BULTÜRK Düzce Cumhuriyet Savcısını Makamında Ziyaret Ettti
Siyasi ve Aktüel Gazete
BULTÜRK Genel Başkanımız Rafet ULUTÜRK Düzce Temsilcisi Nevzat ÖZTÜRK’ün daveti üzerine Düzce’de ziyaretlerde bulundular. Derneğin amacı olan, “Bulgaristan’dan göç etmiş ve Türkiye’de yerleşmiş halkların hukuki, iktisadi, sosyal ve kültürel değerlerinin korunması ve sorunlarının çözümlenmesi, halen Bulgaristan’da yaşayan Türklerin ve Müslümanların tarihi, hukuki, siyasi, iktisadi, kültürel ve toplumsal sorunları ile ilgili her türlü dayanışma” ilkesini kendisine şiar edinen Genel Başkanımız Rafet ULUTÜRK durmadan, yorulmadan, bıkmadan koşuşturmaya devam ediyor.
Yıl - 16
Bu kapsamda Düzce’de Bulgaristan’dan 1989 göçü ile Türkiye’ye gelen, Düzce Cumhuriyet Savcısı olarak görev yapan Özlem BERBEROĞLU’nu makamında ziyaret etti. Savcı BERBEROĞLU, Türk’ün asil ve insani vasıflarının timsali olarak tam bir zarafet ve nezaket örneği gösterirken, misafirperverlikleri ve güler yüzü ile unutulmayacak bir gün yaşattı. Son derece samimi bir ortamda geçen ziyarette, BULTÜRK’ün faaliyetleri, projeleri ve çözüm önerileri konusunda görüş alış Moldova Cumhuriyeti Gagauz Özerk Yeri verişinde bulunuldu. Başkanı seçilen Sayın İrina VLAH’ı Kutluyoruz
Aylık
Bilgi Ordusu Bizim Ordumuz, Bildiğimizi Ögretmek Bizim Görevimiz “
Sayı: 145 Haziran- 2019 “
Tekirdağ Bulgaristan Göçmenleri Derneği Pikniği Tekirdağ Bulgaristan göçmenleri derneği Başkanı Kemal ÖZTÜRK Tekirdağ Muratlı ilçesinde piknik ve Bulgaristan Türklerinin 89 göçünün 30.yıldönümünü andılar. Öncelikle açılış konuşmasını Başkanımız Kemal ÖZTÜRK yaptı ardından Muratlı Belediye Başkanı daha sonra biraz gec de olsa etkinliğimize gelen Çorlu Belediye başkanı da bir konuşma yaptılar. Konuşmacılar özellikle 1989 göçünü unutmamaları unuturmamalarını gerketinin altını çizdiler.
Ardından konuşmacı olarak davet edilen gazeteci araştırmacı yazar ve aynı zamanda BULTÜRK Derneğnin Genel Başkanı Rafet ULUTÜRK’e söz verildi. Çok güzel bir ortamda çoluk çocuk ailece geldikleri güzel bir ortam ve güzel bilgiler verildi. 500 kişilik bu piknikte herkes doyasıya elendiler. Ayrıca Rafet ULUTÜRK’ün yazmış olduğu kitaplar da çok ilgi gördü. Kitaplar bedava yazarın imza töreni ile gelenlere dağıtıldı. BULTÜRK Gazetesi de gelenlere dağıtıldı.
Türkiye’nin Sofya Büyükelçisi Hasan Ulusoy, Sofya’da öğrenim gören Türk öğrencileri kabul etti. Ulusoy, öğretim yılı sonu dolayısıyla Sofya’da öğrenim gören öğrencilerle Büyükelçilik Konutunda bir araya geldi. Öğrencilerin çalışmaları ve sorunları hakkında bilgi alan Büyükelçi Ulusoy, “Burada Türkiye’nin birer
E d it ö r
30 yıldan beri baktık bakındık bir şey olmadı. Tam 30. yılında yapılacak bir şeyler varsa, yapılsın da, halk huzur bulsun, diyenler çoğaldı. Bulgaristan’da 16 Kasım 2016’da yapılan hak oylamasında, 2,5 milyon vatandaş, “hiş olmazsa kiminizden kiminiz bağlı çekilin de, başkaları gelsin” dedi. 3 yıl sonra, iktidar partisi GERB Başkan yardımcısı, meclis grubu başkanı ve 2005’ten beri bu partiyi “baba evi” haline getirmeye çalışan Tsvetan Tsetanov kulağından tutulup iğininden çıkarılınca, aman ötekilerine ilişmeyelim, “parti üzerimize yıkılacak” diyenlerin sesi en fazla işitildi. Ne var ki, ülkemizde bir parti yıkılsa ne olur, tarih hepimizin üstüne devrilse ne olur sorusuna cevap aranmıyor. Aramaya heveslenenlerin önünde 2 büyük taş var ve yerinden tepiştirilemiyor.
Bulgaristan, Karadeniz Ekonomik İşbirliği Parlamenterler Asamblesi (PABSEC) başkanlığını devralırken, bölgedeki vatandaşların yararına önemli sonuçlar elde etmeye kararlıdır.
yançeva Bakü’de örgütüm 53. Genel Kurul toplantısında,Azerbaycan Milli Maclis Başkanı Oktay Esadov’tan Bulgar Parlamentosu adına altı aylık dönem başkanlığını devraldı. Asamble Başkanı olarak Karayançeva, Karadeniz Ekonomik İşbirliği bölgesinde büyük enerji projelerinin uygulanmasına katkısı ve Hazar denizinden gazın Bulgaristan da dahil Avrupa’ya ulaşmasını sağlayacak Güney Gaz koridoru girişiminden dolayı Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aşiev’e KEIPA’nın onur madalyasını sunduğunu söyledi.
Bulgaristan Ve Yunanistan’dan Hastalar Türkiye’ye Geliyor KIRKLARELİ’nde düzenlenen 1. Basamak Sağlık Hizmetleri Temel Eğitimi lansmanına katılan Vali Osman Bilgin, “Bulgaristan ve Yunanistan’dan Trakya’ya ve İstanbul’a çok sayıda hasta geliyor” dedi.
1.Basamak Sağlık Hizmetleri Temel Eğitimi Lasmanı’na Kırklareli Valisi Osman Bilgin, Halk Sağlığı Genel Müdürü Doç. Dr. Fatih Kara, kurum müdürleri katıldı. Vali Bilgin, Türkiye’nin dünyanın her ülkesinden tedavi olmak için tercih edilen bir ülke haline geldiğini belirterek, “Yanı başımızda Bulgaristan’dan ve Yunanistan’dan Trakya’ya ve İstanbul’a çok sayıda hasta gelmektedir. Doktorlarımızın kalitesi, sağlık personelimizin ilgisi hakikaten eskiyle karşılaştırılmayacak derecede çok daha yüksek oranlardadır. Bunda da eğitimin çok yüksek olduğunu düşünüyorum” dedi.
Sayfa 3’de
Sayfa 4’de
Devamı 13’te
Devraldı Bulgaristan’daki Türk Öğrenciler Büyükelçi Ulusoy’la Görüştü Bulgaristan KEİPA’nın Başkanlığını Halk Meclisi Başkanı Tsveta Karatemsilcisi olarak bulunuyorsunuz. Türkiye’yi her açıdan güzel bir şekilde temsil ediyorsunuz.” dedi. Ulusoy, Bulgaristan’da okuyan Türk öğrencilerin kurduğu “Bulgaristan Üniversitelerinde Eğitim Gören Türk Öğrencileri Dayanışma Platformu” çalışmaları hakkında da bilgi aldı. Sofya’da Kliment Ohridski Üniversitesi 5. Sınıf tıp öğrencisi Meliha Özgü Aksoy, seneye mezun olduktan sonra kadın hastalıkları ve doğum alanında uzmanlık yapmak istediğini söyledi.Aynı üniversitenin tıp fakültesinde okuyan Selve Begüm Aksoy da göz doktoru olmak istediğini ve Türkiye’de çalışmayı planladığını dile getirdi. Programda, Türkiye’nin Sofya Büyükelçiliği Eğitim Müşaviri Şenol Genç de hazır bulundu.
Sayfa 2’de
Sayfa 5’de
Sayfa 7’de
Sayfa 10’da
Sayfa 10’da
Bulgaristan’da “15 Temmuz, Demokrasi, Milli Birlik” Temalı Şiir Yarışması
T.C. Sofya Büyükelçiliği himayesinde “15 Temmuz Demokrasi ve Milli Birlik Günü”nün Üçüncü Yıldönümü münasebetiyle “15 Temmuz, Demokrasi, Milli Birlik” temalı bir şiir yarışması düzenlenecektir. Şiir dili Türkçe olup, yarışma Bulgaristan’da eğitim gören Ortaokul (10-14 yaş) ve Lise (14-19 yaş) çağındaki öğrencilere açıktır. Eserlerin 10 Temmuz 2019 Çarşamba günü saat 18:00’a kadar Büyükelçilik e-posta adresine (embassy.sofia@ mfa.gov.tr) şiiri yazabilirsiniz.
Sayfa 11’de
Sayfa 13’de
Sayfa 15’de
Sayfa 15’de
2 Sayı 145 - Haziran 2019 2
Bulgaristan Türklerinin Sesi Tarihten Notlar
Babalar Günü Babalara Kutlu Olsun
1910 Yılından Beri Kutlanan Babalar Günü www.bghaber.org olarak bu anlamlı günde tüm babaların ve baba adaylarının Babalar Günü’nü Anneler günü, sevgililer günü, öğretmenler kutluyoruz. günü olur da babalar günü olmaz mı? Babalar günü de en önemli günlerin başında gelir ve Saygılarımızla… dünyanın birçok yerinde kutlanır. Bizler de biHazırlayan Filiz SOYTÜRK zim için büyük öneme sahip olan babalarımızı bu özel günde daha fazla mutlu etmeye çalışıBABALAR İÇİN YAZILMIŞ ŞİİRLER rız. Bu tip özel günlerin en önemli özelliği de Sabahattin Ali ~ Babam İçin hediyelerdir. Babalar gününde de babaları heAllahım! .. İşte bugün, diyesiz bırakmak olmaz. Şu zavallı ömrümün 1910 Yılından Beri Kutlanan Babalar Günü>nün En matemli bir günü. Ortaya Çıkış HikayesiHer sene Haziran ayının üçüncü Pazar günü kutlanan bu özel günün neElim böğrümde kaldım, reden geldiğini biliyor muyuz peki? Dünyanın Ben bugün haber aldım: çoğu yerinde neden Haziran ayının üçüncü Pazar Babamın öldüğünü. günü kutlanıyor dersiniz? Hemen sizi aydınlatmaya başlayalım.Sonora Smart Dodd Bitti hayatın tadı, Babalar gününün tarihçesi Amerika’ya daBu haber bırakmadı, yanır. Bir Amerikan gazisinin kızı olan Sonora Dudağımda tebessüm. Smart Dodd, anneler günü gibi babalar gününün de olması gerektiğini düşünmekteydi. Dodd’un Kalbim oyuldu yer yer, babası, anneleri olmadığı için 6 çocuğunu tek Aman Yarabbi, meğer başına büyümüştür. Çocukları tarafında da olNe acıklı imiş ölüm dukça sevilmekteydi. Dodd ise babasının doğum günü olan 5 Haziran’ın babalar günü ilan edilmesi için çalışmalara başlamıştır ancak bu Daha birkaç gün evvel, çalışmalar biraz geciktiği için Haziran ayının Yüzümü okşayan el, üçüncü Pazar gününe ertelenmiştir. İlk defa 19 Şimdi toprak oluyor. Haziran 1910’da Washington/Spokane’de kutlanmıştır. 1966 yılında ABD başkanı Lyndon JohnKendi vücudum kadar son, Haziran ayının üçüncü Pazar günü BabaBana yakın olanlar, lar Günü’nün kutlanacağını açıklayan bir bildiri Birden, uzak oluyor. yayınlamıştır. 1972 yılında ise başkan Richard Nixon’un imzasıyla babalar günü ABD’de yasal olarak tatil ilan edilmiştir. Ah Baba! ..Daha düne Kadar senin göğsüne Amerika baskani ilk olarak 1924 yilinda resmi Saklıyordum başımı. bir aciklamayla gunu kutlamis ve ulke capinda bilinip anilmasini saglamistir. 1966 yilinda ise İnan babacığım, inan, baskan lyondell haziranin ucuncu pazar gununu resmi olarak babalar gunu ilan etmis ve resmi Bu ateş, menba’ından takvime eklenmesini saglamistir. Kuruttu gözyaşımı… Sabahattin Ali Katolikler ise babalar gününü dini açıdan ele alıp Hz. İsa’nın babasının anısına Mart ayının 19. gününü St. Joseph Günü altında kutlamakBABANIN OĞLUNA ÖĞÜTLERİ ŞİİRİ tadırlar. Babalar, hayatımızın merkezinde yer alan en Zirve seni bekliyor önemli kişilerdir. Belli bir yaşa kadar tamamen Dağın kıymetini bil onun sorumluluğunda olduğumuz için kişilikSanma ki yükselmek zor lerimiz de ister istemez onlarla örtüşür çoğu zaÇağın kıymetini bil man. Onlar sevgilerini pek belli edemeseler de bize ne kadar değer verdiklerini ve sevdiklerini Üşenme emek için gayet iyi biliriz. Güven ve kahraman sözcüklerinin eş anlamlısı babadır. Mutluyum demek için Babalar hakkında sayfalar dolusu cümle yazılabilir aslında. İşte bu denli bir insanı da sadece bir gün değil, her gün mutlu etmek de bizim görevlerimizden biri. Ancak babalar günü gibi evrensel bir günü de daha özel hale getirmek gerekir. Babalar günü, bir babanın beklentisi olmadığı gündür. Ancak içten içe de hatırlanmak ister, hediye bekler. En azından bir el öpülmesini ister. Bunlar yapılmazsa ne mi olur? Hiçbir şey olmaz tabi ki. Babalar, asla evlatlarına bu tarz konularda tavır koymazlar. Babalar, dünyanın en yürekli insanıdır ve o yürekli insan da babalar gününde unutulmamayı sonuna kadar hak eder. Babalar gunu ile ilgili bilgi; *** Babalar Günü, Türkiye de dâhil olmak üzere pek çok ülkede her yıl Haziran ayının 3. Pazar günü kutlanan özel bir gündür. *** Babalar Günü ilk kez 19 Haziran 1910’da Şeron Grubu tarafından Washington’un Spokane şehrinde kutlanmıştır. *** Babalar Günü resmi olarak ilk kez 1924 yılında Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Calvin Coolidge’in desteğiyle kutlandı. Babalar günü tarihi. *** Lyndon Johnson, 1966’da her yıl haziran ayının üçüncü pazarının Babalar Günü olarak kutlanacağını açıklayan bir bildiri yayımladı. *** Bir çok ülkede Babalar Günü‘nün kutlandığı gün değişiklik göstermektedir.
Üzümü yemek için Bağın kıymetini bil
Prof. Dr. Hasine ŞEN
Sınırın “Öteki Tarafı” 1 Edward Said de ülkesini terk etmek zorunda kalanların iki ülke arasında kalma durumunu dile getirir bir çalışmasında: “Sürgünlerin çoğu için güçlük sadece yuvadan uzakta yaşamak zorunda bırakılmaktan kaynaklanmaz,…günlük hayatın size eski yerinizle sürekli ona ulaşacak gibi olduğunuz ama bir türlü ulaşamadığınız bir temas halinde tutulmasından kaynaklanır. Bu yüzden sürgünler… ne yerli ortamla tamamen birleşebilir, ne de eskisinden tamamen kopabilir, ne bağlanmışlıkları tamdır ne de kopmuşlukları.” Said’in düşünceleri tam olarak 1989 Bulgaristan göçmenlerinin duygularını yansıtırken Brecht’ in şiiri yetersiz kalıyor çünkü yeni ülke onların durumunda herhangi bir yer değil, Anavatan Türkiye’dir. Türkiye’ye gelme nedeni olarak Parti Sekreteri Todor Jivkov’un uyguladığı asimilasyon politikasını gösterirken bir taraftan Bulgaristan’dan kovulduklarını ifade etseler de, 1989 göçmenleri diğer taraftan kovuldukları yere karşı derin bir özlemin de etkin olduğunu vurguluyor. 1989’un yaz aylarında gerçekleşen göçün, göç ve sürgün kavramlarının ortasında bir yerde kaldığını göstermek için hemen göç öncesi cereyan eden, yakın Bulgar tarihinde “Mayıs olayları” olarak yer alan olayların incelenmesi son derece yararlı olacaktır.a 1985 yılında, Bulgaristan Türklerinin isimlerinin değiştirilmesi ve temel haklarının ellerinden alınmasıyla ifade edilen ve Parti yöneticileri tarafından “Soya Dönüş” olarak isimlendirilen sürece tepki olarak Bulgaristan Türklerinin Milli Kurtuluş Hareketi adı altında illegal bir örgüt kuruldu. Bu örgütün rejim aleyhtarı çalışmaları 1989 yılının Mayıs ayında, Mayıs Barış Yürüyüşleri ‘nin düzenlenmesiyle doruk noktasına ulaştı. Mayıs hareketleri ülkenin farklı yerlerinde yapılan açlık grevleriyle başladı. Türklerin yaşadığı bölgelerde 25 Mayıs 1989’da toplu ba-
rış yürüyüşlerinin yapılması kararlaştırıldı ancak yürüyüşleri düzenleyenlerin tutuklanıp Avusturya ve başka Avrupa ülkelerine sınır dışı edilmeleri sonucunda halk gösterileri daha erken başladı. Ülkenin birçok yerinde “Biz Türküz” ve “İsimlerimizi İstiyoruz” gibi sloganlar atılarak yürüyüşler yapıldı. Bu yürüyüşlerde ilk defa “Yaşasın Demokrasi,” “Yaşasın Gorbaçov,” “Kahrolsun Jivkov” türünden sloganların atılması, demokratikleşme sürecine geçme talebinin ilk işaretleri olarak okunabilir. Göç talebi hiçbir mitingin konusu değildir. Bu yürüyüşlerin amacı dünya demokratik örgütlerinin dikkatini çekmektir, tarih olarak 25 Mayısın seçilmesi de tesadüf değildir, çünkü bu tarihte Paris’te Uluslararası İnsan Hakları Konferansı başlayacaktır ve İllegal örgüt lideri Ahmet Doğan bulunduğu Pazarcık hapishanesinden bu konferansa bir mesaj ulaştırmayı başarmıştır. Resmi devlet propagandasına göre ise göstericiler otonomi ve Türkiye’ye göç etmek istemektedir, böylece kamuoyu yanıltılmakta ve göstericilere karşı düşmanlık hissi uyandırılmaktadır (Yalımov 462). Mayıs olayları boyunca (20-30 Mayıs 1989) 2000 kişi sınır dışı edilmiştir. Bu kişilere 24 saat içinde ülkeyi terk etme emri verilmiştir. Bu şekilde Bulgaristan’ı terk etmek zorunda kalan Bulgaristan Türkleri önce Avusturya ve Macaristan’a, daha sonda da Türkiye’ye gönderilmiştir. Medya açıklamaları ve bu “sınır dışı etme” olayları yoğun bir göç psikozunu yaratmakta gecikmez ve kısa bir süre sonra Kapıkule yolları umut yolculuğuna çıkan Bulgaristan Türkleriyle dolup taşmaya başlar. Kaynaklar: Yalımov, İbrahim. İstoriyata na Turskata Obshtost v Bılgariya. Sofya: İnstitut za İzsledvane na İntegratsiyata, 2002. * Metin, TKAG ve Yüzüncü Yıl Üniversitesi’nin 3-5.09.2003 tarihlerinde Van’da düzenledikleri ” (Türk) iye Kültürleri” 2. Ulusal Kültür Araştırmaları Sempozyumu’nda bildiri olarak sunulmuştur
Yokluk göründüğü an Çabuk yıkılır insan Azı beğenmiyorsan Çoğun kıymetini bil Elin, ayağın, başın Annenin, arkadaşın Suyun, toprağın, taşın Göğün kıymetini bil Oğlum benim, bir düşün Değeri var mı dünün Yarın çok geç ömrünün Bugünün kıymetini bil. Ümit Yaşar Oğuzcan
BABALAR GÜNÜN KUTLU OLSUN ŞİİRİ Sana, çiçekler getirdim baba, Sana, torunlarından sevgiler İğde kokularını getirdim sana, Hanımeli ballarını… İyot kokusunu Ege’nin.. Toprağın kokusunu örtmek için, Bebek kokusu getirdim sana. Bak üçüncü pazarı geliyor Haziranın, Ezgisi yanık türküler getirdim sana Yılların söndüremediği Yangın alanı yürekte, Özlemlerimi getirdim sana. Toprağın karanlığını kaybetmek için, Sevginin ışığını getirdim sana.
Bulgaristan BT V Televiz yonu İstanbul’da BULTÜRK Ziyaretinden
Bulgaristan Türklerinin Sesi Sayı 145 - Haziran 2019 Güncel haberler
BULGARİSTAN ÜNİVERSİTELER ARASI İŞBiRLİĞİ PROTOKOLÜ ERASMUS PROGRAMI KAPSAMINDA BULGARİSTAN VARNA FREE ÜNİVERSİTESİ VE İSTANBUL RUMELİ ÜNİVERSİTESİ ARASINDA İŞBiRLİĞİ PROTOKOLÜ İMZALANDI. Avrupa Birliği Erasmus Programı kapsamında Bulgaristan Varna Free Üniversitesi Prof.Dr. Anna Nedyalkova, İstanbul Rumeli Üniversitesi’nde Rektör Prof.Dr. Tamer Dodurka’nın misafiri oldu. İki üniversite arasında imzalanan anlaşma Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi, Mimarlık ve Şehir Planlama, inşaat Mühendisliği, Bilgisayar İletişim Teknolojileri, Uluslararası İlişkiler ve Psikoloji bölümlerinden 20 öğrenci ve akademisyenin karşılıklı olarak değişimini öngörüyor.
Süleyman ÖZMEN
Karayançeva: Türk Akımı’nın Bulgaristan Topraklarından Geçsin
Bulgaristan Meclis Başkanı Tsveta Karayançeva, Rusya Federasyonu Federal Meclisi Federasyon Konseyinde yaptığı konuşmada, “Ülkemiz, Balkan Doğal Gaz Dağıtım Merkezi kurulması bağlamında Türk Akımı doğal gaz boru hattının bir kısmının Bulgaristan topraklarından geçme olasılığını desteklemektedir. Bu, gaz arzının ve rekabetçi fiyatların gerçek anlamda çeşitlenmesini sağlayacaktır. Bulgaristan, mevcut Avrupa Birliği (AB) mevzuatına uyan, arz güvenliğine ve Enerji Birliği’nin hedeflerine katkıda bulunan ve ekonomik gerekçesi olan hiçbir projeye itiraz etmemektedir” diye kaydetti. İlk defa bir Bulgaristan Parlamentosu Başkanı, Rusya Parlamentosu üst kanadı Federasyon Konseyi üyelerine hitaben konuştu. Karayançeva, ”Rusya ve Bulgaristan’ın uzun süredir ortak olduğu enerji alanındaki ikili ilişkileri derinleştirme potansiyeli var. Enerji iş birliği, hedefe uygunluk, rekabet gücü, şeffaflık, arz güvenliği ve piyasaya dayalı fiyat ilkeleri doğrultusunda sürdürülmelidir. Bulgaristan, hem AB’nin hem de ülkenin enerji güvenliğini sağlama amaçlı bir politika izliyor” diye ekledi. Meclis Başkanı, Bulgaristan ve Rusya arasındaki nükleer enerji alanındaki işbirliğinin, dikkatli, sorumlu ve derinlemesine bir tartışmayı gerektirdiğini belirtti. Karayançeva, Bulgaristan – Rusya işbirliği gündeminde yatırım perspektifi de olduğunu ekledi. Karayançeva, ”Son bir buçuk yıl içinde Bulgaristan ve Rusya arasında en üst düzeyde siyasi diyalog ümit vericidir. Siyasi temasların dinamikleri ve ikili ilişkilerin güçlü potansiyeli, pratikte karşılıklı yarar sağlayan işbirliğinde bir artışa yol açmalıdır. Rusya Federasyonu ile ilişkilerimizi diyalog, yapıcı işbirliği ve karşılıklı çıkarlara saygı çerçevesinde geliştirmek istiyoruz” diye belirtti.
Karayançeva, Bulgaristan ile Rusya arasındaki ilişkilerin en güçlü bağlantıyla – ruh, inanç ve kültürle bağlantılı olduğunu vurguladı. Meclis Başkanı, ”İlişkilerimiz sağlam bir tarihsel temele dayanır, uzun bir geçmişe ve güçlü bir duygusal yüke sahiptir. Slav yazısı ve Bulgar alfabesi, edebiyat ve kültür, dilsel ve manevi yakınlık, kutsal havariler Kiril ve Metodius kardeşlerinin çalışmaları ve diğer birçok Slav ülkelerinde aydınlanma döneminin temsilcileri milletlerimiz arasındaki bağları her zaman aydınlatacaktır” diye kaydetti. Meclis Başkanı, ”Bulgaristan ile Rusya arasındaki ilişkilerin yüzyıllar boyunca derin kökleri var, ancak hiç şüphesiz Bulgaristan – Rusya bağlarının tarihindeki dönüm noktası Bulgaristan’ın Kurtuluşu olmuştur. Biz hatırlıyoruz ve şunu asla unutmayacağız ki vatanımızın özgürlüğü uğruna binlerce Rus askeri hayatını kaybetti, özgürlük Bulgaristan’ın yeni bir hayata başlamasına ve modern bir Avrupa devleti olarak kurulmasına yol açtı. 140 yıldan beri Bulgaristan, Bulgaristan devletinin yeniden kurulması için Rusya’ya derinden müteşekkirdir” diye ekledi. Meclis Başkanı, ”Bulgaristan – Rusya ilişkileri sürekli olarak karmaşık bir dünya, krizlerin arttığı bir dünya, uzun süren çatışma çözüm süreçleri, kırılgan dengeler ve uluslararası bağlamda çıkarların birbirine uyulmasının zor olduğu koşullarda gelişiyor. Rusya ile diyalogda Bulgaristan, ulusal çıkarları ve AB ile NATO üye devletlerinin ortak politikasını izliyor. AB ve NATO üyesi olan Bulgaristan, bu iki kuruluşun Rusya Federasyonu ile diyalogunu geliştirmesine yardımcı olabilir. Bulgaristan’ın güvenin geri kazanılmasından ve Brüksel ile Moskova arasında açık ve pragmatik ilişkiler geliştirilmesinden çıkarı var” dedi.
Konu: Seçim ve Bayram Geçti. Türk Dünyası Avrupa Birliği (AB) dışındadır. Bulgaristan Türkleri, ardımızdan Batı Trakya Türkleri AB’ye katılan en büyük Müslüman nüfus gruplarıyız. Bu, 70 yaşlı birliğin içinde, nüveyi oluşturan büyük dörtlü – Almanya, Fransa, İngiltere ve İtalya var. Ardından İspanya ve Hollanda’nın katılımıyla daha geniş bir altılı nüve ortaya çıkıyor. Ayrıca yakın ve orta güçler, Bulgaristan gibi Avrupa Güney Doğu kanadındaki – uç beylik – de dikkati çekiyor. Çok ilginçtir, İngiltere son yıllarda “breksit” – AB’den kopma – salgınına yakalandı da, 26 Mayıs 2019 Avrupa Parlamentosu (AP) seçiminde oy veren oranında %35.6’tan % 37’ye yükselme oldu. Seçimlere gerçekçi bir gözle bakınca, insan AB’den kopmak isteyen ülke Büyük Britanya mı yoksa Bulgaristan mı? diye düşünüyorum. Bulgaristan AB’ye ilgisizliği artan ülkelerin başına geçti. 2014’e göre seçime katılanlar % 5 azaldı. % 35.84’ten % 30.83’e düştü. Bütün AB’de ise bu oran % 8 oranında arttı ve % 42.61’den % 51.82’ye yükseldi. Bizdeki seçimler “sen çaldın, sen ise kaptın” kavgası içinde geçince, Cumhurbaşkanı Rumen Radev şunları söyledi: “Seçimler politik bir olaydır, savcılığın veya mahkemenin yerini alamaz, hırsızlara, rüşvetçilere ve dalaverecilere, suçlu olanlara af getiremez.” İktidar partisi GERB ve bagajda taşıdığı yedeği DPS bu seçimde 100 000’er oy kaybederken, oylarına 50 bin yenisini katan sosyalistler (BSP) iktidarı devirme taktiğini ansızın değiştirdi. Meclise döndüler ve hemen “ yoksulluk ve eşitsizlik” ile ilgili bir halkçı bildiri yayınladılar. Bu bildiride aynen söyle deniyor: “Süt, et, un, unlu mamullerin KDV’sinin % 20’den % 5’e indirilmesini öneriyor. Son yıllarda çalışan ve primlerini ödeyen genç ailelerin ödediği vergilerin azaltılması ve bütün emekli maaşlarının yeniden hesaplanmasını teklif ediyor.” Bu öneri, sanki seçimle ilgili “olan oldu, yola devam” ifadesidir. Aynı zamanda seçimlerin son 2 yıldaki gelişmelerin bir devamı olduğu da herkes tarafından idrak edildi. Seçimde, N. Hoca’nın “parayı veren, düdüğü çalar” sözleri sanki aynen uygulandı. Aşırı milliyetçilerin ve faşistlerin ırkçı çetesi VMRO Avrupa Parlamentosu seçimlerinde 6 ile 8 milyon leva arasında harcama yapmış. Bu paraların yalnız Bulgar vatandaşlığı, Bulgar kimliği ve AB Kırmızı Pasaportu satmaktan değil, bir de görüşmeleri henüz başlamayan “F-16” saldırı jetleri satın alınmasından alınacak olan komisyondan da kırpıldığı haber oldu. Olay şöyle, bu 8 adet savaş uçağının ABD’den alınması için Sofya Meclisi 1.4 milyar Bulgar levası ayrılmasını onayladı. Amerikan senatosu 2,8 milyar Leva istedi. Görüşmeler 2,1 milyar leva üzerinden başlıyor. VMRO Başkanı, Başbakan Yardımcısı ve Savunma Bakanı Kr. Karakaçanov’un uçaklarla ilgili ısrarına rağmen, muhalefet ve demokratik kamuoyu görüşmelerin “dondurulmasında” ısrar ediyor. “F-16” uçakları meselesi, 2016’da kurulan, adına güya “Yurtsever Cephe” grubunun – 3 aşırı milliyetçi parti- GERB partisi ile hükümet ittifakını sarstı. “F-16” uçaklarının alınmasına karşı çıkan Moskofçu “Ataka” partisi ile yerli milliyetçilik öncüsü s.o. “Bulgaristan’ı Kurtarmak İçin Milli Cephe” partisi Avrupa Parlamentosu seçimlerine ayrı girdiler. Üçlü arasındaki ayrılık derinleşti ve şimdi Bakanlar Kurulu’nun toplanmasını, iktidarla ortaklık anlaşmasının geçersiz kılınmasını ve üçlü anlaşmanın da yırtılmasını ve GERB ile GERB – “Ataka”, GERB – VMRO ve GERB – NFSB arasında 3 ayrı ikili anlaşması imzalanmasını istiyorlar. Bu gelişmeler, Bulgaristan’da erken genel seçim mi yoksa bunalıma batmaya devam mı sorusunu gündeme taşıdı. Ayrıca “F-16” uçakları “Volya” (İrade) partisi Başkanı sıkı Moskofçu Mareşki’nin iktidara tırmanma hevesini şimdilik sündürdü. Bu yeni durumda Hak ve Özgürlükler Partisi (DPS)’nin tutumu ve özellikle de bu partide artık son söz sahibi olan D. Peevski’nin durumu ilginç oldu. M. Karadayı ile D. Peevski’nin AP milletvekilliklerini satmasından sonra, demokratik kamuoyu, okunan gazeteciler ve yorumcular , bundan sonra Bulgaristan’da Politik Parti listelerine göre seçim yapılmamasını istediler. Bütün Bulgaristan siyasi partileri arasında, beklentide umut bozanlar olmasın diye, DPS yönetimi bu seçimde de seçmenin tercihli oy kullanmasına yasak getirdi. Kuşkusuz 2014’te Razgrat’ta Güney Hüsmen ile Blagoevgrat (Yukarı Cuma) seçmenin istediğimiz kişi işaretiyle meclise gönderdiği Musa Palev ve ikisinin de ardından DPS meclis grubundan ve daha sonra partiden çıkarılmaları bu defa meyvesini verdi. DPS, Blagoevgrad il merkezinden ve şe-
3 3
Rafet ULUTÜRK Bilinç Yo k l u ğ u hirlerinden, Müslüman Pomaklardan oy alamadı. Çuvallar bu defa oy başı 100 leva karşılığı Romen mahallelerden dolu geldi. Diğer bölgelerdeki durum da böyledir. AP seçimleri bu açıdan değerlendirildiğinde Bulgaristan Türklerinin iradesini yansıtmadı. İftar sofralarına toplananlar, DPS sözcülerini dinlediler ama “oyunuzu bize verin” davetine uymadılar. “Birçokları kalkıp siz hayallerimizden çıktınız” dediler. Diğerleri de “umudumuzu söndürdünüz” diye haykırdılar. Bu seçimle Bulgaristan 2 darbe birden aldı. Birinci darbe, Hollanda Dış İşleri Bakanı Stef Blok Sofya ziyaretinde “Biz Bulgaristan’ın Shengen bölgesine alınmasına karşıyız, iktidar katlarında rüşvetle ve sığınmacılarla baş edemiyorsunuz” sözleriyle ifade edildi. Bakan Blok Bulgaristan’da gizli kaçak kanallarının işlediğine, sınır kontrolünün çalışmadığına işaret etti. İkincisi de, 1996 – 2018 döneminde ülkemize 7.8 milyar Euro yatırım yapan, geçen sene de 80 milyon Euro ile gelen Hollandalı Bakan’ın şu sözleri herkesi düşündürdü: “Para aklama ve terörizmi finanse etme konusunda yapılacak işler var. Bankalarınızdaki son gelişmeler uluslar arası ticaret üzerinde kontrolün arttırılmasını gerektiriyor.” AP seçimlerine komşularımız açısından baktığımızda Romanya’da oy verenlerin % 20 oranında artması ilgi odağı oldu. Orada da çözülemeyen sorun rüşvettir. Rüşvetçi bakanlar hapse girse de, devleti soymayı ödev bilenlerin önü alınamadı. Romanya’da seçim tartışmaları “daire, konak, otomobil ve banka hesapları” üzerine değil, hatta “istifalarla ilgili” de yürütülmedi. Cumhurbaşkanı Kulas Yoanis’ın inisiyatifiyle AP seçimiyle birlikte, bir halk oylaması (referandum) düzenlenerek, rüşvetle mücadeleyi durdurup ülkeyi Direktifle (kanun kuvvetinde kararnameyle) yönetmeye geçilmesi halka soruldu. 2014’te AP seçimine % 32. 44 oranında katılım kaydedilmişken, şimdi bu oran % 51.07’ye sıçradı. Seçime katılanlar ertesi gün ödüllendirildi. Seçimi kaybeden iktidar partisi Sosyal Demokratların lideri ve meclis başkanı Lviiu Dgarnya’ın 3,5 yıl hapis cezasını Yüksek Mahkeme onayladı. Bu halk oylamasıyla Bükreş hükümetinin mahkeme kararlarını bozma ve af çıkarma hakkı kaldırıldı. Cumhurbaşkanı K. Yoanis 2020’de parlamento veya cumhurbaşkanlığı seçimleriyle birlikte bir halk oylaması daha yapılarak, Anayasa değişikleri yapılıp, azınlık haklarının tanınmasını daha şimdiden önerdi. Öte yandan Romanya Brüksel’e gönderdiği milletvekillerinin üçte ikisini değiştirdi. 17 kişilik Bulgar AP milletvekili grubunu daha ilk günde olumsuz etkileyen olay ise, Almanya’da Türk İsmail Ertuğ’un 2. Kez Avrupa Parlamentosuna gönderilmesi oldu. Geçen dönem o, AP ülkeleri TIR şoförlerinin 4 haftada bir memleketlerine dönmelerini öngören yasayı hazırlayan raporcuydu ve Bulgar parlamenterlerle tartışmaları kazanmıştı. Bu yasanın onaylanması halinde 150 bin Bulgar daha ülkeyi terk edip Batı Avrupa ülkelerine taşınacak ve Bulgar Gayrı Safi Milli Hâsılası % 15 zarar görecektir. 26 Mayısta yapılan seçimler Prag’da da rüşvet tenceresinin kapağını açtı. 4 Haziran’da Prag sokak ve meydanlarına dolan 120 000 kişi Başbakan Andrey Babiş’in istifasını ve oluşturduğu şirket çemberi vasıtasıyla “çaldığı 17. 4 milyon Avro’yu” geri çevirmesini istediler. 1989’dan beri Prag’ta bu kadar büyük protesto gösterisi olmamıştı. İlk kez Brüksel yönetimi ile üye ülkelerden birinin halkı rüşvetçilere karşı mücadelede aynı noktada buluştular. Brüksel çalınan paraları geri istedi. Bulgaristan’da Avrupa Birliği Fonlarından gelen paraların üçte ikisinin çalındığı, 2018 AB raporlarına girdi, birçok açıklama oldu ama henüz açılan dava yok. Cumhurbaşkanı Rumen Radev, seçimden bir gün sonra “bu seçimler, Bulgaristan politik sınıfına büyük bir tokat oldu” dese de, ders alan görülmüyor. Onun kanısına göre, “bu seçimler, 30 yıldan beri devam eden, Geçiş Dönemi’nin en skandallı seçimi oldu. Bulgar politik sınıfı, “Her Şey Satılık” tabelasını, “Her Şey Çalınabilir!”, etiketiyle değiştirdi.
4 Sayı 145 - Haziran 2019 4
Bulgaristan Türklerinin Sesi Tarih ve edebiyat
Hak Ve Tarih: Hürriyet Savaşçıları Ölümsüzdür. Kimlik kavgamız anlatmakla bitmez. Bir milyon göçe 23 Haziran 2019
Yazan: Sevilcan YÜCE Konu: Hak ve Hürriyet Savaşçıları Ölümsüzdür. İnsanların onuru, büyüklüğü uğruna can verdikleri davada aldıkları yer ve gördükleri rolle ölçülür. Davamız, Milli Türk Kimliğini yaşatma davasıdır. Boyutları Türk Dünyası kadar büyüktür. Uğruna nice şehitler düşmüştür. Yattıkları yer cennet, ruhları aramızda, bizimle yaşıyor. Bu sabah – 24 Aralık 2018 tarihinde – Kırca Ali/ Eğridere (Ardino) /Süt-kesiği (Sütkesiği) Mleçino camiinde okunan mevlitle şehitlerimizin hepsi topluca anıldı. Kendilerine rahmet, yakınlarına ve Bulgaristan’da yaşayan Müslümanlara ve Türkiye Cumhuriyetindeki yakınlarımıza huzur ve sağlık dilendi. Doğu Rodoplar’da etraf belediyelerden, Bulgaristan’ın 2 927 Türk köyünü ve kasabalarımızı temsilen şahıslar, heyetler özel araçlarla “Türkan Çeşme”, Mestanlı, Raven, Nanovitsa anma törenlerine katılmaya, kahramanlık anıtlarımıza çiçek ve çelenkler koymaya, mitinglerde “Ne Mutlu Türküm Deneye!” anıtını bir daha toplu halde içmek amacıyla tören yerlerine yöneldiler. Bulgaristan’daki Türklerin 20. Yüzyıl ruhunu yansıtan şiirinde Karaoğlan şöyle demişti: Zaman bir balyoz gibi Vurur tarihinin örsüne Ben arada dövülen bir kara demirim Ben bir kara demirim Bin bir biçime girerim bir saniyede Çağının altında ve üstünde tarihin Yoğrularak hamur örneği Örsle çekiç arasındayım Geçerim kalıptan kalıba Yine de ne örsten yakınırım Ne tarihten usancım var Nankörlük de etmem çağıma Ben bir kara demirim Dövülürüm Eğrilirim Ama perçin olmaya değil Sonsuzluklara çekilecek gemilere Ray olmak için Yoğrulup girerim bin bir biçime Çağın balyozu altında Ve üstünde tarih denen örsün Türküsünü dinleyerek zaman emellerinin
Evet, biz bir kara demirdik. 20. Yüzyılın faşizmi ve totaliter komünizmi balyoz gibi indi ensemize ve bizi Bulgar yamasına perçinlemek istedi. 24 Aralık 1984 Ayaklanmamız bir Türk Ayaklanmasıydı. 6 yıl sonra 72 bin Türkün katıldığı büyük İsyanımızın için kıvılcımı bir provasıydı. Bize silah yöneten düşman totaliter devletti. İsimlerimizi ve Türk kimliğimizi değiştirmek, geçmişimizi ve geleceğimizi yasaklamak ve mezar taşı olmayan bir çukura gömmek için devlet terörü kullandı Balyoz olan bu devlet terörüydü. Örs ise vatan toprağımız, memleketimiz, yurt sevgimizdi. Karşımıza diktiği ise, silahlı asker, milis, kızıl bereli, sopacı serseri ve çaresizlikti. Bulgarlaştırmak istediği Rodop Dağlarında hiçbir zaman Bulgar yaşamamıştı. Dağ taş, dikenler, yamaçlar, doruklar, dere tepe, hayvan ve insanlar Türk’tü. Türküler, şarkılar, ağıtlar ve ezan sesi, burada ancak ve yalnız Türk yaşadığını anlatıyordu. Bizim tükenmez güç kaynaklarımız, dilimizdir. Türkçemizdir. İsimlerini vermemek için ayaklananlar eğitimli ve öğrenimli Türklerdi. Yürüyenler dua ediyor. Ruhlar birleşiyor ve asla yenilmez bir güç dünyaya geliyordu. Onlar bilinçliydiler. ”Türk doğduk Türk öleceğiz!” yemini içmişlerdi. Yürüyenler yediden yetmişe herkesti. İlk şehidimiz Türkan kız 17 aylık ve annesinin sırtında kundaktaydı. En önde gençler, onlarla birlikte gelinler, anneler, dedeler ve yürüyen çocuklardı. Yollara sığmayanlar buz tutmuş tütün tarlalarında adımlıyor, “Canımı veririm, ismimi, Türklüğümü vermem!” diye tempo tutuyorlardı: İşte şehitlerimiz: Türkan kız, Mehmet Emin Mehmet, Mehmet Saraç, Hasan Salih Arnavut, Necip Osman, Sezgin Salih Karaömer, Ahmet Mehmet Buruk, Mustafa Bilal, Mehmet Emberli, İbrahim Çetin, Mustafa Emin İlyaz, Mustafa Ömer Osman, Efraim Salim Efraim, Münin Mustafa Ahmet, Turhan Basri İsmailoğlu, Halit Oğlu, Osman Bali Demir, Hasan Çakal, Mehmet Salih Lom, Necdet Adem, Orhan Adem ve daha yüzlerce ismi gizli kalan kardeşimiz.
zorlanandan başka, 12 500 kardeşimizin tutuklanma, polis karakollarında sorgulanma, işkence odalarında başlarına gelenler, yargısız infazlar, öteye geçerken sınır tellerinde asılı kalanlar, sürgünde sürünenler, “Belen” ölüm kampı mağdurları, Eski Zara, Varna, Sliven, Pazarcık, Sofya hapishanelerinde yaşananlar, elsiz, kolsuz, bacaksız kalanlar, cesedi bulunamayanlar. Bu zulmün adı yoktu. Anlatılamaz! Yüzlerce okulun öğrencisiz, tarlaların boş, hayvanların başıboş kalışını ve kuşların bile bir daha buralara uğramayışını… Ve bunu yapanların kendisini “milletten” saymasına, yabancı dillerden çaldıkları sözlerle haklı olduklarını anlatma gayretlerine akıl erdirmek zor. En zor olan da, sürüngen olmak ve iki ayağı üstünde başı dik yürüyen ve gözleri ufka bakan, her sabah güneşin kendilerini gururla selamladığı insanları sürüngen olmaya zorlamaktı. Tarihlerinde dünya nimetlerine hiçbir şey katamamış bu zavallıların ellerindeki silahlarla Türk ruhunu esir alıp Türk Kimliğini değiştirmeyi denemesi ne kadar zavallı ve utanç verici bir hareketti. Birbirlerine rapor verdiler 1 253 bin Türkün elindeki kimliklerde yazılı isimlerini değiştirdik, mezar taşlarını yıktık, tüm Türk köylerine tankla, topla, zırhlı araçla girdik, her bir Türk hanesine çomak soktuk, Türk gibi nefes almalarını, Türk gibi öksürmelerini ve Türk gibi dik yürümelerini kesin yasakladık diye. Ne ki bize Türk gibi küfür etme de yetti. Şarkılarımızı türkülerimizi içimizden söyledik, şiirlerimizi dağlara okuduk, masallarımızı çocuklarımıza okuduk ve asla sürüngen olmadık. Köpeklerin havlayışı, kedilerin miyavlayışı ve bülbüllerin şarkıları ile derelerimizin senfonisi bizimleydi. Türk kokuyordu ve koktu doğa, çiçekler, Türkçe vızıldadı arılar ve düşmanı korkutan eşek dikenleri Türk dikenleri büyüttü. Ne de olsa çok derin bir sarsıntı yaşadık. Şair Bayram şöyle der: Karabasan Gözlerimi yitirdim Renkler kana boyandı ışık karıştığında Doruklar düzlüğe dönüştü Sesim sokaklarda tutsak Gururum kamburum oldu Gözlerimi yitirdiğim gün. Gözlerimi yitirdim Issız yörüngesinde durdu yürek Sevgilerim donakaldı karanlık pusularda Silinince geçmişle geleceğin anlamı Hangi dilde ağlayıp, hangi dilde güleceğim Dostlarımı anılarda nasıl bulacağım Bilemedim gözlerimi yitirdiğim gün. Gizlerimi yitirdim Gizemli bir boşluğa gömüldü zaman Öz saygımın burcundan bir yıldız kaydı Türklüğüm prangalı Mezarımda babam bile yabancı oldu bana İzlerimi yitirdiğim gün Gözlerimi yitirdim Gizlerimi yitirdim İzlerimi yitirdim Adımı elimden aldıkları gün. 1985 Sofya
Ve yüzlerce şair, yazar ve aydınımız haykırdı bu gerçekleri aynı gün. Hiç biri umut yitirmedi. Onlar bu Vatanla vardı ve bu Vatan evladı olmak için can atıyordu. 1984’ün o buzlu Bocuk sabahında ilk şehitlerimizi verdiğimiz anlarda kalabalığın içinde bulunan şair Faik İsmail Arda şöyle haykırmıştı: Ben seni Başkasının olsun diye sevmedim. Benim bahtı kara İçi kara memleketim Ağlama! Dinsin gözyaşların Ben baharlar getireceğim., Senin karakaşına Yağmurlar yağdıracağım Mutluluk yağmurları Toprağına taşına.
Şehitlerimizi anma törenlerimiz, yüksek ruhsal donanımla, birlik ve beraberlik havası içinde geçiyor. Davamızı devrettiğimiz yeni kuşak Milli Türk kimliğini yaşatma ve yüceltme yolunda şahlanmıştır. Yenilmez bir millet olduğumuzu her gün yeniden kanıtlıyoruz. 21. Yüzyıl mazlumların zafer ve kıtalarca dayanışma, özgürlük, adalet yüzyılı olacak ve dünyayı milli devletlerin çöküşünde kurtaracak olan etnik kimliklerin serpilip açması olacaktır. Biz çeşitlilik içinde birlik savaşçılarıyız. Zafer yolunu seçenler bizi izleyenlerdir. Kahramanlarımızın yattığı memleket toprağı cennetleri olsun.
İlahiyatçı, Eğitimci Yazar Arapça’da “ölünün gömüldüğü yer” anlamında kabr (çoğulu kubûr), “kabirlerin bulunduğu yer” karşılığında makber veya makbere (çoğulu mekabir) kelimeleri kullanılır. Türkçe’de kabirle eş anlamlı olan mezâr ise kelimenin kök anlamıyla da irtibatlı olarak özellikle ziyaret edilen önemli kişilerin kabirlerini (ziyaretgâh) ifade eder. İslâm öncesi dinlerde, ölümden sonra bedenler zamana ve coğrafyaya göre değişik şekillerde defnedilmiştir. İnsanlığın başlangıcında cesetlere ne gibi işlemler yapıldığı konusundaki bilgiler kısıtlıdır. Kabir uygulamasının sağlık, bilinmeyenden korkma gibi sebeplerden dolayı ölü bedenden uzaklaşma ve cesedi koruma arzusuyla ilişkili olduğu anlaşılmaktadır. Ölüm fikrindeki tarihî değişimlere paralel olarak her din, gerek mimari açıdan gerekse onun etrafında örülü inançlar bakımından kabre farklı değerler yüklemiştir. Tarih öncesi toplulukların ve günümüzde mevcut bazı iptidai kültürlerin ölü gömme âdetleri aynı değildir. İptidai kültürlerde muhtemelen hastalık yayacağı kaygısı ve ölüm gibi tabiat üstü bir fenomeni ima ettiğinden dolayı genellikle tabu olarak kabul edilen cesetlerin korunması ve yaşayanlardan uzak tutulması özel bir önem taşımakta, bu sebeple bazı durumlarda ceset yerleşim alanının dışına, defnedilmeden atılmakta, ağaçlara asılmakta veya suya bırakılmaktaydı. Diğer taraftan kaba taş çağında yaşamış olan insanların ayakları karına çekilmiş vaziyette ve çeşitli günlük kullanım eşyalarıyla birlikte kabirlere gömüldükleri, bazı merkezlerde insanların evlerde zemine açılan çukurlara, bazen de kilden yapılmış bir küpe konarak defnedildikleri bilinmektedir. Eski Hint-Avrupa kültürlerinde ise cesetler yakıldıktan sonra külleri ya kutsal kabul edilen nehirlere bırakılmakta veya bir kaba konularak saklanmakta ya da kapla birlikte toprağa gömülmektedir. Her şeye rağmen yaygın uygulama, cesetleri toprağa çukur açılarak oluşturulan kabirlere gömme şeklinde olmuştur. Yahudilik’te kabir anlayışını şekillendiren ana tema ölmüş kişinin veya cesedin “kirli” olduğu şeklindeki inançtır; bu kirlenmenin sebebi ise artık ruhun bedeni terketmiş olmasıdır. Ruhsuz beden et yığınıdır ve bir an evvel terkedilmeli veya topluluğun yaşayan üyelerinden uzaklaştırılmalıdır (Levililer, 21/1; Sayılar, 6/6; 19/13). Yahudi inançlarına göre ölme sürecine giren kişi yalnız bırakılmaz, yanında gereksiz şeyler konuşulmaz, ölüm gerçekleşmeden cenaze hazırlıkları yapılmaz. Ceset, hemcinsleri tarafından belli kurallar gözetilerek yıkandıktan sonra kıllar, tırnaklar kesilir, göz ve ağız kapatılır. Yahudiliğin erken dönemlerinde ölüyle birlikte giyim ve süs eşyaları da gömülürdü; ancak bu durum sonraları hoş karşılanmamış, milâdî dönemlere doğru kefenleme geleneği yaygınlaşmıştır. Güzel kokular sürülen ceset beyaz bezden yapılan kefenlerle sarılmaktaydı. Erken zamanlarda ceset kamışlardan yapılan bir örtü üzerine yatırılarak gömüldüğü gibi tabut içinde de defnedilmiş (Tekvîn, 50/26), zamanla bu gelenek yaygınlaşmış olmasına rağmen günümüzde İsrail’de ve Doğu ülkelerinde bu uygulamadan vazgeçilmiştir. Definde dikkat edilmesi gereken en önemli husus cesedin toprakla tamamen örtülmesidir. İsrâiloğulları, milâttan önce iki binli yılların başlarında kabirlerini toprak içine veya kayalara oymak suretiyle şehir dışında yapmışlardır; meselâ İbrânî “atalar” daha çok kaya kabirlerine gömülmeyi tercih etmişlerdir (Tekvîn, 23/9; 25/9; 49/30; 50/13). Kabirler genellikle aile mezarlıkları şeklindeydi. Ortaçağ’a doğru bu kabirler yerini herkesin gömüldüğü büyük mezarlıklara bırakmış, buna paralel olarak kabrin mimari biçimi değişmiş, mermer-
Nevzat ÖZTÜRK İslam Fikhinda Kabir Ile İlgili Hükümler (Ölçüler) -1 den veya taştan sanduka şeklinde kabirler yapılmıştır. Yahudilik’te ölümle ruhun bedenden uzaklaştığına ve bu dünya ile ilişkisinin bittiğine inanılır, kabirde yatan cesedin herhangi bir ıstırap çekeceği düşünülmez. İslâm geleneğinde mevcut kabir azabı veya sorgulaması inancına Yahudilik’te rastlanmamaktadır. Fakat ölünün geride bıraktıklarının dua ve hayır işleriyle ruhun âhiretteki hayatını olumlu yönde etkileyebileceği inancı Yahudilik’te de yaygındır. Hristiyanlıkta ölüm düşüncesi doğrudan ilk insan çiftinin işlediği günahın sonucuyla alâkalandırılmıştır. Buna göre ölmek günaha kefârettir, kabir de günahın bedelini temsil eder. Özellikle Ortaçağ’dan itibaren işlenen bu teolojik yorum kabirlerin simgesel işlevini yoğun bir şekilde gündemde tutmuştur. Hristiyanlıkta kabir geleneği Yahudi kültürünün etkisi altında gelişmiştir. Bu geleneğe göre ölenin gözleri kapatılır, bedeni yıkanır, bütün vücut kefenle sarılır, güzel kokular sürülür ve sazdan yapılmış yataklar üzerinde toprağa gömülür veya kaya oyuklarına yerleştirilirdi. Kabirler genellikle aile mezarları olup daha çok şehrin dışına yapılırdı (Resullerin İşleri, 9/37; Markos, 15/46; 16/1; Matta, 9/23; Luka, 8/52; Korintoslular’a Birinci Mektup, 15/54). Fakat zamanla yahudi tesirinden uzaklaşılmasına paralel olarak kabirler daha farklı bir hüviyet kazandı. Ayrıca IV. yüzyıldan sonra şehitler için yapılan âbidevî kabirler özel bir mimari anlayışının doğuşuna yol açtı, böylece kilise kompleksleri içinde anıtsal mimari birimler doğdu. Hristiyanlıkta cesetleri yakma geleneği IV. yüzyıldan önce mevcuttu. Genel eğilim daima toprağa gömme şeklinde olsa da bugün Protestan çevrelerinde ceset yakma işlemi az çok devam etmektedir. Katolik ve Ortodokslar’da yaygın olan toprağa gömmedir. Beden kabre iyice temizlendikten sonra tabutla birlikte konulur. Bazen de ceset mumyalanmaktadır. Hristiyanlıkta ölümle ruhun bedenden ayrıldığına, beden bozulurken ruhun yüceltilmiş vücuduyla yeniden bir araya gelmenin arzusu içinde Tanrı’ya gittiğine ve son günde insanların yeniden diriltileceğine inanılmakla birlikte İslâm’daki hâkim telakkiye benzer bir kabir azabı kavramı yoktur. İslam’da ise, ölen bir müslümanın cenazesinin yıkanması, namazının kılınması ve bekletilmeden defnedilmesi müslümanlar üzerine terettüp eden farz-ı kifâye niteliğinde dinî bir görev olduğu gibi cenazenin kabre konulmasında uyulacak usul ve âdâb, kabir ve kabristanla ilgili şeklî kurallar ve kabir ziyareti konuları da İslam fıkhında (İslam Hukuk) önemli bir yer tutar. Cenazeye karşı yapılagelen görevler arasında yer alan defin işlemi, aynı zamanda İslâm’ın insana verdiği değeri de gösteren dinî bir vecîbe özelliği taşır. Cenaze namazı gibi bunun da farz-ı kifâye olması, bu görevin herkes tarafından olmasa bile toplum adına bir grup veya kurum tarafından yerine getirilmesi gerektiğini gösterir. Kur’ân-ı Kerîm’de bu işlemin insanoğluna Allah tarafından öğretildiği, kardeşinin cesedini ne yapacağını, ancak Allah’ın gönderdiği bir karganın hareketlerinden öğrenen Hz. Âdem’in oğlunun, “Yazıklar olsun bana, şu karga kadar olup da kardeşimin cesedini gömmekten de mi âciz kaldım!” dediği anlatılır (el-Mâide 5/31). Başka âyetlerde de ölünün gömülmesi gereğine dolaylı olarak işaret edilmiştir (bk. Tâhâ 20/55; el-Mürselât 77/25-26; Abese 80/21-22). Ölünün toprağa tevdi edilmesinin çevre temizliği, sağlık, insanın saygınlığının korunması ve ölümü hatırlatma türünden birçok hikmetler taşıdığı ve bir bakıma geride kalanların ölüye karşı son görevini simgelediği, ölen için de yeni bir hayatın başlangıcı olduğu için defnin şekil ve usulü öteden beri fıkıh kitaplarında ayrıntılı şekilde ele alınmıştır. Ancak bu konuda mevcut bilgi ve usuller, esas ve amaçta aynı olmakla birlikte mahallî kültür ve geleneklerin değişikliği sebebiyle zaman zaman farklılıklar gösterebilmektedir. Cenaze hizmetlerinin yerine getirilmesini ve naaşın defnini önemli bir sebep olmadıkça geciktirmek doğru değildir. Hz. Peygamber cenazeye karşı görevlerin geciktirilmeden ifasını tavsiye etmiştir. Cenazenin sesli zikirle, Kur’an okuyarak veya nümayişle mezarlığa götürülmesi dinî açıdan hoş karşılanmamış, sükûnet içinde, kalben zikir, dua ve tefekkürle takip edilmesi tavsiye edilmiştir. Mezarlığa varıldığında cenaze kabre indirilinceye kadar ayakta durmak, sonrasında ise oturmak sünnettir.
Bulgaristan Türklerinin Sesi Sayı 145 - Haziran 2019
Bulgaristan, İnsansız Kalacak Ülkelerden Biri
Konu: BMT’na göre, Bulgaristan nüfusunun azalma eğilimi hızlanıyor. Birleşmiş Milletler Teşkilatı (BMT) tarafından hazırlanan son öngörüde, halen 7 milyon kişiden biraz daha fazla vatandaşı olduğu iddia edilen Bulgaristan’ın bu sınıra bir daha asla ulaşamayacağını yazıyor. Hazırlanan en iyi senaryoya göre, asrın sonunda ülkede en fazla 5,5 milyon insan olacaktır. Evrostat verilerine göre ise, Bulgaristan’la ilgili en kötü senaryo gerçekleşecektir. Bu senaryoda, 2 100 yılında Bulgaristan’da ancak 2, 18 milyon insan yaşayacaktır. Bugün Sofya ve Filibe’de (Plovdiv) toplam 2 milyondan biraz fazla insan yaşıyor. BMT’nin iyimler öngörülerine göre, Bulgar nüfus 1 milyon kişi azalacak ve 2038 yılında 5. 977 kalacaktır. 20 yıl sonra ise, yani 2059’da 4. 969 kişi kalacaktır. Bu tempoyla azalmaya devam ettiğinde asrın sonunda Bulgaristan’da ancak 3,6 milyon nüfus yaşayacaktır. BMT Ekonomik ve Sosyal Sorunlar Şubesi tarafından hazırlanan bu veriler (göçlerin 0) olduğunu dikkate alarak hazırlanmıştır. Yanı asrın sonuna kadar Bulgaristan’a gelen göçler ile ülkeden çıkanların eşit sayıda olduğu esas alınmıştır. Bu senaryoya göre asrın sonunda ülke nüfusu 4. 242 milyon olacaktır. Bu gidişle Bulgaristan nüfusu 2039’da 6milyonun, 2059’da ise 5 milyon’un altına düşecektir. Bu nüfus azalması, asrın sonuna kadar dünya nüfusunun 11 milyar olacağının hesaplandığı bir ortamda gerçekleşecektir. Nüfusun yaşlanması dünya nüfusunu olumsuz etkiliyor. Şimdi 7,7 milyar olan dünya nüfus asrın yarısında 9,7 milyar olacaktır. Bu yüzyıl dünya nüfusu Afrika’da en hızlı çoğalırken, Hindistan nüfus olarak Çin’i geçecek ve en kalabalık nüfuslu ülkeler arasında 1 numara olacak.Avrupa ve Rusya nüfusu azalmaya devam ederken 2020 yılında 747. 636 milyondan asrın sonunda ancak 629.562 kişi kalacaktır. 2019’da 146 milyon nüfusu olan Rusya Federasyonu Avrupa’nın en kalabalık ülkesidir. 21. Yüzyılın sonunda Rusya nüfusu muhtemelen 126 milyon kalacaktır. Türkiye Cumhuriyeti 21. Yüzyılın ilk çeyreğinde 84-86 milyon nüfusla gelişirken 2058 yılında 98 milyon kişiye olaşacak. BMT’nın hazırladığı en iyimler nüfus istatistiklerine göre, Bulgarlar ‘in 2041 yılında artık 100 000 000 (yüz milyon) nüfuslu komşusu – Türkiye – olacaktır. Bulgaristan’a komşu olan ülkelerin (hiç istisnasız hepsinin) nüfusu azalacaktır. 2100 yılınca T.C.de artık 126 milyon kişi yaşayacaktır. Nüfus azalmasının nedenlerine de işaret ediliyor. 2017’deki verilere göre, bin kişide 8,7 doğum ile Bulgaristan dünyada 212’inci sırada yer alıyor. Ülkenin toplam ölüm oranı bakımından yer aldığı konum ise daha kaygı verici, zira bin kişide 14,5 ölüm oranı ile Bulgaristan 3’üncü sırada bulunuyor. Letonya, Litvanya ve Moldova’nın ardından Bulgaristan insansızlaşma bakımından 234 ülke arasında 9’uncu sırada yer alıyor. Birleşmiş Milletler Teşkilatı’nın 2017’de revize edilen uzun vadeli tahmin raporuna göre, 2015’de Bulgaristan’ın nüfusu 5,4 milyon, 2100’de ise 2.4 milyon kişi olacak. 2008-2009 dönemindeki ekonomik krizin ardından geçen on yıl zarfında Bulgaristan’ı 30 yaşın altında 300 bin kişi terk etmiştir. 1989’dan beri Bulgaristan’ı toplam 3 milyon vatandaş terk etmiştir. Bunların hemen hemen üçte biri 2019’da Türkiye Cumhuriyeti’nde ikamet ediyor. Birleşmiş Milletler Teşkilatı Bulgaristan’da yaşayan etnik topluluklarla ilgili ayrıntılı bilgi yayınlamıyor. Basında yayınlanan bilgilere göre, ülkede nüfus artışında Romen ahali başı çekerken, Müslüman nüfus 1.5 milyonu bulmuştur. Yazılarımızı dostlarınızla paylaşınız. Teşekkür ederiz.
Türk Dünyası
Bulgaristan’daki Kiraz Festivali Renkli Görüntüler
BULGARİSTAN’ın meyve yetiştiriciliğiyle ünlü Köstendil kentinde düzenlenen Kiraz Festivali, renkli görüntülere sahne oldu. Bulgaristan’ın Makedonya sınırında bulunan Köstendil kentinde, bu yıl 12’ncisi düzenlenen Kiraz Festivali yoğun ilgi gördü. Festival kapsamında belediye önündeki meydanda kurulan Kiraz Fuarı’nda sarı, pembe, kırmızı cins renkli kirazlar sergilendi. Kirazlardan yapılan tablolar, sanat eserlerini aratmazken, sepetler dolusu meyveler ziyaretçilere ikram edildi. Bölge köylerinden okuma ve kültür evlerinin açtığı stantlarda ise, kirazla yapılan tatlılar, börekler, kekler, reçeller, kiraz suyu, komposto, kiraz pastaları, kirazlı çörekler ve daha 101 çeşit kirazlı ürün sergilendi. En büyük kiraz, en iyi düzenlenmiş stant, en lezzetli kiraz tatlısı gibi kategorilerde yarışmacılara ödüller verildi. Programda müzik gösterilerinin yanında, en hızlı kiraz çekirdeği ayıklama, en çok kiraz yeme gibi ilginç yarışmalar ziyaretçilere eğlenceli dakikalar yaşattı. YÖRESEL KIYAFETLERE İLGİ Köstendil doğumlu ünlü Bulgar ressam Vladimir Dimitrov Maystora’nın, meşhur ‘Elmalı Kız’ tablosunu nakışla işleyen Veselka Vladimirova ise festivalde yöresel kıyafetlerin tanıtımını yaptı. Vladimirova, “Bu
kostüm babaannemden miras kaldı. Onu restore edip bugün giydim. Bu bölgemize has, en güzel yöresel elbiselerinden biri. Köstendil kadınının geleneksel kıyafetiyle kiraz festivaline geldik. Bu tablodaki ressam, elmalar içinde Köstendil kızını çizmiş, ben iğneyle işledim. Eylül ayında Elma Festivali’ne herkesi bekliyoruz” dedi. AB’DEN 10 MİLYON EURO DESTEK Köstendil’de geçen yıl 16 bin dekarda 6 bin 200 ton kiraz elde edilirken, bu yıl da hasadın çok verimli olduğu belirtildi. Geçen yıl AB fon kaynaklarına başvuran 135 tarım projesinden 77’sinin kiraz yetiştiriciliği dalında olduğu ve bölgede kiraz yetiştirenlere 10 milyon Euro destek sağlandığı vurgulandı.
Aya Nikola Manastırı ve Bulgaristan Burgaz Kanuni Sultan Süleyman Hamamı Ören yeri karşılıklı olarak restore edilmiştir. Aya Nikola Manastırı yol ve çevre düzenlemesinin hayırlı olmasını diliyor, sizleri de ilimizin harika doğasını ve tarihi güzelliklerini görmeye davet ediyorum.” diye konuştu. Minsolmaz, bu tür çalışmaların turizm açısından önemli olduğunu vurguladı.
“Hoca Ahmet Yesevi’den Balkanlara Gönül Erenleri 7” Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı himayesinde, Kültür ve Turizm Bakanlığı Tanıtma Genel Müdürlüğü desteği ile gerçekleşen “Hoca Ahmet Yesevi’den Balkanlara Gönül Erenleri-7” projesi kapsamında Bulgaristan’da Razgrad ve Silistre Dulovo şehirleri ziyaret edilerek etkinlikler gerçekleştirildi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın himayeleriyle, Türkmen Alevi Bektaşi Derneği tarafından Balkan ülkelerinde yedincisi gerçekleştirilen “Uluslararası Hoca Ahmet Yesevi’den Balkanlara Gönül Erenleri-7” kültürel etkinlikleri kapsamında Balkanlar’da yaşayan Türk soydaşlarla buluşuldu. Bulgaristan’ın Razgard ili ve Silistre’ye bağlı Karalar kasabasında geniş katılımlarla kültürel etkinlikler gerçekleştirildi. Karalar köyündeki etkinliklere Razgrad Valisi Günay Hüsmen ve Razgrad Bölge Müftüsü Mehmet Ağla da katıldı. Yoğun kalabalığın olduğu program; Alevi Bektaşi kanaat önderleri, elli halife babanın ve dervişlerin programa katılımıyla gerçekleşti. Halife Babalar Ali Veli Mandacı, Seyit Ali Şahin Neşeli, Halil İbrahim Koz, Veli Ali Kayguz, İsmail Paris ve Mehmet Emin Ahmet Türkmen Alevi Bektaşi Derneğinin bu bölgedeki yaptığı etkinlikler sayesinde anavatan Türkiye’de yaşayan canlarla birlikte olmaktan mutluluk duyduklarını ifade ederken, bu etkinliğe destek veren Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a, Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy ve Tanıtma Genel Müdürü Timuçin Güler’e teşekkür ettiler. Halife Babalar, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin hep
ayakta güçlü bir devlet olması için dualar etti. Razgrad Valisi Günay Hüsmen de konuşmasında Türkiye ve Bulgaristan’ın kardeş devlet olduğunu, bu etkinliklerin iki ülke arasındaki dostluğu, kardeşliği ve barışı pekiştirdiğini, bu etkinliklerin devam etmesinin gerekliliğine değinerek bu coşkulu kalabalığın katılımını takdir etti. Türkmen Alevi Bektaşi Derneği Genel Başkanı Özdemir Özdemir ise etkinlikte yaptığı konuşmada, “Biz Hoca Ahmet Yesevi dergahında yetişen ve Balkanlar’a gelip buradaki insanlarla, kardeşliği, dostluğu, medeniyeti, birlik ve beraberliği, insan sevgisini en ücra köşelere kadar götürme gayesi güden alperenlerin hatıralarını canlandırmak istiyoruz” dedi. Özdemir, “21. yüzyılda Bulgaristan’daki soydaşlarımızla bir arada olmak, aynı sofrada yemeğimizi paylaşmak, yüzyıllar boyunca yaşatılan kültürel geleneklerimizi hep birlikte anmak, genç kuşaklara aktarmak ve sağlam dostluk temellerini oluşturmak için Sayın Cumhurbaşkanımızın, Kültür ve Turizm Bakanımızın verdiği desteklerden dolayı teşekkür ederiz” diyerek konuşmasını bitirdi.
Şehirler arası otobüslerden Toll ücret alınmayacak
Bölgesel Bayındırlık Bakanı Yardımcısı Nikolay Nankov sıralı seferler yapan otobüs şirketlerinin Toll ücret ödemeyeceğini söyledi. Şehirler arası seferler yapan otobüs taşımacılığının sosyal etkiye sahip olduğunu belirten Nankov, otobüs biletleri fiyatlarının artmasına izin vermeyeceklerini söyledi.
5
Nazım ÇAVUŞ Kara Arı Yuvası
Aya Nikola Manastırı Ziyaretçilerini Bekliyor AK Parti Kırklareli Milletvekili Selahattin Minsolmaz, Vize ilçesine bağlı Kıyıköy beldesindeki Aya Nikola Manastırı’ndaki restorasyon çalışmalarının tamamlandığını bildirdi. Minsolmaz, AA muhabirine yaptığı açıklamada, yol ve çevre düzenleme projesi tamamlanarak kullanımına açıldığını söyledi. Bölgenin turizmde parlayan yıldızı konumundaki Kırklareli’nde turizm alt ve üst yapı çalışmalarının hız kesmeden devam ettiğini ifade eden Minsolmaz, “Avrupa Birliği Projeleri kapsamında Kıyıköy
5
Konu: Aklımın ermediği şeylerin örneklerinden seçmeler. Ben hayatta her şeyin dengeli olduğunu kabul edenlerden biriyim. İngiltere Avrupa Birliği’nden (AB) çıkarsa, dengenin Doğu Avrupa’ya eğrileceğini düşündüğümden, Doğu Avrupa’dan birkaç devlet, AB’den ayrılmadan denge sağlanamayacağı fikrindeyim. Ve AB’den kopup ayrılacak ilk ülkenin Bulgaristan Cumhuriyetini olacağından eminim. Nasıl olur da bu kadar emin olduğunu yazabilirsin? Bu soruyu daha önce de işittim ve tartıştım. Olay şöyle, ben masal anlatmıyorum. Gece hayallerimi de yazmıyorum. 2007’de AB içine sızdık, ama bir türlü AB’ye yapışamadık. Her yıl üyelik paramızı ödüyoruz ama biz hep 28 devletlik AB’de (İngiltere çıktığında 27 devlet kalacak) kuyruktayız. Koyunlar gibi kuyruk kokusuna gidiyorum. Hem gidiyoruz hem de AB kütlesinden uzaklaşıyoruz. Avrupa Birliği ülkelerinde “A” sınıf, “B” sınıf” ve “üçüncü” sınıf ülkeler sıralaması olsa, Bulgaristan kuyruğun en sonunda. İlgi çekicidir ki, politik, ekonomik, sosyal ve kültürel yaşam, eğitim ve sağlık sorunlarının her birinde ve her atılımda sondayız. Bunun anlamı nedir. Sosyalizmden kapitalizme dönüş sürecinin ekonomi politiğini yazan bir saçı ağırmış çıkmadı. 1992’den sonra tüm tarım kooperatiflerini, devlet tarım işletmelerini, hafif ve ağır sanayi, işleme ve makine üretim endüstrisi tersane ve lokomotif fabrikalarımızın, kimya sanayi ve atom elektrik santrallerimizin 4 reaktörüne varana kadar her şeyin altından girdik üstünden çıktık. Bu işlerde Bulgaristan’da Romen (Çingene) nüfus “Som Balığı” rolü gördü. Faturasız işleri yaptı. Hani bilirsiniz akvaryumların suyu şeffaf olsun, bulanıp kokmasın ve yosunlaşmasın diye içine sesiz çalışan bir pompacıktan oksijen verilmesi yeterli olmaz, bir de su dibinde yüzen som balıkçıkları vardır ki, onların ödevi çok önemlidir. Dikkatinizi çekmişse, su üzerine yem serptiğimizde somlar dipte kalır. “Bu yemeği yemeyiz” gibi surat asmış tavır alırlar. Onların ballı böreği diğer balıkların dışkılarıdır. Onlar akvaryumun temizlikçileridir. Balığa gitmeyenler, olayı çalka kapma balından insana yarar gelmeyen kara arılarla da düşleyebilirler. Avrupa Birliği’nin temizlikçileri ise, Bulgaristan gibi ülkeler olduğu görüşündeyim. Avrupa’dan gelen kırıntı paralardan hesap sorulmaması, (AB’den gönderilen milyarlarca Avro ile sanki acil, güncel ihtiyaçlarınızı karşılayın, sıkıntı yaratmayın, uyarısıyla gönderilmişti) hırsız, mafya, rüşvetçi, dalavereci sürüsüne yaradı. Dairelerini ve köy evlerini onardılar, iki katlı, üç katlı “konuk evleri” yaptılar. Aylarca yıllarca maliye bakanlığı, inşaatlar bakanlığı, tarım bakanlığı bu işlerle meşgul oldular. Uzatmayalım. Sonuç ortada, 7.8 milyar Avro çalınmıştır. Hele 2009’dan sonra Bulgaristan hükümetleri karşılıksız para harcarken bir hal oldu. Şöyle bir gelenek de doğdu. Başbakan Borisov’un kurduğu hükümetler (üç kabine) azınlık kabinesi, ya sağ merkezci yamalı ya sağ uç yamalı olsalar da, hep ayakta kaldı. Şu olaya dikkatinizi çekmek isterim. 1989’da Sosyalist hükümet devrilirken, devletin dış borcu 10 milyar Amerikan Doları idi. Bugün, yalnız Ulusal Elektrik Şirketi (NEK) (devlet kurumudur) borçları 60 milyar leva yani 30 milyar Avro. Devlet borcu ise, 40 milyar Avro oldu. 1990 yıllarda Sofya sokak ve meydanlarında toplanan mitinglerde – bu paraları ne yaptınız? diye bağıra bağıra çeneleri düşenler, bugün 4050 milyar Avro borca “mık” demiyorlar. Bunu anlayabilmenin kitabı yok…
6 Sayı 145 - Haziran 2019
Bulgaristan Türklerinin Sesi
Güncel
6
Furkan GÖK
Büyük Türkiye Atılımı Konu: Boyası çıkan moderatör’ün karıştırdığı işler! Birleşmiş Milletler Örgütü Nüfus Dairesi 2100 yılına herkesten önce baktı. Önümüzdeki 80 yılda, Rusya da aralarında, Avrupa ülkeleri nüfusu azalırken, hele Balkan devletlerinde yaşayanlar bugüne göre dörtte bir kalırken, Türkiye Cumhuriyeti halkı 47 milyon kişi artarak, 129 milyonu bulacak. Bu, Birleşmiş Milletlerin resmi öngörüsüdür. Rusya’da 136 milyon, komşumuz Bulgaristan’da ise 2,4 milyon insan yaşayacakmış. Pazar akşam, 16 Haziran 2019 tarihinde, Amerika-FOX TV ekranında izlediğimiz ve katılımcı Cumhuriyet Cephesi İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkan adayı, kıdemli politikacı ve devlet öncülerimizden Sayın Binali YILDIRIM ile İstanbul’a CHP-İP-HDP adına Baş Muhtar olmaya hevesli genç belediyeci Sayın Ekrem İmamoğlu arasında gerçekleşen yuvarlak masa forumunda yapılamayan derin diyalog, sel gibi stüdyo dışına taştı ve kamuoyunda ateşli tartışılmaya devam ediyor. Yazımın daha başında İmamoğlu’na Baş Muhtar olarak hitap etmemin sebebine gelince, 31 Mart günü yapılan olağan seçimde İstanbul Büyük Şehir Belediye Meclisi üyelerinin üçte iki Cumhuriyet İttifakından seçilmiş olup yerlerini almış ve görevlerine başlamış olmasıdır. 23 Haziran Pazar gün yeniden önemli bir çoğunlukla, % 90 bir katılımla ikinci kez seçilmesi beklenen Sayın Binali Yıldırım’ın 25 yıl önce başlayan ve çağdaş İstanbul’u yaratan, yerleşen modern belediyecilik geleneğimizi sürdürmesi büyük bir güvenle bekleniyor. 16 milyonluk ulusal ekonomi, bilim, sanat ve kültür merkezimizin deneyimli ve yetenekli emin ellerde olması ve başarılı yönetilmesi Türkiye’mizin 2002’de başlayan Yeni Büyük Türkiye atılımı için olağanüstü büyük önem taşımaktadır. Bu emin atılımın başını çeken politik güç hiç kuşkusuz Adalet ve Kalkınma Partisidir. AK Parti, özellikle son 5 yılda, Türkiye Cumhuriyetini 82 milyonun yaşadığı bir hukuk devleti olarak, çoğulcu parlamenter demokrasinin yeni ve daha yüksek bir aşaması olan Cumhurbaşkanlığı Başkanlık sistemine taşıdı. Halk oylaması ve genel seçimlerle yerleşen Cumhurbaşkanlığı Başkanlık yönetim sistemini, iki kıtayı birleştiren mega polis İstanbul’a, gücünü halktan alan çağdaş belediyeciliği yerleştiren ve gözü devamlı İstanbul üzerinde olan Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN’dır. Bugünkü İstanbul’u Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN önderliğini düşünmeden tasavvur etmek bile olanaklı olakasızdır. Seçimden 1 hafta önce, moderatör İsmail Küçükkaya’ın topladığı yuvarlak masanın anlamı neydi? Çünkü görüşme formatını, yayın akış usulünü, soruları belirleyen, bakışları, tonu, vurgulaması ve hatta söz dizimi şekil olarak özü ele veren bu canlı yayında, kamara açısı bile analiz edildiğinde ustaca hazırlanmış ince bir taraflılığı herkes sezdi. Öne çıkarılmak istenen, deneyim dağırcığında ancak İstanbul belediyelerinden birini birkaç yıl yönetmiş olan, öz geçmişinde popülist yaklaşım ağır basan, sağ eli boş, sol eliyle sürekli dağıtan bir gencin hırslı kariyeris mini görebiliyoruz. Arkasında belediyecilikte güçlü bir siyasi güç de olmayan, bağımsız adaylığıyla böbürlenen bu toy belediyecinin, aslında İstanbul’a çaktığı üç çivi yok. Bütün Balkanların nüfusunun bir arada yaşadığı bir dev şehri yönetmeye kalkışması da işin şaşılacak tarafıdır. Dünya 20’sinde yükselirken 4. Teknolojik devrime geçişi yaşayan ve Türkiye Cumhuriyeti dış satımının % 72’sini gerçekleştiren bu dev şehrin en önemli yönetim organı Büyük Şehir Belediye Başkanlığıdır. Bu organı çaycı, fırıncı tezgahından gelen bir gence devretmek, yalnız İstanbul’da değil, bütün Türkiye’de bir durgunluk, gerileme, hesaplaşarak çözülme sürecine kapı açabilir korkusu kamuoyundan artık taştı ve geniş kitleleri sardı.
Balkan Rumeli Türkleri KonfeKomünist Rejim Yeni Tarih DersBazıKitaplarında Nasıl Tanıtıldı? ders kitaplarında 1949 yılında açılan kampın
Kamuoyunda kapsamlı bir şekilde tartışılmasından sonra 2018 yılında yeni bir 10. sınıf Tarih ve Medeniyet dersi müfredatı kabul edildi ve bu müfredatta ilk kez 1944-1989 döneminin ayrı bir bölümde okutulması öngörülüyordu. Şimdi bu ders kitapları baskıya hazır ve Eğitim ve Bilim Bakanı Krasimir Vılçev tarafından onaylandığı takdirde gerekli tirajda bastırılacak. Fakat komünist rejim bu ders kitaplarda nasıl tanıtılmıştır? Desebg.com sitesi ve sitenin kurucusu olan gazeteci Hristo Hristov, bu ders kitaplarında komünist rejimin yanıltıcı, manipülatif ve kasıtlı bir şekilde tanıtıldığını saptadı. Değerlendirme ve seçmek için okullara dağıtılan bazı yeni ders kitaplarının içeriği hakkında endişelenen ülkenin değişik yerlerinden öğretmenler kendisine başvurdu. Gizli istihbarat servisi DS’nin ayrıntılı olarak anlatılmaması Hristov’un ifadesine göre, tüm yayınevlerine ait ders kitaplarında eksik olan şey, 1944 – 1989 döneminde totaliter devlette bir baskı aracı olarak eski gizli istihbarat servisi Devlet Güvenliği’nin (DS) rolünün ve faaliyetlerinin açık ve ayrıntılı bir şekilde anlatılmamasıdır. Servisin doğrudan parti yönetimine bağlı olduğu ve 1974 yılından sonra Bulgar Komünist Partisi Genel Sekreteri Todor Jivkov’a da bağlı olduğu belirtilmemiştir. Bunun yerine ders kitaplarının bir kısmında Jivkov yönetimi sırasında toplum üzerindeki baskıların azaldığı yazılmıştır. DS’nin ideolojik, kadro, operasyonel ve teknik açıdan Sovyetler Birliği’nin istihbarat ve gizli servisi KGB’ye itaatine de değinilmemiştir. Hristov, bazı yayınevlerinin yeni müfredata göre kullanılması gereken “baskı aracı” kavramını sözlük şeklinde 2-3 cümle ile yansıtarak, numara yapmaya çalışmıştır. Gizli tutulan ülke iflaslarına yer verilmemesi Desebg.com sitesinin tespit ettiği başka çarpıcı bir eksiklik de Jivkov yönetimindeki BKP döneminde 1960, 1976-1977 ve 1987 yıllarında olmak üzere devletin üç kez iflas etmesinin yansıtılmamasıdır. Ülke iflaslarına sadece 5 yayınevinden birisinin ders kitaplarında değinilmiştir. Gazeteci Hristov,”Ülke iflasları göz önünde bulundurulmadan bu dönemde ekonomi ile ilgili diğer her şey tamamen anlamsızlaşıyor” dedi. Bununla birlikte öğrenciler bazı ders kitaplarında, “Todor Jivkov, halkın refahı için çalıştığını okuyabilirler” cümlesini okuyabilirler. Belene Toplama Kampı Ders kitaplarının hiçbirinde Belene Toplama Kampı’nın varlığı tam olarak bildirilmemiştir, ayrıca bunun BKP’nin muhaliflerinin tutulduğu en büyük ve en uzun süreli toplama kampı olduğu belirtilmemiştir.
1953 yılında, başka ders kitaplarında ise 1956 yılında tekrar açıldığı ve 1962 yılında kapatıldığı yazıyor. Fakat toplama kampının tekrar 1985 yılında açıldığı ve Bulgarlaştırma sürecine karşı çıktıkları için yargılanmadan ve hüküm giymeden 500’den fazla Türkün burada tutulduğu hiçbir yerde belirtilmemiştir. Gazeteci, bu döneme ilişkin ders kitaplarında daha birçok eksik veya yanıltıcı bilgi verildiğini saptadı. Örneğin, BKP’nin biriktirdiği devlet borçlarına değinilmemiş, 9 Eylül 1944 tarihinden sonra komünist rejim kurbanlarının sayısı verilmemiş, komünist rejim döneminde hayat kalitesi abartılmış bir şekilde yansıtılmıştır, Bulgar Ortodoks Kilisesi’ne uygulanan baskılar doğru yansıtılmamıştır. Özellikle sözüm ona “Soya Dönüş” süreci yanıltıcı şekilde tanıtılmıştır. Sivil toplum kuruluşları ve toplumun ileri gelenlerinden tepki Ülke çapında çeşitli sivil toplum kuruluşları ve toplumun ileri gelenleri de komünist rejimin tarih kitaplarında yanıltıcı şekilde tanıtılmasına tepkisiz kalmadı. Hafıza Komünist Rejim Mağdurları Birliği, Eğitim Bakanı’na yönelik bir bildiri yayımladı. Bildiride yeni tarih ders kitaplarının sadece eksikliklerle değil, aynı zamanda ders kitabı yazarlarının gerçekleri göz ardı ettiği tarihi gerçekler hakkında yalan yanlış bilgilerle dolu olduğu belirtilmektedir. Üç yıldır eski toplama kampı ve yapılan ziyaretlerle ilgilenen Belene Adası Vakfı, Bulgaristan Komünist Partisi’nin totaliter yönetiminin dönemi hakkında gerçeklerin yanılcı, çarpıtılmış bir şekilde yansıtılmasına ve gizlenmesine sert bir tepki gösterdi. Bulgaristan’ın Avrupalı Geleceği İçin Vatandaşlar (GERB) partisinin eski Genel Başkan Yardımcısı Tsvetan Tsvetanov bile Facebbok hesabında yaptığı açıklamada Eğitim Bakanı ve GERB Meclis Grubu’nun komünist rejim hakkındaki gerçeği değiştirmeye yönelik skandal girişime izin vermeyeceklerini umduğunu ifade etti. Desebg.com sitesine röportaj veren Eğitim ve Bilim Bakanı Krasimir Vılçev, “Ders kitaplarında gördüğüm olayların daha fazlasının tanıtılmasını beklerdim. Ders kitabı yayınlama ve yazma süreci özelleştirilmiştir-yayınevleri özel kuruluşlardır ve yazar kadro ekibini kendileri belirliyor, ben Bakan olarak kontrolü elimde bulundurmadan sadece sorumluluk taşıyorum” diye yorum yaptı. Bakan buna rağmen yayınevlerinin ders kitaplarında düzeltme yapmalarını isteyeceğine dair söz verdi. Bakanlığa bağlı ders kitapları değerlendirme komisyonunun, ders kitaplarında hiçbir eksiklikler tespit etmediği ve raporunda hiçbir hususa dikkat çekmediği anlaşıldı. Ancak bu komisyonda olası hataları düzeltebilecek profesyonel akademik çevrelerin hiçbir temsilcisi olmadığı kaydedildi. Gazeteci Hristov, Bakan’a gönderdiği mektupta konuyla ilgili tüm düşünceleri ortaya koydu ve aynı olayların ders kitaplarında farklı bir şekilde tanıtılmasına son verilmesini istedi. Hristov’un mektubunun sonunda şu ifadeler yer aldı: “Gençlerin bilgilendirilmesi ve uzun zamandır önceki hükümetler tarafından göz ardı edilen ve ihmal edilen Bulgar toplumunun kilit bir sorunun çözümü açısından tabloyu nihayetinde ortak çabalarla değiştirebileceğimiz zamanı kaçırmayalım. Bulgaristan’daki genç kuşakların vatandaşlık bilinci buna bağlıdır”.
derasyonuBaşkanıSabriMUTLU Balkan Rumeli Türkleri Konfederasyonu Genel Başkanı Zürfettin Hacıoğlu’nun genel başkanlık görevinden istifa etmesi sonucu yerine yönetim kurulu kararıyla genel sekreter Sabri Mutlu getirildi. Hacıoğlu’nun sadece genel başkanlıktan istifa ettiğini belirten Mutlu, “Kendisinin yönetim kurulu üyeliği devam ediyor ve tecrübelerinden her zaman faydalanacağız. Önümüzdeki günlerde yeni çalışma programımızı yönetim kurlu arkadaşlarımızla birlikte hazırlayıp federasyonlarımıza ve derneklerimize bildireceğiz.” dedi.
Bulgaristan’da ilk 5G hücresi devreye girdi Ülkede çalışan mobil operatörlerden biri, Bulgaristan için ilk olan 5G baz istasyonunu devreye soktu. Hücre, yılın sonuna kadar test rejiminde 3440 ila 3540 MHz arasında frekans bandında çalışacak. Şirket, 2020 yılına kadar müşterilerine 5G hizmetler sunmaya başlmayı umuyor. Yeni ağ, çok hızlı geniş band mobil erişim, düşük gecikmeli güvenli iletişim ve makinalar arasında toplu haberleşme sağlıyor. Haberleşmeleri Düzenleme Komisyonu Başkanı İvan Dimitrov, Komisyon’un ülkedeki tüketicilerin en yeni teknolojilere erişim imkanı sağlanmasına yönelik bütün çabaları takdir ederek yatırımları ve rekabeti teşvik ettiğini belirtti.Bulgaristan, 5G ağını test eden 50. ülke durumundadır.
Cep telefonuna yıldırım çarptı, hayatını yitirdi
BGNES haber ajansı Rodoplarda 48 yaşındaki bir kadının yıldırım çarpması sonucu hayatını kaybettiğini bildirdi. Kadının cep telefonuyla konuştuğu sırada kendisine yıldırımın isabet ederek, olay yerinde can verdiği açıklandı. Madan’ın Borinovo köyü yakınında üç arkadaşıyla beraber yürüyüşe çıkan kadının Yambol’dan misafirliğe geldiği anlaşıldı. Aynı anda yanında bulunan üç kişinin düşen yıldırımdan zarar görmeden kurtulduğu bildirildi.
Belitsa’da evleri yangında kül olan aileye yardım kampanyası
Belitsa’dan genç bir ailenin yangında kül oldu ve aile evsiz kaldı. Okuma evinin girişimiyle Fatima ve Ahmet ile 10 yaşındaki çocukları için yardım kampanyası başlatıldı. Destek girişimi anons edilir, edilmez köydeşler bin leva topladı. Belitsa Belediye ve okuma evinin sitesinde genç aileye yardım kampanyasına özel banka hesap bilgileri yayınlandı. Fatima Veysalova ve eşi Ahmet Talip on yaşındaki çocuklarıyla beraber yakınlarının bir odasına yerleşti. Ülke çapından da genç aileye yardım bekleniyor.
Ankara BULTÜRK Temsilcisi Sebîlürreşad Derneğinde 15 Haziran 2019 günü Ankara Sebîlürreşad Derneğinde. HUDER Genel Başkanı Sayın Av. Hüseyin Kaya‘nın “Yeni Bir Adalet Teorisi” konulu konferansına katıldık. -Dünyayı izlemeyen, halkın içine girmeyen birisi adaleti temsil edemez. -Adalet tecelli ettirecek kişinin hikmet sahibi ve halkın içinden gelen birisi olmalıdır. -Adalet için karar verecek merciler tarafından; Dreyfus Davası, Fatih Sultan Mehmet’in bir Rum ile olan yargılanma davası, Hz.Ömer’in adaleti, Sad b. Ebi Vakkas ile birlikte yaşadığı Nuşirevan’ın adaleti bilinmelidir. – Adalet dağıtırken yeni bir adaletsizliğe sebep olunmamalıdır. -Adalet dağıtılırken Antik Yunan, Rönesans çizgisindeki gibi kısır tartışmalar yaşanmamalıdır. -Toplum vicdanlı olmalıdır. Hakim ve C.Savcıları besmele ile işine başlamalı ve adaleti tecelli ettirmelidir.
-Adalet tesisinde tarihsel bir gerçeklik olsun diye antik Yunan tarihine atıf yapılır. Sokrates’in savunmasında ahireti ortaya koyan ve serbest bırakılmasını sağlayacak rüşvete karşı çıkan bir duruş sergilediği görülür. Burada 2400 yıl önce insanın insana kurduğu müessesenin dayatmasına karşı çıkan bir duruş sergilemiştir. -Muhafazakarlık Müslümanlık değildir. Muhafazakarlık cahiliye devrini tarif eder. -İnsan öldürülebilir, lakin incitilemez. Suçlu yargılanırken aşağılanmamalıdır. -Hz. Musa ile Hızır’ın hikayesinde hikmet sahibi olmanın önemine vurgu yapar. -Türk Adalet sisteminde aile korunacak. -Adalet kendi mecrası dışı da kullanılmamalıdır. -15 Temmuz’u yaşatanların; daha önce de Erge- -Hak ile Batıl karışıyorsa orada adaletsizlik vardır. nekon, 28 Şubat ve 1980, 1970 ve 1960 darbe- HUDER Genel Başkanı Sayın Av. Hüseyin Kaya lerini de tezgahlayanların devamı ve hatta aynı Üstad’ın yüreğine sağlık. Konferansa vesile olan Sebîlürreşad Derneği yöneticilerine ve bizleri dakişiler oldukları anlaşılmaktadır. vet edenlere teşekkür ederiz.
Bulgaristan Türklerinin Sesi Sayı 145 - Haziran 2019
Kadro Yenileme Zamanı Mehmet ÇAKIR
Konu: Hiçbir kimse türbülansa düşmek istemez. Gelip geçen seçimlerden sonra hava sanki biraz açtı. Sosyal olayların peşin yazılmış kuralları yoktur. Politik havanın tam ne zaman kararıp boşalacağını ve tam da ne zaman açacağını kestirmek zordur. Biz Bulgaristanlı soydaşlar, düşmanlıkların katmerleşmesi ve toplayan zulüm çıbanlarının patlayışı bakımından belirli bir sezinleme ve öngörü sahibi olsak da, Türkiye gerçekliği üstüne son söz söyleme olgunluğuna henüz erişemedik. Buna rağmen, 31 Mart seçimlerinin İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkanı kısmında aynı aday ve kurallarla tekrarlanacağı haberini alınca, “Cumhur İttifakı adayı Binali Yıldırım 6 puan farkla kaybeder” dedik. Bilemedik, fark 9 puana çıktı. Bu defa seçim günü yaklaştıkça sokaklara umut doldu. AK Partinin sakin suskunluğunu bozan sanki bir çığıydı. TV ekranlarını ve sosyal medyayı kapladı. Anlaşılamayanı açıklama seferberliği başladı. Deterjanı fazla kaçmış çamaşır gibi köpürdükçe köpürdü. Aslında 25 yıldan beri belediye başkanlığında çamaşırı olmayanların niyet ve hevesten başka yıkayacak pek bir şeyi yoktu. Kişisel durumlarından memnun, iç çelişkilerine kapanmış iktidar partisi yetkilileri kollarını sıvayacaklarına, Baş Komutan Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın sahaya inmesini ve “Yenikapı” misali 5-6 milyonluk bir mitingle rüzgârın yönünü değiştirmesini beklediler. Bekleyenlerde hareketlenme gerekçesi yok gibiydi. Bu nedensiz bekleme esnasında ard arda birkaç aksi olay da oldu. Seçim tam kapı çalarken, AK Parti öz kadrolarından olan Bülent Arınç, “Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminden parlamenter sisteme geri dönülse iyi olur,” dedi. Hemen ardından, eski Cumhurbaşkanı Abdullah Güllün yine eski AK Parti Maliye Bakanı Ali Babacan’ın kuracağı Birleşik Türk Sermayesi Partisine fahri başkanlığı kabul ettiği açıklandı. Metrepol ve Anadolu sermayesinin birleşmesi Büyük Türkiye’nin kısa yolu umudunu uyandırırken, AK Parti eski Bakanı ve Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun “Anadolu’da taban parti girişimi” İstanbullu AP Partili seçmende “iç çelişkilerden biz geliyoruz” kıvılcımı çaktı. Bu arada, MHP’li Cumhur İttifakı militanları sahada geceyi gündüze katsalar da, AK Parti saflarında bir şey yapmaya gerek yok rahatlığı sürdürdüler. Manevi yıkımı gören AK Partili çıkar grupları birbirine kılıç çekmeye gecikmedi. Kabaran muhalefetin gücü küçümsendi ve doğru değerlendirilemedi. Nereden emir alacağını şaşırmış etnik Kürt seçmenden medet ummanın yanlış olduğu bilinciyle sahadan çekilirken, seçim sonuçları gecikmedi. 10 milyon seçmenin katılacağı bu seçimin anti-emperyalist niteliği ortadadır. ABD Başkanı Donald Tramp’ın Türkiye devlet ve halkının bağımsızlık iradesine kuzgun gibi çullandığı, Suriye’ye İkinci Dünya Savaşında kullandığı silahlarda daha fazla yığınak yaptığı ve devam etmektedir. PKK’ya devlet kurdurup Türkiye devlet egemenliği karşısına dikmeye çalıştığı çok gergin şu dönemde, seçmenin ideolojik ve sosyal problemleri bir yana bırakıp devletine sımsıkı sarılıp, Baş Komutan Sayın Recep Tayyip Erdoğan’la saf tutması beklenirdi ve bu bekleyiş doğaldı. 31 Mart seçim sonuçları aslında bu öngörüyü doğrulamıştı. Ne yazık ki, seçimin tekrarına giderken, Cumhuriyet Halk Partisi Başkanı Kemal Kılıçtaroğlu’nun bir çok cephede birden sıcak savaş yürüttüğümüz, askerlerimizin Suriye’de silahlı mücadeleye devam ettiği bir dönemde, ekonomik sıkıntılara basarak, milli çıkarlarımızı ve ulusal huzuru bir yana itti. 2017 Ankaraİstanbul yürüyüşünde çaldığı “adalet umudu” klavyesine basıp, geçen yılın Haziran günlerinde Cumhurbaşkanı Seçimlerinde 3 kanattan dağınık hareket eden muhalefet
Spor ve Eğitim
TBMM’nde Bulgaristan Göçmenleri Komisyonu kurulması önerildi
Türkiye’de muhalefet olan CHP, Bulgaristan’dan Türkiye’ye göçeden vatandaşların yaşadığı problemlerin ele alınması ve çözüm politikasının oluşturulması amacı ile TBMM’nde komisyonun oluşturulmasını teklif etti. Teklifte belirtildiği üzere Bulgaristan’n geçmiş olmasına rağmen bazıları hala ikamet ve iş izni, vatandaşlık ve sosyal güvenlik sigortası konusunda sorunlar yaşıyor.
Bulgaristan’da nüfus azalması sorunu endişe verici boyutta
Ulusal Halk Sağlığı ve Analiz ve Blagoevgrad’da nüfus oranına kıMerkezi’nin istatistikleri nüfusun yasla ölüm oranı yüksek. Vidin’de azalmasının tehdit boyutlarında ölen ve doğanların oranı arasındaki olduğunu gösteriyor. 2019 yılıfark son derece endişe verici – üç nın sadece ilk çeyreğinde vefat ayda 452 kişi vefat etmiş ve sadece 59 eden Bulgaristan vatandaşlarının bebek doğmuştur. Yılın ilk üç ayında sayısı 29 000. En yüksek ölüm oranı 5 230 kişi ile toplam yeni doğanların sayısı 13 000. İstatistikler, Sofya’da, ardından 2 884 kişi ile Plovdiv, Varna’da Bulgaristan’da ortalama üç vefat eden kişi karşıölenlerin sayısı ise 2 087. Haskovo, Stara Zagora sında, bir bebek doğduğunu gösteriyor.
Parlamentodan siyasi partilerin bağış kabul etmelerine yeşil ışık
Ulusal Meclis’te yapılan oylama sonucunda siyasi partilerin sübvansiyonu 5,62 avrodan 0,51 avroya düşürüldü. Hükümetin önerisi GERB, Ataka, DPS ve Volya’dan olmak üzere, toplam 119 milletvekili tarafından desteklendi. Parti sübvansiyonunun 11 levadan 1 levaya indirilmesi, yasanın Devlet Gazetesinde ilan edilmesiyle yürürlüğe girdi. Parlamento ayrıca, bireylerden ve siyasi partilerin gecikmiş kamu yükümlülüğü hip tüzel kişilerden bağış kabul etmelerine olmayan ve / veya denizaşırı şirketlere sa- izin verdi.
BNT Genel Müdürü görevine Emil Koşlukov seçildi
Elektronik Medya Kurulu SEM, Bulgaristan Ulusal Televizyonu BNT Genel Müdürü görevine şimdiye kadar görevi geçici olarak yürüten Emil Koşlukov’u seçti. Programını tanıtırken ulusal televizyonun borçlarını 4 milyon avro azaltma sözünü veren Koşlukov, sonbahardan itibaren bir dizi programla imzalanan anlaşmaları gözden geçireceğini söyledi. Yıllık bütçesi 35 milyon avro olan BNT’nin operasyonel borcu, 18 milyon avroyu buluyor.
7 7
Galip Sertel Sen Sebepsin Ey İstanbul «Bu şehr-i Sitanbul ki bî - misl ü behâdır» Nedim
Sen sebepsin de ey İstanbul Sarı Saltuk diyarı Dobruca>dan abdallar piri Otman Baba yürür Fatih otağına deruninde debelenen ezeli aşkı Hakk ile ve nice masum yüzlü hayırhah dervişlerin fenafillâh olur yedi tepe yedi iklim Bellini fırçası ile... Sen sebepsin de ey İstanbul Tuna Boyu Rusçuk Yaranı>ndan Alemdar Mustafa Paşa yürür Topkapı sarayına vebalinde «Sened-i İttifak» ile ve nice küskün şehzadelerin helâk olur çıldırmış konaklarında sarı sırma sırım ile... Sen sebepsin de ey İstanbul Makedonya dağlarından Resneli Niyazi Bey yürür Yıldız sarayına tüfeğinin namlusunda ihtilâl tebliği ile ve nice tahtı tacı yüce sultanların ferağ olur isyankâr meydanlarında «Hürriyet Kasidesi» ile... Sen sebepsin de ey İstanbul soykırımlardan arta kalan gazap rüzgarlarından feyz alan nice evlâd-ı fatihanın döner de Rumeli bozgunlarından tarumar gönülleri sinende iflâh olur yedi iklimden evlâ bir nefes aşkın ile... Galip Sertel sözler: «Bu şehr-i Sitanbul ki bî - misl ü behâdır» : «Bu İstanbul şehri ki misli benzeri yoktur». fenâfillâh : Tasavvuf inanç sisteminde Tanrıda yok oluş. Gentile Bellini : 1480-1481 yıllarında İstanbulda bulunan Venedikli resam. Sened-i İttifak : Sultan II Mahmut ile ayanlar arasında 29 eylül 1808 tarihli bir antlaşma. Hürriyet Kasidesi : Vatan şairi Namık Kemal şiiri.
8 Sayı 145 - Haziran 2019 8
Bulgaristan Türklerinin Sesi
BULTÜRK ETKİNLİKLERİ
Türk Dünyasına ve Bulgaristan Türkleri için yapmış olduğunuz Özverili Çalışmalarınızdan dolayı Sizleri Taktir ederiz
Bulgaristan TĂźrklerinin Sesi SayÄą 145 - Haziran 2019
9 9
10 Sayı 145 - Haziran 2019
Bulgaristan Türklerinin Sesi Balkanlar
10
Türk Muhtara
Oy Vermem
Konu: İnsan hakları ve azınlık hakları mücadelemiz devam ediyor. Saklanan gerçekler saldırı silahı oluyor. Bulgaristan 27 Ekim 2019’da yerel seçime gidiyor. Sofya Merkezli “Açık Toplum” Enstitüsü yaklaşan yerel seçimlerle ilgili 1174 kişi arasında anket düzenledi. Anket sonuçları sıkıldığında toplumda Romen (Çingene) ve Türk (Müslüman) muhtar, Belediye Başkanı, Belediye Meclis üyeleri için (etnik ve ırkçı nedenlerle) oy vermek istemeyen büyük bir kitle var. Anketten, Türk veya Romen Muhtar olmasın, çıktı. Anket Sonuçları Sofya’da çıkan “Dnevnik” (Günlük) gazetesinde yayınlandı. “Açık Toplum” aynı konuyu artık 3. Anketinde değerlendiriyor. Soruların esasında, Bulgar kamuoyunun “demokrasi “ ve temel insan haklarının hukukun üstünlüğünü iddia eden toplumdaki yerini açıklamak bulunuyor. Halk nabzını ölçme yaklaşımının üçüncüsü 2018’de yapılmış ve bu ay değerlendirilip yayınlanmıştır. Bulgaristan’da azınlık haklarının güvence altında olduğuna ilişkin sürekli yayın yapılsa da, ülkede derin ayrımcı bir tavrım sürdüğüne tanık oluyoruz. 1990’dan beri sanki değişen esaslı bir şey yok. Birinci tespit: Azınlık düşmanları maskelerini indirdiler. Herhangi bir değişiklik olmazsa 27 Ekim 2019’da yapılması öngörülen yerel seçimlerde, (muhtar, Belediye Başkanı ve Belediye meclis üyeleri seçilecek) ankete katılanlardan % 70’i Romen (Çingene) soyundan gelen bir adaya oy vermeyeceklerin açıkladılar. % 65’i homoseksüel bir adaya ; % 63’ü Türk asıllı bir adaya; % 46’sı yaşı 65’ün üstünde olan bir adaya; % 29 özürlü bir vatandaşa, % 11’i de bir Bayan adaya oy vermeyeceklerini beyan etmişlerdir. Etnik, dil, din ve kültürel haklarımız için mücadeleye kalkmadan yönetime giremeyiz. İkinci tespit: Bulgaristan vatandaşlarından sadece % 26’sı hükümetin yasaları uygulayarak yönettiği görüşündedir. Katılımcıların % 22’si hükümet yasalar çerçevesinde yönetmektedir. % 14’ü Bulgaristan’da geçerli yasaların anlaşılır ve şeffaf olmadığını ve ancak % 8’ı yasaların tüm vatandaşlar için aynı şekilde uygulandığı görüşünü savunuyorlar. Genel kanıya göre, 2018 yılında Boyko Borisov hükümeti birçok sorunla zor başa çıkmıştır. Sosyal, sağlık ve eğitim sorunları derinleşmeye ve şiddetlenmeye devamediyor. Üçüncü tespit: Hükümetin baş edemediği sorunlar. Ankete katılanların % 86’sı 10 yıldan beri yöneten Borisov hükümetinin fakirlikle baş edemediği; % 85’i rüşvet, dolandırıcılık ve dalaverecilerle baş edemediği; % 50’den fazlası hükümetin cinayet, hırsızlık, kalitesi çok düşük olan eğitim ve öğretimden, yetersiz ve kalitesiz sağlık sektöründen kaynaklanan sorunları da çözemediği görüşünde iken, % 75’i bu hükümetin işsizlik sorunlarını çözemeyeceği görüşünde birleşmişlerdir. Eğitim ve öğretim konularındaki tüm sorunlardan katılımcıların % 21 etnik azınlıkların anadillerinde eğitim sorunlarının bu hükümet tarafından çözülmeyeceği kanısındadır. Dördüncü tespit: Ankete katılanlar hangi haber kaynaklarından bilgi alıyor. 2018 yılında Bulgaristan’da vatandaşların % 68’i birinci ve ana haber ve yorum kaynağı olarak televizyonu kullanmıştır. (Bulgaristan’da Devlet Televizyonu BNT1. Programı dünde yalnız (saat 16’da) 10 dakika Türkçe haber veriyor.) Nüfusun % 16’sı haberlerini internetten alıyor. Ancak % 2’si radyo dinliyor veya gazete okuyor.
BULTÜRK ANKARA TEMSİLCİLİĞİ 99 YAŞINDAKİ ATATÜRKÜN YAVEBİR ANI BULGARİSTAN TÜRK’Ü OSMAN KILIÇ’I ZİYARET ETTİ RİNDEN Gazi M.Kemal, çiftliğinde do-
14 Haziran 2019 tarihinde, Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği BULTÜRK Ankara Temsilcisi İsmail CİNGÖZ ve Fatma AKSOY’un organizasyonu ile Göçmenlere Yardım Derneği Ankara Şubesi Onursal Başkanı Fikret ÖKSÜZ ile Yeni Osmanlılar Derneği Başkanı Saffet ATAK 99 yaşındaki Razgrad / BULGARİSTAN doğumlu Osman KILIÇ Bey’i ziyaret ettiler. Osman KILIÇ Bey, yaşının 99 olmasına rağmen hafızasının çok kuvvetli olduğu, tarihleri ve yaşadıklarını daha dünmüş gibi hatırladığı görüldü. Eğitim ve öğrenimini Bulgaristan / Şumnu’da Nüvvab Mektebinde tamamlayıp 1944 yılında öğretmen olduğunu belirten Osman KILIÇ, 1948 yılında Türkiye için casusluk yapmak suçlamasıyla idama mahkûm edildiğini ve 3 yıl hapiste bu kararın çıkması için beklediğini, 3,5 yıl sonra idam kararının Türkiye’nin de girişimleri sonucu müebbet hapse çevrildiğini belirtti. Yine Türkiye’nin girişimleri sonucunda 1965 yılında iki ülke arasında yapılan anlaşma gereği takas yoluyla Türkiye’ye geldiğini belirtti. Kendisi hapiste yatarken ailesinin 1951 göçünde Türkiye’ye gönderildiğini ve 2,5 yaşında bıraktığı kızını 19 yaşında genç bir öğretmen olarak bulduğunu belirtti. KILIÇ, o yıllarda Bulgaristan’da Türkçe kullanılan isimlerin her yerde Bulgarca’ya çevrildiğini, Bulgaristan yönetiminin Türklere “aslında siz Bulgar’sınız Osmanlı geldiğinde sizi Türkleştirdi” diye söylediğini belirtti. Osman KILIÇ, esasında Bulgarların da bir Türk Boyu olduğunu, Osmanlı’dan yüzyıllar önce Karadeniz’in kuzeyinden gelerek buraya yerleştiklerini ifade etti. Osman KILIÇ, çeşitli dönemlerde Bulgaristan yönetiminin Türkleri asimile et-
meye çalışarak Türk nüfusu sorununu halletmeye çalıştığını belirtmiştir. Fakat başarılı olmayınca göçe zorlayarak kurtulmayı tercih ettiğini ve Lozan’dan sonra 1950-1951, 1968-1978, ve 1989 yıllarında olmak üzere 3 dalga şeklinde Bulgaristan’dan Türklerin göçe zorlandığını belirtti. 20 yıl Göçmenlere Yardım Derneği Ankara Şubesi’nin başkanlığını yapan ve şimdi de Derneğin Onursal Başkanı olan Fikret ÖKSÜZ; başta Bulgaristan’dan gelenler olmak üzere Türkiye’ye gelen göçmenlerin birbirlerine yardımcı olabilmek için birçok dernek kurmak suretiyle Sivil Toplum Kuruluşları etrafında organize olduklarını belirtti. Sohbetin sonunda Osman KILIÇ konuklarına yazmış olduğu kitaplardan hediye etti. BULTÜRK Ankara Temsilcisi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Uzmanı İsmail CİNGÖZ de “Türkiye Suriye İlişkilerinin Dönüşümü – Arap Baharı ve Hatay Faktörü-” adlı kitabını imzalayarak Sayın KILIÇ’a taktim etti. Haber ve Fotoğraf: Fatma AKSOY / BULTÜRK Ankara Temsilciliği
Burgaslı Öğrenciler Bilgisayar Faresi Şeklinde Elektromobil Tasarladılar Temmzuz ayının başında elektromobil, Londra’daki uluslararası yarışmaya katılacak. Otobomil fikri, elektronik öğretmeni Karsimir Kınçev’in İstanbul’da ziyaret ettiği Uluslararası Enerji Verimliliği Yarışmasının ardından doğdu. Krasimir Kınçev’e göre, öğrencilerinin projesi diğer takımlarının icatlarıyla boy ölçecek çapta. Elektromobil, fiberglas ve alüminyumdan, lastıkleri bisikletten alınmış, kupesi ise deriyle kaplanmış Burgaslı öğrenciler, bilgisayar faresi şekve içine yerleştirilen tabletlinde bir elektromobil tasarladılar.Tek ten otomobilin tüm göstergeleri koltuklu araç, tek bir şarjla 160 kilo- an ve an takip edilebilir. metre yol alabiliyor.
laşırken oldukça yaşlı bir kadına rastladı. Atatürk attan inerek bu ihtiyar kadının yanına sokuldu. – Merhaba nine. Kadın Ata’nın yüzüne bakarak hafif bir sesle; – Merhaba dedi. – Nereden gelip nereye gidiyorsun? Kadın şöyle bir duralayıp; – Neden sordun ki, dedi. Buraların sahabisi misin? Yoksa bekçisi mi? Paşa gülümsedi. – Ne sahibiyim ne de bekçisiyim nine. Bu topraklar Türk milletinin malıdır. Buranın bekçisi de Türk milletinin kendisidir. Şimdi nereden gelip nereye gittiğini söyleyecek misin? Kadın başını salladı. – Tabii söyleyeceğim, ben Sincan’ın köylerindenim bey, otun güç bittiği, atın geç yetişdiği, kavruk köylerinden birindenim. Bizim muhtar bana bilet aldı trene bindirdi, Angara’ya geldim. – Muhtar niçin Ankara’ya gönderdi seni? – Gazi Paşamızı görmem için. Başını pek ağrıttım da… Benim iki oğlum da gavur harbinde şehit düştü. Memleketi gâvurdan gurtaran kişiyi bir kez görmeden ölmeyim diye hep dua ettim durdum. Rüyalarıma girdi Gazi Paşa. Bende gün demeyip muhtara anlatinca, o da bana bilet aliverip saldi Angara’ya, giceleyin geldimdi. Yolu neyi de bilemediğimden işte ağşamdan belli böyle kendimi ordan oraya vurup duruyom bey. – Senin Gazi Paşa’dan başka bir isteğin var mı? Kadının birden yüzü sertleşti. – Tövbe de bey, tövbe de! Daha ne isteyebilirim ki.. O bizim vatanımızı gurtardı. Bizi düşmanın elinden gurtardı. Şehitlerimizin mezarlarını onlara çiğnetmedi daha ne isteyebilirim ondan? Onun sayesinde şimdi istediğimiz gibi yaşiyoz. Sunun bunun gâvurun köpeği olmaktan onun sayesinde kurtulmadık mı? Buralara bir defa yüzünü görmek, ona sağol paşam demek için düştüm. Onu görmeden ölürsem gözlerim açık gidecek. Sen efendi bir adama benziyon, bana bir yardım ediver de Gazi Paşa’yı bulacağım yeri deyiver. Atatürk’ün gözleri dolu dolu olmuştu, çok duygulandığı her halinden belliydi. Bana dönerek; – Görüyorsun ya Gökçen, işte bu bizim insanimizdir… Benim köylüm, benim vefalı Türk anamdır bu dedi. Attan indim. Yaşlı kadının elini tuttum anacığım dedim, sen gökte aradığını yerde buldun, rüyalarını süsleyen, seni buralara kadar koşturan Gazi Paşa yani M.K.Atatürk işte karşında duruyor. Köylü kadın bu sözleri duyunca şaşkına döndü. Elindeki değneği yere fırlatıp Atatürk’ün ellerine sarıldı. Görülecek bir manzaraydı bu. İkisi de ağlıyordu. İki Türk insanı biri kurtarıcı, biri kurtarılan, ana oğul gibi sarmaş dolaş ağlıyorlardı. Yaşlı kadın belki on defa öptü Ata’nın ellerini. Ata da onun ellerini öptü. Sonra heybesinden küçük bir paket çıkarttı. Daha doğrusu beze sarılmış bir köy peyniri. Bunu Atatürk’e uzattı; – Tek ineğimin sütünden kendi ellerimle yaptım Gazi Paşa, bunu sana hediye getirdim. Seversen gene yapıp getiririm. Paşa hemen orada bezi açıp peyniri yedi. Çok beğendiğini söyledi. Sonra birlikte köşke kadar gittik. Oradakilere şu emri verdi;
-” Bu anamızı alın burada iki gün konuk edin.
BULTÜRK - Dünyada’ki Temsilcilerimiz
Siyasi ve Aktüel Gazete
İbrahim SOYTÜRK
www.bulturk.net /bilgi@bulturk.net- Tel:0212 511 63 47
İmtiyaz Sahibi Rafet ULUTÜRK
Haber Sorumlusu: Hukuk Danışmanı: Ekonomi Müdürü: Yazı İşleri Müdürü İstihbarat Müdürü: Alptekin CEVHERLİ Dini Eğitim Sorum Genel Yayın Yönetmeni Eğitim Sorumlusu: Kültür-Sanat: Raziye ÇAKIR Genel Yayın Müdürü Spor Müdürü: Halkla İlişkiler: Ergül BALKAN
Yayın Danışmanları: Prof.Dr.Ali FUAT ÖRENÇ
Prof. Dr. Ahmet ÇOLAK Prof. Dr. Hayati DURMAZ Prof. Dr. Seçkin DİNDAR
Dr. Erdal KARABAŞ
Elif GÜNEŞ Av. Hasan MOLLAOĞLU Zihni KARPAT Hüseyin YILDIRIM Nevzat ÖZTÜRK Avşin BALKAN İbrahim SOYTÜRK Serkan YILDIZ Neriman KALYONCUOĞLU
İrtibat Bürosu: Yıldırım Mh. Şehit Kamil Balkan cad. No: 114 / A (500 Evler) - Bayrampaşa / İST.
Bayrampaşa - Adaparkın üstü - H.TÜRKOĞLU Spor Komp.Karşısı Tel: 0212- 5 11 6 3 4 7 - Fax: 0212 511 33 91 Reklam için İrtibat: 0212 526 51 98 Akademi Yayıncılık A.Ş.
Teknik Hazırlık: Murat ULUTÜRK
Bu gazete basın yayın ilkelerine uymayı taahhüt eder. Yazarlar yazılarından sorumludur.
www.bulturk.net / www.bulturk.org.tr
Avusturya -Viena Almanya-Köln: Almanya - Frankfurt Amerika-New York İspanya-Madrid İsveç İngiltere London
: Osman BÜLBÜL : Ünal G A Z İ : Seniha R.SABRİ : Alaattin Gokay : Hüseyin Hasan : Seval ÖZTÜRK : Raziye ÇAKIR : Ridvan Akay Riko
Bulgaristan - Temsilcileri Sofya
:Hikmet EFENDİEV Blagoevrad :Bülent MURADOV Smolyan :Rufat FELETİ P a z a r c i k : M e h m e t B AY R A M Kırcaali :Mehmet TEFİK Ardino :Aziz ŞAKİR Cebel: :Erdal H. AHMET Loveç: :Emine BAYRAKTAROVA Pleven :Rafet RODOPLU Şumen: :Sezgin YILMAZ Razgrad :Levent RASİM Ruse :Zeki İsmail
Varna :Mustafa İSMAİL
T Ü R K İ Y E -Ankara: İsmail ÇİNGÖZ İst. Anadolu:Bölgesi İst. Trakya Bölgesi ist. G.O.Paşa: ist. Bayrampaşa: ist. Zeytinburnu: ist. Başakşehir: ist. Kağıthane: İst.Fatih İst. Esenyurt Kocaeli:
Bursa-
Nuh Mete DENİZ Nedim BİRİNCİ Seydullah HALAÇ Vildan ARDA Halil Zeytinburnu Aydın FİDAN Nazım ÇAVUŞ Murat KAYNAK Mustafa ÖZSOY Alptekin CEVHERLİ
Ridvan TÜMENOĞLU
- Bursa Yıldırım: - Bursa-Hürriyet: - Bursa-Yenibağlar: - Bursa-İnegöl
Turhan YAMAÇ Üzeyir AKGÜN Cevat ÇALIŞKAN Bayram BAYRAM
- İzm. Sarnıç: - İzm. Buca:
Durmuş HATİPOĞLU Şevket YILMAZ
İzmir- Edirne:
Tekirdağ: Balıkesir-Bandırma: Eskişehir: Erzurum Mersin : Fethiye :
Kenan ÖZGÜR
Nadir ADLI Ertaş ÇAKIR Güner BAŞARAN Sevgin GÖKÇE Berkay MUTLU Ferda ER Fatih AKSAK
Bulgaristan Türklerinin Sesi Sayı 145 - Haziran 2019 11
Editör Köşesi
21. Yüzyılda Bulgaristan’ı ilgilendiren sorun bu olacak inancındayım. Faşist ve totaliterciler bu taşlarla yaşamaya alışmış, biz Türkler ise iki taş arasında ezilme korkusunu azaltamıyoruz. Bu sene, Bulgaristan’da Bulgaristan’ın 1878’den sonraki tarihi ve Bulgar edebiyatı ders kitapları yeniden ve gerçekçi bir şekilde yazılsın kararı alınmıştı. Eğitim bakanlı bu işi Sofya “Sv.Sv. Kiril ve Metodiy” Üniversitesi Profesörlerine havale etmişlerdi. Mayıs 2019’da kitaplar yazılmış ama kamuoyunda kabul edilmedi. İşin bizimle ilgili tarafı şöyle, milli kimliğimiz tanınmadığı gibi 1984-1989 zulümle isim değiştirme, Bulgarlaştırma, okullarımızı kapatma, camilerimizi yıkma, anadillimizin yasaklanması, ölüm listeleri açıklanan soykırım, edebiyat, sanat ve kültürümüzü yok eden kültürel soykırım, 360 bin Türk’ün 2 ayda vatanından kovulmasından hiç söz bile edilmemiş. Tabii bu olayın azınlıklarla ilgili tarafı ki, sanki Bulgar toplumu içindeki ANA ÇELİŞKİYİ içine almıyor gibi. Şimdiki çatışmada ana çelişkiyi görebilmemiz için, 1878’de başlayan III. Bulgar Devleti tarihini üçe bölmek zorundayız. Birinci Bölüm; 1878 – 1944 yılları arasını, İkinci Bölüm; 1944 -1989 yılları arasını yeniden değerlendirmeye çalışırken, Üçüncü Bölüm; ise, faşist Çar monarşisi olarak nitelenen birincisi ile totaliter komünizm olan ikincisi arasındaki dengeyi sağlamaya çalışıyor. Ne var ki, bunu yaparken, 1972-73 ve 1984-89 yılları arasında Bulgaristan’ın ANA ÇELİŞKİSİ OLAN “Müslüman Türkleri asimile etme siyasetine karşı mücadeleyi” kitaplara almıyor ve daha doğrusu konuya dahi asla değinmiyor. Şimdi Bulgaristan’da hit olan fikir şudur: “9 Eylül 1944’ten sonra Bulgaristan’da entelektüel elit yok edildi ve kör cahillik aldı yürüdü.” Tarihçilerin yaşayan babası olan Prof. Pantev bu tartışmaya şöyle bir taş koydu: “Fakir dünyaya gelen cahil ölür!” Yazanlar, çizenler ve anlatanlar 1944 öncesi dönemde bir de Yabancı gazeteci, yazar ve politikacıların gözüyle “tarafsız” bakalım dediler. İşte bu görüşleri: Fransız romancı Romen Rolan; Nobel Ödülü sahibi Fransız romancı Romen Rolan, denge sağlanamayan ve karışmış durumlar için şöyle dedi: “Aydınların ödevi karışık tasavvurlar içindeki gerçeği bulup gün ışığına çıkarmaktır.” Fransız yazar Anri Barbüs; “Gonkur” edebiyat ödülüne sahip Fransız yazar Anri Barbüs ise Birinci ve İkinci Dünya Savaşları arasında Bulgaristan’a gelip gitmiş ve üstüne bir de kitap yazmıştır. O, “yalan olduğu yerde”, gerçek ortaya çıkarılmalı ve halkın onu görmesi sağlanmalıdır.” diyor. Anri Barbüs: O, 1925 güzünde Balkan devletlerinde faşizm ve beyaz terör kurbanlarını koruma komitesi kurdu ve aynı yılın Aralık ayında Komite Başkanı sıfatıyla Bulgaristan’a geldi ve Avrupa’da dolaşan trajik olay haberlerini denetledi. Paris’e döndüğünde “Katiller” adlı kitabını yazdı ve şöyle dedi: “Birinci Dünya Savaşından sonra, Bulgaristan’ın tarih zincirine dizilen feci olaylar, geçmişe ait değildir. Bu trajedi bugünün faciasıdır, çünkü hükumetin etkinlikleri ve muhalefete ve düşmanlarına karşı makamların uyguladığı şiddet yöntemleri, hiçbir surette değişiklik kaydetmemiştir… Bulgar halkı, beyaz terör şirketine yem edilmiş ve “sorumluluk taşımayan” cani ajanların eline bırakılmıştır. Yayınlanan delillerin hiç biri abartılmamıştır. “Gerçekler korkunçtur:” “… Denetlediğimiz veriler, inkâr edilmez rakamlar üzerinden konuşalım ve hep beraber şu sözleri haykıralım: Orada, işi insan öldür-
mek olan, maskeli ama çok büyük bir örgüt katliam işliyor…” Dik başlılar kesilmiştir, şurada burada başını yeniden kaldıran olursa, onun-başı da kesilecektir. Köylerde ve şehirlerde emekçilerin bilinçli güçlerinin hepsi yok edilmek isteniyor. Bulgaristan’da mezarlık sessizliği var. Bu insanlar birbirlerini ve yaşadıkları topluluğu sakatlıyorlar. Ülkede yaşananların yalnız çatısının adı barış… Tsankov hükümetinin (1923) iş başına gelmesinden sonra hükumet güçlerinin 18 000 kişiyi öldürdüğünü bildiriyor. Bu rakamı Bay Wanderweld de doğruladı. Görüştüğüm saygın kişiler katledilenlerin sayısını doğruladı. Bir mucize eseri 1923 devlet darbesinden sonra) hala dışarıda olan, tanınmış bağımsız kişiler Sofya’da darbe arifesinde 15 000, darbeden sonra da daha 5 000 kişinin öldürüldüğünü paylaştılar. Anri Barbüs: “Katiller” (1926) Sofya merkezindeki “SV. Nedelya” kilisesi kubbesinin havaya uçurulmasından önce, 1925 yılının Ocak ayında, Savunma Bakanı İvan Vılkov tarafından hazırlanan gizli emirden bir alıntı: “Her şeyden önce en becerikli, en akıllı ve en cesur olan ENTELEKTÜELLERİN YOK EDİLMESİ önemlidir. En kısa zamanda likide edilecek olanların cetvelleri hazırlanmalı ve anlara öncülük edenler tutuklanarak yok edilmelidir. Kargaşa, protesto ve isyan beliren her yerde hapishanede yatmış olanlar, suikastçılar, yardımcıları, onları gizleyenler öldürülmelidir. Aileleri de yok edilmeli, evleri yakılmalıdır. Tutuklananlardan her biri 24 saat içinde yargılanmalı ve idam edilmelidir. İsyancılar ailelerinin gözü önünde öldürülmelidir. Subay emirlerine uymayanlar yerinde kurşunlanmalıdır…!” 15 Nisan 1923 askeri darbeden bir gün önce, Sıkı Yönetim emri artık imzalanmıştır. Darbede Başbakan olan Tsankov: “Komünistler darbe yapmazsa, biz darbe yapacağız!” demiştir. Barbüs şöyle devam ediyor: “İnsanlar kara terör geliyor yalanıyla, huzur ve güvenlik uydurmasıyla, isyan olacak yalanıyla aldatılarak, köy ve kasabalar basılarak, yasal ve keyfi usullerle öldürülüyordu. Eski bakanlar, milletvekilleri, parti militan ve eylemcileri, subaylar, din adamları, avukatlar, hekimler, devlet memurları tek tek ve grup halinde kıyıldılar. Katledilenlerin isimleri, yapılan işkenceler, baskınlar birçok kitaba kaydedilmiştir. Eski milletvekilinden Stoev’in poliste gördüğü işkencelerde kanlanan gömleğini meclis körsüsünden gösteren Milletvekili Petko D. Petkov ağır işkencelere dayanamayarak öldürülmüştür. “ Avrupalı gazeteci Herbst, “ Avrupa ülkelerinde bilinen gazeteci Herbst, Polis Müdürlüğündeki fırına atılarak canlı yakılmıştır. Hükümetin darbeci planlarını eleştiren Herbst, çıkardığı “Vik” (Haykırış) gazetesinde faşizmin tırmanışını kınamıştır. 1925 yılında öldürülen 36 editör, gazeteci ve yayıncının listesi elimdedir. ”Eylül” destanını yazan şair Geo Milev önce tutuklanıp serbest bırakılsa da ardından sakat bırakılmış ve öldürülmüştür. Başbakan Tsankov’un ajanlarının temel ödevi aydınları yok etmekti. Bulgaristan entelektüellerinin hepsi kıyıldı ve toplu mezarlara atıldı. Yüzlerce öğretmen, 40 milletvekili, Çiftçi Partisinden bakanlar, subay, doktor, mühendis ve din adamı katledildi. Binlerce şehidin ismi yayınlanmış, fakat bunların arasında Türk ismi yoktur. Halk Çiftçi Partisi Başkanı Aleksandır Stanboliyski’nin de kolları ve bacaklarının kesilmesi ve kafasının kaydırılıp Sofya’ya Çar III. Boris’in huzuruna götürüldüğü bu darbe, öncelikle Bulgarların kedi arasında bir hesaplaşmadır. Anri Barbüs kitabında tutuklulara yapılan işkencelerle ilgili Burgaz Polis Amirliğinden şöyle bir örnek vermiştir: “Şiddete Karşı Mücadele Kamu Komitesi üyesi Paskal Nenov’un annesi tutuklanmıştır. Yere yatırılmış olan kadının bacakları ve kolları bağlanarak açılmış ve işkenceler oğlunun
gözü önünde yapılmıştır. Dövülen yaşlı kadının vücudu şişmiş ve sabaha karşı can vermiştir. Oğlu Nenov bu işkenceleri gördükten sonra deli hastanesine düşmüş ve kurşuna dizilerek öldürülmüştür. Yazar romanında, bir grup genci, anne ve babalarının gözü önünde kurşuna dizen ve daha sonra eve beyinlere katil elini öptüren Bulgar Albay Kuzmanov’u ve başka örnekler anlatıyor. Anri Barbüs 1923 askeri darbesine “dünya tarafından lanetlenen, bir delilik” dedi. Bulgar şair Anton Straşemirov şu nitelemeyi getirdi: “Bu darbe uzun zamandan beri süregelen kitle kıyımı ve şiddetin, insanların sokaklarda saldırıya uğrarak can verişinin bir sonucudur… Bu zavallı ülke facialarının üçüncüsüdür. Askeri darbeden sonda ülkedeki şiddet daha da yoğunlaşmıştır.” 1923 yılı terörüyle ilgili Leyberist Partisi temsilcisi Belçika Dış İşleri Bakanı Emil Wangerweld’in yayınladığı veriler şöyledir: “Öldürülenlerin sayısı 20 bindir.” Amerikalı yazar Sharls Moc “Bulgaristan’da Neler Oluyor?” adlı kitabında ”Askeri darbeden 6 gün sonra, 22 Nisan 1923’te, 30 bin kişinin tutuklanıp hapislere tıkıldığını” yazdı. Şimdi olduğu gibi o zaman da Bulgar makamlar tamamen ters ve çelişkili bilgi vermiştir: Savunma Bakanlığı Sofya, Plovdiv (Filibe) ve Varna’da 27 bin kişi tutuklandığını bildirirken, Çar III. Boris “ölü sayısı 1000 kişi” dedi. Dış İşleri Bakan’ı 1923’ün Eylülündeki olaylarda 5 bin kişi öldürüldüğünü, Dış İşleri Bakanlığı Genel Sekreteri ise, “olay yerinde kalanların artı eksi % 5 yani 3 500 kişi olduğunu duyurdu!?. 9 Haziran 1923’te darbenin yapıldığı gün Sofya’da bulunan bilinen yazar Heminguey Bulgaristan’dan gönderdiği söyleşilerde şunlara yer vermiştir: “Başbakan Al. Stanboliyski Almancı ordulu subaylar, dalavereciler, rüşvetçiler ve komplocular tarafından iktidardan indirildi. Stanboliyski’nin, kurtarmaya çalıştığı Bulgaristan’ı tamamen yıkıma sürüklediler.” Bu feci olaylara karşı dünyaca bilinen Barbüs’ten başka Maksim Gorki, Roman Rolan, Şarl Plisnie, Anpi Tores, Marsel Vilar, Charl Moc, Marsel Kaşen, Daniel Reny, Pol Vayan Kütürie, Gabriel Peri, Sesil Maloun, Ulyam MakKindır, Alman İnsan Hakları Birliği ve daha büyük sayıda protesto sesi yükseltiyorlar. Londra parlamentosu şu sonuca varıyor: “Bulgaristan’da faşist-terör örgütleri iktidarı ele geçirmişlerdir. General Vılkov onları destekliyor ve bütün katliam olaylarına bizzat katılıyor.” Anri Barbüs Bulgar darbesini şöyle genelleştiriyor: “Ne yazık ki barbarlık yaşadığımız toprakları kapladı. İnsan adını utanç veren duruma getirdi. Bulgar halkı tarafından değil, idarecilerince yapılan barbarlıkları medeni insanlara anlatırken utanç duyuyorum.” İdamlar konusunda 1923 sonunda mecliste konuşan Nazi heveslisi “entelektüel” Prof. Başbakan Aleksandır Tsankov şöyle demiştir: “Darbe ile ellerimizi çözdüler. Bizi şiddet uygulamakla suçluyorlar!?. Bu, biraz fazladır!… Bizi tutuculukla itham ediyorlar, kayıplara karışanlarla ilgili hesap soruyorlar. Ben yalnız sorulara cevap veriyorum. Biz devleti koruduk…” Tsankov şöyle devam ediyor: “Biz vicdanımız önünde suçsuzdur. Tarih bizi haklı çıkaracaktır. Biz Bulgaristan adına kahramanlıklar yaptık! Gölgemi gördüklerinde tır tır titriyorlar, çünkü ben kadife eldivenle okşamıyorum. Ben devleti korumak adına görevimi yerine getirdim.” *** 1934 askeri darbesinden sonra da kendilerini haklı göstermek isteyenler aynı sözleri söylediler. 1944 yılına kadar komünistler, çiftçiler ve partizanlardan 5 bin kişi daha öldürürken, iç savaş şeklinde gelişen ANA ÇELİŞKİDE Çar III. Boris’uın jandarma, polis, sivil polis ve diğer ajanları da 7 862 kayıp verdiler. 9 Ey-
lül 1944’ün sabahında Bulgaristan’da komünist terör başladı ve 24 bin kişi yargısız infaz edildi. Bunların arasında da bakanlar, naipler, generaller, Profesörler, doktorlar, mühendisler, öğretmenler ve Nazi hademeleri vardı. 200 bine yakın vatandaş “Belene” ölüm kampı ve diğer 165 toplama kampında kaldı, sürgün edildi, yargılanmadan hapis yattı. Terör görenlere Pomaklar, Türkler, Romenler, Ulahlar, Makedonlar vb azınlıklar da katıldı. Büyük sayıda köy ve kasaba boşaltıldı. Etnik baskı ve terör büyük sayıda kurban aldı. Devlet ve halk bir defa Bulgarlar arasında köylü-işçi ve sömürenler olarak ikiye ayrılırken, ardından tüketici politik sınıf oluştu, Bulgaristan’ın bütün parası 200 aile elinde toplanırken, sağ ve sol politik partilerin hepsi devlet bütçesi yemliğinden beslendi ve beslenmeye devam ediyor. Bugünkü sorun: Okullarda ne okutulacak? Ve şu şeklinde biçimlendi. Tarihi çarpıtılan bir devletin geleceği olmaz olamaz. Devletin katillerle hesaplaşması durdurulamaz. Biz Bulgaristan Türkleri bugün Bulgaristan’da iki taş arasında kaldık. Birinci taş III. Bulgar devletinin 1878-1944 dönemi tarihidir. Bu devirde Bulgar devleti 6 defa savaş girmiş, bazı çarpışmaları kazanmış, fakat tüm savaşlardan yenik çıkmıştır. Yine aynı devirde 4 askeri darbe yapıldı. Bunun birincisini Birinci Bulgar Prensi Aleksandır Batenberg, İkincisini ve Üçüncüsünü 1923’te 1934’te ordulular, sonuncusunu da 1944’te komünistler yaptı. 1918’de Birinci Büyük Savaş’tan dönerken ayaklanan Bulgar askerileri (Vladaya Asker Ayaklanması) Monarşi rejiminin Cumhuriyetle değiştirilmesini istediler. 1923 Eylülünde ayaklanan Haziran askeri darbesine ve teröre karşı isyan işçi ve köylüler de Monarşinin gitmesini ve demokratik işçi köylü düzeni kurulmasını istediler. Bu dönemde, 1913’te Batı Rodoplar’da 250 bin Pomak kardeşlerimizin adı değişti, Hıristiyanlaştırıldılar, bu gün %60 başarılı olmuşlardır. O zaman Sofya’da askeri ateşe olan Mustafa Kemal diplomatik ve politik yolları kullanarak, onlara kardım etti. Hak ve özgürlüklerini geri aldılar. 1934’te Bulgarlaştırma kampanyası Smolyan (Paşmaklı) eyaletinde başladı ve Blogoevgrad (Yukarı Cuma) köy ve şehirlerine kadar yayıldı. 1944’e kadar şiddetlenerek devam etti. Türkiye’ye göçler de durmadı. Fakat bu olaylar yeni kitaplarda da (Bulgaristan’ın uluslar arası otoritesine zarar verdiği için anılması istenmiyor.) Birinci bölümde olduğu gibi ikinci bölümde de Bulgaristan tarihi üretim araçları ve üretim ilişkileri arasındaki etkileşimle yenilenme olarak ele alınmıyor. İkinci taş, totaliter komünist dönemin algılanması ve yorumlanmasıdır. Yeni yapılan kitaplarda antikomünist ve anti-totaliter direnişlere yer verilmek istemediği gibi, Bulgaristan’da bir terör rejimi olan Todor Jivkov diktatörlüğü övülüyor. Bu iki taş, şu an Bulgaristan’ın demokrasiye ve adalete doğru toplumsal yolu kesmiş durumdadır. Bu yolun açılabilmesi için Bulgaristan tarihinin, devlet ve azınlıklar arası münasebetlerin, hukukun üstünlüğü ve azınlıklara eşitlik ve eşit imkânlar tanınması, azınlıkların kültürel haklarının tanınmasını zorunlu kılmaktadır. Demokratik Cumhuriyet ilan etmek, Anayasa değiştirmek, Avrupa Birliği üyesi olmak ve diğer birçok gelişimin temelinde özgürlük, çok kültürlülük, insan hakları ile azınlık haklarını ile kardeşçe birlik kurulamadıkça, hiçbir edinimin saygıya değer olamaz. Bulgaristan tarihini bizim de öz tarihimiz olabilmesi için öncelikle geleceğimizi frenleyen taşları el ele verip mutlaka kaldırmamız gerekiyor. Hiçbir kimseden, geçmişimizi gizlememize gerek yok, zaten tüm dünya olup biteni tüm ayrıntılarıyla biliyor. Bu yazıma ünlü yazar Anri Barbüs’ü bu nedenle konuk ettim. Bulgar’ın zulmünü bilmeyen mi kaldı….? Paylaşmayı unutmayınız…
12 Sayı 145 - Haziran 2019 12
Bulgaristan Türklerinin Sesi BULGARİSTAN’DAN HABERLER
EğitimBakanlığı,İslamDinDersiniVerecekÖğretmenlerIçinKursBaşlattı Bulgaristan Eğitim ve Bilim Bakanlığı, Bulgaristan Başmüftülüğü, Sofya Yüksek İslam Enstitüsü (Vİİ) ve Sofya Kütüphanecilik ve Bilgi Teknolojileri Üniversitesi (Unibit), ülkedeki Müslüman topluluğuna mensup öğretmenlere yönelik İslam din öğretmenliği eğitimi projesi başlattı. Başmüftülük Eğitim Dairesi Başkanı Amir Feleti, Grandmufti.bg haber sitesine verdiği röportajda, “Proje, ülkedeki Müslüman topluluğuna mensup pedagoji uzmanlarının mesleki gelişim eğitimi sonrasında girecekleri devlet sınavını başarıyla geçtikleri halde devlet okullarında İslam din dersi öğretmenliği yapmaları hakkı tanıyacak belge sahibi olmalarını amaçlıyor” diye kaydetti. Projenin 28 günlük eğitim semineri şeklinde uygulanacağını belirten Amir Feleti, bölge müftülüklerin önerileri üzerine davet edilen ülkenin değişik illerinden şu ana kadar 20 öğret-
menin kursa kayıt edildiğini söyledi. Eğitim kursunun sonunda halihazırda mesleğini icra eden öğretmenlerin devlet sınavına girmeleri gerekecek. Devlet sınavını başarıyla geçmeleri öğretmenlere ülkedeki devlet okullarında İslam din dersini verme hakkı ve ek bir mesleki yeterlilik belgesi hakkı tanıyacak. 7 Haziran 2019 Pazartesi düzenlenen törenle eğitim kursunun resmi açılışı yapıldı. Törende proje ortağı kurumların temsilcileri hazır bulundular. Onların arasında Yüksek İslam Enstitüsü Rektörü de olan Başmüftü Dr. Mustafa Hacı, Başmüftü Yardımcısı Birali Mümün Birali, Başmüftülük Eğitim Dairesi Başkanı Amir Feleti ve aynı dairede uzman Nazmiye Kulova da yer aldılar. Eğitim ve Bilim Bakanlığı’nı temsilen törende Başuzman Kosta Kostov ve din konusunda uzman Yulian Odacan hazır bulundular.
Sofya Zanaatçılar Odası, Petrovden Özel Zanaat Atölyeleri Düzenliyor Zanaatçılık insanın güzellik, yaratıcılık ve kendini ifade etme arayışının bir ifadesi olarak günümüze kadar korunan faaliyetlerden birisidir. Zanaatlar kültür mirasımızın ayrılmaz bir parçasıdır, dahası – onlar sayesinde eski gelenekler canlandırılıyor. Günümüzün hızlı teknolojik ilerlemesinde zanaatlara dokunmaya ihtiyacımız var. Onlar sayesinde insan gündelik yaşamın stresinden
uzak kalarak kendisini muhteşem bir şeyin yaratıcısı hissedebilir. Bu mesaj ile Sofya Zanaatçılar Odası “Zanaatta ilk adımlar” sloganıyla bir etkinlik düzenliyor. Etkinliğin ilk günü Bulgaristan’da geleneksel olarak Petrovden’in kutlandığı 29 Haziran. Bu gün bütün zanaatçıların profesyonel bayramıdır. Çömlek çarkı ile seramik eşyaların nasıl üretildiğini, bakır zanaatını tanımak isteyenler Sofya Tarih Müzesi önünde bunları yakından görebilir. Burada büyük küçük herkes kendilerine uygun bir zaanatı deneme imkanı bulacak. “Zanaatlar sayesinde özümüzü koruyoruz” diyor Sofya Zanaatçılar Odası’ndan Mariya Nikolova. Zaanatlar Bulgaristan’ın somut olmayan kültürel mirasımızın bir parçasıdır ve korunup popülerleştirilmelidir.
Bulgaristanlı Kıraç Alanı ‘Botanik Park’ Yaptı
Bulgaristan Göçmeni yıllarca emek verip kıraç alanı ‘botanik park’ yaptı. Samsun’da 83 yaşındaki emekli öğretmen Recep Öztürk, 1996’da aldığı 10 dönüm taşlık, dikenlik araziyi, 150 türde 4 binin üzerinde ağaç ve bitki bulunan “botanik park”a dönüştürdü. Samsun’da 83 yaşındaki emekli öğretmen Recep Öztürk, kıraç arazide yıllar süren çabasıyla binlerce ağaç ve bitki bulunan “botanik park” oluşturdu. Bulgaristan’ın Rodop Dağları eteğindeki bir Türk köyünde dünyaya gelen Recep Öztürk, 14 yaşında ailesiyle Türkiye’ye göç etti. Eğitimini İzmir ve İstanbul’da sürdüren Öztürk, 1958’de İstanbul Öğretmen Okulundan ilkokul öğretmeni olarak mezun oldu. 1962’de İngilizce öğretmeni olan Öztürk, yaklaşık iki yıl sonra Samsun’a atandı. Öğretmenlikten 1982’de emekliye ayrılan Öztürk, özel sektörde bir süre daha çalıştı. Öztürk, doğaya ilgisi nedeniyle 1996’da Samsun’un Atakum ilçesi Çatalçam mevkisinden satın aldığı yaklaşık 10 dönümlük arazisinde fidan yetiştirmeye başladı. Arazinin bir kısmına 1999 yılında “Anneler Ormanı” kuran Öztürk, ayrıca oluşturduğu üretim merkezinde yetiştirdiği binlerce fidanı toprakla buluşturdu. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün
19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkarak başlattığı Milli Mücadele’nin 100. yılı dolayısıyla arazisini “Atatürk Botanik Orman Parkı” adıyla halkın kullanımına açan Öztürk, alanı devlete bağışlamayı planlıyor. “Toprak, fidan, ağaç, benim hayatımın her şeyi demek” Öztürk, AA muhabirine yaptığı açıklamada, 23 yıl önce satın aldığı arazinin taşlı, dikenli, kıraç bir yer olduğunu söyledi. Bir süre önce vefat eden eşinin de desteğiyle arazisinde fidan, ağaç ve bitkiler yetiştirdiğini belirten Öztürk, “Alanda bugün 150 türde 4 binin üzerinde ağaç ve bitki var. Tür sayısını 300’e çıkarmak istiyorum. Ayrıca bin fidan dikme programımız da var.” dedi. Alanda ürettiği fidanların bir kısmını satarak gelirini arazisi için kullandığını dile getiren Öztürk, “Bugüne kadar yaklaşık 150 bin fidan da bağışladım.” diye konuştu. Öztürk, “Vatan hasreti çekmiş bin insanım. Burası sonsuza kadar ‘Atatürk’ adıyla halka açık olarak yaşayacak. Bütün idealim buydu, bu idealime kavuşmuş oldum. Toprak, fidan, ağaç, hayatımın her şeyi demek. Bu ancak sevgiyle yapılacak bir iş.” ifadelerini kullandı. “Dünyanın en küçük botanik ormanı” ile rekor kırmak istiyor Öztürk, ayrıca arazisinde İngiltere’de gördüğü bir yerden esinlenerek yaklaşık 90 metrekarelik botanik ormanı oluşturduğunu anlattı. Yaklaşık 100 bitki türü bulunan bu alana 50’den fazla çeşit daha ekleyeceğini vurgulayan Öztürk, “Bu küçük botanik ormanı 20 yaşında. Bundan sonra yaşatmak önemli.” dedi. Öztürk, “dünyanın en küçük botanik ormanı” ile rekor kırmak istediğini, bu kapsamda Guinness Rekorlar Kitabı için başvuru yapacağını dile getirdi.
Denetime Izin Vermeyen Konukevi, Hibenin Tamamını Iade Edecek
Tarım Gıda ve Orman Bakanı Desislava Taneva, basına yaptığı açıklamada, “Denetime izin vermeyen konukevi sahipleri, konukevlerinin inşa edilmesi için Avrupa Birliği (AB) fonlarından verilen hibe tutarının tamamını iade etmek zorunda kalacaklar” diye açıkladı. Bakan’ın ifadesine göre, teftişler sırasında konukevlerinde çarpıcı ihlaller tespit edilmemiştir. Taneva,”Daha fazla şüphe ve güvensizlik yaratmamamız için sürecin maksimum derecede kamuya açık olması için elimizden geleni yapacağız. Beş yıllık izleme dönemi sona eren konukevlerinde yaptığımız denetimler bitmek üzeredir. Denetim raporlarını tanıtacağız, ancak ortaya çıkan
veriler, risk analizi bazlı denetimlerde tespit edilen hatalardan pek farklı değil” dedi. Bakan, AB tarafından Kırsal Kesimlerin Kalkınması Programı kapsamında sağlanacak hibe kaynaklarının yüzde 15 oranında düşüreceğini doğruladı. Taneva, mutlak anlamda bunun ülkemize 130-140 milyon daha az kaynak sağlanacağı anlamına geldiğini açıkladı. Bakan, ”Ülkemizin görüşü programa sağlanan hibe miktarının değiştirilmemesi yönündedir. Diğer üye devletler de bunu istiyor. Çok Yıllı Mali Çerçeve taslağına göre Ortak Tarım Politikası için ayrılan bütçe tutarında azalma var. Bulgaristan için ayrılan kaynaklarda azalma, Kırsal Kesimlerin Kalkınması Programı bütçesinde yüzde 15 oranında azalma şeklindedir. Bu programla bir yandan tarım üreticileri, öte yandan da kırsal kesimlerde yer alan belediyeler destekleniyor. Tarım sektörü çalışanları, kaynak kesintisinin sadece belediyelerin aleyhine olmasını istiyorlar. Bu demektir ki, kırsal kesimlerde yer alan belediyelere Kırsal Kesimlerin Kalkınması Programı kapsamında sağlanan kaynaklar yüzde 15 oranında az olacak” diye belirtti.
Filibelilerin Piknik Şöleni
Çağlayan mesire yerinde, pazar gün düzenledikleri 16. geleneksel piknik şölenleri yine çok renkli sahnelere vesile oldu. Küçükler ve büyükler için düzenlenen çeşitli spor yarışlarına büyük ilgi gösterildi. Stanimaka şehrinden gelen konuk folklor grubunun icra ettiği danslar ve müzikler eşliğinde, piknik alanındaki herkes coşkulu eğlencelere dahil oldu. Bursa merkezli Filibeliler Kültür ve Dayanışma Derneği, yöresel kuruluşlarımız arasında renkli ve faal etkinlikleriyle bilinir. Üyelerinin arasındaki övgüye değer birlik ve dayanışma ise onları sık sık bir araya getirmekte. Çağlayan mesire yerinde, pazar gün düzenledikleri 16. geleneksel piknik şölenleri yine çok renkli sahnelere vesile oldu. Küçükler ve büyükler için düzenlenen çeşitli spor yarışlarına büyük ilgi gösterildi.
Stanimaka şehrinden gelen konuk folklor grubunun icra ettiği danslar ve müzikler eşliğinde, piknik alanındaki herkes coşkulu eğlencelere dahil oldu. Fil-Der yaz şöleni özel konukları arasında, Filibe yöresi göçmeni olan, AK Parti milletvekili Emine Yavuz Gözgeç Hanımefendiye rastladık, kendisi, bu mükemmel organizasyondan ve buradaki dostane atmosferden duyduğu memnuniyeti dile getirirken, hemşehrileri arasında bulunmaktan büyük mutluluk duyduğunu ifade etti.
Ardino’dan Dimetoka Belediyesi’ne Ziyaret
Ardino (Eğridere) Belediye Başkanı Resmi Murat, 2014 – 2020 Yunanistan – Bulgaristan İNTERREG V-A Sınır Ötesi İşbirliği Programı kapsamında gerçekleştirilecek “Geçmişte ve Gelecekte Ardino ve Dimetoka” (Ardiko) projesi ile ilgili Yunanistan’ın Evros (Meriç) iline bağlı Dimetoka Belediyesi’ne çalışma ziyaretinde bulundu. Proje lideri Ardino Belediyesi’dir. Belediye Başkanı Resmi Murat, göreve yeni seçilen Dimetoka Belediye Başkanı Dimotika Romilos Hatzigiannoğlu ile görüşme gerçekleştirdi. Görüşmede eski Dimetoka Belediye Başkanı Paraskevas Patizidis, Ardino Belediye Başkan Yardımcısı Necmi Mümünhocov, iki komşu ülkeden proje sorumluları Nikos Wahadi ve Hafize Çauş da hazır bulundular. Dimetoka ve Ardino Belediye başkanları ve
ekipleri, proje parametrelerini ve gelecekteki görevleri belirlediler. Proje ortağı olan Dimetoka Belediyesi, onaylanan projenin uygulanması için gerekli belgeleri gösterdi. Proje kapsamında biri Ardino’da, diğeri Dimetoka’da olmak üzere iki festival düzenlenmesi, Bulgarca ve Yunanca eğitimler gerçekleştirilmesi öngörülüyor. Proje kapsamında ayrıca Şeytan Köprüsü’ne giden yolun yeniden yapılandırılmasına yönelik çalışmalar tamamlanacak ve Ardino bölgesinde üç kameriye ve bir çeşme inşa edilecek. Yunan ortağı, Dimetoka’nın merkezinde bulunan eski bir kalenin yeniden inşa edilmesi ve turizme kazandırılmasını öngörüyor.
Mestanlı Belediyesi, Kardeş İzmit Belediyesinde
Momçilgrad (Mestanlı) Belediye Başkanı Sunay Hasan’ın 31 Mart 2019 tarihinde yapılan yerel seçimlerde Türkiye’nin İzmit Belediye Başkanı seçilen Fatma Kaplan’ın misafiri olması sonucunda iki belediye kardeşlik ilişkilerini yeniden canlandırıyor. İki belediye başkanı, iki belediye arasındaki ilişkilerin geleceği hakkında iki saatten fazla konuştu. Görüşmede
Belediye Meclis Başkanı Ömer Hüseyin, Belediye Başkan Yardımcısı Aliye İbrahim ve Hak ve Özgürlükler Hareketi (HÖH) Gençlik Kolları Momçilgrad İlçe Başkanı Ersin Ömer de hazır bulundular. Sunay Hasan, eski Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Kocaeli Milletvekili Fatma Kaplan’a iki belediye arasında yıllar içinde gerçekleştirilen ortak girişimler hakkında bilgi verdi. Momçilgrad ve İzmit belediyeleri arasındaki kardeş şehir ilişkileri, resmi olarak 2006 yılında o zamanki belediye başkanları Erdinç Hayrulla ve Halil Yenice tarafından imzalanan kardeşlik protokolü ile kuruldu. İzmit Belediyesi’nin girişimi ve sağladığı kaynaklar ile Rodop kasabasının merkezinde saatli çeşme inşa edildi.
Bulgaristan Türklerinin Sesi Sayı 145 - Haziran 2019 13 Bulgaristan ve Türk Dünyası
Ertaş ÇAKIR Kozluca Köyünde Tarihi Ders Konu: Yeni kuşağın attığı adımlarla gurur duyuyorum. Kozluca Köyünde Tarih Dersi Kozluva (Oreşare) köyü, Kırca Ali ili, Koşukavak (Krumovgrat) Belediyesine bağlıdır. 1989’da köyde yaşayanların hepsi birden vatanlarından kovulunca, köy boşaldı. Evler yalnız, sokaklar ısız, ürünler sırıkta ve tavanda asık kalmıştı Hayvanlar kırlara salıverildi. Köpekler gelen giden olur diye aylarca bekledi. Hiçbir kimse dönmeyince onlar da yeni bir umut peşinde köyden çıktılar. Boşalan yapılara hücum eden sıçan, kertenkele ve yılanlarla boğuşmak yalnız kediler kaldı. Onlar, yıllar içinde ürediler, evde barınan ama hiç insan görmemiş, sıvazlanıp okşanmamış, ayak sesinin anlamını bilmeyen, suskun kedi sürüleri belirdi. Zamana teslim olmayan Kozluca cevizleri insan ilgisi görmese de büyümeye devam etti. Gölgeler gölgeye karıştı, her bahar serilen çimen halısı güzün dürülüp kendisi kalktı. Gölgelere oturacak yaşlı, ceviz taşlayan çocuklar ve ellerine ceviz kınası yakan gelinler olmayınca, onlar da hayatın tadı değişti demeye başladılar. Yuva değiştirmezden önce Kozluca’dan 12 ton tütün çıkardı. Etraf yamaçlarda birkaç yüz koyun kuzu dolaşır, avlularda ve kapı önlerinde tavuklar ve hindi kuşları gagalaşırdı. Kozluca insanı muhafazakârdı. Kitap olarak Kuran’ı Kerim’i bilir. Haberi radyodan alır. Fazla konuşanı dinlemez. Şehre seyrek inse bile, bilinmesi gerekeni bilir, fazlası yüktür deyip, sırtına alıp köyüne getirmezdi. Mutfak dışında kadınların iş aletleri tütün kazığı, tütün iğnesi, kınnap ve çuldu. Sürme, sulama ve hayvancılık erkek işiydi. Kışlık ve soğukluk yapmayı kızlığında öğrenmiş kadınlar kendi zevkleri için bir şey yapmaz, aileye hizmetten haz alırdı. Geçen hafta Kozluca köyünde daha önce hiç olmamış bir olay oldu. Öğle sularında ceviz gölgelerinin tam koyulaştığında köye şehirli gençler doldu. Sırt çantalı, aynı yaşlarda gençler, ceviz gölgesinin bu kadar serin ve sarı ve beyaz açmış çiçeklerin halı yeşilline bu kadar çok yakışacağını beklemediklerinden olacak, ısız bir köyde ortada kalmamak için beraberlerinde getirdikleri paketlerden çıkardıkları eşyalarda büyük bir çadır kurdular ve içine portatif masa ve sandalyeler dizdiler. Bulgaristan’ın 5 ilinden gelmişlerdi. Hepsi de 10. Sınıf öğrencisiydiler. Birlikte “Tarih ve Uygarlık” ders kitabından “Soya Dönüş” ismi altında toplanmış, Bulgaristan Müslüman Türklerine karşı baskı ve terörle izlenen asimilasyon politikası sonuçlarını tamamen boşalmış, ısız bir köyde görmeyi kararlaştırmışlardı. Havlayan köpek olmayan, kuş uçmayan ve kedileri de insan görünce “bunlar da kim” korkusuyla bir yerlere saklanan bu eski köy, aslında Milattan Önce Traklar zamanında da ayazmasından su akan, deresinde kurbağalar vaklaya, çalılıklarında tavşan saklanan, yamaçlarında geyikler dolaşan, tilkiler yaban tavuklara göz kızartan bir diyarmış. Kültür sözünü öğrenemeden köylerini terk eden bu insanların vahşetle mücadeleleri arasız devam etmiş. Ezan sesi dinledikleri, kendi dillerini konuştukları, geleneklerine uygun yaşadıkları ve hatta anadillerinde kitap okudukları için köyden koparılıp sürgün edilen, hapse atılan, zülüm gören, aileleri parçalanan ve düzenleri bozulan kendi halinde bu insanların arkalarında kalan ısızlık yaşayan boşluk anlatılır gibi değildi. 18-20 Haziran 2019 günleri arasında kimsesiz köyleri topluca ziyaret etme, fotoğraf çeki sergi açma, izlenimler anlatılan sohbetler düzenleme şeklinde bu “Tarih ve Uygarlık” derslerine toplam 150 öğrenci katıldı. Bulgaristan toplumunda 30 yıl önce beliren “boşluk ve ıssızlığı” en iyi resme alan genç yeteneklilere ödül de verilecekti.
Tekirdağ Bulgaristan GöçmenleriDinimiz,Derneği Pikniği davamız, raklarımızdan, sadece 3 ayda 360 bini-
Başkanımız etkinliğimize Katılan tüm dostlara tek tek teşekkür etti. artık her yıl bu etkinliğimiz gelenek haline geleceğini bildirdi ve boylece sonuna gelmiş olduk. Katılanlar: Muratlı Belediye Başkanı Nebi TEPE (Smolyan-Bulgaristan) Çorlu Belediye Başkanı Ahmet SARIKURT (Varna-Bulgaristan) Gagauz Derneği Başkanı Necdet ERTUĞRUL; BULTÜRK Genel Başkanı Rafet ULUTÜRK Tekirdağ ve Çorludan gelen tüm dostlarımıza teşekkür ederiz. Elame ÇAKIR BG Haber Rafet ULUTÜRK’ün konuşması Bulgaristan’dan Kovulmamızın 30. Yıldönümü. Tekirdağ: Tarih: 30 Haziran 2019 360 BİN TÜRKÜN BULGARİSTAN’DAN KOVULMASININ 30. YILDÖNÜMÜ Sayın Başkan, Sayın Belediye başkanım. Değerli siyasi parti ve STK Başkanları ve temsilcileri, Çok Değerli konuklar, Kıymetli hemşehrilerim, Öncelikle beni buraya davet eden Tekirdağ Bulgaristan Göçmenleri derneği Başkanı Kemal Öztürk’e huzurunuzda teşekkür ederim. Bizler Türklüğün meyvası olan Orta Asya Bozkırlarından yola çıkarak Anadoludan önce Türkleşen Rumeli-Balkan yarımadasına ulaşanlarız, Bu toprakları Türk Dünyasına katan Evlad-ı Fatihaların torunlarıyız. Bizler Tunadan akarak Deliorman, Dobrucayı geçerek Koca Balkanı aşarak Pirin, Rodop dağlarına ulaşanlarız. Birçok türkülere hikâyelere romanlara ve manilere konu olan Rodop insanının ayrılmaz parçası nazlı yâri Arda boyundan kıvrım kıvrım akarak Anadoluya doğru hızla ilerlediği Akıncılar yurdundan kucak dolusu selamlar getirdim. Bulgar devletinin silah gücüyle ata-vatanımızdan atılmamızın, hayatımızın en acı gününün 30. Yıldönümünü birlikte anmaya, acı paylaşmaya, dert yanmaya, ufuk açan Büyük Yeni Türkiye ile hep beraber gurur duymaya, yürek kabartmaya toplanmış bulunuyoruz. Birlik ve beraberlikte, sağ sağlım olmamızı, kutluyorum. Tarih açısından kısa, ama bir insan ömrününse yarısı olan bu 30 yılda, Allahımıza şükürler olsun ki, Büyük Türk halkına ve devletimize, hepimizi birlikte bağrına basan ANAVATANIMIZA ki, yaralarımızı pansuman edebildik. Sızılarımız savdı. Fakat öfkemiz asla dinmeyecek, vatan sevgimiz asla sönmeyecek, kaybettiğimiz her karış toprak yeniden ve ebediyen bizim olana kadar mücadelemiz devam edecektir. Gördüğünüz üzere Türkiye Cumhuriyeti büyüdükçe taşıyor. Bir asırda 8 milyondan 82 milyona ulaştık. Asrın sonunda bütün Avrupa nüfusu, Balkanlarda her devletin nüfusu azalırken, Bulgar bütün azınlıklarla beraber 2 milyon 400 bin kalırken, Büyük Yeni Türkiye 129 milyon olacağız. Özlediğimiz, sevdiğimiz, arzu ettiğimiz her şey kendiliğinden doğal olarak bizim olacak…. 1989 öncesi Bulgaristan göçmenleri dernekçiliğe ancak, şair yazar etkinliği olarak bakarken, BULTÜRK bu dar çemberi kırdı. En basit soydaş sorunlarından, en karmaşık olanlara, siyasete, kültüre, eğitim, edebiyat, Türk Kimliğine kadar kanat açtı. Tüm olaylara dayatılanlardan nitel olarak faklı içerik getirdik ve çabalarımıza devam ediyoruz. Biz göç etmedik. Kovulduk da geldik. Biz turist değişiz soykırıma uğradık. Biz, İslamlaştırılmış Bulgar değiliz kültürel soy kırıma uğrayan, devlet terörü gören, asimile edilen Müslüman Türkleriz. Biz Bulgar halkından bir parça değil, Türk ulusundan, Türk Dünyasından kopmaz ve ayrılmaz bir bütünüz. Maddi varlığıyla birlikte manevi varlığına, diline, dinine, geleneklerine, alfabesinden atasözlerine, fıkralarından edebiyatına saldırılmış, kasetleri, ploçalar toplamış kırılmış, şarkı türkü söyleyenlerimizin ağzına kelepçe vurulmuş çok ezilmiş değil hep yaşam boyu ezilmiş ama yine de teslim olmamış, da-
yanmış ve dirilmiş mert bir etnik halk topluluğuyuz. Biz özelliklerimizle güzellik, vasıflarımızla güçlüyüz, alicenap ve cesuruz, bileği bükülmez bir milleriz. 1989’da vatanımızdan devlet terörüyle sökülüp sınıra yığılmamızın bir soykırım olduğunu uluslararası 7 toplantı ve konferansa konu ettik. Anadilimizin, okullarımızın, Türkçe derslerimizin, özgün halk sanatımızın, halk kültürümüzün, geleneklerimizin, adetlerimizin, Türk yaşam tarzımızın yasaklanmasının bir “kültürel soy kırım” olduğunu dünyaya duyurabilmek amacıyla 5 uluslararası sempozyum düzenledik. Bulgaristan’dan araştırmacı yazar ve tarihçileri, ilgilileri davet ettik. Geldiler. Tartıştık. Atavatandan kovuluşumuzu anlatan kitap sergileri, zulmün resim sergisini, “Belene” ölüm kampı fotoğraf sergisi düzenledik. Kahramanlarımızı öğrencilerle buluşturduk. Başımıza gelenlerin unutulmaması için elimizden geleni bugün de yapıyoruz. “Ne mutlu Bulgaristanlı bir Türküm diyene!” Bulgaristan’da bugün Türkler, Pomaklar, Romenler Çingeneler, Ulahlar, Makedonlar, Tatar,
Gagavuzlar, Çerkezler, Ermeniler ve Yahudiler toplam 11 azınlık var. Şu an en kalabalık nüfus henüz Bulgar’da. Birleşmiş Milletler tahminlerine göre, 2040’ta Bulgarların sayısı Çingene nüfustan daha az kalacak. AZINLIKLAR MEMLEKETİ BULGARİSTAN’ da toplam 12 azınlık olacağız. Bulgarlar yalnız bizimle değil, kendilerine en yakın ve aynı dinden olan Makedonlarla bile milli MİLLİ MENSUBİYET konusunda TARİH, DİL VE etnik ve kültürel KİMLİK KONUSUNDA, anlaşamıyorlar. Katolik Ulahları 1920’lerde, Doğu Ortodoks Hıristiyan yaptılar, hepsine kiliseden doğum kâğıdı verdiler. Olayın üstünden tam100 sene geçti, şimdi ULAHLAR imza toplamışlar “idari ve hukuksal” olarak, yaşadıkları Vidin, Vratsa ve Montana illerinin Romanya’ya bağlanmak istiyorlar. Yani Bulgar ulusundan bir parça olduklarını kabul etmiyorlar. Aynı olayı Karasu (Mesta) ırmağına, Pirin Dağına kadar uzanan ve Yukarı Cuma (Blagoevgrad) ve Köstendil illerinde yaşayan Makedonların milli kimlik arayışında da izliyoruz. Otonomi isteyen tutuklanıp içeri atılsa da, Strazburg İnsan Hakları Mahkemesi hepsini saldı. Yeni Üsküp hükümeti, Makedonya’da yaşayan Bulgar kimliğini tanımak için, önce Bulgaristan’da yaşayan Makedon milli kimliğinin tüm haklarının tanınmasında ısrar ediyor. Çelişkinin sivri dikenleri büyüyor, bunalım derinleştikçe derinleşiyor… Gagavuzlarla Tatarlardan kurtulduk diye sevinenler çok. Ermeni ve Yahudiler de sayıca az ve isteklerini yerine getiriyor. Bulgar kurumlarındaki müdürlerin veya müdür yardımcılarının isimleri hep YAN ‘la biter. Bulgaristan’da kalan, yukarıdaki azınlıklardan hiç istisnasız hiç birinin kendi alfabesi, dolayısıyla yazı dili, dolayısıyla yazılı edebiyatı, kendi kültürü ve dini yoktur. Demek oluyor ki, eriyen Bulgar nüfusa Bulgaristan’da iktidar ortaklığı yapabilecek Türklerden başka bir milli azınlık kimliği yoktur. Cahil insanlarla hükümet kurulmaz, ortaklık hiç olmaz.
mücadele ve tarih sayfalarımız ortaktır. Ne yazık ki, ağır baskı ve terör rejimi koşullarında, Pomak sözünü ağzına alan Türk öncülerin sürgünde ve zindanda çürütüldüğü yıllarda, biz Pomak kardeşlerimize sarılamadık. Onlarla omuz omuza yürüyemedik. 1972’de Nevrekop’a bağlı “Kornitsa” köyünde Türkiye Cumhuriyeti ilan edip Minarede ve muhtarlıkta ay yıldızlı bayrak dalgalandırdıkları o kutsal günde, sabah namazını birlikte kılamadık, selamlaşamadık, bayramlaşamadık. Borino madencilerinin kurşunlandığını da nice yıl sonra öğrendik. Fakat bu demek değildir ki, biz Bulgaristan Türkleri daha 1913’te Pomak köyleri basılırken, minareler yıkılırken, camiler kilise ilan edilirken ve fesleriniz toplanıp yerine kalpak geçirilirken, acıları sizinle birlikte yaşamadık. Sizler 100 yıl geleneklerinizi koruyarak Müslüman kimliğinizi korudunuz. 1913’te Büyük Atatürk öncülüğünde Pomak kardeşlerimizin Türk isimleri ve ibadet hakları geri alındı. 1934’te Paşmaklı (Smolyan’da) isim değiştirme ve ibadet haklarımızı kısıtlama kampanyaları yeniden başladı. Türk isimli Pomaklara ve camiye giden Pomaklara okul ve iş yok, dediler. 1942’de Çar Boris hükümeti Pomak Kimliğini yasaklayan kanun çıkardı.
1945’te haklar yine iade edildi ama 1964’te Todor Jivkov Pomak köylerini tankla kuşattı, bastı, ama birbirine örülen Pomak kardeşlerimizin Müslüman ruhunu kıramadı, geri püskürtüldüler. 1972’de Karasu (Mesta) boyu Barı Rodop köyleri kuşatıldı. Kornitsa, Vırbitsa, Satovça gibi köylerde direniş 3 ay sürdü. Pomak kardeşlerimiz
Dağa çıktı. Şehitler verdi. Tutuklananlar içeri atıldı. Yüzlerce aile sürgün edildi. Fakat hak ve özgürlük, insan hakları, adalet, etnik kimlik davası asla sönmedi. 1989’da isim ve din hakları yeniden iade edildi. Burada 100 yıl şanlı ve kanlı Kimlik Davası yürüyen bir halktan söz ediyorum. Yaşananları anlatırken zorlanıyorum… III. Bulgar devleti tarihinde 1984-1989 Bulgaristan’da İç Savaş yaşandı. 5 sene süren bu iç savaşta 200’den fazla şehit verdik, 37 şehidimize anıt dikilmiştir. 12 500 kardeşimiz tutuklandı, Kardeşlerim, biz Bulgaristan Türkleri, İkinci Dünya Savaşından sonra Avrupa’da en büyük ve şiddetli zulüm gören, en büyük göçe zorlanan, 1000 yıllık ata top-
miz birden zorla sökülüp atılan bir bileği bükülmez zekâsına erişilmez kahraman halk topluluğuyuz. Bulgar’ın dünyayı aldatmak için adına “Büyük Seyahat” dediği bu aşamalı katliamdan önce, biz hiçbir Bulgar’ın, komünist partisi ve totaliter devletin, Türkler arasında 3 bin ajan bulundurduğunu gizlemeyen gizli polis “DS” nin tüm çabalarına rağmen, şiddeti göklere çıkan teröre rağmen, 1989 Mayısın’da Bulgar devleri tarihinin en büyük, en güçlü, mükemmel örgütlenmiş, politik öncüsü olan, sonuç veren 1989 Mayıs Ayaklanmasını başlattık ve gerçekleştirdik. Berlin duvarının yıkılışı bizden sonra bizden güç alarak yıkılmıştır. Tepeden tırnağa silahlı ve kin, nefret ve öfke kusan bir devletle ölüm kalım savaşımı veren ve muzaffer olan bizdik, biziz. Biz, bir asır savaşından sonra zafer kazandık. Bulgaristan’da 50 yıllık komünist rejim, insan düşmanı diktatör T. Jivkov düştü. Komünizm çöktü. Bu davada hepinizin olağanüstü katkınız oldu. 140 yıl bizimle uğraşan Bulgar hala bizi okuyamamıştır. Türk ocağını kadın yakar, kadın söndürür. Bizim bir kadın er-kil toplum olduğumuzu görememiştir. Erkeğin olmadığı yerde kadınların ayaklanacağını düşünememiştir. Bu, bu topraklarda rejim deviren, diktatör yıkan ilk Kadın İsyanı olmuştur. Gerçekler gizleniyor. Bu devir de geçecek. İkinci Dünya Savaşından sonra Avrupa’da gerçekleşen en büyük İsyan ve en büyük toplu göçün nedenleri araştırılacak ve her dilde herkese anlatılacaktır. Bu taş yolda durdukça Bulgar arabası 1 adım ileri gidemez. Siz zafer kazanan bir etnik topluluğun en yürekli kahramanlarısınız. Ajan ve katiller bilinmiyor ve hala aramızda dolaşıyorlar. Bu çalışmalar tamamlanmadan hiçbir uluslararası ya da ikili sempozyum geçerli karar alamaz. Almamalıdır. Yanlış olur. Bulgar bilim adamlarının katılması iyi de, amaçları nedir? Demokratik Almanya’da “Ştazi” – gizli polis ajanları açıklandı. Bizde çöplük olanları açıkladılar, diğerleri göreve devam. Almanya’da hiç birine devlet ve kamu işi verilmiyor. Bizde ise hala yönetimlerde yer alabiliyorlar. Bizde, totalitarizm devrildi, ama komünistlerin defin işlerini yapamadık. Bu hainler Bulgar-Türk hepsi aramızda dolaşıyorlar. İşte biz bunları bulup yok etmeden bize ve yeni neslimizin yaşamları iyi olması mümkün değil bu çok iyi bilinmelidir. Bu kişileri bizim neslimiz bitirmek zorundadır, bu pislikleri torunlarımızı zehirlemelerine izin vermemeliyiz. Bu nedenle memleketimizde “demokrasiye” geçildi dense de, insan hakları, azınlık hakları, kolektif haklar tanınmadı. İş
yarım kaldı. Bulgar azınlıkların haklarını tanımaktan korkuyor. Gelecek sizindir, bizimdir, hepimizindir en önemlisi de gelecek sevgi verenlerin sevgi dağıtanlarındır kardeşlerim. Biz asırlar önce Bütün zulümlerin hesabı sorulur, sorulacaktır.Büyük Güçlü Türkiye taşıyor. Gelecek bizimdir. Trakya’da başlayan türbülans çekimi Bulgaristan’ı Balkanları Türkiye’ye çekiyor. Beni sabırla dinlediğiniz için teşekkür ederim.
14 Sayı 145 - Haziran 2019 14
Bulgaristan Türklerinin Sesi
BULGARİSTAN’DAN HABERLER
Şakri ARSL ANTAŞ
Düşüncemin Gölgesi Konu: Her niyetin bir efsanesi vardır. Sıkça Bulgaristan’a gidip geliyorum. Memleket kokusu, özlem dolu! Bu sene veren borçlu kalmamış. Cevizler, bademler, kestaneler yüklü. Çavdara girmiş orak makineleri. Kosacılar çayırlarda. Yoncalar dalgalanırken deniz gibi, bu defa da gönlüm alabildiğine açıldı. Duygulandım. Özgürlük, önümde yeni doğmuş bir çocuğu adım attığı gibi … Ihlamur kokusu boğdu beni. Yol boyları yeşil, sarı, kırmızı, beyaz ve mor çiçeklerle bezenmiş, her yerde memleket kokusu. Döndüğümde, eşimden elbiselerimi 2-3 gün çamaşır makinesine atmamasını rica ettim. Portmantoya astım ve gelip geçtikçe kokluyorum… Bu defa Bulgaristan’dan çok yüklü döndüm. 26 Mayıs’ta yapılan Avrupa Birliği parlamento seçimlerinin etkisi sürüyor. Seçilenlerden kimileri uçağa atlayıp gitmiş, bazılarının mahkemede takıntısı var, notere girip çıkıyorlar, ellerindeki çantalar evrak dolu, eski işlerini devretmede güçlük çekenler var. Bu defa bende, Brüksel parlamentosuna Bulgar mafyasına en fazla hizmet verenler gönderiliyor gibi bir duyumsama uyandı. Son seçimde en fazla para saçarak ikici defa seçilen, İç Makedon Devrim Hareketi (VMRO) Başkan Yardımcısı Angel Cambaski 17 kişilik Bulgar milletvekili grubunun toplanmasını beklemeden kürsüye çıkarak,Kuzey Makedonya konusunu yeniden karıştırmış. Artık onun ırkçı iddialarına Bulgaristan’dan birilerinin tepki gösterip “otur oturduğun yerde” demesine gerek yok. Birleşik Amerika’daki Makedonların sabrı taşmış. Avrupa Parlamentosu Başkanlığına gelen mektuplardan birini New York Üniversitesinden Makedon asıllı Prof. Dr. Naum Panovsky göndermiş. An. Cambazki’nın “Makedon milleti, 1944 yılında Stalin tarafından oluşturulan bir politik-millettir” sözlerine sert tepki gösterirken “neo-faşist” (yeni faşist) terimini kullanmış ve Naziliğin uzantısı olan tüm partilerin AP’dan çıkarılmasını istemiştir. Mektubunda, 1941-1944 yılları arasında Büyük Devlet Faşizmi siyaseti izleyen Bulgar Çarlığı’nın Hitler ordularıyla birlikte Makedonya ve Ege Bölgesini işgal ettiği, halka edilen zulüm ve soygun siyaseti bir yana, 11 bin Yahudi ile 6 bin Romen’ın tutuklanarak, yakılmak suretiyle öldürülmek üzere, Polonya’nın “Treplika” imha kampına gönderildiğini hatırlatıyor. Bunun bir ırkçı zihniyet olduğuna, Nazilere yardım edildiğine işaret ederken, Angel Cambazki gibi faşistlere AP kürsüsünde Makedonya ve Makedon halkı hakkında konuşma hakkı tanınmamasında, 1941-1944 yılları arasında Bulgar devletinin Makedonya’da işlediği suçların hepsinin Avrupa halklarına duyurulmasında ısrar ediyor. Kuşkusuz ortam “faşistler ve demokratlar” gibi konularda kızışmaya devam ederken, Başbakan Boyko Borisov Brüksel’de Avrupa Birliği Konsey Başkanı seçimi görüşmelerine katıldı. Ülkeyi ise, aynı Avrupa Konseyi’nin 2017’de aldığı özel bir kararla “faşist” olarak nitelendirdiği VMRO partisi Başkanı, Başbakan Yardımcısı ve Savunma Bakanı Krasimir Karakaçanov yönetiyordu. Ben Türkiye’ye döndüğüm saatlerde, Avrupa Konsey Başkanı henüz seçilememişti. Yakından izleyenlerin dikkatini çekmiştir. Bu göreve önce, Alman Hıristiyan Demokrat Birliği’nden Weber aday gösterilirken, sonra onay alamayınca çekilmek zorunda kaldı. Yerine Hollandalı Tsimerman aday çıktı. Onu, Polonya, Çek Cumhuriyeti, Slovenya ve Macaristan Başbakanları istemediler. Bulgaristan’da soğuk baktı, çünkü dış işleri bakanı sıfatıyla son Sofya ziyaretinde o, “Sizde insan kaçakçılığına açık gizli kanallar var. İktidarın yüksek katlarında dolandırıcılık almış yürümüş” demişti. Aynı günlerde Brüksel’de Bulgaristan’la ilgili başka bir gelişme daha oldu. İktidardaki GERB partisi listesinden, hem de liste başı ola-
Adatepe’de Altın Üretimi Başladı Bulgaristan’da faaliyet gösteren Kanada Dundee Precious Metals Şirketi (DPM) Sahibi ve Genel Müdürü Rick House,” Dundee Precious Metals Krumovgrad Şirketi, Krumovgrad (Koşukavak) kasabası yakınındaki Adatepe’de bulunan altın madeni işletmesinde ticari amaçlı altın konsantresi üretimine başladığını bildirdi. Bir satış sözleşmesi henüz yapılmamasına rağmen şirket tarafından üretilen altın konsantresi, halihazırda işlem görmesine imkan veren parametrelere sahiptir. Şirket tarafından yapılan yazılı açıklamaya göre, Krumovgrad kasabası yakınındaki Adatepe’deki maden ocağında geçen yılın ortasında altın çıkarılmaya başlandı, 2019 yılı mart ayında ise test amaçlı ilk altın konsantresi üretimi gerçekleştirildi. 8 Haziran 2019 tarihi itibariyle şirket, ticari amaçlı altın konsantresi üretimine başladı. Şirket, 30 günlük dönemde projede öngörülen metalin cevherden çıkarılması ve işlenmesine ilişkin kapasitenin % 60’ından fazlasına erişti. Bu 30 günlük dönemde üretim tesisi, projede
öngörülen kapasitenin yaklaşık % 100’üne erişebileceğini gösterdi, haziran ayında ise eşik seviyenin üzerine çıkmaya başladı. Tam kapasiteye yılın üçüncü çeyreğinde, yani eylül ayının sonuna kadar erişilmesi bekleniyor. DPM Yönetim Kurulu Başkanı ve Genel Müdürü Rick House’un ifadesine göre, bu durum DPM için yeni bir sürecin işaretidir ve altın üretiminde ve serbest nakit akışında önemli bir artış sağlayacaktır. Kanada şirketi, Çelopeç kasabası yakınındaki maden ocağını işleten Dundee Precious Metals Çelopeç Şirketi’nin de sahibidir.
Bojurişte’deki Klima Sistemi Şirketi Yeni 250 Iş Yeri Açıyor
Nedim BİRİNCİ
Hayata Renk Veren AdaletKonu Belediye başkanı seçiminden sonra başlayan durulma Sosyal işlerde meydana gelen abartılı gelişmeler her zaman aklıma şunu getirir. Tecrübe olmadan, yalnız aklı kıyasla hakikate ulaşma mümkün olamaz. Yalnız vaatlerle ya da umut saçarak çok büyük hatalara yol açmak kaçınılmazdır. Her karışıklıklar yeni olaylara gebedir. Aranan hep adalettir. Ve adalet kavgası her gün yeniden doğar ve kızışır. Bizim kafa kafaya verip yanıt aramaya ve ter dökmemize gerek yok. Deliorman’ın ıhlamur kokan bahçelerinde kiraz vişne atıştırırken Bulgaristan gerçekliğine ayna tutarak üstatlarımızdan şair Habil KURT şöyle demiş: SUÇSUZ SUÇLU
Alevi içimden çıkararak Tanyerini ağartarak Geçtim karanlığın içinden İtiraf ederim çok korktum Duracak diye zaman Bitmeyecek o çirkin oyun Suçsuz halde suçluydum Kimliğimi çalan onlardı Kabahatlı ben oldum.
Otomotiv endüstrisinin en büyük şirketlerinin tedarikçisi olan Behr-Hella Thermocontrol (BHTC), Bojurişte Ekonomik Bölge’de bulunan fabrikasının genişletilmesi amacıyla 16.2 milyon avro (31,6 milyon leva) yatırım yaptı. Böylece üretim, ikiye katlanacak. Açılan yeni 250 iş yeriyle birlikte fabrikada 700 kişi istihdam edilecek. Fab-
rikanın genişletilmesiyle haftada 150 000, yılda ise 7 milyon parça üretilecek. Behr-Hella Thermocontrol (BHTC) şirketi, 2015 yılında Bojurişte’de üretim tesisinin yanısıra otomobillerde kullanılan klima sistemi merkezi de kurdu. Şirketin başlıca müşterileri Audi, BMW, Bentley, Daimler, Ford, Renault, Volvo vs.
Loveç Sergisinden Tüm Dinlerden Dualar Yükseliyor Bulgaristan’ın 2019 AB Komünikasyon Stratejisi çerçevesinde Loveç Valiliği binasında “5 Dilde Dua” başlıklı sergi açıldı. Bu yıl serginin işlediği konulardan bir tanesi “Hoşgörü ve nefret söyleminin önlenmesi”. Sergide, Kilise Slavcası, Arapça, Türkçe, İbranice ve Ermeni dillerinde popüler dualarla ve belirli dini bayramlarda ilahilerin yer aldığı görsel paneller ve bilgilendirme materyalleri sunulmaktadır. Dualar arasında İslam dininde Kur’an-ı Kerim’deki ilk suresi Fatiha Suresinin Arapça aslı, Ermenice’deki Hyir mer (Babamız) duası, 14. Yüzyıla ait İbrani Pesah duası yer alıyor.
2019 Ulusal Asalet Ve Cesaret Gençlik Ödülü Verildi Sofya yakınlarındaki Vrana Parkı’nda düzenlenen törende Cebel (Şeyhcuma) Ruska Peeva Meslek Lisesi Bulgar Kızılhaç Gençlik Kolları (BMÇK) Büyük Bir Kalbe Sahip Olmak Zor Değil Kulübü Koordinatörü Sezin Sezgin, 2019 Ulusal Asalet ve Cesaret Gençlik Ödülü ile ödüllendirildi. Törende eski Başbakan Simeon Sakskoburgotski, organizatörler, resmi konuklar ve davetliler hazır bulundular. Bulgaristan çapından cesaret, adalet, cömertlik, asalet, inanç, vatanseverlik ve dürüstlük gibi değerlere sahip 80’den fazla çocuk, 2019 Ulusal Asalet ve Cesaret Gençlik Ödülü’ne aday gösterildi. Kurucu Komitesi, onların arasından Cebel’den Sezin Sezgin’in, Varna’dan Pavlo Slavov’un, Rakitovo’dan Anna Novakova ve Simona Kürkçieva’nın ve Sandanski’den Nikola Parapanov’un ödüllendirilmesine karar verdi.
Sezin’e ödül, son iki yıl içerisinde gerçekleştirdiği çok saydaki gönüllü çalışmalarından dolayı verildi. Sezin, bir dizi yardım toplama kampanyaları düzenledi, “Meçova Spoluka-Gorska Spoluka” (Ayının Aldığı Ders Ormanda Kısmeti) başlıklı Bulgarca kukla oyununun yazarıdır ve aynı zamanda bu oyunda rol aldı. Hayırsever kız, ayrıca BÇK Kırcaali İl Koordinasyon Kurulu tarafından ilk yardım eğitim kitapçığı çıkarılması için girişimde bulundu.
İşte böyle bir olay dolaşıverince hayatımıza, ayıkla ayıklayabilirsen 30 yıl pirinci taşını. Her büyük olayın öncül ve ardıl darbeleri, tepki ve yankıları olur. Bizimki de ceset gibi ortada kaldı. Gerçek suçlulara kalem kıracak ve mezar kazacak kimse yok. İstanbul’da Büyük Şehir Belediye Başkanı seçimi oldu. Olay çok şişirildi. Bir mega olay gibi gösterildi. Oysa İstanbul bir dünya şehri olarak 566 yıldan beri Türk valiler, kadılar ve Belediye Başkanları tarafından idare edildi. İki kıtayı bağlayan inci şehrin ilk valisi Hızır Çelebi (Hızır Bey) dir. Amerikan Hukuk Fakülteleri araştırmacıları iki dünya imparatorluğuna (Bizans ve Osmanlı) başkent olan bu şehirde Belediye Başkanlarının aldığı her kararı, mahkemelerde görülen her davaya ilişkin kararları didik didik inceleyip yeni ADALET anlayışını oluşturmaya çalıştılar. Dünya hukukunda ADALET anlayışının temeli olan bir örnek, araştırmacıları fazlasıyla etkilemiştir. Olay şudur: İstanbul’un fethine bizzat kayılmış, Eskişehir doğumlu, Fatih Sultan Mehmet’in sırdaşı ve yoldaşıdır. Tarihe İstanbul’un ilk Belediye Başkanı olarak geçmiştir. Meşhur Nasrettin Hoca’nın torunu olan Hızır Bey, zekâsı ve çalışkanlığıyla kısa zamanda birçok dini ve fenni ilimde âlim olmuştur. O yıllarda Belediye Başkanı aynı zamanda Şehrin Yüksek Kadısıdır. (Yargıcıdır.) Hızır beyin ününü bugünlere taşıyan birçok olayın arasında, birisi adeta efsaneleşmiştir ve sizin için özel seçtik. FATİH’İN ELİNİN KESİLMESİNE KARAR VERİYOR İstanbul`u fetheden Fatih Sultan Mehmet, fethin üzerinden yaklaşık on sene sonra cami inşasında kullanılacak iki mermer sütunu Sinan Atik isimli Rum mimara (bazı kaynaklarda bu mimarın ismi Khristodoulos olarak geçer) teslim eder ve yeni kurulacak cami kubbesinin Ayasofya Kubbesinden büyük olmasını buyurur.
Bulgaristan Türklerinin Sesi Sayı 145 - Haziran 2019 15
Raziye ÇAKIR Şiirli Dünyasında Yolculuk
Gazi Baba Mezarının Yakınında Mevlit Merasimi Yapıldı
Türk şiiri bir bütündür. BİZ VARIZ Çalışırız bir tohumcuk ekebilmek için Keskin silahımız anadilimiz Türkçemiz Yaratıcılarımız öncümüz, önderlerimiz Önemli değil nasıl ve neyle yazdığımız. Kalbimiz atıyor dizelerle açmak için. Biz bir ruhsal bütünüz derlenmek için Kalem, silah ve kanadımız uçmak için Bağlanıyor şiirlerimiz kaynaşmak için BGSAM DOĞDUĞUM EVİN PENÇERESİ Bir cam vardı önünde Doğduğum odanın Çöpten yapraklarında Güneşi Rüzgârla sallayıp Kafesten İçeri dolduran bir çam Sedirinde iskambilden kuleler yıkılmış odada Loş ve sesiz ikincilerin acısıydı Sızan Gözlerim dallardı Kafesten Duvara Ve duvardan Kafese Seyretmeyi Güneşi Yüz bir güneşti Kafesin her deliğinden Giren Susmuş bir çocukla şaka eden Yüz ikindi güneşi. Asaf Halet ÇELEBİ *** KALDIRIMLAR Sokaktayım, kimsesiz bir sokak ortasında; Yürüyorum, arkama bakmadan yürüyorum. Yolumun karanlığa saplanan noktasında, Sanki beni bekleyen bir hayâl görüyorum. Kara gökler kül rengi bulutlarla kapanık; Evlerin bacasını kolluyor yıldırımlar. İn cin uykuda, yalnız iki yoldaş uyanık. Biri benim, biri de serseri kaldırımlar. Necip Fazıl KISAKÜREK DERE Niçin bu derenin suları kara, Niçin böyle hırçın akıyor dere?.. Niçin deli gibi koşup kenara, Billûrdan koncalar takıyor dere?.. Arzun tutunmaksa eğer sahile, Ey dere, bu coşkun gayret nafile! Bu sahil ki savmış nice kafile Seni tutar mı, ey suyu mor dere?.. Ağlama ey dere!.. Gürültüsüz ak… Kader bu: Ne yapsan suyun akacak! Çok zordur çırpınıp tutunamamak: Fakat bir kere de bize sor dere!… Sabahattin ALİ
Bölgeden onlarca Müslüman Çernooçene’nin (Yenipazar) Vızel (Cıngazköy) köyünün üst tarafında bulunan Gaziler Tepesi’nde eski Gazi Baba mezarına yakın bir mevkide yapılan sağlık ve bereket mevlidinde bir araya
geldiler. Yerlilerin anlattığı rivayetlere göre Gazi Baba bir komutanmış. O, savaş sırasında gözetleme kulesini savunan hayatta kalan son komutanmış. Mevlit programı, yerli imamlar tarafından icra edildi. Kur’an-ı Kerim tilaveti ve Hz. Muhammed’ in (SAV) hayatının anlatıldığı ve Peygamberimizin övüldüğü Mevlidi Şerif’in okunmasıyla başlayan program, ilahilerle devam etti. Dini merasim Vızel Camii Encümenliği tarafından organize edildi. Daha sonra hayır amaçla yapılan açık artırma yerlilerin gelecek yılki mevlidin düzenlenmesi için bağışta bulunmalarına imkan sundu.
Karlovo’daki Kurşun Cami’ye Yine Çirkin Saldırı Caminin duvarına kimliği belirsiz kişiler tarafından gamalı haç, Nazi sembolleri, çirkin ve ahlaksız yazıların yazıldığı bildirildi. Konu ile ilgili Karlovolu İmam Hatip Kemal Raşid Kırcaali haber Gazetesine şu açıklamada bulundu: “Bulgaristan bir AB üyesi olarak ibadethanelere yapılan çirkin saldırılara önlem almayacak mı? Ve ya göz mü yumacak? Bizler AB üyesi olarak hem insan haklarından dem durmak, hem de insan haklarının cinlenmesinin büyük bir çelişki olduğunu düşünmekteyiz. Karlovo Belediyesi bu tarihi esere ve bu ibadethaneye böyle mi sahip çekiyor? Maalesef, Karlovo belediyesi bu tür saldırılara göz yumarak
iki toplum arasındaki birlikte yasama olgusuna ciddi zarar vermektedir. Bulgaristan bir hukuk devleti olarak, bu konunun daha fazla büyümeden hak ve hukuk çerçevesinde hallolmasını cani gönülden temenni ediyoruz.”
Bulgaristan’dan Öğrencilere Uluslararası Matematik Olimpiyatında ÖdülKıbrıs’ta düzenlenen 23. Balkan Gençler Matematik Olimpiyatında Bulgaristan’dan öğrenciler birçok madalya kazandı. “Matematik ve bilişim” Enstitüsünden Doçent Doktor İvan Kortezov başkanlığındaki takım 2 altın, 3 gümüş ve 1 bronz madalya kazandı. On ülkenin katıldığı Balkan müsabakasında Bulgaristan takımı Romanya’dan sonra ikinci oldu. Toplam 17 takım arasında Bulgar takımı Kazakistan’dan sonra 3. oldu. Öğrenciler bir yarışma gününde 4.5 saatte cebir, geometri, sayılar teorisi ve kombine matematik dalında 4’er problem çözmeliydi.
Sekizinci sınıf öğrencileri İvan Tagarev ve İliyas Noman altın madalya, Nikola Tsaçeva, Bojidar Dimitrov ve İvayla Radkova gümüş adlı. Yedinci sınıftan Mariya Drençeva gümüş madalya elde etti.
Oya CANBAZOĞLU
Gölgede Oturanların Rahatı Konu: Daha güzel Türkçe öğrenme yolları arıyoruz. 14 Haziran’da Bulgaristan’ın en büyük Üniversitesi olan “Sv.Sv. Kliment Ohridski” Dil Öğretim Kürsüsü’nde özel bir toplantı yapıldı. Alınan yeni bir kararla, yurt dışında yaşayan ve anadilini öğrenmek için gerekli koşulları bulamayan ya da Bulgar üniversitelerinde okumayı arzulayan gençler için 2 veya 3 aylık Bulgar dilini geliştirerek mükemmelleştirme, öğrenme kursları açılıyor. Bu kurslar bedava olacak ve yurt dışında yaşayan Bulgaristan Vatandaşı gençlere yeni olanaklar sunuyor. Bu gençlerin Bulgaristan vatandaşlığı alması sorununa da yeni çözüm sunuluyor. Bundan sonra Bulgar soy kökü aranmayacak, vatandaşlık almak isteyenlerden B-2 düzeyinde Bulgarca sertifikası istenecektir. (Bundan böyle Bulgaristan vatandaşlarının dış ülkede doğan ama Bulgarca bilmeyen çocuklarına vatandaşlıklarını ve Avrupa Birliği vatandaşlığı haklarını kısıtlamaya gitme düşünülmüş olabilir. AB ülkelerinde dünyaya gelen Romen çocuklar Bulgarca öğrenmezse Bulgar vatandaşlıklarını kaybedebilir. Bulgar dilini bilmek her konuda birinci plana çekiliyor notumuz dur) “Bulgar bilim adamlarının aldığı kararda “ dil bilgisi milli şuurun korunmasında en önemli unsurlardan biridir,” deniyor. Bu konuda ciddi hazırlıklar yapılmış. Bilim adamları öğretmenlerle birlikte çalışarak 500 sayfalık bir Bulgarca alıştırma kitabı hazırlamışlar. Değişik konuşma, soru cevap, dinleme vb metinler yardımıyla Bulgar dilini iyi bilmeyenlere yardım ediliyor ve hazırlıkları tamamlanıyor. Yurt dışında Bulgarca lehçelerini öğrenenler bu kurslarla edebiyat diline taşınacak, üniversite eğitimlerine yabancı bir dilde devam etmelerinin yolu kesilmiş oluyor. Eğitimlerinde, dolayısıyla düşünme tarzlarının özüne ve tabanına Bulgar dili kazandırılıyor. Bu sorun, biz Bulgaristan Türk gençleri için olağanüstü önemlidir. Biz çocuklarımızın Bulgarca öğrenmelerine karşı değiliz ama Türk dilinin genç kuşağın düşünme ve yükselme dili olması için mücadele etmeye devam ediyoruz. Dış ülkelerde yaşayan Türk çocukların hevesle, merakla, çekinmeden, korkmadan Türkçe öğrenme yolu henüz açılamamıştır, formül bulunamamıştır, özendirme yöntemlerinin kör olduğu kanısındayız. Dış İşleri Bakanımızın Tekirdağ’da veya Büyük-elçimizin Kırca Ali’de Türkiye yatırımlı fabrika açılışında yaptığı konuşmalarından (kasıtlı olduğuna inansak da) “Türkçe sorunu” yaşanması, ortada kanadıkça kanayan bir yara olduğuna kesin kanıt oldu. Türkiye devleti diğer devletlerde Türkçe konusunu başatıyla aştı. Yunus Emre Dil Merkezleri, kültür kulüpleri açıldı Bulgaristan bunları resmi olarak kabul etmese de, sanat etkinlikleri, başarılı çalışmalar devam ediyor. Bulgaristan Türklerinde Türkçeye büyük susamışlık var. Bu yaranın pansuman edilmesi için 3-5 kişinin iki dili de bilmesi yeterli değil, Bulgaristan’daki Türklerin hepsinin aynı düzeyde olmak şartıyla anadillerini ve resmi dili öğrenip bilmelerinden geçiyor, geçmelidir. Anadil sevdamız Türkçe sevdasıdır ve asla kurutulamaz… Yakın ülkelerdeki örneklere bir daha dönmek istiyorum. 1990’a kadar Yugoslavya Sosyalist Cumhuriyetinde resmi dil Sırpçaydı. Günümüzde bu topraklarda yaşayanlar 7 resmi dil ve 8 lehçe konuşulmaya devam ediyor. Boşnaklar Boşnak diliyle devlet kurdu. Kosovalılar Arnavutçayı devlet dili yaptı, üniversiteler açtılar. Makedonlar, Osmanlıdan sonra 80 yıl boyunca anadilimiz Yunan kökenli mi, Bulgarcanın bir ağzı mı yoksa Sırpçanın bir kolu mu kavgası verdi. Ezilmedi. Dayandı. Makedonca uyanan halk sonunda Makedon devleti kurdu. İtirazlara boyun eğmedi. Defalarca devlet ismi değişti. Anıtlar dikti, heykeller yıktı, tarih kavgası veriyor, kültüre takıldı, dine takıldı ama Makedonca anadilimiz ve devlet dilimizdir diyenler devletleriyle artık dünya topluluğunda şerefli yer alıyor. Slovenya ve Hırvatistan, Bosna-Hersek, Karadağ öz dilleriyle NATO ve Avrupa Birliği üyeliğine ilerliyor. Kimse onlara, sizin resmi dilinizi konuşanlar 2 milyondan az, Arnavutçayı 2. Resmi dil etmişsiniz demedi. Bütün bu devletler anadili resmi dile büyütme kavgası verdi,
Siyasi ve Aktüel Gazete
Partilerin Iade Etmesi Gereken Hazine Yardımı Miktarı 14,4 Milyon Levayı Aşıyor
Türkiye Dışişleri Bakan Yardımcısı Kaymakçı’dan Başmüftğlüğü’ne Ziyaret
27 Haziran 2019 Perşembe günü Türkiye Dışişleri Bakan Yardımcısı Faruk Kaymakçı, Bulgaristan Müslümanları Başmüftülüğü’ne resmi ziyarette bulundu. Kaymakçı, Başmüftülük ziyaretini Sofya’da gerçekleştirilen Karadeniz Ekonomik İşbirliği Teşkilatı (KEİ) Bakanlar Konseyi Toplantısı’na katılmak üzere Bulgaristan ziyareti kapsamında gerçekleştirdi.
Üst düzey konuk, Başmüftü Yardımcısı Murat Pingov tarafından karşılandı. Yapılan görüşmede Başmüftülük Genel Sekreteri Celal Faik de hazır bulundu. Bakan Yardımcısı Kaymakçı’ya Başmüftülük ziyaretinde T.C. Sofya Büyükelçisi Dr. Hasan Ulusoy eşlik etti.
Meclis Başkanı Moskova’da Bulgar Camiası Ile Görüştü
Halk Meclisi Başkanı Tsveta Karayançeva resmi ziyaret için bulunduğu Rusya’da Moskova’da yaşayan Bulgar camiası ile bir araya geldi. Bulgaristan’lı üniversite öğrencileri ve büyük uluslararası şirketlerde çalışan Bulgaristan vatandaşları önünde
yaptığı konuşmasında Karayançeva 9 yıldan beri Meclis Başkanı olmasına rağmen, ilk defa Moskova’ya geldiğini belirtti. İki ülke arasında diplomatik ilişkilerin 140. yılı dolayısıyla Moskova’ya geldiğini vurgulayan Karayançeva, milli menfaatler söz konusu olunca meclisin devlet ve vatandaşın yararına sorumlu kararlar almaya çaba gösterdiğini bildirdi. Karayançeva gençlere okuyup, tecrübe edinip bilgilerine ihtiyaç duyulan Bulgaristan’a geri dönmeleri çağrısında bulundu.
Maliye Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada 26 Mayıs 2016 tarihinden itibaren kanunun yürürlüğe girdiği 31 Mart 2019 tarihine kadar siyasi partilere yapılan hazine yardımı miktarının yeniden hesaplanmasından sonra parti ve ittifakların iade edeceği miktarın 14,4 milyon levayı aştığı bildirildi. Partilerin fazla tutarı, kendi rızası ile 31 Aralık 2020 tarihine kadar iade etmeleri gerekiyor. Partiler iade etmesi gereken miktar. GERB’ - 4 299 690 leva BSP İttifakı - 1 625 892 leva HÖH - 655 938 leva Volya Partisi - 542 137 NFSB - 539 894 Ataka Partisi - 539 894,00
VMRO Vızracdane Reformatorlar
- 508 966,00 -170 681,00 -121 455,00
ABV - 56 700,00 GBD - 47 078,00 BKP - 42 189,00 Nova Zora - 42 189,00 Ekoglasnost - 42 189,00 Trakiya - 39 173,00 Dvijeniye - 38 223,00 Çiftçiler - 22 784,00 DGB - 21 841,00 Lider - 19 451,00 Dvijenie 21 - 16 324,00 Halkın Sesi - 15 539,00 Görgövden - 7 779,00 Sosyaldemokratlar - 4 544,00 ECI - 3 016,00 Evroroma - 3 016,00 Sosyaldemokratlar - 3 016,00 Radikaller - 1 557,00 Bulgaristan Kadınları - 779,00
Toplam : 14 463 706,00
Bulgaristan’da 2018’de 8 Binden Fazla Kitap Basıldı Bulgaristan’da 2018 yılında, toplam 216 milyondan fazla yıllık tirajı olan 239 gazete yayınlandı. Bir önceki yıla göre sayıları 6 azaldı , tiraj 20 milyon arttı. Günlük gazeteler 27 ya da tirajı 131 milyon olan tüm gazetelerin %15.5’i. Haftalık gazetelerin tirajı 76 milyondan fazla ve oranı % 42’dir.
En büyük payı yani 126’sı politik, felsefi, dini ve kültürel yönelimlidir. 530 detgi basıldı, 2017’ye göre % 3,9 oranında artış var. 96’sı yabancı dilde basıldı. Bunlardan 89’u İngilizce. 2018 yılında, 9 milyondan fazla tirajı olan 8,650 kitap yayınlandı. En fazla 3000’i yetişkinler için “Edebiyat” dalındadır. Kitap başlıkları 226 azaldı, ancak ortalama tiraj 71.7 arttı.
Mahkeme Yurtdışında Bulgarlar Devlet Ajansı Genel Sekreterini Görevden Aldı Vatandaşların %70’i ortalama maaşın altında para alıyor Özel yetkili ceza mahkemesi, Yurtdışında Bulgarlar Devlet Ajansı genel sekreteri Krasimir Tomov’!u görevden aldı. Tomov, Ajans Başkanı Petar Haralampiev başkanlığındaki Bulgar kökenliğine dair ser-
tifika verilmesi amacıyla kurulan bir organize suç grubuna katılmakla suçlanıyor. Sadece Tomov’un erişebildiği bir banka kasetinde, farklı para birimlerine eşit yaklaşık 300 000 avro tutarında para bulundu.
Bulgaristan vatandaşlarının %70’i ülkede 615 avro olan ortalama maaşın altında para alıyor. KNSB Sendikası Başkanı Plamen Dimitrov, çalışanların %70’inin 358 ile 409 avro arasında maaş aldıklarını bildirdi. Sendikalar ile işverenler 2018’de maaşlara %8 ile %12 arasında zam anlaşması imzalandı. Buna rağmen, maaş oranlarında artış olmadı. Dimitrov, gece vardiyalarında emeğin saat başı şimdiki gibi 13 avro sent değil, 51 avro sent ile yükseltil-
Sultangazi Belediye Başkanı Abdurahman DURSUN’u Makamında Ziyaret
mesini istediklerini söyledi. Tüketim fiyatları artıyor ve maaşlar da yükselmeli, diyen Dimitrov, maaşların yılda en az %10- 15 artması ve AB standartlarını yakalaması gerektiğini vurguladı.