BULTÜRK Gazetesi 58.Sayı

Page 1

Aylık Siyasi Aktüel Gazete

1913 Sofya

Yıl: 8

Sayı: 58

Mart - 2012

Bilgi Ordusu Bizim Ordumuz, Bilip Öğretmek Bizim Borcumuz

Azerbaycan Türk’üne Hocalı’da yapılan soykırımın, 20. yılı İstanbul, Taksim’de Anıldı

Hocalı Katliamı 20. yüzyılda insanlığa karşı vahşice yapılmış en büyük soykırımdır

Tarih 26 Şubat 1992’de. Azerbaycan’in Yu k a r ı Karabağ bölgesindeki Hocalı kentinde Resmi rakamlara göre 613 Azerbaycan, gayri resmi 1 300 vatandaşı, Ruslar ve Ermeniler kadın, yaşlı ve çocuk, a y ı r t e d i l m e d e n c a n i c e k a t l e t i l e r. Azerbaycanın Hocalı Kasabası’nda Rusların desteği ile silahlı gruplar tarafından katledilmesinin yıl-

Allah bize haram para yemeyi nasip etmesin İstanbul’da Takside Unutulan 10 Bin Doları Sahibine Teslim Edildi

ATATÜRK Havalimanı’nda Taksiciler Kooperatif’inde çalışan taksi şoförü Adnan Durul, Moldovalı Müşterisi Marianna Amilpijak’ın takside unuttuğu ve içinde yaklaşık 10 bin doların bulunduğu çantayı sahibine teslim etti. Moldova’dan İstanbul’a bir arkadaşıyla gelen 39 yaşındaki Marianna Amilpijak, dün, Laleli’ye gitmek için Atatürk Havalimanı’ndan taksiye bindi. Laleli’ye gelen Marianna ve arkadaşı araçtan indikten sonra çantasını takside unuttuğunu fark etti. Atatürk Havalimanı Taksiciler Kooperatif’ini arayan Marianna çantasını takside unuttuğunu söyledi. Bunun üzerine Atatürk Havalimanı’na geri gelen Mariana’ya parası taksici Murat Durul tarafından kendisine teslim edildi. Ç A N TAY I G E R İ G E T İ R D İ M Laleli’ye müşteriyi bıraktıktan sonra kooperatiften gelen telefon sonrası araçtaki çantayı fark ettiğini belirten taksi şoförü Adnan Durul, “Çantayı aldım ve buraya getirdim. Telefonda bana çantanın içinde para olduğunu söylediler ve buraya getirdim. Allah bize haram para yemeyi nasip etmesin” dedi.

dönümünde İstanbul Taksim Meydanı’nda toplanan yüzbinlerce kişi tarafından protesto edildi. Etkinliğe T.C.İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin, İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu, Türkiye ve Azerbaycanlı Milletvekilleri ve Türk Dünyasına gönül vermiş STK’lar da katıldı. 20 yıl önce Dağlık Karabağ’ın Hocalı Kasabası’nda yaşanan bu insanlık dramı, yalnızca

Türk Dünyası’nın ve Azerbaycan’ın en kederli günlerinden biri değil, aynı zamanda insanlık tarihinin de en acımasız sayfalarından biridir. Azerbaycan’ın Karabağ bölgesindeki Hocalı kentinde masum sivillere yapılan bu soykırım yakın tarihin en korkunç, en vahşice, en acımasız olayıdır... Kayıpplar ise organ ticaretinde kullanıldıkları iddia ediliyor... Şehit bedenler üzerinde yapılan incelemelerde masum insanların Ermenilerce özel bir acımasızlıkla, gözleri oyularak, kafataslarının derileri yüzülerek, hamile kadınların karınları yırtılarak, kulakları, burunları, vücutlarının çeşitli uzuvları kesilerek ve diri diri toprağa gömülerek öldürüldüğü tespit edilmiştir. Türk Dünyasının her bölgesinden STK’lar B u i n s a n l ı k s u ç u n u n f a i l l e r i y a rg ı l a n m a l ı v e c e z a l a n d ı r ı l m a l ı l a r d ı r. Ahde Vefa, Azerbaycan Diyalog ve Kardeşlik Derneği, Kırım, Doğu Türkistan, Afganistan, İrak Türkleri ve BULTÜRK’ün de aralarında bulunduğu çeşitli Türk Dünyasının her bölgesinden STK’lar Galatasaray Meydanı’ndan Taksim’e doğru yürüyüşe geçti. Yürüyüşte İstiklal Marşı ve Azerbaycan Marşı okundu. Karabağ bizimdir, bizim olacak, Bir millet iki devlet, Ermeni yalanına sessiz kalma, Tek Millet iki devlet, Hocalı’ya adalet, Hocalıyı alacağız şeklinde sloganlar attı. Devamı 8’de

TİKA’dan Üsküp’teki

T.C.Sofya Büyükelçisi İsmail Aramaz, Şumnu’da

Yurtıdışında Türkiye’nin dost ülkelerine yaptığı kalkınma yardımlarıyla ünlenen TİKA Üsküp’te önemli bir projeye daha imza attı. İhtiyaca karşılık verecek şekilde Üsküp’teki Aziz Kiril ve Metodiy Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’ne TİKA’dan destek geldi. Türkoloji bölümündeki elverişsiz fiziki koşulları iyileştirilmek adına TİKA yeni bir ek bina inşa edip eğitim için daha uygun bir ortam sağladı. TİKA Üsküp Koordinatörlüğü yetkililerinin Dünya Bülteni’ne verdiği bilgilere göre Türkoloji bölümününde yaklaşık olarak 300 öğrenci eğitim görüyor. 1976 yılından günümüze kadar sadece bir derslik ve bir kütüphane ile eğitim verilebildiğinin altını çizen TİKA yetkilileri, artan talebe cevap verebilmesi ve öğrencilere uygun bir eğitim ortamı oluşturabilmesi adına bu projenin hayata geçirildiğini ifade ettiler. TİKA yetkilileri açıklamasına şöyle devam etti: “Verilen destek kapsamında, Filoloji Fakültesi çatısının bir bölümü açılmış ve gerekli çalışmalar yapılarak ek bir kat inşa edilmiştir. Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü kullanımında olacak söz konusu katta; 2 yeni büyük derslik, 1 bölüm başkanı odası ile toplam dört öğretim görevlisi odası bulunmaktadır. Ayrıca, eğitimin kesintisiz devam etmesini sağlamak amacıyla, inşa edilen söz konusu derslik ve odaların eğitim için gerekli tüm donanımlarının sağlanmasının yanısıra, eski dönemde kullanılan kütüphane ve dersliklerin yenilenmesi noktasında da ihtiyaç duyulan katkı sağlanmıştır. Resmi açılışının ileri bir tarihte yapılması planlanan Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü ek bina inşaatı ve donanımının Aziz Kiril ve Metodiy Üniversitesi Filoloji Fakültesi Dekanlığı’na teslimi, 22.02.2012 tarihinde gerçekleştirilmiştir.”

TürkiyeBüyükelçisi İsmail Aramaz Şumnu Belediye Başkanı Krasimir Kostov’un özel daveti üzerine Şumnu’yu ziyaret etti. Büyükelçi İsmail Aramaz’a Türkiye’nin Burgaz Başkonsolosu Cem Ulusoy ve elçilik ikinci sekreteri Süheybi Ünal eşlik ettiler. Belediye Başkanı Krasimir Kostov misafirlerle bir süre görüştükten sonra ortaklaşa basın toplantısı düzenlediler. Basın toplantısında, Büyükelçi İsmail Aramaz’ın yaptığı açıklamalarda Şumnu bölgesine yatırım yapılması gerektiğini, çünkü bölgenin yatırıma çok ihtiyaç duyduğu ve yatırım için çok müsait olduğunu belirtti. İsmail Aramaz ayrıca, şu anda dünyanın sıkıntısını çektiği ekonomik krizin haliyle Bulgaristan’ı da etkilediğini, fakat buna rağmen ülkenin ekonomisinin az da olsa büyüme kaydettiğine dikkat çekerken, Bulgaristan’a yatırım yapmanın herkese ciddi katkı sağlayacağını belirtti. Bilindiği üzere, Şumnu bölgesindeki işsizliğin ciddi boyutlarda olması göz önünde bulundurulduğunda yapılacak yatırımların bölgedeki ekonomik sorunların çözümüne ve işsizliğe çare olacağı kaydedildi. Basın toplantısında Bulgaristan’ın en büyük camisi olan Tombul camiine ve Razgrad’daki İbrahim Paşa Camiinin de tamirlerine Bulgaristan hükümeti ile anlaşma sağlanması durumunda hemen başlanabileceği duyuruldu. Büyükelçi İsmail Aramaz, Bulgaristan’a Türkiye işadamlarının yatırım yapmaları konusunda ellerinden gelen her türlü desteği vereceklerinin altını çizdi.

Türkoloji bölümüne destek

Avustralya’da İslam Müzesi kuruluyor İslamiyetin, güzellik tarafını, sanat tarafını eğitici bir şekilde sunulacak

Rafet ULUTÜRK Bulgaristan Türkleri

BAŞYAZI

Kültür ve Hizmet Derneği Genel Başkanı

Bulgaristan Türk Toplumuna Karşı Sorumluyuz

Değerli Gençler,, En büyük fatih kendisini fethedendir. Her canlıda olduğu gibi beyin çok önemlidir, fakat özellikle insan beyni muhteşem bir şekilde yaratılmıştır. Her insan bir işi başarmak istediğinde bir problemle karşılaştığında beynin “Çözüm yolları istiyorum!” diye talimat verirsin. O da insanın kendini yetiştirdiği kadar hatta çok çok üstünde, akla hayale gelmedik teklifler sunar, siz bile şaşırırsınız… Devamı 2’de

Avustralya’nın Melbourne şehrinde 8 milyon dolara malolacak İslam Müzesi’nin temeli atıldı İslam Müzesi’nin temel atma törenine, İslam İşbirliği Teşkilatı Genel Sekreteri Ekmeleddin İhsanoğlu, Viktorya Başbakanı Ted Baillieu, Federal Bakan Simon Crean, Viktorya Çok kültürlülük Bakanı Nicholas Kotsiras, Türkiye Cumhuriyeti Melbourne Başkonsolosu Serdar Cengiz, siyasetçiler, sivil toplum kuruluşu yöneticileri ve davetliler katıldı. İhsanoğlu, tarihi bir gün olduğunu ve böyle bir müessesenin kurulmasının burada yaşayan Müslüman toplumu için ne kadar önemliyse, diğer Avustralya toplumu

için de aynı önemi arz ettiğini belirtti. İhsanoğlu, bunun, İslamiyetin, güzellik tarafını, sanat tarafını eğitici bir şekilde sunacağını ve Avustralya’yı oluşturan milletler arasında bir anlayış köprüsü vazifesi üstleneceğini ayrıca İslamiyet üzerinde oluşan basma kalıp düşünceleri de yıkacağını aktardı. İhsanoğlu ayrıca, teşkilatın kuruluşundan bu yana 42 yıldır Avustralya’ya genel sekreterlik düzeyinde yapılan ilk ziyaret olduğunu, bu vesile ile bakanlar ve başbakan ile görüşmelerinin çok faydalı geçtiğini ve gündemdeki Suriye ve Filistin konularında görüş alışverişi yaparak bir işbirliği anlaşmasının imzalandığını ve bu işbirliğinin artarak devam edeceğini dile getirdi. Devamı 11’de

Bulgaristan Türkleri Evlad-ı Fatihan Platformu Genel Başkanı Prof.Dr.Pelin Gündeş BAKIR

Konuşması 9’da

Adalet tesis edilmediği müddetçe içi boş bir kelimedir.

25.02.2012 Hocalı Katliamını Anma Toplantısı Bahçelievler Necip Fazıl Kısakürek Kültür Merkezinde yapıldı. Toplantıya Bahçelievler Belediye Başkanı Osman DEVELİOĞLU, Türkiye ve Azerbaycan Milletvekilleri ile birlikte Türk Dünyası’ndan STK’lar da katıldı. Devamı 8’de

İncil’in sırrı çözüldü mü?

Hz. İsa’nın konuştuğu dilde İncil

Türkiye, bin 500 yıllık olduğu iddia edilen 2000 yılında bir operasyonda ele geçirilen İncil’i tartşıyor. Paha biçilmeyen İncil’le ilgili en çarpıcı çıkışı ise Aramca uzmanı Hocagil yaptı. “Aramca” eski bir dil. Bin 1500 yıllık incil keçi derisinden bir kâğıda sülyan boyayla yazılmaz. Haç, arkasına konulmaz. Arkasına ışık yansıtması yapılmaz. Noktalama işaretleri var Süryanca’nın. O harflere bakarak yazılmış. Bu kitap uyduruk keçi derisine yazılmış. Barnabas İncil’i böyle bir şey değil” Devamı 3‘de

BALKAN COĞRAFYASINDA 5 MİLYON İNSAN KATLEDİLDİ

Bosna’nın Saraybosna Üniversitesi Milletlerarası Hukuk ve İnsanlık Suçu İşleyenleri Araştırma Enstitüsü Başkanı Prof.Dr.Smail Çekiç, Balkan coğrafyasında 5 milyon insanın katledildiğini ifade ederek, “Bosna Hersek soykırımı insanlığa yapılmış bir soykırımdır. Devamı 11’de

Osmanlı Sultan Kokuları

Hatice Sultandan Fatih’e Hürrem’den Mihrimah’a ve Atatürk’e kadar hangi kokuların kullanıldı. Bihter Ergül kişiye özel kokular hazırlayan bir esans uzmanı. Osmanlı arşivlerine girerek sultan ve padişahların kullandığı kokuları ortaya çıkaran Ergül’e göre Hürrem Sultan portakal çiçeği, orkide ve karanfil seviyordu. Devamı 7’de


2

Değerlendirme

Mahmut ORAL

Balgoç Kongresinden Bursa

Sözlerime başlamadan önce bugün burada hep birlikte olmamızı sağlayan ve bizleri davet eden Sayın BALGÖÇ yönetimine teşekkür ederim. M u h t e re m d a v a a r k a d a ş l a r ı m , Balkan camiasına, özellikle de bizim Bulgaristan camiasına göz attığımızda ilk göze çarpan şey yeterli bir yardımlaşma ve müşterek hareket etme yeteneğinden yoksun olduğumuzdur. Biz Bultürk Derneği olarak kuruluşumuzdan bugüne kadar son faaliyetlerimizde Bulgaristan Türklerin varlıklarını sürdürme ve var olma mücadelesini ön plana çıkarmaya çalıştık. Daha kuruluşumuzda bir gazete yayınlamaya başladık. Ama gazetemizi yaşatmamız ve yayınına devam edebilmemiz için bizlere destek olan kardeş derneklerin sayısı ne yazık ki son derece düşüktür. Hatta gazetenin yayınlanmaması için çalışmalar yürütenler de oldu. Değerli arkadaşlar, Kendi insanlarımıza faydalı olabilmek için ortak hareket etmeli ortak eylem planları hazırlamalıyız. Milletvekili olmak, Belediye başkanı olmak öncelikli hedefler olmamalıdır. Davamız ise, Balkanlardaki Türk varlığını nasıl muhafaza ederiz davası olmalıdır. Bu yıl hepinizin de bildiği gibi biz dernek olarak Bulgaristan’daki cumhurbaşkanlığı seçimlerini fırsat bilerek bir Türk Cumhurbaşkanı adayı çıkardık. Önüne gelen yumdu gözünü açtı ağzını. Yok, efendim bu ne biçim işmiş. Yok, efendim seçilemeyecekmiş, boşa uğraşmış vs. Bizde seçilmeyeceğini, Bulgaristan’daki Türlerin sayısının yeterli olmadığını biliyoruz. Ama bizim adayımıza karşı da dün isimlerimizi değiştiren, kundaktaki çocuklarımızı acımasızca katledenlere, soykırımcılara oyunuzu vereceksiniz demek, bu davada ölen şehitlerimizin anısına saygısızlıktır. Hiç şerefimiz yok mu? Daha ne yapmaları gerekirdi bu komünistlerin. Ben söyleyecek laf bulamıyorum. Bulgaristan’da ise birkaç KDS ajanı bizim halkımızla adeta oyun oynamaktadır. Alay etmektedir. Anlayana. Ancak biz mücadelemizden asla taviz vermeyeceğiz. Değerli arkadaşlar söylemek istediğim çok şey var ancak fazla vaktinizi de almak istemiyorum. Şu ana kadar biz Bulgaristan derneklerinin müşterek çalışması ile halledilen bir problem olduğunu görmedim. Ümit ederiz ki bu toplantı bizlere önayak olur ve Tüm Bulgaristan dernekleri bir araya gelerek ortak faaliyetlerde bulunmak için harekete geçeriz. Biz birlik olduğumuz zaman halledemeyeceğimiz hiçbir sorun yoktur. Elimizde topluluk var insan ve beyin gücümüz var. Mesele sadece organizasyondur. Bu nedenle yeni bir yapılanmaya gitmemiz şarttır. Yeni seçilen yönetime başarılar diliyorum. İnşallah gelecek yıllar daha yoğun faaliyetlerle geçer. Tüm dava arkadaşlarıma da başarılar diliyorum.

Rafet ULUTÜRK Bulgaristan Türkleri

Kültür ve Hizmet Derneği Genel Başkanı Bu aynı şekilde bir işi “başaramayacağınızı” düşündüğünüzde veya tembelliğiniz ağır bastığında yine beyninize “Bana mazeret bul” şeklinde talimat verin. Rahatlıkla yüzlerce mazeret bulur. Üstelik hepsi de tatmin edici mazeretlerdir… Özellikle şundan emin olun. Başarılı insanların - hayalleri, hedefleri vardır başarısızların ise mazeretleri… Beyinde düşünce ikiye ayrılır; İnsanlar bunları istedikleri şekilde kullanırlar. 1.Karamsarlık yolu; Mazer e t ü r e t m e k l e m e ş g u l o l a n l a r d ı r. 2.Çözüm yolu; İnsanlar beyinlerini, sürekli çözüm bulmak yolunda çalışırlarsa, zamanla bu işte ustalaşır, pratik kazanır. Karamsarlığı üzerinden atar ve hep “olumlu” düşünmeye başlar. Hatta kötü sonuçların bile “iyi” tarafını görmeye çalışır. Sürekli yeni fikirler, projeler üreten beyindeki hücreler “aktif”leşir ve büyük başarılara imza atar. İmza attığı her başarı ona güven kazandırır ve yenilerine doğru sürükler… En büyük fatih kendisini fethedendir, derler. Peki kendimizi nasıl fethedeceğiz? Bir defa, düzenli, tertipli ve tavizsiz bir çalışma programı yapacağız. Sonra “devamlılık” önemli, mutlaka bir çalışma ve program cetvelimiz olsun. Hiçbir konuda yılmak yok. Edison ampulü bulmak için iki binden fazla deney yapar ama vazgeçmez. Yılgınlığa düşen asistanlarına “çok şey öğrendik” der. “Artık bir ampulün 2 bin şekilde nasıl yanmayacağını biliyoruz” Bu azimle devam eder ve sonunda bulur.

BAŞYAZI

Bulgaristan Türklerinin Sesi

Bulgaristan’ın Kırmızı Kitabı İnternette

Bulgaristan’ın korunmuş doğa, hayvan ve bitkilerini içeren üç ciltlik yeni Kırmızı Kitap’ı internette yayına çıktı. İnternete yüklenen kitap İngilizce ve Bulgarca olmak üzere iki dilde hizmet veriyor. Kitapta, yok olmuş ve yok olma tehlikesi ile karşı karşıya olan yer, mantar, bitki ve hayvanlar yer alıyor. Projenin Çevre ve Su Bakanlığı tarafından finanse edildiğini belirten Bulgar Bilim Akademisi’ne (BAN) bağlı Biyoçeşitlilik ve Ekosistem Müdürü Vılko Biserkov, şu anda Kırmızı Kitap’ın baskısının da hazırlandığını söyledi. Sitede fotoğraf, video, harita ve resimlerle tanımlar yapılıyor. Kırmızı Kitap’ta anlatılan nesnelerin yüzde 10’u için görüntülü materyal da bulunuyor. Bu bölümde en çok ilgi çekenler arasında hay-

vanlar yer alıyor. Baskısının yapılması beklenen kitabın kütüphane, eğitim kurumları, okullar ve farklı devlet kurumlarına dağıtılması planlanıyor. Kırmızı Kitap’ın yeni boyutu 2 bin sayfadan fazla olup, 2 bin harita ve çizim, 3 binin üzerinde de fotoğraf ve resim içeriyor. İnernet üzerinde hazırlanan varyant, multimedya ilavelerinden dolayı kağıt versiyonundan çok daha kapsamlı. Biyolojik çeşitlilik hakkında kendi ‘Kırmızı Kitabı’nı oluşturan Bulgaristan, bu konuda Avrupa’da

ilk ülkelerden biridir. BAN, Bulgaristan’daki ilk Kırmızı Kitabı, ilki bitkiler için (1984’de), diğeri de hayvanlar için (1985’te) olmak üzere iki cilt şeklinde çıkardı. Kırmızı Kitap sözcüğü (Red Data Book), 1960’lı yıllarda yürürlüğe girdi. Dünya Doğa’yı Koruma Birliği ve Kuşları Koruma Derneği’nin global çapta yok olma tehlikesi olan çeşitleri belgelemeyle başladı. Program yavaş yavaş başka bitki ve hayvanları da kapsayarak genişledi. Günümüzdeki yeni kitabın hazırlanışında BAN bilim adamlarından zooloji, mikoloji, ekoloji, bitki uzmanları iştirak etti. Çalışmalarına Sofya Üniversitesi, Plovdiv Üniversitesi ve Ormancılık Ünivesitesi’nden uzmanlar da katıldı. Ahmet Doğan

Eurovision şarkısı, Türkçe, İngilizce Bulgaristan İzlanda’da Can Bonomu’yu seçerek kendisini aştığını da belirten Güner, “Önemli olan kimin katılacağı değil, önemli olan nasıl bir şarkı ile temsil edileceğimiz ve yarışma esnasında yapıAynı zamanda TRT lacak şov ile performans. Müzik’te program da yapan Can Bonomo da değişik Fuat Güner, bu yılki Eurovi- bir müzik yapıyor. Çok iyi sion şarkısının yarı Türkçe, bir şarkı ile giderlerse başayarı İngilizce olduğunu söy- rılı olur” dedi. Bonomo’nun hazırladığı yarı Türkçe yarı ledi. TRT’nin bu yıl Eurovi- İngilizce şarkıyla başarılar sion Şarkı Yarışması için dileriz. Zeki ÖZTÜRK

İzlanda’da Reykjavik merkezli Bulgaristan Konsolosluğu açılacak. Konsolosluk, ülke genelinden sorumlu olacak ve “ Caritas” adlı dünya insani yardım örgütü İzlanda temsilciliği başkanı Sigridur İngvarsdotir tarafından yönetilecek. Bulgaristan’ın İzlanda fahri konsolosluğunun yenilenmesi, ikili ilişkilerin genişlemesi ve derinleşmesine katkı sağlayacak ve İzlanda’daki Bulgaristan vatandaşlarının haklarının ve ülkemiz çıkarlarının korunması için önemli rol oynayacak.

Bulgaristan’lı Tıp Fakultesine İLK Sırada girdi Kırklareli’nin Lüleburgaz İlçesi’nde duvar boyacılığı yapan Necmi Necip ve evlere temizlik işlerine giden Reyhan Necip’in kızları 18 yaşındaki Selam Necip, Antalya’da bulunan Akdeniz Üniversite Tıp Fakültesi’ne birinci sıradan yerleşti. Kırklareli’nin Lüleburgaz İlçesi’nde duvar boyacılığı yapan Necmi Necip ve evlere temizlik işlerine giden Reyhan Necip’in kızları 18 yaşındaki Selam Necip, Antalya’da bulunan Akdeniz Üniversite Tıp Fakültesi’ne birinci sıradan yerleşti. Bulgaristan’dan Türkiye’ye göç ettikten sonra Kırklareli’nin Lüleburgaz İlçesi’ne yerleşen Reyhan ve Necmi Necip çiftinin 18 yaşındaki kızları Selam Necip, Lüleburgaz Atatürk Anadolu Lisesi’ni birincilikle bitirdi. İnşaatlarda duvar boyacılığı yapan 45 yaşındaki babası Necmi Necip ve evlere temizlik işlerine giderek para kazanan 42 yaşındaki Reyhan Necip’in tek kızı olan Selma Necip, zor koşullara rağmen Lisans Yerleştirme Sınavlarında (LYS) yabancı uyruklu öğrenci statüsünde yüz üzerinden 98 puan aldı. İdealindeki doktorluk mesleği

Ömrümüzün en kıymetli çağları gençlik çağlarıdır. Bu dönemde bütün hayatımızı etkileyecek kazanımlar elde etmemiz lazım. Her saniyemizi bir altın kıymetinde bilip ona göre kullanacağız. Çünkü saniyelerimiz sayılı. İki günümüz bir birine eşit olmamalı. Her gün ilerleme kaydetmeliyiz. Dünyaya bir defa geldik. Yedek hayatımız yok. Sevdiğim bir söz var: Bir araya gelmek başlangıçtır, bir arada durabilmek ilerleme, birlikte çalışmak ise başarıdır. Dolayısıyla hizmet edebilmek için birlikte olmak lazım. Birlik olmakta bereket vardır. Öte yandan işin bir de manevi psikolojik faydası vardır. O da şudur, sevinçlerimizi paylaşarak çoğaltabilir, üzüntümüzü de paylaşarak azaltabiliriz. Sevinçlerimizi arttırdığımız, üzüntülerimizi azalttığımız zaman zaten hayatın tadı da artacaktır. Eğer bir grup iyi niyetlerle bir araya gelirlerse burada bereket olur, bolluk olur. Bu dünya’ya Bulgaristan Türkü olarak geldiğimizden, Bulgaristan Türk toplumuna karşı sorumluyuz ve öncelikle onun için çalışmalı ve onu yüceltmeliyiz. Kendisine hizmet edenleri toplum hiç bir zaman unutmaz, toplum onu her daim sinesinde yaşatır. Onun için size gençler olarak toplumunuza hizmet edebilmek üzere kendinizi donatın, geliştirin, yetiştirin. Toplumunuza karşı olan görevinizi hakkıyla yerine getirin… Sevgili Gençler, Bunun için okuyun, araştırın, sözünüzü dinletebileceğiniz bir konuma yükselin... Çevrenizi bilgili ve özverili insanlarla donatın ki “ilk adım” atılmış olsun.

için tercihini Antalya’daki Akdeniz Üniversite Tıp Fakültesi’nden yana kullanan Selma Necip, üniversiteye ilk sıradan yerleşti. Hayali gerçek olacağı için çok mutlu olduğunu ifade eden Selma Necip, Okul Müdürü ve öğretmeni Selahattin Temel ile birlikte, İlçe Milli Eğitim Müdürü Hayrettin İnce’yi ziyaret etti. Lüleburgaz Milli Eğitim Müdürü İnce, bu başarısından dolayı Selma Necip’i kutlayarak, “Artık, Atatürk Anadolu Lisesi’nden de bir doktor kızımız” dedi. Ailesinin zor şartlara rağmen kendisini okuttuğunu belirten Selma Necip şunları söyledi: “Babam inşaatlar boyacılık yaparak, annem ise temizlik işlerine giderek beni okuttu. Bende onlara layık olabilmek için çok çalıştım. Lisede okul birinci oldum. LYS’de 100 üzerinden 98 puan aldım. Hayalimde doktor olmak var. Bu nedenle de ilk tercihimi Akdeniz Üniversite Tıp Fakültesi’ne yaptım. İlk sıradan yerleştiğim için çok mutluyum” dedi. Kızları ile her zaman gurur duyduklarını belirten Reyhan ve Necmi Necip çifti ise yine boyacılık yaparak yada temizlik yaparak doktor olmak isteyen kızlarına destek olmaya devam edeceklerini söyledi.

AKNAKIŞ Mıstan MEMİŞOĞLU

Her türlü kumaş üzerine her türde nak ı ş i ş l e r i ü r ü n l e r i m i z a r a s ı n d a d ı r. Ayrıca dünyanın en iyi nakış düzenleme ve yaratma sistemine sahibiz,desendepartmanımıztümihtiyaçlarımızıkarşılayabilecekdüzeydedir.

Tarihten Günümüze

Nafiye YILMAZ

Tanrı’nın Kırbacı

“Tarih yapmaktan, tarih yazmaya fırsat bulamamış” ecdadımız… İşte bu yüzden eski Çin kaynaklarından, Batılıların eserlerinden faydalanarak geçmişimiz hakkında bilgi sahibi olabiliyoruz. Ama ortada öylesine bir durum var ki insan mantığı almıyor bir türlü… “Mızrak çuvala sığmaz” derler ya; ilk dönemlerimizi yazan yabancılar bile gerçekleri görmüş, düşmanları olan Türkleri öve öve bitirememiştir. Ama gel gelelim kendi yazdığımız yakın tarihte ise bir aşağılık kompleksi hâkim. Toplum aynı toplum, kültür aynı kültür, kudret aynı kudret olmasına, yalnızca zaman ve mekânların farklı olmasına rağmen… Tarihimizde olmadığı kadar “özgüven” eksikliği yaşıyoruz toplum olarak. Tarih sahnesinin en etkili oyuncusu iken, sıradan bir figüran konumuna getirildik. Bizden aman dileyen, korkularını dizginleyemeyen toplumların elinde kukla haline dönüştük. Öylesine korku salmıştı ki ecdat dünyaya: “Biz ne günah işledikte, Tanrı bize ceza olarak Atilla’yı gönderdi?” deyip “Tanrı’nın Kırbacı” demişler Atilla’ya; öyle büyük ve güçlü bir devlet haline getirmişti ki Osmanlı’yı “Muhteşem” sıfatını vermişler Kanuniye; “Dünya’da 100 gram akıl varsa, bunun 90 gramı Abdülhamid Han’da, 5 gramı bende, kalan 5 gramı da diğer dünya liderlerindedir.”demişler Abdulhamid Han’a istinaden… Bir gün Mete Han ve veziri düşmanın sayısını görmek için bir tepeye çıkarlar. Durum vahimdir. Karşılarında kum gibi Çin askeri vardır. Vezir, Mete Han’ı üzgün görür. Vezir: “Bu kadar askerle nasıl başa çıkacağımızı mı düşünüyorsunuz ?” diye sorar. Mete Han: “Hayır, bu kadar Çinliyi nereye gömeceğimi düşünüyorum.” İşte bu duruş ve bakış açısıyla; Kocatepe’den, aşağıda ki kum yığını gibi duran itilaf askerlerine bakan Atatürk’ün duruş ve bakış açısının farklı olduğunu söyleyebilir miyiz? Hem de aralarında iki bin yıl olmasına rağmen… Geçmişimizde ki bu ve buna benzer liderliğin doruğunda ki şahsiyetlere kısaca değinmek bile on binlerce sayfa tutacaktır. Sürekli geçmişe saplanıp kalmak değil bahsettiğim husus… Evet, övünüyoruz, anlata anlata bitiremiyoruz ama yaptıklarımız yalnızca bununla sınırlı. “Tarih kutup yıldızı gibidir, ona dokunamazsınız, ona ulaşamazsınız ama ona bakarak yol alabilirsiniz.” Bizler de bu cümleden hareketle, övünmeyi, gurur duymayı bir kenara bırak(maya)rak, geçmişimizden gelen bu güç ve kuvvetle dünyaya yeniden yön vermeliyiz… Sanırım hem fikir olduğumuz konu ise bunu artık başaracak olanların bizler olmadığıdır. Bizlerin yönlendireceği, tarihinden güç alan, batı kuklası olmayı reddetmiş, yeni nesil gerçekleştirecek bu büyük sıçramayı. Aydın geçinenlerin her söylediğini doğru kabul etmeyen, söylenenleri, duyduklarını, akıl süzgecinden geçirip, okuduklarıyla harmanlayarak kendi fikirlerini oluşturan gençler başaracak bunu… Her yazı da umutsuzluğumu, gidişatın kötülüğünü dile getirsem de ne yapalım “ya umutlarda olmasaydı?”

Bankalarla Anlaşmalıyız

Halide ÜMİTFER - İmplant Diş Hekimi

- Ortodonti - Cer ahi

Tel: 0212 556 45 30

Adres:Yıldırım Mah.Kocatepe Cad.No.20 (Kurtsan Yanı) 500 Evler Bayrampaşa/İst. Tel:0212 538 38 55

Adres: Çalışlar İncirli, Ömür sk.No.1/1 Bahçelievler/


Bulgaristan Türklerinin Sesi 3

THY - Türkiye’nin Her Yerine Uçakla 44 TL

Koca Yusuf’un Evi Restore Edilecek Cihan Pehlivanı Koca Yusuf’un Şumen’in Hitrino bölgesinde tamamı yıkılmış olan baba ocağı restore edilecek. Adana Ceyhan Belediye Başkanı Hüseyin Sözlü, Balkan Türkleri Yardımlaşma ve Kültür Derneği Başkanı Mükremin Duygun ve Araştırmacı Yazar Mecit Sağır’ın bir hafta boyunca Bulgaristan’da bu konuda inceleme ve araştırma yaptıklarını ifade etti. Sözlü, “Bir hafta boyunca Bulgaristan Şeytancık’a bağlı Karalar köyünde doğan Cihan Pehlivanı Koca Yusuf’un evini ziyaret ettiler. Evin neredeyse tamamının yıkıldığını tespit etmişler. Biz de bu konuda dünyayı titreten Koca Yusuf’un baba ocağını restore etmek istiyoruz. Şeytancık Belediyesi ile görüşmeler sürüyor. İnşallah Koca Yusuf’a layık bir çalışma yaparız.” dedi. Balkan Türkleri Yardımlaşma ve Kültür Derneği Başkanı Mükremin Duygun ise bölgede Ceyhan’dan giden bir heyet ile bir hafta boyunca inceleme ve araştırma yaptıklarını söyledi. Koca Yusuf’un doğup büyüdüğü Bulgaristan’ın Karalar köyüne geldiklerinde duygulu anlar ya-

Türk Hava Yolları (THY), sosyal paylaşım sitelerinde duyurusunu yaptığı ve yolcularının da uzun süredir beklediği sürprizi açıkladı. ‘THY’den paha biçilmez fırsat’ diye duyurulan kampanyada 29 Şubat’a kadar online bilet alan herkes, 1 Nisan’dan itibaren yıl boyunca tüm Türkiye’ye her şey dahil 44 TL’ye uçabilecek. THY sosyal paylaşım sitesinde, 13 Şubat’ta büyük bir sürpriz yapılacağı belirtilmişti. THY, bugün internet sitesinde kampanyayı ‘Paha Biçilmez Fırsat: Tüm Türkiye 44 TL’ başlığı ile duyurdu. Yapılan açıklamada şu bilgilere yer verildi: “Kampanya kapsamında biletler 13 Şubat 2012 - 29 Şubat 2012 tarihleri arasında satın alınabilir. Uçuş dönemi 1 Nisan 2012 - 31 Aralık 2012 tarihleri arasıdır. 16 Ağustos - 03 Eylül 2012 ve 19 Ekim - 30 Ekim 2012 arasındaki uçuşlar kampanyaya dahil değildir. Biletler, web sitesinden 44 TL’ye; satış ofisleri, seyahat acentaları ve çağrı merkezinden 49 TL’ye satın alınabilir. Her şey dahil tek yön ücretidir. Ücrete havaalanı vergileri, hizmet bedeli ve akaryakıt harçları dahildir.” Sınırlı sayıda koltuk için geçerli olan kampanyanın şartları ise şöyle sıralandı: “Kampanya THY iç hat direkt uçuşlarında geçerlidir. Ercan, Hopa hatları ve Anadolu Jet ya da THY’nin ortak uçuş anlaşması yaptığı diğer havayolları uçuşları dahil değildir. Rezervasyon ve biletleme aynı anda yapılır. En az bir bacağı kampanya dahilinde olan çoklu uçuşlarda rezervasyon ile aynı anda biletleme de yaAvrupa ülkeleri arasında en fazla Bulgaristan halkıpılması gerekmektedir. Seyahat değişikliğine ve iadeye izin nın yoksulluk sınırında bulunduğu, halkın yüzde 42’den vermez. Kampanya dahilinde mil kazanımı olmayacakfazlasının yoksulluk ile karşı karşıya olduğu belirtildi. Eutır. Diğer kampanyalar ve indirimler ile birleştirilmez. THY rostat verilerine göre, Bulgaristan’da halkın yüzde 42’si kampanya şartlarını değiştirme hakkını saklı tutar.”

şadıklarını anlatan Duygun, “Bizi köylüler çok sıcak karşıladırlar. Ne yazık ki cihan pehlivanının doğduğu ev neredeyse tamamen yıkılmış. Biz de bu durumu Ceyhan Belediye Başkanımız Hüseyin Sözlü’ye anlattık. Başkan da bu yönde bir çalışma yapmamızı istedi. Yasal prosedürün ardından Koca Yusuf’un yıkılan evini restorasyon çalışmaları yapılacak.” şeklinde konuştu. Araştırmacı Yazar Mecit Sağır, Koca Yusuf’un heykelinin memleketinde dikilmesinin memnuniyet verdiğini, ancak doğduğu evin Ceyhan Belediyesi’nce restore edilmek istenmesinin çok daha önemli olduğunu vurguladı. Aynı zamanda ‘Dünyayı Sarsan Pehlivan Koca Yusuf’ adlı kitabın da yazarı olan Sağır, ‘Belediye Başkanımız Hüseyin Sözlü’nün Koca Yusuf’un baba ocağını restore etmek istemesi beni çok duygulandırdı. Tarihe damga vuran bu değerlere sahip çıkmak gerekir.” dedi. Zihni KARPAT

Bulgaristan’nın %42’si yoksul İncil’in sırrı çözüldü mü?

Eroin Bağımlılığına son

yoksulluk sınırında bulunduğu, bu oranın Romanya’da yüzde 41, Litvanya’da yüzde 38, Letonya’da yüzde 33 ve Macaristan’da yüzde 30 seviyesinde olduğu aktarıldı. Diğer ülkelerde ise bu oran daha düşük. Çek Cumhuriyeti’nde bu oran yüzde 14, İsveç ve Hollanda’da yüzde 15, Avusturya, Finlandiya ve Lüksemburg’da yüzde 17 seviyesinde bulunuyor. 2010 yılı verilerine göre, AB üyesi 27 ülkeden toplam 115 milyon kişi (AB nüfusunun yüzde 23.4’ü) yoksulluk sınırında bulunuyordu. Bu da, bu kişilerin aylık gelirlerin ülke ortalamasının yüzde 60 altında olduğu, aylık faturaları ödeyemedikleri, gelirlerinin ısınma ve yeterli beslenmek için yetmediği kaydedildi.

Meksikalı bilim insanları, eroin bağımlılığını azaltması için geliştirdikleri aşıyı fareler üzerinde başarıyla test ettiklerini açıkladı. İnsanlar üzerinde denenecek aşının başarılı olması halinde, eroinle mücadelede büyük bir adım atılacak. Ulusal Psikiyatr Enstitüsü araştırmacıları, geliştirdikleri aşının insan vücudunu eroinin yan etkilerine karşı dirençli kıldığını ve uyuşturucu maddenin verdiği zevki zamanla etkisiz kıldığını belirtti. Enstitünün direktörü Maria Medina dün yaptığı açıklamada, “Geliştirdiğimiz aşı eroin bağımlılığından kurtulmak için geçmişte terapiye başvuran ancak sonuç alamayan kişiler için düşünüldü” dedi. Dünyanın dört bir yanındaki bilim insanları uzun yılÇ alık H oldin g Y ö ne lardır uyuşturucu maddelere olan bağımlılığın önüne getim Kurulu Başkanı Ahmet Çaçilmesi için tedavi üretmeye çalışıyor. Meksika’da eroilık, Kazakistan Cumhuriyeti’nin nin önüne geçilmesi için atılan önemli adımın yanı sıra, ABD Ulusal Uyuşturucu Bağımlılığı Enstitüsü (NIDA), Bursa fahri konsolosu oldu. Ağustos 2011’de kokain bağımlılığını önleyecek bir Kazakistan Cumhuriyeti’nin Bursa aşı üzerinde önemli ilerleme kaydettiklerini açıklamıştı. Fahri Konsolosluğu görevinin Çalık’a Meksikalı araştırmacıların geliştirdiği aşı, uyuşturuc takdim edilmesi dolayısıyla dün Bursa kartellerinin neden olduğu şiddete karşı ortak mücadele Hotel Çelik Palas’ta bir resepsiyon düzenlendi. Resepsiveren ABD’de de heyecan yarattı. Ulusal Psikiyatr Ensyona Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç ve Kazakistan titüsü, eroin aşısı üzerindeki çalışmalarını hem Meksika Cumhuriyeti Büyükelçisi Zhanseit Tuimebayev de katıldı. hem de ABD hükümetinden aldığı kaynaklarla sürdürüyor.

Kazakistan Konsolosu Çalık Oldu

Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği’nin Yapılan çalışmalardan Faaliyetlerden Görüntüler - 2011 yılı

Bulgaristan Sofya folklor grubu ile birlikte

Ahmet Yasevi Dostları ile Birlikte -2012 (KüçükAyasofya)

Bulgaristan’da okumak isteyen öğrencilere bilgilendirme toplantısı

Bulgaristan’da mezun olan ilk Türk Hemsire-EBE Sn.Hatica AKINCI‘yı PlevnePlevne Teatro yöneticilerinin evinde ziyareti esnasında.

Ankara Adliyesi Adli Emaneti’nde 1500 yıllık bir İncil bulundu. Hz. İsa’nın ilk öğütlerini verdiği Aramice dili ve Süryani alfabesiyle yazılı tarihi İncil, polis nezaretinde Ankara Etnografya Müzesi’ne devredildi. 8 yıldır adli emanette bekletildiği ortaya çıkan İncil’in değerinin 40 milyon lira olduğu tahmin edilirken Papalık, İncil üzerinde inceleme ve araştırma talebinde bulundu. Ankara Adalet Sarayı’nda değeri 40 milyon lira olduğu iddia edilen 1500 yıldan fazla tarihe sahip İncil ortaya çıktı. Sekiz yıldır adli emanette tutulduğu belirlenen İncil mahkeme kararıyla polis eşliğinde ve makam otosuyla Etnografya Müzesi’ne teslim edildi. İlk incelemelerde Süryanilere ait olduğu belirlenen İncil’in Aramice diliyle Süryanice alfabeyle yazıldığı öğrenildi. Deri üzerine yazılmış, deri kaplamalı İncil’in kültür varlığı olduğu ve müzelik değeri olduğu için koruma altına alındığı kaydedildi. 2000’DE ELE GEÇİRİLDİ Kaçakçılık operasyonu kapsamında Akdeniz bölgesinde bir çeteden 2000 yılında ele geçirilen İncil’in tarihi dokusunu koruduğu ve döneme ait birçok iz taşıdığı anlaşıldı. Polis, İncil’in kopyasının alınıp alınmadığına ilişkin inceleme başlatırken İncil’in fotokopisinin dahi 3 ila 4milyon lira değerinde alıcı bulabileceği bildirildi. Çete üyelerinin yerel mahkeme tarafından yargılandığı, mahkemenin verdiği cezaların ise Yargıtay tarafından onaylandığı belirtildi. Çeteden ele geçirilen parçalar ise adli emanete teslim edildi. Bu çerçevede İncil de sahipsiz olduğu gerekçesiyle adli emanete intikal etti. VA T i K A N iZiN iSTEDi Tarihi İnciller konusunda hassas olan Vatikan’ın, ele geçirilen İncil’le ilgili inceleme talebi olduğu belirtildi. İncil’in Arami dilinde ve Süryanice alfabeyle yazılmış olması ilgi çekiyor. Çünkü Aramice Hz. İsa’nın konuştuğu dil olarak kabul ediliyor. Günümüz dünyasında Aramice sadece Suriye’de Şam yakınlarında bir köyde konuşuluyor. İçinde Peygamberimiz Hz.Muhammed’i haber veren ayetler olduğu için Müslümanların büyük ilgi gösterdiği Barnaba İncili’nin bugün basılı 2 nüshasının olduğu biliniyor. Hıristiyan kiliselerinin “apokrif” yani varlığını kabul ettiği ama içindeki bilgileri reddettiği Barnaba İncili, 1979’da önce Pakistan’da İngilizce olarak yayımlandı. Daha sonra İngilizce’den tercüme edilerek Türkçe basıldı. Barnaba İncili’ni 1980’lerin ilk çeyreğinde Zafer dergisi gündeme getirmiş, Türkiye günlerce bu İncil’i konuşmuştu. Pakistan’da basılan Barnaba İncili, Avusturya’daki nüshadan yapılan bir baskının Amerikan Kongre Kütüphanesi’ndeki nüshasından tercüme edilmişti. Dünya bu İncil’in varlığından, ABD’deki nüshadan alınan mikrofilmlerle Pakistan’da yapılan baskıdan sonra haberdar olmuştu HAKKÂRi iNCiLi’NE ROMAN YAZILDI Tarihi İncil’in adli emanette ortaya çıkması akıllara Türkiye’de daha önceki yıllarda yakalanan tarihi İncil’leri getirdi. Bunlar içerisinde hiç şüphesiz en önemlisi 1980’de Hakkari’de bir mağarada bulunan İncil’di. Bu İncil yakalandıktan sonra bir daha hiç ortaya çıkmadı. İncil’in Hz. İsa’nın havarisi Barnabas tarafından yazıldığı, tarihi önemine binaen Genelkurmay Başkanlığı Özel Kuvvetler Komutanlığı’nda saklandığı bilgisi zaman zaman basına yansıdı. Konuyla ilgili yazar Aydoğan Vatandaş da “Barnaba’nın Sırrı” isimli bir roman yazdı. Hakkâri’de yakalanan İncil üzerine yapılan spekülasyonlar hiç bitmedi. Bu İncil’in ortaya çıkması durumunda Hıristiyanlık tarihinin yeniden yazılacağı ileri sürüldü. İncil’in ilk sayfasının fotokopisi dönemin askeri yetkilileri tarafından İstanbul’a gönderilmişti. İncil’in Arami dilinde kaleme alındığı böylece ortaya çıkmıştı. Ancak İncil’in tamamını görmek ve incelemek hiçbir bilim insanına nasip olmadı.

Tarihe bir not düşmek

Hak ve Özgürlük Hareketi’nin

(HÖH)

Kurulma Amaçları

HÖH’ün kurulması hem Bulgar Devleti hem de Bulgaristan Türkleri için şu anlamlara gelmekteydi: 1.Bulgar Devleti için; Bulgar Devleti için - Bulgarların hedefi demokrasiye geçiş ile özellikle de Jelyu Jelev döneminde rejim değişikliği ile birlikte meydana gelebilecek etnik çatışmaların ortaya çıkmasını önlemekti. Böyle bir çatışmanın ortaya çıkması Bulgaristan’ı bir kargaşa ortamına sürükleyeceği gibi ülkeyi dış müdahalelere de açık bırakacaktı. Bulgaristan’da etnik çatışma senaryoları daha 1984 yılarında ele alınmış, hatta diplomasi ortamında hangi kesimin ne gibi kayıplar vereceği tartışılmaya başlanmıştır. Dolayısıyla ülkedeki MüslümanTürk topluluğunun tüm örgütlenmelerini kontrol altında tutmak isteyen Bulgaristan devleti, bu amaçta kullanabilecekleri bazı liderleri kamuoyuna lanse etti.Akabinde Bulgar gizli servis çalışanı ve Jivkov’un bir dönem danışmanı olan Ahmet Doğan’ın liderliğinde HÖH’ün kurulmasının önü açıldı ve medya aracılığı ile yoğun bir propaganda çalışması yapıldı. Öyle ki HÖH yönetimi Bulgaristan Türklerini çatışmalardan uzak tutacak aynı zamanda Müslüman-Türk topluluğunu kendi köklerinden, dininden, örf ve adetlerinden uzaklaştırmak için çalışacaktı. Bu adımla yeni asimilasyon şeklinin ilk ayağı oluşturuldu. Bulgarlar 130 yıllık bir sürede şunu çok iyi anlamışlardı; “Bulgaristan’daki Müslüman-Türk topluluğunu asimile etmek için onları dinlerinden ve adetlerinden uzak tutmak ancak kendi içlerinden seçilen insanlarla sağlanabilir.” Bu amaçla Bulgar devleti, kadroları eski istihbarat elemanlarından oluşan HÖH yönetimini oluşturdu. HÖH de onların isteklerini eksiksiz olarak yerine getirdi. Böylece Bulgar devleti hedefine ulaşmış oldu. 2.Türkler ve Diğer Müslümanlar İçin; Türkler için - Türklerin hedefi ise yüz yıl süren baskı rejiminden sonra böyle geniş hakların tanınması, özellikle de geçen yüzyılın 70’li ve 80’li yıllarında yapılan soykırım uygulamaları zihinlerde taze iken, birlik ve beraberliği sağlayarak geçmişte yapılanların bir daha tekrarlanmasına asla izin vermemek ve kendilerini korumak için güçlü olmaktı. Bu nedenle HÖH kurulur kurulmaz Bulgaristan’daki Müslüman-Türk topluluğu hemen bu partinin etrafında örgütlendi. HÖH aynı zamanda Bulgaristan Türkleri üzerindeki gerginliği azaltmak ve olası taşkınlıkları önlemek için bir çıkış yolu olmuştur. Bulgaristan’daki Müslüman-Türk topluluğu HÖH’ün hak ve özgürlüklerin korunması için kurulduğuna inanıyordu. Tek hedefin bu doğrultuda birlik ve beraberlik içinde hareket etmek olduğunu düşünüyordu. Birlik ve beraberlik adına olan hedef tutturuldu görünüyor olsa da bu geçen 20 yıllık süreçte maalesef Müslüman-Türk toplumu kendi benliğinden sürekli uzaklaştırıldı. Çünkü Halk HÖH’tü ama HÖH yöneticileri onlardan değildi. Sistemin içeriğini analiz ettikten sonra sonuç çok açık bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Burada vereceğimiz iki örnek durumun vahametini anlamak için yeterlidir: 2009 genel seçimleri sonrasında yapılan basın toplantılarında medya mensuplarının karşısına konuşamayacak kadar sarhoş çıkan tek lider HÖH lideriydi. Onun bu durumu ırkçı ATAKA Partisi Lideri Siderov’un alay konusu olmuştu. Öte yandan Kırcaali Belediye Başkanı Hasan Aziz de Efes’e gidip Bulgar papazlarına su getirmiştir. Ya kendi Halkına? Onun bu davranışı Müslüman-Türk toplumu tarafından dikkatle takip edildi. Bu arada HÖH’de Bulgaristan’daki Müslüman-Türk toplumunu kendi sarmallarının içinde tutmak için, Bulgar siyasetçilerinin yaptıkları Türk ve Müslüman karşıtı söylem ve eylemleri geçmişte yaşanan acı olayları hatırlatmaktadır. Dışarıdan bakışı detaylandırır isek şöyle açıklayabiliriz: 1991-2010 yılları arası yapılan seçimlerde HÖH bir Müslüman-Türk partisi olarak başlangıçta 21 Milletvekiline sahipken, bu sayıyı artırarak 38 Milletvekilini Meclise kadar taşıyabilmiştir. Biri il olmak üzere 34 ilçe belediye başkanı, yüzlerce muhtar ve binlerce meclis üyesi çıkarmıştır. Bu rakamlara bakıldığında HÖH’ün inanılmaz bir başarısı olduğu düşünülmektedir. Fakat bu rakamlara rağmen sürecin tamamen Bulgaristan Türkleri aleyhinde cereyan ettiği de ayrıca incelenmelidir. Zira şu ana kadar Bulgaristan’daki Müslüman-Türk topluluğunun temel sorunlarından hiç birine el atılmamıştır. Bakalım “Yöneticilerimiz” Para, İçki ve Kadın’dan “BAŞLARINI KALDIRIP” Halkının sorunlarına el atabilecekler mi...


4

Bulgaristan Türklerinin Sesi

ABD’de cami sayısında büyük artış Kırcaali’de Çanlar kime çalıyor Demokrasi boyle mi olur

ABD’de yayımlanan bir rapora göre, ülkedeki camilerin sayısı 2000 yılından bu yana yüzde 74 oranında arttı. En çok cami New York, California ve Teksas’ta bulunuyor. ABD’deki farklı dinlere mensup din araştırmacıları ve dini liderlerden oluşan bir grubun, ‘’Faith Communities Today’’ adlı projesi çerçevesinde yürütülen, ‘’American Mosque 2011 (Amerikan Camisi 2011)’’ başlıklı araştırmaya göre, ABD’de 2 bin 106 cami bulunuyor. Bu rakam, 11 Eylül saldırılarının bir yıl öncesine, yani 2000 yılına göre yüzde 74’lük artışa tekabül ediyor. Rapora göre, 2000 yılında ülkedeki cami sayısı bin 206’ydı. Rapora göre, ABD’de en çok cami, 257 camiyle New York’ta bulunuyor. Onu 246 camiyle California, 166 camiyle Teksas ve 118 camiyle Florida eyaletleri izliyor. ‘’Son 10 yılda ABD’deki camilerin ve camiye gidenlerin sayısı büyük bir artış göstermeye devam ediyor’’ ifadesinin kullanıldığı raporda, bunun nedenleri arasında, Somali, Irak, Batı Afrika gibi ülke ve bölgelerden yeni göçmenlerin ülkeye gelişi ve toplumun refah seviyesinin artması gibi unsurlar gösteriliyor. Raporda, genç Müslümanlar arasında köktendinciliğin arttığına yönelik hiçbir işaretin olmadığı tespitine de yer verildi. Buna göre, imamların yüzde 87’si, ‘’kendi deneyimlerine göre’’, genç Müslümanlar arasında ‘’radikalizm ve aşırıcılığın’’ artmadığını düşündüklerini ifade ederken, kendileri için esas zorluğun, bu gençleri camiye çekmek olduğunu belirtti. Raporun üzerinde çalıştığı bir diğer önemli alan ise

Amerikan toplumunun İslam’a nasıl baktığı konusunda oldu. Buna göre, imamların sadece yüzde 25’i, ‘’Amerikan toplumunun İslam’a düşman olduğu’’ yönünde görüş bildirirken, bu oranın 2000 yılında ise yüzde 54 olduğuna işaret edildi. Rapor, imamların, Müslümanların Amerikan toplumuna dahil olmasını desteklediklerini de ortaya koydu. Raporda bu konuda görüşleri sorulan cami imamlarının yüzde 98’i Müslümanların Amerikan kurumlarına dahil olması, yüzde 91’i de Müslümanların siyasete girmesi gerektiği yönünde görüş bildirdi. -Rapordaki diğer önemli bulgularRapordaki diğer bazı tespitler ise şöyle sıralanıyor: ‘’-ABD’deki camilerin yüzde 76’sı 1980’den sonra inşa edilmiş. -Camilerin çoğunluğu kentsel alanlarda yer almasına karşın, bu rakam giderek düşüyor ve şehir merkezi dışındaki alanlarda bulunan camilerin sayısı artıyor. 2000 yılında camilerin yüzde 16’sı dış mahallelerdeyken, 2011 yılında bu oran yüzde 28’e yükseldi. -Camilere gidenler arasında çok farklı etnik grupların varlığı dikkati çekiyor. Camilere düzenli gidenler arasında GüneyAsyalılar,Araplar ve Afro-Amerikalılar ilk üç sırada yer alıyor. -Bayram namazına katılan Müslümanların sayısı 2000 yılındaki 2 milyon civarındaki rakamdan, 2011 yılında 2,6 milyona yükseldi. Ülkedeki toplam Müslüman nüfusu, bu istatistikle belirlenemez ama daha önce bu ko-

Ekonomik krizle boğuşan Avrupa’nın sakin limanlarından İngiltere’nin başkenti Londra, inşaat yatırımları için büyük fırsatlar taşıyor. İngiliz hükümetinin büyüme stratejisini belirleyen ‘Ticaret ve Yatırım Beyaz Kitabı’nın yıldönümü toplantısında İngiltere ve Türkiye’de inşaat yatırımlarıyla ilgili fırsatlar anlatıldı. İki ülkenin inşaat sektörlerinin temsilcileri İngiltere Başkonsolosluğu’nda Başkonsolos Jessica Hand evsahipliğinde bir araya geldi. Arup Mühendislik’ten John Lovell, Türk müteahhitlerin İngiltere inşaat pazarında boşlukları doldurmalari için fırsatları olduğuna dikkat çekerek pazarla ilgili ip uçları verdi: “İngiltere’de ana işverenler taşeronlardır. Tüm tedarik yöntemleri işe yarar. Genellikle beceri, bütünlük ve ilişkiler en önemli unsurlardır.” PRESTİJ SAĞLIYOR Kreado’dan Alper Gökhan Erdem ise konuşmasında İngiltere’de inşaat yapmanın şirketlere dünya çapında prestij getireceğine dikkat çekti. Erdem, İngiltere’de emlak yatırımının oldukça kârlı olduğunu ancak son derece profesyonel ve yüksek seviyede takım çalışması gerektirdiğini ifade etti.

İspanya’nın Barselona kentinde devam eden Dünya Mobil Kongresi’nde, üreticiler cep telefonları için yeni şarj çözümleri sundular. 15 yıl dayanıklı SpareOne ilgi odağı oldu. California şirketi XPAL Power’ın geliştirdiği ve bu ay içinde satışa çıkacak basit bir kalem pille çalışan ve ekranı bile siyah-beyaz olan SpareOne adlı mobil cihaz, Barselona’da tanıtılan ultra özellikli akıllı telefonlarla ters düşüyor. Cihaz kapalı durumdayken pili 15 yıl, açıkken 2 ay dayanan ve özellikle acil durumlar, felaketlerde ilk yardım telefonu gibi kullanılabilen SpareOne, pahalı olmadığından ve uzun bekleme süresi sayesinde, az gelişmiş ülkeler için de uygun bir cihaz olarak kabul ediliyor. Çok farklı bir çözüm sunan İsveçli myFC şirketi de suyla şarj edilebilen bir sistemi tanıttı. Bir fotoğraf makinesindan biraz büyük bir şarj aleti olan PowerTrekk, deniz suyu ya da tatlı suyla çalışabilme özelliği sayesinde kampçılar, insani yardım çalışanları ya da askerlerin kullanımı için son derece uygun bir cihaz olarak görülüyor. Sektörün devi Duracell’in Barselona’da tanıttığı ve küçük bir tablete benzeyen şarj sistemi PowerMat de, aynı zamanda iki

Londra Türk inşaatcıları bekliyor

Kırcaali 1900’lü yıllarda kalmış Kırcaali Belediye binasının yanındaki kafede otururken duyduğum bir melodiydi, bu. Her saat başı kentin meydanından şehre doğru yayılması dikkatimi çekiyor. Önce müziğin kiliseden geldiğini düşünüyorum. Tahminimde yanılıyorum zira ses kiliseden değil saat kulesinden geliyormuş. Çevremdekilere bu melodinin ne olduğunu soruyorum. Duyduklarım karşısında irkil i y o r, k u l a k l a r ı m a i n a n a m ı y o r u m . “Şaka yapıyorsunuz değil mi? Mümkün değil... Hâlâ böyle propagandalar yanuda 1,1 ila 2,4 milyon olarak ortaya atılan tahminlerin pılıyor mu? “ sözleri dökülüyor ağzımdan. doğruluğunu sorgular. Eğer bayram namazına katılan 2,6 Çünkü söz konusu melodinin sözleri şöyle: milyon Müslüman varsa, o halde ülkedeki toplam MüslüRüzgar silah öttürür, Balkan gürler

man nüfusu 7 milyona yakın bir rakam olmalı.’’ Raporun ana yazarı, Kentucky Üniversitesi Öğretim Üyesi İhsan Bagby, yaptığı açıklamada, ABD’deki Müslüman toplumunun enerji dolu olduğunu ve Amerikan hayatının giderek daha da artan bir parçası haline geldiğini söyledi. Amerikan-İslam İlişkileri Konseyinin (CAIR) başkanı Nihad Avad da Amerikalı Müslümanların ‘’kendilerini evlerinde hissettiğini ve Amerikan rüyasına inandığını’’kaydetti.

Tek şarjla 15 yıl dayanan cep telefonu

SGK’dan büyük hizmet!

KAYDIN YAPILACAĞI ADRES Cep telefonuyla söz konusu hizmetlerin bildirimini almak isteyenler http:// app2.sgk.gov.tr/IletisimBilgileri/jsp/IletisimBilgileriSorgula.jsp adresine giriş yapmak zorunda. Cep telefonu numarasıyla bilgi girişi yapacak kişi ile mesaj gönderilen cep telefonunun kayıtlı olduğu kişinin aynı T.C. Kimlik numarasına sahip olması gerekiyor. Sistemde her vatandaş için bir cep telefonu numarası eşleştirilecek. Birden fazla numara taşıyanlar bütün numaralarına bilgi gelmeyecek.

Sosyal güvenlikte cep telefonu dönemi... SGK’nın hayata geçirdiği projeyle vatandaşlar, sık sık sosyal güvenlik merkezlerine gitmek zorunda kalmayacak. Cep telefonlarına gelecek mesajlarla sigortalılığın başlatılması, sigortalılığın sonlandırılması, maaş bağlanması, şahıs ödemeleri, iş göremezlik ödeneği, evlenme yardımı, cenaze ödemeleri, hizmet borçlanması gibi vatandaşın yakından ilgilendiren bilgiler ücretsiz şekilde cep telefonlarına gelecek. 65 milyon cep telefonu abonesinin bulunduğu Türkiye’de on-line hizmete kapı aralayacak bilgilendirmenin olabilmesi için, GSM numaralarının veri tabanında toplanması gerekiyor. Vatandaşlara çağrıda bulunan SGK yetkilileri, 2012 yılı içinde söz konusu hizmetleri alabilmek için ‘kayıt yaptırın’ çağrısı yaptı.

Hüseyin ALTINALAN

SGK’NIN BU YIL İÇİNDE CEP MESAJIYLA HABER VERECEĞİ HİZMETLER

Hak sahiplerini ‘acaba benim emekli maaşım bağlandı mı?, çölyak parası yatırıldı mı? emzirme yardımı verildi mi?’ gibi sorulardan kurtaracak cep telefonu mesajları kilometrelerce yol gitmekten de kurtaracak. SGK’nın cep’e göndereceği hizmetler şöyle; şahıs ödemeleri, çölyak ödemeleri, 4a sigortalı tescil, 4b sigortalı tescil, 4c sigortalı tescil, 4a sigortalı işten ayrılış, 4b sigortalı işten ayrılış, 4c sigortalı işten ayrılış, 4a toptan ödeme, 4b toptan ödeme, 4b aylık bağlama, 4a geçici iş göremezlik, 4b geçici iş göremezlik, 4a emzirme yardımı ödemesi, 4b emzirme yardımı ödemesi, 4a hizmet borçlanmaları, 4a emekli ödemeleri, 4a cenaze ödemeleri.

mobil cihazın bataryalarını doldurabiliyor. Mobil telefon üreticilerini, bu sisteme uyumlu cihaz üretmeye çağıran Duracell, PowerMatt sistemini lokanta masaları gibi kamusal alanlara da yerleştirmeyi düşünüyor. Şirket, ayrıca otomobil üreticisi General Motors ile de anlaşarak, 2013’ten itibaren şarj sistemini bu markanın tüm araçlarına yerleştirecek. Sistem New York’taki ünlü spor ve sergi sarayı Madison Square Garden’a da konulacak.

Dünyadaki ilk ötenazi kliniği Hollanda’da

At üzerinde tek yiğit Kalk borusuyla kardeşlerini çağırır Herkes silah başına!!! Vakit geldi, Uykudan uyanın Uzun süren köleliğe yeter artık Herkes silah başına!!! Kalk kalk Balkan yiğidi Derin uykudan kalk! Osmanlılara karşı Bulgarlara önder ol! Yanlış okumadınız...

Bu melodiyle Bulgar halkı, Bulgaristan’da Türklerin ve Müslümanların en yoğun bir biçimde yaşadığı kentte dahası vali yardımcısı ile belediye başkanının ve çalışanlarının çoğunluğunun Türk olduğu bir belediye binasının yanı başındaki bir saat kulesinden her saat başı “ Türklere ve Osmanlılara karşı savaşa” çağrılıyor. Kentin meydanı her saat “düşmanlık tohumu eken” bu melodiyle çınlıyor. Sadece müzik var, söz yok. Ama duyan herkes bu melodinin hangi manaya geldiğini çok iyi bir biçimde anlarmış. Zira ilkokuldan itibaren bu marş, çocukların belleklerine kazınırmış. Hatta bu eğitim dolayısıyla Türk çocukları okulda Türk olduklarını söylemek istemezmiş. Çok sayıda çocuk “Ben Türk değilim” diyormuş... Norveç saldırısı sonrası Avrupalı aydınların ve liderlerin ırkçılıkla gerektiği gibi mücadele etmedikleri, bunun da ötesinde oy kaygısıyla etnik ayrımcılığa prim verdikleri şeklinde özeleştiride bulunduğu bir dönemde ırkçılık ve düşmanlık tohumu ekmeye devam eden mesajlar içeren bu melodinin kullanılmasının neden engellenmediğini Belediye Başkanı Hasan Azis’e sormak istedim. Fakat o sırada belediyede olmadığı için kendisi ile görüşemedim. Bulgaristan’da tek Türk vali yardımcısı olan Esat Sadık’a bu durumu sordum. Vali Yardımcısı Sadık, “ Evet öyle ama... Benim bunu kaldırmaya yetkim yok...” türünden cevaplar verdi. Beklemediği bir soruyla karşılaşmış gibiydi. Esat Sadık, bu konunun belediyenin uhdesinde olduğunu, belediye meclisinin alacağı bir kararla bu rezalete son verilebileceğini söyledi. Doğrusu çağdışı uygulamanın hâlâ sürmesinin yanı sıra Türklerin yönettiği bir belediyenin etnik düşmanlığı körükleyen bu melodiye son verme konusunda herhangi bir girişimde bulunmaması da ayrıca inanılması güç bir durum. Son söz: Şu anda Bulgaristan’da yönetimde bulunan hükümetin başbakanı sürekli olarak Türkiye’ye sıcak mesajlar veriyor. Türkiye de komşularıyla düşmanlıklara son veren politikalar izliyor. Dolayısıyla bu olumlu atmosfer iyi kullanılarak, bazı Balkan ve Arap devletleriyle yapılan anlaşmalar gereği tarih kitaplarındaki düşmanca ifadelerin ortadan kaldırılmasına yönelik çalışmaların benzeri Bulgaristan ile de yapılmalı ve bu utanç verici propagandaya son verilmelidir. Şüphesiz bundan her iki ülke de kazançlı çıkar.

MEMLEKETİMİN ACISI Dünyadaki ilk ötenazi kliniği Hollanda’da açıldı. Klinikte ilk etapta 70 kişinin ölüm isteği gerçekleştirilecek. Lahey’de açılan özel klinik, ötenazi isteği doktorları tarafından kabul edilmeyen hastalar için hizmet verecek. 1 Mart itibari ile hasta kabulüne başlanan klinikte ilk etapta 70 kişinin ölüm isteği gerçekleştirilecek. Ötenazi Derneği Başkanı Petra de Jong, yaptığı açıklamada, “Tıbbi yoldan tedavisi yapılamayan 18 yaş üzeri ve yaşlıların özel başvurusu dikkate alınarak işlemlerini başlatıyoruz. İlk olarak kendi doktoru, tedavi gördüğü hastanesi ve varsa psikiyatristi ile ilk görüşmelerinin ardından ölüm işlemini gerçekleştiriyoruz. Kliniğimize Şubat ayı içerisinde 70 kişinin başvurduğunu gördük ve tamamen özel ödemelerle son verilen hayatlar için başvurularımız devam etmektedir” dedi. Açılan özel klinik ile, hastalara yasal olarak ötenazi hakkı tanıyan ilk ülke Hollanda olmuş oldu.

Karanlık günlerden güneş doğacak Aşk dağlarda bal akacak Çınar ulu ağacın Şerefli dallarından Günler geçerken Aydınlık sevdasından türküsü Memleketimin acısı

AHMET CESUR İZMİR


Bulgaristan Türklerinin Sesi 5

Bulgaristan Vatandaşlığı Bunları Biliyormusunuz günde ortalama 2 saat uyurlar. Filiz SOYTÜRK İçin Gereken Evraklar -Filler -Hastalanmayan tek hayvan köpek baliklaridir.

Evlada değer kavramları bırakmanın kazançları

Evladına Bırakacağın Mirası Taksici’den Öğren Bir gün acele işim var, baktım geç kalma ihtimalim var, bindim bir taksiye, muhabbetçi bir arkadaş. O anlatıyor ben dinliyorum. Tam Ankara’da Bakanlıklara geldik, Taksi parası 9.75 TL tuttu, ben 10 TL uzattım. Hani hepimizin yaşadığı sahne vardır ya, taksici üstünü arıyormuş gibi yapar, siz de para üstünü alabılmek için bir ayak dışarda, inmemek için debelenirsiniz. Tam o sahne olacak. Şoför, para üstü varmı diye aranmaya başladı. -“Üstü kalsın kardeşim” dedim. Döndü bana doğru “Vaktin varmı abla ?” dedi. -“Evet” dedim (tek ayağım hala dışarda) Dörtlülere bastı, trafik dört şerit akıyor, indi araçtan. Önde bir büfe var. Gitti oraya, bir şeyler konuşup geldi. Bana 25 Krş uzattı. Belli ki para bozdurmuş. -“Kardeş” dedim,”9.75 değil,10.50 yazsa istermiydin 50 krş.benden?” -Ne alacağım abla 50 krşu -Peki niye gittin 25 krş.için o kadar uğraştın üstü kalsın demiştim. Döndü bana, -Vaktin var mı abla -Evet Var Çek kapıyı o zaman. Muhabbetçi bir taksici ile karşı karşıyayız. 5.dk.konuştuk. İngiltere’de profösöründen,bilmem kiminden eğitimler aldım. O taksicinin 5 dk.da öğrettiklerini, ingiliz hocalar haftalarca verdikleri derslerde öğretemediler.

Abla biz Keçiören’de 5.kardeşiz. Babam rençberdi benim, günlük yevmiyeye giderdi; artık inşaat falan bulursa çalışır gelir, o gün iş bulamamışsa, biz eve gelişinden, yüzünden anlardık. Durumumuz hiç iyi olmadı. Akşam yer sofrasında yemek yerdik. Yemek bitince babambize”Durun kalkmayın” derdi. Önce dua ederdik sonra babam bize sofrada konuşma yapardı. -“Aha” dedim,”Bizim meslek”, seminerci - Ne anlatırdı baban - Hayattta nasıl başarılı olunur ? O gün inşaata çağırmazlarsa eve para getiremiyor, sonra çocuklara hayatta başarı teknikleri anlatıyor. -Babam işe gidince büyük ağabeyimiz onu taklit ederdi, delik bir çorapla pantalonun ceplerini çıkarır, dört kardeşi karşısına alıp “Dürüst olun,evinize haram lokma sokmayın” diye anlatırken, biz de gülerdik. Annem kızardı, “Babanızla alay etmeyin. O, hem dürüst hem de çalışkandır” derdi. Yan evde iki kardeş var, onların babası zengin. Babaları birahane işletiyor, ama adamda her numara vardı, kumar falan oynatırdı. Bizim yeni hiç bir şeyimiz olmadı, hep o ikisinin eskilerini kullandık. O amca mahalleden geçerken biz 5 kardeş ayağa kalkardık, çünkü bize bahşiş verirdi. Babam eve gelince ayağa kalkmazdık. Çünkü hediye, para falan hak getire. Ağabey biz babamı kaybettik, altı ay sonra yandakilerin babası da öldü. yandaki baba iki çocuğa 5 katlı bir apartıman, işleyen birahane, dövizler ve araziler bıraktı. Bizim baba ne bıraktıbiliyor musunuz ? -Ne bıraktı ? -Bakkal veresiyesi ve konuşmalarını bıraktı : “Evladım işinizi dürüst yapın, hakkınız olmayan parayı almayın...” falan filan. Ağabey aradan 15 yıl geçti, diğer 2 kardeş cezaevindeler, ne ev kaldı ne birahane. Aile dağıldı. Biz 5 kardeş, beşimizin Keçiören de taksi durağında birer taksisi var hepimizin birer ailesi, çoluk çocuğu, hepimizin birer dairesi var. Geçenlerde büyük ağabeyimiz bizi topladı ve dedi ki : “Asıl mirası bizim babamız bırakmış.”

İsim Denklik Belgesi

1- İsim denklik belgesi taleplerinin doğrudan ilgilinin yerleşim yerinin bulunduğu Nüfus Müdürlüğüne yapılması halinde, Nüfus Müdürlüğünce, talepte bulunan kişinin Türk vatandaşlığını kazanmadan önceki ad ve soyadının nüfus kaydında bulunup bulunmadığı incelenir, var ise denklik belgesi düzenlenerek verilir. 2- Talepte bulunanın Türk vatandaşlığını kazanmadan önceki ad ve soyadının kaydında bulunmaması halinde, İsim denklik belgesi talepleri, Genel Müdürlüğüne intikal ettirilir. Genel Müdürlüğük ilgilinin dosyası üzerinden yapılacak inceleme neticesi, kişinin önceki ad ve soyadı (Bulgaristandan geldiği isim ve Türkiyede soy isim) bilgilerine ilişkin dosyada yeterli bilgi ve belge bulunması halinde denklik belgesi düzenlenerek verilir. Kişinin önceki ad ve soyadı bilgilerine ilişkin dosyada yeterli bilgi ve belge bulunmaması halinde ise denklik belgesi düzenlenmesi mümkün değildir. Bir dilekçe ile İsim Denklik belgesini Ankara’dan istemeniz için hazır formu dernekten albilirsiniz

Çocuklar İçin Gereken Evraklar

Çocuk Bulgaristan Vatandaşı ise baba nasıl oturum alır? Babalıktan dolayı vize d almak için çocuğunuzun Bulgar vatandaşı ve 2 yaşından büyük olması gerekir. Babalıktan dolayı “D vizesi” için gerekli evraklar: 1–Eksiksiz doldurulmuş vize başvuru formu 2–Bulgar vatandaşı çocuğun Bulgaristan Doğum Belgesi (Akt za rajdane) 3–Apostilli Sabıka Kaydı (Tüm Adliyelerden alınır) 4–Arkası beyaz fon 2adet biyometrik fotoğraf (formatı:35x45mm) 5–Babanın herhangi bir Bulgar bankasından hesap açtırmış olması (Hesapta 3.000 Leva-1.500 Euro bulunması gerekir.) 6–Babanın, çocuğun kalacak yerini, bakım ve masraflarını karşılayacağına dair yapacağı taahhütname. 7–T.C.Pasaportu (Minumum geçerlilik süresi 2yıl olmalıdır) N O T L A R: -Evraklar konsolosluğa, orjinalleri ve aslı gibidir olmak üzere 2 nüsha şeklinde hazırlanmalıdır. -Bulgaristan’ dan aldığınız liçna kartı ile Avrupa ülkelerinde serbest dolaşım hakkına sahip olabileceksiniz. -Dikkat etmeniz gereken önemli bir nokta, vize d başvurusunda bulunduğunuz süreden 15 gün sonra, Bulgar yabancılar polisi kalacağınızı beyan ettiğiniz adrese kontrole gelir ve çevrenizden orada oturmadığınıza dair bir bilgi alırsa vizeniz olumsuz sonuçlanır. -Vizenizin çıkış süreci 1ay olup bu süreç konsolosluğa bağlı olarak değişebilir.

Türkiye’de Bulgaristan’lılar

Bulgaristan’dan göç etmiş dedelerinin 60 yıl önce yatak-döşek satarak aldıkları araziler, enerji ve metalurji şirketlerinin bölgeye akın etmesiyle bir anda 10-15 kat değerlendi. Bir köyü delirtecek kadar para, tam 80milyon TL geçti ellerine... Şimdi gıcır gıcır bir traktör, iki araba duruyor, ’boncuklu’evlerinin önünde... Traktörler gıcır gıcır... Her evin önünde en az iki araba, onlar da gıcır gıcır... Bu iki araçtan biri ya Kangoo ya da Caddy...Arabalar ucuzundan değil, Opel’i de var, Honda’sı da... Evlerin cepheleri süslü mü süslü, onlar ‘boncuklu’ diyor, her tarafta mozaik ustaları harıl harıl çalışıyor. Traktörlerden de anlayacağınız gibi burası bir köy.Ama Hollanda’da değil, Bandırma’da... Bir talih kuşu konmuş başlarına, ama piyangodan değil. Balkanlar’dan mecburen göç etmiş babalarının 1940’ların sonunda aldıkları, o günden beri ekip biçtikleri araziler, birden 10-15 kat değerlenmiş. Muhacir köyü Buğdaylı... Garip bir öyküsü var, koskoca bir çiftliğin, Osmanlı’dan kalan Hacıalibey Çiftliği’nin hazin öyküsünün bir parçası... Çiftlik öyle bir çiftlikmiş ki, içine onlarca köy sığar. Gün gelmiş, çiftliğin sahibi işçilerini besleyemez olmuş, kararını vermiş... Denizi kerteriz alıp, içeriye doğru düz parsellere bölmüş arazisini... 5’er bin dönümlük arazilerin her birini civar köylerden biri satın almış. Mesela 5 bin dönüm araziyi Buğdaylı Köyü’nün sakinleri birleşip almış. Bir o kadar araziyi de Paşaçiftliği Köyü sakinleri... Ve Edincik, Bezirci, Hıdırköy, Şirinçavuş köylüleri... Ama en şanslı köy Budğaylı olmuş. Zira en çok para getiren yerler onlarınki... Buğdaylı köylüleri çalışkan insanlar, çoğu Bulgaristan göçmeni... Çalışıp didinmişler, çorak arazilerde zeytinlikler boy atmış. Zeytin tutmayan yeri boş bırakmamış, buğday ekmişler, iyice çorak toprakta arpa ve yulaf yetiştirmişler. Bir o kadar alanda da yine çok su istemeyen ayçiçeği tarlaları yeşertmişler... Geçinip gidiyorlarmış, yavaş yavaş zenginleşmişler. Babaları çok çalışmış, herAllah’ın günü 15 kilometre uzaklıktaki tarlalara tabana kuvvet gidip, gece yorgun argın dönmüş... İkinci kuşak daha şanslı tabii, traktörle gider olmuşlar, az buçuk refaha ermişler... Oluk oluk para akıyor... Buğdaylı köylüsünün ’Deniz boyunda’dediği araziler, rüzgarı hiç kesilmez bir bölgede... Deniz ve rüzgar hep varmış, ama değerini geç anlamış şirketler. İşte böyle konmuş talih kuşu başlarına... İki yıl önce enerji şirketleri, Güney Marmara’dan arazi almaya başlamış, rüzgar santralleri kurmak için... En başta EnerjiSa, Bilgin Enerji tabelaları görünmüş... Ardından metalurji şirketi Çolakoğlu çıkmış ortaya... Buğdaylı Köyü’ne ait 3 bin 800 dönümlük araziye talip olmuş. Şirket yetkilileri köylülerin ayağına kadar gitmiş, öyle bir teklif vermişler ki, arazisini satmayı aklının köşesinden geçirmeyen bile arazinin değerinin 10-15 katı fiyatı duyunca, “Sattım gitti” deyivermiş. Zeytinliklerin dönümü 25-30 bin liradan, tarlalar 10 bin liradan satılmış. Şöyle küçük bir çarpma işlemi yapın, anlayın nasıl oluk oluk para Hepimiz ağladık. 5 kardeş taksiciliğe başladığımız- aktığını Buğdaylı’ya... Kaba hesap 80 milyon lira, eski parayla 80 trilyon! ‘Ne diyon sen dan beri, taksimetrenin yazmadığı 10 krş.u evimize kızım elime 1.5 trilyon geçti!’ Her ikisi de 70’lerinde, yüzlerinde öyle çosokmadık. Her şeyimiz var Allah’a şükür. cuksu bir gülümseme... Çoğu köylü konuşmak istememişti, fırsat bu fırsat, Çok duygulandım,veda ettim, tam ineceğim : bu ikilinin konuşmaması mümkün değil ki! Yaklaşıyorum yanlarına, ya-Peki Nerede oturuyorsunuz şimdi dedim oy- nılmamışım. Öylesine içten, öylesine dost canlısı ki ikisi de... ’Merhaba, Bu köy zengin olmuş öyle mi amcalar?” diye giriyorum söze... “Bizim babalesine. 1949’da Hacialibey Çiftliği’ndeki 5 bin dönüm araziyi 150 bin liO iki kardeşin oturduğu 5 katlı apartmanı biz larımız raya almış. 105 hane zor toplamışlar o parayı. O zamanlar yokluk var her aldık. 5 kardeş orada oturuyoruz. Evladınıza ne yerde... Yatak, yorgan yünü satıp, parayı ancak denkleştirebilmişler” diyor araba bırakırsınız, ne ev, ne de başka bir miras. 78 yaşındaki Halil Duyar. Sonra devam ediyor; “Koca çiftlik satılır mı? SaEvlada sadece değer kavramları bırakırsınız. dece bizim köyün aldığı 5 bin dönüm arazi... Ben o zamanlar delikanlıyBakın iki babanın bıraktığı değer kavramlarına, dım, hatırlıyorum, çiftlik sahibi kendi yiyip içiyor ama işçilerinin paralarını

-Köpek baliklarinin kansere karsi bagisikligi vardir. -Timsahlar derine batabilmek için tas yutarlar. -Bir istakoz 7 senede ancak yarim kilo alabilirler. -Penguen yüzebilen fakat uçamayan tek kustur. -Atlarin insanlardan 18 tane daha fazla kemigi vardir. -Büyükçe bir yunus günde 2 ton yiyecek tüketir. -Sivrisinek insanlarin ölümüne en fazla sebep olan hayvandir. -Bir inek hayati boyunca yaklasik 200.000 bardak süt üretir. -Mavi balinanin agirligi 22 ayda 26 tona kadar ulasir. -En hizli büyüyen hayvan mavi balinadir. -Bir karinca kendi agirliginin 50 kati agirligi kaldirabilir. -En hizli kara hayvani çitadir. Hizi saatte 95 km’ye ulasabilir. -En hizli balik yelken baligidir. Hizi saatte 109 km’ye ulasabilir. -En hizli kus bogazli kirlangiçtir. Hizi 3 saniyede saatte 128 km’ye çikabilir. -Mavi balinanin çikardigi ses 850 km öteden duyulur. -Suaygirlari su altinda dogar ve dogar dogmaz yüzebilirler. -Hayvanlar aleminde sadece domuzlar günesten yanabilir. -Suaygirlari agizlarini 120 cm açabilirler. -Bir pire kendi boyunun 150 kati yükseklige ziplayabilir. -Son 4000 sene içinde herhangi bir yeni hayvan evcillesmemistir. -Karincalarin koku alma kabiliyeti en az köpekler kadar gelismistir. -Insanlari parmak izinden, köpekleri ise burun izinden tanimak mümkündür. -Ayni parmak izi gibi her insanin dil izi de farklidir. -Hamamböcekleriyaklasik250milyonyildirhiçbirdegisimeugramamislardir. -Balinanin derialti yagindan sabun, güzellik kremi, margarin elde edilir. -Vampiryarasalarihayvanlarinkaniniemervegünde1çorbakasigikanladoyarlar. -Bilgisayarla ugrasmak gözleri bozmaz, sadece yorar. -Dünyadaki isi 1900 yilindan itibaren 0,7 derece artti. -Yunuslarin beyni insanlarinkinden büyüktür. -Insan, ömrü boyunca 20 kg toz yutar. -Kibrit kutusu kadar bir altin, bir tenis kortu büyüklügüne kadar inceltilebilir. - P e r u ’ d a h i ç u m u m i t u v a l e t y o k t u r. -600 tane bitki cinsi e t y i y e n d i r. -60 yasinda, insanlar tat alma duyularinin %50’sini kaybederler. -El tirnaklari ayak tirnaklarindan 4 kat daha hizli büyürler. -Gülmek için 17, surat asmak için 43 adaleye ihtiyaç vardir. - B e y n i n % 8 5 ’ i s u d u r . -Dünyada en çok kullanilan isim Muhammed’dir. -Eskimolar buzdolaplarini yiyeceklerin donmamasi için kullanirlar. -Fare bir deveden bile daha fazla süre susuz kalabilir. -Okumak,çocuklarınkültürelgelişimlerinitamamlamalarıvebilgiçağınıyakalamalarıiçinhavagibi,sugibi,yemekgibigünlükhayatlarınınbirparçasıolmalıdır. -Türkiye’deki kahvehane ve kütüphane sayılarının kıyaslaması şöyledir; Kütüphane sayısı: 1.412-Kahvehane sayısı:570.000 -49.000 kişiye bir kütüphane düşerken, 122 kişiye bir kahvehane düşmektedir Metin KASAPOĞLU

ödeyemiyordu. Biz ekmek götürüyorduk onlara, öyle düştüler, öyle aç kaldılar. Sonra o çiftliği taksim edip sattılar köylere... Bugün ben o çiftliğin sahibinden daha iyi durumdayım!” Halil Amca, 8 dönüm zeytinlik satmış, eline bir anda 200 bin lira geçmiş. Topraktan kazanmış, faize yatırmış. Bir bölümünü de ikisi kız, ikisi erkek, dört çocuğuna pay etmiş, ama biraz yanlış pay etmiş! Konu buraya gelince, canı sıkılıyor Halil Amca’nın... İki elinin serçe parmaklarını birbirine kenetleyip, Ben yangına körükle gidiyorum, “Eşit verseydiniz keşke” diyorum. O zaten farkında durumun, “Vermedik işte, keşke verseydik” diyor bin pişman... 90 dönüm tarla gitti! 71 yaşındaki arkadaşı Orhan Kökçüler, 90 dönüm tarla, 25 dönüm de zeytinlik satmış, eline tam 1.5 milyon lira geçmiş. Eski parayla tamı tamına 1.5 trilyon lira!Ama o sattığı toprağa yanıyor! Bu yüzden topraktan geleni toprağa yatırmış. “Nereden arazi aldınız?” diye soruyorum, sanki alıcıymışım gibi bakıyor yüzüme, ser verip sır vermiyor; “O da bizde kalsın” deyip geçiştiriyor. Bu kez toprak satmaya hiç niyeti yok. Peki insanın eline bu kadar para geçer de hayatı değişmez mi? “Hiç yokluk çekmediniz mi eskiden? Genç olsaydınız bu parayla ne yapardınız?” diye soruyorum biraz hınzırca. İkisi de aynı kafada, cevapları bir; “Arazi alırdık ne yapacağız? Biz çiftçiyiz, bize arazi lazım!” Peki ya yokluk görmemişler mi bugüne kadar? Orhan Amca, “Yok, biz hiç yokluk görmedik, ama babalarımız görmüş” diyor. Sütü peyniri göremezdik haftalarca. Hayvanımız bile yoktu ki, sağalım. Çok pahalıydı. Kuru ekmek-domatesle nefsimizi körletirdik. Allahımıza çok şükür, şimdi her şey önümüzde!” Köy Katibi SüleymanYazıcı, Buğdaylı hakkında bilgi veriyor bana... Nüfusu soruyorum, “Dul kadınları da sayarsan 270 hane” diyor. Neden, adamdan saymıyor mu dul kadınları?Yok, öyle değil. O, Ramazan davulcusundan nüfusu hesaplıyor da ondan... Davulcu için para toplarken, dullardan para almazlarmış, hesap o hesap! Yalnız kalan kadınları korumak için... Toplam nüfus davulcuya göre 885, kelle hesabına göre 900! Bunlar köy villası! Bu arada köyde delirmeyen, şanssız 10 haneden birinde Süleyman Yazıcı oturuyor. Yani onun ne tarlası varmış Hacıalibey Çiftliği’nde, ne de tek bir zeytin ağacı! Yazıcı, eline para geçemeyen şansızlardan, ama muhtarlığın başına da talih kuşu konmuş. Buğdaylı Köyü’nde köylüler gibi, muhtarlık da zengin olmuş. Muhtarlığa ait 60-70 dönüm araziyi 800 bin liraya (800 milyar) satmışlar. Bu parayla yangın söndürme tankeri, çöp kamyonu ve yol hafriyatı için kepçe alınmış. Şimdi anaokulunun onarımını yaptırıyorlar, sırada ilköğretim okulu var... “Ne güzel köyünüz zenginleşiyor, güzelleşiyor. Köyde bir sürü villa var” diyorum Yazıcı’ya. “Yok be, normal iki katlı köy evi... Kim yazdıysa villa diye abartmış” diyor. “İyi ama ben hiç böyle köy evi görmedim. O zaman bari köy villası diyelim” diyorum şaka yollu...Gülüyor katıla katıla... Arazi zengini hemşehrilerine takılıyormuş bazen Yazıcı, “O kadar işinizi görüyorum, bari bana da bir yelek, bir pantolon alın” diye... Şimdiye kadar bir şeycik gelmemiş! Şimdi Yazıcı da arazi zengini olmayı bekliyor. Annesinin Çavuşköy’deki arazisine bir talip çıkarsa, o da biraz rahatlayacak. Gönlü tok, “Dönümü 30 milyardan satılırsa 300 milyar yapar. Üç kardeş paylaşacağız, adam başı 100 milyar düşer, o da bana yeter” diyor. Neriman ERALP

Toplum Hakları ve İdeolojiler

Dr.Nedim BİRİNCİ

Toplumlara İdeolojiler yön veriyor İdeoloji, bir toplum içerisinde yer alan daha küçük topluluklara yön veren, kendi içlerinde oluşturdukları birlikteliklerde birleşen insanların oluşturduğu düşünce, inanç ve düşünüş biçimidir. Çoğu insanın kendine has ideolojisi mevcuttur. Dolayısıyla insanlığın her döneminde ve insanların belli dönemde belli bir ideolojisi olmuştur. İnsanların savundukları bu düşünceler özellikle emperyalistlerin ve Küresel egemen güçlerin de desteğiyle iyice içi boşaltılmış savunumlar olarak kalmıştır. Çünkü bahsettiğimiz güçler “medya ve popüler kültür” denilen yöntemlerle, zihinsel üretimleri kendileri yapar ve bilinçli bir şekilde, insanları bilinçsizleştirme sürecini gerçekleştirir. Artık düşünemeyen nesillerin, üretemeyen zihinlerin alıp başını gittiği bu ortamda, hiç kimsenin kendisine has ideolojisi yani düşüncesi yoktur. Sağdan soldan duyduğu cümlelerle, bilgi olmadan yorum yapmaya kalkışanlar her alanda karşımıza çıkmaktadır. Bu durumda toplumda öne çıkan, daha doğrusu öne çıkarılmış insanların peşinden sorgusuzca, koyun misali gitmemiz de bu yüzdendir… Gençlerimizde durum daha da vahimdir. Ezbere alıştırdığımız çocuklarımız ise bırakın kendi ideolojilerini şekillendirmeyi, iki kelimeyi yan yana koyup, düşüncelerini ifade edemez duruma gelmişlerdir. Duyduklarını akıl ve mantık süzgecinden geçirmeden, doğruluğunu test etmeden her ortamda dile getirmeyi marifet sanmaktadırlar. Okuyan, düşünen insanları tenzih ettiğimi belirtmeliyim fakat çoğunluk düşünmekten, üretmekten aciz… İdeoloji kavramıyla doğal olarak hepimizin zihninde siyasi yapılanmalar canlanmaktadır. 12 Eylül döneminden bu yana süren ideolojilerin saptırılması yöntemi günümüzde de artarak devam etmektedir. İdeolojileri birbirine düşman ederek ya da içlerini boşaltarak, toplumda her zaman kargaşanın var olması egemen güçlerin yüzlerini güldürmektedir. Sağ-sol, dinci-laik, alevi-sünni, doğucu-batıcı, milliyetçi-liberal, evetçi-hayırcı, çağdaş-tutucu ve sayabileceğimiz yüzlerce ayrışmayla, toplumumuz bu kargaşalara yıllardır maruz kalmaktadır. Belirttiğimiz üzere bu ayrılıklar “kurt dumanlı havayı sever” misali batılıları mutlu etmektedir. Sorunları tespit edip, çözüm önerisi sunanların sesleri kısılır öncelikle, yanlış amaç peşinde koşmaları hedeflenir. Böylece çözümü olan sorunlar içi boş ideolojik kavgalar yüzünden iyice sarpa sarar ve giderek büyür. Başlangıçta iyi niyetle düşüncelerini savunduğunu sanan insanlar ise bir süre sonra emperyalizmin bu oyununda aktör olduğunu kavrar, onların amaçlarına hizmet ederken bulurlar kendilerini… Dikkat edildiğinde, Türkiye’nin atılımlar yapacak öz güveni kendisinde bulduğu dönemlerde, bu yapay akımlarla ve provokatörler aracılığıyla baltalanır bu atılım hamleleri… Ermeni “Asala” örgütünün bitirilmesinin hemen sonrasında, Pkk terör örgütünün çıkarılması, Pkk’nın gücünün azaldığı dönemde, Hizbullah’ın gücünü arttırması ve sonrasında misyonunu tamamlayan bu örgütün yerine tekrar Pkk’nın hortlatılması da bu bahsettiğimiz konu içerisinde ele alınabilir. Günümüzde “dünya görüşü” dediğimiz, insanların dünyaya ve olaylara bakış açılarının da içleri boşaltılıp, algı yöneticilerinin istekleri doğrultusunda farklı şekilde doldurulmaktadır. İnsan Hakları, demokrasi, eşitlik, özgürlük dediğimiz kavramlar emin olun hiç birimizin zihninde canlanan haliyle yer almaz gündelik hayatta… Tamamıyla emperyalistlerin amaçlarına hizmet eder hale gelen bu içi boş kelimeler, artık insanımızın çoğunda tiksinti uyandırır hale gelmiştir. Aydın geçinenlerimiz ise “evrenselliği” Batı ve ABD ye bağlılık olarak halkımıza enjekte etmekte, “her tür düşünceye açık olmayı” ise savunduğumuz değerleri başkalarının doğrultusunda şekillendirmekle eş değer tutmaktadırlar. Hal böyle olunca hepimizin ruh ve zihin dünyası karmakarışıklaşmakta, belirsizlikler hayatın her alanında kendisini göstermektedir. Toplum olarak, şarkıda da bahsedildiği gibi “kafa nereye biz oraya” misali ne tarafa çekerlerse o tarafa yönelmekteyiz…


6

Dünya nüfusunu aşacak Saklanan gizem: Türk piramitleri

5 yıl içinde küresel mobil internette veri trafiği 18 katına, internet hızı ise 9 katına çıkacak çıkacak Önümüzdeki 5 yıl içinde mobil cihazların sayısının dünya nüfusunu geçmesi ve böylece küresel mobil internet veri trafiğinin 18 katına çıkması bekleniyor. Cisco Görsel Ağ Endeksi’nin (VNI) 2011’den 2016’ya kadar Küresel Mobil Veri Trafiği Öngörü Raporu’na göre 2011 yılında toplam mobil veri trafiğinin yüzde 45’i veya ayda 269 petabayt olan mobil bulut trafiği, 2016 yılında yüzde 71’e veya ayda 7,6 eksabayta ulaşacak. Böylece önümüzdeki beş yıl içerisinde dünya çapında mobil veri trafiği 18 katına çıkarak, 2016 yılında ayda 10,8 eksabayta veya yılda 130 eksabayta ulaşacak. 7.3 MİLYARDAN FAZLA CİHAZ Mobil veri trafiğinde beklenen bu keskin artış, kısmi olarak internet bağlantılı mobil cihazların sayısında öngörülen artış miktarından kaynaklanıyor. Tahminlere göre bu cihazların sayısı, dünya nüfusunu geçecek. SM kaynaklarına göre 2016’daki tahmini dünya nüfusu 7,3 milyar. Cisco, 20112016 yılları arasında küresel mobil veri trafiğinin küresel sabit veri trafiğine oranla üç kat daha hızlı büyüyeceğini öngörüyor. 813 KATRİLYON SMS’E DENK Yılda 130 eksabayta ulaşacağı öngörülen mobil veri trafiği şunlara karşılık geliyor: 33 milyar DVD. 4,3 katrilyon MP3 dosya (müzik/ses), 813 katrilyon kısa mesaj servisi (SMS). Mobil veri trafiğindeki bu artış, tahmin raporunun kapsadığı dönemde yüzde 78’lik bir yıllık bileşik büyüme oranına (CAGR) karşılık geliyor. Sadece 2015 ve 2016 yılları arasında öngörülen mobil internet trafiğindeki artış, 2012 yılı için öngörülen tüm mobil internet trafiğinin yaklaşık üç katına denk geliyor. Ayrıca, Cisco’nun gerçekleştirmiş olduğu çalışmaya göre, 2016 yılındaki tüm akıllı telefon ve tablet bilgisayarların yüzde 71’inin (1,6 milyar) İnternet Protokolü Sürüm 6 (IPv6) mobil ağ bağlantısı olacak. Daha geniş bir perspektiften bakıldığında ise, 2016 yılında dünyadaki tüm mobil cihazların yüzde 39’u (4 milyardan fazla cihaz) IPv6 uyumlu olacak. ORTA VE DOĞU AVRUPA’DA 21 KAT ARTACAK Cisco tarafından güncellenen öngörü raporuna göre, en yüksek veri trafiği artış oranına sahip olacak bölge, Türkiye’nin de içinde bulunduğu Orta ve Doğu Avrupa ülkeleri, yüzde 83 CAGR oranı ve 21 kat artış ile en yüksek ikinci bölgesel mobil veri trafiği artış oranına sahip olacak. HIZ 9 KATINA ÇIKACAK Geçtiğimiz yıl içerisinde ortalama mobil bağlantı hızı iki katına çıktı ve 2016 yılına kadar bu hızın 9 katına çıkması bekleniyor. Behçet BAŞÜRÜN

Türkler piramit yaptılar mı? Piramit yaparken etkilediler mi yoksa etkilendiler mi? Neden yaptılar? Türk Geçmişi Türk’ ve ‘Piramit’ kelimeleri size alakasız gelebilir.Ama Türklerin de dünyanın piramit yapımcılarından olduklarını biliyor muydunuz? Ve bu piramitleri Çin civarına yapmışlardır. Uygur Türklerinin yaptığı bu piramitler Mısırdaki piramitlerden daha büyüktür ve daha fazladır. Vikipedi demiş ki: Türk piramitleri; Çin’de bulunan ve çinin sakladığı Türklere ait ve mısır piramitlerine oranla daha büyük ve çok sayıda bulunan piramitlerdir. Çin’in xiang kentinde bulunur bunların en büyüğü beyaz piramittir uydudan görünebilmektedir ve tamamen eski Türklere aittir ne yazık ki Çin bunları gizlemekte ve beyaz piramiti bir dağ görünümüne sokmaya çalışmışlardır. Ülkenizde yüzlerce dünya harikası bulunmakta; Mısır’daki piramitlerin iki katı yüksekliğinde piramitler… Siz bunları tüm dünyaya tanıtır ve bacasız ekonomiye mi açarsınız, yoksa bu piramitlerin olduğu bölgeyi yasak bölge ilan eder ve bütün dünyadan gizler misiniz? Çin Halk Cumhuriyeti’nin haritası ile. Birde karşılaştırmak üzere, bir bilim adamının (İngiliz araştırmacı James Churchward) 1900’lü yılların başında

yaptığı araştırmaya bağlı olarak yaptığı Türk Uygur haritasına bakalım. Çin kaynaklarınca da kabul edilen bu varlığı, Çin kaynakları şu şekilde açıklar: “Uygur İmparatorluğu Mu’nun en başta gelen koloni imparatorluğuydu ve doğu yarısı Tevratta sözü geçen Tufan sırasında mahvolmuştu. Çin efsaneleri Uygurlar’ın 17.000 yıl önce medeniyetlerinin zirvesinde olduklarını anlatır. Bu tarih jeolojik fenomenlere de uygunluk

göstermektedir.”Yukarıda bahsi geçen dönem MÖ 1000’li yıllarda Çin’de varolmuş Hun devleti değil, MÖ. 17 yüzyılda Çin toprakları üzerinde hakimiyet sürmüş olan Uygur İmparatorluğudur.Beyaz piramit ve bunun etrafındaki diğer piramitlerin hepsi, Türk yapımıdır ve Uygur İmparatorluğu zamanında yapılmıştır. Çin’in bu piramitleri bütün dünyadan saklamasının nedeni budur. Günümüzde bu pi-

ramitleri gizleyebilmek için, üzerlerine ağaçlar dikerek, orman görüntüsü verilmeye çalışılmaktadır. Çin, eğer bu piramitlerin araştırılmasına izin verirse, bütün dünyanın hep bir ağızdan söylediği bir çok yalan gün yüzüne çıkacaktır ve duyulan korkunun nedeni budur. Günümüzde Doğu Türkistan’ın varlığını bile tanımayan ve “Bu topraklar Türklerin değil, binlerce yıldır bizim” diyenlerin yalanları ortaya çıkması, Çin devletinin işine gelmemektedir. Dikkatli bakarsanız piramidin neredeyse arkadaki dağ ile aynı büyüklükte olduğunu fark edebilirsiniz. Sonuç olarak, bu piramitler yaklaşık MÖ 10 binli yıllarda, Türkler tarafından yapılmış olup; Beyaz Piramit ismindeki piramit, 300 metre yüksekliği ile dünyanın en büyük ve ilk piramiti olma özelliğini taşımaktadır Muharrem Kılıç’ın “Gizlenen Türk Tarihi” adlı eserinden faydalanılmıştır. Dağ gibi görünen bu Çin’deki Beyaz Piramitler. Çinliler Türkleri bu eşsiz eserini dünyadan saklamak ve toprakların kendilerine ait olduğunu belirtmek amacıyla piramidin üstüne toprak döküp ağaçlandırmıştır.Şu anda bu bölgeye girmek bile yasaklanmıştır.Gerisini siz düşünün. Nazım CAUŞ

Bulgaristan Türklerinin Sesi Bilgilendirmek

Özkan HACIOĞLU

Ev sahipleri kira vergisine dikkat!

Konut kredisi faizi, kira vergisinden düşülebilecek Maliye bu yıl ev sahiplerinin vergisinin ne kadar olacağını hesaplayıp internet sitesinden yayımlayacak. Ancak Maliye kira gelirinden düşülecek giderleri hesaplamayacak. Bu nedenle ev sahiplerinin kira gelirinden düşülecek giderlerini Maliye’ye bildirmesi gerekiyor. Başta konut kredisi için ödenen faiz var. 2011 yılında kira geliri (gayrimenkul sermaye iradı gelirleri) elde eden ev sahiplerinin bugünden 25 Mart akşamına kadar beyannamelerini vermeleri gerekiyor. Ancak Maliye bu yıl banka işlemlerinden yola çıkarak kimin ne kadar vergi ödeyeceğini kendisi belirleyip Gelir İdaresi Baş kan lı ğı internet sitesinden ya yım la ya cak. Burada en önemli sorun, bankadan yapılan havale tutarının nihai kazanç sayılıp indirilecek tutarların göz önüne alınmaması olacak. Bu nedenle Maliye’nin ev sahiplerine bildirdiği gelirin verginin üzerinden ödeneceği net tutar olmadığını kanıtlamak özellikle önemli. Ev sahiplerinin Maliye’nin gelir saydığı tutardan indirilecek kalemleri belirleyip bildirmesi gerekecek. Peki hangi harcamaları kira vergisinden düşebiliyoruz? Evi eğer 2007’den sonra almışsanız alış bedelinin yüzde 5’ini 5 yıl boyunca vergiden düşebilirsiniz. Diğer bir önemli kalem de birçok ev krediyle alındığı için ödenen faizin be yan na me de gelirden düşülebilecek olması. * İ S T İ S N A S A D E C E K O N U T TA VA R Ev sahipleri 2011’de 2 bin 800 liranın üstünde kira geliri sağlamışsa beyanname vermek zorunda. Bunun altında gelir elde etmişseniz beyanname vermenize gerek yok. İstisna uygulaması sadece konuttan elde edilen gelirler için söz konusu. Konut ve işyeri kira gelirinin birlikte beyan edilmesi halinde, istisna sadece konut gelirine uygulanır. İşyeri kira gelirine istisna yok. Kira gelirinin yanı sıra başka kazancını beyan eden istisnadan yararlanamaz. * ÇOCUĞUN OTURUYORSA... Eğer çocuğunuz ve kardeşleriniz evde oturuyorsa beyanneme vermeye gerek yok. Ancak çocukların veya kardeşlerden her birinin birden fazla evde ikameti görünüyorsa sadece bir ev için vergi yok. diğer ev için emsal kira bedelinden beyanname verilmesi gerekiyor. Kardeşler evli ise eşlerden sadece biri için emsal kira bedeli hesaplanmaz. * MAL İLE ÖDENEN KİRALAR Kira gelirinde gelirin elde edilmesi, tahsil esasına bağlı. tahsil esasına göre kira gelirinin vergilendirilmesi için nakden veya ayni olarak tahsil edilmiş olması gerekiyor. Kira bedelinin hiç olmaması veya düşük olması halinde, “emsal kira bedeli” esas alınır. Evin bedelsiz olarak başkalarının kullanımına bırakılması, kira bedelinin emsal kira bedelinden düşük olması hallerinde emsal kira bedeli esası uygulanacak. o bina ya da arazi için kira takdiri veya tespiti yapılmamışsa emsal kira bedeli, emlak vergisi değerinin yüzde 5’i olacak. * BANKADAN ÖDEMEYENE CEZA Konutlarda her bir konut için 500 tL ve üzerinde kira geliri elde edilmesi halinde, işyerlerinde ise, miktar sınırlaması olmaksızın kiraya ilişkin tahsilat ve ödemelerin banka veya posta idaresi yoluyla yapılması gerekiyor. Buna uymayanlara kesilecek ceza, Vergi usul Kanunu’nun mükerrer 355’inci maddesinin o yıl için belirlenen özel usulsüzlük cezası miktarından az olmamak üzere her bir işlem için bu işleme konu tutarın yüzde 5’i olacak. * GELECEK YILIN VERGİSİNİ ÖDEME Gelecek yıllara ait olup, peşin tahsil edilen kira bedelleri, ödemenin yapıldığı yılın değil, gelirin ilgili olduğu yılın hasılatı olarak kabul edilir. Örneğin; 2011, 2012 ve 2013 yılları kira gelirleri topluca 2011 yılında tahsil edilirse, her yıla ait kira bedeli ilgili yılda beyan edilecek. HANGİ GİDERLERİ GELİRDEN DÜŞEBİLİRİZ? * Ödenen aydınlatma, ısıtma, su ve asansör giderleri. * İ d a r e g i d e r l e r i . * S i g o r t a g i d e r l e r i . * Ev için harcanan borçların faiz giderleri. * Konut olarak kiraya verilen bir adet evin iktisap yılından (satın alındığı tarih) itibaren 5 yıl süre ile iktisap bedelinin yüzde 5’i (İktisap bedelinin yüzde 5’i, tutarındaki indirim, sadece ilgili eve ait hasılata uygulanacak, indirilmeyen kısım gider fazlalığı sayılmayacak. 2007 yılından önce elde edilen konutlar için indirimden yararlanılması mümkün değil. * Ve r g i , r e s i m , h a r ç v e ş e r e f i y e lerle belediyelere ödenen harcamalara katılma payları. * A m o r t i s m a n l a r . * Kiraya verilen gayrimenkul için yapılan onarım giderleri ile bakım giderleri. * Ödenen kiralar ve diğer gerçek giderler. VERGİ ORANI NE OLACAK? * 9.400 t L’ y e kadar % 15 * 23.000 tL’nin 9.400 tL’si için 1.410 tL, fazlası % 20 * 53.000 tL’nin 23.000 tL’si için 4.130 tL, fazlası % 27 * 53.000 tL’den fazlasının 53.000 tL’si için 12.230 tL, fazlası % 35

Yaşlı Bulgaristan Vatandaşlarının Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği’nin Faaliyetlerinden Sayısı Ar tıyor

TDİHD-Türk Dünyası İnsan Hakları Derneği Genel Başkanı Abdullah Buksur’u ziyaret

Afganistan’ın Dini Lideri Sn.MAHDUM Bey ve Dernek Bşk.

İzmir Rumeli Dernek Yöneticileri ile birlikte

BULTÜRK Yönetim Kurulu birlikte toplantı halınde

Azerbaycan Milletvekilleri Prof.Dr.Chingiz Ganızada ve Jale Alieva

Hocalı Soykırımı Anma topl. Bahçelievler Belediye Başkanı Sn.Osman Develioğlu ve protokol

Yaşlı Bulgar vatandaşlarının sayısının artması bekleniyor Ya ş l ı l a r ı n aktif hayatı ve nesiller arasındaki dayanışma i ç i n Av rupa Yılı’nı açarken Çalışma ve Sosyal Politika Bakanı Totyu Mladenov gelecek yıl 65 yaş üstü Bulgarların sayıca artmasının beklendiğini bildirdi. Ulusal İstatistik Enstitüsü verilerine göre bu yaş grubundan kişilerin sayısı 2001’de % 16.8 iken 2011’de % 18.5’e çıkmıştır. Eurostat’ın verilerine göre Bulgarların % 36’sı emeklilik yaşına varınca çalışmaya devam edeceğini ifade ederken bu yüzde Avrupalılar için ortalama 33.9’dur.


Bulgaristan Türklerinin Sesi 7

Osmanlı Sultan Kokuları

Osmanlı arşivlerini araştıran Ergül, küçük yaşlardan beri kokulara merakı olduğunu söylüyor. Bu merakını keşfeden annesinin onu yaz tatillerinde Ermeni bir arkadaşlarının koku dükkanına yolladığını anlatan Ergül “Üniversite yıllarında kokuyla hobi olarak ilgilenmeye başladım. ,Sosyoloji mezunuyum ama kokulara merak saldım. Üç yıldır dükkanımda kişiye özel kokular hazırlıyorum, eğitimler veriyorum. Dört sene önce de aklıma padişahların, sultanların nasıl koktuğu sorusu takıldı. Kendimi Topkapı Sarayı’nda buldum. Onlar da bana yardımcı oldu ve arşivleri açtılar. Fatih Sultan Mehmet, Yavuz Sultan Selim, Kanuni Sultan Süleyman, Abdülhamit gibi padişahların ve Hürrem, Hatice, Kösem ve Mihrimah Sultan gibi saray kadınlarının kokularını araştırdım ve birebir ortaya çıkardım” diyor. Son yıllarda Osmanlı’ya yönelik yoğun ilgiyle satışların arttığını belirten Ergül en çok Hürrem Sultan kokusunun talep gördüğünü söylüyor:”Sarayda esans kullanımı statüye göre değişirdi. Valide Sultan’ın 70 gram esans kullanma hakkı vardı, cariyelerin ise ayda üç gram. Hürrem’in aşk kadını olduğu bilinen bir şey. Kullandığı esansın içinde portakal çiçeği, karanfil, orkide, frezya, misk, gül ve nilü-

fer bulunuyor.Bu kokular hem güçlü bir karakterin hem de özgüvenin kanıtı. Ayrıca sarayda yürürken kokusu yayılsın diye ayaklarını lavanta yağıyla ovdururmuş. Hatice Sultan ise Hürrem’in tersine daha masum bir koku kullanırmış. Esansında bergamot, hanımeli, yasemin, gülhatmi, vişne, vanilya, zencefil, böğürtlen ve çikolata gibi birçok farklı karışım kullanmış. Kokunun karışımına bakınca bergamot ve vişne onun maceraperest ve tutkulu olduğunu, çikolata ve hanımeli ise çocuksu bir yönü olduğunu ele veriyor.” Fatih’inki otoritesini yansıtıyor. Saltanatıyla olduğu kadar sevdasıyla da dillerden düşmeyen Kanuni Sultan Süleyman ise amberin, sandal ağacı, misk ve vanilyadan oluşan bir koku kullanmış: “Bunun yanı sıra, narenciyelerden portakal ve 18 çeşit değişik bitki ve baharat karşımı ilave edilmiş, ortaya da güç ve iktidar duygusunu yansıtan bir koku çıktı. Zaten kokladığınızda ‘Kanuni böyle kokabilirdi’ diyebiliyorsunuz. Yavuz Sultan Selim’in kullandığı koku ise, misk, kehribar, vanilya, kakaodan oluşuyor. Kehribar gücü temsil ederken kakao ve vanilya eğlenceli bir yanının olduğunu gösteriyor. Yeni bir çağı açan Fatih Sultan Mehmet’in farklılığı kokusuna da sirayet etmiş. Diğerlerine kıyasla daha tatlı ve baharatlı bir kokusu var. Paçuli, sedir ve sandal ağacı, tarçın, kehribar, gül, menekşe ve frezya bulunuyor. Sedir ve sandal ağacı otoriter bir lider olduğunun kanıtı. Herbirinin ayrı karakteri var, tamamen doğal Bihter Ergül dileyenlere özel esans hazırladığını söylüyor. Kleopatra, Napolyon, Sezar gibi dünya tarihine yön veren önemli isimlerin de kokularını hazırlayan Ergül, kişiye özel koku isteyenlere yaş, cinsiyet, yeme-içme alışkanlıkları, uyku düzeni gibi soruların sorulduğu formlar doldurtuyor: “Hiçbir katkı maddesi kullanmıyorum. Her kokunun bir karakteri var ve hepsi kişinin kendisiyle bağdaşır. Buna hal ve tavırlarımız, alışkanlıklarımız dahil. Kişi eğer son dönemde depresyon geçirdiyse, koku hazırlarken onu da göz önünde bulunduruyorum.Ten rengi de önemli ama daha da önemlisi ter salgısı. Giyim tarzı da önemli. Sportif giyinen kişide kaslar daha rahat olduğu için kokuyu daha güzel taşıyabiliyor. Kadın topuklu ayakkabı giyiyorsa, kasları kasıldığı için hormonal denge farklılaşıyor. Dişilik ortaya çıkıyor. Topuklu giyenler için özellikle daha baharatlı, oryantal kokuları tercih ediyoruz.” Atatürk misk-i amber severdi. Bihter Ergül’e yakın zaman tarihteki liderlerin sevdiği kokuları ortaya çıkarmayı düşünüp düşünmediğini soruyoruz: “Mustafa KemalAtatürk’ün sık sık misk-i amber kullandığını biliyoruz. Misk-i amber, sakinlik, dinginlik verirken aynı zamanda kıvrak zekâyı geliştirir. Cumhuriyetin geleceği açısından önemli kararlar alacağı Sivas ve Erzurum Kongresi’ne giderken cebinde misk-i amber taşırmış. Sık sık koklarmış Mesut UĞURLU

AĞLAYAN GELİN ÇİÇEĞİ: Hem görünüşleriyle hemde tarzıyla. Ağlayan Gelin Çiçeği hayata veya berberliklerdeki isyanı dile getirir. Bulunduğunuz ortamdan veya birlikteliğinizden artık kurtulmak istediğinizi yani isyan ettiğiniz gösterir. LEYLAK ( B E YA Z ) : “Hoş ve namuslu birisin.” GARDENYA: “Beni unutma; gerçek aşkımsın...” GELİN EL ÇİÇEĞİ: ‘’Mutlu olabiliriz.’’ IHLAMUR: Evli çiftler için “Seni seviyorum” anlamı taşır. İ S PA N Y O L YA S E M İ N İ : “Bence, sen çok seksi ve şehvetlisin!” KARAÇALI: “Dostluğumuz uzun ömürlü olsun!” GÜL (KIRMIZI):“Seni seviyorum; ihtirasla bağlıyım sana!” KAKTÜS:İçtenlik; “Aşkımız için zorluklara katlanmalıyız!” HANIMELİ:“Sana olan bağlılığım sonsuza kadar sürecek.” HERCAİ MENEKŞE: “Beynimi işgal ediyorsun; ama ben bu durumdan şikayetçi değilim...”

MAVİ GÜL: Sevginizin ve aşkınızın ilahiliğini gösterir. LALE (SARI):Umutsuz aşkı ifade eder. KARANFİL (PEMBE): “Seni unutmayacağım...” LALE (ALACALI):“Gözlerin çok güzel.” PEMBE GÜL:Pembe gül, “gönlüm sende, seviyorum ve arkadaşımsın. Bu arkadaşlığı sevgiyle bütünlemek istiyorum.” anlamına gelmektedir. Pembe gül, “ minnettarlık, takdir etmek, hayranlık ve taziye” anlamına geldiğide ifade edilmektedir. BEYAZ GÜL: Gül, aşkın sevginin ve mutluluğun en güzel anlatım şekillerinden biridir. Biliyorsunuz ki aşk kendi arasında ayrılır. Yaradana olan aşkımız, anneye olan aşkımız, sevgiye olan aşkımız, doğaya olan aşkımız. İşte Güllerde kendi aralarında böye çeşitlenir. Beyaz Gül, aşkın ve sevginin ‘masumiyeti’ni simgeler. GELİNCİK:Sevgi bazen bir kelebek bazende bir günlük çiçek gibidir. Bir kişi gelincik alıyor veya sevdiği kişiye gönderiyorsa, “mazlum, hasret, bitap bir aşk yaşadığı”nı göstermektedir. ÇİN GÜLÜ: Tanıdığınız ve duygularınızı anlatamadığınız anlarda size en uygun güldür. Çin gülünün, “Zarif ve çok güzelsin” hitap anlamını taşımaktadır. SİYAH VEYA KURUTULMUŞ GÜL: Siyah Gülün anlamı: Hayata ne kadar bağlıysam sana da o kadar bağlıyım. Eğer siyah gül cenazeye gönderilirse, seni sevdiğim kadar hayatı sevmedim. Sen bu dünyadan geçip gittin bizlerin hayatını da karartın. İnşallah diğer bir hayatta bir araya geliriz. KURUTULMUŞ GÜL:Sevgiliye kurutulmuş gül vermek,Senbenimhayatımsıneğerhayatımdançıkıpgedersenbuçiçekgibiolurum.Ölümünekadarseniseviyorum. Renginar GÜLER

Hatice Sultandan Fatih’e Hürrem’den Mihrimah’a ve Atatürk’e kadar hangi kokuların kullanıldı Bihter Ergül kişiye özel kokular hazırlayan bir esans uzmanı. Osmanlı arşivlerine girerek sultan ve padişahların kullandığı kokuları ortaya çıkaran Ergül’e göre Hürrem Sultan portakal çiçeği, orkide ve karanfil seviyordu. Hürrem Sultan, nilüfer ve portakal çiçeği kokardı, Fatih Sultan Mehmet mor menekşe ve sandal ağacı esansı kullanırdı. Mihrimah Sultan hanımeli ve papatyaya bayılır, II. Abdulhamit mimoza ve kavun kokusuyla tanınırdı... Peki bunları nerden mi biliyoruz? Topkapı Sarayı arşivlerinde sultan ve padişahların kokularını araştıran Bihter Ergül’den. Ergül bir de site açmış. Yavuz Sultan Selim’den Genç Osman’a Mimar Sinan’dan Hatica Sultan’a tarihe damgasını vuran pek çok önemli ismin kullandığı kokuları, kisiyeozelkoku adlı sitede bulabilirsiniz. Kleopatra, Napolyon, Sezar gibi dünya tarihine yön veren şahsiyetlerin kokularını da yeniden üreten Ergül ile saraylardan gelen kokuları, karakter ve ten özelliğine bakarak kişiye özel tasarladığı parfümleri konuştuk.

Çiçeklerin Anlamları

Mutluluk, paylaşmak için yaratılmıştır

-Kadinlar vitrinde gördükleri “Indirim” lafina dayanamaz. Indirimdeki mal kadinda miknatis etkisi yapar. 10 tane benzer pabucu olsa indirimde gördügü ayakkabiyi alir, siz, “Bunlarin aynisi dolabinda var” deseniz “Sen gerçekten hiç anlamiyorsun” lafini yapistirir. -Kadinlar aglar. Ancak tek basina bir köseye çekilip de -yalniz- aglamaz. Kadinlar, sadece sevdigi erkek duyabilecekse aglar. -Bütün kadinlar kesin bir cevabi olmayan konularda soru sormakta müthis ustadir. Maksat, siz kendinizi sürekli suçlu hissedin. -Kadinlar asla sir saklayamaz. Daha dogrusu, kadinlar için bir sirri en yakin üç arkadaslarina söylemek sirri açik etmek kapsamina girmez. Bu mantikla hepsi en yakin arkadaslarina söylediklerinden sonunda sirri bilmeyen kalmaz. -Kadinlar telefona cevap vermeyi sevmez, uzun uzun çalsa dahi rahatsiz olmadan açmayabilirler. Lakin telefonda dünyanin en uzun konusmalarini yapanlar da yine kadinlardir. -Kadin yataga yatmadan “evvel” saçini tarayan tek yaratiktir. -Kestirme yola sapildiginda her kadina bir “kaybolacagiz” korkusu gelir. -Kirmizi isik, kadinlar için, “makyaj molasi” isaretidir. -Istisnasiz her kadin vermesi gereken bir-iki kilo oldugunu düsünür. -Kadinlar durup dururken eve bir buket çiçekle gelen kocadan süphelenir. -Kadinlar tuvaletin kapagini küçük bir hareketle indirmek yerine tuvaletten salona kadar yürür, kocasina söylenir ve tuvalete geri döner. -Erkek konusurken kadin lafin ortasindan konusmaya dalar ve devam eder. Ayni seyi erkek yapacak olsa kiyamet kopar. -Dügünlerde kadin kadina dans edenleri görünce kimsenin aklina bir sey gelmez. Erkekler için durum ayni degildir. -Karisinin gözucuyla bir baska adama baktigini yakalayabilmis erkek yoktur. Oysa kadinlar erkeklerini baska kadina baktigi an saniyesinde yakalarlar. -Kadinlarin erkeklerden daha çok para kazandigi tek meslek vardir: Top modellik. -Kadinin dondurmayi nasil yedigine bakarak karakter testi yapabilirsiniz. -Evde saatlerce kendi giyimiyle ilgilenen kadin, sokaga çiktiginda saatlerce baska kadinlarin elbiseleriyle ilgilenir. -“Yok bir sey”in anlami kadinlarda, erkeklerinkinden, tamamen farklidir. -Kadinlar her konuda erkeklerle esit olmak isterler. Üç istisna: Erkek tuvaletlerine girmek, çöpü indirmek ve hesabi ödemek. -Kadinlar asla haksiz degildir... En haksiz oldugu konuda bile “Kendime göre nedenlerim var” der. -Tabiatta kadinlara karsi son sözü söyleyebilecek tek bir dogal yapi vardir: Yanki! -Kadinlar kendilerine neler verildigine degil, onlar için nelerden vazgeçildigine bakar. -Zengin adam, karisinin harcadigindan daha çok kazanabilen erkek demektir. -Kadinlar “Erkeklerle esitiz” iddiasini sürekli tekrarlamaktan vazgeçtikleri anda, erkekler kadinlari kendilerinden üstün gördüklerini söyleyebilme firsatini yakalayacak. -Kritiklere baslayan kadin, kritik bir yasa gelmis demektir. - Evlilikler aynen kazalar gibidir, iki sahit ister. -Kadin elinizi tuttugu anda, bilin ki, eninde sonunda tepenize çikacaktir.

Tarih Müjgan DENİZ

Birinci Balkan Savaşı (1912) Savaşın Gelişimi Topraklarını genişletme hesapları içerisinde olan Balkan Devletleri (Bulgaristan, Yunanistan, Sırbistan ve Karadağ) Trablusgarp Savaşı’nı fırsat bilip aralarında anlaşma yaparak Osmanlı Devleti’ne savaş açtılar. Osmanlı Devleti’nin bu sayede bir çok cephede savaşmak zorunda kalması Balkan Devletleri’nin işine gelmiş ve savaş Osmanlı Devleti’nin yenilgisi ile sonuçlanmıştır. Birinci Balkan Savaşı’nın Nedenleri 1-Fransız İhtilali sonrası yayılan milliyetçilik akımının Balkan devletleri üzerindeki etkisi. 2-Rusya’nın Slavları birleştirip kendi yanına çekmek istemesi. 3- Osmanlı Devleti’ninAlmanya’ya yaklaşmasından rahatsız olan İngiltere’nin Reval Görüşmesi (1908) sonucunda Rusya’yı Balkanlar’da serbest bırakması. 4- Avrupalı büyük devletlerin, Balkan devletlerini Osmanlı Devleti’ne karşı kışkırtması. 5-Osmanlı Devleti’nin eski gücünü ve otoritesini kaybetmiş olması. 6-Osmanlı yöneticilerinin izledikleri bazı yanlış politikalar sonucunda Balkan devletlerinin Osmanlıya karşı birleşmeleri. Londra Barış Antlaşması (30 Mayıs 1913) Birinci Balkan Savaşı sonunda Londra Antlaşması imzalandı. Bu antlaşma ile Trakya’da Osmanlı-Bulgar sınırı “Midye-Enez” hattı olurken, Trakya ve Edirne Bulgaristan’a, Güney Makedonya, Selanik ve Girit Yunanistan’a, Silistre Romanya’ya, Kuzey ve Orta Makedonya Sırbistan’a verildi. Arnavutluk’un bağımsızlığı kabul edildi. Birinci Balkan Savaşı’nın sonuçları 1- Balkanlar ve Ege Denizi’ndeki Osmanlı hakimiyeti sona erdi. 2- Londra Antlaşması ile Bulgaristan Ege Denizi’nde kıyı sahibi olmuştur, 3- Osmanlı Devleti’nin ise, Balkanlar’da yalnızca Bulgaristan ile sınır komşuluğu kalmıştır. 4- Londra’da barış görüşmeleri devam ederken İttihat ve Terakki Partisi, I. Balkan Savaşı’ndaki yenilgiden dolayı yıpranan Kâmil Paşa Hükümeti’ni “Babıâli Baskını” ile devirerek iktidarı ele geçirmiştir. BirinciBalkanSavaşı’nınkaybedilmesininnedenleri Birinci Balkan Savaşı’nın kaybedilmesinin nedenleri arasında, Osmanlı Devleti’nin diğer ülkelere göre sanayisinin gelişmemesini, ordusunun hem karada hem de denizde yeterli olmamasını, donanma eksikliğinin bulunmasını, ordunun dört cephede birden savaşmak zorunda kalmasını, ordu içerisinde cereyan eden siyasi parti çekişmelerini, Vahabi isyanlarıyla uğraşılmasını ve savaştan önce Gençleştirme Politikası adı altında Osmanlı ordusunda görev yapan 65.000 civarında askerin terhis edilmesi gösterilebilir. İkinci Balkan Savaşı (1913) İkinci Balkan Savaşı’nın Nedenleri 1- Osmanlı Devleti’nin Balkanlar’dan çekilmesi ile doğan otorite boşluğu 2- Osmanlı Devleti’nden geriye kalan toprakların, Balkan devletleri arasında paylaşılamaması. Savaşın Gelişimi I. Balkan Savaşı sonunda Balkan topraklarının büyük bir bölümünün Bulgaristan’ın eline geçmesi nedeniyle aralarında ittifak yapan Yunanistan, Romanya, Sırbistan ve Karadağ Bulgaristan’a saldırdılar. Osmanlı Devleti’de bu durumu fırsat bilerek Bulgaristan’a savaş açtı. Bulgar kuvvetleri bütün cephelerde yenilmeye başladı. Osmanlı Devleti bu durumdan yararlanarak, Edirne ve Kırklareli’yi geri aldı. Bulgaristan, II. Balkan Savaşı’ndaki yenilgiden sonra Osmanlı Devleti ve Balkan devletlerine başvurarak barış imzalamak zorunda kaldı.

Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği’nin Faaliyetler - >

Rumeli Türkleri K.D.Derneği Yönetim Kurulu üyeleri ile birlikte Cumhurbaşkanı Adayımıza Yemek Verdi

BULTÜRK Basın Tanıtımı

Bayrampaşa’da Makedonyalı dostlarla birlikte sohbet

Çanakkale Gazileri ile birlikte

Filibe-Plovdiv Müftülüğüne, Filibe Müftümüzü Makamında ziyaret esnasından

GOPaşa Belediye Başkanını Makamında ziyaret

BULTÜRK GAZETESİ Tanıtım Gününde


8

Hocalı Katliamı Yürüyen Balık Görüntülendi Etkinliğe İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin, Hocalı Katliamı’nı kınayan bir konuşma yaptı. Hocalı’da akan kanın hesabının hukuk içerisinde sorulacağını belirten Şahin, 21. yüzyılın Türk milletinin yüzyılı olacağını ifade etti. ‘Azerbaycan-Türkiye bir millet iki devletin yeryüzündeki en canlı, en çarpıcı, en iddialı örneğidir. Ne mutlu size ne mutlu bize” dedi. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde 20. yüzyılda parlayan güneşin Türkiye Cumhuriyeti olduğunu belirten Şahin, 20. yüzyılın sonunda parlayan güneşin Kafkasların yıldızı, Aliyev öncülüğünde 21. yüzyıla adım atan Azerbaycan Cumhuriyeti olduğunu. ‘Türk milleti asırlardır yeryüzünde Asya’da, Avrupa’da, dünyanın her yerinde, onurla, gururla yaşamış ve geriye büyük devletler bırakmış onurlu ve asil bir millettir. Diliyle, diniyle kültürüyle, töresiyle, kadınıyla, erkeğiyle yeryüzünün, insanlığın medarı iftiharı bir millettir. Türk milleti inancıyla, örfüyle, kültürüyle her zaman zulmün, zalim karşısında, mazlumun yanında olmuş bir millettir” diye konuştu. Türk milletinin insanlığa ders vermiş bir millet olduğunu kaydeden Şahin, ‘Bizim Türk milleti olarak ne Kazakistan’da, ne Kırgızistan’da, ne Türkmenistan’da, ne Özbekistan’da, ne Azerbaycan’da ne de Türkiye’de dünyanın hiçbir yerinde insanlık adına utanılacak tarihimiz yoktur. Ama Türk milleti her zaman varlığını korumak, hakkını korumak, yeryüzünde insanlık için, adaletin temsilcisi olmak için her zaman gücünü korumuştur. En büyük gücü birlik beraberliktir” dedi. Yeryüzündeki herhangi bir zulmün Türk milletine yapılmış gibi olduğunu kaydeden Şahin, ‘Afrika’da Asya’da, Balkanlar’da da olsa bu Türk milletini ilgilendirir. Çünkü biz sadece kendimiz için değil yeryüzün-

SOYDAŞ

Soydaşlarımız hak etmedi bu kalleşçe ölümü, Nefretle kınıyoruz bu kalleşçe ölümü, Kaçmışlar terk etmişler, evini otağını, Düşmüşler can derdine, zalim kırmış gününü.

Araştırmacıların amacı evrim halkasındaki en büyük değişimlerden birinin nasıl yaşandığını anlamakmış. Chicago Üniversitesi’nden Heather King “Evrimdeki çok önemli olaylardan biri, bundan 360 milyon yıl önce balık türü şeylerin tetrapodlara dönüşmesi, sudan karaya çıkmasıydı.” diyor. “Akciğerli balıklar tetrapodlara benzediği ve türlerinin diğer örnekleri tamamen yok olduğu için, onları izlemeyi tercih ettik.” Bu balık, hem solungaçlara hem de akciğer benzeri organlara sahip. Ama karada yürüyen diğer canlılarda bulunan kuyruksokumu kemiği, el ve ayak parmakları gibi önemli organları yok. Çekilen görüntülerde bu eksikleri örtmek için yüzgeçlerini kıvırarak, ayağa benzer, yere basabilecekleri yüzeyler oluşturdukları görülüyor. Bu da yürüme yetisinin, el ve ayak parmakları oluşmadan ve canlılar karaya çıkmadan önce gelişmiş olabileceğini gösteriyor. Ekip şimdi bu balığın Afrika dışındaki türlerini de incelemeyi planlıyor. Hüseyin YILDIRIM

BULTÜRK Derneği’nin Faaliyetlerinde katkısı olanlara teşekkür ederiz

ProfDr.Mustafa ERKAL Plevne Teatro Yöneticileri Bayrampaşa Beledi- Türk Cumhuriyetler Birliği ye Başkanı Sn.Atila AYDINER’i ziyaret Aydınlar Ocağ Başkanı Bşk.Dr.Can SEVEN’e Hizmetleri için Plaket

AK Parti İst. İl Bşk.Yrd. Ömer Faruk Kalaycı’ya Teşekkür

BULTÜRK YönetimKurulu Üyeleri ile E.Büyükelçi Ömer LÜTEM ile beraber

Gazi Universitesi Rektörünü Makamında ziyaret

Dinimiz hak dinidir, ayrılmayız duğadan, Tüm dünya bilsin ki, biz ayrılmayız Karabağ Hocalıdan. Burada bukadar şehit verildi, Rus, Ermenni vahşetine, Türk soyu var oldukça kanımızda, Biz korkmayız hiç kimseden bu dünyada. Seneler 1974’te Türkiye’ye de, oynamak istediler bu oyunu, Ancak : Kurda, kuşa yem oldu, Saldirgan Rumun leşi. Sabrın da bir hududu olmalı, bilmeliydi zalimler, Yavru Vatan Kıbrıs’ta, KKTC’de doğudu barış güneşi. Türk Dünyası yükselti, Ermen’niye sesini, Mecbur bırakmayın bizleri, oralara gelelim. Doldururuz oralara sizin topunuzu tüfeğinizi, Yanlız değil Karabağda Hocalı’da Türk kardeşlerimiz. Koskoca Dünya Türkleri var arkalarında, Bütün Azerbaycan’ın kadınları, kızları, Silahlar elinizde taktir ettim sizleri, Kanlar yerde kalmaz şehitlerimizin, Analar, bacılar yaş dolsa da gözleri.

H AT I R L AT M A

Gülşen GÖNLÜŞEN Pakistanlı bir bilimadamının araştırmaları

DİNLERE GÖRE KALKINMIŞLIK ORANLARI

Bilim adamları Afrikalı akciğerli balığı yürürken görüntüledi. Çekilen videoda bu balık, iki uzun arka yüzgecini akvaryumun tabanında arka ayak gibi kullanırken görülüyor Ön yüzgeçler ise hareketsiz kalıyor ve hayvanın gövdesi, sadece arka yüzgeçlerin yardımıyla ileriye ittiriliyor. Bilim adamlarına göre bu görüntüler, yürüme konusunda “ilk adımların” karada değil, bu balığa benzer türler tarafından suda atıldığına işaret ediyor. Bir diğer deyişle akciğerli balık, evrim sürecinde su canlıları ile kara canlıları arasındaki halkanın nasıl oluşmuş olabileceğinin canlı göstergesi. Bulguları PNAS dergisinde yayınlanan araştırmada akciğerli balık Protopterus annectens türü İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin, incelenmiş. Miting’te Konuşma Yaparken Çünkü bu balıklar, tetrapodlar olarak bilinen, insanlar, kuşlar, memeliler ve sürüngenlerin dahil deki bütün insanlık için çalışan, onları seven, kabul eden bir milletiz. İnancımız bir, dinimiz bir, yolumuz bir, aşkımız bir” ifadelerini ku- olduğu dört kol ve bacaklı, omurgalı kara canlılalandı. Azerbaycan’daki acının da Türkiye’nin acısı olduğuna ifade rıyla ciddi benzerlikler gösteriyor. eden Şahin, ‘Akıtılan kan bizim kanımızdır. 20 yıl önce bugün kan içiciler, katiller, acımasızlar, merhametsizler, yüreksizler, korkaklar Hocalı’da 613 tane insanı kadın demeden, çocuk yaşlı demeden, haklı haksız demeden kanını içmişlerdir. O kan o günden bugüne yerde kalmadığı gibi bundan sonrada kalmayacaktır. O kan o gün akmıştır ama hesabı bitmemiştir. Türk milleti yaşadıkça o kanın hesabı yapılacaktır ve hesabı sorulacaktır. Adaletle, insafla, hukukla bu kanın mücadelesini hep beraber İstanbul’da, Bakü’de, yeryüzünde hak davasına, adalet davasına kim inanıyorsa hep birlikte takip edeceğiz” şeklinde konuştu. 21. yüzyıl geçen yüzyıldan değişik bir yüzyıl olacağını belirten Bakan Şahin, ‘Topyekün Türk dünyası açısından yeni bir yüzyıldayız. Bu yüzyıl adaletin, hakkaniyetin, insani değerlerin, hukukun üstünlüğünün yüzyılı olacaktır. Bunun takipçisi topyekün Türk dünyası olacaktır” dedi. Azerbaycan’daki her olayın, her gelişmenin Türkiye’yi ve Türk milletini yakından ilgilendirdiğinin altını çizen Şahin, Azerbayca’nın sevinci de acısının da Türkiye’nin sevinci ve acısı olduğunu kaydetti. ‘1994 yılında 10 Nisan günü rahmetli Cumhurbaşkanımız Turgut Özal, Bosnalı kardeşlerimizin acısı ve bağımsızlığı için bu meydandaydı. Rahmetli Turgut Özal cumhurbaşkanımız 21. yüzıl Türk dünyasının olmalıdır hedefini bize göstermişti. 21. yüzyıl Türkiye’sini içeride ve dışarıda başarıyla, dirayetle, milletinden aldığı güç ve sevgiyle birlikte idare eden hükümetimizin Başbakanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan da 21. yüzyılı inşallah Türkiye’nin Türk dünyasının yüzyılı yapacağız” dedi. Türk milletinin sahip olduğu değerleri fark ettikçe, tek yürek, tek yumruk olduğu müddetçe aklını, imanını, ahlakını, çalışkanlığını sürdürdüğü müddetçe ne Hocalı katliamının olabileceğini ne de herhangi bir masum insana kimsenin yan gözle bakamayacağını kaydeden Şahin, ‘Türk milleti yeryüzünde barışın, sevginin, insani değerlerin sadece sigortasıdır. İşte burada her görüşten ama tamamen milli değerler, vatan duygusu, memleket ve millet sevgisiyle bir araya geldiniz. Burası Türk milletinin, Azerbayca’nın birliğinin ve kardeşliğinin sembolü bir meydandır. Selam olsun size. Var olsun Türk milletinin birliği beraberliği” dedi. Hocalı katliamının çok şey öğrettiğini ifade eden Şahin, ‘Bize bizden başka dost olmadığını öğretmiştir. Bugün Türk milletinin sadece ve öncelikle tek dostunun kendisi olduğun öğrendik. Bizi bu gerçekten hiç kimse, hiçbir fitne uzaklaştıramaz”şeklinde konuştu. Bakan Şahin konuşmasını şöyle tamamladı: ‘Taksim meydanında çok büyük mitingler yapıldı. Ama İstanbul, Taksim bu kadar yürekli, onurlu, kararlı, sevgi dolu, kardeşlik içinde bir mitinge sahne olmadı. Kutluyorum sizi. Hoşgeldiniz, birliğiniz daim olsun. Durmak yok birlik için, kardeşlik için hep beraber yola devam. Hepinizi yürekten saygıyla selamlıyorum” Gösteride konuşmalar devam ederken yer yer dağılımlarda başladı. Rafet ULUTÜRK’ün Kardeşleri için yazdığı şiir

Bulgaristan Türklerinin Sesi

Sofya Büyükelçiline ziyaret esnasından

Miting -Taksin Meydanı’nda Hocalı Katliamının 20.yılında Şehitleri Anma

Dünyada yalnızca 14 milyon Yahudi/Musevi var. (Kuzey ve Güney Amerika’da 7 milyon, Asya’da 5 milyon, Avrupa’da 2 milyon ve Afrika’da 100 bin Musevi yaşıyor.) Peki, kaç Müslüman var: 1,4 milyar Müslüman. (1 milyar Asya’da, 400 milyon Afrika’da, 44 milyon Avrupa’da, 6 milyon Amerika kıtasında.) Yani dünyada 1 Musevi’ye karşın 100 Müslüman var... İyi ama Yahudiler Müslümanlardan niçin 100 kat daha güçlü ve daha zengin ve daha eğitimli ve daha mucitler? Tarafsız ve bilimsel yollarla tespit edilmiş nedenlerini öğrenmek istiyorsanız lütfen okumayı sürdürün... Tüm zamanların en etkin bilim adamı Albert Einstein bir Yahudiydi. Psikanalizin babası Sigmund Freud bir Yahudiydi. Karl Marks Yahudiydi. Tüm insanlığa zenginlik ve sağlık katmış Yahudilere bakalım: Benjamin Rubin insanlığa aşı iğnesini armağan etti. Jonas Salk ilk çocuk felci aşısını geliştirdi. Gertrude Elion lösemiye karşı ilaç buldu. Baruch Blumberg Hepatit-B aşısını geliştirdi. *Paul Ehrlich frengiye karşı tedaviyi buldu. Elie Metchnikoff bulaşıcı hastalıklarla ilgili buluşuyla Nobel ödülü kazandı. Gregory Pincus ilk doğum kontrol hapını geliştirdi. Bernard Katz nöromasküler iletişim (kaslarla sinir sistemi arası iletişim) alanında Nobel ödülü kazandı.Andrew Schally endokrinoloji (metabolik sistem rahatsızlıkları, diyabet, hipertiroid) tedavilerinde kullanılan yöntemi geliştirdi. Aaaron Beck Cognitive Terapi’yi (akli bozuklukları, depresyon ve fobi tedavilerinde kullanılan psikoterapi yöntemini) geliştirdi. Gerald Wald insan gözü hakkındaki bilgilerimizi geliştirerek Nobel ödülü kazandı. Stanley Cohen embriyoloji (embriyon ve gelişimi çalışmaları) dalında Nobel aldı. Willem Kolff böbrek diyaliz makinesini yaptı. Peter Schultz optik lif kabloyu, Charles Adler trafik ışıklarını, Benno Strauss paslanmaz çeliği, Isador Kisse sesli filmleri, Emile Berliner telefon mikrofonunu, Charles Ginsburg ilk bantlı video kayıt makinesini geliştirdi. Stanley Mezor ilk mikro-işlem çipini icat etti. Leo Szilard ilk nükleer zincirleme reaktörünü geliştirdi. Peki, ama; son 100 yıl içinde Yahudiler sadece bilimsel alanda 104 Nobel ödülü kazanırken, 1.4 milyar Müslüman neden yalnızca 3 Nobel kazandı. Yahudiler niçin bu kadar yaratıcı ve neden bu kadar güçlüler? Yahudi inancına bağlı ve küresel çapta büyüyüp tanınmış şu yatırımcılara/işadamlarına ve markalarına bakalım: Ralph Lauren (Polo), Levi Strauss (Levi’s Jeans), Howard Schultz (Starbuck’s), Sergei Brin (Google), Michael Dell (Dell Bilgisayarları), Larry Ellison (Oracle), Donna Karan (DKNY), Irv Robbins (Baskins & Robbins), Bill Rosenberg (Dunkin Dougnuts), Richard Levin (Yale Üniversitesi’nin kurucu başkanı). Yahudi inancına bağlı ve küresel çapta büyüyüp tanınmış şu sanatçılara bakalım: Michael Douglas, Dustin Hoffman, Harrison Ford, Woody Allen, Tony Curtis, Charles Bronson, Sandra Bullock, Billy Crystal, Paul Newman, Peter Sellers, George Burns, Goldie Hawn, Cary Grant, William Shatner, Jerry Lewis, Peter Falk... Yönetmenler ve yapımcılar arasındaki Yahudiler: Steven Spielberg, Mel Brooks, Oliver Stone, Aaaron Spelling (Beverly Hills 90210), Neil Simon (The Odd Couple), Andrew Vaina (Rambo 1 /2 / 3), Michael Mann (Starzky and Hutch), Milos Forman (One Flew Over The Cuckoo’s Nest, Amadeus), Douglas Fairbanks (TheThief of Baghdat), Ivan Reitman (Ghostbusters), Kohen Kardeşler, William Wyler. William James Sidis, Sorun kendinize: 250’lik IQ derecesiyle dünyaya gelmiş en parlak insan hangi dine mensuptur? Sorun kendinize: Neden Yahudiler bu kadar güçlüdür? Cevabı şudur: Her çocuğa ve her gence kaliteli eğitim verirler... Bu eğitim türü sorgulayıcı (teslimiyetçi değil), araştırıcı (ezberci değil) ve yaratıcıdır (bilgi üretmek/bulmak içindir) Soru: Neden Müslümanlar bu kadar güçsüzdür? Cevap: Yanlış eğitim verdikleri ve gelişime yararı olmayan birer eğitim sistemi uyguladıkları için (Büyük oranda Din Eksenli, Sorgusuz, Araştırmasız, Ezberci ve Dayatmacı eğitim...). Oysa Gezegenimizde yaklaşık 1.476.233.470 Müslüman yaşamaktadır. Yani, toplam dünya nüfusu içinde her 5 kişiden biri Müslümandır. Her bir Hindu’ya 2 Müslüman düşmektedir, her bir Budist’e karşılık 2 Müslüman vardır ve her bir Yahudi’ye karşılık 100 Müslüman bulunmaktadır. Müslümanlar bu kadar kalabalıklar ama neden güçsüzler? Nedeni eğitim(sizlik)dir!!! İslam Konferansı Örgütü’nün (OIC) 57 üyesi vardır ve ülkelerin tümünde sadece 500 adet üniversite bulunmaktadır. Yani üniversite başına 3 milyon Müslüman düşmektedir. Başka bir deyişle 3 milyon kişi için bir üniversite yapılmıştır (Bunların kalitesi de başka bir sorundur!). Fakat sadece ABD’de 5 bin 758 adet üniversite vardır. Shanghai Jiao Tong Üniversitesi tarafından 2004 yılında hazırlanan “Dünya Üniversitelerinin Akademik Deger Listesi”ne Müslüman çoğunluğa sahip ülkelerin hiç birinden ilk 500’e giren tek bir üniversite yoktu. Neden?.. Yanıt: Kalitesiz ve ezberci eğitim... OKUMA YAZMA ORANLARI DA ÇOK DÜŞÜK! Devamı Gelecek Sayıda


Bulgaristan Türklerinin Sesi

9

Asıl Soykırım, Balkanlar, Kafkaslar ve Anadolu’da olmuştur “Allah, bir ülkeye yardım etmek isterse

Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ bölgesinde 1992 yılında Ermeniler tarafından sivil Azeri halka yönelik yapılan katliamda hayatını kaybedenler Bahçelievler’de anıldı. Bulgaristan Türkleri Evlad-ı Fatihan Platformu Genel Başkanı Sn.Prof.Dr. Pelin Gündeş BAKIR’ın Konuşması:

Değerli Milletvekilleri, Kıymetli Belediye Başkanımız, Çok Kıymetli Protokol , Değerli STK Başkanları ve yöneticileri, Türk Dünyasının Değerli Üyeleri ve Gönüldaşları. Hepinizi en derin saygı ve hürmetlerimle selamlıyorum. Bu anlamlı organizasyon ve nazik davetleri için Avrupa Aydınlar Ocağının değerli Başkanı Sn.Hidayet Gümüşsoy, Türkiye Üniversite Mezunları Birliği Başkanı Cengiz Bayram ve Bahçelievler Belediye Başkanı Sn. Osman Develioğlu’na sonsuz teşekkürlerimi sunmak istiyorum. 25 Şubat’ta saat 23.00 da Tanklar köye girdi Ocak ayında Strasbourgda, üyesi bulunduğum Avrupa Konseyinde, Hocalı katliamı ve Anadolu’da Ermeni mezalimi ile ilgili yaptığım konuşmayı sizlerle de paylaşmak istiyorum. 11.356 kişinin yaşadığı Hocalı şehri, 26 Şubat 1992 tarihinde, yüzyılın en acımasız soykırımlarından birine düçar olmuş ve kasaba tamamıyla yok edilmiştir. Karabağ’daki tek havalimanı Hocalı’da bulunmaktaydı. Kasabanın ele geçirilmesi, bu yüzden, Ermeniler için stratejik önem arzediyordu. Burayı savunmak üzere sadece 20 Türk milis kasabada bulunmaktaydı. Sivillerin ise sadece 200’ünün eli silah tutuyordu. 1991-1992 yılları arasında Hocalı istisnasız hergün bombalandı, kış şartlarına rağmen elektrik ve doğalgaz verilmedi. Ancak esas saldırı, 25 Şubat’ta saat 23.00 da başladı. Tanklar her yöne ateş ederek kasabaya girdi. Hemen yakındaki Ahıska Türklerinin yaşadığı kasaba da aynı anda ateşe verildi. Her yere bombalar düşüyordu. Hocalı sakinlerinin çoğunluğu sabah 3’e kadar evlerinin bodrumunda saklandı, geri kalanları da bir okula sığındı. Bu sırada dışarıda da Hocalı’lı sivillerin nefsi müdafaası ve Ermeni teröristleri ile çarpışma devam ediyordu. İlerleyen saatlerde panik ve kargaşa arttı. Silahlı Ermeniler, evleri ateşe verdi. Evlere bombalar atıldı. Sivillerin kaçabilmesi için bir koridor açıl-

devlet belgelerini ve arşivleri didik didik etmişlerdir. Fakat sonuç tam bir yenilgidir. Hiçbir kanıt, dosya, belge, tanık yoktur. Türk devlet arşivlerinde hiçbir şey bulunamadığı gibi, İngiliz devlet arşivlerinde de hiçbir belge bulunamamıştır. Ingiliz ve Türk devlet belgelerinde soykırım yapıldığına dair hiçbir kanıt bulamayınca, Lord Curzon, Amerika Birleşik Devletlerine BULTÜRK Platformu Genel Başkanı müracaat etmiş, ancak oradan Prof.Dr. da Türklerin Ermeni soykırımı Pelin Gündeş BAKIR yaptığına dair tek bir kanıtın bile Amerika Birleşik Devletleri arşivlerinde bulunmadığına dair cevap İngiltere’nin Washington Büyükelçiliğince 1921 yılında kendisine iletilmiştir. Sonuç olarak tutuklanan 145 kişi serbest bırakılmıştır.

Madalyonun her iki tarafını da görmemiz gerekir.

Başına Mustafa Kemal gibi Lider getirir.” M.K.ATATÜRK’ÜN Lozan Barışı’ndan sonraki şu sözleri net bir şekilde açıklamaktadır:

“Bugün vardığımız barışın, ebedi barış olacağına inanmak elbette safdillik olur. Bu o kadar önemli bir gerçektir ki, ondan bir an bile gaflet, milletin bütün hayatını tehlikeye sokar. Şüphesiz, hukukumuza, şeref ve haysiyetimize saygı gösterildikçe, karşı saygıda asla kusur etmeyeceğiz. Fakat ne çare ki, zayıf olanların hukukuna say-

gının noksan olduğunu veya hiç saygı gösterilmediğini çok acı tecrübelerle öğrendik. Onun için her türlü ihtimallerin gerektireceği hazırlıkları yapmakta asla gecikemeyiz.”

Reformlar ve Atılımlar

Değerli Misafirler, Tarihe objektif ve iki taraflı bakmanın TARİH -“Tarih yazmak, tarih yapmak kadar mühimönemini birkez daha hatırlatmak isterim. Madalyonun her iki tarafını da görmemiz gerekir. Anadolu ve Kafkaslarda dir. Yazan, yapana sadık kalmazsa değişmeyen hakikat, inhiçbir zaman Ermeni soykırımı olmamıştır. Ancak Balkan- sanlığı şaşırtacak bir mahiyet alır.” K. Atatürk Atatürk, milletimizi ve dünyayı eski bir tarih anlayışınlar, Kafkaslar ve Anadolu’da Türk soykırımı olmuştur. Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi’nde tüm bu dan, yeni bir tarih görüşüne götürmek ve bu yolda araştırgerçekleri konseye hitab ederek belgeleriyle anlattım. malar yapmak için, 12 Nisan 1931’de Türk Tarihi Tetkik Değerli Misafirler, Strasbourg’da geçtiğimiz hafta- Cemiyeti’ni (Türk Tarih Kurumu) kurmuştur. Türk Tarih larda üyesi bulunduğum Avrupa Konseyi Parlamenter Tezi diye bir tez ortaya atılmıştır. Kültür alanında yeni bir taMeclisi’nde tüm bu gerçekleri konseye hitab ederek belge- rih görüşünün ifadesi olan bu teze göre; Türk milletinin tarihi leriyle anlattım. Strasbourg’a gitmeden önce, Avrupa Kon- şimdiye kadar yazıldığı gibi yalnız Osmanlı tarihinden ibaret seyi Parlamenter Meclisi 1. Olağan Genel Kurulunda gö- değildir. Türk’ün tarihi çok daha eskidir ve temasta bulunrüşülecek ve oylanacak 300 sayfalık karar metinlerini, duğu milletlerin medeniyetleri üzerine etki etmiştir. REFORMLAR VE ATILIMLAR DİL DEVRİMİ Türkiye’nin aleyhine bir husus var mı diye tek tek madde Dil, milli yapıyı oluşturan, sağlamlaştıran ortak bağdır. madde dip notlara ve eklere varıncaya kadar inceleyerek, Türk Dilini kendi milli asil benliğine kavuşturmayı aleyhimize olabilecek maddeleri ayıkladım ve 30’a yakın Atatürk, ve kendi benliği içinde zenginleştirerek büyük bir kültür dili karar değişikliği önergesi hazırladım. Bunlardan en önemlisi haline getirmeyi, 12 Temmuz 1932 tarihinde Türk Dili Tet27 Ocak günü sabah oturumunda “Bir insan hakları ihlali kik Cemiyeti’ni (Türk Dil Kurumu) kurarak gerçekleştirolarak zoraki tehcir” başlıklı oturumda verdiğim karar de- meye çalışmıştır. Tarih anlayışında olduğu gibi, milli kültüğişikliği önergelerinden biridir. Ermenistan, Fransa ve Kıb- rümüzün temeli olan dilde de millileşmek bir zorunluluktu. rıs Rum Kesimi dışında tüm ülkeler, karar değişikliği öner- Atatürk, dildeki bağımsızlığı siyasi bağımsızlığın bir pargeme kabul oyu vermişlerdir. Belirtilen karar değişikliği, oy çası sayıyordu. çoğunluğuyla kabul edilmiş bulunmaktadır. Karar maddesinin metnini sizlere aynen okumak istiyorum: “ Bir tehcir olayının varlığı ve sonuçları ile ilgili olarak, eğer iki ülke arasında anlaşmazlık varsa, ilgili ülkeler, arşivlerini açacaklar, her iki ülkenin akademisyenlerinden ve tarih TEK TAŞINA profesörlerinden oluşan bir komisyon kuracaklardır. Eğer ihtiyaç olursa, üçüncü ülkelerin arşivlerine de tam erişim sağDOKUNURSANIZ lanacaktır. Bu husus, ilmi bir biçimde incelenecektir. PolitiORDUMU GÖNDERİRİM..!! kacılar tarafından değil, tarihçiler tarafından en objektif bir biçimde, bir ortak görüşe ulaşılacaktır. Tarihin siyasi istismarı HZ. Muhammedin Mezarını yıkıp hiçbir surette kabul edilemez.”

Dil devrimi, Türk Devrimi’nin temel prensiplerine de uygun olarak dilde millileştirme ve bu akıma güç kazandırma devrimidir. Atatürk, Türk Dili Tetkik Cemiyetini kurduğu 1932 yılında TBMM’ni açış konuşmasında; “Milli kültürün her çığırda açılarak yükselmesini Türk Cumhuriyeti’nin temel dileği olarak temin edeceğiz. Türk dilinin, kendi benliğine, aslındaki güzellik ve zenginliğine kavuşması için, bütün devlet teşkilatımızın, dikkatli, alakalı olmasını isteriz”, sözü ile, dildeki gelişme ve sadeleşmeyi sadece toplumda bir akım olarak değil, yasama ve yürütme organına da, düşen bir görev olarak göstermiştir. Atatürk’ün 1932 yılında başlattığı dil devrimi çalışmalarına, milli kültür politikasının gerekli kıldığı bir anlayışla eğilmiştir. Türkiye Cumhuriyeti’nin devlet felsefesinin temelinde, Türk toplumunu çağdaş medeniyet seviyesinin ön safına çıkarma amacı yer aldığına göre, dilimizin de uzun vadede böyle bir medeniyet seviyesinin gerekli kıldığı bütün kelime, kavram ve terimleri karşılayabilecek bir kültür dili durumuna getirilmesi gerekiyordu. Atatürk’ün çabaları ile, Türkçe’nin bütün sorunları bir bütün olarak düşünülmüş, sistemli bir şekilde başarılı çözümlere ulaştırılmaya çalışılmıştır.

Taşına Dokunursanız Ordumu Gönderirim

Bahçelievler Belediye Başkanı Ömer DEVECİOĞLU’nun makamında Azerbaycan Milletvekilleri ve Prof.Dr.Pelin Gündeş

madı. Kasaba sakinleri panik halinde dağınık biçimde kimisi ormana kimisi de tarlalara doğru kaçışmaya başladı. Ermeni milisleri, sivillere rasgele çoluk çocuk demeden ateş etmeye başladı. Ermeni saldırısı sonucu, 613 sivil hayatını kaybetti. Ölenlerin 106’sı kadın ve 63’ü çocuk, 70’den fazlası yaşlı kimselerdi. Vefat edenlerin cesetlerine ulaşıldığında, ayaklarının bağlandığı, gözlerinin çıkarıldığı, kafataslarının yüzüldüğü, organlarının çıkarıldığı ve küçücük kız çocuklarına bile burada zikredemeyeceğim işkenceler yapıldığı görüldü. Human rights watch’un (İnsan hakları izleme örgütü) raporuna gore görgü tanıkları, Ermeniler’in, cesetlerden yüzük vb değerli eşyaları çaldıklarını gördüklerini ifade ettiler. Hocalı’dan 487 kişi ağır yaralı olarak kurtuldu. 1275 kişi esir alındı ve 150 sivilden ise hala haber alınamadı. Bu savaşta, ErmenistanAzerbaycan topraklarının %20’den fazlasını işgal etti, Karabağ ve çevresinden bir milyon Azeri Türkü Azerbaycanın iç bölgelerine doğru göç etmek zorunda kaldı. Azerbaycan nüfusunun 8 milyon olduğu düşünüldüğünde her 8 kişiden birisinin göçe zorlanmış bulunduğu açıkça ortaya çıkmaktadır.

1912-1922 savaşlarda, Türk asıllı 2.5 milyon Anadolu Müslüman’ı hayatını kaybetti.

Bu korkunç katliam Ermenilerin ne ilk ne de son katliamıdır. 1912-1922 yılları arasında, Ermeni’ler tarafından Anadoluda da pek çok katliam yapılmıştır. Tarih Profesörü Justin McCarthy’e göre, 1912-1922 yılları arasındaki savaşlarda, çoğunluğu Türk asıllı olan 2.5 milyon Anadolu Müslüman’ı hayatını kaybetti. Anadolu Müslümanlar’ı, Ermeniler’in yaşadığı acılardan daha azını yaşamadı. Tam tersi, Anadolu Müslümanları, korkunç bir ölüm oranına düçar oldu. Tarih bizlere, 1912-1922 yılları arasındaki periyodun insanlık için korkunç bir dönem olduğunu anlatır. Avrupa’da resmi tarih, Birinci Dünya Savaşında Anadolu Ermeniler’inin hayatlarını kaybettiklerini tartışmasız kabul eder. Fakat aynı dönemde, Anadolu’da Müslümanlar da Ermeniler’le mukayese edilmeyecek kadar yüksek bir oranda hayatlarını kaybetmişlerdir. Van şehrinde 1. Dünya savaşından once 313,000 Müslüman yaşarken; savaş sonrası bu sayı 119,000 kişiye düşmüştür. Van’da Müslüman nüfusun % 62’si; yani tam 194,000 Müslüman hayatını kaybetmiştir. Yine Justin McCarthy’e gore 1912-1922 yılları arasında Rus ordusunun hiç ulaşamadığı Sivas’ta bile 180,000 Müslüman yine içsavaş sonucu hayatını kaybetmiştir. 1919 Yılında vali, milletvekili, sadrazam, prens ve bakanlardan oluşan 145 Osmanlı ileri geleni İngilizler tarafından tutuklanmış ve Malta’ya gönderilmiştir. Bunlara yapılan suçlamalardan en önemlisi Ermeni soykırımıdır. Belirtilen tarihte, İstanbul İngiliz işgali altındadır ve Osmanlı devlet arşivleri de İngilizlerin elindedir. İngilizler için tutuklanan kişilerden birkaçını bile Ermeni soykırımı suçundan tevkif ettirebilmek, siyasi olarak çok önemliydi. Bu bakımdan

Avrupa Konseyinin onayladığı bu karar, ülkemiz yerini degiştirmek isteyen Zamanın içinbüyükbirkazanımdırveuluslararasıplatform- SUUD Kralına ATATÜRK’ÜN Kendi lardadaönemlibirreferansteşkiledecektir. Avrupa Konseyi kararı neticesinde, Türkiye, yıllardır uğraşıp elde edemediği yasal bir dayanak ve Fransa’ya karşı büyük bir diplomatik zafer kazanmış bulunmaktadır. Strasbourg’daki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Avrupa Konseyi’ne bağlı olduğundan konseyin kararlarını kabul etmektedir ve Türkiye bu kararı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde de kullanabilir. Değerli misafirler, Ermeniler’in soykırım iftirasının arkasında Türkiye’den toprak ve tazminat koparabilmek amacı bulunmaktadır. Bu bakımdan Avrupa Konseyi gibi uluslararası platformlarda çok çalışılması büyük önem arzetmektedir. Değerli misafirler, tarihin siyasi istismarı hiçbir surette kabul edilemez. Sonuç olarak, zorunlu tehcir olayları ile ilgili kararlar alırken, temel prensibin, hukukun üstünlüğü, olmasını bekliyoruz. Unutmamalıyız ki kalıcı barış, sadece tüm milletlerin insan haklarına, adil biçimde ve ayrım yapılmadan saygı duyularak sağlanılabilir. Şuna bütün kalbimle inanıyorum. “Barış, adalet tesis edilmediği müddetçe içi boş bir kelimedir.” Kafkaslarda ve Balkan coğrafyasında barışın tesisi için, muhakkak adaletin de sağlanması gerekir. Hem geçmişteki olaylarla ilgili, hem de bugün. Böylesine önemli bir organizasyon için kıymetli belediye başkanımız Osman Develioğlu’na birkez daha teşekkürlerimi sunmak istiyorum. Azerbaycan ve Türkiye birdir. Azerbaycan’a yapılan zulüm bize yapılmış demektir. Bütün bu duygu ve düşüncelerle, tüm şehit ve gazilerimizi rahmet ve sonsuz bir saygıyla anıyor, hepinizi en derin saygı ve hürmetlerimle selamlıyorum.

AK Parti Milletekil Sn.Prof.Dr.Pelin Gündeş Bakır , Azerbaycan Milletvekilleri-Sn.Jale Alieva ve Sn.Prof.Dr.Chingiz Ganızada

el yazısı ve imzasıyla çektigi Tlgraf.. Dikkatli okuyun Yazıya başlarken Krala sayın kelimesini kullanmıyor..

SUUD Kralı Dikkatine !!! Tarafımıza ulaşan haberlere göre ALLAHIN Sevgili ve Özel Kulu, Elçisi Peygamber Efendimiz HZ.MUHAMMED MUSTAFA’NIN (S.A.V) Kabrini yıkıp yerini degiştirecekmişsin. O Mezarın Tek Taşına dokunursan KURTULUŞ Savaşını bırakır ordularımla aşağı inerim. Yıl 1919 Haziran 26. MUSTAFA KEMAL ATATÜRK”

DÜNYADA BİR İLK -12 SAATTE PARK Dünya Rekoru Sultangaziden geldi.

Sultangazi Belediyesi geçtiğimiz birkaç gün önce bir rekor denemesinde bulundu ve 12 saat içine bir park inşaa etti. Sabah 06.00 da başlayan çalışmalar neticesinde akşam 18:00 da park hazırdı. Sultançifliği Mahallesinde 160. Sokakta bulunan boş bir arsaya yapılan park için 40 işçi çalıştı. Parka sulama sistemi, spor aletleri , çardaklar ve banklar kuruldu. Hummalı bir çalışma sonucu görüntü kirliliği yapan boş arazi son derece ferah bir mekana dönüştü.

Türk Dünyası Liderleri Türkiye’de bir arada

BULTURK Danışmanı, Sn.Sakin Öner İstanbul Lisesi MüdürlüğündenEmeklileayrılışından.HocamızaMutluluklardileriz


10 Atalardan Diş Hekimi

Halide ÜMÜTFER

Türkiye ile Avrupa arasında geçiş noktası-Edirne Tarihin eski devirlerinden beri Akdeniz ve Avrupa ülkeleri’ni Asya ülkelerine karayolu ile bağlayan Trakya toprakları ve Edirne önemli bir geçiş noktasıdır. Trakya ve Edirne’nin Jeopolitik Önemi İstanbul’dan gelen yol, Balkan yarımadasının dağlık yapısı içinde kolay geçilir doğal bir koridor olan Meriç vadisini kullanır. Bu vadi, geniş bir oluk halinde Balkan dağları ile Rodop dağları arasında uzanarak, batı ucundan Sofya havzasına, bu havzadan da Niş suyu vadisine ulaşır. Niş suyu vadisi’de, Morava vadisinin doğal oluğu ile Tuna ırmağı vadisine ve Macaristan ovalarının güney kenarına açılır. Morava doğal oluğu ayrıca güneye doğru Vardar ırmağının geçtiği başka bir oluk ile de Ege denizine açılmaktadır. Bütün bu doğal yolların durak yerlerinde, denize ulaştığı yerde Selanik, bir ovaya açıldığı yer civarında Belgrad, Alp-Karpat dağları arasındaki Tuna koridoru ağzında Viyana şehri vardır. Meriç oluğunun Trakya düzlüklerine açılan kapısında da Edirne şehri kurulmuştur. Balkan yarımadasının dağlık yapısı içinde bulunan ulaşım akımlarının “kanalize” edildiği bu doğal yollar barış zamanlarında ticarî ve kültürel ilişkileri kendilerine çektiği gibi, karışıklık zamanlarında göçlere ve istila ordularına da geçit rolünü oynamışlardı. Bu yolların ovaya açıldığı bir noktada kurulmuş diğer şehirler gibi Edirne’de, kervanlar için İstanbul’a varmadan geçilen son önemli durak yeri, ve aynı zamanda istila hareketlerinin savunmasında elverişli bir mevzi olmuştur. Edirne Şehrinin Konumu Şehrin kuruluş yerine etki eden şartlar incelendiğinde, Meriç ırmağının oluktan ovaya açıldığı yerde, bataklık taban üzerinde denize kadar olan yolda sık sık yer değiştirerek, yılın bir kısmında da bu tabanı taşma suları ile kaplamasından dolayı aşağı bölümlerinde şehir kurulmasına ve yol geçmesine imkan vermemektedir. Meriç’e kavuşan vadiler burayı önemli bir dörtyol ağzı haline getirir. Tunca vadisini izleyen yol İstanbul’u Doğu Rumeli ve Doğu Bulgaristan üzerinden Tuna ağzı etrafındaki ülkelere, Kırım’a ve genel olarak Doğu Avrupa’ya bağlar. Arda vadisini takip eden diğer bir yol da Rodop dağları içine doğudan girmeyi sağlayan tek ulaşım damarı rolünü oynar. Bütün bu yollar, ana çizgileri ile takip ettikleri vadiler ile beraber, Trakya havzasının kuzeybatı köşesinde düğümlenerek, burada bir şehrin kurulmasına müsait şartları oluşturmuştur. Geçen yüzyıla kadar aşağı Meriç nehir ulaşımının başlangıç yerini oluşturmuştu. Yol ve nehir ile yukarı taraflardan gelen ağır yüklerden bir kısmı buradan nehir yolu ile denize indirilebiliyordu. XIX. yüzyıl sonlarında nehir yolu tamamen terk edilirken, orta Meriç vadisini takip eden demiryolu İstanbul ile Avrupa memleketleri arasında en süratli ulaşım yolu olarak kara yollarını da ikinci plana attı. Fakat son yıllarda, özellikle İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra karayolu, motorlu taşıtlar sayesinde yeniden eski önemini alarak demiryolunu gölgede bıraktı. Bütün bu konular yalnız Edirne’nin kurulmuş bulunduğu zemini değil, şehrin yakın çevresini de ilgilendiren konum şartlarını meydana getirir. Bu şartların kastedildiği oldukça geniş alan içinde şehrin bugün bulunduğu yerde kurulmuş olması, o yere ait şartların varlığı ile açıklanabilir. Edirne, Tunca çayının Meriç’e kavuşmadan evvel çizdiği yarım daire şeklinde bir yayın içinde kurulmuştur. Bu yay şeklindeki yol, geniş bir hendek gibi, şehri kuzeyden, batıdan ve güneyden kuşatarak Edirne’nin müdafasınıda kolaylaştırır. Bu yayın içinde kalan zemin, batıdan doğuya doğru hafifçe yükselir ve bu yönde, şehrin yerleşmiş olduğu zemine hâkim bulunan yaylanın dik kenarına dayanır. Ayrıca, şehrin yerleşmiş bulunduğu hafif meyilli alanın ortasında, Edirne’nin en muhteşem abidesinin yerleştiği basık bir tepe de yükselir. Yerleşmeye ve savunmaya elverişli bir zemin üzerinde kurulmuş olan Edirne, yüzyıllar boyunca hem önemli bir durak yeri, hem de bir savunma mevzii hizmetini görmüş ve aynı zamanda bir yol ve bir kale şehri olmuştur.

BELGE -3- BULGAR MİLLETVEKİLİ A. GROZKOV’UN 1921YILINDAKİ ANADOLU SEYHATİ Bulgaristan Çiftçi Partisi (BZNS) Ankara Hükümeti ile ilişkilerini geliştirmek amacıyla 1921 yılının Mayıs ayında BZNS Milletvekili Angel Grozkov başkanlığında jandarma komutanının yaveri Grigor Pisarev ve Tüccar Paskal Ençev adında iki kişi daha bir heyeti Ankara’ya göndermiştir. TBMM Yetkilileri ile temaslarda bulunan heyet, Türk yetkililer tarafından sıcak bir şekilde karşılanmış ve Anadolu’nun çeşitli bölgelerinde seyahat etmeleri sağlanmıştır. Angel Grozkov Heyetinin temasları Bulgaristan’da büyük yankı uyandırmış, Muhalefet partileri ve Müttefiklerin ağır eleştirilerine sebep olmuştur. Bu metin Angel Grozkov tarafından eleştirilere cevap vermek amacıyla Bulgaristan’da yayınlanan Niva Gazetesi ne verilen demeçtir. Röportaj her ne kadar Grozkov’un savunması niteliği taşısa da dönemin Anadolu’su ve Milli Mücadele hakkında çarpıcı bilgiler içermektedir. Anadolu’ya Gitmek Konusunda An. Grozkov Ne diyor? Yabancı ve yerel basında büyük gürültü yaratan milletvekili sn. An. Grozkov’un Anadolu’yu ziyareti hakkında gazetemize şunları söyledi: Ziyaretim hakkında ‘‘Napret’’ gazetesine söylediklerimden fazla bir şey olduğunu sanmıyorum. İstanbul’a gitmeyi çoktandır arzuladığıma rağmen işlerimin yoğunluğundan dolayı bir türlü olmadı. Meclisteki oturumlar sona erdikten sonra Haskovo çiftçiler sendikasının işini bitirmek için İstanbul’a gittim, üstelik vekâletim de yoktu. 19 Mayısta yola çıkmak için hazırdım. Edebi Türkçe bilmediğimden dolayı da yanıma eski ve sağdık dostum olan Grigor Pisarev’i aldım. Burgaz’dan İstanbul’a ‘‘Ferdinand’’ vapuruna bindik. Orada İstanbul’a gitmekte olan tüccar Yançev ile buluştuk. Yolculuk esnasında bizlere çevreyi tanıtıyor ve bazı Türklerle tanıştırıyordu. Ayın 23 de İstanbul’a vardık. Orada 8 gün kaldım. Yaptığım görüşmelerimde burada sendikanın adına herhangi bir sözleşme yapamayacağımı anladım, yapsak da fiiliyatta hiç bir şey olmaz çünkü burada borsa ve fiyatlar sürekli değişiyor. İstanbul’dan Anadolu’ya geçtik. Yolculuğu at arabasıyla yaptık. Ve çok zor şartlarda gerçekleşti. Ben yine de memnun kaldım çünkü tren ile gitseydik Anadolu’yu o kadar iyi tanıyamazdım. Seyahatim esnasında Anadolu’da her şeyi görme imkânım oldu. Tarımda çalışanlarla, hayvan bakıcılarla, memur ve subaylarla görüştüm ve Anadolu hakkında daha gerçekçi bir fikir edinebildim. Anadolu’da taş otelde kaldık. Burada da bir şirket kurmaya çalıştık ve de yaptık. Buradan Eskişehir’e gittim. Daha sonra Kütahya, Afyon Karahisar’a gittim ve geri döndüm. Anadolu’da neler gördüm: Tükenmek bilmeyen yeraltı ve yerüstü zenginlikler, halkın cehaleti sayesinde bakir vaziyette beklemektedir. Demiryolu olmadığı için tabiatın tahribine bırakılmış inşaat malzemeler için hiç dokunulmamış harika çam ormanları. Bakır ve gümüş cevheri... Velhasıl hiç kimsenin dokunmadığı yeraltı ve yerüstü zenginlikleri. Nüfus yoğunluğu düşük bölgeler Ve insanlar geçimini genellikle tarım ve hayvancılıkla sağlıyorlar. Küçük ve büyükbaş hayvanların sayısı çoktur, ama Tarım ve hayvancılık iptidai bir şekilde yapılmaktadır. Sadece tabi zenginlikler ve iklim şartları sayesinde büyük bolluk vardır. Tarımcılar hububat yetiştirmektedir. Toprak az miktarda işlenmektedir. Haklarında çok duyduğum ve okuduğum o ünlü Arap atlarını da görme fırsatım oldu, ufak fakat güçlü ve dayanaklı. Bir politikacı ve milletvekili olarak Anadolu’nun nasıl yönetildiğini ve yönetim şekli konusunda ilgilendim. En demokratik bir şekilde ülkeyi yönetmeye çalışıyorlar. Millet meclisleri 360 kişiden oluşmakta ve kesintisiz oturum halindedirler. Milletvekillerinin çoğu birçok yabancı dil bilmektedir özellikle de Fransızca. Bakanların özel sandalyeleri yoktur ve mebusların arasında oturmaktadırlar. Meclis bir başkan tarafından yönetilir, bütün mebuslar sırayla Bu

SAĞLIK ( Bal ve Tarçın)

Mehmet ADIGÜZEL Te l : 0 3 52 3 3 6 6 2 9 5 330 15 73 0 3 52 3 2 2 0 2 4 5 322 05 99

Adres:Osman KavuncuMah. Beyatlı cad. No.23 K AYSERİ

Bal, asırlarca hayatî ilâç olarak kullanıldığı gibi, bugünün bilim adamları da, birçok hastalığın tedavisinde balı çok etkili bir ilâç olarak kabul etmişlerdir. Herhangi bir yan etkisi yoktur. Bal tatlı olmasına rağmen doğru dozlarda alındığında şeker hastaları için de tehlikeli değildir. YORGUNLUK: Bir bardak suya 1 kaşık bal ve biraz toz tarçın hergün kuşluk vakti ile öğleden sonra alındığında canlılığı arttırır. SOĞUK ALGINLIĞI: Bir kaşık ılıtılmış bal, yarım çay kaşığı tarçın günde 3 defa yenirse, kronik öksürük, soğuk algınlığı ve sinüslerin temizlenmesi için de çok faydalıdır. YAŞLILIK: 4 kaşık bal, 1 kaşık tarçın, 3 bardak su ile kaynatılarak bir içecek hazırlanır. Günde 3-4 defa içilir. KALP HASTALIKLARI: Bal ve tarçın karışımı her sabah reçel veya marmelat yerine yenir. Solunum güçlüğü de kalkar. KANSER: Mide ve kemik kanserlerinde bir kaşık bal ve bir kaşık tarçın bir ay süreyle günde üç defa alınır. BAĞIŞIKLIK SİSTEMİ: Bu ikili bağışıklık sistemini kuvvetlendirir, vücudu bakteri ve virus saldırılarına karşı korur. DİŞ AĞRISI: Bir kaşık tarçın ve 5 tatlı kaşığı bal karışımı, ağrıyan dişe günde 3 defa tatbik edilir.

Bulgaristan Türklerinin Sesi görevi almaktadır. Zamanla ihtiyacı duyulan ve halkın ekonomik ve politik bilinçlenmesi için yeni reformlar yapmaktadırlar. Bu konularda halk çok geri kalmış ve bunu bilen yöneticiler bu konularda yoğunlaşmış ve ülkelerin yenilenmesi ve ilerlemesi için yoğun çaba harcamaktadırlar. Yemek çok, hayvanları da çoktur. En önemli eşyalara dışardan ihtiyaç duyulmaktadır, ama ilkel yaşam tarzları bu eşyaların yokluğunu hissettirmemektedir. Anadolu’da dikkatlerini ulusun kurtuluşu üzerine yoğunlaştıran tek parti olan halk partisi haricinde başka parti mevcut değil. Anadolu’da Bolşevizm’in ve komünizmin ne derece nüfus ettiğini öğrenmeye çalıştım. Gördüklerim ve duyduklarımdan Anadolu’da hiç bir Bolşevizm yaşama alanı bulamayacağına ikna oldum; Rus elçiliğindeki Bolşevik memurları Bolşevizm propagandası yapmaya denemişler fakat taşa vurmuşlar. Mustafa kemal paşa’nın birkaç hatırlatmasından sonra bir kaç kişinin asılması gerekirmiş ki Bolşevizm’e nokta koyulsun. Buna şartlar müsait değil. Sanayisi olmadığı ve nüfusu seyrek olan böyle bir ülkede Bolşevizm’den söz dahi edilemez. Rus ve Ankara hükümetlerinin ilişkileri hakkında topladığım bilgilere istinaden aralarında savunma ve saldırı anlaşması olduğunu ve buna dayanarak yardımlaştıklarına kani oldum Fakat bu işbirlikleri nereye kadar varacağını ve ayrıntılarını bilmiyorum. Türklerin morali, millet ve ordu olarak çok yüksek. Nihai zafer onların olacağına inanıyorlar. Savaşın yakında sona ereceğini düşünüyorlar. Yunanlıların şimdilik onlardan daha güçlü ve silah bakımından daha iyi olduklarını itiraf ediyorlar fakat Savaşın galibi olacaklarını çünkü geniş arazileri ve büyük nüfusa sahip oldukları hatta şimdiden 7 tertip topladıklarını düşünüyorlar. Kemal ilk olarak 2 top ve 1000 kişiyle hareket etti, şimdi ise Ordusunda 200000 insan var ve silahları çok iyi olmasa da savaşı sürdürebilmek için tatmin edici durumdadır. Anadolu’da cephanelikler yok, tekstil fabrikaları yok ama buna rağmen Metrelözleri ve topları var ve ordusu iyi giyimli.; bütün bunların dışarıdan gelmişe benziyor. Duyduklarım ve gördüklerime göre Yunanistan’ın dediğine göre kendileri tek başına Anadolu’yla savaşıyorlarmış; durum böyleyse onlar savaşı zor kazanır. Tarım birliği üyesi olarak her zaman Anadolu’da bir birliğin kurulması imkânı olup olmadığını merak ettim. Savaş bittikten sonra şuna ikna oldum ki halkın eğitimi, siyasi ve ekonomik bilinçlendirmeyi yapacak böyle bir örgütün varlığı olmaksızın herhangi bir ilerlemeden bahsedilemeyeceği, çünkü nüfusun çoğu tarım ve yan dallarıyla uğraşmaktadır Karşılaştığım insanlarla, özellikle tarımda çalışanlara bu tür konulardan bahsettim ve Bulgaristan’daki bizim örgütümüzün yapısı ve faaliyetlerini anlattım. Savaş sonrası çiftçiyi ve halkı bilinçlendirecek bir teşkilatın gerekliliği hakkında ikna edebildiğim insanlarla görüştüm. Orada artık ( Rehber) adında bir gazete kuruldu ve özellikle çiftçinin siyasi ve ekonomik bilinçlenmesi için çaba gösterecek. Ankara’daki elçilikte tesadüfen Rus Bolşevik memurlarıyla da görüşme imkânım oldu. Ve Rusya’daki gelişmeler hakkında bilgi edinebildim. Onlara Bulgaristan’da geçirdiğimiz kanunları anlattım ve böyle reformlara Bulgaristan’daki arkadaşları neden karşı çıktıklarını hayretle karşıladılar. Seyahatim için yerli ve yabancı gazetecilerin neden bu kadar büyük gürültü kaldırdıklarına anlam veremiyorum ve çok üzgünüm; aslı olmayan haber yayınlayarak her şeyden önce gazeteci olarak kendilerine zarar vermektedirler. Burada belirtmeliyim ki hiç kimseden siyasi misyonu olan bir görevlendirme yapılmamıştır. İstanbul’a gideceğimi arkadaşlarıma haber veremediğimden dolayı onlardan özür dilerim. Meclisten izin almadım çünkü seyahatimin 1 ay’ı geçmeyeceğini sanıyordum. Bazı arkadaşlarım da gazetecilerin yalan tuzağına düşerek seyahatim konusunda gazetelere beyanatlar vermeye başladılar ve bu beni çok üzdü. Bizim ve yabancı basında tutuklanmam, takibe uğramam, bazı evrakların ele geçirilmesi ile ilgili yazılanların hiç biri doğru değildir. Bu tür yazıları yazanları yazdıklarını belgelerle kanıtlamalarını davet ediyorum. Bütün sorumluluk bana ait olacaktır. Ridvan TÜMENOĞLU’nun arşivinden HAZIMSIZLIK: Tarçın 2 kaşık bal üzerine serpilip yemekten önce alındığında hazımsızlığı önler. GRİP: Bal içindeki bir madde, grip mikroplarını öldürür. İDRAR KESESİ ENFEKSİYONLARI: 2 kaşık tarçın, 1 tatlı kaşığı bal, ılık su içerisinde eritilip içilir. KOLESTEROL: 2 kaşık bal, 3 kaşık tarçın, 450 gr demlenmiş çay içerisinde eritilerek içilirse, kolesterol seviyesi 2 saat içerisinde % 10 düşer. MİDE AĞRILARI: Bal ve tarçın kürlerinin, mide ağrıları ve ülser için de faydalı olduğu görülmüştür. SİVİLCELER VE DERİ: 3 kısım bal, 1 kısım tarçın ile bir krem yapılıp uykudan önce sivilceler üzerine sürülür. Sabahleyin ılık su ile yıkanır. 2 hafta uygulanırsa sivilceleri yok eder. Egzama, mantar ve diğer deri enfeksiyonlarında da uygulanır.

GERÇEKLER

Basri Zilabid

Bulgaristan Türkleri’nin

Geleceğini Kim Planlayacak

-Çözüm önerisiBulgaristan Türkleri’nin temsiliyyeti Hak ve Özgürlükler Hareketi Partisi’nde temerküz etmesi siyasal alanda gelişme göstermelerine karşılık eğitim, din ve sosyo-kültürel alanlarda geri kalma, gelişememelerine sebep olmuştur. Bir nevi siyaset alanı ve aktörleri diğer alanların önüne set çekmiştir. Bu olumsuzlukları olumluya ve gelişme istikametine çevirmek Bulgaristan Türklerinin bir azınlık sivil toplumu olarak örgütlenmeye gitmeleriyle mümkün olacağını düşünmekteyim. Bulgaristan Türkleri her yerleşim biriminden gönderecekleri temsilci / delegelerle BULGARİSTAN TÜRKLERİ AZINLIK ŞURASI oluşturmalı, bu şura azınlığın meselelerini görüşüp tartışmalı bir tüzük ve yönetim kabul ederek / seçerek Bulgaristan Türkleri Azınlık Yürütme Kurulu oluşturulmalıdır. Pek tabii bu kurulun bir Başkanı da olacaktır. Bütün Bulgaristan Türklerini kapsayacak olan bu teşkilat eğitim, kültür – sanat, siyaset ve sosyal alanda azınlığın ihtiyacı olan kurumları tesis ederek kimlik ve benliğini koruma ve geliştirme yolunda hizmet sunmalıdır. Eğitim alanında, Türk Dili ve Edebiyatı ile Türk kültürünü de öğretecek olan özel lise ve bir üniversite kurulmalıdır. Kültür-sanat alanında, din, dil, basın-yayın, sinema ve tiyatro gibi sahalarda hizmet verecek bir Türk Kültür Merkezi tesis edilmelidir. Siyaset alanında, anayasal ve kanunlar nezdinde Bulgaristan Türk Azınlığın hak ve hukukunu koruyacak bir siyasal partiye de sahip olmalıdır. (1) Buraya bir parantez açalım ve Hak ve Özgürlükler Hareketi Partisi’nin Genel Başkanı Ahmed Doğan’ın iki ccıl suskunluktan sonra 19 Mayıs 2011 günü Kırcaali ilinin Cebel ilçesinde basına verdiği beyanatı bir inceleyelim. Bu basın toplantısında Ahmed Doğan, Borisov hükümetinin gidişatını değerlendirmiş, erken seçim öngörüsünde bulunmuş, yaklaşan cumhurbaşkanlığı seçimleri üzerine görüşlerini serdetmiştir. Parti olarak destekleyecekleri cumhurbaşkanın “diyaloğa açık, ulusal vizyona sahip, uluslararası arenada saygın, Avrupa Birliği gereksinimlerini karşılayacak bir profilde” olması gerektiği üzerinde durmuştur. Görülüyor ki, Ahmed Doğan Bulgaristan devletinin geleceği ve bekası için fikir üretmiş, seçilecek cumhurbaşkanının kendisine göre taşıması gereken özellikleri dile getirmiştir. Onun konuşmalarında Bulgaristan Türklerinin veya Müslümanlarının eğitim, kültür, ekonomi ve tabii ki siyasi geleceğine dair bir fikir bir planlama görmek mümkün değildir. Hak ve Özgürlükler Hareketi’nin klişe cümlesi “Soya dönüş süreci (2) bitmedi, biz sizin haklarınızı savunuyoruz ve savunacağız”dır. Bu partinin yöneticileri 20 yıldır kendi seçmenleri üzerinde korku politikası uygulamışlardır. 8 yıl iktidar ortağı oldukları zamanda bazı camilerimizi tamir ettirmek dışında müsbet olarak yaptıkları bir iş yoktur.(3) Bu da “sellerden zarar görmüş kilise ve camilerin tamir ettirilmesi” şeklinde olmuştur. Hasbel kader bu 8 yıl zarfında Sofya’da bulundum, benim görebildiğim bu. Görmediklerimiz, bilmediklerimiz elbette olabilir, keşke parti içinden yetkililer kamuoyuna “HÖH İktidarında Bulgaristan Türklerine ve Müslümanlarına Yapılan Eğitim ve Kültür Hizmetleri” başlığıyla bir kitapçık yayınlasalar da bizi bilgilendirmiş olsalar. Sosyal alanda, kurulacak bir yardımlaşma vakfı ile öğrencilere burslar, ihtiyaç sahiplerine yardım, bayram günlerinde şenlikler, yağmur duaları ve benzeri sosyal kaynaşmayı sağlayacak faaliyetler, yapılacaktır. Bu teşkilatı şemayla ifade edecek olursak:(Altta resim) Âcizane kanaatimce, siyasetin sultasından kurtulup eğitim ve kültür meselelerimizi öncelediğimiz sürece kendi kaderimize sahip çıkabiliriz. Ve görüyorum ki, Anavatanımız Türkiye’nin de himaye ve yardımlarıyla bu yola girmiş vaziyetteyiz. Bizi karanlıkta bırakmak isteyenler güneşin doğuşunu engelleyemeyecektir!

Selim VARNA

Tabela Matbaa Promosyon Araç Giydirme Gazete İlanları

Adres: Eski Edirne Asfaltı No. 462 Sultangazi / İstanbul Tel: 0212 594 60 55 / 667 34 74 E.Posta: reklamprestij@mynet.com


Bulgaristan Türklerinin Sesi 11

Aydın Balkan Göçmenlerinden Başkan’a Ziyaret Aydın Balkan Göçmenleri Kültür ve Dayanışma Derneği Başkanı Bahtiyar Özdemir, Belediye Başkanı Özlem Çerçioğlu’nu makamında ziyaret etti. Dernek Başkanı Bahtiyar Özdemir, Başkan Çerçioğlu’na derneklerine vermiş olduğu destek ve ilgiden dolayı teşekkür plaketi takdim etti. Özdemir, “11 Şubat 2012 tarihinde gerçekleştirdiğimiz etkinliğimizde Başkanımız Sayın Özlem Çerçioğlu’nun aramızda olması bize ayrıca mutluluk verdi” dedi Başkan Çerçioğlu, ziyaretten duyduğu memnuniyeti ifade ederek, “Dernek olarak yaptığınız başarılı çalışmalardan dolayı sizleri tebrik ediyorum. Aydın Balkan Göçmenleri Kültür ve Dayanışma Derneği’nin mensubu olan vatandaşlarıma sizin şahsınızda sevgi, saygı ve teşekkürlerimi sunuyorum” dedi.

BALKAN COĞRAFYASINDA 5 MİLYON İNSAN KATLEDİLDİ

Bosna’nın Saraybosna Üniversitesi Milletlerarası Hukuk ve İnsanlık Suçu İşleyenleri Araştırma Enstitüsü Başkanı Prof. Dr. Smail Çekiç, Balkan coğrafyasında 5 milyon insanın katledildiğini ifade ederek, “Bosna Hersek soykırımı insanlığa yapılmış bir soykırımdır. Ben de toplama kampında kaldım. Kızım da ağabeyim de bu kamplardan birinde öldürüldü” dedi. Trakya Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, Balkan Kongre Merkezi’nde ‘Bosna Hersek Cumhuriyeti’ne yapılan saldırılar ve Boşnaklara karşı işlenen soykırım’ konulu konferans düzenledi. Toplantıya Trakya Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Enver Duran, Saraybosna Üniversitesi Milletlerarası Hukuk ve İnsanlık Suçu İşleyenleri Araştırma Enstitüsü Başkanı Prof. Dr. Smail Çekiç, Trakya Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. İlker Alp, çok sayıda akademik personel ile öğrenciler katıldı. Konferansın açılış konuşmasını yapan Trakya Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Enver Duran, Bosna’da 4 yıl süren soykırımın bir insanlık dramı olduğunu ifade ederek şunları söyledi: “4 yıl süren insanlık dramı, diğer bir deyişle Cenosit diğer bir deyişle katliam. Avrupa’nın İnsan Hakları Mahkemesi’nin ‘Cenocit’ olarak kabul etmediği olayı, bugün burada anlatmak için gelen Smail Çekiç’e “Hoş geldiniz” diyorum.

Makedonya’da ‘vakıf’ skandalı

Makedonya Müslümanlarının en büyük dini temsil kurumu olan Makedonya İslam Birliği, büyük tepkilere neden olan bir skandala imza attı. Makedonya’daki Shparkase isimlibirbankadan650binEUROkrediçekenkurum,bünyesindeki vakıf gayrimenkul mallarını ipotek ettirdi. Üsküp Çarşısı’nda yaklaşık 10 adet vakıf dükkânını ipotek altına konulmasının dışında, kredinin de faizli olduğunun anlaşılması Makedonya’daki Müslümanların tepkilerini arttırdı. İslam Birliği Başkanlığı iddialar üzerine “alınan kredi faizsizdir” şeklinde bir açıklama yaparken Shparkase

SOFYA’DA OSMANLI CAMİİLERİ Ressam Oberbauer tarafından Kara Camii resmi.

Kara cami’nin Sveti Sedmoçislenitsi Kilisesine dönüştürülmüş hali. (üstte)

ÇELEBİ CAMİİ hakkında henüz yazılı bir bilgiye rastlayamadık. Elimizde yalnız yukarıdaki resim bulunmaktadır. Ressam: Avusturyalı Joseph Oberbauer (1853-1926)

Avustralya’da İslam Müzesi Siyavus Paşa camii, Osmanlı döneminde kilise olan binanın camiye çevirilmiş halidir. 15. yüzyılın ortalarında meyana gelen depremde cami yıkılmış, ancak 16. yüzyılın sonlarında Osmanlı Devletinin Sadrazamı Siyavuş Paşa tarafından tekrar inşa edilmiştir. Bulgarların iddiasna göre “1858 yılında Sofya’da deprem olmuş ve o esnada cami içinde bulunan hocanın 2 çocuğu ölmüş. Bundan sonra cami müslümlar tarafından terk edilmiş”. İslam Müzesinin yapımını üstlenen Fahour ailesini temsilen açıklamalarda bulunan Mustafa Fahour, dünyadaki bir çok müze ile işbirliği içinde olduklarını ve Türkiye’nin de birçok kültürel merkezleri ve müzelerinin olduğunu, ayrıca Katar’daki İslam Müzesi ile işbirliği içinde olduklarını belirtti. Mustafa Fahour, diğer İslam müzelerinden farklı olarak Avustralya’ya özgü bir şekilde tasarımların oluştuğunu, buna örnek olarak müzenin ön kısmının kırmızı çöl kumlarıyla kaplanacağını aktardı.Ayrıca İhsanoğlu’nun müzeye hediye olarak getirdiği Çininin kendileri için çok güzel bir hediye olduğunu dile getirdi. Viktorya Çok Kültürlülük Bakanı Nicholas Kotsiras ise Avustralya’da Çin, Helenik, İtalyan ve Yahudi müzelerinin olduğunu, çok önemli olan İslam Müzesi’nin yer aldığını ve bu projenin Avustralya’nın kültürüyle kaynaşması ve çok farklı olması açılarından önemli olduğunu, bu sebeple Avustralya eyalet hükümetinin projeye 500 bin dolarlık bir katkıda bulunduğunu aktardı. Federal Bakan Simon Crean da müzenin sadece İslami kesimi temsil eden bir simge olmadığını aksine Avustralya’nın tamamını kapsadığını belirtti. Türkiye Cumhuriyeti Melbourne Başkonsolosu Serdar Cengiz ise kurulacak olan müzenin bir ihtiyaç olduğunu ve diğer toplum ve din mensuplarının ayrı ayrı müzelerinin olduğunu belirterek İslam müzesinin kuruluyor olmasından duyduğu memnuniyeti bildirdi. Viktorya İslam Konseyi Başkanı Nail Aykan ise projenin Fahour ailesi tarafından yönetildiğini ve amacının İslam tarihinin, kültürünün ve medeniyetlerin Avustralya’da tanıtılması olduğunu ve gerekli görüşmelerin ardından müzede bir Türk köşesi de düşünüldüğünü belitti. Nihat ESEN

Bank’ın yetkilileri ise “faizsiz” kredi verme gibi bir uygulamaları olmadığını belirtti. Bu iddialara karşı kanıtlı cevaplar veremeyen Makedonya İslam Birliği yetkililerinin, vakıf mallarınını sorumsuzca risk altına atması bölge halkının ve entelektüellerin yoğun tepkilerine neden oldu. Osmanlı döneminden miras kalan vakıf malları Makedonya İslam Birliği’ne gelir sağlayan en önemli gelir kapısı. Vakıf mallarının geliriyle yıllardır kurumsal giderleri karşılanan Makedonya İslam Birliği, bu skandalın ardından büyük soru işaretlere neden oldu. Makedonya Müslümanları bir an önce bu olayın aydınlatılmasını, bir din kurumu olan İslam Birliği’nin bu skandala son vermesini ve bu skandala imza atan görevden alınmasını istiyor. Makedonya’nın önemli Müslüman aydınlarından ve İlahiyat Fakültesi eski dekanı İsmail Bardhi de skandala tepki gösterdi. Türkiye Diyanet İşleri Başkanlığı’nın da bu olaya sessiz kalmaması ve hassasiyet göstermesi gerektiğini belirten Bardhi, “Bir diyanet kurumunda vakıf malları çarçur ediliyor ve faizli kredi alınıyorsa bu kurumun yetkililerin yaptıkları sorgulanmalı” dedi.

Büyük Camii Bulgaristan’ın başkenti Sofya’da bulunur. Bu camiinin asıl adı Koca Mahmut Paşa Camii’dir. Fatih Sultan Mehmed’in sadrazamı (başbakanı) olan Mahmut Paşa tarafından yapımına başlanmış ve 1494 yılında bitmiştir.

Büyük Camiinin güncel resmi - 2009 Osmanlı Rus savaşı 1877 – 1878 yıllarında camii hastaneye dönüştürülmüştür. Daha sonraki yıllarda camii kütüphane olarak kullanılmış ve 1892 yılından günümüze kadar da Sofya Arkeoloji Müzesi olarak kullanılmaktadır.

Siyavuşpaşa caminin son zamanlardaki harap halini göstermektedir.

1580’li yıllarda Siyavuşpaşa camii olarak hizmet veren bina bugün (2009) Bulgar Ortodoks Kilisesine bağlı Sveta Sofya Kilisesi olarak hizmet vermektedir.

1887 yılından Kara Camii fotografı. KARA CAMİİ 1598 yılında Bosnalı Mehmet Paşa adında hayırsever bir zengin tarafından külliye olarak kurdurulmuştur. Bu cami Mimar Koca Sinan’ın Sofya’da en güzel eseridir. Caminin “Kara” olarak adlandırılması minarelerinin siyah granit taştan yapılmış olması sebebiyle olduğu söylenir. Bulgaristan kurulduktan sonra önce depo daha sonra hapishane olarak kullanılmış ve 1903 yılında minareleri yıkılarak kiliseye çevrilmiştir. Hemen yanında bulunan medrese de yıkılmış ve yerine bahçeye/oturma parkı yapılmıştır.

TA R İ H

İbrahim SOYTÜRK

Balkan Savaşlarında Türk Kadınları

‘’Türkiye 1908-1938’’ adlı kitabından göç resimleri gelir. Resmin birinde; Bulgarlardan kaçan, 5 Türk kadını bir kağnının etrafında çamurda çıplak ayakla zorla yürümektedir. Arkadaki kadın kucağındaki bebeği acıyla taşımaktadır. Öndeki iki kadının elinde değnek vardır. Yüzlerindeki korku, keder ifadesi ve kadınların perişan hali içimizi eritmektedir. Dieğr resim de; eski bir Osmanlı köprüsünden, mağlup Türk ordu birliğinin ricatı gösterilmektedir. Bu resim âdetâ; şan, şeref ve zaferlerle gittiğimiz Balkan’dan çekilişimizi ve imparatorluğumuzun sonunu ilân etmektedir. Balkan Savaşı, şüphesiz bütün Türk tarihinin en büyük felâketlerinden biridir. 8 Ekim 1912’de başlayan bu savaş sonucu Türkler, 550 yıllık Türk Yurdu Rumeli’ni kaybetti. Balkan Savaşı’nda; Bulgar, Sırp ve Yunanlılar gerek düzenli ordu birlikleri, gerekse çetelerle sivil Müslüman-Türk ahaliye karşı çoluk çocuk, kadın yaşlı demeden bir soykırım savaşı yürüttü. Soygun, işkence, cinayet ve tecavüzle Balkanlardaki Türk varlığı kökünden silinmek istendi. Justin McCarty’nin ‘’Ölüm ve Sürgün’’ isimli kitabında belirttiğine göre; bu savaşlarda, evlerini barklarını bırakarak yollara düşen Türklerden ancak 413.000’i Osmanlı Devleti bölgelerine ulaşabildi.1911 de Balkanlarda 2.315.293 Müslüman yaşıyordu. Kalan Müslüman nüfus 870.114 idi. 413.000 göç ettiğine göre, 632.408 sivil imha edildi. Bu yıl Balkan Savaşı’nın, yani Balkanları, yüz binlerce insanımızın hayatını, yüz binlercesinin de yerini, yurdunu evini barkını kaybettiği büyük felâketin 100.yılı… Son günlerde Türk basınında bu tarihî olayı ele alan iki yazıyı sizlerle paylaşmak istiyorum. Birinci yazıda Murat Bardakçı,10 Ocak 2012 tarihli Haber Türk’te Refik Halit Karay’ın ‘’Gözyaşı’’ adlı öyküsünü anlatıyor; ‘’…Ayşe isimli kadın Balkan Savaşı patlayınca 3 çocuğunu alıp düşmandan kaçmaya çalışır. O önde Bulgarlar arkada giderken çocuklardan ikisi bu amansız yolculuğa dayanamayıp can verir. Kucağında, daha bir yaşına basmamış olan Ali’si kalmıştır. Oğlunu göğsüne bastırır, çamurlara bata çıka, bin bir zorlukla Türk sınırına gelir. Oğluna’’Kurtulduk Ali, kalk’ der, ama cevap alamaz… Çileli ana, saatler boyu Ali’yi değil, Ali’nin cesedini taşımakta olduğunu fark edememiştir. Hikâye, çilekeş kadının’’ işte o günden beri ben ağlayamam, ağlamak istesem de bilmem neden gözlerimden yaş gelmiyor!’’ Sözleriyle biter. ‘Murat Bardakçı; ‘’Hissederek okudu iseniz, siz de bitersiniz’’diye ekliyor. Ayrıca yazısının bundan sonraki bölümünde Türklerin geçmişteki zaferlerini hatırladığını, ancak Balkan Savaşı gibi büyük bir felâketi hatırlamadığını, bunun Türklerin âdeti olduğunu, üniversiteler, tarih kuruluşlarının da bu konuda sessiz kaldığını söylüyor. Bardakçı’ya göre: ‘’Balkan savaşında evini yurdunu bırakıp kaçan Türk mültecilerin sayısı 1 milyon 300 bindir. Bu sayı bugünkü Türkiye nüfusunun önemli bir kısmını teşkil etmektedir. O mültecilerin torunları için büyük baba ve annelerinin geldikleri yerler bir hayal ülkesidir’’ demektedir. Yazının son kısmında Bardakçı; ‘’İsteyen; Türkiye’den giden Rumlar, Karamanlılar için ağıtlar yaksın, 1915 kurbanları için mumlar diksin. Ancak bir Allah’ın bir kulu da çıksın tarihin en büyük zoraki göçlerinden olan büyük Balkan Savaşı felâketini hatırlasın’’ demektedir. Aslında Murat Bardakçı’nın isteğine Zaman’da Etyen Mahçupyan ’’Rumeli’nin Sürülmüş Çocukları’’başlıklı yazısında 8.1.2012’de cevap vermiş. Ama bakın nasıl? Mahçupyan’a göre; ‘’Türkiye’de Ermeni soykırımı tartışmaları ne zaman gündeme gelse, kamuoyu birden Rumeli ve Kafkaslar’dan zorla göç ettirilmiş ve kıyıma uğratılmış Müslümanları hatırlar’’ demektedir. Balkan Savaşı’ndaki katliam ve zoraki göçün hatırlatılmasını Etyen Mahçupyan’’ Ermeni soykırımı tartışmalarının karşısına psikolojik bir denge unsuru olarak çıkarıldığını’’ iddia edebiliyor. Bardakçı’nın söylediği Türklerin unutma adeti ile Mahçupyan, olmayan bir şeyi alicenaplık hasletine bağlamakla alay ediyor. Mahçupyan; Kafkaslar da katliama uğrayan milyonlarca insanın zaten ‘’sonradan soydaş olduğunu aramızda kültürel bir bağ olmadığını ‘’söylüyor. Yani Kafkasları işe karıştırmayın diyor. Neyse Rumeli’de soykırıma ve zoraki göçe uğrayanların kültürümüzden olduklarına bir şey diyemiyor. Ancak Türklerin Rumeli’den sürülme ve katliama uğramalarının Türklerce unutulduğu gerekçesini kabul etmiyor. Ermenilerle ve Rumeli’deki Müslümanlar arasında bir fark olduğunu, Müslümanların son üç yüz yıldan beri Rumeli’ye yerleştiklerini, Müslümanların orada gerçek anlamda yerli olamadıklarını, Türklerin Rumeli’de güç ve rant için bulunduklarını, Ermenilerin ise 3000 yıldır bu topraklardaki otaktan halk olarak doğal hakları olduğunu söylüyor. Mahçupyan Osmanlı’nın1352’den beri Rumeli’nde olduğunu unutuyor. Yani Rumeli en az 550 yıllık Türk vatanı idi. Anadolu’da ise bırakın 3000 yıllık bir Ermeni devletini, birkaç yüzyıllık Ermeni devleti bile olmadı. Türkler Anadolu’yu Ermenilerden değil Bizans’tan aldı. Türkler Anadolu’ya geldiklerinde Ani bölgesinde Ermeniler vardı. Mahçupyan Osmanlı’nın Rumeli’ne barış getirdiğini, başka dinlere toleransla davrandıklarını söylemiyor. Türklerin Balkan’da sömürgeci ve hâkim sınıflar var ettiğini, bu nedenle Bulgar ve Yunanlıların Türkleri katledip göçe zorlamalarını normal buluyor. Etyen Mahçupyan’ın Osmanlıların Balkan’a nasıl bir düzen getirdikleri öğrenmesi için Halil İnalcık’ın ‘’Devlet-i Aliyye’’ isimli eserinin ‘’Osmanlılar Avrupa’da’’ bölümünü okumasını tavsiye ederiz. Mahçupyan, savaşta düşmanın yanında yer aldığını söylemekten kaçındığı Ermenilerin ise kendi kültür ve dinleriyle uyuşmayan ülkelere gittiğini söylüyor. Ona göre; Rumeli’deki Türkler ise kendi kültürlerinin bulunduğu ülkeye, Türkiye’ye geldiler. O halde şikâyet edilecek ne var? Ona göre; Rumeli Müslümanları Türkiye’de kendi kimliklerini kazandı. Ermeniler ise gittikleri ülkelerde yabancılaştı.


12

Bulgaristan İşkembeyi Sahiplendi

Bulgaristan Türklerinin Sesi

“A bre, değirmenci” Değirmen efsaneleri, halk inanış ve türküleri

Bulgaristan, işkembe, paça, sucuk ve rakının tescilini almak istiyor. Türk mutfağına ait tatlara sahip çıkma yarışına Yunanistan’ın ardından Bulgaristan da katıldı. Baklava ve leblebinin kendilerine ait olduğunu iddia ederek, tescil ettiren sınır komşumuz Yunanistan’dan sonra Bulgaristan da, işkembe, paça, sucuk ve rakının tescilini almak istiyor. Bulgaristan’ın en çok okunan gazetelerinden 24 Chasa’dan Tihomir Tonçev imzasıyla yayımlanan makalede, “Bulgar peynirini Yunanistan’a kaptırdık, işkembe, paça, sucuk, boza ve rakıyı kendi adımıza tescil ettirelim” çağrısını üzerine, Türk lokantacılar tepki gösterdi. Sayılan ürünlerin Türk mutfağına ait olduğunu vurgulayan lokantacılar, harekete geçilerek, göz göre göre bu tatların başka ülkelerce tescil ettirilmesine izin verilmemesi gerektiğini söyledi. Tüm Restoranlar, Lokantacılar ve Tedarikçiler Derneği (TÜRES) Başkanı Ramazan Bingöl, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Avrupa Birliği’ne üye bazı ülkelerinin, özellikle sınır komşuları Yunanistan ve Bulgaristan’ın bu tür konularda ne yapacaklarını şaşırarak, bu tarz işlerin peşine düştüklerini söyledi. Bingöl, bu girişimlerde “art niyet” aranması gerektiğini ifade ederek, şunları kaydetti: “Bu tür haberleri medyadan takip ediyoruz ama güneş balçıkla sıvanmaz, bunlar Türk mutfağının kaç asırlık tatlarıdır. Bu tarz girişimlerde art niyet olduğunu düşünüyorum ama bizde bize ait olan değerlere sahip çıkmak ve belgelemek için harekete geçmeliyiz. Kültür ve Turizm Bakanlığı’mız bunun önlemini alıp, bu tatları, kültür ögelerini belgelendirip tescilini almalıdır. Biz sahip çıkmazsak, sahip çıkmak için kapıda bekleyenler var. Bunun önlemini alınmalı. Kendi özümüzün ürünlerine başkalarının sahip çıkmasını önlemeliyiz. Bugün işkembe, paça, sucuk vesaire diyorlar, yarında pastırma diyecekler, pekmez diyecekler. Bunlar biran önce Türk damak tatları olarak tescillenmelidir, coğrafi işaretleri alınmalıdır.” Yaklaşık 20 yıldır işkembe çorbası satan Abdi Adalardan da, işkembenin Türk mutfağına aittir olduğunu belirterek, Bulgaristan’ın bu girişiminin başarısız olacağını söyledi.

Bulgaristan’dan Edirne’ye ziyarete gelen Bulgarların iştahla işkembe çorbasını içerek, beğenilerini sunduklarını örnek gösteren Adalardan, “Madem onların çorbası da, buraya gelince neden afiyetle, iştahla bizim işkembemizi içiyorlar. (Bizim orada bu yok komşu) diyorlar. İşkembe, Osmanlı saray mutfağından gelir” dedi. Bir başka çorbacı Serkan Şeremet de, hem Bulgaristan’ın hem Yunanistan’ın eksik olan kültür ögelerini Türk kültüründen tamamlamaya çalışmasını bırakmasını önerdi. Bulgaristan’da bu konuda neler yapılıyor? Bulgaristan’ın şuana kadar Avrupa Birliği Coğrafi İşaret tesciline girmiş, Gorno Oryahovitsa sucuğu bulunuyor. Medyadan yapılan çağrının sivil toplum kuruluşlarını harekete geçirmesi beklenirken, Bulgaristan Tarım Bakanlığı’nın şuanda rakıyla ilgili tescil almak için AB nezdinde girişimleri olduğu öğrenildi. Türk Patent Enstitüsü’nden edinilen bilgiye göre de, Arupa Birliği’nde Coğrafi İşaret Koruması AB nezdinde menşe adı ve mahreç işareti korumasını konu alan coğrafi işaret tescilinin temeli, 1992 yılında çıkan tüzüğe dayanıyor. Tüzük uyarınca coğrafi işaret koruması elde etmek isteyen kişiler, öncelikle kendi ülkelerindeki ulusal otoritelere başvuruda bulunmak zorunda. Ulusal otoritelerce incelenen başvurular, ulusal bazda bir yayın, itiraz aşamasına tabi tutulmasının ardından hakkında gerekli değerlendirme yapılan ve uygun görülen başvurular, daha sonra AB Komisyonu’na iletiliyor. Komisyon, kendisine iletilen başvuruları 12 ay içinde inceleyerek, uygun görülmesi halinde AB Resmi Gazetesi’nde yayımlanması için karar alıyor.

Bir Bulgar gazetesinde yer alan makalede yer alan, “Bulgar peynirini Yunanistan’a kaptırdık. İşkembe, paça, sucuk, boza ve rakıyı kendi adımıza tescil ettirelim” yazısı Sivas’ı harekete geçirdi. Bulgar gazetesi 24 Chasa’da Tihomir Tonçev imzalı makalede yer alan, “Bulgar peynirini Yunanistan’a kaptırdık. İşkembe, paça, sucuk, boza ve rakıyı kendi adımıza tescil ettirelim” çağrısının ardından açıklama yapan Sivas Lokantacılar ve Kebapçılar Esnaf Odası Başkanı Nazım Yiğit, işkembenin Türk kültürüne ait olduğunu ve lokantacılar olarak sahip çıkacaklarını söyledi. Patent konusunda aynı şeyin daha önce Yunanistan ile de yaşandığını belirten Yiğit, Bulgaristan’ın Avrupa Birliğine girildiğinde yasaklanacak olan bir şeyin patentini neden almak istediğini anlamadığını söyleyerek, işkembe çorbasının, paçanın, sucuğun Türklere mal olmuş lezzetler olduğunu ve bunu tüm dünyanın bildiğini söyledi. Yiğit, özellikle işkembe çorbasını Türklerden başka kimsenin tam anlamıyla yapamayacağını da sözlerine ekledi. Nazım Yiğit, “İşkembe çorbası ve diğer lezzetlerimizin patentleri alındığı takdirde lokantacılar olarak protestolar düzenleyerek gereken tepkiyi göstereceğiz” şeklinde konuştu. Mesut UĞURLU

Amerikan ordusu, yüksek çözünürlüklü görüntüleme sistemlerine sahip insansız helikopterler geliştirdiğini açıkladı. Askeri yetkililer, yeni helikopterlerin eşsiz bir izleme kapasitesine sahip olduğunu söyledi. Helikopterlerden üçünün Mayıs ya da Haziran’dan itibaren Afganistan’da konuşlandırılacağı bildirildi. Bu helikopterleri Boeing üretti. Ancak ileride diğer şirketlerin de ihaleye girebileceği belirtiliyor. A160 Hummingbird (Sinekkuşu) sistemleri dikine kalkış ve iniş yapabiliyor. Bu nedenle piste ihtiyaç duyulmuyor. Askeri yetkililere göre yeni helikopterler havada belli bir noktada asılı kalabiliyor. Diğer insansız araçlarda bu özellik yok. Helikopterlerin Orta Doğu’ya sevk edilmeden önce Arizona’da deneneceği belirtiliyor. İnsansız helikopterler, bu yılın başlarında geliştirilen Argus-IS çoklu görüntüleme sistemlerine sahip. Argus, Yunan mitolojisindeki 100 gözlü dev. Bu teknoloji, taktik görevlerde kullanılan en gelişmiş video sensörleri kullanıyor. 1,8 gigapiksel kameralar cep telefonlarındaki 2 megapiksel kameralardan 900 kat daha keskin görüntü sağlıyor. Kumanda merkezine saniyede 10 kare hızında gerçek zamanlı görüntü aktarılabiliyor. Casus helikopterler, 6.1 kilometre yükseklikten 168 kilometre karelik bir alanı tarayabiliyor. Aynı anda 65 hedef izlenebiliyor. Araçlar, insanlar ve diğer nesneler farklı yönlere hareket etseler bile takip edilebiliyor. Mesut UĞURLU

Günümüz insanı, modern teknolojiler çağında, insan hayatında unutlmuş bazı gelenekleri yeniden keşfediyor. Daha sağlıklı yaşam arayışları içersinde, atalarının yemek hazırlama konusunda bilgi sahibi olmak amacıyla eski kitap ve tarih sayflarını açıyor. Eski yöntemlerle öğütülmüş unun bambaşka tadı olduğu iddasını kabul etmeyen yoktur. Bulgaristan vatandaşının yaşamının bir parçası olarak değirmenler sadece bir ihtiyaç oluşturmuyor. Bu alandaki geleneklere, efsane ve inançlara yer vereceğiz... “Halk, değişik tahıl türünden un yapan insanlara değirmenci ismini vermiş. Bulgaristan’ın dört bir ucunda onlar için söylenen şarkılar hep neşeli olur. En fazla rastlanan konu ise, kız veya genç gelinin un öğütmek için değirmene gitmesidir. Değirmenci buğdayı öğütmeyi reddediyor, çünkü su yok. Birkaç tatlı sözün ardından değirmenci hemen su buluyor. Halk arasında değirmen taşının dönmesini hayattaki bazı olaylarla özdeşleştiriyor. Mesela çok konuşan bir kişi için”değirmen gibi ağzı durmuyor” derler. Değirmenlerle ilgili bazı inançlar var. Mesela, değirmen kurulacak yerin, büyük bir titizlikle seçilmesi. Önce değirmenin yakınında yıl boyunca akan bir derenin bulunması şart. Ancak yakınındaki su, değirmenin inşaatında bazı problemler yaratıyor. Aynen köprülerde olduğu gibi. Sağlam temeller için hayatta olan birisinin gölgesi temellere inşa edilirmiş. Ancak halk inançlarına göre, gölgesi temellere inşa edilen kişinin hayatta kalması mümkün değilmiş. Ancak ruhu buralarda gezmeye devam edermiş. Ya şarki söyler, ya ağlarmış ve bundan dolayı gece yarısı kimse değirmen yanından geçmeye cesaret edemezmiş. “Değirmenin dönmesi için su gerekiyor.Su ise, hem hayatın temel ihtiyaçlarından biri olup aynı zamanda temizliğin de simgesidir. Su, büyü bozma ve yeni bir başlangici sağlama gücüne sahiptir. Halk, değirmenin pervanesinin altındaki suyun şifalı olduğuna inanır. İnançlara göre, şeytan ve orman perileri değirmenin çevresinde yaşarlar. Onlar gece çıkıp, pervanenin altındaki suyla yıkanırlar ve bundan dolayı su şifalı güce sahip olur. Hatta hatta bu tür suyun her türlü derde derman olduğuna ve büyü bozma gücüne sahip olduğuna inanılır. En güçlü ve şifalı suya, sözüm ona “pervanesi sol dönen” değirmen sahiptir. Bulgar foklor geleneklerinde yer alan bir aşk büyüsüne göre, kadın veya erkek, sol değirmenden 9 kez su alıp sevgilisine serpmesi gerekiyor. Eğer bir kız evlenemiyorsa ve evde kaldıysa, gömleğini “sol dönen değirmene “götürüp yıkaması gerekiyormuş. Böylece de evliliğe davet çıkarıyormuş. Aydın YILMAZ

Sivas’tan işkembe ABD “Süper” casuz helikopter Bulgar Prensliğin’de göç için karşı atak

İnsan beyni 45’inde ‘çöküş dönemine giriyor’

Yeni bir araştırma insanlarda hafıza ve diğer beyinsel işlevlerin 40’lı yaşların ortasında gerilemeye başladığını ortaya koydu. Ayrıntıları British Medical Journal’da (İngiliz Tıp Dergisi) yayımlanan araştırma sonuçları, beyin faaliyetinin sanılandan çok daha erken yaşta formdan düşmeye başladığına işaret ediyor. University College of London’dan doktorlar, on yıllık bir süre zarfında yaşları 45 ile 70 arasında değişen 7 bin İngiliz memurun zihinsel yeteneklerini inceledi. Doktor ekibi, yaşları 45 ile 49 arasında değişen kesimin hafıza, idrak ve akıl yürütme yetisinde yüzde 3’ün üzerinde bir gerilemenin gayet açık ve net biçimde görüldüğünü söylüyor. Bundan önceki araştırmalar zihinsel faaliyetlerde düşüşün 60’lı yaşlara kadar başlamadığına işaret ediyordu. Alzheimer Derneği, beyindeki değişimin hangi evrede ve nasıl gerçekleştiğini daha iyi anlamanın bunama tedavisine büyük katkı sağlayacağını söylüyor. 1997’den 2007 yılına kadar süren araştırmada 5 binin üzerinde erkek ve 2 bini aşkın kadın memura hafıza, kelime haznesi, işitsel ve görsel yetenekleri konusunda testler uygulandı. Araştırma, deneklerin eğitim seviyesi arasındaki farkı dikkate almadı.

Doktorlar, yaş ilerledikçe kelime haznesi haricinde diğer bütün beyinsel faaliyetlerde gerileme gözlendiğini söylüyor. 65 ile 70 yaş arasındaki erkeklerin akıl yürütme yeteneği yüzde 9.6 oranında gerilerken, aynı yaş grubundaki kadınlarda bu oran yüzde 7.4 olarak belirlendi. 45 ile 49 yaş arasında ise hem erkek hem de kadın deneklerin beyin gücü yüzde 3.6 olarak aynı seviyede düşüş gösteriyor. Araştırmanın başkanı Profesör Archana Singh-Manoux, elde ettikleri bulguların bunamanın, beyinde 20-30 yıla yayılan bir çöküşün sonucu olduğunu gösterdiğini söylüyor. Durmuş ÖZTÜRK

Yıllar 1879 1880 1884 1893 1894 1895 1896 1897 1898 1899 1900 1901 1902 1912-1913 1923-1933 1934 1935 1936 1937 1938 1939 1940 1941 1942 1943 1944 1945 1946 1947 1948 1949 1950-51 1951-1960 1977-1978

Sayı 9.632 7.336 600.000 11.460 8.837 5.095 1.946 2.801 6.640 7.354 7.417 9.396 9.717 440.000 101.507 8.682 24.968 11.730 13.940 20.542 17.769 6.960 3.803 2.672 1.145 489 631 706 1.763 1.514 1.670 154.393 83 130.000

Osmanlı Yönetimine bağılı

Avrupa’da Osmanlı hangi bölgeyi ne kadar yönetti Eskiden Osmanlı’nın elinde olan topraklarda şu anda bulunan ülkelerin tam listesini sizler için derledik... 1.Türkiye 2.Bulgaristan-545 3.Yunanistan-363 – 14581821 4.Sırbistan-539 5.Karadağ-539yıl 6.Bosna-Hersek-539 yıl 7.Hırvatistan-539 yıl 8.Makedonya-539 9.Slovenya-250 yıl 10.Romanya-490 yıl 11.Slovakya-20 yıl (Osmanlı adı Uyvar) 12.Macaristan-160 yıl 13.Moldova-490 yıl 14.Ukrayna-308 yıl 15.Azerbaycan-25 yıl 16.Gürcistan 400 yıl 17.Ermenistan-20 yıl 18.Güney Kırbrıs-293 yıl 19.KKTC-293 yıl 20.Rusyanıngüneytoprakları291 yıl 21.Polonya-25 yıl Lehistan Osmanlı adı 22.İtalyanın güneydoğu kıyıları Otranto ve çevresi-20y 23.Arnavutluk-435 yıl 24.Belarus-25 yıl 25.Litvanya-25 yıl 26.Letonya-25 yıl 27.Kosova-539 yıl 28.Voyvodina-166 yıl Banat Osmanlı adı.

Tarihten bir yaprak Mehmet ÇAKIR

İtil-Volga İlk Müslüman Devleti

Kararanlıların 940 yılında Satuk Buğra Han zamanında İslam Dinini kabulünden çok önce Müslüman olan ve Karamanlılardan 20 sene önce İslam’ı resmi Din ilan eden İtil-Bulgar Türk Devleti nedense, hem resmi hem de gayrı resmi tarihimiz ve tarihçilerimiz tarafından ihmal edilmektedir. Bu devletimiz hala ders kitaplarımızda İlk Müslüman Türk Devleti olarak hak ettiği unvana kavuşamamıştır. Bu durumda Türklüklerini inkâr etmelerine rağmen artık bu konuda bilimsel olarak Türklüklerini reddedemeyen Bulgar Devleti ve toplumunun bu gerçekten ürkmeleri ve bizimkilerinde onları rahatsız etmeme istekleri ne derece etkilidir bilemeyiz ama Objektif tarih ve tarihçilik anlayışının bundan etkilenmemesi gerektiği inancındayız. Şimdi bize oldukça ilginç bilgiler sunan Bulgar Tarihine kısaca göz atabiliriz. Böylece hem Bulgar Türklerinin kökenini hem de Hıristiyanlaşma sürecini açıklamış olacağız. Atilla’dan sonra dağılma sürecine giren Hunlar hükümdarları İrnek zamanında Orta Avrupa’da tutunamayacaklarını anlayarak Ukrayna çevresine Atilla’nın da doğduğu ve adını aldığı topraklara İtil Nehri kıyılarına çekildiler. Aynı dönemde baskılar sonucu bölgeye bir başka Türk topluluğu olan Ogur (On Oğur) larda göç ettiler. İki grup bölgede kısa sürede kaynaştı. Bulgar kelimesi bu manada karışmak ve karışmış anlamında olan bulamak, bulgamak fiillerinden gelir. 630 da Orta Asya da Göktürk Devleti Fetret devrine girince Hazarlar gibi Bulgarlarda bağımsız hareket etmeye başladılar. Büyük Bulgar Devletinin Kurt Han tarafından kuruldu. Onun soyu Mete’ye dayanıyordu. Ancak devlet kısa ömürlü oldu. Hazar Devleti baskısıyla kurucusunun ölümünden az sonra devleti de yıkıldı.(665) Bayan Han’ın kardeşi Asparuh Bulgar kitleleri ile Balkanlara göç etti ve Tuna Bulgar devletini kurdu.(679)Bu devlet İtil Bulgarları kadar büyük olmamakla beraber Ogur Türklerinin en uzun ömürlü siyasi teşekkülü oldu. Bu devlet Bizans ve Avar İmparatorlukları arasında kalmasına rağmen durumu çok iyi idare etmiştir. Slavlarda bu dönemde onlara bağlanmıştır. Bizans’ın içişlerine karışacak kadar güçlenmişler 2. Justinyanus’un tahta 2.defa çıkışında rol oynamışlardır. 717-718 yıllarında Arapların İstanbul Kuşatmalarına karşı Tuna Bulgarları Bizans’la beraber hareket ederek Bizansla anlaşma yapmışlardır. Ancak Bulgar hanlarının birbirine düşmesiyle Bizans saldırılarının başlaması gecikmedi. Bulgar toprakları tahrip edildi. Bu esnada Bulgar tahtına büyük bir asker ve devlet adamı olan Krum çıktı.(803-814)Üzerine gelen Bizans ordusuna büyük bir darbe indiren Krum’un ayaklarına Bizans İmparatoru Nikophoros’un cesedide bu savaşlar sonunda serildi. Bu 500 yıldır ilk defa bir Bizans İmparatorunun savaş meydanında ölümü idi. Bunun akabinde Krum büyük bir ordu ile üzerine gelen Bizans İmparatorum Mikael II yide yenilgiye uğrattı.Krum Altın yaldızlı bayrağını Yedikule surlarındaki Yalduzlu kapı (Porta Aurea) ya asmaya yemin etmişti.Sofya ,Niş ve Belgrad’ı aldı.Edirne yi İstanbul’u kuşattı(814)Fakat çatışmaların en ateşli anında ağzından burnundan kan gelerek öldü.Bu durum da zehirlenmiş olması muhtemeldir. Oğlu Omurtag(Türkçesi Kartalcık) Bizans’la anlaştı. Bu dönem en güçlü dönemdir. Fakat aynı dönemde devlette Slavların çoğalması sonucu etnik baskı artmaya başlamıştır. Ne yazık ki devlet ve toplum Slavlaşmaya başlamıştır. Bu süreç ,864 de Boris Han’ın Ortodoksluğu kabul etmesiyle birlikte Türklükten kesin şekilde kopuşu da beraberinde getirmiştir.Artık Tuna Bulgarları Slav-Bizans Kültürü çerçevesine girmişlerdir. Boris Han da son defa han unvanını kullanan Bulgar hükümdarıdır.Zira oğlu Simeon bunu da değiştirmiş ve Çar unvanı nı kullanmaya başlamıştır. Aynı dönemde ise İtil kıyılarındaki Bulgarlar Türk-İslam Tarihi için bir dönüm noktası oluyorlardı. İtil Bulgar devletinin ilk devirleri hakkında bilgilerimiz Rus Knezleri ile bazı münasebetler ile kısıtlıdır.Fakat 900 yılından itibaren özellikle Abbasiler devleti ile olan münasebetlerden haberdarız. Bölgede Hun, Sabar, Uz ve Hazar Türkleri ile karışan ve Moğol İstilasına kar 5,5 asır hükmeden İtil Bulgarlarının başşehri Bulgar 9.-12. yüzyıllar arasında Doğu Avrupa nın en mühim ticaret merkezidir. İtil Bulgarları 10. yy da dahi Türk Teşkilat ve unvanlarını kullanmaya devam etmekteydiler. Bu devlet ile ilgili en mühim kaynaklardan birisi de İbn-i Faldan Seyahatnamesidir, 900 yılı civarında İslamı benimsediği anlaşılan İtil Volga Bulgar Devleti hükümdarı Almış (Almuş) Han ,921 de Abbasi Halifesi Muktedir den İslam’ı doğru öğrenebilmek ,cami ve minber ile düşmanlardan korunmak için kale yapabilmelerini sağlayacak kişilerden oluşan bir heyet gönderilmesini talep eder. 922 senesinde içinde İbn-i Fadlan’ında bulunduğu heyet Almış Han’ın huzuruna çıkar.Heyeti Han şükür secdesine kapanarak tekbirlerle karşılar.Han hutbelerde okunması için adını Halifenin ismiyle Cafer olarak değiştirir.Kafir olduğunu söylediği babasının adınıda Abdullah olarak hutbelerde okutur.Ülkesinde kadılık makamıda kurulur ve devlet Doğu Avrupa da İslam’ın temsilcisi durumuna gelir. 943 de artık Abdullah oğlu Cafer olarak anılan Almış Han’ın oğlu hac’ca gider.Abbasi Halifesi ile de görüşür. Kiev Hanlığı ile mücadele ederler.1236 da Moğol saldırıları ile ülke tarumar olur.1361 de Altınordu Devletinin 1391 de de Timur’un saldırılarına uğrarlar.Daha sonra Hazar Hanlığına bağlanırlar.Onların nesillerini bu gün Çuvaş Türklerinin sürdürdükleri kabul edilir.

İşte ölümsüzlüğün anahtarı!

Bilimadamları “sonsuza kadar” yaşayabilen organizmayı keşfetti Bilimadamları, hücrelerini hatta beynini bile sürekli yenileyebilen canlı türünün ölümsüzlüğe uzanan yoldaki anahtar olduğunu düşünüyor. Yapılan araştırmalar sonucunda göllerde ve küçük su birikintilerinde yaşayan “planarya yassıkurtları”nın kendilerini sürekli yenileme yeteneğine sahip oldukları ortaya çıktı. ABC.es’in haberine göre, Yassıkurtlar, ikiye bölünseler bile kafa kısmı tekrar kuyruk kısmını oluşturabiliyor. Hatta kuyruk kısmı da tekrar yeni bir kafa kısmı oluşturabiliyor. Deneylerde yassıkurtların yirmiye bölündüğü, bunun bile yassıkurtları öldürmeye yetmediği ve kesilen parçalardan 20 yeni yassıkurtun geliştiği belirtiliyor.

Araştırmaları yapan Nottingham Üniversitesi bilimadamlarından araştırmacı Dr. Aziz Aboobaker tek bir yassıkurtu parçalara bölüp, kendilerini yenileme özelliğiyle tam 20 bin yassıkurt içeren devasa bir koloniye sahip olduklarını söylüyor ve ekliyor: “Benim görüşümce bu canlılar ölümsüz” Yassıkurtların sinir hücrelerinden oluşan basit bir beyne sahip olduğu, bu hücrelerin canlının tüm vücudunda bulunan kök hücrelerce tekrar üretilebildiği, bu özellikleriyle de en ufak parçaların bile tam bir yassıkurta dönüşebilme kapasitesine sahip olduğu belirtiliyor. Yapılan araştırmaların insanların yaşlandıklarında bile sağlıklı kalmalarına yardımcı olması umuluyor. Durmuş ÖZTÜRK


Bulgaristan Türklerinin Sesi 13

Bosna’da, Yıkılan Camilere Tazminat...

Boşnaklar yıkılan camileri için tazminat istiyor Bosna Hersek’in Sırp Cumhuriyeti Bölge Mahkemesi’nin aldığı bir karar, Boşnaklar arasında hoşnutsuzluk doğurdu. Bosna-Hersek’teki (BH) İslam Cemaati, Sırp Cumhuriyeti’nin 1992-1993 yıllarında yıkılan 16 cami için 32 milyon avro tazminat ödemesi gerekmediği yönündeki yakın tarihli bir karara, gelecek hafta Temyiz Mahkemesi’nde itiraz edecek. İslamCemaatiavukatıEsadHırvaciç“İtirazyazıldı vesunulacak.TemyizMahkemesi’nindilekçemize Nisan ayında cevap vermesini bekliyoruz” dedi. Banja Luka Bölge Mahkemesi, 6 Şubat’ta verdiği kararda davanın zaman aşımına uğradığı gerekçesiyle tazminat taleplerini reddetmişti. Fakat Hırvaciç’e göre savaşta işlenen suçlar zaman aşımına uğrayamaz. Hırvaciç, “Savaşta meydana getirilen hasara savaş suçu muamelesi yapılması gerektiğine ve bu yüzden de bunların zaman aşımına uğrayamayacağına inanıyoruz. BH Temyiz Mahkemesi itirazı kabul etmezse, Strazburg’daki Uluslararası

İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvuracağız” dedi. Banja Luka Asliye Mahkemesi tarafından 2009 yılında sunulan davayla ilgili ilk karar, İslam Cemaati lehine olmuştu. Fakat Bölge Mahkemesi Aralık 2009′da bu kararı bozmuş ve İslam Cemaati’ni mahkeme giderleri için 24 bin avro ödemeye mahkum etmişti. Ardından da

Cemaat Yüksek Mahkeme’ye itirazda bulundu. Cemaat Genel Sek reteri Muhamed Salkiç, konuyla ilgili hukuk savaşının henüz sona ermediğini söyledi. Salkiç, “Mesele para değil, tarihi eserlerin ortada hiçbir neden yokken imha edilmesi.” dedi. “20 YIL ÖNCE OLDU, 200 YIL ÖNCE DEĞİL” Cemaate göre, Bosna’da savaş sırasında tahrip edilmiş yaklaşık 450 cami restore edildi ve 250 tanesi de yenilenmeyi bekliyor. Tahrip edilen camilerin en ünlüsü, 1579 yılında inşa edilmiş olan ve UNESCO’nun koruma altındaki eserler listesinde yer alan Ferhadiye Camii idi. Helsinki İnsan Hakları Mahkemesi Başkanı Branko Todoroviç de, savaş sırasında topraklarındaki dini eserlerin tahrip edilmesinden Sırp makamlarının sorumlu olduğunu söyledi. Todoroviç, “Bu şüpheci ve ikiyüzlü bir karar. Bu olaylar daha 20 yıl önce oldu, 200 yıl önce değil. İnsanlar bunun gibi şeyleri hatırlar. Yetkililer tarihi çarpıtırlarsa, tek yaptıkları kabahatlerinin yükünü gelecek nesillere yüklemek olacaktır” dedi.

AB’de Okul Parası İçin Seks Ölümün Saati Bulundu

Finansal zorluklar yüzünden üniversite hayatında sıkıntı yaşayanlara çözüm için öyle bir internet sitesi kuruldu ki... Üniversite eğitimlerine devam etmek isteyen ancak maddi sıkıntılar yaşayan öğrenciler için kurulan site “finansal seks yardımı” dağıttığı eleştirilerine maruz kaldı. Siteye üye olan öğrenciler, kendilerine maddi yardımda bulunacak, ihtiyaçlarını karşılayacak “para babaları-para anneleri” ile tanışıp, anlaşarak onlardan aldıkları para ile eğitimlerine devam ediyorlar. Yaşlı, genç, kadın, erkek her gruptan üyeleri olan internet sitesini kullanan öğrencilerin çoğunun yaşlı erkeklerle cinsel birliktelik karşılığı üniversite eğitimlerini tamamlamayı planladıkları belirtiliyor. Siteye üye olan öğrencilerden biriyle röportaj yapan CBS televizyonu, öğrencinin aylık 10 ile 20 bin dolar arası para istediğini, Miami’de yaşayan 22 yaşındaki genç kızın “ihtiyaçlarına hayır demeyecek” birini aradığını söylüyor. İsmi açıklanmayan öğrenci, bu site sayesinde “hayallerinin gerçek olduğunu”, bu sitede tanıştığı erkeklerin kendisine “hayır” demediklerini söylüyor ve ekliyor: “Ailem 18 yaşıma girmemin ardından bana maddi desteği kesti, ancak bu site sayesinde hayallerim gerçek oldu. Bana maddi destekte bulunuyorlar. Paraları var ve

yardım etmek istiyorlar. Zorlandığınızı görüyorlar ve destek olmak istiyorlar. Arada bir anlaşma olsun ya da olmasın, yaşadığımız bir ilişki” Kendi “para babası”nın, kitap ücretlerinden, öğrenci harcına kadar tüm maddi sorunlarını çözdüğünü, bunun karşılığında da seks istediğini söylüyor. İnternet sitesi bu durumu “karşılıklı faydalı ilişki” olarak açıklıyor. Siteye kayıtlı bir milyonun üzerinde üye bulunuyor ve para babalarının, para babası arayanlara oranı 20’ye bir. 2006 yılında siteyi kuran Brandon Lee, sitesinin bir fahişelik servisi olmadığını, eskort ve fahişelerin siteye kabul edilmediğini söylüyor. Sitede para babası arayan genç kızlar kadar, para annesi arayan genç erkekler de var. Ramazan AYYILDIZ

ABD’de Yale Üniversitesi’nde görevli Prof. Dr. Erol Fikriğ ile ekibi, bağışıklık proteinini keşfetti. Beden saatinin hastalıkların önlenmesi ve tedavisinde önemli bir role sahip olduğunu ortaya çıkaran Türk bilim insanı başkanlığındaki ekip, tıpta çok önemli bir buluşa imza attı. Howard Hughes Tıp Enstitüsü Bulaşıcı Hastalıklar Bölüm Başkanı Prof. Fikriğ ile ekibi, bağışıklık sisteminin gün içinde sürekli değiştiğini belirledi ve bu değişime neyin neden olduğunu araştırdı. Fareler üzerinde yapılan deneylerde, bağışıklık sisteminde bakteri ve virüsleri saptayabilen ‘TLR9’ adlı bir protein ortaya çıkarıldı. Üretilen ‘TLR9’ proteini miktarının ve proteinin işlevinin sürekli değiştiği de saptandı. Bu proteinin üretimi ile işlevinin beden saati tarafından kontrol edildiği de keşfedildi. Protein üretimi ve işlevindeki değişikliğin enfeksiyonun günün hangi saatinde bedene girdiğine göre şiddetini değiştirdiğini tespit eden Prof. Fikriğ ve ekibi, kan zehirlenmesi ve sepsis tehdidi altındaki kişiler üzerinde yaptıkları incelemelerde bu kişilerde ölüm riskinin saat 02.00 ila 06.00 arasında en yüksek seviyesine ulaştığını belirledi

Hava Ambulansları Müslüman Türklere olumlu bakış açısı düzeldi TEH-Sağlık Bakanı Recep Akdağ, hava ambulans sistemine yakında 4 sedyeli bir ambulans uçağın dahil olacağını açıkladı. 2008 Ekim ayında başlayan hava ambulans sisteminde hayata geçirilecek yenilikler ve bugüne kadar yürütülen çalışmalarla ilgili açıklamalarda bulundu. Bakan Akdağ, ”4 sedyeli ambulans uçakla hem daha fazla hasta hem de yardım ekibi taşınabilecek” dedi. Akdağ, mevcut ambulans uçaklarla 2 hasta veya 6 personel taşınabiliyorken 4 sedyeli ambulans uçakla aynı anda 4 hasta ya da herhangi bir afet anında 14 UMKE personelinin taşınabileceğini bildirdi. Akdağ’ın verdiği bilgiye göre, bugüne kadar ambulans uçakla 2 bin 196, ambulans helikopterle ise 10 bin 746 hasta veya yaralı nakledildi. Seyhan ÖZGÜR

Trakya Balkan Türkleri Kültür ve Dayanışma Derneği Başkanı Gündoğdu; Bulgaristan’ın Müslüman Türklere olumlu bakış açısı düzeldi. Trakya Balkan Türkleri Kültür ve Dayanışma Derneği Başkanı Dr. Esma Gündoğdu, Bulgaristan Parlamentosu’nun, ülkede 1989 yılında sona eren komünist rejiminin Müslüman ve Türklere karşı uyguladığı asimilasyon kampanyasını kınayan bildiriyi kabul etmesinin iyi bir gelişme olduğunu belirtti. Dr. Gündoğdu, yaptığı açıklamada, kendisinin de Bulgaristan’da yaşanan olaylarda acılar çeken ve Türkiye’ye gelen biri olduğunu anımsattı. Yapılanların sadece hukuki, siyasi hatanın dışında ahlaki ve etiksel bir hata olduğunu ifade eden Dr. Gündoğdu, şunları kaydetti: ‘’(Bildirinin kabul edilmesi) İyi bir gelişme, sonuçta geç de olsa bunu kabul etmesi biraz da olsa suçunu kabul etmek değil de, en azından yaptıkları bu hatayı görmeleri önemlidir. Bu hata sadece siyasi, hukuki bir hata değil aynı zamanda ahlaki bir hataydı. Bence bu insani bir suçtu. 360 bin kişi Türkiye’ye geldi, bir o kadar o insanımız orada kaldı, yaklaşık 1 milyon insanımız etkilendi bu olaylardan. Bu olumsuzluklar hala devam ediyor, aileler parçalandı çünkü. Anne babalar orada kaldı, çocuklar burada izleri

hala sürüyor. Asimilasyon 1989’da bitmiş gibi gösterilse de bence olumsuzlukların günümüze yansımasıyla hala devam ediyor. Bu olaylar daha önce de vardı, 1984’te isim değiştirmeyle başlanan durum, 1970’te de yapıldı, 1960’ta Pomak halkına da yapıldı. Ama sonuçta bunu kabul etmek bizim için iyi bir gelişme.’’ Bildiriyi eski başbakan ve Güçlü Bulgaristan İçin Demokratlar (DSB) partisi lideri İvan Kostov’un hazırladığını anımsatan Gündoğdu, ‘’Dünkü bu haber bana çok flaş bir haber gibi gelmedi, hatta, seçimler başladı, çok oy kaybeden İvan Kostov’un kendi için yaptığı bir şey gibi daha geldi’’ diye konuştu. Bulgaristan Parlamentosu, ülkede 1989 yılında sona eren komünist rejiminin Müslüman ve Türklere karşı uyguladığı asimilasyon kampanyasını kınayan bildiriyi oylamaya katılan 115 milletvekilinin 112’sinin desteklemesiyle kabul etmişti. Müjgan DENİZ

BALKANLAR

Nihat KAHRAMAN

BALKAN SAVAŞLARI-1

17 Aralık 1912 günü Londra’da başlayan barış görüşmeleri çok uzun sürmüştür. Bunun nedeni de Arnavutluk, Ege adaları ve Osmanlı Devleti’nin Edirne’yi Bulgaristan’a bırakmak istememesidir. Balkan devletleri ile Osmanlı Devleti arasındaki barış 30 Mayıs 1913’te Londra’da imzalanmıştır. Bu barış ile Osmanlı Devleti, Ege adalarının geleceğinin tayinini ve Arnavutluğun sınırlarının çizilmesi işini büyük devletlere bırakmıştır. Yani Osmanlı Devleti Arnavutluğun bağımsızlığını tanımış ve bu toprakları da kaybetmiştir. Bundan başka Girit’i de Yunanistan’a terk etmiştir. Böylelikle Osmanlı Devleti, Midye - Enez çizgisinin batısında kalan bütün Avrupa topraklarını Balkanlılara bırakmış ki bununla Edirne Bulgaristan’a geçmiş ve Bulgaristan Kavala ile Dedeağaç arasındaki toprakları alarak Ege Denizi’ne çıkmıştır. Osmanlı Devleti’nin Balkanlar’da sadece Bulgaristan’la sınırı kalmıştır. Osmanlı Devleti’nin Balkanlar’dan çekilmesi bu bölgede büyük birboşlukoluşturmuşveBalkandevletleribuboşluğudoldurmakiçin birbirleriyleyarışagirmişlerdir.ArnavutlukveMakedonya,buyarışın dolayısıyla da İkinci Balkan Savaşı’nın esas sebebini teşkil etmiştir. Rusya Balkan Devletleri arasındaki bu yarışı önlemek için uğraşmışsa da başarılı olamamıştır. Sırbistan ile Yunanistan’ın birbirine yaklaştığını gören Bulgaristan, 29-30 Haziran gecesi Sırbistan ile Yunanistan’a aniden saldırmış ancak bu devletler karşısında istediği başarıyı elde demeyerek kısa sürede yenilmiştir. Yunanlar Kavala’ya girmişler, Bulgarlar Sırplar karşısında da yenilince 31 Temmuz 1913 günü mütarekeyi kabul etmişlerdir. Balkan devletlerinin birbirleriyle uğraşmasını fırsat bilen Romanya ile Osmanlı Devleti hemen harekete geçmiştir. Romanya askerini Bulgar Dobruca’sına sokmuş ve Bulgaristan’ın içlerine doğru ilerlemiştir. Osmanlı Devleti de Edirne’yi geri almak için 20 Temmuzda harekete geçmiş ve 25Temmuzda bu şehri geri almıştır. İkinci Balkan Savaşı ve Bulgaristan’ın yenilgisi ile Balkan Savaşları dönemi kapanmıştır. Balkan Savaşlarını kesin olarak sona erdiren barış anlaşmaları iki kısımdır: Birincisi Balkan devletlerinin kendi aralarında imzaladıkları barış, ikincisi de Osmanlı Devleti’nin Balkan devletleri ile ayrı ayrı imzaladığı barış anlaşmalarıdır. Balkan devletlerinin kendi aralarında imzaladıkları 10 Ağustos 1913 tarihli Bükreş Barışına göre; Bulgaristan Tuna’nın güneyindeki Silistre, Tutrakan ve Dobruca’yı Romanya’ya, Kavala’yı Yunanistan’a bırakmış, Makedonya’dan ise küçük bir parça almıştır. Osmanlı Devleti’nin Bulgaristan’la 29 Eylül 1913 tarihinde İstanbul Antlaşması’na göre Meriç Nehri sınır kabul edilmiş; Bulgaristan Kırklareli, Dimetoka ve Edirneyi Osmanlılara geri vermiştir. Ayrıca bu antlaşma, Bulgaristan’daki Türklerin statükoları hakkında da hükümler içermektedir. Yunanistan’la 14 Kasım 1913’te imzalanan Atina Antlaşması’nda; Yunanistan’da kalan Türklerin statüsüne ait hükümler mevcuttur. Adalar meselesi bu anlaşmada yer almamış, 1914 Şubatında Elçiler Konferansı’nda karara bağlanmıştır. Sırbistan’la 13 Mart 1914’te İstanbul’da imzalanan anlaşmada; Sırbistan’da kalan Türklerin statüsü belirlenmiştir. Sırbistan ile ortak sınırımız olmadığı için sınır meselesi söz konusu olmamıştır. Balkan Savaşları sonucunda Balkanlar’da statüko büyük oranda değişmiş, bölge devletlerinin sınırlarının genişlemesi ile yeni bir siyasi harita çizilmiş, bu arada yeni bir devlet -Arnavutluk- ortaya çıkmıştır. Savaş; çok sayıda Türk, Pomak, Arnavut ve diğer Müslümanların katline ve mecburi göçüne neden olmuştur. Böylece Balkanlar’daki nüfus dağılımı büyük ölçüde değişmiştir. Bununla beraber Ekim 1912’den Ağustos 1913’e kadar devam eden savaşlar, sadece savaşan devletleri değil bütün büyük Avrupa devletlerini de yakından ilgilendirmiş ve etkilemiştir. Çıkarları çatışan devletler bu bunalım dolayısıyla bir defa daha karşı karşıya gelmişlerdir. Bu da bloklar arasındaki gerginliği artırmış ve silahlanma yarışını hızlandırmıştır. Balkan bunalımı, Birinci Dünya Savaşı’nın yakın nedenlerinden birini oluşturmuştur.

Sadullah BIÇAK Ferhatpaşa Mah.Kartaltepe Mevkii No.35 Çatalca / İst. Tel: 0212 789 24 80 Fx:0212 789 24 84 www.burosim.com


14

İsmail ERDEM

Bulgaristan Parlamentosunda Asimilasyon kabul edildi Bulgaristan Parlamentosunda Komunist Rejime Müslümanlara ve Türklere karşı uygulanan asimilasyonu kabul edildi Bulgaristan Parlamentosunun Komünist rejim (19441989) döneminde Müslümanlara ve Türklere karşı uygulanan asimilasyon kampanyasını kınayan bildiriyi geç de olsa kabul etmesi olumlu bir gelişmedir ancak yetersizdir. Herkesin bildiği gibi bu konu uzun süre ele alınmadı ve mahkemeler de harekete geçmedi. Aradan geçen yıllardan sonra suç işleyenlerin büyük bir kısmı artık hayatta olmadığı gibi kültürel soykırım mağdurlarının bir kısmı da hayatta değildir. Bu nedenle geç atılmış bir adımdır, yetersizdir çünkü 1989 tehciri sırasında Türklere gayrimenkullerini belediyelere devretmeleri için baskılar yapıldı ve ellerindeki gayrı menkullere el konuldu. Öte yandan tehcir sırasında Türkiye’ye gelenlerin bir kısmının Bulgaristan’da kalan gayrimenkullerini başkaları işgal etti ve bu işgallerden doğan zararlar ödenmediği gibi gayrimenkuller de işgalcilere peşkeş çekildi. Açılan davalardan da ya sonuç alınamadı ya da Müslümanların ve Türklerin aleyhinde kararlar çıktı. Diğer yandan binlerce insanımızda bu zorlu soykırım yıllarında psikolojik travmalar oluştu, onurumuz zedelendi, mezarımızdaki ölülerimiz bile bu politikalardan mağdur oldu. Bu nedenle mağdurlara maddi ve manevi tazminat da ödenmelidir. Bulgaristan’da Komünist rejiminin mağdur ettiği her bireyin tazminat almaya hakkı vardır. Diğer bir husus ise zorla verilen isimler devlet tarafından resen geri verilmesi meselesidir. Bugün Türk ismini geri almak isteyenler yetkili mercilere veya mahkemeye verdikleri dilekçeler ile silah zoru ile verilen isimleri geri almaktadırlar. Oysa devlet resen isimleri geri vermeli, o dönem ismini değiştirmek isteyenler yasal yollara başvurmalıdırlar. Bu konunun ivedilikle ele alınması gereklidir. Biz dernek olarak yıllardan beri bu konuları dile getirmekteyiz. Öncelikle ele alınması gereken bir konu ise suçluların cezalandırılmasıdır. Bazı kimseler binlerce insanın yargı önüne çıkarılmasının gerekeceğini bu nedenle bunun imkânsız olduğunu belirtmektedirler. İsterse yüz binlerce olsun, biz dernek olarak tüm suçluların cezalandırılmasını arzu ediyoruz ve de bu konunun takipçisi olacağız. Bundan sonraki süreçte mağdur olan insanlarımızı yönlendirecek gecikmiş adaletin yerini bulması için dernek olarak hukukçularımızı bir araya getirerek İnsanlarımıza bir yol haritası belirleyeceğiz ve bu doğrultuda çalışacağız. Gelişmelere göre de gerekli adımları atacağız. Bu tasarıyı Bulgaristan meclisine sunan Sn. İvan Kostov’a, Bulgaristan Hükümetine ve oy veren tüm Milletvekillerine BULTÜRK olarak teşekkürlerimizi bir borç biliriz. Sözde Ermeni soykırımı tasarısı da Bulgar meclisine geldi ancak kabul görmedi. Olmayan bir şeyin kabul görmemesi zaten doğaldır. Öncelikle Bulgaristan parlamentosu Milletvekillerine konu ile ilgili tasarıyı reddettiklerinden dolayı oy kullanan tüm vekillere de şükranlarımızı sunarız.

Yok artık Nokia!

Barselona’da devam etmekte olan Mobil Dünya Kongresi’nde tanıtılan yeni Nokia 808 PureView telefon 41 megapiksellik kamerası ile şaşırtıyor İspanya’nın Barselona kentinde düzenlenmekte olan Dünya Mobil Telefon Kongresi’nde, Nokia’nın tanıttığı 41 megapixel kameralı cep telefonu 808 PureView, mobil telefon teknolojisindeki ilerlemenin boyutlarını gözler önüne serdi. Teknoloji sitesi “mashable.com”da yer alan habere göre, hayalkırıklığı yaratan “Symbian” işletim sisteminin amiral gemisi niteliğindeki cihaz, Carl Zeiss optik lensleri ve Nokia’nın geliştirdiği “over-sampling” teknolojisini biraraya getiriyor. Nokia’nın daha sonra çıkaracağı aşırı yüksek megapixel kameralı telefonlarda kullanacağı PureView teknolojisiyle üretilen 808 PureView, ayrıca “çok canlı, temiz ve 140 desibele kadar ses kaydetmeye” olanak sağlayan Rich Recording adlı bir özelliğe sahip bulunuyor. Tek çekirdekli 1,3 GHz işlemciye sahip 4 inç genişliğinde 360x640 pixel ekrana, 512 MB RAM ve 16 GB hafızaya sahip cihaz, Mayıs’ta piyasaya çıkacak ve 450 euroya satılacak. Sezgin YILMAZ

Bulgaristan Türklerinin Sesi

Dünya’da ‘kardeş gezegenler’bulundu

Amerikalı bilimadamları, Güneş Sistemi dışında koşulları Dünya ile en büyük benzerlikleri sergileyen iki gezegen bulduklarını söylüyor. Hatta bunlardan biri ‘Dünya’nın ikizi’ olarak niteleniyor ve yüzeyindeki koşulların Dünya’ya çok fazla benzediği bu nedenle geçmişte üzerinde yaşam bulunmuş olabileceği belirtiliyor. Kepler uzay teleskobu ile belirlenen gezegenler, Güneş’e benzeyen bir yıldız yörüngesinde dönen bir grup gezegenin en küçükleri. Yeni gezegenlerin ise her ikisinin de yüzeyinin kayalık göründüğü ve halihazırda ikisinde de yaşam işareti olmadığı açıklandı. Ancak ABD’deki Harvard-Smithsonian Astrofizik Merkezi’nden Dr François Fressin liderliğindeki ekip yine de bu adımın yeni bir dönemin kapısını araladığını ve canlıların yaşayabileceği gezegenler bulma mücadelesinde önemli bir ilerleme olduğunu kaydediyor. Her iki gezegenin de artık canlı türlerini barındıramayacak kadar ısındığı açıklandı. Dr Fressin, gezegenlerin bir zamanlar güneşlerinden daha uzak olduğunu bu nedenle de geçmişte yüzeylerinde su bulunmasına elverişli derecede ılıman olabileceklerini kaydetti. Gezegenlerden Kepler 20f adını taşıyanı, Dünya ile hemen hemen aynı büyüklükte.

Kepler 20e ise biraz daha küçük; çapı Dünya’nınkinin 0,87 kadarı. Her ikisi de yıldızlarına Dünya’nın Güneş’e olduğundan çok daha yakın ve yörüngelerindeki turlarını çok daha hızlı tamamlıyor. 20e için güneşi çevresinde ‘bir yıl’ altı gün sürerken, 20f turunu 20 günde tamamlıyor. BBC Bilim Muhabiri Pallab Ghosh, ilk kez Güneş Sistemi dışında Dünya büyüklüğünde ya da daha küçük gezegenler bulundu-

ğuna dikkat çekiyor. Kepler teleskobu şimdiye dek 35 gezegen belirledi ve bu ikisi hariç hepsi Dünya’dan daha büyüktü. Ay başında da ortalama sıcaklığı 22 derece olan ve bu şekilde Dünya’ya en yakın sıcaklığa sahip olan Kepler 22b adlı bir gezegen bulunmuştu. Ancak Kepler 22b Dünya’nın 2,4 katı büyüklüğündeydi. Veriler, Kepler Uzay Teleskobunun nispeten küçük gökcismi ve gezegenleri de binlerce ışık yılı öteden tespit edebildiğini gösteriyor. Teleskop halihazırda 150 bin yıldızı tarıyor. İngiltere’nin Surrey kentindeki Mullard Uzay Merkezi’nden Professor Andrew Coates’a göre, Dünya’ya daha da çok benzeyen bir gezegen bulunması da yakın. Hüseyin YILDIRIM

Sofya’da UNESCO’nun bölgesel bir merkezi açıldı Sofya’da UNESCO’nun Eski Kıta’daki Güneydoğu Avrupa’da Maddi Olmayan Mirasın Korunması İçin Bölgesel Merkez kapılarını açtı. Merkez, UNESCO’nun Genel Konferansı’nın 35. oturumunun bir kararı gereği ve Bulgaristan hükümeti ile teşkilat arasında imzalanan sözleşme uyarınca kuruldu. Güneydoğu Avrupa’da Maddi Olmayan Mirasın Korunması İçin Bölgesel Merkez, Sosyalizm Sanatı Müzesi ile bir çatı altında bulunuyor. UNESCO’nun Genel Müdürü İrina Bokova’nın sözlerine göre Japonya, Çin Cumhuriyeti, Kore, Peru ve Cezayir olmak üzere dünya çapında bunun gibi daha beş kültür merkezi var. Güneydoğu Avrupa’da Maddi Olmayan Mirasın Korunması İçin Bölgesel Merkez’in çalışmaları, Kültür Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı ve Bulgaristan Bilimler Akademisi tarafından koordine edilecektir. Güneydoğu Avrupa’da Maddi Olmayan Mirasın Korunması İçin Bölgesel Merkez’in açılışında “Bulgaristan’ın maddi olmayan kültürel mirasın listesinde iki şaheseri var. Bunlar, “Bistrişkite Babi ve Şopluk’tan Masallar” ve “Nestinarstvoto – Geçmişten Bir Mesaj”” diyen İrina Bokova, şunları söyledi: “Bulgar halkı bu gelenek ve töreleri korumaktadır, ancak bunlar, artık dünya kültürel mirasının bir parçasıdır. Bulgaristan’ın UNESCO’nun ülkü ve amaçları ile ilgili yükümlülüğü çoktan bilinmektedir. Bu yükümlülük, Bulgar toplumunda varolan ve benim bir Bulgar gibi ve UNESCO’nun genel müdürü olarak çok büyük önem verdiğim değerlerle ilgili.” Dışişleri Bakanı Nikolay Mladenov’un sözlerine göre Güneydoğu Avrupa’da Maddi Olmayan Mirasın Korunması İçin Bölgesel Merkez’in kurulması çok zaman ve çaba gerektirmiştir. Ba-

kan Mladenov, şunları açıkladı: “En büyük meydan okuma bundan sonra olacak. Bu da, Bulgaristan ve komşularının, ortak kültürel-tarihsel mirasını popülerleştirmek için beraber çalışabildiğini göstermesi olacak. Maddi olmayan mirasın, maddi miras kadar onemli olduğunu çok sık unutuyoruz. Gelenekler, diller, lehçeler, bizim ve bizden öncekilerin yarattıkları gelecekte de geliştirilmelidir. UNESCO’nun katkılarıyla dünya kültüründen bir parçası olan Balkan Yarımadası’nın tam bu ortak mirasını gösterebileceğimizden eminim.” Bulgaristan Bilimler Akademisi Başkanı Akademisyen Nikola Sıbotinov’a göre Güneydoğu Avrupa’da Maddi Olmayan Mirasın Korunması İçin Bölgesel Merkez’in açılışında Bulgaristan’ın milli maddi olmayan kültürel miras sicilinin hazırlanması, Bulgaristan Bilimler Akademisi’nden bilim adamlarının çalışmalarının sonucu gerçek o ldu. Aydın YILMAZ

Türk Dünyasından gelenler

Mustafa Kemal MAHDUM AFGANİSTAN’DA TÜRK KÜLTÜR VE EDEBİYATI-1

Meymene Hanı Ahmet Kulu Han’ın evlatları Ebul Hayr Hayri ve Muhammet Nazar Han ile kızları da nezarete alınıp Kâbil’e getirildi. Bir müddet Kâbil’de nezarette kalan Hanzâde kardeşler siyasî bir iktidar değişikliğiyle esaretten kurtularak ana yurtları olan Meymene’ye geri döndüler. Meymene’de uzun yıllar yaşadıktan sonra Meymene halkı Hanzâdelerden Ebul Hayr Hayri Han’ı milletvekili seçip meclise göndermek istediler. Ebul Hayr Han, âlim, fâzıl, iyi bir hatip, şair ve çok cesur idi. Türkistan’da özellikle Meymene’de bir millî merasim günü ilk defa bütün bayrak ve filamalara İslam harfleriyle Türkçe ibâre ve şiirler yazmıştır. Ebul Hayr Hayri Han’ın Meymene milletvekili seçileceğinden korkan Afgan Hanedan ve İngiliz gizli istihbaratı telaşa düşüp seçimden evvel Meymene valisine Hanzâdeyi tutuklama emri verip hapse attırmakla kalmayıp halkın galeyanından endişelenip Kâbil’e gönderilmesini istedi. Ebul Hayr Hayri Bey el ve ayakları zincire vurularak muhafızları ile şehirden şehre geçirilerek Kâbil’e götürüldü. Hayri Beyin küçük kardeşi Nazar Muhammed Neva da şair ve siyaset adamı idi. Hayri ve Neva beylerin her ikisi de Sovyetler gelmeden evvel Türkistan’ın diğer nüfûzlu kişileri gibi devletin doktorları tarafından zehirlenerek öldürüldüler. Hayri Bey Afganistan’daki Türk varlığının asimile olmaması ve ana dil Türkçe’nin yaşaması için gayret sarfediyordu. Aşağıya aldığımız *”Hasret”*şiirinde Afganistan Türkleri’nin uyanmasını, esaretten kurtulmasını ve yükselmesini istemekte. Bunun için de ana dilleri olan Türkçe konuşmalarının ve yazmalarının gerekliliğini ifade etmektedir. *HASRET* *Barmu bir kün dostlar kim siz hem irşad olsangız Dehr ara hür tanılıp millet bolub yad olsangız* Dostlarım, öyle birgün olur mu ki sizler de irşad olasınız, Dünyada hür bir millet olarak anılasınız. *Canlarım, kelermu şundağ kün ki uyqudan turup, Çorilikden ayrılıp qullikden azad olsangız* Canlarım, bir gün gelir mi ki sizler de uykudan uyanasınız? Cariyelikten, kölelikten kurtulasınız. *Sizni Allah’dan müveffeq isteyüp dergahıdan İltimasım dur ki ming - minglerge ustad olsangız.* Allah’ın dergahından isteğim şu ki muvaffak olup, Binlerce kimseye üstad olasınız *Ane til birle yürek sevgisining qardaşlara Yaza - yaza her biring yazmakda mu’tad olsangız* Yüreğinizdeki sevdayı kardeşlerinize, Ana dil ile, yazarak yazmaya alışasınız. *Irqıngız birle tilingizni ölümden qutqarıp Irqlar yanında fahr eyleb kongul şad olsangız* Dilimizi ve ırkımızı ölümden kurtararak, Diğer ırklar yanında iftiharla şad olasınız. *Ger bu til, til bolmasa, taylang munı peştulaşıng Bolmasa şek yok ki nadanlikle berbad olsangız* Eğer bu dil yoksa atın bunu peştunca konuşun! Bunu iyi anlayın yoksa cehalette berbat olursunuz. *Okumaq - yazmaq ile her til qalur izzet bilen Sa’y eting izzet bilen siz hem qelemdad olsangız* Her dil okumakla- yazmakla izzet bulur, Şimdi siz de şerefle yaşamak için gayret ediniz. *Öz tilingiz birle yazıng Hayri-ge ohşab mudam Bir biravga nameler ta Türkden yad olsangız* Hayri gibi her zaman kendi dilinizle yazınız ki, Türk’ten bir yadigar olarak kalasınız.

BULTÜRK - DÜNYA’DAKİ TEMSİLCİLERİMİZ

1913 Sofya

Aylık Siyasi Aktüel Gazete

www.bulturk.org / bilgi@bulturk.org- Tel: 0212 511 63 47 İmtiyaz Sahibi-BULTÜRK Genel Başkan-Rafet ULUTÜRK Yazı İşleri Müdürü Alptekin CEVHERLİ Yazı İşleri Müdür Yardımcısı

Bülent MAŞAOĞLU Genel Yayın Yönetmeni

Rafet ULUTÜRK

Genel Yayın Müdürü Rıdvan TÜMENOĞLU

Yayın DanıSmanları:

Prof.Dr.Pelin Gündeş BAKIR Diş Dr. İsmail ALİOĞLU Prof. Dr. Hayati DURMAZ Prof. Dr. Emin ÇARIKÇI Prof. Dr. Ahmet ÇOLAK Yavuz GÖKALP YILDIZ Y.D.Dr.Müjgan DENİZ Doç. Dr. Emine İNANIR Mal.Mus.Yüksel AYDIN D o c. D r. H a s i n e Ş E N Dr. Mustafa KAHRAMAN

Haber Sorumlusu: Hukuk Danışmanı: Ekonomi Müdürü: İstihbarat Müdürü: Eğitim Sorumlusu: Görsel Yönetmen: Kültür-Sanat: Spor Müdürü: Art Direktör: İnternet Müdürü: Halkla İlişkiler: Reklam Müdürü:

Nafiye YILMAZ Av. Hasan MOLLAOĞLU Mujgan DENİZ Hüseyin YILDIRIM Muazzes YURDAKUL Muharrem KIRAN Muharrem TERZİ İbrahim SOYTÜRK Samet ERDEM Murat ULUTÜRK Mahmut ORAL Nihat KAHRAMAN

İrtibat Bürosu: (500 Evler) Yıldırım Mh. Şehit Kamil Balkan cad. No: 114 / A 500 Evler - Bayrampaşa / İST. Bayrampaşa - Adaparkın üstü - Palmyalar durağın altı Tel: 0212 581 78 08 // 511 63 47 - Fax:0212 511 33 91

Reklam için İrtibat: 0212 526 51 98 Star Medya Yayıncılık A.Ş. Teknik Hazırlık: Abdullah Hacıfettahoğlu

Bu gazete basın yayın ilkelerine uymayı taahhüt eder. Yazarlar yazılarından sorumludur.

www.bulturk.org

Almanya-Köln: Rafet DAL Amerika-New York: Terken HACALOĞLU Belçika-Antwerpen: Nevi BEYTULLAH İspanya-Madrid: Hüseyin Hasan (+34665397923) KazakistanTürkistan: Erkan

Bulgaristan - Temsilcileri Sofya: Blagoevrad: Smolyan: Kırcaali: Momçilgrad: Ardino: Cebel: Plovdiv: Stara Zagora: Loveç: Troyan: Pleven: Şumen: Razgrad: Haskovo: Silistra: Varna: Dobriç:

Hikmet EFENDİEV Bülent MURADOV Rufat FELETİ Emel BALIKÇI Akif MEHMET Aziz ŞAKİR Erdal H. AHMET Fikret SEPETÇİ Mehmet KRAL Emine BAYRAKTAROVA Ergül BAYRAKTAR Rafet RODOP Nurten RECEP Aydoan ALİ Güner SERBES Tijen GÜLER Salih POMAK Sebahattin AYYILDIZ

TÜRKİYE-Ankara:Sebahin AHMETOĞLU ist. Trakya Bölgesi İsmail ERDEM İst. Anadolu:Bölge- Mahmut ORAL İst. Sultangazi:

Seyhan ÖZGÜR

ist. G.O.P.aşa:

Suzan YAMAÇ

ist. 500 Evler:

Ayhan BOYACIOĞLU

ist. Zeytinburnu: Mustafa GÜLER ist. Avcılar:

Niyazi GÜLER

ist. Başakşehir:

Ayten ERDEM

ist. Kağıthane:

Nazım ÇAUŞ

Bursa-Yıldırım:

Turhan YAMAÇ

Bursa-Hürriyet:

Üzeyir AKGÜN

Bursa-Yenibağlar: Cevat ÇALIŞKAN

İzmir-İzm.Sarnıç: Durmuş HATİPOĞLU İzm.Görece:

Mümin GÜNEY

İzm.Buca:

Hüseyin PAŞAMOĞLU

İzm.Bornova:

Kenan ÖZGÜR

Edirne:

Nadir ADLI

Kırklareli:

Ali ÖZTÜRK

Tekirdağ:

Sezai ALTINAY

Balıkesir-Bandırma: Güner BAŞARAN Eskişehir: Osmangazi Ünv. - Sevgin GÖKE


Bulgaristan Türklerinin Sesi 15

Doğanın Enleri

En Yaygın Batıl İnançlar

“Eğer sol pançan kaşınırsa-eline para geçecek. Sağ elin kaşınırsa-para vereceksin. Evden çıkarken sağ ayakla çık, işin hayıra gitsin diye. Hapşırdın mı- birisi seni anıyor. Kötülüğü önlemek için ağaca vur. Sol gözün oynarsa- iyi haber gelecek. Sağ kulağın kırmızı ise- senin için güzel şeyler konuşuluyor.” Buna benzer batıl inançlar, günlük hayatımızda yer alıyor. Birçoğunun anlamı vardır. Diğerleri ise halk arasındaki söylentilere ve inançlara dayanır. Günümüzde batıl inançlara inanan ve uygulayan birçok insana rastlıyoruz. Zdravets-Turnagagası çiçeği, birçok halk şarkısında yer alıyor. İnançlara göre, turnagagası kokusu, nazardan koruyor, kötülükleri önlüyor, sağlık ve güç verirken, aşk işaretidir aynı zamanda. Erkekler gurbete giderken, anne ve eşleri muhakkak kırmızı iplikle bağlı bir demet turnagagası verirmiş. Bugün de bunu yapanlar var. Kırmızı renginin de büyülü gücü sahip olduğuna, kötülüklerden ve uğursuzluktan koruduğuna inanılır. Bugün de Gergövden, Hıdrelez bayramında kurbanlık kuzunun başı turnagagası demetiyle süslenir. Büyük kilise bayramlarında din adamları, turnagagası çiçeğiyle, kutsal suyla dolu bakıra bandırdıktan sonra oradakiler kutsar. “Bir gün sabahından belli olur” demişler. “Bugün en yaygın batıl inançlara göre ”Eğer rastladığın ilk kişinin elleri dolu ise, gün boyunca işin hayrına gidecek.” türündendir. Bundan dolayı belki de, birçok halk geleneğinde zengin sofra, bereketi simgeliyor. Foklorda “kutsuzlar” hakkında birçok hikâye vardır. Bu kişilerin işi gitmez ve onlar batıl inançlara inanırlar. Başka bir inanca göre, insan bir kez evden çıktı mı, bir şey unutup da geri dönmemelidir. “Kısmeti ka-

çar” derler. En iyisi de sağ ayakla evden çıkmaktır. En mükemmeli de, önüne bir bardak su serpmek. Gerek ciddi gerekse biraz gülerek günümüzde birçok insan bunu uygulamaya devam ediyor. Biraz unutulmuş olsa da, birçok yerde evin eşiğinde selam için el verilmez. İnançlara göre, “Eve gelen misafir varsa, onları içeri giymesini bekle. O zaman onları selamla, kucakla ve “hoş geldiniz” sözleriyle ağırla. Eğer bunu eşikte yaparsan, uğursuzluk getirir” derler. Aynı şey eşikten yiyecek veya eşya da uzatılmaz sözleri için de geçerlidir. Burada eşiğin, bir aile için kutsal bir yer olduğuna dikkat çekiliyor. Halk inançlarına göre, yeni gelin, eve girerken eşiğe ve kapıya bal ve yağı sürer-ailede bereket, refah ve huzur olsun diye. Bugün de birçok batıl inanç yaygındır. Mesela , kırık ayna uğursuzluk getirir derler. Veya, uçan kuş omuzunu pislerse, kısmetin olur derler. Bu şekilde sıralamaya devam edebiliriz: Bazıları,” masanın köşesine oturma, evlenemezsin” derken diğerleri- “iki taraftan da istenir” diye ekler.. Zeki BEKİR

Bulgaristan Parlamentosu bağımsız milletvekili Pavel Chernev, düzenlediği basın toplantısı ardından Kosova bayrağını ortadan yırttı. Daha önce Ataka Partisi’nden milletvekili olan bağımsız Bulgar Milletvekili Pavel Chernev, Kosova’nın bağımsızlığının kutlandığı 4’üncü yıl dönümünde Kosova’yı bağımsız olarak tanımadığını açıkladıktan sonra, çıkardığı Kosova bayrağını ortadan yırttı. Bulgaristan hükümetini Kosova’yı bağımsız olarak tanı-

masından dolayı eleştiren milletvekili Pavel Chernev, Kosova’nın Sırbistan’ın bir parçası olduğunu söyledikten sonra Kosova bayrağını ortadan ikiye ayırdı. Zeki Bekir

Çinli Great Wall ve Liteks Motors’un ortak yatırımıyla Loveç’te kurulan otomobil fabrikasında üretime başlandı. Fabrikanın açılışını Başbakan Boyko Borisov yaptı. Avrupa piyasasını hedef kitle edinen üretimin tamamı Çin’den getirilen parçalarla yapılıyor. Üretim bandından çıkan ilk arabanın kaportasına imzasını atan Başbakan, devletin her ihraç edilen araçtan kazanç elde edeceğini belirtti. Loveç’teki fabrikada 7 model araç üretilecek. Fabrikanın hizmete girmesi ile Bulgaristan’daki otomobil üretimi 22 yıl aradan sonra yeniden başladı. Loveç’de 1966 yılından 1990 yılına kadar Moskviç marka araç üretimi yapılmıştı. Çin’de araba üreten tek özel şirket olan Great Wall, Avrupa pazarında da satış yapan tek Çinli üretici. Loveç’in Bahovitsa köyünde bulunan fabrikada şimdilik 3 model piyasaya sürülecek. Voleex C10 hatchback, Sted 5 pick-up ve Hover H5 jeep. Bunların fiyatları sırasıyla 16 bin, 24 bin 900 ve 32 bin leva olacak. Aralık ayına kadar Voleex C30, şehir otomobili olan Voleex C20’nin ve Hover H6’nın da üretimine başlanması bekleniyor. Daha sonra üretime yeni bir model daha ilave edilecek. Fabrikanın açılışına Ekonomi Bakanı Trayço Traykov, Çalışma ve Sosyal Politika Bakanı Totyu Mladenov, Ulaştırma Bakanı İvaylo Moskovski ile Çin Büyükelçisi Guo Yegou iştirak etti. Fabrika Müdürü Aleksandır Kramb, kendisinin 25 yıllık tecrübesine dayanarak Voleex C10’un en iyi otomobiller arasında yer aldığını belirtti. Kramb, “Sadece otomobil değil, kullanılan parçalar da son derece kaliteli, önemli birkaç labaratuvarda da test edilmişlerdir. Malzemeler, kendi sınıfındaki diğer markaların çoğundan çok daha dayanıklı.” şeklinde konuştu. Yakında Avrupa piyasasının Loveç’de üretilen otomobillerle dolacağını belirten Great Wall Başkanı Van Fengin, gelecek 3-5 yıl içinde markayı daha da geliştirmeyi planladıklarını ve araçların tüm Avrupa ülkelerinde satışa sunulacağını kaydetti. Great Wall otomobillerinin her birinde, Av-

rupa uygunluk sertifikası bulunacak. Fabrika Toyota Production sistemi ile donatılırken, kalite kontrolü yapan başustanın ise Nissan fabrikasından transfer edildiği söylendi. Fabrikada çalışanlar konusunda dikkat çeken husus ise çok genç olmaları. Çalışanların yaş ortalaması 19, yönetim ekibinin ise 25. Hükümet, altyapı için 2,4 milyar leva ayıracak Litex Motors’un Bahovitsa’daki üretim tesislerine şu ana kadar 55 milyon levalık yatırım yapıldığını vurgulayan İcra Müdürü İliya Terziev, arsa değerinin bunun dışında olduğunu söyledi. İki yıl içerisinde iki kapalı alanın daha inşa edileceğini ve burada kaporta boyama ile kaynak yapılacağını söyeleyen Terziev, yatırımların da 180 milyon levaya ulaşacağı tahmininde bulundu. Hükümetin fabrikaya giden asfalt yol yapımı için 2,4 milyon leva ayıracağını bildiren Ekonomi Bakanı Trayço Traykov, Loveç-Pleven yoluna kadar asfalt döşeneceğini vaad etti. Çin yatırımları 1 milyar Euro’yu bulacak Tesis ile ülkeye büyük miktarda Çin yatırımın geleceğini kaydeden Başbakan Borisov, bu yatırımların genel itibariyle 1 milyar Euro’yu bulması için Çin Başbakanı ile görüştüğünü aktardı. İlk Çin yatırımının Vidin tarafındaki tarım ürünleri üretimiyle gerçekleştirildiğini söyleyen Borisov, otomobil fabrikasının da ikinci Çin yatırımı olduğunu vurguladı. Metin KASAPOĞLU

TEH-Fazlayemekyemenin,yaşlılıktahafızakaybı ve bunama riskini iki katına çıkardığı ortaya çıkarıldı. ABD’nin Arizona eyaletindeki Mayo Clinic araştırmacıları, 70 ila 89 yaşlarındaki 1250 kişiyi yeme ve içme alışkanlıklarına göre çeşitli testlerden geçirdi. Araştırmacılar, katılımcıları günlük kalori alımı 600-1500, 1500-2100 ve 21006000 arasında değişen üç gruba ayırdı.

Günlük 2100-6000 kalori alan grupta ileri yaşlarda bunamaya neden olan hafif bilişsel bozukluk görülen kişilerin sayısının ilk iki gruptakilere oranla iki katı olduğu ortaya çıktı. Araştırmayı yöneten Yonas Geda, düşük kalorili beslenmenin hafıza kaybını azalttığını ve hatta Alzheimer başlangıcını engellediğini açıkladı. Ömer KAYA

Ayhan BOYACIOĞLU

Bulgaristan Türklerinin

Tüm zamanların en büyük yaratığı Gök balina en büyükleri 30 metreyi bulan boyu ve 200 tonu geçebilen ağırlığıyla, gelmiş geçmiş en büyük hayvan olduğuna inanılan bir deniz memelisidir. 500 bin aktif oyu... Daha çok bireysel ya da anne ve yavrusunu içeren çiftler halinde yaşayan, 2-3 yılda bir ve yaklaşık bir Bulgaristan’da her seçim döneminde değişen en yıllık gebelik süresi sonunda tek yavru doğurarak önemli insan haklarından –seçme ve seçilme hakkıdır üreyen gök balina, dünyanın ispermeçet balinasınDemokratik yönetim şeklini benimsemiş bütün dan sonraki en yüksek sesli ikinci hayvan türüdür.

Bulgar Milletvekili Kosova Bayrağını Yırttı

Bulgaristan’da Seri Otomobil Üretimi

Aşırı Yemek Hafızayı Kaybettiriyor

* Doğanın ‘en’leri En yırtıcı su canlısı Tabi ki de piranalar. Bu balıklar tetralar gibi, saldırgan olmayan çok renkli bir çok akvaryum balığının akrabasıdır. Piranalar çok geniş bir alanı kaplayan Amazon havzasındaki akarsularda ve Orinoko gibi yakınındaki ırmaklarda yaşarlar. İçlerinden 4-5 tür özellikle tehlikelidir. Piranaların en belirgin özelliği iri ve sivri dişleridir. Güçlü kaslara bağlı alt ve üst çenesinde sıralanmış olan ustura gibi dişler ağız kapandığında birbirlerine sıkıca kenetlenir. Böylece pirana kendinden çok daha iri olan avından büyük parçalar koparabilir. * Doğanın ‘en’leri En hızlı yaratık Gökdoğan adıyla bilinen bu kartal türü geniş omuzlu ve güçlü bir yapıya sahip bir doğandır. Kuyruk sokumu geniş ve açık renk, kanatları uçlara doğru sivri ve çapa biçimindedir. Uçuşu sırasında çarpıcı ve etkileyici bir kuştur, ancak zamanının büyük bir kısmını tüneyerek geçirir. Gökdoğan gökyüzünde dalış sırasında 360 km/ saat hıza ulaşabilir. * Doğanın ‘en’leri En büyük omurgasız Bir zamanlar efsanevi yaratıklar olduğu sanılan dev mürekkep balıkları, derin okyanuslarda yaşayıp, çok büyük boyutlara ulaşabilen “Architeuthidae” familyasına ait deniz yumuşakçalarıdır. Erkek mürekkep balıklarının boyu 19 metreye kadar ulaşabilirken, dişiler için bu oran 10 metreye kadar çıkmaktadır. * Doğanın ‘en’leri En büyük yılan Anakonda, yeşil anakonda, Iguaçu anakondası, nehir anakondası vb. türlerden oluşup, Venezuella, Brezilya, Bolivya gibi yerlerde yaşayan yılan. Boyu 6.5 metre olabilir. Dünyanın en büyük ve 2. en uzun yılanıdır. Kalınlığı 1 metreyi aşar. Genellikle timsah, geyik, insan, jaguar veya başka anakondalar ile beslenir. * Doğanın ‘en’leri En büyük balık Büyük beyaz köpekbalığı gözleri en keskin köpek balığıdır. Hatta suyun yüzeyine kafasını kaldırıp etrafı kestiği söylenir. İnsan eti sevmemesine rağmen meraktan saldırır.Türkçe’de gerçek adı Harharyastır. Diğer köpekbalıkları gibi çiğneme yeteneği yoktur avını parça parça kopartarak yada tüm olarak yutar.Büyükbeyazınyediğibüyükbiravonu1-2ayidareedebilir. * Doğanın ‘en’leri En zehirli yaratık Denizanası. Tabi ki zehirli olan türler. ‘Jelly-fishus stigalotus’ türüne ait bu denizanasından tek bir kerede çıkan zehir aynı anda 60 yetişkini öldürebilir. * Doğanın ‘en’leri En ölümcül yaratık: İnsan Denizanası. Tabi ki zehirli olan türler. ‘Jelly-fishus stigalotus’ türüne ait bu denizanasından tek bir kerede çıkan zehir aynı anda 60 yetişkini öldürebilir. Düşünebilme yeteneğine de sahip olduğu için etrafına en büyük zararı veren canlı insandır. * Doğanın ‘en’leri Dev etçil kara canlısı Kutup ayısı soğuk kuzey kutup bölgesinin karlı sahillerinde ve buzullar üzerinde yaşayan ayı türüdür. Yaşamakta olan en büyük kara etoburudur. Kalın kürkü onu soğuktan korur, beyaz görünümü avlarından saklar. Kutup ayısı hem karada, hem denizde, hem buzda, hem de su içinde rahatlıkla avlanır. Muhammet ULUTURK

Huseyin ÖZKAN

dünya ülkelerinde en geniş önem verilen konu-kimler nasıl oy kullanabilir ve kimler ve ne şekilde aday olabilir, yani seçme ve seçilme özgürlüğü. Yaklaşık 50-55 yıl komünist rejimin diktatörlüğünden sonra, Bulgaristan’da Müslüman ve Türk azınlığı kendilerin anayasal hak ve özgürlükleri için önemli bir fırsat ellerine geçti. 1990-2012 yılları arasında her seçimden sonra Meclis aritmetiğinde ve kurulan bütün Bulgaristan hükümetlerinde, bu azınlığı temsil eden HAK VE ÖZGÜRLÜK HAREKETİ her zaman çok önemli rol oynamıştır,hatta hükümet kurma yetkisi alarak azınlık hükümeti kurmuştur.Bütün lütfedildiği bu fırsatlara ramen HÖH temsil ettiği Türk ve Müslüman topluluğun azınlık haklarını anayasal çerçeveye oturtturamadı. Mesela-halen ve gittikçe tartışma konusu olan Bulgaristan dışında yaşayan Bulgaristan vatandaşlarının oy kullanma ve şeçilme konusudur. Bulgaristan anayasasına göre 18 yaşını dolduran ve belirli suçlara adli kaydı bulunmayan Bulgaristan vatandaşı seçimde oy kullanma hakkına sahiptir. Aday olmak için yaş sınırı 21dir. Fakat buna ilaveten en az belli bir süre /Cumhurbaşkanı seçimlerinde 5yıl,Avrupa parlamentosu seçimlerinde 2yıl ve yerel seçimlerinde ise 12 ay/ ülkelerinde yaşamış olması gibi şartlarda vardır. Uluslararası prensiplere göre ikamet şartı sadece yerel seçimlerde ve 6 ayı geçmemesi gerekmektedir, aksi taktirde istismar ve dolaylı yoldan seçme ve seçilme hakına kısıtlama olarak değerlendirmektedir. Bu süreler bu anlamda temel insan aykırı kabul görmüş ve gerekli başvurular neticesinde 2 Haziran 2011 itibaren düzeltilmiştir. En son 2010 yılı solarında ATAKAnın önerisiyle, parlamentodan bir katrar geçirerek, Bulgaristan ve AB sınırları dışında yaşayan Bulgaristan vatandaşlarının, yerel seçimlerinde oy kullanabilmeleri için seçim tarihinden en az 12 ay önce Bulgaristan’da ikamet etme şartı getirdi. HÖH itirazıyla bu karar Anayasa Mahkemesine götürüldü.4 Mayıs 2011 de kararını açıklayan Mahkeme, itirazı haklı buldu. Mahkemenin karar dorultusunda 2haziran 2011 itibarıyla yapılan yasa değişikliğine göre. yerel seçimlerinde aday olma ve oy kullanma hakkı için getiren ikamet şartı 12 aydan 4 aya indirdi. Ayrıca AP seçimlerinde, bu süre 2yılda 6aya indirildi. Dolayısıyla 23 ekimde yapılan Bugaristan şetimlerinde Türkiye bulunan Bulgaristan vatandaşları sadece Cumhurbaşkanı için oy kullanabildi,oy kullanmak için Bulgaristan’a giden soydaşlarımız bile mahalli seçimler için oy kullanamadı. Türkiye’de 23 Ekimde yapılan seçimlerde sandık başına gidebilen Türkiye’de yaşayan Bulgaristan vatandaşın o ve ya bu sebepten dolayı 30 bini aşamadı, oy kullanma hakkı olan soydaşlarımızın sayısı tahminen 500 bin civarında. Şu aralar görüyoruz 500 bin aktif Ermeni oyu, 65 milyon Fransa’yı ne duruma getirdi, bi de düşünün 8 milyon Bulgaristan’ı,500 bin Türkiye’de yaşayan Bulgaristan Türklerinin aktif oyu ne hale getirir siz düşünün. Türkiye, Bulgaristan ve Avrupa vatandaşlığından doğan haklarımıza ve sorumluluklarımıza sahip çıkmasak onlardan mahrum kalırız.

Evitan Çakır Diş Hekimi

Dobruca Tekstil San.Tic.Ltd. Şti. Laleli Cad.Sait Efendi Sk. Astor Center No.55 Laleli / İst. Tel: 0212 458 21 20 / 458 21 19

Yıldırım Mah. Ali Fuat Başgil Cad. No: 31 Kat: 1 Bayrampaşa / İstanbul Tel: 0212 479 26 40


Avrupa’nın Birincisi Türkiye

1913 Sofya

Aylık Siyasi Aktüel Gazete

AB’li Eğitimciler Türk Kültürünü Yakından Tanıyacak Hatay’da Gülen Koleji’ne Avrupa’dan gelen öğrenciler Türk kültürünü öğrenecek.

Hatay’ın İskenderun ilçesinde faaliyet gösteren Gülen Koleji’ne Avrupa’dan misafir gelen öğrenciler Türk kültürünü öğrenecek. Gülen Koleji tarafından iki yıldan bu yana yürütülen ‘You are what you eat’, ‘Sağlıklı Yiyecekler ve Sağlıklı Beslenme Şekilleri’ konulu proje kapsamında Belçika, Estonya, Polonya, Romanya ve Bulgaristan’dan oluşan 25 kişilik bir heyet İskenderun’a geldi. Okul girişinde Avrupalı heyeti Gülen Koleji öğrencileri çiçeklerle karşıladı. Okulun salonunda Türk kültürünü yansıtan folklor ekibi gösterileri, öğrencilerin hazırlamış oldukları şarkı ve türküler davetliler tarafından ilgi ile izlendi. Kolej müdürü Mustafa Üsküplü, Avrupa’dan gelen öğrencilere okul ve proje ile ilgili bilgiler verdi. Üsküplü yaptığı açıklamada, “Belçika, Estonya ve Bulgaristan’dan gelen ‘Comenius’ projemizin ortakları öğrenciler ve eğitimciler 4 mevsimin aynı anda yaşandığı Türkiye’ye tüm dinlerin barış içinde yaşadığı Hatay’a sevgi ve bilginin buluştuğu Gülen Koleji’ne hoş geldiniz.” dedi. İki yıldan bu yana ‘Sağlıklı yiyecekler ve sağlıklı beslenme’ konulu proje yürüttüklerini ifade eden Üsküplü, proje hakkında şu bilgileri verdi: “Bu proje kapsamında karşılıklı ülkelerimizi, insanımızı ve kültürlerimizi daha yakından tanıma fırsatı bulduk. 5

gün süre ile misafirlerimize Türk kültürünü, mutfağını, müziğimizi, folklorumuzu, güzel sanatlarımızı, Hatay ve Gaziantep şehirlerimizin tarihi ve doğal güzelliklerini tanıtacağız.” Avrupa’dan gelen misafir öğrencilerin gösterileri sonrasında Avrupalı eğitimcilere ebru sanatı gösterildi. Avrupalı eğitimciler ebru sanatı ile yakından ilgilenerek, kendi elleri ile ebru yapmanın heyecanını yaşadı. Gülen Koleji Okul Aile Birliği üyelerinin kendi elleri ile yaptıkları Türk mutfağının ve özellikle Hatay yöresine ait yemekler de Avrupalı eğitimcilere tanıtıldı. Özellikle hanımların yaptıkları yemek ve tatlılar Avrupalı eğitimcilerin yoğun ilgisini çekti.

Bulgaristan Türkleri,

Asimilasyonun Cezalandırılmasını İstiyor

Balkan Göçmenleri Derneği Bandırma Şube Başkanı Bülent Aygün ve yönetim kurulu üyeleri, AK Parti Bandırma İlçe Başkanı Eşref Kasapoğlu’nu ziyaret etti.

Balkan Göçmenleri Derneği Bandırma Şube Başkanı Bülent Aygün ve yönetim kurulu üyeleri, AK Parti Bandırma İlçe Başkanı Eşref Kasapoğlu’nu ziyaret etti. Ziyarette konuşan Balkan Göçmenleri Derneği Bandırma Şube Başkanı Bülent Aygün, Bulgaristan Parlamentosu’nda asimilasyon kampanyasını kınayan bildirinin kabul edilmesinin mutluluk verici olduğunu söyledi. Eski Başbakan ve Güçlü Bulgaristan İçin Demokratlar (DSB) Partisi lideri İvan Kostov’un parlamentoya getirdiği bildirinin kabul edilmesinin Türkiye’de yaşayan soydaşlar tarafından takdirle karşılandığını ifade eden Aygün, “Bu bildiri Bulgaristan’daki Türklerin ve Müslümanların tüm beklentilerini karşılı-

Acıbadem, Levski’ye Sponsor

yor. Bildiride mecburi göçün tanınması ve 500’ün üzerindeki insanın öldürülmüş olmasının kabulü önem taşıyor. Bugüne kadar hiç kimse yargılanmamıştı. Umarız bu zorbalıktan sorumlu olan ve halen hayatta olanlar cezalandırılır” dedi. Sakir ARSLANTAŞ

Bulgar sirki 115 yaşında

1897 yılında Bulgaristan sirkin temelleri atılıyor. O yıllarda Petır Panayotov, “Bılgarsko zname” ismini taşıyan ilk profesyonel grubu kuruyor. Bu jübile nedeniyle Sofya sirki, 14 Ocak’ta “115 yıl Bulgar sirki” konulu temsili sundu. Temsil, Silvester Lolov’un belgesel filmiyle başladı. Bu film, sirk sanatının yıldız anlarına ışık tutuyor. Bu alanda başarıları Krıstyo Pırvanov bizzat kendisi anlattı, ki kendisi Monte Carlo Dünya Sirk Festivalinin “Altın kloun” ödülününe sahip olan tek Bulgar sirk oyuncusudur. Temsili sunan Dragomir Draganov, “Temsil, gençliğin ruhunu taşıyor, neşe saçıyor, iddialı geliyor ve Bulgar sirkinin geleceğe sahip olduğunu ıspatlıyor” derken şunları paylaştı: “Jübileyi büyük bir coşku ve sevinçle kutluyoruz. Bulgar sirki, klasik tarza bel bağlıyor, bazı genç sirk oyuncularının daha popüler ve modern çağdaş stile ilgi gösterse de. Bulgar seyircileri, eski parlak sirke nostalji duyuyor ve tüm sorular, “sirkte hangi hayvanlar oynuyor”, sorusuna odaklanıyor. Seyirciler, klasik tarza ilgi gösterdikleri için bundan dolayı bizler de hem klasik hem de çağdaş tarzı biraraya getirmeye ça-

Türkiye; birleşme ve satın alma işlemlerinde 11 ülke arasında, birinci sıraya yükseldi. Birleşme ve satın alma işlemlerinde, Türkiye 272 işlem ile Orta ve Güneydoğu Avrupa’nın birincisi Ernst & Young, Orta ve Güneydoğu Avrupa Birleşme ve Satın Alma Barometre Raporu 2011 sonuçlarını açıkladı. Bulgaristan, Hırvatistan, Çek Cumhuriyeti, Yunanistan, Macaristan, Polonya, Romanya, Sırbistan, Slovakya, Slovenya ve Türkiye’nin yer aldığı 11 Orta ve Güneydoğu Avrupa ülkesini kapsayan rapor sonuçlarına göre; Türkiye 13,7 milyar Dolar büyüklük yaratan 272 işlemle 2011 yılında en fazla birleşme ve satın alma yapılan ülke oldu. Türk şirketlerinden Mey İçki’nin 2,1 milyar dolara İngiliz Diageo Plc. tarafından ve Acıbadem Sağlık Grubu’nu %75 hissesinin 1,3 milyar dolara Malezyalı Integrated Healthcare Holdings ve Khazanah Nasional Berhad tarafından satın alınması işlemleri ile Genel Enerji iştiraklerinden Genel Energy International’ın İngiliz Vallares şirketiyle 2,1 milyar dolarlık işlem hacmiyle birleşmesi, 2011 yılı boyunca bölge ülkelerinde yapılan en büyük 10 işlem arasında yer aldı. İşlem adedinde Türkiye, işlem hacminde Polonya birinci Rapora göre, 2010 yılında birleşme ve satın alma işlemlerinde 2. sırada yer alan Türkiye, 2011 yılı boyunca yaptığı işlem adedi ile kendi rekorunu kırdı ve zirveye yerleşti. Polonya’nın ikinci sıraya gerilediği bölgede, 2010 yılında gerçekleştirilen 1,002 işlem, 2011 yılında yüzde 11 artış ile 1,116 rakamına ulaştı. Bölgede 2011 yılı boyunca gerçekleştirilen işlemlerin tahmini parasal büyüklüğü 49,5 milyar Dolar olarak açıklandı. Bu, bir önceki yıla oranla yüzde 48’lik bir artışı ifade ediyor. 11 ülke arasındaki karşılaştırmada işlem hacmi bakımından birinci sırayı ise tahmini 21,2 milyar dolarlık işlem bedeli ile Polonya alırken, Türkiye 13,7 milyar dolarlık işlem hacmi ile ikinci sırada yer alıyor. Yurtiçi alımlar arttı 2010 yılında tutarı 100 milyon doları aşan 50 işlem yapılmışken bu rakam 2011 yılında 62’ye ulaştı. Bölgedeki işlemlerin yüzde 76’sını stratejik yatırımcılar gerçekleştirirken, finansal yatırımcıların en çok faaliyet gösterdiği ülkeler Macaristan, Romanya, Slovenya ve Hırvatistan oldu. Geçen seneye kıyasla yüzde 5 artış gösteren yurtiçi alımlar, yüzde 57 ile işlemlerin ağırlıklı kısmını oluşturuyor. Yapılan işlemlerin yüzde 9’luk kıs-

lıştık. Yaklaşık 10 çeşit hayvan da son derece eğlenceli oyun temsil ettiler.” Geçen zaman zarfında Bulgaristan’da sirk stüdyosu ve sirk okulu da kuruldu. Yine Dragomir Draganov’u dinliyoruz: “1983 yılında sirk binasının bir yangın sırasında kül olmasından sonra sirk sanatı ülkemizde sönmeye başladı. Mevcut tüm tesisler satıldı . Bugün Bulgaristan çapında 9 özel sirk var, ama bu sanat bugün kendi kaderine terkedilmiş bulunuyor. Herşeye rağmen, bütün bu zorlukalra rağmen, Bulgar sirki ayakta kalmayı başardı ve var olacaktır. Birçok genç yetenekli oyuncu sirk sanatı yolunu tutuyor, dünya sahnelerinde Bulgaristanı temsil ediyor ve başarı üztüne başarı elde ediyor. Bunlardan biri de Monte Carlo Sirk Festivalinden “ Gümüş kloun”ödülüne sahip Enço Kiryazov. Bulgar sirk oyuncuları dünyanın birçok sirkinde çalışıyor ve başarılı oluyor. Bundan dolayı Sofya Srikinin genç oyunculara sahnesini açtığındandolayı memnunuz. Sofyalılara Avrupa standartlarında sirk gösterebildiğimiz için çok gururluyuz.” Nihat ESEN

Acıbadem Hastaneler Grubu, Bulgaristan’ın büyük futbol kulüplerinden Levski Sofya’ıin sağlık sponsoru oldu. Bugün yapılan basın toplantısında, yeni sponsor medyaya tanıtıldı. Anlaşmaya göre, Acıbadem Hastaneler Grubu, Levski’nin 4,5 yıllık sağlık sponsoru olacak. T Levski Sofya İcra Müdürü Konstantin Bajdekov, kulübün sağlık için yılda ortalama 120 bin leva ayırdığını, bundan sonra Acıbadem’den ücretsiz sağlık hizmeti alacaklarını ifade etti. Acıbadem Hastaneler Grubu, Bulgaristan’ın bir diğer büyük futbol kulübü ÇSKA ile de sponsorluk anlaşması imzalayarak, ülkedeki iki büyük kulübün resmi sağlık sponsoru olacak. Acıbadem Spor Sponsorlukları Sorumlusu Çağrı İlk, Türkiye’nin ve bölgenin en büyük sağlık grubu olarak Sofya’da bulunmaktan memnun olduklarını söyledi. ACIBADEM, BULGARİSTAN SAĞLIK SEKTÖRÜNDE BOY GÖSTERECEK

YeniTürkLirası KullanılmayaBaşlandı

Merkez Bankası’nda Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın katıldığı programla tanıtılan Türk Lirası’nın yeni simgesi, Türkiye’de bazı bölgelerde, vitrinlerde fiyat etiketlerinde kullanılmaya başladı. Sattıkları malların etiketlerinde yeni simgeyi kullanan bazı esnaflar yeni simgenin daha kolay ve pratik olduğunu söylediler. Edirne’de Türk Lirasının yeni simgesini etiketlerine yazan balıkçılar, Bulgar ve Yunan turistlerin simgeyi avro sanmaları sonucu geri adım atarak etiketlerinde TL’nin kısaltmasına da yer verdi. Türk lirasının yeni simgesine Türk Halkından ve bir çok iş adamlarından tam not aldı. Dünyada para çok önemli, paranın simgesi de onun gücünü göstermektedir. Türk parası da artık güçlü olacak. Türk Lirası’nın yeni simgesi Bazı bölg e l e rd e k u l l a n ı l m a y a b a ş l a n d ı .

mını oluşturan dış alımlarda ise 28 işlem ile Polonya birinci sırada. Polonya’yı ise 23 işlemle Türkiye izliyor. Üretim sektörü revaçta Rapor sonuçlarına göre, değeri en yüksek işlemler Telekom & Medya, Kimya ve Bankacılık & Finansal Hizmetler sektörlerinde gerçekleştirildi. En fazla sayıda işlem gerçekleştirilen sektör ise, her ülke için farklılık gösterse de, 163 işlemle üretim sektörü oldu. Bunu, 130 işlemle hizmetler sektörü, 110 işlemle enerji ve madencilik sektörleri izliyor. Türkiye de; Hırvatistan, Çek Cumhuriyeti, Romanya, Sırbistan ve Slovenya gibi en çok işlemi üretim sektöründe gerçekleştiren ülkelerden biri oldu. Bölge genelinde 100 milyon doların üzerinde gerçekleşen işlemlerde ortalama işlem tutarı, 610 milyon Dolar olurken, bu işlemlerin toplam işlem sayısı içerisindeki payı ise yüzde 5,6 oldu. 100 milyon doların altında gerçekleşen işlemlerdeki ortalama büyüklük ise 13 milyon Dolar olarak gerçekleşti. Ernst & Young Kurumsal Finansman Bölümü Başkanı Müşfik Cantekinler konu ile ilgili açıklamasında, Birleşme ve Satın Alma Barometresi 2011 yılı sonuçlarının kendileri açısından şaşırtıcı olmadığını, Türkiye’nin son yıllarda sadece bölgede değil, tüm dünyada dikkat çeken bir ülke olduğunu, siyasi ve ekonomik istikrar ile birlikte, yüksek büyüme hızı ve demografik faktörlerin, Türkiye’yi yerli ve yabancı yatırımcıların yaptıkları birleşme ve satınalma işlemleri açısından çok cazip kıldığını ve Türkiye’nin bu başarısının önümüzdeki yıllarda da devam etmesini beklediklerini söyledi. Mesut UĞURLU

Dünyanın En Büyük Kur’an-ı Kerim’i Sergileniyor

Tataristan’ın başkenti Kazan’da ‘Korkunç İvan’ tarafından yıkılan caminin yerine yapılan Kul Şerif Camii’nde sergilenen dünyanın en büyük Kuran-ı Kerim’i ziyaretçilerin büyük ilgisini çekiyor. Tataristan’ın başkenti Kazan’da ‘Korkunç İvan’ tarafından yıkılan caminin yerine yapılan Kul Şerif Camii’nde sergilenen dünyanın en büyük Kuran-ıKerim’iziyaretçilerinbüyükilgisiniçekiyor. İtalyanlar tarafından hazırlanan Kur’an-ı Kerim, geçtiğimiz günlerde Guinness Rekorlar Kitabı’na ‘En büyük basılı Kur’an-ı Kerim’ olarak girmişti.İtalyanlar tarafından yapılan 800 kilogramağırlığındaki Kuran’ı Kerim, 2 metre uzunluğunda ve 1,5 metre genişlikte. Baskı halinde hazırlananKur’an-ıKerim,RusyaFederasyonu’na bağlı Tataristan Cumhuriyeti’nin başkenti Kazan’daki Kul Şerif Camii’nde sergileniyor. Camlı bölmeyle koruma altına alınan Kur’an-ı Kerim çevresinde resim çekmek de yasaklandı. İtalyan şirkete Tataristan Medeni ve Tarihi Eserleri Canlandırma Fonu tarafından yaptırılan Kur’an-ı Kerim gelen turistlerin büyük ilgisini çekiyor. Tatarlar, Korkunç İvan tarafından yıktırılan ahşap caminin yerine yaptırılan Kul Şerif Camii’ndeki Kur’an-ı Kerim’i her gün yüzlerce kişinin ziyaret ettiğini söylüyor. Altın, gümüş, yakut ve değerli taşlarla süslü kabı olan Kur’an-ı Kerim’in önümüzdeki haziran ayında Bolgar şehrinde yaptırılan özel müzeye taşınması bekleniyor.

Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği’nin Faaliyetlerinden Görüntüler

İstanbul Vali Yrd.Sn.Harun KAYA’ya Plaket Remzi Kurtuluş ve Makedonya Büyükelçisi

Rumel Türkleri K.D.Derneği Başkanı Sn.Sadullah Türk Konseyi Başkanı Halil AKINCI’yı Makamında ziyaret SİPAHİOĞLU’na Bulgaristanlı Oğrencilere Burs Yrd. için plaket


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.