IDEF 2019’da İstabul’da Kapılarını açtı İstanbl Havayolcuları 4 ayda 31 milyonu geçti İstanbul Havalimanı’nı bu 2019 yılının ilk dört ayında 4 milyon 730 bin 140 yolcu kullandı
Siyasi ve Aktüel Gazete
Yüce Türk Milletinin bağışları ile kurulan Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı (TSKGV); 1993 yılından bugüne kadar, iki yılda bir icra edilen IDEF Uluslararası Savunma Sanayii Fuarının yönetim ve sorumluluğunu üstlenmiş bulunmaktadır. TSKGV tarafından 1993 yılından itibaren 14 IDEF Fuarı başarı ile icra edilmiştir.
Ulusal savunma sanayiinin dünyaya tanıtılması amacıyla düzenlenmeye başlayan IDEF, kısa sürede savunma, güvenlik, denizcilik, havacılık ve uzay sanayii alanlarında önemli bir uluslararası tanıtım, pazarlama ve iş birliği platformu olmuş. IDEF, ikili görüşmeler bakımından ise birinci sırada gelmektedir. Devamı 11’de
Bu yılın ocak, şubat, mart ve nisan aylarında, İstanbul’daki tüm havalimanlarından iç ve dış hatta icra edilen sefer sayısı 218 bin 401 olarak hesaplandı. Bu yılın ocak, şubat, mart ve nisan aylarında, İstanbul’daki tüm havalimanlarından icra edilen 218 bin 401 seferle 31 milyon 803 bin 92 yolcu taşındı. Devlet Hava Meydanları İşletmesi (DHMİ) Genel Müdürlüğü verilerinden derlediği bilgiye göre, 6 Nisan’dan itibaren ticari seferlere kapanan, sadece özel ve kargo uçuşlarının yapıldığı Atatürk Havalimanı’ndan, bu yılın ocak-nisan döneminde toplam 16 milyon 72 bin 534 yolcu Devamı 13’da seyahat etti.
Aylık
Yıl - 16 Sayı: 143 Nisan - 2019
“Bilgi Ordusu Bizim Ordumuz, Bildiğimizi Ögretmek Bizim Görevimiz “
Bulgaristan Ulusal Safran Üreticileri Birliği Başkanı Hasan Tahirov Bulgaristan Ulusal Safran ve Organik Safran Ürünleri Üreticileri Birliği Başkanı Hasan Tahirov ve İran pazarında tekel olan üç holdingin temsilcisi İbrahim Zade, işbirliği ve ticaret anlaşması imzaladı. Çin ile Orta ve Doğu Avrupa Ülkeleri Arasında Tarımsal İşbirliğinin Desteklenmesi Merkezi Müdürü Vasil Gelev de anlaşmaya katıldı. Anlaşma kapsamında İranlı uzmanlar, eşsiz bir safran türü oluşturmaya yardımcı olacaklar. İran, bilim insanları ve üniversite öğrencilerinin, Bulgaristan’daki meslektaşları ile safran yetiştiriciliği konusunda deneyim alışverişinde bulunmalarını sağlayacak. Filibe Ziraat ve Tarım Üniversitesi bünyesinde Safran Bilimsel Araştırma ve Geliştirme Merkezi açılacak.
Sofya’da İslami Eğitim Haftasına Özel Kermes
İslami Eğitim Haftası hasebiyle Bulgaristan İlahiyatçılar Derneğinin 16.05.2019 y. organize etttiği kermes Sofya Banya Başı Caminin avlusunda akşam ve yatsı namazı arasında düzenlendi. Kermesde satılan hamur ürünleri – pideler, börekler ve çörekler, Yüksek İslam Enstütüsü öğrencileri ve İlahiyatçı Hanımlar öncülüğünde hazırlanıp, satışa sunuldu. Kermesde ayrıca takke, tespih, başörtü, gömlek, alkolsüz esanslar da satışa çıkarıldı. Sosyal Medyada da yankı uyandıran Kermes, cami cemaatinin de ilgi odağı oldu. Kermese iştirak edenler arasında T.C. Sofya Büyükelçiliğin diplomatları da bulunuyordu. İlahiyatçılar Derneği Başkanı Beyhan Mehmed, yönetim kurulu öğrencileri tarafından da desteklendi. Tezgah başında üyelerinden Dr. Selime Hasanova ve Güler Yahya ini- satış yapan gençler, gecenin geç saatlerine kadar kasiyatifinde düzenlenen kermas, Yüksek İslam Enstütü tılanlara ağarladılar.
E d it ö r
Tarih: Nisan 2019 Konu: Nasipten fazlası olmaz! Nisan ayındayız. Doğanın uyandığı ay. Beklentilerimiz yeşeriyor. Açan yaprak ve çiçekler, uzanan dallar insanoğluna, tüm canlı varlıklara bereket getiriyor. Umudun dalları mutluluk yüklü… Bir de, Mayıs’ta Avrupa Parlamentosu (AP) seçimleri var. Kapı çalan bekletilmez. Ama bizde siyaset mayışmış uyanamıyor. Fırsat kuş gibi, uçup kaçabilir… Siyaset bir tiyatro sahnesi olmuş. Sosyal medya Hacıvat oynatıyor bize. Sahnedekiler halktan kopmuş, bizden üstün görüyor kendini, karşımızda bilgiçlik taslıyorlar. Okuma yazması yok ama kitap dili kullanıyor. El kol sallayarak bizi kandırmaya çalışıyorlar. Sahte “üstünlüklerini” insanlarımız görüyor, biliyorlar. Halkımızın duyumsal derinliği sonsuz. İzlerken “kuyruğuna basılınca görürüm sizi” diyenler haklıdır. “Allah’ım neden bıraktın bizi bu hacıyatmazların eline!” Neler çekiyoruz!
Devamı 11’de
Hasan Tahirov,”Safran Bilimsel Araştırma ve Geliştirme Merkezi’nin Bulgaristanlı, İranlı ve Çinli uzmanları arasında bağlantı kuran birim olması amaçlanıyor. Bu yıl uzmanların yönetiminde 50 dekar safran ekilecek ve safran türü oluşturulmasına başlanacak. Safran üretimi denemeleri için alanlar ekime hazırlandı. Mayıs ayında safran soğanı ekimine başlanacak. Bu amaçla üst düzey Bulgaristan, İran ve Çin temsilcilerinin ekim alanlarını ziyaret etmeleri bekleniyor. İran, Çin şirketi ile yaptığımız safran soğan ihraç edilmesine yönelik anlaşmaya büyük ilgi gösterdi. Çinliler bizi destekliyor ve ortaklık yapmaya hazır durumdalar” dedi. Devamı 13’de
Sayfa 2’de
Bulgaristan Varna’dan Fethiye Uçak Seferi
Sayfa 4’de
Yeni başlayacak uçak seferleri için Dalaman bölgesinin tanıtımı amacıyla bölgeye davet edilen Bulgar gazeteciler Ölüdeniz ve Dalyan’a hayran kaldıklarını ifade ettiler. Yeni başlayacak uçak seferleri için Dalaman bölgesinin tanıtımı amacıyla bölgeye davet edilen Bulgar gazeteciler Ölüdeniz ve Dalyan’a hayran kaldıklarını ifade ettiler. Bulgar gazetecilerin Dalaman bölgesine yaptığı tanıtım gezisi hakkında değerlendirmelerde bulunan YDA Dalaman Havalimanı Yönetim Kurulu Üyesi Hamdi Güvenç, “Bugün Bulgaristan’ın en büyük tour operatörlerinden Emeralda ile birlikte or-
ganize ettiğimiz Bulgaristan’dan gelen gazeteci dostlarımızı ağırlıyoruz. Bu gazeteci dostlarımız bölgenin tanıtımında önemli bir rol oynayacaklar. Bölgemizin eşsiz doğal güzelliklerini gördüler, çok iyi izlenimler elde ettiler. Bu izlenim ve bilgileri dönünce bölgemizi tanıtmakta kullanacaklar. Bu vesileyle ifade etmek isterim, içinde bulunduğumuz sene özellikle “shoulder season” dediğimiz Eylül ve Ekim aylarında Bulgaristan’dan bölgemize uçuşlar başlayacak.Bulgaristan pazarında oluşturulan önemli bir gelişme, bir başlangıç ve gelecek sene yoğun olarak uçuşların sezon başında başlayacağını belirtmek isterim .
Bulgaristan ve Yunanistan Türkleri, ‘Yedi Kızlar Cami’de Buluştu
BULGARİSTAN’da Türklerin yoğun ayının başlangıcına gelmesi nedeniyle olarak yaşadığı Kırcaali kentindeki Yedi Batı Trakya’dan gelenlerle binlerce MüsKızlar Camisi’nde geleneksel Mayıs mevlidi düzenlendi. Bu yılki mevlidin ramazan lüman bir araya geldi. Devamı 5’te
AB Parlamento Seçimleri 26 Mayıs’ta yapılacak
Seçimler 26 Mayıs’ta düzenlenecek Bulgaristan’dan AP’na 17 Milletvekili için 15 parti, 7 koalisyon ve 9 bağımsız aday mücadele edecek. Mücadele gergin, Sağıdan GERB, SDS, Çiftçi partisi “Nikola Petkov” ve “Birleşmiş Çiftçiler” ile katılıyor. Sol güçler seçimlere “Bulgaristan için BSP” koalisyonu olarak katılacak. Sadece HÖH partisi (DPS) seçimlere bütün olarak katılıyor.
Sayfa 2’de
Sayfa 3’de
Sayfa 7’de
Sayfa7’de
Sayfa 10’da
Sayfa 11’de
Sayfa 14’da
Sayfa 15’de
Sayfa 15’de
2 Sayı 143 - Nisan 2019 2
Bulgaristan Türklerinin Sesi Türk Dünyası
Neriman KALYONCUOĞLU
Zincirlerinden Yazı: İşçilerin Uluslararası Dayanışma Günü 1 Mayıs. Tarihteki adları PROLETARYADIR. Onlar, çocuklarından başka geleceğe bırakacak hiçbir şeyi olmayanlardır. Bir de hayatı üretenler. Yöneticilerin resmi çetesine alınmayanlar. Ve asla teslim olmayanlardır. 1 Mayıs birçok konuyu yeniden ölçüp biçmemize neden oldu. “www.bghaber.org” ve BGSAM yayınlarında son günlerde işlenen konu 26 Mayıs 2019 Avrupa Parlamentosu (AP) seçimleriydi. 1 Mayıs İşçi Bayramı sanki birden bire geldi. Bulgaristan Müslümanlarının siyasi temsilcisi olan, Hak ve Özgürlük Partisi (HÖHDPS) ve Sorumluluk, Hoşgörü ve Özgürlük İçin Demokratlar (DOST) partileri 1 Mayıs havasına giremedi. Bayram mesajı bile yayınlamadılar. Liderlerine göre, parti isimlerine takılan haklar, özgürlükler, sorumluluk, hoşgörü ve demokrasi değerleri, özellikle Bulgaristan gibi, tarihin motoruna bir türlü vites uyduramayan ülkelerde tüm emekçilerin, köylü kardeşlerimizin, memurların ve aydınların sokak ve meydanlara toplanıp, bayraklardan en güzellerinin dalgalandığı alaylarda nümayiş etmelerine vesile olmalıydı. Ne yazık ki, bu sabah sokaklar, suyu çekilen yaz dereleri gibi boş, meydanlara güvercinler bile konmadı. Yine bu sabah, 1914-2019 yılları arasında Avrupa Parlamentosu’nda görevli olan temsilcilerimiz Brüksel’den ayrılmazdan önce, “İşeyen Çocuk” anıtını ziyaret ettiler. çıplak anıta Bulgar milli giysisi giydirdiler. Sanzasyon arayan TV bültenlerinde birinci haber oldular. Oysa 1 Mayıstı Yüce emek ordusu günü Karanlığa kafa tutanların günü 1886’dan beri devam eden kavgada Hep genç kalanların günü… Barış, demokrasi ve güvenli bir gelecek için mücadele gününde meydanların boş kalması, çok üzücü ve çok düşündürücü… Hele “barış” ve “huzur”, hele “hoşgörü” ve “kardeşlik” biz Bulgaristan’da yaşayan azınlıklar için olağanüstü önemli. Fabrikalılarımız yakılıp yıkılıp satılınca sanki emekle sermaye arasındaki antogonizm öldü, yerine Bulgar milliyetçi düşmanlığı ile azınlıkların hayat kavgası arasında ateş parladı. Barış içinde, hoşgörü ortamında, yanyana, komşu komşu, yardımlaşarak, dayanışarak, birlikte mücadele ederek yaşamak varken! 2018’de de memleketimizde insan hakları, azınlık hakları alabildiğine çiğnendi. Faşizm yıllarında (1934-1944), totaliter komünizm döneminde (1973-1989) alınteri dökerken zulüm gördük. Göçe zorlandık! Vatanımızdan kovulduk! Daha önce azınlık nüfusun yaşadığı evlerin, mahallelerin yakıldığını görmemiştik… Şaşılacak iş, feci, çok acı, trajik olaylar karşısında, adlarında ve amblemlerinde hoşgörü, demokrasi ve sorumluluk olan partinin liderleri bir kınama mesajı yayınlamadılar. Tarihin yaralarını hayat pansuman eder aldatmacasıyla seyirci kaldılar. Hak ve Özgürlük diye diye ağızı eğirilenlerin partisi aleve ve ateşe sustu. Karda yürüyen çocuklara pabuç uzatmadı. Açlara aş göndermedi. Yaşamak, hayatı üretenlerin hakkıdır. Özgürlük onların nefes ettiği havadır. İnsanlar evde yaşar! Ev sahibi olmak vatandaşın en temel hakkıdır diyemediler.
Av.Seniha Rasim SABRİ
Tırnova Anayasası
İç İçe Örülmüş Tırnova Anayasasın’da İç İçe Örülmüş “Avro-Atlantik” Tarih Hazırlayan: Av. Seniha Rasim SABRİ Yazan: Prof. Stefan Deçev Kaynak: Marginalıya.bg – Bulgaristan
Konu: Birinci Bulgar Anayasası’nın kabul edilmesinin 140. Yıldönümü. 15 Nisan 2019 tarihinde Veliko Tırnova kentinde ilk Bulgar Anayasası’nın 140. Yıldönümü kutlamaları düzenlendi. Tarihçi Stefan Deçev, “Tarihten Notlar” bölümünde güncel, aktüel ve devam eden konuları, onların kahramanlarını da konuya katarak işleyen bir yazarımızdır. Bu yazısında, o 140. Yıldönümünü andığımız Tırnova Anayasası’nın bazı çok özel problemlerini ele alıyor. O, anayasayı uluslararası planda ve gerçek bir derinlikte irdelemeye çalışıyor. Anayasa’nın tarihi birçok konuyla iç içedir, kültürel transferlerle bağlıdır, birçok fikir, ideoloji ve kurum, ev ortamında ahenk bulmasına uğraşılmış, biçimsel değişiklikler aranmış, bilinçli seçim yapılarak Bulgar ortamına uydurulmuştur. Bir süre önce, “Kültürde Reform” hareketinin davetlisi olarak bir yazı yazarak, sivil yurtseverliğe ve anayasaya dayanan, yeni tarih öyküsünün nasıl olması gerektiğini anlatmaya çalıştım. Bu yazımda, “ulusal tarihimiz” ile ilgili şimdiye kadar geçerli olan anlayışa son verilmesi; Orta Çağ devletlerinin Orta Çağda bırakılması; etnik sorunların ve millet oluşumun başka bir açıdan ele alınması; “ulusal tarihi” biçimlendirip onu çarpıtan bir ideoloji oluşturan, karmaşık kültürel keşmekeşe ışık tutulması; ülkemizdeki azınlıkların ve diğer etnik, din, dil, kültür v.b. topluluklarının hepsinin “tarihinin” dinlenmesi, değerlendirilmesi ve bunlara tarih eserlerinde yer verilmesi gerektiğine işaret etmiştim. Bulgar tarihi, yıllardan beri kendi enstitülerinde bu değerlere tamı tamına ters olan değerler topladığından dolayı, aslında “entelektüel bozuntusu sürgünden başka bir şey olmayan”, “utanç veren” kokuşmuş bir hicviyeden başka bir şey de olmayan “profesyonel çevreler” beklenen karalamalarını gecikmeden yarattıla… Ben bu yazımda, fikirlerimin kötü niyetle kullanılması deneyimine ve aynı zamanda belirli bir zaman önce Mariya Todorova ve Diana Mişkova tarafından öne sürülen bazı fikirlere değinmek istiyorum. Doç. Valeri Kolev şunları yazmıştı: “Bundan 10 yıldan daha uzun bir zaman kesimi öncesi, Doktor Honaris Causa ile ödüllendirilmesi vesilesiyle düzenlenen akademik törende yaptığı konuşmasında Prof. Mariya Todorova esaslı kaynaklara dayanarak, Bulgaristan’ın “Avrupa”dan manevi açıdan ve Büyük Fransız Devrimi görüşlerini benimsemede geri kaldığı iddiasını “Payisiy Hilendarski bu devrimden önce vardı” sözleriyle tuzla buz etmişti.” Bu konuda yazıma nereden başlamam gerektiğini düşünüyorum. Bu konuşma yapılırken ben de orada bulundum. Ve bu, öyle konuşayım ve (Sofya Üniversitesi yıllığında yayınlansın) anlamında yapılmış)bir konuşma değildi. Bu, Prof. Mariya Todorova’nın “Slavic Review” dergisinde 2005’te çıkan uzunca bir yazısıdır. Bu yazının ilk şekli 2003 yılında Almanya’da Leipzig Üniversitesi’nde bir konferansta sunulmuştur.
Yazarın itirafta bulunduğuna göre, el yazısı olarak birinci şekli, 2003 ve 2004 ders yılında Urbana Şampeyn’de İlenoys Üniversitesinde modernliğe adanana bir seminerde tartışmaya açılmıştır. Dergide bundan söz edilmese de, M. Todorova Sofya Üniversitesi’nde düzenlenen ödül sunma töreninde bu el yazısının bir şeklini okumuştur. Yazı önce “Kultura” (Kültür) gazetesinde çıktı ve internet ortamında bulunabilir. Bu yazdıkların küçük ayrıntılar değildir. Burada önemli olan bu yazının öncelikle bir Bulgaristan dışında ve Balkanlar dışında bir akademik toplulukta tartışılmış olmasıdır. Hem Bulgar hem de Batılı bir kitleye sunum yapıldığı zaten anlaşılıyor. Biz Bulgarca varyantında “bir Bulgar milli hareketi ve onun sert bir biçimde bastırılması” anlatımını okurken, İngiliz varyasyonunda “Bulgar milliyetçiliği ve kışkırttığı öç alma saldırısından” söz edildiğini okuyoruz. Biz şimdi Paisiy Hilendarski’nin moderniz mini ve onun “tesirini” veya etkileyişini bir yana bırakalım. Bu konuda Todorova’nın tezi şudur: “Milliyetçilik, endüstrileşme ve madencilik v.b. bunlar gibi fenomenlerle ilgili benzeri oluşturulmuş veya dikkate alınmamış, cinsinden olan ve birçok Doğu Avrupalı tarih bilgini tarafından da kabul edilmiş bulunan, evrim paradigması tasavvurunu kabul edemeyiz. Todorova, “Batı’nın taklit edilmesi gereken bir örnek” olduğu görüşüne katılmıyor. Modernizasyonla ilgili de “zamanın hızını arttırdığı bir kovalamaca” olduğunu da paylaşmıyor. Aynı zamanda, geri kalmışlıkla beliren ve bir Batı duyumsaması olmayan “eksiklik hissetme” paylaşımını da paylaşmıyor. Bu görüşleri aşmaya çalışan Todorova, insan toplumunun temelde aynı olduğu çıkartmasını öne sürerek, olayların sadece uzun bir zaman kesimi içinde (eşzamanlı olma) senkron geliştiğine işaret ediyor. Bunun dayanıklı bir evrim oluşuna vurgu yapıyor. Bu konudaki araştırmalar, M. Verner ve B. Cimerman gibi yazarları daha 2006 yılında geçmişle ilgili araştırmalarda ulus ötesi (trans milli) gerçek derinlik aramaya sevk etti ve yazdıkları eserlerde “iç içe geçmiş tarihler” kavramına yer verdiler.. Balkanların, Ak Deniz bölgesi ve Osmanlı İmparatorluğu tarihi üstüne yapılan araştırmalarda bu bakış açısı çok değerli sonuçlar verdi. Bu görüş alış verişinde Doç. Kolev’in örnekleri Tırnova Anayasası’na ilişkindir. O, önce, Tırnova Anayasası hazırlanırken, örnek alınan Anayasa’nın bir Belçika Anayasası olmayıp Romanya Anayasası olduğunu iddia eden D. Mikova’nın 20 yıl önce yazdığı yazılara dönüyor. İlk önce 16 Nisan 1879’da kabul edilen Tırnova Anayasası’nın bir boş yerde bitmediğine işaret edelim. Fakat Bulgar Prensliği Anayasası’nın Romanya Anayasasının bir kopyası olduğuna kilitlenmek de yanlış olur. Modern anayasacılığın temelleri 3 Eylül 1787’de Amerikan Anayasası’nın kabul edilmesi için Filadelfiya’da Toplanan Anayasa Konseyi ile 3 Eylül 1791’de Fransız Devriminden sonra toplanan kurucu Meclis kararlarına dayanır. İktidarın yürütme, yasama ve yargı olarak üçe ayrılmasını Amerika Anayasası getirmiştir. Birinci değişiklikte, vatandaş hakları – din özgürlüğü, fikir, basın yayın, itirazda bulunma ve sivil toplum örgütlerinde teşkilatlanma, bağımsız yargıçların tarafsızlığı v.b. haklar sıralanmıştır. Kuşkusuz bu yasa ve değişiklikler boş yere konmamıştır. Bunların esasında olan, 1776 tarihli Virjinya eyalet meclisinde kabul edilen Bildiri; 1689’da kabul edilen İngiliz Haklar Yasası ve hatta daha geri bir tarih olan 1215’ten olan Özgürlüğün Yüce Bildirisidir. Bunlara, 4 Temmuz 1776 tarihinde Konstinental Kurultay’da kabul edilen Bağımsızlık Bildirisini de eklemek zorundayız.
Ayrıca, bu fikirsel gelişim sürecine, Puritan mültecilerle Büyük Britanya’dan gelen Con Lock’un (1632-1704) felsefesine giren BİREYSEL HAKLAR HUKUKU önemli rol oynamıştır. Daha sonraki gelişmelerle 1791’de Fransız Anayasası’nın Girişinde işlenen, İnsan ve Vatandaş Hakları Bildirisinin birinci varyasyonunu hazırlarken, Amerikalı General George Washington’un ordusunda bir gönüllü olan Fransız Markiz Gilber de Fayette bireysel haklar hukukunu temel alacaktır. Bu bildiriyle insanlık tarihinde ilk defa olmak üzere toplumun katmanlara bölünmesi, mutlak monarşi, din ve etnik nedenlerle ayrımcılık kaldırılırken, ilk defa olmak üzere din devletten ayrılmış ve insan hakları ilan edilmiştir. Bu Anayasanın ömrü uzun sürmese de, onun içerdiği ideler, ilkeler, tespitler, somut hükümler daha sonraki yıllarda yaşamaya devam etmiştir. Görüldüğü üzere yukarıda işaret edilen hususlar daha sonraki yıllarda, 1814 ve 1930 Fransız Anayasasına, 1915 Hollanda Anayasası’na, 1831 Belçika Anayasası’na, birçok diğer Avrupa devleti, Balkan ülkeleri ve bu arada Tırnova Anayasasına alınmıştır. Modern Anayasaların oluşturucu unsurları olan halk egemenliği, erkin bölünmesi, monarşi yükümlülüklerinin kısıtlanması, bakanların sorumluluk taşıması, parlamenteriz, çok partililik, sivil haklar ve özgürlükler, hukukun üstünlüğü, bağımsız yargı, halka açık yönetim vb ilkeler Tırnova Anayasasında da yer bulmuştur. Gerçekten de, Tırnova Anayasasını 1864 Yunan Anayasası ve 1866 Romanya Anayasası ile karşılaştırdığımızda üçünde de pek çok benzerlik bulunabilir. XIX. yüzyılın 60’lı yıllarından sonra, Yunan, Romen ve Belçika Anayasalarındaki pek çok ilke ve fikirler Bulgar politik düşüncesini tozlaştırmıştır. Kuşkusuz, Balkan ülkeleri anayasalarına direk kopyalanarak alındığı iddiasında bulunmadan, bu fikirlerin kökleri 1791 Fransız Anayasasında bulunabilir. Aslına bakıldığında, sayfalarında 1831 Belçika Anayasası orijinal bir temel yasa değildir. 1791 Fransız, 1815 Hollanda anayasasından ve 1830 Fransız anayasal senedinden ve İngiliz hukukundan da pek çok alıntı bulunabilir. Dahası var: Belçika anayasasındaki bazı temel hususlar başka devletlerin anayasalarından bire bir alınmış olsa da, onun Avrupa hukuk sistemi için en büyük özelliği monarşi kurumlarına mülkiyet sınırı getirmek suretiyle onların halk egemenliği ile birlikte olmalarını düzenlemesinde gizlidir. (Ne ki, Bulgar anayasası kaleme alınırken bu hususa uyulmamıştır.) Bölümlerinde Yunan ve Romanya anayasalarından alıntıların fazla olduğu dikkati çekse de, sivil haklar konusunda ana fikirlerin Belçika Anayasasından alınmış olduğu ortadadır. Basın özgürlüğü, sivil toplum haklarının hukuksal hakları konusunda da Belçika temel yasasının etkisi ilk bakışta görülebiliyor. Belçika ve Fransız anayasal etki unsurlarının Yunan, Romen ve Sırp Anayasaları üzerinden Tırnova Anayasasına işlendiği seziliyor. Şu da unutulmamalıdır. 1791’dee kabul edilen Fransız Anayasası 1831’de kabul edilen Belçika ve 1849’da kabul edilen Danimarka Anayasasından etkilenmiştir. 1866’da onaylanan Romanya anayasası ise Belçika anayasasına daha da yakındır. Tırnova Anayasasında tabii ki, başka kaynaklardan izler de bulunabilir. Bu konuda 1859 Romanya anayasa projelerine ve 1814 ve 1830 Fransız Anayasa Hartasına bakılması faydalı olabilir.
Bulgaristan Türklerinin Sesi Sayı 143 - Nisan 2019
3
BULTÜRK Etkinlikler
IDEF 2019’da İstanbul’da Kapılarını açtı 4 Sahil (Bahreyn, Bangladeş, Endonezya, Pakistan), Bakan Yardımcısı (Arnavutluk, Angola, Azerbaycan (3), Belarus, Çekya, Endonezya, Kazakistan, Kore (2), Sırbistan, Türkmenistan, Ukrayna, Zimbabve), 13 Müsteşar veya eşidi (Bosna Hersek, Brezilya (2), Gabon, Gambiya, İtalya, K.K.T.C., Kuzey Makedonya, Pakistan, Romanya, Slovenya, Ukrayna, NATO (Gen.Sek.Yrd.)), 2 Emniyet Genel Müdürü (Kosova, Katar) bulunmaktadır.
Savunma sanayiinin büyük firmaları kadar, savunma sanayiine mal ve hizmetleri ile katkı sağlayan küçük ve orta ölçekli işletmelerin de imkân ve kabiliyetlerini Türkiye ve dünya alım heyetlerine tanıtabilecekleri en önemli platform olan IDEF 2019 Fuarına 53 ülkeden 481’i yerli, 580’i yabancı, toplam 1.061 firma / firma temsilcisi katılmıştır. Fuarda ayrıca Millî Savunma Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığına bağlı birimlerce açılan stantlarda Türk Silahlı Kuvvetleri ve Genel Kolluk Kuvvetleri envanterindeki silah ve malzemeler sergilenmiş, Dz.K.K.lığı ve Sahil Güvenlik K.lığına ait 7 gemi West Marina’da ziyaDünyadaki ileri teknoloji ürünlerin sergilenmesi, yerli rete açılmıştır. IDEF 2019 Fuarında Millî Savunma ve yabancı katılımcılar arasında iş birliği imkânlarının geliştirilmesi açısından önemli bir fırsat olan IDEF 2019 14’üncü Uluslararası Savunma Sanayii Fuarı; “Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı Himayelerinde”, “Millî Savunma Bakanlığı ev sahipliğinde”, “Dışişleri Bakanlığı, Hazine ve Maliye Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, Ticaret Bakanlığı, Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı, Genelkurmay Başkanlığı, Kara Kuvvetleri Komutanlığı, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı, Hava Kuvvetleri Komutanlığı, T.C. Cumhurbaşkanlığı Savunma Sanayii Başkanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı, İstanbul Valiliği, Emniyet Genel Müdürlüğü, Sahil Güvenlik Komutanlığı, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB), Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı (KOSGEB) ile Savunma ve Havacılık Sanayii İmalatçılar Derneği (SaSaD) desteğiyle”, “TSKGV Genel Müdürlüğü yönetim ve sorumluluğunda”, “TÜYAP Tüm Fuarcılık Yapım AŞ. organizatörlüğünde”,
30 Nisan-03 Mayıs 2019 tarihleri arasında, TÜYAP Fuar ve Kongre Merkezi’nde düzenlenmiştir. IDEF 2019 14’üncü Uluslararası Savunma Sanayii Fuarı’nın açılış törenini Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN onurlandırmış ve IDEF 2019 Fuarının açılış kurdelesini Cumhurbaşkanı Yardımcısı, Millî Savunma Bakanı, İçişleri Bakanı, Sanayi ve Teknoloji Bakanı, Genelkurmay Başkanı, Kara, Deniz, Hava Kuvvetleri Komutanları, Savunma Sanayii Başkanı, Jandarma Genel Komutanı, Milli Savunma Bakan Yardımcısı, TSKGV Genel Müdür Vekili ile yurt dışından Fuara resmi davetli olarak teşrif eden konuk Bakanlar ile birlikte kesmiştir. IDEF 2019 Fuarına 72 ülke ve 3 uluslararası kuruluştan 150 heyete mensup 588 heyet üyesi katılmıştır. Ülkelerinin savunma tedarikinden sorumlu heyet üyeleri arasında; 15 Bakan (Azerbaycan, Burundi, Cibuti, Gabon, Guatemala, Gine, Gine Bissau, İtalya, Karadağ, Nijer, Pakistan, Tanzanya, K.K.T.C., Uganda, Zambiya), Genelkurmay Başkanı (Arnavutluk, Brezilya, Cibuti, Kamerun, Gambiya, Gürcistan, K.K.T.C., Katar, Kosova, Orta Afrika, Senegal, Tunus, Ürdün), 4 Genelkurmay Başkan Yardımcısı (Belarus, Bosna Hersek, Kore, Kırgızistan), 1 Kara Kuvvetleri Komutanı (Umman), 2 Deniz Kuvvetleri Komutanı (Romanya, Ukrayna), 3 Hava Kuvvetleri Komutanı (Gana, Kuveyt, Malezya),
Bakanlığı, Genelkurmay Başkanlığı, Kuvvet Komutanlıkları, T.C. Cumhurbaşkanlığı Savunma Sanayii Başkanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü ve Sahil Güvenlik Komutanlığından 29 makama görüşme ofisi açılmıştır. Görüşme
ofisi makamları, heyetler ve katılımcı firmalar arasında planlanan 4.026 görüşme / stant ziyaretinin yaklaşık 2.700’ü (% 79’u) gerçekleşmiştir. Fuar esnasında 98 imza töreni düzenlenmiştir. Fuarın 2’nci günü Millî Savunma Bakanlığı, 3’üncü günü İçişleri Bakanlığı Tanıtım Günü etkinlikleri düzenlenmiştir. Fuarın 2’nci, 3’üncü ve 4’üncü günleri Fuar alanı içinde tesis edilen Tedarikçiler Bölgesi’nde, büyük katılımcı firmaların Tedarik/Satın Alma/ARGE bölümlerinin yetkilileri ile küçük üreticiler bir araya getirilerek aralarındaki iş imkânlarının geliştirilmesi sağlanmıştır. Fuarın 2, 3 ve 4’üncü günleri değişik güncel konularda dört Panel ve sekiz Sunum düzenlenmiştir. Fuarın 4’üncü günü Kariyer Günü düzenlenmiş, üniversite öğrencileri ve yetişmiş insan gününün katılımcı firmaların insan kaynakları departmanlarının personeli ile temas kurması sağlanmıştır. Fuarı yerli ve yabancı çok sayıda basın mensubu takip etmiştir. Türkiye’nin önde gelen savunma dergileri IDEF özel sayısı yayımlamış, ekonomi dergileri ise IDEF Özel Eki ile piyasaya çıkmıştır. Fuar; heyetler, Millî Savunma Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı ve diğer ilgili kurum/kuruluşlardan gelen personel ile savunma sanayii ve güvenlik firmalarında çalışan personelin yanı sıra gaziler, şehit / gazi yakınları ve üniversite öğrencileri tarafından ziyaret edilmiştir.
Konu: BSP GERB’e: “Sen dalaverecisin!” GERB BSP’ye: “Sen ise dolandırıcısın!” Avrupa Parlamentosu (AP) seçimleri Avrupa Birliği’nin (AB) geleceği için “çok önemli” diyenler, mutlaka ama mutlaka “Bulgaristan’ın geleceği için kesin belirleyici olacak” ilavesinde bulunuyorlar. Hepsi, içinde bocaladığımız bunalımdan çıkma umuduyla yaşıyorlar. 26 Mayıs 2019’da Bulgaristan Sosyalist Partisi (BSP) daha fazla oy alırsa erken seçim kaçınılmaz olacak ve Bulgaristan’da siyasi yönetim değişecek, öngörüsünde bulunanlar çoğalıyor. Ne var ki Bulgaristan’da bir program ve garanti veren kurum yok. 30 yıldan beri Viyana’da yaşayan ve her siyasi danışmanlıktan geçinen İvan Krıstev, “Avrupa’dan Sonra” adlı bir kitab yazdı. AB “dağılacak” demese de, bundan böyle “AB, eski AB olmayacak,” diyor. Savunduğu teze göre, “son 10 yılda AB çok değişti.” 1989’un “Batı Avrupası” yok, Doğu ve Güney Doğu Avrupa ülkeleri de Batı Avrupa olamadılar. “Brekzit” parçalanma ruhunu güçlendirdi. “Merkez ve çevre” teorisini doğdu. İki vitesli AB dendi. Bu gerçeğin ardında, AB üyesi eski sosyalist ülkeler aralarında birleşerek, AB tümör yumrusu altında ezilme tehlikesine birlikte karşı koyma fikri var. BSP Başkanı Bayan Korneliya Ninova, 2018’de Polonya, Çek, Slovak ve Macar dörtlüsünün Vişegrad toplantılarında bir araya geldiler. Krıstev, Viyana’dan AB’ni ve Bulgaristan’ı böyle görüyor. Biz Bulgaristan’ın ve Bulgar halkının değişeceğine inanıyoruz. Değişimin Brüksel’den gelmezden önce, memleketimizdeki değerlerin, geçmiş, tarih ve gelecek anlayışının değişmesiyle başlayacağına bel bağladığımız. Bunu defalarca yazdık. Yenilenme işliğinin kurulduğuna, örs ve çekiç arasında dövülen demire yeni su verenleri artık görebiliyoruz. Bir örnek. Kaynak – Fakti.bg, 27 Nisan 2019.) “Bulgaristan Eğitim ve Bilim Bakanlığı” (MON) Sofya’da 75 kişilik tarih öğretmeni gruplarına artık 10 seminer düzenledi. Sofya Üniversitesi, Blogoevgrad Güney Doğu Üniversiyesi, Bulgar Bilimler Akademisi (BAN), Yeni Bulgar Üniversitesi (NBÜ) ve Şumen Üniversitesi’nden bilim adamları ilgiyle dinlendi. Konuşmalardan kısa bir alıntı: “Bulgaristan’ın ana düşmanı Rusya’dır. Bulgaristan’ın en büyük dostu Türkiye’dir. Türk köleliği yaşanmamıştır. Bulgarlar İslam’a gönülü geçmiştir. Bulgarlar çocuklarını Yeniçeri Ocaklarına seve seve vermiştir. Bulgar halkı İslav değildir. Bulgar tarihindeki en kötü devir 1944-1989 yıllarıdır.” Gerçek budur. Prof. Raya Zaimova, “Hristiyan ailelerin büyük sayıda çocuğu olduğunu, çocuklarından birini sevgi ve barış olması ve daha iyi yaşamak beklentisiyle Yeniçeri Ocağına verdiklerini” anlatırken şunlara vurgu yaptı: “Devşirme inkişaf yoludur.” Tarih değerlerine yeni ışık tutulması Bulgaristan’ın huzur yoludur. Ulusal İç birlik ve beraberliği sağlayacak, öfke, kin ve nefret söylemini söküp atacak tek ufuktur.” Bu tarihsel değerlerin öğretmenlerin 10. Sınıfta tarih ve medeniyet derslerinde öğrencilere anlatması ve öğretmesinin istenmesi Bulgaristan’ı bir Avrupa ülkesi yapacak ilk kesin ve kararlı gereklı olan adımdır. Bu gelişmelerin GERB döneminde ve AP seçimleri arifesinde olması ne güzel. Hepinizi kutlarım. Ufukta parlayan yeni bir ışık var. Bulgar kamuoyunun yeni oluşan önemli bir kısmı için, BSP, Hak ve Özgürlükler Hareketi (DPS) ve “Ataka” ve “VMRO” gibi siyasi partilere oy verme tarihsel çarpıklıktan, maskeli gerçeklerden başka bir şey olamaz. Soygunculuğun, yolsuzlukların, çapulculuğun, dalevere, dolandırıcılık, rüşvet ve haraç toplamanın, ahlaksızlığın ve adaletsizliğin anlamında, bu illetlerin sürüp gitmesinden başka hiçbir şey aramamalıyız. Gerçekleri görebilmeyi sağlayan bu büyültgeç BSP partisinin de dünya görüşü, ideolojisi ve bakış açısı değildir. Bunu kabul etmek istemeyenler BSP partisi AP seçimlerini kazandıktan sonra da tarihin karanlığından çıkamayacakları gibi, geleceği asla göremeyeceklerdir. Oluşan ve kesinleşen yeni dünya görüşünde Bulgar kamuoyu BSP ile GERB partisi arasındaki uzlaşmazlığı şöyle açıyor. Bir “sol” parti olan BSP siyasetini belirleyen şudur: Daha fazla devlet, daha az özgürlük isterken, batıl görüşlere, totaliter komünist anıtlara çelenk ve çiçek taşır. Azınlıkların hak ve özgürlüklerini görmezden gelir. Türk kimliğini, diğer azınlıkların da geçmiş ve geleceğini – dilini, dinini, geleneklerini ve kültürünü tanımaz. Çözülmesi gereken düğüm budur. Bir “sağ” parti olan GERB siyasetini belirleyense şudur: Daha küçük devlet, daha fazla özgürlük! Totaliter komünist anıtlara ve zamanı dolmuş değerlere çelenk ve çiçek taşır. Bulgar geleneklerini yaşatmaya çalışır. Azınlıkların hak ve özgürlük, adalet ve demokrasi isteklerini sömürür. Türk kimliğini, azınlık kimliklerini – dilini, dinini, geleneklerini ve kültürünü yok sayar. Uzlaşma ve anlaşma yolu, Bulgaristan’da içi zehir dolu çıban başlarının patlatılması ve yaraların ilaçlanmasından, savmasından geçecektir. 2007’de Bulgaristan Sosyalist Parti Başkanı Sergey Stanışev’in başkanlığında AB üyesi olsa da, Brüksel’in birlik içinde geçmişten kaynaklanan uzlaşmazlıkların (antagonizmin) aşılması kısmi programı, ülkemizde GERB hükümetleri döneminde hayata çarıldı ve uyguylanmaya kondu. Yürümedi. Ne var ki, bu çok derin ve başka bir konu. Sosyalistler, 2009’dan beri 10 seçim kazanan Bulgaristan’ın Avrupa Vatandaşları (GERB) partisinden Brüksel’e bu defa yalnız 1 milletvekili fazla göndebilseler, siyasi denge değişecek ve erken seçim kavgası başlayacaktır. Bizim için önemli olan şudur: Yukarıda işaret ettiğim yeyi yeni mayalanan müjdeli ortamı koruyup koruyamayacağımız, derinleştirilmesine olanak bu-
3
Rafet ULUTÜRK Bulgaristan’da Kardeş Didişmesi lup bulamayacağımız ve ileri adımlar atma yolunu açıp açamayacağımızdır… Kavgamız karanlıktan çıkma ve aydınlık olma kavrasıdır. Bunu yoğun çabalarımıza rağmen, kendi başımıza zor başardık. Çırpınıyoruz… Dış baskı kaynağı arıyoruz. Bu baskı, Avrupa Birliği kaynaklı olabilir. Bizi eritip suyumuzu kavanozlara doldurmak isteyenlere bu fırsatı tanımamak öz ve kutsal ödev kavgamızdır. 2001’den beri DPS ve Müslüman Türklerin, bu arada T.C.’de yaşayan soydaşlarımızın oylarıyla 2 defa – (2005 -2009) hükumet kuran BSP partisinin yeni farklı bir açıdan olmak üzere, kimliğimizi tanımaya, ortak tarihimizi dünyanın kabul ettiği kıstaslarla kabullenmeye yanaşıp yanaşmayacağı konular arasında baş sorun olmuştur. BSP kimliğimizi kabul etmeyip totaliter eski kafalılar tavrında kaldıkça, yerinde saydıkça, hükümet değişirse aynı anda yine 30 yıl geri dönmüş olacağız. Bu konu, biz Türkler için, Sofya’da zenginleri ve siyasetçileri birbirine kırdıran “daire” dalavereciliğinden bir milyon defa daha önemlidir. Bizim kutsalımızdır. Türk kimliğimizden ödün veremeyiz. BSP zekası buna yanaşmayınca, mecliste ve hükümette, iyi ve kötü günde son dayanağı olan DPS mutlaka düşecek, çkkecek ve kendi mezarını kendisi kazacaktır. Okul kitaplarında Bu topraklarda Osmanlı köleliği yaşanmadı, Bulgaristan’da yaşayan Müslümanların hepsi Türktür, Türkler Türk ulusundan bir parçadır” yazdığında kapı pençere açılır, BSP beklediğini bulur ve hepimiz derin bir nefes almış oluruz. Binlerce kardeşimizin çekisi boşa gitmemiş olur. Vasil Levski, yalnız Bulgarların değil, Türklerin ve tüm Müslümanların ve azınlıkların ekmeğini yemiş, Türk dostu bir şahıs olduğu kabul edilmelidir. Bu devletin 1879’da Veliko Tırnovo şehrindeki Kaymakam Konağında toplanan Kurucu Meclisi delegeleri arasında 9 Türk ve 6 Müftü olduğu ders kitaplarına işlenmelidir. Bu devleti ortak kurduğumuz belgelenmelidir. Bulgar, Türk, Pomak, Romen, Makedon, Ulah, Gagavuz ve Tatar kardeşlerimizin yan yana oturup hiç kimse hiçbir şeyden çekinmeden birlikte söyleyecekleri bir şarkı en nihayet bestelenmelidir. Avrupa’daki birlik ve beraberliğimizin anlamı bu olmalıdır. Bunu yapamıyorsak, yapılabilmesine ortam ve olanak oluşturulmalıdır. BSP partisi totalitarizm prangalarını kırıp hürriyete serpilip açma olanağı sunamadıkça, otobüslerle “Buzluca” tepesine emekli taşıyıp miting yapmaktan ileri gidemez. Bu parti, Bulgaristan vatandaşlarının “çeşitlilik içinde birlik veya birlik içinde çeşitlilik” isteğini yansıtmalı ve ona hayat hakkı tanımalıdır. 130 yaşındaki BSP partisi bu olgunluğu gösteremiyorsa hayat hakkını yitirmiştir. Bugün nüfus içinde azınlık olduğumuzdan biz Türklerin başımıza gelenler, en geç yarın AB nüfusu içinde eriyen Bulgarların da başına gelecektir.(Başlamıştır) Unutmayınız mutlaka kapı çalan ses o o olacaktır. Bizim Türklerin bir ata sözümüz var; “Etme komşuna, gelir başına” Atasözümüzü Bulgar kardeşlerimize hatırlatmak isteriz. Ayrıca şu da unutulmamalıdır; Bulgaristan’daki etnik azıklıkların birlik ve beraberliğini engelleyenlere ceza da çok yakındır. Tarihi bilenler İslam dininin insanlara ortak çatı ve barınak olduğunu bilir. İnsan ömür boyu iyilik kapısı arar. Bu kapının AB olma olasılığı sadece bir umuttur. Amma bu Türklerde asırlarca var olduğunu zaten göstermiştir, tarih kitapları bu örneklerle doludur. AP seçimleri yarışını meclis dışından yöneten ve yürüten BSP ile GERB iki kardeş partidir. İkisinin de kökleri Bulgaristan Komünist Partisi’ne (BKP) dayanır. BKP, bu bugünkü ana muhalefet BSP ve iktidar partisi GERB’in anası ve babası, dedesi ve büyük annesidir. 1890’larda beri tekerlene yuvarlana, legal, yarı legal ve illegal yıllardan geçerek, defalarca isim, program ve tüzük değiştirerek bugüne gelmişse, beklenen olgunluğu göstermelidir. Günümüzde “ben solum” diyen BSP ve ben “sağ merkezim” diyen GERB bir bütünün iki yarılarıdır, bir elmanın iki yarısı gibi. Aralarındaki didişmeli dengeyi sağlamayı başaran “kendileri mi?” yoksa tanımadığımız bir “dış akıl mı?” orasını da pek kestiremiyorum. Bildiğim bir şey varsa o da, GERB şu siyaset işini sanki daha ince bir ustalıkla başarıyor. Ağızına sülük kaçacağını ve sonra dilin altından, bademciklerin ardından çıkarılması çok zor olduğunu biliyor ki, bükülüp ayazmadan, taş bunardan su içmiyor. Suyun akarını arıyor. BKP parçalanırken bugünkü GERB’i temsil edenlerin “Müslümanların isimlerinin değiştirilmesi ve kültürel soykırım” suçları sorunlarını kabul etmeyişi, komünizm suçlarına süre tanımayışı, tütüncülere ödenen teşvikler, safran üretiminin uluslararası pazara taşımasını özendirişi, Cıhan Pehlivanı Koca Yusuf’a 4 metre anıt dikmesi, şampiyon kızımız Taybe Hüseyin’i 2018 Bulgaristan Sporcusu ilan etmesi, genç satranşçımız Nurgül Salimova’ya dünya şampiyonluğu yolunu açması hele de AP seçimlerinde öğretmen ve toplumcu kardeşimiz Asim Ademov’u aday olarak yükseltmesi,
4 Sayı 143 - Nisan 2019 4
Bulgaristan Türklerinin Sesi Bulgaristan
Filibe’de “Trakya’nın Yaşayan Renkleri” etkinliği “Bölgemizin Tanıtılmasında İyi Oldu”
Trakyalılar Vakfı ve Filibe Başkonsolosluğu “Trakya’nın Yaşayan Renkleri” buluşmasında Balkan türkülerini seslendiren Trakya Üniversitesi Balkan Araştırmaları Enstitüsü Öğretim Görevlisi Evrim Kaşıkçı,komşuların kulaklarının pasını sildi. Türkiye Cumhuriyeti Filibe Başkonsolosluğu’nun öncülüğünde, Trakyalılar Vakfı tarafından Bulgaristan’ın Filibe kentinde gerçekleştirilen “Trakya’nın Yaşayan Renkleri” etkinliği güzel görüntülere sahne oldu.
Filibe’de düzenlenen etkinlikte komşulara müzik ziyafeti veren Kaşıkçı etkinlikle ilgili şunları söyledi:“Trakyalılar Vakfı ve Filibe Başkonsolosluğumuz tarafından Bulgaristan’ın güzel şehri Filibe’de organize edilen etkinliklerde çok kıymetli müzisyen arkadaşlarımla birlikte ülkemizi, şehrimizi ve üniversitemizi temsil ettik. Bölgemizin tanıtılması amacıyla planlanan etkinliklerde emeği geçenlere sonsuz teşekkürler.” Etkinlikler dâhilinde çevre temizliği yapıldı ve soydaşlarla buluşma, martufal çıkarma, dilek ağacı gibi çeşitli aktiviteler gerçekleştirildi.
O r d u i l e V a r n a Te k n i k Ü n i v e r s i t e l e r i n d e n denizcilik alanında uluslararası iş birliği
Ordu Üniversitesi (ODÜ) ile Bulgaristan-Varna Teknik Üniversitesi ve Nikola Vaptsarov Deniz Harp Okulu arasında Erasmus kapsamında karşılıklı öğrenci, öğretim elemanı ve çalışan hareketliliğini içeren iki protokol imzalandı. Ordu Üniversitesi’nin uluslararası arenada tanınırlığını artırmaya yönelik gerçekleştirilen iş birlikleri kapsamında Rektör Prof. Dr. Tarık Yarılgaç, Varna Teknik Üniversitesi ve Nikola Vaptsarov Deniz Harp Okulu’na ziyaret gerçekleştirdi. Rektör Yarılgaç ve Varna Teknik Üniversitesi Rektörü Prof. Vencislav Valchev’in bir araya geldiği ziyarette Fatsa Meslek Yüksekokulu Müdürü Doç. Dr. Yılmaz Çiftçi, Erasmus Koordinatörü Sergey Dimitrov ile Varna Teknik Üniversitesi Elektrik Mühendisliği Bölümü öğretim elemanı Assoc. Prof. Mediha Mehmed Hamza’nın katılımı ile bir toplantı gerçekleştirildi. Yapılan toplantıda okyanus ve uzak yol konusunda uzman yetiştiren Varna Teknik Üniversitesi ile ODÜ arasında deniz mühendisliği, motorlu araçlar, gemi mimarisi, deniz teknolojileri, deniz ulaştırma ve işletme mühendisliği alanlarında 2021 yılına kadar öğrenci ve personel hareketliliği gerçekleştirilmesine yönelik protokol imzalandı. Sonrasında Bulgaristan’ın en eski okulu olan ve Uluslararası Denizcilik Üniversiteleri Birliğine (IAMU) üyeliği bulunan Nikola Vaptsarov Deniz Harp Okulu’na ziyaret gerçekleştirildi. Rektör Yarılgaç ve beraberindeki heyet ile Nikola Vaptsarov Deniz Harp Okulu Rektörü Prof. Boyan Medikarov ve uluslararası ilişkilerden sorumlu Uzman Dimiter Illeieff arasında yapılan toplantıda deniz ulaştırma işletme mühendisliği, denizcilik işletmeleri yönetimi ve lojistik alanlarında, öğrenci ve personel değişimine yönelik iş birliğine imza atıldı. Ziyaret esnasında Rektör Yarılgaç, Varna Teknik Üniversitesi ve Nikola Vaptsarov Deniz Harp Okulu’nun anlaşma yapılan bölümlerine ait uygulama alanları ve laboratuvarlarında incelemelerde bulunarak Varna Teknik Üniversitesi Deniz Ulaştırma ve İşletme Mühendisliği
alanında eğitim alan Türk öğrencilerle bir araya geldi. Ordu Üniversitesi’nin küresel ölçekte gerçekleştirdiği anlaşmalar, kurulan iş birlikleri ve imzalanan protokoller ile bir dünya vatandaşı üniversite olduğunun altını çizen Rektör Prof. Dr. Tarık Yarılgaç, şu açıklamayı yaptı: “Üniversitemiz evrensel çerçevede kurduğu stratejik ilişkiler ve anlaşmalar ile uluslararası arenada tanınırlığını bir süreklilik içerisinde artırmaktadır. Varna’ya gerçekleştirdiğimiz ziyarette de Ordu Üniversitesi’nin denizcilik alanında yürüttüğü eğitim, öğretim faaliyetleri ile bilimsel çalışmalara katkı sunacak görüşmelerde bulunarak gerek Varna Teknik Üniversitesi ile gerekse Nikola Vaptsarov Deniz Harp Okulu ile gerçekleştirilebileceğimiz projeler, öğrenci ile personel hareketliliği, araştırma ve geliştirme çalışmaları üzerine fikir alışverişinde bulunulmuş ve protokol imzalanmıştır. Bu çerçevede Fatsa Deniz Bilimleri Fakültemiz ile Fatsa Meslek Yüksekokulumuzun ortaya koyduğu nitelikli eğitim metotlarının küresel çerçevede bilinirliğini arttırmak, denizcilik alanında geliştirilen bilimsel ve teknolojik gelişmeler konusunda iş birlikleri kurmak amacıyla bizleri misafir eden Varna Teknik Üniversitesi ile gerek Nikola Vaptsarov Deniz Harp Okuluna teşekkürlerimi sunar, yapılan istişarelerin ve imzalanan protokolün Üniversitemiz için hayırlı olmasını dilerim.”
Çocuk Yazarlardan Kitap Fuarında söyleşi
Kocaeli Kitap Fuarı, çocuk yazarları ağırladı. Yaşları 9 ile 10 arasında değişen minik yazarlar Duru Melek Cevherli, Esila Su Özkol ve Yağmur Savaşhan, Karamürsel Alp Salonu’nda küçük yaşlarında başladıkları yazarlık serüvenlerini anlattı. Söyleşi öncesinde BULTÜRK Yöneticisi ve Kocaeli Yazarlar ve Şairler Derneği Başkanı Alptekin Cevherli, okumanın ve yazmanın önemine yönelik bir konuşma yaptı. Okuma alışkanlığının çocuk yaşta elde edilebileceğini kaydeden Cevherli, bununla beraber, çocukların küçük yaşta yazma yeteneklerinin peşine düşülmesi gerektiğinin altını çizdi. Söyleşide Bulgaristan Razgrad’lı BULTÜRK’ün en küçük üyesi Duru Melek Cevherli “Duru’nun günlüğü” ve Esila Su Özkol “Su Gibi Hikayeler”, Yağmur Savaşhan ‘‘Canlı Ormanın Koruyucusu’’ adlı kitaplarını okurlara anlattı. Minik yazarlar söyleşiye katılan okurlar için kitaplarından hikayeler de okudu. Söyleşide 8 yaşındaki Duru
Melek Cevherli yazmayı çok sevdiğini söyledi. Yazmanın kendisini mutlu ettiğini anlatan Duru Melek, “Okuma yazmayı öğrendikten sonra kısa kısa hikayeler yazmaya başladım. Kitabımda 12 hikaye var. Hikaye yazmayı çok seviyorum ve bundan sonra da yazmaya devam edeceğim” dedi. 10 yaşındaki yazar Yağmur Savaşhan ise kitap okumayı çok sevdiğini anlatarak, herkese yazmayı tavsiye etti. Esila Su Özkol ise yazma konusunda anne ve babasının her zaman destek olduğunu söyledi. Esila Su, “Hikayelerimi hem hayal dünyamdan, hem de yaşadıklarımdan etkilenerek yazdım” dedi. Çocuk yazarlar gelecekte de en büyük hobilerinin yazmak olacağını kaydetti. Söyleşinin ardından minik yazarların anneleri çocuklarına birer başarı plaketi takdim etti. Çocuk yazarlar daha sonra, Kocaeli Yazarlar ve Şairler Derneği standında okurları için kitaplarını imzaladı.
Oruç, hayatın anlamını ve hedefini yaşayarak öğrendiğimiz bir okuldur. Gönül dünyasının güzelliklerini, iyilik ve yardımlaşmanın huzurunu, barış ve kardeşliğin gücünü, dünya ve ahiret saadetinin yollarını burada öğreniriz. Yüce Allah, “Ey iman edenler! Sizden öncekilere farz kılındığı gibi, size de oruç tutmak farz kılındı. Ta ki korunasınız.” (Bakara, 183) buyuruyor. Allah Teâlâ’nın emri olan orucu tutmak, Allah’ın emrini tutmaktır. Gayesi ise, Allah Teâlâ’nın rızasını kazanmak, böylece takvaya ulaşmaktır. Oruç, asıl değer ve üstünlüğünün maddî farklılıklarda değil, ahlâk ve fazilette olduğunu ifade eder. Hedef olarak takvayı gösterir. Oruç, hedefimizi tutturmak için tutumumuzu gözden geçirmektir. Oruç, bir kalkan gibi bizi kötülüklerden korur. (Buhari, Savm, 2) Şeytanın elini kolunu bağlar, geçit noktalarını kapatır. Duygularımızı yumuşatır. Öfkemizi teskin eder. Düşüncelerimizi derunileştirir. Davranışlarımızı olgunlaştırır. Gönül dünyamızı aydınlatır. Eksiğimizi ikmal eder. Oruç hem bir onarım hem de bir donanımdır. Oruç kardeşlik ve barıştır. İnsanca bir duruştur. Olumsuz olanı durduruş ve yeniden diriliştir. Bütün ibadet, iyilik ve ahlâkî davranışlar gibi oruç da bize cennetin kapılarını açan bir anahtardır. Sadece ramazanda değil, bütün hayatımız boyunca, kapımız kötülüklere kapalı, hayır ve iyiliklere açık olmalıdır. Biz oruç tutarız; oruç da bizi kötülüklerden, günahlardan ve cehennemden uzak tutar. Dikkatlerimizi maddenin ve midenin ötesine çeken oruç, Allah’a kulluk etmek (Zariyat, 56) ve güzel ameller sergilemek (Mülk, 2) noktasında varlığımızın gayesini hatırlamamıza vesiIe olur. Sadece varlık gayesini idrak edenler, varlığın hakikatine vâkıf olabilirler. Gafil olanlar, sefil olurlar. Oruç bize, sürekli olanı süreli olana tercih etmeyi öğretir. Oruç gafletten uyanmak, hakka adanmaktır. Oruç, hayatımızla varlık gayemizin ne kadar tutarlı olduğunu yeniden gözden geçirmektir. Oruç, niyet, hareket ve davranışlarımızı Allah rızasının rengine boyar. Hayatımıza ibadetin huzurunu, tefekkürün derinliğini ve ahlâkın yüksekliğini katar. Allah Teâlâ’ya onu görüyor gibi kulluk etmeyi (Müslim, İman, 1) bir hayat tarzı haline getirmemizi sağlar. Din, sadece cami içerisinde yaşanan bir nizam değil, bütün hayatın kendisiyle ölçüldüğü bir nizamdır. Oruç, Allah rızasını, sonsuzluk âlemini ve sorumluluk duygusunu hesaba katmaktır. Oruç tutmak, Allah Teâlâ’nın rızasını kazanmayı, her durumda göz önünde tutmaktır. Hakikate susamış gönüllere ilâhî bir rahmet olan Kur’an-ı Kerim, Ramazan ayında nazil olmaya başlamıştır. Bu sebeple bu ay bütün mevsimlerin güzelliklerini taşır. Oruç ikliminde yaşamak, müminlerin, bütün yıl boyunca gönüllerinde yaşatılan bir özlemdir. Camilerde, mescitlerde ve evlerimizde daha sık saf tutuyoruz, ellerimiz daha çok Kur’an tutuyor. Kur’an’a tu-
Nevzat ÖZTÜRK
ORUÇ Allah’a Teslimiyetin İfadesidir tunarak hayatımızı daha tutarlı bir hale getirmeye çalışıyoruz. Bu konuda Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur’an’ın indirildiği aydır” (Bakara, 185) Oruç tutmak, Kur’an’a tutunmaktır. İlâhî rahmet, bütün mevcudatı bürümüştür. Yüce Allah buyurur ki: “Rahmetim her şeyi kuşatmıştır.” (Araf, 156) Herkes kendi gayret ve çabasıyla nasibini çoğaltır. “Herkes için ancak çalıştığının karşılığı vardır.”(Necm, 39) Oruç ilâhî rahmeti kuşanmaktır. Hayat şartlarının meydana getirdiği ayrılık ve ihtilâfları, insanlık şartlarının gerektirdiği birlik, beraberlik ve yakınlık noktasına bağlayan ve bu noktayı merkezileştiren bir özelliğe sahiptir oruç. Oruçla toplumsal barış yeniden tesis edilir. Gönülden gönüle sevgi ve saygı akımı başlar. Oruç, İslâm’ın eşitlik ilkesinin en mükemmel tezahürlerinden biridir. Kardeşliğe aykırı ne varsa oruç ona karşı çıkar. Oruç ellerimizin daha sıcak tutuşmasıdır. Sevgiye, kardeşliğe, paylaşmaya, iyiliğe doğru yol tutmaktır. Oruç, kötü alışkanlıkların zincirini kırar. İradenin yönünü hayra ve iyiliğe doğru çevirir. Nefsin zaptettiği kalelere özgürlüğün bayrağını diker. Rahmet kapılarını açar, Cehennem kapılarını kapatır. (Buhari, Savm, 5) En kötü kölelik, kişinin nefsine tutsak olmasıdır. Nefsanî arzularını kontrol edemeyen bir insan kolaylıkla kötülük işler. Kötü alışkanlıklarının kurbanı olur. En önemli kontrol mekanizması imanî ve ahlâkî değerlerdir. Yüce Allah: “Kendi nefsinin arzusunu kendisine ilâh edineni gördün mü?” (Casiye, 23) buyurur. Sevgili peygamberimiz de şöyle buyurmaktadır: “Akıllı adam, nefsini kontrol altında tutan ve sonsuzluk hayatı için hazırlık yapan kimsedir.” (İbn Mace, K. Zühd, c. 2, s. 1423) Oruç tutmak, nefsin tutsaklığından kurtulmak, onun dizginlerini elinde tutmaktır. İrademizi kuvvetlendiren oruç, nefsanî ve şeytanî dürtülere karşı mukavemetimizi artırır. Oruç bir nefis tezkiyesi, bir irade terbiyesidir. Söz ve işlerini yalanla kirletenleri uyarır. (Buhari, İlim, 30) Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “Nefsini kötülüklerden arındıran kurtuluşa ermiş, onu kötülüklere gömen de ziyan etmiştir” (Şems, 10) Oruç, her türlü günah ve kötülüklere karşı kendini tutmaktır. Oruç, riya ve gösterişi hayatımızdan kovmayı öğretir. Oruç şeytan elinin ulaşmadığı, gösterişin bulaşmadığı bir ibadettir. Nitekim kutsi bir hadiste Yüce Allah şöyle buyurur: “Oruç, benim içindir; onun karşılığını ben vereceğim” (Müslim, Siyam, 164) İhlâs ve samimiyet ibadetlerin ruhudur. Allah Teâlâ’ya yakın olmanın sırrına erenler, başkalarının görmesinde, kendileri için itibar araştırma zilletine katlanamazlar. Oruç tutmak, basit hesapları aşan bir ruh yüceliğine ve olgunluğuna ulaşmak için kendimizi değerlendirmeye tabi tutmaktır. Oruç bize, sabrı, sebatı, istikrarı, azmi ve kararlılığı öğretir. Hayatın zorluklarına katlanamayanlar, başarının doruklarına kanatlanamazlar. Oruç sabırla sınanmak, azimle donanmaktır. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “Sabredenlere mükâfatları, hesapsız ödenecektir!” (Zümer, 10) Sabrın ödüllerinden biri de başarı ve zaferdir. Oruç tutmak, sağlam bir iradeyle zorluk ve kötülüklerle savaşa tutuşmaktır.
Bulgaristan Türklerinin Sesi Sayı 143 - Nisan 2019
5
Balkanlar
Bulgaristan ve Yunanistan Türkleri, ‘Yedi Kızlar Cami’de Buluştu
Kırcaali’nin Nalbantlar köyünde bulunan Osmanlı döneminde 1428 yılında çivi kullanılmadan inşa edilen Yedi Kızlar Camisi, Yunanistan’ın Batı Trakya ve Bulgaristan’da yaşayan binlerce Müslüman’ı Mayıs mevlidinde buluşturdu. Bu yıl mevlidin Ramazan ayının başlangıcına denk gelmesi, katılanların sayısını daha arttırdı. Kur’an-ı Kerim ve duaların okunduğu mevlitte Bulgaristan’da Türklerin isimlerinin değiştirilmesi sırasında ölenler ile 15 Temmuz darbe girişimi ve terör olaylarında şehit olanlar için de dua edildi. Kırcaali Bölge Müftü Vekili Nasuf Nasuf, Ramazan ayının Müslüman alemine hayırlı olmasını dileyerek, “Bugün Bulgaristan’ın dört bir yanından ve Batı Trakya’dan, Yunanistan’dan teşrif eden kardeşlerimiz var. Yedi Kızlarımızın çeyizlerini satıp da bu camiyi inşa etmeleri çok önemlidir. Bu kızlarımızı burada anmamak, onlara ihlas okumamak, Fatiha okumamak imkansız. İnşallah Yedi Kızlar Camisi’nde bu her yıl devam edecek, Mevlidin ramazan ayı başında olması çok iyi oldu, çok kalabalık oldu” dedi.
Yunanistan’da Türklerin yoğun olarak yaşadığı Gümülcine kentinden ailesiyle birlikte mevlide katılan Muhammer Mehmet, “Yedi Kızlar Camisi’nin önemini bildiğimiz için ve buradaki sınır kapısı açıldıktan sonra soydaşlarımızla birlikte olmak maksadıyla, burada hep birlikte Ramazan ayını karşılıyoruz. Tüm Müslüman aleminin ramazan ayını kutluyorum” dedi.
Mevlide Kırcaali’den katılan Sabiha Mestan, 90 yaşındaki babasını getirdiğini ve din ile kimliğe sahip çıkmanın önemli olduğunu söyledi. Mestan, “Bu sene de mevlidin Ramazan ayının başlangıcında olması bizi ayrıca mutlu etti. Dinimize daha çok sahip çıkmamıza, bu kadar çok genci bir arada görmek, çocukları görmek, 4-5 nesil temsilcisini bir arada görmek ayrıca mutluluk veriyor” dedi.
İstanbul Boğaziçi Üniversitesi’nde Çağdaş Bulgar Edebiyatı Antolojisi tanıtıldı Kültür Bakanı Boil Banov, İstanbul Boğaziçi Üniversitesi’nde düzenlenen Bulgar yazarlarının Türkçe’ye çevrilmiş modern kısa öykülerine yer verilen birinci antoloji kitabı olan Dört Yol Ağzından Öyküler Çağdaş Bulgar Edebiyatı Antolojisi kitabının tanıtım etkinliğine katıldı. Bakan, etkinlikte yaptığı konuşmada, “Türkiye’de Bulgar Edebiyatının varlığı ve Bulgaristan’da Türk Edebiyatı’nın varlığı, iki ülke arasındaki iyi ilişkilerin çok güçlü bir anahtarıdır. Bu etkinlik, bu yönde daha fazla iş yapılması ve harika yazarlarımızın ve şairlerimizin eserlerinin Türkçe olarak Türkiye’de basılması için güçlü bir başlangıç. Kültür Bakanlığı gelecekte de bu tür girişimlere destek sağlayacaktır” dedi.
Kitap tanıtım etkinliği, Bulgaristan’ın Ankara Büyükelçiliği tarafından Bulgaristan Kültür Bakanlığı’nın desteği ile organize edildi. Antoloji kitabında 18 yazarın eserlerine yer verilmiştir. Onlardan Alek Popov, Aleksandır Şpatov, Angel İgov, Vesela Lyahova, Vladimir Zarev, Georgi Gospodinov, Deyan Enev, Elena Aleksieva, Zahari Karabaşliev, Kalin Terziyski, Petır Delçev ve Petır Çuhov bizzat etkinlikte hazır bulundular. Bulgaristan’ın Ankara Büyükelçisi Nadejda Neynski, antoloji kitabının Türk okurlarına komşu çağdaş Bulgar Edebiyatı ile tanışmaya davet olduğunu kaydetti. Çağdaş Bulgar Edebiyatı’nın Avrupa edebiyatının bir parçası ve evrensel bir edebiyat olduğunu ve aynı zamanda Türk okur-
larının bireysel duyarlılığına da çok yakın olduğunu belirtti. Ünlü şair ve yazar Georgi Gospodinov, “Bugün dünyada olup bitenleri bize izah edecek bir şey varsa o da yazılan hikayelerdir” diye belirtti. Zahari Karabaşliev, Bulgarları ve Türkleri birleştiren şeylerin, ayıran şeylerden çok daha fazla olduğunu sözlerine ekledi.
Türkiye’deki 30 bin göçmen Bulgaristan’a geçmeye hazırlanıyor
Bulgaristan’ın başkenti Sofya’da Başbakan Boyko Borisov ile İçişleri Bakanı Mladen Marinov’un da katıldığı yuvarlak masa toplantısında düzensiz göçmen konusu ele alındı. Alınan tedbirler ve sınırlardaki tedbirlerin görüşüldüğü toplantıda konuşan Borisov, Türkiye ile düzensiz göç mutabakatının çok iyi çalıştığını, Yunanistan sınırında ise düzensiz göç konusunda ciddi sorunlar yaşadıklarını söyledi. Bulgaristan’ın Türkiye ve Yunanistan sınırını çok iyi koruduğunu belirten Borisov, “Türkiye ile düzensiz göçle mücadele konusunda iş birliğimiz çok iyi işliyor. AB, Bulgaristan’ın sınırlarının güvenliği için 150 milyon avro tesis etti. Bu kaynaklar olumlu sonuç verdi” dedi. “CİDDİ SORUNLAR YAŞIYORUZ”
AB üyesi olan Bulgaristan’ın yine AB üyesi olan Yunanistan ile ortak sınırında güvenlik durumunun daha düşük seviyede olduğunu ifade eden Borisov, “Yunanistan ile ortak sınırımızda düzensiz göç konusunda ciddi sorunlar yaşıyoruz” diye konuştu. BULGARİSTAN’A GEÇME HAZIRLIĞI Türkiye’den 30 bin göçmenin umut yolculuğu için Bulgaristan’a geçmeye hazırlandığını ileri süren Borisov, “30 bin kişi umut yolculuğunda Bulgaristan’dan geçmeye hazırlanıyor. Umut yolculuğuna hazırlanan 30 bin kişi, şu an Türkiye’de bekliyor ve onların Balkan yolu Bulgaristan’dan geçiyor. 30 bin kişi bizim topraklardan geçmeye hazırlanıyor, ordu dahil Türk sınırında acil önlemler paketiyle hazır durumdayız” dedi. Borisov, 2018’de Türkiye-
Bulgaristan sınırı 6 bin 904 kez ihlal edildiğini, Bulgaristan’a kaçak yoldan girmeye çalışan 761 göçmenin tutuklandığını söyledi. “EUROPOL BİLGİLERİNİ KULLANIYORUZ” Bulgaristan İçişleri Bakanı Mladen Marinov ise düzensiz göç baskısı olmadığını, Türkiye sınırında güvenliğin tam temin edildiğini ancak 800 kilometre olan Yunanistan sınırında tel örgü olmadığını ve orada zorlandıklarını söyledi. Marinov, “Europol bilgilerini kullanıyoruz. İkili bilgi alışverişi sayesinde, sınırlardaki insan tacirlerini yakalıyoruz. 2018’de 133 insan taciri yakalandı ve yargılandı. 2019’un ilk üç ayında ise 30 kişi yasadışı göçmenler geçirdikleri suçlamasıyla hüküm giydi” dedi.
5
Renginar GÜLER Hor Görme İle Kin Arasındaki Mesafe Kısadır Kaynak: Marginalya, Yulyana Metodieva, söyleşi. Konu: Irkçılığın kaynağı devlet kurumlarıdır – Okul, sosyal medya, anaokulu… Hor Görme İle Kin Arasındaki Mesafe Kısadır Öğretmenler okulda ırkçılık üstüne tartışmaları normal karşılıyor. Soru: Sayın Mineva, Siz bir Üniversite hocasısınız, üniversite öğrencileriyle her gün berabersiniz. Üniversiteli gençler önce Filibe (Plovdiv) ili Voybodino köyünde, ardından da Gabruva (Gabrovo) kentinde meydana gelen etnik çatışmayı nasıl karşıladılar? Başkentin uzağındaki köy ve şehirlerdeki milliyetçi gençler ile yerli Romenler (Çingeneler) arasındaki çatışmaları algılayan üniversitelileri liberal ve sivil vatandaş kapasitesi üstüne görüşlerinizi öğrenebilir miyiz? Yanıt: Hoşgörünüze sığınarak sorunuzu yanıtlamaya son kısmından başlayayım. Kanımca, üniversiteli gençler ile başkentten uzakta köy ve kentlerde yaşayan gençlerin arasına yeni bir ayrım çizgisi çekmemize gerek yok. Bizde milliyetçiliğin okul, sosyal medya, politik kurumlar vs tarafından kurumsal olarak üretildiğini kabul etmemiz iyi olur. Aşırı milliyetçi davranışa sadece başkentten uzak olan taşra merkezlerindeki gruplarda, aşırı oluşumlarda karşılaşmıyoruz. Bu olguya, başkentte bizim geleceğimizin göz bebeği olan elit gençler arasında da karşılaşıyoruz. İşaret ettiğiniz son etnik çatışmalarda ve ülkemizde süregiden kültürel çatışmanın diğer konularında üniversiteli gençlerimizin neden farklı davrandığını böyle hemen anlayabiliyoruz. Sorun, onların hocaları olarak bizim ortaya koyduğumuz tavırda gizlidir. Oysa biz kendimiz de birçok defa öfke ve düşmanlık dili kullanıyoruz, ırkçı patlamalarda bulunuyoruz ve bir salgın gibi yayılan etnik çatışmalarla ilgili açık ve kesin olmayan şüphe doğuran yorumlar sunuyoruz. (Örnek olarak, Başbakan Boyko Borisov’un Filibe – Voyvodino köyündeki / 27 Çingene evi yakıldı/ gerginlikle ilgili olarak “Bulgar entelektüellerinin” aşırı milliyetçi VMRO partisinin lideri, Başbakan Yardımcısı ve Savunma Bakanı Kr. Karakaçanov’un ırkçı tavrını destekleyen mektubunu anımsayalım.) Olayları halka açık analiz edenler, yorumcular, akademisyenler ve profesörler etnik olayları kışkırtanlar arasına katılmasalar bile, bu olayları normal bulanlar arasına katılıyorlar. Entelektüellerin, politik elittin en yüksek kürsülerde düşmanca dil kullanması, kanıma göre en tehlikeli olan yeni gelişmedir, çünkü bu çıkışlarsa “sağlıklı ve inanılır zekâ” haline gelmektedir. Böylece bir milletvekilinin bir bayan hakkında “dişi köpek” demesi, bakanın insanlara “hayvanlar” demesi, bir Avrupa Parlamentosu vekilimizin insanlarımız hakkında “hayvan” veya “ilkel hayvanlar” ifadelerini kullanması, başbakan yardımcısının ise ırkçı hortlamaya “vatandaşların tepkisi haklıdır” gibi değerlendirmelerde bulunmaları ortama yeni nitelik kazandırıyor. Etnik patlamalar çok normal görünen son derece gergin havada alevleniyor. Yasalarımızı ayakaltına alanları adil bir şekilde cezalandırmak kurumlarımızın temel ödevidir ve vatandaşların bu bilince yükselmeleri önemlidir. Söz konusu olan sürü gibi dolaşan grupların toplu cezalandırılması değil, modern devletlerde yasal norm olan suçluların bireysel ceza almasıdır. İşte bu gerçeklerden çıkarak ben, devlet kurumlarının öfke ve düşmanlık kaynaklı politika ürettiğini iddia ediyorum. Başka bir değişle, bizde kurumsal ırkçılık kükreme ortamı bulabildi. Bulgaristan’da ırkçılık ile ilgili ders kitaplarına alınması gereken örnek şudur. Avrupa Birliği normlarına göre, yasa dışı inşa edilmiş bulunan ve fakir, sefil ve yoksul sahiplerinin kalacağı yegane mekan ve tek mülkü olan Rom (Çingene) evlerinin vinçlerle yıkılmasını alkışlarken, yasalar ihlal edilerek elde edilen bedava kadar ucuz lüks ev ve dairelerde, konak ve saraylarda yaşayanlarla gururlanmamızdır. Çu şifte standart ve hayat normundan doğan ise Bulgar ırkçılığıdır- kurumsal ırkçılıktır.
6 Sayı 143 - Nisan 2019 6
Bulgaristanlı Ünlüler
İsmail Hacıoğlu
İsmail Hacıoğlu aslen Bulgaristan’lıdır, babası eski Fenerbahçeli futbolcu Bulgar Mehmet lakaplı Mehmet Hacıoğlu’dur. 2017 yılında ise Türkiye’nin oscar adayı sinema filmi Ayla’da Süleyman Dilbirliği’nin gençlik yıllarını canlandırmıştır.
Erkan Can, Oyuncu, Bulgaristan Göçmeni
Şoray Uzun
Bulgaristan Türklerinin Sesi
Bulgaristan’da ‘etnik’ gerginlik istifa getirdi!
Sunucu, senarist, yönetmen ve oyuncu Şoray Uzun, 9 Haziran 1967, Razgrad, B u l g a r i s t a n d o ğ u m l u d u r. Bulgaristan’dan 5 yaşındayken 1972 yılında Adana’ya göç etmiştir.
Hulusi KENTMEN
Bulgaristan Veliko Turnovo -Oyuncu
Engin Öztürk;
Baba tarafından Bulgaristan, anne tarafından ise Selanik göçmeni.
Paşhan YILMAZEL
Dedesi Bulgaristan göçmeni Lovca’dan
Bulgaristan’ın Gabrovo kentinde Bulgarlar ile Romanlar arasında çıkan olaylar nedeniyle sıkı güvenlik önlemleri alındı. Fransa’da bulunan İçişleri Bakanı Mladen Marinov, ziyareti yarıda kesip üllkeye dönme kararı alırken, Başbakan Boyko Borisov’un çağrısı üzerine Gabrovo Emniyet Müdürü istifa etti. Bulgaristan’ın kuzeyindeki Gabrovo kentinde 3 günden bu yana Bulgarlar ile Romanlar arasında yaşanan gerginlik sürüyor. Geçen hafta 3 Roman’ın, girdikleri bir marketin Bulgar sahibini döverek hastanelik etmesi üzerine, kentte Romanlar aleyhine protestolara neden oldu. Dün gece ise toplanan kalabalık Romanların yaşadığı mahalleye yürüyüş düzenlerken, önlem alan polis ve jandarma yürüyüşü güçlükle önledi. Öfkeli kalabalık ise güvenlik güçlerine taş ve şişeler atarken, çıkan kargaşa da yaralananlar oldu. Protestolar nedeniyle şehirde yaşayan Romanlar evlerini terk etti. Roman Amalipe Sivil Toplum Örgütü, protestolar nedeniyle 70 Roman asıllı çocuğun okula gitmediğini, bu çocukların velilerinin ise sosyal iletişim ağları üzerinden tehdit edildiğini duyurdu. Gabrovo sakinleri, şehrin Roman mahallesinden gecekonduların yıkılmasını isterken, Bulgar yetkililer, olayın etnik bir çatışmaya yol açmaması için yoğun çaba harcarken güvenlik güçleri, Gabrovo şehrinde tüm giriş çıkışları kontrol altında tutuyor. Gabrovo’ya jandarma ve güvenlik güçleri takviyesi yapıldı.
Olaylar üzerine kente giden İçişleri Bakan Yardımcısı Krasimir Tzipov, Roman mahallesine girmeye çalışan 800 kişilik grubun polisle çatıştığını belirterek, 9 kişinin gözaltına alındığını ve kente 100 jandarma takviyesi yapıldığını söyledi. Tzipov, kente düzen sağlanana kadar önlemlerin süreceğini bildirdi. Yerel Bulgar halkının isyanı üzerine Gabrovo Belediyesi, kentteki Romanların kaçak gecekondularını yıkma çalışmalarına başladı. Belediye Başkanı Tanya Hristova, “Protestolarla kaos yaratılmasın. Ekim’de yapılacak yerel seçim öncesi siyasi partiler etnik barışı alet etmesinler. Ben Gabrovo’ya dışarıdan gelen Romanları kabul etmiyorum, barındırmıyorum” diye konuştu. Başbakan Yardımcısı ve Savunma Bakanı Krasimir Karakaçanov’un başkanlığındaki aşırı milliyetçi İç Makedon Edirne İnkılap Partisi (VMRO) Gabrovo’daki olayların ardından bugün parlamentoya bir yasa tasarısı sunuldu. Tasarıda başta Romanlar olmak üzere, bazı grupların cezalandırılması ve toplum yararına zorunlu çalışmakla terbiye edilmesi ön görüldü. İÇİŞLERİ BAKANI, FRANSA GEZİSİNİ KESTİ
Bulgaristan Başbakanı Boyko Barisov, Gabrovo’daki protestolarla baş edemediği gerekçesiyle bugün şehrin Emniyet Müdürü’nün istifa etmesini istedi. Fransa’da bulunan ve olaylar nedeniyle gezisini yarıda kesip ülkeye döneceğini söyleyen İçişleri Bakanı Mladen Marinov, Bulgaristan Ulusal Radyosu’na yaptığı açıklamada, Gabrovo İl Emniyet Müdürü Borislav Bonçev’in istifasını sunduğunu açıkladı.
Ali Kırca
Bulgaristan Göçmeni Gazeteci
Çağatay Ulusoy
Babası Aylin Ulusoy Bulgaristan göçmenidir.
Bulgaristan Kökenli Ünlüler
Sibel GÜRSOY Bulgaristan doğumlu sanatcı
1978 Bulgaristan doğumlu olan Sibel Gürsoy çok küçük yaşlarda başladığı müzik hayatını 16 yaşında iken Türkiye’ye gelerek profesyonel olarak sürdürdü. 1999 yılında ilk albümü olan «Gündüz Gece»nin kaydı, David Bowie, Tina Turner, Freddie Mercury gibi birçok isimle yaptığı çalışmalarla tanınan Erdal Kızılçay’ın müzik direktörlüğünde gerçekleşti. Son olarak da besteci Melih Kibar’ın «Yadigar» albümünde «Seni Seviyorum» adlı eseri seslendirdi.
Tansu Çiller, Siyasetçi - Başbakan, Bulgaristan Göçmeni, Tarkan, Müzisyen, Zekeriya Güçlü (Güreşçi/Razgrad) Necdet Yakın (Oyuncu/Bulgaristan) Nezihe Viranyalı (Pilot/Vidin) Ziyaettin Akbulut (Milletvekili/Kırcaali) Hakkı Yeten (Futbolcu/Bulgaristan) Fedail Güler (Halterci/Bulgaristan) Muharrem Atik (Antrenör/Razgrad) Sunay Bulut (Sporcu/Filibe) Koca Yusuf (Güreşçi/Deliorman) Ali Osman Sönmez (İş adamı/Mestanlı) Sibel Gürsoy (Müzisyen/Bulgaristan) Hulusi Kentmen (Oyuncu/Tırnova) Aysel Gürel (Sanatçı/Vidin) Halil Mutlu (Sporcu/Kırcaali) Beyaz (Annesi Dobriç tarafından) Ebru Gündeş (Annesi Balçık) Paşhan Yılmazel (Dedesi Laveç Lovca) Bülent TURAN (Milletvekili Kırcaali)
‘Titanik Or ke s t ras ı’ Bulgaris t an’daydı
Bulgar yazar Hristo Boyçev tarafından yazılan, Nilüfer Kent Tiyatrosu oyuncusu Batuhan Pamukçu’nun yönettiği ‘Titanik Orkestrası’, Yeni Bulgar Draması Festivali’nde tiyatroseverlerle buluştu. Her yıl Bulgaristan Kültür Bakanlığı tarafından düzenlenen, bu yıl da 11-16
Mayıs tarihleri arasında gerçekleşen Yeni Bulgar Draması Festivali’nde Ayşe Selen Deneme sahnesinin ilk oyunu ‘Titanik Orkestrası’ tiyatroseverlerle buluştu. Bulgar yazar Hristo Boyçev tarafından yazılan, Nilüfer Kent Tiyatrosu oyuncusu Batuhan Pamukçu’nun yönettiği oyunda; Adem Mülazım, Gökhan Kum, Mesut Özsoy, Oğulcan Arman Uslu, Zeynep Çelik Küreş sahne aldı. Bulgaristan’ın Şumnu kentinde gerçekleşen festivalde sahnelenen ‘Titanik Orkestrası’; hiçbir trenin durmadığı, terk edilmiş bir garın sakinleri Meto, Luko, Lyubka ve Doko’nun hikayesini konu alıyor.
Bulgaristan Türklerinin Sesi Sayı 143 - Nisan 2019
Balkanların Ortak Dili Türkçe Olsun
Filiz SOYTÜRK
TİKA, Bulgaristan’daki Razgrad Okuma Evini onardı
Bulgaristan’da
Ana Dilimiz
Babalarımız 30 yıl önce kaçıp gelirken her şeyi bırakıp anadilimizi aramaya geldiler. O zaman bu zaman hep gidip geldiler gelip gittiler. Belki de ana dilimizi gelirken düşürdük mü, diye düşündüler. İnsan dokusunu biçimlendiren ana dilidir. Buna inandıkları için yerlerine ısınamadılar. Anadil çürük bir diş değildir, çektirince yerine başkası takılmaz. Türklüğümüzle dostluktan kazananlar bu konuda bize düşman oldular. Tütün dilimiz Türkçemizdi. Dilimizi alamayınca, Tütünü aldılar elimizden ve bizi aç bıraktılar. Düşman adım adım ilerliyor. “Benden her şey iste ama bir tek ana dilini geri isteme” deyecek kadar ileri giti. “Az kaldı”, diyorlar, şu dillerini de söküp alsak, iş bitti diye seviniyorlar. Kimseye hatırlatmak istemedikleri bir şey var, Araplar vaktiyle doğuran Elin kadınlarının dilini kesermiş, çocuklarına Rumca öğretemesinler diye, eski Yunan kültürünü evlatlarına devredemesinler diye. Bu da geldi başımıza. Bizde Elen kültüründen söz edilmez, uyanmayalım ve ne yitirdiklerini öğrenmeyelim diye. Her insanın elindeki vesikalar onun Fransız, İngiliz, Alman, Türk, Arap olduğunu gösterebilir. Fakat Fransızca bilmeyen Fransız Fransız değildir. İngilizce konuşmayan İngiliz İngiliz değildir. Almanca konuşmayan Alman Alman değildir. Türkçe Bilmeyen Türk Türk değildir. Arapça konuşmayan Arap da Arap değildir.
Ben İstanbul’da Şakir Selim adında bir Kırımlı Türk tanıdım. Alrılmadan önce bana bir kitabını hediye etti. Bu kitabın içinden “KÜÇÜK ÖĞÜT” adlı bir şiirden size bazı dörtlükler seçtim. Vatanlarını kaybeden, sürgünlerde bin bir çile çeken, yok olma üzere olan, ama ne de olsa ayakta kalan ve yaşamaya gönül veren bu halkın anadil Türkçemizle ilgili görüşlerinin aynı problemleri yaşayan biz BulgaristanTürkleri için yararlı olacağı göründeyim. Kırım Tatarlarına yapılan yok edici saldırı 1850’lere rastlar. Kırım Savaşında gelmiştir başlarlına gelenler. Osmanlının ilk döneminde Kırım Sofya Beylerbeyliğine bağlıdır. Bizim başımıza gelen büyük felaket ise 1878 Pleven’e Savaşıyla başlar. Arkadaşlarımızdan Şakır Türkaslan Beyin yazısında “Bulgar Kini” dediği olay, aslında Nazım Hikmetin “İnsan Manzaraları”nda “ Bulgar ve Moskov Kini” olarak geçer. Yani bizim özümüzü hedefleyen saldırı Rusların başlattığı ana dilimizi hedef alan saldırıdır. 1812 N. Bonapart savaşlarından önce, Ruslar da ana dillerini kaybetmek üzereydiler. Bunun ne olduğunu iyi bildiklerinden, “benim başıma gelen, düşmanımın başına kat kat gelsin” felsefesidir ki, bize karşı uygulanandır. Bu işte Bulgarlar Rus’un bu bulaşıcı hastalığına kapıldı ve kurtulamadı. Sunduğum dörtlükler bir de anadilimizde konuşurken çekinip utananlara selamdır. Şu noktaya dikkat edelim. 18. yüzyılda Osmanlı-Rus Savaşları’nın olduğu yıllarda Osmanlı medeniyeti Rus medeniyetinden yüksektir ve savaşlar onun yok edilmesini amaçlar.
7 7
Galip Sertel AŞK BİR BAŞKADIR SİLİSTRE’DE Kırk Yıllık Kani Olur mu Yani
Isı ve Enerji Verimliliği Projesini Razgrad Okuma Evinde uygulayan TİKA, Bulgaristan da ilk defa kendi logosu ile projesinin açılışını dün yaptı. Razgrad Valisi Günay Hüsmen, TİKA Balkanlar ve Dogu Avrupa Daire Başkanı Dr. Mahmut Çevik, Türkiye’nin Burgaz Başkonsolosu Nuray İnöntepe, sanatçı, akademisyen ve kursiyerlerin katıldığı açılış töreninde TİKA Proje Tabelası Vali Hüsmen ile TİKA BADA Başkanı Çevik tarafından açıldı. Açılışta konuşan Vali Günay Hüsmen şunları söyledi: “Bugün, TİKA tarafından yenilenen 1869 Razgrad Okuma Evi binasını açtık. Bir süre önce, Okuma evi yönetimi 1954’te inşa edilen binanın onarım ihtiyacını benimle paylaştı. Bu onarımın destek ihtiyacını karşılamak için Ankara’ya gittim. TİKA Başkanı Sayın Dr. Serdar Çam ile Balkanlar ve Doğu Avrupa Dairesi Başkanı Dr. Mahmut Çevik ile görüştüm. Bugün bu proje Bulgaristan Başbakanı Boyko Borisov ile Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan arasındaki iyi işbirliği nedeniyle gerçekleşti.İki ülke arasındaki işbirliğinin ne anlama geldiğini pratikte göreceğimizden eminim. Asil jest için, TİKA’ya ve iyi ilişkileri bu bağışı mümkün kılan iki ülkenin liderlerine teşekkür ediyorum. Yapılacak diğer üç projelerimiz; Yarıda kalan Tsar Boris kilisesininin inşaatının tamamlanması, Rusçuk Üniversitesi Razgrad Şube Binası Yalıtım Projesi, ve İsperih Belediyesinin Sokak Aydınlatma Projeleridir ifadelerini kullandı.”
“KÜLTÜR TOPLUMLARIN OKSİJENİDİR” TİKA Balkanlar ve Doğu Avrupa Daire Başkanı Dr. Mahmut Çevik ise yaptığı açılış konuşmasında, Okuma Evinin sanatla bütünleşmesinin, kültürel faaliyetleri de gerçekleştirmelerinin önemli olduğunu, TİKA Baskanı Dr.Serdar Çam in Türkiye Kültür ve Turizm Bakan Yardımcılığına atanmasının var olan kültürel iliskilerin artmasına vesile olacak projelerin uygulanmasına katkı ve imkan sağlayacağını belirtti. BADA Başkanı Çevik, “Kaderimiz bu coğrafyada çizilmiştir. Sevincimiz, acımız, ezgilerimiz aynıdır. El ele bu coğrafyada birlikte olmalıyız, dinimiz ve dilimiz farklı olsada kalplere dokunacak şekilde çalışacağız. Bu proje ne ilk nede son projemiz olacaktir. Kültür alanında da projelerimiz olacaktır . Halkın ruhunu inşa edecek faaliyetleri yapan bu gençler ile bu projeleri fazlası ile yapacağız. Bulgar atasözü vardır: ‘Büyük ambar, küçük kepçe ile dolmaz’ diye. Kepçeleri büyülteceğiz ve çoğaltacağız. Özellikle de gençlerin, binaları korumak ve inşa etmekten daha önemli bir şey yaptıklarını, topluma ruh verdikleri gördüğünü, Okuma evi yetkililerine de buna vesile oldukları için ayrıca teşekkür etti. Kültür, toplum için bir oksijendir diyen Çevik, projenin bedelini soran basın mensuplarına “iki ülke arasında hediyeleşmenin maliyeti olmaz,manevi güzellikte maddiyat önemli değildir” dedi.
Biga’da Pomak Kültür Evi yapılıyor
Çanakkale’nin Biga ilçesinde Işıkeli köyü Pomak Kültür Evi projesinin çalışmaları devam ediyor. TANAP MEİS destekli Biga Işıkeli Pomak Kültür Evi Projesi ve Avrupa Birliği Sivil Düşün Destekli ‘Kültürler Barıştır, Kültürler Geçmişimizdir’ projesi hakkında bilgi veren, Biga Pomak Kültürünü Tanıtma ve Yaşatma Derneği Başkanı İrfan Çınar, “2014 yılında bu zamana kadar Işıkeli köyünü tanıtmak için çalışmalar gerçekleştiriyoruz. Köyümüzün nohut kahvesini tanıtmak için de projelerimiz var. TANAP’dan 187 bin TL destek aldık. Köydeki sağlık ocağını kiraladık. Köyümüze ve Biga’ya değer kazandıracak. 29 Nisan’da açılışını yapaca-
ğız. Bulgaristan ve Yunanistan’da ki soydaşlarımızı ve kültürlerimizi araştıracağız. Bunun için Avrupa Birliğine başvuru yapmıştık, kabul edildi. Çalışmalarımız sona erdi. Yunanistan’da ki İskeçe’ye bağlı Şahinköy ve Ilıca köylerini ziyaret ettik. Gittiğimiz yerlerde çok güzel ve Türkçe konuşarak karşılandık. Kültürlerini koruduklarını gördük. Türklük bilinçlerini cami, sokak, ev ve kahveleriyle koruyarak yaşatmışlar. Bulgaristan’a gittik. Orada da kültürümüzü aradık. Bulgaristan ve Yunanistan’da ki gözlemlerimize göre oradaki kişiler kültürlerini koruduklarını ve yaşattıklarını gördük” dedi.
Limni Adası,tarihinin en büyük soğuklarından birini yaşıyordu.Soğuktan donmayan hemen hemen bir şey kalmamış,halk açlıktan kırılıyordu.Türk olsun,Rum olsun,cami ve kiliselerde tez elden kurtulmak için dualar ediliyor,Yaradan’dan yardım isteniyordu. Uzaklardan görünen üç ambarlı Osmanlı kalyonunun ağır ağır Adaya doğru gelmesi,halkı bir anda sevince boğuyorsa da,yerini daha sonra mateme bırakıyordu.Limni halkının ümitleri daha da buzlaşmış,sevinci kursağında kalmıştı. Bunlardan biri de ,siyah rahibe elbiseleri ile elinde zikir tespihiyle dolaşan Despina Anne idi. Kalyon ,yiyecek ve yardım yerine bir sürü mahkum getirmişti.Bunların içinde Ebubekir Kani Efendi de vardı.”Bu gemide olmam büyük haksızlık” diyen Ebubekir Efendi,Tokat’ta doğmuştu.Çocukluğu ve gençliği yoksulluk içinde geçmişti. Tokat’tan geçerken zekasına hayran olduğu Hekimoğlu Ali Paşa’nın maiyetine katılıp İstanbul’a geldiğinde yirmi beş yaşında bulunuyor,bu şehirde değerini bulacağının ümidiyle sevincinden kabına sığmıyordu. Ebubekir şair adamdı.Kendisini Kani ile ilişkilendirip şiirlerinde Kani;”maden ocağından çıkarılmış cevher gibi söz söyleyen”mahlasını kullanmayı tercih etmişti.Özellikle nükte yüklü gazelleri,şiirleri,hicivleri kulaktan kulağa dolaşmaya başlamıştı. Ebubekir Kani, İstanbul’da ki şuh meclislerin aranan aktörleri arasına girince,Tokat’taki Mevlevi dervişlerinden öğrendiği zikir ve tespihleri de terk ediverdi.Vur patlasın çal oynasın bir hayat sürmeye başladı. Bu derbederlik ,bohem hayatı önce onun kaderini,sonra da bedenini çaldı;günden güne erimeye başladı… Kani,arkasında hatıralar ve dostlar bırakarak o şehir senin,bu kasaba benim ,bir yaprak gibi savrula savrula Silistre’ye kadar vardı.Burada ki görevi,Ali Paşa’nın divan katipliği idi.Politik ve yöresel sorunlara ilişkin yazıları kaleme alıyor,idari ve resmi işleri yürütüyordu. Ebubekir Kani Efendi,artık bu bohemce hayatına bir çeki düzen vermek,yanı başındaki Tuna Nehri gibi bir dinginlik,durağanlık katmak istiyordu.Yaşı kırkı bulan ,saçlarına aklar düşen Kani,yaşlandığını düşünerek gençliğinin ardından ağıtlar yakmaya başladı.Kalbi de boştu,yuvası da.. Daha evlenmemiş,aşk ateşi ile yanıp durulanmamıştı.Kalbinde eksik kalan sevgiyi tamamlamanın çarelerini aramaya başlayan Kani,Ali Paşa’nın İstanbul’a dönemsi üzerine,Ulah beylerinden Voyvoda Alekxander’in özel sekreteri ve tercümanı olarak göreve başlamıştı. Bir gün Ebubekir Efendi,nazlı nazlı akan Tuna kıyılarında dolaşırken çamaşır yıkayıp ,hayvanlarını otlatan bir Rum dilbere rastlar ve aklı başından gider,yanına yaklaşır.Kalbi duracak gibidir.Eli ayağına dolaşan Kani Efendi,işini bitirip yola çıkan bu güzelin hızla arkasından koşar.Niyetinin kötü olmadığını söyleyip konuşmak isterse de umduğunu bulamaz.Kız tanımadığı ve hiç görmediği bu insan karşısında ürperir. Nihayet çareyi yürümekte oldukları tozlu yolun en dar yerinde boylu boyunca yatmakta bulan Ebubekir Kani: “Ya çiğneyip geçersin,ya selamımı alırsın”der. Kızın ,”Başından utanmıyorsan yaşından utan,ben im yaşımda kızın olur”demesi üzerine Kani: “Hakikaten evlensem senin yaşında kızım olurdu,lakin senin gibisini bulamazdım.Şimdi ise aradığımı buldum.Hilal kaşlım,selvi boylum,aşkını istiyorum”cevabını verir.
8 Sayı 143 - Nisan 2019 8
BULTÜRK ETKİNLİKLERİ
Bulgaristan Türklerinin Sesi
Bulgaristan Türklerinin Sesi Sayı 143 - Nisan 2019
9 9
B u lgar ist an Ankara Büyük e lçi z iy are t in de n
10 Sayı 143 - Nisan 2019
Bulgaristan Türklerinin Sesi T a n ı t ı m R e p o r t a j Gezi
10
İbrahim SOYTÜRK
Yüksek İslâm Enstütüsü 2019 Yılı Mezunlarını Uğurladı
Katır Değiştirme Yüksek İslâm Enstitüsü 28 yıldır Bulgaristan’ın başkentinde İslâmî eğitim vermeye devam etmektedir. Kuruluşundan günümüze yüzlerce öğrenci mezun ederek doğru bilginin adresi olmuştur. Bu yıl da 20 öğrenciyi mezun etmenin bahtiyarlığını yaşadı. Sofya Yüksek İslâm Enstitüsü İdaresi, hocaları ve özellikle de Dr. Selime Hasanova’nın mihmandarlığında hazırlanan mezuniyet programı coşkulu bir törenle kutlandı. Başkent Ordu Evi’nde gerçekleştirilen törenin resmi konukları arasında; Enstitü Rektörü ve Bulgaristan Başmüftüsü Dr. Mustafa Haci, Başmüftü Yardımcıları Ahmed Hasanov, Murat Pingov, Birali Birali, Başmüftülük Genel Sekreteri Celal Faik, T.C Sofya Büyükelçisi Dr. Hasan Ulusoy, T.C Sofya Büyükelçiliği Sosyal İşler Müşaviri Mehmed Genç, T.C Sofya Büyükelçiliği Müşaviri Erman Topçu, T.C Filibe Başkonsolosluğu Sosyal İşler Ataşesi Metin Akbaş, Nijerya Elçiliği Temsilcisi Faruk Sâni, Bölge Müftüleri, Bulgaristan İlâhiyat Liseleri Müdür ve Müdür Yardımcıları yer alarak programa şeref verdiler. Ayrıca entellektüel kesim temsilcileri, mezunların yakınları ve sevenleri de salonda hazır bulundular.
T.C Sofa Büyükelçisi sayın Hasan Ulusoy konuşmalarında mezunlara başarılar diledi. Törene davet edilmekten ve bu anlamlı akşamda mezunlarla birlikte olmaktan duyduğu memnuniyeti dile getirdi. Bununla birlikte Yüksek İslam Enstitüsü’nün Bulgaristan için son derece önemli olduğunu ve müslüman toplumun ancak bu kurum sayesinde sağlıklı bilgiyle tanışarak uç akımların telkinlerine itibar etmeyeceğini vurguladı. Büyükelçi sözlerini noktalarken; bu güne kadar olduğu gibi, T.C olarak bundan böyle de okulları desteklemeye devam edeceklerinin altını çizdiler. İlerleyen dakikalarda Enstitü öğrencilerinin hazırladığı skeçler, şiirler, veda konuşmaları konukları hem güldürdü hem de hüEnstitü Rektörü ve Bulgaristan Başmüf- zünlendirdi. Nitekim zaman veda zamatüsü Dr. Mustafa Haci selamlama konuş- nıydı. Mezunların yıllarca beraber oldukmasında mezunlara hitaben: “ Kıymetli ları hocalarından ayrılma vaktiydi…
Doğu Rodoplar’dan şiir ve şarkılar Boyan Botevo’da
Doğu Rodop şairleri ve yazarları, Mineralni bani belediyesi Boyan Botevo (Durakköy) köyünde edebiyat gecesi düzenledi. Edebiyat gecesi, mayıs olaylarının Karamantsi (Karamanlar) köyündeki 10 Mayıs olaylarının anma etkinliği ve aynı köyde kurulan 10 Mayıs Türk Kültür ve Sanat Derneği’nin 6. Yıldönümü münasebetiyle düzenlendi. Etkinliğin açılışı, derneğin başkanı olan ev sahibi konumunda ve aynı zamanda şair ve yazar Bayram Kuşku tarafından yapıldı.
Bu vesileyle, Mineralni Bani, Momçilgrad (Mestanlı), Çernooçene (Karagözler) ve Kırcaalili şair ve yazarlar etkinliğe katıldı. Katılımcılar, Mineralni bani belediyesinden öğrencilerle bir araya geldi. Hoş bir atmosferde şairler, Rodopların ağırlığını, ana topraklarının özlemini ve Rodop dayanışmasının ve aralarındaki romantizmin yükselişiyle şiirlerini okudu. Kırcaali Recep Küpçü Edebiyat Kulübü Başkanı Durhan Ali, ev sahibi olan Bayram Kuşku’ya ve Mineralni bani belediye yönetimine misafirperverlerinden dolayı teşekkürlerini sundu.
18 Mayıs’ta Karlovo’ya buyurun! Heyecan verici, unutulmaz bir gün yaşayacaksınız.” “Çiçeklerin kraliçesi” olarak bilinen gül önemli sembolik anlamlar taşıyor. Bulgaristan’daki geleneksel algılara göre gül gençliğin, aşkın, halk türkülerinde anlatılan genç kızların güzelliğinin sembolüdür. Gül genç kızın en sevdiği çiçektir, kız onunla süslenir ve aşkının ifadesi olarak oğlana hediye eder. Düğün ritüellerinde de aromalı gül düğün çelengine dolanır. Stilize güller nakışlarda, ahşap oymalarında ve ritüel ekmeklerinin süslemelerinde yer alıyor. Karlovo Tarih Müzesi Müdürü Mariya Deyanova beklenen Gül Bayramı, semboller ve ritüeller ile ilgili şunları paylaşıyor: “Gül, Bulgaristan’ın sembolüdür, ancak Strema Vadisi sakinleri için özellikle önemlidir. Gül, yüzyıllarca yerel halkın geçim kaynağı olmuştur. Gül hasadı her zaman ağır bir iş demektir. Yağ gülü yetiştirmek, gül yağı ve gül suyu üretmek geleneksel geçim kaynaklarıdır. Biz vadi halkı için bu bayram, güzelliğin bayramıdır. Bayram 20. yüzyılın başlarında kutlanmaya başlanmıştır. Yıllar geçtikçe kutlamalar gelenek haline dönüşüyor ve ülkeden ve yurtdışından birçok insanın ilgisini çekiyor. Bu yıl program etkinlik açısından çok zengin.10 Mayıs’ta Karlovo’da “Gül kraliçesi” yarışması düzenlendi. Yarışmayı 16 yaşındaki Yana Tsvetkova kazandı. Gül bayramı 18 Mayıs Cumartesi günü doruk noktasına ulaşacak. Gül bahçelerinde halk türküleri eşliğinde gül hasadı ritüeli ile başlayacak ve etkinliğe bütün misafirler katılacak. Burada geçen yıl seçilen “Gül kraliçesi” tacını yeni gül kraliçesine teslim ediyor. Ardından “Kraliçe alayı” Kaloferli gaydacılar ve kukeri grupları eşliğinde merkez meydana geçeçek. Şenliklerde geleneksel gül yağı şişeleriyle Bay Ganyu figüri de yer alacak. Ardından “20 Temmuz” meydanında Karlovo’lu müzik grupları ve “Rozova Dolina” (“Gül Vadisi”) topluluğu ve başka grupların sahne alacağı konser başlayacak. Saat 12:00’den sonra Tairih Müzesinde ve “Buhalovski han” – “Starinno Karlovo” kompleksinde eski teknolojilerin kullanımı ile gül yağı çıkarılması gibi gül ürünleri tanıtımı başlayacak. Ayrıca gül ürünleri – çay, likyor, rakı, lökum degüstasyonu da yapılacak. Kentin ana yolunda sanat atölyesi ziyaretçilere kapılarını açacak. Askeri orkestra, “Duft” rok grubunun sahne alması öngörülüyor.
BULTÜRK - Dünyada’ki Temsilcilerimiz
Siyasi ve Aktüel Gazete
Tarih: 2 Mayıs 2019 Yazan: İbrahim SOYTÜRK Konu: Kostov, İkinci Simyon, Borisov ve Doğan Bulgaristan’ı Rusya isteklerine göre paketleyip yönetmeye hazırlanmış bir çete midir? Soğuk Savaş güneşi batarken ve elleri çekiçli gençler Berlin Duvarını kıymık kıymık ufalanırken Almanya’da çıkan “Stern” dergisinnin bir haberi aklıma takıldı. İngiltere Başbakanı Margeret Thatscher (1979 – 1990), Fransa Cumhurbaşkanı Fransa Mitterrand (1981 – 1995) ve Federal Almanya kanzleri Helmud Kohl (1982 -1998) – aldıkları yüksek görevlere seçilmezden önce, üçü beraber Amerika Birleşik Devletleri’ndeki (ABD) politik eğitim merkezlerinin birinde birlikte bulunduklarını ve özel eğitim aldıklarını anlatmıştı. Bu eğitim esnasında üç müstekbel lidere Avrupa’nın birleştirilmesi hedefi gösterilmiş, onlar da elele verib 1990’da ödevlerini yerine getirerek sınırları attı ve 10 Doğu ve Güney Doğu Avrupa ülkesini Rusya’nın elinden aldı. Yapılan, tüfek patlamadan elde ettiği çok önemli ve büyük bir zaferdi. Eski sosyalist ülkeler Avrupa Birliği (AB) ve NATO üyesi oldular. Birleşik Avrupa dünyası genişledi ve güçlendi. AB ülkelerinden biri de Güney DoğuAvrupa’da (Balkanlar’da) bulunan Bulgaristan’dır. 1992-1995 yılları arasında eski Yugoslavya topraklarında yürütülen bağımsızlık kazanma savaşlarından sonra 1996’da imzalanan Deytın (Dayton) Anlaşması’nda Rusya’nın Bulgaristan da aralarında, Balkan üşlkeleri üzerinden tarihsel hakları olduğu fikri yer almıştır. Bunun anlamı nedir ve bu “hakları” halkın iradesine rağmen, koruyanlar da kimlerdir? 20-25 yıl sonra olmak üzere, bu tarihsel hakların yaşatılması ve güçlendirilmesi açısından bakıldığında, daha 1997 seçimleriyle Bulgaristan Başbakan koltuğuna oturan, Birleşik Demokratik Güçler (BDG) Başkanı İvan Kostov, 4 yıl sonra İspanya’dan usulca gelip bu görevde onu değiştiren İkinci Simeon Saks Koburgotski, onu Bulgaristan’a davet edenlerden biri olan ve her bakıma destekleyen HÖH-DPS lideri Ahmet Doğan ve daha sonra aynı seçmen kitlesinin oyuyla Başbakan olan Boyko Borisov, bu defa 26 Mayıstaki Avrupa Parlamentosu (AP) seçimlerinde, su başına gelince, suyun aynasında yorgun ve birkin halini gören katır gibi, geri çekilen ve ırmağı geçmek istemeyen bir durumla yüzleşecekler midir? Ne yazık ki, beklemesine beklesek de toplumda yeni bir umut doğmuyor. Kimse ırmağa atlayığ serinlemek, yüzerek karşı tarafa geçmek de istemiyor… Soru: İzlenen politikaya seçenek var mı? Düşüncelerimiz: Bulgaristan’ın Avrupa Gelişimi İçin Vatandaşlar (GERB) partisi seçeneksiz (alternatifsiz) olduğundan ve yönetimi güvensizlik ve endişe uyandırdığından, halkımızın su aynasında başka bir katır, bir köprü, bir gemi görmek istediği gün gibi ortadadır. Irmağın suyunu değiştiremeyeceğimize göre araçları değiştirip yolumuza devam etmek zorundayız.
mezunlar! Şimdiye kadar sizler hocalarınızı eleştiriyordunuz, bundan böyle siz de pekçok eleştirilere maruz kalacaksınız. Buna hazır olmalısınız. Eğer eleştirilmiyorsanız fark edilmiyorsunuz demektir. Evet eğitim bir süreçtir, yalnız hayat okulu dolambaçlıdır, engebelidir. Okulunuz bitti ancak talebeliğiniz devam edecek. Şimdi, bu güne kadar kazandığınız doğru bilgileri sahaya dökme zamanıdır. Rabbim yolunuzu açık eylesin ve İslâm yolunda hizmet ederken karşılaşacağınız zorluklara tahammül gücü versin. Unutmayın..! Sizler bu ümmetin imkanlarıyla okudunuz, eğitim gördünüz, bu sebeple içinde bulunduğunuz topluma vefa ve hizmet borcunuz var, dedi.
Karlovo Gül Bayramına hazırlanıyor
www.bulturk.net /bilgi@bulturk.net- Tel:0212 511 63 47
İmtiyaz Sahibi Rafet ULUTÜRK
Haber Sorumlusu: Hukuk Danışmanı: Ekonomi Müdürü: Yazı İşleri Müdürü İstihbarat Müdürü: Alptekin CEVHERLİ Dini Eğitim Sorum Genel Yayın Yönetmeni Eğitim Sorumlusu: Kültür-Sanat: Raziye ÇAKIR Genel Yayın Müdürü Spor Müdürü: Halkla İlişkiler: Ergül BALKAN
Yayın Danışmanları: Prof.Dr.Ali FUAT ÖRENÇ
Prof. Dr. Ahmet ÇOLAK Prof. Dr. Hayati DURMAZ Prof. Dr. Seçkin DİNDAR
Dr. Erdal KARABAŞ
Elif GÜNEŞ Av. Hasan MOLLAOĞLU Zihni KARPAT Hüseyin YILDIRIM Nevzat ÖZTÜRK Avşin BALKAN İbrahim SOYTÜRK Serkan YILDIZ Neriman KALYONCUOĞLU
İrtibat Bürosu: Yıldırım Mh. Şehit Kamil Balkan cad. No: 114 / A (500 Evler) - Bayrampaşa / İST.
Bayrampaşa - Adaparkın üstü - H.TÜRKOĞLU Spor Komp.Karşısı Tel: 0212- 5 11 6 3 4 7 - Fax: 0212 511 33 91 Reklam için İrtibat: 0212 526 51 98 Akademi Yayıncılık A.Ş.
Teknik Hazırlık: Murat ULUTÜRK
Bu gazete basın yayın ilkelerine uymayı taahhüt eder. Yazarlar yazılarından sorumludur.
www.bulturk.net / www.bulturk.org.tr
Avusturya -Viena Almanya-Köln: Almanya - Frankfurt Amerika-New York İspanya-Madrid İsveç İngiltere London
: Osman BÜLBÜL : Ünal G A Z İ : Seniha R.SABRİ : Alaattin Gokay : Hüseyin Hasan : Seval ÖZTÜRK : Raziye ÇAKIR : Ridvan Akay Riko
Bulgaristan - Temsilcileri Sofya
:Hikmet EFENDİEV Blagoevrad :Bülent MURADOV Smolyan :Rufat FELETİ P a z a r c i k : M e h m e t B AY R A M Kırcaali :Mehmet TEFİK Ardino :Aziz ŞAKİR Cebel: :Erdal H. AHMET Loveç: :Emine BAYRAKTAROVA Pleven :Rafet RODOPLU Şumen: :Sezgin YILMAZ Razgrad :Levent RASİM Ruse :Zeki İsmail
Varna :Mustafa İSMAİL
T Ü R K İ Y E -Ankara: İsmail ÇİNGÖZ İst. Anadolu:Bölgesi İst. Trakya Bölgesi ist. G.O.Paşa: ist. Bayrampaşa: ist. Zeytinburnu: ist. Başakşehir: ist. Kağıthane: İst.Fatih İst. Esenyurt Kocaeli:
Bursa-
Nuh Mete DENİZ Nedim BİRİNCİ Seydullah HALAÇ Vildan ARDA Halil Zeytinburnu Aydın FİDAN Nazım ÇAVUŞ Murat KAYNAK Mustafa ÖZSOY Alptekin CEVHERLİ
Ridvan TÜMENOĞLU
- Bursa Yıldırım: - Bursa-Hürriyet: - Bursa-Yenibağlar: - Bursa-İnegöl
Turhan YAMAÇ Üzeyir AKGÜN Cevat ÇALIŞKAN Bayram BAYRAM
- İzm. Sarnıç: - İzm. Buca:
Durmuş HATİPOĞLU Şevket YILMAZ
İzmir- Edirne:
Tekirdağ: Balıkesir-Bandırma: Eskişehir: Erzurum Mersin : Fethiye :
Kenan ÖZGÜR
Nadir ADLI Ertaş ÇAKIR Güner BAŞARAN Sevgin GÖKÇE Berkay MUTLU Ferda ER Fatih AKSAK
Bulgaristan Türklerinin Sesi 11 Sayı 143 - Nisan 2019 durumlaE d i t ö r K ö ş e s i Beklenmedik rın acısı yakıcı.
Bizde gündem belirleyen, oluşamamış bir milletin “incitilmiş” onurudur. Hepimizden çok uzaklarda olan bir dünyada yaşıyor gibiyiz. Dün, çöp tenekelerinnde nasip aramaktan dönen bir eski arkadaşıma rastladım. Selamdan sonra “yetmiyor, kağıt topladım” dedi. İç mimardı. Emeklilere iş yok. Zaten mimarlık diye bir şey de kalmadı. Soracak bir şey ararken, “Jivkov zamanında kurulan binaları mantolamakla ufka el atıyoruz,” dedi. “Sen nasılsın? İki ucunu bağlayabilor musun?” sormadı. Sol elini kaldırır gibi yaptı. Çekip giderken öyle bir baktı ki, “bu sokaktan geçme, rastlaşmayalım, utanç acısı duyuyorum” diyemedi. Devrim bayrakları dürülmüş. Son 2 yılda başımızı kaldıramadık. Uluslararası siyasete kilitlendik. Önce Batı Balkanlar’a saplandık. Problemler karışık ve boyumuzdan büyük olduğunu görünce, daha ötelere baktık. Bu defa Venezuella’ya saplandık. Devrim karşı-devrim sayfasını açmaya çalıştık. Açamadık! Modern dünya devrimleri “yumruk ve bayrak devrimi” olmaktan çıkmış. “Medya ortamı devrim” sahnesi olmuş. Eşeğin sırtina ters oturmuş Hocamızın “Parayı veren, çalar düdüğü” sözlerini anımsadım. “Medya ortamı devrimleri” ödenen paraya göre her gün birkaç defa lider, kitle ve yön değiştirebiliyor. Venetzüella’yı Küba’ya hediye etmek istediğini gizlemeyen Çaves’in koltuğuna oturan Başkan Maduro, ben vatanımı kimseye “vermem” diyor. Karşı devrim köprü başlarında dalgalanıyor. Anti-demokratlarla mücadele elektronik yönetiyor. Devrimler babası olan dönüşüm öyle bir biçimlenmiş ki, insana açlığı ve susuzluğu unutturuyor. Son aylarda bu Güney Amerika ülkede “karne” arayan kalmamış, iş güç devrim. Medya yeni yıldızlar uçuşturuyor. Maaşı, zamanımızı doldurma işinden alan medyacılar, AB parlamento seçimleri arifesinde TV, video ve sosyal medyada yeni yıldızlar uçuşturuyor. Bu yıldızların ırkçı, aşırı sağcı veya marjinal solcu olması hiç önemli değil, ödenen paraya göre, hepsi aynı parlaklıkla şılayabilir. “Bilboord” adıyla reklam edilen yol kenarındaki büyük pankartlardaki boy fotoğraflarından dikkati çeken pek olmadı. Nasıl mı anladım? Trafik kazaları çoğalmadı. Aynı insanaların değişik TV programlarında aynı şeyi anlatırken, gerçekleri gizlediğini biliyoruz. Liderler balık değil, suda yetişmiyor. Toplum bataklıksa, onlar da çamurun ürüdüdür.” Yıldız” olmak için kesenin ağızını bir ay önceden açan faşist ruhlulardan VMRO Başkan Yardımcısı Angel Cambazki dakikasına 8 bin leva ödeyerek ekrana “porno yıldız” gibi yapıştı. İşin içinde iş olabilir. Bulgar istihbaratı ikinci maaşı bir Çikago Vakfından almaya alışınca, kökleri 1903’ten, voyvoda soyundan gelen Makedon çapulcuların son hedefini nedense henüz açıklamadı. Bu tipler, Bulgardan daha Bulgarcı kesilerek, Makedonları Bulgar mı yapmak istiyorlar yoksa Bulgarlardan Makedon mu yapmak istiyorlar, pek anlaşılmış gibi değil. 20172018 yıllarında bu işgüzarların para kaynağı “Bulgar kimliği, vatandaşlık, Kırmızı AB Pasaportu, diploma vs” satmaktan göl olurken, 128 bin kişiye Bulgar tebası ve AB pasaportu verilmiş, 28 milyon Avro ceplemiş, şimdi bol keseden seçim yemi saçıyorlar. Baş Savcı neden mi sosuyor? İki sebebi var. Bir) Bulgar vatandaşlarının sayısı, hele soksul ve çağresiz sürüsü kalabalaştıkça, fert başı gönderilen AB sosyal yardımları artıyor. Memeyi ağızlayanlar uyuşuyor. 450 bin seçmenin durumu bu. Toplumun parazitleşmesinden yöneticilerin kazancı büyük çünkü pasifleşenler sorun yaratmıyorlar. Toplumumuzun % 80’ni debilleşmiş. “Debil” yabancı bir söz, ne olduğunu anlamayanlara hap gibi geliyor. Hemen aptallaşıyorlar. Rahatlıyorlar. Debili Amerikan İngilizcesinden çalmışız. Katoliklerin evangelist bataklığında bitmiş. Çaresiz insanlara aşı. “Yemeden içmeden bekeleyin, o gün yakın, geldi gelecek” türünden umut aşısı. Bizde seçimlerden önce azınlık ateşi yakılır. Kibrit, ırkçı, faşizan tiplerin elindedir. Romen (Çingene) vatandaşlerın evlerini, gettolarını yakıyorlar. Naziler Yahudi ve Çingene vatandaşları “Treplika” ölüm kampına götürürken sözde Almanya’ya işe götürüyorlardı. Memleketi yanan getto kokusu sardı. Çocuklarını okullara yazdıramayanlar karanlığı delemiyorlar. Düşmanlık kusanlar geceleri fener alayı yapıyorlar. Etnik azıllıka korku aşılayarak hepsini Bulgaristan’dan kovma planını uyguluyorlar. Birçok başka niyetler arasında bir de, işsiz, sefil ve sosyal yardıma muhtaç vatandaşlarımıza Avrupa Fonlarından gelen nafaka parası hortumuna yapışmışlar, bırakmıyorlar. Gabrovo kentinde milliyetçi hortlama bu yılki kalkışmaların sekizincisiydi. Fakir evleri gece boyu yanıyor. Tutuklanan ve içeri atılan kundakçi yok. Yeni faşistleri protesto eden politik parti de yok. Sanki hepsi AB sosyal yardım hortumu başında, kofa doldurma sırasında bekliyorlar. Borisov hükümetinde Başbakan Yardımcılarından birisi olan Gabrovo Belediyesi eski başkanı Tomislav Donçev ve eşi paylarına düşeni almışlar. Çingenelere sosyal yardım programından 8 milyon Auro’yı banka hesaplarına geçirmişler. Bizde yağan yağmura “Hoş Geldin!” çalana “bu yaptığın hırsızlık!” diyen yok. Bulgar istatistiğindeki fakirlikten kıvrananların sayısı arttıkça, mazlum vatandaşlar ülkeyi terk etmeye zorlandıkça, AB’den gönderilen sosyal yardım paraları aynı parazit kan emici sülüklerinin gırtlağına akıyor. Bizde azınlıkları kovma ateşi, aslında soyguncular bayramıdır… Seçim arifesinde bir anda aktifleşenler. Bizde 2007’den beri Avrupa Parlamentosu seçimleri yapılıyor. Son seçim 2014’te yapılmıştı. O seçimde, aşırı sağcılar henüz kanatlanmamış ve turnalar gibi sıra dizmemişti. 2016’da aldatıcı “Yurtsever Cephe”yi 3 parti kurdu. Birincisi) İç Makedon Devrim Hareketi (VMRO) – 1903’ten sonra Osmanlı devletine karşı ayaklanmalarda biçimlenmiştir. 1934 – 1990 yılları arasında yasaklı kalmıştır. 1913’ten beri Türk ve İslam düşmanlığı nüvesinde yer alırken, Birinci Dünya Savaşında Ege ve Vardar nehri boyundan gelen ve Bulgaristan’a yerleşen Makedonları örgütler, Makedonların Bulgar olduğu ve Bulgarca’dan ayrı bir anadilleri olmadığı, Makedonlar ile Bulgarların aynı dil, din, tarih ve etnik kimlikten oldukları görüşünün savunur. Şimdiki hükümette Başbakan Yardımcısı ve Savunma Bakanı olan parti başkanı K. Karakaçanov seçim bildirisinde şu politik tezleri savunuyor: VMRO – NATO’yu güçlendirmek, Bulgar Silahlı Güçlerine “polis ve jandarma” görevi üslemek; denizde, karada ve havada silahlanmak, AB Ordusu kurmak, Adriyatik Denizi’nden Kara Deniz’e kadar Amerikan askeri üssü döşemek ve “F-16” savaş uçaklarının ne pahasına olursa olsun alınmasında direniyor. Bulgar kamuoyunu bu siyasi çizgide buluşturmak için etnik kart oynuyor, Romenlere saldırıyor, düşmanlık kışkırtıyor. Yıl başından beri gerginlik körüklenirken bazı çok önemli gerçekler su yüzüne çıktı. ABD Sofya Büyük Elçiliği vatandaşlık ve pasaport satan VMRO yö-
laşma dili, şimdiye kadar İngilizceydi. Britanya AB’den ayrılıyor. “Brekzit” salgınına çare bulunamadı. İngiliz vekillerle birlikte İngiliz dili de meclis salonundan çıkarsa yeri boş mu kalacak? Fransızça mı? Almanca mı? İspanyolca mı? DPS partisinin açıkladığı 17 kişilik listede, Almanca, Fransızca, İspanyolca bilen yok. Hepsinin konuştuğu yarım yamalak Bulgarca. Adaylardan hiç birisi ömürlerinde hiçbir politik, kültürel veya sosyal sorun çözmüş birisi değildir. Hatta hiç biri henüz onaylanmamış olan AB Anayasını da okumamışlar. Bulgaristan tarihini doğru dürüst bilmedikleri gibi Avrupa tarihini ve güncel problemlerini de bilmiyorlar. Üniversitelerimizin hiç birinde AB kadroları hazırlanmıyor. Hepsinin bir hevesi var Brüksel’e gidip geri zengin dönmek. AB tartışmaları ve biz Son dönem AB’de tartışılan çok önemli bir konu var: Federatif AB mi? Yoksa ulusların AB’si mi? Bu konuda Bulgar partileri, propaganda ve kamuoyu ikiye bölünmüş durumda. GERB (Avrupa Halk Partisi – ENP – uzantısı olarak) federatif geleceği savunuyor. Bunun ne olduğunu açıklarken “tek hükümetli federatif bir devlet” diyenleri dinledik de, ne olduğunu tam olarak anlayamadık. Avrupa için yeni bir boyut oluşturulacak mı? Ortak Anayasa olacak mı? Milli yasalar bu anayasaya göre yeniden mi yazılacak. Sosyal alanda beklentiler şöyle: AB ülkelerinde tek asgari ücret, emekli maaşlarının dengelenmesi, sosyal yardımların eşit olması vs. Atavatanlar AB’desine açıklık getirilmelidir. Bir de “milliyetlerin AB-si” dendi. Onlar da Brüksel meclisi ve kurduğu komisyonlarda yasalar yazacak, kararlar alacak ama bunlar üye 27 devlet için zorunlu olmayacak, ulusal meclislerde yeniden tartışılacak, kimileri rafa kaldırılırken, uygun bulunanlar uygulanacak vs. Şimdi olduğu gibi. Bulgaristan Paris Azınlıklar Çerçeve Antlaşmasını imzaladı, fakat uygulamıyor. Azınlık haklarımızı tanımıyor. Okullarımızda anadil, etnik topluluk tarihi, İslam dini dersleri ve daha birçok gerekli derslerin okutulmasına taş koyuyor. Türkçe dedinince tüm cinler birden ayağa kalkıyor. Şu “millet” sözü, Bulgarca’da milliyetçilikle bağlandığından dolayı ve Avrupa kıtasında aşırı milliyetçiliğe doğru kayma yaşandığı için, “milli devletler” kavramının “ata-devletleri” kavramıyla değiştirilmesine karar vermişler. Biz de zaten vatanımıza atavatan diyoruz. Fakat onların ki, satıhsal, biçimsel bir değişiklik ve özdeki ırkçılık, aşırı milliyetçilik, azınlıkları ötekileştirmek ve yabancı düşmanlığı korunuyor. Bu ortamda, Brüksel’de bir siyasi yönetim merkezi kurulmasını kabul edecek miyiz veya zaten bunalımda olan AB arabasının her tekerleğine taş mı koyacağız? AB insanların daha iyi, verimli, huzurlu yaşaması ve yönetilmesi için kurulmuşsa, oy kullanmada herkesin özgür olması gerekir. Biz BULTÜRK olarak dış ülkelerde bulunan soydaşlarımızın ve gurbetçi vatandaşlarımızın oyunu en özgür bir çimde “mektupla” kullanmasını önerdik. Şimdilik tutmadı. Bizden baskın çıkanlar, 2012’den beri Bulgaristan’da toplumu elektronik araçlarla, kamara ve dinleme cıhazlarıyla yönetmeyi aşılayıp kabul ettirmeyi deniyorlar. Ütopyanın kurgu ustası George Orwell’in “Big Brather” (Büyük Kardeş) romanından esinlenerek ayarlanan birkaç defa 3 aylık periotlarla bir TV programında oynayan denemeyi, bir zaman sonra herkes bıktı. Olay şöyle. TV ekranında 15 kişilik bir ekip 24 saat seyirci tarafından izleniyor. Seyirci burada kayıranlara parmak sallayan Büyük Kardeş (ağabey) rolü görüyor. Bizde bu olay polisin 24 saat gözünü ayırmadığı “toplama kampını” andırdı. Son 50 yıl özgürlük arayan Bulgar kavmi ülkeyi terk ederken, “kamera karesi içinde yaşamayı kabul etmem,” dedi. Ardından Çingene mahallerinin (gettoların) her sokağına ve kolibelerin dört köşesine takılan kameralar da seri doğumu frenleyemedi, küfürlü yaşamı değiştirmedi, sefilliğe de çözüm getirmedi. Oy kullanma işi internet üzerinden yapılırsa (26 Mayıs seçiminde uygulanamıyor) kolektif sorumluluk duygusu yeniden belire bilir. Bulgaristan koşullarında bunun atasözü şudur: “Ortak malı kimse yemez.” Gözle görünen ve duyumsanan bir enerji birikimi var. Bundan yararlanmak için ya yeni çıkış noktası ya da geri dönme yolu aramak zorundayız. Politika hayal yaratmaktır gerçeğinden çıkarsak, insanı doğaya geri de çevirebiliriz, fakat bu çıkış yolu olabilir mi? Görüldüğü üzere 7.8 milyar Avro Tarımsal Kalkınma Fon parası, Türkiye’den veya Avrupa’dan köylülerimizi dede evlerine, bağ-bahçelere ve tarlalarına döndürmedi. Büyük Britanya nostaljisi İngilizler’de çok daha güçlü olmalı ki, “breksit” doğurdu ve sancı yaşatıyor.Unutmayalım geçmiş yüzde yüz tekrar etmez. Günümüz, geçmişin bir tablosudur. İstenen ya da istenmeyen Osmanlı gerçekliği de öyle… Politikacılar yeni bir şey bulamazsa, safsaklar ve toplumsal dalga tarafından devrilir ve bu dalga medya dalgası da olabilir. Günümüzün siyaset insanları kendileri problem, düşman yaratıyor ve sonra onunla kendileri başa çıkıyor. Yaklaşan seçimlerin ana konularından (korku) biri Şiddete Karşı İstanbul Anlaşmasıdır. Bu anlaşma bizde “cender” problemi olarak dallandı. Aslında Amerikan evancelislerin geçen yüzyıl yarattığı bir sorundur. Şimdi bir yel değirmeniyle boğuşuyoruz. Her sorun gibi bu da, insanoğlunun toplumsal yaşama katıldığı zaman yaşındadır. Birçok başka sorunla birlikte, AP seçimleri öncesinde bizi birlik kurmaya davet eden çök önemli sorunlar da var. Bunlardan birisi “ortak milli çıkarlarımızdır.” Her şeyde birlik ve farklılık kardeştir. Bizi birleştiren anavatan, ahlak, atalarımız, bayraktır diyenlerın iki yüzlü davranmaları hep iş bozdu. Totalitarizm kalıtı bizi ayırmaya devam ediyor. Yasalarımızın demokratik öz taşımaması, insan ayrımına son verilememesi, eşitlik sağlanamaması, azınlık haklarının tanınmaması hele de çocuk haklarındaki eşitsizlik vb derin yaralar açıyor ve birlikte yaşayacağımız günleri karartıyor. Din ve Tanrılarımız, gelenek ve törelerimiz, ahlakımız farklı olabilir, fakat insanın insana hoşgörüsünü, saygı ve yardımlaşma azmini yaşatmak ortak çıkarlarımıza harçtır. Politika insanın ad yapmasıyla başlar ve isminin alınıp silinmesiyle biter. Biz bunları yaşadık. Şimdi Avrupa Parlamentosun’da adyapmaya çalışıyoruz. Kendi temsilcilerimizi, Türk kimlikli kardeşlerimizi göndereceğimize liste başına yine hayırsızları dizmişiz. Burakın bu oyunları. Dalavere, dolandırma ve aldatma zamanının ömrü bitti. Avrupalı Bulgaristan Türkleri olma şerefi bizimdir. Bu hakkımızı kimse elimizden alamaz. Bizim kimseye borcumuz yok. Olsa bile beklesin, kalmaz, taksit taksit öder kurtuluruz! Geleneklerimizi yaşatmak ve geliştirmek için özgürlük istiyoruz. da arabanın tekerine taş koymak en sık kullanılan yöntemdir. Kapı Çamura saplanmış Bulgar toplumunu yola çıkarmak için özgürlük çalan Avrupa Parlamentosu seçimleridir. 17 milletvekili gönderece- istiyoruz. Nasipten fazlası olmaz! ğiz. Brüksel meclisinde 20 dile tercüme edilse de, görüşmelerde uz-
netimi tarafından işlediği suçların sorgulanıp yargılanmasına “olmaz” dedi ve ırkçı ve dolandırıcı “voyvodaları” kanadı altına aldı. İki) “Ataka” partisi sözüm ona “Yurtsever Cephe” içinde ikinci partidir. İktidar ortaklığına tırmanınca Rusya yanlısı bir parti olduğunu gizlememiştir. “F-16” savaş uçakları alınmasına ve AB’nin Rusya Federasyonu’na yaptırım uygulamasına karşı tavır almıştır. Ortaklığa rağmen, VMRO ile dış politika konularında temaslarını kesmiştir. AP seçimlerinde grup parçalanmış ve seçime ayrı aday listelerle kayıd yaptırmıştır. Bu parti Bulgar silahlı kuvvetlerinin Rus silahıyla donatılmasında ısrar ederken, US askeri tesis ve üslerinden kira istiyor. AB’nin dağılması fikrini savunuyor. Üç) Sözde “Bulgaristan’ı Kurtarmak İçin Milli Cephe” de 8 adet “F-16” savaş uçağına 2.8 milyar Auro ödenmesine karşı çıkıyor. Kırım Yarımadası’nın Rusya toprağı olmadığını iddia ederken, Rus Çarları’nın Kırım Adasını bir defa Batı Bankalarına kredi karşılığı ipotek ettiğini, parayı ödeyemediği için adayı kaybettiğini, 1856 Kırım Savaşında yenildiğini, halen ilhak edilmiş olan toprakların gerçek sahiplerine vermesinde ısrar ediyor. Bu parti, Rusya’nın Bulgaristan’ın iç işlerine karışmasını kınıyor. Bu üç aşırı sağcı parti, Avruğa’da aşırı sağcı dalganın yükselmesine rağmen, bizde seçim kampanyasına aralarında uçuşmaya devam eden kıvılcımlarla ayrı ayrı girdi. Kampanya başında en fazla gürültü koparan dördüncü bir parti ise, Mecliste grubu olan, “Volya” (İrade) partisidir. Hem Moskova’ya hem de Fransız milliyetçi Le Penne Hareketine bağlı olduğunu gizlemiyor. Partinin kurucu babası olan, Rus damadı, Varnalı, akar yakıt ve eczane sektöründe sivrilmiş iş adamı Mareşki, AB ve NATO’nun dağılmasında ve US üslerinin sökülmesinde ısrar ediyor. AP milletvekili aday listesine, Kasım Dal’ın Başkanı olduğu (HŞHP) partisinden doç. Dr. Orhan İsmailov’u çekmeyi başardı. Bu 4 partiden hiç biri % 5.8 barajı aşarak Brüksel AB meclisine temsilci gönderme şansına sahip olmasa da, siyasetin her konusunda görüş belirtirken, propaganda cephesinde başarılı olmaya büyük gayretlerle dikkati çekiyorr. Belki de Kasım ayında yapılacak yerel seçimlere yol döşemeye çalışıyorlar. AP seçimlerinde yüzleşen büyük güçler. 2009’dan beri Bulgaristan siyaset sahnesinde 2 “büyük parti” var. GERB ve BSP. 2009’dan beri iktidarda olan Başbakan Borisov’un GERB partisi bugüne kadar 11 seçim kazandı, 2017 meclis seçiminde 1 110 000 oy aldı. Hiçbir seçimde salt çoğunluk sağlayamasa da her defasında iktidar kurmayı başardı. Türkiye ile dostane ve semereli ilişkilerden yana olduğunu gizlemezken, Almanya ile yakınlaştı. Moskova’ya gizlice gülümserken, Washington’a da “siz ne derseniz o olur” demeye devam ediyor. Seçmen aktifliğinin % 30 olması beklenen AP seçiminde GERB 600 bin oyla birinci olma şansını koruyor. GERB bu seçimlere Demeokratik Güçler Birliği (DGB) partisiyle birlikte giriyor. 129 yaşını dolduran sosyalistlerin BSP partisi ikinci büyük partidir. En fazla 550 bin kesin oy kapasitesine sahiptir. Seçimlere “Bulgaristan’ın Geleceği” programıyla girerek, yaşlı seçmenden oy istiyor. NATO ve AB içinde kalmak, Rusya’ya yaptırımları kaldırmak, Kırım Yarımadasının Rusya’nın elinde kalmasından, Bulgaristan Türklerine azınlık ve kültürel haklarının tanınmamasından yana çıkıyor ve Moskova ile sıkı maddi ve manevi işbirliği düşlüyor. Siyaseti sol konumdan yürütmeye çalışan sosyalistler, demokrasi ilkelerine basmak isteseler de, çok parçalanmışlardır. Bir kısmının aşırı sola, diğer bir kısmının da sağ yana gönül verdiği izleniyor. Son 30 yılda Bulgaristan siyasetinde orta çizgide konum alan Hak ve Özgürlükler Hareketi (DPS) bu seçimde de 4 milletvekilini Brüksel’e gönderme planları yaptığını açıklamış bulunuyor. Seçimler yaklaştıkça partiyi temsil edenler ile ipleri çekenler arasında sorun yaşandığı gikkat çekiyor. Öte yandan Hak ve Özgürlükler Partisi (DPS) Müslüman Türklerden iyice koptu. İdeolojik, siyasi ve sosyal açılımını halka anlatamadığı “liberalizmden” bahsini sürdürüyor. Türklerin yaklaşan seçimlerde “pas”demesi ya da iktidar partisi GERB sandığına oy atması, aslında hak, özgürlük, adalet ve demekrasi davamıza yeni bir darbe olurken, kitlelerin parti yönetiminden tamamen koptuğuna da kanıt getiriyor. T.C.’deki soydaşlarımız bu seçimlere katılmıyor. Aranan lider mumya değil, insan olmalıdır Seçim kampanyası kapısı aralanırken yapılan sosyolojik araştırmalar, Bulgaristan’da sosyal medya sahnesinde oynanan siyasi oyunda incitici sözler ve küstah kavramlar kullanan ve duygusal saldırılarda bulunan, el kol sallayan, sert davranan adayların ilgi çektiğini, hızlı popüler olduğunu hemen ortaya koydu. Medya ortamında (Hitler, Stalin, Jivkov yıllarında olduğu gibi) tek kişinin dikta devri bitmiş ve el kol sallayan, sinirli, hiddetli, boş kafalılar devrine girildiği gizlenemiyor. Değişik komplolar açıklandı, kurulan tuzaklar görüldü, “bu derenin suyu budur” denerek kampanya devam ediyor. Bazı araştırmalar seçmenin “yeni yıldız” aradığına işaret ederken, toplumda “lider” boşluğu olduğu da hissediliyor. Bulgaristan’da anketlerle aranan liderin kusursuz, sorunsuz, geçmişi temiz, sabıkasız biri olduğu açıklandı. Giyim kuşamı, saç tıraşı, gülümsemesi, hatta liderin kendisi ile alay etmesi, yakınları hakkında anekdot anlatması aranan niteliklerin başında geliyor. İnsanlar değişilik istiyor, reform sözünü seviyor, ama kendi sokağının su boruları değiştirilirken rahatının bozulmasını asla istemiyor. Herkes dalından koparılan domates ve salatalıktan söz ederken, tarlaya gidip domates ekip kazan, rahmet yerine dolu düşünce, sigortacılarla kafa patlatmak isteyen biri yok. Tam bu noktada, politik yaşamı bloke eden zihniyetin egemenlik kurduğunu, hatta siyaseti özelleştirmek ve TV kanal düğmelerinden yönetmek ve ayarlamak istiyenler arasında yaşadığımızı fark ediyoruz. Günlük yaşamımızı esir alan, kar, don, dolu, su baskını, baraş ve gölet taşması, köprü çöküşü, trafik kazaları, bankamatık, ev ve banka soygunları ve binlerce başkası sunami gibi üzerimize geliyor ve beynimizin düşünme kabiliyetini söküp almak istiyor. Bunun modern adı – insanların aklını kontrol altına almaktır. Bunu yapmanın aracı korkuyu şişeden çıkarıp 24 saat bin bir çehreyle zavallı insancıklara medya ekranından göstermektir. Tüm elektronik oyunlar, hatta insanın 10 canı olup, defalarca ölüp canlanması, açlık korkusu yaratan yeyip yeyip doymaması, cahillik korkusu yaratan bellek silme oyunlar ve daha neler neler hep bu iğrenç korkuyu besleyip büyütüyor. Batı devletlerinin en gözde üniversitelerinde okumuş ve birer ikişer dönmeye başlayan ve mesleğiniz nedir dendiğinde “PR” demekten çekinmeyenlerin hepsinin tek ödevi ve becerisi var: Gözlerimiz önünde safte bir plastik gerçeklik yaratmak ve hepimizi geleceğimizle korkutmak. Biz nereye gittiğimizi biliyor muyuz? Politikada, frene basmak ya
Halide AKINCI Bulgaristan’da Ana Dilimiz Son dönemde ana dilimiz Türkçemizin yerel lehçe düzeyinden bir okumalı yazmalı edebiyat dili seviyesine çıkarılması sorunu hepimizi ilgilendirdi. Ben bir diş hekimiyim, dil uzmanı değilim, fakat Türk diplomasisinin sınırları söküp atarak bizi yeniden birbirimize kavuşturup kaynaştırması çabalarının dil kültürümüzün dengelenmesinden geçtiğine inanıyorum. Bu nasıl mı olur, hepimizin ortak çabalarıyla olur ve olacaktır. Önemli olan yürek olsun, istek olsun. Türkiye’ye getirdiğim Türkçede dil gedikleri vardı. Bu irili ufaklı aralardan Bulgarca sözler dağ aralarından gelen rüzgâr gibi ana dilime dolmuş ve içine örüldükçe beni esir alıyordu. Okul ve iş dili Bulgaristan’da Bulgarca. Ana dilimde beliren eksikler devamlı çoğalıyordu. Öncelikle yaşanan hayatı yansıtan, insanlar arasında irtibat sağlayan ana dilimiz, Türklerimiz geçten göçe azaldıkça, söz dağarcığı büzülüyor, gramer kurallarını kıra döke, birçok yerde çöpe bile atarak, dalsız yapraksız ayakta kalmaya çalışıyordu. Özelikle Varna’da, Türk Turistin sevdiği tatil yerlerinde, “Albena” ve “Altın Kumlar” da, hele büyük kafileler halinde gelen Üniversiteli Türk gençlerinin şehre yerleşmesi, gençliğe has bir dinamizm ve hareketlilikle sosyal yaşama katılım sezilmesi sonucu bizim orada Türklük canlanmaya başladı. Kuşkusuz, çay ocakları henüz dizilmedi, Türk yemekleri kokan lokantalar dolup taşmıyor, dönerler dönüyor da albeni kıvamında kızarmıyor, fakat bu kibar şehirde sokaklarda yürüyenlerin moda çizgisini İstanbul belirliyor, komşuda olan bizde de olsun atılımıyla, dört tarafa bir çeki düzen verme hamlesi var, “gülme komşuna gelir başına” hayat buluyor. Varna nüfusu soy boy açısından karışıktır. Varna’nın yerel kültürel dokusu düz değildir. Dobruca ve Deliorman Bulgarlarından başka burada kendilerine, yerlisiyiz havası veren, Kafkasların dört bir yanından kopuk gelmiş denizcisinden kaçakçısına kırk milletten insan var. Şehrin sokaklarında yüksek sesle konuşan Çeçen ve Gürcüler dikkat çekmeye devam ediyor. Son 25 yılda Türkiye’den büyük sayıda üniversiteli geldi. Şehir sokaklarında yürüyüş değişti. Varna havasına karşı dağların deniz kokusunu taşıyanlar kendilerini evlerinde hissettiler. Varna’da Türkçe: Varna’ya Türkçemiz açısından bakarsak, burada Türkçe konuşan, ellerindeki telefonlarla Türkçe konuşan çok, ama Türkçe ders verilen okul yok, şehirde yaşayan bir Türkçe öğretmeni de yok. Yaşlı yerli Türklerin hafızalarındaki Türkçemiz iyice paslanmasın ve bayramdan bayramdan demlenen gönül bağlarımız solmasın. Her gün İstanbul’a yolcu taşıyan ve İstanbul’dan gelen otobüsler Türkçe kokusunu tazeliyor. Varna’da Türkçenin yaşamasında en büyük pay çanak antenli TV yayınlarındır. Burada, yüksek öğrenimini T.C.de tamamlayanlar dışında, Türkçe okula gittiğini belgeleyen, Türkçeyi iyi konuştuğunu evrak üzerinde ispatlayabilen gençlerin sayısı parmakla sayılacak kadar az olsa da, Türkçeden Bulgarcaya ve tersi sözlü çeviride başarılı olan pek çok genç var. Türkçeyi nerede öğren sorusuna alınan yanıt her defasında aynı “TV başında.” Bulgar dilini iyi bilen çocuklarımızın yıllarca Türk TV kanallarını dikkatle izlemelerinden gelen bir gelişmedir bu. Adına TELEVİZYON TÜRKÇESİ diyoruz. Ve onlar, TV Türkçesini İstanbul şivesiyle öğenseler bile, hepsi Türkçe bir mektup yazamayacak kadar cahil olsalar da, ben onları çok, çooook seviyorum.
12 Sayı 143 - Nisan 2019 12
Bulgaristan Türklerinin Sesi SPOR - EĞİTİM
Yabancı Öğrenci Festivali Rusçuk’da düzenlendi Tuna şehri üzerinde Rusçuk-Ruse, Yabancı “Biz Avrupa’yız! Biz Dünya’yız” Öğrenci Festivaline ev sahipliği yaptı. Her yıl Ruse Üniversitesi tarafından organize edilen festivale, burada eğitim gören yabancı ülkelerden gelen üniversiteliler, “farklılıklarda bir arada olmak” fikri ile yola çıkarak aynı sahnede şarkılar söylüyorlar, danslar ediyorlar ve geldikleri ülkeleri tanıtıyorlar. Avusturya, Vietnam, Yunansitan, Kolombiya, Hindistan, Moldova, Pakistan, Türkiye, Ukrayna, Romanya, Gürcistan, Çin ve Fransa’dan gelen gençler ortak konserde buluştu.
Bulgar dağcı İvan Tomov Himalaya’da hayatını kaybetti
Dünyanın en yüksek tepeleri arasında olan Lhotse Tepesini fetheden Bulgar dağcı İvan Tomov’un Himalaya’da hayatını kaybettiği öğrenildi. Ek oksijen maskesi kullanmadan sekiz binlik tepeyi tırmanan Tomov’un Himalaya Dağlarında şiddetli rüzgar ve tipiye maruz kaldığı açıklandı. Kafileden verilen habere göre, Tomov’un çadırı birkaç gün önce şiddetli tipi ve fırtına sonucu ağır hasar gördü, Bulgar dağcı yoluna kiralık ekipmanla ve ek oksijen tüpü kullanmadan devam etti. İvan Tomov BNR’ye yaptığı açıklamada, öksürük sorunuyla baş edmediğini bildirmiş, ancak riske girerek, tepeyi tırmanmak için ikinci deneme yapacağını söylemişti.
Mimarlar Sofya “Sv. Nedalya” Meydanının yenilenmesi Bulgaristan, İtalya, Fransa, Romanya, Rusya ve Türkiye’den mimari ekipler, Sofya’nın tarihi merkezinde bulunan “Sv. Nedelya” Meydanının yenilenmesi için düzenlenen uluslararası yarışmaya 14 proje sundu. En fazla proje Bulgar ve İtalyan ekiplerinden geldi. Yarışmaının ilk etabında mimari ekipler, profesyonel tecrübelerini tanıttı. 21 Haziran tarihinde özel juri, projeler arasında 7 tanesini seçecek ve bunların mimarlarını ayrıntılı projeler hazırlamaya davet edecek. Sofya Büyükşehir Belediyesi, yarışmanın galibini seçilen projesini hayata geçirmek için davet edecek. Yarışmanın amacı, yaya bölgeleri, çağdaş kentsel tasarım, erişilebilir çevre ve ekonomik uygunluk arasında bir bağlantıyı oluşturmak amacıyla meydanın karakterini korumaktır.
Bulgaristan güreş şampiyonu olan Kırcaalili Ayça Halibram, Burgaz şehrinde düzenlenen Yıldız ve Genç Kızlar Bulgaristan Ferdi Güreş Şampiyonası finalinde 66 kg altı sıkletinde bronz madlya kazandı. Kızımız, son derece güçlü bir rekabet ortamında üçüncülüğü elde etti. Ayça, bu defaa daha alt sıklet olan 66 kg altı sıkletinde mücadele etti ve bu da performansına yansıdı. Diğer yarımacımız Songül Mehmet, 50 kg sıkletinde mü-
Bulgaristan’ın güreşçisi Taybe Hüseyin Avrupa şampiyonu 2018’de Bulgaristan’ın en iyi sporcusu Taybe Hüseyin art arda ikinci yıl Avrupa şampiyonluğunu elde etti. Romanya’nın başkenti Bükreş’te düzenlenen Büyükler Avrupa Güreş Şampiyonası’nda İtalyan rakibi Aurora Campagna’yı 4:0’lık skorla mağlup eden milli güreşçimiz, geçen yıl elde ettiği şampiyonluk unvanını korudu. 62 kg altı sıkletinde yarıştığı final karşılaşmada daha birinci yarıda rakibine 1:0 skorla galip gelen Taybe, mücadeleyi 4: 0 skorla kazanmayı başardı. Bulgaristan Ulusal Televizyonu’na (BNT) konuşan dünya ve Avrupa şampiyonu, ”İtalyan rakibimi iyi tanıdığım halde gerginlik vardı. Final karşılaşma, çok sorumlu bir karşılaşma, bu yüzden gerginlik yaşandı. Her zaman daha kolay bir zafer hayal ediyorum, ama o kadar da zor değildi, bu yüzden memnunum” diye ifade etti.
bağlı Çatallar Köyü ziyaretinde camiin yıkılmak üzere olan halini gördüğünü ve bu duruma kayıtsız kalmak istemediğini belirten Şahin, bunun üzerine arsasını satın alarak Bulgaristan Başmüftülüğüne bağışladığını söyledi. Şahin, iki yıl içerisinde tamamlanması planlanan cami ile ilgili şunları söyledi: “Sünnet organizasyonu için gittiğim Bulgaristan’da köylerde gezerken yıkılmak üzere olan camilerini gördüm.
Kırcaali’nin Most (Köprülü) köyü doğumlu ancak Londra’da ikamet eden genç sanatçı Nedret Pekcan’ın ilk kişisel sergisi ile Kırcaali’de “Çok Kültürlü Şehir” girişimi başlatıldı. Nedret’in Avrupa galerilerinde birçok sergisi bulunmakta, ancak Kırcaali’yi seçme nedeni yurduna olan özlemi. Sergide “Özgürlüğü Takip Etmek” başlıklı ve tematik olarak sanatçının doğduğu yer ile ilgili resimler sergileniyor. Nedret Pekcan 1983 yılında Bulgaristan’da doğdu. 1991 yılında eğitimine İstanbul Pertevniyal Lisesi’nde, ardından Dokuz Eylül Üniversitesi, İzmir Güzel Sanatlar Fakültesi ve İstanbul Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde devam etti. Daha sonra 2013 yılında resim alanında lisans derecesi aldı. Kastilya La Mancha – Bellas Artes Üniversitesi’nde okudu.
Taybe, rakipleri Fransa’dan Amelin Duare’ye, Ukrayna’dan Ilona Prokopovnyuk’a ve Azerbaycan’dan Tetiana Omelchenko’ya galip gelerek finale yükseldi. Bu şampiyonlukla Taybe Hüseyin, Avrupa şampiyonalarında kazandığı madalyalardan oluşan koleksiyonuna yedincisini ve geçen yıl Rusya’ya bağlı Dağıstan Cumhuriyeti’nin Kaspiysk şehrinde düzenlenen Avrupa Güreş Şampiyonası’nda kazandığı altın madal-
Londra, Paris, İstanbul, Ankara’da birçok karma sergiye katıldı. İzmir, Almanya ve İsviçre’deki projelere davet edildi. Halen Londra’da çalışmakta. Serginin açılışı Krıg sanat galerisinde gerçekleşti. Sergiye, HÖH Milletvekili Adlen Şevked, Kırcaali Belediye Başkan Yardımcısı Veselina Tihomirova, ressamın yakınları ve çok sayıda vatandaş katıldı. KRIG Sanat Hareketi Başkanı Radost Nikolaeva, selamlama konuşmasında serginin kimlik konusuna meydan okuduğunu söyledi. Aslında, konusu Avrupa kimliği modeli ile ilgilidir. İçinde yaşadığımız dünyanın birçok yüzüne uymakta. Bu yüzden resimlerin adları Türkçe, Bulgarca ve İngilizce.
Kazanlıklı, Kobilyane Güreş Turnuvasında Koçu Kazandı
Olimpiyatlarda altın madalya en genç matematikçi Altı yaşındaki Burgaslı Lachezar Tomov, 21 ülkeden 1500’ün üzerinde katılımcının yarıştığı Tayland’daki Uluslararası Matematik Olimpiyatlarında altın madalya kazanan en küçük katılımcı oldu. Ülkemizi temsil eden 10 şehirden Lachezar Tomov’un da yer aldığı toplam 32 genç matematikçi, ülkemize 3 şampiyonluk olmak üzere 6 kupa ve ayrıca 22 altın, 7 gümüş ve 3 bronz olmak üzere toplam 32 madalya kazandırarak olimpiyatların yıldızları oldular. Lachezar Tomov “ Hans Christian Andersen” Ana Okulunda okul öncesi gruba gidiyor ve bu, küçük matematikçinin bugüne kadar kazandığı 10. prestijli ödüldür.
cadele ettiği yarı finalde rakibine mağlup oldu ve sıralamada beşinci sıraya yerleşti. Bilindiği gibi şubat ayında ilk defa bir ulusal şampiyonaya katılan Ayça Halibram, 178 kızın katıldığı serbest stil yarışmasında altın madalya kazandı. Opılçensko (Hacı Mehmetler) köyündeki Kırcaali Güreş Spor Kulübü’nün yarışmacısı Ayça Halibryam, Gorna Oryahovitsa (Yukarı Rahova) şehrinde düzenlenen Genç Kızlar Bulgaristan Ferdi Güreş Şampiyonası’nda en ağır sıklette70 kg altı sıkletinde birinciliği elde ederek altın madalya kazandı. İlginç olanı şu ki Ayça, henüz iki aydan beri güreş antrenmanı yapıyor, fakat ilk defa bir ulusal şampiyonaya katıldığında şampiyonanın en teknik güreşçisi ilan
Londra ve Kırcaali Arasında Sanat Köprüsü
Yozgatlı iş adamı Bulgaristan’da Cami açtı Yozgatlı hayırsever iş adamı Avukat Satılmış Şahin’in 40 Müslüman’ın yaşadığı Bulgaristan’ın Dobriç Şehrine bağlı Çatallar Köyü’ne cami yaptırdığı cami ibadete açıldı. Avukat Satılmış Şahin, bir ziyaret sırasında köy caminin harabe, yıkılmaya yüz tutmuş görüntüsünün arından burada satın aldığı arsanın üzerine yeni bir cami yaptırmaya karar verdi. Şahin tarafından kısa sürede yaptırılan 100 kişilik cami geçtiğimiz hafta içerisinde açıldı. Açılışa Bulgaristan Baş Müftüsü,il müftüleri, İstanbul Yozgatlılar Federasyonu Başkanı Ahmet Yılmaz, Adalet Bakanlığı eski dair başkanlarından Hayrettin Yüksel ve köy sakinleri katıldı. Avukat Satılmış Ağa ismi verilen caminin yapımına bir sünnet organizasyonu gerçekleştirdiği Bulgaristan ziyareti sırasında karar verdiğini söyleyen Satılmış Şahin; “İki yıl önce Dobriç’e
Bulgaristan güreş şampiyonu Ayça Halibram, bronz madalya
Lokomotiv Plovdiv ekibi için yarışan Kazanlaklı 35 yaşındaki Miroslav Geşev, tüm pehlivanları yenerek, Kırcaali’deki Kobilyane köyünde geleneksel güreş turnuvasının büyük ödülü olan koçu kazandı. Final maçında Haskovo’dan geçen yılki “Angel Voyvoda” güreş kulübü yarışmacısı Georgi Dimitrov’u tuşla yendi. Kazanlıklı genç güreşçi ödülünü, Kobilyane (Maşkılı) köyü doğumlu eski Kırcaali Kamu Denetçisi Akif Emin, şenliğin organizasyon komitesi Başkanı Cemal Vatansever ve büyük ödülün sponsoru olan İstanbullu iş insanı Turhan Çatoğlu tara-
fından aldı. Üçüncülüğü Plovdiv’den (Fisibe) İvan Deleverski, dördüncülüğü ise Kırcaali’den Georgi İvanov kazandı. Birinciliği elde eden Geşev, “Turnuva Vratsa’da yapılacak olan Milli Güreş Şampiyonası için harika bir hazırlıktı. Eski arkadaşlarımızla görüşme imkanı bulduk ve asırlık geleneklere de saygı duyduğumuzu gösterdik” dedi. Geşev, 2000 yılında Atina Olimpiyatları’nda bronz madalya sahibi. Birden fazla milli şampiyonluğu elde etmiş, aynı zamanda dünya ve Avrupa şampiyonudur. Dan Kolov ve Nikola Petrov turnuvalarında çok kez şampiyon olmuştur. Bu yıl 100’den fazla yarışmacı Kobilyane’de düzenlenen güreş turnuvalarına katıldı. Aralarında Stremtsi (Göklemezler) Krepost Spor Kulübü, Asenovgrad’dan Dimitır Kumçev Spor Kulübü, Momçilgrad, Haskovo, Plovdiv ve Stara Zagora’dan (Eski Zağra) yarışmacılar da vardı. Geleneksel olarak güreş turnuvası ilk önce çocuklar arasında yapıldı, daha sonra ise gençler mücadele verdi.
Bulgaristan Türklerinin Sesi 13 Sayı 143 - Nisan 2019 Bulgaristan ve Türk Dünyası
Ertaş ÇAKIR Türkiye Bir Doğal Olay Gibi, Sorun Bulgaristan’da Kaynak: News.bg Yazan: Nikolay Slatinski Konu:Türkiye Bulgaristan ilişkileri. Ulusal ve uluslararası güvenlik sorunları hocası Prof. Nikolay Slatinski’nin Bulgaristan-Türkiye ilişkileri konulu yorumu. Evet… 1992-1994 yılları arasında Sofya meclisinde Milli Güvenlik Parlamento Komisyonu Başkanıydım. Türkiye temsilcileri ile görüşmelerde bulunduğumdan dolayı, Dış İşleri Bakanlığımızdan 2 sayfalık bir metin aldım. Birinde bizim Türkiye’den isteklerimizin tümü, ötekisinde ise, Türkiye’nin bizden istediklerinin hepsi sıralanmıştı. 2002-2006 yılları arasında Cumhurbaşkanı Milli Güvenlik sekreteriydim. Türkiye temsilcileri ile görüştüğümde dolayı, Dış İşleri Bakanlığımızdan küçük karakterle yazılmış iki sayfa metin aldım. Birinde bizim Türkiye’den isteklerimizin tümü, ötekisinde ise, Türkiye’nin bizden istediklerinin hepsi sıralanmıştı. İlginç olan nedir biliyor musunuz? Bizim Türkiye’den isteklerimiz aynı kalmıştı. Türkiye’nin Bulgaristan’dan talepleri ise bire dek değişmişti. Biz 25 yıldan beri, çok zor seven, ama yardıma ilk koşan, iyi öğrenciler gibi aynı şeyleri yineliyoruz. Türkiye isteklerini elde etmiş ve Pernik şehrinde dedikleri gibi, şimdi artık anayı ve babayı ister. Türkiye işte budur. O bir doğal olaydır, bizim dışımızda ve sanki tamamen nesnel. Biz doğal olaylara kızamayız, (Pernik sakinleri, depreme kızmaktan, kendilerine bir yarar gelmeyeceğini bilirler.) Doğal olaylar tahmin edilmelidir, hatta mümkün ise öngörülebilmelidir. Bu, elde olmayan yapılarak, gelecek zararın asgariye indirilmesi için yapılır. Başbakanımız uluslararası ilişkilerin tam ortasına keyifli bir şekilde çökmeye bayılıyor. Ne var ki gençlerin uluslararası ilişkiler yüksek lisansı sınavı için yani uluslararası ilişkilerde iyi uzman kişi olabilmeye gerekli bilgileri toplamak için, en az 300 sayfalık 100 kitap okumaları gerekir. Bizim başbakanımızda uluslararası ilişkiler alanında bu 100 X 300 = 30 000 sayfa eksiktir. Karşımızda duran Türkiye’nin ise, yüksek öğretim düzeyinde, okumuş ve üzerinde hulasada bulunmuş bir diploması ekolü var. Uluslararası ilişkilerde Türkiye ile şaka yapılmaz. O, kuş gribi gibidir. Birçok devlete bulaşmaya çalışır, bazı yerde bağışıklık sistemi güçlü olduğu için başaramaz ama bağışıklık sistemi hasarlı olan her yerde başarılıdır. Ne ki, sorun Türkiye’de değil. Sorun Bulgaristan’dadır. Bulgaristan (bizim Pernikte dediğimiz gibi) bağışıklık sistemi çok hasarlı bir ülke. Bir devletin bağışıklık sitemi, onun özel kurumları, diplomasisi, polis organları, analiz ve öngörü yapan stratejik merkezleridir. Altarnetif ne olabilir? Başbakanımız uluslararası ilişkilerde rahat bir tavır sergiliyor, güler yüzlü davranıyor, doğaçlıyor ve olaylara bir keşifçi gözüyle bakıyor. Böylece bir meslektaşımız Jeo-politik Bilimine giriyor, onun için ayan ve ilginç olmayan bir şey yok, o acemi birinin samimiyetiyle herşeyin basit ve şeffaf olduğunu düşünerek, benim gibi birisiyle tartışmaya giriyor. Ben ise, samimi kişilere saygı beslediğimden dolayı, onun neyi ne kadar az bildiğini kendisine söylemekten çekiniyorum. Ve olacak olan oluyor. (Pernikte dedikleri gibi) biz iyi niyetli olduğumuzdan ve büyük siyaset yapma hevesine kapılarak, ERDOĞAN’ a ballı parmak verdik. O ise şimdi elimizi istiyor. Ve biz şimdi aman ne oldu dedik! Ne olduğunu gördünüz mü? Uluslararası ilişkilerde topal kuşu ne Tanrı ne de Allah korur, bu Ulusal Güvenlik Yasalarından biridir.
İstanbl Havayolcuları 4 ayda 31 milyonu geçti
İç hatta 4 milyon 227 bin 132, dış hatta 11 milyon 845 bin 402 yolcu, bu dönemde söz konusu havalimanından yapılan uçuşları kullandı. Sabiha Gökçen Uluslararası Havalimanı’nda yılın ilk 4 ayında iç hatlarda 6 milyon 843 bin 442, dış hatlarda 4 milyon 156 bin 976 olmak üzere toplam 11 milyon 418 yolcu misafir edildi. «Büyük Göç» olarak bilinen tarihi taşınmanın 6 Nisan’da sona ermesinin ardından seferlerin tam kapasite ile icra edildiği İstanbul Havalimanı’nı bu yılın ilk dört ayında 4 milyon 730 bin 140 yolcu kullandı. İstanbul Havalimanı, dört aylık dönemde iç hatta 1 milyon 200 bin 705, dış hatta 3 milyon 529 bin 435 yolcuyu ağırladı. Böylece İstanbul’daki tüm havalimanlarından, bu yılın ocak, şubat, mart ve nisan aylarında geliş-gidiş yapan yolcu sayısı 31 milyon 803 bin 92 olarak hesaplandı. Geçen yılın aynı döneminde İstanbul’daki havalimanlarını kullanan yolcu sayısı 32 milyon 292 bin 492 olarak belirtilmişti.
SABİHA GÖKÇEN’DE HAVA TRAFİĞİ 73 BİNİ GEÇTİ Bu yılın ocak-şubat-mart-nisan aylarında, Atatürk Havalimanı’ndan 115 bin 435 geliş ve gidiş seferi icra edildi. İç hatta 31 bin 282, dış hatta 84 bin 153 sefer bu havalimanından düzenlendi. Sabiha Gökçen Uluslararası Havalimanı’nda yılın 4 ayında yapılan sefer sayısı iç hatlarda 43 bin 206, dış hatlarda 30 bin 268 olarak kayıtlara yansıdı. Bu havalimanında, ocak-nisan döneminde 73 bin 474 sefer icra edildi. İstanbul Havalimanı’nda, bu yılın ilk dört ayında, iç hatta 8 bin 57, dış hatta 21 bin 435 olmak üzere toplam 29 bin 492 uçuş icra edildi. Böylece, megakentteki havalimanlarından 2019’un aynı döneminde 218 bin 401 uçağın iniş ve kalkış yaptığı hesaplandı. Geçen yılın ocak-nisan döneminde İstanbul’dan icra edilen sefer sayısı 220 bin 775 olarak hesaplanmıştı.
Avşin BALKAN Anadilimizi Yaşatmalıyız Günümüzde Bulgar devletinin azınlıklar arasındaki eğitim çalışmaları Bulgar dilinde anaokullarında yoğunlaştı. Türk çocukları daha 4 yaşta ana kucağından, Türk aile ortamından alınarak yalnız Bulgarca konuşulan, Bulgarca öğretilen, Bulgar kimlikle yetişmelerine özel özen gösterilen Bulgar anaokullarına toplanıyor. Türk çocuklarında anadil yerine Bulgar dilinin mayalanmasına ve ona göre düşünce tarzı oluşturulup hafızasının Bulgar ahlak, yaşam anlayışı, dil, din, kültür ve gelenek anlayışıyla örülmesine zaman ve para harcıyor, Türk fiziki üzerinde Bulgar benliği oluşturuyor. Bulgaristan Türk kanaat önderlerinin, öğretmen ve diğer aydınların bu konularda devlete ve kamuoyuna uyarıları her zaman cevapsız kalıyor. Bulgaristan Türk edebiyatını yaratan aydınlarımız, şair ve yazarlarımız bu tehlikeyi gördüklerinden dolayı, Anadilsiz Türk Kimliği oluşturulmasının büyük tehlike altına girdiğini görerek yıllar öncesinde kaleme sarıldılar ve ANADİL Şiir Çelengimizi ördüler. Ahmet ŞERİF Anadilimiz Türk milleti dilini Asırlardır işlemiş, Toprağını, ilini Türk ruhuyla süslemiş! Annem bana bir yürek Bir ezanlı ad vermiş, Dilde her ses mübarek Her söze renk beğenmiş!
Ulusal Safran Üreticileri Birliği Başkanı Hasan Tahirov
değişimi alanında iş birliğine ilişkin projeler ele alındı. 31 Ekim 2018’de Çin ve Bulgaristan, iş birliğin ve bilgi değişiminin teşvik edilmesi, tarım, bilim ve teknoloji, ticaret, turizm ve safran endüstrisi alanında kültürel alışverişin popülarize edilmesine yönelik çalışma konusunda anlaştı.
Tahirov, İran’ın İbrahim Zade’yi Bulgaristan ile bağlantılardan sorumlu olan görevli olarak belirlediğini belirtti. Onun temsil ettiği üç holding şirketi, İran’ın safran ürünleri üretimi, pazarlanması ve paketleme pazarının yüzde 50’sinden fazlasına sahiptir. Gelev’in girişimiyle Filibe Ziraat ve Tarım Üniversitesi, laboratuvarlarını ve bahçesinde bulunan en iyi deneme amaçlı ekim alanlarını sağlıyor. 18 Mart’ta Hangzhou şehrinde Bulgaristan, Çin ile Orta ve Doğu Avrupa Ülkeleri Arasında Tarımsal İşbirliğinin Desteklenmesi Merkezi tarafından düzenlenen akademik forum yapıldı. Zhejiang Üniversitesi’nde görevli profesörler, Filibe Ziraat ve Tarım Üniversitesi ve Bulgaristan Ulusal Safran ve Organik Safran Ürünleri Üreticileri Birliği Başkanı Hasan Tahirov ile safran üretimi konusunda deneyim alışverişinde bulundular. İki üniversite arasında ipekböceği üretimi, safran endüstrisi, e-ticaret ve gıda güvenliğini artırmaya yönelik ortak laboratuvarlar inşa edilmesinin yanı sıra öğrenci
Geçen yıl Kasım ayında Tahirov, dünyanın safran üretimi merkezi olarak kabul edilen İran’ı ziyaret etti. Orada Meşhed şehrinde bu son derece pahalı kültür bitkisi hakkında bir araştırma merkezi kurmak için bir çerçeve anlaşması imzaladı. Üç büyük İran kuruluşu bu merkezin kurulmasına yatırım yapacak. Kırcaali bölgesinden olan Tahirov, Bulgaristan’da safran yetiştiriciliğini teşvik etmek için büyük çaba sarf etti ve birçok çiftçi şimdi Rodoplar ve diğer bölgelerde geleneksel tütün yetiştiriciliğinden vazgeçip safran yetiştiriciliğine yöneliyor.
Ezanına minare Türkiye saz yaratmış, Dil kitaptır, hak çare Varımıza nur katmış! Dilim bayrak, hasretim, Milletimin incisi; Kutsal milli servetim Türklüğümün Türkçesi! Latif KARAGÖZ Anadilim İlk göz açtım duydum seni Anam gibi ana dilim. Büyüledin o an beni Çiçek açtım kilim, kilim! Ninnilerim senle oldu. Rüyaların senle doldu Verdiğim hazlar ne boldu Nar gibisin dilim, dilim! Bilgileri siperledim Ellerinden güç derledim Yollarında ilerledim Kucak açtı bana bilim! Türk’ün ayağı elisin Yüreğinin gür selisin Benim eşsiz anadilim! Sen dünyada var oldukça Gönlümüzde yâr oldukça Anadilim tek sevgilim!
14 Sayı 143 - Nisan 2019
Bulgaristan Türklerinin Sesi
14
Şakri ARSL ANTAŞ
Bulgaristan’da, telefon dolandırıcılarına karşı operasyon
Yenilginin İtirafı Konu: Türkler özür dilemez. Özür dileyen Türk olamaz. 14 Mayıs 2019 tarihinde Hak ve Özgürlük Partisi ‘nin (HÖH-DPS) sahte kurucusu, sahte genel başkanı ve sahte “onursal başkan” Ahmet Doğan bir Duyuru yayınladı ve “öfkeli olanlardan ve hayal kırıklığına uğrayanlardan: yakın geçmişte yaptığımız yanlışlardan dolayı özür dileriz!” dedi. 2 yıldan beri A. Doğan’ın yüzünü gören yok. Deniz köşkünde ve Sofya’da sözde “sarayda” gizleniyor. Kırca Ali, Razgrad, Şumen, Silistre, Tırgovişte (Eski Cuma), Dobriç (Hacıoğlu Pazarcık), Burgaz ve Blogoevgrad (Yukarı Cuma) HÖH-DPS mitinglerine giden yok, sabırlı ve soskun seçmen bilinçli hareket ediyor, kazan kaldırmış durumda… Bu özür dilemenin bir tek anlamı vardır. Seçmenin AP seçim etkinliklerini sabote etme kararı naiv ve mantıksız baskıyla bozulmaya çalışılıyor. Sahte süresiz “onursal başkan” Duyurusundan halk şunu anladı: YALANCININ MUMU YASSIYA KADAR YANAR, BİZ BİTTİK, PİL BİTTİ, MUM SÖNDÜ, TESLİMİYET BAYRAĞI KALDIRDIK, SONUMUZU İLAN ETTİK. Doğan’ın özürü yenilgisinin kanıtıdır. Hak ve Özgürlük davamızın baş haini A. Doğan, bir sera çiçeği olan, zırhlı ortamda yetiştirilen ve Bulgaristan’da adalet ve demokrasi davasına karşı korkuluk olarak kullanılan HÖH-DPS damarında kanın bittiğine, partinin ölüm döşeğine düştüğüne itiraftır. “Yakın geçmişimizin hainlikleri için” yüzüne boya sürüp özür dilerken Bulgaristan Türklerine karşı aldatıcı oyunlara, tuzak ardından tuzak kurmaya devam etirebilmek amacıyla damarımızdan kan istiyor. Allah beterinden korusun! Süresiz istifa etsin ve hayatımızda Doğan perdesi kapansın! 1989 Mayısında biz ayaklanmıştık. 30 yıl oldu. Doğan, 30 yıldan beri ayaklanma damarımızdan emiyor. Zülüm rejimi kuduzu diktatör Todor Jivkov’u devirdik. Zaferimizi emdi, soldurdu. Terörden boğulan bu ülkede demokrasi pençeresi açtık. Önüne kara perde gerdi. O tarihten bugüne kadar geçen 30 yıl YAKIN GEŞMİŞİMİZ sayılır. Bu yıllarda Türklere kurulan bin tuzak, bin hainlik, halkımızı kör cahil bırakan kültürel soykırım, göç zulmü, gurbetçilik acısı, anadilimize, gelenklerimize, törelerimize, yaşam tarzımıza yasak koyma baskıları, azınlık haklarımızı elde etmemizin engellenmesi gibi binbir konuya ayrıntılı açıklık getirilmelidir. Irkçılık, ırk ayrımı, ötekileştirme, Türk ve İslam düşmanlığı, milliyetçilik, Nazicilik ve faşizm hortlamasına yol veren, paramızla bize düşman yetiştiren, faşist illeti özendiren zalim kafa halkımız önünde hesap vermelidir. Ezilen, sömrülen, zulüm gören, yok edilmek istenen bir etnik, dil, din, kültür azınlığı olarak politik birikimimiz olan (HÖH-DPS) bizden çalınmıştır. Halkımıza karşı kullanılmış, namusumuz lekelenmiştir. Şu gerçeklere bakınız , bu hırsızlık özürle falan düzelir mi? Savcılık dava açıyor! 2018’de hükümet 3.300 (üç bin beş yüz) levaya Varna Termik Elektrik Santralini Doğan’a sözde “sattı”. Yıllık avanta 30 milyon leva. Bu para bizim Türk kimliğimizin yok edilmesine susma parasıdır. Okullarda zaruri Türkçe dersi olmaması yani hainlik harcıdır. 2007’de Avrupa Birliği’ne üye olduk. Memleketimizde tarım içlerinin omurgası Türkler olduğundan dolayı, Tarım Bakanlığı hep HÖH-DPS partisine verildi. Devlet Tarim Fonu (DTF) kuruldu. Köy Bölgelerinin Kalkındırma Programları geliştirildi. Tarım Bakanları HÖH-DPS’den, DTF Başkan yardımcısı da HÖH-DPS’den atandı. Halkımızın gözüne gül suyu serpildi.
Bulgaristan’da telefon dolandırıcılarına yönelik başlatılan operasyonda 30 kişi gözaltına alındı. Şüpheliler, geçtiğimiz yıl çoğunluğu yaşlılardan oluşan mağdurları 8 milyon Leva (4 milyon Euro) dolandırmıştı. Başbakan Boyko Borisov, “Yaşlı anne, babalarımızın bütün ömürlari boyunca topladıkları paraları dolandırıcılara kendi elleriyle vermelerine can dayanmaz. Dolandırıcıların tuzağına düşen yaşlıların acısı kalbimizi parçalıyor” dedi. Dolandırıcılara karşı başlatılan operasyonlara dair B aşbakan Boyko Borisov, Bulgaristan Başsavcısı Sotir Tsatsarov, yardımcısı İvan Geşov ile bugün özel güvenlik toplantısı yaptı. Başsavcı Tsatsarov, bundan sonra tüm birimler ve istihbaratın telefon dolandırıcılarına karşı seferber olacağını söyledi. Başbakan Borisov, emniyet ve güvenlik birimlerinin dolandırıcılara karşı daha kararlı
önlemler alması talimatını vererek, “Yaşlı anne, babalarımızın bütün ömürlari boyunca topladıkları paraları dolandırıcılara kendi elleriyle vermelerine can dayanmaz. Dolandırıcıların tuzağına düşen yaşlıların acısı kalbimizi parçalıyor.Telefonda dolandırdıkları, tuzağa düşürdükleri masum insanların paralarıyla kurdukları evleri alıp, kurbanlara hibe edelim” dedi. Borisov, operasyonların başladığı son 2 günde hiç bir dolandırıcılık vakasının yaşanmadığını kaydetti. Telefon dolandırıcılarının Romanya’dan GSM operatörlü numaraları da kullanması üzerine Bulgaristan ile Romanya iki gün önce ortak ortak bir operasyon düzenledi. Bulgaristan’ın kuzeyindeki Gorno Oryahovitsa kentindeki operasyonlarda 30 kişi yakalandı. Yakalananların lüks evlerinde aramalar yapılırken, 6 lüks otomobile de el konuldu. Bulgaristan’daki dolandırıcıların genellikle yaşlı insanları arayarak, ‘Yakınlarınız kaza geçirdi, paraya ihtiyaç var’, ‘Çocuğunuz hastanede, acil ameliyat için para gerekiyor’ diyerek onları dolandırdıkları belirtildi. Dolandırılan kişilerin ise parayı kese içine koyarak, kendilerini aşağıda bekleyen dolandırıcılara balkon ve pencerelerden atarak teslim ettikleri belirtildi. Sevda Dükkancı, DHA
Tırnovo Anayasası Bulgar devletinin sağlam temeli Veliko Tırnovo, Tırnovo Anayasası’nın kabul edilmesinin 140. yıldönümü dolayısıyla ulusal kutlamalara ev sahipliği yapıyor. “Uyanış ve Kurucu Meclis” müzesinde Anayasa Mahkemesi açık resmi oturum düzenledi. 140 yıl önce ilk Bulgar Ana yasasının kabul edildiği binada, Cumhurbaşkanı Rumen Radev anayasa yargıçları önünde bir kutlama mesajı sundu. Tırnovo Anayasası’nın Bulgar devletinin sağlam temelini güçlendirdiğini ve gösterdiğini vurguladı. Radev, “Bu düzenlemenin merkezinden kişidir ve biz halkın, insanın ve özgürlüğün özgürlüğünün çıkarlarını ko-
rumalıyız” diye vurguladı ve toplumumuzun , zamanımızın zorluklarına cevap veren anlamlı tartışmalar yürütmeye hazır olduğu inancını ifade etti.
Kıbrıs’daki Bulgaristan Türkleri Kültür Derneği’nin genel kurulu Dernekten yapılan açıklamaya göre, Derneğin 12. Olağan Genel Kurulu gerçekleştirildi. Genel Kurul Divan Başkanlığını Safinaz Davulcu ve Divan Sekreterliğini Bedriye Özlem ile Neriman Hüseyin yaptı. Faaliyet raporunun okunması ve mali raporun okunup aklanması sonrası organların seçimi gerçekleştirildi.
2019-2021 Dönemi Yönetim Kurulu şöyle: Feyman Aptula, Günay Mutalip, Mehmet Güler, Merkean Paşa, Ahmet Sağıroğlu, Rıdvan Sönmez, Kerim Nasuf Kerim, Sabriye Tahir Disiplin Kurulu: Orhan Özlem, Elseven Akif, Ertan Aptula Denetim Kurulu: Karani Ömer, Birol Saiter, Sebatiye Aptrayim Girne Sorumlusu: Ögün Murat
AB’de telefon görüşmeleri ucuzluyor İletişim Düzenleme Komisyonu’ndan yapılan yazılı açıklamada 15 Mayıs’tan itibaren Avrupa Birliği’nde (AB) uluslararası aramalar ve kısa mesajlara ilgili fiyat düzenlemesi uygulanmaya başlayacağı bildirildi. Bu tarihten sonra AB ülkeleri arasında mobil ve sabit aramalar için perakende fiyatları dakikada 19 senti aşmamalıdır. AB’de kısa mesaj başına 6 avro cent fiyat tavan getiriliyor. Bulgaristan’da katma değer vergisi (KDV) dahil maksimum fiyatlar, telefon aramaları için dakika başı 0,445 levayı ve mesaj başına 0,14 levayı aşmamalıdır. Fiyat sınırlaması gerçek kişi olan tüketicilere yönelik uygulananan tarifeler için geçerli olacak.
Cep telefonu operatörleri, müşterilerini internet sitelerinde, zincir mağazalarında ve diğer uygun araçlarla bilgi yayınlayarak değişiklikler hakkında bilgilendirmelidir. Uygulanacak fiyatlar, tüketicilerle yapılan sözleşmelerde belirtilmelidir.
Nedim BİRİNCİ
Helallaşma
Zamanı Geldi
Konu: Gerçekleri öğrenmeden ileri gidemeyiz. Bizi izleyiniz. Mustafa Karadayı, göz bebeğimiz olan, Hak ve Özgürlük hareketi (HÖH-DPS) Başkanı seçildiği gün yazdığım yazımda, bu gencin ensesinde çürük patates kokusu var, suratında ise helal süt emmiş olduğuna bir alamet yok, diye yazdım. İki sene geçmedi, etraf baştan sona patates çürüğü koktu, gizli gizli ördüğü çoraplar söküldü, veda günü kapıyı çalınca hiç birimiz “helalühoş olsun” diyemiyoruz. Karadayı hakkındaki tahminlerimin doğru çıkmaması için duğa etmiştim. Allahıma “yanılt beni” diye secdeye durdum. Ama gerçek bu, graniti ve karakayayı bile delip gün ışığında şakıyıverdi “yıldız” gibi parladı. Görüldüğü üzere, M. Karadayı’nın yalan dolan mikrobu çok kuvvetli ki, doğup büyüdüğü Smolyan (Paşmaklı) ili, Borino (Kara-Bulak) köyünü tutuşturup yakmıştır. Hemşehrileri bile ondan utanır olmuş… haberi yok… Ne yazık ki, Mustafa’nın çocuk yaşta dedesinden, babaannesinden ve kendi annesinden işittiği “Bulgar’dan borç para alınmaz”, “Bulgar’ın sözüne güvenilmez-inanılmaz” vb sözler boş kafasına işlememiş. Avrupa Birliğinden Köy Bölgelerini Geliştirme Yardım Paralarında 3-5 milyon çalarak kendini ve ailesini, soyunu sopunu, hatta anasını rezil ettiği gibi, Halkımızın Hak ve Özgürlük davası ateşiyle yapılanan partimizi, bütün Avrupa’nın en şerefli, onurlu, en dürüst, en ahlaklı ve alicenap, sevgi ve umut yüklü, hoşgörü ve minnet küpü Bulgaristan Müslümanlarının yüzüne de kara katran sürdü. Seninle, boynuna sarılmadan ayrılmak, helallaşmadan uzaklaşmak, sana “al eline fırçayı ve sür içine kara boyayı “demek geliyor içimden. Bu asil dava ateşini yakarken dedelerimiz, babalarımız şehit oldular Mustafa! Kara-Bulak köyünde de sıra sıra şehit mezarları var. Hırsızlık, çapulculuk, dolandırıcılık, yalan dolan, onun bunun oyununa gelerek, hainlerin sözüne kanarak DAVAMIZI sattığını, haysiyetimizi beş para ettiğini işitseler MEZARDAN KALKAR SENDEN VE SÜLALENDEN HESAP SORARLAR. Seni yol kenarındaki ilk karaağacın en yakın dalına küflü telle asarlar. Mustafa Karadayı’nın HAK VE ÖZGÜRLÜK HAREKETİ ADINA Bulgaristan Müslüman Türklerine tanıttığı Avrupa Parlamentosu milletvekili aday listesine bir bakalım lütfen: Bir numaralı AP milletvekili adayı – dolandırıcı: MUSTAFA KARADAYI. Yakınlarıyla hırsız çetesi kurup 5 milyon çalmış. (Bivol.bg) Avrupa parlamentosuna milletvekili seçilip yargıdan 5 sene kaçmak istiyor. İki numaralı AP milletvekili adayı – dolandırıcı: Delyan Peevski – Rusya zenginlerinin Bulgaristan’daki paralarını çoğaltıyor. BULGARTABAC Holdıngi sattı. Tütüncülüğümüzü yok etti. Banka soyguncusu Meclise girmiyor. Mitinglere katılmıyor. Hayin Ahmet Doğan’ın HÖH içine yerleştirdiği kara yılan. Türk kimliğimizin baş düşmanı. Avrupa parlamentosuna milletvekili seçilip yargıdan 5 sene kaçmak istiyor. Hepsi kanun kaçağı. Üç numaralı AP milletvekili adayı – dolandırıcı: İskra Mihaylova. 2013-2014 yıllarında Başbakan Plamen Oreşarski hükümetinde Çevre Bakanı oldu. Bu iki yılda Bulgar Devlet Yedekleri Ajansı Genel Müdürü olan eşi, yedekleri satıp savurduğu için 10 yıl hapis cezası isteği ile yargılanıyor. Bayan İsk. Mihaylova 2014 ylından beri HÖH-DPS AP milletvekiliydi ve yargıdan kaçtı. Şimdi yeniden seçilmek istiyor ve 5 yıl daha adaletten kaçmak istiyor. Dört numaralı AP milletvekili adayı – dolandırıcı: Atice Alieva-Veli. Mustafa Karadayı’nın köydeşi. Dolandırıcılığı, insan kayırıcılığı, babasının adına Sofya’da aldığı lüks daireler açıklanınca artık Borino (Kara-Bulak) köyüne gidemez oldu. Avrupa Parlamentosuna milletvekili seçilip 5 yıl tutuklanmaktan ve yargılanmaktan kaçmak istiyor. Çünkü Bulgaristan’da onun Başkan Yardımcısı olarak yönettiği “fon” paralarından amaca uygun kullanılmayan, özel mülke geçirilmiş, 765 “misafir köşkü”, “dağ evi”, deniz sayfiyesi, “lüks köşk” ve “SPA kompleksi”, “motel”, “otel”, “site” kurulmuş ve her birinin ardında dolandırıcı başlarının imzası ve kurumun kaşesi var. AB’den çalınan paralerın iade edilmesi ısrarı var. Bu yapılmazsa Bulgaristan Avrupa Birliği üyeliğinden atılabilir. Tutuklamalar başlamış bulunuyor. M. Karadayı hasırın tutuştuğunu gördü. Atice kızı da Brüksel’e kaçırmak istiyor. HÖH partisi, Bulgaristan Müslümanlarının onuru ve gururu, ahlak ve moralı ateşe verilmiş umurundadır.
Bulgaristan Türklerinin Sesi 15 Sayı 143 - Nisan 2019
Raziye ÇAKIR
Zor Gün Dostu Konu: Bizi De Seven Büyük Önder Haydar Aliyev. Bulgaristan Müslüman Türklerinin yaşadığı 19841989 zulüm döneminde, isimlerimizin geri verilmesi, baskı ve terörün durdurulması, hapislerdeki ve toplama kamplarında ve sürgündeki yakınlarımızın salıverilmesi, azınlık haklarımızın tanınması uğruna bütün varlığıyla mücadele eden Azerbaycan halkının ve mazlum halkların büyük önderi Haydar Aliev’ı 96. Doğum gününde saygı ve rahmetle anıyoruz. Bulgaristan Türkleri olarak, önder Aliev’in kahramanlık dolu hayatından bizim haklarımız uğruna verdiği mücadele sayfalarından birini açarak, Azerbaycan halkına minnet duygularımızı iletiyoruz: TÜRK ÜNLÜLERİ Üç cilt, Birinci kitaptan bir alıntı. “Yabancılaştırma politikası akademik düzeyde sürekli sürdürüldü. 1984 Aralık ayında en yüksek zirvesine kadar taşındı. Dünya karşısında utanmadan-sıkılmadan çatlak sesleri duyuldu: “Bulgaristan’da Türk yok, onlar Türkleştirilmiş Bulgarlardır.”dediler. Bu falsoya belki kendileri de inanmadı. Belki emir başka bir ülkeden geliyordu. Bulgaristan’da Türk ve Müslüman adlarını Bulgar ve İslav adlarıyla değiştirme eyleminde bir zamanki Sovyetler Birliği’nin parmağı olduğunu kaynağından alalım. Bu hususta Azerbaycan Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev bilgi veriyor. “Bulgaristan Türklerine karşı isim değiştirme ve kültürel soykırım başladığında SBKP MK Politik Büro üyesiydim. Bu konu Politik Büroda tartışıldı. Bulgaristan Türkleeri için Politik Büro’da T. Jivkov’a müdahale etmesi için Mihail Gorbaçov’a çok baskı yaptım. Politik Büro bu mesele için özel olarak toplandı. Rus üyeler bile bu mesele için Jivkov’u tenkit ediyorlardı. “Bu adam deli mi?” Bize, “sen Rus değilsin” deyip başka millete geçirmek gibi bir şey bu adamın yaptığı. Dünyada bunun eşi yok şeklindeydi tepkiler. Politik Büro oturumunda ben de aynı şekilde sert konuştum. Oluşan tepki havasından faydalanıp Jivkov’u durdurmak istiyordum. Ama, Gorbaçov hepimize karşı çıktı. Türkiye hükümeti de Gorbaçov’a bir mesaj göndererek isim değiştirme kampanyasını durdurmasını istemişlerdi. Bu konuda Gorbaçov’un ağırlığını koyması istenmişti. Politik Büro bu konuda bir karar alacaktı. Gorbaçov bu işe karışmak istemedi. “Biz Bulgaristan’ın iç işlerine karışamayız!… Söylediği buydu. Ben bunun üzerine dayanamadım. Başka ülkelerin iç işlerine karışıyorsunuz da, neden Bulgaristan’ın iç işlerine bu konuda karışamıyoruz? Diye sordum kendisine. “Gorboçov sanki bu işe karışmadı ama Jivkov’u gizlice İslav kardeşliği adına destekledi. Tartışma gece geç saatlere kadar sürdü. Ben gene ikna etmek için, Gustav Husak’ı buraya davet edip, istifa et! Diye emir verdiklerini hatırlattım. Çekoslovakya’ya karışırsın da, neden Bulgaristan’a karışamazsın? Tabii, orada Türkler var, olur mu hiç?! “Bulgaristan Türkleri halkını ve vatanını sever, namuslu, çalışkan insanlardır.” dedim. Haydar Ali Rızaoğlu Aliyev, 10 Mayıs 1923‘te Azerbaycan’ın Nahcivan Özerk Cunhuiryeti’nde doğdu. Bir işçi ailesinin çocuğu idi. 1939 yılında Nahcivan Pedagoji Teknik Okulu’nu bitirdikten sonra şimdiki adı Azerbaycan Devlet Petrol Akademisi olan Azerbaycan Sanayi Enstitüsü’nde eğitimine devam etti. Ancak ülkenin içinde bulunduğu savaş dolayısyla eğitimine devam edemedi. 1941 yılından itibaren Haydar Aliyev, Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti Halk İçişleri Komiserliğinde ve Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti Halk Komiserleri Meclisi’nde Şube Müdürü olarak görev yaptı. Ardından 1944 yılında çalışmak için devlet güvenlik teşkilatlarına gönderildi. Bu dönemden itibaren devlet güvenlik teşkilatlarında çalışan Haydar Aliyev, 1964‘ten Azerbaycan SSC Bakanlar Kurulu yanında devlet güvenlik komitesinde başkan yardımcısı, 1967 yılından itibaren ise başkan olarak görev yaptı ve tuğgeneral rutbesine kadar yükseldi. Daha sonra şimdiki adı Sank Patersburg olan Leningrat’ta özel yüksek öğrenim gördü. 1957 yılında Azerbaycan Devlet Üniversitesi Tarih bölümünü bitirdi. 1969 yılında Azerbaycan Komünist Partisi Merkez Komitesi’nin toplantısında, AKP MK Birinci Sekreteri seçildi ve böylece partinin en yüksek konumlarından birine getirilmiş oldu. Ardından 1982 yılının Aralık ayında SBKP MK Politbüro üyeliğine seçilerek SSCB Bakanlar Kurulu Başkanı Birinci Yardımcısı görevine getirildi. Buradaki milletvekilliği görevini yaklaşık 20 yıl sürdüren Haydar Aliyev, 5 yıl ise SSCB Yüksek Sovyeti Başkanı Yardımcısı olarak da çalıştı.
Emil Koşlukov, geçici olarak BNT Genel Müdür Bulgaristan Ulusal Televizyonu BNT Genel Müdürü Konstantin Kamenarov, mahkemenin kendisini alkollü şekilde araç kullanmaktan dolayı suçlu bulduğu kararın ardından, istifasını Elektronik Medya Konseyi’ne sundu. İstifa, Elektronik Medya Konseyi tarafından oybirliği ile kabul edildi ve BNT Program Müdürü Emil Koşlukov,çoğunluğu alarak geçici olarak BNT Genel Müdürlük görevine getirildi.Koşlukov, bu görevi üstlenmek için yasal gereklilikleri yerine getiren tek adaydı.
Bulgaristan’da Sahte Propaganda
Sebihan Mehmet, Nisan Ayının Belediye Başkanı Seçildi ”Ayın Belediye Başkanı” anketinin “Yatırımlar ve İşyerleri” kategorisinde nüfusu 20 000 kişiden az olan küçük ilçelerin belediye başkanları ve aldıkları oy oranları şöyledir: Koşukavak(Krumovgrad) Belediye Başkanı Sebihan Mehmet – %50,49 Etropole Belediye Başkanı Dimitır Dimitrov – %29,59 Kostinbrod Belediye Başkanı Trayko MlaBulgaristan belediyelerinin bilgi portalı ta- denov – %19,92 rafından düzenlenen “Ayın Belediye Baş- Sebihan Mehmet yüzde ellinin üzerinde oy kanı” anketi sonuçlandı. oranı ile birinci seçilmiştir.
Bulgaristan ve Gürcistan arasında dijital koridor kurulacak Başbakan Boyko Borisov Sofya’yı resmi ziyarette bulunan Gürcistan Başbakanı Mamuka Bahtadze ile görüştü. İki ülke heyetleri arasındaki temaslarda altyapı, ulaşım ve enerji alanında işbirliği ele alındı. Bahtadze Bulgaristan’ın Gürcistan’ın ticari ortaklar listesinin Ton 10’unda bulunduğunu söyledi. Feribot bağlantıları kapasitesini arttırmak ve iki ülke arasında veri naklini sağlayacak kabloların tesis edileceği dijital koridor kurma fikri de açıklık kazandı. Borisov “Şimdilik haftada iki feribot seferi yapılıyor. Biz bu seferleri günde ikiye çıkarmak istiyoruz” dedi.
Elektronik Medya Kurulu, medyayı seçimleri objektif yansıtma
Merkez Seçim Komisyonu (ZİK) Başkanı Stefka Stoeva, ZİK ve Elektronik Medya Kurulu (SEM) arasından imzalanan özel izleme anlaşmasının imzalanmasının ardından,” Seçime katılan partileri eşit konuma getirip her şeyi objektif ve doğru bir şekilde yansıtılabilmek için seçim kampanyası kontrol altında tutulmalıdır” diye kaydetti. Stoeva, partileri, ittifakları ve bağımsız adayları kanunlara uygun bir seçim kampanyası yürütmeye çağırdı ve bunun iki kurum arasında imzalanan altıncı anlaşma olduğunu da sözlerine ekledi. Stoeva’nın ifadesine göre, ZİK ve SEM arasındaki ortak çalışmalar sürdürülecek ve geliştirilecek.
Oya CANBAZOĞLU
Kurallara uymayı resmi bir taahhüt olarak görmediğini belirten SEM Başkanı, Sofia Vladimirova, medyayı sorumlu davranmaya çağırdı, çünkü kendi deyişiyle meslek standartlar korunarak dezenformasyon ve sahte haberlere karşı bir panzehir sağlanabilir. SEM, Bulgaristan vatandaşlarının nasıl bir sonuç çıkaracağının buna bağlı olduğundan Avrupa Birliği Parlamentosu seçim kampanyası sırasında medyaların en yüksek meslek standartlarına uyacağına inanıyor ve bundan emindir. Vladimirova, medyanın nefret dilinden uzak duracağını ve ayrımcılık yapmayacağını umuyor.
Konu: Biz neden her konuda hep kuyruktayız? “Uzaktan baktım pek çok, yanına vardım hiç yok” bilmeyeceğimizi hayatın her alanında yaşadığı ve hatta günümüzü belirlediği yıllarda yaşıyoruz. Etrafımızda olup bitenler sanki yanımızda ama aynı zamanda bizden uzakta oluyor. Brüksel’e gidip 15 bin leva maaş almak isteyenler TV ekranında saat başı önümüze kucak dolusu yalan döküyorlar. Yalan yense çalışmamıza gerek yok… Aklıma dedemin buğday ekmesi geldi. Tezeklerin arasında yuvarlanmayayım diye, tarlanın kenarına bırakmıyordu beni. Düşe kalka arkasından yürüdüğümü görünce, “ben sana demedim mi!” der gibi sert davranır, kolumdan tutup sürülmemiş yere otururdu ve “Bak!” derdi. Baksam da tohumları göremediğim için ne ektiğini bilmiyordum. O, elini önliğine sokup çıkarıyor, avucundaki hep aynı hareketle saçıyor ama ben onun ektiği taneleri göremiyordum. Hep aynı hareketlerle boş avucunu açıp kapasa bile, ben tarlanın ekildiğine inanıyordum. Dedemin doğruluğunu kanıtlayan, hasattı. Harmanda çuvallar arabaya yükseldiğinde ona bakan gözler sevgi ve saygı doluyordu. Bitmemişler, azalmışlar Bulgar siyasetinde kullanılan biçim, stil ve yöntem, boş atıp dolu tutarak, halkı aldatmaktır. GERB Başkan yardımcısı Tsvetanov Koşukavak (Krumovgrad) ahalisini toplamış “26 Mayıs seçimlerinin AB için “çok önemli, oyunuzu vermeseniz,bizi geri vitese takacaklar” demiş. Dinleyenler de, “biz zaten 30 yıldan beri geri vitesteyiz, o da bozuldu, yerimizde sayıyoruz” demişler. Tsvetanov Sofya’daki “daire dalaverelerindenve gerbin bunalımlarından” hiç söz etmeden, doğrudan büyük politika gölüne atlamış, köyleri gezeceğine, bölge hastanesine gidip durumu öğreneceğine, okullardaki durumu göreceğine, altın madeni şirketinin şefleriyle Ada Tepe’de bir çevirme yemiş ve üstüne içtiği kaynak suyunu çok beğenmiş. Köprüden araçla geçerken, bu Burgaz Dere’de balık olur mu” diye sormuş, “bıyıkçırın” bulgarca adı olmadığına “Mustaklı” demişler ve Tsvetanov’u güldürmüşler. “Bulgaristan’da Türk yok” politikasının savunucalından biri olan “büyük” politikacı, ötede beride yamaç tarlalara yayılmış tütüncüleri izlerken “azalmışlar” dedi… Kırcaali’ye büyük saldırı var. GERB’in tüm topları ilk kez aynı yerde toplanıyor. Seçim önünde lokmalar çok büyük. Yambol’a Borisov 27 milyon levayı bir kalemde attı. Sanki devletin parası GERB partisinin parası. Bu ateist, dinsiz sürüsünün bir tek Müslümanlara iftar vermediği kaldı. Oya karşı iftar olur mu, tutar mı, bilemiyorum… Bütün konuşmalarda “geçmişi unutalım” diyorlar. Barış bir isim değil, değerdir. TV’ler Papa Francist’in Sofya ziyaretini yakından gösterdi. Türkiye’den İzledim. Papa’nın başkent merkezinde halka açık bir ortamda yaptığı Barış Ayini’ne Bulgar Ortodoks Kilisesinden hiçbir papaz katılmadı. Papa aracıyla geldi gezdi. 2 sene önce Rusya Federasyonu Başpiskoposu Kiril gelmişti. Bulgar devleti onu uçak alanından fiyatı 500 000 (beşyüz bin) Euro olan siyah Mercedes’le alınmıştı. Olayı izleyenler diz çökmelere, el öpmelere, kullanılan sıfatlara dudak ısırmıştı. Fakat buna karşı Papa halk adamı olarak gezdi. Özürlüler yanında durdu. Kısa öz konuştu. İlginçtir. Hem Katolik hem de Ortodoks kilisesi ayinlerinde en sık kullanılan “barış” sözüdür. İki kilise de fırsat kaçırmadan “barış” derken, “ortak barış” paydasında buluşamadı. Katolik Papa ile Ortodoks Papaz el sıkışmadı. El ele tutuşup “barış” demediler. Aslında beklenmedik ve çok ilginç bir olay oldu. “Barış” her şeyden önced insanların, halkların birbirini öldürmemesi, şehirlerin bombalanmaması, huzur içinde yaşama anlamı taşır.
Siyasi ve Aktüel Gazete
Türk Üretimi “Ateş” sınır görevine hazır
Türkiye, Azerbaycan ile ortak yük vagonu üretecek
Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Cahit Turhan “Bakanlığa bağlı TÜDEMSAŞ tarafından üretilen 150 milli ve yerli yük vagonu, Bakü-Tiflis Kars Demiryolu Hattı’nda şu anda yük taşıyor. Azerbaycan ve Türkiye olarak Azerbaycan’da imalathane kurup bu hatta işletilecek yük vagonlarının ortak olarak üretilmesi konusu projelendirildi” dedi. Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Cahit Turhan: Çin’den ve Orta Asya’dan ülkeye ulaşan tüm yolları birleştiren BTK
Demiryolu Hattı’nın, altyapı olarak çok büyük önem taşıdığını söyledi. Söz konusu projenin sadece 3 ülkeyi değil, İngiltere, Fransa, Belçika, Almanya, Avusturya, Macaristan, Sırbistan, Bulgaristan, Türkiye, Gürcistan, Azerbaycan, Kazakistan, Türkmenistan ve Çin’i birbirine bağladığını anlatan Turhan, Bakü’den Kars’a uzanan 829 kilometrelik demir yolu hattının, Hazar Geçişli Orta Koridor hattının önemli bir parçasını tamamladığını bildirdi.
Bulgaristanlı Bilecik’de Başkan Yardımcısı
Mahalli idareler seçimlerinde CHP’nin adayı Semih Şahin’in listesine kontenjandan giren Melek Mızrak Subaşı, Bilecik Belediye Başkan Yardımcısı oldu. Bilecik Belediye Başkanı Semih Şahin, belediyenin sosyal medya hesabından Belediye Meclis Üyesi Melek Mızrak Subaşı’nın başkan yardımcısı olduğunu açıkladı. Melek Mızrak Subaşı, daha önceden bir başkan yardımcısının ardından ismi açıklanan ikinci kişi oldu.
Melek Mızrak Subaşı kimdir?
1988 yılında Bulgaristan’da doğdu. İlk ve orta öğrenimini Edebali İlköğretim Okulu’nda, liseyi Bilecik Anadolu Lisesinde tamamladı. Daha sonra Bulgaristan Sofya Yüksek İnşaat Mimarlık ve Jeoloji Üniversitesinde İç Mimar üzerine yüksek lisansını tamamlayan Melek Mızrak Subaşı’nın projesi, Bulgaristan Mimarlar Birliği tarafından ödüle layık görüldü. Mezun olduktan sonra 4 yıl boyunca kendisine ait iş yerinde görevini sürdüren Melek Mızrak Subaşı, mimarlık görevini sürdürdü. Bilecik Belediyesi Teknik İşlerden Sorumlu Başkan Yardımcılığı görevini yapan Subaşı, evli ve bir çocuk annesi.
Türklerin azınlık sayılması için kampanya Bulgaristan’da üyelerinin çoğunu Türklerin oluşturduğu DOST Partisi, 26 Mayıs’ta yapılacak AP seçimleri için kampanyasını başlattı. Parti, Türk ve Müslümanların ‘resmi azınlık’ olarak tanınması için bir de imza kampanyası başlattı. BULGARİSTAN’In Kırcaali şehrinde kampanyayı açan Sorumluluk, Özgürlük ve Hoşgörü İçin Demokratlar Partisi (DOST) Genel Başkanı Lütvi Mestan, Osmanlı-Rus savaşı sonrası Bulgaristan’ın en hassas konusunun bu topraklarda yaşayan azınlıklar olduğunu söyledi. Mestan, 1989 yılında ülkedeki Türk ve Müslümanların isimlerinin değiştirilmesine yönelik asimilasyon girişimlerinin tekrar yaşanmaması için,
Türk ve Müslümanlara ‘Ulusal Azınlık Statüsü’ verilmesi konusunda başlattıkları imza kampanyasına da ilk imzayı attı. Mestan, “Partimiz bugün tarihi bir sorumluluk aldı. Türklerin ve Müslümanların ‘resmi azınlık’ olarak tanınması için ilk imzayı attım. Artık bu yoldan dönüş yok. Bizim için Bulgaristan tabii ki vatan, ancak biz biraz daha zenginiz, çünkü anavatanımız da var” diye konuştu.
Türkiye ve AB Sınırlarının Sınır Gözetleme Kapasitesinin Artırılması İçin Mobil Gözetleme Araçları Tedarik Projesi kapsamında üretilen 20 Ateş Mobil Sınır Güvenlik Sistemi göreve başlıyor. rojenin devir-teslimi nedeniyle, ASELSAN’ın Macunköy Tesisi’nde tören düzenlendi. Cumhurbaşkanlığı Savunma Sanayii Başkanı İsmail Demir, burada
yaptığı konuşmada, AB ile ortaklaşa yürütülen projelerin önemine işaret ederek, “AB sınırları aslında Türkiye’nin Yunanistan ve Bulgaristan sınırlarıyla değil, diğer sınırlarıyla başlar. Eğer oralarda kontrolü tam olarak yapamıyorsak burada başarı şansımızı azaltırız.” dedi. ASELSAN yeni çözümler için çalışıyor
Bulgaristan Başmüftülüğü’ne devlet desteği Bulgaristan hükümeti bugünkü oturumunda Bulgar Ortodoks Kilisesi ve Başmüftülük kurumuna Dinler Kanunu’nun 28.maddesinin 2.fıkrasının 2.bendine göre toplam 20 770 000 leva sübvansiyon verilmesi karar aldı. Bu miktarın 15 000 000 levalık kısmı, ülkedeki Ortodoks Hıristiyanları ve 5 770 000 levalık kısmı Müslümanları desteklemeye yöneliktir. 2018 ve 2019 yıllarında Dinler Kanunu’nda değişiklikler yapıldı. Değişikliklere göre ülkedeki dini kurumlara devlet tarafından finansman desteği verilecek. Kanunun 28.maddesi hükümleri ile her yıl Devlet Bütçesi Kanunu kapsamında devlet sübvansiyonlarının ülkede kayıtlı dinler arasında dağıtımı yapılacağı kriterler belirlendi. 2019 yılı Devlet Bütçesi Kanunu’nun Dinler Kanunu’nda değişiklikler yapılmadan önce kabul edilmesinden dolayı Bakanlar Kurulu kararıyla
bu yıl için devlet sübvansiyonlarının, Dinler Kanunu’nun 28.maddesinin 2.fıkrasının 2.bendine göre sadece Bulgar Ortodoks Kilisesi ve Başmüftülük kurumuna verilmesi öngörülmektedir.
Türk Dünyasında Heyecan Başlıyor 2019 YIL BELGESELİNİ SEÇİYOR
TÜRK DÜNYASI GAZETECİLER FEDERASYONU OLARAK TÜRK MEDENİYETİNİN ANLATILMASI VE GENÇ NESİLLER TARAFINDAN ANLAŞILMASI, GELECEKTE ŞEKİLLENECEK OLAN KÜLTÜR ÇEVREMİZ AÇISINDAN BÜYÜK ÖNEM TAŞIMAKTADIR. BU MAKSATLA TÜRK DÜNYASI BELGESEL PROFOSYONEL VE ÖGRENCİ KATEGORİLEFİLM FESTİVALİ DÜZENLİYORUZ. TÜRK DÜNYASI 4. BELGESEL FİLM RİNDE GERÇEKLEŞTİRECEĞİMİZ TÜRK DÜNFESTİVALİ VE BELGESEL FİLM YA- YASI BELGESEL FİLM FESTİVALİ VE YARIŞMASINA MÜRACATLARI www.info@turkbelgesel. RIŞMASI SON MÜRACAT TARİHİ com ADRESİNE YAPILABİLİNİR
20 AGUSTOS 2019’DA. GALA VE BİLGİ: www.turkbelgesel.com ÖDÜL TÖRENİ TÜRKİYE- İSTAN- MÜRACAT – E mail:www.info@turkbelgesel.com BUL DA; DERECEYE GİREN FİLMMENDERES DEMİR LERİN GÖSTERİMLERİ 9 ÜLKEDE TDGF GENEL BAŞKANI GERÇEKLEŞTİRİLECEKTİR.
24 saat açıktır.
Adres: " Mariya Luiza " Bul. № 27 Sofya - Bulgaristan