Aylık Siyasi Aktüel Gazete
1913 Sofya
Yıl: 8 Sayı: 62 Temmuz - 2012 Bilgi Ordusu Bizim Ordumuz, Bilip Öğretmek Bizim Borcumuz O l a ğ a n ü s t ü G e n e l K u r u l i l e Ye n i 2 0 1 2 Y ö n e t i m K a d r o s u n u S e ç t i
BULTÜRK Derneği Olağanüstü Genel Kurul ile Kan Tazeledi, BULTÜRKDerneğikantazeledi,Olağanüstü Genel Kurul ile Yeni yönetim belirlendi Faaliyetlerine 2003 yılında başlayan Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği üyeleri 29 Temmuz 2012’de Olağanüstü Genel Kurul ile yeni yönetim kadrosunu seçti. Toplantıya BULTÜRK üyesi 2 bin 799 üyeden 243’ü katıldı. 6.’ıncı Olağanüstü Genel Kurul’un açılış konuşmasını yapan BULTÜRK Deneği Genel Başkanı Rafet Ulutürk, “Bildiğiniz gibi Bulgaristan’da yaşayan Türk ve Müslüman topluluğu ile Türkiye’de yaşayan göçmenlerimizin halledilmesi gereken birçok önemli meseleleri bulunuyor. Bunların halledilmesi uzun istikrarlı çalışmalar gerektiriyor. Bizler de BULTÜRK geride bıraktığımız 9 yılda uzun vadeli çalışma planları yaparak birçok tabuyu yıktık. dedi ve devam etti. Devamı 8’de
Ressam AÇIKGÖZ Sanko’da Sergi Açtı Ressam Açıkgöz Sanko Sanat Galerisi’nde Sergi Açtı
Sanat çalışmalarını İzmir’de sürdüren ressam Aynur Açıkgöz, Sanko Sanat Galerisi’nde 22 Haziran 2012 Cuma günü sergi açtı. Sanatçalışmalarınıİzmir’desürdürüyor. Bulgaristan’da 1964 yılında doğan Aynur Açıkgöz, temel resim eğitimini Bulgaristan’da tamamladı. 1989’da İzmir’e yerleşip çalışmalarını kendi atölyesinde sürdürmeye başlayan Açıkgöz, kişisel ve karma olmak üzere yurtiçi ve yurtdışında (Bulgaristan, Romanya, Kosova, KKTC ve Mısır) sergiler açtı. Türkiye ve Bulgaristan’dan ödülleri olan sanatçının birçok eseri özel koleksiyon ve kataloglarda yer alıyor. Açıkgöz, 2003 yılından bu yana, yurtiçinde İzmir, Çeşme, Ankara, Foça, Bodrum, Tarsus, Urla, İstanbul, Gaziantep ve Kastamonu’da kişisel sergiler açarak, eserlerini sanatseverlerle buluşturdu. Açıkgöz’ün, 22 Haziran Cuma günü saat 18.00’de Sanko Park Alışveriş Merkezi 3’ncü katta bulunan Sanko Sanat Galerisi’nde açılacak sergisi, 5 Temmuz’a kadar her gün 10.00-22.00 saatleri arasında devam etti.
Rafet ULUTÜRK Bulgaristan Türkleri
BAŞYA ZI
Kültür ve Hizmet Derneği Genel Başkanı
Değerli Üyelerimiz, Muhterem Okuyucular 29/07/2012 tarihinde seçilen yönetimimiz adına herkese saygılar sunarım derneğimiz 2003 yılında kurulmuş olup derneğimiz kuruluş aşamasında emeği geçen kurucu üyelerimizin büyüklerin ellerinden, küçüklerin gözlerinden öperim ve bu zaman kadar emeği geçen tüm yöneticilere ve isimsiz kahraman üyelerimize yönetimim adına teşekkür ederim. Üyemiz olan vatandaşlarımızın bize güvenip sahip çıkmasını üyemiz olmayan vatandaşlarımızın biran önce derneğimizi ziyaret etmeleri rica olunur bu derneğin daha iyi yerlere gelebilmesi için gerekli çabaları birlikte yapmalıyız. 26 kişilik yönetimim ve 6 kişilik denetim adına bir ekip olarak herkese saygılar sunarım. S a y g ı l a r ı m ı z l a
Bayrampaşa Bld.Bşk.Yrd.Ahmet TÜFEKÇİ
Bosna Çocuklarına Ağlıyor Türkler Çöçebe Değil... Bosna’daki savaş sırasında, 11 Temmuz 1995’te 8 binden fazla Boşnak erkeğin soykırıma maruz kaldığı Srebrenitsa’da, soykırımın 17. yıldönümü nedeniyle bugün anma törenleri düzenleniyor. Törenlerde Türkiye’yi Başbakan yardımcısı Bozdağ temsil ediyor. Bosna Savaşı sırasında en az 8 bin 733 Boşnak’ın hayatını kaybettiği Srebrenitsa Katliamı, 17. yılında anılıyor. Bugün yapılacak anma törenleri çerçevesinde, katliamdan 17 yıl sonra kimlikleri yeni belirlenen 500 kadar Boşnak’ın cenazesi bugün Potoçari’de düzenlenecek bir törenle top-
rağa verilecek. Törenlere de binlerce kişinin katılması bekleniyor. Cenazesi düzenlenecek olanlar arasında yaşları 15 ile 18 arasında değiştiği söylenen 48 genç de bulunuyor. Bosna Savaşı sırasında Birleşmiş Milletler tarafından güvenli bölge ilan edilen Srebrenitsa’ya General Ratko Mladiç komutasındaki Bosnalı Sırp kuvvetleri ağır silahlarla girerek 8 binden fazla Müslüman’ı katletmişti. 2. Dünya Savaşı’ndan bu yana meydana gelen en büyük katliam olarak kabul edilen bu olayda 25 binden fazla kişi de bölgeden sürülmüştü.
Plovdiv’de Çifte Hamam EUREKA’nın Dönem BaşMüzeye Dönüşüyor kanlığı Türkiye’ye Geçti Plovdiv Belediye Başkanı İvan Totev ‘Starinna Banya’ olarak bilinen Osmanlı döneminden kalan Çifte Hamam’ın müzeye dönüştürülebileceğini açıkladı. Totev, Çifte Hamam’ın mozaik müzesi veya Plovdiv’in Osmanlı döneminde bulunduğu süreden kalan belge ve eşyaların sergileneceği daimi bir müzeye dönüştütülebileceğini belirtti. 16 yüzyılda inşaa edilen Çifte Hamam’ın milli kültür eseri olduğu için şu ana kadar kullanılan ‘İzkustvo dnes’ Derneği tarfından boşaltılacağı kaydedildi. Derneğin bugüne kadar hiçbir kira ödemediğini belirten Belediye Başkanı Totev, dernek müdürü Emil Mirazçiev’in 600 leva tutarında kira sözleşmesini imzalamaya yanaşmadığını belirtti. Başkan Totev, Belediye Enstitüsü ‘Starinen Plovdiv’ Müdürü Ameliya Geşeva ile Tarih Müzesi Müdürü Stefan Şivaçev’e eserle ilgili en uygun projeyi sunmaları için vazife verdiğini belirterek, güzel bir proje sayesinde dört asırlık eserin turistlerin ilgisine sunmayı hedeflediklerini kaydetti.
Ar-Ge projelerinin desteklendiği uluslararası işbirliği platformu EUREKA’nın d ö n e m b a ş k a nlığı Türkiye’ye geçti. Macaristan’ın başkenti Budapeşte’deki Macaristan Parlamentosu’nda düzenlenen devir teslim törenine Türkiye Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakan Yardımcısı Prof. Dr. Davut Kavranoğlu, Türkiye’nin Macaristan Büyükelçisi Kemal Gür, TÜBİTAK Uluslararası İşbirliklerinden Sorumlu Başkan Danışmanı Prof. Dr. Yunus Çengel de katıldı. TÜBİTAK Brüksel Ofisi Direktörü Mehmet Gökgöz, 40 üyesi bulunan EUREKA’nın üye sayısının Budapeşte’de Karadağ ile 41’e yükseldiğini, Türkiye’nin 41 Avrupa ülkesinin liderliğini üstleneceği EUREKA Dönem Başkanlığı’nı Macaristan’dan devraldığını açıkladı. Kavranoğlu da devir teslim töreninin ardından AA muhabirine yaptığı açıklamada, Türkiye’nin EUREKA Dönem Başkanlığı’nın Türk sanayisi ve KOBİ’leri adına büyük bir fırsat sağlayacağını, Türkiye’nin EUREKA Dönem Başkanlığı’nı Temmuz 2012Haziran 2013 tarihleri arasında yürüteceğini kaydetti.
Sınav Dergisi Kurucusu Hasan MUTLU
TÜRKLER YERLEŞİK; AVRUPALILAR GÖÇEBE Kazim MİRŞAN
-Altaylar için Göçebe diyenlere Altaylarda –Türklerin varlığı milattan önce 8.asıra dayanıyor Altaylarda 8.Asırda dört şehrimiz vardır. Bunlar: 1.Abakant Sarayı;
2.Selena şehri; 3.Urkun şehri; 4.Karabalgasım şehri Avrupada bir tek şehir ismi saysınlar o dönemden
YANİ TÜRKLER YERLEŞİKTİR; AMA AVRUPALILAR GÖÇEBEDİR
2020 Olimpiyat Logosu
Başbakanımız 2020 olimpiyat logosunu tanıttı Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 2012 Londra Olimpiyatları’na gidecek sporculara Dolmabahçe Sarayı’nda iftar yemeği verdi. Başbakan Erdoğan iftar yemeğinin ardından da 2020 Olimpiyatlarına aday kent olan İstanbul’un logosunu açıkladı.
2 Değerlendirme
Kenan ÖZGÜR
“TÜRKİYECİLİK” Bizim Bulgaristan’da yaşadığımız dönemde (1989 yılından önce) ülkedeki Türkler Bulgaristan’ı terk ederek Türkiye’ye gitmekten, Türkiye’ye yerleşip yaşamaktan bahsediyorlardı. Kısaca herkes göç etmekten bahsediyordu ama bunun adı “göçmenlik” veya “muhacirlik” değildi, göçün adı “Türkiyecilikti”! Bu söz Bulgaristan’da yaşayan biz Türklerin milli bilincimizin ne kadar kuvvetli olduğunun, vatan ve millet sevgimizin ne kadar üst seviyede olduğunun, Türklüğe ne kadar bağlı olduğumuzun ispatıdır diye düşünüyorum. Çünkü insanlara her ne verirsen ver, ne kadar iyi şartlarda yaşamayı önerirsen öner dünyanın başka herhangi bir ülkesine gitmeyi değil de sadece ve sadece Türkiye’ye gelip yerleşmeyi düşünüyorlardı. Bu nedenle de buna “göçmenlik veya muhacirlik” demeyip “Türkiyecilik” demişler! Bence bu Bulgaristan Türklerinin kullanmış olduğu TÜRKİYECİLİK üzerinde çalışma yapılmalı!
Bulgaristan Türklerinin Sesi
Boşnak Kadınların Acıları Tiyatro Sahnesinde Yeryüzü Tiyatrosu, İzmir’de yaşayan Boşnak vatandaşlara, Ölü Kadınlar Şarkısı adlı oyunu Konak Belediyesi Dr.Selahattin Akçiçek Eşrefpaşa Kültür ve Sanat Merkezi’nde özel olarak sergiledi. İzmirli Boşnaklar Derneği Başkanı Hamza Yavuz, oyunun yakın tarihin trajik olaylarından Bosna İç Savaşını konu aldığını söyledi. Konak Belediye Başkanı Dr.Hakan Tartan da,” Oyunun özel konukları, Boşnak kökenli
İzmirliler. Oyunda anlatılanların tanığı ya da bu dramı yaşayanların çocukları, yoğun bir
katılımla Ölü kadınların şarkısını hep birlikte duygulu anlar yaşayarak izledik” dedi. Ölü Kadınlar Şarkısı adlı oyunu, topluluğun Genel Sanat Yönetmeni ve dramaturgu Haluk Işık sahneye koydu. Danışmanlığını Lida Demiroviç Güventürk’ün yaptığı oyunun çevre düzeni ve giysileri Aslıhan Işık’a ait. Oyunda Bosnalı kadınların öykülerine, özel olarak hazırlanmış filmler eşlik etti.
Sergey İgnatov: Sahte diplomaları Türk vatandaşları yaptırıyor Bulgaristan, Yüksek Öğretim Kurulu(YÖK)’un Bulgaristan’daki üniversite diplomaların denklik işlemlerinin askıya alma kararından dolayı, Türkiye’ye bir uzman ekip gönderiyor. Eğitim Bakanı Sergey İgnatov, kendisine bir sorunlu diploma hakkında bilgi ulaştığını, fakat 5-6 tane daha varlığından haberdar olduğunu aktardı. Sahte diplomaların 90’lı yıllara ait eski evraklar olduğunu açıklayan İgnatov, üniversite sisteminde sahtecilikle irtibatlandırılan herhangi bir öğretim görevlisi yakalanırsa, gereken neyse yapılacağını belirtti İ g n a t o v, d i p l o m a l a r ı n ü z e rinde nasıl oynandığını şöyle anlattı: “Öğrenciler legal diplomalarla bizden geçiyorlar. Dışişleri Bakanlığı’ndan apostil de alıyorlar, fakat daha sonra not kısmının yer aldığı iç sayfalar, Türk piyasasına göre değiştiriliyor. “ Problemin aslında Bulgaristan’dan kaynaklanmadığını altını çizen İgnatov, sahteciliğin Türk vatandaşı
kimseler tarafından yapıldığını açıkladı. Bu vesileyle İçişleri Bakanlığı’na konuyu bildirdiklerini aktaran İgnatov, “Sorun siyasi olmayıp, çok katlı bir problemdir veya ticari bir savaştır, nasıl isterseniz öyle algılayın. Bakın Türk öğrenciler binlerce dolar sömestr ücreti ödüyor. Burada kira tutuyorlar, yerli AVM’lerden alış veril yapıyorlar. “ sözlerine yer verdi. Problemin altında kalkabilmek için her üniveristeye taranmış diplomaların listesini oluşturmayı önerdiklerini söyleyen İgnatov, şu ana kadar sadece yüzde 20’si bunu gerçekleştirdiğini bildirdi. Eğitim Bakanlığı’nın bilgilerine göre Bulgaristan’da 6 bin 494 öğrenci eğitim görüyor. YÖK, 5 Temmuz’da yaptığı toplantıda, Bulgaristan’daki yükseköğretim kurumlarından alınan diplomaların denklik işlemleri ile Türkiye’dek, üniversitelere yapılacak yatay geçişlerin Bulgaristan makamlarıyla bu konuda sürdürülmekte olan müzakereler tamamlanıncaya kadar askıya alınmasını kararlaştırmıştı.
Bulgar Ressam Almanya’da Şüpheli bir Bulgar Bodrumda
Olay sırasında kanlı ellerle görülmüş Almanya’nın Dortmund kentinde 3 Türk çocuğun ölümünde baş şüpheli olarak polis tarafından gözaltında tutulan Bulgar kadının olay sırasında elleri kanlı bir şekilde görüldüğü ortaya çıktı. Zilan (12), Mustafa (4) ve Mehmet Tüfekçi (10) adlı çocuklar apartman dairelerinde çıkan yangına müdahale etmeye gelen itfaiyeciler tarafından bulundu Şiddet sonucunda hayatlarını kaybettikleri ortaya çıkan çocuklardan ikisi evde, bir diğeri ise hastanede öldü. Almanya’da yayımlanan Bild gazetesi, kardeşlerin babası Muharrem Tüfekçi’nin sevgilisi Milka Docheva (30) adlı Bulgar kadının evde çıkan yangın sonrasında elleri kanlı bir şekilde koşarken görüldüğünü yazdı. Otopside 3’ünün de şiddet nedeniyle öldükleri açıklanan çocukların katilinin Docheva olabileceği iddiaları güçlendi. İddiaya göre Docheva yangından sonra koşarak Tüfekçi’nin akrabalarıyla oturduğu restorana gitti. Eve yaklaşık 1 kilometre uzaklıktaki restorana elleri kanlı Bulgar ressam Martin Krastev ilk defa Bodrum’da bir şekilde giden Docheva evin yakınındaki bir parkta secil tarafından 09/08/2012. tarihinde Gündem ka- saldırıya uğradığını söyledi. Bunun üzerine hep birlikte tegorisine eklendi. 11 views kez görüntülendi. eve giden Tüfekçi ve akrabaları evin yandığını gördü. Bulgar ressam Martin Krastev ilk defa Bodrum’da Bulgar ressam MARTIN KRASTEV ilk defa sergi açacağı Bodrum’da “Varışlar/kalkışlar ve naturmort serilerinden bir seçki/ A selection from the series of Bulgaristan Ortodoks Eksahlığı Vakfı, Departures-Arrivals & Still life” adıyla resimlerini The Marmara Otelinde sanatseverlerin karşısına çıkarıyor. İstanbul’da 7parça mülkü geri alma hakkını kazandı Bu araziler içinde Şişli’nin göbeğindeki, üzeYılardır gerçekleştirdiği düzeyli sergileriyle Türk sanat piyasasında önemli bir yeri bulunan Galeri Selvin’ le bu rinde iki meslek lisesi ile bir yüksekokulun da sergi için işbirliği yapan sanat yönetmeni Zerrin Ulusman yer aldığı 59 bin metrekarelik arazi de bulunuyor. Türkiye’nin en büyük sorunlarından olan ‘AzınBodrum’da bulunan tüm sanatseverleri Şeker Bayramı tatilini de içine alan 17 Ağustos – 10 Eylül 2012 tarihleri ara- lık Vakıflarına ait taşınmazların iadesi’yle ilgili 28 2011 tarihinde Resmi Gazete’de yayımsında Martin Krastev’in eserlerini görmeye davet ediyor. Ağustos lanan Kanun Hükmünde Kararname (KHK), yüBugüne kadar kendine özgün resim diliyle farklı ko- rürlüğe girdi ve mülkler el değiştirmeye başnularda resimlerini üretmiş olan sanatçı Bodrum The ladı. Azınlık vakıfları içinde yer alan Bulgaristan Marmara’da 2 serisinden bir seçki sunacak sanatseverlere.. Ortodoks Eksahlığı Vakfı, İstanbul’daki 11 taşınmaz . Yeryüzünde hareket eden ve seyahat eden insanla- için başvurmuştu ve başvuru Vakıflar Genel Müdürrın geliş gidişleri, o geliş gidişlerden sonra hatırda ka- lüğü tarafından değerlendirildi. Bu değerlendirme solan o yerlerle ilgili tamamlanmamış görüntüler, formlar, nucunda ise toplam 7 taşınmazın Bulgaristan Ortoçizgiler, renkler ve sesler Martın Krastev’in resimle- doks Eksahlığı Vakfı’na geri verilmesine karar verdi. rinde kuvvetli fırçasına güvenerek güçlü bir anlatımla Peki geri verilecek taşınmazlar arasında neler yer alı,etkileyici bir biçimsellikte izleyicinin karşısına çıkıyor. yor? Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün değerlendirme1953 Sofya doğumlu olan sanatçı, Sofya Sanat Aka- sine göre Beşiktaş’ta Portakal Sokak’taki eski Eksahdemisini bitirdikten sonra yüksek lisansını prof Pa- lık binası, Feriköy’deki Bulgar Mezarlığı, Balat’taki pillov yönetiminde tamamladı. Uzun yıllardan beri Papazhane ve Şişli’de 4 arazi. Burada dikkat çeken yaşamını ve sanatını Yunanistan’da sürdürmektedir. en önemli nokta Şişli’de bulunan 4 farklı taşınmaz. Ülkesinde ve yaşadığı Yunanistanda birçok kişisel Hastane verilmedi sergi ve sanat projelerine katılan MARTIN KRASBu taşınmaz incelendiğinde ortaya çok çarpıcı bir TEV 2002 de EuropART,Geneva,Switzerland, nokta çıkıyor.Bu arazilerden birtanesi 59 bin metrekare ARTITA’08 Slovenia 2008 de ve 2009 da ST-art ve tam da E-5’nin yanında. Şu anda bu arsanın üstünde 14th European Contemporary Art Fair,Strasbourg Şişli Endüstri Meslek Lisesi, Şişli Anadolu Teknik Ligibi önemli sanat projelerinde de yer almıştır. sesi, Bahçeşehir Üniversitesi Meslek Yüksek Okulu İstanbuldaki ilk kişisel sergisini Galeri Selvinde 2011 bulunuyor. Arazi Abide-i Hürriyet Caddesi, E-5, Çağyılında gerçekleştiren MARTİN KRASTEV Bod- layan Meydanı ve Darülaceze Caddesi arasında kalıyor. Bulgar Vakfı’nın bir başka beklentisi ise Bulrum sanatseverlerini 17 Ağustos – 10 Eylül tarihleri arasında The Marmara’daki sergisine bekliyor… gar Hastanesi ile ilgiliydi. Şu anda Türkiye GazeSergi, hergün 11: 00 – 14:00 ve 16:00 tesi Hastanesi olarak faaliyet gösteren arazinin ve – 20:00 saatleri arasında ziyaret edilebilir. binanın da vakıfa ait olduğu gerekçesiyle Vakıflar Ara saatlerde ziyaret etmek isteyenlerin Zer- Genel Müdürlüğü’ne başvuruda bulunulmuştu. Anrin Ulusman’dan randevu almaları rica olunur. cak Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün bu başvuruyu İletişim: Zerrin Ulusman-0532 728 04 10 kabul etmediği ortaya çıktı. İşte verilmeyen arazi-
Daha sonra ölen Zilan ve Mehmet’in cesetleri evden dışarıya çıkarıldı. Mustafa da kaldırıldığı hastanede öldü. Anneleri de balkondan düşmüş Polis, otopsiden sonra yaptığı açıklamada, çocukların şiddete maruz kaldığını ve Mustafa ve Dilan’ın yangın çıkmadan önce hayatlarını kaybettiğini belirtti. Anne Ayla Tüfekçi’nin ise 3 yıl önce balkondan düşerek öldüğü açıklandı. Ailenin olay yaşanmadan önce Türkiye’ye dönmek istediği de ortaya çıktı. Bulgaristan’daki Plovdiv Paissi Hilendarski Üniversitesi’ni bitirdiği bilinen Docheva’nın sorgusu devam ediyor.
Bulgar Vakıfları veriliyor!
nin hikayesi: Bina 1894 yılında, Ragıp Paşa tarafından yaptırıldı. Söz konusu hastane Sultan II. Beyazıt Han’ın vakıf arazisi üzerine yapıldıktan sonra Sultan II. Abdülhamit tarafından Bulgar tebaya verildi. 1936 beyannamesinde ise arsa Evlogi Georgiev Vakfı adına işlendi. Ancak 1980’li yıllara gelindiğinde vakıfta yönetim sorunu yaşandı. 1993-2007 yılları arasında Bulgaristan Ortodoks Eksahlığı Vakfı’nda yönetim kurulu üyelisi olan Bojidar Cipof bu sorunu şöyle anlatıyor, “Bulgar Hastanesi binasının esas sahibi “Evlogi Georgiev Vakfı” idi ve uzun yıllar mevzuata aykırı bir biçimde ve mütevelli heyetsiz olarak çalıştı. Hastaneyi elde tutan ve nemalanan birkaç Bulgar Cemaati mensubu ile Bulgar Başkonsolosluğu ’nun elemanlarınca yönetilmekteydi. Mütevelli heyeti oluşturulması hakkında defalarca uyarılmalarına rağmen aynı şekilde devam edildiği için “5 Temmuz 1988’de Saat 15.30“da tutulan bir tutanakla Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından el konuldu ve mazbutaya alındı. Belgelere göre bu arsa “Evlogi Georgiev Vakfı”na ait. Bu vakfın ise yönetimi yok. Dolayısıyla burada Bulgaristan Ortodoks Eksahlığı Vakfı’na bir söz düşüp düşmeyeceği belli değil.”
Tarihten Günümüze
Dr.Nedim BİRİNCİ
Balkanlar da Yanan İlim Meş’alesi Medrezetü’n-Nüvvap
Bulgaristan Türk eğitim tarihi içinde, Şumnu’daki Nüvvâp Okulu başlıbaşına bir yer tutar. Krallık döneminde Bulgaristan Türk azınlığının en yüksek eğitim öğretim kurumu olan bu okul çok tartışılmıştı. Zaman zaman Bulgaristan Türkleri içinde tartışmalara neden olduğu gibi, Bulgaristan Türkleri ile anavatan Türkiye arasında da sık sık konuşulmuştur. “Nüvvâp”, “Naip” kelimesinden türetilmiştir. Naip, müftü vekili veya şeriata göre hüküm veren kadı demektir. Nüvvâp Okulu da; müftü vekilleri, naipler yetiştiren bir okul anlamına gelir. Bulgaristan’da böyle bir okul açılması bir ihtiyaçtan doğmuştur. İhtiyaçlar böyle bir okulu sahneye çıkarmıştır. Bulgaristan’ın ilk kurulduğu yıllarda müftü vekilleri yetiştirmek için ayrı bir okul açılmasına gerek duyulmamıştı. Bulgar prensliği tam bağımsız değildi. Osmanlı devletine vergi veren ve padişaha bağlı bir muhtar prenslikti. Bu dönemde Bulgaristan Türkleri; din görevlisi, müftü vekili, naip yetiştirmek için İstanbul’daki yüksek medreselerde öğrenci yetiştirebilmişlerdi. 1908 yılında Bulgaristan bağımsızlığını ilân edince, iki ülke arasında tam bir sınır girdi. Artık İstanbul’a öğrenci göndermek pek kolay olmadı. Bulgaristan’da görev yapacak Türk din adamlarını, müftü vekillerini ve naipleri yetiştirmek üzere Bulgaristan’da bir okul açmak ihtiyacı zamanla daha fazla hissedildi. 1909 yılında Türkiye ile Bulgaristan arasında imzalanan sözleşme ile Bulgaristan müftülükleri iki devletçe düzenlendi.(1) Bulgaristan’daki Müslüman-Türk halkının ilmî, dinî ve kültürel ihtiyaçlarını karşılamak için birçok ilim ve din adamına ihtiyaç vardı. Buna karşılık, bu gerekli kadroları yetiştirecek bir ilim ve din müessesesi yoktu. Bazı şehirlerde birçok medreseye rastlanıyordu ama, bunlar günün ihtiyaçlarını karşılayacak kadrolar yetiştirmekten çok uzaktı. İlk zamanlarda Bulgaristan Türkleri mevcut kadrolarla yetindiler. Lâkin zamanla bu kadrolar bitti. Halkın ihtiyacı olan gerekli kadroları yetiştirmek için bir ilmî ve dinî kuruluşa ihtiyaç duyuldu. İşte bu ihtiyaçları karşılamak üzere, 1922 yılında Deliorman’ın merkezi sayılan Şumnu şehrinde “Nüvvâp” adında bir okul açıldı. Aslında Nüvvâp, anavatanın Bulgaristan Türkleri’ne bir hediyesidir. Osmanlı hükümeti, Rumeli’de kalan soydaşlarını unutmamıştır. Balkan harbinde hezimete uğramasına rağmen 29.09.1913 tarihinde yapılan bir anlaşmayla müftü ve müftü naipleri yetiştirmek için hususi bir okul açılması karara bağlanmıştır. Anavatan, o karanlık günlerde bile yabancı ellerde yetim kalmış masum evlâtlarını düşünmüştür. Zamanın İçişleri Bakanı şehit Talât Paşa’nın bu uğurdaki hizmetleri unutulmayacak kadar büyüktür. Nüvvâp Okulu esasen dinî bir mahiyet taşımakla beraber, hiçbir zaman eski manada bir medrese olarak kabul edilemez. Belki Nüvvâp, dünyada eşi bulunmayan, müstesna bir ilim ve irfan ocağıdır. Onun tek kusuru, programının çeşitli dersleri içine alması ve haddinden fazla yüklü olmasıdır. Ama, bu da bir zaruretti. Çünkü, halka öğretmen lâzımdı, pedogoji okulu yok; imam-hatip ve müftü gerek, din okulu yok. İhtiyaçlar çok çeşitli. Halbuki okul tek. O halde programının da kırkanbar olması çok tabii. Nüvvâb’a kaynak olan Medrese-iAliyye’de köylere imam ve hatip yetiştiriliyordu. Lise kısmından ise bütün Bulgaristan Türk okullarına öğretmen çıkıyordu. Bu takdirde pedagoji derslerinin de, tatbikatıyla beraber görülmesi, okutulması gerekiyordu. Nihayet memlekete müftü de lâzımdı. İşte lî kısmından da müftüler ve Rüştiye öğretmenleri yetiştiriliyordu. Nüvvâp Okulu, Türk halkının eğitim hayatında çok mühim ve müspet bir rol oynamıştır. Yıllarca Bulgaristan Türkü’nün ilmî ve dinî ihtiyaçlarını karşılamıştır. Nüvvâp, Bulgaristan Türkü’nün karanlık âfâkında parlayan bir yıldızdır. Türk halkının millî ve dinî istinatgâhı Nüvvâp idi. Millî varlığımızı, benliğimizi muhafazayı da biz Nüvvâb’a borçluyuz. Nüvvâb’ın Kuruluşu Nüvvâp Okulu, Bulgaristan Başmüftülüğü’ne bağlıydı. Başmüftülüğü ve müftülüklere, zaman zaman tutucu hocalar geldi veya getirildi. Bu hocalar Nüvvâp Okulu’nu da tutucu bir medrese haline getirmeye çalıştılar. Bu çabalarında Bulgar hükümetinden de destek gördüler. Bulgar makamları, Bulgaristan Türklerini anavatan Türkiye’den uzaklaştırma çabasıyla tutuculara arka çıktılar. Kimi hocalar, bu Bulgar politikasına alet oldular. Bu yüzden bu okula ilişkin tartışmalar hep canlı kaldı. Ama Nüvvâp Okulu, tutucu ve gerici hocaların istedikleri veya özledikleri biçimde bir “medrese” olmadı. Resmen adı “Medresetü’n-Nüvvâp” olmakla birlikte, bu okul hiçbir zaman tamamıyla tutucu, gerici bir okul olmamıştır. Bu okulda görev yapmış değerli hocaların çoğu aydın kişilerdi. Onlar sayesinde Nüvvâp Okulu bir yandan Bulgaristan Türkleri için müftü adayları yetiştirirken, öte yandan değerli öğretmenler de yetiştirmiştir. Bulgaristan Türk azınlığı aydın kişiler çıkarabilmişse, bunu büyük ölçüde Nüvvâp Okulu’na borçludur. Türkiye’ye öğrenci gönderme imkânlarının yok denecek kadar kısıtlı olduğu bir dönemde, Bulgaristan Türk çocukları, ortaokulu bitirdikten sonra ancak Nüvvâp Okulu’na gidebilmişler ve buradaki hocalar tarafından yetiştirilmişlerdir.(3) Nüvvâb’ın kuruluşu; Osmanlı devleti adına Talât Paşa, Mahmut Paşa ve Halil (Menteş) beyler’in imzaladığı, Bulgaristan adına Savof, Noçoviç ve Tuşef’in imzaladıkları Devamı Gelecek Sayıda
Bulgaristan Türklerinin Sesi 3
14. Yüzyıla Ait Kuran-ı Kerim
Bulgaristan’ın Çangırdere köyünde İslamî eserler hazinesi saklı. Arapça ve Osmanlıca bilmeyen köy halkı eserleri adeta gözünden bile sakınıyor. pintsi (Çangırdere) köyü, Bulgaristan’ın Rodop dağı eteklerinde gizlenmiş sanki. Köyü ünlü kılan, doğal güzelliklerinin yanı sıra yazma eserlere de ev sahipliği yapması. Öyle ki köy halkı okuyup anlayamasalar da Osmanlıca ve Arapça eserlere sahip çıkmış. İbn Arabi’nin 1620 yılına ait Durru Meknun’unun da yer aldığı eserler arasında en dikkat çekeni ise 14. yüzyıla ait ‘Altın Kur’an’. Köyün ortasında inşa edilen çifte minareli cami,
yazma İslami eserler bakımından Sofya’daki Milli Kütüphane’den sonra ülkenin en büyük kütüphanesine sahip. Burada 800’ün üzerinde evrak ve 350’nin üzerinde elyazması eser bulunuyor. Kuşkusuz kütüphanenin en değerli eseri, bilim adamlarının tespitine göre 14. yüzyıla ait olan ve Allah lafzıyla tevhit kelimelerinin altın harflerle yazılı olduğu Kur’an-ı Kerim. Semerkand ekolüne ait olabileceği tahmin edilen mushaf, yakın köyde, yıkılmak üzere olan bir binanın duvarında bulunmuş. Pirinç kâğıdı üzerine yazılı olan elyazması eserde, duraklar ve sayfa kenarındaki işaretler de altın yaldızlı. Halk bu yüzden mushafı ‘Altın Kur’an’ olarak adlandırmış. 10 sayfası eksik olan Kur’an’ın, ahşap mahfazası sonradan yapılmış. Halkın göz bebeği gibi korudukları bu Kur’an dışında altın yaldızlı olmayan, fakat çok eskilere dayandığı tahmin edilen bir mushaf daha saklananlar arasında. Kenzül Munir (1650), Talim ve Muteallim (1674) kütüphanenin en eski eserlerinden birkaçı. Kütüphanedeki nikâh metinleri, doğum evrakları gibi birçok doküman günümüze ışık tutuyor. Aralarında Bank Imperial Ottoman’a ait bir senet ve birçok mühür dikkat çekiyor. Eski muhtar Hayri Brahimbaşev, 1999 yılında caminin inşasından sonra kütüphane oluşturma gereği duyduklarını söylüyor. Bu iş için 7 genci görevlendirdiklerini belirten Brahimbaşev, “Bu kişiler bölgedeki köyleri dolaştılar ve dedelerimizden kalan eski eser adına ne varsa topladılar. Amacımız, komünist rejim döneminde gömülerek gizlenen değerli eserleri gelecek nesillere aktarmaktı. Birkaç kişiyi kütüphane dizimi için kursa gönderdik ve nihayet bu hayalimize ulaştık.” diyor. Brahimbaşev, kitapların ısı ve nem bakımından daha uygun şartlarda korunacağı bir kütüphane projesi için ise mali desteğe ihtiyaçları olduğunu ifade ediyor.
Modern Kültür Afrika’da Doğudu Modernkültür Afrika’da d o ğ d u ’ G ü n e y Afrika’daki bir mağarada bulunan 40 bin yıl öncesine ait eşyalar, sanıldığının aksine modern kültürünün 30 bin yıl önce başladığına işaret eden bulgular ortaya koydu. Bazı bilim insanları ise modern kültürün Afrika’da doğduğu düşüncesini reddetti. Arkeologlar, Border Mağarası’nda bulunan 44 bin yıllık antik eşyaların, Kalahari Çölü’nde yaşamış olan San toplumunun izlerini taşıdığını belirtti. Mağarada, zehirli uçlu oklar ve devekuşu yumurtasından yapılma mücevherler gibi silah ve mücevherler bulundu. Bilim insanları, San toplumundan geriye kalan insanların bugün hala Güney Afrika’da yaşadığını, böylece mağarada bulunan eşyaların modern kültüre uzanan izlerinin tespit edilebileceğini ifade etti. Proceedings of the National Academy of Sciences dergisinde yayımlanan araştırmada yer alan Lucinda Backwell, Border Mağarası’nda elde edilen bulguların “modern davranışa dair ilk örnekleri temsil ettiğini” söyledi. Backwell ayrıca, modern insanın Afrika’nın güneyinden geldiği teorisinin de daha da güçlendiğine dikkat çekti. Araştırmada, radyokarbon tarihleme yöntemiyle elde edilen bulguların, San halkının tahmin edilenden daha eski tarihlerde yaşamış olabileceğini gösterdiği belirtildi. San’ların, 10 ile 20 bin yıl öncesine uzandığı düşünülüyor.
TİCARET İÇİN DEVEKUŞU YUMURTASI
Güney Afrika’nın Swaziland sınırı yakınlarında bulunan mağarada, avlanmak için kullanılan çok sayıda silah ve devekuşu yumurtası ile deniz kabuklarından yapılmış takılar bulundu. Backwell, antik eşyaların yaklaşık 44 bin yıl öncesine işaret ettiğini ve kullanım amaçlarını çok iyi bildikleri için ait oldukları kültürü de anlayabildiklerini ifade etti. Backwell ve meslek-
taşları, Border Mağarası’nda yaşayan halkın zehirli uçlu okları avlanmak için kullandıklarını ve sahipliği göstermek için ok uçlarına spiral işaret işlediklerini belirtti. Ok uçlarına spiral işaret koymak, bugün San halkı tarafından hala kullanılıyor. Uluslararası araştırma ekibinin başını çeken Fransa Ulusal Araştırma Merkezi’den Francesco d’Errico, elde ettikleri bulguların oldukça gelişmiş bir medeniyete işaret ettiğini söyledi. San halkının genetik ve zihinsel olarak oldukça modern bir halk olduğuna dikkat çeken d’Errico, “sembolleri kullanmalarının zihinsel gelişime işaret ettiğini, halkın kendi arasında ticaret yapmak için de mücevher yapımında kullandıkları devekuşu yumurtalarından faydalandıklarını” söyledi. San halkının takas için devekuşu yumurtası kullanması alışkanlığı bugün de devam ediyor.
“MODERN İNSANIN İLK İZLERİ DEĞİL”
Aralarında İngiliz, Fransız, İtalyan, Norveçli, Güney Afrikalı ve ABD’li araştırmacıların bulunduğu ekip, her ne kadar modern çağın kesin olarak nerede başladığı bilinmese de, Border mağarasındaki fosillerin, modern kültürün Afrika’nın güneyinden geldiğine dair delil sunduğunu vurguladı. New York Üniversitesi’nden paleoantropoloji uzmanı Eric Delson, mağaradaki eşyaların yaşını belirlemek için yapılan testler ne kadar güvenilir olsa da, tüm modern insan kültürlerinin Border mağarasındaki bulgularla bağlantılı olduğu düşüncesini reddetti. Delson, San halkına ait modern kültür izlerinin var olduğu öne sürülen tarihlerde, Avrupa’da modern kültürün çoktan başlamış olduğunu söyledi ve “Modern insan davranışlarına ait ilk izleri bulduklarını zannediyorlar. Ben öyle olduğunu düşünmüyorum” dedi. Delson yine de, spesifik bir modern insan topluluğuna ait olan araştırmanın önemli olduğunu ifade etti.
Rafet ULUTÜRK
Arınç’ın isyanları geç kalınmış bir isyandır Göçmen dernekleri, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’a nasıl bir cevap verecek... ‘Balkan Vakıfları Sempozyumu’na katılan Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından Bursa Atatürk Kongre ve Kültür Merkezi’nde düzenlenen, ‘Balkan Vakıfları Sempozyumu’na katılan Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, yeterli katılım olmayınca Balkan Dernekleri ve Federasyon temsilcilerine kızdı. BULTÜRK Derneği Bizler ufak dernek olduğumuzdan dolayı bizleri davet etmiyorlar. Küçük ufak dernek olduğumuzdan dolayı olacak ki, bu dev konfederasyon ve federasyonlar bizleri göremiyorlar. Bizler tek başımıza bunlara yeteriz. Bunu da Bulgaristan’da Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde bunu kanıtladık. Konfederasyon ve federasyonların Bulgaristan’dan HÖH’ten emir almaları zaten bu çaresizliklerini göstermişti. Bu gün bu devlerin gücü de ortaya çıkmıştır böylece. Öncelikle bizler Konfederasyonu ve federasyonları bu günden değil çok önceden yıllardan beri eleştiriyoruz. Bunu duyanlar ve duymayanlar vardı bu güne kadar bunlar belliydi. Buralarda liyakatsiz, beceriksiz insanlar başında durmaya devam ederse bunların değişmesi mümkün değil. Öncelikle bunlara bağılı olan derneklerin başına gelenler belediye başkanı, milletvekili olmak için gelmesinler. Bu başkanlar öncelikle dernek tüzüğünde yazılanları yapmak için, yani asli görevini yapmaya ve insanına faydalı olmalıdırlar, yol gösterebilmeliler. İşin esası dernek faaliyetleriniz nelerdir, gelecek ile ilgili stratejileriniz nelerdir. 1990 yılından sonra Balkan coğrafyasında değişen sınırları önceden görerek bir çaban oldu mu? Balkan coğrafyasında neleri değiştirebildin, insanına nasıl faydalı olabildin, yeni nesil yetiştirmekte ne gibi katkın oldu v.s.y. Burada sayın Arınç’ın isyanl a r ı g e ç k a l ı n m ı ş b i r i s y a n d ı r. Seçim öncelerinde tüm partiler bunu göz önde tutmasını arzu ediyoruz ve hiç kimseyi bu toplumu temsil etmediğini görmelerini arzu ediyoruz.
E - K i t a p K a ğ ı t t a
20 Yıl Sonra Böcek mi yiyeceğiz Gıda uzmanının 20 yıl sonrasındaki yiyecek tahminleri korkutan türden. Zira et tüketiminin giderek zorlaşacağını belirten uzmana göre, böcekler beslenmenin temel maddelerinden biri haline gelecek. İngiltere’de et fiyatlarının beslenme üzerinde büyük etkisi olacağı tahmin ediliyor. Gıda sanayinde görev yapanlar önümüzdeki 5-7 yıl içerisinde et fiyatlarının iki katına çıkacağını ve etin lüks gıdalar arasında yer alacağını belirtiyor. Batı’da çoğu kişinin ucuz ve bol etle büyüdüğünü belirten gıda uzmanı Morgaine Gaye “Fiyat artışı nedeniyle eti yeniden lüks gıda arasında görmeye başlıyoruz. Bu nedenle etin yerine geçecek yeni ürünler arıyoruz” diyor. ETİN YERİNE NELER OLABİLİR? Gaye, böceklerin beslenmemizde temel maddelerden biri hal i n e g e l e c e ğ i n i i d d i a e d i y o r. H o l l a n d a ’ d a k i Wa g e n i n g e n Üniversitesi’ndeki araştırmacılar böceklerin ete eşdeğer önemli bir protein kaynağı olduğunu belirtiyor. İnsanların yiyebileceği türden 1,400 böcek bulunuyor ve bunlar sığıra kıyasla daha az masrafla, daha az su tüketerek ve çevreye daha az zarar vererek üretilebiliyor. BÖCEK BURGER Bu böcekler toplayıcılık yaparak beslenenlerin yediği türden ham bir şekilde tabağımıza gelmeyecek tabi. Böcekten yapılma burger ve sosisler görünüm olarak etten yapılanlara benzeyecek.
Gıda uzmanı Gaye, çekirge ve cırcır böceklerinin öğütülerek burgerlerde kullanılacağını açıklıyor. BÖCEK YATIRIMI Hollanda hükümeti böceklerin temel beslenmeye girmesi için ciddi bir para ayırıyor. Araştırmalarda ve böcek çiftliklerini düzenleyecek yasaların hazırlanmasında kullanılmak üzere bir milyon euro ayrıldı. Dünya nüfusunun önemli bir bölümü gündelik besinlerinin bir parçası olarak böcek tüketiyor. Tırtıl ve çekirge Afrika’da, ağustos böcekleri Tayland’da, yaban arısı ise Japonya’da gözde yemekler arasında yer alıyor. BÖCEK DEĞİL, MİNİ BESİ HAYVANI
Deneysel Gıda Derneği ile ortaklaşa çalışan Gaye, Avrupalılar ve Kuzey Amerikalılar açısından böceklerin imajını değiştirmek gerektiğini, bunun bir parçası olarak ‘böcek’ kelimesi yerine “mini besi hayvanı’ teriminin kullanılabileceğini vurguluyor.
E-kitap kâğıdı geçti Ünlü alışveriş ve kitap sitesi Amazon’un İngiltere’de sattığı e-kitap sayısı ilk kez klasik basılı kitapları geçti. Amazon.co.uk’in yaptığı açıklamaya göre 2012’de satılan her 100 kitap başına 114 e-kitap satıldı. Uzmanlar bu durumun E.L. James’in erotik içerikli sansasyonel romanı ‘Fifty Shades Of Grey’in büyük katkısı olduğu görüşünde. Amazon’un ürettiği Kindle isimli E-kitap okuma cihazının İngiltere’de büyük popülarite kazanması nihayet kitap satışlarını da etkilemeye başladı. Amazon yetkilileri kitapların baskı ve dağıtım masrafı olmadan okuyuculara ulaşabilmesinin kendileri açısından büyük bir kazanım olduğunu inkar etmiyor. Ancak bu durum ülkedeki birçok küçük ve orta çaplı kitapçı için felaket demek. Son günlerde düzenlenen bir anket, İngiltere’de her hafta iki kitapçının kepenk kapattığını ortaya koydu. Uzmanlar geçmişte müzik marketlerin başına gelenlerin, kitapçıların da kaçınılmaz kaderi olduğu konusunda hemfikir.
4
Bulgaristan Türklerinin Sesi
Türkiyenin Kendi Traktörü Türkiye’nin Kendi Traktörü Erkunt Traktör Sanayii A.Ş., 12 Eylül 2003 tarihinde, tamamen yerli sermaye ile kurulmuş ve bir yıl gibi kısa bir süre içinde, tasarımı tamamen Türk mühendisler tarafından yapılan, Türkiye’nin ilk gerçek yerli tasarım traktörünü üretmeye başlamıştır. Üretim, Ankara Sincan Organize Sanayi Bölgesi’nde bulunan 12.000 m²’si kapalı olmak üzere toplam 32.000 m² alanda gerçekleştirilmektedir. ERKUNT, traktör üretiminin yanı sıra hem kendi ürünleri hem de dünyadaki diğer önemli traktör üreticileri için hidrolik aksam üretimi de yapmaktadır. Üretime başladığı 2004 yılından bu yana geçen kısa sürede traktörlerinin yüksek performansı, düşük yakıt tüketimi ve bir sektör ilki olan 3 yıl ga-
rantisi ile Türk çiftçisinin güvenini kazanmış, sektörün önemli isimlerinden biri haline gelmiştir. Bugün itibarı ile ürün gamında 8 tip ve 50 farklı model
traktör bulunmaktadır. Türkiye’de üretilen ilk yerli tasarım traktör olmanın yanısıra, ERKUNT, ürettiği tüm traktör modelleri için Avrupa Birliği Homologasyon Belgesi almaya hak kazanmıştır. Bu vesile ile özellikle Avrupa kıtasına başlayan ihracat, Türk traktör sektörü için yine bir “ilk” olma özelliği taşımaktadır. TSE-ISO-EN 9001:2008 Kalite Yönetim, TS EN ISO 14001 Çevre Yönetim, TS 18001 (OHSAS) İş Sağlığı ve Güvenliği Yönetim Sistemi Belgeleri ve sektöründe yine bir ilke imza atarak aldığı TSE-ISO-10002 Müşteri Memnuniyeti Yönetim Belgesi ile ERKUNT, Türkiye’de ve Dünyada, kaliteli ürünleri ile adını duyurmaya, hızla büyümeye, genç ve dinamik kadrosu ile Türkiye’de ilklere imza atmaya devam edecektir.
1976’da Olimpiyat Şampionu Montreal Olimpiyat Şampiyonu Hasan İsaev. 1976 Montreal Serbest Güreş Olimpiyat Şampiyonumiz Hasan İsaev, Londra 2012 Olimpiyatları nedeniyle verdiği demeçte, 48 kilogram kategoride Montreal’da şampiyon olduğu ve Bulgar bayrağının zirveye çıktığı anı, anlatırken heyecanını gizleyemedi. Olimpiyattaki rakipleri Rus Roman Dmitriyev ve Japon Kudo ile minderde karşı karşıya geldiği, uzun ve zor bir mücadeleden sonra şampiyon olduğunu uzun uzuzn anlattı. O günlerden unutamadığı başka birşey daha var: doğup büyüdüğü Razgrad’in Bisertsi köyünden köydeş-
lerinin, otobüs tutup onu karşılamak için Sofya havaalanına geldikleri andır. Bulgaristan’ın ismini dünyaya yayan ve ülkemize birçok dünya, Avrupa şampiyonluk ünvanı kazandıran Hasan İsaev, bugün güreşten çok uzak. Artı, sevdiği kulüp, fahri vatandaşı olduğu şehir Razgad, da
Türk Mimara Bilim Ataşeleri Atanacak Altın Madalya
onu unutmuş. Küçük “dev” pehlivan Hasan İsaev’i 60.yıldönümünde herkes yalnız bırakmış. Ama kendisi Bulgaristan Radyosu aracılığıyla herkese mesajını gönderdi:” Ben ayaktayım, yıkılmadım!”
Bilim ataşeleri atanacak Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün, bu yıl 10 ülkeye bilim ve teknoloji ataşeleri atanacağını bildirdi. Ergün, ‘’Bu yıl içinde en az 10 ülkede bilim ve teknoloji ataşeleri atayacağız, yurt dışı teşkilatı kuracağız’’ dedi. Ergün, bugün Türkiye’nin 800 milyar dolar seviyesinde olan milli gelirinin yaklaşık yüzde 1’ini, 8 milyar dolar civarında bir kaynağı Ar-
Ge’ye ayırdıklarını belirterek, bununla yetinmediklerini, 2023 yılında bu oranı yüzde 3 seviyesine çıkarmayı hedeflediklerini bildirdi. TÜBİTAK’ın önümüzdeki süreçte, nanoteknoloji veya biyoteknoloji gibi, kritik alanlara yönelik çok ciddi doktora, yüksek lisans burs programları hazırladığını bildiren Ergün, 1964-2004 arasında Akademik Ar-Ge destekleri kapsamında, 7 bin 378 projeye 170 milyon lira kaynak aktaran TÜBİTAK’ın, 2005-2011 döneminde ise 8 bin 722 projeye 1,15 milyar lira destek sağladığını belirtti. Desteklenen bilim insanı sayısının 2003’de 1.500 kişi olduğunu söyleyen Ergün 2010’da bu sayının 12 kat artarak 18 bini geçtiğini ifade etti.
İNGİLTERE’de yaşayan Türk peyzaj mimarı Nilüfer Danış’ın tasarladığı bahçe tasarımı, Kraliyet Bahçecilik Kurumu’nun düzenlediği yarışmada altın madalya kazandı. Danış’ın tasarımı uygun bütçeli tasarımlar kategorisinde de birinci oldu. Düşük gelirli aileler için tasarladığı bahçe örneği ile ilk kez bahçe tasarım yarışmasına aday olan Danış, uygun fiyatlarla kaliteli bahçe yaratılabilmesinin mümkün olduğunu gösterdiği tasarımıyla altın madalyanın sahibi oldu. Kraliyet Bahçecilik Kurumu ve Profesyonel Peysajcılar Birliği’nin düzenlediği ‘İlk Evimiz, İlk Bahçemiz’ yarışmasına katılan Danış’ın tasarımı 8 Temmuz’a kadar Londra’nın güneyindeki Hampton Court Sarayı’nda düzenlenen çiçek fuarında sergilenecek. Nilüfer Danış, bu tasarımın maddi durumu pek iyi olmayan, meslek hayatına yeni başlamış ve bitki bilgisi bakımından zayıf genç bir çift için yaratıldığın, tasarımdaki temel amacın kullanıcılar için rahatlatıcı ve arkadaslarıyla paylaşabilecekleri, eğlenceli bir mekan oluşturmak ve onların doğaya ve bahçe işlerine duydukları sevgiyi artırmak olduğunu söyledi.
Seçimlerin 6 ay öne çekilmesiyle 2013’ten sonra 3 yıl üst üste seçim yapılacak. 2014’te Cumhurbaşkanı seçilirken, 2015’te genel seçimler olacak. Yerel seçimlerin öne alınması durumunda, TBMM tatile girdiği için yaz öncesi Meclis’ten geçirilemeyen Büyükşehir Belediye Kanunu, Ekim ayında Meclis açılır açılmaz görüşülecek ilk yasa olacak. Böylece 2014 sonbaharında yapılması planlanan yerel seçimlerden 1 yıl önce değişikliklerin yasalaşması ve büyükşehirlerin tescil edilmesi sağlanacak. Nüfusu 750 binin üzerinde olan 13 il seçimlere büyükşehir olarak girebilecek. AK Parti ilk etapta Ekim ayını tercih ederken, muhalefetle uzlaşmaya göre Kasım veya Eylül aylarında seçim de olası. Muhalefetin yerel seçimler için daha erken bir tarih olan Eylül ayını talep etmesi durumunda Meclis’in erken açılması ve büyükşehir yasasının Genel Kurul’da görüşülmesi mümkün. Ancak büyükşehir yasasının geniş içeriği nedeniyle, kulislerde bu olasılık düşük görü-
lüyor. 1 Ekim’de Meclis’in açılmasıyla birlikte, düzenlemelerin ardarda ele alınması ve Ekim-Kasım aylarında seçim tarihinin netleştirilmesi hedefleniyor. Mart ayında yapılan seçimlerde Ocak ve Şubat aylarına yayılan seçim kampanyaları özellikle doğu illerinde çok zor gerçekleşiyor. Karla kapanan yollar ulaşımı engelliyor, parti teşkilatları oldukça zorlanıyor. 2009 seçimlerinde BBP Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu seçim kampanyasını yürütürken, helikopterinin düşmesi sonucu vefat etmiş, yoğun kış şartlarında Yazıcıoğlu’nu taşıyan helikopteri arama çalışmaları aksamıştı. Yerel seçimlerin bir kez iklime göre uyarlanmasıyla, 5 yılda bir yapılan yerel seçim tarihi hep sonbaharda gerçekleşecek.
Yarım milyon kişi BH vatandaşlığını kaybedebilir Bosna-Hersek (BH) parlamentosunun ülkedeki vatandaşlık yasasını değiştirmesi için son günü olan 1 Ocak 2013 tarihini kaçırması halinde, yurtdışında yaşayan ve çifte vatandaşlık sahibi yaklaşık yarım milyon BH vatandaşı bir ülkenin vatandaşlığından vazgeçmek zorunda kalacak. 1995 Dayton Anlaşması’ndan kaynaklanan ve anlaşmadan dört yıl sonra yürürlüğe konan yasada, yurtdışında yaşayan Bosnalıların ancak BH’nin o devletle bir çifte vatandaşlık anlaşması yapması halinde BH vatandaşlıklarını bir başka ülkenin vatandaşlığıyla birlikte sürdürebileceği öngörülüyor. 2002 yılında, zamanın Yüksek Temsilcisi Paddy Ashdown BH makamlarına vatandaşlık anlaşmalarını tamamlaması için yeterli süre vermek için son tarihi Ocak 2013’e kadar uzatmıştı. Bugünekadar,BHhükümetiİsveçilebiranlaşmaimzaladı. Siyasi engellerin yükü altında sürdürülen uzun süren müzakereler sonucunda, Sırbistan ile Hırvatistan ile de, BH ile Sırp veya Hırvat çifte vatandaşlığına sahip yaklaşık 100 bin kişiyi etkileyen ikili anlaşmalar imzalandı. Ancak başta Avusturya ve Almanya’da yaşayan yaklaşık 60 bin yüksek eğitimli profesyonel şimdiden BH vatandaşlığını kaybetti. BH’den 1992 yılında ayrılıp Almanya’da evle-
nen ve oraya yerleşen Saraybosnalı Lejla Memiseviç, SETimes’a her iki ülkenin de vatandaşlığını elinde tutmayı umduğunu, ancak bunu yapamadığını söylüyor. Memiseviç, “Ancak burada yaşadığım ve çalıştığım ve çocuklarım da Alman vatandaşı olduğu için, Alman pasaportlarımızdan vazgeçmemiz imkansızdı.” diyor. BH diasporası BH vatandaşlığını tutma arzusunda tek vücut olmakla birlikte, pek çok kişi bundan vazgeçebiliyor. SETimes’a konuşan Dünya Bosna-Hersek Diaspora Derneği başkanı Zaim Pasiç, “Ülkeler arasındaki çifte vatandaşlık anlaşmaları yıl sonuna kadar tamamlanamayacak uzun süreçler olduğu için, yurtdışında yaşayan binlerce BH vatandaşının ana vatandaşlıklarını kaybedeceği kesin.” diyor. Pasiç, üç milliyetçi siyasetçi grubunun ilerlemeyi engellediğini belirtiyor. Pasiç, “Belli bir ülkeyle çifte vatandaşlık anlaşmaları hazırlanırken, siyasetçi gruplarının üçü de sadece bunun kendi etnik ırklarının çıkarlarına fayda sağlayıp sağlamayacağını düşünüyor.” diye de ekliyor. Anayasa Mahkemesi Eylül 2011’de, hükümetin yasanın çifte vatandaşlığı ikili anlaşmalara bağlayan 17 ve 39. maddelerini iptal etmek için hükümetin altı ay süresi olduğu yönünde hüküm vermesine karşın, hükümet henüz harekete geçmiş değil.
Bulgaristan’dan elektrikli oto atağı. Bulgaristan elektrikli otomobil alımını teşvik etmeye çalışıyor. Bulgaristan Ekonomi Enerji ve Turizm Bakanı Delyan Dobrev, dünyada elektrikli otomobil kullanımının gittikçe daha popüler olduğunu belirterek, Bulgar devletinin de bu tür otomobillerin alımını teşvik etmeye çalıştığını kaydetti. Başkent Sofya’da 9’uncusu kurulan elektrikli otomobil şarj istasyonunun açılışına katılan Dobrev, basın mensuplarına yaptığı açıklamada, gelecek yıldan itibaren bu tür araçları kullanan kişilere ‘’bazı vergilerden muaf tutulma, ücretsiz park gibi’’ kolaylıklar getirilmesinin planlandığını anlattı. Bakan Dobrev, şimdilik ‘’çevre dostu’’ kurumsal politika izleyen, sadece büyük şirketlerin alabildiği elektrikli araçların sayısının az olduğunu, devletin bu alandaki destekleri artıracağını ifade etti. Dobrev, teşvik çalışmaları kapsamında Avrupa Birliği’nin sağladığı bazı fonların değerlendirilebileceğini söyledi.
Türkiye’de 13 İl Büyükşehir Olarak Girecek Seçimlere
BH’de Yarım Milyonu İlgilendiren Karar Bulgaristan’da Elektrikli Oto
Mosad’ın Suikast Şifreleri Mesut UĞURLU
İsrail istihbarat teşkilatı Mossad’ı en yakından tanıyan iki saygın gazeteci İran’a karşı verilen savaşın detaylarını ortaya çıkardı. Meir Dagan 2002 yılında İsrail istihbarat teşkilatı Mossad’ın başına geldiğinde ülkenin karşı karşıya olduğu en büyük tehlikenin İran olduğuna karar verdi. Tüm Ortadoğu’yu etkisi altına alacak yeni bir soğuk savaşın temelleri böylece başlamış oldu. Mossad’ı en iyi tanıyan isimler arasında sayılan Amerikalı gazeteci Dan Raviv ve İsrailli gazeteci Yossi Melman “Mahşere Karşı Casuslar” isimli kitaplarında bu savaşın perde arkasını yazdı. İki gazetecinin görüştüğü Mossad yetkililerine göre İran’ın nükleer silah geliştirdiğine inanan İsrail, Tahran’ı durdurmak için önce diplomatik yolları denedi. Üçüncü ülkeler üzerinden İran’ın ruhani lideri Ayetullah Ali Hamaney’e ve cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinecad’a nükleer çalışmaları durdurmaları için onlarca mesaj iletildi. Ancak Mossad, İran’a karşı verdiği “savaşı” kazanmak için uluslararası desteğe ihtiyacı olduğunu biliyordu. Bu nedenle bir yandan da AB ülkelerinde lobi yapmaya başladı. Polonya yardım etti İsrail hükümeti Avrupa Birliği’ni (AB) Suriye’ye yaptırım uygulamaya razı etmeye çalışırken Mossad da çeşitli ülkelerin istihbarat servislerini “İran tehlikesine” karşı birlikte çalışmaya ikna etmek için uğraşıyordu. Mossad’ın doğal ortağı Amerikan İstihbarat Teşkilatı’nın (CIA) da yardımıyla İngiliz MI6, Fransız DGSE ve Alman BND kısa zamanda İsrail’in yanında yer aldı. Polonya’nın da katılmasının ardından ilk ortak operasyonlar başladı. Tahran; Tanzanya, Azerbaycan, Türkmenistan gibi ülkeler üzerinden nükleer programı için gerekli parçaları toplamaya çalışıyordu. İsrail, Avrupa’daki yeni ortaklarının da yardımıyla bu ülkelerden İran’a giden kargoları ele geçirmeye başladı. Böylece İran’ın nükleer programı ilk darbeyi aldı. ‘Kürtleri kullanabiliriz’ Mossad bir yandan da İran içindeki dengeleri anlamaya çalışıyordu. Raviv ve Melman kitapta, Mossad’ın İran’ın içinde hangi grupların iktidara karşı daha tepkili olduğunu anlamak için özel çalışmalar yürüttüğünü yazıyor. Hatta kitaba göre Dagan, raporları tek tek okuyarak azınlık grupların iktidarı sarsmak için nasıl kullanılabileceği üzerine kafa patlatıyordu. Wikileaks belgelerinde Dagan’ın bir Amerikalı yetkiliye İran’daki Kürt, Azeri ve Beluci grupların iktidarı devirmek için kullanılabileceğini söylediği ortaya çıkmıştı. Viyana oyunu İsrail istihbaratı İran yönetiminin üst düzey isimlerini kendi tarafına çekmek için de özel bir çaba sarf etti. Özellikle Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu (UAEK) toplantıları bu açıdan Mossad için bulunmaz fırsattı. İranlı yetkilileri ülkelerinden uzakta takip edip, taraf değiştirmeye ikna edebiliyorlardı. Raviv ve Melman’a göre toplantılar sırasında Viyana bir köstebek üssüne dönüşüyor, Mossad ve CIA, İranlı yetkilileri yan odalarından dinleyerek takip ediyordu. Ancak bu “barışçıl” yöntemler işe yaramayınca Mossad saldırının dozunu artırmaya karar verdi. En elit birlik öldürdü Mossad, 2010 yılından itibaren İran’ın nükleer programında çalışan bilim insanlarını hedef almaya başladı. Son iki yıl içinde dört bilim insanı motosikletli saldırganların araçlarına yerleştirdiği manyetik bombalarla öldürüldü. Mossad bu ölümlerde payı olduğunu resmi olarak doğrulamasa da uluslararası kamuoyu Mossad’ın suikastlerde kendi eğittiği Halkın Mücahitleri Örgütü üyelerini taşeron olarak kullandığında hemfikirdi. Ancak Raviv ve Melman, İsrailli casusların suikastları bizzat düzenlediğini iddia etti. Mavi beyaz operasyon. Kitaba göre Mossad, hayati önemdeki operasyonlar için taşeronlara güvenemedi. Bunun yerine Mossad’ın en elit birliği olan Kidon (Süngü) Türkmenistan ve Azerbeycan üzerinden İran’a sızarak saldırıları bizzat hayata geçirdi. İsrailli yetkililerin ülkelerinin bayrak renklerinden esinlenerek “mavi beyaz” adını verdiği operasonlarda İsrailli casuslar tek bir parmak izi bile bırakmadan ülkeden çıkmayı başardı. Meir Dagan, Süngü takımının düzenlediği bu suikastların nükleer fizikçi sayısının çok az olduğu ülkede nükleer silah geliştirme çalışmalarını yavaşlattığını söylüyor. Ancak İran’ın nükleer programının ne aşamada olduğu hala muamma... İsrail Tahran’ın bu yıl içinde nükleer silah geliştirebileceğini söylüyor. New York Times gazetesi ise Amerikan istihbaratının İran’ın nükleer çalışmaları durdurduğunu düşündüğünü yazıyor. Suriye’deki tesisi Türkiye üzerinden nasıl bombaladılar? Suriye’nin Kuzey Kore’nin yardımıyla inşa ettiği ve nükleer tesis olduğu iddia edilen bir bina 2007 yılında gizemli bir şekilde bombalandığında tüm dünya bunu İsrail’in yaptığı konusunda hemfikirdi. İsrail ise her zamanki gibi sessizliğini korumuştu. Devamı Gelecek Sayıda
Bulgaristan Türklerinin Sesi 5
Bir İlk!... Ramazan Bereketi Bulgaristan’da Devlet Esrar Satacak! Bir ilk!.. Devlet esrar satacak! Uruguay Devlet Başknı Jose Mujica, hükümet eliyle esrar satışını mümkün kılan bir yasa hazırladığını açıkladı.
Kolombiya’nın RCN radyosuna konuşan Mujica, yasa teklifinin parlamentoya ne zaman sunulacağını hakkında kesin bir tarih vermedi. “FİYATLAR MAKUL OLACAK” Devletin, insanların ulaşabileceği bir fiyatla esrar satacağını belirten Urguay Devlet Başkanı, amacın esrar satışını suç çetelerinin elinden almak olduğunu vurguladı. Mujica, bağımlılığın psikolojik bir problem olduğunu ancak esrar kaçakçılığının polisin kazanamayacağı bir problem olduğunu savundu. Yasa teklifi kabul edilirse Uruguay, yasal olarak doğrudan esrar satışı yapılan ilk ülke olacak.
İFTAR SOFRASINDA KARDEŞLİK RÜZGÂRI OsmangaziBelediyesi’nin Bulgaristan’ın Kırcaali ve Omurtag kentlerinde geleneksel hale getirdiği iftar yemeği programı bu yılda Başkan Mustafa Dündar’ın katılımıyla gerçekleştirildi. İftar yemeğinde farklı dinden insanlar aynı sofrada buluştu. Osmangazi Belediyesi tarafından Kırcaali’de düzenlenen iftar yemeğine Müslüman Türkler ile farklı dinlere mensup 600’ü aşkın kişi katıldı. İftar yemeğine, Osmangazi Belediye Başkanı Mustafa Dündar’ın yanı sıra Kırcaali Belediye Başkanı Hasan Azis, Türkiye’nin Filibe Başkonsolosu Şener Cebeci ve eşi Fatma Taşan Cebeci, Mestanlı Belediye Başkanı Akif Akif, HÖH Genel Başkan Yardımcısı Ruşen Riza ile Bulgaristan Müslümanları Yüksek Şura Başkanı Şabanali Ahmet katıldı. Hep beraber yenen iftar yemeğinin ardından söz alan Osmangazi Belediye Başkanı Mustafa Dündar, Balkanlarda dostluk ve kardeşliğin gelişmesi adına bu tür etkinliklerin daha da artırılması gerektiğini söyledi. HEDEF DOSTLUK VE KARDEŞLİK Kırcaali’nin ardından Omurtag ve Kosova’da iftar yemeği düzenleyeceklerini aktaran Başkan Dündar, “Geçen hafta Bosna’daki kardeşlerimizle buluşarak iftar yaptık. Bursa’da Balkanlardan göç eden on binlerce insan yaşıyor. Bursa ile Balkanlar arasında tarihi ve kültürel bağların yanı sıra, akrabalık bağları da oldukça fazla. Bu dostluk ve kardeşliğin sizlerle birlikte yönetim anlayışına da yansıdığına inanıyoruz.
Yerel yönetimlerle başlayan bu sıcak diyaloğun üst düzey yönetimlerle de hayat bulmasını arzu ediyoruz” dedi. Atılan bu adımlarla bölgesel barışın gelişeceğini ve ülkeler arasındaki ticari ilişkilere olumlu yönde katkı sağlayacağını belirten Başkan Dündar, “Bu coşkunun, bu güzelliğin devam etmesi dileğiyle, şimdiden Ramazan Bayramını tebrik ediyorum” sözleriyle konuşmasını bitirdi.
HOŞGÖRÜ
BAŞKENTİ KIRCAALİ
Kırcaali Belediye Başkanı Hasan Azis de, iftara katılanların Ramazan ayını kutladı, Osmangazi Belediye Başkanı Mustafa Dündar ve ekibine teşekkür etti. Azis, sözlerini şöyle sürdürdü; “Kırcaali sadece Bulgaristan da değil, Balkanlar’da da bir hoşgörü simgesi olmuştur. Bizim için burada çeşitli din ve ırka mensup halkın hep beraber kardeşçe yaşaması çok önemli. Yüzyıllar boyunca atalarımız böyle yaşamışlar. Bizler de bunu devam ettiriyoruz. Bunun için de her fırsatta Kırcaali’nin hoşgörü başkenti olduğunu söylüyoruz. Bu akşam burada yaşananlar, bunu daha da iyi bir şekilde gözler önüne seriyor. Burada bulunan farklı dinlere mensup 7’den 70’e birbirini tanımayan insanlar, bu akşam aynı sofrada yemeğini paylaşıyor. İşte, bu da Ramazan ayının bir güzelliğidir. Biz Kırcaali’de her gün böyle hoşgörü içerisinde hayatımızı paylaştığımızı gösteriyoruz. Böylece biz bu hoşgörü mesajını Kırcaali’ye ve Balkanlara tekrar yansıtmaya çalışıyoruz.” Osmangazi Belediye Başkanı Mustafa Dündar, Kırcaali’nin ardından Osmangazi’nin kardeş belediyesi Omurtag’a geçerek, burada da iftar yemeği verdi. Başkan Dündar, Omurtag’da büyük sevgi ve coşku ile karşılandı.
Yakuza İstanbul’da Tika’nın desteği ile İlahiyat Lisesi
Yakuza İstanbul’u mesken tuttu Dünyanın en acımasız örgütlerinden Japon Yakuza mafyası, İstanbul’a ofis açtı. Ejderha dövmesiyle ünlü örgütün, İran’dan aldığı uyuşturucuyu Türkiye üzerinden Japonya’ya gönderdiği belirlendi. Birleşmiş Milletler, dünya üzerinde uyuşturucu maddelerin üretim ve dağıtım bölgelerini ele aldığı 2012 yılı raporunu yayınladı. Türkiye’de 13 ton eroin ele geçirildiğinin yazıldığı raporda “En fazla eroin İran’da 33 ton eroin geçirildi. Türkiye’deki eroin ise dünya üzerinde ele geçirilen uyuşturucuların yüzde 16’sına eşit” yorumu yapıldı. Türkiye’de ele geçirilen eroin oranında azalma gözlendiği kaydedilirken Türk polisinin uyuşturucu kaçakçılarına karşı sert uygulamalarının İngiltere’deki uyuşturucu dağıtımını da azalttığı belirtildi. . Raporda, “İranlı organize suç örgütleri, metamfetamin ticaretine dahil olmaya başladı. Japon Yakuzalar İstanbul’daki şubelerinden, İran mafyasıyla birlikte bu ülkede üretilen metamfetaminleri Türkiye üzerinden Japonya’ya kaçırıyor” açıklaması yer aldı. Raporda öne çıkan noktalar şu şekilde: Türkiye’de ele geçirilen haşhaşta artış var. 2009’da 10 tonluk haşhaş ele geçirilirken 2010’da bu oran 29 ton. Uyarıcı ve halüsinasyon görmeye neden olan metamfetamin (meth) en çok Türkiye’de ele geçirildi. Türkiye’de 126 kilogram meth ele geçirilirken ikinci sırada 124 kg ile İsveç yer aldı. İki ülkenin oranları, Avrupa’da ele geçirilen metamfetaminin yarısına eşit. Depresyon ve psikolojik rahatsızlıklara sebep olan ekstazinin yaygın olarak görüldüğü ülkeler, Fransa, Almanya, İngiltere ve Türkiye. Fakat ekstaziye en çok rastlanan ülke Hollanda. Dünyada ekstazi üretilen laboratuvarların azaldı. Kanada ve Türkiye’de ekstazilerin de üretildiği yasadışı laboratuvarların varlığı hakkında raporlar var. Eroin üretimi artık Türkiye’de değil Afganistan’da yapılıyor. Uyuşturucu ticareti ile silahlı terör örgütlerinin ilişkisi öne çıktı. Buna Kolombiya’daki FARC ve Türkiye’de eroin kaçakçılığı yaparak kendini finanse eden PKK örnek gösterilebilir. EJDERHA DÖVMELİ ÖRGÜT Ejderha dövmeli örgüt Japonya’da 300 yıllık bir geçmişe sahip olan Yakuza mafyası, dünyanın en kuvvetli organize suç örgütleri arasında yer alıyor. Katı kuralları ve organize yapılarıyla tanınan örgütün aktif 102 bin 400 üyesi bulunuyor. Yamauchi-gumi, Sumiyoshi-kai, İnagawa-kai ve Kodo-kai adında 4 ayrı fraksiyonu olan Yakuza mafyası Japonya’daki tüm kentlerde aktif olarak faaliyet gösteriyor. Raporlara göre belediye başkanlarının arkasındaki isim olan bu mafya grubu her bir kenti istediği gibi yönetiyor. Yakuza’ların en büyük özelliği ise vücutlarında taşıdıkları dev ejderha dövmeleri. Üyelerinden birinin hata yapması sonucunda hataya neden olanın bir parmağı, “örgüte bağlılık” göstergesi olarak feda ediliyor.
TİKA’nın desteğiyle kurulan Mestanlı İlahiyat Lisesi açıldı Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, “Geleceğe yatırımının en büyük yolu eğitimdir. Din eğitimi eğimin vazgeçilmez bir unsurudur” dedi. Görmez, kalabalık bir heyetle Bulgaristan’ın güneydoğusundaki Mestanlı (Momçilgrad) şehrini ziyaret ederek, burada Türkiye İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı’nın (TİKA) desteğiyle kurulan İlahiyat Lisesi binalarının açılışını yaptı. Mestanlı Nov Jivot Kültür Merkezi Salonu’nda Kur’an-ı Kerim tilavetiyle başlayan törende konuşan Görmez, lisenin eski binasını, Diyanet İşleri Başkan Yardımcısıyken 2004 yılında gezdiğini ve o zamanki halinden büyük üzüntü duyduğunu anımsattı. Okuldaki öğrencilerin geleceğini, kurum olarak önemsediklerini ifade eden Görmez, “Geleceğe yatırımının en büyük yolu eğitimdir. Din eğitimi, eğitimin vazgeçilmez bir unsurudur” diye konuştu. Salonu dolduran Mestanlı sakinleri tarafından ayakta alkışlanan Görmez, konuşmasına şöyle devam etti: “Çinlilerin bir atasözü vardır, ‘Dünya sadece bizim atalarımızdan miras değildir. Dünya aynı zamanda gelecek kuşaklardan ödünç aldığımız bir varlıktır’diye. Gelecek kuşaklara borcumuzu ödemenin en güzel yolu onların geleceğine yatırım yapmaktır. Karşımda çok güzel gençler görüyorum. Her birimiz, dünyanın neresinde yaşarsak yaşayalım, biz Müslümanlar kendi kimliğimizi koruyacağız. İçinde yaşadığımız toplumla, komşularımızla barış içinde yaşayacağız.” -Kültür kimliğinin önemiDil, din, kültür, tarih, coğrafya, gibi öğelerin birlikteliğinin kültür kimliğini oluşturduğunun altını çizen Görmez, sözlerine şöyle devam etti: “Tarih bize göstermiştir ki inancını kaybeden, dilini, kültürünü, tarihini, coğrafyaya bağlılığını da kaybediyor. Dinimizi doğru bileceğiz, doğru tanıyacağız. Doğru anlaşılan, doğru yorumlanan din, su ve hava kadar tabiidir. Yanlış anlaşıldığı zaman insanın bütün potansiyellerini yok eder. Onun için Mestanlı İlahiyat Lisesi çok önemlidir.” D i y a n e t Vakfı’nın kararıyla yapılandırılan Mestanlı İlahiyat Li-
sesi binasının inşasında emeği geçen Dr. Tayyar Altıkulaç’a da teşekkür eden Görmez, “Kararın uygulama aşamalarının her birinde bulunduğu için, şimdiki Diyanet Vakfı’mızın 2. Başkanı Mazhar Bilgin hocamıza teşekkür ediyorum. Onun bıraktığı hizmetleri kaldığı yerden daha ileriye taşımakla gecesini gündüzünü birbirine katan değerli mesai arkadaşım Doç. Dr. Fikret Karaman hocamıza da yine teşekkür ediyorum” dedi. -”Biz bugün size bilgi anahtarını getirdik”Salondaki kürsünün arkasındaki bir panoya yazılan İncil’in Luka bölümünden bir sözü okuyan Görmez, “Luka demiş ki, ‘Vay halinize ey yasa uzmanları. Bilgi kafasının anahtarını alıp götürdünüz’. Biz alıp götürmedik. Biz bugün size bilgi anahtarını getirdik” ifadelerini kullandı. “Kendiniz girmediniz, buyurun hep beraber girelim. Girmek isteyenlere engel oldunuz” diye devam eden Luka’nın sözlerine yanıt veren Görmez, “Biz ise hiç kimseye engel olmuyoruz ama gençlere diyoruz ki, anahtarını getirdik, buyurun hep beraber girelim. Her birimiz oradan kendi ülkemize, vatanımıza, bütün Müslümanlara ve bütün insanlığa faydalı birer alim olarak çıkalım. Hepinize hayırlı olsun, buyurun gelin kordelayı hep birlikte keselim” diye konuştu. -Bulgaristan’a teşekkürDiyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, beraberindeki heyetle Bulgaristan’a yaptığı ziyaretinde bazı teşekkür mesajlarını da vermek istediğini ifade ederek, şunları söyledi: “Bulgaristan Müslümanlarının 20 yıldır en önemli sorunu olan Başmüftlük sorununu, iradesini ortaya koyarak halleden Bulgaristan Cumhurbaşkanı’na ve Bulgaristan Başbakan’ına, Türkiye Cumhuriyeti Diyanet İşleri Başkanı olarak en kalbi şükranlarımı sunuyorum. Hukukun ihlal edilmesine, suistimal edilmesine engel olarak Bulgaristan Müslümanlarının kendi özgür iradeleriyle seçtikleri müftünün, meşru müftü olduğunu ilan etmelerinden dolayı, buna katkı sundukları için devlet adamlarına teşekkür ediyorum.
Toplum
İsmail KÖSEÖMER Kimliğimiz yok oluyor, ama milletimiz tatiline devam ediyor Daha 30 yıl bile geçmedi ancak o kahpe komünist düzenin yapamadığını biz kendimiz gönüllü yapıyoruz! Nasıl mı? Kimliğimize, özümüze, dilimize, dinimize, gelenek ve göreneğimize, ekinimize (kültürümüze) sırt çevirerek başarıyoruz. Umursamayarak yavaş yavaş yok olma eşiğine gelmişiz de bundan haberimiz yok. Nasıl olsun ki ayakta uyutuluyoruz. Hem de kendi iznimizle. Ne yapalım, o meşhur uyanıklığımızı bu konularda kaybetmiş, birbirimizi kazıklamaya yoğunlaştırmışız. Bu yetmezmiş gibi yoksulluktan ve geçim sıkıntısından kurtulmak için yine göç yollarında eriyip gidiyoruz. Oysa yüz yıllardır süregelen göçler, savaşlar, eritme denemeleri, sözde uyum sağlama ve bütünleşme adı altında daha neler neler bizleri yok edemedi. Ama şimdi durum farklı, bizi dize getiremeyen yukarıdaki olumsuzluklar, demokratik döneminde anadilimizi bilmeme ve kültürel yozlaşma sonunda doğan umursamama ve kolaya kaçma bizleri yok etmiş, ama bizler hala derin uykuda ya da bitmeyen tatildeyiz. Bre Türk toplumu aklını mı kaçırdın, neyin var senin de Bulgarlaşmaya gönüllü, yabancılara köle olmayı bu kadar istekli ve kardeşini, akrabanı, hemşerini, köydeşini, kandaşın olan kişiyi kişisel çıkar uğruna sırtından bıçaklar, sarı liraya satır oldun! Anadilimiz Türkçe okunmuyor, yeterince bilinmiyor, kıvanç dolu kullanılmıyor. Bulgarca desen, o da yok, ya da bazı özünü unutmuşlarda Türkçeye baskın geliyor… Nasıl olsun ki, önce anadili öğrenmeden resmi veya yabancı diller öğreniliyor. Nasıl oluyor da tıkır tıkır çalışan bu düzen bizi yok ediyor. Nasıl olacak? Bal gibi oluyor işte. Çocuk yuvasına verdik çocuğu – Bulgar Dili, Bulgar Kültürü. Anaokuluna geldi çocuğumuz, düzen aynen devam ediyor ve Türkçe yine yok, hatta bu sefer yabancı dilde geldi! Yetmedi Bulgar geleneklerini ve halkoyunlarının bazılarını da öğrettik. Kimliksizleşmeye devam – zaten baba batıda, ana giyimlik ürünler üretiminde. Hem de asgari ücretle. Aile büyükleri ya göçmüş ya da dinlenmiyor. Çocuğumuz 15 Eylülde başladı okul eğitimine ve çeşit çeşit biçimlere bürünmüş toplum mühendisleri iş başında. Velilerin kafası çeliniyor: “Ne gerek var Türkçeye, nasıl olsa ileride öğrenir. Siz, çocuğunuzun geleceğini düşünüyorsanız Bulgarca, matematik, bilgisayar ve yabancı dillere önem verin. Ha, bu arada evde çocukla Türkçe konuşmayan, Bulgarca uygulama yapın”. Ne yapsın günahsız ve suçsuz gariban daha anadilini, kültürünü ve dinini öğrenmeden yabancılaşmayı öğreniyor. Artık çok geç, sakatlık gerçekleşmekte. Günler yıllara dönüşüyor, çocukta kimlik oluşumu olmadığı gibi, aşağılık duygusu da gelişiyor. O kadar ki adından, dilinden utanan çocuk takma ad ve resmi dili kullanmaya özen gösteriyor. Yaşam böyle devam ederken, o çocuk derslerde atalarının ne kadar vahşi, gaddar ve acımasız yani başıbozuk olduğunu öğreniyor Edebiyat, tarih hatta müzik dersinde. Oysa o atalarının hoşgörü sayesinde en uzun hüküm süren İmparatorluğa dahil olduğunu, dininin de son hak dini olduğunu ve zorlama olmadığını ailesinden duymuştu. Sakatlık dedik ya hala kendisinde iyice gelişmeyen, oluşmayan ve oturmayan kimliğiyle şüphe duymaya başlıyor o çocuk. Ve büyüyor! Türkçe yine yok. Ders olarak var da kim seçecek şimdi onu seçmeli olarak, nasıl olsa ileride öğrenecek. Peki, halkoyunlarından, gelenek ve göreneklerden ne haber. Büyüklerin yok olduğu, ailelerin parçalı yaşadığı bir durumda kim aşılayacak kimliğini bu kıza ya da kızana. İşte, doğru dürüst ya da neredeyse dilini, dinini, özünü, kültürünü hiç öğrenemeyen çocuk ergenliğe adım atıyor. Dene bakalım, kanı kaynayan böyle biriyle başa çıkmaya. İş nafile, ok yaydan çıktı bir kere: Türkçe sakat oruç da ne, din sadece sözde Dede Korkut da kim? Büyüye saygı, küçüğe şefkat, çalışana kolay verme – Allah Allah bu da ne. Zincir böyle uzayıp gidiyor. Sizler hiç son zamanda düğüne gittiniz mi, hani şu geleneğimizin en belirgin örneği olan. Gördünüz mü kimliksizleşmeyi. Nihayet son gittiğim düğünde tüm Bulgar düğün geleneklerini gördüm. Damat Türk, gelin Türk, düğüncülerin neredeyse tamamı Türk, ama geleneğimizden, kültürümüzden, halkoyunlarımızdan, düğün oyunlarımızdan HİÇBİR ÖRNEK GÖRMEDİM! Hatta düğünü terk etmeme neden olan “Kapitan Petko Voyvoda”(Osmanlıya karşı çetecilik yapan, köyleri basıp yağmalayan ve epey Türk öldüren ve Güney Bulgaristan’da neredeyse her kasabada heykeli olan bir çeteci!) şarkısını bile dinledim… Ben düğünü terk edince daha da vahim olaylara şahit olmuş arkadaşlar, ama onları ben şahit olmadığım için yazmıyorum. Ah nerede kaldın be “Ben sana yandım Zühtü” ya da damat oyunu ya da… Bununla beraber kendilerini başarılı orta sınıf olarak gören o yüzde ikilik Türklere ne diyelim, hani evinde çocuklarıyla Bulgarca konuşanlar. Ya da kendilerine aydın deyip belli bir görev için Sofya’da bulunan veya yaşayan Türklere ne diyelim. Ya üniversiteli gençlerimizi ne yapalım. Türkçe konuşmak bir yana adından utanırcasına takma ad kullanmak ve etrafında kullandıkları dili anlamayacak hiç kimse olmamasına rağmen sürekli Bulgarca konuşmaları diğer yana. Belki bir yerlerden biliyorsunuzdur. Atalarımızdan Mete Kağan’ı (dünyaya savaş yönetimi sanatını kazandıran Türk) oğlu Çiçi Yabgunun sözlerini hep beraber anımsayalım: “Yabancı kültürlere girmek demek, onun hakimiyetine girmek demektir”. O zaman, o acı soruyu sorma zamanı geldi demektir! Gerçekten bizler Müslüman Türk müyüz ve bu kimliği taşımaya hak ediyor muyuz? Ne olur sövmeyin bana bu acı soruyu sorduğum için. Önce bir sorgulayalım kendimizi, öz değerlerimizi, çevremize bir bakalım, kulak verelim kullanılan yarı Bulgarca yarı Türkçe yarı Arpça karışımlı sözde Türkçeye. Bir düğünleri hatırlayalım, bayramları da. Uğrayalım namaz vakti boş duran camilere, bakımsız mezarlıklara, hatırlayalım sadece Fatiha bekleyen ölülerimizi. Çıkar üzerine kurulan arkadaşlıkları bir sorgulayalım. Türkün Türk’e yaptığı ve görmezden geldiğimiz şerefsizlikleri bir hatırlayalım. Bakalım sonunda çizgiyi çekince özde mi Müslüman Türk’üz yoksa sözde mi? Sövmeyi geçtik, belki aranızda amma da atmışın be İsmail diyenler de vardır. Olması da gayet doğaldır, ancak kaybedilecek zaman yoktur. Hiç fark etmez mevsim tatil mevsimi mi iş mevsimi. Temmuz ayının başında (4 Temmuz) Meclis Eğitim Komisyonunda Türkçenin zorunlu olarak okutulma önerisi reddedildi. Bakan ve çoğu milletvekili Anaysa izin vermiyor dedi. Ne yapsınlar bir Hamid bir Aliosman, aslanlar gibi savundular, ama olmadı 2 oy ve o kadar. İkinci okuma için Genel Kurula geldiğinde yasa tasarısı yine durum değişmeyecektir ve en iyi ihtimalde 37 destek oyu alacaktır! Tabi buradaki Türk toplumu buna izin verirse.
6 Ta n ı m l a m a
Biz Bulgaristan Türkleri BİZ BULGARİSTAN TÜRKLERİ 600 yıllık vatanımızda Çoğunluktan Azınlık Durumuna düştük, İşkencelere, Baskılara, Haksızlıklara ve Zulümlere Direndik Göçe zorlandık, 93 Harbi ve Balkan Harbi Büyük katliamları ve göçleri getirdi …ama vazgeçmedik Çünkü Bulgaristan, Bizim vatanımızdı… 93 Harbinden sonra Bulgaristan baştanbaşa kana boyandı. Ülkeyi ve halkı perişan ettiler. Halk göçüyordu, Çünkü yapılan Zulümler dayanılır gibi değildi. Balkan harbinde dağ taş kana bulandı. Göç dalgası durmadan sürüp gitti. • 1877-78 göçü, 1936 göçü yetmedi, 1951 – 52 yetmedi, • 1968 – 69 yetmedi,1972 – 78 yetmedi Bu da yetmedi 1984’te tankla tüfekle İsimlerimiz değiştirildi. Türkçe konuşanlar cezalandırıldı. Devletin denetim mekanizması insanların en özel mekânlarına kadar ulaşabildiği için Türkler evlerinde bile Anadillerini konuşamaz hale geldiler. Anne babalar kendi çocuklarından korkar hale geldi ve kendi evlerinde kilitli kapılar ardında ibadet etmek zorunda kaldılar. Bulgaristan’ın etkili unsurlarındanız. Evet, Bulgaristan artık Avrupa Birliğinin bir parçası Ancak hâlâ Bulgaristan’da Türk çocukları Türkçe okuyamıyor! Buna rağmen Türkiye sevdasını gönüllerinin içinde yaşatan insanların yaşadığı bir yerdir Son yüzyılı acılarla, göçlerle, Ayrılıklarla geçmiş. Bir vatandır Bulgaristan Dedelerimizin toprakları ellerinden alınmış bir dönem mezardaki dedelerimizin isimleri dahi değiştirilmiş Yine de bu “YETİMLER” Tarihiyle, Kültürüyle, Türk gibi yaşayıp, Türk gibi göçüp gittiler Göçten sonra Türk ve Müslüman, nüfusun burada kalanlarının ve aynı zamanda göçenlerinin haklarını savunabilmek için organize olmamız kaçınılmaz bir koşuldur. Gerek Bulgaristan’da gerekse Türkiye’de geçmiş dönemlerde büyük sıkıntılar yaşandığını biliyoruz. Bu sıkıntıların en ağır yükünü kadınlarımız annelerimiz bacılarımız çekmiştir. DÜNYA KADINLAR GÜNÜNÜZ KUTLU OLSUN. Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği Bu amaca hizmet etmek için kuruldu. Ve Bulgaristan sevdasını, acısını ve özlemini yüreğinde duyanların bir araya gelerek bu dava uğruna inananların kenetlendiği yer burasıdır. Artık Bulgaristan Türkleri davası organize edilecek ve etkili bir şekilde bu merkezden Takip edilecektir. Hedefimiz Türkiye Bulgaristan arasında Kültür, Siyaset ve ticaret köprüsünü oluşturmaktır. Bulgaristan Türklerine uluslararası antlaşmalarla Sağlanmış fakat sonradan gasp edilmiş haklarını geri alınması için mücadele verecek. Bulgaristan Türklerinin Sesi Türk Dünyasının çıkarları doğrultusunda ulusal ve uluslararası her plâtformda layıkıyla duyuracaktır. Bu mücadeleyi yaparken, gücünü ikili ve uluslararası Anlaşmalardan doğan haklarını kullanarak yapacaktır. Bulgaristan Türklerinin haklı ve gür sesi olacak !!!
Derneğimiz kurulduğu günden bu güne kadar bu uzun süreçte bu görevi hakkıyla en iyi ve en etkili bir şekilde yerine getirmiştir ve devam edecektir. Bizler Bulgaristan sevdasıyla yanan, bıkmadan, usanmadan, yorulmadan devam eden mücahitleriz. Bizim arzumuz geride bıraktıklarımızın insanca yaşaması, çocuklarımızın çağdaş eğitim alması, özellikle ana dilinde eğitim görerek Tarihimizi ve kültürümüzü yaşatması, doğduğumuz topraklarda inancımızın gereklerini yerine getirebilmemizdir. Evet! Bulgaristan vatanımız Türkiye Anavatanımız Bunlar vazgeçilmez sevdamızdır. Buna gönül verenler bu çatı altında birleşmeli tek vücut olmalıdır. Bizler Bulgaristan Türklerinin insani temel hak ve özgürlüklerini korumak, Onların birlikte yaşadıkları insanlarla eşit haklara sahip olmalarını istiyoruz! ÇOK MU İSTİYORUZ?
Bulgaristan’da Problemlerimiz
Türklerin Problemleri ve çözüm önerileri Bulgaristan’da ve Türkiye’de yaşayan Türk Vatandaşlarının bir çok problemleri bulunduğu muhakkatır. Bu sorunların bir kısmının Türkiye’de halledilebileceği gibi bir kısmı da Bulgaristan devleti tarafından çözülmelidir. Söz konusu sorunlar ve çözüm önerilerimiz aşağda belirtilmiştir. 1. Eğitim ve kültür sorunlarının çözümü; Türkiye Cumhuriyetinde yaşayan Bulgaristan kökenli Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşlarımızın eğitim ve kültürel alanda herhangi bir sorunları yoktur. Ancak Bulgaristan’da yaşayan Türk asıllı Bulgaristan vatandaşlarının eğitim ve kültürel alanda oldukça fazladır. Kendilerine ait bir okulları dahi yoktur. Eğitim ve kültürel yönden Bulgaristan’da yaşayan Türklerin Türkçe eğitim almalarını, Türkçe gazete, kitap vs. basın yayın organlarının kurulmasının sağlanması. Bulgaristan’da Türkçe yayın yapan radyo ve TV istasyonları kurularak orada iki halka kendi dillerinden eğitici sosyal, kültürel ve ahlaki programlar yapılması. Bulgaristan’da yaşayan Türkler için kendi kültürlerini örf, adet ve geleneklerini tanıtan ve anlatan sinema, teatro, opera ve müzik salonları açılarak konuştukları dilden ve ahlaktan çalışmaların yapılması. Devlet sektörü ya da özel sektör teşvikleri ile Bulgaristan’da Türkçe ders kitapları ve sosyal içerikli kitap dergi, broşur ve gazete çıkarılması. Eğitim ve kültürel yönden Bulgaristan’da yaşayan Türk Vatandaşlarımızı bilinçlendirmek amacıyla Türkiyeden ve Bulgaristan’dan gönüllü eğitici öğretmenler sağlayarak Türk toplumunun muasır medeniyetler seviyesine çıkarılması. Türkiye Cumhuriyeti ile Bulgaristan Cumhuriyeti arasında mevcut dostluk ve kültürel anlaşmalar gereği Bulgaristan’da özellikle Türk yaşantısını gelenek, örf, adet ve analenerini yaşatacak. Ayakta tutacak sanat dalları ve yaşamın bir parçası, Türk mutfaklarını ayakta tutabilmek amacıyla bir Kültür merkezi oluşturularak konu ile ilgili bütün el sanatları, folklor araçları, giysilerle birlikte halk edebiyatını içeren değerlemelerinin yapılanmasını sağlayacak olan bu kültür merkezinin tesis edilmesi. 2. Din adamları ve din eğitimi; Türkiiyede ve Bulgaristan’da yaşayan Türklerin dini ve milli şuğuru öğretecek ve konuyla ilgili sorunlarını çözebilecek din bilgisine sahip olan hocalar yetiştirmeli. Türkiye Cumhuriyetinde bulunan İlahiyat fakülteleri ve kuran kurslarından mezun olmuş mesleki bilgi ve ahlaka sahip hocalarla desteklenerek ülkede bulunan cami, kuran kursu ve mezarlıklar bünyesinde hizmet veren kuruluşlara yardımcı olmak.
Osmanlıdan bu yana faaliyet gösteren fakat çeşitli nedenlerle bu faaliyetlerini sürdürmekte güçlük çeken eğitim amaçlı vakıfların kuruluşlarına uygun olarak hizmetlerinin devamını sağlamak amacıyla medrese, kütüphane, imaret, aş evi, hastane, okul gibi hizmet bölümlerini din işleri yüksek şurasının kontröllerinde Türkiye’de hizmet veren vakıf ve eğitim kurumlarıyla ortaklaşa yeniden faaliyete sokmak. Bulgaristan’da uzun yıllardır boşalan din eğitimleri bazı arap ülkeleri tarafından vahabilik ve Şiilik propagandaları yapılarak doldurulmaya çalışılmaktadır. Buna karşı Türkiye Cumhuriyetinin yetiştirmiş olduğu kıymetli din adamları vasıtasıyla Bulgaristan’daki camiilerde vaaz ve toplumu bilgilendirici dini, milli ve tarihi seminerler düzenlenmelidir. Bulgaristan’da yaşayan Müslüman tebanın zorla ve işkence ile değiştirilen Müslüman isimlerinin iki devlet arasında yapılacak olan anlaşmalarla tamamının geri iade edilmesi sağlanmalı. Nüfus kütüklerinde de Müslüman isimlerinin kayda alınması ve zorla konulan Hristiyan isimlerinin kaldırılması. Bulgaristan’da bulunan Türk Soydaşlarımız ile Hristiyan gençlerin iyi ilişkilerde dostluk ve kardeşlik duygularının pekiştirilmesi. Ayrıca kendilerinin de aynı kökten oldukları bir tarihi gerçek olduğunu anlatarak arada husumetlerin yerini kardeşlik ve dostluk ile doldurulması. 3. Vakıf malları Çeşitli nedenlerle Bulgaristan’dan Türkiye veya başka devletlere göç eden Bulgaristan asıllı Türklere ait Bulgaristan’da kalan taşınmaz malların veya Bulgaristan’da bulunan Türk-İslam menşeli vakıflara ait taşınmazların kendilerine iadelerinin sağlanması. Bu amaçla iki devlet arasında yapılacak müzakere ve anlaşmalar ile Türkiye Cumhuriyeti devletinin garantisi ile oluşturulacak yeni bir vakıf aracılığı ile bu vakıf mallarının sahiplerine iadesinin sağlanması.
Bulgaristan Türklerinin Sesi Hikmet EFENDİEV
VATANA AKIN VAR
B U L G A R İ S TA N T Ü R K L E R İ S İ İ R İ N D E VATA N S E V G İ S İ Hikmet EFENDİEV Vatana akın var Dolmuş sınır kapıları Yüreklerde yanan BİZİM VATAN Son 100 yılda Bulgaristan Türklerinin şiirleşen Vatan Sevgisi edebiyat tarihimizde çok özgün bir olgu olarak yer aldı. Osmanlı’nın Plevne - Şipka bozgunlarından sonra Bulgar sınırları içinde kala kalan atalarımız “Tanrı ne derse o olur! iradesine boyun eğseler de, değişen dünyayı yeni baştan okuyup Vatan konusuna çözüm getirme gereğine inandı. Gürleyen gökyüzü herkesi uyandırmıştı: Kim demiş Sahibini kovunca toprağı sana yâr olacak? Her şeyi bırakıp kaçıp gitmek çare değildi. Gelecek günler için gökten ayet inmemişti. Bir orta yol bulunmalıydı. Umuda yolculuk o zamanlar başladı. Umutsuzluk yasaktı! Ümmetten millet olunca 5 kuşak değişti. Zaman geldi daha iyi bir dünyaya yolculuktu Türkiye’ye göçler. Yalnızlaştık hep birileri gidince. Eksildik çoğalmadan. Azaldık durmadan! “Can ciğerim o toprakta yatanım” diyenler, kendileri de hep gittiler… Göçlerin aldığı sadece hemşerilerimiz değil, geleceğimizdi. Uzun bir göç tarihi yazdı çembersiz tekerler, trenler ve giden yayalar… Tarihten ders almadan imkânsız oldu yaşamak… İmanlı, sabırlı, dürüst, samimi, sevgi dolu aileler dönmediler, kalanlar barışçı bir tavırla yaşadık kendi örf ve adetlerimizle doğup büyüdüğümüz yerlerde, köy ve kasabalarımızda. Sımsıkı bağlılıkla sarıldık yıllarca birbirimize, göçler bir daha ayırmasın bizi diye... Vatana sadakatimizi duyurmaya çalıştık hep dosta, düşmana. Biz Bulgaristan Türküyüz. Dillimiz sade Türkçe. Çağdaş Türkçeden yararlanırız yeri gelince. Ana konumuz Vatan. Bizim oralarda, sıla, memleket, yurt, ülke hep aynı anlamdadır. 130 yılda 36 kez göçe zorlandık. Türkiye’de Ana vatan ararken “soydaş” dediler bize. O zaman bu zaman “yaşayan ölü ağaç olmamak için” göç ederiz sıkışınca. Bitmemiştir, biteceğe de benzemiyor çilemiz. Ana vatanla Ata vatan vizeyi kaldırdı, şimdi de ekonomik göçler dert oldu. Torbayı sırtlayan kırmızı pasaportlu Avrupa yolunda. Bizim göçlerden duyarlı Vatan şiiri doğdu. Şairlik meslekten sayılmazbizde.Toplumdeğerverdiyazanlara.Vatanderdinedermanbulmayagönülkoyanonlaroldu.Bizler,“Başagelençekilir!” “Kaderim öyle de ölüm, böyle de!” dedik, dalgın ve boş bulunduk. Dev bir imparatorluk çökerken, olacak olanı düşünemedik: Rus Türk Savaşı’ndan, Batı’nın ebeliyle Balkan bir bebek doğurdu, adı Bulgaristan oldu. Bu yeni olguyu okurlara en özlü anlatan şair EŞREF RODOPLU oldu: Dünya gücü Osmanlı gitti. Irkçı, şoven, ayrımcı ve nasistler, kükredi Avrupa’da kan, gözyaşı ve yıkım başladı. Yeni Bulgaristan’da atalarımız yadırganan “öteki” oldu. Onlar “Osmanlı”, onlar “poturlu ibrikçi” idi. Rus hortlamasında “işgal sürülerinden kalıntı”, “yaşadıkları topraklarda Vatan hakları olmayanlardı.” XVII. y.y.’dan beri Osmanlıya homurdanan Avrupa çığlıklar attı: “Asyalı barbarlar olan Türklerin Avrupa’da ne işi var?” dedi. Köhnemiş saçmalıklar göklere çıksa da, yeni tohumlar da ekilecekti. Vatan teorisi, Vatan bilinci, tutunacak dal yoktu. Dinimizde, Vatan, yaşadığımız yer, Tanrı nimeti. Sahiplenmek sünnettir. Derken, Osmanlı tamamen söküldü. Avrupa’dan atılıyordu. Yerleşik soylar, Müslüman Türkler ortada kaldı. 15 kuşak sahiplendiği toprağa dört elle sarılmış, kopmak istemiyorlardı. Tam o zaman gitmeye karar kılamayanların gönlünde bir özlem, farklı bir sevda ışık oldu. İnsanoğlunun mekânı cennet de olsa, ahrette bir Vatan’ı olmalıydı. Öyleyse, yitirilen topraklarda yaşamayı hak etmek, “Vatan” deyip sarılmak her şeyden fazla gerekli olan, olmuştu. Vatan sevdası gönüllerinde yuva aradı. Bu sıcaklığını hissedenler, asırlarca gölgesinde yaşadıkları dev ağacın son yaprak döküldüğünü izlerken, kapı çalan değişimi duyumlar oldu. Dönüşen dünyayı okuyamayanlar, bu diyardan Vatan olacağına inanmayanlar kaçtı. Ölü noktadan çıkmak zordu. Kitlesel göçe göğüs geren, ilk türkülerimiz oldu. “Tuna nehri akmam diyor”, “Geçit vermez dumanlı dağlar”. Dilden dile gezen şiir, öykü ve hikâyelerde yaşam ümidi nefes almaya başladı. Yürekler doldukça ortak duygular oluştu. Vatan Olmadı yoktan. Şimdi doğdu Ata vatan… Silistre, Akpınarlı GALİP SERTEL Vatan hakkı doğal ve kutsaldır, hak edilmiş varlığımızdır derken, tarih derinlerinde komşu ve kardeş olduğumuzu şöyle anlattı: Biz önceleri hem Akpınarlılar; hem Ekincekliler baba yadigarı bu topraklarda Türk’ü Bulgar’ı dal budak diş dudak, ne ayrı ne gayrı bu Küçük Kıpçak Bozkırı Dobruca’da olan biten, iyi kötü her şeyden kızların çeşme başında bir hercai gülüşünden haz alır huzurlu olurduk… Bunca dostluklardan, iyi komşuluklardan, kardeşçe birliktelikten, yardımlaşarak geçen yıllardan kötülük beklemek yanlış olurdu! “Yap iyiliği bul kötülüğü” anlayışı topluma mayalanmasın diye çok uğraştık. İyi günler hep hatırlandı. Anıların en güzel renkleri geleceğin yaşam dokusuna serpilmeye başlandı. Devamı Gelecek Sayıda
Bulgaristan Türklerinin Sesi 7
Askeri Müzede Şamanların Dansı
Bultürk İle Huntur
Rusya’dan STK’lara Ye ni Düzenleme R u s y a ’d a n S i v i l T o p l u m
Kuruluşlarına Düzenleme R u s y a ’d a f a a l i y e t g ö s t e ren sivil toplum kuruluşlar ı n a y ö n e l i k ye n i ya s a t a sarısı, birçok yaptırımı beraberinde getiriyor. Rusya parlamentosunun alt k a n a d ı D u m a ’d a s i v i l t o p lum kuruluşlarına yönelik düzenlemeler görüşülüyor. Ya s a t e k l i f i , i k t i d a r d a k i B i r l e ş i k R u s ya Pa r t i s i m i l letvekili Aleksander Sidyakin tarafından verildi. Teklifin yasalaşması halinde; 1.Yabancı ülkelerden maddi d e s t e k a l a r a k R u s ya ’d a i ç politikayı etkilemeye çalışan sivil toplum kuruluşları kendilerini yabancı temsilci olarak nitelendirecek. 2.Bu kuruluşlar, yıllık maddi gelirlerini kamuoyuna açıklayacak. 3.Yasaya uymayanlar hapis ve para cezasına çarptırılabilecek. Devlet Başkanı Vladimir Putin, başbakan olarak aralık ayında yaptığı açıklamada, ülkedeki protesto gösterilerinin Amerika Birleşik Devletleri tarafından teşvik edildiğini ve bu kapsamda birçok sivil toplum kuruluşuna milyonlarca dolar aktarıldığını iddia etmişti. Putin, bu sivil toplum kuruluşlarını “başkası için çalışan ama kendi insanını düşünmeyen yapı lar” olarak nitelendirmişti.
Aralarında protokol imzalandıBULTÜRK’ün üyelerine her bilet karşılığında 5TL indirimli olacak. Detaylı İrtibat için; 0212 511 63 47 Seniha MERT
Benkovski’de Kuran Kursundan
Başbakan Yrd.Bekir BOZDAĞ’I Ziyaret
Farklı Bakış
Müjgan DENİZ
Türkiye’nin en büyük gücü Avrupalı Türkler
Hala Türkiye’de Avrupalı Türk’e, ‘Almancı’ ya da ‘Gurbetçi’ algısıyla bakılıyor. Halbuki, Avrupalı Türkler ya da uzun yıllardan beri Avrupa’da yaşayan Türkler, artık hem Avrupa’nın vazgeçilmez unsurları hem de Türkiye’nin ‘Avrupa’daki gücü’… Her ne kadar müzakereler ‘donmuş’ durumda olsa da, Türkiye’nin tam üyelik başvurusu masa üzerinde duruyor. Ama şurası bir gerçek ki Türkiye, 5 milyona yakın vatandaşının yaşadığı bu kıtada, resmen mevcut… Türkiye, Avrupa Birliği’nin ‘karar mekanizmaları’ içinde değil ama, herhangi bir karar alındığında Türkler göz ardı edilemiyor. Çünkü karar alacak olan siyasetçileri sandık başında seçenler arasında güçlü bir ‘Türkiye Diasporası’ bulunuyor. Türkiye’yi, ya da Türkleri ‘rencide’ edecek herhangi bir kararın alınabilmesi o kadar kolay değil. Ya seçenler, ya da seçilenler arasında mutlaka Türkiye ile öyle ya da böyle bağlantısı olanların sayısı çok. RUM BAKANI SUSTURDU Geçenlerde Belçika Parlamentosu’nda Kıbrıs konusu gündeme geldi. Bu yılsonuna kadar AB Dönem Başkanlığı’nı yürütecek olan Güney Kıbrıs’ın AB’den sorumlu Bakanı, Türkiye’yi ‘işgalci’ diye niteliyor. Sadece Belçikalılara hitap ettiğini düşünen ve ‘atış serbest’ hissi ile hareket eden bu kişiye gereken cevap, orada ‘Senatör’ olarak görev yapan Türk kökenli Fatma Pehlivan tarafından veriliyor. Kıbrıslı Rum yetkiliye, ‘Kıbrıs Türk halkını katliamlardan kurtaran, barış ve özgürlüğe kavuşturan 20 Temmuz 1974 Barış harekatı kutlu olsun” diyor. TÜRKLER HER YERDE Artık Avrupa’da meydan boş değil. Türkiye’ye karşı bir eylem mi söz konusu…? Devreye hemen, Avrupalı Türkler giriyor. Siyasetçisinden, işçisine, iş adamından sporcusuna, sanatçısına kadar… Belçika’da vatandaşlığın alınmasını zorlaştıran bir tasarı hazırlanıyor. Siyasi partilerin tümü, hazırlanan tasarı üzerinde hem fikir. Türklerin Belçika vatandaşlığı almasını da zorlaştıracak olan bu duruma razı olmayan bir başka Türk kökenli milletvekili Meryem Almacı devreye giriveriyor. Tasarının oylanmasını, partisi yeşilleri de arkasına alarak engelliyor. Dedim ya, konu Türkiye, ya da Türkler olunca, artık Avrupa’da meydan boş değil. Hemen devreye, Avrupalı Türkler giriyor ve artık karar mekanizması içinde yer alma özelliklerini de kullanarak, Türkiye’yi ve Türkleri sahiplenen tutum alıyorlar. Ama Türkiye ve Türkiye’de yaşayanlar hala bunun farkında değiller. Avrupa’daki Türkleri hala, ‘gurbetçi’ ya da ‘Almancı’ olarak görüyorlar. Türkiye’nin 60 yıldan beri üyesi olmak için çaba gösterdiği Avrupa Birliği’nin içinde, 5 milyonu aşkın Türkiyeli yaşıyor ve bu insanlar orada Türkiye ve Türklere sahip çıkıyorlar. Ya n i T ü r k i y e ’ n i n e n b ü yük gücü, Avrupa’daki Türkler…
8
BULTÜRK Derneği Olağınüstü Genel Kurul İle Kan Tazeledi BULTÜRK Derneği kan tazeledi, Olağanüstü Genel Kurul ile Yeni yönetim belirlendi Faaliyetlerine 2003 yılında başlayan Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği üyeleri 29 Temmuz 2012’de Olağanüstü Genel Kurul ile yeni yönetim kadrosunu seçti. Toplantıya BULTÜRK üyesi 2 bin 799 üyeden 243’ü katıldı. 6.’ıncı Olağanüstü Genel Kurul’un açılış konuşmasını yapan BULTÜRKDeneğiGenelBaşkanı Rafet Ulutürk, “Bildiğiniz gibi Bulgaristan’da yaşayan Türk ve Müslüman topluluğu ile Türkiye’de yaşayan göçmenlerimizin halledilmesi gereken birçok önemli meseleleri bulunuyor. Bunların halledilmesi uzun istikrarlı çalışmalar gerektiriyor. Bizler de BULTÜRK geride bıraktığımız 9 yılda uzun vadeli çalışma planları yaparak birçok tabuyu yıktık. dedi ve devam etti. “Bu gün yapacağımız Kurultayın dernek çalışmalarımızda yeni bir çığır açacağını temenni ediyorum. İnşallah dernek ve özellikle camiamız için hayırlı ve verimli olur. Şimdiye kadar çalıştığımız arkadaşlara teşekkür ediyorum hepsine başarılar diliyorum. Bildiğiniz gibi Bulgaristan’da yaşayan Türk ve Müslüman topluluğu ile Türkiye’de yaşayan göçmenlerin halledilmesi gereken birçok önemli meseleleri bulunmaktadır. Bunların halledilmesi uzun istikrarlı çalışmalar ile halledilebilecektir. Bizler de dernek olarak uzun vadeli çalışma planları yaparak birçok tabuyu da yıkma yoluna gitmekteyiz. Örneğin Bulgaristan tarihinde ilk defa Türk Müslüman Cumhurbaşkanı çıkarmayı başardık. Bu konuda çok itirazlar oldu Bulgarların böyle bir olaya izin vermeyecekleri söylendi. Bulgaristan’da Bulgarların da baskılarına rağmen biz bu yolu açtık. Bunu övünmek için yapmadık Bulgaristan’daki kardeşlerimizin ülkenin siyasi, sosyal, iktisadi ve kültürel hayatının tepe noktalarına kadar her alanda yoğun faaliyet göstermelerini ve bunu başarabileceklerinin önünü açmak, yol göstermek için yaptık. Bulgaristan’da yapmış olduğumuz ankette bunun gibi çarpıcıydı ve Bulgaristan’da çok tartışıldı. Hatta protesto gösterilerine bile sebep oldu amma biz hiç geri adım atmadık. Gelecekte çok daha etkili ve Bulgaristan’daki kardeşlerimizi cesaretlendirecek teşvik edecek faaliyetlerimizi ortaya koyacağız” dedi. Açılış konuşmasının ardında divan heyeti seçildi. Olağanüstü Genel Kurul’a İstiklal marşı ve saygı duruşu ile devam edildi. Derneğin 6.’ıncı yönetim döneminde hayata geçirdiği çalışmaları özetleyen faaliyet raporu okundu. Ardından mali rapor ve denetim raporu gündeme alınarak oylamaya sunuldu. Tahmini bütçenin okunup oylanmasından sonra öneri geldi; Yönetim Kurulu’nun aldığı BULTÜRK’ün derneğinin Rumeli Balkan Federasyonu’nda ayrılması kararı kongre delegelerine sunuldu ve karar kabul edildi. Derneğin yeni oluşacak federasyonlara veya kurulu federasyon, konfederasyonlara üye olabilmesi için yönetim kuruluna yetki verilmesi talebi de oylamaya sunuldu ve oy birliği ile kabul edildi. Yönetim Kurulu, Denetim Kurulu ve Disiplin Kurulu seçimleri gerçekleştirildi. Bu seçimler için Mahmut Oral, Seyhan Özgür ve Nedim Birinci’nin imzaladığı önerge okundu bu önergeye göre Yönetim Kurulu üyelikleri için isimleri gösterilen 13 asil-13 yedek üyenin Denetim Kurulu üyelikleri için 3 asil 3 yedek ve Disiplin Kurulu üyelikleri içinde 3 asil 3 yedek isim olmak üzere aday listesi önerileri yapıldı. Toplantının dilek ve temelliler bölümünde BULTÜRK üyelerinde Nafiye Yılmaz söz alarak, ihtiyaç sahibi Bulgaristanlı öğrenciler için burs fonu oluşturulmasını önerdi. Ayşe Halide Ümitfer, Bulgaristan’da yapılacak 2013’de Genel seçimlerde belirleyici olunabilmesi için çalışmalara şimdiden başlanması gerektiğini belirti. Dilek ve temenniler bölümünde; Tek-Rumeli TV Sahibi Atilla BAYKAL, CHP İl Başkan Yrd. Bayramali ÇEŞMECİ, AK Parti İl Meclis Üyesi Meral KURU, Bayrampaşa Bld.Bşk.Yrd. Ahmet TÜFEKÇİ konuşma yaptılar ve Gönül Birliği Yeşiller partisi Genel Başkanı Prof.Dr.Eşref YAZICIOĞLU’nun mesajı okundu. Toplam 38 kişiden oluşan Asil ve Yedek üye listesi seçildi. Ye n i Y ö n e t i m K u r u l u Ü y e l e r i Yönetim Kurulu Asıl Yönetim Kurulu Yedek 1. Rafet ULUTÜRK 1.Filiz TEZGEL 2. Müjgan DENİZ 2.Erol ÜNVER 3. İsmail ERDEM 3.Bülent MAŞAOĞLU 4. A.Halide ÜMİTFER 4.Alptekin CEVHERLİ 5. Orhan ÇAKIR 5. Mehmet ÇAKIR 6. Seyhan ÖZGÜR 6.Yüksel DEMİR 7. Nedim BİRİNCİ 7.Behçet BAŞÜRÜN 8. Neriman ERALP 8.Mustafa KAHRAMAN 9. Mahmut ORAL 9. Alpay DİNÇER 10.Ayhan BOYACIOĞLU 10. Seniha MERT 11.Şakir ARSLANTAŞ 11.İbrahim SOYTÜRK 12.Muazzez YURDAKUL 12.Durhan TEZCAN 13.İlyaz VATANSEVER 13.Elmaz YILMAZ Denetim Kurulu Asıl 1.Nafiye YILMAZ- Bşk 2.Mesut UĞURLU- Bşk.Yrd 3.Filiz SOYTÜRK- Üye
Denetim Kurulu Yedek 1. Hüseyin YILDIRIM 2.Özkan HACIOĞLU 3.İlhan ÇALIŞKAN
Disiplin Kurulu Asil Ye d e k 1.Prof.Dr.Hayati DURMAZ 1.Doc.Dr.Emine İNANIR 2.Prof.Dr.Gülfettin Çelik 2.Dr.Nejdet ÖZGÜR 3.Doc.Dr.Sakin ÖNER 3. Doc.Dr.Hasine ŞEN 38 kişiden oluşan liste seçildi. Geride Bırakılan Faaliyet Dönem i n d e Ya p ı l a n Ç a l ı ş m a l a r ı n Ö z e t i :
1.Dernek Genel Merkez binasının onarılması 2.23.Nisan kutlamalarını dernek merkezinde düzenlenmesi 3.Sofya Merkez camisine yapılan saldırının protesto edilmesi 4.Kırcaali günü kutlaması ve Kırcaali mezarının yerine taşınması için faaliyet 5.Dernek Genel Merkezde Bedava sağlık taraması yapıldı 6.Moldova Özerk Cumhuriyeti Gagauz yerine ziyaret ve oraya Bulgaristan’dan göç eden Kıpçak Belediyesinin kuruluşunun 219.yılıkutlamalarına katılım
7.Dünya Türk Gençler Birliği Baku Kurultayına katılım 8.Sosyal Haklar ve Türkiye’den çıkış yasağı olanlar ile ilgili sorunların Bakanlığa iletilmesi 9.İstanbul Va l i l i ğ i n i n organize ettiği Nevruz Kutlamalarına katılım 10.İstanbul’da Belediye Başkanlarını ziyaret; Bayrampaşa Belediyesi, Bağcılar, Sultangazi, Gaziosmanpaşa, Eyüp Belediye Başkanı İsmail KAVUNCU’yu ziyaret 11.Dış Türkler ile ilgili Devlet Bakanı Bekir Buzdağı’na Bulgaristan Problemleri ile ilgili rapor sunuldu.
Bulgaristan Türklerinin Sesi H AT I R L AT M A
Gülümser GÖNLÜŞEN Altay
Cumhuriyeti Orta Asya’da Asya kıtasının coğrafî merkezinin hemen kuzeyinde ve Güney Sibirya’da yer almaktadır. B atı’da Kazakistan, kuzeyde Rusya Federasyonu, doğuda Tuva ve Hakas Türk Cumhuriyetleri, güneyde Moğolistan, Doğu Türkistan ve Kazakistan ile komşudur. Türk’ün ata yurdu sayılan bu topraklarda Türklüğe sadık öz sakinleri binlerce yıl boyunca Türklüklerini yaşatmışlardır. Bugün Rusya Federasyonuna bağlı özerk bir Cumhuriyettir. Yüzölçümü 92.902 km2 olan Altay Cumhuriyeti’nin kuzey bölgesi dağlar ve ormanlar, güneyi ise steplerle kaplıdır. Ülkeyi kapsayan Altay dağlarının yüksekliği 4.000 m.dir ve buzullarla kaplıdır. Güneyde Beluhka (Üç Sümer) tepesi 4506 m. ile en yüksek zirvedir. Bunu 4173 m ile Maashei Bazhy (Mahşuoy Bajı) tepesi izlemektedir. En büyük buzul 35 km2 yer işgal eden Caan Tacı buzuludur. En önemli nehirleri Katun Nehri ile Telets Koye gölünden doğan Biga nehridir. 7 bine yakın göl bulunan Altay’da en büyük göl Telets Koye (Altın) gölü olup etrafı Taiga ormanları ve yüksek dağlarla çevrili, dünyanın en muhteşem manzaralı gölüdür. Altay Cumhuriyeti’nde karasal bir iklim hüküm sürmektedir. Soğuk ve kar yağışlı bir kış, sıcak ve kurak bir yaz iklimin en belirgin özelliğidir. Tarihçiler, etnologlar, sanat ve kültür tarihçileri ile dil araştırmacılarının Türkler’in Ana yurdu olarak kabul ettikleri Altay bölgesinde yapılan arkeolojik araştırmalar, Afanasyova (MÖ 2700-1700) ve Andronova (MÖ 1700-1200) kültürlerinin bilhassa ikincisinin temsilcisi olan ırk brakisefal, savaşçı Türk ırkının prototipi olduğunu göstermiştir. MÖ III. Yüzyıla kadar kabileler halinde yaşayan halk, MÖ II. Başlarında bölgeye Hun’ların gelmesiyle Hun idaresine girmiş, onu Köktürk’ler, Moğollar ve Çin’liler izlemiştir. Daha sonra Uygur, Kırgız, CengizHan,Çungarlar,Çin-MançularidaresinegirenAltay,Çin-Russavaşları sonrası 1865 yılında Rus idaresine girmiştir. 1922 yılındaAltayskaya, bölgesi olarak teşkil edilmiş, 1948 yılında ise Gorno-Nitoyskaya, şeklinde isim değiştirmiştir. SSCB’nin parçalanması ile 1991 yılında Özerk Cumhuriyet, 1992 yılında ise Federe Devlet olmuştur. Çok zengin bitki örtüsüne sahip olan Altay’da ormanlar ülkenin tamamını kapsamaktadır. Ormanlarda dünyanın hiçbir yerinde bulunmayan bitki türleri mevcuttur. Köknar, sedir, çam, beyaz kavak, aspen ve kuş ağaçları en fazla bulunan türlerdir. Cumhuriyet nüfusu 198.1 bin olup, halkın %73.8’i kırsal alanda, %26.2’si kentlerde yaşamaktadır. 70 yıllık komünist düzende ne kadar başıbozuk varsa buraya sürgün edilmiş olup 38 çeşit millet yaşamaktadır. Nüfusun %60’ını Rus’lar, % 31 ‘iniAltay Türkleri (72.000) %9’unu Kazak Türkleri, Ukraynalı, Almanlar ve diğerleri oluşturmaktadır.
12.Yurt dışı Türkler ve akraba topluluklar Başkanı Kemal YURTNAÇ’ı makamında ziyaret 13.Bulgaristan’da Türk Cumhurbaşkanı adayı 14.İstanbul’da Ay d ı n l a r zirvesi (Bayrampaşa Belediyesi ile ortaklaşa) 15.Bayrampaşa Ada Parkında Stand açılışı yapıldı – 10 gün 16.Sultanahmet meydanında stand açılışı yapıldı - 3 gün 17.Sofya Hatıraları kitabını çıkardık-Yazar Basri Zilabid 1 8 . T ü r k D ü n y a s ı To p l a n t ı s ı n a katılım–1.Ankara ve 2.Bakü-Azerbaycan 19.Aylık BULTÜRK “Bulgaristan Türklerinin Sesi” Gazetesini çıkarmaya eksiklerle de olsa devam ettirdik 20.Nuri Adalı Konferans salonunda Konferanslar; a.Refet Rodopluyu anma toplantısı-konuşmacı
Dr.Müjgan Deniz, Erdoğan YURDAKUL b.21.y.y. Vakfı Genel Başkanı Prof.Dr.Ümit ÖZDAĞ c.Halide Alptekin- Balkan romanı yazarı d.AK Parti Edirne Milletvekili Mehmet MÜEZİNOĞLUe.AK Parti İstanbul Milletvekili Hüseyin BÜRGE f.Bayrampaşa Belediye Başkanı Atila AYDINER g.Zeytinburnu Belediye Başkanı Murat AYDIN h.Hayal ve Strateji konulu konferans-Osman Sınav
Ayrıntılı Bilgi için:
Neriman ERALP-BULTÜRK Basın Yayın Sorumlusu
Başkenti Gorno-Altay’dır. 9 idari bölgeye ayrılmaktadır. Müslümanlık, Hıristiyanlık ve Şamanizm dinleri yaygındır. Dilleri Türkçe’dir. Sanat ve edebiyat çok ileri olup, IV. asrın ünlü ressamı G.I. Grukin Altaylıdır. Geleneksel artistik dans ve müzikholleri çok meşhurdur. Cumhuriyette ana uğraşı ziraattir. 24 bin çiftçi bulunmaktadır. Zirai üretimde ana branş çiftlik hayvancılığı olup tarla çiftçiliği ikinci plânda kalmaktadır. Özellikle ülkenin geçim kaynağını teşkil eden hayvancılık ve sebzecilik çok gelişmiştir. Özellikle küçükbaş hayvan ve ren geyiği besiciliği ile balıkçılık, avcılık ve arıcılık yer tutmaktadır. Ülkede 192 ortaokul, 3 teknikum ve 1 üniversite bulunmaktadır. Altay Türkçesi ile yılda 37 kitap, 1 gazete ve 2 dergi yayınlanmaktadır. Ortaokullarda 35 bin, teknikumlarda 43 bin, ülkenin tek üniversitesinde ise 2600 öğrenci öğrenim görmektedir. Maden bakımından zengin olan Altay’da demir, kömür, gümüş, kalay, tungsten, bakır ve manganez çıkarılmaktadır. Altay’ın anlamı olan “Altındağ” ülkede bulunan zengin altın rezervlerinden ismini almıştır.Ana üretim malları ise tül, pamuklu kumaş, elektrik aletleri, elbise, ayakkabı, kereste ve ferrobetondur. Ormancılık gelişmiş olup, orman ürünleri imalatı oldukça önemlidir. Başta Rusya Federasyonu olmak üzere Japonya, Yeni Zelanda, Avusturya ve Avrupa ülkeleri ile ekonomik ilişkiler içerisindedir. Turizm ekonomi içerisinde ayrı bir yer tutmaktadır. Orman, dağ, göl ve nehirlerin emsalsiz güzelliği ile Altay Cumhuriyeti bir cazibe merkezidir. Devlet başkanı ve parlamentosu bulunan Altay Cumhuriyetinde Ruslar’ın nüfus üstünlüğü parlamentoya da yansımış olup, Ruslar ezici üstünlüğe sahiptirler.
Bulgaristan Türklerinin Sesi
9
BULTÜRK ÜYELERİNE BEDAVA DANIŞMANLIK HİZMETLERİ “Allah, bir ülkeye yardım etmek isterse - Bulgaristanda avukat ve her türlü hukuk işleri, tecrubeli ve türkçe bilen avukatlardan – ticari, problemli borç, yol kazası, girme yasağı, trafik ve gümrük cezaları. - Bulgaristanın 15 şehrinde bulunan 50ye yakın universitesinde eğitim görmek isteyenlere danışmanlık ve aracılık işlemleri sunulur. - Yurtdışı cenaze nakli - Türkiyede vefaat eden Bulgaristan vatandaşının veya Bulgaristanda vefaat eden Türk vatandaşının memleketine nakli için gerekli belgelerin hazırlanması ve cenazenin yurtdışına taşınması için gerkli aracın sağlanması. - Bulgaristanda şirket ve temsilcilik kaydı ve yasallaştırma. Ofis, mağaza, depo kiralama ve yasallaştırma ve tam teçhizat donatma, tam kapsamlı muhasebe hizmetleri. - Ticarette dolandırıcılık şüphesi olan olaylarda özel yardım - gizli bilgi toplama, şahıs ve şirket inceleme.
- Bulgaristanda fuarlara, kongrelere ve seminerlere katılım aracılığı, konferanslara kayıt. Konaklama, güvenlik, tercuman, rehber ve ulaşım sağlanması. - Bulgaristanda çalısma izni ve oturma izni başvurularında danışmanlık ve aracılık. - Bulgaristanda profesyonel silahli ve silahsız koruma, zırhlı araç, korumalı para ve kıymetli eşya taşıma.
Başına Mustafa Kemal gibi Lider getirir.” M.K.ATATÜRK’ÜN Lozan Barışı’ndan sonraki şu sözleri net bir şekilde açıklamaktadır:
“Bugün vardığımız barışın, ebedi barış olacağına inanmak elbette safdillik olur. Bu o kadar önemli bir gerçektir ki, ondan bir an bile gaflet, DAHA AYRINTILI BİLGİ İÇİN milletin bütün hayatını tehlikeye sokar. Şüphesiz, BULTÜRK GENEL MERKEZİ hukukumuza, şeref ve haysiyetimize saygı gösteAdres: Yıldırım Mah.Şehit Kamil Balkan rildikçe, karşı saygıda asla kusur etmeyeceğiz. Facad.No.114/ABayrampaşa _ İstanbul 0212 511 63 47 Telefon kat ne çare ki, zayıf olanların hukukuna saygının 0212 526-51-98 Belgegeçer noksan olduğunu veya hiç saygı gösterilmediğini Bedava Danışmanlık Hizmetleri çok acı tecrübelerle öğrendik. Onun için her türlü Saat 14.00 - 17.00 arası ihtimallerin gerektireceği hazırlıkları yapmakta Her Ayın 2. Pazarı asla gecikemeyiz.”
2011 yılı Yönetim Kurulu
2011 yılı Yönetimi
10 E s k i Ta r i h l e rd e n
Bulgaristan Türklerinin Sesi
Bulgaristanda;
Halide ÜMÜTFER Araçların Farları Artık Sürekli Açık Olacak Diş Hekimi
1877-1878
1877/78 RUS –Türk HARBİ
1876 Bulgar İsyanında yaşanan acı olayların onulmaz yaralarına bir yıl sonra, 1877/78 OsmanlıRus (Doksanüç) Savaşının büyük felâketi de eklenince, neden Filibe ve (Tatar) Pazarcık bölgesinden göç edenlerin sayısının pek çok olduğu açıkça anlaşılmaktadır. Bu savaş bir fırsat bilinerek masum Türklerden, Müslümanlardan 1876 yılı isyanının intikamı vahşi bir biçimde alınmıştır. Eski Zağra’dan sonra ilerlemekte olan dehşet saçan Kazaklar ve öteki Rus askerî birlikleri katliamları sürdürmüşlerdir. Filibe ile Pazarcık arasındaki Kırçma (Kriçim) vadisinde canavarlıklar geniş boyutlara ulaşmış, Türk köylerinin, Türk evlerinin yağmalanması, yakılması olayları Türk halkını panik içinde göç yollarına düşürmüştür. Söz konusu vadide Rus askerleri ve Bulgarlar tarafından onbinlerce Türkün öldürüldüğü, Türk köylerinin yakılıp yerle bir edildiği ve sadece Pazarcık’ta 938 evin, caminin ve okulların tahrip edildiği bildirilmektedir4. Köylerini, kasabalarını terk edenler İstanbul yolunu tutmuş ve göç yollarında soğuktan, açlıktan can vermişlerdir. Bir Alman demiryolu memuru, Pazarcık’ın güneyindeki tepelerde soğuktan donan 400 kişilik göçmen kafilesinin içinde hayatta kalabilmiş küçük bir kız çocuğunu cesetler arasında bulmuş ve kurtarmıştır5. Kırçma (Kriçim) arazisinin kuzeybatısında Aydınköy (İsperihovo)-Yeniköy (Novo selo) yolunun yakınında bulunan tepeler arasındaki alçakta katledilen Türklerin kanları dere gibi akmış ve bu yer günümüzde de Kanlıdere olarak bilinmektedir. Onbinlerce Türk de Rodoplar’a, Müslüman kardeşleri yanına sığınmıştır. Canını kurtarmak için çırpınan Türkler ahırlarındaki hayvanlarını da unutmamışlardır. Bölgedeki yaşlı Bulgarlardan edinilen bilgilere göre, Türkler evlerini terk ederken, ahırlardaki hayvanları açlıktan ölmesin diye, bunları korulara, kırlara salıvermişlerdir. Hasköy ve Mustafa Paşa bölgesi halkı da Rus askerlerinin canavarlıklarına maruz kalmış, birçok köy yerle bir olmuştur. Gelişen olaylar, Türklerin, Müslümanların direnişine sebep olmuş, geçici Rus idaresine boyun eğilmediği gibi, Rodoplar’ın Doğu Rumeli’ye bağlanması da kesinlikle kabul edilmemiştir. Böylece 1886 Türkiye-Bulgaristan Antlaşmasıyla Kırcaali ve Rupçaz (Rupçoz) bölgleri Osmanlı Devleti sınırları içinde kalabilmiştir. Rodoplar’ı terennüm ederken, Eğridereli şair İzzet Dinç (1890-1965) Rus askerlerine karşı koyan direnişçilerin kahramanlıklarını da şiirlerinden birinde şöyle dile getirmektedir: “Kırcali’nin ovası… Hayran etti herkesi O aslanlar yuvası… Türkleri çakmaklı Millî müthiş bir ordu, Bir tarafı Paşmaklı Kurtarmıştı o yurdu. Başkanları Salima (ğa) Canavardı İsmail… Olmuşlardı Ruslara O tüfeklerle hail…”
Bulgaristan’da Araçların Farları Sürekli Açık Olacak Bulgaristan Trafik Kanunu’ndaki değişiklikle trafiğe çıkan tüm araçlar farlarını 24 saat boyunca açmak zorunda kalacak. Araçlar şu ana kadar bunu sadece 1 Kasım ila 1 Mart tarihleri arasında yapmak zorundaydı. Bugünden itibaren geçerli olan değişikliğe uymayanlara 50 leva (25 euro) ceza kesilecek. Ayrıca
Su Arıtmak için 700 Milyon Leva
Su arıtma tesisleri için Bulgaristan’a 700 milyon leva sağlanacak 2014 yılının sonuna kadar su arıtma tesisilerinin inşaatı için Bulgaristan’a yaklaşık 700 milyon leva kaynak sağlanacağı açıklandı. Sozopol, Nesebır, Aheloy,Sinemorets, Vetren ve Çernomortes karadeniz dinlenme merkezlerinde su arıtma tesisisi bulunmadığı için buralardaki kanalizasyon sularının doğrudan denize aktığı kaydedildi. Kanuni düzenlemelere göre, ülke genelinde toplam 26 yerleşim noktasının su arıtma tesisine ihtiyaç duyduğu belirtiliyor. Çevre ve Sular Bakanlığı’nın son verilerine göre ise, bu yerleşim yerlerinin 20’sinde tesis yapılmasına rağmen bu tesilerin yeniden yapılandırma ve genişletilmesi ihtiyacı bulunuyor. Sozopol şehrindeki su arıtma tesisinin yapılması için sözleşme törenine katılan Çevre Bakanı Nona Kradjova, AB’den kaynak alınması için şimdiye kadar yerleşim nüfusunun 10 bin kişinin üzerinde olması şartının arandığını belirterek, bundan sonra ise bu altyapı çalışmaları için 2 ila 5 bin nüfusu bulunan belediyelerin de proje yapabileceğini açıkladı. Sozopol su artıtma tesisinin 77,4 milyon leva tutarında olacağını ifade eden Bakan Karadjova, bu tesis sayesinde Çernomorets sayfiyesinin de temiz hale geleceğini belirtti. Bugün ise Nesebır’da tesis yapılması için 98 milyon levalık sözleşmeinin imzalanacağını söyleyen Bakan Karadjova, Nesebır, Slınçev Brayg, Sveti Vlas ve bölgedeki küçük köylerin Koşaritsa, Kableşkovo, Aheloy ve Tınkovo’nun sularını temizleyen ‘Ravda’ tesisinin de modernize edileceğini müjdeledi.
yol boyunca bulunan bariyerleri aşarak geçmeye çalışan yayalara da 50 leva yaptırım öngörülüyor. Muhalefet, daha fazla yakıt tüketimine sebep olacağını öne sürerek değişikliğe karşı çıkıyordu. Hükümet ise bu şekilde yol güvenliğinin artırıldığını düşünüyor. Yeni Trafik Kanunu’na göre ayrıca kırmızı ışıkta geçen ya da yayalara yol vermeyen sürücülerin ehliyetlerine ikinci ihlalde bir ay süreyle el konulacak. Kanında 0,5-1,2 promil alkol tespit edilen sürücüleri ehliyetlerine ise 6 ila 12 ay arasında el konulacak ayrıca bu kişilere 500 ve bin leva arasında para cezası verilebilecek. Trafikte bisiklet sürenler ise özel sarı ışık yansıtan yelek giyme mecburiyetinde kalacak.
Emeklilik Yaşı Artacaktır Emeklilik Yaşı Düşmeyecek, Artacak! Bakan Faruk Çelik, emeklilik yaşının düşmeyeceğini söylemekle kalmadı, nasıl artacağını da anlattı. Çorum’da valiliği ziyaret eden Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, bir gazetecinin emeklilik yaşının aşağı çekilip çekilemeyeceği sorusu üzerine geçmiş dönemde bunun yapıldığını ve bedellerinin hâlâ ödenmekte olduğunu söyledi. 2036 yılında Türkiye’de 60 yaş emekliliğinin gerçekleşeceğini söyleyen Çelik, şunları kaydetti: ‘Dünyanın her yerinde emeklilik yaşı 60-65 şimdi de 70 yaş konuşuluyor. Biz de emeklilik yaşı 49. Bunun daha aşağı olamayacağını aklı selim herkes tahmin eder. Erken yaş emekliliği teşvik eden hükümetlerin faturasını bizler, çocuklarımız ve torunlarımız ödüyoruz. Dünyanın hiçbir yerinde 49 yaş emeklilik yokken bugün bunu daha aşağılara çekme yaklaşımı hiç doğru değil. Daha erken emekli olmak isteyenlere 1991 yılını hatırlatırım. Babaları 40 yaşında emekli oldu, şimdi hem babalarına hem onlara hem de torunlarına iş bulmaya çalışıyoruz. 2036 yılında Türkiye’de 60 yaş emekliliği gerçekleşecek” GAZETECİLERİN YIPRANMA HAKKI Gazetecilerinin yıpranma payı hakkının geri verilip verilmeyeceğiyle ilgili bir soruya Bakan Çelik, şu cevabı verdi: “Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın talimatı ile gerekli çalışmaları yapıyoruz. Yıpranma payı hakkının kimlere verileceğinin tespiti için konuyu bilim kuruluna sevk ettik. Sosyal güvenlik kurumu reformu çalışmaları kapsamında yıpranma payı mevcut uygulaması ile reform çerçevesinde kimler yıpranıyor diye araştırılıyor. Önce risk grupları belirlenecek. Kim yıpranıyor, kim bunu hak ediyor. Şu anda ilgili bilim kurulu çalışma yapıyor. Gazetecilerin pozisyonu, konumu nedir; araştırılıyor. Netice sizlerle paylaşılacaktır”
Bilgilendirme
Nafiye YILMAZ İtil Suyu Aka-Tutur İdil (Volga) nehri akıp durmaktadır Türklerin İtil (İdil), Rusların Volga adını verdikleri muhteşem nehirde, 10 Haziran Pazar günü öğleden önce, bizim deniz otobüslerine benzeyen hızlı bir vapurla Bulgar şehrine doğru süzülürken, İbn Fadlan’ın 1970’lerde okuduğum seyahatnamesinde Bulgar Türkleri hakkında anlattıklarını hatırlamaya çalışıyordum. İtil Bulgar hanı Şelkey oğlu Almış Han, 900’lerde müslümanlığı kabul etmiş ve muhtemelen 920 yılında Abbasi Halifesi Muhtedir Billah’a bir elçi göndererek kendilerine İslâm’ı öğretecek din âlimleri ve kaleler yapmalarına yardım edecek mimarlar istemişti. Abbasi halifesi, bu talep üzerine 921 yılında kalabalık bir heyeti Bulgar şehrine gönderdi. Heyetin en bilgili üyesi olan İbn Fadlan, daha sonra bu seyahatle ilgili izlenimlerini uzun uzun yazmıştır. Rahmetli Zeki Velidi Togan tarafından gün ışığına çıkarılan ve birkaç Türkçe tercümesi bulunan İbn Fadlan Seyahatnamesi, hiç şüphesiz, İdil Bulgarları hakkındaki en önemli kaynaktır. Heyecanlıydım, çünkü aşağı yukarı iki saat sonra, İdil Bulgarlarının başkentini görecektim. 12 Mayıs 922 tarihinde, yani bizden tam bin yetmiş dokuz yıl önce Bulgar’a ayak basan İbn Fadlan, burada samimi, ancak eski alışkanlıklarını henüz bütünüyle terketmemiş müslümanlarla karşılaştı. Almış Han, elçi için verdiği ziyafette sücü (süçi) adı verilen bal şarabı içmiş ve halife şerefine üç defa kadeh kaldırmıştı. Ancak İslâm’a son derece samimiyetle inanmıştı; “Allah’ım, Bulgar hanı Yaltavar’ı ıslah et!” duasıyla başlayan hutbelerinde babasının adını müslüman olmadığı için anmak istemediğini İbn Fadlan anlatıyor. Bulgar şehri gezisi, İslam Tarih Sanat ve Kültür Araştırma Merkezi IRCICA’nın Tataristan İlimler Akademisi Tarih Enstitüsü’yle ortaklaşa düzenlediği Milletlerarası Volga Ural Bölgesi İslâm Medeniyeti Sempozyumu programı çerçevesinde yer alıyordu. Bu sempozyumda muhtelif bildirilere konu olan İdil Bulgar Devleti’nin az bilinen özelliği, ilk müslüman Türk devleti olmasıdır. Evet, tarihte müslümanlığı kabul etmiş ilk müslüman Türk devletinin başkentine gidiyorduk, Volga yoluyla. Kama (Çolman) nehriyle birleştiği yerde eni neredeyse elli kilometreye ulaşan Volga, dünyanın en büyük nehirlerinden biri ve Rusya ekonomisinin can damarıdır. Millattan sonra yedinci asırda Volga Ural bölgesinde yerleşmeye başlayan Bulgar Türkleri, burada Hun Türklerinin kalıntıları ve muhtelif Türk unsurlarıyla karşılaşıp zamanla kaynaşmışlardır. Yakın tarihlerde yapılan kazılar, Orta İdil boyunun üçüncü asırdan itibaren Türkleşmeye başladığını gösteriyor. Kuban ve Don boylarında yaşarken yerleşik hayata geçerek ziraatle uğraşmaya başlayan Bulgar Türkleri, bu bölgeye geldikten sonra korunaklı şehirler kurmaya başlamış ve İslâm dünyasıyla ilişkiye geçerek hızla müslümanlaşmışlardı. Ancak Bulgar Türklerinin bir kolunun ilerlemeye devam ederek Tuna boylarına yerleştiğini biliyoruz. İlgi çekici olan, İdil Bulgarlarının İslamiyet’i kabul ettikleri tarihlerde Tuna Bulgarlarının da Hıristiyanlığı kabul etmiş olmalarıdır. Nüfus bakımından yetersiz oldukları için zaman içinde Slavlaşan Tuna Bulgarlarının eskiden Türk olduklarına dair görünen tek işaret, bugüne taşıdıkları Bulgar adıdır. Yer yer İstanbul Boğazı’nı hatırlatan Volga’da iki saatlik zevkli bir yolculuktan sonra Bulgar şehri iskelesinden kıyıya çıktık ve şehrin valisi tarafından karşılandık. Geleneksel kıyafete bürünmüş bir genç kızın ikram ettiği ünlü ve lezzetli çekçek tatlısından birer ikişer lokma atıştırdıktan sonra, İdil Bulgar Devleti’nin başkentinden kalan cami ve türbe harabelerini görmek üzere hemen kıyıdan başlayan merdivenlerden tepeye tırmanmaya başladık. Yukarı çıkınca Selçuklu kümbetlerini hatırlatan bir kümbet, bir minare ve bir cami kalıntısı göründü. Hemen yanında, Bulgar şehri kalıntıları kullanılarak yapılmış ve mutad olduğu üzere beyaza boyanmaş bir Ortodoks kilisesi yükseliyordu. Yazık ki, ne camiin adı belli, ne de kümbette kimin yattığı. Cami kare planlı; dört köşesinde kulelerin bulunduğu anlaşılıyordu. Minaresi aslına uygun olarak yeniden inşa edilmiş. Biraz ileride, burada yapılmış arkeolojik kazılarda bulunan eserlerin sergilendiği küçük bir de müze var. Silahlar, mutfak eşyaları, sikkeler, çanak çömlek vb. Müze, bütün Tatar müzelerinde olduğu gibi, eski İdil Bulgar hayatını canlandıran tablolarla zenginleştirilmiş. Grup geniş bir alana yayılan kalıntılara dağılmıştı; beş on kişi, bir buçuk kilometre kadar ilerideki minareye ve kümbete doğru yürüdük. Bu iki eser sapasağlam ayakta, fakat onların da kitabeleri sökülmüş. Kim yaptırmış, ne zaman yaptırmış meçhul! Birden içimizi ürperten ve bizi olduğumuz yere mıhlayan bir ezan sesi duyduk. Baktık, sempozyum çerçevesinde bir konser vermek için bizimle birlikte Kazan’a gelen Lâlezar Topluluğu’nun neyzeni Ahmet Şahin, minarenin şerefesine çıkmış, ezan okuyor, ama o kadar güzel okuyor ki, kelimelerle tarifi imkânsız. Sadece biz değil, geziye katılan ve müslüman olmayan bilim adamları da büyülenmiş gibi oldukları yerde kalakalmışlardı. Bu minarede, belki de sekiz asırdan beri ilk defa ezan okunuyordu. 1200’lere kadar Hazarlara, Ruslara ve Moğollara karşı amansız bir mücadele veren İdil Bulgar Devleti, 1223 yılında Ruslara ve Kuman Kıpçaklara karşı büyük başarılar kazanan Moğol ordusunu bozguna uğratmış, ancak 1236 yılında bu bozgunun intikamını almak isteyen Batu Han’ın büyük bir saldırısına uğrayarak bir daha belini doğrultamamıştı. Moğollardan kaçarak Orta İdil boyuna gelen Kuman ve Kıpçaklarla zaman içinde kaynaşan ve Altonordu Devleti’nin hakimiyeti sırasında yarı bağımsız bir statüde siyasî varlığını devam ettiren İdil Bulgar Devleti, Altınordu hanı Pulat Timur’un 1361’deki saldırısıyla tarihten silindi. Bu hadiseden sonra kuzeye çekilen İdil Bulgarları Kazan şehrini kurdular ve Altınordu’nun yıkılışından sonra ortaya çıkan Kazan Hanlığı’nın çekirdeğini teşkil ettiler. Dönüşte, vapurda hafifçe dalmışım. Bir ara irkilerek uyandım; kulaklarımda rüzgâr gibi ilerleyen süvarilerin atlarının nal sesleri vardı. Sonra Volga’nın sularına daldım. Farzettim ki, hâlâ “İtil suyu aka turur”.
Bulgaristan Türklerinin Sesi 11
Almanya’da 300 Milyon Srebrenitsa’da Toplu Mezar Balkanlarda Tarihi Eserlerimiz Yıllık Fosiller Bulundu Mahmut
ORAL
BALKANLARDAKİ OSMANLI ESERLERİ ENVANTERİ BALKANLAR’DAKİ OSMANLI ESERL E R İ N İ N S AY I S I 3 0 B İ N E Ç I K T I !
Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) ile Türk Tarih Kurumu’nun (TTK) önderliğinde 8 yıl önce başlatılan yurtdışındaki ‘Osmanlı Eserleri Envanteri Projesi’nin Balkanlar ayağı son aşamasına geldi. Yüzde 80’i tamamlanan ve bire bir saha çalışmalarına dayanan projede ezber bozan detaylar öne çıkıyor. Sanat tarihçilerinin yurtdışındaki Osmanlı eserleri üzerine en kapsamlı çalışma olarak değerlendirdiği ve 2010’da tamamlanması beklenen envanter, daha önce 15 bin 787 olarak tespit edilen Balkanlar’daki mimari yapıların iki kat fazla olduğunu ortaya koyuyor. Envantere göre, ayakta kalan eserlerden 5 binine acil müdahale gerekiyor. Envanterin en önemli ayağı olarak görülen 11 Balkan ülkesindeki saha çalışmalarında sadece ayakta kalanların değil, yıkılmış veya ortadan kaldırılmış eserlerin de izi sürülüyor. Balkanlar’da yapılan çalışmaların ardından ortaya çıkan tablo oldukça acı: 11 Balkan ülkesindeki Osmanlı eserlerinin yaklaşık yüzde 90’ı yıkılmış. İmzalanan protokollerle devlet kurumları üzerinden yürütülen ve bu alanda bir ilk olan envanterin, hem Ankara’nın hem de bu ülkelerde yaşayan soydaşların eserler üzerindeki hâkimiyetini artırması bekleniyor. DPT ile TTK’nin yanı sıra Başbakanlık, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı, TBMM, Vakıflar Genel Müdürlüğü, Türkiye Diyanet Vakfı, TİKA, bazı üniversite ve belediyelerce desteklenen çalışmaya 2000’de Bulgaristan’dan başlanmıştı. Türkiye’den giden uzmanlar ile yerli bilim adamlarından oluşan ekipler, arşivlerde yapılan ön çalışmalardan sonra ortaya çıkarılan eserleri sahada da bulup bugünkü durumlarını raporluyor. Raporlar, hem mimarlar hem de sanat tarihçileri tarafından ele alınıyor. Fotoğrafları çekilen eserlerin mimari çizim ve krokileri de çıkarılıyor. Uzmanlar, yıkılmışlar dahil tüm Osmanlı eserlerinin istatistiki bilgilerini bu envanterde topluyor. Daha önce ‘Osmanlı eseri’ olarak gösterilmeyen birçok yapıyı da millî mirasa kazandırıyorlar. Proje çevresinde Türkiye’den giden ekipler, sadece cami, kale, medrese veya bedesten gibi akla ilk gelen yapıları değil; tekke, zaviye, türbe, han, arasta, imaret, hamam, köprü, su kemeri, çeşme, kule, mektep, kütüphane, ocak ve tabya gibi birçok eseri tespit ediyor, planlarını ve tek tek mimari özeliklerini çıkarıyor. Saha çalışmalarına katılan sanat tarihçilerine göre, hemen müdahale edilmezse ayakta kalanların çoğu ortadan kaybolacak. Envanterin tamamlanan kısmı ile Balkan ayağının gidişatını, yıllardır bölgede yürüttüğü çalışmalarla bilinen, başından bu yana ‘proje yürütücüsü’ olarak görev alan, kendisi de bir Evlad-ı Fatihan torunu olan Gazi Üniversitesi Sanat Tarihi Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mehmet Zeki İbrahimgil ile konuştuk. Trabzon Çaykaralı babasının, imam yapma isteğine direnerek Ankara Üniversitesi’ndeki hocalarının yönlendirmesi doğrultusunda sanat tarihçiliğine yönelen Makedonya doğumlu İbrahimgil, vâkıf olduğu Balkan dilleri sayesinde bu alanda çalışan en önemli akademisyenlerden biri. - Osmanlı, Balkanlar ’da neden eserler inşa etmiş? Geride kaç eser bırakmış? Osmanlı, 20. yüzyılın başlarına kadar, 500 yıldan fazla hâkim olduğu Balkan topraklarını da Anadolu gibi imar ve ihya etmiş. Ele geçirdiği bu topraklardaki mevcut eserleri korumuş, hatta onarmış ve bunların yanı sıra kendi kültürünü yansıtan eserler inşa etmiş.
Almanya’nın Thüringen eyaletindeki Oberhof bölgesinde 300 milyon yıllık olduğu tahmin edilen fosiller bulundu. Berlin, 2 Ağustos 12 (T.AK.): Almanya’nın Thüringen eyaletindeki Oberhof bölgesinde 300 milyon yıllık olduğu tahmin edilen fosiller bulundu. Paleontologların, yardımcıları ve öğrencileriyle birlikte geçen 2 hafta içinde bölgede yaptıkları kazılarda, 295 milyon yıllık olduğu tahmin edilen yüzlerce bitki ve hayvan kalıntısını ortaya çıkardığı bildirildi. Bölgede yaklaşık 300 milyon yıl önce bir gölün olduğunu belirten Prof. Jörg Schreiber, o dönemde yaşamış olan bazı hayvan ve bitki çeşitlerine ait çok önemli fosiller bulduklarını söyledi. Schreiber, bulunan fosiller arasında, tatlı suda yaşamış olan bir çeşit köpek balığına ait dişlerin, böcek kanatlarının, 3 küçük yengeç çeşidinin ve dinozorlardan önce yaşamış olan küçük hayvanların da olduğunu kaydetti.
Sülük Tedavisnde
Uygulanan Hastalıklar SÜLÜK TEDAVİSİ UYGULANAN BAZI HASTALIKLAR
Basur, Baş Ağrıları , Bel Ağrıları , Çıbanlara , Diş Eti İltihabı , Dudak , Çatlaması ,Egzama , Eklem Ağrısı , Göz Ağrıları , Göz Tansiyonları , Kaşıntı ,Kireçlenme , Kulak Çınlaması , Mantar , Migren , Romatizma , Sedef , Sinüzit , Sivilce , Uyuşma ve Şişlik , Varis Kullanım Şartları; ALINAN SÜLÜKLER YALNIZ BİR DEFA KULLANILMALI VE TEDAVİ SONRASI İMHA EDİLMELİDİR. BU DURUM KAN YOLU İLE BULAŞABİLECEK HASTALIKLARIN ÖNLENMESİ KONUSUNDA SON DERECE ÖNEMLİDİR Sülük tedavisi uygulamasında dikkat edilmesi gereken noktaların başında hastanın anemi (kansızlık) sorununun olmaması, kanı sulandırıcı ilaç kullanmıyor olması, pıhtılaşmaya engel bir hastalığının bulunmaması ve vücudunda aktif bir kanama odağının bulunmaması gelir. Ayrıca gebelerde ve emziren annelerde, kontrolsüz diyabet hastalığı veya kalp yetmezliği olanlarda da sülük tedavisi uygulanmaz. Affetmek Bir hastada kullanılan sülükler kesinlikle başka hastada kullanılmadan imha edilmektedir. kalbe iyi geliyor bir Böylece kan yoluyla bulaşan hastalıkların geçişi ABD’de yapılan araştırmada kalbinizi kıran kişileri bağışlamanın kalbe iyi geldiği engellenerek güvenli bir tedavi sağlanmaktadır.” ve sağlığı olumlu yönde etkilediği ortaya çıktı. Tıbbi Sülük Tedavisi hangi ABD’nin Kaliforniya eyaletinin San Diego şehhastalıklar için kullanılıyor? rinde bulunan San Diego Üniversitesinde gerçekleştirilen araştırmada insanların kendile- Tıbbi Sülük Tedavisi, atardamar ve toplardarini üzen kişilere kin tutmayıp onları affetmesinin mar tıkanıklıkları başta olmak üzere birçok
sağlıklarını olumlu yönde etkilediği ortaya çıktı. 200 kişi üzerinde yapılan çalışmada a ra ş t ı r m a c ı l a r d e n e k l e rd e n k e n d i l e rini üzen olayları hatırlamalarını istedi. Denek lerin yarısından olayları affe dici bir bakış açısıyla değerlendirmeleri istenirken diğer yarısına kendilerini yıkan anılarını içlerindeki öfkeyle anmaları istendi. Bu duyguları yaşarken monitörlere bağlanan deneklerin kan basınçları ve kalp atışları izlendi. Olayları öfkeyle değerlendiren grubun kan basıncının affedici gruba göre çok yüksek olduğu gözlenirken kin tutmayan ve kendilerini üzenleri affedenlerin kalp sağlıklarının da uzun vadede korunduğu belirtildi.
dolaşım sistemi hastalığında, iltihaplı ve iltihapsız eklem romatizmalarında, yumuşak doku romatizmalarında, Belfıtığında, Sedef ve Egzama gibi cilt hastalıklarında, Zona hastalığında, Hemoroitde (basur, mayasıl) Prostatda, Baş ağrısında, Migrende, Meniere hastalığında, Çıbanda, Diş ağrısı ve iltahabında Göğüs urlarında (iyi cinsli) Ani İşitme Kayıbında ve çeşitli Kulak hastalıklarında (Orta Kulak İltahablanması, Tinnitus...), Göz tansiyonu (glokom) ve buna bağlı görme kayıplarında, ayrıca Ortopedi ve Rekonstrüktif Cerrahi kapsamında, gangren gelişmekte olan kopuk organ tamirlerinde de tüm dünyada yaygın biçimde başarıyla kullanılmaktadır. Hemofili gibi kanın pıhtılaşmasına engel bir hastalığı olanlarda, düzensiz seyreden, aniden yükselip düşen kan şekeri ve tansiyon değerlerine sahip insanlarda ve kalp yetmezliklerinde sülük tedavisi uygulanmaz. Kansızlık yani anemi sorununun bulunması, kanı sulandırıcı ilaç kullanımı, yakın bir zamanda mide-barsak kanaması gibi bir hastalık geçirilmiş olması. Ayrıca diyalize girmekte olan hastalara sağlık durumu çok değişken olduğundan Sülük Tedavisi yapılmaz. Tedbiren gebelik ve emzirme dönemlerinde de hirudoterapi uygulanmaz.
BM Genel Sekreteri Ban Ki Moon’un Srebrenitsa’yı ziyareti sırasında tespit edilen toplu mezarda, 2 soykırım kurbanının daha kalıntılarına ulaşıldı. BM GENEL SEKRETERİ BAN Kİ-MUN’UN ZİYARETİ SIRASINDA TESPİT EDİLEN TOPLU MEZARDAN ÇIKARILAN KURBAN SAYISI 5’E YÜKSELDİ Saraybosna, 2 Ağustos 12 (T.A.K.): BM Genel Sekreteri Ban Ki Moon’un 26 Temmuz’da Srebrenitsa’yı ziyareti sırasında tespit edilen toplu mezarda, 2 soykırım kurbanının daha kalıntılarına ulaşıldı. Bosna Hersek Kayıplar Arama Enstitüsü Başkanı Amor Maşoviç, AA muhabirine yaptığı açıklamada, savaş zamanında BM bünyesinde görev yapan Hollandalı askerlerin bulunduğu eski akümülatör fabrikasının 100 metre ilerisinde tespit edilen toplu mezarda, 2 soykırım kurbanının daha kemiklerine ulaşıldığını bildirdi. Maşoviç, tespit edilen toplu mezarın yerinin, Hollandalı askerlerin kaldığı fabrikaya yakınlığının, kurbanların BM bünyesinde görev yapan askerlerin gözü önünde katledildiğini kanıtlar nitelikte olduğunu belirtti. Bosna Hersek Savcılığı’ndan beklenen kazı izinlerinin kendilerine bugün ulaştığını ifade eden Maşoviç, kazılar sonucunda, bir bebek, bir genç kız, iki yaşlı erkek ve bir yaşlı kadının kalıntılarına ulaştıklarını söyledi. Maşoviç, 12 metre uzunluğunda, 3,5 metre genişliğinde ve 2 metre derinliğindeki toplu mezarı uzun zamandır aradıklarını vurguladı. Bosna’daki savaş sırasında BM’nin güvenli bölge ilan ettiği Srebrenitsa, 11 Temmuz 1995’te Ratko Miladiç’e bağlı Sırp birlikleri tarafından işgal edildi. İşgal üzerine BM bünyesindeki Hollandalı askerlere sığınan sivil Boşnaklar, Sırplara teslim edildi. Otobüs ve kamyonlara bindirilen Boşnaklar’dan 8 bin 372’si götürüldükleri ormanlık alanlarda, fabrikalarda, depolarda hunharca katledildi. Katledilenlerin cenazeleri, çeşitli toplu mezarlara gömüldü. Yapılan çalışmalar sonucu Srebrenitsa ve çevresinde açılan toplu mezarlardan çok sayıda soykırım kurbanının cesetlerine ait kalıntılar bulundu. Hala yaklaşık bin 500 ile 2 bin arasında soykırım kurbanının cesedine ulaşılamadı.
Bankalarla Anlaşmalıyız
Halide ÜMİTFER
Diş Hekimi
Tel: 0212 556 45 30
Adres: Çalışlar İncirli, Ömür sk.No.1/1 Bahçelievler/
Bilgilenmek İbrahim SOYTÜRK
Bulgaristandan G ö ç l e r I. 1877–1878 GÖÇÜ
Bulgaristan’dan ilk büyük Türk göçü, “93 Muhacereti” olmuştur.Yani 1877–1878Osmanlı-RusSavaşısırasındagörülenbozgungöçü.Bugöç, Bulgaristan’ın kuruluş günlerine rastlamış ve yedi ay kadar süren 1877– 1878 savaşında bir milyon kadar Rumeli Türkü göçe zorlanmıştır. 1877’de Koca balkanın kuzeyinden ve 1878’in ilk aylarında güneyinden Osmanlı Ordusunun peşi sıra Bulgaristan verilerine göre 885,000’den fazla Türk asıllı Osmanlı tebası Anadolu’ya sığındı. Hukuki antlaşmalar yapılmadan malını mülkünü terk edip kaçan bu insanların akıbetleri yaAllah’a ya da dönemin idarecileri kalmıştır. Göçe zorlanan yüz binlerceTürkün geride bıraktıkları mallar, mülkler Bulgarlarca yağma edildi. Bulgar ve Rus tarihçileri bu büyük gasp olayını uzun zaman gizledikler. 1953’te Bulgar devletinin 75. yıl dönümünde bu konuda yayın yapmaya ve bir “toprak ihtilali(Agrary Perevorat)” yaptıklarını söylemeye başladılar. Bulgar Prensliği nezdinde ilk Osmanlı Komiseri veya temsilcisi Nihat Paşa, gasp edilen Türk topraklarını da Bulgarlarla görüşmek niyetindeydi. 1880 yılında Sofya’ya giderken yanında 100 sandık dolusu tapu senedi de götürdü. Bunlar 93 Muhacirleri’ne ait mülklerin tapularıydı. Ama Türk göçmen emlakinin bedeli Bulgarlardan alınamadı Osmanlı – Rus Savaşı(1878 – 1878) neticesi, 1878’de imzalanan Berlin Antlaşması ile Bulgar Prensliği kuruldu. Antlaşmanın 5.bendine Türk Müslümanları koruyan hükümler konuldu. Bulgar Prensliği, Antlaşmanın 5. bendine göre Türklerin can ve mal emniyetini sağlayacak, din ve eğitim özgürlüğüne müdahale etmeyecek, hak ve çıkarlarına aykırı yasa çıkarmayacaktı. Berlin Antlaşması Bulgaristan için anayasa değerindeydi.
II.
1879–1880 GÖÇÜ
III.
1884 GÖÇÜ
IV.
1893–1902 GÖÇÜ
V.
1912-1913 GÖÇÜ
VI.
1923–1939 GÖÇÜ
Rus Ordusu 1879 yazında Bulgaristan’dan çekildiğinde, Türklere yönelik Bulgar terörü yeniden başladı. Bulgar yönetimi Türklerin can ve mal güvenliğini sağlamak gerekçesiyle Türk bölgelerinde sıkıyönetim ilan etti. Sıkıyönetim gerekçesiyle Türklerin silahları toplandı, geceleri sokağa çıkmaları yasaklandı. Fakat Bulgarların silahları toplanmadı ve geceleri sokağa çıkmaları yasaklanmadı. Bu durumdan yararlanan Bulgar çeteleri yeniden köylere saldırmaya, yağma etmeye ve çocuk, kadın yaşlı demeden öldürmeye ve göçe zorlamaya başladı. Bu olaylar nedeniyle de Bulgaristan’dan Türk topraklarına olan zorunlu göçlerde hızlandı. Varna’dan ve Tuna nehri kıyılarından deniz yoluyla İstanbul’a ve kara yoluyla da Edirne’ye doğru binlerce göçmen yola çıkmıştır. Haziran 1879, Eylül 1880 tarihleri arasında yalnız Varna limanından 17.390 TürkAnadolu’ya göç etmiştir. 1884 yılında Bulgaristan’dan Türkiye’ye 600 bin Türk göç etmiştir. Sofya’daki Fransız Temsilcisi 3 Nisan 1884 gününki raporunda Bulgaristan’dan 600 binden fazla Türkün göç ettiğini bildiriyor ve şöyle diyordu: “Tuna nehrinden Balkan Sıradağlarına, Balkanlardan Sofya’ya kadar toprak pek bereketli ama pek işlenmiş değil. Çünkü Müslümanların göçü, Bulgaristan’ı 600 binden fazla işgücünden mahrum bıraktı. Birçok bölgede Türk insanının hemen hemen yok olup gitmesinden doğan boşluğu yabancı işçiler de dolduramıyor.” 1893 – 1902 Bulgaristan’dan Türkiye’ye göçlerin en durgun olduğu yıllardır. Türk – Bulgar ilişkileri normaldir. Böyle olduğu halde göç durmayıp, ince ince akan su gibi sürmeye devam etmiştir. En durgun yıllarda bile Bulgaristan’dan Türkiye’ye her yıl ortalama 7 bin kadar göçmen gelmiştir. Bulgar resmi istatistiklerine göre; 1893 – 1902 yılları arasında Bulgaristan’dan Türkiye’ye 70.603 göçmen gelmiştir. Bunların yıllara göre dağılımı aşağıdaki tablodaki gibidir. Canlarını kurtarabilmek için yüz binlerce RumeliTürküAnadolu’ya sığınmak için göç yollarına döküldü. Balkan Savaşı göçmenlerinin kesin sayısıbilinmiyor.BirkaynağagöreBulgarişgalinedüşenBatıTrakya’dan 200 bin kadar Türk yerlerinden kaçıp Osmanlı topraklarına sığınmışlardır. Makedonya’dan da 240 bin Türk göç etmiştir. Böylece Balkan Savaş’ında toplam 440 bin kadar Türk, Makedonya ve Trakya’dan Anadolu’ya göç etmiştir.Aynı dönem Balkanların başka yörelerinden kopan göçmenler dehesaba katılırsa, Balkan Savaşlarında yaklaşık bir milyon kadar Rumeli Türkü’nün yurtlarından sökülüp atıldığı, bu kitlenin 200 bin kadarının savaş sırasında can verdiği, geri kalanın daAnadolu’ya sığındığı söylenebilir. Cumhuriyet döneminde Bulgaristan’dan ilk kez göç işi bir anlaşma ile düzene bağlanmıştır. 18 Ekim 1925 tarihindeAnkara’da imzalanan Türk – Bulgar ikamet sözleşmesi, göç konusunu da düzenlemiştir. Buna göre, Bulgaristan’da yaşayan Türklerin isteğe bağlı göçlerine engel olunmayacaktır. Bu dönemde 2 silahlı Bulgar örgütü, Bulgaristan Türklerine zulüm yapıyordu. Kuzey Bulgaristan’da Rodna Zaştita(Yurt Koruması) ve Güney Bulgaristan’da Trakya Komiteleri, Türk azınlığına durmadan saldırıyorlardı. Bu günkü Bulgar kaynaklarının belirttiğine göre, Rodna Zaştita 1923 yılında kurulmuş faşist bir örgüttür. Üyeleri çoğunlukla öğrencilerden oluşan bu örgüt güçlü bir Bulgar Monarşisi yaratmak ve demokratik ve demokratik özgürlükleri kaldırmak için çalışıyordu. 1936 yılına kadar ayakta kaldı ve o yıl askeri rejim tarafından lağvedildi. BulgaristanTürklerini göçe zorlamak istiyor ve Türklere karşı çeşitli saldırılar düzenliyordu. Güney Bulgaristan’da, özellikle Rodoplar bölgesindekiTürklere karşı saldırıları da daha çok Trakya Komitesi düzenliyordu. Bu iki örgütün saldırıları karşısında Bulgaristan Türkleri kafileler halinde Türkiye’ye göç etmek zorunda kalıyorlardı. Bulgarların bu köklü Türk düşmanlığı öncelikle Bulgaristan Türk azınlığına yapılan eziyetler biçimde göze çarpıyordu. Bulgarlar, Türklere besledikleri köklü kiniTürk komşuları üzerinde söndürüyorlardı. Bunların sonucunda da Bulgaristan’dan Türkiye’ye göç kesilmiyordu. 1923 -1933 yılları arasında Bulgaristan’dan Türkiye’ye 101.507 kişi göç etmiştir. Devamı Gelecek Sayıda
12
Özlü Sözler
Doğduğunuz zaman siz ağladınız, dünya güldü. Öyle bir hayat yaşayın ki, öldüğünüzde dünya ağlasın, siz gülün. “Ben dostlarımı ne kalbimle ne de aklımla severim.Olur ya kalp durur akıl unutur. Ben dostlarımı ruhumla severim, O ne durur, ne de unutur.” Mevlana -Yaşamda en gerçekçi yol gösterici, bilimdir. Mustafa Kemal İnsanlar başaklara benzer. İçleri boşken başları havadadır, İçleri doldukça eğilirler. En yüksek dağalarda hatta zirvelerde de kartallar da bulunur, yılanlar da. Bunlarda iki fark vardır, birisi oraya süzülerek, diğeri ise sürünerek gelmiştir.” İNSANOĞLU DAİMA KAZANMAK İSTER. ANCAK, UNUTULMAMALIDIR Kİ ; GALİBİYETLERİN UÇUK SEVİNÇLERİ MAĞLUBİYETLERİN DE ÖNEMLİ DERSLERİ VARDIR.
Derin İsrail’den;Türkiye Süper Güç
Derin İsrail’den “Türkiye’nin süper güç olduğunu kabul edelim” itirafı geldi. İsrail’in eski genelkurmay başkanı Şaul Mofaz, ‘süper güç’ diye nitelediği Türkiye’yle ilişkilerin birkaç ay içinde düzeleceğini umduğunu belirtti Başbakan Binyamin Netanyahu’nun hükümetine yaklaşık 40 gün önce katılan Kadima partisinin lideri Şaul Mofaz, Ankara-Tel Aviv arasındaki ilişkinin eski günlerine geri dönmesi için önemli mesajlar verdi. BaşbakanYardımcısı Mofaz, ABD’de Ortadoğu üzerine çalışmalarıyla tanınan düşünce kuruluşu The Washington Institute for Near East Policy’de yaptığı bir konuşmada ‘Türkiye’nin bölgede bir süper güce dönüştüğünün anlanması gerektiğini’ belirtti. “Türkiye ile geçmişte olduğu gibi stratejik ilişkilerimiz olmalı. Artık geçmişi geride bırakıp geleceğe bakmalıyız” diyen Mofaz, ‘Türkiye-İsrail ilişkilerinin düzeltileceği yönünde İsrail tarafında bir umudun olup olmadığı’ şeklindeki soruyu yanıtladı.
Kurnaz insanlar, okumayı küçümser, “EN İYİ DOSTUM TÜRK GENELKURMAYIYDI” b a s i t i n s a n l a r s a y g ı d u y a r, Türkiye ile ilişkilerin çok önemli olduakıllı insanlar ise ondan faydalanırlar ğunu vurgulayan Mofaz, “Özellikle İsrail’de olmak üzere hepimiz, Türkiye’nin bölgeTürk dilini seviniz! sinde bir süper güç haline geldiğini anlamalıÇünkü Türklerin en az geçmişleri kadar bü- yız. Türkiye’yi bölgemizde bir süper güç olayük geleceği olacak ve bu gelecek, o geçmişe dayanacaktır. KENDİNİZE YAPILMASINI İSTEMEDİĞİNİZ BİR ŞEYİ BAŞKALARINA DA YAPMAYINIZ.
İnsanları olumlu yönde düşünmelerini sağlayabildiğiniz takdirde Tüm dünyayı düzeltiniz demektir. Bugünden sonra divanda dergâhta, mecliste, meydanda, Türkçeden başka dil kullanılmayacaktır.
1277, Karamanoğlu Mehmet Bey
Türk Milletinin dili Türkçedir. Türk dili dünyanın en güzel, en zengin ve en kolay dilidir.TÜRK DİLİ, TÜRK MİLLETİNİN KALBİDİR.. Gazi Mustafa Kemal Tanrı kendilerini yeryüzü hükümdarı ve devrin hakanları yaptı. Herkesçe üstün kıldı. Onları ve kendilerine sığnanları aziz eyledi. Buharalı ve Nişaburlu iki bilginin senetleri ile bildiklerine göre, Oğuz Türklerinin zuhurundan ve kıyamet gününden bahseden Peygamber Efendimiz, “Türk dilini öğrenin; Çünkü onların uzun sürecek saltanatları vardır” buyurmuştur. Bu rivayet doğru ise din, değilse akıl Türkçenin öğrenilmesini emreder… Kaşgarlı Mahmut Milleti ayakta tutan dil birliği, inanç birliğidir. Milletim Türk, vatanım Türkiye, ülküm Türklüktür.
Mustafa Kemal Atatürk
Ey Türk Milleti; Su gibi aktığın kanına, dağlar gibi yığdığın kemiklerine layık ol. Orhun Abideleri
Huseyin ÖZKAN Dobruca Tekstil San.Tic.Ltd. Şti. Laleli Cad.Sait Efendi Sk. Astor Center No.55 Laleli / İst. Tel: 0212 458 21 20 / 458 21 19
rak görüyorum, bunda hiçbir şüphe yok” dedi. Mofaz, sözlerine şöyle devam etti: “Türkiye ile geçmişte olduğu gibi stratejik ilişkilerimiz olmalı. İsrail Genelkurmay Başkanı’yken en iyi dostum Türk Genelkurmay Başkanı’ydı. Bunu (ilişkilerimizdeki sorunları) çözmeliyiz. Biz derken, iki taraftan da liderleri kastediyorum. Bir araya gelmeli, konuşmalı, geçmişi geride bırakmalı ve geleceğe bakmalıyız. Bunun önümüzdeki aylarda gerçekleşeceğine inanıyorum. Ne zaman ve nasıl olacağını söyleyemem ama hem İsrail’in hem de Türkiye’nin stratejik hedefleri için bu gerekli.” Mofaz, bir soru üzerine, Türkiye ile İsrail arasındaki geçmişteki olumlu ilişkilerin şimdi de olması gerektiğini yineleyerek, “Bu hem bizim hem de Türklerin atması gereken stratejik bir adım” dedi.
ABD, Türkiye’de Nükler Silah Var
ABD Türkiye’de nükleer silah olduğunu kabul etti. Wikileaks’in açıkladığı belgelere göre, ABD’nin Türkiye’de nükleer silah bulundurduğu yönündeki iddialar da doğrulanmış oldu. ABD’nin Berlin Büyükelçiliği’ne ait 12 Kasım 2009 tarihli belgede, ABD’nin Almanya Büyükelçisi Philip Murphy, ABD Dışişleri Bakanlığı müsteşarı Philip Gordon ile Almanya’nın Ulusal Güvenlik Danışmanı Christoph Heusgen’in görüşmesinin tutanağı yer alıyor. Tutanakta, Heusgen’in Rusya’nın elinde “binlerce” nükleer silah varken, halen Almanya’da bulunan 20 adet taktik nükleer silahın tek taraflı olarak
çekilmesinin anlamsız olacağını söylediği belirtildi. Alman yetkili, silahların çekilmesinin eş zamanlı yapılmasını önerdi. Gordon da buna cevaben Almanya’nın teklifiyle ilgili süreci başlatmadan önce bütün olası sonuçların düşünülmesi gerektiğini ifade etti. Tutanakta, “Örneğin Almanya’dan ve muhtemelen Belçika ve Hollanda’dan nükleer silahların çekilmesi, her ne kadar kendisi de kalması gerektiğini düşünüyor olsa da siyaseten Türkiye’nin silah stokunu elinde tutmasını zorlaştırabilir” denildi.
200 YILLIK SORUYU TÜRK ÖĞRETMEN ÇÖZDÜ
Bulgar ve Romen Öğrenciler Çiğli’de
İtalyan matematikçi Gianfrancasco Malfatti’nin 1803 yılında ortaya attığı matematik sorusunu, 201 yıl sonra bir Türk öğretmen çözdü Emekli öğretmen Mustafa Töngemen’in, 7 yıl çalışarak bulduğu cevap, Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu tarafından onaylandı TÜBİTAK’ın kabul yazısında, “Matematik öğretmeni Mustafa Töngemen’in, Malfatti’nin, ‘Üç çemberi bir üçgen içine içten teğet yerleştirme’probleminin cetvel ve pergelle çizilebilirliğini, gayretle yürüttüğü özverili çalışmalarla ve ana hatlarıyla doğru bir çözüme ulaştırdığı kanaatindeyiz ” denildi Malfatti’nin problemi, ‘mermerden yapılmış bir üçgenden, dik prizmadan en az malzeme ziyan olacak şekilde üç dairesel dik silindir çıkarma’yı amaçlıyor Mustafa Töngemen, her gün iki saat çalışarak 7 yıl boyunca problemi çözmekle uğraştı Geçtiğimiz ay, üçgen içinde 10 daireyi bularak kesin çözüme ulaştı Zaman’ın sorularını cevaplayan Mustafa Töngemen, sonuç çizimlerini en basit şekilde gösterdiğini ve içine 3 daire yerleştirdiğini anlattı Bugüne kadar yüzlerce bilim adamının soruyu çözmek için gayret sarf ettiğini; ancak başarılı olamadığını kaydeden Töngemen, yaşadıklarını şöyle özetledi: “1993 yılında Matematik Dünyası isimli dergiyi okurken karşıma Malfatti’nin sorusu çıktı Bir dersanenin müdürlüğünü yapıyordum Çalışma yoğunluğu sebebiyle üç yıl soruyla ilgilenemedim Daha sonra 1 Ağustos 2003’te kesin çözüme ulaştım Bunu kanıtlamak için birçok kuruma başvurdum Son çare olarak Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’e mektup yazdım Sezer, 13 gün içinde hem bana hem de TÜBİTAK’a bilgi verdi Bağlantı kurduğum TÜBİTAK, beni Ege Üniversitesi Fen Fakültesi Matematik Bölümü Geometri Anabilim Dalı’na gönderdi Burada dört defa, günde 2,5 saat bilgime başvuruldu Üniversitedeki hocalar görüşlerini TÜBİTAK’a iletti Sonunda TÜBİTAK resmi bir yazıyla soruyu çözdüğümü bana bildirdi ” Emekli matematik öğretmeni Mustafa Töngemen, uluslararası bilimsel bir dergiyle ilişki kurarak çözümü yayınlatmak istiyor 1947 yılında Bolu’nun Gerede ilçesinde doğan Mustafa Töngemen, ilk ve ortaokulu Gerede’de, liseyi Bolu’da bitirdi İstanbul Eğitim Enstitüsü Fen Grubu’nu 1967 yılında tamamlayan Töngemen, 11 yıl boyunca devlet okullarında öğretmenlik yaptı Daha sonra özel dersanelerde çalışmaya başlayan Töngemen, evli ve iki çocuk sahibi
Büyükçiğli Anadolu Lisesi’nin Avrupa Birliği Comenius Projesi çerçevesinde Çiğli’ye gelen 32 öğrenci ve öğretmen Çiğli Belediye Başkanı Metin Solak’ı ziyaret etti. “Eğitim Dışı Faaliyetler” konulu çalışmada 5 gün süreyle Çiğli’de kalan öğrenciler okulda atölye çalışmalarına katıldılar. İlçedeki spor kulüpleri, kamu kurum ve kuruluşlarının temsilcileriyle bir araya gelen öğrenciler, ziyaret ettikleri Başkan Solak’a farklı kültürel değerleri daha yakından tanıma fırsatı bulduklarını söylediler. Karşılıklı iletişim ve etkileşimin önemini belirten öğrenciler, Çiğli’de Türk öğrenci ailelerinin yanında kaldıklarını ve burada karşılaştıkları yakın dostluk, arkadaşlık ve sevgi ortamından çok etkilendiklerini de ifade ettiler. Türk, Bulgar ve Roman yetkililere teşekkür ederek birer plaket sunan Başkan Metin Solak ise değişik kültürlerden ortak düşünce üretilmesini önemsediklerini söyledi. Yerel yönetici olarak bu tür çalışmaların bizzat içinde olarak desteklediklerini kaydeden Başkan Solak, belediye olarak farklı ülkelerden çok sayıda kardeş belediyelerinin olduğunu ve bu ilişkilerin sağlıklı bir şekilde yürütüldüğünü de sözlerine ekledi.
Bulgaristan Türklerinin Sesi
Tarih Mehmet ÇAKIR
OSMANLI’DA TERÖR AMACIYLA OLUŞTURURULAN ÖRGÜTLER Osmanlı devletinde ermeniler terör amacıyla ilk olarak Van’da “Kara haç” (1878), Erzurum’da “Vatan müdafaaçıları” (1881) örgütlerini oluşturdular ki, burada da asıl maksat ermenilerin silahlanması idi. 1882 yılında bu örgütler deşifre olunarak üyeleri hapse atıldı. Daha bir terör amaçlı örgüt olan “Armenakan”, ermeni Mkrtıç Portakalyan tarafından kurulmuştur. M. Portakalyan 1885 yılında Fransa’ya gelerek “Ermenistan” gazetesini çıkarmaya başladı. Aynı yılın yazında o, 9 öğrencisiyle yeniden İstanbul’a dönmüş ve “Armenakan” örgütünü kurdu. Portakalyan’ın çıkarmış olduğu “Ermenistan” gazetesi hem Osmanlı İmparatorluğu’nda, hem de Rusya’da yasaklanmıştı.1 Örgütün proğramında şu görevler vardı: milliyetçi ermenilerin birleşmesi, yerlerde komiteler kurmak, ermeni ahaliyi silahlandırmak, gerilla mangaları oluşturmak, halkı isyana ayaklandırmak. Van’da ermeni okullarının birinde askeri hazırlık işi milliyetçe rus olan binbaşı Kamsargan tarafından düzenlenmişdi. “Armenakan” örgütünün yanısıra, “Hnçak” ve “Daşnaksütyun” partileri de kuruldu. “Hnçak” (hnçakermeniceden tercümede hayat anlamına gelir) partisinin kurucuları da Türkiye ermenileri idi. 20 yaşlarında gençler olan Avetıs Nazarbekyan ve Marianna Vardanyan Paris’te tahsil hayatlarını sürdürürken ermeni öğrencileri bir araya getirerek, marksist ideyaları öğrenmeğe başladılar. 1886 yılında 3 kişiden oluşan bir komite kuruldu. Daha sonra Cenevre’de “Hnçak” partisini kurdular (1887). “Hnçak” partisinin asıl amacı Osmanlı topraklarında bağımsız Ermenistan devletinin kurulması idi. Hemen ardınca İran ve Rusya topraklarında da böyle bir Ermenistan devleti kurulmalı ve her üç devlet Federatif Ermenistan adlanan devlette birleşmeliydi. “Hnçak” partisi İstanbul’u kendisine merkez seçerek Osmanlı Türkiye’sinin farklı kentlerine delegelerini yolladı. “Hnçak” partisi Samsun ve Zeytun’daki isyanların organizatörüydü. 1896 yılında parti iki gruba ayrıldı. A. Nazarbekyan’ın sosyalist sloganlarını kabullenmeyen grup, 1898 yılında İskenderun’da yeni “Yeni Hnçak” partisini kurdu.3 1885 yılının 30 eylülünde ermeni terör örgütünün üyeleri İstanbulun Kumkapı mahallesinde polisle karşıdurma yaratmışlar. Polisler ve ermeni milletinden olmayan sivil insanlar arasında ölenler olmuştur. Önceden sakin gösteri geçirileceği konusunda demeç verilmesine rağmen, ermeniler silahla geldiler. Terörist ve yandaşlarının emelleri sonucunda tüm şehir üç gün zarfında felç durumunda kaldı.4 “Hnçak” terör örgütünün proğramının 4. maddesinde yazılmıştır: “İnkilabi hökumet amacına ulaşmak için şu metodları kullanmalıdır: tebligat, propoganda, terörizm, tahribatçı örgütler kurmak... Tebligat ve terörizm insanların daha güçlü ve cesur olmasına hizmet etmelidir”. “Hnçak” ermeni terör örgütünün proğramının diğer bir maddesinde belirtilmiştir: “Türkleri ve kürtleri her fırsatta katletmeli, ana amaçlarına ihanet eden ermenileri hiçbir zaman affetmemeli, onlardan öc almalı” 1890-1892 yıllarında “Hnçak” ermeni terör örgütü Osmanlı Türkiyesi’nde 65 000 silahsız müslümanı türkleri ve kürtleri katletmiştir5 “Hnçak” terör örgütünün ermeni ceza ekiplerinin kurbanları arasında ihtiyarlar, kadınlar, çocuklar da vardı. Katliamlar idam ve işkencelerle gerçekleşirdi. Ermeniler Müslüman din adamlarının ellerini, bacaklarını bağlayarak, onları islami kitaplardan oluşturdukları ateşin içine atıyorlardı. Katliamlar, seri cinayetler o kadar gözgöre yapılmaktaydı ki, “Hnçak”ın başkanları kamoyunca ifşa edilecekleri korkusuyla yabancı devletlere kaçmşlardı. Onların çoğu kısmı isimlerini, soyadlarını değişip, fransız, italyan, arap, türk adları almışlar. Bellidir ki, yüz yıllar geçecek ve ermeni diasporası yapmak senaryosu hiç değişmeyecektir. 1892 yılında Cenevre’de “Daşnaksütyun” partisinin I. toplantısı oldu. Toplantıda partinin proğramı tesbit edildi. Proğramın maddelerinde şu meseleler yer almaktaydı: askeri birliklerin oluşturulçması, ahalinin silahlandırılması, isyankar komitelerin kurulması ve onların güvenliliğinin sağlanması, silahlı eylem, devlet görevlilerinin katli, devlet binalarının, yapılarnın yakılması ve terör. Parti iki bürosunu Doğu ve Batı bürolarını kurdu. Doğu bürosu Giresun-Diyarbakır, Zakafkasiya, Rusya ve İran, Batı bürosuysa Balkanlarda, Amerika, Mısır ve diğer batı devletlerinde görevlerini gerçekleştirmeliydi. “Daşnak” partisinin 1919 yılında gerçekleşen toplantısında Türkiye ve Rusya ermenileri oturan toprakları ihlaletmek yoluyla, hür ve bağımsız “Ermenistan Respublikası” kurmak ideyası daşnakların son amacı ilan edildi.
Bulgaristan Türklerinin Sesi 13
Dünya Medyasından Haberler Thomas Cook bu yaz Yunancadan çok Türkçe konuşuyor
Avrupa’nın en büyük tur operatörlerinden Thomas Cook, mevcut sezona dair değerlendirmelerini kamuoyu ile paylaştı. 2012 – 2013 Avusturya broşürlerini tanıtan Turizm şirketi Yunanistan’a yönelik talebin halen çok düşük olduğunu açıkladı. En çok tercih edilen destinasyonlar sıralamasında İspanya’dan sonra Türkiye’nin, uzun yıllardır ilk kez Yunanistan’ı üçüncülüğe iterek ikinciliğe yükseldiğini duyurdu. Ayrıca Thomas Cook’un yaz rezervasyonları geçen yılın aynı dönemine göre, İspanya, Türkiye Tunus ve diğer uzak destinasyonlara olan talep nedeniyle, yüzde 2 artmış durumda olduğu da belirtildi.
Türk üniversite öğrencileri Avusturya’da tam zamanlı çalışabilecek
Bir yıl Avusturya’da yarı zamanlı dahi olsa bir yerde çalışmış olan Türk üniversite öğrencilerine sınırsız çalışma izni alma hakkı tanındı. Yüksek İdari Mahkemenin 40 yaşında bir Türk bayan üniversite öğrencisinin çalışma izni alamaması üzerine açtığı davada İş ve İşçi Bulma Kurumunun mevcut uygulamasını geçersiz saydı. Bugüne kadar ikamet mevzuatının Türk üniversite öğrencilerine tam zamanlı bir iş için çalışma izni vermediği savunuluyordu. Ancak bunun geçerli bir sebep oluşturmadığına hükmeden Yüksek İdari Mahkeme, kararını Türkiye ile 1980’de o dönemler Avrupa Ekonomi Topluluğu olarak adlandırılan AB arasında oluşturulan müktesebata dayandırdı.
Afganistan: Fransız birliklerin çekilmeye başlaması Kabil’in kuzeydoğusundaki Surobi’de bulunan Fransız askerleri, Cumhurbaşkanı’nın öngördüğü süreden beş ay önce burayı terketti.Yaklaşık350kadaraskerinbölgedenayrılışı,yoldaTaliban saldırısına maruz kalmaması için son dakikaya kadar gizli tutuldu. Surobi’deki Fransız birlikleri, burayı terk ederek Kabil’e gitti. Yaklaşık 350 askerden oluşan birlik, bu hafta içinde Fransa’ya gelecek. Fransız askerlerin Afganistan’dan tümüyle çekilmesi, 31 Aralık’ta sona erecek. Fransız askeri yetkililere göre birliklerin ayrılmasını ileri bir tarihe almaya da gerek kalmayacak. Surobi’deki sorunsuz geçiş durumu da buna bir örnek oluşturuyor. Bölge, Afgan güvenlik güçleri tarafından kontrol edilmeye hazır durumda olduğu için görev değişimi sorunsuz bir şekilde halledildi.
Evet! Yine o kazandı
Muhteşem performansı ile 400 metre ferdi karışık finallerinde rekor kırarak altın madalya alan ve sonrasında doping iddiaları ile karşı karşıya kalan 16 yaşındaki yüzme harikası Ye Shiwen 200 metre ferdi karışıkta da rekor kırarak altın madalyayı kucakladı... Kadınlar 400 metre karışıkta 4.2843’le dünya rekoru kırarak altın madalyaya uzanan Çinli sporcunun özellikle son 100 metredeki serbest performansı şüphe doğurmuştu. Son ayağı 58.68’le bitiren Shiwen’in son 50 metredeki performansı erkeklerde aynı dalda tarihin en hızlı 2. derecesini yapan Amerikalı Brian Lochte’nin son 50 metresinden daha hızlıydı. Testler sonucunda doping yapmadığı anlaşılan genç Çinli yüzücü, inanılmaz performansı ve gülen yüzüyle milyonlarca insanın gönlünde taht kurdu.
Türk Arkası Yarınlar Brezilya Dizilerine Meydan Okuyor Güney Amerika’da çekilen diziler Osmanlı pembe dizileri karşısında güç kaybediyor… Türk dizilerinin artık yalnızca Ortadoğu’da değil, Balkan ve Kafkaslara da büyük bir ilgiyle izlendiği ortada... Bugün tam 20 Türk dizisi dünyanın 40 ülkesinde yayınlanıyor ve bu arkası yarınlar 2012 yılında da Batı Avrupa’yı ele geçirmeye hazırlanıyor. Amerika kıtasında hala Brezilya dizilerinin üstünlüğü söz konusu… Ortadoğu dendiğinde ise Türklerin başarısı kültürel nedenlere bağlanıyor. Ancak tüm başarı dini birlik, kültürel yakınlık ve geleneklerin benzemesinden ibaret olamaz çünkü Ortadoğu’daki birçok dini lider Türk dizilerini uygun olmayan içeriklerinden ötürü eleştiriyor. Her ne olursa olsun Osmanlı dizilerinin bu başarısı yalnızca sektörel bir zafer olarak algılanmamalı... Türkiye bu diziler sayesinde bölgedeki imajını iyileştiriyor ve kendi modelini yayıyor.
Polard hayatı boyunca cezaevinde kalacak Ortadoğu turu kapsamında dün İsrail`e gelen Amerikan Dışişleri Bakanı Hillary Clinton Mısır`da elde ettiği olumlu sonuçları İsrailli yetkililerle paylaştı. Ardından da konu İran ve Suriye`ye geldi. Bir basın mensubunun “Amerika`da hükümet için çalıştığı sırada İsrail`e bilgi sızdırdığı sebebiyle yakalanan Jonathan Pollard`a ne olacak?” sorusu üzerinde Hillary Clinton “ajanlık suçlamasıyla cezaevine konulan Jonathan Pollard hayatının sonuna kadar cezaevinde kalacak; cezası bunu gerektiriyor” diyerek çok kesin bir şekilde tavrını ortaya koydu. Ağır hasta olmasına ve sayılı günleri kalmasına rağmen tahliyesine izin verilmeyen Jonathan Pollard için İsrail hükümetinin ve Amerikan Yahudi Lobisinin yapmış olduğu baskılar hiçbir sonuç vermedi. Hillary Clinton bu sözler ile Jonathan Pollard`ın durumun değişmeyeceğini bir kere daha belirtmiş oldu.
Kuzeydoğu Bulgaristan’da yer alan Balçık, deniz başkenti olan Varna’nın 40 km kuzeydoğusunda bulunuyor. Eskiden kendisine Beyaz şehir denilirmiş, zira güzel beyaz tepeler arasında bulunmaktadır. Şehir, kadim zamanlardan günümüze kadar cazibesini daima korumuş. Balçık’ın güzel tabiatı ile kadim tarihi, yazarların, şairlerin ve ressamların hep ilham kaynağı olmuş. Balçık, günümüzde Karadeniz’in en çok ziyaret edilen tatil merkezlerinden biridir. Şehre gelen ziyaretçiler ve turistler müzeleri, resim galerisini, taş merdivenleri, çeşmeleri ve Romanya kraliçesi Maria Alexandrina Victoria de Edinburgh’un büyüleyici Tenha Yuva Sarayı’nı ziyaret edebilirler. Kuzey Karadeniz’in temel atraksiyonlarından sayılan saray, 100 ulusal turistik mekan listesinde bulunuyor. Binalar ve park, sarayın iki temel unsurunu teşkil ediyor. Sarayı ziyarete gelenler ve turistler için onun sırlı mekanlarını gezmek gerçekten bir maceradır. Sadece büyüleyici mimarisi ve zengin parkı değil, aynı zamanda büyük ve uzun ömürlü çiçeklerin bulunduğu ve temellerini 1955’te Ord. Prof. DakiYordanov’un attığı Botanik Bahçe’si de ilgi çekicidir. Botanik Bahçe, çiçek ve bitkilerin bilimsel amaçla yetiştirildiği, tasnif edildiği ve belgelendiğibiryer.Burada,inanılmazrenkveşekilçeşitliliğinesahipbitkileryetiştiriliyor.Atraksiyonlardanbiridebirdönümlükaçıkarazidetanıtılanbüyükçaplıkaktüslerdenoluşankoleksiyondur.Bukoleksiyon,Monako’dakikoleksiyondansonra v e Avrupa’datürününikincisisayılır.Bahçedekiseralarda,hentboltopubüyüklüğünde limonların yanı sıra muz, papaya gibi daha başka birçok ekzotik meyve yetişiyor.
Ya p t ı r ı m l a r a K a r ş ı İ r a n Türk Bankaları Arasında İşbirliği Reuters’in haberine göre İran’ın özel ve devlete bağlı şirketleri çeşitli ülkelerden gelen ithal tahılın ödemelerini kolaylaştırmak ve batı boykotunu aşmak için Türkiye’nin banka sistemini kullanıyorlar. Türk bankaları İran bankaları ile iyi bir işbirliği içerisindeler. Her ne kadar gıda ve tarım ürünleri batının boykot ettiği ürünler içerisinde olmasada, Amerika ve Avrupa İran bankalarını tek taraflı boykotlarla karşı karşıya bıraktılar ve İran bankaları ile iş birliği yapan diğer ülke bankalarıda batının boykotlarıyla karşı karşıya kalacaklardır.
Oreha, “İspanya’da hükümeti destekleyen bir halk hareketinin var olması gerektiğinin” altını çizerken kriz nedeniyle İspanya’daki milli bilincin zayıflamasını eleştirdi. Zor günlerde hükümetin uyguladığı reformları desteklemenin bir vatandaşlık görevi olduğunu ifade eden Oreja, “Ül- A n k e t s o n u ç l a r ı n a g ö r e ç o k s a kedeki ayrılıkçı güçlere karşı tetikte olmalıyız, İspanya’nın y ı d a g ö ç m e n a y r ı m c ı l ı k t a n ş i k a y e t ç i içinde bulunduğu kritik dönemi kendi lehlerine kullanmak Federal Ayrımcılıkla Mücadele Dairesi tarafından 9 bin ve ülke bütünlüğüne zarar vermek istiyorlar” diye uyardı. 200 Alman ve göçmen vatandaş üzerinde yaptırılan bir ankete göre göçmenlerin yüzde 41’i günlük hayatta kiralık ev aramadan iş aramaya ve eğitimden resmi dairelerdeki işlemlerine kadar pek çok alanda ayrımcılığa uğradığı kanaatinde. Ayrımcılığa Karşı Mücadele Merkezi ve Alman Vakıfları Göç Afrika zirvesinde ticari görüşmeler gerçekleşti... ve Uyum Bilirkişi Konseyi tarafından sonuçları dün Berlin’de 19’ncusu yapılan Afrika Birliği Zirvesi dün Mı- açıklanan araştırmaya göre toplumda ayrımcılığa uğradısır Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’nin de ka- ğını düşünen göçmenlerin sayısı Almanların yaklaşık iki katı. tılımıyla Etiyopya’nın başkenti Addis Ababa’da başladı. Ayrımcılığa uğradıkları kanaatinde olan göçmenler araAçılış konuşmasında Mısır halkının sevgi ve destek mesajını sında en kalabalık grubu da yüzde 31,3 ile Türkler oluşturuyor. ileten Mursi Mısır’ın Afrika kıtasındaki tüm diğer ülkelerle işbir- Ayrımcılığa Karşı Mücadele Merkezi Müdürü Christine Lüliği ve dayanışma içerisinde çalışmaya hazır olduğunu söyledi. ders, göçmenlerin ayrımcılık konusundaki en kötü tecrübelerini resmi makamlarda ve istihdam piyasasında edindiğini belirterek Mursi, ülkelerarası ticaretin gelişmesine bağlı ola- bunun kendileri için bir uyarı sinyali olması gerektiğini söyledi.
Biz kaç kişiyiz? Fransız istatistiklerinde bir milyon kişilik fark var. Fransa, kamuoyu yoklamasına dayalı bir nüfus sayım sistemini uygulayan tek ülke. Ancak sistemin sonuçları, nüfus bilimciler ve kendi çıkarına dokunan seçilmişler arasında sürtüşmelere neden oluyor. 27 Aralık 2011’de açıklanan bir kararnameye göre Fransız topraklarındaki kayıtlı nüfus sayısı 64 milyon 304 bin. Ulusal İstatistik Enstitüsü’nın sitesinde ise bu sayı 65 milyon 350 bin olarak veriliyor. Aralarında bir milyonluk bir fark olan bu iki sayının da kesin sonuçlar olduğu yazıyor. Sorun da burada başlıyor zaten. Nüfus kaybı veya nüfus artışı yaşayan şehirlerin bir sonuçta farklı diğerinde farklı olması, yerel yönetimleri zor durumda bırakıyor. Bazı yöneticiler, eski nüfus sayım sistemine geri dönülmesi gerektiğini savunuyor. Uzmanlar ise eski yöntemin hem işgücü hem de maliyet açısında çok yüklü olduğunu düşünüyor.
Balçik – Tenha Yuva Sarayı’ndaki Botanik Bahçe
Dior Paris defilelerini salladı Kim demiş moda artık tozlu raflarda kaldı diye? Pazar günü sonbahar-kış koleksiyonlarının ilk defileleri başladı. Defilelerin ilk gününde 19. yüzyılda doğan Parisli modaevi Christian Dior’da yeni bir enerji olduğu hissedildi. İlk gün çıkan 11 modaevinin defileleri arasında, tehlike altında olabilecek bir şaheser yaratıcısı da vardı. Christian Dior’un yeni sanat yönetmeni Raf Simons… Bu usta, hayalin gerçekle çatıştığı bir döneme tanıklık ediyor. Kendisinden önceki sanat yönetmeni John Galliano döneminin teknik renkleri, göz kamaştırıcı gösterileri sona erdi. Artık Dior’da yeni bir dönem başladı.
60 ülkenin vatandaşları vizesiz gelebilecek Kültürel Miras, El Sanatları Ve Turizm Bakanlığı turistleri İran’a çekmek için 60 ülkeye yönelik olarak uygulan an vizenin kaldırılması için emir verdi. Aynı zamanda havalimanlarında günübirlik vize uygulamasına geçilmesi de planlanıyor. Bu uygulamalarla yeni yılda İran’a 7,5 milyon turist çekilmesi hedefleniyor. Bu yeni uygulamalarla özellikle dünyadaki 1 mil- Keratea’da evler yandı yar Müslüman ve 200 milyon Şii için kutsal meKeratea’da dün çıkan yangında, bölgedeki muhkanların ziyaretinin kolaylaştırılması amaçlanıyor. teşem çam ormanının altı bin dönümü yandı. Yangın 11 evin de tamamen yanmasına neden olurken, 100 evde de maddi zarar meydana getirdi. Bununla beraber zeytinağaçları, ekili tarım arazi“ H ü k ü m e t e d e s t e k v e r e n b i r leri ve arı kovanları da yangının kurbanları arasındaydı... h a l k h a r e k e t i n e i h t i y a c ı m ı z v a r ” Ahaia’daki, Hanya’daki, Keratea’da son günlerde gerİspanya’nın eski İçişleri Bakanlarından Avrupa Parla- çekleşen büyük yangınlar itfaiye teşkilatının karşı karmentosu üyesi Jaime Mayor Oreja bugün gazetemize ver- şıya olduğu büyük sorunları da gözler önüne serdi. diği demeçte mevcut ekonomik krizin İspanya’nın sos- İtfaiyenin hava gücünün yarısının kullanılamaz olyal yapısı üzerindeki etkilerini değerlendirdi. ması ve karada bağlı kalması oldukça dikkat çekici.
rak Mısır’ın tarihi misyonunu yerine getireceğini ve öncü bir ülke olarak çalışmaya devam edeceğini de belirtti. Zirvede, özellikle kıtadaki işbirliği ile ticaret hacminin artırılması, su sorununun çözülmesi ve Nil nehrinin kıyısındaki ülkelerin dayanışma içerisine girmesi gibi konular ele alınıyor.
Filiz SOYTÜRK
Putin’in memkeleti yasak altında “Yasak Komedisi” yavaş yavaş muhalefetle mücadele yönünde bir girişim akımına dönüşüyor. Bu kez “fitne ile mücadelenin kahraman savaşçısı” rolüne San Petersburg Parlamentosunun bazı üyeleri soyundu. Onların öne sürdüğü yasa tasarısı onaylanırsa, “Rusya devrimlerinin beşiği” olan bu kent resmen Putin eleştirilerinden arınmış bölgeye dönüşecek. Daha önce halka hizmet halkın herhangi sorununu çözmek olarak algılanıyordu. Şimdi ise Putin yanlısı milletvekillerinin –kurgucu, detektif, ahlakçı, şov dünyası temsilcisi olan bu adamların çalışma yöntemi şöyle: masa arkasında oturuyorlar, kendi akıllı kafalarını kaşıyorlar, aynı anda hem hükümete sadık görünen, hem de şaşırtıcı bir şey düşünüyorlar. İşte St. Petersburg’da da oturup düşünmüşler; kenti daha kültürlü bir yer haline getirmek kararına varmışlar. Bunun için ise muhalefetin kent merkezinde protesto gösterisi veya başka politik eylem yapmasını yasaklamak yetiyormuş.
Tenha Yuva Sarayı’nın ana girişinden içeri girerken, güzel yapılmış demir kapılar görüyoruz. Tam onların yanı başında palmiye saksıları görüyoruz. Bunların koleksiyonu, bazıları 50 yaşın üzerindedir, tüm komplekste 33 türden oluşuyor. Demir kapılardan içeri giriyoruz ve birkaç merdiven çıkarak Gümüş Pınar adında bir kuyunun bulunduğu küçük bir meydana çıkıyoruz. Kuyu, adını daima soğuk ve içmek için uygun olan gümüş rengine benzeyen sudan almış. Kuyunun güneyinde bulunan kapılardan geçiyoruz ve “Cennet Bahçesi” adlı bahçeye giriyoruz. Bu bahçenin kuzeyinde bulunan duvarın ortasında üç kurnalı taş çeşme görünüyor. Yazın bu bahçenin manzarası, çiçeklerin mevsimine göre her ay değişiyor. Burada, türleri 250’nin üzerinde olan kaktüs bahçesi de yer alıyor. Bazı türlerinin yüksekliği 5 metreyi geçiyor ve böyleleri buradan başka Avrupa’da sadece Monako’daki “Ekzotik Bahçe”de bulunuyor. Sarayın güneybatı kıyısındaki terasların solundaki merdivenlerden yokuş aşağı iniyoruz ve karşımıza birbirinden büyüleyici yeni manzaralar çıkıyor. Bu merdivenlerden inerek girdiğimiz bu bölüm, uzunluğu bakımından üç büyük terasa ayrılıyor ve her biri muhteşem çiçek bahçesine çevirilmiş. İlk teras üzerinde doğuya doğru yürüyoruz. Banyoyu geçerek güzel bir taş hıyabandan (iki tarafı ağaç dikili yol) gidiyoruz. Bol bol açan “Beyaz Kremler Hıyabanı”nın yanından geçiyoruz. Her iki tarafa da konulmuş eski birer Hint vazosu var. Bahçenin en alt kısmına ta denize kadar inerek, orada şeker ağacını görüyoruz. Şeker ağacının meyveleri yemekiçinkullanılıyor,bumeyvelerdenÇin’dealkolizmekarşıilaçüretildiğibiliniyor. Bahçenin bu bölümünü başka bir bölümden ayıran yüksek taş duvarın yanına geliyoruz, buraya büyük iki kanatlı demir kapılardan giriyoruz. Burası ‘Mavi Dalga’bahçesi. Burada Rozarium denilen gül bahçesi bulunuyor ve 34 aşılanmış gül çeşidi yetiştiriliyor. İleriye doğru gidiyoruz ve “PrensTomislav’ın Köşkü” denilen dörtgen şeklindeki başka bir bahçeye giriyoruz. Bu bahçeden çıkarak, Roma tarzında yapılmış tek kemerli bir taş köprü üzerine çıkıyoruz. Öyle bir manzara var ki, tasvir edilemez. Bulunduğumuz yerden yaklaşık 50 metre ileride tek bir şelaleden akan berrak sular dökülüyor ve yaz güneşinin ışınlarının verdiği ısıyla, sanki eritilmiş gümüş dökülüyor gibi bir görünüm arzediyor. Şelalenin iki tarafından akan sulardan oluşan dere, etrafında çok sayıda gölgeli söğüt ağaçları olan yüksek kıyılarla çevrilmiş. Buranın birkaç metre batısında tamamen Doğu tarzında inşa edilen ve üzerinde cami minaresini andıran bir kulenin dikildiği, başka bir bina daha yükseliyor. Buradan yürüyerek Kara Dalga denilen yapıya gidildiği biliniyor. “İnci Çiçekleri Hıyabanı” denilen hıyabana vardığımızda orada kauçuk ağacını görüyoruz. Bir başka hıyabandan aşağı iniyoruz ve başka bir köprüye çıkıyoruz. Karşıda taştan bir köşk yapılmış. Yukarı doğru devam ediyoruz. Girişin hemen önünde sert gövdeli daima yeşil duran güney ağaçlarından olan porsuk ağaçları var. Porsuk ağaçları yaklaşık 4 bin yıl yaşıyor, vatanları ise Çin’dir. Böylece, Tenha Yuva Sarayı’nın Botanik Bahçe’sindeki ziyaretimizi tamamladık. Sarayın gerçekte tam ne ifade ettiğini anlamak için, tasviri mümkün olmayan içindeki diğer şeyleri kendi gözlerinizle görmeniz gerekiyor.
14 Analizler
Çoçten Günümüze Sosyo-Politik Etkiler
Fransız Türkolog F. Georgeon, “Türk Milliyetçiliğinin Kökenleri, Yusuf Akçura” adlı eserinde Türk milliyetçiliği hareketinin doğuşunu irdelerken, Türkiye dışında doğduktan sonra çeşitli zamanlarda Anadolu’ya göç etmiş bulunan ve aralarında Yusuf Akçura, Ahmed Ağaoğlu, Mehmed Emin Resulzâde, Abdürreşid İbrahim, Hüseyinzâde Ali, Ayaz İshakî, Halim Sabit gibi isimlerin yeraldığı Rusya’nın baskısıyla yurtlarından göçeden bir grup Türkün oynadığı önemli ve hayatî rolü vurgulamaktadır. Daha önceki kuşaktan Mizancı Mehmed Murad ve sonraki kuşaktan Akdes Nimet Kurat, Reşit Rahmeti Arat, Sadri Maksudî Arsal, A. Zeki Velidî Togan gibi bir çok kıymetli ilim adamını ekleyebileceğimiz ve Türk milliyetçiliği tarihinde tartışılmaz bir yese sahip aydınlar grubunun oluşturduğu fikir hareketi olan Türk milliyetçiliği bütün Osmanlı fikir hayatının en etkin akımı haline gelerek yeni Türk devletinin oluşumuna zemin hazırlamıştır. Türk milliyetçiliğinin fikir temellerinin oluşturulması için bir yayın organı planlandığında ilk teşebbüs yine bu gruptan gelecektir. Türk Dünyası’nn bütününü ilgi alanı olarak seçen bir kültür dergisi olarak yayınlanması düşünülen “Türk Yurdu” dergisinin hazırlık çalışmalarına katılanlar arasında Yusuf Akçura ve Ahmed Ağaoğlu’nun ve hatta dedeleri de Rusların baskısı ile Osmanlı topraklarına göçetmiş olan Enver Paşa’nın bulunduğu bilinmektedir. Türk Yurdu’nun 1915 yılı cildinde yer alan bir notta, Enver Paşa’nın Türk Yurdu’nun neşri sırasında değerli yardımlarından sözediliyordu. Türk Yurdu’nun fikrî kaynağı bir yana çıkış sermayesi Orenburg adlı Kazan bölgesindeki bir şehrin çok büyük ailelerinden olan Hüseyinoğulları’ndan gelmişti. Ahmed Gani ve Mahmud Bey Hüseyinoğlu kardeşlerin maddî birimine dayanan Türk Yurdu, çıktığı ilk yıllarda yazarlarının kalitesi ve yayın politikasındaki tutarlılık ile Türk milliyetçiliği hareketinin en güçlü dergisi haline geldi ve Türk dünyasında yarattığı ilgi Türkiye’nin sınırlarını fersah fersah aştı. Anadolu’da Türk milliyetçiliğinin yayılması için ciddî çalışmalar yapan göçmen kökenli aydınlar Rusya hakimiyetinde kalmış olan kardeşleri için de bazı faaliyetlerde bulunmuşlardır. 1915’te İstanbul’da “Rusya İdaresindeki Türk-Tatar Müslümanları Haklarını Koruma Komitesi” ya da kısa adıyla “Türk-Tatar Heyeti” kuruldu. Bugünkü insan hakları komiteleri benzeri bir faaliyet planı hazırlayan ve uyguluyan teşkilat, Osmanlı topraklarına göç etmiş olan Yusuf Akçura, Abdürreşid İbrahim, Hüseyinzâde Ali, Ahmed Ağaoğlu, Mukimeddin Beğcen, Çelebizâde Mehmed Esad gibi devrin tanınmış isimlerini de barındırıyordu. Bu şekilde 20. yüzyıl boyunca Türkiye’nin fikir hayatını etkilemiş olan ve geleceğimizi de etkileyeceği bilinen İslâmî ve milliyetçi akımlar çevresinde doğrudan doğruya veya dolaylı faaliyette bulunan ve köken olarak 19. yüzyıldaki göçlere dayanan aydınların bu çalışmaları, Osmanlı toplum yapısını değişime uğratarak yeni bir “Türk kimliği”nin oluşmasını sağladı. Nüfus hareketlenmesini takiben ortaya çıkan bu oluşumun Türkiye Devleti’nin kurulmasından sonra yeni bir safhaya girdiği söylenebilir. Özetle, yıpranmakta olan Osmanlı Müslüman toplumuna göç hareketleriyle Anadolu’ya ulaşan Müslümanların başarılı entegrasyonu, Anadolu’nun mevcut sosyal strüktürünü temelinden değiştirerek millî bir devletin oluşumunu sağlayacak sosyal ve politik ortamın doğuşuna zemin hazırlamıştır. Tarihî oluşumların belli bir sosyal zemine dayandığı takdirde kalıcı olabileceğinin güzel bir örneği olan Türkiye Cumhuriyeti bir yerde 19. yüzyıl boyu süren sosyal depremlerin ve yürütülen uzun vadeli bir stratejinin ürünüdür.
Bulgaristan Türklerinin Sesi
1929 Yılında Filibe’de Çıkan Rodop Gazetesi
Bilgilendirme
Murat ULUTÜRK
Şeytan Köprü
Bozüyük’te Satranç Turnovası Sona Erdi Bilecik’in Bozüyük ilçesinde ilk kez Halk Eğitim Merkezi tarafından düzenlenen ulusal satranç turnuvası tamamlandı.4 gün süren turnuvaya Türkiye, Bulgaristan, Gürcistan, Türkmenistan ve Azerbaycan’dan 10’u FIDE unvanlı toplam 139 sporcu katıldı. Bilecik’in Bozüyük ilçesinde ilk kez Halk Eğitim Merkezi tarafından düzenlenen ulusal satranç turnuvası tamamlandı. 4 gün süren turnuvaya Türkiye, Bulgaristan, Gürcistan, Türkmenistan ve Azerbaycan’dan 10’u FIDE unvanlı toplam 139 sporcu katıldı. Turnuva sonunda milli sporculardan Mustafa Yılmaz 8 puanla birinci olurken, Burak Fırat ikinci, Mert Yılmazyerli ise üçüncü oldu. Dereceye giren sporculara toplam 10 bin TL ödül dağıtıldı. Sporculara ödülleri Gençlik Hizmetleri ve Spor İl müdürü Lütfi Doyuk, Gençlik Hizmetleri ve Spor İl Şube Müdürü Hasan Hüseyin Kaya, Bozüyük Ak Parti İlçe Başkanı Nizamettin Çam, Bozü-
yük İlçe Milli Eğitim Şube Müdürü Ahmet Kara, Bozüyük Halk Eğitimi Merkezi Müdürü Celalettin Tospatlı, Bozüyük Mustafa Şeker Anadolu Lisesi Müdürü Mahmut Demir ve Türkiye Satranç Federasyonu Bilecik İl Temsilcisi Fatih Demirbaş tarafından verildi.
Şehirden 15 km uzaklıkta bulunmaktadır. Yerli taştan yapılmış olan köprünün uzunluğu 56 m genişliği 3.5 m En yüksek noktası 12m’dir. Kimler tarafından yapıldığı kesin değildir. 1515 - 1518 yıllarında yapılmış oldugu tahmin ediliyor. Fakat daha önceden de yapılmış olabileceği düşünülüyor. Şeytan köprü No: 630 24.02.1982 NIPK ile Tarihi eser olarak kabul edilerek koruma altına alınmıştır. Köprüden 249m uzaklıkta yapılacak olan yeni baraj köprüyü tehtit etmektedir. Baraj projesi kabul edilmeden önce köprünün zarar görememesi icin gerekli şartlar belirtilmiştir. Köprü çevresinde nadir bulunan bir bitki türü yetişmektedir. Haberlea Rodopenzis adlı bitkiyi Emerih Fon Frevaltski 1847-1848 yılında bulmuştur. Arda boyunda bakanlık kararı ile koruma altına alınan bitkiler 40 adettir. Şeytan Köprü Ardino’dan 15 km uzaklıkta. Rodop dağlarında, Arda nehri üzerine kurulmuştur. Güzel mimarisi ile herkesin beğenisini kazanmıştır. Atalarımızın bize bıraktığı en güzel ve yapılardan biridir. Yapıldığı yer deniz seviyesinden 420m yüksekliktedir. Üç tane kemere sahiptir. Köprü yapımında kullanılan taşlar yerli taşlardır. Uzunluğu 56m ‘dir. Genişliği 3.5m. Dört tane küçük kemere sahiptir. En ilginç gelen ise. Köprü yapımında çimento veya harç kullanılmamasına rağmen hala dimdik ayakta kalabilmesidir... Şehire 2 km mesafede Kartal kayalıklar bulunmaktadır. Bu kayalıklarda 32-45-50 ölçülerinde 8 -12 cm derinliğinde oyulmuş 97 adet delik bulunur. Bu deliklerin içine ölülerle bir bağlantısı olduğu sanılan çömlekler koyulduğu varsayılır. Başevo köyüne 3 km mesafede çok dik bir yamaca yapılmış olan Krivus kalesi bulunur üç tarafı Arda nehri ile çevrili güney tarafında da Tsitadela Şatosu bulunur, şatonun su ihtiyacı bir yeraltı tüneli vasıtası ile nehirden karşılanmaktaymış. Ardino yöresi doğal tarihsel ve diğer zenginlikleri ile tatil ve turizm aktiviteleri için çok geniş bir seçenek sağlamaktadır.Şehre 3 km mesafede bir tatil ve turizm tesisi olan “Beli Brezi” yer almaktadır. Kendine özgü bir ağaç türüne sahip olan tesis 3680 dönüm arazi üzerine kuruludur. Temiz havası Akciğer rahatsızlıkları ve Alerjik hastalıkların tedavisi için bir nimettir. Sağlık bakanlığı tarafından “Milli öneme sahip tesis”olarak adlandırılmıştır. Turistik önem teşkil eden diğer objeler Rodop dağlarının en yüksek tepesi olan Aladağı, Arda nehri sahilleri, Kırcaali barajı, Şeytan köprüsü, Stoyan köprüsü ve Momini gırdi (hanım göğsü) Tepesi’dir. Çok güzel bir iklime sahip olan bölgenin bitki örtüsü de çeşitlilik göstermektedir, bölgede birçok ağaç türü bulunmaktadır. Bölge avlanmak isteyen, balık tutmak isteyen ve gezmek isteyenler için küçük bir cennet köşesidir.
BULTÜRK - DÜNYA’DAKİ TEMSİLCİLERİMİZ
1913 Sofya
Aylık Siyasi Aktüel Gazete
www.bulturk.org / bilgi@bulturk.org- Tel: 0212 511 63 47 İmtiyaz Sahibi - BULTÜRK Genel Başkan-Rafet ULUTÜRK Yazı İşleri Müdürü Alptekin CEVHERLİ Yazı İşleri Müdür Yardımcısı
Bülent MAŞAOĞLU
Genel Yayın Yönetmeni
Rafet ULUTÜRK
Genel Yayın Müdürü Dr.Nedim BİRİNCİ
Yayın DanıSmanları:
Prof.Dr.Hayati DURMAZ Prof. Dr. Gülfetin ÇELİK Diş Dr. İsmail ALİOĞLU Prof. Dr. Emin ÇARIKÇI Prof. Dr. Ahmet ÇOLAK Orhan ÇAKIR Dr.S ak in ÖNER Doç. Dr. Emine İNANIR D o c. D r. H a s i n e Ş E N Diş Hekimi Halide ÜMİTFER K.Muh.Erdoğan YURDAKUL
Haber Sorumlusu: Hukuk Danışmanı: Ekonomi Müdürü: İstihbarat Müdürü: Eğitim Sorumlusu: Görsel Yönetmen: Kültür-Sanat: Spor Müdürü: Art Direktör: İnternet Müdürü: Halkla İlişkiler: Reklam Müdürü:
Nafiye YILMAZ Av. Hasan MOLLAOĞLU Mujgan DENİZ Hüseyin YILDIRIM Muazzez YURDAKUL Muharrem KIRAN Muharrem TERZİ İbrahim SOYTÜRK Samet ERDEM Murat ULUTÜRK Mahmut ORAL Neriman ERALP
İrtibat Bürosu: (500 Evler) Yıldırım Mh. Şehit Kamil Balkan cad. No: 114 / A 500 Evler - Bayrampaşa / İST. Bayrampaşa - Adaparkın üstü - Palmyalar durağın altı Tel: 0212 581 78 08 // 511 63 47 - Fax:0212 511 33 91
Reklam için İrtibat: 0212 526 51 98 Star Medya Yayıncılık A.Ş. Teknik Hazırlık: Murat ULUTÜRK
Bu gazete basın yayın ilkelerine uymayı taahhüt eder. Yazarlar yazılarından sorumludur.
www.bulturk.org
Almanya-Köln: Rafet DAL Amerika-New York: Alaattin Gokay Belçika-Antwerpen: Nevi BEYTULLAH İspanya-Madrid: Hüseyin Hasan (+34665397923) KazakistanTürkistan: Erkan
Bulgaristan - Temsilcileri Sofya: Blagoevrad: Smolyan: Kırcaali: Momçilgrad: Ardino: Cebel: Plovdiv: Stara Zagora: Loveç: Troyan: Pleven: Şumen: Razgrad: Haskovo: Silistra: Varna: Dobriç:
Hikmet EFENDİEV Bülent MURADOV Rufat FELETİ Emel BALIKÇI Akif MEHMET Aziz ŞAKİR Erdal H. AHMET Fikret SEPETÇİ Mehmet KRAL Emine BAYRAKTAROVA Ergül BAYRAKTAR Rafet RODOP Nurten RECEP Aydoan ALİ Güner SERBES Tijen GÜLER Salih POMAK Sebahattin AYYILDIZ
TÜRKİYE-Ankara:Sebahin AHMETOĞLU ist. Trakya Bölgesi İsmail ERDEM İst. Anadolu:Bölge- Mahmut ORAL İst. Sultangazi:
Seyhan ÖZGÜR
ist. G.O.P.aşa:
Suzan YAMAÇ
ist. 500 Evler:
Ayhan BOYACIOĞLU
ist. Zeytinburnu: Mustafa GÜLER ist. Avcılar:
Niyazi GÜLER
ist. Başakşehir:
Ayten ERDEM
ist. Kağıthane:
Nazım ÇAUŞ
Bursa-Yıldırım:
Turhan YAMAÇ
Bursa-Hürriyet:
Üzeyir AKGÜN
Bursa-Yenibağlar: Cevat ÇALIŞKAN
İzmir-İzm.Sarnıç: Durmuş HATİPOĞLU İzm.Görece:
Mümin GÜNEY
İzm.Buca:
Hüseyin PAŞAMOĞLU
İzm.Bornova:
Kenan ÖZGÜR
Edirne:
Nadir ADLI
Kırklareli:
Ali ÖZTÜRK
Tekirdağ:
Sezai ALTINAY
Balıkesir-Bandırma: Güner BAŞARAN Eskişehir: Osmangazi Ünv. - Sevgin GÖKE
Bulgaristan Türklerinin Sesi 15 İsmet TOPALOĞLU Şehirlerarası Otobüs Biletlere Zam Yeni bir kuş türü: Capito Fitzpatricki Yetenekli Gençler Görev Bekliyor Akaryakıt fiyatlarının yükselişinden sonra büyük otobüs şirketleri de dünden itibaren şehirlerarası ulaşım ücretlerine zam yaptıkları belirtildi. ‘Yunion-İvkoni’, ‘GlobalBiomet’ ve ‘Etap-Adres’ firmaları Sofya-Varna arasındaki tek yönlü gidişe 1 leva, gidiş-dönüş biletine ise 2 leva zam yaptıkları açıklandı. Böylece Varna’ya tek yönlü biletin 33 leva, gidiş-dönüş biletinin ise 57 levaya yükseldiği kaydedildi. Sofya-Burgas güzergahında ise şirketlerin sadece tek yönlü biletlere zam yaptıkları belirtildi. Bundan sonra Sofya-Burgas tek yönlü biletin 28 levadan 30 levaya satılacağı açıklandı.
Bulgaristan’a Yatırımlar İçin Tanıtım
Bulgaristan’a yatırımların yapılması için tanıtımlar yapılacak. Bulgaristan Yatırımlar Ajansı, ülkemize yabancı yatırımları çekebilmek için bir proje hazırladığını açıkladı. Ülkemizin dünyada yatırımlar ülkesi olarak çok az bilindiğine değinen Ajans başkanı Borislav Stefanov, birçok insanın ülkemzi bu yönden tanımadığını bildirdi. Projenin asıl amacının ülkemizi yatırım destinasyonu olarak tanıtmak olduğunu ifade eden Stefanov, proje kapasmında iki yıl çalıştıklarını ve AB’nin ‘Rakebet Edebilirilik’ fonlarından 15.6 milyon leva değerinde kaynak kazandıklarını açıkladı. Avrupa ülkeleri dışında bulunan ülkeler içinde yaklaşık üç bin firmayla irtibata geçerek bir araştırma yaptıklarını belirten Stefanov, ülkemizin yatırım destinasyonu olarak tanınmadığı kararına vardıklarını kaydetti.
Bunun için ilk etapta yabancı yatırımı çekebilecek sekiz sektörün tanıtımına öncelik verdiklerini ifade eden Stefanov, makina sanayi, elekrtonik ve elktronik teknolojileri, kimya ve gıda sanayii, ulaşım ve lojistik ile sağlık turizminin bu sektörlerin içinde olduğunu vurguladı. Sektörler hakkında tanıtım bröşürlerinin basıldığını ve bu broşürlerin Bulgaristan’ın ticari ateşelikleri sayesinde dağıtılacaklarını kaydeden Stefanov, broşürlerin 7 ila 8 farklı dilde basıldığını, gıda sanayii ve sağlık turizmi konularında arapça ve çince de basıldığını kaydetti.
Genç bir kadına ait mezarda, 1789 insan kemiği bulundu. Meksika’nın başkenti Meksiko’daki Aztek uygarlığına ait Büyük Tapınak’ta (Templo Mayor) şimdiye kadar eşi benzeri görülmemiş bir mezar odası bulundu. Azteklerin başkentindeki en kutsal yer olan Büyük Tapınak’ın bir kenarında yer alan “Kutsal Ağacın” kalıntılarının yakınlarında, yerin 5 metre altında bulunan mezar odasında 1789 insan kemiği yığınıyla çevrelenmiş genç bir kadının iskeleti yer alıyor. Meksika Ulusal Antropoloji ve Tarih Enstitüsü, Azteklerin üst sınıf üyelerinin öteki dünyaya yolculuğuna eşlik edecek refakatçiler bulmak için kitlesel kurban törenleri düzenlemediğini ve kemikleri tekrar gömme gelenekleri olmadığına dikkati çekerek, mezarın eşsiz nitelikte olduğunu belirtti. Florida Üniversitesi Arkeoloji Bölümü’nden Susan Gillespie, mezarı Aztek kültüründe benzeri olmayan bir örnek olarak niteledi. Mayaların üst sınıf üyeleriyle birlikte kurban edilmiş kişileri de gömdüğünü ifade eden Gillespie, bu kişilerin bir bütün olarak gömüldüğünü, Aztek mezarında ise farklı insanların farklı kısımlarından yüzlerce kemik bulunduğunu kaydetti. Gillespie, diğer Kolomb-öncesi uygarlıklardan farklı
olarak Azteklerin, 1325 ve İspanyolların 1521’deki istilasına kadar olan süreçte üst sınıf üyelerinin cenazelerini gömmek yerine yaktıklarına işaret etti. Mezardan çıkarılan kemikleri inceleyen arkeologlar, bazı göğüs kemikleri ile omurlarda kalp çıkarma ayinindekileri anımsatan kesik izlerinin bulunduğunu, ancak kurbanların bir bütün olarak değilde parçalanarak mezara yerleştirildiğini söyledi. Arkeologlar, kemik yığınlarından birinde 7 yetişkin ile 3 çocuğa ait kafataslarının, diğerinde uyluk kemiği gibi uzun kemiklerin, bir başkasında ise kaburga kemiklerinin yer aldığını belirtti. Kazıda görev alan antropolog Perla Ruiz, Kolomb-öncesi uygarlıklardan bazılarının atalarına taptığı için başka mezarlardan çıkardıkları kemikleri yeniden gömdüklerine işaret etti, ancak Azteklerin atalarına değil, Güneş Tanrısı’na tapındığına dikkati çekti. Mezarın, 1481-1486 yıllarına ait olduğu sanılıyor. Mezarın yakınlarındaki kutsal ağaç da arkeoloji dünyasında büyük merak uyandırdı. Küçük yuvarlak bir platforma yerleştirilen meşe ağacı kütüğünün, neyi simgelediği henüz çözülemedi. Azteklerin, diğer Kolomböncesi uygarlıklar gibi tinsel öneme sahip olduğunu düşündükleri ağaçları kutsal kabul ettiği biliniyor, ancak kütüğün törensel anlamı şimdilik gizemini koruyor.
Aztek Mezarı Şaşkına Çevirdi
Ayak Sağlığı ve Bakım Merkezi Ayak Sağlığı ve Bakım Merkezi sizlere daha yakın; internet sitemiz yardımıyla bizi daha yakından tanıyabilirsiniz. Ayak bakımı Merkezimizde normal ayak bakımının yanında medikal ayak bakımı da yapılmaktadır. Burada yapılan bazı bakımlar şunlardır:
E..Posta:ulkuorl@gmail.com
Batık tırnak bakımı, Nasır bakımı,
Medikal problemsiz ayak bakımı,
Tırnak mantarı, Diyabetli hasta ayak bakımı, Ortopedik tabanlık uygulamaları
Web: http://www.ayaksagligimerkezi.com/
E-Posta: podiatri@podiatri.com
Telefon: 0216 - 363 - 47 - 01 Ortopedik tabanlık uygulamaları
Merkezimizde normal ayak bakımının
Ortopedik tabanlıkları doktor tavsiyeli olarak veya merkezimize gelerek ayak sağlığı uzmanımız (podiatrist) yardımıyla alabilirsiniz. Merkezimizde ortopedik tabanlık uygulamaları da yapılmaktadır.
yanında medikal ayak bakımı da yapılmaktadır.
Adres:Bağdat Caddesi Ay Apartmanı No:372 Kat: 3 Daire: 21 34740 Şaşkınbakkal / İST.Telefon: İrtibat; 0216-363-47-01
http://www.ayaksagligimerkezi.com/ E-Posta:podiatri@podiatri.com
And Dağlarının doğu kısmını oluşturan Cerros del Sira silsilesindeki bir ormanda Capito Fitzpatricki adı verilen yeni bir kuş türü keşfedildi. Peru’daki And Dağlarında yeni bir kuş türü keşfedildi. Vücudunun üst kısmı ve baş tarafı siyah olan ve açık renkteki karnı ve kırmızı göğsüyle dikkati çeken yeni kuş türü, And Dağlarının doğu kısmını oluşturan Cerros del Sira silsilesindeki bir ormanda keşfedildi. ABD’li kuşbilimcilerce 2008 yılında bölgeye yapılan bir gezi sırasında keşfedilen kuş türü, AmerikanKuşbilimcilerBirliği’ninresmiyayını,“TheAuk”dergisinin Temmuz sayısında bilim dünyasına tanıtıldı. Cornell Üniversitesi’nden Michael G. Harvey, Glenn Seeholzer, Ben Winger ile Peru’daki, “Universidad Nacional de San Agustin” üniversitesinden Daniel Caceres adlı kuşbilimciler, keşfettikleri kuş türüne “Capito fitzpatricki” adını verdi. Meyveyle beslenen, “Capito fitzpatricki”nin, “kırmızı bantlı barbet” adlı kuş türünün yakın akrabası olduğunu belirten kuşbilimciler, yeni türün “kırmızı bantlı barbet”ten, kanadı, beli ve kalçasının farklı rengi ve daha geniş ve daha koyu kırmızı göğüs bandıyla ayırt edildiğini kaydetti. Dergideki yazıda “Capito fitzpatricki”nin yeni bir tür olduğu ise, kuşun mitokondriyal DNA dizilimini, aynı familyadan Capito cinsinin mitokondriyal DNA dizilimiyle karşılaştıran Jason Weckstein tarafından gösterildi. Keşfi yapan kuşbilimciler yeni türe, 1970’li ve 1980’li yıllarda Peru’da 7 yeni kuş türü keşfeden, Cornell Üniversitesi Kuşbilimi Laboratuvarı İcra Direktörü John W. Fitzpatrick’e ithafen Capito Fitzpatricki adını verdiklerini belirtti.
Bulgaristan Türkleri eritiliyor başlığıyla 2006 yılında bir yazı yazmıştım. Yazıyı yazdığım tarihten bu yana Bulgaristan’da yaşayan azınlıkların hayatında değişiklik oldu mu? Bulgaristan demokrasiye geçeli beri ilk defa bir ay önce HÖH (Halkın Özgürlükleri Hareketi) Başkan Yardımcısı Milletvekili Lütvi Mestan parlamentoda zorunlu olarak haftada 4 saat Türkçe ders verilmesi için önerge vermişti. HÖH, iki sefer iktidarda yer almıştı. Son üçlü koalisyon hükümetinde HÖH Başkan Yardımcısı Lütvi Mestan, parlamentoda Milli Eğitim Komisyonu Başkanı olarak görev yapmıştı. O dönemlerde Bulgaristan’da azınlıkların eğitim problemleri rahatlıkla çözülebilirdi. Sadece eğitim problemleri değil ülkede yaşayan azınlıkların her problemleri rahatlıkla engelsiz çözülebilirdi. Todor Jivkov rejiminde yer alan Türkler azınlık problemlerini değil dile getirmek Türklerin Bulgaristan’a uyum sağlamaları için ana dil eğitimi engel teşkil ediyor gerekçesiyle Türk “entelektüellerin” dilekçeleriyle anadilde eğitim kaldırılmıştı. Bu gün aynı “entelektüellerin” bazıları ya da varisleri HÖH harekâtın içinde yer almaktalar. ENTELLEKTÜELLERDEN YARARLANMA KARARI
Kadro eksikliğinden dolayı demokrasinin ilk yıllarında aynı “entellektüellerden” yararlanma kararını HÖH tabanı saygıyla karşıladı. 1990 yılında kurulan HÖH kadrosu bugün çok az bir farkla görev yerindeler. Bu gün her alanda üç, beş, yedi dil bilen yetenekli gençler yetişti. Bir zihniyet yıllarca hizmetkâr olarak çalıştıysa o zihniyetten yenilik beklemek imkânsızdır. Bundan dolayı eski zihniyet siyasi arenada kaldıkça Bulgaristan’da değişim beklemek olanaksızdır. Bulgaristan’da azınlıklar artık değişim istiyorlar. Beş dönem daha milletvekilliği yapsalar değişim yapamayacaklarını iyi biliyorlar. Bulgaristan’da azınlıkların menfaati için beş dönem milletvekilliği yapan arkadaşlarımızın artık gönüllü olarak yerlerini daha yetenekli gençlere bırakmaları isabet olur.
Trafiğe Şişme Kadın Ayarı
Çin’in Zhejiang eyaletinde emekli Lin Chen, evinin önünden geçen araçları yavaşlatmak amacıyla ilginç bir yönteme başvurdu. Sürücülerin dikkatini çekmek isteyen Lin Chen, kırmızı bir iç çamaşırı giydirdiği şişme kadını, yol kenarına bıraktı. Zhejiang eyaleti sınırları içerisinde bulunan Ningbo’da yaşayan emekli 67 yaşındaki Lin Chen, evinin önünde yaşanan kazaların azalması için ilginç bir yönteme başvurdu. Daha önce de soruna çözüm bulunması amacıyla yetkililerden yardım isteyen Lin Chen, önce bir şişme kadın satın aldı. Ardından da kırmızı ve seksi bir iç çamaşırı giydirdiği şişme kadını, dik durması amacıyla yol kenarındaki bir ağaca bağladı. Durumu fark eden sürücüler, şişme kadının yanından geçerken yavaşlamaya başladı. Kullandıkları yöntemin işe yaradığını ifade eden Chen, “Şişme kadını gören sürücüler yavaşlamaya başladı. Bu nedenle de bölgede yaşanan trafik kazaları yok denecek kadar
azaldı” diye konuştu.
Kavgayı Bitiren Sprey
Amerikalı bilim insanları kavga eden çiftlerin mutlu bir şekilde yaşamalarını sağlayacak yeni bir burun spreyi geliştirdi. Amerikalı bilim insanları, aşıkların ömür boyu mesut bir şekilde yaşamalarını sağlayacak yeni bir formül geliştirdi. Bugün gazetesinde yer alan habere göre, uzmanlar bağlılık hormonu Oxytocin’den yola çıkarak bir burun spreyi geliştirdi. Yaşları 20 ila 50 arasında değişen 47 çift üzerinde yapılan araştırmada kavga eden çiftlere burun spreyi sıkıldı. Burun spreyini alan çiftlerin kısa bir süre sonra daha sakin cana yakın davrandıkları gözlemlendi. Uzmanlar spreyin aşk hormonu da içerdiğini ifade etti.
Plovdiv Başkonsolosu Görevinin Başında
1913 Sofya
AK Parti Başarırsa Türkiye Başaracak Aylık Siyasi Aktüel Gazete
AK Parti başarılı olursa tüm Türkiye başarılı olacaktır Eğer kendinizi güncel siyasetin kamplaşmalarına fazlaca kaptırmışsanız, sizin yaşadığınız ve torunlarınızın da yaşayacakları güzelim ülkenize yabancılaşabilirsiniz. Sanki “İktidarın Türkiyesi” ile “Sizin Türkiyeniz” farklı ülkelerdir. Bu yabancılaşma duygusu daha alt kamplaşma arayışlarına da inebilir. Aklınızı ve bilincinizi saplantılarınızın ve önyargılarınızın yerine geçirebildiğinizde ise, içinde bulunduğunuz ruh halinin yüzyıllardır süren kronik bir hastalığa benzediğini fark edebilirsiniz. Dedeleriniz bu hastalığı Balkan Savaşı’nda “Edirne’ye Enver gireceğine Bulgar girsin” diyerek yaşamışlardır. Babalarınız ise çok partili demokrasiye geçiş döneminde,DemokratPartililerleCHP’lilerinmezarlarınıayırmalarına kadar uzanan anlamsızlıklara tanık olmuşlardır. 1960’lı yıllardan başlayarak, sivil siyasetçilerin bile askeri darbelere çanak tuttuklarını görmedik mi? Değişim çağı Türkiye de, dünya da çağ dönümü çapındaki bir değişim süreci içinde bulunmakta. Bunu hem bölgemizdeki krizlerde hem de global çaptaki siyasal ve ekonomik çalkantılarda görmemek mümkün değil. Geçmişte kalmış olması gereken saplantılarımızın ve önyargılarımızın bugüne aktarılması, ne bunların sahiplerine ne de ülkeye bir yarar sağlar. Gelecek genel seçime kadar iktidarın ve icraatın sorumlusu olan AK Parti’nin ülkenin alt ve üst yapısını yenileyip Türkiye’yi daha özgür ve demokratik bir ortama taşıması, bu partiye oy vermeyen ve hatta AK Parti kadrolarına kendilerini yabancı hisseden kesimlerin de beklentisi olmalıdır.
Bu beklenti tabii ki “Muhalefete gerek yok” yahut “Eleştiri istemiyoruz” anlamına gelmemeli... Ama eğer devlet terörle mücadele ediyorsa buradaki tartışmasız ortak kriter “Silahın ve şiddetin demokraside yeri yoktur” şeklinde olmalıdır. Kimse kalıcı değildir Yaşadığımız bunca deneyimin ertesinde öğrenmiş olmamız gerekiyor. Kimse ve hiçbir parti sonsuza kadar iktidarda kalamıyor. Ama çözümleri ertelenen sorunlar kuşaktan kuşağa aktarılarak, kalıcı oluyorlar. Neticede 21’inci yüzyılda bile bu ülkenin bir bölümünde yaşayan vatandaşlarımızın tek istihdam imkânının hâlâ kaçakçılık olduğunu “Uludere faciası” dolayısıyla kabullenmedik mi? Veya muhtemel bir depremde kaç çürük yapının çökeceğini ve kaç bin insanın öleceğini 1999 depreminden beri sakız gibi çiğnemiyor muyuz? Şu gerçeği açıkça kabul etmemiz gerekiyor. AK Parti başarılı olmalıdır AK Parti iktidarı başarılı olursa bu tüm Türkiye’nin başarılı olacağı anlamına gelir. Türkiye gerçekten hukukun üstün olduğu, temel hak ve özgürlüklerin kutsandığı, çoğulcu demokrasinin kurumsallaştığı bir anayasal düzene sahip olursa, bu AK partili siyasetçilerin geleceklerinin de güvence altında bulunmasını sağlayacaktır. İlerideki iktidarlar da daha kolay yönetilebilen bir ülkenin sorunlarına çözüm arayacaklardır. Ne tarihimizi ne de coğrafyamızı değiştirebiliriz. Ama saplantılarımızdan ve önyargılarımızdan arınmamız, siyasal davranışlarımızı aklın ve çağın gereklerine uyumlu biçimde değiştirmemiz herhalde mümkündür.
İslam Eserleri Rodop Dağlarında Emin Ellerde Bulgaristan’ın Rodop dağı eteklerinde gizlenmiş Çepintsi (Çangırdere) köyü, sadece doğal güzellikleri değil yazma eserlere ev sahipliği yapmasıyla da ünlü. Köy halkı okuyup anlayamasalar da Osmanlıca ve Arapça eserlere sahip çıkmış. Eserler arasında 14. yüzyıla ait ‘Altın Kur’an da var. Köyün ortasında inşa edilen ve yerleşimin sembolü olan çifte minareli cami, yazma İslami eserler bakımından Sofya’daki Milli Kütüphane’den sonra ülkenin en büyük kütüphanesine sahip. Burada 800’ün üzerinde matbu ve 350’nin üzerinde el yazması eser bulunuyor. Bunlar arasında felsefe, astronomi, fıkıh, hitabet, Arap hattı, tarih kitapları bulunuyor. Eski muhtar Hayri Brahimbaşev, 1999 yılında caminin inşasından sonra kütüphane oluşturma gereği duyduklarını ve bu iş için 7 genci görevlendirdiklerini söylüyor. “Bu kişiler bölgedeki köyleri dolaştılar ve dedelerimizden kalan eski eser adına ne varsa topladılar. Amacımız, komünist rejim döneminde gömülerek gizlenen değerli eserleri gelecek nesillere aktarmaktı. Birkaç kişiyi kütüphane dizimi için kursa gönderdik ve nihayet bu hayali-
mize ulaştık.” Diyen Barahimbaşev, gelecek nesillere karşı görevlerini yaptıklarını söylüyor. Barahimbaşev, kitapların ısı ve nem bakımından daha uygun şartlarda korunacağı bir kütüphane projesi için ise mali desteğe ihtiyaçları olduğunu ifade ediyor. 14. YÜZYILA AİT “ALTIN KURAN” İnsanlardan toplanan eserler arasında tarihe tanıklık eden idari evraklar da bulunuyor. Aralarında Bank Imperial Ottoman’a ait bir senet ve birçok mühür göze çarpıyor. Nikah metinleri, doğum evrakları gibi birçok doküman günümüze ışık tutuyor. Kuşkusuz kütüphanenin en değerli eseri, bilim adamlarının tespitine göre 14.yüzyıla ait olan ve Allah lafzıyla tevhit kelimelerinin altın harflerle yazılı olduğu Kur’an-ı Kerim. Semerkand ekolüne ait olabileceği tahmin edilen mushaf, yakın köyde yıkılmak üzere olan bir binanın duvarında bulundu. Pirinç kağıdı üzerine yazılı olan el yazması eserde duraklarvesayfakenarındakiişaretlerdealtınyaldızlı.Halk bu yüzden mushafı “Altın Kuran” olarak adlandırmış. 10 sayfası eksik olan Kur’an’ın, ahşap mahfazası sonradan yapılmış. Halkın gözbebeği gibi korudukları bu Kur’an dışında yine ona benzer, altın yaldızlı olmayan, fakat çok eskilere dayandığı tahmin edilen bir mushaf daha bulunuyor. Kütüphanede en eski eserler arasında İbn Arabi’nin 1620 yılına ait Durru Meknun’u bulunuyor. Bunun dışında Kenzül Munir (1650), Talim ve Muteallim (1674 ) gibi eserler de göze çarpıyor. Diyanet İşleri Başkanlığı Dini Yayınlar Genel Müdürlüğü Şube Müdürü Abdurrahman Akbaş, geçtiğimiz yıl Çepintsi’ye gelerek bu eserlerin kayıt ve tasnifini yapmış ve 500’ün üzerinde eser yer aldığı bir katalog oluşturulmuş.
Rodop Dağlarında İslam Eserleri
Türkiye’nin Plovdiv Başkonsolosu 01 Ağustos 2012 tarihi itibariyle Türkiye Cumhuriyeti Filibe Başkonsolosu olarak göreve başlayan Başkonsolos Şener Cebeci bir mesaj yayınladı. Daha önce Moskova Büyükelçiliğinde Müsteşarlık görevinde bulunan Başkonsolos Cebeci mesajinda şunları söyledi. “Muhterem soydaşlarımız, 1 Ağustos 2012 tarihi itibariyle Türkiye Cumhuriyeti Filibe Başkonsolosu olarak görevime başlamış bulunmaktayım. 1924 yılından beri faaliyet gösteren bu tarihi Başkonsoloslukta görev yapmaktan gurur duymaktayım. Bilindiği üzere,Başkonsolosluğumuzun görev bölgesi, Filibe’ye (Plovdiv) ilaveten, Kırcaali, Pazarcık, Hasköy, Smolyan, Eski Zağra, Plevne, Loveç, Gabrovo ve VelikoTırnovo illerini kapsamaktadır. Görev bölgemizde yer alan şehir ve kasabaları en kısa zamanda ziyaret etmek ve sizlerle tanışmak istiyorum. Görev bölgemizle ülkemiz arasında mevcut tarihi ve kültürel bağlara ilaveten, coğrafi açıdan da Türkiye’ye en yakın temsilciliklerden biri olan Filibe’de hem vatandaşlarımız hem de soydaşlarımız dahil Bulgaristan vatandaşlarına mevzuatımız ve Bulgaristan yasaları çerçevesinde çeşitli konsolosluk hizmetleri sunulmaktadır. Bunun yanısıra, ekonomi, ticaret, bilim, eğitim, kültür, sanat vs. alanlarında da muhtelif faaliyetler gerçekleştirilmekte ve ülkemizin Bulgaristan’da tanıtımı için çaba sarf edilmektedir.
TRT Sanatçısı Rüstem AVCI ve AK Parti İst. Büyükşehir Meclis Üyesi Ayşe Halide ÜMİTFER Standımızı ziyaret esnasında
Şener CEBECİ ÖZGEÇMİŞ TürkiyeCumhuriyetiFilibeBaşkonsolosu
1975 Trabzon-Of doğumludur. Evlidir ve bir kızı vardır. 1998 yılında Orta Doğu Teknik Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümünden mezun olmuştur. İngiltere’de Westminster Üniversitesi’nde diplomasi alanında yüksek lisans eğitimi görmüştür. 1998-Dışişleri Bakanlığında görevine başlamıştır. 2002-2004Duşanbe Büyükelçiliğinde Üçüncü Katip olarak görev yapmıştır. 2004-2007-Londra Başkonsolosluğunda Muavin Konsolos ve Konsolos olarak görev yapmıştır. 2007-2009- Personel Dairesi Başkanlığında Başkatip olarak görev yapmıştır. 2009-2012Moskova Büyükelçiliğinde Başkatip ve Müsteşar olarak görev yapmıştır. 01 Ağustos 2012 tarihinden itibaren T.C. Filibe Başkonsolosu olarak görev yapmaktadır.
2013’te Emekli Maaşlara %10 zam BULTÜRK’ün Anayasa’ya Teklifleri
Bulgaristan Maliye Bakanı Simeon Dyankov, emekli maaşlarının 2013 yılından itibaren yükseltilmesi için siyasi kararın alındığını belirterek, son olarak ise sadece yüzdelerin ve hangi prensipe göre yükseltileceklerinin kaldığını açıkladı. Emekli maaşlarının yüzde 7 ila 10 arasında yükseleceğini belirten Dyankov, süreç kapsamında tüm emeklilere yüzde 7 ila 8 oranında zam yapılması veya düşük emekli maaşı olanlara daha fazla zam yapılması konusunun görüşüleceğini kaydetti. 1 Ağustos’tan itibaren bütçe maaşlarına getirilen yeni ücretlendirmenin başlayacağını ifade eden Bakan Dyankov, bu sayede tüm bakanlıklarda ve devlet ajanslarındaki maaşların ortalama yüzde 20, Maliye Bakanlığında ise yüzde 27 artacağını kaydetti. Asgari ücretin son üç yıl içinde iki defa yükseltildiğine değinen Bakan Dyankov, önümüzdeki dönemde asgari ücretin 310 levaya yükselebileceğini kaydetti.
Meriç Nehrinde PİRANA
Meriç Nehrinde Pirana Yakaladı Edirne’deki Meriç nehrinde balık tutan amatör balıkçı genellikle Güney Amerika’da tropikal iklimlerde yaşayan pirana balığı yakaladı.
Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği’nin Faaliyetlerinden Görüntüler
Zeytinburnu Belediye Başkanı M.AYDIN Makamında ziyaret
Ülkemiz ile Bulgaristan arasındaki ilişkiler her alanda hızla gelişmektedir. Amacımız, görev bölgemiz itibariyle bu ilişkilerin daha da gelişmesineveTürk-Bulgar halkları arasındaki dostluk münasebetlerinin güçlendirilmesine katkı sağlamaktır. Bulgaristan’da yaşayan soydaşlarımız ile Türkiyede yaşayan soydaşlarımız bu bağlamda önemli bir köprü işlevi görmektedir.
Bayrampaşa Kaymakamı ve Belediye Başkanı BULTURK Standında
Yurt Dışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanını Makamında ziyaret
BULTÜRK olarak hazırlanacak yeni Anayasa’nın ayrıştırıcı değil birleştirici olmasını ve gerçek bir toplum sözleşmesi niteliği taşımasını arzu ediyoruz. Hiçbir faaliyetin Türk milli menfaatlerinin, Türk varlığının, Devleti ve ülkesiyle bölünmezliği esasının, Türklüğün tarihi ve manevi değerlerinin, karşısında korunma göremeyeceğini”. Bu hususun önemle göz önünde bulundurulmasını ve mevcut anayasanın aşağıya alıntı yaptığımız maddelerin aynen muhafaza edilmesini arz ediyoruz. 1.nci maddesi; Devletin şekliyle ilgili olup “Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir”. 3.ncü maddesi; “Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir. Bayrağı, şekli kanununda belirtilen, beyaz ay yıldızlı al bayraktır. Milli marşı “İstiklal Marşı”dır. Başkenti Ankara’dır.”. 5.nci maddesi; Devletin temel amaç ve görevleri, Türk milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır. 6.ncı maddesi; Egemenlik, kayıtsız şartsız Milletindir. “Türk Milleti, egemenliğini, Anayasanın koyduğu esaslara göre, yetkili organları eliyle kullanır. Egemenliğin kullanılması, hiçbir surette hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamaz. Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz.” 14.ncü maddesi; Anayasada yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbiri, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve insan haklarına dayanan demokratik ve lâik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamaz. Anayasa hükümlerinden hiçbiri, Devlete veya kişilere, Anayasayla tanınan temel hak ve hürriyetlerin yok edilmesini veya Anayasada belirtilenden daha geniş şekilde sınırlandırılmasını amaçlayan bir faaliyette bulunmayı mümkün kılacak şekilde yorumlanamaz. Hususları devamlılığını yeni anayasada da muhafaza etmelidir. 66.ncı maddesinde; “Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür” hususu değiştirilmemelidir.
BağcılarBelediyeBaşkanıSayın.LokmanÇAĞRICI’yıMakamındaziyaret