Av. Seniha R.SABRİ İstanbul’da Bulgaristan’da Türk Kadınlarını Anlattı Bayramınız Ve Türk Dünyası Kadınlarının Birlik Yolunda ilk Adımları Kutlu ve Başarılı Olsun:
“Türk Dünyasında Kadın”
Konferansında konuşması
Siyasi ve Aktüel Gazete
Tarih: 09 Mart 2019 İstanbul 30 yıl öncesine kadar, Türklüğünü yakıp külünü savurmak isteyenler Bulgaristan Türk kadınından bugün utansın. Bulgaristan’daki Türk kimliği mücahitleri ve Avrupa’daki soydaşlarım adına, öz dernek ve örgütümüzün adına İstanbul’da yapılan Türk Dünyasında Kadın konulu konferansına bizi davet ettiğiniz için teşekkür ederim. Türkiye’de BULTÜRK Derneğinin girişimiyle toplanan Türk Dünyasında Kadın İstanbul Konferansına dünyanın çeşitli yerlerinden gelen, siz
değerli konuklarımıza HOŞ GELDİNİZ selamı ve başarı dilekleri sunmak, şahsen benim için büyük bir şeref, hepinizi gurur dolu bir yürekle, heyecanla ve kalpten kutluyorum. Bir ilk olan bu Konferansın, bir gelenek olacağına ve her yıl devam edeceğine inanıyorum. Konuşmama başlarken, müsaadenizle, 8 Mart Türk Dünyası’nda İlk ORTAK Kadın Konferansının girişimcisi olan, Avrupa’da Bulgaristan Türkleri Derneği Başkanı ve öncüsü olarak ayrıca bizlere bu imkanı sunan BULTÜRK Genel Başkan Sayın Rafet ULUTÜRK’e yoğun çabalarından ve elle tutulur başarıları için Devamı 2‘de kutlamak istiyorum.
Yıl - 16 Sayı: 142 Mart - 2019
“Bilgi Ordusu Bizim Ordumuz, Bildiğimizi Ögretmek Bizim Görevimiz “
Rafet ULUTÜRK’e telkâri, filografi el emeği, göz nuru Türk Bayrağı hediye ettiler.
“ T ü r k D ü n y a s ı ’ n d a K a d ı n ” Konferansının Basın Bildirisi
“TÜRK DÜNYASI’NDA KADIN“ konulu konferansımıza Türk Dünyasının geniş coğrafyasından iştirak ederek bildiri sunan Siyasetçi, Akademisyen, STK Başkanları
BULTÜRK ve Gagauz Dernekleri ortaklaşa 09 Mart 2019 tarihinde İstanbulBayrampaşa “Mehmet Akif Ersoy“ Kültür merkezinde düzenlemiş olduğumuz “TÜRK DÜNYASI’NDA KADIN“ konulu konferansımıza Türk Dünyasının geniş coğrafyasından iştirak ederek bildiri sunan Siyasetçi, Akademisyen, STK Başkanları ve değerli konukların yoğun katılımı bizleri onurlandırmıştır. Ankara’dan gelerek iştirak eden Türk Dünyası duayeni Sn. Zeynep KÖŞKER Hanımefendinin renkli sunuculuğunda saygı duruşu ve istiklal marşıyla baş-
layan programınız İBB Başkan adayı Binali YILDIRIM Beyefendinin Danışmanı Abdullah DOĞUCU, Bayrampaşa Belediye Başkanı Atila AYDINER, MHP İstanbul İl Başkan Yrd. Bülent MAŞAOĞLU, Kıbrısın Medar-ı iftiharı Dr. Öğretim üyesi Akademisyen Emete GÖZÜGÜZELLİ ve Türk Dünyasının Medar-ı iftiharı Azerbaycan Milletvekili Ganira PAŞAEVA ve Yunanistan Türkleri Adına Işık SADIK AHMET Hanımefendi’nın protokol konuşmalarının ardından birinci oturuma geçildi.
BULTÜRK Genel Başkanı Rafet ULUTÜRK Düzce Temsilcisi Nevzat ÖZTÜRK’ün daveti üzerine Düzce’ye gelerek Cumhuriyet Başsavcısı hemşehrisini ziyaret ettiler. Derneğin amacı olan, “Bulgaristan’dan göç etmiş ve Türkiye’de yerleşmiş halkların hukuki, iktisadi, sosyal ve kültürel değerlerinin korunması ve sorunlarının çözümlenmesi, halen Bulgaristan’da yaşayan Türklerin ve Müslümanların tarihi, hukuki, siCUMHURİYET SAVCISI ÖZLEM BERBEROĞLU yasi, iktisadi, kültürel ve toplumsal sorunları ile HANIMEFENDİYE KİTAPLARIMI TAKDİM ETTİM ilgili her türlü dayanışma” Devamı 3‘da
E d it ö r
Konu: Bulgur Pilavı Gibi Dağıldılar İlkesiz Politika Dalga döndü deriz. Bu laf, rüzgâr döndü’den önce gelir. Politika döndü diyebilmemiz için meclis, hükümet veya mahkemeden karar çıkması gerekir. 2019’un başından beri Sofya parlamentosu, Borisov kabinesi veya yargı sistemi bir dönüşüme işaret eden böyle bir karar yayınlamadı. Siz okurlarım şimdi itiraz edeceksiniz biliyorum. Hemen Adalet Bakanı Ts. Tsaçeva, 2 bakan yardımcısı ve hatta GERB partisi meclis grup başkanı Tsvetan Tsvetanov meclisten çıktı demekte acele edeceksiniz. Birlikte düşünelim. Diktatör T. Jivkov’un “adaleti”, parti komitelerinde parti sekreterleri ile savcıların ortak kararlarıyla sağlanıyordu. Totaliter yılları hatırlayın. En büyük daire 120 metre kareydi. Kime veriliyordu? Parti sekreterlerine, savcılara, polis amirlerine, ordu komutanlarına... yani “nomaklatüre” (üzerinde devletin şemsiyesi olan kesime) sunuluyordu.
Devamı 11’de
Gittikçe daha fazla üniversite öğrencisi daha düşük eğitim gerektiren işlerde çalışacak, uzun vadede iş sektörü daha fazla lise ve meslek okulu mezunları arayacak. Bulgaristan’da 2032 yılına kadar
iş piyasası tahminlerinde bu sonuç ortaya çıktı. 2022 yılında, daha düşük eğitim gerektiren işlerde çalışan üniversite mezunlarının sayısı 41 600 kişi olacak, 2032 yılında ise bu sayı 53 000’e çıkacak. 2022 yılında iş piyasasının 1.5 milyon lise ve meslek okulu mezunu çalışana ihtiyacı olacak. 2032’de 15- 64 yaş arası çalışanların sayısı 2018’e kıyasla %3.4 azalarak, 2 965 700 kişi olacak. Bu bilgileri sunan Sosyal Politika Bakanı Biser Petkov, her iki çalışandan birinin Sofya, Plovdiv ve Varna’da çalıştığını söyledi.
Partiler, yolsuzluk yapan ve beceriksiz politikacılardan temizlenmeli! Lizbon’da Portekiz’de oturan soydaşlara Radev, onların yurdışı başarılarının Bulgaristan’ın da başarısı olduğunu öne sürdü.
Devlet Başkanı Rumen Radev, Adalet Bakanı Tsetska Tsaçeva ve Gençlik ve Spor Bakan Yardımcısı Vanya Koleva’nın piyasadaki fiyatlara göre ucuz lüks daire aldıkları ortay çıkmasından dolayı görevlerinden istifa etmeleriyle ilgili şöyle cevap verdi: ”Benim görüşüm her zaman ilkeli olmuştur. İki ay önce yıllık faaliyet raporumu tanıtırken geleceği olmasını isteyen partilerin, skandal yaşanmasını bekleyip onları istifalarla söndürmeden yolsuzluk yapan ve yönetici hırslarıyla yozlaşmış beceriksiz yöneticilerinden temizlenmek zorunda olduklarını açıkça ifade ettim” diye kaydetti. Bu çağrısının aslında ülkedeki siyaset sahnesinde yer alan tüm partiler için geçerli olduğunu belirtti. Konu hakkında yorum yapmak istemediğinin altını çizen Radev,
Sayfa 2’de
Sayfa 3’de
Devamı 8’de
BULTÜRK Genel Başkanı Düzce Ziyareti Bulgaristan’da meslek okulu mezunları aranacak BULTÜRK - Bulgarista Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği GENEL BAŞKANI RAFET ULUTÜRK’ÜN DÜZCE ZİYARETİNDEN
Sayfa 2’de
Mısır’a Bulgaristan’da devlet yöneticilerin yarattığı skandallarla ilgili yorum yapmak için gelmediğini ifade etti. Radev, bugün Mısır’ı beraberinde farklı sektörlerden 35’den fazla şirketin temsilcilerinin yer aldığı bir heyetle ziyaret etti. Onlar, Devlet Başkanı’nın resmi ziyaret programı kapsamı Kahire’de düzenlenen bir iş konseyinde yer alacaklar. Radev,” Cumhurbaşkanı,” Ticaret hacmi bir milyar doları aştı, ancak gelişme için daha büyük bir potansiyel var, bu yüzden ortak çıkar alanlarında faaliyet gösteren şirketleri temsil eden büyük bir iş insanları heyeti getiriyorum” diye izah etti. Her iki ülkenin iş dünyasının temsilcileri arasında bir takım anlaşmalar yapılmasını beklediğini ifade eden Radev,” Bugünler çok önemli, program yoğun, ayrıca bir iş forumu var. Gerçekten iyi anlaşmalar yapılmasını bekliyorum” diye vurguladı.
Sayfa 4’de
Sayfa 8’da
Sayfa 8’da
Sayfa 8’da
AB Parlamento Seçimleri 26 Mayıs’ta yapılacak Sayfa 7’de Bulgaristan Cumhurbaşkanlığı Basın ve Halkla İlişkiler Müşavirliği’nden yapılan açıklamaya göre Cumhurbaşkanı Rumen Radev’in kararı ile Bulgaristan’da yapılacak Avrupa Birliği (AB) Parlamentosu seçimleri tarihi 26 Mayıs 2019 olarak belirlendi. 26 Mayıs 2019 tarihi, 24 Mayıs Slav Alfabesi ve Bulgar Kültürü Günü dolayısıyla üçüncü tatil gününe denk geliyor. Bütün AB ülkelerinde Avrupa Parlamentosu seçimleri 23-26 Mayıs 2019 döneminde yapılacak.
Sayfa 10’da
Sayfa 15’de
Sayfa 15’de
2 Sayı 142 - Mart 2019 2
Bulgaristan Türklerinin Sesi Türk Dünyası
Neriman KALYONCUOĞLU
Kızıl Kırmızı Tarih: 29 Mart 2019 Konu: Bahar Bayramında saraya değişmem kır neşesini. Bulgaristan Türklerinde Nevruz Bayramının diğer bir adı Kızıl Kırmızı, bir başka adı da Mart’ın Dokuzudur. Nevruz günün döndüğü gündür. Her yerde ateşler yakılır. Çocuklar ateş üzerinden atlar. Yalnız kötülüklerin ateşle kovalandığı gün değildir Nevruz bizde, hayvanların iyi döl vermesi, doğanın bol tozlaşması ve bereket yüklenmesi için dualar edildiği kutsal günümüzdür. Nevruz günü Bulgaristan’da Cemal şenlikleri yapılır. Aslına bakılırsa aynı gün Bulgarların kötülükleri kovmak için düzenledikleri “kukeri” (cemal) yürüyüş ve şenlikleri, özel oyunları, oyun esnasında çıkardıkları sesler, onların köklerinin Orta Asya’ya uzandığına, bizim yürüdüğümüz yollardan onların da geçtiğine, onların bizden birileri olduklarına en parlak örneklerden biridir.
Bulgaristan Türklerinin halk edebiyatı Nevruz izleriyle doludur. İşte bir halk türküsünde Nevruz: “Nevruz der ki ben nazlıyım, Sarp kayalarda gizliyim. Mavi gözlü, gün yüzlüyüm, Benden ala çiçek var mı? Çayır çimen dolu dağlar, Yârim gurbet elde ağlar.” Bir halk şairi olan Pir Sultan Abdal’ın şiirinde ise Nevruz ile ilgili duygular şöyle ifade edilmiştir: “Sultan Nevruz günü candır erenler, Gönüller saz dolu ehl-i imanın Cemal yeri görüp doğru bilenler, Himmeti erince Nevruz Sultan’ın” Halk kültürümüze gelen ve yıllar süren kutlama yasaklarından sonra bugün de Nevruz Nedir? Sorusuyla karşılaştığımız oluyor. Nem (yeni) ve ruz da (gün) kelimelerinin birleşmesinden meydana gelen ve “Yenigün” anlamını taşıyan Nevruz, kuzey yarımküresinde Türkler başta olmak üzere birçok halk ve topluluk tarafından Yılbaşı olarak kutlanır. Gece ile gündüzün eşitlendiği 21 Mart ile birlikte havalar ısınmaya, karlar erimeye, ağaçlar çiçeklenmeye, toprak yeşermeye, göçmen kuşlar yuvalarına dönmeye başlar. Bu nedenle 21 Mart bütün varlıklar için uyanış, diriliş ve yaradılış günü olarak kabul edilerek, Yenigün Bayramı adıyla kutlanır. Orta Asya’da yaşayan Türkler, Anadolu Türkleri ve İranlıların yılbaşı olarak kabul ettikleri güne Nevruz adı verilir ki, yeni gün anlamına gelir. Gece ve gündüzün eşit olduğu Miladi 22 Mart, Rumi 9 Mart gününe rastlamaktadır. Bulgaristan Türkleri lehçelerinde nevruz Mart Dokuzu olarak da anılır ve atasözü şöyledir: “Martın Dokuzu Attı Topuzu!” yani kış soğukları bitti, bahar geldi anlamındadır. On iki hayvanlı Türk Takviminde görüldüğü üzere, Nevruz Türk kültüründe çok eskiden beri yer almakta, bilinmekte ve halk törenleriyle kaynaşmış kutlanmaktadır. Türk birlik ve beraberliğinin, ortak kadere inancın simgelerinden biridir. Öte yandan, Nevruz bir kurtuluş günü olarak da kutlanmaktadır. Bu kışın güçlüklerinden ve dertlerinden kurtuluş günü olarak algılanır. Aynı zamanda Ergenekon’dan çıkıştır. Anadolu ve Balkan Türkleri, özellikle Bulgaristan Türkleri Nevruz geleneğini canlı olarak günümüze kadar yaşatmışlardır. Türk Dünyasında Nevruz dendiğinde, milletleri millet yapan değerlerin en önemlisi kültürdür ve bizim Türk kültürümüzün özünde Nevruz – Yenigün Bayramı vardır. Kültürümüzün bünyesinde, dilimiz, dinimiz, geleneklerimiz, inanç, örf ve adetlerimiz, töre, güzel sanat ve edebiyatımız gibi sosyal değerler belirleyicidir.
Av.Seniha Rasim SABRİ Bayramınız Ve Türk Dünyası Kadınlarının Birlik Yolunda ilk Adımları Kutlu ve Başarılı Olsun:
“Türk Dünyasında Kadın” Konferansında konuşması Bir ilk olan bu Konferansın, bir gelenek olacağına ve her yıl devam edeceğine inanıyorum. Değişen dünyada, birinci olmak, örgütleyici olmak, öncü olup, esin kaynağı olup Türk Dünyası Kadınları arasında Birlik Volkanı Parlaması – gurur verici bir olaydır. Oluşan yenilik Türklük kaynağıdır. Bu girişimleri yönlendirip yönelmek takdire laiktir. Lütfen Rafet Bey için büyük bir alkış…. Ben Almanya’nın Frankfurt şehrinde kurmuş olduğum Avrupada Bulgaristan Türkleri derneği adına söz aldım. 1989 göçüyle biz çok dağıldık. Buna rağmen, Bulgaristan, Türkiye, Almanya, Birleşik Amerika, Avustralya, Kıbrıs, Kanada’da ve birçok başka yerde çalışıp yaşarken, gerçeğin sesi ve ağaran yeni ufuk olarak bizi arayan ve sürekli izleyen kardeşlerime, onların ailelerine, Bulgaristan’da kurulan ve etkinlik haberlerini her gün aldığımız tüm derneklerden, Türk Dünyasında Kadın Konferansına selam ve başarı dileklerini, sunuyorum. *** İlk ve son hedefimizde, aydınlarımızı, aydınlanmak isteyen kitleyi yoğun bilgilendirmek var. Kardeşlerimizi faşist ve komünist, totaliter dünya görüşünün yıkıcı etkisinden kurtarmak, barış, demokrasi, adalet, insan kardeşliği, hak ve özgürlük fikirlerini yaymak var. Bulgaristan tarihsel gerçekliğini, ellerimizle yoğurup mayaladığımız Bulgaristan Türk Kimliğini, onun geçmişini ve geleceğini her gün bina etmek var. 200 şair ve yazarla, ozan, sanatçı ve halkla kaynayan binlerce özenciyle yarattığımız Bulgaristan Türkleri edebiyat, sanat ve kültürünü yaşarmak ve yaymak var. Çocuklarımıza Türkçe öğretmek, başta Türkiye’yi, Türk Dünyasını, Türk Dünyasında Kadını öğretmek var. 4 kuşak, 100 yıldan fazla süren faşist ve totaliter zulüm devri kalıtından, kokuşmuş bir ölü ceset olarak, zihinsel durgunluk yaratan ve toplumumuzu boğan her şeyden kurtulmak ve arınmak gibi bir başat hedefimiz var. Mutlu gelecek, en zengin ve en derin tarihi olan biz Türklerin, Türk kadınların hakkıdır. Biz bugün temel hücresi, aile ilişkisi çözülen, kültürü ve medeniyeti kokuşan bir dünya izliyoruz. Yok oluşu örnek alamayız. Kadınların gönlünde yaşayan sevgi, aşk para ile satın alınabilir bir değer değildir, olamaz. Kutsalımız olan HAYATI korumak ve yaşatmak; dilini, dinini, kimliğini koruyarak yeni bir kuşak yetiştirmek Türk Kadınının en büyük ödevi, misyonudur. 5. Kuşak teknolojik devrimi yapan, Aya ve Çoban Yıldızına ayak basmayı düşünen, Suriye’ye barış götüren, PKK, PYD, DEAŞ ve FETO gibi terörcü cellatlarla başa çıkan, bizim doğurduğumuz, bellediğimiz, okutup eğittiğimiz yavrularımızdır. Türk analar, sonsuzu, Türkiye’yi ve Türk dünyasını yaratan ve yaşatanlardır. Yalnız akıncılar, emirler, paşalar, nazırlar, vezirler, hakan yaratan ve yetiştiren değil, Türkiye Cumhuriyetini kuran Mustafa Kemal ATATÜRK ve yine 21. Yüzyıl Türkiye Cumhuriyeti zeki, bilge ve öngörülü Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ı yücelten de bir Türk ana, Türk kadındır. *** Vurgulamak istediğim şudur: Ödevimiz, öz geçmişimizi, içinde yaşadığımız ortamı, tarihimizi, tarihi ve bugünü farklı, gerçekçi, kanmadan, aldanmadan, sapmadan algılayan ve yorumlayan, bir gençlik yetiştirmektir. Bu ancak Türkçe olabilir. Bizim çorbamız bizim kaşığımızla içilir…. Biz özellikle Bulgaristan dışında yaşayanlar, biz iç içeyiz, birbirimize tamamen bağımlıyız. 1990 yılında Bulgaristan’da Hak ve Özgürlük Hareketi kurulurken patlayan ilk çelişki – Bulgaristan Müslüman Türkleri Türk halkında mı, yoksa Bulgar halkında mı oluşturucu bir öğedir, bir topluluktur, kavgası başlattı. Bugüne kadar ana çelişki olarak devam ediyor. Bize Türkleştirilmiş Bulgarlar deyip asimile edilmemiz, eritilip yok sayılmamız aslında Milli Kimlik kavgamızdır. Türk ve Müslüman olma ve kalma kavgasıdır.
Biz Türk kadınlarının cevabı: Bir Türk kadını Hıristiyan Bulgar doğuramaz oldu. Kimlik tarihimiz şehit kanlarıyla yazıldı. Bir Tuna adası olan “Belene” Ölüm kampına atılanlar 3 defa ayaklandı, 12 500 Müslüman Türk tutuk evlerinde, hapishanelerde, karanlık hücrelerde kaldı, aileler sürgün edildi, çok ezildik, çile çektim ama asla yılmadık, Türklüğümüzden vazgeçmeyi aklımızdan dahi geçirmedik. Hayat ateşimiz, gönül motorumuz Türk olmak, Türk kalmak ve Türk olarak yaşamaktı. Doğurduğumuz çocukların hepsi Türk’tür. Türklük davası eridir. Algıladığımız dünyayı Türkçe, Türk bilinciyle, Türk ana algısıyla okumak, duyumsamak, sentez etmek ve yorumlamak ana ödevimizdir. Tükenmezimin ucundan akan birikim, Türk Dünyası Kadını menfaatleri de bu arada, Türk milli çıkarlarını ve Türk Dünyası Çıkarlarını biçimlendirip bina etmektir. *** 141 yıllık III. Bulgar devleti tarihinde, 1878’de biz Bulgaristan’da kalan Müslüman Türkler nüfus içinde çoğunluk idik. Bugün Müslüman Pomak ve Romen kardeşlerimizle beraber 3 milyon civarına erişmiş durumdayız. Bulgaristan’daki etnik azınlıklar arasında, dikey kültür ve kimlik oluşturma istidadına sahip olan yalnız biziz. Yedi etnik azınlık topluluğu olsak da, halk bilgeliği çok zengin, adetleri, gelenekleri yerleşmiş, edebiyat dili, yazı kültürü, kendi yazılı edebiyatı ve yaygın kültürü olan bir tek biz varız. Bir cihan imparatorluğu medeniyetinin devamıyız. Öyle sarsılmaz bir temel üzerinde diğer azınlıklar arasında başı çeken, aydınlık veren, kimlik belirleyen, anadili ve dinine bağlı bir topluluğuz. 1985’ten sonra illegal ve yarı gizli örgütlenerek politik kimlik oluşturup siyaset sahnesine çıktık. Son 140 yılda çıkardığımız 186 gazete, 58 dergi, 400 den fazla kitap fikirsel ve ruhsal bütünlüğümüzü oluşturdu. Bu gün Bulgaristan’da BULTÜRK ve BGSAM yayınları bu öz davanın devamı oldukları için kendilerini kutluyorum. Alınan yol uzun ve çelişkilidir. Osmanlı ümmetinden Bulgaristan Müslüman Türk kimliği doğdu. Baş Müftülükte, Diyanetimizde, okullarımızda, özendirici sanatımızda ve tiyatro ve okuma evlerimizde, gazete ve radyo yayınlarımızda kurumsallaştık. 1929’da Bulgaristan Türkleri ilk Milli Kongresi yapıldı. Bugünkü değimle, STK toplumsal tabanında birleşme beden eğitimi, sportif ve Turan örgütlerinde gerçekleştirmişti. Milli edebiyat ve sanat etkinliklerimiz Bulgaristan’da Türklerin yeni ruhunu oluşturdu. Osmanlı yazısını tarihe katıp Latin alfabesine geçtik. Atatürk ve Türk milliyetçiliğinden ilham aldık. Bugün fikir merkezimiz Türkiye’ye kaysa da, politik kavgamızı Bulgaristan’da ve dünyanın neresinde olursa olsun, her Türkün kafasında veriyoruz. Tarihi revize edip, yenidünya görüşü arıyoruz. *** Osmanlı’dan Bulgar devletine 2 700 okul ve medreseyle, 2 537 cami ve mescitle, köy ve kasabalarda aydın tabakamızla geçtik. 1951-1958 yılları arasında, kültürel kalkınma açısından “lale devri” yaşadık, yapılandık. 140 yıldan beri deniz gibi dalgalandık. 21.Yüzyılda en modern araçlarla mücadele veren biziz. Bugün Bulgaristan’da ve Türkiye’de dünyanın hangi noktasında bulunursak bulunalım, beyinlerde arı kovanı gibi vızıldayan, Bulgaristan’da Bultürk ve BGSAM yayınlarıdır. Bende bu yazılardan çok şeyler öğreniyorum. Bunları anlatmamın nedeni, Türk Dünyası kadınına, Birinci Konferansımıza yön vermek, hepinizi ortak iletişim ağına davet ederek bizleri buluşturan ve bir birimizle yakından tanıştıran BULTÜRK yöneticilerine bir kes daha huzurunuzda teşekkür ediyorum. *** İzninizle biraz da Bulgaristan Türk kadınından söz edeyim. Bizi tanıdıkça yakınlaşırız. Çok çalışkan bir zümreyiz. Yıllar içinde kendi doktor, mühendis, öğretmen ve sanatçılarımızı yetiştirdik. Sağ eli geçmişte, sol eli gelecekte, sözleri ballı, gözleri nemli kadın ozanlarımız da var. BULTÜRK Başkanı Sn. Rafet Beyin değindiği, 1989 Ayaklanmamız, bir kadın ayaklanmasıdır, hak ve özgürlük, adalet ve demokrasi davası olarak siyasi niteliklidir, rejim devirmiştir ve bu Ayaklanma ve daha sonra Hak ve Özgürlük Hareketi program ve hedeflerini kitle mi-
tinglerini halka indirirken, halk sanatımız yeniden harmanlandı. Gönül tellerimizi çalan hapishanelerden çıkan kadınlarımızdı. Demek istediğim davamızın mayası, tuttuğu ayardır, Türk kadını çile ve alın teriyle karılmış ve kabarmıştır. Bugün, burada, bu konferansımız aynı ruhun yeniden şahlanmasıdır. *** 8 Mart havasına dönerek, Bulgaristan Türk kadınını anlatan bir şiirle bitirmek istiyorum.
Türk Dünyasının Medar-ı iftiharı
Ganira PAŞAYEVA Azerbaycan Milletvekili
BULGARİSTANLI TÜRK KADINI Önümüzde giden bir aydınlıktır o Kutsal ve bilge Koltuğumuzdayken eş Ardımızdan gelirse Gölge… Tel tel pullanır Gül gül sallanır her gün Etkilerse kadındır etkileyen Devrimleri uygarlığa… Ve doyup bitiremediğimiz, Öpmeylen, okşamaylan, sevmeylen Ama başlık parası değil, Babalık hakkı değil, Yüz görümlülüğü asla. Gün olur daha yiitir Erkeğine kıyasla Eşitlik, Zarafet, Hazine. Kadın yuvayı yapan En büyük özne. ***
Acılarımız kadar, başarılarımız da var.
Yalnızca son başarımızı bildirmek istiyorum. Tırgovişteye bağlı “Krepça” köyünden 16 yaşındaki NURGİL SALİMOV’a dünya gençler satranç şampiyonu oldu. Bu başarının kökünde bir Türk ananın onuru, Türk kadının şerefi, zekası ve bilgeliği var. Gelecek bizimdir. Gelecek Tüm Türk Dünyasının burada olan hepimizindir. Son olarak bu büyük organizasyonu yapan BULTÜRK ekibine bizleri de aralarına aldıkları için kendilerini teşekkür eder ve nice başarıları hep birlikte yapmamızı arzu ediyorum. Bu ilk başlangıç bu ilk kıvılcımın büyük çok büyük bir yangına dönüşmesini ve tüm dünyayı ısıtmasını arzu ediyorum. Saygılarımla, Tekrar Hepinizi kutluyorum.
Av. Seniha RASİM SABRİ Avrupa Bulgaristan Türkleri Derneği Genel Başkanı
Bulgaristan Türklerinin Sesi Sayı 142 - Mart 2019 BULTÜRK Etkinlikler
BULTÜRK Genel Başkanı Düzce Ziyareti
ilkesini kendisine şiar edinen Genel Başkan Rafet ULUTÜRK durmadan, yorulmadan, bıkmadan koşuşturmaya devam ediyor. Bu kapsamda Düzce’ye gelen Rafet ULUTÜRK, Bulgaristan’dan 1989 göçü ile Türkiye’ye gelen, anayurda dönen ailelerimizden halen Düzce Cumhuriyet Savcısı olarak görev yapan Özlem BERBEROĞLU’nu makamında ziyaret etti. Savcı BERBEROĞLU, Türk’ün asil ve insani vasıflarının timsali olarak tam bir zarafet ve nezaket örneği gösterirken, misafirperverlikleri ve güler yüzü ile unutulmayacak bir gün yaşattığı için kendilerine teşekkür ediyoruz. Son derece samimi bir ortamda geçen ziyarette, BULTÜRK’ün faaliyetleri, projeleri, Bulgaristan Türklerinin problemleri ve çözüm önerileri konusunda görüş alış verişinde bulunuldu. Ziyarette BULTÜRK Genel Başkanı ULUTÜRK, “Türk Dünyasında Bir Bulgaristan Türkü 50 yıllık Mücadele Rafet ULUTÜRK” ve “Bulgaristan Türklerinin Kimlik Mücadelesi” kitapları ile Bulgaris-
tan Türklerinin Büyük Göçü (Bildiriler kitabı) ve BULTÜRK Gazetesi” ‘ni Cumhuriyet
Savcısı Özlem BERBEROĞLU’na takdim ettiler.
Kırk yıl hatırı olan kahve ikramının ardından bir daha buluşmak, çalışmalarda dayanışmak üzere Cumhuriyet Savcısı Özlem BERBEROĞLU’na misafirperverliği için teşekkür ederek ayrıldılar. Hamiyet ÇAKIR
El yazması Kur’an’a Bulgaristan Müslümanları sahip çıkıyor
- El yazması Kur’an’ın saklandığı yer. El yazması Kur’an’ı - Köy muhtarı Hayri Brahimbaşev anlatıyor. Köy sakinlerinden Üseyin Madanski ve eşi Fatme Madanski’nin açıklamsı Çıngırdere köyü ve camisinden genel görüntüler - Bulgaristan‘daki Çıngırdere köyünün cami kütüphanesinde bulunan ve yazımında altın mürekkep kullanıldığından “Altın Kitap” olarak da anılan 14. yüzyıla ait el yazması Kur’an-ı Kerim,
köyün en büyük serveti olarak görülüyor - Köy muhtarı Hayri Brahimbaşev: - “Gözümüz gibi koruyoruz dedi. Bulgaristan’ın Yunanistan sınırındaki Çıngırdere (Çepintzi) köyünün cami kütüphanesinde bulunan ve yazımında altın mürekkep kullanıldığı için “Altın Kitap” olarak anılan 14. yüzyıla ait el yazması Kur’an-ı Kerim, köyün en büyük serveti olarak görülüyor. BULTÜRK Bizzat gidip yerinde gördük
Cumhurbaşkanlığı stratejik merkezi Tarih: 19 Mart 2019
Konu: Devlet ve Toplum Halkın Akıl ve Vasıflarıyla Yönetilmelidir. Bulgaristan’da Cumhurbaşkanlığına bağlı yeni bir Stratejik Konsey kuruldu. Ödevi ülkede var olan duruma (statüko) seçenek üretmektir. 8 kişiden oluşan konseyi Cumhurbaşkanı Rumen Radev’in Özel Kalem Müdürü İvo Hristov yönetecek. Konsey ekibi şahsen Cumhurbaşkanı tarafından seçildi. Perde ardında bir de paralel-uzman-hükümeti var. Bu hükümetin kimlerden oluştuğu, kadro sayısı henüz bilinmiyor. Bilinen bir şey varsa o da, bu kadroların gönüllü çalıştığı ve yeni bir hükümet krizinin belirmesi durumunda parlamento dışından bir uzman ekibin yürütmeyi ele almaya hazır bulunmasıdır. Bu gelişmelerin Anayasa ve yasalara uygun olup olmadığını iddia etmek zor olduğu gibi, Cumhurbaşkanı Radev’in konsey kurmakla bir hükümet darbesine mi gittiği sorusu gündem oldu. Yeni gelişmeye Bakanlar Kurulu ve meclis henüz tepki göstermedi. Başbakan Borisov ve parlamento başkanı Karayançeva susuyorlar. Son 3 ayda Bulgaristan Cumhurbaşkanlığı doruğunda böyle bir hamle olduğu ve temaslar yürütüldüğü biliniyordu. Türkiye Cumhuriyeti’nde bulunan ve sayıları 600 binden fazla olan Bulgaristanlı soydaşların en aktif ve kamuoyu görüşü belirleyen kitle örgütü olan BULTÜRK yönetimi de bu konuda birkaç defa bilgilendirilmiş ve BULTÜRK’ün görüşlerine de baş vurulmuştur. Görüşmelere Başkan olarak bizzat ben yapmıştım. Konsey kurma çabaları hükümet ve meclis dışında yoğunlaşmıştı. Konsey katlarında temsili-yetin hangi kriterlere göre gerçekleştirildiği henüz açıklanmadı. Konsey içinde etnik azınlıklar, nüfus katmanları ve dinlerin hangi kriterlere göre temsil edileceği de bildirilmedi. Bulgaristan Müslümanlarını müstakbel konseyde temsil edecek olan kişi henüz bilinmese de sızan haberlerde şunu görebiliyoruz. 1980’li yıllarda güya “isim değiştirme sürecinde” yani isim, din ve kimlik değiştirerek Müslüman Türkleri Bulgar milliyetine asimile etme kalıbı hazırlanırken ve kurulan tuzaklarında Bulgaristan Halk Cumhuriyeti (BHC) Devlet Konseyi Başkanı Yardımcısı Georgi Cagorov’un danışmanı olarak görev alan, eski “Beleneci”, şair ve araştırmacı yazar, teorisyen Dr. Şükrü Tahirov’un ismi geçti. Fakat resmi açıklama henüz yapılmadı. Yine hazırlık döneminde, Bulgaristanlı Türklerin devlet gölgesine alınması için bir konsept (görüş) hazırlandı. Yayınlanan 50 sayfalık bu kitapçık Razgrat başta olmak üzere, bazı merkezlerde aydınlara tanıtıldı. Bu bilgilendirme görüşmelerine HÖH partisi Başkanı, AP milletvekilleri ve uzman ekibi de katıldı, anlatıldı ve dağıtıldı. Geliştirilen görüşler geniş kitleye bu güne kadar inmedi, yurt dışındaki soydaşlarımızın da son gelişmeler üstüne bilgi sahibi olmadığı ortadadır. “Konsept” (Görüş) adlı belge kitle örgütlerinde, öğretmenler birliğinde, aydın kesim arasında, muhtarlıklarda ve göçmen dernek ve kulüplerinde görüşülmemiştir. Kitlemiz bu konuda görüş beyan etmemiştir. Anlayabildiğimiz üzere, 16 Kasım 2016’da Cumhurbaşkanı Radev seçilirken kendisine oy veren, Müslüman nüfustan, seçmeni teşvik eden Hak ve Özgürlük Hareketi (DPS) partisinden yeni kurulan stratejik konseyde temsilci yoktur. Cumhurbaşkanı kararıyla kurulan bu danışma organı Bulgaristan Cumhuriyetinin gelişim stratejisine göre yakın ve uzun vadeli programlar hazırlayacaktır. Ülkedeki durumu “bataklık” olarak değerlendiren R. Radev henüz bataktan çıkış yolunu gösterememiştir. Konsey başkanı olarak seçilen İvo Hristov, bu organın şimdilik bir politik partiye dönüşmesinin, seçime girmesinin vs öngörülmediğini açıkladı. 26 Mayısta yapılacak Avrupa Parlamentosu (AP) seçimlerine katılması da planlanmıyor. Konseyin kuruluş gerekçelerini Başkan İvo Hristov şöyle açıkladı: “3. Borisov hükümeti, 1. ve 2. Borisov hükümetinin tekrarıdır. Dev altyapı projelerinin hepsi çökmüştür. Bu yıl turizm de boğuluyor. Eğitim-öğretim işleri suya düştü. Sağlık hizmetlerinden memnun olan Bulgar vatandaşı tanımıyorum. Basın yayın ve fikir özgürlüğü hayal oldu. Milli ekonomik kalkınmanın başını çekecek güç yok. Bu nedenle başa dönüp, yeniden başlıyoruz.” Rumen Radev tarafından seçilen konsey üyeleri bilinen siyasetçi, diplomat, iktisat ve bilim adamlarıdır. Geliştirilecek yeni devlet stratejisi bütün halkın çabalarıyla oluşturulacak ve her vatandaşı seferber edecektir. Demek oluyor ki, konsey bir Büyük Halk Meclisi ve yeni Anayasa habercisi olarak ortaya çıktı. Bulgaristan’da bu adım, Borisov hükumetinin istifasından sonra bir Program Hükumetiyle de atılabilir. Ufukta, parlamenter demokrasi yerine bir Başkanlık Sistemi mi var, bunu önceden söylemek henüz zor.
3 3
Rafet ULUTÜRK Bulgaristan’da Stratejik Konsey Milli bir örgütlenmeye gidilmesi ve halka baş vurulması söz konusudur. Bu gelişmede nüfusun neredeyse yarısını oluşturan azınlıkların, dış ülkelerdeki gurbetçilerimizin ve Türkiye’deki soydaşlarımızın rolü ve kaderi ilgi uyandırıyor. 400 bin Bulgaristanlıya ekmek veren İspanya’dan sonra 260 bin Bulgaristan vatandaşını barındıran Almanya’da etnik azınlıklarımızın iyi örgütlenmiş olduğu ve ülkemizin geleceğinde söz sahibi olmak istediği dikkati çekiyor. Bu konuda İ. Hristov aynen şöyle dedi: “Duygusuzlaştırılmış bir halk kurtarılamaz, fakat ben Bulgar halkının kendi kaderini kendi ellerine alacağına inanıyorum!” Ülkeyi 10 yıldan beri yöneten B. Borisov hükumetinin Bulgaristan halkına sanki uyuşturucu verdiği, halkın ruhunu uyuttuğu ve milleti sindirdiği gün ışığına bir daha çıkmış oldu. Avrupa Birliğinde en fakir, en yoksul, çaresiz ve sefil olan Bulgar nüfustan 1 milyon kişinin emekli maaşı ve sosyal yardımla geçinmeye çalışması ve 2019 yılının ilk gününden beri emekli maaşlarının yeniden hesaplanacağı ve yarı yarıya azalacağı gibi söylentiler, halkın sıkıntısını daha da arttırırken, huzursuzluk tırmandırıyor. Cumhurbaşkanının özel kaleminden Hristov, Bakanlar Kurulu, meclis başkanlığı ve Cumhurbaşkanlığı makamı arasındaki kesilen ilişki ve temasla ilgili şunları açıkladı: “Cumhurbaşkanı Radev, skandallardan baş kaldıramayan, batmış, kabul ettiği yasaları bir hafta sonra kendisi bozan, milletvekili ve bakanları istifa dilekçesi sunmuş kişilerden oluşan bir yürütme ve yasamaya destek vermeyecek. Tokalaşıp, sarmaşıp öpüşüp af etme olmayacak. Kimseye manevi destekte bulunulmayacak! Cumhurbaşkanı yorumlama ve tepki hakkını kullanacaktır!” Bulgar basını, halkın, toplumun ve kamuoyunun parçalanmış ve siyasi iradede birlik sağlamanın imkansız olduğu, her gün 240 milletvekiliğinden 118’inin mecliste kayıt yaptırmadığı bir durumda Cumhurbaşkanlığına bağlı bir stratejik konsey kurulduğuna dikkat çekti ve yeni dönemde en önemli sorunun Bulgar halkının birliğinin sağlanması ve güçlendirilmesi olduğunun altını çizdi. İdeolojik akımlardan birine ya da büyük devlerden veya ceo-stratejik güçlerden birine bağlı olduğunu açıklamayan Bulgar Stratejik Konseyi politik gözlemcileri düşündürdü. Köşe yazarları, eklektik bütünlük dediğimiz, toplum içinde seçmeli ideolojik kaynaştırma aranacağını yazdı. Yeni hareketlenmenin sosyal temelde bütünleşme araması ise zor bir hedeftir. Etnik azınlıklar konusunda çok kültürlülük formülünün açılması ise kaçınılmazdır. Eğitim ve öğretim çok dilli ve farklı kültürleri taşıyan ve birleştiren bir esas üzerine oturtulmalıdır. Entegre etme dendiğinde, asimile etmek değil, farklılıkları tanımak, kabul etmek ve geliştirmek anlaşılmalıdır. Devlet politikası özellikle eğitim, öğretim ve kültür alanında bir tek bu temel üzerine bina edilmelidir. Politik gözlemcilerden Kalin Manolov (Faktor.bg) şunları yazdı: “Cumhurbaşkanı Rumen Radev Bulgaristan’ı ileri götüremez ve kalkınmasını sağlayamaz, bizi ancak 19 Mayıs 1934 askeri darbesine geri götürebilir.” Hatırlatılan darbede, Moskova ajanlarından Albay Kimon Georgiev Başbakan olduğu dönemdir. Bulgar Çarı III. Boris de birkaç yılda ”bütün yönetime el koymuş ve ülkede faşist monarşi diktatörlüğü kurulmuştu. Komünist (partizan) silahlı güçler ile monarşinin dayanağı olan faşistler arasında 9 Eylül 1944’e kadar süren silahlı çarpışmalarda birinci taraf 5 bin, ikinci taraf da 8 bin ölü vermişti. Türklerin okulları yarı yarıya kapanmış, zoraki göç devam etmiş, Beden Eğitimi ve Turan gibi Müslüman Türk örgütleri kapatılmıştı”. Öte yandan, Alman “Fridrich Ebert” Vakfı’nın “Galıp İnternational” sosyolojik araştırma ajansıyla birlikte gerçekleştirdiği ve Sofya’daki “İvan Haciyski Enstitüsü” tarafından analiz edilen bir milli araştırmanın sonuçlarında, Bulgar nüfusta Avrupa Birliği üyeliği NATO üyeliğine kıyasla daha büyük rağbet görüyor. Nüfusun % 38’i NATO lehinde tavır alırken, % 41 AB taraftarı olduğunu ortaya koydu. Bulgaristan NATO’dan çıksın mı sorusuna % 45 “hayır” derken, ankete katılanlardan % 26 sı da “hemen ayrılsın,” cevabında birleşti. Bulgaristan 2004 yılında NATO’ya 2007’de de Avrupa Birliğine alındı. Gerçek şu ki nüfusun yarıdan fazlası hala Moskova’ya bakıyor ve bir Rusya saldırısından endişe ediyor, korkuyor. Stratejik konsey işte böyle bir ortamda kuruldu ve durumu değiştirme yönündeki adımlarını ilgiyle bekliyoruz.
4 Sayı 142 - Mart 2019 4
Bulgaristan Türklerinin Sesi Bulgaristan
Adil Mehmedali, Bulgaristan şampiyonu oldu
Haskovo’nun (Hasköy) Karamantsi (Karamanlar) köyündeki Burya Güreş Kulübü oyuncusu Adil Mehmedali, Burgaz şehrinde düzenlenen Bulgaristan 15-16 Yaş Güreş Şampiyonası’nda 80 kg kategorisinde şampiyon oldu. Son 2-3 yılda genç boksörleri büyük başarılar elde eden Burya Güreş Kulübü’nde antrenörlük yapan Ceyhan Tefik , bazı başarı elde eden güreşçileri kulübün tüm güreşçilerini ileriye götürdüğünü kaydetti. Antrenör, 2017 ve 2018’da Bulgaristan şampiyonu olan Murat İlyaz’ın ve Berkay Tefik’in performanslarını sürdürdükleri takdirde 1-2 yıl içinde Avrupa ve dünya şampiyonalarından madalyalarla dönmelerinin beklenebileceğini söyledi.
Ceyhan Tefik, ”Kullübümüzün oyuncuları arasında toplam üç altın, iki gümüş ve dört bronz madalya sahibi olan güreşçilerimiz var. Uluslararası yarışma ve turnuvalarda da birçok madalya kazandık. Geçen yıl genç erkekler kategorisinde yarışan iki şampiyonumuz bu yıl artık yıldızlar kategorisinde yarışacaklar. Kalan diğer en iyi yarışmacılarımız daha küçük yaşlardadır” dedi. Burya Güreş Kulübü antrenmanlarına yaklaşık 26 çocuk katılıyor, bu yüzden salon tıklım tıklım doluyor. Ceyhan Tefik,”Benim ilk antrenörüm Dimitır Nınçev idi. Diğer antrenörlerim İvan Dinkov ve Ali Mehmedov idi. Benim ailemde de Bulgaristan güreş milli takımına dahil edilen güreşçiler var” diye anlattı. Ceyhan Tefik, Haskovo ve Dimitrovgrad (Kayacık) şehirlerinin profesyonel güreş takımlarında oynadı. Karamantsi Burya Güreş Kulübü’nün sponsorunun Mineralni Bani (Meriçler) Belediye Başkanı Mümün İskender olduğunu kaydeden Ceyhan Tefik, İskender’in çocuklar ve spor için daima para olması gerektiğini söylediğini aktardı. Güreş antrenörü,”Para problemimiz yoksa çocukları daha fazla turnuvaya ve yarışmaya götürebiliyoruz. Böylece onların özgüveni artıyor ve güreş yarışmalarında daha çok başarı elde etmeye başlıyorlar. Yılda sadece iki yarışmaya katılarak hiçbir başarı elde edilmiyor” diye ifade etti.
Güreşçi Remzi Receb: Başarının anahtarı çok emekten geçiyor 51 yaşındaki Razgradlı Remzi Receb, en başarılı kıdemli güreşçilerden biri olduğunu kanıtlamaya devam ediyor. Sporcu, son 12 yılda Dünya Şampiyonasına düzenli olarak katılanlar arasında. “Hem ulusal hem de aktif bir atlet olarak birçok madalya ve unvanım var. İlk kez 2007 yılında ise İstanbul’daki Dünya Kupası’a veteran sporcu olarak katıldım ve ikinci sırayı aldım. Bir sonraki yıl üçüncü olduğum Ankara’daki dünya şampiyonluğu izledi” diyor sporcu. Güreşçinin başarıları 2010 yılında İsviçre’de şampiyonlukta ikinci sırayı alarak devam etti. İlk büyük zaferi, bir yıl sonrasında Arnavutluk ‘un başkenti Tiran’da gerçekleşti. “Orada ilk altın madalyayı kazandım. Ve şampiyonluğa Bulgaristan’dan sadece iki sporcu katılıyordu. 2012’de ikinci olduğum Macaristan’daki Budapeşte Dünya Şampiyonasındaydım. Ardından gelen üç yıl boyunca Saraybosna, Belgrad ve Atina’da hep ilk sırada yer aldım. 2016’da Polonya’nın Wałbrzychkentinde, rakibimin epey önündeydim, ama sadece bir saniye içinde zaferi kaybettim. Kazansaydım, beş kez art arda dünya şampiyonluğum olacaktı, ama ikinciliği aldım” diye anlatıyor veteran sporcu. Beşinci dünya şampiyonluğu 2017’de Plovdiv’de ve en son altıncı şampiyonluğu Makedonya’nın başkenti Üsküp’te geldi. Sporcu, bu yıl Ekim ayında Gürcistan’da yapılacak olan Dünya Veteranlar Güreş Şampiyonası’nda birincilik için mücadele edeceğini duyurmaktan mutluluk duyuyor. Aktif antrenmanlarının Mayıs ayında başlayacağı güreşçinin, eski sakatlıklardan kurtulmak için de zamanı olacak. Çocukluğu Yonkovo köyünde geçen sporcu, geçmişe dönüp baktığı zaman kendisini güreş sporuyla tanıştıran Ridvan Çilev’i ve Razgrad Spor Okulu’ndaki ilk antrenörü Halil Musov’u hatırlıyor. “Bu okulda 1980-1981 arasında okudum, o zaman yedinci sınıftaydım. Aynı yıl şampiyon olduğum birkaç ulusal turnuvaya katıldım. İki yıl hiç madalya kazanamadım, ama antrenörüm beni sürekli teşvik etti. Onuncu sınıfta ilk defa ulusal şampiyonluk elde ettim. 1985 yılında, bölgedeki en genç güreş ustası unvanını kazandığımda, bu gelecekteki başarılarımın teminatı gibiydi”diyor Remzi Receb. Birkaç yıldır Lütfi Ahmedov güreş spor kulübünün icra direktörü ve aynı zamanda gönüllü olarak anrenörlük yapıyor. “Kulüp başkanı Kadri Kabil’in çabalarıyla, kulübün mali durumunu ve çocukların eğitim süreci koşullarını iyileştirmeye çalışıyoruz. Kulübe kayıtlı sporcu sayısı 42 ve çoğu spor akademisi ör-
ğencileri. Ayrıca kızlar da var, başarısı ile gurur duyduğumuz güreşçiler hepsi” diyor Recep. Onlarla birlikte iki antrenör daha sprocularla ilgilenmektedir. Kulübün finansmanı çoğunlukla sponsorlar tarafından sağlanmaktadır. Remzi Receb, hem özel hayatında hem de spor alanında doğruluk ve sadakat gibi değerlere önem verdiğini belirtiyor. Aynı zamanda, öğrencilerine de bu değerleri aşılamak istiyor. “Güreş zorlu bir spor dalıdır, ancak disipline alıştırır, kişinin karakterini güçlendirir, bu nedenle çocukları sorumluluk, disiplin, büyüklere saygı, hoşgörü, sabırlı olma konusunda eğitmeye çalışıyoruz. Zorlukların önünde eğilmemeleri ve korkmamaları için onları gerçek yaşama hazırlıyoruz” diyor sporcu. Gülümseyerek, her zaman yanında olduğu ve onu her zaman desteklediği için ailesine minnettar olduğunu söylüyor. “İnanılmaz bir karım ve beni her zaman cesaretlendiren ve başarılarımla gurur duyan iki sevimli kızım var. Ailede herkesin birbirini desteklemesi güzel” diye özetliyor düşüncelerini güreşçi. Arkasında olan tüm insanlara ve kulübe duyduğu şükran yanı sıra Ostrovolu tanınmış iş adamı Aydın Veliev’e de turnuvalara sağladığı tam sponsorluk için minnettar. Zafere giden yolun çok çalışmak ve antrenman yapmak olduğunu ekliyor. Başarı, madalyalar ve ün devam etmesi için onu motive eden şeyler arasında. Favori bir şampiyonluğu veya bir gülümseyerek hatırladığı bir galibiyeti olup olmadığını sorduğumuzda, her şampiyonluğun kendisi için bir savaş olduğunu ve kazanılan her unvanın önemli olduğunu söylüyor.
Bulgaristan’da tüberküloz hastalığı için ücretsiz muayeneler
18-22 döneminde ülke genelinde halk arasında verem olarak bilinen tüberküloz hastalığı için ücretsiz muayeneler yapılacak. Muayeneler, il merkezi olan şehirlerdeki tüberküloz teşhisi ve tedavisi yapılan sağlık kurumlarında yapılacak. Bu yıl 24 Mart dünya tüberküloz ile mücadele günü münasebetiyle düzenlenen dünya çapındaki kampanyalar “Tüberkülozuz Bir Dünya Zamanı Şimdi” başlığı altında yürütülmektedir. Açık Kapı Haftası kampanyası sırasında uzman hekimler, arzu eden herkesin tüberküloz laboratuvarı değerlendirme anketi ve danışmanlık hizmeti yoluyla tüberküloz riskini ölçecekler. Hastalık riski altında bulunan kişilere ilave
muayeneler ve sağlık testleri yapılacak. Tüberküloz hastalığı tespit edilen durumlarda hastalığın başkalarına bulaşmasının önlenmesi için hasta kişilerin hastanede tedavi edilmesine yönelik önlemler alınacak. Girişim, 2009’dan beri her yıl gerçekleştiriliyor ve halkın tüberküloz konusunda bilinçlendirilmesindeki ve sağlık hizmetlere ücretsiz erişim sağlamadaki etkinliğini kanıtlamıştır. Geçtiğimiz yıl Mart, Haziran, Eylül ve Aralık aylarında yapılan kampanyalarda tüberküloz hakkında toplam 11 751 kişiyle anket yapıldı, tüberküloz riski altında olan 6 935 kişiye ilave muayeneler ve sağlık testleri yapıldı. 120 kişinin tüberküloz hastası olduğu ortaya çıktı, 359 kişide latent tüberküloz enfeksiyonu tespit edildi. Hepsi tedavi görmektedir.
9 Mart 2019-Cumartesi günü İstanbul Bayrampaşa Belediyesi Mehmet Akif Ersoy Kültür Merkezinde düzenlenen “Türk Dünyasında Kadın” Konferansını değerlendirmek, aldığım notları yazıya dökmek istedim. Öncelikle Konferansı düzenleyen; BULTÜRK Dernek Yöneticilerine, katkı sunan kurum ve kuruluşlara, katılımcılara, izleyicilere teşekkür ediyorum. Konferans katılımcılar açısından; son derece zengin mozaği esas alarak alanında uzman kişiler davet edilmiş, her biri alanında nitelikli çalışmalar yapmış, hazırlıklı ve donanımlı kişilerdi. Her ne kadar organizasyonların öngörülmez aksaklıkları nedeniyle kendilerini tam olarak ifade edememiş olsalar bile, fedakârlık yaparak uzak diyarlardan davete icabet ederek geldikleri için takdire şayan, onurlu bir davranış göstermişlerdir. Dava ruhu ile yola çıkan yiğitlerimizi kutluyorum. Her birerleri müstefit olmak için program sonuna kadar bıkmadan bekleyen izleyicilerin duruşu da unutulmamalıdır. Salonun doluluğu/boşluğu yapılan güzel etkinliğin değerini düşürmediği gibi, konferansı düzenleyen, ev sahipliği yapan BULTÜRK’ün değerli yöneticilerinin kusuru değildir. Her şeye rağmen konferans amacına ulaşmıştır, bildiri ve konferans metinlerinin yayınlanması ile de tarihe not düşülecek, daha fazla insanımızın istifadesine sunulmuş olacaktır. BULTÜRK Genel Başkanı Rafet ULUTÜRK selamlama konuşmasında; “BULTÜRK kadının yer almadığı ve katkı yapmadığı, daha doğrusu kadın elinin değmediği hiçbir milli davanın başarıya ulaşamayacağına samimi olarak inanmaktadır” diyerek derneğin kadına bakış açısını haykırırken, “Mensubu olduğum için Rabbime Hamd ettiğim İslâm dini; câhiliyyenin de, muharref ehl-i kitâbın da modern câhiliyyenin de kadına çizdiği hakir ve perişan rolü reddetti ve kaldırdı. Onu şerefli ve kıymetli mevkiine yükseltti. Rahmet Peygamberi, “Cennet annelerin ayakları altındadır” diyerek bakış açıkça ifade etmiştir. İslam’a göre; erkek ve kadın, kulluk plânında Allah katında eşittir. Kadın, kadın olduğundan dolayı Allah katında asla eksik ve kusurlu görülemez. Bugün kadına şiddet uygulayan insanlar, İslâm terbiyesiyle, Muhammedî ahlâkla yetiştirilmiş insanlar değildir. Aksine televizyonlardaki menfî programlar, ahlâksız diziler ve filmler, teşhir ve aile değerlerini tahkir mevzuunda telkin bombardımanına tutulmuş kişilerdir.” diyerek çok önemli bir konuya dikkat çekmiştir. Bu gün İslam dünyasında kadının içinde bulunduğu durum, İslam’ın, İslam Peygamberinin bakış açısını maalesef yansıtmamaktadır. Kadın, kadın olduğundan dolayı Allah katında asla eksik ve kusurlu görülemez. Kadına şiddet asla tasvip edilemez. Televizyonlardaki menfî programlar, ahlâksız diziler ve filmler, teşhir ve aile değerlerini aşağılama, hafife alma(tahkir) mevzuunda telkin bombardımanı aileyi zedelemiş, kadına şiddeti körüklemiştir. BULTÜRK Bilim Kurulu Başkanı Prof.Dr.Ali FUAT ÖRENÇ Hocam,” Üç önemli değer vardır: Birincisi ailedir, atom parçalanır, Türk Ailesi parçalanamaz. İkincisi vatandır. Üçüncüsü devlettir. Türk yaşadığı yeri vatan yapar, müstemleke kabul edemez. Vatan annedir, devlet Türk kültüründe babadır. Türkün müthiş kimliğinin sırrı, ailesine, vatanın, devletine sadakatidir. Türk milletinin bu değerleri kadın ve erkeğin eşit olarak omuzlarında yükselmiştir. Aklın ve bilimin ışığında yolumuzu aydınlatmaya, insanlığın sorun-
Nevzat ÖZTÜRK
Vur Türklük Aşkına / Vur larına çözüm üretmeyeAllah Aşkına
devam etmeliyiz” şeklindeki ifadesi ile aile, vatan ve devletin Türklerdeki değerini, Mustafa Kemal’in, “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir” hakikatini bir kez daha hatırlatarak aslında insanlığın aklın ve bilimin yol göstericiliğini bıraktığı için sorunlarla karşı karşıya kaldığını işaret etmiştir. Yüce Yaratıcının nimeti olan, kainatı anlama, anlamlandırma ve yaratılış hikmetlerini çözerek iyi insan/iyi müslüman olmanın temel anahtarının “aklı” kullanmak olduğu gerçeği zihinlere kazınmalıdır. Türk Dünyasının Medar-ı İftiharı Azerbaycan Milletvekili Ganire PAŞEYEVA Hanımefendi’nin verdiği mesajlar, gösterdiği hedefler son derece hayati öneme sahiptir. “Türklükten, Türkün değerlerinden bahsediyoruz. Bununla gurur duyuyoruz. Acaba çocuklarımıza Dede Korkut’u, Balasagunlu Yusuf’u, Divanı Lügatit Türk, Manas Destanını okuyor muyuz? Bu değerlerimize ait külliyatımız kütüphanelerimizde, evlerimizde var mı? Maalesef yok. Okumuyoruz, çocuklarımıza okutmuyoruz. Böyle olmuyor. Niçin Kaşgarlı Mahmutları yetiştiremiyoruz bu sorunun cevabı burada aranmalıdır. Çocuklarımıza kültürümüzü öğreteceğiz, buna evimizden başlayacağız. Sivil toplum örgütleri olacak, herkes kendi davası peşinde koşmayacak. Temel değerlerde birliktelik olmalı. Biz Azerbaycan Türkleri için Karabağ çok önemlidir, Hocalı unutulmaz ama biz sadece bunları konuşursak diğer Türk kardeşlerimizin meselelerini dert etmezsek, STK’larımız olaya sadece kendi davası olarak görürülerse dışarıya ne mesaj veriyoruz. Aziz milletimizin, Türkün nerde bir sorunu varsa bunu bizim derdimiz, sorumuz olarak görmeliyiz. Ben bu gün bunu çok iyi anlıyorum, ızdırabını yaşamış biri olarak Kerkük Türklerini… çok iyi anlıyorum. Bir zamanlar Azerbaycan toprakları işgal edilirken kendime sormuştum “nerde bu büyük Türk Milleti?” Hani dünyanın en büyük milleti bizdik! Aliya İzzet BEGOVİÇ, “savaştan önce dostlar ve düşmanlar vardı, şimdi savaştayız, düşmanlarımız karşımızda dostlarımız hani?” müthiş bir sözdür. Zor durumda kaldığınızda sizi üzen düşmanlarınızın yaptıkları değil, dostlarınızın suskunluğudur. Bizler Hocalı’da, koca şehir yıkılırken, yerle yeksan edilirken, çocuklar, kadınlar katledilirken, mescitler yakılırken yalnızlığın acısını çok derin yaşamıştık. Biraz kardeş Türkiye, gücünün yettiği kadar yanımızdaydı. Allah razı olsun. İşte biz o zaman koskocaman Türk dünyasını biz hissetmedik. Azerbaycan kurulurken Türk kadını öndedir. Bizler tarihimizi çok iyi okumalıyız. Birbirimizin derdini, ızdırabını hissetmeli, dile getirmeli, yazmalı, okutmalıyız. Uluslarası örgütler barışı sağlayacakmış falan bu bitmiş, asıl amaçları güçlülerin yanında olmak, onların çıkarını korumaktır. Bakın bu gün Karabağ’ı Azerbaycan iki günde geri alır, bu güce sahibiz, Türkiye Cumhuriyeti PKK’yı beş on günde tarihe gömer, ama bunların arkasında ABD, Rusya, Almanya, İngiltere vb.var. Büyük düşünmeliyiz. Azerbaycan’ın gücü Türkiye’nin, Türkiye’nin gücü Azerbaycan’ın gücüdür. Türkiye Cumhuriyeti zayıflarsa Azerbaycan sahipsiz ve güçsüz kalır. Aynı şekilde Azerbaycan güçlü olamazsa Türkiye’yi başka tehlikeler bekler. Güney Kafkasya’da önemli koridorda söz sahibi olamaz. Türkiye Azerbaycan arasında çok güzel ilişkilerimiz var, bir millet iki devletiz, ancak bu ilişkilerimizi, gücümüzü daha da iyileştirmeliyiz. Çanakkale’de sadece Türkiye Türkleri yoktu. Türk Milleti vardı. Dünyanın her yerinden gelerek Çanakkale’de birleşmişlerdi. Kadınlar olarak çok çalışmalıyız, evimizde çocuklarımızı yetiştirerek hangi kurumda olursak olalım en iyisini yapmak, milli meselelerimizi dile getirmeliyiz. Çalışacağız, çalışacağız, okuyacağız, uyumak hakkımız yok, Türk kadını olarak eğlenme hakkımız hiç yok. Ben inanıyorum ki bir uzakta değil, Türk Dünyası daha da güçlenecek biz Bayramlarımızı Karadağ’da Türkmen Dağında da, Bakü’de de birlikte kutlayacağız. İngilitere’ye gidin güzeldir, gezin. Ama Bakü çok daha güzel hepinizi Nevruz Bayramını kutlamak üzere Azerbaycan’a/
Bulgaristan Türklerinin Sesi Sayı 142 - Mart 2019
5
Bulgaristan
Bulgaristan ve Türkiye ortak arşiv ve arkeoloji araştırması yapabilir
Bulgaristan Meclis Kültür ve Medya Komisyonu Başkanı Vejdi Raşidov, Bulgaristan ve Türkiye’nin birlikte arşiv ve arkeoloji araştırması yapma potansiyeline sahip olduğunu söyledi. Bulgaristan’ın İstanbul Başkonsolosluğu ve İstanbul Üniversitesi (İÜ) iş birliğiyle düzenlenen “Bulgaristan’a Bakış” sergisinin açılışına katılan Bulgaristan Meclis Kültür ve Medya Komisyonu Başkanı Vejdi Raşidov, İstanbul Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mahmut Ak ile gerçekleştirdiği resmi görüşmede, ”Bulgaristan ve Türkiye, birlikte arşiv ve arkeoloji araştırması yapma potansiyeline sahiptir ve böylesi girişimler iki ülke arasındaki ilişkilerin gelişmesi içi teşvik olacaktır” dedi.
Raşidov, her iki ülkenin sahip olduğu mükemmel uzmanlarının, örneğin Sofya’daki Ulusal Kütüphanesi’nin sahip olduğu değerli İslam arşivlerini detaylı bir şekilde birlikte araştırabileceği ve yaptıkları bilimsel çalışmaların sonuçlarının özel bir sergi ile tanıtılabileceği kanaatindedir. Raşidov, kısa bir süre önce Türkiye Büyük Millet Meclisi ziyaretinde de görüştüğü bir konu olan kültürel mirasın korunması ve restorasyonunda ortak çabaların da büyük fırsatlar sağladığını belirtti. Yapılan görüşmede Raşidov, Prof. Dr. Mahmut Ak’a Bulgaristan Meclisi adına bir onur plaketi sundu.
Raşdov, Bulgaristan İstanbul Başkonsolosluğu tarafından İstanbul Üniversitesi’nin desteği ile organize edilen “Bulgaristan’a Bakış” isimli serginin açılışına onur konuğu olarak katılmak üzere İstanbul’u ziyaret etti. Raşidov’un başkanlığındaki heyette, Meclis Kültür ve Medya Komisyonu Başkan Yardımcısı Diana Savateva da yer aldı. İstanbul Üniversitesi Rektörlük Binası’nda açılan sergide Sofya’daki Ulusal Güzel Sanatlar Akademisi mezunu olan Bulgaristan’ın ünlü ressamları Maria Kılıçlıoğlu Baraz, Ziyattin Nuriev, Dili Bozacieva, Pavlina Kopano, Lili Dimkova, Necmi Murat, Ananstasiya Çirpanova’nın ve Vejdi Raşidov’un beş heykeli olmak üzere toplam 51 tablo ve 13 heykel yer alıyor. Etkinlikte özel konuk olarak Sofya Sveti Kliment Ohridski Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Atanas Gerdjikov da hazır bulundu. Vejdi Raşidov, Bulgaristan’ın İstanbul Başkonsolosu Angel Angelov’u sergiden dolayı tebrik ederek Bulgaristan’da eğitim görmüş ve halihazırda Türkiye’de çalışan ressamların eserlerinin Sofya’da da sergilenmesini temenni etti.
Türk müzisyenlerden Filibe’de Şekercieva-Novak, Nevruz konseri Prof.Dr. Anastas
Türkiye Cumhuriyeti Filibe Başkonsolosluğunun himayesinde Filibe BulgarTürk Edebiyat Kulübü Nevruz konseri düzenledi. Piyano ve çello virtüözleri Moskova’daki Çaykovski Devlet Konservatuvarı mezunu Gökhan Aybulus ve Trakya Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Öğr. Üyesi Dr. Musa Eren İşkodralı, Avrupa Kültür Başkentinde sergiledikleri virtüöz performansıyla Filibelilerin baharın gelişini kutladılar. Filibe’nin eski kentinde Balaban Evi’nde düzenlen etkinliği himaye eden Filibe Başkonsolosu Hüseyin Ergani, konsere katılan konukları selamladı ve genç müzisyenler Eskişehir Anadolu Üni-
B U LT Ü R K
versitesi Devlet Konservatuvarı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Gökhan Aybulus’a ve Trakya Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Öğr. Üyesi Dr. Musa Eren İşkodralı’ya teşekkür etti. Ergani, herkesin baharın gelişini kutladı ve bu yıl Filibe Başkonsolosluğu ve Bulgar-Türk Edebiyat Kulübü tarafından düzenlenen bütün etkinliklerin 2019 Avrupa’nın Kültür Başkenti Filibe’ye ithaf edileceğini sözlerine ekledi. Konsere katılan konuklar arasında besteci ve akademisyen Nikolay Stoykov, Filibe Müzik Dans ve Güzel Sanatlar Akademisi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Asen Diamandiev, Prof. Dr. Toni
Slavçev, Prof. Dr. Romeo Smilkov, Prof. Dr. Dora Slavçeva, Dobrin Petkov Ulusal Müzik ve Dans Sanatı Okulu Müdür Yardımcısı Dr. Yulia Markovska, müzik okullarından öğretmenler, klasik müzik okuyan üniversiteliler ve klasik müzik severler yer aldılar. Türkiye’den gelen konuklar piyanist Doç. Dr. Gökhan Aybulus ve çelist Dr. Musa Eren İşkodralı, seyircilere Bulgaristan Başbakanlığına bağlı Ulusal Kalite Değerlendirme ve Akreditasyon Ajansı Müzik ve Dans Uzman Grubu Başkanı Prof. Dr. Anastas Slavçev tarafından tanıtıldı. Bach, Beethoven ve Rachmaninov’in eserlerinden oluşan dinleti sunmadan önce genç müzisyenler, müzikseverleri Türk besteciler Erdal Tuğçular’ın “Uzun Hava” ve Ulvi Cemal Erkin’in “Zeybek Havası” eserleri ile selamladılar. Konser, Filibe Bulgar-Türk Edebiyat Kulübü tarafından bu yıl 2019 Avrupa’nın Kültür Başkenti Filibe’ye ithaf edilen üçüncü etkinliktir.
Etkinliklerinden
5
Kareler
Sakin ÖNER
TÜRKLERDE NEVRUZ DUASI
Bütün Türk Dünyasının Nevruz Bayramı Kutlu Olsun İnşaallah… Bismillahirrahmanirrahim Esirgeyen Ve Bağışlayan Allahın Adıyla… Ey Hanlar Hanı…Ey Ulular Ulusu… Kâdir Tanrım… Sen Yücelerden Yücesin, Kimse Bilmez, Nicesin? Nice Cahil Seni Gökte Arar, Yerde İster, Sen Bütün İnananların Gönlündesin… Sen Anadan Doğmadın, Sen Atadan Olmadın, Her Yerde Teksin, Yücelerden Yücesin! Hani Öğdüğümüz Beyler, Erenler? Dünya Benim, Diyenler? Ecel Aldı, Yer Gizledi, Fani Dünya Kime Kaldı? Gelimli Gidimli Dünya Sonucu Ölümlü Dünya Allah Allah Denmeyince İşler Onmaz. Kâdir Tanrı Vermeyince Er Bayımaz. Ecel Vade Gelmeyince Kimse Ölmez. En Nihayet Uzun Yaşın Ucu Ölüm, Sonu Ayrılık! Yerimiz Bu Kara Yer… Her Şeye Kâdir Tanrım, Bizi En Sonunda Arı İmandan Ayırmasın… Ak Pürçekli Analarımızın Yeri Uçmak Olsun, Ak Sakallı Atalarımızın Yeri Cennet Olsun… Cümle Günahlarımız Derlenip Toplansın, Adı Güzel, Kendi Güzel Hazreti Muhammed Mustafa Aşkına Bağışlansın… Ey Gözden Uzak, Gönle Yakın, Her Şeye Kâdir Olan Yüce Tanrım… Karşı Yatan Kara Dağın Yıkılmasın Gölgelice Ağaçların Kesilmesin Karlı Buzlu Akan Görklü Suların Kurumasın Ektiğimiz Göversin, Diktiğimiz Yeşersin… Çevremiz Biçim Biçim Ağaç, Renk Renk Çiçek Dolsun… Altın Perçemli Oğullar, Sırma Saçlı Kızlarımız Olsun.. Bozkurt Soyumuz Artsın, Çoğalsın… Dünya Durdukça Dünyaya Yayılsın… Uzayan Kol Bizden Olsun… Görklü Tanrım, Ak Yüzümüze Kara Çalınmasın… Yeşil Umutlarımız Kırılmasın… Bizleri Elsiz Ve Ayaksız Bırakma… Bizleri Namerde Muhtaç Etme… Malımız Çok, Düşmanımız Yok Olsun… Hastalarımıza Şifa Eyle, Düşmanlarımıza Cefa Eyle, Soyumuzu Reha Eyle… Bölücüye, Yıkıcıya Aman Verme… Onları Kahret, Yer İle Yeksan Eyle… Evimiz Yıkılmasın… Ocağımız Sönmesin… Yiğitlerimiz Ölmesin… Vatanımız Bölünmesin… Ayımız Günümüz Dönmesin… Üstte Mavi Gök Basmayıp, Altta Yağız Yer Çökmeyince İlimiz, Töremiz Bozulmasın… Alnımıza Kara Yazı Yazılmasın… Darda Kalırsak, Elimizden Tut, Kaldır… Milletimizi Ereksiz, Yiğitlerimizi Yüreksiz Bırakma… Meydanlarımızı Pehlivansız, Vatanımızı Kahramansız Bırakma Ey Tanrım!… Ey Hanlar Hanı…Ey Yüceler Yücesi… Her Şeye Kâdir Tanrım… Gökyüzünde Parıldayan Güneşin Daim Bizi Isıtsın, Işıtsın, Aydınlatsın, Sönmesin… Ay Yıldızlı Al Bayrağım, Nazlı Nazlı Göklerde Dalgalansın, Bir An Yere İnmesin… Ezanımız, Dünya Durdukça Okunsun, Gökkubbeden Hiçbir Vakit Dinmesin… Çin Denizinden Atlantik’e, Kuzey Buz Denizinden Akdeniz’e, Baltık’tan Hazar’a, Yedi Deniz, Yedi İklimde Türk Dünyası, Hem Dilde, Hem Fikirde, Hem De İşde Birlik Olsun… Kızıl Elma, Hayal Değil, Gerçek Olsun… Bir Olalım, İri Olalım, Diri Olalım… Geleceğimiz Aydınlık Ve Mutlu Olsun… Nevruz Tepsisinde Bolluk Olsun.. Gönüllerde Hoşluk Olsun… Barış Olsun, Birlik Olsun, Dostluk Olsun, Beşbin Yıllık Kökleriyle, Ergenekon Geleneğiyle, Türk’ün Kadim Kültürüyle… Turan Elinin, Türk Dünyasının, Ergenekon’dan Çıkış Bayramı, Nevruz Yeni Gün Bahar Bayramı, Nevruz Toyu Kutlu Olsun… Ulu Tanrım! Türk Milletini Korusun Ve Yüceltsin… “Büyük Türklük” Dâvasına Ömrünü Fedâ Edenlerin Allah Yardımcısı Olsun, Bu Uğurda Çalışırken Vefat Edenlerin Ruhu Şâd, Mekânı Cennet Olsun… Âmin… Âmin… Âmin… El-Fâtiha…
6 Sayı 142 - Mart 2019 6
Bulgaristan Türklerinin Sesi
“Türk Dünyası’nda Kadın” Konferansının Basın Bildirisi
BULTÜRK Genel Başkanı Rafet ULUTÜRK selamlama konuşmasında; “BULTÜRK kadının yer almadığı ve katkı yapmadığı, daha doğrusu kadın elinin değmediği hiçbir milli davanın başarıya ulaşamayacağına samimi olarak inanmaktadır” diyerek derneğin kadına bakış açısını haykırırken, “Mensubu olduğum için Rabbime Hamd ettiğim İslâm dini; câhiliyyenin de, muharref ehl-i kitâbın da modern câhiliyyenin de kadına çizdiği hakir ve perişan rolü reddetti ve kaldırdı. Onu şerefli ve kıymetli mevkiine yükseltti. Rahmet Peygamberi, “Cennet annelerin ayakları altındadır” diyerek bakış açıkça ifade etmiştir. İslam’a göre; erkek ve kadın, kulluk plânında Allah katında eşittir. Kadın, kadın olduğundan dolayı Allah katında asla eksik ve kusurlu görülemez. Bugün kadına şiddet uygulayan insanlar, İslâm terbiyesiyle, Muhammedî ahlâkla yetiştirilmiş insanlar değildir. Aksine televizyonlardaki menfî programlar, ahlâksız diziler ve filmler, teşhir ve aile değerlerini tahkir mevzuunda telkin bombardımanına tutulmuş kişilerdir.” diyerek çok önemli bir konuya dikkat çekmiştir. Bu gün İslam dünyasında kadının içinde bulunduğu durum, İslam’ın, İslam Peygamberinin bakış açısını maalesef yansıtmamaktadır. Kadın, kadın olduğundan dolayı Allah katında asla eksik ve kusurlu görülemez. Kadına şiddet asla tasvip edilemez. Televizyonlardaki menfî programlar, ahlâksız diziler ve filmler, teşhir ve aile değerlerini aşağılama, hafife alma(tahkir) mevzuunda telkin bombardımanı aileyi zedelemiş, kadına şiddeti körüklemiştir.
BULTÜRK Bilim Kurulu Başkanı Prof.Dr.Ali FUAT ÖRENÇ Hocam,” Üç önemli değer vardır: Birincisi ailedir, atom parçalanır, Türk Ailesi parçalanamaz. İkincisi vatandır. Üçüncüsü devlettir. Türk yaşadığı yeri vatan yapar, müstemleke kabul edemez. Vatan annedir, devlet Türk kültüründe babadır. Türkün müthiş kimliğinin sırrı, ailesine, vatanın, devletine sadakatidir. Türk milletinin bu değerleri kadın ve erkeğin eşit olarak omuzlarında yükselmiştir. Aklın ve bilimin ışığında yolumuzu aydınlatmaya, insanlığın sorunlarına çözüm üretmeye devam etmeliyiz” şeklindeki ifadesi ile aile, vatan ve devletin Türklerdeki değerini, Mustafa Kemal’in, “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir” hakikatini bir kez daha hatırlatarak aslında insanlığın aklın ve bilimin yol göstericiliğini bıraktığı için sorunlarla karşı karşıya kaldığını işaret etmiştir. Yüce Yaratıcının nimeti olan, kâinatı anlama, anlamlandırma ve yaratılış hikmetlerini çözerek iyi insan/iyi Müslüman olmanın temel anahtarının “aklı” kullanmak olduğu gerçeği zihinlere kazınmalıdır.
BİRİNCİ OTURUM
Başkanlığını üstlendiği Prof.Dr. Ali Fuat ÖRENÇ’ün konuşmasıyla başlayan Birinci oturumda aşağıda ismi belirtilen katılımcılar sunumlarıyla yer aldılar:
1.Kafkasya Azerbaycan’dan Azerbaycan Milletvekili Sn. Ganire PAŞEYEVA, Değerli kardeşlerimiz. Çocuklarımızı evimizden, tarihimizden kültürümüze okutacağız. Evimizden başlayacağız okumaya. Ondan sonra STK’lar önemli STK lar sadece kendi topluma değil bir Bulgaristan STK’sı Azerbaycan davasını da koruyup kollayacaktır ve tersi. Yani kısaca Türk Milleti tüm dünya Türklerinin derdi ile dertlenmelidir. İnsanı kahreden, düşmanlarınızın yaptıkları değil sizin dostlarınızın sessizliğidir. Allah razı olsun Türkiye Cumhuriyetine ondan başka devlet yok yanımızda. Değerli kardeşlerim Türk kadını tarihte çok önemli şeyler yapmıştır. Bizler TOMİZ ile övünürüz, şimdi Kazakistan bunun filmini yapıyor. O dönemde başka bir millette kadın lider yok. Bunu genç nesillerimiz iyi bilmesi gerekir. Bu gün yaşadığımız dünyada uluslararası hukuk adına bir şey yoktur bitmiş. Uluslararası örgütler büyük güçlerinin çıkarlarını sağlayan mekanizmalar dışında hiçbir şey değil. Değerli gençler daha çok çalışacaksınız, kadınlar olarak daha çok çalışmalıyız, gittiğimiz her yerde anlatacaksınız, okuyacaksınız, öğreneceksiniz. Çünkü bizim milletin gençliğinin uyumayacaksınız gece ve gündüz, eğelenme hakkı hiç yok. Çünkü bu coğrafyada yapacağımız çok işimiz var çok. Bultürk Başkanı burada Bulgaristan Türkleri davası benim davamdır. Burada bizi biraraya getiren BULTÜRK Derneğine teşekkür ederim. Balkanları Avrupa’dan gelen kardeşlerimi hepinizi Azerbaycan’a davet ediyoruz.
2. Akdeniz Sn. Yrd. Doç. Dr. Emete GÖZÜGÜZELLİ -Girne Amerikan Üniversitesinde Akademisyen–KKTC Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinden katılan Sayın GÖZÜGÜZELLİ,” “…yandım deyince çoluk çocuğunu bırakarak koşan Anavatan’ın evlatlarına minnettarım. Türkiye Cumhuriyeti Akdeniz’de doğalgaz, petrol arıyor, yakında sondaj vurulacak, her türlü karşı çıkmaya rağmen…Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı kendi Cumhurbaşkanımıza rağmen dik duruyor, yanımızda duruyor..” dedikten sonra Atatürk’ün vatanın her tarafından toprak getirmelerini istediğini, törende ileri atılan Kıbrıs Türkleri ile diyaloğunu hatırlatarak bu ruhun Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetini kurdurduğunu, ilelebet yaşayacağını haykırırken duygulu anlar yaşadığını müşahede ettik.
3. Yunanistan Türkleri Adına Sn.Işık SADIK AHMETYunanistan Türklerini
Temsilen Türk Dünyasının Hanımına Sn. Işık SADIK AHMET Hanımefendiye Fatma SÖNMEZ Hanimefendi tarafından bir taç hediye edildi.
4. Balkanlar-Bulgaristan Av.Seniha RASİM SABRİ, Avrupa Bulgaristan Türkleri Derneği Genel Başkanı – Almanya Bulgaristan’daki Türk kimliği mücahitleri Türk kadınının; gerek sevgi ve şefkati ile, gerek çalışkanlığı ile, gerek bu topraklardaki zorlu hayat koşullarına ve hatta yok edilmeye karşı dik duruşu ve mücadelesi ile Bulgaristan`da Osmanlı mirasi olan bizleri ve türklüğü geçmişten geleceğe taşıyp yaşatmaktaki rolü büyüktür. Osmanlı zamanından bu zamana kadar, Anadolu`dan Bulgar ve genel olarak Balkan topraklarına, belli aralıklarla kimi yeniden Anadolu`ya, bizim tabirimizce Anavatan Türkiye`ye, ve dünyanın başka bir çok ülkesine türlü göçlere ve asimilasyon zulümlerine maruz kalmış olsa da; anadilimizi, dinimizi, örf ve adetlerimizi hapis cezası ve işkence tehlikesi altında bile gizli gizli öğreterek Türklüğümüzü yaşatan gelenekçi ve ayni zamanda ön görüşlü aydın Türk kadınlarımızdır. Bulgaristan’daki yedi etnik azınlık toplumluluklarından biri olsak da, halk bilgeliği çok zengin, adetleri, gelenekleri yerleşmiş, kendi yazılı edebiyatı ve yaygın kültürü olan bir tek biz varız. Bir cihan imparatorluğu medeniyetinin devamıyız. Öyle sarsılmaz bir temel üzerinde diğer azınlıklar arasında başı çeken, aydınlık veren, kimlik belirleyen, anadili ve dinine bağlı bir topluluğuz. 1985’ten sonra illegal ve yarı gizli örgütlenerek politik kimlik oluşturup siyaset sahnesine çıktık. Son 140 yılda çıkardığımız 186 gazete, 58 dergi, 400 den fazla kitap fikirsel ve ruhsal bütünlüğümüzü oluşturdu. Baş Müftülükte, Diyanetimizde, okullarımızda, özendirici sanatımızda ve tiyatro ve okuma evlerimizde, gazete ve radyo yayınlarımızda kurumsallaştık. Osmanlı’dan Bulgar devletine 2 700 okul ve medreseyle, 2 537 cami ve mescitle, köy ve kasabalarda aydın tabakamızla geçtik. Politik kavgamızı Bulgaristan’da ve dünyanın neresinde olursa olsun, kadın erkek demeden her Türkün kafasında veriyoruz. Tarihi revize edip, durmuyor, yenidünya görüşü arıyoruz. Bulgaristan‘daki kadın cümresi çok çalışkandır. Yıllar içinde kendi doktor, mühendis, öğretmen ve sanatçılarımızı yetiştirdik. 1989 Ayaklanmamız, bir kadın ayaklanmasıdır, hak ve özgürlük, adalet ve demokrasi davası olarak siyasi niteliklidir, rejim devirmiştir. Bu öngörüşlü kadınlarımız ne şartlar altında, hangi politik rejimde ve hangi ülkede yaşarsa yaşasın geçmşiten günümüze türk kimliğimizi yaşatmak için kenarda köşede başını eğip sıkışıp durmamış, hayatımı-
zın hem edebi, hem sosyal hem politik her alanında; barış, demokrasi, adalet, insan kardeşliği, hak ve özgürlük fikirlerini hedef edinip yaymak amaçlı aktiv olarak gerek dernekler kurarak, gerek tankların karşısına dikilerek, ölüm kamplarını göze alarak, hatta işkence gördü; oğlunu kızını bebeğini şehit verdi lakin türklüğümüzden vazgeçmeyi aklından dahi geçirmedi. Dünya şampiyonalarında bir çok Bulgaristanlı Türk gencimiz, kimi spor dalında, kimi satranç, kimi bilimde başarılara imza atmıştır. Bu başarıların kökünde bir Türk ananın onuru, Türk kadının şerefi, zekâsı ve bilgeliği var. Gelecek bizimdir. Hayat ateşimiz, gönül motorumuz Türk olmak, Türk kalmak ve Türk olarak yaşamak. Doğurduğumuz çocukların hepsi Türk’tür. Türklük davası eridir. Algıladığımız dünyayı Türkçe, Türk bilinciyle, Türk ana algısıyla okumak, duyumsamak, sentez etmek ve yorumlamak ana görevimizdir.
5. TÜRKİSTAN Sn. Doç. Dr. Cemile KINACI, Hacı Bayram VELİ Üniversitesi İsmail Bey Gaspıralı’nın öncülüğünde gelişen Türk aydınlanması içinde, kadın özgürleşmesinin önemli bir yeri vardır. Gaspıralı, önce Tercüman’da kadın eğitimi, kadınların güncel sorunları ve toplumsal statülerinin yükseltilmesi için çaba harcamış ve kadın meselesine dikkat çekmiştir. Bu konuda sade bir dille yazdığı edebî eserler de vardır. 1800’lerden itibaren kadınların eğitim almasıyla başlayan Türk Kadın Hareketi basın yayın faaliyetleriyle daha da gelişmiştir. MarksistLeninist ideoloji içinde de kadın aydınlanması ve kadının sosyal hayatta var olması önemli bir meseledir. İsmail Bey Gaspıralı’nın başlattığı kadın yenileşmesinin sistemli bir Türk Kadın Hareketi’ne dönüş süreci günümüzde de bizlere ilham kaynağı olmalıdır. Gaspıralı’nın kadın çalışmaları bu gün de güncelliğini korumaktadır. Bu bakımdan Gaspıralı’nın öngördüğü kadın yenileşmesi, Türk Kadın Hareketi’nin filizlenme dönemi olarak günümüzde tekrardan ele alınmalı ve daha geniş bir perspektifle incelenmelidir.
6. Çuvaşistan Sn. Nadina CAVADOVA, Çuvaşistan-Rusya, Gazeteci (Radyo – TV); Doktor (siyasal
bilgiler uluslararası ilişkiler bilim dalı.) Değerli Kardeşlerim, Kıymetli Hanımefendiler ve Beyefendiler, Devamı 9’da
Bulgaristan Türklerinin Sesi Sayı 142 - Mart 2019
Balkanların Ortak Dili Türkçe Olsun
Filiz SOYTÜRK
BULTÜRK Genel Başkanı Düzce Ziyareti
Bahar Şiirlerimiz Tarih: 20 Mart 2019 Yazan: Filiz SOYTÜRK Konu: Ümit şiirleri çiçekleri, renkleri ve kokuları anlatır. İlk çiçeklerle şairlerimizin kalemi sivrilir, ozanların tellere dokunuşu değişir. Ümit ve bekleyişin çok derinlerde kalp gibi atan bir özü vardır. O atışın sesine kulak veren Büyük Önder Atatürk 1923’te şöyle demiştir: “Dünyanın bize hürmet göstermesini istiyorsak, evvela bizim kendi benliğimize ve milliyetimize bu hürmeti hissen, fikren, fiilen, bütün iş ve hareketlerimizle gösterelim. Bilelim ki, milli benliğini bilmeyen milletler, başka milletlerin avı olur.” 140 yıldan beri bu duygu ve düşünceleri Bulgaristan Türklerine aktarmayı aşılamayı ana ödev ve kılavuz bilen yazar ve şairlerimiz, halk sanatçılarımız, öğretmen ve ozanlarımız çok şükür büyük yol aldılar. Baharın gelişiyle hepsini kalpten kutluyoruz. Gelsin Bahar Geldi kışın son günleri Unutalı son çiçekleri Parlak güneş ufuklardan Bıktık artık soğuklardan Mart geliyor, savrulsun kar Gelsin artık sıcak bahar. Saçaklardan aksın sular Bahar gelsin sel olsun kar. Lodos essin erisin kar Gülsün kırda fundalıklar. Gitsin bu kış, dinsin rüzgâr Gelsin artık sıcak bahar. 1930, Vidin Ahmet Hasip Sefettiev
Ana Toprağım Menekşe kokulu ovalar sende Göklere yükselen dağlar sende Otların var derman olur her derde Gülümün bahçesi ana toprağım. En derin hislerle bağlıyım sana Nöbetinde durmak şereftir bana Canım kurban olsun senin uğruna Gönlümün bahçesi, ana toprağım. 1983, Kemaller (İsperih) Mehmet Hüseyinov Muradov
Güller ve Bülbüller Gencelen hayatın Bahar Bayramı En güzel gelenek şu festivaller Ruhlara bahşeder sonsuz ilhamı, Maviler, beyazlar, yeşiller, allar!… Öz vatanda her yıl açmadan bahar, Sahnelerde açar umut gülleri!… Kararlı kalplerle sahneye konar, Nameler döktürür Yurt bülbülleri.
Düzce’ye gelen Rafet ULUTÜRK, Düzce Üniversitesi Rektörlüğü, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü ve Sosyal Bilimleri ziyaret etti. Rektör Yardımcısı Prof Dr. İlhan ŞAHİN’i makamında ziyaret eden heyet, bilimsel çalışmalar, Bulgaristan ev Balkanlar üzerine yapılan yapılacak ilmi çalışma, sempozyum, konferans gibi konularda görüş alışverişinde bulundu. Bulgaristan Türkleri üzerine son derece ilgili olan Prof.Dr.İlhan ŞAHİN, Düzce Üniversitesi hakkında kısa bilgilendirme yaparak Rafet ULUTÜRK’ü Düzce Üniversitesinde ağırlamak istediklerini belirterek ziyaretten dolayı memnuniyetlerini belirterek teşekkür etti. Rektör Yardımcısının ziyaretinin ardından Doç.Dr. Ali ERTUĞRUL’u (Düzce Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürü, Tarih Bölüm Başkan Yardımcısı, Ortaçağ Tarihi Anabilim Dalı Başkanı) makamında ziyaret eden Rafet ULUTÜRK, BULTÜRK Derneği, çalışmaları, bilimsel toplantı ve araştırmaları hakkında Doç. Dr. Ali ERTUĞRUL’u bilgilendirdi. Doç. Dr. Ali ERTUĞRUL, Düzce Üniversitesinin genç ama dinamik bir üniversite olduğunu, bölüm olarak Lisans, Yüksek Lisans ev Doktora Eğitimi ile giderek büyüdüklerini, Balkanlar ve Türk Dünyası konularında çalışan arkadaşların olduğunu, bunun giderek yaygınlaşacağını, Düzce’de çok sayıda köyde ikamet eden Bulgaristan Türkü’nün var olduğunu, ancak kendi aralarında birlikteliği sağlayacak, organizasyon kabiliyeti kazandırabilecek Sivil Toplum Örgütlerine sahip olmadıklarını, yüksek potansiyelin ortaya çıkartılamadığına değinerek, BULTÜRK’ün çalışmalarına teşekkür etti. BULTÜRK Genel Başkanı Rafet ULUTÜRK, Doç.Dr Ali ERTUĞRUL’a “Türk Dünyasında Bir Bulgaristan Türkü Rafet ULUTÜRK, Bulgaristan Türklerinin Kimlik Mücadelesi kitapları ile Bulgaristan Türklerinin Büyük
Göçü(Bildiriler kitabı)” kitaplarını ve BULTÜRK Gazetesi” hediye ederken. Doç. Dr. Ali ERTUĞRUL, TARİH Bölümünün çıkardığı Dergi ile Göçmenlerle İlgili Sempozyum Bildirilerinin yer aldığı kitabı Rafet ULUTÜRK’e takdim ettiler. Doç. Dr. Ali ERTUĞRUL, ziyaretten son derece memnun olduğunu, Rafet ULUTÜRK’ü Konferans veya sempozyumda ağırlayarak Bulgaristan Türklerinin Kimlik Mücadelesini dinlemek istediklerini, bu konuda planlama yaparak kendilerini davet edeceklerini belirttiler. Rafet ULUTÜRK, Düzce Temsilcisi Nevzat ÖZTÜRK ile BULTÜRK Dernek çalışmaları, Bulgaristan Türklerinin sorunlarıçözüm önerileri, AB Parlamento Seçimleri, Bulgaristan’da Başmüftülüğün açıklamaları, Yeni Zelanda Saldırısı, İslam ve Radikalizm, İslam ve İslam Devleti İkilemi, kavram kargaşası üzerine uzun uzun sohbet eden Rafet ULUTÜRK Nevzat ÖZTÜRK’e yazılarından ve desteklerinden dolayı teşekkür ederken yazmaya, toplumu bilinçlendirmeye devam etmesini istedi. Düzce Temsilcimiz Sn. Nevzat ÖZTÜRK, “bir nefer olarak toplum ve millet için elinden gelen gayreti göstermeye devam edeceğini, toplumun bilinçlenmesi için gücü nispetinde yazmaya devam edeceğini” belirtirken ziyaretten dolayı Başkanın şahsında BULTÜRK Derneğine teşekkür etti.
Renkten renge girer Yurt çiçekleri Sahnede kalıyor onların izi… Gönülleri saran hoş nameleri Renkler ülkesinde gezdirir bizi. Işıklı ülkede bülbüller şakır, Şarkı dalgaları kaplar salonu. Dinleyicileri hayran bırakan, Alkış tufanının gelmiyor sonular. Söylenir mutluluk türkülerimiz, Özgür yaşamamız hep dile gelir. Demokratik düzen ülkülerimiz Yürekten yüreğe, nakış dile gelir. Hayat bahçemizde açın ey güller! Bahtımız bizlere ebedi güler… Gönüller bağına uçan bülbüller Özgürlüğümüze yakın türküleri! 1993, Kıca Ali Rasim Nacifov Bilazerov
SOYTEX İTH. İHR. TİC. LTD. ŞTİ. Hayrettin BERBEROĞLU ve Hilmi SOY’u Ziyaret
7 7
N a z ı m Ç AV U Ş
1972 Barutin Katliamı
Konu: Dikilecek çok anıt, okunacak çok mevlitlerimiz var. Barutin köyü Orta Rodoplarda, Paşmaklı (Smolyan) iline bağlı bir madenci köyüdür. Bu yörede Rodop Dağının bağrından çıkarılan maden uranyumdur. Nükleer elektrik santralleri kalbinde yanan cevherdir. 1972’de devletin baskı ve terör güçlerinin en keskin ucu ve en ezici saldırgan grupları köyü bastı. Zırhlı birliklerle destekli saldırganlar madencilere karşı kullanmak üzere otomatik silahlıydı. Beraberlerinde bir sürü kurt köpeği getirmişlerdi. Baskına hazırlananlar önce köy yakınındaki büyük madenden çıkacak gece nöbetini beklediler. Hamamı yakınında pusuya yattılar. Yüzü gözü çamur içinde madenciler köye dönmezden önce hamamdan geçiyorlardı. Hamamdan çıkanlar birer ikişer tutuklanacak, isim değiştirmeyi kabul etmeyenler toplanacak ve Devin ve Smolyan’a götürülecekti. Köpek sesinden uyanan kadınlar, kuşkulandı ve madencileri hamama gitmeden tozlu çamurlu köye dönmeleri için uyarmak üzere yola çıktılar. Toplu halde yürüyen kadınlara ateş açıldı. İkisi bu saldırıda, Barutin’de 6 kadın kurşunla yaralandı. 2 madenci şehit düştü. Yüzlerce köylü dayaktan geçirildi. Analar çocuklarından ayrıldı. Tutuklu kadınlara Smolyan’da işkence yapıldı. Birçok aile yargılanmadan sürgün edildi. Sabah köyü tanklar sardı. Tanklarla birlikte kaynak su dolu itfaiye araçları geldi. Kavgada sarnıçlar delindi. Direnişçilerin üzerine sıkmak üzere getirilen kaynak su cami önüne aktı. Hiçbir şey isim ve din değiştirip Müslümanları Bulgar ve Hıristiyan yapmak isteyenlerin planladığı gibi gitmedi. Çocukları kundaklayıp sırtlayan yaşlılar dağa çıktı. Madenciler örgütlü karşı koydu. İlk silah kuşluk vaktinde köy uyurken patladı. Hamamın soyunma bölümünde sivil polislerle işçiler arasında yüz yüze göz göze yumruk dövüşünden sonra kanlı olay köyü bir anda uyandırdı. Maden deliğinden çıkanlar köye koştu. Dövlen (Devin) ve Nevrekop (Gotse Delçev) kışlalardan getirilen askerler Barutin’i kuşatmış, giriş çıkış kesmişti. İsmini değiştirmeyen tutuklanıyor ve bir zırhlı araca itiliyordu. Barutin köylülerine zorlama, şantaj, baskı, dayak ve işkence yapılacak mahzen odaları Smolyan ve Devin Milis Amirliklerinde önceden hazırlanmıştı. Bu olaylardan sonra birçok kişi sakat kaldı. Köy bir bütün olarak yaralandı. Yeni isimler asla kabul edilmese ve 1989 sonuna kadar sert baskı ve denetime karşın hiçbir Müslüman musalla taşına yatırılmadan, helallik alınmadan ve beyaz kefene sarılmadan vuslata gönderilmese de, bu dağ köyünde çekileni ancak kendileri bilir. Kahramanları anma törenlerinin yapıldığı Orta Rodoplar’da Barutin köyünde zorla isim değiştirme saldırılarında şehit düşenlerin anıtı. Bu anıt ve şehitlerimiz için diktiğimiz tüm öteki anıtlar, mezar taşlarımızın kutsallığı bütün toplum tarafından kabullenilmeden ve saygı görmeden Bulgaristan’da milli birlik ve beraberlik kurulamaz. Her anıt kutsaldır. Anıtlarımıza saygı olmadan, toplumda adalet olamaz, dolayısıyla demokratik düzen kurulamaz. Yaralar sarılmadan, travmalar savmadan Bulgar toplumu birleşemez.
Devamı www.bghaber.org
8 Sayı 142 - Mart 2019 8
Bulgaristan Türklerinin Sesi Avrupa Balkanlar
Şakri ARSL ANTAŞ Teröristin Dini ve Milleti Olmaz Konu: Avustralyalı katile Türk düşmanlığı zehrini akıtanı bulmak lazım! Bulgaristan eski Kültür Bakanı, kançılaryası Sofya merkezindeki Cumhurbaşkanlığı Karşısındaki “Büyük Cami ”de bulunan Arkeoloji Müzesi Müdürü Prof. Dr. Bojidar Dimitrof’la lafladığım olmuştur. Ben Sofya’da Maden Mühendisliği okurken, genç bir tarih asistanı olarak, konferanslarımıza katılır ve Bulgar tarihi üstüne henüz olgunlaşmamış fikirlerini önümüze döker ve “hadi ayıklayın pirinci taşını” dedi. Yanına bir kutu lokumla geleceğimi bildiğinden, telefon açtıkça, “Hadi buyur, müsaidim!” davetini sanki aceleden söylüyordu. Bir defasında, kahvemizi yudumlarken Boji, sen akıllı adamsın, saksı içinde ya da başkasının avlusunda kimse büyük ağaç yetiştiremez, bir Osmanlı camiine sıkıştırdığın bu Bulgar tarihini burada büyütemezsin, camiden çıkar da hava alsın! Yüzüme uzun zaman baktıktan sonra, Halk Meclisi de Müslüman Mezarlığı üstünde, ölülerin ruhu çalışmalarına engel mi oluyor? Razgrat ve Nevrekop (Gotse Delçev) top sahaları (stadyumlar) da mezar taşları toplanan Müslüman mezarlıklar üstünde, onun için mi oyuncularımızın bacakları birbirine dolaşıyor ve gol atamıyorlar? Gibi sert cevap verirken, sanki bana “sen çok bilme” der gibi bakmıştı. Bojidar Dimitrov, Bulgar kavminin Pers toprağında 2 500 sene devlet yaşattığını ve daha sonraları Müslüman ordular tarafından kovulunca Rumeli’ye gelip yerleştiğini anlatan ve kendi tezini kendisi kanıtlamaya çalışan kitaplar yazdı. Aslı, Rum kökenli olan bu bilim adamı çok popülerdi. Farsça bilmese de, Persler’in kadim imparatorluğunu ballandıra sulandıra anlatıyor ama Bulgarları “toplum olarak mayalandıkları topraklardan” taşla sopayla kovanlardan düşmanca söz etmiyordu. Varsa yoksa Türklerle, İslam’la, Osmanlıyla meşgul oluyor, geceleri ellinde kazma kürek, definecilerle gömü ararken sanki kazmayı Osmanlı Hanedanı’nın başına vuruyor ve “sen bir küp altını da neden buraya saklamadın?” sorusu ağızından çıktıkça birkaç damla ter toprağa düşüyordu… Bojidar Dimitrov, Sofya’da kurulan ve sonra totaliter dönemde ordu ve kol orduların konuşlandığı şehirlere de yayılan “Diriliş” (Vızrajdane) adlı kışla dışı örgütlenmeyi başlatanlardan biriydi. Henüz meclise giremeyen bu aşırı milliyetçi örgütlenme, geçen sene Bulgaristan’a gelen ve 1877-78 Osmanlı Rus İmparatorlukları savaşında çarpışmaların yürütüldüğü dere tepeleri ve tabyaları birer birer gezip gören ve Rus anıtlarına çiçek ve çelenk koyan bir konuk ağırlamıştı. Ona eşlik edenlerin bu örgütten olduğu artık açıklandı. Bulgaristan’da aşırı milliyetçilik, ırkçılık ve yabancı düşmanlığından beslenen birçok örgüt var. 28 yaşındaki Brenton Tarrant isimli bir genç Avustralyalının ellerinde makineli tüfekle Yeni Zelanda’nın Christchurch şehrinde cuma namazında ibadethaneleri bastı ve 50 Müslüman öldürerek “Özgürlük Adası” olarak bilinen Yeni Zelanda turist cennetinde daha önce rastlanmamış bir katliam işledi. Bulgar siyasi gözlemciler bu olayı Brenton Tarrant isimli İskoç asıllı katilin 2018’de yaptığı Bulgaristan gezisine çok sıkı bağladılar ve “sorgulama gerçekleri ortaya çıkarmalıdır, “ dediler. Bulgar istihbarat örgütünün eski şeflerinden Dimo Gaurov, bu konuda görüş açıkladı ve şöyle dedi: “Olayın bir kışkırtma olduğu görüşündeyim. Fakat Yeni Zelandalı bu teröristin Osmanlı İmparatorluğu ve günümüz Türkiye’si üstüne gerçek olmayan bir görüşü var. Onun arkada bıraktığı izlerde Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ve Londra Belediye Başkanı’na mesajlar var. Avrupa için neden öç almak istiyor? Balkan Savaşına neden müdahalede bulunuyor?”
Devamı www.bghaber.org
Bulgarların Kardeşleri Çuvaş Türkleri Nadina Cavadova
Çuvaşların geçmişi, nereden geldikleri merak ve tartışma konusu olmuştur. Bu konu ile ilgili çeşitli kaynaklardan araştırmalar da mevcuttur. Araştırmalara göre Çuvaşların ataları Bulgar ve Suvarlar, diğer Türk halkları gibi, bugün yaşadıkları bölgeye Orta Asya’dan gelmişlerdir. Çuvaşlar bir Türk topluluğudur, köken olarak Volga(İdil) Bulgarlardan gelmektedirler. Tarihi M.Ö II. Yüzyıla kadar dayanan bir geçmişleri vardır.
Çuvaşlar insanların birbiriyle görüşüp Çuvaşlar hakkında en derin bilgiler Çuvaş konuşmalarına, toplum halinde yaşamalarına büyük bir önem vermişlerdir. Türkoloji uzmanı ve dilbilimcisi Aşmarin’in Herkese karşı tatlı dilli, güler yüzlü, açık eserlerinden ve Arap din bilgini ve gezgini İbn Fazlan’ın seyahatnamesinden ulaşılır. kalpli olmak bunların başında gelir. BüyükRusya Federasyonu içinde olan Çuvaşistan’ın lere karşı sevgi ve saygı, tevazu, sadelik, habaşkenti Şupaşkar, nüfüsü ise yaklaşık 2 mil- yırseverlik Çuvaşlar için esastır. yondur. Sovyetler Birliği döneminde, 24 Haziran 1920’de Çuvaşistan Rusya’nın içerisinde Özerk bölge olarak kurulmuştur. 1990 yılında Çuvaşistan Cumhuriyeti ilan edilmiştir. Çuvaş halkının tarihinin benzersizliğine dair ifadeler yeniden XX. Yüzyılın başında ortaya çıkmaktadır. Geçmişi yeniden araştırarak bazı tarihçiler Volga ve Kama bölgesini ilk dolduranların Çuvaş halkı olduğunu ve onların Volga (İdil) Bulgaristan’ın kökeÇuvaşlar’da Kul hakkını gözetmek, ninde yer aldıklarını söylemeye başladılar. güler yüzlü olmak çok önemlidir. Aile büyüklerine karşı saygı, onların duasını Çuvaşlar Türk kökenli bir halktır. Çuvaş dilinde iki lehçe bulunmaktadır: Vir- ‘’Pehil’’ almak gençler için esastır. Anayayal Çuvaşistan’ın kuzey bölgesinde yaşayan babaya fazlasıyla hürmet etmek bunun bir Çuvaşların konuşması, Anatri – Güney bölge- örneğidir. Büyüklere hürmet - Çuvaş halk sindeki Çuvaşlar. Çuvaşlar çalışkan ve sabırlı müziğinin ana temalarından biridir. bir millet olmuşlardır Çuvaşların atasözüne göre: ‘’Allahtan ekmeği herkes kendi dilinde istiyor, neden kendi dininde de istemesin ki’’ Çuvaşlar geleneksel inanışlarına Çuvaş dini demektedir. Tek tanrıya inanan Çuvaşlar Hristiyan dinine karşı saygılı olmuşlardır. Hristiyan ailelerden gelin alırken, hiçbir zaman dinlerine karışmamışlar hatta ibadet etmesine bile izin verilmiştir. Çuvaş halkın dinine göre günah işlemek – en büyük suçtur. Eğer Hristiyanların dininde işlenen günah tövbe ettikten sonra affediliyorsa, Çuvaşların dininde bunun affı yoktur. Bu yüzden günah işleme diyor Çuvaş dini. Çuvaşlarda aile bağları çok şey ifade ediyor Çuvaşlar için. Akrabalar aile Çuvaş halkın milli marşı ‘’Asran Kaymi’’ içi bütün kutlamalara davet edilir. Misafirler bu sözlerden başlıyor: ‘’Unutulmaz Atam için söylenen şarkılarda şöyle denir: “Akra- ve Anam’’. Çuvaşların bir özelliği daha var. balarımızdan daha iyisi kimse yok.” Düğün törenleri çok özel bir kutlama ile yapılmak- Aile birliğinin kurulması olan evlenme tüm tadır. Misafirler yalnızca yakın akrabalar ve toplumlarda olduğu gibi Çuvaş toplumunda özel davetlilerdir. Cenaze ve ölüleri anma tö- da her zaman önemli sosyal olaylardan biri renlerinde de akrabaların rolü büyüktür. Rah- olarak görülmüş ve benimsenmiştir. Çuvaşmetliyi anarken zengin sofra kurulmaktadır, larda evlenme ve yuva kurma, karşılıklı en az 41 kişi davet edilir ve bunlara ikram- fedakârlık gerektiren bir durumdur. Bunun larda bulunulur. Bunun için mutlaka kurbanlık için eşler üzüntüde ve sevinçte birlikte olkesilir, kuzu ya da inek. Çuvaşlar için giyim mak, iyi günlerini bölüşmek, kötü ve zor kuşam, süslenme çok önemlidir. Bu durum günlere birlikte katlanmak yani bir yaşlıkla sadece üste giyilenler olarak kalmamış, baş kocamak için evlenirler. Bu yüzden Çuvaş süslemelerine de yansımıştır. ailelerinde boşanmalar yok sayılacak kadar azdır. Bu konuda Dünya Çuvaş ailelerini örnek alması gerektiğine inanıyoruz.
Kimin sözlü, kimin nişanlı, kimin dul olduğu başlığından, giydiği renklerden anlaşılmaktadır. Bayramlarda kadınlar başına ‘’Huşpu’’ genç kızlar ise küçük gümüş veya metal paralarından oluşan ‘’Tuhya’’ takmaktalar.
Sevilcan YÜCE
Köstebek Kanı Tarih: 02 Mart 2019 Konu: Umutla yaşayan zavallılar durumuna geldik. Bulgaristan / Pernik şehrinde Bayan yazar Zdravka Eftimova’nın “Köstebek Kanı” efsanesi 1 milyon basıldı, büyük devletlerin dillerine çevrildi. Birleşik Amerika’da 9 sınıf edebiyat derslerinde “Umutla yaşama” bölümüne alındı. Bulgaristan’da büyük ilgi uyandırdı. Çevirisini sunuyoruz. Mağazama uğrayan müşteriler azdır. Gelenler biyoloji derslerine deney hayvanı arayan öğretmenlerdir. Kurbağa, böcek, kertenkele satıyorum. Kayıplarımı yakında kapatabileceğim gibi. Ne ki ben bu küçük odaya, karanlığa ve formelin kokusuna artık çok alıştım. Bir gün dükkâncığıma bir kadın girdi. Ufak tefek, bahara kalmış bir küme kar gibi büzülmüştü. Yüzüme bakmadı. Bir şey almaya gelmediği belliydi, sönmüş olabilirdi. İleri geri sallandı. Elini tutmasaydım, düşecekti. – Köstebek var mı? Diye sordu ansızın yabancı kadın. Gözbebeği, tam ortasında küçük bir örümcek olan bir örümce ağı gibi parladı. – Köstebek mi? Durdum. Hiçbir zaman köstebek satmadığımı ve hatta köstebek görmediğimi söylemem gerekirdi. Kadın başka bir şey işitmek istiyordu – bakışları gözlerimin içini yaktı. – Yok. Dedim, İç çekti. Sonra aniden yana döndü. – Şey dursanıza – diye haykırdım: Bende köstebek olabilir. Durdu. Bana baktı. – köstebeğin kanı tedavi ediyormuş diye fısıldadı kadın. Üç damla içince… Korkuttum. Keder gözlerini oyuyordu – Kısa bir süre için de olsa acıyı kesiyormuş… diye fısıldadıktan sonra sesi kesildi. – Siz mi hastasınız? Diye sordum. – Oğlum. Kurumuş çırpı gibi ince ellerini, tezgâhtan çekti. Onu sakinleştirmek, ona bir şey, en azından bir bardak su vermek istedim. Koyu mavi paltonun içinde kaybolan omuzları dardı. – Su ister misiniz? Bardağı alıp içince, gözlerinin etrafındaki kırışıklar titredi. Yok, bir şey, siz sakin olun dedim. Nasıl devam edeceğimi bilmiyordum. Dönüp kapıya yöneldi. – Size köstebek kanı vereceğim, diye haykırdım arkasından. Arka odaya koştum. Ne yaptığımı düşünmüyordum. Bayana söyleyeceğim yalan, umurumda değildi. Kan alabileceğim bir yer yoktu. Köstebek de yoktu. Kadın bekliyordu. Ne yaptığımı görmesin diye kapıyı kaktım. Balık yemi çekmecesinin yanındaki küçük bıçakla bileğimi kestim. Kesikten yavaşça kan gelmeye başladı. Ayırmıyordu, fakat ben şişeye akışına bakmaktan korkuyordum. Dibe birazcık, belki e iki üç damlacık toplandı. Arka odadan çıktım, Bayana döndüm. – Köstebek kanı! Köstebek kanı! dedim. Bileğimde kan damlacıkları olan elime baktı. Şişeye uzanmadı. Eline sıkıştırdım. Şişeye dokundu. İçinde sönen bir ateş gibi kan parlıyordu. Hemen ardından eski çantasından para çıkardı. – Hayır, Ben istemiyorum. Dedim Kadın yüzüme bakmadı. Paraları masaya bıraktı ve yine kapıya yöneldi. Onu uğurlamak, hiç olmadı, yine bir bardak su vermek istedim. Bana, hatta hiç kimseye ihtiyacı yoktu. Bunu hemen anladım.
Bulgaristan Türklerinin Sesi Sayı 142 - Mart 2019
“Türk Dünyası’nda Kadın” Konferansının Basın Bildirisi Kıymetli Hanımefendiler ve Beyefendiler, *Sizlere İdil kenarında yaşayan Çuvaş Türklerinden selam getirdim. Bu anlamlı konferansa biz Çuvaş Türklerini de unutmayıp davet ettiğiniz için kendi halkım adına sizlere teşekkür ederim. Kadını güzel yapan şey ne saçı, ne vücudu, ne de kendini ne şekilde taşıdığıdır. Kadını esas güzel yapan sevgisini paylaşabilmesi, fedakârlığı, sorumluluğu, anlayışı, sadece bilgiye değil aynı zamanda kalbe de yönelik aklıdır, demişler. Bu yüzden Türk destanlarında ve Türk felsefesinde kadın çok üstün bir mertebededir. Kadın ailenin temel direğidir. Türk ailelerinde olduğu gibi Çuvaş ailesinde kadın erkeğin en büyük yardımcısı hatta tamamlayıcısıdır. Başarılı erkeğin arkasında değil, yanındadır ÇUVAŞ kadını. Bizim kadınlarımız hem çok çalışkan hem de sabırlıdırlar. Çocukların ilk eğitimini, gelişimini ve evin içindeki düzeni hep anne sağlar. Aynı zamanda eşiyle birlikte hayat mücadelesi verip, toplumda da önemli bir yer edinmiştir. Hem yuvasının dişi kuşu olur hem de aile bütçesine katkıda bulunur. Bunların dışında biz Çuvaş kadınlarının en önemli özelliği ise ana dilidir. Çuvaş kadını çocuklarına Çuvaşça masallar anlatarak, Çuvaşça ninniler söyleyerek, çocukları büyüdükçe geleneklerini yaşatarak nesilden nesile kültürümüzü ve geleneklerimizi devam ettirmiştir. Eğer hala Çuvaş dilini konuşuyorsak, o büyük ve güçlü Analarımızın sayesindedir. Çuvaşistan da Tataristan ve Başkurdistan gibi Rusya Federasyonu içinde olan Özerk bir cumhuriyettir. Çuvaş dili ana dil olmasına rağmen devlet sisteminde ikinci dil olarak kabul görüyor. Bu yüzden Çuvaş kadını her zaman güçlü ve dik durmak zorunda kalmıştır. Kolay olmasa da başarmıştır. Günümüzde gençlerin ana dilimize gösterdikleri ilgi sevindirici ve umut vericidir. Ana dilimizde çıkan yeni kitaplar, çekilen yeni filmler, dünya çapında elde edilen başarılar bunun en somut göstergesidir. Kadın biliyorsa, çocuğu da öğrenir diyorlar bizde. Siz evde lütfen derseniz çocuk lütfen demeyi öğrenir, saygıyı öğrenir. Toplumu oluşturan ailenin iki ana taşı vardır; Ailenin varlığı kadının ve erkeğin birlikte, güçlü ve mutlu olmasına bağlı. Bu nedenle aile içinde kadın kendini güçlü hissetmeli, saygı ve değer görmeli. Kadın toplumun içindeyse o toplum medenidir, ileridir ve üretkendir. Kadın toplumun içindeyse o toplumun geleceği vardır. Bu nedenle mutlu ve güçlü kadın, güçlü toplum demektir. Türk ve Dünya kadınlarının bu gününü kutlar… Hepinize en derin sevgi ve saygılarımı sunarım.
9
Oturum sonunda BULTÜRK Dernek Başkanımız Rafet ULUTÜRK tarafından tebliğ sunan katılımcılara birer plaket takdim edilerek birinci oturum sona ermiştir.
İKİNCİ OTURUM
Başkanlığını üstlendiği Oya CANBAZOĞLU’nun konuşmasıyla başlayan İkinci oturumda aşağıda ismi belirtilen katılımcılar sunumlarıyla yer aldılar: 1. Avrupa Sn.Fatma AKTAŞ, Avrasya Vakfı Başkanı – Hollanda
5. Moldova-Gagauzya Sn.Vera ERTUĞRUL, Gagauz Dostluk Kültür ve Dayanışma Derneği Kadın Kolları Başkan
2.si Değerli sponsorlarımızdan Sn. Seniha Rasim SABRİ’ye katkılarından dolayı teşekkür plaketi Genel Başkanımız Rafet ULUTÜRK tarafından takdim edildi. AVRUPADA TÜRK KADINI OLMAK!
Öncelikle bu önemli ve değerli program için Bultürk derneğinin yöneticilerine ve büyük emek veren Başkan Rafet Ulutürk Beye teşekkür ederim. Avrupa’da Türk Kadını Olmak; İki ayrı yer için çarpan kalp demektir. Bir toprağa hasret başka bir toprağa memleket demektir. Pek çok hayalinizden vazgeçip, hayata tutunmak için var gücünüzle çalışmak demektir. Uyum sağlamak ama kaybolmamak demektir. Dil öğrenmek ama ana dilini unutmamak, sosyal ortamlarda var olmak ama geleneğini korumak, çocuklarına KİM olduklarını anlatabilmek,, yaşadığın ülkenin insanlarını anlayabilmek, seni doğru anlamaları için emek vermek, ülkeni mensup olduğun milleti gururla temsil etmek….Avrupa’da Türk kadını olmak demek bu ifadelerin çok küçük bir hissesi sayfalar dolusu yazabilir saatler boyu konuşabilirsiniz bu başlık çerçevesinde…Ama en kısa yoldan şunu söyleyebiliriz sevgili dostlar Avrupa’da Türk kadını olmak kolay değil…
2. Kazakistan Sn.Fatma SÖNMEZ, Kazakistan/Türkistan Saygın Vatandaşı /Yesevi Yolu Araştırmacısı
7. Türkiye’den Prof.Dr.Hasine ŞEN, İstanbul Üniversitesi Amerikan Dili ve Edebiyatı Bölümü-Türkiye Prof.dr. hasine sen “goc ve kadon : bulgarostan turk kadini ve zorla bulgarlastorma suteci (1984-89)” baslikli sununda kimlik mucadrsinde yer alan bulgarostan turk kadinlarin oykulerini tanitti, bir toplumun kendi gecmisini unuttugu durumlarda onun tarihinin baskalari tarafindan yazildigini virguladi.
9
3. Doğu Türkistan Sn.Sema Uygur BİDAK, (İsa Yusuf Alptekin Vakfı ve Doğu Türkistan Vakfı Kadın Kolları Başkanı)
6. Bulgaristan Sn.Havva PEHLİVAN, Bulgaristan
7. Güney AZERBAYCAN’dan Sevinç YUSUF AZER Oturum sonunda BULTÜRK Dernek Başkanımız Rafet ULUTÜRK tarafından tebliğ sunan katılımcılara birer plaket takdim edilerek ikinci oturum sona ermesiyle konferansın yapılmasında emeği geçen sponsorlarımıza teşekkür konuşmasına geçildi. Bu organizasyonda özellikle 3 kişi büyük katkıları oldu. Bu nedenle onlara özel çalışma yapılması kararlaştırıldı ve 3 kişiye özel plaketler verildi.
1.si Değerli sponsorlarımızdan Sn. Oya CANBAZOĞLU’na katkılarından dolayı teşekkür plaketi.
3.si Değerli sponsorlarımızdan Sn. Bülent MAŞAOĞLU’na katkılarından dolayı teşekkür plaketi BULTÜRK Genel Başkanımız Rafet ULUTÜRK tarafından takdim edildi. FOTO: M. Kemal SALLI
Konferans, değerli izleyicilerin katılımlarından dolayı ev sahibi sıfatıyla Başkanımız Rafet ULUTÜRK’ün teşekkür konuşmasının ardından tarihte ölümsüz bir sayfa bırakmak üzere aile fotografı çekimiyle sona ermiştir. Konferansımıza katılan tüm gönül dostlarımıza en içten şükranlarımızı sunarız; Türk Dünyası ve Akraba Toplulukları Başkanı Metin Özkan, SINAV Dersanesi Sahibi Sn.Hasan MUTLU, Anadolu Folklor Derneği Didem Coşkun, Türk Kadınlar Birliği Bakırköy Şb. Başkanı Asuman Erkan, Düzce Temsilcimiz Nevzat ÖZTÜRK, Fatih temsilcimiz Murat KAYNAK, Esenyurt Temsilcimiz Mustafa ÖZSOY, Gagausya Dernek Başkanı Necdet ERTUĞRUL, BGSAM Başkanı Erdal KARABAŞ, Anadolu Ajansından İstanbul bölge Müdürü Sn.Hüseyin ALTINALAN, TEK RUMELİ TV Sahibi Sn.Atilla BAYKAL’a ve katılım gösteren tüm dostlarımıza teşekkürlerimi sunarım. Tüm dostlarımıza teşekkürlerimizi sunarız. Sağ olun, Var olun… Elif GÜNEŞ
BULTÜRK
10 Sayı 142 - Mart 2019
Bulgaristan Türklerinin Sesi T a n ı t ı m R e p o r t a j Gezi
10
Adaletin Gözleri Konu: Bulgaristan’da durum ansızın değişebilir. Daha önce yazdığım yazılarda birkaç defa bir “darbeden” söz etmiştim. Son günlerde art arda gelen “reket” açıklamaları ise bana, yaz yağmurlarını ve kabarcıkları hatırlattı. Kabarcıklar çoğaldıkça “İyi boşandı, rahmet bol olacak!” denir. “Reket” sözü Bulgarcaya İngilizceden girmiş ve dilimizdeki anlamı “rüşvet” ten fazla” “haraca bağlamak”, “haraç yemek” veya “haraç kesmek” – zorbalıkla imtiyaz ya da para koparmak anlamındadır. Biz Bulgaristanlı Türkler buna halk dilimizde şantajcı ve dolandırıcı deriz. Anlatmaya çalıştığımız olan politiktir, çünkü GERB bir iktidar partisi olmasa bu baskıyı uygulayamaz ve inşaat şirketlerini harca bağlayamazdı. Adalet Bakanı ve Bakan Yardımcılarının art arda istifa etmesinin nedeni budur. GERB meclis grubuna “daire grubu” adı verildi. Olay politika diline “stil reket” olarak girdi. III. Borisov hükümetinin 2017’den beri etkinliklerini belirleyen çalışma usulü olarak nitelendi. Başbakana Dobriç’ten getirilen 400 kilo sucukla sökülmeye başlayan haraç düğümü şimdiye kadar birer ikişer milletvekili, 3 bakan birden, bir başbakan yardımcısı gibi siyasi figürlerin kellesini alırken, bu defa 8 kalburüstü iri politik figürü yan yana çengele astı. Teslim bayrağını son kaldıranlardan biri olan Veselin Boşkov, “Belene” NES davasını Strazburgta kaybeden ve Rusya’ya 1,2 milyar Avro ödememizde neden olan bir yüksek devlet memurudur. Sekizincisi ise Yüksek Yargı Konseyindeki GERB adamı Bayan Gergana Mutafova’dır. İnşaat şirketlerinin zayıf noktasını bulup onları iktidar korosundan belirli kişilere ucuz daire dağıtmaya zorlayan mekanizmadan yararlananlardan adalet Bakanı Bayan Tsetska Tsaçeva, Turizm ve Spor Bakan Yardımcısı Bayan Vanya Koleva hemen istifaya zorlandı. Bu istifalar kolay oldu. Aynı bal kazanından kaşıklayan eski Kültür Bakanı Vejdi Raşidov şu an memlekette değil. İki daire birden kapan GERB Başkan Yardımcısı ve iktidar partisi meclis grubu başkanı Tsvetan Tsvetanov Amerika’da oyalanıyor. Fakat Enerji Bakanı Yardımcısı Krasimir Pırvanov’un bacakları titredi. Telefon elinde “Hadi bakalım yeter bu kadar” diyecek sesi bekliyor. İşin bir de gecen sene “Haraç yiyenlerle mücadele” komisyonu başkanlığına getirilen Plamen Georgiev olayı sivrildi. Onu bu yüksek ve sorumlu “temiz elleri” görevine atayanlar, “biz seni görüyoruz, ama sen bizi asla görmeyeceksin” demişlerdi. Bu işin yemini buymuş. Adam yemini etmiş, “İri haraççıların” apartmanının 250 metre ötesinde ona da ucuzdan ve gönlünce lüks büyük bir daire vermişler. Kurdun gözleri: Bulgaristan’a bakan kurdun gözleri korku dağının bekçisidir. Bunlar zifiri karanlıkta ve sisli havada görebiliyor. Bu gözler, Birleşik Amerika hükümetinin gözleridir. Gözlükleri ise, Sofya’daki “Özgür Avrupa” radyosudur. Konuyu açalım. Bulgar dolandırıcılık yumağını söken kurt bakışı dışardan geldi, konusu tartışmaya açılmıyor, çünkü doğrudur. Temyiz Mahkemesine bağlı “Haraçla Mücadele Fonu” “Bulgaristan’ı Seven Amerika” Vakfı tarafından finanse ediliyor. 2016 yılında Amerika merkezli “Sivil Toplum ve Demokratik Kurumlar” programından bizimkilere 902 960 bin leva yardım gelmiştir. AB seçimleri arifesinde birdenbire alevlenen “Evet, Bulgaristan” partisi başkanı eski Adalet Bakanı İvan İvanov ile İvo Prokopiev’in “İkonomediya” kurumu da bu işlerin dibindedir. İstenen nedir mi diyeceksiniz: Devamı www.bghaber.org
İstanbul’da “Bulgaristan’a Bakış” sergisi açıldı Bulgaristan’ın İstanbul Başkonsolosluğu ve İstanbul Üniversitesi (İÜ) iş birliğiyle düzenlenen “Bulgaristan’a Bakış” sergisi açıldı.
İÜ Rektörlük Binası’ndaki açılışta konuşan Rektör Prof. Dr. Mahmut Ak, her zaman kültür ve sanat faaliyetlerine açık olduklarını söyledi. Bulgaristan’ın tarihi bağlar dolayısıyla en önemli dost ülkelerden olduğunu belirten Ak, “Dostlukların her türlü tehlike ve engelden arınmış olarak yürüyebileceği en emin, en güvenli yol, kültür ve sanat faaliyetleridir. Bulgar dostlarımızla dostluğumuzu pekiştirmek için bu sergiyi bir fırsat olarak görüyoruz.” dedi. Bulgaristan’ın İstanbul Başkonsolosu Angel Angelov ise sergiyi açmanın kendisi için bir ayrıcalık olduğunu vurgulayarak, “Bu sergi Bulgaristan ile Türkiye arasındaki ikili diyaloğun birleşmesine ve gelişmesine dair başka bir örnektir.” diye konuştu. Serginin iki ülke arasındaki etkili iş birliğinin iyi bir örneği olduğunun altını çizen Angelov, şöyle devam etti: “Ülkelerimiz arasındaki gelişmeleri şu şekilde tanımlayabiliriz. Farklı alanlarda ikili açılışlar, görüşmeler ve ziyaretler olumlu gündem göstergesidir. Bulgaristan, Avrupa Birliği ile Türkiye arasında iletişim kanallarının muhafaza edilmesi için aktif çalışma gerçekleştirdi. Bu amaçla Başbakan, Türkiye Cumhurbaşkanı, Avrupa Komisyon Başkanı ve Avrupa Konsey Başkanı arasında bir liderlik zirvesine ev sahipliği yaptı. Bu etkinlik Bulgaristan Başkonsolosluğu ve İstanbul Üniversitesinin ortak birliği ve Karadeniz Ekonomik İş Birliği Teşkilatı’nın Bulgaristan Dönem Başkanlığı çerçevesinde düzenlenmektedir. Böylece sembolik olarak İstanbul’da Bulgar kültürü günlerini başlatmış bulunuyoruz.”
“Etkinliği geleneksel hale getirmeyi planlıyoruz” Serginin onur konuğu Prof. Dr. Vejdi Raşidov da etkinlikte bulunmaktan duyduğu mutluluğu belirterek, “Bu etkinliği geleneksel hale getirmeyi planlıyoruz. Umarım bir sonraki etkinliğin ev sahipliğini Sofya yapar. Kültürler, ilişkiler geçmişe dayanıyor ama bu yeni bir inisiyatif. Sayın Rektör ile daha önce de konuştuğumuz gibi iki üniversite arasında yapılacak daha çok şey var.” ifadesini kullandı. Bulgaristan’ın İslam kültürüne dair çok geniş bir arşive sahip olduğunu anımsatan Raşidov, “Bu arşivi incelemek için uzun vadeli çalışmak üzere çalışma grupları oluşturmalıyız. Rektör Bey ile ortak İslam sergisi düzenlememiz hakkında görüştük. Bunu gerçekleştirebiliriz.” dedi. Açılış konuşmalarının ardından kurdele kesimi yapıldı ve katılımcılar tarafından sergi gezildi. Küratörlüğünü Pavlina Kopano’nun üstlendiği “Bulgaristan’a Bakış” sergisinde, 40 tablo ve 10 heykel ziyaretçilerin beğenisine sunuluyor.
Bulgaristan orta sınıf turistler için tercih edilen bir yer Bulgaristan, yabancı turistlerin Türkiye, Yunanistan ve İspanya’ya yönlendirilmesinden dolayı pozisyonlarını kaybediyor. Turizm sektörünün temsilcileri Burgas’da düzenlenen bir görüşmede, Rus turistler için vize faktörü, Türkiye tatil yerlerini tercih etmesinin temel faktör olduğu ileri sürüldü. Turizm Bakanı Nikolina Angelkova, devletin 2018’de kaydedilen 27 milyon geceleme siparişinin bu düzeyde kalması ve kalkınma için mümkün olan en iyi koşulları yaratma konusunda çaba sarf ettiğini belirtti. Angelkova, “Şu anda her gün dikkatleri bize çevirmek için mücadele ediyoruz. Bulgaristan’ın giderek daha fazla turist seçmeye başlıyor, burada kaldıkları süreyi artırıyorlar, bunlar orta sınıf ve orta sınıfın biraz üstündedir.” dedi
Bulgaristanlı Akrabalar Osmangazi’de Buluştu
Sosyal belediyecilik alanında yaptığı örnek çalışmalarla adından söz ettiren Osmangazi Belediyesi, “Akrabalar Buluşuyor” projesi kapsamında Bulgaristan’ın Deliorman ve Gerlova bölgesinde yaşayan 493 kişiyi yıllar sonra Bursa’daki akrabaları ile buluşturdu. Osmangazi Belediyesi tarafından şehre kazandırılan Panorama 1326 Bursa Fetih Müzesi’nde gerçekleşen organizasyon çerçevesinde, Bulgaristan’dan gelen folklor ekibi ve ozan Mesut Tunalı sahne aldı. Hasretin dindiği buluşma, duygu seline hakim olurken, soydaşların mutluluğuna Osmangazi Belediye Başkanı Mustafa Dündar’ın yanı sıra AK Parti Bursa Milletvekili Refik Özen, Gerlova Vakfı Müdürü Orhan Mustafa, eski Edirne Valisi Dursun Ali Şahin ve Razgrad Vali Yardımcısı Nuriye Sırıngolava da ortak oldu. Bursa’nın gerek yurt içinden gerekse Balkanlardan yoğun göç aldığını, nüfusun yüzde 60’ına yakının göçmen olduğunu söyleyen Başkan Dündar, “Bursa, en çok göç alan illerin başında yer aldığı için adeta bir ana kucağı. Dolayısıyla belediye olarak tüm bu bölgelerle ilişkilerimiz var. Bizler hiçbir zaman Bulgaristan’ı, Batı Trakya’yı, Bosna’yı, Kosova’yı ayrı görmedik, her zaman sizlerle birlikteyiz. Bugün burada bayram coşkusu yaşıyoruz. Çünkü gurbetin ve kavuşmanın ne olduğunu biliyoruz” dedi. Dündar: “Balkanlar barışın ve kardeşliğin belgesidir” Başkan Dündar, Bursa’da Osmanlı’nın felsefesini ve kültürünü yaşattıklarını ifade ederek, “Belediye olarak yıl içerisinde kardeş şehirlerimizi ziyaret ediyor, ortak sofralar kuruyoruz. Kültürümüze sahip çıkarak, tüm dünyaya örnek oluyoruz. Balkanlar barışın ve kardeşliğin belgesidir. Kurucu şehir olan Bursa’da, Osmanlı’nın tüm felsefesini ve kültürünü yaşıyoruz. İçinde bulunduğumuz Fetih Müzesi de bizleri 6 Nisan 1326 yılına götürüyor. Dünyanın tam panoramik en büyük müzesi olma özelliğiyle adeta büyüleneceksiniz. Barışın anlatıldığı müzede yıllarca birbirini görmeyen aileleri buluşturmanın güzel olacağını düşündük. Çünkü burada 30 yıl aradan sonra ailesiyle buluşan insanlar var. Bu proje ile bu insanları buluşturup, onların mutluluğuna katkı koyabiliyorsak, bu bizi de mutlu ediyor. İnşallah 31 Mart’ta alacağımız yeni yetkiyle kapılarımızı sonuna kadar açarak, sizlerle kucaklaşmaya devam edeceğiz” diye konuştu.
BULTÜRK - Dünyada’ki Temsilcilerimiz
Siyasi ve Aktüel Gazete
İbrahim SOYTÜRK
www.bulturk.net /bilgi@bulturk.net- Tel:0212 511 63 47
İmtiyaz Sahibi Rafet ULUTÜRK
Haber Sorumlusu: Hukuk Danışmanı: Ekonomi Müdürü: Yazı İşleri Müdürü İstihbarat Müdürü: Alptekin CEVHERLİ Dini Eğitim Sorum Genel Yayın Yönetmeni Eğitim Sorumlusu: Kültür-Sanat: Raziye ÇAKIR Genel Yayın Müdürü Spor Müdürü: Halkla İlişkiler: Ergül BALKAN
Yayın Danışmanları: Prof.Dr.Ali FUAT ÖRENÇ
Prof. Dr. Ahmet ÇOLAK Prof. Dr. Hayati DURMAZ Prof. Dr. Seçkin DİNDAR
Dr. Erdal KARABAŞ
Elif GÜNEŞ Av. Hasan MOLLAOĞLU Zihni KARPAT Hüseyin YILDIRIM Nevzat ÖZTÜRK Avşin BALKAN İbrahim SOYTÜRK Serkan YILDIZ Neriman KALYONCUOĞLU
İrtibat Bürosu: Yıldırım Mh. Şehit Kamil Balkan cad. No: 114 / A (500 Evler) - Bayrampaşa / İST.
Bayrampaşa - Adaparkın üstü - H.TÜRKOĞLU Spor Komp.Karşısı Tel: 0212- 5 11 6 3 4 7 - Fax: 0212 511 33 91 Reklam için İrtibat: 0212 526 51 98 Akademi Yayıncılık A.Ş.
Teknik Hazırlık: Murat ULUTÜRK
Bu gazete basın yayın ilkelerine uymayı taahhüt eder. Yazarlar yazılarından sorumludur.
www.bulturk.net / www.bulturk.org.tr
Avusturya -Viena Almanya-Köln: Almanya - Frankfurt Amerika-New York İspanya-Madrid İsveç İngiltere London
: Osman BÜLBÜL : Ünal G A Z İ : Seniha R.SABRİ : Alaattin Gokay : Hüseyin Hasan : Seval ÖZTÜRK : Raziye ÇAKIR : Ridvan Akay Riko
Bulgaristan - Temsilcileri Sofya
:Hikmet EFENDİEV Blagoevrad :Bülent MURADOV Smolyan :Rufat FELETİ P a z a r c i k : M e h m e t B AY R A M Kırcaali :Mehmet TEFİK Ardino :Aziz ŞAKİR Cebel: :Erdal H. AHMET Loveç: :Emine BAYRAKTAROVA Pleven :Rafet RODOPLU Şumen: :Sezgin YILMAZ Razgrad :Levent RASİM Ruse :Zeki İsmail
Varna :Mustafa İSMAİL
T Ü R K İ Y E -Ankara: İsmail ÇİNGÖZ İst. Anadolu:Bölgesi İst. Trakya Bölgesi ist. G.O.Paşa: ist. Bayrampaşa: ist. Zeytinburnu: ist. Başakşehir: ist. Kağıthane: İst.Fatih İst. Esenyurt Kocaeli:
Bursa-
Nuh Mete DENİZ Nedim BİRİNCİ Seydullah HALAÇ Vildan ARDA Halil Zeytinburnu Aydın FİDAN Nazım ÇAVUŞ Murat KAYNAK Mustafa ÖZSOY Alptekin CEVHERLİ
Ridvan TÜMENOĞLU
- Bursa Yıldırım: - Bursa-Hürriyet: - Bursa-Yenibağlar: - Bursa-İnegöl
Turhan YAMAÇ Üzeyir AKGÜN Cevat ÇALIŞKAN Bayram BAYRAM
- İzm. Sarnıç: - İzm. Buca:
Durmuş HATİPOĞLU Şevket YILMAZ
İzmir- Edirne:
Tekirdağ: Balıkesir-Bandırma: Eskişehir: Erzurum Mersin : Fethiye :
Kenan ÖZGÜR
Nadir ADLI Ertaş ÇAKIR Güner BAŞARAN Sevgin GÖKÇE Berkay MUTLU Ferda ER Fatih AKSAK
Bulgaristan Türklerinin Sesi 11 Sayı 142 - Mart 2019
Editör Köşesi Parti komitesinin kararı olmadan kimseye
böyle bir daire satılmıyor, kişisel mülke geçirilemeyen daire, içinde yaşayanları partinin ve rejimin kölesi ediyordu. 1990’da gelen değişiklikle parası olana istediği daireyi satın alma hakkı tanındı. Tsvetanov’un yerleştiği daire 2 garajlı, çatı katlı, 320 metre kare ve garajdan yatak odasına ara duraksız çıkan asansörlü lüks tip bir yapıdır. Görülüyor ki, diktatörlükten demokrasiye geçerden bizde parası olana daireler 3 defa büyümüştür. Lüks bir daire sahibi olmak için parti komitesi kararına artık gerek yoktur. Belirleyici olan değişiklik nedir? Devlet kurumlarında görev alan bir kişi, meclisi, bakanlığı, kurumları kullanarak özel sektörü kendine haraca bağlama olanağı elde etmiş ve bu uygulama devleti aforoz etmiş durumdadır. Örneklersek, Tsvetanov’un dairesi 2 600 000 leva değerinde iken o ancak 100 000 leva, Adalet bakanı ise dairesine tutarından 5 defa daha ucuz ödemişlerdir. “ucuz” daire satan şirket, Sofya’nın en gözde, en pahalı, en dev inşaatlarını yapan, kendisine karşı açılan davaları sürekli kazanan ARTEKS şirketidir. Komünist döneme göre değişen nedir? Totalitarizmde “partinin sözünden çıkanlar” hemen daireden çıkarılıyor ve işinden oluyordu. Yargılanmıyorlardı! Bizdeki çarpık demokraside, Tsvetanov, Tsatseva ve diğerleri devlet görevlerinden (mecliste, bakanlıkta, kurumda) görevlerine son verildi ama top sahası büyüklüğünde lüks dairler, mal mülk olarak kendilerine kaldı. Top sahası kadar büyük, sudan ucuza satın aldıkları daireler onlara kaldı. Savcılık haklarında yolsuzluk davası açmayacak. Yargılanmayacaklar. Bulgar yasaları devlet görevlilerinin özel şirketleri harca bağlamasını suç saymıyor. Yani adalet açısından bakıldığında Bulgaristan’da yeni durum totalitarizmle kıyaslanınca daha kötü ve tehlikeli, çünkü bir yandan devleti tamamen çökertebilir, aynı zamanda ekonomiyi de felce uğratma tehlikesi gizliyor. Çalanın, talancının, rüşvetçinin ve haraççıların lehinde çalışıyor ve onları koruyor…. Bulgar devlet kurumlarında çalışanlarda adalet korkusu yok. Bu sözler trafik polisinden bakana kadar her memur için söylenebilir. Dayaktan öldürülen olsa bile yargılanıp içeri atılan yok. Haraç sisteminden daire alanlardan biri olan Enerji Bakan Yardımcısı, I. Borisov hükümetinde “Belene” II. Nükleer Elektrik Santrali inşaatından sorumlu olan Bakan T. Traykov’a rağmen ve onunla danışmadan belge imzalayan ve Bulgaristan’ı 1 256 000 000 Euro zarara sokan kişidir. O zaman yargılanmadı, görevinden de alınmadı. İkinci defa yakalandığında da, (şimdi) tutuklanıp içeri atılmıyor. Demek istediğim yeni “nomenklatür” (devlet korumasında olan kişiler daha sorumsuz, daha tehlikeli, daha çılgın) hareket ediyorlar. Adalet olmadan ileri adım atılamaz, toplumda huzur sağlanamaz, halk ve özgürlükten, demokrasiden söz edilemez. Toplum çöker, bulgur pilavı gibi dağılır. Dağılır da, unutmayalım, burası bizim memleket… Küstahlığı “daire” çemberinden çıkarıp, sosyal ve siyasal sistemin başka halkalarına taşıdığımızda, özellikle insan hakları hususunda biz kudurmuşlarla yüzleşiyoruz. Bunun en acı örneği kimlik sorunudur. Birçok yazımızda, Bulgar kavminin ancak Osmanlı devrinde 1 milyon çoğaldığını, son 140 yılda nüfus olarak sürekli azalma kaydettiğini resmi delillerle anlatmaya çalıştık. Üretkenliğini yitiren bir soyun öncü (lider) olamayacağını, iç kokuşmuşluk yaşadığı için başka etnikleri bünyesinde taşıyamayacağını, kan kaybedenle kanı yeni fışkırmış olanın bütünleşmesinin mümkün olmadığını, bunun manevi alanda, eğitim ve kültürde de böyle olduğunu defalarca yazdık. Bulgaristanlı Türklerin toplam sayısı 10 milyon olmuş, sayısı 2.5 milyon olan Bulgar unsur onları nasıl eritsin ki? İnsanları vatanlarından koparıp kovmak cezasız kalamaz… Bu bakıma, Bulgaristan’da yaşayan diğer etniklerin kimliğini tanımamak, milli
ateşi söndürdüğü gibi, devleti de çöküşe itiyor. Dil, din, ahlak, kültür vb çeşitliliğinden kimseye zarar gelmez, çeşitlilikte birlik kalkınmanın güç kaynağıdır. Bugün adalet uygulamayan, eski suçları görmek istemez, yarını ise göremez. Bu ay bizim için yeniden ibret dersi ayı oldu. Geleneklerimizde köyün çöpünü temizlemek köylünün ortak işi ve hamlesidir. Haraççılar bizi çöplükte boğmaya çalışırken, birkaç saat olmak üzere “kurtarıcı” kesildiler, sonra da akrebin huyundan vaz geçmediğini hepimiz gördük. Bu dava bizim ortak davamızdır. İşte böyle bir ortamda 26 Mayısta Avrupa Parlamentosu seçimlerine gidiyoruz. 17 milletvekili seçeceğiz. Yeni Bulgaristan tarihinin en köklü partilerinden biri olan Bulgar Halk Çiftçi Partisi Başkanı, II. Borisov hükümetinde Savunma Bakanı görevinde bulunan, Nikolay Nenkov eski cumhurbaşkanlarından Petır Stoyanov’un da katıldığı bir aday tespit toplantısında şöyle dedi: “Diktatörlerin suçları af edilip hasıraltına itilemez, çünkü politik suçlar bizde de bütün ulus tarafından çok ağır ödeniyor.” Nenkov, son olaylardan sonra “Bulgar toplumu çok ürktü ve bulgur pilavı gibi dağıldı!” dedi. Seçime, en az 16 politik gruplaşma olarak gidileceği artık görülebiliyor. Bulgarların bu kadar parçalanmış olduğu bir ortamda Müslüman Türkler aralarında birlik ve beraberlik sağlayabildiğinde 26 Mayıs 2019’da seçimden BİRİNCİ PARTİ – en fazla AP milletvekiliyle – çıkabilirler. Bu bir tarihsel fırsat ve şanstır. Ne yazık ki Türk Kimliği etrafında kenetlenip birlikte ilerleme safları düzmeyi sudan samandan sebeplerle gerçekleştiremiyoruz. Kuşak değişiyor. Genç lider için çırpınan bir kuşak kanat açıyor. Eğer bunu yapamıyorsak. Biz hırslı ve itirazlı erkekler politik sahneden çekilelim. Adaylıkları Bayanlarımıza bırakalım. Onları destekleyelim. Onlara ön verelim. Kalın kafalılara, kendi kişisel menfaatlerinden başka hiçbir kimseye el uzatmayanları yarı yolda bırakalım. Dünyada kadın lider örnekleri çok! Dünya serbest güreşte altın madalya ile dünya genç kız satranç birinciliğinde olimpiyat şampiyonları Bulgaristan Türk Bayan değil mi? Avrupa Parlamentosuna da neden göndermeyelim sevdiklerimizi? Sizden cevap bekliyorum. Bütün adaylarımız Bayan olsa olmaz mı!? Almanya Başbakanı Bayan An. Merkel, İngiltere Başbakanı Bayan T. Meğer değil mi? Slovenya Cumhurbaşkanı Bayan değil mi? Romanya Avrupa Savcısı yetiştirmedi mi? Avrupa Birliği Dış İşleri Bakanı İtalyalı bir Bayan değil mi? Şimdi hepiniz biraz düşünün lütfen… Ne yazık ki, kendinden başkasının nefes almasını kıskanan HÖH (DPS) partisi artık bir karga tüneğini andırıyor. Ahmet Doğanı aday gösterip seçsek kime yararı dokunacak? Meyveleri serçe kuşu ve saksan hakkı! Biz, Bulgaristan Türkleri yeryüzündeki acıların hepsinden tattık. Bayanlarımız dayandı, tüm zulümlere dayandı ama Türklüğümüzden kıymık vermedi. “Belene”den adını vermeden çıkan Hüsniye öğretmen milli kahramanımızdır. Bayan şehitlerimizi örnek alalım. Bulgarlar ve diğer etnikler Milli Mensubiyet, şeref, namus ve Vatan için can veren, kurşunlara göğüs gerek Bayan kahraman gösteremezken, Bizim tarihimizde en onurlu ve gururlu kahramanlarımız Hanımlarımızdır. Şehit Türkan’ımız yeni kuşağın dalgalanan bir bayrağıdır. Herkes önüne baksın, şehit kanıyla boyanmış bayrağımızın gölgesine toplansın! Zaman umutlarımızı birleştirme zamanıdır… Biz hırsızla hırsız. Haraççıyla haraççı olamayız. Namussuzla namusuz olmak bizim kştabımızda yok. Biz türkü olmuş, umut olmuş, bayrak olmuş bir milletiz! Bugün su aynasında durmuşuz. Bu aynada bir de olsak, beş de olsak kavgasız var olabiliyorsak, hayatta da bunu yapmak zorundayız. Bulgar örneğinden esinlenip bulgur pilavı gibi dağılmış, kurda kuşa yem olmaktan vaz geçmeliyiz. Geleceğin anahtarı birliktir. Birliğimizdir. Allah bizi birlik olun diye yaratmıştır!
Bilimler Akademisi geleceğin pilini yarattı
Alptekin CEVHERLİ Çarparım Ulan Aşkım(?)
Bulgaristan Bilimler Akademisi ve “Az.Kliment Ohridski” Sofya Üniversitesi’nden bilim insanları , enerjinin depolanmasında devrim yaratacak yeni nesil bir pil üretti. Orijinal Bulgar ürünü sodyum bazlı, güvenli, ucuz ve çevre dostu şarj
edilebilir pildir. Elektromobillerde lityum- iyon akülerle kombine edilebilir, diğer makine ve cihazlarda tamamen değiştirilebilir. Bu tür pil daha ucuz, da güvenli ve çevre dostudur.
Bulgaristan’ın kameraları uzayda
Bir Bulgar kamerası Ay’a doğru ilerliyor. Kameranın baş yapıcısı dr. Petko Dinev’in açıkladığı üzere İsrail’in “Bereshit” adlı uzay aracına monte edilen 8 megapiksellik kamera, sıfırın altında 40 ila sıfırın üstünde 85 derece arasında değişen sıcaklık derecelerine, çok güçlü titreşimlere ve yerçekimi ivmesinden 100 kat büyük ivmeye dayanıklıdır. Kamera, şirketin Florida ofisinde Bulgar uzmanları tarafından birleştirildi. Dr. Dinev: “Kameranın Bulgar zekası ve ellerinin eseri olduğundan gurur duyuyoruz” dedi. ABD Savunma Bakanlığının “Cape Canaveral” havacılık üssünden fırlatılan her roket,
Bulgar bilimcinin şirketinde üretilen ve havalanmayı, yakıt durumunu ve roket katlarının ayrılmasını control eden kameralarla donatılmıştır. Dinev kameralarını taşıyan 500’den çok uydudan 300’ü şu an da yörüngeye oturtulmuş durumda olup 24 saat içerisinde Yer Küresinin 1,5 milyon fotoğrafını çekiyor.
5G Bulgaristan ve İrlanda işbirliğinde
Bulgaristan Ulaştırma, Enformasyon teknolojileri ve Haberleşme Bakanı Rosen Jeliazkov ve İrlanda Belediyesi Kalkınma, Doğal Kaynaklar ve Dijital Gelişimi Bakanı Sean Canney,
Sofya’da Brexit’in dolaşım (roaming) ücretlerine etkisini, görüştü. Bakan Jeliazkov, İngiltere’nin AB’nden anlaşmasız çıkması durumda ücretlerin, serbest ticaret görüşmeleri sonucu belirleneceğini, belirtti. İki bakan, Bulgaristan ve İrlanda’nın 5. Nesil Mobil Telekomünikasyon Hizmeti 5G’nin koordine uygulanması sırasında işbirliğe gitmesi konusunda anlaştı. Bakan Canney, Bulgaristan’ın hızlı internet erişimine sahip AB ülkelerinden biri olduğunu vurguladı.
GERB ve SDS, ittifak protokolü imzaladı
Bulgaristan’ın Avrupalı Geleceği İçin Vatandaşlar (GERB) Partisi Genel Merkezinde düzenlenen basın toplantısında GERB Genel Başkan Yardımcısı Tsvetan Tsvetanov, “GERB ve Demokratik Güçler Birliği (SDS), mayıs ayında yapılacak Avrupa Birliği (AB) Parlamentosu seçimlerine ortak aday ile katılma konusunda anlaştı” diye bildirdi. Daha sonra Başbakan ve GERB Genel Başkanı Boyko Borisov ve SDS Genel Başkanı Rumen Hristov, ittifak protokolü imzaladılar. Borisov,” Yapılarımız tüm adayların kazanması için eşit derecede iyi çalışacak ve önceki seçimlerde olduğu gibi tercihli oy kullanmakla ilgili hile yapılmayacak” dedi.
SDS Genel Başkanı Rumen Hristov, partinin önerdiği AB Parlamentosu milletvekili adaylarının Aleksandır Yordanov ve İliya Lazarov olduklarını açıkladı. GERB ve SDS’nin ortak aday listesinde SDS’nin iki adayı yer alacak, onlardan birisi listenin 6.sırasında yer alacak. İttifak protokolünü imzaladıktan sonra Hristov,”GERB ile ittifak müzakerelerimiz sona erdi. SDS, ortak bir zafer elde etmek için tüm gücünü harcayacaktır” diye belirtti. Hristov, AP milletvekili adaylarını belirleme kararının zor bir karar olduğunu söyledi. Hristov,”15 aday adayımız vardı, üç kişi adaylıktan vazgeçtik. Ortaklarımızla birlikte Aleksandır Yordanov’un listede 6.sırada yer almasına karar verdik. İkinci adayımızın SDS Genel Sekreteri İliya Lazarov olmasına karar verdik” diye sözlerine ekledi.
Bundan bir kaç gün önce elimde bir kitap, il halk kütüphanesine doğru gidiyorum. Önümde de 17 – 18 yaşlarında bir kız, bir erkek el ele tutuşmuş yürüyorlar… Kütüphanenin bahçesine onlar önde, ben arkada girdik. Öndeki delikanlı kıza sanki vuracakmış gibi birden elini havaya kaldırdı ve bağırdı: – Çarparım ulan aşkım! Ben tabi arkada şoke olmuş vaziyette bakıyorum… Kız ise istifini hiç bozmadan: – Öküüüz, seni seviyorum lan! Deyip uzandı ve gencin yanağına bir öpücük konduruverdi… Sonra kol kola girip, kütüphane kapısından içeri daldılar… Ben mi? Kıyıdaki bir banka oturup, şu anda sizlerle paylaştıklarımı düşünmeye başladım… Aklımın almadığı bir iltifat tarzını; anlayamadığıma mı yanayım, yoksa kütüphaneye giden gençlik böyle ise … diğerleri ne âlemdedir diye kafamın zonklamaya başlamasına mı yanayım, kararsız kaldım… İş yerindeki stajyer öğrencilerin ara sıra birbirleriyle olan diyaloglarına tanık olduğum için “Yaşamaya Başlatılan Türkçe”yi az çok algılayabiliyorum, ancak işin bu boyuttaki övgü ve sevgi kısmına ilk kez tanık olduğum için, sindirmek biraz zor oldu tabi… Bunun için şöyle okkalı bir Yemen kahvesi ve hatta bir de Beypazarı Maden Suyu içmek gerekir… Dünyamız nereye götürülmüş, biz hangi dünyada yaşıyoruz? Hatta yaşıyor muyuz? Yoksa ot gibi nefes alıp mı veriyoruz? Bir de kalkmış diyoruz ki cep telefonlarındaki kısa mesajlarda, gençler sesli harfleri kullanmıyormuş da efendim, “Ç” yerine “C” yazıyormuş filan… Yeni nesil aşmış artık, “Öküz, seni seviyorum lan” iltifatın mazhar olmuş bir gencin, gönlünde yanan o aşk kıvılcımının, o sevda tutkusunun yerini kızlar hâlâ: “Yârim İstanbul’u mesken mi tuttun? Gördün güzelleri beni unuttun. Sılaya dönmeye yemin mi ettin? Gayrı dayanacak özüm kalmadı, Mektuba yazacak sözüm kalmadı. İğde çiçek açmış dallar görünmez. Dağlar diken olmuş kervan oturmaz. Benim bağrım yufka sitem götürmez. Gayrı dayanacak özüm kalmadı,
Mektuba yazacak sözüm kalmadı” diyen Kayserili büyük Ozan Ahmet Gazi Ayhan’ın mısralarında filan mı aradıklarını sanıyorsunuz? Yoksa Vatan Şairi Nâmık Kemâl’in Hacı Arif Bey Bestesi ile bilinen şiirindeki gibi: “Olmaz ilaç sine-i sad pâreme, Çare bulunmaz bilirim yâreme. Baksa tabiban-ı cihan çareme, Çare bulunmaz bilirim yâreme.” Mısralarındaki gibi delikanlıların kızlara şiir filan mı okuduğunu zannediyorsunuz? Zaten okusa yarısını yanlış telaffuz edeceği için, bence de böyle bir şiiri okumamakta fayda var… Oysa “Kara gözlerine kurban olduğum güzel” diyeceğine günümüz kızlarına “Çarparım ulan aşkım!” demek size en azından bir buse kazandırıyor(muş)… Ondan sonda kadın dernekleri sokaklarda bas bas bağırıyor: “Kadına kalkan eller kırılsın!” İyi de ablam, bizzat bayanların öpücükle ödüllendirdikleri “çarparım ulan” gibi bir ‘edebî iltifata’ mazhar olmuş kızlarımız varken, bu eller nasıl kırılacak? Eski filmlerde bilindik sahnedir, saf delikanlı gider bıçkın, çapkın arkadaşından aşkını açamadığı kızın kalbine girmek için formül, şiir filan ister. Seyretmişsinizdir…
12 Sayı 142 - Mart 2019 12
Bulgaristanlı Başarılı Hemşehrilerimiz
Bulgaristan’da Onlardan Her Şey Beklenir BGSAM: 31 03 2019 Konu: Bize dil uzatan şaşkınlık siyasi saldırganlıktır. Totaliter rejimde “Bilimsel Komünizm” hocası olan, şimdi ise siyasi bilimler profesörü geçinen Ognyan Minçev, Bulgaristan’ın Türkiye’nin desteklemesi ve garantörlüğünde NATO’ya alınmasından hemen sonra (2005) Ankara’yı bir bilirkişi heyetiyle ziyaret etmişti. SAM Enstitüsü Müdürü Büyükelçi Murat Bilhan bu görüşmede ona şöyle bir soru sormuştu: “Siz Amerika Birleşik Devletlerine Güney Doğu Bulgaristan’da (Bezmer ve Aytos) asker üs kurmalarına neden izin veriyorsunuz? Sizdeki yabancı üsler size olduğu kadar, bize de tehdit oluşturuyor? “ Siyaset bilimci Minçev’in yanıtı şu olmuştu: “Sayın Büyükelçi, Bulgar milli çıkarlarına tehdit Moskova ve Ankara’dan olmak üzere, 2 yönden gelir. Birleşik Amerika’nın bizdeki üsleri bizim güvenliğimiz ile sizin hevesleriniz arasındaki tampon bölgedir.” – “Faktor. Bg” Bu yabancı askeri üslerin daha da genişlemesini kabul eden en sıkı Moskofçu olan yeteneksiz güçler 2009’da Sofya’da hükümet kurdu. Hemen ardından Filibe (Plovdiv) “Rakovski” hava üssü, Şabla ve Burgas “Atiya” askeri deniz üssü, “Kavarna” hava savunma üssü, talim poligonları, tank tamir atölyeleri, tatil merkezleri vs vs aldı gitti. (Bulgaristan’da ABD güçlerinin kullanacağı üsler arasında doğudaki Sliven kenti yakınlarındaki Novo Selo askeri üssü ve güneydoğudaki Yambol yakınlarındaki Bezmer ile güneydeki Plovdiv yakınlarındaki Graf İgnatievo hava üslerinin yanı sıra Karadeniz liman kenti Burgaz yakınlarındaki bir depo yer alıyor. Son yıllarda Novo Selo’da düzenlenen Bulgar-Amerikan ortak askeri tatbikatlarının Bulgaristan’a 3 milyon doların üzerinde toplam yatırım getirdiği söyleniyor. Bezmer Hava Üssü strateji dergisi Foreign Policy tarafından ABD’nin dünya çapındaki en önemli altı üssü olarak gösterildi. Bezmer’in şimdiye kadar Irak’a teçhizat gönderilen Burgaz’ın yerini alması planlanıyor, ama bu üssün bir kötü tarafı var. O da Karadeniz’deki turistik merkezlerin tam ortasında yer alıyor olması.) Arkada kalan 14 yılda Birleşik Amerika Sofya iktidarında “erişilemez-lik”, “her zaman ve her yerde haklısınız”, “sizi kimse cezalandıramaz”, “yaptıklarınızdan kimse hesap soramaz” duygusu ve tavrı yarattı. Tarihinde 7 defa kırılmış, yalnız XX. Yüzyılda 3 defa felaket yaşamış, 141 yıldan beri azınlıklarıyla ruhen kaynaşamayan ve manevi parçalanmışlık yaşayan küçük bir ülkesi ve yaralı bir halk olan Bulgarlar tarihlerinin en huzurlu ve güvenli devrini Osmanlı döneminde yaşadılar. Osmanlı onlara manevi uyanış ve gelenekleriyle yaşama ve bir milliyet olarak dirilme, kendi kiliselerinde dinsel adetleriyle yaşama olanakları oluşturmuş. Kilise ve manastırlarını, okullarını bir tarafta Rum Papazların diğer tarafta Rus baskısından kurtardı ve özerk yaşamalarına ufuk açmıştı. 160-170 yıl öncelerinde meydana gelen bu gelişmelere Batı güçlerinin (öncelikle İngilizlerin ve Rus-
Bulgaristan Türklerinin Sesi
ların) Bulgarları kışkırtmalarını izledikçe ve bugünkü belirtilerle karşılaştırdığımızda benzerlik görüyoruz. Bugün yabancı üslerle doldurulan Bulgaristan topraklarında o zamanlar silahlı çeteler kuruluyor, dağlarda dolaşıyorlar, ayaklanma kışkırtıyorlardı. Ve bu yüreklendirmenin özünde batılıların ve Rusların “ayaklanın, saldırın, öldürün, arkanızdayız, burnunuzun kanamasına müsaade etmeyeceğiz” vaatleri vardı. 1876 Nisan Ayaklanmasını kışkırtan Sofya’daki İngiliz konsolosları Bulgar aslilere kese dolusu para dağıtmışlar, halkı yalan vaatlere boğmuşlardı. Her ayaklanmanın ideolojisi, ülküsü vardır. Bulgar ülküsüne Osmanlı, İslam ve Türk düşmanlığı zehri aşılayanlar da aynı güçlerdi. 1905’te Genç Türklerin, Makedon asileri adam sayıp İstanbul’da kurulan İkinci Meclise davet etmesinden sonra Türk ve İslam düşmanı zehri çok keskinleşen İç Makedon Devrim Hareketi, günümüzde Sofya hükumetinde ortaktır. Günümüz Bulgar aşırı milliyetçiliği Müslüman ve İslam düşmanlığı siyasetinde ve yerli yersiz Türkiye Cumhuriyeti’ne saldırılarda çok önemli bir yer alıyor. VMRO hareketi liderlerinden şunu işitiyoruz: “Türkiye Bulgaristan’daki Müslümanları “Türk” yapmak istiyor. Bulgaristan tek milletli bir devlettir. Bulgaristan Türklerini azınlık olarak tanımıyoruz. Kişisel haklarını tanıyor, kolektif haklarını, ortak haklarını, azınlık haklarını tanımıyoruz. Modern demokrasi bireysel haklara yöneliktir, Türklere toplumsal azınlık hakkı tanıyamayız. Dolayısıyla anadil, okul, kültür ve din haklarını da tanımıyoruz…” İçten ve dıştan kışkırtıldıkları bir yana, onlar bu sözleri söylerken, topraklarımıza konuşlanan Amerikan üslerinden güç alıyor, arka buluyorlar. Olayın yeniden patlaması T.C. Dış İşleri Bakanımız M. Çavuşoğlu’nun Tekirdağ’da soydaşlarımıza konuşmasıyla başladı. Son 5 yılda Bulgar sözde “yurtsever” aşırı milliyetçi, hatta faşist güçlerin Avrupa Parlamentosundaki temsilcisi ve 26 Mayısta yapılacak seçimde yine aday gösterilen İç Makedon Devrim Hareketi (VMRO) Başkan Yardımcısı An. Cambazki Bulgaristan Müslüman Türkleriyle ilgili yeni bir teori (kuran) geliştirmiş ve açıkladı. Brüksel’de kimin elinden su içtiğini henüz bilmiyoruz. Fakat saçmalıklarını açıklamak istiyoruz, çünkü o artık “Avrupa TV” yayınına çıktı ve şöyle saçmaladı: “Bulgar Prensliği topraklarında yaşayan Türklere 1878’de sahip olduk. O zaman Osmanlı imparatorluğu vardı. Türkiye Cumhuriyeti yoktu. Türkiye Cumhuriyeti 1923’te kuruldu. O, Osmanlı imparatorluğunun varisi değildir. Bizdeki Türkler üzerinde hak iddia edemez. Onlarla ilgili konuşamaz. Bu nedenle Bakan Çavuşoğlu, Bulgar meclisinde Müftülük borçlarıyla ilgili kabul edilen kanun konusunda “müdahalede bulundum“ sözlerinden ötürü ‘özür’ dilemelidir. Biz egemen bir devletiz. Türkiye iç işlerimize karışamaz!” Politik sahneye 5 sene önce çıkan bu sözde siyasetçi hedefinde olanı açıkladı ve önlüğündeki taşları döktü. Bulgaristan Türklerine hiçbir hak tanınmayacak, dedi.
Devamı www.bghaber.org
Bulgaristan, “Special Olympics” Dünya Oyunlarında 19 madalya
Bulgaristan takımı Abu Dabi’deki “Special Olympics” Dünya Oyunlarından 19 madalya kazandı.Ülkemiz, 14-42 yaşları arasında, zihinsel engelli 18 atlet tarafından temsil edildi. Dört altın madalya, Vania İvanova, İliana Tsvetanova, Tsvetelina Georgieva ve Haris Hadjiev tarafından kazanıldı.Sırasıyla uzun atlamada, bini-
cilik, parkur ve yüzmede başarılı oldular. Ayrıca, Bulgaristan yedi gümüş ve sekiz bronz madalya kazandı. Binicilik takımı en fazla ödül aldı, Tsvetanova, Georgieva ve Victor Hristov üçer madalya kazandı.14 – 21 Mart arasında düzenlenen oyunlara, 24 spor dalında zihinsel engelli 7500’den fazla sporcu katıldı.
Türk müzisyenlerden Filibe’de Nevruz konseri
Türkiye Cumhuriyeti Filibe Başkonsolosluğunun himayesinde Filibe Bulgar-Türk Edebiyat Kulübü Nevruz konseri düzenledi. Piyano ve çello virtüözleri Moskova’daki Çaykovski Devlet Konservatuvarı mezunu Gökhan Aybulus ve Trakya Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Öğr. Üyesi Dr. Musa Eren İşkodralı, Avrupa Kültür Başkentinde sergiledikleri virtüöz performansıyla Filibelilerin baharın gelişini kutladılar. Filibe’nin eski kentinde Balaban Evi’nde düzenlen etkinliği himaye eden Filibe Başkonso-
losu Hüseyin Ergani, konsere katılan konukları selamladı ve genç müzisyenler Eskişehir Anadolu Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Gökhan Aybulus’a ve Trakya Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Öğr. Üyesi Dr. Musa Eren İşkodralı’ya teşekkür etti. Ergani, herkesin baharın gelişini kutladı ve bu yıl Filibe Başkonsolosluğu ve Bulgar-Türk Edebiyat Kulübü tarafından düzenlenen bütün etkinliklerin 2019 Avrupa’nın Kültür Başkenti Filibe’ye ithaf edileceğini sözlerine ekledi. Konsere katılan konuklar arasında besteci ve akademisyen Nikolay Stoykov, Filibe Müzik Dans ve Güzel Sanatlar Akademisi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Asen Diamandiev, Prof. Dr. Toni Şekercieva-Novak, Prof.Dr. Anastas Slavçev, Prof. Dr. Romeo Smilkov, Prof. Dr. Dora Slavçeva, Dobrin Petkov Ulusal Müzik ve Dans Sanatı Okulu Müdür Yardımcısı Dr. Yulia Markovska, müzik okullarından öğretmenler, klasik müzik okuyan üniversiteliler ve klasik müzik severler yer aldılar.
Genç boksör Ergünal Sabri, Bulgaristan Kupası Şampiyonu oldu 46 kg altı kategorisinde Avrupa boks şampiyonu olan Ogi lakabıyla bilinen Kırcaali Arda Boks Spor Kulübü boksörü Ergünal Sabri, geçen hafta Petriç kasabasında düzenlenen Bulgaristan Genç Erkekler Kupası Boks Turnuvası’nda ve aynı zamanda Bulgaristan Genç Erkekler Ferdi Boks Turnuvası 1.Tur Elemeleri’nde birinciliği elde ederek, altın madalya kazandı.
Ogi, final karşılaşmasında Lokomotiv Sofya Kulübü oyuncusu Yannis Emoforidis’i yenerek Bulgaristan Kupası Şampiyonu oldu.
“Bulgargaz” Rus olmayan doğalgaz tedariği için ihale açtı “Bulgargaz” tarihinde ilk defa Rusya’dan olmayan doğal gaz tedariği için ihale açtı. Şirketin Yürütme Müdürü Nikolay Pavlov” 15 Mart’ta ihaleyi anons ettik. Orada şart ve istemler açıkça beyan edildi. Tekliflere açığız” dedi. Bu yep yeni uygulamanın Bulgaristan’da tüketicilerin yararına olacağını kaydeden Pavlov, gazın Romanya ve Yunanistan’dan gelmesini beklediklerini söyledi.
2019 AB Parlamento Seçimleri 16.4 milyon euro
Bulgaristan Hükümeti, 2019 Avrupa Parlamento Seçimleri hazırlıkları ve düzenlenmesi için 16.4 milyon avro tahsis edecek. Kaynaklar , seçim sürecinin çeşitli aşamaları ile ilgili tüm faaliyetlerin finanse edilmesini ve seçimlerin sorunsuz bir şekilde yürütülmesini sağlayacak. Başbakan Yardımcısı Tomislav Donçev, 2019 Avrupa Parlamento Seçimleri koordinasyon çalışmalarını yürütmek üzere görevlendirildi.
Bulgaristan Türklerinin Sesi 13 Sayı 142 - Mart 2019 Bulgaristan ve Türk Dünyası
Nedim AKIN Özrü Olmayan Suçlar Konu: Tartışması devam eden, Bulgaristan Yahudileri sorunu. Biz, kimlik ve din tarihimizi ne kadar yetersiz, üstün körü ve bilgisi derin olmayan, çıkarcı anlatan veya dinleyicilerini yanıltmak için propaganda yapanların ağızından dinlersek, yazdıklarını okursak, yanılma payımız ve hatta suç işleme, günahkâr olma ihtimalimiz o kadar artıyor. Bir misalle açıklayayım. Totaliter komünist rejimin işlediği sayısız suçların hepsi, bu arada sözüm ona “soya dönüş süreci” olarak 35 yıldır yutturulmaya çalışılan ağır kitle cinayetlerinin, kültürel katliamın, artık toplam sayısı 600 bin olan zoraki göç kurbanlarının, affı asla mümkün olmayan vahşi suçlara kılıf bulup suçsuzluk kefeni giydirmeye çalışıyorlar. Bulgaristan’da bu bir feryat halini aldı. Vuslatın, cennet ve cehennem sorgusunun ve katran kazanda kaynamanın ne olduğunu bilenlerin gözüne uyku girmiyor. Hainlik için ceza yasası olmayan bir ülkede gölgelenseler de, iç sızılarını yalnız kendileri bilir. Bugünkü anma, 10 Mart tarihiyle ilgilidir. 13 Şubat 2003 yılında, Bulgaristan Cumhuriyeti Bakanlar Kurulu kararıyla, 10 Mart tarihi “Holokos Günü yani İkinci Dünya Savaşında Yahudilerin Öncelikle Yakılarak Yok Edilmesi Ve İnsanlığa Karşı İşlenen Cinayetleri Kınama Günü” ilan edildi. Okul kitaplarına girdi. Anma törenleri yapılıyor. Olayın tarihçesine geçmezden önce, şu anımsatmada bulunmak istiyorum: 2002’de Avrupa Konseyi üyesi ülkelerin Eğitim ve Öğretim Bakanları toplantısında, 2002 yılına kadar “Yahudilerin Yok Edildiği Gün” olarak anılan 27 Ocak tarihinin, 2003’ten sonra, her ülkenin milli özelliklerine göre farklı bir günde anılması kararı alındı. Bulgaristan’da bu tarih, 17 Mart 1943 tarihinde 25. Halk Meclisi Başkan Yardımcısı Dimitır Peşev tarafından kaleme alınan ve 42 milletvekili tarafından imzalanan – evlerinden toplanıp tren garlarına ve Tuna’da – Lom limanı yakınlarında bir kampa toplanan yaşlı ve çocuk, erkek ve Bayan Yahudilerin yük treni ve nehir gemisi ambarlarına tıkıştırılıp, yakarak yok etmek üzere Avrupa’daki değişik Nazı kamplarına gönderilmelerinin durdurulduğu gün olarak anılıyor. Uluslararası camia bunu böyle kabul edip, İsrail hükümeti Bulgaristan Başbakan ve papazlarını Tel Aviv’e davet edip her defasından yüksek ödüllerle ödüllendirse de, Bulgar Yahudiler ve onların manevi liderleri, Bulgaristan’ın Yahudilerini “kurtardığını” kabul etmiyorlar. Çünkü yaşananların tekrar etmesinden korkan Bulgaristan Yahudileri (Osmanlı devrinde yerleştikleri ve 400 sene barış içinde yaşadıkları toprakları) 1946’da, 48 bin kişi olarak ülkeyi topluca terk etmiş ve İsrail’e yerleşmiştir. Olayın özü daha derindedir: 1942’deAlman Nazileri Vardar Makedonya’sı ile Ege Trakya’sını işgal etmiş ve idaresini Bulgar Çarlığına devretmiştir. Bulgar Çarı III. Boris ve Sofya hükümeti bu 2 bölgede yaşayan Yahudi ve Romen (Çingene) vatandaşlara Bulgar Çarlığı tebaası tanımamış, Nazilerin isteğine uyarak, Yahudi ve Romenleri toplanarak Nazi insan yakma kamplarına sevk etmeyi kabul etmiştir. 19 Mart 1943’te, ilk parti olan, 7 144 Yahudi Vardar Makedonya’sından, Bulgar asker ve subayların nezaretinde, gece gece at vagonlarına bindirilmiş ve Viyana üzerinden Polonya’nın “Treplika” Yahudi imha kampına yola çıkmıştır. 12 Mart 1943’te yine aynı şekilde günümüzde Sırbistan’da bulunan Pirot şehri tren garından 161 Yahudi de aynı istikamette, fakat Lom nehir limanında gemi ambarına yüklenerek, Viyana üzerinden aynı ölüm kampına yola çıkarılmıştır. (toplam 11 343 Yahudi gönderilmiş ve aralarından geri dönen olmamıştır.)
Devamı www.bghaber.org
Nevruz , Türk Dünyasının Bayramı Kutlu olsun
Raziye ÇAKIR (9 Mart-21 Mart) Dünyanın en eski bayramı İlkyaz (Nevruz), Türk dünyasında Göktürkler’in Ergenekon’dan çıkışı ve 12 hayvanlı Türk takviminde yeni yılın başlangıcı olarak binlerce yıldan bugüne kutlanıyor. “Yeniden Doğuş, Yeniden Diriliş, Yeni Hayat, Yeni Gün” anlamlarında olan NEVRUZ;
Türklüğün Sevincidir. Türklerin Birliğidir.
Kaşgarlı Mahmut, Divan-ı Lügati’t Türk isimli eserinde “Türklerde yılın başlangıcı Nevruz’dur” demektedir. Atatürk de, 22 Mart 1922 günü Ankara Keçiören’de Nevruz Şenlikleri düzenletmiş ve bizzat katılmıştır. İlk Türk topluluk ve devletlerinde olduğu gibi M.Ö. 3.Yüzyılda Mete Han zamanında da bu kutlamaların büyük şenliklerle yapıldığına ilişkin bulgular mevcuttur. Selçuklu ve Osmanlı’da da milli bayram olarak kutlanmıştır. 2010′da Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, asırlardan beri kutlanmakta olan Türk kökenli bu şenliği, Dünya Nevruz Bayramı ilan etmiştir. Bu suretle Türklerin, dünyaya bir medeniyet hediyesi daha olmuştur. Nevruz, Ergenekon, yeşil-sarı-kırmızı renkli atkılar Türklerin ortak malı ve bayramıdır. Tamamen Türklere özgüdür. Türk adet ve geleneklerinden kaynaklanmıştır. Tarih boyunca gelmiş geçmiş bütün Türk Devletlerinde kutlanmış ve kutsanmıştır. Türk Kültüründe Nevruz En eski Türk geleneklerinden biri olan Bahar Bayramı (Nevruz), baharın gelişiyle doğaya gelen canlanmayı, toprağa ve bitkilere yürüyen yeni yaşam ile bereketi simgeler. Bu yönüyle Ergenekon Destanının içinde yer bulur. Bozgunculardan ve düşmanlardan kaçıp yüzlerce yıl erişilmez dağlar arasındaki ovada gelişen Türklerin, yeniden dünya yüzüne çıkmaları, yeniden yaşam bulmaları aynı anlayışa dayanır. Ergenekon Destanı resmi belgelerde ilk defa Büyük Hun Devleti döneminde geçer. Çin generali Çian Kien M.Ö. 119 yılında İmparatoruna sunduğu raporda, Ergenekon Destanından da bahseder. Buradan biliyoruz ki; Mete’nin babası Teoman (Tu-men/Duman) Han zamanında 21 Mart’ta kırlara çıkıp toylar düzenlenerek bahar bayramı kutlanırdı. Nizami Gencevi ise “İskendernâme” adlı eserinde, M.Ö. 350 yıllarından bu yana Türklerin bahar bayramını kutladığını bildirir. Genel Türk kültürü 21 Mart tarihini Ergenekon’dan çıkış günü sayar. Türk tarihi üzerinde önemli kaynakların ortak görüşü, Ergenekon’un al bin yılın üzerinde bir geçmişi olduğu yönündedir. Zaman içeresinde baş gösteren kıtlıklar, sert geçen kışlar, otlak yetersizlikleri, nüfus artışı sebebiyle bulunduğu alana sığamama gibi ekonomik sebepler ve Tanrıdan geldiğine inanılan kut gereğince cihan hâkimiyeti ülküsünü gerçekleştirme gibi nedenlerle, kabından taşarak güney ve özellikle batıya hareketlenen Türk boylarınca gittikleri coğrafyalara da götürüldüğü görülür. Günümüzde, Çin Seddinden Adriyatik kıyılarına kadar geniş coğrafyada, birçok farklı ülkede yaşayan Türk toplulukları tarafından benzer motiflerle kutlanır. Tarihi belgelere göre; Türkler 12 hayvanlı takvimin yılbaşını 21 Mart olarak belirlediler. Selçuklu Sultanı Melikşah ünlü matematikçi Ömer Hayyam’a hazırlattığı ve kendisinin “Celâl-üd Devle” ünvânı sebebiyle “Celâli Takvimi” adı verilen takvimin yılbaşı yine 21 Marttır. İbrahim Hakkı Hazretleri “Maarifetnâme” adlı eserinde yılbaşını günesin koç burcuna girdiği 21 Mart olarak verir. Ömer Hayyam “Nevruznâme”, Selçuklu Veziri Nizâmül-Mülk “Siyasetnâme”, El Biruni “Eski Halklardan Kalan Yadigarlar” ve Kâşgarlı Mahmud “Divân-ı Lügât-it Türk” adlı eserlerinde, Nevruzun Türklerin yılbaşı günü olduğunu, Orta ve Ön Asya ile Uzak Doğu Türk topluluklarında coşku ile kutlandığını bildirirler. Nevruz sözcüğü Farsça nev (yeni) ve ruz (gün) sözcüklerinin birleşmesinden meydana gelmiş olup yeni gün anlamına gelmektedir. Eski İran takvimine göre yılın ilk günüdür ve güneşin Koç burcuna girdiği ilkbaharın başlangıcı sayılan bir gündür. Güneş 21 Marta kadar güney yarımküreye daha çok ışık ve ısı verirken, 21 Mart tarihinden itibaren kuzey yarımküreye daha çok ısı vermeye başlar. Bu nedenle kuzey yarımkürede yaşayan bazı halklar için 21 Mart günü uyanış ve yaradılışın sembolü olarak kutlanmaya değer bir gün anlamı taşımaktadır. İran mitolojisine göre Tanrı dünyayı, insanı ve güneşi bu günde yaratmıştır. İran’ın efsanevi padişahı Kiyumers tahta oturarak bugünü bayram ilan etmiştir. İran’da ihtişamın sembolü olan Cemşid de aynı gün tahta oturmuştur. Ayrıca Hz. Adem’in 7. torunu olan Cem 21 Mart günü Azerbaycan’a gelmiş ve bugünü bayram ilan etmiştir.
Anadolu’da Nevruz-i Sultan, Sultan Nevruz, Navrız, Mart dokuzu gibi adlar verilen Nevruz, farklı yörelerde değişik biçimlerde kutlanır. Tarımsal uğraşın yoğun olduğu yörelerde bir tür bolluk ve bereket töreni olma özelliği de taşımaktadır. Alevi-Bektaşi topluluklarda ise inanca dayalı bir anlam da ifade etmektedir. Alevi-Bektaşi topluluklarda Nevruz, Hz. Ali’nin doğum günüdür, Hz. Ali ile Hz. Fatma’nın evlendikleri gündür, Hz. Muhammed’in veda haccı dönüşü Hz. Ali’yi kendine halife tayin ettiği gün olması özelliğini de taşımaktadır. Bu günün sabahı mürşidin okuduğu duadan sonra süt içilir, Nevruziye adı verilen şiirler, nefesler ve Hz. Ali’nin Mevlidi okunur. Nevruzda önceden hazırlanmış olan çöreklerle mezarlık ziyaretine gidilir,ölüler ziyaret edildikten sonra orada çörekler yenilir. Osmanlı Devleti zamanında Nevruz gününe özel bir önem verilmiştir. Padişahlara Nevruz günleri “nevruziye” adı verilen kasideler sunulurdu. Bu kasidelerde ağaçların yeşermesi, çiçeklerin açması, havanın ısınması gibi konulara yer verilirdi. Nevruz günü Adem’in yaratıldığı, Nuh’un gemisinin karayı bulduğu, Hz. Ali’nin doğduğu, halife olduğu anlatılırdı. Nevruz gecesi bütün yaratıkların Tanrı’ya secde ettiği, dileklerin yerine getirildiği belirtilirdi. Nevruz günlerinde müneccimbaşı, yeni takvimi padişaha sunar, bahşişini de alırdı. Buna da “nevruziye bahşişi” adı verilirdi. Saray hekim başıları tarafından hazırlanan ve Nevruziye denen çeşitli baharatlardan yapılmış macunlar, padişah ailelerine ve büyüklere sunulurdu. Bugün için yapılmış macunlar, porselen kapaklı kaseler içinde sunulur ve günün hangi saatinde yenmesi gerektiğini yazan bir kağıt da kaselere iliştirilirdi. Nevruziye adı verilen macunun kökeni, kimi araştırmacılar tarafından Persler dönemine kadar götürülebilmektedir. Persler zamanında Nevruz günlerinde hekimler ve eczacılar toplanarak bu özel macunu hazırlamışlardır. Bu macundan yiyenin bütün yıl boyunca hastalıklardan korunacağına inanılmıştır. Zamanla bu gelenek değişime uğramış ve Nevruziye Nevruz günlerinde yenen özel bir tatlının adı olmuştur. Son zamanlarda bu geleneğin bir uzantısı olarak 21 Mart günü Manisa’da mesir macunu halka dağıtılmaktadır. Doğu Anadolu halkı için sadece Nevruz günü değil, Nevruz gecesi de kutsallık taşımaktadır. Bu gece canlı cansız bütün varlıkların Tanrı’ya secde ettiğine inanılır. O gün herkesin bir yıllık kısmeti ve geleceği belirlenir. Herkes güzel ve yeni elbiseler giyerek yeni yıla hazırlanır. Evlerde yemekler yapılır, karşılıklı ziyaretlerde bulunulur. Mart ayı içerisinde Anadolu’nun bazı yörelerinde görülen bir diğer gelenek de “Kara Çarşamba” geleneğidir. Mart ayının ilk çarşambası olan bu günde çeşitli törenler yapılır, çeşitli yiyecekler hazırlanarak birlikte yenir. Gençler bir dilek tutarak komşuların kapısını dinlerler. Nevruzla ilgili geleneklerden biri de “Mart ipliği”adı verilen uygulamadır. 21 Marttan itibaren ısınmaya başlayan havalar nedeniyle ağaçların güneşten etkilenmemesi için bez bağlanır. Giresun’da uygulanmakta olan “Mart bozumu” adı verilen gelenek de Nevruzla ilgili önemli geleneklerden biridir. Mart bozumunda akarsulardan alınıp getirilen su evlere serpilir. Ayağı uğurlu bir misafirin gelmesi ve “Martınızı bozuyorum” demesi beklenir. Nevruz İç Anadolu Bölgesi’nde “Mart dokuzu” olarak bilinmektedir. 21 Mart günü sabah erken kalkılır, mezarlık ziyareti yapılır, niyet tutulur. Niyetlenecek kişi mezarlardan birer taş alarak kırka tamamlar. Bir torbaya doldurup evinin duvarına asar ve bu arada bir niyet tutar. Bir yıl sonra torbaya baktığında taşlar kırk bir olmuşsa niyetinin gerçekleşeceğine inanır. Bir daha ki Mart Dokuzunda taşlar iade edilir. Nevruz günü zi-
yaretler esnasında çeşitli yemeklerden oluşan sofralar hazırlanır, oyunlar oynanır, eğlenceler düzenlenir, boyalı yumurtalar yenir ve büyük ateşler yakılır. Her toplumun kendine özgü nedenlerle kutladığı Nevruz, Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Türkmenistan, Özbekistan, Tataristan, Uygur Bölgesi, Anadolu ve Balkanlarda geleneksel kutlamalarla canlılığını günümüzde de sürdürmektedir. YURDUMUZDA VE ORTA ASYA’DA KUTLAMALAR
Yurdumuzda ve Orta Asya’da Nevruz Kutlamaları Orta Asya’da yaşayan Türkler, Anadolu Türkleri ve İranlıların yılbaşı olarak kabul ettikleri güne, Farsça Nev (yeni), Ruz (gün) kelimelerinin birleşmesinden oluşan ve yeni gün anlamına gelen Nevruz adı verilir. Nevruz, gece ve gündüzün eşit olduğu Milâdi 22 Mart, Rumi 9 Mart gününe rastlamakta olup, Nevruz-i Sultani, Sultan Nevruz, Sultan Navrız, Mart Dokuzu gibi adlarla da anılmaktadır. Nevruz İranlılara mal edinmekte ise de, ” On iki Hayvanlı Türk Takviminde” görüldüğü üzere, Türklerde de çok eskiden beri bilinmekte ve törenlerle kutlanmaktadır.Türklerde Nevruz’la ilgili başlıca rivayet, bugünün bir kurtuluş günü olarak kabul edilmesidir. Yani Ergenekon’dan çıkıştır. İşte bu nedenle Türklerde Nevruz, yeni bir yılın başlangıcı olarak kabul edilmiş ve günümüze kadar bayramlarla kutlana gelmiştir. Orta Asya’daki Türk topluluklarından Azeri, Kazak, Kırgız, Türkmen, Özbek, Tatar, Uygur Türkleri, Anadolu Türkleri ve Balkan Türkleri Nevruz geleneğini canlı olarak günümüze kadar yaşatmışlardır. KAZAKİSTAN-Kazaklar, Nevruz törenlerinde Mevlit okuturlar. Evler baştan başa temizlenir, herkes en iyi elbiselerini giyer. Nevruz törenleri sırasında ev duvarlarına veya çeşitli eşyalar üzerine kil kaplar atılarak parçalanır, ateş üzerinden atlanır. Ateşten atlamaların, eski yılın kötülüklerinden ve hastalıklarından sıyrılmak, yeni yıla sağlıklı bir şekilde girmek için yapıldığı tespit edilmiştir. Kazaklar, Nevruz’da yaptıkları yemeğe “Nevruzköcö” adını verir. Ayrıca nevruz çorbası veya lapa adı verilen başka bir yemek de yaparlar ve bunları o gün komşularına dağıtırlar. KIRGIZİSTAN-Kırgızlar, yeni yılın ilk gününe Nooruz adını verirler ve o gün “Nooruz köcö” denilen özel bir yemek yerler. ”Köcö”, darı yarması yahut bulgur konulmak suretiyle yapılan bir nevi tirittir. ”Auz köcö” denilen “kavut” da bu günün özel yemeklerin dendir. Kırgız yılı, gece ile gündüzün bir olduğu günde yapılan Nevruz Festivali ile başlar ve Yılbaşı bayramı 21 Mart’ta kutlanır. ÖZBEKİSTAN-Özbekistan’ın Semerkand, Buhara, Andican taraflarında Nevruz törenleri, Nevruz günü başlar ve bir hafta devam eder. Halk, bu Nevruz eğlencelerine “Seyil Eğlenceleri” adını verir ve Seyil Yerleri dönme dolaplar, çalgıcılar, beççeler, seyyar satıcılarla dolar. Nevruzun birinci günü, halk çadır çadır gezerek birbirlerinin bayramını kutlar. Bu ziyaretler sırasında ikram edilen yemek,”aş” adı verilen pilavdır. Ayrıca çay ve çeşitli meyveler de sunulur. İkramların yanısıra, Köpkari, güreş, at yarışları ve horoz dövüşleri gibi spor gösterileri düzenlenir, Nevruz kutlamalarından esinlenmiş tiyatro eserleri sahnelenir. TÜRKMENİSTAN-Türkmenler, yeni yılın ilk gününe Novruz adını verirler. Novruz’dan beş altı gün önce, her Türkmen ailesi temizlik yapmaya başlar. Novruz için Türkmen çöreği, Türkmen petiri, külce, yağlı börek, şekşeke, koko, bovursak, Türkmen palovu hazırlanır. Ne kadar çok yiyecek hazırlanırsa, yeni yılın o denli iyi geçeceğine inanılır. Semeni, Novruz’un özel yiyeceğidir. Birkaç aile birleşip büyük bir kazanda buğday özüne, un, su ve şeker ekleyerek hazırlarlar. Bir gün önceden pişirilmeye başlanan semeni,21 Mart sabahı hazır olur.
14 Sayı 142 - Mart 2019
Bulgaristan Türklerinin Sesi
14
“TÜRK DÜNYASINDA KADIN” KONULU KONFERANS (09/03/2019)
Bulgaristan Madan Bölge Hastanesine Röntgen Cihazı
BULTÜRK GENEL BAŞKANI RAFET ULUTÜRK’ÜN KONUŞMA METNİ
Öncelikle BULTÜRK adına başta Türk dünyası kadınları olmak üzere bütün Türk kadınlarının gününü kutluyorum. Uzak diyarlardan “Türk Dünyasında Kadın” konulu konferansına hoş geldiniz, şeref verdiniz. Değerli Üyeler, Kıymetli misafirler, Bu anlamlı günde Türk Dünyası Kadın temsilcisi ola-
rak aramızda bulunan, konferansımıza değerli fikirleri ile katkı yapacak olan, Kafkasya-Azerbaycan kadınlarını temsilen Bakü’den teşrif eden Türk Dünyasının Medar-ı iftiharı Sayın Ganira PAŞAEVA’ya, Akdeniz Türk Kadınlarını temsilen konferansımıza katılan KKTC’nin Medar-ı iftiharı Sayın Emete GÖZÜGÜZELLİ’ye Orta Asya Türkistan Kadın Dünyasını temsilen aramızda bulunan Sayın Cemile Kınacı’ya; Balkanların Mücadeleci Kadın Dünyasını temsilen teşrif eden Bulgaristan’ın Medar-ı iftiharı Sayın Av. Seniha Rasim SABRİ’ye Avrupalı Türk kadınlarımızı temsilen davetimize icabet eden Hollanda’nın Medar-ı iftiharı Sayın Fatma AKTAŞ’a ve Çuvaşistan Kadınları adına Medar-ı iftiharı Sn. Nadina CAVADOVA’ya Kazakistan’ın Saygın Vatandaşı Sn. Fatma SÖNMEZ’e Güneyazerbaycan Türklerinin adına Sevinç AZER’e Gagauzya Kadınları adına Sn. Vera ERTUĞRUL’a Doğu Türkistan’nın Medar-ı iftiharı Sema Uygur BUDAK’a Bulgaristan Kadınları adına Havva ÖZGÜR’e Yunanistan Türklerinin Medar-ı iftiharı Sn. Işık SADIK AHMET’e Türkiye Kadınları adına Konferansımızı şereflendiren Sayın Prof. Dr. Hasine ŞEN’e Şükranlarımı arz ediyor, hepinizden bu Türk Dünyasının Asenalarına coşkulu bir alkış rica ediyorum.
8 Mart Dünya Kadınlar Günü bir kere daha kutlu olsun. Sevgili Bayanlar, anneler, kız kardeşlerim, değerli konuk hanımefendiler, Dünya literatüründe sizler bugün “emekçi kadınlar” olarak anılıyorsunuz. Elbette bu, sizin büyük fedakârlıklarınızı, hayata kattıklarınızı açıklamaya yetmez. Özellikle son yıllarda Türk dünyasında kadın hareketinin pozitif yöndeki toplumsal katkısı takdire şayandır. Bu olumlu sürecin devamı için BULTÜRK olarak üzerimize düşen her türlü katkıyı yapmaya hazır olduğumuzu huzurlarınızda bir kere daha ifade etmek isterim. Zira BULTÜRK, kadının yer almadığı ve katkı yapmadığı, daha doğrusu kadın elinin değmediği hiçbir milli davanın başarıya ulaşamayacağına samimi olarak inanmaktadır. Ayrıca BULTÜRK misyonunun dayanaklarından biri olan 1989 Bulgaristan olayları, bir kadın hareketidir. Çünkü; 1989’da Bulgaristan’da ilk olarak Müslüman Türk kadınları ayaklandı. Gönülleri kenetlendi, ruhları birleşti. 72 bin Bulgaristanlı Türk kadını yolları ve meydanları doldurdu. Erkekleri hapishanelerde, toplama kamplarında ve sürgünlerdeydi. Bu ayaklanma hiç kuşkusuz bir devrim niteliğindeydi. Nihayetinde totaliter bir rejim devrildi. Fakat dönemin Bulgar toplumu bu devrimi algılayamadı. Bulgaristan Türkleri baskı ve terörle vatanlarından sökülüp atıldılar. Bu büyük dramdan kalan bugün sadece Türkiye’de 1 milyonu aşmıştır. Her gün memleketimiz kokuyor burnumuzda. Bulgaristan Türkiye ve Avrupa Birliği vatandaşıyız fakat düşlerimiz arkamızda kaldı. Vatanı, tüm bereketini, tüm çiçeklerini, tüm kokularını, suyunun tadını beraberinde getiremezdik. Duygularımızdaki hasrettir. Yürek acımızdır. Türk kimliği ve ruhundan koparılmak istendik, fakat başta kadınlar olmak üzere direndik, canımız tenden ayrılıncaya kadar da direnmeye de devam edeceğiz. Atılımlarımızın ana hedefini; Türkiye, Türk Dünyası, Türk kimliği ve ruhuyla kaynaşmak ve bütünleşmek oluşturdu. İşte bugün burada bizi Türk Dünyası Kadını konferansında buluşturan bu büyük özlemdir. Aynı emellerle aynı bayrağın altında var olmaktır. Şu gereceği de huzurlarınızda ifade etmek istiyorum; Mensubu olduğum için Rabbime Hamd ettiğim İslâm dini; câhiliyyenin de, muharref ehl-i kitâbın da modern câhiliyyenin de kadına çizdiği hakir ve perişan rolü reddetti ve kaldırdı. Onu şerefli ve kıymetli mevkiine yükseltti. Rahmet Peygamberi, “Cennet annelerin ayakları altındadır” diyerek bakışını açıkça ifade etmiştir.
Devamı www.bghaber.org
Türk Dünyası Belediyeler Birliği (TDBB) koordinasyonunda, Bulgaristan Madan şehrinin kardeş şehirleri Pendik Belediyesi ve Zeytinburnu Belediyesi işbirliğinde alınan dijital Röntgen Cihazı, 15 Mart 2019 tarihinde düzenlenen törenle Madan Bölge Hastanesi’ne teslim edildi. Madan’da gerçekleştirilen teslim törenine, Türkiye Cumhuriyeti Filibe Başkonsolosu Hüseyin Ergani, TDBB Genel Sekreteri Fahri Solak, Madan Belediye Başkanı Fahri Molaisenov, Madan Prof. Dr. Konstantin Çilov Hastanesi Başhekimi Dr. Stefan Haciev, Pendik Belediyesi Başkan Yardımcısı Mehmet Sami Divleli, Pendik Belediyesi Meclis Üyesi Erhan Karataş, Smolyan ili Vali Yardımcısı Adrian Petrov, bölge milletvekili Hacı Sadakov ve çok sayıda davetli katıldı. Madan Belediye Başkanı Fahri Molaisenov da törende yaptığı konuşmada, “Bizim Röntgen cihazı talebimizi yerine getirdiğiniz için sizlere canı gönülden teşekkür ediyorum. Bizlere büyük yürekleriniz olduğunu ve dostluğunuzu kanıtladınız. Huzurlarınızda TDBB’ye, Pendik ve Zeytinburnu Belediyelerine tekrar teşekkür ediyorum” ifadelerini kullandı.
Türkiye Cumhuriyeti Filibe Başkonsolosu Hüseyin Ergani de, “Madan Hastanesi ile eski yıllara dayalı bir işbirliğimiz var. Yıllar önce, Türkiye bu hastanenin onarımında da yer aldı. Bugün bu işbirliğini daha üst seviyelere taşıyarak, Madan’ın ihtiyaçlarına ve bölge halkına hizmet edecek olan bu röntgen cihazının teslim törenindeyiz. Bu projenin dost ve kardeş Bulgaristan’la Türkiye’nin ilişkilerine katkıda bulunmasını dilerim” dedi. Türk Dünyası Belediyeler Birliği (TDBB) Genel Sekreteri Fahri Solak ise, “TDBB dost ve kardeş ülke belediyeleri arasında işbirliğini geliştirmek amacıyla 15 yıl önce kurulmuş uluslararası bir kuruluştur. Halen 29 ülkeden 1.150’den fazla belediye üyesi bulunan TDBB, üye ülkelere yönelik birçok proje ve program yürütmektedir. İnsan hayatında en önemli şey sağlıktır. Bu cihazın ülkelerimiz ve belediyeler arasındaki dostluğa katkıda bulunmasını ve yerel halkın sağlığına yıllarca hizmet etmesini diliyorum. Katkıda bulunan herkese teşekkür ederiz” diye konuştu. Konuşmaların ardından Başhekim Dr. Haciev tarafından Türkiye Başkonsolosu, TDBB Genel Sekreteri ve Pendik Belediyesi Başkan Yardımcısına Teşekkür Belgelerinin takdimi ve protokol tarafından kurdelenin kesilmesi ile tören tamamlandı. Törenin ardından Pendik Belediyesinin hediyeleri rehabilitasyon merkezindeki çocuklara dağıtıldı. Türk Dünyası Belediyeler Birliği
Kuyruksuz bir Kapıkule ortaya çıkacak Kapıkule Sınır Kapısı’ndaki tır kuyruklarının sona ermesine yönelik Türkiye ve Bulgaristan heyetlerinin görüşmeleri sonucunda, her iki ülkenin sınır kapılarında yeni çalışmalar yapılacak. “Türkiye ve Bulgaristan tarafı verimli görüşmeler yapıyor” Ticaret Bakan Yardımcısı Rıza Tuna Turagay, AA muhabirine yaptığı açıklamada, sınır kapılarındaki sorunların çözümü için çalışmalar ve görüşmeler gerçekleştirdiklerini söyledi. İncelemeler neticesinde Kapıkule Sınır Kapısı’nda belli tespitlerde bulunduklarını belirten Turagay, “Bir ay önce yaptığımız ziyaretlerde de tespitleri ifade ettik. Esas sıkıntıların bizim çıkış ve Bulgaristan’ın giriş bölümlerinde yer alan peronlardan kaynaklandığını tespit ettik. Bu sıkıntıları aşmak için Bulgar Gümrük İdaresi Başkanı ve yetkilileriyle bir araya gelerek çözüm üretiyoruz.” diye konuştu. Turagay, Türkiye ve Bulgaristan tarafının verimli görüşmeler yaptığını vurgulayarak, şunları kaydetti:
“Kuyrukların azalması için gerek bizim çıkıştaki peron sayımızı artıracağız, gerek Bulgaristan girişindeki dezenfeksiyon ünitelerinin sayısını ve gerekse oradaki pasaport kontrol noktası sayısını artırmak için Bulgaristan’la ön mutabakata ulaştık. İnşallah bu sene bu sıkıntıların çoğunu aşmak için elimizden geleni yapacağız.
Bulgaristan’da istihdamı artıracak adım atılıyor Bulgaristan’da otomotiv sektöründeki yatırımlar yeni 3200 istihdam yaratacak. Sofya’da otomotiv tasarımı üzerine düzenlenen bir konferansın açılışında konuşan Bulgaristan Ekonomi Bakanı yardımcısı Liliya İvanova, 2018 yılında otomotiv sektöründe ülkeye 200 milyon levanın üzerinde yeni yatırımlar yapıldığını ve bu yatırımların 3200’ün üzerinden yeni istihdam sağlayacağını ifade etti.
Romanya Tuna üzerinden 3. köprü için ön araştırmalar
Bulgaristan ve Romanya Tuna üzerine inşa edilecek 3.köprünün yeri için ön araştırmalar yapacak. Bulgaristan ve Romanya Başbakanları Boyko Borisov ve Viorika Danchila Bükreş’teki görüşmesinde bu karara vardı. İki ülke hükümet heyetleri Tuna nehrinin ortak kara sularında gemi taşımacılığının iyileştirilmesi için anlaşmaya vardı. Bulgaristan ve Romanya arasında ticaret hacminin 2018’de 4 milyar avroyu geçtiği ve son yıllarda gelişme kaydettiği bildirildi.
Nedim BİRİNCİ
Seçim Sizin! Konu: Hangi iple kuyuya inilir? Bulgaristan’da mutluluğu kuyunun dibinde olduğunu öğrenmeyen kalmadı. Prensesler, arzu edeni doğan ufka götürecek akbabalar ve kara kartalların hepsi orada. Şimdi hangi iple kuyunun dibine inilecek sorusuna yanıt arıyoruz. İpler duvara asılı seçmek bize kalmış. Tabii bu işin de şartı şurtu var. Önce bir hayır yapmak, şöyle bir dikkat çekmek, aniden parlamak, herkesin ağızına bir parmak bal sürmek gerek. Masalların yazıldığı ve efsanelerin anlatıldığı devirde de masal yazılıyordu. Daha süslü, daha allı pullu olmalarının nedeni bu! İnsanlar pulun Güneşi yansıttığı için parladığını anlayana kadar yüzyıllar geçmiş. Masallar da anlatılırken kurulmuş ve en sonra bu günlü birinci dinlemede insanı büyüleyip hayal kuyusuna atabilen duruma gelmiş. 1950 Bulgaristan Halk Cumhuriyeti’ne Başbakan seçilen Vılko Çervenkov, 1948’de Y.V. Stalin’in 70. Doğum gününe katılmak üzere Moskova’ya gitmiş. Tam o zaman Stalin kendisini “Halkların babası” ilan etmişti. Bulgaristan halkı Stalin’i bu vasfıyla şöyle kabul etti. Birinci defasında 1977’de II. Aleksandır’ın gemi toplarından; ikinci defasında ise 1939-1945 Dünya savaşında olmak üzere Varna şehri 2 defa şiddetli bombalanmıştı. Çervenkov, Bulgar halkının Varna şehrinin adının değiştirilmesini ve “Stalin” adını almasını istediğini kanıtlamak amacıyla imza toplatmıştı. Ev ev, köy köy, şehir şehir eli kalem tutana boş kâğıda imza attırıldı. İmzalı kâğıtları başına BULGARİSTAN HALKININ KUTLAMA MESAJI yazıldı. O, bu mesajı halkımız adına Stalin’e sundu ve Bulgaristan’a başbakan oldu. Şimdi bu gerçek unutulsun diye, kitaplar yeniden yazıldı, eski kitapların o sayfaları koparıldı, hatta Stalin 3-4 defa mezarından çıkarıldı, anıtı kaldırıldı, yeniden kondu vs. Önemli olan Stalin’i tanımayanlar onu sevip saymaya devam ediyorlar. Kuyunun dibi gibi, cesaret bulup inip görmeyenler hayallerle yaşıyorlar. Kuyunun dibinde yaşayan ise korkunun kendisi! Şimdi Bulgaristan’da yeni ulusal imza kampanyası başladı. Kahveler kaynıyor. Demokrasi için Sorumluluk, Hoşgörü ve Özgürlük Partisi -DOST – Lütfü Mestan partisi adıyla bilinir, BULGARİSTAN’DA TÜRK AZINLIĞI OLDUĞUNU kanıtlamak için imza topluyor. Atasözümüz “Gözle görülen köy kılavuz istemez” dese de, Bulgar devleti, kamuoyunun ezici çoğunluğu ülkede Türk nüfus olduğunu tanımıyor. Camiye gidenlere “Müslümanlaştırılmış Bulgar” diyor. Bir yandan Bulgarlaştırma süreci usul usul devam ederken, alttan arkadan imza atarak Türklüğümüzü kanıtlamak peşindeyiz. Öyle de, bizim amcalar imzayı Türkçe atarsa, tanınacak mı? Yoksa “Burası Bulgaristan, Türkçe imza geçmez!” mi diyecekler. En iyisi biz hepimiz önce bir Strazburg’a gidelim ve Uluslararası İnsan Hakları Mahkemesi UİHM İmza Tahkiki Uzmanlarına imzalarımızın ve parmak izlerimizin aslını bir sunalım. Her şetimiz güzelce dosyalansın. Çünkü L. Mestan Bulgaristan’da hiçbir mahkeme kazanamadı. Dava dosyaları hep Strazburg UİHM’de sıra bekliyor. En az 2 milyon kişi imza atarak “Biz Türk’üz!”, “Türklüğümüz tanınsın!” desek “Ne olur?” bilemem. Çünkü 2016’da politik sistemin ve dolayısıyla seçim sisteminin değiştirilmesi için halk oylaması yapıldı, 2,5 milyon vatandaş oy verdi. Sonunda bir şey olmadı. İmzaladığımız ve mühürlenen listedeki 3 sorudan biri yanlışmış. Hangisi biliyor musunuz? Hani bizim verdiğimiz her oy için partiler 11 leva para alıyorlar ya, işte o soru çok tehlikeli bulunmuş. HÖH de karşı çıktı. Devamı - www.bghaber.org
Bulgaristan Türklerinin Sesi 15 Sayı 142 - Mart 2019
Raziye ÇAKIR Bulgarlar Osmanlıda
Nasıl
Yaşadılar Deutsche Welle: Tarih: 27 Mart 2019 Çeviri: Konu: Anlaşmanın yolu tarihsel belgeleri çarpıtmadan okumak ve yorumlamaktır.
Ülkelerinin boyunduruk altına girmesi ile ondan kurtuluşları arasındaki beş asırda Bulgarların yaşayışına ilişkin oldukça gerçekçi bir tablo ancak Osmanlı egemenlik çağından belge ve delillerin tarafsız bir gözle yorumlanmasıyla çizilebilir. Birinci baskısı birkaç gün önce çıkan Bulgar topraklarında demografik gelişimin bütünsel incelenmesi günümüz Bulgar ulusunun nasıl oluştuğunu anlamamıza katkı sunuyor. Bulgar ulusunun oluşum ve güçlenme sürecinde demografik yönlere adanmış olan ve Bulgar Bilimler Akademisinde (BAN) görevli Prof. Ştelyan Ştereonov tarafından gerçekleştirilen bu araştırma, Osmanlı idaresinde Bulgarların durumuna ilişkin birçok uydurma ve basma kalıp iddiayı dağıtıyor. Bulgarların Sultan’a karşı fakirlik ve açlık nedeniyle ayaklanmadığı, ulusal öz bilincin uyanışı ve özgürlük ve bağımsızlık istekleriyle baş kaldırdığı eserde temel sonuç olarak ortaya çıkıyor. Bulgar tarihinde baştan sona açlık ve gıda yetersizliği nedeniyle halkın kırıldığına rastlanmamıştır. Bulgar nüfus 1 milyon artmıştır. Sultan fermanıyla kurulan otonom Bulgar Bu dönemin daha büyük periyodunda Bulgar Hıristiyanlar nüfus olarak artış tempoları İslam’a bağlı Sultan tebaasından yüksektir. Bulgaristan ekonomik olarak ise imparatorluğun en gelişmiş bölgelerinden biridir. Bulgar zanaatçı ve çiftçilerinin kaliteli ve çok değerli ürünleri geniş Osmanlı pazarları dışında da rağbet görmüştür. Osmanlı güçlerinin egemenliği altına girmezden hemen öncesi dönemde Bulgar nüfus 1.4 milyon kişidir. Osmanlıdan ayrıldıktan hemen sonra Bulgar Prensliği ile Doğu Rumeli’deki Bulgar nüfus 2.4 milyon kişidir. Döneme ait büyük sayıda belge ve irdelemenin kanıtladığı üzere Hıristiyan Bulgar arasındaki üzeme oranı Müslümanlara kıyasla daha yüksektir. XIX. Yüzyıl ortalarında 1000 kişiye 53 kişi gibi bir orana erişen üreme, Avrupa açısından da rekor kırmıştır. Günümüzde düşünemediğimiz bu oran aslında çok yüksek olan çocuk ölüm oranına bir yanıttır. Osmanlı dönemine ilişkin bazı başka veriler: Bu araştırmayı yapan Prof. Şterev, öldürülmüştür oranının ise o devirde Avrupa ortalamasına eşit olduğuna işaret ediyor. Sofya Üniversitesinden Prof. Hristo Matanov, konuya ilişkin yaptığı ilavede, 1876 Nisan Ayaklanması esnasında can verenlerin 30 – 35 bin kişi arasında olduğuna, 1863’te Rusya’daki Leh Ayaklanmasında General Gurko Ordularının 60 bin kişiyi katlettiğine vurgu yapıyor. Osmanlı egemenliği yıllarında bir tek XVII. yüzyıl ortaları ile XVIII. Yüzyıl başı arasında Bulgarların yaşadığı topraklarda nüfusun azaldığı kaydedilmiştir. Prof. Şterionov, iklim şartlarının kötüleşmesi ile salgın hastalıkların artışını bu gerilemenin kabul edilir nedenlerinin başında gösteriyor. Araştırmada zikredilen belgeler, o dönemde Bulgarların sıhhi olmayan ve hastalıklı ortamlarda yaşadığına işaret ediyor. Bulgarların yaşadığı topraklarda aynı dönemde kaydedilen 11 büyük veba salgını 300 000 kişiyi hayatından etmiştir. Tarih demografisi uzmanı doç. Vensislav Muçinov ise, Ortaçağda Bulgarların daha fazla köy ortamında yaşadıklarından ötürü, aynı dönemde ölüm vakalarının daha az olduğuna vurgu yapıyor. Kentlerde yaşayan ve salgın hastalıkların Tanrı tarafından gönderildiğine inanmalarından dolayı, kendilerini ve ailelerini korumak için pek bir şeyler yapmayan Müslüman nüfustan farklı olarak, Hıristiyanlar salgın merkezlerinden hemen uzaklaşarak, doğal ortama kaçıyorlardı. Doç. Muçinov’un açıkladığına göre, imparatorlukta Batı sağlık standartlarına uygun inşa edilmiş olan iki bölge vardı: Birisi İstanbul’un Galata semti ve ikincisi Tuna kenti Rusçuk’tu. Örgütlü tıp hizmetlerinden ancak XIX yüzyılın başlarında söz edilebilirdi. Bazı hastalıklarla örgütlü mücadele ve salgın hastalıklarıyla savaşımla ilgili ilk hükümet kararları ve emirler aynı döneme rastlar. Prof. Şterionov’un kayıtlarında, imparatorlukta pratisyen doktorların hemen yarısı 150 kişi Bulgardır. Devam www.bghaber.org
Soykırım Günü 31 Mart 2019 Milli Soykırım Günü Vesilesiyle Azerbaycan Cumhuriyeti İnsan Hakları Ombudsmanın
BİLDİRİSİ
1918 soykırımı da bu arada Azerbaycanlılara karşı zaman zaman soykırımlar, uluslararası boyutta bir değerlendirmeyi henüz bulamadı. XIX yüzyıldan başlayarak binlerce Ermeni ailesi, Türkiye ve İran’dan, tarihsel Azerbaycan toprağı olan, Karabağ, Nahcivan, Eğedur, Erivan eyaleti ve başka bölgelere yerleştirildi. İki yüz yıldan beri Ermeni milliyetçiler ve onların yardımcıları Azerbaycanlılara karşı soykırım, etnik temizlik ve sürgün politikası uygulayarak soydaşlarımızı tarihte kendilerinin olan topraklardan kovup bizim olan topraklar üzerinde “Büyük Ermenistan” devleti kurmaya çalışıyor. Sonuçları olağanüstü ağır olan Azerbaycanlar üzerinde uygulanan 1918 soy kırımı bu siyasetin en kanlı ve feci halkalarından biri olmuştur. Ermenilerin, 1917 Şubat ve Ekim Devrimlerinden yararlanarak ve Bolşevik sloganlar aradına gizlenerek kirli emellerine ulaşmaya çalıştığını tarihsel kanıtlar doğrulamıştır. 1918 Martından başlayarak, Taşmak ve Bolşevik çeteleri ve Ermeni milliyetçileri milli ve etnik mensubiyetlerinden dolayı insanları yakarak, tarihsel ve kültürel anıtları, hastaneleri, okulları, cami ve kabristanları yıkarak amansız yok etme denemesinde bulunmuşlardır. 31 Mart ile 1-2 Nisan günleri arasında Bakü şehrinde ve Bakü eyaletindeki diğer şehirlerde kanlı olaylar kitlesel nitelik alırken Ermeni silahlı birlikleri 30 bin sivil vatandaşa kıymıştır. Bu arada top atışlarıyla dünya yüksek mimarisinin göz bebeklerinden biri olan İsmailiye ibadet hanesi ile Cuma ve Tazapir camilerinin minareleri de aralarında büyük sayıda tarihsel hapı harap edilmiştir. Ardından Azerbaycan vatandaşlarına karşı Şemahin, Gubin, Kürdamir ve Salyan kazalarında ve Karabağ, Eangezur, Nahçivan, Erevan, Şirvan, Lenkoran ve diğer eyaletlerde de çok vahşi soykırım olayları yaşanmıştır. Bu olaylar esnasında Şemah’ta 70 köy yerle bir edilirken, 7 bin sivil vatandaş da canından olmuştur. Daha Mart ayı ortalarında Şemah yerleşim merkezine 2 bin Ermeni asker, silah ve mühimmat gönderilmesi kanlı olaylar için hazırlık görüldüğüne tarih kaynakları da kanıtlar sunuyor. Aralarında çocuk ve kadınların da olduğu yüzlerce suçsuz insan öldürülürken evleri soyulmuş, Gubin kazasında 122 ve Lenkor kazasında da 40 köy yıkılıp yakılmıştır. Halkımızın belleğinde kanlı izler bırakan bu soykırım vahşeti yıllar geçse de asla unutulmamıştır. Azerbaycan Cumhuriyeti’nin devlet bağımsızlığını yeniden elde etmesi ve tarihsel geçmişimizi daha derinlik ve teferruatı öğrenebilme olanakları belirmesiyle yıllarca saklı kalan gerçekler git gide gün ışığına çıkarılarak, daha önce çarpıtılmış olan bu olaylarla ilgili birçok delil, halkımız tarafından öğrenilip anlaşılmıştır. 31 Mart olaylarından 80 yıl sonra, 26 Mart 1998’de Cumhurbaşkanı Haydar Aliev tarafından “Azerbaycanlılara Yapılan Soykırım” Kararını imzalamasıyla bu dehşetli olaylara siyasi değerlendirme yapıldı ve 31 Mart “Azerbaycanlılara Yapılan Soykırım” günü olarak her yıl bu tarih ülkemizde devlet düzeyinde anılmaya başlandı. Geçen yıl 1918’de Azerbaycanlılara yapılan soykırımın 100. Yıldönümü münasebetiyle Azerbaycan Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı İlhan Aliev’in buruğuna uyularak insanlığa karşı işlenen bu suçların Azerbaycan kamuoyuna ve halkına daha iyi duyurup mal etmek amacıyla bir plan uygulandı. 1918’in Mart ve Nisan aylarında ve daha sonraki dönemde, Ermeni milliyetçileri tarafında gerçekleştirilen soykırım çok daha geniş bir coğrafyaya yayılmış olup feci olaylar sırasında defalarca daha büyük sayıda kurban verildiği araştırmalar sırasında ortaya çıkmış ve bunları kanıtlayan pek çok belge ve delil toplanmış ve yayınlanmıştır. Ermeni katiller tarafından gerçekleştirilen kanlı 1918 olayları esnasında, Hube’deki kitle imhada pek çok yeni kanıt ortaya çıkmış bulunuyor. Bu kanlı olaylarda Ermeni katillerin vandalizm’ini meydana koyan büyük sayıda insan vücudundan kalıt bulunmuştur. Bu yörede insanların toplu halde öldürülmelerini anımsatmak üzere ve kurbanlarımızın aziz hatırasını ebediyen yaşatmak amacıyla Hube Soykırım Anıt Kompleksi kuruldu ve ülkemizin vatandaşlarına ve yabancı konuklarımız için kapılarını açmış bulunuyor. Kısa bir süre önce, Moskova ve Tüm Rusya Başpiskoposu Kiril Azerbaycan’ı ziyareti esnasında Anıt Kompleksi ziyaret etti. Birleşmiş Milletler Teşkilatı Genel Kurulu’nun 11 Aralık 1946 tarihli ve 96 (1) n.o.’lu kararında, grup halindeki insanların yaşam hakkının ihlali olan, soykırımın, insanlığa karşı en acımasız cinayetlerden biri olduğu belirtilmiştir. Birleşmiş Milletler Teşkilatı Genel Kurulu’nun 9 Aralık 1948 tarihli ve 260 (III) n.o.’lu kararıyla “Soykırım Suçları Uyarısı ve Soykırım Cezaları” Sözleşmesinde soykırım cinayetinin belirtileri sıralanmıştır.
Herhangi bir milli, etnik, ırk, din gruplarına dahil insanların tamamen veya kısmen yok edilmesi amacıyla planlı ve hazırlıklı işlenen cinayetlerin cinayetler bu Sözleşmede soykırım olarak tanımlanmıştır. 1918’in Mart ve Nisan aylarında Ermeniler Azerbaycanlılara karşı bu suçların her biri Sözleşmede yer aldığı şekilde işlenmiş olduğundan, kanlı olaylar hukuksal olarak bir soykırım olarak değerlendirilmiş bulunuyor. Ermeni milliyetçilerin daha sonraki yıllarda da hukuk dışı niyetlerinden asla vaz geçmediğini, sivil yurttaşlarımızı kitle halinde yoık etmeye yeltenmeye devam ettiklerini tarih sayısız kanıtlar sunsa da, işledikleri cinai olayları sürekli gizlemeye ve yalanlamaya çalıştıkları ortadadır. Ülkemizin kopmaz bir parçası olan topraklarımızın % 20’sinin işgal edilmesi, 20 bin sivil vatandaşın hayatını kaybetmesi, hakları en kaba bir şekilde çiğnenmesi neticesinde, 1 milyon kişinin sığınmacı durumunda kalınca sürgüne katlanmaya zorlanması, 1988’den beri devam eden Ermenistan tarafından izlenen etnik temizlik uygulayan saldırgan siyaset sonucunda Yukarı Karabağ ve sınırları dışındaki Laçin, Kelbacar, Agdam, Cabrail, Fizulin, Hubadlin ve Eangel belgeleri ele geçirilmiştir. Bu zaman kesiminde ve işgal süresince Ermeni milliyetçiler ve terörcüler soykırım işlerken Hocalı şehrinde ve Kargicahan, Malıybeyli, Kuşçular, Karadağlı, Agdaban ve başka köy ve yerleşim merkezlerinde hiçbir suçu olmayan sivilleri öldürmüştür. Birleşmiş Milletler Teşkilatı Güvenlik Konseyi’nin 11 Aralık 1993 tarihli ve 822,853,8 84 ve 884 n.o.’lu bilinen kararında, Birleşmiş Milletler Teşkilatı Genel Kurulu’nun 14 Mart 2008 tarihli “Azerbaycan’ın İşgal Altındaki Bölgelerinde Durum” kararında; Avrupa Sosyalistler Birliği PASE’nin 2005’te onayladığı 1416 n.o.’lu kararında ve 1690 n.o.’lu Önerisinde; Avrupa Parlamentosunun Yukarı Karabağ konusunda aldığı 23 Ekim 2013 tarihli kararı da bu kapsamda olmak üzere Devlet Hukuku ilkeleri işgal edilen Yukarı Karabağ ile yukarıda sıraladığımız 7 bölge Azerbaycan Cumhuriyeti topraklarının ayrılmaz bir parçasıdır. Ne var ki Ermenistan tarafı her defasında olduğu gibi yapıcı olmayan bir tavra saplanmış bulunuyor ve ateş kes rejimini sürekli ihlal ederek, bölgede barış kurulmasına engel yaratıyor. Sivil halkımıza karşı uygulaman ve Ermenistan tarafından sürdürülen soykırım politikası, çocuklar da bu arada, sivil nüfusun ölümüne sebebiyet vererek sürdürülmeye devam ediyor. Bu cinayetleri işleyenlerin cezasız kalması, onaylanmış bulunan barışçı önceliklere, Birleşmiş Milletler Örgütü ilkelerine ve İstikrarlı Gelişim Hedeflerine ters düşmektedir. Azerbaycan Cumhuriyeti Devlet Başkanı İlham Aliev, 30 yıldan beri devam eden işgal durumuna son verilmesine, ülkemizin toprak bütünlüğünün sağlanması çerçevesindeki isteklerimize bağlı kalarak, Azerbeycan topraklarını ele geçiren yabancı işgal güçlerinin hemen topraklarımızdan çıkmasında ısrar ederken, topraklarından kovulan sığınmacıların kendi ocaklarına dönmesi güvence altına alınarak, uluslararası hukuk normlarına uygun bir şekilde olmak üzere uzlaşmazlığın barışçı yollardan sona erdirilmesi uğrunda yoğun gayretlerine ara vermeden sürdürmekte olup, bu çabalar uluslararası kararlarda yansımıştır. Ancak Birleşmiş Milletler Örgütü Güvenlik Konseyi’nin 4 kararına; İslam Devletleri Örgütü, PASE, Bağlantısızlar Hareketi ve diğer uluslararası örgütlerin kararlarına rağmen, Yukarı Karabağ uzlaşmazlığı, o gün bu gün devletler hukuku norm ve ilkeleri ve ülkemizin uluslararası düzeyde tanınmış toprak bütünlüğü ve egemenlik sınırları çerçevesinde henüz çözüm bulmamıştır. Neticede, 1918 yılında gerçekleştirilen soykırım şehitlerimizi derin bir hüzünle yeniden anarken, yukarıda sunulana ve devletler hukuku norm ve ilkelerine sıkı bağlı kalmak suretiyle, devletleri ve ilgili uluslararası örgütleri adalet adına olmak üzere, 31 Mart 1918’de Azerbaycanlılara karşı işlenen kitle kıyım cinayetlerini bir soykırım olarak tanımaya ve bizim adil konumlarımıza destek vererek bu yöndeki dayanışmamıza güç kazandırmaya davet edelim. Bir soykırım olan ve bu soykırımı yapan Ermenistan’a karşı olmak üzere, yaptırımlar uygulanmasının ve uluslararası belgelerin gereği olan hususların mutlaka uygulanmasının zorunlu olduğu inancıyla hareket ederek, insanlığa karşı işlenmiş ağır bir ağır suç olan bu cinayetlerle ilgili uluslararası boyutlarda siyasi ve hukuksal değerlendirmede bulunulmasını işbu Bildiriyle talep ediyorum. Azerbaycan’ın toprak bütünlüğü, sığınmacı olan ve zorla sürülen vatandaşlarımızın çiğnenen hakları iade edilmesini, rehin ve tutuklular serbest bırakılmasını ve vatan ocağına dönmelerini talep ediyorum. Hiçbir suçu olmayan barışçı insanları katleden suçlular adil bir mahkemede yargılanmalı ve cezalarını çekmelidir. Bütün uluslararası mercilere gönderilmiştir. Elmira Süleymanova İnsan Hakları Yetkilisi, Azerbaycan Cumhuriyeti
Oya CANBAZOĞLU
Yeni Bir Dünya Doğuyor Konu: Gurbetçi mahallelerinde Vatan kokusu ve filizlenen umutlar. Bugün memleketim Bulgaristan’da at koşuları yapılır. Sevinç, coşku göktedir. Koşumları mavi boncuklu atlar ve levent gençler yıl boyu bu günü bekler. Anılarım Hacıoğlu Pacarcık ve Varna köylerindendir. Oranın tava dibi düzlüklerinde at arabası koşuları da yapılırdı ki, coşkusu bir başkaydı diye anlatırdı hep büyüklerimiz. Şimdi biraz da Avrupa’yı dolaşıyorum. Bazen Bulgaristan’ın Avrupa’ya taşındığı hissiyle uyanıyorum. Buraya gelenlerin insan hakları kavgası alevleri sanki kendiliğinden sönüyor. İnsanlarımızsa buraya yığılmaya devam ediyor. Yeni gelenler, 70 yıl öncesi özellikle Almanya harabeliğini kömür ve demir kokusuyla Avrupa Birincisi yapan Anadolu gurbetçilerinden kalan 3-4 katlı “heim” yurtlara yerleşiyorlar. Saçları siyah, briyantin sürünce parlak, ciltleri fırında fazla kalmış çavdar ekmeği renginde, bizim “millet”, yerli basında ise “Türkische Zigeuner” (Türk Çingeneleri) adıyla tarif edilenler, “çok çocuklular” lakabıyla da ünlendiler. At koşuları burnunda kokanlar bugün heyecanlı. Köyü arayıp haber çekiyorlar. Hasret ciddi bir duygu ve telefonla giderilemiyor. Gençleri buraya tutunduran birçok neden var. İş seçmediklerinden dolayı kolayca iş başı yapabiliyorlar. Aileler kalabalık. 2-3 çocuklu kadınlar adres kaydı yaptırınca beraberlerinde getirdikleri evrakları sunup daha fazla çocuk parası, sağlık ve sosyal yardım almak için Alman makamların AB’li gurbetçiler arasında ayrım yapmadan işlem yapması hepsine moral veriyor. Kendilerini eşit haklı şahıs his etmeleri hepsini gururlandırıyor. Hatta Almanların onlara “Mein Her!” (Bayım!), (Efendim!), “Meine Dame!” (Hanımefendi!) şeklinde hitap etmesi daha önce yaşamadıkları yeni bir hava ve ortam yaratıyor. Yani kısaca insan yerine konduklarını yeni hissediyorlar. (Çünkü Bulgaristan’da bunu görmedikleri için…) Son izlenimlerim Kuzey Rein Vestfaliya eyaletinin Deusburg kenti işçi mahallelerinden. Birkaç gün önce oradaydım. Burada iş ve işçi bulma kurumunda beliren sorunların, çocuk parası, sosyal ve sağlık yardımı, kira ödemeleri gibi takıntılı problemlerin çözümüne ek evraklar sunarak müdahale etmem gerekiyordu. Alman Belediyelerinde deneyimli uzmanların çalıştığı Entegrasyon Şubeleri var, hemen yardımcı oluyorlar. Belediyelerde Bulgaristan’dan gelen Müslümanların okul görmemiş, kültür seviyeleri tamamen Müslüman aile ahlakına dayanan, başıboş yetişmiş gençler ve genç aileler dikkat çekiyor. Türkçe konuşan fakat Türkçe yazıp okuması olmayan çok kalabalık bir genç grup var. Almanca bir yana Bulgarca ve Türkçe evrak doldurmada zorlanan, daha önce eli kalem tutmamış gençler burada sorun yaşıyor. İşler tercümanların boyunu aşıyor. Bulgar makamların kendilerine her konuda olumsuz yaklaşmış olması onlarda kurumlara güvensizlik yaratmış. Almanya’ya gelince özgür nefes alan bu insanların anlattıkları Almanları sarsıyor. Bulgaristan’da 2017 yılında sona eren “Romenleri Entegre Etme On Yıllığında” Avrupa Birliği sosyal, sağlık ve eğitim programlarından Bulgaristan’a gönderilen paraların adrese, bireylere, ailelere, yerel kurumlara, getto mahallelere, muhtarlara – ulaşmamış olması ortaya çıktıkça, kuşku ve tiksinti uyandırıyor. Burada yapılan araştırmalar, Brüksel’den gönderilen yardım paralarından % 52’sinin Bulgaristan’da kullanılmadan geri çevrildiğini ortaya koydu. Bu paralar adres değiştirip az gelirli yaşlı Bulgarlara, sözde huzur evlerine yardım olarak verilmiş. Gettolara giden paralarla polis karakolları kurulmuş, giriş çıkışlara demir kapılar takılmış, her tarafa gözetleme kameraları monte edilmiş, bekçi ve polislere araba, araç gereç alınmıştir. Kuşkusuz bunlar çok acı gerçekler…
Devamı www.bghaber.org
Siyasi ve Aktüel Gazete
Bulgaristan’da Sağ partilerden birleşme çağırısı Vasileva,”Bizler kaderimizin sadece Borisov, Ninova,
Borisov ve Azerbaycan Cumhurbaşkanı Aliyev, enerji işbirliğini görüştü
Başbakan Boyko Borissov ve Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev, iki ülke arasındaki enerji işbirliğini derinleştirme fırsatlarını görüştüler. Görüşme, 7. Küresel Bakü Forumu çerçevesinde gerçekleşti.
Borisov, Azerbaycan Devlet Petrol Şirketi’nin (SOCAR) hava temizliği ve rekabet gücü olmak üzere iki amaçla Bulgaristan’ın yerleşim yerlerindeki doğalgaz iletim sistemine yatırım yapmaya başlamasını beklediğini vurguladı. Bulgaristan Başbakanı,” 2019 ve 2020’de yıllarca pazarlık yaptığımız işi bitirebiliriz” dedi ve Bulgaristan’ın Azerbaycan’ı ülkemizin Güneydoğu ve Orta Avrupa bölgesinde de olmak üzere enerji güvenliğini artırmak için doğal gaz arzının çeşitlendirilmesinde önemli bir kaynak olarak gördüğünü söyledi.
Bulgaristan’da demir yolu ve otoyol yatırımları
Ulaştırma Bakanı Rosen Jelyazkov Bulgaristan ve Kuzey Makedonya arasındaki demir yolu hattı için 400 milyon avro kaynağa ihtiyaç duyulduğunu söyledi. Sırbistan ile demir yolu ulaşımının iyileştirilmesi için 200 milyon avroluk yatırım gerekiyor. 2027 yılına kadar demiryolu ağına 1 milyar avro yatırım yapılması planlanıyor.
“2020 yılından sonra da başta Kuzey Bulgaristan ve sınır ötesi hatlar olmak üzere, bölgede ulaşım bağlantılarının iyileşmesi için çabalarımızı sürdüreceğiz” diyen Bakan Jelyazkov, kara yollarında 2020 yılına kadar Ruse – Veliko Tırnovo yolu ve Vidin – Montana – Vratsa otobanın kurulmasının öncelikli olacağını vurguladı. Hükümet aynı zamanda Bulgar nakliyecilerinin hak ve çıkarlarını korumaya devam edecek ve “Mobil 1” hareketlilik paketinin 27 Mart’a kadar Avrupa Parlamentosu gündemine girip, girmemesini takip edecek.
Varna Hastanesi, kanser teşhisi gerçekleştirecek Radyofarmasötik Galyum-68’i ile Bulgaristan ve Balkanlar için eşi benzeri olmayan bir sağlık çalışması, Varna’daki Sveta Marina ÜniversiteHastanesi’nde Nisan ayının başından itibaren başlatılıyor. Çalışma, prostat kanserini teşhis ediyor ve vücutta olumsuz etki yaratmıyor. Cihaz yaklaşık 750 bin avro değerindedir.
Birleşik Halk Partisi Başkanı Valentina Vasileva, birkaç partiyi ve sivil toplum örgütünü bir araya getiren Yükseliş Hareketi İttifakı tarafından düzenlenen basın toplantısında yaptığı konuşmada,” Üyelerimiz sağ ve merkez sağ görüşlü örgütlerdir. Bazıları bir zamanlarki Bulgaristan Demokratik Güçler Birliği’nin (SDS) kurucuları arasında, Bulgaristan için temel bir değişiklik getiren demokrasiye geçişi sağlayan parti söz konusu. Bugün bu parti ülkemizde tehdit altında ve bu bizi toplayan ciddi bir konu” diye kaydetti.
Doğan gibi kişilerin elinde olduğuna inanmak istemiyoruz. Ülkede korku, yoksulluk içinde ve aşağılanarak değil, daha iyi koşullarda ve dürüst bir şekilde yaşama konusunda ısrar eden çok sayıda yetenekli, vicdan sahibi ve cesur insan olduğuna inanıyoruz” diye vurguladı. Demokratik Eylem Hareketi Başkanı Stefan İvanov,”Bu ittifak, eski liderlerin kavgalarına ve hırslarına hizmet etmek için değil, modern Bulgaristan’ın geleceğine bir ufuk açmak için kuruldu” dedi. İvanov, ”Aramıza diğer demokratik oluşumları kabul etmeye hazırızörneğin, Bulgaristan Vatandaş Hareketi ve Demokratik Bulgaristan Birliği’ni iki şartla kabul etmeye hazırız. Bunlardan ilki, siyasi ortakların tam eşitliğidir. Bizi çok iş bekliyor ve siyasi egoizmin hakimiyetini sürdürmenin akıllıca olmadığını düşünüyoruz” diye vurguladı.
Borisov, Türkiye Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı ile görüştü Başbakanlık Basın Müşavirliği’nden yapılan yazılı açıklamaya göre, Başbakan Boyko Borisov, Bulgar mevkidaşı Sotir Tsatsarov’un daveti üzerine Sofya’da bulunan Türkiye Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Mehmet Akarca ile bir araya geldi. Borisov ve Akarca, Bulgaristan ile Türkiye arasında güvenlik, göç ve ceza hukuku konularında yürütülen iş birliğini takdir ettiler. Görüşmelerin odağında terör tehditleri, organize suçlarla mücadele ve cezai konularda uluslararası adli iş birliği yer aldı. Borisov, ”Türkiye, yakın komşumuzdan başka göç ve terörle mücadele alanında önemli bir ortağımızdır” diye kaydetti. Türkiye ile yapılan anlaşmanın sonuçlarının artık gözle görünür olduğunu ve BulgaristanTürkiye sınırında göç baskısının sıfır düzeyde olduğunu vurgulayan Başbakan, “ABTürkiye anlaşması tüm Avrupa ülkeleri için önemlidir” dedi. Barış ve diyalogun en iyi
diplomasi aracı olduğunu belirten Borisov, ayrıca bir yıl önce Varna’da Ankara ile Brüksel arasındaki ilişkileri olumlu yönde geliştiren AB-Türkiye Zirve Toplantısı gerçekleştirildiğini hatırlattı. Türkiye Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Mehmet Akarca’nın başkanlığındaki heyette kıdemli savcılar İlknur Altıntaş ve Salih Çimen’in yanı sıra T. C. Sofya Büyükelçisi Dr. Hasan Ulusoy da yer aldı. Yapılan görüşmede Bulgaristan Cumhuriyeti Başsavcısı Sotir Tsatsarov da hazır bulundu.
Lüks daire Bulgar bakanı istifa ettirdi
Bulgaristan Başbakanı Boyko Borisov Adalet Bakanı Tzetzka Tzaçeva’nın istifa dilekçesini kabul etti. Tzaçeva, Başkent Sofya’da lüks bir binada maliyetinden düşük fiyata oturmakla suçlanıyordu. Başkent Sofya’da süper lüks bir binada maliyetinden düşük fiyata 198 metrekarelik bir daire aldığı öne sürülen Tzaçeva, basına yaptığı açıklamada karıştığı olay dolayısıyla Avrupa Birliği Parlamento seçimini gölgelemek istemediğini bildirdi. Tzaçeva, daha önce satın aldığı mülk ile
24 saat açıktır.
Adres: " Mariya Luiza " Bul. № 27 Sofya - Bulgaristan
ilgili Cumhuriyet Başsavcılığının soruşturma açması ve sonuçları kamuoyuna bildirmesini istemişti. 2017 YILININ BİNASI ÖDÜLÜNÜ ALMIŞTI Bulgaristan’da 2017 Yılın Binası ödülünü kazanan binada maliyetin altında lüks daire alanların arasında iktidardaki Bulgaristan’ın Avrupalı Gelişimi İçin Yurttaşlar (GERB) partisinin önde gelen isimleri yer alıyor. GERB Başkan Yardımcısı Tzvetan Tzvetanov, yakın dostu olan Spor Bakan Yardımcısı Vanya Koleva ve Parlamento Kültür Komisyonu Başkanı Vejdi Raşidov’un da aynı binada sembolik fiyata lüks mülk sahibi oldukları bildirilmişti.