BULTÜRK Gazetesi 54.Sayı

Page 1

1913 Sofya

Bultürk’ün Yeni Genel Merkez Binası Açıldı

Yıl: 7

Sayı: 54

Mart-Nisan 2011

www.bulturk.org

Bilgi Ordusu Bizim Ordumuz Bilip Öğretmek Bizim Borcumuz.

“Bulgaristan Türkleri İstanbul’un ve Türkiye’nin geleceğinde söz sahibi olacak…”

Bulgaristan Türk’leri Kültür ve Hizmet Derneğinin (BULTÜRK) yeni genel merkez binası devlet erkânı siyasetçiler ve STK’ların da katılımı ile hizmete girdi. İlk önce yeni merkez binasının açılışı için kurdele kesildi, Kurucu Başkan Prof. Dr. Hayati Durmaz, derneği kurma nedenlerini ve bu güne kadar bir çok zorlukları aşarak bu güne geldiklerini ifade etti. Türkiye’de ilk defa tüm Bulgaristan Türklerini kzey güney eski yeni göçmen diye ayırmadan hepsini bir araya getiren bir dernek kurduklarını belirtti. Derneğin yeni Başkanı Rafet Ulutürk konuşmasında; “Bulgaristan’da ve Türkiye’de yaşayan Türklerin ve göçmenlerimizin sorunlarını çözmek maksadıyla iki devlet arasında kültür, barış ve dostluk köprüsü olmayı hedeflemiş bulunmaktayız. Faaliyet alanımızı coğrafi manada küçültmek profesyonelleşerek başarı şansımızı da arttırmaktadır. Türkiye’de yaşayan Bulgaristanlıların sayısı 10 milyonu aşmıştır. Fakat Bulgaristan göçmenlerinin sivil toplum kuruluşlarına katılımları son derece düşüktür...” Devamı; s. 3’de

12 Haziran 2011 tarihinde Genel Seçimlerde Aday olan Balkan Göçmenlerinden Meclise Girecek olan Milletvekilleri ve sıraları. Bölgeler Kocaeli Kırşehir Kırklareli Edirne Tekirdağ Afyon Kütahya Niğde İzmir - 1 İzmir - 2 Bursa İstanbul - 1. Bölge İstanbul - 2. Bölge İstanbul - 3. Bölge

CHP YOK YOK YOK YOK YOK YOK YOK YOK 7- Aydın Özcan YOK YOK YOK YOK YOK YOK YOK

AK Parti YOK YOK YOK 1- Mehmet .Müezinoğlu 1- Tevfik Z. Akbulut YOK YOK YOK 6- Rıfat Sait YOK 2. Mustafa Öztürk 7. Hakan Çavuşoğlu YOK 12. Hüseyin Bürge YOK 11. Bülent Turan

MHP 1- Lütvi Türkkan 1- Metin Çobanoğlu 1- Cemal Özbilen 1- Cemalettin Uslu 1- Bülent Belen 1- Kemalettin Yılmaz 1- Alim Işık 1- Hikmet Bekin 2- Şenol Bal 6- Cengiz Bulut 2- Necati Özensoy 3- Cüneyt Karlık 3- Kadir Boy 5. Saffet Sancaklı 6. Ahmet Çolak 1- Meral Akşener

Kosova’nın 3. Bağımsızlık Yıldönümü Prizren’de kutlandı

Derneğimiz, Kosova Cumuhuriyeti’nin üçüncü bağımsızlık yıldönümü kutlamaları çerçevesinde, Prizren’de “Bağımsızlık Resepsiyonu” organize etti. Geceye Kosova Başbakanı Hashim Taçi, Türkiye Cumhuriyeti Kosova Büyükelçisi Songül Ozan, Kosova Türk Temsil Heyeti Başkanı Albay Mümtaz Aydemir yanı sıra Kosova Türk Taburu’nda görevli subaylar ile 500’ün üzerinde Kosovalı üst düzey davetli katıldı. Kosova Milli Marşı’nın okunmasıyla başlayan resepsiyonda bir konuşma yapan Dernek Başkanımız İsa Kayım, “Bizler bu kutlu günü her yıl Türkiye’de kardeşleriniz olarak kutlamaktayız” şeklinde konuştu. Kayım, “Kosova bağımsızlığının 3’üncü yılını siz kardeşlerimizle beraber kutlamak ve aynı coşkuyu yaşamak istedik. Birlik ve beraberliğimiz kardeşliğimizin nişanesidir” dedi. KosovaDemokratikTürkPartisi (KDTP) Başkanı Mahir Yağcılar da, “Uzun yıllar hasretle beklediğimiz bağımsızlığımızı en ni-

hayet kutluyoruz” şeklinde konuştu. Türkiye Cumhuriyeti Kosova Büyükelçisi Songül Ozan da burada yaptığı konuşmasında, “Türkiye Cumhuriyeti’nin her zaman her türlü destekle Kosova halkının en büyük destekçisi olmuştur” dedi. Ozan: “Türkiye Cumhuriyeti her zaman Kosova halkının yanındadır. Türkiye Cumhuriyeti, Kosova’da askeriyle, polisiyle, okullarıyla, hastaneleriyle, işadamlarıyla her türlü hizmeti vererek Kosova’nın kalkınmış müreffeh gelişmiş bir Avrupa ülkesi olması ve Avrupa Birliği’ne ve AB’deki kurumlara üye olması için elinden gelen desteği göstermektedir. Bundan sonra da bu desteğini sürdürecektir. Kosova ile Türkiye arasında mükemmel ilişkilerin en önemli anı bugün burada salonu dolduran Türk toplumu oluşturmaktadır. Yaşasın Türk Kosova dostluğu diyorum” dedi. Konuşmasında Türkçe “İyi akşamlar” diyerek başlayan Kosova Başbakanı Hashim Thaçi de burada yaptığı konuşmasında Türkiye Cumhuriyeti’nin her zaman her türlü destekle Kosova halkının yanında olduğunu söyledi. Thaçi, dost ülke olarak hitap ettiği Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ında Kosova ziyaretinde bulunduğunu ve iki ülke arasındaki dostluk ilişkilerinin artarak sürdüğünü ifade etti.

Balkanların kalbi Edirne’de atıyor

Osmanlı Devletine 88 yıl başkentlik yapmış, Türkiye’nin Avrupa’ya - Avrupa’nın da Türkiye’ye açılan kapısı Edirne’nin emsalsiz bir tarihin kalbinde Kervansarayın muhteşem bir salonunda 4. Balkan Formu gerçekleşti. Edirne gelenekleri ile modernleşmeyi birleştirmiş, her şeyi ile adeta Balkanların merkezi, kalbi haline gelmiş bir kent havası vardı burada. Türk İslam Mimarisinin başyapıtı gözleri kamaştıran Selimiyesi ile yedi asırlık geçmişe sahip dünyanın en eski organizasyonlarından Kırkpınarı, tarihi eserleri, doğal güzellikleri ve eşsiz lezzetleri ile başdöndüren bu kent şimdi ise yine yeni bir başlangıç yaparak tüm Balkan ülkelerini bir araya burada getirmiştir. Romanyadan, Bulgaristan, Sırbistan, Hırvatistan, Slovenya, Bosna, Arnavutluk ve Yunanisandan bilim adamları akademisyen ve STK yöneticilerini bir araya geldiler. Devamı: s. 4’de

Ümit Özdağ BULTÜRK’te

Prof. Dr. Ümit Özdağ: “Bulgaristanlıların problemlerini TBMM’de takipçisi olacağına söz verdi”

Bugaristan Türkleri Kültür ve Dayanışma Derneği 7 Mayıs 2011 günü MHP 2. Bölge milletvekilli adayı Prof Dr. Ümit Özdağ’ı dernek merkezinde ağırladı. Türk siyasal bilimleri profesörü Prof Dr. Ümit Özdağ BULTÜRK Derneği’nin davetini kırmayarak bir söyleşi gerçekleştirdi. Sözleşininin başından dernek üyelerinden Muazzez Yurdakul’un okuduğu “Bulgaristan’da Türk Olmak” adlı şiir katılımcıları duygulandırdı. Balkanların geleceğinin konuşulduğu söyleşide katılımcılara Türkiye’nin ve balkanların dünden bugüne kadar uzanan geçmişden bahseden Özdağ’ın

konuşmasından satır başları ise şöyle: MHP olarak bizim Balkan Türkleri için ne yapacağımızı anlatmaya bile gerek yok: “MHP olarak biz Türklük kavramının hassasiyetle üzerinde duruyoruz. Bugün bir ülkeyi o ülkenin milleti ile tanıtmanın, ülke kavramının ırka indirmenin yanlış olduğundan bahsediyorlar. O zaman ülkemizin ismini de değiştirelim. İçersinde Türk geçtiği için.” diyerek ülkeninin geleceği konunsanda kaygılarını dile getirdi. Biz de kusursuz değiliz, ama bizden hain çıkmaz. “Balkanların geleceği için önce Anadolu’nun geleceğini sağlamlaştırmalıyız. Güçlü bir Anadolu, güçlü balkanlardır.” Devamı; s. 8’de

Balkan Türklerinden Neden CHP’ye İsyan?

Habur Sınır Kapısı’ndan girenlerin avukatı CHP’de!.. Cumhuriyete bedel ödeyerek sahip çıkmış göçmenleri listeye almayan CHP, Haburcu PKK’lıların avukatı Sezgin Tanrıkulu’nu Güneydoğu’dan değil de, İstanbul’dan hem de Balkan göçmenlerinin yoğun olduğu 2. Bölgeden aday göstermesi Balkan göçmenleri arasında huzursuzluğa yol açtı.

Örnek bir dernek “Bosna Sancak Derneği”

Methini ve sosyal faaliyetlerini sıkça duyduğumuz Bosna Sancak Derneği’nin merkezini ziyaret ettik. Dernek Başkanı Adem Gülsunay ile görüştük. Üç katlı okul binası büyüklüğünde bir yapı. Binanın içi bir müze gibi. Çok amaçlı sosyal donatılar var. Buralarda kurslar veriliyor, sosyal faaliyetler yürütülüyor. Kuruluş amacınız? - 90’lı yıllarda eski Yugoslavya’da iç karışıklıklar bekleniyordu. Bizler oradaki yakın akrabalarımız vasıtasıyla daha geniş bilgilere sahiptik. Devamı; s. 9’da

BAŞYAZI

Rafet Ulutürk

Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği Genel Başkanı

Ortak hareket…

Açılışını yaptığımız BULTÜRK Genel Merkezini birçok arkadaşın fedakârlığı sayesinde olmuştur.. Öncelikle kendilerine teşekkür ediyorum. Özellikle bu mekânı bizim kullanmamız için bize tahsis eden Büyüğümüz Sayın Mümin YURDAKUL Hocamıza Bultürk adına ayrıca teşekkür ederim. Derneğimize bu güne kadar Bulgaristan Türklerine hizmet etmiş kendini aşmış amaçları sadece hizmet olduğunu bildiğimiz kıymetli hocalarımıza ayrıca minnetlerimizi sunuyoruz. Devamı; s. 4’te


2 Sayı 54 - Mart-Nisan 2011

İNGİLİZ BELGELERİNDE Türkiye’nin Balkanlardaki Politikasına Dair Bir Memorandum (II) - 2 Yukarıda ifade edilen hakikatler, bu gerçekler üzerine kurulmuş olup, Ankara’da sonuçlandırılmış bulunan planı ortaya koymaktadır. Bu, hilekârca bir plandır. Dindaşlarının emniyetini sağlamak görüntüsü altında Balkan yarımadasında Türk fütuhatını kolaylaştırmak ve haklı kılmak için ırkî duygular galeyana getirilecektir. İlk etapta eski Sırbistandaki Arnavutları ve Makedonyalıları Yugoslav idaresine karşı isyanda bulundurmaya çalışılacaktır. Bu teşebbüs Batı Avrupa gizli cemiyetleri ile ilişki içerisinde olan Türkler ve Yahudiler tarafından halihazırda yapılmaktadır zaten. Diğer teşkilâtlar ise Arnavutluktadır. Yugoslavyaıda acı çeken Arnavutlara dikkat çekmekte ve Yugoslavya ve Yunanistanın, birincisinin Ghagları [kırsalda yaşayan heterodox Müslüman Arnavutlar] ikincisinin ise Toskları [kentlere yakınyerleşim bölgelerinde yaşayan ortodox Müslüman Arnavutlar] ilhak edebilmek için, bağımsız Arnavutluk’u aralarında paylaşmaya hazırlandığı tarzında söylentiler yaymaktadır. Bazı Londra gazeteleri Türkiye ile Arnavutluk arasında halihazırda gerçekleştirilmiş olan bir ittifaktan söz etmektedirler. Bu anlaşmayı tahkik etmeğe çalıştım ve güvenilir kaynaklardan böyle bir anlaşmanın imzalanmamış olduğunu, fakat iki ülke arasında Balkanlarda uyumlu bir politika takip edilmesi konusunda tam bir ittifakın mevcudiyetini öğrendim. Arnavutlar Türkiyeınin sadece hakikî manadaki Arnavutluk değil, fakat Yugoslavya’da bulunan Arnavutluk bölgelerini de kapsayan ve onları bağımsızlığa kavuşturması yolunda Arnavutluk için güçlü bir uyarım olan, Arnavutluk ülkeleri üzerindeki taleplerinden müspet manada feragat ettikleri yolundaki teyitlerinden ziyadesiyle memnun oldular. İstanbulda olduğu gibi Ankara’da da, şiddetle Sofya Hükümetiin pasifliğinden yakınan Makedonyalı Bulgarların Mr. Stamboliski bu görüşe belki katılır belki katılmaz Arnavutların yapacağı isyana iştirak edeceğine ve ayrıca Türklerin Yugoslavlara karşı Arnavutları desteklemeye hazırlandığının görülmesi üzerine Bulgar kamuoyunun Makedonyalı ırkî kardeşlerinin kurtarılması için Sofya Hükümetini Yugoslavya’ya karşı savaş açmaya kati surette inanılmaktadır. Böyle bir durumda Ankara diplomatları Türkiyenin savaşa katılımının haklılığı yolunda gayet güzel bir savunma elde etmiş olacaklardır: Birincisi Müslüman azınlıkların emniyetini sağlama vazifesi ve ikinci olarak da topraklarına yakın bir bölgede vuku bulan ve ekonomik menfaatlerine etkide bulunan bir savaşı durdurma bahanesi. Yine Yunanistan topraklarını işgal edebilmek için (o zamana kadar neticeleneceğine inandığım bir TürkYunan barış anlaşmasındaki) Yunanistanın anlaşmadan doğan sorumluluklarını yerine getirmediği veya Epirli Arnavutlara veya Teselya’daki (Müslüman Yunanlılardan ibaret olan) Türklere iyi muamelede bulunmadığını beyanla kolayca sebep bulup gösterebilecektir. Ankara Hükümeti Yunan ordusunun oldukça ihmal edilmiş bulunduğunu ve muhtemel bir savaşta daha önce Anadoluda olduğu gibi Türk ordusunun önünde firar edeceğini düşünmektedir. Türkler, mamafih, şuan için kendilerini Arnavutlukla irtibat kurmalarını sağlayacak olan Batı Trakyanın işgali ile tatmine çalışacaklardır.Ankara.da bu Türk planının icrasının ilk etabında Bulgaristan ile resmî bir ittifak oluşturma arzusu bulunmamaktadır. Bulgar Hükümeti, Türk milliyetçileri ve onların Yahudi arkadaşlarının Türkiyeye verilmesini talep edecekleri, Selâniki kesin bir anlaşma şartı olarak ileri sürecektir. Ankara Hükümeti Bulgaristan’a, Selânik olmamak kaydıyla, Lozan Konferansında Yunanistan tarafından teklif olunanlardan çok daha uygun şartlarda Ege denizinde çok daha iyi bir çıkış noktası verme niyetindedir. Türkler Bulgaristanın diğer üç Balkan devletinden biri ile bir şey şart olmadan ittifakta bulunabileceğinden gayet emin gözükmektedirler. Ayrıca Bulgarlar Makedonya da Arnavutlarla dostane münasebet içerisinde bulunmaktadırlar ve Arnavutların Yugoslavya ile savaşa başlaması halinde isyanda bulunacaklardır. Dolayısıyla, Türkiye dindaşlarına yardımda bulunurken Bulgaristan da kendisini ırkî kardeşlerine yardım etmek zorunluluğu içerisinde görecektir.Netice olarak aralarında tabii olarak işbirliği oluşacaktır. Yugoslavya, Küçük Merkezî Devletlerin bir üyesi olması hasebiyle ortakları Romanya ve Çekoslovakyanın yardımına muhataptır. Türkler,Romanya ordusunu Yunan ordusu kadar ihmal edilmiş olarak değerlendirme eğilimindedirler. Devamı gelecek sayıda

Bulgaristan Türklerinin Sesi

Bulgaristan “ajan” Er menistan’a büyükelçilerini çekti Macaristan şoku Bulgaristan’ın eski komünist rejim için ajan olarak hizmet etmiş 35 büyükelçinin 13’ünü geri çektiği bildirildi. Bulgar Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Vesela Çerneva, 1989 yılında sona eren komünist rejiminin lehine ajanlık yaptıkları bildirilen diplomatların tümünün geri çekilmesine ilişkin prosedürün uygulamaya konduğunu söyledi. Aralarında Saraybosna, Atina, Tiflis, Belgrad, Pekin, Stokholm, Vilnüs, Berlin, Minsk ve Üsküp büyükelçilerinin de yer aldığı ‘ajan diplomatlar listesi’ içindeki tüm isimlerin geri çekileceğini kaydeden Çerneva, “bu listedeki 13 büyükelçinin dün itibarıyla artık merkezde olduklarını” kaydetti. ‘Ajan’ büyükelçilerin geri çekilmesine ilişkin hükümetin talebini askıya alan Cumhurbaşkanı Georgi Pırvanov’un konuya ilişkin kararı ise henüz kesinleşmedi. Konuya ilişkin son kararı verecek olan Cumhurbaşkanının tepkisini önlemek isteyen Dışişleri Bakanlığı yetkilileri, “sözkonusu büyükelçilerin siyasi danışmalar için merkeze çağrıldığını” dile getirdi. Bulgaristan’da parlamento kararı ile kurulan devlet komisyonu Aralık 2010’da, aralarında Bulgaristan’ın Ankara Büyükelçisi Krasimir Tüleçki’nin de yer aldığı toplam 35 diplomatın daha önce ‘ajan’ olarak çalıştıklarını’ açıklamıştı. Ajanların isimleri, bağlı oldukları kurumları ve kullandıkları ajanlık kod adlarını açıklamakla görevlendirilen komisyonun açıklamasında, durumu incelenen 462 diplomatın 191’inin ‘komünist ajanı’ olduğu belirtilmişti. Hükümet, ‘skandal’ olarak nitelenen olayla ilgili olarak tüm ajan diplomatların geri çekilmesine karar verirken, büyükelçi atamalarında son sözü söyleyen makamda bulunan Cumhurbaşkanı Pırvanov ise, ‘her büyükelçinin durumunun tek tek incelenmesi’ önerisi getirdi. Tüleçki’nin yanısıra Bulgaristan’ın İstanbul, Bursa ve Edirne konsolosluk çalışanlarının da ‘ajan diplomat’ oldukları belirtilirken, bu isimlerin de 13 büyükelçinin geri çekilmesine benzer şekilde merkeze çağrılmasını beklendiği belirtildi.

Macaristan Parlamentosu, Ermenilerin Dağlık Karabağ’da Azerilere karşı toplu katliam gerçekleştirdiğini tanıyan bir karar tasarısını gündeme aldı. Diaspora Ermenilerine yayın yapan panarmenian.net’in haberine göre, Macaristan’da ana muhalefetteki Daha İyi Macaristan Hareketi’nin (Jobbik) teklifiyle gündeme gelen tasarı önümüzdeki günlerde oylanacak. Ermeni ‘soykırımı’ iddialarıyla dünya parlamentolarında Türkiye’yi her fırsatta köşeye sıkıştırmaya çalışan Ermenistan’ın başı bu kez kendi oyunuyla dertte. Macaristan Parlamentosu, Ermenilerin Dağlık Karabağ’da Azerilere karşı toplu katliam gerçekleştirdiğini tanıyan bir karar tasarısını gündeme aldı. Diaspora Ermenilerine yayın yapan panarmenian.net’in

haberine göre, Macaristan’da ana muhalefetteki Daha İyi Macaristan Hareketi’nin (Jobbik) teklifiyle gündeme gelen tasarı önümüzdeki günlerde oylanacak. Ancak tasarı Erivan’ı şimdiden ayağa kaldırdı. Ermenistan hükümeti tasarıya tepki göstererek, kabul edilmesi halinde Macaristan’ın uluslararası imajının sarsılacağını iddia etti. panarmenian.net’e konuşan bir hükümet yetkilisi, Macaristan’ın böyle bir karar alması halinde iki ülke ilişkilerinin olumsuz etkileneceğini söyledi. Dağlık Karabağ’da 25 Şubat 1991 gecesi Ermeniler tarafından gerçekleştirilen Hocalı katliamında 613 çocuk, kadın ve erkek hunharca öldürülmüştü. Mesut Uğurlu

Hollanda’da meclisine 12 Türk milletvekili girdi

2012’de gökyüzünde iki güneş olacak

Hollanda genelinde 2 Mart 2011 tarihinde yapılan eyalet meclisi seçimlerinin resmi sonuçları tüm eyaletlerde açıklandı. Resmi rakamlara göre yeni dönemde görev alacak Türk milletvekili sayısı 12 olarak açıkladı. Resmi sonuçlara göre, yeni dönemde görev alan Türk siyasetçiler şu isimlerden oluşuyor: Adnan Tekin, Mehmet Uygun, Zafer Yurdakul (Kuzey Hollanda eyaleti), Bahattin Erbaş (Güney Hollanda eyaleti), Yasemin Çegerek, Ünal Sözen (Gelderland eyaleti), Nurettin Altundal (Kuzey Brabant eyaleti), Bayram Erbişim (Zeeland eyaleti), Ömer Kaya (Friesland eyaleti), Dursun Kılıç (Utrecht eyaleti), Selçuk Öztürk (Limburg eyaleti), Zafer Aydoğdu (Overijssel eyaleti). PvdA’nın (İşçi Partisi) aday gösterdiği Adnan Tekin’in (Kuzey Hollanda) 15 bin 407 ve Bahattin Erbaş’ın (Güney Hollanda ) ise 13 bin 152 oy aldığı açıklandı. Hanifi Çakır

Bilimİnsanları 2012’de yaşanacak şaşırtıcı bir gökyüzü olaına işaret ediyor. Eğer bunlar olursa yeryüzünün kısa bir süreliğine de olsa iki güneşi olacak. Yada bir süre hiç gece olmayacak da diyebiliriz. Konunun en ilginç yanı ise bilim insanlarının bu olayın gerçekleşme tarihi olarak 2012 yılını göstermesi. Yakın bir gelecekte gökyüzünde bir süreliğine de olsa iki güneş birden görülebileceği iddia ediyor. İddiayı ilk ortaya atan Güney Queensland Üniversitesi Fizik bölümü öğretim üyesi Fizikçi Dr.Brad Carter oldu. Ardından Rusya uzay ajansı Roscosmos, hemen ardından Türkiye ÖDTÜ Astronomi Topluluğu benzer açıklamalar yaptılar.

Osmanlı Elçilerinin Wikileaks Raporları Tüm dünyayı sarsan Wikileaks belgelerinin tartışması devam ederken şimdi de Osmanlı’nın Wikileaks belgeleri açıklanıyor. Geçtiğimiz yılAralıkAyı’nda açıklanan Amerikalı elçilere ait söylemlerden oluşan Wikileaks belgeleri tüm dünya gündemini meşgul etmiş, ABD Dış İşleri Bakanı Hilary Clinton kameraların karşısına geçerek tüm dünyadan özür dilemişti. Amerika Birleşik Devletleri ’nin ve elçilerinin dış ülkere bakışını çarpıcı ayrıntılarla gözler önüne seren belgeler ülkelerin ilişkilerini ve ticaretini önemli ölçüde etkiledi. Bugün hala dünya gündemini oluşturan Wikileaks belgelerinin tartışması sürerken “Osmanlı Elçileri’nin Wikileaks Raporları” dünya gündeminin yeni konusu olacak gibi görünüyor. Fransa - Rusya ve İran ile İlgili Çok Çarpıcı Belgeler Araştırmacı yazar Muhammet Safi tarafından ulaşılan ve uzun incelemeler sonucunda bir araya getirilen belgelerde Fransa, Rusya ve İran ile ilgili çok çarpıcı belgeler yer alıyor. Özellikle Sultan 3. Ahmet (Lale Devri Padişahı) döneminde elçilik görevini yürüten YirmiSekiz Meh-

Çin, 2016’da ABD’yi tahtından indirecek IMF’ye göre ABD, 2016’da dünyanın en büyük ekonomisi ünvanını Çin’e kaptıracak. Uluslararası Para Fonu’na (IMF) göre, Çin ekonomisi 2016’da dünyanın en büyük ekonomisi ABD’yi geçecek. Dünya tarihinde ilk kez uluslararası bir kuruluş, ABD çağının sona ereceği resmi tarihi açıkladı ve ABD’nin ekonomik liderlik rolünü beş yıl gibi öngörülenden daha yakın bir dönemde Çin’e kaptıracağını belirtti. Ekonomistler, iki ülkenin gayrisafi yurt içi hasılalarını (GSYH) güncel faiz oranlarına göre hesaplayarak Çin’in liderlik tarihini 2020’li yılların ortası olarak tahmin ediyordu. Oysa IMF, iki ülkeyi gerçek faiz oranlarına göre kıyaslamakla birlikte reel ekonomik verileri inceleyerek, iki ülkedeki satın alma güçlerini karşılaştırarak bu sonuca vardı. Kuruluş aynı zamanda ülke içinde kazanılan ve harcanan paraları da kıyasladı. IMF’e göre, 2011 yılında 11,2 trilyon dolar düzeyinde bulunan Çin ekonomisinin büyüklüğü 2016’da

19 trilyon dolara çıkacak. Söz konusu dönemde, ABD ekonomisinin büyüklüğü 15,2 trilyon dolardan, 18,8 trilyon dolara yükselecek. Bu, ABD’nin küresel ekonomik büyümeye katkısını yüzde 17,7’ye düşürürken, Çin’in katkısı yüzde 18 olacak ve bu, daha da artacak. Bundan yalnızca on yıl önce ABD ekonomisinin büyüklüğü Çin’in üç katı düzeyinde bulunuyordu. ABD telaşlandı - IMF’in öngörüsü şu anda Washington’da devam eden bütçe görüşmeleri için de sıkıntı yaratan bir konu oldu. Açıklama, kafalarda uluslararası güvenlik sisteminin önümüzdeki yıllarda nasıl bir hal alacağına yönelik soru işaretleri yarattı. IMF’in yalnızca iki hafta önce açıkladığı tahminlerine göre, Barack Obama, Mitt Romney ya da Donald Trump, kim olursa olsun gelecek yıl ABD’ye başkan olarak seçilecek isim de dünyanın en büyük ekonomisinin son başkanı olacak. ABD, ekonomik liderlik unvanını 1890’larda İngiltere’den almıştı. Osman Başar

met Çelebi Efendi ve Sultan 3.Mustafa ve 1.Abdülhamit döneminde elçi olan Necati Efendi’nin belgeleri Fransa ve Rusya ile ilgili çok çarpıcı bilgileri gözler önüne seriyor. Belgelere Nasıl Ulaşıldı! Osmanlı Wikileaksleri olarak adlandırılan belgelere Osmanlı arşiv uzmanı araştırmacı yazar Muhammet Safi yaklaşık 8 yıl süren araştırmaları ve başta Osmanlı Arşivleri olmak üzere özel izinle girdiği kamu kurumlarından ulaştı. Ulaşılan belgeler profesyonel bir ekibin uzun incelemeleri ve değerlendirmelerinin ardından “Osmanlı Elçileri’nin Wikileaks Raporları” isimli kitapta bir araya getirildi. Pazartesi Günü Açıklanıyor Fransa, Rusya ve İran ile ilişkileri yeniden gözden geçirilmesine neden olabilecek bilgi ve belgeler içeren ve Ural Yayıncılık tarafından basılan kitap 9 Mayıs 2011 Pazartesi günü okuyucusuyla buluşacak. Kitabın ilk baskısını temin etmek isteyen okuyucuların şimdiden yayınevi ve kitapçılara ön kayıt yaptırdıkları konuşuluyor. www.dunyakitap.com

Her 5 Alman’dan 1’i alkolik

Almanya’da alkol tüketimi giderek arttıyor. Almanya’da Bağımlılık Sorunları Merkezi tarafından yapılan son araştırmada, her 5 Alman’dan 1’inin alkol sorunları bulunduğu, alkol tehlikesine karşı yeni bir çalışmaya ihtiyaç duyulduğu ortaya çıktı. Merkezin Genel Müdürü Raphael Gassmann yaptıkları araştırmada 18-64 yaşındaki her 5 Alman’dan 1’inin alkolden kaynaklanan sorunları olduğunu, alkol tüketiminin giderek arttığını söyledi. Gassmann, ülkede kişi başına yılda 10 litre alkol tüketildiğini, alkol zehirlenmelerinde artışın hızla arttığını, incelenen 73 bin ölüm vakasında alkole bağlı sağlık bozuklukları olduğunun görüldüğünü anlattı. Almanya’daki 18-64 yaş arasındaki yaklaşık 10 milyon kişide alkol sorunu bulunduğunu, bunlardan en az 1 milyon 300 bininin alkol bağımlısı olduğunu bildirdi. Komaya girecek oranda alkol tüketiminin gençlerin yanı sıra, yaşlılar arasında da yaygın olduğu tespit edildi. Almanya’da hızla artan alkol bağımlılığının yanı sıra ilaç ve uyuşturucu bağımlılığının da artış kaydettiği, ülke genelinde bağımlılığa karşı daha etkili çalışma yapılması gerektiği ifade edildi.


www.bulturk.org Sayı 54 - Mart-Nisan 2011

Bultürk’ün Yeni Genel Merkez Binası Açıldı

Derneğimizin Bayrampaşa Yıldırım Mahallesi Şehit Kamil Balkan cad. No.114/A adresinde hizmete giren BULTÜRK yeni genel merkezinin açılışında konuşan Dernek Genel Başkanı Rafet Ulutürk, Türkiye’de 10 milyon, İstanbul’da ise 2,5 milyon Bulgaristan Türk’ü bulunduğunu belirterek, “Buna rağmen Bulgaristan Türk’leri siyasi, iktisadi ve sosyal alanlarda ne yazık ki yok. Artık Bulgaristan Türkleri ileride İstanbul’un ve Türkiye’nin geleceğinde söz sahibi olacaktır” dedi. Ardından Azerbaycan Konsolosu Sayın Nuri Guliev “Bultürk derneğine böyle güzel bir merkez açtıklarından dolayı kendilerini kutlar ve başarılarının devamını dileriz. Bizim Atalarımız 1960’larda iki ülke arasında kültür köprüsü kurmak için Bakü’den Bulgaristan’a gelmişlerdir. Bu gün de Bultürk aracılığıyla bu köprüyü yeniden kuracağız.” dedi.

Ardından Zeytinburnu Belediye Başkanı Sayın Murat Aydın, Bayrampaşa Belediye Başkanı Atila Aydıner, Batı Trakyanın efsane ismi Sayın Dr. Sadık Ahmet’in değerli eşi Sayın Işık Ahmet, Vali Yardımcısı Sayın Harun Kaya, Vali Yardımcısı Sayın Mustafa Altuntaş açılış ile ilgili duygularını ifade ettiler. Bultürk’ün en genç üyeleri Melis Yılmaz, Görkem Türk, Selin Aykurtoğlu, Hazel İmamoğlu, Emir Çalışkan okudukları şiirler ve metinlerle açılışa katılanları duygulandırdı. Açılışa katılanlar; İstanbul Valiliği Türk Dünyası ve Akraba Toplulukları Koordinatörü Hakkı Gülman, İngiltere’den Levent Borbley, AK Parti, HAS, MHP ve CHP İlçe Başkanları, Bulgaristan Konsolos Görevlileri, Türk Konseyi Başkanı Ha-

lil Akıncı, Rumeli Kültür ve Dayanışma Derneği Genel Başkanı Sadullah Sipahioğlu, Türkmen Eğitim Vakfı Başkanı M. K. Mahdum, Türk Cumhuriyetleri Birliği Koordinasyon Merkezi Başkanı Dr. Can Seven, İrak İnsan Hakları Derneği Başkanı Nefi Demirci, Gagauz Dostluk Kültür ve Dayanışma Derneği Başkanı Necdet Erturul, Türk Dünyası Kültür ve İnsan Hakları Derneği İstanbul Temsilcisi Hanifi Çakır, Afganistan Türkleri Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Aziz Güneş, Abhaz Dernekleri Federasyonu Genel Sekreteri Ahmet Ceylan, Doğu Türkistanlılar Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Arif Mergen

birlerimizi yakından tanıyarak dayanışma içerisinde olmamızı sağlamaktır. “Bir elin nesi var, iki elin sesi var” deyiminden hareketle siz muhterem hemşerilerimizin derneğimize gelerek, aramıza katılmanız bizleri mutlu edeceği gibi, camiamıza da büyük bir güç katacaktır. Biz bu derneğimizi “Gelecek nesillerimiz için” açmış bulunuyoruz. Gelecek nesillerimizin atalarının geldikleri yerleri unutmamaları çekilen sıkıntıları zorlukları her zaman düşünmeleri için açıyoruz. En büyük hayalimiz ise en kısa zamanda İstanbul’da bir Bulgaristan Kültür Merkezi’ni oluşturmaktır. Bunu da sizlerle birlikte başaracağımıza inanıyoruz. Bizler şunu da çok iyi biliyoruz ki “Bir milletin içine ayrılık girmeden, ona düşman zarar veremez, topluca vurdukça yürekler, kalpler birlikte attıkça, o topluluğa kimse zarar veremez.” İşte bunu gerçekleştirebilmek için birlikte mücadele etmeliyiz. Türkiye’de yaşayan Bulgaristanlıların sayısı 10 milyon civarına ulaşmıştır. Fakat Bulgaristan göçmenlerinin sivil toplum kuruluşlarına katılımları son derece düşüktür. Bunun tabi ki bir kısım sebepleri var, ancak biz bunlara şimdi değinmeyeceğiz. Adrese dayalı nüfus verilerine göre sadece Bayrampaşa’da yaşayan Bulgaristan doğumluların sayısının 22.000 civarında olduğu, Avcılar - %45, G.O.P. %40, Sultangazi - %20 v.s. bunları göz önüne alacak olursak Bulgaristanlıların barındırdığı potansiyelin küçümsenemeyecek bir düzeyde olduğu görünmektedir. Bu nedenle bu kitlenin İstanbul’un gelişmesine ve geleceğine ilişkin önemli katkıları olacağı görülmektedir. Bunun için hemşerilerimizin sadece kahvene sohbetleri ile bu potansiyellerini heba etmelerinin önüne geçilerek bu kitlenin atıl kalmayarak etkinliğini gösterebilmesi için bir Merkezden yönlendirilerek örgütlenmesini gerçekleş-

BG - Skat TV’ye Cevap Rafet Ulutürk

“Neofaşistin” Görüşleri… Çelenk ve Telgraf Gönderenler; Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Sayın Recep Tayip Erdoğan, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Bulgaristan Kültür Bakanı Sayın Vejdi Raşidov, Kasım Dal - HÖH Milletvekili, Prof. Dr. Mehmet Görmez Diyanet İşleri Başkanı, Faruk Çelik - Dış Türklerden Sorumlu Devlet Bakanı, Prof. Dr. Yunus Soylet - İ.Ü. Rektörü, Şenol Bal -MHP İzmir Milletvekili, Metin Çobanoğlu - MHP Kırşehir Milletvekili, Mehmet Günal - Antalya Milletvekili, Cüneyt Karlık - Bursa Milletvekili Aday adayı, Cemalletin Uslu - MHP Edirne Milletvekili, Ümit Özdağ - İstanbul MHP Milletvekil Aday adayı, A.Kenan Tanrıkulu - MHP İzmir Milletvekili, Cemal Özbilen - MHP Kırklareli Milletvekili aday adayı, Tefik Ziyaeddin Akbulut - AK Parti Tekirdağ Milletvekili, Hüseyin Avni Mutlu - İstanbul Valisi, Kadir Topbaş - İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı, Mustafa Demir - Fatih Belediye Başkanı, G.O.P. Belediye Başkanı Erhan Erol, Sultangazi Belediye Başkanı Cahit Altunay’a ilgilerinden dolayı teşekkür ederiz. Bu açılışın ardından gerçekleştirilen kokteyle katılımcılar Bultürk’ün gelecek organizasyonları hakkında görüşlerini ifade ettiler. Neriman ERALP Bultürk Basın Sözcüsü

Açılış Konuşması

Sayın Valilerim, Sayın İstanbul Valiliği Türk Dünyası Koordinatörü, Sayın Belediye Başkanlarım, Sayın Türk Konseyi Başkanı, Sayın Azerbaycan Konsolosu, Bulgaristan Konsolosluk temsilcileri, Sayın STK Başkanları ve yöneticileri, Değerli dava arkadaşların, Muhterem misafirler, Derneğimizin kuruluşu birçok arkadaşımızın maddi ve manevi katkıları ve fikir önderliği sayesinde olmuştu. Balkan coğrafyasına yönelik çok sayıda dernek olmasına rağmen sorunların giderek birikmesi ve çözümleri ile ilgili gerekli çalışmaların yetersiz olması nedeniyle biz tüm Balkan coğrafyası yerine daha dar bir hedef belirleyerek sadece Bulgaristan ile ilgili faaliyetlerde bulunmaya karar verdik. Bulgaristan’da yaşayan Türklerin sorunları ile Türkiye’de yaşayan göçmenlerin sorunlarını masaya yatırmak ve çözülmelerini sağlamak için gerekli çalışmalarda bulunmanın yanında Bulgaristan ile Türkiye arasında barış ve dostluk köprüsü olmayı hedeflemiş bulunmaktayız. Faaliyet alanımızı coğrafi manada küçültmemiz başarı şansımızı da arttırmaktadır. Başarılarımızı Balkan coğrafyasında faaliyet gösteren diğer derneklerle paylaşarak Balkanlarla ilgili ortak bir çalışmada ortaya çıkmaktadır. 2003 yılından beri faaliyet gösteren derneğimizi Bulgaristan Türklerinin toplanabileceği bir mekân haline getirilmek için çalışmalar yaptık. Bugün açılışını yapmakta olduğumuz Genel Merkez ise birçok arkadaşın fedakârlığı sayesinde olmaktadır. Ben öncelikle kendilerine teşekkür etmek istiyorum. Ancak bu mekânı bizim kullanmamız için bize tahsis eden sayın büyüğümüz Mümin Yurdakul Hocamıza ayrıca teşekkür ederim. Amacımız önce Bulgaristan kökenli Türk kardeşlerimizin bir araya gelmesi, sorunlarımızın tartışılması, bir-

3

tirmek amacıyla çalışmalarımızı sürdürmekteyiz. Şu anda bulunduğumuz Merkezde siz değerli hemşerilerimiz sayesinde bu amaca hizmet etmek üzere faaliyete geçirilmiştir. Şimdilik önem verdiğimiz husus önde gelen isimlerin faaliyetlere katılmasıdır. İşte biz bunu amaçlıyoruz ve de ilk meyvelerini almaya başladık. Şu anda 2.885 olan üye sayımızı da önümüzdeki 3 yıl içinde 25.000’e çıkarmayı hedefliyoruz. Bunu da her aileden bir kişiyi BULTÜRK’e üye yapmayı planlıyoruz. Önümüzdeki yıllarda birlik ve beraberliği sağlamakta da önemli aşamalar kaydedeceğiz ve Türkiye’nin her yerinde örgütlenmeye gideceğiz. Bu vesileyle toplantıyı fırsat bilerek Tüm Bulgaristan Türklerine sesleniyoruz gelin tanışalım, sorunlarımızı iletelim, hep birlikte çalışalım, aramızda “Birlik ve beraberliği sağlayalım” böylece tam bir dayanışma örneği göstererek, yarınlara emin adımlarla hep birlikte yürüyelim. Devlet bizim devletimiz olduğunu bilelim ve devletimizin siyasi, iktisadi ve sosyal hayatında yer alalım, örgütlü sivil toplum kuruluşları olarak güçlü olalım ve ülkemizin en güçlü lobilerini hep birlikte oluşturalım. Şunu çok iyi görmeliyiz bu dernekler siyasetin anaokuludur. Bu nedenle siyasete giren gençlerimiz de gelişimlerini sağlayarak, hedeflerini belirleyerek siyaset basamağının ilk basamağına derneğimizde başlayabilecekler. Türkiye’nin sadece İstanbul’unda iki buçuk milyon vatandaşımız yaşamaktadır. Bunu hiç kimse görmezlikten gelemez. Yeter ki biz birlikte olalım tüm Balkan toplulukları ile kenetlenebilelim. Son olarak Merkezimizin yapımında emeği ve katkısı olan tüm arkadaşlarımızın isimlerini faaliyetler kitapçığında yerini alacaklardır ve böylece kendi isimlerini tarih sayfalarına yazdırabilmişlerdir. Tekrar bu 200 arkadaşımıza katkılarından dolayı teşekkür eder ve Merkezimizin faaliyette bulunabilmesi için öncelikle bu binayı tahsis eden Nuvvaplı Hocalarımızdan değerli hemşerimiz Sayın Mümin Yurdakul büyümüze en içten şükranlarımızı sunarız. Bu güzel günümüzü bizlerle paylaşan buraya gelen hepinize çalışmalarınızda başarılar, hayatınızda mutluluklar, evinizde huzur ve işinizde sevgilerin çoğalmasını diler ve bu Genel Merkezinizin başta Bulgaristan Türkleri olmak üzere tüm Türk Dünyasına hayırlara vesile olmasını dileriz. Sevgi ve saygılarımızı sunarız Rafet Uluturk Genel Başkan

Bulgaristan’da yaşanan Müftülük Seçim süreci bazı gerçekleri ortaya çıkardı. Seçim sürecinin başarısız olması bir yana, bu gerçeklerin ortaya çıkması sevindirici. Türk Müslüman azınlığın kendi önderlerini seçmeleri ve kendi kültürel, dini hayatlarını sürdürme gayretleri bazı kesimler için büyük bir sorun olarak görüldüğü anlaşılmaktadır. Özellikle Sn. Stenfan Solakov’un Skat TV ekranlarından sarf ettiği sözler, nasıl bir ruh hali içinde bulunduklarını net olarak göstermektedir. Sn.Solakov dünyayı tarihte benzeri olmayan bir köleliğe ve ölüme götürecek İslam Emperyalizm’i vebasından bahsederek sözü Müftülük Seçimleri üzerinden Müslüman azınlığı bu sürecin içinde fanatik fundamentalistler olarak nitelemektedir. İşin aslı şu ki (Sn. Solakov’da bunun bilincinde) Müslümanları dünyanın vebası olarak nitelemek tarihi gerçeklerle uyuşmamaktadır. Bunun için Müslüman’a reva görülen kıyımlara, işgallere, sürgünlere ve acılara bakıp, Müslümanlara atfedilen katliamlarla kıyaslayın. Burada asıl sorun Müslüman azınlığın kararlarını kendisinin vermek istemesidir (ki anlaşılan Sn. Solakov bunu hazmedememektedir). Sayın Boyan Çukov’un da tespitleri üzerine dünya düzeyinde cereyan eden politik çatışmaları İslama ve Osmanlılar üzerinden Türklere indirgemek bilgisizlik değilse de art niyettir. Sn. Solakov’un bir program sunucusu olarak taşıdığı sosyal sorumluk içinde en azından Sayın Boyan Çukov kadar sağduyulu davranmasını umardık. Yeri gelmişken her ne kadar katılmadığım noktalar bulunsa da sağduyulu olarak yaptığı değerli politik analizlerinden dolayı Sayın Boyan Çukov’a şükranlarımızı sunarız ve kendisiyle de bir programa katılmayı arzu ettiğimi bildiririz. Şahsıma atfedilen suçlamalar gerçeklikten uzak, önyargılara dayalı bir varsayımdır. Tüm dünyada ortak kültüre-dine sahip kesimlerin bir birileriyle etkileşimin içinde olduğu gibi, Müslüman Türk olarak Dünya Türkleri ve Müslümanları ile alakadar olmam ve ortak dil, kültür ve dine sahip Türk Dünyası’nın bir çatı altında bulunmasını istemem beni faşist mi yapmaktadır? Öyleyse ne kadar çok faşist var dünyada… Farklı renklerin bir arada bulunması ve kendi kimliğini reddetmeden veya kimliğinden utanmadan yaşaması başta İslam olmak üzere Türk atalarımızın üzerinde önemle durduğu bir hak meselesidir. Siyasi münferit olaylar haricinde Osmanlı tarihi bunu göstermektedir. Ne yazık ki Avrupa’da başlayan “Milliyetçilik” akımları Osmanlı coğrafyasını etkilemiş ve paranoyaya dönüşmüş ve Halkları birbirine düşman etmiştir. Böyle bir “Milliyetçiliği” bir Milliyetçi Türk olarak kabul etmem düşünülemez. Benim Bulgarlara veya başka etnik, dini ve kültürel çevrelerle bir sorunum yoktur. Benim tek derdim, bir Bulgar’ın kimliğini ifade edip gurur duyduğu gibi bende kendi kimliğimi korkmadan, utanmadan özgürce ifade edip gururlanabileyim. Bulgar kültürüne, kimliğine (veya başka bir kültüre veya kimliğe) duyduğum saygının bana da duyulmasını istemek neden menfi olarak algılanmaktadır? Buna belki de kısmen kendimizi ifade etmedeki eksikliklerimiz veya yanlış anlaşılmamız etki ettiyse de, buna bizi algılama veya anlama gayreti içinde olmayanlar sebep olmuştur. Sadece bulunduğu yerden dünyaya bakmak ne kadar gerçekçi bir bakış açısı kazandırmaktadır. Özellikle de Sn.Lübomir Jelev’i misafirimiz olarak İstanbul’a davet ediyor, bir Bosfor turu sonunda ve dünyanın değişik yerlerini gezerek oradaki sembollere bakarak ve nihayetinde Bulgarların Aslana atfettikleri değer üzerinden şapkasını önüne koyup düşünerek Türklerin Kurda verdikleri değer hakkında bir kere daha düşünsün. 600 yıl boyunca Bulgar, Türk, Sırp, Makedon, Boşnak, Arnavut, Yunan v.b. halklar iç içe kendi dil, din, kültür ve geleneklerini muhafaza ederek hayatlarını sürdürmüşlerdir. Yurt dışındaki Bulgarların diğer Bulgarlara yakınlık duyması kendi kültür ve geleneklerine sahip çıkması gibi biz Türk ve Müslüman azınlıkların bir birimize sahip çıkmamız, bir birimizden etkilenmemizden daha doğal ne olabilir. Bu bağlamda, geçirdiğimiz zorlu süreçlerden dolayı kişiliğimizi kaybetme korkusu gibi endişelerden ve ortak geçmişimizden dolayı Türkiye’ye yakınlık duymamız bir Bulgar’ın Bulgar’a karşı duyduğu yakınlık gibi doğal karşılanmalıdır. Yoksa bu durum sadece Bulgarlar için mi geçerli? Böyle tek yanlı hak iddiası Hitler’in bakış açısından ne farkı var? Beni neofaşist olarak niteleyenler bunları televizyon ekranlarında dile getirip Başsavcı Sn.Velçev’i göreve çağıracaklarına, bir insanlık suçu olan bu iddialar hakkında ellerinde bulunduğunu söyledikleri tüm bilgi belge ve videoları neden gerekli mercilere teslim ederek suç duyurusunda bulunmamaktadırlar? Ki bizler “neofaşistler” de elimizdekilerle kendimizi adalete teslim edelim…


4 Sayı 54 - Mart-Nisan 2011

Kültür Nafiye Yılmaz

Şamanizmden gelen Türk Adetleri - II

Balkanların kalbi Edirne’de atıyor

Toplantının Ana konusu “Kültür Diplomasisi” olan 4.Uluslararası Balkan Formu Edirne’de yapıldı. Edirne Ahmet Paşa Kervansaray Kültür Merkezinde yapıldı. Ahmet Paşa tarafından 1609 yılında yapılan Kervansarayın Avrupa Birliği, Bulgaristan - Türkiye sınır ötesi işbirliği programı çerçevesinde restorasyonu tamamlanan Kervansaray, eskilerden Edirne’ye gelen kervanların konaklamasını sağlamak amacıyla 17.yüzyılda yapılmıştır. Bu gün ise Balkanlardan gelenleri misafirleri ağırlamaktaydı. Foruma Edirne Valisi Gökhan Sözer’in yanı sıra Balkan ülkelerinden Yunanistan, Makedonya, Arnavutluk, Bulgaristan, Kosova, Bosna Sancak, Sırbistan ve Romanyadan STK temsilciler ile Bultürk Derneği adına da Genel Başkanımız Rafet Ulutürk ve Genel Sekreter Dr. Müjgan Deniz katılanlar arasındaydı. Tasam, Edirne Valiliği, Trakya Kalkınma Ajansı ve Yunus Emre Enstitüsünün ortaklaşa olarak gerçekleştirdikleri toplantıda açılış konuşmasını TASAM Başkanı Süleyman Şensoy yaptı. AB genişlemesi Türkiye sınırında biterse? Şensoy, “Bu forumun, Türkiye’de Balkan ülkelerini en geniş anlamda kapsayan tek çalışma olduğu kanaatindeyiz. Aslında kalkınma ajanslarının mantığı içinde bu projenin bölgesel inisiyatif olarak paylaşılması noktasında da Türkiye’de bir ilk olduğunu söylemekte fayda var. Dünyada şekillenen sistematiğe göz atmalıyız. İç ve dış politikada yöneticilerimizin başarısı kamu diplomasisi, yumuşak güç, sivil toplumun birçok değişik isimle isimlendirilen bu yeni rekabet unsurunun ne kadar doğru ve etkin çalıştırıldığı ve etkin sonuçlar alındığıyla doğru orantılı olduğunun altını sürekli çiziyoruz. Önümüzdeki rekabet döneminde tüm ülkelere düşen, orantılı risk karşılıklı bağımlılık bunun tüm ilişkilerde temel kıstas alınmalı. Biz Balkan ülkelerinin hemen hepsinin NATO üyeliğini ve AB üyeliğini destekliyoruz. Bir kısmının da NATO üyesi olmasında önemli etken rollerimiz oldu. Şu soruyu sormak gerekmiyor mu? AB genişlemesi Türk sınırında biterse Türkiye açısından bu soru sürekli sorulması gereken ve bu an-

Mezartaşı: Şaman âyin sırasında yardımcı ruhlarını kullanmaktadır. Ölülerin, âilenin vefat etmiş büyüklerinin, eski Şamanlar’ın ruhlarının, ormanın, suyun ve yerin yardımcı ruhlarının da Şaman’a yardım ettiği kabûl edilir. Ölen büyüklerin ruhlarının çoğalması sonucu bu ruhların en kıdemlisinin ruhların başına geçeceğine ve bunun da diğerlerinin yardımı ile Şaman’a yol göstereceğine inanılır. Kuş biçiminde düşünülen bu ruhlar Şaman’a gökyüzüne yapacağı yolculukta yardımcı olmaktadırlar. Toplumda ulu kabûl edilen kişilerin ölümünden sonra ruhlarından medet ummak mezarları kutsamış ve bu yerler medet umulan yerler hâline gelmişlerdir. Günümüzde mezar, türbe, yatır ve benzeri yerlerin ziyareti ve bunlardan medet umulması da bu inanç sisteminin devamı olarak ortaya çıkmıştır. Eski Türkler’de mezarları gizleme geleneği yoktur, aksine özellikle büyüklerin özel mezarları yapılıp, üzerlerine bir yapı (bark) yapılmış, barkın iç duvarları ölünün yaşarken katıldığı savaş sahnelerini gösteren resimlerle süslenmiştir. Ayrıca mezarın veya mezar yapısının üstüne Balballar dikilmiş, sıradan kişilerin mezarlarına da, belirli olması için tümsek biçimi verilmiştir. Arap dünyasında mezar taşı yoktur. Ölünün toprakla bütünleşmesi ve zaman içinde kaybolması istenir. Kutsanması günahtır. Mezarlara taş dikilmesi ve bu taşın san’at eseri hâline getirilecek kadar süslenmesi İslam coğrafyasında sadece Anadolu’da görülmektedir. Dilek tutma: Göktanrı inancında kanlı kurbanlardan başka bir de kansız kurbanlar vardır. Saçı, yalma, yani ağaçlara veya kamın davuluna bağlanan paçavralar, ateşe yağ atma, tözlerin ağızlarını yağlama ve kımız serpme gibi törenler bu kansız kurbanlardır. Ölüm: Şamanizm’de köpek ruhun yaklaştığını uzaktan acı ulumayla haber verebilmektedir. Sıradan bir kişi bu ruhu görürse bu onun pek yakında öleceğine işaret sayılır. Anadolu’da günümüzde köpek uluması uğursuz sayılmaktadır. Köpeklerin bâzı olayları önceden algıladıklarına ve bunu uluyarak anlattıklarına inanılır. İçki: Şamanlar (kamlar), Tanrı ve koruyucu ruhlar için arak (rakı) saçı saçarlar, bu kansız kurban sayılır. Oysa İslâm’da içki içilmesi kesinlikle yasaklanmıştır. Eski Türk kültüründe içki içilmesi yaygın bir gelenektir. Özellikle düğünlerde ve mutlu günlerde müzik eşliğinde içki içilmesi geleneği vardır. Kubbe: Ayrıca, cami mimarisine kattığımız “kubbe” gök tanrı dini’nden taşıdığımız bir durumdur. Nazar: Anadolu’da halk arasında “nazar” olgusu çok yaygın bir inançtır. Bâzı insanların olağandışı özellikleri olduğu ve bunların bakışlarının karşılarındaki kimselere rahatsızlık verdiğine, kötülük yaptığına inanılır. Bunun önüne geçmek için “nazar boncuğu”, “deve boncuğu”, “göz boncuğu” v.s. takılır. Nazar olgusu da eski Türk inançlarındandır. Halı Kilim Desenleri: Şaman’ın üzerine giydiği giysiye yılan, akrep, çiyan, kunduz gibi yabanî ve zararlı hayvan şekilleri çizilerek onların kaçırılacağına inanılırdı. Bugün Anadolu’da Türkmen köylerinde dokunan halı, kilim gibi örgüler Şaman giysilerinin izleri taşımaktadır. Müzik: Şamanlar âyinlerinde davul ve kopuz kullanmışlardır. Müziksiz bir âyin düşünülemez. Oysa İslam dininde Kur’an dışındaki dinî eserlerin müzikle okunması günahtır. Şaman geleneğinin devamı olarak Anadolu’da Hazreti Muhammed (s.a.v.)’in, Hazreti Ali (k.v.)’nin hayatları müMilliyet yazarı Mehveş Evin, Nobel’li ekonomist zikle okunmaktadır. Mevlit ve İlâhiler sâdece Anadolu’da Joseph Stiglitz’in ABD’li iş adamlarına gönderdiği uygulanan müzikli anlatımlardır.

lamda zihin egzersizi yapılması gereken bir alan olduğunu düşünüyoruz” dedi. Yol haritası çizilecek Trakya Kalkınma Ajansı Genel Sekreteri Mehmet Gökay Üstün, organizasyonunda görev aldıkları forumun Balkan ülkeleri arasındaki diyaloğun artmasına önemli katkı sağlayacağına inandıklarını söyledi. Ekonomik ve sosyal kalkınmanın temelinde, ülkelerde barış ve huzurun tesis edilmiş olmasının yattığını vurgulayan Üstün, “Balkan ülkeleri arasındaki ortak kültürel değerlerin farkına varılması ve Balkan halklarının sosyal ve ekonomik kalkınması için bu değerler üzerinden bir yol haritası çizilmesi büyük önem taşımakta” şeklinde konuştu. Kültür Diplomasisi güçlenmeli Yunus Emre Enstitüsü Başkan Yardımcısı Dr. Adnan Tekşen de, “Dünyanın geçtiğimiz yüzyılda yaşadığı huzursuzluklar karşısında böyle bir zemine ihtiyacı olduğu tartışılmayacak biçimde ortada. Kültür diplomasisi kavramı da bu çerçevede, yeni diyalog zemini arayışında ortaya çıkmış yeni kavramlardan, yeni araçlardan bir tanesi. Kültür diplomasisi tartışmalarının yeni kurumsal mekanizmalarla güçlendirilmesini arzu ediyorum” ifadelerini kullandı. Dışişleri Bakanlığından Büyükelçi Hakan Okçal ise, “Toplantının Edirne’de bu tarihi mekanda yapılmasını anlamlı buluyorum. Forumun Balkan Savaşları’nın en acı safhalarından birine sahne olan Edirne’de gerçekleştirilmesi çok anlamlıdır. Dışişleri Bakanlığı olarak, 2012’de Edirne’de tertiplemeyi öngördüğümüz bazı faaliyetlerde, bu kentimizi uluslararası kamuoyu önünde daha fazla görünür hale getirmeye çalışacağız. Bize göre Balkanların istikrarı Avrupa’nın huzuru için de vazgeçilmez bir unsurdur” dedi. Son olarak söz alan Vali Gökhan Sözer de, “Yumuşak güç dediğimiz diplomasinin, ilişkilerin uluslararası temasının yeniden şekillenmiş ayrı bir yapılanması da forumun konusudur. Sınırların kalktığı dönemde çok yakın olduğumuz ülkeler ve komşularımızla elbette yakın sevgi, barış dolu komşuluk anlayışıyla ilgili kültürel içeriği yükseltilmiş ilişkilerin kurulması gerekli ve zorunludur” açıklamasını yaptı.

ABD’li zenginler için çanlar çalıyor!

Kadın Kuaförü

Sevcan Küçük Eski Edirne Asfaltı No: 244 Daire: 2 Yıkıcı Durağı (Gülmar Hipermarket Yanı) 500 Evler - G.O.Paşa / İst. Tel: (0212) 538 47 77

‘Endişelenin!’ uyarısından yola çıkarak ABD’nin zenginlerini nasıl analiz ettiğini anlatıyor... Ortadoğu’nun zengin iktidarları, klimalı saraylarından dışarıya bakarak “Sıra bana da gelecek mi?” diye düşünüyor. Nobel’li ekonomist Joseph Stiglitz, ABD’nin en zengin % 1’ini uyarıyor: “Siz de endişelenin!” Ekonomik durgunluğu bir türlü atlatamayan, hatta kredi notu ‘durağan’dan ilk kez ‘negatif’e dönen ABD’de işler neden bu kadar sarpa sardı? Teori çok. Ancak pek azı, ekonomist Joseph Stiglitz’in Vanity Fair’e yazdığı yazı kadar etkili, eleştirel ve net. Stiglitz, globalleşme ve serbest piyasa eleştirileriyle tanınıyor. Hatta, 2000’de baş ekonomisti olduğu Dünya Bankası’nın politikalarını eleştirdiği için kovuldu! Bir yıl sonraysa Nobel aldı... Saygın ekonomistin ‘% 1’in, % 1’e, % 1 için’ başlıklı yazısı herkese ders niteliğinde. Stiglitz, bu gidişin hiç hayırlı olmadığını anlatmış: ABD, Rusya gibi * Olan biteni görmezden gelmenin anlamı yok. ABD’nin yüzde 1’ini oluşturan zenginleri, ülke gelirinin yüzde 40’ını kontrol ediyor. 25 yıl önce bu oran yüzde 30’du. * Gelir eşitsizliğinde ABD, Rusya ve İran’dan farksız.

* Son üç yılda yaşanan resesyonda payı bulunan kurumsal yöneticiler, hâlâ yüksek bonuslar alıyor. Bazıları utançtan ‘performans bonusu’ terimi yerine ‘sigorta bonusu’nu kullanıyor ama sonuç değişmiyor. * Çoğu vatandaşın giderek daha az kazanması, uzun vadede ekonominin düzelmeyeceğini gösteriyor. * Gelir dağılımında eşitsizlik arttıkça, zenginler ortak ihtiyaçlar için daha az para harcıyor. Zenginin park, eğitim, sağlık için devlete ihtiyacı yok, zira her şeyi kendileri satın alabilirler. Zenginler böyle istiyor * Eşitsizliğin pek çok nedeni tartışılıyor: Orta sınıfın küçülmesi, globalleşmeyle niteliksiz işgücünün yurt dışından gelmesi, sosyal değişimler... Ancak sorunun temeli, % 1’lik kesimin böyle istemesi! * Neredeyse her senatör, seçildiklerinde bu % 1’lik kesimin içinde. % 1’lik kesime hizmet ettikleri sürece de ödüllendiriliyorlar. Bu yüzden Kongre’den büyük vergi kesintileri çıkmıyor. * Amerika, kendini adil bir toplum olarak tanımlıyor. Fakat en diptekinin, hatta orta sınıftakinin en tepeye çıkma şansı, Avrupa’dan çok daha az. * Tepedeki % 1, en iyi evlere, en iyi eğitime, en iyi doktorlara, en iyi yaşam standardına sahip. Fakat paranın satın alamadığı tek bir şey var: Geriye kalan % 99’un nasıl yaşadığının, kendi kaderleriyle bağlantısını anlama yeteneği. * Tarih, % 1’in eninde sonunda bunu öğrendiğini gösteriyor. Ne yazık ki anladıklarında geç oluyor.

Diş Hekimi İsmail Alioğlu İsmetpaşa Mahallesi, Tuna Caddesi, Tophane Sokak No: 65 Kat: 2 Bayrampaşa / İstanbul Tel: (0212) 577 73 71 (0212) 577 25 20

Bulgaristan Türklerinin Sesi

Rafet Ulutürk

Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği Genel Başkanı

Ortak hareket…

Artık Bulgaristan Türkleri de kendi imkanları ile kendilerine ait bir Genel Merkeze kavuşmuşturlar. Burada Bulgaristan Türklerinin menfaatleri doğrultusunda çalışmaya sevk edecek bu güne kadar hiçbir dernekte görev almamış tamamen yeni genç, davası olan, idealist ve özverili, profesyonelce çalışacak kişilerden oluşturulmaya gayret edilmektedir. Biz inanıyoruz ki, iyi niyet ve samimiyet olduktan sonra bu gün imkansız görülenler dahi gerçekleştirmenin çok zor olmadığı görülecektir. Bizler Bultürk olarak burada çocuklarımızla, Gençlerimizle, tüm Bulgaristan Türkleriyle aralarında samimi bir iletişimi kurarak sevgi ve barış yüklü bir toplum yaratmak istiyoruz.

75’lik kadın interneti çökertti

75 yaşında Gürcü bir kadın, komşu Ermenistan’ın internet bağlantısını çökertmekle suçlanıyor. 28 Mart tarihinde Gürcistan ile arasındaki kablolar hasar gördüğü için Ermenistan ülke çapında saatlerce internetsiz kalmıştı. Gürcistan İçişleri Bakanlığı sözcüsü, yaşlı bir emekli kadının yerde bakır hurda ararken iki ülke arasındaki fiberoptik bağlantıya hasar verdiğini itiraf ettiğini açıkladı. Gürcistan’ın Ksani köyünde yaşayan kadının yaşından dolayı tutuksuz yargılanmasına karar verildi. Suçlu bulunması durumunda, üç yıla kadar hapis cezası alması olasılığı var. Georgian Railway Telecom adlı şirkete ait olan kablolar Gürcistan’ın doğusuna, Ermenistan’a ve Azerbaycan’a internet bağlantısı sağlıyor. Ermenistan’ın internet sağlayıcısı üç firması da 28 Mart akşamı hizmet veremez duruma gelmiş, ve arıza ancak geceyarısını geçtikten sonra düzeltilebilmişti.

Mars’ta kuru buz

Amerikan Mars Reconnaissance orbiter (MRO) sondası radarının yeni ölçümleri sonucu saptanan bu durumun, Mars atmosferinin geçmişte daha yoğun ve nemli olduğunun belirtisi olduğu kaydedildi. Daha önce yapılan araştırmalardan hareketle, kızıl gezegenin güney kutbundaki buzulların hemen hemen tamamen sudan oluştuğu ve kuru buzun, (katı formdaki karbondioksit) sadece yüzeyde bulunduğu düşünülüyordu. Araştırmayı yapan Colorado’daki Boulder’da bulunan Southwest Research Institute’den jeofizisyen Roger Phillips, yeni keşfin Mars’ın eski atmosferinin büyük bir kısmının bu kuru buz bloklarında yer alabileceğini ortaya koyduğunu belirtti. Güney kutbundaki kuru buz miktarının yaklaşık 12 bin 500 kilometreküp olduğunun tahmin edildiği ve şu andaki Mars atmosferinde bulunan karbondioksit (CO2) yüzde 80’ine denk olabileceği kaydedildi. Mars atmosferinin yüzde 95’i karbondioksitten oluşuyor. Roger Phillips, bugün Mars’daki toplam karbondioksitin yarısının güney kutup bölgesinde bulunan kuru buz halinde, diğer yarısının atmosferde bulunduğunu söyledi. Zeki Bekir


www.bulturk.org Sayı 54 - Mart-Nisan 2011

5

Orta Asya’ya Bakış BULGARİSTAN’DA YETİŞMİŞ İZ BIRAKAN TÜRKLER SERİSİ

REFET RODOPLU’NUN ANISINA

Aramızdan ayrılışının 27. yılı münasebetiyle bir hizmet adamı ve Türk Dünyası sevdalısı olan rahmetli Refet Rodoplu’nun anısına bu yazımı kaleme almak istedim. Refet Rodoplu saygın kişiliği ve efendiliği ile, özellikle zamanın yazılı basınını takip eden ve okumayı seven insanlarımız tarafından yakından tanınan ve sevilen, saygı duyulan bir insandı. Bulgaristan Türk’lerinin önde gelen aydınlarından, eğitimcilerinden ve devlet adamlarından olan bu güzide insanı maalesef gençlerimiz ve yeni yetişen Bulgaristan Türk’ü yeterince tanımamaktadır. İşte benim de bu ayki yazımı saygıdeğer büyüklerimizden hem Bulgaristan’da hem de anavatan Türkiye’de iz bırakmış entellektüellerimizden rahmetli Rodoplu’ya vakfetmemin sebebi de bu unutulmuşluk ve değer bilmezliktir. 1901 yılında ozamanlar Osmanlı İmparatorluğu’nun Edirne ilinin Gümülcine Sancağı’na bağlı Eğridere kasabasında (bugün Bulgaristan sınırları içerisindedir) doğdu ve 10 Nisan 1984 tarihinde İstanbul’da tedavi gördüğü Çapa Tıp Fakültesinde Hakk’ın Rahmetine kavuştu. Babası 1913 yılında Gümülcine’de kurulan Batı Trakya Federal Türk Cumhuriyeti’nin Rodoplar kesimi başkanı ve Kırklareli Müftülüğü’nden emekli iken 1956 yılında yine burada vefat eden din adamı Hasan Vehbi Rodoplu’dur. 19 yıl İstanbul Fatih Medresesi’nde okumuş ve bu medresenin dersiamlarından, Osmanlı Devleti’nin son fetva emiri Muğlalı Ali Rıza Efendi’den icazet almış, Atatürkçü bir din bilginidir. Babası ile ilgili üzerinde durulması gereken önemli bir nokta da: I. Dünya Savaşı sırasında 1914 yılında Osmanlı İmparatorluğu’nun Cihad’ı Mukaddes ilan etmesiyle Eğridere müftüsü Hasan Vehbi Hoca, Rodoplarda yaşayan Türkler’den bağış olarak topladığı beş bin sarı altını at sırtında Sofya’ya giderek o zamanki Sofya Elçisi Fethi Bey (Okyar)’e teslim ettiği sırada yanında bulunan Askeri-ateşe (Ateşemiliter) Mustafa Kemal, Fethi Bey’e: “Böyle hocalar bulundukça sırtımız yere gelmez” ve Hasan Vehbi Hoca’ya da, “Sizi bu işinizden ötürü tebrik ve takdir duygularımla selamlarım” demiştir. Babası gibi Balkan Türkleri’nin kalem savaşçılarından Ahmet Refet Rodoplu da adsız bir Atatürkçü idi. Dini duyguları güçlü olan bir aileden gelmesine karşın, dinin de benimsemediği yobazlığa karşı yurt içinde ve dışında mücadele etmiş Atatürk ilke ve inklaplarını savunmuştur. Rodoplu’nun unutamadığı en büyük anısı: “Cumhurbaşkanı Atatürk ve beraberindeki Başbakan İnönü, Genel Kurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak, zamanın ünlü konutanları Orgeneral Fahrettin Altay, Salih Omurtag ve ünlü devlet adamlarından Tevfik Rüştü Aras, Fethi Okyar olduğu halde Kırklareli’nin Lüleburgaz ilçesi Büyükkarıştıran Bucağı’na 17 ağustos 1937 günü geldiler. İlin üst düzey yöneticilerinin bu ziyaretten haberleri olmadığı için Vali, Kaymakam ve Bucak Müdürü bulunmadılar. Bucak Tahrirat Katibi olarak il adına bu en büyük konuğunu yanındaki köylüleriyle birlikte ağırlayıp dönüşlerinde uğurladı.” Refet Rodoplu’yu tanıtırken bir ya da iki kelime yeterli olmamaktadır; çok yönlü kişiliği onu tanımlamayı zorlaştırıyor. O hem eğitimci, hem yönetici, hem gazeteci, hem yazar, hem dernekçi, hem aile babası.. vb. bir insan. 1918 yılında Filibe İdadisini diploma aldı ve aynı yılın Eylül ayında Kırcaali Türk Rüştiye’sinde önğretmenliğe başladı. Türk okullarında ağır koşullar altına 15 yıl öğretmenlik ve müdürlük yaptı. Bu görevinin yanı sıra 1925’te başlayıp Bulgaristan’da 8 yıl Türkiye’de ise ömrünün sonuna kadar sürdürdüğü gazeteciliğe başladı. Bulgaristan’da gazeteciliği sırasında yazdığı yazılarla Türk halkının hak ve hukukunu savundu. 1930 yılında Kırcaali’de Ahmet Gültekin Arda, Mustafa Oğuz Peltek ve Mustfa Terziköylü ile Özdilek Gazetesi’ni kurdular ve yönetim kurulu başkanlığına da Refet Rodoplu getirildi. Bu çalışmaları faşist Bulgar yönetimince hoş görülmediği ve Kemalist olduğu ileri sürülerek 1933 yılında öğretmenliği elinden alındı. Türk düşmanı Trakya Komitası’nca hakkında idam kararı verilmesi üzerine aynı yıl Anayurda sığındı. Türkiye’de Trakya bölgesinde Kırklareli ili ağırlıklı

omak üzere Bucak müdürlüğü, Kaymakam ve Belediye başkanvekilliği gibi görevlerde bulundu. 1967’de emekli olduğunda, yurt dışındaki öğretmenlik göreviyle birlikte 48 yıl 4 aylık bir hizmet hayatı bulunuyordu. Refet Rodoplu’nun 59 yıllık gazetecilik ve yazarlığı sırasında Doğu ve Batı Trakya basınında yazdığı makalelerin sayısı beş bini bulmakta, bunlar onbeş gazete cildini doldurmaktadır. Üyesi bulunduğu Türk Basın Birliği, 1965 yılında yazarlığının 40.yılı nedeniyle kendisine altın rozet vermiştir. Yaşamı boyunca basılmış beş adet kitabı da bulunmaktadır. Birinci kitabı “Hatıralarım”, 1938 yılında Kırklareli-Yeşilyurt Basımevi’nde basıldı. Bu kitap Rodoplu’nun en önemli yapıtıdır ve doğduğu Bulgaristan topraklarından başlayarak kendi yaşam öyküsünü ve hatıralarını aktardığı bir kitaptır. İkinci önemli yapıtı, “Türk Sosyal Hayatında Kadın”dır. İlk basımı 1941 yılında “Türk İçtimai Hayatında Kadın” adıyla yine Kırklareli Yeşilyurt basımevinde yapılan bu yapıtın 2. Basımı 1967 yılında yine Kırklareli’nde Yenigün basımevinde olmuştur. Burada Rodoplu, Konfiçius’tan itibaren kadının yerini inceler. “Kadının ilerlemesinde, birinci faktör ekonomiktir” der. “Batı’da makina ve buhar gücü bir uygarlık meydana getirmiştir. Bunun saonucu olarak sanayi devrimi sonrası kadına toplumda görev verilmiş ve ilerleme olmuştur.” diye belirttikten sonra, İslamiyet ve Cumhuriyet dönemlerindeki kadının yerini belirtmiştir. “Türk tarihinin Atatürk çağı dediğimiz devrimci dönemi; kadına medeni kanun ve başka kanunlarla hak ve özgürlükler vermiştir. Halbuki İslamiyet İslamiyet, bundan önce de belirttiğim gibi, ticaret, ziraat ve sanata müsade ediyordu. Medeni kanun da topluma, tamamen İslamiyete uygun bir yön vermiştir. Bu durum, sosyal siyasal kanunlarla İslam’da, yine yukarıda belirttiğim şekilde olduğu gibi, bugün de yeni kanunlarda da vardır. Cumhuriyet’in laik, medeni dönemi kadına topluma daha yararlı olma hususunda önemli mevki vermiştir. Böylece İslamiyeti anlayamamaktan doğan kadın hakkındaki geri düşünce, hurafe dolu gelenekleri silip süpürüp atmıştır. Bu suretle 1926’dan sonra Medeni Kanun ve başka kanunlarla Türk kadını siyasal ve sosyal pek çok hak ve hürriyetlerle Batı’ya parmak ısırtacak bir ilerleyiş göstermiştir.” Diğer bir kitabı da rahmetli babasının anısına yazdığı “Hasan Vehbi Rodoplu’nun Ölümünün Yankıları” kitabıdır. “En Mes’ut Günüm” adlı bir formalık kitabında ise 4 Kasım 1933 günü saat 10:00’da, Edirne’den Anayurda sığınmasının 25.yıldönümü üzerine kendisine elen mektup, telgraf ve basında çıkan yazıları toplamıştır. KırklareliYeni Matbaa’da 1958 yılında basılmıştır. Gazete yazısı olarak da Kolay İlan Gazetesi’nde çıkan son yazısı “Göçmenlere Sahip Çıkalım” başlığını

taşıyordu. Bir sonraki yazıma kadar Refet Rodoplu’nun vefatından önce 1984’ün ilk aylarında çıkan bu yazıya arşivlerden ulaşabilirsem bu köşeden yayınlayarak, onun Bulgaristan Türkleri hakkındaki duygu ve düşüncelerini kendi kaleminden okumanızı sağlıyacağım. Bundaki amacım özellikle gençlerimizin ve onu tanımayan tüm Bulgaristan göçmeni hemşehrilerimizin bu dava adamını, bu güzide insanımızı tanımasıdır. Bulgaristan’daki Türk gazeteleriyle Türkiye’de imzası en çok görülen yayın organları şunlardır: Dostluk (Sofya), Deli Orman (Razgrat, Sofya), Turan (Vidin), İstiklal (Vidin), Rodop (Filibe), Özdilek (Kırcaali ve Lüleburgaz), Milli Gazete (Edirne), Trakya’da Yeşilyurt (Kırklareli), Edirne Postası (Edirne), Yeni İnan (Tekirdağ), Batı Trakya Dergisi (İstanbul), Basın Birliği Dergisi (İstanbul), Bakış (İstanbul), Doğu Türkistan Dergisi (İstanbul), Babaeski (Babaeski), Önder (Keşan), Ulus (Ankara), Birlik (Ezine), Vize Postası (Vize), Anayurt (Ankara), Kolay İlan Gazetesi (İstanbul). Dernekçiliği de Refet Rodoplu’nun hayatında önemli bir yer tutmuştur. İlk olarak Bulgaristan Türk’ünün hak ve hukukunu savunan derneklerden “Muallimini İslamiye” (Türk Öğretmenler) Derneği ile “Turan Cemiyeti” gibi derneklere üye olmuş, yönetimlerinde görev almıştır. Türk Öğretmenler Derneği’nin Rusçuk’ta yapılan son kongresini, başkan olarak Varnalı Ömer Kaşif Nalbantoğlu, başkanvekili olarak da kendisi olmak üzere birlikte yönetmişlerdir. Azınlık Türklerinin beden ve düşünce alanında gelişmeleri için çalışan “Turan Cemiyeti”nin Rodoplar’da Eğridere başkanı olarak şubelerinin çoğalmasına hizmet etmiştir. Bunların gelişmesi için yazdığı yazılardan ötürü Bulgarlar kendisini Kemalist olarak nitelendirdi. Anayurda geldikten sonra Trakya’da memurluk yaptığı süre içersinde siyaset dışında kalan derneklerde görev aldı. Bunların başlıcaları, Göçmenlere Yardım Derneği Kırklareli Şubesi Başkanlığı, Babaeski Halkevi Dil-Edebiyat Kolu Başkanlığı, Kırklareli’nde Halkevi Yönetim Kurulu Başkanlığı, İdareciler Derneği Kırklareli Şubesi yönetim kurulu üyesi ve kongre üyesi, Türk Devrim Ocağı Kırklareli Şubesi Başkanlığı, Kırklareli’nde Öğrenci Yurdu Kurma ve Yaşatma Derneği Başkanlığı’dır. 1970 yılında İstanbul’a geldikten sonra “Rodop-Tuna Türkleri Kültür ve Dayanışma Derneği”nde yönetim kurulu üyesi ve genel başkanı olarak çalıştı. 1977’de “Rodop-Tuna Türkleri Kültür ve Dayanışma Derneği”nin sürekli Onursal Başkanlığı’na getirildi. 1978’de Halkevleri Derneği Atatürk Enstitüsü bildirici üyesi oldu. Türkistan Dergisi’nce “Balkan Türkleri Mücahidi ve Dış Dünya Türkleri Ulu Çınarlarından” sanı (ünvanı) verildi. Türk Basın Birliği Kırklareli Şubesi’nin yönetim kurulu üyesiydi ve aynı zamanda Türk Basın Birliği’nin Genel Sekreterliğini de yapmtışır. Dört padişah, yedi Cumhurbaşkanı döneminde yaşamış, kalemini hep içinden yetişmekle gurur duyduğu Türk halkının iyiliği ve mutluluğu için kullanmış olan Refet Rodoplu, doğumundan ölümüne değin kendisinden çok çevresindekileri düşünmüş, onlara yararlı olabilmek için, kişiliklerini, özgürlüklerini, kültürlerini koruyup geliştirmeleri için canını ortaya koyabilmiş ve son nefesine kadar da bu uğurda mücadele etmiş bir insandır. Kendisini rahmet, minnet ve saygıyla anıyoruz, Ruh’u Şad olsun! Anısı ve bıraktığı eserler kuşaktan kuşağa aktarılsın dileklerimle.. Konferansı veren: Dr. Müjgan DENİZ

Prof. Dr. Erhan Arıklı İSLAM’DA MİLİYETÇİLİK (1) Günümüz Türkiye’sinde bir kısım Müslümanlar, milliyetçilik kavramını İslam’a aykırı bulmakta ve insanların mensubu bulunduğu milletin adını söylemesini dahi yasaklamaktadır. Mensubu olduğu milleti seven ve sevdiği için koruyup yaşatmak isteyen, milletinin tarihteki mümtaz yerini alması için çaba gösteren ve “Milliyetçi” diye adlandırılan insanların Müslümanlığını yeterli görmekte hatta bazen daha ileri gidip “Milliyetçilik İslam’a aykırıdır, Milliyetçilik küfürdür” gibi iddialarda bulunmaktadırlar. Bu iddialarını kuvvetlendirmek için bir kısım ayet ve hadisleri çarpıtarak delil olarak sunmakta, saf Müslümanları Türk Milliyetçiliğinden soğutmakta ve hatta düşman etmektedir. Türk milliyetçiliğine karşı yürütülen bu sinsi ve tehlikeli propagandalar, Türkiye dışındaki Türk devlet ve topluluklarında Rusya başta olmak üzere emperyalist bazı devletlerin gizli desteği ile yapılması dikkat çekicidir. Rusya 20.yüzyılın hemen başında Türk devlet ve toplulukları arasında baş gösteren Türk milliyetçiliği hareketini, uyguladığı “İslamizasyon” taktiği ile rahatça bertaraf etmiştir. “Milliyetçiliğin İslam’a aykırı olduğu” yönünde cahil ulemalara yayınlattığı fetvalarla, Türk Milliyetçiliği’nin Orta Asya’da önünü kesmiş, bilahare İslam’ı da ortadan kaldırmış ve sömürge imparatorluğu olan SSCB’yi kurmuştur. Türk Milliyetçiliği ile İslam’ı karşı karşıya getirmenin ne İslam’a ne de Türk Milliyetçiliği’ne bir faydası olmuştur. Kazanın hep Türk - İslam düşmanları olmuştur. Türk Milliyetçiliği’ne karşı çıkan ve onların Müslümanlığını tartışmaya açan bir kısım Müslümanlar, gaflet ve ihanet içerisindedir. Din ve Siyaseti bir birine karıştıran, “Milliyetçilik, İslam kardeşliğine terstir. Her millet kendi milliyetçiliğini öne çıkarırsa İslam kardeşliği ortadan kalka İslam Âlem’i tek bir millettir. İslam Dünyası’nda siyasi sınırlar kalkmalı ve İslam Âlemi tek bir millet olmalıdır…” diyen kişi ve gruplara siyasi ümmetçiler diyoruz. Siyasi ümmetçiler, sosyolojik manada millet ve ümmet kavramlarını birbirlerine karıştırdıkları için yukarıdaki yanlış önermelerden hareket etmekte ve bir ütopyanın peşinde koşmaktadırlar. Ayrıca bu tik siyasi ümmetçiler, İslam Âlemi’ndeki başka milletlerin milliyetçilik yapmalarına pek ses çıkarmamakta, hatta bazen ayrılıkçı Kürt milliyetçilerine rahtlıkla kucak açmaktadırlar. Türk düşmanlarının menfaatlerine hizmet eden bu anlayışa set çekmek ve İslami kaynaklara dayanarak bu propagandaları çürütmek, her tük milliyetçisinin asli vazifesidir. Bu noktadan hareketle, aşağıdaki bilgileri hıfzedilmesinde büyük faydalar vardır. 20.Asır milletin ve milliyetçiliğin tarih sahnesine çıktığı asırdır. Sosyolojik açıdan milletleşme bir kısım topluluklar için yenidir. Bir kısım milletler için ise “Millet ve milliyetçilik hadisesi” oldukça eskidir ve milat öncesine kadar uzanmaktadır. Esasen insanları yaratıp sonrada milletlere bölen Cenab-ı Allah’tır. Yüce Allah buyuruyor ki: “Ey insanlar, biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık ve (sonra) sizi milletler ve kabileler haline getirdik. Allah katında en hayırlı olanınız takvaca en üstün olanınızdır. Allah her şeyi bilen ve haberdar olandır.” (Hucurat/13) Kur’an-ı Kerim bu ayetle, millet ve milliyetçilik esaslarını özetlemiştir.

SALUT 2009 KIRCAALI MUHASEBE İŞLEMLERİ - EMEKLILIK İŞLEMLERİ /kuruma teslim/ - VATANDASLIK ve D VIZA İŞLEMLERİ EKSPRES TERCUME ve LEGALIZE Tel: +359361 / 5 45 97 GSM : +359 878 81 61 73 +359 878 18 61 73 e-mail: salut2009@abv.bg, Skype: salut 2009 Adres: Kircaali “Orfey” sinema, kat. 1 ofis No: 15


6 Sayı 54 - Mart-Nisan 2011 PERSPEKTİF

Dr. Nedim Birinci

İpek Yolu efsanesi geri dönüyor

Mimar Sinan’ın Sırrı Kandillerin isinden mürekkep - Caminin içinde yanan yaklaşık 250-300 kadar kandilin isi, yukarıdaki bir akımla kapı üstündeki dört pencereden is odasına çekilirdi. Kitap yazımında ve hattatlıkta kullanılan mürekkebin en güzeli bu isten elde edilirdi Halen Süleymaniye Kütüphanesi’nde mevcut olan bazı kitaplar bu isle yapılan mürekkeple yazılmıştır. Süleymaniye Camii ile ilgili büyüleyici hikayeler bunlarla da bitmez. Geçtiğimiz yıllarda Süleymaniye Camii’nin yıkılma tehlikesiyle karşı karşıya kaldığı anlaşılmış. Eğer çözüm bulunamazsa, koca cami kısa bir zaman içinde yıkılacakmış. Caminin tüm taşıyıcı yükü kemerlerindeymiş. Bu kemerlerin ortalarında bulunan kilit taşları zamanla aşınmış. Ama elde yazılı bir proje olmadığı için nasıl değiştirileceği bilinmiyormuş. Hemen Türkiye’nin en yetkin mühendis ve mimarlarından oluşan bir heyet oluşturulmuş. Ortaya bir sürü fikir atılmış. Her kafadan bir ses çıkmış ama sonuç alınamamış. Gizli Bölme - Tartışmalar sürerken caminin içinde büyük bir karmaşa sürüyormuş. Ülkenin çeşitli bilim kuruluşlarından bir sürü mimar, mühendis kemerleri inceliyormuş. Bu adamlardan biri ortalarda dolanırken, kazara, gizli bir bölme bulmuş Bölmede, üzerinde eski yazı olan bir not varmış, uzmanlara inceletilen kağıdın orijinal olduğu belgelenmiş. Bu kağıt parçası bizzat Mimar Sinan’ın imzasını taşıyan bir mektupmuş. Mektupta yazılanlar günümüz Türkçesine tercüme ettirilince ortaya söyle bir metin cıkmış. Sinan’ın bıraktığı not - “Bu notu bulduğunuza göre kemerlerden birinin kilit taşı aşındı ve nasıl değiştirileceğini bilmiyorsunuz” Koca Sinan, kademe kademe, kilit taşının nasıl değiştirileceğini anlatıyormuş. Bu oyuk içinde yer alan bir şişe ve şişe içindeki notta söyle bir şey yazıyormuş: “Her kim bu tas eskidiğinde yenisiyle değiştirmek isterse eski taşın yerine takılacak. Yeni kilit taşının iki tarafından yağlı iple taşı bir taraftan sokup öteki taraftan çeksin ve sonra ipin dışarıda kalan kısımlarını kessin.” Topkapı Sarayı’nda mektup - Heyet Sinan’ın söylediklerini aynen yapmış. Süleymaniye Camisi böylelikle kurtarılmış. Bu mektubun Topkapı Sarayı’nda saklandığı söyleniyor. Selimeiye Camii efsaneleri - Selimiye’nin uzun yıllar boyunca süregelen, kulaktan kulağa, nesilden nesile aktarılan hikayeleri günümüze kadar söylenegeliyor. Hz. Muhammed’i (s.a.v.) rüyasında gören padişah II. Selim, Peygamber’in emri üzerine onun rüyada işaret ettiği, bugünkü cami alanının bulunduğu yere bir cami yaptırmaya karar vermiştir. Selimiye’nin Temel Taşları Hakkında Koca Sinan, ustalık eserimdir, dediği bu yapının inşaatına başlamadan önce, inşaatta kullanacağı bütün taş malzemeyi araziye yerleştirmiş. İki yıl süresince tonlarca taş zeminin üzerinde beklemiş. İnşaatçıların kullandığı “zeminin oturması” denen bir olay vardır. Sinan da Selimiye’nin zeminini önceden sıkıştırarak,bu şekilde zeminin oturmasını sağlamıştır. Böylece iş bittikten sonra oluşacak olan çatlama ve kaymaların önüne geçmiştir. Temellerinin atılmasının uzun sürmesi hakkında İnşaat hızla ilerlemekte iken, Mimar Sinan bir gün ortadan kaybolmuş. Her yeri aramışlar, ama Mimar Sinan’ı kimse bulamamış. Tam 8 yıl sonra, Mimar Sinan çıkagelmiş. Caminin kaldığı yerden devam etmesini buyurmuş. Sultan Selim, inşaatın 8 yıl beklemesine çok sinirlenmiş: “Tez getirin Sinan’ı” diye buyruk çıkartmış. Sultan Selim bu; tüm saray eşrafı korkudan tir tir titriyor, Selim’in gazabından korkuyorlarmış. Mimar Sinan gayet sakin huzura çıkmış. Selim “anlat” demiş sadece, gözlerinden şimşekler çakıyormuş. Hazır olmasını buyurduğu celladyn eli kılıcının kabzasına gitmiş. Sinan kendinden emin, temelin sağlam olması için zaman gerektiğini söylemiş ve eklemiş: “Hesaplarıma göre 8 yıl gerekiyordu” demiş. Sultan Selim, eliyle cellada dur işareti vermiş ve Mimar Sinan’ın dehası karşısında diyecek bir şey bulamamış. Devamı gelecek sayıda

Bulgaristan Türklerinin Sesi

Türkiye, Pakistan, Orta Asya ve Orta Doğu’da 10 ülkede faaliyet gösteren Coca-Cola İçecek’in Uluslararası Operasyonlar Başkanı Hüseyin Akın, “2023’e Doğru İpekyolu” oturumunda, tarihin tekerrür ettiğini ve İpekyolu’nun dünya ticaretinde yeniden önem kazandığını söyledi. Bu sene 10. yapılan “Forum İstanbul” kapsamında düzenlenen “2023’e Doğru İpekyolu: Türkiye-Orta Asya İlişkileri” paneli Coca-Cola İçecek Uluslararası Operasyonlar Başkanı Hüseyin Akın ve bölgeyi iyi tanıyan Asya ülkelerinin önemli temsilcilerinin katılımıyla yapıldı. Tarihi İpek Yolu yine gündemde Hüseyin Akın’ın yönettiği oturuma, Kazakistan’ın Ankara Büyükelçisi Canseyit Tüymebayev, KırgızTürk İş Konseyi Başkanı Tursunbek Chynybay Akunovich, Özgür Tiflis Üniversitesi’nin kurucusu ve Mütevelli Heyeti Başkanı Dr. Kakha Bendukidze, Oracle Orta Asya ve Türkiye Bölgesinden sorumlu Başkan Yardımcısı Gürhan Kalelioğlu konuşmacı olarak katıldı. Oturumda, Türkiye ve bölge ülkelerinin güçlü ekonomik, politik ve kültürel bağlarının daha da güçlendirilmesi için neler yapılabileceği tartışıldı. Önümüzdeki yıllarda hem bölgedeki istikrarın gelişmesi, hem de küresel ticaretin ve refahın artması açısından neler yapılması gerektiği konusunda fikirler verildi. Coca-Cola İçecek Uluslararası Operasyonlar Başkanı Hüseyin Akın, küresel ekonomik gücün Doğu’ya doğru kaydığı günümüzde, Türkiye ve Orta Asya’nın küresel anlamda öneminin giderek arttığını ve tarihi İpekyolu’nun bir kez daha dünya ticaretinde çok önemli bir yer tuttuğunu belirterek şunları söyledi: 500 Anlaşma “Tarihi ve kültürel ilişkilerimizin derinliği, Orta Asya ve Kafkasya Cumhuriyetleri’nin bağımsız birer ülke olarak vücut bulmalarını takiben, hızla politik ve ekonomik alana sıçramış; inşaat, turizm, gıda, beyaz eşya ve enerji gibi birçok sektörde hızlı bir işbirliği sağlanmıştır. Bu işbirliği bugün de hızlanarak sürmektedir. Türkiye Cumhuriyeti, Orta Asya ve Kafkasya Cumhuriyetleri’nin kurulmasından bu yana, bölgenin siyasi ve ekonomik istikrarının korunması ve bölgesel işbirliğinin teşviki, ekonomik ve siyasi reformların desteklenmesi, bölge ülkelerinin dünya ile bütün-

leşebilmesi, Avrupa-Atlantik kurumlarına entegrasyonu, bölge ülkelerinin enerji kaynaklarının uluslararası piyasalara serbestçe ve farklı güzergahlardan nakledilmesi gibi alanlarda yoğun çaba harcamıştır. 1992 yılından bu yana gerçekleştirilen üst düzey ziyaretler ve imzalanan 500 civarında ikili ve çok taraflı anlaşma, ilişkilerin pekiştirilmesinde önemli rol oynamıştır.” “Türkiye’yi örnek alıyoruz” Panele konuşmacı olarak katılan Kırgız-Türk İş Konseyi Başkanı Tursunbek Chynybay Akunovich, Kırgızistan’ın Türkiye’yi örnek aldığını söyledi. Tursunbek, “Türkiye gibi parlamenter sisteme geçtik, demokrasimizi güçlendiriyoruz. Yatırımcılara bir çok teşvik sağlıyoruz ve Türk yatırımcılarını Kırgızistan’a davet ediyoruz” dedi. Kazakistan’ın Ankara Büyükelçisi Canseyit Tuymenbayev de konuşmasında Kazakistan’daki Türkiye sevgisine atıfta bulundu ve şöyle konuştu: “Kazakistan halkı Türk halkını seviyor ve kucak açıyor. Kazakistan’da Türk Üniversiteleri çok tercih ediliyor. Kazak-Türk işadamlarını daha aktif hale getirerek tarihi İpekyolu’nu daha da canlandıracağız.” Nükler bomba Avrupa’da patlayacak Wikileaks tarafından Guantanamo’ya ilişkin yayınlanan belgelerde Halid Şeyh Muhammed, sorgusunda El Kaide’nin Avrupa’da bir nükleer silah sakladığını ve Bin Ladin yakalanırsa ya da öldürülürse bu bombanın patlatılacağını söyledi. Belgelerde, sorgulama sonucu ortaya çıkarıldığı anlatılan komplolar arasında nükleer silahın saklanmasının yanı sıra ABD’de kamu binalarındaki klima sistemlerine siyanür konulması, El Kaide’nin Londra’daki Heathrow Havaalanına işçi yerleştirmeyi planladığı iddiaları da yer alıyor. Halid Şeyh Muhammed, 2006’dan bu yana Guantanamo’da tutuluyor. Muhammed, Küba’daki bir Amerikan deniz üssünde yargılanmayı bekliyor. 2003’te Pakistan’da yakalanan Şeyh Muhammed, Amerikalı gazeteci Daniel Pearl’ü de bizzat kendisinin kafasını keserek öldürdüğünü söylemişti. Söz konusu belge, Wikileaks tarafından bugün yayınlanan çok sayıda belgenin arasında yer alıyor. Bu belgelerde Guantanamo’daki 780 tutukluya ilişkin çok gizli bilgiler ve değerlendirmeler de yer alıyor. Belgelerdeki diğer bilgilere göre Amerikan yönetimi, Guantanamo’da gözaltı merkezinde yıllarca hakim karşısına çıkarmadan tutulan terör zanlılarının bir çoğunun masum olduğunu düşündüğü ortaya çıktı. Bu belgelere göre, Guantanamo’da tutulanların 220’si “tehlikeli terörist” olarak sınıflandırılırken, 150’si şoför, çiftçi ve aşçı gibi masum Pakistanlı ve Afgan, 380’i alt düzeyde eylemci olarak görülüyor. Notlarda, bu kişilerin masum oldukları halde yanlış kimlik tespiti ya da yanlış zamanda yanlış yerde oldukları için Guantanamo’da yıllarca tutuldukları belirtiliyor.

Şumnu Üniversitesi öğrencisi yeni asteroid keşfetti

Şumnu Üniversitesi ‘Episkop Konstantin Preslavski’ 4. sınıf öğrencisi olan Sunay İbryamov NASA projesi olan Pan-Stars çerçevesinde yaptığı araştırmalar sonucunda yeni bir asteroide rastladı. Proje Dünya yakınında bulunan ve tehlike arz eden asteroidlerin araştırılmasını kapsıyor. Bu nedenle projeye ‘Ölümcül asteroidler’ adı verildiği ve çok sayıda öğrenci katıldığı bildirildi. Yeni bulunan asteroide

geçici olarak 2011. FY16 ismi verildi. Yeni asteroidin Mars ve Jüpiter arasında bulunduğu açıklandı ve Dünyaya uzaklığının Güneşe olan uzaklığımızın 3 katı olarak belirlendiği bildirildi. Asteroidi keşfeden Sunay İbryamov ayrıca Üniversite öğrencileri astronomi birliğinin de kurucusu ve ilk yöneticisi unvanına da sahip. Naci Murat

Kosova’da 27 Nisan Kayıplar Günü

Bulgaristan’da çirkin provokasyon

Kosova’da 27 Nisan Kayıplar Günü’nde 1999 yılında Sırp işgali sırasında kaybolan 1800 kişi çeşitli etkinliklerle anıldı. Kayıplan Günü nedeniyle Kosova Cumhurbaşkanı Atifete Yahagay, kayıp yakınlarını temsilen bir grubu makamında kabul etti. Yahagay, 1800 kişin akıbetinin belirlenmesi için doğrudan BM’ye başvuracağını söyledi. Yahagay, kayıp kişiler için Priştine’de bir anıt inşa edilmesi için kararı aldığını açıkladı. Kayıplar Günü’nde en anlamlı etkinliklerden birini Priştine Üniversitesi Güzel Sanatlar Akademesi öğrencileri gerçekleştirdi. Akademinin genç ressamları kent merkezinde bir araya gelerek, kayıpların unutulmaması için resim yaptılar. Ressamlar ağlayan anneleri, ellerinde kayıp yakınlarının fotoğraflarını taşıyan anneleri, kayıp insanları simgeleyen yağlı boya tablolar çizdiler.

Bulgaristan’da aşırı milliyetçiAtaka Partisi üyesi olduğu öne sürülen bir grup, başkent Sofya’daki camide cuma namazı kılındığı sırada, hoparlörlerle yüksek sesle Hıristiyan ayinleri okuttu. Camide bulunan yaklaşık bin 500 Müslüman’ın cuma namazlarını bozmak isteyen grup, şikayet üzerine polis ekipleri tarafından uzaklaştırıldı. Olayla ilgili 3 kişinin gözaltına alındığı ifade edildi. Olaydan sonra basına bir açıklama gönderen Bulgaristan Başmüftülüğü, Bulgar makamlarına çağrıda bulunularak, Ataka Partisi’nin yasadışı ve hoşgörüden uzak hareketleri konusunda gerekenin yapılması istendi. Açıklamada ayrıca, ülkedeki Müslümanlardan benzer provokasyonlara kapılmamaları istendi.

Rusya’nın ambleminde “hilal”

Rusya Müslümanları Merkezi Bölge Dini Yönetimi Başkanı Talgat Taceddin, Rusya’nın ulusal sembolünde Ortodoks haç figürlerinin yanında İslam dininin sembolü olan hilalin de yer alması gerektiğini söyledi. Moskovski Novosti Gazetesi’ne özel açıklamada bulunan Taceddin Rusya’nın çift başlı kartal sembolünde kartallardan birinde hilal bulunması gerektiğini söyledi. Rusya’nın çift başlı kartalın iki ayağında da Ortodoks Hristiyanlığın sembolleri yer alıyor. Rus çarlarının törenlerde iki ellerine aldıkları sembolleri günümüzde törenlerde Rusya Ortodoks Kilisesi Patriği taşıyor. Rusya Federasyonu’na bağlı Başkırdistan Cumhuriyeti’nde görev yapan Taceddin, şubat ayında Rusya Devlet Başkanı Dmitri Medvedev’le yaptığı görüşmede konuyu kendisine ilettiğini, Rusya liderinin kendisini dikkatli bir şekilde dinlediğini söyledi. Rusya nüfusunun yaklaşık yüzde 18’inin (20 milyon) Müslüman olduğunu ifade eden Taceddin, Rusya’da yaşayan tüm dinlerin ulusal sembolde yer alması gerektiğini kaydetti. Taceddin açıklamasında, “Yüzlerce yıldan bu yana atalarımız burada yaşadı. Kaderin cilvesi olarak bizler bir devlet çatısı altında birleştik. Bizim komşularımız, bizim kardeşlerimiz...” dedi.

Times Meydanı’nda Türk eylemi!

New York’un göbeği, “Ermeni yalanlarına son” diye inledi ABD’nin New York kentindeki Times Meydanı’nda “Ermeni Yalanlarına Son ve Şehitlerimizi Anma” eylemi düzenlendi. Genç Türkler Derneğince düzenlenen eyleme New York Başkonsolosu Mehmet Samsar, Türk Amerikan Dernekleri Asamblesi Başkanı Günay Evinç, Türk Amerikan Dernekleri Federasyonu Başkanı Kaya Boztepe, Genç Türkler Derneği Başkanı Tolga Tekman, eski ABD Başkanlarından Ronald Reagan’ın hukuk danışmanı Bruce Fein ve ABD’de yaşayan çok sayıda Türk katıldı. Amerikan Ulusal Marşı ve İstiklal Marşı’nın okunmasıyla başlayan gösteride, Ermeni terör örgütü ASALA’nın katlettiği şehitler için bir dakikalık saygı duruşunda bulunuldu. Slogan atan göstericiler, Times Meydanı’ndan geçenlere bayraklar ve pankartlarla seslerini duyurmaya çalıştılar. Reagan’ın hukuk danışmanı Fein, 1915 olaylarına ilişkin Ermeni iddialarının hukuk dışı olduğunu belirtti. Fein, “ABD kongresinde Ermeni tasarısının imzaya açılması iç politikaya yönelik bir davranıştır. Türk toplumu üyeleri bu gerçeği iyi bilmelidir. Bu iddiları yalanlayın” diye konuştu. New York Başkonsolosu Samsar da Times Meydanı’nda her yıl tekrarlanan eylemin yurt dışındaki vatandaşlara Türk politikasını ve tarihini anlatma konusunda çok faydalı bir organizasyon olduğunu ifade etti. Samsar, “Birtakım çevreler tarihimizi karalamaya çalışıyor. Türk milleti olarak tarihimizin her sayfasıyla gurur duyuyoruz” dedi. Genç Türkler Derneği Başkanı Tekman da Ermeni çevrelerinin “soykırım” iddialarını yalanladı. New York’ta bu yıl yedincisi düzenlenen eylem olaysız sona erdi.

BULTÜRK Üyemiz Emin Mustafa BEKİR Vefat etti İkitelli Göçmen Konutlarında Bulgaristanlı Emin Mustafa Bekir Pazar 13.03.2011’de Öğle Namazına Müteakip Defnedildi. Üyemiz Kırcaali’nin Penevo (Terzolla) köyünden Emin Mustafa Bekir’i İkitelli Göçmen Konutları Camisinde Cenaze Namazı Kılındı Kendisine Allah’tan rahmet, kederli ailesi ve tüm Bulgaristan Türklerine başsağlığı dileriz. Üyemize son kardeşlik vazifemizi yapılarak... Ruhu İçin El-Fatiha, BULTÜRK YÖNETİM KURULU


www.bulturk.org Sayı 54 - Mart-Nisan 2011

Kraliyet Düğünü’nde onlara yer yok Asrın düğünü olarak kabul edilen Prens William ile Kate Middleton’ın Cuma günü Westminster Kilisesi’nde yapılacak görkemli düğün törenine Avrupa, Asya ve Orta Doğu’nun kral, sultan, imparatorlarının yanı sıra, eğlence, spor, sanat dünyasının ünlüleri ile damadın askerlik arkadaşları, gelinin mahalle komşuları, kasap ve bakkaldan; Hristiyan, Müslüman, Musevi ve Budist dinlerin temsilcilerine kadar çok değişik konukların katılacağı açıklandı. 1997’de Paris’te trafik kazasında ölen Prenses Diana’nın arkadaşları, Diana’nın Westminster Kilisesi’ndeki cenazesinde “Candle in the Wind”

Aşk çeşmesi soyuldu!

Aşk hırsızları ve rüşvetçi polisler güvenlik kamerasına böyle yakalandı Roma’da Poli Sarayı’nın kenarında bulunan ünlü adak sembolü Trevi Çeşmesi, soyuldu. Soygun ve soygun sırasında alınan rüşvet ise güvenlik kameralarına yakalandı. Dünyanın en ünlü aşk çeşmesi Trevi, güpegündüz ve 3 polisin gözü önünde soyuldu. Ayda en az 50 bin Euro’luk adak parasının atıldığı tahmin edilen Trevi Çeşmesi’nin havuzuna hazırlıklı gelen iki hırsızdan biri havuza girip adak paralarını toplarken diğeri kıyıda bekledi. Hırsızların ve hırsızların soygununa göz yuman polislerin rahatlığına karşılık olay güvenlik kameralarınca görüntülendi. Güvenlik kayıtlarında kıyıda bekleyen hırsızın soygunu gerçekleştirdikten sonra polislerden birinin eline birşey tutuşturduğu görüldü. Bu durum bir rüşvet işlemi olarak soruşturmaya konu oldu. İtalya’da olay yaratan görüntülerin ardından polis memurları açığa alındı ve haklarına soruşturma başlatıldı. Hırsızlardan Roberto Cercelletta ise yakalandı.

adlı şarkıyı seslendiren ünlü pop sanatçısı Sir Elton John ve partneri David Furnish, göze ilk çarpan isimlerden. Avrupa’dan Monako Prensi Albert, Hollanda, İsveç, Belçika ve diğer ülkelerin kraliyet ailerinin temsilcilerini, Ortadoğu’nun sultan ve kralları izliyor. Bunlar arasında Brunei Sultanı, ülkesindeki ayaklanmalara rağmen davet edilen Bahreyn Prensi Salman bin Hamad al Halife de dikkat çeken isimlerden. Öte yandan Afrika’nın artık hükmü kalmamasına rağmen kendini kral sayan Swaziland Kralı 3’üncü Mswati de düğünün renkli davetlilerinden. 14 karısının hepsine ayrı saray yaptırması ve lüks hayat tarzıyla tanınan kral, 50 kişiyle Dorchester otelinde kalacak. Şov dünyasından da Mr. Bean rolüyle tanınan ünlü aktör Rowan Atkinson, ünlü futbolcu David Beckham ve 6 aylık hamile eşi Victoria, Madonna’nın eski kocası Guy Ritchie düğüne katılacaklar arasında.

Seçkin gruba dahil değiller İngiliz siyaset dünyası ise Başbakan David Cameron, Başbakan Yardımcısı Nick Clegg, Ana Muhalefet Partisi İşçi Partisilideri Ed Miliband dahil 23 bakanla temsil ediliyor. Bakan ve siyasetçilerin düğün hediyesi için sadece adam başı 35 sterlin vermeleriyse tartışmalara neden oldu. Toplanan 800 sterline yakın paranın, prens ve nişanlısının seçeceği bir yardım derneğine verileceği bildirildi. Bu arada eski Başbakan Tony Blair ve Gordon Brown’nın düğüne davet edilmemesi, bazı çevrelerde eleştiriyle karşılandı. Davetliler arasında olan Barones Margaret Thatcher ile Sir John Major’un “Order of the Garter”a üye olduğu, bu nedenle çağrıldığı, Blair ve Brown’nın ise bu seçkin grup içinde bulunmadığı için çağrılmadığı belirtildi. ABD BaşkanıBarack ObamaileFransaCumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy de çağrılmayanlar arasında.

Kosova Parlamentosu ülkenin cumhurbaşkanlığına polis komutanı Atıfete Yahyaga’yı seçti. Seçimin ülkede aylardır süregiden siyasi açmaza son vermesi umuluyor. Bir uzlaşma adayı olarak sivrilen Yahyaga 120 milletvekilinin 80’inin oylarını alarak seçildi. Tuğgeneral rütbeli 35 yaşındaki Yahyaga daha önce hiç seçilmiş bir kamu görevi üstlenmemişti. Yahyaga böylece üç yıl önce bağımsızlığını ilan eden ülkenin ilk kadın lideri oldu. En son Kosova Emniyet Müdür Yardımcısı olan Atıfete Yahyaga konuşmada, “Böylesine yüksek bir siyasi makama ulaşacağımı asla düşünemezdim, ancak ülkeme hizmete her zaman hazırdım” dedi. Yahyaga, farklı etnik grupların birlik ve beraberlik içinde Avrupa Birliği yolunda ilerlemesi için çalışacağını söyledi. Yahyaga, ayrıca Sırbistan ile sorunların çözümü için çaba harcayacağını ifade etti. Sırbistan, hukuken kendisine bağlı olduğunu savunduğu Kosova’nın bağımsızlığını kabul etmiyor. Geçiş formülü Yahyaga bu görevde altı ay kadar süreyle kalacak.

Muhalefetin Yahyaga üzerinde uzlaşması cumhurbaşkanlığının doğrudan halk oyuyla belirlenmesini öngören bir anayasa değişikliği pazarlığının sonucu mümkün oldu. Buna göre partiler şimdi seçim sisteminde değişikliğe gidecek ve yeni bir cumhurbaşkanı seçilmesine ortam hazırlayacak, ardından 2013’te genel seçime gidilecek. Kosova cumhurbaşkanlığına Şubat ayında işadamı Behçet Paçolli seçilmiş, ancak geçen hafta anayasa mahkemesi bu seçimi geçersiz ilan etmişti. Mahkemenin gerekçesi muhalefetin Paçolli’yi boykot ederek salonu terketmesi, böylece anayasal yeter çoğunluk olmaksızın seçimin yapılmasıydı. Muhalefet Paçolli yine aday olursa, boykota devam edecekleri uyarısında bulundu. Dün akşam düzenlenen olağanüstü oturumdaki seçime, en az iki aday girmesi gerekiyordu. İkinci kadın aday Suzana Novoberdaliyu ise 10 oy aldı. Mecliste 14 sandalyesi bulunan hür irade hareketi ise Yahyaga’nın adaylığını ve seçimi boykot etti. Parti, Yahyaga’nın sadece talimatları dinleyip Başbakan Haşim Taci’nin hükümetine hizmet edeceğini öne sürdü. İbrahim Soytürk

Kosova’nın lideri ‘kadın tuğgeneral’

TÜBITAK’tan Bilim Haberciliği Kursu TÜBİTAK’ın internet sitesinden herkesin kullanımına sunulan bilim haberciligi kursu,TÜBİTAK Bilim veToplum Dairesi Popüler BilimYayınları Müdürlüğü’nce Türkçeye kazandırıldı.TÜBİTAK’ın internetsitesinden herkesin kullanımına sunulan kurs, TÜBİTAK Bilim ve Toplum Dairesi Popüler Bilim Yayınları Müdürlüğü’nce Türkçeye kazandırıldı. Kurs, yazı yazma konusunda temel becerilerden bilim gazeteciliğinin inceliklerine kadar pek çok konuyu ele alıyor. Duyuruda, ‘’Bilim gazetecisi olarak bilimsel gelişmelerden en hızlı nasıl haberdar olunur, ihti-

laflı bir bilimsel haber en doğru nasıl sunulur, bilim insanlarıyla nasıl etkili bir iletişim kurulur konularında kendinizi geliştirmek istiyorsanız sizleri http://www.wfsj.org/course/tr/ adresindeki kursa davet ediyoruz’’ ifadelerine yer verildi. Kurs profesyonel gazetecilere, gazetecilik öğrencilerine ve öğretmenlerine yönelik hazırlandı. Bunun yanında blog sitelerinde bilimsel gelişmelere yer vermek isteyen ve bilim çevreleriyle iletişimde olan herkesin yararlanabileceği ipuçları barındırıyor. Duyuruda, ilk bilim yazarlarından biri olan William Laurence’ın bilim gazetecilerini ‘’Prometheus’un torunları’’ şeklindeki tanımlarına da yer veriliyor. Laurance’a göre, Prometheus ateşi nasıl Olimpos’tan halka indirdiyse, bilim gazetecileri de bilimi laboratuvardan alıp halka sunar, bilim gazetecisi bilimle halkı buluşturan önemli bir köprü görevi görür.

Almanya’da 1 Mayıs’ta kan aktı! Hamburg’da 1 Mayıs olaylı başladı Kentin Schanzenviertel semtinde çok sayıda göstericinin Kültür Merkezi Rota Flora’nın önünde çıkardığı olaylarda 11 güvenlik görevlisi yaralandı, 17 gösterici gözaltına alındı. Rota Flora’nın önünde toplanan yaklaşık 4.000 gösterici kortejler eşliğinde “kente adalet” sloganı atarak Schanzenviertel semtinden Altona’ya doğru yürüdü. Hamburg ve çevre kentlerden yaklaşık 2.300 güvenlik mensubunun görev yaptığı gösteride, gece yarısında göstericiler güvenlik görevlilerine taş, şişe ve çakmak attı. Göstericilere tazyikli su püskürten güvenlik mensupları, Schanzenviertel semtinde “tehlikeli bölge” ilan edilen bölgelerde yaklaşık 300 kişiyi kontrol altına aldı. Göstericiler ayrıca Alman Silahlı Kuvvetleri’ne ait bir otomobili yaktı, bir otelin binasına boya attı, bir bankanın pencerelerini kırdı ve çöp bidonlarını ateşe verdi.

İstanbul’da Araçlar Çekilemeyecek İçişleri Bakanı Osman Güneş, ‘park yasağı, araçların çekilmesi’ gibi konularda yaşanan keyfî uygulamaları bitirecek ve vatandaşın mağduriyetini giderecek önemli bir genelge yayımladı. Buna göre, trafik düzeni ve güvenlik bakımından tehlike oluşturmayan hiçbir araç parka çekilmeyecek. Trafik ekipleri yasağa uymayan aracı çekmek yerine, ihlal durumunu fotoğraflayarak plakasına ceza kesecek. Otomobili çekici üzerindeyken yetişen sürücüye aracı teslim edilecek. Genelgede, otopark standartları da yeniden belirlendi. Geceleri yeterince aydınlatılmayan, afetlere karşı sigorta yaptırmayan işletmelerin yetki belgesi iptal edilecek. Yeni düzenlemeye göre artık araçların otoparka çekilmesine trafik polisleri karar verecek. Özel çekiciler ‘para kazanacağız’ diye yasağı ihlal eden her aracı çekemeyecek. Otomobili çekici üzerindeyken yetişen sürücüye aracı teslim edilecek. Araçları otoparka çekilmesine rağmen 24 saat içinde müracaatta bulunmayanlara çekilme nedeni, uygulanan cezai işlem ile arabanın bulunduğu otoparka ait bilgiler verilecek.Zaman Gazetesi’nin haberine göre 81 ilin valiliğine gönderi-

len Bakan Osman Güneş imzalı genelgede, ‘park yasağını ihlal etmiş araçların çoğu zaman yasal şartlar oluşmadığı veya trafik düzeni ve güvenliğini etkilemediği halde çekilerek otoparka götürüldüğü hatırlatıldı. Aracın çekilme sırasında ve otoparklardaki muhafazasında gerekli titizliğin gösterilmediği belirtildi. Ayrıca çekici ve otoparkların belirlenmesinde mevzuat hükümlerine yeterince uyulmadığı ve vatandaşların mağdur edildiği kaydedildi. İçişleri Bakanı Güneş, yaşanan olumsuzlukların giderilmesi ve mağduriyetlerin önlenmesi için araçların hangi hallerde otoparka çekileceğini tüm detaylarıyla belirledi. Buna göre, belediye otobüsü, taksi, dolmuş, tramvay duraklarına, yaya kaldırımı ve geçitlerine, okul geçitlerine, kamu kurum ve kuruluşları ile hastane, sağlık kuruluşu, garaj, park, konut gibi yerlerin giriş-çıkışlarına araç park edilmeyecek. Usulüne uygun olarak park etmiş araçların ikinci sıra yanına, kavşak içlerine, tünel girişlerine, köprü girişleri ve üzerine, yangın musluklarının bulunduğu yerlere, özürlülerin araçları için ayrılmış yerlere park etmiş araçlar ile trafik düzeni ve genel güvenlik bakımından tehlike oluşturacak araçlar haricinde hiçbir araç çekilmeyecek. Trafik ekipleri, yasağa uymayan aracı ve ihlal durumunu fotoğraflayarak plakasına ceza kesecek. Arabası çekici üzerindeyken olay yerine gelen sürücülere zorluk çıkartılmayacak. Aracı çekilirken yetişen sürücüye

trafik ceza tutanağı imzalattırılarak tebliğ edilecek. Onun dışında herhangi bir ücret talep edilmeksizin araç orada sahibine teslim edilecek. Genelgeye göre, trafik polisi olmadan araçların yetkisiz kişilerce çekilmesine asla izin verilmeyecek. Yeni uygulama ile aracı parka çekilen sürücülerin bilgi alabilmesi için telefon numarası ya da internet adresi tahsis edilerek kamuoyuna duyurulacak. Otoparklar, afetlere karşı sigortalı olacak Bakanlık, otopark standartlarını da yeniden belirledi. Bu şartları yerine getirmeyen işletmelerin yetki belgeleri ve araç çekme izinleri iptal edilecek. Genelgenin belirlediği kriterler şöyle: Otoparkın etrafı duvar veya tel örgü gibi engellerle çevrilecek. Geceleri yeterince aydınlatılacak. 24 saat kamera ile izlenecek. Yangın söndürme sistemi olacak. Sabit telefon hattı bulunacak. Yangın, sel, deprem gibi afetlere karşı sigortalanacak. Güvenliği sağlamak için 24 saat süreyle bekçi ya da görevli bulundurulacak.

7

Tarih ve Dil Prof. Dr. Erman Artun Ç.Ü. Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Öğretim Üyesi

Türk Halk Kültürünün Balkanlardaki Rölü Balkanlar Avrupa’nın güneydoğusunda Yugoslavya, Arnavutluk, Bulgaristan, Romanya, Yunanistan ve Türkiye’nin bir bölümünü içine alan bir yarımadadır. Türkler, MS. IV. yüzyılda Batı Hun Türklerinin yerlerinden kopmaları ve Orta Avrupa bozkırlarına gelmeleri sonucunda yeni bir yurt kurarlar. Bu yerleşme aynı zamanda günümüz Avrupa Dünyasının biçimlenmesine ve bugünkü coğrafi düzene girmesine etki eder. Hun Türkleri Ural ve Kafkasya Bölgesinde Orta Avrupa, Adriyatik kıyıları ve Balkanlara uzanan geniş bir alanı kontrol ederler. Kuzeyden ve güneyden gelen Türkler XIII. yüzyıl içinde Avrupa’da birleşir ve zamanla Hristiyan’laşırlar. Türk halk kültürünün bu coğrafyada etkisi bu yıllara kadar dayanır. XI. ve XII. yüzyıllarda Peçenek, Kuman ve Uz Türkleri Balkanlara gelip yerleşirler. XIII.yüzyılın ortalarında da Moğol istilasından sonra Sarı Saltuk ile sonradan onun adıyla anılan Türkmen aşireti Balkanlara geçerek Türk topluluğunu meydana getirir. Balkanlarda asıl ve kalıcı ilişkiler Osmanlıların kuruluş yıllarından itibaren Osmanlıların bu topraklara ayak basmalarıyla başlamıştır. Orhan Gazi’nin büyük oğlu ve Rumeli Fatihi olarak da anılan Süleyman Paşa’nın 1354 yılında Çanakkale Boğazı’nı geçerek Gelibolu’ya adım atmasıyla fetih hareketi başlamıştır. Türkler 14.yüzyılın ortalarından itibaren Balkanlara damgalarını vurmuşlardır. Doğal olarak Balkanlardaki yerli topluluklardan etkilenmişlerdir. Ancak Türklerin yönetici kesim olarak kendi etkileri daha büyük olmuştur. Fransız Georges Castellan, 14-18. yüzyıllar arasında Balkan halklarının dil ve dinlerini değiştirmeden Türk usulü yaşadıklarını belirtmekle yetinmez, şunları da ekler: O dönemin seyyahları Balkan kentlerinin hatta Hıristiyan nüfusun çoğunlukta olduğu yerlerde bile yaşama biçiminin Türk karakterinde olduğunu belirtir. Buna göre “Selanik, Belgrat, Sofya’da herkes çarşaf giyiyordu ve pek çok kilise kadın ve erkekleri ayıran tahta parmaklıklarla bölünmüştü. 19. yüzyıla kadar Belgratlı Sırp kadınlar çarşaf giyiyor kocaları da sarık sarıp nargile içiyorlardı. 1829’da Vuk Karaciç de bunları doğrular. Şehirde Sırplar Türk adetlerine göre yaşıyorlardı. Bu konuda 1665’te Rycaut’un verdiği örnek çarpıcıdır. Rycaut “Osmanlılardan önce 1200 yıllık geçmişi olan Sofya kendi için öylesine her şeyiyle Türk ki içinde Türklerin kendilerinden daha antik görünen hiçbir şey yok” der. Makedonya’da ve Bosna’da Türklerin hayatlarına imrenen Hıristiyan halk kitleler halinde İslam dinine geçiyordu. Osmanlılar akılcı iskan politikalarıyla Balkanlarda işgal ettikleri topraklara konar-göçer Türk oymaklarını getiriyor, şehir ve kasabalara yerleştiriyorlardı. Ayrıca yeni yurtlarına bağlanmaları ve hayatlarını sürdürebilmeleri için çiftçi ve zanaatı olan Türk göçmenlerle toprak veriliyordu. Balkan yarımadası Osmanlıların eline geçtikten sonra Balkanlardaki halkların yaşama biçimleri gelenek görenekleri, kültürleri, Türk dilinin yaygınlaşması cami, hamam, medrese, tekke, türbe, çeşme, köprü, kervansaray vd. Osmanlı eserlerinin hızla inşa edilmesiyle değişime uğramıştır. Türklerle, Türk diliyle, Türk kültürüyle iç içe yaşayan Balkan halkları Türk kültüründen etkilenmişlerdir. 19.yüzyılda Balkanları da etkisi altına alan milliyetçilik ve batılılaşma akımlarının sonucu Balkanlardaki Türk halk kültürü etkisi yavaş yavaş azalmağa başladı. Buna karşılık şehirlerin yapısında etkin olan Türk kültürü 20. yüzyılın ikinci yarısında da varlığını hissettiriyordu. Balkan Türk dünyası 20. yüzyılın ilk yarısında siyasi açıdan büyük bir çözülüşü, dağınıklığı kopukluğu yaşadı. Bu olumsuzluklar doğal olarak Balkan Türk halk kültürünü de etkiledi. Osmanlının Balkanlardan çekilmesi üzerine Türkler başka sistemler, başka bayraklar altında yaşamak gerçeğiyle baş başa kaldılar. Bu sancılı dönemde Türkiye Türkleriyle Balkan Türk dünyası arasında doğal ve temel bağ olan Türkçe ve Türk halk kültürü de büyük baskılarla karşı karşıya kaldı. Türk kimliğinin reddi, ardından Türk dili ve Türk halk kültürünün de reddedilmesi gündeme getirildi. Bilinçli ve sistemli olarak tatbik edilen uygulamalara rağmen günümüzde Türk dili, Türk halk kültürü yaşamaktadır. Milli kimlik, milli kültür ve ana dil arasındaki güçlü bağın bilincinde olan Balkan Türkleri değerlerine sahip çıkarak çözülmediler. 1990 yılı sonrası dünyanın siyasi haritası hızla değişip yeniden yapılanmağa başladı. Osmanlının Balkanlardan çekilmesi sonucu, Balkan coğrafyasına hakim olan devletlerin hangi yönetim biçimine sahip olurlarsa olsunlar Türklere, Türk kültürüne sistemli karşı politikalarda birleşmeleri dikkat çekicidir. Yunanistan demokratik sistemde yer almasına rağmen Türk kültürüne karşı izlediği karşı politikayla totaliter rejim politikalarını aratmamıştır. Bulgaristan’da Todor Jivkov döneminde Türkler bir tür dil, kültür ve kimlik soykırımıyla karşı karşıya kalmışlardır. Fakat bu baskı geri tepmiştir.

Evitan Çakır Diş Hekimi Yıldırım Mah. Ali Fuat Başgil Cad. No: 31 Kat: 1 Bayrampaşa / İstanbul Tel: 0212 479 26 40


8 Sayı 54 - Mart-Nisan 2011

Ümit Özdağ BULTÜRK’te

Prof. Dr. Ümit Özdağ: “Bulgaristan Türklerinin problemlerini TBMM’de takipçisi olacağına söz verdi”

Bugaristan Türkleri Kültür ve Dayanışma Derneği 7 Mayıs 2011 günü MHP 2. Bölge milletvekilli adayı Prof Dr. Ümit Özdağ’ı dernek merkezinde ağırladı. Türk siyasal bilimleri profesörü Prof Dr. Ümit Özdağ, BULTÜRK Derneği’nin davetini kırmayarak bir söyleşi gerçekleştirdi. Sözleşininin başından dernek üyelerinden Muazzez Yurdakul’un okuduğu “Bulgaristan’da Türk Olmak” adlı şiir katılımcıları duygulandırdı. Balkanların geleceğinin konuşulduğu söyleşide katılımcılara Türkiye’nin ve balkanların dünden bugüne kadar uzanan geçmişden bahseden Özdağ’ın konuşmasından satır başları ise şöyle:

MHP olarak bizim Balkan Türkleri için ne yapacağımızı anlatmaya bile gerek yok

“MHP olarak biz Türklük kavramının hassasiyetle üzerinde duruyoruz. Bugün bir ülkeyi o ülkenin milleti ile tanıtmanın, ülke kavramının ırka indirmenin yanlış olduğundan bahsediyorlar. O zaman ülkemizin ismini de değiştirelim. İçersinde Türk geçtiği için.” diyerek ülkeninin geleceği konunsanda kaygılarını dile getirdi.

Biz de kusursuz değiliz, ama bizden hain çıkmaz.

“Balkanların geleceği için önce Anadolu’nun geleceğini sağlamlaştırmalıyız. Güçlü bir Anadolu, güçlü balkanlardır. Biz MHP olarak bunun için çalışıyoruz. Elbetteki hatalarımız olmuştur ama biz bu ülkeye hiç bir zaman ihanet etmedik.” Sözleriyle dinleyicilerin alkışlarını topladı. Prof. Dr. Özdağ, “Şuan biz Öcalan ile biz masaya oturup müzakere yapan iktidar tarafından

yönetiliyoruz. Seçimlerden sonra amaç Öcalan ile ortak bir anayasa oluşturmaktır. Ben size oyunuzu MHP’ye verin demiyorum. Ama seçimlerden sonra da keşke demenizi istemiyorum” diyerek sözlerini sürdürdü. Neden MHP Neden AKP değil isimli bir kitap yayınlayan Prof. Dr. Ümit Özdağ kitabında tüm nedenleriyle “Neden MHP?” sorusunun yanıtının bulunduğunu belirtti. Söyleşinin sonunda Bulgaristan’dan okumaya gelmiş ve oturma izni ile ilgili sıkıntı yaşayan bir gencin sorduğu soruya da yürekten cevap veren Özdağ “Yaşadığınız sıkıntıları biliyorum ve yakın-

dan takip ediyorum. Türkiye’de bulunan Bulgaristan Türklerinin problemlerini anlatan bir dosya Başkanınız tarafından verildi. TBMM’de takip edeceğim hususunda bir nüshasını imzalayarak başkanınıza teslim ettim. Bu seçimlerde bize şans verirseniz tüm bu sıkıntıları ortadan kaldırmak için çalışacağıma söz veriyorum.” dedi. Özdağ, Bulgaristan Türkleri Derneği’ne davetlerinden dolayı teşekkür ederek sözlerine son verdi. Neriman Eralp

“Sevgili gençler, 12 Haziran seçimlerinde sizin sesinizi duyurmanız önemli. Telefon dinlemelerine, baskılara direnecek en büyük güç, korkusuz güç sizsiniz. Türkiye’de yanlış olan her şeyin değişmesinin ilk adımını atabilirsiniz. Terörün bitmesi, İstanbul sokaklarının güvenli, Şırnak dağlarının sessiz hale gelmesi size bağlı. Şifresiz sınavlar, adil şartlarda iş bulmanız, ailenizin sosyal güvenliği, kardeşlerinizin sizlerden daha iyi okullarda okuması sizin elinizde...” ÖZGEÇMİŞİM 3 Mart 1961 yılında Japonya’nın Tokyo şehrinde doğan Özdağ, ilk, orta ve lise eğitimini TED Ankara Koleji’nde tamamladı. Yüksek öğrenimini Münih kentinde Ludwig Maximilians Üniversitesi siyasal bilgiler, felsefe, iktisat fakültelerinde tamamlamış ve yüksek lisans çalışmasını “Türkiye’de Planlı Kalkınma ve Devlet Planlama Teşkilatı” üzerine hazırlamıştır. Ümit Özdağ, 1986 yılında Gazi Üniversitesi İktisadi İdari Bilimler Fakültesi’nde araştırma görevlisi olarak çalışmaya başlamıştır. 1990 senesinde “Atatürk ve İnönü döneminde Ordu-Siyaset ilişkileri” konulu tezi ile siyaset bilimi doktoru olmuştur. Dr. Özdağ, 1993 yılında “Menderes Döneminde Ordu-Siyaset ilişkileri ve 27 Mayıs İhtilali” konulu tezi ile siyasal teori doçenti ünvanını almıştır. Doç. Dr. Ümit Özdağ, 1994 yılında “Avrasya Dosyası” adlı üç aylık uluslararası ilişkiler ve stratejik araştırmalar dergisini çıkarmaya başlamış ve editörlüğünü yapmıştır. 1980’lerin sonundan itibaren terörizm ve etnik sorunlar konularında araştırmalar yapmaya başlayan Özdağ, 1990’lı yıllar boyunca Doğu, Güneydoğu Anadolu illerimizden göç alan illerde sosyopolitik içerikli saha araştırmaları yapmıştır. 1996 yılında Kuzey Irak’ta ekonomik merkezli araştırmalar gerçekleştirmiştir. Ümit Özdağ, 1997 – 1998 yıllarında ABD’de Baltimore/Townson Üniversitesi’nde küreselleşme, Avrasya’da etnik sorunlar konularında araştırmalar yapmış ve aynı konularda ders vermiştir. Ümit Özdağ, 1999 yılında Avrasya Bir Vakfı’nın desteğiyle dünyanın en büyük stratejik araştırma merkezlerinden birisi olan Avrasya Stratejik Araştırma Merkezi’ni (ASAM) kurmuş ve başkanlığını üstlenmiştir. 2000 yılında ASAM’a bağlı olarak çalışan Ermeni Araştırmaları Enstitüsü’nü kurmuştur. 2001 yılında profesör olan Ümit Özdağ ASAM Başkanlığı görevinin yanında Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi’nde öğretim üyeliği görevini 2004 Temmuzuna kadar sürdürmüş, Cumhurbaşkanı’nın Gazi Üniversitesi’nde yaptığı rektörlük atamasını protesto etmek için görevinden ayrılmıştır. Prof Dr. Ümit Özdağ, 1 Nisan 2004 tarihinde ASAM başkanlığı görevinden de ayrılmıştır. Prof. Dr. Ümit Özdağ Harp Okulu, Polis Akademisi, Milli Güvenlik Akademisi ve İçişleri Bakanlığı kurslarında ders vermektedir. Brüksel’de NATO Karargahı’nda Ekonomi Komitesi’nde terör konusunda danışmanlık yapmıştır. Prof. Dr. Ümit Özdağ, Washington, Moskova, Tokyo, Yeni Delhi, İskenderiye, Brüksel, Tarhan, Bişkek, Almaata, Taşkent, Londra, Münih ve Tel Aviv’de değişik üniversiteler ve araştırma merkezlerinde konferans vermiştir. 2002 sonunda Diyanet İşleri Bakanlığı’na bağlı olarak kurulan ve dünya dinlerini stratejik bir bakış açısıyla inceleyen Diyanet Araştırmaları Merkezi’nin (DİYAM) kurucu başkanlığını üstlenen Prof. Dr. Ümit Özdağ, ayrıca 2002 yılından bu yana “Türkiye – Azerbaycan Dostluk Derneği” Genel Başkanı’dır. Ümit Özdağ, “Avrasya Dosyası” dışında aylık yayın organları olan “Stratejik Analiz”, sadece Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri için hazırlanan “Jeopolitik Gündem” ve Türk İktisadi Kalkınma Ajansı için “Avrasya Analiz” dergilerinin ve İngiltere’de Frank Cass yayınlarının yayınlandığı “The Review of International Affairs” dergisi ile “Ankara Paper” adlı kitap dizisinin editörlüğünü yürütmüş, ASAM başkanlığından ayrılmasını takiben bu görevlerinden ayrılmıştır. Prof. Dr. Ümit Özdağ, 2007’de Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi öğretim üyeliği görevine geri dönmüş ve milletvekilliği adaylığı sürecine dek görevini sürdürmüştür. 2011 yılında törenle resmen MHP’ye katılmıştır. Güvenlik birimleri, ordu-siyaset ilişkileri, terörizm, etnik sorunlar, Avrupa Birliği, Avrasya ve Orta Doğu konularında da çalışmalar yapmış olan Prof. Dr. Ümit Özdağ’ın yayınlanmış atlı kitabı, dört tercüme kitabı, Avrasya Dosyası, Stratejik Analiz, Türk Yurdu, Yeni Çağ gibi değişik dergi ve gazetelerde yayınlanmış 200’ün üzerinde makalesi mevcuttur. Prof Dr. Ümit Özdağ İngilizce ve Almanca bilmektedir.

Bulgaristan Türklerinin Sesi

S İ G O R TA C I L I K Kemal YURDAKUL SİGORTA NEDİR ? Öncelikle anlatılacak olan sigortanın, sosyal sigorta ile aynı şey olmadığını belirtmeliyim. Sigorta en sade anlatımıyla; bir dayanışmadır. Şöyle bir örnekle açalım: Bir kentte 10.000 adet ev olsun. Her biri arsa değeri hariç 100.000 TL’na (malzeme, işçilik, proje bedeli…) maledilmiş olsun. Bunlardan birisi yangın, deprem veya başka bir riskin gerçekleşmesiyle yok olsa, bu mülkün sahibi evini yeniden yapmak için belki ailecek 20-30 yıl daha çalışıp birikim yapacak, kredi taksidi ödemek zorunda kalacaktır, ya da artık ev sahibi olma hayalini bile kuramayacaktır. Ama kentte yaşayan 10.000 ev sahibi bir sandığa her ay, 10’ ar lira koysa her ay 10.000 TL x 10 = 100.000 TL , yılda ise 1.200.000 TL birikecektir. Bu durumda çok kötü bir tesadüf olup, aynı yıl içinde 12 adet ev hasar görüp yok olsa (sıfırlansa) bile, oluşturulan yardımlaşma sandığından zararlarını karşılayıp, kaybolan evlerini yeniden kurma imkanına sahip olacaklardır. Çok eski yıllarda dünyanın çeşitli ülkelerinde yukarıdaki örnektekinin benzeri sandıklar, dayanışma ve yardımlaşma örgütleri kurulmuştur. Köylerde hayvan sahipleri hayvanlarının ölümünü, gemi sahipleri gemilerinin batmasını ve yanmasını, yine tarımla uğraşanlar tarladaki ürünlerinin dolu tarafından yok edilmesini v.s. düşünerek bir araya gelip örgütlenmişlerdir. Günümüzde ise bu örgütlenmeleri sigorta şirketleri üstlenmiştir. Sigortanın işleyişi: Bir tarafta bir sürü riske karşı, para ile ölçülebilir kayıplarını karşılamak isteyen kişiler, diğer tarafta da sigorta şirketleri (sigortacılar). Bu iki taraf bir araya gelerek bir sigorta sözleşmesi yapar. Sigortacı sigortalısına bu sözleşmenin şartlarını içeren yazılı bir belge (poliçe) verir. Bu sözleşme ile sigortacı sigortalısına belli bir ücret (prim) karşılığında poliçede yazılı risklerin gerçekleşmesi sonucu sigortalının uğrayacağı zarar ve ziyanı, yine poliçede yazılı limitler dahilinde ödemeyi (tazmin etmeyi) taahhüt eder. Ancak bir şartla ; sigortalı sigorta ettirmek istediği şeyle ilgili bilgileri, sigorta şirketine tam ve eksiksiz vermiş olacaktır. Peki poliçede neler yazılı olacaktır: Sigorta şirketinin unvanı, adresi, telefonu, faksı, elektronik posta adresi, poliçenin başlama ve bitiş tarihi (genellikle 365 gün), sigortalanan şey (bina, taşıt aracı, taşınan mal v.b), bu şeylerin değeri, alınacak prim, varsa istisnalar, özel şartlar ve genel şartlar. Ayrıca sigortalının adı/unvanı, adresi, T.C. kimlik numarası, vergi numarsı, telefon, faks, elektronik posta adresi. Sigorta yapılabilmesi için asgari şartlar: 1- Karşılıklı azami (maksimum) iyi niyet (sigortalı ve sigortacı arasında). 2- Riskin gerçekleşme olasılığı ne çok yüksek ne de çok düşük olması. 3- Adet çokluğu (aynı riskle karşı karşıya olan çok sayıda kişinin bir araya gelmesi). 4- Riskin gerçekleşmesi sonucu kaybolacak menfaatin parayla ölçülebilir olması. 5- Yasal olması (uyuşturucu veya yasalara, umumi adaba, ahlaka aykırı olan şeyler sigorta edilemez). 6- Sigortalı ile sigortalanan şey arasında bir menfaat bağı bulunması. Sigorta genel olarak isteğe bağlı, serbest bir sözleşme ile yapılır. Ancak Devletin zorunlu kıldığı sigortalar da vardır. Örneğin; 1- Trafik Sigortası (Motorlu kara taşıt araçlarını işletenlerin üçüncü kişilere vereceği zararlarla ilgili sorumluluk sigortası). 2- Patlayıcı, parlayıcı madde üreten, satan ve taşıyanların üçüncü kişilere vereceği zararlarla ilgili sorumluluk sigortası. 3- Hekim mesleki zorunlu sorumluluk sigortası. Kimler sigorta sözleşmesi yapabilir: 1- Sigorta Şirketleri 2- Sigorta aracıları (yetkili acenteler, brokerler ve acentelik yetkisi olan bankalar). Sigorta yaptırmanın faydalarından bazıları: 1- Çok düşük masrafla (primle) büyük kayıplar karşılanır. 2- Firmalar sermayelerini kaybetmezler ve taahhütlerini garanti altına alırlar. 3- Sigortalıların ödemiş oldukları primler sigorta şirketleri tarafından yatırıma dönüştürülür. Sigorta ülkemizde hızla gelişmekte ve yayılmaktadır. Fakat hala sigortalanmamış kıymetler, sigorta edilmiş olanlardan oldukça yüksektir. Bunun sebebi sigortacıların sigortayı yeterince tanıtamamış olması ve belki biraz da kaderci olmamızdandır. Bu yazı ile sigorta konusuna bir nevi kenarından kıyısından değinebildik. Okuyuculardan gelecek istek ve gazetenin ayırabileceği imkanlar ölçüsünde daha geniş ve tam, özellikle merak edilen sigorta konularında bilgi aktarmaya hazır olduğumu bildirmek isterim.


www.bulturk.org Sayı 54 - Mart-Nisan 2011

A T A T Ü R K Anıtkabir özel defteri, elektronik ortamda tüm vatandaşlara açılmış. Sizlerle paylaşmak istedim. Kayıt yaptırıp deftere yazı da yazabiliyorsunuz. ANITKABİR’i üç boyutlu olarak gezebilirsiniz. Bilgilerinize... http://www.anitkabirozeldefteri.com/

“Allah, bir ülkeye yardım etmek isterse başına Mustafa Kemal gibi Lider getirir.” Hepimizin bildiği gibi Mustafa Kemal Atatürk, döneminin dünya liderleri içerisinden 21. yüzyıla geçebilen tek liderdir. Üstelik diğer liderler, kendi halkları tarafından yok edilmenin acısını yaşamışken; o, hâlâ halkının ve dünyanın nabzında en büyük canlılığıyla, sevgisiyle, saygısıyla hala yaşayabilen dünyadaki tek lider. Önemli olan da, sanırım, yaşarken ölmek değil; öldükten sonra da bu kadar uzun süre canlı kalabilmeyi başarmak değil midir? Biz, Atatürk’ü hep tarihe mal olmuş yönleriyle tanıdık: “Asker Atatürk” ya da “Devlet adamı Atatürk” olarak. Bu verdiğim örnek, dünyada tek olan örnektir. Zaten herhalde bir başkasına da rastlamamız mümkün değil. En büyük düşmanı; hani şu ordularını denize döktüğü düşmanı, Yunan başkomutanı Trikopis. Hiçbir zorlama olmadan, hiçbir baskı olmadan her Cumhuriyet bayramı Atina’daki Türk büyükelçiliğine gidiyor Trikopis, Atatürk’ün resminin önüne geçiyor ve saygı duruşunda bulunuyor. Böyle bir saygıyı en büyük düşmanında uyandırabilen bir Mustafa Kemal. Yıl 1938, General McArthur’un en zor, en problemli, en buhranlı dönemi. Birden çok sıkılır ve yanında duran 120’den fazla kişiye döner ve aynen

şöyle der: “Şu anda hiçbirinizi değil, büyük istidadı ile Mustafa Kemal’i görmek için neler vermezdim.” dedirten o büyük özlemi ve onu oluşturabilen Mustafa Kemal’i. Ya da, yıl 1938. Bir İranlı şair, bir Tahran gazetesine ölümü üzerine bir şiir yazar. İşte o şiirin iki mısrasını sizlerle paylaşmak istiyorum. Diyor ki; “Allah, bir ülkeye yardım etmek isterse onun elinden tutmak isterse başına Mustafa Kemal gibi lider getirir.” dizelerindeki bu kıskançlığı oluşturabilen Mustafa Kemal. Yıl, 1976. UNESCO, üyelerine bir öneriyle gelir. Öneri paketindeki bir cümleyi sizlere okumak istiyorum. Diyor ki; “Bugün UNESCO’nun üzerinde çalıştığı bütün projelerin isim babası Mustafa Kemal’dir.” Öneri nedir? Öneri ise, “Atatürk’ün doğumunun yüzüncü yılında, 152 ülkenin (152 üyesi vardı UNESCO’nun) devletleri, aynı anda kutlasın.” önerisidir. Birden İsveç delegesi, ayağa kalkar ve şöyle söyler: “Ne yani, dünyada bu kadar devlet adamı var. Hepsinin doğum gününü böyle kutlayacak mıyız?” şeklindeki kinâyeli sözlerine, Rus delegesi ayağa fırlar yumruğunu masaya vurur ve 152 ülkenin delegelerine aynen şöyle söyler; “Genç delege arkada-

Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği’nin Faaliyetleri

İst. Vali Yrd. Mustafa Altuntaş

İst. Vali Yrd. Harun Kaya

9

B.Paşa Bld. Bşk. Atila Aydıner

Z/Burnu Bld. Bşk. Murat Aydin İst. Azerbaycan Kons. Nuri Guliev

I;ik Ahmet = Bati Trakya

şım, hatırlatmak isterim ki; Atatürk, öyle dünyadaki herhangi bir lider değildir. Bırakın onu bir yıl anmayı, her ülke her probleminde onu çare olarak aramalıyız.” Sonra ne mi olur? UNESCO tarihinde ilk ve tektir hiç negatif oy yok, hiç çekimser oy yok... 152 ülke, şu metne imza atar; hani İsveç delegesi demişti ya “ne yani” diye. O İsveç delegesi bu imzanın atıldığı gün mikrofona gelir ve aynen şunları söyler; “Ben, Atatürk’ü inceledim. Bütün ülkelerden özür diliyor, ilk imzayı ben atıyorum” diyecektir. İşte o muhteşem belge diyor ki; “Atatürk kimdir? Atatürk, uluslararası anlayış, işbirliği, barış yolunda çaba göstermiş üstün kişi, olağanüstü devrimler gerçekleştirmiş bir inkılapçı, sömürgecilik ve yayılmacılığa karşı savaşan ilk önder, insan haklarına saygılı, Dünya barışının öncüsü, bütün yaşamı boyunca insanlar arasında renk, dil, din, ırk ayrımı göstermeyen, eşi olmayan devlet adamı, Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu” Var mı böyle bir metin! Bir filozof, der ki; “Bir ülke için kıstas aradığınız zaman, o ülkenin en büyük liderini gözden geçirin.” Şu anda kıstas arayan ülkelere sanıyorum bundan daha iyi bir metin gösteremeyiz. İşte bu metin, 152 ülke tarafından imzalanmıştır.

Örnek bir dernek

“Bosna Sancak Derneği” Geçmişte Balkan savaşları, I. ve II. Dünya Savaşlarında yaşananları ve sonuçlarını çok iyi bildiğimizden olası yaşanacak durumlar için bir araya geldik, örgütlenmeye başladık. İleride böyle bir derneğin mevcudiyetinin gereğine inandık ve 1992’de derneği kurduk. O süreci bize anlatır mısınız? - Savaşın patlak vermesiyle Türkiye’ye mülteci akını başladı. Özellikle Trakya ve Marmara’da misafirhaneler, yerleşim kampları kuruldu. Talep çok fazlaydı. Derneğimizin bulunduğu iki mahalleye 6.000 kişi geldi. Bu insanlar, evlerde konuk edildi. Hastaların, yaralıların hastanelere sevki gibi hizmetler için 3 hemşehri doktorumuz hazır bulundu. İlaç toplama kampanyaları ile ilaç tedariki, yatarak tedaviler ise kaymakamlıkların, belediyelerin, hastanelerimizin yardımlarıyla gerçekleştirildi. Çalışabilenler işe yerleştirildi. İstanbul, Adapazarı, İzmir, Bursa, İzmit, Kırklareli, Tekirdağ, Edirne Milli Eğitim Müdürleri arandı. Eğitim çağındaki çocukların eğitimlerine devam etmeleri sağlandı. Bir süre sonra bunların yüzde doksan beşi ülkelerine geri döndü. Diyeceksiniz ki 6.000 kişiyi uzun süre nasıl misafir ettiniz. Dedelerimizin babalarımızın anlattıklarından biliyoruz. Maalesef böylesi durumlar biz Boşnakların tarihinde çokça yaşandı. Şunu da belirtmeliyim; Türkiye Cumhuriyeti’nin her ferdinden ve her makamındaki yetkiliden bu konuda taleplerimiz oldu ve elimiz boş dönmedik. Finansmanı nasıl sağladınız? - Öncelikle üyelerimizin aidatları, iş adamlarımızın Pendik ve Kartal Belediyelerimizin katkıları var. Kum, demir, çimento gibi malzeme tedarikinde önemli katkı verdiler. Dekorasyonu da o meslekle ilgili üyelerimiz üstlendiler. Derneğimizi müze haline getiren objeleri çevremizdeki insanlardan sağladık. Dedelerinden kalan pistol, kama, hançer, köstek, ninelerimizin çeyiz sandıklarından kalan eşyalar. Burs da veriyor musunuz? - Yaklaşık 13 yıldır eğitim bursu veriyoruz. Bu yıl 70 üniversite öğrencisine eğitim bursu veriyoruz. İlk şartımız öğrencinin başarılı olması, ikinci şart dar gelirli aileden olması. Kesinlikle bölge semt ayırmıyoruz. Bu konuda bir olay anlatayım. Derneğimizin yapımı esnasında KİPTAŞ’ın müdürü İsmet Yıldırım buraya gelmişti. Kendisinden çimento yardımı istedik. Burs verdiğimizi duyunca; “Evet” dedi. “Tüm dernekler kendi hemşerilerine burs verir” (Şakayla karışık) kendisine o seneki burs defterlerimizi gösterdik. Muşlu, Trabzonlu, Kastamonulu görünce size söz bu katın betonunu ben atacağım dedi. Bizim için çok önemliydi. Eğer bir ülkeyi bir bütün yapacaksanız ayırım yapmamalısınız.


10 Bulgaristan Türklerinin Sesi Sayı 54 - Mart-Nisan 2011

SAĞLIK KÖŞESİ Dr. Nedim Birinci

Tavsiyeler Korkularımızın sırrı nerede? Cambridge’de tarantula gördüğünde insan beyninin nasıl çalıştığı tespit edildi. Cambridge Üniversitesi’nin tarantulalar üzerinde yaptığı araştırmada, bu korkutucu örümceği gördüğünde insan beyninin nasıl çalıştığı tespit edildi. Beyin korku anında tehdidin yakınlığı ve oluşabilecek sürprizleri hesaba katarak kurtulmanın en kısa yolunu bulmaya çalışıyor. Ve bu çaba yüzünden de kişide korku durumu meydana geliyor. Ağlayan bebeği sallamayın! Boyun kasları henüz gelişmemiş bebeklerin beyinlerinde köprü venleri yırtılmasına, beyin kanamalarına yol açıyor Erciyes Üniversitesi Çocuk İstismarını Önleme, Tedavi ve Araştırma Merkezi Müdürü Yrd. Doç. Dr. Fatih Yağmur, anne babaları; ağlayan bebeklerin susturulması için sallamamaları konusunda uyardı. Bebeklerin, ebeveynleri tarafından sevilirken ya da ağlayan bir bebeğin susturulmaya çalışılması esnasında aşırı sallamak suretiyle sarsıntıya maruz kaldığını belirten Yağmur, “Bunun da boyun kasları henüz gelişmemiş bebeklerin beyinlerinde köprü venleri yırtılmasına, beyin kanamalarına yol açmaktadır. Bu tür ‘Sarsılmış Bebek Sendromu’na maruz kalan bebeklerin yüzde 15-27’si ölürken, 3’te 1’i ise özürlü hale gelmektedir” dedi. Acı anılardan kurtulacağız! Mucize bir hap bulundu! California Üniversitesi’nden Prof. David Glanzman ve ekibi, PKM adlı bir proteinin tatsız anılarla hafıza arasında bağlantı sağladığını ortaya çıkardı. Böylece kötü anıları unutmak için geliştirilecek hapın ana maddesi keşfedilmiş oldu. Milliyet’te de yer alan habere göre, ilk deneyler deniz salyangozları üzerinde yapıldı. PKM proteininin salgılanması engellediğinde deneklerde strese bağlı oluşan pekçok anının silindiği gözlemledi. Glanzman “Bu buluşun ardından insanlarda da istenmeyen anıları silmeyi başarabiliriz” dedi. İlacın ilk aşamada savaş gazileri tarafından kullanılacağı tahmin ediliyor. BuluşAlzheimer hastalığı ve hafıza kaybı yaşayanlar için de umut vaad ediyor. Akciğer Hastalarına Doğal Çözüm Diyarbakır Akdemir baharat kuruluşu herbalisti Cahit Gürkaş, keçi boynuzu kürünün akciğer hastalıklarına iyi geldiğini, kuru şekilde ve gallik asit sayesinde akciğer hastalıklarında oldukça başarılı. Diyarbakır Akdemir baharat kuruluşu herbalisti Cahit Gürkaş, keçi boynuzu (harnup) kürünün akciğer hastalıklarına iyi geldiğini, kuru şekilde yediğinde kilo alıcı ve gallik asit sayesinde akciğer hastalıklarında oldukça başarılı olduğunu söyledi. Herbalist Cahit Gürkaş, yaptığı açıklamada, “Keçi boynuzu diğer adı harnup olarakta bilinen ve ülkamizde bol miktarda yetişen bu değerli

bitkinin içeriğinde potosyom, kalsiyum, sodyum, alfa aminopimelik asit, kapronik asit bulunmaktadır. Keçi boynuzu, kemik erimesi azaltmaya yardımcı olur. Bu temel minarel aynı zamanda kan basıncı, kan pıhtılaşması, kas büyümesi, sinir geçirme, kanser önleme, enerji üretme yağ parçalamaya yardımcı olur. Erken kalp hastalıkları riskini azaltır. Potasyum ve sodyum sayesinde vücut sıvılarının dengesinin sürdürülmesi, sinir sinyallerinin iletimi ve kas gerilmesine yardımcı olur. Taze meyvelerin idrar söktürücü ve bağırsakları çalıştırıcı özelliği bulunur dolayısıyla vücuttaki toksit maddelerin dışarı atılmasında yardımcı olur. Kuru meyveleri ise kilo almaya ve gallik asit sayesinde akciğer hastalıklarında oldukça başarılıdır. Akciğer hastaları bu bitkinin kullanımını yaparken haşlayarak tüketmeleri gerekmektedir. Aksi halde meyveler haşlanmadan tüketildiğinde kabızlık yapabilir. Dolayısıyla hemorid hastaları bu hususta dikkatli olmalıdırlar. Balgam söktürücü özelliği sayesinde bronşların boşaltılmasında eşi benzeri bulunmayan bir bitkidir. Göğüs hastalıklarında kullanımı 200 gram ince kıyılmış keçi boynuzu, 1 litre suda 3 dakika kaynatılır. Karışımdan sabah ve akşam olmak kaydıyla yemeklerden 20 dk önce 1 su bardağı içilir. Bu küre 2 ay düzenli bir şekilde devam edilmelidir. Kilo almak ve kansızlık problemleri ile karşı karşıya olanlar bitkinin kurutulmuş meyvesini çekirdekleriyle birlikte toz haline getirerek yemeklerden sonra 1 tatlı kaşığı süt ile tüketmeleri halinde istenilen sonuca ulaşabilirler. Ayrıca yüzde 15 kolestrolü düşürme özelliğine sahip olan bu bitki kalp ve damar hastalıklarında başarılı olmaktadır. Keçi boynuzu ishale, kabızlığa astıma, nefes darlığına, alerjik nefes darlığına karşı kullanılır. Akciğer ödemini yok edici, balgam söktürücü ve akciğer kanserini önleyici özelliklere sahiptir” şeklinde konuştu Hazır Gıdalara Dikkat! Bebek maması, ekmek, kahve ve patates cipsi gibi gıdalarda bağırsak, mesane, böbrek kanseri ve iktidarsızlığa yol açan kimyasal maddeler bulundu. Avrupa Birliği’ne üye ülkelerde yapılan gıda araştırmasında, işlenmiş ve hazır gıdalarda kansere neden olan kimyasal maddeler bulundu. Bağırsak, mesane ve böbrek kanserinin yanısıra iktidarsızlığa sebebiyet veren akrilamid maddesine, bebek maması, ekmek, kahve ve patates cipsi gibi gıdalarda rastlandığı açıklandı. Vatan’ın haberine göre, 23 ülkede satılan 22 farklı gıdayı inceleyen bilim adamları 2007 ile 2009 arasında kullanılan kimyasal maddelerde azalma olmadığını belirtirken “Tüketici, mümkün olduğu kadar taze ürünler satın almalı” açıklamasında bulundu. Akrilamid maddesinin gıdaya nasıl ulaştığını henüz tespit edemediklerini söyleyen Avrupalı bilim adamları, pişirme ve kimyasal süreç sırasında kimyasalların gıdaya nüfuz etmiş olma ihtimali üzerinde duruyor. Raporda üreticilere, kullanılan kimyasal oranında sınırlama getirilmesi istenirken, raporun yayınlanmasının ardından Dünya Sağlık Örgütü, “Şu an elimizde hangi gıdaların zararlı olduğunu açıklayacak kadar veri yok” açıklamasında bulundu. Raporda, işlenmiş ve yağlı gıdaların tüketiminin azaltılması istendi.

Bilim adamları bunu da yaptı! Daily Mail’in haberine göre, araştırmacı Ali Arıza Ranjbartoreh’in liderliğindeki bir ekip tarafından üretilen ve “grafen kağıdı” adı verilen süper madde çelikten 10 kat daha güçlü olmasına karşın çok daha hafif ve esnek olarak nitelendi. Yeni süper maddenin başta otomobil ve uçak üretimi olmak üzere ticaret ve mühendislik alanlarında çığır açması bekleniyor.AliArıza Ranjbartoreh, süper maddenin, sayılan bütün özelliklerine ek olarak çevre dostu ve düşük maliyetli olduğunu bildirdi. Grafen kağıdı, ham grafitin işlenip kimyasallarla saflaştırılarak nano ölçekte şekillendirilmesiyle elde ediliyor.Ortaya çıkan madde çelikten 6 kat hafif olup, yoğunluğu 6 kat daha düşük. Buna karşılık çelikten 6 kat daha sert ama 13 kat daha fazla esneme yeteneğine sahip bulunuyor. Sivilce problemi tarih oldu İçeriğinde Allantoin, Kolajen,Elastin, Proteinler, Vitaminler, ve Glikolik asit içeren “Celltone”

Cildin kendini yenileme mekanizmasini güçlendiren ve dengeleyen salyangoz salgisi özü ilede çevresel faktörlere karsi koruma saglayan Celltone cildinizde maksimum koruma ve yenilenme sağlar. Salyangoz salgısının yeniden yapılandırıcı özelliği, cilt hücrelerini yenileyerek, sivilce, kırışıklık, kesik ve yanıkların neden olduğu izleri azaltır ve her zaman hayalini kurduğunuz yumuşak ve pürüzsüz cilde sahip olmanızı sağlar. Lekesiz bir cilt için şansa ihtiyacınız yok Celltone’un sırrı, ana muhteviyatı olan Alantoin’ salyangoz tarafından üretilen, dokularını yenilemesine ve kırılan kabuğunu yeniden üretmesine imkan veren maddedir. Salyangoz salgı özlü kremin kullanımı kolaydır. Tek yapmanız gereken, kremi günde iki kez cildinize uygulamak... Cildinizin gözle görülebilir bir şekilde nasıl yenilendiğini ve canlandığını gördüğünüzde inanamayacaksınız. Celltone sivilcelerin neden olduğu izler, kesik izleri, kırışıklıklar, ve güneş lekeleri gibi birçok cilt sorununun çözümünde bir numaralı yardımcınız.

Bahar Alerjisine Karşı Önlemler Prof. Dr. Dilşad Mungan bahar aylarinin gelmesiyle birlikte ortaya cikan alerjik rahatsizliklar konusunda alinacak onlemleri belirtti. Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı İmmünoloji ve Alerji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Dilşad Mungan, alerjiye yatkınlığı olan bünyeye sahip kişilerin alerjen maddelerle karşılaşmaları halinde alerjik hastalıkların ortaya çıktığını söyledi. Bu maddelerle ilk karşılaşmada bazen alerjik belirti görülmediğini, ancak zamanla bu alerjenlerle temas arttıkça belirtilerin ortaya çıkmaya başladığını anlatan Mungan, “Alerjik rahatsızlıklarda genetik yatkınlık önemli ama tek neden değil. Ama genetik yatkınlık bulunan bir kişi alerjenlerle karşılaştığında risk diğer kişilere göre daha fazladır” şeklinde konuştu. Alerjenlerin solunum yoluyla alınabildiğini, bazı besinlerle ilaçların da alerjiye yol açabileceğini belirten Mungan, arılarla böceklerin de alerjiye neden olabildiğini söyledi. Alerjiye yol açan ev tozu ve polenlerin solunum yoluyla alındığını bildiren Mungan, şu bilgileri aktardı: “En önemli ev içi alerjenler ‘mite’ denilen ev tozu akarlarıdır. Akarlar gözle görülemeyen, çevre koşullarına oldukça dayanıklı, sıcak ve nemli ortamlarda kolaylıkla çoğalabilen, ev tozu içinde yaşayan mikroskobik canlılardır. Akarların vücut proteinleri ve dışkıları alerji yapıcı özellik taşır. Akar alerjenleri yastık, yatak, halı

ve kumaş kaplı mobilya gibi toz tutan ev eşyalarında yüksek oranda bulunur. Bu alerjenlerin solunum yoluyla alınması, alerjik yakınmaların başlamasına neden olur. İnsan deri döküntüleriyle beslenen bu akarların tamamen temizlenmesi zordur. Bazı basit önlemlerle bunlardan uzak durulabilir. Akar alerjenleri kumaşların gözeneklerinden geçebilir. Özellikle yataklar bunlar için yuva görevi görür. Bu nedenle mite geçirmeyen çarşaf ve yastık kılıfları kullanılabilir. Gözenekleri yeterince küçük olmadığı için piyasada, ‘mite geçirmez’ diye satılan ürünler güvenilir değil. Gözenekleri kapalı medikal ürünler tercih edilmelidir.” “Çiçekler masum, çimenler suçlu” Mungan, daha çok, çiçeklerin alerjiye yol açan polenlerden sorumlu tutulmasına rağmen, en fazla çayırlarda yeşillik yapan çimenlerin polen alerjisi yaptığını vurguladı. Alerjiye neden olan polenler rüzgarla taşındıkları için daha etkili olduklarını kaydeden Mungan, özellikle kavak ağaçlarının bu konuda suçsuz olduğunu, yaptıkları araştırmaların da bunu kanıtladığını söyledi. Mungan, bahar aylarındaki alerjik rahatsızlıkların rinit, göz nezlesi, cilt alerjisi, burun akıntısı ve tıkanıklığı, hapşırma, burunda kaşıntı ve göz yaşarması gibi belirtilerle kendini gösterdiğini sözlerine ekledi.

Yoğun çalışma hayatı ile bilgisayar karşısında geçirilen uzun saatler, bel ve boyun ağrılarından şikayet edenlerin sayısını her geçen gün biraz daha artırıyor. Bu şikayetlerin temelinde ise, genellikle duruşbozukluğu yer alıyor. Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Prof. Dr. Erhan Serin, duruş bozukluğunu gidermek için 5 öneride bulundu... Çocukluk çağında taşınan ağır çantalar, ardından çalışma hayatında masa başında geçirilen uzun saatler duruş bozukluğunu tetikliyor. Bu da vücutta, boyundan bele kadar ağrı oluşmasına yol açıyor. Oysa bazı basit düzenlemelerle, hayat kalitesini düşüren bu ağrılardan kurtulmak mümkün. Bunun için öncelikle doğru duruşu öğrenmek gerekiyor. İdeal vücut yapısını sağlayın “Ağaç yaşken eğilir” sözünü unutmamak gerekiyor. Bu nedenle, duruş bozukluğunun önüne geçilmesi için çocukluk çağında edinilecek alışkanlıklar önemli rol oynuyor. Küçük yaşlardan itibaren, çocuklara ideal duruşun öğretilmesi gerekiyor. Çocuğun yaşına uygun spor yapması sağlanarak, kas ve eklem yapısı güçlendirilmeli. Sırt, bel ve boyun kaslarını güçlendiren sporlar, duruş bozukluğunu önlüyor. Yüzme ise omurga dostu sporlar arasında ilk sıralarda yer alıyor. Çocuklara ağır çanta taşıtmayın Özellikle gelişme çağındaki çocukların her gün, taşıyamayacakları kadar ağır çantalarla okula gidip gelmesi duruş bozukluğuna yol açıyor. Bu nedenle çekilebilen, tekerlekli çantalar kullanılması öneriliyor. Çünkü bir çocuğun taşıyabileceği yük en fazla, kilosunun yüzde 10-15´i olabiliyor. Çalışma ortamınızı yeniden düzenleyin Bütün gün masa başında çalışan kişilerin ofis ortamlarını kendilerine göre düzenlemesi öneri-

liyor. Bu kişilerin, bilgisayar ekranı ile başlarını aynı seviyede tutmaları, yükün her iki kalçaya da eşit dağıldığı, bel ve sırtın dik olduğu ideal oturma şeklini benimsemeleri gerekiyor. Ayrıca her iki ayağın da yere temas ederek, çalışma sırasında masaya yakın oturmanın sağlanması da duruş bozukluğunun ortaya çıkışını engelliyor. Oturulan koltuğun kolçaklı, sırt kısmının da omurga eğriliklerine uygun kaviste olması gerekiyor. Saat başı ayağa kalkarak hareket etmek de duruş bozukluğunu önleyebiliyor. Yatış pozisyonunuzu düzeltin İdeal yatış şekli “Uygun yastık kullanımı ile sırtüstü ve bacakları hafifçe kırarak” şeklinde ifade edilse de, herkesin rahat ettiği uyuma pozisyonu farklı oluyor. Üstelik gece boyu yatış şekli sürekli değişiyor. Bu nedenle de, yatak ve yastık seçiminin önemi ortaya çıkıyor. Yatağın çok sert olmaması gerekiyor. Sanıldığı gibi beli ağrıyan kişinin sert zeminde yatması doğru değil. Ama uyuma pozisyonunda kişi yatağa da gömülmemeli. Sırtüstü yatarken yastığın boynunuzu arkaya yatıracak kadar alçak, öne düşürecek kadar da yüksek olmaması öneriliyor. Yan yatarken de, omuz ile boyun arasında oluşan boşluğun uygun biçimde doldurması gerekiyor. Bel ve karın kaslarınızı güçlendirin Düzenli spor yapmak duruş bozukluğunu önlemeye yardımcı oluyor. Özellikle beden gücüyle çalışan, ağır yük kaldıran kişilerin bel bölgesinde çok erken dejenerasyonlar başlıyor; bel fıtığı ya da bel kayması görülüyor. Bu kişilerin yükleri yardımla taşımaları, bel ve karın kaslarını da güçlendirmeleri gerekiyor. Daha da önemlisi, taşıyabileceklerinin üzerinde bir yükün altına girmemeleri gereken bu kişilerin, kilolarını da kontrol altında tutması öneriliyor.

Duruş bozukluğuna savaş açın!

Kar Gıda

Kar Gıda Otomotiv İnşaat San. ve Tic. Ltd. Şti.

Halil Özgür Uğur Mumcu Mah. N Caddesi No: 42 (BİM Karşısı) SultançiftliğiSulatngazi/İstanbul Tel: (0212) 476 06 44 Fax: (0212) 476 11 28

Özel Balkan Rumeli Kalp Hastalıkları Merkezi Hasta muayenesi stent, efor testi, EKG

Dr. Servet Çevik

Millet Cad. Adasaray Apt. No: 53/1-3 Fındıkzade / İstanbul Tel: 0212 585 32 31 (Pbx) 585 62 03 Fax: 0212 530 64 08


www.bulturk.org Sayı 54 - Mart-Nisan 2011 Romen lider Basescu, 2015’te avroya geçiş TV kanalına konuşan Cumhurbaşkanı Traian Basescu, 2015 yılında Avrupa ortak para birimine geçiş hedefinin sürdürülmesi gerektiğini söyledi. Basescu, reformlar aynı hızda hayata geçirilmeye devam ettiği takdirde, söz konusu hedefe ulaşabileceklerini de sözlerine ekledi. Kabine, konuyu Cuma günü masaya yatıracak. Devlet denetimindeki şirketlerde, IMF ile imzalanan yeni tedbir anlaşmasına uygun şekilde reformlar yapılmasının öneminin de altını çizen Basescu, Schengen bölgesine kabul için 2011 hedefinin hâlâ yürürlükte olduğunu vurgularken, yaşanan gecikmeden Bulgaristan’ı sorumlu tuttu.

AGİT: Bulgaristan’ın yeni ceza yasası

Bulgaristan’ın ceza yasasında yapılan değişikliklerin, basın özgürlüğünü kısıtlamak amacıyla kullanılabileceği konusunda uyarıda bulundu. Parlamentonun 13 Nisan’da kabul ettiği değişiklikler kapsamında, nefret, ayrımcılık ya da şiddeti teşvik eden gazetecilere dört yıla kadar hapis cezası verilebilecek. Bulgaristan Dışişleri Bakanı Nikolai Mladenov’a bir mektup yazan AGİT basın temsilcisi Dunja Mijatoviç’e göre, ülke “nefret söylemlerini önlemeye çalışırken ifade özgürlüğünü tehlikeye atmamalı ve meşru eleştirilerin ifade edilebilmesini güvence altına almalı. Gazetecilerin hapse atılması aşırı ve ifade özgürlüğü ile ilgili uluslararası standartlara aykırı bir uygulama.”

Para basan şelaleler

ABD’nin saygın gazetelerinden Chicago Tribune’da yer alan habere göre, Kanada’nın yıllık turizm gelirinin büyük bölümünü karşılayan, ABD için de önemli bir gelir kaynağı olan şelalelerİ, geçen yıl Kanada tarafında 19 milyon kişi, ABD’de ise 6 milyon kişi ziyaret etti. Kültür ve Turizm Bakanlığının 2008 verilerine göre 26.3 milyon kişinin ziyaret ettiği Türkiye’nin toplam turist sayısına yaklaşan şelaleler, dünyanın en çok turist çeken yerlerinin başında geliyor. Horseshoe (At Nalı), American ve Bridal Veils (Duvak) olmak üzere 3 ayrı şelaleden oluşan Niagara Şelalelerini görmek için dünyanın pek çok farklı noktasından Kuzey Amerika’ya gelen milyonlarca turiste, görkemli şekilde akan suları izlemek için 3 alternatif sunuluyor. Turistler, hazırlanan özel izleme kulelerinden faydalanabiliyorlar ya da özel yağmurluklar ve ayakkabılarla şelale-

lerin tabanında bulunan yürüme yollarına inerek dünyanın en çarpıcı doğa olaylarından birine yakından şahit oluyorlar. Yerli ve yabancı ziyaretçiler için şelaleleri görmenin diğer bir yöntemi de tur tekneleri ile suyun döküldüğü noktaya yakın bir yere giderek heyecanlı bir macera yaşamak. 10 Bin yıl önce buz kütleleriyle oluştu Kuzey Kutbu’ndan 10 bin yıl önce gelen buz kütlelerinin yol açtığı çöküntülerle oluşan ünlü Niagara Şelalelerinden yarım dakikada 168 bin metreküp su akıyor. Dünyanın en büyük ikinci şelalesi olan Niagara, ABD ve Kanada’nın kardeş şehirleri olan Ontario ve New York tarafından koruma altında tutuluyor. Turizm potansiyeliyle her iki Kuzey Amerika ülkesine büyük gelir sağlayan Niagara Şelaleleri, nehir üzerine yapılan hidroelektrik santrali ile de hem ABD hem de Kanada için elektrik üretiyor. 17. yüzyılda keşfedilen şelaleler, 19. yüzyılda ilk turistleri ağırlamaya başladı. Birinci Dünya Savaşı’nın ardından, üzerinden otomobilin geçebildiği köprünün yapılmasıyla Niagara’ya gelen turist sayısında büyük artış yaşandı. 1932 yılında tarihinde ilk ve tek kez tamamen donarak buz olan Niagara Şelaleleri, dünyanın tersine akan tek şelalesi olma özelliğine de sahip. Türkiye’de de bu tür şelaleleri çok iyi kullanılmalı. Aysel Erdem

Asya’daki Piramitler Orta Asya’daki Türk Piramitleri

Bugün Çin Halk Cumhuriyeti’nin sınırları içerisinde yer alan, Xian şehrine 100 km uzaklıkta , Qin Ling Shan dağlarında Ön-Türk uygarlıklarından birisi tarafından inşa edildiği düşünülen, etrafında irili ufaklı 100 adet piramitle beraber, 300 metre yüksekliğinde Beyaz Piramit olarak da adlanırılan bir piramit bulunmaktadır. Beyaz Piramit’in ikinci dünya savaşı sırasında Çin’e yardım malzemesi götüren bir C-54 uçağından çekilen fotoğrafı 1957 yılında ilk kez Life dergisinde yayınlanmıştır. Bu piramitleri araştırmak üzere 1994 yılında Şensi bölgesinde bir araştırma gezisi yapan Alman bilim adamı Hartwig Hausdof kendi koleksiyonundan birkaç resmin halka açılmasına izin vermiştir. Hausdorf’a göre piramitlerin yapım tarihi en az M.Ö. 3500’ler civarındadır. Bölge Çin Halk Cumhuriyeti tarafından yasak bölge ilan edilmiş olduğundan dolayı Piramitler içerisinde bulunan ve Ön-Türklere ait olduğu düşünülen Mısır medeniyetinden çok ileri bir teknikle mumyalanmış olan cesetler ve yazıtlar üzerinde araştırma yapılamamaktadır.(Başka bir başlıkta bu mumyaların resimlerini vermiştim arkadaşla. Arzu eden varsa bu resimleri tekrar verebilirim) Türk Bilim adamı Kazım Mirşan yaptığı araştırmalarda Ön-Türk uygarlıkları tarafından OT-OĞ olarak isimlendirilen Ön-Mısır’a M.Ö 3000 Yıllarında Doğu Anadolu’dan Isub-Ög yazısının gittiğini tespit etmiştir. Kazım Mirşan’ın bugüne kadar anlamı çözülemeyen 184 adet mısır hiyeroglifini Ön-Türkçe olarak okumuş olduğu ve mumyalama tekniklerinin yine M.Ö. 3000’li yıllarda Altaylarda geliştirildiği düşünülürse; Piramit inşa teknolojisinin Eski Mısır’a ÖnTürk Uygarlıkları tarafından öğretildiği sonucuna ulaşılabilmektedir.

Seyhan Özgür

Bugün Çin Halk Cumhuriyeti’nin sınırları içerisinde yer alan, Xian şehrine 100 km uzaklıkta Qin Ling Shan dağlarında Ön-Türk uygarlıklarından birisi tarafından inşa edilmiş, etrafında irili ufaklı 100 adet piramitle beraber, 300 metre yüksekliğinde bir piramit bulunmaktadır: Beyaz Piramit - Beyaz Piramit’in ikinci dünya savaşı sırasında Çin’e yardım malzemesi götüren bir C-54 uçağından çekilen fotoğrafı 1957 yılında ilk kez Life dergisinde yayınlanmıştır. Bu piramitleri araştırmak üzere1994 yılında Şensi bölgesinde bir araştırma gezisi yapan Alman bilim adamı Hartwig Hausdof kendi koleksiyonundan birkaç resmin halka açılmasına izin vermiştir. Hausdorf’a göre piramitlerin yapım tarihi en az M.Ö. 2500 ler civarındadır. Bölge Çin Halk Cumhuriyeti tarafından yasak bölge ilan edilmiş olduğundan dolayı Piramitler içerisinde bulunan Mısır medeniyetinden çok ileri bir teknikle mumyalanmış olan cesetler ve ÖnTürkçe yazıtlar üzerinde araştırma yapılamamaktadır. Türk Bilim adamı Kazım Mirşan yaptığı araştırmalarda Ön-Türk uygarlıkları tarafından OT-OĞ olarak isimlendirilen Ön-Mısır a M.Ö 3000 Yıllarında Doğu Anadolu’dan Isub-Ög yazısının gittiğini tespit etmiştir. Kazım Mirşan’ın bugüne kadar anlamı çözülemeyen 184 adet mısır hiyeroglifini Ön-Türkçe olarak okumuş olduğu ve mumyalama tekniklerinin yine M.Ö. 3000 li yıllarda Altaylarda geliştirildiği düşünülürse Piramit inşa teknolojisinin Eski Mısır’a Ön-Türk Uygarlıkları tarafından öğretildiği sonucuna ulaşılmaktadır. Tüm İnsanlık tarihini değiştirerek; Medeniyetin asıl yaratıcısının Türkler olduğu sonucunu doğuran bu olağanüstü keşif batılı bilim adamları(!) tarafından ısrarla görmezlikten gelinmekte ve insanlığın bilgisinden daha uzun süre saklanması mümkün olmayan bu piramitleri başka bir uygarlığa mal etmeyi amaçlayan maksatlı çalışmalar yapılmaktadır. 34 d 20′ 29.19″N, 108 d 36′ 2 2. 49 “E -bölgeyi google earth ile bu koordinatlar civarında görebilirsiniz. Ek Bilgi - Türk Bilim adamı Kazım Mirşan yaptığı araştırmalarda Ön-Türk uygarlıkları tarafından OT-OĞ olarak isimlendirilen Ön-Mısır a M.Ö 3000 Yıllarında Doğu Anadolu’dan Isub-Ög yazısının gittiğini tespit etmiştir. Kazım Mirşan’ın bugüne

kadar anlamı çözülemeyen 184 adet mısır hiyeroglifini Ön-Türkçe olarak okumuş olduğu ve mumyalama tekniklerinin yine M.Ö. 3000 li yıllarda Altaylarda geliştirildiği düşünülürse Piramit inşa teknolojisinin Eski Mısır’a Ön-Türk Uygarlıkları tarafından öğretildiği sonucuna ulaşılmaktadır.. Bu piramitler kesinlikle Çin kültürüne ait değil. Bugün Çin hükümeti bu piramitlerin üzerlerine toprak dökerek ağaçlandırıyor ve doğal tepeler süsü veriyor.Piramitlere 500 metreden fazla yaklaşmak ve resim çekmek kesinlikle yasak fakat çinli çiftçiler piramitlerin etrafında çok rahat bir şekilde tarım yapıp piramitlerin içine girip çıkabiliyor.Yani piramitlerin içleri tamamen boşaltılmış durumda. 1949 yılından sonra çin iktidarını ele geçiren Kominist Mao ve kızıl çin hükümeti 50 yıl gibi kısa bir zaman içerisinde 35 milyondan fazla Uygur Türkünü katletti ve bugün hala katliamlar asimilasyon programları ile sistematik bir şekilde devam ediyor.Uygur Türklerinin alfabeleri 30 yıl gibi kısa bir zamanda defalarca değiştirilerek nesiller arası kopuklıklar meydana getirildi.Hergün çin hapishanelerinden yeni çıkmış katiller ve zührevi hastalıklı çinliler(aids’li) trenlerle Doğu Türkistana gönderilip asimilasyonlar hızla sürdürülüyor. Artık Doğu Türkistan’daki Uygur Türkleri hızla asimile olmaya başlamış ve yok olma derecesine gelmiştir. Bu piramitlere ait yazılı dökümanlar ve tarihi buluntularda muhtemelen Mao ve kızıl çin döneminde yok edildi. Bu piramitler15.000 yıl evvelki Büyük Uygur Devletine ait. piramitlerin yaşları 2-3000 değil 7 ile 15 bin yıl arasında değişiyor.Amaerika’daki 4-500 yıllık Maya piramitlerinin ve Mezopotamyadaki 3000 yıllık Sümer piramitlerinin de bu piramitlerin mimarisi ile birebir aynı olduğu ispatlandı. Bugün Çin hükümeti Uygur Türklerini tamamen yok ederek eski Uygur Devletinden miras kalan bu piramitler ve Doğu Türkistan topraklarında hak iddia edebilecek bir Türk topluluğu olmasını istemiyor.Doğu Türkistan çırpınıyor fakat hiçbir Türk siyesetçi bırakın Doğu Türkistan’a gitmeyi Çin’i kınayan bir mesaj bile yayınlayamıyor.Oysa Osmanlı İmparatorluğu bitme noktasında olduğu zaman bile birkaç yıllığına bağımsızlığını kazanan Doğu Türkistana büyük elçilik açtırmış ve yardımlar göndermişti.

11

Avrupa Cephesi Enes İbrahimMakedonya Uyuyan, Uyutulan Gençlik Gençlik; cesarettir, atılganlıktır, umuttur, gelecektir. Gençlik yeniliktir. Gençlik araştırır, hakkını almak ister. Gençlik, gelecek demektir. Gençlik her millet için önemli bir kuvvettir. Gençlik iyi eğitildiğinde o milletin umududur, geleceğinin güvencesidir. Geleceğimize sahip çıkmak gerek.Gençlik bir milletin hayali, umudu, beklentisi ve teminatıdır.Bundan dolayı gençliğin beden ve zihin açısından sağlıklı ve sağlam olmasının önemli bir husustur. Bir milleti yok etmek isteyenler hemen gençler üzerinden kirli oyunlar oynamaya başlar. Genç nüfusu olmayan bir millet, gelecekte kimliğini kaybeder. Kimliğimizi nesilden nesle aktarabilmemiz için bilinçli gençliğe ihtiyaç duyulmaktadır. Bir milleti yok etmek isteyenler gençleri sosyal, kültürel ve psikolojik incelemelere tabi tutar. Daha sonra elde edilen sonuçlarla beraber gençleri uyutmaya çalışırlar. Yıllardır gençlik üzerinden yapılan oyunları görmekteyiz. Âdeta gençlik uyutulmak istenmektedir. Bir yandan bilinçli gençlik varken diğer tarafta uyutulan bir gençlik. Atatürk’ün çok güzel bir sözü var, bu günler için örnek almamız adına diyor ki: “Milleti kendi benliğine sahip yapmayan, milleti asırlarca kendi hakkında gafil bulunduran hep bu cehalettir. Hükümdarların, şunun, bunun, milleti esir gibi, köle gibi kullanmaları, bütün vatanı kendi özel mülkleri gibi düşünmeleri, hep milletin bu bilgisizliğinden istifade edilmek sayesinde idi. Gerçek kurtuluşu istiyorsak, her şeyden evvel, bütün kuvvetimiz, bütün süratimizle bu cehaleti ortadan kaldırmaya mecburuz”. Gençlerin şikâyetleri vardır. Anlaşılmamaktan her zaman şikâyetçidirler. İhtiyaçlarının karşılaşmamasından şikâyet ederler. Güvenilmemekten, aciz görülmekten, kabullenilmemekten şikâyetçidir gençler. Özgürlüklerinin kısıtlanmasından, sorumluluk verilirken yaşatılan kargaşadan rahatsız olan bir gençlik grubu da var. Yattığı yerden ahkâm kesen sen, okumayan, yazmayan, okumaktan ve yazmaktan korkan, okuyana ve yazana tahammül edemeyen, okuyanı ve yazanı küçümseyen toplum mühendisleri oldukça, gençler başarıya ulaşamazlar. Siyasiler tarafından kullanılan gençler sadece seçim öncelerinde hatırlanırlar. Seçim öncesi iş sözü verilip, seçim sonrası selamsız kalan gençler sadece ve sadece elektrik direklerine bayrak, flama, afiş asma gibi basit iş gücü gereksiniminde hatırlanır. Gençlere görev verip yüreklendireceklerine, başarısını görüp alkışlayacağımıza, önüne duvar olup, kösteklemektedirler. Gençler görev istediklerinde: ‘Sus, sen ne anlarsın, siz gençler haddinizi bilin’ dediklerine şahit oluyoruz.. Vaat ederken ümitleriniz vardır. İcraat anında ise korkularınız… Güvenmediğiniz ve sorumluluk vermediğiniz bu gençler 18 yaşına geldiği zaman oy atabiliyor, yirmisinde eli silah tutabiliyor. Vatanı korumaya gelince; ‘Hayır bu çocuktur, daha küçüktür’ demiyorsunuz ya da başka bir deyişle seçim zamanı öncesinde kapısına bile koymadıkları gençlerin ayaklarına kadar gidip, toplumu yönetmek için oy isteme nezaketinde bulunabiliyorsunuz. Yazık! Şu anki gençliğin bir suçu yok. Suç onları buna itenlerde. Bu zaten olması istenen şeydi. İstenilen gençlik yaratıldı en sonunda. Eleştirmeyen, sorgulamayan gençlik… Dizilerle, şovlarla, uyutulan gençlik... Tehditlere boyun eğdiren gençlik uyutuluyor. Burs karşılığında eleştirmelerine izin verilmeyen, haklarını aramalarına izin verilmeyen gençlik… Toplumu yönlendiren gerek siyasiler, gerek bürokratların yapı yapmak veya ihale yönlendirmek gibi kamu görevlerinin arasında sosyolojik vazifelerinin de olduğunu bir genç olarak acizane vasfımla burada ifade etmek istedim. Kemal Atatürk bir toplumun kaderini değiştirecek yola böyle çıktı. İlk çıkış tarihini de bayram olarak gençlere armağan etti. Peki siz bu gençlerle neleri paylaşıyorsunuz?! Onlara ne kadar güvenip, mesuliyet veriyorsunuz? Tabii ki sorumluluktan soyutlanan gençler Play Station, İnternet kafe v.b gibi yerleri memleket meselelerinin görüşüldüğü yerlerden daha fazla önemserler. Onlar ihtiyaç duyduklarında arkalarında sizleri göremediklerinde kullanıldıklarını düşünerek gereğinde mücadeleden yılabilir, sosyal ihtiyaçlarının karşılanmasında kestirme yolu tercih edebilirler. Bu tür kan kaybında sizlerin ne kadar pay sahibi olduğunuzu bu günden düşünmeniz gerekir. Toplumu yönetmek büyük bir sorumluluktur. Her kim olduğunun hiç önemi yok. Çünkü bariz bir gerçek var, o da ‘bencillik’. Gençliği uykudan uyandırmak gerek. Bilinçli gençliğe ihtiyacımız var. Cesur gençlerin sayısı artmalı. Makedonya Türklerinin artık cesur ve dürüst gençlere ihtiyacı vardır. Bizler uyuyan ya da uyutulan değil, araştıran, sorgulayan, fikir ve çözüm üreten, bilimle, ahlakla donanmış bir neslin hakim olduğu mücadelesi içerisinde olmamız gerekiyor. Gençlik büyük bir gaflet içinde binlerce genç sefil bir durumda. Kullanılan gençlik, kullanılma tarihin sona erdiğinde yine sokaklardasın. Milli ve yiğit yürekli gençlerle de iftihar etmek gerek. Onların varlığı bize güç katıyor.


12 Bulgaristan Türklerinin Sesi Sayı 54 - Mart-Nisan 2011

Bulgaristan’dan haberler

Stara Zagora’daki Eski Hamza Bey Camii, dinlerarası müze haline gelecek Bulgaristan’daki ilk dinlerarası müze Stara Zagora’daki Eski Cami’de açılacak. Başbakan Boyko Borisov, binanın onarım başlangıcına katıldı. Yıllardan beri bakımsız ve yıkılmakla yüz yüze kalan caminin levhaları onarılıp, içine Trak devrinde kalma nekropol, kilise ve cami kazılarında bulunan başka dini semboller teşhir edilecek. Tarihi kültür mirasının ender ve en eski yapılarından biri olan mabedin onarım projesi 2 milyon leva değerinde olup, Bölgesel Geliştirme Operatif Programı’ndan karşılanıyor. Yapısı itibarıyla tek olma özelliğine sahip olan müze, iki ay içinde bitirilmesi planlanıyor. Müzedeki ağırlıklı konu farklı medeniyetlerin ahiret hayat inancı olup, bunun mezar taşlarıyla gösterilmesi düşünülüyor. Müzenin ülke çapında hoşgörü adına yapılan en parlak projelerden biri olması bekleniyor. Eski Camii olarak bilinen Hamza Bey Camii, 1409 yılında inşa edildi. Ebru sanatına büyük ilgi Plovdiv, Edirneli Mehmed Hadi Çiftbudak ailesinin ebru gösterisine ev sahipliği yaptı. Ünlü ebru sanatçısı Mehmed Hadi, eşi Sevim Çiftbudak ve kızı Bağdagül Çiftbudak ile birlikte yüzlerce sanat severe bütün gün ebru gösterisinde bulundu. Plovdivdeki ilk ebru gösterisi SOU ‘Kiril i Metodiy’ okulunda düzenlendi. Okul öğrencilerinin meraklı bakışları altında Bağdagül Hadi tarafından gerçekleştirilen sanat gösterisi büyük ilgi odağı oldu. Öğrenciler ilk önce ebru ve Türkiye hakkında kısa bilgi aldı. Daha sonra ebru yapımına grup grup öğrenci katıldı. Yanı zamanda okulun kültür salonunda TC Plovdiv Başkonsolosluğuna ve özellikle Türkiye çocuklarına ve dolayısıyla dünya çocuklarına hazırlanan bir muzikal proğram düzenlendi. 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı dolayısıyla düzenlenen programda farklı dans oyunları, şiirler ve şarkılar yer aldı. Program sonunda ise TC Plovdiv Başkonsolosu Ramis Şen ilk okul öğrencilerine toplam 150 Bulgarca hikaye kitabı hediye etti, okul öğrencilerini 23 Nisan Bayramını birlikte kutlamaları için Türkiye’ye davet etti. Mustafa Hacı, Sofya İstinaf Mahkemesi tarafından başmüftü olarak onaylandı Sofya İstinaf Mahkemesi, Mustafa Aliş Hacı’yi başmüftü olarak onayladı. Kurumdan yapılan açıklamada, Hacı’yı görevinden men eden Sofya Şehir Mahkemesi’nin kararı iptal edildiği duyuruldu. İstinaf Mahkemesi’nin kararı nihai olup, itiraz eilme hakkı bulunmuyor. Şubat ayında yapılan Olağanüstü Müslümanlar Konferansı’nda, Dr. Mustafa Hacı yeniden başmüftü seçilmişti. Başmüftü olarak tek aday olan ve delegelerin başka aday göstermediği konferansta Hacı, 988 delegenin tamamının oyunu alarak yeniden bu göreve seçilmişti. Bulgaristan’da evlilik 14 yıl sürüyor Ulusal İstatistik Enstitüsü (NSİ), Bulgaristan’daki bir evliliğin ortalama olarak 14 yıl sürdüğünü aktardı. Son 7 yılı baz alan araştırmada, çiftlerin yüzde 64’ünün iki tarafın da rızasıyla gerçekleştirdiği belirtiliyor. Boşanma sebebi olarak evlilerin yüzde 25′i karakter uyuşmazlığını kaydediyor. 2010’da bo-

şanma vakaların 2009’a göre 650 ile daha az olduğunu açıklayan NSİ, geçen sene 11 bin ayrılık davası açıldığını aktardı. 2010’daki yapılan resmi nikahların sayısı ise 24 bin olup, önceki periyoda göre bin 600 ile düşüş kaydediyor. Ülkedeki evlenme yaşı da yükseliyor. Ortalama izdivaç yaşı erkeklerde 30, bayanlarda ise 27. Yılda 3 milyon ton odun elde ediliyor Bulgaristan Tarım ve Gıda Bakanı Yardımcısı Svetlana Boyanova, ülkede yılda 3 milyon metre küp odun elde edildiğini belirtti. “Yenilebilir enerji-fikirden faliyete” adlı sempozumda konuşan bakan yardımcısı, bundan 2,5 milyon metre küpün eski sobalarda halkın ısınması için kullanıldığını ifade etti. Bu sobaların faydalı çalışma katsayısının yüzde 30-40 olduğunu belirten Boyanova, ağaç bio yakıtı fabrikaların potansiyelinin bu konuda yüksek olduğuna dikkat çekti. Bulgaristan’daki tüm odun stokunun 643 milyon metre küp olduğunu açıklayan Boyanova, elde edilen odunların yüzde 65-70’i teknolojik ve enerji işlemleri için kullanıldığını belirtti. Süt 1. kategori çiftliklerden geliyor Tüm Avrupa kriterlerine uygun olan birinci kategori inek çiftliklerin sayısı 2 bin 618 olduğu açıklandı. Tarım ve Orman Bakanlığı uzmanları, bu çiftliklerin ülkedeki sütün yüzde 50’sini ürettiğini belirtti. İkinci kategori çiftlkler 815 iken, üçüncü kategori olanlar 23 bin’i aşıyor. Avrupa’dan bölgesel kalkınma programlarını kullanarak, üreticilerden çiftliklerini modernize etmelerini isteyen bakanlık, yıl sonuna kadar mühletin olduğunu, bu tarihten sonra üçüncü kategori çiftliklere üretim lisansı verilmeyeceğini aktardı. Evlilik dışı doğum % 54’ü geçti 2010 yılında doğum oranı önceki seneye göre 5 bin 400 ile düşüş kaydetti. Ulusal İstatistik Enstitüsü (NSİ), doğumların yüzde 54’ü evlilik dışı ilişkiden meydana geldiğini, yüzde 17’sinde ise baba hakkında bilgi sahibi olunamadığını aktarıyor. 76 bin 105 doğan çocuktan bin 191’i ikiz, 53’ü üçüz olarak dünyaya geldi. En büyük doğum oranı Sliven (yüzde12), Sofya (yüzde 11,9), Varna (yüzde 11,5) olarak gösterildi. NSİ, Bulgaristan’daki doğum oranının Yunanistan, İsviçre, Romanya ile aynı olup, Almanya, Avusturya, İtalya, Portekiz’den daha yüksek olduğunu açıkladı. 1992 yılında evlilik dışı doğumların oranı yüzde 18,5 iken, 2001’de yüzde 42, 2010’da ise yüzde 54’e çıktı. Burgas’da Türkçe ve Yunanca yer isimleri değiştiriliyor Burgas Belediye Meclisi, bölgede bulunan Türkçe ve Yunan yer isimlerini değiştirme kararı aldı. Meclis, yabancı menşeili yer isimlerin yerel dildeki bir isimle değiştirilmesi için komisyon kurulmasını onayladı. Teklifi sunan GERB partisinden Antonio Duşipeev, söz konusu değişikl’ğin devletin yapması gerektiğini, fakat şu ana kadar yapılmadığını belirtti. Duşipeev, ъerel idarenin yetkisini kullanarak, yabancı isimlerin, Bulgarca biri ile değiştirilerek halka daha anlayışlı hale geleceğini iddia ediyor. Burgas’da bulunan 600 yabancı yer isimlerinden 365’i Türkçe olup, bunlardan bazıları Manaf dere, Karabair, Kaluburun gibileri zikrediliyor.

Bulgaristan kültürü tek bir çatı altında toplanıyor Bulgaristan’daki kültürler faaliyet gösteren Türk dernekleri bir çatı altında toplanacak. Kültürel Etkileşim Derneği’nin organize ettiği “Avrupa Kültürlerin Entegrasyonu ve Bulgaristan Türk Edebiyatının Geleceği” adındaki konferans sonunda dernek temsilcileri ve genel sekreterleri bir araya gelerek federasyon kurma fikrini benimsedi. Fikri açıklayan Kırcali Ömer Lütfi Kültür Derneği Genel Sekreteri Müzekki Ahmet, ülkedeki Türk derneklerin bir çatı altında toplanma zamanı geldiği sözü salondan alkış topladı. Ruse (Rusçuk) Türkiye ile Kültürel İlişkiler Derneği Güneş, Kırcali Ömer Lütfi Derneği, Varna Türk Kültür Merkezi, Burgas Recep Küpçü Kültür Derneği, Razgrad Deliroman Edebiyat Derneği bu fedarasyonun çekirdeğini oluşturacak. Konferans sonunda söz alan Kültürel Etkileşim Derneği Başkanı İbrahim Yalımov, bilgi şölenini başarılı olarak değerlendirdi. Bulgaristan’daki Türk azınlığının kendine özgü edebiyatının olduğunu ortaya koyulduğunu belirten Yalımov, “Türk edebiyatının sadece var olduğunu değil, ileride de yaşayabileceğini ispatlamış olduk. Biz konferans esnasında geriye baktık, fakat bunu ancak ileriye adım atabilmek için yaptık. Kanaatimce bu konferansta, eski kuşakla yeni kuşak arasında köprü kuruldu. Köprünün üzerinde ne kadar genç neslin geçeceği üzerinde durmak lazım, ama ilk adımlar atılmıştır. Bundan sonra gençler bu yolda yürüyeceklerdir.” sözlerini kullandı. Türk kültürünün ve aydınların üzerindeki başlıca sorun olarak kimliğin korunması ve geliştirilimesi olduğunu vurgulayan Yalımov, bu kimliğin ortak noktası kültür olduğunu belirtti. Sabancı Üniversitesi’nden Yard. Doç. Dr. Aziz Şakir, “1990-2010 arasında yetişen yeni nesil Bulgaristan şairleri’ adlı konuşmasında günümüzde yerli şairlerin birçok zorluklarla karşı karşıya geldiğini belirtti. Konuyla alakalı iki genç isim zikreden Şakir, birinin inşaat şirketinde çalıştığını ve şiir yazmaya bıraktığını, diğerinin ise şu anda Hollanda’da olduğunu” söyledi. Bulgaristan’daki her 10 gençten sadece birinin edebiyatla ilgilisini devam ettirmek istediğini belirten Şakir, “Eğer Orhan Pamuk, Bulgaristan’da doğup yetişseydi, Nobel ödülünü almak şöyle dursun, eserini yayınlamakta ve ikinci bir eserini yazmakta zorluk çekerdi.” ifadelerini kullanarak yerli yazarların en büyük kayıplarını şiir alanında verdiklerini belirtti. Tezcan Naimova, Beşiktaş’a transfer oldu Tezcan Naimova, BJK İnönü Stadı basın toplantı odasında düzenlenen, Kulüp Genel Koordinatörü Levent Çifter, Atletizm Şubesi Genel Menajeri Ömer Aras ve bu transferde sponsor olan İlker Sözdinler’in de hazır bulunduğu törende kendisini 1 yıllığına siyah-beyazlı renklere bağlayan sözleşmeyi imzaladı. 2006 yılında bayanlarda 100 ve 200 metrede gençler dünya şampiyonu olan Naimova, imza töreni sonrası yaptığı açıklamada, Beşiktaş gibi büyük bir kulübe geldiği için mutlu olduğunu ifade ederek, “İnşallah kulübümün başarılarında katkım olur. Hedefim katıldığım yarışlarda birinci olmak” dedi. Levent Çifter ise öncelikle Naimova’nın transferinde katkılarından dolayı sponsor İlker Sözdinler’e teşekkür ederken, “Bundan sonraki yıllarda da bu arkadaşlarımızın sponsorluk konusunda katkıları olacağına inanıyoruz. Kendilerine teşekkür ediyorum” diye konuştu. Çifter, Tezcan Naimova’nın başarılı bir sporcu olduğunu belirterek, “Tezcan kardeşimize hayırlı olsun. Beşiktaş forması ona yakıştı, inşallah getireceği kupalar da müzemize yakışır” ifadelerini kullandı. Naimova’nın transferine sponsor olan İlker Sözdinler ise Naimova gibi değerli bir atleti Beşiktaş camiasına kazandırdıkları için mutlu olduklarını kaydetti. Rumen Hristov, SDS’nin Cumhurbaşkanı adayı oldu Demokratik Güçler Birliği(SDS), Rumen

Hristov’u Cumhurbaşkanı adayı olarak gösterdi. Sonbaharda yapılacak olan seçimlere kendi adayını açıklayan ilk parti olan SDS, toplantıda yapılan gizli oylama ile Nadejda Neynski ve Rumen Hristov arasında seçim yaptı. Eski Cumhrubaşkanı Jelyu Jelev ve Petır Stoyanov’un danışmanlığını yapan Hristov, eski tarım bakan yardımcılığını da yaptı. 2009’da ise SDS Genel Başkan adayı olmuştu. Pırvanov: Geçiş dönemi liderleri siyasi arenadan inmeleri gerekiyor Cumhurbaşkanı Georgi Pırvanov, geçiş döneminin siyasi liderlerinin, yavaş yavaş siyaset arenasını terk etmeye başlaması gerektiğini söyledi. Yeni ve güçlü kadrolara yatırım yapılması gerektiğini vurgulayan Pırvanov, “Zannedersem Borisov, Pırvanov, Doğan, Stanişev, Kostov gibi isimlerin bu yeni nesil değişikliğini hazırlamakla müşerref olmalıdır” sözlerini kullandı. En hızlı ve en acımzasız bir şekilde bu değişikliği yapabilen liderin galip geleceğini aktaran Pırvanov, birçok kaliteli kişinin siyasetten farklı sebeblerle uzaklaştırıldığına değindi. Mineral sular Bulgaristan’ın en büyük doğal zenginliğidir Bulgaristan’ın maden sularının şifalı özellikleri, daha topraklarımızda bundan binlerce yıl önce yaşamış olan Traklar tarafından biliniyor ve değerlendiriliyordu. Roma döneminde ise burada en meşhur tedavi merkezlerinden bazıları kuruldu. Günümüzde sadece Avrupa’da değil, dünyada da termal kaynak bolluluğu ve çeşitliliği açısından Bulgaristan’la rekabet edebilecek çok az ülke bulunmaktadır. Ülkemizde şimdiye kadar bulunup araştırma yapılan yaklaşık 800 maden suyu kaynağının %80’lik bölümü şifalı özelliklere sahiptir. Suyun sıcaklık derecesi 20 ile 101 arasında değişiyor. Bulgaristan’ın mineral sularının büyük bir bölümü, büyük bir derinlikten fışkırıyor, ki bu suyun temizliği konusunda güvence sağlıyor. Ancak bu eşsiz zenginliğin büyük bölümü şimdililik değerlendirilmiyor. Hisarya’nın, başkentin yakınındaki Bankya’nın, Bulgaristan’ın güneyindeki Sandanski’nin ve Nareçenski Bani’nin suları, sağlığa yararlı özellikleri ile bilinmektedir. Bu yerlerde ve ülkenin daha birçok köşesinde kaynarcaların etrafında kurulan modern SPA merkezleri yurttan ve yurt dışından büyük sayıda turist celbediyor. Çevre uzmanları, toprak ve hava aynı şekilde kirletilmeye devam ederse özellikle gelişmiş ekonomiye sahip ülkelerde bundan 15-20 yıl gibi çok kısa süre sonra mineral su fiyatının benzin fiyatından yüksek olacağını tahmin ediyor. Bu durumda Bulgaristan’ın maden suları ile bütün Avrupa piyasasındaki talebin karşılanabileceği iddiası doğru ise eğer, su ülkemize petrolün Arap ülkelerine kazandırdığı kadar büyük servet kazandıracak. Bulgaristan’ın batısında yer alan Trın şehri bölgesinden mineral suyun şişelere doldurulduğu “Hydrotorn spring” işletmesinin müdürü kimya mühendisi Diana Kiskolova’ya göre vatandaşlar ülkedeki suyun kalitesine gittikçe büyük ilgi duyuyor. Bayan Kiskolova, Trın bölgesinin ülkenin en temiz bölgelerinden biri olduğunu belirtirken şunu da ekliyor: “Mineral suyun şişelere doldurulması işi çok caziptir. Bulgaristan’da bu sektörün gelişmesi açısından çok büyük imkanlar var. Suyumuz, içindeki maddeler açısından dünyada en popüler maden suyu olan “Evian” marka suyun neredeyse aynısıdır, ki bu ürünlerimizin Batı piyasaya ihraç edilmesi açısından büyük önem taşıyor. Su, gittikçe çok şişelenmiş haliyle satılacak olan bir üründür, diyen Bayan Kiskolova şunları da ekliyor: İnsanlara su seçerken her şeyden önce içindeki fluorid miktarına dikkat etmelerini tavsiye ediyorum. Fluorid miktarı 1’in üstündeyse bu suyun kullanılmaması daha iyidir. Sofranızda her gün bulunabilecek kaliteli mineral su türünü seçmek için büyük sayıda seçeneğiniz var.”

Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği’nin Faaliyetleri 23 Nisan kutlaması


www.bulturk.org Sayı 54 - Mart-Nisan 2011 Mustafa Kemal’in Bulgaristan Başbakanına yazdığı mektup Sayın Bakan İstanbul’un Müttefik Devletler tarafından haksız işgalinden sonra, Türk Halkı’nın, Halifesi ve onun hükümetini esir sayarak, Büyük Millet Meclisini topladığını ve geniş çaplı seçimler gerçekleştirdiğini hazretlerinize bildirmekten şeref duymaktayım. Halife - Sultan ve İstanbul, yabancı yönetim ve işgali altında kaldığı müddetçe vatanın bugünkü ve gelecekteki kaderini ele aldığını Büyük Millet Meclisi açılış oturumunda oylama ile ilan etmiştir. Barış Hükümlerine aykırı olarak hareket edilmesi ateşkesin sonuçları hakkında Türk Halkının iyimser olmayışını bir kez daha teyit etmiştir. Bundan dolayı bu harekete karşı Meclis üyelerinin şiddetli protestosunu, Büyük Millet Meclisi tarafından hazretlerinize bildirmekle görevlendirildim. En yüce kurum olduğu tüm medeni halklar tarafından kabul edilen parlamentoya, oturumu sırasında saldırıldı. Meclisin protestosuna rağmen, halk temsilcileri, cani gibi İngiliz polisi tarafından parlamentodan çıkarıldı. Senatörler, milletvekilleri, generaller ve yazarlar evlerinde kelepçelenerek tutuklandı ve sürgüne gönderildi. Nihayet resmi ve özel kurumlarımız, sadece daha güçlünün haklılığı prensibine dayanılarak, silah kuvveti ile işgal edildi. Tüm haklarının çiğnenmesi ve bağımsızlığına yönelik saldırılar göz önünde tutularak, Türk Halkı Ankara’da toplanan temsilcilerinin emri ile ülkenin yönetimini ele geçiren yürütme komitesini seçmiştir. Yukarıda belirtilen bilgileri hazretlerinize sunmak sureti ile 19 Nisan 1920’de Türk Halkının dile getirdiği meclis tarafından onaylanan isteklerini size bildirmekten şeref duymaktayım. 1- Hilafet ve Saltanatın meskeni olan İstanbul ve İstanbul Hükümeti Türk halkı tarafından Müttefik Devletlerin esiri sayıldığından, işgal altındaki İstanbul’dan verilen emir ve fetvaların hiçbir hukuki ve dini değerinin olmadığı belirtilerek ve İstanbul hükümetince yüklenen sorumluluklar halk tarafından geçersiz sayılmıştır. 2- Soğukkanlılığı ve mutedilliğini muhafaza ederek, Türk Halkı, hür, bağımsız devlet olarak kutsal ve geleneksel haklarını savunmaya karar kılmıştır. Kendi adı ve hesabına sorumluluklar yüklenebilecek temsilcilerine hak vererek, adil ve şerefli bir barışın yapılmasına ilişkin arzularını dile getirmiştir. 3- Ülkede bulunan Hıristiyan ve yabancı unsurlar milletin himayesindedir. Ancak vatanın güvenliğini tehdit edecek bir faaliyette bulunmamaları gerekmektedir. Türk Halkının isteklerini olumlu karşılayacağınız ümidiyle, Hazretlerinizden yüksek hürmetimi kabul etmenizi rica etmekteyim. Büyük Millet Meclisi adına ve onun direktifi ile Meclis Başkanı Mustafa Kemal

Tarihteki Müslüman Bilim adamları Tarihin tozlu raflarında kalmış gün yüzüne çıkmamış birçok fikir ve icadın insanlık tarafından bilinmediğinden yola cikan Prof. Dr. Salim El-Hassani, akademik olarak gerçekleştirdiği uzun çalışmaların ardından, 1001 Buluş projesini hayata geçirdi. Proje, Batının ‘karanlık çağlar’ olarak nitelediği ortaçağda bilim ve teknolojinin olmadığına dair yanlış bir yargıdan hareketle oluşturuldu. Bu düşünceyi ortadan kaldırmak, Müslümanların bilim ve teknolojiye nasıl katkıda bulunduklarını anlatmak için, Müslümanların yaptığı icatlar bir araya getirildi. Bu icatların örnekleri, hikayeleri 2007 yılında İngiltere’de Glasgow Bilim Merkezinde sergilendi. ‘Müslüman Mirasını Keşfet’ ismi verilen sergide binlerce eser yer aldı. Sergi bütün dünyanın ilgisini çekti ve medyada yer aldı. The Guardian, geniş yer ayırdığı bu sergi için ‘İslam uygarlığının Batı dünyasına yaptığı büyük tarihsel katkılar artık görmezden gelinemez.’ yorumunu yaptı. 1001 Buluş projesi, özellikle astronomi alanında Müslümanların dünya bilim hayatına çok önemli katkıları gözler önüne seriyor. 9. yüzyılda yaşamış olan El Battani’nin Kopernike yol gösterdiği, trigonometrinin ilk mimarlarından olduğu ifade ediliyor. Yine 9. yüzyılda yaşamış olan Cabir İbni Hayyan’ın kimya biliminin kurucularından olduğu ve kendine ait bir laboratuarda yaptığı kimyasal çalışmalar ve deneyler gözler önüne seriliyor. 10. yüzyılda yaşamış olan Gökbilimci Abdurrahman El Sufi, galaksimizin dışında bir galaksi olduğunu ilk keşfeden kişi olarak anlatılıyor. 12. yüzyılda yaşamış coğrafyacı El-İdrisi’nin 70 haritayı içeren ‘The Book of Roger’ diye bilinen atlası insanlığa hediye ettiğinden bahsediliyor. Bunlara benzer pek cok icat 1001 icat projesiyle dunyaya tanıtılıyor. Proje, üç binden fazla akademik yayının taranması, bunlardan belgelerin ve resimlerin seçilmesiyle oluşturulmuş. 1001 İcat belgesel oldu Prof. Dr. Salim El Hassani’nin başkanlığını yaptığı Bilim Teknoloji ve Medeniyet Vakfı çeşitli ülkelerden birçok akademisyenin katılımıyla hazırladığı 1001 Invention (1001 İcat) kitabı içeriği ve tüm detaylarıyla Hilal Tv ekranlarında bir belgesel formatında da Türk izleyiciyle buluşuyor. Müslümanların tarih boyunca başta eğitim, şehir, tıp, ticaret, astronomi, coğrafya olmak üzere günümüzdeki bilim ve teknolojinin alt yapısını oluşturan birbirinden ilginç icatları ve parlak fikirleri gercekleştirenler bu proğram ile meraklısına sunuluyor. Bir çok üniversiteden akademisyenin, konuya dair araştırmaları, belgeleri ve yorumları ile katıldığı 1001 İcat belgeseli, her birinde farklı bir alanın ele alındığı yedi bölüm halinde hazırlanmış. Bazi Müslüman mucitler ve icatları İbni Yunus: (?-1009) Galile’den önce sarkacı buldu. İbnunnefis: (1210-1288) Küçük kan dolaşımını bulan ünlü İslam alimi. İbrahim Efendi: (18.yuzyil) Osmanlılarda ilk denizaltıyı yapan muhendis.

Kurtlar Vadisi Filistin rekor kırdı Dünya üzerinde yaşayan her insanın sıkıntısını kendi derdi olarak gördüklerini ifade eden Pana Holding Ceo Vekili Haşim Akkaya “Kurtlar Vadisi Filistin bugün itibari ile 32.Ülkede de gösterime girdi, bizler Filistin’de yaşanan dramı gözler önüne sererek insanlık adına üzerimize düşen vazifeyi bir ölçüde yerine getirdiğimize inanıyoruz. Bu niyet ve bu amaçla çıkmış olduğumuz yolda bugün itibari ile 32. Ülke olan Fransa’da gösterime girdik.” dedi. Sırada bekleyen Ülkeler Açıklamalarına devam eden Akkaya “İlerleyen günlerde anlaşma noktasına geldiğimiz Amerika, italya, Ukrayna, Sırbistan, Rusya, Kanada, Venezuela, Malezya, Endonezya ile imzalar atıldıktan sonra 50’ye yakın ülkede gösterime girmiş olarak kırılması zor bir rekora imza atmayı hedefliyoruz.” dedi. Kurtlar Vadisi Filistin’in gösterime girdiği ülkeler Fransa, Ürdün, Suriye, Lübnan, Kuweyt, UAE, Katar, Bahrayn, Umman, Saudi arabistan, Yemen, Fas, Mısır, Hongkong, Çin, Makedonya, Kosova,

Arnavutluk, Avustralya, Yunanistan, Bosna hersek, Irak, Almanya, İngiltere, Belçika, İsveç, İsviçre, Hollanda, Tunus, Avusturya, Norveç, Danimarka, Rekor Kurtlar Vadsisi Filistin’de Türk sinema tarihinin en yüksek bütçe ile çekilen filmi Kurtlar Vadisi Filistin sinemasal anlamda şuan itibari ile de ulaşılması zor bir rekora imza atmış durumda. Pana Film’in yeni hedefi 80 ülkede televizyon filmi olarak gösterime girmek.

Akşemseddin: (1389-1459) Pasteurden cok çok önce mikrobu bulan ilk bilim adamı. Ammar: (11. yüzyıl) İlk katarak ameliyatını kendine has biçimde yapan bilim adamı. Battani: (858-929) Dünyanin en meşhur 20 astronomundan biri, trigonometrinin mucidi, sinüs ve kosinüs tabirlerini kullanan ilk bilgin. Cabir Bin Eflah: (12. yüzyıl) Çubuklu guneş saatini bulan bilim adamı. Cahiz: (776-869) Zooloji ilminin öncülerinden. Hayvan gübresinden amonyak elde etti. Cezeri: (1136-1206) İlk sistem mühendisi, sibernetikçi, elektronikçi ve bilgisayarın babası; oysa bilgisayarın babası yanlış olarak İngiliz matematikçi Charles Babbage olarak bilinir. Demiri: (1349-1405) İlk zooloji ansiklopedisini yazan alim. Ebu’l Vefa: (940-998) Matematik ve Astronomi bilginidir, trigonometriye; tanjant, kotanjant, sekant ve kosekanti kazandıran matematik bilginidir. Ebu Maser: (785 - 886) Med - Cezir olayını (gel-git) ilk keşfeden bilgin. Giyasuddin Cemşid: (?-1429) Ondalık kesir sistemini bulan Cemşid aynı zamanda cebir ve astronomi alimi. Harizmi: (780 - 850 ) İlk cebir kitabını yazan ve batıya cebiri öğreten kişidir. Adı algoritmaya isim olurken, rakamları Avrupa’ya öğreten kişi olarak tanınır. İbni Cessar: (?- 1009) Cüzzam hastalığının sebeb ve tedavilerini 900 sene once açıklayan Müslüman tabip. İbni Fazıl: (73 - 805) 12 asır önce ilk kağıt fabrikasını kuran vezir. İbni Havkal: (10. yüzyıl) 10 asır önce ilmi değeri yüksek bir coğrafya kitabı yazan alim. İbni Karaka: (?- 1100) Dokuz yüz yıl önce torna tezgahı yapan bilgin. İstahri: (10. yüzyıl) Minyatürlü coğrafya kitabı yazan bilgin. Kadızade Rumi: (1337-1430) Osmanlının ve Türklerin ilk astronomudur. Kazvini: (1203-1283) Astronom ve coğrafyacı bilgin. Vesim: (?- 1761) Verem mikrobunu Robert Kochdan 150 sene önce keşfeden ünlü doktor.

Türk yönetmen Almanya’nın en iyisi Berlin’de Friedrichstadtpalast’da düzenlenen 61. Alman Film Ödülleri töreninde, Türklerin Almanya’ya göçünü konu alan ve senaryosunu Yasemin Samdereli ile kardeşi Nesrin Samdereli’nin yazdığı “Almanya” filmi en iyi senaryo dalında “Altın Lola” ödülünü aldı. Şubat ayında düzenlenen 61. Berlin Film Festivali’nde (Berlinale) de gösterilen “Almanya” filmi ayrıca en iyi film dalında “Gümüş Lola” ödülüne layık görülürken en iyi film olarak seçilen Ralf Huetter’in “Vincet will Meer” filmi “Altın Lola”yı ve Andres Veiel’in “Wer wenn nicht wir” filmi de “Bronz Lola” ödülünü aldı. Tom Tykwer, “Drei’’ adlı filmi ile en iyi yönetmen ödülünü alırken, bu filmdeki rolü ile Sophie Rois de, en iyi kadın oyuncu seçildi

13

Tarihten Bir Yaprak Gülümser Gönlüşen Traklardan Avrupa Kültürüne Zengin Bir Ruh Bulgaristan kültürü karma bir yapı sergiliyor. Trak’lardan Roma imparatorluğuna, Hristiyan kültüründen Osmanlı sanatına, Slav folklorundan Batı Avrupa kültürüne kadar bir çok etkileşimden geçen Bulgarlar, üstün yeteneklerini de işin içine katınca, son derece kaliteli ve özgün bir kültür ve sanat birikimi ortaya çıkmış. 19. yüzyılda, Bulgaristan’ın Avrupa ile yakınlaşması sonucunda kültür ve sanatta toplumsal sorunların öne çıkmaya başladığını görülüyor. Sonrasında da sosyalist estetik anlayı şı öne çıkmış. Ama bugün artık farklı bir dünya var: kültür hayati AB üyeliğiyle daha da hareketlenmiş bulunuyor. Duvar resimleri ve ikonalar Trak’lardan gelen resim yeteneği, hristiyanlık döneminde kimliği belirsiz ressamlarca yapılmış duvar resimleri ve ikonalarla daha da güzelleşmiş. Ortodoks’luk diniyle özdeşleşmiş olan “ikona” sanatı ve duvar resimleri, doğal olarak Bulgaristan’da en üst düzeyde uygulanmış. Ülkedeki kiliselerin hemen hepsinde olağanüstü güzellikte duvar resimleri ve ikonalar var. Modern resim ise, 19. yüzyılda Zahari Zograf ile başlıyor. En yaratıcı ve üretken ressamlardan biri, aynı zamanda ikona desinatörü. Döneminin duvar resimlerine kırsal öğeleri sokan ender sanatçılarından. Zlatyo Boyacıyev, Bulgar tarihinde silinmez bir yere sahip. Eserleri iki döneme ayrılıyor: Beyin kanaması ndan öncekiler ve sonrakiler. Sağ kolu felç olduktan sonra tek eliyle üretmiş ölümüne dek. Küçük fırçalarla çalışmış. Kırsal dünyayı resmetmiş. Hastalığından sonra stili değişmiş, netlik kaybolmaya başlamı ş, hayal dünyası daha öne çıkmış. Bulgar resminin, “Maistora” (Usta) olarak adlandırılan Vladimir Dimitrov ile parıltılı bir hal aldığını, en dikkat çekici eserlerinden birinin “Bulgar Madonnası” olduğuna da değinmek gerek. Bulgarların 9. yüzyılda hristiyanlığı benimsemelerinin ardından inşa ettikleri kiliseler, Bulgar mimarlık sanatı nın ilk önemli ürünleri sayılıyor. Yıllar geçtikçe kiliselerin boyları küçülmüş, ama süslemelerin sanatsal değeri giderek artmış. 14. yüzyı ldan sonraki dönemde ise Osmanlı etkileri göze çarpıyor. Osmanlıları n bıraktığı mimari eserlerin yanı sıra, Bulgar evlerinde de Osmanlı mimarisinin izlerini görmek mümkün. 1878’de, bağımsızlığın kazanı lmasında sonra, ülkede şehirciliğe ve kamusal binalara önem verilmiş. Parlamento binası, Sofya Tiyatrosu gibi önemli yapılar bu döneme ait. Ama günümüzdeki yeni inşaatların hemen tamamı modern teknolojiyi yansıtan formları ve konforu ile, çağdaş mimarinin birer örneği. Edebiyat ustaları Ortaçağ döneminde, Bulgar edebiyatı nda dini eserlerin ağır bastığı görülüyor. Sonraki yüzyıllarda ise başkaldırı ruhunun ve milliyetçiliğin egemen olduğu, din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılmaya başladığı yeni bir edebiyat dönemi var. Bağımsızlık sonrasında, önce Rus, sonra da Fransız ve Alman edebiyatı etkisi baskın. Mizah ürünleri de bu dönemde ortaya çıkmaya başlamış. Ardından komünist sanat anlayı şının ön planda olduğu dönem geliyor ve sonra da bugünler.. Ivan Vazov, bağımsızlık sonrasının en meşhur yazarı ve milli şair. Yazılarında halkın ideallerini ve hislerini anlatmış. “Boyunduruk Altında” isimli romanı bir dünya başarısı. Bulgar yazarları saymakla bitecek gibi değil. Seçkin isimlerden bazıları şöyle sıralanabilir: Pencho Slaveikov: şairlerin en önemlisi. Luben Karavelov, en saygın yazarlardan, uzun yıllar direnişçi olarak da faaliyette bulunmuş. Aleko Konstantinof: En iyi mizahçı. Onunla edebiyat dünyasına yeni bir hava gelmiş. Peyo Yavorov: Lirik şair, sembolizm akımının temsilcisi. Hristo Botev 28 yıllık hayatı boyunca şair, vatansever, gazeteci ve devrimci. Ülkenin en büyük yazarlarından Emilian Stanev’in eserleri 20’den fazla dile çevrilmiş. 100. doğum yılı münasebetiyle, 2007, UNESCO tarafından “Emilian Stanev yılı” ilan edilmiş. Devamı gelecek sayıda


14 Bulgaristan Türklerinin Sesi Sayı 54 - Mart-Nisan 2011

Abdullah Hacıfettahoğlu

Trajedi ve Ayrımcılık Soykırımdan kötü trajedi sizce nedir? Sizce nedir? 8.300 sivilin soykırıma tabi tutulması mıdır? “Uluslararası koruma gücünün himayesinde oldukları” halde katledilmesi midir? Cesetlerinin parçalanması mıdır? Buna göz yuman barış gücü birliğine madalya verilmesi midir? Yoksa dava açıldığında Adalet Divanı’nın “soykırım olmuş, ama kimin yaptığı belli değil” diye karar alması mıdır? Bunlardan hangisi daha trajiktir? Sizi hangisi daha çok utandırır? Bu soykırımın üzerinden 14 yıl geçti. Soykırımın 14. yıldönümünde on binlerce Boşnak Potocari Mezarlığı’na gitti. Sessizce kayıpları için ağladı. O zaman öldürülen 8.300 kişiden sadece 534 kişinin kimliği tespit edilebildi. Kimliği tespit edilemeyen kurbanların cenazelerinin halini düşünmek bile korkunç. Bugüne kadar Srebrenitsa’da öldürülenlerden şimdiye kadar 3.200’ü -bulunabildiği kadarıylaPotocari’deki mezarlığa defnedildi. Srebrenitsa’da Ne Oldu? Yıllardan 1995, aylardan temmuzdu. Bosna’da katliam “savaş adı altında” sürüyordu. Sivil Boşnaklar “etnik arındırma” politikasından kurtulmak için BM’nin korumasındaki Srebrenitsa’ya sığındılar. Sırp milisler Srebrenitsa’yı kuşattı. Sonra Srebrenitsa’ya girdi. Milisler mavi bereli Hollandalı askerlerle pazarlık etti. BM adına orada olan ve orada uluslararası toplumun vicdanına sığınan Boşnakları korumakla görevli mavi bereliler önce Boşnaklardan silahlarını aldı, sonra kadınları ve erkekleri ayırdı. En sonunda da silahsızlandırdığı ve gruplara böldüğü Boşnakları kasaplara teslim etti. Sorumlular belliydi; Bosnalı Sırpların lideri Radovan Karadziç ile komutanı Ratko Mladiç. “Bosna Kasabı” Karadziç ancak 21 Temmuz 2008’de yakalanarak “Eski Yugoslavya Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne” teslim edilebildi. Mladiç ise hala “bulunamadı”. Mladiç denilince, soykırım öncesindeki sözünü unutmamak lazım: “Bugün 11 Temmuz 1995 günü Sırp şehri Srebrenica’dayız. Büyük bir Sırp kutsal gününün öncesindeyiz. Bu şehri Sırp milletine armağan ediyoruz. Türklere karşı ayaklanmamızı hatırlayarak... Müslümanlardan rövanşı almanın zamanı geldi”. Karadziç şimdi içeride. Daha önce Slobodan Miloseviç de “büyük patron” olarak aynı mahkemeye teslim edilmişti. Ağır savaş suçları hakkında 66 ayrı davası bulunan Miloşeviç, dört yıl Hollanda’nın Lahey kentinde aynı mahkemede yargılandı. Miloşeviç, 11 Mart 2006’da savaş suçlarından yargılandığı sırada Lahey’de öldü. Hüküm giymeden gitti. Bu sene Srebrenitsa’daki vahşiliğin yıldönümünde sadece -kimin katlettiği belli olmayan- soykırım kurbanları anılmadı. Bir şey daha oldu. Bu sene Srebrenitsa’nın yıldönümünde, AB Sırbistan’a vizeyi kaldırma kararı aldı! AB yıl sonunda Sırbistan, Karadağ ve Makedonya’ya vize muafiyeti getirecek. Bosna-Hersek ise AB’ye göre muafiyet için “kriterleri yerine getiremedi”. Ama siz bunun kötü bir şey olduğunu düşünmeyin. Bakın Solana ne diyor; “böyle olumlu bir adımdan kötü sonuçlar çıkartmaya çalışmak bana saçma geliyor”. Solana daha önce Karadzic ile Mladiç mahkemeye teslim edilmeden Sırbistan’a AB kapılarının açılmayacağını da söylemişti. Soykırımcılara daha güzel bir hediye olamazdı. AB “yıldönümü partisi” düzenlese daha fazla sevindiremezdi. AB, Batı Balkanlarda çoğunluğu Hristiyan ülkelere vize muafiyeti tanıdı. Bosna-Hersek, Kosova ve Arnavutluk’u dışarıda bırakması mutlaka “Müslümanlara ayrımcılık yapıldığı” anlamına gelmez. Solana’nın dediği gibi “böyle olumlu bir adımdan kötü sonuçlar çıkartmaya çalışmak bana saçma geliyor”. Trajedi nerede başladı? Nerede bitti? “En trajik” olan nedir? Hangisi daha fazla utandırır? Hangisi daha saçma?

UNESCO’ya 27 eser önerildi

Hangi eserler için başvuru yapıldı? Kültür ve Turizm Bakanlığı’ndan yapılan açıklamaya göre, Türkiye’nin kültürel zenginliklerinden 9 merkezin yer aldığı “UNESCO Dünya Mirası Listesi”nde yer alan kültürel varlıkların sayısı artıyor. Esas listeye alınacak varlıkların bildirildiği “Geçici Liste”de, 2009 yılında Türkiye’den 23 kültürel varlık yer alırken, bu rakam 2011 yılında 27’ye ulaştı. Bakanlık listede yer alan kültürel mirasların sayısını artırmak üzere 4 doğal ve kültürel varlığı daha “Dünya Miras Merkezi”ne iletti. Yeni adaylık dosyaları ile İzmir-Bergama, Hatay-St. Pierre, Konya - Beyşehir - Eşrefoğlu Cami ve ŞanlıurfaGöbeklitepe arkeolojik alanı da “Dünya Mirası Merkezi”ne iletildi. UNESCO’ya bağlı “Dünya Mirasları Komitesi” tarafından belirlenen ve dünya için önemli değerler taşıdığı kabul edilerek, bulundukları ülkenin devleti tarafından korunması garanti edilen doğal ve kültürel varlıkların yer aldığı “Dünya Mirası Listesi”nde, Türkiye’ye ait 9 kültürel çekim noktası yer alıyor. 2008 yılı sonu itibariyle, dünya genelinde toplam 878 kültürel ya da doğal varlığın kayıtlı olduğu listede 679 kültürel/arkeolojik sit, 174 doğal sit ve 25 de karma sit alanı bulunuyor. Açıklamaya göre, Afrodisyas Arkeolojik Ören Yeri, Likya Uygarlığı Antik Kentleri, Sagalassos

Arkeolojik Ören Yeri, Çatalhöyük Neolotik Ören Yeri ile Perge Arkeolojik Ören Yeri, “Dünya Mirası Listesi”ne girmesi için Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın da özel önem verdiği çekim merkezleri arasında yer alıyor. 2009 yılında aday listeye alınan bu 5 merkezin haricinde Anadolu coğrafyasında yer alan, Efes, Karain Mağarası, Sümela Meryem Ana Manastırı, Alahan Manastırı, Aya Nikola Kilisesi, Harran ve Şanlıurfa, Ahlat Mezar Taşları ile Van Urartu ve Osmanlı Kaleleri, Diyarbakır Kalesi ve Surları, Denizli’den Doğubeyazıt’a Selçuklu Kervansarayları, Konya-Selçuklu Uygarlığı Başkenti, Alanya Kalesi ve Tersanesi, Mardin Kültürel Peyzaj, Bursa ve Cumalıkızık ile Erken Osmanlı Kentsel ve Kırsal Yerleşim Yerleri, Edirne Selimiye Camisi, Aziz Pavlos (St. Paul) Kilisesi ile Kuyusu ve Çevrelerindeki Tarihi Mahalleler, İshak Paşa Sarayı, KekovaKaş, Güllük Dağı-Termessos Milli Parkı ise listedeki adaylığını koruyor. Türkiye’nin bildirdiği son 4 merkezle birlikte “Geçici Liste”de sayısı 27’ye ulaşan kültürel varlıkların “Dünya Mirası Listesi”ne alınması durumu, Komitenin 19-29 Haziran 2011 tarihleri arasında yapacağı “Dünya Mirası Komitesi 35. Toplantısı” ile belirlenecek.

Almanya’da doktor muayenehanesi açabilmek için Alman vatandaşı olma şartının kaldırılması yönünde atılan adım, Türk doktorlar ve politikacılar tarafından sevinçle karşılandı. Yasanın yaz sezonu öncesi yürürlüğe girmesi bekleniyor. Almanya’da yabancı diplomaların tanınması yönünde atılan adımlara bir yenisi daha eklenerek, ülkede doktor olarak muayenehane açabilmek için Alman vatandaşı olma mecburiyetinin kaldırılması yönünde çalışma başlatıldı. Hıristiyan Demokratlarla (CDU) yapılan koalisyon anlaşmasında yabancı diplomaların tanınmasında kolaylık talep eden FDP’nin girişimleriyle konu Mart ayında kabinede görüşülecek. Yasanın yaz sezonu öncesi yürürlüğe girmesi bekleniyor. Liberallerin çalışmalarının so-

nuç vermeye başladığını söyleyen Federal Parlamento Milletvekili Hür Demokrat Parti’nin (FDP) uyum politikası sözcüsü Serkan Tören, “Bu, yabancı diplomaların tanınması açısından da çok büyük bir adımdır. Almanya’nın başka ülkelerden gelen kalifiye insanlara ihtiyacı var. Bu ihtiyaç özellikle sağlık sektöründe hissediliyor. Bundan sonra bir Türk vatandaşının da burada muayenehane açabilecek olması çok sevindirici” şeklinde açıklama yaptı. Liberaller için insanların nereden geldiklerinin değil, hedeflerinin önemli olduğunu vurgulayan Tören, “Son gelişmeler de bunun göstergesidir. Bundan böyle insanların kökenleri, nereden geldikleri değil, kalifiyeleri önemli olacak” dedi.

JAPONYA’da deprem sonrası tsunaminin vurduğu ve radyasyon yaymaya devam eden Fukuşima nükleer santralindeki soğutma faaliyetlerinde ve daha sonra muhtemelen beton dökme faaliyetlerinde kullanılacak olan, dünyanın en büyük su ve beton pompası, ABD’nin Atlanta kentinde dev Rus nakliye uçağı Antonov AN-124’e yüklendi. Wisconsin’deki Putzmeister America Inc. firmasınca üretilen, yaklaşık 86 ton ağırlığındaki pompa, 26 tekerlekli bir taşıyıcı araç üzerine monte edilmiş durumda. Uzatılabilir vinç kolunun 60 metreye uzanabildiği araç, 3 kilometre uzaktan kumandayla kullanılabiliyor. Bu pompa sayesinde Fukuşima Daiçi nükleer santralinin erişilmesi güç noktalarına, nükleer yakıtın bulunduğu bölümlerin eriyip daha büyük bir felakete yol açmasının önüne geçmek amacıyla su püskürtülebilecek.

Çernobil gibi Nükleer sızıntının önlenmesi çalışmaları sonuç vermezse son çare olarak başvurulacak gömme işleminde de bu pompa, santralin betonla örtülmesi görevini yürütecek. Pompayı üreten firmanın yönetim kurulu başkanı Dave Adams, “aracımızın, sorunun çözümünde fark yaratacağı umudundayız” dedi. Ukrayna’da bulunan, eski SSCB’nin Çernobil nükleer santralinin 1986 yılında betonla gömülmesi işlemi için de Putzmeister firması 11 pompa göndermişti. Firmanın Japonya’daki bir yetkilisi, helikopterlerle ve itfaiye araçlarıyla soğutma çalışmalarının yapılmaya çalışıldığını görünce, santralin işletmecisi Tokyo Electric Power Co ile temas kurdu. Firma daha küçük boyutta olan ve Vietnam’a gönderilmek üzere hazırlanan bir başka pompayı da daha önce santrale gönderdi. Bu pompa sayesinde 10 işçi, 150 ton deniz suyunu 3 saat içerisinde, reaktörün kullanılmış yakıt havuzlarına pompalayabiliyor.

Türk doktorlara müjde

Japonya’yı kurtaracak süper pompa

Sofya’da Türk kültürü, bilgi şöleni

Sofya’da “Avrupa Kültürlerin Entegrasyonu ve Bulgaristan Türk Edebiyatının Geleceği” adında iki günlük konferans düzenleniyor. Program, ülkeden ve Türkiye’den konuşmacı ve kültür dernek başkanların iştirakıyla göz dolduruyor. Kültürel Etlileşim Derneği’nin organize ettiği bilgi şöleninin ilk gününde konuşan milletvekili Ünal Lütfi, Türk kökenli vatandaşların Bulgaristan devlet ve yerel yönetiminde tüm kademelerinde başarı ile görev yaptıklarını vurguladı. Uzun tarih ve kökenleri olan Bulgaristan’daki Türk azınlığının, Bulgaristan ulusal kültürüne renk kattığını ifade eden Lütfi, “Kültür ve ruhunu tanımadan, farklı olanı da tanıyamazsınız” dedi. Mukaddes Nalbant - Hak ve Özgürlükler Hareketi (DPS) adına geçici Eğitim ve Bilim Bakan Yardımcılığını yapan Mukaddes Nalbant da partinin girişimleri sonucu Türkçe anadil eğitimi konusunda önemli gelişmeler sağlandığını kaydetti. Nalbant, ilkokul birinci sınıftan lise son sınıfa kadar Türkçeyi “mecburi seçmeli ders” olarak seçen öğrenciler, toplam 2903 ders saati, “seçmeli ders” olarak Türkçeyi seçen öğrencilerin de buna ek olarak toplam 1608 ders saati alabildiklerini duyurdu. Nalbant, Türk öğrenimi konusunda istekli bir öğrencinin liseden mezun olana kadar toplam 4511 ders saat Türkçe görebileceğini vurguladı. Öte yandan Bulgaristan’ın 2007 yılında Avrupa Birliği’ne (AB) katılımına paralel anadil Türkçe öğrenimine karşı ilginin gittikçe düştüğünü belirten Nalbant, “Diğer büyük sorunun ise 1992 yılından kalma ders kitaplarının yeniden düzenlenmesidir” dedi. Kültürel Etlileşim Dernek Başkanı İbrahim Yalımov, konferans için ilgili tüm devlet kurumlarına davetiye gönderdiklerini, fakat Kültür Bakanlığı dahil olmaz üzere hiçbir kurumdan tebrik mesajı dahi gelmediğini belirtti. “Multikültürellik-şekillenme veya karşılıklı zenginleştirme” konulu konuşma yapan Doç. Mihail İvanov, “Beni üniversiteden Bulgar etnik modelini anlatmak için konuşmacı olarak çağırmışlardı. Ben etnik model için değil, modeller için anlatacağımı tenbih ettim, çünkü devletin yeni tarihinde birçok farklı modelleri olmuştur. 1928 yılında Bulgaristan’daki Türklerin yüzde 88 cahil olduğu aktarılıyor. O dönemdeki politika vurdumduymazlık politikasıdır. İlk kez BZNS hükümetinde devlet desteği verildi. Komünist rejim döneminde ise ana amaç buradaki Türklerle Türkiye arasında bağları koparmaktı. Bügüne gelince, uluslarası anlaşmalar sayesinde önemli hukuksal tabana sahip bulunuyoruz, fakat pratikte identifikasyon ve kültürel etkileşime fazla destek verilmiyor.” ifadelerini kullandı.

“İlk” Türkçe Gazete; İzmir Gazetesi

1824’de “Smyrneen” adlı gazete İzmir’de Fransız Charles Trichon tarafından yabancı dilde yayımlanır. Aynı yıl kapatılır. 1877’de Grigorios Karydis tarafından yayınlanan “İzmir Gazetesi” Osmanlı’da Türkçe yayımlanan ilk gazetedir. 1878’de kapanır. 1897’de Bıçakçızade İsmail Hakkı’nın çıkardığı İzmir haftalık olarak yayımlanıyordu. Aynı gazeteyi 1907’nin Ağustos’unda Hüseyin Hilmi ve Baha Tevfik Bıçakçızade’nin ismiyle yeniden yayınlamaya başladı. Köşe yazılarıyla kentte ilgi kaynağı olan İzmir Gazetesi bu ilgi üzerine büyür ve Salepçioğlu Han’a taşınır. İzmir Gazetesi’nde o tarihte Ömer Seyfettin de yazmaktadır. Gazete “belgelemek, tanıklık etmek, yön göstermek” şiarıyla 184 yıl sonra tekrar okurla buluştu.

BULTÜRK TEMSİLCİLERİMİZ 1913 Sofya

Aylık Siyasi Aktüel Gazete

www.bulturk.org / bilgi@bulturk.org - Tel: 0212 511 63 47 İmtiyaz Sahibi Rafet ULUTÜRK Yazı İşleri Müdürü Alptekin CEVHERLİ Yazı İşleri Müdür Yardımcısı Mümin TOPÇU Genel Yayın Yönetmeni Rafet ULUTÜRK Genel Yayın Müdürü Rıdvan TÜMENOĞLU Yayın Danışmanları Prof. Dr. Gülfettin ÇELİK Diş Dr. İsmail ALİOĞLU Prof. Dr. Hayati DURMAZ Prof. Dr. Emin ÇARIKÇI Prof. Dr. Ahmet ÇOLAK Em. Alb. Süheyl ÇOBANOĞLU Yavuz GÖKALP YILDIZ Em. Kur. Alb. Nurettin RUACAN Prof. Dr. Basri ERDEM Prof. Dr. Seçkin DİNDAR Müh. Mehmet ÇAKIR Kimya Müh. Erdoğan YURDAKUL

Haber Sorumlusu: Hukuk Danışmanı: Ekonomi Müdürü: İstihbarat Müdürü: Eğitim Sorumlusu: Görsel Yönetmen: Kültür-Sanat: Spor Müdürü: Art Direktör: İnternet Müdürü: Halkla İlişkiler: Reklam Müdürü:

Nafiye YILMAZ Av. İhsan MOLLAOĞLU Zihni KARPAT Hüseyin YILDIRIM Muazzez YURDAKUL Muharrem KIRAN Muharrem TERZİ Mümin YILMAZ Timur BOZKURTOĞULLARI Murat ULUTÜRK Müjgan DENİZ Nihat KAHRAMAN

İrtibat Bürosu: (500 Evler) Yıldırım Mh. Şehit Kamil Balkan Cd. No: 114/A 500 Evler - Bayrampaşa / İSTANBUL Tel: 0212 581 78 08 / 511 63 47 Fax: 0212 511 33 91 Reklam için İrtibat: 0212 526 51 98 Teknik Hazırlık: Abdullah Hacıfettahoğlu Baskı: İstanbul Tıp Kitabevi’nin Katkılarıyla hazırlanmıştır. Bu gazete basın yayın ilkelerine uymayı taahhüt eder. Yazarlar yazılarından sorumludur.

Almanya-Köln: Rafet DAL Amerika-New York: Terken HACALOĞLU Belçika-Antwerpen: Nevi BEYTULLAH İspanya-Madrid: Hüseyin Hasan (+34665397923) Kazakistan-Türkistan: Erkan BULGARİSTAN Sofya: Hikmet EFENDİEV Blagoevrad: Bülent MURADOV Smolyan: Rufat FELETİ Kırcaali: Emel BALIKÇI Momçilgrad: Akif MEHMET Ardino: Aziz ŞAKİR Cebel: Erdal H. AHMET Plovdiv: Fikret SEPETÇİ Stara Zagora: Hamiyet DAL Loveç: Emine BAYRAKTAROVA Troyan: Ergül BAYRAK Pleven: Rafet RODOPLU Şumen: Nurten RECEP Razgrad: Aydoan ALİ Haskovo: Güner SERBES Silistra: Tijen GÜLER Varna: Salih POMAK Dobriç: Sebahattin AYYILDIZ Ruse: Mecbure EFRAİMOVA

TÜRKİYE Ankara: Doç Dr. Hasan Ali KARASAR İstanbul Bayrampaşa: Dr. Bilican DERMAN Sultangazi: Seyhan ÖZGÜR G.O.P. Yeşilpınar: Suzan YAMAÇ G.O.P. Merkez: Metin AKIN G.O.P. B.H.Paşa: Dr. Nedim BİRİNCİ Zeytinburnu: Mustafa GÜLER Esenler: Ramazan KIŞLA Başakşehir: İsmail ERDEM Bursa: Üzeyir AKGÜN Bursa-Yıldırım: Turhan YAMAÇ Bursa-Hürriyet: Rıdvan TÜMENOĞLU Bursa-Yenibağlar: Cevat ÇALIŞKAN İzmir Sarnıç: Durmuş HATİPOĞLU Görece: Mümin GÜNEY Buca: Hüseyin PAŞAMOĞLU Bornova: Kenan ÖZGÜR Edirne: Nadir ADLI Kırklareli: Ali ÖZTÜRK Tekirdağ: Sezai ALTINAY Balıkesir-Bandırma: Güner BAŞARAN Eskişehir: Osmangazi Ünv. - Svgin GÖKE Zonguldak: Dr. Mustafa KAHRAMAN


www.bulturk.org Sayı 54 - Mart-Nisan 2011

15

Bulgaristan ve Türkiye’nin Büyük Yıldızı Yıldız ibrahimova

Ses virtüözü olarak adlandırılan Yıldız İbrahimova, bir doğaçlama ve folklorik caz ustası. Sesini bir enstrüman gibi kullanabiliyor, çıplak sesle 90 dakikayı aflan konserler veriyor. Şan ve piyano öğrenimini Sofya Çocuk Müzik Okulunda, Sofya Müzik Lisesinde ve birincilikle bitirdiği Bulgar Devlet Müzik Akademisinde gören Yıldız İbrahimova, 6 yaşından beri sahnede. 1952, Silistre doğumlu sanatçı berrak ve sınırları olmayan güçlü sesiyle yeteneğin, özellikle de yaratıcılığın somut bir örneğ i. Bir konserinde, orkestrasız 3 saat boyunca doğaçlama yapabilmiş biri. Avrupa klasiklerinden Rus müziğine, Balkan havalarına, Çigan müziğinden Anadolu türkülerine, cazdan, modern müziğe uzanan bir yelpazede çok geniş bir repertuarı var. Sanat yaşamı boyunca, Bulgar ve Türk halk müziklerini caza uyarlamış, Çigan müziğini klasik ve caz müziğiyle harmanlayarak düzenlemeler yapmış. Hem besteci, hem yorumcu. Elektronik ve bilgisayar destekli stüdyo konserleri de veriyor. Muhtelif ülkelerde konservatuar öğrencileri ve öğretmenleri ile caz atölyeleri yapıyor.

İngiltere’nin Kenya’da yaptığı vahşet

İngiltere’nin sömürgecilik tarihindeki en dehşet verici anlardan biri olan Kenya’daki kanlı Mau Mau isyanı hakkında çok sayıda belge gün yüzüne çıktı. İsyanı bastırmak için gösterilen çabaları anlatan belgeler, Kenya’nın bağımsızlığını ilan etmeye yaklaştığı günlerde Afrika’dan kaçırıldı ve yaklaşık 50 yıl boyunca hükümet arşivlerinde tutuldu. Belgeler, dört yaşlı Kenyalının, İngiltere’ye başkaldırdıkları 1952 ve 1960 yıllarında işkence gördükleri iddiasıyla Dışişleri Bakanlığı’na dava açması sonucu bu yıl ortaya çıktı. Davacılar, Mau Mau isyancılarına karşı yapılan sistematik işkence kapsamında, “hadım edilme ve şiddetli cinsel saldırılar dahil olmak üzere anlatılamayacak kadar ağır işkencelere maruz kaldıkları” iddiasında bulundu.

Bu dünyaca tanınan ses cambazı, Avrupa, Amerika, Asya ve Afrika’da 40’ı aşkın ülkede konserler vermiş. 15 albümü ve gittiği ülkelerin radyo-televizyon kanallarında gerçekleştirdiği stüdyo kayıtları var. Daha lise öğrencisiyken caza yönelen bu rakipsiz sanatçı, cazı özgürlük olarak görüyor, halk ezgilerini caz formatında yorumlayarak bu özgür-

Sofya ve Varna’da 20 elektrikli otomobil şarj istasyonu kurulacak

Edirne - Sofya hızlı tren projesi

Anayasa Mahkemesi, Avrupa Parlamentosu aday milletvekillilerin en az 2 yıl Bulgaristan’da ikamet etme şartını de geçersiz saydı. Sonbaharda yapılması beklenen yerel seçimlerde test edilmeye karar verilen elektronik seçim tasarısı da mahkeme tarafından onaylanmadı.

Hızlı trenin saatte, Antalya-Alanya arasındaki 135 kilometrelik mesafeyi ortalama 475 kilometre hızla gidip yolu 38 dakikada alacak. EoroRapid TR AŞ Yönetim Kurulu Başkanı Ertan Develik, Türkiye’yi ağ gibi örecek bir manyetik hızlı tren sistemi projesi geliştirdiklerini belirtti. Develik, Edirne’den Sofya’ya ulaşacak bir hattın iznini aldıklarını ifade ederek, “Bu da demek ki, Türkiye’yi AB’ye saatte 500 km süratle sokacağız. Bu, uçaktan daha hızlı bir sistem. Edirne’den saat 08.00′de yola çıkan bir kişinin Erzurum’a gidip işlerini hallederek, Konya’daki askerlik arkadaşını ziyaret edip, saat 20.00′de eve dönmesi mümkün” diye konuştu. Hızlı trenin saatte, Antalya-Alanya arasındaki 135 kilometrelik mesafede ortalama 475 kilometre hızla gideceğini ve 550 kilometre hıza kadar çıkacağını söyleyen Develik, projeyi 750 kilometre hıza göre planladıklarını vurguladı. Karayoluyla iki saatte katedilen Antalya-Alanya arasının bu şekilde 38 dakikaya kadar ineceğini vurgulayan Develik, trenin hızının bin kilometre hıza ulaşmasının mümkün olabildiğini savundu.

genişletilmesi için baskı yapması ve İskoç seçmenleri bağımsızlığa ikna etmek için de ateşli bir kampanya yürütmesi bekleniyor. Şu an için İskoç seçmenlerin yüzde 25-30’unun bağımsızlığı desteklediği tahmin ediliyor. Kraliçe korunacak Bu arada muhtemel bağımsızlık süreci konusunda da ayrı bir tartışma söz konusu. Birçokları İskoç Parlamentosu’nun bu tür bir referandum düzenleme yetkisi olmadığını savunsa da, SNP lideri bağımsızlığın kabul edildiği sembolik bir referandumun ardından Londra’yla müzakere etmek için siyasi güce sahip olacağını söylüyor. Böyle bir senaryoda, iki tarafın AB üyeliği, Kuzey Denizi’ndeki petrolün kime ait olduğu, ulusal borcun bölünmesi ve İngilizlerin İskoçya’daki askeri üsleri gibi birçok konuda müzakere edip an-

laşma sağlaması, sonra da bu anlaşmaların İskoçya’da ikinci bir referanduma sunulması öngürülüyor. Salmond ise talep ettiği bağımsızlığın ülkedeki bazılarının korktuğu kadar keskin bir değişiklik yaratmayacağını, İskoçya ile İngiltere’nin geri kalanı arasında ‘eşit’ bir ilişki kurulmasını istediğini ve Kraliçe’nin statüsünün korunacağını söylüyor. Ayrılırlarsa İşçi Partisi artık biter Yerel seçim, İşçi Partisi ve Liberal Demokratlar açısından da zorlu sorunları beraberinde getirdi. Seçimde referanduma sunulan ve reddedilen ‘alternatif oy’ sisteminin ana destekçisi Liberal Demokratlar’ın Başkanı Nick Clegg’in istifası istenirken, İşçi Partisi de kalelerinden biri olarak görülen İskoçya’da 1931’den bu yana en kötü seçim performansını sergiledi. Dahası, İskoçya’nın bağımsız olması durumunda, İşçi Partisi’nin buradaki çok sayıda vekilini kaybedeceği için Londra’da bir daha iktidar olamayabileceği, dolayısıyla seçim sisteminde reforma gidilmesi gerektiği belirtiliyor. 800 yıl sonra tekrar özgürlük hayali İskoçya’nın Cesur Yürek filmiyle hafızalara kazınan bağımsızlık mücadelesinin tarihi, filmin geçtiği 13. yüzyıla dayanıyor. İskoçyalılar 1296’da İngiltere Kralı 1. Edward’a karşı William Wallace liderliğinde yürüttükleri ilk savaşı kaybetse de, 1328’de bağımsızlık kazanmıştı. 1707’de büyük protestolara rağmen imzalanan Birlik Anlaşması sonrasında Londra ile birleşen İskoçya, o tarihten bugüne dek Birleşik Krallık çatısı altında bulunuyor. İskoç Parlamentosu (Holyrood) eğitim ve sağlık gibi konularda kendi kararlarını alabilirken, 1998 tarihli İskoçya Yasası uyarınca vergi, sosyal güvenlik, dış politika, savunma ve güvenlik meselelerinde Londra hükümetinin hükmü geçiyor. Sosyal demokrat bir çizgide bulunan İskoçya Ulusal Partisi, 1970’lerde de ateşli bir bağımsızlık kampanyası yürütmüştü.

Elektrikli otomobillerin şarj edilmesi için Sofya ve Varna’da yaklaşık 20 şarj istasyonu kurulacak. Renenergy yerli şirketin yapacağı yatırım, Alman Siemens ile bilirikte gerçekleştirilecek. Projeye göre iki şehide yaklaşık 20 istasyonun kurulmasıj öngörülüyor. İstasyonların ana techizatı Siemens tarafından getirilecek.

Seçimde ikamet zorunluluğu geçersiz

Anayasa Mahkemesi, Seçim Kodeksi’ndeki ikamet koşulunu anayasaya aykırı buldu. Yapılan değişikliklerde, yerel seçimlerde oy kullanabilmek için Bulgaristan vatandaşı olan kişilere, en az 12 ay ülkede ikamet etme şartı getirilmişti. Muhalefetten 53 milletvekilinin isteği üzerine inceleme yapan

lüğü yaşatmak ve hissettirmek istiyor. Sahnedeki enerjisi, doğallığı, coşkusu ile gerçekten dinleyicileri şaşırtıyor. Avrupa’nın en iyi cazcılarından biri, müziklerinde sınırları aşıyor, farklı kültürleri-etnik kökenleri bir araya getiriyor. ODTÜ Müzik ve Güzel Sanatlar Bölümü ile Bilgi Üniversitesi Caz Müziği bölümünde öğretim üyeliği yapan sanatçı, halihazırda bu görevini, ODTÜ ve Başkent Üniversitesi’nde sürdürüyor. “Bulgaristan’ı n ve Türkiye’nin büyük yıldızı” olarak tanınan ibrahimova yurtdışı festivallerde Bulgaristan’ı ve Türkiye’yi temsil ediyor, iki ülkeyi sanatıyla birleştiriyor. Mavi gözlerindeki çocuksu ışıltı- ları hiç kaybetmeyen Yıldız ibrahimova, 30 sanat yılını doldurdu ve müthiş birikimini “Sahnede 30 yıl” albümü ile sergiledi. Müzik Ses virtüözü olarak adlandırılan Yıldız İbrahimova, bir doğaçlama ve folklorik caz ustası. Sesini bir enstrüman gibi kullanabiliyor, çıplak sesle 90 dakikayı aşan konserler veriyor.

Birleşik Krallığın sonu mu? İngiltere’de bölünme korkusu İskoçya’nın özerk parlamentosunda ayrılıkçıların iktidara gelmesi Britanya’nın geleceğini tehlikeye düşürdü. İngiltere’de perşembe günü yapılan yerel seçimlerde bağımsızlığı savunan ve bu konuda referandum sözü veren İskoç Ulusal Partisi’nin (SNP) yerel parlamentoda çoğunluğu kazanması, ‘Birleşik Krallık bölünür mü?’ tartışmasını başlattı. 129 üyeli özerk İskoç Parlamentosu Holyrood’da 69 koltuk elde ederek ilk kez tek başına hükümet kurma fırsatını bulan SNP lideri Alex Salmond, referandumu dört yıl içinde düzenleyeceklerini ilan etti. Kuruluş idealini bağımsızlık hedefine dayandıran SNP, geçmişteki referandum önerilerine parlamento çoğunluğu bulunmadığı için destek toplayamamıştı. Ancak parti oylarını yüzde 13 oranında artırarak parlamentoda tek başına karar alma yetkisini elde ederken, Salmond “İskoç halkının bize güvendiği gibi biz de onlara güvenmeliyiz. Bu nedenle İskoçya’nın anayasal geleceği konusunda referandum düzenleyeceğiz” dedi. Cameron mücadele edecek Muhafazakâr Partili Başbakan David Cameron ise “Salmond’u etkili zaferi için kutluyorum. Fakat referandum istiyorlarsa, Birleşik Krallık’ı bir arada tutmak için her hücremle kampanya yapacağım” diye meydan okudu. İşçi Partisi lideri Ed Miliband da birliği savunarak SNP’yi ‘bir dogmanın peşinden gitmekle’ suçladı. Yeni İskoç Parlamentosu’nun çarşamba günü toplanması planlanırken, Salmond’un Londra üzerindeki baskıyı hemen artırması bekleniyor. Şu an Westminster’da görüşülen ve Muhafazakârlar, İşçi Partisi ve Liberal Demokratlar’ın İskoçların bağımsızlık taleplerini bastırma amacıyla hazırladığı ‘İskoçya Yasası’nda, Holyrood’un mali yetkileri genişletiliyordu. Şimdi Salmond’un bu yasanın kapsamının

Alptekin Cevherli Kendimize dönme vakti geldi

Yüzyıllardır dünyaya medeniyet timsali olmuş bu asil milletin kendine dönme vakti artık gelmiştir. İMF ve Dünya Bankası ile kanımızı emen sözde medenî ülkelerin bize oynadığı oyunları görmeliyiz. Ülkemiz ne zaman düze çıksa bir kriz yaratıp, gündem değiştirenlere aldanmak yüce Türk Milleti için bir züldür. Atatürk’ün gösterdiği “Türk kültürünü çağdaş uygarlıklar seviyesinin üzerine çıkarma” düsturundan bir an bile ayrılmadan, aldığımız her nefesin hakkını vererek yaşamalıyız. Unutmamalıyız ki sayılı nefes gelip geçer, bizler elbette ömrümüzü doldurunca toprak oluruz… Ama eserlerimiz yaşar, ideallerimiz yaşar. Çocuklarımızı bu bilinçle dünyaya öncü ve örnek olma azminde yetiştirirsek; insanlık, medeniyet ne imiş öğrenir… Bugün acıyla kıvranan dindaşlarımıza ‘özgürlük getiriyoruz’ diye zulmedenler, asıl özgürlüğün insanın aldığı her nefeste dahi fikri ve vicdanı hür olarak düşünebilmesi olduğunu anlarlar. Bizlere Hollywood filmleri ve sözde Millî Eğitim ile bilinç altımıza ‘aşağılık kompleksi’ aşılayan ve düşünce kalıplarımızı bile ele geçirenler, gerçek özgürlüğü tadarlar. Yeter ki özümüze dönelim! Bütün insanlık şu an yoğun bir bilgi kirliliği ile karşı karşıya ömür tüketiyor. Şu dünyaya, bu bedende niye geldiğini düşünmek bile artık günümüz insanı için bir lüks halini almış. Babalar çocuklarını yetiştirirken, ‘Evlâdımın hangi konuya daha çok eğilimi var, hangi mesleği icra ettiğinde başarılı ve mutlu olur’ diye düşünmek yerine, ne yazık ki ‘Bu çocuk en kısa yoldan nasıl zengin olur?’ düşüncesini ön plana almış; küçücük beyinleri madde hırsıyla talan ediyorlar. Anneler, ‘benim çocuğum nasıl örnek bir insan olur? Nasıl vatanına-milletine, kutsal değerlerine sahip çıkar, ömürlük bir amaçla kişiliğini geliştirip, ülkesini kendi branşında dünyada bir numara yapar?’ diye düşünmek yerine, “aman bir an önce şu çocuktan kurtulsam da kendi hayatımı yaşasam” acizliği içinde kedi-köpek kadar bile olamadan ömür tüketiyorlar… Hayvanlar bile yavrularına kendi cinslerinin özelliklerini belletip, dünyaya geliş sebeplerini öğretirken, kâinatın sahibi olan insanın yavrusunun var oluş amacından bihaber yetişmesinden daha büyük bir kötülük olabilir mi? *** Bir zamanlar bir reklâmda hiciv ile karışık olarak dile getirilen “eğitim şart” sloganı ne yazık ki bugün artık kendini daha çok hissettiriyor… ‘İnsan nesli aileden gelişir’ derler. Artık aile kavramının serçelerden bile aşağıya düşürülmeye çalışıldığı dünyamızda, insanların bilinç altına ‘gününü gün et, nasıl olsa dünyaya bir daha mı geleceksin?’ sorusu pompalanırken, aslında bir gerçeğin de üstü kapatılıyor. ‘Elbette dünyaya bir daha gelmeyeceğiz. Ama dünyadan hiç gitmeyecekmişiz gibi kalıcı eserler bırakabiliriz. Böylece aradan bin yıl da geçse yaşamaya devam edebiliriz!’ Fatih Sultan Mehmet’i yetiştiren ana-baba, ‘Ona sen İstanbul’u fethedeceksin’ diye nakış nakış işlemeseydi. Öğretmenleri bu bilinci vermeselerdi. Bugün İstanbul’da nazlı hilâlimiz dalgalanabilir miydi?’ Peki biz niye kendi çocuklarımıza, öğrencilerimize, yakınlarımıza böylesi idealler vermeyelim? Yavrularımıza kısa yoldan köşe dönmeyi telkin ettiğimiz kadar, kişiliği ile de örnek olmasını, ülkesini ve milletini dünyaya öncü ve örnek yapması gerektiğini vurgulasak bir tarafımız mı eksilir? Niçin sizin çocuğunuz, Merih’e ilk ayak basan Türk astronotu olmasın? Yahut Türkiye’nin ilk uçak gemisinin amirali olmasın? Veya ABD ve Almanya’daki hapishanelerde mahkûmlara nasıl davranıldığını denetlemesin? Unutmayın ki; aileler çocuklarıyla, insanlar idealleriyle ölçülürler!


Bulgaristan Türklerinden “Yeni CHP” Yönetimine Sitem 1913 Sofya

Aylık Siyasi Aktüel Gazete

İstanbul 3. bölge AK Parti adayı Prof. Dr. Ahmet Çolak İstanbul 2. Bölge Bülent Turan 1975 yılında Çanakkale’nin MHP adayı Lapseki ilçesinde doğdu. 25 Ey-

Kurucumuz ve Genel Başkan Yardımcımız

Doğum: 02.01.1960 Öğrenim Durumu: Tıp Fakültesi, Karadeniz (T) Üniversitesi, 1983 Tıpta Uzmanlık, Hacettepe Üniversitesi, Nöroşirürji, 1992 Doçentlik, İnönü Üniversitesi, Nöroşirürji, 1996 Tıpta Uzmanlık Tezi Başlığı (özeti ekte) ve Danışmanı: Nd:YAG Lazerle Oluşturulan Deneysel Omurilik Yaralanması Modelinin İncelenmesi Ve Yüksek Doz Dallanmış Zincirli Amino Asitlerinin Tedavideki Yeri. Danışman: Prof. Dr. Osman Ekin Özcan. Görevleri: Mecburi. Hizmet, Şanlıurfa İl Sağlık Müdürlüğü, 1983-1985; Arş. Görevlisi, Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, 1985-1992; Yard. Doç., İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi, 1993-1996; Visiting Faculty, Baylor College of Medicine, Dep. Of Neurosurgery, Houston, Texas, USA., 1993-1994; Doç. Dr., İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi, 1996-1997; Uz. Doktor, S. B. Rize Devlet Hastanesi, 1998; Klinik Şefi, S. B. Taksim Eğitim ve Araştırma Hastanesi, 1999-2007; Prof. Dr, Maltepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Fak. Dekanı 2007-2010 Yönetilen Tıpta Uzmanlık Tezleri: Çok sayıda, bazı örnekler: 1- Aslan Ö, “Aminoquanidinin Nöroprotektif Etilerinin Deneysel Spinal Kord Travması Modelinde İncelenmesi,.Sağlık Bakanlığı, 2000. 2- Berksoy I, “Bir Kaspaz-3 İnibitörü Olan SJA6017’nin Nöroprotektif etkilerinin Deneysel Spinal Kord Travması Modelinde İncelenmesi” Sağlık Bakanlığı, 2004. 3- Kaya M, “AK 295’in Nöroprotektif Etkilerinin Deneysel Spinal Kord Travması Modelinde incelenmesi”, Sağlık Bakanlığı, 2005 SevgiliVatandaşlarım; 2023’e doğru “Yükselen Ülke Türkiye”yi kurmak için “Oylarınız MHP”ye

lül İlkokulu’nu ve Kartal Anadolu İmam Hatip Lisesi’ni bitirdi. DoğuAkdeniz Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun oldu. Çanakkale 18 Mart Üniversitesi’nde Çalışma Ekonomisi üzerine yüksek lisansı yaptı; “Türk Çalışma Hayatında Esneklik Tartışmaları ve 4857 Sayılı Kanunu’na Yansımaları” konulu mastır tezini yazdı. Gençlik yıllarından itibaren siyasetin içerisinde yer aldı. 2002 - 2006 yılları arasında Ak Parti Gençlik Kolları İstanbul İl Başkan Yardımcılığı görevini yürüttü. 17 Haziran 2006 tarihinde yapılan il kongresinde ana kademe yönetiminde görev alarak Teşkilatlanmadan Sorumlu İl Başkan Yardımcısı oldu. 2008 yılında askerlik hizmeti nedeniyle siyasete ara verdi. 27 Haziran 2009 yılında yapılan kongrede aynı göreve tekrar seçildi. 15 Şubat 2010 tarihinde milletvekilliği adaylığı için il yönetimindeki görevinden istifa etti. Toplumsal sorumluluk bilinciyle ortaokul yıllarından itibaren gençlik çalışmalarında aktif olarak yer aldı, çeşitli sivil toplum örgütlerinde görev yaptı, Hukukçular Derneği’nde Yönetim Kurulu üyeliği ve Denetim Kurulu üyeliği devam etmektedir. Türkiye’de ve dünyanın farklı ülkelerinde çektiği fotoğraflarla, bu fotoğrafların hikâyelerinden oluşan Bir Mola adlı kitabı 2008 yılında yayımlandı. 2001 yılından beri İstanbul’da serbest avukat olarak çalışıyor. Evli ve iki çocuk babası. İngilizce biliyor.

Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığı ve devamı hususunda vazgeçilmez gördüğü ve Atatürk ile özdeşleştirdiği Cumhuriyet Halk Partisi’ni her zaman ve her koşulda gönülden desteklemiş olan Bulgaristan Türkleri 12 Haziran 2011 milletvekili genel seçimi aday listelerinde kendi hemşerilerinden olan aday adaylarına gereken değer ve önemin verilmediğini üzülerek fark etmiştir. CHP yöneticilerinin sık sık dile getirdikleri “YeniCHP”nin ne anlama geldiğini böylece bir kez daha anladık. CHP’nin kurucusunun Atatürk olduğunu biliyoruz. Yeni CHP’nin kurucusunun kim olduğunu ise listelerin açıklanmasından sonra anladık. Cumhuriyet değerlerine ve onun kurumlarına böylesine sadık ve vefakâr bir toplumun, Yeni CHP Liderleri ve Yönetimi tarafından yok sayıldığı kanaatine varılmıştır. Özellikle bugüne kadar yetiştirdiği ve bağrından çıkardığı insanlarının eğitim düzeyi ve çalışkanlığı ile her kesim tarafından yüksek kabul görmüş bu güzide toplumu hiçe sayarak, milletvekili aday listelerinde ilk 10 sıra içinde dahi yer vermemesi, biz Bulgaristan Türkleri olarak CHP’ye karşı bakış açımızı ve tutumumuzu gözden geçirmemize sebep olmuştur. Bulgaristan Göçmenleri olarak değerlerimizden ödün vermezken, CHP yönetiminin Cumhuriyetin kuruluş değerlerine ve Millet egemenliğine gereken önemi göster-

mediği kanaatine ulaştık. Bu durum bizleri derinden üzmektedir. Ayrıca PKK’lıları Habur Sınır Kapısında karşılayan ve her politik zeminde avukatlığını yapan Sezgin Tanrıkulu’nun İstanbul 2. Bölge gibi Göçmenlerin yoğun olduğu bir bölgeden 3. sıradan aday gösterilmesi PKK’ya karşı mücadelede devletinin ve milletinin yanında olan Bulgaristan Türklerini derinden yaralamıştır. Yukarıda çizdiğimiz çerçeve içerisinde, Cumhuriyet Halk Partisi ile uzun dönemdir tek yönlü karşılıksız oy vermekte olan biz göçmenleri anlayamayan Yeni CHP yönetiminin tutumu nedeniyle, 12 Haziran 2011 Milletvekili Genel Seçimlerinde tavrımızı revize etmek zorunda kalmış bulunmaktayız. Önümüzdeki Genel seçimlerde Türkiye’de yaşayan camiamız özellikle Edirne, Kırklareli, Tekirdağ, İstanbul, Kocaeli, Bursa, Balıkesir, Aydın, Manisa, Adana ve İzmir seçim bölgelerinde 12 Haziran seçimlerinde Yeni CHP’nin bu tavrını görmezden gelmeyecektir. Bundan böyle bu büyük topluluğu yok sayarak siyaset yapılamayacağını başta CHP yönetimi olmak üzere tüm siyasi partilerimiz anlamak zorundadırlar. Umarız bundan sonraki CHP yönetimleri bu gerçeğin farkına varırlar. Saygılarımızla, Rafet ULUTÜRK GENEL BAŞKAN

“Bizim yollarda araç sürmek, Afganistan’da savaş yapmaktan daha tehlikeli”

Askeri Tıp Akdemisi (VMA) Müdürü General Stoyan Tonev, Bulgaristan’da şöförlük yapmanın Afganistan’da savaş yapmaktan üç kat daha tehlikeli olduğunu açıkladı. Tonev, “Bulgaristan’da eğitim gören Amerikalı askerler, silah atma eğitiminden daha fazla yollarda nasıl söförlük yapmaları gerektiği konusunda eğitim görüyor. Trafik canavarı problemini çözemye gücümüz yetiyorsa bunu her an yapmamız lazım, fakat sonunda iş mantalite meselesi, kontrol daha sonra geliyor.” sözlerini kullandı. Tonev, Yunanistan ve Makedonya’dan girenler, yerli, vatandaş bile olsalar tabela ce ışık eksikliğinden dolayı kaybolma riskiye karşı karşıya kaldıklarını ifade etti.

Tüm sigorta hizmetleri itina ile takip edilerek müşterilerimizin sigorta danışmanlığı yapılmaktadır.

Kemal ve Düriye YURDAKUL

HASAT SİGORTA ARACILIK HİZMETLERİ LTD. ŞTİ. ANADOLU SİGORTA ACENTESİ

Hasanpaşa Mh. Uzunçayır Yolu Cd. No: 43 Yapı İş Merkezi D - 1 Blok Kat: 2 D: 20 34722 Kadıköy / İSTANBUL (Yeni Salı pazarı karşısı) Tel: (0216) 327 01 64 - 65 Fax: (0216) 327 01 67 e-posta: hasatsigorta@gmail.com


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.