazanmaktadır. Türkler genellikle tarım sektöründe çalışmakta olup 1990 sonrasında tarım sektörü bir çöküş yaşamış ve bundan da elbette en fazla Türkler etkilenmiştir. 7. Bilgisizlik: Avrupa Birliği üyesi olan Bulgaristan’da yaşayan Türkler yasal hakları konusunda yeterli bilgileri olmadığından özellikle tarım kesiminde çalıştıkları halde fonlardan nasıl yararlanacaklarını da bilmemektedirler 8. Pomak Türkleri Sorunu: Pomaklar çoğunlukla İslamiyet’i seçmiş ve kendilerini Türk kabul eden bir topluluktur. Ama Bulgaristan ve Yunanistan’da onlara sahip çıkarak kendileri lehine asimile çalışmaları bitmemiştir. Çoğunlukla Bulgarcaya yakın dil konuşan bu unsura Türkçe eğitim ve Türklük şuurlarının gelişmesi için çalışmalara gecikilmeden başlanılmalıdır. Ayrıca son zamanlarda Arapların Pomaklara Vehabilik propagandasının görülmesi gereken ayrı bir husus olup tedbirler acilen alınmalıdır. Türkiye’ye kültür gezileri planlayarak Türklüğe tam manasıyla kazandırılmaları için kurslar açılmalıdır. İsmail CİNGÖZ; Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Uzmanı/M.Sc. – BULTÜRK Ankara Temsilcisi. NOT: Bu makale yazarın; 11 Ekim 2015 tarihinde İstanbul’da düzenlenen “BULTÜRK Derneği ‘Birlik ve Kardeşlik’ Paneli” nde “Bulgaristan’da Türk Tarihi, Pomaklar ve Yaşanan Göçler”konulu bildirisinden ve “Bulgaristan Müslüman-Türk Azınlık Sorunları” isimli yayınlanan çalışmasından güncellenerek özetlenmiştir.

Sofya’nın “Büyüyor, ama yaşlanmıyor” sloganı, 90 yıllık başkent kütüphanesi için de tamamen geçerlidir. Bu yıl okur sayısı 50 bine vardı. Yarısı genç insan. 24 Ekim 1928 yılında Başkent Şehir Kütüphanesi’nin doğum günü sayılır. O zamanki Belediye Başkanı Vladimir Vazov’un kararıyla üç bölümden oluşan bir belediye müzesi kuruldu. İçinde bir müze, bir kütüphane ve bir arşiv vardı. Aslında yeni kütüphane boş yere kurulmadı. İlk halk okuma yurdu 1867 yılında açıldı, daha Osmanlı esareti zamanında. Ünlü girişimci ve hayırsever İvan Denkoğlu tarafından desteklendi. Başkent Kütüphanesinin tarihi hem uzun hem de çok ilginç. Belediye, kütüphane için Sofya Banyosuna yakın “Banski” meydanında harika bir bina inşa eder. Ancak 30 Mart 1944 tarihinde vahşi bombardıman sonucu bina tahrip edilir. “O sırada Denkoğlu’nun bağışladığı kitaplar da dahil toplam 50 bin kitaptan 40 bini yanıyor. Ondan sonra yine bağışlar sayesinde kütüphane yeniden kurulmaya başlıyor. Yıllar içinde Sofya sakinlerinin kütüphaneye gösterdiği ilgiden, saygı ve sevgiden dolayı minnettarız. Bağışlanan tabloların sayısı 350. Sayısı 13 bin kadar çok değerli eski kitaplar hepsi bağıştır.” “En büyük halk kütüphanesi 90.yıldönümünü kutlayacak. Sofya Kütüphanesinde bir milyonun üzerinde kitap, 50.000’den fazla okuyucu, 450.000 okura verilmiş kitap, yarım milyondan fazla ziyaret. Bütün bunları fotoğraf sergisinde göstereceğiz. Zengin bir tarihi anlatacağız, konferansta ele alacağız. Kütüphanemizde yabancı dilde 250 bin kitap var. Amerikan, Kore, İskandinav okuma köşelerimiz var.Rus merkezi de oluş-

turduk.” Başkent Kütüphanesinin 90.yıldönümü dolayısıyla XI. Sofya Sonbahar Şiir Salonu düzenlendi. Kitap illüstrasyonları dalında biennal de örgütlendi. Doğum gününe eşlik edecek etkinlikler arasında en ilgi çekicilerinden biri de “Kitapların Kaderi” sergisidir. İlginç olan, okuyucuların ilgi duyacağını düşündüğümüz bir tarihe sahip kitaplar sunuyoruz. Bunu “Yaratıcılık ve Edebi Mirası Bölümü” Başkanı Anna Anastasova açıkladı. Ve kitapların kaderleri, insan gibi farklı, diye ekledi.Önemli şahsiyetlerden bağış olarak elde edilen veya 1944’teki yangından kurtarılan kitaplar gösterilecek, ayrıca farklı siyasi rejimler tarafından yasaklanan eserler ve dosyalar.(Bunlar “resmi olarak” bulunmayan kütüphane fonlarında ihtiyatlı bir şekilde saklanan kitaplardır). Ünlü kişilerin bağışladığı kitaplar. Başkent Kütüphanesi, 1943-1944’teki bombardmanlar sırasında önde gelen bibliofillere kendi fonlarıyla birlikte kütüphanelerini korumayı ve tahliye etmeyi teklif ediyor. Bu kitapların bazıları bağış olarak kalıyor.Kütüphanenin fonlarındaki en eski kitap Mavro Orbini’nin (1601) “Slavların Krallığı” dır. Bu kitap Bulgar Ulusal Uyanışı’nın önemli şahsiyetlerinden biri, dönemin ilk tarihçisi Paisiy Hilendarski’nin kullandığı kaynaklardan biridir. Kütüphane kağıt üzerinde “klasik” kitap olarak sahip olduğu, dünyanın ve bizim kültürel mirasımızın değerli eserleri ile birlikte, yeni teknolojilerin yolu boyunca hızla gelişmektedir. Müdür Julia Tsinzova, “Kütüphane, belki de ülkede, Sofya’daki kültür kurumları arasında en büyük dijital merkeze sahip” dedi. Çeviri: Müjgan Baharova

KKTC’ye Müjde Türkiye çalışmalara başlıyor

DIŞİŞLERİ BAKANLIĞINDAN YUNAN CEPHESİNE UYARI Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Hami Aksoy, Exxon Mobil şirketinin Kıbrıs Adası açıklarındaki arama faaliyetine ilişkin açıklamada bulundu. Exxon Mobil şirketinin Kıbrıs Adası açıklarında Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin verdiği sözde 10 numaralı “parselde” doğalgaz arama faaliyeti başlatmasının bölgenin istikrarına katkıda bulunmadığını ifade eden Aksoy, sorunun çözümü açısından da belirli hassas dengeleri değiştirebileceğini kaydetti. “KKTC’DE FAALİYETLERDE BULUNMAYA BAŞLAYACAĞIZ” Aksoy açıklamasında, “Kıbrıs Adası çevresindeki tüm doğal kaynakların sadece Kıbrıs Rum tarafına değil, her iki tarafa da ait olduğunu söyleyerek, Kıbrıs Rum Yönetimi’ni Doğu Akdeniz’de tek taraflı hidrokarbon faaliyetlerini durdurması yönünde uyarmıştık. Bu vesileyle Rumların bu tek yanlı arama ve çı-

karma çalışmalarına iştirak eden şirketlere yönelik ikazımızı yineliyoruz. Kıbrıs Adası’nın doğal kaynaklarının paylaşımının Kıbrıs meselesinin özüyle ilgili bir konu olduğunu tekrar hatırlatıyoruz. Bundan önce olduğu gibi bundan sonra da KKTC ile eşgüdüm içinde Kıbrıs Türk halkının Ada’nın ortak sahibi olarak, uluslararası hukuktan kaynaklanan hak ve çıkarlarını korumak amacıyla gerekli diplomatik ve siyasi adımları atmayı sürdüreceğiz. Kendi kıta sahanlığımıza ilaveten KKTC’nin Türk Petrolleri’ne verdiği ruhsat sahalarında da faaliyetlerde bulunmaya başlayacağız.” dedi.

Dr. Nedim BİRİNCİ Sonradan Pişmanlık Para Etmez

Konu: 2018 Razgrad Anadil Panelinin düşündürdükleri… 13 Ekim 2018 tarihinde Razgrat şehrinde yapılan BİRİNCİ DELİORMAN ANADİL PANELİNİ (çalıştay) 14 Ekim tarihli HER ADIM BİR ZAFERDİR başlıklı yazımızda genel hatlarıyla anlattık. Samimiydik. En iyi niyetle olmak üzere, anadilimize doğru bir aydınlık atılımı olarak değerlendirmede bulunma niyetinde birleştiğimiz bu panelde Doç. Dr. İbrahim Yalımov tarafından okunan ve ana sunum olan BULGARİSTAN TÜRK TOPLULUĞU KİMLİĞİNİN KORUNMASI, DİRİLTİLMESİ VE GELİŞTİRİLMESİ PROGRAMINI (KONSEPTİ) madde madde derin analiz edeceğimizi ilk yazımın sonunda bildirimizi hatırlatıyorum. Bunu yapmazdan önce, bu programsal belgeyi hazırlayan zihniyeti ve bu zihniyeti taşıyan bilim insanı kimlikli soydaşlarımızı 2018’in aktüel siyasi olayları ışığında köy meydanına çıkarıp tanıtmak istiyoruz. *** Kanımızca bir ana yolda yürümüyoruz. Anadil, Türk kimliğimiz, İslam, geleneklerimiz, törelerimiz, asil hedeflerimiz gibi konularda daha 1984 Aralığından buyana biz bölünmüş anayolun kenarındaki yan yolda (lokal yolda) çamur içindeyiz. Görüldüğü üzere, arabayı çamura itenler şimdiye kadar yanına sokulmak istemezken, şimdi birden bire yeniden dümene, şoför koltuğuna oturmaya heveslendiler. Onlar şimdiye kadar Bulgaristan Türk Müslüman kimliği aracının bataktan çıkarılmasının imkânsız olduğunu rapor, tez, bilimsel araştırma, anket ve bilimsel tez konusu ettiler ve geçinip gittiler. Şimdi hangi ayaklarına hangi diken battı dersiniz?! *** Panelde, siyasi irade olarak Bulgaristanlı Müslüman Türklerini Hak ve Özgürlükler Partisi (HÖH) Genel Başkanı Mustafa Karadayı, HÖH Avrupa Birliği Parlamentosu milletvekili ve parti gençlik örgütü başkanı İlhan Küçük temsil ettiler. Bulgaristan Müslüman Türkleri Diyaneti, Müslümanlar Yüksek Şura Başkanı Vedat Ahmet, Başmüftülük Genel Sekreteri Celal Faik ve kıdemli kanaat önderi İsmail Cambazov tarafından temsi edildi. *** Anadil milli panelinde, ana sunumu Tarih Bilimleri Doktoru, doçent İbrahim Yalımov yaptı. Önceden ilan edilmiş olmasına rağmen halen Bulgaristan’da yaşayan 700 bin Türk için anadilimiz Türkçenin ve Bulgaristan Türk Kimliğinin diriltilerek geliştirilmesi tezinin bir kıdemli komünist tarafından hazırlanıp sunulması ilginçtir. Çünkü komünistler kendiliğinden hiçbir şey yapmazlar ve akla en yakın olan onlara bunu başka birisinin bilinmeyen bir yerden söylemiş olması ilk akla gelendir ve inanılması da en kolay olandır. 1984’ten beri Bulgaristan Türkleri 1 253 binden 700 000 kişiye düştüler. Köylerimizin üçte biri boşaldı. Köylerde yaşayanların % 65’i ise emekli yaşlılardır. Türk okulları bir yana köy okulları ve kültür evleri de kapandı. *** Doç. Dr. İ. Yalımov tarafından Bulgarca kaleme alınan, Razgrat Panelinde Türkçe olarak sözlü sunulan, 86 sayfalık KONSEPT, Başmüftülük girişimiyle el kitabı halinde basılmış ve dağıtıldı. Doç. İ.Yalımov gibi yaşı 80’ni açmış girişimcilerin birden bire anadil ve Türk Kültürel ve vatandaş kimliği konusunda alevlenmesi, ülkemizde bir dönemin daha sona erdiğine ve yeni bir devrin başlamak üzere olduğuna kesin işarettir. Kapanan sayfa “Geçiş Dönemi”, “Bulgar Etnik Modeli” ve özellikle de diyalog ve konuşarak uzlaşıp anlaşma kapılarının kapanıp kilitlendiğine de önemli bir delildir. Hiçbir Bulgar kurum bizim konularımızı dikkate almıyor, gazete sayfalarında yokuz, yuvarlak masaya taşımıyor. Kendi basın yayın imkanlarımız yoktur. Devamı gelecek sayıda


14 Sayı 138 - Kasım 2018 14

Bulgaristan Türklerinin Sesi Gençlik Spor

İbrahim SOYTÜRK Son Dişiyle Polisi Isırdı Konu: Pastırma yazından renkli direniş sahneleri Bulgaristan’da 750 bin kişinin ağızında tek diş kaldığı basına düştü. Pastırma yazının son günlerinde Kazanlığa bağlı Mıglış Belediyesinde işte o tek dişlilerden birisi daha dişsizler sınıfına katıldı. Mıgliş yöresinde düzenlenen 2 tekerlekli At Arabası koşusuna saldıran polislerle Çingene gençler arasında çok sert bir boy ölçme çatışması yalandı. Kadınların tencere ve tavalarla, yaşlıların da değnek ve dişleriyle katıldığı kavgada “koşu yapma hürriyeti” için polisin kolunu tek dişiyle yaralayan ve boynunu ağızlayan yaşlı bir Çingene –“bu işi biz bitirmezsek onlar bizi bitirecek” diye haykırırken, ateş açan polise göğüs gererek engel oldu. Çingenelerle kapışmalarda silah kullanan polislerden tutuklanan ve yargılanan yok. Bulgaristan’da bu yıl Pastırma Yazı olağanüstü güneşli, hoş havalı, ılımlı meltemli geçti. Ağaçlar da yapraklarını sarartırken hışıltı senfonileri söyledi. Trakya ovası Çingene köy ve mahallelerinde, getto adıyla ünlenen kapalı yerlerde at sevdalıları yarışa çıktı. “Truva” filindeki 2 tekerlekli savaş arabalarına benzeyen fakat çelik borular kaynatılarak yapılış yarış arabalarıyla ara yollarda koşular hafta sonları aldı yürüdü. At ve at arabası yarışlarına şimdiye kadar yasak yoktu. Faşistlere yasak olmayan Çingenelere yasak. Sofya’da “Lukov” gövde gösterileri olarak bilinen Nazi bayraklarıyla askeri üniforma ve kılıçlı davullu yürüyüşlere izin veren belediyeler, Çingene nüfusun en geleneksel şenlikleri arasında, kız pazarlamadan sonra 2. Yerde gelen At Koşularına izin vermedi. Sofya, (Filibe) Plovdiv gibi şehirlerde “Gey-nümayişi” adıyla bilinen “Jender” ideolojisi çarpıklarının, erkek-erkeğe, kadın-kadına sokak ortasında, meydanlarda çocukların ve yaşlıların öpüşmesine, sevişmesine izin veriyorlar. Belediyeler, trafik polisleri, şehir bekçileri ve jandarmalar, Çingenelerin “kolektif haklarını kullanarak” at yarışı yapmasına, müzik dinlemesine, bayramlarını kutlamalarına bile izin vermiyor. Silahlı saldırıda bulunuyor. Öncü gençleri tutukluyorlar. Kollarına kelepçe takıp işkence merkezlerine topluyorlar. Mıgliş şehri gettosuna yapılan saldırıya 300 kişilik Çingene kafilesi göğüs gerdi. Kulübelerdeki tava, oklava ve tencereler etnik savaşım silahı oldu. Etniklerle ilgili uygulanan siyaset aşırı milliyetçilerin programıdır. Kazanlık polis amirliği bir “yasaların uyguluyoruz” iddiası ardına gizleniyor. Ülkenin bütün büyük otellerinde kumar oynamak 24 saat serbestken ve birbirlerine silah çıkaran, evlerin kapılarında bomba patlatma olayları almış yürümüşken, birkaç Çingene gencin aralarında At Yarışı düzenlemesine izin verilmedi. Hedefte azınlıklarıa geleneklerini unutturmak var. 17 Eylülde yine Kazanlık şehrinde, “Seftopolis” meydanında bir kız nişan ve pazarlama törenini basan polis ile mahalle sakinleri arasında kıyasıya kavga çıkmıştı. Törelerini bozmak istemeyen, geleneklerine göre yaşama özgürlüğünde toplu direnen Çingeneler, hak ve hürriyet davasında hemen haberleşme ve birleşme ve devletin baskı ve terör uygulamasına, yasaklayıcı yasalara karşı ortaklaşa mücadele etme geleneği geliştirdiler. Milli azınlıkların temel haklarının tanınması programı henüz geliştirilmedi. Yerel parti örgütlerinden ve liderlerden hiç biri polisle etnik azınlıklar arasındaki kavgada taraf olmak istemiyor. Bulgar etnik modelinin çökmesine rağmen, milli hedef gösterilmiyor. 19 Mayısta yapılacak olan Avrupa Birliği seçimleri arifesinde gettolara dolacak olan siyah araçlı, takım elbiseli ve kravatlı politika heveslilerinden hiç biri ne Bulgarca ne de Çingenelerin konuştuğu lehçede “Nedir şu başınıza gelen” demiyor. Kokuşmuş siyaset zehir gibi koku saçıyor, gettolar nefes alamıyor.

YENİ NESİL KUŞAKLARIMIZ

Devlet görevlileri bu filmeri takip edip bunlardan hesap sormalıdır. Eski filimlerde mahale havaları vardı eş dost komşu vsy. Yeşilçam filmleri toplumu kaynaştırıcı idiler. Şu anki filmler toplumu ayrıştırıcı Bu da bir kurgudur tesadüf zanGençler hep başına buyu- netmeyiniz. ruk olmalıdırlar, Ellerinde gaANDA FETODAN zete vaya kitaba gerek yoktur ŞU DAHA TEHLİKELİ KİM? BİRCEPTELEFONYETERLİDİR O DA SON SON SOOOON FİLMLER DAHA TEHLİKELİ FİLMMODEL OLMALIDIR ÇOCUKLARIMIZ BÜYÜYORLAR Bütün meseleleri kız erkek ve para LERLE dışında başka meseleleri yoktur. Lüks teşvik edilmeli herke- İnsan kaynağını sin hayali daha çok paradır doğuru yönetebilmek TÜRKLÜK –İSLAM-VATAN -TÜRKÇE GİBİ MANEVİ DE- Türkiye Devleti İnsan kaynaĞERLER FASA FİSODUR… ğına yapılan operasyonlarıdeşifre edici ve yönlendirici engelleyici Diğer taraftan -Aile hep sıkıntıdadır Artık teknolojik anlamda büGençler hep haklıdır. Parayük devletler diye bir şey yok nın kaynağ önemli değildir İnsan kaynağını doğuru yöHarcama yaparken bol keseden olülke var demektir. malıdır Anneler hep cahil ve despot neten Babalar hep fevri ve sert Bizim Türkiye’de insan kaynakNihayetinde çocuklar hep haklı larımız yönetilmiyor atıl durumda Devleti çıkmalıdır. Kötüler hep kaza- Türkiye nır, para her işi yoluna koyar 1. Bizim üzerimize yapılan algı opeİyiler hep ezilmeye mahkumdur rasyonlarını bertaraf etmeliyiz Arabalar lüks giyim kuşam da oyle Oya CANBAZOĞLU Nedense insanlar hep iki yüzlü olGenel Sekreter malıdır. Herkesin bir maskesi olmalı Kusur ve suç sonunda zayıf olanın üzerinde olmalıdır. Bireyselleştir küçük bir dünya kursun. Ne yapacağını bilmeyen serseri maymuna dönüşsün Evde bir birilerine güvenmesinlerAnne baba çocuk veya tersi Şuursuzlasınlar, milli köklerden söküp atılsınlar… Özgür senaryolar olmalıdır…

İsveç’te Çipli İnsan Dönemi Resmen Başladı

Deri altına yerleştirilebilen elektronik çip teknolojisi, pek yeni olmamakla beraber etik değerler açısından çokça tartışıldığı için bugüne kadar uygulanamıyordu. Fakat İsveç‘li bir teknoloji şirketinin ürettiği çipler, yine İsveç’teki bir iş merkezinin kabulü sonrası insan derisi altına yerleştirilerek uygulamaya kondu. Stockholm’deki Epicenter isimli yüksek teknoloji ürünü iş merkezinde şimdilik birkaç kişinin deri altına yerleştirilen bu çiple çalışanlar güvenlik kapılarından geçme, kafeteryadan alışveriş yapma, fotokopi makinelerini kullanma gibi işlemleri kartla değil ellerindeki bu çiple yapabilecekler. Şirkette toplam 700 kişi çalışıyor ve önümüzdeki aylarda tüm çalışanlara mekânı rahat kullanabilmeleri için çip takılması planlanıyor. Çipin nasıl takıldığıyla ilgili videoyu izleyelim, yorumlar sonra: Pirinç tanesi büyüklüğündeki çip, dokunmatik kredi kartlarında da kullanılan radyo-frekans tanımlama (RFID) sistemi ile çalışıyor. Normalde bir doktor kontrolünde deri altına yerleştirilen çip, 1-2 hafta enfeksiyon riskine karşı doktor tarafından gözetim altında tutuluyor. Ekstrem bir durum olmadığında insana zarar vermiyor. Deri Altına Yerleştirilen Çip Çipin herhangi bir enerji kaynağına ihtiyacı bulunmuyor, bunun yerine deri üzerinde bir tarama

aracı çalıştırıldığında aktif hale gelen 1 mm uzunluğunda manyetik bobin kullanılmış. Çipin üzerindeki minyatür bir transistör de sürekli olarak verileri iletiyor. Tarayıcı olmadan çip okunamıyor. Şimdi aklıma takılan bazı sorulara geçebiliriz: 1- İsveç gibi demokrasi ve özgürlüklere çok düşkün bir ülkede böyle bir uygulamaya nasıl onay verildiğini anlamak mümkün değil. Şimdilik çok zararsız görülen bu uygulama, çipin içine yerleştirilecek ilave bilgilerle insanı zombiye bile dönüştürebilir!! 2- Geçen yıl Amerika’daki teknoloji şirketi Applied Digital Solutions, insanlara enjekte edilecek çipler için Florida Eyaletinde hükümete başvurarak izin istedi fakat bildiğim kadarıyla etik değerler açısından uygun görülmediği için hala hayata geçirilemedi. 3- Deri altına çip yerleştirme teknolojisi yeni bir şey değil. Özellikle hayvanlara uygulanıyor halihazırda. Hayvanların çiftliklerden kaybolmasını önlemek için kullanılıyor. İnsan üzerinde deneysel çalışmaların yapıldığı da biliniyor. Özellikle büyük devletler askeri uygulamalarda kullanıyor. 4- Arjantin Brezilya gibi ülkelerde kaçırma olayları çok olduğu için zengin kişiler, kendi istekleriyle bu çipi taktırıyor ve kaçırıldığında kurtulmayı ümit ediyor.

Sevilcan YÜCE Değerlerimizle Övünüyoruz “Tuna nehri akmam diyor…” Biz, bizim olan ve sevdiğimiz her şeyi bağrımıza basar, okşarız, övmeyi biliriz. Bizim olan her zaman bizimle hızlı hızlı koşarak hedef kovalamıştır. Bulutlarımız bile bizden doğar ve her şeyimizi kutlu bir doğuma hazırlar. Sayısız kıpırdanışla genç olanı hareketlendirir, hayatı onlara devreder. Irmaklarımızın hepsi çok şirin ve ilham vericidir. Gönlümüzü doldurup taşıransa Tuna’dır. Tuna’dan kötülük görmemiş olmamızdan olabilir! Dev nehir yolunun Avrupa göbeğine ve başka bir medeniyete açıldığından da olabilir! Tuna bir umuttur. Bize gelirken 100’den fazla ırmak suyunu toplayıp yoluna katsa da taşmayışından da olabilir. Osmanpaşa çağrısına uyarak “kıyısını yıkmadığından” ve ya kahramanlarımızın sürgün edildiği yıllarda – 1984 / 1989 –taşıp adayı su altından bırakmadığından da olabilir ve birçok başka sebepten de… Bizim Tuna Türkülerimiz vardır. Kuvvetimizin bitmez tükenmez ve üstünlüğünü anlatırlar. Kayalıklar arasından fışkıran ve düşe kalka kendine yol arayan bir ırmak değildir Tuna. İlham kaynağımız olarak sonsuz bir gücün, sırtı yere gelmez yiğitliğin emsalidir. Haskovo iline bağlı Durak köyde (Boyan Botevo) dünyaya gelen, ömrü etraf köylerdeki kardeşlerimize sağlık hizmeti taşımakla geçen ve halen köyünde oturan şairlerimizden Mehmet Ahmedov, 1991’de Rusçuk’ta (Ruse) kıyısından dev nehri seyrederken gönlünde doğan duyguları şöyle dile getirdi: TUNA TÜRKÜSÜ Sabah sisi Sular üstünde yorgun argın Çadırını toplar dağ başına Yeşiller boyanır Tuna boyu. Bir ses dalgalanır Çarpan dalgalarda yorulur, allanır… Şafak vakti güneşin tellerine sarılır Kızıllara boyanır kırılır Yanık bir türkü duyulur “…Görmedin mi ah Civan Alişi mi Tuna boylarında…?” Kaybolmuş kara suların koynunda Yer, yer perdeler iner gözlerine Sallanır bakışlar uzaklara Yamaçlarda ağaçların uzun gölgeleri Uzanır gider hayallerin peşinden… Meltem ılık, ılık katılır Kuşların sabah konserine Mavi suların üstünden Kayar gider martıların yanık sesleri… Sessizce gerinir, uyanır sabah Kırların mis kokusuyla Doğan güneşle yıkanır ısınır çiçekler Türküler sınır bilmez Dört mal koşan rüzgârın yoldaşı olur… Kâh yağmur olur, iner çisil, çisil Veya ırmak olur, yine tutturur: “…Görmedin mi ah Civan Alişi mi Tuna boylarında…?” Ay yorgunluğunu Tuna sularında yıkar Sabah sisi yağmur olur Göç türkülerinde… Kımıldar dalların uçlarında yaprak Rüzgâr alır gider çiğ tanelerini Türkünün kaderine ağlar toprak. 1991 / Rusçuk / Mehmet Ahmet Bir Türkü, büyük – güçlü olma, “kıyısını yıkmadan akma”, yerinde dururken sön söz sahibi olabilmeye ilham olmakla kalmamıştır Tuna Bulgaristan’daki Müslüman Türkler için. Tuna bizim için bir kültür, aydınlık ve ufuk doruğudur. Bir özlemdir. Öğretmenler öğrencilerine Tunalılar Marşı söyletmiştir. Tuna özgürlüğümüze nurlanan ufuk olmuştur.


Bulgaristan Türklerinin Sesi 15 Sayı 138 - Kasım 2018

Raziye Çakır ULUTÜRK

Sofra Başında

Konu: Hepsinin dedesi, nenesi, anası ve babası her yerde Türkçe konuşuyordu. Akrabaları da Türkiye’dedir. Liderlik heves meselesi değildir. Ne sofra başında en uzun kalan, ne de halk gerilemek zorunda kaldığında onu inin karanlığına götüren liderdir. 4 Kasım akşamı Hak ve Özgürlük Hareketi (HÖH) gençlik örgütü 20 yaşını Sofya’da “Prenses” Otelin kör sofra salonlarının birinde kutladı. Önce şuna işaret edelim, kutlama gecesinde şu Hak ve Özgürlük Hareketi (HÖH) ismiyle hiçbir defa anılmadı. Türk dili korkusu, Türkçe konuşma yasağı Sofya’da 4 yıldızlı Türk otelinin salonlarına da ölüm korkusu gibi sinmiş ki, Bulgarca ve İngilizce konuşmalar yapıldı. Anlayan anladı anlamayan anlamadı. 20.yıl kutlamasını örgütleyen DPS Gençlik Kolları Başkanı, Avrupa Parlamentosu milletvekili ve Avrupa Liberalleri ALDE Başkan Yardımcısı İlhan Küçük, şu DPS bayrağında ve amblemindeki iki zeytin dalında 9’ar yaprak var, bunlar içte ve dışta barış ve huzurdan yana olduğumuzu ifade ederken, Bulgaristan’daki 9 etnik azınlık topluluğunun birlik sembolüdür, demedi. HÖH kurucu fikri, halkımızın hoşgörülü dünya görüşünden ve hak ve özgürlükler uğruna direnme azminden doğmuştur. Hak ve özgürlük, adalet ve demokrasi gibi herkesin kutsal nimeti olduğundan, ortak bir sembol ve edinimdir de demedi. Küçük, insan kıtlığında çok-foksiyonel bir lider durumunda, ama konuştukları kulak zarından içeri girmiyor. Sözde dinleyenler birbirlerine “kafama hiçbir şey girmiyor” demek isteseler de, insanın geçmişinden kaçamadığı gibi, içinde bulunduğu ortamdan da kaçamadığını anlayarak, sustular ve sık sık alkışlamakla yetindiler: Salonda bulunan ve Bulgarca ve İngilizce konuşmaları anlamaya çalışan gençlerin dedeleri, neneleri, anneleri, babaları, yengeleri ve dayıları ateş içinde özgürlük mücadelemizi Türk ruhuyla ve Türkçe anlaşarak vermişlerdi. Şehitlerimiz dilimiz, dinimiz ve Türk kimliğimiz için öldüler. Onlar, Türk’tü, Pomak’tı, Çingeneydi, Ulah’tı, Tatar’dı, Gagavuz’du, Armen’di, Yahudi’ydi, Makedon’du, ama hepsi hak ve özgürlük uğruna savaşan insanlardı. HÖH davamız, XX. Yüzyıl insan hakları mücadelemizin ortak ürünüdür. Çeşitlilikte birlik ve birlikte çeşitlilik mücadelemizin zafer bayrağıdır. Şimdi ne oldu? Herkes köküne dönmek, kendi çiçeğini açmak ve kendi meyvesini sarmak isterken umutlarımızdan yaprak salatası yapıldı. Anadilimiz olan ve 21. Yüzyılda 250 milyon insanın konuştuğu, çağdaş cesur ve zeki modern kimliği yaratan, en hızlı yükselen medeniyetlerden biri olan Yüce Türk uygarlığını taşıyan anadilimizi bir kenara bırakıp, hızla yozlaşan, durmadan çöken ve kullanan nüfus giderek azalan, kültür, edebiyat ve uygarlık açısından durgunluk yaşayan Bulgar dilinde kutlama gecesi düzenlenmesi, gönül kıran izlenim bıraktı. Resmi dil olması bu durumu değiştirmez. Bu bir modern Avrupa değeridir. Azınlık dillerinin yaşama hakkı meştudur. Şu unutulmamalıdır! Hak ve özgürlük hareketi bir direniş biçimi olarak Türklerimiz arasında ve Türk dilinde, Türklük ruhuyla ve Müslüman Türk iradesiyle mayalanmıştır. Bu davanın devamcısı ve 2. Kuşağı olan HÖH Gençlik lider-korosu davamızın özüne tamamen ihanet etmiş bir boyuta ulaştığını kanıtlamaktan çekinmedi. Kuşkusuz bu gerçek, DPS Gençlik örgütü yönetimindeki kadroların Türk özümüzü belirleyen nüve vasıflarını yitirdiğini ve ne olduğu bilinmeyen bir yönelim içinde bulunduklarına işaret oluyor. 1984- 1989 yılları arasında hak ve özgürlük, adalet ve insan hakları, sürgün ve zindanlardaki kadrolarımızın hemen salıverilmesi için verilen savaşım Türk dilinde, Türkler arasında örgütlenmişken, günümüzün kör sofracıları anadilimizi kullanmaya utanır duruma gelmişlerdir. O yenilmez ve yılmaz özgürlükçü kadrolar tütün tarlaları, maden ocakları, inşaat iskeleleri, baraj duvarları, hayvan bakıcı “akademilerinde” katran, balçık, don, harç, beton, demir kitabından okuyarak yetişmişlerdi.

Bulgar turizminin dijital dönüşümü gündemde

Turizmde dijital dönüşüm Sofya’da Turizm Bakanlığı’nın düzenlediği Ulusal Turizm Konseyi panelinin ana konusu oldu. Birçok uzman ve turizmcinin yer aldığı toplantıda, Bulgaristan’ın Avrupa ve dünyada “dört mevsim turizm istikameti” olarak tanıtılmasıyla ilgili problemler masaya yatırıldı. Ulusal Turizm Stratejisi’nin dijitalleşme ve yeni İT gerçekler bağlamında güncellenmesi ihtiyacı gündeme alındı. Ulusal Turizm Konseyi Başkan Yardımcısı Martin Zahariev turizm güzergahı olarak gelişmemize engel olan ve yıllardan beri çözüm bekleyen başka güncel sorunlara da işaret etti: Çevre turizmi güzergahlarının dijital tanıtımı ve online bilgi sisteminin kurulması gerekiyor. Yaya, bisiklet, at turizmi, SPA ve şarap turizmi turlarının dijital ortamda sunulması lazım. Kendi iç rezervasyon imkanları sunan çağdaş bir internet sitesi kurularak, ülkenin sosyal ağlarda hesaplarının yeniden düzenlenmesi, resmi turizm sitesinde bilgilerin devamlı güncellenmesi, ülkede ana sınır kapılarında bilgi ve reklam köşelerinin oluşturulması gereklidir. Farklı tür turizm pa-

ketlerinin daha iyi tanıtılması için adımlar atılmalı. Örneğin festival turizmiyle ilgili hiç bilgi yok. Oysa Bulgaristan’da yerli ve yabancı turistlere mıknatıs gibi olacak 370 farklı festival yapılıyor. Ayrıca bu reklam ve tanıtımlar mobil GSM operatörlerinin işbirliğinde gerçekleşmelidir. Ülkenin cazip bir turizm güzergahı olarak adının pekiştirecek bir adım olarak, Bulgaristan’a ayak basan yabancının cep telefonuna geleceği “Hoş geldiniz” mesajıyla beraber, bir de turizm olanakları reklam edilebilir. Uluslararası araştırmalara bakıldığında, 2017 yılında Avrupa’da turistlerin %46’sının tatil ve turizm güzergahlarını online organize ettiği anlaşılıyor. Önümüzdeki 2 yılda turistik gezilerin %60’nın internetten sipariş edileceği tahmin ediliyor. Turizm Bakanlığı online bilgi, rezervasyon ve tanıtım gereksinimin önemini iyi anlıyor ve bu yönde yoğun çalışıyor. Turizm Bakanı Nikolina Angelkova bu yönde iyi bir proje olarak I love Bulgaria adlı mobil aplikasyonuna işaret etti. Bu mobil uygulama ayda 16 000 kişi tarafından kullanılıyor.

Sofya, 2017’de yabancı ziyaretçi açısından Avrupa’da ikinci Sofya, bir önceki yıla nazaran, 2017 yılında Avrupa’da yabancı turist sayısı açısından ikinci sırada geliyor. Global Mastercard endeksinin sonuçları bunu gösteriyor. Araştırma, 162 ülkeyi kapsıyor. Artış, 2016 yılına göre yüzde 15,2’dir. Sofya, İstanbul’dan (% 16.8) sonra hemen geliyor. Başkentimiz, Lizbon (yüzde 14.6), Paris (yüzde 13.1), Münih (yüzde 12.9) ve Varşova (yüzde 12.3) gibi en popüler turistik yerlerinden önde geliyor. 2009-2017 yılları arasında yabancı ziyaretçi konaklama açısından Sofya, Avrupa’da beşinci sırada. Bulgaristan’ın başkenti, ortalama yüzde 9 oranlarındaki artış ile, Bükreş (yüzde 10.0) ve Santa-Cruz de la Palma’yı (yüzde 10.3), Lizbon (yüzde 10.6), Minsk (yüzde 9.3%) takip ediyor.

Büyüsü bozulan yeni dünyada yeni düzen arayışı

Ege ve Akdeniz, mülteciler mezarlığı haline gelmiştir. Afrikalılar güvenliksiz botlara binerek kaybolup gidiyor. Eşi ve beş çocuğunu bir bot kazasında kaybeden Iraklı bir babanın yüzündeki çaresizlik, unutulmayacak bir vicdan azabı olarak bu çağın özetidir. Gelir dağılımındaki bu korkunç adaletsizlik, başka hiçbir sebep olmasa bile dünyanın temelinde fitili ateşlenmiş dinamit gibidir; patladığında dünyayı havaya uçuracak... “3. Dünya Savaşı” çoktan başlamıştır. 3. Dünya Savaşı, 2. Dünya Savaşı’nın aksine önce ekonomik olarak, arkasından siyasi olarak gelişecek gibi görünüyor. Bir tara- ve Avrupa Birliği’nin daha alt düzeylerde öne fında Çin’in olduğu, diğer tarafında ABD’nin çıktığı ekonomik savaşların yer aldığı yeni bir olduğu, Rusya’nın, Hindistan’ın, Japonya’nın döneme giriyoruz.

Alptekin CEVHERLİ Fıkra Değil Gerçek! Kıymetli dostlar uzun bir aradan sonra yine birlikteyiz… Bektaşi’ye sormuşlar “namaz kılar mısın” diye… Hızlı hızlı cevap vermiş: “Bayramdan bayrama, bayramdan bayrama” diye… Peki demişler rakı içer misin? Aheste aheste yanıtlamış: “Akşamdaaaan akşamaaaa…” Bizim yazılar da sanırım “bayramdan bayrama, bayramdan bayrama” sık sık yazılıyor… * * * Geçtiğimiz günlerde bir konferans için Azerbaycan’a gittik. Biletim, pasaportum derken havaalanına vardık… Üst baş kontrolü, pasaport kontrolü filan derken uçağa biniş için son kontrol noktasına geldik… Bakü – İstanbul seferlerinin sayısı anlamsız bir şekilde azaltılmış, yer bulmak zor. Bu nedenle uçak tam kapasite dolu… Son kontrol noktasının önünde ise bir kuyruk var ki sormayın… Elimde de yük var. Bu nedenle sıra biraz azalsın diye bir koltuğa oturdum bekliyorum. THY’nin iki genç elemanı masaların önünde durmuş, bilet ve pasaportları kontrol edip, yolcuları uçağa yönlendiriyorlar… Yolcuların kimi Türkiye, kimi de Azerbaycan vatandaşı; birkaç da hallerinden belli ki, Amerikalı var… Bizim THY yer personeli ise gerçekten mükemmel bir İngilizce ile yolcuları karşılıyorlar. Fakat dikkatimi bir şey çekiyor… Yolcu Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşı Pasaportu taşıyor ise Türkçe konuşan personel, bunun haricindeki bütün pasaportlarda İngilizce konuşuyor… Wellcome, What Is Your Name? Selâm, Fatma. Where are you going? Bakı’ya gidirem. Have nice trip… Teşekkürler… Şaka etmiyorum… İnanılmaz ama iletişim aynen böyle devam ediyor. İlk önce sanırım personel yorgunluktan İngilizceye bağlamış gidiyor zannediyorum. Ama eline Türkiye pasaportu geldiğinde bir anda Türkçeyi hatırlayabiliyor… Azerbaycan pasaportlulara: Wellcome, What Is Your Name? Türkiye Cumhuriyeti Pasaportu taşıyanlara: Hoş geldiniz, isminiz neydi? Bir, iki, üç… Sinirim bozuluyor, tam müdahil olayım derken; Azerbaycanlı bir kardeşimiz dayanamıyor: Engilişçe bilmirem. Men de sizin gibi Türküm. Okay sir, What Is Your Name? Gardaşım Engilişçe bilmirem. I know, but… (Azerbaycanlı Rusça bir şeyler söylüyor) I don’t know Russian! Ortamın tam gerildiği anda arka sıradaki Azerbaycan vatandaşı söze giriyor: Gardaş adını soruyor. Ha, adım Ahmet. Where are you going? ? Harada gedirsen, der. Bakı’ya gedirem. Have nice trip… ? Bilmiyorum, başka söze gerek var mı? *** ‘Türkiye pasaportu dışındaki herkesle İngilizce konuşacaksınız’ diye bir kural konulmuş mu, bilmiyorum. Ama şu kadar ülke gezdim, hiçbir ülkede kendi millî dili dışında bu kadar tek bir yabancı dile şartlanmış bir uygulama görmedim. *** Sonra mı? Bakü havaalanında elbette sadece ‘Türkçe’ konuşarak bütün işlemlerimizi gerçekleştirdik…

Veliko Tarnovo’daki bir kültür anıtı özel yatırımla kurtarılacak

Veliko Tarnovo’daki “Çar Boris” oteli yıkılmaktan kurtarılacak. Amerikalı milyoner ve hayırsever Edmond Beck’in finansal yardımıyla restore edilecek. 1980 yılında kültür anıtı olarak ilan edilmesine rağmen bina devamlı çökmektedir.“Çar Boris” oteli 1894 yılında, aralarında Kolyo Fiçeto’nun da bulunduğu Dryanovo inşaatçılarının ustalığını öğrenen Stoyan Gerganov’un projesi üzerine inşa edildi.Yeni sahibi Edmund Beck, petrol, golf sahaları ve emlakla uğraşan eski bir askeri pilottur. 2005 yılında tesadüfen Veliko Tarnovo’ya gelir, şehrin güzelliğine vurulur ve tarihi değere sahip terk edilmiş eski binaları satın almaya başlıyor. Paralarını tamir ve restorasyona yatırır, eski binaları yeni bir hayata kazandırır. Edmund Beck ayrıca Samovodska

Çarşı’daki ünlü Hadji Nikoli hanının sahibidir. Restorasyonunun ardından otel, restoran ve sanat galerisinden oluşan lüks bir kompleks haline getirildi. Eski Başkent’teki tarihi binaların restorasyonu ve korunmasına yaptığı yatırımlar nedeniyle, bu yıl Edmund Beck’e “Veliko Tarnovo” Ödülü verildi.

Dünyanın dengesi, “Yapıcılar” ve “Yıkıcılar” arasındaki mücadele ile sağlanır. Bu iki zihniyet de insanlığa hakimdir. Toplumun yaklaşık yüzde beşi ‘Yıkıcı’dır. Bunların dili, dini ve hatta belirgin bir ırkı yoktur. Çünkü bu zihniyettir ve ‘SOY’ ZİHNİYETTEN GELİR. Yapıcılar ise sayıca yüzde beşin de altındadır. Dünya üzerindeki hareket ve ve yaşam, bu iki tarafın mücadelesi ile hayat bulur. Eğer bir taraf diğerine karşı ezici üstünlük sağlarsa; DÜNYANIN DENGESİ BOZULUR! Bugün görüyorsunuz; insanlık perişan, güven ortamı kaybolmuş, hatta kainatın bile dengesi bozulmuş durumda… Buna rağmen ‘Yapıcı’ kişi olumsuz konuşmaz. Öz’üne tabidir… (Tanıtım Bülteninden)


Siyasi ve Aktüel Gazete

Bulgar pilotları dünyada ilk savaş uçuşları

Cumhuriyet Bayramı Bulgaristan’da da kutlandı Türkiye Cumhuriyeti Sofya Büyükelçiliği, Türkiye Cumhuriyetinin ilanın 95. Yıldönümü vesilesiyle 28 Ekim 2018 tarihinde Sofya Bulgaria Hall’da coşkulu bir Dostluk Konseri tertipledi. Şefliğini Burak Onur Erdem’in yaptığı Türkiye Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanlığı Devlet Çoksesli Korosu’nun Türk ve Bulgar eserleriyle birlikte Dünya klasiklerini seslendirdiği konser yüzlerce davetli tarafından coşkuyla izlendi. Türkiye Cumhuriyeti’nin Bulgaristan nezdindeki Büyükelçisi Dr. Hasan Ulusoy, konser açılışında yaptığı konuşmasında, bu yıl Türkiye Cumhuriyetinin ilanının 95. Yılının kutlandığı 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı vesilesiyle sözkonusu konserin düzenlendiğini belirtti. Büyü-

kelçi Ulusoy, “Dost, komşu ve müttefik Türkiye ve Bulgaristan’ın halkları arasında birlikte yaşama kültürünün bir yansıması olan konser repertuarı 29 Ekim Cumhuriyet Bayramımız için özel olarak hazırlandı. Aynı veya yakın melodilerin farklı güftelerle her iki kültürde de kullanıldığını duyacaksınız ” dedi.

Aydınlar Gününde ödüller takdim edildi

Prof. Minko Balkanski 2018 için “Yılın aydını” unvanını aldı. “Ulusal Eğitim Enstitüsü” kurucusu Bulgar çocuklarının eğitimi için yaptığı katkısından dolayı ödüle layık görüldü. 91 yaşındaki dünyaca ünlü fizikçi Fransa vatandaşıdır, “Minyo Balkanski” vakfı ise prestijli uluslararası eğitim kurumlarında okuyacak öğrencileri yetiştirip destekliyor.

Portal Kultura’nın özel ödülü ise “eski Bulgar dili alanındaki katkılarından dolayı ve zor günlerde gerçeği savunan tavrı için” Prof. Klimentina İvanova’ya verildi. Aydınlar Günü’nde Portal “Kultura” bu yıl beşincisi gerçekleşen edebiyat ve beşeri bilimler alanındaki katkıları olanlara ödüller verdi. 43 müzik ve dans sanatçısı ise 17 kategoride verilen “Kristal Lir” ödülü için yarıştı. “OrMilen Ruskov’un “Çamkoriya” romanı ise kestra Sanatı” kategorisindeki ödülü ise 2017/ 2018 sezonunda seyircilere Sara Chang, PatPortal “Kultura”nın “Nesir” kategorisinde bi- ricia Kopachinskaya, Meksim Vengerov, Torincilik ödülünü aldı. Yazar, benzersiz dil usta- mas Hampson, Yuriy Başmet gibi solistlerin lığı ile roman kahramanı Slave Jelyazkov ile sahne aldığı konserlerle Sofya Filarmoni Orkestrası aldı. 20.yüzyılın 20’li yıllarını canlandırıyor.

Bulgaristan’dan BULTÜRK’e Ziyaret Bultürk himayesindeki geleneksel sohbet ve Bulgaristan’daki Türklerin durumu konulu sohbet Kağıthane’de yapıldı. Bu toplantıda özel olarak Bulgaristan’dan Hürriyet ve Şeref Partisinin üst yöneticileri ile birlikte yapıldı. Devamı 7’de

Dünyadaki ilk savaş uçuşlarından birini Bulgarların gerçekleştirdiğini biliyor muydunuz? Hikayesi Bulgar savaş zaferleri arasında önemli yere sahip ve bütün Avrupa’yı etkilemektedir; çünkü 1912 yılına kadar Kuzey Afrika Trablusgarp’da Türkiye’ye karşı savaşta sadece İtalya savaş uçağı kullanmıştır. İlinden Ayaklanmasının ardından 70. 000 kişi evsiz yersiz kalıyor, 30.00 ise Osmanlı askerlerinin Makedonya ve Trakya’da uyguladıkları baskısından kaçarak Bulgaristan’a göç etmiştir. Bu ayaklanmadan 9 yıl sonra, Ekim 1912 yılında Balkan Savaşı başlıyor. Balkan Savaşı, Balkan Yarımadasının Osmanlı hakimiyetinde kalmış Bulgarları ve diğer Hristiyan milletleri kurtarmak adına yürütülüyor. Savaşın ilan edilmesinden birkaç gün sonra, 16 Ekim 1912 tarihinde iki Bulgar subayı Edirne üzerinde ilk askeri keşif uçuşunu gerçekleştirdiler. Radul Milkov ve Prodan Tarakçiev’in amacı düşman hakkında bilgi toplamaktır. “Albatros” uçağı ile yaptıkları uçuş 50 dakika sürüyor ve Osmanlı ordusunun saflarında dehşete neden oluyor. Bir sonraki savaş uçuşlarında Edirne kalesinin üzerine el yapımı bombalar atıldı. Balkan Harbinin başlangıcından sonra, Bulgaristan havacılıkta Avrupa ve hatta dünya liderlerinden biri olmuştur.

O dönemde ülkemiz Alman, İngiliz, Fransız ve Rus şirketlerinden satın alınan 12 savaş uçağına sahipti; ABD’de ise sadece üç savaş uçağı vardı. Her ikisinin de Almanya, Fransa ve Rusya’da eğitim gördüğünden dolayı Radul Milkov ve Prodan Tarakçiev’in ilk savaş uçuşunu yönetmeleri tesadüfi değil. 16 Ekim 1912’de Bulgar havacılığının muhteşem başlangıcı yapılmıştır ve 1963 yılından bu yana bu tarihte Bulgaristan Cumhuriyeti Hava Kuvvetleri Bayramı kutlanıyor. Hava Kuvvetleri Komutanı Tümgeneral Tsanko Stoykov askeri gazileriyle buluşmada yaptığı konuşmasında Hava Kuvvetlerinin ülkenin ulusal güvenliğinin korunmasındaki rolü ve önemini ve aynı zamanda bu konunun çok fazla manipüle edildiğini de hatırlattı ve şöyle devam etti: “Hava Kuvvetleri için objektif bir resim çizerken ulusal güvenliği korumak için sahip oldukları ve sundukları imkanlar bazında değerlendirilme yapılarak ve “güvenlik ortamı”-“ulusal güvenlik” – hava kuvvetleri ilişkilerine bakılmalı. Günümüzde uluslararası güvenlik karmaşık ilişkiler, çelişkiler ve çatışmalarla dolu. Dünya dramatik bir şekilde siyasi, demografik, çevresel ve teknolojik değişimler yaşıyor. Küreselleşme sürecinin zorlanması, toplumsal eşitsizliğin artmasına, iktidarda bulunan siyasilere karşı memnuniyetsizlik ve güven kaybının artmasına neden oldu. Uzun zamandır süren dostluk ve müttefik ilişkileri açıkça yerini muhalefet ilişkilerine bıraktı. Bulgaristan’ın AB ve NATO üyeliği ve komşu ülkelerin hiçbirinin bizi potansiyel bir “düşman” olarak görmediği ve bunun da egemenlik ve toprak bütünlüğümüze yönelik tehditlerin ortaya çıkmasını engellediği yönündeki bu popüler iddia “hafifçe söylemek gerekirse saftır”.

ATAT Ü R K ’ Ü A N M A K O N S E R İ

Cumhuriyet Bayramı’nı kutlama ve en değerli hemşehrimiz Büyük Atatürk’ü anmak için düzenlediğimiz etkinlikler kapsamında, Bal-Göç Korosu’nun Konseri, 10 Kasım akşamı Ördekli Kültür Merkezinde gerçekleşti. ATATÜRK’Ü ANMA KONSERİ Cumhuriyet Bayramı’nı kutlama ve en değerli hemşehrimiz Büyük Atatürk’ü anmak için düzenlediği-

miz etkinlikler kapsamında, Bal-Göç Korosu’nun Konseri, 10 Kasım akşamı Ördekli Kültür Merkezinde gerçekleşti. Yediden yetmişe, her yaştan Bursalının büyük ilgi gösterdiği konserde, Şef Elvan Demir yönetimindeki Bal-Göç Korosu, Büyük Önder Atatürk’ü anma konserinde çok güzel bir performans sergiledi. Erdinç KAHRAMAN

Bulgaristan Türklerinin Kimlik Mücadelesinde Şehit düşen kardeşlerimizin Aziz hatırasına adanmıştır. Kitabı almak için; www.idefix.com sitesinden almak için :Tel:+90 (212)511 25 04

Kimlik Mücadelesinin en güçlü silahı BİLGİDİR Bilgiyi doğuru ve güvenilir kaynaklardan alarak, Bu bilgiler ışığında stratejiye dönüştürebildiğiiz taktirde Ülkemizde ve Dünyada söz sahibi olabilirsiniz.

BULTÜRK-BGSAM

Yayınları

Bu eserler, dil, din, kültür, sanat ve uygarlık aynası olarak Türk ruhunun ölümsüzlüğüne adanmıştır. Tüm eserlerimizin yaşadıkça yaşayacağı inancımıza son derece değerli bir katkıdır. Gençlerimize Büyük Türkiye davasında katkıda bulunmaları için bir çarıdır.

Kitabı almak için bu linkleri kullanabilirsiniz; www.idefix.com almak için

www.kitapyurdu.com


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.