1 9 1 3 ’ t Sofya e Sofya 1913
Yıl: 10
Aylık Siyasi Aktüel Gazete
Sayı: 72
Mayıs - 2013
Bilgi Ordusu Bizim Ordumuz, Bilip Öğretmek Bizim Borcumuz
3. Köprünün İsmi Yavuz Sultan Selim Türkiye-Bulgaristan Sınır Ötesi İşbirliği Programı
Bulgaristan’da Hükümet Ortakları BSP-DPS-ATAKA
Bulgaristan’da hükümeti kurmakla görevlendirilen Plamen Oreşarski, bakanlar kurulu teklifini Cumhurbaşkanı Rosen Plevneliev’e sundu. İki yardımcısı olacak olan Oreşarski kabinesinde yeni bir bakanlık olarak Yatırım Politikası Bakanlığı oluşturuluyor. Gençlik sorumluluğu ise ?ğitim Bakanlığı’ndan alınıp Spor Bakanlığı’na veriliyor. Çalışma ve Sosyal Bakanlığı’na ise Hak ve Özgürlükler Hareketi ‘nin (HÖH) Razgrad milletvekili Doktor Hasan Ademov tek-
Rafet ULUTÜRK Bulgaristan Türkleri
Kültür ve Hizmet Derneği
BAŞYA ZI Genel Başkan
Mat Ve Pat Olan Nedir?
12 Mayıs seçimlerinde Hak ve Özgürlük Hareketi MAT olurken, PAT olan nedir? Satranç oyunundan aldığım bu iki terim son günlerde bütün göçmen kahvelerinde, köyde ve kentte tartışma konusu oldu. Önce MAT olayını etraflıca açalım. Bu kavram HÖH partisinin aldığı seçim sonuçlarıyla ilgili kullanılıyor. 200 bin soydaşımızın yaşadığı Bursa’da HÖH/DPS’ye 15 bin oy çıktı. Bu MAT olma değil de nedir? Bulgaristan’da ise Türk, Pomak ve diğer Müslümanların HÖH’ün “Hepiniz sandık başına” çağrısına bu defa uymadı. Bulgaristan’da oy vermeyenlerin % 54 olması, yorumsuz da anlaşılıyor. Devamı 7’de
3. Boğaz Köprüsü ve Kuzey Marmara Otoyolu Projesi’nin temel atma töreni Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, TBMM Başkanı Cemil Çiçek ile Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve bazı bakanların katılımlarıyla yapıldı. Törende konuşma yapan Başbakan Erdoğan şunları söyledi: ‘’Tabii ki bugün 29 Mayıs. Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’un Fethi ile bir karanlık çağı kapatarak bir aydınlık çağı açtığının 560. yıldönümünde sizlerle bir aradayız. Bu vesile ile bir kez daha İstanbul’un Fethi’ni gerçekleştiren o şanlı padişahı komutanlarını rahmetle yad ediyorum. Ruhu şad olsun. Diyor ki Fatih; ‘’Hüner, bir şehir bünyâd itmekdür; Reâyâ kalbin âbâd itmekdür.’’ Cihanı titreten Osmanlı’ya sultanlık eden Fatih Mehmet asıl hünerin şehirler imar etmek ve halkın kalbini kazanmak olduğunu söylemek istiyor. Devamı 5‘de
Edirne Esnaf ve Sanatkarlar Odaları Birliği (EDESOB) ve Edirne Valiliği İl Özel İdaresi’nin ortak olduğu “Nessebar ve Edirne’de Sanatkarlar Gösteri Merkezi” isimli projesi kapsamında EDESOB tarafından Bulgaristan Nessebar şehrinde el sanatları sergisinin açıldığı bildirildi. Birlikten yapılan açıklamada, TürkiyeBulgaristan Sınır Ötesi İşbirliği Programı dahilinde yürütülen proje faaliyetleri kapsamında düzenlenen serginin 3 gün süreyle açık kaldığı belirtildi. Devamı 7’de
Sırbistan ve Slovakya parlamentolarından temsilciler, bölgedeki Roman toplumlarına yönelik kurumsal devlet desteğieksikliğinigidermeamacıylaParlamentolararası Roman Birliği’ni kurdu. Romanlar Birlik, Romanların yaşamını tüm alanlarında topluma kazandırılması, hükümetlere Romanların sorunlarının çözümünde destek verilmesi ve uluslararası örgütlerle daha iyi bir işbirliğine olanak sağlanmasını hedefliyor. Birliğin bu ayın başlarında gerçekleşen ilk toplantısına ev sahipliği yapan Sırbistan parlamentosu, Romanların entegrasyonuna ilişkin yasa ve kimlik belgeleri olmayan azınlıkla-
rın fark edilmelerine katkıda bulunarak adli işlemler de dahil olmak üzere Romanların konumunu iyileştirmeye yönelik çok sayıda yasa çıkardı.
Suriye’ye satışı sebebiyle gündem olan ve İran’a satışı yasak olan Rus yapımı S-300 füzelerinin şimdi de Türkiye ile birlikte üretilmesi gündemde. Rusya, Türkiye ile birlikte ortak uzun menzilli hava sistemi S-300 füzeleri üretmek istediğini açıkladı.s-300 RIA Novosti’de yer alan haberde, Rus devlet silah şirketi Rosoboronexport’un başkanı Sergei Ladygin dün Peru’nun başkenti Lima’da düzenlenen silah fuarında yaptığı açıklamada, Türkiye’nin uzun menzilli hava savunma sistemi için açtığı ihalenin henüz sonuçlanmadığını hatırlatarak, “Rusya, S-300 sisteminin gelişmiş versiyonu olan S-300PMU1sistemini Türkiye ile ortak olarak geliştirip üretmeye hazırdır.” dedi ve füzelerin Türk taşıyıcı rampalarına göre uyarlanabileceğini ifade etti. Başkanın açıklamasına göre, eğer bu anlaşma yapılırsa, Rusya Türkiye’ye sistemin başka ülkelere satış lisansını da vermiş olacak. S-300 füzeleri düşman savaş uçaklarına karşı kullanılabildiği gibi balistik füze olarak da kullanılıyor. 2010 yılında alınan BM kararı sebebiyle Rusya’dan S-300 hava savunma sistemi satın alamayan İran, bir sene içerisinde S-300′ün kopyasını üreteceğini açıklamıştı. Devamı 6’da
Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu, Bayrampaşa Belediye Başkanı Atila Aydıner, Bayrampaşa Kaymakamı Hasan Gözen, Bayrampaşa AK Parti İlçe Başkanı Cemil Yıldız, Balkan ülkelerinin konsolosları ile Türkiye, Yunanistan, Bulgaristan, Romanya, Makedonya, Arnavutluk, Bosna Hersek, Sırbistan, Karadağ, Kosova, Slovenya, Moldova ve Hırvatistan’dan gençlerin katıldığı Balkan Gençlik Forumu’nun açılış programında ilk olarak ünlü piyano sanatçısı Tuluyhan Uğurlu sahne aldı. Devamı 3’te
Parlamentolar Arası Roman Birliği kuruldu Bulgaristan, Hırvatistan, Makedonya,
lif edildi. Ademov, yeni hükümette en zor görevlerden birini üstlenecek. HÖH’ün hükümetteki diğer bir ismi ise Çevre Bakanı olarak düşünülen İskra Mihaylova. Teklif edilen bakanların her biri kendi dalında uzman olduğunu belirten Oreşarski, tecrübeli ve ağır şartlar altında çalışacak kişileri kabineye aldığını söyledi. Cumhurbaşkanı Rosen Plevneliev de, ülkenin parlamentonun en hızlı bir şekilde onaylayacağı hükümete ihtiyaç duyduğunu belirtti. Devamı 9’da
Çubuklu Camii’de Ruslar, Türkiye ile Balkan Gençlik Yağmur Duası Yapıldı S-300 üretmek istiyor Forumu B.Paşada Çernooçene (Yeni Pazar) Vodaç köyü yakınında bulunan en eski Çubuklu Camii’ne Yüce Allah’a yağmur ve bereket duası yapmak için onlarca Müslüman ve etraftan misafirler akın etti. Dini merasim Çubuklu Camii Encümenliği tarafından organize edildi. cubuklu-cami-yagmur-duasiDuada Çernooçene Belediye Başkanı Aydın Osman da hazır bulundu. Kırcaali Bölge Müftüsü Beyhan Mehmet başta olmak üzere yerel imam Arif Bayramali ile toplam 8 hoca duayı gerçekleştirdiler. Yağmur duası tüm hazır bulunanların hep birlikte dua etmeleriyle, dini önderlerin ise Kur’an-ı Kerim’den ayetler okumalarıyla yerine getirilir. Okunan mevlitten sonra Bölge Müftüsü Beyhan Mehmet yaptığı konuşmada aile içinde ve tüm Müslüman toplumunda iyi ilişkilerin olması gerektiğini vurguladı. Duaya gelenlere dana etiyle hazırlanan geleneksel pilav ikram edildi. Bölgede Vojdovo, Dyadovsko, Beli Vir, Paniçkovo, Gabrovo, Jenda, Bezvodno köylerinde ve başka yerleşim yerlerindeyağmurvebereketdualarıyapılmasıbekleniyor.
2
Bulgaristan Türklerinin Sesi
BG Seçimlerinde Türkiye’de Kullanılan Oylar O b a m a ’ n ı n Bölgeler
GERB
BSP
HÖH
ATAKA
HŞHP- KASİM
Gebze - 148 Gebze - 149 Darıca - 150 Derince - 151 Eskişehir-151 İzmir - 153 İzmir - 154 İzmir - 155 İzmir - 156 İzmir - 157 İzmir - 158 İzmir - 159 İzmir - 160 İzmir - 161
5 2 6 1 25 1 1 2 5 1 4 4 4 -
1 2 1 - - 3 5 2 2 5 3 5 2 1
1.046 1 1.007 1 272 - 115 - 564 778 2 954 - 1514 1 697 - 834 2 1345 3 1250 - 966 - 856 -
Bölgeler
GERB
BSP
HÖH
ATAKA
İzmit - 162 İnegöl - 163 Kapaklı - 179 Kırklareli -180 Körfez - 181 Lüleburgaz-182 Manisa - 183 Mersin - 184 Muratlı - 185 Edirne - 186 Sakızköy -187 Saray - 188 Serdivan-189 Tekirdag-190 Ulaş - 191 Ferizli - 192
1 4 1 2 1 6 5 2 3 9 2 7 1 - 1 -
1 1 2 2 - 6 - - 4 4 1 - 3 1 6 -
369 835 446 186 174 648 404 101 126 517 134 208 376 435 155 139
- 2 2 1 2 1 - - - 1 - - - - - -
81 87 28 78 45 42 32 59 55 97 123 165 78 130
HŞHP- KASİM 62 187 63 94 33 96 171 9 144 45 45 70 118 81 141 13
Bölgeler
GERB BSP
HÖH
ATAKA HŞHP-KASİM
Çayırova - 193 Çayırova - 194 Çerkezköy - 195 Çorlu -196 Çorlu - 197 Çorlu - 198 Çorlu - 199 Çorlu - 32400200 Çorlu - 201 Yalova - 202 Yalova - 203
4 1 4 13 6 6 6 9 17 3 2
543 544 341 692 999 585 358 557 935 770 513
- 4 - - - 2 - 3 - - -
Bölgeler
GERB BSP
HÖH
ATAKA HŞHP- KASİM
İstanbul - 164 İstanbul - 165 İstanbul - 166 İstanbul - 167 İstanbul - 168 İstanbul - 169 İstanbul - 170 İstanbul - 171 İstanbul - 172 İstanbul - 173 İstanbul - 174 İstanbul - 175 İstanbul - 176 İstanbul - 177 İstanbul - 178 İst.Toplam Oylar
22 28 11 11 12 3 4 7 8 8 7 3 2 2 6 134
510 993 1084 850 730 624 396 569 751 633 736 710 559 468 565 10.178
2 - 2 - - 1 - 1 - - - - 1 - - 7
1 3 2 1 4 - 2 3 6 3 2
10 4 5 5 5 2 1 2 2 - 3 4 - 2 6 51
57 56 23 182 273 188 147 218 267 88 80
63 133 155 102 100 73 126 112 126 75 35 178 89 80 76 1.523
Bulgaristan Konsolosu BPaşa Kaymakamımızı ziyareti Bultürk Derneğinde Toplantı Esnasından
BPaşa SADET Partisi Gençleri Derneğimizi Ziyareti Bulgaristan Konsolosu Belediye Başkanlığında
AzerbaycanYazarı Dr.Aygun Hasanova Bultürk’te Konferans ve KitabınıTaktim etti.
Yükselen Avukatı
ABD Yönetimi’nin yükselen yıldızı, Enron skandalının eski savcısı Kathy Ruemmler.
Barack Obama’nın 42 yaşındaki danışmanı, Başkan’ı henüz bir senatör olduğu Chicago günlerinden tanıyan bir isim değil. Yani “dışarıdan biri.” Obama 2011’de Beyaz Saray danışmanı Robert F. Bauer’in yerine birini bulmak zorunda kalınca, Ruemmler tavsiye edildi. Sonra hızlı yükseliş başladı. EN ÇOK O KORUYOR Washington Post’un haberine göre Ruemmler şimdi Obama’nın yakın kurmaylarının arasında en güvenilir isim. Obama’yı skandallarla boğuştuğu bugünler de en çok o koruyor. Örneğin İç Gelir İdaresi’nin (IRS) Obama’ya muhalefet eden Çay Partisi gruplarını hedef aldığı skandalla ilgili bulguların Obama’ya söylenmemesi, Bingazi saldırısıyla ilgili kayıtların açıklanmasını isteyen Kongre’nin talebine karşı koymak hep onun kararı. İNATÇI VE YETENEKLİ Obama’nın eski danışmanı David Plouffe’a göre Ruemmler, “İnatçı çetin ceviz, yetenekli ve iyi bir idareci.” Obama, “Bir dakika bekleyin, benim avukatım nerede” dediğinde Ruemmler hemen Oval Ofis’te bitiyor.
Kıbrıs Müzakereleri Sil Baştan
Kıbrıs Rum yönetimi lideri Nikos Anatasiadis, bir an önce Kıbrıs müzakerelerine başlamak istemesi ve masaya belge koyması nedeniyle şiddetle eleştirdiği BM Genel Sekreteri’nin özel temsilcisi Aleksander Downer ile görüşmesinin ardından, müzakerelerin kaldığı yerden devam etmeyeceğini ve Hristofyas döneminde anlaşmaya varılan konuların kendisini bağlamadığını açıkladı.Nikos Anastasiadis’in sert eleştirilerine maruz kalan ve hatta patronu BM Genel Sekreteri Ban Ki-moon’a yazılı şikayet edilen Aleksander Downer ise, kendisine yöneltilen tüm eleştirilere sessiz kalarak, “Görüşmelerin ne zaman başlayacağına, hangi noktadan devam edeceğine liderler karar verir” dedi. MÜZAKERE RUMLAR İSTEDİĞİ ZAMAN Rum gazetecilerin yoğun sorularıyla karşılaşan Downer, Anastasiadis’in görüşmelere Eylül ya da Ekim ayında başlamak istediğini belirterek, iyi bir hazırlık yapılmadan başlamanın da faydalı olmayacağını savundu.BM yetkilisi, taraflara sunduğu 77 sayfalık Kıbrıs belgesini ise, “Heyecan duyulacak bir konu değil, sadece 2008-2012 arası yapılan müzakerelerin özeti” diye niteledi.Downer, Anastasiadis’in Ban Kimoon’a gönderdiği şikayet mektubu konusunda ise, “Mektup yazıldığında ben Kıbrıs’ta değil, Avustralya’daydım. Bu mektubu ben yazmadım, dolayısıyla bir yorum yapmam doğru olmaz” dedi. FETİH HASSASİYETİNİ REDDETTİ Rum liderle görüşmesinin ardından KKTC’ye geçerek Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu ile bir araya gelen Downer, yarın akşam Türk ve Rum liderin ara bölgede yemekte bir araya geleceğini açıkladı. BM yetkilisi daha önce 29 Mayıs diye açıklanan yemeğin, Rumların İstanbul’un fethi yıldönümü hassasiyeti nedeniyle değiştirilmediğini de ileri sürdü. Downer, “Önemli olan Kıbrıs sorununun çözülüp çözülmeyeceğidir. Yemek tarihi değil” dedi. LİDERLER BULUŞMASI YARIN KKTC Cumhurbaşkanı Eroğlu ile Rum lider Anastasiadis arasındaki yemek yarın akşam BM denetimindeki ara bölgede BM’nin Kıbrıs temsilcisi Lisa Buttenheim’ı konutunda yapılacak. Yemeğe liderler ve BM yetkilileri eşleriyle birlikte katılacak. Yemekte not tutulmayacak, sadece Eroğlu’na yardımcı olması için bir tercüman bulunacak.
Bulgaristan Türklerinin Sesi 3
Balkan Gençlik Forumu Bayarampaşada Balkan gençlik formuTuluyhan Uğurlu’nun büyük bir beğeniyle dinlenen kısa konserinin ardından ilk sözü Bayrampaşa Belediye Başkanı Atila Aydıner aldı. Başkan Aydıner, sözlerine Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu ve açılışa katılan diğer misafirleri selamlayarak başladı. R E Y H A N L I ’ YA S AY G I İ Ç İ N F E S T İ VA L İ P TA L E D İ L D İ Balkan Gençlik Forumu’nu içinde konser etkinlikleri de bulunan festival ve şenlik olarak yapmayı planladıklarını belirterek sözlerine başlayan Başkan Aydıner, Reyhanlı’da hayatını kaybeden insanların acıları tazeyken böyle bir etkinlik yapmak istemediklerini, bu yüzden de programın festival ve şenlik kısmını iptal etmeyi uygun gördüklerini söyledi. Başkan Aydıner, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bayrampaşa Belediyesi olarak çok önemli bir konuma sahibiz. Nüfusunun yüzde 48′ini Balkan orijinli insanlar oluşturuyor. Bu durum Bayrampaşa’nın çok önemli bir özelliğidir. Çünkü biz Balkanlarla aynı ortak geçmişe sahip bir ülkeyiz. Bu dinamiklerden hareketle 2000′li yıllardan itibaren çeşitli organizasyonlarla Balkan coğrafyasıyla bağlarımızı kuvvetlendirmeye çalışıyoruz. Bunlardan ilki bu yıl dokuzuncusunu yapacağımız Bereket Konvoyu’dur. Bu projemizde ‘Kardeşlik sınır tanımaz’ sloganıyla hareket ettik.” BALKAN ŞEHİRLERİNİN TARİHİ ANLAŞILMADAN BALKANLARIN TARİHİ ANLAŞILMAZ Balkanların hem ortak bir tarihe sahip olduğunu, hem de geleceğe birlikte uzandıkları sosyo kültürel ve ekonomik bir coğrafya olduğunu belirten Başkan Aydıner, Balkanların aynı zamanda Güneydoğu Avrupa konsepti çerçevesinde Avrupa’nın da bir parçası olduğunu söyledi. Balkanların Avrupa ve Türkiye ile işbirliği yaptığı sürece geliştiğini belirten Başkan Aydıner, “Balkanlar içine yöneldiği zamanlarda büyük sorunlarla uğraşmak zorunda kalmıştır. Balkan tarihi balkan şehirleri tarihi demektir. Balkan şehirlerinin tarihini anlamadan Balkan tarihi anlaşılmaz. Eğer Balkanların bir tarihi serüveni varsa o aslında Balkanların tarihidir. İstanbul’un, Edirne’nin, Piriştina’nın Saraybosna’nın, Selanik’in, Filibe’nin, Üsküp’ün tarihidir.” dedi. Balkan Gençlik Forumu kapsamındaki çalıştayda 4 ayrı konu üzerine yoğunlaştıklarını ifade eden Başkan Aydıner, bu konuları “Balkanlarda Eğitim ve İşbirliği / Ortak Çalışmalar, Balkanlarda Gençlik ve Spor, Balkanlarda Dini/Sosyal Hayat, Balkanlarda Sosyal ve Kültürel İşbirliği” olarak sıraladı. Başkan Aydıner, “Balkan Gençlik Forumu’nda 12 Balkan ülkesinden 120 genç var. Bunların bir kısmı Türkiye’de eğitim almıştır. Hepsinin ortak özelliği Balkan coğrafyasının birer parçası olması ve Balkan ülkeleri arasındaki ilişkinin parçası olmalarıdır. Türkiye Cumhuriyeti olarak Balkanların birliği, beraberliği ve kardeşliğine katkıda bulunmaktan memnuniyet duymaktayız.” diye konuştu. Organizasyonda gençlere yön göstermek üzere alanında uzman akademisyenlerin de görev aldığını belirten Başkan Aydıner, “Hocalarımız engin tecrübeleriyle gençlerin daha verimli ve etkili çalışmalarında yardımcı olacaklar. Onlara teşekkür ediyorum.” dedi. Balkan Gençlik Forumu gibi anlamlı bir amaç için buluşan gençlerin yapacağı çalışmaların bölgenin yarınları için hayırlara vesile olmasını dileyen Başkan Aydıner, özellikle çalıştayın projelendirmesinde değerli katkıları bulunan AK Parti Bayrampaşa İlçe Başkanı Cemil Yıldız’a teşekkürlerini bildirdi. Başkan Aydıner, son olarak Bakan Müezzinoğlu’na, organizasyonun gerçekleştirilmesinde katkısı bulunan Belediye çalışanlarına ve gençlere tekrar teşekkür ederek sözlerini bitirdi. TÜRKİYE, BALKANLARLA 600 YIL KADER ORTAKLIĞI YAPMIŞTIR Başkan Aydıner’in konuşmasının sözü Marmara Üniversite Rektör Danışmanı ve Çalıştay Koordinatörü Yard. Doç. Dr. Fahri Solak aldı. Balkan Gençlik Forumu ve çalıştayın Türkiye’nin Balkanlarla ilişkisi bağlamında gündeme geldiğini belirten Yard. Doç. Dr. Fahri Solak, şunları söyledi: “Türkiye, Balkanlarla 600 yıl kader ortaklığı yapmıştır. Doğu Trakya’da yaşayan nüfusu itibariyle Balkanların en önemli nüfusu barından ülkelerinden biridir. Türkiye’de birçok balkan ülkesi nüfusundan fazla Balkan kökenli vatandaş yaşamakta, aynı şekilde Balkan ülkelerinde de Türkler yaşamaktadır. 2011-12 ve 13 yılları Balkanlar-Türkiye ilişkileri açısından özellikle önem taşımaktadır. 2011 yılı Balkanlar’daki birçok devletin bağımsızlıklarının 20. yılını kutladıkları yıldır. 2012 yılı Balkan savaşlarının 100. yılı nedeniyle gündeme gelmiş ve bu konuyla ilgili çalışmalar yapılmıştır. 2013 yılı ise mübadelenin 90. yılıdır. Dolayısıyla bütün bunlar Türkiye’de bir Balkan gündeminin öne çıkmasını sağlamıştır. Bu vesileyle birçok şey yapılmıştır. Biz de Bayrampaşa Belediyesi’nin ev sahipliğinde Balkan gençlerini biraraya getirmeyi amaçladık. Balkan Gençlik Forumu, iki günlük çalıştay ve bir günlük panel şeklinde organize edilmiştir.” Yard. Doç. Dr. Fahri Solak, daha sonra Forum’a katılan gençlere bu coğrafyanın 600 yıllık ortak tarihini anlatan sembolik bir örnek vermek istediğini kaydederek, Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu’nun hayatından kesitler anlattı. Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu’nun Batı Trakya’da Gümülcine’de doğduğunu ve liseye kadar eğitimini orada aldığını, daha sonra Türkiye’ye göçtüğünü ardından ise Doğu Trakya’dan milletvekili seçildiğini belirten Yard. Doç. Dr. Fahri Solak, “Sayın Müezzinoğlu şimdi de Sağlık Bakanı olmuştur. Bu bize Balkanlarla Türkiye’nin ne derece iç içe geçtiğini göstermektedir.” dedi. “İki gün boyunca gençlerle 4 konuyu masaya yatıracağız. Çalıştay sonuçlarını siyaset yapıcılara arzadeceğiz. Umuyoruz verimli olur ve sonuçlar siyasilerin kararlarında etkili olur” diyen Yard. Doç. Dr. Fahri Solak, konuşmasının sonunda katkılarından dolayı özellikle Bayrampaşa Belediyesi’ne teşekkür etti. BİZİ HEMŞERİ YAPAN DEĞERLERİMİZE NE KADAR ŞÜKRETSEK AZDIR Balkan Gençlik Forumu’nun açılışında son olarak
Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu söz aldı. Bakan Müezzinoğlu, çocukluğu ve gençliğinin Batı Trakya ve Gümülcine’de geçtiğini, şimdi de Türkiye’de bulunduğunu şükrettiğini söyleyerek sözlerine başladı. Mustafa Kemal Atatürk’ün ülkenin dört bir yanı işgal altındayken büyük bir önderlik sergilediğini belirten Bakan Müezzinoğlu, “O da bir Balkan, Selanik çocuğuydu. Bu büyük millete inanarak, onları yeniden bağımsızlığına, ayyıldızlı bayrağın altında özgürlüğüne kavuşturan, muasır medeniyet seviyesini hedef gösteren büyük lidere teşekkür ediyorum.” dedi. Bakan Müezzinoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü: “Ortak bir tarihi ve kültürü paylaşan insanlar olarak bizi hemşeri yapan değerlerimize ne kadar şükretsek azdır. Asya’nın kandilleri bütün dünyayı ışığıyla parlatırken bize de kardeşlik bağlarını miras bıraktı. Hoca Ahmet Yesevi, Hacı Bektaş, Yunus Emre ve Mevlana’nın öğrencileri Balkanlara Müslüman Türk milletinin hoşgörüsünü gösterdiler. Biz bu büyük mirasa sahibiz. Balkanların o güzel edibi Yahya Kemal’e sormuşlar; ‘Nasıl oldu da Viyana kapılarına ulaştık’ diye, o da, ‘Pilav yiyip mesnevi okuyarak’ demiş. Bugün bütün dünyanın ilgi alanına giren bu büyük şahsiyetlerin mirasına, Horasan erenlerinin mirasına sımsıkı sarılmalıyız. Aliya İzzetbegoviç’in torunları olduğumuzu unutmamalıyız. Milli şairimiz Mehmet Akif’in torunları olduğumuzu unutmamalıyız. Her türlü işgal, asimilasyon, misyonerlik ve işgale karşı dilimizi, kültürümüzü, ahlak ve inancımızı koruduysak, bunu dedelerimizin, babalarımızın, atalarımızın geçmişte yaptığı çalışmalara borçluyuz. Bundan sonraki medeniyet yolculuğumuzu da en büyük gücümüz yeniden kendi kültürel değerlerimize, inanç ve hassasiyetlerimize sımsıkı sarılarak sürdürebiliriz. Geçmişe doğru ilerledikçe geleceğe olan ufkumuzun ilerleyeceği, tarihçilerin ortak kanaatidir. Gençlerimizin eğlence dolu hayatlardan korumak için güçlü bir tarih bilinci vermemiz gerekmektedir. Medeniyetimizin büyük zenginliği olan Mevlana, ‘Bir şehri şehir yapan, o şehrin büyükleridir’ der. O nedenle Aliya’yı unutmamalıyız ve onların ardından yeni yeni büyüklüklerin peşinde olmalıyız.” HOŞGÖRÜNÜN VE SEVGİNİN DÜNYAYA SUNULDUĞU BİR COĞRAFYANIN ÜRÜNÜYÜZ Daha sonra Türkiye’nin bölgeye yönelik çalışmalarına değinen Bakan Müezzinoğlu, TİKA, Diyanet, Yurtdışı Türkler ve Akraba Toplulukları gibi kuruluşların yanısıra Balkan tarihi üzerine çalışan üniversite hocalarının da, bu mirası yarınlara taşımak ve gençlere tarih bilinci aşılamak adına önemli çalışmalara imza attığını belirtti. Bakan Müezzinoğlu, “Balkanlar’da faaliyet yürütün dernek ve federasyonlarımızın yapılan bu faaliyetlerin Balkanlar’da yayılmasında görev sahibi oldukları ve sorumluluk üstlendikleri bir gerçektir.” diye konuştu. Bakan Müezzinoğlu, konuşmasını şöyle tamamladı: “Bakanlığa geldiğim günden bu güne büyük oranda önemsediğim gençlerim ruhen sağlıklı olmalarının kendi medeniyet değerlerinde gizli olduğuna inanıyorum. Tarih bilincimize ve kültürel kaynaklarımıza bu yüzden vurgu yapıyorum, vurgu yapmalıyız. Dinimiz ve inancımız gönül yolunu rehber edinmeyi öğretmektedir. Modern dünyanın getirdiği yalnızlık, kimlik ve inanç problemi gibi tehlikeler gençlerimizi henüz tam olarak kuşatmadı. Ama bu tehlikeden uzak da değiliz. Son dönemde yayınlanan edebi eserlere baktığımızda bireyin yalnızlığı gibi temaların ağırlık kazandığını görmekteyiz. Tarihimize baktığımızda 450 yıllık süreçte hoşgörünün, adaletin, ilmin ve sevginin dünyaya sunulduğu bir coğrafyanın ürünüyüz. Son 150 yılda Balkan coğrafyası çatışma ve ayrışmanın bedellerini ödedi. Tarihçiler der ki, ‘Dünyada çekilmemiş herhangi bir acı yoktur ki, Balkanlar’da yaşanmamış olsun.’ Sizler Balkanlar’da acı çekmiş atalarınızın torunlarısınız. Ama yine dünyaya medeniyet sunmuş ilim, adalet, hoşgörü sevgi medeniyetin de torunlarısınız. Önümüzdeki süreçte ayrışmanın, çatışmanın ağır bedellerini ödemiş bir gençlik olarak, bunun intikamını almak için değil, bize ait olan medeniyetin öncülüğünü yapmak sorumluluğunda olduğunuzu asla unutmamalısınız. İşte bugün başlayan bu programın her yönden bu konuları işleyeceğini ve faydalı çıktılar sağlayacağını düşünüyorum. Bu dünyanın yeniden bizim medeniyetimize ihtiyacı var. Bunu biz başaracağız. Hep birlikte başaracağız. Kardeşlik duygularımızı güçlendirerek başaracağız. Bu vesileyle aranızda olmaktan mutluluk duyduğumu tekrar ifade ediyor, Bayrampaşa Belediye Başkanı Atila Aydıner ve ekibine teşekkür ediyorum.” Daha sonra Bayrampaşa Belediye Başkanı Atila Aydıner, Bakan Müezzinoğlu’na bir hediye sunarken, fotoğraf çekimi için AK Parti Bayrampaşa İlçe Başkanı Cemil Yıldız da sahneye çıktı ve birlikte poz verdiler. Program serginin gezilmesiyle devam etti.
Bulgaristan seçimlerinde Kim Kazandı Kim Kaybetti
Ridvan TÜMENOĞLU Balkan coğrafyasında en fazla Türk’ün yaşadığı (yaklaşık 1 milyon) Bulgaristan’da elektrik fiyatlarına yapılan zamlara karşı yapılan protestolar ile başlayan süreç, erken seçimle sonuçlandı. 12 Mayıs’ta gerçekleştirilen seçimler; komşu Bulgaristan için olduğu kadar ülkede yaşayan soydaşlarımız ve Bursa başta olmak üzere Türkiye’nin farklı şehirlerinde yaşayan Bulgaristan vatandaşları ile için de tarihi bir önem arz ediyordu. Çünkü ülkenin demokrasiyle tanıştığı 1990 yılından bu yana Türklerin partisi olarak adlandırılan Hak Ve Özgürlükler Hareketi aradan geçen 20 yılı aşkın sürece alternatifsiz olmuş ve tüm eksikliklerine, hatalarına rağmen Ankara’nın kayıtsız şartsız desteğine haiz olmuştu. HÖH DEFTERİ NEDEN KAPANDI? Ancak seçimlere çok kısa bir süre kala Ankara aniden HÖH’ten desteğini çekmekle kalmamış, bazı iktidar milletvekillerinin söylemiyle “HÖH’ü bitirmek için” düğmeye basmıştı. Her ne kadar HÖH kadrolarının Türkiye ile ilişiklerinde soğuk davranması ve Ankara’ya beklediği ehemmiyeti vermemesi bu planın bir gerekçesi olarak gösterilse de HÖH’ün yerine, çok kısa bir süre öncesine kadar HÖH genel başkan yardımcılığı yapan ve bu partinin Ankara ile ilişkilerinin mimarı olan ve yıllarca bu diyalogu yürüten Kasım Dal liderliğindeki Hürriyet ve Şeref Halk Partisi’nin (HÖŞH) desteklenmesi asıl sebebin çok daha farklı olduğu düşüncesini akla getirmektedir. HÖH ile Ankara AK Parti ilişkilerin kopmasının asıl sebebi ise Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın 2010’da gerçekleştirdiği Sofya ziyaretidir. Bu temaslar esansında, Erdoğan’ın talebine rağmen HÖH Lideri Ahmet Doğan’ın kendisi ile görüşmeyi kabul etmemesi, Ankara yönetiminin HÖH’ü bitirmek için düğmeye basmasını beraberinde getirmiştir. GÖLGE BAŞKANLAR MÜCADELESİ Komşuda geçtiğimiz günlerde yapılan seçimlere soydaşlarımız bu siyasi atmosfer içinde girdi. AK Parti Hükümeti, HÖH’ün yerine Kasım Dal’ın denetiminde ve eğitimini Türkiye’de tamamlayan Korman İsmailov liderliğindeki HŞHP’yi destekleme kararı aldı. Aynı dönemde ise Parti’nin genel kurulunda uğradığı başarısız suikast girişiminin ardından Ahmet Doğan genel başkanlığı Lütvi Mesta’na bıraktı. Bulgaristan Türkleri ülkenin demokrasi tarihinde ilk defa iki güçlü sayılabilecek parti arasında tercih yapacakları bir sürece girerken, her iki partinin genel başkanları ise perde arkasındaki liderler tarafından yönlendirildi. Özellikle Ankara’nın maddi ve manevi desteğini arkasına alan HŞHP, teşkilatlanmasını ve altyapısını dahi tamamlayamadan, yıllardır Bulgaristan Türklerinin tek siyasi yapısı olan HÖH’ ün alternatifi olma iddiası ile seçim sürecine girdi. SÜRECİ YÖNETEMEYENLER Bulgaristanlı Türk aydınlarının kan davası ve intikam almak mücadelesi olarak değerlendirdiği süreçte iki AK Partili milletvekili ön plana çıktı; Bursa Milletvekili Mustafa Öztürk ve İstanbul Milletvekili Hüseyin Bürge. Her iki vekilde ağır bir dille HÖH kadrolarını eleştirirken, AK Parti hükümeti için bu sayfanın kapandığını hiçbir desteğin sağlanmayacağını, ne pahasına olursa olsun bu defterin kapanacağını defalarca söylediler. Özellikle Türkiye’de çok ciddi bir baskı uygulanarak, bu güne kadar HÖH’ü sürekli destekleyen STK’lar ya HŞHP desteklemeye ya da oyunun dışında kalmaya zorlandı. Bu vekiller sanki kendi seçim bölgelerinde, kendileri adaymış gibi Bulgaristan Türklerini bölme pahasına yoğun bir çabanın içine girdiler, yerel yönetimler aracılığıyla billbordlara HŞHP afişleri asıldı, yerel gazete ve televizyonlara çarşaf çarşafa ilanlar, reklamlar verildi. STK’lar, bazı ayrıcalıklarından mahrum bırakılmakla tehdit edildi. İşte böyle bir ortamda Bulgaristan ve Türkiye’deki soydaşlar sandık başına gitti. TÜRKLER SANDIĞA GİTMEDİ Bulgaristan’da, seçimlere katılım genellikle az olmakla birlikte 12 Mayıs’ta yüzde ise adeta dip yaptı ve yüzde 46’larda kaldı. Diğer bölgelere göre seçimlere katılımın yoğun olduğu Türk bölgelerinde de seçimlere ilgi göstermedi. Öyle ki Bulgaristan Türklüğü’nün başkenti olarak kabul edilen ve Türk adayların tulum çıkardığı Kırcaali’de katılım oranı yüzde 30’larda kaldı. Türklerin seçimlere ilgi göstermemesinin sebepleri olarak ise HÖH’ten duyulan memnuniyetsizlik ve AK Parti iktidarının uyguladığı baskılar olarak gösterildi. SANDIKTAN YİNE KAOS ÇIKTI Seçim sonuçlarına ana hatlarıyla göz attığımızda; bazı siyaset bilimciler tarafından Bulgaristan’ın AK
Partisi olarak da nitelendirilen Boyko Borisov liderliğindeki GERB, yüzde 30,53 ile 98 milletvekilliği kazanırken, ana muhalefet konumundaki Bulgaristan Sosyalist Partisi yüzde 26,65 ile 86, milletvekili çıkardı. Türklerin partisi olarak nitelendirilen ve seçim sürecinde Türkçe ve Türk azınlığın hakları ile ilgili söylemleri ile dikkat çeken HÖH ise ülkenin üçüncü büyük partisi konumundaki yerini koruyarak yüzde 11,22 ile 33 milletvekilliği elde etti. Bulgar ırkçıların partisi olan ve enses ilişkiler, ırkçı saldırılar, gibi skandallarla adından sıkça söz ettiren ATAKA ise yüzde 7,3 ile 23 milletvekili çıkararak 240 sandalyeli meclise girmeye hak kazanan dördüncü parti oldu. Yüzde 4’lük seçim barajını aşabilmek için Çar Simeon Sakskoburggotki’nin partisiyle NDSV ile koalisyon kuran HŞHP’nin oyu ise 1,6’da kaldı. HAK VE ÖZGÜRLÜKLER’E AMORTİ Sonuçlardan da anlaşılacağı üzere, bir istikrar hedefiyle yapılmasına rağmen, her an siyasi bir kriz çıkarmaya gebe bir tablo ortaya koyan seçimin, her oylamada olduğu gibi kazananları ve kaybedenleri oldu; -Seçimin şüphesiz en büyük galibi, tüm baskılara, yıldırıma politikalarına, bölünmemeyi başaran Bulgaristan Türkleridir. -Seçimin amortisi ise Türkiye’nin desteğini kaybetmesine, genel başkanını değiştirmesine ve ilk defa kendisiyle aynı doğrultuda, aynı hedef kitleye yönelik siyaset yapan güçlü denilebilecek bir rakibe rağmen Bulgaristan’ın üçüncü büyük siyasi gücü olma başarısını devam ettiren HÖH’ün oldu… Bu arada, seçim öncesinde Ankara ile ilişkilerin düzeltilmesi için zeytin dalı uzatan Mestan’ın seçimin hemen sonunda dolaylı olarak Türkiye’den gelen oylara ve Türkiye’nin desteğine ihtiyacı olmadığını söylemesi kazancını daha ilk anda düşüren talihsiz bir açıklama oldu. SURDA GEDİK AÇILDI -İlk kaybeden bir kaostan başak bir kaosun içine giren Bulgaristan oldu. Siyasi partileri hiç biri tek başına iktidara yaklaşamadı bile, Dolayısı ile siyasi kargaşanın hakim olduğu Bulgaristan’da halk kaybetti. -Kasım Dal, hareketi adeta ölü doğdu, Barajı kesin aşacağı söylenen HÖŞH beklentilerin çok uzağında kalarak, soydaşların onları bir alternatif olarak görmediğini gözler önüne serdi. -Kırcaali kaybetti; Yüzde 78’lerde olan seçimlere katılım oranı 12 Mayıs’ta yüzde 30’lara kadar indi. Bunun sonucunda, Kırcaali’den uzun bir aradan sonra Türk olmayan bir aday milletvekili seçildi. ANAVATANDA KAYBEDENLER Kaybedenler sadece Bulgaristan ile sınırlı kalmadı… Türkiye’de Komşudaki seçimlere yönelik söylem ve eylemleri dolayısı ile ciddi kan kayıpları yaşayan kurum ve kişiler oldu; -Bu güne kadar Bulgaristan Türkleri arasında ayrılığa yol açabilecek siyasi yapılanlara hiçbir şekilde taviz vermeyen ve tüm sorunların bilincinde olmasına rağmen Türklerin bölünmemesi adına HÖH’ü neredeyse kayıtsız şartsız destekleyen BALGÖÇ önderliğindeki bazı sivil toplum örgütleri, maruz kaldıkları baskılar sonucu tarafsızız açıklaması yaparak yıllardır sürdürdükleri misyonuna ters bir hamle yaprak hanelerine önemli bir eksi yazdırdılar…. -Özellikle 2011 seçimlerinden itibaren, başta Bursa olmak üzere, birçok bölgede Bulgaristan Türklerinin önemli bir desteğini alan AK Parti, gerek uyguladığı iddia edilen baskılar, gerekse Bulgaristan Türkleri için adeta kutsal bir yapı olan HÖH’e bir anda savaş ilan ederek, seçimlerin sonucunda istediğini alamadığı gibi, kendine yönelen sempatinin bir kısmını antipatiye dönüştürdü… -Sürecin en fazla kaybedenleri ise şüphesiz süreci idare etmekle görevlendirilen Mustafa Öztürk ve Hüseyin Bürge oldu. Bulgaristanlı olmasına rağmen milletvekilliği öncesinde bu ülkeyle pek ilgisi olmayan Öztürk, özellikle Bursa’daki STK’lara yönelik tehditvari açıklamaları ve baskıcı tutumu nedeniyle, zaten çok az olan göçmenler arasındaki kredisini bitme noktasına getirdi. HÖŞH’ün başarısızlığı Öztürk’ün Ankara’daki durumunu olumsuz etkileyeceği aşikar. Bürge, ise adeta HÖH’e savaş ilan eden söylemleri yüzünden ciddi tepkilerle karşı karşıya kaldı... Bu sonuçlar, başta iki milletvekiline devlet politikası ile parti politikasını karıştırmama, uyguladıkları baskı yöntemleri, niyetlerin doğru olsa bile yanlış insanlarla yapılamayacağı konularında önemli dersler verecektir. Ancak, buradan çıkarılması gereken en önemli sonuç ise, Bulgaristan’daki soydaşlarımızın sorunlarının çözümü için baskı ve tehdit yerine, onların fikirlerinin ön planda tutulduğu, birlik ve beraberlik içersinde stratejiler geliştirmek olmalıdır
4
Mahmut ORAL
12 Mayıs Seçimlerinden
12 Mayıs’ta yeni tarihimizin kararsız ve çalkantılı bir gününü yaşadı. 23 yıldan beri seve seve oy verdiğimiz Hak ve Özgürlükler Hareketi bu defa bizi sandık başına çekemedi. Demokrasiye bir oyla katkı ver! Kıvılcımı yüreklerde şılamadı. Köy seçim merkezlerine uğrayan kadınlar parmakla sayılacak kadar azdı. Bulgaristan Türkleri ve tüm Müslümanlar 1990 şahlanmasından sonra derinleşen çalkantılı dönemde adeta şok yaşıyor, bizde bir türlü yuva kuramayan denetimli demokrasi, özgürleşmemiz ve özel haklarımızı elde etmemiz uğruna direnişlerimizin sonuçsuz kaldığından, hayat günden güne daha yorucu oldu. Bu ağır didişimden yakın geçmişimizin sentezini sadece bir seçim önü görüşmesinden örneklerle çıkarmak bile mümkün oldu. Başkan Lütfü Mestan “Türkçe konuşma cezası” ödediği Kırcali büyük mitingine giderken Doğu Rodop köylerinden birinde az soluklanırken etrafını deynekli nineler sardı. Hayriye nine, “Hadi hoş geldin çocuğum!” dedikten sonra, “Gönlünden koparsa 30 metre markuç (plastik hortum) ve “Kazma yalama oldu, bir de kazma gönder!” dedikten sonra şöyle devam etmiş: “Hasan agan ayakta, vakit saati yakın. Hepimiz yaşlandık. Görüyorsunuz iki büklümüz. Gusilhane uzak. Musalla taşına su taşıyacak takatımız kalmadı, markuç uzatıverelim de sutaşıma derdinden kurtar bizi, sevap olur.” demiş. Yanlarına sokulan imam da “Kazma yalama oldu, mezar açarken zorlanıyoruz” diyerek Hayriye nineyi desteklemiş. Etrafa toplanan takkeli yaşlılar “Verenin eli tutulmaz, sevep olur!” demişler. Halen yalvaran durumda olan bu nineler ve dedeler 1989’da Bulgaristan’ı ırgalamışlardı. Totaliter rejimi titreten onlardı. Şimdi halleriyle bürgü ve fereceli elleri deynekli bu nineler o vakit bütün kimlikleriyle aydınlığa çıkmışlardı. Özgürlüğe giden yolun çok uzun olduğunu bilmeseler de yürümüşlerdi. Ayaklanan Türk kadınları Bulgaristan toplumunda odak noktayı oluşturmuşlardı. Katranlı ve nasırlı elleri korku saçıyordu. Birbirlerine sımsıkı kenetlenmişler başları dimdikti. Onların Mayıs Haziran 1989 Ayaklanmasıyla Bulgaristan’da Türk ve Müslüman kadınların itaatsızlığı ve politikaya güçlü ve hür girişi başlamıştı. Hak ve Özgürlükler Hareketi’nin yatağını onların direnişleri açmıştı. O yıl bu yıl değişen birşey olmayınca, yavaş yavaş onların da umutları kırıldı, güçlerinden en büyük parçayı ise göçler kopardı, ekmeği taştan çıkarmaya devam ederken, göklere göçenleri birer birer yolcu ederken, yeni bir ruh hali ağır basmaya başladı, ölülerle yaşamak, olü olmakla aynı olmaya başladı. Onlarda, bu ruhsal çöküş, manevi şok dalgasını aşabilecek takat kalmamıştı. Hayatı devretmek için doğurdukları, eğittikleri, yetiştirdikleri dedelerinin mezar taşlarını öpüp öpüp gittiler. Nesiller arası iletişim bir telefon düğümesine bağlandı. Gözleri iki pınar telefonda dertleşiyorlar. Birileri bir gün onlara “kültürel şok yaşadıklarını” söyledi ama kimse birşey anlamadı. Kültür neydi, köy çeşmesi, derin kuyu, çardaktan örtü silkmek, derede yıkadıkları halıları çayıra sermek, keçi ve inek südüne karıştırmamak, koyun südünden peynir yapmak, sarımsak dikince sapını kurt kesmesin diye dibine turşu suyu dökmek, pişirdikleri yemekleri komşuya tattırmak, gönülden paylaşma ve yardımlaşma... Onlar bunların hepsine birden ve iş yaparkan mırıldandıkları türkülerle düğün kına oyunlarının, gelinlerin yaşlıların elini öpmesinin kültür olduğunu bilmiyorlardı, çünkü onların hayatının her taneciği yabancı sözlü bir ad söylemeden de kendi kendi yaşıyor, yetişiyor, zamanı gelince serpilip açıyordu... Devamı Gelecek Sayıda
Bulgaristan Türklerinin Sesi
Yunanistan’da Cami Protestosu Eyleme katılan kişiler ülkenin ekonomik dar boğaz ile mücadele ederken camiye verilecek parası bulunmadığı şeklinde açıklamalarda bulundu. Atina, Avrupa Bİrliği içerisinde tek camisi olmayan başkent olarak biliniyor. Şehirdeki müzlümanalr namazlarını garajlarda, bodrum katlarda kılmak zorund akalıyor. Bu yılın başında bir açıklama yapan Başbakan Recep Tayip Erdoğan konu ile ilgili olarak dönemin Yunan Başbakanı ile görüşmüş ve cami imarına izin verilmesi halinde yapılacak olan camiyi kendilerinin yaptırabileceğini belirtmişti. Cami yapımı daha sonra Yunan parlementosunda da onaylanmıştı.
Atina’da bir araya gelen ırkçı ulusal cephe partisine üye 100’den fazla kişi “ Camilere Hayır” ve “Şeriat İstemiyoruz” sloganları atarak protesto eylemi yaptı
Yunanistan’da Onassis hanedanının tek varisi olan Athina Onasis, Skorpios adasını sattı Ünlü armatör Aristotelis Onassis’in torunu ve ailenin tek mirasçısı olan Athina Onassis’in, İyon denizinde bulunan Skorpios adasını bir Rus milyardere sattığı açıklandı. Adanın satışının Cenevre ve Atina’daki iki büyük hukuk bürosu tarafından gerçekleştirildiği öğrenilirken, adanın kime ve ne kadara satıldığı hakkında bilgilere ulaşılamadı. ‘ S a t ı l m a s ı y a s a k ’ Adanın satıldığı iddialarının ardından Yunan medyasında, “Onassis’in ölümünden sonra bile Skorpios Adası’nın satılmasını yasakladığı” öne sürüldü. Yunan “parapolitika gr” haber sitesinde, ünlü armatör Aristotelis Onasis’in vasiyetnamesinde mirasçılarına adanın yabancılara satılmasını yasakladığı belirtildi. Sitedeki haberde, Onassis’in va-
siyetnamesinde kesin bir dille varislerinin Skorpios Adası’nın geçimini sağlayamayacakları durumda Yunan devletine geri verilmesini belirttiği kaydedildi. Skorpios Adası’nda bulunan kilisenin mezarlığında Aristotelis Onassis, oğlu Aleksandros ve Athina’nın annesi Hristina’nın mezarları bulunuyor. İzmir doğumlu olan Onassis, 1963 yılında Skorpios Adası’nı 3 milyon drahmiye satın almıştı. Onasis, 1968’de ABD Başkanı John F. Kennedy’nin dul eşi Jackie Kennedy ile de Skorpios Adası’nda evlenmişti.
Meyve Suyu Endüstrisi Derneği (MEYED), meyve suyu pazarındaki olası sorunlara dikkat çekip, pazarı büyütmek için ‘Dünya Meyve Suyu Günü’ kapsamında ‘Meyve Suyu Zirvesi’ne ev sahipliği yapıyor. Türkiye’deki üreticilerin yanı sıra tüm dünyadan katılımcıların da yer alacağı Dünya Meyve Suyu Günü Zirvesi, 30 Mayıs’ta İstanbul’da gerçekleşecek. Zirve öncesinde MEYED, sektör temsilcileriyle basın toplantısında bir araya geldi. S a n a y i d ö n e m i . . . MEYED Genel Sekreteri Ebru Akdağ da meyve suyu sektörünün 62 milyar litrelik küresel pazar gücüne sahip olduğuna dikkat çekti. Akdağ, dünya meyve suyu ihracatının 13 milyar dolar olduğunu, Türkiye’nin tarımsal anlamda verimli olmasına rağmen, dünya ihracatından sadece yüzde 1.7’lik pay aldığını kaydetti. İhracatın artırılması için çalıştıklarını ifade eden Akdağ şunları söyledi: “Türkiye’nin dış ticarette rekabet edebilirliği en yüksek sektör işlenmiş meyve sektörüdür. Büyük ölçekli meyvecilik ve sanayi meyveciliği yapılabilirse çok ciddi ihracat miktarlarına ulaşabiliriz.” Meyve suyu sektörünü ihracatta yükselişe taşıyacak yönü Avrupa, Ortadoğu ve Afrika ülkeleri olarak işaret eden Akdağ, “Avrupa’da ekili alanlarının azalması nedeniyle dışarıdan alıma ihtiyaç var. Ortadoğu ve Afrika
ülkeleri ise yeni gelişen pazarlar ama örneğin Libya, yılda kişi başı 54 litre ile dünyada en çok meyve suyu tüketen ülke” dedi. 1 0 Y I L D A 6 K AT A RT I Ş Türkiye’de yıllık 18 milyon ton meyve üretildiğini hatırlatan Ebru Akdağ, 2012 yılında Türkiye’de tüketilen alkolsüz içeceklerin yüzde 9’unu meyve suları ve meyve nektarlarının oluşturduğunu kaydetti. Son 10 yılda Türkiye’deki meyve suyu tüketiminin 3 kat arttığını ifade eden Akdağ, 2013 yılında meyve suyu sektöründe yüzde 5’in üzerinde büyüme beklediklerini söyledi. Sektörün ihracatındaki istikrarlı artışın, başarılı karnesinin en somut göstergesi olduğunu vurgulayan Akdağ, Türkiye’nin meyve suyu ihracatının son 10 yılda 6 kat arttığını açıkladı.
Yunan Adası Rus Milyardere Satıldı
Meyve suyunda rota Ortadoğu ve Afrika
Gül ile Bülbül Efsanesi Dr.Müjgan DENİZ Bir zamanlar bülbüller şarkılarını yalnız ağaçlar için söylerlermiş. Yeryüzünün süsü olan çiçeklere şarkı söylemek akıllarının ucuna bile gelmezmiş. Çiçeklerse bu duruma çok üzülürlermiş: - Ah... Ah. Şu güzel sesli, hoş nefesli bülbüller, bir güncük de olsa bizim için şarkı söyleseler ne olur sanki! diye yakınır dururlarmış. Bülbül bir gün bir çiçek bahçesinden geçerken çiçeklerin her türü kendilerine şarkı söylemesi için bülbüle yalvarmışlar. “Sesini çok seviyoruz!” demiş her bir çiçek bülbüle. Binlerce çiçeğe binlerce defa kim şarkı söyleyebilir ki... Bülbül de çiçeklerin hepsine şarkı söylemek istememiş ve demiş: - Yarın sabah, erkenden gelirim. İçinizden en çok hanginizi beğenirsem onun için en güzel şarkılarımı söylerim. demiş ve uçup gitmiş. Bülbül gidince kıskançlık bu ya, herkes kendinin daha güzel olduğunu iddia etmeye başlamış. Sümbül: - İçinizde en güzel ben varım, bülbül güzel şarkılarını benim için söyleyecek! Menekşe bu sözlere çok içerlemiş. - Şaka mı yapıyorsun sen? Benden daha güzel olduğunu nasıl söyleyebilirsin! Şu güzelliğime bir bak! Bülbül şarkısını benim için söyleyecektir. demiş. O ana kadar konuşmaları sessiz sedasız dinleyen papatya gülmeye başlamış. Papatyaya, niçin güldüğü sorulmuş. O da: - Nedeni mi var canım! Sümbül ile menekşe benden habersiz yaşıyorlar herhalde. Bahçelerin kraliçesiyim ben! Bülbül kesinlikle şarkısını benim için okuyacak! Benim için söyleyecek en güzel şarkısını. Ardından, kırmızı lale, mavi küçük mine, zambak, çiğdem derken çiçeklerin hepsi başlamış tartışmaya, tartışmaların arkası kesilmemiş. Hakaret derecesine varan sözler söyleyenler olmuş aralarında. Gece geç vakte kadar sürmüş bu tartışma. Sürmüş sürmesine de gül bir köşede durup hiç karışmamış söze. Ağız kavgası yapmamış, arkadaşlarıyla. Yatma vakti gelmiş arkadaşlarına:”iyi geceler!” deyip uyumuş bir güzelce. Sabah kalkmış, bakmış arkadaşları horul horul uyuyor. Onları rahatsız etmemiş ve bülbülü beklemiş. Bülbül gelmeden bütün çiçekler uyanmış, ama hepsinin gözünden uyku akıyormuş. Hepsi yorgunmuş, yüzleri solgunmuş. Gül ise zamanında yatıp zamanında kalktığı için bütün güzelliğini muhafaza etmiş. Bülbül gelmiş, çiçekleri selamlamış. Çiçekleri seçmiş, ayırmış, birer birer. Her çiçekte bir kusur bulmuş, ama güle hayran hayran bakakalmış. Bütün çiçekler bülbüle aşık olmuş; bülbül ise yalnız güle... En güzel şarkıyı bülbül güle söylemiş. En güzel şarkıyı gül dinlemiş bülbülden. O günden bu güne bülbül, güle hep en güzel şarkıları güzel makamda söylermiş. Bülbül ile gül bir araya gelseler, şarkı söyleyip gülüşürlermiş. Onların muhabbetleri bütün sevenlere rehber olmuş. O zamanlardan beri sevenler sevdiklerine, muhabbetler artsın diye gül verirlermiş. Derler ki bülbül gülü her sabah gün doğmadan güzel şarkılarıyla uyandırırmış.
Müslümanlara Oynanan Büyük Oyunu Anlattı Müslümanlar oyuna geliyor’ diyen Star’dan Sedat Laçiner, 11 Eylül’den bu yana küresel düzlemde, iki alanda düşmanlık geliştirmeye dayalı stratejik bir plan uygulandığını bunlardan birincisinin ‘Batı ile İslam dünyası arasında düşmanlık inşa etme’ olurken ikinci düşmanlık hattının ise ‘mezhep temelli olarak Müslümanlar arasında k u r g u l a n d ı ğ ı n ı ’ b e l i r t t i . Boston Maratonu’na yapılan saldırıyı, Londra) askeri bir kışlanın önünde yaşanan cinayeti, Suriye’de Nusayri-Şii bloğu ile Sünni çaşışmasını hatırlattı ve “Kısacası Batı cephesinde de, Doğu cephesinde de her şey planlandığı gibi gidiyor.” dedi. İ ş t e L a ç i n e r ’ i n A n a l i z i : 11 Eylül’den bu yana küresel düzlemde, iki alanda düşmanlık geliştirmeye dayalı stratejik bir plan uygulanıyor. Düşmanlık hatlarından ilki Batı ile İslam dünyası arasında özenle inşa ediliyor. 11 Eylül bunun tetikleyicisi oldu. İkinci düşmanlık hattı ise mezhep temelli olarak Müslümanlar arasında kurgulanıyor. Nijerya’dan, Pakistan’a, Irak’tan Lübnan’a kadar geniş bir alanda Müslümanlar en vahşi araçlarla birbirlerini katletmeye ve bunun sonucunda sadece birbirilerine değil, tüm dünyaya da barbar ve şiddet yanlısı insanlar olarak takdim ediliyorlar. Bu süreçte karşımıza tuhaf cinayetler de çıkıyor. Örneğin Boston Maratonu’na yapılan saldırı bunlardan biriydi. Saldırı ister Çeçenistan cephesinden alın, isterseniz İslamcılık yönünden bakın tamamen anlamsız bir saldırıydı. Neden yapıldı, bu bile anlaşılamadı. İlginçtir, saldırganların hayatı tipik bir mütedeyyin Müslüman hayatı olmadığı gibi, saldırganları FBI ve Rusya istihbaratı da çok yakından tanıyordu. Saldırı ile ABD’de ve tüm dünyada Müslüman karşıtlığı doğal olarak arttı. Bir başka garip bir cinayet ise 22 Mayıs 2013’de Woolwich’de (Londra) askeri bir kışlanın önünde yaşandı. Bu cinayette Kraliyet Piyade Alayı davulcusu asker Lee Rigby iki saldırgan tarafından bıçakla vahşice öldürüldü. İki saldırgan Rigby’nin cansız bedenini yola serdiler ve etraftakilere bu cinayeti İngiliz askerlerince öldürülen Müslümanların intikamını almak için işlediklerini söylediler. Bazı haberlere göre saldırganlar “Allahu Ekber”diye
bağırmayı da ihmal etm e d i l e r. Saldırganlara baktığımızda sıradan bir mütedeyyin Müslüman yaşamını yine göremiyoruz. Her ikisi de Nijerya kökenli İngiltere vatandaşı. Her iki saldırgan da Hıristiyan olarak yetiştirilmiş ve sonradan İslam’a dönmüşler. İlginçtir, saldırganların etrafında yine istihbaratçıları görüyoruz. İngiliz dış istihbaratından sorumlu MI5 saldırganlardan Michael Adebolajo ile o kadar ilgili ki bu kişiyi Kenya’da hapisteyken kendi saflarına katmak dahi istemiş. Adebolajo, Kenya’dan kurtulduktan sonra bir kez daha Somali’ye gidip silahlı çatışmalara katılmak istemiş. Ancak Adebolajo’yu bu kez MI5 durdurmuş ve kendisini kibarca uyararak “eğer Somali’ye gitmeye kalkarsan seni yine Kenyalılar durdurur” demişler. Garip değil mi?
Bulgaristan Türklerinin Sesi 5
E r d i n ç H. İmamoğlu
Siyah Deri Montluların Cebinden Hak ve Özgürlük Çıkmaz Bulgaristan, diğer eski Doğu Bloku Ülkeleri gibi 1989 yılından günümüze kadar sağlıklı bir şekilde demokrasi geçişini başaramamıştır. Bunun başlıca nedenlerden biri komünist zihniyet ve bu rejimin uşaklarından kurtulamamasıdır ve her ne kadar değişik gayret ve çabalar gösterilmiş olsa da demokrasi bu topraklara hiç uğramamış. Son gerçekleşen genel seçimler de bunu gösteriyor zaten, halkın %60’ı seçimlere iştirak etmemiştir.23 yıllık “sözde demokrasi” insanların umutlarını ve değişim arzularını neredeyse yok etmiştir. Genç ve eğitimli nüfus, geçim sıkıntısından dolayı dünyanın dört bir tarafına savrulmuştur. Değişim arzularımızın körelmesinde tek bir suçlu var, o da eski totaliter rejimden bize miras kalan karanlık örgütlerin, siyah hınzır derisinden imal edilmiş ceketleri ile tanıdığımız dere beyler. Bu tipler,bırakalım bizim hak ve hukukumuzu,uyguladıkları baskı, zulüm ve korkutma metotlarından bütün Bulgaristan toplumu muzdarip.Seçimler, Bulgaristan Parlamentosuna yine herkesin bildiği ve tanıdığı, bize eskiden miras bırakılan siyah kabanlı tipleri seçti. Eğer halkımız değişim arzusunu, son seçimlerde görüldüğü gibi, güçlü bir şekilde gösteremez ise, kısır bir döngünün içerisine girmişiz demek. Bu döngünün ve başı boş savrulmaların tek çıkış noktası yeni bir seçimdir. Ancak bu sefer tüm halkımız güçlü bir şekilde,korkmadan, oylarını seçim tüccarlarına satmadan, hür iradelerini kullanarak gerçekleştirebilirler. Yalnız halkı bu konuda uyandıracak yeni liderlere ihtiyaç var. Halkı motive edecek, korku ve kaygılarını net bir şekilde giderecek kişilerin artık Bulgaristan siyaset arenasına çıkmaları elzemdir. Aslında bu ülkede sağ görüşlü insanların sayısı gayet yüksektir, ama onlarda bir şekilde siyaset dışı bırakılıyorlar. Sol görüşe hizmet edenler tarafından, 45+23 yıl bu ülke sol görüşten ve onların yalakalarından, şakşakçılarından çok çekmiştir, Öyle ki, bir örnek vereyim, mesela Bulgaristan Türk azınlığın 1989 yılına kadar sosyal hayatları nasıldı ve 1989’dan sonra neler değişti. Cevap: Değişen hiçbir şey yok.Bu insanlar 45 yıl ne ile mücadele ettiyseler, şimdilerde de aynı şeylerle mücadele ediyorlar. Nedir o “şeyler”, vaatler, 23 yıl sözde siyasetçilerimizin insanımıza vaatleri.Temel vaatler; Dilde ve dinde özgürlük.Asimilasyonun reddi. Jivkov döneminde, baskı ve zulüm ile değiştirilen Bulgar isimlerinin kütükten silinmesi.Bulgaristan Türklerine devlet bürokrasisinde, yüksek kamu kurum ve kuruluşlarında temsil hakkı (Yönetici veya kurum üyesi olarak). Yargıtay, anayasa mahkemesi, güvenlik güçleri, içişleri ve dış işleri gibi bakanlıklarda üst düzey görevler.Ekonomik refah,gayrisafi milli hasılat oluşumunda eşit katılım, eşit katılım ve paylaşım.Türklerin yoğun yaşadığı bölgelerde, sanayi yatırımı ve istihdam yaratacak iş sahaları açılması. Kültürel özgürlük.Yerel yönetimlerde temsil ve yönetim hakkı. Lozan Antlaşmasında tanımlanan azınlık haklarının, ülkede yaşayan başta Türk azınlıklar olmak üzere tüm azınlıklara tatbikinin sağlanması. Türk ve ata yadigarı olan Osmanlı Vakıflarının, tüm mal varlıklarıyla, hak sahiplerine iadesinin sağlanması. Bunun gibi daha birçok vaat, ilk bakışta aklımıza gelen ve olmazsa olmaz seçmen talepleridir. İnsanca yaşayabilmenin, korkusuzca yaşayabilmenin temel şartlarıdır bunlar. Bu vaatleri şimdi günümüzde de yazıyorsam, demek ki, demokrasi denilen şey Bulgaristan’a hiç uğramamış. Ş i m d i s o r u y o r u m : Hak nerede, özgürlük nerede. Siyah deri ceketlilerin cebinde hak ve özgürlük yok. Demokrasi de, yine dün olduğu gibi, bugün de başka bir bahara ertelenmiş gözüküyor. Saygı ve Muhabbetle.
3. köprünün İsmi Yavuz Sultan Selim Geçmişimizden aldığımız ilhamla tarih yazmaya devam ediyoruz. İstanbul’da yapılacak yedi eser tüm dünyada kendisinden bahsettirecek. Artık İstanbul’umuzun içerisinde ağır vasıtalar görmeyeceğiz. Bu köprü aynı zamanda çevreyi korumaya yönelik özellikleri olan bir köprü olacak. Şimdiden hayırlı olmasını temenni ediyorum. İhalesi yapılan üçüncü havalimanı da kendisinden dünyada bahsettirecek. Televizyonlarda dinliyorum zaman zaman ‘şu kadar ağaç kesiliyor’ diyorlar nerede yapılıyor haberi yok. Oraları gezip görse savaştan çıkmış gibi. Yapılacak havalimanında 5 tane pistiyle modern olacak. İki havalimanı İstanbul’a yetmiyor, yolcuların şikayetlerini dinliyoruz. Yeni bir ihale daha yapılıyor. O da Kanalİstanbul ihalesi. Bununla ilgili de çok konuşacaklar. Kervan yolda gerek. Yapmamız gerekenler var. Karadeniz’i Marmara’ya bağlamak suretiyle, ağır tonajlı gemilerin geçişine imkan sağlayacağız. Burada nüfusu İstanbul’a çekmek değil, yerleşik nüfusu buralara doğru dağıtmanın planlarını yapıyoruz. Bakınız Marmaray 29 Ekim’de açılıyor. Biraz güneyinden iki tane tüp boğazın altından oradan da yine otomobiller gelip geçecek. Bunların aklı bu tür yatırımları alır mı? Alsa bugüne kadar zaten bunlar yapardı. Bir başka adım da Yaslıada Yassıada demiyorum. Orada Mendere idam edildi. Karar orada verildi. İki tane bakanı aynı şekilde. Şimdi biz o adayı ve yanındaki Sivriadayı demokrasi ve özgürlükler anıtı yapıyoruz. Haliç’te de yeni bir ihaleye hazırlanıyoruz. Biz laf üretmiyoruz, iş üretiyoruz. Gezi Parkı’nda ne yaparsanız yapın biz kararımızı verdik, orada tarihi yeniden ihya edeceğiz. Ağaç dikmek isteyene yer tahsis ediyoruz. Şu anda köprüler iki buçuk kat kapasite ile çalışıyor, zaman kaybı yaşanıyor. Geleceğin Türkiye’sini inşa etmeye çalışıyoruz. Dünyaya örnek bir proje olacak. Biz büyük bir milletiz. İstanbul’a yapılacak her proje Türkiye’nin itibarını artıracak. İşte asrın projesi Marmaray bitmek üzere. 29 Ekim’de açılışını yapacağız. S Ü R E P A Z A R L I Ğ I Sayın cumhurbaşkanım müsaade ederlerse müteahhit firmayla ufak bir pazarlık yapmak istiyorum. Tabi süre üzerinde bir anlaşma yapmamız lazım. Ben 2014’ün 29 Mayıs’ı demiyorum. Ama kararlı davranılırsa, firmalar azmederse inanıyorum ki 29 Mayıs 2015’e bu proje yetiştirilir. Biz de kolaylaştırıcı anlamda elimizden gelen desteği vereceğiz. İnşallah 2 yıl sonra açılış töreninde bir arada olma arzusuyla hayırlı olsun diyorum.’’ KÖPRÜNÜN İSMİ YAVUZ SULTAN SELİM Kürsüye gelen Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ise şu ifadeleri kullandı: Bu mutlu günde, temel atma töreninde bulunmakta büyük memnuniyet duyuyorum. Fatih Sultan Mehmet’i rahmetle anıyoruz. Bu şehri bizlere emanet etti. İstanbul sadece bizim değil, bütün dünyanın gözbebeği. Bu şehrin sorumluluğunu taşımak hepimiz için mutluluktur. Çok şükür ülkemiz karanlık günleri geride bıraktı. Ülkemizle gurur duyuyor, övünüyoruz. Türkiye’nin geleceğinin parlak olduğunu dost ve düşmanlar görüyor. İki kıta bu kadar yakın olunca ulaşımını da düşünmek zorundayız. Bunun için köprü-
ler, deniz altı tünelleri yapılıyor. Birinci köprü Mustafa Kemal Atatürk’ün ismini, ikinci köprü Fatih Sultan Mehmet’in ismini taşıyor. Bu üçüncü köprünün ismi ne olacaktır? Üçüncü köprünün Yavuz Sultan Selim olacaktır. 3. KÖPRÜ’NÜN ÖZELLİKLERİ Üçüncü köprü üzerinde 10 şerit olacak, araçlar için 8 şerit, tren için de 2 şerit ayrılacak. Transit geçişler bu köprüden yapılacak. Özellikle yük taşıyan TIR’lar ve kamyonlar 3. köprüden geçecek. Köprü, 59 metreyle dünyanın en geniş köprüsü olacak. (Diğer iki köprü ise 40>ar metre genişliğinde). Bir ucu Poyrazköy>de diğer ucu ise Sarıyer Garipçe>de yer alacak köprünün uzunluğu ise 1875 metre. Geçiş ücreti olarak, otomobiller için 3 dolar yani yaklaşık 5 buçuk lira ödenecek. İlk çıkışlar Avrupa Yakası>nda Uskumruköy>de, Anadolu Yakası>nda ise Riva>da olacak. Maliyetin ise, yaklaşık 2 buçuk milyar dolar olması bekleniyor. Köprü inşaatıyla birlikte bu köprüden geçişi sağlayacak diğer yollar da yapılacak. Avrupa Yakası>nda Eyüp-Odayeri, Anadolu Yakası>nda Sancaktepe-Paşaköy arasında yer alacak bu yolun uzunluğu yaklaşık 60 kilometre olacak. Bütün bu projede 9>u köprülü 19 kavşak, yayalar için 45 alt geçit ve 63 üst geçit yer alacak. TÖREN ALANINDAN NOTLAR Dünyanın en uzun değil ama en geniş köprüsü olacak Şerit sayısı 8, iki de demir yolu 10 şerit. Viyadükler ve 4 tünel yapılacak Toplam dolgu 70 milyon metreküp. Köprü ile birlikte 45 altgeçit ve 63 üstgeçit yapılacak. Köprü bittiğinde transit trafik buradan yapılacak. TIR’lar ve kamyonlar 3. köprüden geçecek. Köprü 3 yılda tamamlanacak Köprü geçiş ücreti de 3 dolar karşılığı Türk lirası olacak Başbakan Erdoğan alana helikopterle geldi Tören alanında Mehter Marşı çaldı Te m e l a t m a t ö r e n i n e H a y r ü n nisa Gül ve Emine Erdoğan kol kola geldi. Tören saygı duruşu ve İstiklal Marşı>yla başladı D Ü N Y A D A İ L K İstanbul Boğazı>na inşa edilecek 3. köprü, 8 şerit araç yolu, 2 hat demiryolu yer alması dolayısıyla 59 metre tabliye genişliğiyle teknik özellikleri bakımından dünyanın ilk köprüsü olacak. NORMANDİYA KÖPRÜSÜ>NÜN M İ M A R I Y A P A C A K Elde edilen bilgilere göre yeni köprünün mimarı Fransa>daki Normandiya Köprüsü>nün tasarımını gerçekleştiren Michel Virlogeux olacak. 1995 yılında yapımı tamamlanan Normandiya Köprüsü 465 milyon dolara mal olmuştu. Toplam uzunluğu 2.143 metre olan Köprü>nün genişliği ise 23.60 metre.
Son Bulgaristan genel seçimlerinde, yıllardır Türklerin oylarını alan Hak ve Özgürlükler Hareketinin(HÖH) karşısına, aynı oylar için yeni bir parti çıkmıştır: Hürriyet ve Şeref Halk Partisi(HŞHP). Her ne kadar % 4’lük barajın altında kalsa da HŞHP, Bulgaristan genelinde 57 bin seçmenin desteğini alarak %1,62 oy almıştır. HÖH ise, 2009 seçimlerinde 610 bin oya karşılık, bu seçimlerde 400 bin seçmenin desteğini ancak alabilmiştir. HÖH bu seçimlerde, 2009 seçimlerinden 210 bin daha az oy almıştır, yani seçmenlerinin üçte birini kaybetmiştir. Ancak bu, Bulgaristan’daki seçmenlerin genel katılım düşüklüğünden dolayı HÖH hanesine sadece % 3 kayıp olarak yansımıştır. Bir önceki seçimlerde baraj altında kalan oylar, bölgenin en yüksek oy alan partisin hanesine yazılırken, seçim kanununda değişikli yapılarak bu seçimlerde barajı geçemeyen partilerin oyları, bölgede en az oy alan partinin hanesine yazılmıştır. Onun için HÖH, birçok bölgede en az oy alan, fakat genel olarak barajı geçebilen bir parti olduğu için, bazı bölgelerde 475 oyla bir milletvekili çıkarma hakkına sahip olmuştur. Peki HŞHP başarısız mıdır? Hayır! HŞHP başarısız değildir, çünkü seçimlerden sadece beş ay önce kurulmuştur ve seçimlere nerdeyse sayılı günler kala resmi kaydı yapılmıştır. HŞHP’nin karşısında, Bulgaristan’da eskiden Türklere karşı zulümün bir parçası olan eski komünist partinin yerinin alarak senelerdir kurumsallaşmış bir HÖH, Türkiye’de ise, senelerdir HÖH ile iç içe girmiş göçmen dernekleri yöneticileri vardı… HŞHP’nin bu engelleri 5-6 ayda aşması çok zordu… Ancak seçim barajını geçsin veya geçmesin HŞHP’nin dağılmayıp dimdik ayakta durması çok önemli… HŞHP’nin dimdik ayakta durması demek, HÖH’ün başında Demokles’in kılıcı gibi durması demektir… HÖH bu kılıcı tepesinde hissettikçe, kendi Türk seçmenlerinin hakları için, azdan aza da olsa, yani göstermelik de olsa bir şeyler yapmak zorunda kalacak… Bu seçimler HŞHP yöneticileri için bir sınama niteliğinde de olmuştur… İlk “başarısızlıkta”, çaresizliğe kapılıp şapkalarını alıp gidecekler mi? Yenilgileri tecrübe hanesine kaydeden ve onları başarı merdivenine taş yapan bir adamınhayathikâyesinianlatmagereğiduydum: “ 21 yaşında işinde başarısız olmuş. 22 yaşında girdiği bir seçimi kaybetmiş. 24 yaşında tekrar işinde başarısız olmuş. 26 yaşında karısı vefat etmiş. 27 yaşında ruhsal bunalıma girmiş. 34 yaşında kongre seçimlerine girip kaybetmiş. 36 yaşında tekrar girdiği kongre seçimlerini yine kaybetmiş. 45 yaşında senato seçimlerine girmiş ve kaybetmiş. 47 yaşında başkan yardımcılığı seçimlerine girmiş ve kaybetmiş. 49 yaşında tekrar senato seçimlerini kaybetmiş. 52 yaşında ABD başkanı seçilmiş.” Bu adam, ABD’nin 16. başkanı Abraham Lincoln olur. Abraham Lincoln, her seçim yenilgisini “başarısızlık” olarak niteleseydi, başkan olabilir miydi? Şunu da hatırlatayım: Abraham Lincoln, sıradan bir başkan da değildir; ABD’de köleliği kaldıracak kadar cesaret gösterebilen bir başkan olmuştur. Kim ne derse desin Bulgaristan’da Türklerin çoğu, her bir haktan yoksun hala köle hayatı yaşamaktadır… Şimdi birileri çıkıp: “Bölücüsünüz! Hainsiniz” diyebilir… Bende şunu soruyorum: Bulgaristan’da yaşayan Türklerin 24 senedir hangi hakları geri alınmıştır? Onun için tecrübeme dayanarak, şunu açıkça yazabilirim: HÖH ne kadar oy kaybederse, kendi seçmenlerinin, yani Türklerin haklarına sarılmak zorunda kalacaktır. seçimlerde HÖH Meclis Başkanı Mihail Mikov’un yar- S o n n e k a d a r k a y b e t t i y se… dımcıları olark ise BSP’den Maya ManoBulgaristan’da yaşayan Türklova ve HÖH’ten Hristo Biserov seçildi. l e r o k a d a r k a z a n m ı ş t ı r !
BSP’den Mihail Mikov Meclis Başkanı seçildi 12 Mayıs’ta gerçekleştirilen erken genel seçimlerde parlamentoya giren 4 partinin milletvekilleri yemin ederek göreve başladı. BSP lideri Sergey Stanişev’in aday gösterdiği Mihail Mikov, Parlamento başkanı seçildi. mihail-mikov-bspMikov’u BSP ve HÖH’ten toplam 118 milletvekili desteklerken ATAKA partisi oylamaya katılmadı. Mikov’un meclis başkanlığı adaylığına GERB partisinin 97 milletvekili ise karşı oy kullandı. Mikov, seçilmesinden sonra yaptığı konuşmada ‘Meclisin onurunu geri getirme gibi bir görevimiz var’ dedi.
Durmuş ARDA Bulgaristan seçimlerinin kazananı ve kaybedeni
6
Özgürlük Ruhunu Satmamaktı Türkler’de Yazan: Hikmet EFENDİEV
Bizi korku içinde yaşamaya yavaş yavaş alıştırdılar. Önce korkunun geçici geçici birşey olduğunu sandık. Korku kültürünün bir devlet politikası olduğunun farkına çok geç varabildik. 70’li yılların başlarında Pomaklık karışmıştı. Etrafta çıt yoktu. Radyolar ve TV’ler hiçbirşey anlatmadığı, gazeteler konuya değinmediği için, fısıltı gazetelerinden işitilen gerçekti. Sonra Mesta boyu Pomakları yakın Bulgar köylerine, büyük sanayi işletmeleri etraflarındaki toplu yerleşim merkezlerine yerleştirilmeye başlandı. Susuyor, ağazlarını bıçak açmıyordu. Suskunların gözleri konuşuyor. Birşeyler olduğunu korka korka anlatıyordu. O zaman bizde “Beni isirmayan yılan bin yaşasın!” psikolojisi hakim oldu. Fakat insanoğlu öyle bir yaratık ki, susanların susma nedenlerini bile öğrenmeye can atar. Fazla ilgilenenlerin başına çorap örüldüğünü görenler, “komşunun başına gelen, seni de bulur!” duyumlarıyla karanlıkta yaşamayı seçmeyi düşündüler. Bu bocalama 80’li yılların başlarına kadar sürdü. Ne ki, zalimin başı taşın altından çıkmıştı. Bu zehirli baş, 1972’de Gotse Delçev (Nevrekop) belediyesi Kornitsa köyünde baskı ve teröre, “soya dönüşe” tahammülü olmayanların ayaklanması sonucu “Kornitsa Cumhuriyeti” ilan edilip, belediye binası, okul ve minarede ay yıldızlı bayrak dalgalandıktan sonra, 1989’a kadar taşın altına toplanmadı, saldırdıkça saldırdı. Pomaklar dini ve ernik hakları ve özgürlükleri için başkaldırmıştı. İstekleri arasında Türkçe okumak, Türkçe konuşmak, Türkiyedeki yakınlarıyla serbestçe yazışmak, Türkiyeye gelip gitmek, yakın ve akraba ziyaretleri serbestlığı, öz isimlerini, özgün kimliklerini koruma, ibadet özgürlüğü ve etnik yaşam biçimi bozulmadan yaşamlarını sürdürmek vardı. Bu istekler onları besleyen toprakları sulayan “Mesta” suları, sırtlarını dayadıkları “Pirin Dağı”ndaki bembeyazkar kadar temiz ve kutsaldı. Ne yazık ki, karşılarına dikilen otomatik silahlılar totaliter devletin dayattığı “korku kültürü” mekanizmasının erleriydi. Polisler düzeni korumuyor “korku kültürü”nü uygulayan öncüler olmuşlardı. Onlarda vicdan yoktu. Vazifeleri haklı ve yasal istekleri uğruna direnme cesareti gösterenleri ezmek, yok etmekti. Son hedefleri ise, kimlik değiştirmek ve herkesi zorla bulgarlaştırmaktı. Onlar acıma, anlama, algılama, kendisini başkasının yerine koyma, hatır sayma gibi anlayış, bilinç ve duygulardan uzak, katil tiplerdi. Onların işi “ötekilere” ülmetmekti. “Ötekiler” ise, Bulgar ırkından olmalanların tümüydü. İnsanın soy, kök, etnik ve milli kimlik, yani Türkün Türk, Pomağın Pomak olma bilinci ailede, akrabalar arasında, köy ortamında, okulda, işte oluştuğu ve geliştiği için “korku kültüründe” haklı haksız olduğuna bakılmaksızın, sürgün etme, dağıtma, yargılama, sindirme, cezalandırma, hapse atma vardı. Bunlar onları çökertme, aile bütünlüğünü dağıtma, içsel bütünlüğü kırma, ruhlarına ihanet etme, soy kökleriyle adetlerine dayanan yaşayış şeklinden uzaklaşma, tarihlerini unutma, ruhlarını satma ve kendi öz kimliklerine ihanet etme gibi parçalardan oluşan değişiklikleri kabul etmeye zorluyordu. Kafaları çatallamıştı. Bir yandan, adına en hüman toplum düzeni denen, sosyalist toplumda kardeşçe yaşama geleneklerine, iyi komşuluk ve hoşgörüye dayanan mutlu yarınlar kurma kavgası uğruna gece gündüz can atarken, karşılarına totaliter bir devlet düzeni dikilmiş, yediden yetmişe herkese kan kusturuyor, hukuk ve adaletten söz etmek bile yasaklanmıştı. Parti ve devlet yoldan çıkmış, totaliter bir rejimde bütünleşmiş, vatandaşları korkutuyordu. Zalim olan iktidar vatandaşın acısına gözünü kapatmış, neredeyse kişinin doğuştan gelen genlerini bile değiştirmeyi ana hedef seçmişti. Zalim rejimin zalimleri uygarlıkların bilgi, ekonomi v.b. üzerine değil insanlar arasındaki farkındalıklar üzerine kurulduğunu anlayamıyor, görmek de isteyemiyordu. Korku kültürünün hedefi Türkleri ve Pomakları önceden karar verilmiş ve kendilerinin belirledikleri kalıpların içine sokmaktı. Başka bir değişle bulgarlaştırmaktı. Bu amacın gerçekleştirilmesi sonucu olarak, onların isim, dil ve dinlerini, yaşam biçimi, gelenekleri, tarihleri ve gelecekleri tamamen değiştirilecekti. Bu eylemin içinde iki tarafın iletişimi şöyle olmalıydı: Güçlü olan totaliter devlet korkutmalı; güçsüz olan zavallı insanlar korkmalıydı. Korku kültürü, Pomaklardan sonra Türkleri de kalıplamaya çalıştı. Bize karşı zalimce uygulanan ve büyük sayıda can alan korku kültürü, hepimizin toplumsal yönüyle kalıplara sokma sürecine “eğitim” dedi. Ana dilimizde öğrenim veren okullarımızı yasakladı. Ana okullarımız açılamadı. Uygulanan yalnız “kalıplama” eğitimi oldu. Korku kültürü bizi geliştirmek istedi. Hepimize fabrikaya girmiş hammadde gibi baktılar. İşlenecek ve onların seçtiği kalıplara göre kalıplanıp paketlenecektik. İçinde yaşadığımız korku kültürü bizim sevmemize, mutlu olmamıza engel oldu.
Özgür olmamızı istemedi. Özgür olmamız tehlikeliydi. Oysa, sadece iki şey insana yaşamı sevdirebilirdi. Biri aşk; biri de özgürlük! İnsan aşk için herşeyini feda edebilir! Özgürlük için ise, hayatını bile feda edebilir. Totaliter rejim İNSAN, İNSAN OLDUĞU KADAR ÖZGÜRDÜR! gerçeğini algılayamadı. Özgürlüğün insanın ruhunu satmaması olduğunu da anlayabilecek durumda değildi. Ruhumuz yaşadıkça özgürlük kavgamız mutlaka devam edecektir. Derken, yıllarca uygulanan çarpık politik uygulamanın yandaşları belirdi. Totaliter rejimin “Gör!” dediğini gören, “Görme!” dediğini görmeyen, sözde aydınlar ortaya çıktı. Onlar içi yanan dışı parlayan kişilerdi. 1970-1990 ‘da azan zülmü görmek istemediler. Hak ve özgürlüklerimizin çiğnenmesine kulak asmadılar. İnsan haklarımızın ihlal edildiğini görmezden geldiler. Totaliter gidişin yarattığı tehlikelere göz yumdular. Beyaza kara, karaya ak derken, geri dönüşü olmayan “dönek” duruma düştüler, “ihanet” ettiklerini anlayınca, köprülerin altından çok su akmıştı. BKP Merkez Komitesi üye ada Aleksandır Kolev (Saliv İlyazov) Haskovo’ya bağlı Karamantsi (Karamanlar) köyü Okuma Evi’nde Doğu Rodoplu gençlerle “soya dönüş” toplantısı yaparken, dövüldü. Soy köklerinin 12. ve 13. yüzyıllarda Karaman Beyliği’ndeki Bulgar boylarına uzandığını anlatılınca konuşmacı kürsüden indirip iyice tartaklandı. Gençler ibret dersi vermişti. S. İlyazov onların gözünde bir dönekti. Türklük kimliğine ihanet etmişti. Karşı tarafa geçmiş biriyidi. Zülmün pençesine düşen Bulgaristan Türklerinin vicdanı uyanmış, Türk kimliği taviz vermez pekişmiş ve yeni aşamaya yükselmişti. Etnik Türk kimliğini kırmaya ve yok etmeye çalışanlar da sinsi sinsi yeni planlar çizmekten asla vazgeçmediler. Ye n i h a y i n p l a n l a r ı n e n b ü yük icatı Ahmet Doğan olayıdır. A.Doğan, ihanet politikasını uygulamak için Lider oldu. Bulgaristan Türk ve Müslümanlarını yıldırma, usandırma, onların arasında sivrilen aydınlarla tek tek hesaplaşma, entelektüelleri budama, Türklükten vazgeçirme, insanlarımızın mutlu hayat hevesini kırma ve soy köklerimizi çıkarıp sökerek sırtlımıza verip Türkiye’ye göçe zorlama politikasının baş mimarlarından olup, en yetkili uygulayıcısıdır. Bu durum hepimiz için çok tehlikelidir. Totaliter politikalar kadar zalimdir. Hedefi, özümüz ve ruhumuzdur. Bizi, sulanmayan fidanın kuruduğu gibi ayakta kurutmaktır. Bulgaristan’da Türklüğün köküne kibrit suyu dökmektir. 23 yıldan beri liderliğini yaptığı Hak ve Özgürlükler Hareketi (HÖH) Türk ruhumuzu yaşatmak için kurulup oluşturulmuştu. HÖH partisi, onun ve etrafına topladığı gürühün öz eseri değildir. Halkımızı aldatıp başına geçtikleri bir örgüttür. Hareket halkımızındır. Politik yapolanmamız da öz eserimizdir. Politik hareketimiz, halkımızın 1977/78 Osmanlı Rus Savaşı’ndan sonra başlayan ve gider ayak güçlenerek şahlandıkça, zülme bilinçli göğüs geren, dirençli yanıtımız oldu. Kavgamızın içinde, onların şimdi moda haline getirdikleri “olur sanmıştık”, “olur diye umut etmiştik”, “böyle olmasını beklemezdik”, “it ürür kervan yürür” türden gevezeliklere yer yoktu, olamaz ve bundan böyle olmamalıdır. Biz, bir bütün olarak, mücadele saflarında bilinçlendikçe cesaret ve güç toplanaya devam edeceğiz. Önü alınmaz sel halini alıp, sonuç belirleyen, büyük bir kudret oluşturacağız. 1989 Mayıs Ayaklanmasını örgütleyenler, yürüyüşlerde başı çeken doğal liderler profesyonel devrimci eğitimi veren akademilerden gelmemişlerdi. Ellerinde ekmek bıçağı, tütün çapası, tırpan, kazma kürek vardı. Yenilmez kudret gözlerindeydi. Onlar eşleri hapislerde çürütülen yılmaz kadınlarımız, bacılarımız, analarımız, kızkardeşlerimizdi. Bilinçlerinde Türklüğe ihanet etme hesapları yoktu. Omuzlarında ki su kabağı değildi! Onurlu bilinçleri ruhlarında kanatlanmış, adalet arayan vicdan olmuştu. Onlara direnmeyi öğreten hayatın kendisiydi. Önce içlerindeki korkuyu yendiler. Artık hiçbir şeyden korkmuyorlardı. Tanklara göğüs germeyi öğretten de hayatın kendisiydi. Onlar ruhları tank zırhından güçlü olanlardı. Otomatik silahların kustuğu mermilerin ancak canlarını alabileceğini, ruhlarının savaşanlara örnek olmaya devam edeceğini biliyorlardı. Ve aralarında, saflarında Ahmet Doğan ve arkadaşları yoktu... Özümüzden gelen bu sel bugün bir daha şahlanıyor. Dalga alabildiğine yükseliyor. Halkımız kendisini aldatanlardan hesap sormaya hazırlanıyor. Sırtına kene gibi yapışıp sefa sürenlerden, gel keyfim gel serüvenini kesintisiz sürdürmek için sandıktan bir daha çıkma hesapları yapanları politik sahneden atmaya başkaldırıyor, hazırlanıyor. Ruhunu satmayanların safları sıklaşıyor.
Bulgaristan Türklerinin Sesi
Gül Efsanesi
Araştıran: Emel BALIKÇI (Doğuda, çok eski zamanlara uzanan bir tarihte, efsaneler söylenirmiş. Bu efsane motiflerinin bazıları, Batı yazarlarının eserlerinde de rastlanır. Şarl Pero, Grim kardeş yazarları, H. K. Andersen vb.) Atoy hanı, Tan Beyhan’ın dünya güzeli bir eşi var imiş. Her yıl o, hana birer oğul doğururmuş. Tan Beyhan’ın ailesi çok mutlu imiş. On bir tane oğlu olmuş. Hanlıkta da halk, bolluk ve rahat içinde bir hayat yaşıyormuş. Tan Beyhan’ın bir hayali varmış, Tanrı, onlara kız yavrusu bağışlasın ve o, kızını, Baştuy, Aksakallar hanının oğlu ile eversin. Böylelikle dünyaya hoşgörülükler ve iyilikler hakim olsun… Günlerden bir gün, hanın eşi kız doğurur. Tüm Hanlığı neşe ve sevinç sarmış. Küçük prensesin ismini de Gul( Gül) koymuşlar. Günden güne Gul bebek, kız olmuş ve günlerini çiçek bahçesinde geçirirmiş. Dünyada var olan her çiçek onun bahçesinde de açarmış. Küçük prensesin çiçeklere karşı sevgisi gün geçtikçe artıyormuş… Gul,16 yaşına yaklaştığında, hanlıkta birtakım hazırlıklar yapılmaya başlanmış. Tam dünyaya geldiği gün Gul’u, Buşay prensi ile evlendireceklermiş! Gecenin birinde, annesi rüya görmüş. Öyle bir rüya ki, onu çok mu çok rahatsız etmiş. Sabah ola, hayır ola. Amma rüyasını, Han ile paylaşmadan da bir türlü edemez: - Şefketlim, gece rüyamda bir beyaz at, Hanlığı dolaştı. Atın üstünde de Peri kızı, çiçek bahçesine girdi. O, bana, ”Sen bahtiyarsın Kraliçe hanım! Gul prenses 16 yaşına girince, her gülümsemesinde, yer üzerinde çiçekler açacak. Eğer, gözyaşları dökerse, yere düşen her damlacık, inci tanelerine dönüşecek. Bu olay, Gul’un nişan gecesine kadar sürecek.” Ve Peri kızı bundan hemen sonra, kayboldu gitti, ben de korkudan uyandım. Tan, rüyayı dikkatle dinlemiş ve derin düşüncelere dalmış. Bir ara kraliçeye: - Kızımızı korumak istiyorsak, bu olayı hiç kimse ne duysun, ne anlasın! Onu haftaya nişanlarız. Hanlığımızın dört bir tarafı çiçek dolu ve gülümsese de, kimse bunu anlayamaz, ama, öyle bir emir vereceğim ki, Gul’u kimse sakın ağlatmasın! Her zaman olduğu gibi, birileri ille duyar ya. Bu konuşma yapılırken, Han’ın en küçük, 7 yaşında Yusuf oğlu, perde arkasında taş parçacıkları ile oynarmış ve anne babanın ne konuştuklarını olducağı gibi duymuş. O, Gul ablasına çok bağlı imiş, hep beraber oynarlarmış. Hemen aklından geçirmiş: “Eğer ben Gul’u ağlatırsam, şu taş parçacıklarını, inci taşları ile değiştiririm. Koşmuş Gul’un yanına: - Gul abla, demiş, gel gidelim, sarayın arkasındaki bahçeye, ben orada yeni bir çiçek gördüm! Gul de hemen kardeşinin peşine düşmüş. Birazdan dikenlik ormanına çıkmışlar. Kız, kardeşine: - Yusuf, çiçeği göremem, o nerde? - Bir azdan, dikenlere gir, görürsün! Küçük prenses dikenler arasına girmiş. Ayaklarına dikenler batmış, hiç ağlamamış. Gözlerinden damla damla gözyaşları dökülünce hepsi birer inciye dönüşmüşler. Gul onları hiç fark etmemiş. - Yusuf, ben hala şu çiçeği göremem, demiş. - Birazdan, birazdan daha içerilere gel, Gul abla! Git giderek dikenler, kızın ayaklarında yara açar, gözlerinden yaşlar akar, inci taneleri yere düşer. Gul incileri göremez, çiçeği arar. Bir de başını geri çevirir Yusuf’a sorsun diye. Ardında geçtiği yerler incilerden yol olmuş ve kardeşi onları birer birer toplar. O anda hiç beklenmedik
bir mucize yaşanır, inci yolu diken olmuş, Gul’a yaklaşarak ayaklarını sarıp sarmalar. Gul baştan korkmuş, ağlamış. Sonra gülmeye başlamış ve bir dikenli güle dönmüş. Kardeşi, bu olağanüstü hal karşısında ne yapacağına şaşırmış. Koşmuş, anne ve babasını çağırmış. Babası, kızına bakıp kalmış. Ancak neden sonra oğluna: - Eh, oğlum oğlum, sen Tanrı’nın bize verdiği yüce sırrı korumadın! Еğer Gul, bilgelerin şehzadesi ile evlenseydi, yer yüzünde bilim ve aşk hakimiyet kuracaktı!Şimdi ne oldu? Bizler şimdi kötülüklerle savaşırken ıstırap çekmeye mahkümüz. Gul kayıplara karışmamış. O, aşkın, güzelliklerin bir sembolü olarak aramızdadır. Herkes O’na kavuşmak için can atar. Biri, sevgilisine bir çiçek hediye edecek! Bu çiçeğin adı: Gül’dür! Evet, Gül’ün dikeni de vardır. Diken fesatçıları, hasetçileri temsil eder. Fesatçılar, hasetçileri Gül’ün yalnız kendilerine ait olmasını isterler… Gul, o günden bu güne, Türkler arasında hala yaşar. Türkler, öteki isimlerden temelli vazgeçebilirler. Gul’den asla! Gül’lü isimleri saymaya kalkışalım bir: Gül, Gülşade, Gülten, Gülfize, Gülnar, Gülnas, Gülşen, Gülfidan, Gülbiye, Gülbahar, Gülben, Gülbeyaz, Gülser, Güldaniye, Gülnadiye, Gülnayide, Güllü, Gülaydın, Gülay, Gülbeşeker, Gülcan, Gülcihan, Gülen, Gülseren, Gülçe, Gülerman, Gülsaniye, Gülsever, Güllizar, Akgül, Aygül, Ayğegül, Bengül, Engül, İsmigül, Nergül, Nargül, Sengül, Sevengül, Serengül, Fatmegül, Şengül, Gülbahar vb. Gul, türkülerde da yaşar. „Gül bezini pullayaydım”, “Gonca gül ibrişimdir”, “Gül daline bülbül konmuş”, “ Benim yarim kırmızı gül..”, “Gül yüzü kaymak gibi”, “Gül bahçesi”, “Gülü taktım…”, “…Neden, gül, rengin sarardı soldu...”, “Çemberimde gül oya”, “Dallerde meşelerde gül suyu şişelerde…”, “Güller altında”, “…Gül sarılmış tikene…”, “Su gelir lüle lüle, yar gelir güle güle…” vb. Bu türkü başlıklarının çoğu Orta Rodoplar’a aittir. Ama ülkemizin öteki yerlerinde de tüm güzelliklerin en gözde temsilcisi “gül” dür. O, “gülmek” eyleminde de karşımıza çıkar. Kişi gülerse, yüzü nur saçar. Bu yüzü görenin içinden gam keder uzaklaşır. Kişi yola çıkarsa, en güzel dilek: “Güle, güle!”dir. Yola çıkanın hem yüzü gülmeli, hem yolunca güller döşenmiş, olmalı… Sandıktaki, yüklükteki çeyizlerimize, oyalarımıza, çevrelerimize de bir göz atalım. En çok hangi çiçeğin sembolünü göreceğiz? Bu çiçek gül olmayacak mı? Ta kadim zamanlardan günümüze kadar, gülsuyu en takdir edilen kolonyadır. Gülsuyu günümüzün hangi saatinde yanımızda olmaz!? O, adeta temizliğimizin aynası gibidir. Tatlılarımızda da gülün yeri ayrıcalıklıdır… Gül, günümüzde de aşkın ve sebatın simgesidir ve büyüsünü asla yitirmeyecektir!
AB genelinde yapılan kapsamlı bir vergi sistemi araştırmasından alınan sonuçlara göre Bulgaristan’ın vergi sistemi nispeten iyidir ve ek reformlara gerek yoktur. Bizdeki sorunlar daha çok vergilerin tahsili ile ilgili olduğu için ülkemiz vergi dolandırıcılığını azaltmak için bu konudaki kontrolü yoğunlaştırmalıdır. Çünkü vergi dolandırıcılığı kayıt dışı ekonomiyi besliyor, oysa Bulgaristan, AB içinde kayıt dışı sektör payının en büyük olduğu ülkedir. Brüksel’deki uzmanlara göre Bulgaristan’ın vergi modeli iyidir, vergilere zam getirilmesine ihtiyaç yoktur. Bu KDV ve kurumlar vergisi ile ilgili geçerli olduğu gibi, çevre vergileri ve emlak vergileri konusunda da geçerlidir. Brüksel’den uzmanlar ayrıca ilaç malzemeleri, yiyecekler ve kitaplar gibi belirli mal ile hizmetlere KDV indirimi yapılmaması gerektiğine dair de kesin görüş belirtiyorlar ve bütçenin zarara uğratılmaması adına KDV ile ilgili vergi matrahının mümkün olduğu kadar geniş kalmasını tavsiye ediyorlar. Bulgaristan’da sadece turizm hizmetleri istisnadır. Bu yüzden ülkemiz tahsil edilen KDV gelirlerinin payı açısından AB içinde 4. sırada yer almaktadır. Diğer birlik üyesi ülkelerde tahsil oranı ortalama yüzde 50’de kalırken bizde yüzde 70’i buluyor. Bizde gelirlere uygulanan yüzde 10’luk düz verginin revize edilmesi yönünde yapılan yorumlarla ilgili olarak uzmanlar, bunun her ayrı ülkenin yetkisinde olduğunu öne sürüyorlar. Avrupa genelinde yapılan analizden alınan sonuçlar, Bulgaristan’ın yoksul ve zengin vatandaş-
lara eşit oranda vergi uygulanan tek ülke durumunda olduğunu ortaya koydu. Kıyaslama yapmak gerekirse AB’nde yüksek gelirli vatandaşlara yüzde 19 oranında yüksek vergiler uygulanmaktadır. Yani eski üye olan devletler, toplum içindeki dayanışmaya daha yüksek değer veriyorlar. Avrupa Komisyonu tarafından yapılan araştırma, Bulgaristan’da kayıt dışı ekonomi payının yüzde 32’ye yakın olduğunu gösteriyor, birlik ortalaması ise yüzde 15 olarak hesaplandı. Avrupalı uzmanlar ülkemizin vergilerin tahsil edilmesi yönünde önlem almasını önerdiler. Aynı tavsiye Belçika, İtalya, Portekiz, İspanya, Malta, Romanya, Macaristan, Polonya, Kıbrıs, Slovenya ve Yunanistan’a da verildi. Eurostat verilerine göre Bulgaristan, 2013 yılında en düşük vergiler uygulayan AB ülkesidir. İskandinav ülkelerinde gelir vergisi yüzde 55 kadar olurken ülkemiz Bulgaristan’da yüzde 10’luk gelir vergisi uygulanıyor. Bu arada GSYİH’ya oranla hesaplanan vergi girdileri, AB genelinde en düşük olanlar arasındadır. Bulgaristan İktisad Odası, ülkemizin tahsil ettiği gelirlerin son 4 yıl içinde azaldıkça azaldığı yolunda uyardı. Ülkedeki iş çevrelerinin görüşü, AB uzmanlarının görüşleri ile örtüşüyor. Sanayiciler, müteahhitler ile finans uzmanları vergilere zam getirilmemesine çağırdılar. Çünkü muhtemel vergi zammı, zaten zor durumda olan işletmeler için feci sonuçlar doğuracak.
Bulgaristan’da Vergi Zammı Değil Tahsilat Gereklidir
Bulgaristan Türklerinin Sesi 7
SıMat Ve Pat Olan Nedir? Türkiye-Bulgaristan nır Ötesi İşbirliği Programı
Türklerim kalbi merkezinde Kırcaali’de ise oya %36’sı anca gidebildi. Demek oluyor ki siyasi partilere tepkiler çok büyük. Durum öyle gelişti ki, seçimlerden sonra iki hafta geçmesine rağmen HÖH Başkanı ciddi, esaslı bir analiz ve değerlendirme yapamadı. Hiç olmadı zahmet edip sandık başına gidenlerin bekleyişlerine yanıt dahi vermedi. Pek tabii ki, bugün yani seçimlerden 11 gün sonra 23. Mayıs 2013’te L. Mestan çok mutlu. Neden mi? Cumhurbaşkanı Plevneliev eski Başbakan Borisov’a hükümet kurma süresi vermiş, o da sol eliyle aldığı yetkiyi sağ eliyle geri vermiş. Olmayacak işe “Âmin” demem, teşekkür ederim, demiş geri vermiş. Ardından Cumhurbaşkanı Sosyalistlerin lideri S. Stanışev’i aramış ve bir uzman hükümeti kurması için süreyi Plamen Oreşaeskiye vermiş. Bu işe Oraşarski soğukkanlı uzanırken, L. Mestan ateşlenivermiş. Biz yine hükümet olacağız havalarına giriyor. İş Allah... L. Mestan’ın, “Biz Türkiye’den oy gelmese de başarılıyız!” sözlerini şimdi yorumlamak istemiyorum. Bu, biraz da Allah’ın verdiği nimeti eliyle itme anlamına gelir. Soydaş oyları 23 yıldır dört gözle beklenirken, şimdi ne oldu acaba? Bir düşünelim bu defa da soydaşlardan 110 bin oy gelmiş olsaydı HÖH/DPS 45 milletvekili ile parlamentoyu ırgalardı. T A R İ H S E L B A Ş A R I S AY FA S I YA Z A R D I ! Öyle ama artık seçmenlerimiz sandık başına gitmeden tepki gösterecek kadar uyandı. Bu, HÖH partisi lider ekibinin 1990’dan buyana kurucu zihniyetten ve öz kitlesinden aldığı en büyük ve çok sert bir tepkidir. Bulgaristan Türkleri açısından bir darbe değerinde olan bu tutum, HÖH politikasını yere serdi ve pes etti. Politik MAT’ın gerçek anlamı işbu tepki ve zaferdir. Bu zafer sandıktan çıkmadı, kamuoyunun bir tepkide bütünleşmesinde ifade buldu. Biraz geriye dönerek, seçim öncesi günlere bir göz atarsak, HÖH Başkanı L. Mestan ile Başkan Yardımcısı Hr. Biserov’un neden en fazla Vratsa, Mihaylograd, Vidin gibi Romların yoğun yaşadığı illerinde haftalarca kalıp propaganda yaptığı ortaya çıkar. Sebebi, artık Türklere ve Pomaklara söz geçirememeleridir. Bu seçimde boş vaatlerle Türkçü seçmenden oy alamayacaklarını zamanında anladılar. Onlar, hesap kitap yapmadan, bunu fark edince de HÖH partisinin tabanını değiştirmeyi denediler. Bizdeki nüfusun dörtte bir olan Çingenler’den 70 Milletvekili çıkar hayaline kapıldılar. Çingeneler politikacıların ağzına değil eline bakıyorlar. Aynı zamanda, HÖH politikasına farklı yön verenlerin kendi bataklıklarına dönmek hevesinde olduğu da gözden kaçmadı. Bu yüzden L. Mestan ile Hr. Biserob Demokratik Güçler Birliği (ölmüş SDS) bataklığında sağlam zemin aradı. Bu çaba da boşunaydı. Ne de olsa, bu politik bataklıkta ayakta kalan sokak serserilerinden birkaç oy aldıkları gün gibi ortada. Bir de vergisini ödeyemeyen esnafa ve küçük üreticiye verilen vaatler var. Sosyalist Parti Başkanı S. Stanişev “yeni kabineyi, sevilen maliyeci Plamen Oraşarski yönetiminde birlikte kurmayı” teklif edip görüşmeler başlayınca, HÖH Başkanı L. Mestan sevinçten tökezlese de, hemen toparlandı. En önemli isteğimiz “verginin % 10’nu aşmamasıdır” dedi. “Anlaşamayacağımız konu yok” dedi.
Türk çocuklarına ana dilinde anaokulları açılması, devlet ve belediye okullarında Türk öğrencilere zorunlu Türkçe okutulması” gibi temel isteklerimizi yine unuttu. Çünkü DSP programında böyle bir şey yok. Onun için önemli olan Türklük davası ya da hak ve özgürlükler savaşı değil, burada önemli olan iktidarda olma hırsıdır. Öz ve temel isteklerimizi yerine getirmeyecek olan bir hükümete katılmanın hiçbir anlamı yoktur ve olamaz. Seçim öncesi Türkçe ceza aldım diye sevinen kahraman yok ortalıkta. Politikanın son hedefi iktidar olmak olsa bile, yeni hükümet bizim özel isteklerimizden hiçbirini gerçekleştirmeyecekse, iktidarsızlık yani muhalefet olmak tercih edilir. Gerçek bir Türk için politik onurluluk önemli bir erdemdir. Koalisyon ortaklığına ya da Sosyalist kabineyi dışardan destekleme gibi hesaplar yapan HÖH/DPS politikasının MAT oluşu Bulgaristan Türklerinin öz kültürü olan bir kimlik olarak yok olması anlamına gelir mi? Cevap: Türk kimliğimizin silinmesi sürecini hızlandırabilir. Ne yazık ki, adaletin tamamen ortadan kaybolduğu bir zamanda yaşıyoruz. İlkelere bağlı kalmayan partilerin yozlaşmasına tanık oluyoruz. Türklerden ve Türklük geleneklerinden kopan bir Türk partisi olamaz! HÖH/ DPS özüne dönmezse bundan böyle yaşam gücü ve ortam bulamaz. MAT haliyle politik oyundan çıkması zorunludur. Sakız gibi gevelenen, Plamen Oraşarski tarafından kurulacak Sosyalist Parti hükümetinin, koalisyon ortaklığına katılmamak şartıyla, HÖH/DPS ve aşırı milliyetçi ATAKA partisi tarafından desteklemesi hesaplarına gelince, bunlar evde yapılmış hesaplardır ve pazara uymadığı görünüyor. Yorum yapmak istemiyorum. Bu açılım son HÖH kalıntılarını tamamen bitirebilir, aslında iyi de olur. Partiyi Bulgaristan politik tarihinden ebediyen silebilir. Bu adım atıldığı taktirde, Romlara beklentileri üstüne bir bardak soğuk su içmelerini tavsiye ederim. Demokratik Güçler Birliği (bir zamanın SDS’i) diriltilemez. HÖH/DPS bu gibi hayallere kurban edilemez. Türkler partisini SDS bataklığına itmeyi düşünenler artık hesap vermek zorundadır. Süregelen politik, ekonomik ve sosyal PAT durum da son seçim sonuçlarından doğdu. Durum şöyle özetlene bilinir: GERB süreyi iade etmiştir. ATAKA partisi ile görüşmemiştir. Seçeneksizliği kabul etmiştir.121 oyu bulamamış ve durumu zorlamamış yeni seçimler için vitesi yükseltmiş tır. BSP ile HÖH oyları hükümet kurmaya yetmiyor. Fakat yöneticilerinin aynı anlayışı taşıyan ATAKA koalisyon dışı kalıp, meclis içinden destek vermeyi kabul etmiyor. GERB bir uzmanlar hükümetine meclis içi kısmı destek verir mi, hala bilinmiyor. Öte yandan B. Borisov seçimlerin yeniden yapılması için Başsavcılığa başvurmuş. Yani kısaca seçimler daha da karıştırdı durumu ve çıkmaz sokağı girilmiş oldu… PAT durumun bugünkü politik anlamı nedir? Eski ile yeninin çarpıştığı zaman, iki kesimin içinde bocalamaktır. MAT durumdan çıkış yolu yeni bir parti kurmak veya… PAT durumundan çıkış yolu ise yeni parlamento seçimlerinden geçer. Bu yeni seçimlerde de artık eski 1990 kalıntılarının temizlenmesi demek oluyor
Sultanahmet Çatalçeşmesk.No.1/1 Tel: 0212 526 87 98
Turizm sezonu hazırlıkları tamamlanan şehirde el sanatları sergisinin ilgi gördüğü kaydedilen açıklamada, sergide hat sanatı, minyatür, el işi süslemeler, mis sabunları, minyatür at arabası, fayton, minyatür kıspet, ipek kozası gibi birçok çalışmanın sergilendiği belirtildi. Açıklamada görüşlerine yer verilen EDESOB Başkanı Emin İnağ, Edirne’nin el sanatlarının özellikle Bulgar esnaflarca talep gördüğünü kaydetti. Bulgaristan-ın en önemli turizm merkezi
olan Nessebar-ın yılda 5 milyonun üzerinde turist çektiğini aktaran İnağ, “Edirne el sanatı ürünlerini bu projemiz kapsamında bu bölgede tanıtarak bu bölgeye ihracatı konusunda çalışmalar yapıyoruz. Projemiz kapsamında Bulgar ortağımız tarafından her iki bölgede de pazar araştırması yapılıyor. Biz Edirnemizin ve el sanatlarının reklamını yaparak hem bu bölgeye gelen turistlerin Edirne-ye gelmelerini sağlamaya çalışıyoruz hem de ürünlerimiz için komşu ülkelerde pazar oluşturmayı hedefliyoruz” ifadelerini kullandı.
rinde iniş yapan bir yolcu uçağının pistten çıkması üzerine 2 kişi yaralandı. Air Via Havayolları’na ait, LeipzigVarna tarifeli sefer yapan Airbus 320 tipi uçağın, rüzgardan iniş sırasında teker koyarken pistten çıktığı açıklandı. Kaza yerine çok sayında ambülans ve itfaiye araçları sevk edildi. Uçaktaki 172 yolcunun tahliyesi sırasında 71 yaşındaki Bulgar uyruklu kadın ile 81 yaşındaki Alman uyruklu kadının bacakları kırıldığı açıklandı. Kaza yerine soruşturma ekipleri yol-
layan Ulaştırma Bakanlığı, yaralı yolcuların Varna’nın Sveta Ana Hastanesine kaldırıldıklarını bildirdi. Bölgede yağışlı ve şiddetli rüzgarlı havanın etkili olması nedeniyle Varna Havalimanı geçici hizmete kapatıldı. Tüm seferler Burgaz Havaalanı’na yönlendiriyor.
Bulgaristan Ulaştırma, Bilgi Teknolojileri ve Haberleşme Bakanı Christian Krastev, Avrupalı Türklerin, izin sezonu Bulgaristan’dan transit geçişlerinde yaşadıkları sıkıntılara ilişkin, “Evet bazen problemler olduğunu biliyorum. Bu konuyla ilgili 24 saat telefon hizmeti verilecek” dedi. Almanya’nın Leipzig kentindeki Ulaştırma Forumu’nda Türk gazetecilere açıklamalarda bulunan Krastev, Avrupalı Türklerin izin sezonu Bulgaristan’dan geçerken yaşadığı sıkıntılarla ilgili bazı önlemler alacaklarını söyledi. K r a s t e v, şöyle konuştu: “Evet bazen problemler olduğunu biliyorum. Bu konuyla ilgili olarak 24 saat telefon hizmeti verilecek. Bu yaz şöyle olacak; ilk olarak eğer herhangi bir problemleri varsa, meslektaşlarıma sınırlara bir telefon numarası yazmalarını söyledim. Çünkü bu ilk seçenek. Bu telefon numarasını 7 gün, 24 saat arayabilecekler. Bu telefon numarasına yoldaki her problemi, her konuyu aktarabilecekler. Bu telefon numarasına yetkililerle yaşadıkları her türlü sıkıntıyı veya başka konuları aktarabilecekler. Hükümet nezdinde bu konunun duyurulmasını sağlayacağım. Bu gelecekte karşılaşacağımız problemlerden kurtulmak için yeni bir alternatif yol. ‘Her
20 kilometreye bir polis memuru koyacağız’ demek ciddi bir söylem olmaz. Bunu yapamayız. Ancak neyi yapabiliriz? 21. yüzyılda yaşıyoruz. Herkesin bir cep telefonu var. ve bu acil telefon numaralarını arayabilirler. Bu tür acil telefon numaraları Ulaştırma Bakanlığı’nda da var. Bu telefonlar 24 saat hizmet veriyor.” Krastev, Bulgaristan’dan transit geçenlerin rüşvet vermek zorunda kaldıklarıyla ilgili iddiaların sorulması üzerine, “Ben Ulaştırma Bakanıyım. Şu konuda emin olabilirsiniz ki bu telefon numarası her sınır kontrol noktasına konulacak. Birçok ülkeden insan ülkemizden gelip geçiyor, herkes bu numarayı arayabilir ve problemini aktarabilir” ifadesini kullandı. Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım ile yaptığı ikili görüşmeye de değinen Bulgar Bakan, “Kendisiyle sınırdaki problemleri konuştuk. Biliyorsunuz geçen hafta sınır bir gün kapandı. Daha önce de benzer problemler yaşanmıştı. İlk olarak Ulaştırma Bakanınıza gerçekten saygı duyuyorum. Bence doğru bir insan. Oldukça faydalı bir görüşme gerçekleştirdik. Gelecek hafta 28 Mayıs’ta yönetimimizle şimdiye kadar görüşüp kararlaştırdıklarımızı bir sonuca ulaştıracağız” dedi.
B u l g a r i s t a n ’ d a Yo l c u Uçağı Pistten Çıktı: 2 Yaralı Bulgaristan’ın doğusunda Varna şeh-
Türklerin Bulgaristan’dan Geçerken Yaşadığı Sıkıntılar
İlginç Resimler
8
Bulgaristan Türklerinin Sesi
S t r a t e j i k A n a l i z TİKA’dan Türkmenistan’a Atçılık Desteği Bu konuda TİKA ile Türkmen Alman politikacıdan ‘AB çöküyor’ uyarısı Atları Devlet Birliği arasında işAB’nin Alman Enerji Komiseri Oetbirliği protokolü imzalandı. Anlaşmayı, TİKA Başkanı Serdar Çam ile Türkmen Atları Devlet Birliği Başkanı Yazgeldi Annayev imzaladı. İmza töreninde, TİKA Türkmenistan Program Koordinatörü Zehra Altundağ, Türkiye’nin Aşkabat Büyükelçisi Şevki Mütevellioğlu, Türkmenistan’ın Ankara Büyükelçisi Ata Serdarov ve Türkmenistan Dışişleri Bakanlığı temsilcileri hazır bulundu. Söz konusu protokol kapsamında, Ahal Teke atlarının kayıt ve tescil işlemleri, DNA testleri, at hastalıklarının teşhisi, doping analizleri ile ulusal ve uluslararası at yarışmalarına katılımlarının sağlanması konularında gerekli eğitim programları ve organizasyonlar TİKA’nın katkılarıyla gerçekleştirilecek. Türkmenistan’da bulunan TİKA Başkanı Serdar Çam, geçtiğimiz gün Devlet Başkanı Gurbanguli Berdimuhamedov
tarafından kabul edilmişti. Berdimuhamedov, TİKA’nın Türkmenistan’da gerçekleştirdiği çalışmaları memnuniyet verici bulduklarını ve özellikle son dönemde daha aktif hale gelen TİKA-Türkmenistan ilişkilerine atfen kadimi Mari vilayetinde yürütülecek
DENİZLİ VE ÇEVRESİNDE TESPİT ETTĞİM DÜNYA ÜZERİNDEKİ KARŞILAŞTIRMALI KAYA ÇİZİMLERİ
Yaklaşık Denizli’de beş yıldır doğa Türk kültür varlıklarının dünya üzerindeki yürüyüşlerinde,keşif ve araştırma gezile- karşılaştırmalı bezerliklerini ortaya koydurinde karşılaştıgım kaya çizimlerinin ve gum çeşitli çizimlerin yer aldıgı fotoğraflar
tinger, AB’nin çok kötü durumda olduğunu ve acilen baştan ayağa yeniden yapılanmaya ihtiyacı bulunduğunu söyledi. AB Enerji Komiseri Alman muhafazakar politikacı Günther Oettinger, Avrupa Birliğindeki durumu değerlendirerek sert bir dille eleştirdi. ‘Bild’ gazetesinde yeralan habere göre Oettinger, Brüksel’de Belçika-LüksemburgAlmanya Ortak Ticaret Odasında yaptığı konuşmada, birçoklarının Avrupa’da herşeyin düzeleceğine inandığını, Brüksel’in gerçek kötü durumu hala farkedemediğini söyledi. Oettinger, Avrupa’nın ekonomik ve borç krizi ile mücadele etmek yerine, dünyanın kalan kısmını terbiye etmeye çalıştığını öne sürdü. Alman Hristiyan sosyal demokrat politikacı Oettinger, AB’ye bağlı Bulgaristan, Romanya ve İtalya’nın yönetilemez hale geldiklerini, ayrıca başta İngiltere olmak üzere birçok AB ülkesinde Birlik karşıtı hareketlerin artmasının endişe verici olduğunu belirtti. Oettinger konuşmasında Fransa’ya yüklenerek, Fransız hükümetini gerekli olan önlemler konusunda hiçbir hazırlık yapmamakla suçladı. Alman politikacı Fransa’nın Almanya’yı örnek alması gerektiğini, Alman Agende 2010’a benzer bir reform paketiyle emekli maaşlarını
azaltarak, emeklilik yaşını yükseltmesi gerektiğini savundu. Fransız devlet memuru sayısının da azaltılması gerektiğini ifade eden Oettinger, bu ülkede orta sınıfın bulunmadığını ve çok az yenilikçilik gösterildiğini kaydetti. Almanya konusundaki görüşlerini de belirten Oettinger, Alman ekonomisinin zirveye ulaştığını, daha fazla güçlenmeyeceğini söyledi. Bunun, hükümetin aileler için öngördüğü ‘terbiye parası’, işletmelerde kadın kontenjanı, asgari ücret ve ‘fracking’ adı verilen yeni metodla gaz çıkarılmasına hayır demek gibi yanlış önceliklerin peşinde olmasından kaynaklandığını iddia etti. Bu yüzden geçen yıllarda ‘Agenda 2010’ kapsamında ulaşılan başarıların ve rekabet gücünün bir kısmının tekrar kaybedilme tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu belirtti.
Bulgaristan Ulusal Radyosu’nun Yeni Genel Müdür Görevinde Bulgaristan Ulusal Radyosu’nun yeni genel müdürü Radoslav Yankulov bugün göreve başlıyor. Yankulov , BNR’nin “Horizont” programında uzun yıllar çalışan bir gazetecidir . Bunun yanısıra geçiş döneminde kurulan farklı özel radyolarda görev almıştır. Radoslav Yankulov Elektronik Medya Konseyi’nde programların modernleşmesini ve BNR’nin bazı radyo istasyonlarının yeniden düzenlenmesini teklif etti.
İngiltere’deki Müslümanlardan insanlık dersi İngiltere’deki Müslümanlar, kendilerini protesto eden “ırkçı” gruplara hoşgörülerini göstermek için onlara “çay ve bisküvi” ikramında bulundu
Ümit ŞIRACI tarafından yayınlandı
Polisler Yolcu Uçağını Urganla Çektiler
Polisler Yolcu Uçağı Çekti Londra Metropolitan Polisi New York'ta bulunan JFK Havalimanı'nda düzenlenen geleneksel 'Uçak Çekme' yarışmalarına katıldı.Londra Metropolitan Polis Teşkilatı, British Airways çalışanları ve Jetblue Airways Şirketi çalışanları bir Airbus A320'yi 30 metre çekmek için yarıştılar. Yarıştan elde edilecek gelir kanserle mücadele eden 'Joining Against Cancer in Kids' isimli vakfa bağışlanacak.
Başta İngiltere olmak üzere Avrupa’da Müslümanlara karşı giderek artan şiddetin karşısında Müslüman toplumlar tedirgin. Bugün de İngiltere’de ırkçı bir grup İngiliz, Müslümanları protesto etmek için cami önünde toplandı; ancak Müslümanlardan hiç beklemedikleri bir tepki aldılar. İngiltere’nin York kentinde bir caminin önünde protesto düzenleyen aşırı sağcı göstericilere Müslümanlar, çay ve bisküvi ikram etti. Guardian gazetesinin haberine göre, başkent Londra’nın Woolwich semtinde İngiliz asker Lee Rigby’nin geçen hafta öldürülmesini protesto etmek için York Camisi’nin önünde toplanan az sayıdaki İngiliz Savunma Ligi (EDL) üyesi, hiç beklemediği bir sürprizle karşılaştı. Camide bulunan Müslümanlar, ellerinde İngiliz bayraklarıyla protesto gösterisi yapan aşırı sağcılara çay ve bisküvi ikram etti. Önce protestolarına devam eden ancak daha sonra daveti kabul eden göstericiler, Müslümanlarla futbol maçı da oynadı. Protestoculardan Leanne Staven, camiye sorun çıkarmaya gelmediklerini belirterek, “Bazı şeyleri söylememiz gerekiyor. Endişeleri olan beyaz İngilizler özgürce düşüncelerini ifade edemiyor” dedi. York Üniversitesi öğretim üyesi Muhammed El-Gomati, olayla ilgili yaptığı değerlendirmede, “Diyalog kurma olasılığı var. EDL bile konuşmaya başladı ve şiddet içeren aşırıcılığın yanlış olduğu konusunda hemfikiriz” diye konuştu.
York Camisi’nin imamı İsmail Miah, bir-iki kişinin yaptığından tüm Müslüman toplumunun sorumlu tutulamayacağını vurgulayarak, Londra’daki olayın İslami açıdan kabul edilemeyeceğinin altını çizdi. Kraliyet Topçu Birliği’nde görev yapan Rigby, çarşamba günü uğradığı saldırının ardından olay yerinde hayatını kaybetmişti. Olaydan hemen sonra Fransa ziyaretini yarıda kesen ve Londra’da güvenlik toplantısına katılan İngiltere Başbakanı David Cameron, olayı “İslam’a ihanet” olarak değerlendirmişti. Saldırı sonrasında olay yerinden ayrılmayan ve polisi bekleyen zanlılar Adebolajo ve Adebowale, güvenlik birimleri tarafından etkisiz hale getirilmişti.
ABD’de Türk Yürüyüşünden Bulgaristan Türkleri Dernek Bu da Yürümeyen Merdiven Başkanı Sn.Alatin GÖKAY
Bulgaristan Türklerinin Sesi Bulgaristan’da Hükümet Ortakları
B S P - D P S - ATA K A
Siyasetçilere güven kaybının yaşandığ bir dönemde sorumluluk alan Oreşarski’yi tebrik eden Plevneliev, hükümetin enerji, sosyal yardımlar ve gelirler alanında, demografik sorunları çözme adına atacağı adımların vatandaşlar tarafından yakından takip edileceğini belirtti. Oreşarski, görşmeye Bulgar Sosyalist Partisi Başkanı Sergey Stanişev ile birlikte geldi. İkilinin aynı renk takım elbise ve kravatlı olması dikkat çekti. Görüşme sonrası Plevneliev, teklif edilen hükümetin onaylanması için parlamentoya kabine tasarısını sunan kararnameyi imzaladı. Hükümet, yarın mecliste güvenoyuna sunulacak.
YENİ
KABİNE
-
2013
Başbakan – Plamen Oreşarski Maliye Bakanı – Petır Çobanov Ekonomi ve Enerji Bakanı - Dragomir Stoynev Ulaştırma Bakanı – Danail Papazov Tarım Bakanı – Dimitır Grekov Kültür Bakanı - Petır Stoyanoviç Sağlık Bakanı – Tanya Andreeva İçişleri Bakanı – Tsvetlin Yovçev Savunma Bakanı – Angel Naydenov Dışişleri Bakanı – Kristiyan Vigenin Çevre Bakanı– İskra Mihaylova Spor Bakanı - Mariyana Georgieva-Bençeva Eğitim ve Bilim Bakanı – Aneliya Klisarova Çalışma ve Sosyal İşler Bakanı – Hasan Ademov Yatırım Tasarlama Bakanı – Prof.İvan Danov Bölgesel Kalkınma Bakanı – Desislava Terzieva BaşbakanYardımcısıveAdaletBakanı–ZinaidaZlatanova
Yunanistan’da ‘drahmi’ partisi kuruldu
Türkiye’de ilk kez organik atıklardan, yanmaz, yalıtımı güçlü, su geçirmez malzeme ürettiler. Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Orman Fakültesi Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Hakkı Alma başkanlığındaki araştırma ekibi çalışmalarını sürdürüyor. Türkiye’de ilk kez organik atıklardan, yanmaz, yalıtımı güçlü, su geçirmez malzeme ürettiler. Yeni malzeme, organik atık olan odun talaşı, buğday sapı, mısır sapı gibi zirai ve ormansal atıkların suyu çıkartılarak ve bor maddesi kullanılarak üretiliyor. Odun suyundan üretilen bu maddenin kırk elli yıl ömür biçilen petrol yataklarına alternatif olması bekleniyor. Emsallerine göre yüzde 30-35 daha az maliyeti olan ve dışarıdan yalıtım ve ambalaj malzemesi olarak kullanılan ürün, ithalleri geride bırakacağa benziyor. Yanmama özelliği de taşıyan organik ürün bir bina yalıtımı için en uygun ürünlerden. PETROL ÜRÜNLERİNDEN DAHA KULLANIŞLI Günümüzde üretilen yalıtım malzemelerinin hammaddesi petrol. Haliyle bu ürünlerin doğaya verdikleri zarar ol-
dukça fazla. Ayrıca yanıcı madde oldukları için birçok konuda risk taşıyor. Üretimi yapılan yeni malzemede ozon tabakasına zarar veren katkı maddeleri de kullanılmıyor. Aynı zamanda bu üretimde atık maddelerin işlenerek günlük hayatta kullanılması sağlanıyor. Sadece Japonya 15 yıl önce odundan buna benzer bir ürün üretmiş ve Amerika başta olmak üzere birçok ülkeye bunu ihraç ediyor. Araştırma tamamlandıktan sonra bu maddenin, girişimcilerin talebi doğrultusundaarzedilmeyehazırolduğubildiriliyor.
nel Müdürü Görgün Taner’i sanat danışmanı olarak belirledi İstanbul Kültür Sanat Vakfı Genel Müdürü Görgün Taner, Avrupa Kültür Vakfı (European Cultural Foundation) Yönetim Kurulu Başkanı olarak seçildi. 2006 yılında Avrupa Kültür Vakfı’nın danışma kurulunda, 2007 yılında ise yönetim kurulunda yer alan Görgün Taner, 23 Mayıs tarihinde vakfın Amsterdam’daki merkezinde yapılan toplantı ile görevine atandı. Amsterdam’ın önümüzdeki yıllarda dünyanın önde gelen kültür ve sanat odaklarından biri olması için çalışan kent yönetimi, Taner’den bu yönde çalışmalar yapmasını istedi. Hazırlanacak raporun, Amsterdam’ın gelecek on yılını yönlendirmesi hedefleniyor. 2007 yılından bu yana Avrupa Kültür Vakfı’nın Yönetim Kurulu Başkanlığı’nı yürüten Wolfgang Petritsch çalışmalarına Harvard Üniversitesi’nin Weat-
herhead Merkezi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde devam edecek. İKSV Genel Müdürü Görgün Taner ile birlikte yönetim kurulu üyeliğine ise Nike Jonah (İngiltere), Christophe de Voogd (Fransa) ve Maria Hlavajova (Slovakya) getirildi. 2002 yılından bu yana İKSV Genel Müdürlüğü’nü üstlenen Görgün Taner, halen İstanbul Bilgi Üniversitesi Kültür Yönetimi Bölümü’nde öğretim görevlisi ve İstanbul Modern yönetim kurulu üyesidir.
küçük törende çektikleri fotoğrafı ilk kez paylaştı Önümüzdeki günlerde ölümünün 50. yıl dönümünde Moskova’da anılacak olan büyük Türk şairi Nazım Hikmet’i tanıyan ve hayatta olan son arkadaşlarındanGeorgiyAnsimovPavlovic,ogünlerianlattı. Moskova’da yaşayan ve 1922 doğumlu olmasına rağmen halen üniversitelerde derslere giren, araba kullanan ve dinçliği ile parmak ısırttıran Profesör Georgiy Ansimov Pavlovic, ünlü şairin çok yakışıklı, etkileyici ve eşi ile birlikte müthiş bir çift olduklarını belirterek, “Çok çekici biri idi, çok çabuk kontak kurabilen birisiydi. İnsanlarla hemen kontak kuruyordu sanki eski bir tanıdığınız olup çıkıyordu, çekingen değildi. Elini uzatır, ‘Ben Nazım’ derdi. Siz adınızı söylerdiniz ve o esnada dost olurdunuz” dedi. Nazım Hikmet’in Türkiye ve Rusya’yı birbirine yakınlaştırdığını adeta iki ülke arasında bir köprü olduğunu da vurgulayan ünlü rejisör Ansimov Pavlovic, ünlü şairle bir piyesini sahnelemek için el sıkıştıkları ve o günkü küçük törende çektikleri fotoğrafı da ilk kez DHA ile paylaştı. Fotoğrafın hikâyesi Siyamend Kaçmaz’ın DHA’daki habe-
rine göre, Fotoğraf karesine yansıyan o anın 1962 yılında Nazım Hikmet ile Gorkova Caddesi üzerinde bulunan Aktörler Evi’nde buluştukları bir zamanda olduğunu söyleyen Ansimov, fotoğrafın hikayesini şöyle anlattı: “Biz Nazım Hikmet ile onun piyesinin sahnelenmesi üzerine anlaşmıştık. 1962 yılıydı ve Nazım, o zamanlarki Aktörler Evi’ne gelmişti. Ben 40 yaşında ve genç bir rejisördüm. Nazım’ı oraya ünlü tiyatro rejisörü Komissarjevskiy, arabası ile getirmişti. Ben onunla Komissarjevskiy aracılığıyla tanıştım çünkü ilk onlar tanışmış, buluşmuş. Komissarjevskiy, ona yardımcı olmuş. Komissarjevskiy, büyük bir rejisördü o da çok rahat kontak kurabilen bir insandı. Bu yüzden onlar birbirlerini bulmuşlar ve beni de tanıştırmıştı. Nazım Hikmet ile onun piyesinin sahnelenmesi üzerine anlaşmıştık. Nazım çok heyecanlanmıştı, çünkü ben genç bir rejisördüm ve benimle çalışmak Nazım’a çok ilginç gelmişti. Çünkü ben bizim 60’lılar diye adlandırdığımız gruptan geliyordum bunlardan Lubimov, Simonov, Rodzensky… Bütün herkes oradaydı. Biz de fotoğrafta gözüktüğü gibi elimizdeki kadehleri kaldırarak, ‘Bakın dostlar, biz anlaşma yaptık, yapacağımız bu iş için şimdi kadeh kaldırıyoruz’ anlamına gelen bu küçük kutlamayı yaptık. Bu fotoğrafta o anın ölümsüzleşmesi için çekildi.
Avrupa Kültür Vakfı Başkanı Görgün Taner oldu Amsterdam Belediyesi, İKSV Ge-
“Drahmi-Beş Yıldızlı Yunan Demokratik Hareketi” adı altında kurulan ve tüzüğü Yunanistan Yüksek Mahkemesi (Arios Pagos) tarafından onaylanan partinin ambleminde madeni 5 drahminin resmi bulunuyor. Kurucuları arasında tanınmış gazeteciyazar, üniversite profesörleri ve işadamlarının bulunduğu partiden yapılan açıklamada, temel hedefin, AB ve IMF temsilcileriyle mali yardım karşılığında imzalanan memorandumlar (yardım anlaşmaları) fesheProfesör Georgiy Ansimov Pavlovic, ünlü şairle dilerek, ülkenin eski para birimi drahmiye dönülmesinin sağlanması olduğu belirtildi. bir piyesini sahnelemek için el sıkıştıkları ve o günkü
Nazım Hikmet’in 50 yıl sonra ortaya çıkan fotoğrafı
I. Selim, bilinen adıyla Yavuz Sultan Selim, 9. Osmanlı padişahı, 74. İslam halifesi ve ilk Osmanlı halifesidir. Babası II. Bayezid, annesi Gülbahar Hatun, eşi Ayşe Hafsa Sultan’dır. Yavuz Sultan Selim, Kanuni Sultan Süleyman’ın babasıdır. Selim, tahta babası II. Bayezid’e karşı darbe yaparak çıkmıştır. Tahtı devraldığında 2.375.000 km2 olan Osmanlı topraklarını sekiz yıl gibi kısa bir sürede 2,5 kat büyütmüştür. Padişahlığı döneminde Anadolu’da birlik sağlanmıştır. Mısır Seferi sonucunda kutsal topraklar Osmanlı hakimiyetine girmiştir. 6 Temmuz 1517’de Kutsal Emanetler denilen ve aralarında Muhammed Peygamber’in hırkası, dişi, sancağı ve kılıcı da bulunan eşyaları, Hicaz’dan Yavuz Sultan Selim’e gönderilmiştir. Böylece 29 Ağustos 1516’da Hilafet Abbasi soyundan Osmanlı soyuna geçmiştir. Ayrıca devrin en önemli iki ticaret yolu olan İpek ve Baharat Yolu’nu ele geçiren Osmanlı, bu sayede doğu ticaret yollarını tamamen kontrolü altına almıştır.
9
Nafiye YILMAZ -Bulturk Dnt.Kurulu Baskanı
Nafiye YILMAZ
Pis Su 23 Yıldır Akıp Durulmadı! Seçimlerin ertesi günü Filibe’deyim (Plovdiv). Pazarda dolaşırken okul yıllarından tanıdığım, hatta bir süre Tıp Akademisi’nin öğrenci yurdunda komşu odalarda kaldığımız Kotse’ye rastladım. Doktorluk ona yakışmış, uzmanlık alıp Panagürişte Belediye Hastahanesi’nde Dahiliye Şefi olmuş. Onu havalı buldum, ama eski günlerin hatırına hemen kahveye davet etti. Cami yanındaki Roma kazılarının beyaz mermer teraslarındaki çiçek saksıları arasına yayılmış gölgelerden birine laflamaya oturduk. Kostadin eskiden de konuşkandı. Hemen politikaya daldı. Bir gün geri dönüp, oy kullandın mı? “Bir doktor, bir Türk aydını olarak hangi partiye oy verdin?” sorusunu şap diye yapıştırdı. “Bu defa pas geçtim. Önce oyumu hep Hak ve Özgürlükler Partisi’ne vermiştim. Bu defa düşüncelerim ağır bastı,” dememe kalmadı. “Sen, Gandi gibi düşünmeye başlamışsın, demek aklın başına geliyor,” diyerek daldı söze ve şöyle devam etti: “Haksızlığa sapıp bütün insanlara arkandan sürükleyeceğine, adaletli hareket etmişsin, başkalarını yanıtmaktansa tek başına kal, daha iyi!” “Öyle birşey işte,” diyerek cevap verdim. “Biliyormusun,” dedi, “siz Türklerin bizlerden daha derin düşünceli ve zeki olduğunuz kanısı bana alile kültürümden geçmiştir. Rahmetli babam Asenovgratlı Türklerle dostluk ederdi. Bana onlardan değerli hayat gerçekleri öğrendiğini, defalarca söylemiş, senin Türk arkadaşın var mı? diye sorduğu olmuştu. “Zekayı aklın yönettiğini” sizinkilerden Türklerden işittiğini anlatırdı.” Öyle ama ben bugün hala kendimi arıyorum. “Gören var mı!” diye sorsam, cevabın ne olur... “Bu sorunun cevabı zor, ama klasiklerden Victor Hügo’ya dönersek o şöyle demiştir:’Bir insanı uygarlaştırmaya karar verirseniz, işe ninesinden başlayınız!” Çok güzel demiş de, sen işin içinden çıktın, öyle mi? Tebrik ederim! Biz Türklerin özünde, hayat merdivenlerini çıkarkan insanlara iyi davranma, herkesle iyi olma anlayışı var, çünkü biz inerken aynı insanlara rastlayacağımızı biliriz. Ne yazık ki, 23 yıldan beri bulanık bir ortam içindeyiz. Pis su akıp durulmadı! Huzursuzum...” “Vaktin varsa sana bir vampir fare hikâyesi anlatayım, belki çağrışım uyandırır ve gözün açılır”, dedi. Komşu masalara göz gezdirdi. Sohpetimize kulak misafiri sanki yoktu. “Biz meslektaşız, sen de benim gibi hasta bir toplumun hasta sakinlerini tedavi etmeye çalışan birisin. Çok kitap okuduk. Okunacak en büyük kitabın insan olduğunu öğrendik. Bir insan ölmezden önce defalarca ölüyor ve ben şimdi sana, bunun bizim ortamda nasıl gerçekleştiğini kısaca bir fare öyküsüyle anlatacağım. Bu hikâyeye inanıyorum. Birçok gerçekle örtüşüyor. Adı: NE BERZERLİK.” “Genelde eski gemiciler bilir. Eskiden gemilerdeki fareleri yok etmek için İngiliz gemilerinde uygulanan bir metottur bu. Bizde ise, gizli istihbarat (DS) aynı yöntemi Türk yurttaşlara uygulamıştır. Bir fareyi yakalayıp boş bir tenekeye koyarlar ve günlerce aç bırakırlar. Hani sizin Ahmet Doğan’ı sahte mahkeme kararıyla ölüm hücresine attıkları misali... Sonra bir gün yakaladıkları küçük bir fareyi tenekedeki farenin yanına koyarlar. Günlerce aç kalmış olan fare, bu fareyi yer. A. Doğan’ın hapishanedeki savaşçıları ele verdiği gibi... Sonra bir fare daha kemirtip, bir fare daha yedirip yamyam bir fare elde ederler. Yönettiği davaya ihanet eden acımasızca kadro kıyımı yapan likidatör lider örneği... Kapalı fare artık iyice semizlenmiş ve kuvvetlenmiş olur. Sonra onu geminin içine salarlar. A. Doğan’ı HÖH/DPS Başkanlığına getirdikleri gibi... Ortada böbürlenerek gezen güçlü, kuvvetli bir yamyam fare dolaşır ve rahatlıkla diğer farelerin yanına sokulur, yakaladığını yer. A. Doğan’ın hak ve özgürlük davasına gerçekten gönül vermiş demokrasi savaşçılarını HÖH’ten atıp Bulgaristan’dan kovdurduğu, hayatlarını zehir ettiği gibi... Böylece gemi farelerden temizlenir. HÖH de gerçek direnişçi yurtseverlerden böyle temizlenmedi mi?” Bunu tüm Türkler bir düşünsünler? Devamı Gelecek Sayıda
10
Bulgaristan Türklerinin Sesi
Ortak Enerji Piyasası Avrupa Ekono- M e v s i m l i k istihdam işsizliği azaltıyor misinin Rekabet Gücünü Artıracak İlkbahar ve yaz geldi mi işsizAB’nin gaz ithaline olan bağımlılığı ve de ABD’nde yaşanan kaya gazı devrimi, Avrupa ülkelerini ortak iç enerji piyasasının oluşturulmasına ivme kazandırmaya mecbur etti. Böylece sadece Avrupa ekonomisinin rekabet gücünü kaybetmesinin önlenmesi değil, tüketicilere yıllık toplam 15 milyar avroluk tasarrufun da sağlanması hedefleniyor. Bundan sayılı günler önce Brüksel’de yapılan olağan dışı Avrupa Konseyi zirvesinin sebebi de aslında bu oldu. Toplantıya katılan Bulgaristan Cumhurbaşkanı Rosen Plevneliev, “Avrupa enerji piyasasının 2014 yılının sonuna kadar tamamı ile entegre olacağını, 2015 yılının sonuna kadar ise tamamen bağlı olacağını” açıkladı. Cumhurbaşkanı bu süreler içinde Bulgaristan gibi enerji açısından en dışlanmış olan ülkelerin de interkonektörler, her çeşit enerji bağlantıları, kuralların eşitleştirilmesi, ortak enerji borsaları ve liberalizasyon yolu ile ortak piyasasını birer parçası haline gelecekleri yorumunda bulundu. Avrupa enerji çevrelerinde tekrar kaya gazından söz edilmeye başladı, ancak kaya gazı istihsalinin elektrik fiyatını hızla aşağı çektiği ABD’de yaşanan fiyat devriminden sonra bu konuda artık daha yumuşak tavır izleniyor. Avrupa Konseyi Başkanı Herman Van Rompoy “Kaya gazı bir dizi Avrupa ülkesinde enerji karışımının bir parçası olabilir” dedi. Bu konu, çevre sağlığı bakımından Avrupalılar için ne kadar hassas bir konu olsa da analistler, bu kapının tekrar açılacağı görüşündedir. Kaya gazı konusunun ülkemizde tekrar gündeme gelip gelmeyeceğini önümüzdeki dönemde göreceğiz. Çünkü ülkemizde bulunan kaya gazı yataklarına çevreci örgütlerin baskısı ile moratoryum getirildi. AvrupaKomisyonuBaşkanıJoseManuelBarroso’nun özel bir raporunda düzenleme organlarının serbest piyasaya mani olduğu belirtilmektedir. Çünkü AB üyesi olan ayrı ayrı ülkeler arasında rekabetçi olmayan fiyat farkları vardır. Eğer bu farklılıklar giderilirse toptan doğalgaz fiyatının yüzde 10’luk bölümü tasarruf edilecek. Raporda yenilenebilir enerji kaynaklarından üretilen enerjinin payı büyük olunca üretim güçlerinin münasip olup olmaması konusunun gündemde olduğu belirtiliyor. Yeşil enerji konusu aslında son aylarda Bulgaristan’da büyük tartışmalara yol açan konu oldu. Geçici hükümet başbakanı Marin Raykov bundan sayılı günler önce şu açıklamada bulundu: “Enerji sistemi, yanlış fiyat oluşumdan dolayı mali iflasın eşiğindeydi, çünkü enerji düzenleme organı, üretilen enerji miktarının fedalarca altında kalan yenilenebilir enerjinin alımını planlamıştır. 1 Temmuz 2012 tarihi itibari ile elektrik fiyatına getirilen yüzde 13’lük zamma rağmen büyük sayıda yeni yeşil santrallerin dahil edilmesinden dolayı Ulusal Elektrik Kurumu NEK’in yeşil enerjiye tahsis edilen parası yetmiyor. Yeni güneş ve rüzgar santrallerinin dahil edilmesinden dolayı Bulgaristan’ın enerji sisteminde 220 milyon levalık bir açık vardır. Öte yandan Enerji ve Su Düzenleme Devlet Komisyonu tarafından yapılan açıklamada “Yenilenebilir kaynaktan elektrik üretenlerin enerji şebekesine giz-
lice ve çok hızlı şekilde dahil edildi” dendi. Çünkü iki ay gibi kısa bir süre içinde aslında 2020 yılına kadar ulaşılması gereken rakam olan 600 megawat fotovoltaik, dahil edildi. Komisyon yetkikileri şu değerlendirmelerde bulundular: “Yeşil enerjiye hayır diyen yok, ama Bulgaristan’ın Avrupa’da en yeşil enerji sistemine sahip bir ülke olmasını gerektiren bir şey de yoktur ”. 1 Temmuz tarihi itibari ile elektrik fiyatına yüzde 16 oranında zam getirilmesi bekleniyorsa da enerji uzmanları sektörde mevcut yedeklerden yararlanılması yolu ile fiyatın aynı seviyede kalmasını sağlamaya çalışıyorlar. AB raporunda AB’nin gaz bağımlılığının yüzde 80’i bulabileceği ve bazı devletlerin tek bir Rus tedarikçisine ve tek bir güzergaha bel bağlamakta oldukları yönünde uyarılıyor ve “Bazı üye ülkeler AB’nin diğer devletleri ile etkili olmayan altyapı bağlantılarından dolayı kendilerini enerji adaları olarak hissediyorlar” deniliyor. Brüksel yetkilileri, fiyatların ve tedarik güvenliğinin artırılması konusunun özellikle Rus enerji devi “Gazprom” şirketine bel bağlayan Doğu Avrupa ülkeleri açısından çok önemli olduğunun altını çiziyorlar. Aslına bakarsak ülkemiz Bulgaristan’ın durumu da böyle, çünkü bizdeki tek gaz tedarikçisi tekel olan bu Rus şirketidir. Gaz ithalatının yüzde 100’ü Gazprom şirketinden yapılıyor, şirket ayrıca iç piyasanın yüzde yaklaşık 90’lık payını da elinde tutuyor. Geri kalan gaz miktarları ise yerli istihsal ile sağlanıyor. Bulgaristan’ın hedefi, yerli üretimin artırılması olduğu için Karadeniz’in kıta sahanlığında yeni yataklar araştırılıyor. Ayrıca gaz nakil sistemlerinin Yunanistan, Türkiye, Sırbistan, Makedonya ve Romanya sistemleri ile bağlanması yönünde yoğun çabalar sarfediliyor. “Nabucco” gaz nakil hattının kurulması da ileri safhadadır. Boru hattı Azeri gazını bölge ülkelerine ulaştıracak ve Avusturya’ya kadar devam edecek. Bütün bu planlar gerçek olana ve Avrupa’nın bürokrasi makinası harekete geçene kadar Rusya’nın saldırgan enerji politikası Avrupa’nın enerji sisteminde gittikçe çok alanı eline geçirecek. Oysa şu anda Avrupa, mavi yakıtının yaklaşık yüzde 60’lık bölümünü diğer ülkelerden ithal ediyor.
Marmaris Turizm İstanbul Otogar
lerin iş bulma olanakları artıyor. Yurt içinde ve diğer Avrupa ülkelerinde turizm ile tarımda mevcut mevsimlik çalışmalar birkaç ay için olsa da epey yeni işyerleri sağlıyor. Talep edilen meslekler arasında çilek ve tütün toplanması, otellerde resepsiyonist, aşçı, garson, otellerde oda temizlikçileri, inşaatçılar yer alıyor. Bu istihdam olanakları genellikle İstihdam Ajansı tarafından düzenlenen iş borsalarında öneriliyor. Ajansın yurt dışında iş sağlamak amacıyla düzenlediği uluslararası iş borsalarında yabancı işverenler adaylarla karşılaşıyor, iş nitelikleri ile yabancı dil bilgilerine değerlendirme yapıyorlar. Bulgaristan İstihdam Ajansı, kısa adı EURES olan Avrupa İstihdam Hizmetleri ağının bir üyesidir. En düşük ücretler verilen alanlarda bile alınan ücret bizdekinden daha yüksek olduğundan mevsimik iş adaylarının sayısı az değil. Bulgaristan İstihdam Ajansı’nın verilerine göre ülkemizde Nisan ayında iş ve işçi bulma bürolarına kayıtlı işsizlerin oranı % 11.6’dır.Milli istatistiğe göre ise yılın ilk çeyreğindeki düzeyi % 13.8’dir ve bu rakama iş bürolarına kayıtlı olmayan sürekli işsizler de giriyor. Bu durumda mevsimlik de olsa mevcut her çalışma olanağı değerlendirilmelidir. İstihdam Ajansı sadece Mayıs ayında iş arayanlar ve 118 şirketin katılımı ile gerçekleştirilen 8 iş borsasında aracılık yapmıştır. Ülkemizdeki mevsimlik işler için barman, aşçı, oda temizlikçileri, aşçı yardımcıları, inşaat işçileri aranır. Verilen iyi ücretten dolayı diğer Avrupa ülkelerindeki mevsimlik çalışmalara daha büyük ilgi gösteriliyor İstihdam Ajansı’nda EURES işletmecisi olan Slavka Radeva bu konuda şunları anlattı: “Turizmde en çok mevsimlik işçinin gönderildiği devletler Almanya ve Avusturya’dır. Tarıma gelince İspanya işverenleri temel partnerimizdir. Ayrıca Danimarka’dan ve daha az da olsa Finlandiya’dan da iş taleplerimiz var. Mevsimlik işler genellikle turizm ve tarımdadır.Turizm sektöründe aşçı, garson, resepsiyonist, oda temizlikçileri aranır. Tarımda İspanya’da çilek, Danimarka’da ise sebze ve meyve toplayanlar aranır. Finlandiya’da bir çiftlikte de çe-
şitli iş olanakları ile ilgili bir öneri almıştık.” Slavka Dimitrova’nın belirttiği gibi, Haziran 2012 ile Mayıs 2013 arasındaki dönemde 700’den fazla kişi İspanya’ya çilek toplamaya gitimiştir. Kış sezonunda 60’ı aşkın kişi Avusturya’da turizm sektöründe çalışmıştır. Yaklaşık 150 kişi Almanya’da bir restoran zincirinde çalışıyor. Dobriç’te düzenlenen iş borsasına katılan Alman turizmcileri bu yılki mevsimlik çalışmalar için elemanlar seçmiştir. Şansını denemek isteyenlerin mevsimlik işlerle ilgili ne gibi bilgileri olması gerek? Bayan Slavka Radeva bu konuda şunları belirtti: “Turizm sektöründen işverenlerin talepleri nitelikli, yabancı dil kullanan elemanlarla ilgilidir.Yapılan mülakatlarda adayların iş tecrübesini teşhir eden belgeler sunulur, görüşmeler İngilizce, İspanyolca, Almancada gerçekleştirilir.Aşçı ve garsonlar aranırken ve meslek öğretimi gerektirilmediğinde adayları önceden elemeye tabi tutuyoruz. Adaylar mülakata davet edilmeden önce yabancı dil bilgileri yoklanır. Tarımdaki mevsimlik çalışmalara gelince değişik devletlerin iş önerilerinde yine farklılıklar mevcuttur. Danimarka ve Finlandiya’da işverenlerle iletişim kurmak için yabancı dil bilinmesi gerektiriliyor. İspanya iş önerilerinde İspanyolcanın bilinmesi gerektirilmiyor. Danimarka’daki işler için genellikle gençler tercih edilir.Çünkü onlar orada çadırlarda kalırlar. Orada bütün Avrupadan gençler toplanır. Sabahın erken saatlerinden öğleye kadar çalışılır ve bundan sonraki boş zaman beraber geçirilerek kültürlerarası temaslara büyük önem verilir. Buna bağlı olarak gençlerden İngilizceyi bilmeleri istenir.”
Bankalarla Anlaşmalıyız
0212 658 20 65
A.Halide ÜMİTFER Diş Hekimi
Marmaris Turizm - 0212 658 20 65 500 Evler - 0531 450-46-85
Tel: 0212 556 45 30
Adres: Çalışlar İncirli, Ömür sk.No.1/1 Bahçelievler/
Bulgaristan Türklerinin Sesi 11
T İ K A
Alparslan’ın Mezarını Arıyor
Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı, Anadolu’nun kapılarını Türklere açan Büyük Selçuklu Devleti hükümdarı Sultan Alparslan’ın mezar yerinin bulunması için başlattığı çalışmalara hız verdi. Türkmenistan’ın tarihi Merv bölgesinde olduğu tahmin edilen mezar yeri için Türkiye ile Türkmenistan arasında yapılacak protokolde son aşamaya gelindi. Saha çalışmasına ise üç ay içerisinde başlanacak. Sultan Alparslan’ın mezar yerinin bulunması konusu, Türkmenistan Devlet Başkanı Gurbanguli Berdimuhamedov’un 29 Şubat 2012’deki Türkiye ziyareti sırasında gündeme gelmiş, Türkmenistan tarafından konuyla ilgili ortak çalışma yapılması yönünde talep iletilmişti. Bu talebin ardından harekete geçen Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı, mezar yerinin bulunması için çalışmalarını yoğunlaştırdı. TİKA Orta Asya ve Kafkaslar Dairesi Başkanı Ali Özgün Öztürk, TİKA’nın Türkmenistan’da farklı bölgelerde restorasyon çalışmaları yaptığını ve çalışmalarda büyük başarı sağladıklarını söyledi. Sultan Sancar Türbesi’nin restorasyonunu yaptıkları zaman Berdimuhamedov’un da restorasyon heyetinde olduğuna dikkat çeken TİKA Orta Asya ve Kafkaslar Dairesi Başkanı Öztürk, “Türkiye’nin restorasyon konusundaki başarısını yakinen gördüğü için cumhurbaşkanı olduktan sonra da sayın cumhurbaşkanımızdan Sultan Alparslan’ın mezar yeriyle ilgili talepleri oldu” dedi. TİKA Başkanı Serdar Çam’ın Türkmenistan ziyareti sırasında, Türkmenistan Devlet Başkan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Raşid Meredov ile yaptığı görüşmede de konunun yeniden gündeme geldiğini belirten TİKA Orta Asya ve Kafkaslar Dairesi Başkanı Öztürk, görüşmenin ardından protokol hazırladıklarını ve bu yöndeki çalışmalara hız verdiklerini bildirdi. Protokolün imza aşamasına geldiğini dile getiren TİKA Orta Asya ve Kafkaslar Dairesi Başkanı Öztürk, Türkmenistan tarafının da protokolle ilgili son çalışmalarını yaptığını belirtti. Çalışmada önceliklerinin mezar yerini tespit etmek olduğunu belirten TİKAOrtaAsya ve Kafkaslar Dairesi Başkanı Öztürk, her iki tarafın da arkeolog, tarihçi ve mimarlardan oluşan 3 ya da 4 kişilik birer ekip kuracağını ve bu heyetin çalışmalarına çok yakın bir zamanda başlayacağını açıkladı. Kazılar öncesi yeraltını görüntüleyen teknolojik imkânlardan yararlanacaklarını bildiren TİKA Orta Asya ve Kafkaslar Dairesi Başkanı Öztürk, “Tarihi Merv bölgesinde bilim adamlarının yer belirlemesinin ardından kazılar başlayacak. Selçuklu tarihinde hükümdarların bir takım eşyalarla gömüldüğünü biliyoruz. Bu eşyalar da kazı sırasında sinyal verecek ve işimizi kolaylaştıracak. Saha çalışmalarına önümüzdeki 3 ay içinde başlamasını bekliyoruz” diye konuştu. Çalışmaları Büyük Selçuklu Devleti’nin başkenti ve İpek Yolu güzergahında bulunan tarihi Merv bölgesinde yoğunlaştıracaklarını ifade eden TİKAOrtaAsya ve Kafkaslar Dairesi Başkanı Öztürk, mezar yerinin aranacağı alanın çok büyük bir arazi olmadığına işaret etti. TİKA Orta Asya ve Kafkaslar Dairesi Başkanı Öztürk, mezar yerinin bulunmasının ardından Sultan Alparslan için bir de anıt mezar yaptırmak istediklerini, mezar yeri dışında bölgede bulunan diğer tarihi eserleri de gün yüzüne çıkarmak istediklerini vurguladı. TİKA Orta Asya ve Kafkaslar Dairesi Başkanı Öztürk, Sultan Alparslan’ın mezarının bulunmasının, Türkiye ile Türkmenistan arasındaki ilişkilerin daha da gelişmesi için büyük bir fırsat olacağını sözlerine ekledi. Murat ULUTURK
‘Beyoğlu Edebiyat Matineleri’ sezonu Seyhan ÖZGÜR Sabahattin Ali’yle kapatacak HÖH Bizi Yapı Kredi Kültür Merkezi’nin dü20.yy’dan 21.
zenlediği ve bir Beyoğlu klasiğine dönüşen ‘Beyoğlu Edebiyat Matineleri’ sezonun kapanışını Türk edebiyatının büyük isimlerinden Sabahattin Ali’ye ayırıyor. 41 yaşında öldürülene kadar hikâye, roman ve şiirleriyle Türk edebiyatında derin izler bırakan Sabahattin Ali’nin serüveni “Yazarın Gayriresmi Portresi” başlıklı matinede ele alınacak. Etkinlikte Sabahattin Ali’nin piyanist kızı Filiz Ali de bir konuşma yapacak. Yapı Kredi Kültür Merkezi ‘Beyoğlu Edebiyat Matineleri’ kapsamındaki edebiyat söyleşilerine devam ediyor. Her ay, ayın son Çarşamba’sı gerçekleştirilen ‘Yazarın Gayriresmi Portresi’ adlı söyleşi dizisinde gazeteci-yazar Sibel Oral ve Elif Tanrıyar Amin Maalouf’tan, Janet Frame’e, Mehmet Erte’den Ian McEwan’a kadar edebiyat dünyasından yerli ve yabancı pek çok ismi konu ediyor. “Yazarın Gayriresmi Portresi“ bu sezonun kapanışını Türkiye edebiyatının narin kalemi Sabahattin Ali’ye ayırıyor. Kızı Filiz Ali’nin de konuşmacı olarak yer alacağı söyleşi, Kuyucaklı Yusuf’tan Kürk Man-
tolu Madonna’ya, Hanende Melek’ten şiirlerine varıncaya dek, Türk insanının duygusal coğrafyasını en iyi anlayan ve anlatan Sabahattin Ali’nin hayatına hüzünlü ve meraklı bir bakış vaat ediyor. Filiz Ali’nin babası Sabahattin Ali’yi anlatacağı Sibel Oral ve Elif Tanrıyar moderatörlüğündeki söyleşi 29 Mayıs Çarşamba günü, saat 18.30’da, ANAMED’de (Koç Üniversitesi Anadolu Medeniyetleri Araştırma Merkezi) gerçekleşecek. Söyleşide bir de Nebil Özgentürk’ün değerli katkılarıyla özel bir film gösterimi ve Sabahattin Ali aile fotoğraflarına da yer verilecek.
Parlamentonun bugünkü oturumunda İstanbul’un fethi gündeme gelince söz isteyen ırkçı-faşist Altın Şafak partisinin milletvekili Hristos Pappas, “Yunan hükümetinin izlediği politika yüzünden Erdoğan paşanın ‘Yusufakileri’ (oğlanları) haline geldik. Yunan ırkının yegane temsilcisi Altın Şafak’tır. İstanbul’a mesajımız da şudur: Günün birinde döneceğiz ve bu dönüş daimi olacak” dedi. Pappas, “İstanbul’un kaybedilmesi için parlamentonun 1 dakikalık saygı duruşunda bulunması gerekirdi. Madem siz yapmıyorsunuz biz partimizin parlamento gruptoplantısındayapacağız”diyekonuştu. Oturuma katılan iktidar ortağı sosyalist PASOK milletvekilleri ise Pappas’ın “Yusufaki” gibi hakaret ifadelerinin tutanaklardan çıkarılmasını istedi. Millet-
vekilleri, “Kimseden vatanseverlik dersi almayı kabul etmiyoruz” diye bağırdı. Hristos Pappas, Yunanların Osmanlı’ya karşı isyanının 192’nci yıldönümü olan 25 Mart’ta da Türk dizilerini yayınlayan Mega televizyonunun binasının kapısına çişini yapmıştı.
İngiltere’nin başkenti Londra’da bir askerin sokak ortasında katledilmesinin ardından ülkedeki Müslümanları protesto etmek için York kentindeki bir cami önünde gösteri düzenleyen aşırı sağcı ve ırkçı İngiliz Defans Ligi (EDL) üyeleri, cami yetkilileri kendilerini çay ve pasta ile karşılayınca ne yapacaklarını şaşırdı. Cami önünde kendilerine sunulan ikramı bir süre görmezden gelip slogan atan kalabalık daha sonra Müslümanlarla pasta yemeyi kabul etti, ardından da camideki Müslüman gençlerle futbol oynadı. Müslümanlarla pasta yiyen EDL üyelerinden Leanne Staven, “Camiye sorun çıkarmaya gelmedim. Sadece beyaz İngilizlerin artık sesini çıkarmasının vaktinin geldiğini düşünüyorum. Woolwich’te olanlar da artık insanların aşırı İslamcı öğretilerden korunması gerektiğini bir kez daha gösterdi” diye konuştu. Olayla ilgili Guardian gazetesine konuşan York Üniversitesi’nden akademisyen Muhammed el Gomati, “Diyalog mümkün. Buraya bağırıp çağırmaya gelen EDL üyeleri bile oturup konuşmayı kabul etti. Konuşunca da aslında Müslümanlarla benzer şeyleri savunduklarını iki tarafın da
aşırılığa karşı olduğunu gördüler. Buradan başlamak gerek. Kim bilir belki EDL de bizi bir etkinliğe davet eder ve Müslüman cemaati bu teklifi kabul edecek yüce gönüllülüğü gösterir” dedi. York Camisi İmamı İsmail Miah ise, “İslam çatısı altında çok farklı politikalara inanan çok farklı kesimler var. Kimisi demokrat, kimisi solcu, kimisi aşırı sağcı... Londra’daki saldırıyı gerçekleştirenler bunu kendi inandıkları nedenler yüzünden yaptı ancak bu nedenlerin ve o saldırının İslam’da yeri yok” ifadesini kullandı.
Yüzyıla Taşıyamadı -3-
Yunanistan’da İstanbul’un fethi kavgası
Camidekiler İngiliz Irkçıları Sürpriz Yaptıdı
Devamı HÖH, Müslüman-Türk halkının seçim desteğini defalarca alsa da, yeni bir medeniyete yelken açamadı. Müslüman-Türk halkının taleplerini okuyamadı. “Sefiller” uyanırlar ve cahilliğimizi görürler diye onlardan korktu. Korkunun ölüme faydası yok kelemesini öğrenmemişti. Hükümet ortaklıklarını ve AB üyeliğini “sefiller”den oy aldığı kitleden yana kullanamadı. İnsanlarımızın coşkulu atılımlarını kucaklayamadı. Bu arada daha önce elde edilen maddi ve manevi edinimlerimizi de tamamen yitirdik. İşsiz ve aç dilenen kardeşlerimizin Jan Valjan’dan farkı ne? Son fırsatlar da budandı. Ekonomide gruplaşıp tekelleşen HÖH eliti hepimize sırt çevirdi. Gözleri Batı’nın neoliberalleriyle ortaklıkta. Siz onları bilmezsiniz. Babaları köle olan zencilerin arasından sivrilip zenginleşen ve bugün artık Amerika’da holding sahibi, senatör v.s. Olan, neo-liberal politika yapan para babalarından medet ummak, mezarını kendin kazmak anlamına gelir. Onlar, AB ülkelerinde de egemen konumundadırlar. HÖH’ün 8. Kurultay raporunda A. Doğan “Azınlık hakları statüsünün düzenlenmesinde neo-liberallerden yardım isteyeceğini” beyan etti. Bu, ham hayal değil de, nedir? Bu İşin İçinde HÖH Eliti Parmağı Var. HÖH elitinin seyirci kaldığı yeni olay da şudur: Elektrik faturalarını ödeyemeyenlerin 2013 bahar isyanı, hükümeti devirdi. Varna gibi büyük şehirlerin Belediye Başkanları istifa etti. Meydanlar tepki alaylarına dar geliyor. Çaresiz “sefiller” kendilerini sokakta yakmaya başladı. Yeni tarihimizde böyle bir şahlanma görülmemişti. Bu dalga düşmezse nefretin seçim sandıklarında patlatması büyük olasılıktır. Eski politikacıların yetersizliği ortada. Başlayan 2013 seçim kampanyasında bu defa şiddet havası esmekte. Tahminlerde, HÖH-DPS partisi için sandalye ve prestij kaybı var. Türkler, Pomaklar ve tüm Müslümanlar değişiklik istiyor. Sizi zırhlı jipler koruyamaz. Victor Hugo’nun 1876 Nisan olaylarını tek yanlı okuduğu gibi, günümüz olaylarını gerçek nedenlerine inmeden yorumlayanlar var. HÖH yönetiminin bu defa dilini yutması, çare değil. Enerji politikasında sosyalistlerle birlikte olup Rusya’nın eski egemenliğinden yana çıkan HÖH yönetimi şaşırmış durumdadır. “Kozloduy”da 4 atom reaktörünün kapanmasından, seçmenlerin “Belene Atom Santrali”ne hayır demesinden, “Burgas Aleksandropolis Petrol Boru Hattı” dosyasını Meclisin kapamasından sonra, Rus enerji babalarıyla villalarda yapılan hesapların çarşıya uymadığı ortaya çıktı. Evlerinde ısınamayanlar sokaklara taştılar. Bu çöküşte Rus enerji babalarının hediye ettiği zırhlı jiplerle dolaşan HÖH -elitinin de parmağı var. Onlar “seffilerle” yüzleşmekden artık korkuyorlar. Dışarı kaçmak hiçbir dönem çare olmamış. 2012’de 125 bin Bulgar vatandaşı Almanya makamlarından sosyal yardım istedi. Dış yatırım olarak takdim ettiği paraların yarısı, işe giden gençlerimizin ailelerine su, elektrik havalesidir. Dış ülkelerde iş aramak son çare olmamalıdır. Taş yerinde ağırdır demiş atalarımız. Biz kendi geleceğimizi değiştirmek zorundayız. Bu da ancak sosyal ve politik yaşamda daha aktif bir durum almamızla mümkün olacaktır. Yenilenmemiz, daha yaşanası bir hayata uzanmamız da ancak bakış açımızı değiştirmekle münkün olacaktır. Bu değişiklikler şimdiki politik elitin sahneden inmesini zorunlu kılıyor. Çar’da, Stanışev’in sosyalistlerini de, Kostov’da, Kasimlerde, Ahmetlerde, Lütfülerde, SDS, Ataka faşistlerine de iş yok. Onların hepsi denendi. Aralarından bir işe yarayanı bulmak imkânsız. Onların derdi soymak, çarpmak, dolandırmaktır. Seçmen hepsini bu seçimlerde çöpe atmaya kararlıdır. Bulgaristan’da herkes uyandı, birleşiyor, çıkış yolları arıyor, değişiklik peşinde güç topluyor. Devam Gelecek Sayıda
12 ASİYE UMUT
K ı r Çiçekleri Annelerin kaderidir çocuklarının şımarıklık ve kaprislerini çekmek. “Ana yüreği bu” dayanamaz dedikleri türden. Her zorluğa katlanma durumları, yaradılıştan gelen bir sabır örneğidir.Babaların her türlü otorite kurma taktiklerinin en masum bozguncularıdır aynı zamanda. Her ne kadar babaların sevgisi ve ilgisi tam da olsa; annelerin yeri bambaşkadır. Konuşmaya başlandığında ilk sözcüktür ”anne” . İlklerin yaşandığı birçok konuda da ilk adımlar anneye atılır. İlk arkadaşları, ilk sevgilileri, ilk yaşanan heyecanları, aşkları, ilk gülücükler ve ilk gözyaşlarını ilk fark edendir. Yapılanheryaramazlıkvehaylazlıktaöncefırtınalarıkoparsa da; sığınılacak en güvenli limandır. Nereye de yelken açılsa, seferler uzun da sürse, dönüp dolaşıp yine oraya demir atılır. Açık denizlerin, karaya… Toprağın, suya özlemi gibidir anneye olan hasretler… Yaradılıştan gelen bir önemi vardır, Yaradanın özenerek yeryüzüne ve yaşama ilahi bir sunumudur. Kıymet bilinesi ve el üstünde tutulası bir değerdedir. Ezilse de, kolu kanadı kırılsa da; söz konusu evlatlar olunca ilahi bir güçle donatılmıştır… Yemez, yedirir. İçmez, içirir. Giymez, giydirir… Kır çiçekleri gibi doğal bir kokusu vardır. Dalından koparılsa bile; kokusunu kaybetmez… Anne kokusu hiçbir şeye benzemez. Her anne ve çocuk arasında özel bir bağ vardır. Daha çocukken farkettiğim bu anneliğin zaaflarını bende zaman zaman çok değerlendirmişimdir. Çok haşarı, dediğim dedik, bildiğim bildik bir çocuktum. Zaman zaman benim bu hırçınlıklarımdan çok çekmiştir annem… Çocukluk işte o zaman çok ta farkında olunamıyor. Akıl ve mantık ne kadar idrak etse de; tam anlamak anneliği tadınca netleşiyor. Hele ki ergenlik dönemlerinde ki eziyetleri düşünüyorum da… Çocukluktan geçiş aşamalarındaki tercihler ve annemle olan zevkler konusundaki çekişmelerimi hatırlıyorum. Bir bayram alışverişi için komşularımızla beraber İstanbul Mahmutpaşa’ya gitmiştik. Bana da kıyafet bakıyoruz. Benim renk ve model seçimim daha modern ve son çıkan tarzlara takılmış. Annem ise daha klasik ve hanım hanımcık çiçek desenli bir elbiseyi almak telaşında. Ben diretiyorum ille de benim beğendiğim. Annemin gözü tutmuyor bu yeni tarzı, hem de işine gelmiyor daha pahalı diye. Bir türlü uzlaşamıyoruz. Benim beğendiğim kıyafet poşete konuyor ama annem bir türlü ödemeyi yapmıyor… Değiştirip onun beğendiğini veriyorlar elime. Bir hırsla poşeti fırlatıyorum ortalık yere ve fırlıyorum sokağa… Koşar adımlarla tutturmuşum yokuştan yukarı doğru ağlayarak gidiyorum. Arkamdan komşu ablamız yetişti ve beni sakinleştirdi. Bir baktım annem benim seçtiğim kıyafeti almış söylene söylene geliyor. Sanıyorum ki herkesin buna benzer bir alışveriş anısı vardır… Her ne kadar zevkli seçimlere sahipsem de aynı zıtlaşmayı oğlumla ben de yaşıyorum. Aklıma bu anım geliyor ve biliyorum bu konuda netice ne olacak… Yaşamımızın kır çiçekleri olan annelerimizi soldurmayalım ve kokularını kaybetmeyelim diyerek, tüm annelerimize uzun ve sağlıklı yaşamlar diliyorum.
Bulgaristan Türklerinin Sesi
“Gavroş” derneği terkedilmiş çocuklara el uzatıyor Karadeniz’in Varna kentinde kimsesiz, terkedilmiş ve yetim çocuklara yardım eli uzatmaya meyilli yüzlerce insan var. Gavroş Derneğin kurucusu Penka Stoyanova Teknik Üniversitede doçent. Dışarıda dolaşırken Varna’de gece sokaklarda yatan çocukların görüp, etkilenir. Hatta onların sayısının yüksek oluşu da onu şaşırtır. Toplumun duyarlığına başvurarak, ihtiyacı olan afacanlara yardım etmek için kolları sıvarlar. Kimsesiz sokak çocuklarının toplandığı mekanları gezerler, onlara sandöviç ve yiyecekler götürür ve aileleri hakkında onlardan bilgi almaya çalışırlar. Böylece zamanla “Gavroş” derneğini kurma fikri oluşur. 1995 yılında Varna Belediyesine kayıtlarını yaptıran birlik, yine belediyenin girişimiyle eski bir çocuk yuvasını mesken edinir. “İvan Stançov adında eski bir diplomat ve şimdi Varna’da yaşayan bir vatandaş derneğe yardım eli uzatır. “Gavroş” derneği gönüllülerinden Mariya Prohaska İngiliz elçiliğinin yardımıyla yabancı gönüllüler bulundu. Bina yenilendi, bağışlar sayesinde bir ekip oluştu ve sokak çocuklara hizmet programı başladı. Bu çocuklar devletten hiçbir yardım almıyor. Birkaç yıl önce Balkan dağında bir dağ evi aldık, Lale adlı vakfın desteğiyle bu tesis çocuklara yaz tatil mekanı olarak hazırlandı. 18 yaşını bitirmiş kimsesiz çocuklar da yurtlardan çıkınca sokakta kalıyor. Dernek bu gençlere korunan konutlar sağladı. Çocuklar yetim yurdundan çıkarken, gelecekler ilgili hiçbir fikri olmuyor. Biz onlarda sorumluluk, hatta temizlik ve sosyal hayatta alışkanlıklar yaratmaya çalışıyoruz. Sosyal ve iletişim yeteneklerini geliştiren çabalarımız oluyor.İki yılda onlara mesleki beceri kazandırıyoruz. İş bulmaları için yardımcı oluyoruz. Kapalı kururmlarda yaşantıları bu çocuk-
lara kişisel becerilen kazandırmıyor. 18 yaşında yurttan ayrılan bir genç, artık 18’inde olsa da, birkaç yaş daha küçük çocuk antalitesiyle oluyor. O yüzden bir korunan konutta eğitmen 4, 5 gençle beraber yaşıyor ve onlara kişisel öğretilen sunuyor. Aynı zamanda çocuklar üzerine şiddet ve toplumda entegrasyonu sağlamak için programlar var. Gavroş derneği sivil toplum örgütleri ve İsviçre’nin OAK sivil örgütünce destekleniyor. “Cinsel taciz ve şiddeten korumak, güvenilir aile ortamı yaratarak, bu çirkin saldırılardan onları muhafaza etmek istiyoruz. Bu alanda en hassas durumda olan katman Roman aileleridir. Roman aileleriyle çalışmak çok zor, çünkü onlar benzeri şiddeti ayrıdetmekte zorlanıyor. Sosyal görevlilerin yanında Gavroş derneğinde birçok gönüllü de yer alıyor. Varna’da bu kadar çok gönüllü üyesi olan başka bir kurum yoktur, diyor sözlerini noktalarken Mariya Prohaska.
Bir atasözüne gore, “Kitapsız ev penceresiz eve benzer”. Bugün bu atasözü hala güncelliğini korumaktadır ve insanın bilgiye, bilime karşı saygısını ifade eder. “Kitabın dibi yoktur”, “Dünya biter-kitap bitmez”, “Kitap kötülüğe öğretmez”, “Okumayı bilinenin dört gözü vardır”. Bu atasözlerini Bulgar aydını Petko Slaveykov yıllar boyunca toplamış ve bir kitapta derlemiş. Nayden Gerov’un sözlüğünde “daskal” (muallim), tüm eğitimli kişilere verilen isimmiş. Nayden Gerov bilim, okul, öğretmen kelimelerinin anlamıyla birlikte bazı Bulgar atasözlerini de dünya yüzüne çıkarmış. “Eğitimin sonu yoktur” gibilerinden. Eğitimli kişilere saygı bazen şakacı ifadelerle de dile getirilmiş. Mesela “Okumuş kişi seni dövsün, okumamışı okşamasın bile”. Bir zamanlar gençlere erken yaşta okumalarını aşılamak amacıyla bir dizi atasözleri yaratılmış: “Dede ihtiyarlıkta oku! Oysa gençliğinde okuman lazımdı!” Hayatın sonuna doğru okula gitmeyi akıl eden yaşlılar için de bazı hikayeler var. Bunlardan birinde yoksul bir dedenin hikayesi anlatılıyor. Dede, gençliğinde neler
kaybettiğini öğrenmek amacıyla okula başlamış. Ancak daha ilk günde dedenin şansı yaver gitmiş. Okul dönüşünde dede yolda yürürken muallimi ve dersleri düşünürmüş. Bir baksa önünde bir kese altın. Keseyi alıp eve gitmiş. Altın dolu keseyi kaybeden zengin, kapı kapı sorup soruşturmaya başlamış kesesini. Sora sora fakir öğrenci dedenin kapısına dayanmış: “Bir kese altın buldun mu acaba?” diye sormuş. “Evet!”-demiş dede. “Okul dönüşümde buldum bir kese altın.” Çorbacı düşünmüş: “Adam saçmalıyor. O, okula giderken, ben henüz doğmamıştım!” Böylece bilim ve okul, fakir dedenin zengin olmasını sağlamış. Tarihtenbilindiğigibi,ilkBulgarokulları9’uncuasırdaPrens Boris tarafından Kiril ve Metodiy kardeşlerinin öğrencilerinin Bulgaristan’a gelmesiyle, açılıyor. O dönemde, sadece zengin ailelerinin ve din adamlarının çocukları okula gidebiliyormuş. Birçok Bulgar toplum adamı, aydın, bilim adamı ve folklorcu muallim oluyor. İlk muallim okulu 1843 yılında Elena şehrinde kuruluyor. 1846 yılında ise Nayden Gerov Koprivştitsa’da ilk ders okulunu açıyor. 1850 yılında ise “Aziz aziz Kiril ve Metodiy” okulu Plovdiv’te kuruluyor. Bununla birlikte okul şarkıları ve atasözleri de yaratılıyor, ki onların yaratıcıları anonim kalıyor, şarkı ve atasözlerinin ağızdan ağıza dolaştığı için.
Kitapsız İnsanKütüğe Benzer
Mümin TOPÇU
Burası Bulgaristan
Buranın gündemi kalıplara sığmaz. S i y a s i p a r t i l e r i b o l d u r. Ama seçimleri,önüne gelenle yatan kısır avrata b e n z e r. Yarınların nesli bundan tükenir. Aslında hanedan ininde tektir. Bir tek ona itaat edilir. Ortalıkta gözükmez kendisi. İsmi bile bilinmez. Karundur bu firavun. Ortağı Boyko’nun 4 milyar levadır hissesi. “Hidroloğun ki” daha fazla, yalnız koruma ordusuna yıllık 2 milyon öder f i r a v u n u . Burası Bulgaristan, Avrupa’nın en fakir ülkesi. Burada çingeneler kanını satar, ekmek parası için, oyu ise 20 leva tutarında... Bulgarı avucunu yalamakta. T ü r k ü , hamaldır Holanda çiçek borsasında. Yani,cehendemde,değişen bir şey yok . Gelelim bizim Türk obasına. Bağdaş kuralım şu yörük çadırında. Milli Kurultaysız geçti yüz yılımız. Tek temiz örgütümüz olmadı. Başımızda illaki bir cıban başı, hain ve şeytan. Akıncı atı,çoktan oldu Truva atı. Obamız kalmış yörük ağasız. Bizim bayrağımız bile yok. Ahali, tonlarca afyonla uyutulmuş D ö r t y ı l d a , 610 521 Karamanoğlu’ndan yalnız 210 055’i gözü açılmış. Meclise, Karakoyunlulardan 1, Karunculardan 18 Türk girmiş, meğer yarısından fazlası hain. Uyuşturucunun etkisi hala devam etmekte. Erdoğan bile ajanlarla işim olmaz dedi. Deliorman’ın pehlivanı malak kaymağı derdinde. Kırca Ali’nin beyzadesi gurbet yollarında. Bursa’nın yarım milyon göçmeninden Civkov’cu Gulerman’cı Can’ların sayısı da belli oldu-15 308. “Şu dağları, ben yaratım anacığım”, fiyakalarını yutan kalmamış galiba... Burası Bulgaristan. Burası Komünistan. Güneşin hiç doğmadığı ülke...
Bulgaristan Türklerinin Sesi 13
42.Bulgaristan Parlamenterleri DPS-HÖH Milletvekilleri 1. ALİOSMAN İ.İMAMOV 2. AHMET A.BAŞEV 1. HÜSEYİN HASAN HAFIZOV 2. DURHAN M.MUSTAFA 1. YORDAN K.TSONEV 1. HASAN İ.HACİHASAN 1. PETYA NİOKOLOVA RAEVA 1. KAMEN K.KOSTADİNOV 1. ÇETİN H.KAZAK 1. RUŞEN M.RİZA 1. LÜTVİ A.MESTAN 2. ERDİNÇ İ.HAYRULA 3. MUSTAFA F.AHMET 1. DELYAN S.PEEVSKİ 2. İSKRA D.MİHAYLOVA -KOPAROVA 1. MİTHAT S.METİN 1. CEVCET İ.ÇAKIROV 2. TUNCAY O.NAİMOV 1. HASAN AHMET ADEMOV 2. NİGYAR S.CAFER 1. FERİHAN İ.AHMEDOVA 1. RAMADAN B.ATALAY 2. NEVİN H.HASAN 1. YANKO A.YANKOV 1. MUSTAFA SALİ KARADAYI 1. GEORGİ S.GORANOV 1. ŞTERYU ŞTEREV ŞTEREV 1. PETIR S.ANGELOV 1. EMİL K.İVANOV 1. HALİL R.LETİFOV 2. ŞENDOĞAN R.HALİT 1. TUNCER M.KIRCALİEV 2. VESELİN V.PENEV 1. MEHMET Y.ATAMAN 1. HRİSTO D.BİSEROV 2. HAMİT BARİ HAMİT
BSP-Komunistler G E R B P a r t i s i 1. EMİL S.KOSTADİNOV 2. SPAS Y.PANÇEV 3. TODOR B.RADULOV 1. DİMÇO D.MİHALEVSKİв Михалевски 2. HRİSTO MONOV 3. ATANAS Z…ZAFİROV 4. PAVEL M..MARİNOV 1. PLAMEN VASİLEV OREŞARSKİ 2. KRASİMİR H.YANKOV 3. BORİSLAV G..GUTSANOV 4. ANELİYA DİMİTROVA KLİSAROVA 5. YORDANKA K.YORDANOVA 1. MARİANA R.BOYACİEVA 2. PETIR G.KINEV 3. MİLKA D.HRİSTOVA 1. MİHAİL R.MİKOV 2. FİLİP STEFANOV POPOV 1. YANAKİ B.STOİLOV 2. MİNÇO MINÇEV MİNÇEV 1. YORDAN G.STOYKOV 1. RUMEN İ.İVANOV 2. JELYAZKO İ.JELYAZKOV 1. MİLKO P.BAGDASAROV 1. MAYA BOJİDAROVA MANOLOVA 2. İVAN TODOROV İBRİŞİMOV 1. EMİL D.RAYNOV 2. DİMİTIR A.GOROV 1. MLADEN P.ÇERVENYAKOV 2. RUMEN M.YONÇEV 1. GEORGİ N.MIRKOV 2. YORDAN S.MLADENOV 3. LAZAR O.POPOV 1. ANGEL P.NAYDENOV 2. STANİSLAV İ.VLADİMİROV 1. STEFAN LAMBOV DANAİLOV 2. VASİL M.ANTONOV 3. LÜBOMİR A.PETKOV 4. PETIR İ.DULEV 1. PETIR P.ÇOBANOV - ГК 2. İLİYA A.BATAŞKİ 3. KRASİMİR A.MURDJEV 4. ZAHARİ D.GEORGİEV 1. SVETLA M.BIÇVAROVA-PİRALKOVA 2. PETIR V.MUTAFÇİEV 3. PLAMEN V.SLAVOV 4. MARGARİTA A.STOİLOVA 1. TATYANA İ.BURUCİEVA-VANİOTİS 1. TANYO H.KİRYAKOV- ГК 2. DOBRİN N.DANEV 3. EKATERİNA V.ZAYAKOVA 1. ANTON K.KUTEV
ATAKA - Irkçı Parti
1. VALERİ M.JABLYANOV 2. DEYAN TSANKOV DEÇEV 1. DORA İ.YANKOVA
KRİSTİYAN ROBERT DİMİTROV DESİSLAV S.ÇUKOV
1. JELYO BOYÇEV 2. VANYA Ç.DOBREVA 3. MARTİN G.ZAHARİEV- ГК 4. GEORGİ S.KADİEV 5. RUMEN V.GEÇEV 6. STRAHİL Ç.ANGELOV 1. PETIR A.KURUMBAŞEV
NİKOLAY V.ALEKSANDROV MARGARİTA N.NİKOLOVA İVAN T.DİMİTROV VENTSİSLAV A.LAKOV KALİNA P.BALABANOVA İLİAN SAŞOV TODOROV KİRİL K.KOLEV ADRİAN H.ASENOV STANİSLAV T.STANİLOV YAVOR B.NOTEV PAVEL D.ŞOPOV MAGDALENA L.TAŞEVA LYUBOMİR V.VLADİMİROV DİMİTIR D.DİMOV DİMİTIR V.AVRAMOV MİGLENA D. ALEKSANDROVA PETIR İ.PETROV VOLEN N.SİDEROV DENİTSA S.GADCEVA RADİ NİKOLOV STOYANOV GALEN S.MONEV
2. GEORGİ S.SVİLENSKİ 3. BORİS TSVETKOV 4. ROSEN M.MALİNOV 1. SERGEY D.STANİŞEV 2. NİKOLAY S.MALİNOV 3. TANYA L.ANDREEVA - ГК 4. VALENTİNA V.VASİLEVA-BOGDANOVA 5. DENİTSA Z.ZLATEVA 1. KORNELİYA P.NİNOVA 2. ALEKSANDIR D.PAUNOV - КПБ 3. KİRİL N.DOBREV 1. GEORGİ Y.GÖKOV 2. GEORGİ Ç.ANASTASOV - ПБС 3. MARİANA G.TOTEVA 4. ATANAS S.PIDEV 1. YAVOR B.KUYUMCİEV 1. DRAGOMİR V.STOYNEV 2. STEFAN İ.TANEV 3. SMİLYANA N.NİTOVA -KRISTEVA 1. DİMİTIR S.DIBOV 2. İVAN V.İVANOV 1. ATANAS T.MERCANOV 2. NİKOLAY V.PETEV - ГК
TSVETAN G.TSVETANOV DANİELA V.SAVEKLİEVA MİTKO J.ZAHOV GEORGİ İ.ANDONOV LYUBEN P.TATARSKİ İVELİNA V.VASİLEVA DİMİTIR B.PETROV İVAN S.VILKOV SNEJİNA M.MADJAROVA SEMİR HÜSEYİN ABU MELİH DİANA İ.YORDANOVA GALİNA S.MİLEVA-GEORGİEVA LİLYANA P.NİKOLOVA İVAN N.PORTNİH PLAMEN İ.MANUŞEV EMİL Y.RADEV KRASİMİRA P.ANASTASOVA NİKOLAY N.APOSTOLOV PAVEL A.HRİSTOV EVGENİ D.STOEV MİROSLAV N.PETKOV GEORGİ TSVETANOV MARKOV VLADİMİR TSVETANOV TOŞEV TOTYO M.MLADENOV PETYA AVRAMOVA TOMİSLAV P.DONÇEV TSVETOMİR MİHOV YAVOR İ.GEÇEV SİYANA A.FUDULOVA TSVETA VILÇEVA KARAYANÇEVA KİRİL B.KALFİN KORNELİYA D.MARİNOVA NİKOLAY N.NANKOV İSKRA F.İSKRENOVA ZLATKO D.TODOROV DONÇO S.BAKSANOV GİNÇE D.KARAMİNOVA HRİSTO İ.KALOYANOV DELYAN A.DOBREV İRENA L.SOKOLOVA TSETSKA DANGOVSKA PLAMEN T.PETROV VLADİSLAV T.NİKOLOV MENDA K.STOYANOVA VEJDİ L.RAŞİDOV DİMİTIR N.LAZAROV STEFAN İ.DEDEV ANTONİY Y.YORDANOV ATANAS İ.TAŞKOV ZDRAVKO D.DİMİTROV SİLVİYA A.HUBENOVA NİKOLAY P.PETKOV PAVEL A.GUDJEROV VALENTİN S.VASİLEV PLAMEN D.NUNEV SVETLANA A.NAYDENOVA DESİSLAVA V.ATANASOVA STEFAN G.GOSPODİNOV DESİSLAVA J.TANEVA GALYA E.ZAHARİEVA DANİELA A.DARİTKOVA-PRODANOVA İVAYLO A.MOSKOVSKİ DİMİTIR B.GLAVÇEV ALEKSANDIR R.NENKOV TEODORA R.GEORGİEVA VLADİMİR İ.İVANOV DANİEL D.KİRİLOV MİLENA DAMYANOVA EMANUELA Z.SPASOVA VLADİSLAV İ.GORANOV CEMA MARİNOVA GROZDANOVA VESELİN B.VUÇKOV EVGENİYA B.ALEKSİEVA STEFANİ M.MİHAYLOVA VALENTİN İ.RADEV BOYKO M.BORİSOV KRASİMİR L.VELÇEV STANİSLAV S.İVANOV DOBROSLAV D.DİMİTROV LIÇEZAR B.İVANOV KRASİMİR G.TSİPOV YOANA MİLÇEVA KİROVA SVETLİN D.TANÇEV DANİEL G.GEORGİEV İRENA İ.KOTSEVA KİRİL D..DOBREV AKSENİYA B.TİLEVA PLAMEN V.YORDANOV ANDON P.ANDONOV DARİN İ.DİMİTROV KRASİMİR N.STEFANOV İRENA G.UZUNOVA VLADİMİR V.MİTRUŞEV LYUBOMİR D.HRİSTOV DONKA D.İVANOVA İVAN S.ÇOLAKOV DİMİTIR A.İVANOV
Metin AKIN GERÇEK HAK VE ÖZGÜRLÜKÇÜLER NEREYE KAYBOLDUNUZ? - 3 -
Devamı gelecek sayıdan Yeni soru şudur: Daha geniş bir tabana yayılma, özden koparak ulusal platforma taşınma, kimliğimiz pahasına mı oldu? Bu, kabul edilebilir mi? Kurucu öz sökülüp atılırsa HÖH’ten ne kalır? Geleceğimize geniş yol aramayan partide işimiz ne? Rapora alınmayan sorunlardan dizisinden olan, ana dil, etnik kültür, basın yayın ve adet ve geleneklerin serbestçe geliştirilmesi gibi temel konularda, anlaşılıyor ki, HÖH baltayı taşa vurmuş. Topu AB “azınlık statüsüne” atanlar, un serecek yeni ip arıyor. Ulusal devletler üstü bir kuruluş olan AB, 56 yılda hiç bir “azınlık sorununa” çözüm getiremedi. Bu konuda halkın umudunu Avrupa neoliberallerine bağlamak da yanlış değil mi? Liberaller radikaller bilmem kimler derken ülkede okur yazar olmayanların oranı % 42 olmuş. Biz gibi sorunlarına çözüm bulunamayan başkaları da olmalı tabii... Örneğin, Belçika, dil esasında ne bölünebildi, ne de kaynaşabildi. Mehlemi olsa önce kendi yarasına sürerdi. Yine okuduğum rapordan esinlenerek şunun altını çizmek istiyorum: Etnik azınlıklar konusunda ABD örneği de AB için çözüm örneği olmuyor. Okyanus ötesinde vatandaşlık için İngilizce bilmek yeterli kabul edilse de, siyah ciltli “zenci”, sarı ciltli “Çinli”, beyaz ciltli de “yanki”, ırk ayrımı cilt rengi temelinde yaşıyor. Bu çözüm, Bulgaristan Türkleri için asla örnek olamaz, çünkü söz konusu olan halk topluluğumuzdur, Bulgaristan’ın ve günümüzde AB’nin yerlisileridir. Birçok AB devletinin temel nüfusu gibi Orta Asya’dan gelmiş doğuştan Avrupalıyız, din, dil ve kültür özgünlüklerimizle Bulgar ulusuna olduğu kadar, AB topluluğuna da spesifik güzelliklerle katılmayı onurla haketmiştir. Bundan dolayı, A. Doğan’ın “kalıcı olan nedir?” ve “neler değişmelidir?” sorularına, kendisinin muhtelif zamanlarda ve şimdi verdiği yanıtlar dikkate almadan, biz, kendimizi asla AB’ye eklenmiş bir Müslüman yama olarak görmek istemiyoruz. Bütünün bir yaması tarifine kesinlikle karşıyız. Bir de kendimizi bütünün evrişmesi içinde erimeye mahküm bir renk olarak da kabul edemeyiz. AB devinimindeki bir sonraki olumsuzlanmada katlar arasına sıkışıp ezilip, tarihten silinmek de istemiyoruz. Bulgaristan Türkleri ve Müslümanlarının özgünlüğünde, yaşadıkça bütün gücüyle yaratmaya ve en karamsar durumda bile emsalsiz güzellikler doğurmaya çağrı var. Ancak böyle bir varolma kabulümüzdür. Özlemlerimizin ateşinde dünyayı her gün yeniden yaratma harikasında ebediyen varolmak var. Biz bu ateşle zülmün en şiddetlisiyle ezilirken şahlanan ruhumuzla Hak ve Özgürlükler Hareketi hayata çağırdık. Kurultay’dan sonra ortaya çıkan büyük soru şudur: HÖH-DPS kurultayında neden partiden söz edilmedi? Bulgaristan politik tarihinde benzer olay yokrue. A. Doğan Bulgaristan ve AB kamuoyunu HÖH-DPS’siz bir Bulgaristan’a alıştırma provası mı yaptı? Gerçek HÖH’lüler bunları göremeyecek kadar uyutuldu mu? HÖH tabanından kaymışsa bundan böyle kimin partisidir!? Gerçek HÖH’lüler buharlaşmışsa miras kime kaldı!? Raporda hiçbir Türkün ismi veya soyadı geçmiyor. Delegeler ve parti örgürü yok. Kurultay şarlatanlığı bakımından A. Doğan T. Jivkov’u da solladı. A. Doğan’ı kürsüden indiren Oktay’ın yaşattığı şokla birlikte, bu kurultay idesel bileşim ve stratejisiyle Bulgaristan Türk ve Müslümanları ile soydaşlarımız açısından benzeri olmayan bir politik oyundur. Devir teslim törenini de partimize yakışır bir biçimde yapılmadı. Bendeki izlenim budur. Bulgaristan Türklerinin namuslu ve şerefli lidere ihtiyacı var. Gerçek hak ve özgürlükçüler nereye kayboldunuz?
14
Filiz SOYTÜRK
K o k u Yayılıyordu, K O R K U KOKUSU...
12 Mayıs’ta yeni tarihimizin kararsız ve çalkantılı bir gününü yaşadı. 23 yıldan beri seve seve oy verdiğimiz Hak ve Özgürlükler Hareketi bu defa bizi sandık başına çekemedi. Demokrasiye bir oyla katkı ver! ıvılcımı yüreklerde şılamadı. Köy seçim merkezlerine uğrayan kadınlar parmakla sayılacak kadar azdı. Bulgaristan Türkleri ve tüm Müslümanlar 1990 şahlanmasından sonra derinleşen çalkantılı dönemde adeta şok yaşıyor, bizde bir türlü yuva kuramayan denetimli demokrasi, özgürleşmemiz ve özel haklarımızı elde etmemiz uğruna direnişlerimizin sonuçsuz kaldığından, hayat günden güne daha yorucu oldu. Bu ağır didişimden yakın geçmişimizin sentezini sadece bir seçim önü görüşmesinden örneklerle çıkarmak bile mümkün oldu. Başkan Lütfü Mestan “Türkçe konuşma cezası” ödediği Kırcali büyük mitingine giderken Doğu Rodop köylerinden birinde az soluklanırken etrafını deynekli nineler sardı. Hayriye nine, “Hadi hoş geldin çocuğum!” dedikten sonra, “Gönlünden koparsa 30 metre markuç (plastik hortum) ve “Kazma yalama oldu, bir de kazma gönder!” dedikten sonra şöyle devam etmiş: “Hasan agan ayakta, vakit saati yakın. Hepimiz yaşlandık. Görüyorsunuz iki büklümüz. Gusilhane uzak. Musalla taşına su taşıyacak takatımız kalmadı, markuç uzatıverelim de sutaşıma derdinden kurtar bizi, sevap olur.” demiş. Yanlarına sokulan imam da “Kazma yalama oldu, mezar açarken zorlanıyoruz” diyerek Hayriye nineyi desteklemiş. Etrafa toplanan takkeli yaşlılar “Verenin eli tutulmaz, sevep olur!” demişler. Halen yalvaran durumda olan bu nineler ve dedeler 1989’da Bulgaristan’ı ırgalamışlardı. Totaliter rejimi titreten onlardı. Şimdi halleriyle bürgü ve fereceli elleri deynekli bu nineler o vakit bütün kimlikleriyle aydınlığa çıkmışlardı. Özgürlüğe giden yolun çok uzun olduğunu bilmeseler de yürümüşlerdi. Ayaklanan Türk kadınları Bulgaristan toplumunda odak noktayı oluşturmuşlardı. Katranlı ve nasırlı elleri korku saçıyordu. Birbirlerine sımsıkı kenetlenmişler başları dimdikti. Onların Mayıs Haziran 1989 Ayaklanmasıyla Bulgaristan’da Türk ve Müslüman kadınların itaatsızlığı ve politikaya güçlü ve hür girişi başlamıştı. Hak ve Özgürlükler Hareketi’nin yatağını onların direnişleri açmıştı. O yıl bu yıl değişen birşey olmayınca, yavaş yavaş onların da umutları kırıldı, güçlerinden en büyük parçayı ise göçler kopardı, ekmeği taştan çıkarmaya devam ederken, göklere göçenleri birer birer yolcu ederken, yeni bir ruh hali ağır basmaya başladı, ölülerle yaşamak, olü olmakla aynı olmaya başladı. Onlarda, bu ruhsal çöküş, manevi şok dalgasını aşabilecek takat kalmamıştı. Hayatı devretmek için doğurdukları, eğittikleri, yetiştirdikleri dedelerinin mezar taşlarını öpüp öpüp gittiler. Nesiller arası iletişim bir telefon düğümesine bağlandı. Gözleri iki pınar telefonda dertleşiyorlar. Birileri bir gün onlara “kültürel şok yaşadıklarını” söyledi ama kimse birşey anlamadı. Kültür neydi, köy çeşmesi, derin kuyu, çardaktan örtü silkmek, derede yıkadıkları halıları çayıra sermek, keçi ve inek südüne karıştırmamak, koyun südünden peynir yapmak, sarımsak dikince sapını kurt kesmesin diye dibine turşu suyu dökmek, pişirdikleri yemekleri komşuya tattırmak, gönülden paylaşma ve yardımlaşma... Onlar bunların hepsine birden ve iş yaparkan mırıldandıkları türkülerle düğün kına oyunlarının, gelinlerin yaşlıların elini öpmesinin kültür olduğunu bilmiyorlardı, çünkü onların hayatının her taneciği yabancı sözlü bir ad söylemeden de kendi kendi yaşıyor, yetişiyor, zamanı gelince serpilip açıyordu... Bunlar iyi de, şu Lütfü Mestan’la görüşmede, ona söyleyemedikleri, dillerinin varmadığı bir de koku yayılıyordu, korku kokusu... Köpekleri hiç nedensiz havlıyor, kediler büzülmüş, horozlarsa ötmez olmuştu. Onların hayatına giren bu korku kokusu gece boyu göz yumdurmuyordu. Vijdanındaki kadın, kızlıktan kocayana kadar çalışma, evlilik ve aile bağlamında vardı. Zamanla iş güce katılıp sosyal güç oluşturup politikaya aktılar. Fakat politika kısır çıktı. Doğrusu, politikanın kısırlığı kadın işi olmadığından değildi. Politikacılar adam gibi adam çıkaramamalarıydı.Belleklerinde derin ve sarılmaz yara açılan, utandıkları bir olay da oldu. Eski Başkan Ahmet Doğan Bulgar kızını kapı dışı bırakıp Ayselin’le İsperih’te düğün kaldırınca onlar da gittiler, gelin duvağına takı taktılar. Hemen ardından kötü haberler geldi. Kızlığı üzerinde genç gelinin bataniyeye sarılmış baba evine götürüldüğü işitildi. Yorum yapamadılar. Devamı Gelecek Sayıda
Bulgaristan Türklerinin Sesi
Savcılık organize suçla mücadelede mevzuat imkanları bekliyor
Başsavcı Yardımcısı Asya Petrova, “Kanun üstünlüğü ve organize suç” başlıklı konferansta yaptığı konuşmada: “Ben, Bulgaristan mevzuatından , yasa değişiklikleriyle bir an önce bize diğer Avrupa ülkelerindeki savcılıkların sahip olduğu bütün hususi mekanizmalarla donatmasını beklediğimi ilan ediyorum” dedi. Konferans “Bulgaristan için Amerika” vakfı tarafından finanse edilen bir projenin kapsamında gerçekleştiriliyor. Konferans,
yabancı ülkelerin ana sonuç ve iyi pratiklerine ve Bulgaristan Özel Savcılıklarında organize suçla mücadele için varolan araç ve tekniklerin iyileştirilmesi ile yenilerin geliştirilmesine yöneliktir.
Bulgar enerji sektöründe büyük açık var ve önüne geçilmesi için acil değişimler gereklidir. Bu, geçici hükümetin iki bakanı tarafından sunulan Avrupa Komisyonu ve Dünya Bankası’nın vardıkları sonuçlardır. Dünya Bankası’nın raporuna göre Bulgar enerji sektöründeki açık bir yıl içinde 800 milyon ile 1.1 milyar leva arasındadır. Bu yönde yapılan tavsiyeler, aşırı üretimin önüne geçilmesi ve yurttaşların güveninin yeniden sağlanması ile ilgilidir.Bunlar, Çarşamba günü göreve geçmesi beklenen yeni
hükümet için iyi birer çıkış noktası olabilir.
Bosna Hersekli bir çoban, sürüsüne yaklaşan bir ayıyı, kendisine de saldırmaya kalkışması üzerine, boğazına sarılarak çıplak elleriyle öldürdü. Olay, Bosna Hersek’in dağlık bölgelerinden Foca’da önceki gün gerçekleşti. 48 yaşındaki Blazo Grkovic adlı çoban, sürüsüne saldırmak üzere gelen ayıyı, geldiğine geleceğine pişman etti. Sürüye yaklaşan ayı, çobana da saldırmaya kalkışınca, çobanın sert tepkisiyle karşılaştı. Çobanın anlattığına göre, iki elini ayının boğazına dolayan çoban Grkovic, hayvanı boğarak öldürdü. Böylesi çetin bir mücadeleden galip çıktığı için kendisini şanslı saydığını belirten çoban, tedavi gördüğü hastane yatağında, ‘Ellerimi boğazına doladım ve yıkana kadar sıktım, sıktım! Beni darbeledi ve ben de, öldürene kadar bırakmadım. Her yerimde yaralanmalar var, özellikle de bana iki
veya üç defa vurduğu sol kolumda’ diye konuştu. Grkovic, olaydan hemen sonra ağabeyini aramış ve böylece, olay yerine götürülen bir ambulans ile hastaneye kaldırılmış.
AB Komisyonu ve Dünya Bankası, Bulgar enerji sektörü acil değişmeli
Elleriyle Ayı Öldürdü
Öğrenciler, Trakya Teknopark’ta Çalışma ve Staj İmkanı Buluyor Üniversite öğrencilerinin Trakya Üniversitesi (TÜ) bünyesinde bulunan Trakya TEKNOPARK’ta çalışma ve staj imkanı bulduğu bildirildi. Üniversiteden yapılan yazılı açıklamada, Türkiye’nin Ar-Ge ve İnovasyona dayalı teknolojik alt yapısını güçlendirmek amacıyla hizmet veren Trakya TEKNOPARK’ın üniversite öğrencilerine çalışma ve staj imkanı sağladığı ifade edildi. Açıklamada, bu yıl 25 öğrencinin TEKNOPARK’ta çalıştığı, staj yapan öğrenci sayısının ise 10 olduğu kaydedildi.
1913 Sofya
www.bulturk.org /bilgi@bulturk.org- Tel:0212 477-62-10 Genel Başkan-Rafet ULUTÜRK Yazı İşleri Müdürü Alptekin CEVHERLİ Yazı İşleri Müdür Yardımcısı
Semra HÜSEYİN Genel Yayın Yönetmeni
Rafet ULUTÜRK
Genel Yayın Müdürü Dr.Nedim BİRİNCİ
Yayın DanıSmanları:
Prof.Dr.Hayati DURMAZ Diş Hekim İsmail ALİOĞLU Prof. Dr. Emin ÇARIKÇI Prof. Dr. Ahmet ÇOLAK D o c . D r. S a k i n Ö N E R Doç. Dr. Emine İNANIR D o c . D r. H a s i n e Ş E N
Diş Hekimi Halide ÜMİTFER
Haber Sorumlusu: Hukuk Danışmanı: Ekonomi Müdürü: İstihbarat Müdürü: Eğitim Sorumlusu: Görsel Yönetmen: Kültür-Sanat: Spor Müdürü: Art Direktör: İnternet Müdürü: Halkla İlişkiler: Reklam Müdürü:
Nafiye YILMAZ Av. Hasan MOLLAOĞLU Mujgan DENİZ Hüseyin YILDIRIM Muazzez YURDAKUL Muharrem KIRAN Muharrem TERZİ İbrahim SOYTÜRK Samet ERDEM Murat ULUTÜRK Orhan ÇAKIR Neriman ERALP
İrtibat Bürosu: Yıldırım Mh. Şehit Kamil Balkan cad. No: 114 / A (500 Evler) - Bayrampaşa / İST. Bayrampaşa - Adaparkın üstü - Palmyalar durağın altı Tel: 0212 477 61 10 // 511 63 47 - Fax:0212 511 33 91
Reklam için İrtibat: 0212 526 51 98 Star Medya Yayıncılık A.Ş. Teknik Hazırlık: Murat ULUTÜRK
Bu gazete basın yayın ilkelerine uymayı taahhüt eder. Yazarlar yazılarından sorumludur.
www.bulturk.org
Geçen yüzyılın 60’lı yıllarında Batı demokratik dünyadaki genç insanlar, o zaman güncel siyasi konularda kendi konumu olduğunu ve bunu savunabildiğini gösterdi. Bugün artık yaklaşık yirmi yıldır Bulgaristan gençleri, ülkemizdeki hayatın bütün alanlarına serbest ve layık bir şekilde katılıyor. Çok sayıdaki gençlik örgütleri, toplumumuzu etkileyen ekoloji, sosyal, kültür, eğitim konularının ve saire sorunların çözümüne aktif bir şekilde katılıyor. Bu yapılarda en değerli unsur, bu örgütlerin akıllı, yüksek eğitimli ve orijinal fikirleri olan kişiler tarafından kurulmuş olduğudur. blEUprint adını taşıyan en yeni sivil toplum örgütlerinden birinin kurucusu Elisar Başir’dir. Sofya’daki “Miguel de Cervantes” İspanyol Dili Lisesi’ni bitirdikten sonra Elisar, sınıf arkadaşlarından farklı olarak yurtdışında eğitim görmeye Bulgaristan’da kalmayı tercih ediyor. Elisar Başir, Sofya “Az. Kliment Ohridski” Üniversitesi’nde “Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden mezun oldu, 2012 yılında AB Hukuku master programını da bitirdi. Bu program, Sofya Üniversitesi’nde Strasburg ve Nancy’deki üniversitelerin işbirliğiyle düzenleniyor. Şu an Elisar, yazılım geliştiren uluslararası bir şirkette çalışıyor, ama boş zamanının büyük bir bölümünü blEUprint sivil toplum örgütündeki çalışmalarına veriyor. Elisar Başir şunları anlattı: “Teşkilatta Bulgaristan’ın geliştiği Avrupa boyutları hakkında genç insanları bilgilendiren analizler yapıyoruz. Bu çalışmalarımızın ağılıklı noktasıdır. Bu amaçla çeşitli uzmanları da konuk ediyoruz. Şimdilik materyaller sadece Bulgarca’da ve AB’nin çeşitli programlarını, politikalarını ve boyutlarını tanıtmayı amaçlıyor. Mesela “Gençler Harekette” programı hakkında bilgiler veriyoruz. Bu program çerçevesinde Bulgaristan’dan çok genç çeşitli projelere katılabiliyor. Öte yandan çalışmalarımızın diğer ağılıklı konusu, genç insanları daha aktif ve bilgili kılacak çeşitli girişim ve etkinliklerdir. Nisan ayının başında “Bulgaristan’daki Demokrasinin Durumu: Popülizm ve Kriz Zamında Toplumsal Güvensizlik” konusunda bir tartışma yaptık.” Elisar Başir’in bilgi almayı amaçladığı konular, dış siyaset, uluslararası ilişkiler, dünyanın çeşitli sıcak noktalarında müzakerelerdir. Elisar’ın bu konulara ilgisi, lisedeki son yıllarında günlük hayatının bir parçası olmuştur. Yüksek eğitimi zamanında Hollanda’nın Lahey şehrinde uluslararası hukuk yarışmasına iki kere katıldı. Elisar Başir, şunları da paylaştı: “Geçen sene “Bulgaristan’ın Genç Liderleri” programına katıldım. Bu beş aylık yaz programıdır. Bu, ABD’deki Uluslararası Eğitim Enstitüsü tarafından “Bulgaristan İçin Amerika” vakfı desteğiyle hayata geçirilen müteahhitlik programıdır. Ben, onaylanan ve ABD’ye giden 30 adaydan biriydim. Bu, benim için en ilginç, yararlı ve güzel yaşantılarımdan biriydi. New York, Boston ve Miami’de çok yoğum programımız oldu. Müteahhitlik tartışmaları yaptık. İş firkimizi, belli bir iş planını nasıl geliştirebildiğimizi öğrendik. Çeşitli iş temsilcileri, yatırımcı ve genç ve tecrübeli müteahhit ile görüştük. Boston’da fikirlerimizi geliştirdiğimiz bir yoğun kursumuz oldu. miami’de de çalışmalarımız oldu”.
BULTÜRK - DÜNYA’DAKİ TEMSİLCİLERİMİZ
Aylık Siyasi Aktüel Gazete
İmtiyaz Sahibi - BULTÜRK
AB Hukuku alanında master yapan Elisar Başir toplumdaki aktif genç insanlardan bahsediyor
Almanya-Köln: Rafet DAL Amerika-New York: Alaattin Gokay Belçika-Antwerpen: Nevi BEYTULLAH İspanya-Madrid: Hüseyin Hasan KazakistanTürkistan: Erkan
Bulgaristan - Temsilcileri Sofya: Blagoevrad: Smolyan: Kırcaali: Momçilgrad: Ardino: Cebel: Plovdiv: Stara Zagora: Loveç: Troyan: Pleven: Şumen: Razgrad: Tırgovişte: Silistra: Varna: Dobriç:
Hikmet EFENDİEV Bülent MURADOV Rufat FELETİ Emel BALIKÇI Akif MEHMET Aziz ŞAKİR Erdal H. AHMET Fikret SEPETÇİ Mehmet KRAL Emine BAYRAKTAROVA Ergül BAYRAKTAR Rafet RODOPLU Nurten RECEP Aydoan ALİ Sevinc YÜCE Tijen GÜLER Salih POMAK Sebahattin AYYILDIZ
TÜRKİYE-Ankara:Sebahin AHMETOĞLU ist. Trakya Bölgesi İsmail ERDEM İst. Anadolu:Bölge- Mahmut ORAL İst. Sultangazi:
Seyhan ÖZGÜR
ist. G.O.P.aşa:
Sevilcan YÜCE
ist. 500 Evler:
Nedim BİRİNCİ
ist. Zeytinburnu: Mustafa GÜLER ist. Avcılar:
Müjgan DENİZ
ist. Başakşehir:
Ayten ERDEM
ist. Kağıthane:
Nazım ÇAVUŞ
Bursa-Yıldırım:
Turhan YAMAÇ
Bursa-Hürriyet:
Üzeyir AKGÜN
Bursa-Yenibağlar: Cevat ÇALIŞKAN Bursa-İnegöl
Bayram BAYRAM
İzmir-İzm.Sarnıç: Durmuş HATİPOĞLU İzm.Görece:
Mümin GÜNEY
İzm.Buca:
Hüseyin PAŞAMOĞLU
İzm.Bornova:
Kenan ÖZGÜR
Edirne:
Nadir ADLI
Kırklareli:
Ali ÖZTÜRK
Tekirdağ:
Sezai ALTINAY
Balıkesir-Bandırma: Güner BAŞARAN Eskişehir:Osmangazi Ünv. - Sevgin GÖKE
Bulgaristan Türklerinin Sesi 15
Bulgaristan’da Yapılan Genel Seçimler-2013 bu da bizim yorumumuz, kalın sağlıcakla.
Sandıkların%100 Açıldı
Bulgaristan Dışından Alınan Oylar %100
GERB - %30.53 BSP - %26.65 HÖH - %11.22 ATAKA - %07.31 SKAT - %03.71 KUNEVA - %03.25 DSB - %02.93 VMRO - %01.89 LİDER - %01.74 RZNS - %01.68 HŞHP- KASİMDAL-%01.61
HÖH GERB HŞHP-KASİM BSP DSB ATAKA SKAT
- - - - - - -
% 49.15 % 20.80 % 7.96 % 4.43 % 2.97 % 2.79 % 1.42
Bulgaristan Seçimlerinde Alınan Oylar-2013 Bölgeler
GERB
BSP Sosyalst
HÖH-DPS
ATAKA–Irkçı HŞHP-Kasim
1.Kırcaali 12.721 8.943 46.407 1.333 2.Haskovo 34.038 33.219 17.637 8.408 3.Smolyan 15.652 17.638 10.078 1.403 4.Blagoevgrad 47.632 32.060 19.005 11.326 5.Pazarcik 34.974 33.395 17.258 13.379 6.Plovdiv Blg 48.904 46.852 14.885 11.731 7.Stara Zagora 48.020 50.103 13.097 12.626 8.Sliven 25.791 23.874 5.764 6.610 9.Yanbol 19.152 21.585 1.770 4.364 10.Burgas 66.509 45.533 22.680 7.801 11.Varna 73.163 48.496 14.219 19.909 12.Dobriç 25.199 23.049 10.465 6.016 13.Silistra 16.127 13.897 17.411 2.614 14.Razgrad 10.325 9.721 28.149 2.034 15.Şumen 21.590 19.478 25.131 5.304 16.Tırgovişte 10.771 5.541 21.449 2.751 17.Loveç 19.431 20.218 4.672 4.769 18.Ruse 32.545 27.581 10.827 9.486 19.Pleven 34.146 41.856 9.269 11.449 20.V. Tırnovo 32.966 38.330 7.392 9.989 21.Plovdiv Ş. 62.003 41.247 6.200 13.252 22.Vidin. 23.Vratsa, 24.Montana, 25.Gabrovo, 26.Pernik, 27.Köstendil, 28.Sofya - 4 Seçim Bölgesi
BG Seçimlerinde Türkiye’de Alınan Oylar-2013y
Bölgeler KASİM Ankara- 118 Ankara -119 Antalya -120 Babaeski -121 Bandırma-122 Bursa No.123 Bursa -124 Bursa 125 Bursa - 126 Bursa - 127 Bursa - 128 Bursa - 129 Bursa - 130 Bursa - 131 Bursa - 132 Bursa - 133 Bursa - 134
GERB BSP
HÖH
21 17 15 1 6 0 2 1 - 1 4 1 7 3 2 - 5 3 2 4 - 2 1 2 2 4 2 8 1 2 1 2 -
78 4 787 0 174 0 221 0 279 - 715 - 863 1 802 - 594 725 1 630 - 1053 0 815 - 470 2 413 - 501 - 465 1
21 212 21 27 27 74 86 79 51 95 118 118 141 114 74 88 62
Bölgeler KASİM Bursa - 135 Bursa - 136 Bursa - 137 Bursa - 138 Bursa - 139 Bursa - 140 Bursa -141 Bursa - 142 Bursa - 143 Bursa - 144 Bursa - 145 Bursa - 146
GERB BSP
HÖH
ATAKA
KORMAN
- 2 2 1 3 5 3 4 3 4 6 6 -
517 812 488 407 349 332 773 913 642 728 605 695 426
- - 1 - - - 1 - 2 1 - - -
100 90 111 151 87 111 78 133 119 122 116 132 16
Büyükkarıştıran-
3 2 2 1 2 2 1 4 - - - - 1
ATAKA
KORMAN
3.017 1.331 1.859 1.839 1.623 1.512 1.128 537 458 5.090 1.581 2.587 2.955 3.070 2.883 5.541 939 1.268 848 834 1.218
Seçim günü köyümdeydim. Ben bir Rodopluyum. Gördüklerim beni derin derin düşündürdü. Gölgeler insan boyu olunca evlerinden çapalı sepetli çıkanlar tütün kazmaya, ıhlamur toplamaya gittiler. Okul önünden geçerken uğrayıp oy kullanma akıllarından bile geçmedi. Bizim oralara sanki “yetim kaldık” havası çökmüş, komşularımızda “bu iş eskidi, birşey çıkmaz!” inancı hâkim olmuş. Daha önce hemşehrilerimi beyinleri gölgeye çekilmiş görmemiştim. Şu aşamada aklı işe koşup kandırılmaları imkânsız. Sanki son kararı almış ve kenara çekilmişler. Bir de susan insanlar travma savuruyordu. Son 23 yılda anlatmak istediklerini anlatamayanlar, susanların koynunda evinde iş ortamında yetişenler de, işitmek istediklerini duyamadıkları için yaralı gibiydiler. Nesillerin kendini yenileyemediği çok net hissediliyordu. Susarak yorgunluk atmak! Hafıza tazelemek! Onlara göre mümkündü. Susarak bekleyenlerin bekledikleri ne olabilirdi? Göklere baktım. Bizim orada dağlarda yaşayan, yüksek kaya girintilerinde, dev ağaçlarda yuva yapan iri kartalların dönerek yükselişini, süzülüşünü, keskin gözleriyle yerde gökte nizam, huzur ve denge sağlayışını aradım gözlerimle. Rodop dağları bana “geldiler de kanat açmayın mı, dedik!...” edasıyla baktı. “Rahmet yağdı da, toprak kabul mü etmedi?” anlamında bir bakıştı bu... O anda hafızamın mücevher sandığından gelen bir ışıltı ansızın yeniden doğacağız elektriği verdi yüreğime... Tekeşliyaşayan,yaşamlarıboyuncaeşveyuva değiştirmeyen, bacakları tüylü büyük kavgalı yırtıcıları yerde gökte ararken gözlerime komşularımın seçim sandığını boş bıraktığı takıldı. Semaları bomboş bırakan kartallar gibiydiler. Bu benzerliğin çok önemli bir nedeni olmalıydı. Küçük iken dedem bana, kuş türleri arasında en uzun kartalların yaşadığını, onların insanlar kadar ömrü olduğunu çocukluğumda anlatmıştı. Ancak bu yaşa ulaşmak için, yirmi beşinde çok ciddi ve zor bir karar vermek zorunda olduklarını da söylemişti. O yaşa vardıklarında pençeleri sertleşen, esnekliğini yitiren ve bu nedenle de beslenmesini sağladığı avlarını kavrayıp tutamaz duruma gelen kartalların gagaları da çok uzar, göğüslerine doğru kıvrılır, tüyleri kartlaşıp kalınlaşır, emsalsiz uçuşları zorlaşır, demişti. 25’ine gelen kartal yol ağzında durup düşünür ve hayatının en zor kararını alıp, eşi olmayan bir seçenek yapmak zorundadır. Ya ölümü seçecek ya da yeniden doğuşun acılı ve zorlu sürecini göğüsleyecektir. Yeniden doğuş süreci zaman alır, kartallarda en az 150 gün, toplumlarda ise birkaç yıl diye anlatmıştı dedem el işaretleriyle bulutlarla tepelerin kaynaştığı dağlara işaret ederek. Var olma, doğada denge umudunu yaşatma kararı alan kartal çok yüksek bir dağın tepesine uçar ve orada bir süre kalabileceği bir yer bulduktan sonra, gagasını sert bir şekilde kayalara vurmaya başlar. Bu işi toplumsal olgularla kıyaslarsak özeleştiriyle yenilenme anlamına gelir. Bu vuruşlar sonunda kartalın gagası yerinden sökülür ve düşer. Yerinde kalan kartal bir süre yeni gagasının çıkmasını bekler. Gagası çıktıktan sonra yeni işe koşulur ve bu yeni gaga ile pençelerini yerinden söker, çıkartıp atar. Yeni pençeleri çıkınca ise, bu kez kartlaşmış tüylerini yolmaya başlar. Toplumsal hayatta bu tavsiyeler dönemidir. Hiçbir işe yaramayanların işlerinden uzaklaştırılması ve ilkeli öze dönüş sürecidir. 6 ay sonra, o kendisine en az 25 yıl veya daha uzun süreli yeni bir hayat bağışlayan meşhur “Yeniden Doğuş” uçuşunu yapmaya hazır duruma gelir. Dedemin kartal hikâyesi bugünü anlayabilmem açısından çok yararlı oldu. İnsan hayatında zafer uçuşunu hep sürdürmek ister ama bunun için yapılacak olanların mutlaka yapılması şarttır. Bunların başında hayatın iyi ve kötüsüyle nesilden nesile devredilmesi, acı tatlı yaşam küpünün hep kaynaması zorunludur. Geçmiş ile geleceğin savaşı bugündür. Öz ve ilke değiştirilmeden verilen bu mücadele haklı ve doğru olanların zaferiyle sonuçlanır. Başka bir değişle, geçen yüzyıl 6 göç yaşayan halkımızın arkada bıraktığı hayat derslerini bilmeyen, alınan dersleri doğru değerlendiremeyenler halkın önüne geçip yol gösteremezler. Halkımıza ihanet edenlerden hesap sormayanlar önder olamaz! Toplumsal yaşam kuralsız, kaotik bir olgu
Bilgilendirme
Dr.Nedim BİRİNCİ
Gerçek Kartalları Beklemeye DevamEdiyorlar değildir. Bu seçimler bizim için “ne der-
sek onu yaparlar!” diyenlere ders olsun! Kartalın hayatı ise hepimize ders olmalıdır! Biz geçmişin gereksiz safrasından kurtulmadan, zekâmızın, bilgeliğimizin ve deneyimlerimizin yeniden doğuşla getireceği olağanüstü değerlerden yararlanma yolunu bulamayız... Yeri gelmişken değinmeden geçemem. Hak ve Özgürlükler Hareketi yeni Başkanı Lütfü Mestan 12 Mayıs seçimlerini değerlendirirken, partinin bir önceki seçimlere kıyasla Bulgaristan Türk ve Müslümanlarından % 40 daha az, Türkiye’deki soydaşlarımızdan ise % 60 daha az oy aldığını söyleyemedi. HÖH/DPS eski ekibinin “alınmaz kalesi” olan Kırcali’den bu seçimde öteki Bulgar partiler de milletvekili çıkardı. Kırcaali köylerindeki Türk ve Pomaklardan 3.000 kişi İsmail Korman’a oy verdi. Şuna da değineyim. Bazı suskunların içindeki beklentide şöyle bir umut da sezdim: Türkiye, HÖH/DPS çınarını kurutmaz. Hayallerindeki Türkiye itfaiyesi sarnıçlara su doldurup dalları birer ikişer kuruyan HÖH/DPS ağacı yeniden dirilsin diye köküne sonda salıp bol bol su dolduracak! Boş umutlar bunlar... Başka bir boş umut daha var. HÖH/DPS’yi çoktan tarih olmuş ve tamamen unutulmuş eski Demokratik Güçler Birliği (SDS) bataklığına itmek ve yok etmek. Bu operasyonla HÖH/ DPS’yi lümpenize (dilenci) olmuş sola kaydırıp yatağını yani tabanını değiştirmeye zorlama planları yazılıp çizilmiştir. Bu işin baş mimarı olan Biserov, HÖH Başkan Yardımcılığına Ahmet Doğan tarafından getirilmiş olup, yıllardır süren bu uğraşısından artık sonuç almaya başladığı dikkati çekiyor. Bu “akıl hocası” HÖH ile Ataka’yı - kurtla kuzu misali bir kafese koymayı teklif edecek kadar ileri gitti. Gözle görülen bu sinsi planların özünü belirleyen kırmızıçizgide Türklerin Türklüğü, Hak ve Özgürlük Hareketi’nin Türkleri unutması vardır. İkinci planda ise, Bulgaristan’da ve Türkiye’de yaşayan Türk nüfusun arasının açılması ve iki büyük topluluk olarak birbirlerinden uzaklaştırılmaları, kültürel olarak birbirlerine yabancılaştırılmaları yatmaktadır. Lütlü Mestan önderliğindeki Hak ve Özgürlükler Hareketi ve yönetimde kalan kadrolar Bulgaristan nüfusunun % 24’ünün Romlaştığını hesaba katıp partiyi etnik taban değiştirmeye zorlamakla aslında, bataklığa düşeceklerinin kokusunuhalaalamıyorlar.Bubataklıktançıkışyoktur. 1990’da 1 milyon kişinin toplandığı mitinglerle Sofya “Kartal Köprü” meydanı’nı titreten Demokratik Güçler Birliği’nde (SDS) Başkan Vekili olan, sonra SDS’den kovulan, halen HÖH/DPS ikinci adamı görevini üslenen Biserov Demokratik Güçler Birliği partisini neden ayakta tutamadı? SDS neden dağıldı ve ardından iz bile kalmadı? Nasıl oldu da baraj geçemez hale geldi? Tehlikeleri neden okuyamadı? Bugün Lütfü Mestan’la iyi anlaşıyorlar, çünkü ikisi de yok olan SDS saflarından geldiler ve politik yolda saf değiştirip HÖH/ DPS başına bela oldular. Başarılı olamadılar, çünkü “Kartal Köprü”deki kartallar gagalarını ve pençelerini sökmek acısına katlan(a) madılar, tüylerini yolmadılar, yeniden doğmadan korktular. Safra keselerini temizleyemediler ve panzehiri olmayan o zehir hepsini yok etti. Yok, etti de Biserov ile Mestan ötelerindeki zehiri HÖH/DPS’ye taşıdılar ve sonuçlar ortada. SDS ağıcının gökleri delen dallarından uçup HÖH/DPS çınarı dalına yuvalanıp, zehirlerini partimizin özüne akıttılar, başka bir değişle kartalların yapmadığını yaptılar, yuva değiştirdiler, partimizi ele geçirip bela oldular. Söylenecek son söz şudur: Zorluklara katlanmadan bir yerlere gelmek isteyenlerin aramızda yeri yoktur ve olmaz! İşte böyle bir duyumlama, düşünce yükü ve dedemin bilgeliğinden gelen yeni umutlarla Rodoplardan, köyümden ayrıldım. Tütünler dikilmiş, ıhlamurlar açmış, çapalar, satırlar bilenmiş köy hayatı devam ediyor. Türkiye’ye Rodoplardan herkesin selamı var. Rodop’ta ki köylüler ise gerçek Kartalı beklemeye devam ediyorlar.
İstanbul Kendi İsmiyle Aday Bulgaristan’da Eğitim Kayıtları Başladı 1913 Sofya
Bulgaristan’da 26 Devlet Üniversitesi Sizleri Bekliyor.YGS – LYS – Şartı Aranmadan İstediğiniz Bölümde Okuma Fırsatı Sunuyoruz. Bulgaristan Üniversitelerinde okumak istiyorsanız Kayıt imkanlarından yararlanın… UniversiteGerekenBelgeleriHazırlamanız durumunda kayıt işlemlerinizi yapabiliriz. Bulgaristan’da Üniversite Eğitimi – Sofya, Plovdiv, Stara Zagora, Pleven, Üniversitelerinde YGS – LYS Şartı aranmadan! Üniversiteli olmak hiç bu kadar kolay olmamıştı! Bulgaristan’da Eğitim Bulgaristan’da, YÖK tarafından tanınan üniversiteler, YGS – LYS’de istediği yeri kazanamayan öğrenciler için ”ucuz” eğitim fırsatı sunuyor YGS – LYS - sınavına girmeden ve Şartı aranmadan sadece lise diploması ile üniversiteli olabileceğinizi biliyor musunuz? İstediğiniz üniversitede istediğiniz bölümü okuma şansınız olduğunuzu? Tüm dünyada geçebilecek bir diplomaya sahip olabileceğinizi? Eğitim ücretlerinin Türkiye’den çok ucuz olduğu bir yerde okuyabileceğinizi? Karar Vermek Yurtdışıeğitimininenzoradımıdırkararvermek.
Aylık Siyasi Aktüel Gazete
Karar verildikten sonra kolayca bütün işlemleriniz ilerlerken karar vermeden başlangıç olmaz. Her başlangıç kararla başlar. Kararlarımızı seçimlerimiz takip ederken yaptığımız seçimler hayatımızı oluşturur. Tüm bu döngüde başlangıç için karar vermeden ilerlemek mümkün değildir. Karar verebilmek için fikir sahibi olmak, fikir için bilgi gereklidir. Yurtdışı eğitim için fikirlerinizin oluşması adına edineceğiniz her türlü bilgi size fayda sağlayacaktır. Araştırmaktan ve soru sormaktan üşenmeyin ki isteklerine ve beklentilerinize en ya-
Alman SPD, Türklerin oylarını istiyor
SPD Genel Başkanı Sigmar Gabriel, gazeteye verdiği demeçte, ayrıca kamu hizmetlerinde çalışacak daha çok göçmen asıllı bulunmasını taleb ettiklerini söyledi. Daha fazla yargıç, polis ve öğretmenin yabancı kökenli olması gerektiğini belirten Gabriel, göçün bir tehdit olarak değil, bir zenginlik olarak algılanması gerektiğini savundu. Özoğuz da aynı şekilde resmi dairelerde daha fazla yabancı kökenlinin çalıştırılmasını istediklerini ifade ederek, kontenjan taleblerinin olmadığını, ancak bu konuda hedef tayin edilmesi gerektiğini Alman sosyal demokratlar Eylül’de yapı- belirtti. Resmi dairelerde bu yöndeki çalışlacak Federal Parlamento seçiminde, ço- maların hızlandırılmasını isteyen Özoğuz, ğunluğu Türklerden oluşan göçmenlerin kendi partisindekilerin de daha fazla göçoylarını alabilmek için bir çalışma grubu menlerle ilgilenmesi gerektiğini kaydetti. oluşturuyor. ‘Welt’ gazetesinde yeralan Alman Başbakan Angela Merkel’in alhabere göre 7 Haziran’da kurulacak ekip, tıncı kez düzenlediği Uyum Zirvesinde de Genel Başkan yardımcılarından Türk asıllı daha fazla yabancı kökenlilerin resmi daiAydan Özoğuz tarafından yönetilecek. relerde çalıştırılması gündeme getirilmişti.
Bayrampaşa Kaymakamımızı Sn.Hasan GÖZEN Makamında Ziyaret
Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç, İstanbul’un ismiyle olimpiyatlara aday olduğunu söyledi. Bakan Kılıç 2020 Yaz Olimpiyat ve Paralimpik Oyunları adaylığı resmi sponsorları ve işadamlarıyla bir araya geldi. Bakan-Kılıç-yurekleri-yakan-yangınısondureceğiz_6456_oİstanbul Condrad Otel’de öğle yemeğinde bir araya gelen Bakan Kılıç ve beraberindekiler kısa bir barkovizyon gösterisinin ardından basına kapalı bir şekilde toplantıya devam etti. Bir çok ünlü işadamının da katıldığı toplantı öncesinde Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç İstanbul’un arkasında hükümet desteğinin olduğunu vurgulayarak şehrin kendi kendine aday ve hazır olduğunu söyledi. Bakan Kılıç, “Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi ile çıktığımız bu yolda Olimpiyat Yaz Oyunları ve Paralimpik Oyunları’nın İstanbul’da olmasını arzu ettik. Bu şehrin arkasında inanılmaz bir hükümet desteği var. Gelinen nokta itibari ile her şeye hazır olmamıza karşın, daha yeni hazırlıklara başlarcasına bu yolda yürümeye devam ediyoruz.” şeklinde konuştu.
Avrupalı gençleri sporun dili buluşturdu.. İsmail Hakkı Demir – İspanyol, Fransız, Çek ve Bulgar gençler “sporun evrensel dili” sayesinde geldikleri Kahramanmaraş’ta Türk kültürünü inceledi. Avrupalı Anadolu İmam Hatip Lisesinin hazırladığı “Avrupa Gençliğinin Sporla Entegrasyonu” projesine İspanya, Fransa, Çek Cumhuriyeti ve Bulgaristan’daki okullar ortak oldu. Çalışma kapsamında bir araya gelen gençler her ülkede farklı spor branşında etkinlik düzenledi. Son olarak Kahramanmaraş’ta buluşan Avrupalı gençler, voleybol karşılaşmaları yaparak spor sayesinde kaynaşma imkanı buldu. Gittikleri ülkelerin kültürlerini de inceleyen öğrenciler, kentte sporun dışında tarihi mekanları gezdi, Türk ailelere misafir oldu. Proje danışmanı Fatih Türk, AA muhabirine yaptığı açıklamada, proje kapsamında 4 farklı ülkeden
öğrencinin Kahramanmaraş’ta bir araya geldiğini söyledi. Spor sayesinde Türk kültürünü anlatma imkanı bulduklarını dile getiren Türk, “Bu gençleri spor bir araya getirdi. Projeyle sporun evrensel ve birleştirici tarafını kullanarak ülkeler arasında öğrencilerin kültürel entegrasyonunu sağlamaya çalıştık” dedi.
Bu yıl henüz Mayıs’ın ayında başlayan kavurucu sıcaklıklardan dolayı ülkemizde gül hasadı 2 hafta erken başladı. Kazanlık şehri etrafında Gül Vadisi üzerinde “rosa damascena” türü yağlı gülün mis kokusu yayıldı. Hasadın bereketli olacağı şimdiden belli, gül çalılarında açılan tomurcuklar saymakla bitmiyor. Bununla beraber gül yetiştiricileri endişelidir. gullerAşırı sıcaklıkların çiçeklerdeki uçucu unsurların bazılarını buhar haline getirmesi ve böylece güllerde yağ oranının düşmesi ve dolayısıyla alım fiyatının da düşmesi tehlikesi mevcuttur çünkü. Mayıs ayının son 10 gününde izlenen serinlemenin durumu kurtarıp kurtaramayacağı henüz bilinmiyor. Geçen yıl da gül sektörü için çok iyi oldu. Dünya çapında güle yoğun talep olduğu için gül yağının kilosu 6000 avro gibi rekor fiyata ulaştı. Bu yıl gül yağı üretiminin 1,5 ton kadar olması bekleniyor. Bulgaristan’da şu anda 3 600 hektar gül yetiştirilmektedir. Gül hasadı
genelde çoğu emekli olmakla birlikte 60 bin kişiye geçici istihdam sağlıyor. Ülkemiz Bulgaristan dünya çapında Türkiye’den sonra ikinci en önemli gül yağı üreticisi durumundadır. Gül yağımızın kalitesi ise içindeki 275 eterik mikroelementten dolayı dünyada en iyi sayılır.
Gül Hasadı Erken Başladı
Bayrampaşa Kızılay Derneği S T K ’ l a r B a y r a m p a ş a ’ d a