BULTÜRK Gazetesi 67.Sayı

Page 1

1913 Sofya

Yıl: 8

Aylık Siyasi Aktüel Gazete

Sayı: 67

Aralık - 2012

Bilgi Ordusu Bizim Ordumuz, Bilip Öğretmek Bizim Borcumuz

Türk Dünyası Kurultayına İlk defa Bulgaristan’dan bir Türk Parti Lideri Katıldı. UHÖH Partisi Genel Başkanı Güner TAHİR

15.Türk Dünyası gençlik günleri ve kurultayı, istanbul’da 15. Türk Dünyası Gençlik Günleri ve Kurultayı “Dilde , Fikirde , İŞTE Birlik “ şiarının etrafında DTGB Bir Araya gelerek 16 - 19.12.2012 Tarihinde İstanbul - Hilton Otelinde XV . Dünya Türk Gençlik Günleri ve Kurultayı Başladı. Dünya Türk Gençliğini İsmail Gaspıralı’nın “ Dilde , Fikirde , İŞTE Birlik “ sloganı altında birleştirmek ve tum Dünyanin Türk halklarının Sorunları uzerine dikkatileri çekmek icin İstanbula geldiler . Bugün İstanbulda 15. Türk Dünyası Genclik Günleri ve Kurultayının açılışı Dünya Türk Gencler Birliği (DTGB) Başkanı Ekrem Abdullayev yaptı. Ardından Türk Konseyinin Başkanı Halil Akıncı, Azerbaycan Gencler Bakanlığı Müsteşarı İntikam Babayev, İrak Gencler-Bakanlığı Yrd. İrak Milletvekili Fevzi Ekrem Terzioğlu, Bulgaristan parlamentosunun 37.38.Milletvekili ve Ulusal Hak ve Özgürlük Partisi Genel Başkanı Güner Tahir, BMT-nin Azerbaycandakı temsilcisi, büyükelçi Fikrət Akçura, İstanbul Vali Yrd. Harun Kaya ve Türk Bölgelerinden gelen Başkanlar birer konuşma yaptılar. Devamı 15’de

Başbakan Erdoğan’ın OECD’nin raporuna göre, Türkiye birUlusa Sesleniş Konuşması

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 2012 yılının son Ulusa Sesleniş konuşmasında bir yılda yapılan faaliyetlere değinerek, demokratikleşme, insan hakları, adalet, hukuk devleti alanlarında Türkiye’ye sınıf atlattıklarını savundu. 2012 yılında gerçekleştirilen projeleri ay ay anlatan Erdoğan, Ocak ayında, İstanbul’da, 150 yıllık rüya olan Marmaray’ın ilk kaynak törenini gerçekleştirildiğini anımsattı. Devamı 3’te

Rafet ULUTÜRK Bulgaristan Türkleri

BAŞYA ZI

Kültür ve Hizmet Derneği Genel Başkanı

Osmanlı ve İslam Medeniyeti

1299 yılında temeli atılan Osmanlı İmparatorluğu İslam medeniyetinin en büyük ve en ihtişamlı imparatorluklarından biridir. Adalet ve hoşgörüye dayalı devlet anlayışı; hakimiyeti altındaki topraklarda izlerini bıraktığı üstün mimarisi; tekstil alanında, hat sanatında, eğitimde geliştirdiği mükemmel yapısı ile Batı dünyası için önemli bir örnek teşkil etmiştir. Osmanlı sultanlarının nezaketi ve sanat zevki, Batılılar tarafından hayranlıkla anılıyor, Osmanlı topraklarını gören Batılılar gördükleri ihtişamdan derinden etkileniyorlardı. Devamı 3’te

çok gelişmiş ülkeyi geride bırakıyor OECD’nin ‘’2060’a Bakarken: Uzun Vadeli Küresel Büyüme Beklentileri’’ raporundaki verilere göre, 2011-2060 yılları arasındaki dönemde yüzde 5,1’lik ortalama büyüme hızıyla dünyada en çok Hindistan’ın büyümesi bekleniyor. Hindistan’ı yüzde 4,1 ile Endonezya ve yüzde 4 ile de ‘’dünyanın üretim merkezi’’olarak adlandırılan Çin’in takip etmesi bekleniyor. Bu ülkeleri de yüzde 3,1 ile Suudi Arabistan, yüzde3ileGüneyAfrikaveMeksikaizleyecek. OECD’nin tahminlerine göre, 2011-2060 yılları arasındaki dönemde Türkiye, ortalama büyüme hızında 7. sırada yer alıyor. Türkiye’nin bu dönemde ortalama yüzde 2,9 büyümesi ve aynı dönem için büyüme ortalaması beklentisi yüzde 2,1 olan ABD’yi,

yüzde 2,1 olan İngiltere’yi, yüzde 1,9 olan Rusya’yı, yüzde 1,3 olan Japonya’yı ve yüzde 1,6 olan Fransa’yı geçmesi bekleniyor. Bu dönemde büyüme hızı beklentisinde yıllık ortalama yüzde 2,8 ile Brezilya ve yüzde 2,7 ileArjantin de Türkiye’yi geriden takip edecek.

‘Rumeli Balkan gecesi’ne katılan Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Altepe, Balkanlar’daki Müslümanların Sultan Murad-ı Hüdavendigar’ın kendilerine bir emaneti olduğunu belirterek, Balkanlar’a sahip çıkmayı görev bildiklerini söyledi. Başkan Altepe, Ak Parti Sakarya Milletvekili Hasan Ali Çelik, Sakarya Valisi Mustafa Büyük ve Sakarya Büyükşehir Belediye Başkanı Zeki Toçoğlu’yla birlikte Erenler Belediyesi Kültür Merkezi’nde Sakarya Makedonya ve Tüm Göçmenler Derneği tarafından düzenlenen Rumeli Balkan gecesine katıldı. Gecede konuşan Başkan Altepe, Balkan kültürünün yaşatılması ve gelecek nesillere sağlıklı şekilde aktarılması konusunda kendilerine büyük görevler düştüğünü söyledi. Devamı 3’te

Kazakistan’ın Bakü Büyükelçisi Serik Primbetov, Kazakistan Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev’in “Strateji 2050” planının tanıtımı ve iki ülke ilişkilerinin değerlendirilmesi ile ilgili basın toplantısı düzenledi. Büyükelçi Primbetov, Kazakistan’ın strateji planını Nursultan Nazarbayev’in 16 Aralık’ta halka yaptığı yıllık ulusa sesleniş konuşmasında açıkladığını bildirdi. Primbetov söz konusu planının devletçilik ilkesinin geliştirilmesi, işadamı ve yatırımcılara destek, eğitim ve sağlık sisteminin iyileştirilmesi, ekonomik sistemin liberalleştirilmesi, büyük hacimli özelleştirmelerin önünün açılması, para ve kredi politikalarının yeniden gözden geçirilmesi, yabancı yatırımlar için daha uygun bir ortam oluşturulması ve yolsuzlukla mücadeleyi öngördüğünü söyledi. Büyükelçi, ülkesinin Azerbaycan’ı stratejik partner olarak gördüğünüifadeederek,gelecekyıliçerisindeCumhurbaşkanı Nazarbayev’in Bakü’yü ziyaret edeceğini de sözlerine ekledi. AZERBAYCAN İLE KAZAKİSTAN’IN TİCARET HACMİ ARTTI Devamı 7’de

Dünya Türk Gençleri Biz Ötükenden bu yana; Özgür yaşayan, zincirleri kıran bir ırkın evlatlarıyız. Karanlık yerlere ışık ve medeniyet götüren, adalet ve şefkatiyle, kılıçları güle çeviren, kölelere hürriyet veren, hizmetleriyle insanlığa efendilik yapan cihana hükmeden Devletler kurmuş Ataların evlatlarıyız. Onlara layık evlatlar olabilmemiz için: Elimize, belimize, dilimize, işimize, eşimize, aşımıza sahip çıkmalıyız. Burçlarda dalgalanan bayrakların gölgelerinde; damarlarında asil Türk kanı taşıyan bütün kardeşlerimizin özgür olarak yaşamalarını sağlamalıyız. Dilde, fikirde ve işte, bir olarak; Adriyatik denizinden Çin Seddine kadar değil, bütün dünyada yaşayan insanların yaratılış sırlarına uygun olarak birbirlerini kucaklayıp, dostça yaşamalarını sağlamalıyız. Türküm deyip; Türkle gülen, Türk için çalışan bütün insanlar, ayrı bayraklar altında olsalar dahi Türk kimliği altında yaşamalarının onur ve şerefiyle, mazlum milletlerin gasp edilmiş olan haklarının ve itibarlarının iade edilmesini sağlamalıyız. Sömüren değil paylaşan, ağlatan değil güldüren, zulüm eden değil okşayan, öldüren değil yaşatan, ruhlara sahip olan, Tanrı tarafından övülmüş insanlığın güvencesi Türk Milletinin Çalışkan Gençleri: İnsanlık ve kâinat bizim omuzlarımızda yükselecektir. Damarlarımızda akan asil kan bunun teminatıdır. İnsanlığın ve kâinatın mutluluğu için Ne Mutlu Türküm Diyene!

Rafet ULUTÜRK

Başkan Altepe: “Balkanlar’a Bakü’de Kazakistan’ın “Strateji H i z m e t G ö r e v i m i z ” 2050” Planının Tanıtımı Yapıldı Sakarya’da

Türkiye’den 10 Üniversite

Dünya Listesinde

Türkiye’den on üniversite en iyiler listesine girmeyi başardı. Türkiye’den 10 üniversite, ‘’en iyi dünya üniversiteleri’’ sıralamasında ilk 500’e girdi. Değişik ülkelerin geçen yıl açıkladığı “en iyi dünya üniversiteler” sıralamasına göre, ilk 500’de ODTÜ, İstanbul, Hacettepe, Ankara, Ege, İTÜ, Bilkent, Gazi, Boğaziçi ve Koç üniversiteleri yer aldı. ODTÜ, 8 kurumca yapılan sıralamanın 5’ine girerek en fazla listeye giren üniversite olurken, İstanbul Üniversitesi de 4 listeye girdi.


2

Bulgaristan Türklerinin Sesi

“1963’te Tetikledik, 1974’te Türk İstilasına Kapı Açtık” Dr.Hasan ÖZTÜRK Kıbrıs Rum Yönetimi eski bakanlarından, bir dönemin etkili ismi Nikos Rolandis, Rumların başlarına gelen her şeyin sorumlusunun yine kendileri olduğunu açıkladı. Rolandis, “1963’te taksimi tetikledik, 1974’te olacağına hiç inanmadığımız Türk istilasına kapı açtık… S-300’leri satın alarak 270 milyon doları Girit’in dağlarına gömdük… İtibarımızı kaybettik” dedi. Güney Kıbrıs’ta yayınlanan gazetelerden Politis, “İnanılmaz Bir Paradoks” başlığıyla yayınladığı makalesinde, Rolandis’in 1974’te hayatları ve mallarıyla birlikte her şeyin alaşağı olduğunu, ancak o zaman darbe ve Barış Harekatı’nın yaşandığını hatırlattı ve ekonomik krizi kastederek, “şimdi hayatımızı istila eden kim?” sorusunu sorduğunu yazdı. Rolandis, Rum ekonomisinin (17 milyar Euro veya 22 Milyar Dolar) Avrupa ekonomisinin (20 trilyon Dolar) binde biri ve dünya ekonomisinin (60 trilyon Dolar) on binde üçü kadar olduğuna işaret etti. Dünya ve Avrupa ekonomisine katkılarının yok denecek kadar az olduğuna dikkat çeken Rolandis, küçük olmalarına karşın yine başlarını belaya soktuklarını vurguladı. “1963’TE TAKSİMİ TETİKLEDİK, 1974’TE OLACAĞINA HİÇ İNANMADIĞIMIZ TÜRK İSTİLASINA KAPI AÇTIK, 1983’TE BM İNİSİYATİFLERİNİ REDDETTİK, ŞİMDİ DEVLET TIRNAK İŞARETİ OLMADAN İLERİ GÖTÜRÜLÜYOR” Rolandis; “Şimdi hayatımızı istila eden kim? Maalesef suçlu da istilacı da yine biz kendimiz ve bazı liderlerimizdir” vurgusunu yaptıktan sonra tezine delil olarak şunları gösterdi: “Bu, Kıbrıslı Rumların ve Helenizm’in vakıaları yanlış değerlendirmesi ve acı bedelini ödediğimiz ilk misal değil. Anayasa’yı değiştirmeye kalkıştığımız 1963’te başımızı belaya soktuk ve taksimi tetikledik. 1974’te milletlerarası camianın güçlülerini ve Türkiye’yi yanlış değerlendirdik, Rum-Yunan darbesi aracılığıyla, olacağına hiç inanmadığımız Türk istilasına kapı açtık. Geçen yıllar içerisinde Kıbrıs meselesine dair çözümleri birbiri ardına reddederek meselemizi çözülemez halden çözümsüz hale getirdik. 1983’te, bize gelen, ‘devlet’ ilan edileceği uyarılarına karşın BM’nin inisiyatifini reddettik. Dışişleri Bakanlığı görevimden istifa etmem

Televizyon ve Cep Telefonu Hasta Ediyor

Son senelerde hayatımızın adeta ayrılmaz bir parçası haline gelen pek çok elektronik alet var. Cep telefonları… televizyonlar… mikrodalga fırınlar… bilgisayarlar… yazıcılar… fotokopi makineleri… DVD oynatıcılar… bunlardan bazıları. Bunların elbette büyük kolaylıklar getirdiği… daha rahat yaşamamızı sağladığı… iletişim imkanlarını müthiş şekilde artırdığı… bir gerçek, ama bu aletler ‘bilinçsiz kullanıldığında’ faydadan çok zarar da verebiliyor. Bu hafta basında yer alan iki haber televizyonların özellikle çocuklarımızın ruh ve beden sağlığı üzerine olan olumsuzluklarının hangi boyutlara vardığını açık bir şekilde ortaya koyuyordu. Fransa’ da televizyon yasağı Geçen hafta Fransa’da televizyon ve radyo programlarını denetleyen Yüksek Görsel-İşitsel Konsey, televizyon kanallarının 3 yaşından küçük çocuklara yönelik TV şovları yayımlamasını, gelişim sürecindeki çocukları olumsuz etkilenebilecekleri gerekçesiyle yasakladı. Konsey, ebeveynleri de uyararak bebeklerini, Baby TV, BabyFirst TV gibi yurtdışından yayın yapan kanallardan uzak tutmalarını istedi. Konsey, önceki gün aldığı kararın 3 yaşından küçük çocukların televizyonun etkisinden koruma amacı taşıdığını bildirdi. Yetkililer, televizyonun üç yaşın altındaki çocukların zeka gelişimini olumsuz etkilediğini düşünüyor.

de aynı zamana denk gelir. Bu ‘devlet’ maalesef bugün başkaları tarafından tırnak işareti (“) kullanılmadan devlet olarak ileri götürülüyor. “ S - 3 0 0 ’ L E R İ S AT I N A L A RAK 270 MİLYON DOLARI GİRİT’İN DAĞLARINA GÖMDÜK” Bütün partiler (tek istisna liberallerdi) S-300’lerin satın alımı ve getirilmesini ileri götürürken 1998’de 270 milyon doları Girit’in dağlarına attık. 2000-2001’de Menkul Kıymetler Borsası yüzünden başımız belaya girdi. 2012’de de mekanizmaları, hayatımızı ve ekonomimizi önemli ölçüde yerle bir edecek olan Troyka ile başımızı belaya soktuk. Doğal olarak geldiğimiz bu noktada, Troyka olmazsa, yerle bir olacak ne hayatımız ne de ekonomimiz kalır. Olumsuz geçmişimizi değerlendirdiğimde bugün beni endişelendiren, petrol ve doğalgaz perspektifleridir. İki ana korkuma yeniden vurgu yapmak isterim: “TAKTİK DEĞİŞTİRMEZSEK ÖNÜMÜZDEKİ 30 YIL İÇİNDE YENİDEN BİR KADER ANI YAŞAYACAĞIZ VE MAALESEF TÜRKİYE’NİN GEÇMİŞTE OLDUĞU GİBİ, PEKÇOK HAKLI BAHANESİ OLACAK” 1- Hidrokarbonlar konusunu çok yanlış yönettiğimize inanıyorum. Bunları Kıbrıs meselesinin ve daha geniş ölçekli Kıbrıs-YunanistanTürkiye meselesinin çözümüne katalizör olacak

şekilde yönetmiyoruz. Yataklar tüketilene kadar petrol ve doğalgaz önümüzdeki 30-50 yıl içinde bölgemizde olacak. Bunlar küçük bir ülke için çok uzun süre çok büyük bir zenginlik teşkil ediyor. Bölgemizde, hemen yanımızda güçlü ve tehlikeli bir talibi, Türkiye var. Taktik değiştirmezsek nihayetinde, önümüzdeki 30 yıl içerisinde yeniden bir kader anı ile yüz yüze gelerek başımızı belaya sokacağımızdan korkuyorum. Tıpkı, çoğunda aldığımız uyarılara kulak asmadığımız diğer örneklerde olduğu gibi... Maalesef Türkiye’nin bizimle ilgili, tıpkı geçmişte olduğu gibi, muhtemel hareketini haklı gösterecek pek çok bahanesi olacak. 2- Keşif çalışmalarını 1998’de başlattığım doğalgaz bu aşamada bize finansman sağlayamaz çünkü henüz prosedürün başlarındayız. Bu gerçektir, kendimizi kandırmayalım. Doğalgazın ticari açıdan kullanılabilir olabilmesi için daha şu aşamaların tamamlanması gerekir: a) Kalitesinin teyidi için 12’nci parselde 1-2 sondaj daha yapılması gerekir b) Denizaltı boru hattı ve doğalgaz sıvılaştırma kara terminali için yatırımcı ve finansörler gerekir (boru hattının maliyeti 1,5 milyar, terminalin maliyeti 10-12 milyar Euro) c) Bu devasa meblağın bulunabilmesi için 20-25 yıl yetecek doğalgaz saptanması, önümüzdeki 20-25 yıllık erişim olanakları ve satış fiyatının hesaplanması, Kıbrıs ve bölgedeki siyasi ve askeri tehlikenin olumlu değerlendirilmesi gerekir. d) Doğalgazın çıkarılm a s ı n a b a ş l a n m a s ı g e r e k i r. “HEM ADIMIZI HEM GÖZÜMÜZÜ ÇIKARDIK, İTİBARIMIZI KAYBETTİK” Bir Kıbrıs deyişi ‘Adın çıkacağına gözün çıksın’ der. Biz maalesef her ikisini de çıkardık. Mesellerimizi zamanında fark edemedik, çarpıttık ve itibarımızı kaybettik.” - LEFKOŞA Bulgaristan voleybolcularının Londra’daki temsili de layık idi. Olimpiyat Oyunları öncesindeki sakandallar, Londra’daki oyunlar için zor sıralama, antrenör Radostin Stoyçev ve takımın yıldızları Matey Kaziyski ve Andrey Jekov’un takımdan ayrılmasından sonra millilerimiz, voleybol turnuvası çerçevesinde dörBulgaristan voleybolcularının Londra’daki

İmza: Dünya Sağlık Örgütü Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) Kanser Araştırmaları Kurumu, cep telefonu kullanımının beyin kanseri yapabileceği uyarısında bulundu. Uluslararası Kanser Araştırma Merkezi’nin himayesinde Fransa’da yapılan toplantıdan sonra açıklama yapan çalışma grubunun başkanı Jonathan Samet, “toplanmaya devam eden kanıtların cep telefonunun şüpheli kanser yapıcı sınıflamasına alınması gerektiğini gösterdiğini” belirtti. 14 ülkeden 31 kanser uzmanının yaptığı toplantıdan sonra konuşan Samet, bu sınıflandırmanın cep telefonunun kanser yapmariskiolduğuvekanserriskiileceptelefonuarasındakiilişkinin yakından izlenmesi gerektiği anlamına geldiğini bildirdi. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), cep telefonunun beyin kanseri yapabileceğine ilişkin yeni bulgulara erişildiğini Londra’dan da bildirdi. DSÖ Kanser Araştırmaları Kurumu’na (IARC) göre, “mümkünse cep telefonundan uzak durmak, kullanmamak en iyisi.” DSÖ kanser yapıcı maddeler için 5 sınıflandırma yapıyor. Grup 1’de kanser yapanlar, Grup 2a’da muhtemel kanserojenler, Grup 2b’de olası kanserojenler, Grup 3’te kansere neden olmayanlar ve Grup 4’te henüz sınıflandırılmayanlar yer alıyor. GİZLENEN GERÇEKLER Nobel ödüllü Amerikan onkolog Devra Davis cep telefonlarıyla ilgili sarcısı bir kitap yazdı; 6 yıl öncesine kadar güvenli zannederdim. Ama öyle deney sonuçları gördüm ve baskıya şahit oldum ki, artık sağlığa alarm derecesinde zararlı olduğunu düşünüyorum. Devra Lee Davis Dünyanın en önemli kanser uzmanlarından biri olarak bilinen Nobel ödüllü Amerikalı Devra Davis, yeni kitabı “Disconnect” (Bağlantıyı kes) ile gündeme oturdu. Davis, cep telefonlarının sağlığa etkileri konusunda “küresel bir alarm durumu” ilan edilmesi gerekirken, cep telefonu endüstrisinin büyük çabaları sonucunda bu cihazın zararlarını göstermeye çalışan saygın bilim adamlarının karalandığını, hatta dünyanın bir numaralı sağlık otoritesi Dünya Sağlık Örgütü’nde (WHO) bile cep telefonu zararları konusunda entrikalar döndüğünü yazdı. İşte Pittsburg Üniver-

sitesi Onkoloji Departmanı direktörü olan ve sayısız ödüle layık görülen Davis’in kitabından çok çarpıcı satırbaşları: Bir bilim adamı olarak bundan 6 yıl öncesine kadar cep telefonlarının güvenli olduğuna inanıyordum. Hükümetlerin, sağlık kurumlarının insan sağlığını böylesine tehdit edeceğinden şüphelenilen bir cihazın tüm dünyada hızla yaygınlaşmasına bile bile izin vermeyeceklerini düşünüyordum. Ancak son 6 yılda öğrendiklerim beni bu düşünceden vazgeçirdi. Kanserli bir hücrenin şu anki modern cihazlar tarafından tespit edilebilmesi için binlerce kez bölünüp çoğalması gerekiyor. Ambulans aramak için kullandığınız cep telefonu aslında ambulansı aramanızın ana sebebi olabilir. Sigorta şirketleri cep telefonu firmalarına sigorta hizmeti vermiyor çünkü bu firmaların ileride cep telefonlarının ileride sağlık sorunlarından zarar gören insanların açacağı davaların hedefi olacağını düşünüyorlar. 25 yaşına kadar insanların beyinleri gelişmeye devam eder. Çocuklar bundan 5 sene öncesine kadar bu kadar yoğun bir elektromanyetik dalgaların yoğun olduğu bir ortamda yaşamıyordu. Son araştırmalar açıkça ortaya koyuyor ki radyo dalgaları da yarattıkları radyasyonla yaşayan hücrelerin bozulmasına sebep olabiliyor. Bu zarar çocuk beyinleri için çok da riskli. Rus bilim adamlarının cep telefonu kullanan 5-12 yaş arası çocuklar üzerinde yaptıkları 5 yıllık araştırma sonucunda bu çocukların cep kullanmayan yaşıtlarına oranla beyin kapasitesinde düşme, dikkat dağınıklığı ve öğrenme bozuklukları görüldü. İşte kanıtlar İnsanlarda kansere yol açtığı bilinen maddelere maruz kalan fareler de mutlaka ama mutlaka bu hastalığa yakalanıyor. Bu nedenle farelere başka maddelerden gelecek zararların da insanları aynı şekilde etkileyebileceği düşünülerek cep konusunda fareler üzerinde birçok araştırma yapılıyor.

CEP TELEFONU KANSER YAPIYOR

F i z i k Tedavi Nedir?

Hastalıkların tedavisinde fizik ajanların (ısı, hareket ışın, elektrik) kullanıldığı bir tıp dalı. Fizik tedavi, vücudun motor (hareketle ilgili) fonksiyonlarını etkileyen hastalık veya ağrıların tedavisini, hastaların rehabilitasyonunu (eski hale getirilmesini) sağlayarak yapan bir uzmanlık dalıdır. Bu sebeple “fizik tedavi-rehabilitasyon” bilim dalı olarak da adlandırılır. Fizik tedavi hastaların daha rahat ve verimli bir hayata dönmesini gaye edinirfizik tedavi Esas itibariyle insan vücudu muhtelif enerji şekillerinin husule geldiği muazzam bir yapıdır. Bu muazzam yapı içinde meydana gelen fiziki ve kimyevi olaylar, sıcaklık, mekanik hareket gibi neticeler sağlar. Organizmanın kendi içinde meydana gelen bu fizik enerji şekillerinin yanında dışarıdan da fiziki enerjilerin verilmesi ve enerji şekli ve dozuna göre vücutta çeşitli değişikliklerin meydana getirilmesi mümkündür. Fizik tedavi vasıtalarının hemen hepsi, insan vücuduna cilt yoluyla tatbik edilen vasıtalardır. Derimiz sadece koruyucu değil, daha birçok vazifesi olan bir organımızdır. İç organların bir kısmı, hemen üzerlerindeki bir kısmı da daha uzak noktalardaki deriyle, sinirleri vasıtasıyla sıkı bir temas ve münasebet halindedir. Deriden yapılan tesirler ile iç organlarda ortaya çıkan olaylara revülsiyon denir. Genel olarak fizik tedavi, deri ve derialtı dokusunda, damarlarda değişiklikler husule getirip, metabolizmaya tesir etmek için kullanılır. Tarihin çok eski devirlerinden beri insanlar, fiziki ajanları, hastalıkların tedavisinde kullanmışlardır. Başlangıçta güneş, tabii sıcak su kaynakları, torpidobalığının elektrik deşarjları gibi tabii fizik enerji kaynaklarını tedavi vasıtası olarak kullanan insanlar, teknik ilerledikçe yeni fiziki kaynakları hastaların istifadesine sunmuşlardır. Sun’i fizik vasıtalarının tedavi sahasında kullanılmaya başlanmasındaki en mühim amil, elektrik enerjisinin keşfi ve kullanılmaya başlanmasıdır. Elektriğin hastalıkların tedavisinde kullanılmaya başlanılması ise 18. yüzyılda Benjamin Franklin tarafından gerçekleştirilmiştir. Fizik tedavi bir tıbbi servis olarak Birinci Dünya Savaşından sonra gelişti. Bu gelişmeye çocuk felci salgınları ve savaşların sonucunda ortaya çıkan sakatlanmış genç insan yığınları sebep oldu. Daha sonraları fizik tedavi, kırık, yanık, verem, bel ağrıları, bayılmalar ve sinir harabiyetleri ile de ilgilendi. Fizik tedavi, ortopedik cerrahi ile de yakından ilgilidir. Bundan başka hemen her tıp dalında uzmanlaşmış hekimler tarafından fizik tedavi hastalara sık olarak tavsiye edilmektedir. Fizik tedavinin amaçları şöylece özetlenebilir: Ağrının giderilmesi,kuvvetvehareketgibifonksiyonlarınyeniden sağlanması, zaruri hareketleri yapabilmesi için hastaya gereken eğitimin verilmesi, vücudun çeşitli fonksiyonlarının ölçülmesi. Bu son konudaki testler: Kas kuvveti, eklem hareketlerinin derecesi, soluk alma kapasitesi, kalp fonksiyonlarının ölçülmesi gibi konuları ihtiva eder. Tedavi tipleri: Sık kullanılan metodlar şunlardır: Isı, masaj,hareket(egzersiz),elektrikakımıvefonksiyoneleğitim. Isı:Genellikletedaviedilenbölgedeağrıyıazaltıcıvedolaşımı tenbih edici etkisi sebebiyle kullanılır. İnfrared lambaları,kısadalgalıradyasyonveyadiatermiakımları,sıcak nemli kompresler, sıcak su, erimiş haldeki parafin mumu veya ultrason (ses ötesi) dalgaları şeklinde uygulanır. Masaj: Temelde dolaşıma yardımcı olmak, ağrıyı veya kas kasılmalarını (spazmı) azaltmak gayesiyle uygulanır. Masaj daha çok eller vasıtasıyla, bazen da girdaplı su veya mekanik cihazlar vasıtasıyla yapılır. Egzersiz: En çok uygulanan tedavi şeklidir. Bu yolla eklemdeki hareket miktarı arttırılır veya kasın uyumlu bir şekilde hastanın kontrolü altında kasılıp gevşemesi sağlanır. Hareket fizik tedavi uzmanı tarafından yaptırılır. İyice eğitilen hastalar da düzenli olarak kendi başlarına belli eksersizleri yapabilirler. Pasif denilen başkasının yaptırdığı veya kendisi bir güç harcamadan yapılan hareketler eklemin hareket kabiliyetini arttırmada yardımcı olabilirler. Bir kasın kuvvetlenmesi lüzum ettiğinde hastaların aktif hareketler yaparak kasları çalıştırmaları gerekmektedir. Çeşitli egzersiz cihazları mevcuttur. Egzersiz tedavisi eklem hareketini kısıtlayan durumlarda, felçlerde, soluk alma bozukluklarında kullanılır.


Bulgaristan Türklerinin Sesi 3

Başkan Altepe: “Balkanlar’a HBursa i z mBüyükşehir e t GBelediyesi ö r e v iolarak m i zbu”

doğrultuda yoğun çaba sarf ettiklerini belirten Başkan Altepe, “Balkanlar, hem Bursa hem de Türkiye açısından çok stratejik bölge. Oradaki insanımızın ayakta kalması, kültürünü ve inancını en güzel şekilde yaşaması geleceğimiz açısından çok önemli” dedi. Balkanlar’la uzun süre kopan irtibatı 8 yıl önce yeniden sağladıklarını hatırlatan Başkan Altepe, Bursa Büyükşehir Belediyesi olarak 20’yi aşkın şantiyeyle bölgede hizmet verdiklerini söyledi. Tarihi eserlerin ayağa kaldırılmasının yanında toplu sünnet cemiyetlerinden kandil ve Bayram kutlamalarına kadar Türkiye’de ne varsa Balkanlar’da da aynı faaliyetin olması için çaba harcadıklarını ifade eden Başkan Altepe, “Ecdadımızın orada bıraktığı ve zamana terk edilmiş eserlerin tekrar ayağa kaldırılması konusunda üzerimize düşeni yapıyoruz. Makedonya, Bosna-Hersek, Bulgaristan ve Kosova’da gece-gündüz demeden çalışıyoruz. Kurulan şantiyeler vasıtasıyla, bize ait tarihin izleri bir bir ortaya çıkarıyoruz” diye konuştu. Geçen hafta Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’yla Üsküp’e gittiklerini ve Bursa Büyükşehir Belediyesi tarafından restore edilen Rufai Dergahı’nın açılışını gerçekleştirdiklerini belirten Başkan Altepe, ilerleyen günlerde de tarihi Üsküp Çarşısı’nda bulunan Arasta Camii ile şehre hakim 2 noktadan birinde yer alan Gazi Baba Türbesi’nin açılışını yapacaklarını ifade etti. Başkan Altepe, “Önümüzdeki günlerde, Kosova’nın Kaçanik bölgesinde yer alan ve restorasyon işlemleri tamamlanmak üzere olan Sinan Paşa Camii ile birlikte Doğu Makedonya’da ve Bulgaristan’da tamamlanan birçok hizmetin açılışını gerçekleştireceğiz” şeklinde konuştu. Büyükşehir Belediyesi olarak gerçekleştirdikleri hizmetlerle Türkiye’nin Balkanlar’la kucaklaşmasını sağladıklarını ifade eden Başkan Altepe, “TİKA’nın çalışmalarından sonra Balkanlar’la köprü oluyoruz. İnşallah oradaki insanımıza ‘ecdadımıza layık şekilde’ sahip çıkacağız, kültürümüzün yaşatılması konusunda elimizden gelen desteği vereceğiz ve hep birlikte daha güzel günlere ulaşacağız” açıklamasında bulundu. Rumelili sanatçılar Arif Şentürk ile Halil Eser’in mini birer konser verdiği ve Yöresel Rumeli Balkan Halk Oyunları Ekibi’nin gösteri sunduğu gecenin sonunda, Sakarya Makedonya ve Tüm Göçmenler Derneği Başkanı Zeki Sürer tarafından Başkan Altepe’ye şükran plaketi verildi.

Başbakan Erdoğan’ın Ulusa Sesleniş Konuşması Osmanlı ve İslam Medeniyeti Şubat ayında ise, 17 ilde ve 52 okulda birden FATİH Projesi’nin başlatıldığını anımsatan Erdoğan, Mart ayında kamuoyunda 4 + 4 + 4 olarak bilinen yasayla, 28 Şubat döneminden kalma, vesayet sisteminin antidemokratik bir uygulamasına daha son verdiklerini savunarak eğitimde özgürleşmenin önünü açtıktıklarını kaydetti. Erdoğan ayrıca, emekli vatandaşların çok uzun yıllardır dile getirdikleri intibak yasasını çıkardıklarını vurguladı. Nisan ayında ekonomiye dönük projeleri anlatan Erdoğan, işsizlikle mücadelede için 2 bin 817 İş ve Meslek Danışmanının atamasınının gerçekleştiğini ve Yeni Teşvik Uygulama Sistemi’ni açıkladılarını ifade etti. Başbakan Erdoğan, Mayıs ayında Ovit tünelinin temelinin atıldığını hatırlatarak, yaklaşık 800 milyon liraya mal olması beklenen Ovit Tüneli’nin tamamlandığında Türkiye’nin en uzun, dünyanın ise üçüncü en uzun tüneli olacağını söyledi. Haziran ayında, Trans Anadolu Doğal Gaz Boru Hattı Projesi’nin, yani, kısa adıyla TANAP Projesi’nin imzalarının atıldığını söyleyen Başbakan Erdoğan, proje sayesinde Türkiye ve Azerbaycan’ın Avrupa enerji arz güvenliği konusunda stratejik bir konuma gelme yolunda önemli bir mesafe katettiğini dile getirdi. Erdoğan, Temmuz’da çeşitli şehirlerde inşa edilen büyük yatırımların resmi açılışlarını gerçekleştirdiklerini ifade ederek, Ağustos ayında ise İstanbul’da bir ilki gerçekleştirerek Anadolu Yakası’ndaki ilk metro hattını, Kadıköy-Kartal Metrosu’nun hizmete açıldığını belirtti. Başbakan Erdoğan, Eylül ayında açılan tünellerden ve eğitim ve sağlık yapılarından söz ederek, Ekim’de başlatılan afet riski taşıyan binaların toplu yıkımı projesi olan kentsel dönüşüm hamlelerini ve Van’da depremin 1. yılında bitirilen deprem konutlarını hatırlattı. Kasım’da ilk prototipi görücüye çıkan Altay tankının, Türkiye’nin savunma sanayi için büyük bir adım olduğunu kaydeden Erdoğan, Altay Tankı sayesinde Türkiye’nin kendi ana muharebe tankını üretebilen az sayıdaki ülkeden biri olacağını belirtti. Başbakan Erdoğan, 4 Aralık’ta Türkiye’nin 81 ilinde eş zamanlı olarak ağaç dikim töreni başlatıldığını hatırlatarak, 3,5 milyon fidanı toprakla buluşturmak için harekete geçildiğine dikkat çekti. Konya Ovası’nı suyla buluştura-

cak, susuzluğuna son verecek Mavi Tünel ve Bağbaşı Tünellerini tamamlandığını ve resmi açılışının yapıldığını dile getiren Erdoğan, Mavi Tünel vasıtasıyla Konya Havzasına yılda 414 milyon metreküp suyun aktarılacağını söyledi. Başbakan Erdoğan, 2013 yılı projeelerinden bahsederk şunları söyledi; “3’üncü Boğaz Köprüsü ve Bağlantı Yolları yapım çalışmalarına 2013 yılında başlıyoruz. Proje 6 milyar liraya mal olacak, İstanbul’un trafiğine ciddi şekilde nefes aldıracak. Büyük Projelerimizden olan İstanbul – İzmir Otoyolu projesi Körfez Köprü geçişi inşaatıyla birlikte şu an devam ediyor. Şu anda 22 bin kilometreye ulaşan Bölünmüş Yol uzunluğumuzu, 15 bin kilometre daha bölünmüş yol yaparak, 2023’te toplam 37 bin kilometreye çıkaracağız. İstanbul’a, yılda 100 milyon insanın kullanabileceği kapasitede 3’üncü bir havalimanı kazandıracağız. Çukurova Bölgesel Havalimanı projesini 2015’te bitiriyoruz. Ege Bölgemize, İzmir’e, Çandarlı Limanını kazandırıyoruz. Kanal İstanbul Projemizin çalışmaları devam ediyor. İstanbul ve Ankara’daki metro projelerini tamamlayacak, yeni projeleri başlatacağız. Marmaray, Boğaz Tüp Geçidi, İzmir’de İzkaray, Ankara İstanbul, Ankara Sivas, Ankara İzmir Hızlı tren hatları bitmiş olacak. Kuzey Güney yönünde 18 karayolu ulaşım güzergahı belirledik ve buralarda devasa projeler başlattık, başlatıyoruz. Ovit Tüneli’ni, inşallah 2015 yılında bitireceğiz. Ilısu, Yusufeli hidroelektrik santrallerinin inşaatları tamamlanacak. SİLVAN projesini tamamlayarak tarıma can suyu vereceğiz.” Türkiye’den KKTC’ye su sağlayacak denizaltı geçişli boru döşeme işlemine 13 Ekim’de başlandığına dikkat çeken Erdoğan, projenin 7 Mart 2014 tarihinde tamamlandığında Anamur’dan Geçitköy’e yılda toplam 75 milyon metreküp içme ve sulama suyu götürüleceğini kaydetti. Başkakan Erdoğan, Ulusa Sesleniş konuşmasını Suriye’ye barış gelmesini temenni ederek sonlandırırken şu ifadeler kullandı; “ 2013’ün ülkemize, bölgemize, komşumuz Suriye’ye, Suriye halkına, Filistin halkına, Irak halkına, onlarla beraber dünyanın bütün mazlum halklarına barış, huzur, istikrar getirmesini temenni ediyorum. Bu düşüncelerle, 2013 yılının bir kez daha hayırlara vesile olmasını Allah’tan temenni ediyor; güzel ülkemizin bütün vatandaşlarını sevgiyle, muhabbetle selamlıyorum.”

İstanbul’un bilinen en eski su tesisleri: Roma İmparatorluğu dönemine tarihlenmektedir. Sahip oldukları kentlerde su tesislerine büyük önem veren Romalılar, Antik Byzantion / Konstantinopolis / İstanbul’da da geniş bir su şebekesi kurmuşlar; kendilerinden önceki uygarlıklarda olduğu gibi şehre anıtsallık ve hareket kazandıran çok katlı, sütunlu ve heykellerle süslü nympheumlara, hamamlara, evlere, saraylara su getiren yapıları inşaa etmişlerdir. Vitruvius, roma dönemi mimarlığı yapı tipleri ve inşaa tekniklerini anlattığı on kitaptan oluşan De Architecture adlı Barbaros Hayrettin Paşa Mah. eserinin VIII. Kitabında Roma’daki su yapılarını (sukemerleri, kuyular, 1015 sk.No.18/A sarnıçlar, suterazileri), IX. ve X. KiGaziosmanpaşa - İstanbul taplarda da su aletlerini (su saati, su orgu, su basma makinaları, su çarkı, Tel: 0212 535 24 00 su değirmeni, Ctesibius pompası) anlatırken Roma dönemi maksemleriCep: 0532 442 12 04 nin, suyollarının, kanalların, büyük su

toplama havuzlarının tanımlarını vermektedir. Roma dönemi ile ilgili bilgi veren yayınlardan, şehre uzak kaynaklardan kanallarla taşınıp getirilen suların, yüksek yerlerdeki su toplama havuzlarında ve taksimlerde toplanarak ve kanallarla sarnıçlara, evlere ve çeşmelere dağıtıldığı anlaşılmaktadır. Strzygowski ve Forchheimer, İstanbul’un Bizans dönemi su yapılarını anlattıkları Die Byzantinischen Wasserbehalter von Konstantinopel (1893) adlı kitapta, Belgrad Ormanları’ndaki bendlerde toplanan suların bir boru hattı ile buradan alınıp Haliç’e akan iki derenin oluşturduğu vadiler üzerinden sukemerleri yoluyla taşınarak şehir sularında Eğrikapı’ya kadar geldiğini, buradan kente dağıtılmak üzere üç ayrı semtteki (Atpazarı, Yenibahçe, Ayasofya) taksimlere ulaştığını belirtmektedirler.

Hasan BABACAN

Osmanlı Öncesi İstanbul’da Su Tesisleri

Adalet ve hoşgörüye dayalı devlet anlayışı; hakimiyeti altındaki topraklarda izlerini bıraktığı üstün mimarisi; tekstil alanında, hat sanatında, eğitimde geliştirdiği mükemmel yapısı ile Batı dünyası için önemli bir örnek teşkil etmiştir. Osmanlı sultanlarının nezaketi ve sanat zevki, Batılılar tarafından hayranlıkla anılıyor, Osmanlı topraklarını gören Batılılar gördükleri ihtişamdan derinden etkileniyorlardı. Osmanlı sanatı birbirinden çok farklı alanlarda birbirinden ihtişamlı eserler ortaya koymuştur. Mimaride, çinicilikte, minyatür sahalarında, halıcılık, kumaşçılık, dericilik, ciltcilik, kitapçılık, tezhipçilik, porselencilik, kehribarcılık, mobile gibi farklı sanat dallarında muhteşem eserler verildi. Mimarlık sahasında çok gösterişli sanat eserleri yapıldı. Bu eserleri başta İstanbul olmak üzere, ülkemizin dört bir yanında görmek mümkündür. Topkapı, Yıldız, Çırağan, Göksu Kasrı, Dolmabahçe, Beylerbeyi Sarayları, Selimiye Kışlası, Kuleli Askerî Lisesi, Anadolu ve Rumeli Hisarları, Bursa Yeşil, Ulu camileri, Edirne’deki Selimiye Camii, İstanbul’daki Fatih, Mahmud Paşa, Süleymaniye, Şehzadebaşı, Sultanahmed, Nuruosmaniye, Valide Sultan; Manisa’da Muradiye, Hatuniye camileri; Mahmudpasa, Sultan Süleyman, Sultanahmed, Fuadpaşa, Mahmud Şevket Pasa, Hürrem Sultan, Nakşidil Sultan türbeleri; Nilüfer Hatun İmareti, Kapalıçarşı, Sultanahmed Çesmesi, Mimar Sinan Sebili, Fatih, Süleymaniye medreseleri, Haseki, Gureba Hastaneleri Osmanlı mimarî eserlerinin örnekleridir. Osmanlı İmparatorluğu, tarihte eşine az rastlanır genişlikte bir coğrafyaya hükmetmiş, en uzun ömürlü imparatorluklardan biridir. (Yalnızca en güçlü dönemindeki Roma İmparatorluğu’nun toprakları, Osmanlı topraklarından daha geniş bir yüzölçümüne ulaşmış, ancak o da Osmanlı kadar uzun bir süre bu kadar geniş bir coğrafyayı elinde tutamamıştır.) Avrupa, Kuzey Afrika, Ön Asya, Mezopotamya ve Arabistan tarihinin önemli bir parçası olan Osmanlı’nın mirası, bugün bu topraklarda kurulmuş olan onlarca devletin şehirlerini süslemektedir. Pek çok Avrupa şehrinde (Sofya, Belgrad, Saraybosna gibi) Osmanlı mimarisinin ve şehirciliğinin örnekleri hala ayaktadır. Osmanlı’nın, İslam ahlakını temel alarak kurmuş olduğu devlet ve yönetim sistemi, günümüzde pek çok siyaset bilimci tarafından, en ideal devlet yapılarından biri olarak gösterilmektedir. Osmanlı devletinin diplomasi anlayışı, günümüzün çok taraflı diplomasi anlayışının temelini oluşturmuştur. Batı kültürü, Osmanlı medeniyetinden doğrudan etkilenmiştir. Osmanlıların Macaristan’a pirinç tarımını götürmesi, lalenin Benelüks ülkelerine, 16. yüzyılda Habsburg elçisi olarak İstanbul’a gelen Busbecq tarafından tanıtılması, İtalyanların kumaş boyama ve dokuma tekniklerini Osmanlı’dan almaları, Avrupa ordularındaki askeri bando geleneğinin Osmanlılardan alınması bunun sadece birkaç örneğidir. Tüm bu tarihi gerçekler, İslam ahlakının modern dünyanın inşasında öncü rol üstlendiğini göstermektedir. İslam, Hz. Peygamber (sav)’e vahyedildiği andan itibaren, insanlığı doğruya, gerçeğe, güzele götüren en parlak ışık olmuştur. Kuran ahlakıyla ahlaklanan Müslümanlar, gittikleri her yere hoşgörü, akıl, bilim, sanat, estetik, temizlik ve refah götürmüşlerdir. Devamı Gelecek Sayıda


4

Bulgaristan Türklerinin Sesi

Dışişleri Bakanlığı Tanzania’da bir Bulgar kadınının öldürüldüğünü teyit etti

Azerbaycan Bakü Şehitliğinde Bulgaristanlı ŞEHİT İSMAİLOĞLU ÇAUŞ ABDİ 1307 Nolu - Bulgaristan

Dışişleri Bakanlığı Tanzania, Dar Es Salaam’da bir Bulgar kadınının ipe asılmak sureti ile öldürüldüğünü teyit etti. 42 yaşındaki kadın, bir otel gazinosunda eli kolu bağlı ve ipe asılı şekilde bulundu. Yerli medyaya göre kadının adı Rola Çeterola’dır. Dışişleri Bakanlığı böyle isim taşıyan bir Bulgaristan vatandaşının olmadığını belirtirken hata olduğuna ihtimal verdi. Ölü bulunan kadının kimliği belirsiz olmaya devam ederken Tanzania polisi, üstünde Bulgar pasaportunun bulundu yolunda teminat verdi.

2012 Yılında Bulgar Sporu temsili de layık idi. Olimpiyat Oyunları öncesindeki sakandallar, Londra’daki oyunlar için zor sıralama, antrenör Radostin Stoyçev ve takımın yıldızları Matey Kaziyski ve Andrey Jekov’un takımdan ayrılmasından sonra millilerimiz, voleybol turnuvası çerçevesinde dördüncü oldu ve 1980 yılında Moskova’daki Olimpiyat Oyunları’nda kazanılan gümüş madalyadan sonra en büyük başarıyı kaydetti. Bu oyunlarda Todor Aleksiev’in yıldızı paraldı. Georgi Bratoev te çok iyi performans sergiledi. Ve ikisi de takımda çok başarılı oldu. Bulgaristan, Londra’da yapılan Paraolimpik Olimpiyat Oyunlarında iki madalya kazandı. Stela Eneva, disk atma disiplininde gümüş madalya kazandı. 36 metre 56 santimetre atan Bulgar sporcusu ikinci yerde sıralandı.. Radoslav Zlatanov’un uzun atlamada bronz madalya kazanmasından sonra ülkemiz için ikinci Paraolimpiyat madalyası oldu. Milli Futbol takımı teknik direktörü Lüboslav Penev: ‘Futbolcularımız formda’ dedi.Bulgaristan Milli Futbol takımı, Brezilya’da düzenlenecek 2014 FİFA Dünya KupasıElemelerinin B grubunda oynuyor.Bulgaristan takımı şu ana kadar oynadığı 3 maçtan elde ettiği 5 puan ile ikinci yere sıralandı. Çekya takımı Danimarka’ya karşı ile 1:1 beraberlik ve Malta’ya karşı 3:1 üstünlük kaydetti. Milli Futbol takımı teknik direktörü Lüboslav Penev futbolcularımızın formda olduklarını söyledi.Grubumuzda en üstte 10 puan ile İtalya.İkinci Bulgaristan , üçüncü Çekya.Futbol klüplerine gelince fakat durum vahim. En başarılı dört takımımzdan hiç biri ne Avrupa Ligi ve Şampiyon Ligi’nde yer alamadı. Ludogorets, ÇSKA, Levski ve Lokomotiv-Plovdiv takımlarından söz ediyoruz.

Kubrat Pulev Yeni Avrupa Ağır Sıklet Boks Şampiyonunun ismi Kubrat Pulev. Ağır siklet boksörümüz Kubrat Pulev, profesyonel boksta 17. zaferini elde etti. Pulev, Hamburg’ta 11. roundda o ana kadar profesyonel olarak oynadığı 27 maçın hepsini kazanan Rus Aleksandır Ustinov’u nockaut ile yendi. Böylece Avrupa şampiyonluğunu savunan Kubrat Pulev, Uluslararası Boks Federasyonu listesinin başına geçti. En başarılı Bulgar bayan satranç yarışmacısı Antoaneta Stefanova, Hantı Mansi’deki Dünya Satranç Turnuva’nın finalindeki tie break’ı kaybetti. Stefanova, siyah taşlarla oynayarak Ukraynalı Ana Uşenina’ya karşı maçı kaybetti ve 2004 yılından sonra ünvanı ikinci kez kazanma fırsatını kaçırdı. İliyana Raeva Ritmik jimnastik federasyonunun üst düzey yönetiminde değişiklik yapıldı.Mariya Gigova’nın yerine İliana Raeva geçti. İliana Raeva milli takımın amtrenörüydü şimdiye kadar. Olimpiyatlarda büyük beklentilerimiz vardı bizim ekipten- maalesef madaylasız döndüler . Ritmik jimnastik dalında yeni başarılar bekleriz.

Roman ve hikaye yazarı İnci Aral’ın “Sadakat” romanı Bulgarcaya çevrildi

Roman ve hikaye yazarı İnci Aral, Bulgarca’ya çevrilen “Sadakat” romanının Bulgaristan Kültür Bakanlığı’nda düzenlenen tanıtımına katıldı. Bulgaristan Kültür Bakanı Vejdi Raşidov, Aral’ın Nobel Edebiyat Ödülü’ne layık bir yazar olduğunu belirtti. Bulgaristan Kültür Bakanı Raşidov’un ev sahipliğinde yapılan tanıtımda AA’ya konuşan Aral, “Bir yazarın en büyük arzusu çok farklı okurlarla buluşmaktır, bir dünya yazarı olabilmektir” dedi. Aral, “Bulgar edebiyat sevenlerin kitabımı zevkle okuyacaklarından eminim, çünkü benim en iyi romanlarımdan bir tanesi bu. Türkiye’de çok fazla okurum var ve okurlarım da zevkle okuyorlar” diyerek, “Mor” adlı romanının da Bulgarca çevirisinin sürdüğünü kaydetti. “Sadakat” romanını kaleme almasında, arkadaşlarının “sadakat” konusuyla ilgili sıkıntılarını kendisine

hide Deniz de, Aral’ın eserinin Bulgarca’ya çevirirken hem çok zevk aldığını hem de zorlandığını belirterek, “Çünkü bu çok üstün bir edebiyat. Romanın çevirisi rüyalarıma giriyordu. Bu çeviri benim için büyük bir sınav oldu. Umarım Bulgar okuyucu da bu kitabı beğenir” diye konuştu.

“NOBEL ÖDÜLÜ’NE LAYIK BİR YAZAR” anlatmalarının da etkili olduğunu söyleyen Aral, “Bu anlatımlar birikti ve ben bu konu üzerinde düşünmeye başladım. Toplumda bir şey var; herkes aldatılmaktan korkuyor. Bu nedenle bu konunun çok güncel olduğunu ve bunun üzerinde yazabileceğimi düşündüm” diye konuştu. Romanın çevirmeni gazeteci Na-

Bulgaristan Kültür Bakanı Vejdi Raşidov da, İnci Aral’ın, Orhan Pamuk’tan sonra Nobel Edebiyat Ödülü’ne layık olan bir diğer Türk yazarı olduğu görüşünü dile getirdi. Bakan Raşidov, “Türkçe yumuşak ve ahenkli akışı dolayısıyla edebiyat ve özellikle şiir için çok verimli bir dil. Türk edebiyatının Bulgar okuyucularla tanışabiliyorolmasındanbüyükbirmutluluk duyuyorum” ifadelerini kullandı.

Bilgilendirme

Dr.Nedim BİRİNCİ İnsan ve Sistem Milletlerin ve toplumların kalkınıp yükselmesinde sistemler mi daha büyük rol oynar, yoksa sistemleri uygulayacak insanlar mı? Bu mesele üzerinde biraz durmak ve düşünmek faydasız değildir: En yeni ve asri silahlarla donatılmış bir ordu düşünelim. Böyle bir ordunun kumandanları, askerliğin gerektirdiği bilgiden ve vasıflardan yoksun iseler, bu ordu, sadece sahip bulunduğu o maddi silah gücü ile savaş kazanabilir mi? Bir toplumun milli menfaatlerini korumak ve onu her türlü tehlikelerden uzak tutmak için hazırlanmış bir kanun düşünelim. Böyle bir kanun, onu uygulayacak ellere sahip bulunmazsa; o kanun, kütüphane raflarında kalmış, tozlu bir kitaptan başka bir şey sayılabilir mi? En güzel ve milliyetçi bir müfredat programına uyularak hazırlanmış ders kitaplarının, milli ruh ve milli şuurdan yoksun bir öğretmenler ordusunun eline teslim edildiğini düşünelim. Alınacak sonuç ise, beklenilen dereceye yaklaşabilir mi? İkinci Dünya Savaşı’nın, maddi silah bakımından güçlü İtalyan ordusunu hatırlayalım. Komünizmi yasaklayan kanun maddelerinin, yakın yıllardaki devrede, en aşırı ve azgın hareketler karşısında dahi uygulanmadığı memleketimizi düşünelim. Ve, Fransızlık ruhunu baltalamayı birinci vazife saymış olan, İkinci Dünya Savaşı komünist Fransız öğretmenlerini aklımıza getirelim. Bunlar ve benzeri örnekler, bizi şu gerçeğe götürecektir: Bu gibi meselelerde asıl olan insandır. İnsan olmadıkça, sade en güzel fikirler ve sistemler değil, en güçlü silahlar da gereken faydayı sağlayamaz. Toplumların kalkınıp, yükselmesi konusunda da durum aynıdır. Yani bir toplumun maddi ve manevi alanlarda yükselmesi, milletin mutluluğa erişmesi meselesinde de, sistemlerden çok, onları uygulayacak insanlar mühimdir. En güzel içtimai-iktisadi bir fikri ve sistemi, vatana hizmet düşüncesi taşımayan insanların meydana getirdiği bir hükümetin eline teslim edin. Alınacak sonuç, alınması gerekenden çok az olacaktır. Buna karşılık, şöyle böyle bir sistemi, millete hizmet düşüncesiyle dolup taşan insanlardan meydana gelen bir heyete verin. Sonuç, muhakkak, çok daha iyi olacaktır. Çünkü her şey insana, insanın niyetine, hareketine bağlıdır. İnsan yetişmiş, iyi niyetli, vatansever ve milliyetçi olmadıkça; toplumuna hizmet aşkıyla dolup taşmadıkça, onun eline teslim edilecek silah da, sistem de kısır ve yavan kalmaya mahkumdur. Sistem, elbette, mühimdir. Ama, sistemi uygulayacak insan çok daha mühimdir. İnsan ise, ancak, milliyetçi olduğu nispette insandır. Bu sebepten sistemi, fikri, kanunu uygulayacak olan milli insanları, heyetleri, hükümetleri bulmadan, herhangi bir sisteme bel bağlamak boştur. İnsanın en mükemmeli olan milli düşünenlerdir. İnsan ile sistem bir araya geldiği takdirde milletler ihtiyaçları olan şeyleri elde edebilirler. Nasıl insan, milliyetçiliği nispetinde insansa, fikir ve sistem de milliyetçilik görüş ve temeline dayandığı nispette fikir ve sistemdir.


Bulgaristan Türklerinin Sesi 5 15.Dünya Türk Gençler Birliği Kurultayından

Hikmet EFENDİEV

YAPTIĞI SOYKIRIMI BELGELERLE ORTAYA KONULDU Ermeniler tarafından Azerbaycan’a karşı başlatılan soykırımda, Hocalı’da meydana gelen olaylar “Bir Kış Günü Vahşeti Hocalı” adlı kitapta toplandı. Bu amaçla da Hocalı katliamı İstanbul’da yapılan bir toplantı ile dünya kamuoyu ile paylaşıldı. Dünya Genç Türk Yazarlar Birliği Başkanı Ekber Koşalı, Avrasya Ekonomik İlişkiler Derneği Başkanı Hikmet Eren, Bazı eski Irak parlamenterleri, Fevzi Ekrem Terzioğlu ve kitabın redaktörlerinden Dr. Şemsettin Kuzeci ile çeşitli sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri, Türk Dünyası’na gönül verenler ile gazetecilerin bir araya geldiği toplantı başarı ile sonuçlandı. Toplantının düzenlenmesinde etkin rol oynayan DGTYB Başkanı Ekber Koşalı, “Hocalı’da Türklere karşı Ermenilerin ortaya koyduğu vahşetin bütün Türk gençlerinin bilmesi gerekiyor. Bu toplantıyı bu bilinç ve amaçla yaptık. Dünya, asıl soykırımcıların Ermeler olduğunu görmeli ve kabul etmelidir” demiştir Türk Dünyası’na yaptığı hizmetlerle dikkatleri çeken Avrasya Ekonomik İlişkiler Derneği’nce yayına sokulan “Bir Kış Günü Vahşeti Hocalı” kitabı büyük ilgi görüyor. Kitap“O Günler Unutulmaz”, “Kadim Azerbaycan- Türk Toprağı Hocalı”, “ Tekrarlanan Katliam Senaryoları”, “Karbağ’da Yaşadığım Acı Tatlı Günler” , “Bir Kış Günü Faciası Ya Hocalı’da Evim Kaldı” , “Dış Basında Hocalı Katliamının Yankısı”,

“Hocalı Katliamı İnsanlığa Karşı İşlenmiş Cinayettir” ,”İlaveler”, “ Fotoğraflarla Hocalı”adlı bölümlerden oluşuyor. Avrasya Ekonomik İlişkiler Derneği Başkanı Hikmet Eren, dost, kardeş ve Türk kanı taşıyan Azerbaycan’ın Hocalı’daki katliamının ortaya konulması amacıyla hazırlanan bu kitabı dernek olarak yayınlamaktan mutluluk duyduklarını söylüyor ve “ Biz, Türk Dünyasına hizmette sınır tanımıyoruz ve bu hizmeti de var olduğumuz sürece sürdürme kararlılığındayız”diyor. “Bir Kış Günü Vahşeti Hocalı” kitabına Azerbaycan Milletvekili Prof. Dr. Nizami Caferov, milletvekili Prof. Dr. Necdet Ünüvar, Avrasya Ekonomik İlişkiler Derneği Başkanı Hikmet Eren ile Azerbaycanlı bazı sivil toplum kuruluş yetkilileri ve uzmanlar katkıda bulundular.

Belçika daki Türk Köyü Faymonville Onların öyküsü, Osmanlı döneminde yaralı bir Yeniçeri Askerinin onlara sığınmasıyla başlıyor. Kendilerini asırlardır “Türk” olarak adlandıran Belçikalı bu köylüler, Türk Kültürünün izlerini yansıtan geleneksel olarak Türk giysisi, şarkıları, dansı ve mutfağıyla, ellerinde Türk Bayrağı atlı karnaval korteji oluşturuyorlar. “Önemli olan; Faymonville köylüleri olarak biz, Anadolu Türkleri gibi kendimizi “Türk” hissediyoruz…” diyorlar. Ve yalnız Ağustos Karnavalında değil, her gün Türk gibi yaşamaya özen gösteriyorlar, milli bayramKayalıklardan fışkıran, larda bile kutlama yapıyorlar Şu neşe pınarına bakın, Her sokak başında ve her evde mutlaka Türk Bir yıldız çakışı sanki; Bulutlar üzerinde motifler bulunduruyorlar, burası Türk toprağı Yüce ruhlar beslemiş gençliğini belçikanın değil diye belçikalı siyasetçilere meBağrında koruluktaki kayalıkların. Katmış da önüne rengarenk çakılları saj yolluyorlar Yaklaşık 100 haneden oluşan ve bin kişinin Sürüklüyor dağ geçitlerinden aşağı, Ve bir önder azmiyle yaşadığı Faymonville köyünün her köşesinde Götürüyor beraberinde, bir Türk bayrağı görmek mümkün. Türk Nice kardeş pınarları bayrağını taşımakla yetinmeyen köylüler fes Vaadilerden aşağı gibi aksesuarlar kullanarak Türklere daha da Çiçeklenir geçtiği yerler, Ve çimenler çok benzemeye çalışıyor. Soluğuyla yeşerir. Düğünlerde başlık parası istiyorlar, evlerine Lakin eyleyemez onu, Türk bayrağı asıyorlar, en başta içecekleri çay Ne gölgeli vaadiler, Ne sevdalı bakışlarla yüze gülerek, ve Türk kahvesi, Futbol takımlarıda var isimi Dizlerine kapanan çiçekler; ise RFC TÜRKANİA. Basıp ovayı taa işlere kadar ilerler, Faymonville köyünün “Türk köyü” olarak Sonra döne dolana akar gider.

adlandırılmasıyla alakalı olarakt çeşitli rivayetler var. Ancak bunlardan en güçlüsü 16. ve 17. yüzyılda zamanın kilise yönetcilerinin aldığı karar üzerine Osmanlı’ya karşı başlatılan haçlı seferlerine destek amacıyla para yardımı istenir. Ancak Faymonville köyü sakinleri bu talebi reddeder ve yardım etmezler. Böyle bir davranış karşısında kilise yönetimi Faymonville köyünde yaşayanları Osmanlı ve Türk hayranı olarak tanımlayıp, hainler köyü diye ilan eder. Faymonville köyü ise bu yakıştırmadan dolayı şeref duyduklarını, Türk lakabını seve seve taşıyacaklarını söyler Köylüler savaş da neler yaşadıklarınıda şöyle anlatıyorlar ‘’2. Dünya Savaşında bu köyü işgal etmeye gelen Naziler köyde TÜRK Bayraklarını görünce bu köyde Türkler var geri çekilin diyerek işgal etmekten korktular, bizde göğsümüzü gere gere Biz Türküz ve burası Türk toprağıdır dedik’’

Türkün Büyük Dostu Türktür Dünya Türk Gençleri Birliği’nin İstanbul Kurultayına katılanlar ülkelerine Türkün en büyük dostu her zaman Türk oldu ve Türk olacaktır inancını götürdüler. 15. Kurultay, Türk olan ve çok farklı koşullardan gelen gençlerin İstanbul güzellik buketini oluşturdu. Türk dünyası harikalarını bütünleyen böyle bir buket daha önce görülmemişti. Türklüğün en geniş diyarı olan Altay’dan gelen Reza beraberinde ahşap yarışta güç ölçme aletleri getirmişti. “Kim Daha Kuvvetli” yarışmasında, Türkün ezelden beri Altay ve Orta Asya’da en güçlü kuvvetli boy olduğunu örneklemekle kalmadı, Türk gençlerin oluşturacağı yeni medeniyetin çok güçlü olacağını da kanıtladı. Yine Bozkırdan olan başka bir Türk genci, ayakları yerden kopmuş uçarak koşan Türk atı üzerinde nefes kesmiş genç avcının ok atışını canlandırdı. O da Türklerin doğru karar almada ve isabette usta olduklarını kanıtladı. Bayan sanatçılar Türkün yaşadığı doğanın bir barçası olduğunu, Ata mezarımız olan her yerin bize Vatan olduğunu söz ve sazla anlatırken, özümüzde farklı doğal yansıma taşıdığımızı büyük bir orkestra hüneriyle solo icralarında canlandırırken hepimize ıssız Sibirya’nın dondurucu kışını, rüzgâra karışan bin bir hayvanın vahşi sesini, korkunç gece uğultusu yaşatıp, hepimizi büyüledi. Afganistanlı Türkmen kızı Hürriyet şarkılarında vatanının yalçın dağ dizilerini yankıladı. Suyu giderek çekilen Aral Gölü’nden Türk gençler, eski Türk medeniyetlerinden söz ederken, atalarımızın çeltik ovalarını barajlar yapıp kanallar açıp suladıklarını, çeltiği dibek taşında soyduklarını, kış için büyük çömlekler içinde sakladıklarını anlatırken, sulanır tarım kültüründen, Türk tarım gelenek ve uygarlığından söz ettiler. Kimi delegelerin halk belleğinde Timurlenk Çağı’nın derin izleri iz sürmeye devam ediyor olacak ki, kürsüden, “Türkün Düşmanı Türk’tür!” sözlerini telafuz edenler de oldu. Zamanını yaşamış savların tarihe gömülmesi zaman istiyordu. Ne iyi oldu ki, 15. Kurultayın közden gelen ateşinde “Türk Dostluğu”, “Türk Kardeşliği” inancı hâkimdi. Türk gençleri arasındaki birlik ve beraberlik, Türklüğü yaşatma, dallara meyve yükleme, Türklüğü arzulanan üstün uygarlık olarak geliştirip yüceltme dile gelince öncelik kazandı, yol haritası belirledi. Problemlerin çözümü problemlerin kendi içindedir. Balkanlar’dan gelen genç Türk delegelerin konuşmalarında bu gerçek dikkati çekti. Onların söyleşilerivedavranışlarındakötülüklerin içinden süzülüp dirilmişliğin onuru okunurken, sanki ezilmeyen insan eğitilemez, diyorlardı. Kırcali’nin Most (Köprülü) köyünden Niyazi, Kafkasların Kara Çay Muhtar Cumhuriyetinden konuklarla sohpetinde atasının ve babasının verdiği uzun ve sert Türklük mücadelesini yerel şairlerden Ömer Osman Erendorun şu dörtlükleriyle anlatmaya çalışıyordu: Türkçe söylemek yasak, Türkçe

“BİRERMENİLERİN KIŞ GÜNÜ TÜRKLERE VAHŞETİ HOCALI” İSTANBUL’DA MASAYA YATIRILDI

yürümek yaya Türkçe işitmek yasak, Türkçe bakmak dünyaya. Türkçe sevinmeyecek, Türkçe gülmeyeceksin Alnından akan teri Türkçe silmeyeceksin. Türkçe bağlamak yasak ayakkabı bağını Türkçe ayırmak yasak, solunu ve sağını Sofrada ekmeğini Türkçe dilmeyeceksin, Türkçe yaşamayacak, Türkçe ölmeyeceksin. Bu dörtlüklerde 1989 öncesi Bulgar ırkçılığının zalimliği vardı. Oysa Bulgarlarla Türkler Orta Asyalı kardeşlerdi. Güzellerin güzeli ise, Türk ve Bulgar kardeşlerin omuz omuza verip zulmedenlerin belini kırması ve kardeşlik ağaçlarını yeniden çiçek açmasıyla çağırması oldu. Niyazi’yi dinleyen Türklerin Türkçe söz dağarcığı büzülmüş, deyim anlamlarında farklılıklar vardı, ama hazır bulunanların hepsi birbirini anlamaya gayret ediyor ve gönül sesine inanıyorlardı. Onlar geçmişlerini birlikte görüp geleceğe beraberce bakmak istiyorlardı. Bu yüzden olacak, delegelerin hepsi Tüm Türk ağızlarının araştırılması, ortak yanlarının öne çıkarılması ve modern Türkçenin öğretilmesinde çağdaş teknik araçlardan yararlanmasında görüş birliğine vardılar. Yeni yolda susarak değil dertleşip yardımlaşarak gidilecekti. Türklüğün hem özünden hem de İslam’dan aldığı güçle daha da güçlü kaynaşacağı inancını dile getiren delegelerden Kırımlı Ayşegül şu şiirle söze katıldı:

Yoldaşı oluverir akar sular. Ve şimdi gümüş parıltılar içinde, Girer uçsuz bucaksız ovaya, Ve onunla parıldar ova, Ve ovalardan gelen ırmaklardan Ve dağlardan inen derelerden Sevinçle bir ses yükselir: Kardeş! Kardeş, kardeşlerini de al yanına.

bétiğinden

2012 yılı içerisinde derlemeye başlayıp, dördüncü ayda basımevinde ellerimde tuttuğum Yazışmalık’tan birkaç görüntü paylaşmak isteDünya Türk Gençliğinin ham- dim. Satışları istediğim gibi gitti. Almanya’dan, lesi pınarları, dereleri, çayları toplayan ve Türk dünyasını yeşe- Gürcüstan’dan, Aze rbaycan’dan sanırım bir rip orman olmaya çağıran yüce okuyucumuz da İsveç’ten édinmişti. Türkiye’den mantığın, uyanış ve devinimin sembolüdür. Bu ateş söndürülemez. Kırım güzeli şiiri okurken tüm bakışları üzerine topladı, gözlerinde dereleri toplayan derin ırmağı gördüm. Bu perspektifte olmak üzere ana dilleri atkı, soy ve boyları doku ve ellerine aldıkları kendisinden şüphe olmayan kitap onların öz güzelliği olan farklılıkları birleştiren medeniyet ruhu yepyeni bir dünyaya taşıyacaktır. Taşıyor. Bu âlem, Türk kardeşliğinin yeni uygarlık dünyası olacaktır. TÜRKÜN BÜYÜK DOSTU TÜRKTÜR ÇINARI DTGB dikilmiş su alıyor, dal budak salmış devleşiyor.

Dr.Ayhan BOYACIOĞLU

Türklerin Gizli Gücü

Belçika’daki Türk Köyü’ne, Türk diye Naziler Giremedi

YA ZIŞMALIK

Tarihi Bilgi

görüntüler

çok, yurdışındaki Türklerden gelen ilgi, beni şaşırtsa da, bir yoldaşım şunu anımsattı; “Gurbetteki adam, daha çok ilgi duyar yurduna”. Yurtdışında yaşayan Türkleriñ ilgisiniñ de nedenini añladıktan soñra géçelim bedizlerimize.

Türkler, birçok insanlık meziyetlerini varlıklarında toplamış bir millettir. Kahramanlık, savaşçılık, teşkilatçılık gibi, dünyanın başka hiçbir milletinde bir bütün halinde görülmeyen üstün vasıflarımız yanında; güzel sanatların çeşitli dallarında ulaştığımız seviye de, bunun inkarı mümkün olmayan delilleridir. Dünyanın en büyük kahramanları, Türk soyunun oğulları arasın arasından çıkmıştır. Dünyanın en büyük zaferleri, Türk ordusunun eserleridir. Dünyanın, her bakımdan en büyük devletlerininveimparatorluklarınınsahibideTürklerdir. Güzel sanatların en üst basamaklarında oturmakta olan insanlar arasında Türkler az değildir. Mimarlıkta Sinan; Şiirde Yunus Emre, Nevdi ve Fuzuli; Musikide Itri ve Dede Efendi, bir millete tek başlarına şereflerin en büyüğünü sağlayacak çapta sanatçılardır. Cihan tarihinin akışı içinde, dünyanın en büyük, en muhteşem ve en uzun ömürlü devlet ve imparatorluklarına sahip oluşumuz, bu büyük meziyetlerimizin tabii sonucudur. Fakat, bu büyük meziyetlerimizin neticesi olup yüzyıllarca sürüp giden dünya hakimiyetimiz, bir çok milletleri, Türk’e düşman etmiştir. Düşmanlarımızın çokluğunda, Müslümanlık-Hıristiyanlık mücadelesinde, İslamiyet’in tek başına savunuculuğunu yaparken, yüzyıllarca Hıristiyan dünyasını kabuğunun içinde bırakışımızın rolü de az değildir. Bu dış düşmanlarımızın yanında, bir de, iç düşmanlarımızın bulunduğu da unutulmamalıdır. Son büyük imparatorluğumuzun çöküş yıllarında ve çöküşünden sonra, eski çağlarda istila edilmiş toprakların mensuplarından olup da içimizde kalanların, yıllardan beri sürüp giden düşmanlıkları da, cemiyetimizin manevi hayatında devamlı olarak yaralar açıp durmaktadır. Dış ve iç düşmanlarımızın, Türk’ü vurmak için giriştikleri hareketlerde yüzyıllardan beri, ustalıkla kullandıkları bir kozları vardır. Bu, Türk’ün sıfatıdır. Doğru, mert, yiğit ve efendi Türk; hileye gerektiği derecede akıl erdiremediği için, düşmanları tarafından kolayca kandırılıp vurulmaktadır. Göktürk çağının düşmanı Çinli, o ulu ataları, güzel Çinli prensesleri, ipeği vesairesiyle kandırıp vurmuştu. Selçuklular ve Osmanlılar devrinde bu cins hilelerin en tehlikelileri, dini elbiseye büründürülerek Türk’ü uyutmak şeklinde yürütüldü. Tanzimat sonrasının sıkıntılı ve tehlikeli yıllarında ortaya çıkan “ittihad-ı anasır” dolması da; saf, temiz ve hileye akıl erdiremeyen Türk’ü, neredeyse, son devletini kaybettirecek hale getirecekti. Tarih; düştüğümüz büyük sıkıntılar ve tehlikeler sırasında, “Oğuz Kağan” ve “Ergenekon” destanlarındaki yol gösterici ve kurtarıcı Bozkurtun, her zaman soyumuzun içinden çıkıp başına geçtiğini ve Tanrı’nın en yüce soyunu tehlikeler içinden çıkarıp zafere ve selamete ulaştırdığını gösteriyor. Asya’da, dağınık parçalar halinde yaşarken, Türk soyunu bölünmüşlükten kurtarıp bir bütün haline getiren Tanrıkut Mete, bunun tarihte ilk büyük örneğidir. Gök Türkler çağında, deniz büyüklüğündeki Çin kıtasında eritilmeye çalışılırken, kırk arkadaşıyla birlikte, o büyük destanı yaratan Kür Şad, bunun, Türk ruhunu büyüleyen misallerinden birisidir. XX. Yüzyılın başlarında, Hıristiyan dünyasının, Türk’ü haritadan silmek üzere harekete geçtikleri ve artık her şeyin bittiğinin sanıldığı sıralarda Türklerin tarihte armağan ettikleri “Milli Mücadele” ise, bunun son örneğidir. Türk soyunun gizli gücü, işte bu devletinin büyük tehlikelerle karşılaştığı sıralarda, içinden çıkarıp başına geçirdiği ulularının etrafında perçinleşip, milli varlığını tehlikeden sıyırmasıdır. Bu güç, Türk’e Tanrı’nın bağışıdır. Bugüne kadar karşılaştığı tehlikelerde olduğu gibi, bundan sonra karşılaşması mümkün ve muhtemel olanlarla da, Türk, bu gizli gücü ile düşmanının mutlaka alt edecektir. Soyumuzun son kalesi Türkiye, bir müddetten beri, büyük tehlikelerle karşı karşıya bulunmaktadır. Bir kısım siyasilerin kaprislerinin büyük rol oynadığı yakın hadiseler sonunda, içine girmiş bulunulan durum, elbette ki, omuz silkinebilecek cinsten değildir. Ama, karamsarlığa kapılmaya da lüzum yoktur. Türk soyunun gizli gücü, sonunda mutlaka kendisini gösterecektir. Son günlerin kıpırdanmaları, bunun belirtileridir. Türk düşmanları hangi oyunlara başvururlarsa vursunlar, emellerine ulaşmaları imkansızdır. Çünkü; “Üstte gök çökmediği, altta yer delinmediği” takdirde Türk soyunun yurdunu ve türelerini hiçbir kuvvet yok edemez.


6 Alptekin CEVHERLİ

Noeli Kapı Dışarı Eden Ülke

Bir teranedir tutturmuş gidiyoruz. ‘Biz yeni yılı kutluyoruz, Noel’i değil’ diye… Ama ne hikmetse, bu yeni yıl kutlamalarında kullanılan sembollerle Hıristiyanlıkta kullanılan semboller aynı… Durum böyle olunca da kimin neyi kutladığı biraz karışık oluyor… Türkiye’mizde aziz milletimiz yeni yılı Noel Baba ile kutlarken, geçen sene gittiğim İngiltere’de aynı Noel Baba ile İngilizler Noel’i kutluyorlardı. Ne enteresandır ki, ‘kristmıst’ çamı ile evlerini, dükkânlarını süslüyorlardı. Televizyon kanallarımız yeni yıl programı adı altında Noel kutlaması hazırlıklarını hızla tamamlıyorlar… ‘Bu bizim kültürümüzde yok’ diyenlere de o bildik ve beylik, ‘Biz yeni yılı kutluyoruz, Noel’i değil’ ifadesiyle hazır cevap veriyorlar… Kimi dostlarımızda ya bugünün dünyasında böyle şeylere takılmamak lazım diyerek sözüm ona evrensel mesaj veriyorlar… İyi de kardeşim şu evrenselleşen dünyada ne hikmetse hiç bizim kültürümüz, örf ve adetlerimiz ‘evrenselleşmiyor’… Sanırım siz ne demek istediğimi anladınız Sevgili Okurlar… * * * Kardeş Özbekistan kaynaklı Uzmetrenom internet haber sitesinin yayınladığı habere göre Özbekistan’daki tüm TV kanalları bir araya gelerek yılbaşında Noel Baba karakterine yer vermeme kararı aldılar. Noel Baba karakterinin yanı sıra, Rus Peri Masalları, Pamuk Prenses, Rus Efsaneleri vb. öğelerinde Özbekistan’daki TV kanallarında gösterimi yasaklanma kararı alındı. Söz konusu kararın televizyon yöneticilerine ait olduğu, Özbek yönetiminin böyle bir baskısı olmadığı veya bu yönde teşviki ya da engellemesi olmadığı bildirildi. Televizyon idarecilerinin bu kararı, Noel Baba karakterinin Türk kültürüne ait olmadığı gerekçesiyle aldığı kaydedildi. Televizyonlar bu karakterlerin yerine millî kahramanları ekrana çıkaracak. Öte yandan yeni yılın Özbekistan’da sadece devlet düzeyinde kutlanacağı kaydedildi. Taşkent’in en büyük kongre salonu olan İstiklâl’de yılbaşında tek bir çam ağacı dikilecek ve yabancı misyonların katılacağı bir tören düzenlenecek. Özbekistan yönetimi 2005 yılında, yılbaşı kutlamasını ‘Nevruz’ olarak sadece 21 Mart günü kabul edilmesi gerektiğini öne sürerek, 31 Aralık’taki kamusal kutlamalara sınırlandırma getirmişti. Yönetim daha çok çocukların ilgisini çeken bu etkinliğin kısıtlama nedenini ise olası her türlü kültürel dezenformasyona karşı önlem olduğunu açıklamıştı. 2006 yılından sonra ise ülkede yılbaşı etkinlikleri artık eskisi gibi yoğun olarak kutlanmıyor. * * * Ne diyelim, darısı bizim televizyonların başına…

Bulgaristan Türklerinin Sesi

Yeni Türk Uçağı Yolda ; Üzerinde Türk D o ç . D r. K e m a l Y e ş i l ç i m e n EĞİTİM’ NE ZAMAN ? 2 Cumhuriyetlerinin Bayrakları Olacak! rın‘BEğerİLİMSEL bu ders okutulsaydı, mikroplu sulaparayla bize satıldığını idrak eder, daTürk Hava Kurumu Başkanı Osman Yıldırım, Türkiye’nin uzun süredir ara verdiği uçak üretimi için yapılan çalışmaların sonucunda hazırlananyeni uçağın proje çizimlerinin bir bankanın kasasında emniyete alındığını bildirdi. “Yüzde 90′ı yerli olacak uçağın, üzerine dünyadaki Türk cumhuriyetlerinin bayraklarını koyacağız. Bu uçak, Türklerin sembolü olacak” diyen Yıldırım, gelecek yılın yaz döneminde uçağın test uçuşlarına başlamayı planladıklarını ifade etti. THK tarafından üretilecek uçağın 2-4 kişilik olacağını belirten Osman Yıldırım, “Eğitimde kullanacağız. İnsanlar, özel seyahatlerinde kullanabilecek. Bizden eğitim alan herkesin kullanabileceği bu uçaklar, bir yerden bir yere git-

mede rahatlık sağlayacak. Örneğin hafta sonunu geçirmeyi istediğiniz şehre, kendi kullandığınız macana hamallığı yerine eskiden olduğu uçakla gideceksiniz ve dönebileceksiniz” değer- gibi, musluktan temiz su akıtmanın yolunu lendirmesinde bulundu. bulurduk. Son 10 yılda cep telefonlarına

Aksaray’da restorasyon çalışmaları devam eden 12. yüzyıldan kalma Alayhan Kervansarayı girişinde dikkati çeken ”tek başlı çift gövdeli aslan figürü”nün anlamı çözüle m e d i . Aksaray’da restorasyon çalışmaları devam eden 12. yüzyıldan kalma Alayhan Kervansarayı girişinde dikkati çeken ”tek başlı çift gövdeli aslan figürü”nün anlamı çözülemedi. Anadolu’da sadece

Alayhan’da görülen ilginç sembolle ilgili farklı görüşler ortaya atılıyor. Selçuklu döneminde yaptırılan Kervans a r a y, AksarayNevşehir karayolunun 35. kilometresinde yer alıyor. Anadolu’da Selçuklu sultanlarının kaldığı özel kervansaraylardan biri olan Alayhan’da restorasyon çalışmaları sürüyor.

lisesi Vakfı bir açıklama yaptı. Kamuoyunda çeşitli tartışmalara neden olan azınlık vakıfları mallarının iadesiyle ilgili Bulgar Eksarhlığı Ortodoks Kilisesi Vakfı bir açıklama yaptı. Yapılan yazılı açıklamada, “Yaklaşık 50 yıldır işgal altında olan bu arazilerden vakfımız hiçbir şekilde faydalanamamıştır. Haksız yere işgal edilen mülklerimiz Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından Bulgar Eksarhlığı Ortodoks Kilisesi Vakfı’na geri iade edilmiştir” denildi. Bulgaristan Ortodoks Eksarhlığı Vakfı, azınlıklara 1936 beyannamesinde bildirdikleri arazileri geri alma yolunu açan Kanun Hükmünde Kararname’ye (KHK) dayanarak açtığı dava sonucu Şişli Endüstri Meslek Lisesi’nin tapusunu geri almıştı. Bulgar Eksarhlığı Ortodoks Kilisesi Vakfı tarafından yapılan yazılı açıklamada “Mülkiyeti vakfımıza ait olan ve Şişli’de bulunan arazimize ilişkin bugün bazı basın yayın organlarında gerçeği yansıtmayan ve asılsız iddialar yer almıştır. Bulgar Eksarhlığı Ortodoks Kilisesi Vakfı olarak arazilerimiz üzerinde hak iddia edilmesi üzerine, kamuoyunu doğru bilgilendirmek amacıyla açıklama ihtiyacımız olmuştur. 1965 tarihinde Şişli’de bulunan vakfımıza ait arazilere dönemin yönetimi tarafından el konmuş ve üzerine kaçak inşaatlar inşa edilmiştir.

bu arazilerden vakfımız hiçbir şekilde faydalanamamıştır. Haksız yere işgal edilen mülklerimiz Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından Bulgar Ekzarhlığı Ortodoks Kilisesi Vakfı’na geri iade edilmiştir. 50 yıllık işgale son verme kararlılığını gösteren Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne müteşekkiriz. Geçmiş dönem izinsiz ve haksız kullanıma ilişkin maddi ve manevi haklarımızı saklı tutmakla beraber, Şişli’de bulunan arazilerin nasıl değerlendirileceğine ilişkin tasarruf yetkisi, mülk sahibi olan vakfımıza aittir. Dedikodulara dayandırılarak kamuoyunu yanlış bilgilendirmeye yönelik eylemlere genç kardeşlerimizin alet edilmesi hepimizi derinden üzmüştür” denildi. Azınlık Vakıflarına ait taşınmazların iadesiyle ilgili 28 Ağustos 2011 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanan Kanun Hükmünde Kararname’nin (KHK), yürürlüğe girmesinin ardından, azınlık vakıfları içinde yer alan Bulgaristan Ortodoks Eksarhlığı Vakfı, İstanbul’daki 11 taşınmaz için başvurmuştu. Başvuru Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından değerlendirilmişti. Bu değerlendirme sonucunda ise aralarında, iki lise ile bir yüksekokulunda bulunduğu, 7 taşınmazın Bulgaristan Ortodoks Eksahlığı Vakfı’na geri verilmesine karar verilmişti. – İSTANBUL

800 Yıllık Esrarengiz Türk Sembolü!

Bulgar Eksarhlığı Ortodoks Kilisesi Vakfı: “50 Yıllık İşgal Sona Erdi Mallarımız İade Edildi” Bulgar Eksarhlığı Ortodoks Ki- Yaklaşık 50 yıldır işgal altında olan

enayice yatırdığımız 250 milyar dolarla, dünyanın bilim ve teknoloji devi olurduk. Eğer bu ders okutulsaydı, GDO’nun kısırlıktan kansere kadar pek çok hastalığa yol açtığını, milletlerin akıl oyunuyla kısırlaştırıldığını anlar, oyuna gelmezdik. Kısırlık oranı 40 yıl önce %2 iken, şimdi neden % 25 oldu diye merak eder, sebebini bulur, önlem alır, tüp bebek peşinde koşmazdık. Ucuz diye sazan gibi mısır şekerine atlamaz, sonra da şişmanlık, diyabet, hipertansiyon, metabolik sendrom, kalp damar hastalıkları niye artıyor diye dövünmezdik. Milyarlarca doları ilaçlara kaptırmaz, kendi aşımızı kendimiz üretirdik. Kendini önce hasta eden sonra da tedavi etmek için kampanyalar ve zincir hastaneler açan bir topluma dönüşmezdik. Eğer bu ders okutulsaydı, yüzlerce milyar doları, cep telefonlarına, hastalıklara, enerjiye, gökdelenlere saçıp savurmak yerine, bilim ve teknoljiye yatırır kısa sürede dünya devi olurduk. Bu söylenenlerin hepsi gerçek ve kanıtları ortada. Ama bilimde ‘kanıtın gücü’konusunu bilmeyen toplumlar, kanıtları nasıl bulsun ve nasıl değerlendirsin? Bilim toplumu olmanın yolu, aklımızı kullanmayı öğreten derslerden geçer, yoksa beynimizi haşat eden lüzumsuz bilgileri ezberlemekten değil. İngilizlerin, logaritma cetvellerini ezberletme yoluyla Hintlilerin beynini işlemez hale getirmesi, acımasız sömürü için gerekliydi. Batı dünyasının İslam ülkelerinde uyguladığı bu akıl oyunu, ayfon 5’leri, cep telefonlarını, tablet bilgisayarları, süperlüks taşıtları satması için gerekli. Apple firması trilyon dolara koşarken bizim enayiliğimiz onların cebine para olarak akıyor. Çünkü İslam dünyası, İslam’ın ‘oku, anla, araştır’ emrinden habersiz. Doğal kaynaklara rağmen neden bir İtalya kadar üretemiyor, sürekli israf ediyor tüketiyor anlamıyor. Barış dini olan İslamın yaşandığı toprakların neden kan revan içinde olduğunu idrakten bile yoksun. Bilimsel mandacılığı dayatan materyalist eğitim, düzgün ve ahlaklı toplum olmayı da engelliyor. Bilimden yaşam tarzına, ahlaktan kültüre kadar… İslam’ın ruhuyla çelişen bu sistem bizi eğitiyor. Acıkmadan yiyeni, komşusu açken tok yatanı, çalanı, çırpanı, yalanı talanı kim eğitiyor? Bu yüzden sosyal, ruhsal, bedensel ve ekonomik hastalıklar içinde kıvranıyoruz. Adamlar, bizi otla çöple, alternatif masallarla uyuturken, 3 milyon dolarlık Da Vinci robotlarını, 400.000 euro’luk yapay kalp cihazlarını, 50.000 dolarlık kalp kapaklarını, 20.000 dolarlık kalp pillerini bize satarak köşe oluyorlar, bilginiz var mı? Mevcut sistem oynanan oyunları idrak etmeyi ve akıllı çözümler üretmeyi önlüyor. Çünkü bunları görmeyi, anlamayı, çözüm üretmeyi sağlayan dersler okutulmuyor. Neden mi? Çağımızda milletleri köleleştirmenin en kestirme yolu zihinleri malumatla doldurup işlemez hale getirmek. Kendini akıllı zanneden ise ülkeyi terk etmeye çalışıyor. Bu sistem yabancıya çalışıyor. İşte akıl oyunu bu. Oyun böyle oynanıyor. Bu savaşı bilmeyen millet ve devletlerin yaşama şansı yok. Peki bilim dünyamız ne yapıyor? Keşfettiği ile değil, satın aldığı cep telefonları, tablet bilgisayarları, 4 çeker lüks cipleri birbirine göstererek caka satmayı marifet sanıyor. Bunları siz mi keşfettiniz, siz mi ürettiniz? Sarımsağı bile Çin’den ithal ederken biz neyi tartışıyoruz? Devamı var


Bulgaristan Türklerinin Sesi 7

Bakü’de Kazakistan’ın “Strateji 2050” Planının Tanıtımı Yapıldı AZERBAYCAN İLE KAZAKİSTAN’IN TİCARET HACMİ ARTTI Kazakistan ile Azerbaycan arasındaki ticari ilişkiler konusunda da bilgi veren Büyükelçi Primbetov, 2012 yılının ilk 9 ayında karşılıklı ticaret hacminin 332 milyon dolara ulaştığını söyledi. Geçtiğimiz yılın aynı döneminde ticaret hacminin 300 milyon civarında olduğunu hatırlatan Primbetov, 2017 yılında işletime açılacak olan “Kaşagan” petrol havzasıyla ticaret hacminin çok daha hızla artmasının beklendiğini ifade etti. Kazak Büyükelçi, Azerbaycan Devlet Petrol Şirketi (Socar) ve Kazakistan petrol ve doğalgaz şirketi Kazmunaygaz’ın “Kaşagan” havzası petrolünün nakli için

çalışmalar yürüttüğünü söyledi. Primbetov ayrıca Azerbaycan’ın ihtiyacı olan buğdayın önemli bir bölümünü de ülkesi tarafından sağlandığını ifade etti. Büyükelçi bu yılın ilk 9 ayında Kazakistan’dan Azerbaycan’a 700 bin ton buğday ihracatı gerçekleştiğini ve yıl sonuna kadar da 1 milyon tona ulaşmasının beklendiğini söyledi.

Türk Yazısı Paralarımızda Yaşatılmalı

Tarihte eñ çok abece değişen (13 ayrı abece), eñ çok din değiştiren (girilmedik din yok. Üstelik hangi dine girmişse, eñ ateşli savunucusu olmuştur), eñ çok yurt değiştiren, eñ çok ülke kuran (bunlardan 16’sı impatorluk düzeyindedir), işte daha neler neler yapan Türkler... :) 13 abeceden yalnızca Orkun abecesi bize özgüdür. Ben bu abeceyi geliştirenlere hayranlık duyuyorum. Çağlarının en büyük bilgini olmalılar. Hem bu denli tutarlı hem de Türkçeyi bu denli iyi yansıtan yetmemiş bir de Türkçeye bekçilik etsin diye katı kurallar geliştiren insanların eli ayağı öpülmeli.

Bana kalsa, şöyle olmalı;

Ön yüzünde Atatürk olan akçanın, arka kısmına Atatürk’ün Latin el yazısı ile Türkçe üzerine bir sözü eklenmeli. Başka bir akçanın ön yüzüne Cengiz Han koyulmalı, arkaya UygurMoğol abecesi ile hanımızın bir sözü eklenmeli. Bir başkasına Bilge Kağan eklenmeli, Göktürkçe metin ve yine bir başkasına II. Mehmet konarak Osmanlıca Fatih’in sözü yazılmalı; “Benim elimin ulaştığı yerlere, onların hayalleri ulaşamaz.”

Azerbaycanın 5 manat akça biriminden güzel bir görüntü vereyim sizlere...

BULTÜRK ÜYELERİNE BEDAVA DANIŞMANLIK HİZMETLERİ - Bulgaristanda avukat ve her türlü hukuk işleri, tecrubeli ve türkçe bilen avukatlardan – ticari, problemli borç, yol kazası, girme yasağı, trafik ve gümrük cezaları. - Bulgaristanın 15 şehrinde bulunan 50ye yakın universitesinde eğitim görmek isteyenlere danışmanlık ve aracılık işlemleri sunulur. - Yurtdışı cenaze nakli - Türkiyede vefaat eden Bulgaristan vatandaşının veya Bulgaristanda vefaat eden Türk vatandaşının memleketine nakli için gerekli belgelerin hazırlanması ve cenazenin yurtdışına taşınması için gerkli aracın sağlanması. - Bulgaristanda şirket ve temsilcilik kaydı ve yasallaştırma. Ofis, mağaza, depo kiralama ve yasallaştırma ve tam teçhizat donatma, tam kapsamlı muhasebe hizmetleri. - Ticarette dolandırıcılık şüphesi olan olaylarda özel yardım - gizli bilgi toplama, şahıs ve şirket inceleme.

- Bulgaristanda fuarlara, kongrelere ve seminerlere katılım aracılığı, konferanslara kayıt. Konaklama, güvenlik, tercuman, rehber ve ulaşım sağlanması. - Bulgaristanda çalısma izni ve oturma izni başvurularında danışmanlık ve aracılık. - Bulgaristanda profesyonel silahli ve silahsız koruma, zırhlı araç, korumalı para ve kıymetli eşya taşıma.

DAHA AYRINTILI BİLGİ İÇİN BULTÜRK GENEL MERKEZİ Adres: Yıldırım Mah.Şehit Kamil Balkan cad.No.114/ABayrampaşa _ İstanbul 0212 511 63 47 Telefon 0212 526-51-98 Belgegeçer

Bedava

Danışmanlık Hizmetleri

Saat 13.00 - 17.00 arası Her Pazar

Marmaris Turizm İstanbul Otogar 0212 658 20 65

Marmaris Turizm 0212 658 20 65

Stratejik Analiz

D r. M ü j g a n D E N İ Z

Değerlendirmede Esas Olan Temel İlkemiz Türklüktür BULTÜRK Gazetesi Araştırma Grubu tarafından geçtiğimiz aylarda ’’BULGARİSTAN TÜRKLERİ VE LİDERLİK’’ konusunda çok yönlü bir araştırma gerçekleştirildi. Aylar süren bu inceleme sonuçlarını okurlarımıza bir yazı dizisi olarak sunma niyetimizi açıklarken, okumaya başladığınız bu konuya giriş yazımda, araştırmanın kriterlerini yani konuya hangi bakış açısından yaklaştığımızı ve ana kıstaslarımızın neler olduğunu ortaya koymak istiyorum. Öncelikle konuya, Bulgaristan’da yaşayanTürkler veTürkiye Cumhuriyeti’ndeki soydaşlarımız açısından yaklaştığımızı belirtmek isterim. Değerlendirmede esas olan temel ilkemiz Türklüktür; yani yüzlerce yıl boyunca “Türkçe ağladım”, “Türkçe güldüm” ve “sevdiysem Türkçe sevdim” diyenlerin en kutsal eseri, yaşamlarının özü ve hayat felsefesidir. Çünkü Türklük bilinci Bulgaristan Türklerinin sahip olduğu en büyük değer ve kendi kimlikleriyle bütünleşmelerinden beri yeri hiçbir şeyle doldurulamaz bir erdemdir. Türklük şuuru, Türklerin zihnini, beden ve ruhunu bütünleştiren bir öz ve hakiki güç kaynağı olmuştur. Diyebiliriz ki, biz bugün asırlar boyunca Türklük mayasıyla yoğrulan bir kültürü yaşatıyoruz. Ancak, kültürümüzün içinde yetişip yükselen, içimize sinsice sokulan, hatta dışarıdan dayatılan ve ustaca aşılanan ve aslında özümüze yabancı olan liderlerimiz mevcuttur. Bulgaristan Türklerini yönetmeyi görev olarak üstlenen ve maalesef bizi aldatarak başımıza geçmeyi başaran sözde liderler konumuz içinde işlenecektir. İngilizceden dilimize geçmiş bir sözcük olan lider, Türkçede ’’önder’’ demektir. Bu kişileri biz Türklük kıstasına göre, yeterli ve yetersiz liderler (önderler) olarak ikiye ayırabiliriz. Yeterli liderler; Türklük bilincini özünde ve sırtında taşıyan, Türklük davasına gönül vermiş, özgüveni yüksek, alçakgönüllü, dürüst, bilgili, öngörülü ve cesaret gibi üstün niteliklerle donatılmış kişilerdir. Esasen insan özü ve doğası itibarıyla iyidir. Bu yüzden sözü edilen de iyi ve kalıcı liderliktir. İyi liderlerin hedefinde her şeyden önce halka hizmet etmek, kendini davaya adamak, halkına yararlı olmak ve mutluluk yolunu açmak gibi erdemler vardır. Liderlerimiz bu gibi özelliklere haiz olunca, amaçlar, hedefler, tasarımlar, yakın ve uzak planlar gerçek olur; halkı daha iyi ve gönençli, huzurlu ve güvenli yarınlara taşıma yolunda idarecilerimiz güç toplayıp hız alır. Yetersiz liderler ise halkının sesini duy-a-maz, halkın acısını derdini algılayamaz, anlatılanı anlamaz ve söyleneni dinlemezler. Maalesef bu kişiler kendi derdine düşmüş, sıradan insanlara yukarıdan ve bencilce bakan, fakir fukarayı küçümseyen, kitlelerle direk iletişimi kopmuş liderlerdir. Dolayısıyla, meseleleri ikinci üçüncü elden aldığı bilgilerle ve üstünkörü yönetmeye çalışan kişilerdir. Bu bağlamda özel olarak belirtmek istediğim bir husus; liderin idare etmekle görevlendirildiği kitleden kendisini soyutlayarak, adeta saraylarda saklanarak, insanların gözüne bakmaktan korkarak yaşaması; daha da vahimi temsil ettiği insanlarla bayramlaşmaya bile çıkma cesaretini kendinde bulamamasıdır. Kendi gününü gün ederken, özüne kapayıp kapsüle ettiği değerlerin yok olmasını beklemesi bir diğer acı gerçektir. Yukarıda sözünü ettiğim bu süreç, son 22 yılda Bulgaristan Türkleri’nde çok açık bir şekilde gözlenmiştir. Bulgar devleti tarafından 1990’da Bulgaristan Türklerine lider olarak dayatılan Ahmet Doğan, Bulgaristan’da son 120 yılda aralıksız devam eden Türk kimliğinin ne pahasına, hangi biçim ve usulde olursa olsun yok edilmesi davasına hizmet etmek üzere göreve getirilmiştir. Bulgar makamları Bulgaristan’da yaşayan Türklere karşı süregelen zorlama politikasını ne yazık ki Bulgar olmayan, ama aynı zamanda da Bulgaristan Türk’ü de olmayan, Müslüman cemaatin da dışında bulunan bir Devlet Güvenlik (DS) ajanı dayatmıştır. Sözü edilen bu şahıs, Müslüman-Türk cemaatin lideri olarak gösterilmeye çalışılmasına ragmen; camiye gitmeyen, bayram seyran tanımayan, Türk dilini, Türk kültürünü sevmeyen ve her yerde hor gören, Bulgaristan Türklerinin zihnine, ruhuna, benliğine, gelenek ve göreneklerine, genel kültürüne tamamen yabancı, deniz başkentinin kabare ve barlarında bohem olarak yetişmiş, bencil ve küstah biri olarak eğitilmiş bir Devlet Güvenlik (DS) ajanı devşirmesidir. Tabii bir devlet ajanı olmak Bulgaristan’da suç değildir. Ajanları yargılayan ceza kanunu yoktur. Ajanlıktan hüküm giyen de olmamıştır. Bu ajanlık faaliyetleriyle maalesef Bulgaristan’daki Türk topluluğunu birbirine düşürmek amaçlanmıştır. Şöyle ki; yürütülen strateji ve politikalarla temelde masum Müslüman cemaat hedef alınmış, fişleme ve istihbarat faaliyetleriyle yerli Türk topluluğunun dağıtılması ve ardından hiç bir suçu olmayan insanların göçe –sürgüne- zorlanması, vatan değiştirmesi nihai hedef haline gelmiştir. Yürütülen bu politikalarla, insanlarımızın kendi evlerinde rahat gün görmemesi temin edilmiş, aynı zamanda yıllar yılı huzur bulamamaları sağlanmıştır. Bu vesileyle Bulgaristan Türkleri üzerindeki çirkin planlarını uygulama alanı bulmuşlar ve maalesef annelerin evlatları hakkında sürekli kaygılanmasına, onların gelecekleri için endişelenmelerine sebep olmuşlardır. Bu iğrenç planlar içimizden çıkan sözde liderler eliyle uygulandığından ötürü, yılarca gizli yürütülen derin ajanlık görevi Türk halkını derinden yaralayıcı ve affedilemez bir vicdan suçudur. Bu planlara hizmet etmiş olmak bir lider için denilebilir ki, kendi halkına yönelik bir soykırımdır. Şimdi ’’lider’’ Ahmet Doğan konusuna bir az daha de-

ğinelim. Lider olmanın ilk ve kaçınılmaz koşulu iyi bir ailede ve ortamda yetişmek ve eğitim almaktır. Bugün A.Doğan’ın babası, Bulgaristan Türklerinin önüne çıkıp “Keşke çocuğumla daha çok zaman geçirebilseydim. Ona insanlık nedir öğretseydim. Kötülük yapmanın ağır suç olduğunu anlatsaydım!” diyebilseydi. “Keşke vicdanım seni dinleseydim. Oğluma iyilik yapmayı öğretseydim!” diyebilseydi anası. “Keşke dilim tutulsaydı da, Türklerin kimliği ile oyun oynamanın çok tehlikeli olduğunu soksaydım kafasına!” diyebilseydi. Ancak bilinen bir gerçek, pişmanlık para etmiyor; çocukluğun geri çevrilmesi imkansız ve geçmiş tarih, gelecek ise hayaldir. Biz şu anda yaşarken görüyoruz ki, yetersizlikler içinde eğitilen Ahmet Doğan, Türklüğün ve Bulgaristan Müslümanlığının beklentileri açısından yetersiz, verimsiz ve yarınları boş bir lider olarak kaldı. Olaya Türk dilimiz açısından bakalım: Alman düşünür Herder’e göre, dilden önce insan yoktur, dil aynı zamanda düşüncedir. Dil insanlar arasında anlam nakletme aracıdır. Şöyle ki, dil aracılığıyla kurulan anlam ortaklığı kötü günde kalplerimizin ortak vurmasına, ortak yas tutulmasına ve ibadette aynı kıbleye dönülmesine neden olmuştur. İnsanımız birliğimizi ve kimliğimizi oluşturan ortak (kolektif) duygularımızı ve düşüncelerimizi düzenli aralıklarla Türk dilinde konuşarak yazışarak onaylamak, sorgulamak, doğrulamak ihtiyacı hisseder ve sağlıklı yaşayabilmek için bunu yapmak zorundadır. Bizim aramızda, ailelerimizde ve ortamımızda bu iletişimin dili Türk dilidir. Bunu insan olduğumuz için yapmak zorundayız. Bulgaristan’da yüzyıllar boyunca pekişerek kök salmış olan Türk kimliğimiz, yıllar içinde liderlerden veya başka birilerinden katkı ve yardım beklemeden varlığını sürdürebilmiştir. Öyle ki, çok büyük acılar çekilerek, gözyaşı dökerek, sürgünler yaşayarak, tutukevi-cezaevi günlerinde, hapis şartlarında defalarca göçler yaşayarak, işte güçte, hayatın her dalında ortaya çıkmış, biçimlenmiş ve pekişmiş özlü bir kavramdır. Türk dili ve Türk kimliğimiz bizim anlamlı birlikte olmamızın güzellik ve güç kaynağıdır, onlarsız edemeyiz. Yok olmaya da tahammül edemeyiz. Yaşadığımız toplum içinde bizi ifade eden en özgün ve bilinçli kavramlar, Türklük, Türk dili ve Türk kimliğidir. Bunlar olmadan bizim özde farklı oluşumuzun anlaşılması olanaksızdır. Bu yüzdendir ki, bizim çıkarlarımızın ne olduğunu bilmeden önce, kim olduğumuzu bilmemiz zorunludur. Biz okullarda çocuklarımızın Türk dili eğitimi görmesinde bu yüzden kararlıyız ve ödün vermeyiz. Soru: Ahmet Doğan bunu neden görmek istemiyor? Yanıt: Özde Türk olmadığı için bizim Türklüğümüzün güneşte buz gibi eritilmesini isteyenlere hizmet ettiğinden dolayıdır. Aksi takdirde yapılanların veya bilinçli olarak yapılmayanların başka bir açıklaması olamaz. Bulgaristan Devletinde topluluk halinde yaşayan halk kitleleri, bizim gibi azınlıklar, sözde geldikleri soylara bağlı olarak kimliklerini kendileri belirleme hakkına sahiptirler. Bulgaristan Cumhuriyeti Anayasasında bizim Türk olduğumuz ve dinimizin de İslam olduğu belirtilmiştir. Ancak, kanunlar gerektiği gibi uygulanmıyor, okullar devletin olduğu ve Eğitim Bakanlığı müsade etmediği için çocuklarımızın ana dilde eğitimi askıya alındı ve o günden beri sorun çözülmüyor, her gün daha da engelleniyor. Artık 32 yıldır zaten yaralı Türk dilimizin köreltilmesi çabaları sürüyor. Bütün bu olumsuzlukların en kötüsü ise, 3 görev süresi hükümet ortaklığı yapan lider (!) Ahmet Doğan’ın Hak ve Özgürlükler Partisi ana dilde eğitim ve öğrenim gibi temel bir sorunu çözmedi veya çözmek istemedi. Ciddi olarak dikkate almadı ve büyük itibar kaybetti. Bu aslında, Bulgaristan’da var olma sebebimiz olan kimliğimizi yaşatma ve geliştirme davamıza ihanet etmek demektir. Avrupalı klasik ve çağdaş düşünürlerin yazdığına göre, “bir halkı tasfiye etmenin ilk adımı,” ana dilini çocuklarına öğretmesini engellemek ve çocukların belleğini boş bırakıp, soy köklerini sökerek yaşam hafızasını silmektir. Hedef Türk zihniyetinin içini boşaltmak ve sonunda Türklerin beynini sabunlu su ile yıkayarak çamaşır ipine sermektir. A. Doğan’ın kaleme aldığı ve pazara sürdüğü “entegre olan kimlikler” ve daha nice saçmalıklar Türklüğün köklerinin kurutularak sökülmesine hizmet etmektedir. Soru:Ahmet Doğan’ın liderliği bu amaca mı hizmet ediyor? Yanıt: Evet! - Yirmi iki (22) yıldan beri Bulgaristan’da bir Türk Okulu açıl-a-madı. Türkçe kitap basılmıyor. Edebiyat geceleri düzenlenmiyor. Yaralı anadilimiz yoksullaşıyor ve unutturulmaya çalışılıyor. Hak ve Özgürlükler Hareketi 1990’ların başında Türkçe “Hak ve Özgürlük” gazetesini çıkardı ve bir düzenbaz olan Ahmet Doğan’ın sahte kimliği seçmenlere dayatılarak kabul ettirilmeye çalışıldı. Fakat aynı yıllarda Razgratlı yetenekli yazarımız Ahmet Şerif Şereflinin Bulgaristan’da totaliter rejime karşı halk direnişlerinin spontane halk hareketlerinde, kadın direnişleri, yürüyüşleri ve kavgalarında kendini gösterdiği ortaya çıkınca, gazete kapandı ve bir daha “Türkçe yazılı yayın” unutuldu. Öyle ki, Ahmet Şerefli kadın direnişleriyle yükselen ve çok kurban alan 1989 Mayıs, Haziran, Temmuz savaşımlarının/ayaklanmalarının Ahmet Doğan tarafından örgütlenmediğini, 1989 Ağustos göç selinden sonra, Bulgar DS organının Ahmet Doğan’ı bir lider olarak dayattığını yazdı ve soluğunu Türkiye’ye göç ederek aldı. Devam edecek…


8

Bulgaristan Türklerinin Sesi Dünya Türk Gençler Birliği İstanbul Koordinatörü

Rafet ULUTÜRK Bulgaristan Temsilcisi

Rafet ULUTÜRK’ün konuşması;

Sn.Başkan, Sn.Valim, Sn.Türk Konseyi Başkanı,Sn.UHOH Genel Başkanı Güner TAHİR Sn.Milletvekilleri

Değerli Misafirler, Basın mensupları, Sevgili dava ar- geçtiğini çok iyi öğrenmeli ve gerekenleri yapmaya kadaşlarım,benkonuşmamabirşiirilebaşlamakisterim başlamalıyız. Bizler artık Türk Dünyasında stratejiler Ey Yüce TÜRK ! …

Seni anlamak, seni tanımak, seni tanımlamak, sana ulaşmak için bu kadar uğraşa, emeğe külfete gerek var mı ? Senin erdemin, senin özverin, inandığın ilkelerin, tarihi ve kültür mirasın, oluşturduğun değerlerin, Bilim ve sanat aşkın, insanlık dünyasına ve medeniyetine yaptığın katkıların, hürriyet ve istiklalin, Namusun ve onurun uğruna her millete örnek olan mücadelelerin, sabrın, vefakarlığın, konuk severliğin, Binlerce yıllık tarihin ve yüksek insani ideallerin bütün kalplerde ve zihinlerde yazılı değil mi ?

Ertuğrul ÖKTE

Muhterem dava arkadaşlarım, hepinize konuksever

ve güler yüzlü Balkan Türklerinden kucak dolusu sevgi ve selam getirdim. .Bu insanlar öyle insanlar ki her zaman Türklüğünün bilincinde olmuş ve Türk birliğinin gerçekleşmesi için kalplerinde tutuşan iman ateşiyle, çalışmış ve mücadele etmiştir. Bu insanlar öyle insanlar ki dünyada eşi benzeri bulunmayan işkencelere katliamlara ve her tür fiziki ve ruhi baskılara rağmen, kendi benliğinden taviz vermeyerek bütün zorluklara göğüs germiş ve asırlarca Türk’ün gurur ve şerefiyle yaşamıştır. Türk Dünyası’na sayısız şairler, yazarlar, sanatçılar, sporcular ve bilim adamları vermiştir. Türk Dünyası’nın bir ferdi olarak Balkan Türklüğünün temsilcisi olmaktan gurur duyuyorum. Bu gün böyle bir toplum içinde kendimizi anlatma ve düşüncelerimizi ifade etme imkânı bulmaktan şeref duyuyorum. Değerli dava arkadaşlarım. Ben vatanımı aramak isterim, bir kısmı dedi ki Anadolu’dan Balkanlara gitmişsiniz, kimsi dedi ki Kavkasyadan gitmişsiniz, kimisi dedi ki Türkistan’dan gitmişsiniz, kimsi dedi ki Altaylardan, Ötükenden gitmişsiniz. Neticede anladım ki benim vatanım Adriyatik’ten Çin seddine uzanan KOSKOCA BİR TÜRK DÜNYASI. Hiç bir Millete nasip olmayan Büyük bir tarihe sahip, hatta düşmanlarımızın bile okuduklarında Âşık eden engin Tarihimizin hareket noktamız olmalıdır. Öncelikle bu zengin ve insanda hayranlık uyandıran tarihimiziçokiyiöğrenmeliveilköncetarihtebirleşmeliyiz. Tarihimizi avunma kaynağı olarak değil, geleceğe giden yolda bir basamak olarak ele almalıyız. Geçmişteki başarılarımızdan ve başarısızlıklarımızdan ders almalıyız. Türk Dünyası yıllar boyunca bir birinden kopup, birbirinden ayrı, birbirine kavuşma hasreti içerisinde olağan üstü zor şartlar altında, var olma mücadelesi vermişlerdir. İşte bu mücadelenin neticesinde birçok Türkiye Cumhuriyetleri bağımsızlığına kavuşmuştur. Bu mücadele. Esaret ve mücadele esnasında birçok yaralar alınmıştır. Bu yaraların sarılması önemli bir zaman alacağı muhakkaktır. Ancak Türk Dünyası’nı iktisadi, içtimai, siyasi hayatta yaptıkları iş birliği oranında başarılı olacak ve uluslararası alanında da etkili olacaktır. Bu iş birliğinin etkileri bütün dünya üzerinde olacağı gibi, özellikle Türklerin yoğun olarak yaşadıkları yerlerde büyük değişikliklere sebep olacaktır. Bizler devletlerimizde kurulan dış işleri ve dış Türkler konularında kurulan yeni kuruluşlarda bizim DTGB-Dünya Türk Gençler Birliğinin yönetiminin referansları ile buralara görevliler alınmalıdır. Bunu yapabilmek için tabi ki bizim de yapmamız gerekenler var. Bunun için DTGB-Dünya Türk Gençler Birliğinin başına aday olabilecek kişi Dünya siyasetini çok iyi okuyabilmelidir.Ayrıca para ile satın alınamamalıdır. DTGB nin içinde bu insanları çoğaltabilirsek demek ki dünyayı yönetmeye hazırız demektir. Dünyayı yönetmek için ne gerekirse yapmaya hazır olmalıyız, buna hazırlıklı olmalıyız. Her yıl Liderler kurslarına gençlerimize sağlamalıyız. Türkiye Türkçesi ile yazışmalara başlamalıyız. Türk Dünyası’nın resmi dili Türkçe olmalıdır. Eline, Beline ve diline sahip çık lafını yanlış yorumlayanlar var. Eline-İline devletine sahip çık demektir Beline-Nesline geleceğine sahip çık demektir Diline-Dil Türkçeye sahip çık Dünyayı Türkçe konuşturmalıyız. İngilizcenin önüne geçebilmeliyiz, hedef koymalıyız. Burada aramızda samimi olmalıyız, bir birimize sahip çıkmalıyız. Siyasi hakları alamayan toplumlar yok olmaya mahkûmdurlar, bunu çok iyi öğrenmeli ve bunun gereğini yapmalıyız. Bizim çok büyük şansımız var çünkü biz kendi kültürümüzü yaşatabilmek için önce Türkiye Cumhuriyetini güçlendirmekten

üretmeliyiz, bizler geçmişi değil geleceğimizi çizebilmeliyiz. İşte o zaman biz değerli ve güçlü olabiliriz. Bizler 20-50-70 yıl sonra neler olmalı neler yapmalı bu gençlerin yolunu çizmeliyiz. Bunları yapabilmek için ilk önce kendi toplumumuzu çok iyi tanımalıyız ve neler yaparak yön verebileceğimizi zaten kendiliğinden gelecektir. Evet, son olarak da, “Biz Türkler, devletsiz yaşamadık, yaşayamayız ve dünya devlet kurmayı bizlerden öğrenmiştir, ancak artık Türk gibi başlayıp Türk gibi bitir dedirtmeliyiz. Artık gerçek ve doğru tarihi anlatmak yazmak ve yaymak lazım, Türk tarihini dünyaya kabul ettirmemiz lazım. Her şey sabır işidir, benim Türk gençlerine üç tavsiyem olacak: 1. Hayallerinizin sonu olmayacak 2. Ağır şartlar karşısında düşüp yıkılmayacak 3. İnanç ve dava adına savaşırken kesinlikle mükâfat beklemeyeceksiniz. Bedenleri ruhlara galebe çalanlar, asla büyük işler başaramazlar, ruhlar bedenlere galebe çalmalı. Birde şahsınıza yapılan zulmü affedin ki zalim olmayasın. Fakat Devletinize veya Milletinize yapılan zulmü hiç bir zaman asla ve asla affetmeyiniz. Muhtaç olduğunuz kudret damarlarınızdaki asil kanda mevcuttur. Ayrıca buradan 2 önerim olacak; 1.Artık Türk Dünyası’nın bir takvimini yapmalıyız, bu da Türk Dünyası’nın önemli olaylarının sıralandığı ve belirli tarihlerde anma törenlerini anımsatacak bir takvimini oluşturmak 2.Bizler aramızda artık bir vakıf oluşturmalıyız. Değerli arkadaşlar biz Balkan Türklerinin bir temsilcisi olarak Balkanlardaki duruma bir göz atmak istiyorum. 1877 – 78 Rus Türk harbinden sonra Balkanlarda sürekli olarak Türk nüfusunu azaltmak için çeşitli yöntemler kullanılmıştır. Göçler, fiziki ve kültürel soy kırım, iktisadi kalkınmayı engelleme ve asimilasyon. Yaklaşık 120 yıllık tarihte bu gün bütün dünyanın önünde sergilenen bu vahşet tablolarından, yüzlerce örnekler mevcuttur. Ancak bizim amacımız, bu gün konuları incelemek ve ortaya koymak değildir. Hepimiz 21’ci yüzyılın eşinde Bulgaristan’da, Bosna Hersekteki olayları gördük. Medeni dünya ise içki kadehlerini tokuşturarak seyretti. Çünkü burada katledilenler Türk Dünyası’nın bir parçalarıdırlar. Hepimiz şundan emin olmalıyız ki, gelecekte de bu olaylar devam edecektir. Şunu sormak istiyorum: Bu gün iktisadi, içtimai, siyasi hayatta tek vücut olmuş,ortakdışpolitikayıuygulayanTürkDünyasıolsa, yukarıda bahsettiğimiz olaylar vuku bulurmuydu? Kesinlikle bu acı olaylar yaşanmazdı. Çünkü Türk Dünyası’nın gücü karşısında Türk Dünyası’nın düşmanları geri adım atmak zorunda kalacak ve burada yaşayan kardeşlerimiz kendilerine tanınmış veya elde ettikleri haklarını son noktasına kadar kullanma imkânına sahip olacaklardır. HANGİ ÇILGIN BİRLEŞMİŞ BİR TÜRK DÜNYASININ ÖNÜNE SED ÇEKEBİLİR Kİ? Değerli arkadaşlar, işte Türk Dünyası’nın tek vücut haline gelmesi için her sahada çalışmalar yapılması şarttır. Türk Dünyası Gençleri’nin hedefi de bu birliği sağlamak olmalıdır. Bunun içinde hepimizin çalışmalar yapmasını ve projeler üretmesini, gelecek kongrede de çalışmaların değerlendirilmesini teklif ediyor. Bizler artık devletlerimizde yönetimlere gelmeliyiz buralara gelmemiz için neler yapılmalı işte bunları yapmalıyız. Türk Dünyası gerçek manada kurulması için bizler devlet yönetimine gelmeliyiz. Buradan tüm Türk Dünyası’nın analarına sesleniyorum; “Çocuklarınızı yetiştirirken onları Dünyayı yönetebilecek bilgi, beceri, birikim ve ahlakla donatarak yetiştiriniz. Biz bu ağır işin altından kalkamasak da, sizin büyüttüğünüz gelecek kuşaklar bu ağır yükü bulunması gerektiği olan yüksekliklere rahatlıkla taşıyacaklardır. Türk Birliğine Dünyanın ihtiyacı vardır; bunu herkes idrak etmeli, dünyada kim adaletin hâkim olmasını isterse, bu birliğe destek olup sahip çıkmalıdır.” Son olarak KURULTAYIMIZ’IN Türk Dünyasına hayırlı uğurlu olmasını ve başarılı geçmesini temenni ediyorum. DÜNYADA BİZ TÜRKLER, VARDIK, VARIZ VAR OLACAĞIZ


Bulgaristan Türklerinin Sesi

İbadet turizmi Bulgaristan’ın tu- “Allah, Bir Ülkeye Yardım Etmek İsterse rizm yelpazesini tamamlıyor Başına Mustafa Kemal Gibi Lider Getirir.” Bilgilendirme

Dünyanın değişik yerlerinde bulunan ibadet yerlerini gezen 30 milyon kadar kişi, ibadet turizmini yıllık toplam 18 milyar Amerikan doları tutarında kazanç sağlayan bir endüstri haline getiriyor. Bu seyyahların küçük bir bölümü ülkemiz Bulgaristan’ı ziyaret ediyorlar. Son yıllarda ibadet yolculuklarının sayısı artış gösteriyorsa da bu konuda yapılacak çok şey daha var. Recultivatur projesi kapsamında, ibadet turizmi için elverişli yerlerin veri tabanını içeren bir internet portali açılacak. Uzmanlar, ibadet turizminin gelecek vaadettiği konusunda hemfikirdir. Ancak ne turizmin bu sektörünün nasıl gelişmesi gerektiğine dair bir vizyonun bulunması ne de büyümesi yönünde alınan etkin önlemlerin olması, sorundur. Bundan kısa süre önce ülkemiz, Güneydoğu Avrupa’da bu tür yolculukların gelişmesine yönelik Recultivatur projesine katıldı. Proje kapsamında 2013 yılının başında ülkemizde dini turizme uygun yerlere ilişin veri tabanı içeren bir site açılacaktır. Küçük Kudüs olarak bilinen Asenovgrad bölgesinde 40’ın üzerinde kilise vardır. Ülkemizin ibadet turizmi meraklılarına sunduğu en büyük atraksyon şüphesiz X. Yüzyılda inşa edilen Rila Manastırı olmaktadır. Popülarite sıralamasında 2. yerde nispeten yeni bir ibadet merkezi sıralanıyor. Karadeniz’in Sozopol şehrinde bulunan “Sv. Sv. Kiril ve Metodiy” kilisesinde 2010 yılında bulunan ve Aziz Vaftizci Yahya’ya ait olduğu tahmin edilen naaş sergileniyor. Arkada kalan yaz sezonunda kiliseyi ziyaret edenlerin sayısı, 240 bini buldu. Hristiyan Kiliselerinin çoğunda, pahası biçilmez artefaklar korunmaktadır. “Hramat” vakfı temsilcisi olan Hristina Petrova, Bulgaristan’ın meraklı turistlere birçok seçenek seunduğunu vurgularken şöyle konuştu: “Bulgaristan ibadet turizmi açısından mükemmel imkanlar sunan bir yerdir. Bu bağlamda Melnik bölgesini örnek gösterebiliriz. Bu bölgede bulunan birçok dini mekan, onlarca bin turisti cezbediyor. Onların en ziyaret edilenleri, Rojen manastırı, Rupite yöresinde bulunan “Sv. Petka Bılgarska” kilisesi olmaktadır. Cazip ibadet güzergahları sunan diğer yerlerimiz olarak 40’tan çok kilisesi ile Küçük Kudüs olarak bilinen Asenovgrad şehrinin etrafını, Ortaçağ kiliseleri ve II. Bulgar çarlığı döneminde /1185-1396/ yaşanan kültürel kalkınmaya tanıklık eden birçok eseri ile cazip olan eski payitaht Veliko Tırnovo şehrini gösterebiliriz” diyen Hristina Petrova, ayrıca Bulgaristan’ın kaya manastırlarının da görülmeye değer olduğunu öne sürdü ve en meşhur olanlarının Rusenski Lom nehrinin vadisinde yer alan İvanovski ve Besarbovski manastırları ile Karadeniz’in kuzeyinde yer alan Alaca manastırının olduğunu da ekledi. Yazı: Veneta Nikolova

DEVLETİN EN BİRİNCİ GÖREVİ

Ulus’un sağlıklı kalması için gerekli yaşam koşullarını sağlamaktır. Türk vatandaşının sağlığı ve sağlamlığı, ulusal sorunumuzdur.

M.K.ATATÜRK

Bulgaristan’da Soykırım Şehitleri Mestanlı’da Anıldı Bulgaristan’ın Eğridere, Killi ve Mestanlı kentlerinde 27 yıl önce asimilasyon politikalarını protesto etmek için gösteri yaparken yaşamlarını yitirenler üç kentte binlerce kişinin katıldığı törenlerle anıldı. Mestanlı’daki anma töreninde soykırım anıtına saygı duruşu eşliğinde çelenk ve çiçekler bırakıldı, duygu dolu şiirler okundu. Beyazlar içindeki genç kızlar özgürlüğün sembolü olan beyaz güvercinleri gökyüzüne bıraktı. Anma törenlerine Türkiye’den de katıldılar, Törende Mestanlı Belediye Başkanı açılışından sonra gelenler de birer konuşma yaptılar. Yeni Başkanı Doç. Dr. Yüksel Özkan yaptığı konuşmada, “İnsanlar tarihine sahip çıkmalı ki, geleceğine ışık tutsun. Değişim olması gerekiyorsa, yapılmalıdır. Fakat bu değişimi de sizler birlik ve beraberlik içinde yapmalısınız” diye seslendi.

9

Güner Tahir 37. ve 38. Dönem Razgrat Milletvekili

Bulgaristan’dan Güner Tahir Ulusal Hak ve Özgürlükler Hareketi Genel Başkanı

Sayın Başkan, Sn. Milletvekilleri, Sn.Valim, Belediye Başkanları Değerli misafirler, basın mensupları, sevgili kardeşlerim, Hepinize Bulgaristan Türklerinden kucak dolusu selamlar getirdim, Bizler Türklüğün beşiği olan Orta Asya Bozkırlarından yola çıkarak Anadolu’dan önce TürkleşenRumeli’yeulaşıpTürkDünyasıcoğrafyasına bu bölgeyi de katan Evladı Fatihanların torunlarıyız. Böyle bir toplantıda konuşma fırsatı bulmaktan ve bütün Türk Dünyasından gelen sizler ile buluşup dertleşmekten ve hasret gidermekten büyük bir mutluluk duyuyorum. Balkanları anlatmaya gerek yok desek, daha doğru olur, çünkü 130 yıldan beri hiçbir şey değişmemiştir. Osmanlının Balkanlardan çekilmesiyle buralarda hala devam eden bir soykırım ve etnik temizlik yaşanmaktadır. Son Rus-Türk 1877 - 1878 savaşından bugüne kadar yalnız Bulgaristan’dan iki milyon Türk ülkeden kovuldu, dünya da buna seyirci kaldı. Son 22 yılda demokratikleşme adıyla başlayan yağma düzeni ile eski Gizli servis (DC) ve Komünist partisinin adamları bütün mal varlıklarına da el koyarak ekonomik hayatı tamamen ele geçirdiler ve ülkede yaşayan Türkleri ekonominin dışında tutmak için resmi devlet organları ile birlikte elinden geleni yapmaktadır.. Şimdi Bulgaristan Türkleri sefalet içindedir. Bu yörelerde işsizlik oranı en yüksektir. Kısaca bir ekonomik soykırımın da vuku bulduğunu söyleyebiliriz. Değerli genç kardeşlerim, artık sizler de planlı programlı çalışmalara başlamalısınız ve hedefimize doğru emin adımlarla yürümelisiniz. Türk Dünyası toplantılarını her yıl yapıyorsunuz, olumlu kararlar alıyoruz. Sizleri bu konuda tebrik ediyorum. 20 yıldır bu çalışmaları yapıyorsunuz ve artık ektiklerimizi biçme zamanıdır. Bu toplantıların meyvelerine koparma zamanıdır artık. Ancak artık daha aktif, daha programlı çalışmanız da gerektiğini ve sorumlulukların sizlerde olduğunu bilmelisiniz. En önemli meselelerimizden birisi olan dil birliği konusunda çözüme pek yavaş gidilmekte. Ben bu konuya çok büyük önem veriyorum, çünkü her şey dille başlar. Şu anda Bulgaristan Türk aydınları Türklerin yoğun olduğu yörelerde anadilimizin zorunlu bir ders olarak okullarımızda okutulması hususunda çaba harcamakta, resmi çevreler ise hiç aldırmamaktadır. Şayet bizler Bulgaristan’da Türkçe konuşma ve Türkçe eğitimi konusunda direnmeseydik muhakkak eritilmiş olurduk. Sizlerin önünde altını çizerek söylüyorum: Dil konusuna özel bir önem vermemiz gerektiği kanaatindeyim! Türk Dünyası temsilcilerini böyle bir arada görmek insana inanılmaz bir güç, ferah ve mutluluk veriyor. Bu toplantıyı düzenleyenleri ve bizleri buraya davet eden BULTÜRK yöneticilerine teşekkür ediyor, toplantıya katılanları cani gönülden kutluyor, sevgi ve saygılarımı sunuyorum.Tanrı Türkü ve Türk Dünyasını korusun ve yüceltsin!

15.Türk Dünyası Gençlik Günleri ve Kurultayından

Türk Dünyasına Hizmet Ödülleri Güner TAHİR ve BULTÜRK’e

Dünya Belediyeler Birliği Başkanı Mimar Sn.Kadir TOPBAŞ BULTÜRK

Güner Tahir BULTÜRK’te


10

2012’de Bulgaristan’ın Balkan politikası

Arkada kalan yılda Bulgaristan, Balkanlar’da faal politika izleme geleneğini sürdürdü. Batı Balkanlar’da yer alan devletler konusunda ülkemizin esas hedefi, onların Avrupa ve Avro-Atlantik entegrasyonu yönünde çalışmak oldu. Bu arada Bulgaristan, AB ve NATO kapsamında ortak olduğu bölge ülkeleri ile yoğun ilişkilerini devam ettirdi. Bulgaristan, Sırbistan’ın AB’ye üye adayı statüsünün verilmesinin en aktif yandaşlarından biri oldu. Ülkeye aday statüsü, Sırbistan ve Kosova arasında bölgesel işbirliği anlaşması sağlanması üzerine 2012 yılının Mart ayında verildi. Anlaşma, Priştine ve Belgrad arasında yürütülen güç diyaloğu sayesinde mümkün oldu ve Sofya, bu diyaloğa katkılar sağlamaya çalıştı. Ülkemiz ayrıca Arnavutluk ve Karadağ’ın Avrupa perspektifine de katkıda bulundu. Ekim ayında Başbakan Boyko Borisov, Bulgaristan’ın Arnavutluk’un AB adaylığını desteklediğini resmi bir şekilde açıkladı. Karadağ’a gelince ise Bulgaristan, AB’ye üyelik müzakerelerinin başlaması yönünde destek verdi. AB’nin Aralık zirvesinden günler önce Dışişleri Bakanı Nikolay Mladenov, müzakere sürecinin ciddi çabalar ve kapasite gerektirdiğini ve Bulgaristan’ın bu yönde Karadağ’a destek vermeye hazır olduğunu bildirdi. Ülkemiz ayrıca Makedonya’nın Avrupa perspektifine de devamlı bir destek sağlıyordu. Ancak Makedonya konusunda yılın sonuna doğru Sofya, verdiği desteğin kayıtsız şartsız olmadığını ve bu desteğe karşın Makedon yönetimlerinin ülkedeki Bulgar karşıtı eylemlere ve Bulgar özbilincine sahip vatandaşlara ayrımcılık uygulanmasına son vermelerini istediğini bildirmek zorunda kaldı. Sofya’nın gösterdiği sert tavır sonuç vermiş olmalı, ki Makedonya Bulgaristan’la iyi komşuluk ve işbirliği anlaşması imzalamaya ve ikili ilişkilerin gelişmesindeki hedefleri belirleyecek olan karma çalışma grubuna katılmaya hazır olduğunu teyit etti. Bulgaristan, bölge güvenliği alanındaki deneyimini de paylaşmaya hazırdır. Bu bağlamda yıl içinde Sofya, Arnavutluk, Bosna Hersek, Yunanistan, Karadağ, Romanya, Sırbistan, Makedonya, Türkiye, Slovenya ve Hırvatistan savunma başkanlarının konferansına evsahipliği yaptı. Konferanstan Güneydoğu Avrupa ülkeleri silahlı kuvvetlerinde eğitim ve hazırlık amaçlı bir şebekenin oluşturulması kararı çıktı. Bulgaristan’ın AB ve NATO kapsamında ortak olduğu komşu devletlere karşı izlediği politika da yine faal olmakla birlikte farklıbir çerçevede yürütülüyor. Bulgaristan’ın Romanya, Yunanistan ve Türkiye ile karma hükümet oturumları düzenlemesi, artık bir gelenektir. Yıl içinde Romanya hükümeti ile yapılan karma oturumda önümüzdeki döneme ilişkin öncelikli hedefler olarak köprülerin inşaatı ve Tuna nehri üzerinde hidroelektrik santrallerin kurulması ve nehrin aktif kültür koridoru olarak kullanılması belirlendi. İkili mal alış-verişinin 5 katına çıktığı saptandı. Yunanistan’da yaşanan dramatik kriz zamanında Bulgaristan, yeni ekonomik büyüme yolunda destek çizgisini izliyordu. Zor ekonomik konjonktüre rağmen Yunan şirketleri, Bulgaristan’a olan yatırım ilgisini kaybetmedi ve şu an itibari ile yatırımların toplam tutarı 3 milyar avronun üzerindedir. Bu yıl içinde de Bulgaristan, Türkiye’nin AB’ye entegrasyonu yönünde destek vermeyi sürdürdü. Ülkemiz, Türkiye’nin topraklarında “Patriot” füzelerinin konuşlandırılması talebini destekledi. İki ülke arasında yüksek düzeyde İşbirliği Konseyinin kurulması kararlaştırıldı. Ekonomi, haberleşme, ticaret, güvenlik, diplomasi, kültür ve medyalar arası ilişkilere dair 20 kadar sözleşme, anlaşma ve protokol imzalandı. Türkiye ile olan ekonomik ilişkilerde de büyüme yaşandı. BNR Radyosu Yazı: Stoimen Pavlov

Bulgaristan Türklerinin Sesi

EAE Elektrik Şirketinden Saz Bağışı 2B 0u l1g2a r y ısl pı nodr ua

Türkiye’nin önde gelen saz yapım atöl- EAE Elektrik Şirketine teşekkür etti. yesi ANKA MÜZİK tarafından özenle Nafiye YILMAZ üretilmiş bir Cura Saz, İstanbul EAE Bulgaristan’ın Olimpiyat sporcuları, Elektrik Şirketi tarafından Kırcaali Londra’ya büyük başarı ümitleriyle gittiÖmer Lütfi Kültür Derneğine bağışladı. ler, ancak 1952 yılından bu yana OlimpiŞirket adına sazı derneğe teslim eden yat oyunlarında en zayıf temsilini verdiler. Bülent Atalay, derneğin son temsiİşte 2012 yılının en önemli lini seyrettikten sonra böyle bir hespor olaylarının özeti: diye yapmak fikrinin doğdundu be- Bulgar olimpiyat yarışmacıları lirtti. Dernek Müdürü Müzekki Ahmet 1952 yılından beri en başarısız oldu. bu önemli bağış için Sayın Atalay’a ve -Bulgarvoleyboluiçin2012yılıbaşarılıydı

Türkiye sadece dizi ihraç etmiyor

Bulgar Kitap Derneği Başkanı Todorov, Bulgaristan’da son iki yılda Türk Kültür Bakanlığının subvasyonu ile 30’dan fazla Türk kitabının yayımlandığına dikkat çekti Bulgaristan’da son iki yılda TC Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın sübvansiyonuyla 30’dan fazla Türk kitabının yayımlandığına dikkat çekilirken, Türkiye’nin sadece televizyon dizilerini ihraç etmediğine vurgu yapılıyor. Eski sosyalist Bulgaristan’ın kültür yetkilisi, ülkesine Türk Kültür Bakanlığı’nın çalışmalarını örnek gösterdi. Focus ajansına konuşan Bulgar Kitap Derneği Başkanı Veselin Todorov, “Son yıllarda Türkiye, edebiyatını dünya çapında yaymayı başardı ve sa-

dece Türk dizilerinden bahsetmiyorum. Bu, Türk yazarlarının birdenbire çok iyi hale gelmeleri nedeniyle de olmadı, Türk Kültür Bakanlığı’nın Türk edebiyatını yayınlamayı cesaretlendirecek kaynakları sağladığı için oldu” şeklinde konuştu. Telif hakları ve Türkçeden tercümenin tamamen sübvanse edildiğini, bu nedenle yayımcılar için herhangi bir risk bulunmadığını anlatan Todorov, “Türk edebiyatı, Bulgaristan ve dünya çapında en üst konumları elde etmeyi başardı” sözlerini kullandı. Todorov, sübvansiyonların yararlarına vurgu yaptıktan sonra Bulgar Kültür Bakanlığı’nın da bu alanda kaynak sağlamak için daha çok çaba göstermesini istedi.

Georgi Kaloyançev 13 Ocak 1925 senesinde Burgas şehrinde doğdu. Şehir tiyatrosuna on metre mesafede yaşar. Boş zamanlarında iyatroya girer sahne tozunu makyaj kokusunu alır.Ve artistlerden birisinin onu sigara almaya gönderdiğinde sevinçten çatlar. Devlet tiyatro okulunda prof. Stefan Sırçaciev’in sınıfında okur. Yıllar sonra anlatır: ‘Sofya’da meslektaşlarıma ve yaşama çok zor adapte oldum, yanda oturup sessiz dururdum.’ Oğulları da öyle der: ‘Babamız aslında hiç te konşkan biri değildi, ama bütün enerjisi sahnede patlardı.’ Kaloyançev önce 1952 yılında “İvan Vazov” Halk Tiyatrosuna tayin olunur.1957 yılında oluşturulan Devlet Hiciv tiyatrosunun kurucularından biri olur. Bu sahnede ünlü oyuncu Mayakovski, Gogol, Breht, Yordan Radiçkov, Stanislav Stratiev’in piyeslerinde büyük rollerini yapar. ‘Dırvenitsa’ daki Prisipkin, ‘Tarelkinin ölümünde ‘ Tarelkin, ‘Revizor’daki Hlestakov v.s unutulmaz simalardır. Golemanov ise en büyük rolüdür. Ve en çok sevdiği rolüdür. Aleko Konstantinov sanki Kaloyançev için yazmıştır bu rolü. 1991 yılında ‘Bay Ganü Avrupa’ya gider’ başlıklı filmi çeker.Sinema filmlerinde ve TV programlarında da onlarca rolü oldu. 1999 senesine kadar filmelrdeki rollerinin sayısı 80’i bulur. TV dizilerine de çok katıldı.’ Stoliçani v poveçe’ dizisinde de son küçük rolünü yaptı.Kaloyançev tiyatro hakkında Volter’in ‘gereken fazlalık’ tanımını paylaşıyordu ve

çok özel bir sanat, hem oyuncu hem izleyici için bir sihir olduğuna inanıyordu. İşte gazetelerin 19 Aralık tarihli sayılarındaki manşetler: ‘Halk sanatçısı Georgi Kaloyançev vefat etti’,’Hiciv’in kralını kaybettik’. 87 yaşında vefat eden Georgi Kaloyançev’in yakınları kendisinin ‘Çok huzurlu bir şekilde vefat ettiğini, son günlerde çok ızdırap çektiğini, fakat ölüm günü sanki Yaratıcı kendisine huzur ihsan ederek, acısız, kedersiz, derstiz sönüp gittiğini’ belirtti.Büyük oyuncu 21 Aralık günü Hiciv tiyatrosu salonunda düzenlenen törenle uğurlanacak.

Büyük Bulgar artist Georgi Kaloyançev vefat etti

0899 - 14 85 91 - Ramis 0899 - 14 82 05 - Naim 0899 - 52 91 92 - Samir

- Bulgaristan Milli futbol takımı 2012 yılında kalkınma yaşadı ve Brezilya 2014 Mondialı’na katılma şanslarını korudu. Aynı zamanda Bulgar futbol kulüpleri Avrupa sahnesinde başarısızlığa uğradı - Boksör Kubrat Pulev Avrupa ünvanını savundu ve IBF Uluslararası boks federasyonun kuşağını kazandı - Bulgar satranç yarışmacısı Antoaneta Stefanova dünya finallerine ulaştı , maalesef son maçı kazanamadı - İliana Raeva ritmik jimnastik federasyonunun başkanı seçildi * * * * * Beklendiği gibi Londra’daki Olimpiyat Oyunlarında takım sıralamasında ABD’nin sprorcuları, 46 altın, 29 gümüş ve 29 bronz olmak üzere toplam olarak 104 madalya ile öne çıktı. Ardından Çin Cumhuriyeti, 38’i altın, 27’si gümüş ve 22’si bronz olmak üzere 87 madalya ile sıralandı. Üçüncü sırada Büyük Britanya’nın temsilcileri. Maalesef bu sıralamada Bulgaristan, Estonya, Endonezya, Malezya, Puerto Rico ve Tayvan ile 63. ile 68. arasındaki pozisyonları paylaşıyor. Böylece Bulgaristan sporcuları, 1952 yılında Helsinki’de yapılan Olimpiyat Oyunları’ndan sonra en zayıf performansını gözler önüne serdi. O zaman Bulgaristan için ilk Olimpiyat madalyası olan bir bronz madalya kazanılmıştı. Olimpiyat Oyunları’nda Bulgaristan’ın ismini duyuran diğer sporcumuz da – boksör Tervel Pulev, bronz madalyasıyla mutluydu. Kendisi, sadece yarı finalde 91 kilogram kategorisindeki lider Ukraynalı Oleksandır Usik tarafından mağlubiyete uğratıldıktan sonra ülkesine gururla döndü. Londra’daki Olimpiyat Oyunları’nda Bulgaristan için gümüş madalya kazanan ve böylece en büyük başarıya imza atan Stanka Zlateva, en büyük hayal kırıklığına da uğrayan sporcumuz oldu. İkinci kez Stanka Zlateva, Olimpiyat ünvanı hayalinin arkasından baktı. Bu sefer Stanka Zlateva’nın aşılmaz rakibi Rusyalı Nataliya Voroböva oldu. Böylece beş defa Avrupa ve dünya şampiyonu olan Stanka Zlateva, diğer turnuvalardaki başarılarına rağmen Olimpiyat Oyunları’nda başarıyı bir türlü yakalayamayan ünlü Bulgar güreşçisi Aleksandır Tomov’u andırdı. Madalya kazanmamasına rağmen daha bir Bulgar sprocusu, Londra’daki dünya spor topluluğunun onayını kazandı. 39 yaşındaki jimnastikçimiz Yordan Yovçev, Olimpiyat Oyunları’na 6 kez katılan oyuncu oldu ve bunun yanı sıra daha genç rakipleriyle yarışarak halka finaline katıldı ve yedinci oldu. Dahası da var. Londra’daki finalden sonra ünlü sprocumuz, spor kariyerinin sonunu biraz ertelemeyi düşündüğünü paylaştı. Devamı 4‘te


Bulgaristan Türklerinin Sesi 11 İstanbul - 24.12.2012

Ataner YILDIRIM

15.Türk Dünyası

16 Aralık 2012’de İstanbul’da Hilton Garden In Otel’de bir şölen yaşandı. Dünya Türk Gençleri 20. Kuruluş Yıldönümünde 15. Türk Dünyası Gençlik Günleri ve Kurultayı bir araya gelmenin heyecan ve gururunu yaşadılar.Dünyaya Türk’ün gücünü,dayanışmasını ve özlemlerini bir kez daha haykırdılar.250 milyon nüfuslu Türk dünyasının bireyleri arasında çekilen sosyal,siyasal ve kültürel setler kalkmış, soydaşlar arasındaki bu anlamlı kucaklaşma bir kez daha gerçekleşmiştir. Çağdaş Türk Uygarlığının çok katmanlardan oluştuğuna bir kez daha tanık olduk.Türk dünyasının çok renkli bir çiçek demeti olduğunun farkına vardık.Anladık ki, bu çiçek demeti içinde aynı armoni ancak değişik tonlar bulunmaktadır.Bu uyum güzelliğini iki gün boyunca yaşadık. Türkiye’denBulgaristanTürkleriKültürveHizmetDerneğiveonun başkanı sayın Rafet Ulutürk’ün hizmetleri ve iletişim yeteneği Türk dünyası arasındaki dayanışmayı üst sıralara çıkardı. Toplantılarla, tartışmalarla alınan yeni kararlarla,kültür ve müzik ziyafetleriyle,Altay Türkleri,Kazak Türkleri,Tatar Türkleri,Doğu Türkistan Türkleri,Yakutya(Sibirya’da) Türkleri,Türkmenistan Türkleri,Azerbaycan Türkleri(Dönem başkanlığını elinde bulundurmaktaydı.),Kırgızistan Türkleri,Afganistan Türkleri,Irak Türkleri,Gagavuz Türkleri,Makedonya Türkleri,Romanya Türkleri vs. bu şölene ruh verdiler,renk kattılar. Aynı düşünceleri, duyguları,kültürleri yaşamalarına karşın ne yazık ki,çoğunluğunun anlaştığı ortak dil Rusça idi.Yaklaşık yüz yıl ayrı kalmış bu insanlar özlem içindeydi.Türkiye Cumhuriyeti’nin liderliğine o kadar ihtiyaçları vardı ki. Türk dünyasında çoğul bir uygarlığın dokularının sıklaştırılması için Türk Lehçeleri ile Türk Edebiyat dilinin birbirine bağlanması kaçınılmazdır. Etkili bir Türk Dünyası Araştırma Merkezi kurulması ön koşuldur. Doğu-Batı kültürel sentezi içinde Türk Dünyasının belirleyici rolünün dünya çapında açıklanması önem arz etmektedir. Türk Dünyası içinde Türkçe konuşulması zorunluluğu bir kez daha ortaya çıkmıştır. Bütün Türk Dünyası ortak bir alfabeye,Latin Alfabesine geçmelidir. Dünya Türkleri,1991 yılında Türkistan ve Güney Kafkasya Türklerinin bağımsızlıklarına kavuşmasıyla,Türk Dünyasının entegrasyonu yolunda uzun yolculuklarına başlamışlardır.Dünya Türk Gençleri Birliği o zamandan günümüze pek çok kurultay,konferans ve benzeri organizasyona imzasını atmıştır. DTGB, 1990’lardan bu yana gençliğin yaşadığı problemlere dikkat çekerek, kültür sorunlarından çevre sorunlarına,İnsan Haklarından.demokratikleşmeye pek çok alanda faaliyetlerini sürdürmektedir. Dünya Türk Gençleri Birliği kurulduğu günden beri Türk Dünyası içinde en uzun soluklu ve somut çalışmalara imza atmış geniş katılımlı bir sivil toplum platformudur. Türk Dünyası,bilimsel çalışmalarıyla,sanatı yla,kültürüyle dünya arenasındaki haklı yerini alacaktır.Daha güzel,daha temiz daha adil bir dünyada yaşamak için çabalarımızı sürdüreceğiz.Her Türk bu dünyada barışın,kardeşliğin,demokrasinin,insan haklarının güvencesi olacaktır. Kurtuluş Savaşıyla mazlum ülkelerin mücadelesini başlatan, bugün ülkemizde Türk Ulusu’nun sembolü olanAtatürk’e ve Türk Dünya’sına selam olsun…

Bulgar Alfabesi ve Harflerin Türkçe Okunuşu;

Bulgar Alfabesi otuz harften oluşmaktadır.

Türkkan Bebek

Sanki Allah kötü haberin müjdesini vermek istercesine, fırtınalı karlı bir kış günüydü. Mahsum ve günahsız Türk halkı kendi doğal haklarını savunmak için bir araya toplanmak peşindeydi. Tüm Türk halkı savaşa gidermiş gibisine çeşitli sloganlar atarak yürüyüşe geçti. Biz Türk’üz Türk öleceğiz, Kahrolsun komünizm rejimi. Sanki mezarlardan Atalarımız sesleniyordu. Şimdiye kadar biz esir olmadık Türkan bebeğini kucağına alarak berave sizlerde olmayın, biz kırıldık ama ezilmedik. Bizlerde ezilmeye ber yürüdü, belki de bebeğe kıyamazpek niyetli değildik nasıl olsa Türk’üz. lar diye düşünmüştü. Ama maalesef korkudan gözü kanlanmış Bulgar Totaliter polisi aksine kanlı silahını kaldırıp, annesinin bağrında olan habersiz Türkan’ı alnından vurdu. Bir anda dünya Ayşe bacımızın üzerine yıkıldı. Bebeğine baktı sanki Türkan’ımızın gözleri konuşuyordu. Anneciğim üzülme ben bir melek olarak cennet köşelerinde uçuyorum. Ayşe bacımız derin nefesini aldı bebeğini sırım sımasak bağrına bastı yoluna devam etti. Türkan’ımızı bu dünyada edebiyen yaşata bilmemiz için ve Türk Milletinin esir düşmeyeceğine tüm dünyaya bir kere daha kanıtlamak için burada yaşayan Türk Çocuklar, neneler, dedeler, babalar. Anne- Halkı Türkan çeşme Anıtı yapılmıştır. ler bebeklerini beşiğe bırakıp koşuyordu. Bu anıt Türklüğün-Müslümanlığın Zalim ve imansız Bulgaristan’da Totali- özgürlüğün, barışın simgesidir. ter rejimi bunu anladı ve polisini, ordu- Her yıl dönemi büyük mevlitler ve törenler sunu bize Türklere karşı mobilize etti. Sa- binlerceinsanınhuzurundakutlanmaktadır. vunmasız ve masun kadın çocuk yaşlı Türk-Müslüman halkı olahalka VUR emrini verdi. Vurulan kahra- rak Bulgaristan Türkü olarak Türman canını ortaya koymuş Türk halkıydı. kan meleğimizle gurur duyuyoruz. Ne yazık ki onların arasında Ayşe ba- Allah herkese nasip etmez böyle mecımız vardı insan, çocuk ve anne sev- leği. Buraya gelen tüm Müslümanlagisi ile dopdolu bir kadındı. Sevdiği be- rın bu kutlamalarını yaşatmasını ve Türbeğini evde bırakamadı bağrına basıp kan meleğimizin cennetten gönderdiği o hayırlı suyu tatmasını gönülden dileriz.

Bankalarla Anlaşmalıyız

A.Halide ÜMİTFER

Diş Hekimi

Tel: 0212 556 45 30

Adres: Çalışlar İncirli, Ömür sk.No.1/1 Bahçelievler/

BİLİM-TEKNOLOJİ - 2 Merkezleri Kurulmalıdır

Nükleer teknolojide lider olayım derseniz, başınıza nötron düşebilir. Ya da onlar size parası mukabilinde nükleer enerjiyi hediye ederler. Tercih sizin. Bilim ve teknoloji üretimi gibi en yüksek gelir getiren nitelikli işleri yapmak onlara aittir. Onların yaptığı köprülerle övünebilirsiniz. Onların izin verdiği konularda ve ancak izin verdikleri kadar yapabilirsiniz. Örneğin şeftali üretebilir, kimyasal katkı maddeli meyve suyu fabrikaları kurabilir, sonra da ‘bunlar zararlı’ kampanyası açabilirsiniz. Mısır şekeri kotasının artışıyla şişmanlayabilir, şeker hastası, hipertansiyon, metabolik sendrom, kalp ve damar hastası olabilirsiniz. Ancak ‘mısır şekeri istemiyoruz’ diyemezsiniz veya aşırı vergi koyarak önüne geçemezsiniz. O zaman bunca hastane nasıl dolacak? Hasta oluruz diye de korkmayın zincir hastaneler hizmetinizde. Merak ve endişe etmeyin, küresel sistemde her şey en ince ayrıntısına kadar düşünülmüş. Hasta olacak ve tedavi olacaksınız bu kadar basit. Hasta olurken de, tedavi olurken de her türlü yardım hazır, tabii parası mukabilinde. Hurda demir ve çimento işi size aittir. Ancak nitelikli çelik üretemezsiniz. Enerji ve çevre canavarı kirli sanayi size görev olarak verildi ise çaresi yok yapacaksınız. Bu kirli işleri batı ülkelerinde yine biz yapalım, ama onların oksijeni ve enerjisi tükensin, onlar enerji ithal etsinler, onların çevresi kirlensin, taşıma masrafı da olmasın diyemezsiniz. Çevre felaketine yol açan pis işlerin ülkelerini mahvetmesine adamlar niye müsade etsin? Eliniz mahkum siz yapacaksınız. Çevre feleketine yol açan sanayi sizin ülkenize taşınacak, dünyanın çöplüğü olacaksınız. Yaptığınız üretimi gemilerle onlara gönderin, adamlar tertemiz kullansın, siz de ihracat ve istihdam artıyor diye övünün. Sizin enerjiniz ve oksijeniniz tükenecek, sizin insanınız kanser olacak, sizin çevreniz kirlenecek, sizin akciğerleriniz tükenecek, görmezden geleceksiniz. Zaten kimin umurunda? Sigara içimi azalırken, akciğer hastalıkları ve KOAH neden artıyor? Adamlar tükenen enerjinizi telafi için nükleer tesis bile kurarlar. Böylece hem milyarlarca $ kazanır, hem de kendilerinde oluşacak nükleer zarar ve riskleri de satmış olurlar. Çağımızda akıl oyunu böyle oynanıyor. Üniversitelerimiz bunları akıl ediyor mu, tartışıyor mu? Çağımızda asgari ücretli köleleştirmenin en kestirme yolu bu. Doğal kaynaklara sahip İslam aleminin üretimi bir İtalya kadar değil. Adamlar, bizi otla çöple, alternatif masallarla meşgul ederken 400.000 euro’luk yapay kalp cihazlarını, 50.000 dolarlık kalp kapaklarını, 20.000 dolarlık kalp pillerini bize satarak köşe oluyorlar. Akıl oyunu böyle oynanıyor. Bu savaşı bilmeyen millet ve devletlerin yaşama şansı yok. Kurulan bu sistemde nitelikli işleri isteseniz de yapamazsınız. Örneğin aşı ve ilaç. Sadece ambalaj size ait olabilir. Kendiniz bir molekül keşfedebilir misiniz? Bunun için milyarlarca dolar tutan araştırma merkezlerini kurmak için gerekli parayı size kim verir ve niye versin? Zaten sizin bilim dünyanız ve üniversiteleriniz bilim ve teknolojik yönden kastre edilmiş ve küresel sisteme harem ağası gibi bağlanmıştır. Harem ağası yapmanın tekniği ise basittir. ‘Herkes bilim ve araştırma yapacak’ diyen cahillerle kıt kaynakları tüketmek yeterlidir. Akıl oyunu böyle oynanıyor. Herkes güya araştırma yapıyor da hangi sorunumuz çözülüyor ve kaç para kazanıyoruz bilen var mı? Halbuki, kıt kaynaklarımızı, kurulacak ‘Bilim ve Teknoloji Merkezi’nde hayati konularda üretim için kullanmak gerekmez mi?

Devamı Gelecek Sayıda


12

Muharrem Tahsin’i vefatının 5. yılında anıyoruz

Gazeteci yazar Muharrem Tahsin beş yıl önce aramızdan ayrıldı. Onu Rahmet ve Sevgiyle anıyoruz Razgrat’m Gökçesu (Sina Voda) köyünde dünyaya geldi. İlkokulu köyünde, ortaokulu Razgrat’ta, liseyi de Şumnu’da tamamladı? Sofya Üni-versitesi’nin Türkoloji Anabilim Dalından mezun oldu. Kırcaali Türk Öğretmen Okulu’nda (Türk Pedagoji Mektebinde) bir yıl öğretmenlik yaptı. Sofya’ya atandı, gazeteciliğe başladı. Önce, Türkçe çıkan “Piyoner” başlıklı çocuk dergisinde çalıştı, sonra dergi kapatılınca “Halk Gençliği” gazetesine geçti. Bu gazete de kapatılınca “Yeni Işık” ga-zetesinde işe başladı. Uzun yıllar gazetenin “Kültür” bölümünün sorumlu editörlüğünü yaptı. Daha sonraları da emekliye ayrıldı. Halen Hak ve Özgürlükler Hareketi’nin çocuklara ait basın organı “Filiz” gazetesini çıkardı. Muharrem Tahsin, hikâye, portre, eleştiri, söyleşi vb. yazılar yazdı. Bunlar dergi ve gazete sayfalarında yayımlandı. Bunlardan birçoklan kitaplarda toplandı. Yazarın “Ayak Sesleri” ve “Enser” adlı hikâye kitapları “Çarıklı Filozof” baş-lıklı bilmece derlemesi, “Biz Bize” adlı bir deneme kitabı vardır. 1996’da da “Eğil Kulağına Söyleyeyim” başlıklı çocuk hikâyeleri kitabını yayımladı. Türkçe’nin okutulduğu yıllarda okul kitapları yazmakla da hayırlı hizmetlerde bulundu. Günün gerçekleri, yenileşme sancıları, hayat sevgisi Muharrem Tahsin’in işlediği esas konulardır. DELİORMAN’IN NASREDDİN HOCASI (Balkanlar’da Türk Kültürü, Sayı 2,1991, sf. 34-35) YEŞİLE ÇIKMIŞ Gerenli’nin bir yamalı çaksın ile yıprak kara donu varmış. Çaksın kışın, kara donu yazın giyermiş. Bir yıl donu Nisan ayında ayağına geçirmiş. Konu komşu: - Aaa, Gerenli! Sen çakşırı attın.,.. - Ahaa, yeşile çıktık kayrı, demiş. DÜN SABAH YEDİM, BUGÜN SUSUZ DEĞİLİM Gerenli ile Nayimoğlu Ahmet Yenipazar’a gitmişler. Dönüşte Hasanterzi köyünde Hüseyin Ağa’ya uğramışlar. Hoşbeşten sonra odaya gelmişler. Vakit sabah olduğu halde Hüseyin Ağa oğ-luna: - Ahmet, demiş, git anana söyle de bir tas so ğukluk versin. Misafirler yoldan geldi, su suzdurlar. Bir de misafirlere dönüp sormuş: - İçersiniz değil mi? Gerenli dobra dobra: - Zahmet etmeyin. Biz dün sabah yedik. Bugün canımız su istemiyor... Az sonra sofra kurulmuş. GEÇİNCE Yaşar’m Hüseyin dert yanacak olmuş: - Bir başım ağrıyor, bugün, bir başım ağ rıyor... Gerenli: - Merak etme, demiş, geçince birşey kalmaz. ÇOLUK ÇOCUK ORAKTA Gerenli’nin olup olacağı üç dekar buğdayı var-mış. Orak vakti gelince çoluğu çocuğu toplayarak onu biçmeye gitmiş. Ortanca oğlunun pek iştahı yokmuş o gün; buğdaya bakmış bakmış da: - Baba demiş, şu ekinin biçilmesi bitsin de “Ura!” bağıracağım. Kışlık nafaka tasası içinde bulunan Gerenli: - Merak etme kışa hep beraber bağırınz, diye cevap vermiş. ‘ SOĞAN SAKI VE KAVAL (Balkanlar’da Türk Kültürü, Sayı-2,1991, sf; 34-35) Fakirin biri uzun bir taze soğan sakı almış, yermiş. Gerenli: - Kaval tutmasını öğrenememişsin, ama çal masını... Derken fakir kızmış, soğan sakını yere atmış. Gerenli: - Atma demiş, ağız çalsın çalmasın zaran yok, ama mide çalmağa başlarsa fena...

Bulgaristan Türklerinin Sesi

2013’de Kimleri Neler Bekliyor ? Koçların ilk on günce devresinde doğanlar fazla yetişkin birleşik yenilenme, değiş tokuş okunuşu zorlayan ancak ilerleyen zarfında bulunuyorlar.Hayatı zorlamayın.Zorladığınız şeyler de geri dönüp sizi zorluyor gördüğünüz gibi.Kendinizi yenilemek kendince karşılaşacağınız fırsatları iyi değerlendirin.Özellikle şu yarıyıl mazi giden Merkür uyumlu tesir yapıyor amma yine de geçmişin derinliklerine sizi yürür.Eski dostlar eski projeler şu anda yine gündeme gelecek.Burcun ve.10 muhtıra devresinde doğmuş olanlar şu anda hem sabık projelerini gene hayata tespit etmek hem de dostluklarını ve arkadaşlıklarını gözden geçirdikleri birleşik vetire içerisinde bulunuyorlar 2013 sizin kendince özgürleşme yılı olarak tarif edebileceğim özgürlük, yenilenmek, var olan koşullarınızı tamamen değiştirip tahvil etmek isteyeceğiniz tek süreç. bilhassa önemsediğiniz kişiler önemsediğiniz konular, önemsediğiniz kişilerle alakadar tansiyon yaşama ihtimaliniz var. lakin bütün bu gerilimlere karşın aslında tarzınızı okunuşu alışkanlıklarınızı büsbütün tahrif fırsatını da yakalayabileceğiniz sadece dönemdir. Üzerinizde print yaratan olaylar aynı zamanda sizin bilincinizin derinlikleri ki potansiyel yeteneklerinizin açığa çıkmasına muin olacak.2013 yılında kendinizi, tarzınızı ve hayat tarzınızı tamamen değiştirmeyi başaracaksınız.Özellikle burcun ve evresinde doğanlar bu sene 2013 yılında evlerini, işyerlerini, ortaklarını, ilişkilerini özetle hayatlarında istemedikleri lakin sürdürdükleri her neden varsa demin bu sene eksiksiz bunları değiştirmek mecburiyetinde kalacaklar.Benim tavsiyem en iyisi siz düşkün kalmadan kendiniz değişikliğinizi yapın. 2013 Boğa Burcu Yorumu 2013 yılının sevir burçlarına birbirinden okşayıcı vadelerle geleceği oranlama ediliyor. 2013 Yılının başlarında sahip oldukları okunuşu ya olacakları mesleklerinde fazla güzel okunuşu mükemmel müşterek periyot geçirecekleri açıkça görünüyor. Hatta emek alanınızda yetişkin ancak Saygınlık kazanacağınız ve yükselebileceğiniz konu girişimlerine sanatçı atabileceğinizi açıkça ortaya koyuyor. Bunun gibi olayların yanı sıra mali durumlarınızda da uygun bir miktarda getiri sağlayacaksınız ve maddi sıkıntılarınızdan külliyen kurtulacaksınız. Bu dönemde kendinizden henüz emin olacaksınız ve felek her dönem sizin yanınızda olacaktır. 2013 yılının başlangıcını bitirdikten ancak müddet aksi hâlde takribî 2013 yılının ortalarına dek geçen ballı zamanlarınızı da sonra hayatınızda bazı durumları bölüm önünde bulunduracaksınız okunuşu tanınmayan bir kez hayat tarzını benimseyeceksiniz. Boğa burçları 2013 yılında eğer ki geçmişte yaşadığı ve onu etraflıca etkileyen sadece bağlantı var ise faziletli aynı ihtimalle yine gündeme ati okunuşu size mazi ilişkinizi yine başlatabilmek hakkında birleşik okazyon kazanmanız sağlanacaktır. Fakat bu fırsat sizin için henüz da sıkıntılı günlere sebep olur okunuşu sabık ilişkiniz sırasında yapmış olduğunuz hataların sonucu olarak bu bilinmeyen başlangıçta önceki hatalarınızın zararlı sonuçlarını hissedebileceksiniz. Bunun olabilme olasılı ile beraberinde olabilecek farklı bir keyfiyet ise ilişkiniz olduğu zamanlardaki sevgilinizin aşırı birleşik sıhhat probleminin ortaya çıkabilme durumdur. Sizde bu sorun sonucunda derin bir üzüntüye kapılabilirsiniz. 2013 İkizler Burcu Yorumu İkizler burcu 2013 yılının başlamasıyla yanında çevrenizle olan ilişkilerinde geçmişe gereğince henüz mevzun olacaklardır. Aynı zamanda öğreti hayatınızda hem arkadaşlarınızla ahenkli olmanız hem de istikrarlı okunuşu sakin kalmanızı engelleyen yalnız etkiyi de beraberinde getirebilir. şiddetli düzeydeki ülke) olma isteğinizle birlikte rutin birleşik maslahat hayatına malik olmanız ve bu işe orantılı bir kez şekilde çalışmanız sizin özgü fazla sıkıcı okunuşu zorla yalnız mevki olabilir. İşte bu yüzden kimseye tutkun kalmadan tek okunuşu istediğiniz gibi çalışmak isteyebilirsiniz. zira ikizler burcu olarak emir almayı sevmez ve istemezsiniz. İsyankar olan mizacınız ile yalnız türlü aynı doğrultuya yönelemediğinizden dolayı kalıcı olarak çatışma içinde olabilirsiniz. Bu dönemlerde imge gücünüzü okunuşu forslu olan civar sezgilerinizi kullanarak çok zekâ sadece fazla konuda sahiden beğenilecek olağanüstü işler başarabilirsiniz. Bu dönemlerde mesleğiniz ile alakalı hiç beklemediğiniz tek anda müspet ve ya zararlı çok ani değişimler oluşabilir. Şu anda çalışmış olduğunuz sadece uğraş dalından ancak anda vazgeçip istifa ederek ansızın farklı eş alanda çalışmaya başlayabilirsiniz. Özelliklede elektronik alanında, bilgisayar konusunda, birbirinden ayrımlı buluşlar, metafizik konusunda yahut mekanik araçlar ile ilgili işler size çok henüz muvafık gelebilir. aha bu yüzden böylesine feraset isteyen eş çalışma konusunda öteki insanlara bakarak fazla daha başarılı işler çıkartabilirsiniz. 2013 Yengeç Burcu Yorumu 2013 yılında yengeç burçları için çok şanslı olacağınız okunuşu genişlik gezegeni olan Jüpiter in tamlık yıl boyunca yanınızda olup size esenlik açısından çok faydalı sadece yarıyıl geçirtecektir. müteaddit sıkıntınızda size asistan olacaktır okunuşu fazla adamakıllı tek dönem geçirmenizi sağlayacaktır. Herhangi yalnız sıkıntınız veya sorununuz varsa Jüpiter in size faydaları dokunacaktır okunuşu bu sıkıntılarınızdan kısaca birleşik sürede kurtulmanızı sağlayacaktır. Sizde bu süreç içersinde kendinize hakkında olan mübalağalı düşkünlüğünüz okunuşu ilgilendiğiniz her konuya olan abartma eğiliminizden ötürü erendiz in 2013 yılında size yaver olma sebepleri arasında önem almaktadır. mesele yaşantınızda başkalarına muin okunuşu sadakat duygusuyla hareket edecek oluşunuz ile beraberinde sizi yazgı edilecek yalnız duruma getiren işinize bağlılığınız herkes türünden sevilip sayılan aynı eş olmanızı sağlayacaktır. 2013 Arslan Burcu Yorumu Aslan burçları 2013 yılında Neptün gezegeninin derinlemesine yıllardır kova burcuyla aslan burçlarının yıldızlarının uyuşması süreci bu yılda kesilmeme etmekte olup arslan burcu amacıyla çok iyi vaatler olduğu açıkça ortaya konuluyor. Bu durumda sizin ayrıntılı sadece devir dilimi içersinde rüyalarınızı okunuşu vizyonunuzu henüz da gelecek götürüyor. Çevrenizdeki insanların duygularına anlayacaksınız okunuşu insanların duygularına huzur etkili oranda duyarlı olacağınız birleşik vetire içersine gireceksiniz. Bu dönem sırasında fazla yanlışsız düşünceler süresince olmaya özenme gösteriniz. Aslan burçları için zararlı bir kez yüklem ise maddesel konularda konular da hiç beklemediğiniz tek müddet içersinde birdenbire düşüşler görülebilir yada maddesel anlamda sorunlarla kısaltarak bir süre içersinde karşılaşabilirsiniz. Böylelikle de maddi sıkıntılarınızdan kurtulabileceksiniz. Sanata ilişki duymaya başlayacaksınız okunuşu tiyatro gibi görsel sanatlara huzur alaka duymaya başlayacaksınız. zat yeteneklerinize, davranışlarınızın yakınlarında olduğuna üstüne çok inancınızın geliştiği bu dönemde kontrollü olmanızda fazla önemli fayda vardır. Sorumsuz okunuşu başkalarına yaslanmak konusunda sorgulayıcı olunuz. 2013 Başak Burcu Yorumu Başak burcu 2013 yılında birbirinden aldatıcı vaatler sunan Jüpiter yanı başına başaklara şans okunuşu genişleme imkanı getirmiştir. Aynı zamanda müşteri cömert, kendinize güvenen, vatanperver okunuşu artı erke sağlayarak sizi berhudar edecek ve şiddetli eş devir geçirmenizi sağlayacaktır. sabık zamanları-

nıza gereğince daha varlıklı okunuşu daha huzurlu müşterek hayata malik olmanız kendince size makro tutturmaya sağlayacaktır. Bu dönemde evi olmayan başak burçları koyu tek arzulama ile soy sahibi tutulmak isteyeceklerdir. Aynı zamanda karı ve dolayı baskısı ile karakterlerinde bir kez değişikli yapacaklardır. Yine ilişkide bulunduğunuz koca aracılığıyla olabildiğince alımlı ancak şahıs gibi görünebilirsiniz. Sizi bu devre içersinde sizi gerçektende olağanüstü müşterek şekilde yakışıklı evet da çok şiddetli biri gibi görebilir. Bu beraberliğiniz sırasında ortaya çıkan birtakım olaylar çevrenizdeki insanlar tarafından anlaşılmamasına sebep olabilir. Sizin bu dönemde çok berhudar olduğunuz ilişkiniz, özge insanlar aracılığıyla muğlak olup ilişkiniz fazla tehlikeli tek durumda sanıp sevimsiz gelebilir. Bu periyot içersinde ilişkisi kuramayan okunuşu ilişkisi olmayan başak burçları sert duygu ikizi olmasa da enteresan insanlarla tanışabilirler. 2013 Terazi Burcu Yorumu Terazi burcuna ehil olan kişileri 2013 yılında müşteri türünden etkili aynı enerji sağlanacaktır. Bu dönemde sizin düşüncesince iyimserlik, gününüze yarar davranışlar, anlayışlı bir kez şahsiyet ve saygılı benzer insan olmanızı sağlayacak olan müşteri bu enerjiyi size devamlı olarak sunacaktır. Jüpiter mağara sağlamış olduğu enerjiden dolayı da karşınızdaki kişilere huzur güçlü yalnız sezgi gücünüz ortaya çıkabilir. Bu sayede neredeyse hepsi olayları anlayacak ve zihninizin olgunluğuna vardığını hissedeceksiniz. Başkalarının dile getiremedikleri beklentileri onlara sunmada terazi burçlarının üstüne sert gereğinden kimse bulunamayacaktır. Kendinizi daha bol anlayabilmek ayrılmış aşka doğrulama yaşamış olmak gerektiğini düşüneceksiniz. Sanatsal yeteneklerinizi nüans edeceksiniz okunuşu yaratıcılığınızı henüz da ileriye taşıyacaksınız. Aynı zamanda şehvaniyet duygunuzda sürekli olarak artarak kesilmeme edecektir. Bu dönemde kandırılması çok kolaylık ancak şahıs haline gelebilirsiniz. Bu periyot içersinde çok çekingen biri kalacağınızdan dolayı da benzer ilişkiye yahut maceraya fazla basitçe sürüklenebilirsiniz. 2013 Akrep Burcu Yorumu Akrep burçları bilinmeyen tanınmayan gireceğimiz 2013 yılı döneminde sizin sene süresince müşkül ve muvaffakiyetsizlik konusunda mihnet çekeceğinizi gösteriyor. İşiniz bakımından terfi şansınıza rağmen tek türlü kendinize güvenemeyebilirsiniz okunuşu işinizdeki başarınızı azaltırsınız. Bu dönem içersinde kimsenin size yaver olmayacağı okunuşu yakınlarınız çeşidinden tehlikeli zamanlarınızda payanda görmeyeceğinizi sanırsınız ve eş konu yaparken fazla ürkek olabilirsiniz. hakeza durumlarda sizin hakkında çok sonuçlar oluşabilir işte bu yüzden kendinize olan güveninizi az da olsa arttırın okunuşu karşınıza gelebilecek durumlar karşısında metin kalın. şayet ki sizin kendince gelen bu enerjinin farkına varırsanız bu enerjiye bakarak kendinizi bir taraf gösterebilirsiniz okunuşu kendinize kolaylıkla bilinmeyen yollar açabilirsiniz. Bu durumun her hâlükârda size karşı başarısızlık korkusu vermesine mezuniyet vermeyiniz. Aşk hayatınızda ise yıllardır beklediğiniz aşka bu devre içersinde şiddetlisadeceihtimallekavuşacaksınız.2013yılıbenimiçinbütünbir kez amor yılı dahi diyebilirsiniz. Bu ilişkiniz uzun ömürlü müşterek ilişki olacak. Evli olanAkrepler ise bebek sahibi olmak isteyecekler. 2013 Yay Burcu Yorumu Yay burçları için 2013 yılı müteaddit düzlük ortamında olgulara yönde gelişmeler kaydedebilmek hesabına birçok vesile ortaya çıkacaktır. Aynı zamanda bu devir içersinde yetişkin şanslar elde etmeye başlayacaksınız. Yıllardır amansız bir kez şekilde aşık olarak başlayacakları ilişkiler 2013 yılının gelmesiyle birlikte zemberek burçlarının da kapılarını çalabilir. Bu ilişkiyi fazla kısaca zamanda büyük benzer ilerleme kesilme ederek belirti okunuşu ya evliliğe miktarda çalmak okunuşu ilişkinize şöhret koymak isteyebilirsiniz. Fakat süratli ancak şekilde bu ilişkinizi bitirmek aileleriniz eliyle şaşkınlığa karada açabilir ve karşınıza engeller koyulabilir. Bu duruma zeki davranınız. zira bu sizin ayrılmış daha nafi tek keyfiyet olacaktır. 2013 Oğlak Burcu Yorumu Oğlak burcuna malik kişiler özgü 2013 yılı fazla idareli olacakları okunuşu maddi bakımdan kazançlı geçinebilecekleri bir yıl olacaktır. Aynı zamanda işçi sıfatları daha da yoğunlaşacak ve kesintisiz ancak ustalık kolik halini alacaklardır. Kendinize disiplin uygulamaya çalışacak ve güçlü disiplininiz ile birlikte mali güvencenizi fazla huzur birleşik şekilde elde etmeye çalışacaksınız. Bu say hırsı sizi içtimai yönden okunuşu cinsî yönden yapıcı yönde etkileyecek olan olgular arasında konum alacaktır. Bu durumlarda ruh bilimsel büyüme arayışı iğne) yalnız hal alacak ve farklı insanlarla isteyebileceğiniz bütünleşme arzusu da sizin ayrılmış daha fazla yapılması hale gelecektir. Hem bu sebeplerden hem okunuşu cedi burcunun size getirmiş olduğu bazı özelliklerden ötürü bu dönemde gerçektende muazzam eş aşık adayı olabilirsiniz. Sevdiğiniz kişiyi yüceltmede okunuşu yükseklere emisyon konusunda bu dönem içersinde neredeyse spesiyalist konumuna gelebilirsiniz. 2013 kova Burcu Yorumu Kova burcuna sahip kişiler 2013 yılının gelip çatması ile yanında sosyal hayatta daha yarar birleşik davranım gösterecek ve diğer insanlar çeşidinden kendinizi henüz aceleci bir şekilde gösterebileceksiniz. Aynı zamanda bu popülerliğiniz yardımıyla kendinizi henüz kandırıcı bir duruma getirebilmek düşüncesince bol bol süslenmenize dikkat edeceksiniz. Sizi izleme eden kişiler umumi olarak sizden yaşça makro ve kemal seviyesine yetişmiş kişiler olacaktır. Bu dönemde dış etmenlere bakarak daha aşkın bir kez şekilde gerçekçi, dürüst okunuşu sosyal hayatta patetik dostlar edineceksiniz. Aynı zamanda bu dostlarınız arasında çok pop ayla geleceksiniz. yetişkin grupların aktivitelerini planlayabilecek okunuşu organize etme gibi önemli tek sorumluluk elde edeceksiniz. İnsanların veya muayyen müşterek anlaşma toplulukların destekleyicisi ayrıca belki kurucusu dahi olabilirsiniz. 2013 Balık Burcu Yorumu Balık burcu 2013 yılında aşk bakımından fazla zengin benzer sene geçirecek gibi gözüküyor. derinlemesine zamandır beklediğiniz önemli aşklara 2013 yılının gelmesi ile hemencecik kavuşabilir ya da uzun süren beraberliğinizi uzun eş bekleyişten sonra kısaca sadece süre içersinde aynı karara bağlayarak ongun sona ulaştırabilirsiniz. Bu mutlu son uğruna ailenizden de maddi bakımdan okunuşu manevi bakımdan güzel müşterek dayanak alacaksınız okunuşu güzel bir kez yuvaya daha çabuk girişim atabileceksiniz. bununla birlikte bu dönemde muvaffakiyetli yalnız kalıp evet da gayretli bir görevli olabilirsiniz. anlayış olanaklarınızın ötümlü aratacak okunuşu konu bolluğuna ön inancınız henüz da yükselecektir. mesele hayatınızda bahtlı okunuşu çok bağlantılarınız yardımıyla çığır yaşamınızda yetişkin müşterek terakki sağlayabileceksiniz. farklı insanlardan dayanak göreceksiniz ve onurlu hatırlı ancak mevkiye yükselip henüz sağlıklı tek davranış adamı ve evet kadını olacaksınız. Liderlik pozisyonu sizin maksadıyla biçilmiş kaftan olacak etrafınızdaki insanlara hakkında çokça derecede güven telkin edeceksiniz.

Mehmet ÇAKIR

Birinci Bulgar İmparatorluğu

Birinci Bulgar İmparatorluğu, Türklerin Kıpçaklar kolunun Bulgar boyunun 632’de bugünkü Balkan bölgesinde Kağan Asparuh komutasında kurdukları devlettir. Devlet bugünkü Bulgaristan, Arnavutluk, Bosna, Hırvatistan, Yunanistan, Macaristan, Kosova, Makedonya Cumhuriyeti, Moldova, Montenegro, Romanya, Sırbıistan, Slovakya, Türkiye ve Ukrayna topraklarını içine alan yaklaşık Türkiye kadar bir toprak büyüklüğü olan (750.000 km2) topraklarda kurulmuştur. Hazarların kuzeye doğru ittirdiği Bulgarlar bugünkü Çuvaşistan’ın olduğu bölgede (Volga Bulgaria isimli devleti kurmuş; batıya ittirdiği Bulgarlar ise Kağan Asparuh komutasında Tuna havzasında Birinci Bulgar İmparatorluğu’nu kurmuşlardır. Bu imparatorluk daha sonra kuzeyden gelen Slav kavimleri de bünyesinde bulundurmuştur. Göktanrı dinine mensup Bulgarlar Balkanların en yüksek dağının ismini Türklerin göktanrısı Tengri olarak isimlendirmişlerdir. Bu dağ daha sonra Osmanlıların bölgeye hakim olmasıyla Musala (Maşallah’dan geldiği sanılmaktadır) olarak değiştirilmiştir. Bulgarların bu devleti “Birinci” Bulgar İmparatorluğu diye adlandırmasının nedeni kurulan devletin Slav, Yunan ve Trakya halkını da içeren çok uluslu bir yapıya sahip olmasıdır. Lakin Birinci Bulgar İmparatorluğu kurulmadan önce Bulgarlar 2 tane daha devlet kurmuşlardı: Hazar bölgesindeki Bulgarya Hanlığı ve Volga Bulgarya Devleti. Bugün Ortodoks dinine mensup, Çuvaşistan’da yaşayan ve Bulgarca’ya en yakın dil olarak nitelendirilen Çuvaşça dilini konuşan yaklaşık 2 milyon Çuvaş Türkü, Birinci Bulgar İmparatorluğu’nun tek varisleri sayılmaktadır. Bazı tarihçiler Moldova’ya bağlı özerk bir Türk Cumhuriyeti olan Gagavuzya’da yaşayan Ortodoks Gagavuzların da Bulgar kökeninden olabileceğini düşünmektedirler. Birinci Bulgar İmparatorluğu, 9. yüzyılda Kağan Birinci Boris zamanında hristiyanlığı benimsemiş, bu zamandan sonra da Kağanlık ünvanını kaldırıp Knezlik ünvanını almıştır. Birinci Boris’in dönemi Birinci Bulgar İmparatorluğu’nun bir Türk devleti olma vasfını yavaş yavaş kaybetmeye başladığı zamandır. Bu dönemde çok yoğun bir Slav etkisi yaşanmıştır. Tengricilik lav edilerek toplu halde hristiyanlığa geçilmiş, devlet İstanbul Fener Rum Patrikhanesi’ne bağlanmış, Slav dili resmi dil kabul edilerek Kril alfabesine geçilmiştir. Bulgarlar’ın Slav kültüründe eriyip öztürklüklerini yitirmeye başladığı bu geçiş dönemi günümüz slav Bulgaristan milletinin temelinin atıldığı dönemdir. Türklerin kurduğu Bulgar İmparatorluğu’nun bir Türk devleti olma vasfını yitirmesine ve bugünkü modern Bulgaristan’ın bir Slav devleti olmasındaki en büyük neden; bir milleti millet yapan unsurların başında gelen dilin baskın kültür altında eriyerek asimile olması, yani 9. yüzyılda Türkçenin alt kolu olan Bulgarcanın yerine Slav dilinin ve harflerinin benimsenmesi olmuştur. Tarih Ön Bulgarlar, Türk dilleri’nin Ogur grubu’na mensup bir dil konuşan tarihi Türk halkı Büyük Hunları oluşturan İtil nehri çevresinde yaşayan Türk kavimlerinden biriydi. Devamı Gelecek Sayıda


Bulgaristan Türklerinin Sesi 13

Dünya Medyasından Haberler Bulgaristan’ısevmek Veneta Nikolova

İçin Önce Tanı

Azerbaycan’da kullanılan bilgisayar programlarının %90’a yakınının korsan olduğu bildirildi. Microsoft Azerbaycan şirketinin genel müdürü Rüfet Hacıalibeyov, söz konusu programların %87’nin yasadışı olduğunu söyledi. Rüfet Hacıalibeyov, korsan programların yasadışı kullanımının değerinin 67 milyon dolar olduğunu bildirdi. Bu durumun Azerbaycan ekonomisine ve yerel İT sektörüne ciddi zarar verdiğini kaydeden Microsoft Azerbaycan yetkilisi, hatta bazı devlet kurumlarının bile korsan bilgisayar programlarını kullandığına dikkat çekti. Ülke yönetiminin talimatından sonra çoğu devlet kurumlarının yasal bilgisayar programlarını kullanmaya başladıklarını bildiren Rüfet Hacıalibeyov, kendilerinin de korsanla mücadele ve yasal programları teşvik amacıyla indirim kampanyaları düzenlediklerini söyledi.

Azerbaycan ordusu cephe hattının Murovdağ kesiminde ciddi bir başarıya imza attı. Murovdağ’da görevli bir subayın Gafgazinfo sitesine verdiği bilgiye göre Savunma Bakanı Sefer Ebiyev’in yönettiği operasyon 27 Temmuz’da gerçekleştirildi. Operasyon sonucunda ateşkes döneminden itibaren Ermenilerin kontrolünde olan bir mevki geri alındı. Söz konusu mevkidenişgalaltındabulunanAğdereveKelbecerrahatçagörülebiliyor. Kelbecer ili yakınında bulunan Goranboy’a bağlı Ballıkaya köyünde de çatışmaların sürdüğü bildirildi. Yerli vatandaşların modern.az sitesine verdiği bilgiye göre, çatışmalarda çok sayıda Ermeni öldürüldü. Azerbaycanlı askerlerden de yaralananlar olduğu; Ballıkaya halkının ise bölgeden tahliye edildiği bildirildi.

Ankara:“MinskGrubundadeğişikliğeihtiyaçvar” Ankara AGİT Minsk Grubunda değişiklik yapılması gerektiğini düşünüyor. Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Selçuk Ünal Azeri Press Ajansının Türkiye muhabirine yaptığı açıklamada Minsk Grubunun tarafsızlığını kaybettiğini söyledi. “Türkiye’ye yönelik iftiralar içeren yasa tasarılarını gündemine taşıyan bir ülkenin tarafsız kalabilmesi mümkün değildir” diye konuşan sözcü, Fransa’nın Misnk Grubu üyeliğinin yeniden gözden geçirilmesi gerektiğini vurguladı. Selçuk Ünal ayrıca, Rusya’nın Ermenistan’a desteğinin de her kesçe bilindiğinin altını çizdi. Minsk Grubundan İrlanda gibi ülkelerin de uzaklaştırılması gerektiğini söyleyen Dışişleri yetkilisi, grubun dana dinamik hale getirilmesi için Türkiye’nin elinden geleni yapmaya hazır olduğunu bildirdi.

Bugüne dek kimliğini gizleyen, Viyana’nın ilk kadın Müslüman tramvay şoförü haberi günlerce manşet olmuştu… Aradan 4 yıl geçti ve bu sürede epey şey değişti… Mağazalarda, eczanelerde, sinemalarda, restoranlarda çalışan başı örtülü kadınlar, Avusturya’nın günlük hayatına dahil oldu. Ülkede 2004’te yürürlüğe giren “eşit davranma” yasası, çok sayıda işletmenin bakış açısını değiştirdi. Giderek artan sayıda işveren, başörtülü kadınları da işe alıyor. Bu da Müslüman kadınların daha bilinçli hareket etmesine, eğitimlerini ilerletmelerine ve artan şekilde iş hayatında yer almalarına neden oluyor. “Çarpık” estetik tedavi endüstrisi, Giderek daha fazla işveren personelinin sadece nasıl çazorlu yeni kurallarla karşı karşıya… lıştığıyla ilgileniyor, ona göre değerlendirmede bulunuyor. UlusalSağlıkTeşkilatınınTıpDirektörüBruce Keogh’un estetik tedavi endüstrisi üzerine yazdığı rapor, sektörde genel geçer hale gelmiş bir dizi müphem pratiği gözler önüne seriyor. Sektörde faaliyet gösteren firmaların hasta sağlığını göz ardı eden kontrolsüz pazarlama faaliyetleri eleştirilerin odağında yer alıyor. Bedava estetik danışmanlık hizmetleri, fiyat promosyonları, vadeli indirimler gibi hastaları cezbetmeye yönelik pratiklerin cerrahi hizmeti veren sağlık kuruluşlarının etik kurallarıyla çeliştiği tespitini yapan raporun ardından bu konuda çok daha sıkı düzenlemeler getirilmesi muhtemel… İnceleme, Ağustos ayında patlak veren bir skandal sonrasında Sağlık Bakanlığının talimatıyla başlatılmıştı. Göğüs estetiği alanında faaliyet gösteren PIP adlı bir firmanın 47.000 kadar kadın hastanın ameliyatında kolay bozulabilen silikon malzemeler kullandığı ortaya çıkmıştı.

Afganistan’ın başkenti Kabil’in kenar mahallelerindeki sığınmacı ailelerinden kadınlar, dondurucu soğuğa rağmen, Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin dağıttığı kışlık yardımı almak için yollara dökülüyor. Onlarca yıldır süren çatışmalar nedeniyle yaklaşık 800 bin Afgan, kendi ülke sınırları içerisinde yer değiştirmek zorunda kaldı. Bu kişiler, özellikle dondurucu kış aylarında tehlike altında. BM verilerine göre, aşırı soğuk ülke genelinde 2 milyon kişiyi tehdit ediyor. Son 15 yılın en sert kışının yaşandığı geçen yıl Afganistan’da, çoğu Tilki haberler bildiriyor: Muhafazakârlar çocuk, 30 kişi hayatını kaybetmişti.

av yasağının kaldırılması konusunda umutsuz!

SMuhafazakâr Parti’nin önde gelen üyeleri, sürek avlarında av köpeklerinin kullanılmasını yasaklayan düzenlemeyioylamayaaçmakonusundapekumutlugörünmüyor. İşçi Partisi’nin 2004 yılında çıkardığı Avlanma Yasası’nda yer alan düzenleme, İngiltere ve Galler’de düzenlenen avlarda köpeklerin kullanılmasını yasaklıyor. Yasağı kaldırma konusunda bizzat Başbakan David Cameron’ın ağzından ifade edilen karalılığa karşın, parlamentoda yeterli çoğunluğun sağlanamayacağı artık Muhafazakâr Parti saflarında da kabul ediliyor. Çevre Bakanı Owen Paterson’ın yakın dönemde böyle bir gündemleri olmadığını açıklamasından saatler sonra, Parti Genel Başkanı Grant Shapps konu hakkında yapılacak bir serbest oylamadan istenilen sonucun alınamayacağını kabul etti. Tilkilerin zevk için acımasız yöntemlerle avlanmalarına karşı çıkan hayvan hakları savunucuları, konunun parlamentoya taşınması durumunda demokrasinin böylesi keyfi bir gaddarlığı bir kez daha reddedeceğine inandıklarını ifade ediyorlar.

Vladimir Putin’in büyük basın toplantısında Magnitsky yasası ile ilgili konuşurken Amerikanın hava savunma sistemlerine karşı nasıl sert tutum sergilediğini çok az insan farketti. Putin,ABD‘nin Avrupa’daki hava savunma sistemlerinin Rusya’nın nükleer-füze potansiyelini tehlikeye soktuğunu söyledi. Devlet Başkanı, Moskova’nın cevabının nükleer füze saldırı komplekslerini güçlendirmek olacağını belirtti. Rusya günümüzde iki tür füze saldırı kompleksi geliştiriyor. Ağır sıvı ile çalışan ve hafif katı yakıtla çalışan füzelerin denemeleri başarıyla sürdürülüyor. Ancak MK’nin edindiği bilgiye göre, kısa süre önce yeni bir sistemin – demiryolu füze sisteminin geliştirilmesine ilişkin siyasi karar alındı. Bu yönde bilimsel çalışmalar ve araştırmalar başladı bile. Aslında savaş amaçlı demiryolu füze sistemleri 2005 senesine kadar Rusya Silahlı Kuvvetlerinin silahları içerisinde zaten yer alıyordu. Görünüm itibari ile normal yük treninden çok az farkı bulunan demiryolu füze sistemleri Sovyetler döneminde ABD için büyük bağ ağrısı idi. Ve amerikalılar sonunda Rusya politikacılarını bu sistemleri imha etme konusunda ikna etmeyi başarılar. Ancak şimdi bu baş ağrısı yeni ve geliştirilmişdemiryolufüzesistemlerişeklindegerigeliyor

Düşündüğümüzden fazla yaşıyoruz Ulusal İstatistik Kurumu verileri Britanyalıların mevcut ortalama yaşam süresi projeksiyonlarında öngörülenden daha uzun yaşadığını ortaya koyuyor. Bugün Britanya’da 2010 yılında dünyaya gelen bir erkek çocuğu için öngörülen ortalama yaşam süresi 79 yıl civarında… Kız çocukları içinse 83… Oysa analizler gösteriyor ki Britanya genelinde erkeler 85 yaşına kadar yaşarken; kadınların ömrü 89 yaşına kadar uzuyor. Bu rakamlar, bugüne dek toplam yaşam sürelerinin son yıllardaki ortalamasına bakılarak tespit ediliyordu. Ancak İstatistik Kurumu tarihinde ilk kez “en yaygın ölüm yaşını” temel alan bir yöntem uyguluyor.Halk arasında tipik bir insan ömrünü anlatmak için kullanılan “Üç tane yirmi ve bir de on yıl” deyişi artık tarihe karışacakmış gibi görünüyor. Zira yaşam süreleri giderek uzarken; bir “üst sınıra” erişileceğine dair ortada henüz bir işaret yok.

Newspoll şirketinin The Australian için yaptığı anket, seçmenlerin yaşam standartlarının geleceğine dair beklentilerinin 2010’dan bu yana en yüksek seviyeye ulaştığını gösteriyor. 1 Temmuz itibarıyla yürürlüğe giren karbon vergisinin uygulanmasında sağlanan başarı ve ekonomiye olumlu biçimde yansıyan faiz indirimleri sonrası, Avustralyalıların yaşam standartlarına dair iyimserliklerinin giderek arttığı görülüyor. 7-9 Aralık tarihlerinde gerçekleşen anketin sonuçları, katılımcıların yüzde 36’sının yaşam standartlarının daha iyiye doğru gelişeceğine inandığını gösteriyor. Haziran ayında yapılan aynı ankette bu oran yüzde 27 olarak gerçekleşmişti. Bu, Gillard hükümetinin göreve gelmesinden bu yana ulaşılan en yüksek oran…

Kiev’deki diplomatik kaynaklardan edinilen bilgiye göre, Ukrayna Cumhurbaşkanı Viktor Yanukoviç 17-18 Aralık tarihlerinde Moskova ziyaretinde bulunacak. Ziyaret öncesinde Ukrayna’da yeni Başbakan ataması sonlandırılabilir. Viktor Yanukoviç dün eski Başbakan Nikolay Azarov’u yeniden bu göreve atadı. Azarov’un görevine başlaması için parlamentonun onay vermesi gerekiyor. Parlamentonun ilk Genel Kurul toplantısı 12 Aralık’ta yapılacak. Hafta sonunda ise yeni kabinenin onaylanması bekleniyor. Kiev’deki uzmanlar Azarov’un yeniden atanmasının Ukrayna ile Rusya arasındaki sorunları çözmese dahi Yanukoviç’e Moskova ile görüşmelerde manevra alanı açacağı görüşündeler. Ukrayna Politikaları Enstitüsü Başkanı Konstantin Bondarenko’ya göre, Yanukoviç Rusya ile doğalgaz sorununu çözemeyen Azarov’un görev süresini uzatarak aslında Moskova’nın bu görevde kimi istediğini dile getirmesi için manevra alanı oluşturmaya çalışıyor.

Downtown’da acı ve tefekkür

Connecticut’daki kilisede, yirmisi çocuk, öldürülen yirmi yedi kişi için yapılacak anma töreninde ABD Başkacı Barack Obama’yı beklerken bir çocuğun düşünceli halleri bu fotoğrafa yansımış. Yirmi yaşındaki Adam Lanza bir ilkokuldaki yirmisi masum çocuk yirmi yedi kişiyi öldürdükten sonra kendi yaşamına da son vermişti. Başkan Obama ise, ABD’de kişisel silahlanmayı sınırlandıracak en sert yasa tasarısını getirmeye çabalarken ciddi engellerle karşılaşacağa benziyor. Silah üreticileri lobisinin bu fikre şiddetle karşı çıkması bekleniyor.

«Bulgaristan’ı sevmek için önce tanı» hareketinin taraftarları artıyor Veliko Tırnovo şehrinde tarihi “ Tsarevets” tepesi , ulusal hareketin listesinde en çok ziyaret edilen yerlerden biridir. Bulgaristan Turizm Birliği’nden 100 Milli turistik yerin tanıtılmasıyla ilgili hareketin genişlediği ve yurtdışına da uzandığını bildirdiler.Ülkemizin simgesel kültürel, tarihi anıtlara ve tabiat güzlellklerine duyulan ilgi sadece vatansever ve meraklı vatandaşlarımıza ait değil artık. Bulgristan’ı gezen yabancılar da Bulgaristan’ı sevmek için önce tanımak isterler. Bulgar Turizm Birliği’nin verilerine göre son altı ay içerisinde harekete 20 bin yeni kişi dahil olmuştur. Bunların çoğu genç Bulgar ve komşu Balkan ülkelerinden genç gezginlerdir. Belogradçik kayaları, 100.Ulusal turistik yerleri listesinde yer alıyor ve yabancıların ilgisini uyandıran Bulgaristan’ın harikalarından biridir. Günümüzde 100 turistik yerden mühür almak ve özel kitapçığı mühürlemek bir çok gezgin için koleksiyoncu merağına dönüştü. Evet bir çok tarihi mekan önünde Bulgar turizm Birliğ’nin özel kitapçığını ellerinde tutan kuyruklar görebilirsiniz. Yabancı turistler de bunu görünce hayret ediyor. Bulgar Turizm Birliği’ne bağlı ‘Eho’ yayınevi müdürü Mariyana Filçeva ‘Milli hareketin yurtdışına da yayıldığını, yabancıları da celbettiğini görmek çok güzeldir’ diyor. Son zamanlarda listeye giren tüm mekanları ziyaret ederek gümüş ve altın rozet kazanan turistler arasında Romanya, Makedonya, Sırbistan, Rusya ve Ukrayna’dan gezginler var. Bizde ikamet eden yabancı diplomatlar ve iş adamları da büyük hevesle ülkeyi gezip 100 turistik yeri ziyaret ediyor. Mariyana Filçeva bu ilginin böyle çok artmasını şöyle izah ediyor: UNESCO’nun koruması altında olan Kazanlık mezarlığından bir duvar freski. ‘Bence bu ilginin artmasının sebepleri Bulgaristan’ı en iyi bir şekilde tanınması fikrinde gizlidir. Bulgaristan’ı kültürel, tarihi ve tabiat güzellikleriyle tanınması fikri. Bu bizim hareket hiç bir yerde yoktur, dünyada eşsiz bir girişimdir.Bu 100 turistik mekanı ziyaret ederek ülkemizin tarihi ve kültürü ve doğası hakkında çok geniş bilgi sahibi olmak mümkündür. Bojentsi, 100. UlusalTuristik yeri listesine dahil edilen etnografya köylerinden biridir. Aslında 100 turistik yer listesine sürekli olarak yeni yer dahil ediliyor. Bu turistlerin ilgisine göre yapılıyor.İlgi artarken yerler de artıyor. En yenileri arasında Blagoevgrad şehrindeki mimari ve tarihi doğal sit ‘Varoşa’, Sandanski şehrindeki bazilika ve arkeoloji müzesi, Rila dağının Batı bölümündeki Stob piramitleri adıyla ünlü olan kayalar, Tırgovişte yakınlarındaki erken Bizans’a ait kale, Haskovo’nun Aleksandrovo köyü yakınlarındaki Tırak mezarlığı. Aslında hareketin girişimi üzerine liste çoktan beri 100 sayısını geçti ve yaklaşık 130’a ulaştı. Turistler ve yerliler tarihi miraslarımıza ilgi görüyor ama bir yere dönünce doğa güzelliklerini de araştırıp tercih ediyorlar. Gerçekten Bulgaristan tabiatında insanları mıknatıs gibi çeken bir gizem vardır. ‘Bulgaristan’ı sevmek için önce tanı’ hareketiyle ilgili bir yenilik var.İşte bunu Mariyana Filçeva bildiriyor: Uzana bölgesi, ‘Bulgaristan’ı sevmek için önce tanı’ hareketinin girişimine katılıyor. ‘Mühürler dışında geçen seneden beri pulların yapıştırılmasını sağlayan kitapçıklar da yayınlamaya başladık. Her bir turistik yerin pulu var, böylece koleksiyon meraklıların ilgisine cevap veriyoruz.Bu yenilik hızla harekete de ivme kazandırmaya başladı. Geçen sene 100 turistik yeri ziyaret eden, 100 mühür toplayan ve 100 pul alan 12 kişi vardı. ‘ Türkçesi: Müjgan Baharova


14

Bulgaristan Türklerinin Sesi

Bulgarıstan, Avrupa’da En T U R İ S T L E R İ N E N Ç O K Büyük İpek Üreticisi Olacak TERCİH EDİLEN KENTİ İSTANBUL

Asya ile Avrupa kavşağındaki Bulgaristan, vatanı Çin ile Eski Kıta arasında İpek Yolu üzerinde de bulunuyor. İpek böceği yetiştiriciliği ve ipek üretimi ülkemizde geleneklere sahiptir. 20.asrın sonlarında Bulgaristan, ipek üretiminde Avrupa’da birinci, dünyada ise sekizinci sıradaydı. Sadece miktar açısından değil kalite açısından da. Tuna şehri Ruse’de bulunan zamanın en büyük ipek elbise fabrikası”Dunavska koprina”, Bulgaristan kadınlarını ipek blüz, takım ve elbiselerle süslüyordu. Bunun dışında ipek üretiminin yüzde 90’nını yabancı ülkelere ihraç ediyordu. Berlin Duvarının yıkılmasından sonra meydana gelen ekonomik düşüş, bütün bunları herşeye çok çabuk ve aniden yoketti. Yeni kurulan “Koprina” Cluster Başkanı Milka Dimitrova” 2010 yılında Bulgaristan’da üretilen ipek miktarını biliyor musunuz- iki sıfır” diye konuşurken grubun, Bulgaristan’da ipek böceği yetiştiriciliğini ve ipek üretimini canlandırmayı amaçladığını da söylüyor. Milka Dimitrova’ya göre, bir zamanlar başarılı tekstil sanaysinini canlandırılmak için önce pamuk, ipek ve yünün ana madde olduğu tekstil üretiminin canlandırılması gerekiyor. Bugün bu amacın arkasında birkaç neden var. Önce dünya, bir zamanlar son derece modern olan sentetiklerden yavaş yavaş vazgeçmeye başladı ve artık tercihler ipekten yanadır. Bulgaristan’a umut aşılayan başka bir durum da Avrupa Birliğinin pamuk ve ipeğe sağladığı özel teşvikler. En bereketli yıllarda Bulgaristan’ın yıllık üretimi 3 bin ton ipek kozasıdır. “Koprina” Clusterın ipek üretimini canlandırmayı amaçlayan stratejisi önce, onyıllar boyunca terkedilmiş dut bahçelerinin canlandırılmasından geçiyor. Çünkü ipek böceği üretiminde temel madde dut ağacıdır. Bulgaristan’da ise dut bahçelerinin yetiştirilmesi için iklim son derece elverişlidir. Milka Dimitrova şunları paylaşıyor: “Bulgaristan’da 3 milyon eski dut ağacı kalmıştır. Tarım üreticilerine, daha fazla yaprak yapmaları

için eskı ağaçları budamaları çağrısını yaptık. Söz konusu eski ağaçlarla daha 2013 yılında Bulgaristan yeterince koza üretebilir. Bununla birlikte 2005 yılından sonra dikilen yeni dut bahçeleri de mevcut.” Avrupa Birliğinden gerekli desteğin sağlanması amacıyla, ipek böceği yetiştiricileri tarafından elde edilen kozaların işlenmesi gerek.” ÇünküAvrupa Birliği, dut fidanları ve ipek böcekleri karşılığında değil, elde edilen koza karşılığında sübvansiyon veriyor. Bundan dolayı da Cluster “Koprina”, ipek kozasını, ipek üretimi için uygun madde haline getirecek ilk fabrikayı kurmakta acele ediyor. Fabrika, şu anda inşaat halinde ve sadece Bulgaristan’da değil Avrupa Birliğinde en yoksul bölgesi ve aynı zamanda da en yüksek işsizlik oranına sahip olan Byala Slatina şehrinde kuruluyor. Bu bölge, dut fidanlarının yetişmesi için en uygun bölge olduğu ortaya çıktı. İpek böceği yetiştiriciliği, yoksulluğun pençesinde kıvranan Kuzeybatı Bulgaristan için cankurtaran kemeri olacak mı? Kasım ayının sonunda düzenlenen konferans, Bulgaristan’da ipek üretiminin ve ipek böceği yetiştiriciliğinin canlandırılmasına adanmıştı. Cluster” Koprina”, 2016 yılındaki ham koza miktarının Bulgaristan’ın en bereketli yıllarındaki üretime ulaşmaktır.

Bulgaristan’ın romantik pop-folk kralı Orhan Murat, Kadriye Latifova Sahneli Kırcaali Dimitır Dimov Drama ve Kukla Tiyatrosunda sunduğu görkemli bir konserle sahne hayatının 20. yıldönümünü kutladı. “Bir Hayat” adını taşıyan müzik temsilinde ünlü sanatçı hayatını anlatmaya başladığı kitabının ilk bölümlerini paylaştı. Orhan Murat, bu kitabın sahne hayatının sona ermesiyle birlikte sona ereceğini belirtti. Orhan Murat, aynı zamanda ilk albümünün piyasaya çıkmasının da 20. yılını kutluyor. Ardino’nun (Eğridere) Bezvodno (Susuz) köyünde 27 Ocak 1967 yılında dünyaya gelen sanatçı, müzik kariyeri için kendisine daima destek veren anne ve babasına teşekkürlerini sundu. Pop-folk yıldızı, slayt gösterisi eşliğinde köyünde geçirdiği çocukluk dönemine ait ilginç anılarını anlattı. İki odalık evlerini, annesinin pembe perdesini, Mehmet’in resim yaptığı üç kardeş olduklarını, dülger olan Kerim dedesine ilk çalgı aleti küçük bir davul yaptırdığını, iki ineklerine baktığını, tütün çalıştıklarını, 8 yaşında ai-

lesinin kendisine akordeon aldığını, 1973 yılında Varna’da bulunan Görme Engelliler İlköğretim Okuluna başlayışını, Bulgarca bilmeyişinden dolayı çektiği zorlukları, hayata dair çok şey öğrendiği gibi daha birçok anılarını içtenlikle paylaştı. Görme engelli olan sanatçı çocukluğunda okuduğu okullarda gördüğü zorlukları belirtti. Sanatçı, ilk eşinden yediği darbeyle tüm parasını kaybettiğini, fakat bu acı olayın dostlarını daha iyi tanıması ve şimdiki mükemmel eşi Şenay Hanımı kazanmasına vesile olduğuna vurgu yaptı. Allah’a inandığını ifade eden Orhan Murat, hangi dine mensup olursa olsun tüm insanların kardeşçe ve insanca yaşaması gerektiğini savundu. 8 yaşında piyano, 13 yaşında ise gitar çalmaya başlayan sanatçı, 1992 yılında Devlet Müzik Akademisinden ala başarı ile mezun oluyor. Sanatçının toplam 13 albümünün birincisi “Sevilen Türküler” 1996 yılında piyasaya sürülüyor, iki yıl sonra ise her dalda ödül kazanan “Hilyadi Slıntsa” (Bin Güneş) adlı albümü çıkıyor. Orhan Murat, yurt içinde ve yurt dışında çok sayıda konser sunuyor.

Gelen tupılarının bağlı olduğu ilrist sayısı 30 ler sıralamasında ilk 5 il milyonu aştı. İstanbul, Antalya, Edirne, Türkiye’yi Artvin ve İzmir oldu. ziyaret eden yabancı turist En çok turist sayısı 2012 yıAlmanya’dan geldi lının 11 ayında 30 milyon 2012 yılı Kasım Ayında 439 bin 612 Türkiye’ye en çok ziyakişiye ulaştı. retçi gönderen ülkeler sıraTürkiye’ye lamasında Almanya yüzde en çok ziya16.12 (263 bin 34) ile biretçi gönderinci, Gürcistan yüzde 7.57 ren ülkeler sı(123 bin 532) ile ikinci, ralamasında Bulgaristan yüzde 6.89 Almanya bi(112 bin 476) ile üçüncü sırinci, Rusya rada yer aldı. Bulgaristan’ı, ikinci, İnSuriye, Rusya, İran, ABD, giltere ise üçüncü sırada yer aldı Fransa, İngiltere ve Yunanistan izledi. 2012 yılı Ocak-Kasım döneminde de Türkiye’ye en çok Türkiye’yi ziyaret eden yabancı turist sa- ziyaretçi gönderen ülkeler sıralamasında Alyısı 2012 yılının 11 ayında geçen yılın aynı manya yüzde 16 (4 milyon 870 bin 160) ile bidönemine göre yüzde 0.59 oranında artışla rinci, Rusya Federasyonu yüzde 11.64 (3 mil30 milyon 439 bin 612 kişiye ulaştı. Kasım yon 542 bin 935) ile ikinci, İngiltere yüzde 7.93 ayında Türkiye’yi ziyaret eden yabancı sa- (2 milyon 415 bin 269) ile üçüncü sırada yer yısı geçen yılın aynı ayına göre yüzde 2.21 aldı. İngiltere’yi Bulgaristan, Gürcistan, Holartışla 1 milyon 631 bin 647 kişi oldu. Kül- landa, İran, Fransa, ABD ve İtalya takip etti. tür ve Turizm Bakanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü’nden elde ettiği 2012 yılı Kasım ayı geçici Giriş-Çıkış Yapan Yabancı ve Vatandaşlar verilerini açıkladı. Buna göre, 2012 yılı Kasım ayında Türkiye’yi ziyaret eden yabancı sayısı geçen yılın aynı ayına göre yüzde 2.21 artışla 1 milyon 631 bin 647 oldu. Kasım ayında Türkiye’ye gelen 1 milyon 631 bin 647 yabancı ziyaretçinin 127 bin 924’ünün (yüzde 7.84) günübirlikçi olduğu belirlendi. Kasım ayında Türkiye’ye gelen yabancı ziyaretçilerin en çok giriş yaptıkları sınır ka-

Orhan Murat Bulgaristan müzikseverlerini fethetti Bulgaristan Avrupa’ya doğalgaz nakliyatı

Rosen Plevneliev: “2020 yılının sonuna kadar Bulgaristan’a 45 milyar avro girebilir”

Cumhurbaşkanı Rosen Plevneliev, “Para var” sözlerini kullandı ve Bulgaristan’ın neresine 45 milyar avronun gideceğini açıklayarak şunları söyledi: “Birincisi, 2007-2013 dönemi için operasyonel programlar çerçevesinde Bulgaristan için Avrupa fonları, milli eşfinansman ile beraber 11.4 milyar avrodur. Bunların yüzde 33’ü, ödendi, benimsenmek için daha 7.7 milyar avro kaldı. İkincisi ise, 20142020 döneminde Bulgaristan için Avrupa fonları en az 600 milyon avronun üzerinde olacak. Bu en az 12 milyar avrodur.” Bulgaristan Cumhurbaşkanı Rosen Plevneliev’in hesaplarından bazıları, yabancı yatırımları ve önümüzdeki sekiz yıldaki ekonomik çalışmalar için bütçeden giderleri dahil ediyor. Bulgaristan ekonomisi önündeki perspektifleri yorumlayan Plevneliev, “Para var ve daha çok iş var” şeklinde konuştu. Bulgaristan Ticaret Odası Başkan Yardımcısı Kamenizdi.

alanında stratejik devlet oluyor Bulgaristan ‘Güney Akım’ borularından sadece esas hissedar olan Rus tekel ‘Gazprom’değil başka şirketlerin de doğal gazın nakliyatı yapılması konusunda ısrar edecek. 15 Aralık’ta projede hisseleri olan devletlerin enerji bakanları bir araya gelecek. 21 Aralık günü ise AK ve ‘Gazprom’arasında sabırsızlıkla beklenen görüşme gerçekleşecek. İşte o zaman başka şirketlerin de doğalgaz borusuna ulaşımı konusunda kararlar alınacak. Ülkemiz Bulgaristan, işte bu beklentilerle karşılayacak Noel’i. Hatırlatalım: 7 Aralık’ta Rus Devlet başkanı Vladimir Putin’in hazır bulunduğu resmi törende ‘Güney Akım’ projesinin ilk borusunun sembolik açılışı yapıldı. Putin ‘Kuzey Akım’ ile birlikte Avrupa’daki tüketicilere Rus gazı taşıyan en büyük altyapı projelerinden biri olduğunu söyledi. ‘Güney Akım’ projesinin 900 km’si Karadeniz’in dibinden geçecek. Varna şehri yakınlarından üste geçecek, ondan sonra Sırbistan, Macaristan ve Slovenya topraklarından geçerek İtalya’ya ulaşacak. Hırvatistan, Bosna ve Hersek’e kolların ayrılması da

planlanıyor. İlk nakliyatların 2015 yılında gerçekleşmesi planlanıyor. Projenin maliyeti 16 milyar Avro. Bunlardan sadece 10 milyar Avro’luk bölümü deniz bölümü için harcanacak.Borunun kapasitesi gerçekten çok büyük. Bunun dışında Avrupa’da son yıllarda doğal gaz tüketiminin %11 azaldığı saptandı. Aynı zamnada Orta Doğu ülkeleri arasında AB’ne gaz nakliyatı konusunda rekaber artmaktadır. Kaya gazı miktarları artıyor, yenilenebilir enerji kaynakları AB ülkelerinin enerji stratejilerinde önemli yer alıyor. Avrupa gaz pazarının liberalleşmesinde ısrar ediyor. Rusya fakat bunları gözardı ediyor. Rusya için ‘Güney Akım’ projesinin gerçekleşmesi Avrupa pazarında dominant rolünün korunması anlamına gelir. Çünkü Rus hattı zamanında girmez ise rakip ‘Nabucco’ projesiyle Hazar gazı Avrupa tüketicisine varacak. Toplam üç doğalgaz projesi Avrupa pazarları için yarışmaktadır. ‘Güney Akım’, Nabucco’ ve Transadriatik doğalgaz projesi - TAR.Bulgaristan bu boru hattında da kilit roldedir, çünkü o da bizim toprklardan geçecektir.

BULTÜRK - DÜNYA’DAKİ TEMSİLCİLERİMİZ

1913 Sofya

Aylık Siyasi Aktüel Gazete

www.bulturk.org / bilgi@bulturk.org- Tel: 0212 511 63 47 İmtiyaz Sahibi - BULTÜRK Genel Başkan-Rafet ULUTÜRK Yazı İşleri Müdürü Alptekin CEVHERLİ Yazı İşleri Müdür Yardımcısı

Bülent MAŞAOĞLU

Genel Yayın Yönetmeni

Rafet ULUTÜRK

Genel Yayın Müdürü Dr.Nedim BİRİNCİ Semra HÜSEYİN

Yayın DanıSmanları:

Prof.Dr.Hayati DURMAZ Prof. Dr. Gülfetin ÇELİK Diş Dr. İsmail ALİOĞLU Prof. Dr. Emin ÇARIKÇI Prof. Dr. Ahmet ÇOLAK Orhan ÇAKIR Dr.Sak in ÖNER Doç. Dr. Emine İNANIR D o c. D r. H a s i n e Ş E N Diş Hekimi Halide ÜMİTFER

Haber Sorumlusu: Hukuk Danışmanı: Ekonomi Müdürü: İstihbarat Müdürü: Eğitim Sorumlusu: Görsel Yönetmen: Kültür-Sanat: Spor Müdürü: Art Direktör: İnternet Müdürü: Halkla İlişkiler: Reklam Müdürü:

Nafiye YILMAZ Av. Hasan MOLLAOĞLU Mujgan DENİZ Hüseyin YILDIRIM Muazzez YURDAKUL Muharrem KIRAN Muharrem TERZİ İbrahim SOYTÜRK Samet ERDEM Murat ULUTÜRK Orhan ÇAKIR Neriman ERALP

İrtibat Bürosu: Yıldırım Mh. Şehit Kamil Balkan cad. No: 114 / A (500 Evler) - Bayrampaşa / İST. Bayrampaşa - Adaparkın üstü - Palmyalar durağın altı Tel: 0212 581 78 08 // 511 63 47 - Fax:0212 511 33 91

Reklam için İrtibat: 0212 526 51 98 Star Medya Yayıncılık A.Ş. Teknik Hazırlık: Murat ULUTÜRK

Bu gazete basın yayın ilkelerine uymayı taahhüt eder. Yazarlar yazılarından sorumludur.

www.bulturk.org

Almanya-Köln: Rafet DAL Amerika-New York: Alaattin Gokay Belçika-Antwerpen: Nevi BEYTULLAH İspanya-Madrid: Hüseyin Hasan KazakistanTürkistan: Erkan

Bulgaristan - Temsilcileri Sofya: Blagoevrad: Smolyan: Kırcaali: Momçilgrad: Ardino: Cebel: Plovdiv: Stara Zagora: Loveç: Troyan: Pleven: Şumen: Razgrad: Haskovo: Silistra: Varna: Dobriç:

Hikmet EFENDİEV Bülent MURADOV Rufat FELETİ Emel BALIKÇI Akif MEHMET Aziz ŞAKİR Erdal H. AHMET Fikret SEPETÇİ Mehmet KRAL Emine BAYRAKTAROVA Ergül BAYRAKTAR Rafet RODOP Nurten RECEP Aydoan ALİ Güner SERBES Tijen GÜLER Salih POMAK Sebahattin AYYILDIZ

TÜRKİYE-Ankara:Sebahin AHMETOĞLU ist. Trakya Bölgesi İsmail ERDEM İst. Anadolu:Bölge- Mahmut ORAL İst. Sultangazi:

Seyhan ÖZGÜR

ist. G.O.P.aşa:

Sevilcan YÜCEİ

ist. 500 Evler:

Dr.Ayhan BOYACIOĞLU

ist. Zeytinburnu: Mustafa GÜLER ist. Avcılar:

Niyazi GÜLER

ist. Başakşehir:

Ayten ERDEM

ist. Kağıthane:

Nazım ÇAUŞ

Bursa-Yıldırım:

Turhan YAMAÇ

Bursa-Hürriyet:

Üzeyir AKGÜN

Bursa-Yenibağlar: Cevat ÇALIŞKAN

İzmir-İzm.Sarnıç: Durmuş HATİPOĞLU İzm.Görece:

Mümin GÜNEY

İzm.Buca:

Hüseyin PAŞAMOĞLU

İzm.Bornova:

Kenan ÖZGÜR

Edirne:

Nadir ADLI

Kırklareli:

Ali ÖZTÜRK

Tekirdağ:

Sezai ALTINAY

Balıkesir-Bandırma: Güner BAŞARAN Eskişehir: Osmangazi Ünv. - Sevgin GÖKE


Bulgaristan Türklerinin Sesi 15

Paramızla hasta oluyoruz Nişasta bazlı şeker tartışması durulmuyor Kamu ilaç harcamaları 2003’de 5 milyar dolar iken 2006’da on milyar dolara çıktı. Depresyon ilaçları tüketimi ise bu dönemde % 85 arttı. Kutu bazında ilaç tüketimi ise eşdeğer ilaçların ucuz olması nedeniyle 2010’da inanılmaz derecede arttı. Mevcut performans sisteminin hekimleri daha çok poliklinik yapmaya teşvik etmesi nedeniyle, sadece son 3 ayda hem reçete sayısı hem de ilaç tüketimi yüzde 30 arttı. Sağlık Bakanlığına bağlı hastanelerde yapılan ameliyat sayısı ise 2002’ye göre 2005’de yüzde 270 arttı. Hastane sayısı, doktor sayısı ve ilaç satışı artmasına rağmen, tedavi nedeniyle azalması gereken hasta sayısı ise bu 3 yılda % 50 arttı. 2008 yılında muayene olan hasta sayısı 6 yıl öncesine göre % 500 artarak 500 milyon hastaya ulaşmış. Sağlığa harcadığımız para ise Sosyal Güvenlik Kurumu 2011 verilerine göre, son 9 yılda 8 kat artmış. Sağlığa harcadığımız para son 9 yılda % 800 artmış olsa da bu artış % 800 sağlık anlamına gelmiyor, harcadığımız para sağlık olarak geri dönmüyor. Adeta paramızla hasta oluyor ve hastalık satın alıyoruz. Burada bir çelişki, bir kısır döngü yok mu ? Harcadığımız paralar bize sağlık olarak değil hastalık olarak geri dönüyor yani paramızla hasta oluyoruz. Bu inanılmaz çelişkinin işaret ettiği felaket; sinsice sürdürülen bir hastalık savaşı değilse nedir? Uyarıyoruz ; Bu sistem hepimizi hasta ediyor Bu dönemde İlaç tüketimi % 300 artarken hasta sayısı azalacağına % 500 artmış. Burada bir çelişki yok mu? Acaba ithal edilen kopya ilaçlar etki etmiyor mu? Veya yan etki mi yapıyor? Bu mutlaka araştırılması gereken çok ciddi sağlık sorunu. En modern tansiyon ilaçlarını kullanmamıza rağmen tedavide başarı oranımız maalesef % 14. Büyük çoğunluk olan

% 86 hasta ise çaresiz. Aynı durum kolesterol ilaçları içinde geçerli. Hedef değerlere ulaşmada başarı oranı çok düşük. Ey aydınlar, bilim adamları ve ilgililer, neden bu konuları medyada sabahlara kadar tartışmıyorsunuz? Çok mu önemsiz? Toplumu imhaya dönüşen bu felaket karşışında söyleyecek lafınız yok mudur? Uzaylı yaratıklarla, UFO’larla, hurilerle, tarihi masallarla toplumu uyutma daha ne kadar sürecek? Toplumu yozlaştıran zihinsel işgal ne zaman sona erecek? Fazla para harcama sağlık anlamına gelmiyor Performans rüzgarının estiği bu dönemde hastalıklara harcanan para kat kat artmasına rağmen, halkımız eskisinden daha sağlıklı değil. Hatta giderek daha hasta bir topluma dönüşüyor. Her gün yeni bir hastane açmakla, doktor, ilaç ve ileri teknoloji ithal etmekle meşgulüz. Ancak, daha fazla para harcama, daha iyi sağlık anlamına gelmiyor. Performans uygulayan ABD’de kişi başına 6.000 dolarlık harcamaya rağmen toplum hastalıktan sürünüyor. Koruyucu hekimlik uygulayan Küba ise 250 dolar harcamayla sağlıkta herkesi imrendiriyor. 24 kat fazla sağlık harcaması ABD’yi daha sağlıklı yapamıyor. Devamı Gelecek Sayıda

Ayak Sağlığı ve Bakım Merkezi Batık tırnak bakımı,

Ayak Sağlığı ve Bakım Merkezi sizlere daha yakın; internet sitemiz yardımıyla bizi daha yakından tanıyabilirsiniz. Ayak bakımı Merkezimizde normal ayak bakımının yanında medikal ayak bakımı da yapılmaktadır. Burada yapılan bazı bakımlar şunlardır: E..Posta:ulkuorl@gmail.com

Nasır bakımı,

Medikal problemsiz ayak bakımı,

Tırnak mantarı, Diyabetli hasta ayak bakımı, Ortopedik tabanlık uygulamaları

Web: http://www.ayaksagligimerkezi.com/

E-Posta: podiatri@podiatri.com

Telefon: 0216 - 363 - 47 - 01

Ortopedik Merkezimizde tabanlık uygulamalarınormal ayak bakımının Ortopedik tabanlıkları doktor tavsiyeli olarak veya merkezimize gelerek ayak sağlığı uzmanımız (podiatrist) yardımıyla alabilirsiniz. Merkezimizde ortopedik tabanlık uygulamaları da ya- yanında medikal ayak pılmaktadır.bakımı da yapılmaktadır. Adres:Bağdat Caddesi Ay Apartmanı No:372 Kat:3 Daire:21 Şaşkınbakkal/İST.Telefon:-0216-363-47-01

http://www.ayaksagligimerkezi.com/ E-Posta:podiatri@podiatri.com

Cargill’in Türkiye ortaklarından olan Ülker Grubu, yabancı bir ortakla birlikte Aydın Doğan’ın gazete ve televizyonlarına talip… Habertürk’ün sahibi olduğu Ciner Grubu ise, Ülker’in medya sektörüne girmesini istemiyor. Ayrıca Doğan’ın yayın organlarını kendisi almak istiyor. Tartışmada üslubun inandırıcı olmaktan iyice uzaklaştığı açık… Çünkü mısırdan elde edilen nişasta bazlı şeker/tatlandırıcı türleri, kanser başta olmak üzere birçok hastalığın nedeni olarak gösterilirken, şeker pancarından elde edilen rafine beyaz veya kahverengi şeker ‘masum’ olarak gösteriliyor. Son programda ise ‘şeker’Mustafa Kemal’in emaneti olarak Kemalizm’in kutsalları arasına alındı. İki hafta kadar sonra raflarda olacak olan, oldukça hacimli yeni kitabımda, şeker/tatlandırıcı türleri, bağımsız bir kitap olabilecek kadar ayrıntı ve hacimde ele alınıyor. Tarihi süreçleri ve günümüzdeki durumu, çok sayıda veri ile birlikte sunuluyor. Son tartışmalar çerçevesinde kafası karışanlara bazı özet bilgi sunalım. Dikkat edilirse, programa genellikle pancar şeker savunucuları davet ediliyor. Oysa şekerlerin hiçbir türü masum olmadığı gibi, insan tüketimi için uygun değil. Daha da ötesi, dünyada şekerin diğer adı: Yasal uyuşturucu! Yapılan tartışmada, her şeyin sorumlusunun sadece NBŞ olarak gösterilmesi hiç kuşkusuz çok büyük bir hata. Ama kimin umurunda... Kendisi ile özellikle GDO ve tarım endüstrisi firmalar konusunda, gece ile gündüz gibi düş(ün)düğümüz Prof Selim Çetiner, son programda, “siz her sorunu nişasta bazlı şekere indirgeyerek, pancar şekerini masumlaştırıyorsunuz. Oysa 3 beyazdan (rafine şeker, rafine un ve rafine tuz) sakınılmasını herkes öğütlemiyor mu? Nişasta bazlı şeker ne kadar zararlı ise, pancar şekeri de aynıdır” mealinde bir cümle söyleyerek konuyu iyi bir şekilde özetledi. Bu durumda acaba birileri bizi, ‘doludan korumak gibi bir gerekçeyle, sele mi teslim ediyor?’ diye düşünmeden edemiyor insan. ‘Tatlı bela’ demekte hiçbir beis olmayan şeker ve türevleri ile ilgili kısa notlar düşelim. Beyaz şekerin kara talihi İngilizlerin dünyaya armağanlarından biri olan rafine şeker, “modern tarihin en büyük bilmecelerinden biri ve en büyük ahlakî gizemlerinden biri olmayı sürdürmekte…” (Henry Hobhouse, Değişim Tohumları s. 65, Doğan Kitap.) Şekerin bilinen tarihi M.Ö. 3000’li yıllara kadar uzanır. Ancak o şeker, bugünkü şeker değil. Müslüman âlimler, İran’dan aldıkları şeker kamışını sadece ilaç yapımında kullanırlardı. Çünkü insan bedeninin, dışarıdan şeker almaya ihtiyacı yok. Bütün yenilebilir bitkiler; çeşitli oranlarda lif, yağ, nişasta, protein ve şeker içerirler. Bu gıdaları tüketen bütün canlılar,lifvenişastayıbiyokimyasalyöntemlerleşekeredö-

nüştürürler. Vücudun ürettiği bu şeker kana karışır ve enerji kaynağı olur. Bütün kaynaklar ve veriler gösteriyor ki; ‘şeker kamışı’ve ‘şeker pancarı’ndan elde edilen ve ‘rafine şeker’olarak da bilinen ‘endüstriyel şeker’, üretilmeye başlanmadan önce, insanoğlu daha sağlıklı bir hayat sürmekte idi. Müptelasını kendine köle eden bu beyaz kristal, milyonlarca insanın köleleştirilmesine ve İngiliz asillerinin keyifleri için hayatlarından olmalarına neden oldu. Şeker bugün son derece ucuz olsa da, iki üç yüzyıl önce neredeyse altına eş değerdeydi. Şekersiz bir yaşam mümkün değil! Evet, bu başlık çok doğru fakat bu şeker; sanılanın aksine her gün çaya çorbaya eklediğimiz toz ve kesme şeker olarak bilinen rafine şeker, nişasta bazlı şeker ve diğer tatlandırıcı türleri değil. İhtiyacımız olan şeker, günlük tükettiğimiz birçok meyve ve sebzede, vücudun ihtiyacını görecek miktarda zaten yer alıyor. Üstelik soğan, sarımsak gibi bitkiler bile şeker ihtiva eder. İlave olarak, kullandığımız tatlandırıcı şeker; tüketen herkesi kendisine bağımlı kılan, şişmanlatan, dişleri çürüten, sinir sistemini tahrip eden, bağırsak tembelliğine ve vitamin eksikliğine neden olan ve sonuçta kanser yapan gereksiz bir uyuşturucu. Şeker, ilk olarak üreticisini öldürmeye başlar, sonraları ise tüketicisini. Eskiden İslam toplumlarında, alkollü içeceklerin haram olması nedeniyle, bal ve pekmezden yapılan hoşaf ve şerbet gibi alternatif sağlıklı içecekler vardı. Batılılarda ise, günümüzde de olduğu üzere, alkol yoğun olarak tüketiliyordu. Şekerin gündelik hayata girmesi, yine batılıların ayyaşlığa alternatif aramasından kaynaklanıyor. Batılılar çay, kahve ve kakao ile karşılaşınca, ilk kez alkole karşı yeni bir seçeneğe kavuşurlar. Birahanelerin kaba sabalığı ve çirkefliğinden kurtulmak isteyen mutedil batılılar için çay, bir lüks olmaktan çıkmaya başlar. Ancak pek alışık olmadıkları çay, kahve ve kakao acı gelir. Bunun için de, bu alternatif içeceklere şeker ilave edilmeye başlanır. 1680’lerde başlayan bu süreç şeker talebini artırınca, fiyatı da hızla düşmeye başlar. Bu üçlü sıcak içeceğin ayrılmaz bir parçası haline gelen şeker, 20. yüzyılda ise bir bakkal malzemesine dönüşecektir. Batılı tüccarların hayallerini süsleyen şeker, bir yandan üretilmesi için Afrikalıların köleleştirilmesine neden olurken, diğer yandan da tüketenleri kendine bağımlı kılarak, iki tür köleliğe neden olmuştur. Şeker köleliği ilk olarak, 1443’de ‘ham’ın çocukları dedikleri siyah Afrikalıların yakalanıp, gemilerle GüneyAvrupa’ya getirilmeleri ile başlar. Özgür beyaz adamın esir ettiği siyahlar, altın gibi gelir getiren şekerin üretilmesi için çalıştırılacaklardır. Çünkü bunlar insan sayılmıyor. Getirilen kölelerin, okuma yazması ve Hıristiyan olmaları da yasaklanır. Böylece siyah derililerin, beyaz insandan aşağı bir varlık olarak kalması öngörülür.


1913 Sofya

Aylık Siyasi Aktüel Gazete

Kriçim Belediye Başkan ı n d a n Te k i r dTrakyakent a ğ MüdürüZTekirdağ i y aBelediye r eBaşkan ti

Bulgaristan Kriçim Belediye Başkanı Atanas Kalçev Tekirdağ Belediye Başkanı Adem Dalgıç’ı ziyaret etti. Trakyakent’in davetlisi olarak Tekirdağ’a gelen Bulgaristan Plovdiv şehri Kriçim Kasabası Belediye Başkanı Atanas Kalçev İşadamı Hüseyin Meymanov ile beraber Tekirdağ Belediyesi’ne ziyarette bulundu.

Yardımcısı Sinan Çetiz ile Kent Konseyi Başkanı Levent Gündoğdu’nun da eşlik ettiği ziyarette Dalgıç’la sohbet ederek istişarede bulunan Kriçim Belediye Başkanı Atanas Kalçev Tekirdağ’dan kendilerine uygun bir ilçe belediyesi ile kardeş olmak istediklerini söyledi. Kasabalarının 15 bin nüfuslu olduğuna dikkat çeken Kalçev, “Bizim bölgemizde kereste iş kolu çok yaygın durumda. Biz de Tekirdağ’dan kereste işinin yoğun olduğu bir belediye ile kardeş olmak istiyoruz” dedi. Tekirdağ’ın birçok yerinde Organize Sanayi Bölgesi bölgesi bulunduğunu ve Kriçim’e uygun olarak bir kardeş şehir bulunacağını söyleyen Tekirdağ Belediye Başkanı Op. Dr. Adem Dalgıç, “İlişkilerimizin daha da artması için Trakyakent’e üye belediyelerimize de kardeş şehirler bulacağız. Halkların kaynaşması açısından da yerel yöneticilere büyük görev düşüyor” diye konuştu.

Rosen Plevneliev: “2020 yılının sonuna kadar Bulgaristan’a 45 milyar avro girebilir” “2013 yılının büyük soruları” motosunu taşıyan iş çevrelerinin hükümetle yedinci yıllık toplantısında Avrupa Komisyonu’nun Uluslararası İşbirliği, İnsani Yardım ve Kriz Tepkisi’nden Sorumlu Üyesi Kristalina Georgieva, “Bulgaristanlılar, disiplinli ve istikrarlı, sorumlu Avrupalı gibi görünüyor” dedi. Müteahhitler, devletten iyi iş ortamı istedi, hükümet ise istikrar vaad etti ve devam eden kriz yüzünden Bulgaristan önündeki öncelikleri ve riskleri gösterdi. Bulgaristan Cumhurbaşkanı Rosen Plevneliev’in hesaplarına göre Avrupa programları ve yatırımlar yoluyla 2020 yılının sonuna kadar Bulgaristan’a 45 milyar avro girebiliyor. Cumhurbaşkanı Plevneliev, Avrupa fonları için milli paktının kurulmasını önerdi. Bütün siyasi güçler ve sivil toplum örgütleri, “Bulgaristan 2020” stratejisi etrafında birleşmeli. Söz konusu milli pakt, beş ana prensibe dayanmalı.

Bundan sonraki hükümetler, çalışan sistemi bozmamalı, idarede süreklilik olmalı, Avrupa fonlarından yılda 2.5 milyar avro benimsenmeli, seçimler Avrupa fon kaynaklarının önümüzdeki üç yılda benimsenmesini etkilememeli, proje üzerindeki çalışmaların hızı korunmalıdır. Devamı 14‘te

Jelyu Jelev: Tüm Balkan Devlet- 2012 y. İşveren Ödülleri leri AB ve NATO Üyesi Olmalıdır B e l e d i y e l e r e G i t t i BalkanSiyasetKlübüBaşkanıolanBulgaristan’ıneski cumhurbaşkanı /1990-1997/ Jelyu Jelev,Bulgaristan Milli Radyosuna verdiği demeçte Bulgaristan diplomasisinin de etkisi ile Makedonya’nın AB ile üyelik müzakerelerinin ertelenmesini yorumladı. Jelev, Makedonya’nın ihtilaf konusu değil, Avrupa’ya entegrasyon adına birleştirici unsur olması gerektiğini öne sürdü. Eski cumhurbaşkanı tüm Balkan devletlerinin AB ve NATO’nun tam haklı üyeleri olmaları gerektiğine olan inancını dile getirdi. Sözlerine göre aday olan herhangi bir ülkenin engellenmesi, bölgede birliğin sağlanmasını kötü yönde etkileyecek. 1992 yılının başında Bulgaristan, Yugoslavya Federasyonundan ayrılan Slovenya, Hırvatistan, Bosna Hersek ve Makedonya’nın bağımsızlığını tanıyan ilk devlet oldu. Genç Bulgar demokrasisinin dış politikada bu bağımsız adımı atmasında Cumhurbaşkanı Jelev’in büyük katkısı vardı. Daha sonra 4 cumhuriyet, AB’nin diğer devletleri, ABD ve Rusya tarafından da tanındı.

2012’de Bulgaristan’a yapılan yabancı yatırımların tutarında artış izlendi Bulgaristan Merkez Bankasının son verilerine göre yılın Ocak ile Ekim ayları arasındaki dönemde ülkemize yapılan doğrudan yabancı yatırımların toplam tutarı, 1 milyar 300 milyon avronun üzerinde olup 2011 yılının aynı dönemine göre yüzde 25 kadar artış gösteriyor. BTA haber ajansına konuşan Ekonomi, Enerji ve Turizm Bakanı Delyan Dobrev, son 2 yıllık dönemde Bulgaristan’ın yaptığı savunma ürünleri ihracatında artışın izlendiğini belirti. Bakan Dobrev, özellikle Çin, İsrail, İn-

giltere ve Almanya’da olmak üzere Bulgaristan’ın yurt dışı ticaret temsilcilerinin çalışmalarına yüksek not verdi. Çin, AB dışındaki ticaret ortaklarımız arasında Türkiye’nin ardından ikinci yerde sıralanıyor artık. Bulgaristan’a yapılan Çin’li yatırımlarda da artış izleniyor, ayrıca ülkemize gelen Çin’li turistlerin sayısı yüzde 31 oranında artmış bulunuyor. Bakan Dobrev’in sözlerine göre turizm sektöründe başlayan kış sezonuna ilişkin iyimser beklentiler mevcuttur.

“Yılın işvereni” yıllık yarışmasının ödüllerinin büyük bir çoğunluğu belediye idarelerine gitti. Gelenek üzerine her yılın sonunda İstihdam Ajansı, yıl içinde en çok iş yeri açan ve böylece ülkenin ayrı ayrı bölgelerinde işsizliğin azalmasına katkıda bulunan kuruluş ve şirketleri ödüllendiriyor. 2012 yılında maalesef özel sektör geride kaldı. Kriz ve durgunluk, birçok işvereni personel tayin etmemekten öte işçi çıkartmak zorunda bıraktı. Bu yüzden işsizlikle mücadelede belediyeler baş rol aldılar. “İnsan kaynakları” Operasyonel Programı kapsamında AB tarafından sağlanan finansmanla belediyeler, ayrı ayrı yerleşim merkezlerinde bulunan vatandaşlara geçici olsa da geçim kaynağı sağladılar. Sosyal Hizmetler Bakanı Totü Mladenov’un bildirdiği gibi iş bürolarından iş aracıları, yıl içinde yaklaşık 106 bin kişiye iş buldu. İş büroları sayesinde iş sahibi olanlar, geçen yıla göre 7500 kadar çoktur. Bu arada İstihdam Ajansı tarafından “İnsan Kaynakları” programı kapsamında uygulanan projeler kapsamında ise 70 binden çok kişiye istihdam sağlandı. Bu kişilerin çoğu, yerleşim merkezlerinin temizlenmesinde, yolların bakımında ve değişik çevre sağlığı faaliyetlerinde meşguldür. 10 dalda 31 işveren ödüle değer görüldü. “Programlar ve istihdam önlemleri kapsamında en çok iş yeri açan işveren” dalında 3. yerde işsizlik oranının yüksek olduğu Kuzeybatı Bulgaristan’da

yer alan Belogradçik Belediyesi sıralandı. Belogradçik Belediyesi, yıl içinde 246 işsiz vatandaşı çalıştırdı. 2012 yılında çalışma piyasasına yönelik izlenen politikanın öncelikli hedefi, gençler arasındaki işsizlikle mücadeledir. İşadamları ve devlet, Avrupa finansmanı ile uygulanan değişik istihdam önlemleri ile 29 yaş altı 51 bin genç vatandaşa iş vermiş bulunuyorlar. Varna’nın Vılçi Dol Belediyesi, 94 gence iş sağlayarak “Kalkınma programı kapsamında en çok genç çalıştıran işveren” dalındaki birinci ödülü kaptı. Vılçi Dol Belediye Başkanı Penka Yordanova, ödülü alırken şöyle konuştu: “Bizim belediyede işsiz olanların eğitim seviyesi düşük veya ortadır. Bu hususu göz önüne alarak biz, “Kalkınma” programına katılarak gençlere ve diğer vatandaşlara da yeşillendirme işçisi, inşaat işçisi ve çevre sağlığı uzmanı eğitimini verdik” dedi.

Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği’nin Faaliyetlerinden

DTGB - 20.KURULUŞ YILDÖNÜMÜ-İstanbul-2012 DTGB - Dünya Türk Gençler Birliği 15.Kurultayı B U LT Ü R K Ekibi İle B i r l i k t e İstanbul - 16-19.2012 yılı İst.Hilton Garden INN


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.