Çavuşoğlu Bulgaristan Ulusal Meclisi Dışişleri Komisyonu Heyetini Kabul Etti
garistan Ulusal Meclisi Dışişleri Komisyonu Başkanı Grozdanova ile AvrupaKonseyi Parlamenterler Meclisinde (AKPM) uzun yıllar birlikte çalıştıklarını, Türkiye ve Bulgaristan’ın iki komşu ülke olarak her zaman dayanışma gösterdiğini ifade etti. Çavuşoğlu, ikili ilişkilerin yüksek düzeyli stratejik iş birliği düzeyinde olduğunu hatırlatarak, iş birliği çalışmalarının devam edeceğini vurguladı. Hikmet Efendiev 1947 Krumovgrad doğumlu. İlk öğrenimi ve liseyi doğduğu şehirde bitirdikten sonra, Almanya’da üniversitede “Ekonomi” okudu.
Siyasi ve Aktüel Gazete
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Bulgaristan Ulusal Meclisi Dışişleri Komisyonu Başkanı Dzhema Grozdanova başkanlığındaki heyeti kabul etti. Diplomatik kaynaklardan edinilen bilgiye göre, Bakan Çavuşoğlu, Bulgaristan Ulusal Meclisi Dışişleri Komisyonu Başkanı Dzhema Grozdanova ve beraberindeki heyetle Dışişleri Bakanlığında bir araya geldi. Kabule, TBMM Dışişleri Komisyonu Başkanı Volkan Bozkır da katıldı. İkili ve uluslararası kuruluşlardaki iş birliğinin ele alındığı kabulde Çavuşoğlu, Bul-
Yıl - 16 Sayı: 141 Şubat - 2019
“Bilgi Ordusu Bizim Ordumuz, Bildiğimizi Ögretmek Bizim Görevimiz“ Gagauzya Başkanı İrina VLAH
Boyko, “Türkiye, hem Avrupa Birliği hem de Bulgaristan’ın Stratejik Ortağıdır.” Bulgaristan Başbakanı Boyko Borisov, Bulgaristan’a bir günlük resmi ziyaretle gelen İçişleri Bakanı Süleyman Soylu‘yu kabul ettikten sonra yaptığı yazılı açıklamada Türkiye ile ilişkileri değerlendirdi. Görüşmede Bakan Soylu ile özellikle güvenlik alanındaki ikili iş birliğini ele aldıklarını kaydeden Borisov, “Türkiye, hem Avrupa Birliği hem de Bulgaristan’ın stratejik ortağıdır. Türkiye bizim komşumuz, dostumuz, NATO’da müttefikimiz ve aynı zamanda güvenlik ve kamu düzen alanında önemli bir ortağımızdır.” değerlendirmesinde bulundu. Güvenlik konularının yanı sıra düzensiz göçle
mücadele, kaçakçılık ve örgütlü suçlarla mücadele konularının da görüşüldüğünü aktaran Borisov, istikrarlı ikili ilişkiler ve sürdürülebilir iş birliğinin Bulgaristan dış siyasetinin öncelikleri arasında yer aldığını kaydetti. Borisov, Bulgaristan’ın Türkiye ile ilişkilerini her alanda geliştirip yoğunlaştırmaya hazır olduğunun altını çizerek, “Şu sıralarda özellikle uyuşturucu ve kaçakçılığa karşı başarılı ortak operasyonlar gerçekleştiriyoruz. Biz bu iş birliğinin tüm alanlarındaki bilgilendirme çalışmalarımızı geliştirmek istiyoruz.” ifadelerini kullandı.
YTB burs programlarını Bulgaristan’da tanıttı Borisov-Bulunmaz görüşmesi Sofya’da gerçekleşti.
YURTDIŞI Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı (YTB), ‘Türkiye Bursları’ programını Bulgaristan’ın başkenti Sofya’da tanıttı. YURTDIŞI Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı (YTB), ‘Türkiye Bursları’ programını Bulgaristan’ın başkenti Sofya’da tanıttı. YTB Başkanı Abdullah Eren, “Türkiye’de dünyanın 160 ülkesinden 17 bin 500 uluslararası öğrenci Türkiye devletinin desteğiyle burslu olarak öğrenim görüyor” dedi. YTB, Türkiye Cumhuriyeti Sofya Büyükelçiliği ile işbirliği içerisinde Sofya’da 2019 yılı burs programını tanıttı. Sofya’da Merkezi Ordu
E d it ö r Tarih 15 Şubat 2019
Evinde düzenlenen tanıtım programına YTB Başkanı Abdullah Eren, Sofya Büyükelçisi Hasan Ulusoy, Bulgaristan Başmüftüsü Mustaha Aliş, Sofya Eğitim Müfettişliği ve Eğitim Bakanlığı temsilcilerinin yanı sıra, burslu programlarla Türkiye’de eğitim gören gençler de katıldı. Sofya’da Türk aydınlarının, kültür ve eğitim çevrelerinin de hazır bulunduğu toplantıda, YTB’nin çalışmalarına büyük ilgi gösterildi. 2012 yılından bu yana ‘Türkiye Bursları’ programı kapsamında Bulgaristan’dan her kesimden 258 öğrenci burs aldı. Devamı 15’de
Lizbon’da Portekiz’de oturan soydaşlara Radev, onların yurdışı başarılarının Bulgaristan’ın da başarısı olduğunu öne sürdü.
Lizbon takımından efsane futbolcu ve milli takım oyuncusu İvaylo Yordanov da yer aldı. Toplantıda konuşan Cumhurbaşkanı Rumen Radev, Bulgaristan’ın yurtdışı Bulgar toplulukları ile ilgili öncelikli hedefleri, onlarla irtibat ve destek vizyonunu yeniden şekillendirme süreci içinde bulunduğunu belirtti. Toplantıya “Az. Az. Kiril ve Metodiy” Bulgar Pazar Okulu’ndan öğretmenler, doktorlar ve kültür adamları katıldı. Konuklar arasında “Sporting”
Cumhurbaşkanının sözlerine göre amaç, sağlanan desteğin sadece Bulgar kiliselerine ve kültür ile eğitim kuruluşlarına değil, kalifiye, sosyal haklar, emeklilik ve diğer konulara da yönelik olmasıdır. BNR
Sayfa 2’de
Sayfa 3’de
Sayfa 4’de
Sayfa 6’da
Sayfa 6’da
Devamı 15‘te
Yurtdışı Bulgarlar’la ilişkiler yoğunlaştırılacak
*** Editörün Köşesi:
Politik sınıfın demokrasiden korktuğu bir ülkede yaşıyoruz. Politik partilerin yöneticilerinden, meclisten, devlet kurumları yöneticilerinden, polis, özel koruma, bereli komandolar, ordu, trafik polisi ve itfaiyedeki iri yıldızlılar ile bir avuç vurguncu zenginden oluşan Bulgar politik sınıfı demokratik değişimlere ve halk iradesinin toplumda ağırlık kazanmasına kesin karşı olduğunu seçim kanununda yeni değişiklikler yaparak bir daha kanıtladı. Postayla, internet üzerinden, seçim makinesi kullanılarak oy kullanılmayacak, Bulgarca yazıp okuması olmayanlara oy kullanırken sandık başında başka bir dilde bilgi verilmeyecek, seçmen listeleri muhtarlık ve okullara asılmayacak, seçmen Avrupa Meclisine, Sofya Meclisine, Belediye Başkanlığına ve muhtarlığa aday gösteremeyecek. Devamı Sayfa 11’de
Başbakan Boyko Borisov İstanbul’daki “Demir Kiliseyi” onarımını yöneten yüksek mimar Fikriye Bulunmaz’la Sofya’da görüştü. 1898’de Haliç’in kıyısına inşa edilen ve bütün özellikleri korunarak onarıldıktan sonra 7 Ocak 2018’de Bulgaristan Başbakanı Boyko Borisov ve Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın katıldığı törenle yeniden hizmete açılan “Sv. Svetan” kilisesi dini hizmetlerle birlikte yabancı turistlerin de ilgi odağı oldu.
Sayfa 2’de
Sayfa 10’da
SEÇIMLER 2019 Trend: Üç parti AP’da temsil edilecek
“Trend” Kamuoyu Araştırma Merkezi tarafından Ocak ayında yapılan araştırmadan alınan sonuçlara göre bir sonraki Avrupa Parlamentosu’nda Bulgaristan GERB /yüzde 18.3/, BSP /yüzde 17.1/ ve DPS /yüzde 6.9/ olmak üzere üç parti tarafından temsil edilecek. % 1,2 BSP’nin önünde giden GERB lehinedir. “Vatanseverler” (VMRO, Ataka ve NFSB) yüzde 3,5 destek alarak şimdilik seçim barajının altında kalıyor. Araştırmaya katılanların yüzde 39’u, AP seçimlerinde hangi parti veya koalisyona oy vereceklerine dair kesin karar vermiş olduklarını belirtirken yüzde 30’luk bölümü hala kararsız olduğunu paylaşıyorlar.
Sayfa 11’de
Sayfa 14’de
Sayfa 15’de
Sayfa 15’de
2 Sayı 141 - Şubat 2019 2
Hamiyet ÇAKIR Dil, Kimliğin
Oluşturucusu ve
Taşıyıcısıdır
Bulgarlar ne kadar çırpınsa da Bulgarca bizim için artık bir ara dil olarak kalacaktır. Bizim birinci dilimiz, anadilimiz, Türkçemiz, Avrupa dilimiz de (şimdiye kadar hep İngilizce olacağına inanıyorduk, fakat “brexiten” sonra alınmış yeni bir karar yok) İngilizce olacaktır. Avrupa’da çok sayıda lehçe (ağız) ve dil konuşulmaktadır. AB dillerinden biri Türkçemizdir. Bulgaristan’da bir etnik azınlık dili olarak bakılsa ve önemsenmemesi için devlet ve sağ-sol uç siyasetçiler olağan üstü büyük gayret gösterilse de, anadilimiz bizim en kıymetlimiz, göz nurumuz, asla vazgeçemeyeceğimizdir. Dağıstanlı şair Resul Hamzatov, 1982’de Sovyet idaresi Dağıstan’a saldırınca, “anadilimi bırakın iki gözümü alın” demişti. Anadilini bilmeyen bir adam taş kafadır! Bir defa bir ülkenin yalnız bir dili olduğu baştan sona yalandır. Bir ülkede birçok dil konuşulabilir, esas dil anadildir. Avrupa Birliği’nde ortak kabul edilmiş bir dil olmadığından, belki de gelecekte herkesin kabul edip konuşacağı dil İngilizce olabilir, o zaman Bulgarca bir ara dil olacaktır. Fakat bu henüz kesin değildir. Çünkü devlet dili, devlet kurabilen ve devlet yönetebilen bir milletin dilidir. Bulgarlar millet olarak henüz oluşup biçimlenemediler. 1989’da Bulgar devletinin en sert ve diktatör idarecisi T. Jivkov Müslüman Türkler tarafından devrildi. 2019 Şubat’ında Çingene (Romen) toplumsal azınlığın iktidar ortağı aşırı milliyetçi ırkçı Bulgar siyasi güçlerini temsil eden VMRO şefi Karakaçanov’u istifaya zorladığını görüyoruz. Başka bir azgin milliyetçi sürüsü başı olan Valeri Simyonov ile Krasimir Karakaçanov GERB partisinin 3. Hükümetinde, her ikisi de Başbakan Yardımcısıydı. Demek oluyor ki, art arda olmak üzere, artık istifa eden V. Simyonov’tan sonra, K. Karakaçanov da hükümetten düşerse, 10 yıldan beri hükümet olan Başbakan Borisov, bir azınlık Müslüman Güç (Romenler) tarafından devrilecektir ki, bu artık Bulgar toplumunda başı çeken (öncü) güç (topluluk) sorununu gündeme gelecektir. Herkese yenilen bir güreşçi başpehlivan olamaz. Dayatsalar dahi halk kabul etmez! Bu gelişmeler, Bulgaristan’da bir Anayasa değişikliğine gerekçe olur. Bulgaristan’da devlet dilinin hangi dil olacağını veya kaç dilin (hangi azıklık anadillerinin) devlet kurumlarında işlev göreceğini, yani (ikinci resmi dil olacağını) ve kendiliğinden olmak üzere, çok kültürlülüğü gündeme getire bir faktördür. AB’nin şu an geçerli Anayasası’nda birliğin ortak diline işaret edilmemiş, herkesin bilmesi gereken bir dil diye bir şey yoktur. Brüksel’de Genel Kurul oturumlarında konuşmalar tercüme edilmekte ve birçok dil işlev görmekte, konuşmacılar kürsüden anadillerinde ya da temsil ettikleri ülkenin dilinde yapılmaktadır. 2000’li yılların başında, daha Bulgaristan AB’ye davet edilmezden önce, Avrupa’nın klasik ve derin bilgi birikimli üniversitelerinden en saygın bilim adamı, filozof ve yazarlarından 20 kişi arasında konu paylaşımı yapılarak, AVRUPANIN GELECEĞİNİ NASIL GÖRÜYORSUNUZ sorusuna yanıt aranmıştır. Ünlü yazar Umberto Eco, yaşanmamış tarih üstüne yazılsa kurgu olur varsayımına katılmayarak “bir ırmak bin sene aynı yataktan akmışsa, önümüzdeki 100 yüz yıl da aynı yataktan akar” inancıyla, 21. yüzyıl Avrupa’sını çok dilli ve çok kültürlü olarak hayal etiğini yazmıştır. 20 bilim adamının 20’si de “her halk topluluğu anadilini koruyacaktır, sonucuna varmıştır. AB içindeki her azınlık anadilini korumalıdır.
Bulgaristan Türklerinin Sesi HAYATIN İÇİNDEN
SAYFASI
Türkiye’nin en başarılı kadın girişimcisi Bulgaristanlı
Garanti Bankası’nın, Türkiye Kadın Girişimciler Derneği (KAGİDER) ve Ekonomist dergisi iş birliğiyle 11. kez düzenlediği, “Türkiye’nin Kadın Girişimcisi Yarışması’nın” kazananı, 1K Kimya’nın kurucusu “Sevginar Baştekin” oldu.
Türkiye’deki kadınların ticari ve sosyal “girişimci ruhunu” ortaya çıkartarak, kadın girişimci sayısının gelişmiş ülkelerin seviyesine yükselmesine katkıda bulunmak amacıyla gerçekleştirilen “Türkiye’nin Kadın Girşimcisi Yarışması”nın sonuçları 28 Kasım’da düzenlenen bir törenle açıklandı. Yarışmaya yıllık cirosu 40 milyon liranın altında kalan 34.284 kadın girişimci başvurdu. Dört kategoride ödüllerin verildiği yarışmanın ana kategorisinde, finale kalan 5 kadın girişimci arasında 1K Kimya Kurucusu Sevginar Baştekin 2017 yılı Türkiye’nin Kadın Girişimcisi seçildi. Bu yıl ilk kez ana kategoride iki kazanan oldu. Sosyo Plus Bilgi Bilişim’in (Insider) kurucusu Hande Çilingir ile birlikte ödülünü Garanti Bankası Genel Müdür Yardımcısı Cemal Onaran’ın elinden alan Baştekin konuşmasında; ‘sıfırdan değil eksiden başladım” dedi.
“Hayalim yemyeşil bir fabrikada, tamamen doğal kozmetik ve temizlik ürünleri geliştirmek ve üretmek” Hayalinin çevre dostu bir fabrikada, tamamen doğal temizlik ürünleri geliştirmek ve üretmek olduğunu belirten BAŞTEKİN, formülünü kendinin geliştirdiği ekolojik ve biyolojik oda kokusu için TÜBİTAK’tan proje desteği al“Çocukken sabun yapmayı hayal eder- dığını söyledi. Herkesin hayallerinin peşinden gitmesi gerektiğinin altını çizen BAŞTEKİN,” dim” başarıya giden yolun hayal etmekten ve çok ça“Öncelikle bu ödüle layık görüldüğüm için her- lışmaktan geçtiğine inanıyorum” dedi. kese teşekkür ediyorum. Aileme, bu yolda bana 1K Kimya Neler Yaptı? destek olan herkese ve özellikle kendime. Çünkü, tüm zorluklara rağmen başaracağıma inandım, 2016 yılında yakaladığı başarı ile var olan kendime güvendim ve asla pes etmeyi düşün- üretim kapasitesini %204 artırdı. Yani bir başka medim.” “Çocukluk hayalim sabun yapmaktı. ifade ile 2016 yılı üretimini bir önceki yıla Bunun için kimya okudum ve birincilikle me- göre 2 kat, ilk başladığı 2010 yılına göre ise zun oldum. İlk şirket kurma girişimim hezimetle 100 kat artırmış oldu. 1K Kimya’nın 2016 sonuçlandı. Elimde sadece oturduğum masa ve yılı cirosu ise 24,2 milyon TL olarak gerçeksandalyem kalmıştı. Yılmadım, tekrar denedim. leşti. 2017 yılı cirosu 27,2 milyon TL ve üre2000’li yıllarda Türkiye’de olmayan birçok te- timi 12 milyon adet şişe ürün olarak gerçekmizlik ürünü vardı, onları formüle etmekle baş- leşecek. 2018 -2019 yıllarını da atılım yılları ladım işe. 200’den fazla formül geliştirdim. Bu- olarak öngören firma, her yıl % 40 büyüme gün, kimya sektöründe evsel temizlik ve sıvı hedefliyor. 2023 yılı hedefi ise 106 milyon deterjanlar üreten % 100 yerli ve kendi serma- TL ciro ile 50 milyon adet-şişe üretim. Yüzde yesi ile kurulmuş, 81 ilde 14 binden fazla satış yüz yerli sermaye ile kurulan bir firma olanoktasında ürünleri bulunan bir firmayız. High- rak 5 yıl içinde Amerika ve Avrupa’daki marGenic markamızla kadınların gönlünde taht kur- ket raflarına girmeyi hedefleyen 1K Kimya, duk ve birçok güçlü uluslararası marka ile reka- Türkiye’de üretim yapan, alanındaki en bübet eder konuma geldik.” yük 5 firmadan biri olmak için çalışıyor.
72 yıldır Bulgaristan’daki Türklerin sesi oldu Bulgaristan Ulusal Radyosu (BNR) Türkçe Yayınlar Editörlüğü, 72 yıldır ülkedeki Türkleri ilgilendirenkonularda yayınlar gerçekleştiriyor. Ulusal Radyo Türkçe Yayınları Editörlüğü, 13 Şubat Dünya Radyo Günü kapsamında 72 yıllık yayın hayatını kutluyor. BNR Türkçe Yayınları Editörlüğü çalışanları, 13 Şubat Dünya Radyo Günü vesilesiyle Türk Bulgar Kadınları Dostluk Derneği (TUBUKADD) üyeleriyle bir araya geldi. Dernek Başkanı Gülay İspir, bu yılki ana teması “diyalog, barış ve hoşgörü” olan 13 Şubat Dünya Radyo Günü dolayısıyla BNR’yi ziyaret etti. BNR Türkçe Yayın Yönetmeni Tanya Blagova, AA muhabirine yaptığı açıklamada, 1946’de yayın hayatına başlayan BM radyosunun kurulduğu gün olan 13 Şubat’ın 2007 yılında Paris’teki UNESCO’nun 36. Genel Konferansı’nda “Dünya Radyo Günü” olarak ilan edildiğini anımsattı. BNR’nin ülkedeki Türk nüfusuna yönelik Türkçe yayınlarının 1947 yılında başladığını anlatan Blagova “Bulgaristan Devlet Radyosu’nda, Türkçe Yayınlar olarak köklü bir gelenek ve tarihçemiz var.” dedi. Sabah, öğle ve akşam olmak üzere günde 3 saat yayın yaptıklarını aktaran Blagova, siyaset, haber, ekonomi, toplum, müzik, spor, turizm ve daha birçok alanda haberlere, yorumlara, röportajlara ve analizlere yer verdiklerini aktardı. Dinleyicilere özel oluşturulan içeriğin Türkçe yayınlarına farklılık kattığını belirten Blagova, “Özellikle Türk nüfusunun yoğun olarak yaşadığı bölgelerden gelen haberlere ağırlık veriyoruz. Farklı alanlarda başarılı olan Türkleri tanıtıyoruz. Dinleyicilere özel yayınlar hazırlıyoruz.” dedi.
Hafta içi canlı yayınlarda “interaktif” yayın yapan radyonun telefon bağlantısıyla Türk dinleyicilerin yayına katılmasını sağlandığını anlatan Blagova, “Son 10 yıldır programlarımız internet ortamında da yayınlanıyor ve artık dünyanın her yerinden dinlenebiliyoruz.” diye konuştu. Tanya Blagova, 9 yabancı dilde yayın yapan BNR’nin Türkçe yayınlarının İngilizcenin ardından en çok dinlenen ve internet sitesi en çok ziyaret edilen radyo yayını olmasından dolayı gurur duyduklarını söyledi. “Kültür, Sanat ve Edebiyat” adlı programın yapımcı ve sunucusu Müjgan Baharova da ülkenin en ilginç kültürel etkinliklerini tanıttığını, eserlerini Türkçe olarak kaleme alan şair ve edebiyatçıların yolladığı kitaplardan alıntılar okuduğunu belirtti. “Bu Pazar” programının yapımcı ve sunucusu Ayser Ali de sosyal ve kültür içerikli programda birçok alanda başarılı insanların hikayelerini paylaştığını kaydetti. “Dünden Bugüne Radyo” programını hazırlayan Sevda Dükkancı da 1950’li yıllarından bu yana BNR Türkçe Yayınları editörlüğünde çalışarak radyoya katkı sağlayan kişilerin emeklerini öyküleştirdiğini ifade ederek, “BNR, hem burada yaşayan Türklerin ana dilini yaşatan hem de yaşayan bir hafızasıdır.” diye konuştu.
Neriman E . KALYONCUOĞLU Bir Yudum Su Gibi
Konu: Okudukça okuyasım gelen büyük Şair. Nazım’ın şiirinden söz ediyoruz. Bizim bayırlarda ahlat olurdu. Göynür göynür dökülürdü. Pınara dereye koşup yıkamadan çöpünle çekirdeğinle yenirdi. Kimse sana mı demezdi. Nazım da baştan sona tam böyle sorusuz sualsiz bir bütündür. Işık gibi. Sevgi ve sevda gibi… Gönüllere doldukça köpüren ve köpürdükçe özüne dönen, Türk kimliğidir Nazım Hikmet! Bir damla su nasıl ikiye bölünemez ise, ahlatı yiyen nasıl doymak bilmez ve başka bir tat aramazsa, Nazım’ı okumak da en güzel denizde yüzmek gibidir. Okuyan bir daha, bir daha okumak ister. Ezberinde taşımak, duyumsadıkça şarkısını söylemek, sevdikçe sevmek ister Büyük Şairi. Hece fazlası, hece eksikliği, ses fazlası, ses eksiği olmayan, dağlardan kopmuş, mutluluğu arayan bir şelaledir onun şiiri… Nazım’ın devliğini ölçecek bir terazi, kantar ve elektronik tartı icat edilememiştir. 1951’de memleketime geldiğinde herkes toprağından koparılmış ve yola dökülmüştü. Göç vardı. Tarihimizde ondan önce “Durun!” deyip Bulgar pasaportu ve Türkiye vizesi yırtıp yakan olmamıştı. Sel durdurmak nedir bilir misin sen?… 14 Ocak 1902’de Selanik’te doğdu. Yaşasaydı 117-sinde olacaktı. Mustafa Kemal’le hemşeridir. Onun yönettiği emperyalizme karşı halk güçleri ordusuna o da gönüllü katılmak istedi. Dünya görüşü farklı ve kalemi çok sivri olduğundan dolayı 11 ayrı davadan yargılandı. 12 sene içerde kaldı. İstanbul, Ankara, Çankırı ve Bursa hapishanelerinde yattı. Ama hemşerisinin başkomutan olduğu o kutsal savaşı “Kuvayı Maliye’de” destanlaştırırken baştanbaşa baştan sona, karış karış, hem de her mermisini sayarak, araba gıcırtıları ve top sesleriyle yaşadı. Fatma kadınlar, Emin Çavuşlar hem canlılar hem de şehit olanlar. Vatan ilhamı, Sofya’da oluşan Namık Kemal’den duygulanıp dolmuştu. Türklüğün gök kubbesini çizen Yahya Kemal Bayatlı’nın elinden su içmişti. 300 yıl gerileyen bir millette düşmanı denize dökecek kuvveti bulan Mustafa Kemal’i tanıdı ve “hava toprak gibi gebe” dedi. Türkiye Cumhuriyeti’nin doğuşunu, bayrağını, milli marşını ve hele hele yeni Türk dilinin doğuşunu kutladı. Yaza yaza, anlata anlata dillerin en güzelini, en zenginini ve en ahenklisini yaratırken şiiri de gerçeküstü anlayışın imkânlarıyla buluşturdu. nazım hikmet ile ilgili görsel sonucu Nazım Hikmet kendini ve yaratıcılığını şöyle anlatmıştı:
Şiirime Dair
Ne binecek sırma palanlı bir atım, Ne bilmem nerden geliratım, Ne mülküm, ne malım var. Sade bir çanak balım var. Rengi ateşten al Bir çanak bal. Balım her şeyim benim… Ben Mülkümü ve malımı Yani bir çanak balımı Koruyorum haşarattan Bekle kardeşim bekle.. Çanağımda Balım olsun, Gelir arısı Bağdat’tan…. Nazım bize gelmezden önce, biz vatana “bizim orası”, memlekete “köyümüz” derdik.
Devam - www.bghaber.org
Bulgaristan Türklerinin Sesi Sayı 141 - Şubat 2019 Etnik Mücadele Adına
Türk Bilim İnsanı “Yapay Zeka”Da Dünyaya Örnek Oldu
Erciyes Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Bilgisayar Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Derviş Karaboğa, Artifical Bee Colony (Yapay Arı Kolonisi) isimli algoritma çalışmasıyla yapay zeka konusunda dünyada öncü olan devletlerin bilim insanlarına örnek oldu. Erciyes Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Bilgisayar Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Derviş Karaboğa, Artifical Bee Colony (Yapay Arı Kolonisi) isimli algoritma çalışmasıyla yapay zeka konusunda dünyada öncü olan devletlerin bilim insanlarına örnek oldu. Doktora eğitimi için 1990’da İngiltere’ye giden, daha sonra Türkiye’ye dönerek yapay zeka konusunda araştırmalarına devam eden Karaboğa, yeni bir yapay zeka yaklaşımı üzerine yoğunlaştı. Daha önce insanların öğrenme, muhakeme yapma, yorumlama yetenekleri ve karıncalarla bağışıklık sistemi üzerine çalışan Karaboğa, edinmiş olduğu tecrübelerden yola çıkarak bal arılarıyla ilgilenmeye başladı. Bal arılarının davranışından ilham aldığı yapay zeka yöntemi konusunda çalışmalarına 2000’li yılların başında başlayan Karaboğa, bulduğu yönteme Artifical Bee Colony (ABC) adını verdi. Yapay Arı Kolonisi isimli çalışmasıyla literatürde yer edinen Karaboğa’nın yöntemi, Amerika, Japonya, Almanya, Fransa, İngiltere, Brezilya, Hindistan ve Çin gibi ülkelerdeki çok sayıda bilim insanının araştırmalarına konu oldu. Karaboğa’nın çalışması, şu anda dünyada çok farklı alanlarda çok sayıda problemlerin çözümü için kullanılıyor. Karaboğa, Mehmet Akif Ersoy Sempozyumu ve Bilim Sanat Ödülleri kapsamında bilim kategorisinde “Fen Bilimleri” alanında ödül almasının yanı sıra Turkishtime Dergisi 2017 Mayıs sayısında “Bilime yön veren 100 Türk” sıralamasında yer aldı. Bilim insanları ansiklopedisi olarak bilinen Scholarpedia’da makalesi yayınlanan ilk ve tek Türk isim olan Ka-
raboğa, 2 yıldır üst üste “Dünyanın en etkili bilim insanları” listesine de adını yazdırmayı başardı. Başarı hikayesini anlatan Karaboğa, Kahramanmaraş’ın okulu olmayan bir köyünde doğduğunu, eğitim için her gün başka bir köye gidip geldiğini, okur yazar olmayan anne ve babasının desteğiyle eğitimini sürdürdüğünü kaydetti. Meslek lisesi mezunu olduğunu ancak hiçbir zaman karşılaştığı zorluklar karşısında yılmadığını belirten Karaboğa, “Yapay zeka, çok geniş bilim sahası. Eskiden sadece insan temelli çalışmalar bu sahada diye kabul edilirdi. Fakat son yıllarda olayın boyutu çok genişledi. Kendi problemleri için zekice çözüm üreten, her doğal sistemle veya doğal yaratıklarla ilgili çalışmalar yapay zeka alanına girdi. İnsan oğlu kendi problemlerini çözerken de doğadaki diğer yaratıkların sorun çözme yeteneklerini ve yöntemlerini örnek almaya başladı. Ben de hepimizin belgesellerde hayretler içerisinde izlediğimiz ve etrafımızda sürekli karşılaştığımız bir canlının davranışlarından ilham aldım.” diye konuştu. Karaboğa, geliştirdiği yaklaşımın bal arılarının zekice çiçek arama davranışına dayandığını vurgulayarak, şu bilgileri verdi: “Bal arılarının amacı, kovanı kaliteli balla en hızlı bir şekilde doldurmak. Bunun için de kovan etrafındaki en karlı çiçekleri en hızlı bir şekilde tespit etmeleri ve onlardan bal yapıp kovana getirmeleri gerekmekte. Bunu gerçekleştirmek için arılar zekice bir yöntem uygular. Bu yöntemden esinlenerek ABC’yi geliştirdim. Dünyanın farklı ülkelerinde çok sayıda bilim insanı, ABC üzerine çalışma yürütüyor. Bunların başında Amerika, Japonya, Almanya, Fransa, İngiltere, Hindistan, Çin, Brezilya, İran gibi ülkelerde yaşayan bilim adamları yer alıyor. ABC, mühendislik problemlerinden antibiyotik tasarımına, ekonomiden kimyaya kadar çok farklı alanlardaki çok değişik problemlerin çözümü için kullanılıyor. Dijital dönüşüm dediğimiz zaman birbirleriyle haberleşen, internet ağı oluşturan objeler ve nesnelerden bahsediyoruz. Tabi burada bu dediklerimizin başında robotlar geliyor. İnsanların yerine artık işleri yapan robotlar.” Karaboğa, artık dünyanın, insan gibi öğrenen, muhakeme yapan, kendi karşılaştığı problemi insan gibi çözen objeler ve makineler üzerinde çalıştığına dikkati çekerek, “Robotun kendi problemini insan gibi çözebilmesi de belirli algoritmalar, belirli yaklaşımlar kullanılarak yapılıyor. Bunun için Yapay Arı Kolonisi yaklaşımı rahatlıkla kullanılabilecek bir yaklaşım. Arılar nasıl zekice yiyecek arama problemini çözebiliyorsa, robotlar da bu yaklaşımdan esinlenerek bu sorunu çözebilir.” dedi.
3
Rafet ULUTÜRK
Konu: GETTO kanunları açıklandı: Çiftleşmek Yasak!
Bulgaristan Başbakan Yardımcısı ve Savunma Bakanı Karakaçanov zehrini kustu. Bir “Çingene Sorunu Çözme Programını” açıkladı. 1972’de Müslüman Pomakları ve 1984’te Türkleri yok etme programını Bulgaristan Komünist Partisi Merkez Komitesi Politik Bürosu (BKP MK PB) adına hazırlanıp açıklanmadan uygulanmıştı. Yıllarca dünyamız kasıp kavruldu. Trajedimiz dillere destan, şehitlerimiz toprak oldu. Asla yok olmayan Türk Kimliğimizi yaşatma davamızdır. Gönül bayrağımız dalgalandıkça dalgalanıyor. Vuslat yolunda Çingene (Romen)- Milletten bildiğimiz her bir kardeşimizle – son nefesimize kadar dayanışma halindeyiz. Davamız ortaktır. Pomak kardeşlerimiz Bulgarlaştırılıp Hıristiyanlaştırılarak, biz Türkler kör kurşunlara hedef edilerek, karanlık zindanlarda çürütülerek, karakollarda dövülerek, sürgün edilerek, “Belene” ölüm kampında domuz etiyle zehirleyerek, ata toprağımızdan sökülüp atılarak, göçe zorlanarak yok edilmeye çalışıldık. Çingene (Roman) – milletten – vatandaşların “çiftleşmesi yasaklanarak” ocakları söndürülmek isteniyor. Çingene (Roman) gelinlerin iki çocuktan fazla doğum yapmasına izin verilmeyecekmiş. Yaşadıkları mahalleler yıkılarak, hepsi en kör yerlere sürgün edilerek, dağıtılıp soyları kurutulmak isteniyor. Avrupa ülkelerine dağılmalarına kolaylık sağlamak isteyen fikirler de dolaşıyor. Hedeflerinde Çingenesiz (Roman) Bulgaristan var. Vatan bildikleri topraklarda yaşayan azınlıkların yok edilmesini amaçlayan ilk Program daha 1878’de yürürlüğe konmuştu. İlk yılda 261 bin Müslüman yok edilmiştir. Batı kaynaklarında, Rusların “kurtardığı” topraklarda 1877-1878’de Müslüman nüfusun % 17’si yok edilmiş, % 34’u de göçe zorlanıp yurtlarından kovulmuştur. Müslümanlara karşı 1913 saldırıları, isim ve din değiştirme zorbalığı, 250 bin kişinin zorla Hristiyanlaştırılması, Batı Rodoplar’ın bütün köylerde minarelerin yıkılması, camilerin kiliseye dönüştürülmesi, feslerin yakılması ve erkeklerin kafasına kalpak geçirilmesi asla unutulamaz. Kuranı Kerim’in toplatılması, Osmanlıca kitapların yakılması, Pomakların Karasu (Mesta) Irmağı boyundan Ege boyuna kaçmaya zorlanması Bulgaristan’da azınlık politikasının tamamen yanlış mayalandığında kesin kanıtlardan ancak birkaçıdır. Milli azınlıklarla hesaplaşmayı hedefleyen 2. Program Çar III. Boris (1918-1943) döneminde hazırlanıp uygulanmıştır. Bu programla Ulah ve Pomaklar isimleri değiştirilip Hristiyan dinini kabul etmeye zorlanırken, Türklerin okulları yıkılıp yakılmış, kültür ocaklarımız dağıtılmış, Hizmet dernekleri yasaklanmış ve Türk aydınlar tutuklanıp içeri atılmış, katledilmiş veya Türkiye’ye kovulmuşlardır. Makedonlar da Bulgar ilan edilmiş ve hepsine Bulgar ismi ve kimliği dağıtılmış, okul programları Bulgarlaştırılmıştır. Çingene (Romen) ve Yahudi düşmanlığının zirvesi, bu iki azınlıktan 20 bine yakın erkek, kadın ve çocuğun hayvan vagonlarına doldurulup yakılmak üzere Polonya’daki “Treplika” adlı Nazi kampına yakılmak üzere gönderilmesi olmuştur. Geri dönen ise hiç olmamıştır. O dönemde “bizden olmayanları yok etme” kampanyalarını Sovyetler Dış İstihbarat Komitesi (KGB) ajanı, “Zveno” partisi önderi, askeri cunta albayı, darbeci Başbakan Kimon Gergiev yönetmiştir. 1946-1948 döneminde
3
Bulgaristan’da Dallı Budaklı
FAŞİZM
KGB’nin Bulgaristan istasyon şefi olmaya devam eden Kimon Georgiev, 3 defa geçici hükümet başkanı olmuş ve “Çar çevresindeki faşist kodamanlarından” toplam 30 bin kişinin idam edilmesine seyirci kalmıştır. 21.yüzyılın başında Bulgaristan’da yaşayan Çingeneleri yok etme programı hazırlayan K. Karakaçanov’un VMRO –İç Makedon Devrim Örgütü 1925’ten Kremlin merkezli Komintern üyesidir. Kadroları Moskova’da bilenir, emirleri, parayı ve silahı Kremlinden alır. VMRO çetecileri, vatanımızda faşistler ve totaliter-komünist rejim kadar suçsuz insan öldürmüş, katliam yapmış, her zaman aşırı saldırgan güçlerden yana olmuş, köy basıp soygundan geçinmiştir. VMRO bu devlette tetikçilik ve haydutluk yapmıştır. Bu asi örgütsel güç iki savaş arasında Bulgaristan çapında silahlı teşkilatlanmayı başarmış, hem Çar III. Boris hem de Komünist iktidar tarafından “terör” örgütü ilan edilmiş ve yasaklanmıştır. Tüm bu önlemlere rağmen, 1990 yılından sonra Bulgaristan’da yaşayan Müslüman etnik azınlıklara hiçbir konuda nefes aldırmama vazifesini seve seve üstlenerek, azınlık düşmanlığı konusunda BKP MK PB’nin 10 Kasım 1989’da yarım kalan ödevlerini “demokrasi koşullarında tamamlama” vazifesiyle Moskova’nın ilaç ve iğneleriyle dirilmiş ve zehirli dikenlerini sivrilterek büyütmeyi başarmıştır. Bu arada ikiyüzlü ve küstahlığı çok ileri gitmiştir. Çingene nüfusu tapusuz evlerde kayıtsız yaşamakla suçlayıp Filibe’de (Plovdiv), Voyvodino’da, Eskiz Zara (Stara Zagora), Varna’da ve daha birçok yerde GETTO evlerini yıkanlar, Makedon tebaalı 100 bin yabancıya para karşılığı Bulgar tebaası, vatandaşlığı, kimlik ve pasaportu satarken, binlerce kişinin adres kaydını köylerdeki elektrik trafolarına, samanlıklara, ahırlara ve spor sahalarına yapmışlardır. Bu memlekette adres kaydı suçundan tutuklanıp yargılanarak içeri atılması gereken birileri varsa onlar VMRO yöneticileridir. Dikkati çeken şudur: VMRO – yönetimi ilk işbirliği sözleşmesini daha 1992’de Türk partisiyle değil, Ahmet Doğan’la gizli imzalamıştır. HAİNLİĞİN ALTIN ÖDÜLÜNÜ DOĞANIN GÖĞSÜNE PEŞİN TAKAN VMRO- dur. DAHA SONRAKİ YILLARDA DOĞAN’IN KORUNMASINI VMRO – HAYDUTLARI ÖRGÜTLEMİŞ VE SAĞLANMIŞTIR. AYRICA DOĞAN’IN BAZI DEVLET KURUMLARI İLE TEMASLARI VMRO KOMİTACILARI TARAFINDAN DÜZENLENMİŞTİR. 1944 yılının 9 Eylül sabahı güneş doğduğunda Bulgaristan’da 786 bin köylü ve kentli, Türk ve Bulgar, Çingene, Ulah ve Tatar vatandaş BEN HALK ÇİFTÇİ PARTİLİYİM diye haykırmıştı. Parti kaydını çıkarmış ve sahneye çıkmıştı. 140 yıllık Bulgaristan tarihinde BKP de aralarında hiçbir parti 786 bin üye örgütleyememiş ve tek yumrukta birleşememiştir. Onlar, 1944’ten sonra VMRO katil örgütünün yasaklanmasını istemişler ve iktidar ortağı olarak 1990’a kadar muvaffak olmuşlardır. Günümüzde Bulgaristan’da Çiftçi partililer ile VMRO aşırı milliyetçi faşizan yönetimi arasındaki kavga şiddetinden yitirmemiştir. Ancak ne yazık ki, Bulgar faşist ve komünistleri tarihten ders almak istemedikleri için bugün halk kitlelerine “geleceği unutun” diyorlar. Toplumun temizlenmesi, arınması ve zihin değişikliği yapılabilmesi için Sofya’nın göbeğine, iyi ve kötü günlerde herkesin toplandığı bir meydana, 10 metre yüksek bir anıt dikilmelidir. Bu görkemli abide, kellesi VMRO-komitacı faşistleri tarafından gözleri kızgın demirle çıkarılan, kellesi kör bıçakla kesilen, iki kolu ve bacakları küflü testere ile kesilen Bulgaristan Halk Çiftçi Partisi lideri, Başbakan, HALK ÖNDERİ ALEKSANDIR STANBOLİYSKİ ANITI olmalıdır. Kör testere ve küflü bıçak ile gözleri çıkarılmış Aleksandır Stanboliyski’nin kafası bu ibret anıtının dibinde durmalı ve gelene geçene bizim etrafımızdaki vahşilerin cinayetlerinden ders çıkarmadan geleceği görebilmemiz olanaksızdır diye susarak haykırmalıdır. Bu sabah “Fakti.bg”yi açtım ve feylesof İvaylo Diçev’in şu satırlarını okurken, Karaçanov’un programıyla düşülen durumdan ve kaleme aldığı yürek acısı şu sözlerden utandım: “Salın üzerlerine tankları ve Çingene sorunu diye bir problem kalmasın. Bulgarların “Bulgarlığı” bu kadar dibe mi düştü? Ben kendimizden utanıyorum. O kadar mı sefil ve zavallı bir duruma düştük ki, aç köpek gibi başkasının azından lokmasını almaya çalışıyoruz?” Bulgar ırkı 1978’de Berlin Kongresi’nde kendilerine verilen devlet modelini yönetemiyor.
Devamı
www.bghaber.org
4 Sayı 141 - Şubat 2019 4
Bulgaristan Türklerinin Sesi Bulgaristan
Dev şair Nazım Hikmet’in Pravda köyü ziyareti Nazım Hikmet 15.01.1902 tarihinde Selanik’te dünyaya gelir. Türk edebiyatında belirli bir yeri vardır. Türk şiirine yenilikler getirmiş, bu şiirin çizgisini değiştirmiştir. Araştırmacılar Nâzım Hikmet’in yalnız Türkiye’nin değil, XX. yüzyıl dünya edebiyatının da en büyük şairlerinden biri olduğunu vurgulamaktadırlar.Şiirleri elliden fazla dile çevrilmiş, eserleri bir çok ödül almıştır. Prof. Dr. Hayriye Süleymanoğlu Yenisoy “Nazım Hikmet ve Bulgaristan Halk Cumhuriyeti” çalışmasında şöyle yazıyor: “Tarih 1951 . Nâzım Hikmet Sofya’dan bir davet alır. Bulgaristan Komünist Partisi Merkez Komitesi ve Bulgar Hükümeti onu bu ülkeye davet ediyordu. Sovyet yöneticileri alelacele Nâzım Hikmet’i Sofya’ya gönderdiler. Sofya’da Nâzım Hikmet devletin yüksek konuğu olarak karşılandı. O dönemde Türkler Türkiye’ye kitle halinde göç etmekte, ülkede tarım kooperatifleri kurulmaktadır. Zekeriya Sertel’in yazdığına göre Nazım Hikmet’in Bulgaristan’a davet edilmesinin esas amacının Türkleri Türkiye’ye göç etmekten vazgeçirmesi ve kolhoz tipi tarım kooperatiflerine üye olmalarında komünist yöneticilere yardımda bulunmasıdır 3. Nazım Hikmet bunu Sofya’ya geldikten sonra öğrenir. Şair, şimdiye kadar böyle bir durumla karşılaşmamış, başından böyle bir şey geçmemiştir.
Bu alanda deneyimi yoktur, ama bir defa deneyecektir. Nâzım Hikmet’le birlikte gidecek olanlar belirlenmiş, bunlar arasında, genç kadın şair Blaga Dimitrova da vardır, Nâzım’ın gezilerini “Nâzım Hikmet Bulgaristan’da” adlı bir kitabında yolculuk notları şeklinde anlatacaktır. Önce Türklerin yoğun bulunduğu Kuzeydoğu Bulgaristan’a gidilir. Dobruca, Deliorman, Gerlovo vb. bölgeler gezilir. Varna’ya da gidilir.” İşte bu gezinin bir parçası da “Dev şair Nazım’ın Pravda ziyareti”. Bu yazıyı kaleme alan Habil / Mümün/ Kurt – Silistra, Bosna köyü. Linkten dinleyebilirsiniz.
Bulgaristan neden nüfusu en hızlı azalan ülke oldu? Kolektif çiftçilik sistemi bitince göç hızlandı Bulgar köyleri on yıllardır insansızlaşıyor. İkinci Dünya Savaşı’nın ardından ülkeyi yöneten komünistler kolektif çiftçilik sistemini getirmişti. Tarım işçileri yeni fabrikalarda iş bulabiliyordu. Komünizmin ardından 1989’da kolektif çiftçilik sonlandı ve köyden kente göç hızlandı. Çok sayıda Bulgar yalnızca köylerini değil, ülkelerini de terk etti. 1989’da Bulgaristan’da neredeyse 9 milyon insan yaşıyordu. Bugün ise 7 milyon civarında. 2050’de bu sayının 5,5 milyondan az olması bekleniyor. Yüzyılın sonuna geldiğimizde ise nüfus bugünkünün yarısı olabilir. Dükkanlar, okullar, duraklar kapanıyor Bu göçün nüfusu azaltan bir etkisi daha var: Genç yetişkinler ülkeyi terk ettiği için doğurganlık oranı da düştü. Köyde bir dükkan işleten Stefka, burada son bebeğin 10 yıl önce doğduğunu hatırlıyor. Küçük kız şimdi annesiyle Kıbrıs’ta. Stefka’nın iki oğlu da kente göç etmiş. Müşterilerinin büyük çoğunluğu 60 yaşın üzerinde. Raflarda çok fazla ürün yok, çünkü fazla müşteri de yok. Bu yüzden dükkanı kapatmak zorunda kalabileceğinden endişeleniyor.
Stefka dükkanını kapamak zorunda kalma endişesi yaşıyor
Dağın daha üst kısımlarındaki köylerde dükkanlar kapanmış durumda. Tıpkı okullar ve otobüs durakları gibi. Kalotinsi köyünde yaşayan 70 yaşındaki Boyan “Bu köyde 600 kişi yaşardı. Şimdi 13 kişi kaldık. Bazıları mezarda, bazıları kentlerde” diyor.
Stanka nine, sokağında yaşayan tek kişi
Aziz Trifon Günü’ne eski bağcı gelenekleri damgasını vuruyor
Trifonovden (Trifon günü) gününde Bulgaristan Orotodoks Kilise, Aziz Trifon’u anıyor. Halk tarafından Trifon Zarezan olarak tanımlanan bayram, bağcılar, şahin kuşu sahipleri, bahçivanlar ve meyhaneciler tarafından kutlanıyor. Etnografya araştırmalarında Aziz Trifon, Dionysus, Sabazius, Bachus gibi tanrılarla eşdeğer olurken diğer Balkan ülkelerinde de kıştan bahara geçen bir mevsim bayramıdır. Aynı zamanda doğanın yeni hayata canlandığı ve yılın bereketini belirleyen Tan-
rılara adanan karnaval oyunlarının düzenlendiği bir dönemdir. 16-17. asıra ait bir Sırp belgesine göre, bu günde tarlalarda ve bağlardaki haşarata karşı kandiller yakılıyor ve Aziz Trifon duası okunuyor. Bulgar folklor gelenekleri gereği, erkekler kırmızı şarap ve özel hazırlanmış ekmek ile bağın başına gider. Bağ çubukları budanır ve üzerlerine şarap dökülür. Bu güne özel kurulan sofraya, bağ yaprağının veya üzümün bulunduğu özel pişirilmiş ekmek, peynir, turşu ve sucuk konur.
XIV. asrın başlarında Selçuklu-Bizans sınırlarında küçük bir beylik olarak ortaya çıkan Osmanlı Devleti, kuruluşundan kısa bir müddet sonra büyüyerek tarihin akışını değiştirecek derecede güçlü bir devlet hâline gelmiştir. Kuruluşundan itibaren Müslüman bir toplum yapısı hüviyetini taşıyan Osmanlılar şer’i hukuku benimseyerek, devletin bütün kurumlarında bu sistemin devamını sağlamışlardır. Bir Türk-İslâm devleti olan Osmanlıyı çağdaşı diğer devletlerden ayıran en önemli yanlarından birisi hoşgörü denilen anlayıştır. Osmanlılar bu hoşgörü anlayışı sebebiyle, idareleri altına aldıkları yerli unsurların din ve vicdan hürriyetine müdahale etmedikleri gibi, onları her türlü baskıdan da kurtarmışlardır. Bu çerçevede 600 yılı aşkın varlığı süresince Osmanlı Devleti çeşitli dinî ve sosyal grupların yan yana yaşamaları konusunda tarihî bir örnek durumundadır. Osmanlı Devleti’nde Müslümanlar, Hıristiyanlar ve Yahudiler yan yana ibadet etme ve kendi kültürel kimliklerini zenginleştirme imkânı bulabildikleri gibi her toplumun farklı hukukî gelenek ve inanışlarına saygı duyularak, bunlara gelenek ve yaşantılarını uygulama imkânı sağlanmıştır. Bu anlamda Osmanlı Devleti Ortaçağ ve modern zamanlarda üç tek tanrılı dini resmen tanıyan, etnik ve dinsel gruplarıyla birlikte uyumlu bir şekilde bir arada yaşamalarını güvence altına alan tek siyasî organizasyondur. Çeşitli ülkelerde dinlerinden dolayı baskı ve zulüm gören gayrimüslimlere her zaman kucak açan Osmanlı Devleti’nde Müslüman olmayanlara da ibadet ve vicdan özgürlüğü tanınarak, onlara dinlerini değiştirme konusunda hiçbir baskı yapılmamıştır. Belirtilen bu altı yüz yıllık tarih boyunca, geniş toprakları üzerinde yirmi farklı etnik gruptan dört ayrı din mensubunu yönetmiş olan Osmanlı Devleti’nde özellikle, klâsik dönemde bu birliktelik huzur ve barış içerisinde geçmiştir. Osmanlı Devleti bu birlik ve beraberliği tarihi boyunca uyguladığı hoşgörü, adalet, başka din, dil ve milletlere karşı saygı ile İslâm dinindeki zımmî (Mal, can, ırz ve dini için İslâm devleti tarafından güvence verilmiş olan ehl-i kitap) hukuku çerçevesinde birleştirerek oluşturduğu Millet sistemi sayesinde sağlamıştır. Osmanlı toplum düzeni farklılıklar üzerine kurulu olan bir düzen olup, bu mozaik toplum modeli inanç farlılıklarına göre biçimlenmiş ve yasalarla korunmuştur. Bu model sosyo-kültürel ve dinî plânda çoğulcu bir nitelik taşımaktadır. Osmanlıdaki bu çoğulculuk, farklılıkları koruma ve sürdürme biçiminde anlaşılmış ve uygulanmıştır. Buna göre Osmanlı Devleti’nde toplumun çeşitli dinî ve kültürel kesimleri bir araya gelir, fakat kendileri olmaktan çıkmazlar, her grup kendi dinini, dilini, fikirlerini ve yaşama biçimini muhafaza ederdi. İslâmiyet’in kuruluş yıllarında, İslâm devletinin temel esaslarından biri olarak ortaya çıkan ve “ümmet” anlayışına dayanan bu sistemi geliştiren ve en iyi şekilde uygulayan Osmanlılar olmuştur. Osmanlılar daha önceki Türk-İslam devletlerinden devraldıkları bu sistemi geliştirerek, hâkimiyet kurdukları ülkelerde bu sisteme bağlı bir idare kurmuşlardır. Bu çerçevede yarım yüzyıla yakın bir dönem boyunca birbirinden farklı birçok milleti yapısında bulundurmayı başaran Osmanlılarda Müslümanlar, Yahudiler ve Hıristiyanlar kendi kültür yapılarını koruyarak barış içerisinde birlikte yaşamışlardır. Osmanlı millet sisteminde farklılıkların korunması esas olduğu için, farklılıkları benzer yapmaya yönelik kül-
Nevzat ÖZTÜRK
Osmanlı Neden Önce Anadolu’da Hoşgörü İstemiştir?
türel ve ulusal bütünleşme politika hiçbir zaman uygulanmamıştır. Bu konudaki temel politika; devlet otoritesini tanımayı ve onun gereklerini yerine getirmeyi esas alan politikadır. Osmanlı Devleti, modern ulus devletlerin ve sömürge yönetimlerinin yaptığı gibi toplulukların farklılıklarını ortadan kaldırma yoluna gitmemiş onları bir arada yaşatabilmeyi amaçlamıştır. Nitekim Osmanlı yönetimi gayrimüslimleri cizye vergisi dışında hiçbir şekilde birey olarak muhatap almamış, millet olarak muhatap almıştır. Osmanlı topraklarındaki Türk, Arap, Bosnalı ve Arnavut gibi etnik olarak Müslüman toplulukların yanında, Müslüman olmayan farklı etnik kökenden din ve mezheplere mensup topluluklar da yaşıyordu. Bunlar, İslâm hukukunun gayrimüslimlerle ilgili hükümleriyle birlikte bazı dönemlerde çıkarılan örfî hükümlerin de sağladığı bir düzen içerisinde yaşamışlardır. İslâm hukukuna göre, dünyadaki insanlar Müslümanlar ve Gayrimüslimler olmak üzere iki gruba ayrılır. İslâm hukukunda gayrimüslimler, bulundukları kısma göre farklı statülere sahiptiler. Vatandaşlık fertle devlet arasındaki siyasî ve hukukî bağ olarak tanımlandığına göre, İslâm ülkesinde daimi olarak yaşayan insanlar ister Müslüman isterse gayrimüslim olsun bu ülkenin vatandaşlarıdır. Buna göre Osmanlı’da gayrimüslimler de tıpkı Müslümanlar gibi, bütün haklara sahiplerdir. Gayrimüslimlerin de evlenme, çocuklarına veli olma, vasi tayin etme, nafaka, miras, mal ve mülk edinme hakları vardır. Bu çerçevede Osmanlı’da gayrimüslimlere kamu düzenini ilgilendiren konularda İslâm hukuku kuralları uygulanmış, aile, miras ve bir kısım ticaret hukuku konularında ise, kendi inançlarından kaynaklanan özel hukuk kurallarıyla baş başa bırakılmışlardır. Bu durum, insan haklarına, inanç ve vicdan hürriyetine saygılı olma açısından o devirler için oldukça ileri bir uygulamadır. İşte Osmanlıların gösterdiği hoşgörü ve geliştirdiği bu sistem sayesinde Osmanlı ülkesinde yaşayan çeşitli dinlere, mezheplere ve ırklara mensup insanlar asırlarca her türlü görüşleriyle İslâm kültür ve medeniyeti çerçevesi içerisinde varlıklarını korumuşlardır. Yine Osmanlıların uyguladığı bu çok kültürlü yaşam sayesinde asırlardan beri din ve mezhep kavgalarının devam ettiği Orta Doğu’da, Kafkaslarda ve Balkanlarda huzur ve asayiş sağlanmıştır. Anadolu’da hoşgörü denilince, hepimizin aklına gelen ilk üç isim kuşkusuz; Hacı Bektaş-ı Veli, Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî ve Yunus Emre’dir. Ayrıca Nasreddin Hoca, Şeyh Edebali, El-Cahîz, Pir Sultan Abdal, Yusuf Has Hacip, Ahmed Yesevî, Kâşgarlı Mahmud ve daha nice gönül insanlarını da atlamak mümkün değildir. “Sevgi muhabbet kaynar, yanan ocağımızda, Bülbüller şevke gelir, gül açar bağımızda. Hırslar, kinler yok olur, aşkla meydanımızda, Aslanlarla ceylanlar, dosttur kucağımızda” (Hacı Bektaş Veli) Hacı Bektaş bu dizeleri yazdığında 13. yüzyıl idi. Yesevîlik öğretilerini takip eden ve Horasan erenlerinden olan Hacı Bektaş, Bektaşilik tarikatının kurucusudur. Devrin önde gelen mutasavvıflarındandır ve mensubu olduğu Ahîlik Teşkilatı ile tıpkı Mevlânâ ve Yunus gibi Osmanlı Devleti’nin kuruluş aşamasında toplumu derinden etkilemiş, Anadolu’nun sosyolojik gelişimine büyük katkı sunmuştur. Geçmişte derviş ve erenlerin en önemli duraklarından biri olan Bektaşi Dergâhı Anadolu topraklarına hoşgörü tohumlarını ekmiştir. Mevlana öğretisi, sadece Anadolu ve İslam coğrafyalarını değil, yeryüzündeki tüm semavi din ve birçok medeniyeti derinden sarsmıştır. Mevlevi Felsefesi o kadar etkili ve kapsayıcı ki günümüzde dahi sosyal bilimler alanında uluslararası birçok akademide Mesnevî’si ders olarak okutulmaktadır. Divan-ı Kebiri’nde insanlara olan evrensel yaklaşımını şu şekilde dile getiriyor: “Dünyada çeşitli diller, lügatler var, fakat hepsinin de anlamı birdir, çeşitli kaplara konan sular kaplar kırılınca birleşirler, bir su halinde akarlar.” www.bghaber.org
Bulgaristan Türklerinin Sesi Sayı 141 - Şubat 2019 Bilim ve Tehnoloji
Türkülerimizle Yaşıyoruz
Değerli Sayfa Arkadaşlarim. Bugünlerde Çok Yoğun Gündemler Var. Benim Söz Edeceğim Konu Türkülerimiz. Trt Dahil Bircok Kanalda Türkü Yerine Şimdi Hangi Şarkiyi Söyleyeceksin. Türkü Kelimesi Neden Zor Mu Geliyor. Binlerce Yil Türkü Denmiş , Şimdi Niye Şarki? Şarki; Beste Ve Söz Bellidir. Türkü ; Yöresi, Kaynak Kişi Olabilir. Bestecisi Genellikle O Bölgede Bilinen Kulaktan Kulağa , Kuşaktan Kuşağa Gelen Anonim Halk Eserleridir. Halk Ozanlari Türkü Tadinda Eserler Vermiştir. Kültürümüz Gerçekten Yoz Ve İtibarsizlaştirilmak Mi İsteniyor. Her Sanatçiyim Diyen Kişi Türkülerin Ya Melodiyi Ya Da Sözleri Değiştiriyor. Araştirmak Veya Bu Eseri Kim Yazmiş, Nasil Yazmiş. Örnek Ses Kayidi Var Mi Bakmak Yok. Cekmecemin Anahtari Kalaydan / Benim Yarim Şimdi De Geliyor Alaydan Yerine Benim Yarim Şimdi Geliyor Halaydan. Drina Dalgalari Çok Güzel Boşnak Ezgisi . Zikri Özdemir Arkadaşım Besteledi , Ben Notaladim. Onu Da Hiç Araştirmadan Dringa Dalgalari Denmiş. Dringa Adinda Bir Yer Bir Nehir Daha Keşfedilmedi . Örnekleri Çogaltabilirim . Bu Durum Sanatçiyim Diye Ortaya Çikan Arkadaşlar Ya Bilgi Birikim Olmaksizin Ortaya Çikiyorlar. Ya Da Ben İstedigim Gibi Söylerim Deyip Kültürümüze Futursuzca , Balta Vuruyorlar. Hangi Yöre Türküsü Olursa Olsun. Aslina Uygun Söz Ve Muzik Yapilmasi Lazim. Teknoloji Ve Bilim Caginda Kim Neyi Araştirirsa Kolayca Bulabilmekte. Hemen Her Türkünün Dogru Ve Aslına Uygun Soylenmiş Ses Ve Video Kayitlari Var. Her Türkü Söyleyen Kendine Özel Yöre Veya Yöreler Seçmeli. Türk Coğrafyası O Kadar Geniş Ve O Kadar Güzel Ve Çesitlilik Gosterir Ki. Hepsi Tarih Kokan , Kültür Mirasi. Bu Mirasi Hovarda Bir Şekilde Hor Kullanmak Neden? Yeni Arkadaşlarima Önerim , Sadece Konservatuar Bitirmek Yeterli Değil. Hangi Yöre Söylerseniz O Yörenin Arastirmaci Usta Sanatcilarindan Feyz Almak Şart. Lutfen Kültürümüzü Bilinçsizce Zedelemeyelim. Yeni Beste Yapan Arkadaşlar Mutlaka Muzikalite Ve Prozodi Uyumlarina Dikkat Etmeliler. Sesler Detone , Kullanilan Muzik Aletleri Uyumsuz Adlarinin Önüne Ankarali, Rumeli Koymakla İçi Boş Muzik Yapmak Doğru Değil. Rumeli Müziği Asla Taverna , Fantazi Müziği Değildir. Tabiki Taverna, Fantazi Ve Pop Müziğin Kaliteli Olanlarina Sözüm Yok. Bir De Yöre Kiyafeti Giyip Ortaya Çikan Arkadaslara Ne Demeli. Ya Efe Kiyafeti ,Ya Da Rumeli Şalvari , Bindalli Gibi. Ama Yaptiklari Müzik Ne Yazikki İçi Boş. Yoz, Zayif. Bir De Balkan Dillerinde Cd , Klip Yapan Değerli Kardeşlerim Var. Ticari Amaçli Yapilan İş Kutsaldir. Makedonca, Arnavutça, Boşnakça, Bulgarca, Yunanca Sarki Veya Türküler Söylenmiş . Birçok Stüdyo, Saz Masraf Yapilmiş. Ne Yazik Bu Dillerde Bilgi Becerisi Olmayanlar Öyle Saçma Sözler Söylemiş. Hayret Etmemek Mümkün Değil. Ben Bütün Balkan Ülkelerini Dolaştım. Hiç Başka Dile İhtiyaç Duymadim. Türkçem Le Gurur Duyuyorum. Her İnsanla Cok Rahat Anlaştim. Eğer Başka Dilden Şarkı, Türkü Soylenecekse Çok Titiz Olmak Gerekmez Mi ? Her Sanat Dali Nasil Kutsalsa, Muziklerimiz De Kutsaldir. Bu Yazdiklarim Sadece Eleştirel Bazda Görüp Gençlere Veya Müzik Sevdalilarina Katki Amaçlidir. Rustem Avci - 11.02.2019
Avrupa: Yapay zekada ‘ayrımcılık’ riski var
Avrupa Konseyi, insan ve toplum hayatında hızla yaygınlaşan yapay zeka kullanımının risklerine dikkat çeken bir rapor yayımladı. Raporda, yapay zekanın yol açabileceği “ayrımcılık” riskine özellikle dikkat çekiliyor. Hollanda’daki Nijmegen Radboud Üniversitesi Bilgisayar ve Bilgi Bilimleri Bölümü’nde Hukuk Profesörü olan Frederik Zuiderveen Borgesius tarafından Avrupa Konseyi Ayrımcılıkla Mücadele Birimi için hazırlanan 51 sayfalık rapor “Ayrımcılık, yapay zeka ve algoritmik karar verme” adını taşıyor. Tüm yapay zeka türlerinin yol açabileceği endişelere ışık tutan rapor, “Yapay zeka; verimlilik, sağlık ve ekonomik büyüme gibi önemli amaçlara ulaşmada ilerleme sağlıyor ancak aynı zamanda yapay zekanın ayrımcılık yapan etkileri de olabilir.” tespitinde bulunuyor. Yapay zekanın kamu ve özel sektördeki kurumlar tarafından insanları büyük ölçüde etkileyen kararların alınmasında kullanılabileceğini belirten rapor örnek olarak işsizlik, ev yardımı, emekli maaşı ödemesi gibi önemli karar verme süreçlerini buna örnek gösterdi. Rapor yine iş başvuruları ve banka kredi başvurularının değerlendirilmesinde de yapay zekanın artan rolüne dikkat çekiyor. Araştırmayı yapan Prof. Borgesius, yapay zeka kaynaklı insanlar arasında her türlü ayrımcılığın risklerini azaltmakta en uygun araçların ayrımcılıkla mücadele ve kişisel verileri koruma kanunlarının olduğunu bildirdi. Borgesius “Etkili kullanıldığında bu araçlar yasa dışı ayrımcılıkla mücadeleye yardım edebilir.” dedi. Yapay zekanın Avrupa mahkemelerinde kullanılması riskli mi? Yapay zekanın, yargı sistemlerinde kullanılmasıyla ilgili ilk Avrupa sözleşmesi onaylandı.İnsan ırkına karşı ayrımcılık ortaya çıkabilir Rapora göre karar verme süreçlerinde yapay zekanın kullanımının yol açabileceği riskler arasında insan ırkı ve yeni yapay sınıfların ortaya çıkması önemli yer tutuyor. Prof. Borgesius “Muhtemelen yapay zeka alanında insan haklarını ve adil olmayı korumak için ilave düzenlemelere ihtiyacımız var.” yorumunda bulundu.
5 ana risk bulunuyor. Bunların başında; “hedef değişken” ve “sınıf etiketi”nin nasıl tanımlandığı, eğitim verilerinin etiketlenmesi ve eğitim verilerin toplanması gibi sorunlar yer alıyor. Türkçe çevirilerde cinsiyet sorunu var Rapor, çevirilerde yapay zekanın kullanılmasının bazı dillerde cinsiyeti ortadan kaldırdığına ve yanlış tercümelere yol açtığını da gösteriyor. Buna örnek olarak ise Türkçe veriliyor. İngilizcede “he” erkekler için “o” anlamına gelirken, kadınlarda “o” için “she” kullanılıyor. “She” ve “he” Türkçe’ye tercüme edildiği zaman cinsiyet ortadan kalkarken aynı cümleler Türkçe’den İngilizceye çevrildiğinde ise erkek ve kadın yanlış kullanılıyor. Toplumsal hayatta önemli tehditler barındırıyor University College London Kıdemli Araştırmacısı ve Data for Policy (Politika için Veri) Direktörü Dr. Zeynep Engin Euronews’e yaptığı açıklamada olası riskler konusunda şunları söyledi: “Özellikle kişiler için büyük önem taşıyan kararlarda - iş başvuruları, kredi başvuruları, cezai yargılama ve karar süreçleri gibi - giderek artan yoğunlukta risk değerlendirme sistemlerinin kullanımı toplumsal eşitliği sağlama konusunda önemli tehditler barındırıyor”. Dr. Engin bu tehditleri şu örnekle açıklıyor: “Polisin bu tür sistemleri kullanarak müdahale edeceği bölgeleri belirlemesi önleyici tedbirler almak açısından önemli ve etkili olsa da aynı zamanda sosyoekonomik olarak halihazırda dezavantajlı olan bölgelerin daha fazla polis denetimine tabi tutulması ve bunun sonucunda tutuklanma ve cezalandırma oranının da daha yüksek olmasına da sebep olabiliyor. Bu verilerin tekrar sisteme girmesi ile de problem büyüyerek tekrarlanıyor.” Şu aşamada film önerisi veya kişisel iletişim ağlarına yeni insanlar ekleme gibi görece riski düşük alanlarda önemli sorun görünmemesine rağmen Dr. Engin “Ancak örneğin kariyer planlaması yapan genç kadın ve erkekleri farklı kaynaklara ve seçeneklere yönlendirmenin uzun vadede önemli eşitsizliklerin doğmasına sebep olacağını öngörmek zor değil.” dedi. WhatsApp’ta ücretsiz bültenimize abone olun, Türkiye 5 farklı alanda ayrımcılık ve dünya gündeminden seçtiriski var. Rapora göre algo- ğimiz haberler her gün teleforitmik karar verme sürecinde nunuza gelsin!
5 5
Batı’nın İnsan Hakları Anlayışı
Ağzında keyif sigarası, kolundan sıkıca tuttuğu Afrikalı bir kız çocuğunu çırılçıplak soyarak objektife poz verdirmeye çalışan şerefsiz Batılı.. Kızcağızın yüzündeki utanç ve mahcubiyet.. İnsanlık ve de İNSAN.. Ve Batı. İnsanlığa «medeniyet/ insan hakları» dersi vermeye kalkan, karanlık tarihli vahşi ingiliz emperyalizmi
Belçikanın Kongo’da 1890-1905 yılları arasında 10 milyon yerli öldürdü.
6 Sayı 141 - Şubat 2019 6
Bulgaristan Türklerinin Sesi
“Belene” kampında Türk mahkûmların ayaklanmaları Şakir ARSL ANTAŞ
Unutmayalım!
Konu: “Belene” kampında Türk mahkûmların ayaklanmaları 2005’te Birleşmiş Milletler’in aldığı bir kararla 27 Ocak günü HOLOKOST yani Yahudileri yok edip hatıraları insanlık hafızasından silme şiddetini – soykırım – ULUSLARARASI ANMA GÜNÜ ilan edilmiştir. Yahudilere karşı soykırım İkinci Dünya Savaşında Nazi Almanya’sı (Hitler) tarafından işlenmiştir. “Saf ırktan” olmadıkları ilan edilen ve Hitlerciler tarafından öldürülenler sayısı tam olarak bilinmese de 9 ile 11 milyon kişi arasındandır. Bunların 6 milyondan fazlası Yahudi’dir. 1942’de Hitler orduları tarafından işgal edilen ve Bulgar idaresine bırakılan Makedonya ve Batı Trakya’dan da 20 bine yakın Yahudi ve Çingene toplanmış ve Bulgar hayvan vagonlarına sıkıştırılıp Polonya’daki “Treplika” toplama kampına gönderilmiş ve hiç biri geri dönmemiştir. Bulgaristan’daki Yahudiler de iş kamplarına toplanmış, Nazi ölüm kamplarına gönderilmemiş, fakat 1945’ten sonra 48 bin Yahudi Bulgaristan’ı terk etmiş ve hepsi İsrail’e göç etmişlerdir. Savaş esnasında Yahudilerin ölümden kurtarılması için yoğun uluslararası mücadele verilmiştir. Büyük Savaş Yıllarında Türkiye Cumhuriyetinin Paris Büyük Elçisi Behiç Erkin bu insani mücadelede olağanüstü gayretler göstererek 20 bin Türk Yahudi’sini ölümden kurtarmış ve Türkiye’ye gelmelerini sağlamıştır. Bu kahramanlık, Emir Kıvırcığın “GOA” yayınlarında 2007’de çıkan “BÜYÜKELÇİ” kitabında ayrıntılı biçimde anlatılmıştır. 27 Ocak 1945 sabahı Sovyet Ordusu askerleri “Auşivitz-Burkenau” toplama kampına girdiklerinde 180’i 8 yaşından küçük, toplam 2,819 tutuklu bulmuşlardır. Bu kampta Yahudiler yakılarak öldürülmüş ve onlarla ilgili anılar insanlık belleğinden ebediyen silinmeye çalışılmıştır. *** Ne yazık ki İkinci Dünya Savaşından sonra da Bulgaristan başta olmak üzere birçok Avrupa ülkesinde toplama kampları kurulmuştur. 1944’ten sonra Bulgaristan’da kurulan iş ve ölüm kamplarının toplam sayısı 169’dur. Bunların arasında en ağır işkencelerin yapıldığı Tuna ırmağındaki “Persin” adasında bulunan ve 24 Haziran 1946 tarihinde açılan “Belene” adlı toplama kampıdır. Bu kamp Bulgaristan Müslümanları arasında “ölüm” kampı olarak bilinir. “Belene” kampına eli kolu bağlı getirilen ilk grup 300 kişidir. Bunlar, yasaklanan muhalefet partilerinden milletvekilleri, savaş öncesi siyasi partilerin liderleri, eski bakan ve diplomatlar, polis müdürleri, ordudan generaller, Çarlık Bulgaristan’da yargıç, savcı olmuş, yüksek görevlerde bulunmuş memur, faşistlerin yandaşı olan “lejyoner” grupların temsilcileridir. Bulgaristan’daki “Kurbanları anma” törenleri bu yıl da bu adada yapılıyor. 1951’de “Belene” kampındaki tutukluların sayısı artık 1 500’dür. 1952’de tarımda sosyalist kooperatifçilik şiddeti arttığında kampın mevcudu 3 300 kişiyi bulur. Aynı yıl tarlalarını ve hayvanlarını vermeyen Türkler de kampa toplanmıştır. 1953’te kampta ancak 400 kişi kalır ve ardından 1954’te ülkenin değişik hapishanelerinden 4 500 politik mahkûmun hepsi “Belene” kampına toplanır. 1956’da “Macaristan Devrimi” patladığında “Belene” kampı yeniden dolup taşar. 1 700 politik tutuklu – daha fazlası genç – “Persin” adasındaki kulübelere kapanır. Domuz ve İnek çiftliklerinden, yol yapım ve tahıl ve sebze üretiminden başka en yoğun çalıştırılan alan tuğla üretimidir. İl merkezi Pleven’deki parti, belediye ve diğer kamu binaları ile Sofya’daki “Spartak” stadyumu bu inşaat malzemeleriyle bina edilmiştir. 1959-1962 yılları arasında Loveç “Güneşli Dünya” adlı iş kampında can veren tutukluların hepsi “Persin” adasının Kuzey Barı ucunda açılan bir toplu mezara gömülmüştür. Devamı www.bghaber.org
Zorla Bulgarlaştırma ve Vatandan
Sevilcan YÜCE
K o v m a K ü ç ü m s e n m e m e l i d i r.
Zeynep Zafer kaldığı hapishaneyi ziyaret etti.
Z. Zafer Blogoevgrad’ın Kornitsa köyünde 1958’de dünyaya geldi. Komünist rejimin isim değiştirme ve Pomakları zorla asimile etme siyasetine karşı koyan ana-babasıyla birlikte 1973’ün Martında sürgün edildi. 1982’de Çingenelerin (Romen) isimlerini değiştirmek için 1982’de başlayan şiddetli saldırı esnasında da ismini değiştirmedi. Şumen Pedagoji Enstitüsünde Bulgar dili ve pedagoji eğitimini kesmek zorunda kaldı. 1985 çullanan üçüncü saldırıda kardeşi ve kuzenleriyle birlikte 2 yıl hapis, 2 yıl sürgün ve para cezasına çarptırıldı. 1988’de İliya Miney tarafından yönetilen İnsan Hakları giren Müslümanlardan biridir. Derneğin Varna temsilcisi olmuştur. Açlık grevlerine katıldı. Fransa Cumhurbaşkanı F. Miteran’ın totaliter rejim muhalifleriyle Sofya’da 1989 Ocağında yaptığı kahvaltı görüşmesine katıldı. 3 Mart 1989’da Bulgaristan’dan kovuldu. 1989 Ağustosunda Ankara Radyosu’nun Bulgarca yayınlarında çalıştı. 1992’de Ankara Üniversitesinde işe başladı. Halen aynı üniversitenin Bulgarca kürsüsü şefidir. 2015 yılında Sofya Üniversitesinden Doç. Vihren Çernokojev ile birlikte “İsmimi Aldıkları Zaman” eserini yayınladı. Bu ay Sofya’da Akademik Araştırmalar Merkezi tarafından düzenlenen “1984-1989 Zulüm Yılları” konulu uluslararası yuvarlak masa görüşmesine katıldı.
Biz derlemeye Müslüman yaratıcılarımızdan bazılarının eserlerini almakla, totaliter idarenin, zulmün ve vatandaşları vatanlarından kovma faciasına, alınan derin yaralara o topluluğun kendi içinde nasıl baktığını ve olayları nasıl değerlendirdiğini gün ışığına çıkarmaya çalıştık. Bulgar tarihinde bu dönem küçümsenemez ve hiçbir şeyle alay edilemez. Yalnız Bulgaristan’da değil Türkiye’de de, tarihteki kötü olaylarla ilgili susuluyor, olumlu olan olaylar abartılarak anlatılıyor. Politikaya değil, bilim ve sanata hizmet eden yazar ve yaratıcılar çok az. Sermaye her şeyi denetliyor, tarihi, edebiyatı ve hatta çevre sağlığını… Soru: Sizi takip etmişler, sürgün etmişler, hapsedilmişsiniz ve aynı zamanda direnmişiniz. Korkmadınız mı? Gücü nereden aldınız?
Zeynep Zafer: Yıllarca peşimdeydiler. Bu bana, babamdan miras kaldı. Babam sosyalist sistem düşmanıydı. Beni dikta koşullarını kabul etmemeye ve bir kişilik olarak kendimi, Kimliğimi korumayı öğretmişti. Babam sayesinde ben partizanları kahraman olarak kabul edemedim, o bana günlük gazetelerin satır aralarını okumayı, batı radyolarını dinlemeyi öğretti. Korkuyordum tabii. Korkmayan insan yoktur. Korkmadığını iddia edenler, yalan söyler. 1982’de Şumen’de meydana ge“Dnevnik” gazetesinde çıkan söyleşi- len bir olayı unutamadım. Sabah saat 10’da den bir özet: polis amirliğine çağrıldım. 6 saat bekledikten sonra saat 16’da kabul ettiler. Tebliğ gelSoru: “İsmimi Aldıkları Zaman” sizin v. Çernokojev ile birlikte yayınladığı- dikçe yüreğim güm güm atıyordu. nız bir derlemedir. Gazetemiz bir alıntı yaSoru: “Tarih Portası” (İstoriçeski portal” yınladı. Ne yazık ki, metnin altında çıkan dergisinde “Bir Türk Gazetecinin Bakış Açıyorumlarda zulüm haklı gösterildi. “Spigel” sından 9 Eylül 1944’ten Hemen Sonra” baştarafından imzalanan bir yorumda şöyle deni- lıklı bir yazınızı basmışsınız. O gazeteci Mahyordu: ‘Derleme Bulgar edebiyatını zenginleş- mut Necmettin Deliorman idi. Onun hakkında tirmiştir. Bu, aynı zamanda bizim komünizm yazmaya devam edecek misiniz?” üzerine düşüncelerimizi de zenginleştirmelidir. Zeynep Zafer: Bulgar tarihi için de çok Bu metinlerde okuyucu Bulgaristan Türkleriönemli olduğunu sandığım onun bazı nin faciasını duyumsayabiliyor. Çünkü komüanılarını çevirmem muhtemeldir. Delinizmin insanların çok özeli olana saldırılaorman bir gazeteci, bir yayıncı, bir toprını görebiliyor. Kolektif eştirmekle insanı lum adamı, Dokuz Eylül 1944 darbesinden “köle” yapabildiği, sınırları kapayarak insansonra vatanının kaderine seyirci kalmaları “mahkûm” haline getirdiği gibi, Türkleryan ve Türk azınlığın hak ve özgürlükden de bulgar yapmaya çalıştı, Bulgarlardan lerinin cesur savunucusu olan Türk ayise Makedon yapmaya çalıştı. Geçmişin aldınlarının Bulgaristan’da bir temsilcisidir. gılanmasıyla ilgili izlenimlerinizi öğrenebiKendisine suikast düzenlenmiştir. lir miyim? Bulgaristan ile Türkile’de herşey birbirine ne kadar yakın ve birbirinden ne kaSoru: Ne üzerinde çalışıyorsunuz? dar uzak?” Zeynep Zafer: Yakında Bulgaristan Türk Zeynep Zafer: Bu yorum çok derin kadınların 1970 ve 1980’li yıllarda zorla Bulve doğru. Artık rahmete kavuşan Doç. garlaştırmaya karşı verdiği mücadeleyi anÇernokojev’ın de belirttiği üzere, derle- lattım. Son zamanda zülüm ederek asimile meye aldığımız edebiyat, büyük ölçüde etme sürecini, yüz binlerce Müslümanın ata olmak üzere totaliter rejim döneminde ocağından baskı ve terörle sökülüp kovalama Bulgarların yaşamını da yansıtıyor. Ne olaylarını, bu kampanyanın sonuçlarını ve ki, totaliter dönemde Bulgaristan’da bir kurbanların zulme ve eritilmeye karşı yaratazınlıktan biri olarak yaşamak çok zordu tığı edebiyatı inceliyorum. Bir de, antolove konunun özel incelenmesi gerekir. jiye aldığım, yetenekli şairlerimizden İbraBulgarlar kendi isimlerini taşıyabiliyor, anadillerinde konuşabiliyor ve kendi mü- him Kamberoğlu’nun şiirlerini Bulgarcaya ziklerini dinliyor ve halk bayramlarının tercüme ettim. Bulgaristan’da basılacağını umut ediyorum. bazılarını kutlayabiliyorlardı.
Anadil Şiir Çelengi
Konu: Kulağımdadır hala annem ninnileri. Eğer her sabah yüreklerimiz aynı hislerle çarparsa, anadilimiz canlıdır zihnimizde. Milletimin kutsal yıldızı! Parlamak için doğar ve durmadan parlar. Söylemek için gelmiştir, söyleyecektir. Şenlenmeye gelmiştir, şenlenecektir. “Tutuldu mu dilin?” Yürekten sesini işitmek gelir içimden. Güzlerin yakar gönlümü, biz yine de dilinin çözülmesini beklerim. “Tutuldu mu dilin çağırmaz oldun! Yüreğim avunmaz oldu!” deriz sesini ararken. Hasrettir dilin kucaklaşmasını beklemek, çocuklukta başa gelir, çözülür, gençlikte gene tutulur, sonra akar akar ve sonunda tutulan dil değil, çenedir. Hayat yoludur bu. Gönlü dünyaya akıtan dildir. Beklenendir dil, anadili, dillerin en güzeli. Ardından “Söyletme beni gelir!” Ve ancak sevdayı saklıyorsa kalpteki deniz, dile gelir ve dalga dalga vurdukça gönül tellerine dilin sevgi ocağı tutuşur ve şarkılarını anadil telleri dile gelir. Dilim ana dilimdir ve annemden, anneannemden gelir. Anadil sevgisi her sabah yeniden doğar. Şairlerimizi söyletelim:
Rasim BİLAZEOĞLU ANADİLİM Mutluluğum seninle evrende anadilim, Ebedi varlığımla bağlıyım sana anadilim, Öz Türkçe konuşarak annem doğurdu beni, Öz mayama bal katıp, sütle yoğurdu beni, Anadilim, tüm güzellikler gibi güzelsin, Ay yüzlü, güzel yüzlü dilber gibi güzelsin! O ölümcül yıllarda kilitliydi ağzımız, Mahpustu kitabımız, yasaktı öz yazımız! Baharımız, yazımız, karakışa dönmüştü, Ruhumuzu ısıtan ocağımız sönmüştü. Demir bilekçeleri demokrasimiz kırdı, Bizi basan kâbusu üstümüzden sıyırdı. Kulağımdadır hala annemin ninnileri, Kızların söylediği yanık aşk manileri, Ta ezelden okuruz şarkılarımızı biz, Türkülerimiz gibi ahenklidir Türkçemiz Bu dilde dinlemişim ninemden masalları, Bu dilde yüceliyor Türklüğümün vakarı. Dilimizin süsüdür Türk halk bilmeceleri, Özlü atasözleri ve şen gülmeceleri, “Hak ve Özgürlüğümüzü” kazandık ilelebet, Gerçek demokrasiye minnettarız biz elbet, Ebedi varlığımızla bağlıyım sana dilim, Mutluluğum seninle evrende anadilim.
Zahit GÜNEY TÜRKÇE’M Sen Güllük güneşlik bahçelerin tam ortasında Hiç solmayan en güzel çiçek; Yaprak yaprak ölümsüzlüğü tinimin Özüm denli gizemli Özlem denli gerçek; Kokuların en güzeli sende Renklerin en güzeli sende Seslerin en güzeli sende Günde üç öğün Bardağımda suyum Soframda ekmeğim; Çağlarca Engin maviliklerde Bayramın süzülüşü güneşe doğru; Ne bileyim, belki de Annemin ışık saçan yüzü, gülüşü Saksılarda çiçek görünümünde.
Bulgaristan Türklerinin Sesi Sayı 141 - Şubat 2019 Cumhurbaşkanı Rumen Radev’ten karamsar hükümet tablosu Cumhurbaşkanı Rumen Radev Sofya’da düzenlenen basın toplantısında çalışmalarının ulusal ve uluslararası yönlerinde kilit noktalarına işaret ederek görev süresinin ikinci yılı hakkında rapor sundu. Cumhurbaşkanı, 2018 yılında Hükümetin aldatıcı bir istikrar sergilediğini, Cumhurbaşkanlığının ise iktidarın lobici yasaları önünde son engel olduğunu dile getirerek ülkenin durumu hakkında karamsar bir tablo çizdi: “Bulgaristan kalkınma sürecinde kritik bir dönem yaşıyor. Bir yıl önce bu salonda sizin önünüzde toplumumuzun demokratik haklarını, basın özgürlüğünü ve hukukun üstünlüğü için mücadele etmesi gerektiğini söyledim. Ne yazık ki, Bulgaristan’daki demokrasi hızla güç kaybediyor. Basın özgürlüğü ihlal ediliyor. Bulgar medyasının son eleştirel sesleri ve ünlü profesyonellerine karşı baskı uygulanıyor. Parlamentoya duyulan güven kritik derecede düşük bir seviyeye ulaştı. Yasama süreci öngörülemez hale geliyor ve vatandaş katılımını engelliyor. Kamu çıkarlarının yerini lobici yasalar alıyor. Koalisyondaki çelişkiler ve güvenin çökmesi, yapıcı reform olanaklarını engelliyor.” Cumhurbaşkanı, Hükümeti devlet bütçesinin paralarını şeffaf bir biçimde harcamamak, yabancı yatırımlarda istikrarlı bir düşüş eğilimini tetiklemek, yeni savaş uçakları ile ilgili ihale hakkında açıkça eleştirdi. Bu bağlamda Rumen Radev, erken seçime gidilmesinin kaçınılmaz olduğuna dikkat çekerek ülkenin modernizasyonu için çalışan siyasi bir projeyi destekleyebileceğini söyledi ve şöyle devam etti: “Aydın ve yüksek nitelikli uzmanların katılımıyla Bulgaristan Stratejik Gelişim Konseyi kuruyorum. Bu konsey, ülkemizin içinde bulunduğu kurumsal duraksama, ekonomik ve fikirsel durgunluğa alternatif ve teklifler sunacak. Konsey üyeleri gelecek günlerde kararname ile ilan edilecek. Ülkenin yeni fikirlere ihtiyacı var. Bulgaristan’ın yurtiçinde ve yurt dışında bütün Bulgarların yetenek, emek ve cesaretine ihtiyacı var. Önümüzde seçimler var, önümüzde ideolojik ve sivil çaba gerektirecek aylar var. Bulgaristan’ı birlikte demokrasi ve refah yolunda yönlendireceğimize inanıyorum.” Eleştirilere karşı Hükümetten sert cevaplar geldi. Maliye Bakanı Vladislav Goranov, 2018 bütçesinde bir levanın dahi şeffaf olmayan yollarda harcanmadığına ve yıllık devlet bütçesi yasası tarafından öngörülenin üstünde olmadığına dair güvence verdi. Ekonomi Bakanı Emil Karanikolov, yıllar önce yatırımcıların Bulgaristan’a ucuz işgücü nedeniyle geldiğini, şimdi ise finansal ve makroekonomik istikrarı ve kalifiye personelin varlığından dolayı geldiklerini söyleyerek yabancı yatırımcıların ülkeden uzaklaştığı söylemine itiraz etti. F-16 savaş uçaklarının satın alınmasına yönelik eleştiriye de Savunma Bakanı Krasimir Karakaçanov “Şimdiye kadar Bulgaristan’da havacılık yanılsamaların kanatlarında uçtuysa, ABD ile anlaşma imzalarsak, ülkemiz en iyi savaş uçağının kanatlarında uçacaktır” sözleriyle karşılık verdi. Hazırlayan: Stoimen Pavlov Çeviri: Özlem Tefikova
Balkanların Ortak Dili Türkçe Olsun
DYazan:i lFiliziSOYTÜRK miz Kimliğimizdir Konu: BALKANLARIN ORTAK DİLİ TÜRKÇE OLSUN
Yeni adı Kuzey Makedonya, başkenti Üsküp’te “Balkanlar’da Barış Dili Türkçe” paneli çok büyük ilgi gördü. Şehirleri şehir eden yaşadıkları büyük olaylardır. İnsanlara insanlığını unutturmayan da başlarından geçen iyi kötü olaylardır. Vardar’ın XV. Y.y.’ın ilk yarısında inşa edilen “Taş Köprüsü” üstünde dursan ve gelen geçene “Nerelisiniz?” diye sorsanız, hepsinden alacağınız yanıt birdir: Üsküplüyüm. Kendilerine Üsküplüyüm diyenler, yaşadıkları şehrin adını soyadlarıymış gibi kullanırken gurur duyuyorlar. Her şeyi o kadar kıymetli olduğundan olacak, Osmanlıya ilk bağlanan ve son kopan bir inci şehirdir Üsküp. Herkesin iki elli var, yıkan ve yapan eller. Bunlar hep birlikte çalışır. Bu şehir İstanbul’dan 77 yıl önce fethedilmiş, birçok defa yakılmış, depremlerde ve savaşlarda yıkılmış ama her defasında çok hızlı tempolarla ve eskisinde güzel dikilmiş. 28 Aralıkta Üsküp’te toplanan Türk dili paneline biz Bulgaristanlı Türkler davet edilmedik. Davet edilseydik ve konuşsaydık ne mi diyecektik? Her şeyden önce biz, Bulgaristan’daki Türkler, yüzölçümü bakımından Balkanlar’daki en büyük ülkenin vatandaşıyız. Avrupa Birliği’nin de vatandaşıyız. Balkan ülkelerinde en büyük Türk azınlık biziz ve hem Türkiye hem de Makedonya komşusuyuz. Ana dili Türkçe olan, tarihinde Türkçeyi yaşatarak yeşertmek için 2 700 medrese, mektep ve okul kurmuş, yasakları sert rejimli tek uluslu Bulgar devletinde sözlü hak edebiyatı temelinde yazılı edebiyat ve sanat oluşturmuş bir topluluğuz, diyecektim. Görülmeyecek ve dikkate alınmayacak kadar küçük olmadığımızı anımsatmak için de toplam 400 basılmış esere dayanan edebiyatımızın 200 şair ve 160 yazarımız tarafından yaratıldığına ve tüm Balkan ve Türk antolojilerinde önemli yer aldığına vurgulamada bulunacaktım. Yaklaşık 70 yıldan beri Türkçe öten kuşa uçma izni verilmeyen Bulgaristan’da Türk kimliği için Türk diliyle 1989’da ayaklandık. Türkçe saydığı, Türkçe sayıkladığı, Türkçe rüya gördüğü ve konuştuğu için para cezası ödeyen, hapishanelerde ve toplama kamplarında işkence gören, hatta yargısız idam edilen, anavatana kaçan, göçe zorlanan ama hala Türk gibi yaşamaya devam eden dili, dini, kültürü ve medeniyeti Türk olan kardeşlerime bir gönül selamı gönderecektim. Türkçe şehitlerimize bir Fatiha okuyacaktım! Biz Balkanlar’da Türkçe konuşan, Türkçe sevişen, Türkçe küfür eden ve Türk televizyonlarıyla yatıp kalkan en büyük Türk topluluğuyuz… Ve şimdi Türkçe açısından bir sıfır olmamızın sebebi yalnız bizde görülmemelidir. Yazımın başlığına Balkanların ortak dili Türkçe olsun, dedim. Tarihte Türkçe konuşan ve 300 yıl birbirine silah çekmeyen Balkan halkları huzur arıyor. Ortak huzura götüren yolun birinci kilometre taşı ortak dildir. İkinci, üçüncü dil olması önemli değil, Türkçe Balkan toplum ve topluluklarının anlaşabileceği, etnik, milliyet ve milletlerinin birbiriyle anlaşabileceği en cana yakın, zengin ve öğrenilmesi kolay, ahenkli dildir. Balkan halkları ve devletleri tarihinde Türk dilinde savaş ilan edilmemiş, kalem kırılmamış, düşmanlık kışkırtılmamıştır. Türkçemiz barış dilidir. Balkanların tarihsel köprüleri, minare ve ca-
7
Dilimiz Kimliğimizdir:
Dilimize Sahip Çıkalım! Yrd. Doç. Dr. Ertuğrul YAMAN
mileri, konak, kervan saray, hamam, saat kulesi, numune çiftlikleri, bedesten ve sarayları Türkçe konuşularak inşa edilmiştir. Balkan halkları en büyük hayalleri Türkçe kurmuştur. Bu nedenle de 20. y.y.’da en büyük göçler Türkçe konuşan ülkeye, Türkiye Cumhuriyeti’ne olmuştur. Balkan halklarının tarihinde en değerli ortak hatıralar Türkçe oluşmuş ve yaşamıştır. Belki de Balkanların en değerli atasözü şudur: “Türk’ten büyük dost olmaz!” İşte böyle bir ortamda ben şu görüşlerimi samimiyetle paylaşmak istiyorum. Her dilde millet olunmaz, diyenlere hak veriyorum. Her dilde devlet kurulmaz diyenlere de öyle. Balkanlarda 80 dil konuşuluyor ama 80 devlet yok. Bazı diller devlet baskı ve terörüyle, doğal olarak gayrı meşru, ama milli meclislerde onaylanmış yasalarla, anayasaya alınmayarak zorla budanmak, okullarda zorunlu ders olarak okutulmayarak, okul medya ve toplum dışına itilip, yasaklanıp yok edilmeye çalışılıyor. Şu anda Bulgaristan’da bu baskılı zorlama Türkçemizle beraber Makedonca, Ulah’ça, Gagavuz’ca, Çingenece ve Tatarca, Aromanca, Yunanca, Yahudice ve başka azınlık dillerine karşı en şiddetli bir biçimde uygulanıyor. Öz kültür ve medeniyeti oluşmamış, nüfus olarak da sürekli azalan Bulgarların, azınlıkları bütünleştirip, Bulgar dili ve kimliği etrafında asimile etme çabalarının 140 yıldan beri başarısız kalması bir de Bulgarların kendilerinin bir millet ve halk olamamış olması ve Osmanlıdan koptuktan sonra milliyet oluşturmada ham ve yetersiz kalmalarıdır. Toplayıcı ve birleştirici niteliği olmayan dayatılan kültür dili günümüzde ülkemizde Bulgarca okuduğunu anlayamayan, Bulgarca sayamayan, Bulgar dilinde düşünemeyen, yetersiz (debil) etnik dilimler yaratmıştır. Herkesin bildiği üzere, bir toplumu önce millet, sonra kültür ve medeniyet sahibi yapan ortak dille oluşan toplumsal hafıza, ortak milli dillin yarattığı kimlik ve devlettir. Ülkemiz koşullarında bu çok acı bir gerçektir ve % 40’ı okuryazar olmayan bir toplum yaratmıştır. Bu gerçeğin görülen yüzünde şu var: Varna’nın Voyvodino köyündeyiz. Onarılmış güzel bir cami ve bir kilisesi var. Okul var, çocuk olmadığı için kapalı. 300 sakinin yarısı Bulgar yarısı yaşlı Türk. Genç Bulgarlar çocuklarıyla birlikte Batı ülkelerine, Türklerse Türkiye’ye gitmiş. Yaşlı Bulgarlar yerli Bulgar lehçesinde, Türkler Türkçe konuşuyor. Sağlık ocağında doktor ile mini marketçi iki dili de biliyor. Gerçek durum budur. Köye gazete girmiyor. Radyo çağı geçmiş, herkes TV başında: Türkler Türk Televizyonu izlerken, Bulgarlar Türk filmlerini Bulgarca izliyor. Bu, Bulgaristan toplumunu yansıtan bir damla sudur. Makedonya’da Türkçe konuşan 400 bin kişi varsa, biz en az 1 400 000 kişiyiz. Bizde Türkçe konuşan her köy Vatan’dır.
Devamı www. bghaber.org
7
Üçüncü bin yılın başlarında dünya, çok hızlı bir değişme ve gelişmeyi yaşıyor. Dünya, âdeta bir milletler mücadelesine sahne olmaktadır. Bu mücadelede kimi milletler bir araya gelerek, ortak kültürel değerler esasına dayalı birlikler oluşturuyorlar: Avrupa Birliği, Bağımsız Devletler Topluluğu, Amerika Birleşik Devletleri gibi. Bu birliklerin en tipik örneği, Avrupa Birliği’dir. Başlangıçta bir ekonomik dayanışma şeklinde ortaya çıkan bu topluluk, zaman içinde tek paranın kullanımı, sınırların kaldırılması ve daha birçok kültürel ortaklığı hedefleyen bir istikamette yol almaktadır. Muhtemeldir ki bu tür birlikler, bir zaman sonra, ortak bir dile doğru da adımlar atacaklardır. Gelişmiş ülkeler için dilleri, hem bir iletişim aracı, hem ürettikleri malları pazarlamak için bir ticarî araç hem de kendi dillerini zorunlu olarak öğretmek suretiyle elde ettikleri zahmetsiz bir gelir kapısıdır. Modern sömürgeciliğin en güçlü araçlarından birisinin dil olduğu artık çok iyi bilinmektedir. Türkiye, 1980’li yılların sonlarından başlayarak serbest pazar ekonomisinin en acımasız biçimini yaşamaktadır. Bu noktada bizi, ekonomik alandaki sıkıntılardan ziyade, bu sıkıntıların kültürel sahayı nasıl etkilediği ilgilendirmektedir. Ülkemizde, gelir dağılımının bozulmasından kaynaklanan ekonomik dengesizlikler, toplumu ve kültür hayatımızı da karmakarışık hâle getirmiştir. Türkiye, kültürün yok sayıldığı, hayatın yalnızca maddî yönünü ön plâna çıkartan bir ülke görüntüsüne sokulmuştur. Şehirdeki aydınından kırsal kesimdeki çobanına kadar herkes belli konularla meşgul edilmektedir: Ekonomi, siyaset, din, spor ve magazin. Uzman olan veya olmayan herkes bu konularda konuşmaktadır. Bu keşmekeşte, bireylerin ruhî durumları, sosyal ve kültürel değerler, eğitim, sağlık, vatandaşlık bilinci, millî şuur, millî benlik gibi hayatî önem arz eden konular, çoğu zaman, gündeme dahi gelmemektedir. Biz, bu yazımızda kültürel değerlerimizin en başta gelenlerinden dilimize ferdî ve millî açılardan bakacağız. Konuyu hakkıyla ortaya koyabilmek için, her şeyden önce, dil kavramından ne anlaşılması gerektiğini açıklamamız gerekmektedir. Dilin işlevi nedir? Dil ve konuşabilme yeteneği, insanoğluna yaratılışıyla birlikte bağışlanmış ve onu diğer canlılar üzerinde üstün kılmış en önemli özelliklerinden birisidir. İnsan adı verilen bu canlı türünün en üstün özelliği düşünebilmesi ve muhakeme edebilmesidir. Dil-düşünce ilişkisi ise, yüzyıllardan beri araştırılan bir konudur. Kimi dilbilimcilere göre, dil, düşüncenin evidir. Diğer bir söyleyişle, düşünce ancak dille oluşur ve yine dil sayesinde dış dünyaya aktarılır. Çok yeni sayılabilecek bir bakış açısına göre ise, adlandırma ve kavramlar olmadan düşünce üretilemez. Öyle anlaşılıyor ki insanı insan yapan bu iki temel özelliği, birbiriyle yakından ilgilidir. Dil, bireye düşünce üretebilme, düşüncelerini dışa vurma, bilgi edinme, geçmişini hatırlama, gününü yaşama, geleceğine yön verme, kişiliğini kazanma, hayatını sürdürme gibi daha pek çok açıdan yardımcı olmaktadır. Bu yönüyle dil, daha çok bireyseldir. Çünkü kişiliğimiz biraz da dilimizle kazanılır ve kişiliğimiz aslında dilimizde gizlidir. Dil, ferdî ve millî kişilik ve kimliğimizi bünyesinde barındırır. Dil, hayatın her safhasını kapsayan, her an onun içinde yaşadığımız genişçe bir dünyadır. Kısacası, dil, aslında hayatın kendisidir.
Devamı www.bghaber.org
8 Sayı 141 - Şubat 2019 8
Bulgaristan Türklerinin Sesi
Kimlik Mücadelemiz
BULGARİSTAN TÜRKLERİ’NİN AZINLIK SORUNU
Doç. Dr. İbrahim Yalamov
Bulgaristan Türklerinin etnik, kültür ve dinsel kimliğini nasıl koruyup geliştirebiliriz? Bugün bütün uluslar, etnik topluluklar, azınlıklar için en önemli sorun kimlik sorunudur. Kimlik konusunda her geçen gün biz bir şeyler yitiriyoruz, bir şeyler kaybediyoruz. Ne yazık ki, daha sonra geriye dönmek kolay olmayacağına benziyor. Bizim kimliğimizin önemi iki nedenden dolayı artıyor. Birincisi, yakın geçmişte totaliter totaliter sosyalizm döneminde, sözüm ona “Soya dönüş” esnasında, ben ona kimliği zorla yok etme süreci diyorum, bu süreç esnasında, Bulgaristan Türklerinin kimliğini ortadan kaldırmaya çalıştılar. Bu bakımdan bizim kimliğimiz önem kazanıyor. Bugün de demokrasiye geçiş döneminde küreselleşme sonucu yine bizim kimliğimiz tehlikeye düştü. Yalnız ben değil, birçok kimse açık olarak söylüyorlar ki, 40-50 yıl sonra işler bu şekilde giderse Bulgaristan Türklerinden, Müslümanlardan söz edilmeyecek. Belki de şunu da ilave etmem gerekiyor ki, insanlarımız da son senede kimliğimize fazla önem vermez oldu. Demokrasiye geçiş döneminde Bulgaristan Türkleri belirli hakları elde ettiler, fakat aynı zamanda onların kimliğini geliştirebilmesi için gereken koşullar sağlanmadı, azınlıkların kimliğini yok etme eğilimi gözleniyor. Bulgaristan’da azınlık toplulukları var mı, yok mu, Türk azınlığı var mı, yok mu sorunu tartışılmaya devam ediyor. İktidar çevrelerin belirli bir kesimi açıkça Bulgaristan’da azınlıklar olmadığını iddia etmektedir. Bu durumda kimlik sorunu daha da güncelleşiyor, daha da büyük önem kazanıyor. Anayasanın konsepti her şeyden önce çok kültürlülük. Çok etnik toplulukların bulunduğu bir gerçek ve diğer taraftan da insan hakları... Kimlik konusunda bugünkü görüşü, anlayışı, yaklaşımı değiştirmek gerekiyor. Her şeyden önce bizim kendi aramızda bizim kendi aramızda görüşümüzü tazelemememiz, gerekiyor, öte yandan da iktidar çevrelerinin kimlik sorununun çok önemli olduğu bilincine varması gerekiyor. Biz bugünkü Bulgaristan sınırları içinde azınlıkların hakları nasıl korunabilir, geliştirilebilir, bu konuyu ortaya koymaya çalışıyoruz. Aynı zamanda biz konsepsiyonla her şeyden önce bu konudaki başlıca ilkeleri belirlemek ve bu ilkelerin temeli üzerine iktidar çevrelerinin dikkatini çekmek istiyoruz. Kimliğimizi koruyabilmemiz için neler yapılması gerekiyor. Bulgaristan’ın Türk azınlığının varlığını ve yurttaş ulus modelini kabul etmesi lazım, yalnız burada bir özellik var – yurttaş ulusun içinde etnik azınlıklar var, onların kendine üzgü dili, dini, kültürü, gelenekleri var ve bu özellikleri korumaya hakları var. İşte biz bu tezi Bulgaristan>da kabul etmeliyiz. Bu tez üzerine de Bulgaristan’da Türk etnik azınlığı bulunduğunu resmen Anayasa’ya yahut da başka yasalara aktarmamız gereklidir. Şunu belirtmek gerekir ki, ulusal azınlık ile etnik azınlıkların hakları arasında fark yoktur.
1993 yılında ülkemizde Türkçe okuyan öğrenci sayısı 116 000 iken, şimdi bu sayı 5 000’e düştü. Eğitimle ilgili ikinci bence tarih eğitimini yeniden düzenlemek lazım! Tarihsellik ilkesi uygulanmıyor. Bulgaristan Türklerinin etnik bir azınlık olarak gelişebilmesi için devletin buraya kadar söylediklerini yapması lazım, bunları yasalara geçirmesi lazım ve hukuken Bulgaristan’da Türk azınlığı olduğunu kabullenmesi lazım. İkinci, biz kendimiz etnik bilincimizi geliştirmemiz lazım. Üçüncü terde aşırı ulusçuluğu, milliyetçiliği bertaraf etmek lazım. Bu doğrultuda ileriye doğru çalışmaları sürdürmemiz lazım. Her şeyden önce kültür kimliği Türkçeyi öğrenip serbestçe kullanmak, bu bizim hakkımız, fakat biz bu konuda ısrarcı değiliz. 1993 yılında ülkemizde Türkçe okuyan öğrenci sayısı 116 000’iken, şimdi bu sayı 5 000’e düştü. Eğitimle ilgili ikinci bence tarih eğitimini yeniden düzenlemek lazım! Tarihsellik ilkesi uygulanmıyor. Tarihi daha fazla akılcılık üzerine ele alıp incelemek gerekmekte. Bulgaristan Türk edebiyatını geliştirmek gerek. Kültürü ve gelenekleri kesinlikle devletin finanse etmesi lazım! Bulgaristan Türklerinin etnik ve kültürel kimliğini geliştirmesi için okulda eğitim interkültür doktrin temeli üzerine kurulmalıdır, iki dilde eğitim yapılabilir. Kültür alanında gelenekleri, sanatları geliştirmek lazım. Onları geliştirirken çağdaşlaştırmalıyız. Kültürler birbirlerini zenginleştirmelidir. Dinsel kimliğe gelince, bu konuda konuşmak biraz zor. Herşeyden önce şunu belirtmem gerekir ki, din kimliğimizin gelişmesinde büyük rol oynuyor. Onun için İslam dinini küçümsemeye son vermek lazım. Bulgaristan, Müslümanları yabancı, belirli ölçüde düşman olarak değil, eşit haklı vatandaş olarak kabul etmesi gerekiyor. İkinci yerde Bulgaristan’da dini hakların sağlanması gerekiyor. Çünkü sahip olduğumuz haklarımızdan yararlanmamamız için iktidar çevreleri gerekeni yapmışlardır. Bulgaristan Müslümanlarını yabancı, terörist, radikal olarak kabul ediyorlar ve her zaman onları izliyorlar. Buna son vererek dini cemaatlerin, Müslüman Cemaati’nin de belirli ölçüde özerkliğe sahip olması lazım, kendi sorunlarını kendisi çözmesi lazım. İslam eğitimini daha yüksek bir düzeye yükseltmeliyiz. Yüksek İslam Enstitüsünün akreditasyon meselesi de önemli bir sorundur. Bundan sonra Bulgaristan Türkeri’nin yurttaş kimliği, Avrupa kimliği ve daha başka kimlikleri de vardır ki, kimliğimizi geliştirebilmemiz için her şeyden önce bilimsel araştırmaları geliştirip kurumsallaştırmalıyız, yani kimliğimizin yapı taşı olan din, dil, kültür, gelenek v.s. bunları irdeleyip bunlar hakkında eser yazacak bilim merkezleri oluşması lazım. Biz bu alanda fazla başarı elde edememişiz. Edinilen bilgilere göre şu anda çeşitli üniversitelerde 100’ün üstünde Türk görev almaktadır. Onların bilimin çeşitli alanlarında çalıştıklarını, ancak Bulgaristan Türklerinin, Bulgaristan Müslümanlarının sorunlarıyla meşgul olmadıklarını ve bunun değişmesi gerek. Bilim adamı, üniversitelerde Türk kültürü ile ilgili bölümler açılması, bir araştırma merkezi oluşturulması da şarttır. Diğer bir sorun Türk kimliğini popülarize etmektir. Bulgaristan Türklerinin kimliğini koruyup geliştirmek için bu sürecin yönetilmesi gerek, bu doğrultuda birçok ülkede olduğu gibi Bulgaristan’da da azınlık yasası kabul edilip, bazı kurumların oluşturulması, ayrıca Bulgaristan ve Türkiye’nin bir sözleşme imzalaması gerekir. Doç. Dr. İbrahim Yalımov
BULTÜRK ETKİNLİKLERİ
Türk Dünyası STK’lar İstanbul’da
Bayrampaşa Kaymakamlığı
BULTÜRK Taksim Meydanında
GAGAUZ Derneği Toplantısından
RaziyeFazlı:Bahçelergülsüzolurmu,aşkgönülsüzolurmu?
Bulgaristan Radyosu hayatta olan yerli ses sanatçılarımızla röportaj yapmaya, türküler diyarındaki ilk adımları, müzik yolundaki güzellikleri, zorlukları ve en önemlisi de o dönemlerde Sofya Radyosu olarak bilinen büyük türkü evinde yaptıkları kayıtları ve yaşadıkları hakkında bilgi toplamaya gayret gösteriyor. Birbirini takip eden yerli se sanatçılarımıza şlimdi de Varna’nın Royak köyünden Raziye Fazlı katılıyor güzel, canlı, su damla-
ları gibi dinleyicilerin gönlüne düşen sesiyle. Raziye Fazlı, Bulgaristan Radyosu dinleyiclerine, anne babasının birlikte söyledikleri türkülerden ilham alarak küçük yaştan itibaren bırakın türkü söylemeyi kendi bestelerini de yaptığını, anlatıyor. Birbirini takip eden Razgrad Tiyatrosu günleri, radyo kayıtları, Turgut Şinikâr ve Sabahattin Bayramov ile uzun saatler süren çalışmalar, kayıtlar, saz arkadaşları ve anılar, anılar...
Bulgaristan Türklerinin Sesi Sayı 141 - Şubat 2019
Bulgaristan göçmenleri atalarının mirasını yaşatmaya devam ediyor
9 9
Bulgaristan’dan göç ederek 1926’dan sonra Bilecik’e yerleşenlerin o dönem yanlarında getirdiği sebze ve çiçek tohumlarıyla renklenen bahçeler, torunlarına miras kaldı.
Köy sakini Mutlu Yıldırım da, teknolojinin şartları değiştirmesine rağmen dedelerinin bıraktığı hayatı yaşamaya devam edeceklerini belirterek, “Yaşlılarımız, dedelerimiz Bilecik’in Gölpazarı ilçesine bağlı Kurşunlu Köyü sakinleri, atalarından miras çiçekli oradan nasıl çilelerle geldiklerini anlatırlardı. Evlerini, tarlalarını bırakıp buraya sefil bahçeleri tüm renkleriyle yaşatmaya devam ediyor. perişan halde geldiklerini anlatırlardı. Oradan gelirken getirebildikleri çiçek, mısır, ay 70 haneli ve yaklaşık 200 nüfuslu köyde yaşayanların tamamı, Bulgaristan göçmen- çiçek tohumudur, ceplerine koyabildiklerini getirmişler. Biz de onların devamını yaplerinin çocukları ve torunlarından oluşuyor. tırmaya çalışıyoruz. Çiçek bahçelerim var, biz de vazgeçemiyoruz. Kanımızdan gelen bir şey. Onların getirdiği ürünlerden yetiştirmeye çalışıyoruz” dedi.
“Çiçek sevgisi göçmenlerin kanında var” İzmir’de emekli olduktan sonra köyüne döndüğünü anlatan 63 yaşındaki İsmail Karakütük ise şunları söyledi: “Dedelerimiz buraya gelirken getirebilecekleri her çeşit tohumdan getiriyorlar. Çiçek, buğday domates tohumu getiriyorlar. Burada halen onları üretmeye çalışıyoruz. Bizim bahçemizde biber, domates, marul, maydanoz, dereotu, patates hepsi var. Çiçek sevgisi, göçmenlerin kanında var.” Köy muhtarı Fahrettin Doruk, köyün 70 haneli olduğunu, çok göç verdiklerini ancak halen 200 civarında nüfusa sahip olduklarını aktardı. Köyün 1926 yılında Bulgaristan’dan gelen 8 aile tarafından kurulduğunu ifade eden Doruk, şunları söyledi: “Devamında akrabalar gelmiş. Göçmen köyüyüz, köyümüz temizdir. Biraz da gelenek görenek. Köyümüzün planı projesi çok güzeldir. Dedelerimiz domatesi getirmiş, eski buğdayları getirmiş, halen bazı komçok yaparız, börek yaparız. Babaannelerimizden böyle gördük. Babaannem bir otururdu şularımız eker. Çiçeklerimiz oradan ocağın başına, çok da kalabalıktık. Hayvan da çoktu, çok güzel zamanlar geçirdik. Ha- gelmiş, kadınlarımız çok çiçekçidir. len evimde atmadığım hasırlarım, kayınvalidemden ibrik var. Asla onları bırakmam. Bahçelerimiz çok güzeldir, oradan Biz oradan geldik bağımızdan kopmamak için her şeyimizi aldık geldik.” gelen bir gelenektir.” Bahçesinde 50’nin üzerinde sebze ve meyve yetiştiren üç çocuk annesi Seher İpek, dedelerinin 1930’lı yıllarda Bulgaristan’dan geldiğini anlatarak, geleneklerinden taviz vermediklerini söyledi. İpek, atalarının gelirken tohumlarını da getirdiğini ifade etti. “Evlerini bırakmışlar ama mısırından tut ayçiçeği, soğan, sarımsak, kavun, karpuz, aklına ne gelirse hepsinin tohumlarını getirmişler. Kültür burada. Çiçek olmazsa olmaz, biz çiçeksiz yapamayız. Bu tohumlardan vazgeçmeyi kesinlikle düşünmüyoruz, onları devam ettireceğiz. Kıyafetlerimiz de değişmedi yemeğimiz de. Mesela hamur işlerini
BULGARİSTANLI AİRBUS 320 PİLOTLUĞU Bulgaristanlı Sinema Oyuncusu
Safiye Ademoğlu Bulgaristan’ın küçük bir köyünde doğdu. Ailesiyle Türkiye’ye göç etti ve Türk Hava Yolları’nın kadın pilotlarından biri oldu. Türk Hava Yolları çektirdiği filmle Safiye’nin öyküsünü anlatarak her biri birbirinden başarılı ve yetenekli kadın pilotlarına teşekkür etmek istedi. Daha sonra THY Uçuş Akademisi’ni keşfeder Safiye. Kabul edilebilmek için matematik, fizik, zeka testleri ve yetenek
testleri gibi binbir türlü sınavdan geçer. En son uçuş testinden geçer. Sınavlardan sonra Florida’ya gönderilir. Daha sonrasını genç pilot Safiye Ademoğlu şöyle anlatır: “Toplamda 120 kişiydik orada. Herkes erkek tek kız öğrenci bendim orada. Türk hocamız beni görünce çok sevindi ve ilk söylediği şey ‘Seni Hava Rallisi’ne gördereceğim’ oldu. Daha sonra öğrendimki Hava Rallisi’ne sadece bayan pilotlar katılabiliyor. ‘Air Race Classic’e katılabilmek için lisans olması gerekiyordu ve ben o zaman daha uçmayı bile bilmiyordum. Ve yarışmaya katılabilmek için 3 ayımız vardı. Herkesin binlerce uçuş saat tecrübesi vardı, benim ise sadece 60 saatlik uçuş tecrübem vardı. Ve onların arasında adım ‘Bebek pilot’a çıktı. Pırpır bir uçakla Amerika’nın bir ucundan öbür ucuna uçtum. Yarışma sonucundan 4. olmuştuk. İnancımla, çalışmamla neler başarabileceğimi göstermiş oldum. Ve Türk genç kızlarına örnek olabildiğim için çok sevinmiştim”.
Hülya Koçyiğit Türk sinema oyuncusu.Koçyiğit, Bulgaristan göçmeni tüccar bir baba olan Sedat Koçyiğit ve ev hanımı bir anne Melek Koçyiğit’in birinci kızı olarak 12 Aralık 1947’de İstanbul’da doğdu. İstanbul ve Ankara’da ilkokula giden Koçyiğit, ilkokul eğitimini İstanbul ve daha sonra taşındıkları
Ankara’da tamamladı. Sanat eğitimine Ankara Devlet Konservatuarı’nın bale bölümünde başladı. Orta öğretimine eski adıyla Atatürk Kız Lisesi olan Beşiktaş Atatürk Lisesi’ne devam ederken İstanbul Şehir Tiyatroları’na girdi. Lise öğrenimini Ankara Devlet Konservatuarı tiyatro bölümünde devam ettirdi.
10 Sayı 141 - Şubat 2019
Bulgaristan Türklerinin Sesi T a n ı t ı m R e p o r t a j Gezi
10
İbrahim SOYTÜRK
İki Yol
Donald Trump’ın yapay zeka planı
Ağızı
Devamı www.bghaber.org
Donald Trump, ülkenin yapay zeka kabiliyetinin artırılması ve otomasyon sebebiyle işsiz kalan çalışanlara yardımcı olunması amacıyla bir kararname imzaladı. ABD Başkanı Donald Trump, ülkenin yapay zeka kabiliyetinin artırılması ve otomasyon sebebiyle işsiz kalan çalışanlara yardımcı olunması amacıyla bir kararname imzaladı. Trump kararnamede “Yapay zeka alanında ABD’nin liderliğini korumak için teknoloji ve inovasyon alanında gelişmeleri desteklerken bir yandan da Amerikan teknolojisini, ekonomik ve ulusal güvenliği, sivil hakları, mahremiyeti ve Amerikan değerlerini koruyarak yabancı iş ortakları ve müttefiklerle uluslararası ve endüstriyel iş birlikleri gerçekleştirmek gereklidir.” ifadelerine yer verdi.
zeka Ar-Ge’si ile ilişkili bazı ölçütlerde geride bıraktı. Örneğin 2014’ten bu yana Çin ABD’den daha fazla araştırma makalesi yayımlıyor. Buna ek olarak ABD hükumeti, yapay zekadan kendisi de faydalanabilir, yapay zeka sistemlerinin eğitimi için gerekli verileri sağlayabilir ve yapay zeka otomasyonu sebebiyle işlerini kaybetme ihtimali olan insanlara yardımcı olabilir.” diyor.
Yapay zeka şirketi Fusemachines‘in CEO’su Sameer Maskey iş eğitiminin kilit bir rolü olduğunu belirtiyor. Maskey “Ülke çapında, işinden olan kişileri yapay zeka ve diğer teknoloji alanlarında eğiten girişimler sadece yapay zeka korkularını azaltmakla kalmayacak aynı zamanda iş gücünü hazırlayarak nüfusumuzun bazı kesimlerinin yapay zeka merkezli gelecekte farklı kariyer Kararnameyle Amerikan Yapay Zeka Gi- seçenekleri olmasını da sağlayacak.” diyor. rişimi kuruldu. Bu kurum beş alana odak- ABD Senatörü Mark Warner, kararnamenin lanacak: bazı yönlerini desteklediğini söyledi ancak WarAr-Ge: Federal fonlama ajanslarına yapay zeka ner yapay zekanın iş piyasasına etkisi konusunda araştırmalarına öncelik vermeleri söylenecek. endişeli. Senatör “Yönetimin kararnamesi yapay zekanın Amerikan iş gücü üzerindeki etkisine Kaynaklar: yapay zeka araştırmacılarının fedeneredeyse sadece sonradan akla gelen bir düral verilere, algoritmalara ve bilgisayar işlemcişünce gibi bakıyor. Çalışanların yeteneklerinin lerine erişimi olacak. artırılması ve yeniden eğitilmesi, mevcut federal Standartlar: Güvenilir, sağlam, emniyetli, gü- programlara bırakılıyor. Stratejik rakiplerimizin venli, taşınabilir ve müşterek çalışabilen yapay yapay zekaya ayırdığı kaynakların ABD’yi gezeka sistemlerinin gelişimi için gerekli standart- ride bıraktığını kabul etseler de yasa koyucular lar Beyaz Saray Bilim ve Teknoloji Politikaları daha dikkatli hareket etmeli. Eğer son iki yılda Ofisi ve Ulusal Standartlar ve Teknoloji Ofisi herhangi bir şey öğrendiysek o da gelişmekte tarafından belirlenecek. olan teknolojiler konusunda ABD politikalarıÇalışanların hazırlanması: Ajanslar insanları, nın çok çok daha düşünceli olması gerektiğidir. çıraklık eğitimleri, burslar ve eğitim program- Özellikle kötüye kullanımın modellenmesi koları ile yapay zeka ve otomasyonla birlikte ge- nusunda.” ifadelerini kullandı. len değişimlere hazırlayacak. Yapay zeka ve etik çatışması
Uluslararası bağlantılar: ABD yapay zeka ala- Silikon Vadisi son yıllarda yapay zeka alanında diğer ülkelerle iş birliği yapacak ancak bu nına yüklü bir yatırımda bulunuyor ancak bu teknolojinin Amerikan değerleri ve çıkarları doğ- yol her zaman çok kolay olmadı. Örneğin rultusunda gelişmesine önem verilecek. Ekim ayında Google, Pentagon’un 10 milyar Tepkiler ve yorumlar Dolar’lık bulut bilişim kontratından çekildi. Teknoloji odaklı bir düşünce kuruluşu olan Veri Google gerekçe olarak bu kontratın şirketin yaİnovasyonu Merkezi‘nin başkan yardımcısı Da- pay zekanın etik kullanımı prensiplerine aykırı niel Castro “ABD hükumetinin yapay zekaya olabileceğini gösterdi. Trump’ın ayrıca Çinli odaklanması güzel bir gelişme. ABD’li şirket- telekomünikasyon ekipmanlarının ABD’nin ler yapay zekayı kucakladı ancak yeterince hızlı kablosuz ağlarında kullanımını yasaklayan bir hareket etmiyorlar. Çin şimdiden ABD’yi yapay kararname imzalaması bekleniyor.
büyük avantajlar ve kolaylıklar getirecek.
Yapay zeka hakkında yapılan birçok tanım var ve henüz ortak bir ifadeye ulaşılmış değil. Yapay zeka genel olarak, insandan bağımsız hareket eden bilgisayar sistemleri, makineler ve robotların yazılımlar aracılığı ile insanı taklit edebilmesi olarak adlandırılıyor. Teknolojik gelişmeler, yapay zekanın türevleri olan otonom sistemleri, makine öğrenimi ve nöral öğrenme sistemlerini daha da geliştiriyor. Bu gelişmeler çok daha ilginç sonuçları da beraberinde getirecek bir teknolojinin ilk adımları olarak görülüyor. Aslında insanoğlu yapay zeka teknolojisi ile hızla sanallaşırken kendine ileride başa çıkamayacağı bir rakip de üretiyor. Intexcoin CEO’su ve Blockchain Teknolojileri Uzmanı Erdoğan Köse, yapay zekanın insan hayatına olumlu getirileri ile ilgili şunların altını çizdi: “Yapay zeka insan kaynağı da dahil tüm kaynakların optimum kullanılmasını sağlıyor ve daha da etkili olacak. İnsan kaynaklı tüm hata ve aksaklıkların önüne geçecek. İnsanı ilgilendiren her alanda çok önemli çözümler sağlayacak. Dünyanın ve evrenin anlaşılmasında çözemediğimiz problemleri hızla çözeceğiz. Yeni teknolojik keşiflere bağlı yeni ürünler hayatımıza girecek. Örneğin; sağlık sektöründe hasta takibi ve hastalıkların teşhisi ile çözümleri konusunda hata payını en aza indirecek. Kişiye özel analiz ile kişiye özel ilaç ve tedaviler mümkün olacak. Hatta hastalanma ihtimalimizi analiz ederek önceden tedbir almamızı sağlayacak. Gözle görülemeyecek kadar küçük robotları yutacağız ve onlar içimizde sorunlu yere ulaşarak tedavi edecekler.” Ya fabrikalar? Yapay zekanın otonom sistemlerde, fabrikalarda kullanıldığını ve önemli ölçüde verimlilik artışı sağladığını belirten Erdoğan Köse: “Sürücüsüz araçların yavaş yavaş hayatımıza girmesinde en önemli pay yine yapay zekanındır. Eğitimde de tıpkı sağlıkta olduğu gibi kişiye özel eğitim programları yapılarak eğitim kalitesi ve istenilen sonucun daha hızlı alınması sağlanacak. Sanal asistanlar hayatımıza çoktan girdiler. Haber sunmaktan tutun da şiir ve şarkı sözü yazan, resim yapan robotları duymuşsunuzdur.Ağır doğa koşullarında, madenlerde, denizlerin altında hatta Ay ve yakında Mars’ta sürekli, hatasız çalışarak üretim yapabilecek yapay zeka destekli robotlar sayesinde üretim kapasitemiz artacak. Bütün bu gelişmeler faydaları sayılamayacak kadar çok alanda insanın hayatını kolaylaştıracaktır. Bu örnekler çoğaltılabilir, askeri teknolojiden, üretimden, satış pazarlama ve medyaya kadar tüm hayatın yeniden organize edilmesinde yapay zeka kullanılacak” dedi.
BULTÜRK - Dünyada’ki Temsilcilerimiz
Siyasi ve Aktüel Gazete
Konu: Avrupa Birliği’nde fikirsel ve fili çatlama derinleşiyor. Avrupa Birliği’nin geleceği açısından yeni yılın ilk ayı çok dolu geçti. İngiltere’nin AB’ye geri dönme yolu kapandı gibi. Bu yıl yeni bir halk oylaması (referandum) yapılsa ve halkın iradesi AB’ye geri dönelim dese bile, AB yönetimine göre, artık yol açık değil. Başbakan Tereza Mey “yeni bir halk oylaması Krallığın devlet temellerini ve sosyal bütünlüğümüzü sarsar,” şeklinde konuştu. Bu durumda 29 Mayısta İngiltere’nin AB’den ayrılması kesinleşti de “Brekzit öldü“ diyenler de var. Almanya lideri Merkel, “bu ayrılık anlaşmalı olacak” diyor. 21 Ocak’ta toplanan AB parlamentosu kürsüsünden okunan AB sekreterliği kararında yer alan “İngiltere’nin genç kuşakları gelecekte eski kıtaya dönme yolunu bulacaktır” sözleri alkışlandı. Avrupa’nın sorunları yalnız “Brekzit” konusuyla bitmiyor. 2007’de başlayan ve bir türlü içinden çıkılamayan mali ve ekonomik bunalım çözümsüz sorunların temelinde yatıyor. 2007 Bulgaristan’ın Avrupa Birliği’ne alındığı yıldır. O zaman Bulgaristan Sosyalist Partisi (BSP), Hak ve Özgürlük Hareketi (DPS) ve İstikrar ve İlerleme Ulusal Hareketi (II. Simeon Ulusal Hareketi) iktidarda, BSP Başkanı Sergey Stanişev Başbakan, BSP eski Başkanı Georgi Pırvanov ise Cumhurbaşkanıydı. 2004’te NATO’ya katılan Bulgaristan ilk kez Batı Dünyasıyla bu kadar yakın ve bütünleşme yoluna açılmıştı. 2007 yılı için aynı zamanda Bulgaristan’ın “Geçiş Dönemi”nin bittiği yıl da diyebiliriz, çünkü ülkenin ana damarları Rusya’dan sanki koparılmış ve batıya bağlanma operasyonu da neredeyse tamamlanmış gibiydi. Bu arada 2018’de Bulgaristan’ın Avrupa Birliğine bağlanma dönemi de bitti. Bu iş için açılan karşılıksız finans musluklarının vanaları kapandı. Bu arada mali yetersizlik yüzünden Rus yapımı eski Varşova Paktı silahlarını yenileyemeyen Bulgaristan, ulusal güvenliğini güvence altına almak amacıyla ülkeye 4 Amerikan askeri üssü kurulmasına onay verdi. Amerikan askeri güçleri hiçbir masraf yapmadan gelip Bulgaristan’da üs kurdular. Son 2 yılda Birleşik Amerika’nın Avrupa siyasetini değiştiren Başkan Donald Trump karşısında birleşik ve güçlü bir Avrupa Birliği görmek istemediğini defalarca beyan etti. Hatta o yine mali nedenlerle ve üye devletlerden beklenen mali katkı sağlanamayınca ABD’nin NATO’dan çekilme niyetini birkaç kez duyurdu. “Brekzit” de bu arada, eski kıtadaki bölünme, parçalanma ve ayrılma süreçlerini analiz edenler, fırsat buldukça AB’nin bir politik ve askeri olmaktan fazla bir ekonomik birlik olduğunu hatırlatıyor. Aşılamayan mali ve ekonomi sorunların üstesinden gelmek için birkaç vitesli AB projesi önerdiler. Bu öngörü, Almanya, Fransa, Avusturya ve Belçika gibi ülkelere çekirdek grup demeye başlarken, Akdeniz devletleri sepetine İspanya, İtalya ve Yunanistan’ı koydular. Doğu Avrupa ülkelerini de üçüncü vitese taktılar. Bu üçüncü grup kendi arasında Macaristan, Polonya, Çek ve Slovenya dörtlüsünü oluşturunca, Bulgaristan ile Romanya sanki vites dışı kaldı. Tabloda çekirdek ülkeler anakent, kenar ülkeler de sömürge çizgileri belirdi. Bulgaristan son yıllarda AB ülkeleri arasında ekonomik olarak en geri kalmış, nüfusunun yarısı gurbetçiliği seçmiş, halkın geliri en düşük, en sefil ve bekasız ülke durumuna düşmüştür. Bu arada Sofya hükümeti Brüksel komiserleri tarafından Bulgaristan’da ikamet hakkı ve Bulgar kimliği satan bir ülke olarak sert eleştirilere hedef oldu.
“Yapay Zeka”, insan hayatına
www.bulturk.net /bilgi@bulturk.net- Tel:0212 511 63 47
İmtiyaz Sahibi Rafet ULUTÜRK Yazı İşleri Müdürü Alptekin CEVHERLİ
Yazı İşleri Müd.Yardımcısı Abidin KARASU
Genel Yayın Yönetmeni Oya CANBAZOĞLU Genel Yayın Müdürü Raziye ÇAKIR
Yayın Danışmanları:
Prof. Dr. Ahmet ÇOLAK Prof. Dr. Hayati DURMAZ Prof. Dr. Seçkin DİNDAR Prof.Dr.Ali FUAT ÖRENÇ Dr. Erdal KARABAŞ
Haber Sorumlusu: E l i f G Ü N E Ş Hukuk Danışmanı: Av. Hasan MOLLAOĞLU Ekonomi Müdürü: Z i h n i K A R PA T İstihbarat Müdürü: Hüseyin YILDIRIM Dini Eğitim Sorumlusu Nevzat ÖZTÜRK Eğitim Sorumlusu: Av ş i n B A L K A N Kültür-Sanat: İbrahim SOYTÜRK Spor Müdürü: Serkan YILDIZ Halkla İlişkiler: N e r i m a n . K A L Y O N C U O Ğ L U İrtibat Bürosu: Yıldırım Mh. Şehit Kamil Balkan cad. No: 114 / A (500 Evler) - Bayrampaşa / İST. Bayrampaşa - Adaparkın üstü - H.TÜRKOĞLU Spor Komp.Karşısı Tel: 0212- 5 11 6 3 4 7 - Fax: 0212 511 33 91 Reklam için İrtibat: 0212 526 51 98 Akademi Yayıncılık A.Ş.
Teknik Hazırlık: Murat ULUTÜRK
Bu gazete basın yayın ilkelerine uymayı taahhüt eder. Yazarlar yazılarından sorumludur.
w w w. b u l t u r k . n e t / w w w. b u l t u r k . o r g . t r
Avusturya -Viena Almanya-Köln: Amerika-New York Belçika-Antwerpen İspanya-Madrid Kazakistan İsveç İngiltere London
: Osman BÜLBÜL : Ünal G A Z İ : Alaattin Gokay : Nevin BEYTULLAH : Hüseyin Hasan : Türkistan: Erkan : Seval ÖZTÜRK : Raziye ÇAKIR : Ridvan Akay Riko
Bulgaristan - Temsilcileri Sofya:
Blagoevrad:
Hikmet EFENDİEV
Bülent MURADOV
Smolyan: Rufat FELETİ P a z a r c i k M e h m e t B AY R A M K ı r c a a l i : M e h m e t T E F İ K Ardino: Aziz ŞAKİR Cebel: Erdal H. AHMET
İsak Yusuf KARAALİOĞLU Stara Zagora: Menderes KUNGÜN Loveç: Emine BAYRAKTAROVA
Plovdiv:
Pleven:
Rafet RODOPLU
Razgrad
Levent RASİM
Şumen:
Sezgin YILMAZ
Ruse Zeki İsmail S i l i s t r a : Nermin ÇAKIR Varna: Mustafa İSMAİL
T Ü R K İ Y E -Ankara: İsmail ÇİNGÖZ İst. Anadolu:Bölgesi İst. Trakya Bölgesi İst. Sultangazi: ist. G.O.Paşa: ist. Bayrampaşa: ist. Zeytinburnu: ist. Avcılar: ist. Başakşehir: ist. Kağıthane: İst.Fatih İst. Esenyurt
Kocaeli:
Bursa-
- Bursa Yıldırım: - Bursa-Hürriyet: - Bursa-Yenibağlar: - Bursa-İnegöl İzmir- - İzm. Sarnıç: - İzm. Görece: - İzm. Buca: Edirne: Tekirdağ: Balıkesir-Bandırma: Eskişehir: Erzurum Mersin : Fethiye :
Nuh Mete DENİZ Nedim BİRİNCİ
Murat YILDIZ Seydullah HALAÇ Vildan ARDA Halil Zeytinburnu Ekrem SÜZEN Aydın FİDAN Nazım ÇAVUŞ Murat KAYNAK
Mustafa ÖZSOY Alptekin CEVHERLİ
Başak KILIÇ
Turhan YAMAÇ Üzeyir AKGÜN Cevat ÇALIŞKAN Bayram BAYRAM Kenan ÖZGÜR Durmuş HATİPOĞLU Mümin GÜNEY Şevket YILMAZ Nadir ADLI Ertaş ÇAKIR Güner BAŞARAN Sevgin GÖKÇE Berkay MUTLU Ferda ER Fatih AKSAK
Bulgaristan Türklerinin Sesi 11 Sayı 141 - Şubat 2019
Editör Köşesi
30 yıldan beri olduğu gibi bir elinde çatal kaçık, ötekinde kalem, kulağında cep telefonu ile sofra başında parti listelerini hazırlayamaya devam edecekler. Liderlerin gösterdiği kişilere oy vermeyenlere zulüm etmeye devam edecekler. En önemlisi de seçimlerde oy çuvallarını değiştirenler, 12 500 seçim sandığından 12 500 çuval oy çıkması beklerken, 12 500 paralel oy çuvalını da peşi doldurup tek nüsha tutanak yazanlar, tesadüfen yakalansalar da Mahkemeye verilemeyecekler. Bizimki işte böyle bir demokrasi! Ne de olsa 2019 seçim kanunu tartışmalarında Bulgar faşizminin siyah bayrağını meclis çatısında dalgalandırmak isteyenlerin arzusu kursağında kaldı. 1945’ten önce monarşi döneminde bizde seçim yapılırdı fakat oylar sayılmazdı, Çar III. Boris’in gösterdiği kişi gidip meclisteki sandalyesine otururdu. Todor Jivkov diktatörü, milletvekilleri adaylarını kendisi seçer, onlarla ön görüşme yapar ve “ben ne dersem onu tekrar edecek misin?” sorusuna “Evet!” diyenleri listeye alırdı. Ahmet Doğan’ın seçim listeleri kuluçkaya dizilmiş yumurtalar gibi, hepsinin kabuğu beyaz olsa da, içinden çıkan civcivin beyaz mı kahverengi mi, namuslu bir kişi mi yoksa hırsızın ve dolandırıcının teki mi olduğunu önceden kestirmek maalesef imkânsız. Örneklersek HÖH eski Burgas milletvekili Nesrin Uzun’un birkaç ciltlik polis dosyası, HÖH listesinden eski Halk Meclisi Başkan Vekili Rumen Biserov’un uluslararası para aklama operasyonları, Bay Sali ismiyle halka inen Romen Mihaylov’un elektrik kaçakçılığı ve başka olaylarla bizim de yüzümüz kızarmadı mı, rezil olmadık mı? Şimdiki seçim kanunu değişikliğiyle 16 Kasım 2016’da yapılan ve 2.5. milyon vatandaşın oy verdiği halk oylaması (referandum) ile kapısı aralanmak istenen seçim yoluyla siyasi sistem değişikliği güzelce paketlenip arşive gönderildi. Halkın sesinin cılız da olsa işitilmesi umudunu yaşatan partilerin seçim listesi sırasından birini seçip ona numarasını karalayarak meclise gönderme yolu da tamamen kapandı. Şimdiye kadar bu iş seçmen oylarının % 5’i ile oluyordu. 26 Mayıstaki AB seçimlerinde bu iş için artık 100 000 (yüz bin) oy gerekli. Olacak iş değil… İstediğimiz kişiyi Sofya veya Brüksel meclisine gönderme hevesimiz 7 kat yerin dibine gömüldü… Bu kararlar önceden Amerikan Büyük Elçiliğine okunmuş ve onay alınmış. HÖH Başkanı Mustafa Karada’yı F-16 savaş uçaklarına oy verince ve seçim kanunu değişikleri konusunda niyetini açıklayınca ABD Başkanı Donald Trump tarafından yine bu ay Kilise avlusunda sabah kahvaltısına davet edildi. Avluya varan Karadayı herkes içeri giriyor ben de bir bakayım diye kiliseye girmiş. İlk gelenlerin ağızına hapa benzeyen bir beyaz şeker veren zenci papaz Karadayı’nın elini usulca tutmuş vaftiz ettirmiş, kulağına eğilerek “sen bize çok yakınsın, gönder çocukların burada okusun, Misisipi ırmağı boyundan kendine bir çiftlik al! Alışırsın!” demiş.” Amerikan Kahvaltısında bir usul vardır. Hani şu Ruslar’da kadeh dibine kadar bir solukta içilir ya, onlarda da tabağa ne konursa süpürülür. Karadayı kısmetine domuz kulağından yumurtalı “bekon” düşmüş. Başa gelen çekilir. Bulgaristan Türklerine çoban atanırken Ahmet Doğan Ruslardan, vodka kadehinde viski içme hakkı talep etmişti. Karadayı’nın aklına bir şey istemek gelmemiş… İşler böyle görülse de, kılıfın içinde ne olduğu yeni yeni belli oluyor. Bugüne kadar kaskatı olan seçim kanunumuzla meclisin içinde % 80 eski polis, gizli ajan, toplama kampları şefleri katillerin torunlarını, Bulgaristan’a 1940’larda faşizm tohumları saçanların yeğenlerini ve 19721984-1989 zulüm yıllarında kesip biçemlerin damatlarını oturtuyordu. Artık bu sayfa kapandı. Yani seçimlerde, son 15 yılda gizli okullarda, gizli akademilerde eğitilen ağızını bucak açmayan ya da yalan makinesi asla susmayan yeni tipleri göndereceğiz. Bu tiplere yeni takım elbise ve gölek dikiliyor. Devamı www.bghaber.org
Hikmet Efendiev: Radyo 1970’lerde halk için siyasal, sosyal ve kültürel hayatın saat ayarıydı O zamanlar adı “Sofya Radyosu” olan BNR Türkçe Yayınlar ile tanışması nasıl oldu? “Sofya Radyosuna gelmem bir yarışma sonucu oldu. Bu yarışmaya, yine bizim Kırcali tarafından olan Arzu Tahirova ile beraber katılmıştık. Türkçe program, Türkçe tercüme, Türkçe okuma üzerine bir yarışmaydı. 1974 yılında yapıldı. Ben 8 sınıfa kadar Krumovgrad’da Türk okulunda okudum. Öğretmenim Ömer Osman Erendoruk bir şair aynı zamanda. Çok iyi bir öğretmendi. Lisede de Türk öğretmenlerimiz vardı- mesela Aliosman Musov, İsmail Halilov çok güzel Türkçe biliyorlardı. O zamanlar Bulgaristan Türkçe ortamı çok canlıydı. 1974’te buradaki çalışmalara büyük bir azimle ve heyecanla başladık. Yayınlarımız sabah saat 6-7 arası, öğlen 12- 13 arası ve akşamları 19 ile 20 arasındaydı. Öğlen ve akşam yayınlarımız canlıydı”. Hikmet Efendiev: Radyo insanların dinlemeden yapamadıkları bir ihtiyaç “70’li- 80’li yıllarda radyo çok dinleniyordu. Büyük bir radyo sevdası vardı. İhtiyaç duydukları, her gün dinlemeden yapamadıkları bir araçtı. Sadece hava durumu, şarkı, türkü değil. İnsanlar sabırsızlıkla bizim yorumlarımızı, anlattıklarımızı bekliyordu.
Sosyal, siyasal, kültürel hayatla ilgili saat ayarı yapabilmek için radyoyu açıyordu. Ayrıca biliyorsunuz bizim Türkçemiz- gerek Deliorman, Dobruca, gerek Rodoplarda derin, sağlam, lehçelere dayanan, halkın çok kuvvetli dil bilgisine dayanan bir Türkçedir. Bizim iman ve kültürümüzün dalları, yaprakları olan dilimiz var. 1976’lerde 650 kayıtlı türkü ve şarkımız vardı radyoda. Bunlar anadilinde ruhumuzu ve kulağımızı hoş tutan sanat eserleriydi”. Hikmet Efendiev 1974’ten günümüze kadar radyodaki deneyimi, ondan sonraki gazetecilik yılları ve günümüzdeki çalışmaları hakkında da bilgi verdi. BNR
Plovdiv Etnografya Müzesinde ahşap müzik aletleri sergisi
ve zanaatkâr seyahat etmeye başlıyor, batı ülkelerinden müzik aletleri alıyor ve müzik mağazaları açıyorlar. Avrupa müziği, göçmenlerden, Protestan misyonerlerinden, yurtdışında yaşayan Bulgarlardan geliyor. Kurtuluştan sonra profesyonel müzisyenler geri dönüyor ve klasik müzik aletlerinin ilk
Plovdiv - Avrupa Kültür Başkenti etkinlikleri kapsamında şehirdeki Etnografya Müzesinde “Pesenta na dırvoto” (Ahşabın müziği) isimli yeni bir sergi açıldı. Organizatörlerine göre sergide, gayda, kemençe ve kaval gibi klasik Bulgar müzik aletlerinin zarifliği gözler önüne serilirken, Bulgaristan’ın kurtuluş sonrası ruhunu yeniden yaratıyor. Ayın sonuna kadar gezebileceğiniz sergide, müzenin en değerli varlıklarından bazılarına dokunabilecek ve geleneksel enstrümanların klasik Batı Avrupa ile nasıl değiştirildiğini öğreneceksiniz. “19. yüzyılın sonlarından çok ilginç bir kemençe yer alıyor sergide. Enstrümanın kendisi çınar ağacından oyulmuş, yayı ise dut ağacı,” diye anlatıyor Plovdiv Bölge Etnografya Müzesi’nden Dr. Bilyana Popova. “Alet, Vinitsa köyünden ayı oynatıclığı yapan, Hacı lakaplı Radi dedeye aitti. Geçmişte, ayı oynatıcıları halk müziğini ve şarkıları geleneğini koruyan ve yaygnlaştıran kişilerdi. Yaptıkları gösteriler, cazibe ve atraksiyona dayalı olduğu için, müzik aletleri de büyüktü. Örneğin, ayı oynatıcılarının kemençeleri daha büyüktür, çünkü açık alanda daha güçlü ve net sese sahip olmaları gerekir.” Müzede, Rodop halk müziğiyle ünlü Georgi Çilingirov’un ilk gaydası yanı sıra Nayden Gerov’un harmonyumu ve bize Avrupa’dan gelen daha birçok müzik aleti yer alıyor. Bunlar arasında kanun, zither, cimbalom gibi telli çalgılar var. ”Kurtuluş dönemi öncesi Bulgaristan’da, yeni tercihler ve müzik zevkleri olan, yeni kentsel toplumun ortaya çıktığı bir kültür gelişiyor,” diye devam ediyor Bilyana Popova. “Ülkemiz Avrupa’ya açılıyor - pek çok tüccar
BULUT NİNE
Filiz SOYTÜRK
Büyük ödevimiz!
Konu: Bulgaristan Türkleri Anadil Şiir Çelengi. Evet, en büyük ödevimiz anadilimizi mısmıl öğrenmek. Çocukların ödevi okuyup yazmak, ana-babanın ve yaşlı velilerin ödevi de öğretmektir. Bizimki, sizinki, hepimizinki Türkçe sevdası. Türkçemiz geleceğimiz, sevdamız, mutluluğumuz. Yaşlılarımız hatırlar, totalitarizmin borazanlığını yapan propaganda sahtekârları vardı. “Türkçe diye bir dil yok.” “Bulgaristan’daki Türklerin edebiyatı, sanatı, türküleri, şarkıları, manileri, taşlamaları hatta masalları yok” yalanlarını yaymakla geçiniyorlardı. Diken değmeden patladılar balon gibi. Anadilimin böyle kıskanıldığını sonradan öğrendim. Öğrendikçe sevdim ve sonunda dünyanın tüm sırlarının onun söz hazinesinde gizlendiğini öğrendim. Mutluyum. Anam bir, anadilim iki. Şairler, şiirlerde “belki de bir daha görüşemeyiz” derken bir şey söyledim sanır. Anadilimiz güzel Türkçemiz hakkında söylenmiş değildir bu sözler ve asla söylenemez. Sevdiklerimizi okuyalım:
Ahmet ŞERİF ANADİLİMİZ
Türk milleti dilini Asırlardır işlemiş Toprağını, ilini Türk ruhuyla süslemiş! Annem bana bir yürek Bir ezanlı ad vermiş Dilde her ses mübarek Her söze renk beğenmiş!
ustaları onlarla birlikte geliyor.” Ayrıca, batı konservatuarlarında eğitim görmüş ve dünyanın en ünlü salonlarında sahne almış, seçkin Bulgar solistleri sahneye çıkıyor. Sergide, üç önemli isim yer alıyor: yetenekli bir kemancı, aynı zamanda Sofya Filarmoni Orkestrası’nın öncüsü olan Kraliyet Senfoni Orkestrasэ’nın kurucusu Saşa Popov; keman çalan ve “20. yüzyılın Paganini’si” diye tanıtılan, mucize çocuk Vasko Abaciyev, konser kemancısı ve Sofya Kız Lisesinde öğretmen Neda Ftiçeva. ”Bizde sadece salonlarda değil, aynı zamanda balolarda da konserler veriliyordu,” diye anlatıyor Dr. Bilyana Popova. “Sıkı bir program dahilinde, balodaki konukların bir kısmı ve klasik orkestralar performans sunuluyordu. Polonez ile başlayıp, ardından vals ve elbette bir Bulgar horosu ile sona eriyordu. O zaman Avrupa klasik enstrümanları o kadar hızlı giriş yapamazdı, bu yüzden geleneksel enstrümanlar çalmaya ve etkileşime devam ediyordu. Hatta aynı anda kemençe, keman ve diğer benzer enstrümanlar kullanan orkestralar bile vardı.” Rodop ve şehir düğünü olmak üzere iki ayrı düğün geleneğinin canlandırılması, kaba gayda ve zither gibi iki karakteristik enstrümanla
Ezanına minare Türküye saz yaratmış, Dil kitaptır, hak çare Varımıza nur katmış!
Çocuk kitapları konusunda oldukça iddialı bir şekilde yayıncılık sektörüne giriş yapan Melekler Yayıncılık’tan yeni bir çocuk kitabı daha okuyucuları ile buluştu. Çocuk edebiyatının sevilen yazarı Revasiye Cevherli’den bulutların dünyasını ve gökyüzünün büyüsünü anlatan, çocukların severek, beğenerek, eğlenerek ve birçok bilgiler kazanarak okuyacağı Bulut Nine; Elif Kız ile Bulut Nine’nin eğlenceli, komik ve bir o kadar da eğitici maceralarını içeriyor. Her sayfası neşe dolu bu kitabı tekrar tekrar okumak isteyeceksiniz. İnternet ortamında da rahatlıkla ulaşabileceğiniz Bulut Nine, bu yılın en iyi çocuk kitaplarından birisi olmaya aday…
Bilgileri siperledim Ellerinden güç derledim Yollarında ilerledim Kucak açtı bana bilim!
Dilim bayrak, hasretim, Milletimin incisi; Kutsal milli servetim Türklüğümün Türkçesi!
Latif KARAGÖZ ANADİLİM İlk göz açtık duydum seni Anam gibi anadilim. Büyüledin o an beni Ninnilerim senle oldu Rüyalarım senle oldu Vardığın hazlar ne oldu Nar gibisin dilim, dilim.
Türkün ayağı elisin Yüreğinin gür selisin Kültürümün temelisin Benim eşsiz anadilim! Sen dünyada var oldukça Gönlümüzde yar oldukça İçimizde har oldukça Ana dilim tek sevgilim!
12 Sayı 141 - Şubat 2019
Bulgaristan Türklerinin Sesi
Bulgaristanlı Başarılı Hemşehrilerimiz
12
Diriliş Ertuğrul’un Turgut A. Cengiz Coşkun Bulgaristanlı? Tomris İncer, Bulgaristanlı sinema, dizi ve tiyatro oyuncusu 16 Mart 1948 Bulgaristan doğumlu olan Tomris İncer çeşitli tiyatro, dizi ve sinemalarda rol aldı. 1974 yılında İstanbul Şehir Tiyatroları kadrosuna giren sanatçı birçok farklı proje ile izleyici karşısına çıktı. Tomris İncer 2006 yılında Binbir Gece dizisiyle ekrana gelmiş ve Nadide Evliyaoğlu karakterine hayat vermişti. 1974 yılında İstanbul Şehir Tiyatroları kadrosuna giren sanatçı, çeşitli sinema ve dizi filmlerde rol aldı ve özel tiyatrolarda da oynadı.
Diriliş Ertuğrul’un dizisinin yakışıklı oyuncusu Cengiz Coşkun kimdir sorusunun yanıtı diziseverler tarafından merak edilen isimlerin başında yer alıyor. Turgut Alp karakterine hayat veren Cengiz Coşkun’un hayatı hakkında bilgiler merak ediliyor. Peki, Diriliş Ertuğrul’un Turgut Alp’i Cengiz Coşkun kimdir? On yıl boyunca Ertuğrul Bey’in en yakınındaki iki kişiden biri olmayı sürdürmüş olan Turgut Alp ve yine Ertuğrul Bey’in Söğüt’ü düzen içinde tutmak için girdiği mücadele sürecinde, en mühim iki kişiden biri olacaktır. Peki, Turgut Alp karakterini canlandıran Cengiz Coşkun kimdir? CENGİZ COŞKUN BULGARİSTANLI Cengiz Coşkun, 29 Nisan 1982, İstanbul doğumlu aslen Bulgaristan göçmeni olan Türk model ve oyuncudur.
Spor Akademisi mezunu olan oyuncu aynı zamanda profesyonel basketbolcudur. 2002 senesinde Best Model seçilerek oyunculuk ve modellik kariyerine başlayan Cengiz Coşkun televizyon dünyasına 2005 yılında Rüzgarlı Bahçe dizisi ile adım attı. Kariyerinde yer aldığı en büyük proje ise 2012 yılında gösterime giren Fetih 1453’dür. Ardından Dağ filminde oynayan oyuncu 2013 yılından itibaren Survivor ÜnlülerGönüllüler yarışmasının üçüncü sezonunda mücadele etmeye başlamıştır ancak yarışmanın 94. gününde elenmiştir. Şu anda İstanbul’da yaşamaktadır. Cengiz Coşkun, son olarak 2014 yılında TRT 1 de yayınlanmaya başlanan Diriliş: Ertuğrul dizisiyle birlikte hayran kitlesini arttırmış kariyerinin en iyi projesine Turgut Alp karakterine Hayat vererek imza atmıştır.
Evinde kurduğu müzede Deliorman geleneklerini koruyor
Deliorman’da yaşayan Bulgar ve Türkler’e ait otantik halk kıyafetleri ve geçen yüzyılın başından kalma günlük hayat nesneleri, Razgrad’ın Kiçenitsa köyünden Gülbiye Osmanova’nın evinde muhafaza ediliyor. Kendi evinde kurduğu üç odalı etnografya müzesinde tertiplediği koleksiyonda yer alan bin kadar nesnelerin bazıları ailesinden kalma, bazıları ise diğer insanların hediyesidir. 65 yaşındaki Gülbiye Hanım, müzesini merak edip gelenlere önce kahve ve tatlı ikram eder, sonra geleneksel kıyafetlerden eski müzik aletlerine kadar birbirinden farklı ve ilginç nesnelerin yer aldığı koleksiyonunu gösterir, her birinin hikayesini anlatır. Müzede teşhir edilenler arasında sini, iskemle, çeyiz sandığı gibi günümüzde artık neredeyse hiçbir yerde bulunamayan şeyler var.
Uzun yıllar köy kütuphanesinde çalışmış bulunan Gülbiye Hanım, daha o dönemden beri bölgede yaşayan etnik grupların geleneksel kıyafetlerinin muhafaza edilmesine büyük önem verdiğini paylaşıyor. Razgrad bölgesinde yaşayanların kültürel mirasının unutulmuşluğa terkedilmemesini misyon edinen Gülbiye Osmanova, gözü gibi koruduğu nesneleri nesillere aktarmak istiyor. “Daha önce derlediklerimi bir yere teslim etmek istiyordum, fakat kararımı değiştirdim” diyen Gülbiye Osmanova, başlattığı çalışmaların torunları Melis, Zakir ve Fatma tarafından sürdürülmesini ümit ediyor. Kiçenitsa köyüne giderek kendi evinde müze kuran Gülbiye Hanım’la Razgrad muhabirimiz Saadet Saffet söyleşti. Razgrad’ın Kiçenitsa köyünde bulunan evinde adeta etnografya müzesi kuran Gülbiye Osmanova, evinin ve müzesinin kapılarını radyomuza açtı, müzede teşhir edilenleri bir bir anlattı.
En önemli çıkışını Bir İstanbul Masalı adlı diziyle yaptı. Tomris İncer, 5 Ekim 2015 tarihinde kanser tedavisi nedeniyle kaldırıldığı hastanede hayatını kaybetti.
Aldığı ödüller 9. Adana Altın Koza Film Şenliği – 1995, En İyi Kadın Oyuncu, Aylaklar 15. Ankara Uluslararası Film Festivali – 2003, En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu, Çamur 8. Sadri Alışık Ödülleri – 2003, En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu, Gönlümdeki Köşk Olmasa 8. Afife Tiyatro Ödülleri, Yardımcı Rolde Yılın En Başarılı Kadın Oyuncusu, 3. Richard ve Medea, 2004 Tiyatro Eleştirmenleri Birliği Onur Ödülü – 2015 Afife Tiyatro Ödülleri, Yardımcı Rolde Yılın En Başarılı Kadın Oyuncusu , Kral (Soytarım) Lear – 2015 Rol Aldığı Tiyatro Oyunları
Azra Güneş Bulgaristanlı Bir Ailenin Kızı Elimi Bırakma dizisinin başrol oyuncuları belli oldu. Alp Navruz ve Alina Boz aynı dizide buluşuyor. Üs Yapım’ın projesi olan Elimi Bırakma dizisi hakkındaki detayları paylaşıyoruz. Elimi Bırakma dizisinin yönetmen koltuğunda Sadullah Ceren oturuyor. Elimi Bırakma dizisinin oyuncu kadrosunda Hüseyin Avni Danyal, Dolunay Soysert, Ertuğrul Postoğlu, Cemre Baysel, İpek Filiz Yazıcı, Burak Tamdoğan ve Batuhan Ekşi rol alıyor. Trt1’de yayınlanacak olan Elimi Bırakma dizisi çekimlerine başlandı. Elimi Bırakma dizisinin erkek başrolü olan Alp Navruz dizi de Cenk Çelen rolünü canlandırıyor.
Alp Navruz dizi de aile bağları güçlü olan ve büyük bir yemek firmasının sahibi olan zengin bir ailenin Amerika’da okuyan oğlunu canlandıracak. Alina Boz ise ünlü bir kebapçının Amerika’da aşçılık okuyan kızı Azra Güneş rolünü canlandırıyor. Elimi Bırakma Azra Güneş rolünü canlandıracak olan Alina Boz Kimdir? Alina Boz Rusya Moskova’da doğmuştur. Annesi Rus ve babası Bulgaristan göçmeni Türk’tür. Babasının işi sayesinde 7 yaşından sonra Türkiye’ye geldi ve Türkçe’yi burada öğrendi. Dokuz yaşından beri tiyatro eğitimi aldı ve genç yaştan itibaren ekranlarda rol almaya başladı. Birçok reklam filminde rol aldı. Paramparça, Sevda’nın Bahçesi dizilerinde rol aldı. Şimdi de Elimi Bırakma dizisinde rol alıyor. Yeni dizisinde başarılar diliyoruz.
Oya Unustası kimdir? Aslen Bulgaristanlı Türk televizyon tarihinin en güçlü projelerinden Diriliş Ertuğrul’un oyuncu kadrosuna Oya Unustası transfer oldu. Peki, TRT 1 ekranlarının kaliteli ve iddialı dizisi Diriliş Ertuğrul’a kadın başrol oyuncusu olarak katılan Oya Unustası kimdir? Pek çok hatrı sayılır projede yer alan Oya Unustası aslen nereli, kaç yaşında?
RT 1 ekranlarında her çarşamba akşamı nefes kesen gelişmelerle izleyici kitlesini ağırlayan Diriliş Ertuğrul dizisinin oyuncu kadrosuna sürpriz bir isim dahil oldu. İzleyici kitlesi, profesyonel oyuncu Engin Altan Düzyatan’ın baş rolünü üstlendiği Diriliş Ertuğrul dizisinden ayrılacak olmasının akabinde yeni baş rol oyuncu olarak hangi ismin yerine geleceği konusunda sabırsızlık içerisinde bekleyişe koyulmuştu. Yüksek izlenme oranlarıyla elde ettiği başarısını her geçen gün katlayarak artıran Diriliş Ertuğrul dizisiyle ilgili yepyeni müjde verilerek baş rol oyuncusunun kim olacağı kesinlik kazandı. Oyuncu kadrosu seçimlerinin gizlilik içerisinde gerçekleştirildiği dizinin yeni baş rol oyuncusu olarak güzel ve yetenekli oyuncu Oya Unustası seçildi. Aktarılan bu gelişmenin hemen arkasından Oya Unustası’nın kim olduğu, hayatı, eğitimi ve kariyerine dair detaylar merak edilerek araştırmalara yoğunluk kazandırıldı. Peki, pek çok hatrı sayılır film ve dizi projesinde kendini gösteren Oya Unustası kimdir? Sempatik kişiliği ile geniş kitleler tarafından sevilen isim Oya Unustası aslen nereli ve kaç yaşındadır? OYA UNUSTASI KİMDİR? DETAYLI HAYATI… Güzel ve başarılı oyuncu Oya Unustası, 1988 tarihinde İstanbul Kadıköy’de hayata gözlerini açtı. İki ablası, bir abisi olan Oya Unustası, üniversite eğitimini Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Devlet Konservatuarı’nın Flüt bölümü’nde tamamlayarak mezun oldu. Oyunculuk ve sahne sanatları alanında Ayla Algan’dan eğitim gören
Oya Unustası, aslen İzmir Buca’lıdır. Baba tarafı Bulgaristan göçmeni, anne tarafı ise Selanik göçmeni olan Oya Unustası, 173 cm boyunda ve 50 kilo ağırlığındadır. 2013 tarihinde sunuculuğunu Ceyda Düvenci ve Murat Yıldırım’ın gerçekleştirdiği, Rüveyda Öksüz’ün birinci olduğu Miss Turkey Güzellik yarışmasında ilk 20’ye giren finalistlerden oldu.
2015 yılında Kanal D ekranlarında yayın hayatına başlayan Kalbim Ege’de Kaldı adlı dizisde Alper Saldıran (Mustafa) ile birlikte Zeliş rolünde baş rol üstlenmiştir. 2014 yılında ATV ekranlarında yayınlanan “Beyaz Karanfil” adlı dizide Nergis rolünü canlandırmıştır. Bu dizide Kenan Çoban (Zülfü), Hakan Boyav, Ali Sürmeli (Osman), Okan Turan, Çağlar Ertuğrul (Başar) ve Chloe Loughnan (Berrak) gibi isimlerle baş rol üstlenmiştir. 2018 tarihinde ATV ekranlarında yayın hayatına başlayan “Masum Değiliz” adlı dizide Ceyda karakterini canlandırdı. Yine bu dizide Uraz Kaygılaroğlu, Damla Sönmez, Aras Aydın, Ushan Çakır, Oya Unustası ve Sercan Badur ile birlikte rol aldı.
Bulgaristan Türklerinin Sesi 13 Sayı 141 - Şubat 2019 Bulgaristan ve Türk Dünyası
Nedim AKIN Beklenen Gün Ya k ı n d ı r
Konu: Faşizm nedir? Bulgaristan faşizm yaşadı mı? Faşistleri anarak yaşatanlar kendileri de faşisttir. Şu dönemde memlekette birçok sorun birden gündem oluşturuyor. Bunlardan biri, 6 Ekim 1944–1949 yılları arasında çalışan Halk Mahkemeleri’nin, “Halk üstü bir kurum” olup olmadığı konusudur. Çünkü o zaman geçerli olan 1879 Tırnova Anayasası’nda “Halk Mahkemesi” ve onların statüsü biye bir madde yoktur. Bu mahkemedeki duruşmalarda, 249 idam cezası kesildiği, idamlıların öldürüldüğü, büyük bir grubun 1944’ün yaz aylarında İngiliz ve Amerikan savaş uçaklarından atılan bombaların Sofya “Malaşevtsi” kabristanlığında açtığı derin çukurlara topluca gömüldüğü biliniyor. Tüyler ürperten bu olaylar, Nazi ve komünist ideolojisi arasında yürütülen ve 100 milyon insanın hayatına mal olan İkinci Büyük Savaş sonunda (70 yıl önce) meydana geldi. Savaşın bitmesiyle Nazilerin toplama kamplarında yaptıkları vahşet ortaya çıktı. Bu kamplarda, milyonlarca masum insan ırkları ve düşünceleri yüzünden öldürülmüştü. Bulgaristan gibi mihver ülkelerinde de Yahudiler, Çingeneler ve diğer azınlıklardan insanlar ölesiye çalıştırılmış, açlığa ve ölüme terk edilmişlerdi. 20 bin Yahudi ve Çingene de “Treplika” toplama kampına gönderilmiş ve geri dönmemişti. BGSAM ekibi olarak biz, son aylarda bu konuya olağanüstü büyük önem verdik. Hitlerin, Alman ırkının üstünlüğünü ifade ederken kullandığı “Almanya her şeyin Üstünde!” ırkçı sloganının, son 2 yılda Bulgaristan’da da aşırı milliyetçi, ırkçı, şoven ve faşist güçler tarafından “Bulgaristan her şeyin Üstünde!” şeklinde 1944 yılı öncesi gibi, yeniden sık sık tekrar edilmesine karşı önlem alınmadı. Nümayiş ve mitinglerde uranlık olarak sokak boyu taşınması, toplantılarda, açık ortamda ve hatta mecliste haykırılması aldı yürüdü. Tabii, ülkemizde yaşayan masum insanlar bu şiarların yükseltildiğini gördükçe, milliyetçi sürülerin sokaklardaki nümayişlerini seyrederken ürperiyor, katliamların tekrar etmesini düşündükçe dehşet yaşıyor. Hitler faşistleri Yahudileri, Çingeneleri, Polonyalıları ve Slavları alt sınıf insan ilan ederek, işgal ettikleri topraklarda akıl almaz vahşet uyguladılar. Kiliseleri yakıp yıktılar, dindar insanları katlettiler. 25 milyon insan yok edildi. Fakat bir ülkenin faşist yöntemlerle yönetildiğini kanıtlayan sadece rakamlar ve idamların sayısı değildir. Çünkü Rusya’da da 30 milyon kişi yok edildi. Zamanlar değişti, günümüzün insan düşmanlığının hedefinde öncelikle Müslümanlar var. Müslümanların Avrupa’ya bırakılmaması, eski kıtanın İslam’dan kurtarılması artık bir uluslar arası ırkçı hareket olarak yeşermeye başladı. Almanya’da “Almanya İçin Alternatif” partisinin Bundestag’a (meclise) girmesi, Avusturya’da yeni faşistlerin iktidar olması, Hollanda’daki hortlama kimsenin gözünden kaçmadı. Bu hareketlenmenin önemli merkezlerinden birisi de Sofya oldu. 1949 yılında Bulgaristan’da “Belene” toplama kampı açıldı. Daha sonra adına “ölüm” kampı dendi. Tuna ırmağının “Persin” adasındaydı. Orada, Nazi vahşetinin komünist türü uygulandı. Ülkede toplam 169 toplama kampı açıldı. İnsanlar burada bir parça kuru ekmek için çalıştırıldı. 1985’te olay tekrar etti. 517 Bulgaristanlı Türk “Belene” Ölüm Kampına kapandı. İşkence gördüler. Ezildiler. İsimleri orada değiştirildi. Ardından ısız Bulgar köylerine sürgün edildiler. Yazılarımızda, 1944 öncesi faşist Bulgaristan ile 1944 sonrası komünist-totaliter Bulgar gerçekliğinin birbirinin kopyası olduğunu defalarca yazdık. Bu farklı (faşist ve komünist) 2 toplumsal düzenin ikisi de vahşet uyguladı. Demokrasi sözde kaldı. Adalet hiç olmadı. Devamı bghaber.org
Bulgaristan’da 3 Mart 12 02 2019
Kırca Ali merkezli ALTAY Derneği, 3 Mart, Bulgaristan ulusal bayramı günü” dolayısıyla Avrupa Komisyonuna, Avrupa Parlamentosuna, Bulgaristan Başbakanlığına, Bulgaristan Parlamentosuna, Bulgaristan’a komşu olan Türkiye, Kuzey Makedonya, Yunanistan, Sırbistan, Romanya ve Arnavutluk Sofya Büyükelçiliklerine, Bulgaristan Müslümanları Diyaneti Baş Müftülüğüne, Bulgaristan Helsinki Komitesine, sına dayandırmış ve bu Balkanlar’da yaşaBursa / Balkan Rumeli Türkleri Konfe- yan tüm halklara katliamlar, zorunlu göçler derasyonuna ve Balkan Türkleri Göçmen yaşatmıştır. ve Mülteci Dernekleri Federasyonuna, şu Bulgaristan’da şimdiki demokrasi döneaçıklamayı gönderdi: minde ise, açılımı yapılmadan VMRO (bu“Bulgaristan’daki totaliter rejim, 3 Mart nun açılımının “İç Makedon Devrim Orgagününü, Bulgaristan’da yaşayan Türklere nizasyonu” olduğu Bulgaristan ve Kuzey karşı giriştiği asimilasyon dönemi olan 1987 Makedonya’da herkes tarafından bilinmekyılında resmi tatil ilan etmiş, 1989 yılında tedir) gibi adlar taşıyan partilerin yasal si400 binden fazla Türkü göçe zorladıktan yaset yaptığı bilinmektedir. Şu an komşu bir kaç ay sonraki 1990 yılının başlarında ülkelerin en zayıf halkası Kuzey Makeise, “Bulgaristan Ulusal Bayramı” olarak donya olduğuna göre, Bulgaristan’daki yasallaştırmıştır. bazı çevrelerin bu ülkede yıkıcı faaliyetBilindiği üzere, 3 Mart günü, 1877-1878 ler yürüttükleri de bilinen bir gerçektir. Rusya imparatorluğu ile Osmanlı devleti Bulgaristan’da sürekli Bulgar etnik milarasındaki savaşı bitiren Ayastefanos (San liyetçiliği yaparak geçimini sağlayan bazı Stefano) Ateşkes Antlaşmasının imzalanmış- çevreler, her 3 Mart günü, “Bulgaristan Milli tır. Bugünkü Türkiye’nin Lalapaşa, Kırkla- Bayramı” kutlamalarında, komşu ülkelere reli, Pınarhisar, Lüleburgaz, Vize gibi mer- karşı ve Bulgaristan’da yaşayan etnik azınkezleri; Yunanistan’ın İskeçe, Kavala gibi lıklara karşı nefret dili kullanma fırsatı olamerkezleri; Sırbistan’ın Pirot, Vranye gibi rak gördükleri için, bu durum, Bulgaristan merkezleri; şimdiki Romanya’nın Dobruca halkının % 20’sini oluşturan azınlıkları rabölgesinin bir kısmı hayali Bulgaristan Knez- hatsız etmektedir. liği sınırları içinde yer alıyordu. Bu nedenle, Bulgaristan’da faaliyet gösteAmerikalı tarihçi Justin McCarthy, İngiltere arşivlerindeki diplomatik kaynaklara dayanarak yazdığı “Ölüm ve Sürgün” adlı eserinde (Sayfa 109-110, tablo 5-6), 18771879 yılları arasında 261 binden fazla sivil Türk veya Müslüman hayatını kaybettiğni, bunların bir kısmı açlıktan, hastalıktan veya soğuktan donup ölmüş olsa da, birçoğu Rus askerleri veya Bulgar çeteciler tarafından katledildiğini, aynı dönemde 515 bin sivil Türk yerinden yurdundan göç ettirilip malvarlıklarına el konulduğunu, 1879- 1887 yılları arasında 52 binden fazla Müslüman Türkün yine göçe zorlandığını duyurmaktadır. Yani 1877-1878 yıllarında, Rusya’nın “kurtardığı” ve daha sonra Bulgaristan knezliğinin kurulduğu topraklarda, Müslümanların %17’si katledilmiş, %34’ü ise göçe zorlanmıştır. Osmanlı kaynaklarında, bu katledilen ve sürülen Müslüman sayısı daha fazladır.
ren bir Sivil Toplum Örgütü olarak:
ÜMİTLİ, KENDİ KURUMLARINA GÜVENMİYOR Eurobarometer tarafından yapılan araştırmaya göre, 15 yaş üstü Bulgaristan vatandaşlarının yüzde 53’lük bölümü Avrupa Birliği’ne güven duyduğunu ortaya koydu. 2018’in sonlarından gerçekleştirilen arştırma, ülkede AB’ye güvenin birlik ortalamasından yüzde 9 daha yüksek olduğunu gösterdi. Öteyandan Bulgaristan vatandaşlarının yüzde 30’luk bölümü, AB’ye güven duymazken geri kalanları görüş belirtmedikleri ifade edildi. Araştırmaya göre, AB’ye en büyük desteği Litvanya (yüzde 65), Danimarka (yüzde 60), İsveç (yüzde 59), Hollanda (yüzde 57), Malta (yüzde 56) ve Portekiz (yüzde 55) vatandaşlarının verdiği gösterdi. Ayrıca Bulgaristan vatandaşlarının AB kurumlarına bakışın olumlu olduğu ve milli kurumlara nazaran daha çok güvendiği ortaya koydu. Bulgaristan vatandaşlarının yüzde 51’i Avrupa Parlamentosu’na güvendiği ve sadece yüzde 13’ü Bulgaristan Parlamentosu’na güven duyduğu belirtildi. Vatandaşların Avrupa Komisyonu’na güvenin yüzde 45 olduğu, Bulgaristan Hükümeti’ne ise güvenin sadece yüzde 22 olduğu anlaşıldı. Bulgaristan vatandaşlarının AB’nin sağladığı serbest insan, mal ve hizmet dolaşımına verdiği desteğin yüzde 87 olduğunu gösterdi. Ortak savunma ve güvenlik politikası ülke vatandaşların yüzde 72’si, ortak dış politikası yüzde 62’si, ortak enerji politikası ise yüzde 60’ı tarafından destekledikleri anlaşıldı.
Bulgaristan’daki Romanlar için yeni tasarı hazırlandı
– Bulgaristan hükümetinin ve parlamentosunun, 3 Mart gününü, “Bulgaristan Milli Bayramı” olmaktan, çıkarmalarını; – Bulgaristan Eğitim ve Bilim Bakanlığının, İlköğretim ders kitaplarında “3 Mart Bulgaristan Milli Bayramı” başlığı altında kullanılan nefret dilinin kaldırılmasını; – Bulgaristan’a komşu tüm ülkelerin resmi temsilcileri ve Sivil Toplum Örgütleri, komşu ülke topraklarına saldırgan, yayılmacı bir amaç taşıdığı için, Bulgaristan dış temsilciliklerinde düzenlenen “3 Mart Bulgaristan Milli Bayramı” etkinliklerine katılmayıp protesto etmelerini, bu “kutlamaların” kaldırılması için Bulgaristan dış temsilciliklerine baskı yapmalarını;
– Avrupa Birliği organlarının ve Avrupa Parlamentosunun bu “3 Mart Bulgaristan Milli Bayramı” adı altındaki komşu ülkeAyastefanos Antlaşması, Bulgaristan lere saldırgan, yayılma amacı güden “bayraKnezliği’nin kurulmasını ilan etse de, 13 mın” kaldırılması için Bulgaristan makamTemmuz 1878 tarihinde yapılan Uluslara- larına baskı yapmalarını diliyoruz.” rası Berlin Konferansında geçersiz kılınmış ve uluslararası geçerli hiçbir hükümlülüğü kalmamıştır. Gerçekler böyle olsa da, gerek knezlik, gerek çarlık, gerek totaliter komünist rejimde, gerekse “demokrasi” döneminde, Bulgaristan’daki bazı çevreler, Ayastefanos Antlaşmasını daima gündemde tutarak “Büyük Bulgaristan” hayalinde koşup, komşu ülkelerin en zayıf anlarını yakalayıp, onlara karşı saldırgan, agresif politikalar izlemişlerdir. Bulgaristan’ın Birinci Balkan Savaşında Osmanlı devletine; İkinci Balkan Savaşında Sırbistan, Yunanistan, Romanya; 1. Dünya Savaşında yine Sırbistan, Yunanistan, Romanya; 2. Dünya Savaşında Sırbistan ve Yunanistan gibi komşu ülkelere karşı saldırganlığını daima Ayastefanos Antlaşma-
BULGARİSTAN VATANDAŞLARI AB’DEN
Y E N İ K İ TA P Ç I K T I
Bulgaristan Başbakan Yardımcısı ve Savunma Bakanı Krasimir Karakaçanov, ülkedeki Roman azınlığın topluma entegrasyonu için hükümete sunulmak üzere bir tasarı hazırladı. Hükümet ortağı ırkçı ve aşırı milliyetçi Birleşik Vatanseverler (OP) koalisyonunu temsil eden Karakaçanov’un, Romanları “marjinal topluluk” olarak nitelediği ve Romanlara çeşitli zorunlu uygulamaları öngören tasarısı tartışmalara neden oldu. Üyelerinin çoğunu Türklerin oluşturduğu muhalefet Hak ve Özgürlükler Hareketi (HÖH), tasarının sadece Romanları kapsadığını, oysa Bulgaristan’daki tüm vatandaşların eşit haklara sahip olduğunu kaydetti. Ana muhalefetteki Bulgaristan Sosyalist Partisi (BSP) de Karakaçanov’un Avrupa Parlamentosu seçimlerine hazırlandığı için böyle tartışmalı bir tasarıyla gündeme gelmeye çalıştığı yorumunda bulundu. İktidardaki Bulgaristan’ın Avrupalı Gelişimi İçin Yurttaşlar (GERB) partisinden Türk kökenli milletvekili ve eski Kültür Bakanı Vecdi Raşidov da Karakaçanov’un taslağının gerginlik yaratmayacağını söyledi. Raşidov, “Kurallara göre Fransa’da sadece 8 ay devletten yardım alabiliyorsun. İş bulmazsan para da alamazsın. Kural kuraldır.” diye konuştu.
14 SayÄą 141 - Ĺžubat 2019
Bulgaristan TĂźrklerinin Sesi
14
Zaman Cesaret Ä°zlerini Silmez BulgaristanlÄą GĂźlhan ĹžEN’nin Galaksi Rehberi AvĹ&#x;in BALKAN DĂźnya ĂśkĂźzĂźn boynuzlarÄąnda deÄ&#x;il, cesur kiĹ&#x;ilerin omuzlarÄąndadÄąr. Bulgar televizyonunun yayÄąnladÄąÄ&#x;Äą “GÖÇâ€? belgeselini izledim. Beni, yapÄąmcÄą Ä°rina Nenova ile Andrey Getov’un çalÄąĹ&#x;malarÄą kadar, bu eserle ilk kez açĹkça su yĂźzĂźne çĹkan ve gerçekler denizine doÄ&#x;ru yĂźzmeye baĹ&#x;layan yansÄąmalar ve yeni renkler etkiledi. Ä°lk kez Bulgar NTV ekranÄąndan, yeni Bulgar tarihinde iĹ&#x;lenen devlet terĂśrĂźnĂźn son halkasÄą “soya dĂśnĂźĹ&#x;â€? zulmĂź olduÄ&#x;u dile geldi. Devlet terĂśrĂźnĂźn 1948’de Yahudileri Bulgaristan’dan kovduÄ&#x;u, “Halk Mahkemesindenâ€? çĹkan idam cezalarÄąyla 30 000 kiĹ&#x;inin ĂśldĂźrĂźldĂźÄ&#x;Ăź, 146 bin kiĹ&#x;inin toplama kamplarÄąnda kaldÄąÄ&#x;Äą hatÄąrlatÄąldÄą. Geçen asrÄąn 60’lÄą,70’li ve 80’li yÄąllarÄąnda Bulgar milleti ile etnik azÄąnlÄąklar arasÄąndaki gßçlĂź baÄ&#x;lar koptu. 60’larda Çingenelerin isimlerinin zorla deÄ&#x;iĹ&#x;tirildi ama gizli tutuldu. 70’lerde PomaklarÄąn çilesinden, Kornitsa ayaklanmasÄąndan, BatÄą Rodoplarda TĂźrkiye BayraklarÄą dalgalanmasÄąndan, “TĂźrk Cumhuriyetiâ€? ilan edilmesinden haber alanlar hemen içeri alÄąndÄą. KuĹ&#x; uçmaz, kervan geçmez yerleri sĂźrgĂźn dolmuĹ&#x;tu. AzÄąnlÄąklardan aileler denetim altÄąnda tutuluyorlardÄą. Memleket sÄąnÄąr ve Ăśzel bĂślgelere bĂślĂźndĂź, izin kaÄ&#x;ÄądÄą olmadan iĹ&#x;e gitmek yasaktÄą. Pomaklar bĂźyĂźk cesaret gĂśsterip 1972’de ayaklandÄą. Kara Su (Mesta) boyunda ateĹ&#x;ler yandÄą. Boyun eÄ&#x;meden, anadil ve dinlerinden gßç alarak dimdik ayakta kalsalar da, yaĹ&#x;amak için sanki yalnÄąz nefes almak yetmiyordu. Çok ezildiler. Çok çektilerOnlarca yÄąl içerde kalanlarÄąn çilesinden sabÄąr, sabÄąrdan umut, umuttan da cesaret doÄ&#x;muĹ&#x; ve fÄąĹ&#x;kÄąrmÄąĹ&#x;tÄą. BulgarlaĹ&#x;tÄąrma ve HÄąristiyanlaĹ&#x;tÄąrma zulmĂźnĂź kapaÄ&#x;ÄąnÄą kaldÄąrdÄą. Protesto etmek için Sofya’ya gelirken yollarÄą kesildi. “Studenaâ€? barajÄąnÄąn kalÄąn buzlarÄą altÄąna gizlendiler. 6 direniĹ&#x;çi kayÄąplara karÄąĹ&#x;tÄą. Baraj sularÄą olayÄą hatÄąrlÄąyor. 1989’un 29 AralÄąk sabahÄą lapa lapa kar altÄąnda Sovya “Batenbergâ€? meydanÄąna dolan ve meclisi saran alaca torbalÄą, kuĹ&#x;aklÄą, erzak dolu torbalar sÄąrtlarÄąnda yaĹ&#x;lÄą ve genç, hepsi mavi gĂśzlĂź ve nur yĂźzlĂź kÄąz ve kadÄąn – ulusal Pomak eylemi, bir volkan gibi bir daha fÄąĹ&#x;kÄąrdÄą. Bulgar hĂźkĂźmetini, diplomatik temsilcilikleri sarsmÄąĹ&#x; ve bakÄąĹ&#x;larÄą okuyabilenlere bu iĹ&#x;in Ĺ&#x;akasÄą yok, iĹ&#x;areti olmuĹ&#x;tu. Daha Ăśte korkulacak bir Ĺ&#x;ey kalmamÄąĹ&#x;tÄą. Korkan baĹ&#x; zalim Todor Jivkov, tek silah patlamadan 10 KasÄąm 1989’da kĂźkreyen halk nefreti ve demir kesen MĂźslĂźman TĂźrk ve Pomak bakÄąĹ&#x;larÄą karĹ&#x;ÄąsÄąnda devrildi. GĂśsterilen belgeselde bir daha ortaya çĹktÄąÄ&#x;Äąna gĂśre, daha 1984’te doÄ&#x;ru dĂźzgĂźn, dĂźrĂźst ve kendilerine gĂźvenilir TĂźrk kardeĹ&#x;lerimizin hepsi birer birer toplanmÄąĹ&#x; ve içeri atÄąlmÄąĹ&#x;tÄą. Aileleri periĹ&#x;andÄą. KadÄąnlar eĹ&#x;lerinden habersiz Bulgar ismi almaya zorlanÄąyordu. BaskÄą ve terĂśr gĂśkleri delmiĹ&#x;ti. Mert-cesur insanlarÄąn yalancÄąlÄąkla iĹ&#x;i olmadÄąÄ&#x;ÄąnÄą bilen halkÄąmÄąz son gßçle dayanÄąrken, yalancÄąlÄąÄ&#x;Äąn daha çok hasta ruhlu ikiyĂźzlĂźlerin huyu olduÄ&#x;unu biliyordu. 1960’larda Çingenelerimize “siz Bulgar’sÄąnÄązâ€? diyen, 1970’lerde MĂźslĂźman PomaklarÄą BulgarlaĹ&#x;tÄąran ve HÄąristiyanlaĹ&#x;tÄąran, 1980’lkerde MĂźslĂźman TĂźrklerin Ăśz kimliÄ&#x;ine, isim, anadil ve dinlerine ve hatta ailelerine, yaĹ&#x;am biçimine, kĂźltĂźrel geleneklerine amansÄązca ve en vahĹ&#x;i biçimde saldÄąran Bulgar devlet rejimi – hepimiz ĂśnĂźnde olduÄ&#x;u gibi, dĂźnya ĂśnĂźnde rezil oldu. ĂœzĂźlerek yazÄąyorum. 1944’ten bugĂźne kadar Bulgar devletinin diktiÄ&#x;i tek aÄ&#x;aç tutmadÄą, ektiÄ&#x;i tohumlar bitmedi? Bu çok bĂźyĂźk ve acÄą bir gerçektir. Bu gerçek, BulgarlarÄą yakÄąn ve uzak halklarÄąn gĂśzĂźnden dĂźĹ&#x;ĂźrdĂźÄ&#x;Ăź, itibarsÄązlaĹ&#x;tÄąrdÄąÄ&#x;Äą gibi, baĹ&#x;kalarÄąnÄąn gĂśzĂźnde soysuz ve hain duruma getirmiĹ&#x;tir.
DevamÄą www.bghaber.org
AslÄąnda onu birçoÄ&#x;umuz, “Ah ulan keĹ&#x;ke benim de iĹ&#x;im bu olsa, kadÄąn geziyor, yiyor, içiyor bir de ĂźstĂźne para alÄąyor, ne gĂźzel iĹ&#x; heaa!â€? deyip izlediÄ&#x;imiz programlardan gayet iyi tanÄąyoruz. Mikrofonuna taktÄąÄ&#x;Äą tokalar oyuncaklardan, Ĺ&#x;ekilden Ĺ&#x;ekle girip sonsuz bir samimiyetle tanÄąttÄąÄ&#x;Äą Ĺ&#x;ehirlerden hepimizin severek ve Ăśzenerek izlediÄ&#x;i GĂźlhan Ĺžen rotasÄąnÄą bu hafta Ăźniversiteli dostlar için kampĂźse çevirdi. Hemen hemen herkesin hayali dĂźnyayÄą gezmektir. Sen bunu gerçekleĹ&#x;tirdin. NasÄąl baĹ&#x;ladÄą bu serĂźven? AslÄąna bakarsanÄąz benim Ăśyle bir hayalim yoktu‌ đ&#x;™‚ ÇßnkĂź zaten çeĹ&#x;itli vesilelerle sĂźrekli geziyordum. HenĂźz 20’li yaĹ&#x;larÄąmÄąn baĹ&#x;Äąnda Londra’ya, Paris’e, Los Angeles’a, Tayland’a filan gitmiĹ&#x;tim. Ki bu bahsettiÄ&#x;im zamanlar henĂźz 2000’lerin baĹ&#x;ÄąydÄą ve seyahat etmek Ĺ&#x;imdiki kadar bol seçenekli ve kolay deÄ&#x;ildi. DolayÄąsÄąyla GĂźlhan’Ĺn Galaksi Rehberi’ni kanalÄąmÄąza ĂśnerdiÄ&#x;imde gezmeyi deÄ&#x;il; farklÄą ve eÄ&#x;lenceli bir seyahat programÄą yapmayÄą hayal ediyordum. ProgramÄąn bu kadar çok sevilip, 9 yÄąl sĂźreceÄ&#x;ini hiç dĂźĹ&#x;ĂźnmemiĹ&#x;tim. đ&#x;™‚ Ben seyahat etmenin kaderimde olduÄ&#x;unu dĂźĹ&#x;ĂźnmĂźĹ&#x;ĂźmdĂźr hep. 11 yaĹ&#x;Äąndayken zorunlu gÜçle Bulgaristan’dan TĂźrkiye’ye geldim. Çok sancÄąlÄą bir sĂźreç olsa da bunu ilk yurtdÄąĹ&#x;Äą seyahatim sayabiliriz‌ Ondan sonra da seyahatle olan baÄ&#x;ÄąmÄąz hiç deÄ&#x;iĹ&#x;medi. Ă–rneÄ&#x;in Paris’e, Ă–zen Film’in internet Ăźzerinden dĂźzenlediÄ&#x;i bir sinema yarÄąĹ&#x;masÄąnÄą kazanarak gittim. Beni o siteye çeken Ĺ&#x;ey seyahat deÄ&#x;il, sinema aĹ&#x;kÄąmdÄą. Reuters Haber AjansĹ’nÄąn dĂźnyanÄąn dĂśrt bir yanÄąndaki habercilere sunduÄ&#x;u bir eÄ&#x;itim fÄąrsatÄąnda, aradÄąklarÄą kriterleri taĹ&#x;Äąyan çiçeÄ&#x;i burnunda bir muhabir olarak TĂźrkiye’den ben seçilerek tĂźm masraflarÄąm karĹ&#x;Äąlanacak Ĺ&#x;ekilde Londra’ya davet edildim. Orada iĹ&#x;imle ilgili inanÄąlmaz bir deneyim kazanma fÄąrsatÄą buldum. Bu Ăśrnekte de yine hedeflediÄ&#x;im Ĺ&#x;ey seyahat etmek deÄ&#x;ildi, haberciliÄ&#x;e yani iĹ&#x;ime duyduÄ&#x;um aĹ&#x;kÄąn ve gĂśsterdiÄ&#x;im baĹ&#x;arÄąnÄąn bir sonucuydu. Bu durumda belki de iĹ&#x;in sÄąrrÄąnÄą Ĺ&#x;Ăśyle Ăśzetlersem yanlÄąĹ&#x; olmaz: Siz sevdiÄ&#x;iniz Ĺ&#x;eylerin peĹ&#x;inden tutkuyla koĹ&#x;arsanÄąz, seyahat kendiliÄ&#x;inden hayatÄąnÄązÄąn bir parçasÄą olacaktÄąr‌ Ä°stanbul Ăœniversitesi Ä°letiĹ&#x;im mezunu olduÄ&#x;unu biliyoruz. Okul yÄąllarÄąn nasÄąldÄą? NasÄąl bir ĂśÄ&#x;renciydin? Oldum olasÄą hep iyi bir ĂśÄ&#x;renciydim. đ&#x;™‚ ÇßnkĂź â€œĂśÄ&#x;renmeyiâ€? gerçekten seviyordum. SÄąnav geçmek, iyi notlar almak, iyi bir okula girmek, iyi bir meslek edinmek için deÄ&#x;il; bilmediÄ&#x;im yeni Ĺ&#x;eyler ĂśÄ&#x;renmek için okuyordum, her duyduÄ&#x;umu merakla araĹ&#x;tÄąrÄąyordum. Hala da Ăśyle biriyim. Ama Ĺ&#x;unu belirtmeliyim ki bu tarz bir dĂźĹ&#x;Ăźnce yapÄąmÄąn oluĹ&#x;masÄąnda bĂźyĂźk ihtimal okula Bulgaristan’da baĹ&#x;lamÄąĹ&#x; olmam etkin olmuĹ&#x;tur. SÄąnav geçme odaklÄą deÄ&#x;ildi oradaki eÄ&#x;itim sistemi, ilkokulda her ĂśÄ&#x;rencinin ilgi alanlarÄąnÄą ve yeteneklerini keĹ&#x;fetmeye aÄ&#x;ÄąrlÄąk verilirdi. Merak ve keĹ&#x;fetme duygusu aĹ&#x;ÄąlanÄąrdÄą çocuklara. Ben Ăźniversitenin ilk yÄąlÄąndan itibaren medya sektĂśrĂźnde çalÄąĹ&#x;maya baĹ&#x;ladÄąm. Hafta sonlarÄą ve okuldan sonra televizyon kanalÄąna gidip derslerde ĂśÄ&#x;rendiÄ&#x;imiz Ĺ&#x;eylerin pratikteki karĹ&#x;ÄąlÄąÄ&#x;ÄąnÄą gĂśrmek istiyordum. Ä°kisini bir arada gĂśtĂźrmek hiç kolay deÄ&#x;ildi ama baĹ&#x;arÄąnÄąn kolayca geldiÄ&#x;ini sĂśyleyen kimse de yok zaten! Genelde iletiĹ&#x;im mezunlarÄą kendi alanlarÄą dÄąĹ&#x;Äąnda çalÄąĹ&#x;Äąyorlar. SektĂśrde tutunabilmek kolay olmuyor maalesef. Ä°letiĹ&#x;im ĂśÄ&#x;rencilerine ne gibi tavsiyelerde bulunursun? Bu maalesef TĂźrkiye’de medya sektĂśrĂź adÄąna en çok ĂźzĂźldĂźÄ&#x;Ăźm noktalardan biri. Elbette ki sadece iletiĹ&#x;im okuyanlar televizyonda olacak diye bir Ĺ&#x;ey yok, pek çok farklÄą alanda uzmanlÄąÄ&#x;Äą olan kiĹ&#x;ilere de ihtiyaç var televizyonda ama dĂźnyanÄąn Ăśnde gelen medya kuruluĹ&#x;larÄąnda ĂśrneÄ&#x;in muhabir olarak çalÄąĹ&#x;abilmeniz için mutlaka ve mutlaka gazetecilik, medya, iletiĹ&#x;im, yayÄąncÄąlÄąk gibi alanlarda Ăźniversite diplomanÄązÄąn olmasÄą gerekir. Bizdeyse bir kanala baĹ&#x;vurduÄ&#x;unuzda diploman var mÄą yerine “kim gĂśnderdi seni, kimin nesisinâ€? diye sorarlar. Bu nedenle iletiĹ&#x;im okuyan arkadaĹ&#x;lara ideallerine kavuĹ&#x;mak için muhakkak çok çabalayÄąp, sabredip, kendilerini bu iĹ&#x;in farklÄą alanlarÄąndaki ihtiyaçlarla da donatÄąp sektĂśrde iĹ&#x; bulmakta ÄąsrarcÄą olmalarÄąnÄą tavsiye ediyorum. Kimse size gel buyur burada çalÄąĹ&#x; demeyecek, siz uÄ&#x;-
raĹ&#x;acaksÄąnÄąz‌ GittiÄ&#x;in en uzak nokta? Ä°stanbul’a gĂśre dĂźĹ&#x;Ăźrsek; batÄą yĂśnĂźnde San Francisco, GĂźney BatÄą yĂśnĂźnde Buenos Aires, DoÄ&#x;u’da Seul, GĂźney’de Mauritius AdasÄą, Kuzey’de kuzey kutup dairesinin içerisinde yer alan Finlandiya’nÄąn Laponya bĂślgesindeki Luosto Ĺ&#x;ehri. Seyahatlerinde yaĹ&#x;adÄąÄ&#x;Äąn en ilginç deneyim veya olay neydi? Hangi birini saysam bilmem ki! Ä°yi kĂśtĂź onlarca olay var. Kameraman arkadaĹ&#x;ÄąmÄąn Çin’de kaçĹrÄąlÄąp parasÄą alÄąndÄąktan sonra salÄąnmasÄą, Ä°talya’da benim çantamÄąn çalÄąnmasÄą, Miami’de bir maÄ&#x;azadaki soygunu engellemem, Benin’de piton yÄąlanlarÄąna adanmÄąĹ&#x; bir tapÄąnakta bir sĂźrĂź yÄąlanÄą boynuma belime dolamamÄąn korkuyla karÄąĹ&#x;Äąk heyecanĹ‌ Elimle bir zĂźrafa ve ren geyiÄ&#x;i beslediÄ&#x;im, çÜle ilk ayak bastÄąÄ&#x;Äąm anki heyecan ve sevinçlerim‌ Polonya’da Aushwitz Toplama KampĹ’nda gĂśrdĂźÄ&#x;Ăźm esirlere ait eĹ&#x;yalardan; Benin’de kĂśle ticaretinin anÄąsÄąna yapÄąlmÄąĹ&#x; heykellerden sonra duyduÄ&#x;um ĂźzĂźntĂźlerim‌ Filipinler’de Zorb adÄą verilen kocaman bir topun içine girip yokuĹ&#x;tan aĹ&#x;aÄ&#x;Äą yuvarlanÄąrken duyduÄ&#x;um adrenalin‌ Vietnam’da Vietnam savaĹ&#x;Äą sÄąrasÄąnda Viet Cong gerillalarÄą tarafÄąndan kullanÄąlan daracÄąk Cu Chi TĂźnelleri’ne girip çekim yapmak‌ Yine de dĂźĹ&#x;ĂźndĂźÄ&#x;Ăźm zaman Kenya Masai Mara’daki bir kĂśyde kendisini ilk kez benim çantamdan çĹkardÄąÄ&#x;Äąm aynada gĂśren yaĹ&#x;lÄą bir teyzenin yĂźzĂźndeki tatlÄąlÄąk, mahcubiyet, Ĺ&#x;aĹ&#x;kÄąnlÄąk herhalde en ama en unutulmaz anlardan biriydi benim için‌ Ä°lk kez yurt dÄąĹ&#x;Äąna çĹkmak isteyenler arkadaĹ&#x;lar için Ăśnerin neresi olurdu? Neden? Yunanistan. Ă–zellikle de adalar tabii ki. Hem komĹ&#x;umuz, hem gelmesi gitmesi kolay, yazÄąn gĂźnĂźbirlik vizesiz bile gidilebiliyor adalara. Yemesi içmesi, eÄ&#x;lencesiyle bize çok yakÄąn bir kĂźltĂźr ama bir o kadar da yurtdÄąĹ&#x;Äąnda olmanÄąn keyfini yaĹ&#x;ayabileceÄ&#x;iniz bir yer. Son yÄąllardaki iliĹ&#x;kilerimizin yakÄąnlÄąÄ&#x;Äąyla da TĂźrklere karĹ&#x;Äą inanÄąlmaz sevgi ve sempatiyle yaklaĹ&#x;Äąyorlar. Çat pat TĂźrkçe konuĹ&#x;anlar var dĂźkkânlarda, restoranlarda. Ä°lk kez yurtdÄąĹ&#x;Äąna çĹkacak arkadaĹ&#x;lar için gĂźzel bir geçiĹ&#x; olur diye dĂźĹ&#x;ĂźnĂźyorum. Makedonya ve GĂźrcistan da benzer nedenler ve vizesiz gidilebilmesi açĹsÄąndan iyi birer alternatif olabilir. DĂźnyayÄą gezme hayaline sahip insanlara ne tavsiye eder? Planlamaya nereden baĹ&#x;lamalÄą? Gereksiz Ĺ&#x;eylere para harcamayÄą bÄąrakmakla baĹ&#x;lamalÄą seyahat planÄą! VarsÄąn telefonunuz son model olmasÄąn, varsÄąn kÄąyafetleriniz bilmem ne marka olmasÄąn‌ Kime ne? AmacÄąnÄąz eĹ&#x;ya deÄ&#x;il, uçak bileti satÄąn almak olsun! Ä°lk cep telefonumu 17 sene Ăśnce almÄąĹ&#x;tÄąm ve Ĺ&#x;u an kullandÄąÄ&#x;Äąm da 4. telefonum. Hepsini de artÄąk çalÄąĹ&#x;maz olunca deÄ&#x;iĹ&#x;tirdim. Samsung Galaxy’nin 7S’i çĹktÄą ben hala 3S’imi kullanÄąyorum, çßnkĂź çalÄąĹ&#x;Äąyor ve iĹ&#x;imi gĂśrĂźyor, neden deÄ&#x;iĹ&#x;tireyim? Yeni projelerin olacak mÄą? GĂźlhan Ĺžen’i ilerleyen gĂźnlerde bambaĹ&#x;ka hallerde de gĂśrebilir miyiz? Kesinlikle‌ Ă–ncelikle seyahatin insanÄąn hayata karĹ&#x;Äą bakÄąĹ&#x; açĹsÄąnÄą nasÄąl deÄ&#x;iĹ&#x;tirdiÄ&#x;ini anlatan, içinde biraz anÄąlarÄąmÄąn, biraz seyahat etmek isteyenlere tavsiyelerimin olduÄ&#x;u kitabÄąmÄą bitirmek istiyorum. ArdÄąndan Youtube kanalÄą açarak seyahat ve farklÄą alanlardaki paylaĹ&#x;ÄąmlarÄąma internet platformunda da aÄ&#x;ÄąrlÄąk vermeyi dĂźĹ&#x;ĂźnĂźyorum. Televizyonda farklÄą projelerle veya sinema sektĂśrĂźnde de sĂźrprizlerim olabilir, zamanla gĂśreceÄ&#x;iz.
Dr. Nedim BÄ°RÄ°NCÄ° Bu Dallardan Sap Olmaz Konu: Bize anlatÄąlanlar hep masalmÄąĹ&#x;. BakÄąyorum, “24Rodopiâ€? gazetesinin sahibi Ä°lhan Anday Bey, babasÄąndan, dedesinden biraz da KÄąrca Ali kahvelerinde ĂśÄ&#x;rendiklerini Bulgarca yaza anlata gazetecilik yapÄąyor. TĂźrklere karĹ&#x;Äą masal dinlemeyi seven Bulgarlara kendini beÄ&#x;endirmeyi de becermiĹ&#x;. ArtÄąk sĂźt mayasÄąyla çÜrek hamuru karÄąĹ&#x;tÄąrmaya çalÄąĹ&#x;Äąyor. Ne yazÄąk ki, her mayanÄąn farklÄą olduÄ&#x;unu henĂźz ĂśÄ&#x;renememiĹ&#x; gibi. YazÄąlarÄąndaki koku bu‌. DĂźĹ&#x;Ăźncemi Ĺ&#x;Ăśyle bir açmak isterim. Can Atila’nÄąn “Hamamda gĂśzyaĹ&#x;larÄąâ€? adlÄą bir parçasÄą var. Anday beyi, bir odaya kapasak ve eseri dinlettikten sonra, “hadi duyumsadÄąklarÄąnÄą kaÄ&#x;Äąda dĂśk!â€? desek, yapabilir mi dersiniz. Yapamaz! Olay, Filistinli gençlerin Ä°srail fĂźzelerine taĹ&#x; fÄąrlatmasÄąnÄą andÄąrÄąr. Ĺžeytan taĹ&#x;lama korkuyu taĹ&#x;lamaktÄąr. Hep boĹ&#x;a atarsÄąn amma hep de vurdum sanÄąrsÄąn‌ Bulgaristan TĂźrklerinin problemlerini, davasÄąnÄą, Ĺ&#x;ehit ve kahramanlarÄąnÄą, kavga, yengi ve yenilgilerini, isteklerini, gĂźnlĂźk savaĹ&#x;ÄąmÄąnÄą, umut ve beklentilerini kulaktan dolma yayarken Bulgar dinleyici hoĹ&#x;nut oluyor. Anday dozu bir cĂźmlecik kaçĹrsa “Biz TĂźrkleri 1989’da yenmiĹ&#x;tik!â€? yazÄąlarÄą gazetesinde basÄąlÄąyor. Balon Ĺ&#x;iĹ&#x;tikçe bĂźyĂźyor. Bizim propaganda zaten balon‌ Anday yazarken olaylarÄąn sÄąrtÄąnÄą kaĹ&#x;Äąyor. KaĹ&#x;Äąrken sivilcelerin baĹ&#x;ÄąnÄą koparÄąp kanatÄąrÄąm korkusu yaĹ&#x;Äąyor. TÄąrnaklarÄąnÄą kesmiĹ&#x;, bir gĂźzel de tĂśrpĂźletmiĹ&#x;. Bizim adamlarÄąn sÄąrtÄą “Beleneâ€? kampÄąnda 5 ay su gĂśrmemiĹ&#x;, Ĺ&#x;imdi de kar altÄąnda kaldÄąlar. “KaĹ&#x;Äąsam da ne olacak?â€? Adamlar sefaletle boÄ&#x;uĹ&#x;urken rahatlamayÄą unutmuĹ&#x;. Katmerli dertler ruhlarÄąnÄą karartmÄąĹ&#x;. BakÄąyorum son yazÄąlarÄąnda, Anday Bey, son dĂśnemde DPS, HĂ–H, DOST ve HĹžHP gibi anasÄą belli cĂźcĂźÄ&#x;Ăź beli partileri anlatÄąrken gemideki iri farelerden, tĂźysĂźz sĹçan yavrularÄąndan ve kan emici kenelerden sĂśz ediyor. Biz Bulgaristan TĂźrkleri baÄ&#x;ÄąmsÄąz gazetecilik oluĹ&#x;turamadÄąk. BaÄ&#x;ÄąmsÄąz lider olmadan baÄ&#x;ÄąmsÄąz gazetecilik yapÄąlamaz. Bizim liderler kibirli. DĂźĹ&#x;Ăźnce bir daha kalkamayacaklarÄąnÄą biliyorlar. ÇabalarÄąmÄązda hep bitli yorganÄąn altÄąnda kaldÄąk. Yorgan bizim. Bitler baĹ&#x;kasÄąnÄąn. Bitleri yorgana taĹ&#x;Äąyan da bizden biri deÄ&#x;il. OmuzlarÄąm bit ve pire, en kĂśtĂź durumda sirke. Sirkelerle baĹ&#x;a çĹkmak kolay, saçĹ sÄąfÄąr numara keser, gĂźzel sabunlar ve tÄąraĹ&#x; bĹçaÄ&#x;Äą ile geçersin ve kurtulursun. Ama pirelerle kavgamÄąz ciddi. AtalarÄąmÄąz “pire için yorgan yakÄąlmaz!â€? demiĹ&#x;ler. Pire deyine biz hep “birâ€? pire anlarÄąz. SayÄąlarÄą “binâ€? de olsa “tek pireâ€? dĂźĹ&#x;ĂźnĂźrĂźz. Bu nedenle de yorganÄą yakmayÄąz. Son 5 yÄąlda yazdÄąÄ&#x;Äąm bĂźtĂźn yazÄąlarda “yorgan bitlendiâ€? ve ne pahasÄąna olursa olsun “temizleyelimâ€? demeye çalÄąĹ&#x;tÄąm. Yorgan dediÄ&#x;imde Hak ve Ă–zgĂźrlĂźk Hareketimizi (DPS) anlayÄąn lĂźtfen. Olay Ĺ&#x;Ăśyle, bizde yalnÄąz yorgan deÄ&#x;il, bĂźtĂźn yĂźklĂźk pirelenmiĹ&#x;. GĂśrĂźyorsunuz iĹ&#x;te 5 yÄąlda bir DPS yorganÄą altÄąndan çĹkÄąp kaçanlar da bitli. GĂźner Tahir, Osman Oktay, LĂźtfi Mestan, Kasim Dal vb. parti kurdular, ama pireli yorganÄą gĂśren kaçtÄą. KurmaylarÄą Mestan’Ĺ terk etti. Genel BaĹ&#x;kan Orhan Ä°smailov HĹžHP’den “kaçtÄą mÄą?â€?, “kovuldular mÄą?â€? pek anlayamadÄąk. Ä°lhan Anday Beyin gemiyi terk eden “fareleriniâ€? izlerken aklÄąma bir Ä°ngiliz fÄąkrasÄą geldi. Ä°ngiliz kaptan farelerle Ĺ&#x;Ăśyle baĹ&#x;a çĹkarmÄąĹ&#x;. Ambarlar tahÄąl dolarken farelerden biri kuyruÄ&#x;undan yakalanÄąr ve boĹ&#x; tenekelerden birine atÄąlÄąr. O, duvarlarÄą tÄąrmalaya dursun bir deri bir kemik kalana kadar aç susuz bÄąrakÄąlÄąr. AçlÄąktan Ĺ&#x;akÄąyan kulaklar dimdik son nefes alÄąp vermeye baĹ&#x;ladÄąÄ&#x;Äąnda yeni doÄ&#x;muĹ&#x;lardan kÄąpkÄązÄąl bir yavrucuk ansÄązÄąn tenekeye dĂźĹ&#x;er. DevamÄą www.bghaber.org
Bulgaristan Türklerinin Sesi 15 Sayı 141 - Şubat 2019
Raziye Çakır
Ta r i h i n Özüne Bakış
Kaynak: Faktor bg Çeviri: Raziye ÇAKIR Bulgar katili Bizans İmparatoru Vasiliy ve Türk beraberliği döneminde olanlar Bulgar halkına karşı işlenen komünist cinayetler karşısında yoktan küçük bir hiçtir. Bulgar komünistler için gerçek vatan SSCB’dir. Bulgar komünistler bir Rus’u veya Sovyet Bolşeviğini öldürmez. Fakat onlar bir Bulgar vatandaşını gözleri kırpmadan öldürür. 1 Şubat günü Bulgar halkına karşı işlenen komünist soykırım kurbanlarını anma günüdür. Söz konu büyük bir gerçek var, kurbanların sayısı, Bizans İmparatoru Bulgar katili Vasiliy’in emriyle 15 bin Bulgar askerinin her 2 gözünün de kızartılmış şiş ucuyla çıkarılması da az, tüm vahşet bir yana, komünist soykırım akla fikre sığmaz. 45 yıl boyunca dermadan şiddetlenen bir zorbalıktan söz ediyoruz. Kurbanların kesin sayısı bugün de bilinmiyor. Kısa Tarih -5 Eylül 1944 tarihinde Sovyetler Birliği Bulgar Çarlığı ile diplomatik ilişkilerini kesti. Bu, İkinci Dünya Savaşı’nın sona ermesinden 8 ay önce oldu. 48 ay süren savaşın daha uzun döneminde, Moskova Bulgar Çarlığı ile dostane yakın ilişkiler sürdürdü. Savaşın 23. Ayında, 22 Haziran 1941’de Almanya SSCB’ne saldırdı. 1 Mart 1941’de Bulgaristan üçlü mihvere – Almanya, İtalya, Japonya – ortaklığına katıldı. SSCB ile savaşa girmedi. 9 Eylül 1944’te Bulgaristan’da askeri darbe oldu. Bulgaristan Komünist Partisi (BKP) hesaplaşmaya başladı, “Halk Mahkemesi” kuruldu. Katliam 45 yıl devam etti. (5 Mayıs 200 tarihinde Bulgaristan’ın resmi gazetesi “DV”) Bulgaristan komünist rejimizi suçlu bir rejim olduğunu resmen ilan etti ve bu konuda bir kanun yayınladı. Bu kanunun 4. Maddesinde “sözü edilen 45 yıllık süre içinde komünist rejime ve onun ideolojisine karşı koymak ve bu rejimi devirip yok etmek için yürütülen direniş hareketlerine katılan her kişi haklıdır, suçsuzdur, manevi bakımdan aklanmıştır ve toplum tarafından kahramanlara saygı bulmalıdır görüşü açık olarak ifade buldu. (Ne yazık ki bu mücadeleye olağanüstü büyük katkı veren, Ayaklanan, büyük sayıda şehit veren, 12 500’ü hapislerde yatan Bulgaristan Müslümanları azınlık haklarını elde edemediler.) Bu nedenle komünist rejime “faşist” diyoruz. Kitlesel imhalar, toplama kampları, sürgünler, göçe zorlama, tek partili rejim, azınlıkları memleketimizden zorlu kovmak hep komünistlerin işidir. Faşizmden çok daha kötü bir rejimdir komünizm, çünkü ekonomik sistemi de değiştirmiştir. Devlet iflas etmiş ve çöküş 1989’a kadar devam etmiştir. 9 Eylül 1944’ten sonra devlet siyaseti değişiyor ve Bulgaristan’da bir devlet terör politikası uygulanmaya başlandı. Terör bir devlet siyaseti haline geldi. Buna karşı bireysel ve ortak mukavemet de o zaman başladı. Kahramanlıkları ve çekileri saygıya ve övgüye laiktir. 2011 ylında Cumhurbaşkanlarından Jelü Jelev ile Petır Stoyanov’un önerisi üzere, Boyko Borisov hükümeti 1 Şubat tarihini Komünist rejim kurbanlarına saygı günü ilan etti. Bu tarih, sözüm ona “Halk Mahkemesi”nin kestiği ve hemen infaz edilen cezaların yerine getirildiği gündür. Bu mahkeme Tırnovo Anayasasına aykırı ve yasal olmayan bir geçici hükümet tarafından kurulmuştur. Tırnovo Anayasası’nın 73. Maddesi, olağanüstü mahkeme kurulmasını kesinlikle yasaklamıştır. Halk Mahkemesi bir olağanüstü mahkemedir. Bu mahkemenin kurulması için Halk Meclisinin kararı yoktur. Böyle bir meclis kararı yoktur. Tahsilsiz parti militanları sorgu yargıcı, savcı ve yargıç atanmıştır. 1 Ocak 1941 ile 9 Eylül 1944 tarihleri arasında Hitler Almanyası ile irtibatları sürdüren devlet görevlileri yargılanmıştır. 9 Eylül 1944’ten sonraki 100 günde 28 630 kişi tutuklanmış, “HalkMahkemeşerinde” 135 dava görülmüştür. www.bghaber.org
YTB burs programlarını Bulgaristan’da tanıttı
Bu adayların çoğalması ve sayının yükselmesi amacıyla ilk defa tanıtım programları gerçekleşti.
sunu kazanarak Eskişehir Anadolu Ünversitesi Sosyal İşler Fakültesinde Uluslararası İşletmecilik programını 2018’de başarıyla tamamladığını söyledi. Türkiye’deki eğitimini hayatının şansı, tecrübe kazanmak adına kendisine verilen en büyük ödül olarak nitelendiren İvana, “Eğer eğitime önem veriyorsanız Türkiye’yi düşünmenizi tavsiye ediyorum. Türkiye’de eğitim gerçekten çok iyi bir seviyede. Hocalar çok yüksek seviyede baaşrılı insanlar ve gerçekten öğrenecek çok şeyler var onlardan” ifadelerini kullandı. Türkiye’nin Bulgaristan Büyükelçisi Hasan Ulusoy da daha fazla öğrencinin programlara aktarılması istekdiklerini belirterek, “Amacımız bütün Bulgaristan vatandaşlarına kökenleri ne olursa olsun, bu imkanları anlatabilmek. Tabi ki burada en çok faydayı görenler soydaşlarımız. Çünkü soydaşlarımız Türkiye’yi daha yakından tanıyorlar, daha fazla okumak istiyorlar. Biz de onları üniversitelerde eğiterek, yapmak istediğimiz Bulgaristan’a geldiklerinde Türkiye’yi tanıyan kişiler olarak Türkiye’nin yatırımlarında ve diğer iş alanlarında işbirliğini güçlendirmelerini istiyoruz” dedi.
Borisov-Bulunmaz görüşmesi Sofya’da gerçekleşti. 120 yıl önce 1 milyon altın levaya kurulan ve donatılan kilise, şimdi Türkiye tarafından 15 milyon liraya onarıldı. 32.50 metre uzun ve 12.50 metre geniş olan bu Doğu Ortodoks Kilisesi, tamamen demirden inşa edildiğinden dolayı “Demir Kilise adını almıştır. Yüksek Mimar F. Bulunmaz kendinin çektiği “Demir Kilise” fotoğrafını Başbakan B. Borisov’a hediye etti. “Demir Kilise”nin onarılmasından sonra Bulgaristan ile Türkiye kültürel ilişkilerde yeni bir aşama başladı. Son ziyarette Yüksek mimar F.
Bulunmaz’ın bazı Osmanlı tarih ve sanat eserlerinin onarımı gerçekleştirmek amacıyla Filibe’de çalışacağı açıklandı. 1877’de Süleyman Hüsnü Paşa ile General Skobelev birliklerinin çarpıştığı “Şipka” tepesindeki, Anıt Parkı 35 yıllığına bir Türk şirketine verildi. Projede, Rusya saldırısı esnasında burada şehit düşen Türk askerleri için anıt kompleksinde Türbeler ve ziyaretçiler için bir cami inşa edilmesi ve Kuzey ve Güney Bulgaristan’ı birbirine bağlayacak olan “Şipka” karayolu tünelinin Türkiye yatırımlarıyla açılması öngörülüyor.
Saz ve söz ustası Erol Ekiz
Yaklaşık 50 yıldır ustalıkla işliyor ağaçları; onlardan tekne, göğüs ve sap bir bir ortaya çıkıyor. Telleri de eklenince bu kez parmaklarıyla, sesiyle hem saza hem türkülere hayat veriyor. Bulgaristan’ın türküler diyarı Dulovo’daki Çernik köyünde yaşayan saz ustası Erol Ekiz, sazı ve türkülerin sözünü geleceğe taşımak için mücadele ediyor. Saz sevgisinin çocukluğundan geldiğini kaydeden Erol usta, babasının çok güzel saz çaldığını
“Şipka”
TEPESİNDE
‘SOYDAŞLARIMIZI ÇOK ÖNEMSİYORUZ’
YTB Başkanı Abdullah Eren, programın 2011 yılından itibaren YTB tarafından organize edildiğini ifade ederek, “Şu an Türkiye’de dünyanın 160 ülkesinden 17 bin 500 uluslararası öğrenci Türkiye devletinin desteğiyle burslu olarak öğrenim görmektedir. Soydaşlarımızı çok önemsiyoruz. Bu burslar soydaşlarımıza eşit bir şekilde dağıtılıyor. Fakat bu bütün Bulgaristan vatandaşlarına açık bir program. Dolayısıyla sadece soydaşları değil, dünyanın hemen hemen her ülkesinden, her milletten öğrenciye akademik başarısına ve farklı kriterlere göre, yaş limiti gibi, onlara da bakarak burs programı sunuyoruz. Biz Bulgaristan vatandaşlarını, soydaşlarımızı da tabi bu programa başvurmasını bekliyoruz” dedi. Türkiye’de ilahiyat eğitimi alan Bulgaristan Başmüftüsü Mustafa Hacı Aliş, öğrencilerin eğitimin yanında Türkiye’nin terbiyesini de aldığını belirterek, “Türkiye’de eğitim görmeseydim, kendimi okumuş sanmazdım. Türkiye’de eğitim görmek en yüksek düzeyde eğitim görmek demektir. Bunun yanında okumakla, Türkiye terbiyesini almak, Türkiye’deki kültürü öğrenmek buradaki kültürü sağlamlaştımak ve yaşatmak için yardım etmektedir” dedi. Türkiye burslarından yararlanan Bulgar vatandaşı İvana Peykovska, 2014 yılında burslu eğitim için başvurduğunu ve yüksek lisans bur-
Oya CANBAZOĞLU
ve kendisine de babasının öğrettiğini söyledi. Erol usta, bugün bir yandan mütevazı atölyesinde sazlar yapıp ülkenin dört bir tarafına gönderiyor, bir yandan da çocuklara saz kursları düzenliyor, genç parmakların sazın tellerinden kopmaması için uğraşıyor. Erol Ekiz, 20 yıl Dulovo belediyesine bağlı kültür evinde müzik sorumlusu görevinde bulundu. Bugüne kadar yüzlerce öğrenci yetiştiren Erol usta, bölgede folkloru yaşatan isimlerden.
Konu: Bulgaristan trafiğinin modernleşmesi için 80 km tünel gerek. 1877 yazında Süleyman Paşa Vatan toprağımızı Rus işgalinden ve esaretinden korumak için 4 defa savaşa girdi. O, bu savaşlardan birincisini kazandı, ikincisinde ve üçüncüsünde de mevzilerini korudu, dördüncüsünde ise Sofya üzerinden Filibe (Plovdiv) yönelen Rus sürülerini durdurmak amacıyla Meriç Irmağı boyuna mevzilenmek için Kaca Balkanın zirvesinden “Şipka” Tepesinden düşmana belli ettirmeden çekildi. “Şipka”, Bulgaristan’ı Trakya ve Tuna düzlüğü olarak Kuzeye ve Güneye ayıran Koca Balkan Dağ silsilesinde Rusçuk’tan (Ruse) İstanbul’a giden karayolu güzergâhında deniz seviyesi 1315 metre yüksek olan bir tepenin adıdır. Yamaçlarında çok “köpek gülü” olduğundan Bulgarca “Şipka” yani (köpek burcu) adını almıştır. Geçide tırmanan yol dar, yılankavi ve sarptır. Burada 1877-1878’de saldırgan Rus imparatorunun General Skobelev ve Gurko komutasındaki güçlere karşı çok sert çarpışmalar verilmiştir. Bu yolun ne kadar sarp olduğunu hayal edebilmeniz için portakal dolu bir TIR kamyonunun arka kapağının ansızın açıldığını ve içindeki meyvelerin birtane kalmamsına hepsi aniden bir anda derelere tekerlendiğini düşünün. Bu yolda bu sık yaşanan bir maceradır. Süleyman Paşa Plevne’yi savunan Osman Paşaya topları ve mermi sandıklarını kanı arabalarıyla bu yoldan yetiştirmeye çalışmış da nasip olmamış… Tarihte Büyük Savaşların değerlendirilmesi, yaraların savması,diplomatların uydurma tarih yazma uğraşıları iki aşağı bir yukarı yüzyıl sürer ve daha sonra sular durulduğunda gerçek anıtlar dikilmeye başlar. Şipka Doruğun’da yaz kış esen rüzgârların ansızın durup dönmeye başladığı yer, buraya Süleyman Paşa Anıtı dikilsin işaretidir. Eski kıta tarihine bakıldığında, 1812 “Borodino” Savaşında, Müttefik Avrupa Güçleriyle Napolyon Bonoparde arasındaki 1913 Leipzig Savaşında ve hatta son çarpışma olan Waterloo Savaşında anıt yerlerini hep rüzgârlar işaretlemiştir. 100 yıl sonra ortak anıtlar, panoramalar, anıt kabirler dikilir. Çanakkale Anıt Kompleksi de yeni yeni tamamlanmıştır. Belki yaşanması gerekli zaman kesimi henüz geçmediğinden ve İkinci Dünya Savaşı’nda Nazi faşizminin yenilmesinde Rusya’nın mı, Birleşik Amerika’nın mı daha fazla katkısı olduğu üzerinde tartışmalar devam ettiğinden henüz ortak bir anıt dikilemedi. Aslında Ortak Anıtlar bir alameti simgeler. Savaşlar aldatılan halkların birbirini kıymasıdır. Amerikan İç Savaşı zencilerin köleliğine ve Amerikan kıtasında İngiliz sömürgeciliğine son vermiştir. Napolyon, “Özgürlük, Eşitlik ve Kardeşlik” bayrağını Moskova’ya kadar taşıdı, 50 yıl sonra Rusya’da “toprak köleleri” eşit haklı vatandaş oldu. Almanya birleşti. Sinsi hain hedeflerle mayalanan Birinci ve İkinci Dünya savaşlarının Ortak Anıtı da dikilemedi. Fakat Şıpka’da 140 yıl sonra ortak bir Anıt Kabir için gökyüzü açıyor. ÖZGÜRLÜK HEDİYE EDİLEMEZ ANCAK KAZANILIR! Askerlerin kardeşlik abidesi olmalıdır bu… Umudumuz şöyle kanatlanmadı mı hep? Bir gün bizim oralara da mutlaka bahar gelecek. Etnik milliyetçilik, ırkçılık, din ve mezhep ayrımları olmayacak. Savaşlar, göçler ve çileler unutulacak. “şipka” Doruğuna yeni bir anıt dikilecek. Türk anıtı yapılacak ve şehitler birlikte anılacak. Çocuklarımızın gözlerinde hep barış ve Kardeşlik çiçekleri açacak.
Devamı www.bghaber.org
Siyasi ve Aktüel Gazete
Soylu’dan Bulgaristan Başmüftüsünü Ziyaret
Bulgaristan Valisi’nden TİKA’ya İlk Resmi Ziyaret Bulgaristan Razgrad Valisi Günay Hüsmen TİKA Başkanı Dr. Serdar Çam’ı ziyaret ederek, TİKA’nın Razgrad’ta 2018 eğitim yılında Bulgaristanlı öğrencilere verdiği destekten dolay teşekkür etti, yeni projeler hakkında görüş alışverişinde bulundu. Bulgaristan’ın tek Türk Valisi olan Günay Hüsmen, TİKA Başkanı’na “Razgrad halkı adına Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a ve size teşekkür ediyorum. 2018 eğitim yılında sizler Bulgaristanlı öğrencileri sevindirdiniz. Başbakan Boyko Borisov ve Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı arasındaki mevcut dostane ilişkiler sayesinde yeni projelerin hayata geçirilmesini ümit ediyoruz ” dedi.
Bulgaristan’da Türk altın madalya kazandı
Georgieva Dünya Bankası başkanlığına geçti Kristalina Georgieva bugünden itibaren geçici olarak Dünya Bankası başkanlığına geçti. Bankanın asıl başkan seçimleri ilkbaharda gerçekleşecek. O zamana kadar Georgieva bu görevde kalacak. Jimm Yon Kim görevden ayrılıp, özel sektöre gidince, Dünya Bankası Başkan koltuğuna ABD Devlet Başkanı İvana Trump’un geçeceğine dair spekülasyonlar yayıldı. Ardından İvana Trump’un bankanın başkanlık seçimlerine adaylığını sunacağı anlaşıldı. BNR
İBRAHİM PAŞA CAMİİ’NİN TAMİRİ İÇİN İMZALAR ATILDI Kristalina Georgieva bugünden itibaren geçici olarak Dünya Bankası başkanlığına geçti. Bankanın asıl başkan seçimleri ilkbaharda gerçekleşecek. O zamana kadar Georgieva bu görevde kalacak. Jimm Yon Kim görevden ayrılıp, özel sektöre gidince, Dünya Bankası Başkan koltuğuna ABD Devlet Başkanı İvana Trump’un geçeceğine dair spekülasyonlar yayıldı. Ardından İvana Trump’un bankanın başkanlık seçimlerine adaylığını sunacağı anlaşıldı. BNR
LCV: Tel: +90 (212) 511 63 47 E.Posta: bilgi@bulturk.org
Bulgaristan’da Türk genç güreşçi Ayça Halibryam, 178 kızın katıldığı serbest stil yarışmasında altın madalya kazandı. Kırcali Opılçensko (Hacı Mehmetler) köyünde bulunan Ayça Halibryam, Gorna Oryahovitsa şehrinde düzenlenen Genç Kızlar Bulgaristan Ferdi Güreş Şampiyonası’nda 70 kg altı kategorisinde birinciliği elde ederek altın madalya kazandı. En ilginç olanı ise Ayça, henüz iki aydan beri güreşe başlaması oldu, fakat ilk defa bir ulusal şampiyonaya katıldığında şampiyonanın en teknik güreşçisi ilan edildi.
Fakat hakemler Ayça’yı şampiyonanın en iyi güreşçi unvanından mahrum bıraktılar. Şimdiye kadar futbol antrenmanlarına katılan Ayça, mücadele ruhuna sahiptir. Bu yüzden Kırcaali Güreş Spor Kulübü’nün antrenörü Süleyman Atalay, Ayça’yı Genç Kızlar Bulgaristan Ferdi Güreş Şampiyonası’na katılan gruba dahil etti. Süleyman Atalay, ”Ayça, genç kızlarda altın madalya kazanan ilk Kırcaalili kızımız. Geçen yıl yıldız kızlarda şampiyonumuz oldu” diye belirtti. Gorna Oryahovitsa’daki şampiyonaya katılan grupta Söngül Mehmet de yer aldı. Geçen yıl üçüncülük ödülüne sahip olan Songül, bu yıl yarı final maçında rakibine yenildi. Atalay Süleyman, Söngül’ün yürekten mücadele ettiğine inanıyor. Güreş antrenörü, iki kızın da çok çalışkan olduğunu ve iyi bir geleceğe sahip olacaklarını düşünüyor.
Üç Ülke Arasında Ortak Temas Merkezi Kuruldu
Türkiye, Bulgaristan, Yunanistan sınırları arasında kurulan Ortak Temas Merkezi açılışı için Bulgaristan’dayız
2019 BGSAM