1913 Sofya
Yıl: 8
Aylık Siyasi Aktüel Gazete
Sayı: 66
Kasım - 2012
Bilgi Ordusu Bizim Ordumuz, Bilip Öğretmek Bizim Borcumuz
Bulgaristan Cumhurbaşkanı ve Eğitim Bakanı Bultürk YÖNETİMİ VE TEMSİLCİLERİ İle İstanbul’da bir görüşme gerçekleşti
BULtürk ekibi-Bulgaristan cumhurbaSkanı ile bir arada
Bulgaristan Cumhurbaşkanı Sayın Rosen Plevneliev
İstanbul’da BULTÜRK ile görüştü. Bulgaristanlı ve Balkanlı STK’ların
Başkanları ve yöneticilerini İstanbulda Bulgaristan Başkonsolosluğu’nda ağırlayan Plevneliev yaptığı konuşmada Bulgaristan’ın yaşadığı değişim sürecini anlattı; “Artık eskiden Komünistlerin ve DC’nin yaptıklarını bir müzede toplayacağız” diye konuşan Plevneliev. “Her konuda bize istediğiniz problemi internet’den bile iletebilirsiniz. Bizler hepimiz Türkiye’de ve Bulgaristan’da bulunan vatandaşlarımızın haklarını hukuklarını ve her nevi problemlerini çözmek için varız. Gelin yeni bir sayfa açalım birlikte hayatı paylaşmak adına ne gerekirse bizler yapmaya hazırız. Geçmişte yapılanları geri getiremeyiz, fakat önümüzde yaşanacakları değiştirebiliriz. Bizler beraber yaşamak zorundayız, bizler buna mecburuz. Bu bizim hayatımız, bizim geleceğimiz ve bunu iyi değerlendirip iyi ve huzurlu yaşamalıyız ve bu hepimizin görevi olmalıdır dedi. Bizler yepyeni sayfa açabilmeliyiz, bizler siyah beyaz değil bizler çalışan ve çalışmayanları, hak eden ve hak etmeyenleri ayırabilmeliyiz. Devamı 8’de
Halkın Seçimi TRT BI, 12 ülkedeki sanal suçların takibi Bulgaristan’dan HALKIN SEÇİMİ TRT HABER Eutelsat TV Ödülleri yarışmasında “Halkın Seçtiği Kanal” kategorisinde TRT Haber Büyük Ödüle layık görüldü. People’s Choice (Halkın Seçimi) adı verilen özel kategoride yarışmanın oylaması Eutelsat’ın internet sitesi üzerinden yapıldı. DEVLERLE YARIŞTI 19 ülkeden 120 kanalın birincilik mücadelesi verdiği yarışmada TRT HABER, halkın oylarıyla, BBC, RUSSIA TODAY, FRANCE 24, SKY NEWS ve CNBC gibi ünlü haber kanallarını geride bıraktı. Yarışmada dereceye girenlere ödülleri İtalya’nın Venedik kentinde düzenlenen törenle verildi.
Devamı 3’te
ABD Başkanı Barac Obama’nın sanal suçların takibinden sorumlu danışmanı Michael Daniel ile biraraya gelen İçişleri Bakanı Tsvetan Tsvetanov, FBI’in Bulgaristan’a özel bir görevli göndererek toplam 12 ülkedeki sanal suçların takibatıyla
Nazarbayev, Atatürk”ü Cumhurbaşkanı Plevneliev kendisine örnek aldı Kiliseyi Ziyaret Etti
Rafet ULUTÜRK Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği Genel Başkanı
BAŞYA ZI Türkiye’de de problemlerimiz devam etmekte
Sosyal Haklar; Bulgaristan’dan Türkiye’ye göç eden soydaşlarımızın sosyal hakları ile ilgili ciddi adımlar atılmış olmakla birlikte yetersiz kalınmıştır. Sigorta primlerinin aktarılması ve emeklilik ile ilgili konularda tanınan haklar 1991 yılına kadar Türkiye’ye gelen ve Türk vatandaşı olan soydaşlarımızı (Muhacir kâgıdı olanları) kapsamaktadır. Böylece kanun dar bir çerçeveyi etkilemiştir. Halbuki 1991 yılından sonra ülkemize gelerek yerleşen ve Türk tabiiyetine geçen yüz binlerce soydaşımız bulunmaktadır. Bu konu ivedilikle ele alınması gerekir ve kanunun tüm soydaşlarımızı kapsayacak şekilde yeniden düzenlenmesi gerekmektedir. Unutulmamalıdır ki, Bulgaristan Türklerinin Türkiye’ye akın etmeleri onların suçu değildir. Bulgaristan’daki Sorunlarımızı da Bulgaristan Cumhurbaşkanına bir dosya halinde teslim ettik. Devamı 3’te
vazifelendirileceğini açıkladı. Bu konuyla ilgili Bulgaristan’da özel bir kurumun kurulacağını ifade eden Bakan Tsvetanov, bunun için GDBOP, Secret Service ve ABD’nin iç güvenlik departmanı arasında işbirliği yapılacağını vurguladı. Michael Daniel ise yaptığı konuşmada, Bulgaristan’ın bölgede internet ortamında güvenlik konusunda lider durumuna geldiğini belirtti.
Kazakistan’da iktidardaki Nur Otan Demokratik Halk Partisi Başkan Yardımcısı Darhan Kaletayev, Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev’in Türkiye Cumhuriyeti devletinin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ü örnek aldığını kaydetti. 1 Aralık Kazakistan Cumhurbaşkanı Günü ‘ ilan edilmesinin fikir babalarından biri olan Kaletayev konuştu. Geçen yıl Kazakistan meclisinin aldığı karar doğrultusunda ülkede 1 Aralık ülke genelinde “Kazakistan Cumhurbaşkanı Günü “ olarak kutlanıyor. -Siz Kazakistanlı siyasetçilerin içerisinde ilk olarak ‘Halk Önderinin Faktörü’ adlı eseri yazdınız ve Nazarabyev’e “milli lider, önder gibi’ unvanların verilmesi fikrini ortaya attınız. Devamı 3‘te
Bulgaristan Cumhurbaşkanı’na Plaket
Gençlere ve Kadınlara Fırsat Tanınmalıdır
Türkiye’nin Bulgaristan Büyükelçisi İsmail Aramaz, Presa Gazetesi ile yaptığı mülakatta Hak ve Özgürlükler Hareketi Partisinde (DPS) daha fazla bayan yönetici görmek istediğini söyledi. Aynı zamanda HÖH’te demokratik değerlere, iyi yönetime ve insan haklarına yeterince ağırlık verilmediğini vurgulayan Aramaz, Ocak ayında partinin kurultayı gerçekleştirileceğini bu bağlamda da parti yöneticilerinin gençlere fırsat tanıyacaklarını, daha demokratik ve şeffaf olacağını umduğunu vurguladı. Bağımsız milletvekilleri Kasim Dal ve Korman İsmailov’un kurmayı planladıkları siyasi oluşumun alternatif olup olmayacağı ile ilgili bir soruyu da cevaplayan Büyükelçi Aramaz, Türkiye’nin bu konuda taraf tutmadığını kaydetti ve kararı seçmenlerin vereceğini söyledi. Aramaz, Türkiye’nin partilerle ilgili özel tutumu olmadığını, Türkiye ile Bulgaristan Türkleri arasındaki ilişkilerin önemli olduğunu belirtti.
Türk Gençleri İstanbul’da Türk Dünyası’nı Konuşacak
Türk Dünyası’nın Gençleri kendi aralarında kültürel yakınlaşma bütünleşme ve iş birliğini geliştirmek ve pekiştirmek amacı ile her yıl geleneksel olarak Balkanlardan –Altay’lara, Türkmenistandan – Sibirya’ya, Adriyatikten - Çin Seddine kadar, Türklerin yaşadığı her bölgeden gençler bu yıl İstanbul’a toplanmaktadır. “Dilde, Fikirde ve İştte birlik şiarını hayatta geçirmek için Türk Devlet ve topluluklarından gençler, 1992 yılından beri bir araya gelmekteler. Bu yılda İstanbul ‘da Sütlüce Mah.İmrahor cad. Dutluk sk.No.3 AK Parti İL MERKEZİNİN üstünde Bulgaristan Cumhurbaşkanı Rosen Plevneliev, FaHilton Garden İnn.Otelinde DTGB-Dünya Türk tih Belediye Başkanı Mustafa Demir ile tarihi Bulgar Gençler Birliği 15.Türk Dünyası Gençlik Günleri ve Kilisesi’ni ziyaret etti. Cumhurbaşkanı Plevneliev, ki- Kurultayı 16 - 19 Aralık 2012 Tarihinde yapılacaktır. lisenin bahçesinde gezerek, kilisenin restorasyon çalışmaları hakkında bilgi aldı. Kilisede Misafirhanede bulunan tarihi resimleri inceledi. İstanbul’da kiliselere gerekli ilginin gösterilmiş olduğunu gördüklerinden dolayı çok mutlu olduğunu dile getirdi. Plevneliev, ” Fatih Belediye Başkanı’nın ve tüm ilgililerin bu eşi benzeri olmayan eserlere olan ilgileri beni çok memnun etti. Bu tarihi eserlerin laik olduğu gibi muhafaza edilmesi, sonraki nesillerin de bu eserleri görebilmesini sağlamakta. Dünyada eşi benzeri olmayan İstanbul’da ki bu eserlerin çok iyi bir şekilde muhafaza edilmesi çok sevindirici bir durum. Ayrıca Belediye Başkanı Demir’in yapmış olduğu çalışmaların taktire şayan çalışmalar olduğunu belirtmek isterim.” dedi.
2
Türk Genç Yazarları Bakü’de Buluştu-1 Rafet ULUTÜRK Dünya Türk Genç Yazarları Türk Dünyasının Şah Damarı Bakü’de “Geldik Gördük, Yazdık” adlı proje çerçevesinde bir araya geldiler Bakü’de Dünya Türk Genç Yazarlar Birliği (DTGYB) Azerbaycan Cumhuriyeti Gençlik ve Spor Bakanlığı yanında Gençlik Fonu ve Avrasya Uluslararası Araştırmalar Enstitüsünün de desteği ile hayata geçirdiği, “Geldik, Gördük, Yazdık” Projesi kapsamında bir araya geldiler. Türk Dünyası’nın her yerinden katılan Türk yazarlar kendi aralarında kültürel yakınlaşma, bütünleşme ve işbirliği yapmak, geliştirmek ve pekiştirmek amaçlı “Geldik Gördük, Yazdık” adlı projenin 05 – 11 Kasım 2012 tarihleri arasında Azerbaycan’ın Bakü kentinde temelleri atıldı. Burada asıl amaç Azerbaycan halkının sıkıntılarını, haklı oldukları Dağlık Karabağ sorununu ilk önce Azerbaycan dışında yaşayan Türklere ve ardından tüm acı gerçekliği ile dünya gündemine taşımaktır. Bu proje adına, Balkanlar’dan Altaylar’a; Türkmenistan’dan Sibirya’ya; Adriyatik’ten Çin Seddi’ne kadar, Türklerin yaşadığı her coğrafyadan gelen Türk Genç Yazarları bir araya geldiler. “Dilde, Fikirde ve İşte Birlik” şiarını hayata geçirmek için 12 devletten 18 delege bu toplantıya iştirak etti.
Azerbaycan devleti dünya standartlarında Ben de İstanbul Atatürk havaalanından AZEL hava yolları ile yola çıktım. Azerbaycan uçakları da kalite ve hizmet hususunda Türk Hava Yolları’na eriştiklerini gördüm. Teknolojinin son ürünleri kullanıldığına tanık oldum ve çok memnun kaldım. Ayni zamanda burada Azerbaycan devletinin dünya standartlarına ayak uydurduğunu görüyorsunuz. Hosteslerde çok saygılı ve bilgilendiriciydiler, bu kısa zamanda eskiden neredeyse hiçbir iz kalmamış. Yani dünyaya ayak uydurmada Azerbaycanlı kardeşlerimizi zirveye çıktıklarını görebilirsiniz. Uçak yolculuğunda bulutların üzerine o yüksekliğe çıktığında bulutlar kendi esrarlı yerini kaybetmeye başlarlar. Ulaşılmaz olmalarından kaynaklanan bir hayranlığımız vardır bulutlara karşı fakat şimdi bulutların üzerinde dans etmiş bir şövalye olarak, bulutların öyle insandan daha yüce bir şeyler olmadığı hissine kapılıyor insan. Ayrıca kuşlarında istediği yöne uçabilmelerinden başka, uçağa binen insanlardan daha hür olduklarına inanmazsınız artık. Uçaktan inseniz de hürriyet bıçakla kesilir gibi kesilmez, tekrar havalanacağını bilmek teselli ediyor insanı. Ama her şeye rağmen yine de uçaktan inmek her şey için yeni bir başlangıçtır. Dilerim her uçağa binişim de bu başlangıçların iyi meyveleri ile sonuçlanmış olur. Azerbaycan Devleti nereden nereye geldiği net olarak görünmektedir. İlk-1, 2 ve son 3 numarada Türk denizine niçin göl dediklerini düşündüm?... Uçaktan Azerbaycan Haydar Aliyev Hava Limanı’na indik bizleri kapıda Azerbaycanlı kardeşlerimiz hep bilinen o güler yüzleri ile karşıladılar. Aramızda o sıcak kucaklaşmalardan sonra İlgar kardeşimiz bizi kendi özel arabası ile kalacağımız yere doğru yola çıktık. Bizleri Bakü merkeze yakın “Modern” otele götürdüler. Burada da bizleri Ekber Goşalı Başkanımız ve ekibi samimi bir şekilde karşıladılar, hepimizle ayrı ayrı ilgilendiler ve odalarımıza kadar götürüp yerleştirdiler. Bakü’de otel çok güzeldi, balkona çıktım Hazar Denizi görünüyordu, birden geçmişe döndüm ve bu Türk denizine niçin göl dediklerini derin derin düşündüm?... Bakü’de güneş her gün genç olanlar ve de yüreği genç kalanlar için bambaşka doğar. Burada aramızda bir de İbad Hüseynov Gazimiz vardı, yanında da bir Albay kendisi gazimizin komutanıymış meğer. Albay anlatıyordu: “Biz ilk Kurultayda Türkiye’de 1993 yılında Özbek, Kırgız, Kazak, Azerbaycanlı, Türkmenlerin kardeş olduğunu orada öğrendim, hatta baya şaşırmış idim bu nasıl olur diye.Amma bu gün artık hepimiz bunu öğrendik, işte şimdiden sonra da aramızda kaynaşmayı da sağladıktan sonra artık büyük işler yapmaya başlayacağız” dedi. Gazimizin filmini seyrettik nasıl Ermeniler ile savaşmış.Yemekten sonra Gazimiz ile birlikte toptan hatıra fotoğrafı çektirdik. Güneşhergüngençolanlarvedeyüreğigençkalanlariçinbambaşkadoğar. Güneşondannasiplenmeyibilenleriçinsonsuzbirgüçkaynağıdır.Güneşindoğmasıyorgunluklarınkaderdefterinedevredilmesidemektir.BuradaTürkGenç Yazarları da bu şekilde Hazar denizinin kıyısında her sabah güneşi karşılarlardı. Kahvaltıda akşam görüşemediğimiz arkadaşlarımızla kucaklaştık, yeni arkadaşlar ile tanıştık, önceden yapılan programda ufak bir değişiklikten sonra bu gün Azerbaycan’ın bağımsızlık savaşında şehit düşen kahramanlarının ziyareti ile başladık. Azerbaycan’ın Ölümsüz Şehitlerini Ziyaret Azerbaycan Milli Meclisi Milletvekili Ganire Paşayeva’nın ev sahipliğinde Azerbaycan’ın ölümsüz lideri merhum Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev’in mezarını, Şehitler Hiyabanı’nı ve Bakü Türk Şehitliği’ni ziyaret ettik. Şehitliğe girer girmez yamur çilemeye başladı, bu damlalar şehitlerimizin gözyaşlarıydı sanki çok etkilendik. Türk Dünyasından gelen tüm yazarlar şehitliklere hep birlikte çiçek ve çelenk koydular. Ardından Zarife Aliyeva, Fahri Hıyaban’a geçerek, gazetecilerden Çingiz Mustafayev, Salatın Esgerova, Şair Ali Riza Ulutürk ve Ali Mustafayev ile birlikte bir de burada Bulgaristan Türkü de Balkanlardan da şehitlerin olduğunu gördüm burada Türk şehitliğinde ve diğer kahramanları da ziyaret ederek dualar okundu. Şehitlik ziyaretinde basına açıklama yapan Azerbaycan Uluslararası Avrasya Enstitüsü Başkanı Sn.Ganire Paşayeva, “Karabağ sorununun çözümünde ve bu sorunun tüm dünyaya duyurulmasında ortak hareket etmeliyiz, 18 ülke ve topluluktan katılanlar,Azerbaycan’ın gerçekliklerini yakından tanıyacaklarını” söyledi. Karabağ ve Hocalı soykırımının Türk Dünyası’nın ortak problemiolduğunuvurgulayanPaşayeva,busorunlarınçözümündeveHocalı soykırımınındünyayatanıtılmasındaortakhareketedilmesigerektiğininüzerini çizerek “Burada yatan tüm şehitler Türk Dünyasının şehitleridir” diye belirtti. Karabağ-Türk Dünyası’nın Ortak Problemi
Uluslararası konferans; Azerbaycan’ın Atatürk merkezinde düzenlenen “Karabağ-Türk Dünyası’nın Ortak Problemi” Uluslararası Konferansı ile görevimize başladık. Azerbaycan’da Atatürk Merkezi, TİKA, TÜSİAB, Avrasya Uluslararası Araştırmalar Enstitüsü SB, Azerbaycan Cumhuriyeti Gençliğe Yardım Fonu, ATHEM ile ortaklık içinde 18 Türk Devlet ve Topluluğundan (Türkiye, Türkmenistan, Bulgaristan, Romanya, Makedonya, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Gagauz yeri-Moldova, Başkurdistan-RF, Kırım-Ukrayna, Kerkük -Irak) 18 genç yazar ve gazeteci Azerbaycan’da bir araya geldiler. Açılışa Azerbaycan Milletvekili Sn. Ganira Paşayeva, konuşmasında; “Bu gün Türk Dünyası’nın her yerinden yazarların Bakü’ye gelmesi ve Azerbaycan Türklerine sahip çıkmanızdan dolayı sizleri kutluyorum. Sizlere Azerbaycan topraklarına hoş geldiniz sefalar getirdiniz” dedi. Devam etti, “Türk Dünyası’ndan gelen yazarların yeni bir bin yılın başındaAzerbaycan’da toplanması çok anlamlıdır. Biz Türkler - dostluk ve sevgi hareketiyiz. Bizler tarih boyunca kendi kültürümüzün kıymetini pek bilmedik. Şimdi Türk ülkeleri istiklallerine kavuşuyor. İstiklalin korunması milli ve manevi güçlerin kuvvetlenmesine bağlıdır. Amacı Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ Problemi’nin Türk Dünyası’nın ortak problemi haline getirmek ve buraya gelen yazarların dili ile dünya kamuoyuna duyurmak olan bu toplantı, eminim ki, büyük sonuçlar doğuracak ve haklı Karabağ meselemizi Türklerin gözlemleriyle dünyaya yansıtılacaktır. Çünkü dünya artık içinde Türk’ün olduğu meseleler olunca önyargılı ve taraflı bir tavırla gerçekleri göz ardı etmekte ve haklı olan davalarını dünya görmezlikten gelmektedir. İşte değerli gençler bu günTÜRK BİRLİĞİNE ne kadar ihtiyaç olduğunu bir kez daha ortaya çıkmıştır.” dedi. Ardından Dünya Türk Genç Yazarlar Birliği Başkanı Ekber Goşalı ise, “Geldim, Gördüm, Yazdım” adlı bir proje kapsamında düzenlediklerini, misafir yazar ve gazetecilerin ülkelerine döndükten sonra Karabağ konusunda kaleme alacakları yazıların kitapta toplanacağını ifade etti. Toplantıda Dünya Türk Genç Yazarlar Birliği (DTGYB) Başkanı Ekber Goşalı,TürkiyeCumhuriyetiBakü BüyükelçiliğiKültürMüşaviriSeyitAhmet Arslan, KKTC Bakü Temsilcisi Sadettin Topukçu, TUSİAB Başkanı Murat Bakır,TürkCumhuriyetlerivetopluluklarındanTürkiye,Kazakistan,Özbekistan,Kırgızistan,Türkmenistan,GagauzYeri(Moldova)Bulgaristan,Romanya, Kırım, Makedonya ve Irak’tan gelen temsilciler birer konuşma yaptılar. Konuşmacılar Türk Dünyası Birliği konusunda, Karabağ gerçeklerinin dünya kamuoyuna duyurmak için yapılan ve yapılması gerekenler hakkında düşüncelerini belirtiler. Türk Dünyası’nın her köşesinden gelen yazarlar konuşmalarını genel olarak eğitim, ekonomi, kültür, siyaset ve gelecekleri üzerine yaptılar. Bu konuşmaları dinlerken bazen gözlerimiz doldu, bazen sevindik, bazen de göğsümüz kabardı. Bizler bu konuşmaların hepsini Türk Dünyası’nın umutlu geleceğine uzanan eller olarak görmekteyiz ve hepimiz öyle görmeliyiz. Şahsen bu toplantılarda Dünya Türkleri’nin durumu hakkında çok şeyler bilmediğimizi öğrendim. “İNSANLAR İÇİN ÖĞRENMENİN BAŞI OLAN, SONU OLMAYAN BİR UĞRAŞ” olduğunu bir kez daha idrak ettik.Bulgaristan Türklerinin mensubu olarak ben de Azerbaycanlı kardeşlerimize destek vermek için katıldığım toplantıda özetle aşağıdaki konuları vurguladım:
geçirenler bir aradaydılar. Lüt fen Dünyaya Gerçekleri Duyuralım
Tüm bu gerçekler ortadayken bu organizasyonun amacına uygun olarak okuyanlardan ricamız, Dağlık Karabağ probleminin dünyaca tanınması ve netice alınması için elinizden gelen katkıyı yapmanızdır. Lütfen gerçekleri dünyaya duyuralım bir birimize yardımcı olalım. Bakü’nün en başarılı öğrencileri Türk okulunda Bu gün 7 Kasım günü Azerbaycan Devlet Üniversitesinde “Geçmişten GünümüzeAzerbaycan-Türkiye’deVakıflar” Uluslararasıkonferansakatıldık. Öğle yemeğinde Bakü’de bulunan Özel Türk okulunda bizleri misafir ettiler. Okulu gezdik ve gördük ki, bu okulda akıllı tahtalardan başlayarak her tür son teknoloji kullanılmış. Burada yok yok tüm odalarda kamera, müdür istediği dersi anında dinleyebiliyor. Bir problem yaşandığında velilere kim haklı, kim haksız anında olay izletiliyor. Bakü’nün en başarılı öğrencileri bu okulda olduğunu öğrendik ve çok mutlu olduk. Kız Kalesi (Kız Galası) Ardından Bakü şehrini gezmeye başladık ve ilk olarak Kız Kalesi’ni (Kız Galası) ziyaret ettik. Kız Galası’na gittiğimizde ise buradan Bakü’nün büyüleyici manzarasını izledik, anlattıklarına göre aynı yere eskiden savaş esnasında kadın ve çocukları saklıyorlarmış. İçinde kuyu var su için, her katta ufak ufak odalar var, her odada da ufak pencereler var. Kız Galası Hazar’ın hemen yanında bulunmaktadır. Buraya düşman hiç bir zaman girememiş ve hiç bir yerinde de değişiklik veya yıkılma olmamış, bundan dolayı da burası hiç değişmediğinden bu yeri bakire bir
Rafet ULUTÜRK’ün konuşması;
Türk Dünyasının Şah Damarı olan Azerbaycan Türklerine Bulgaristan’ın Kocabalkan, Rodop, Dağlarından ve Deliorman ovasından kucak dolusu selamlar getirdim. “Biz Türkler, devletsiz yaşamadık, yaşayamayız ve dünya devlet kurmayı bizlerden öğrenmiştir, ancak artık Türk gibi başlayıp Türk gibi bitir dedirtmeliyiz. Artık gerçek ve doğru tarihi anlatmak lazım, binlerce film yaparak, on binlerce dizi üreterek Türk tarihini dünyaya göstermemiz lazım. Her şey sabır işidir, benim Türk gençlerine üç tavsiyem olacak: 1. Hayallerinizin sonu olmayacak 2. Ağır şartlar karşısında düşüp yıkılmayacak 3. İnanç ve dava adına savaşırken kesinlikle mükâfat beklemeyeceksiniz. Bedenleri ruhlara galebe çalanlar, asla büyük işler başaramazlar, ruhlar bedenlere galebe çalmalı. Birde şahsınıza yapılan zulmü affedin ki zalim olmayasın. Fakat Devletinize veya Milletinize yapılan zulmü hiç bir zaman asla ve asla affetmeyiniz. Muhtaç olduğunuz kudret damarlarınızdaki asil kanda mevcuttur. Ay r ı c a b u r a d a n 2 ö n e r i m o l a c a k ; 1. Artık Türk Dünyası’nın bir takvimini yapmalıyız, bu da Türk Dünyası’nın önemli olaylarının sıralandığı ve belirli tarihlerde anma törenlerini anımsatacak bir takvim 2. 1950-60 yılları arasında komünizmi yaymak üzere Komünist Rusya tarafından Bulgaristan’aAzerbaycanlı öğretmenler gönderilmiş, fakat kısa sürede bunların Türkçülük yaptığının ve yaydığının farkına varınca apar topar rejim tarafından geri gönderilmişlerdir. İşte bu gün Bulgaristan’da Türkçülüğe hizmet eden bu öğretmenlerimizden hala sağ olanları araştırıp bulalım ve Bulgaristan’da sağ olanlarla tekrar buluşturalım. Gerek Bulgaristan’da gerek Azerbaycan’da bir araya getirelim, böylece Azerbaycan Türkü ile Bulgaristan Türkü’nün kaynaşmasında büyük bir adım atılmış olacaktır. Karabağ ve Hocalı soykırımının sadece Azerbaycan’ın problemi değildir bu artık tüm Türk Dünyasının ortak problemidir. Burada gördüklerimizi tüm Türk Dünyası’na kendi bölgelerimize ulaştıracağız. 200 yıldır bizim gözlerimizikapatanRusyaartıkbaşarılıolamayacaktır,budöneminsonunagelindi. ArtıkDünyadayenibirgüçoluşuyorvebugücünfikridesteğivekuruculuğu bize hepimize görev yüklemektedir. Bu güç Türk Dünyası olacak, bu gücün bugünkügüçlerdenfarkıadaletikendiçıkarınagöredeğil,çıkarlarınıadalete göre ayarlamasıdır. Bizler Türk Yazarları şunu çok iyi biliyoruz ki, “Bir Kalem, Bin Silahtan Üstündür” bunu çok kısa zamanda herkes kavrayacaktır. Buradan tüm Türk Dünyası’nın analarına sesleniyorum; “Çocuklarınızı yetiştirirken onları Dünyayı yönetebilecek bilgi, beceri, birikim ve ahlakla donatarak yetiştiriniz. Biz bu ağır işin altından kalkamasak da, sizin büyüttüğünüz gelecek kuşaklar bu ağır yükü bulunması gerektiği olan yüksekliklere rahatlıkla taşıyacaklardır. Türk Birliğine Dünyanın ihtiyacı vardır; bunu herkes idrak etmeli, dünyada kim adaletin hâkim olmasını isterse, bu birliğe destek olup sahip çıkmalıdır.” Son olarak da işgal altındaki Dağlık Karabağ, sadece Azerbaycan Türkleri’nin sorunu değil, bu sorun tün Türk Dünyası’nın hatta insanlığın sorunudur” diyerek sözünü bitirdi. HAYALLER BEYAZ KÂĞITLARA DÖKÜLDÜ - Buraya Türk Dünyası’ndan gelen yazarlar, genç beyinler geleceğe dair beklentilerinde ne varsa onları masaya koydular, ideallerini hayallerini bembeyaz kâğıtlar üzerine yazdılar. Bu hayallerin bizden sonra gelecek nesillerin gerçekler olacağının bilincindedirler. Buradan çıkan sonuç Karabağ, sadece Azerbaycan’ın sorunu değil. Karabağ bütün Türk Dünyasının sorunu olduğu ortaya çıkmış oldu. Bir ülkü için bir ülke için kalplerinde aynı şeyleri
kıza benzetiyorlar.
Türk Dünyası Yazarları Adına Verilen Yemek
Burada yemeği Azerbaycan Milletvekili Sn.Ganira Paşaeva Turan Restoranda verdi. Restoranın sahibi Azerbaycan halkının sevdiği Azerbaycan Gazisi’ymiş. Onunla tanıştık sohbet ettik. Bu gecede de Türk Dünyası’nın problemleri konuşuldu ve herkes kendi problemlerini dile getirdi. Ayrıca bazılarının da çözüm önerilerini ortaya koydular. Sonunda bu anlamlı buluşmanın anısına Milletvekilimize hediyeler verildi.
Ermeni ve Rus Mezalimini Yerinde Gördük
Yollar çok güzel üç şeritli tek yöne doğru hızla ilerliyorduk, Rusya zamanından eser yoktu. Yolda giderken genel tarihi bilgiler verildi. Bakü, Ermeni değil Rus İşgalinden Kurtuldu dediler. Azerbaycan’da bu işgalin ve tecavüzlerin sonucunu bazı rakamsal değerler ile verildi: Bu işgal sonucu bir milyon yüz bin kişi göç etmek zorunda kalmış. 20 bine yakın insan katledilmiştir, 50 bin insan sakat kalmıştır. 5 bin insandan bugün halen haber alınamamaktadır. Bu işin insani boyutu da var veya olması gerekmez mi, nerede insan hakları? Birdebununekonomikvesosyalboyutuvardır.Maddiboyutadetaylıgirerek vaktinizi almak istemem ama o günkü değeri ile bu zulmünAzerbaycan`a maliyeti 60 milyar dolardır. 21. yılına girdiğimiz bu trajedinin ekonomik, sosyal, insani boyutunu tahmin etmek herhalde zor olmasa gerek. İşte bu zor dönemlerde Azerbaycan hem bağımsızlığını korumaya çalışıyor, hem de toprakları işgal olmuş, mecburi göçe zorlanan insanlara bakmak, doyurmak, okutmak, sağlığını korumak için çaba sarf ediyordu. Dolayısıyla Ermeni işgaline maruz kalan toprakların yeniden ülkenin kontrolüne geçmesi sağlanmalı ve 21 yıldır işgal edilmiş haklarının tazminat hakkını istemelidir bu konuda da tüm Türk Dünyası bu haklı davasında Azerbaycan’ın yanında olmalıdır. Kısa bir Tarih; 15 Eylül 1918 tarihinde Azerbaycan’da Mehmet Emin Resulzade tarafından kurulan Milli Azerbaycan Cumhuriyeti’nin varlığını kabul edemeyen Kızıl ordu güdümündeki Ermeni çeteleri Bakü olmak üzere Karabağ bölgesini tedrici olarak işgal etmişlerdi. Bu işgal ve katliamlar karşısında sıkıntı yasayan kardeş Azerbaycan Cumhuriyeti yöneticileri Osmanlı yönetiminden acil yârdim talebinde bulunur. Osmanlı yönetimi aldığı kararla, Genel Kurmay Başkan Vekili Enver Paşa’nın kardeşi Nuri Paşa komutasındaki Türk İslam Ordusunun Azerbaycan’a gönderir. Nuri Pasa komutasında ki Türk Ordusu 15 Eylül 1918 tarihinde kardeş Azerbaycan’a girer. İşgalci güçlerle yapılan çatışmalar sonrası, Agsu, Göyçay, Kürdemir ve Samahi gibi bölgeler kurtarılır. İki aylık süren çatışmalar ve ilerlemelerle Ağustos başında Türkİslam ordusu Bakü’ye girmeyi başarır ve Bakü düşman işgalinden kurtarılır. Devamı 4‘de
Bulgaristan Türklerinin Sesi
Dr.Nedim BİRİNCİ
Kalp Krizinden Korunması
Kalp krizinden ve inmeden korunmanın 3 temel noktası vardır: 1Sigarayı bırakın. 2- Daha fazla hareket edin. 3- Beslenmenize dikkat edin. Gayet basit gibi görünüyor ama neden hala kalp krizi ve inme dünyada 1 ve 3 numaralı ölüm nedenleri olarak kalmayı sürdürüyor? Çünkü ne yazık ki, aşağıdaki kalp dostu öneriler her zaman dikkate alınmıyor . Sigarayı bırakın. - Her gün aktif olun. - Sağlıklı bir vücut ağırlığına sahip olun. Bunun için VKİ (vücut kitle indeksi) cetvellerinden yararlanın. Kan kolesterolünüzü düşürün: Doymuş (tereyağ gibi oda ısısnda katı olan yağlar) ve trans yağları (katı margarinler) tüketmeyin, total kolesterolü 200 mg/ dL’nin altına çekin. Risk düzeyinize göre, LDL kolesterolü, kalp hastalığı riskiniz düşük ise 160, orta derecede ise 130 ve yüksek ise 100 mg/dL’nin altına indirin. HDL (iyi) kolesterol – erkeklerde 40 mg/ dL kadınlarda 50 mg/dL veya üzeri olmalı. Trigliseridler 150 mg/dL’den düşük olmalı. Kan basıncını düşürün: Hedef <120/80 mmHg Diyabetiniz varsa mutlaka kontrol ettirin. Çünkü diyabetlilerde sıklıkla mevcut olan yüksek kolesterol, yüksek tansiyon, sigara, şişmanlık ve hareketsizslik gibi risk faktörlerinedeniyle kalp damar hastalığı riski 2-4 kat artmıştır. Stresi azaltın. Stres, sigara içmenize veya fazla yemenize neden olabilir. Alkolü sınırlayın. Alkolün fazlası tansiyonu ve trigliserid düzeylerini yükseltir, kalpte ritm bozukluğuna neden olabilir. Kalp krizinden sonra yaşam: Yaşam tarzında değişiklikler yapmanın zamanı gelmiştir! Hiç şüphesiz kalp krizi ciddi bir olaydır ancak yaşamın sonu da değildir! Pekala iyileşebilir ve kaldığınız yerden yaşamınıza devam edebilirsiniz, ancak bir şartla: Bir daha aynı durumla karşılaşmamak veya bir inme geçirmemek için yaşamınızda neleri değiştirmeniz gerektiğini öğrenip bunları eksiksiz uygularsanız! Yaşamınızda yapacağınız bu değişiklikler nelerdir? İşte ikinci bir kalp krizi veya inmeyi önlemek için olmazsa olmazlar: Sigara ve puro, pipo gibi tüm tütün kullanma alışkanlıklarınızı terketmelisiniz. Kalp krizi geçiren bir kişinin tütüne devam etmesi ikinci bir kriz riskini 2 kat artırır! Daha hareketli olmalısınız. Düzenli bir egzersiz programı ile stres ve depresyon azalır, kilonuzun, kolesterolünüzün ve tansiyonunuzun düşürülmesi kolaylaşır. Beslenmenize özen gösterin. Bu sayede hem daha çabuk iyileşir hem de kilonuzu kontrol altında tutar, kan
Gedikpaşa Cad.Ömür
Pasajı No.23-25 Beyazıt-Fatih -İstanbul
Bulgaristan Türklerinin Sesi 3
Halkın Seçimi TRT Türkler ve Bulgarlar, daha yakından tanımalı
ŞAHİN VE BÖKEN TÖRENDE Törende TRT’yi, TRT Genel Müdürü İbrahim Şahin ve TRT Haber Genel Yayın Yönetmeni Ahmet Böken temsil etti. TRT adına ödülü Eutelsat yetkililerinden alan TRT Genel Müdürü İbrahim Şahin, “En büyük ödül olan bu ödülü halkın bize vermesi gurur verici bir şey” dedi. ŞAHİN: ÖNEMLİ BİR BAŞARI Şahin, “TRT çalışanlarını kutlamak istiyorum. Çünkü çok kolay değildi. Özellikle kamu yayıncılığında siz problemleri aşacaksınız, finansal problemleriniz ortadan kalkacak, bütçeyi düzelteceksiniz, sonra da çıkıp uluslararası arenada ödül kazanacaksınız. Bu bizim için önemli bir başarı gerçekten” diye konuştu. İbrahim Şahin, “Aklımızdan TRT Haber için HD yayın da geçiyor. Bunu sağlayabilirsek herhalde dünya klasmanında çok iyi kanallar arasına gireriz diye düşünüyorum” dedi. AHMET BÖKEN BAŞARISI TRT Haber’in mimarlarından TRT Haber Kanal Koordinatörü Ali Ahmet Böken, TRT 2 kapatıldıktan sonra 18 Mart 2010 kurulan TRT Haber’in başarısında büyük pay sahibi.. Samanyolu Televizyonu’nda muhabirlik, sunuculuk, editörlük ve haber müdürlüğü yapan Böken TRT Haber’in başına geçtiğinden beri kanalda ciddi başarılara imza attı. Son olarak TRT Haber Avrupa’nın en iyi haber kanalları arasında birinci oldu.
Almanya
parti kapatıyor Almanya Irkçı Partiyi Kapatıyor. NPD’den 400 kişinin kışkırtıcı konuşmaları ve yazıları gerekçe gösteriliyor Almanya’da federal ve eyalet içişleri bakanları dün RostockWarnemünde’de toplanarak, aşırı sağcı NPD Partisi’nin kapatılmasını görüştü. Eyalet içişleri bakanları, NPD’nin kapatılmasına yeşil ışık yaktı. Aşırı sağcı partinin kapatılması ile ilgili tartışma, bugün ve yarın da sürecek olan İçişleri Bakanları Konferansı’nın ana gündemlerinden en önemlisini oluşturdu. Bugün Almanya Başbakanı Angela Merkel’in de toplantıya katılması bekleniyor. Eya let bakanlarının ısrarına rağmen Hıristiyan Sosyal Birlik Partili (CSU) Federal İçişleri Bakanı Hans-Peter Friedrich bu konuya temkinli yaklaşıyor. Almanya Başbakanı Angela Merkel ise bakanların toplantısından çıkacak sonucu bekliyor. NPD’nin kapatılması sürecini araştırmak için eyalet ve federal katılımcılardan oluşturulan çalışma grubu raporunu tamamlamış, 141 sayfalık çalışmada NPD’den 400 kişinin kışkırtıcı konuşmaları ve yazılarına yer verilmişti.
Bulgaristan’da yaşayan Türkleri her yönüyle araştıran “Bulgaristan’daki Türkler” kitabı yayımlandı. Tarihçi, gazeteci ve bilim adamlarından oluşan 9 kişilik bir ekibin ortak eseri olan kitabın yayıncısı Antoni Georgiev, kitapta, geçmişi değil, bugünü anlatmaya çalıştıklarını söyledi. Georgiev, eserin bilimcilere de yardım edebilecek bir çalışma olduğunu vurguladı. Kitabın tanıtımı dolayısıyla Sofya’da bir toplantı düzenlendi. Antoni Georgiev, Önyargıların temelinde karşıdakini tanımamanın geldiğini belirten Geogiev, kendisinin Bulgaristan’daki Türklerle ilk defa 90’lı yıllarda karşılaştığını, ancak şu anda yüzlercesini tanıdığını kaydederek, Türklerin Bulgaristan’da en misafirperver insanlar olduklarını vurguladı. Komünizm döneminde aşılanmaya çalışılan güvensizlik duygusunun bugün de sürdüğünü savunan Georgiev, Türklere karşı yapılan baskının karşı baskı doğurduğunu savundu. Georgiev, kitabı okuduktan sonra insanların birbirlerine karşı olan önyargılarının yıkılmasına yardımcı olacağını dile getirdi. Kitabın zamanında çıktığını ve toplumun kendi komşularını daha iyi tanımalarına yardımcı olacağını savunan Radko Popov, Bulgarların, Türklerle uzun yıllar birlikte yaşadıklarını ve ortak bir çok noktanın bulunduğunu söyledi. İki toplumun Osmanlı döneminde 500 yıl birlikte yaşadığını, bu süre içinde sadece iyi komşuluk değil, karşılıklı alış verişler olduğunu ak-
taran Popov, komşulardan alınanlar ile kültürün, geleneklerin ve mutfak kültürünün daha zenginleştiğini ifade etti. Türkler ile Bulgarların yeterince iyi tanışmadığını belirten Popov şunları söyledi: ‘Şahsen benim çok Türk dostum var. Askerde iken etrafımdakilerin yüzde 80’i Türk idi. Babam da Hitrino’da eczacılık yapıyordu. Ben de çocukken Türk çocukları ile birlikte oynuyordum. Ben her zaman yakın ilişki içindeydim ve Türk komşularından çok etkilendim. Doğru ve çalışkan insanlardır. ’ Doç. Yordanka Bibina, Bulgarların, karışık ailelerin yoğunlukta olduğu bölgelerde Türkleri iyi tanıdıklarını ve bu tanımanın komşuluktan ileri geldiğini söyledi. Türklerin kendilerinin de yakınlaşmak için gayret göstermeleri gerektiğini savunan Bibina, birinin diğerini tanımaması durumunda bunun kolaylıkla manipule edilebileceğini, ülkede en iyi bir etnik modelin olabilmesi için karşılıklı tanışmanın şart olduğunu aktardı. Türklerin yoğunlukta olduğu bölgelere giden meslektaşları ile konuştuğunu ve aralarında görülmeyen bir duvar hissedildiğini ifade eden Bibina, arzusunun ne görünen ne de görünmeyen hiçbir duvarın kalmaması olduğunu kaydetti. Bunun da aracısız karşılıklı temas kurmaktan ve daha fazla tanışmaktan geçtiğini vurgulayan Bibina, doğrudan temas kurulamaması durumunda, temasın medyalar aracılığı ile kurulabileceğini, bunun da kolaylıkla manipule edilebileceğine dikkati çekti.
Bu size bir yerden sipariş mi verildi, yoksa Cumhurbaşkanı’na yaranmak mı istediniz.? -“Her ikisi de değil. Eğer siz Kazakistan’daki siyasi gelişmelerin tarihini bilseydiniz, egemenliğimizden önce, tarihin dönüm noktalarında ülkenin başında olan bireylerin rolü devre dışında tutuldu. Tarih ile birey arasındaki bağın ayrılmaz bütünlüğü hakkında yazılmış, daha doğrusu belli bir tarihi süreç içerisinde önderin rolünü anlatan çalışmaların olmadığının görürsünüz. Çünkü bizim sosyal bilimler dalı Marksizm ve Leninizm felsefesi üzerine kuruluydu ve tarihi harekete geçiren güç olarak sadece onlar öne çıktı. Tabii ki, tarihi yapan temel güç halktır. Ancak o gücü belli bir amaç doğrultusunda yönlendirecek, yol gösterecek liderdir. Dolayısıyla, biz tarihe at gözüyle baktık, diğer bir deyişle kırılmış aynadaki yansıma gördük. Bildiğiniz gibi Kazakistan Cumhuriyeti bağımsızlığını 1991 yılında ilan etti. Vatan tarihinde sadece yeni bir dönem değildi bu. Bu tamamen yeni bir oluşum, yeni bir devlet ve yeni bir felsefenin başlangıcıydı. Biz bu zor, ama aynı zaman da şaşırtıcı olan dönemin tanığı olduk ve tüm süreçleri aşama aşama geçerek dışardan gözün göremeyeceği tarafları içten izledik. Ülkenin bugününü belirleyen, geleceğini öngören tarihsel kararlar ve başarılarının yazarının olduğunu gördük. Sovyet ideolojisi tarafından çok eleştirilen K. Jaspers’in “Tarih bazı bireylerin sürekli ilerleme arzusudur” dediği sözlerinin anlamını kavradık. Belki siz bilirsiniz buna benzer bir cümleyi Kazak halkının büyük düşünürü Abay söylemiş. O’nun tabiriyle “ Kafasında bilgi olmayanın boş konuşanlarından fayda gelmez”. Eğer özetlersek, tarihi bilincimizdeki bakış açımızı değiştirmek için “milli lider faktörü” adlı çalışmamı yazmama neden olan asıl sebepler bunlardır. Ayrıca çalışmamı ele alırken tarihi ve sosyoloji alanını genişleterek, dünya standartlarına uygun bir monografi yazmak istedim. Asıl düşüncem bunlardı, inanmak ya da inanmamak, siparişle yazılmış veya beğeni kazanmak için yapılmış demek artık size kalmış” -‘Milli önder ’ kavramı sadece Kazakistan’ın şimdiki Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev’e yönelik kullanılacak mı yoksa, Kazak tarihindeki başka dönemleri de kapsayacak mı? -”Bu arada bir meseleyi açıklığa kavuşturmamız lazım. Tabii ki her dönemin kendi zorlukları vardır ve o zorluklardan çıkaran kahramanları vardır. Ben bir siyaset bilimcisi olarak Kazak halkının tüm siyasi tarihini analiz yapmayı amaçlamadım. Aksi halde Kazak tarihinde birçok reform yapan Kasım Han, Esim Han, Salkam Jangir Han, Tauke Han ve Abılay Han dönemleri incelenebilirdi. Reform yapmaktan kastettiğim olanı geliştirmek ve zamana uyarlamakla ilgili değil,
daha önce olmayan bir şeyi kurmak ve geliştirmektir. Reformun bu türü en zorudur. Osmanlı döneminde de Türk toplumunu çağdaşlaştırmak için uğraşan reformcular olmuştur. Buna örnek olarak 18. yüzyılın sonunda III. Sultan Selim’i ve 19. yüzyılın başlarındaki II. Mahmud’u gösterebiliriz. Onlar, İngiliz doğubilimcisi B.Lyuis tabiriyle ‘Neresi doğru değil, nerede hata yaptık?’ sorusuna cevap aramışlardır. Oysa Atatürk neresinin hatalı olduğunu bilerek Türk toplumunu tamamen değiştirmiştir, diğer bir deyişle ‘medeni’ değişiklikleri yapmıştır. Bundan dolayı O tüm Türkiye tarihinde en büyük lideri olmuştur. Nazarbayev’in önünde de buna benzer ‘medeni değişiklikler’ yapma görevi vardı. Bundan dolayı şimdiki Kazakistan tarihinde Nazarbayev faktörünü başka dönemler ile beraber inceleyemiyoruz.” -Siz Mustafa Kemal Atatürk ile Nursultan Nazarbayev’in reformları arasındaki benzerlikten bahsettiniz, bu konuyu biraz daha açar mısınız ? Mesela Türkiye’de ‘cumhurbaşkanlığı günü’bayram olarak kutlanmıyor -”Bir meseleyi doğru anlamanızı isterim. Türkiye Melihşah’tan başlayan bin yıllık tarihinin çoğunda özgür yaşamıştır. 20. yüzyılın son yılları ve başı hariç Türkiye, özgür yaşamıştır. Türkiye gücünü kaybetse bile birçok ülkeye aynı anda hakkını savunmak adına meydan okuyabilen ülkeydi. Bu söylediklerimden şu çıkıyor, Atatürk Türk halkının kaderini değiştiren reformu yaparken, özgür halkı temsil ediyordu. Halbuki Nursultan Nazarbayev bir buçuk asırlık kolonize edilmiş, Sovyet sisteminden yorulmuş, ezilmiş ve milli değerleri ve devlet bilincini kaybetmeye başlayan halkı toplayarak yön verendir, her şeye yeniden başlayandır. Yani bizim için ilk cumhurbaşkanı kavramı bağımsız Kazakistan’ın bayrağı, milli marşı, milli arması ve başkenti gibi sembolik değere sahiptir. Kendi bağımsızlığına her taraflı güç kazandıran Kazakistan ve Kazak halkı için bu bayram böyle bir anlam ifade etse gerek. “ DIŞ POLİTİKAMIZDA TÜRKİYE’NİN YERİ AYRIDIR
Nazarbayev, Atatürk”ü kendisine örnek aldı
CUMHURBAŞKANI İSTANBUL’DA
Уважаеми Господин Президент, От името на членовете на изселническата организация “БУЛТЮРК” и от свое име като Председател на организацията искам още веднъж да ви кажа добре дошли в Република Турция, добре дошли в Истанбул. Ние като цивилна организация приятно ни е в такава сърдечна атмо с фера да споделим с Вас радостите и болките си. Мисля, че Вие сте първият, Президент който като държавен гл а в а п р о в е ж д а с р е щ и с цивилни организации живеещи извън границите на Република България, за което Ви благодарим. Разбира се благодарим и на всички онези които имат принос за организирането на тази среща тук. Смятам, че това е един много добър знак и стремеж за показ, че сте на еднаква дистанция от всички граждани на Република България без оглед на вяра, език, убеждения и т.н. Като организация на изселниците от България, което е видно от самото име “БУЛТЮРК” сме си поставили за цел да обединим всички изселили се от България граждани под един покрив. Смятам, че от една централа полесно ще се разрешават проблемите на хората от политиче ски, социален, културен и т.н. характер. В този смисъл в най-скоро време се надяваме да обединим всички дружества на изселниците от България и да учредим Федерация на изселниците от България. И накрая Господин ПЛЕВНЕЛИЕВ ако ми позволите искам да Ви предам копие от докладната, която връчихме и на Господин Цветан Цветанов при нашата визита в Българския Парламент. Сега като наш гост не искаме да ви отнемем от ценното ви време с нашите проблеми. Но на драго сърце бихме приели покана за среща в София в удобно за Вашата програма време. И най-накрая за да увековечим тази дата искаме да ви поднесем един скромен podarık, спомен.
Bulgaristan Cumhurbaşkanı Resepsionu
4
Bulgaristan Türklerinin Sesi
Türk Genç Yazarları Bakü’de Buluştu-2 HAül sgeıyyi ın
YILDIRIM yöneten toplumu esir almak
Azerbaycan Haritası Nereden Nereye Geldi... Bakü Şehitliği Azerbaycan Halkına Yapılan Soykırımlar;
Er me n iler i k u llan a r a k R u s la r ta r af ından Azerbaycan halkına karşı yapılan soykırımları: 1)31 Mart 1918 soykırımı- resmi düzeyde Azerbaycan Türklerinin soykırım günü olarak anılır. 2)20 Ocak 1990 Bakü katliamı – Sovyet tankları Bakü’de yüzlerce Azerbaycanlıyı katletmiştir. 3)26 Şubat 1992 Hocalı soykırımı - Bu acımasız ve amansız soykırım, insanlık tarihine en korkunç toplu terör eylemlerinden biri olarak geçmiştir. Hocalı trajedisi, yaklaşık iki yüz yıl boyunca Ermeni şoven-milliyetçileri tarafındanAzerbaycanlıya karşı uygulanan etnik temizlik ve soykırım politikasınındevamıveenkanlısayfasıdır.Soykırımpolitikasınınveicraatınınağırsonuçları iki milyon kadar Azerbaycanlının kaderini şu veya bu şekilde etkilemiştir. 4)1994 Mayıs’ında zorlukla varılan ateşkese rağmen 17 yıldır 75 kilometrelik Azerbaycan – Ermenistan sınırında sular durulmuyor. Cephe hattı boyunca dağlarda yüzlerce keskin nişancı tutan Ermenistan ateşkese rağmen yüzlerce cana mal olan 1300 defa sınır ihlali yapmıştır. 5)2012 yılının son aylarında cephe hattındaki hareketlilikte artış yaşanmaktadır. Azerbaycan devleti Rusya ve Ermenistan’dan tazminat hakkını istemelidir, bu haklı davasını dünyaya duyurabilmek Dünya’da yaşayan tüm Türklerin hepimizin görevi olmalı. Bu haklı davayı biz buraya Türk Dünyasından gelen yazarlar kalemlerimizle bunu önce insanlarımıza daha sonra da bunu dünyaya duyuracağız. 6)Ermeniler, her türlü yüzsüzlüğü, hileyi ve yalanı ortaya koymaktan çekinmiyorlar. Dünyanın çeşitli yerlerinde sempozyumlar, paneller düzenliyor, sergiler açıyorlar. Bütün hedef Dünyada Türkleri soykırımcılıkla, işgalcilikle suçlamaktır. Sözde Ermeni soykırımı ile ilgili düzenlenen bu etkinliklere İngilizlerin HSCB Bankası ve BrıtıshAırways’ın sponsor olarak destek verdiği de tespit edilmiş. Axa Sigorta Grubu içinde yer alan bu kuruluşların Ermenilere destek vermesi “altımızı oyuyorlar” anlamına gelmiyor mu? Bazı konulara dikkat etmek, bizi içten ve dıştan vurmak isteyenlerin oyununa gelmemek gerekiyor. Bugüne kadar dış baskılar nedeni ile Ermenilere çok büyük tavizler vermek durumunda kaldık, değdi mi? Kendi milli çıkarlarımızı niye ön plana almadık, niye düşünmedik bunları da sorgulayalım. Bunları not edelim ve gereken ne ise halkımıza bunları iyi anlatalım ve halk gerekeni zaten yapacaktır. TOVUZ’a geldik, burada Ayan Palace oteline geçtik, bu hotelin içerisi muhteşem bir görüntüsü vardı, otelin her yeri altın kaplamalı her yerden ışık saçıyordu. Ayan Palace’nin hemen altında Haydar Aliyev parkı ve az ilerisinde Tovuz Olimpiyat Spor Kompleksinin yakın olması da ziyaretçiler için bir ayrıcalıktı. Eşyalarımızı otele koyduk ve hemen yemeğe geçtik. Burada TOVUZ Valisi ile bir toplantı yapıldı bazı tarihi bilgiler verildi ve daha sonra Alibeyli köyüne gitmek için yola çıktık. Bakü’nün dışında ilk durağımızı Tovuz İlçesi oldu. İlçede İcra Başkanı Tevfik Zeynalovla yapılan görüşmede Ermenistan’la kilometrelerce sınırı olan bölgenin coğrafi konumu, altyapısı, kültür nesneleri vb. hakkında detaylı bilgiler verildi, bizi ilgilendiren sorulara cevaplar verildi. Gezi boyuncaAzerbaycan Milletvekili Ganire Paşayeva bizlerle refakat etti. Aynı zamanda Avrasya UluslararasıAraştırmalar Enstitüsü Başkanı Dr. Ganire Paşayeva’nın eşliğinde önce Ermenistan’la ön cephede bulunan Tavus’un Alibeyli ve Hacallı köylerine gittik. Burada konuklar Ermenistan tarafından Rus silahları ile vurulmuş okul kapısını ve duvarlarını ve evleri gördük. Ermenilerin Rus snayperleri ile yaraladıkları köylülerle görüştük, sohbet etme imkânı bulduk. İnsanlar kendi köylerinde rahat dolaşamıyorlar bu gün dünyada böyle bir tane daha köy var mı? Ben bilmiyorum ve bunu ilk defa duydum ve gördüm, maalesef bunlar bu gün aylar Ekim 2012 yıllarında halen bunlar yaşanıyor olması çok acı çok. Ermenistan Silahlı Kuvvetleri’nin 1300 kez ateşkesi bozmuş ve sivil insanları, özellikle kadınları, çocukları, yaşlıları vurmuşlar. İnsanlarımızın kendi avlusunda, bahçesinde, evlerinin önünde, tarlada ve köyün neredeyse her yerinde Rus snayperlerle hedef alması gibi hiçbir kurala sığmayan vahşet eylemleri hakkında bilgiler alırken şaşkınlığımızı gizleyemedik. Tanık olduğumuz manzaralardan sarsıldık,Azerbaycan gerçeklerine bu ana kadar bu kadar olduğunu inanın düşünemedik bile. Maalesef bu yazılanlar hepsi gerçek. Ağdam İlçesi (Quzanlı) bölgesine gelen yazarlar Uluslararası Avrasya Basın Fonu (BAMF) Başkanı Umut Rahimoğlu, Ağdam İcra Başkanı 1. Yardımcısı Zülfü Gasimov ve İcra Başkanı temsilcilerinin katılımıyla Bayrak Meydanı’nı ve Şehitler Anıtı kompleksini ziyaret edildi. Ayrıca burada 8 bin yıllık tarih bulunmuştur ve bu gün tam sonuçlar bekleniyor Japonya’dan. İşte 8 bin yıllık tarih yakında ortaya çıkacaktır. Burada kazılar yapılmış üstleri örtülmüş, buraya açık bir müze yapılacağını da söylediler.
Tuzak oyuncağınız oldu mu?
Tovuz Alibeyli köyü Azerbaycan - Ermenistan sınırında 75 km’lik bir mesafede. Eski tarihlerde Azerbaycan-Ermenistan sınırında Ruslar Ermeni askerleri kullanarak Azerbaycan tarafına içine patlayıcı koydukları oyuncakları Tovuz nehrine bırakarak Türk çocuklarının ölmesine neden oluyorlar. Tovuz Bölgesindeki Alibeyli Köyü, keskin nişancıların gölgesinde yaşamaya alışık onlarca köyden bir tanesi. Tovuz savaş yıllarında da en çokAzerbaycan Türkü’nün şehit düştüğü bölge olarak kayıtlarda yer alıyor. Her şeye rağmen bu insanlar burada yaşamalarına devam etmektedirler. Burada bulunan bir nehir, bu nehir Ermenistan’dan Azerbaycan’a akıyor ve Rus uşakları Ermeniler, bunu bile kendileri için ne kadar küstahça kullanıyorlar. Bu nehirce çocuk oyuncakları atıyorlar ve bu oyuncaklar Azerbaycan’a geçtiğinde çocuklar bu oyuncakları alıyorlar ve eve giderken oyuncaklar patlıyor. Bu oyuncakların içine Ermeniler patlayıcılar yerleştirmişler. Evet, yanlış okumadınız oyuncakların içine patlayıcı yerleştirip patlamasını sağlıyorlar… Ermenistan sınırında Ermeni askerler içine patlayıcı koydukları oyuncakları Tovuz nehrine bırakarak Türk çocukların ölmesine neden olanları şiddetle kınıyoruz. Bunu yapanlara insan diyemeyiz, bu insanlık olamaz.
Evine Götürdüğü Oyuncak Elinde Patladı
Bu köyden 13 yaşındaki Aygün Şahmalıyeva nehirde bulduğu bir
oyuncağı evine götürmüş. Bu oyuncakla oynamaya başlar ve bir anda oyuncak patlar. Aygün evine götürdüğü oyuncağın patlaması ve şarapnel yaralanması sonucu hayatını kaybetmiştir. İşte bu gün bu dünyayı yönetenlere oyuncakla çocuklara kıyanlardan hesap sormak için sesleniyoruz ve soruyoruz Türk çocukları gibi sizin çocuklarınızın da tuzak oyuncağı oldu mu diye. Neredesiniz, insan hakları, AGİT, Birleşmiş Milletler, adaletiniz nerede? Yoksa bunlar sizin çocuklarınız değiller, siz ikiyüzlülükle bunu da geçiştirip birilerini kandırdığınızı mı zannediyorsunuz. Dağlık Karabağ’da sınıra yakın Alibeyli Köyü’nde Ermeni askerler sürekli ateş açıyorlarmış. İki ülke arasındaki sınır çatışmaları 1994’teki ateşkese rağmen hala sürüyor. Bu Alibeyli köyünde evler dikkatimizi çekti, çünkü evleri Ermeni sınırına taraf olan yere duvar yapılmış ve tüm ev çatıya kadar kapatılmış. Bu tarafta hiçbir pencere bile yok nedeni de Rus keskin nişancılarından görülmemesi için. Çünkü Ermeni sınırından keskin nişancılar insanları vuruluyormuş. İşte bunu bu gün okuyanlar anlamakta zorluk çekebilirler, fakat maalesef acı gerçekler bunlardan ibaret. Köyde okul bombalanmış yeni bir okul yapılmış onu da eski okulun arkasına yapmışlar ki sınırdan görünmesin çocuklar diye. Düşünebiliyor musunuz? Burada yaşamak çok zor, gerçekten burada yaşayan bu kahraman köylüleri bir kere daha kutluyorum ve önlerinde saygı ile eğiliyorum. Her gün evine silah atılacak ve yaşamaya devam edeceksin bu kolay bir iş değil. Çocuğunu okula gönderiyorsunuz okula silahlar ile atış yapılıyor ve bunu da AGİT ve bir sürü uluslar arası sivil toplum kuruluşları gelip gidiyorlar buralara amma hiçbir çözüm bulunamıyor. Hatta insanların anlattıklarına göre AGİT yetkilileri bu köye maskelerle kurşun geçmez yeleklerle gelip geziyorlarmış bu köyde düşünebiliyor musunuz? Ya bu köyde yaşayanlar, nasıl bir hayat sürdürüyorlar?
Küresel güçler Küresel Adaleti uygulamamakta ısrarcı
İşte dünyada ikiyüzlüAvrupa, Rusya v.s. bunların hepsi de Ermenistan’da bir asker ölse pireden deve yapıyorlar. Ya bu çocuklar ne yapsınlar, yine sormadan geçemeyeceğim, nerede insan hakları, nerede Birleşmiş Milletler. Maalesef dünyada hak güçlü olanın olmuş, çünkü bu gün küresel güçler KÜRESEL ADALETİ uygulamamakta ısrarcı ve düşünülmüyor bile. Bu da Türkler dünya yönetiminden gittiklerinden beri hep böyle devam etmekteler. İşte bu gün şunu iyi anladık ki, Türk Dünyası artık birleşmeli, çünkü Birleşmiş bir Türk Birliği oluşturulana kadar bu olaylar, bu adaletsizlik devam edecektir. İşte bunun için Türkiye Cumhuriyeti ve Türk Cumhuriyetleri tekrar bir araya gelerek dünyada söz sahibi olmaları ne kadar gerektiğini tüm dünyada yaşayan Türkler bunu çok iyi görmeleri gerekir. Ancak böyle dünyaya adalet dağıtabilir, dünya ancak o zaman adaletli yönetime kavuşabilir. Türkler Küresel Güç olduklarında Küresel adaleti de gerektiği gibi uygulayacaktır dünya ve insanlık bundan emin olsun... Azerbaycan Türkleri 17 yıl içerisinde bir sivil, çocuk veya ihtiyar öldürmemiştir, ya Ermeniler kaç çocuk ve sivil insan öldürdüklerini saya bilmişler midir? Dünyada küresel güçler bu soruyu hiç sormuşlar mıdır? Burada Azerbaycanlı kardeşlerimiz Ermeniler ile savaşmıyor, burada savaş Rusya ve Fransa’dır, bunların da yarınlarını düşünmeleri gerekir çünkü burada yetişen çocuklar nefretle büyüdüklerini bilmelidirler. Burada yaşayan yaşlılar da evlatlarına vasiyetleri bu şehitlerin kanı yerde kalmamasıdır. Bu gün güçlü olan devletler yarın güçsüz olduğu zamanı ve torunlarını da düşünmeleri gerekmez m.? Müze gezileri - Bu hüzünlü tablodan sonra Tovuz şehrindeki Haydar Aliyev Müzesi ve Azerbaycan’daki ilk Âşık (Ozan) Müzesi olan - Hüseyin Bozalqanlı Müzesi tanışmış, şehrin gece manzarasını, ayrıca Haydar Aliyev Caddesini seyretmişlerdir. Tavuz’dan Ağdam İlçesi’ne giden misafirler Gence’de Nizami ziyaret edildi. Ardından Azerbaycan Milli ince sanat müzesine geçtik. Daha sonra âşıklar müzesine gittik, âşıkların sazlarını ve resimlerini gördük. Ayrıca Haydar Aliev Müzesinde hatıra defterini imzalamak Türk Dünyası Yazarları adına bize Bulgaristan Türkü’ne nasip oldu. Akşam da Âşıkları dinledik, 3 erkek, 1 Bayan ve 1 Bayan piyanoda. Türküleri, besteleri, sözleri ve sazları ile çok anlamlı ve güzel bir geceydi. Türkiye Cumhuriyetinin dünyada çok güçlenmesi gerekir Sıfır noktasındaki köylüler ile beraber gezdiğimiz bir köyün vatandaşlarının son birkaç yıldır evlerinden çıkıp bir iki kilometre ötedeki ata-baba mezarlıklarını ziyaret etmekten korkar hale gelmişler. Azerbaycan resmi makamlarının verdiği rakamlara göre toplam 180 bin nüfusu olan Tovuz Reyonu’nda 40 bine yakın kişi cephe hattında yaşıyor. Devlet, sınırda yaşayan halka mali yardım sağlıyor. Kaba bir hesapla üç kişilik bir aileye verilen para ayda 100 Manat: Devlet sınırda yaşamı destekleyen bir politika izlemeye çalışıyor. Zaten bölge halkının da Türk topraklarını bırakıp gitmeye niyeti yok.
Savaşmaya hazırız
Azerbaycan Milletvekili Sn. PAŞAYEVA Azerbaycan’ın sorunun diplomasi ve görüşmeler yoluyla çözümünden yana olduğunu söylüyor ve ekliyor, “Ancak barış görüşmeleri bir sonuç vermezse, Azerbaycan devleti kendi toprak bütünlüğünü sağlamak için tüm imkânlarını kullanacaktır olmadı mı bizler artık savaşmaya hazırız” dedi. Peki, Azerbaycan Türkleri gerçekten de savaşmaya hazır mı? Askeri olanaklar düşünüldüğünde sorunun yanıtı “evet”. Hatta sokaktaki vatandaş bile “Beş günde tüm Ermenistan’ı temizleriz” görüşünde. Ancak Rusya’nın Erivan’a verdiği güçlü destek devam ederken savaş ilanı demek bölgede Türkiye’de dâhil birçok aktörü karşı karşıya getirebilecek bir fitili ateşlemek demek. İşte bu nedenle Türkiye Cumhuriyeti’ni dünyada daha çok güçlenmesi gerekir. Bunu da, Türkiye dışındakiler bunu çok iyi bilmekteyiz tabi bunu Ankara’ya da bir anlatabilsek.
Bu şehrin %70 işgal altında Orta Garbent Köyü’ndeyiz
Köyün içine girdik yürümeye başladık az ileride bir cenaze vardı ve bu cenazeye de katıldık İçeride hepimize çay ikram ettiler, birlikte dua ettik ve başsağlığı diledik. Daha ileride bir taş duvarının önünde bir
ev vardı, o evden bir yaşlı anne çıktı elinde torunun resmini tutuyordu. Torunu Fariz evin önünde oynarken bir kurşun Ermeni sınırından çocuğun oyununu oracıkta bitirivermiş ve şehit olmuş 9 yaşında. Bu olayı yazmak ve okumak bile zor; ya bu ateşin düştüğü ailenin hali… Evet, dünya kadınlar gününü kutlar iken Farizin annesi ve babaannesine de bu dünyada insan haklarından bir “hediye” mi acaba? Geçtiğimiz yılın Mart ayında Ermeni snayperinin açtığı ateş sonucunda 2011 yılının 8 Mart dünya kadınlar gününde Ağdam reyonunda yaşayan 9y. Fariz Badalov evinin önünde vurulmuş. 8 Mart saat 17.00 da 2011 de sınırdaki Orta Garbent köyünde 9 yaşındaki Fariz Bedelov, Ermeni keskin nişancı askerlerin 2 km’den açtıkları ateş sonucunda Rus kurşunu ile can vermiş. Ardından bu evin arkasına Ermeni sınırı tarafına 886 metre duvar yapılmış. Sınırdan görülmesin diye, her şeye rağmen bu Ermeniler, yarın Ruslar onları bıraktıklarında ne yapacaklar merak ediyoruz diyor halk. Ateşkes ihlalinin son kurbanları çocuklar olunca Azerbaycan’ın rahatsızlığı öfkeye dönüştü. Dünyada yapılan hiç bir şey karşılıksız kalmaz, ektiğinizi inşallah çok yakında biçersiniz. Bu yaşananları tüm Türk Dünyası hiçbir zaman unutmamalıdır. Düşünebiliyor musunuz evinin önünde oynarken oğlunuz vuruluyor? Bunlara insan denebilir mi bilmiyorum. Halk ise burada evlatlarına şunu söylüyor, Rusları ve Ermenileri hiçbir zaman unutmayınız. Bir atasözümüz der ki, “rüzgâr eken fırtına biçer”, yarın Ermenilerin ve Rusların torunları bu rüzgârları biçmeye hazırlıklı olsunlar. Bir başka atasözümüzde “Türk’e kefen biçenin ölümü korkunç olur” der. Bizim evlatlarımıza vasiyetimiz bu akan kanlar yerde kalmamasıdır. Bu sınır boyunda köylerde yaşam aşağı yukarı hep aynıdır. Ağdam Köyü’nde yaşayan Azer Nariyev 2004 yılında Ermeni askerlerin okula saldırısı sırasında kendini siper ederek 7-8 balayı (çocuğu) kurtarmış ancak omuriliğine saplanan kurşunlar onu sakat bırakmış. Cansu Çamlıbel’e, sınırın sıfır noktasında o günleri anlatan Azer, ömür boyu koltuk değneklerine mahkûm kalmış. Her gün hayatlarının tehlikede olmasına, sıkıntılara ve çektiği acılara rağmen bir gün bile Ağdam’dan taşınmayı düşünmemiş. Tovuz’daki sınır birliğinin Azeri Komutanı, Ermeni keskin nişancıların kullandığı Rus yapımı silahların 2-3 kilometreden vurabildiğini, 1.5 ila 2 kilometreden ateşlendiğinde öldürdüğünü anlatıyor.
Komutan anlattı;
Tovuz Rayonu’nun Sınır Komutanı, son dönemde neredeyse her gün Ermeni tarafının tacizine maruz kaldıklarını anlatıyor ve bizim bölgede gezmemizden dolayı yaşadığı tedirginliği gizlemiyor. Komutan, komutasındaki Azerbaycan keskin nişancılarının saat başı nöbet değiştirdiği söylüyor. Dağın eteklerinde göze çarpan zırhlı araçlar, acil durumlarda askerlere destek sağlayacak teçhizatla donatılmış. Düşünebiliyor musunuz yaşadığınız evinizin önünde bile vurulabilirsiniz. Ayrıca sınıra bakan pencereden varsa evinde de rahat değilsin demektir. Onun için sınır tarafta bulunan tüm pencereler kapatılmış yeni binalar ise duvarlarla kapatmaktadırlar. Evet değerli okuyucular belki anlamakta zorluk çekiyor olabilirsiniz, amma maalesef gerçekler bunlar. Bizlere köylüler yalvarıyorlar burada sadece gerçekleri ortaya çıkartın yazın ve sizlerden yalan yazmanızı istemiyoruz sadece gerçekleri gördüklerinizi yazın diyorlar. AGİT, İnsan Hakları ve benzeri kuruluşlar nerede Bu duruma rağmen bu kahraman köylüler burada çoluk çocuk yaşamalarına devam ediyorlar ve biz burada ata topraklarını kimseye bırakmayacağız, bunu her kez böyle bilsin diyorlar. Biz Türkler Ermenilerden korktular, kaçtılar dedirtmeyeceğiz. Ayrıca bu köyde ve diğer yakın köylerde de bayramları insanlarımıza zehir ediliyor. Bayramda her zaman o Rus keskin nişancıları iş başında ve rahat bir bayram geçirdiklerini hatırlamıyorlar, asıl bayramlarda silah sesleri yükseliyor ve bayram zehir ediliyor. Bu köyde bir de traktörcü ile görüştük o da traktörü ile çift sürerken bacağından vurulmuş. Biz burada rahat çalışamıyoruz, kendi tarlalarımızda bile silah sesleri dinmiyor, daha çok geceleri çalışıyoruz. Gece ay ışığı varsa yine çalışamıyoruz, çünkü ay ışığından traktör görünüyor. Bunlara rağmen burada 1 - 2 m. boş kalmamıştır, tüm tarlaların işleniyor olması bizleri çok memnun etmiştir. İşte bunları gördükçe burada yaşayan Türk köylülere hayranlığımız bir kez daha da arttı. Kısaca evinin içinde, önünde, sokakta, okulda ve topraklarında bile çalışmak için gözler hep sınırda. Evet, buna da yaşamak diyen AGİT, İnsan Hakları ve benzeri kuruluşlar nerede? Buraya AGİT, BM’den gelenlerin raporlarını görmek isterdim, bu gördüklerinden neleri yazabildiklerini… Görmüyor musunuz, kör müsünüz, yarın sizin de bir evladınız ölmesi mi gerekir. Buraya gelen AGİT ve BM temsilciler kurşungeçirmez yelekler ile köylerde geziyorlar. Evet, buna iki yüzlülük değil de ne denilir… Bu da herhalde bu insanları korkup köylerini bıraksınlar diye yapıyorlar, amma yanılıyorlar hiç kimse buradan gitmeyi düşünmüyor, her şeye rağmen tarlalarını gece de olsa çalışıyorlar. Böyle bir köyde yaşayabilen bu kahraman köylülerin önünde saygıyla eğiliyor ve sabırlar diliyoruz kendilerine. Gülen her zaman gülmez, ağlayan her zaman ağlamaz. Biz Türkler 200 yıldır ağlıyoruz, artık gülmek bizim de hakkımız… Azerbaycan - Ermenistan cephe hattında 2012 yılın 10 ayında 15 Azerbaycan askerinin şehit olduğunu belirtiyorlar, ayrıca 18 askerin de yaralandığını belirtiler. Son 10 aylık süre içerisinde Ermeniler Rusya’nın destekleri ile yaklaşık 1.300 dolayında ateşkes ihlali yaptığını söylediler. İşte ikiyüzlü insan hakları yine yok? Günün ikinci yarısı konuklar Terter İlçesi’nin düşmanla temas hattının yakınındaki Kapanl köyünde bulunmuşlar. Onlara eşlik eden Tartar İcra Başkanı yardımcısı Ramiz Şabanov işgalci Ermenistan ordusunun bu köye devamlı ateş altında tuttuğunu, ateş hattına yakın köylerde sivil halkın yaşadığı sorunlardan konuştu. Geçtiğimiz ay, Kurban Bayramı günü mayına basarak ölen 25 yaşındaki Elmaddin Guliyev’in ailesini ziyaret ettik. İki küçük torunu öksüz kalmış, dedesi her şeye rağmen bu iki oğlunun bunların kanını yerde bırakmayacağını, bunları sadece bunun için yetiştireceğini söylüyordu. Devamı - 6’da
• Biz insanlar dünyayı algıladığımız şekilde görür ve yaşarız. Algımız ise beynimize akan bilgi tufanıyla oluşur. Dış dünyadan akan bu bilgi birikiminin hediye ettiği sanal gözlüğün gösterdiği şekilde de dünyayı görürüz. Yıllar içinde oluşan bu pembe gözlük, bilgi kirliliği yüzünden ne yazık ki gerçeği göstermiyor ve bizi sürekli yanıltıyor. Virüs girmiş bilgisayar gibi algımız bozulmuş, zihnimiz karışık. Çağımızın önemli sorunu ; algı kirlenmesi. • Uzaktan kumanda elimizde, ekran karşısında hipnotize oluyoruz. Kredi kartı ve cep telefonu para ve zamanımızı yönetiyor, tüketiyor. Dış dünyanın yönettiği bir hayata bağımlı olurken, sigaradan alkole her çeşit kötü alışkanlık karşısında, ‘elimde değil’ diye sızlanıp duruyoruz. Yönetim bizim elimizde değilse kimin elinde? Elimizden giden her şeyi dış dünyanın egemenliğine terk ederken irademiz kayboluyor, algımız yabancılaşıyor. Modern denilen yaşam tarzı özgürlüğümüzü teslim alıyor. Cezbedici bir dünyaya bağımlı olurken sonsuz esaret başlıyor. İnsan ve toplumlar bağımlı olurken özgürlüklerini işte böyle kaybediyor. Algıyı yöneten toplumu esir alıyor • İnancın, bütün değerlerin hatta vatan savunmasının idrak merkezi; algımız. Algıyı ele geçiren, özgür iradeyi yok ederek toplumları uzaktan kumandayla yönetilen yığınlara dönüştürüyor. Bu yüzden algı savaşı diğer savaşlardan daha etkili, kolay, ucuz ve onların üzerinde bir role sahip. Zaten gerekli algıyı yaratmadan hiçbir savaşı kazanmak mümkün değil. Savaşın kazanımlarını sihirli bir şekilde sağlayan bu karanlık oyun, küreselleşen dünyanın yeni savaş yöntemi. • Algı yönetimi, akıl ve bilim oyunu. Bu akıl oyunu ile kötü alışkanlıklardan sağlıklı yaşama, ekonomiden milli güvenliğe her şeyi yönetebilirsiniz. Zor kullanmadan insanları Bermuda şeytan üçgenine bile hapsedebilirsiniz: İster borsa, faiz, döviz ister koltuk, asansör, taşıt. Yoksulluk ve borçlanma yüzünden iradesi çözülen insan ve toplumlar, algı virüsüne karşı tamamen korumasız ve çaresiz. Bağımlı hayatla özgürlüğünü değişmeye ve her istenileni yapmaya hazır. Bilinçaltı kurgulama ve Algı oluşturma • Bu akıl oyunu tamamen bilinçaltı kurguya dayanıyor. Küresel film sektörü algı oyununa en iyi örnektir. Hem eğlendiriyor, hem de bilinçaltı teknikleri kullanarak geleceğin küresel algısını mükemmel bir şekilde oluşturuyor. Kanlı ve acımasız savaşlar, kıyamet sahneleri, soygun, hırsızlık, kapkaç, tecavüz ve insanlık dışı ne varsa hepsi, sıradan olaylar gibi zihinlere işleniyor. Amaç, insanlık vicdanını yok ederek vahşet dolu kötü bir dünyaya alıştırma. Hayatın önceden yaşanmış olduğu algısı yüzünden, gerçekle hayal birbirine karışıyor. Bu yüzden Irak’taki vahşeti film gibi izliyoruz. Beyinlere kazınan algı aynı: kötülük dünyasında depremden teröre kadar kötü olan her şeyle beraber yaşamaya alışmalıyız. • ‘Memleketi sen mi kurtaracaksın?, tecavüz kaçınılmazsa zevk almasını bileceksin, keyfine bak’ gibi sürekli tekrarlanan cümlelerle, reklam ve dizilerde toplumun bilinçaltına teslimiyet tohumları ekiliyor. Bu sinyallerle kurgulanan toplumun, bütün değerlerin satışı karşısında kılını kıpırdatmayışına şaşmamak gerekir. Yöntem son derece basit ve etkili: Altındaki halıyı çekseniz kimse umursamıyor. • Algı oyununa diğer bir örnek ise ‘hastalık satmak’. Son yıllarda binlerce sanal hastalık uydurulması boşuna değil. Hastalık sattığınız zaman, ilaçtan teknolojiye kadar pek çok şeyi satmış oluyorsunuz. Bunun için sadece hastalıkla ilgili algıyı satmanız yeterli. Tıpkı taşıt sattığınız zaman benzinden otoyola kadar her şeyi sattığınız gibi. Taşıt dışındakilerin reklamını yapmanız gerekmiyor. Taşıtın konfor ve kolaylık algısını satmanız yeterli.
Bulgaristan Türklerinin Sesi 5
Mehmet Akif ERSOY (1873 - 27 Aralık 1936)
Bulgaristan Cumhurbaşkanına Verilen Sorunlar ve Plaket 29.11.2012
До Президента на Република България
1873 yılında İstanbul’da doğdu, 27 Aralık 1936 yılında aynı kentte öldü. Babası, Fatih Camii medrese hocalarından Arnavut İpek’li Tahir Efendi’dir. Ortaöğrenimini Fatih Merkez Rüşdiyesi’nde ve Mekteb-i Mülkiye İdadisi’nde gördü, bir yandan da Fatih Camisi’ndeki derslere giderek Arapça ve Farsça öğrendi. Ortaöğrenimini bitirdiği yıl, yeni açılan Halkalı Ziraat ve Baytar Mektebi’ne girdi, dört yıl süren öğrenimi sonunda baytarlık (veterinerlik) bölümünü birincilikle bitirdi (1893). Ziraat Bakanlığı’na memur olarak girdi, dört yıl kadar Rumeli, Anadolu, Arnavutluk ve Arabistan’da görev yaptı. Bir süre sonra, ek görev olarak, Halkalı Ziraat ve Baytar Mektebi’nde kitabet dersleri (1906) verdi. 1908’den sonra, arkadaşı Eşref Edip ile birlikte Sırat-ı Müstakim (1908) ve daha sonra Sebil’ür-Reşad (1912) dergilerini çıkardı; bu yıllarda, resmi görevi olan Umur-i Baytariye Müdür Muavinliğinde çalışırken Darülfünun Edebiyat-ı Umumiye müderrisliğine atandı (1908). Balkan Savaşı’ndan sonra Umur-i Baytariye şubesindeki görevinden (1913), ardından Darülfünun’daki (1914) görevinden ayrıldı. Meşrutiyet’in ilk döneminde, Ziya Gökalp’in öncülüğüyle başlayan “Türkçülük” akımına karşı, Mısırlı bilgin Muhammed Abduh’un (1849-1905) etkisiyle, “İslâm birliği” görüşünü benimsedi. Sırat-ı Müstakim ve Sebil’ür-Reşad’da yayımladığı makaleler, şiirler, çeviriler ve Fatih, Şehzadebaşı, Süleymaniye, Beyazıt camilerinde verdiği vaazlarla (1912) bu ülküyü yaymaya çalıştı. Birinci Dünya Savaşı içinde İtilaf Devletleri’ne karşı Ortadoğu’da bir İslâm Birliği kurma siyaseti güden Almanya’nın çağrısı üzerine, Harbiye Nezareti’ne bağlı “Teşkilat-ı Mahsusa” tarafından Berlin’e gönderildi (1914), burada Almanlar’ın eline esir düşmüş Müslümanlar için kurulan kamplarda incelemelerde bulundu. Dönüşünde yine birkaç ay kadar da Arabistan’a yollandı, savaş yılları içinde “Bâb ül Meşihat”e bağlı olarak kurulan “Dâr ül-Hikmet il-İslâmiye” başkatipliğine atandı (1918). Kurtuluş Savaşı sırasında Kuvayı Milliye’den yana davranış ve yazılarından dolayı, Dâr-ül Hikmet-il İslâmiye’deki görevinden atıldı (1920). Anadolu’ya geçerek Birinci Büyük Millet Meclisi’nde Burdur Milletvekili olarak görev yaptı (1920-1923); Konya ayaklanmasını önlemek, halka öğüt vermek için Konya’ya gönderildi. Oradan Kastamonu’ya geçti, Nasrullah Camisi’nde Sevr Antlaşması’nın iç yüzünü, Kurtuluş Savaşı’nın niteliğini anlatan coşkulu bir vaaz verdi, bu vaaz Diyarbakır’da basılarak (1921) bütün vilayetlere ve cephelere dağıtıldı. Yaşamının bu döneminde “İstiklâl Marşı”nı yazdı (1921). Kurtuluş Savaşı kazanıldıktan sonra İstanbul’a döndü; çağdaş ve uygar yeni Türkiye’nin kurulması için zorunlu görülen siyasal ve toplumsal devinim ve devrimleri, kendi inanç ve ülküsüne aykırı gördüğü için Türkiye’den ayrıldı. Mısır’a gitti, Hilvan’a yerleşti, Kahire’deki Câmi-ül Mısriyye” adlı üniversitede Türk Dili ve Edebiyatı müderrisliğine bulundu (1925-1936), bu gönüllü sürgün döneminde siroz hastalığına tutuldu; sağaltım için döndüğü İstanbul’da öldü.
1. Ако е възможно на родените в Република България,нонямащиБългарско Гражданство, да се издават вхoдни визи за Република България по облекчен ред. 2. Възможно ли е да се съкрати срока за преиздаване на задграничните Български Паспорти в Посолствата. 3. Смяната на документите за самоличност предимно се извършва през летните месеци. Възможно ли е да се увеличи броя на работещите в паспортни служби. С цел да няма дълги опашки пред паспортните служби. 4. Може ли да се разреши проблема с наследствените земи на изселниците които
виждаме, че са ограбени и стопанисвани от страна на кметовете по населени места или тяхното обкръжение. 5. Възможно ли е да се използва опита на Турските земеделски производители, който опит да се пренесе в България. С цел по рентабилно земеделие и обработване на пустеещите плодородни земи. 6. Може ли да се даде възможност на онези Български Граждани, които са е кс т р а д и р а н и п р е з 1 9 8 9 год и н а , д а с и въ с т а н о вя т Турските имена в Посолствата на Република България в съответните страни, където пребивават в момента.
BULTÜRK Gazetesini İnceliyor Türkiye’de ve Bulgaristan’da çıkan BULGARİSTANLILARIN TEK GAZETESİ
7. На наследниците по права линия на покойните през този период да се даде право да въстановят имената на своите майки, бащи, дядовци и баби. 8. Да се въстановят регистрите с Турските имена, които регистри бяха унищожени по време на тоталитарния режим. 9. Често пъти пред младото поколение възникват езикови трудности, когато посещават Република България за да бъде премахната езиковата бариера очакваме Вашето съдействие да бъдат организирани летни курсове за изучаване на Български език под ръководството на хабилитирани преподаватели.
Bulgaristan Cumhurbaşkanına Teslim Edilen Dosya Bulgaristan Türklerinin Problemleri
Murat ULUTÜRK
NEDEN EF KLAVYE? Karşımda boş, bembeyaz ve lekesiz bir sayfa duruyor. Bomboş bir “a – 4” kağıdı… Ve ayaklarımın dibinde henüz yaşanmamış bir günlük hayat dilimi. Bir de klavye denen, bildiğimiz daktilo tuşları… Ancak klavye, “EF”!.. Yani, “Q” değil… Neden böyle?.. Çünkü, “EF” klavye bize mahsus. Peki, biz kimiz? Biz bir “ulus”uz... Yani, millet!.. Neden bizim ulusun klavyesi “EF”? Çünkü, dilin epistemolojik ya da bilmem hangi morfolojik ya da “lojik” yapısı üzerine ihtisas yapmış bilim adamları yıllarca süren zahmetli bir inceleme-araştırma sonucunda harflerin, Türk diline en uygun nasıl yerleştirilmesi gerektiği konusunda “bilimsel” bir sonuca vardılar, da ondan... Demek ki, bizi birbirimize bağlayan ya da bize ait olan dilin klavye kullanılarak yazılmasına en uygun düşen yerleşim şekli bu... Peki, niçin yeni yetişen kuşak “ef” klavyenin varlığından habersiz? Neden, EF klavyeyi değil de, “Q” klavyeyi kullanıyor? Çünkü, kültür emperyalizmin yoğun baskısı altında yetişen bu çocuklar, maalesef, kendilerinin olan ve kendilerine özgü olan değerlere, niteliklere ve özelliklere bu ölçüde uzak düşüyorlar... Bu her şeyde ve her alanda, bizi ulus yapan, bizi birbirimize bağlayan her kültürel ilmikte bu böyle... Bu kuşak, ulusal müziğimizin özüne, köklerine uzak; tutturmuş bir “popo” müziği, sürüklenip gidiyor. Bu kuşak, ulusal edebiyatımıza yabancı; tutturmuş bir televizyon dizisi sığlığı, yuvarlanıp gidiyor. Bu kuşak, ulusal değerlerimizden, kültürel köklerimizden kopmuş; tutturmuş bir tüketim toplumu savurganlığı, sıfırı ha tüketti, ha tüketecek... Ve bu kuşak; aklın aydınlığından, dünyanın ve ülkenin sorunlarından habersiz; tutturmuş bir günü yaşama kolaycılığı, sırtı ve mabadı ha nasır bağladı; ha bağlayacak... Karşımdaki boş, bembeyaz ve lekesiz “a – 4” kağıdının birazı doldu; birazı karalar bağladı ve birazı da lekelendi... Ya da ben böyle hissediyorum. Eylem içinde her zaman böyle bir risk vardır. Bir şey yapmaya kalktığınızda, bir düşüncenin üzerine gittiğinizde, her zaman hata yapma ve bir şeyleri bozma riskiniz vardır. Ancak, hareket içindeki bir hata dahi, hareketsizlikten yeğdir. Çünkü eğer bir şey yapıyorsanız; yani hareket içindeyseniz, onu düzeltme imkanınız da var, demektir. Ama hiçbir şey yapmıyorsanız; hiçbir şey yapmadığınız için, [demek ki,] hiçbir şey yapmama gibi “tarifsiz kederler içindesiniz”... Ve de ilaveten, gayetle karmaşık bir konum düzlemindesiniz... Tanrı sizi korusun... Ancak, bu konuda da bir belirsizlik mevcuttur... Çünkü, “Tanrı”nın, böyle durumlara müdahale ederek, radikal çözümler ürettiği sık rastlanan bir vakıa değildir… İnanmıyor musunuz? Gidin en yakın bir ulemaya, sorun bakın, ne cevap alacaksınız? - Her şeyde bir hayır vardır, din kardeşlerim… Sizlere hayırlı günler dilerim… Mesele “hayır” demek değil; “evet”leri birbirine eklemek, birleşmeyi, uzlaşmayı ve hep beraber olabilmeyi sağlayacak sabrı, yumuşaklığı, ilkeliliği ve hoş görüyü edinebilmek ve eylemlerimizin pusulası haline getirebilmektir… EF klavyeden başlayan yolculuk, emperyalist kültürün sırat köprüsünü aşarak, bıkın nerelere geldi… Birleşmek, evet, mutlaka birleşmek… O zaman Q klavyede kalkar tedavülden… Çünkü alıcısı çıkmaz; merak etmeyin!..
6 Ta r i h
Bunun Neresi Özgürlük • Yaşam tarzı olarak sunulan sanal bir hayatı yaşıyormuş gibi yapıyoruz. Aslında yaşadığımız, tüm benliğimizi silen dış dünyanın istekleri… Her şey hafıza kartımıza işleniyor, biz de güya ‘özgür seçimler’ yapıyoruz. Bunun neresi özgürlük? • İrademizi yok eden bu savaşın hedefi; zihnimizi ve bedenimizi ele geçirmek. Taşıdığımız bedeni kim yönetecek? Patron kim olacak? Dış dünyadan beynimize yüklenen programlar mı, yoksa biz mi? Zihnimize yüklenen bu esaretten nasıl kurtuluruz? Bu açıdan bakılırsa sorun özgürlük sorunu, çözüm de bilim ve akıl oyunu. • Böyle bir dünyada, biz kimin hayatını yaşıyoruz? Kaybolan bize ait özgür irade ve yaşam nerede? • Kendi yaşam tarzını dayatan bu dünyada özgür yaşamak mümkün değil mi? Bizi hiçe sayan küresel yaşam tarzına teslim mi olacağız? Esir alınan kendi irademiz ve hayatımız ne olacak? Hasta eden yaşam tarzını değiştirin diyen bilime rağmen neden değiştiremiyoruz? Bilim adamları mı anlatamıyor, yoksa biz mi anlamıyoruz? Onların söylediği şeyleri yapmak neden bu kadar zor? • Yaşadığımız akvaryumu kirleten kanalları sökmeden, akıllı filtreler takmadan sağlıklı bir hayata geçemeyiz. ‘Hasta eden yaşam tarzı nasıl değişir’ yani ‘nasıl sağlıklı oluruz’ sorusu içine, gerçekte ‘nasıl özgür oluruz’ şifresi gizlenmiş bulunuyor. Sağlık ve hayatımızı kilitleyen bu şifreyi nasıl çözebiliriz? Asıl Da Vinci’nin şifresi bu. Bu şifreyi çözmeden sağlıklı ve özgür yaşamak mümkün değil. • İnsanlık tarihinin bitmek bilmeyen bu özgürlük savaşı, bizimle dış dünya arasında sonsuz cephede devam ediyor. Bu karanlık savaşta teslimiyet kölelik, kaçmak ise imkansız. Bizi yutmaya çalışan küresel yaşam tarzına karşı direnmek ve sağlıklı yaşam alanları yaratmaktan başka çaremiz yok. Özgürlüğe atılan ilk adım bu. • Bu savaş, özgür irademizin var olma savaşıdır. Bizi esir alan yaşam tarzına karşı vicdanımızın isyanı ve masum savaş ilanıdır. Bu savaşın galibi, insan bedenine ve onu yöneten beynine hükmedecektir. Bu savaşı; ya biz kazanacağız ve gerçek anlamda özgür olacağız, ya da ipleri dış dünyanın eline teslim edecek ve modern köleler olacağız. Yaşam tarzının beynimize ve bedenimize dolanan iplerini, ya derin irademizle keseceğiz, ya da küresel robot olacağız. Seçim bizim. • Kendi beden ve irademizin sahibi ‘kamil insan’ nasıl oluruz?
Suriye’den Bulgaristan’a 350 Sığınmacı Geldi
Bulgaristan Türklerinin Sesi
ç . D r. K e m a l Y e ş i l ç i m e n Türk Genç Yazarları Bakü’de Buluştu-3 D‘BoİLİMSEL EĞİTİM’ NE ZAMAN ?
Çatışmaların çoğuAğdam, Füzuli, Goranboy ve Terter bölgelerinde meydana gelmiş. Kapanlı köyünde halk tarlalarını çalışamıyorlar, bir traktörcü konuşuyor; Ben akşamları çalışıyorum traktörüm ile çünkü gündüzleri silah atılıyorlar Ermeni sınırından. Hatta bazı geceleri ay ışı oldu günlerde de çalışamıyoruz. Bizler böyle kendi tarlalarımızda hatta köyde bile rahat dolaşamıyoruz. Kurban bayramında kurban kesmeye giderken yolda mayına basarak şehit olur arkasında iki öksüz çocuk kalır. Evet bu sınır boylarında insanların problemleri her yerde olduğu gibi hep aynı Rus snayperleriydi. Burada da köy halkı her yerde olduğu gibi bıktık artık bu silahlardan, dışarıdan yabancılar gelip gelip gidiyorlar amma hiçbir çözüm yok. Burada bu köyde mayınlara basanlar da çok. Yabancılar geliyorlar sözde araştırmalar yapıyorlar AGİT ve benzeri kuruluşlar ikiyüzlülüğünüz ortaya çıkmadı mı, sizlerde hiç mi vicdan yok, buraya gelenlerin raporlarını merak etmiyor değilim, amma bir sonuç yok… Burası Azerbaycan-Ermenistan sınırının en kuzeyindeki noktalardan biri olan Allahaemanet Köyü mevkii, son dönemde hareketliliğin en çok görüldüğü noktalardan. Sıfır noktasını simgeleyen demir bariyerler, Azerbaycan Terkleri’nin serbestçe gidebildiği son nokta. Buraya Tüm Türk Dünyasından gelen arkadaşlar hep birlikte sınıra kadar gittik. Bu sınıra yakın Azerbaycan Türklerine ait bir de mezarlık varmış 200 metre uzaklıkta. Bu mezarlığa giderken bile insanlar vuruluyor, evet insanlar dedelerinin mezarlarını ziyaret edemiyorlar. Bu da insan haklarından sayılıyor amma kime? Bir eve gidiyoruz evin camı yok aylardan ekim yıl 2012; evet, camları yok. Silahlarla kırılmış, bıktık artık diyor bir yaşlı nine yeter yeter artık diye bağırıyordu. Eve girdik evin duvarlarında içeride kurşunların izleri net görünmektedir, evet evin içinde dışındaki duvardan daha çok kurşun yaraları var. Ev iki kat 3 oda var katta amma onlar hepsi 5 kişi arka tarafta bulunan bir odaya yerleşmişler ve o odadan çıkamıyorlar. Bunlara rağmen ben evimi bırakmam diyor, camları onlar kıracak ben takacağım diyor ve ekliyor, Ruslar Ermenistan’ı bıraktığında ne yapacaklar merak ediyor ve o günü sabırla bekliyorum diyor. Evet, bizim çocuklarımız bu Rus keskin nişancıları unutmayacaklardır bundan emin olabilirsiniz. Bu gün bu Rus keskin nişancıları, Ruslar bu tohumları bizim köyümüze serpiyorlar ya yarın… Gence’de Nizami türbesini ziyaret Türk Dünyasının en büyük şairlerinden biri olan Nizami, 1141’de Gence’de doğdu. Asıl adı Cemaleddin Ebu Muhammed İlyas bin Yusuf’tur. Dünyada Fars şairi olarak tanıtılan Nizami kendi eserlerinde özellikle memleketi Gence’ye olan sevgisini dile getirmiştir. İlk kez Leylâ ile Mecnun’u, mesnevi şeklinde yazanlardandır. Hayatın anlamını insana ve insanlığa saygıda gören mütefekkir şair Nizami, eserlerinde Türkçe’deki deyim ve atasözlerini bol miktarda kullandı. Avrupalı araştırmacılar 17’inciyüzyıldan itibaren Nizami’nin eserleriyle ilgilenmeye başladılar, önce Fransız d’Erbelo, ardından Hammer Purgştal, Nizami hakkında bilgi veren yazılar yazdı. Rusça’ya da eserleri tercüme edilen Nizami’yi Türk Dünyası, Mehmet Emin Resulzade’nin ‘Azerbaycan Şairi Nizami’ (Ankara-1951) adlı eseriyle tanıdı.
Son durak GUBA şehri
Türk Devletleri ve topluluklarından yazarlarAzerbaycan’ın Guba kentinde Azerbaycan’ın Guba Şehrine Bağlı Eğri köyünde Kafkas İslâm Ordusu’nun 1918 yılında şehit olan 2 Türk Askerinin anısına yaptırılan Şehitlik bulunduğunu öğrendik. Bu şehitlerin isimlerinin Hacı Sefer ve Hacı Ali olduğunu ve memleketlerinin belirtilmediği söylendi. Azerbaycan’da 1130 Türk Askerinin Şehitolduğunubildirilmiştir.Şehitlerinanılarınıyaşatmakistediklerinisöylediler.
T ü r k l e r v e Ya h u d i l e re
Soykırım
Bu gün de Guba toplu mezarlığı ziyaret ettik. Ayrıca burada yeni bulunan bir toplu mezarlı olduğunu buraya da SOYKIRIM MEZARLIĞI diyorlar. DTGYB Başkanı Ekber Goşalı ve Guba Gençlik-Spor İdaresi Müdürü Mustafa Nöhbalayev toplu soykırım mezarlık hakkında, genellikle 1918 yılında Ermenilerin kendi destekçilerinin yardımı ile yaptıkları soykırımlar hakkında konuk yazarları bilgilendirmişler. Mustafa Nöhbalayev iki ülke kardeşliğinin 1918’den daha öncelere dayandığını belirterek uluslararası arenada gururla Türkiye ile kardeş olduklarını ifade ettiklerini söyledi. Ağayev “Biz dünyada tek değiliz. Bizim dünyada Türkiye gibi bir kardeşimiz var’’ dedi. Türk Devletleri ve topluluklarından yazarlar 10 Kasım’da Azerbaycan’ın Guba kentindeki Soykırım Mezralığını ziyaret ettik. Buraya geldiğimizde gözlerimize inanamadık, 600 kişinin kafatasları çocuk, kadın hepsi var. İlginç olanı burada soykırıma uğrayanların Azerbaycan Türk’ü ve Yahudilerin bir arada olmalarıdır. Bunların kafataslarında çiviler var bazılarında, bazılarının başları parçalanmış ve her türlü işkence yapıldığı ortada. Buradan numuneler alınmış ve şu anda Japonya da halen araştırılıyormuş, ileride net olarak çıkacak bunların ölüm nedenleri ve kimler oldukları.
Azerbaycan Doğalgazı Avrupaya Ulaşacak
Suriye’deki kriz sebebiyle komşu ülkelere sığınan yüz binlerce insandan 350’si Bulgaristan’a geldi. Haskovo Valiliği, sığınmacılarla ilgili sıkıntıları ele almak üzere Suriye muhalefetinin temsilcileriyle toplantı yaptı. Sığınmacılar için 200 bin leva (420bin lira) kaynak ayrıldı. Suriye muhalefeti de mağdur Suriyeliler için yardım seferberliği başlatacaklarını belirtti.
Ayrıca şu işbirliği de çok önemli; Türkiye ve Azerbaycan tarafından işletilecek olan TANAP, Azeri doğalgazının Avrupa’ya ulaştırılmasında Türkiye’nin önemli bir istasyona ev sahipliği yapması ile gerçekleşecek. Yabancı enerji devlerinin büyük ilgi gösterdiği bu projeye İngiliz BP, Fransa Gaz de France, Almanya RWE, Avusturya OMV ile Norveç, Bulgaristan ve Macaristan’ın enerji şirketleri ortak olmak için çaba gösteriyor. Yapılan anlaşmaya göre projede Azerbaycan’ın payı % 80, Türkiye’nin payı % 20 olacak. Ortaklık başvuruları iki ülke tarafından değerlendirilip hayata geçirilebilecek. Eğer, diğer ortaklara pay verilecekse bunun Azerbaycan’ın % 80’lik payından olacağı da yapılan anlaşmada yer alıyor. Azerbaycan gazının Türkiye ve Avrupa’ya taşınması hiç kuşkusuz küresel güçlerin kontrolündeki kartellerin engellerine takılmıştı. Ancak, iki ülke arasındaki sıkı işbirliği, bunun kırılması ile sonuçlandı. Projenin hâkimlerinin Türk olması, Azerbaycan ve Türkiye petrol şirketlerinin bu işi üstlenmesi, enerji alanında atılan devrim gibi bir adım olarak görülmelidir. Buraları ziyaret eden genç yazarlar, burada gördüklerini kendi bölgelerinde ve kendilerinden sonra gelecek nesillere gerçekleri bırakacaklarının bilincindeydiler. Artık tarihten bahsederken, tozlu sayfalarda saklanan altın harflerden değil, bu harflerin oluşturduğu kelimelerden de değil, o kelimeleri fikirleştiren yepyeni bir tarihten söz etmeliyiz. Büyük ve genç potansiyeline sahip olan Türk Dünyası bizlere ayrı bir dinamik katacak ve birçok olayı daha bilinçli bir şekilde idrak etmemizde yardımcı olacaktır. Türk Dünyası Gençleri dünyanın dört bir yanından iman, bilgi, dürüst-
lük, cesaret ve ülkü getirip burada gerçeklerle harmanladılar bunları. Getirmiş oldukları bilgileri gerçeklerin süzgecinden geçirip, burada doğruları buldular. Sırtlarında geleceğin yükünü taşıyor muşçasına sorumlu davrandılar. Gördükleri her şeyi sorguladılar, öğrenmeye gayret ettiler ve böylece net olarak her şeyi gözleri ile gördüler, elleri ile dokundular buradan ötesi eline kalemleri alıp gördüklerini yazmak olacaktır. Türk yazarları şunu çok iyi bilmekteler ki, HAYAT NEYİ NİYE YAPACAĞIMIZI DÜŞÜNEBİLECEĞİMİZ KADAR UZUN. AMA DÜŞÜNMEDEN YAPTIKLARIMIZI TELAFİ EDEBİLECEĞİMİZ KADAR UZUN OLMAYABİLİR. Türk Dünyası’nın her yerinden gelen genç Yazarlar bu yaşananları yerinde görme imkânı buldular ve bu yönde bıkmadan, yorulmadan gecelerini gündüzlerine kattılar. Gördükleri her şeyi not ettiler ve insanlarına her bilgiyi ulaştırmaları için buraya gelen herkes çok büyük gayret gösterdiler. Burada gerçekten büyük işler yapıldığını herkes bilmelidir. Tarihten de bilindiği gibi Türk Milleti büyük işleri tarihten bu yana hep yapmıştır ve bizlerde bunu devam ettireceğiz. Yalnız zaman mekân ve metot değişebilir, dün Çanakkale’de top tüfek ve süngüyle yapılanlar bu gün burada eğitim, bilgi ve kalemle yapılıyor. Yarında neyi nasıl gerektirirse onu öyle yapacaktır. KİM NE DERSE DESİN, BÜTÜN DÜNYA BUNUN KARAKTER MESELESİ OLDUĞUNU ER YA DA GEÇ ANLAYACAKTIR. Buraya gelen yazarlar, gelecekte Türk Dünyası’na çok daha önemli katkılarda bulanacaklarını inancımız tamdır. Son olarak “İşgal altındaki Dağlık Karabağ sadece Azerbaycan’ın değil, tüm Türk Dünyasının sorunudur” Bu sorunun çözümü için bizler el ele, omuz omuza olmalı; bu uğurda Türk Dünyası olarak birbirimize kenetlenmeliyiz. Bu “Geldik, gördük, yazdık” konulu etkinliğin hazırlanmasında hedefine ulaşması için tüm Türk Dünyasını dolaşmalarını diliyor, bu etkinliğe emeği geçenleri de yürekten kutluyoruz. Buradagördüklerininotederekyarınbölgelerinegittiğindeonlarıdahadetaylı yazacaklarınınsözünüverdilerveböylecebuaraştırmalarınındasonunagelindi. Ayaklarımızı geçmişin üzerine koyup, kollarımızı geleceğe doğru uzattık Görüyoruz ki yirmi yıl önce konuşulması, hatta düşünülmesi bile zor olan şeylerin bugün bütün açıklığı ile gerçekleştirdi. Burada Türk yazarları çok güzel sonuçlar çıkardılar. TÜRK DÜNYASI GENÇLERİ GELECEKLERİNİ TAYİN EDİLMESİNİ BEKLEMİYORLAR GELECEĞE YÖN VERME YARIŞINA GİRİYORLAR. Evet, akıl ve gönül kesiştiğinde hakikat meydana çıkar. Bu noktadan bir birimizin çevresinde ellerimizi sallayarak vedalaşıyor ve memleketlerimize, geriye dönüyoruz. Bu gün sınırların kalkmasından bahsedenler çoktur, fakat bizler Türk Yazarları bu işi aramızda kalplerdeki sınırları kaldırdık işte bizimde amacımız kalplere, gönüllere girmektir. Azerbaycan’da misafirliğimiz sona erdi, şahsen yıllarca okuyup sahip olamayacağım şeyleri burada gördüm öğrendim. Ayaklarımızı geçmişin üzerine koyup, kollarımızı geleceğe doğru uzattık. Bu toplantını düzenlenmesinde emeği geçen Sayın Ekber GOŞALI kardeşimize, özellikle bizlere imkân sunan Azerbaycan’ın Kahraman Milletvekili Ganira PAŞAEVA’ya ve emeği geçen herkese bir kere daha teşekkür eder ve bizlere bu fırsatı tanıdıklarından dolayı kendilerini hiçbir zaman unutmayacağımızı ve her zaman gönlümüzde olacaklarını bilmelerini istiyoruz. Azerbaycan’da İlgar kardeşimiz bizleri hava alanına kadar yine kendi arabası ile götürdü. AzerbaycanMilletvekiliGaniraPAŞAEVAvekardeşimizEkberGOŞALI ilebirliktebizeayrılırkenşunusöylediler“KARDEŞLERİMEKSİKKALANLARİÇİNÖZÜRDİLERİZ,FAZLASIİÇİNTEŞEKKÜRİSTEMEYİZ” Bizlerde özür dilemek bize düşer, siz Türklüğü Türk yapan değerlerden biri olan Misafirperverliği bizden esirgemeyerek bu güzel topraklarda yaşamayı hak ettiğinizi ispatladınız. Her gün kurşunların altında bile yaşayabilen Kahraman Azerbaycan halkını kutluyor ve TÜM AZERBAYCANLI KARDEŞLERİMİZ SAĞ OLUN VE SONSUZA DEK VAR OLSUNLAR. Tanrı Azerbaycan Halkını korusun ve yüceltsin. Silahımız olan kalemlerimizi Dağlık Karabağ için seferber ediyoruz Dağlık Karabağ probleminin dünyaya doğru bir şekilde anlatılması için silahımız olan kalemlerimizi tümünü seferber etmeye hazırız. Buradan Azerbaycan “Turist” gibi gelip gidenlere (AGİT, BM vs.) sesleniyoruz: Lütfen Azerbaycan’ı gezerken sadece bakmayın, gerçeği görün ve “insan” olarak kendinizi orada yaşayanların yerine koyarak düşünün. Her gün tarlanıza giderken, sokakta yürürken, hatta evinizde çocuğunuza taciz ateşi açıldığını hayal edin. İnsan kalabilmiş isek bunun hayalinin bile ne kadar ıstırap verici olduğunu çok rahat anlayabiliriz. İşte o insanlar bunu her gün değil “hayal” bizatihi yaşıyorlar. Her gün ölüp ölüp diriliyorlar. İşte burada bizim görevimiz yaşanan bu insanlık dramını dünyaya duyurmak ve bu durum biran önce düzeltilmesi için sesimizi her yere ulaştırmaya çabalamalıyız. Buradan Ermenistan`a özellikle de Rusya’ya sesleniyor, derhal işgali altındaki Azerbaycan topraklarından çekilmesi çağrısında bulunuyoruz.
KÜRESEL ADALETİ yeniden oluşturmalıyız
Başta büyük Türk Dünyası’na, bü tün İslâm ve Hıristiyan âlemine sesleniyoruz: Azerbaycan halkının haklı davasını görmezden gelmeyin... Gelin gerçekleri görün, “insanlık” adına destek verin. Eminim ki, bizim kalemlerimiz, bunlara hatta dünyaya ulaşacaktır yeter ki, insanlık insani duygularını kaybetmemiş olsunlar. Bugün dünya Küresel Güçlerden çok Küresel Adalete muhtaçtır. Eskiden olduğu gibi Türklerin başta olduğu KÜRESEL ADALETİ yeniden oluşturmalıyız. Azerbaycan Devleti Rusya ve Ermenistan’dan tazminat hakkını her platformda önemle dile getirmelidir. Türk Cumhuriyetleri bu konularda öncü olmalı Azebaycanı haklı davasında desteklemelidir. Türk Dünyası dünyada “adaletin tesisi” için dünya çapında stratejiler geliştirmeye başlamalıdır. Bunun için hep birlikte emek sarf etmeliyiz. Biz Balkan Türkleri ve de özellikle Bulgaristan Türkleri zalimin zulmünün ne olduğunu çok iyi biliriz. Yirminci yüzyılda bütün insanlığın karşısında alınlarımıza silah dayayarak adımızı değiştirdiler ve zorla Hıristiyan yapmaya çalıştılar. Böyle zulümler ancak ortaçağda görülmektedir. Bu nedenle Azerbaycanlı kardeşlerimizin halini anlayabilenler bizleriz ve de onlara elimizden
Bilimsel anlayıştan yoksun teste dayalı ezberci eğitim sistemi yüzünden, malumattan bilgiye, bilgiden fikire, fikirden bilime, bilimden teknolojiye geçemiyoruz. ‘Malumatın olsun’ anlayışı ile yetişen nesiller malumattan öteye geçemiyor. Zihinsel üretim yok, zihinsel çözümler kısır. Çağımızın bilgi okyanusunda sonsuz bilgiyle doldurulmaya çalışılan beyinler, fazla yükleme nedeniyle tıpkı bilgisayar gibi yavaşlıyor ve çalışmaz hale geliyor. Günde 6 saat TV izliyoruz, yani hafızayı işgal eden renkli, hareketli ve sesli dosyalarla zihnimiz dolarken yavaşlıyor. Bu yüzden sorunlar karşısında çuvallıyor, ne yapacağımızı bilemiyoruz. Dünyayı kontrol eden batının istediği de işte bu. Topluma yem olarak sunulan ise, bilimin dışında kalan öbür dünyanın konuları: Melekler kaç kanatlı? ‘Bilimsel değerlendirme’ dersi, gerekli bilgiye kolayca ulaşmayı öğretir, bilgiyi analiz eder, virüs taramasından geçirir : Bilgi okyanusunda, doğru ve yararlı olanı nasıl seçebiliriz? Yanlış ve zararlı olanı nasıl tanırız? Bilgiyi nasıl yorumlar, değerlendirir ve yarar sağlarız? Bilgi hamalı olmaktan nasıl kurtuluruz? Akıl yürütmeyi, sorun çözmeyi, düşünce ve çözüm üretmeyi öğreten bu program ders olarak okutulmalıdır. Bu bilinçle yetişen bir toplumu aldatmak zordur. Eğitimin bu programdan yoksun bulunması, ezberci eğitimle beyinlerin kilitlenmesi yüzünden sorunlar karşısında, ıssız yolda far yemiş tavşan gibi donup kalıyoruz. Depremden GDO’ya, aşıdan kolesterole kadar tüm hayati konularda bilim dünyamızın bir bölümü ak, diğer bölümü kara derken, seyredenler kafamız karıştı diyor. Çünkü zihinler, kafa karışıklığını önleyen anti-virüs programından yoksun. Peki milyar dolarlar harcadığımız şaşalı okullar bize ne öğretiyor? Sadece malumat. Televizyon bilgi yarışması programlarının, test imtihanlarının, dersanelerin, şaşalı okulların amacı, bilgi çöplüğünden çoktan seçmeli hastalık. Teknoloji üretemeyen, yaşamsal sorunları çözemeyen para ve zaman kaybı ne işe yarıyor? ‘Bilimsel değerlendirme’nin ders olarak okutulması yerine kurbağa bacağından Missisippi nehrine kadar işe yaramaz bilgiyle beyinlerin işgali bilimsel esaretin nedeni. Gereksiz bilgiyi moloz gibi zihinlere boşaltan eğitim sistemi ve medya yüzünden beyinler enkaz altında can çekişiyor. Bu enkazdan kurtulmadan hangi sorunu çözebiliriz? Eğitim ve öğretimin önündeki en büyük engel, insanları çözüm üretemeyen, isteklerini bile ifade edemeyen robotlara dönüştüren, bilimden uzak ezberci dayatma. Bu nasıl eğitim ki, seçmenleri veya depremde ölenleri saymayı bile öğretemiyor. Eğer toplum, bilimsel eğitimin süzgecinden geçseydi, şişmanlık, sigara, hipertansiyon, diyabet, kanser, KOAH benzeri hastalıklar içinde kıvranmaz, sağlıklı hayatın hayal olmadığını anlardık. Son 9 yıl içinde sağlık harcamaları % 800 artarken, bu astronomik artışın bize sağlık olarak dönmediğini görür, hastalıkları önlemenin tek çıkar yol olduğunu akıl ederdik. Çevre kirliliği yüzünden ülkemize kaydırılan çimento ve hurda demir sanayi getirisinin, yol açtığı hastalık ve ilaç paralarını karşılamadığını idrak ederdik. Enerji ve çevre canavarı kirli sanayinin 30-40 milyar dolarlık enerji açığına yol açtığını, nükleer enerji için gerekli paranın cebimizden çıkarak yabancıların cebine gireceğini, çevre risklerinin ise akıllı ülkelerden bize kaydırıldığını fark ederdik. Devamı gelecek Sayıda
Bulgaristan Türklerinin Sesi 7
Türkiye ile Güney Kore tarımda işbirliği yapacak Türkiye ile Güney Kore arasında tarım alanında ilk işbirliği anlaşması imzalandı Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker, ‘’Türk firmalarınca Türk üreticisinin zeytinyağı toptan İspanya’ya, İtalya’ya veriliyor. Onlar alıyorlar bunu, özel ambalajlarda üç beş kat fiyat artışıyla dünyanın diğer bölgelerine satıyorlar. Biz mesela yapacağımız işbirliğiyle bu ürünü işleyip, ambalajlayıp Güney Kore pazarına pekala nakledebiliriz’’dedi. Türkiye ile Güney Kore arasında tarım alanındaki ilk işbirliği anlaşması, Bakan Eker ile Güney Kore Tarım Bakanı Suh Kyu-Yong tarafından imzalandı. Bakan Eker, imza töreninde yaptığı konuşmada, iki ülke arasındaki tarihi bağlar ve gönül bağlarına dayanan iyi ilişkilerin, tarım ve gıda alanındaki işbirliğiyle çok daha iyi noktaya taşınmasını arzu ettiklerini söyledi. Türkiye ile Güney Kore arasındaki yaklaşık 6,8 milyar dolarlık ticaret hacminin içinde tarımın payının 53 milyon dolar olduğunu belirten Eker, ‘’Bu ticaret hacmi kapasitemizi, potansiyelimizi yansıtmaktan uzaktır’’ diye konuştu. Dünyanın en önemli ekonomileri arasında yer alan Güney Kore’nin toplumunun günlük beslenmesinde giderek daha hassas davrandığını ve tüketici tercihlerinin değiştiğini anlatan Eker, geleneksel anlamda tüketilen pirincin yerini et süt ürünleri, meyve ve unlu mamullere terk ettiğini gördüklerini dile getirdi. Değişen tüketici tercihlerine paralel artan talebin karşılanmasında Türkiye’nin önemli bir imkana ve potansiyele sahip olduğunu vurgulayan Eker, ‘’Güney Kore halkının sağlıklı gıda tüketimine verdiği önem ve Bakanlığımızın gıda güvenliği konusundaki çalışmaları gözönünde bulundurulduğunda, ikili ticareti geliştirme noktasında Türkiye üzerine düşeni yapacaktır’’ dedi. EXPO için destek isteği İşbirliği anlaşmasının içeriğini anlatan Bakan Eker, iki ülkenin iç ve dış tarım ile kırsal kalkınma politikaları konusunda bilgi alışverişi, tarım ve tarımsal gıdayla ilgili konularda teknik bilgi ve uzman değişimi, tarım ürünlerinin işlenmesi, dağıtımı ve pazarlanması, tarımın ve ilgili sanayilerin gelişmesi konusunda bilgi ve deneyim paylaşımında bulunacağını bildirdi. Tarım ve tarımsal ürünlerle ilgili sempozyum, seminer, sergi,fuargibibirtakımortaketkinliklerindedüzenleneceğini ifade eden Eker, gıda ürünlerinin ticaretinin kolaylaştırılması, sürelerin kısaltılmasıyla ilgili adımlar atılacağını kaydetti. Bakan Eker, Türkiye’nin önemli üreticisi olduğu zeytinyağı, bir takım meyve sebze, organik tarım ürünleri gibi ürünlerin müşterek olarak iki ülkenin yatırımcıları tarafından işlenmesi, pazarlanması, bunun Güney Kore pazarına taşınması için mutabakat sağladıklarını kaydetti. Eker, Güney Kore’den, EXPO 2016 Antalya hazırlık ve EXPO 2020 İzmir adaylık süreçlerinde destek beklediklerini de ifade etti. ‘’Zeytinyağını dünyaya daha çok tanıtmak istiyoruz’’ Bakan Eker, bir gazetecinin sorusu üzerine, Güney
D r. M ü j g a n D E N İ Z
T Ü R K L Ü K MEZARLIĞI
Kore’nin kişi başına 30 bin doları aşan milli gelirinin bulunduğunu belirterek, ‘’Böyle bir toplumda doğal olarak beslenme alanında değişim gerçekleşiyor. Bunun içine evrensel anlamda da bir takım yeni ürünler giriyor’’diye konuştu. İki ülke arasında zeytinyağıyla ilgili önemli bir gelişme sağlanabileceğini dile getiren Eker, şöyle devam etti: ‘’Çünkü Türkiye zeytinin anavatanı. Son 7 yılda da zeytin ağacı sayısını önemli miktarda artırdı. Sayın Bakan da Türkiye’nin zeytinyağı kapasitesi hakkında bilgi sahibi. Biz de zaten zeytinyağını dünyaya daha çok tanıtmak istiyoruz. Mesela Türk firmaları tarafından Türk üreticisinin zeytinyağı, toptan İspanya’ya, İtalya’ya veriliyor. Onlar alıyorlar bunu, markaya dönüştürüyorlar, özel ambalajlar içinde üç beş kat fiyat artışıyla dünyanın diğer bölgelerine satıyorlar. Biz mesela Güney Kore ile yapacağımız işbirliğiyle, bu ürünü işleyip, ambalajlayıp, Güney Kore pazarına pekala nakledebiliriz. Bu konuda görüşmelerimiz oldu.’’ Eker, kiraz, nar, narenciye ve organik tarım ürünlerinin Güney Kore’ye taşınması gibi imkanların da söz konusu olduğunu dile getirdi. Bakan Eker, Tanzanya ziyaretiyle ilgili soru üzerine de bu ülkede yatırım ve işbirliği imkanlarının artırılmasıyla ilgili önemli görüşmeler yaptıklarını, yakın tarihte de Türkiye’de, Türkiye-Tanzanya Tarım Yürütme Komitesi Toplantısı düzenleneceğini bildirdi. Türkiye önemli bir işbirliği partneri Güney Kore Tarım Bakanı Suh Kyu-Yong ise Türkiye’nin hem geniş toprakları hem de ideal hava koşullarıyla çok büyük rekabet gücünün bulunduğunu, bu nedenle Güney Kore’ye çok önemli bir işbirliği partneri olacağını düşündüğünü söyledi. Suh Kyu-Yong, Türkiye’nin bu rekabeti ve tarım alanındaki gücüyle Kore’nin teknolojisi ve finansı bir araya geldiğinde önemli bir sinerji yaratacağını vurguladı. DahasonraBakanEkerilekonukBakan,Türkiye-Güney KoreTarımAlanındaİşbirliğiAnlaşması’nıimzaladı.İmzalarınardındanikibakan,birbirlerineçeşitlihediyelertakdimetti.
BULTÜRK ÜYELERİNE BEDAVA DANIŞMANLIK HİZMETLERİ - Bulgaristanda avukat ve her türlü hukuk işleri, tecrubeli ve türkçe bilen avukatlardan – ticari, problemli borç, yol kazası, girme yasağı, trafik ve gümrük cezaları. - Bulgaristanın 15 şehrinde bulunan 50ye yakın universitesinde eğitim görmek isteyenlere danışmanlık ve aracılık işlemleri sunulur. - Yurtdışı cenaze nakli - Türkiyede vefaat eden Bulgaristan vatandaşının veya Bulgaristanda vefaat eden Türk vatandaşının memleketine nakli için gerekli belgelerin hazırlanması ve cenazenin yurtdışına taşınması için gerkli aracın sağlanması. - Bulgaristanda şirket ve temsilcilik kaydı ve yasallaştırma. Ofis, mağaza, depo kiralama ve yasallaştırma ve tam teçhizat donatma, tam kapsamlı muhasebe hizmetleri. - Ticarette dolandırıcılık şüphesi olan olaylarda özel yardım - gizli bilgi toplama, şahıs ve şirket inceleme.
Stratejik Analiz
- Bulgaristanda fuarlara, kongrelere ve seminerlere katılım aracılığı, konferanslara kayıt. Konaklama, güvenlik, tercuman, rehber ve ulaşım sağlanması. - Bulgaristanda çalısma izni ve oturma izni başvurularında danışmanlık ve aracılık. - Bulgaristanda profesyonel silahli ve silahsız koruma, zırhlı araç, korumalı para ve kıymetli eşya taşıma.
DAHA AYRINTILI BİLGİ İÇİN BULTÜRK GENEL MERKEZİ Adres: Yıldırım Mah.Şehit Kamil Balkan cad.No.114/ABayrampaşa _ İstanbul 0212 511 63 47 Telefon 0212 526-51-98 Belgegeçer
Bedava
Danışmanlık Hizmetleri
Saat 13.00 - 17.00 arası Her Pazar
BULTÜRK Gazetesi Araştırma Grubu tarafından geçtiğimiz aylarda ’’BULGARİSTAN TÜRKLERİ VE LİDERLİK’’ konusunda çok yönlü bir araştırma gerçekleştirildi. Aylar süren bu inceleme sonuçlarını okurlarımıza bir yazı dizisi olarak sunma niyetimizi açıklarken, okumaya başladığınız bu konuya giriş yazımda, araştırmanın kriterlerini yani konuya hangi bakış açısından yaklaştığımızı ve ana kıstaslarımızın neler olduğunu ortaya koymak istiyorum. Öncelikle konuya, Bulgaristan’da yaşayanTürkler veTürkiye Cumhuriyeti’ndeki soydaşlarımız açısından yaklaştığımızı belirtmek isterim. Değerlendirmede esas olan temel ilkemiz Türklüktür; yani yüzlerce yıl boyunca “Türkçe ağladım”, “Türkçe güldüm” ve “sevdiysem Türkçe sevdim” diyenlerin en kutsal eseri, yaşamlarının özü ve hayat felsefesidir. Çünkü Türklük bilinci Bulgaristan Türklerinin sahip olduğu en büyük değer ve kendi kimlikleriyle bütünleşmelerinden beri yeri hiçbir şeyle doldurulamaz bir erdemdir. Türklük şuuru, Türklerin zihnini, beden ve ruhunu bütünleştiren bir öz ve hakiki güç kaynağı olmuştur. Diyebiliriz ki, biz bugün asırlar boyunca Türklük mayasıyla yoğrulan bir kültürü yaşatıyoruz. Ancak, kültürümüzün içinde yetişip yükselen, içimize sinsice sokulan, hatta dışarıdan dayatılan ve ustaca aşılanan ve aslında özümüze yabancı olan liderlerimiz mevcuttur. Bulgaristan Türklerini yönetmeyi görev olarak üstlenen ve maalesef bizi aldatarak başımıza geçmeyi başaran sözde liderler konumuz içinde işlenecektir. İngilizceden dilimize geçmiş bir sözcük olan lider, Türkçede ’’önder’’ demektir. Bu kişileri biz Türklük kıstasına göre, yeterli ve yetersiz liderler (önderler) olarak ikiye ayırabiliriz. Yeterli liderler; Türklük bilincini özünde ve sırtında taşıyan, Türklük davasına gönül vermiş, özgüveni yüksek, alçakgönüllü, dürüst, bilgili, öngörülü ve cesaret gibi üstün niteliklerle donatılmış kişilerdir. Esasen insan özü ve doğası itibarıyla iyidir. Bu yüzden sözü edilen de iyi ve kalıcı liderliktir. İyi liderlerin hedefinde her şeyden önce halka hizmet etmek, kendini davaya adamak, halkına yararlı olmak ve mutluluk yolunu açmak gibi erdemler vardır. Liderlerimiz bu gibi özelliklere haiz olunca, amaçlar, hedefler, tasarımlar, yakın ve uzak planlar gerçek olur; halkı daha iyi ve gönençli, huzurlu ve güvenli yarınlara taşıma yolunda idarecilerimiz güç toplayıp hız alır. Yetersiz liderler ise halkının sesini duy-a-maz, halkın acısını derdini algılayamaz, anlatılanı anlamaz ve söyleneni dinlemezler. Maalesef bu kişiler kendi derdine düşmüş, sıradan insanlara yukarıdan ve bencilce bakan, fakir fukarayı küçümseyen, kitlelerle direk iletişimi kopmuş liderlerdir. Dolayısıyla, meseleleri ikinci üçüncü elden aldığı bilgilerle ve üstünkörü yönetmeye çalışan kişilerdir. Bu bağlamda özel olarak belirtmek istediğim bir husus; liderin idare etmekle görevlendirildiği kitleden kendisini soyutlayarak, adeta saraylarda saklanarak, insanların gözüne bakmaktan korkarak yaşaması; daha da vahimi temsil ettiği insanlarla bayramlaşmaya bile çıkma cesaretini kendinde bulamamasıdır. Kendi gününü gün ederken, özüne kapayıp kapsüle ettiği değerlerin yok olmasını beklemesi bir diğer acı gerçektir. Yukarıda sözünü ettiğim bu süreç, son 22 yılda Bulgaristan Türkleri’nde çok açık bir şekilde gözlenmiştir. Bulgar devleti tarafından 1990’da Bulgaristan Türklerine lider olarak dayatılan Ahmet Doğan, Bulgaristan’da son 120 yılda aralıksız devam eden Türk kimliğinin ne pahasına, hangi biçim ve usulde olursa olsun yok edilmesi davasına hizmet etmek üzere göreve getirilmiştir. Bulgar makamları Bulgaristan’da yaşayan Türklere karşı süregelen zorlama politikasını ne yazık ki Bulgar olmayan, ama aynı zamanda da Bulgaristan Türk’ü de olmayan, Müslüman cemaatin da dışında bulunan bir Devlet Güvenlik (DS) ajanı dayatmıştır. Sözü edilen bu şahıs, Müslüman-Türk cemaatin lideri olarak gösterilmeye çalışılmasına ragmen; camiye gitmeyen, bayram seyran tanımayan, Türk dilini, Türk kültürünü sevmeyen ve her yerde hor gören, Bulgaristan Türklerinin zihnine, ruhuna, benliğine, gelenek ve göreneklerine, genel kültürüne tamamen yabancı, deniz başkentinin kabare ve barlarında bohem olarak yetişmiş, bencil ve küstah biri olarak eğitilmiş bir Devlet Güvenlik (DS) ajanı devşirmesidir. Tabii bir devlet ajanı olmak Bulgaristan’da suç değildir. Ajanları yargılayan ceza kanunu yoktur. Ajanlıktan hüküm giyen de olmamıştır. Bu ajanlık faaliyetleriyle maalesef Bulgaristan’daki Türk topluluğunu birbirine düşürmek amaçlanmıştır. Şöyle ki; yürütülen strateji ve politikalarla temelde masum Müslüman cemaat hedef alınmış, fişleme ve istihbarat faaliyetleriyle yerli Türk topluluğunun dağıtılması ve ardından hiç bir suçu olmayan insanların göçe –sürgüne- zorlanması, vatan değiştirmesi nihai hedef haline gelmiştir. Yürütülen bu politikalarla, insanlarımızın kendi evlerinde rahat gün görmemesi temin edilmiş, aynı zamanda yıllar yılı huzur bulamamaları sağlanmıştır. Bu vesileyle Bulgaristan Türkleri üzerindeki çirkin planlarını uygulama alanı bulmuşlar ve maalesef annelerin evlatları hakkında sürekli kaygılanmasına, onların gelecekleri için endişelenmelerine sebep olmuşlardır. Bu iğrenç planlar içimizden çıkan sözde liderler eliyle uygulandığından ötürü, yılarca gizli yürütülen derin ajanlık görevi Türk halkını derinden yaralayıcı ve affedilemez bir vicdan suçudur. Bu planlara hizmet etmiş olmak bir lider için denilebilir ki, kendi halkına yönelik bir soykırımdır. Şimdi ’’lider’’ Ahmet Doğan konusuna bir az daha de-
ğinelim. Lider olmanın ilk ve kaçınılmaz koşulu iyi bir ailede ve ortamda yetişmek ve eğitim almaktır. Bugün A.Doğan’ın babası, Bulgaristan Türklerinin önüne çıkıp “Keşke çocuğumla daha çok zaman geçirebilseydim. Ona insanlık nedir öğretseydim. Kötülük yapmanın ağır suç olduğunu anlatsaydım!” diyebilseydi. “Keşke vicdanım seni dinleseydim. Oğluma iyilik yapmayı öğretseydim!” diyebilseydi anası. “Keşke dilim tutulsaydı da, Türklerin kimliği ile oyun oynamanın çok tehlikeli olduğunu soksaydım kafasına!” diyebilseydi. Ancak bilinen bir gerçek, pişmanlık para etmiyor; çocukluğun geri çevrilmesi imkansız ve geçmiş tarih, gelecek ise hayaldir. Biz şu anda yaşarken görüyoruz ki, yetersizlikler içinde eğitilen Ahmet Doğan, Türklüğün ve Bulgaristan Müslümanlığının beklentileri açısından yetersiz, verimsiz ve yarınları boş bir lider olarak kaldı. Olaya Türk dilimiz açısından bakalım: Alman düşünür Herder’e göre, dilden önce insan yoktur, dil aynı zamanda düşüncedir. Dil insanlar arasında anlam nakletme aracıdır. Şöyle ki, dil aracılığıyla kurulan anlam ortaklığı kötü günde kalplerimizin ortak vurmasına, ortak yas tutulmasına ve ibadette aynı kıbleye dönülmesine neden olmuştur. İnsanımız birliğimizi ve kimliğimizi oluşturan ortak (kolektif) duygularımızı ve düşüncelerimizi düzenli aralıklarla Türk dilinde konuşarak yazışarak onaylamak, sorgulamak, doğrulamak ihtiyacı hisseder ve sağlıklı yaşayabilmek için bunu yapmak zorundadır. Bizim aramızda, ailelerimizde ve ortamımızda bu iletişimin dili Türk dilidir. Bunu insan olduğumuz için yapmak zorundayız. Bulgaristan’da yüzyıllar boyunca pekişerek kök salmış olan Türk kimliğimiz, yıllar içinde liderlerden veya başka birilerinden katkı ve yardım beklemeden varlığını sürdürebilmiştir. Öyle ki, çok büyük acılar çekilerek, gözyaşı dökerek, sürgünler yaşayarak, tutukevi-cezaevi günlerinde, hapis şartlarında defalarca göçler yaşayarak, işte güçte, hayatın her dalında ortaya çıkmış, biçimlenmiş ve pekişmiş özlü bir kavramdır. Türk dili ve Türk kimliğimiz bizim anlamlı birlikte olmamızın güzellik ve güç kaynağıdır, onlarsız edemeyiz. Yok olmaya da tahammül edemeyiz. Yaşadığımız toplum içinde bizi ifade eden en özgün ve bilinçli kavramlar, Türklük, Türk dili ve Türk kimliğidir. Bunlar olmadan bizim özde farklı oluşumuzun anlaşılması olanaksızdır. Bu yüzdendir ki, bizim çıkarlarımızın ne olduğunu bilmeden önce, kim olduğumuzu bilmemiz zorunludur. Biz okullarda çocuklarımızın Türk dili eğitimi görmesinde bu yüzden kararlıyız ve ödün vermeyiz. Soru: Ahmet Doğan bunu neden görmek istemiyor? Yanıt: Özde Türk olmadığı için bizim Türklüğümüzün güneşte buz gibi eritilmesini isteyenlere hizmet ettiğinden dolayıdır. Aksi takdirde yapılanların veya bilinçli olarak yapılmayanların başka bir açıklaması olamaz. Bulgaristan Devletinde topluluk halinde yaşayan halk kitleleri, bizim gibi azınlıklar, sözde geldikleri soylara bağlı olarak kimliklerini kendileri belirleme hakkına sahiptirler. Bulgaristan Cumhuriyeti Anayasasında bizim Türk olduğumuz ve dinimizin de İslam olduğu belirtilmiştir. Ancak, kanunlar gerektiği gibi uygulanmıyor, okullar devletin olduğu ve Eğitim Bakanlığı müsade etmediği için çocuklarımızın ana dilde eğitimi askıya alındı ve o günden beri sorun çözülmüyor, her gün daha da engelleniyor. Artık 32 yıldır zaten yaralı Türk dilimizin köreltilmesi çabaları sürüyor. Bütün bu olumsuzlukların en kötüsü ise, 3 görev süresi hükümet ortaklığı yapan lider (!) Ahmet Doğan’ın Hak ve Özgürlükler Partisi ana dilde eğitim ve öğrenim gibi temel bir sorunu çözmedi veya çözmek istemedi. Ciddi olarak dikkate almadı ve büyük itibar kaybetti. Bu aslında, Bulgaristan’da var olma sebebimiz olan kimliğimizi yaşatma ve geliştirme davamıza ihanet etmek demektir. Avrupalı klasik ve çağdaş düşünürlerin yazdığına göre, “bir halkı tasfiye etmenin ilk adımı,” ana dilini çocuklarına öğretmesini engellemek ve çocukların belleğini boş bırakıp, soy köklerini sökerek yaşam hafızasını silmektir. Hedef Türk zihniyetinin içini boşaltmak ve sonunda Türklerin beynini sabunlu su ile yıkayarak çamaşır ipine sermektir. A. Doğan’ın kaleme aldığı ve pazara sürdüğü “entegre olan kimlikler” ve daha nice saçmalıklar Türklüğün köklerinin kurutularak sökülmesine hizmet etmektedir. Soru:Ahmet Doğan’ın liderliği bu amaca mı hizmet ediyor? Yanıt: Evet! - Yirmi iki (22) yıldan beri Bulgaristan’da bir Türk Okulu açıl-a-madı. Türkçe kitap basılmıyor. Edebiyat geceleri düzenlenmiyor. Yaralı anadilimiz yoksullaşıyor ve unutturulmaya çalışılıyor. Hak ve Özgürlükler Hareketi 1990’ların başında Türkçe “Hak ve Özgürlük” gazetesini çıkardı ve bir düzenbaz olan Ahmet Doğan’ın sahte kimliği seçmenlere dayatılarak kabul ettirilmeye çalışıldı. Fakat aynı yıllarda Razgratlı yetenekli yazarımız Ahmet Şerif Şereflinin Bulgaristan’da totaliter rejime karşı halk direnişlerinin spontane halk hareketlerinde, kadın direnişleri, yürüyüşleri ve kavgalarında kendini gösterdiği ortaya çıkınca, gazete kapandı ve bir daha “Türkçe yazılı yayın” unutuldu. Öyle ki, Ahmet Şerefli kadın direnişleriyle yükselen ve çok kurban alan 1989 Mayıs, Haziran, Temmuz savaşımlarının/ayaklanmalarının Ahmet Doğan tarafından örgütlenmediğini, 1989 Ağustos göç selinden sonra, Bulgar DS organının Ahmet Doğan’ı bir lider olarak dayattığını yazdı ve soluğunu Türkiye’ye göç ederek aldı. Devam edecek…
8
Bulgaristan Türklerinin Sesi
Bulgaristan CUMHURBAsKANI istanbul’da stk’larla
İnanın ondan sonra bu insanların hayatı tamamen değişecektir.
Örneğin Bakü-Ankara-Avrupa hızlı treni Sofya’dan geçmeli,bizler bunun için çaba göstermeliyiz. Halkımız için, insanımız için faydalı ve yararlı projeler üretmeliyiz, yoksa hayata tutunmamız zor olur diyerek sözlerini tamamladı. Ayrıca Sn Plevneliev Türkiye ile iyi ilişkilerin önemine de vurgu yaptı. Heyet arasında Bulgaristan Milli Eğitim Bakanı Sergey İgnatov da yer aldı. STK’lardan Bulgaristanı temsilen çok sayıda örgüt yer aldı.
Bulgaristanlılar Platformu Başkanı Sn.Orhan ÇAKIR söz aldı; Sayin Cumhurbaskani oncelikle Turkiye’ye hosgeldiniz diyorum. Sayin Cumhurbaskanina bir soru birde goruslerimi fade etmek istiyorum,Turizm alaninda yaptigim arastirmalarda Turkiyeden Bulgaristana turistik amacli yaklasik 35.000 civarinda Turk vatandasi gitmektedir, oysaki Bulgaristan’dan Turkiye’ye gelen 1.000.000 uzerinde Bulgaristan vatandasi gelmistir. Turkiye’den giden bu duşuk turist sayisinin artmasi icin vize konusunda gerekli kolaylığın saglanması ve bu sayede Bulgaristan ekonomisine de ciddi katkılar sağlayacağını düşünüyorum bu konudaki görüşlerinizi öğrenmek istiyorum. Ikinci olarakta Bulgaristanın demokratik-
leşme konusunda göstermiş olduğu samimi adımları dikkatle izliyorum bunun son örneği olarak Bulgaristan hükümetinin ilk defa Turkiye’de faaliyet gosteren bir sivil toplum örgütü olan BULTURK Bulgaristan Turkleri Dernegini resmi olarak Bulgaristan parlementosuna davet etmesi ve yapılan gorusmelerde Bulgaristan ve Turkiyede yasayan Bulgaristan Türklerinin sorunlarını ve taleplerini kendilerine iletme firsati vermistir. Bu yaklaşım Bulgaristanın demokratikleşme surecinde gösterdigi samimiyeti bizlere gostermistir. B u d e m o k r a t i k l e s m e s u r e c inin artarak devam etmesini diliyorum. Ayrıca Bulgaristan Türklerinin sorunlarını Bulgaristan hukumetine ileten ve taleplerimizi her firsatta gundeme getiren BULTURK Dernegi ve Yonetim kuruluna sizlerin huzurunda burada tekrar tesekkur ediyorum.
Ardından Balkan Türkleri Göçmen ve Mülteci Dernekleri Federasyonu (BGF) Başkanvekili Çolakoğlu; Cumhurbaşkanı Rosen Plevneliev’e Pişmaniye ve İzmit Saat Kulesi verdi. Plevneliev’e iki anlamlı hediye takdim
Bulgaristan’da ve Türkiye’de yaşayan soydaşlarımızın sorunlarının ve çözüm önerilerinin yer aldığı bir raporu sundu. Ayrıca Türkiye’de STK’ların çok olmasına rağmen Bulgaristan Türklerine yönelik faaliyetler övünecek kadar pek yok. Örneğin Bulgaristan Türkleri için çıkan tek gazete BULTÜRK Gazetesi olduğunu ifade etti. Kendisine BULTÜRK Gazetesi taktim edildi ve Bulgaristan Türklerinin problerini bir dosya halinde Cumhurbaşkanına teslim etti. Ardından bu günün anısına bir de plaket taktim etti. Plaketi alan Rosen Plevneliev bu plaketi Cumhurbaşkanlığına götüreceğini ve “BULTÜRK “ artık Cumhurbaşkanlığına girmiş olacaktır dedi. BULTÜRK Gazetesini de çok beğendiğini ve bu gibi gazete-
Haberler
Acılar bir kez daha tazelendi
S R E B R E N İ T S A Savaş zamanında Birleşmiş Milletler tarafından güvenli bölge ilan edilen Srerenitsa’da, Sırplar tarafından 11 Temmuz 1995’te soykırıma uğrayan 8 bin 372 sivilin yattığı Potoçari Anıt Mezarlığı’nda acılar bir kez daha tazelendi. Eski Yugoslavya’da işlenen savaş suçları için Lahey’de kurulan mahkemece insanlığa karşı suç işlemekten yargılanan Bosnalı Sırplar’ın eski askeri lideri Ratko Mladiç komutasındaki birliklerin 11 Temmuz 1995’te Srebrenitsa’ya girmesiyle başlayan katliamın bazı kurbanlarının cenazeleri, aradan geçen 17 yıla rağmen hala tamamlanamadı. Soykırımauğrayanvetoplumezarlarakonulanbazıkurbanların kalıntılarıfarklıyerlerdebulundu.Soykırımkurbanlarınınbazılarının cenazesibulunankısımlarıylaeksikdefnedildi.Uzuvlarıeksikolarakdefnedilenkurbanlarıncenazetörenlerininardındanbulunankemikparçaları,mezarlaraçılarakyenidendefnetmesürecibaşlatıldı. Srebrenitsa’daki Potoçari Mezarlığı’nda düzenlenen çalışmalara Srebrenitsa kurbanlarının yakınları da katıldı. AdliTıpUzmanıvePodrinyeKayıplarıAramaEnstitüsüBaşkanı Rifat Keşetoviç, daha önce de 112 mezarın açıldığını hatırlatan Keşetoviç, en son çıkarma işleminin Mayıs ayında yapıldığını ve şimdiye kadar 112 Srebrenitsa kurbanının yeniden toprağa verildiğini söyledi. Keşetoviç, ikinci kez toprağa verilecek olan98kurbanlabirliktebusayının210olacağınıbildirdi.Keşetoviç,busüreçtekiçalışmaların17Aralık’akadarsüreceğinisöyledi. Srebrenitsa’daki Potoçarı Şehitliğ’ne soykırımda kaybettiği kayınpederi Husein Hasanoviç’i bir kez daha son yolculuğuna uğurlamak için gelen Aliya Hanciç, kayın pederinin ilk cenaze töreninde sol eli olmadan toprağa verildiğini, enstitünün çalışmaları sonucunda sol elinin bulunduğunu, bu sefer tamamlanmış olarak toprağa verileceğini söyledi.
Internet’ten bekaretini rekor paraya sattı!
etmek istediğini ifade eden, Başkan Bayram Çolakoğlu şöyle dedi: “Bu hediyemiz İzmit Saat Kulesi, istiyoruz ki ilişkilerimiz saat gibi işlesin; ikinci hediyemiz de İzmit’in pişmaniyesi. İlişkilerimiz saat gibi işlerse her iki taraf da pişman olmaz.” dedi. Son BULTÜRK’ün Genel Başkan Rafet ULUTÜRK söz aldı; Konuşma metni-sayfa 3’te
lerin daha çok olması gerektiğini söyledi. Hemen ardından Cumhurbaşkanı BULTÜRK Derneğinden gelen en büyük grup olarak birlikte birlikte resim çekildiler. BULTÜRK yönetiminden Genel sekreter Dr.Müjgan DENİZ, Bşk.Yrd.Dr.Halide ÜMİTFER ve Orhan ÇAKIR, Seyhan ÖZGÜR, Dr.Nedim BİRİNCİ, Erol ÜNVER, Sevilcan YÜCE, Şakir ARSLANTAŞ, Ziraat Mühendisi İsmail ERDEM, Ramazan MUTLU da yer aldı.
Internet’te birçok açık artırma sitesi var. Kullanıcılar, bu sitelere girerekistedikleribirçokürünü,uygunfiyatlarasatınalabiliyor.İster ikincielolsun,istersıfır.Elektronikürünlerdenspormalzemelerine kadaraklınızagelebilecekherşeyeulaşabiliyorsunuz.Ancakşimdi vereceğimiz haber, gerçekten ilginç ve eşine az rastlanır bir haber. Brezilyalı 20 yaşındaki Catarina Migliorini isimli öğrenci, bekaretini bir süre önce Internet’te açık artırmaya çıkardı ve bu süreç, kısa süre sonra da bitti. Gelen talep gerçekten inanılmazdı, zira genç kızla beraber olmaya hak kazanan kişi, Natsu isimli bir Japon. Teklif ettiği para ise, dudak uçuklatır cinsten, tam 780 bin dolar! Evet, doğru duydunuz. Genç kızın bekaretini açık artırmaya çıkarması, dünya çapında tepki görmüş ve uygunsuz bir davranış olarak nitelendirilmişti. Ancak bu hareketinden vazgeçmeyen Migliorini, alacağı paranın büyük bölümüyle aç ailelere yardım edeceğini söylüyor. Tabii kendini de düşünüyordur. Ayrıca genç kız, bunun ilk ve son olacağını, aşka inandığını ve kötü niyetlerle birlikte bu davranışları sürdürmeyeceğini dile getiriyor.
Bulgaristan Türklerinin Sesi
Topluma rağmen birey ola- “Allah, bir ülkeye yardım etmek isterse bilmek bir deha marifetidir. Başına Mustafa Kemal gibi Lider getirir.” Aydınlanma, soruyu sormakla başlar… ATATÜRK’ün ‘SAĞLIKLI YAŞAM’ PROJESİ Soru, çözümün ilk adımı ve belki de H AT I R L AT M A
anahtarıdır. Çünkü, soruyu sorabilen bir kafa, [en azından] problemi “farkında”dır. Ve oluşturulacak olan çözüme herkezden daha çok ihtiyacı olan kişilerin başında yer almaktadır. Aydınlan Devrimi, ilk önce bireylerin kafalarında oluşmalıdır. Daha sonra sıra, aydınlanmış kafaların bir araya gelerek kurumlaşmaları sürecine gelecektir.. Aydın olmak, dünyayı, toplumu ve kendimizi, aydınlanma süreci içinde yeniden gözden geçirerek, aydınlık bir kafa ile yeniden yaratma ya da yapılandırma denemesidir. Aydınlanma, önsel olarak bireysel bir sorunsaldır. Ama aynı zamanda da, içinde bulunulan toplumsal sürecin koşullarından beslenmektedir. Topluma rağmen birey olabilmek bir deha marifetidir. Ancak her koşulda bireylik, toplumsal koşulları aşarak ulaşılan bir düzey ya da mertebedir. Bu karmaşık gibi görünen ilişkiler ağının ilk basamağı ise, “soruyu sormak”tır… Soruyu soramayan kişi, o sorunun çözümüne de, [daha başlangıçta] uzak ve hatta yabancı kalmış demektir. İçine düşülen bu yabancılık ortamı, O’nun, ününe konan çözümler karşısında da isteksiz ve uzak duruşunun bir diğer nedenini oluşturmaktadır. Soruyu soracağız!.. Koşulları ve geçmiş ön-kabulleri sorgulayacağız. Ve aklın önünde sinsice oluşturulmuş bulunan barajları aşarak, söke söke sorunun yanıtına doğru [sabırla] ilerleyeceğiz. Varılan her noktayı özenle sınayacağız her köşe noktasını sağlama[lar]dan geçireceğiz… Durmadan, bıkmadan ve usanmadan… Sınayacağız, sorgulayacağız… Yani, çalışacağız! İşte gerçek sevgisi budur. Bilimsel duruş budur. Varılan her gerçek parçacığını yeniden yeniden gözden geçirmek ve sorgulamak… Aydınlanma Devrimi’nin uygar düşünceye getirdiği miras, istif edilmiş bilgi yükü değil, işte bu yöntemdir. Demek ki bizler de kötü bir miras-yedi gibi değil; bu kültür birikimini sindiren “aydın”lar olarak yaklaşacağız gerçeğe… Gerçeğin sevgisine…Ve tutkusuna!.. Gerçek nedir? Gerçek, gerçeği araştırma serüveninde varılan son noktadır. Geçici midir? Hayır, sadece birbiri üstüne eklenen bir büyük ummandır… Önemli olan ona ulaşmak değil; ona aşkla bağlı olmak ve tükenmeyen bir sevgi ile onun peşinden gitmektir… Ünlü bir düşünürün söylediği gibi; Kültür, bütün bildiklerimizi unuttuğumuz zaman, geride kalan şeydir…
DEVLETİN EN BİRİNCİ GÖREVİ
Ulus’un sağlıklı kalması için gerekli yaşam koşullarını sağlamaktır. Türk vatandaşının sağlığı ve sağlamlığı, ulusal sorunumuzdur.
M.K.ATATÜRK
Sağlık ve sosyal yardım konusunda amacımız;
•Ulusumuzun sağlığının korunması ve desteklenmesi, •Ölümlerinazaltılması,nüfusunartırılması, • Toplumsal hastalıklar ve salgınların etkisiz bir düzeye indirilmesi, • Ulus bireylerinin, dinç ve yetenekleri korunmuş bir biçimde, • Bedence sağlıklı olarak yetiştirilmesidir.
Atatürk’ün ‘Sağlıklı Yaşam’ Savaşı
Tıbbi olarak bir sağlığı koruma olduğu gibi, sosyal olarak ta bir sağlık koruma vardır. Her ikisi de aynı ilkeye dayanır. Maddi mikropları yok etmek mümkün olmadığı gibi manevi mikroplar da yok edilemez. Fakat kişinin vücudunda bedensel bir sağlık yaratmak mümkün olduğu gibi sosyal yapıda da manevi bir sağlık yaratmak, böylece bir direnç kazandırmak mümkündür. M. Kemal Atatürk’ten yazdıklarım, Afet İnan, 1971, s : 96
Bir toplumun sağlığı yalnız sporla değişmez. Orada egemen olan sağlık, toplum ve yaşam tarzıyla ilgili birçok neden ve şartların sağlanmasına yönelik girişimlerin ve önlemlerin uygulanması gereklidir. 30 Eylül 1926, Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, cilt 2, 1952, s: 248 Bulaşıcı hastalıklara karşı en kesin önlem olan aşılar artık tamamiyle memleketimizde üretilmektedir.
Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, cilt 1, 1961, s: 222
Felaket başa gelmeden önce, ona engel olma ve korunma yollarının düşünülmesi gerektir. Geldikten sonra üzülmenin yararı yoktur.
Atatürk, Atatürk, Poliklinik aylık tıp dergisi, 1938, sayı: 65
Devlet, vatandaşların eğitimi, öğretimi ve sağlığı ile ilgilenmek zorundadır. M. Kemal Atatürk’ten yazdıklarım, Afet İnan,1969, s :105 Gelecekte milletin hayatını tehdit edecek tehlikelere düşmemek için, şimMilletimizin sağlığının korunması ve diden hazırlanmak ve çalışmak vakuvvetlendirilmesi, ölümlerin azal tıl- tanını seven herkesin borcudur. ması, nüfusun arttırılması, toplum- 6 Aralık 1922, Atatürk’ün Söysal ve bulaşıcı hastalıkların etkisiz bir lev ve Demeçleri, cilt 2, 1959, s: 46 duruma getirilmesi, böylece bireyle- İstanbul ve İzmir gibi büyük şehirlerdeki rin dinç ve çalışmaya yetenekli bir bi- doktorları, bütün milletin ha yatı ve sağçimde sağlıklı yetiştirilmesi, amacımızdır. lığı ile ilgilendirmek çarelerini bulmalıyız. Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, 16 Ekim 1924, Atatürk’ün Yurt Gezileri,
cilt 1, 1961, s: 223
Türkiye İş Bankası Yayınları, 1975, s: 353
BULTÜRK Faliyetlerinden Kareler
Azerbaycan-Bakü Şehitlik BULTÜRK Faliyetlerinden Kareler
9
Okur mektubu
ÖZLEMLE BEKLENEN BAYRAM GÜNLERİ
Değerli “BULTÜRK” ekibi, önce hepinizin ve tüm dernek üyelerinin, okurların,yayınlarınızıinternetüzerindenizleyenlerin,sizlerinöncülükettiğinizdiğeretkinliklere katılanların, bu işlerinizde sizlere yardım edenlerin ve tabii tüm soydaşlarımızın Kurban Bayramını içtenlikle kutlar, cümlemize sağlık, huzur, mutlu günlervehayırlıuğraşılarınızdayenibaşarılardilerim.Gazetemiziİnternerüzerinden açıyor ve okuyorum, ilginç ve gerçekçi buluyorum, yeni sayıyı sabırsızlıkla bekliyorumdesemyalanolmaz. “Bultürk”gazetesinihenüzelimealmamışolsamda,ekrandaokurken,memlekethavasıdoluyoriçime,birbaşkaoluyorum,derneğinizeuğramak,sizinlehoş beşetmek,tanışmakistiyorum,elimdengelenvarsa,yardımetmekistiyorum. Koşukavağın (Krumovgrad) Hacıoğulları köyündenim. Bizim köyü kasabaya dahil etmişler, adını değiştirip “Vransko” demişler, yani “Kargalı”, komşumuz olan Çelekler ve Osmanköy mahallerine de “Vransko 2” ve “Vransko 3” adınıvermişler.“Kargalı”pekhoşumagitmedi,neyse.. Ben89seliylegeldim.Şuisimler,onur,şeref,Türklükmeselesiolmasaydı,geçimimiz,yaşayışımız,rahatımıziyidi.Kooperatiftekenditopraklarımızıişliyor,paramızızamanındaalıyor,davarımız,iribaşhayvanımızdavardı,şükürmemnunduk.70-lerdeve80-lerinbaşındayenievdikmeyenhanekalmamıştı. Bizim orada “Bulgarın aklı sonradan gelir!” derler, 80-li yılların ortasında da öyle oldu, kafaları kaynayıp bozuldu, birdenbire değiştiler, ezanımıza namazımıza, bayram seyranımıza, ibadet ve adetlerimize, geleneklerimize, sünetten cenaze törenimize yani yaşayışımızın her noktasına göz diktiler, saldırdılar, huzurumuzu kaçırdılar, düzenimiz bozulurken tutuklamaya, sürgüne göndermeye başladılar, hiç sebepsiz hapishaneye tıkma olaylarına şahit olurken, baskılara ağırlık verildi, şikayet ve adalet kapıları kapandı, tek sözle devlet bizi hor gördü. Ben otobüsgarındatutuklandım,sebepolarakkarımlaTürkçekonuşmamgösterildi. Oysa1965/66’yakadarbizimorada-Koşukavakt’ta8yıllıkTürkokuluvardı. BenakranlarımlaTürkOkulundaokudum.Bayramıvesilebilerek,halahayatta iseler sevgili öğretmenlerimden İsmail Halilov’un, Mustafa Eminov’un Aliosman Musov’un ve tüm diğer öğretmen ve eğitmenlerimin bayramını kutlarkenellerindenöper,hepsinesağlıkveuzunömürlerdilerim.Onlarbizimoralarda Türklüğünyıkılmazdirekleridir. Çocukluğumda bayramlarımıza karışan yoktu. Kurban Bayramı köy meydanında,odada,odaönündekutlanırdı.KöyümüzdekiesassoylarolanMecinler, Ömeroğulları, Fırıncılar, Hatipoğulları, ÖtekievlerinAhmetler,Ağaların Mehmet veAhmet agalar, Onbaşılar, Topçular, Şaatçılar ve Kayımların Mehmet,Ali ve Hafız soyları kalabalıktı, her hane Kurban Bayramında toklu veya koç keserdi. Erkekdanavedüvekesildiğinihatırlamıyorum. Bizim köy öyle bir köydü ki, yeşil bir yamaca oturmuş, kasaba, ırmak ve etrafovalarayağımızınaltında,hemdekasabanınbirmahallesiydik–elektrik,içme suyu,atıksuşebekemizkasabayabağlı,yolumuzasvalttı.Çocukyurdunavelise bitirenekadarokulakasabayagittim.Yalnızköykızlarıodadahocayagiderdi. Kasaba içinde ve kenarında yani şehir hayatı ile iç içe yaşasak da, Bayramı günübizbirazMüslümankabuğumuzaçekiliyorduk.BayramnamazıkasabadakiBüyükCamidekılınır,bayramköyegetirilirdi.Beneliniöptüğümyaşlıların, anamınvebabamınbanabayramharçlığıolarakparaverdiğinihatırlamıyorum. Başımı sıvazlayan sağ elini kuşağına ya da pantalon cebine götürür, şeker verir, bizisevindirirlerdi.Sonundabirkısımdasaçılır,bizkakışarakşekertoplardık. KurbankazanlarınıkaynatanlarOnbaşıAhmet,KayımınMehmetveÖmer ağa idi.Tefik amcam etin tadına tuzuna bakar, odun tedarik eder ve odaya hasır, döşek serilmesi, duvarlara yastık dizilmesi, sofraların açılması, sofralık ve peçetelerden sorumluydu. Kurban sofrasına oturanlara yemekten önce leğen, ibrik ve havlusunulmasındabizçocuklarınyardımıaranırdı. Ocak başında yorulanların soluklanma yeri köy meydanındaki dut ağıcının gölgesivekendimibildimbilelibugölgeyibekleyen,dibektaşıydı.Beli,dibektaşından kalın olan dut ağacı, dut yapmazdı, erkek ya da kısır dut olduğunu söyleyeni,hiçişitmedim.Nedense,bizkaynayankazanlarınyanınakoşarken,ardımızdan “Sakın dut ağacına çıkmayın!” diye haykıran ana ve ninelerimiz, “Bayram gününetamelidir!”cümlesinideherdefasındaekliyorlardı.Bizimköydekurban kesmeyen hane yoktu. Kazana verilen kurban etinden evde kalan kısım yakın komşulara birer parça halinde dağıtılır, yarısı da kışlık kavrulurdu. Bayram günü ençokişkadınlaradüşerdi. Bayram yemeği odada yenirdi. Her sülaleden erkekler ayrı sofrada oturur, erkek çocuklar dedelerinin dizi dibine dizilirdi. Bohça içinde getirilen has ve poğça ekmekleriyaşlılarbıçaklakesmez,ellekırar,parçalayarakbölüştürürdü.Çocukluğumda en çok sevdiğim ekmek, anamın külde pişirdiği “kölemen”di. Belki de adı kölelikten gelmiş olduğumuzu /kölemen - köle ekmeği) andırdığından olacak,anambayramdakölemenyapmazdı.Bayramsofrasındaayranvehoşafiçilirdi.İçöeceklerbakırlagetirilirvekalaylıtaslardaniçilirdi. Kurbanetinintadıhaladamağımdadır. Kurbanyemeğiyenirkenbiziodadışında,amahiçrahatsızetmeden,yüzsüzlükyapmadanbekleyen,Osmanköyde(Vransko3)yaşayanmillettenerkekve kadınlarolurdu.Benyıllariçinde,onlarınMüslümanolduklarını,nedensekurban kesmediklerini,mezarlığımızınaynıolduğunu,camiyegirmedikleriniöğrendim. Soyumuz Sünni Hanefi Müslüman’dı. Çingenler de öyleydi. Onlar kooperatifte bizim tarlalarda çalışıyor, tütün işi yapan hanelere iğne, el sepeti, ılgından tütün kafesi, nal, saban demiri, nodul, tütün kazığı gibi iş araçları tedarik ediyorlardı. Bu insanlar bizdendi, ama biz onlara kız vermez, gelin almazdık. Burada anlatmak istediğim bizim hanelerin soyundan olmayan bu insanların Kurban Soframızdaeti,busofrayaherhangibirkatkısıvebuortamdayeriolmadığıdır.ÇingenelerMüslümanolmalarınakarşınavluveevlerimizedealınmasada,onlarasla ortada bırakılmaz, onlar hakkında yerici konuşulmaz, kendilerine her fırsatta karşılıksız ama dıştan yardım edilirdi. Belki, iyi komşuluğun ve Müslümanlar arasındayardımlaşmanıneniyiörneğibudur. AynıgünrastgeldiğimizBulgarlarMüslümanlarınbayramınıkutlareniyidileklerdebulunurlardı.Bulgarlarınkurbansofrasınadavetedildiğinigörmedim.En yakın Bulgar hanelere, hele de kurban eti kokusu alanlara, kalaylı taslarla pişmiş etgönderilirdi.Onlardataslarıboşçevirmez,meyvegönderirdi.OBulgarkomşular bize çok yabancı değildi. Çocuklarıyla aynı okulda okuyorduk. Evlerini bizimdenaldıklarıarsalarakurmuşlardı.Komşularımızdı.Çoğubizimkooperatifte çalışıyordu.AralarındaTürkçekonuşanlardavardı. Çingenelerle ilgili şu da aklımdan çıkmıyor. Bayram sofrasının kalkmasındansonra,taslarlaherhaneyeyanievdebekleyenkadınlarapişmişetgötürülürdü. Kazanda kalan kurban etinden oda çapında bekleyen Çingenlere teker teker ve hepsineyetecekşekildekardeşçedağıtımyapılırdı.“Çokbakanaçkalır!”atasözü, bizimköydeaslageçerlideğildi.Bayramakşamıgençevlileretrafköylerdekiakrabalarınabayramlaşmayagiderken,köyümüzedeakınakınmisafirgelirdi. Bayramın ertesi günü yakın oturan Bulgar hanelerinden bayanlarTürk hanelereuğrar,kadınkadınabayramlaşırlarvekendilerinetatlılarikramedilirdi. İşittiğimegöre,şimdibizimoradaadetlerbirazdeğişmiş.“Zaman”Gazetesiişgüzarlığıylapapazlarbilekurbansofralarınadavetedilmeyebaşlanmış.“İlimliİslam”adındanyeniliklerdayatılmayabaşlanmış.Elimiziyüreğimizekoyarakkonuşursak, bizim ibadet ettiğimiz İslam dininde kaba ve sert olan, insan onuruna dokunan, herhangi birini inciten yön yoktu. Biz ana ve baba kavgası işitmeden, kulağıçekilmeden,küfüredildiğineşahitolmadanyetiştik.Hattaben“iyikomşuluk”sözünüişitince,önceşaşırmıştım,çünkübizimoradaiyiolmayankomşuluk yoktu. Komşu kardeşten yakındı.Verdiğimiz kızlar geri dönmeyen, gelinler kaçıpgitmeyensülalelerdeyetişmek,nasılbirmutlulukbilemezsiniz. Fakatçokiyilikzamangeldigözebattı,oyunbozdu. Bunlarbenimanılarım.Allahömürverirse,evlatlarımıntorunlarımaanlatacağı anılarıdinlemekisterim!
10
Bulgaristan Türklerinin Sesi
Kırgızistan’da Camilerde ÇİN SAHTE ETİ DE PİYASAYA SÜRDÜ Aklımdan N a f i y e Çıkmıyor YILMAZ Afetlere Karşı Bilgilendiriyor
Kırgızistan’da ilk defa başlatılan yeni bir uygulamayla vatandaşlar, camilerde afetlere karşı bilgilendiriliyor. Kırgızistan Acil Durumlar Bakanlığı, Kırgızistan Din İşleri Dairesi işbirliğiyle camilerde vatandaşları; sel, yangın, deprem, heyelan ve çığ gibi tabii afetlere karşı bilgilendirme çalışması başlattı. Ülkenin güneyindeki Oş vilayetindeki Süleyman Too Camisi’nde yapılan ilk bilgilendirme toplantısına vatandaşlar, büyük ilgi gösterdi. İmamla birlikte minbere çıkan bakanlık yetkilileri, vatandaşları afetler konusunda daha bilinçli olmaya çağırdı. Afetlerdeki birçok ölümün bilinçsizlikten kaynaklandığını dile getiren bakanlık ilgilileri, insanların, ne zaman ve nasıl olacağını tahmin edemediği afetleri en az hasar ve can kaybıyla atlatabilme bilincinde olması gerektiğini ifade etti. Benzer çalışmanın ülke genelindeki diğer camilerde de aralıklarla yapılmaya devam edeceğini söyleyen Kırgızistan Acil Durumlar Bakanlığı Basın Sözcüsü Abdişarip Bekilov, camilerde dile getirilen konu ve mevzuların halk nezdinde daha çok itibara alındığı gerekçesiyle, böyle bir yola başvurduklarını ifade etti. Vatandaşların afetlere karşı bilgilendirme çalışmaları daha çok cuma günleri camilerin dolduğu günlerde düzenlenecek.
Çin’de domuz bifteği fiyatlarının artması üzerine, sahte biftekler piyasaya sürüldü. Sahte kırmızı et, pişmiş tavuk etine eklenen özel kimyasal maddelerle elde ediliyor. Sahte kırmızı etin gerçeğine tam benzemesi için karışımın içerisine, biftek kokusu veren özel maddeler ekleniyor. 1 SAATTE BİFTEĞE DÖNÜŞÜYOR Etin üzerine eklenen kimyasal maddeyle, bir saat içerisinde tavuk eti, bifteğe dönüşüyor. Ocak ayında Çin medyasında yer alan haberlerde,sahteyumurtaüretildiğideortayaçıkmıştı. Yapay yumurta kabuklarının kalsiyum karbonattan, içinin ise sodyum aljinat, şap, jelatin ve yenebilir kalsiyum klorür ile renklendiricilerden yapıldığı belirtilmişti. SALLAYINCA SES GELEN YUMURTA Sağlığa zararlı olan bu yumurtaların kabu-
ğunun normalden daha parlak ve sert olması, sallayınca içinden ses gelmesi de ayırt edici özelliklerinden. Yumurtaların normal şekilde olmaması, sarısını çevreleyen beyaz zarın bulunmaması veya kırıldığı zaman sarısının hızla beyaza karışması, göze çarpan özellikleri.
Kürtaj Avrupa’da da bitmek tükenmek bilmeyen bir tartışma konusu. Tartışma bilimsel zeminde değil felsefi ve ideolojik zeminde gerçekleşiyor. Kürtaj için yeni yasal düzenleme konusunda Türk hükümetinden gelen sinyaller Polonya’daki mevcut uygulamaya işaret ediyor. Ancak Polonya’da yılda 180 bin kaçak kürtaj yapılıyor. Kürtaj şu anda Avrupa coğrafyasında sadece Malta’da yasak. Ancak Polonya, İrlanda, İspanya gibi Katolik kimliğin baskın
olduğu ülkelerde de çok dar bir yasal çerçevede uygulanabiliyor. İrlanda sadece “annenin hayatının tehlikede olması halinde” kürtaja izin veriyor. Buna karşılık vatandaşlarının yutrdışında kürtaj olmasını suç saymıyor. Polonya ve İspanya’da kürtaja tecavüz sonucu hamilelik ve cenindeki anormallikler durumunda tolerans gösteriliyor. Avrupa raporları, kürtajın sıkı kontrol altında olduğu Polonya’da yılda ortalama 180 bin kaçak kürtaj operasyonu gerçekleştirildiğini gösteriyor.
POLONYA’DA YILDA 180 BİN KAÇAK KÜRTAJ
Milletini Sevenlerin Kahredildiği Ülke… Alptekin CEVHERLİ + + + + + + + + + + + + + Zamanın birisinde tarihi şan ve şerefle dolu bir milletin yaşadığı güzel bir ülke varmış… 5 kıtada at koşturan dedelerin torunları gün gelmiş, kabuklarına çekilmiş… 5 kıtada yüzlerce parçaya bölünmüş bir dünya artlarında bırakmışlar. Odevirlerdesadakaverecekbirfakirbulunamayanmilyonlarcakilometrekarelikvatantopraklarında,artıkinsanlar birdilimkuruekmekiçinbirbiriniboğazlarhalegelmiş… Şerefi için, namusu için, haysiyeti için ölümü göze alan, canını hiçe sayan insanların torunları, haysiyet kelimesinin anlamını unutmuş… Vefayı İstanbul’da bir semt, şerefi ise sadece isim olarak algılamaya başlamışlar… Onurufutbolcu,gururukibir,aşkıcinsellikolaraktanımışlar;vatanlarınıtoprakparçasıolarakgörmeyebaşlamışlar… Yanı başlarında milyonlarca Müslüman, gâvur çizmeleri altında can verirken, neredeyse meleklerin cinsiyetini tartışır hale gelmişler… Her gün vatanın bir köşesinden gelen şehit haberlerini umursamayan toplum, bir bakmışsın milyon dolarlar alıp başka bir kulübe giden futbolcu için kıyameti kopartıp, diktikleri heykelinin altında sabahlamışlar… * * *
Bir de, bu ülkede hâlâ bir şeylerin düzelebileceğine inanan; vatanını, milletini seven, cambaza baktırıp milletin parasının sömürenlere engel olamasa da en azından buğz eden tek tük insanlar varmış… Bunların kıymeti bilinmez, topluma yaptıkları o müthiş katkı fark edilmez, hatta küçümsenerek bir de alaya alınırlarmış… Onlar ne kadar çaba gösterse de, o çıkarcı tipler bunları bir şekilde etkisizleştirmek için ellerinden geleni artlarına koymaz;onlar“vatan”dedikçe,“Hangivatan?”,”bayrak” dedikçe,“Hangibayrak?”,“din”dedikçe“Nedini?”diye sorar, ortamı sulandırır, bu arada da malı götürürlermiş… Millet de onlara inanır, bu devirde hâlâ “vatan, millet, Sakarya” diye söyleyenler de mi var? diye, müstehzi olarak bunlara bakarmış… Dünyada 350 milyon insanız işbirliği yapsak, tek süper güç oluruz diyenlere; yarı deli diye bakarlar, hatta onları kahretmek için ellerinden gelen şerefsizliği yaparlar, yıldırmak için çabalar dururlarmış… Gün gelmiş, deniz bitmiş… O kahredilen insanlar teker teker bu toplumu terk edip ya da ettirilip gitmişler… Geriye bir birini yiyen, kardeş kardeşi vuran, hayvanlar gibi çiftleşen, düşman çizmesi altında inim inim inleyen, tek mutluluğu Stockholm Sendromu’nda bulan, atalarına pervasızca sövüp sayabilen, sayınız
azalıyor çocuk yapın diyenleri ti’ye alan, bayrağından don dahi yapılsa tepki veremeyen, yüzüne tükürüldüğünde ‘şükür’ yağmur yağdı diyen bir güruh kalmış… Sonra mı? Böyle bir toplumun sonrası mı olur!… İzmit Rumeli Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği Başkanı Sayın Sinan Balkan’ı kaybettik. Allah rahmet eylesin… Rumeli-Balkan Türkleri’nin ve Türk Dünyası’nın başı sağ olsun…
0899 - 14 85 91 - Ramis 0899 - 14 82 05 - Naim 0899 - 52 91 92 - Samir
B i r h e m ş e r i m i z A n l a t ı y o r. Ben 1993’te ailemi otobüsle getirdim. Vize ve otobüs için 7 bin DM ödedim. O gün bu gün, elimden çıkan bu para, eşimin dilinde iğneli bir sitem. Çünkü ailem gibi, başka aileler bu işi 4-5 bine halletmiş, eşim yılların birikimini bir hamlede elimden çıkarmamı afedemedi, dillerinden düşürmedi. Parayı İvan adında bir otobüs şöförüne vermiştim, o da vize ve bilet işimi, üslendi, 4 kişilik ailemi Kırcaali’den aldı, İstanbul’a indirdi. İş görülmüş, parası ödenmişti. Ben İvan’ı bir daha görebileceğimi düşünmeden yeni hayat düzeni, yuva kurmayı, iş bulmayı düşünmeye başlamıştım. Olacak ya, bir ay bile geçmeden Aksaray’da İvan’la yüz yüze geldik, İyi misin? Hoş musundan? sonra döner yedik. O bana telefonunu verdi, hatta bazı ıvır zıvır bulmada ona yardım edersem, para da kazanabileceğimi söyledi. Neyse o sipariş etti, ben arayıp buldum, götürdüm, teslim ettim, paramı aldım ve aramızda karşılıklı güven oluştu, pekişti. Birkaç yıl geçince iş konusunda kimi evraklarımın tasdiki için Bulgaristan’a gitmem gerekti. İvan’ı aradım, buldum, beni evine davet etti. İhtimanlıydı Misafir oldum ve aramız iyice ısındı. Neredeyse İvan’ın sağ kolu olmuştum. Evi bir kocaman Saray. 10 adet otobüsle şehirler arası yolcu taşıyor. Oğulları levent. Dış görünümde sıkıntı yaşamadığı havası vardı. Misafirliklerimden birinde bir ılık güz akşamıydı, evinin önünde asma altında, çeşme başında masa örtüsünü serdikten ve kadehlere rakı doldurmaya koyulduktan sonra, bana Hak ve Özgürlükler Hareketi Başkanı Ahmet Doğan’ın, o Ahmet’e (sokola) diyordu, ona milletvekili olmasını teklif ettiğini ağazından kaçırdı. Boş bulundum. Ben hemen yetiştirdim: -Ama, İvan’e sen Ahmet’i tanıyor musun? Olamaz! Beni şaşırttın! Nerede tanıştınız? diye sordum. İvan hemen durakladı, önce rakısını yudumladı, nasa üzrindeki domates dilimlerine uzandı, sonra – Bu konuyu açmamalıydım, ama neyse, neyse bakla ağazımdan çıktı, sen artık benim adamsın, aramızda kalsın, olur mu! dedi. Gözlerime bakıyordu. Sanki söyleyeceklerinden korkuyordu. Öyle olsa da artık başlamıştı, kendi yarasını deşen kendisiydi ve söyleyeceklerini dökse, belli ki, sakinleyecekti. Kullaklarımı iyice açtım ve beklemeye koyuldum. Önce bana: - Ben bir polisim, fakat benden korkma. MVR’den çıktım. Artık tüccarım, taşımacıyım, işim düşmedikçe, polisle işim olmaz, dedi. - S e n To d o r J i v k o v z a m a nında milismiydin? diye sordum. Afalamıştım. İtiraf etmesem yalan olur. Totaliter rejim zamanında hele adlarımız değiştirilirken hiç tanımadığım üniformalı milislerle benim de az işim olmamıştı. Yine mi aynı işler, bağlandım mı bacağımdan, fikri geçti kafamdan. Elimi kadehten belli ettirmeden çektim. İçim birdenbire ürperdi. İvan kadehe bakarak konuşmaya devam etti: -Sana kötülük yapmayacağım, yemin ederim sana kapan kurmadım, korkma, senden birşey istemiyorum, seni kendime yakın hissediyorum, bana da senin hakkında herhangi birşey soran yok, derken tonu sakindi, sesinde pişmanlık ve yürek acısı okunuyordu. Anlatmak istediği neydi? Konuya hala girmemişti! Ne demek istediğini düşünsem bile, bana ne demek istediğini sezebilmem imkansızdı, konuya Ahmet’le girmişti. Devam edecek
Bulgaristan Türklerinin Sesi 11 B i l g i l e n d i r m e
ZALİMİN KAFA YAPISI İnsan doğuştan demokrat mı yoksa zalim midir? 1930’lardan 1960’lara kadar Bulgaristan’da doğmuş olanlar hem faşist Çarlık düzeni, hem sosyalist halk demokrasisi, hem de 1975 – 1990 arasında totaliter zülümü koşullarında yaşadılar. Çarşık düzenin derdi Türk ve öteki Müslümanlardan fazla, Bulgar komünistleri, sol gizli müfrezeler ve dağlardaki partizanlardı. İkinci Dünya Savaşı’nda Alman Fürer Hitler’in baskılarına uyup Rusya Cephesi’ne ordu göndermeyen Bulgar Çarı II. Boris zehirlenip öldürüldü. 1908’de egemenliğinin ilan edildiği Bulgar devletinde 1944’e kadar Çarlar’a danışmanlık yapan, 1934 faşıst darbesinden sonra ise, Başbakan olan Aleksandır Tsankov “Anılarım” kitabında Bulgaristan’da yaşayan Türkleri anlatırken, dürüst, namuslu, çalışkan ve vijdanlı vatandaşlar sözlerini kullanmıştır. İslam dinine bağlı bir yaşayış tarzları olduğuna da değinen tanınmış politikacı Bulgar Türkleri’nin kendi toplumsal yaşamlarını örgütleyebilme kabiliyet ve gücünde olduklarına, topluma huzur aşılayan örnek bir halk topluluğu oluşturabildiklerine ve eğitim işleri de dahil, sosyal alanda beceri gösterebildiklerine ayrıntılı biçimde değinirken, köy ve kasabalarında iyi komşuluk ilişkilerini tesis eden ve birlikte yaşamanın bir gereği olarak yerleştirenlerin de onlar olduğunu yazıyor. Kitabın okurda bıraktığı izlenim: “İnsanın kendisi olarak yaşaması hakkıdır!” Geçen yüzyılın ikinci büyük savaşından sonra Sovyetlerin bölgesine düşen Bulgaristan’da Çarlık rejimi yıkıldı, eski iktidar “faşist”ilan edilerek yok edildi. Onun yerine Bulgaristan Halk Cumhuriyeti, sosyalist toplum düzeni kuruldu. Sosyalizmin başka bir adı ise, halk demokrasisidir. Burjuva demokrasisinden kökten farklı olan bu toplum düzeninde tüm halk hak ve özgürlüklerine kavuşmasıyla birlikte, herşey sosyal adalet de kardeşlik temelinde tesis edilmelidir. Sosyalist Bulgaristan’ın ilk Anayası biz Türklere de farklılıklarımızı yaşatan olanaklar tanıdı. Türk ilk ve orta okulları, pedagoji enstitüleri açıldı, hatta Sofya Üniversi Felsefe, Tarih, Matematik, Türk Dili, Kimya, Psikoloji fakültelerinde Türk dilinde verilen eğitimle öğretmenler yetişti, Türkçe radyo yayınları her eve girdi, birçpk gazete ve dergi, kitaplar çıktı, Türk tiyatrolarıyle yan yana heveskar kollektifleri sahnelere yönelince salonlar doldu taştı, halkımız öz kültürümüzle yüreklendi. İnsanımız, topraklarını kooperatiflerde birleştirirken zorluklar yaşamış olsa da, kollektif emeğin gücüne kısa sürede inandık, ortak çalışmalarda birbirimize daha da sarıldık ve bütünleştik. Makineler işimizi kolaylaştırdı. Ne var ki, yetmişli yıllarına kadar adil olan sosyalist düzen, ansızın zalimleşti, ırkçı milliyetçi, ayrımcı buynuz çıkardı. 1990 yılına kadar halkımız kan kustu. Verilen kurbanların sayıları büyük, çeki ve çilenin tarifi güç, Vatan’ından, evinden, köyünden, toprağından sökülüp göçe zorlananlar yüzbinlerle tarif edilir. Burada üzerinde önemle durmak istediğim husus şudur: Nasıl oldu da, tarihin en insancıl toplum düzeni, yeni bir medeniyet olarak kabulk ettiği, halkların kardeşçe yaşamasını ana ilke ilan eden bir parti (BKP), bir sosyalist iktidar birden bire değişti, herşeye yüz çevirdi, karaya ak dedi. Hak hukuk tanımayan Jivkovcu totaliter zalim bir devlet oldu. Öz halkını, kendi vatandaşını ana düşman bildi! Hepimizi bugün de düşündüren şudur: Biz Türkler sosyalizm şartlarında işimize varıp gelirken nasıl oldu da karşımıza zalim bir baskı ve terör ordusu dikildi! Zalimliği üreten mekanizma nefret söylemidir. Dostluk ve kardeşlik şarkılarını birlikte söylerken nefret nereden hortladı? Gene hortlayabilir mi? O zaman, öyle oldu ki, biz Bulgar çocuklarla birlikte okula, kampa, geziye giderken, mahallede top oynarken, aynı kütüphaneden aynı kitapları okurken, çığlak bayırlara birlikte fidan dikerken aramızda ayrılık, husumet, sen ben girdi. Neden “öteki” olduk. Onların içinnde nefret kaynadığını nasıl sezerdik? Yoksu gördük de, görmezlikten mi geldik... Şu an rahmetli anamı hatırladım. Bahçemizde kirazlar, erikler, kaysılar olunca arkadaşlarımız olan Bulgar çocuklarına da kısım kısım dağtar, bizim meyvelerimizden onların da yemesine sevinirdi. Tabii, “ Domuz derisinden pos, Bulgardan dost olmaz!” sözlerini de yine o yıllarda işitmiştim. Anamın fedakarlığı hoşgörümüzün ifadesiydi. Husumetsiz yaşamak istiyorduk. Ben bugün, o zaman o atasözlerini bana ve Türk akranlarıma, Bulgar gençlerle aramızda itimatsızlık yaratmak, onlardan uzaklaşmamızı sağlamak için değil, ancak kulağımızı delmek için söylediklerini düşünüyorum. Bir de, bizim Doğu Rodop köy ve kasabalarında, mahallerimizde nüveyi Türk soylar oluşturuyordu. Söz sahibi bizdik. Toplumsal huzurun ve tüm yaşamın ana dayanağıydık. O yıllarda bir Türk köyünde dışardan gelen birisi “ekip biçemezdi” “istediği gibi at oynatamazdı, kolay kolay söz geçiremezdi. Bu, 1950-1970 arası yıllarda böyleydi. İnsanımızın sosyalizmin ideolojik esas ve özelliik değerlerini teorik olarak pek bilmese de, yaşattiği adil bir sosyal düzendi. Devam Edecek
C E P T E L E F O N U K A N S E R YA P I Y O R İmza: Dünya Sağlık Örgütü
Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) Kanser Araştırmaları Kurumu, cep telefonu kullanımının beyin kanseri yapabileceği uyarısında bulundu. Uluslararası KanserAraştırma Merkezi’nin himayesinde Fransa’da yapılan toplantıdan sonra açıklama yapan çalışma grubunun başkanı Jonathan Samet, “toplanmaya devam eden kanıtların cep telefonunun şüpheli kanser yapıcı sınıflamasına alınması gerektiğini gösterdiğini” belirtti. 14 ülkeden 31 kanser uzmanının yaptığı toplantıdan sonra konuşan Samet, bu sınıflandırmanın cep telefonunun kanser yapma riski olduğu ve kanser riski ile cep telefonu arasındaki ilişkinin yakından izlenmesi gerektiği anlamına geldiğini bildirdi. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), cep telefonunun beyin kanseri yapabileceğine ilişkin yeni
bulgulara erişildiğini Londra’dan da bildirdi. DSÖ Kanser Araştırmaları Kurumu’na (IARC) göre, “mümkünse cep telefonundan uzak durmak, kullanmamak en iyisi.” DSÖ kanser yapıcı maddeler için 5 sınıflandırma yapıyor. Grup 1’de kanser yapanlar, Grup 2a’da muhtemel kanserojenler, Grup 2b’de olası kanserojenler, Grup 3’te kansere neden olmayanlar ve Grup 4’te henüz sınıflandırılmayanlar yer alıyor.
Geçtiğimiz yüzyıldaki sperm sayısının bu yüzyılda neredeyse yarı yarıya azaldı. Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Bülent Tıraş, Türkiye’de her 100 çiftten yaklaşık 15’inde kısırlık sorunu bulunduğuna dikkat çekerek, “Bunların da yaklaşık yüzde 40’ı erkeğe bağlı” dedi. Antalya Belek’te gerçekleştirilen “4. Ulusal Jinekoloji ve Obstetrik Kongresi”ne katılan Prof. Dr. Bülent Tıraş, kısırlık üzerine ilginç bilgiler verdi. Araştırmaların, geçen yüzyıldaki sperm sayısının bu yüzyılda neredeyse yarı yarıya azaldığını gösterdiğini belirten Bülent Tıraş, Türkiye’de menisinde sperm çıkmayan erkeklerden alınan biyopside,
testislerden sperm çıkmama oranının yüzde 40 civarında olduğunu belirtti. Tıraş, şunları söyledi: “Türkiye’de her 100 çiftten yaklaşık 15’inde kısırlık sorunu var. Bunların da yaklaşık yüzde 40’ı erkeğe bağlı. Türkiye’de 10 milyon çift olduğu varsayılırsa, 1.5 milyon çiftin çocuk sahibi olamama sorunuyla karşılaştığı ortaya çıkar. Geçmişte kısırlığın sebebi olarak kadınlar görülüyordu. Erkekler, çocuk olmayınca hanımını değiştirme yoluna gidiyorlardı. Bunun şimdi değiştiğini görüyoruz. Kırsal kesimden bile bize müracaat eden hanımlar, yanlarında eşlerini de getiriyorlar. Bu önemli bir gelişme. Erkeklerin de istemeden de olsa bunu kabul ettiklerini gösteriyor.”
100 çiftten 15’inde kısırlık sorunu var
Bankalarla Anlaşmalıyız
A.Halide ÜMİTFER
Diş Hekimi
Tel: 0212 556 45 30
Adres: Çalışlar İncirli, Ömür sk.No.1/1 Bahçelievler/
BİLİM-TEKNOLOJİ Merkezleri Kurulmalıdır
Bilim ve teknolojide devrim için ya acı gerçeklerle yüzleşeceğiz, ya da tatlı yalanlarla sömürge ve tüketim toplumu olacağız. Ya ‘bilim nerde olsa gidiniz’ emrine uyacağız ya da bizi tatlı yalanlarla ve tüketimle aldatan küresel şeytana… Hangisini Acı gerçeklerle yüzleşelim: Küresel sistemin üyesi olan ülkeler, küresel sistemin koyduğu kurallara uymak zorundadır. Bu sistemin nimetlerinden yararlanma karşılığında da küresel sistemin kurallarını, isteklerini, külfet ve sorunlarını kabul etmiş olurlar. Trilyonlarca dolarlık bu sisteme bağlananlar, sağlıktan ekonomiye, bilimden teknolojiye kadar onların koyduğu kurallara farkında bile olmadan harfiyen uyarlar. Hayatınız ve alışkanlıklarınız kökten değiştiğinde bu kuralları hissedersiniz. Nedir bu kurallar; Birinci kural; parayı veren kuralı koyar. Kural denilen şey, parayı verenin çıkar ve isteklerinin hukuki metinleridir. Yoksa parayı veren kaybeder. O zaman parayı niye versin? İkinci kural; parayı veren düdüğü çalar, parayı alan dinler. Yani parayı verenin kural dışı isteklerini de parayı alan dinlemek zorundadır. Bu nedenle parayı verenin hukuku, bir gecede parayı alanın hukuku olur ve ‘nasıl bir gecede her şey değişti’ diye de hayret edersiniz. Kural basit: ‘para alan emir alır’. Başka ülkelerde kısıtlanan mısır şekeri kotasının her artışında veya ektiğiniz maydanozun bile suç olduğunu öğrendiğinizde bu kuralı hatırlayın. Üçüncü kural; Bir şeyler alan bir şeyler vermek zorundadır, verdiklerine sağlık ve hayatı da dahil olabilir. Bedava konforlu hayat yoktur. Domates tohumundan bilgisayar programlarına, ilaçtan teknolojiye, onların payını lisans ve patent hakkı olarak vermek zorundadır. Bu yüzden, geriye dönüp baktığınızda, kendinize ait bir otomobil bile üretemediğinizi görüp üzülürsünüz. Göl olacak bölgeye havaalanı yapanların, depremde enkaza dönen şehirleri yapanların bizim üniversitelerimizde yetiştiğini görür üzülürsünüz. Bilimden nasibini alamayan bir toplumun kaderi bu. Bilim dünyamız keşfetmek ve üretmek yerine, ithal edilen ayfonlarla, aypedlerle gösteriş yaparken, Apple trilyon dolara koşuyor. Gecekondu üniversiteler ise, diplomalı işsizlerin ne işe yaradığını bilemiyor. Beklenen Marmara depremi için soykırım yasası çıkaran ülkelerden medet umarken, bir araştırma gemimiz olmadığını görüp kahroluyoruz. Çünkü borçlu ülkelerin ne üretip üretmeyeceğini kurallar gereği onlar belirler. Bu kuralın dışına çıkarsanız kendi bilim adamlarınız intihar(!) etmeye başlar. Bilim adamlarının can güvenliğini bile korumada acizliği idrak edersiniz. Sizler, ancak onların keşfedip ürettiği uçak, taşıt, hızlı tren, nükleer santral, ilaç, bilgisayar, cep telefonu… gibi ürünlerden ithal edip bunlarla övünebilirsiniz. Paranız yoksa size borç da verirler. Ancak bu parayla 2. dünya savaşı sonrası Almanya ve Japonya gibi çadırda idare edip ‘bilim ve teknoloji merkezleri kuralım’ derseniz müsade etmezler. Eğlencelik ve göstermelik merkezler kurabilirsiniz. Dev gökdelenler ve dev AVM’lerle şehirleri boğabilir, tüketim ekonomisiyle kaynaklarınızı dışarıya pompalayabilirsiniz. Aldığınız borç paralarla her yıl 50 milyar $ hastalıklara, 50 milyar $ enerjiye, 50 milyar $ uydu teknolojiye (cep telefonu, tv, bilgisayar), 50 milyar $ taşıtlara (uçak,gemi, tank…) saçıp savurabilirsiniz. Ancak bunları ben üreteceğim dediğiniz zaman izin almanız gerekir, açıkcası üretemezsiniz. Söz dinlemezseniz, akibetiniz İran gibi olabilir. Devamı Gelecek Sayıda
12
Bulgaristan’da Yeni Oluşumlar Son günlerde sanal ortamda ve Bulgaristan
medyasında yeni siyasi oluşumlar ile ilgili yorumlar ve röportajlar yer almaktadır. Bunlardan ilgi çekici olanı 24 çasa gazetesinden Kalina Vlaykova’nın Bağımsız Milletvekili Sn Kasım Dal ile yaptığı röportajdır. Söyleşide Sn. Kasım Dal bir oluşum içinde bulunduklarını ve yakın bir gelecekte de Bulgaristan’ın siyasi hayatına yeni bir parti ile gireceklerini belirtmektedirler. Bu söyleşi aynı zamanda bir nabız yoklaması olarak da telaki edilebilir. Çünkü Sn. Kasım Dal HÖH’den ayrıldıktan sonra yeni bir oluşum için çaba sarf edeceği belliydi. Oluşum ile ilgili tepkiler de gelmeye başladı. Merkezi Bursa’da bulunan Balkan Göçmenleri Kültür ve Dayanışma Derneği (BALGÖÇ) ve B.G.F. Genel Başkanı Doç. Dr. Yüksel Özkan, Kasım Dal’ın ikinci bir Türk partisi kurma girişimlerine karşı çıkarak, bunun bölünmelere yol açacağını ve değişim gerekiyorsa bunun mevcut çatı altında yapılması gerektiğine yönelik bir açıklama yaptı. Buna koşut olarak, Edirne’deki Trakya BALTÜRK ve son dönemde adından sıkça söz ettiren Bulgaristan Adalet Federasyonu (BAF) da yeni oluşumu desteklemeyeceklerini ifade ettiler. Bursa’da Belene mağdurlarının derneği olarak da bilinen BAHAD ise ikinci parti girişimlerini destekleyeceklerini deklare etti. Yine Bursa merkezli Balkan Rumeli Göçmenleri Konfederasyonu’ndan (BRGK) henüz bir açıklama yapılmadı. Şu anda konu ile ilgili fazla bir bilgiye sahip değiliz. Kurucular kimlerdir, tüzüğü nedir, ne amaçlanmaktadır?Bunlarındakamuoyunaaçıklanması gerekir ki sağlıklı bir değerlendirme yapılabilsin. Bilindiği gibi Sn. Kasım Dal 20 seneden fazla bir süre Bulgaristan’ın siyasi hayatında yer aldı. Uzun yıllar da iktidar ortağı Milletvekili olarak Parlamento da bulundu. Bizim de şimdiye kadar yürüttüğü faaliyetlere bakarak gelecek ile ilgili değerlendirmeler yapmak kalmaktadır. Siyasi faaliyetler içinde bulunduğu parti oylarının tamamını Bulgaristan’da yaşayan Türk ve Müslüman topluluğundan almaktadır. Oylarını fedakârca veren bu topluluk Bulgaristan’da gelir düzeyi en düşük kesimi oluşturmaktadır. Öte yandan sivil örgütlenme gibi hususlarda da son derece cılız ve desteklenmesi gerekmektedir. Vakıflar ve vakıf malları adeta kapanın elinde kalmış ve içler acısı bir vaziyettedir. Sayın Kasım Dal bu konularda neler yapmıştır, ne gibi tekliflerde bulunmuştur. Bunarı açıklamalı ki yeni bir oluşum için sebeplerinin olduğunu herkes bilisin ve duysun. Ancak bizim gözlemlediğimiz halkla ilgilenen, problemlerini dinleyen, yön gösteren, Halkın derdine şifa arayan yok. Seçimler geldi zaman oy kavgası başlar ve yalan yanlış vaatlerle, olmadı korku salgılamakla, gözdağı vermekle, son zamanlarda en iyi çalışan yöntem de ırkçı partilerin söylemlerinden medet ummaya kadar gidildiği görülmektedir. Seçimlerden sonra da problemlere çözüm üretecekvekili,başkanıveyaherhangibiryetkiliyiancak çilingir sofralarında görmek mümkün olabiliyor. Tamam, da ne yapsın daha bu Halk. En iyi bildiği bir tek şey var kayıtsız şartsız oy vermek. Buna karşılık aldığı da bol, bol bürokrasi, işsizlik, sefalet, çaresizlik ve son çare gurbetçilik veya olmadı ailecek göçe karar vermek. Türkçe öğretmenler yok olmakta, Din hocalarımız yaşlanmakta bu Halka umut saçacak, ışık tutacak, gelecek vaat edecek bir şeyler üretecek Halk çocukları nerededir diye delice haykırmak geliyor insanın içinden. İşte bu nedenlerden dolayı basında Bultürk’ün yeni oluşuma sıcak baktığı yönündeki yorumlar gerçek dışıdır. Bize göre Sn. Kasım Dalın bu topluluğa verebileceği herhangi bir şey yoktur. Kaldı ki, HÖH içindeki kavganın temelinde Bulgaristan’da yaşayan soydaşlarımıza yapılacak hizmetler ile ilgili hususların olduğunu sanmıyoruz; aksine paylaşım temelli olduğu düşüncesindeyiz. Şu ana kadar da bu düşüncelerimizin yersiz olduğunu ortaya koyacak bir işaret de yoktur. Sefalet içindeki halkımıza karşılık ihtişam içindeki vekiller. Biz yeni organizasyonlar yerine HÖH içinde ciddi bir reorganizasyon taraftarıyız ve yıllardan beri de bunu haykırmaktayız. Artık HÖH’in başında bulunan eski KDS kalıntıları, muhbir kalıntıları defolup gitmelidirler. Bulgaristan’daki Türk Müslüman topluluğu da HÖH içindeki bu eski kalıntılar temizlenene kadar oy vermeye ara vermelidir ve bunları cezalandırmalıdır. Aksi takdirde onların gitmeleri mümkün değildir. Biz halkımızın temel inanç sistemine aykırı bulunan Ateistlerin bizi temsil etmesine daha fazla tahammül etmemeliyiz. İnşallah halkımız gereken tokadı da gelecek 2013’te genel seçimlerinde bunu yapacaktır. BULTÜRK İstanbul
Hangi Ayda Doğudunz
OCAK Hırslı ve ciddi kişilik Öğrenmeyi ve öğretmeyi sever İnsanların zaaflarını ortaya çıkarmayı sever Ç o k e l e ş t i r i r Akıllı ve planlı programlıdır Çok çalışır ve üretkendir Duyarlı ve derin hisleri olan biridir İnsani nasıl mutlu edeceğini bilir Aşırı dikkatlidir Bünyesi kuvvetlidir TEMMUZ Zor heyecanlanır İyi bir sırdaştır Romantiktir ama aşA n l a ş ı l m a s ı g üç biridir kını ifade etmekte zorlanır A ş ı r ı g u r u r l u Ç o c u k l a r ı s e v e r Başkalarının düşünceEvcil ve sadık bir eş olur Kolayca k ı s k a n ı r lerine aşırı önem verir Sosyal yönden zayıftır S o k u l g a n d ı r K i n t u t m a z ŞUBAT S e m p a t i k t i r Somut şeylere önem verir Ya n l ı z olmayı sever D e ğ i ş k e n d i r K o l a y ö ğ r e n i r Sessiz utangaç ve ağırkanlıdır A r k a d a ş s ı k ı n t ı s ı ç e k mez Kendine güveni pek yoktur M i d e s o r u n l a r ı o l a b ilir D ü r ü s t t ü r Z o r i k n a o l u r Özgürlüğüne düşkündür A ğ ı r i ş l e r i s e v er Bazen saldırganlaşır Kesin olmayan işlerden hoşlanmaz İ n a t ç ı d ı r AĞUSTOS Hayallerinin peşinden gider Şakalaşmayı sever Batıl inançlara eğilimlidir Duyarlı ve ilgilidir K o r k u s u z d u r MART Liderlik özellikleri vardır Ç e k i c i k i ş i l i k Ruhbilimle ilgilenir Utangaç ve tutucu K o l a y p r o v o k e edilir E s r a r e n g i z D i k k a t l i v e t e dbirlidir Cömert ve sempatik B a ğ ı m s ı z l ı ğ ı n a d üşkündür R a h a t ı n a d ü ş k ü n Y o l g ö s t e r m e y i sever D u y a r l ı R o m a n t i k t i r Hizmet etmekten zevk alır Kolay sinirlenmez G ü v e n i l i r EYLÜL Nezakete önem verir İnsanlarınhatalarınıyüzünevurmayısever İyi bir gözlemcidir Detaylarla uğraşır İ n t i k a m c ı d ı r İyi bir konuşmacıdır Seyahat etmeyi sever Sadık ve güvenilirdir Dikkat çekmeyi sever Sorumluluk almayı sever Dekorasyona meraklıdır Bilgi ve kültüre önem verir Te m p o l u m ü z i k l e r i s e v e r Spor ve seyahati sever Ç o k d e ğ i ş k e n d i r İlişkilerinde seçicidir Hislerini kendine saklar NİSAN Aktif ve enerji doludur EKİM Çabuk karar verip çabuk pişman olur Ş e f k a t l i d i r Herkesle sohbet etmeyi sever Mantığını dinler İlgi odağı olmak ister D i p l o m a t i k t i r Yalancılığı yapmacıklığı sevmez İnsanları teselli etmeyi sever Arkadaşlarına çok önem verir Dostlarının sorunlaÇabuk kırılıp cabuk toparlanır rıyla yakından ilgilenir K a r a r s ı z d ı r C e s u r d u r D u y g u s a l d ı r M a c e r a p e r e s t t i r Kendine kolay güvenmez Sevgisini ve ilgisini belli eder Etrafından çabuk etkilenir Hafızası güçlüdür Baş ve göğüs hastalıklarına eğilimlidir KASIM Eğlenceli kişilik MAYIS S e r t y a p ı l ı İnsanları kolay etkiler K olay s inirlenir Çalışkan ve sorumluluk sahibi Kolay ilgi çeker Kontrolu ele almayı sever Fiziksel güzelliğe önem verir Enerjik ve çevresini motive eden biridir Motivasyona ihtiyacı yoktur İyi bir liderdir Sistematik çalışır İ ç t e n v e y a r d ı mseverdir Hayal kurmayı sever A d i l d a v r a n ı r İ l e r i g ö r ü ş l ü d ü r S ü r p r i z l e r i sever Kolay sakinleştirilir H a t a l a r ı a f f e tmez A n l a y ı ş l ı d ı r İ r a d e s i g ü ç l ü dür Kulak ve boyun bölgesi hassastır Derin duygularla sever Edebiyat ve sanatla ilgilidir Herkesi oldugu gibi kabul eder Evde oturmayi sevmez Çocukları pek sevmez Sır saklamayı bilir HAZİRAN Aynı anda birden fazla şey düşünür Nazik ve tatlı dillidir H a s s a s t ı r K a r a r s ı z d ı r Komik ve eğlencelidir K o n u ş k a n d ı r Kolay arkadaş edinir K o l a y i n c i n i r Gribe yatkın bünyesi vardır Ç o k i n a t c ı d ı r
ARALIK Sadık ve cömert S a b ı r s ı z Birlikte vakit geçirmesi eğlenceli kişilik A z i m l i Sosyal yönü kuvvetli Dostlarını kendinden fazla düşünür Kızgınlığı uzun sürmez Sevildiğini hissetmek ister Espri anlayışı gelişmiştir
Bulgaristan Türklerinin Sesi
Mehmet ÇAKIR
Kocacık Türkmenleri Kısmen Naldöken ve Tanrıdağı Türkmenlerinin bulunduğu Doğu Trakya, Bulgaristan ve Doğu Rumeli’nin doğu tarafları, bütün Dobruca ve Bender, Akkirman mıntıkalarında yaşayan Kocacık Türkmenleri, oldukça ehemmiyetli bir grup teşkil etmişlerdi. Türkiye Cumhuriyeti Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü ve Türkiye Cumhuriyet Başbakanlık Osmanlı Arşivlerinde mevcut Anadolu ve Rumeli’ye ait tahrir defterlerinde ve toplam nüfusu belirleme sonucuna göre bu Türkmen gruplarının asgari 500.000 dolayında olduklarını göstermektedir. Tarihî demografi ile uğraşanların yakından bilecekleri üzere, defterlere kayıtlı yükümlülerin sayısı, çoğu kez gerçeği en alt düzeyde göstermektedirler. Çeşitli nedenlerle defter dışında kalanların sayısı bazen çok büyük sayılara ulaşmaktadır. Defter dışı kalanların sayıca pek fazla olmayacağı düşünülse bile, Türkmen gruplarının sadece Bulgaristan toplam nüfusu içinde küçümsenmeyecek bir oranda olduğu anlaşılır. Oysa Balkanların demografik yapısı içinde yalnızca Türkmenler bulunmaktadır. Tahrir defterleri, şehirlerin, köylerin de büyük ölçüde Türk-Müslüman nüfusu barındırdığını göstermektedir. Balkanlarda Türk-Müslüman nüfusunun yerleşmesinde gözlenen ikinci olgu, şehirlerin yeni yapılar etrafında oluşan Müslüman mahaleler yoluyla yeniden iskânı ve tekke ve zaviyelerin nüfus çeken odaklar olarak belirmesidir. Bu olgunun delilleri olabilecek örnekleri, Bulgaristan tahrir defterlerinde görebiliriz.
Bulgar Gizli İstihbaratın
Çalışanlar Partilere Göre
Dağılımı ve Sayıları
BSP
76
Hak ve Özgürlük Hareketi
HÖH
GERB Ataka NDSV-Kral SDS Evroroma BZNS Lider Georgövden
- 60
39 27 8 6 4 3 2 1
Bulgaristan Türklerinin Sesi 13
Dünya Medyasından Haberler Bulgar Kilisesinin
İbrahim SOYTÜRK
Ermeniler kavga ediyor, Karabağ boşalıyor…
İlham Aliyev: “Ermeni işgali tüm bölgenin kalkınmasını engelliyor”
Cumhurbaşkanı İlham Aliyev Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütü Parlamenterler Meclisinin 40. Genel Kurul toplantısı katılımcılarına müracaat etti. Aliyev, KEİ PA’nın bölge ülkeleri arasında iki taraflı ve çok taraflı ilişkilerin geliştirilmesine katkı sağladığını bildirdi. Cumhurbaşkanı, örgüte üye olan ülkelerin çabaları ile gerçekleştirilen uluslararası projelerin bölgenin kalkınması için fırsatlar yarattığını bildirdi. Ancak Aliyev, Ermenistan’ın Azerbaycan topraklarını işgal etmesinin bu fırsatları engellediğine dikkat çekti. Cumhurbaşkanı, Dağlık Karabağ sorununun çözülmemesinin sadece çatışma tarafı olan ülkelerde değil, tüm bölgede barış ve refah için ciddi tehdit oluşturduğunu söyledi.
Ye ş i l e n e r j i y i t e ş vik için faturalar artıyor Hükümetin önümüzdeki hafta açıklayacağı yeni plana göre enerji firmaları yenilebilir enerji yatırımları için kullanıcı faturalarına üç kat daha fazla ilave yapabilecekler. Yeni enerji yasası, tedarikçi firmaların hane ve işyeri faturalarına yansıtabildikleri 2.35 milyar sterlinlik ilave miktarı bu on yılın sonunda 10 milyar sterline kadar çıkarıyor. Enflasyon hesaba katıldığında miktar günümüz fiyatlarıyla 7.6 milyar sterlin oluyor. Bugün ödediğimizin neredeyse üç katı! Hükümetin tahminlerine göre yeşil enerji tedbirleri bugün ortalama bir elektrik ve gaz faturasına 20 sterlinlik bir ek getiriyor. Yeni planla birlikte bu on yılın sonunda enflasyona ayarlanmış rakamlarla 60 sterlin olacak. Ancak yetkililer on yılın sonunda sağlanan enerji tasarrufu ve fosil yakıtlara bağımlılığın azalmasıyla faturaların aslında yeşil enerji tedbirlerinin uygulanmaması halinde olacağından daha düşük olacağını ifade ediyorlar.
Açıklıyoruz: gizli alıcılar Londra’yı nasıl tümden kapatıyorlar ?
Sahte yönetici isimleri altında faaliyet gösteren off-shore firmalara yönelik araştırmamızın yeni aşaması Britanya emlak piyasasındaki örtülü alıcıların gerçek kimliklerini açığa çıkarıyor. Off-shore alıcılara tanınan vergi kolaylıkları Britanya emlak piyasasında son yıllarda büyük bir patlamaya yol açtı. Bu durum özellikle Londra’daki emlak fiyatlarında yoğun bir artışa neden oldu. Şehirde konut fiyatları 2009 Martından bu yana yüzde 49 oranında arttı. Genelde Virgin Adaları merkezli olarak faaliyet gösteren off-shore firmalar 1999 yılından beri 100.000’e yakın emlak alımı gerçekleştirdiler. Britanya’da offshore şirketlerin mülk edinmesi yasa dışı değil. Örtülü alıcılar bu sayede değer artış vergisi, miras vergisi ve pul vergisi gibi yükümlülüklerden kurtulmuş oluyorlar. Britanya tapu kayıt sistemi off-shore mülk sahiplerinin kimliklerini gizlemelerine izin verdiği için bu işgal bugüne dek tam olarak gün yüzüne çıkamıyordu..
Azerbaycan ordusu cephe hattının Murovdağ kesiminde ciddi bir başarıya imza attı. Murovdağ’da görevli bir subayın Gafgazinfo sitesine verdiği bilgiye göre Savunma Bakanı Sefer Ebiyev’in yönettiği operasyon 27 Temmuz’da gerçekleştirildi. Operasyon sonucunda ateşkes döneminden itibaren Ermenilerin kontrolünde olan bir mevki geri alındı. Söz konusu mevkidenişgalaltındabulunanAğdereveKelbecerrahatçagörülebiliyor. Kelbecer ili yakınında bulunan Goranboy’a bağlı Ballıkaya köyünde de çatışmaların sürdüğü bildirildi. Yerli vatandaşların modern.az sitesine verdiği bilgiye göre, çatışmalarda çok sayıda Ermeni öldürüldü. Azerbaycanlı askerlerden de yaralananlar olduğu; Ballıkaya halkının ise bölgeden tahliye edildiği bildirildi.
Türk Arkası Yarınlar Brezilya Dizilerine Meydan Okuyor
Güney Amerika’da çekilen diziler Osmanlı pembe dizileri karşısında güç kaybediyor… Türk dizilerinin artık yalnızca Ortadoğu’da değil, Balkan ve Kafkaslara da büyük bir ilgiyle izlendiği ortada... Bugün tam 20 Türk dizisi dünyanın 40 ülkesinde yayınlanıyor ve bu arkası yarınlar 2012 yılında da Batı Avrupa’yı ele geçirmeye hazırlanıyor. Amerika kıtasında hala Brezilya dizilerinin üstünlüğü söz konusu… Ortadoğu dendiğinde ise Türklerin başarısı kültürel nedenlere bağlanıyor. Ancak tüm başarı dini birlik, kültürel yakınlık ve geleneklerin benzemesinden ibaret olamaz çünkü Ortadoğu’daki birçok dini lider Türk dizilerini uygun olmayan içeriklerinden ötürü eleştiriyor. Her ne olursa olsun Osmanlı dizilerinin bu başarısı yalnızca sektörel bir zafer olaErdoğan’a Suriye’ye müdahale yetkisi verildi rak algılanmamalı... Türkiye bu diziler sayesinde bölgedeki imajını iyileştiriyor ve kendi modelini yayıyor.
Türkiye, topraklarına Suriye’den atılan bir top mermisi isabet etmesi sonucunda beş sivilin hayatını kaybetmesinin ardından riski yüksek, hassas bir süreç başlattı! Suriye ile tam anlamıyla savaşa girmeden, Şam’a yine de askeri yöntemler ile ders vermek isteyen Türk hükümetine sınır ötesi operasyon yetkisi veren tezkere Meclis’ten geçti. Sürekli endişe edilen “Suriye’deki şiddetin bölgeye sıçraması” olasılığı böylelikle biraz daha ihtimal kazandı. Bu arada Türkiye dün de Suriye’deki hedefleri vurmayı sürdürdü. Bu misilleme Türkiye için bu yılın ilk yaz aylarından itibaren başlayan bir dizi gelişmelerin doğal ve zorunlu sonucu. Suriye bu süre içerisinde birkaç kez Türkiye sınırını ihlal etti; hatta bir Türk jetinin düşürülmesi iki ülke arasında büyük bir kriz yarattı. Akçakale olayı ise bardağı taşıran son damla oldu. Ancak tezkerenin oylamasında 129 karşı oy ve halkın bu müdahaleye karşı olduğunu gösteren anketler ülkede Erdoğan’a bu konudaki desteğin düşünüldüğü kadar büyük olmadığını gösteriyor. Dolayısıyla tüm bu faktörler dikkate alındığında, Türkiye’nin misilleme ve uyarılarında doğru ölçüyü tutturabilmesi daha da bir önem kazanmış oluyor.
Balkanları yeniden fetheden televizyon Osmanlısı
Muhteşem Yüzyıl, eski Osmanlı toprakları ülkelerinde sevilen bir dizi olarak izleniyor. Arnavutluk, Bosna Hersek, Bulgaristan, Hırvatistan, Yunanistan, Kosova, Makedonya ve Karadağ’da olduğu kadar Romanya ve Sırbistan’da dizinin izlenme oranı inanılmaz. İzleyicilerin çoğu maço Sultan veya Ortodoks eşinde kendisini buluyor. Ayrıca izleyiciler, geçmişle bağlantı kuruyor ve bir şekilde imparatorluğa hayranlık duyuyor. Tabii diziyle ilgili eleştiriler de yok değil.
Komünist Partisinde şubat devrimi bekleniyor Kırmızı çizgili oportünistlerin Komünist Partisi lideri Gennadi Züganov’dan kurtulma planları önümüzdeki şubat ayında partinin 15. Olağan kongresinde gerçekleşebilir. Komünist Partisini 20 senedir yöneten Genel Sekreter artık kendine yeni bir halef arıyor. MK’nin parti yönetimindeki kaynaklardan edindiği bilgiye göre, komünistlerin “halef” planı Putin usulü ile inşa edilecek. Genel sekreterin doğru kişiyi zamanından önce harcamamak için başlangıçta göz boyama amacıyla farklı bir adayı öne sürmesi bekleniyor. Kongrede ise gerçek halefin elini güçlendirmek için partinin kararverici organlarının yenilenmesi planlanıyor. Komünistlere göre, şubat ayında bu değişiklik gerçekleşmezse, çok geç olacak. Gennadi Züganov Rusya’daki parti liderleri arasında en yaşlı olanı. Yazın 68 yaşını dolduran Züganov’un sağlık sorunları da bulunuyor. Gerçi yakın çevresi halen bunu yalanlıyor, ama parti içerisindeki kaynaklar Züganov’un artık halef belirlemek için görüşmelere başladığını bildiriyor.
İspanya’daki kontrolün artması, uyuşturucu kaçakçılarının Portekiz’e yönelmesine neden oldu
İspanyol güvenlik güçlerinin limanlardaki kontrolleri sıkılaştırması sonucu uyuşturucu kaçakçıları rotalarını Portekiz’e çevirdiler. Portekiz güvenlik güçleri Fas’tan Avrupa’ya gelen uyuşturucu maddelerin ana giriş noktasının artık İspanya değil, Portekiz’in Algarve limanı olduğunu açıkladılar. Güvenlik güçlerinin özellikle Algarve limanında kontrolleri arttırdığı belirtiliyor. Ancak uyuşturucu trafiğini engellemede İspanya’nın sahip olduğu teknolojik desteğin Portekiz’de bulunmaması uyuşturucuyla mücadelede en büyük sorun olarak gösteriliyor. İspanya uyuşturucu yüklü gemileri tespit etmek için birçok teknolojik donanıma sahipken, Portekiz ancak radar başındaki güvenlik güçlerinin kuşkulu hareketlerden şüphelenmesi sonucu gemiye operasyon düzenliyor.
Kardeşce bir doğalgaz komedisi Rusya doğalgazına bağımlılıktan kurtulmaya çalışan Ukrayna hükümeti beklenmedik bir başarısızlıkla karşılaştı. Geçtiğimiz günlerde Kiev hükümeti sıvılaştırılmış doğalgazın tekrar gaza dönüştürülmesi için bir terminalin kurulmasını öngören 1 milyar dolarlık anlaşmanın imzalandığını açıkladı. Anlaşmayı İspanya’nın Gas Natural Fenosa şirketi adına Jordy Sard Bonvehi isimli biri imzaladı. Ancak Gas Natural Fenosa, anlaşmaları imzalamadığını ve yeni terminalin inşası için kurulacak konsorsiyuma da katılmayacağını açıkladı. Şirket, Bonvehi diye bir temsilcisinin olmadığını bildirdi. Yani kısacası, 26 Kasım Ukrayna için takvimlere bayram değil, sonuçlarına katlanılması gereken utanç tarihi olarak geçebilir. Ukrayna’nın LNG Terminal projesinin ulusal koordinatörü Vitali Demyanyuk ise Bonvehi’nin bazı İspanyol şirketlerinin ticari temsilcisi olduğunu ve şimdiki durumda yetkilerini aştığını söyledi. Demyanyuk’a göre, Gas Natural Fenosa’daki anlaşmazlık projenin gerçekleşmesi hiçbir şekilde etkilemeyecek. Başbakan Nikolay Azarov’un temsilcisi de Ukrayna’nın her halükarda terminali inşa edeceğini söyledi.
Antartika’nın sırları NASA ve İngiltereli bilim insanları Antartika’nın sırlarını çözmeye çalışıyor. İklim değişikliğine rağmen Antartika’daki buzulların son yirmi yılda küçük de olsa bir büyüme gösterdiği fark edildi. Bu bilgi, iklim değişikliğini hafife alanları destekleyici bir tez ortaya koyuyor. Şimdilik bu gelişme, güçlü rüzgarlara neden oluyor.
Bağımsızlık Faaliyetleri
Bulgar-Rum kilise sorununda (1872-1840) iki önemli kişi ortaya çıkmıştır. Bunlardan bir Neofit Hilendarski Bozveli, diğeri ise İlarion Makariopolski idi. Neofit Hilendarski, 1839 ilkbaharında İstanbul>a geldiğinde artık Rumlaşmış olan İstanbul>daki Bulgar cemaatine etkili bir konuşma yaparak ilk olarak Fener Rum Patrikhanesi>ne karşı ayaklanma fikrini ortaya atmış, fakat mücadelenin zaferle sonuçlandığını görmeğe ömrü yetmemiştir. İlarion Makariopolski ise, mücadelenin öncüsü olmuş ve sürgünlere gönderildiği halde gerek ruhban sınıfından, gerek halktan diğer mücadele arkadaşlarıyla birlikte ülküsünün gerçekleştiğini gördü. Bulgar kilisesi özellik taşıyan ayinlerini yapma geleneğine sahip bir kilise olarak mücadele etti ve hiçbir şekilde bu konuda taviz vermemeğe çalıştı. Ancak kuruluşundan itibaren milli bir kimlik kazanma ülküsü uğrunda çaba gösterdiği halde, Bulgaristan>ın Osmanlı İmparatorluğu>nun egemenliği altına girmesinden ve özellikle İstanbul>un fethinden sonra Fatih Sultan Mehmet>in kendilerine vermiş olduğu ayrıcalıklara dayanan Fener Rum Patrikhanesi bu ayrıcalıkları kötüye kullandı. Patrikhane, «Megalo idea»yı gerçekleştirmek amacıyla sürekli artan bir şekilde Bulgarlığı, Bulgar milliyetçiliğini ve dilini ortadan kaldırmak için çalıştı ve bu çabalar sonucu Bulgar kelimesinin kullanılmasının ayıp olduğunu Bulgarlara bile kabul ettirmeyi başardı. Neofit Hilendarski Rum Patrihanesi>nin entrikaları sonuçunda gittiği Tırnovo, Hilendar, Zograf ve Dionisiat>daki sürgünlerden 1845 yılı başında dönüşünde beş yıl önceki döneme oranla şu sebeplerden dolayı gelişmeye uygun bir zemin buldu: -Bulgarların kendilerini baskı altında tutan Fener Rum Patrikhanesi>nin Helenizm propagandasına rağmen, Fransız ihtilalinin ışığında Avrupa>da «millet» kavramının doğması, Payisiy Hilendarski>nin Bulgarların tarihte büyük ve ayrı ir millet olduklarını yansıtan eserlerinin sonucu uyanmaları; - Gülhane Hatt-ı Hümayunu ile Osmanlı Devleti>nin yönetimi altında bulunan milletlere yeni haklar tanınması ve yeni bir Hatt-ı Hümayunla bunları teyid edilmesi; İstanbul>daki Bulgar kolonisinin gerek fikri, gerek maddi gelişme yönünden büyük adımlar atması - Bulgar isteklerinin Osmanlı ordusunda Sadık Paşa adıyla görev alan Polonyalı Mihaliç Çayka Çaykovski>nin desteğini görmesi: - Neofit Hilendarski>nin sürgündeyken tanımış olduğu ve İstanbul>da tekrar karşılaştığı, sonradan Tırnovo Metropoliti ünvanını taşıyan Stoyan Mihailovski ile tekrar İstanbul>da karşılaşmaları. Böyle bir ortam içersinde çalışmaya başlayan Neofit Hilendarski ile Stoyan Mihailovski, Babıali>ye bir şikayet dilekçesi vererek, Fener Rum Patrikhanesi tarafından, kiliselerde ve okullarda ayin ve ders dili olarak Rumcayı kullanmaya zorlandıklarını ve ayrıca piskoposlarınaçgözlülüğüyüzündenPatrikhane için yerli yersiz para topladığını, bu durumun Bulgar cemaatinin ileri derecede hoşnutsuzluğa sebep olduğunu bildirdiler ve Osmanlı hükümetinden Bulgarları korumasını istediler. Bu dilekçenin en önemli noktaları şunlardı: -Hangi nedene dayanarak takdir edildiği Bulgarlarca bilinmeyen ve Fener Rum Patrikhanesi tarafından toplanan kuruşluk verginin Bulgar Eparhiyaları tarafından ödenmemesi: -Bulgarlarla meskun yerlerde cemaate ana diliyle hitap edecek eğitim sağlayarak Bulgar piskoposlarının atanması: -Eparhiyalardan Piskoposların maaşlarının ve her türlü ayin dışı görevleri sırasında alacakları ücretlerin tespit edilmesi: -Fener -Rum Patrikhanesi>ndeki Sen Sinod Meclisi>nde asil üye olarak 3 Bulgar Piskoposun bulunması ve bunların da Bulgar cemaat tarafından seçilip yalnız cemaatin arzusu ile ve Babıali>nin emriyle görevden alınabilmeleri; -İstanbul>da Osmanlı hükümeti nezdinde Bulgar Cemaatini temsil eden ve Bulgar cemaatinin isteklerini dile getiren dört Bulgar sivil temsilcisinin bulunması. Aynı zamanda İlarion, Fransızca yazdığı ayrı bir mazbata ile Sadrazam Mustafa Reşid Paşa>ya Bulgar cemaatin uğratıldığı eziyetleri bildirdi. İlarion bu mazbatada, Rumların «megalo idea»larını gerçekleştirmek amacıyla Bulgar neslini eritip tüketmekistedikleriniacıbirdilleanlatmaktaydı.
Devamı Gelecek Sayıda
14 Analizler
AHİLİK NEDİR Ahilik, sanat, ticaret ve mesleğin, olgun kişilik, ahlak ve doğruluğun iç içe girmiş bir alaşımıdır. Ahi diye anılan kişi kesin olarak bir sanat, ticaret ya da meslek sahibidir. O bununla birlikte olgun, ahlaklı, merhametli, iyi¬liksever ve her işinde, her davranışında dürüst ve güvenilir bir kişidir. Özellikle Orta Asya’daki ve Türkistan’daki eski Türk belgelerini in¬celeyen, başta W. Barthold gibi Rus bilginlerinin yazdıklarına göre Türk¬ler, İslam öncesi dönemlerden beri, sanat, ticaret ve başka meslek alan¬larında büyük gelişmeler göstermişlerdir. Örneğin W. Barthold “Orta Asya Türk Tarihi Hakkında Dersler” adıyla Türkçe olarak yayınlanan ese¬rinde, bugün bütün dünyaca kullanılan, bir yerden bir yere yollanan ve “çek” denen kâğıt parçasıyla para alışverişi yapılan ticarî işlemdeki “çek”in ilk kez Asya Türklerince kullanıldığını ve Türkçedeki “çekmek” sözcüğünden geldiğini yazıyor. Yine Asya Türklerince, hükümdarın dam¬gasını taşıyan ak ipek kumaş parçasının para olarak kullanıldığı, bu yüz¬den, Osmanlı Türklerindeki madenî para birimi “akça”nın, hükümdar damgasını taşıyan bu ipek kumaş parçasından geldiği de, ekonomi ta¬rihiyle uğraşan herkesçe bilinen bir gerçektir. XIII. Yüzyılın ilk yarısında Anadolu Selçuklu Türklerinin ekonomik yaşamında çok etkin rol oynadığını gördüğümüz ahilik, uzun yıllar boyu Türk ahlakının da simgesi olmuştur. Ahlakla sanatı ve onun kollarını, dallarını yoğurarak kişinin ruhunda, etinde kemiğinde özümlemiş bir kurum olan bu ahilik, Türkler dışında hiç bir ulusta yoktur. Arap ve İran din ve ahlak bilginleri, İslam’ın ilk dönemlerinden beri ki¬şilere doğruluk, iyi ahlak ilkelerini öğretmek, benimsetmek, onları iyi insan, iyi yurttaş yapmak için çaba harcamışlardır. Önceleri yalın bilgiler içeren bu tür eserlere “nasihatname”, “pendname” vb. gibi adlar verilirken zaman geçtikçe, toplumların bilgi ve görgü düzeyi arttıkça, kişi düşüncesi geliştikçe bu konuda daha derli toplu eserler yazılmaya başlanmış ve adlarına “fütüvvetname” denmiştir. Bu eserlerde yazılan insanî ve ahlaki ku¬rallara uyanlara da “feta”, “fütüvvet sahibi”, “civanmerd” denmiştir. Bu Arap ve İran bilginleri, kişinin sanat, ticaret ve Öteki meslekleri öğrenmesi konusuna asla eğilmemişlerdir. Onlar, sanatla ahlakı birbirine kaynaştıran Türk ahiliğine tamamen yabancıdırlar. Türkçedeki karşılığı mertlik, yiğitlik, eli açıklık demek olan fütüvvetçiliğin, fütüvvet sahibi olmanın da dokuz basamağı vardı. Olgun ve mükemmel insan olmak için bu basamaklardan geçmek gerekiyordu. Farsçada fütüvvet sahibine, “fütüvvetdar”, “civanmerd”, “feta” den¬miştir. Fütüvvetçiler XIII. yüzyılda, Abbasîler halifesi Nasır Lidinillah’ın başkanlığı altında örgütlendiler. Nasır Lidinillah (1155–1225), bu yeni kurduğu sapan atma, kamış gövdesine çakıl yerleştirerek atma demek olan “bundukdarlık” gibi askerî nitelikli sivil örgütlerle kendini, düşmanlarına karşı güçlü göstermek istiyordu ama bu ona pek etkin bir yarar sağlamadı. Sözünde durma, doğruluk, güven verme, eliaçıklıhk, alçak gönüllülük, bağışlayıcılık, dindarlık, başkasının ayıbını görmemek gibi fütüvvet ku¬rallarına uyma, fütüvvet sahibi ve olgun kişi olma gibi yetenekleri be¬nimseten kuralları kapsayan fütüvvetnameler, Şiilik, Bektaşilik, ka-lenderlik, Melamilik, ahilik, dahası Yeniçeri sekalan örgütü gibi tarikat ve örgütlerce benimsendi. Her biri, kendi örgütlerine özgü özellikler içeren fütüvvetnameler düzdüler. Bunların kimileri, ahilerin kullandıkları fütüvvetnameleri aynen alıp kimi yerlerini değiştiriyorlardı. Biz bu yazıda daha çok ahilik ve onun neler getirdiği, ne gibi roller oynadığı üzerinde duracağız. Bu nedenle fütüvvetçilik ve fütüvvetle ilgili şeyler üzerinde daha geniş ve ayrıntılı bilgiler için benim yazdığım ve Türk Tarih Kurumunca basılan “Bir Türk Kurumu Olan Ahi¬lik” ile Kültür Bakanlığınca basılan “Ahilik nedir?” adlı eserlere bakmak gerekir. Orada, fütüvvetçilik, kaynaklan, kökenleri, geçirdiği evreler ve gelişmeler uzun uzun anlatılmıştır. Öte yandan bu fütüvvetname kurallarını ahilerin de benimseyip uydukları gibi, başka kurum ve kuruluşlar da benimsemişlerdir; ama yine de söylüyorum ahilik tamamıyla fütüvvetten ayrı bir şeydir. Biraz önce de değindiğim gibi, ahiliğin belirgin niteliği, ahi adıyla anı¬lan kişinin, sanat, ticaret ya da bir meslek koluyla uğraşmakta bu¬lunmasıdır. Bununla birlikte ahi, sanat ve meslek yollarını öğrenirken, fütüvvetçilerin bildiği kuralları ve ahlakî nitelikleri de öğreniyordu; yani sa-natın incelikleri, ahlakî nitelikleri aynı zamanda öğreniliyordu. Ahilerde bu çifte nitelik nasıl öğreniliyordu? Bunlar sanata ve mesleğe çok küçük yaşta başlarlardı. Ahilik yoluna girenlerde ilk basamak, “ya¬maklık” ti. Bundan sonra çıraklık, onun ardından kalfalık, kalfalığın üstü de ustalıktı. Bu basamakların birinden ötekine geçiş süresi fütüvvetnamelere göre 1000 gün yaklaşık üç yıla yakın bir aradır; ama yamaklıktan çıraklığa, iki yılda geçilebilirdi. Çıraklıkla kalfalık, kalfalıkla ustalık arası, sanatına ve mesleğine göre üç yılı da aşabiliyordu. Dükkânda, tezgahta geçirilen bu sürelerin türlü basamaklarındaki genç, kendi ustasından yaşam ve ahlak kurallarını öğrenirdi. Ahiler, şehirlerde, kasabalarda ya da mahallelerde, o bölgenin zengin ve etkili ahisince yaptırılmış bulunan ahi zaviyelerinde her akşam top¬lanırlardı. Burada sık sık, esnaf ve sanatkârlar topluca akşam yemekleri yerlerdi. Hele, zaviyeye yabancı yerlerden bir konuk gelirse bu şölenler daha görkemli olurdu. Bunun için gündüzden, görevli kişiler her esnaftan, akşam yenilecek yemek için para toplarlar, bununla, gerekli et, sebze ve tatlı malzemesi alınır ve bunlar akşam, bu işleri bilen ahilerce pişirilirdi. 1330’lu yıllarda Fas’ın Tanca şehrinden Anadolu’ya gelip ahi za¬viyelerinin pek çoğundaki şölenlere konuk olarak katılan oralarda konuk olan İbn-i Battuta (1304–1368) bunları ayrıntılarıyla anlatmaktadır.Devamı var
Bulgaristan Türklerinin Sesi
Çernooçenede yapılan Bayramlaşmadan Bultürkün konuşma metni Sandy Kasırgasından Zarar Gören Çernooçene’den GERB’in Bayramlaşması Kütüphaneye Türkler Yardım Etti Türk Amerikan toplumu, Sandy kasırgasından zarar gören Far Rockaway Kütüphanesi’ne bağışta bulundu. Helping Hands Derneği, Queens bölgesindeki Türk Kültür Merkezi (TCC) ile kütüphanesine tadilat masraflarında kullanılmak üzere 50 bin dolar bağışladı. New York Milletvekili Gregory Meeks zor zamanda Amerikalı dostlarını unutmayan Türk toplumuna minnet duygularını iletti. TürkiyeABD ilişkilerinin uluslararası alanda olduğu gibi yerel anlanda da çok iyi bir seviyede olduğunu vurgulayan Meeks, “Helping Hands, Sandy sonrası zarar gören insanlara battaniye, ışık, sıcak yemek başta olmak üzere çok sayıda acil ihtiyaç malzemesi dağıttı. Hem New York, hemde New Jersey’de çok başarılı işler yaptı. Bu tür yardımlar Türk Amerikan ilişkilerini daha da yakınlaştırıyor.” dedi. Kütüphanelerin insanlar için çok önemli bilgi yuvaları olduğuna dikkat çeken Meeks, “Buraya yapılan yardımı çok önemli buluyorum. Her zaman dostluklarını bize gösteren Türk arkadaşlarıma teşekkürlerimi sunuyorum.” diye konuştu. Queens’te bulunan 62 kütüphaneden sorumlu CEO Thomas W. Galente ise kütüphanelerin kasırgada 7 milyon dolarlık zarar gördüğünü ifade ettti. Galente, “Bugün burda yapılan yardım çok kültürlü bir toplumun nasıl birlik ve beraberlik içinde yaşadığını gösteren çok güzel bir örnek. Türk toplumuna bu anlamlı katkılarından dolayı çok teşekkür ederim.” dedi. New York Başkonsolosu Levent Bilgen ise kasırga sonrası zarar gören insanlara Türk toplumu olarak yardımda bulunulmasının çok önemli olduğuna dikkat çekti. Başkonsolos Bilgen “İyi günde yardım etmek kolay bir iştir, ama zor zamanlarda yardım etmek ise çok daha zordur. Türk toplumu zor zamanda Amerikalı dostlarını yalnız bırakmadı. Buna bugün şahit olduk. Böyle bir Türk toplumunu temsil etmek beni son derece gururlandırdı. Yardım konusunda büyük gayret gösteren başta TCC Queens olmak üzere, Helping Hands’i tebrik ederim.” dedi. Helping Hands Relief Foundation Başkanı Nevzat Yılmaz ise kasırga sonrası başlattıkları yardımlarda yaklaşık 20 binden fazla insana ve 65 kuruluşa yardım eli uzattıklarını anlattı.Yılmaz “Kasırga yaralarını sarmak için çok çalıştık. Bu süreçte Türkiye’deki Kimse Yok mu Dayanışma ve Yardımlaşma Derneği bize yaklaşık 100 bin dolar destekte bulundu. Biz de bu yardımları hızlı bir şekilde ihtiyaç sahiplerine ulaştırdık. Bu gibi faaliyetlerimize elimizden geldiğince devam etmeye çalışacağız.” şeklinde konuştu. r e n K ü t ü p h a n e y e T ü r k l e r Ya r d ı m E t t i
Serçe parmağıyla 8 otomobili çekti
Kayseri’de ‘’Anadolu Herkülü’’ olarak bilinen Zafer Pezük, serçe parmaklarıyla yaklaşık 12 ton ağırlığındaki 8 otomobili çekti. Oto Galericiler Sitesi önündeki gösteride, kısa süre ısınma hareketleri yapan PVC doğrama işçisi 36 yaşındaki Zafer Pezük, 8 otomobili halatlarla arka arkaya bağladı. En öndeki araca bağladığı ipleri de serçe parmağına bağlayan Pezük, yaklaşık 12 ton ağırlığındaki 8 otomobili 10 metre kadar çekmeyi başardı. Gösteriyi izleyen galeri esnafı ve vatandaşlar Pezük’ü alkışladı. Anadolu Oto Galericiler Sitesi Yönetim Kurulu Başkanı Bilal Atabey, gösterinin ardından Pezük’e maket araç hediye etti. OTOMOBİLLERİ BÖYLE ÇEKTİ! Pezük’ün 8 otomobili çekerek dünya rekoru kırdığını belirten Atabey, ‘’Anadolu Herkülü’ne teşekkür ediyorum. Gerçekten dünya rekorunu kırdı. 8 arabayı arka arkaya çekti. Başarılarının devamını diliyorum. Yakında da 40 tonluk tır çekeceğini söylüyor. Biz de galeri esnafı olarak kendisini destekliyoruz’’ dedi. Arka arkaya bağladığı 8 aracı çekmenin mutluluğunu ve gururunu yaşadığını ifade eden Pezük, hedefinin tanker ve tır gibi daha ağır vasıta araçları çekmek olduğunu söyledi. Araçları çekerken zorlandığını belirten Pezük, ‘’Zorlanmama rağmen 8 aracı serçe parmağımla çektim. Bunu başardığım için çok mutluyum.Yenihedefimtankervetırçekmek.Yakınzamandadabunuden
İlk defa GERB’in Çernooçene’de yaptığı bayramlaşma katılmıyordu. törenine milletvekili Tsveta Karayançeva, Kırcali Valisi Onlar bu ülkenin ikinci sınıf vatandaşları olarak Sn.Vali İvanka Tauşanova ve tüm türk gençleri katıldılar. ele alınıyor ve de kendilerini Bulgaristan vatandaşı
Sayın Milletvekilim, Sn.Valim, değerli İlçe başkanları, Çok değerli Genç kardeşlerim, Öncelikle bizi buraya davet eden Sn.Karayançeva ve Mümin kardeşimize sizlerle tanışma fırsatı verdiklerinden dolayı huzurunuzda teşekkür ediyorum. Ayrıca Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği yönetimi ve tüm üyelerimizden sizlere İstanbul’dan selamlar getirdim ve Bulgaristan’da tüm Müslüman kardeşlerimizin Kurban Bayramını kutluyoruz. Biz hepimiz totaliter rejimde zor günler yaşadık. Sıradan, vatandaşlar Türk Bulgar ayrımı yapılmadan aslında hep horlandık. Bizleri ayrımcılığa iterek ne kazandılar bir çevrenize bakın, bu gün Kırcaali’de olduğu gibi ülkenin her yerinde insanları bir birinden ayırdılar ve karşılığında kendileri mal mülk ve para sahibi oldular. Kimdir bunlar? Tabi ki totaliter rejimin kalıntıları ve siyasi uzantılarıdır. Türklere zülüm ettiler ve göç ettirdiler. Fakat Bulgarlar nerede? Bir bakın çevrenize onlarda kaçtı. Aradaki tek fark, Türklerin çoğunluğu Türkiye’ye kaçarken, Bulgarlar Avrupa’ya kaçtılar. Bu neyin göstergesi? Değerli gençler, Adaletin olmadığı yerde insanları tutmak zordur. İşte bu gün arı gibi çalışan ve bal yapan bu insanların çoğu bu memleketi terk etti gitti. Bakın toprakların büyük çoğunluğu bozkır haline gelmiş işlenmeden atıl vaziyette duruyor. Son derece verimli topraklar. Artık altın Dobrucamız yok, harikalar yaratan Trakya ovası kısırlaştı ve Sliven’in şeftali vadisi kurudu, Köstendil’in güzelim erikleri tükendi. Diğer yandan ise insanlarımız fukaralığın pençesinde kıvranıyor. Kaçıp gidenler teselliyi yurt dışında arıyor, kalanlar ise içki masalarında. Neden? Değerli Gençler; Özellikle şundan emin olun. Başarılı insanların - hayalleri, hedefleri vardır, başarısızların ise mazeretleri… Sevdiğim bir söz var: Bir araya gelmek başlangıçtır, bir arada durabilmek ilerleme, birlikte çalışmak ise başarıdır. Dolayısıyla hizmet edebilmek için birlikte olmak gerekir. Birlikte bereket ayrılıkta azap vardır. Öte yandan işin bir de manevi psikolojik faydası vardır. O da şudur, sevinçlerimizi paylaşarak çoğaltabilir, üzüntümüzü de paylaşarak azaltabiliriz. Sevinçlerimizi arttırdığımız, üzüntülerimizi azalttığımız zaman zaten hayatın tadı da artacaktır. Eğer bir grup iyi niyetlerle bir araya gelirler ise burada bereket olur, bolluk olur. Bulgaristan vatandaşı olduğumuzdan dolayı, Bulgaristan’da bulunan tüm vatandaşlara karşı sorumluyuz. Yaşadığımız devleti ve ait olduğumuz Toplum için çalışmalıyız. Burada hizmet insanlara olmalı. Atalarımızın da dedikleri gibi “İnsanları yaşat ki, devlet yaşasın” Toplum için hizmet edenler hiç bir zaman unutulmaz, toplum onu her daim sinesinde yaşatır. Onun için size gençler olarak toplumunuza hizmet edebilmek üzere kendinizi donatın, geliştirin, yetiştirin. Toplumunuza karşı olan görevinizi hakkıyla yerine getirin… Sevgili Gençler, Bunun için okuyun, araştırın ve çalışın sözünüzü dinletebileceğiniz bir konuma yükselin... Çevrenizi bilgili ve özverili insanlarla donatın ki “ilk adım” doğru atılmış olsun. Değerli gençler, Bu gün Bulgaristan’da hayatınızı hala çok zor şartlar altında sürdürdüğünüzü biliyoruz, amma ileride bunu değiştirmenin gücü de sizde olduğunu unutmamalısınız. Sizler büyükleriniz gibi Türk-Bulgar ayrımı yapmadan bu ülkenin insanlarına sahip çıkmalısınız. Geçmişte özellikle Jivkov döneminde Bulgaristan’da yaşayan Türkler Bulgaristan vatandaşı olarak hesaba
olarak hissetmemeleri için her şey yapılıyordu. Her an göç edeceklermiş gibi hayatlarını sürdürüyorlardı. Herhangi bir şey söylediğinizde «Burası Bulgaristan» gibi tabirlerle dışlanıyordunuz ve de ülkenin kaderinde söz sahibi olmanıza imkân verilmiyordu. Öte yandan kendi benliğimizden kopararak kimlik değiştirmeniz bekleniyordu. İşte bunların tekrarlanmaması için kendinize düşen görevleri yerine getirmelisiniz. Bu ülkenin vatandaşları olarak siyasi, iktisadi, sosyal ve kültürel hayata dört elle sarılarak çalışmalı, söylemek istediklerinizi var gücünüzle haykırmalı ve kendinizi duyurabilmelisiniz. Yönetici sizler olmalısınız çünkü gelecek sizin geleceğiniz. Kırcaali’ye muhtar seçilir iken herkes onun Türk’mü yoksa Bulgar’mı diye bakacağı yerde Kırcaali’ye hangisi daha faydalı olacağına, en iyi hizmeti kim yapabilir ona bakmaları sağlanmalıdır. Burası Bulgaristan, Belediye Başkanları da illa ki Bulgar olur diye bir anlayış yok ve olmamalı. Ya da burası Türk bölgesi Belediye Başkanı Türk olacak diye bir dayatma da olmamalı. Şu ana kadar siyasi partilerin en büyük handikabı da bu oldu zaten. Onun için gerçek demokrasi şu ana kadar Bulgaristan’da çalıştırılamamıştır. Hala bazı bağnazlıklardan kurtulabilmiş değiller. Ama emin olunuz ki hakiki demokrasinin gelişmesi ile bu durum tamamen değişecektir. Burada bunun olması için ilk görev önce Bulgar kardeşlerimize düşüyor ilk adımı atmalıdırlar. Onlar bu adımı atmalılar ki, ardından da bizim çocuklar yürümeliler. Bunun için Bulgaristan’da Bulgar partileri Türklere kapılarını ağzına kadar açmalıdırlar. Bu güne kadar bu yapılmadı fakat önümüzdeki genel seçimlerde bu inanışın kırılacağına inanıyoruz. Tüm Bulgaristan’a hitap eden partilerin bunu yapması demokrasinin bir göstergesi olacaktır. Bulgar partileri kapılarını açmazlar ise bu sakat demokrasi yolunda devam edilecektir. Fakat bu kapı açılır ise işte o zaman hep birlikte göreceğiz ki, Bulgar-Türk dostluğu ne kadar kolay ve bereketli olduğunu hep birlikte yaşayacağız. Ancak son günlerde yine ortamı geren gelişmeler sahnelenmektedir. Bu meselenin sunulması veya tartışılmasının uzatılmasının buradaki halka ne faydası var bir düşünelim. Gerçek anlamda gerginlik, kutuplaşma ve ötekileşmekten başka bir sonuç doğuramaz bu zihniyet. İşte geçmişteki siyasetçilerin temeli de bu du. Biz buna karşıyız, biz gerginlik istemiyoruz artık. Birileri bir şeyler dayatmaya çalışıyor yine. Dayatmalar fazla yaşamaz. Eğer gerçekten vatanseverlik sergilemek isterse birileri bunun yolu kesinlikle diğerlerin onurunu zedelemekten, gururunu kırmaktan geçemez ve geçmemeli. Bu nedenle bu saygın vatandaş meselesi bizce derhal kapatılmalıdır. Buna mukabil halklar arasındaki dayanışmayı güçlendirici fikirleri olanlar ortaya çıkıp bunları dile getirmelidirler. Arkadaşlar akıllı olalım ve aklımızı art niyetli siyasetçilerin kullanmasına izin vermeyelim. Ama her şeye rağmen bu gün burada bir bayramlaşma yapılması büyük bir başarıdır. Bunları artık hep birlikte yapmalıyız, Hıristiyan-Müslüman bir birimizin bayramlarını eskiden olduğu gibi birlikte rahatlıkla kutlayabilmeliyiz. Bu bayramlaşmayı tertiplemekte emeği geçen herkesi kutluyorum ve başarılar diliyorum, Saygılarımı sunuyorum, Rafet ULUTURK Bultürk Genel Başkanı
BULTÜRK - DÜNYA’DAKİ TEMSİLCİLERİMİZ
1913 Sofya
Aylık Siyasi Aktüel Gazete
www.bulturk.org / bilgi@bulturk.org- Tel: 0212 511 63 47 İmtiyaz Sahibi - BULTÜRK Genel Başkan-Rafet ULUTÜRK Yazı İşleri Müdürü Alptekin CEVHERLİ Yazı İşleri Müdür Yardımcısı
Bülent MAŞAOĞLU
Genel Yayın Yönetmeni
Rafet ULUTÜRK
Genel Yayın Müdürü Dr.Nedim BİRİNCİ
Yayın DanıSmanları:
Prof.Dr.Hayati DURMAZ Prof. Dr. Gülfetin ÇELİK Diş Dr. İsmail ALİOĞLU Prof. Dr. Emin ÇARIKÇI Prof. Dr. Ahmet ÇOLAK Orhan ÇAKIR Dr.Sak in ÖNER Doç. Dr. Emine İNANIR D o c. D r. H a s i n e Ş E N Diş Hekimi Halide ÜMİTFER
Haber Sorumlusu: Hukuk Danışmanı: Ekonomi Müdürü: İstihbarat Müdürü: Eğitim Sorumlusu: Görsel Yönetmen: Kültür-Sanat: Spor Müdürü: Art Direktör: İnternet Müdürü: Halkla İlişkiler: Reklam Müdürü:
Nafiye YILMAZ Av. Hasan MOLLAOĞLU Mujgan DENİZ Hüseyin YILDIRIM Muazzez YURDAKUL Muharrem KIRAN Muharrem TERZİ İbrahim SOYTÜRK Samet ERDEM Murat ULUTÜRK Orhan ÇAKIR Neriman ERALP
İrtibat Bürosu: Yıldırım Mh. Şehit Kamil Balkan cad. No: 114 / A (500 Evler) - Bayrampaşa / İST. Bayrampaşa - Adaparkın üstü - Palmyalar durağın altı Tel: 0212 581 78 08 // 511 63 47 - Fax:0212 511 33 91
Reklam için İrtibat: 0212 526 51 98 Star Medya Yayıncılık A.Ş. Teknik Hazırlık: Murat ULUTÜRK
Bu gazete basın yayın ilkelerine uymayı taahhüt eder. Yazarlar yazılarından sorumludur.
www.bulturk.org
Almanya-Köln: Rafet DAL Amerika-New York: Alaattin Gokay Belçika-Antwerpen: Nevi BEYTULLAH İspanya-Madrid: Hüseyin Hasan KazakistanTürkistan: Erkan
Bulgaristan - Temsilcileri Sofya: Blagoevrad: Smolyan: Kırcaali: Momçilgrad: Ardino: Cebel: Plovdiv: Stara Zagora: Loveç: Troyan: Pleven: Şumen: Razgrad: Haskovo: Silistra: Varna: Dobriç:
Hikmet EFENDİEV Bülent MURADOV Rufat FELETİ Emel BALIKÇI Akif MEHMET Aziz ŞAKİR Erdal H. AHMET Fikret SEPETÇİ Mehmet KRAL Emine BAYRAKTAROVA Ergül BAYRAKTAR Rafet RODOP Nurten RECEP Aydoan ALİ Güner SERBES Tijen GÜLER Salih POMAK Sebahattin AYYILDIZ
TÜRKİYE-Ankara:Sebahin AHMETOĞLU ist. Trakya Bölgesi İsmail ERDEM İst. Anadolu:Bölge- Mahmut ORAL İst. Sultangazi:
Seyhan ÖZGÜR
ist. G.O.P.aşa:
Sevilcan YÜCEİ
ist. 500 Evler:
Dr.Ayhan BOYACIOĞLU
ist. Zeytinburnu: Mustafa GÜLER ist. Avcılar:
Niyazi GÜLER
ist. Başakşehir:
Ayten ERDEM
ist. Kağıthane:
Nazım ÇAUŞ
Bursa-Yıldırım:
Turhan YAMAÇ
Bursa-Hürriyet:
Üzeyir AKGÜN
Bursa-Yenibağlar: Cevat ÇALIŞKAN
İzmir-İzm.Sarnıç: Durmuş HATİPOĞLU İzm.Görece:
Mümin GÜNEY
İzm.Buca:
Hüseyin PAŞAMOĞLU
İzm.Bornova:
Kenan ÖZGÜR
Edirne:
Nadir ADLI
Kırklareli:
Ali ÖZTÜRK
Tekirdağ:
Sezai ALTINAY
Balıkesir-Bandırma: Güner BAŞARAN Eskişehir: Osmangazi Ünv. - Sevgin GÖKE
Bulgaristan Türklerinin Sesi 15
Genetik duayeninin ‘’heykeli dikildi’’ Yeni Yapılanma Arayışları İçinde Hikmet EFENDİEV Prof. Dr. Tayfun Özçelik, ABD’deki Stanford Üniversitesi’nde çalışmalarının heykel strüktürleri dikilen 22 bilim insanından biri oldu Bilkent Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Özçelik, aralarında ABD büyükelçisinin eşi Maria Riccardione TÜBİTAKTWAS Bilim Ödülü sahibi Mehmet Öztürk, Hacettepe Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Murat Tuncer, TÜBİTAK Bilim Ödülü sahibi Aytemiz Gürgey ve Ankara Üniversitesi öğretim üyelerinden Özden Uzunalimoğlu ile birlikte 1998’de çocuklarda lösemiye neden olan ailesel kaynaklı genlerden ilkinin bulunması konusundaki çalışmasıyla genetiğin önemli keşiflerinden birine de imza attı.
Kasim Dal’ın “ÖZGÜRLÜK VE ONUR PARTİSİ ” kurma kararını öğrendim. Özümüz ve adetlerimiz gereği “Hayırlı Olsun! ” dememiz gerekir.
Kırk genin insan ve fare kromozomlarındaki lokuslarını belirleyen ve Türkiye’nin ilk babalık testini yapan Özçelik’in en son ve henüz yayımlanmayan araştırması, Adana’daki Üner Tan Sendromlu aileyi hasta eden geni tayin etmek oldu.
Nüfus cüzdanı tarihe karışıyor!
Akıllı kimlik kartları ile pembe ve mavi nüfus cüzdanları tarihe karışacak TÜBİTAK’ın tamamen milli kaynaklarla geliştirdiği akıllı kimlik kartları, önümüzdeki yıla yetiştirilecek. 1976 yılından itibaren kullanılan nüfus cüzdanlarının yerini 2013’ten itibaren akıllı kimlik kartları alacak. Akıllı kimlik kartları ile pembe ve mavi nüfus cüzdanları tarihe karışacak. Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün, TÜBİTAK’ın yürüttüğü çalışmalar kapsamında geliştirilen yeni T.C. kimlik
kartlarında temaslı ve temassız yerli çipin kullanılacağını söyledi. ‘AKBİL’İN YERİNİ ALACAK’ Ergün, “Temaslı çipte elektronik kimlik doğrulama ve imza kabiliyeti bulunurken; temassız çipte vizesiz sınır geçişlerinde kullanılabilecek seyahat belgesi yani e-pasaport yer alıyor” dedi. Ergün, yeni kimlik kartlarının kamu binalarında kapı girişlerinde de kullanılabileceğini dile getirdi. Ergün, “Böylelikle hem vatandaşlara kamu binalarına girişte kolaylık sağlanmış olacak hem de güvenlik kontrolleri daha kolay sağlanacak” dedi. Ergün’ün verdiği bilgiye göre, e-kimlik kartları, ileriki aşamada stadyum, sinema, okul gibi farklı ortamlarda geçiş kontrolü ve bilet hizmetlerinde de kolaylık sağlayacak. Bu uygulamadan en fazla belediyelerin yararlanması bekleniyor. Ergün, akıllı kimlik kartlarının, Türkiye’deki tüm illerde toplu taşımada kullanılmasının da gündemde olduğunu belirtirken, “Akbil ve Kentkart gibi sistemlerin yerini alacak” dedi.
Ayak Sağlığı ve Bakım Merkezi Batık tırnak bakımı, Ayak Sağlığı ve Bakım Merkezi sizlere daha yakın; internet sitemiz yardımıyla bizi daha yakından tanıyabilirsiniz. Ayak bakımı Merkezimizde normal ayak bakımının yanında medikal ayak bakımı da yapılmaktadır. Burada yapılan bazı bakımlar şunlardır: E..Posta:ulkuorl@gmail.com
Nasır bakımı,
Medikal problemsiz ayak bakımı,
Tırnak mantarı, Diyabetli hasta ayak bakımı, Ortopedik tabanlık uygulamaları
Web: http://www.ayaksagligimerkezi.com/
E-Posta: podiatri@podiatri.com
Telefon: 0216 - 363 - 47 - 01
Ortopedik Merkezimizde tabanlık uygulamalarınormal ayak bakımının Ortopedik tabanlıkları doktor tavsiyeli olarak veya merkezimize gelerek ayak sağlığı uzmanımız (podiatrist) yardımıyla alabilirsiniz. Merkezimizde ortopedik tabanlık uygulamaları da ya- yanında medikal ayak pılmaktadır.bakımı da yapılmaktadır. Adres:Bağdat Caddesi Ay Apartmanı No:372 Kat:3 Daire:21 Şaşkınbakkal/İST.Telefon:-0216-363-47-01
http://www.ayaksagligimerkezi.com/ E-Posta:podiatri@podiatri.com
Öyle olur İnşallah. Bize nasıl bir parti lazım? Üzerinde düşünülmesi gereken ana konu budur. Yanıt: Bize sorunlarımızı çözecek bir parti lazımdır? Hangi sorunlarımız? Çünkü sorun çok. Öncelikli sorunlarımızdan hangilerini? Yanıt: Ortak sorunlarımızı. Bulgaristan’da, Türkiye Cumhuriyeti’nde ve KKTC’de yaşayan Bulgaristan Türklerinin çözüm bekleyen önemli ortak sorunları var. Totaliter dönemden sonra birçok sorunumuz çözüldü. Örnekleyelim. Hak ve Özgürlükler Hareketini (HÖH) kurduk. Parti ülke çapında teşkilatlandı, TR’de yaşayan vatandaşlarımızı da etkisi altına alabildi. Kendi başına seçimlere katıldı. Başarılı oldu ve halen Sofya Parlamentosu’nda 37 milletvekili, belediye başkanları, muhtarları, değişik devlet kurumlarında temsilcileri var. 22 yılda 3 kez hükümet ortaklığına katılması da önemli bir başarıdır. Ne ki, bugün işler yine yerinde saydığından başka, almış kendisi geriliyor. Doruğa doğru çıkarken (DPS) HÖH-arabası durdu, sanki yine hareket halinde ama geri doğru gidiyor. Bu gidişle kaza yapması da olasılıklardan biri. İşte böyle bir zamanda (2012) ve durumda HÖH Başkan yardımcısı ve A.Doğan’ın köydeşi ve yakın yol arkadaşı, 22 yıllık milletvekili HÖH’ten ayrıldı. Ardından HÖH yönetim üyesi ve milletvekili, daha önce gençlik kolları başkanlığı görevinde bulunan İsmail Korman genç arkadaşımız da hareketten ayrıldı. Şimdi ikisi yeni bir parti yani Özgürlükler ve Onur Partisi kuracaklarını beyan ettiler. Yeni bir partiye gerek var mı? Önce, HÖH’ten neden mi ayrıldılar? 22 yıl sonra, s.o. kitaplardan A.Doğan’ın DS ajanı olduğunu okuyup öğrenmişler ve onurlarına yedirememişler. K.Dal 22 yıldan beri A.Doğan’ın avantaları çiğnemeden yuttuğunu görememiş, kimle viski içtiğine dikkat etmemiş, ne yapmış öyleyse... Vay vay? Eminim A.Doğan olmasaydı, İ. Korman TC’de yüksek öğrenim alamazdı, çünkü HÖH kontenjanından okudu. Ve yine A.Doğan olmasaydı 1990 öncesinde olduğu gibi, K.Dal köyünden kara sabanla çift sürmeye ve hayvan bakmaya devam ederdi. Halkımız ne demiş: Sokma akıldan akıl olmaz... HÖH bu iki “savaşçı”ya başka pek çok daha yetenekli kişiye vermediğini vermişti: İktidar, para, avantadan yaşamak... Acaba bu iki yeni “özgürlükçü ve onurlu” lider heveslisi yeni parti kurarken dış ya da iç güçlerle herhangi bir hesaplar içine girdi mi? Girmiştir girmiştir... 1 milyon Evro aldıkları fısıltı gazetesinde manşet. Bildiğiniz üzere, A. Doğan da belirli hesaplarla önceden bağlamıştı kendisini. Örneğin ilgililere verdiği peşin sözler arasında (1) 1989 öncesi Türklerine Pomakların başına gelenden hesap sorulmasına yol vermemek ve (2) BG’de zorunlu Türk dili öğrenmene ana yurtlarında ve okullarda izin verilmesine engel olmak. Hedefler: (1) – Türklerin ve Pomakların belleğinden gördükleri zalimliği silip unutturmak; şanlı direnişleri unutturarak hak ve özürlükler uğruna verilen amansız mücadelede süreklilik ve gelenek oluşumunu köreltmek, yani bilinçlenmeyi çökertmekti. Hedef (2) – Türk çocuklarına 20 yıl daha ana dilini öğretip okutmamakla, vatanımızda Türklerin köklüğün kökünü kazırken, Türk benliğimizi beynimizin ve belliğimizin içinden söküp atmak. Bu iki hedefin gerçekleşmesiyle Bulgaristan Türkü kimliği sayfası olmayan bir tarih olmalıydı. A.Doğan bu işte devletin planlı niyetine yardım etmiştir. El kitabı niteliğindeki bir iki eseri bu konuyu işlemiş ve bir felsefeci olmasına rağmen, insanın kimliğinin ve benliğinin, özünün ve soyunun değişebileceği, daha doğrusu değiştirilebileceği tezini savunmuştur. Tarihsel ve felsefi gerçek ise -bu dünyada hiçbir şeyin öz açısından değişmediğini gösterir. Türk Türktür, Bulgar Bulgardır. Dostum Çingene yazar Georgi Paruşev’in “Hayallerin Hamalları” Kitabında yazdığı gibi, Çingene “kaynatsan da kızartsan da yine Çingenedir!” ve bu gerçeği itiraf eden Paruşev
değil, Bulgarların kendisidir. Bu iddia onlara ait. Ne ki, ne kadar safsaklanırsa safsaklansın, Türkler için de tamamen geçerlidir... A.Doğan’ın tezlerinde “bütünleşen kimliklerden” söz edilmektedir ki, bu da onun kafasına göre, BG Türk etniklerinin benlik ve kimliğinin Bulgar etniğin benlik ve kimliği ile bütünleşmesi anlamında kullanılmıştır. Bulgaristan’da sadece A.Doğan’a karşı kitap yazılmadı, ne yazık ki, milliyetçi kesim, onun yukardaki tezini destekleyici eserler ve öyküler de kaleme aldı. Bunlardan biri Prof. Maksim Mizov’un A.Doğan’a adadığı eserdir. Bu kitapta A.Doğan’ın daha doktora tezinde BG Türklerinin eritilerek yok edilmesi yolundaki fikirlerine ve son 20 yılda viski içerek uyguladığı “sabırla yorma” ve “bayıltma” politikasına yüksek değer verilmektedir. Ne ki, hala bayılan yok, fakat HÖH ağıcından bazı kuru kabuklar düşmeye başladı... Tabii yıllar geçiyor. 22 yıl geçti gitti. Türk çocuklarına ana dilleri, Türk dilinin okullarda ders olarak okutulmaması ısrarında ve Totaliter rejimdeki suçluların cezalandırılmaması konusunda ayak direnmede A. Doğan’ın sabrı taşmıyor. Bulgaristan’da onun masasında viski içenler artıyor, ama lehimizde iş yapan yok... Olan olurken, Kasim Dal ile İsmail Korman’ın sabrı 2012’te taştı. HÖH’ten ayrıldılar. Yeni bir parti kurarak “yine özgürlük” için savaşacaklarmış. Yani oy toplayacaklarmış... Bu özgürlüğün içeriği ne olacak? Bu, 8 kadınla evlenme özgürlüğü mü olacak? Devlet ve halk malını daha fazla çalıp çırpma örgütlüğü mü olacak? Halka her konuda ve her zaman istediğin gibi yalan söyleme özgürlüğü mü olacak???? Açıklamıyorlar. Program gizli. Niyetleri sır. Onurlu olmaya gelince. Herkes onurlu olamaz. Onurlu olmak sorumlu olmak anlamına gelir. A. Doğan’dan maaş alırken sorumluluk gösteremeyen bu lider heveslileri, şimdi de hiçbir konuda sorumluluk gösteremez. Onurlu olmak vijdanlı olmak demektir ki, bu da artık bazılarında karanlık gecede mumla arasan da bulunamayan bir nimet oldu. Daha önce de yazdığım gibi, kuru kabuk fidan sürmez. Özgürlük ve Onur Partisi bana böyle bir masalı anımsatıyor. Sayın okurum, bu iş biraz da bir atı zorla suya götürmek gibi bir şey oldu. Atı zorla suya götürebilirsin ama ata zorla su içiremezsin. Seçime katılabilirsin. Ama halkın oyunu zorla alamazsın. Halkı vicdan ihanetine zorlayamazsın. Çünkü halk vicdanının Bultürk Derneği gibi bekçileri ve savunucuları var. Halkımızın hakları uğruna gerçekten mücadele edenler var. Geçenlerde Sayın Dernek Başkanı Rafet Ulutürk başkanlığında İstanbullu göçmen temsilcileri Sofya’da parlamentoda götürdüler, Başbakan Yardımcısı Tsvetan Tsvetanov tarafından kabul edildiler, sorunları masaya yatırdılar, çözüm yolları bulundu. Bu sorunların arasında 1976’dan önce TC’ye göç etmiş, ama herhangi bir yakını hala BG’de yaşayan soydaşlarımızın BG pasaportu ve kimliği alması, mal ve mülklerinin geri verilmesi gibi hayati önem taşıyan sorunlar da vardır. Bultürk sorunların kesin çözümü için savaşını verirken, Tsvetanov’la Ankara’da AK Parti kongerinde yeniden görüştü. Şimdi de kendi milletvekillerini Sofya parlamentosuna seçtirme ve sorunların yasal çözümünü gündeme getirme yolunda bilgelikle mücadele veriyor. A. Doğanlar ile K. Dallar 22 yıldan beri bu sorunları neden görmek istemedi. Çözdüğü bir sorun gösterin lütfen! Halkın gerçek acı ve derdine mahlem bulmayı hiç düşünmediler. Bugün artık HÖH için asvalt yol ortasında kuru bir karaağaç diyenler var. Ne yazık, bu gidişle trafik engeli oluyoruz. Ne ki bizler, bu hareketi, özgürlüklerimiz ve haklarımız uğruna şanlı savaşımı ne büyük heyecan ve inançla başlatmıştık. Hadi öyleyse “HÖH’ü yıkalım”, yerine “başka parti kuralım” diyenlerin uzantısıdır Kasim Dallar. Öyle ama bu da başka bir masalı getiriyor insanın aklına. Ormanda ağaçlar baltayı yok etmek için karar almaya toplanmış. Tam karar onaylanacak, ağaçlardan biri, “sapı bizdendir,” kalsın demiş. Bizim işler de öyle. Sapı hatırına sabır ediyor bilge halkımız. Ama bardak taştı. Zaman uyanıp direnme, yeni bir birlik kurma zamanı gelip çattı. Baltayı kırmadan sapını değiştirme zamanı kapı çalıyor...
Türk dizileri Balkanlar’da büyük iz bıraktı! 1913 Sofya
Türk dizileri sayesinde Balkanlar’da cep telefonları Türkçe müzik çalıyor, her ülkede Türkçe konuşuluyor Balkan ülkelerinde Türk dizileri ile yıkılıyor. “Kurtlar Vadisi”, “Yaprak Dökümü”, “Binbir Gece” gibi dizilerle popülarite kazanmaya başlayan Türk dizileri, son günlerde zirve yaptı. Bosna-Hersek, Sırbistan, Makedonya, Kosova ve Hırvatistan gibi ülkelerde son yıllarda gösterilmeye başlayan Türk dizileri, “dini, ırkı” farklı olan, birçok konuda birbirleriyle anlaşamayan milletleri ekran başında buluşturmayı başardı. Bölge ülkelerinde gündelik hayatı derinden etkileyen Türk dizileri, artık halkın ve siyasetçilerin en çok konuştuğu
Aylık Siyasi Aktüel Gazete
konuların başında gelmeye başladı. Türk dizilerinde rol alan oyuncular Balkan ülkelerinde ün sahibi, dizilerin müzikleri ise cep telefonlarında en fazla kullanılan müzik oldu. Türkçe sözler ise Balkanlar’da günlük yaşamın bir parçası haline geldi. İZLENME REKORU Balkan kökenli sosyolog ve televizyonlarcılar Türk dizilerinin etkilerini şu sözlerle anlattı: “Diziler sayesinde Türkiye’ye ve İslam dünyasına yönelik birçok ön yargı ortadan kalktı. Sokaklarda Hoşgeldin, Estağfirullah, Tövbe Ya Rabbi’ gibi sözler duyuluyor. Türk dizilerini Balkanlar’da ortalama 2 milyon kişi izliyor. Bu bir rekor.”
Bulgaristan Cumhurbaşkanı Plevneliev Çankaya Köşkü’nde Bulgaristan Cumhurbaşkanı Rosen Plevneliev, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün davetlisi olarak resmî bir ziyaret gerçekleştirdi. Gül, Bulgaristan Cumhurbaşkanı Rosen Plevneliev ve heyetini Türkiye’de ağırlamaktan büyük bir memnuniyet duyduğunu belirterek, ‘’Türkiye ile Bulgaristan, ilişkilerini iki komşu ülkenin normal ilişkilerinin çok daha ötesinde düşünmekte ve ilişkilerimizi büyük bir samimiyet, büyük bir dayanışma ve işbirliği içinde ele almaktayız. Aslında dost ve akraba olan iki ülkeyiz. Bu bakımdan bu anlayış içerisinde sayın cumhurbaşkanı ile hem baş başa hem de heyetler arasında gayet güzel görüşmeler gerçekleştirdik’’ diye konuştu. Plevneliev’in, Cumhurbaşkanı olarak Türkiye’yi ilk kez ziyaret ettiğini seçildikten sonra ilk telefonla görüştüklerini. Şikago’da NATO toplantısında biraraya geldiklerini kaydetti. Son 4 sene içerisinde karşılıklı 4 kez cumhurbaşkanlarının birbirini ziyareti olduğu. Bu bile ilişkilerimizin en iyi göstergesi. İlişkilerimizin mükemmeliyetine bir örnekte vermek isterim. Bulgaristan nüfusu 7.3 milyon biliyorsunuz. 1.2 milyon kişi Bulgaristan’dan Türkiye’yi ziyaret ediyor, her sene. Yani her 7 kişiden birisi ziyaret ediyor. Bunlar karşılıklı duyulan sevgi ve muhabbetin bir ne-
700 Ton Altın Cevheriyle Kayboldu ABD’de İpek Yolu Festivali Bu ilginç ev 1 milyon sterlin!
Rusya’nın doğusunda 700 ton altın cevheri taşıyan bir geminin fırtına nedeniyle kaybolduğu bildirildi. Yetkililer, Rusya’nın Nesan kentinden Okhotsk Denizi’ndeki Feklistov Adası’na giden geminin dün imdat çağrısı yaptığını, daha sonra gemi ile iletişimin kesildiğini söyledi. Polymetal madencilik şirketi tarafından kiralanan gemi, 700 ton altın cevherini işlenmesi için Feklistov’a götürüyordu. Şirket, altın cevherinin piyasa değeri ile ilgili herhangi bir açıklama yapmadı. Düşük oranda altın içeren altın cevherini taşıyan gemide 9 mürettebat bulunuyordu.
ticesidir. Böyle güzel bir alt yapı üzerinde tabi ki ekonomik işbirliğimizi, diğer konulardaki işbirliğimize çok önem veriyoruz. Bugün onları detaylı bir şekilde konuştuk’’ ifadelerini kullandı.
Türk dünyasının ortak kültür mirasını tanıtan festival 36 bin ziyaretçiyi ağırladı. ABD’nin Houston kentinde onbinlerce ABD’li, Türk dünyasının ortak kültür mirasını tanıtan İpekYolu Festivali’ni ziyaret etti. Festivalin kapanış gecesinde Rafet El Roman sahne aldı. .ABD’nin güney eyaleti Teksas’ın Houston kentinde Strafford Belediyesi sınırları içinde 60 dönümlük bir arazi üzerine 7 odalı devasa bir “Türk otağı” şeklinde inşa edilen festival alanı, 4-7 Ekim’de Türk ve Amerikalıların akınına uğrarken, festivalin kapanışını pop müziğin deneyimli ismi Rafet El Roman gerçekleştirdi. 4 gündür pop müzikseverlerin beklediği Rafet El Roman, iki saatten fazla sahnede kaldı ve özgün repertuvarı ile binlerce hayranını coşturdu. Roman, ’Macera dolu Amerika’adlı şarkısını Türk popunun genç isimlerinden Yusuf Güney ile birlikte seslendirdi. Teksas’ın yazılı ve görsel basınında da geniş yer bulan festival, 4 günde 12 bini öğrenci, toplam 36 bin ziyaretçiyi ağırladı. ‘Festivali geleneksek hale dönüştürmek istiyoruz’. Türk dünyasının ortak kültür mirasını tanıtan İpek Yolu Festivali’ni organize eden Amerika Avrasya Konseyi’nin Başkanı Kemal Öksüz, bir buçuk yıl sonraikincisidüzenlenenvebüyükbirkitleninilgigösterdiğifestivaligelenekselhale getirmek istediklerini söyledi. Bu arada, Amerika’da Türk devletlerinin dayanışma ve birlikteliğine sahne olan ve hazırlıkları aylar süren festivalde Türk toplumunun yüzlerce gönüllüsünün de görev alması, festivalin başarıyla geçmesine ve maliyetlerinin düşük tutulmasına yardımcı oldu.. Gönüllü ebeveynlerin çocukları ise, festivalin en şanslısı grubu oldu. Çocuklar gerek hazırlık gerek festival süresince lunaparkta ve kendileri için oluşturulan alanda gece karanlığına kadar doyasıya vakit geçirdi.
İngiltere’de asma köprüyle anavatana bağlanan ve bir eşi olmayan ilginç ev, 1 milyon sterline satıldı. Lord ve Lady Long çifti, ülkenin en çok fotoğrafı çekilen evi durumundaki evlerini, aşağıda bulunan plajın gürültüsünden bezdikleri için sattı. Towan adasındaki ev, asma bir köprüyle anavatana bağlanıyor. Towan, dünyada meskun olan en küçük adacık olarak kabul ediliyor. Evi kimin aldığı açıklanmadı.
Bulgaristan’da İslam’ı seçen papaz, Müslüman halk ile Ortodoks Hristiyanlar arasında 200 yıldan beri devam eden ortak Aşure günü kutlamalarına darbe vurdu. Sofya’daki “Sveti İvan Rilski” Ruhban Okulu’nda bugünkü PlovdivMitropolitiNikolayileaynısınıftaokuyanAtanasMihaylov, Sofya’da 20 yıl boyunca papazlık ve kilise encümenliği yaptı. Bir süre önce ruhani işleri bıkakan Mihaylov, din değiştirerek Müslümanlığı seçti. Sofya müftüsü Mustafa İzbiştali, 27 Kasım günü Sofya Banya Başı Camii’nde ikindi namazından sonra Atanas Mihaylov’un Abdullah adını alarak İslam’ı seçtiğini ilan etti. Abdullah adılı alan Mihaylov, “bilgi ve hakikatı arayan biriydim, bu arayış beni İslam dinini kabul etmeye götürdü” açıklamasında bulundu. Din değiştiren papaza İslam’ı kabulüne dair tasdikname sunan Müftü, bu fotoğrafı Müftülüğün internet sitesine koydu ve “Papaz İslam’ı seçti. Ya Rabbi bizi doğru yolu
gösteren rehberliğin için sana dua ediyoruz, bizi sapmışların yoluna düşmekten koru” ifadelerini kullanınca ülke karıştı.
Türkiye’nin En Yüksek Barajı Açılıyor 2 0 Y ı l l ı k P a p a z M ü s l ü m a n O l du Artvin İl Merkezini Erzurum İl Merkezine bağÇoruh Nehri üzerinde layan Devlet Karayolu üzerinde yer alan ve Kızılırmak üzerine kurulan 9 barajdan biri olan Türkiye’nin 5. büyük hidroelektirik santraliaçılıyor. Sahip olduğu 249 metre gövde yüksekliği ile Türkiye’nin en yüksek, Dünya’nın 6. yüksek barajı olan Deriner Barajı tamamlandı. Deriner Barajı ve HES, Doğu Karadeniz Bölgesinde Çoruh Nehri üzerinde ve Artvin İl Merkezini Erzurum İl Merkezine bağlayan Devlet Karayolu üzerindeki köprünün 5 km menbasındadır. Orman ve Su İşleri Bakanlığı DSİ Genel Müdürlüğü’nce yaptırılan, 249 metre gövde yüksekliğiyle kemer baraj sınıfında Türkiye’nin birinci, Avrupa’nın üçüncü, dünyanın 6’ıncı en yüksek barajı Deriner, 12.12.2012 tarihinde hizmete açılacak.
1998 yılında yapımına başlanan Deriner Barajı, Türkiye’de üretilen hidroelektriğin yüzde 6’sını karşılayacak. Toplam gövde hacmi 3 milyon 400 bin metreküp olan barajda, 1 milyar 920 milyon metreküp su depolanacak. Yıllık 2 milyar 118 milyon kilovat saat enerji üretilmesi planlanan Deriner Barajı ile HES sayesinde yaklaşık 685 bin kişinin yıllık elektrik ihtiyacı karşılanacak.
MÜFTÜ GERİ ADIM ATTI AMA...
Bulgar Ortodoks Kilisesi, Mihaylov’un Bulgar kilisesiyle bağlantılarını kopardığını belirterek müftülüğün beyanatının gerçeği yansıtmadığını ve Hristiyanlara hakaret içerdiğini ilan etti. Bulgar basını da papazın Müslüman birine aşık olduğu için din değiştirdiğini öne sürdü. Tepkiler üzerine müftülüğün sitesindeki açıklamanın başlığı “Eski papaz Müslüman oldu” diye değiştirildi ve Kuran’dan alıntı yapılan ayet de metinden çıkarıldı. Ancak müftünün bu hareketi de tansiyonu düşürmedi.
Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği’nin Faaliyetlerinden
ABD’liYazarJastinMAKBULTÜRK ve UHÖH Başkanı Güner TAHİR Sofya’da KARTİileİstanbulda TRT TÜRK Ekibi BULTÜRK Genel Merkezinde
Konya İşadamlarının düzenlediği Mitinginde Bulturk’te yerini aldı
Bulgaristan Cumhurbaşkanı BULTÜRK Ekibi ile
Azerbaycan Sınırında bulunan Köyleri dolaşırken Başbakan Yrd. Tsvetan Tsvetanov ile Parlamentoda