Gökyüzünde Türkiyenin Kartalı “GÖKBEY
likopterinin isminin Gökbey olarak belirlendiğini açıkladı. İşte, Gökbey helikopteri hakkında bilinmesi gerekenler... Türk Silahlı Kuvvetlerinin ve diğer ihtiyaç sahibi makamların genel maksat helikopteri ihtiyaçlarının özgün bir platformla karşılanması hedefiyle yürütülen Özgün Helikopter Programı Sözleşmesi, Savunma Sanayii Başkanlığı (SSB) ile Türk Havacılık ve Uzay Sanayii (TUSAŞ) arasında imzalanarak 6 Eylül 2013’te yürürlüğe girdi. ERKEN İLK UÇUŞ YAPILDI
Devamı 10’da
Siyasi ve Aktüel Gazete
Türkiye’nin genel maksat helikopter ihtiyacını karşılayacak T625 helikopteri gökyüzünde Gökbey adıyla görev yapacak. Türkiye’nin genel maksat helikopter ihtiyaçlarının özgün bir platformla karşılanması amacıyla geliştirilen Gökbey helikopterinin özellikleri merak konusu oldu. Peki, Gökbey nedir? Gökbey helikopterinin özellikleri nedir? Cumhurbaşkanlığı Kongre ve Kültür Merkezi’nde düzenlenen Türk Savunma Sanayii Zirvesi’nde konuşan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, TUSAŞ tarafından yerli imkanlarla geliştirilip üretilen T625 he-
Bilgi Ordusu Bizim Ordumuz, Bildiğimizi Ögretmek Bizim Görevimiz “
Yıl - 15 Sayı: 139 Aralık - 2018 - “
Bayrampaşa Kaymakamımız Sn. OsmanASLAN CANBABA’ya Kitabımız
Türk Dili Konuşan Ülkeler Parlamenter Asamlesi İzmir’de Toplandı TÜRKPA 8. Genel Kurulu İzmir’de toplandı. TBMM tarafından İzmir’de düzenlenen Türk Dili Konuşan Ülkeler Parlamenter Asamblesi (TÜRKPA) 8’inci Genel Kurulu başladı.
Toplantının ardından Binali Yıldırım,
TBMM tarafından İzmir’de düzenlenen Türk Dili Konuşan Ülkeler Parlamenter Asamblesi (TÜRKPA) 8’inci Genel Kurulu başladı. Bir araya gelen ülkeler işbirliği ve birlik mesajı verirken ev sahibi TBMM Başkanı Binali Yıldırım, “Devletlerimizin kaderi birbirine bağlıdır. Türk tarihinin en bahtlı dönemindeyiz. Tarihimizde hiçbir zaman bu kadar yakın olma imkânı bulamadık. Ortak dil, ortak kültür ve medeniyet şuuruna sahip olan bir milletin mensupları olarak biz tarihi birlikte yazıyoruz” dedi.
Azerbaycan Milli Meclisi Başkanı Oktay Asadov, Kırgızistan Meclis Başkanı Dastanbek Cumabekov, Kazakistan Meclis Başkanı Nurlan Nigmatulin’in ve TURKPA Genel Sekreteri Altınbek Mamayusupov’ın katılımıyla aile fotoğrafı çekildi. Yıldırım, Kırgız Meclis Başkanı Çumabekov’a onur madalyası taktı.
Sofya’da “Türk-Bulgar Dostluk Konseri” düzenlendi Sofya’da 24. Geleneksel Yılbaşı Kermesi
Türkiye’nin Sofya Büyükelçiliğinin Nadejda Belediyesi Kültür Enstitüsü ile düzenlediği “TürkBulgar Dostluk Konseri”nde Sofia Sinfonietta, şef Kiril Lambov yönetiminde Türk ve Bulgar klasik müzik eserlerini seslendirdi. Türkiye’nin Sofya Büyükelçisi Hasan Ulusoy, Sofya’daki Merkez Orduevi’nde verilen konserin başında yaptığı konuşmada, komşu, dost ve müttefik iki ülkenin insanları arasındaki birlikte yaşama kültürünün her geçen gün daha da gelişmesinden duyduğu memnuniyeti dile getirdi.
Sayfa 2’de
Sayfa 2’de
Sayfa 3’de
İzmirli lise öğrencileri, Bulgaristan’da ‘Plevne Müdafaası’ belgeselini çekiyor
İZMİR’in Urla İlçesi Cengiz Aytmatov Sosyal Bilimler Lisesi öğrencileri, Bulgaristan’ın Plevne kentinde, ‘Bir Tarih Araştırması: Plevne Müdafaası’ adlı belgesel çekiyor. Sayfa 2’de
Konserde, şef Lambov’un, Türk halk ezgilerinden esinlenerek bestelediği eseri ilk kez seslendirildi. Lambov, yaptığı açıklamada, Türk müziğinden çok hoşlandığını belirterek “Uzun bir geçmişe dayanan bu müzik geleneği dev bir zevkler okyanusu oluşturur. Bu zenginlik sadece Bulgaristan’a değil, tüm dünyaya tanıtılmalıdır. Bir Türk halk müziği parçasından esinlenerek yürekten sevgimi katarak bir düzenleme yaptım.” dedi. Genç piyanist Minko Lambov da ilk kez bir orkestra solisti olarak sahneye çıktığı için büyük heyecan duyduğunu ifade ederek Türk ve Bulgar eserlerini sunmaktan memnuniyet duyduğunu söyledi.
Sayfa 5’de
Sayfa 6’da
Sayfa 6’da
Bulgaristan’ın başkenti Sofya’daki 24. Geleneksel Yılbaşı Kermesi’ni ziyaret eden binlerce kişi Türkiye masasına büyük ilgi gösterdi. Uluslararası Kadınlar Kulübü (IWC) tarafından bu yıl “dünya ayağına geliyor” sloganıyla Inter Expo Center Fuar Merkezi’nde açılan kermeste Türkiye dahil 60 ülkeden katılım gerçekleşti. Sofya Büyükelçiliği ve Türk-Bulgar Kadınları Dostluk Derneğinin girişimiyle kurulan 39 metrelik Türk masasının zengin çeşitlere sahip ve en büyük masa olduğu bildirildi. Kermesi ziyaret eden binlerce kişi Türkiye masasına büyük ilgi gösterdi.
S a y f a 11 ’ d e
Sayfa 13’de
Sayfa 13’de
Papa Mayıs’ta Bulgaristan’a gelmesi bekleniyor Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Ekaterina Zaharieva Btv televizyon kanalından yaptığı açıklamada,Papa Franciscus’un Mayıs’ta Bulgaristan’a gelmesi beklendiğini duyurdu. Zaharieva, Roma Katolik Kilise önderinin Bulgaristan ve Makedonya’yı ziyaret etmeyi planladığını belirtti. Başbakan Borisov bu yıl Bulgar heyetinin 24 Mayıs Slav Bayramında Vatikan ziyaretinde Papa’yı Bulgaristan’a davet ettiklerini söylemişti. Bu bir Papa’nın ülkemize ikinci ziyareti olacak. 2002 yılında dönemin Papası- 2. Jon Pol 24 Mayıs’a yakın Sofya’ya gelmişti.
Türkiye’nin Sofya Büyükelçisi Hasan Ulusoy’un eşi Didem Ulusoy, yaptığı açıklamada; “Bursa’dan kestane şekeri, Edirne’den doğal sabunlar, Kocaeli’den pişmaniye, Kütahya’dan seramikler, nazar boncuk-
ları, eşarplar, masa örtüleri, çeşit çeşit yiyecek ve baklavalar getirdik.
Sayfa 14’de
Sayfa 15’de
Sayfa 15’de
Bulgaristan’da Asgari Ücrete Zam
Bakanlar Kurulu’nun 18.12.2018’de gerçekleştirdiği oturumunda 1 Ocak 2019 tarihinden itibaren Bulgaristan’da asgari ücretin 510 levadan 560 levaya güncellenmesi kararlaştırıldı. Böylelikle Bulgaristan’daki asgari ücret 2019 yılında bir önceki yıla göre yüzde 9,8 zam yapılmış olacak.
2 Sayı 139 - Aralık 2018 2
Bulgaristan Türklerinin Sesi Dünya haberleri
Oya CANBAZOĞLU
Neriman E.KALYONCUOĞLU
Yeni Atılım Eşiğindeyiz Konu: Köklerimize dönmemizden geleceğimiz güç alacaktır. Ne geçmişimiz ne de geleceğimiz hiç kimsenin malı, ne de ipotek edilmiş mülkü değildir. Şu da var, mücadele anlayışımız, seçim kazanıp devletten şahsi imkân için ya da halkımızın davasını uyuz eşek gibi pazarlamaya çalışmakla sınırlı değildir. Görüldüğü gibi sen istesen de istemesen de yıllar geçiyor. 1989 doğumlular artık 29 yaşındadır. Oğul uşak başında yuva ısıtacaklarına dış ülkelerde ekmek parası peşinde telef oluyorlar. İnsanımız dağıldı. Toplayıcı güçlerimiz kan kaybetmeye devam ediyor. Birleştirici liderimiz yok. Kuşkusuz yere serilip bizi çöp gibi ite kaka küfelerine toplama heveslilerinin hesap yaptığının farkındayız. Gelişmeleri dikkatle izliyoruz. Zayıf düşmemizin Bulgaristan Müslüman Türkleri’nin hepsi için, üzen ve ezen olduğunu duyumsuyoruz. Gelecekle ilgili hesaplarımızın hepsinde her biriniz, tüm ailelerimiz, tüm kardeşlerimizin saygın yeri var. Bu sözlerim Türkiye’de yaşayan ve yüreğinde her an Vatan sevdası hisseden kardeşlerimiz için de geçerlidir. Bizim Bulgaristan’da Türkiye’de ve Batı ülkelerindeki kardeşlerimizle ORTAK DEĞERLERİMİZ var. Bunların başında VATAN, yanında ANADİLİMİZ, DİNİMİZ, daha yakınında NAMUSLU AHLAKLI VE DÜRÜST olmamız vs gelir. Vatan sevgimizin çok derin kökleri vardır. Yaşadığımız toprakları yüz-binlerce defa ekip biçmemizle birlikte, var olması uğruna asker geçlerimiz kan dökmüştür. 1914’te başlayan ve 1918’de sona eren Birinci Dünya Savaşı Cephelerinde 9 bin 653 Bulgaristan Müslüman Türk Askeri kalmıştır. 1934 yılına kadar Bulgaristanlı Müslüman Türk Askerleri asker yeminini Türk dilinde ve Hoca önünde elini Kuran’ı Kerimin üzerine basarak yemin ediyordu. Müslümanlığımız şehit olmamıza engel değildi. 1967 yılına kadar Bulgar İnşaat Erleri Birliklerinde Türkçe konuşulduğu, Türk subaylar olduğu ve düzenli sanat ve eğitim etkinliklerinin halk kültürümüz temelinde yürütüldüğü asla unutulmamalıdır. Asker gençlerimiz için Türkçe “İnşaat Erleri” gazetesi çıkıyordu. Bedava dağıtılıyordu. O dev köprüleri, binaları Türkçe şarkı söyleyerek inşa ettik, tüneller aştık, demir yolları döşedik vs. Vatan sevgimiz bir ruh olarak bugün de canlıdır. Yaşadığımız toprakların mayasıyla beslenir. Nice kötülükleri unutan, elleri kanlı aşırı milliyetçilik, Türk ve İslam düşmanlığı temelinde 21. Yüzyılda birleştirme yolları bulabiliyorlar. Aynı zamanda tutarsızlıklarına dayanak noktası ararken, gazete sayfalarında Çin ve Japonya gibi ülkelerde sağ-sol görüşler ve partiler olmadığını, ideolojilerin günlük yaşamdan sökülüp atıldığını anlatmakla dolduruyorlar. Birbirlerine unutturmak istediklerini anımsadıkça tüylerim ürperiyor: 1944-1948 yılları arasında 300 Bulgar yargılı yargısız infaz edildi. Generaller, milletvekilleri, bakanlar, aydınlar vb aynı toplu mezarlara gömüldü… Bulgaristan’da 86 Toplama kampı kuruldu. 300 000 kişi bu toplama kampından ruhsuz, elsiz kolsuz, kafasız, gözsüz, kulaksız döndüler. Bunlar nasıl unutulsun!!! Yeni çıkan kitaplarda 1944-1989 komünist devlet icatlarını öyküleyenler “eskiden yaşamış insanlardan” söz ediyorlar. Sanki bu insanlar bu ülkenin vatandaşı değilmiş, bu halkın milletvekili, bakanı, subayı, memuru, generali, öğrencisi, yazarı, gazetecisi değillermiş. Tavuk gibi başı kesilmiş olan bu yurttaşları bir hiç olarak gösterme çabası dağlar deviriyor. Bunları görmemek hiç mümkün mü?!! 1970-72-1973 ve 1984-1989 isim değiştirerek Bulgarlaştırma döneminde işlenen zulmü hafiften yazıp çizenler ise “buharlaşan insanlardan” söz ediyorlar. Bu çilenin mağdurları bizleriz. Birleşerek yol almamızın esaslarından birisi de budur. 1 500 kişinin öldürüldüğünden söz edenler, bizim dedelerimizi, babalarımızı, analarımızı, yakınlarımızı anlatmak istemiyorlar. Bu toplama kamplarını, sürgün merkezlerini, bedava çalıştırma, çakıl kırma ocaklarını da katmak istemiyorlar. Hayatın gerçekleri karanlıkta kalıyor. Türkler için 2. Kez özel olarak açılan “Belene” Ölüm kampı, bir kamp olarak listeye alınmıştır.
Kemik Kavgası Konu: Jurnalcilik bir bulaşıcı Bulgaristan hastalığı mıdır? Biz mazlum Bulgaristanlı Türkler Bulgarlardan arınmalarını istesek de kendimiz zihinsel temizlenmeyi henüz yaşayamadık, ruhumuz huzur bulmuş değil, birbirimizin gözüne bakamıyoruz. Hepimiz birleşmek istesek de tek yumruk olamıyoruz, sanki durumdan hoşnuduz. Oysa kulaklarımızda çınlayan türkülerde başka sesler ve çağrılar var.
Azerbaycan’ın Ermenistan Sınırında Türk Dünyası Liderleri
Belene Türküsü Tuna adasında namlı Belene Mazlum insanların ölüm adası Allah düşürmesin onun eline Yanar orada Türkün Abası Tuna ortasında gamlı Belene Özgürlüğün kanser yarası Düşmeye gör Tuna’nın eline Belli değil onun dibi-deryası
Tuna ortasında kanlı Belene Nerede Mehmet’in kayıp Babası? Hasret gidiyor Ayşe geline Ben Türküm diyen Ali kocası Nazmi ADALI/1988
İzmirli lise öğrencileri, Bulgaristan’da ‘Plevne Müdafaası’ belgeselini çekiyor
İzmir’in Urla ilçesi Cengiz Aytmatov Sosyal Bilimler Lisesi’nden de bir grup öğrenci, Gençlik ve Spor Bakanlığı’nın desteğiyle, Bulgaristan’ın Plevne kentinde öğretmenleriyle birlikte, ‘Bir Tarih Araştırması: Plevne Müdafaası’ adlı belgesel çekiyor. Tarihi mekanlarda çekimlerinin yapıldığı animasyonlu belgesel, Plevne savunması komutanı Osman Paşa’nın hayatından kesitler sunacak. Bu süreçte elde edilen veriler ve tecrübeler öncelikle Urla’ya bağlı köy okullarında öğrencilere sunulacak, düzenlenecek panellerle çalışmalar paylaşılacak. Projenin amacı abartılı ve sıkıcı bilgilerden uzak olarak, gençlere tarih bilincini aşılamak, bilgiye ulaşmanın zor olmadığı hakkında farkındalık oluşturmak. Geçmişten ders çıkararak geleceği doğru algılamak, tarihte ilgili görmemiş konuları tekrar gündeme getirmek. Gençler arasında tarihi konular üzerinde işbirliği yapabilme becerisini kazandırmak, özelde tarih genelde tüm dersleri animasyonla daha keyifli ve ilgi çekici hale getirmek. OSMAN PAŞA PLEVNE’DE 5 AY KUŞATMA ALTINDA KALDI Proje sorumlusu Din Bilimleri öğretmeni Ayşe Nadire Sağol, Plevne’ye, ‘Bir tarih araştırması: Plevne Müdafaası’ isimli proje-
lerinin belgeselini çekmek için geldiklerini belirterek, “Gazi Osman Paşa ve Plevne askerlerinin burada kahramanca müdafaalarını öğrencilerim ve ben araştırdık. Bu deneyim ve kazanımlarla ülkemizde güzel bir belgesel hazırlamayı düşünüyoruz” dedi. Tarih öğretmeni Onur Diler, 5 ay süren Plevne kuşatmasında Osman Paşa ve ordusunun çok mağrur bir şekildi büyük zaferler kazandığını belirterek, “Ama gel gör ki, güçlü Rus ordusu karşısında geri çekilmek zorundaydı. Gazi Osman Paşa bu kararı çok zor aldı. Yerli Müslüman halkı da yanına katıp, bu köprüden huruç harekatı yaptı, yani çıkış harekatı yaptı. 10 Aralık 1877’de oldu bu olay. Burada bu ırmakta birçok askerimiz şehit oldu. Bu soğuk havada çoluk, çocuk, büyük bir kargaşa vardı. Bu kanlı ortamda Osman Paşa daha fazla ilerlemeye muvaffak olamadı üstün Rus askerleri karşısında bir nevi yenildiğini kabullendi ve teslim olmak zorunda kaldı. Burada bir anıt olması gerekiyor. Bizleri gurunlandıran, Osmanlı’nın direnişini onurlandıran bir anıt olması gerekiyor. Umarım yakın zamanda bunun planlanması da olur. O zaman Türkiye’den buraya birçok insanın geleceğine ve bu olayı yad ede-
Yıllardan beri YOLUN YOLUMUZDUR diyebileceğimiz bir kardeşimizi arıyoruz. Yaratıcı arkadaşlarımızdan Hikmet Efrahim’in 21 Kasım 2018 sabah haberlerinde sütlü kahve gibi bilgisayar ekranıma dizdiği şu satırlar beni şok etti desem, bilmem anlar mısınız. “Tuna” dergisinden bir alıntıdır: ”Devlet bakanı Prof. dr. E. Konukman’ın son sözlerini hiç unutmam: – Bulgaristan Jurnalcı Üretme Çiftliği midir? 31 bin jurnal belgesi… Olmaz öyle şey. Bu toplumsal hastalığın tedavisini iyi değerlendirin…” Bu sözlerin anlamı şudur: 1989 “Büyük Göçte” tası tarağı toplayıp öte geçenler varınca Bulgaristan’dan beraberlerinde götürdükleri defterleri çıkarıp Türkiye İç İşleri Bakanlığı’na, MİT ve başka ilgili kurumlara 31 bin mektup yazmışlar. Bu mektuplarında hemşerilerimizden her biri kendini “Belene” toplama kampı mağduru göstermiş ve Bulgaristan Müslüman Türklerinin haklı davasına, gizli örgütlenmemize, Mayıs İsyanımıza ve Türk kimliği ile yetişip yaşamamıza engel olanları birer ikişer ve grup halinde ihbar etmişler. Besbelli bu kaleme sarılıp jurnalleme işi Bulgaristan’da edindiklerin bir alışkanlığın devamı olacak ki, artık kendi tarlamızı kaybettik, yeni toprakları eşeleyelim havasına girmişler. 31 bin kişi 3’er suçsuz kardeşimizi yalan dolan işlere karıştırıp müzevirlerse neredeyse 100 000 (yüz bin) kardeşimize sıkıntı yaratmış, iş bulması yolunu kesmiş, çocuklarının umutlarını budamış olur. Yıllar geçti Hak ve Özgürlükler Partisi (DPS)– Çar II. Simyon’un Başbakanlığı yıllarında – 26 bin göçmene Bulgaristan’dan değişik biçimlerde ödenek temin etmeyi başarmıştı. O zaman bu olay beni çok düşündürmüştü. Yaşlıların toplandığı her yerde geveleniyor, “senin benim hizmetlerimiz” gibi cümleler kuruluyordu. “Az mı çalıştık!” cümlesi aklımda kalmış. Doğrudur, dedelerimiz, ninelerimiz, analarımız babalarımız, ağabey, abla ve diğer eli öpülesi büyüklerimiz gençliklerini bıraktılar Bulgaristan’da. O köyler, o köprüler, barajlar, yaşlanmış ağaçlar her şeye rağmen hala ayaktaysa, dökülen alın terimizin helal olmasından, mayamızda Vatan sevgisi olmasındandır. Türk ruhumun üşüdüğünü hissetmiştim “Türkan Çeşme” kahramanlarını anma mitinglerimize 2 kez gittim. Orada konuşanların sesinde ve sözlerinde, tonunda, bilinç ve zekâ kıvrımlarında isyancı Türk ruhu eksikliği dikkatimi çekmiş, esen kavurucu Aralık rüzgârında ruhumun üşüdüğünü hissetmiştim. Kırca Ali çiçekçilerine yaptırılan çelenklerin hiç birinin göbeğinde kırmızı karanfilden örülmüş ay yıldızımızı bulamadım. Okunan şiirlerde de kurşun vızıltısı, akan kanın şırıltısı, halk isyanın gür selinin kudretli sesi yoktu. O zaman bizim olan ve Bulgaristan Türklüğünün ölmez ve sönmez varlığının kükreyişini dünyaya duyuran ve bugünde yaşatan bu isyan ne bir evrim ne de bir devrimdi, tam ifade edildiğinde dirildiğimiz mezardan çıkmamızdı. Biz canlı canlı gömülmek ve ebediyen yok bilinmemiz için kurulan bir tuzağın kurbanlarıydık. www.bghaber.org
Bulgaristan Türklerinin Sesi Sayı 139 - Aralık 2018 Haberlerler
Türklerin Ayaz Ata’sı Noel Baba’ya karşı
Türk mitolojisini araştıran uzmanların paylaştığı bilgilere göre, eski Türkler’de Soğuk Hanı olarak bilinen Ayaz Ata’mız, soğuk havalarda ortaya çıkan ve garibanlara yardım eden bir evliya olarak ünlenmiştir. Yılbaşının en önemli figürlerinden Noel Baba’nın Türk rakibi Ayaz Ata... Türk mitolojisini araştıran uzmanlar, Ayaz Ata ismiyle anılan şahsiyetin Türkler’in Noel Babası olduğu dile getiriyor. Orta Asya Türkleri’nin yılbaşı olarak “Nardugan Bayramı”nı kutladığını dile getiren Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi’nden Prof. Dr. Nurullah Çetin, “Noel Bayramı, Hz. İsa’nın doğuşu adına kutlanıyor. Ancak Noel Bayramı’nın kahramanı Noel Baba diye bir kişi gerçekte yoktur. Hakkında söylenenler tamamen uydurma ve efsaneden ibarettir. Hristiyanlar’ın ‘Noel Babası’na karşı Türk’ün Ayaz Ata’sı vardır.
Türklerin, tek Tanrılı dinlere girmesinden önceki inançlarına göre, yeryüzünün tam ortasında bir akçam ağacı bulunuyor. Buna hayat ağacı diyorlar. Bu ağacı, imge olarak bizim bütün halı, kilim ve işlemelerimizde görebilirsiniz. Türklerde güneş çok önemli. İnançlarına göre gecelerin kısalıp gündüzlerin uzamaya başladığı 22 Aralık’ta gece gündüzle savaşıyor. Uzun bir savaştan sonra gün geceyi yenerek utku kazanıyor. İşte bu güneşin utkusu, yeniden doğuşu, Türkler büyük şenliklerle akçam ağacı altında kutluyorlar. Güneşin yeniden doğuşu, bir yeni doğum olarak algılanıyor. Bayramın adı NARDUGAN (nar=güneş, tugan, dugan = doğan) Doğan güneş. Güneşi geri verdi diye Tanrı Ülgen’e dualar ediyorlar. Duaları Tanrıya gitsin diye ağacın altına armağanlar koyuyorlar; dallarına alacalı ipler bağlayarak o yıl için dilekler diliyorlar Tanrıdan... Bu bayram için, evler temizleniyor. Güzel giysiler giyiliyor. Ağacın çevresinde yırlar söyleyip oyunlar oynuyorlar. Yaşlılar, büyük babalar, nineler görmeye gidiliyor; bir araya gelerek birlikte yiyip içiliyor. Yedikleri; yaş ve kuru meyveler, özel yemek ve şekerleme... Bayram, yakınlarla bir araya gelerek kutlanırsa ömür çoğalır, uğur getirirmiş. Akçam ağacı yalnız Orta Asya’da yetişiyormuş. Araplar bu ağacı bilmezlermiş, bu yüzden olayın, Türklerden. Hıristiyanlara geçtiği, bunu da Hunların Avrupa’ya gelişlerinden sonra onlardan görerek aldıkları söyleniyor. İsa’nın doğumu ile hiç bir ilgisi yok. “Doğum, güneşin yeniden doğuşu”.
Sümerolog; Muazzez İlmiye Çığ
Ayaz kelimesi tüm Türk coğrafyasında yakıcı soğuk anlamına gelir. Ay Tanrısı’nın, soğuk havaya karşı Türkler’i koruması için Ayaz Han’ı gönderdiğine inanılır. Ayaz Ata, Türkler’in gerçek Noel Babası’dır. Etimoloji ve kültürel olarak Türk kültüründe bir kişilik olduğu kesindir” dedi. Nardugan Bayramı; Hepimizin NARDUGAN BAYRAMI kutlu olsun.. Bolluk, bereket ve güzellikler bizimle olsun. Yıl sonu yaklaşıyor. ‘’Türklerde çam süsleme geleneği...
Bu şirkette çalışanlara bir bir çip takılıyor!
Bu şirket, gönüllü olan çalışanlarına çip takmaya hazırlanıyor. Peki bu çipler neden takılıyor; ne amaçla kullanılacak? Three Square Market (32M9) isimli bir şirket, yaptığı açıklamada, yeni teknolojisi ile çalışanlarına ilginç bir deneyim sunmaya hazırlanıyor. 1 Ağustos’ta başlayacak olan programda gönüllü çalışanların ellerine RFID çipler aşılanacak. Bu “geliştirme” sayesinde çalışanlar mola sırasında alışveriş yapabilecek, kapıları uzaktan açabilecek, bilgisayar ve telefonlara giriş yapabilecek ve fotokopi çekebilecek. 32M CEO’su Todd Westby şu açıklamayı yaptı: “RFID teknolojisinin ofislerimizde bulunan mikro marketlerde, kapı açmakta, fotokopi çekmekte, bilgisayar ve telefonlara giriş yapmakta, iş kartı paylaşmakta, sağlık bilgilerini saklamakta ve diğer RFID terminallerinde
ödeme yapmakta kullanılmasını planlıyoruz. Gelecekte bu teknoloji standart bir hale gelecek ve günlük hayatın bir parçası olacak.” Şimdilik bu çipler zaten sahip olduğumuz teknolojilerden farklı bir işleve sahip değil. Ancak derinizin altında minik bir çipin dijital arayüzü olan her şeyi kontrol etmenizi sağlaması çok uzak bir gelecek gibi görünmüyor.
Zaman yolculuğu yapan gençten ilginç açıklamalar! Zaman yolculuğu yaptığını iddia eden Noah isimli genç bu sefer de ABD'deki şehirlerin .2019'da birçok kez gerçekleşecek büyük kar fırtınaları sebebiyle yıkıma uğrayacağını iddia etti
2030 yılından geldiğini ileri süren ve daha önce bununla ilgili birçok kez iddialarda bulunan Noah ismini kullanan genç bu sefer 2019 ile ilgili öngörülerini belirtti. Noah, 2019’da ABD’deki bazı şehirlerin yıkıcı ve tehlikeli kar fırtınaları sebebiyle tahrip olacağını iddia etti. Genç ayrıca, gelecek yıl UFO’ların görünmesinde de artış olacağını ileri sürdü. Sesinin anlaşılmaz bir şekilde duyulduğu videosunda Noah gelecekteki kütüphanelerden bazı sayfaları da kameraya gösterdi ve gelecek aylarda gerçekleşecek öngörülerini anlatmaya başladı. Genç ‘zaman
yolcusu’, “2019’da insanlar her yerde UFO’ları görecek” dedi. Noah iddialarına, ‘Nisan 20109’da bir robotik göz ve haziran’da felçli kişilerin yeniden yürüyebilmesi için bir çip ortaya çıkarılacak. 2020’de Trump tekrar başkan olarak seçilecek. Bunlar görüşlerim değil gerçekler’ şeklinde devam etti. Noah daha öncesinde zamanda yolculuk eden bir hükümet yetkilisi olduğunu iddia etmişti. İddialarına devam eden Noah, “Bunu insanlara söylemek benim için çok zor. Belki bu belgeleri filme almak kötü bir fikir belki de yakalanacağım. İnsanları zaman yolcuğununun gerçekleri konusunda uyarmak zorundayız. Hükümet bunu sizden saklıyor ve gizlice kullanıyor.” dedi. Noah geçtiğimiz sene bir şeylerin yanlış gitmesi sonucu yanlış bir zamanda sıkışıp kaldığını ifade etmişti. İlk olarak geçtiğimiz sene gelecekle ilgili tuhaf iddiaları ile gündeme gelen Noah yalan makinesi testinde de başarıyla geçmesinin ardından bir anda tüm dünyanın dikkatini çekmeyi başarmıştı.
3 3
2018 Nobel Barış Ödülü Başkan
Erdoğan’a Verilmelidir.
Bulgaristan’da 300 levadan az emekli maaşı alanlara 40 leva Noel Baba harçlığı vereceklermiş. Tabiat dondu,ülke kar altında. Bekleyen millet suskun. Bu 40 leva, daha önceleri 20 levaydı, 30 oldu ve şimdi 40 leva denildi. Bocuk (Noel) ve Hıdırellez (Paskalya) Bayramları için veriliyor, 2 defa senede. Bu Bayramlar Hristiyan bayramı olsa da, laik Bulgar devletin uzattığına Müslüman, Katolik ve dinsizler “Bereket Versin!” diyorlar parayı alırken… Bulgar devleti, Müslümanların Kurban ve Ramazan Bayramlarında açmıyor kesenin ağzını. Kurban bayramından rahatsız olanlar, Noel pazarlarında bildiklerini okuyor… Bizde gelenekleri yönlendirenler tasması devlet direğine bağlı aydın katmanlardır. Bulgaristan’da Komünistler 40 yıl millete, milletin dini de bu kapsamda tüm değerlerine düşman aydınlar yetiştirildi. Özellikle Bulgaristan’daki Türk milletinin ne kadar değeri varsa, örf adeti, dili ve dini bu arada tümüne düşman ruhu hasta, psikopat toplumsal kütle yetiştirildi ki, yaratılan kabus hala kalkmıyor. Bu özürlü grup kendini Türk milletinden üstün gördüğü için ona düşman oldu. Kafasında Müslümanları ezme yok etme saçması hala oynuyor. Dine düşman olanlar özellikle İslama düşmandırlar. Çünkü İslam, medeniyeti oluşturmuş ve dünyaya yayılmış bir dünya dinidir. Onların düşmanlığı bugün de devam ediyor. Ezan sesinin şerifeden yayılmasında, günde beş defa Volkan patlaması sananlar her defasında ruhen sarsıldıkları için yasaklara yasaklar ekliyorlar. Ne var ki; bilemedikleri medeniyetler yasaklarla gemlenemez. İslam bir medeniyettir, Müslüman, kendisine istediğini düşman olan birine bile isteye-bilendir. Allah’ın dininde tek din İslam’dır. Hristiyanlıkta olay farklıdır. Fransa ürünü olan uygarlık (medeniyet), Alman icadı olan kültür, kendi unsurlarından bir unsur olarak görür dini. Bu nedenle katolik kilise hem Fransız medeniyeti hem de Alman kültürüyle savaşa savaşa gelmiş ve halasavaşmaktadır. Onlar birlik dediğinde Kilise parçalanıyor. Müslümanlar ise yegane hakikat olarak görürler dinlerini. Bu dünya görüşünün özünde Türklüğün yeri ve rolü çok önemli ve büyüktür. Türk töresi İslam’a uygun olduğu için bu dini orjinaliyle bu güne kadar getirdi. Kıtadan kıtaya taşıyan ve haçlıların karşısında tek duran Türk Milleti olmuştur. Avrupa kıtası bir İslam kıtası olma yolunda adımlara devam ediyor. İslam olmadan ahlak ve huzur sağlanamayacağını görmeyen kalmadı.
İşte bu nokta, bizim bugün de Bulgarlarla (Bulgar devletiyle) yüzleştiğimiz, cebelleştiğimiz ana noktadır. Bulgarlar’ın kendilerini Bizans’ın Rumeli’ye (Bulgaristan’a) yansıması olarak görüp, uydurdukları bu dava yaşam hakkı kazandırabilmesi için, İslamı günümüzün Güney Doğu Avrupa’sından sökülüp atmayı hedef olarak benimsemiş oldukları ortadadır. Islaklık sökmedi şimdi Bizans’ın yansımasıyız diyorlar. Bu, Batı kilisesi ile Doğu Ortodoks Kilisesinin buluşmaya çalıştığı tezdir. Hıristiyanlık ne doğu da ne batı da ne de bir coğrafya kesişme noktası olan Balkanlarda birleştirici bir unsur olabilme niteliği gösterememiştir. Bugün balkanlar, müslüman,hıristiyan,ortodoks ve katolik devletlerin yan yana oldukları bir yarımadadır. 20. Yüzyıl savaşlarından sonra 21. Yüzyıl da huzur arıyor. * Günün haberlerinde, Bulgar siyasi çevrelerine matem yaşatan bir gelişme var.
Yunan Başbakanı Çipras ile Makedon Başbakanı Zaev 2018 Nobel Barış Ödülü adayı gösterilmiştir. Gerekçesi, 27 yıllık kavgadan sonra 11 Eylül 2018’de Kuzey Makedonya Cumhuriyeti adı üzerinde anlaşıp Prezen anlaşmasını imzalamış olmalarıdır. Bu anlaşma henüz Atina ve Üsküp meclisinde onaylanmamış, Makedon Anayasasına işlenmemiş ve Makedon kimliği ve dili gibi konular her iki ülkede de derin tartışma konusudur. Ne de olsa bir Ortodoks ve Doğu Ortodoks ülke arasında 21. Yüzyılda imzalanmış ilk anlaşmadır. Bu anlaşmadan 3 ay önce Başbakan Zoran Zaev Bulgar Başbakan Boyko Borisov’la da bir anlaşma imzalamış ve batı komşusuna NATO ve Avrupa Birliği üyeliği kapısını açmaya çalışmıştı. Bu adımla beklenen huzur sağlanamadı. Batı balkan ülkelerine,batı Avrupa’ya yönelim ve entegre olma yolu temizlenemedi. Nedeni, ortak tarihsel geçmişin, din köklerinin ve canlı dillerin farklı yorumlanmasıdır. Halen bu açılımda pozitif bir hava yaratıp ortak adım atılması ufku kapalıdır. Buna rağmen, iki liderin Nobel Ödülüne aday gösterilmesi pek çok kişiyi şaşırtmıştır. Burada ise aslanlar gibi Erdoğan var. Üstelik çakma değil gerçek lider, gerçek başkan. *
Rafet ULUTÜRK 2018 Nobel Barış Ödülü ERDOĞAN’a Günümüzde dünyamızın ana çelişkisi yakın doğu’da düğümlenmiştir. Hristiyan ve Müslüman dünya arasındaki savaş burada yürütülüyor. Bu savaş aynı zamanda emperyalizmle milli kurtuluş hareketlerinin 20. Yüzyılda verdikleri silahlı savaşların devamıdır. Emperyalist devletler, mazlum halkların doğal kaynaklarını talan etme siyasetini modern silahlar ve yeni uşaklarla sürdürüyor. Sömürge ve ezilen halkların ulusal devlet ve özgürlük savaşlarını, büyük önder Mustafa Kemal önderliğinde Türkiye’de başlatmıştı. Bugün de -aynı ruh ve aynı yönde -Türkiye Başkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan bu mücadelenin başında, cephesinde ve ezilen halkların her zaman yanındadır. Burada, Müslüman medeniyetin barış güçlerinin baş temsilcisi ve önderi Türkiye Cumhuriyeti’dir. Bölgeye çöreklenmek isteyen emperyalist devletlerin uşaklığını yapan PKK, PYD, DEAŞ ve özellikle FETO terör örgütlerine karşı savaşın Türkiye Cumhuriyeti Başkomutanı Türkiye Başkanı Recep Tayyip ERDOĞAN’dır. “Afrin”, “Zeytin Dalı” ve “Fırat’ın Doğusuna” Operasyonlar gibi savaş operasyonların emirlerini Başkomutanlığını RECEP TAYYİP ERDOĞAN bizzat kendisi verdi. Başkan Erdoğan’a esas Nobel’i sadece İdlib deki 3 milyon masum insani ölümden kurtardığı için verilmelidir. Türkiye Cumhuriyeti Devlet sınırları dışında ilk defa çok ağır savaş operasyonları başkomutanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan bizzat kendisi yönetti. Terörist örgüt ve güçler Afrin vs. gibi stratejik bölgelerden atıldılar. Ardından Suriye’nin kurtarılan topraklarında barış ve huzur tesis edildi. Anti terör savaşında ve sığınmacılara kanat açarken Türkiye Cumhuriyet’i 40 milyar dolar harcadı. Türkiye sayesinde sığınmacı kamplarındaki Suriye’li ailelerden bir kısmı köy ve kentlerindeki evlerine sağlıkla dönmüşlerdir. Bu operasyonlarda Türk Devleti paralel yürüttüğü çok yönlü diplomatik girişimlerde, Astana ve İstanbul süreçlerinde başarılı olmuş, uluslararası emperyalizmin desteklediği terörizmle mücadelede büyük başarılar kaydetmiştir. Kısaca 4 milyon Suriyeli’nin hayatını kurtardı, bundan söz eden var mı? Teröristlerle savaşın önemli yeni halkalarından olan Membiç, Raka, Sincan gibi aşamaları kapıdadır. Yakın Doğu’da dengelerin bozulmasını gemleyen Türkiye Silahlı Güçleri, yeni dengelerin ana kalkanıdır. Yakın Doğu uluslararası terörle yürütülen silahlı savaşta barış düşlerinin ana dayanağı ve umudu Büyük Türkiye’dir. İnsanlık tarihinde 4 milyon savaş mağduruna ev sahibi olan, hepsine günde 3 öğün sofra açan, sağlık hizmeti sunan, çocuklarını okula gönderen ve hiçbirini harçlıksız bırakmayan devlet Büyük Türkiye Cumhuriyetidir. Başkan Recep Tayyip Erdoğan’ın devlet liderliği sığınmacılar karşısında kıvrılmamış, bunalımdan bunalıma girmemiş insan olmanın gereğini yapmıştır, Asya ve Afrika’dan göç selini durdurmuş, özellikle Bulgaristan’a kaçak, sığınmacı ve göçler konusunda set olmuş, sınırlarını kapatmıştır. Soydaşlarımız bu ağır savaşımda her zaman Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin izlediği siyasetten yana olmuş, elinden gelen desteği sunmuştur. Bölgemizin gerçekleri bunlardır. Terörle mücadelede en aktif güç Büyük Türkiye’dir. İçte ve dışta teröre göz açtırmayarak birçok komşu halka ve Avrupa devletlerine de güven vermiştir. Bu sert mücadele içinde Türkiye bir ulusal güç olmaktan çıkmış, 82 milyonluk nüfusuyla bölgesel ve dünya güçlerin arasından en büyük olabilmiş ve dünya ekonomisinde 17. Olarak, kendi askeri sanayi kompleksini kurarak, düşmanları durduran ve gerileten her mermiyi kendisi üreterek 21. Yüzyılda barış ve güvenlik tesis edilmesinde ana dayanak olabilmiştir. Türkiye Cumhuriyeti artık bir Uzay devletidir. Ordularını GÖKBEY, F-35 savaş uçakları ve C-400 savunma tesisleri vb donatarak Balkanlar, Yakın Doğu ve Avrupa güvenliğinde tüm halkların da emin kalkan oluşturmuştur. Türkiye Cumhuriyeti Başkanı Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN’IN Orta Doğu’daki barış kurucusu rolünü görmemek, 21. Yüzyılın Yeni Liderinin ufukta yükseldiğini görmezlikten gelmek anlam verilmesi zor bir husustur.
Yakın Doğu ve Balkan Halkları 2018 Nobel Barış ödülünün Büyük Yeni Türkiye Başkanı Sayın Recep Tayip ERDOĞAN’a verilmesinde ısrar ediyoruz. Bizler sizlerden bağış değil gerçekleri görmeniz ve HAKKI SAHİBİNE TESLİM ETMENİZİ İSTİYORUZ. Bizi izlemeye devam ediniz. Dostlarınızla paylaşmayı unutmayınız.
4 Sayı 139 - Aralık 2018 4
Bulgaristan Türklerinin Sesi Avrupa Birliğnden
İNGİLTERE’DE HAFTADA 4 GÜN ÇALIŞMA DÖNEMİ BAŞLADI
Yapılan çalışma ve deneyler hafta sonu tatilinin üç güne çıkartılmasının verimliliği arttırdığı, çalışanların motivasyonunu yükselttiği ve tükenmişlik sendromunu azalttığını ortaya koyuyor.
şıyorsunuz.” şeklinde açıklıyor. Cuma günü tatil olan şirketi arayan müşterilerin telesekretere bağlandığını söyleyen Schulz-Hofen, müşterilerden olumsuz tepki almadıklarını, hatta müşDENEYEN ŞİRKETLERDE SONUÇ BAŞARILI terilerinin bu durumu kıskançlıkla karşıkladılarını ifade ediyor. İşkoliklik deyince akla gelen Yeni Zelandalı Perpetual Guardians şirketi bu ilk ülkelerden olan Japonya’da bile devlet, şiruygulamanın öncülerinden. Sene başından itiba- ketleri pazartesi günlerini tatil yapma konusunda ren hafta sonu tatilini üç güne çıkaran şirketin yö- teşvik ediyor. neticisi uygulamanın başarılı sonuçlar verdiğini İngiltere’de hükümet üzerinde baskı artıyor açıkladı. 230 çalışanı olan şirkette tüm personelin dahil olduğu sekiz haftalık deneyde stres seİngiltere’de İşçi Partisi’nin de desteğini alan viyesi, iş-yaşam dengesi ve şirkete bağlılık gibi İngiliz İşçi Sendikaları Kongresi (TUC), çalıgöstergelerin önemli ölçüde iyileştiği görüldü. şanların maaşında kesinti yapılmaksızın haftada Dört gün iş başı yapılan şirkette verimliliğinin dört gün işbaşı yapılması konusunda hükümete ise değişmediği gözlemlendi. baskı uyguluyor. Sendika, gelişen teknoloji sayesinde bir işi yapmak için harcanan sürenin “MÜŞTERİLER KISKANIYOR” azaldığını ve bu sayede haftada dört gün çalışBerlin merkezli bilgisayar şirketi Planio’nun manın yeterli olduğunu ileri sürüyor. kurucusu Jan Schulz-Hofen da sene başından itiEN FAZLA MESAİ YAPANLAR ABD’DE baren dört gün çalışma prensibini benimsediklerini söyleyerek, bunun şirket çalışanları için Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere ve çok daha sağlıklı olduğunu ve ortaya daha ve- Almanya’nın dahil olduğu sekiz ülkede 3 bin rimli işler çıkarttıklarını anlatıyor. 36 yaşındaki çalışana uygulanan ankete katılanlardan nereşirket sahibi “Beş gün çalıştığınız zaman daha deyse yarısı kesintiye uğramadıkları taktirde fazla vaktiniz olduğunu düşünerek işleri ağırdan günde beş saat çalışarak işlerini kolayca bitialıyorsunuz. Ara veriyor, kahvenizi daha yavaş rebileceklerini düşündüğünü söyledi. Ancak bu içiyor, iş arkadaşlarınızla muhabbete dalıyorsu- kişilerin çoğu haftada 40 saatten fazla çalıştığını nuz. Ancak eğer cuma gününüzü tatil yaparak ifade etti. ABD başta olmak üzere ankete katıgeçirmek istiyorsanız işinize daha fazla kon- lanların yüzde 49’u fazla mesai yaptığını söysantre oluyorsunuz ve daha hızlı, verimli çalı- ledi. Londra Gazete
Karadeniz’de çatışmalar Bulgaristan’ı olumsuz etkiler
Başbakan Boyko Borisov Karadeniz sularında olanlardan endişelendiğini ifade ederek, askeri çatışmaların başlamaması için aklıselim hareket edilmesi için çağrıda bulundu. Yabancı basında yer alan iddialara göre ABD Rusya ve Ukrayna çatışmalarından dolayı Karadeniz’e askeri gemilerini yerleştirmeyi düşünüyor. Borisov askeri gemilerin Karadeniz’e girmesinin kaçınılmaz şekilde büyük krize yol açacağını söyledi. Borisov, muhtemel bir askeri çatışmanın “Türk akımı” projesini zora sokacağını, bunun da Bulgar pan Borisov, Karadeniz’in çatışmalar değil, turizmine darbe oluşturacağını belirtti. Par- turizm, doğalgaz hatları ve feribotlar sahası lamentoda gazeteciler önünde açıklama ya- olması gerektiği görüşünü öne sürdü.
BULGARİSTAN’DA BU DA OLDU, KAR ÜZERİNE ASFALT DÖKTÜLER Bulgaristan’da bu da oldu! Son bir hafta içinde Bulgaristan’da iki farklı yerleşim yerinde kar üzerine asfalt dökme olayları yaşandı. Yoğun kar yağışının gerçekleştiği pazar günü Teteven-Glojene yolunda asfalt döktüler. Treys firması çalışanları, yağan kar üzeine gerçekleştirdikleri asfalt çalışmasıyla vatandaşlardan yoğun tepki aldı. Proje sorumlusu mühendis Ventsislav Dilkov yaptığı açıklamayla olayı doğrularken, aldığı kararı savundu. Bu olaydan bir kaç gün öncede Velingrad’ta vatandaşlar yağan karın üzerine asfalt döken işçileri görüntülemişti. Bir vatandaşın çektiği ve sosyal medyada yayınlanan görüntülerde, TetevenGlojene yolunda işçilerin asfaltı yağan karın üzerine nasıl döktükleri görülmekte. Görüntülerde vatandaşla işçiler arasında kısa süreliğine gerginlik yaşandığı görülüyor. Skandal görüntülerin Facebook’ta yayınlanmasından sonra, proje sorumlusu mühendis Ventsislav Dilkov kendini sayfasından aldığı kararı savunarak şöyle dedi: ‘Tamir ettiğimiz yolun alternatifi yok. Bizim vazifemiz yolun güvenilir olması ve Noel’e kadar kullanıma açılması. Haftasonları trafik olmadığından bizim çalışmamız için uygundur. Hava şartları uygundu ve tahminlere göre Teteven bölgesinde yağışlar akşam saatlerinde gerçekleşmesi bekleniyordu. Çalıştığımız yol asfalt döşemek için müsaitti. Yolun bir kısmına asfalt döşedik ve öğleden sonra kar yağmaya başladı. Kar üzerine asfalt döşenmemesi gerektiğini tabiki biliyorum; ama yolun tek tarafı
asfalt olması tehlikeli ve kazaya sebep olabilir. Yolun diğer kısmınada asfalt dökmeyi tercik ettim, çünkü insanlar bu kış günlerinde yolda sürprizlerle kaşılaşmamalı. Hava şartları düzelince kendi hesabımıza eski asfaltın yerine yeni asfalt dökeceğiz.’ Proje sorumlusu mühendis Ventsislav Dilkov’un bu açıklaması vatandaşlar tarafından ciddi tepkiler aldı. Bu olaydan bir kaç gün öncede Velingrad kasabasında vatandaşlar yağan karın üzerine asfalt döken işçileri görüntülemişti. Velingrad’ta karın üzeri asfalt döken şirketin İSA 2000 olduğu, belediye başkanın açıklamasına göre ise karın üzerine asfalt dökülmesinin problem olmadığı belirtmişti. Bakış.bg
HÜSEYİN AMCA EMEKLİ MA AŞIYL A BULGARİSTAN’A KÖPRÜ İNŞA ETTİ 73 yaşındaki Hüseyin Madanski kendi imkanlarıyla köyüne köprü inşa etti.
için yaklaşık 200 ton inşaat malzemesi kullanmıi, yaklaşık 10 000 leva şahsi parasını ve kendi iş gücünü köprüye yatırmış. Emekli maden işçisi Hüseyin Madanski’nin eserleri. 73 yaşındaki Hüseyin Madanski’nin 500 leva emekli maaşı olduğu belirtildi. Evli olan Hüseyin amca 4 evlat, 7 torun ve birde torunun torunu var.
Emekli maden işçisi Hüseyin amca inşa ettiği köprüyü test etmeyide ihmal etmemiş. Ağır taşıt kamyonların kolaylıkla geçebileceğini söyleyen Hüseyin amca 26 ton ağırlığındaki kamyonla deneyimi gerçekleştirmiş. Rudozem Belediyesine bağlı Çepintsi köyünde ikamet eden Hüseyin Madanski iki yıl boyunca köprüyü inşa ettiğin ve yakında bitirdiğini söyledi. 24 Çasa’ya konusan Hüseyin amca, ‘Köprüye korkuluk koydum. Dinlenme kulübesi yaptım. Ayrıca banim, komşularımın ve herkesin kullanacağı çeşme inşa ederek su da getirdim’ dedi.
Daha yüksek kısmında ise bordürler kullanmış yaşlı adam. Hüseyin Madanski, ‘Rudozem’in merkezinde değiştirdikleri eski bordürleri kullanmak için rica ettim belediye başkanında. O da Köprünün temellerini dereden yıllarca taşı- izin verdi ve köprüde kullandım’ dedi. Hüseyin dığı büyük kayalardan inşa etmiş Hüseyin dede. amcanın kendi hesaplarına göre, köprünün inşası
Avrupa’dan Bulgaristan’a şok ceza AK’nu, doğal gaz dağıtımındaki tekelleşme nedeniyle Bulgaristan’ın 77 milyon avro ceza ödemesine karar verdi. Enerji Bakanı Temenujka Petkova, “Bulgar enerji sektörünün özelleştirilmesi bizim için kabul edilemez bir karar olur” dedi. Avrupa Komisyonu, devlete ait Bulgaristan Enerji Holdingi’nin (BEH), doğal gaz dağıtımında «tekel olduğu gerekçesiyle» Bulgaristan’a 77 milyon avro ceza kesti. AB’DEN «REKABET» AÇIKLAMASI AB rekabet Komiseri M. Vestager, Brüksel’de basına yaptığı açıklamada, Avrupa Komisyonunun, 20102015 döneminde Bulgaristan’da doğal gaz dağıtım piyasasını elinde tutan BEH’in başka operatörlerin sektöre girmesine engel olduğunun tespit edildiğini. Vestager, komisyonun, BEH’in tekelini sonlandırması için Bulgaristan’ı ikna edemediğinin altını çizerek bundan tüketicilerin zararlı çıkacağını kaydetti.
77 MİLYON AVRO CEZA Ülkede doğal gaz temin edecek alternatif bir şirket olmadığı için Bulgaristan’a 77 milyon avro para cezası kesildiğini belirten Vestager, doğal gaz dağıtımında daha geniş olanaklar sunacak bir pazar oluşturulması gerektiğine dikkati çekti. Bulgar basınına konuşan Bulgaristan Enerji Bakanı Temenujka Petkova da BEH konusunda görüşmelerin başarısız olduğunu kabul ederek, «Bulgar enerji sektörünün özelleştirilmesi bizim için kabul edilemez bir karar olur.» yorumunu yaptı. Bulgar doğal gaz dağıtım sektörünün ülkenin milli güvenlik meselesi olduğunun altını çizen Petkova, «Geri adım atamayacağımız milli güvenliğimiz kırmızı çizgimizdir. Bu karar karşısında hükümetimiz, enerji sektöründeki milli ve mali çıkarlarımızı savunmaya hazır.» ifadelerini kullandı.
Hüseyin dedenin evi Çepintsi’nin Yaneva mahallesinde ve Yanevska deresinin yanında bulunuyor. Evi ise yolun üzerinde bulunmakta ve bütün inşaat malzemelerini elle taşımış. Hüseyin amcanın evinin alt tarafında ve köprünün temellerine yakın su değirmeni bulunmaktadır. Köprüyle bağlantı olması için Hüseyin amca ayrıca merdivenle bağlantı sağlamış. Öteyandan dereye inşa edilen iki adet istinat duvarlarının devamlı
bakımını üstlenmiş Hüseyin amca. Derenin bir tarafına taştan 22 metre uzunluğunda istinat duvarı ören Hüseyin Madanski, diğer taraftaki istinat duvarını ise iki kere yıkıldığı için betondan üçüncü kez inşa etmiş. Bakış.bg
BULGARİSTAN’DA 3 900 KADINA MEME KANSERİ TEŞHİSİ Doğum Hastanesi Müdürü Prof. Dr. İvan Kostov açıklamasında Bulgaristan’da her yıl 3900 kadına meme kanseri teşhisi konduğu söyledi. Prof. Dr. İvan Kostov, söz konusu bu kadınların 1400’ü hayatını kaybettiğini vurguladı. Bugün ‘Mayçin dom’ Doğum Hastanesi’nde meme kanserinde erken teşhisi koymada Bulgaristan’da ilk defa uygulanacak yenilikçi sistem tanıtıldı. Dünya genelinde kadınlar arasında meme kanserinin en yaygın kanser türü olduğunu ifade eden Prof. Kostov, bu yüzden erken teşhis edilmesinin çok önemli olduğunu vurguladı. Prof. İvan Kostov, ‘Kadın vücudunda görülen bütün kanser türlerinin toplamından daha fazla meme kanseri görülmektedir’ dedi. Bu yüzden Prof. Kostov ulusal çapta organize edilen erken teşhis kampanyasının çok önemli olduğunu ifade etti.
Prof. İvan Kostov, yaptıkları bir araştırmaya göre şehirli kadınların yaşam tarzlarında dolayı meme kanseri yakalanmasının iki kat daha fazla olduğunu belirtti. Prof. Kostov, meme kanserine erken teşhis konduğu zaman tedavisinin mümkün olduğunu vurguladı.
Bulgaristan Türklerinin Sesi Sayı 139 - Aralık 2018
5
Bulgaristan-Türkiye
Bir Mucize Bekliyoruz ŞEHİTLERİMİZ SAYGIYLA ANILACAK BGSAM 29 Kasım 2018 Konu: Bulgaristan’da bu utancı dünyanın en büyük vinç gelse kaldıramaz. Henüz utancından yerin dibine batan yok. Bir önceki “Hepiniz İstifa ediniz” (25 Kasım 2018) başlıklı yazımızda anlattıklarımız kumar masasında olsaydı, iflas eden tabancasını çekip kafasına sıkardı. Ne var ki bu iş yürek ister. Sonra Bulgaristan Diyaneti Baş Müftülüğü ve bu kuruma bağlı tüm vakıf mallarımıza gelen hacız ve satışın başlaması yeni veya kişisel bir olay olmadığından bu işlere bakmaktan geçinen “yüksek” memurlarımız kaşınmaya alışmışlar ve hatta uyuz olmuşlar, ne olursa olsun onların hiç birinin cebinden çıkan bir şey yok. İşine bakmayanlar bir kaç idareci… Telefondan paylaşılan bahaneler kabul edilmiş gibi. Aklı başında Bulgarlar “rezil” oluruz derken, aşırı milliyetçi medya dışında herkes bu hafta düşen karın altında kendine kuytu bir yer aradı. Haciz uygulayanlar “Bankya şehri ortasında bir ceset gibi duruyordu, değiş tokuş teklif ettik, Baş Müftülük kabul etmedi” gerekçesi ardına gizleniyor. Bu tuzağı da eski “Baş Müftü Prof. N. Gençev kurdu” diyenler var. Ankara’dan da ses çıkaran pek olmadı. Çöken DOST partisi ve L. Mestan projesinin baş mimarı olan Aziz Pabuşçu, aşırı milliyetçi sözüm ona “Bulgaristan’ı Kurtarmak İçin Milli Cephe” partisinin faşist propaganda yapan “CKAT” TV programına yem oldu. Hiç birinde olmayan yüksek bilince göre, ata mülkümüze, Türk Müslüman kimliğimizin maddi temellerine el konmuş da ne olmuş!? Haydan gelen huya gider! Biz kelepirin kıymetini bilemeyiz! gibi basmakalıp sözler sohbetlere tuz biber oluyor. Uyut milleti al parayı Yalnızca Arap Büyükelçiliklerine, İran Büyükelçiliğine, Rusya Federasyonu ve Birleşik Amerika Sofya Büyük Elçiliklerine girip çıksalar veya temasları (nabız yoklama işini) yürütseler veya haftada bir Edirne’ye uğrayıp hiçbir işe ama hiçbir işe yaramayan konferanslar dinleseler, bu işlere bakanların maaşları yine yürüyor. Bulgaristan Cumhurbaşkanı Rumen Radev’e iftar verseler de Kurban Bayramı tebrikleri alsalar, Başsavcıya gülümseseler, DANS kurumunu muntazam bilgilendirseler ve ne sebeptense kaderi Hak ve Özgürlük Partisi Başkanlığıyla kesişen Mustafa Karadayı ile koltuklara serilip resim çektirseler maaşlarını yine alabilirler. Onlardan istenen de zaten ve ancak bu… Bulgaristan Müslümanlarının kaderi kendi mezarını tespih çektikçe de durmadan kazıyor. Minareden ezan sesi, camilerde Türkçe konuşma, yüksek sesle dua etme, kahvede masal anlatma gibi Bulgaristanlı Müslümanlara son olmazsa olmazlarını yasaklamayı gündeme getiren ve ısrarla isteyen Diyanet İşleri Yasasında Yeni Değişiklikler Yasa Önerisi mecliste birinci tartışmadan “başarılı” geçti. Faşist hükümet ortaklarınca önerilen değişiklikler kabul edildiğinde, son hedef Bulgaristan Müslümanlığını musalla taşına yatırmak olacaktır. Bulgar Papazlar bize el uzattılar Doğu Ortodoks Hıristiyan Kilisesi temsilcileri Diyanet Yasası değişiklerine sert tepki gösterip, meclisten geri çekilmesini isteyerek, hiçbir koşulda onaylanmasını kabul etmezken, 25 Kasım 2018 (Pazar gün) Sofya parlamentosu önünde düzenledikleri kitle mitinginde Sofya, Plovdiv, Haskovo ve diğer kiliselerden gelen 7 papaz vardı. Bu Papazlar konuşmalarında ve Başbakan Boyko Borisov’a gönderdikleri açık mektupta, ülkemizdeki azınlık dillerin öğrenilmesine, devlet okullarında okutulmasına ve anadil ve ibadet dili özgürlüğü istediler.
Yılın son günlerine doğru, Kırcaali bölgesinin çeşitli yerleşim yerlerinde, her zaman olduğu gibi, bu sefer de 1984/85 yıllarında buralarda cereyan eden trajik olayları anmak için düzenlenen geleneksel törenler için hazırlıklar başladı. MestanlıBelediyesi>nin katkılarıyla Hayranlar (Gruevo) köyündeki Şehitler Anıtı yeni bir çehreye büründü(Büyük fotograf) ve anma törenleri için yurdun dört bir tarafından ve Türkiye>den gelecek göçmen kafileleri beklemekte. Bu arada DOST Partisi Genel Başkanı Lütvi Mestan yaptığı açıklamada, partisinin üyelerini ve sempatizanlarını, 26 ve 27 Aralık anma günlerinde şehitlerimizin me-
zarlarını, parti sembollü bayrak ve şapkalar kullanılmadan ziyaret edilerek, dualar okunmasını ve saygı duruşunda bulunulması çağrısında bulundu. Aynı zamanda DOST Partisi, şehit anıtları ve mezarları yakınında siyasi şov amaçlı mitingler düzenlemeyeceğini ve bu tür etkinliklere katılmayacağını açıkladı.
Ruslardan Aziz Nikolaos Anıt Müzesi’nde ayin ANTALYA'nın Demre ilçesinde, 'Noel Baba' olarak bilinen Aziz Nikolaos'ın Anıt Müzesi'nde, Rusya'dan gelen din adamları öncülüğünde, Rus Ortodokslar tarafından ayin düzenlendi.
AzizNikolaosAnıtMüzesi’ndeki anma ayinini Rusya’nın St. Petersburg şehri yakınlarındaki Demre>nin kardeş şehri olan Kranstad’daki Aziz Nikolaos Katedrali’nin Başpiskoposu Oleg Juk yönetti. Ayine Kranstad şehrinden gelen 3 din adamı, 6 kişilik iş insanı heyeti ile Rusya’dan ve Antalya’dan gelen Ruslar katıldı. Başpiskopos Oleg Juk; ayin sonunda dünya barışı, insanlığın kardeşliği, dünyadaki açlıkların ve savaşların sona ermesi, Aziz Nikolaos’un herkese mutluluk vermesi ve Türkiye- Rusya dostluğunun ebediyen devam etmesi için dua etti. Juk, «Biz Aziz Nikolaos>un şehrine çok uzaklardan geldik. Bizim
için kutsal olan bu mekanda bulunmaktan çok mutluyuz. Bu güzel mekan bizim için kutsal ve çok önemli. Bu mabedi koruyan, günümüze taşıyan ve bize bugün burada ibadet izni veren Türk makamlarına teşekkür ediyorum. Bizi anlayan, anlamayan, bu dünyada yaşayan tüm insanlara mutluluk, sağlık diliyorum. Kardeş ülke Türkiye ve kardeş şehrimiz Demre’ye barış, mutluluk diliyoruz. Buradaki atmosferi ülkemize götüreceğiz. Demrelilerin dostluğuna, konukseverliğine teşekkür ediyoruz. Bugün, burada, tüm insanlığın mutluluğu için dua ettik» dedi. Ayin sonunda katılımcılara kutsanmış ekmek ikram edildi.
MEDENİYET ÜNİVERSİTESİ YENİ REKTÖRÜ BULGARİSTANLI İstanbul Medeniyet Üniversitesi Rektörlüğüne Prof. Dr. Gülfettin Çelik atandı. 1962 yılında Bulgaristan/ Kırcaali’de doğdu. 1983 yılında Gebze İmam Hatip Lisesi, İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesinden mezun oldu. Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü ve 1994 yılında doktora derecelerini aldı. Çelik, 1995 yılında Marmara Üniversitesi İktisat Fakültesi’nde öğretim üyesi olarak başladı. Çelik, 2010-2011 Kırklareli Üniversitesi Rektör Yrd., 20092010’da Kırklareli Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi kurucu dekan. Ayrıca İstanbul Medeniyet Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi kurucu dekanı (2011-2013) ve Rektör Yardımcısı olarak görev yaptı (2011-2014). 2013- 2016 arasında TÜBİTAK Bilim Kurulu Üye-
liği, TÜBİTAK Etik Kurulu Başkanlığı, Araştırma ve Yayın Etiği Kurul Üyeliği yapan 2016’dan bu yana YÖK- Denetleme Kurulu Başkanlığı görevini yürüten Prof. Dr. Gülfettin Çelik, 22 Kasım 2018 tarihi itibariyle, İstanbul Medeniyet Üniversitesi Rektörü olarak atandı. Oya CANBAZOĞLU Genel Sekreter
*İnananların bir başkasının yerine cennete gidemediği gibi, topluluğumuza zarar verip, günah işlemeye de hakkı yoktur. * Sözün kısası, Baş Müftülüğün vakıf mallarını geri almak için 53 dava açtık, kazandık kazanıyoruz, aldık alıyoruz sis perdesi 23 Kasım 2018 tarihinde kalktı. *Bankya şehrinde Yüksek İslam Enstitüsü Binasının icra memurları tarafından açık artırmada bedavadan ucuz satıldığı, buna sebep ise 56 görevlinin çalıştığı Baş Müftülük makamında “çöp” vergisinin ödenmemesi, biriken faizler, mahkemede davanın kaybedilmesi ve icra makamının durdurulamaması olduğu söylenmedi. *Baş Müftülüğün devlete olan borçları 8 milyon levayı bulmuştur. Vakıf mallarımızın toptan değeri ise 4 milyon levadır. Makamın kapanması tehlikesi gizlenmeye çalışılsa da, gün gibi ortadadır. 1920-1930 yılları arasında, İtalyan asıllı Amerikan mafya şefi Al Capone işlediği binlerce suçtan, uyuşturucu, silah, içki kaçakçılığından ve insan öldürmekten değil, çöp vergisini ödememekten tutuklanmıştı. Olabilir ya, Bulgaristan Diyaneti Baş Müftülüğü’nden maaş alan, İmam hatipli, İslam enstitülü ve doktora tezli okumuşlarımızdan hiç biri John Kabler’in “Al Capone – Gangsterler Kralı” kitabını Bulgarca ya da Türkçe okumuş olmayabilir. Yoksa okumuşmudurlar? Zaten okumuş olsalardı, bugünkü zavallı duruma düşmeye bilirlerdi (bilirdik). Ne mi olmuş? Bizim, her şeyi bilen, devamlı “Allah sevgisiyle yaşayan,” ne yazık ki düşmanla dostu ayırt edemeyen, yüzüne güleni dost bilen, bizi canlı canlı yutmaya can atan kurtların ağzına girdikçe giren, kör sofralarda self çekip dünyaya dağıtan zavallı yöneticilerimiz, mal mülkümüzü Bulgar mafyasına peşkeş çekme işinde yeni bir rekor kırdılar... Sis perdesi kalktı. İnananların bir başkasının yerine cennete gidemediği gibi, topluluğumuza zarar verip, günah işlemeye de hakkı yoktur. Sözün kısası, Baş Müftülüğün vakıf mallarını geri almak için 53 dava açtık, kazandık kazanıyoruz, aldık alıyoruz sis perdesi 23 Kasım 2018 tarihinde kalktı. Haciz listesi.
- Sofya’da “Bratya Miladinovi” sokağı 27’de bulunan Baş Müftülük binası; - Sofya “Mariya Luiza” sokağı 27’deki İl Müftülüğü Binası; - Sofya “Malinova Dolina” semtinde bir Yüksek İslam Enstitüsü kurmak için alınan arsa; - Sofya’da “Çar Boris” ile “Piyrs O Mahoni” köşesindeki 166.680 m2 iki katlı daire; - “Kozloduy” sokağındaki 3 katlı bina, - “Suhodol” semtindeki 52 dönümlük mezarlık yeri ve tüm öteki Baş Müftülük taşınmazlarının hepsi birden ipotek altında bulunduğu ortaya çıktı.
Olay şudur. Hacizli mülklerden biri, yine Yüksek İslam Enstitüsü ihtiyaçları için satın alınan Sofya ili “Bankya” kenti merkezindeki arsa ve üzerindeki binayı kaybettik. Sözde Baş Müftülüğün bilgisi dışında Ulusal Vergi Dairesinin 23 Ağustos 2017 (№6841/2009/000147) kararına dayanılarak yapılan bir “açık arttırmada” 700 bin levaya elden çıktı. Yukarıda sıralanan tüm öteki mülkleri de aynı kader bekliyor. Çünkü Baş Müftülüğü ve Bulgaristan Müslümanları temsil etme hakkına sahip yüksek yetkililerin Cumhurbaşkanı Rumen Radev’e, Başbakan Boyko Borisov’a, Adalet Bakanı, Başsavcı, Rusya Büyükelçiliği ve diğer kahvesi içilir makamlara yaptığı ziyaretler sonuçsuz kalmış, el sıkışma, güler yüzle uğurlanma usulüne uygun tamamen başarısız noktalanmıştır. Yeni saldırıya sembolik bir geçiş. Bu iş usulca başladı. Bulgar makamlar, anlaşılan yöneticilerimizi görmüş, tartmış, çaresizlik ve pısırıklıklarını değerlendirmiş ve mülklerimizden başlayarak, Müslüman kimliğimizi sökmeye, bu defa da taşınmazlarımızdan başlamıştır. Mal canın yongasıdır. Örgütlü saldırdılar. Olan, yeni bir şey değil. 1878’den beri saldırıyorlar. 2353 camimiz vardı. 2 700 ilkokul, ortaokul, lise, öğretmen okulu ve eğitim merkezi devlet eliyle gasp edildi. Anadilimizde eğitim-öğretim yasaklandı. Bankya belediyesindeki Yüksek İslam Enstitüsü mülkü 2 701’ci gasptır. 2 700’ü geri alınamadığı gibi bu sonuncusu da geri alınamaz kanısındayım. El konan ve verilmeyen mülklerimiz. Birinci ve ikinci derece mahkemede alınan kararlara rağmen, 12 cami geri alınamıyor. Bunlar arasında; - Stara Zagora’da “Hamza Bey” Cami, – halen dinler müzesi haline getirilmiştir; - Samakov belediyesinde “Bayraklı” cami;
5
Oya CANBAZOĞLU ŞİMDİLİK MALIMIZ VE MÜLKÜMÜZ ELDEN GİDİYOR, YA SONRASI?
- Köstendil’de “Fatih Mehmet” Cami; - Filibe (Plovdiv) bir bina ve lokanta; - Razgrat’ta “İbrahim Paşa” cami; - Sofya merkezinde Arkeolojik Müzesi olarak kullanılan “Mahmet Paşa” cami vs iade edilmiyor. Onarımlarına izin verilmiyor. - Bunlar arasında yüksek mimarisiyle bir sanat eseri olan Karlovo kentindeki 1475 yapımı “Kurşun Cami”yi de sıralayalım vb.
Cami kıyımı. Vakıf mallarımıza kayıtsız koşulsuz el koyma, tapuları ve diğer mal mülk evraklarını yok ederek maddi varlığımız üzerine oturma uygulaması 1950’lerde kooperatifçilik hareketiyle dal budak saldı. Daha önce, daha 1878’den hemen sonra yağmurlu ve gök gürültülü havalarda minarelerin temeline patlayıcı yerleştirerek havaya uçurup, yıldırım çarptı yalanlarıyla yok etme, yapısal değişikliklerden sonra kubbelere çan asarak kilise haline getirme taktikleriyle, yüzlerce camı gasp edilmiştir. O zaman Sofya ilinde 72 cami varken, halen 90 bin Müslümanın yaşadığı Sofya ilinde ancak “Banya Başı” cami ibadete açık olup, il müftülüğünün baktığı, ayakta kalmış diğer 10 cami de değişik yasa dışı engellemeler yüzünden hizmet veremiyor. Komünist Müftü Gençev örneği. Sözde demokrasi döneminde Müslüman Mülklerine saldırılar Baş Müftü Nedim Gencev (1986 – 1992) döneminde hız aldı. Birçok vakıf malı satıldı. Baş Müftülük banka hesaplarından paralar çekildi. Baş Müftülük ve İl Müftülükleri itibarsızlaştırıldı. Daha Bulgaristan Türkleri Milli kongresinde (1929) belirtildiği üzere, Baş Müftülüğe ve il Müftülüklerine bağlı Vakıf Malları ve mülkleri Bulgaristan’da yaşayan Türklerin mülküdür. Bu mülklere başka unsurların karışmaması gerekir. Aynı zamanda yerleşen bir anlayışa göre, Bulgaristan Türkleri bir dini azınlık değil, bir milli azınlıktır. Bu nedenledir ki, Bulgar makamlar 20. Yüzyılda onların isimlerini, dilini, okullarını, töre ve adetlerini, yaşam bilgilerini, halk edebiyatını ve sanatını, yaratıcılığını öncelikle hedef alarak, milli kimliklerini yok etmeye çalışmıştır. Maddi varlıklarına saldırılarla ise kültürel ve uygar kimliklerini yaralamayı ve yok etmeyi hedeflemiştir. Günümüzde başta gelen sorun, Bulgaristan Türklerinin Türk olarak tanınmaması ve bireysel ve kolektif Türk gibi yaşama haklarının verilmemesidir. Sosyalizm adında çarpık bir faşizm ortamında yaşarken, anadillerini yabancı dil olarak okuyan kardeşlerimizin çocukları, aslında 28 yıldan beri devam eden Bulgar Etnik Modelinde, ara sıra parlayan baskı ortamında, ağır mücadele verdik. Türklüğümüzle, Müslümanlarımızla ilgili karamsar, negatif bir ortam yaratıldı. Baş Müftülük de bu gidişi dağıtamadı. Bu mücadelenin içinde, günümüzde camiye gidenlerin sayısında artış gözlense de, genel görünümde insansız kalan köylerimizde camilerin boşaldığı ve bakımsızlıktan çöktüğü dikkati çekiyor. Ama bu yıkılış ve gerileyiş, panik halinde kaçış, bugünün olayı değildir. En yıkıcı ve sarsıcı olan kitlesel göçlerdir. Ardımızda kalan dünyamız hep bakımsız kaldı. Daha 1883’te, altı ay içinde, 250 bin Türk yurdumuzu terk ederken oluşan yürek yakan manzara, dinmeyen zulüm ortamında benzer boyut ve ölçülerde 5-6 defa tekrar ettiği için insanımız vurdumduymaz oldu. Ne ki, umursamazlığın külü altındaki korun alevlenmesinden korkan Bulgar hükümet ve makamları, Müslümanları baskı altında tutmak için Hak ve Özgürlükler Partisi (DPS) yönetimi ile bazı Baş Müftülük yönetim kadrolarından faydalandı ve sürekli faydalanıyor. Onları kullanıyorlar. Asla unutmayalım! 21 Mayıs 2011’de Sofya’da “Banya Başı” caminde (Kadı Seyfullah Efendi Camii …) Cuma namazı esnasında “Ataka” partisi faşistlerinin sopalı saldırısını kınamak için Rodoplar’dan ve Deliorman’dan, ayrıca Makedonya ve Arnavutluk’tan otobüslerle gelmeye ve Sofya’yı kuşatmaya hazırlanan Müslümanları durduran bugünkü Baş Müftü Dr. Mustafa Hacı’dır. O bunu, zamanın İç İşleri Bakanlığı sekreteri, halen GERB partisi meclis grubu başkanı Tsvetanov’la telefon görüşmesinden sonra yapmıştır. Dr. Mustafa Hacı’nın şarjı mı bitti ki, şimdi Tsvetanov’u neden aramaz oldu? Bu saldırılar daha sonra da tekrar etse de, Müslüman kitlenin Sofya’yı kuşatma hamleleri her zaman aynı kişi tarafından durdurulmuştur. Bu konuda Baş Müftülük yönetimi, İslam Şurası Başkanı, HÖH, DOST ve HŞHP yönetimi her zaman beraber ve uyumlu hareket ederek halkın patlamasına, direniş dalgasının yükselmesine, hak arama kavgamızın alevlenmesine engel olmuşlardır. Halktan gizleyemezsiniz! 23 Kasım 2018 Cuma hutbesinde Bulgaristan Müslümanları Şura Başkanı Vedat Ahmet, Bankya şehrinde Yüksek İslam Enstitüsü Binasının icra memurları tarafından açık artırmada bedavadan ucuz satıldığını, buna sebep ise 56 görevlinin çalıştığı Baş Müftülük makamında “çöp” vergisinin ödenmemesi, biriken faizler, mahkemede davanın kaybedilmesi ve icra makamının durdurulamaması olduğunu söylemedi. Müslümanlardan gizledi. Buna anlam vermek çok zor. Müslümanların malını kaybediyorsunuz ve bunu mal sahibinden gizliyorsunuz. Zamanınız dolmuştur beyler! Borcun toplamı 8 milyon leva. Baş Müftülüğün fuzuli konularda panel ve seminer düzenlemekten, kör sofra gezmekten vakit bulup, işine bakmadığı ortadadır. Halkımız bu kadroların hepsinin ruhlarını satmış olduğuna inanıyor ve vakıf mülklerimizin bire dek elden çıkması tehlikesi baş gösterdiğini görüyor. Şura Başkanı Vedat Ahmet’e göre Baş Müftülüğün devlete olan borçları 8 milyon levayı bulmuştur. Vakıf mallarımızın toptan değeri ise 4 milyon levadır. Makamın kapanması tehlikesi gizlenmeye çalışılsa da, gün gibi ortadadır.
6 Sayı 139 - Aralık 2018 6
Bulgaristan Türklerinin Sesi Ziyaretler ve Balkanlar
Şakir ARSL ANTAŞ Çilenin böylesi Konu: Son olayların arka planına birlikte bakalım. Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi (BGSAM) olarak 2018 yılında Makedonya, Makedon Kimliği, dili, dini ve tarihi gibi konulara sıkça değindi. Olayları yorumladı. Bu sıcak temasın sebebi, Makedon topraklarının ve halkının memleketimiz, komşu olmamız, içiçe girmiş ortak kültürel ve tarihsel geçmişimiz, Makedon halkın Birinci Dünya Savaşı sonunda Osmanlı’dan koparılmasıyla birbirini izleyen, bu toprakların Yunan, Sırp ve Bulgarların ökçesi altına düşmesinden doğan sorunlardır. Son 30 yılda bağımsız ve egemen bir Makedon devleti kurma çabalarında başına örülen çoraplardır. Bu ilginç gelişmeler bizleri yani Bulgaristan’da yaşayan Müslüman Türkleri ve Türkiye’deki soydaşlarımızı direk ilgilendiriyor, çünkü ortak tarihten gelmişiz ve ortak geleceğimiz olacağına inanıyoruz. *** 2018 yılında Makedonya ile Bulgaristan, ayrıca Ağustosta Makedonya ile Yunanistan arasında 2 çok önemli antlaşma imzalandı. Bu anlaşmalar öncelikle Makedon devletinin adı, dili, dini, geçmişi, kültürel değerleri, milli kahramanları vs ile ilgilidir. 2018 anlaşmalarında işlenen değer yargıları ve saptamalar ilgili ülkelerin meclislerinde onaylanabilse Makedonya halkının Batı uygarlığı yolu açılacak, NATO ve Avrupa Birliği üyeliği konusunda ilk adımlar atılacak, onaylansa 4 milyonluk bu halk ve ülke içine kapanacak, Rusya baskısı altında yaşamaya mahkûm kalacaktır. Dil kavgası: Geçen hafta Makedonya Başbakanı Zoran Zaev (sosyal-demokrat), Yunanistan’da yaşayan Makedon azınlık çocuklarının Yunan devlet okullarında zorunlu ders olarak Makedon dili, edebiyatı, tarihi ile örf ve adetlerinin de okutulmasını istedi. Bu isteğin gerekçesi de Yunanistan’ın Prezen de imzalanan Yunan Makedon anlaşması ve bu anlaşmada sözde Yunanistan’ın “Makedon dilini tanıması” oldu. Yunanistan’daki Makedon milli azınlık hak ve özgürlüklerini tanıyıp savunma isteğe başbakan Aleksis Çipras’tan tepki aldı. Onun bu tepkisi, iki ülke arasındaki uzlaşmazlık sorunlarını sözde aşan, Makedonya Cumhuriyeti (MC) devlet isminin Kuzey Makedonya Cumhuriyeti (KMC) olarak değiştiren, “Makedon millerini ve dilini tanıyan” Prezen Anlaşmasına rağmen geldi. O ikili anlaşmayı “yorumlamak üzere” Birleşmiş Milletlere (BM) gönderdi. Böylece 1992’den beri süregelen didişmeyi uluslararası alana taşıdı. Atina “Meta” gazetesi, Çipras’ın Makedon dilini tanımadığını ve Kuzey Makedonya’da kullanılan dilin bir “Islav Dili” olduğunu yazdı. “Lefimerida” gazetesi ise, BM’in ikili Yunan-Makedon anlaşmasına ilişkin olarak yazısında, BM’de Makedon milleti, milli kimliği ve dili konusunda bir ek protokol hazırlanması ve bu protokolün BMT Genel Kurulunda onaylanması gerektiğini bildirdi. Başka bir Atina gazetesi olan “Estia” ise, Başbakan Çipras’ın Makedon dilinin yalnız “Kuzey Makedonya’da” kullanılabilecek bir dil olduğu konusunda BMT’dan bir karar almasını ve ayrıca “dil” ve “millet” kavramlarını kullanma sınırları çizmesini istiyor. (Bu istek, Avrupa Birliği üyesi olduğu takdirde Makedon dilinin bir AB dili olup olmayacağına ilişkindir.) Aynı gazeteye göre, BMT’de hazırlanacak olan Protokolü ikili Prezen Anlaşmasının hem eki, hem de özünden kopmaz bir parça olması isteniyor. Bu isteklerin özünde olan ise, Atina meclisi Prezen Antlaşmasını onaylansa bile, “Makedon Halkının” varlığı ve kimliği tanınmamış olacak ve Kuzey Makedonya Cumhuriyeti halkının kullandığı dil de bir “İslav dili” olarak kabul edilecektir. Bu gerekçelerle Başbakan Zaev’in Yunan okullarında Makedon azınlık çocuklarına Makedon dili okutulması kesinlikle reddediliyor. Bulgaristan’da Türklerin Bulgar olduğu saçmalıyla asimilasyona tutulması ve dillerinin köreltilerek yok sayılması, her yerde yasaklanması gibi esasız temeller Yunanistan’da da Makedon azınlık için uygulanıyor ve durum betonlaştırılıyor. Devamı www.bghaber.org
Sofya’da Kitap Fuarında Türkiye Standına Yoğun İlgi
Nevzat ÖZTÜRK İlahiyatçı, Eğitimci Yazar
Müslüman’nın Misyon ve Vizyonu
Bulgaristan’ın başkenti Sofya’da, 46. Uluslararası Kitap Fuarı düzenlendi. Ziyaretçiler, Türkiye standına büyük ilgi gösterdi. Ulusal Kültür Sarayı’nda (NDK) düzenlenen fuardaki Türkiye standında, Türkiye’nin Sofya Büyükelçiliği Kültür ve Tanıtma Müşavirliği tarafından, Türk yazarların kaleme aldığı, 61 dile çevrilen ve 71 ülkenin okuyucuları ile buluşan 2 bin 696 edebi eser tanıtıldı. Türkiye’nin Sofya Büyükelçiliği Kültür ve Tanıtma Müşaviri Cemal Tekkanat, bu yıl kitap fuarına üçüncü kez katılmaktan duyduğu memnuniyeti dile getirerek, “Bugüne kadar Türk dizileriyle yakaladığımız iletişim başarısını Türk edebiyatı ile devam ettirmek istiyoruz.” dedi. Tekkanat, Bulgaristan’da yaklaşık 200 Türk yazarın eserinin Bulgarcaya çevrildiğini, Bulgar yazarların da Türkiye’ye tanıtımı ve kültürel etkileşim yoluyla birçok sorunun kendiliğinden aşılacağına inandığını anlattı.
Fuar kapsamında bir araya gelen Türk ve Bulgar yazar ile şairler, “Edebiyatta Barış ve Özgürlük” söyleşisine katıldı. Etkinliğin moderatörü Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Meslek Yüksekokulu Müdürü Doç. Dr. Mustafa Hatipler, AA muhabirine yaptığı açıklamada, “Bu panelimizden maksadımız, edebiyatın bireysel, toplumsal ve küresel anlamda barışa etkisinin ortaya konması, edebiyat ve barış arasındaki güzel ikili ilişkinin, yazarlar ve şairler tarafından ortaya konmasıdır.” dedi. Bulgar okuyucuların yoğun ilgi gösterdiği Türk-Bulgar edebiyat söyleşisine Bulgar yazarlardan Marin Bodakov ve Yordan Kolev’in yanı sıra Türk yazar ve şairlerden Ahmet Kot, Adnan Özer, Mustafa Hatipler ve Ali Fuat katıldı.
Abdullah Çiftçi: “İnsanın Kontrol Edildiği Bir Dünya Kurgulanıyor”
MÜSİAD Konya Şubesi tarafından düzenlenen konferansa Sosyal Medya ve Bilgi Teknolojileri Strateji Derneği Başkanı Abdullah Çiftçi konuk oldu. MÜSİAD Konya Şubesi brifing salonunda gerçekleştirilen konferansta «21 Yüzyıl Dijital Dünya Düzeni ve Türkiye» konusu değerlendirildi. Konferansa çok sayıda MÜSİAD ve Genç MÜSİAD üyesi katıldı. MÜSİAD Konya Şube Başkanı Ömer Faruk Okka>nın açılış konuşmasının ardından sözü alan Sosyal Medya ve Bilgi Teknolojileri Strateji Derneği Başkanı Abdullah Çiftçi, 4. Sanayi Devrimi, Bir Kuşak Bir Yol Projesi, Yapay Zeka ile Nasıl Bir Dünya Şekillenecek, Türkiye Ne Yapmalı? konularında sunumunu gerçekleştirdi. Çiftçi, «Dünyanın arka planında ne olduğunu görmeden önümüzü görmemiz mümkün değil. Bu ticarette de böyledir. Dünyada kim kimdir. Dünyadaki mücadele ekonomi mücadelesi değildir. Para küçük insanların mücadelesi deniyor. Dünyadaki ana mücadele hak batıl mücadelesidir. Günümüzde insanın kontrol edildiği bir dünya kurgulanıyor. Çalışmalarını bu yönde ilerletiyorlar. Bakara süresinin 205’inci ayetinde, <Onlar iş başına geçti mi yeryüzünde bozgunculuk çıkarmak, ekini ve nesli helak etmek için koşar. Allah ise bozgunculuğu sevmez.> Bugün genetik çalışmalarla Allah’ın yaratmış olduğu insanın fıtratını değiştirmeye yönelik çalışma yürütülüyor. 20. yüzyılda dinler üzerinden insanları kontrol altına almaya çalışıyorlar. Özellikle de ülkelerde muhalefet nasıl ayaklanır buna uğraşıyorlar. Muhalefet üzerinden ülkeyi karıştırmaya kaos ortamı oluşturmaya çalışılmaktadır. Türkiye’de Amerikan Büyükelçisi sık sık çeşitli yerleri ziyaret ediyor. Bunların hepsi istihbaratçıdır. Batılılar kimi nereye göndereceğini çok önceden planlıyor. Gezi Parkı olaylarında bir grup Amerikalı, benimle gazeteci kimliğine bürünerek sizi tanımak istiyoruz diye bir soru yönelttiler. Ben de bu palavraları bırakın da, CIA’deki derecenizi öğrenmek istiyorum dedim. İrkildiler ve neden böyle konuşuyoruz dediler. Yaşadığım bu olayın ardından, Gezi Parkı olayının başlamasından 40 gün önce Hükümete Gezi Parkı olaylarının yaşanacağına dair bir rapor sundum. Ülkemize gelen ajanlar ortalığı karıştırmak için uzun zaman uğraştılar. Ama başarısız oldular. Bunlardaki akıl şeytani bir akıldır, panzehiri de Rahmani bir akıldır» dedi.
Facebook’un 21. yüzyılda tamamen aile yapısını değiştirmeye yönelik tasarlandığını belirten Çiftçi, «Bugün ailelerin tek başına sosyal medya ile mücadele etmesi mümkün değildir. Sosyal medya ile devlette mücadele etmelidir. Devlet desteği olmazsa aile tek başına mücadelede başarısız olur. Çünkü çocuğu ailede korursun ama okulda sınıf arkadaşlarıyla tekrar sosyal medyayı kullanır. Facebook ve Twitter’in arka plan analizleri var. Gezi parkı olaylarını sosyal medya üzerinden yürüttüler. Sosyal medya üzerinde önce algı operasyonu, sonrasında öfke operasyonu ve son olarak da organize bir şekilde eyleme dönüştürdüler. Eylem ilk başlarda masumane gösterildi. Çünkü başta gelenler nerede olduklarını bilmeden oradaydı. Daha sonra terör örgütleri devreye girdi ve halkı galeyana getirdi. Şeytani aklı tanırsak ne yapacağını çözümleyebiliriz. Şeytani akıl bugün Gezi Parkı ve 15 Temmuz Darbe girişimi gibi farklı yöntemlerle Türkiye’ye operasyon çekmeye çalıştı. Sosyal medya kullanılarak vatandaşlarımızın zihinlerini etkileyip yönlendirilmeye çalışıldı. Bilim, bu alemi açıklamaya yetmez. Bilim insanın aklının ürünüdür. Oysaki Allah insanı yaratmıştır. Peygamberler olmasaydı medeniyet olmazdı. Çünkü onlar, insanlık ne zaman ki yoldan çıktığında doğruyu yanlışı, iyiyi kötüyü, güzeli çirkini gösterdi. Yani tüm değerlerin bugün kaynağı peygamberimizdir. Onlar doğru yolu göstermeseydi insanlık bu durumda olmazdı. Bu yüzyılda dijital dünya projesini kurguluyorlar. Bununla birlikte 4. Sanayi devrimini ilan ettiler. 2015 Davos’ta ilk robot delege kaydedildi. Yapay zeka ortaya çıktı. 21. yüzyılda 4. Sanayi devrimiyle birlikte hayatımıza robotlar girdi. İşveren, işçi ve üretim kavramı yavaş yavaş değişiyor. Milyonlarca robot üretildi ve bekletiliyor. Robotlar hayatımıza çok hızlı bir şekilde girecek. Yakın zamanda Konya’da en önemli işlerden biri robot tamirciliği olacak. Robotlar insan hayatına girdiği zamanda insanlar işsiz kalacak. Dünya üzerinde işsizlik oranı çok fazla olacak. Savaşların da şekli değişecek. Allah’ın yarattığı her şeyi robota çevirip insan hayatına yerleştirecekler» diye konuştu.
Misyonun sözlüklerdeki anlamı “bir şahsa veya gruba verilen özel ve yüksek amaçlı görevdir.” Öyle ki bu görev; amaçta gerçekliği olan, yerine getirilmesi için büyük özveri, yüksek çaba ve devamlılık gerektiren ve aynı zamanda kişinin, grubun, kurumun varlık sebebi olan büyük bir iştir. Bu sebeple ben misyona, kelime karşılığı olarak kısaca “kutsal görev” diyebiliriz. Vizyon ise, salt kelime karşılığı “görmek” olmakla beraber buradaki anlamı “geleceği görmek”, “eldeki verilere dayalı olarak belli bir süre sonrasını tahmin etmektir.” Buna, “tasarladığımız, kurguladığımız geleceğin belli bir zaman sonraki fotoğrafı” olarak da bakabiliriz. Hayalden farkı vizyonun eldeki imkânlaragerçeklere dayalı olmasıdır. Günümüzde, Müslümanlarda vizyon ve misyon eksikliği olduğu bir gerçektir. hemen belirtelim ki; Müslümanlardaki vizyon eksikliği inançlarından değil, beceriksizliklerinden ve hatta dinlerinin emrettiği misyon ve vizyondan sapmalarındandır. Müslümanların politik çıkışlarına, İslam dünyasının perişan haline baktığımızda ortada bir yanlış olduğunu görüyoruz. Bu konuda yapmış olduğumuz yanlışları görmemizin gerektiğine inanıyorum. Geriye doğru çekinmeden dönüp bakmaktan korkmamak gerekir. Müslümanlar olarak, Hak Dini, bize tebliğ eden, yaşayan Kur’an Hz. Muhammed(sav) en güzel örnek, modeldir. O’nun misyon ve vizyonu bizim için yol göstericidir. Peki Hz. Muhammed(sav)’in misyon ve vizyonu neydi? Peygamberimizin (sav) misyonu, aldığı vahyi insanlara tebliğ etmek ve ilahî mesajları onlara açıklamaktır. Peygamberin (sav) vizyonu, vahiy ile şekillendiği için diğer insanların vizyonuna benzemez. Bununla beraber mutlaka bir şey söylemek gerekirse, “O, tevhit inancı çerçevesinde, hayata istikamet, cemiyete emniyet, beşeriyete -iki cihanda- saadeti ön gören bir vizyona sahiptir.” Müslümanların misyonu, öncelikle kendileri için Kur’an ve Sünnet çerçevesinde bir hayat tanzim etmek, bunun yanı sıra diğer insanlara da -sahil-i selamete çıkaracak olan- aynı rotayı işaret etmektir. Vizyonu ise, Kur’an ve Sünnet etrafında oluşan kolektif şuurla hareket ederek, geçmişi, şimdiki zamanı ve geleceği mümkün olduğunca kuşatan bir bakış açısıyla -bilinç düzeyine- bir yol haritasını çizmek olmalıdır. Bu gün, İslam ümmetinin en büyük sorunu, cehalet, fakirlik, ihtilaftır. Bunların izalesi( yok edilmesi) ise, üstlenilmesi gereken en büyük misyondur. Bu misyonunu yerine getirmesi için, geçmişi geleceğe bağlayan şimdiki zamanın ilmî araç gereçleriyle donanmak, geleceğe dönük sosyal, siyasal, ekonomik ön görüleriyle gerçekçi ve geniş bir vizyona sahip olması gerekir. Bir Müslüman, “Ben insanları ve cinleri, ancak bana ibadet etsinler diye yarattım” (Zariyât/56) gerçeğinden hareket ederek, yaratılışın ana amacının Allah’ı tanımak, O’na sevgiyle bağlanarak ibadet etmek olduğunu bilen kişidir. Buradan hareketle, kendisi doğru İslâm’ı bildiği, Yaratıcının emirleri doğrultusunda İslam’a ait doğruları yaşadığı gibi, “iyiliği emretmek kötülükten vazgeçirmek” hakikati doğrultusunda, diğer insanlara da bu hususta örnek olarak yardım eden, onların eksik yönleri konusunda bilgilendirme yapan ve nebevî görevi hakkıyla ifa eden bir davetçi olmalıdır. Müslüman, vahye dayanan, akla güvenen ve ilimle gelişen bir medeniyetin mensupları olarak tarihine mirasçı olan kişidir. Tarihe mirasçı olarak da, geçmişin bütün birikimini ele alarak, onu Kur’ân ve sünnetin ana verilerine ters düşmeden nemalandıran, günceli yakalayan, yaşadığı toplumda saygınlığı en üst seviyede olan kişidir. Müslüman, güçlü bir imana sahip, dinî ve dünyevî yaşamda dengeli, nefsini ıslah etmekle işe başlayan, insanlara faydalı olan, insanlar arasında birlik, beraberlik ve kardeşlik duygularını geliştiren, demokrat kişilikli, istikametli, yeteneklerini inkişaf ettiren, olaylar karşısında hissine kapılmadan pozitif hareket eden, insan psikolojisini iyi bilen kişidir.
Bulgaristan Türklerinin Sesi Sayı 139 - Aralık 2018 BULTÜRK Etkinliklerinden
7
Bulgaristan Şumen Nikola Kozlevo Belediye Başkanlığı
BULTÜRK Genel Merkez
Çorlu CHP’de Konferans Sonrası
BULTÜRK Genel Merkez
Bulgaristan Parlamentosunu Ziyareti esnasında
Bulgaristan ile ilgili konferanstan sonra
BULTÜRK Genel Merkez
BULTÜRK Makedonya’da
7
İstanbul’da Türk Dünyası STK’lar toplantı sonrası
8 Sayı 139 - Aralık 2018
Türk Milleti bağımsız yaşamış ve bağımsızlığını var olmalarının yegane koşulu olarak kabul etmiş cesur insanların torunlarıdır. Bu Millet hiç bir zaman hürolmadanyaşayamamıştırveyaşamayacaktır.
Bulgaristan Türklerinin Sesi
Bulgaristan Türklerinin Sesi Sayı 139 - Aralık 2018
9
BULTURK ETKİNLİKLERİ
BULTÜRK TEK RUMELİ TV’de
BULTÜRK Kazakistan da
BULTÜRK Kazakistan da
Yu n a n i s t a n Gezisinden
BULTÜRK Genel Merkez BULTÜRK Genel Merkez
BULTÜRK Genel Merkez
Ak Partiden BULTÜRK’e Ziyaret
BULTÜRK Makedonya’da BULTÜRK Azerbaycan’da
BULTÜRK Bulgaristan Parlamentosuunda
9
BULTÜRK Genel Merkez
10 Sayı 139 - Aralık 2018 10
Bulgaristan Türklerinin Sesi T a n ı t ı m R e p o r t a j Gezi
Gökyüzünde Türkiye’nin Kartalı “GÖKBEY”
Program kapsamında helikopterin erken ilk uçuşu 6 Eylül 2018’de başarıyla gerçekleştirildi. Özgün Helikopter Programı, program takvimine ve bütçesine uygun şekilde yürütülüyor. Program kapsamında, tasarım, geliştirme, üretim, test ve doğrulama, kalifikasyon, sivil/askeri sertifikasyon ve teknik veri paketlerinin oluşturulması faaliyetleri gerçekleştiriliyor. Helikopterin, üstün performansı ve geniş görev yelpazesi sayesinde, yurt içi ihtiyaçları karşılamasının yanı sıra uluslararası pazarlarda da yer alması hedefleniyor. Askeri ve sivil kullanıcıların ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik geliştirilen helikopter ile personel nakliyesi, pilot eğitimi, arama kurtarma, iç güvenlik, sınır güvenliği, ambulans, VIP taşıma, ormancılık, yangınla mücadele, kıyı ötesi taşıma ve arama kurtarma görevleri icra edilebilecek. ‘ÖZEL BİR HELİKOPTER’ T625 Genel Maksat Helikopter. Türkiye’nin ilk özgün helikopteri motor çalıştırdı. İlk uçuştan sonra helikopter üzerindeki bütün sistemlerin sökülerek ilk uçuş analizlerinin alındığını, tasarımla gerçekleşenin doğrulandığını, uçuş esnasında, telemetri sistemi ile anlık verilerin alındığını ve ilk uçuş databaseinin oluştuğunu anlatan Arif Ateş, “Bunların analizlerini, değerlendirmelerini yaptık, raporumuzu çıkardık, tüm sistemlerimizi ayırmıştık, hepsini tekrar birleştirdik. Şuanda da helikopterimizi yine tekrar uçuşa elverişli hale geldi, testler başlıyor” diye konuştu. Pilot Gökhan Virlan, “Yıllardır helikopter pilotluğu yapıyoruz. 4- 5 bin saatten fazla uçuşumuz var. 25-26 yıldır helikopter pilo-
tuyuz. Helikopterin nasıl uçurulacağını biliyoruz. Ama burada önemli olan nasıl uçurulacağı değil nasıl yapıldığını görmek ve bu helikopterin yapılış amacına uygun olup olmadığını tespit etmek. Özel bir helikopter bu. Üzerindeki sensörler anlamında, veri toplama anlamında özel bir helikopter. Biz helikopteri her anlamda en uç noktalarda zorlayacağız. Zorladıktan sonra helikopterin davranışlarını göreceğiz” dedi. ‘1500 SAATLİK TEST UÇUŞU’ Halen geliştirme aşamasında olan Gökbey’in test aşamasının öğrene öğrene devam edeceğini belirten Pilot Arif Ateş, “Geliştirme ve sertifikasyon süreci dahil her şeyin tamamlanması için biz yaklaşık bin 500 saatlik bir test uçuşu öngörüyoruz” dedi. Ateş, “Şu anda test için bir helikopterimiz var. İkincisi üretim bandında ve martta onun da ilk uçuşunu yapacağız. Ardından üç ve dördüncü helikopterler prototip olarak testleri yapılacak. Bir kısmı yer testlerinde bir kısmı uçuşta, yoğun bir test süreci ve kampanyayla, kısmetse 2 sene içerisinde biz bu test sürecini bitirmeyi planlıyoruz” diye anlattı. Pilot Arif Ateş, test uçuşuna gidilen sürecin yoğun ve hızlı geçtiğini ve proje ekibinin gece gündüz yoğun mesai ile yürütülen çalışmaların helikopterin 6 Eylül sabahı saat 06.00’da havalandığını anımsattı. Ateş, o dakikaları şöyle anlattı: — İlk uçuşu yaptığımızda beklentimizin çok daha üzerinde bir hava aracı platformuyla karşılaştık. Aslında bir helikopterin ilk uçuşundan beklenen, yerden hovera kalkmasıdır (yer ile irtibatının kesilmesi). Helikopteri yerden kestikten sonra helikopter stabil durabilme kabiliyetine sahip olması gerekir.
‘OTOPİLOT VARMIŞ GİBİYDİ’ — Helikopterin ilk uçuşu olduğu ve henüz doğrulanmış bir oto pilot sistemi olmadığı için, o gün otopilotsuz uçmamıza rağmen sanki otopilot varmış gibi oldukça stabil bir helikopter karakteristiği gözlemledik. Hem performans yönünden hem de helikopterin uçuş kumandalarına tepkileri anlamında. Biz ilk uçuşta helikopterden bu kadar olumlu bir tepki alacağımızı beklemiyorduk açıkçası. Yerli helikopter Gökbey’i pilotları anlattı: “Herkes ağlıyordu” Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın katılımıyla dün tanıtımı yapılan ve ismi açıklanan yerli genel maksat helikopteri Gökbey’in test pilotları tarihi ilk uçuşta neler yaşandığını anlattı. Arif Ateş, “6 Eylül’de sabah 06.00’da ilk uçuş için hepsi orada bekliyordu. O uçuşu yapıp döndüğümüzde gözyaşlarını tutamamışlardı. Herkes ağlıyordu” dedi. Gökhan Virlan da “6 Eylül’de yaptığımız kısa uçuş 25 yılda keyif aldığım en iyi uçuştu” şeklinde konuştu. Türkiye’nin maksimum yerli imkanlarla tasarlanarak üretilen özgün helikopteri Gökbey’in ilk test uçuşunun sevinç gözyaşlarıyla gerçekleştiği ortaya çıktı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın önceki gün Savunma Sa-
nayi Zirvesi’nde adını ‘Gökbey’ olarak duyurduğu Türk Havacılık ve Uzay Sanayii (TUSAŞ) mühendislerince tasarlanarak üretilen Türkiye’nin özgün helikopteri T625’i ilk uçuran test pilotları Arif Ateş ve Gökhan Virlan, o anları anlattı. Bu gururu biz yaşadık Deneysel Test Pilotu Gökhan Virlan, “İlk uçuşlar dünyada çok önemlidir. Bütün hava aracı üreticileri için ilk uçuşu yapmak çok önemlidir. Dünyada bunu yapan test pilotu da çok azdır. Herkese nasip olmaz. Türk mühendislerin tasarladığı ve ürettiği, özgün ve milli helikopteri ilk kez uçurma şansı bize nasip oldu. Bu gururu yaşadık. Her şeye değer. Kendi adıma 16 farklı helikopterle uçtum. 6 Eylül’de yaptığımız bu kısa ama çok önemli uçuş, benim 25 yıldan ve 5 bin saat uçuştan sonra keyif aldığım en iyi uçuştu. Çünkü arkasında büyük bir mühendis ordusu, çok ciddi bir yönetici desteği, her türlü kaynağın bize tahsis edilmesi vardı. Bu belki kısa bir uçuş olarak görünüyor ama anlamı çok daha büyük” diye konuştu.
Bulgaristan Konsolosu Yalova Belediyesi’ni Ziyaret Etti Yalova Belediye Başkanı Vefa Salman, Bulgaristan’ın Bursa Konsolosu Veselin Bozhilov’u ağırladı. Bursa Konsolosu Veselin Bozhilov ve ticari ataşe Aleksandar Aleksandrov, Yalova Belediye Başkanı Vefa Salman’ı ziyaret ettiler. Yalova’nın da Bulgaristan’dan kardeş şehrinin olduğunu bildiklerini dile getiren Bozhilov, Yalova ve Bulgaristan arasında ticari, sosyal, kültürel münasebetleri güçlendirmek istediklerini dile getirdi.
Yerel yönetimler arasında kurulacak olan iş birliklerinin iki ülke arasındaki tarihi, kültürel ve ekonomik bağları da daha kuvvetlendireceğine inandığını belirten Bozhilov, bu kapsamda Yalova Belediyesi ile de iş birliği içerisinde olmak istediklerini vurguladı. Ziyaretten duyduğu memnuniyeti vurgulayan Vefa Salman ise, “Bulgaristan’dan kardeş şehrimiz var. Kardeş şehrimizle uzun yıllardır ilişki içerisindeyiz. Bir çok ortak faaliyet düzenledik. Karşılıklı ziyaretlele bu bağı daha da güçlendirdik” dedi.
Bulgaristan Türklerinin Sesi 11 Sayı 139 - Aralık 2018
Otomotiv Devlerinde Türk İmzası! Dünyaca Ünlü Markalar, Parçaları Türkiye’den Alıyor İhracat rakamlarının son dönemlerde rekor seviyelere ulaşmasıyla yerli üretim ürünler dünyaya yayılmaya devam ediyor. Bu çerçevede dünyaca ünlü otomotiv devleri, araç üretiminde kullandıkları bazı parçaları Türkiye’den tedarik ediyor.
Ürettiği parçaları ihraç ederek ülke ekonomisine katkı sağlayan Tuğçelik Alüminyum’un Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Nergiz hizmet verdikleri markalar arasında dünyaca ünlü otomotiv devlerinin yer aldığını söyledi. Nergiz, Jaguar ve Land Rover gibi dünyaca bilinen markaların bu listede yer aldığını belirterek, 2018 yılında teslim edecekleri dış kaynaklı siparişlerin 21 milyon 400 bin euro seviyesinde olmasını hedeflediklerini kaydetti. “İHRACATIMIZ 40 MİLYON EUROYA ULAŞACAK” Şirket olarak, 2015 yılında yaptıkları 5 yıllık program neticesinde 25 milyon euroluk yatırım yaptıklarını belirten Nergiz, “Bu sayede 3 milyon euro ile başlayan ihracatımız, 2 yıl içinde elimizdeki mevcut kontratlarla 40 milyon euro-
nun üstünde yıllık ciroya ulaşacak. 2019 yılı içerisinde ilk 5 yıllık yatırımın ödemeleri sonlanacaktır. 2019 ve sonrasındaki 5 yıl da, yeni nesil elektrikli araçlara parça üretmek içinde bina hariç 30 milyon euroya yakın yeni bir üretim tesisi oluşturmayı planlamaktayız. Planlanan tesis tam kapasite üretime ulaştığında alüminyum sektöründeki yıllık ciromuz 100 milyon euronun üstüne çıkacaktır” dedi. “YURT DIŞI BAĞIMLILIĞINI MİNUMUMA İNDİRECEĞİZ” Üretim de ihtiyaç duyulacak ham madde ve saf malzemenin yüzde 90’ını yurt içinden yerli kaynaklardan sağlayarak, yurt dışı bağımlılığı minimum seviyede bırakmayı hedeflediklerini kaydeden Mehmet Nergiz, “Üretimimizin büyük bir kısmını Avrupa bölgesine yapılacak ihracatlar oluşturacaktır. İkinci basamak yatırımlar için 4 milyon euro üzerinde hat ve ekipman siparişi verilmiş olup 2019 son çeyreği ve 2020’de ilk hatların üretime başlamasını planlamaktayız. Yatırımların devamlılığı için uygun şartların oluşmasını yakından takip ediyoruz. Bu sebeple yatırımlarımız uzun vadeli ve uygun finansman kaynakları bulduğumuz sürece devam etmekteyiz” açıklamasında bulundu.
Yapay zekâ fakültesi
DÜNYANIN lider üniversitelerinden Massachusetts Teknoloji Enstitüsü (MIT), 1 milyar dolar yatırımla yapay zekâ fakültesi kuruyor. Fakültenin en büyük bağışçısı ise 350 milyon dolarla ABD’li işadamı Stephen Schwarzman. Bu nedenle fakülteye yaklaşık 14 milyar dolar servete sahip Schwarzman’ın adı verilecek.Üniversitenin resmi haber sitesinde yer alan bilgilere göre, yeni fakültede özellikle yapay zekâ ve programlama alanlarında çalışmalar yürütülecek. 50 yeni akademisyen daha fakülteye alınacak. Böylelikle üniversitede yapay zekâ ve programlama alanında çalışan bilim insanlarının sayısı neredeyse ikiye katlanmış olacak. Rektör L. Rafael Reif, üniversitenin haber sitesine yaptığı açıklamada, yeni fakültenin yapay zekâ konusunda dünya çapında bir eğitim ve araştırma merkezi olacağını söylüyor:
Fakat kudurmuş Bulgar idaresi bu işareti okumak istemiyordu.
“MIT’yi yeniden şekillendiriyoruz. Yeni fakülte hem programlama, araştırma ve eğitimlerde global bir merkez, hem de güçlü yeni yapay zekâ uygulamaları için entelektüel bir dökümhane olacak. Ayrıca her disiplinden öğrenci ve araştırmacıyı yapay zekâ konularında donatarak, kendi disiplinlerini de geliştirmelerini sağlayacak.”
BULTÜRK Genel Merkezde Bayrampaşa MHP İlçe Başkanı ve Yöneticileri Siyasi ve Aktüel Gazete
BULTÜRK - Dünyada’ki Temsilcilerimiz www.bulturk.net /bilgi@bulturk.net- Tel:0212 511 63 47
İmtiyaz Sahibi Rafet ULUTÜRK Yazı İşleri Müdürü Alptekin CEVHERLİ
Yazı İşleri Müd.Yardımcısı Abidin KARASU
Genel Yayın Yönetmeni Oya CANBAZOĞLU Genel Yayın Müdürü Raziye ÇAKIR
Yayın Danışmanları:
Prof. Dr. Ahmet ÇOLAK Prof. Dr. Hayati DURMAZ Prof. Dr. Seçkin DİNDAR Prof.Dr.Ali FUAT ÖRENÇ Dr. Erdal KARABAŞ
Haber Sorumlusu: Hukuk Danışmanı: Ekonomi Müdürü: İstihbarat Müdürü:
Elif GÜNEŞ Av. Hasan MOLLAOĞLU
Z i h n i K A R PAT Hüseyin Y I L D I R I M
Dini Eğitim Sorumlusu Nevzat ÖZTÜRK Eğitim Sorumlusu: Avşin BALKAN Kültür-Sanat: Spor Müdürü: İnternet Müdürü: Halkla İlişkiler: Reklam Müdürü:
İbrahim SOYTÜRK Serkan YILDIZ Muhammet ULUTÜRK N e r i m a n E . K A LY O N C U O Ğ L U Seydullah H A L A Ç
İrtibat Bürosu: Yıldırım Mh. Şehit Kamil Balkan cad. No: 114 / A (500 Evler) - Bayrampaşa / İST. Bayrampaşa - Adaparkın üstü - H.TÜRKOĞLU Spor Komp.Karşısı Tel: 0212- 5 11 6 3 4 7 - Fax: 0212 511 33 91 Reklam için İrtibat: 0212 526 51 98 Akademi Yayıncılık A.Ş.
Teknik Hazırlık: Murat ULUTÜRK
Bu gazete basın yayın ilkelerine uymayı taahhüt eder. Yazarlar yazılarından sorumludur.
w w w. b u l t u r k . n e t / w w w. b u l t u r k . o r g . t r
Avusturya -Viena Almanya-Köln: Amerika-New York Belçika-Antwerpen İspanya-Madrid Kazakistan İsveç İngiltere London
: Osman BÜLBÜL : Ünal G A Z İ : Alaattin Gokay : Nevin BEYTULLAH : Hüseyin Hasan : Türkistan: Erkan : Seval ÖZTÜRK : Ridvan Akay Riko
Bulgaristan - Temsilcileri Sofya:
Blagoevrad:
Hikmet EFENDİEV
Bülent MURADOV
Smolyan: Rufat FELETİ P a z a r c i k M e h m e t B AY R A M Kırcaali: Ardino:
Cebel:
Mehmet TEFİK Aziz ŞAKİR
Erdal H. AHMET İsak Yusuf KARAALİOĞLU Stara Zagora: Menderes KUNGÜN Plovdiv:
Loveç: Pleven: Şumen: Razgrad
Ruse
Emine BAYRAKTAROVA Rafet RODOPLU Sezgin YILMAZ Levent RASİM
Zeki
Filiz SOYTÜRK
Yazı: Geçmişimizden ilham almazsak gözü kapalı kalırız. Memleketimde son yaprakların da sararıp düştüğü Kasımın son günlerinden sonra vadilere sislerin çöktüğü Aralığın her gün biraz daha sertleşen ayazla mayalanmış günleri birer birer gelir. Deliorman’a ilk kar düştü. Çocuklar kayıyor. Kışın şiddeti olacağını haber veren duman bacadan ip gibi uzuyor. Dobruca’da üzerine beyaz yorgan çeken buğday yeşili kendi kendini ısıtıyor. Rodoplar’da buzlanmış toprağa basanlar çıtır çıtır kırılış şarkısı dinlerken, 1984’ün Aralığını hatırlıyor. *** Olaylar Aralığın son günlerinde başlamıştı. O yılın sisinde korku ve yüreklerde bir sıkıntı vardı. Bu yörede 1944’ten sonra öbek öbek, köye kasabaya kalabalık askeri bölükler yerleştirilmişti. İnsanımız, geniş ayaklı beyaz benekli, pala kuyruklu kocaman Macar atların yeni dikilmiş tütün tarlalarından ağıt toplar çekerek geçerken verdiği hasara ve sürekli talim atışı yapan askerilerin yüksek sesli gürültüsüne aldırış etmez olmuştu. Havada korkuyu şiddetlendiren, askerlerin çoğalması ve ısınmak için ateş yakmadan dere boylarında, son çöpler çoktan kurumuş tarlalarında gece boyu nöbet tutmalarıydı. *** Bu yöre birinci sınıf sınır hattıydı. Geçerlilik tarihi yazılı, imzalı ve mühürlü izin kâğıdı gösteremeyen kuşlar bile burada uçamazdı. Bu kuralı birkaç günlüğüne çiğneyen Afrika Çekirgeleri Nisan’da gelirlerdi. Onların havadan hücumunu sınır muhafızları ve asker durduramıyordu. Gelişleri, Türklerin boğazındaki ipi sıkan Bulgar totalitarizmine sanki “boşuna gayret etme, senden de kudretlisi var” demek içindi. ***
İsmail
S i l i s t r a : Nermin ÇAKIR Varna: Mustafa İSMAİL Dobriç: Sebahattin AYYILDIZ
T Ü R K İ Y E -Ankara: İsmail ÇİNGÖZ İst. Anadolu:Bölgesi İst. Trakya Bölgesi İst. Sultangazi: ist. G.O.Paşa: ist. Bayrampaşa: ist. Zeytinburnu: ist. Avcılar: ist. Başakşehir: ist. Kağıthane: İst.Fatih İst. Esenyurt
Kocaeli:
Bursa-
- Bursa Yıldırım: - Bursa-Hürriyet: - Bursa-Yenibağlar: - Bursa-İnegöl İzmir- - İzm. Sarnıç: - İzm. Görece: - İzm. Buca: Edirne: Tekirdağ: Balıkesir-Bandırma: Eskişehir: Erzurum Mersin : Fethiye :
Nuh Mete DENİZ Nedim BİRİNCİ
Murat YILDIZ Seydullah HALAÇ Vildan ARDA Halil Zeytinburnu Ekrem SÜZEN Aydın FİDAN Nazım ÇAVUŞ Murat KAYNAK
Mustafa ÖZSOY Alptekin CEVHERLİ
Başak KILIÇ Turhan YAMAÇ Üzeyir AKGÜN Cevat ÇALIŞKAN Bayram BAYRAM Kenan ÖZGÜR Durmuş HATİPOĞLU Mümin GÜNEY Şevket YILMAZ Nadir ADLI Ertaş ÇAKIR Güner BAŞARAN Sevgin GÖKÇE Berkay MUTLU Ferda ER Fatih AKSAK
Olayları büyüteç altına alan ve yakından izleyen Batı Radyoları, çağrışımlı yayınlarla Türklere cesaret iğnesi yapıyordu. Bir sabah spiker büyük Goethe’nin “Kış ve Timur” şiirini okudu. Kan ve zulüm seli dünyayı kuşattığında şair tiranın karşısına kışı ve onun dondurucu ayazını çıkarırken, kasıp kavuran Timur’a şöyle haykırdı: Ve yemin olsun hiçbir şeyi yanına bırakmam. Tanrı şahidim olsun, göreceksin neler yapacağım! Evet, yemin olsun, ey ihtiyar! Öldürücü soğuktan seni, Ne ocağın kor ateşi Ne Aralık ayının alevleri koruyacak. *** 1357’den beri bu taşlık ve çorak toprakları yurt eden yerli Müslümanlar onlara mekân olan cennetin başkalarına cehennem olacağına derinden inanıyordu. Halk bilgeliğinden sabır alıyorlardı. O suskun günler, inancın korkuyu yendiği, fikirlerin aksiyona geçmeye hazırlandığı, kuvvetler birliğinin vücuda geldiği ve birlikte hareketlenmeye birikim topladığı kış günleriydi. *** Sınır karakollarına hudut askerlerinden başka bir de mekanize İç İşleri Askerleri birlikleri konuşlanmıştı. Milis ayaktaydı. Ocak başında kendi dünyasına dalmış Türkler için insan yaratıkların en şereflisiydi. Kültürlerinin özünde ırk, din, dil, mezhep, kültür ayırımı, eziyet yoktu. Namuslu, ahlaklı ve adil olmak her şeyin başında gelirken, dil, din ve adaletin çeşitliliği içinde, sonsuz bir hürriyet aleminde yaşamak büyük özlemleriydi. Özgürlük bir yere kadar ağaç dikmekle simgeleniyordu. Dikilen ağaçların büyüceğine, dallarına meyve yükleneceğine ve meyvelerin herkese yeteceğine, ne kadar çok insana ikram edilirse o kadar daha büyük bolluk olacağına inanıyorlardı. Beyinleri zehirle otalanmış sırtı silah ve cephane yüklü askerler kapı önünden geçerken, dillerini bilmediklerinden el işaretiyle onları durdurup avuçlarını erik, ahlat, elma armut doldurup uğurluyorlardı. Yüreklerinden geçen hepsini oğulları gibi sevmek ve saymaktı. Bu onların milli birlik kurma anlayışının da özündeydi ve kendileri formüle etmeseler de duyumlarında yaşayan çeşitlilik içinde birlik ve birlikte çeşitlilik inancının dışa vuruşuydu. Bu, içine doğdukları medeniyetin insanları birbirine yakınlaştırıp kaynaştıran faydalı hale gelmiş olgun durumuydu.
12 Sayı 139 - Aralık 2018 12
Bulgaristan Türklerinin Sesi Bulgaristan Haber
Borisov, Rusya ve Ukrayna arasındaki krizi büyük bir tehlike olarak görüyor
Başbakan Boyko Borisov, dün akşam Fas başkent Rabat’ta verdiği konferansta, “Küresel bir anlaşma, Avrupa’da göç sorununu çözmeye yardımcı olabilir” diye kaydetti. Borisov, göçmenlerin kıtaya nasıl girmeleri gerektiğini de açıkladı. Başbakan, şu ifadeleri kullandı:”Sınır kontrol noktalarına buyursunlar, parmak izi alınacak, terör örgütlerine, gruplarla veya olaylarıyla bağlantılı olup olmadığı, sağlık sigorta durumu kontrol edilecek ve ancak o zaman savaştan kaçtığı için sığınmacı olduğunu söyleyebilirler. Artık böyle bir durumda biz onları kabul etmeye mecburuz. Ama ekonomik açıdan daha iyi bir hayat arayışında olanlar. Burada Avrupa liderleri arasındaki ana tartışma konumuza geldik-buna mecbur muyuz, değil miyiz? Bu çok büyük bir zorluk ve bitmiş değil, ancak küresel bir anlaşma ile çözülebilir. Fas’ta 10 gün sonra böyle bir anlaşma hakkında Birleşmiş Milletler toplantısı olacak. Savaş ve doğal afetten kimin kaçtığı belli olsun, o zaman insan olan insan ona yardım etmeli. Fakat ekonomik göçmen, istendiği yerde, ona ihtiyaç duyulan bir yerde olabilmesi için başka bir prosedürden geçmek zorundadır”.
Boyko Borisov, dünkü Fas’ta bulunduğu resmi temaslarda Afrika’dan 40 milyon göçmenin, Balkan güzergahını kullanarak Avrupa’ya doğru yola koyulabileceğinin anlaşıldığını da sözlerine ekledi. Borisov, Rusya Federasyonu ve Ukrayna arasındaki krize de değindi. Başbakan, şunları söyledi:” Balkanlar’da birçok kez olduğu gibi bizim dediğimiz gibi, fındık kabuğunu doldurmayacak birşey, Karadeniz’de ve bölgede korkunç bir çatışmaya neden olabilir. Bugün Angela Merkel de olduğu gibi Avrupalı liderlerinin çoğunun çatışma konusunda çok endişe duyduğuna seviniyorum. İnanın bana, bu bölgede eski Yugoslavya’daki olaylar tekrarlanabilir. Ekonomik, mali, politik ve birikmiş nefret olmak üzere kesinlikle ön koşulların hepsi var”. Bu yüzden Borisov, bir kez daha diyalog çağrısında bulundu.
Google Başkan Yrd. San Francisco’da fahri konsolos Hükümet, “Google” Başkan Yardımcısı ve Bulgaristan vatandaşı Bogomil Balkanski’ye Kaliforniya eyaletindeki Silikon Vadisi’ni kapsayan bölge dahil, San Francisco’da Bulgaristan fahri konsolosu ünvanı verilmesi kararını onadı. Balkanski’nin adaylığı Silikon Vadisi’ndeki Bulgar topluluğu tarafından önerildi. Balkanski, 1991’den beri ABD’de yaşamaktadır. Aynı zamanda, Bulgaristan’daki yazılım şirketleri ile Silikon Vadisi ve Bulgaristan’daki teknoloji şirketlerine yönelik risk sermayesi fonlarının yatırımcısıdır.
BULTÜRK, Ankara Göçmenlere Yardım Derneğinde
Pirin Dağında başarılı kayak sezonu bekleniyor
Güneydoğu Bulgaristan’ın en güzel dağlarından olan Pirin kış sporları severlerinin tercih ettiği bir rotaya dönüşüyor. Şu an dağın yüksek tepeleri karla kaplı, pistlerde kar makineleri faaliyete geçti ve pistler ilk fırsatta açılıp, kayak severlerin hizmetine açılacak. Kapalı teleferik 1 Aralık’ta çalışmaya başlayacak. Bansko’da kayak sezonu resmi olarak 15 Aralık’ta açılacak. Altıncı yıl olmak üzere bu şirin dağ sayfiyesi Bulgaristan’da 1 Numaralı tatil köyü unvanını aldı. Dünya Kayak Ödülleri Akademisi’nin ödüllerinde Bansko’ya altı yıldan beri “En iyi kış tatil merkezi” unvanı veriliyor. Bansko aynı zamanda dünyada en iyi 26 kayak rotası içindeki yerini de almış bulunuyor.
Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği BULTÜRK Ankara Temsilcisi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Uzmanı/M.Sc. İsmail CİNGÖZ ile BULTÜRK Ankara Temsilciliği’nden Fatma AKSOY 03 Nisan 2018 günü Ankara Göçmenlere Yardım Derneğini ziyaret etti.
Bulgaristan halkı zamlar nedeniyle sokağa döküldü
4 Mart 2018 günü Ankara Göçmenlere Yardım Derneği olağan genel kurul toplantısı ile 20 yıldan bu yana başarılı bir şekilde başkanlık görevini yürüten Sayın Fikret ÖKSÜZ’ün tekrar aday olmaması üzerine 2018-2021 dönemi için görevi devralan Sayın Dr. Özcan ŞİMŞEK’e hayırlı olsun ziyaretine giden BULTÜRK Ankara Temsilcisi Sayın İsmail CİNGÖZ ile Sayın Fatma AKSOY yeni yönetime başarılar dilediler.
Ziyaret esnasında Bulgaristan Göçmenleri özelinde Balkan ülkelerinde kalan Osmanlı bakiyesi Türk-İslam nüfusunun sorunları üzerinde değerlendirmelerde bulunuldu ve iki derneğin karşılıklı koordine içerisinde bulunmaları değerlendirildi. Günü anısına; BULTÜRK Gn. Bşk. Rafet ULUTÜRK tarafından yayınlanan “TÜRK DÜNYASINDA BİR BULGARİSTAN TÜRK’Ü:- Rafet Ulutürk – 50 Yıllık Mücadele” isimli kitabını hediye eden Sayın CİNGÖZ ve Sayın AKSOY’a Sayın ŞİMŞEK de Bulgaristan göçmeni yazarlar Sayın Hakkı TEZEL’in “Razgrat-2/ Anıları ve Tarihi” ile Sayın Osman KILIÇ’ın “İslâmın İntişarı” kitaplarını takdim edilmiştir. BULTÜRK Genel Merkezi olarak Ankara Göçmenlere Yardım Derneği’nin yeni Yönetim Kuruluna başarılar dileriz.
Bulgaristan, Türkiye’ye mülteciler için 3,2 milyon euro ödeyecek
Bulgaristan’da yoksulluk ve zamlar ile yolsuzluk iddiaları üzerine sokaklara dökülenler, Başbakan Boyko Borisov hükümetinin istifasını istedi. Başkent Sofya başta olmak üzere ülke genelinde yapılan protestolarda, yollar kapatıldı. Bulgaristan’da son günlerde hayat pahalığı, yoksulluk ve yapılan zamlar nedeniyle Başbakan Boyko Borisov başkanlığındaki hükümet aleyhine ülkenin çeşitli kentlerinde gösteriler düzenlenerek, hükümet yetkililerinin istifası isteniyor. Hükümetin ortağı olan aşırı milliyetçi ittifakın eş başkanı Başbakan Yardımcısı Valeri Simeonov’un hafta içi protestolar üzerine istifa etmesinin ardından bugün ülke genelinde yine protesto eylemleri düzenlendi. Sosyal medya üzerinden örgütlenen Bulgarlar, başkent Sofya başta olmak üzere ülkenin büyük şehirlerinde protestolarda bulunup, komşu ülkelere giden kara yollarını kapattı. Sofya’da protestolar, başbakanlık ve parlamento binaları önünde gerçekleştirildi. Bulgarlar; yoksulluk, araç sigortası, akaryakıt zammı nedeniyle hükümetin istifasını ve politik siyaset sisteminin değişmesini isterken, başkentte trafik kilitlendi; bazı yollar ise kesildi. Başbakan Yardımcısı Valeri Simeonov, engelli çocuklara daha
iyi yaşam, sosyal erişim ve hizmet isteyen annelere yönelik “Çocuklarını spekülasyon amacı ile kullanan, bağırgan kadınlar” açıklamasında bulunmuştu. Engellilerin hükümet aleyhine protestolarını artırması üzerine Simeonov’un “Bağırıp, çağıran kadınlar, toplayın sözde hasta çocuklarınızı ve onları maymun gibi sokaklarda dolaştırmayın” demesi ise büyük tepki çekmişti. Tepkiler üzerine Bulgaristan Başbakan Yardımcısı Simeonov, hafta içi istifa etti. Simeonov’un istifasına yol açan engelli aileleri yine sokaklara çıkıp, hükümetin de istifa etmesi için gösterilerde bulundu. YUNANİSTAN YOLUNU KAPATTILAR Bulgaristan’ın Türkiye ile Yunanistan sınırındaki protestocular ise Haskova ve diğer şehirlerden gelenlerin toplanmasıyla Türkiye’ye 20, Yunanistan’a 3 kilometre uzaklıktaki Svilengrad ilçesinde toplandı. Belediye önünde protesto yapan göstericiler, daha sonra Hoskova’dan gelenlerle birlikte Yunanistan’a giden kara yolunu araçlarla trafiğe kapattı. Bulgar polisinin geniş güvenlik önlemi aldığı ve göstericilere müdahalede bulunmadığı gözlendi.
onayladı. Mülteci mekanizmasından kaynaklar, sığınmacılara acil insani yardım, eğitim ve sağlık gibi hizmetleri kapsayan ve 27-28 Haziran 2018’de AB liderlerinin göç krizinin yönetimi konusunda vardıkları anlaşmayla, Türkiye’ye mülteciler için vadedilen 3 milyar euro yardım paketi onaylandı. Türkiye’deki Suriyeli sığınmacılar için ikinci 3 milyar euro’luk mali desteğin serbest bırakılması kararı yer alınmıştı. AVRUPA Birliği’nin (AB) mülteciler için Türkiye’ye Bu anlaşmaya göre miktarın 1 milyar euro’su AB ödeyeceği 3 milyar euro yardım paketinin 3,2 mil- üyesi ülkelerin, Birlik bütçesine GSYH’si oranına yonluk bölümünü verecek Bulgaristan’da, parlomento göre paylaşılacak. Bulgaristan’ın Türkiye’deki mülsözleşmeyi onayladı. tecilere ödemesi gereken miktar 6.2 milyon leva (3.2 Bulgaristan parlamentosu Türkiye ile AB arasında milyon euro) olarak hesaplandı. Bu kaynaklar, 2019imzalanan mülteci anlaşması ve yardım paketi gere- 2023 döneminde yılların her üç ve çeyrek aylık döğince şart ve sorumluluklarına dair genel sözleşmeyi nemlerinin başında taksitle ödenecek.
BULTÜRK bünyesinde bulunan BGSAM’ın Çıkartığı Kitaplar
Bulgaristan Türklerinin Sesi 13 Sayı 139 - Aralık 2018 Bulgaristan ve Türk Dünyası
Nedim AKIN
Bayrampaşa Giresunlular BULTÜRKTE
Sarı Yelekliler – Siyah Bayraklılar
Konu: Fransız İsyancıların talepleri ve Bulgaristan’da kıpırdanış Napolyon Moskova önlerindeki “Borodino Vaadisine” 90 binlik ordusuyla dikildi ve 1812’de iki kıtaya yayılmış kocaman Rusya’yı dize getirmeye çalıştı. 206 yıl sonra bugün (08 Aralık 2018) Fransız devleti 90 binlik polis ve jandarma gücüyle kendini “Sarı Yeleklerden” korumaya çalışıyor. “Sarı yelekler” hareketi örgütsel bir direniş değil… Sarı yeleği sırtına geçirip sokağa dökülenler içinde işçisinden işsizine, köylüsünden küçük esnafına, öğrencisinden sanatçısına tüm ezilen sınıf ve tabakalardan insanların, yoksulluk sınırının altında ya da o sınırın altına düşme tehlikesindeki yurttaşların kendiliğinden eylemi… İçinde solcusu da, sağcısı da, siyasetle uzaktan yakından ilgisi olmayanı da var. Onlar bu hafta içlerinde asgari ücret, akaryakıt zammı, işsizlik gibi maddelerin olduğu 42 talep deklare etti. İşte o talepler: Sıfır evsiz: ACİL; Gelir vergisi daha kademeli olsun; Asgari ücret net 1300 euro – [Halihazırda Fransa’da net asgari ücret yaklaşık 1150 euro , Bulgaristan’da 255 euro ); AVM inşaatına son verilsin, küçük esnaf korunsun, şehir merkezlerinde bedava otoparklar kurulsun; vatandaşa tasarruf yaptıran ekolojik projeler uygulansın; Büyük şirketler büyük, küçük ve orta ölçekliler az vergi ödesin; Herkes için aynı sosyal güvenlik sistemi uygulansın; Emeklilik sistemi dayanışmacı ve sosyal kalsın; Akaryakıt zammına son; 1200 avronun altında emeklilik maaşı olmasın (Bulgaristan’da 100 auvro’dur); seçilmişlerin maaşı Fransa’daki ortalama maaşa eşit olsun, seyahat ve ulaşım harcamaları denetlensin, yemek ve tatil kuponu olsun. (Bulgaristan’da milletvekili maaşları ortalama ücretin 5 katıdır); Tüm Fransızların maaşları, aynı zamanda emeklilik maaşları ve sosyal yardımlar enflasyona endekslensin; Fransa sanayi muhafaza edilsin; üretimin ülke dışına kaydırılmasına son verilsin; Ülke dışı çalışanlar sistemine son verilsin. Fransa topraklarında çalışan bir kişinin aynı maaş düzenine ve haklara sahip olmaması kabul edilemez. Fransa sınırları içinde çalışma hakkı olan herkes Fransız vatandaşlarıyla eşit olmalı ve o kişinin işvereni Fransız işverenlerle aynı vergileri ödemelidir; İş güvenliği hakkında: büyük şirketlerin sözleşmeli işçi çalıştırma hakkı sınırlandırılsın. Kadrolu çalışma hakkı uygulansın; Kemer sıkma politikalarına son. Hiçbir meşruiyeti olmayan borç faizlerinin ödemesi durdurulsun. 80 milyarlık vergi kaçakçılığının peşine düşülsün; Zorunlu göç hareketi durdurulsun; Sığınmacılara iyi davranılsın; Sığınma talebi reddedilenler ülkelerine gönderilsin; Hakiki bir entegrasyon politikası uygulansın. Fransa’da yaşamak Fransız olmayı gerektirir (tamamlayana sertifika verilmek üzere Fransızca dil, Fransa tarihi ve vatandaşlık bilgisi dersleri verilsin). Azami ücret ayda 15 000 avro olsun; İşsizler için iş alanları açılsın; Engellilere verilen mali ödeme artırılsın; Kiralara sınırlama getirilsin; Fransa’ya ait mülklerin (baraj, havalimanı vb.) satışa çıkarılması yasaklansın; Yargı, polis, jandarma ve orduya daha kapsamlı imkânlar sunulsun. Güvenlik güçlerine fazla mesai için ödeme yapılsın veya bunun karşılığı tatile çevrilebilsin; Ücretli otoyollardan toplanan paranın tamamı Fransa’da otoyol ve yolların yapımına, bakımına ve güvenliğine yatırılsın; Yaşlı nüfusun hayat seviyesi yükseltilsin. Yaşlılar üzerinden para kazanılması yasaklansın; Anaokulundan lise sona kadar hiçbir sınıfta öğrenci sayısı 25’i geçmesin; Halk oylaması anayasaya girsin. Her bireyin yasa teklifini sunabileceği, bağımsız bir teşkilatın denetiminde kolay anlaşılır ve etkili bir site kurulsun. Eğer söz konusu yasa teklifi 700 binin üzerinde imza toplarsa, Meclis bunu tartışıp, düzeltip, tasarı haline getirerek tüm Fransızların katılacağı bir halk oylamasına sunmakla yükümlü olsun; Cumhurbaşkanlığı görev süresi yeniden 7 yıla çıkarılsın; Emeklilik yaşı 60 olsun.
Düzce Karadere HASANAĞA köyünden
Karadere HASANAĞA köyün Muhtarı ve cami cemati ile sohbet ettik.
BULTÜRK Genel Başkanı Rafet ULUTÜRK kendi kitabını Karadere HASANAĞA köyün .Sağında Muhtarı Özcan Beye ve Ümit DURSUN Beyefendiye Kitabını taktim etti
Dr. Nedim BİRİNCİ Siyasi Hedefler Biçimleniyor
Konu: Kasım 2018 – Siyah Bayraklı Gösteriler Ayı “Bu Sistem Öldürüyor!” sloganı Kasım 2018’de bütün Bulgaristan’ı dolaştı. Siyah atletler üzerine beyaz harflerle yazılmış bu şiarla yürüdüler ve siyah bayraklar taşıdılar. Bu direniş şekli başka bir kıtadan veya ülkeden kopyalanmış değildir. Paris’teki göstericilere de benzemiyorlar. Orijinalliğin bir özelliği de göstericilerin kadın erkekli, yaşlı gençli hatta çocuklarla birlikte başlayıp bitmesidir. Hareketlenme önce Sofya’da halk meclisinin arındaki parkta engelli çocukların anneleri tarafından başlatıldı ve 3 ay devam ettikten sonra Kasım ayında Bulgaristan’ı bir uçtan bir uca kuşattı. 50 yerleşim merkezinde birden yürüdü halk. Göstericiler yüz bin veya 1 milyondu demek yanlış olur ama hırslı ve öfkeliydiler. Bu kavgada anneler kazandı. 2019 Bütçesinden yardıma ve bakıma muhtaç engelli çocuklar için 360 milyon leva ayrıldı. Başbakan Yardımcısı aşırı milliyetçi V. Simyonov istifa etmek zorunda kaldı. İktidar partisi GERB ve faşist ortakları Halkın ekonomik ve sosyal ihtiyaçlarını görmek istemeyen siyasi iktidar Kasım 2018 direnişlerine, muhalefet partilerince kışkırtılan, finanse edilen patlamalar olarak niteleme getirdi. Yukarıdakilere göre, sokağın ve meydanların ardında derin gizli bir siyasi zeka vardı ve uzun elli bu ejderha çuvalın ağızını açmış ve protestolara katılanları parayla kışkırtıyordu. Ne ki, gerçeklerin öyle olmadığı ortaya çıktı. Halk arasında öne çıkan temsilciler siyasi sistem değişikliği, Anayasa değişikliği başta olmak üzere, oligarşinin iktidar katından indirilmesini ve partilerin aday göstermeyeceği bir erken genel seçimle 120 kişilik yeni bir parlamento kurulmasını ve düzenin değiştirilmesini istediklerini duyurabildiler. Duyurmasına duyurdular da, Kasımda 2018’de onaylanan 2019 bütçesinde siyasi partilere oy başı 11 leva yardım, eski usul oy kullanma gibi ana istekler olduğu gibi korundu. BSP ile HÖH bu işin neresinde. Siyasi muhalefet Kasım gösterilerine öncülük edemedi. Ülkedeki siyasi denge muhalefet lehinde değişiklik gösterse de, bu muhalefetin güçlenmesinden fazla, iktidarın güç kaybetmesinden ileri geldi. Üstelik BSP ile DPS’nin seçim kazansa bile köklü yenilenmeyi örgütleyip biçimlendirecek gücü olmadığı ortaya çıktı. İnsanları sokağa çıkaran sebepler Engelli çocukların anneleri tarafından başlatılan “Bu Sistem Öldürüyor” ulusal direniş hareketine ayın 2. Yarısında benzin ve motorin fiyatlarına gelen zamları protesto eylemlerine yol kesme, kavşaklara yığılma, iki yönlü yolları bloke etme gibi direniş şekilleri eklendi. Bu arada yine Kasım ayında “çöp” borcundan ötürü Bulgaristan Diyaneti Baş Müftülüğü vakıf mallarına hacız koyup satışa çıkaranlardan ve böylece ülkede azınlıklar arasında gerginlik yaratanlardan biri olan GERB Maliye Balanı Vladislav Goranov’un Sofya’nın en pahalı semtinde 180 metre kare lüks bir dairede oturduğu, konut ve “çöp” vergisi ödemediği açıklandı. Memleketimizde yasalar ve kurallar üstü bir zümre var. Her şeyi hiçe sayarak bey gibi yaşayışa vatandaş “alçaklık” dedi. Çifte standarda son verilmesi istendi. Öte yandan Bulgaristan şampiyonu “Ludogorets” futbol takımının ve Razgrad şehrindeki stadyumun “Motsi” adlı lüks locası için İş Adamları Birliği Başkanı Kiril Domuzçiev’ın mülk vergisi, gelir vergisi, “çöp” vergisi ve başka ödemediği basına düştü. Ahmet Doğan da geri kalmıyor. Sofya’daki “saray”, Karadeniz’deki “Köşk” için, köşkün dolayındaki 20 dönüm bahçe, seralar, köpek kulübeleri, tavuk kümesleri, kuş tünekleri, özel kumsal ve çadırlar için de ne “çöp” vergisi ne de gelir ve lüks zevk vergisi vs ödemediği gün gibi ortada. Kirli çamaşırlar ipte… Bu çifte standardın ucu ırkçılığa, ayrımcılığa, halk düşmanlığına, din düşmanlığına, Müslüman düşmanlığına vs kadar uzadıkça uzadı gitti. Olay bununla da bitmiyor 100 binden fazla aile su ve elektrik borçlarını ödeyemezken, 200 bin aile de kışlık odun ve kömür alamamış. Vidin şehrindeki gençlik futbol takımı ise, belediye spor salonu kirasını ödeyemediği için, her gün Romanya’ya geçip orada antrenman yapıyor. Çöküşün adı “çöp vergisi” olabilir mi?
14 Sayı 139 - Aralık 2018 14
Bulgaristan Türklerinin Sesi Gençlik Spor
İbrahim SOYTÜRK
Önce Algı Sonra Bilinç Dönüşür.
Konu: Ahlak değişmeden birey ve cemaat değişemez. Son soluğu alıp vermiş yüzden fazla balina ve yunus balığı ızgaraya dizilmiş gibi dizilmiş kumsala. Bu kıyı kâh Filipinler’de kâh Haiti’de… Üzgünüm! Yunus ve balinaların derdine çare yok. Birinin içinden yarım ton plastik çıkmış. Onlar okyanusları temizleye dursun, okyanus-deryası onları çöp tenekesi sanıp karaya atıyor… TV karelerinden herkes etkilenmiştir. Küresel kara okyanus-deryası için bir çöplük. Ne suda ne karada bütünsellik bilinci yok. Olsa ne olacak, işe yaramayandan kurtula bilene hayranım. Kendi kendini arıtabilen okyanus-deryası, insanoğlunun en yüce eseri olan toplumdan defalarca mükemmel bir yaratık! Özelliği, öz arınma tesisinin otomatik çalışır olması! Hayattan kopanlardan kurtularak geleceği arıyor. Toplumda bu özellik yok. Hayat koşullu ve karmaşık! Geçmişle gelecek yapışık ikizler gibi, her an yeni doğum yapan toplum sancılara teslim olmuş, bugünü göremiyor. Okyanusun, denizin yaptığını toplum yapamıyor. Kendi arıtamıyor. Faşizme takıldık kurtulamadık, totalitarizme yakalandık arınamadık, demokrasimiz hastalıklı, deniz-derya kudretimiz yok ki, pırıl pırıl ışıldayalım. Bizde faşizm ile totalitarizm naaşları yan yana üst üste… Gömsek de diriliyor… Toplumda yasallıklar ve yasalar var. Yasallıkları doğa koymuş, insan bilincinden etkilenmiyorlar. Onlara tesir edebilen yalnız insanoğlunun doğaya yaptığı kötülüklerdir. Ahlakı yaratan dindir. Yasaları yazıp onaylayansa insanlar. Adalet adına hiç biri durup dururken kendiliğinden hareketlenmiyor. Şiddet uygulayanın, hırsızın, katilin yakasına yapışan yasa görmedim. Yasanın eli kolu yok. Tutuk evleri devletin ama rüşvetçi cebini kesip aldıklarını halka akıtmıyor. Yanlış yaptım doğrusu budur demiyor. Uygulayıcı yargıç ve savcıları namus ve şerefin adalet noktasında buluşamıyor. Her şey algıya ve anlayışa bağlı, onur ve bilinç tepeden bakıyor. Denizin arınmasına, kumsaldaki balinalara, çalana, rüşvet alana, yalancıya ve dolandırana bakış da öyle… Arınmanın da yazı ve turası var. Denizin arınması başka toplumun arınması başka… Eksikliğimiz var ki, bizdeki kokuşmuş faşisttotaliter komünist kalıt hala nefes alıyor. İnsan ömrünün 100 – 150 sene uzatılacağı haberleri ölü canlılara kuvvet iğnesi oluyor. Demokrasinin ise büyük bir riziko olduğuna işaret edenler çoğalıyor. Totaliter milliyetçi zehir pusu kurmuş bekliyor. Aşırı milliyetçiler gardiyanlık yapıyor fırsat kolluyor.
Bulgaristan NOVA TV’den BULTÜRK’e ziyaret
Davan Elden Düşmedi Konu: Duru yüreğin ve milli bilincin vuslatı bir başka Niyazi Hüseyin Bahtiyar’ın şiirlerindeki temalardan biri Bulgaristan Türk Edebiyatında önemli yer tutan VATAN VE ANAVATAN sevgisidir. O, “Teşhis Yerine” adlı şiirinde Vatanın ne kadar önemli olduğunu, ona nasıl sahip çıkmamız gerektiğini çok akıcı ve güzel bir dille ele almıştır:
.Bulgaristan NOVA TV Tonya DİMİTROVA BULTÜRK derneğimizi ziyaret etti
Bulgaristan Türkleri Bulgaristan’ın Varna ilinin Dılgopol Belediyesinin Medovets köyünde Türk .halkı bir toplantı yaparak, Türkiye’nin “Zeytin Dalı Operasyonuna” tam desteklerini ifade ettiler
Arınamayan, değişemeyen bir toplumda doğduk.
Dedem, güneşle yıkanma bir ihtiyaçtır diyordu. İsmimize, dilimize, dinimize saldırılara karşı, amca, dayı, arkadaş cenazeleri kalkarken dövüldük balyozla örs üzerinde… Saflarımız, bir parti, bir dernek olmaktan öte bir kükreyişin öfke dolan yelkenleri oldu. Direnmenin kaçınılmaz olduğu yıllarda yetiştik! Bu gerçeği duygularımız algılıyor bilincimiz depoluyordu. Öncesi de siyası yapılanma içindeydik. Ancak ne yazık ki, baskıcı toplumlar bizi gereksiz bir şey sandığından içinden attı. Topluma zehir olan biz değildik. Gerçekler bambaşka olsa da, hem faşist hem de totaliter komünist Bulgar toplumları bizden hep arındı. Deryanın balinaları kumsala dizişinden çok daha sert bir tavırla Vatanımızdan canlı canlı sökülüp atıldık. 27 Kasım 2018 tarihli sabah postamda Deliormanlı yaratıcılarımızdan Hikmet Efrahim’in bir mektubu vardı. Sorosçu oluşuyla ünlü Dr. Antonina Jelyaskova’nın yurtsuz bırakılma trajedimizi anlatan 21 yıl önce kaleme alınmış bir yazısından kısa bir alıntı seçtim: (Kendilerini bizden sayanların anlatım inceliğine dikkat çekerim.) Devamı www.bghaber.org
Sevilcan YÜCE
Türk Dünyası Medya Mensupları Yalova’da Toplandı
İstanbul’da ETNOSPOR Festivalinde BULTÜRK
Malını yitirirsen eğer Tedirgin olma sakın Malı yine kazanırsın. Onurunu yitirirsen eğer Yarı gücün gitti demektir Aklını başına alırsın. Cesaretini yitirirsen eğer Her şeyin kaybedilmiş demektir Sen bir sıfır kalırsın. Vatanını yitirirsen eğer İşin en kötüsü işte budur Ölüler gibi tamtakırsın. Bulgaristan Türk Edebiyatı içine doğan ve içinde yetişen büyük çınarlardan biri yıkıldı. Şair ve araştırmacı yazar, romancı Niyazi Hüseyin Bahtiyar aramızdan ayrıldı ve vuslat yoluna yöneldi. Beraberinde zengin sözlü ve yazılı edebiyatımızın esintilerini götürdü. Bize de öğütleri, yürüdüğü yolun izleri, değerler kaldı. O, edebiyatımızı 3 periyoda bölmüştü: Birincisi 1944 yılına kadar olan dönem; İkincisi 1944 yılından 1989 yılına kadar olan dönem ve Üçüncüsü 1990’dan sonra günümüze kadar olan dönemdir. O bu 3 dönemi sımsıkı birbirine bağlı görüyordu ve birbirinin devamı olduğunu belirtiyordu. Birinci dönemde en önemli kültürel ve ebedi olayın, Atatürk’ü tanımamız, Latin Alfabemize geçmemiz ve yeni yazı dilini benimsememiz olduğuna vurgular yapıyordu. Bahtiyar son 2 dönemin en üretken orta direklerinden biriydi. Birinci dönemin sıkıntılarını, komünist dönemin “ya asimile olursun ya göç edersin” zulmünde bizzat yaşadı. Yaratıcı hiçbir zaman yalnız yanmadı. Edebiyat kulübü kurdu genç kalemlere ilham oldu. 50 yıl yazar, şair, edebiyatçı yetiştirdi. Kırcali ilinin Karagözler (Çernooçene) yaratıcı kalemlerinin hocası odur. Dernek çalışmalarında 20 yaratıcı şair ve yazar ytiştirmiştir. Bulgaristan Türkleri edebiyatının önemli isimlerinden biri olan Hüseyin Niyazi Bahtiyar, 17 Şubat 1927’de Tırgovişte’ye bağlı Turnaovası köyünde dünyaya geldi, ilkokul ve rüştiye eğitiminden sonra Şumnu’da “Nüvvab”ı bitirdi. Sofya Üniversitesinin Türkoloji bölümünün ilk öğrencilerinden biri oldu. Hayat boyu öğretmenliği ve edebiyatçılığı birleştirdi. Üniversite öğrenciliği yıllarında Sofya’da çıkan “Yeni Işık”, daha sonrasında da Kırcaali’de çıkan “Yeni Hayat” gazetelerinde görev almıştır. O, Bulgaristan Türk edebiyatı gönderinde dalgalanan bir bayraktır. “Işık Yağmuru” adlı kitabının ilk şiiri “Türk Bayrağı” dır. Bu bayrak bizim bayrağımız Pırıl pırıl dalgalanan halis Türk bayrağı Bu bayrak bizim her şeyimiz Bizimdir o, hepimizin her şeyimiz. Malazgirt’ten Plevne ve Çanakkale Savaşına her şehit bizimdir, Kuvveyi Milliye, İstiklal ve Cumhuriyet, Çankaya’da dalgalanan al sancak ve Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk hepimizindir diye haykırdı o. Yaratıcılığında “mavi gözlü kartal” Mustafa Kemal çizgileri derindir. Şair ve yazar N. Hüseyin’in sanatında Türk Kimliği bilincindeki güçlü fırça darbesi BİRLİK konusudur. Bu fikrini o şöyle dile getirdi. Beraberlik her yerde birlik Güçleri birleştirmek, yumrukları kenetlemek Ulusumuza dirlik… Yaratıcılığında derin yaraların kapandığına ve en büyük acıların unutulacağına asla inanmadı, çünkü kötülüklerin en kötüsünü kendisi de yaşamıştı. Vatanından kovulmuştu. Bu acı son gününe kadar dinmedi. Türklüğüne, Türk diline, Türkçe yaratmadan aldığı mutluluğa sevdalı bir şair ve yazardı. Öğrencilerine akıttığı bilgi deryasından: Türk Dili en güzeldir/ en güzeldir Türk Dili Devamı www.bghaber.org
Bulgaristan Türklerinin Sesi 15 Sayı 139 - Aralık 2018
Raziye Çakır ULUTÜRK Tarih: 22 Aralık 2018
Biz Türkler Yenilmedik Konu: Zulüm volkanının fışkırdığı 1984 Aralığını asla unutmadık. Biz Bulgaristan’daki Müslümanlar 24 Aralık 1984 gecesi Güney Doğu Rodoplar’ın Kırca Ali İline bağlı Mleçino (Sütkesi) ardından 26.12.1984’te Benkovski belediyesi Türk köylerine silahlı jandarma, asker ve bereli saldırısıyla başladı. Bulgarlar isim ve Türk Kimliği değiştirme ve Müslümanlığımızı zorla unutturma saldırı kampanyası, şehit ve yaralılarımızı, evde köyde, sürgünde ve toplama kamplarında gördüğümüz çileyi, zorla parçalanmamızı, güç kullanarak Vatanımızdan, toprağımızdan kovulmamızı asla unutmadık ve unutmayacağız. Hiçbir zaman unutmayacağız – unutturmayacağız. Bulgaristan’da her yıl “Türkan Çeşme” mitingleri düzenliyoruz. Mestanlı Şehitler Andı önünde toplanıp Türklüğümüz yeminini yeniliyoruz. Totaliter terörle mücadelemizi anma törenlerimiz memleketimizi baştanbaşa dolaşıyor. Yiğitlerimizin mezarına çiçek ve çelenk koyuyor, dua ediyor, Mevlit dinliyoruz. Çocuklar şiir okuyor. Davamızı genç kuşaklara devrediyoruz. Adına hak ve özgürlüklerimiz uğruna mücadele dediğimiz kutsal başkaldırımız 1878’den beri süregelen Türk ve İslam düşmanlığına karşı biçimlendi ve güç topladı. 1878’de sona eren Rusya ile Osmanlı imparatorlukları arasındaki büyük savaş Osmanlının Balkan topraklarında – Bulgaristan’da cereyan etmişti. Gerçeği söylemek gerekirse Ruslar bu kanlı savaştan hiçbir şey elde edemediler. Tuna boyu eyaletlerini Osmanlı’dan koparan ve Bulgar Prensliği kurulmasına yol açan Berlin Konferansı, ne yazık ki, bu güzelim topraklarda insan kardeşliğine, dostluklara ve iyi komşuluklara mezar kazdı. Osmanlı’da uyanan Bulgar milleti bilincinden bir halk ve millet doğmadı. Tek dilli, tek kültürlü ve tek milletli devlet kurmaya özenen poturlu entelektüel Bulgarlar ve kurdukları partiler bir MİLLİ BİLİNÇ doğuramadı. Çünkü bir milli bilincin doğabilmesi ve egemen olması için önce bir Bulgar milletin oluşması gerekirdi ki, bu da olmadı. Şöyle de diyebiliriz. Bulgarlar kendi özgün milli bilinçlerini oluşturmadan, ülkemizde yaşayan etnik azınlıklarla asla kaynaşamazlar. Böyle bir yakınlaşma bile olanaklı kabul edilemez. Osmanlı bağrında yaşanan Bulgar uyanış ve Bulgarların bir milliyet (narodnost) olarak biçimlenme devrini araştıran ve yazan, Prof. Nikolay Gençev’in “Osmanlı olmasaydı, biz bir oluşmamış milliyet ve soy kalıntıları olarak eriyip gidecektik, yok olacaktık, dilimizi hatırlayamayacaktık, yazımızı unutmuş olacaktık, dinimiz kayıplara karışmış olacaktı fikri dikkate değerdir.” Bulgar okulları, halk kültürü merkezleri hep Osmanlıda ve Osmanlı devletinin yardımlarıyla meydana gelmiştir. Bulgarlar kendi dillerinde dua ettikleri kiliseye Osmanlıda girmişlerdir, kilise ve manastır vakıflarına toprağı, araç gereci, özgürlüğü Osmanlı devleti tanımıştır. Ve Osmanlı’dan çok sancılı ayrılış sürecinin sadece 140 yıl önce olduğu ve bu yıllarda bir defa Rus İmparatorluğu ve ikincisi de Alman Nazi diktatörlüğü tarafından 2 kez adamakıllı soyulan, İkinci Dünya Savaşında İngiliz ve Amerika tarafından havadan bombalandığı hatırlandıkça gerçekler görülebiliyor. Her 2 savaştan sonra Yunanlara ve Sırplara savaş tazminatı ödemek zorunda bırakıldık. Bu gerçekleri bilenler bu günkü durumumuzu daha kolay anlayabiliyorlar. Bizler bu ağır 140 yılda biz Bulgaristan Müslümanları Bulgaristan’da yaşadık. Bizi sırtında yük gören Bulgar devleti hepimizi defalarca göçe zorladı. En büyük göçler 1878’de, 1913’te, 1950-51’de, 1968-74-78 yılları arasında ve 1989’da oldu. Şu da var.tabi ki, 1990’dan sonra da 300 bin Bulgaristanlı Müslüman Batı Avrupa’da gurbetçilik yapıyor. İşte bu ağır koşullarda, Osmanlıdan milliyet olarak ayrılan Bulgarlardan bir Bulgar milleti (ulus), bir Bulgar halkı oluşamadı. Oluşmuş olsaydı başımıza gelenlerin hiç biri yaşanmayacaktı. Durum sakattır. 1934’te ihtilalden sonra Ulahların Ortodoks kiliselerinde isimlerinin Bulgarlaştırılması yaşandı. Ardından Pomak kardeşlerimize karşı da uyguladılar. Pomaklar, Ulahlar Bulgar olmadılar, 2017’den beri Vidin, Vratsa ve Montana illeri hukuksal otonomi istiyor. Entegre olmadılar. 1946’da Makedonlara Bulgar kimliği dağıtıldı. Pirin yöresinde Struuma ırmağı (Kara Su) boyunda yaşayan bu azınlık Makedon dilinden ve kültüründen vaz geçmedi. Azınlık statüsü ve kültürel otonomi için mücadele ediyor. Gelişime açılan Makedon Bulgaristan ilişkilerinde çok aktif rol oynuyor. Kendilerini Kuzey Makedon Cumhuriyeti nüfusundan görüyorlar. Okullarda Makedon dilinde eğitim için direniyorlar. Demek oluyor ki onlar da Bulgarlaşmamışlar. 1962’de Çingenelerin ve Hakraların isimlerinin değiştirilmesi yaşandı. Onların birçok olan etnik sözlü dillerinden ve kültürlerinden, sürünerek yaşadıkları Getto yaşantısından vaz geçmedikleri ortadadır. Evde, sokakta ve işte Çingenece konuşuyorlar. Yunanistan’a gidip bebe
sattılar ama “Geçiş Dönemi” adlı rezilliği zor zar atlattılar. Bulgar sanat ve kültürünü benimsemedikleri gibi, yok sayıyorlar, Bulgarca okuma yazmaya karşı direniyorlar. Kültürel varlıklarını müzik dünyalarına kilitlemişler, geleneksel yaşayış tarzlarında var olmaya devam ediyorlar. Devletin tarımdan ve sanayi sektöründen çekilmesiyle boş kalan kırlarda ve sanayi bölgelerinde çöpçülük yaparak yaşam törpülüyorlar. Kentlerin bit pazar ve çarşılarına doldular. Çöp tenekeleri ve çöplükleri geçim kaynağı demirbaşı ettiler. Bulgar devletinin Çingenelerle bütünleşme, kaynaşma, entegre olma ve onları asimile etme kavgasında, hayat Çingene kanının daha koyu, Çingene nefesinin de daha keskin olduğunu kanıtladı. Bulgar olmayı kabul etmeyen Çingene soy, boy ve kafileleri bildikleri geleneksel yaşam tarzını Bulgar isimleriyle büyük bir tutuculukla sürdürüyorlar. Sayıları 600800 bin olan Müslüman Çingeneler, Türk Çingeneleri (millet) yukardakilerden farklı bir yaşam sürüyor ve Türk inanç ve kültürüne kayıyor. Bu sosyal, kültürel ve etnik toplulukluklardan her biri bir azınlık durumunda ve bütünleşmeye yanaşma eğilimi göstermiyor, kenarda kalıyor, Avrupa’ya kaçıyor. 1972-73’te tekrar Müslüman Pomakların isim ve dinlerinin değiştirilmesi ve 1984’te Türklerin isim, dil, din, kültür, medeniyet ve yaşam tarzının tüm oluşturucu öğeleri olan töreden, evlenmeden boşanmaya, sofrada kaşık tutmaya, oturup kalkmaya, giyim kuşama kadar her şeylerinin Bulgarlaştırılması zorbalığı tutmadı. Azınlıklarımızdan hiç biri yenilmedi ve etnik kimlik ve kültürlerini, ibadet ettikleri dinlerine göre yaşamaya devam ettiler. Baskıya ve teröre katlandılar. Bu zorlu gelişmenin bir asır boyunca devam etmesi ve 1989 sonunda Pomakları, Türklerin ve Müslüman Çingeneleri isimlerinin ve din haklarının geri verilmesi zorla Bulgar milleri yaratma zorbalığına ve toplumsal suniliğin başarı vermediğini kanıtladı. Bu baskıcı uygulamayı Tatarlar, Çerkezler ve Gagavuzlar da bunları yaşadı. Bu yıllar Bulgaristan’da yaşayan azınlıklar arasında milli bilinci, kültürü, sımsıkı tutundukları bir hayat tarzı olan ve uygarlık taşıyıcısı olan en güçlü kesimin Türkler olduğunu ortaya koydu. Paylaşıcı olan Türkler, Müslüman Pomak, Çingene, Tatar, Çerkez ve Gagavuzları kanat altına almaktan geri durmadı. Osmanlı döneminde 2 353 camisi, medrese ve okulu, ibadethanesi, hamamı, çeşmesi, türbesi, evi, köyü, kentlerde semti veya mahallesi, üretim tarzı vs olan ve gelenekleri yerleşmiş olan Türkler, Bulgar devletine rağmen toplumun omurgasını oluşturdular. Öyle ki yoğun göçe zorlama, itip kakma, sürekli zorlama ve kimliksizleştirme zorbalığı, hayatın her dalında sinsilik ve sönmeyen bir düşmanlık, göçler ve budama olmasa, Türk azınlık Bulgaristan Türk Millerini ve Halkını artık oluşturmuş ve kendini dünyaya tanıtmış olacaktı. Bundan 34 yıl önce Süütkesiğin’de (Mleçino), Kirli (Benkovski) ve Rodoplardan Tuna boylarında, Gerlovo, Dobruca, Deliorman, Trakya’da, her Türk köyünde, her Türk’ün bulunduğu yaşadığı bu feci ve yüz karası olaylar aslında Bulgarların olgun bir milliyet, millet ve halk olamadığını tüm dünyaya gösterdi. Bu gerçek Bulgar devletinin hayatın her dalında ülkedeki azınlıklardan daha zayıf, alternatifsiz ve çaresiz olduğunu ortaya koydu. Kuşkusuz 140 yıldan beri devletsiz yaşayan Bulgaristanlı azınlıklar insan haklarından, azınlık hak ve özgürlüklerinden uzak, adaletsiz ve derin dondurucuya kilitlenmiş bir demokrasi koşullarında çok ağır yaşadılar. Bulgar kültürünü kabul etmezken, dünya kültürel teknik atılımlarından, kendi medeniyetleri olan İslam Medeniyetinden ve Avrupa’nın medeniyet benzetmelerinden uzak kaldılar. Azınlıklar onları ilgilendirmeyen bir manevi dünyaya atıldılar. Orada eritilmek ve kaynatılmak isteseler de çözülmediler. Bu devlet rejimlerinin adı faşizm ve totalirarizimdi, uygulanan baskı ve terördü. Kabul etmediler. 34 yıl önce yaşanan ve Türkan kızımız gibi 17 aylık bebelerimizin de canına kıyan acı gerçekler, Bulgarların Türklerinin, Müslümanların ve İslam medeniyetinin öncülüğünü, yaratıcı gücünü kabul etmeyenlerin bir kanlı ölümcül saldırısıydı. Bu kedini aidiyet ve kültürler arası bir kapışmaydı. İsim, dil, din ve diğer yasaklanan unsurlar medeniyet ve kültürümüzün oluşturucu öğeleri olduğundan dolayı bize ateş açıldı. Dilimiz ve dinimiz yasaklandı. Hedefte Türk kimliği vardı. Bu vahşette mezar kazan Bulgarlar Komünist Sistem oldu. Aslında başkasının değil, kendi mezarlarını kazmışlardır ki, 2 milyon Bulgar’ın millet ve halk olamama acısını dış dünyaya kaçarak unutmak istediğine şahidiz. Katillerin cezalandırılmaması onları huzura kavuşturmadı. Bu feci gerçek, Bulgar unsuru içinde bir kanser halindedir. Ahmet Doğan gibi hainlerse bu olumsuz kanser oluşumunun terini almakla, geçindiler. Bulgarların kendileri için kazdıkları mezarın üstüne kereste dizdiler ve 30 yıldan beri içinde ceset olmayan bu mezarı suluyor ve üzerine yanlarına çiçek dikiyorlar, çelenk taşıyorlar. Bu çok acı bir gerçektir. Sahte bir dünyada yaşayan insanların geleceği ve cenneti olmaz.
Başak KILIÇ
Emanet Akıl
Konu: İki evi olan kimlik, dil ve tarih formülü belirdi. ORDA BİR KÖY VAR UZAKTA Orda bir köy var, uzakta, O köy bizim köyümüzdür. Gezmesek de, tozmasak da O köy bizim köyümüzdür.
BERK Taşımacılığın Sahibi Şakir ARSLANTAŞ’I Makamında Ziyaret
Doğu Türkistan Vakfında Makedonya Türklerinin Lideri Erdoğan SARAÇ
Afganistan Türkleri Derneğine Ziyaretimizden
Bulgaristan Şumen-Nikola Kozlevo Belediyesinde
Gagauzya Dernek Başkanlığını Ziyaret
Orda bir ev var, uzakta, O ev bizim evimizdir. Yatmasak da, kalkmasak da O ev bizim evimizdir. 2002 / Ahmet Kutsi TECER 12 Temmuz 1991’de Yeni Bulgar Anayasası kabul edildi. Dördüncü Anayasaydı ve “demokratik” dendi. Bu Anayasa’da biz Bulgaristan Müslüman Türklerini çok ilgilendiren birkaç madde var. Bunlardan birisinde 42. Madde 18 yaşını dolduran her vatandaş oy kullanabilir, 21 yaşını dolduranlar da seçilebilir dense de, (madde 65) çifte vatandaşların seçilme hakkı yok, diyor. Böylece 1989’da kovulan 350 bin kardeşimiz ve daha sonra göç edip Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı alan (Sadece Türkiye’de halen resmi sayıları 720 bin olan) ayrıca Avrupa, Amerika ve Kanada’ya sığınan ve daha sonra o ülkelerden birine vatandaşı olan soydaşlarımız da Bulgar vatandaşlığını yalnız seçme hakkı olan koruyabildiler. Ve seçimlere orada açılan sandıklara giderek ya da vatana dönüp katılıyorlar. Bu hafta Sofya meclisinde İnternet üzerinden oy kullanma hakkının yasallaştırılması önerileri tartışıldı ve “olmaz” dendi. 2018’de dış ülkelerde 18 yaş üzerinde öğrenci, işçi ve sığınmacı olarak 3 milyon Bulgaristan vatandaşı bulunuyor. Onların % 70’i, İnternet hesabı olan, aktif İnternet kullanıcısı olduğundan, ülkede seçim dengesinin değişeceğinden değil, alla bullak olacağından korkanlar var. Asıl korkan da “üst akıl”. Kuşkusuz Bulgaristan’ı idare eden politik sahne oyuncuları da korkuyorlar ki, onlar üst akıldan emdikleri “emanet akılla” iş gördüklerinden, var olan durumun devam etmesinden yani dış ülkelerdeki katılımın % 3-5 oranında kalmasına “evet” dediler. AB ülkelerinde, İngiltere ve ABD’deki “oyu posta ile gönderme” usulü ise tartışılmadı. Kimlik haklarımızı kısıtlayan Anayasa değişmelidir. Bulgar Anayasasında hepimizi ilgilendiren 2. Konu, Bulgaristan’da yalnız Bulgar yaşadığı iddiası ve başka bir kimliğin tanınmamasıdır. Böylece 4. Anayasaya göre etnik azınlık, etnik kimlik, kültürel kimlik, kültürel otonomi ve demokrasinin olmazsa olmazı olan çok kültürlülük yer almıyor. Böylece bu anayasa “demokratik bir anayasa olmadığını” kanıtlarken, etniklerin hak ve özgürlükleri konusunda totaliter komünist zihniyeti yeni bir kılıf içinde yaşatmaya ve etnik azınlıkları eriterek, dilsiz, dinsiz, kültürsüz, adet ve geleneksiz bırakarak asimile etme ve Bulgarlaştırma çabalarını devlet eliyle ve “meşru” olarak devam ettiriyor. Bu nedenle, Bulgaristan imzaladığı Uluslararası insan hakları antlaşmalarının hepsini imzalasa da “anayasaya ters düştükleri için” hiç birini uygulamadı ve uygulamıyor. Bu anayasayı, kimliğimizin düşmanı A.Doğan, Hak ve Özgürlükler Partisi (DPS) lideri olarak 1991’de onaylasa da, milletvekillerimizden (24) hiç biri oy ver(diril)medi. Bulgaristan’daki Makedonlar. Bu durumu, biz Türkler açısından değil, bu defa Bulgaristan’da yaşayan Makedonlar açısından ele alalım. Makedon devleti 1945’te ilan edildi. 1946 yılında Bulgaristan’da Makedon azınlığı yaşadığı kabul edildi. Aynı yıl Makedon dili azınlık dili olarak tanındı. Makedonların tarihsel kimliği, edebiyatı ve kültürü tanındı. Okullarda Makedonca okunuyor, Makedon dilinde gazete çıkıyor, kitap basılıyor, Radyolar Pirin yöresinde Makedonca haber ve yorum okuyor, Makedon şarkıları çalıyordu. O yıllardan başlayarak Bulgar Bilimler Akademisi’nde göreve başlayan Dina Stanişeva (BKP MK Sekreteri Dimitır Stanışev’in eşi ve BSP Başkanı, 2005 – 2009 yılları arasında Bulgaristan Cumhuriyeti başbakanı ve halen Avrupa Sosyalistleri (PES) Başkanı olan Sergey Stanişev’in annesidir), Makedon dili konusunda bir bilimsel tez yazdı. Makedon dilinin sahih (gerçek) ve ayrı bir dil olduğunu savundu ve bu görüş kabul edildi. 2008 yılında D. Stanışeva Bulgar Bilimler Akademisi tarafından ödüllendirildi. Savunduğu görüşlerin doğruluğu ödüllendirme töreninde yeniden belirtildi. Şunları da vurgulamak zorundayım. Makedonya İkinci Dünya Savaşından sonra kuruldu, 30 yıldan beri bağımsız ve egemen bir devlettir. Sanki Makedon kimliği ve dilini tartışma zamanı doldu. Ancak ne var ki, Bulgaristan’da Makedon Milli Kimliği konusunda esaslı kanıtlara dayanan ve kabul edilmiş bir tez henüz yayınlanmadı. Bu konuda Avrupa kamuoyunda ve kurumlarında tartışma yoktur. Strazburg Mahkemesinin kararları. Şöyle bir gerçek de var. Bulgaristan’daki Makedon milliyetçileri OMO-İlinden-Pirin adlı bir örgüt kurdular. Bulgar mahkemesi bu örgütü tescil etmedi. Olay Strazburg İnsan Hakları Mahkemesine taşındı. Uluslararası Mahkeme Bulgaristan aleyhinde birçok karar çıkardı. Sivrilen sorun şudur: Bulgaristan’da Makedon azınlığı var mıdır?
Siyasi ve Aktüel Gazete
İstanbul’da Bulgar Kilisesinde Ahşap Ustaları
İlk Boing 777 tipi uça 11 saat kullanan Bulgaristan Türkü Türk Hava Yolları’nın ilk Boing 777 tipi uçaklarında pilotluk yapan bayan pilotu Bulgaristan Türkü Dobriç doğumlu Ferihan Işık. 1989 yılında, 10 yaşındayken ailesiyle birlikte Türkiye’ye göç eden Ferihan Işık, lise eğitimini tamamladıktan sonra Anadolu Üniversitesinde Havacılık okudu. Daha sonra THY’da çalışmaya başlayan Işık, Boing 777 pilotluğuna yükseldi. Uçağı İstanbul’a Ferihan Işık‘ın indireceğini söylendi. Nitekim, son anonsu Işık yapıyor ve bizi alkışlar arasında İstanbul’a indiriyor. Bu arada Hamdi Topçu, 1800 kaptan arasında 25 kadın pilotun yer aldığını ve sayının artmasını kendilerinin de istediğini söylüyor.
Bulgar Kilisesini restorasyonu gerçekleştiren sahne arkasında kalan
kahramanlarımıza hepsine tek tek BULTÜRK Derneğinden Teşekkür belgesi Taktim edildi.
2019’DA BULTÜRK ESENYURT ŞUBESİNİ AÇIYOR
Es en yu r t Şu be si
Mustafa ÖZSOY
BULTÜRK G.PAŞAEVA ile Nuri Paşa’nın Mezarında
İstanbul’da Nuri Paşa Mezarında Nuri Paşanın Kızı ile birlikte
Bayrampaşa Belediye Başkanı Atila AYDINER’i Makamında Ziyaret
BULTÜRK’ten Sofya Büyükelçiliğine Ziyaret
Türkiye Cumhuriyeti Büyükelçimiz Hasan ULUSOY’u Makamında Ziyaret
Y E Ş İ L Ç A M K A H V E S İ Tel:+90 (212) 479 28 56 Yıldırım Mahallesi, Eski Edirne Asfaltı, No:287, BPaşa - Beşyüzevler, İstanbul